You are on page 1of 207

HUKUK

1
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Bu konuda özellikle bkz.

Arkan, Ticaret Đşletme Hukuku,


Ankara 1993; 7.B., Ankara 2004;

Poroy, Ticaret Đşletme Hukuku,


6. B. Đstanbul 1991:

Bozer/Göle, Bankacılar Đçin Ticaret Hukuku Bilgisi,


13. B, Ankara 1991.

2
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

I. GENEL BĐLGĐLER
Ticaret Hukuku, ticari işletmenin dolaylıve dolaysız olarak
yarattığıtüm sorunlarıinceler. 6762 sayılıTicaret
Kanunumuzun (TK) Birinci Kitabı“Ticari Đşletme”ye
ayrılmıştır. Aşağıda Ticari Đşletme Hukuku’nun başlıca
kavram ve konularıüzerinde durulacaktır.
Ticari Đşletme Hukuku’nun, daha genel olarak Ticaret
Hukuku’nun başlıca kaynağı, 6762 sayılıTicaret
Kanunumuzdur. TK, 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
TK, Medeni Kanun’un (MK) ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla,
ticari bir sorun hakkında TK’nda özel bir düzenleme
bulunmayan hallerde, MK’un genel hükümlerinden
yararlanılabilecektir.

3
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

II. TĐCARĐ ĐŞLETME


1. KAVRAM
TK’nun hazırlanmasında, esas itibariyle modern görüşten
hareket edilmiştir. TK’nda ticari işletme esası benimsenmiştir.
Ticaret hukukunun önemli kurumları, ticari işletme kavramı ile
bağlantı kurularak düzenlenmiştir. TK m.1 ticari hükümlerin,
m.3 ticari işin, m.14 ise tacir kavramının belirlenmesinde hep
“ticari işletme” kavramını esas almışlardır.
Ticari işletme kavramı, TK’nda m.11-13 arasında
düzenlenmiştir. Ayrıca Ticaret Sicili Nizamnamesi’nin
(Tüzüğü’nün) 14 ncü maddesi de ticari işletme kavramını
tanımlamaktadır. Bu nedenle, ticari işletme kavramının
belirlenmesinde, bu iki kaynaktan birlikte yararlanılacaktır.

4
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


2. TANIM VE UNSURLAR
a)Ticaret Sicili Nizamnamesi’ne (TSN) göre (m.14)
TSN’ye göre (m.14); ticari işletmenin genel unsurları, şunlardır:
- Gelir sağlamanın amaç edinilmesi;
- Devamlılık,
- Esnaf faaliyetinin sınırlarının aşılması;
- Faaliyetin bağımsız olması.
Bir ticari işletmeden söz edebilmek için, yapılan faaliyetin esnaf
faaliyetinin sınırlarınıaşmış olmasıgerekmektedir. TK m. 17, esnafışöyle
tanımlamaktadır: “Đster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir
sokağın muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi
sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancıancak
geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri
tacir değildirler...”. Demek ki bir faaliyetin esnaf faaliyeti sayılmasıiçin
daha çok bedeni çalışmaya dayanmasıve geçimini sağlamaya yönelik
olmasıgerekmektedir.
5
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Bu konuda özellikle bkz.

Arkan, Ticaret Đşletme Hukuku,


Ankara 1993; 7.B., Ankara 2004;

Poroy, Ticaret Đşletme Hukuku,


6. B. Đstanbul 1991:

Bozer/Göle, Bankacılar Đçin Ticaret Hukuku Bilgisi,


13. B, Ankara 1991.

6
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

I. GENEL BĐLGĐLER
Ticaret Hukuku, ticari işletmenin dolaylıve dolaysız olarak
yarattığıtüm sorunlarıinceler. 6762 sayılıTicaret
Kanunumuzun (TK) Birinci Kitabı“Ticari Đşletme”ye
ayrılmıştır. Aşağıda Ticari Đşletme Hukuku’nun başlıca kavram
ve konularıüzerinde durulacaktır.
Ticari Đşletme Hukuku’nun, daha genel olarak Ticaret
Hukuku’nun başlıca kaynağı, 6762 sayılıTicaret
Kanunumuzdur. TK, 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.
TK, Medeni Kanun’un (MK) ayrılmaz bir parçasıdır. Dolayısıyla,
ticari bir sorun hakkında TK’nda özel bir düzenleme
bulunmayan hallerde, MK’un genel hükümlerinden
yararlanılabilecektir.

7
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

II. TĐCARĐ ĐŞLETME


1. KAVRAM
TK’nun hazırlanmasında, esas itibariyle modern görüşten
hareket edilmiştir. TK’nda ticari işletme esasıbenimsenmiştir.
Ticaret hukukunun önemli kurumları, ticari işletme
kavramıile bağlantıkurularak düzenlenmiştir. TK m.1 ticari
hükümlerin, m.3 ticari işin, m.14 ise tacir kavramının
belirlenmesinde hep “ticari işletme” kavramınıesas
almışlardır.
Ticari işletme kavramı, TK’nda m.11-13 arasında
düzenlenmiştir. Ayrıca Ticaret Sicili Nizamnamesi’nin
(Tüzüğü’nün) 14 ncü maddesi de ticari işletme
kavramınıtanımlamaktadır. Bu nedenle, ticari işletme
kavramının belirlenmesinde, bu iki kaynaktan birlikte
yararlanılacaktır.
8
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

II. TĐCARĐ ĐŞLETME


2. TANIM VE UNSURLAR

a) Ticaret Sicili Nizamnamesi’ne (TSN) göre (m.14)


TSN’ye göre (m.14); ticari işletmenin genel unsurları,
şunlardır:
- Gelir sağlamanın amaç edinilmesi;
- Devamlılık,
- Esnaf faaliyetinin sınırlarının aşılması;
- Faaliyetin bağımsız olması.

9
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Bir ticari işletmeden söz edebilmek için, yapılan faaliyetin esnaf


faaliyetinin sınırlarınıaşmış olmasıgerekmektedir. TK m. 17,
esnafışöyle tanımlamaktadır: “Đster gezici olsunlar, ister bir
dükkanda veya bir sokağın muayyen yerlerinde sabit
bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade
bedeni çalışmasına dayanan ve kazancıancak geçimini
sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret
sahipleri tacir değildirler...”. Demek ki bir faaliyetin esnaf
faaliyeti sayılmasıiçin daha çok bedeni çalışmaya
dayanmasıve geçimini sağlamaya yönelik
olmasıgerekmektedir.

10
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


Ancak bu kriterlerin belirlenmesi kolay değildir. Bu nedenle TK m. 1463,
esnafın yıllık gayrisafi gelirini belirleme konusunda Bakanlar Kurulunu
yetkili kılmıştır. Ancak bu yetki uzun süre kullanılmamış, bu konudaki
çalışmalara ilk olarak 1983 yılında başlanmıştır. 1983 yılında getirilen
düzenleme ile “Esnaf ve Küçük Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi
Belirleme Koordinasyon Kurulu” kurulmuş ve bu Kurul’a TK m. 1463
gereğince çıkarılacak Bakanlar Kurulu Kararnamesi’ni hazırlama görevi
verilmiştir. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu 25.1.1986’da kabul ettiği
86/10313 sayılıKararnameyle, esnaf ve küçük sanatkâr ile tacir ve
sanayici ayrımına dair esaslarıbelirlemiştir. Belirlenen bu esaslara göre;
Koordinasyon Kurulu’nca belirlenecek esnaf ve küçük sanatkâr kollarına
dahil olup da, gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançlarıbasit usulde
vergilendirilenler ve işletme hesabına göre defter tutanlardan iktisadi
faaliyetleri nakdi sermayelerinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan
ve kazançlarıancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve
Vergi Usul Kanunu’nun 177.maddesinin 1 ve 3 numaralıbentlerinde yer
alan nakdi limitlerin yarısını, iki numaralıbendinde yazılınakdi limitin ise
tamamınıaşmayanlar esnaf ve küçük sanatkâr; Vergi Usul Kanununa
göre birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile
işletme hesabına göre defter tutan ve yukarıda belirtilenlerin dışında
kalanlar ise tacir ve sanayici sayılacaktır (bkz. Arkan, s. 21-23). 11
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Doktrinde, TK m.1463/II’ye dayanılarak kabul edilen 1986 tarihli


Kararname’den sonra TK m.13/I’de gösterilen ölçütlerin herhangi bir
önemi kalmadığıifade edilmektedir. Arkan’a göre, “Kararname’de
gösterilen koşulların gerçekleşmesi, özellikle yürütülen faaliyet
sonuçlarının öngörülen parasal limitleri aştığının belirlenmesi halinde,
işletme, başkaca hiçbir araştırmaya gerek kalmadan ticari işletme sayılır.
Dolayısıyla faaliyet hacmi bu parasal limitlerin üzerinde olan bir heykel
atölyesi de, ticari işletme niteliğine sahip olur. Görülüyor ki, TK
m.1463/II’ye dayanılarak kabul edilen 1986 tarihli Kararname’den
sonra, TK’nun 12. ve 13. maddelerinde yer alan hükümlerin pratik bir
önemi kalmamıştır” (Arkan, 7.B., s.30).

12
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

b) TK’na göre (m.11-13)


TK m. 11/I’e göre, şunlar ticari işletme sayılır:
-Ticarethane: TK m. 12, ne gibi işleri yapmak üzere açılmış bulunan
müesseselerin ticari işletme sayılacağını, oniki bent halinde, sınırlı
olmayan bir şekilde belirtmiştir.
-Fabrika: TK m. 12’ye göre fabrikacılık, hammadde veya diğer malların
makine yahut sair teknik vasıtalarla işlenerek yeni ve değerli mahsuller
(ürünler) meydana getirilmesidir.
- Ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (özellikle esnaf faaliyeti
sınırınıaşan tarımsal faaliyetler) (TK m.13).

13
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

3. MERKEZ / ŞUBE ĐLĐŞKĐSĐ


Her ticari işletmenin bir merkezinin bulunması gerekir. Bu hususa TK’nun
42/I. Maddesinde dolaylı olarak işaret edilmiştir. Ticari işletmenin
merkezi, idari ve ticari faaliyetlerinin yürütüldüğü yerdir.
Ticari işletmenin merkez ve şubesine çeşitli hukuki sonuçlar
bağlanmaktadır. Şubeyi, TK tanımlamamıştır. Ancak diğer bazı yasalarda
şube kavramının tanımlandığı görülmektedir. Bu tanımlarda bir birlik söz
konusu değildir. Çünkü her bir yasa soruna farklı açıdan yaklaşmaktadır.
Bununla beraber öğretide, şubenin unsurları şöylece sıralanmaktadır:
- Şube, merkezle aynı gerçek veya tüzel kişiye ait olmalıdır,
- Şube, iç ilişkilerinde merkeze bağlıdır,
- Şube, dış ilişkilerinde bağımsızdır,

- Şube ile merkez arasında mutlaka mekan ayrılığının bulunması


gerekmez.

14
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Görüldüğü gibi, şubenin en önemli özelliği dış ilişkilerinde bağımsız


olmasıdır. Yani dışa karşı, merkezin yaptığı düzeyde ve türde işlemlerin
benzerini kendi başına yapabilme yetkisine sahiptir.
Şube olmaya çeşitli hukuki sonuçlar bağlanmıştır. Bunlardan başlıcaları
şunlardır:
-Her şube, kendi merkezinin ticaret unvanını, şube olduğunu belirterek
kullanmak zorundadır (TK m.50/I),
-Merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri de bulundukları
yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunur (TK m. 42/3),
-Her şube, ticaret ve sanayi odasına kaydolunur,
-Şubenin taahhütleri açısından şubenin bulunduğu yer ifa yeri sayılır ve
burada dava açılabilir (Đstisna: iflas davası).

15
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


III. TACĐR
Tacir kavramının gerçek ve tüzel kişiler açısından ayrı ayrı ele alınması
gerekir. Daha sonra, tacir olmanın hukuki sonuçlarına değinilecektir.

1. GERÇEK KĐŞĐ TACĐRLER


TK m.14/I, gerçek kişi taciri şöyle tanımlamaktadır: “Bir ticari işletmeyi,
kısmen dahi olsa, kendi adına işleten kimseye tacir denir”. Bu
tanımdan, gerçek kişi tacir olmanın unsurlarının şunlar olduğu
anlaşılmaktadır:

a) Bir ticari işletmenin varlığı


Ancak yasa, bazı durumlarda ticari işletmesi bulunmayan kimseleri de tacir
gibi sorumlu tutmuştur. TK m. 14/III’e göre, bir ticari işletme açmış
gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa
olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına (ortak sıfatıyla)
işlemlerde bulunan kimse, iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı tacir gibi
sorumlu olur. Yasa burada dış görünüşe önem vererek, bir ticari işletme
açmış gibi işlemde bulunan kimseleri tacir olmanın sonuçlarına tabi
kılmaktadır.
16
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

b) Ticari işletmenin işletilmesi

Ancak bir ticari işletmeyi kurup açtığını ilan yoluyla halka bildirmiş veya
işletmesini ticaret siciline kaydettirerek durumu ilan etmiş olan kimse,
fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır (TK m. 14/II).
Görüldüğü gibi bu maddede, işletmenin fiilen çalışmaya başlamış olması
aranmamaktadır.

17
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

c) Ticari işletmenin kısmen de olsa o kimse adına işletilmesi


TK m.15’e göre, küçük ve kısıtlılara (mahcurlara) ait ticari işletmeyi bunların adına
işleten kanuni temsilci (veli/vasi) tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil olunan küçük
veya kısıtlıya aittir. Çünkü ticari işletme küçük ve kısıtlı adına işletilmektedir.
Ancak cezai sorumluluk kanuni temsilciye aittir.
TK m.16/I uyarınca kişisel durumu, yaptığı işlerin niteliği veya meslek ve görevleri
itibariyle kanuni ya da kazai bir yasağa aykırı olarak veya başka bir kişinin iznine,
resmi bir makamın ruhsatına gerek olup da ticari işletme işleten kişi de tacir
sayılır. Dolayısıyla TK’na göre tacir sayılmasını gerektirecek hiçbir faaliyette
bulunamayacak olan devlet memuru eğer bir ticari işletme işletirse, yine tacir
sayılır (Arkan, 7.B., s.113).
Yine MK m.192 uyarınca eşler, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak
zorunda değildir. Ancak kadının ticaret ile uğraşması, “ortak hayatın
sürdürülmesinin, taraflardan beklenemeyecek derecede temelinden sarsılması”na
neden olursa, koca, karısı aleyhine boşanma davası açabilir (MK m.166) (Arkan,
7.B., s.114).

18
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


2. TÜZEL KĐŞĐ TACĐRLER
Tacir niteliğini taşıyan tüzel kişileri şöylece sıralayabiliriz:
a) Ticaret şirketleri
TK m.18/I’e göre, tüm ticaret şirketleri tacirdir. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip
olan (TK m.137) ve TK m.136’da sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve
kooperatif şirketleridir.
Bununla beraber, bir yandan kooperatiflerde amacın, diğer şirketlerden farklı olarak
kar elde etmek ve bunu paylaşmak şeklinde değil de ortakların ekonomik
ihtiyaçlarını gidermek olarak ifade edilmesi, diğer yandan Kooperatifler
Kanunu’ndaki tanımda “şirket”ten söz edilmeyip “teşekkül” kavramına yer
verilmesi karşısında, artık kooperatiflerin ticaret şirketi sayılamayacağı
savunulmaktadır (Tekinalp, Đmregün, Eriş). Bu görüşe karşı ortakların ekonomik
menfaatlerini, karşılıklı yardım ve kefalet yoluyla sağlayıp koruma yönündeki
faaliyetin de kooperatifi şirkete yaklaştırdığına (BK m.520) ve ticaret şirketlerini
sayan, bu arada kooperatifleri de ticaret şirketi olarak kabul eden TK m.136’nın
Kooperatifler Kanunu ile değiştirilmemiş olduğuna işaret edilerek, kooperatiflerin
hala ticaret şirketi niteliğinde olduğu ileri sürülmektedir (Arkan, 7.B., s.116-117).
Ancak 5146 sayılı Kanunla Kooperatifler Kanunu’nda yapılan değişiklikle
kooperatifin “teşekkül” olduğuna ilişkin nitelendirme kaldırılarak “şirket” sözcüğü
kullanılmıştır. “Şirket” sözcüğünün “ticaret şirketi” şeklinde anlaşılıp anlaşılmaması
noktasında Kooperatifler Kanunu sessizdir (Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu,
Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 10. Tıpkı Basım, 2005, s.951). 19
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

b) Amacına varmak için ticari işletme işleten dernekler


Daha önce belirtildiği gibi, dernekler kazanç paylaşma dışında bir amaç için
kurulabilirler. Fakat bir dernek amacına ulaşmak için ticari işletme işletirse,
kendisini ticaret siciline kayıt ettirmekle yükümlüdür (MK m. 54/II). Amaçlarına
ulaşmak için ticari işletme işleten dernekler, tacir sayılırlar (TK m. 18/I).
c) Kendi kuruluş yasaları gereğince özel hukuk hükümleri çerçevesinde idare
edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi
kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve kurumlar:
TK m.18/I’deki hükme göre; kendi kuruluş kanunları uyarınca özel hukuk hükümleri
çerçevesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet,
belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi
tacir sayılır.
Bu kurumlara örnek olarak, Kamu Đktisadi Teşebbüsleri’ni (KĐT) gösterebiliriz.
Buna karşılık kamu tüzel kişileri ve kamuya yararlı dernekler, bir ticari işletmeyi ister
doğrudan doğruya, ister kamu hukuku hükümlerine göre idare edilen ve işletilen
bir tüzel kişi eliyle işletsinler kendileri tacir sayılmazlar (TK m. 18/II).

20
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

d) Donatma iştiraki (TK m.19)


Donatma iştiraki, birden ziyade kişinin, müşterek mülkiyet şeklinde malik oldukları bir
gemiyi, aralarında yapmış oldukları sözleşme gereğince cümlesi nam ve hesabına
deniz ticaretinde kullanmaları şeklinde tanımlanabilir (TK m.951/I).

21
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

3. TACĐR OLMANIN SONUÇLARI


Tacirlerin özel hukuk yönünden tabi olduğu hükümler şöyle sıralanabilir:

a) Đflas
Tacirler, her türlü borçlarından dolayı iflasa tabidir (TK m.20). Dolayısıyla bir gerçek
kişi tacirin, sadece ticari nitelikteki borçları için değil, ticari işletmesini
ilgilendirmeyen borçları için de iflasının istenmesi mümkündür.
b) Ticaret unvanı seçme ve kullanma zorunluluğu
Tacirler, yasa hükümlerine uygun olarak bir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak
zorundadırlar (m.20).
c) Tescil zorunluluğu
Tacirler, işletmelerini ticaret siciline kaydettirmeye mecburdurlar (m.20).
d) Ticari defter tutma zorunluluğu (m.20)
TK m.20/I’e göre tacirler ticari defter tutmak zorundadır.

22
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

e) Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü


Her tacir, ticaretine ait tüm faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi davranmak
zorundadır (m.20/2). Burada MK m.2’deki genel kuralın bir uygulaması olan,
objektif bir özen yükümlülüğü söz konusudur.
Tacir, özellikle ticari işletmesiyle ilgili sözleşmeleri yaparken ve bu sözleşmelerden
doğan borçlarını yerine getirirken basiretli iş adamı gibi davranmak zorundadır.
Basiretli iş adamı gibi davranma yükümü altında olan tacirin, ticari işletmesiyle ilgili
faaliyetlerinde “tecrübesizliği” söz konusu olamayacağından, bu nedene dayanarak
BK’nun gabinle ilgili hükümlerinden (m.21) yararlanması mümkün değildir. Ancak
tacir, müzayaka halinde ise gabine dayanabilir (Arkan, 7.B., s.133).

23
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

f) Tacirler arasındaki ihtar ve ihbarların şekle bağlı olması


Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmek veya sözleşmeyi fesih veya ondan
dönme amacıyla yapılacak ihtar ve ihbarların geçerli olması için noter aracılığıyla
veya iadeli taahhütlü mektupla yahut telgrafla yapılması şarttır (TK m.20/III).
TK m.20/III’de öngörülen şekilde ihbar veya ihtarda bulunmak bir ispat koşulu değil,
sağlık koşuludur (Arkan, 7.B., s.147).
g) Ticaret Karinesi (m.21)
Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Taraflardan sadece biri için ticari iş
niteliğinde olan sözleşmeler, yasada aksine hüküm olmadıkça diğeri için de ticari iş
sayılır.
Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgisi
olmadığını diğer tarafa açıkca bildirdiği veya işlem, fiil veya işin ticari sayılmasına
durum uygun bulunmadığı takdirde, borç adi sayılır (m. 21/I c.2).

24
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

h) Ücret ve faiz isteme hakkı


Tacir olan veya olmayan bir kimseye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş
olan tacir, uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca verdiği avanslar veya yaptığı
masraflar için ödeme tarihinden itibaren faize de hak kazanır (TK m.22).
ı) Fatura ve teyit mektubu
Ticari işletmesi gereği bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir
menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve
bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir (TK m.23/I). Bir
faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içeriğine
itiraz etmezse bunu kabul etmiş sayılır (m. 23/II).
Sözlü olarak, telefon veya telgrafla yapılan sözleşmelerin veya beyanların içeriğini
teyit eden bir yazıyı (teyit mektubu) alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün
içinde bir itirazda bulunmazsa, teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya
beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır (m. 23/III).
Böylece tacirler, karşı taraf istediği takdirde fatura ve teyit mektubu vermek
zorundadırlar. Ancak bunlara karşı taraf sekiz gün içinde itiraz etmezse, içerikleri
kesinleşmiş sayılır.

25
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

i) Ücret ve cezanın indirilmesini isteme hakkının olmayışı


BK’ndaki durumun (bkz. BK m. 104/II, m. 161/III, m. 409) aksine, tacir, bir ücret
veya cezanın (cezai şartın) fahiş (aşırı yüksek) olduğu gerekçesiyle indirilmesini
mahkemeden isteyemez (TK m. 24).
j) Tacirler hakkında, ticari örf ve adet kurallarının uygulanması
TK m. 2/III’e göre, tacir olmayanlar hakkında ticari örf ve adetler, ancak onlar
tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği taktirde uygulanır. Bu hükümden,
ticari örf ve adet kurallarının tacirler hakkında uygulanması gerektiği, tacirlerin bu
kuralları bilmediklerini ileri süremeyecekleri anlaşılmaktadır.
Tacir olmanın TK’nda düzenlenen başlıca hukuki sonuçları bunlardır.

26
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

IV. TĐCARET SĐCĐLĐ


1. GENEL OLARAK
TK 26 vd. maddelerinde, ticaret sicilini düzenlemektedir. Ayrıca bu konuda bir de
tüzük (TSN) çıkarılmıştır.
27.6.1995 tarih ve 22326 sayılı RG’de yayımlanan “Türk Ticaret Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair 559 sayılı KHK ile “Ticaret Sicili
Teşkilatı”nı düzenleyen TK m. 26,27 ve 28’de değişiklik yapılmıştır.
Hangi hususların ticaret siciline kaydedilmesi gerektiğine ilişkin genel bir hüküm
TK’nda mevcut değildir. Daha önce tacir olmanın sonuçlarını incelerken, tacirlerin
ticari işletmelerini sicile kaydettirmekle yükümlü olduklarını belirtmiştik. Bundan
başka şube, ticaret unvanı, iflas ve konkordato halleri, şirketlerin birleşme kararları
sicile tescili gereken durumlara örnek olarak gösterilebilir.
Ticaret siciline tescil edilen hususlar, kural olarak Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde
ilan olunur.

27
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

559 sayılı KHK ile değişik TK m. 26’ya göre, “ticaret ve sanayi odası veya
ticaret odası bulunan yerlerde bir ticaret sicil memurluğu kurulur. Oda
olmayan veya yeterli teşkilatı bulunmayan odaların olduğu yerlerde
ticaret sicil işleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca tesbit edilecek o il
dahilindeki yeterli teşkilata sahip odalardan birinin ticaret sicili
memurluğu tarafından yürütülür” (m. 26/I).
Yine değişik 27 nci maddede, “ticaret sicilinin yönetimi, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının uygun görüşü alınarak ilgili oda meclisi tarafından atanan
bir sicil memuruna aittir. Sicil memurluğunun iş hacmine göre, aynı
usulle yeteri kadar yardımcı görevlendirilir. Ticaret sicili memuru ve
yardımcıları ile diğer personeli, görevleriyle ilgili suçlarından dolayı
Devlet memuru gibi cezalandırılır ve bunlara karşı işlenmiş suçlar Devlet
memurlarına karşı işlenmiş sayılır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ticaret
sicili memurluklarının faaliyetlerini her zaman denetlemeye ve gerekli
tedbirleri almaya yetkilidir. Ticaret sicili memurlukları, adı geçen
Bakanlıkça alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdür” denilerek,
maddenin eski halinden farklı bir düzenleme getirilmektedir. Maddenin
eski halinde, “sicil memuru”nu atama yetkisi Adalet Bakanlığına aitti.
28
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

2. TESCĐL
a) Şartları
Tescil, kural olarak talep üzerine yapılır (m.29). Tescil talebi, ilgililer veya
temsilcileri yahut hukuki halefleri tarafından yetkili sicil memurluğuna
yapılır (m.30/I). Tescil talebi, dilekçe ile olur (m.31/I). Yasada aksine
hüküm olmadıkça, tescili talep süresi onbeş gündür. Bu süre, ticaret
sicil memurluğunun yetki çevresi dışında oturanlar için bir aydır (m.32).
Đstisnaen, re’sen veya ilgili makamın bildirmesi üzerine de tescil yapılır.

29
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

b) Sicil memurunun görevleri (m.34)


Sicil memuru, tescil için aranan yasal koşulların gerçekleşip
gerçekleşmediğini araştırmakla yükümlüdür. Tüzel kişilerin tescilinde,
özellikle şirket ana sözleşmesinin emredici kurallara aykırı olup olmadığı
ve yasanın zorunlu kıldığı hususları içerip içermediği araştırılır. Ayrıca
tescil edilecek noktaların gerçeğe uygun olması, üçüncü kişilerde yanlış
kanı uyandıracak nitelikte bulunmaması ve kamu düzenine aykırı
olmaması da şarttır.
Sicil memuru yaptığı bu inceleme sonucunda yasal koşulların mevcut
olduğu sonucuna varırsa tescili gerçekleştirir. Aksi halde, tescil talebini
reddeder. Buna karşılık, halli bir mahkeme hükmüne bağlı bulunan veya
sicil memuru tarafından kesin olarak tescilinde tereddüt edilen hususlar,
ilgililerin talebi üzerine geçici olarak kaydolunur. Ancak ilgililer üç ay
içinde mahkemeye başvurduklarını yahut aralarında anlaştıklarını
kanıtlamazlarsa, geçici kayıt sicil memuru tarafından re’sen silinir.
Sicil memurunun kararları kesin değildir. Bu kararlara karşı, tebliğ
tarihinden itibaren sekiz gün içinde sicilin (dolayısıyla, memurun) bağlı
bulunduğu mahkemeye dilekçe ile itiraz edilebilir (m.36). 30
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

c) Aleniyet (Kamuya açıklık)


Herkes ticaret sicilinin içeriğini ve dairede saklanan tüm senet ve evrakları
inceleyebileceği gibi, bunların onanmış suretlerini de isteyebilir. Hatta
bu hususun sicilde kayıtlı olup olmadığına dair tasdikname dahi
istenebilir (m.37/II).
Ticaret sicilini inceleyebilmek için kişinin “ilgisini” ispat etmesine gerek
yoktur. Tapu siciline ilişkin MK m.1020/II. Gemi sicili de aleni olmakla
birlikte (TK m.842/I), tescilin dayandığı belgeler ile henüz
sonuçlanmamış tescil taleplerinin ve sicil dosyalarının incelenebilmesi
için, kişinin “ilgili olduğunu” ispat etmesi gerekir (TK m.842/II) (Arkan,
7.B., s. 235 dn. 1).

31
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


d) Üçüncü kişiler hakkında etkisi
Ticaret sicili kayıtları, nerede bulunurlarsa bulunsunlar üçüncü kişiler hakkında, kaydın
gazete ile ilan edildiği; ilanın tümü aynı nüshada yayınlanmamışsa, son kısmın
yayınlandığı günü izleyen iş gününden itibaren hüküm ifade eder (TK m. 38).
Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı hüküm ifade etmeye başlayan bu kayıtları
bilmedikleri yönündeki iddiaları dinlenmez (olumlu etki) (m. 39/I).
Örneğin atanan ticari mümessilin azledildiği ticaret siciline tescil ve ilan olunmuşsa,
bundan sonra üçüncü kişilerin azlolunan ticari mümessille yapacağı sözleşmeler
müvekkili bağlamaz (Arkan, s. 228).
Tescili gerektiği halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı gerekirken ilan
edilmemiş olan bir husus, ancak bunu bildikleri kanıtlanmak şartıyla üçüncü
kişilere karşı ileri sürülebilir (olumsuz etki) (m.39/II).
Örneğin müvekkil, ticari mümessilin azledildiğini ilgili üçüncü kişiye sirküler
göndermek suretiyle duyurmuş olabilir (Arkan, s. 229).
Her ne kadar TK m. 39’un kenar başlığı “sicile itimat” şeklinde ise de; burada, MK m.
1023’de olduğu gibi, yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden iyiniyetli kişinin
hak kazanması durumu söz konusu değildir (Arkan, 7.B., s. 242).
Đlan, Ankara’da yayınlanan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yapılır (m. 37/IV).

32
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

e) Tescille ilgili davalar


TK m. 40/I, tescil ve kayıt için kötü niyetle gerçeğe aykırı beyanda
bulunanlar hakkında cezai hükümler getirmiştir. Ayrıca gerçeğe aykırı
tescilden dolayı zarar görenlerin tazminat davası açma hakları saklıdır.
Bundan başka, kayıtların m. 34/III’deki esaslara uymadığını öğrendikleri
halde düzeltilmesini istemeyenler hakkında, bu yüzden zarara uğrayan
üçüncü kişiler tazminat davası açabilirler (m.40/II).
Üçüncü kişiler, tescille ilgili olarak uğradıkları zararlar dolayısıyla, Hazine’ye
karşı tazminat davası açarlar; Hazine ise, daha sonra kusuru oranında
sicil memuruna rücu eder.

33
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


V. TĐCARET UNVANI
1. KAVRAM VE TANIM

Ticaret unvanı seçmek ve kullanmak, tacir olmanın en önemli


sonuçlarından biridir.
Her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri ticaret unvanıyla yapmak ve
işletmesiyle ilgili senet ve diğer evrakı bu unvan altında imzalamak
zorundadır (TK m.41/I). Tescil olunan ticaret unvanının, ticari
işletmenin giriş cephesinin herkes tarafından kolayca görülebilecek bir
yerine okunaklı olarak yazılması gerekir (m. 41/II).
Her tacir, ticari işletmesinin açıldığı günden başlayarak on beş gün içinde
ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını, işletme merkezinin
bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmelidir (TK m. 42/I).
Bu hükümlerden yararlanarak, ticaret unvanını, tacirin ticari işlerinde
kullandığı ad şeklinde tanımlayabiliriz.
Ticaret unvanı, bir çekirdek ve bir ek kısımdan oluşur. Ticaret unvanının
çekirdek kısmı, unvanının şahıs veya konu ticaret unvanı olmasına göre
değişmektedir.
34
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


2. ŞAHIS TĐCARET UNVANI
Şahıs ticaret unvanı ancak gerçek kişiler, kollektif şirketler ve komandit
şirketlerde söz konusu olur.
a) Gerçek kişiler
Gerçek kişilerin ticaret unvanları (çekirdek kısmı), kısaltılmadan yazılacak
ad ve soyadından oluşur (TK m.43/I). Gerçek kişi tacir bu çekirdek
kısmına, yasanın öngördüğü sınırlar dahilinde bir ilave (ek) yapabilir
(bkz. m. 48).
Örnek: Ali Koç (çekirdek) Tuhafiye Mağazası (ek).
b) Kollektif şirketler
Kollektif şirketlerin ticaret unvanı (çekirdek kısmı), bütün ortakların veya
hiç değilse ortaklardan birinin ad ve soyadı ile şirketi ve türünü gösteren
bir ibareden oluşur (m. 44/I). Kollektif şirkette tüm ortaklar sınırsız
sorumlu olduğundan, hiç değilse bir ortağın adının ve soyadının
bulunması yeterli görülmüştür. Bu çekirdek kısmına, ayrıca bazı ekler
(ilaveler) yapılabilir.
Örnek: Ali Koç (çekirdek) Yayıncılık (ek) Kollektif Şirketi (çekirdek).
35
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

c) Komandit Şirketler
Adi veya sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin ticaret unvanı,
komandite (sınırsız sorumlu) ortaklardan hiç olmazsa birinin ad ve
soyadı ile şirketi ve türünü gösteren bir ibareden oluşur. Bu şirketlerin
ticaret unvanlarında komanditer ortakların ad ve soyadlarının
bulunması yasaktır (TK m. 44/II).

36
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


3. KONU TĐCARET UNVANI
Konu ticaret unvanı, sermaye şirketlerinde söz konusu olur.
Sermaye şirketlerinde ticaret unvanının çekirdek kısmı, şirketin faaliyet
konusu ile şirketi ve türünü gösteren bir ibareden oluşur.
a) Limited şirketler
Limited şirketin ticaret unvanının çekirdek kısmı, şirketin işletme konusu ve
limited şirket kelimelerinden oluşur. Ayrıca 48 nci maddedeki sınırlar
içinde ticaret unvanına istenen ekler de yapılabilir.
Örnek: Kutlu (ek) Đnşaat Limited Şirketi (çekirdek).
Ancak şirket tarafından düzenlenecek mektup, evrak ve vesikalarda,
şirketin unvanı ile birlikte esas sermaye miktarının da gösterilmesi
gerekir (TK m. 544/II).
b) Anonim şirketler
Anonim şirketin ticaret unvanının çekirdek kısmı, şirketin işletme konusu ve
anonim şirket kelimesinden ibarettir. Bu çekirdek kısmına, 48 nci
maddedeki sınırlar içinde istenen ekler yapılabilir.
37
Örnek: Kutlu (ek) Đnşaat Anonim Şirketi (çekirdek).
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


c) Kooperatif şirketler
Kooperatif şirketlerin ticaret unvanının çekirdek kısmını, ortaklığın işletme
konusu ve kooperatif kelimesi oluşturur.
Kooperatifler Kanunu’nun 100. maddesi ile yürürlükten kaldırılan TK’nun
kooperatiflere ilişkin hükümleri arasında yer alan 485. maddenin II.
fıkrası uyarınca, kooperatifin ticaret unvanına, sorumluluk şeklini
gösteren bir ibarenin eklenmesi şarttı. “Sınırlı Sorumlu Yapı Kooperatifi”
gibi. Kooperatifler Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra böyle bir
zorunluluk kalmamıştır. Ancak istenirse, sorumluluk türünün unvanda
ek niteliğinde olmak üzere gösterilmesine de bir engel yoktur (Arkan,
7.B., s.247 dn.2).
TK m. 45/II’ye göre, “... ticaret unvanlarında ; (limited şirket), (anonim
şirket) ve (kooperatif) kelimelerinin bulunması şarttır. Bunların, ticaret
unvanında hakiki (gerçek) bir şahsın ad ve soyadı bulunduğu takdirde
şirket nevini gösteren ibarelerin rumuzla veya kısaltılmış olarak
yazılmaları caiz (mümkün) değildir”. Örneğin “Ahmet Ökmen Makine
Sanayi Anonim Şirketi” şeklindeki ticaret unvanı, “Ahmet Ökmen Makine
Sanayi A.Ş. (veya A.O.)” olarak yazılamaz (Arkan, s. 234).
38
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

4. TĐCARET UNVANININ KORUNMASI


Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanmak hakkı,
münhasıran sahibine aittir. (TK m. 52). Gerçek kişi tacirler bakımından
bu hak, tescilin yapılmış olduğu sicilin iş çevresiyle sınırlıdır. Yani gerçek
kişi tacirlerin ticaret unvanları, sicil dairesi içinde korunur (TK m. 43/II).
Bu hükmün istisnası, 1618 sayılı Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları
Birliği Kanunu’nun 5 nci maddesinde yer almaktadır. Buna göre; mevcut
bir seyahat acentasının herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil
edilmiş unvanı, başka bir seyahat acentası tarafından alınamaz. Demek
ki, bir seyahat acentasının bir gerçek kişi tarafından işletildiği
durumlarda, bu gerçek kişi tacirin ticaret unvanı Türkiye genelinde (ülke
düzeyinde) korunacaktır (Arkan, s. 240-41).

39
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Bu nedenle (gerçek kişilerin) ticaret unvanlarına, aynı sicil dairesinde daha


önce tescil edilmiş olan unvanlardan açıkca ayırt etmeye yarayacak
eklerin (ilavelerin) yapılması zorunludur. Sicil dairesi dışındaki koruma,
ancak haksız rekabet hükümlerine göre sağlanabilir.
Buna karşılık tüzel kişilerin ticaret unvanları, ülke düzeyinde korunur: “Bir
tüzel kişinin ticaret unvanına, Türkiye’nin herhangi bir sicil dairesinde
daha önce tescil edilmiş bulunan diğer bir unvandan ayırt edilmesi için
gerekli olduğu takdirde, lüzumlu ilavelerin yapılması mecburidir
(zorunludur)” (TK m. 47/II).

40
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

V. HAKSIZ REKABET
1. KAVRAM

Haksız rekabet, TK m. 56 vd.nda özel olarak düzenlenmiştir. (karş. BK


m.48).
Haksız rekabet (haksız yarışma), aldatıcı hareket veya iyiniyet kurallarına
aykırı diğer davranışlarla ekonomik yarışmanın her türlü kötüye
kullanılmasıdır (TK m.56).
TK m. 57, iyiniyet kurallarına aykırı davranışları sınırlı olmayacak bir
şekilde on bent halinde saymıştır:
- Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini yahut ticari
işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici beyanlarla kötülemek
(m. 57/1),
- Başkasının ahlakı veya mali durumu hakkında gerçeğe aykırı bilgi
vermek (m. 57/2),
- Kendi durumu veya ticari faaliyetleri hakkında yanlış ve yanıltıcı bilgi
vermek ve böylece üstünlük sağlamak (m. 57/b.3), 41
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

- Paye, şahadetname veya mükâfat almış gibi davranma veya buna


müsait olan yanlış unvan yahut mesleki adlar kullanmak (m. 57/b.4),
- Đltibasa meydan verecek surette ad, marka, unvan, işaretler kullanmak
veya iltibasa meydan veren malları satışa sunmak veya elinde
bulundurmak (m. 57/b.5),
- Üçüncü kişilerin müstahdemlerine, vekillerine veya diğer yardımcılarına
görevlerini yerine getirmemeleri için menfaatler sağlamak, bu kişileri
kandırarak rakip firmaların imalat veya ticaret sırlarını elde etmek (m.
57/b. 6-7),
- Đyiniyet kurallarına aykırı olarak elde ettiği imalat veya ticaret
sırlarından yararlanmak ve onları başkalarına yaymak (m. 57/b. 8),
- Đyiniyet sahibi kimseleri yanıltacak tarzda gerçeğe aykırı
şahadetnameler vermek (m. 57/b. 9),
- Rakipler hakkında da geçerli olan ve yasalarla belirlenmiş olan iş hayatı
koşullarına uymamak (m. 57/b. 10).

42
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

2. HAKSIZ REKABET DAVALARI


a) Hukuk davaları
Haksız rekabet dolayısıyla açılacak hukuk davaları şunlardır (TK m. 58):
aa) Fiilin haksız olup olmadığının tesbiti davası,
bb) Haksız rekabetin men’i (önlenmesi) davası,
cc) Yanlış olan durumun ortadan kaldırılması davası,
dd) Maddi tazminat davası,
ee) Manevi tazminat davası.
Tazminat davası için, kusur şartı aranır.

43
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


b) Hukuk davalarında taraflar
Hukuk davalarını şu kişiler açabilir (davacı sıfatı):
-Haksız rekabet yüzünden müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari
işletmesi veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir
tehlikeyle karşı karşıya bulunan kişi,
-Haksız rekabet yüzünden ekonomik menfaatleri zarar gören müşteriler,
-Ticaret ve sanayi odaları, esnaf dernekleri, borsalar, tüzüklerine göre
üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer
mesleki ve ekonomik birlikler (tazminat davaları hariç).
Haksız rekabet davaları şu kişilere karşı açılır (davalı sıfatı):
-Haksız rekabet fiilini işleyenler,
-Haksız rekabet fiili hizmet veya işlerini gördükleri sırada müstahdemler
veya işçiler tarafından işlenmişse, istihdam edenler (tazminat davaları
hakkında, BK hükümleri geçerlidir) (m.59).
-Haksız rekabet basın yoluyla işlenmişse, yazı sahibi veya ilan veren
(tazminat davaları hariç) (m.60).
44
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


c) Zamanaşımı
Hukuk davaları, davaya hakkı olan tarafın bu hakkın doğumunu öğrendiği
tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bunların doğumundan itibaren üç yıl
geçmekle zamanaşımına uğrar (m. 62).
Ancak ceza davalarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse,
hukuk davalarında da bu uygulanır.

45
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

d) Ceza davaları
Haksız rekabet dolayısıyla ceza davaları da açılabilir (bkz. TKm.64-65).
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (RKHK), 07.12.1994
tarihinde kabul edilerek 13.12.1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanmıştır. RKHK, Türk Rekabet Hukukunu tek bir çatı
altında toplamayı amaçlamakta ve AT Rekabet Hukuku ilkeleriyle uyum
sağlamaya çalışmaktadır. Kanun’un 21. maddesine göre oluşturulan
Rekabet Kurulu, 27.12.1997 tarih ve 97/9090 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararnamesiyle atanmış ve göreve başlamıştır. Kanun’un ikinci kısmının
ikinci bölümünde (m.8-16 arası), Rekabet Kurulu’nun yetkileri
belirlenmiştir. Kurulun menfî tespit yapmak, ihlale son vermek,
muafiyet kararı vermek, muafiyet ve tespit kararlarını geri almak, bilgi
istemek ve yerinde inceleme yapabilmek gibi yetkileri vardır (bkz.
Badur, Türk Rekabet Hukukunda Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşmalar,
yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara 1998).

46
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

VII. TĐCARĐ DEFTERLER


Bu konuda özellikle bkz. Arkan, Ticari Đşletme Hukuku, Ankara 1993, s. 289
vd.; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, 5.B.,Đstanbul 1990, s.
1676 vd.
1. DEFTER TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

TK m.66, her tacire, ticari işletmesinin ekonomik ve mali durumunu, borç


ve alacak ilişkilerini ve her iş yılı içinde elde edilen sonuçları saptamak
amacıyla, işletmesinin nitelik ve öneminin gerektirdiği tüm defterleri ve
özellikle ismen belirlenen bazı defterleri Türkçe olarak tutma
yükümlülüğü getirmektedir (zorunlu defterler).
Anonim şirkette yönetim kurulu; -tacirlerin tutmak zorunda oldukları
defterlerden başka- şu defterleri de tutmakla yükümlüdür: Pay sahipleri
defteri/toplantı ve müzakere defteri/yönetim kurulu kararlar defteri (TK
m. 325-326).

47
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


2. TUTULMASI ZORUNLU KILINAN TĐCARĐ DEFTERLER
a) Đsmen sayılan (belirli) zorunlu defterler
Bunlar, her tacirin tutmak zorunda olduğu ve kanunda ismen belirtilmiş
olan defterlerdir. TK, tüzel kişi tacirlerle gerçek kişi tacirlerin tutması
gereken zorunlu defterleri ayrı ayrı belirlemiştir. (m. 66). Buna göre:
Tacir tüzel kişi ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar
defteri (m.66/1);
Tacir gerçek kişi ise karar defteri hariç olmak üzere yukarıda sayılan
defterleri (yevmiye defteri/defteri kebir/envanter defteri) veya
işletmenin nitelik ve önemine göre sadece işletme defteri (m.66/3)
tutmak zorundadır.
Bu durumda gerçek kişi tacirler, işletmesinin nitelik (mahiyet) ve önemine
göre yukarıda belirtilen defterlerin tutulması- gerekli değilse, sadece
işletme defteri tutmakla yetinebilirler. Ancak ileride aleyhe bazı zararlı
sonuçlar doğmaması için, gerçek kişi tacirin hiç değilse başlangıçta,
işletmesinin nitelik ve önemine göre (sadece) işletme defteri tutmakla
yetinebileceğini mahkemeye tesbit ettirmesi uygun olur (Kuru, s.
1678).
48
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Ticari defterlerin tasdikine ilişkin TK’nun 69 ncu maddesinin birinci fıkrası


11.6.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Buna göre;
“şirket kuruluş aşamasında 66 ncı maddenin birinci fıkrasında yazılı
defterler kullanılmaya başlanmadan önce tacir tarafından ticari
işletmenin bulunduğu yerin ticaret sicili memurluğuna veya notere ibraz
edilir. Bu defterler, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun defterlerin
tasdikine ilişkin hükümlerinde yer alan bilgileri içerecek şekilde tasdik ve
imza olunur. Sicil memuru veya noter, defterlerin kaç sayfadan ibaret
bulunduğunu ilk ve son sayfaya yazarak resmi mühür ve imzasıyla
tasdik eder. Noterlerce tasdik edilen defterlerin mahiyet ve adetleri ve
bunların kime ait olduğu en geç yedi gün içinde ilgili ticaret sicili
memurluğuna bildirilir. Şirketlerin müteakip yıl defterleri ile kullanılması
zorunlu diğer defterler 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun defterlerin
tasdikine ilişkin hükümlerine göre tasdik olunur”. Ayrıca 4884 sayılı
Kanunla, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 223 ncü maddesine şu fıkra
eklenmiştir. “Defterler anonim ve limited şirketlerin kuruluş aşamasında,
şirket merkezinin bulunduğu yer ticaret sicili memuru veya noter
tarafından tasdik edilir”.
49
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

Bir tacirin defter tutma mükellefiyetini (yükümlülüğünü) yerine getirmeye


yetkili kıldığı kimsenin bu defterlere geçirdiği kayıtlar, o tacirin kendisi
tarafından tutulmuş kayıtlar hükmündedir (TK m. 67/I).
Yargıçlar, noterler, sicil memurları ve diğer memurlar, resmi işlemler
dolayısıyla bir tacirin defter tutma yükümlülüğüne aykırı davrandığını
öğrenince durumu savcılığa bildirmeye mecburdurlar (TK m. 67/IV).
TK m. 70-78 arasında, yukarıda ismen belirtilen defterlerin tanımları ve
içerikleri verilmektedir:

50
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

aa) Yevmiye defteri (m.70)


Kayda geçirilmesi gereken işlemleri belgelerden çıkararak tarih sırasıyla ve
maddeler halinde düzenli olarak yazmaya mahsus defterdir. Yevmiye
maddelerinin, en az aşağıdaki bilgileri içermesi gerekir.
1. Madde sıra numarası
2. Tarih
3. Borçlu hesap
4. Alacaklı hesap
5. Meblağ
6. Her kaydın dayandığı belgelerin türü ve varsa tarih ve numaraları.

51
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

bb) Defteri kebir (m.71)


Yevmiye defterine geçirilmiş olan işlemleri buradan alarak sistemli bir
şekilde hesaplara dağıtan ve tasnifli olarak bu hesaplarda toplayan
defterdir. En az aşağıdaki bilgileri içermesi şarttır:
1. Tarih
2. Yevmiye defteri madde numarası
3. Meblağ
4. Toplu hesaplarda, yardımcı nihai hesapların isimleri
cc) Envanter defteri (m. 72 vd.)
Envanter defterine, işletmenin açılış tarihinde ve müteakiben her iş yılı
sonunda çıkarılan envanter ve bilançolar kaydolunur.

52
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

dd) Đşletme defteri (m. 76)


Bir gerçek kişi tacir tarafından işletilen ticari işletmenin nitelik ve önemi
yukarıda belirtilen üç defterin tutulmasına elverişli değilse, yani tacirin
işleri nispeten dar kapsamlı ise; o zaman tacir, bu defterler (yevmiye
defteri/defteri kebir/envanter defteri) yerine sadece işletme defteri
tutmakla yetinebilir.
Đşletme defterinin sol tarafına giderler, sağ tarafına gelirler yazılır (TK
m.76/I). Her iş yılı sonunda bir “işletme hesabı hülâsası” çıkarılır.
ee) Karar defteri (m.78)
Tüzel kişi tacirleri tarafından tutulur ve kararlar yazılır..

53
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU


b) Đsmen gösterilmeyen (belirsiz) zorunlu defterler
Bunlar, tacirin işletmesinin nitelik ve öneminin gerektirdiği bütün defterlerdir.
Tacirin işletmesi büyük ve karmaşık nitelikteyse, yani Yasa’da ismen belirlenmiş
defterlerin tutulması ticari işletmenin durumu tam olarak göstermeye yeterli
olmazsa, o zaman tacir, TK m. 66/I uyarınca işletmesinin nitelik ve öneminin
gerektirdiği diğer defterleri de tutmak zorundadır.
TK’nun 1465 nci maddesine göre, “bir tacir işletmesinin mahiyet (nitelik) ve öneminin
gerektirdiği bütün defterleri tutmamış olduğu takdirde, 66 ncı maddenin 1 ilâ 3
numaralı bendinde yazılı defterleri (ismen gösterilmiş zorunlu defterler) tutmuş
olsa bile, fiilen tutmuş olduğu defterlerin kayıtları, ancak aleyhine delil
olabilir”, Görüldüğü gibi, tacirin “belirsiz zorunlu defterleri” tutmamış veya eksik
tutmuş olmasının yaptırımı çok ağırdır. Bu nedenle bu tacirin tutmak zorunda
olduğu “belirsiz” zorunlu defterlerin neler olduğunu “tesbit” ettirmesinde büyük
yarar vardır (Kuru, s. 1680).
“Belirsiz” zorunlu defterler, noter tasdikine tabi değildir. Ancak, bu defterlerin ticaret
sicili memurluğuna bildirilmesi gerekir; aksi halde, bu defterler sahibi lehine
delil olamaz, ancak aleyhine delil olabilir (TK m. 69/II).
Bununla beraber, “belirsiz” zorunlu defterler ticaret sicili memurluğuna bildirilmiş
(beyan edilmiş) olsa bile, yalnız başına sahibi lehine delil teşkil edemez; ancak
tasdik edilmiş “belirli” zorunlu defterlerle birlikte sahibi lehine delil olabilir
(TK m. 82/II). (bkz. Kuru, s. 1681).
54
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

3. DEFTER VE BELGELERĐN SAKLANMASI


Defter tutma yükümlülüğü bulunan kimse ve işletmeye devam eden halefler (ardılları),
defterleri son kayıt tarihinden ve saklanması zorunlu olan diğer hesap ve kağıtları
düzenleme tarihinden itibaren on yıl süreyle saklamak zorundadırlar (TK m.
68/I).
Defter ve belgeleri saklama yükümü, işletmenin devri halinde devralana; gerçek kişi
tacirin ölümü halinde ise mirasçılarına geçer (Arkan, 7.B., s.328).

55
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

4. TĐCARĐ DEFTERLERĐN TESLĐM VE ĐBRAZI


Ticari deflerler ile saklanması zorunlu olan diğer kağıtların teslimi, miras, şirket ve
iflas işlerinde istenebilir. Teslim halinde defter, hesap ve kağıtların her tarafı
gerek mahkeme gerekse ilgililer tarafından incelenebilir (m. 79).
Dava sırasında haklı bir menfaatin varlığı kanıtlanır ve mahkeme ibraz edilmesini ispat
bakımından zorunlu görürse, sadece anlaşmazlık konusu olan hususa ilişkin
kayıtların sureti çıkarılmak veya bilirkişi incelemesi yaptırılmak üzere
mahkeme re’sen veya taraflardan birinin talebi üzerine bunların birine yahut her
ikisine ait defterlerle saklanması zorunlu olan kağıtların ibrazını emredebilir
(m.80).
Görüldüğü gibi, defterlerin ibrazı halinde sadece anlaşmazlık konusu hususa ilişkin
kayıtlar incelenebilmektedir.

56
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

a) Ticari defterlerin sahibi aleyhine delil olması


Taraflardan biri, iddiasını sadece karşı tarafın defterleriyle ispat etmek istediğini, yani
karşı tarafın (hasmın) ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme
önünde bildirirse (delilin hasrı), bu durumda bazı şartların varlığı halinde, karşı
tarafın ticari defterleri kendi aleyhine delil teşkil eder. Ancak bunun için,
delilini hasreden tarafın tacir olması şart değildir. Gerekli olan, karşı tarafın
(hasmın) tacir olmasıdır.
Delilini hasreden taraf, bu suretle ispatla yükümlü olduğu vakıayı ispat için
karşı tarafın (hasmın) ticari defterlerinden başka kanıtı olmadığını
bildirmektedir (bkz. Kuru, s. 1683; Arkan, s. 308 dn. 1).

57
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

TK m. 83/II’ye göre, “taraflardan biri hasmın ticari defterlerinin münderecatını


(içeriğini) kabul edeceğini mahkeme huzurunda beyan etmiş iken hasmı ticari
defterlerini ibrazdan imtina ederse (kaçınırsa), mahkeme, defterlerin ibrazını
istemiş olan tarafa iddiasının sıhhati hakkında bir yemin verir”.
Demek ki, taraflardan birinin delilini karşı tarafın ticari defterlerine hasrı halinde,
mahkeme, karşı taraftan bütün ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesini
(vermesini) isteyecektir. Karşı taraf bunun üzerine ticari defterlerini ibraz eder
veya ibrazdan kaçınır. Her iki durumu ayrı ayrı ele almak gerekir.

58
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

aa) Karşı tarafın ticari defterlerini ibrazdan kaçınması


Bu durumda mahkeme, defterlerin ibrazını istemiş olan tarafa iddiasının sıhhati
hakkında bir yemin verir (m.83/II). Kendisine yemin verilen iddia sahibi yemin
verirse, mahkeme bu yeminle bağlıdır. Yani iddia sahibi, iddiasını kesin delille
kanıtlamış sayılır.
Örneğin (A), tacir (B)’ye (x) meblağ borç vermiş, fakat karşılığında senet almamıştır.
(A), bu alacağı için dava açıp mahkemede iddiasını ispat etmek için sadece
(B)’nin ticari defterlerinde dayanacağını bildirmişse (delilin hasrı) ve buna rağmen
(B) ticari defterlerini mahkemeye ibrazdan kaçınmışsa; o zaman “(B)’den (x)
meblağ alacaklı olduğu”na dair mahkeme huzurunda yemin eden (A), iddiasını
kanıtlamış olur.

59
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

bb) Karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesi


Mahkemenin ibraz edilen ticari defterler üzerinde yaptığı inceleme sonucunda, çeşitli
ihtimaller ortaya çıkabilir:
aaa)Karşı tarafın ticari defterlerinde iddia hakkında hiçbir kayıt yoksa
Bu durumda, iddia kanıtlanamamış sayılır. Đddia sahibi delilini karşı tarafın ticari
defterlerine hasrettiği için, artık iddiasını başka delillerle de kanıtlayamaz.

60
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

bbb) Karşı tarafın ticari defterlerinde iddia hakkında kayıt varsa


Bu durumda da iki ihtimal söz konusu olabilir:
-Karşı tarafın ticari defterlerinde sadece kendi aleyhine kayıt varsa, bu kayıt, defter
sahibi (ve halefleri) aleyhine delil sayılır. TK m. 84 c.1’e göre, “kanuna uygun
olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı
(içeriği), sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır”. Demek ki, karşı tarafın
ticari defterleri kanuna uygun olarak tutulmuş olmasa bile, bu defterlerdeki kayıt
kendi aleyhine kesin delil sayılır.
-Karşı tarafın ticari defterlerinde hem kendi aleyhine hem de lehine kayıt varsa,
TK m. 84 c.2’ye göre, “kanuna uygun olan defterlerde sahibi lehine olan
kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi muteber olup bunlar birbirinden
ayrılamaz”.
Buna karşılık, karşı tarafın defterleri kanuna uygun olarak tutulmuş değilse, o
zaman, ticari defterlerindeki kendi lehine olan kayıt dikkate alınmaz; sadece kendi
aleyhine olan kayıt (kendi aleyhine) delil sayılır (m. 84 c.2). Çünkü bir kimsenin
kendi defterine kendi aleyhine yazı yazması halinde bunun o kimse aleyhine delil
olması doğal ise de, kendi lehine yazdığı yazıların ancak bazı kayıt ve şartların
gerçekleşmesi halinde delil tutulması doğru olabilir (Kuru, s. 1694).

61
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

b) Ticari defterlerin sahibi lehine delil olması


Bir kimsenin düzenlemiş olduğu belgelerin kendi lehine delil sayılması, kural olarak
mümkün değildir. Fakat TK, bu kurala istisna getirmiş ve bazı koşulların varlığı
halinde ticari defterlerin sahibi lehine delil olabileceğini kabul etmiştir. Bu
koşulların neler olduğu, TK’nun 82, 83/I, 85 ve 86 ncı maddelerinde gösterilmiştir.
Şöyle ki:
aa)Her iki taraf da tacir olmalıdır.
bb)Uyuşmazlık her iki tarafın da defterlerine geçirmesi gereken bir ticari işten
kaynaklanmalıdır.
cc)Ticari defterler kanuna uygun olarak tutulmuş olmalıdır.
Ticari defterler kanuna uygun olarak tutulmamış ise, sahibi lehine delil olamaz; ancak
sahibi aleyhine delil olabilir.
dd)Defter kayıtları birbirini doğrulamalıdır.

62
TĐCARET HUKUKU

A- TĐCARĐ ĐŞLETME HUKUKU

ee) Karşı taraf ileri sürülen iddiayı, kendi defter kayıtları veya diğer geçerli
kanıtlarla çürütememiş olmalıdır.
TK m.85’e göre, “...hasım tarafın keza kanuna uygun surette tutulmuş olan ve
birbirlerini teyid eden defterleri buna aykırı olur veya bu hususta hiçbir kaydı
havi bulunmazsa (içermezse) yahut iddianın dayandığı kaydın aksi, vesika
veya diğer muteber delillerle ispat edilirse sözü geçen kaydın ispat kuvveti
kalmaz”. Demek ki, tacirin kanuna uygun olarak tutulmuş ve birbirini doğrulayan
ticari defterlerindeki kaydın kendi lehine delil olması için, karşı tarafın bunun
aksini gerek ticari defterleri ile gerekse diğer geçerli (muteber) delillerle
kanıtlayamamış olması gerekir.
ff) Defter sahibi yemin etmiş olmalıdır.
TK m. 83’e göre, “mahkeme,.... defter münderecatını sahibi lehine hükme medar
görmüşse kanaatini kuvvetlendirmek için o kaydın doğru olduğuna ve davacının
halen davalıda yerine getirilmesi gereken hakkı bulunduğuna dair defter sahibine
tamamlayıcı bir yemin verir”.

63
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

I. GENEL OLARAK TĐCARET ŞĐRKETLERĐ


BK m. 520’nin adi şirketler hakkındaki tanımından yararlanarak, şirketi (dar anlamda
şirketi) şöyle tanımlayabiliriz: Đki veya daha fazla kişinin, ortak bir ekonomik
amaca ulaşmak için emek ve (veya) mallarını bir sözleşmeyle birleştirmek suretiyle
meydana getirdikleri bir topluluktur.
Bu topluluğun kendisini meydana getiren şahıslardan ayrı bir varlığı (tüzel kişiliği)
yoksa, bir adi şirket söz konusudur.
Dolayısıyla, adi şirkette (ortaklıkta) ortaklar, ortaklık alacaklılarına karşı doğrudan
doğruya –ve sınırsız olarak- sorumludurlar (BK m. 534). Ortaklar gerçek veya
tüzel kişi olabilirler. Örneğin iki tüzel kişi aralarında, bir adi ortaklık kurabilirler
(Poroy/Tekinalp/ Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 4.B., Đstanbul
1988, s. 25).

64
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

A.B.D.’de doğan ve bugün tüm ülkelerde yaygınlaşmış bulunan “joint venture (ortak
girişim)”in “sözleşmeye dayalı ortak girişim (contractual joint venture)”
denilen türü, hukukumuzdaki adi ortaklığa benzemektedir. Joint venture’ın
bu türü; iki veya daha fazla işletmenin, belli bir amaca ulaşmak için katkılarını
birleştirdikleri ortaklık şeklinde tanımlanabilir. Ortak gaye, kâr elde etmek ve
paylaşmaktır. Bir adi ortaklık olan bu tür joint venture’ın en önemli özelliği, “tek
iş” için kurulmasıdır. Örneğin bir Japon inşaat firması ile bir Türk inşaat firmasının,
sadece bir köprü inşası için kurdukları joint venture bu türdendir. Kurumlar Vergisi
Kanununun mükerrer 6. maddesinde tanımı verilen ve 31 no.lu Kurumlar Vergisi
Genel Tebliğinde unsurları ayrıntılı bir şekilde gösterilmiş olan “iş ortaklığı” da bir
tür joint venture’dır. Kurumlar Vergisi Kanunu, “iş ortaklığı”nı; “Sermaye Şirketleri,
Kooperatifler, Đktisadi Kamu Müesseseleri, Dernek ve Vakıflara ait iktisadi
işletmelerin kendi aralarında şahıs ortaklıkları veya gerçek kişilerle belli bir işin
birlikte yapılmasını müştereken taahhüt etmek ve kazancını paylaşmak amacıyla
kurdukları ortaklıklardır” şeklinde tanımlamıştır. “Đş ortaklığı”, bir adi ortaklık
olmasına rağmen, Kurumlar Vergisi yükümlüsüdür
(Poroy/Tekinalp/Çamoğlu,s. 17).

65
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna karşılık, topluluk kendisini meydana getiren kişilerden ayrı bir varlığa (tüzel
kişiliğe) sahipse, bir ticaret şirketi mevcuttur.
Görüldüğü gibi, ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahiptirler (TK m. 137)*. Ticaret
şirketleri, tacir sıfatını taşırlar (TK m. 18) ve dolayısıyla, tacir olmanın sonuçlarına
tabidirler.
Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden
ibarettir (TK m.136). Bir ticaret şirketi kurmak isteyen şahıslar (kişiler), yasada
belirtilen bu türlerden birini seçmek zorundadırlar.

66
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Ticaret şirketleri, iki grupta toplanabilir:


a) Şahıs şirketleri:
Bu tür şirketlerde, ortakların kişiliği ön plana çıkmaktadır. Kollektif şirketler ve adi
komandit şirketler şahıs şirketleridir. Bu tür şirketlerde işler karşılıklı güven
üzerine, bizzat ortaklar tarafından yürütülür. Ortaklar üçüncü kişilere karşı, tüm
malvarlıklarıyla sınırsız olarak sorumludurlar.
b) Sermaye şirketleri:
Bu tür şirketlerde ise ortaklar ikinci plandadır, önemli olan ortakların getirdikleri
sermayedir. Bu nedenle ortakların sorumluluğu, şirkete getirdikleri sermaye
miktarıyla sınırlandırılmıştır. Anonim şirketler, limited şirketler ve paylı (sermayesi
paylara bölünmüş) komandit şirketler bu gruba girer.
Buna karşılık, kooperatifler özel bir yasada düzenlenmiştir. Kooperatif hukukunun ana
kaynağı, 1163 sayılı Kooperatif Kanunu’dur. 5146 sayılı Kanunla Kooperatifler
Kanunu’nda yapılan değişiklikle kooperatifin teşekkül olduğuna ilişkin nitelendirme
kaldırılarak “şirket” sözcüğü kullanılmıştır. “Şirket” sözcüğünün “ticaret şirketi”
şeklinde anlaşılıp anlaşılmaması noktasında Kooperatifler Kanunu sessizdir (Poroy/
Tekinalp/ Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 10. Tıpkı Basım, 2005,
s.951).

67
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

II. KOLLEKTĐF ŞĐRKETLER


1. TANIM VE KURULUŞ
TK m. 153, kollektif şirketi şöyle tanımlamaktadır: “Ticari bir işletmeyi bir ticaret
unvanı altında işletmek amacıyla gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından
hiçbirinin sorumluluğu, şirket alacaklılarına göre sınırlandırılmamış olan şirket,
kollektif şirkettir”.
Bu tanımdan, şu unsurlar çıkmaktadır:
- Ticari işletme amacı;
- Ticaret unvanının varlığı;
- Gerçek kişiler arasında kurulmuş olmak (tüzel kişiler, kollektif şirkette kurucu ve
ortak olamazlar. Kollektif şirkette ortaklar arasındaki kişisel ilişki, bu sonucu
zorunlu kılmaktadır);
- Ortakların şirket alacaklılarına karşı sınırsız sorumluluğu.

68
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

2. ORTAKLAR ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ (ĐÇ ĐLĐŞKĐ)


Ortaklardan her biri ayrı ayrı şirketi idare yetkisine sahiptir. Ancak şirket
sözleşmesinde bu hak, ortaklardan birine veya birkaçına yahut hepsine verilebilir
(m. 160).
Şirketi idare yetkisine sahip olan ortaklar, şirketin amacının ve konusunun gerektirdiği
mutad (alışılmış) işlem ve işleri yapabilirler. Hatta şirketin menfaatine uygun
gördükleri işlerde sulh, feragat ve kabul ile tahkime bile yetkilidirler (m. 165/I-II).
Buna karşılık bağışlamada bulunmak, şirket konusuna doğrudan doğruya girmiyorsa
taşınmazları satmak, satın almak ve teminat göstermek gibi fevkalade (olağan
dışı) işlem ve işlerin yapılabilmesi için tüm ortakların ittifakı şarttır (m. 165/III).

69
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

3. ŞĐRKET ĐLE ÜÇÜNCÜ KĐŞĐLER ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ (DIŞ ĐLĐŞKĐ)


- Tescil ve ilan edilen sözleşmede aksine hüküm yoksa- idare yetkisine sahip olan her
ortak, şirketi üçüncü kişilerle olan işlemlerde temsil etmek yetkisine sahiptir (m.
175). Şirketi temsil yetkisine sahip olan ortak, şirketin amacına dahil olan her
türlü iş ve hukuki işlemleri, şirket adına yapmaya ve şirketin unvanını kullanmaya
yetkilidir. Ancak şirket sözleşmesinde birden fazla ortağın imzası şart kılınmışsa, bu
şart üçüncü kişilere karşı da geçerlidir (m.176). Şirketi temsil yetkisine sahip
kimseler tarafından şirket adına yapılmış işlemlerden dolayı, şirket alacaklı ve
borçlu olur (m. 177).

70
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Şirketin ilişki kurduğu üçüncü kişilerden en önemli grubu, şirket alacaklıları oluşturur.
Ortaklar, şirketin borç ve taahhütlerinden dolayı müteselsilen ve bütün malları ile
sorumludurlar (TK m. 178/I). Ancak bu durum, şirketin borçlarından dolayı ilk
olarak, doğrudan doğruya ortakların takip edileceği anlamına gelmez. Şirketin borç
ve taahhütlerinden dolayı, birinci derecede şirket sorumludur (TK m.179/I c.1).
Yani kollektif ortaklar, ortaklık alacaklılarına karşı ikinci derece sorumludurlar.
Ancak şirkete karşı yapılan icra takibi semeresiz kalmış veya şirket herhangi bir
sebeple sona ermişse, ortak aleyhine dava açılabilir ve takip yapılabilir (TK m.
179/I c.2). Kanun tarafından öngörülen bu koşullar gerçekleşmedikçe, ortakların
birinci derecede sorumluluğu söz konusu olmaz (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, s. 147-
148).
“Yukarıdaki hükümler, ortakların şahsi mallarına ihtiyati haciz koymaya mâni değildir”
(TK m. 179/ II).

71
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

III. KOMANDĐT ŞĐRKETLER


Komandit şirketin (ortaklığın) birbirinden yapı olarak farklı iki türü vardır: Bir kişi
ortaklığı olan “adi komandit şirket” ve bir sermaye ortaklığı olan “paylı (sermayesi
paylara bölünmüş) komandit şirket”.
Adi komandit şirket, bir kişi ortaklığı olarak, birçok bakımdan kollektif şirkete
benzer. Nitekim TK da komandit şirketleri, hemen kollektif şirketlerden sonra 243-
268 nci maddeler arasında düzenlemiştir. TK adi komandit şirket için sadece
“komandit şirket” terimini kullanmakta ve yine öğretide ve uygulamada da türü
belirtilmeden kullanılan “komandit şirket (ortaklık)” deyimiyle adi komandit şirket
kastedilmektedir. Bu nedenle aşağıda da “adi komandit şirket” ele alınacak ve bu
ortaklık türü –Yasaya ve öğretiye uygun olarak- komandit şirket deyimiyle ifade
edilecektir (bkz. Poroy/ Tekinalp/ Çamoğlu, s. 165).

72
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna karşılık TK, “paylı (sermayesi paylara bölünmüş) komandit şirketler”i m. 475-484
arasında anonim şirketlerin ardında düzenlemiştir.
Ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla kurulan ve şirket
alacaklarına karşı ortaklardan bir veya birkaçının sorumluluğu sınırlandırılmamış ve
diğer ortak ve ortakların sorumluluğu belli bir sermaye ile sınırlandırılmış olan
şirket, komandit şirkettir.
Sorumlulukları sınırlı olmayan ortaklara komandite, sınırlı olanlara ise komanditer
ortak denir. Komandite ortakların, gerçek kişi olmaları şarttır (TK m.243).
Yasanın getirdiği özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, kollektif şirkete ilişkin m. 154-
158 komandit şirketlere de uygulanır (m.244).

73
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

IV. ANONĐM ŞĐRKETLER


1. KAVRAM VE TANIM
Anonim şirketler sermayeleri büyük olduğundan ülke ekonomisinde önemli rol
oynarlar. Ülkemizin en büyük işletmeleri anonim şirket şeklindedir. Bankalar
Kanununa göre, Türkiye’de bankaların anonim şirket şeklinde kurulması
zorunludur (m.5/1a). Yine sigorta şirketleri, genellikle anonim ortaklık şeklinde
kurulurlar.
Anonim şirkette ortakların mali sorumlulukları sınırlandırılmıştır. Pay sahipliği kolayca
devredilebilir.
Pay sahiplerinin sayısının çokluğu nedeniyle, anonim şirketin yönetimi sınırlı sayıda
birkaç kişiye bırakılır. Bunlar karşısında diğer pay sahiplerinin ve üçüncü kişilerin
korunması gerekir. Bu nedenle TK, anonim şirketleri ayrıntılı olarak düzenlemiştir.

74
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

27.6.1995 tarihli RG’de yayımlanarak yürürlüğe giren 559 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile; 29.6.1956 tarih ve 6762 sayılı TK’nun 272, 274, 285, 300 ve
396’ncı maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Ayrıca, aynı Kanun’un taahhüt edilen
sermayenin 1/4’ünün bankaya bloke edilmesine ilişkin 288 nci maddesi, anonim
şirketlerin kuruluşunun mahkemece tasdikine ilişkin 299 ncu maddesi ve 424 ncü
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır (559 s. KHK m. 13). Bundan başka, 559 s.
KHK’nin Geçici 2 nci maddesi, anonim şirketlerin esas sermayesinin KHK ile
getirilen yeni miktarlara intibakını (uyarlanmasını) düzenleyen hükümler
içermektedir.
Daha sonra, KHK ile değiştirilen TK’nun 274 ncü maddesine istinaden; 13.8.1995
günlü ve 22373 sayılı RG’de yayımlanmış bulunan “Đç Ticaret 1995/1” sayılı Tebliğ
ile, anonim şirketlerin kuruluş ve ana sözleşme değişikliğine ilişkin açıklamalar
düzenlenmiştir. Tebliğ ayrıca anonim şirketlerin esas sermayesinin KHK ile getirilen
yeni oranlara intibakı konusunda da açıklamalar getirmiştir (V. Geçiş Hükümleri).

75
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

TK m. 269, anonim şirketi tanımlamaktadır: “Anonim şirket, bir unvana sahip, esas
sermayesi muayyen ve paylara bölünmüş olan ve borçlarından dolayı yalnız
malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Ortakların sorumluluğu, taahhüt etmiş
oldukları sermaye payları ile sınırlıdır”.
Bu maddeden ve anonim şirketlerin konu ve amaçları ile sermaye miktarını
düzenleyen m. 271 ve (559 s. KHK ile değişik) m. 272’den yararlanarak, anonim
şirketin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
a)Şirketin amaç ve konusu ekonomik olmalıdır. TK m. 271’e göre, anonim şirketler
kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi (ekonomik) amaç ve konular için
kurulabilirler. Ancak şirket ana sözleşmesinde, şirket konusunun sınırlarının açıkca
gösterilmiş olması şarttır.
b) Sermayesi muayyen ve en aşağı beş milyar* Türk Lirası olmalıdır. 559 s. KHK ile
değişik 272 nci maddeye göre “özel kanunlarda aksine hüküm olmadıkça, esas
sermaye miktarı beş milyar* Türk lirasından aşağı olamaz. Bu miktar, Bakanlar
Kurulunca on katına kadar artırılabilir”.

* BakKurKar. S.2001/3500-22.12.2001 s. Kararnameye Ek (RG. 19.01.2002 Sa. 24645) ile 50 milyar TL’na
çıkarılmıştır.

76
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna paralel olarak, 559 s. KHK ile 396 ncı maddenin son fıkrasında yapılan
değişiklikle; “esas sermaye hiçbir suretle beşyüz bin Türk lirasından aşağı
indirilemez” hükmü, “esas sermaye hiçbir suretle bu Kanunun 272 nci maddesi ile
belirlenen asgari sermaye miktarından aşağı indirilemez” haline getirilmiştir.
559 s. KHK’nin Geçici 2 nci maddesi, anonim şirketlerin sermayelerinin yeni
miktarlara uyarlanması için bir intibak hükmü içermektedir.
“Esas sermayesi beş milyar Türk lirasından aşağı olan anonim şirketler..., bu KHK’nin
yayımı tarihinden itibaren iki yıl içinde sermayelerini bu miktarlara çıkararak tescil
ettirmedikleri takdirde münfesih olurlar.
Anonim şirketlerin sermayelerini beş milyar Türk lirasına kadar artırmaları sırasında
6762 sayılı Kanunun (TK) 391 nci maddesi uygulanmaz.

77
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Bu KHK’nin yayımı tarihinden itibaren iki yıl içinde sermaye artırımı yapacak olan
anonim şirketler; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 ncu
maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen sermaye artırımını yapmaları halinde
artırılan kısım için ödenecek olan binde iki oranındaki ödemeden, bu artırıma
mahsus olmak üzere muaftırlar”.
“Đç Ticaret 1995/1” sayılı Tebliğ, TK m. 391’in uygulanmaması ile ilgili açıklama
getirmektedir. “... TK’nun KHK ile değişik 272 nci madde(sinde) öngörülen yeni
sermaye miktarlarına intibak amacıyla önceki sermayenin ödenme şartı ile anonim
şirketlerde sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının imtiyazlı pay sahipleri
özel kurulları tarafından ayrıca onaylanması şartı aranmayacaktır (bkz. TK m.391).
Ancak, KHK’de öngörülen iki yıllık intibak süresinde sermayenin peyderpey yeni
miktarlara çıkarılması veya bu miktarlardan daha yüksek bir artırım yapılması
halinde önceki sermayenin ödenmiş olması şartı aranır” (V. Geçiş Hükümleri).

78
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Nitekim, son duruma göre, anonim şirket sermayesinin 50 milyar TL.na yükseltilmesi
için şirketlerin en geç 31.12.2003 akşamına kadar ilgili ticaret sicili
memurluklarına başvurmaları ve sermaye artırımı işlemlerini de 30.06.2004
tarihine kadar tamamlamaları gerekmektedir.
Sermaye, paylara bölünmüştür. Ortaklar, bu payların sahibi olurlar ve pay karşılığı
muayyen parayı şirkete getirmeyi üstlenirler. Şirket de buna karşılık, pay
sahiplerine paylarını temsil etmek için üzerinde yazılı itibari değeri en az 500 TL
olan hisse senetleri verir (bkz. TK m.399).
c) Şirketin üçüncü şahıslara karşı sorumluluğu, şirketin malvarlığı ile sınırlandırılmıştır.
Ortakların sorumluluğu da sınırlıdır. Ortaklar şirkete getirdikleri sermaye payı
oranında sorumludurlar.

79
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

2. KURULUŞU
a) Kuruluş türleri
Anonim şirketin kuruluşu âni veya tedrici olur (TK m. 276/I).
Ani kuruluş, şirket paylarının kurucular tarafından tamamen taahhüt edilmesiyle olur
(m.276/II).
Buna karşılık tedrici kuruluş, bir kısım payların kurucular tarafından taahhüt
olunması ve geri kalan kısmı için de halka müracaat edilmesi suretiyle olur (m.
276/III). Bu yol uzun formaliteleri gerektirdiği için, fazla kullanılmaz. Fakat
kurucuların yeterli sermayesi olmaması durumunda, bu yola başvurulmaktadır.

80
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

b) Kurucular
Bir anonim şirketin kurulması için şirkette pay sahibi en az beş kurucunun bulunması
şarttır (TK m. 277).
Ana sözleşmeyi düzenleyen ve imzalayan ve sermaye olarak ana sözleşmede muayyen
parayı veyahut paradan başka bir şeyi koymayı taahhüt eden pay sahipleri kurucu
sayılırlar. Tedrici kuruluşta, ana sözleşmeyi imza etmeksizin paradan başka bir şeyi
katılma payı olarak getiren pay sahipleri de kurucu sayılırlar (m.278).

81
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

c) Kuruluş işleminde safhalar (aşamalar)


“Đçticaret: 1995/1” sayılı Tebliğ’e göre; anonim şirketlerin tedrici şekilde kurulmalarına
ilişkin Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu’ndaki özel hükümler saklı
kalmak kaydıyla, anonim şirketlerin kuruluş safhaları şöyle sıralanabilir (I/A):

82
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

aa) Ana sözleşmenin hazırlanması ve notere tasdik ettirilmesi


Ana sözleşmenin (esas mukavelenin) TK’nun 279 ncu maddesinde yer alan hususları
içermesi ve kurucular tarafından imzalanarak notere tasdik ettirilmesi şarttır.
Tebliğ’e göre; ana sözleşme hazırlanırken, şu hususlara özellikle dikkat edilmesi
gerekir:
-Kurucular: Ana sözleşmede kurucuların ad ve soyadları, adresleri, yabancı uyruklu
ortak varsa bunların uyrukları gösterilir;
-Ticaret Unvanı: Ticaret unvanı, TK m. 45 gereğince şirketin faaliyet konusunu
gösterecek şekilde tesbit edilir. Ticaret unvanı, Türkçe olarak tesbit edilir. Ancak,
şirketin faaliyet konusuna giren mal veya hizmetin tanıtıcı ad veya markasının
yabancı dilde olması ya da Türkçe karşılığının bulunmaması hallerinde ve yabancı
sermayeli şirketlerde ticaret unvanında yabancı kelime bulunmasına izin
verilebilir;
-Merkezi: Şirketin merkezi il ve ilçe olarak ana sözleşmede gösterilir. Ayrıca açık
adresi de ana sözleşmeye yazılır.
-Amaç ve konu: Şirketin faaliyet göstermek istediği konu, TK’nun 271 nci maddesi
gereğince kanunen yasaklanmamış olmalıdır. Ana sözleşmeye şirketin gerçekten
faaliyet göstereceği en azından sektör bazında belli bir konu yazılmalıdır.
83
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

-Sermaye: Şirket sermayesinin en az 5 milyar TL. olmak üzere şirketin amaç ve


konusuna uygun olarak tesbit edilmesi gerekir.
Söz konusu Tebliğ; 559 sayılı KHK’nin 13 ncü maddesi ile, taahhüt edilen sermayenin
en az 1/4’ünün bankaya bloke edilmesine ilişkin TK’nun 288 nci maddesinin
yürürlükten kaldırılmasından sonra ortaya çıkan durum konusunda şu açıklamayı
getirmektedir:
“Ancak TK’nun 288 nci maddesinin kaldırılması, şirket sermayesinin ödenmeyeceği
anlamına gelmez. TK’nun 279 ncu maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü bendi
uyarınca, şirket esas sermayesinin miktarı ile her payın itibari kıymeti ve
sermayenin ödenme suret ve şartlarının ana sözleşmede gösterilmesi zorunludur.

84
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna göre, özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere; ana sözleşmenin
sermayeye ilişkin maddesinde, sermayenin muvazaadan ari (arınmış)
şekilde tamamen taahhüt edildiği ve nakdi sermayenin 1/4’ünün ödendiği
veya şirket kuruluşunun tescili tarihinden itibaren en geç üç ay içinde,
kalanının da en geç üç yıl içinde olmak üzere şirkete ödenme zamanı
belirtilecektir”.
“Özel mevzuatında sermayesinin tamamının veya 1/4’ünden fazlasının belli bir sürede
ödenmesi şart kılınan şirketlerin ana sözleşmelerinin sermayeye ilişkin maddeleri
buna göre düzenlenir.
Paradan başka sermaye olarak konan her türlü hak ve malların değeri TK’nun 303
ncü maddesi gereğince mahkemece atanacak bilirkişi tarafından tesbit edilerek
sermaye maddesi buna göre düzenlenir. Sermayenin tamamının veya bir
kısmının bu şekilde taahhüt edilmesi halinde, bu taahhüt, şirketin tescil tarihinden
itibaren üç ay içinde yerine getirilir...”.

85
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

bb) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na başvurularak izin alınması (izin safhası)


Đzin için başvuru (müracaat), bir dilekçe ile Bakanlık Merkez Teşkilatına veya şirket
merkezinin bulunduğu yerin Ticaret Sicil Müdürlüklerine yapılır. Đzin dilekçesine;
ana sözleşme (ikisi asıl dördü suret olmak üzere noterce onaylanmış altı nüsha),
ayrıca kurulan şirketin konusuna ve ortaklarının durumuna göre özel mevzuatı
uyarınca başka bir makamın izni gerekiyorsa buna ilişkin belge eklenir (Tebliğ, I/A,
b).
Tebliğ’e göre; “özel mevzuatı uyarınca veya kurucuların kendi iradeleriyle ana
sözleşmede sermayenin tamamının veya bir bölümünün ödendiği şeklinde bir
hüküm bulunması halinde, ödeme bir bankada, kurulacak şirket adına açılan bir
hesaba yapılır. Bu ödemeye ilişkin bankadan alınan belge, kuruluş sırasında
Bakanlığa verilir. Şirketin kuruluşunun tamamlanması ve buna ilişkin Ticaret Sicili
Gazetesi’nin ilgili bankaya ibrazı üzerine para şirkete verilir. Şirketin kuruluşunun
tamamlanmaması halinde, Bakanlığın talimatı üzerine bankaya yatırılan paralar
yatıranlara geri verilir”.

86
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Fakat TK’nun 273 ncü maddesi 11.6.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanunla değiştirilerek,
kuruluş için Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır.
273 ncü maddenin yeni şekline göre; “Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
yayımlanacak tebliğle faaliyet alanları tesbit ve ilan edilecek anonim şirketler
Bakanlığın izni ile kurulur. Bu şirketlerin esas mukavele (ana sözleşme)
değişiklikleri de Bakanlığın iznine tabidir. Bunun dışında anonim şirketlerin
kuruluşu ve esas mukavele değişiklikleri Bakanlığın iznine tabi değildir”.
Böylece, 11 Haziran 2003 tarihinde TK’da 4884 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
normatif sisteme çok yakın olan “sınırlı izin” sistemine geçilmiştir. Sistemi
“istisnalı normatif sistem” olarak da adlandırmak mümkündür
(Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, 10. Tıpkı Basım, s.271).
Diğer taraftan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, 17 Haziran 2003
tarihinde yürürlüğe giren 4875 sayılı DYYK ile yürürlükten kalktığı için yabancı
sermaye ile ilgili izin sistemimizden çıkmış, izin ile onay bilgilendirmeye
dönüşmüştür (DYYK m.1).

87
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

cc) Kuruluşun Ticaret Siciline tescili ve ilanı


Kuruluşuna Bakanlıkça izin verilen şirket, izin tarihinden itibaren 15 gün içinde
şirket merkezinin bulunduğu yerin Ticaret Sicili Memurluğu’na tescil ettirilir. Tescil
ile şirket tüzel kişilik kazanmış olur. Tescilden sonra ilana tabi hususlar, Ticaret
Sicili Gazetesi’nde ilan ettirilir (Tebliğ I/A, c).
559 s. KHK ile değişik TK m. 300/I’de “kuruluş umumi heyetinin (genel
kurulunun) yapılmasından sonra 15 gün içinde şirket merkezinin bulunduğu
yer ticaret siciline tescil ve ilan olunur” denilmektedir. Bu hüküm, tedrici kuruluş
bakımından önem taşımaktadır.
“Đç Ticaret: 1995/1” sayılı Tebliğ’de açıklanan anonim şirketin “kuruluş işlemleri”
bunlardan ibarettir. 559 s. KHK, anonim şirketlerin kuruluşunun “mahkeme
tarafından tasdiki”ne ilişkin TK’nun 299 ncu maddesini yürürlükten
kaldırmıştır.
Tebliğ’de kuruluş işlemleri açıklanırken, “anonim şirketlerin tedrici şekilde
kurulmalarına ilişkin TK ve Sermaye Piyasası Kanunu’ndaki özel
hükümlerin saklı olduğu” belirtilmiştir. Tedrici kuruluş için bkz. TK m.281 vd.

88
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

3. ORGANLARI
a) Yönetim Kurulu (Đdare Meclisi)
Yönetim Kurulu, anonim şirketin yürütme (idare) ve temsil organıdır (TK m. 317).
Yönetim Kurulu, en az üç üyeden kurulu bir organdır. Bu kişiler ya şirket ana
sözleşmesinde belirlenmişlerdir veya Genel Kurul tarafından seçilmişlerdir (TK m.
312/I).
Yönetim Kurulu, pay sahibi üye ortaklardan oluşur. Ancak pay sahibi olmayan kişiler
üye seçildikleri takdirde, bunlar pay sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe
başlayabilirler. Pay sahibi olan tüzel kişi, Yönetim Kurulu üyesi olamaz. Fakat tüzel
kişinin temsilcisi olan gerçek kişiler, Yönetim Kuruluna üye seçilebilirler (TK m.
312/II). Yönetim Kurulu üyelerinden her biri, itibari kıymetleri esas sermayenin
en az yüzde birine eşit miktarda hisse senetlerini şirkete tevdi zorundadır (TK
m.313/I).
Yönetim Kurulu üyelerinin ad ve soyadları, ikametgâhları ve tâbiyetleri ticaret siciline
tescil ve ilân olunur (TK m. 300/b.8).
Küçükler ve mahcurlar, anonim şirket ortağı olabilirler. Ancak, küçük ve mahcurlar
yönetim kurulu üyesi olamazlar (Yarg. 11.HD 5.12.1986 T., E.6726, K.6565 :
Eriş, Anonim Şirketler Hukuku, Ankara 1995, s.194).

89
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

TK m.336’ya göre; yönetim kurulu üyeleri şirket namına yapmış oldukları sözleşme ve
işlemlerden dolayı şahsen sorumlu olamazlar. Ancak aşağıda belirtilen hallerde,
gerek şirkete gerek münferit pay sahiplerine ve şirket alacaklarına karşı
müteselsilen sorumludurlar:
-Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından yapılan ödemelerin
doğru olmaması,
-Dağıtılan ve ödenen kâr paylarının gerçek olmaması,
-Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya intizamsız tutulması,
-Genel kuruldan çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi,
-Kanunun veya sözleşmenin kendilerine yüklediği sair görevlerin kasden veya ihmal ile
yerine getirilmemesi.

90
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Sorumluluk davasında, asıl dava hakkına sahip olan şirkettir. Genel kurul; yönetim
kurulu üyeleri aleyhine dava açılmasına karar verirse yahut dava açılmamasına
karar verilip de esas sermayenin en az onda birini temsil eden pay sahipleri
(azınlık) dava açılması yönünde oy kullandıkları takdirde, şirket, bu karar veya
talep tarihinden itibaren bir ay içinde dava açmaya mecburdur (TK m. 341/I).
Bundan başka, ortaklar (münferit pay sahipleri) ve alacaklılar da dava açma
hakkına sahiptirler (TK m. 336, 340, 309). Ancak, hükmolunacak tazminat şirkete
verilir (TK m. 309/I).
Bununla beraber, doğrudan doğruya uğranılan zararlar nedeniyle açılan davalarda
ortaklar veya alacaklılar, tazminatın kendilerine verilmesini isteyebilirler
(Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, s. 303).
Yönetim Kurulu üyelerini sorumluluktan kurtarmak mümkündür. Bunun için ortakların
genel kurulda, yıllık faaliyet raporunu ve bilânçoyu tasdik etmek suretiyle bir ibra
kararı vererek yönetim kurulunu aklamaları gerekir.
Ancak, anonim şirkette genel kurulun aldığı ibra kararının sadece ortaklığın (şirketin)
dava hakkını ortadan kaldıracağı, buna karşılık ortakların dava hakkını
etkilemeyeceği belirtilmektedir (Poroy/Tekinalp/ Çamoğlu, s. 306).

91
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

b) Denetçiler (Murakıplar)
Anonim şirketlerde, beşten fazla olmamak üzere bir veya daha çok denetçi bulunur.
Birden çok olan denetçiler, bir heyet oluşturur (TK m. 347/I).
Denetçiler, pay sahibi olan veya olmayanlar arasından ilk defa bir yıl için kuruluş genel
kurulu ve sonradan en çok üç yıl için genel kurul tarafından seçilir (m.347/II).
Denetçilerin görevi, şirketin iş ve işlemlerini denetlemektir (m.353).

92
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

c) Genel Kurul (Umumi Heyet)


aa) Karar organı olarak genel kurul
Genel Kurul, karar organıdır. Anonim şirkete ilişkin bazı önemli konularda pay sahipleri
Genel Kurul halinde toplanıp kararlar verirler. Örneğin yönetim kurulu ve
denetçilerin seçimi, ibra edilmeleri, azledilmeleri (TK m.312/I, 316), bilanço ve
kâr ve zarar hesabının tasdiki, kazancın dağıtılması teklifinin kabulü, değiştirilmesi
veya reddi.
Genel Kurulun devredemeyeceği yetkileri şunlardır : Anonim ortaklık sözleşmesinin
değiştirilmesi, Yönetim Kurulu ve denetçilerin seçilmeleri, ibra edilmeleri,
azledilmeleri (TK m.312, f.1; m.316), bilanço ve kar ve zarar hesabının tasdiki,
kazancın dağıtılması teklifinin kabulü, değiştirilmesi veya reddedilmesi
(Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, 10. Tıpkı Basım, s.389).

93
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU
bb) Toplantıya çağrı
Genel Kurullar, olağan (adi) ve olağanüstü (fevkalâde) olarak toplanırlar (m. 364/I).
Olağan toplantı, her hesap devresi sonundan itibaren üç ay içinde ve en az yılda bir
defa yapılmalıdır (m. 364/I). Olağan toplantıya çağrı yetkisi, yönetim kuruluna
aittir (m.365). Yönetim kurulu ihmal ederse, bu daveti denetçiler yapmakla
yükümlüdür (m. 353/b.8). Olağan toplantının gündemi bellidir.
Olağanüstü toplantı, her zaman gereği varsa (lüzum halinde) yapılır (m. 364/III).
Çağrıyı, yönetim kurulu ve “zaruri ve müstacel sebepler çıktığı takdirde” denetçiler
yapar (m. 365 ve 355). Ayrıca m. 355/b.8, denetçilere, yönetim kurulunun ihmali
halinde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma görevini yüklemektedir.
Böylece denetçiler olağanüstü toplantıya, ya “zaruri ve mustacel sebeplerin varlığı”
halinde doğrudan doğruya veya yönetim kurulunun ihmali üzerine çağrıda
bulunacaklardır.
Azınlık da –esas sermayenin 1/10’unu veya esas mukavelede öngörülmüşse daha
azını temsil edenler- TK m. 366 hükmü uyarınca, gerektirici sebepleri içeren yazılı
talep ile yönetim kuruluna başvurarak Genel Kurulu toplantıya çağırtabilirler.
Yönetim kurulu talebi dikkate almazsa, yukarıda belirtildiği üzere, denetçilere
gidilir. Bunlar da çağrıda bulunmazlarsa, esas sermayenin 1/10’u miktarında –
veya esas mukavelede öngörülmüş ise, daha az miktarda- hisse senedi rehin
yatırmak suretiyle mahkeme izni ile Genel Kurul toplantıya çağrılır (TK m. 367)
(Poroy/Tekinalp/ Çamoğlu, s. 342).
94
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU
bb) Toplantıya çağrı
Genel Kurullar, olağan (adi) ve olağanüstü (fevkalâde) olarak toplanırlar (m. 364/I).
Olağan toplantı, her hesap devresi sonundan itibaren üç ay içinde ve en az yılda bir
defa yapılmalıdır (m. 364/I). Olağan toplantıya çağrı yetkisi, yönetim kuruluna
aittir (m.365). Yönetim kurulu ihmal ederse, bu daveti denetçiler yapmakla
yükümlüdür (m. 353/b.8). Olağan toplantının gündemi bellidir.
Olağanüstü toplantı, her zaman gereği varsa (lüzum halinde) yapılır (m. 364/III).
Çağrıyı, yönetim kurulu ve “zaruri ve müstacel sebepler çıktığı takdirde” denetçiler
yapar (m. 365 ve 355). Ayrıca m. 355/b.8, denetçilere, yönetim kurulunun ihmali
halinde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırma görevini yüklemektedir.
Böylece denetçiler olağanüstü toplantıya, ya “zaruri ve mustacel sebeplerin varlığı”
halinde doğrudan doğruya veya yönetim kurulunun ihmali üzerine çağrıda
bulunacaklardır.
Azınlık da –esas sermayenin 1/10’unu veya esas mukavelede öngörülmüşse daha
azını temsil edenler- TK m. 366 hükmü uyarınca, gerektirici sebepleri içeren yazılı
talep ile yönetim kuruluna başvurarak Genel Kurulu toplantıya çağırtabilirler.
Yönetim kurulu talebi dikkate almazsa, yukarıda belirtildiği üzere, denetçilere
gidilir. Bunlar da çağrıda bulunmazlarsa, esas sermayenin 1/10’u miktarında –
veya esas mukavelede öngörülmüş ise, daha az miktarda- hisse senedi rehin
yatırmak suretiyle mahkeme izni ile Genel Kurul toplantıya çağrılır (TK m. 367)
(Poroy/Tekinalp/ Çamoğlu, s. 342).
95
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU
cc) Toplantı yeri
Ana sözleşmede aksine hüküm yoksa, genel kurul ortaklık merkezinin bulunduğu
yerde toplantıya davet edilir (TK m. 371).
dd)Genel kurula katılmaya yetkili olanlar
Her hisse senedi bir oy hakkı verdiğine göre, sadece bir hisse senedi sahibi dahi olsa
ortak genel kurula katılır (TK m. 373/I). Ortak bizzat katılabileceği gibi, pay sahibi
olan veya olmayan bir temsilci de gönderebilir (m.360).
ee)Toplantı nisabı (toplantı yetersayısı)
TK’nun 372 nci maddesine göre; TK’nda veya şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm
bulunmadıkça, yani kural olarak, şirket sermayesinin en az dörtte birini temsil
eden pay sahipleri toplantıda hazır bulunmalıdır.
Buna karşılık, TK’nda özel toplantı nisabına bağlanmış işler, ana sözleşmenin
değiştirilmesini gerektiren konulardır ve toplantı nisapları, değiştirme işlemini
düzenleyen m. 388 çerçevesinde belirlenmiştir. TK m. 388/I’e göre; şirketin
tabiiyetini değiştirmek veya pay sahiplerinin taahhütlerini artırmak hususundaki
kararlar için, bütün pay sahiplerin oybirliği (ittifakı) gerekir. Öyleyse, tüm pay
sahiplerinin hazır bulunması şarttır.

96
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Şirketin konusunun veya nev’inin değiştirilmesine ilişkin genel kurul toplantılarında,


şirket sermayesinin en az üçte ikisine malik olan pay sahiplerinin veya
temsilcilerinin hazır bulunması şarttır (TK m. 388/II).
Đlk toplantıda sermayenin üçte ikisi temsil edilmediği takdirde, yönetim kurulu, genel
kurulu usulüne uygun olarak ikinci defa toplantıya çağırabilir. Đkinci toplantının
yapılabilmesi için, esas sermayenin yarısına malik olan pay sahipleri veya
temsilcilerinin hazır bulunması gerekir.
Yukarıdaki haller (TK m.388/I ve II) dışında kalan ana sözleşme değişiklikleri (örneğin
esas sermayenin artırılması) için yapılacak genel kurul toplantılarında şirket
sermayesinin en az yarısına malik olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır
bulunması gerekir (TK m. 388/III).

97
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Đlk toplantıda bu nisap (oran) sağlanmadığı takdirde, yapılacak ikinci toplantıda şirket
sermayesinin en az üçte birine malik olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin
hazır bulunması yeterlidir.
TK m. 372’ye göre şirket ana sözleşmesinde de özel toplantı nisabı öngörülmüş
olabilir. Yani Yasa’da olağan işler için aranan 1/4’lük toplantı nisabı, şirket ana
sözleşmesiyle değiştirilebilir. Buna karşılık, TK m. 388’de öngörülmüş olan
ağırlaştırılmış toplantı nisapları (özel nisaplar) şirket ana sözleşmesiyle
değiştirilemez. Çünkü TK m. 388’deki nisaplar, emredici niteliktedir
(Porop/Tekinalp/Çamoğlu, s. 331).
Toplantılarda gündeme bağlılık ilkesi uygulanır (TK m. 369/II).

98
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

ff) Karar nisabı (karar yetersayısı)


Karar nisabı, özel düzenlemeye tabi olmayan hallerde mevcut oyların çoğunluğudur
(TK m.378/I).
Buna karşılık, ana sözleşmenin değiştirilmesi temeline dayanan özel ve ağırlaştırılmış
karar nisapları ise, -toplantı nisaplarıyla birlikte- TK m. 388’de düzenlenmiştir.
TK m. 388/I’e göre, “şirketin tabiiyetini değiştirmek veya pay sahiplerinin
taahhütlerini artırmak hususundaki kararlar için, bütün pay sahiplerinin ittifakı
(oybirliği) şarttır”. Yine TK m. 400/II’de, “...hisse senetlerinin birleştirilmesi her
pay sahibinin muvafakatına bağlıdır” denilerek, ağırlaştırılmış (özel) karar nisabı
aranmıştır.
Bununla beraber, TK m.388/II ve III’e göre toplanan genel kurulun kararları, mevcut
oyların çoğunluğu ile verilir (TK m.388/IV).

99
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU
Aşağıdaki kişiler, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu
yerdeki mahkemeye başvurarak iptal davası açabilirler. Bunlar; (m. 381):
-Pay sahipleri (bazı koşulların varlığı halinde) (m. 381/1), Genel kurul toplantısına
katılmış olan pay sahipleri; ancak “karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta
geçirtmek” koşulu ile iptal davası açabilirler. Buna karşılık, genel kurul
toplantısına katılmayan pay sahipleri, şu hallerde iptal davası açabilirler:
-Toplantıya davet usulü dairesinde yapılmamış veya gündem gereği gibi ilan veya
tebliğ edilmemişse,
-Genel kurul toplantısına katılma yetkisi bulunmayan kimseler karara iştirak
etmişlerse,
-Genel kurul toplantısına haksız olarak alınmamış veya genel kuruldan çıkarılmış pay
sahipleri.
-Yönetim kurulu (m. 381/2),
-Yönetim kurulu üyeleri ve denetçiler (kararların icrası, şahsi sorumluluklarını
gerektirdiği takdirde) (m.381/3).
TK, kararların “iptal edilebilirliği” yanında “butlan”ı ayrıca düzenlememiştir. Bunu,
kanun koyucunun “butlan”a yer vermek istemediği şeklinde değil de, kural (esas)
olarak “iptal edilebilirliği” benimsemiş olduğu şeklinde yorumlamak gerekir
(Moroğlu, An. Ort. Gen. Kur. Kararlarının Hükümsüzlüğü, Ankara 1993, s. 16-20).
100
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

V. LĐMĐTED ŞĐRKETLER
1. KAVRAM VE TANIM
TK m. 503, limited şirketi şöyle tanımlamıştır: “Đki veya daha fazla gerçek veya tüzel
kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının sorumluluğu koymayı
taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi muayyen olan şirkete,
limited şirket denir”.
Bu tanımdan, limited şirketin anonim şirkete benzediği anlaşılmaktadır. Genel olarak
anonim şirkete ilişkin hükümler, limited şirkete de uygulanır. Fakat bu şirketlerde
ortak sayısı anonim şirketten farklı olarak elliyi aşamayacağı gibi, en az ortak
sayısı da ikidir (m. 504). Bundan başka, ortaklar tarafından konulan sermaye için,
hisse senedi çıkarılamaz (m. 503/II).
Limited şirket az sayıda kişilerin kurduğu şirket türü olduğundan, çeşitli bakımlardan
kollektif şirkete de benzemektedir.

101
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Kanunumuzun tanımına göre, limited şirketin ana unsurları olarak:


a) Limited şirketin kurulabilmesi için iki veya daha fazla gerçek kişinin veya tüzel
kişinin iştiraki gerekir (şahıs unsuru);
b) Bir ticaret unvanı altında kurulmalıdır (unvana sahip olma unsuru);
c) Esas sermayesi muayyen olmalıdır (sermaye unsuru);
d) Ortakların sorumluluğu, koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olmalıdır
(sınırlı sorumluluk unsuru)
tespit edilebilir (O.N.Çevik, Limited Şirketler Hukuku ve Uygulaması, 4.B., Ankara
2003, s.74).
Ancak limited şirketi tanımlayabilmek için sadece tanımda belirtilen unsurlarla
yetinmek mümkün değildir. Buna ilaveten bazı yardımcı unsurları da tespit etmek
mümkündür (bkz. BK m.520).

102
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna göre, kişiler :


a) Sigortacılık dışında belirli bir iktisadi maksat ve mevzu uğruna bir araya
gelmişlerdir (iktisadi maksat ve konu unsuru);
b) Müşterek gayelerine ulaşabilmek için bir ticari işletme kurulması gerekmektedir
(ticari işletme unsuru);
c) Girişimlerinin bir ticaret şirketi türünde organize edilmesini uygun görmüşlerdir
(ticaret şirketi olma unsuru);
d) Bir araya gelmek isteyenler “eşit haklara sahip olma” ve “doğrudan doğruya faal
biçimde işbirliği” yapmayı arzu etmektedir (işbirliği ve çalışma unsuru);
e) Mutabakatlarını yazılı bir belgede tespit etmeyi zorunlu bulmaktadırlar (akit
unsuru);
f) Şirketin tescili ile bir araya gelen kişilerden ayrı bağımsız bir tüzel kişilik meydana
gelir (tüzel kişi unsuru) (Çevik, s.75).

103
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

2. KURULUŞ
559 sayılı KHK ile, TK’nun 507 nci maddesi değiştirilerek, limited şirketler için en az
(asgari) sermaye miktarı 500 milyon TL’na çıkarılmıştır. Şöyle ki:
“m. 507- Limited şirketin esas sermayesinin en az beşyüz* milyon Türk Lirası
olması şarttır.
Ortakların koyacakları sermaye birbirinden farklı olabilir. Ancak, ortakların koyacakları
sermayenin en az yirmibeş milyon veya bunun katları olması lazımdır.
Devir için bölme ve mirasın taksimi hali hariç olmak üzere ortağın sermayesi
bölünmez bir bütündür.
Bu maddede yazılı miktarlar, Bakanlar kurulunca on katına kadar artırılabilir”.

* BakKurKar. S.2001/3500-22.12.2001 s. Kararnameye Ek (RG. 19.01.2002 Sa. 24645) ile 5


(Beş) milyar TL’na çıkarılmıştır.

104
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Buna paralel olarak, TK m. 517/I’deki hüküm de “her ortağın koymuş olduğu sermaye
miktarı ile şirket sermayesi, bu Kanunun 507 nci maddesi ile belirlenen
miktarlardan aşağı indirilemez” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı şekilde, TK m. 537/I
de değiştirilerek, “şirket mukavelesinde aksine hüküm olmadıkça, her ortağın rey
(oy) hakkı koyduğu sermaye miktarına göre hesaplanır. Her yirmibeş milyon Türk
lirası bir rey hakkı verir” haline getirilmiştir. KHK’nin Geçici 2 nci maddesi de,
mevcut limited şirketlerin esas sermayelerinin yeni oranlara intibakını
düzenlemektedir.
559 sayılı KHK’nin Geçici 2 nci maddesinin son fıkrasına göre, “limited şirketlerin
sermayelerini beşyüz milyon Türk lirasına kadar çıkarmalarına ilişkin mukavele
(esas sözleşme) değişikliği için, sermayenin yarısından fazlasını temsil eden
ortakların karar vermesi yeterlidir”. Böylece, KHK’nin öngördüğü bu sermaye
artırımı için, TK m. 513/I’deki 2/3 çoğunluk aranmamıştır.

105
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Ancak son duruma göre; limited şirket sermayesinin 5 milyar TL.na yükseltilmesi için,
şirketlerin en geç 31.12.2003 akşamına kadar ilgili ticaret sicili memurluklarına
başvurmaları ve sermaye artırım işlemlerini de 30.06.2004’e kadar tamamlamaları
gerekmektedir.
“Đç ticaret: 1995/1” sayılı Tebliğ, limited şirketlerin “kuruluş işlemleri”ni ayrıntılı
olarak açıklamaktadır (II/A). Limited şirketin kuruluşu, anonim şirketin ani
kuruluşuna benzemektedir.

106
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

3. ĐDARE VE TEMSĐL
Aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini
idareye ve şirketi temsile yetkili ve zorunludurlar. Ancak şirket sözleşmesi veya
genel kurul kararı ile şirketin idare ve temsili ortaklardan bir veya birkaçına
bırakılabilir (TK m. 540). Hatta bu yetki, ortak olmayan kimselere de bırakılabilir
(m. 541).
Limited şirkette müdürün sorumluluğu konusunda bkz. Ayhan R., Limited Şirketlerde
Ortakların Sorumluluğu, Đstanbul 1992.

107
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

4. ORTAKLAR GENEL KURULU


Ortakların pay sahibi olmaktan doğan idari ve mali nitelikteki haklarını kullanmak
üzere bir araya gelmeleri genel kurulu oluşturur. Tek ortaklı bir limited şirketten
söz edilebilirse de tek ortağın bir genel kurul oluşturması mümkün değildir.
Ortaklar genel kurulu, tüm ortakların katılabildiği ve tüm ortakların davet
edilmesinin zorunlu olduğu bir organdır (Çevik, s.303).
Anonim şirketin genel kurul toplantılarına ait hükümler ortaklarının sayısı yirmiden
fazla olan limited şirketlerin genel kurul toplantıları hakkında da uygulanır (m.
536/I).
Buna karşılık, ortak sayısı yirmi veya daha az olan şirketlerde kararlar, ortakların yazılı
oylarıyla verilebilir (m. 536/II).

108
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Ancak her iki halde de ödenmiş esas sermayenin hiç olmazsa yarısından fazlasını
temsil eden ortakların görüşülen husus lehine oy vermiş olmaları gerekir; aksi
halde, karar hükümsüzdür (m. 536/III).
Ortaklar Genel Kurulunun toplantıya çağrı usulü m. 538’de, yetkileri ise m. 539’da
düzenlenmiştir.
Đki kişilik limited ortaklıklarda TK 537/I maddesi uygulanamaz. Ortaklar Genel
kurulunun bir karar alabilmesi için ödenmiş sermayenin hiç olmazsa yarısından
fazlasını temsil eden ortakların müzakere edilen konu lehine oy kullanmaları
gerekir. Bu hale göre iki kişilik ortaklıklarda ortaklar eşit paylara sahip iseler
kararın oy birliği ile alınması gerekmektedir (Yarg. 11. HD 10.4.1986 T.,
1986/1250 E., 1986/2120 K. : Çevik, s.303).

109
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

5. ORTAKLARIN HAK VE BORÇLARI


a) Paylar
Her ortak, koymayı taahhüt ettiği sermaye oranında şirkette pay sahibidir (m. 518/I).
Burada, anonim şirketten farklı olarak her ortağın bir tek payı vardır.
Pay sahiplerine payları karşılığı verilecek senetler kıymetli evrak niteliğini taşımaz,
sadece bir ispat aracıdır (m. 518/III).
Limited şirkette payın devri mümkündür, fakat güçleştirilmiştir (bkz. m. 520).

110
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

Ortaklık payının devrinde, borçlanma ve tasarruf işlemleri farklıdır. Borçlanma işlemi


temeli oluşturur ve çoğu kez satım, bağış, trampa, ortaklık sözleşmesidir.
Borçlanma işlemine kendi sözleşme hükümleri uygulanır. TK m.520.4’de öngörülen
şekil, borçlanma işlemine de tatbik edilir. Tasarruf işlemi, TK m.520 uyarınca, payı
devretme ve devralma iradelerini açıkca ifade eden; yazılı şekilde yapılması ve
imzaları noter tarafından tasdik edilmesi gereken, ortaklık payının devri
sözleşmesi ile gerçekleşir. Borçlanma ve tasarruf, çoğu kez tek bir işlem içinde yer
alır. Bu sebeple, TK’nın aradığı şekil şartı kendiliğinden yerine getirilmiş olur.
Ortaklık payının devri, limited ortaklığa bildirilmelidir. Payın devri üç yanlı bir
işlemdir. Payın devrinin limited ortaklığa karşı geçerli olabilmesi için pay defterine
kaydedilmesi, kaydın yapılabilmesi için de ortakların ağırlaştırılmış nisap ile devre
muvafakat etmeleri gerekir (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, 10. Tıpkı Basım, s.887-
888).
Ortaklık payının devri, ortaklık sözleşmesinin değiştirilmesini gerektirmez.

111
TĐCARET HUKUKU

B- ŞĐRKETLER HUKUKU

b) Sermaye koyma borcu


Ortaklar, koymayı taahhüt ettikleri sermayeleri itibari değerleri oranında para olarak
ödemek zorundadırlar (m.528/I). Noter aracılığıyla ve onbeş günden aşağı
olmamak üzere belirlenecek sürelerle iki defa yapılan ihtara karşın bunu
ödemeyen ortak, şirketten çıkarılabilir (m. 529/II).
c) Ortakların sorumluluğu
Ortakların sorumluluğu, taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlanmıştır. Ortaklar, sermaye
koyma borçlarını yerine getirdikleri oranda sorumluluktan kurtulurlar (m.532).

112
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

C. TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)


I. KAVRAM
“Ticari senet” veya “kambiyo senedi” deyimleri, aynı anlamı taşır. Bu deyimler,
poliçe, bono ve çeki kapsar.
Ticari senetlerin ortak yönleri, şöyle sıralanabilir:
-Kanunen emre yazılı senetlerden sayılırlar,
-Đbraz senetleridir (senet ibraz ve teslim edilmedikçe, ödeme yapılmaz),
-Şekle bağlıdırlar (ticari senetlerin metinlerinde hangi hususların bulunması gerektiği
TK’nda belirtilmiştir),
-Müteselsil sorumluluk esası geçerlidir,
-Sebepten soyutturlar,
-Beyan ve imzaların bağımsızlığı söz konusudur (imzaların istiklâli ilkesi),
-Uluslararası nitelik taşırlar.

113
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

II. POLĐÇE
1) Kavram ve unsurlar
Poliçede; poliçeyi düzenleyen (keşideci) tek taraflı bir beyanla aynı zamanda
muhataba ödeme, lehdara ise alma (kabz) yetkisi vermektedir. Bu nedenle
poliçede, havale niteliği mevcuttur.
Poliçe, bir üçlü ilişkidir. Đlişkinin köşeleri (tarafları) keşideci, muhatap ve lehdardır.
Keşideci ile muhatap arasındaki ilişki karşılık ilişkisi, keşideci ile lehdar arasındaki ilişki
ise bedel (değer) ilişkisi olarak adlandırılır.

114
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

Poliçe, sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır. Poliçede bulunması gereken zorunlu unsurlar
şunlardır (TK m. 583):
-Poliçe kelimesi,
-Belli bedelin ödenmesi hususunda kayıtsız şartsız havale,
-Muhatabın adı ve soyadı,
-Lehdarın adı ve soyadı,
-Keşide (düzenleme) tarihi,
-Keşidecinin imzası.
Yukarıdaki unsurlardan biri bulunmadığı takdirde, senet poliçe niteliğini kaybeder
(m.584).

115
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

2) Poliçede kabul
Muhataba ödeme yetkisi verilmiştir. Muhatap ancak poliçeyi kabul ederse, poliçenin
borçlusu haline gelir (TK m.610/I).
Kabul, tek taraflı, soyut (mücerret) ve kayıtsız şartsız bir beyandır. Kabul beyanı,
poliçe üzerine yazılır ve “kabul edilmiştir” tabiriyle veya buna eş başka bir ibare ile
ifade ve muhatap tarafından imza edilir (m. 607 ve 608).

116
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

3) Poliçede vade
Vade, poliçenin ihtiyari unsurlarındandır. Vade gösterilmemişse, poliçe bedelinin,
poliçenin ibrazında ödenmesi gerekir. Ancak vade gösterilmişse, bunun ne şekilde
olabileceğini yasa belirlemiştir. TK m. 615’e göre, poliçede dört tür vade söz
konusu olabilir. Vadesi başka şekilde yazılan veya birbirini takip eden vadeleri
gösteren poliçeler batıldır. Bir poliçe:
aa) Görüldüğünde,
bb) Görüldükten muayyen bir süre sonra,
cc) Keşide gününden muayyen bir süre sonra,
dd) Muayyen bir günde
ödenmek üzere keşide olunabilir (m.615).

117
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

4) Poliçenin devri
Poliçe, ciro ve teslim (senedin teslimi) yoluyla devrolunabilir (m.593/I). Ciro, çifte
yetki veren bir havaledir.
5) Poliçede zamanaşımı
Poliçede özel zamanaşımı süreleri getirilmiştir (TK m.661).

118
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

III. ÇEK
Poliçe bir kredi aracı olduğu halde, çek bir ödeme aracıdır. Bu nedenle çekin,
muhatap tarafından kabulü söz konusu olmaz. Keşidecinin, muhatap nezdinde bir
provizyonu olması gerekir.
Çek de poliçe gibi çifte yetki veren bir havaledir. Çekte de üç kişi vardır:
- Keşideci (çeki düzenleyen kimse),
- Muhatap (çeki ödeyecek olan kimse. Bu, bir banka veya özel finans kurumudur),
- Lehdar (çek kendisine ödenecek kimse).
Çek bir ödeme aracı olduğu için, derhal ödenmesi gerekir. Çekte, vade yoktur, Buna
karşılık çekler için öngörülmüş bulunan ibraz süreleri vardır (TK m.707,708).
Çek bir ödeme aracı olduğu için, damga resmine tabi tutulmamıştır.

119
TĐCARET HUKUKU

C- TĐCARĐ SENETLER (KAMBĐYO SENETLERĐ)

IV. BONO (EMRE MUHARRER SENET)


Bono, bir ödeme vaadidir.
Bonoda üç kişi yerine, iki kişi vardır: Mümzi (keşideci) ve lehdar. Mümzi, belli bir
miktar parayı ödemeyi taahhüt etmektedir. Yani mümzi, aynı zamanda muhataptır
(senedin borçlusudur).
Bono, poliçe gibi bir kredi aracıdır. Mümzi borcunu ilerideki bir tarihte ödemeyi
taahhüt etmektedir. Bu nedenle, poliçede vadeye ilişkin hükümler bonolar
hakkında da uygulanır.
Bono, poliçe gibi damga vergisine tabidir.

120
ĐŞ HUKUKU

121
ĐŞ HUKUKU

Bu bölümde; sadece “bireysel iş hukuku” (bunun temelini


oluşturan “hizmet akdi”) ile ilgili birtakım bilgilere yer
verilecektir. Đş Hukuku “karma” nitelikte bir hukuk dalı olmakla
bireysel iş hukuku daha çok özel hukuku ilgilendirmekle
birlikte, burada konuyu sistematik olarak “kamu hukuku”
bilgileri verilen kısımda ele aldık. Zaten Đş Hukukunun “işçiyi
koruyucu” niteliği, “iş akdi”nin basit bir borçlar hukuku
sözleşmesi olarak değerlendirilip Özel Hukuka ilişkin kısımda
incelenmesini engellerdi.

22.5.2003 tarihinde kabul edilen 4857 sayılı Đş Kanunu ile


bireysel iş hukuku yeniden düzenlenmiştir.

122
ĐŞ HUKUKU

ĐŞ AKDĐ (SÖZLEŞMESĐ)

I. KAVRAM ve TANIM

Đş akdi (sözleşmesi); işçi ile işveren arasında yapılan (aktedilen)


ve işçiyi, ücret karşılığında belirli veya belirsiz bir süre için
hizmet (iş) görmekle, yani hizmetini işverenin emrinde
bulundurmakla yükümlü kılan bir sözleşmedir.

Đş sözleşmesinin, üç unsuru vardır: Đşgörme (hizmet)


unsuru/ücret unsuru/(ve) bağımlılık unsuru. Özellikle
“bağımlılık” unsuru, yani işin (hizmetin) işverenin emri altında
görülmesi, hizmet sözleşmesini, diğer işgörme sözleşmelerinden
ayırmaktadır.

123
ĐŞ HUKUKU

II. TÜRLERĐ

1) Sürekli ve süreksiz işlerdeki iş akitleri

4857 sayılı Đş K’nun 10 ncu maddesindeki sürekli ve süreksiz


işler ayırımına göre, iş akitleri de sürekli ve süreksiz işlerdeki
hizmet akitleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Đş K. m. 10’a göre,
“nitelikleri bakımından en çok 30 işgünü süren işlere
süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir”.

Bu ayırımın önemi şuradadır: Đş K’nun bazı hükümleri süreksiz


işlerdeki iş akitlerine uygulanmaz; bunların yerine aynı konuları
düzenleyen BK hükümleri uygulanır.

124
ĐŞ HUKUKU

2) Belirli süreli ve belirsiz süreli iş akitleri

Taraflarca akdin belirli süreli olduğu kararlaştırılmışsa


veya yapılan işten akdin belirli süreli olduğu anlaşılıyorsa
“belirli süreli” iş akdi, aksi halde “belirsiz süreli” iş akdi
söz konusudur.

Bu ayırım, özellikle akdin sona ermesi yönünden önemlidir


(Đş K. m. 17, 24 ve 25). Ayrıca Bkz. Đş K. m.12.

3) Deneme süreli iş akitleri

Sözleşmede bir deneme süresi kararlaştırıldığı takdirde,


“deneme süreli” iş akitlerinden söz edilir. Bkz. Đş K. m. 15.

125
ĐŞ HUKUKU

4) Takım sözleşmesi ile oluşan iş akitleri

Đş K.’nun 16 ncı maddesine göre, “birden çok işçinin meydana


getirdiği bir takımı temsilen bu işçilerden birinin, takım kılavuzu
sıfatıyla işverenle yaptığı sözleşmeye, takım sözleşmesi denir”.

126
ĐŞ HUKUKU

5) Kısmi süreli ve tam süreli iş akitleri

Đş K’nun 13 ncü maddesine göre; “işçinin normal haftalık


çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal
işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda,
sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir”.

Yazılı sözleşme ile, işçinin üstlendiği işle ilgili olarak kendilerine


ihtiyaç duyulması halinde işgörme ediminin yerine
getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine
çalışmaya dayalı kısmi süreli iş sözleşmesidir (m. 14/I).

127
ĐŞ HUKUKU

III. ĐŞ AKDĐNĐN KURULMASI

Đkinci Kısım’da Borçların Genel Hükümlerini incelerken


sözleşmelerin “kurulması” hakkında yaptığımız
açıklamalar burada da geçerlidir.

“Sözleşme özgürlüğü” ilkesi, bir “özel hukuk” sözleşmesi olan


hizmet akdi bakımından da esas olarak geçerlidir. Ancak söz
konusu ilke, hizmet akitleri alanında önemli sınırlamalara
uğramıştır. Bu sınırlamalar bir yandan “akit yapma yasağı”,
öte yandan ise “akit yapma zorunluluğu” şeklinde kendini
göstermektedir (bkz. Ekonomi, Ferdi Đş Hukuku, 3.B., Đstanbul
1984, s. 93 vd.):

128
ĐŞ HUKUKU

ĐŞ AKDĐ (SÖZLEŞMESĐ)

I. KAVRAM ve TANIM

Đş akdi (sözleşmesi); işçi ile işveren arasında yapılan (aktedilen)


ve işçiyi, ücret karşılığında belirli veya belirsiz bir süre için
hizmet (iş) görmekle, yani hizmetini işverenin emrinde
bulundurmakla yükümlü kılan bir sözleşmedir.

Đş sözleşmesinin, üç unsuru vardır: Đşgörme (hizmet)


unsuru/ücret unsuru/(ve) bağımlılık unsuru. Özellikle
“bağımlılık” unsuru, yani işin (hizmetin) işverenin emri altında
görülmesi, hizmet sözleşmesini, diğer işgörme sözleşmelerinden
ayırmaktadır.

129
ĐŞ HUKUKU

-Đş akdi (sözleşmesi) yapma yasakları: Örneğin, Đş


Kanununda yer alan bazı hükümlere göre, çocuk ve kadınların
bazı işlerde çalıştırılmaları yasaklanmıştır (bkz. m. 71-73, m.
85-87). Dolayısıyla bu konularda, çocuk ve kadınlarla iş
sözleşmesi kurulamaz.

-Đş akdi yapma zorunluluğu: Đş K’nda yer alan çeşitli


hükümlere göre işverenler; geçersiz sebeple yapılan fesih
sonucunda işten çıkarılan (m. 21), askerlik ve kanundan doğan
çalışma dolayısıyla işinden ayrılan (m. 31) işçileri tekrar işe
almakla yükümlüdür. Ayrıca işverenler, işyerlerinde belli oranda
özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırmak
zorundadırlar (m. 30).

130
ĐŞ HUKUKU

IV. ĐŞ AKDĐNDEN DOĞAN BORÇLAR

Đş akdi, her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Đşçinin ve


işverenin, iş akdinden doğan başlıca borçları şunlardır:

1)Đşçinin borçları

a)Đşgörme (hizmet) borcu


Đşçinin, hizmet sözleşmesinden doğan ana (temel) borcudur.
Đşçi kural olarak, yükümlendiği işi bizzat yapmak zorundadır.

131
ĐŞ HUKUKU

b) Đşverenin talimatına uyma (itaat) borcu


Bu borç, hizmet sözleşmesinin bağlılık unsurunun bir
gereğidir. Đşçi, yükümlendiği işi işverenin emir ve talimatına
uygun şekilde yerine getirmekle yükümlüdür.
c) Sadakat borcu
Đşçi, işverenin işi ve işyeri ile ilgili menfaatlerini (çıkarlarını)
korumak ve bunlara zarar verecek davranışlardan kaçınmak
zorundadır. Nitekim Đş K., işçinin “doğruluk ve bağlılığa
uymayan davranışları”nı haklı nedenle fesih sebebi saymıştır
(m. 25/II e).

132
ĐŞ HUKUKU

2) Đşverenin borçları

a) Ücret ödeme borcu


Đşverenin iş sözleşmesinden doğan ana (temel) borcudur.

133
ĐŞ HUKUKU

aa) Kavram ve tanım


Đş K. m. 32/I’e göre, “genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş
karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve
para ile ödenen tutardır”. Kanun burada sadece “iş karşılığı”
olan ve “asıl ücret” veya “çıplak ücret” de denilen ücreti
tanımlamıştır. Oysa Đş K., bazı hallerde ücret kavramını
genişletmiş ve temel (asıl) ücret yanında (işçiye sağlanan) bazı
yan menfaatlerin de dikkate alınacağını belirtmiştir (geniş
anlamda ücret). Örneğin eski 1475 sayılı Đş K. m. 14, kıdem
tazminatına esas alınacak ücretin hesabında çıplak (temel)
ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi
mümkün akdi ve kanundan doğan menfaatlerin de gözönünde
tutulacağını açıkca belirtmiştir.

134
ĐŞ HUKUKU

bb) Ücret şekilleri


Đş K’nda ücret şekilleri olarak zamana, parça başına, götürü
ve yüzdelere göre ücretten; SSK’nda ise ücretten başka
prim, ikramiye ve bu nitelikte ödemelerle, komisyon ücreti
ve kâra katılmadan söz edilmektedir (bkz. Çelik, Đş Hukuku
Dersleri, 12. B., Đstanbul 1994, s. 112 vd.)
cc) Ödenme zamanı
Đş K. m. 32/IV’e göre, işçi ücreti en geç ayda bir ödenir. Bu
süre, hizmet akitleri veya toplu iş sözleşmeleri ile bir haftaya
kadar indirilebilir.
Ücret alacaklarında zamanaşımı beş yıldır (bkz. m. 32 son
fıkra) (Ayrıca bkz. BK m. 126/b. 3).

135
ĐŞ HUKUKU

dd) Asgari ücret


Đş K. m. 39’a göre; “iş sözleşmesi (hizmet akdi) ile çalışan ve bu
kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin
ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu
aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir
belirlenir”.

136
ĐŞ HUKUKU

b) Đşçiyi koruma borcu


Đşveren işçiyi korumakla, özellikle işçinin sağlığı ve işin
güvenliği ile ilgili önlemleri almakla yükümlüdür (Đş K. m. 77/I).
c) Eşit işlem yapma borcu
Đşveren işyerinde çalışan işçilere eşit davranmak ve aynı
değerdeki işlerde çalışan işçilere eşit çalışma koşulları
uygulamakla yükümlüdür. (Đş K. m. 5: eşit davranma ilkesi).
Hakkaniyet esaslarına dayanan bu yükümlülük, dayanağını
AY’nın 10 ncu maddesindeki “eşitlik ilkesi”nde bulmaktadır
(bkz. Çelik, s. 143 vd.).

137
ĐŞ HUKUKU

V. BĐLDĐRĐMLĐ FESĐH (SÜRELĐ FESĐH) (Đş K. m. 17)

Đş sözleşmesi, -fesih dışında- başka nedenlerle de sona erebilir:


Tarafların anlaşması, ölüm veya belirli sürenin bitimi. Ancak
burada, sadece iş akdinin “fesih” yoluyla sona ermesi
incelenecektir.

Đş Hukukunda, iş akdinin feshi denilince, şu iki durumdan birisiz


söz konusu olur. Birinci durumda, fesih bildirimin
yapılmasından sonra belirli bir sürenin geçmesiyle sözleşme
sona ermektedir. Buna, “bildirimli fesih” veya “süreli fesih
bildirimi” denilmektedir. Đkinci durumda ise, haklı bir nedene
dayanılarak yapılan fesih bildirimiyle sözleşme derhal sona
erdirilmektedir. Buna ise, “bildirimsiz fesih” veya “süresiz fesih
bildirimi” denilmektedir. (bkz. Ekonomi, s. 168; Çelik, s. 152
vd.).

138
ĐŞ HUKUKU

1) Kavram

Bildirimli fesih (süreli fesih), iş sözleşmesini belirli bir sürenin


geçmesi üzerine sona erdiren bir irade açıklamasıdır. Bu tür
fesih, kural olarak belirsiz süreli iş akitleri için söz konusu olur.
Nitekim bu hali düzenleyen Đş K. m. 17/I’de, “belirsiz süreli iş
sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa
bildirilmesi gerekir” denilmektedir.

Đş Kanunu’nun iş güvencesini içeren hükümleri (Đş K. m.18-21),


iş sözleşmesinin feshi ihbar suretiyle feshine ilişkin önceki
esasları, önemli ölçüde değiştirmiştir. Ancak, söz konusu
güvence hükümleri, tüm işyerlerine ve her işçiye uygulanacak
düzenlemeleri içermemektedir (bkz. Demircioğlu/Centel, Đş
Hukuku, 11.B., Đstanbul 2006, s.167).

139
ĐŞ HUKUKU

Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık


kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden
işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da
işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan
geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır (m. 18). Đş sözleşmesi
feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya
gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih
bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş
mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm
varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel
hakeme götürülür (Đş K. m. 20). Đşverence geçerli sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı
mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin
geçersizliğine karar verildiğinde, işveren işçiyi bir ay içinde işe
başlatmak zorundadır (m. 21).

140
ĐŞ HUKUKU

2) Bildirim süreleri (ihbar önelleri)

Đş K. m. 17/II, süresi belirli olmayan iş akitlerinin feshinde,


işçinin işyerindeki çalışma süresine (kıdemine) göre artan
bildirim süreleri kabul etmiştir. Şöyle ki:

“Đş akdi:
a)Đşi altı aydan az sürmüş işçi için, bildirimin diğer tarafa
yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
b)Đşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için,
bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlıyarak dört hafta
sonra,

141
ĐŞ HUKUKU

c)Đşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için


bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlıyarak altı hafta
sonra,
d)Đşi üç yıldan fazla sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer
tarafa yapılmasından başlıyarak sekiz hafta sonra, feshedilmiş
sayılır”.
M. 17/II’ye göre, bu süreler (öneller) asgari olup,
sözleşmeler ile artırılabilir.

Bununla beraber, işveren işçinin ihbar sürelerine


(önellerine) ilişkin ücretini peşin olarak ödemek suretiyle işçiyi
derhal işten çıkarabilir (Đş K. m. 17/V).

142
ĐŞ HUKUKU

3) Bildirim süresi içinde tarafların durumu

Đşçi veya işveren m. 17/II’de belirtilen sürelere (önellere)


uyarak sözleşmeyi feshettikleri takdirde, bildirim süreleri
içinde, tarafların durumunda kural olarak bir değişiklik
meydana gelmez. Tarafların iş sözleşmesinden doğan hak ve
borçları aynen devam eder.

Đş K. m. 27’ye göre, “bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni


bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde
ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. Đş arama
izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş
arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir...”.

143
ĐŞ HUKUKU

4) Bildirim koşuluna uymadan fesih ve fesih hakkının


kötüye kullanılması

Đş K. m. 17’ye göre, bildirim koşuluna uymayan taraf, bildirim


sürelerine (önellerine) ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek
zorundadır (ihbar tazminatı) (m. 17/IV).

Aynı maddenin son fıkrasına göre; “bu Kanunun 18, 19, 20, 21
nci maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin iş
sözleşmesinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona
erdirildiği durumlarda işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında
tazminat ödenir” (kötüniyet tazminatı) (Đş K. m. 17/VI).

Đşverenin hem bildirim süresine uymamış hem de sözleşmeyi


kötüniyetle feshetmiş olması halinde, ihbar ve kötüniyet
tazminatlarının ayrı ayrı hesaplanıp ödenmesi gerekir (m.
17/VI, son cümle).
144
ĐŞ HUKUKU

VI. BĐLDĐRĐMSĐZ (DERHAL) FESĐH (Đş K. m. 24, 25).

Buradaki “bildirimsiz” kelimesi, sözleşmeyi sona erdirmek


konusundaki irade beyanının karşı tarafa yöneltilmeksizin
sonuç doğuracağı şeklinde anlaşılmamalıdır. Bununla
kastedilen; feshin bir süreye bağlı olarak önceden
bildirilmesinin gerekmediği, yani irade beyanının karşı tarafa
ulaşması üzerine bir sürenin geçmesi beklenilmeksizin akdin
derhal sona ereceği hususudur (Ekonomi, s. 194).

Đş akdinin haklı sebeple derhal sona erdirilmesidir. Bildirimsiz


fesih sebeplerinin neler olduğu işçi açısından Đş K. m. 24’de,
işveren açısından ise m. 25’de düzenlenmiştir.

145
ĐŞ HUKUKU

Her iki maddede de iş akdini derhal fesih olanağı veren


sebepler üç grupta toplanmıştır:
-Sağlık sebepleri,
-Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri,
-Zorlayıcı sebepler.
Bildirimsiz fesihde kanunda belirtilen sebeplerden birinin varlığı
şarttır. Sözleşmeyi fesheden taraf, uyuşmazlık halinde fesih
anında haklı bir sebebin varlığını kanıtlamakla yükümlüdür.

146
ĐŞ HUKUKU

Đş Kanununun 26’ncı maddesine göre, “24 ve 25 nci


maddelerde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan
sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit
davranışlarda bulunduğunu öbür tarafın öğrendiği günden
başlayarak altı işgünü geçtikten ve herhalde fiilin
gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak
işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre
uygulanmaz.

Bu haller sebebiyle işçi yahut işverenden hizmet akdini


yukarıdaki fıkranın süresi içinde feshedenlerin diğer taraftan
tazminat hakları saklıdır”.

147
ĐŞ HUKUKU

VII. KIDEM TAZMĐNATI ( 4857 S. Kanun Geç. m. 6; eski


1475 sayılı Đş K. m. 14)

4857 sayılı yeni Đş K.’na eklenen Geçici 6. maddeye göre;


“kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem
Tazminatı Fonuna ilişkin kanunun yürürlüğe gireceği tarihe
kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı Đş Kanunu’nun 14 ncü
maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır”.
Bu nedenle, aşağıdaki açıklamalar eski 1475 sayılı Đş Kanunu’na
göre yapılacaktır.

Đş sözleşmesinin sona ermesinin en önemli sonucu, belli


koşulların varlığı halinde işçiye “kıdem tazminatı” verilmesidir.
Aşağıda kısaca bunun üzerinde durulacaktır.

148
ĐŞ HUKUKU

1) Tanım

Kıdem tazminatı, kanunda belirtilen asgari bir çalışma süresini


dolduran işçinin hizmet (iş) sözleşmesinin kanunda sayılan
nedenlerden biriyle son bulması halinde, işveren tarafından
işçiye ya da mirasçılarına ödenen bir paradır (Çelik, s. 202).

149
ĐŞ HUKUKU

2) Koşulları

Đş K. m. 14’de işçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi, şu


iki koşula bağlanmıştır:

a)Hizmet (iş) akdinin kanunda belirtilen haller nedeniyle


feshedilmiş veya sona ermiş olması
Đş K. m. 14/I’de fesih halleri ayrı ayrı sayılmıştır:
- Đşveren tarafından hizmet (iş) akdinin Đş K.m. 17/II’de
belirtilen sebepler (ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller
ve benzerleri) dışında feshi,

150
ĐŞ HUKUKU

-Đşçi tarafından Đş K. m. 16 uyarınca feshi,


-Muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle feshi,
-Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya
sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut
toptan ödeme almak amacıyla feshi.
Görüldüğü gibi; hizmet (iş) akdinin işveren tarafından Đş
K.m.13’e göre feshi veya m. 17/I’e göre sağlık nedenleriyle ve
M. 17/III’e göre zorlayıcı sebeplerle feshi halinde işçi kıdem
tazminatına hak kazanacaktır. Buna karşılık hizmet (iş) akdinin
işçi tarafından Đş K. m. 13’e göre feshi halinde kıdem tazminatı
söz konusu olmayacaktır.

151
ĐŞ HUKUKU

Ayrıca, bu fıkraya 2869 sayılı Kanunla, kadın işçinin


evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde kendi isteği ile akdi
sona erdirmesi halinde, kıdem tazminatına hak kazanacağı
hükmü eklenmiştir.
Nihayet, hizmet (iş) akdinin işçinin ölümü sebebiyle son
bulması halinde de kıdem tazminatı ödenecektir.
b) En az bir yıl çalışmış olmak
Kıdem tazminatına hak kazanma için aranan ikinci koşul,
işçinin en az bir yıl çalışmış olmasıdır. Bu sürenin başlangıcı,
hizmet (iş) akdinin yapıldığı tarih değil, -kanunda açıkca
belirtildiği gibi-işçinin “işe başladığı” tarihtir.

152
ĐŞ HUKUKU

3) Kıdem tazminatının miktarı

Kıdem tazminatına hak kazanmak için gerekli koşulları yerine


getirmiş olan işçiye, işe başladığı tarihten itibaren hizmet (iş)
akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için otuz günlük
ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir (Đş K. m. 14/I).

Kıdem tazminatının hesaplanması, son ücret üzerinden yapılır


(m. 14/IX). Bu ücretin brüt ücret olduğu kabul edilmektedir
(bkz. Çelik, s. 221). Kıdem tazminatına esas olarak ücretin
hesabında, m. 26/I’de yazılı ücrete (temel ücrete) ilaveten
işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi
ve kanuni menfaatler de gözönünde tutulur (geniş anlamda
ücret) (m. 14/XI).

153
ĐŞ HUKUKU

2762 s. Kanunla (RG 11 Aralık 1982, 17895) getirilen yeni


esaslarla kıdem tazminatının tavanı, devlet memuru için
öngörülen azami emeklilik ikramiyesine bağlanmıştır (bkz.
Çelik, s. 224).

2320 sayılı Kanunla (RG 23 Ekim 1980, 17140), GVK m. 25/f.


7 değiştirilerek, Đş Kanunu ile Deniz Đş Kanununa göre ödenecek
tazminat tutarının tamamı vergi dışı bırakılmıştır (m. 2) (bkz.
Çelik, s. 224).

Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesi sebebiyle açılacak


davanın sonunda hâkim gecikme süresi için ödenmeyen süreye
göre, mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine
hükmeder (m. 14/XI).

154
ĐŞ HUKUKU

VIII. ĐŞĐN DÜZENLENMESĐ

1) ÇALIŞMA SÜRELERĐ

Đş Kanununa göre, genel bakımdan çalışma süresi haftada en


çok 45 saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa, bu süre işyerlerinde
haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır
(m.63/I).

Kanun, en çok 45 saat demekle 45 saatin üstünde çalışmaya


izin vermemekte, ancak bunun altında çalışma sürelerinin
düzenlenemeyeceğini kabul etmektedir. Ancak Kanun, günlük
veya haftalık çalışma sürelerinin daha aşağıya indirilmesi
halinde, işçinin ücretinde eksiltme yapılamayacağına
hükmetmiş bulunmaktadır (Đş K. m.62).

155
ĐŞ HUKUKU

Kanunda açıkca ifade edilmemekle birlikte, haftalık çalışma


süresinin 1475 sayılı Kanun döneminde sıkça görüldüğü üzere,
Cumartesi günü çalışılıp çalışılmamasına göre haftanın çalışılan
günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanmasına da devam
edilmektedir (Çelik, Yenilenmiş 20.B., s.318).

156
ĐŞ HUKUKU

2) FAZLA ÇALIŞMA VE FAZLA SÜRELERLE ÇALIŞMA

Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45


saati aşan çalışmalardır. Haftalık çalışma süresinin
sözleşmelerle 45 saatin altında belirlendiği durumlarda 63.
maddede belirtilen esaslar çerçevesinde uygulanan haftalık
çalışma süresini aşan ve 45 saate kadar yapılan çalışmalar fazla
sürelerle çalışmalardır (m.41/III). Eski Đş Kanununda günlük
çalışma süresinin dışında yapılan çalışma fazla çalışma olarak
tanımlanmışken, 4857 sayılı Đş Kanununda günlük değil, haftalık
45 saatlik çalışma süresini aşan çalışmalar “fazla çalışma”
olarak kabul edilmiş, yine haftalık çalışma süresinin 45 saatin
altında kararlaştırıldığı işyerlerinde ise 45 saate kadar olan
çalışmalar “fazla sürelerle çalışma” olarak nitelendirilmiştir
(Çelik, 20.B., s.331).

157
ĐŞ HUKUKU

Fazla çalışmayı gerektiren yasal nedenlere göre fazla


çalışmalar üçe ayrılmaktadır :
a) Normal fazla çalışma
Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin
artırılması gibi nedenlerle yapılan fazla çalışmalardır (m.41/I,
c.1).
b) Zorunlu fazla çalışma
Bir arıza sırasında veya bir arızanın mümkün
görülmesi halinde veya makinalar veya araç ve gereç için
hemen yapılması gerekli acele işlerde yahut zorlayıcı
nedenlerin ortaya çıkmasında yapılan fazla çalışmalardır
(m.42).

158
ĐŞ HUKUKU

c) Olağanüstü fazla çalışma


Seferberlik sırasında yurt savunmasının gereklerini karşılayan
işyerlerinde yapılan ve lüzum görülürse Bakanlar Kurulunca
günlük çalışma süresinin işçinin en çok çalışma gücüne
çıkarılabileceği fazla çalışmalardır (m.37).

159
ĐŞ HUKUKU

3- FAZLA ÇALIŞMA KARŞILIĞI OLARAK ZAMLI ÜCRET


ÖDENMESĐ

Her bir saat fazla çalışma için verilecek ücret, çalışma


ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi
suretiyle ödenir (Đş K. m.41/II).

Fazla süreli çalışmalarda, her bir saat fazla çalışma için


verilecek ücret, normal çalışma ücretinin saat başına düşen
miktarının yüzde yirmibeş yükseltilmesiyle ödenir (Đş K
m.41/III).

Yargıtay kararlarında belirtildiğine göre; işçinin, fazla çalışma


ücreti isteyebilmesi için, fazla çalışmanın işverence istendiğini
kanıtlaması gerekir (Yarg. 9.HD 17.9.1979 T., 79/9524 E.,
79/11091 K.) (Çelik, 20.B., s.336).

160
SOSYAL
GÜVENLĐK
HUKUKU
161
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Bu konuda özellikle bkz. Tuncay C., Sosyal Güvenlik Hukuku


Dersleri, 9.B., Beta Yay., Đstanbul 2000; Güzel A./Okur A.R.,
Sosyal Güvenlik Hukuku, 7. B., Beta Yay., Đstanbul 1999;
Güzel A./Okur A.R./Caniklioğlu N., Sosyal Güvenlik
Hukuku, 5510 sayılı Kanuna Göre Hazırlanmış 12.B., Đstanbul
2009.

162
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

I. GENEL OLARAK

Sosyal güvenliğin birçok tanımı yapılmıştır. Bu tanımlamalarda


ortak olan nokta, belirtilen sayıdaki sosyal risklerin yol
açabilecekleri gelir kayıplarına ve gider artışlarına karşı bir
ülkede yaşayan insanların ekonomik güvenliklerinin
sağlanmasıdır.

Sosyal güvenlik bir hukuk dalı olmanın ötesinde bir sistemdir.


Çünkü sosyal güvenlik, sadece insanların geleceğini güvence
altında almaya yönelik bir kurallar bütünü değildir. Sosyal
güvenlik, her şeyden önce bir sosyal program ya da
politikadır (Tuncay, s. 1-4).

163
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Sosyal güvenlik bir amaç olup, sosyal sigortalar ile sosyal


yardımlar ve hizmetler onun en önemli araçlarıdır. Sosyal
sigortalar, ilgilinin yani yardım görecek olanın maddi katkısıyla
işlerken, sosyal yardımlar ve hizmetler ilgilinin herhangi bir
katkısı bulunmaksızın kısmen ya da tamamen devlet
bütçesinden ya da toplumdaki gönüllü kuruluşlardan sağlanır.
Bu bakımdan sosyal sigortalar “primli”, sosyal yardımlar ise
“primsiz” sosyal güvenlik rejimlerindendir (Tuncay, s.5).

164
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

II. TÜRK SOSYAL GÜVENLĐK SĐSTEMĐNĐN ANA


HATLARI

5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun ve 5510 sayılı


Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
yürürlüğe girmesinden önce, Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin
esasını teşkil eden primli (katkılı) sosyal güvenlik sistemi,
başlıca üç ana kurum tarafından yürütülmekteydi. Bunlar T.C.
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Esnaf ve Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (Bağ-Kur) idi.

165
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Ancak kurumsal yapıda tek çatı esasını öngören 5502 sayılı


Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu (20.5.2006 tarih ve
26173 sayılı RG) yürürlüğe girmiş ve bu Yasa ile mevcut sosyal
güvenlik kurumlarının (Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve
T.C. Emekli Sandığı) tüzel kişilikleri sona erdirilmiş ve tümünün
malvarlığı Sosyal Güvenlik kurumu’na devredilmiştir. Primli
(katkılı) rejim kapsamındaki sosyal güvenlik hakları açısından
ise, tek yasa olarak, 31.5.2006 tarihinde 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul
edilmiştir (16.6.2006 tarih ve 26200 sayılı RG) (Güzel
A./Okur A.R./Caniklioğlu N., Önsöz III-IV).

166
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Ancak 5510 sayılı Yasa’nın bazı önemli maddelerinin Anayasa


Mahkemesi tarafından iptal edilmesi ve birçok hükmünün
yürürlüğü durdurulması üzerine, Anayasa Mahkemesi kararı
doğrultusunda 5510 sayılı Yasa’da değişiklik öngören yasalar
kabul edilmiş ve nihayet bu değişiklikler kapsamında Yasanın
bazı hükümlerinin farklı tarihlerde ve geri kalan hükümlerinin
ise 2008 yılı Ekim ayı başında yürürlüğe gireceği hüküm altına
alınmış ve bu tarih itibariyle Yasa yürürlüğe girmiştir (Güzel
A./Okur A.R./Caniklioğlu N., Önsöz III-IV).

167
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

5510 sayılı yasa tüm hükümleriyle yürürlüğe girmiş olmasına


karşın, Sosyal Güvenlik reformu ile amaçlanan tek yasa esası
gerçekleştirilememiştir. Çünkü bu Yasa öngördüğü çok sayıda
geçiş hükmü yanında, eski rejimi düzenleyen 506, 2925, 1479
ve 5434 sayılı Yasaların birçok hükmünü yürürlükte bırakmıştır.
Ayrıca 5510 sayılı Yasa’nın 5754 sayılı Yasayla değiştirilen bazı
hükümlerinin iptali gerekçesiyle ikinci kez AYM’ne yapılmış olan
başvurunun henüz sonuçlanmamış olması da yeni bir belirsizlik
kaynağı oluşturmaktadır (Güzel A./Okur A.R./Caniklioğlu
N., Önsöz IV-V).

168
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

III. SOSYAL SĐGORTALAR

1. SĐGORTALI KAVRAMI

5510 sayılı Yasa, bir yandan sosyal sigortada “çok yasa”dan


“tek yasa”ya geçişi öngörmüş, diğer yandan da “sosyal sigorta
yardımı” olarak adlandırılabilecek parasal yardımlar ile sağlık
hizmeti sunumunu birbirinden ayırmıştır. Bu ayırıma uygun
olarak iki farklı sigortalı kavramı belirlenmiştir. Yasa’nın 4.
maddesi, geçici işgöremezlik ödeneği, sürekli işgöremezlik
geliri, ölüm geliri, malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı gibi parasal
yardımlara hak kazanma bakımından “sosyal sigortalı”
denilebilecek bir sigortalı kavramı öngörürken; 60. madde
sadece sağlık hizmet sunumuna ilişkin yardımlardan
yararlanacak “genel sağlık sigortalısı” kavramını
düzenlemektedir (Güzel A./Okur A.R./Caniklioğlu N., s.94).

169
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Burada, sadece “sosyal sigortalı” kavramı ele alınacaktır.

5510 sayılı Yasa’nın 4. maddesine göre, sigortalı sayılanlar


şunlardır:
a)Đş sözleşmesine göre göre çalışan sigortalılar: 5510
sayılı SSGSSK m.4/I, a bendi uyarınca, “hizmet akdi ile bir
veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar” sigortalı
sayılırlar. Ancak bu bendi, bu kurala istisnalar getiren Yasa’nın
6. maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir. Söz konusu
maddede belirtilenlerin bir kesimi, hizmet sözleşmesiyle
çalışmalarına karşın,yaptıkları işin türü, şahsına bağlı kimi
özellikler gibi nedenlerle kapsam dışı bırakılmışlardır.

170
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

b) Bağımsız çalışanlar: SSGSSK m.4/I, b bendine göre, köy


ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın
kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlardan; ticari kazanç
veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit
usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, gelir vergisinden muaf
olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar, anonim
şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları,
diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları ile
tarımsal faaliyette bulunanlar, sigortalı sayılırlar.

171
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

c) Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri: 5510 sayılı


Yasa’ya göre, bu Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk
defa göreve başlayıp da, kamu idarelerinde, m.4/I,a
bendine tabi olmayanlardan, kadro ve pozisyonlarda sürekli
olarak çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi kapsamına
girenler gibi sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ile m.4/I,
(a) ve (b) bentlerine tabi olmayanlardan, sözleşmeli olarak
çalışıp ilgili kanunlarında (a) bendi kapsamına girenler gibi
sigortalı olması öngörülmemiş olanlar ve ayrıca 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesi uyarınca açıktan
vekil atananlar m.4/I, c bendi kapsamında sigortalı sayılırlar
(Güzel A./Okur A.R./Caniklioğlu N., s.95-119).

172
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

2. SOSYAL SĐGORTA TÜRLERĐ

a)Đş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortası (5510 sayılı


Yasa’nın 5754 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesi)
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu,
506 sayılı Kanun’un 11. maddesindeki düzenlemeyi esas
almıştır (m.13).
5510 sayılı Yasa’nın 5754 sayılı Yasa ile değişik 13. maddesine
göre, “Đş kazası;
a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) Đşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı
kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte
olduğu iş nedeniyle

173
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak


işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini
yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı
gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalının, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere
gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen
veya sonradan bedenen ya da ruhen özre uğratan olaydır”.

174
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

5510 sayılı Yasa’nın 14. maddesine göre, “meslek


hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı
tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden
uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal
özürlülük halleridir” (m.14/I).
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Yasası ise iş kazası ve meslek hastalığı kapsamında, sigortalıya
ve ölümü halinde hak sahiplerine sadece parasal yardımların
yapılmasını düzenlemiş, bu risklerle karşılaşan sigortalılara
yapılacak sağlık yardımlarını ise aynı Yasa içinde yer alan
Genel Sağlık Sigortası içinde düzenlemiştir.

175
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Yasanın “Đş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık


hallerinde sağlanan haklar” başlıklı 16. maddesine göre, söz
konusu yardımların, esas itibariyle geçici iş göremezlik ödeneği
ve sürekli iş göremezlik geliri ile evlenme, emzirme ve cenaze
ödeneği biçiminde düzenlendiği görülmektedir. 2925 sayılı Yasa
kapsamındaki tarım işçilerine yapılacak yardımlar da söz
konusu Yasanın 7. maddesinde sayılmıştır.

Sağlık yardımları, “genel sağlık sigortalısının ve bakmakla


yükümlü olduğu kişilerin sağlıklı kalmalarını; hastalanmaları
halinde sağlıklarını kazanmalarını; iş kazası ile meslek hastalığı,
hastalık ve analık sonucu tıbben gerekli görülen sağlık
hizmetlerinin karşılanmasını, iş göremezlik hallerinin ortadan
kaldırılmasını ve azaltılmasını temin etmek amacıyla” yapılan
yardımlardır (m.63).

176
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Đş kazası ve meslek hastalığı halinde sigortalıya veya


ölümü halinde hak sahiplerine sağlanacak parasal yardımlar
şunlardır:
-Geçici iş göremezlik ödeneği: Đş kazası veya meslek
hastalığı dolayısıyla geçici bir süre çalışamayacağı hekim raporu
ile saptanan sigortalıya, çalışamadığı (istirahatli olduğu) her
gün için Kurum tarafından yapılan parasal yardıma geçici iş
göremezlik ödeneği denir. Đş kazası ve meslek hastalığı
durumlarında geçici iş göremezlik ödeneği verilebilmesi için,
sigortalının belirli bir süre çalışmış ve Kuruma belirli bir miktar
prim ödemiş olma koşulu aranmaz. Bu ödenek, geçici iş
göremezliğe uğrayan sigortalıya ilk günden itibaren ve her gün
için verilecektir.

177
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

-Sürekli iş göremezlik geliri: Sürekli iş göremezlik


gelirinin bağlanmasının temel koşulu, sürekli iş göremezlik
halinin gerçekleşmiş olmasıdır. Sürekli iş göremezlik kavramı
ise, sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan
hastalık ve özürler nedeniyle, mesleğinde hiç çalışamayacak
ölçüde kazanma gücünü tümden yitirmiş olmasını ya da
mesleğinde çalışmasını sürdürebilmekle birlikte, kazanma
gücünün en az % 10 azalmış olmasını ifade eder.
-Ölen sigortalının eşine gelir bağlanması: Đş kazası
veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının dul eşine,
hesaplanan gelirin % 50’si; aylık bağlanmış çocuğu
bulunmayan dul eşine ise (ölen sigortalı erkek ise karısına,
kadın ise kocasına), bu Yasa kapsamında veya yabancı bir ülke
mevzuatı kapsamında çalışmaması veya kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde % 75’i
oranında gelir bağlanır (m.34/I,a).
178
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

-Ölen sigortalının çocuklarına gelir bağlanması: Đş


kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının kız ve
erkek çocuklarının her birine, Yasada hazırlanan koşulların
gerçekleşmesi halinde, hesaplanan gelirin % 25’i oranında gelir
bağlanır (m.34/I). Ancak, hak sahibi konumundaki
çocuklardan; sigortalının ölümü ile anasız ve babasız kalan
veya sonradan bu duruma düşenlerle, ana ve babaları arasında
evlilik bağı bulunmayan veya sigortalının ölümü tarihinde evlilik
bağı bulunmakla beraber, ana veya babaları sonradan
evlenenler ile kendisinden başka aylık alan hak sahibi
bulunmayanların her birine % 50’si oranında gelir bağlanır
(m.34/I,c).

179
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Ölen sigortalının dul eşine m.33’ e göre hesaplanacak


gelirinin % 50’si, çocuğu bulunmayan dul eşe, 34. maddenin
birinci fıkrasındaki koşulların varlığı halinde gelirin % 75’i;
çocukların her birine gelirin % 25’i bağlanır (m.34). Ancak, hak
sahibi konumundaki çocuklardan; sigortalının ölümü ile anasız
ve babasız kalan veya sonradan bu duruma düşenlerle, ana ve
babaları arasında evlilik bağı bulunmayan veya sigortalının
ölümü tarihinde evlilik bağı bulunmakla beraber, ana veya
babaları sonradan evlenenler ile kendisinden başka gelir alan
hak sahibi bulunmayanların her birine ölüm aylığının % 50’si
oranında gelir bağlanır (m.34/I,c). Yasanın m.34/son hükmüne
göre, hak sahiplerine bağlanacak aylıkların (gelirlerin) toplamı,
sigortalıya ait aylığın tutarını geçemez. Bu sınırın aşılmaması
için gerekirse hak sahiplerinin (eş ve çocukların) gelirlerinden
orantılı indirimler yapılır (A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu,
s.363).
180
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

-Ölen sigortalının ana ve babasına gelir bağlanması:


Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü
durumunda, Yasanın (m.34/I,d) belirlediği koşulların
gerçekleşmesiyle ana ve babasına da gelir bağlanır. Ana ve babaya
gelir bağlanmasının öncelikli koşulu, sigortalının ölüm tarihinde, eş
ve çocuklarına bağlanması gereken gelirden artan bir pay
bulunmamasıdır. Diğer koşulu ise, her türlü kazanç ve irattan elde
etmiş oldukları gelirin asgari ücretin net tutarından daha az olması
ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak
üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olmasıdır. Bu koşulların
gerçekleşmesi halinde, ana ve babaya gelirin % 25’i oranında (her
birine % 12,5); ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde
ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla % 25 oranında
gelir bağlanır (m.34/I,d). Örnek: Ölen sigortalının dul eşi ve bir
çocuğu varsa, bunlardan eşe % 50, çocuğa % 25 oranında olmak
üzere gelir bağlanacaktır. Geri kalan % 25, sigortalının anasına ve
babasına eşit paylar halinde verilecektir. % 25 oranındaki gelirin %
12,5’i anaya, % 12,5’i babaya verilecektir
181
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.365).
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

-Evlenme ödeneği: Sigortalının ölümü nedeniyle


kendisine gelir bağlanmış olan, ancak evlenmeleri nedeniyle
gelirin kesilmesi gereken kız çocuklarına, 5510 sayılı Yasa
m.37/I uyarınca, evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde,
bir defaya mahsus olmak üzere, gelirlerinin iki yıllık tutarı
evlenme ödeneği olarak verilir.
-Cenaze giderlerinin ödenmesi: 5510 sayılı Yasa’nın
37. maddesinin üçüncü fıkrasına göre, iş kazası veya meslek
hastalığı sonucu veya sürekli iş göremezlik geliri, malullük,
vazife malullüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya kendisi
için en az 360 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi,
bildirilmiş olup da ölen sigortalının hak sahiplerine, Kurum
Yönetim Kurulu’nca belirlenip Bakan tarafından onaylanan
tarife üzerinden cenaze ödeneği ödenir.Cenaze ödeneği,
sırasıyla sigortalının eşine, yoksa çocuklarına, o da yoksa ana
babasına, o da yoksa kardeşlerine verilir
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.358-359). 182
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

b) Hastalık sigortası
5510 sayılı Yasa’nın m.15/I hükmü, hastalık halini, iş
sözleşmesine dayanarak çalışanlarla bağımsız çalışan
sigortalıların, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş
göremezliğe neden olan rahatsızlıklar biçiminde
tanımlanmaktadır.
Hastalık sigortası yardımları, sağlık ve parasal yardımlar olmak
üzere iki ana grupta toplanabilir. 5510 sayılı Yasanın, kısa
vadeli sigorta hükümlerinde düzenlediği hükümlerinde hastalık
halinde sadece parasal yardımları düzenlemiş, sağlık
yardımlarını ise genel sağlık sigortası kapsamında düzenlemiştir
(m.60 vd.).

183
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Hastalanan sigortalı, işyerindeki çalışmasını sürdüremediği


zaman bu çalışmasından ötürü elde ettiği kazancını da
yitirmektedir. Hastalık sigortasından SG Kurumunca sağlanan iş
göremezlik ödeneği (m.16/II), hastalığı nedeniyle çalışamayan
sigortalının bu geçici gelir kayıplarını karşılamayı amaçlar.
Geçici iş göremezlik ödeneğinin ön koşulu, hastalanan kişinin
SSGSSK m.4/I,a ile m.5 kapsamında sigortalı olması ve bu
niteliğini yitirmemiş (m.9/I,a) olmasıdır. Diğer koşul ise,
sigortalının hastalık sonucu uğradığı iş göremezlik durumunun
iki günden fazla sürmesidir (m.18/I,b). Ayrıca, iş göremezlik
durumunun, Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık
kurullarından sağlık raporu alınmış olması zorunludur (m.18/I).
Bundan başka, SSGSSK m.18/I,b uyarınca, geçici iş
göremezliğin başladığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 90
gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması da zorunludur.
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.358-359).
184
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

c) Analık Sigortası
Analık sigortası, öngördüğü parasal ve sağlık yardımlarıyla bir
yandan gelir kayıplarını, öte yandan gider artışlarını önlemeyi,
kısaca sigortalıya ekonomik bir güvence sağlamayı
amaçlamaktadır.
5510 sayılı Yasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasına göre, m.4/I,
(a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalı kadının veya sigortalı
erkeğin sigortalı olmayan eşinin, kendi çalışmalarından dolayı gelir
veya aylık alan kadının ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı
olmayan eşinin gebeliğinin başladığı tarihten itibaren doğumdan
sonraki ilk sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde ise ilk on haftalık
süreye kadar olan gebelik ve analık haliyle ilgili rahatsızlık ve
özürlülük halleri analık hali olarak kabul edilir. Analık halinde
yapılacak parasal yardım olan geçici iş göremezlik ödeneği (m.18)
ve emzirme ödeneği (m.16) yine Yasanın kısa vadeli sigorta
hükümleri kapsamında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sağlık
yardımları, genel sağlık sigortası hükümleri çerçevesinde
185
düzenlenmiştir (m.62 vd.).
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Şöyle ki:
-Sağlık hizmetleri: Analık nedeniyle yapılacak tüm
sağlık yardımları, 5510 sayılı Yasa’nın m.63/I,c hükmünde,
genel sağlık sigortası kapsamında düzenlenmiştir.
-Emzirme ödeneği: 5510 sayılı Yasa’nın 16.
maddesinin üçüncü fıkrasına göre, analık sigortasından
sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum
yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, bu Yasanın 4. maddesinin
birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki
sigortalılardan; kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık
alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı
olmayan eşine, her çocuk için yaşaması koşuluyla doğum
tarihinde geçerli olan ve Kurum Yönetim Kurulu’nca belirlenip
Bakan tarafından onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği
verilir.
186
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

-Geçici iş göremezlik ödeneği: Geçici iş göremezlik


ödeneğinden yararlanmanın ön koşulu, 5510 sayılı Yasa’nın
m.4/I, (a) ve (b), 1, 2, 4 anlamında sigortalı sayılmadır
(SSGSSK m.18/I, c). Buna göre, iş sözleşmesi kapsamında
çalışanlar (m.4/I, a), köy ve mahalle muhtarları ile ticari
kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya
basit usulde gelir vergisi mükellefi olan (m.4/I, b, 1) veya gelir
vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olan
(m.4/, b, 2) veya tarımsal faaliyette bulunan (m.4/I, b, 4)
bağımsız çalışanlar, Yasada belirtilen koşulların gerçekleşmesi
halinde geçici iş göremezlik ödeneği alabileceklerdir. Görüldüğü
gibi, geçici iş göremezlik ödeneği, sadece kendisi sigortalı olan
kadının analığı halinde verilmektedir. Dolayısıyla, sigortalı
erkeğin sigortalı sayılmayan karısı, geçici iş göremezlik
ödeneğinden yararlanma hakkına sahip değildir.

187
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Geçici iş göremezlik ödeneğine hak kazanmanın diğer


koşulu, primle ilgilidir. SSGSSK m.18/I, c uyarınca, sigortalı
kadın, “… doğumdan önceki bir yıl içinde en az doksan gün kısa
vadeli sigorta primi bildirilmiş olması…” koşuluyla geçici iş
göremezlik ödeneğinden yararlanabilir
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.404-407).

188
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

d) Malullük sigortası
Malullük, yaşlılık ve ölüm gibi kalıcı ve sürekli etki yaratır. Bu
nedenle bu kapsamda yapılan yardım da süreklilik taşır. Malul
duruma düşmesi nedeniyle çalışamayan ve ücretinden yoksun
kalan sigortalıya mahrum kaldığı bu gelir, uzun vadeli sigorta
kolundan sağlanır ve malullük durumunun devamı süresince
verilir. Bu sigorta dalından malullük aylığına hak kazanmak için
yaşlılık aylığı bağlanması için gerekenden daha kısa bir
sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı yeterli olmaktadır.
Malullük aylığının bağlanabilmesi için aranan koşullar şunlardır:
Malul olma, belli süre sigortalılık, belli süre prim ödemiş olma,
işten ayrılma ve Kuruma başvurma. Bu koşulların
gerçekleşmesiyle birlikte sigortalıya malullük aylığı
bağlanacaktır (A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.412-
413).
189
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Şöyle ki:
-Malullük: 5510 sayılı Yasa 25. maddesinde kimlerin malullük
sigortası açısından malul sayılacağını düzenleyerek, bunları iki
grupta toplamıştır. Bunlar, m.4/I, (a) ve (b) bendine göre
sigortalı olanlar için çalışma gücünü veya iş kazası veya meslek
hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü en az % 60
oranında kaybedenlerdir. Kanunda m.4/I, (c) bendine göre
sigortalı olanlar için ise daha farklı bir malullük durumu
belirlenmiştir. Buna göre, m.4/I, (c) bendine göre sigortalı
olanların ya çalışma gücünün en az % 60 oranında kaybetmiş
olmaları ya da vazifelerini yapamayacak şekilde meslekte
kazanma gücünü kaybetmeleri gerekmektedir. Bu koşulun
dışında ayrıca, malullüğün çalışmaya başladıktan sonra ortaya
çıkması ve durumun sağlık raporuyla tespit edilmesi gerekir.

190
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

- Belli süre sigortalılık ve prim ödeme: Malullük


aylığı bağlanabilmesi için sigortalının malul sayılması
yetmemektedir. Ayrıca en az on yıldan beri sigortalı bulunması
ve toplam olarak sigortalı adına 1800 gün malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması gerekmektedir. Ancak
sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malul
ise, bu halde sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün prim
bildirilmiş olması yeterlidir (m.26/II, b). Yasada öngörülen bu
iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekir. Yani sigortalının hem
on yıldan beri sigortalı olması ve hem de en az 1800 gün prim
ödemiş olması gerekir (A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu,
s.420-421).

191
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

- Đşten ayrılma ve Kuruma başvurma: Aylık


bağlanması için, malullüğün raporla saptanması, sigortalının
işten ayrılması ve işyerini kapattıktan ya da devrettikten sonra
Kuruma başvurması zorunluluğu vardır (m.26/II, c).
Bu koşulların hepsinin gerçekleşmesinden sonra aylık
bağlanabilecektir.
e)Yaşlılık sigortası:
Yaşlılık sigortasının amacı, belli bir yaşa ulaşması
nedeniyle çalışma gücü azalan sigortalıya iş hayatından
çekilerek çalışmadan yaşamını sürdürme ve dinlenme olanağı
sağlamaktır. Bu sigorta dalının temel özelliği, sosyal sigorta
kurumlarının en önemli gider kalemlerini oluşturmasıdır.

192
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Yaşlılık sigortasından sağlanan başlıca yardım, sigortalıya


yaşlılık aylığı bağlanmasıdır. Ancak aylık bağlanma koşullarını
gerçekleştiremeyenlere sigortalı işlerinden ayrılmaları
durumunda, isterlerse ödemiş oldukları malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları primleri toptan ödeme olarak geri
verilebilecektir.

193
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için şu koşulların


gerçekleşmesi gerekir:
- Belirli bir yaşın doldurulması ve prim ödeme gün
sayısının tamamlanması: 5510 sayılı Yasa hem emeklilik
yaşını hem de prim ödeme gün sayısını artırmıştır. Ancak
Yasada, bu artışın 2036 yılından itibaren kademeli bir şekilde
gerçekleşmesi ve 2048 yılında emeklilik yaşının hem kadınlarda
hem de erkeklerde 65 olması öngörülmektedir. Prim ödeme
gün sayısı bakımından ise, m.4/I, (a) bendine tabi sigortalılar
için tamamlanması gereken prim ödeme gün sayısı 7200 güne
indirilmiş, bağımsız çalışanlar ve devlet memurları için ise
eskiden olduğu gibi 9000 günün tamamlanması öngörülmüştür.
Bu yasal çerçevede konu açıklanırken, ilk defa 8.9.1999
tarihinden önce sigortalı olanlar ile 8.9.1999-30.4.2008 tarihi
arasında sigortalı olanlar ve ayrıca 30.4.2008 tarihinden sonra
sigortalı olanların durumlarının ayrı ayrı ele alınması
gerekmektedir. 194
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Şöyle ki:
aa) 30.04.2008’den sonra ilk defa sigortalı olanlar
açısından: Đlk defa 5510 sayılı Yasaya göre sigortalı
sayılanlara, kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş
olmaları ve m.4/I, (b) ve (c) bendi uyarınca sigortalı olanlar
için en az 9000 gün, m.4/I, (a) bendi uyarınca sigortalı olanlar
için ise en az 7200 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi bildirilmiş olması koşuluyla yaşlılık aylığı bağlanır (m.28/I,
a). Sigortalılar, bu genel kuralın yanında, yaş hadlerine 65
yaşını geçmemek üzere üç yıl eklenmek ve adlarına en az 5400
gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olmak
şartıyla da yaşlılık aylığından yararlanabilirler (m.28/III).
Görüldüğü gibi, kolaylaştırılmış seçenekte, prim ödeme gün
sayısı düşürülürken, yaş koşulunda artış öngörülmektedir.

195
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

bb) 8.9.1999-30.4.2008 tarihleri arasında ilk defa


sigortalı olanlar açısından:
5510 sayılı Yasa, ilk defa 8.9.1999 ile 30.4.2008 tarihleri
arasında sigortalı olanların yaşlılık aylığına hak kazanma
koşullarına ilişkin bir geçiş hükmü öngörmüştür (geç.m.9). Buna
göre, ilk defa 8.9.1999-30.4.2008 tarihleri arasında m.4/I, (a)
bendi kapsamında sigortalı olanlar, kadın ise 58, erkek ise 60
yaşını doldurmak ve en az 7000 gün (19 yıl 5 ay 10 gün)
malullük, yaşlılık, ölüm sigortası primi ödemek veya yine kadın
ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmak, 25 yıldan beri sigortalı
olmak ve en az 4500 gün (12 yıl 6 ay) malullük, yaşlılık, ölüm
sigortası primi ödemiş olmak koşuluyla yaşlılık aylığına hak
kazanırlar (geç.m.9/I).

196
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

8.9.1999 tarihinden 30.4.2008 tarihine kadar ilk defa m.4/I,


(b) bendi kapsamında sigortalı olanlar ise, m.4/I, kadın ise 58,
erkek ise 60 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi
ödemiş olması (tam aylık için) veya kadın ise 60, erkek ise 62
yaşını doldurması ve en az 15 tam yıl malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortaları primi ödemesi koşuluyla kısmi yaşlılık aylığından
yararlanırlar (geç.m.9/II).
m.4/I, (c) bendi kapsamında olup da 8.9.1999 tarihinden
30.4.2008 tarihine kadar ilk defa sigortalı sayılanlar kadın ise
58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi
ödemiş olması ve 61 yaşını doldurması ve en az 15 tam yıl
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemesi koşuluyla
kısmi yaşlılık aylığına hak kazanırlar (geç.m.9/III).

197
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

2925 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olup da 8.9.1999


tarihinden 30.4.2008 tarihine kadar ilk defa sigortalı
sayılanlar; kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmak ve on
beş yıldan beri sigortalı olup 3600 gün malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortaları primi ödemek koşuluyla yaşlılık aylığı alabilirler
(geç.m.9/IV).

198
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

cc) 8.9.1999 tarihinden önce ilk defa sigortalı olanlar


için:
aaa) Đş sözleşmesine göre çalışan sigortalılar açısından
(m.4/I,a)
1999 tarih ve 4447 sayılı Yasa ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanunu’na geçici 81. madde eklenmiş (m.17) ve yaşlılık
aylığına hak kazanma koşulları açısından bir geçiş dönemi
öngörülmüştür. Geçiş dönemi için 4447 sayılı Yasa sigortalılık
süresini esas almış, bunun yanında sınırlı olarak yaşa ve prim
ödemeye yer vermiştir.
aaaa) Hakları saklı tutulmuş olanlar: Bunlar, 4447 sayılı
Yasa’nın yürürlük tarihi olan 8.9.1999’da, eski hükümlere göre
yaşlılık aylığına hak kazanmış olanlar ile 8.9.1999 tarihinde 18
yıllık sigortalılık süresini dolduran kadınlarla, 23 yıllık
sigortalılık süresini dolduran erkeklerdir.
199
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

bbbb) Yaş sınırının öngörülmediği ve Anayasa


Mahkemesince iptal edilen geçiş koşulları: Geçici 81/B
bendi, eski sigortalılardan 4447 sayılı Yasa’dan öncki
hükümlere göre aylığa hak kazanamayan ya da hak
kazanmasına iki yıldan daha uzun süre kalanları dokuz gruba
ayırmış, ilk grupta 41-45 yaş ve 5000 prim günü aramış, bunu
her grupta biraz artırarak, son grupta yaşı 52-56’ya, prim
gününü 6000’e çıkarmıştır. Ancak bu düzenleme, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
cccc) Hafifletilmiş yol için geçiş koşulları: 506 sayılı
Kanun’un öngörmüş olduğu ikinci yol kadınlarda 50, erkeklerde
55 yaş, 3600 gün prim ve 15 yıl sigortalılık süresi arayan
yoldur.

200
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

dddd) Genel geçiş koşulları: 506 sayılı Kanun’un geçici 8.


maddesinin C bendinin (b) alt bendinde, “(a) bendinde
öngörülen şartları yerine getirmemiş durumda olanlardan kadın
ise 52, erkek ise 56 yaşını doldurmuş olması, en az 15 yıllık
sigortalılık süresini tamamlaması ve en az 3600 gün malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şartıyla yaşlılık
aylığından yararlanabilirler” denilmektedir. Ancak bu fıkra da
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, 4759 sayılı Yasa
ile yeniden düzenlenmiştir
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.458 vd.).

201
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

bbb) Bağımsız çalışan sigortalılar (m.4/I,b)


açısından
4447 sayılı Yasa ile 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’na
eklenen geçici 10. madde, 1479 sayılı Yasa kapsamına giren
sigortalılar için geçiş hükümlerini düzenlemiştir. Söz konusu
düzenlemeyle, 506 sayılı Kanun’da olduğu gibi, 4447 sayılı
Yasa’nın yürürlüğe girdiği tarihte eski hükümlere göre aylığa
hak kazanan ya da kazanmasına iki tam yıl veya daha az
kalanların hakları saklı tutulmuştur. Yani, bu durumdaki
sigortalılar, 4447 sayılı yasa hükümlerinden etkilenmeksizin
eski hükümlere göre tam ya da kısmi aylıklarını talep
edebilirler (A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s.465).

202
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

f) Ölüm sigortası
Ölüm sigortası, sosyal güvenlikte koruma birimi olarak aileyi
esas almanın bir sonucudur. Ölüm sigortası, sigortalının ölümü
halinde geride kalanların, yani geçimi sigortalı tarafından
sağlanan aile fertlerinin geleceklerini güvence altına almayı
amaçlar.
Yasa’nın 20. ve 34. maddelerine göre; kendilerine ölüm
sigortası yardımı yapılacak, özellikle aylık bağlanacak olanlar,
ölen sigortalının eşi, çocukları ve ana-babasıdır
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s. 549).

203
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

Ölüm aylığının koşulları şunlardır:


aa) Ölen sigortalıya ilişkin koşullar:
aaa) Sigortalının ölümü
bbb) Kurumla belli bir ilişki içinde olmak: Sigortalı ya
Yasada belirtilen aylık ya da geliri almakta iken ölmüş olmalı ya
da ölen sigortalı Yasada öngörülen miktarda prim ödemiş
olmalıdır.

204
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

ccc) Đlişkinin hak sahiplerince tamamlanması: Yasanın


m.4/I, (b) ve (c) bendine tabi sigortalılar bakımından en az
1800 gün; m.4/I, (a) bendine tabi sigortalılar bakımından ise
beş yıldan beri sigortalı olup, toplam 900 gün prim bildirilmiş
olmak gerekir. Bu prim veya sigortalık süresi eksik kalırsa hak
sahiplerine ölüm aylığı bağlanmaz. Yasa, 4/I, (b) ve (c)
bendine tabi sigortalılar bakımından bu eksikliğin hizmet
borçlanması ve hizmet canlandırması (ihya) yoluyla
tamamlanmasına olanak tanımaktadır. Bu iki yol dışında
sigortalının hak sahiplerinin hizmet tespiti davası açarak eksik
prim gün sayısını tamamlamaları mümkündür (A. Güzel / A.
R. Okur / N. Caniklioğlu, s. 554).

205
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

bb) Hak sahiplerine ilişkin koşullar:


aaa) Dul eş açısından: Sigortalının ölümü ile dul kalan eşe
ölüm aylığı bağlanabilmesi için aralarında yasal bir evliliğin
bulunması gerekir.
bbb) Çocuklar açısından: Sigortalı tarafından evlat edinilmiş,
tanınmış veya soy bağı düzeltilmiş veya babalığı hükme
bağlanmış çocukları ile sigortalının ölümünden sonra doğan
çocukları, bağlanacak aylıktan belirtilen esaslara göre
yararlanırlar (A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s. 557).

206
SOSYAL GÜVENLĐK HUKUKU

ccc) Ana-baba açısından: Ana ve babanın hak


sahibi olması iki koşula bağlanmıştır. Bunlar, hak sahibi eş ve
çocuklardan artan hisse bulunması ve her türlü kazanç ve
irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından
daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve
aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış
olmasıdır (m.34/I, d). Eş ve çocuklara bağlanacak aylık
toplamı, sigortalının aylığından aşağı değilse, ana ve babaya
aylık bağlanamaz. Ancak ana ve babanın 65 yaşın üstünde
olması halinde ise artan hisseye bakılmaz (m.34/I,d)
(A.Güzel/A.R.Okur/N.Caniklioğlu, s. 561).

207

You might also like