Professional Documents
Culture Documents
Onlar, sufi bağırşlı İslam.ru aracılığıyla Kafkasya’yı bırakmayı ve politik süreci onların
taktiğine bırakmayı teklif ediyorlar.
Hizbu’t Tahrir’den kardeşleri de, hilafetin inşasını üyelik ücretiyle teklif ediyor. “vergiyi öde-
iyi uyu”. Görüldüğü gibi, ilk milyon yada milyarın bu harekete varışıyla beraber, hilafet
sorunu da çözülecektir.
Hadi düşünelim, faraza mücahidler cihadı ansızın bırakırlarsa ne olacaktır? Barış ve İslam,
Dağıstan’da hakim mi olacaktır?
Tarih bize gösteriyor ki cevap: HAYIR! Kafirler önce ihvandaki kaba yönleri düzeltecekler,
sonra da Tahrir’in iş adamlarını. Sufiler de unutulmayacak, Sibirya’nın geniş ağaç kesim
alanları da onlar için hazırlanacaktır.
Bu, son yüzyılın başlarında Dağıstan’da böyleydi, Arap ülkelerinde de böyleydi ve şimdi de
böyle olacaktır.
20’lerde, “dost”-KGB ajanları Ali Hacı Akushinki’yi oyuna getirdi ve sonrasında yirmi bin
barışçıl sufi, kendi ifadelerine göre, Hazar Denizi’nin kumsalına gömüldü.
Yaşlı sufi şeyhi –Seyfullah Kadı Başlarov, kesin ölüme gönderildi. Diğerleri, bir boynuza
bağlandı ki sufiler, kafirleri uyutup İslam’ı öğretmek için votka şişelerinin etrafında
dönüyorlardır. Öğrenciler, aylarca hocalarının mahzenlerinden dışarı çıkmadılar ki köylüler,
yabancılara bildirmesin. Bunların hepsi, burada meydana geldi.
Burada, Allah’ın dininin genel olarak alaya alındığı ve Allah’tan korkan bir Müslüman’ın geri
zekalı bir cahil olarak gösterildiğinden bahsetmiyoruz. Hac, yıllarca yasaklandı ve Kuran’ı
anlayabilen çok az kişi kaldı. Tüm bunlar, sufilerin “barış çağrılarının” ve bozgunlarının
meyveleridir.
Bu durum, böyle feci şekillerde olmasa da Müslümanların Kuran, sünnet ve cihadı bırakıp her
tür siyasi yolları icat ettikleri ve tağutun oyununda yer aldıkları tüm ülkelerde vuku buldu.
Hayatını inancına veren Seyyid Kutub, politik menfaat uğruna akide ve şeriatı terk eden
bugünkü ihvanın yılan kıvraklığından büyük bir sürprize uğrardı.
Nerdeyse bir yüzyıllık aktivitenin sonucu, onları “el arabası hala orada” gerçeğine götürdü.
Dünyadaki hiçbir ülkede güç sahibi değiller. Ve onların tağutun parlamentolarında
bulunmaları, sadece onların güçlerini sağlamlaştırdı ve İslam ümmetine yayılmalarını sağladı.
Mısır’da, sırtlarını kendilerini daha sonra acımasızca çarpacak olan Nasır’a çevirdiler. Ondan
beri ihvan, demokrasinin kırıntıları için pazarlık ediyor. Alaylı biçimde, politik menfaatlerin
ölçüsüne göre, hapislere tıkılıyorlar. Sonra da parlamentoya yükseliyorlar. Hemen hemen aynı
zamanda ikisini birden yapabiliyorlar.
Tahrir’in eğitim süreci de onların istedikleri müddetçe sürebilir. Zaman geçerken onlar “halk
gönüllüleri”nin zamanında olduğu gibi, onlar da unutulacaklar ve tarihin çöp tenekesine
atılacaklar. Tıpkı İhvan gibi…
Şimdi Dağıstan’a geri dönelim. Dürüst olalım, elimizi vicdanımıza koyup kendimize soralım:
“Eğer cihadı durdurursak, bu İslami davete fayda getirecek mi?” Bu sorunun cevabı,
Kuran’da verilmiştir. İhvan ve Tahrir, politik uygunsuzluğundan dolayı görmek istemiyorlar:
Bu ayetin tefsirinde deniyor ki, kafirler Müslümanlarla mülklerine sahip olmak yahut onları
hayattan yoksun bırakmak için değil savaşmıyorlar. Müslümanları dinlerinden koparmak için
savaşıyorlar.
Eğer tüm mücahidler Kafkasya’yı terk etseler, tüm sofi şeyhleri askerlerin ve polislerin
ayaklarını yıkasalar, İhvancılar sakalsız ve kravatlı piyanistler gibi gezseler de kafirler,
İslam’ın ışığı en son Müslüman’ın aklından çıkana kadar durmayacaklardır.
Bu, kafirlerin ayaklarını Kafkasya’ya attığından beri, 200 yıldır hep olagelmiştir.
Çeçen dostlarımızı kafir ordusuna karşı, “beni İslami derslerimle ve kitaplarımla baş başa
bırakın” düşüncesiyle yalnız bırakmak, Müslüman’ın akidesine ve şeriatına tamamen zıt bir
ihanettir.
Çeçenistan’dan bahsediyoruz çünkü cihad, Çeçenistan’da başladı. 200 yıl önce Dağıstan’da
olduğu gibi. Ve bu insanlar imamımız Şamil’i barındırdı, O’nu kendilerine “İmam” olarak
seçti ve askerlerini O’nun ile cihada gönderdi. Dağıstan cihadının kökleri, Çeçenistan’dadır.
Şöyle bir soru olamaz: cihad yapmak ya da yapmamak… Şeriata göre Müslümanların görevi,
komşularına bir düşman saldırısı durumunda onlara yardım etmektir.
Bugün, cihadın neden başladığı konusunda kuramlar üretmek boştur. Sorun, ne yapılması
gerektiğinde. Bizler sabırlı, cesaretli, inançlı olmalı ve Allah yoluna girmeliyiz.
Kaynak:Jamaat Shariat
Ümmetin Sesi