You are on page 1of 44

DALKAVUKLAR GECESÝ

1- GÜLMEZ YÜZLÜ KADIN


Hattuþaþ þehri sevinç içinde çalkalanýyordu. Ülkenin en güzel zamaný ola
n bu yaz gününde þanlý kýral Subbiluliyuma nýn bir oðlu doðmuþtu. Hatti milleti do
ðumu kutlulama için çýlgýnca eðleniyordu. Kýralýn subaylarý savaþ arabalarýna bi
nerek, bütün þehirlere bu müjdeyi vermek üzere uçar gibi sürüp gitmiþlerdi.
Sarayýn bahçesi ileri gelenlerle dolup taþýyordu. Þölen masalarý kurulmu
þ, prensler, rahipler, kumandanlar, vezirler, tüccarlar ve elçiler en güzel yeme
klerin baþýna üþmüþlerdi. Kýrala getirilen hediyeler saray kapýsýna dizilmiþ, ön
üne saray askerleri dikilmiþti.
Baþkumandan Tutaþil sarayýn önünde, masalarýn arasýnda dolaþýyor, karýþý
klýk olmasýn, gelenler saygýlansýn diye ardý sýra gelen birkaç subaya buyruklar
veriyordu. Kýsa boylu, gür ve kývýrcýk sakallarý, kalýn gövdesiyle Tutaþil su ka
týlmamýþ bir Hatti idi. Çok eski, yüce bir aileden geliyordu. Ýlk atasý, Hatti
devletini kuran Pampa ile birlikte çalýþmýþ, bütün atalarý hep kumandan olarak k
anlarýyla devlete hizmet etmiþlerdi. Çok sert bir adamdý. Kýral uygunsuz bir iþi
yaptýðý zaman bunu kendisine ancak Tutaþil söyliyebilirdi. Yorulmak bilmezdi. V
akit gece yarýsýna yaklaþtýðý halde bir an bile oturmamýþtý. Arkasýnda yürüyen g
enç subaylar yorgunluklarýný belli ediyorlar, fakat o daha yeni kalkmýþ gibi dip
diri, sapsaðlam yürüyüp dolaþýyordu.
Bu gece gökte yuvarlak, parlak bir ay vardý. Kýralýn oðlu doðdu diye Tan
rýlar göðü bulutsuz, rüzgarý serin, ayý parlak yapmýþlardý. Her iþ yolunda gidiy
ordu. Fakat Tutaþil yine memnun deðildi. Zaten onun bir defa bile memnun olduðun
u gören yoktu ki
Þölen masalarýnýn ortasýnda sarayýn muzýka takýmý çalýyor, konuklarý eðl
endiriyordu. Baþkumandan, subaylardan bir ikisini daha öteye beriye yolladýktan
sonra yanýnda kalan yaveri ile bahçenin uzak yerlerine doðru yürüdü. Aðýr aðýr i
lerliyerek buradaki sýk aðaçlarý gözden geçirmeðe baþladý. Karþýda, aðaçlarýn en
çok sýklaþtýðý yerde birisi duruyordu. Yaver eliyle orasýný göstererek: Kumandan
ým! Ýlerde birisi var dedi. Tutaþil gözlerini dikkatle baktýktan sonra omuzlarýný
silkerek cevap verdi: Hantilyas olacak. Gel bakalým. Yanýna gidip burada ne arad
ýðýný soralým .
Hantilyas, sarayýn esrarengiz kadýný idi. Yýllardan beri sarayda olduðu
halde ne yaptýðý, kimin nesi olduðu belli deðildi. Þimdiye kadar, onun bir defa
bile güldüðünü kimse görmemiþti. Çok kimseler adýný bilmez, gülmez yüzlü kadýn diy
e anarlardý. Yüzüne, gözlerine, saçlarýna bakýlýrsa bir yabancý idi. Baþkumandan
da onu yabancý olduðu için sevmezdi. Çünkü o Hatti olmýyan herkesten tiksinirdi
.
Hantilyas, iki kiþinin kendisine yaklaþtýðýný duyunca baþýný çevirip her
zamanki elemli gözleriyle acý acý baktý. Bu bakýþ genç yaverin içinde bir acýma
duygusunu kabartmadý deðil. Fakat sert huylu Tutaþil böyle düþünmüyordu. Ýçinde
hiçbir yumuþaklýk, hiç zayýflýk olmýyan bir sesle sordu:
- Burada ne arýyorsun? Kalabalýða karýþýp eðlensene
Gülmez yüzlü kadýn bu sözlerden þaþalamýþ gibiydi:
- Eðlenip ne olacak? Ölsem daha iyi.
Tutaþil in sesinde alay kývýlcýmlarý parladý:
- Ölmek istiyorsan seni alýkoyan yok. Ölümünle Hatti devleti batmaz. Sarayýn mah
zenlerinde Kýral Murþil çaðýndan kalma fýçýlarla zehir olduðunu da biliyorsun. B
undan bir tas içersen dileðine kavuþursun!
Hantilyas cevap vermedi. Âdeti üzre hazin gözlerle karþýsýndaki iki kiþi
ye baktý. Sonra yavaþ yavaþ uzaklaþarak kayboldu.
Baþkumandan bir zaman onun ardýndan baktý. Sonra yaverine dönerek öfkeli
bir sesle: Hatti ülkesindeki bütün yabancýlarý mahzene doldurup aðýzlarýna zehir
akýtmalý Yarý deli bir Hantilyas tan ne çýkar dedi.
2- BÜYÜLÜ SU

Tan aðarýyordu. Hattilerin kýralý saray kapýsýnýn önüne çýkmýþ, konuklarýn tebri
klerini kabul ediyordu. Ýlk önce prensler ve prensesler kululadýlar. Yeni doðan
oðlu için tanrýlardan uzun yýllar, bahtiyarlýklar, zenginlikler dilediler. Sonra
Frikya elçisi geldi.

Büyük kýral! Dost ve kardeþ Hatti milleti ile siz, þanlý atalarýna saðlýklar, uzu
n ömürler, zaferler dilerim. Gönülden gelen kutlulamalarýmý kabul buyurursanýz b
eni unutulmaz bir bahtiyarlýk içinde býrakacaksýnýz dedi.

Kýralýn yakýnýnda yaverleriyle birlikte duran baþkumandan Tutaþil bu sözleri iþi


tince yüzünü buruþturdu:

- Alçak Frikyalý! Nasýl da yalan söylüyor diye mýrýldandý. Tam bu sýrada


gevrek ve þakrak bir kahkaha bahçeyi çýnlattý. Bütün baþlar sesin geldiði yana ç
evrildi ve þaþkýnlýktan açýlan gözler önünde Hantilyas ýn gülerek kýrala doðru yür
üdüðü görüldü. Baþkumandan kýlýcýna el attý. Sonra yaverine dönerek : Yakalayýn þ
unu diye buyurdu. Bütün kalabalýk arasýnda þaþýrmýyan bir kendisi vardý. Bütün sa
rayýn, hatta bütün Hattuþaþ þehrinin bildiði bu gülmez yüzlü kadýnýn kahkaha ile
gülmesi o kadar umulmaz bir þeydi ki herkes donup kalmýþ, hatta bunun kýralý t
ahkir demek olduðunu bile unutmuþtu.

Yaverler, çýldýrmýþ sandýklarý kadýný yakalamak için fýrladýlar. Fakat kýral onl
ara baðýrdý:

- Dokunmayýn! Gelsin bakalým!

Hantilyas gülerek kýrala yaklaþýyordu. Yüzü kýzarmýþ, gözleri süzgünleþmiþti. O


kadar güzelleþmiþti ki kýralda istekler uyandýrýyordu. Ellerini kýrala uzattý:

- Büyük kýral Subbiluliyuma! Oðlun doðdu diye yalnýz diriler mi kutlasý


n? Ýþte bak, ben birölü olduðum halde seni kutlulamaða geldim. Ölüler dirilerden
daha öncedir deðil mi?

Bu sözler ve arkasýndan kopan yeni bir kahkaha orada bulunanlardan bir çoðunu t
itretti. Ýþte bu kadýn bir ölü gibi ölümden korkmýyarak, kýralýn karþýsýnda ald
ýrýþ etmezsizin gülüyor, kýralla senli benli konuþuyordu. Ölüyüm diyordu. Fakat
týpký diriler gibi yürüyor, söz söylüyordu.

Kýralýn kaþlarý çatýldý:

- Ne dedin? Sen ölü müsün? Daha dün gece saðdýn. Ne zaman öldün? Seni k
im öldürdü?

Hantilyas þakrak bir kahkaha daha attý. Kendisine en keskin bakýþlarla bakan Tut
aþil i göstererek:

- Buna sor! Bana sen ölürsen Hatti devleti yýkýlmaz dedi. Saray mahzenl
erinde zehir dolu, git iç dedi. Ýçtim ve öldüm. Þimdi seni kutluluyorum.

Kýral baþkumandana baktý. Tutaþil in yüzü korkunç bir hal almýþtý:


- Evet! Zehir içmesini ben öðütledim. Çünkü ölmek istediðini söylemiþti
. Fakat görülüyor ki ölmeden delirmiþ dedi.

Kadýn hala gülümsüyordu:

- Taslarla içtim. Kana kana içtim. Yakýnda güneþ tanýrsý Ýþtanus beni s
ofrasýna alacak. Siz de benimle birlikte gelmek istemez misiniz? Öldükten sonra
her þey güzelleþti. Ey þanlý kýral Subbiluliyuma! Sen bile kocaman burnun ve þaþ
ý gözünle þimdi bana hoþ görünüyorsun!

Ortalýða buz gibi bir sessizlik çöktü. Yalnýz Hantilyas ýn gülüþleri þakrýyor,
herkes önüne bakýyordu. Kýral öfkeli bir sesle baþkumandana Bu kadýný hemen saray
a getiriniz diye buyruk verdikten sonra geriye doðru döndü. Hýzlý hýzlý yürüyerek
içerde kayboldu.

Tutaþil, Hantilyas ýn üzerine kaplan gibi saldýrdý. Kolundan yakalýyarak:


- Yürü maskara!... Ben sana bu edepsizliði sorarým diye tartakladý. Onun
gülüþüne, sözlerine aldýrmadan saraya sürükledi. Þaþkýnlýktan dilleri tutulmuþ o
lan yaverler biraz geriden geliyorlardý.

Kýral önde berikiler arkada olduðu halde mahzene gidiyorlardý. Kýral, kýral olal
ý buraya ancak bir kere girmiþti. O da sarayda neler olduðunu görmek içindi. Mah
zene girdikleri zaman Hantilyas hala gülüyordu. Bir köþede sýrlanmýþ olan fýçýla
r içlerindeki korkunç zehirle asýrlardan beri burada bekliyorlardý.

Kýral, kadýna dönerek baðýrdý:

- Hangisinden içtin? Nasýl içtin?

Hantilyas yere yuvarlanmýþ olan bir bakýr tasý eline aldý. Kapaðý kaldýrýlmýþ bi
r fýçýya yaklaþarak:

- Buradan içtim þanlý kýral! Bunu da senin için içiyorum dedi. Tasý fýçýy
a daldýrdý. Kýzýl, köpüklü bir su ile dolan tasý dudaklarýna deðdirdi. Kýralýn,
baþkumandanýn ve yaverlerin hayretle bakan gözleri önünde son yudumuna kadar içt
i. Onlar, kadýnýn hemen düþüp ölmesini bekliyorlardý. Halbuki onda hiç öleceðe b
enzer bir hâl yoktu. Gülüyor, adým atarken sendeliyordu. Kýral sordu:
- Söyle Hantilyas! Kaç tas içtin?
- Üç tas içtim Beþ tas içtim Gece yarýsýndan beri on tas içtim Bu tatlý z
ehirden sen de içmez misin kýral?

Kýral ve baþkumandan bakýþtýlar. Hantilyas tasý yeniden daldýrmýþ, kýzýl su içi


yordu. Kýral yaverlerden birine döndü: Buraya birkaç esir getir dedi. Asýrlardan b
eri mahzende duran, deðil aðza bir damlasý, insanýn derisine deðmesi bile insaný
hemen öldürür diye bilinen bu kýzýl su demek ki öldürmüyordu

Yanýnda üç esir olduðu halde dönen yavere kýral buyruk verdi. Bu içkiden birer ta
s içsinler

Yaver, tasý çekingen bir durumla fýçýya daldýrýp bir esire verdi. Ne olduðunu bi
lmiyen ve canýndan bezgin bir adama benziyen esir susamýþ bir insan gibi tasý al
dý. Âdeta zevkle içti. Ýkinci esir yüzünü buruþturdu. Üçüncüsü ise içtikten sonr
a gülümsedi.

Kýralýn buyruðu ile esirlere birer tas daha verildi. Kýral, baþkumandan ve yaver
ler þaþýrmýþlardý. Çünkü onlar da ölecekleri yerde Hantilyas gibi gülmeðe, kahka
halar atmaða baþlamýþlardý. Artýk kýralýn buyruðunu, yaverin tasý vermesini bekl
emiyorlardý. Tasý birbirlerinin elinden kaparak fýçýya daldýrýyorlar, kýzýl suyu
üzerlerine dökerek içmeðe çabalýyorlardý. Hantilyas ise kahkahalar atarak onlar
a bakýyor, baðýrarak daha çok içmeðe kýþkýrtýyordu.

Kýral þaþkýnlýklar içindeydi. Hani bir damlasý bile insaný öldüren bu zehire ne
olmuþtu? Yoksa içenler sonra mý öleceklerdi? Bu sýrada esirlerden birinin yere d
üþmesi þüpheleri halleder gibi oldu. Fakat düþenin üzerine eðilip yüreðinin çarp
ýnýþýný, soluk alýþýný dinliyen yaverin: Yaþýyor, fakat uyuyor demesi aklýný büsbü
tün karýþtýrdý. Kýralýn yaman bir merak sarmýþtý. Birdenbire Tutaþil e dönerek sor
du:

- Sen bu zehiri içerek ölmüþ kimse biliyor musun?


- Hayýr!

Kýral yavere döndü:

- Ya siz?
- Hayýr!
- Ben de bilmiyorum. Öyleyse kim biliyor? Sakýn bu boþ bir rivayet olma
sýn?

Sonra yaverlerden birine emretti:

- Þu tasý doldurup getir!

Yaver tasý getirdi. Kýral yavaþ yavaþ dudaklarýna kaldýrarak bir yudum içtikten
sonra baþkumandana uzatarak:

- Tadýna bak. Bu, bir zehire benzemiyor. Zehirde böyle güzel tat olur mu
dedi.

Tutaþil, kýralýn verdiði tasý aldý. Bütün hayatýnda ölümle karþýlaþmanýn, ölümde
n korkmamanýn verdiði bir alýþkanlýkla bir dikiþte içti. Sonra:

- Zehir olamaz. Ýnsanýn içine bir hoþluk veriyor dedi. Bir müddet birbirl
erine bakýþtýlar. Esirler ve Hantilyas hala gülüp þaklabanlýk ediyorlardý. Baþku
mandan gülümsedi:
- Büyük kýral! Bu bir zehir deðil. Bu içtikçe insana ferahlýk veren, ins
aný güldüren büyülü bir su. Ömrümde gülmiyen þu kadýnýn da bunu içtikten sonra s
evince düþmesi gösteriyor ki bu zehir olamaz dedi. Sonra fýçýya yaklaþarak bir ta
s daha alýp içti ve ömründe ilk defa olarak yasayý, türeyi unutup kýralýn karþýs
ýnda kahkahalarla güldü.

Kýralýn meraký büsbütün artmýþtý. Tasý Tutaþil in elinden kaparcasýna alarak fýçýy
a daldýrdý. Biraz önce korkarak, düþünerek bir yudum tattýðý kýzýl suyu döker gi
bi aðzýna boþalttý. Bir an için tereddütle etrafýna baktý. Bir fýçýya dayanmýþ o
lduðu halde kahkahalar atan Hantilyas ý, yerde yatan ve yanaklarýný þiþiren esiri,
birbirlerine sarýlýp güreþmeðe çalýþan öteki ikisini, gülen baþkumandaný, aptal
laþarak bakan yaverleri gördü. Her þey hoþuna gitti. Biraz baþý dönüyordu. Ýçind
e öyle bir hafiflik vardý ki Hele karþýsýndaki kadýn o kadar güzeldi ki Dayanamadý
. Âdeta istemiyerek bir kahkaha da o attý.
3- HER ÞEYÝN PUNDUNU BULAN FÝLOZOF

Filozof Ýlânasam o gün evinden çýkmamýþtý. Kýrala bir þiir yazýyordu. Her ne ka
dar kendisi filozof idiyse de arasýra þiir de yazardý. Gözleri sevinçten parlýyo
rdu. Fakat bu parlaklýk pek belli olmuyordu. O kadar kalýn kaþlarý vardý ki gözl
erinin ýþýðýný örtüyordu. Bu kalýn kaþlarla, bu sevimsiz ve yalan dolancý yüzü i
le hiç de bir Hatti ye benzemiyordu. Asur dan gelmiþ, babasý vezir olmuþ, kendisi de
Hattuþaþ ta doðmuþtu. Asur dilini bilmezdi. Hatti öðretmenlerinden ders almýþtý.
Keyfine düþkün, tembel bir adamdý. Fakat kendisini satmasýný bilirdi. Anasý onu
yýlan yumurtasýyla beslediði için çok haindi. Kendisinden baþka kimseyi düþünmez
di. Fakat ünlü bir filozoftu. Her þeyin pundunu bularak yaþardý. Babasý vezirli
ðinde epey para çýrpmýþtý. Ýlânasam ise bu kadarla kanmýyordu. Bir þeyler olmak
istiyordu. Büyük bir tahta levhanýn üzerine yazdýðý þiiri son bir defa daha okud
u:

Ey kahraman þanlý kýral; Hattilerin birincisi!


Kýlýcýnýn þimþeðiyle titretirsin dört bir yaný.
Sensin yurdun hem altýný, hem gümüþü, hem inicisi
Tarih daha görmemiþtir senin gibi kahramaný!
Dünyadaki kýrk devlete senin adýn korku salar.
Geleceksin diye titrek Frikya nýn elmalarý.
Urartu nun güzelleri seni anýp aþka dalar,
Öldürürsün bir bakýþla kanlý haydut Kaskalarý.
Sen olmazsan kim doyurur, kim yaþatýr Hattileri?
Babamýz da, anamýz da, varýmýz da sensin!
Firavunun ordusunu Amurrudan at ileri!
O ölüdür, sen dirisin, o hastadýr, sen esensin!

Doðrusu þiir pek güzel olmuþtu. Kimbilir kýral bunun için kendisini nasýl mükâfa
tlandýracaktý? Bu ümidin sevinciyle, kertenkele kýzartmasý getirsin diye karýsýn
ý çaðýrmak üzere iken kapý vuruldu ve saray yaverlerinden biri kýralýn kendisini
beklediðini bildirdi.

Ýlânasam bu çaðýrýþa sevinmiþ gözüktü. Fakat içten içe bir korku da duymadý deði
l. Bununla beraber bütün kurnazlýðýný takýnýrsa gelebilecek olan tehlikeleri önl
iyeceðinden de emindi.

Kýralýn huzuruna girdiði zaman baþkumandanla onu pek düþenceli buldu. Büyük bir
saygý ile Subbiluliyuma yý selamladý. Kýral önündeki çanaklarý dolduran kýzýl suyu
göstererek sordu:

- Filozof Ýlânasam! Bunlarýn ne olduðunu biliyor musun?

Filozof yaklaþýp dikkatle baktý. Biraz düþündü. Hiçbir þeye benzetememiþti. Faka
t bilmiyorum demeði yüksek filozofluðuna yakýþtýramadýðý için :

- Kýral Hazretleri! Bunlar boyadýr cevabýný verdi. Kýral gülümsedi:


- boya mý? Halbuki sen bundan on yýl önce bunlarýn korkunç bir zehir ol
duðunu söylemiþtin. Unuttun mu? Hani sarayýn mahzenindeki fýçýlarda kendi kendin
e köpüren bir sular vardý. Ýþte bunlar o sular Þimdi boya diyorsun.
- Evet Kýral Hazretleri! Bunlar zehirdir. Fakat boya için kullanýlýr.
- Sen bu zehri içebilir misin?

Bu sorgu Ýlânasam ýn benzini saratýverdi. Hatta biraz sendeledi. Beyni allak bulla
k olmak üzere idi. Bereket versin yine kurnazlýðý yardýma yetiþti:

- Kýral Hazretleri buyruk çýkarsa içerim. Yalnýz O zaman


- O zaman ne olur?
- Kýral Hazretleri için baþladýðým þiir yarým kalýr.

Ve kýralýn cevabýný beklemeden tahta levhayý çýkarýp kýrala sundu. Subbiluliyuma


þiirden pek anlamazdý. Fakat kýral olduðu için anlar gözükmek mecburiyetinde id
i. Þiiri okuduktan sonra sordu:

- Bu þiir daha ne kadar olacak?

Filozofun gözleri parladý:

- Bunun gibi beþ parça daha olacak!

Kýral güldü:

- Bu çok deðil ki Ne kadar zamanda biter?


- Bugün takdim ettiðim þu parçayý ancak bir yýlda yazdým. Þiirin bitmes
i daha en az beþ yýl ister. Çünkü Kýral Hazretlerine verilecek bir þiirin her ke
limesi üzerine haftalarca düþünmek gerektir. Hele bu kýral bizim þanlý kýralýmýz
Subbiluliyuma olursa

Bu sözler, baþkumandan Tutaþil in gözlerini öfke ile doldurdu. Dudaklarýnýn arasýn


dan:

- Köpek Asurlu! Nasýl da yalan söylüyor diye mýrýldandý.

Ýlânasam ýn þiiri ve sözleri kýrala asýl maksadýný unutturmuþtu. Dedi ki:

- Filozof! Asýrlardan beri mahzende duran bu zehirleri dün gece Hantily


as ve üç esir içti. Hatta biz de içtik, bir þey olmadýk. Bu kýrmýzý suda öyle bi
r hassa var ki insanýn biraz baþýný döndürüyor; iine bir neþe veriyor. Tadý da g
üzel. Hatta ömründe gülmemiþ olan Hantilyas bunu içtikten sonra kahkahalarla gül
dü. Ben de ömrümde ilk olarak rahat bir uyku uyudum. Halbuki her gece devlet iþl
erini düþünmekten uykum kaçardý. Seni bu suyun ne olduðunu bize anlatman için ça
ðýrdým. Hattuþaþ ýn bilginlerine, þairlerine de haber yolladým. Düþünüp bunun ne o
lduðunu açýða çýkaracaksýnýz.

Ýlânasam bütün hilekârlýðýný takýnmýþtý. Bir cevap bulmak üzere idi. Fakat bu sý
rada kýralý selamlýyan bir yaver ünlü þair Ýrdas ýn geldiðini bildirdi.
4- CÜCE ÝRDAS
Cüce boylu ve þiþman göbeði ile pek gülünç bir yaratýk olan Ýrdas, kýralý selaml
adýðý zaman herkesin içinden ir gülme duygusu geçti. Ona iðrenerek bakan Tutaþil
bile dudaklarýný ýsýrmaktan kendini alamadý. Hatti ülkesindeki herkesin soyunu
sopunu, geçmiþini bilir, ona göre deðer biçerdi. Ýrdas ýn gençliðinde nasýl tavuk
çalarak geçindiðini biliyordu. Sonra zengin olmuþ, ötekine berikine medhiyeler y
azarak göze girmiþ ve memlekette ün kazanmýþtý. Tavuk hýrsýzlýðý yaparken pek yý
lýþýk bir gençti. Þair olduktan sonra yapmacýk bir kurumla herkese göz daðý verm
ek istediðinden kaþlarýný çatar, aðzýný sýmsýký yaparak öyle yürürdü. Fakat ne k
adar gülünç olduðunu bilmiyordu.

Kýral taslardaki suyu göstererek:

- Þair Ýrdas! Senin þiirlerinde bu suyun adý geçer mi? Bunun ne olduðunu
bana söyliyebilir misin? diye sordu.

Cüce þair, kendisinden iki karýþ ilerde bulunan göbeði ile paytak paytak yürüyer
ek taslara yaklaþtý. Dikkatle gözden geçirdi. Dedi ki:

- Kýral Hazretleri! Bu, kýrallarýn ve kýraliçelerin yýkanmalarýna mahsu


s týlsýmlý bir sudur. Bunda yýkanan kýrallarýn hayatlarý ebedi, devletleri kuvve
tli, ordularý yenilmez olur. Çünkü bu suya gök ve yer Tanrýsý Arinna nýn göz yaþla
rý karýþmýþtýr. Evet Arinna Bir þiirimde Arinna için þöyle demiþtim:

Ey kadýn Tanrýlarýn en güzeli Arinna


Iþýðýný gönlümün gözlerine saçarsýn.
Bu þair yüz bin kere tapýnmak diler sana,
Fakat sen bulut gibi yükseklerde uçarsýn.
Senden bir parça vardýr her kadýnda muhakkak,
Ey kadýn Tanrýlarýn en þanlýsý Arinna!...

Kýral birdenbire þairin sözünü kesti:

- Seni þiir okuyasýn diye çaðýrmadým. Tastaki suyun ne olduðunu bilesin


diye çaðýrdým. Bilemedin. Bu su sarayýn mahzenindeki fýçýlardan alýnmýþtýr

Ýrdas ýn rengi uçtu ve kollarý aþaðýya düþtü:

- Zehir!... diyebildi. Kýral gülümsüyordu.


- Haydi bakalým þair! Þu taslardan birini iç Hoþuna gidecek

Cüce þair göbeðinden umulmýyan bir çeviklikle sýçradý. Sonra kekeliyerek


sordu:

- Ne buyurdunuz Kýral Hazretleri? Ýçeyim mi? Fakat sonra ölürüm

Kýral cevap vermeden gülümsüyordu. Ýrdas kendinden geçmiþti. Aðlamaya baþ


ladý:

- Aman Kýral Hazretleri! Sonra ölürüm. Daha gençliðime doyamadým. Emred


in, gidip tek baþýma Frikya ülkesini zaptedeyim Emredin, þurada yirmi defa takla
atayým Fakat daha hayata doymadým

Ýrdas pek çok þeyler söyliyecekti. Söyliyemedi. Çünkü o kadar korkmuþtu k


i sonunda düþüp bayýldý.

Bu hali gören Tutaþil, kýralýn duyabileceði bir sesle:

- Frikya ülkesini tek baþýna zaptedecek olan kahramana bak. Frikyayý bal
kovaný, kendisini de ayý sanýyor dedi. Kýral hala gülümsüyordu. Yaverlere buyruk
verdi. Ayýlsýn diye Ýrdas ýn aðzýna kýzýl su döktüler. Þair önce gözlerini, sonra
yuttuðu suyun lezzetini anlamak istiyormuþ gibi aðzýný oynattý. Yaverin tuttuðu
tas hoþuna gitmiþ olacak ki yarý beline kadar doðrularak hepsini bir dikiþte içt
i. Fakat gözleri, hâlâ gülmekte olan iliþip de içtiði suyun mahzendeki fýçýlarda
n çýkan zehir olduðunu anlayýnca derinden bir ah çekerek ikinci defa düþüp bayýl
dý. Ýlânasam alayla bayýldý dedi. Baþkumandan buna Frikya fetholundu diye cevap verd
i. Kýral yaverlerden birine dönerek baþhekimi çaðýrmasýný buyurdu.
5- BAÞHEKÝM ZÝZA

Baþhekim Ziza nýn gözleri uzaktan görmezdi. Kapýdan girince uzaktan ký


ral sanarak büyük þamdanlarý selamladý. Fakat yaklaþýp da suçunu anlayýnca kýral
dan kendisini baðýþlamsýný dinledi:

- Çok okuduðum için gözlerim yoruluyor. Uzaktan göremiyorum Kýral Hazret


leri. Mum, çevresini aydýnlatýr. Fakat dibine ýþýk veremez. Ben de herkesin hast
alýðýný iyi ederim, fakat kendimi edemem ded. Kýral sordu:
- Baþhekim Ziza! Gözlerini bu kadar yormak için levha okudun?
- Þimdiye kadar dört bin levha okumuþumdur Kýral Hazretleri!

Tutaþil yine öfkeyle mýrýldandý:

- Yalan söylüyor köpek. Evini gördüm. Yüz tane kadar levhasý var.

Kýral, yaný baþýnda söylenen bu sözleri iþitmiþti. Ziza ya sordu:

- Dört bin levha okuduðuna göre bu kýzýl suyun ne olduðunu bilmelisin.


Bak bakalým, nedir acaba?

Hekim Ziza gözlerini taslara kadar indirdi. Okuduðu levhalarý hatýrlatmak ister
gibi gözlerini saða sola kaydýrdý. Sonra sevinçle:

- Evet Kýral Hazretleri! Bunlar saðlýk Tanrýsý Kamruþepaþ ýn kanlý göz yaþ
larýdýr. Bütün hastalýklara iyi gelir dedi. Kýral yerde yatan cüce Ýrdas ý gösterdi
:
- Fakat Ýrdas bundan içer içmez düþtü. Kendisine bunlarýn saray mahzen
indeki fýçýlardan alýndýðýný söylemiþtik.

Saray mahzenindeki fýçýlarýn adý geçer Ziza ürperdi. Bütün Hattutaþ halký gibi o
da hiç görmediði bu mahzende bir takým fýçýlar olduðunu, fýçýlarýn içinde pek k
orkunç bir zehir bulunduðunu biliyordu. Hatta yanýlmýyorsa bu zehirden bir adamý
n eline iki, baþýna bir damlamasý ölümüne sebep olur diye bir yerde okumuþtu.

Kýral sordu:

- Hekimbaþý Ziza! Bu taslardan birini içebilir misin?

Zizanýn yüreði korku ile çarptý. Fakat birdenbire ferahlýyarak cevap verdi:

- Sizden buyruk olursa içerim Kýral Hazretleri!

Aslýnda pek korkak bir adam olan Ziza ya bu yiðitçe sözleri söyleten þey kuþaðýnýn
altýnda sakladýðý küçük bir kutuyu hatýrlamasý idi. O kutuda en keskin zehirler
i bile süt haline getiren bir panzehir vardý. Ziza bunu kendi hekimlik bilgisiyl
e bulmuþ veya okuyarak öðrenmiþ deðildi. Bir Hint Çingenesi olan anasý bunu sýr
olarak öðretmiþti. Bu korkmamazlýðý gören Tutaþil de þaþýrmýþtý. Hint Çingenesin
den doðan bu yalancý ve yabancý herifte bu kadar katý yüreðin nasýl olup da bulu
nduðunu bir türlü anlýyamýyordu.

Kýral þöyle dedi:

- Sadakatini ve cesaretini beðendim. Fakat kýzýl suyun ne olduðunu bile


medin. Bunun için bir kurultay toplamaða lüzum var. Tutaþil! Þimdi katiplere söy
le: Asur, Kalde, Frikya, Lidya, Kaska, Amurru, Mýsýr ve bütün ülkelerin kýrallar
ýna mektuplar yazýlsýn. Bu suyun ne olduðunu anlamak için bilginlerini buraya gö
ndersinler. Gelecek bilginler için de hazine vezirinden biner gümüþ þekel al. Ýy
i subaylar savaþ arabalarýyla çabuk gidip bilginleri getirsinler.

Tutaþil suraksadý. Kýralýn yüzüne tuhaf tuhaf bakýyordu. Subbiluliyuma baðýrdý:

- Ne duruyorsun baþkumandan? Sözlerimi anlamadýn mý?


- Anladým Kýral Hazretleri! Ancak bir noktayý aydýnlatmak isterim. Mekt
up yazýlacak ülkeler arasýnda Kaska yý da söylediniz. Bu nasýl olur? Onlar hem biz
im en büyük düþmanýmýzdýr, hem de çok geri, kaba insanlardýr. Onlarda bilgin ne
gezer? Kaska ya yollanacak bin þekel boþuna gönderilmiþ olacak.

Kýral kýzmýþtý:

- Sen benim dediðimi yap. Orada da bilginler vardýr.

Sonra Ziza ya döndü:

- Hekimbaþý! Artýk sen de bütün ustalýðýný göstererek Ýrdas ý ayýltý.

Bunu söyliyerek odadan çýktý. Baþkumandan ve yaverlerle Ýlânasam da ardýnda yürü


düler. Yalnýz bir yaver, Ziza nýn yanýnda kalmýþtý. Ziza ona döndü:

- Genç yaver! Þu zavallýyý ayýltmak üzere bana büyük çanaklar içinde su


getirir misiniz?
Yaver dýþarý seðirtti. Hekimbaþý, yerde bir et külçesi gibi yatan Ýrdas a eðilerek
baktýktan sonra kendi kendine söylenmeðe baþladý:

- Bayýlacak zamaný bulmuþ hayvan herif. Bayýlacaðýna geberseydi de beni


m yerime seninle mezarcýlar uðraþsaydý... Korkak herif... Bir de kadýnlara þiir
yazýp kahramanlýk taslar. Seni düþman karþýsýnda deðil, bir tarla sýçanýnýn karþ
ýsýnda görmek isterim... Sersem... Çürük beyinli... Yüreksiz... Kaltaban...

Yaver, iki saray askerine yüklediði büyük çanaklarla gelen su getirmeseydi bu kü


fürler uzayýp gidecekti. Hekimbaþý, baygýn yatanýn önce boynunu uðdu. Sonra çana
klardan birini kaldýrýnca içindeki suyu baþýndan aþaðý boþalttý. Ýrdas ta kýpýrdam
alar oldu. Ýkinci çanaðý da baþýna yiyince gözlerini büsbütün açýp etrafýna baký
ndý. Hekimbaþý onu doðrultarak:

- Ah sayýn þair! Geçmiþ olsun, dedi. Sizi kurtarmak için bütün ustalýðý
mý kullandým. Emin olun, baþýnýza bir kötülük gelseydi yüreðime inerdi. Sizin gi
bi ince bir þair, kahraman bir arslan, keskin düþünceli bir bilgin dünyada acap
var mýdýr? Tanrýlara kurban keseceðim. Çünkü Hatti ülkesinin övüncü olan sizin g
ibi bir üstad kurtuldu. Yanýnýzda daha çok kalamýyacaðým için üzülüyorum. Fakat
çok iþlerim var. Genç yaver size yardým eder. Hoþça kalýnýz sevgili dostum!

Ziza bu sözleri söyledikten sonra acele ile çýkýp gitti. Ýrdas ayaða kalkmýþtý.
Bir isteði olup olmadýðýný soran yavere hayýr cevabýný verdikten ve onunla iki
askerin uzaklaþmalarýný bekledikten sonra elleriyle kendisini yokladý. Sað olduð
una pek inanamýyor gibiydi. Nasýl olmuþtu da o korkunç zehir aðzýna döküldükten
sonra ölmemiþti. Acaba gerçekten kendisini Hekim Ziza mý kurtarmýþtý? Hayatýný o
alçak herife borçlu olmak istemiyordu. Zaten ondan da böyle bir ustalýk ummuyor
du. Ýrdas, sýrýlsýklam olduðunu farkýna varýnca düþüncelerini bir yana býraktý.
Saray bahçesinin havuzuna düþmüþ olsa ancak bu kadar ýslanýrdý. Bu kýlýkla daha
fazla duramýyacaðýný anladý ve : Namussuz herif! Kovalarla su dökmüþ de hayatýný
kurtardým diye övünüyor diye söylenerek yürümeðe baþladý.

Bu sýrada, zehir içmek tehlikesini de bir pundunu bularak atlatmýþ olan Filozof
Ýlânasam evine dönmüþ ve taze susam yaðýnda kýzartýlmýþ iri kertenkelelerden iba
ret yemeðini büyük bir iþtahla yemeðe baþlamýþtý.
6- KURULTAY

Aradan üç ay geçmiþti. Uzak, yakýn ellerden bilginler Hattutaþ a gelmiþlerdi. Hatt


i ülkesinin bütün þehirlerindeki akýllý, bilgili kimseler de Hattutaþ ta toplanmýþ
lardý. Bunlarýn hepsi bir kurultay yaparak kýral mahzenindeki fýçýlarý dolduran
ve içince insaný güldüren kýzýl suyun ne olduðunu ortaya koyacaklardý.

Hatti bilginleri arasýnda Kargamýþ tan gelen Ýkeznini de vardý. Çok okumuþ, çok þe
y öðrenmiþ, ciddi, uysal kendi halinde bir kimse idi. Asur ve Frikya dillerini k
endi dili kadar bilir; Mýsýr, Lidya dillerini konuþur; Amuru, Hurri, Kaska dill
erinden de anlardý. Bütün bu ülkeleri gezmiþ, oralardaki kýral kütüphanelerini g
örümüþ, levhalarýn hepsini okumuþtu. Bir okuduðu þey bir daha aklýndan çýkmazdý.

Güzün en ýlýk bir gününde kýral sarayýnýn büyük tören odasýnda kurultay topladý.
Subbiluliyuma altýn kakmalý tahtýnýn üzerinde idi. Yanýnda gözdesi Yamzu vardý.
Bu Hattutaþ güzeli yuvarlak yüzü, uzun saçlarý, ayý balýðý gibi þiþman gövdesiy
le yabancý bilginlerin gözlerini kendi üzerine eakiyordu. Kýralýn saðýnda prensl
er ve prensesler vardý. Solunda baþkumandan Tutaþil, rahipler, saray yaverleri
ve vezirler sýralanmýþtý. Karþýsýnda, bir tarafta Hatti bilginleri, bir tarafta
da yabancý bilginler oturarak odayý dolduruyorlardý.

Kýral oturduðu yerden þu nutku okudu:

- Ey Hatti bilginleri! Ey dost, müttefik ve kardeþ ellerin yüksek deðer


li bilginleri! Buraya gelmeden önce hepiniz saray mahzenini gezerek fýçýlarýn iç
indeki kýzýl suyu gördünüz. Atalarýmdan bana miras kalan bu suyun ne olduðunu, n
eden yapýlduðýný keþfediniz. Ben bunun Tanrýlardan kalma bir þey olacaðýný sanýy
orum. Bunun Tanrýlardan atalarýma yadigâr edilmiþ bir su olduðunu ispat edersen
iz sizi mükafatlandýracaðým. O zaman hazinemin kapýsý size açýlacaktýr.

Ýkeznini den baþka yerli, yabancý bütün bilginlerin gözleri parladý. Ýlk önce Ýlân
asam söz aldý:

- Büyük kýral! Deðerli bilginler! Söze herkesten önce baþladýðým için s


uçumun baðýþlanmasýný dilerim. Kýral Hazretlerinin fikirlerinde büyük isabet var
dýr. Bu sular Tanrýlar tarafýndan kýralýmýzýn yüce atalarýna armaðan olmasaydý þ
imdiye kadar içilip bitirilirdi. Asýrlarca zaman herkes bunu zehir diye bildi. Ç
ünkü Tanrýlar, insanlarý onun yanýna yaklaþtýrmak istemedikleri için gönüllere ö
yle ilham etmiþlerdi. O halde niçin, bunun zehir olmadýðýný þimdi anlaþýldý? Çün
kü Tanrýlar bunu kýralýn en yükseði olan kýralýmýz Hazretleri için saklýyorlardý
.

Ýlânasam sözünü bitirmeden çýlgýnca bir alkýþtýr koptu. Bilginler bu sözü çok be
ðenmiþlerdi. Cüce Ýrdas, kendisini kýrala göstermek için ayaða kalkýyor, adeta t
epinerek el çýrpýyordu. Kýral memnundu. Fakat ciddi duruyor, sevincini belli etm
iyordu.

Ýkinci olarak söz alan Mýsýrlý bilgin kýralý selamladýktan sonraþöyle dedi:

- Sayýn bilginler! Çok söz söylemiyeceðim. Çünkü çok söze lüzum yok. Va
ktiyle Mýsýr da bir papirüste görmüþtüm. Mýsýr Tanrýsý Amonra ile Hatti Tanrýlarý
konuþarak bir kýrala, gönüllere sevinç veren bir su armaðan etmek istemiþler ve
bunun hangi kýral olmasý gerektiðini uzun uzun münakaþa etmiþlerdi. Sonunda anla
þarak bunun insanlýða yeni bir devir açan pek þanlý bir kýral olmasýný kararlaþ
týrmýþlar ve bu kýralýn manevi meziyetlere sahip olmaktan baþka pek yakýþýklý ve
þehla gözlü olacaðýný da önceden keþfetmiþlerdi. Ýþte bu kýral büyük cömertliði
, keskin zekasý ile bizi burada konuklýyan þanlý Subbiluliyuma Hazretleridir.

Bu sözler deminkinden daha çýlgýn bir alkýþ topladý. Cüce Ýrdas hem alkýþlýyor h
em de kendini yiyordu. Böyle giderse kýralýn adadýðý mükafatý yabancý bilginler
kazanacaktý. Tutaþil ise hayretinden þaþkýna dönüyor ve :

- Dalkavukluðun bu kadarý da görülmemiþtir. Herif bizim þaþý kýralý þehl


a gözlü yapýp çýktý. Korkarým ki kýral da buna inandý. Þimdi bu cüce Ýrdas da ka
lkýp kýralýn hýyar kadar kocaman burnu için fýndýk burnu derse içime fenalýk gel
ir, belki de yüreðim durur diye düþünüyordu. Baþkumandanýn aklýna gelen baþýna d
a geldi. Cüce Ýrdas söz almýþ, yüzüne yapma bir ciddiyet vererek söyleve baþlamý
þtý:
- Þimdiye kadar söylenen sözleri tasdik ederim. Ben de baþka bir delil
daha vereceðim. Ben her ayýn ilk gününde sabaha karþý bir rüya görürüm. Bu rüya
da kadýn Tanrý Arinna gökten iner ve beni kollarý arasýnda sýkarak þanlý kýral a
rtýk hediyemizi kabul etsin derdi. bUnun ne demek olduðunu önceleri anlýyamýþtým
. Bir gece bu hediyenin ne olduðunu sordum. Güldü. Beni kollarý arasýnda büsbütü
n sýkarak týlsýmlý su dedi. Görüyorsunuz ki bu su Tanrýlar tarafýndan kýralýmýza h
ediyedir ve Arinna, Tanrýlar elçisi olarak aylarla rüyama girmiþti. Ah, Tanrý Ar
inna! Bakýn, onun için bir þiirimde ne demiþtim:

Ey kadýn Tanrýlarýn en güzeli Arinna!


Iþýðýný gönlümün gözlerine saçarsýn.
Bu þair yüz bin kere tapýnmak diler sana,
Fakat sen bulut gibi yükseklerde uçarsýn
Senden bir parça vardýr her kadýnda muhakkak,
Ey kadýn Tanrýlarýn en þanlýsý Arinna!
Senin güzelliðini görünce oldum ahmak,
Ey kadýn Tanrýlarýn en yücesi Arinna!
Feda olsun uðruna bütün bal arýlarý,
Senin sevginle bütün ham erikler kýzarsýn.
Kahvaltýn olsun bütün yumurta sarýlarý,
Beni de al, ye desem buna belki kýzarsýn.
Senden bir parça vardýr muhakkak her kadýnda,
Sana bütün Hattiler vermelidir canýný.
Gözlerinin rengi var ördeðin kanadýnda,
Senin için dökerim yüz bin erin kanýný!..
Cüce Ýrdas þiirini bitirdiði zaman alkýþlar çýnlarken Tutaþil kýrala doðru eðild
i.

- Kýral Hazretleri! Yüz bin erin kanýný döküyor da kendi kanýný neden ac
aba? diye sordu. Kýral güldü ve alkýþlar hala odayý doldururken baþkumandana þu c
evabý verdi:
- Caným, herifin gövdesini görmüyor musun? Onda ne kan var ki döksün.

Tutaþilin uzak yüzü bu sözlerden sonra biraz gülümser gibi oldu. Þimdi söz sýras
ý Hekim Zizada idi:

- Ben mesleðimin icabý olarak insanlarýn yüreðini dinlediðim, gözlerini


n içine baktýðým, kafalarýný gözden geçirdiðim, boyunu ölçtüðüm zaman onlarýn ne
relerinde ne hastalýk vardýr, kaç yaþýndadýr, hangi aileden, hangi memlekettendi
r, anasý nedir, babasý nedir derhal anlarým. Bugün bu kurultayýn sebebi olan þu
týlsýmlý suyun Tanrýlar tarafýndan þanlý kýralýmýza armaðan edildiði artýk ispat
olunmuþtur. Bilhassa deðerli bilgin Ýrdas ýn rüyasýndan sonra bunda hiç þüphe kal
mamýþtýr. Ben size bu týlsýmlý suyun baþka bir hassasýný söyliyeceðim. Bu su hek
imlik için en büyük ilaçlardan biri haline gelmiþtir. Bir adamýn gönlünde sýkýnt
ý olduðu yahut iþkembesine yýlan kaçtýðý, burnuna sivrisinek girdiði zaman bu tý
lsýmlý sudan bir tas içermek onun iyileþmesine yetiþecektir. Yalnýz... Evet, yal
nýz bu suyu herkes usulsüz, göreneksiz içmez. Bu suyun üstü ve iyi tarafý Kýral
Hazretlerinin ve onun uygun göreceði yüksek kimselerindir. Altta kalmýþ olan kýs
ýmlarý ise halkýndýr. Bu suyun ne olduðunun anlaþýlmasý dolayýsýyla bir de tekli
fim var: Bundan sonra bu suyun tortuly kýsýmlarý satýþa çýkarýlmalý ve hazineye
bir varidat temin edilmelidir.

Yine alkýþlar odayý doldurdu. Cüce Ýrdas yine ayaða kalkarak tepiniyor, kendisin
i kýrala göstermek istiyordu. Hekimbaþýndan sonra bütün yerli ve yabancý bilginl
er söz alýp türlü sözler söylediler. Sözlerinin birbirine benzemiyen taraflarý v
ardý. birleþtikleri biricik nokta bu týlsýmlý suyun Tanrýlar tarafýndan kýrala a
rmaðan edildiði idi. Baþka söz söyliyecek kimse kalmamýþtý. Kýral, kurultayý bit
irmek buyruðunu vermek üzere idi. Tam bu sýrada, en arkada yer almýþ olan ve son
bilginler söz söylerken uykuya dalmýþ bulunuveren Ýkeznini ayaða kalktý. Kolund
a bir çok yazýlý levhalar vardý. Saray teþrifatýný hiç bilmediði anlaþýlýyordu.
Doðrudan söze baþladý:

- Yahu! Siz ne kadar salak heriflersiniz be!.. Kýral Hazretlerinin mahz


enindeki suyu Tanrýlar tarafýndan gönderilmiþ diye söylüyorsunuz. Hiç öyle þey o
lur mu? Ben dünyanýn her yerini gezip bütün yazýlý levhalarý okudum. Hiç böyle b
ir þey görmedim. Ama benim gördüðüm ve bildiðim þeyler vardýr. Þimdi size onlarý
anlatacaðým. Bu týlsýmlý su dediðiniz þey güzel bir içkidir. Adýna þarap derler
!..
Bu sözler üzerine odadan bir homurtu ve mýrýldanma dalgasý geçti. Herkes birbiri
ne baktý. Kýralla Yamzu da tuhaf tuhaf bakýþtýlar. Yamzu öfkelenmiþti. Sevgili k
ýrala Tanrýlar tarafýndan gönderilmiþ olan týlsýmlý suyu inkar etmekle bu kaba a
dam hakaret etmiþ olmuyor muydu? Dayanamýyarak sordu:

- Þarap da nedir? Lütfen anlatýr mýsýnýz?


- Yahu! Ne acele ediyorsun? Elbette anlatacaðým. Þarap denilen içki üzü
m suyudur!..

Bu sözler üzerine umumi þaþkýnlýk son dereceyi buldu. Ýkeznini bunun farkýnda de
ðildi. Farkýnda olsa da aldýrmazdý. Sözlerine devam etti:

- Kýral Murþil 400 yýl önce bütün Assuva ülkesini baþ eðdirdiði zaman L
idyalýlar ona üzüm vergisi göndermeði kabul etmiþler. Bir yýl çok üzüm oldu. And
laþma gereðince kendi ülkelerinde çýkanýn onda birini vermeðe mecbur olduklarýnd
an bunu beþ yüz fýçýya doldurup arabalarla getirdiler. Üzüm çok diye sarayda her
kes týka basa yedi. Murþilin karýsý bir gece üzümden patladý. Bunun üzerine Murþ
il üzüm yemeði yasak edip yiyeni zehirlensin diye de baþrahibe dua ettirdi. Baþr
ahip dua edince herkes korkup zehir oldu diye üzümden el çekti. Kýral, Lidya yý üz
üm vergisinden baðýþladý.

Rahip Ýduskam dayanamadý. Ayaða kalkarak baðýrdý:

- Sen rahiplerin adýný aðzýna ne diye alýyorsun? Senin gibi yabancýlar


kutlu olanlarýn adýný anmamalýdýr. Týlsýmlý suya üzüm diyorsun. Biz üzümün ne ol
duðunu biliriz. Nasýl oluyor da yuvarlak üzümler böyle su oluyor? Neden kýralýn
karþýsýnda yalan söylüyorsun?

Ýkeznini hiç kýzmamýþtý:

- Yahu! Beyni bulanmýþ kocakarýlar gibi ne telaþlanýyorsunuz? Ben daha


sözümü bitirmedim ki... Kýral Murþil in zamanýnda da senin gibi salak bir rahip va
rdý. Kýralýn gözüne girmek için üzümlere dayak atmaða kalktý. Kocaman bir sopa i
le bütün fýçýlardaki üzümleri dövdü. O sopayý yiyince tabii üzümlerin hep suyu ç
ýktý. O kadar sopa sen yesen kart bir herif olduðun halde senin de suyun çýkar.
Sonra bu fýçýlarýn üzerine birer kapak konuldu. Zamanla onlar þarap oldular. Þar
ap denen içki zaten böyle yapýlýr.

Yamzu atýlarak sordu:

- Bütün bu söylediklerin güzel ama ispat olunmak ister!


- Yahu! Ýspat edemiyeceðim sözü söyler miyim? Lidya kýrallarýnýn kütüph
anesinde bu üzümlerin gönderildiðini yazan iki levha var. Hatti kýralý Mursila i
çin arabalarla üzüm gönderdik diyor. Bu Lidyalýlar kalýn kafalý herifler oldukla
rýndan Murþil diyemezler. Mursila derler. Bana da bir türlü Ýkeznini diyemezler,
Ýkazninya derlerdi. o iki levhayý ben kendi kütüphanem için kopya ettim. Ýþte b
akýn!..

Ýkeznini iki tahta levhayý Yamzu ya uzatmak için ilerlerken devam ediyordu:

- Bizim kýrallarýn kütüphanesinde de Lidya dan üzüm vergisi geldiðini yza


n tuðlalar vardýr. Eski Hatti dili yazýlmýþtýr. Kýral Murþil in karýsý zehirlendi
diyor. Ama doðru deðildir. Çünkü üzümden adam zehirlenmez. Çok yerse patlar. Ben
Lidya da bir gece çok yemiþtim. Az kalsýn patlýyordum...

Ýkeznini2nin keskin sözleri üzerine kurultayda ilk önce buz gibi bir sessizlik o
ldu. Sonra, þaþýrmýþ olan bilginler yavaþ yavaþ kendilerine geldiler. Kýral Subb
iluliyuma tahtýnýn üzerinde, gözlerini bir noktaya dikmiþ olduðu halde somurtkan
bir yüzle oturuyordu. Gözdesi Yamzu bir kýrala bir de Ýkeznini ye bakýyor, kýzýy
or ve kýzarýyordu. Ýlk itiraz cüce Ýrdas tan geldi.

- Olamaz, diye baðýrdý, hiç böyle þey olur mu? Bu týlsýmlý su üzüm suyu
olsaydý Tanrý Arinna her gece rüyama girerek bunun kýralýmýz için saklanmýþ old
uðunu söyler ve beni kollarý arasýnda sýkar mýydý?

Ýkeznini soðukkanlýlýðýný hiç bozmuyordu:

- Yahu! Arinna seni kollarý arasýnda sýksa senin pestilin çýkardý. Tanr
ý Arinna nýn iþi kalmadý da senin gibi suratsýz bir cüce herifi kollarý arasýna al
acak? Sen Tanrý Arinna yý deðil, Babil þeytaný Aranni yi görüp karýþtýrmýþ olacaksýn
. Çünkü Babil þeytaný cücelerin koruyucusudur.

Cüce Ýrdas ýn içine baygýnlýklar geliyordu. Oturduðu yere düþer gibi çökmüþtü. Fak
at yiðitliðe leke sürmemek için mýrýldanýyor, dýþarda seni yakalarsam tepelerim di
ye söyleniyordu.

Yamzu nun kýzgýnlýðý gitgide artýyordu. Bu kaba adama bir ders vermek ihtiyacýný þ
iddetle duymakta idi. Zaten kendisi de on gündür bilgin olmak için ders aldýðýnd
an artýk kendisinden üstün kimse olmadýðý kanaatindeydi. Ýri ve þiþman gövdesiyl
e de oradaki bilginlerden üstündü. Söze sertlikle baþladý:

- Ýkeznini bilginlik sattýðý halde hiçbir þey bilmiyor. Buradaki bütün


bilginler bu suyun Tanrýlarca gönderilmiþ olduðunu söyledi. O ise üzüm suyu dedi
. Bir bilgin ekseriyetin düþüncesine aykýrý söz söyler mi? Bilgin bilir ki çoklu
ðun sözü azlýðýn sözünden doðrudur. Çünkü kuvvet çokluktadýr. Kuvvet ayný zamand
a akýl ve bilgi demektir. Böyle olduðu halde o umumun fikirlerine karþý gelerek
bilgisizliðini ortaya koymuþ olmuyor mu? Çokluða darý saçýlýr mý?

Tören odasýný yine alkýþlar çýnlatmaða baþladý. Ýkeznini hiç istifini bozmadan g
ürültüsünün kesilmesini bekledi. Sonra her zamanki soðukkanlýlýðý ile cevap verd
i:

- Yahu! Sen ne kýsýr akýllý kadýnsýn!.. Çokluk kuvvet olur mu? Senin sö
zün doðru olsa buradaki bu salak herifler çok olduklarý için Kýral Hazretlerinde
n kuvvetli olmak gerekir. Her þeyin iyisi, özü azdýr. Bir insan yüz eþekten, bir
akýllý yüz aptaldan, bir bilgin yüz bilgisizden üstündür.

Rahip Ýduskam yerinden fýrlayarak baðýrdý:

- Ne demek istiyorsun? Kendini kýralla bir mi tutmak istiyorsun?


- Yahu! Sen ne salak herifsin! Ben böyle þey söyler miyim?

Odada gürültü olmaða baþlamýþtý. Bu gürültü arasýnda biri yanýndakine: Fena halde
kýzdý dedi. Öteki cevap verdi: Hayýr, gülmesini tutamadý da gülmek için çekindi .

Kýralýn niçin çýktýðý anlaþýlmadý. Fakat onun orada olmamasý bilginlere büyük bi
r cesaret vermiþti. Hep birden Ýkeznini nin üzerine çullandýlar. Cüce Ýrdas baðýrý
yordu:

- Vatan haini! Senin kelleni uçurmalý!..

Ýlânasam açýkça bir þey söylemiyor, fakat geriden bazý ateþlileri kýþkýrtarak Ýk
eznini yi dövmeðe heveslendiriyordu. Ýduskam, Tanrýlarý tahkir etti diye yumruk sý
kýyor, Ziza kýrala saygýsýzlýk gösterdiði için derisinin yüzülmesini tavsiye edi
yordu. Nihayet hepsinin hamiyetleri coþtu. Üzerine saldýrarak dövmeðe baþladýlar
. Ýkeznini yediði dayaða aldýrmýyordu. Tahta levhalarýný kurtarmak sevdasýnda id
i. Bundna dolayý inen yumruklara, tekmelere karþýlýk vermiyor, elbisesinin yýrtý
lmasý ona výz geliyordu. Ýki koltuðuna aldýðý aldýðý tahta levhalarýna sýkýca sa
rýlmýþ olduðu halde yol açýp kendisini dýþarý atmak istiyordu. Fakat berikiler o
nca en deðerli þeyin levhalar olduðunu sezince onlara da saldýrmaða baþladýlar.
Koltuðundan çekip paralýyorlar, kafasýna çarpýyorlardý. O hala müdafaa etmiyordu
. Kapýya epey yaklaþmýþtý. Fakat son levhasý da elinden alýnýp parçalanýnca kýzd
ý. Savaþ Tanrýsý Zamama ya sýðýnarak karþýsýndakilerden birine tokat indirdi. Bu t
okat o kadar hýzlý inmiþti ki onu yiyen adam bir anda yere devrildi. Ayný zamand
a kendisini dövenler de duraksayýp açýldýlar. Tokadý yiyen adam, Hekimbaþý Ziza ný
n kardeþi ikinci hekim Pilga idi, Ýkeznini karþýsýndaki bilginlere bakarak dedi
ki:

- Yahu! Ne biçim adamlarsýnýz! Bu levhalarý yazmak için on dört yýl büt


ün dünyayý dolaþmýþtým. Þimdi yeniden yazmak için on dört yýl daha dolaþacaðým.

Bunu söyliyerek yürümeðe baþladý. Saray bahçesinin sonunda baðlý duran eþeðine b
inerek Hattuþaþ tan çýkýp Kargamýþ yolunu tuttu. Oradaki evini ve eþyalarýný sattý
ktan sonra yine eþeðine binerek Mýsýr a yöneldi. Evvelce yaptýðý gibi yine Mýsýr dan
baþlýyarak bütün dünyayý dolaþacak, kýral kütüphanelerindeki levhalarý kopya ed
ecekti.
7- KÂHÝN ÞÝLKA

Týlsýmlý suyun ne olduðunu anlamak üzere bütün dünya bilginlerinin t


oplanmasýyla kurulan kurultay, onun Tanrýlar tarafýndan kýral Subbiluliyuma için
hazýrlanmýþ bir bütün bilginler biner gümüþ þekel verdikten sonra daðýlmýþ, büt
ün bilginler biner gümüþ þekel almýþlardý. Hepsi memnundu. En çok sevinen Lidyal
ý bilgindi. Çünkü bu týlsýmlý suyun memleketinde çýkan üzüm dolayýsýyla biliyord
u. Kýral, kendi tebasý olan bilginlere de büyük para mükafatlarý daðýtmýþ, Hattu
taþ ta onlara topraklar baðýþlamýþtý.

Yabancý bilginler yurtlarýna dönmek için yola çýkarlarken kýralýn subaylarý da o


nun bir buyrultusunu Hatti eline bildirmek üzere yola çýkýyorlardý: bundan sonra
o kýzýl suya þarap denmeyip Tanrýnýn kýrala gönderdiði týlsýmlý su denecekti. Çün
kü kurultayda konuþulan þeyler, kýralýn mahzenindeki zehir diye bilinen suyun þa
rap adýnda bir içki olduðu çabukça halk arasýnda yayýlmýþ, herkesin aðzýnda þara
p lafý dolaþmaða baþlamýþtý. Hatta baðý olanlar üzümlerinden þarap yapmaða kalký
þmýþtý.

Buyruk pek kýsa bir zamanda bütün ülkeye ulaþtýrýldý. Buna raðmen herkes üzüm su
yuna þarap demekte devam ediyordu. Hele o suyu içip keyiflendikten sonra kýral s
ubaylarýnýn, rahiplerinin ve hakimlerin önünde bile þarap demekten kimse çekinmi
yordu. Ýþin garibi þu ki kýral sarayýndakiler de akþam olduktan sonra týlsýmlý s
uyu þarap diye bahsediyorlardý. Hatta kýralýn kendisi de akþam olduktan sonra t
ýlsýmlý suyu þarap diye anýyordu.

Kýralýn buyrultusuna raðmen þarap adýnýn yayýlmasýnda en mühim sebep Kahin Þilka
olmuþtu. Falcýlýk, kahinlik etmez, yýldýzlara bakmazdý. Ama halk onu yine kâhin
diye bilirdi. Bir iki defa, önceden söylediði þeyler çýkmýþtý da ondan... Hattuþ
aþ ýn kýyýsýndaki kulübesinde oturur, tarlasýnýn verimi ile yaþardý. Baðýndaki üzü
mden þarap yapmasýný biliyordu. Pek garip tabiatlý idi. Kimseye sokulmaz, kimsey
le konuþmaz, pek az kimseyle arkadaþ olurdu. Ýnsanlarý kurt belle, kuzu çýkarsa
bahtýna derdi. Açýk kalbliydi. Açýk konuþurdu. Nezaket nedir bilmezdi. Eskiden a
nkova þehrinde baþhakimdi. Kýralýn yakýnlarýndan, vergi hýrsýzlýðý yapan birisin
i mahkum ettiði için hakimlikten atýlmýþtý. Bir iki dostu müstesna, kimseyi sevm
ezdi; sevmek ne, herkesten iðrenirdi. Kýralýn sarayýnda bilginler toplantýsý var
dedikleri zaman o, çýlgýnlar toplasýdýr diye cevap vermiþti. Kýrala, Tanrýnýn baþ
çýlgýný, Yamzu ya giyimli inek, Ziza ya saðlýk tanrýsýnýn tükürüðü derdi. Onun için
Ýlânasam düþünen bir köpek, cüce Ýrdas konuþan bir fýndýk sýçaný idi.

Akþama doðru karýsý Tubiþka ile üç yaþýndaki oðlu Murya yý karþýsýna alýr, onlara
ders verirdi. Ama nasýl ders?.. Karýsýna çok defa kadýnlarýn kötülüðünü, þeytanl
arýn kulu oluþlarý üzerine söz söyler, düþüncesini ispat etmek üzere þöyle derdi
: Düþünsene! Kadýn denilen yaratýk bu kadar kötü olmasaydý o kadýnlar birinden cü
ce Ýrdas doðar mýydý? Kadýn kötü deðilse kýralýn gözdesi Yamzu ya ne diyeceksin? K
imbilir nasýl bozuk bir süt emmiþ olmalý ki Ýlânasam bu kadar fena olmuþtur. Vel
hasýl çok berbattýrlar. Bu kadar kötü olan insanlarýn yaþamasýnda ne fayda var.
Kadýnlarýn arasýnda senden baþka iyisi yoktur. Sendne baþka bütün kadýnlarý kesm
eli!..

Üç yaþýndaki Murya ya da þu þekilde sözler söylerdi:

- Bak oðlum! Kocaman adam oldun. Artýk aklýný baþýna devþirmenin zamaný
geldi. Gözünü dört aç da iyi bir adam ol. Yoksa Subbiluliyuma þarabýna adýný de
ðiþtirdiði gibi ikinci bir çýlgýnda suyun, havanýn adýný deðiþtirmeðe kalkar, el
ma aðacýnýn meyvesi yerine yapraklarý yenilsin diye buyruk verirse halin nice ol
ur? Sana o kadar öðüt veriyorum; gidip þu kýrala bir tokat atmak alkýna gelmiyor
. Hiçbir þey yapamasna þu cice Ýrdas adýndaki fitneci herife bir temiz dayak da
atamaz mýsýn? Ýþte bütün insanlar fena... Bir sende ümidim var. Senden baþka her
kesi kesmeli...

Bu sözlerden küçük Murya nýn aklýnda en çok þarap ve elma kalýyor, rasgeldiði yerd
e bunlarý söylüyordu. Çünkü obur bir çocuktu. Elmayý tanýyor ve yemesine bayýlýy
ordu. Þarabýn da yiyip içmeðe ait bir þey olacaðýný anlýyordu. Evlerinin önünd
en kim geçse þarap yahut elma diye baðýrýyor böylelikle þarap adý yayýldýkça yay
ýlýyordu. Küçük bir çocuk yasak bir kelimeyi doðru söyleyiþle haykýrýþý herkesin
pek hoþuna gidiyordu.

Bir gün kýralýn yaverlerinden Sabba oradan geçiyordu. Kapýnýn önünde oturmuþ old
uðu halde elma yemekte olan küçük Murya elmasýný ona göstererek elma diye baðýrdý.
Sonra alýþmýþ olduðu üzere arkasýndan da þarap diye haykýrdý. Sabba, kýrala pek
sadýktý. Çünkü bir dilencinin oðlu olduðu halde kýral onu alýp yaver yapmýþ, çi
ftlikler verip zengin etmiþti. Sevgili kýralýn yasak ettiði bir kelimeyi küçücük
bir çocuðun bile söylemesine tahammülü yoktu. Hemen: Seni gidi kýral haini seni d
iyerek çocuða hücum etti.

Küçük Murya yý babasý pek dövüþken yetiþtirmiþti. Büyük bir adamýn kendisine saldý
rdýðýný, ondan nasýl olsa dayak yiyeceðini anlayýnca hemen yerden bir taþ kaptý
ve yaver Sabba nýn kafasýna indirdi.

Murya attýðý taþla yaverin alnýný yardý. Fakat bunun ceremesini babasý çekti. Çü
nkü Sabba kýrala bir vatan haininden bahsedince bir yýðýn asker Þilka2nýn evine
geldi. Onu tevkif ederek muhakemesi yapýlmak üzere hapishaneye attýlar.
Bu mühim bir muhakeme idi. Onun için hakimlerin en büyükleri seçilmiþti. Sarayýn
bahçesinde mahkeme kurulmuþ, çevresine Hattuþaþ ýn birçok tanýnmýþ halký yýðýlmýþ
tý. Þilka eskiden hakim olduðu için bu muhakemeye hiç aldýrýþ etmiyordu. Epey za
mandýr eðlenememiþtim, iyi bir fýrsat çýktý, diye düþünüyordu.

Baþhakim aðýr bir sesle Þilka ya sordu:

- Suçlu Þilka! Senin oðlun, yaver Sabba ya þarap diye baðýrmýþ!

Þilka cevap verdi:

- Ben duymadým. Oðluma sorun!


- Oðlun üç yaþýnda imiþ. Bu yaþtaki çocuða ceza verilmez. Babasý olduðu
n için sen hesap vereceksin.
- Vereyim, fakat ortada hesap verilecek bir þey görmüyorum.
- Þarap demenin yasak olduðunu bilmiyor musun?
- Biliyorum. Ama herkesin bu içkiye yine þarap dediðini de biliyorum. H
atta senin de iki tas içtikten sonra þarap diye baðýrdýðýndan da haberim var

Baþhakimin gözleri açýldý:

- Vay! Bir de bana iftira ediyorsun ha?


- Ne iftirasý? Ýstersen bir de senin küçük oðluna soralým.
- Küçük çocuðun sözüyle mahkeme yürür mü?
- Benim için yürüyor da senin için neden yürümüyor?
- Ben hakimim!
- Peki sonra ne olacaksýn?
- Sonra vezir olacaðým.
- Daha sonra ne olacaksýn?
- Hiç!..
- Sen birkaç yýl daha uðraþtýktan sonra hiç olacaksýn. Ben bugünden hiç
im. Demek ki senden üstünüm.
- Böyle giderse senin baþýný uçurturum!

Þilka soðukkanlý idi:

- Benim uçurtmakla ne þarabýn þarap olduðu hakikati, ne de senin benden


aþaðý olduðun hakikati deðiþmez.
- Sen oðluna þarap adýný kasten öðretmekle kýralýn yasasýna aykýrý gelm
iþ oluyorsun.
- Sen de þaraba þarap deðil demekle Tanrýlarýn koyduðu hakikate sapa gi
tmiþ oluyorsun.
- Orasýna sen karýþma, vatan haini!..

Þilka güldü. Baþhakimin yüzüne keskin keskin baktýktan sonra tok bir sesle cevap
verdi:

- Eski kýrallarýn saraylarýnda bile senin kadar gülünç bir dalkavuk bul
unamazdý. Bana vatan haini diyen sen misin? Baban Lidyalý bir laðýmcý, anan Mýsý
rlý bir esirdi. Ananýn anasý da Amurru dan gelmiþ bir fahiþe idi. Yüzde yüz yaban
cý bir adam olduðun halde benim gibi su katýlmamýþ bir Hatti ye vatan haini diyord
un. Hangi vatanýn haini? Lidya nýn mý? Mýsýr2ýn mý? Amurru nun mu? Bu vatanýn sahibi
benim! Sen burada sýðýntý olduðun halde bana vatan haini diyorsun. Sen vatanýn
ne olduðunu biliyor musun? Vatan suçlulardan alýnan rüþvet deðildir. Vatan atal
arýn kýlýcýyla alýnan ve kanla korunan topraklardýr. Senin atalarýndan bu toprak
için ölmüþ kimse var mý? Ben sana cevap vermeðe mecbur deðilim beni sorguya çek
mek için Hatti kaný taþýyan bir hakim gelsin.

Bu umulmadýk cevaplar bir yýldýrým tesiri yaptý. Her taraftan sesler, homurtular
, haykýrmalar yükseldi. Muhakemeyi yapmanýn imkaný yoktu. Çünkü Þilka hakikaten
artýk hiçbir sorguya cevap vermiyordu. Baþhakim onun idamýna hükmedecekti. Fakat
muhakemeyi dinlemekte olan Tutaþil iþe karýþtý. Ne söylediyse söyledi. Sonunda
Þilka beraat etti. Yalnýz bahçesinin bütün mahsulü zaptolunarak alnýndan yaralan
mýþ olan yaver Sabba ya tazminat olarak verildi. Küçük Murya bir mevsim için elmas
ýz kaldý.

Birkaç gün sonra da kýralýn yeni bir buyrultusu þarap demenin artýk yasak olmadýðý
ný bildiriyordu.
8- YAMZU KIRALÝÇE OLMAK ÝSTÝYOR

Kýral Subbiluliyuma þaraba iyice dadanmýþtý. Öðleye doðru uykudan kalkýyor, devl
et iþlerine þöyle böyle bakýyor, akþama doðru þarap masasýnýn baþýna geçerek vez
irleriyle birlikte içiyordu. Geceleyin hepsi sarhoþ oluyorlar, aradan sýra saygý
kalktýðý için uygunsuz hareketler yapýyorlardý.
Kýral sarhoþ olunca kendisini Tanrýlar kadar büyük ve üstün görmeðe baþlýyor, so
frasýndakilere rütbeler baðýþlýyordu. Ertesi gün ayýldýðý zaman bu rütbeleri ger
iye aldýðý da oluyordu. Fakat nihayet ayýlmaz bir hale geldiðinden bu rütbeler s
ahiplerinde kalmýþtý. Eski vezirlerden þarap içmiyenlerin hepsini azletmiþ, yerl
erine yenilerini getirmiþti. Ýlânasam, cüce Ýrdas, rahip Ýduskam, hekimbaþý Ziza
, ikinci hekim Pilga hep vezir olmuþlardý. Yalnýz baþkumandan Tutaþil þarap içme
mekte ýsrar ediyordu. Bir gece kýralýn sofrasýnda bulunmuþ, herkesin cývýdýðýný
görünce tiksinerek bundan vazgeçmiþti. Kýral onun bütün ülkede ne kadar çok sevi
ldiðini bildiði için azledememiþti. Ondan biraz çekinirdi. Fakat içten içe kin b
eslemiyor deðildi...

Bir akþam yine içki masasýna oturulmuþtu. Artýk devletin iþleri de burada konuþu
luyordu. Zihinlere bir parlaklýk geldiði için memleket daha iyi diare olunuyor,
her bakýmdan daha ileri gidiyordu. Kararlar cesaretle verilebiliyor, büyük güçlü
kler kolaylýkla yeniliyordu.

O akþam yeni vezir Nidiba da þölende idi. Bir dað köyünden getirildiði için pek
kaba saba bir adamdý. Her söze dili dönmez, saray teþrifatýný deðil, alelade nez
aket kaidelerini bile bilmezdi. Kýral onun böyle olduðunu bildiði halde vezirlið
e getirmeðe çekinmemiþti. Çünkü birkaç zamandýr Subbiluliyuma nýn ahlaký deðiþmiþ,
devlet iþlerini þahsi eðlencesine alet eder olmuþtu. Bakalým bir öküz nasýl vez
irlik edecek diye gülüyordu.

Þaraplar içildikçe kafalar dönüyor, kahkahalar atýlýyordu. Gecenin bir yeniliði


de Yamzu nun orada bulunmasýydý. O da içiyor, aradan zaman geçtikçe kýrala baygýn
bakýþlar fýrlatýyordu. Sofrada en güzel yemiþler, güvercin yumurtalarý, türlü tü
rlü sütlerden yapýlmýþ yoðurtlar, domuz kýzartmalarý, ballar vardý. Kýralýn yave
rlerinden birçoðu da bulunuyor, uþaklar hizmet ediyordu. Kýrala yaranmak isteyen
ler kendi elleriyle soyduklarý bir yemiþi býçaðýn ucuna saplýyarak kýrala uzatýy
orlar, kabulünü istiyorlardý. Hantal yapýlý, þiþman ve pek obur olan Nidiba uzun
zaman yalnýz iþkembesini doldurmakla uðraþtýðý için kýrala karþý gösterilen bu
özenin farkýna varamamýþtý. Nihayet baþýný kaldýrdýðý zaman bu nezaket hareketin
i görmüþ, kendisi için de bunun yapýlmasý gerek bir vazife olduðunu anlamýþtý. M
asadan aldýðý kýzýl kabuklu iri bir elmayý soyarak býçaðýna sapladý. Ötekileri t
aklit ederk kýrala sundu:

- Þanlý, büyük kýral1 lütfen kabul eder misiniz?

Subbiluliyuma elmayý aldý. Fakat hareketlerinde þaþkýn ve acemi olan Nidiba elin
i çekerken yanlýþlýkla kýralýn önündeki yoðurt çanaðýna batýrdý. Birbirlerinin b
ütün yanlýþlarýný bulmak istiyen vezirlerin hepsi bunu görmüþlerdi. Telaþ ve tee
ssüf göstererek muayyen birer hareket yaptýlar. Ýlânasam daha ileri giderek Nidi
ba ya:

- Vezir Hazretleri! Dikkatsizlik ettiniz. Eliniz þanlý Kýral Hazretleri


nin yoðurt kabýna girdi, diye bir ihtarda bulundu. Nidiba alýk alýk bakýnýrken k
ýral gülümsedi ve :
- Zararý yok. Yoðurt cacýk oldu diye cevap verdi.

Kýral eskiden çok ciddi idi. Kimse ile eðlenmezdi. Fakat bir zamandýr yeni adet
çýkarmýþ herkesle eðlenmeðe baþlamýþtý. Vezirler buna ses çýkaramadýkça iþi iler
i götürerek nükte ve alayý hakarete vardýrýr olmuþtu. Bu sefer de böyle oldu. Me
clise derin bir sessizlik çöktü.

Yamzu herkesten az içtiði için meclisi idare etmek istiyordu. Kýrala gizlice bir
þeyler söyledikten sonra kýralýn gülümsediði ve Ýlânasam a bakarak: Haydi bize tür
kü söyle de eðlenelim dediði görüldü. Ýlânasam saygý ile ayaða kalkýp kýralý sela
mladýktan sonra okumaða baþladý:

Þehvet denilen baðda bir akþam ayýlan kýz,


Her gün yeni bir kalbi sokan ruhu yýlan kýz!
Artýk yeter, uðrunda akan göz yaþý dinsin!
Ey handesi bin ev yýkan, âfet sayýlan kýz,
Kaçsan da , boðulsan da, gebersen de benimsin!
Dünyayý saran þerrine kan perdesi insin,
Þehvet denilen bahçede her gün bayýlan kýz!
Ya kaç buradan, bir mezarýn altýna giresin.
Yahut beni sarsan sonu yok kine esirsin,
Ey aþký sefil, kendisi lâkin tapýlan kýz!

Türkü okunurken birkaç tas þarap daha içen kýralýn baþý dönmeðe baþlamýþtý. Ýlân
asam a sordu:

- Bunu sen mi yazdýn?


- Evet Kýral Hazretleri!
- Güzel yazmýþsýn. Ya bestesini kim yaptý?
- Onu da ben yaptým Kýral Hazretleri!
- Aferin. Vezir olunca böyle olmalý. Þunu bir daha oku bakayým...
Kýral, her mýsrada birkaç yudum daha içiyor ve gözleri dönüyordu. Türkü bittiði
zaman coþkunun en yüksek derecesini bulmuþtu. Dayanamadý. Aþka gelerek elindeki
þarap tasýný yaþa be vezir diye haykýrarak Ýlânasam ýn baþýna fýrlattý. Bereket vers
in ki kýral iyi niþanlýyamamýþtý. Yoksa tas isabet etseydi vezirin hali pek acýk
lý olacaktý. Ýlânasam tehlikeyi atlatmýþtý. Fakat ötekileri düþünce almýþtý. Her
türkü söyliyene bir tas atýlýrsa bunlarda bazýlarýnýn hedefe vurmalarý ihtimali
düþünülmiyecek gibi deðildi. Netekim kýral þimdi de Ziza ya türkü söylemesi için
buyruk vermiþti. O da uzaktan iyi görmiyen gözlerini kýrpýþtýrarak okumaða baþla

Ey gözlerinin rengi bütün ruhumu sarsan!


Gönlümde bugün açtý siyah renkli çiçekler.
Bir gün beni rüzgarlara kalbinle sorarsan
Can verdi senin uðruna çoktan diyecekler.

Tâ kalbe giren gözlerinin þûlelerinden


Gel sevgili, gel sen bana bir semli kadeh sun!
Hiç titretmemiþ kalbimi oynattý yerinden,
Oynattý evet sendeki baþ döndüren efsun!

Ey gözleri hançer gibi keskin diþli kaplan!


Ýster bana aþkýn bütün âlâmýný çektir.
Ýster beni öldürmek için sineme saplan.
Ölsem bile aþkým seni takip edecektir.

Bu türküleri en büyük dikkatle dinliyen Yamzu idi. Çünkü gerek Ýlânasam ýn gerekse
Ziza nýn türkülerinde kendisine karþý bir sevginin açýða vurulduðunu seziyordu. F
akat kýralýn gözdesi tabii, kýralýn kölelerinin sevgisine tenezzül edemezdi. O þ
imdi kafasýnda bir takým gizli planlar çiziyordu. Ziza ise göz kesilmiþ, kendi k
afasýna inecek olan tasý bekliyordu. Fakat bu sefer kýral tasý fýrlatmadý. Yaver
lerinden birine dönerek :

- Üç bin þekel getirip mükafat olarak Yamzu ya verin dedi.

Türküyü baþkalarý söylediði halde mükafatý Yamzu nun almasýndaki yüksek hikmeti ki
mse anlýyamamýþtý. Bununla beraber bu hareketi tasvip etmekten geri kalmadýlar.
Yalnýz Pilga bunu doðru bulmadý. Çünkü kardeþi Ziza mükafat alsaydý belki kendi
sine de bir pay çýkardý. Kýral, onun yüzündeki gerintiden Yamzu nun aldýðý mükafa
ttan dolayý hoþnutsuzluk duyduðunu anlamýþtý.
- Pilga, dedi, sen ne düþünüyorsun?
- Kýraz Hazretleri! Bu mükafatý yersiz buluyorum. Hazinede kalsa daha l
üzumlu bir iþe sarfolunabilirdi.
- Sen aptal herifin birisin. Burada iþin yok. Çabuk defol buradan...

Taslarla içki içilmiþti. Herkes kendisini kahraman ve dev sanýyordu. Pilga kafa
tutacak oldu.

- Kýral Hazretleri! Ben bir vezirim! Burasý da dev sofrasýdýr. Oturmak


hakkýmdýr!..

Kýral ifrit kesilmiþti; yaverlerine baðýrdý:

- Çabuk þunu karga tulumba yapýp atýn!

Yaverler koþuþtular. Pilag yý dört yanýndan yakalayýp bir iki salladýktan sonra sa
vuru verdiler. Vezir sarhoþluktan canýnýn yandýðýný pek anlýyamýyordu. Kýral ise
öfkesini alamamýþtý. Buyruk verdi:

- Bunu bahçeye götürüp havuza elli defa daldýrýp çýkarýn. Sonra buraya
getirin!

Yaverler Pilga yý sürüklerken kýral sofradakilere baktý. Sinmiþler, kendi aralarýn


da bir þeyler konuþuyorlardý. Bu gizli konuþmalardan kýralýn kulaðýna yalnýz Tuta
þil kelimesi çalýnmýþtý. Subbiluliyuma gülerek sordu:

- Acaba Tutaþil görse buna ne derdi?

Ýlânasam cevap verdi

- Ne demeðe cesaret edebilir ki Kýrak Hazretleri?

Cüce Ýrdas ilave etti:


- Geri düþünceli bir adamdýr. Bu iþlerden anlýyamaz.

Rahip Ýduskam kovuculukta ötekilerden geri kalmak istemiyordu.

- Kýral Hazretlerinin yaptýðýný alkýþlamamak Tanrýlarýn buyruðuna ve tü


reye aykýrýdýr.

Ziza da þöyle tamamladý:

- Hem de þarap içmiyor...

Tam bu sýrada bir yaver gelerek baþkumandan Tutaþil in kýralý görmek istediðini bi
ldirdi.

Emir çýktý: Gelsin!

Baþkumandan, kýralýn karþýsýna geldiði zaman kýral yeni bir tas daha boþaltýyord
u. Tutaþil i tepeden týrnaða süzdükten sonra sert bir sesle:

- Bak, senin için neler diyorlar dedi.


- Neler diyorlar Kýral Hazretleri?
- Senin için geri düþünceli, yasaya aykýrý iþ görür diyorlar.
- Yalan söylüyorlar Kýral Hazretleri! Yalnýz vazifemle uðraþýrým. Eðlen
mem. Kimsenin karýsýna göz koymam. Ahlaksýzlýk etmem. Þarap içmem. Bunun için be
ni çekemiyenler böyle söylüyorlardýr.

Kýralýn gözleri parladý:

- Aferin! Zaten böyle olduðunu biliyordum. Ben týpký senin gibiyimdir ded
i ve ayaða kalkarak Tutaþil in alnýndan öptü. Sonra gidip istirahat etmesi için on
a izin verdi. Fakat beriki kýmýldamýyordu. Dedi ki:
- Kýral Hazretleri! Buraya mühim bir haber vermek için geldim. Kaska lar
sýnýrý aþmýþlar, köylerimizi yaðma edip Hattileri öldürmeðe baþlamýþlardýr. Ne b
uyurursunuz?

Kýralýn sarhoþluðu geçer gibi olmuþtu. Bir an düþündükten sonra Tutaþil e:

- Her yerdeki subaylara haber gönder. Alaylarýný alýp hýzlý yürüyüþle bu


raya gelsinler. Sen de savaþ arabalarýný hazýrlat. Yarýn beni gör. Savaþ akçaný
temin ederim dedi.

Baþkumandan gittikten sonra Ýlânasam tasýný kaldýrdý:

- Kýral Hazretlerinin kazanacaðý büyük zafer þerefine...

Bunu öbürleri takip etti. O kadar içildi ki vezirler birer birer sýzdýlar. Pek a
z içen Yamzu ile þaraba dayanýklý olan kýral kaldý. Yamzu ne kadar mümkünse o ka
dar cilve yaparak kýralý gýcýklamak ve ondan kendisini kýraliçe yapma vaadini ko
parmak istiyordu.

Subbiluliyuma diyor k:

- Kraliçe olup ne yapacaksýn? Bizim seninle olan aþkýmýz yetmez mi? Bil
irsin ki aþk maddi deðildir. Biz birbirimizi sevdikten sonra kýrallýðýn, kýraliç
eliðin ne deðeri kalýr? Dile benden: cüce Ýrdas ýn derisini yüzüp sana çizme yaptý
rayým. Yahut Ýlânasam ýn kaþlarýný yoldurup halý ördüreyim. Ýstersen baþhekim Ziza n
ýn bacaðýndan aðaca astýrýp altýnda muzýka çaldýrayým. Fakat kýraliçe olunca bir
takým merasime tâbi olursun. Bak, þimdiki kýraliçe beni ayda bir defa bile göre
miyor...

Bu sözler Yamzu yu kandýramýyordu. Diyordu ki:

- Sevgili Kýralým! Ben senin uðruna her þeyi feda ederim. Fakat senin b
ana sevginin bir niþanesini görmeliyim. Bu da benimle evlenmendir. Þimdi herkes
bana tuhaf gözle bakýyor. Arkamdan dedikodu yaptýklarýný duyuyorum. Kýraliçe olu
rsam kimse bana yan bakmaz. Dün Asur elçisi ile görüþtüm. Bana þanlý kýralýnýz pe
k zengin, pek güçlü ve kahraman bir kýral. Yalnýz iki eksiðini gördüm dedi.

Subbiluliyuma yerinden sýçrayarak sorud:

- Neymiþ o eksikler?
- Elçi dedi ki: Kýralýnýzýn arslanlarýný, dövüþ buðalarýný, atlarýný, do
ðanlarýný gördüm. O kadar zengin olduðu halde bunlarý az buldum. Bizim kýralýmýz
da bunlardan çoktur .

Subbiluliyuma yine gülümsedi:

- Niçin bizim kýralýmýzýn hayvanlarý azdýr ama aralarýnda insan gibi ko


nuþanlarý vardýr demedin.

Yamzu bu sözlerden bir þey anlamamýþtý. Kýral karþýsýnda sýzýp yerlerde yatmakta
olan vezirleri göstererek:

- Elçiye bunlardan bahsetseydin kendi kýrallarýnýn hayvanlarýný benimki


lerle mukayese edemezdi..

Bu söz o kadar hoþlarýna gitti ki kahkahalarla güldüler. Gülmeler bitince kýral


sordu:

- Ýkinci eksik neymiþ?


- Ýkinci eksiðin Kýral Hazretleri için Yamzu gibi bir inci ile evlenmem
esi olduðunu söyledi.
- Öyle mi. Sen bir inci misin?

Yamzu kýrýtarak cevap vermeðe çalýþýrken dört yaver, aralarýnda Pilga olduðu hal
de içeriye girdiler. Onu elli defa saray bahçesindeki havuza daldýrýp çýkardýkla
rýný söylediler. Vezirin üstü baþý sýrýlsýklamdý. Üþümüþ, titriyordu. Kýral bir
tas daha þarap içerek:

- Vezir Hazretleri! Benim soframdan kalkmýyanlarý ben iþte böyle kaldýr


ýrým. Bu senin kulaðýna küpe olsun. Seni vezirlikten de azlediyorum dedi.

Zavallý Pilga yalnýz azledilmekle kalmadý. Þarapla iyice kýzýþtýktan sonra serin
bir gecede elli defa soðuk suya dalýp çýkmak yüzünden hastalandý. Ýki üç gün iç
inde ölüp gitti.
9- ORDU SAVAÞA ÇIKIYOR
Baþkumandan Tutaþil in yorulmak bilmez çalýþkanlýðý sayesinde, ordu on beþ günde s
avaþa hazýrlanmýþtý. O gün Hattuþaþ ta kýralýn önünde bir geçit resmi yaparak Kask
alar üzerine yürüyecekti. Kýral ve vezirler savaþ için son kararlarýný vermek üz
ere toplanmýþlardý. Önceleri herkes kýralýn da ordu ile gideceðini sanýyordu. Fa
kat sonra Yamzu ile gizli ve uzun bir konuþmadan sonra bundan vazgeçti. Kýralýn
niçin caydýðýný kimse bilmiyordu.

Cüce Ýrdas ýn yeðeni askere alýnmýþtý. Bu büyük þereften dolayý Ýrdas sevinç ve öv
ünç içinde duruyordu. Bununla beraber yeðeninin kýrala daha çok hizmet edebilmek
için baþka bir vazifede kullanýlmasý gerektiðini de unutmuyordu. Bunu bildirmek
için kýraldan söz istediði zaman vatanperverâne bir heyecan içindeydi:

- Kýral Hazretleri! Yenilmez ordunuz bugün hain ve vahþi Kaskalarý tepe


lemek için yola çýkýyor. Eðer burada size ve vatana daha büyük hizmetler yapmamý
þ olsaydým ben de ordu ile gider ve en aþaðý on beþ, en çok yüz yirmi atlý Kaska
öldürerek kellelerini buraya getirirdim. Fakat ne yapayým ki buradaki vazifem d
aha mühimdir. Bunun gibi bugün savaþa çýkacak orduda da bir genç var ki içi Kask
alarý yok etmek ateþiyle yanýyor. Fakat bu genç öyle sadýk bir kulunuz ki onun b
uradaki varlýðýndan sizin ve devlet için daha çok istifade edilebilir. Zaten bu
yüce ordunun içinde bir kiþinin eksik veya artýk olmasýndan ne çýkar ki. Halbuki
bu genç çiçek yetiþtirmekte eþsiz bir ustadýr. Sarayýn bahçesinde çalýþarak kýr
alýmýzýn gönlünü açacak çiçekler yetiþtirirse daha iyi olmaz mý? Bunun askerlikt
en alýnarak saray bahçesinde bir vazifeye az bir aylýkla tayin edilmesini rica e
derim. Bu genç benim yeðenim Nittahabas týr

Kýral sadýk vezirinin bu ricasýný kabul etti ve yaverlerinden birini Tutaþil e gön
dererek o genci saraya yollamasýný bildirdi.

Ýlânsam da ayný þekilde askere alýnmýþ olan eniþtesi için ayný þeyleri söyliyece
kti. Fakat cüce Ýrdas ýn arkasýndan ayný isteði yapmak hoþ olmaz diye düþündü. Her
þeyin pundunu bulmaða alýþýk olduðundan Yamzu ya yanaþtý. Eniþtesi, kadýn çizmesi
yapmakta çok usta olduðu için kendisine en þýk çizmelerin yapýlmasý gerekliðini
, bunun vatana askerlikten daha büyük bir hizmet teþkil ettiðini anlattý. Yamzu nu
n araya girmesi ile kýral, çizmeci de ordudan çýkarýp saraya aldý. Hekim Ziza nýn
ise kayýracak üç tane kayýnçesi vardý. O, bu üç kiþinin askere gitmesinde týbbi
ve sýhhi bakýmdan tehlikeler görüyordu. Tanrýlar korusun, bu üç hastanýn orduda
bulunuþu bir bozgunluða bile sebep olabilirdi. Uzun bir nutukla bunlarý kýrala a
nlattýktan sonra onlarýn askerlikten çýkarmasý için izin aldý.

Böylelikle ordunun sefere çýkmasý için yapýlan son toplantýda her þey halledilmi
þ bulunuyordu. Zaten biraz daha gecikirse ordu sayýsýnýn epey azalacaðýný sezen
baþkumandan da çatýk bir yüzle kýralý selamlýyarak geçit resmi için izin vermesi
ni istemiþti.

Kýral ve kýraliçe bahçedeki tahtlarýna oturup çevrelerine Yamzu, vezirler ve yav


erler dizildikten sonra muzýka takýmý savaþ havalarý çalmaða baþladý.
Ýlk önce 120 savaþ arabasý geçti. Her birinin içinde seçme 3 asker bulunuyordu.
Arkasýndan yayalarýn geçiþi baþladý. Kýlýç, kalkan ve kargýlarla pusatlanmýþ 50
00 yaya kýralý selamlýyarak ve savaþ türküsü söyliyerek geçtiler. Daha sonra iyi
atlara binmiþ 1200 atlý uzun kargýlarýyla yürüyorlardý. En arkada da baþkumanda
n Tutaþil 60 muhafýz askeri, yiyecek ve ok taþýyan arabalarý ve karargah çadýrýy
la geliyordu. Tutaþil in iyi giyimli seçme muhafýzlarý kýralýn önünden geçerken þu
türküyü söylüyorlardý:

Selam sana Hattuþaþ! Bütün çevren yemyeþil!..


Yan bakan yabancýnýn gözlerini oyarýz!
Baþýmýzda oldukta baþkumandan Tutaþil
Düþmanýn ülkesini kýzýl kana boyarýz!

Elveda ey Hattuþaþ! Belki dönmeyiz geri;


Belki ölüm kurmuþtur bize yollarda pusu...
Yürü yiðit Tutaþil, yürü þanlý cenk eri!
Herkes bilsin nasýlmýþ Hattilerin ordusu...

Bu türküde kendi adý geçmediði için kýralýn kaþlarý çatýlmýþtý. Vezirler de bunu
n farkýna varmýþlardý. Tutaþili düþürmek için bu iyi bir fýrsattý. Çünkü vezirle
rin birçok icraatýnda Tutaþil engel oluyordu.

60 muhafýz asker adeta Hatti ordusunun direðini teþkil ediyordu. Çünkü bunlar ha
lis Hattilerden seçilmiþ iyi talimli, niþancý, kýlýç kullanmakta usta ve kahrama
n erlerdi. Savaþ arabalarýndaki askerler de fena deðildi. Fakat piyadeler pek de
rme çatma idi. Çoðu talimsizdi. Atlýlar ise hep iltimaslý zenginlerin akrabalarý
idi. Daha kötüsü piyade kumandanýnýn Asurlu, suvari kumandanýnýn da Mýsýrlý olu
þu idi. Tutaþil bunlarý azletmek için çok uðraþmýþ, fakat kýrala sözünü geçireme
miþti. Biraz daha ýsrar etse kýral kendisini azledip onlardan birini baþkumandan
yapacaktý. Onun için tutaþil bu yabancý kumandanlara göz yummuþ, bütün ümidini
60 muhafýzý ile 120 savaþ arabasýna baðlamýþtý.

Hattuþaþ halký yollara dökülmüþ, orduyu seyrediyorlardý. Ordunun yürüdüðü yol Kâ


hin Þilka nýn evinin önünden geçiyordu. Þilka karýsý ve oðlu ile birlikte geçiþi s
eyrediyor, bir yandan da söyleniyordu.

- Ýþte bu savaþ arabalarý fena deðil ama tekerlek yaðlanmamýþ. Bu gürül


tü ile pek uzaktan Kaskalara kendilerini bildirecekler. Belli ki hazine veziri y
að parasýný çalmýþ. Piyadelerin pek baþý bozuk olduðu belli. Bundan tabii bir þe
y olamaz. Çünkü piyade kumandaný Asurlu bir serseridir. Karýsýný bizim kýrala ta
kdim etmek sayesinde bu kumandanlýðý aldý. Bak oðlum Murya! Þu piyade kumandanýn
ýn boynuzlarýný görüyor musun? Bir vuruþta on düþmaný yere serer.

Küçük Murya dikkatle bakýndýðý halde boynuza benzer bir þey göremeyince babasýna
sordu:

- Baba! Nerde kumandanýn boynuzlarý?


- Oðlum! Gözlerini dört aç. Ufacýk oðlaklarýn boynuzlarýný görüyorsun d
a bu ikiþer adam boyundaki boynuzlarý görmüyor musun? Evet, evet. Belki de görem
ezsin. Görmek için biraz büyümek lazým. Bu piyadeler hep esirden, soyu sopu beli
rsizlerden toplanmýþ. Zaten yolda bunlarýn yarýsý kaçar. Kalan yarýsý da Kaskala
rý haklar. Bak, þimdi suvariler geliyor. Bundan önceki Kaska savaþýnda bunlar iy
i iþ gördülerdi. O zaman baþlarýnda Tutaþil in oðlu vardý. Dört yara alýp ölmüþtü.
Bakalým þimdi kumandanlarý kim? Eyvah! Gördün mü baþýmýza geleni? Ýþittilerim d
oðru imiþ. Mýsýrlý serseri suvari komutaný olmuþ. Bundan da tabii ne olabilir? M
ýsýrlýnýn oðlu, Yamzu ile gönüldaþlýk ediyor. Yamzu dalavere ile sevgilisinin ba
basýný suvari kumandaný yaptýrdý. Kýral da þarap içmekten bunun farkýnda deðil.
Bizim kýralla þu piyade kumandanýný toslaþtýrsak acaba hangisi kazanýr? Oðlum Mu
rya! Sana da çabuk büyü diye bin defa söyledim. Bu kadar elma yediðin halde hala
büyümüyorsun. Görüyorsun ki sen büyümeden iþler yoluna girmeyecek... Bak, iþte
Tutaþil geliyor. Hatti devletinin tek ve son direði... O da ölürse yýkýldýk deme
ktir. Görüyor musun, çevresine nasýl da su katýlmamýþ Hatti kahramanlarýný topla
mýþ? Oðlum Murya! Sen de on beþ yýl sonra bunlarýn arasýna katýþacaksýn.

Murya askerleri pek beðenmiþti. Babasýna sordu:

- Baba! Ben de savaþa gitsem olmaz mý?


- Olmaz oðlum. Daha pek küçüksün. Bununla beraber gitsen de olur. Þu pi
yade kumandaný olan Asurlu öküzden daha çok iþe yarýyacaðýn muhakkaktýr.

***

Aradan üç ay geçmiþti. Güz yaðmurlarý Hattuþaþ ý ýslatýrken ordunun dönmek üzere o


lduðu haberi geldi. Sürekli çarpýþmalardan sonra Kaskalar yenilerek deniz kýyýsý
na doðru, daðlarýn ardýna atýlmýþlardý.

Kýral yeni içki masasýný kurdurmuþ, vezirleriyle birlikte devlet iþlerini konuþu
yordu. Onun beyninde þimdi yeni yeni ülküler dolaþýyordu. Asur u Mýsýr ý ve bütün dü
nyayý zaptetmek, Yamzu yu baþvezirliðe getirmek ve sonra Tanrýlarýn heykellerini y
ýkarak kendisini tanrý ilan etmek istiyordu. Ýçmeðe baþladýktan sonra sonra herk
esi sinek kadar küçük ve ehemmiyetsiz görüyordu. Fakat çok içiyor, bu yüzden mid
esine sancýlar geliyordu. Ziza vezir olduðu için onun yerine baþhekimliðe getiri
len Teþen bütün didinmelerine raðmen kýralýn derdine çare bulamýyordu. Ancak içk
i içmezse bu sancýlarýn da gelmiyeceðini söylüyor, fakat kýral bu öðüde aldýrýþ
etmiyordu. Daima kýralýn yanýnda bulunan baþhekim bugün þarabýn fazla kaçýrýldýð
ýný görünce saygý ile kýrala yaklaþtý. Kulaðýna eðilerek:

- Kýral Hazretleri! Sýhhatiniz için artýk içmemenizi rica ederim dedi. Ký


ral baþýyla kabul iþareti yaptýktan sonra sevincinden aðzý kulaklarýna varmýþ ol
an Teþen in hayretten açýlan aðzýna ve gözlerine bakmýyarak vezirlerine þöyle dedi
:
- Vezirler! Baþhekim artýk benim midemle hiçbir sancý kalmadýðýný, iste
diðim kadar þarap içebileceðimi söyledi. Öyleyse taslarýnýzý doldurun! Baþhekimi
n þerefine birer tane içelim.

Þaraplar içilirken içeriye giren bir yaver baþkumandan Tutaþil in girmek için buyr
uk beklediðini söyledi. Vezirler yüzlerini buruþturdular. Kýral, baþkumandanýn g
elmesini emretti.

Tutaþil yorgun ve yýpranmýþ görünüyordu. Yüzünde büyücek bir kýlýç yarasý vardý.
Üç ayda birkaç yýl daha kocamýþ gibiydi. Kýralý selamladýktan sonra içki masasý
na ve vezirlere baktý. Bu bakýþta aþaðý görme, tiksinme, iðrenme ve alay vardý.
Subbiluliyuma, baþkumandana hitap etti:

- Hoþ geldin baþkumandan! Anlat bakalým savaþ nasýl oldu?

Tutaþil in elinde bir tahta vardý. Savaþýn kýsacasýný oraya yazmýþtý. Levhaya baka
baka kýrala anlatmaða baþladý:

- Hattuþaþ tan çýktýktan on gün sonra ilk çarpýþmayý yaptýk. On günlük yü


rüyüþ sýrasýnda 5000 piyademizden 2000 i, 1200 atlýmýzdan 200 ü ordudan akçmýþlardý.
Buradan 7000 kadar askerle çýktýðým halde ilk savaþý 4800 kadar askerle yaptým.
Bu çarpýþma Kaskalarýn küçük öncü kuvvetleriyle yapýldýðý için onlarý püskürtme
k güç olmadý. Fakat bundan sonra üç büyük savaþ verdim ki her biri bize pek kanl
ýya mal olmuþtur. Çünkü piyade kumandaný askerlerine söz geçiremiyor, suvari kum
andaný benim buyruklarýma kulak asmýyordu. Ýlk büyük çarpýþmada piyadeler çabuca
k bozuldu. Bu savaþý, savaþ arabalarýmýzla kazandýk. Fakat arabalarýmýzýn çoðu m
ahvoldu. Ýkinci büyük çarpýþmada suvarilerimiz Kaskalarýn önünden kaçtýlar. Bu ç
arpýþmayý piyade kumandanýný azledip piyade kumandanlýðýný bizzat yapmak suretiy
le kazandým. Son büyük çarpýþmada Kaskalar bütün kuvvetlerini kullandýlar. Savaþ
arabalarýmýz bitmiþti. Bu savaþý hemen hemen 60 muhafýz askerimle ben yaptým. a
lnýmdan yaralandým. Kaskalarý mahvettik. Fakat biz de bitmiþtik. Hiçbir savaþ ar
abamýz, hiçbir atlýmýz kalmadý. Bütün muhafýzlarým savaþta öldüler. Ben, piyadel
erin içinde kaçmýyan, sebat eden 100 kadar askerle birlikte yaya olarak döndüm.

7000 kiþilik bir orduyla giden bir kumandanýn savaþý kazandýðý halde 100 kiþiyle
dönmesi korkunç bir þeydi. Kýral donuk gözlerle baþkumandana bakarken sordu:
- Piyade ve suvari kumandanlarý nerde?
- Onlar sað kalan iki ata binerek Hattuþaþ a doðru kaçtýlar. Yakalayýp id
am ettiremedim.
- Peki baþkumandan! Hizmetlerinden çok memnunum. Þimdi gidip dinlenebil
irsin.

Tutaþil, kýralý selamlayýp çýkarken sarhoþ vezirler onun aleyhinde bir þeyler fý
sýldaþýyorlardý.
10- KAHRAMANLAR GECESÝ

Hattutaþ halký zafer sevinci içindeydi. Tutaþil her yerde büyük bir kahraman ola
rak kutlanýyordu. Halk tapýncaklara koþarak Tutaþil in 60 muhafýzý ile 120 savaþ a
rabasýnýn askerleri için Tanrýlara yakarýyorlardý. Onlar canlarýný harcýyarak de
vleti kurtarmýþlar, Hatti milletine parlak bir zafer kazandýrmýþlardý. Hattuþaþl
ýlar sarayýn önüne giderek haykýrýyorlar, kýralýn þerefine yaþa diye baðýrýyorla
rdý. Heyecan o kadar çoktu ki kýral, saraydan çýkarak halka görünmek mecburiyeti
nde kalmýþtý. Nümanyiþçiler kýralý, kýraliçeyi, Tutaþil i, vezirleri, Yamzu yu hatta
Hantilyas ý bile alkýþlýyorlar, kýralýn yüz yýl daha yaþamasýný diliyorlardý. Bir
aralýk baðýrýþlar arasýnda bir ses:

- Kýral Hazretleri! Bu zaferin þerefine bir kahramanlar gecesi tertip ed


in diye haykýrdý. Yýðýn, bu fikre de hemen iþtirak etti:
- evet, evet! Bir kahramanlar gecesi yapýlsýn... Kahramanlar anýlsýn...
Zafer kutlulansýn!..

bu dilek pek umumi ve kat î idi. Kýral kabul etmek mecburiyetinde kaldý. Eliyle iþ
aret edip halký susturduktan sonra:

- Ey büyük Hatti Milleti! Ey bin Tanrý Elinin kahraman milleti! Dileðin


izi buyruk sayýyor ve kabul ediyorum. Çünkü sizin sözünüz Tanrýlarýn sözüdür. Üç
gün sonra kahramanlar gecesini kutlayacaðýz. Hepinizi sarayýn bahçesindeki þöle
ne çaðýrýyorum. Lütfen bu davetimi kabul ediniz. Çünkü ben...

Halk kýralýn ne söylediðini artýk dinelmiyordu. Onlar þölene çaðýrýlýnca güzel y


emeklerin aþký ile kendilerinden geçmiþler, kýralý falan unutmuþlardý. Kýral da
sözleri dinlenmediði için kýzýp içeri girmiþti. Halk denen bu yýðýnýn öküz sürüsün
den farký yoktur. Samaný görünce çobanýn kavalýný dinlemez diye söyleniyordu.

Cüce Ýrdas, kýralýn öfkesini istismar etmek niyetinde idi. Yýlan gibi sürünerek
yaklaþtý:
- Kýral Hazretleri! Halk çocuk gibidir. Herkese kanar. Kendileri için b
aba gibi olan kýral dururken babanýn düþmaný olan herhangi bir yabancýya inanabi
lir. Zannedersem bu halký bu terbiyesizliðe sevkeden Baþkumandan Tutaþil olmuþtu
r. Çünkü muhafýzlarýn söylediði türküde yalnýz kendi adý geçiyor, þanlý kýral Su
bbiluliyuma dan bahsolunmuyordu. Þimdi de kahramanlar gecesi yapýlsýn diye milleti
kýþkýrtan o olmuþtur. Bununla kendisine büyük þeref temin etmek istiyor.

Ýlânasam, cüce Ýrdas tan geri kalmak istemiyordu:

- Kýral Hazretleri! Baþkumandan her yerde kendisinin en asil Hatti aile


sinden olduðunu, hiçbir yabancý kanla karýþmadýðýný söyleyip duruyor. Bu ne deme
ktir? Ben onun kýrallýða göz koyduðunu sanýyorum. Hatti Elinde kýralýnkinden dah
a asil aile bulunabilir mi? En asil aileye mensubum demek ben kýralým yahut kýr
al olacaðým demektir.

Rahip Ýduskam adeti olduðu üzere yapmacýk bir öfke ile þöyle diyordu:

- Kýral Hazretleri! Zaten bu Tutaþil yalancýlýk ediyor. 7000 askerle s


avaþa çýkýp 100 kiþiyle dönüyor, sonra da savaþý kazandým diye böbürleniyor. Bu
en gülünç söz! Bu kadar asker kaybeden bir kumandan nasýl düþmanýný yenmiþ olabi
lir? Sonra piyade ve suvari kumandanlarýný idam edemedim diye üzülüyor. Bu kuman
danlarý bizzat siz tayin etmiþtiniz. Onlarý idam etmek size karþý en büyük saygý
sýzlýktýr. Zaten alnýndaki kýlýç yarasýndan da belli ki savaþta dayak yemiþ. Kak
salar gibi deðersiz bir düþmanýn karþýsýnda 120 savaþ arabasýyla 7000 asker kayb
etmek beceriksizliðin þaheseridir. Bu baþkumandaný azletmenizi rica ederim.

Ziza yine hekimlik bakýmýndan fikir yürütüyordu:

- Kýral Hazretleri! Tanrýlarýn size armaðan ettiði þarabý içmiyen bir a


damda Tanrýlarýn verdiði güç bulunmaz. Tutaþil þarap içmediði için hastadýr. Has
ta adam orduyu nasýl idare eder? Onun savaþ Tanrýsý Zamana deðil, yumurcak Tanrý
sý Yarris korumaktadýr.

Nidiba ise kaþ yaparken göz çýkaran bir durumla þöyle diyordu:

- Kýral Hazretleri! Kurbaða öküze benzeyim derken nasýl çatlamýþsa bu T


utaþil denilen herifte size benzeyim derken öyle çatlýyacak. Bunu hemen azledip
yerine baþka birisini getirmeli. Zaten baþkumandanlýk nedir? Bunu kim olsa yapar
. Bu iþi sadýk yaverlerinizden birisine verseniz daha iyi olur

Vezirler söz söylerken kýral durmadan þarap içmiþ, þarabýn sýcaklýðý baþýna vurm
uþtu. Cüce Ýrdas ý yerinden sýçratacak bir gürültü ile yumruðunu masaya vurduktan
sonra yaverlerine dönerek baðýrdý:

- Çabuk, Tutaþil e giderek kendisini azlettiðimi söyleyin. Baþkumandanlýk


kýlýcýný geri versin. Evini de arayýn. Altýn, gümüþ ne bulursanýz getirin. Piya
de kumandanýný baþkumandan yaptýðýmý da kendisine bildirin. Baþkumandanlýk kýlýc
ýný ona götürün.

Yaverler seðirttiler. Vezirler, sonunda en büyük belayý atlattýklarý için sevini


yorlardý.

Tutaþil evinde yatýyordu. Yüzündeki kýlýç yarasýndan baþka göðsünde bir ok yaras
ý vardý. Karýsý ve kýzý yaralarýný yýkýyorlar, süt içirerek kuvvetlendirmeðe çal
ýþýyorlardý. Yaverler girip kýralýn buyruðunu bildirdikleri zaman eliyle duvarda
ki baþkumandanlýk kýlýcýný göstermekle mukabele etti. Altýný, gümüþü yoktu. Sonr
a yine baþkumandanlýk buyurganlýðý ile yaverlere bir el iþareti yapýp çabucak gi
tmelerini bildirdi ve baþýný öte tarafa çevirerek onlarý görmek istemediðini anl
attý. Yaverler çýkarken en geride kalmýþ olan Sabba, kendilerine kapýyý açmýþ ol
an Tutaþil in hizmetçisine dikkatle baktý. Sonra onun yanaðýný okþamak ister gibi
bir hareket yaptý. Fakat bu hareket kendisine acýya mal oldu. Çünkü kýz, görünüþ
ünden umulmýyan bir kuvvetle yavere tokatý indirmiþ ve kapýyý þiddetle kapatmýþt
ý. Öteki yaverler bu manzarayý görünce gülüþtüler. Sabba adeta kuduruyordu:

- Ne budala kýz, diye haykýrdý, geri kafalý adamýn hizmetçisi olduðu na


sýl da belli. Sanki yanaðýný okþasaydým veya öpseydim, yahut kucaðýma alsaydým d
ünya mý yýkýlýrdý? Bunlar daha kýralýmýzýn adetini öðrenmemiþler. Geçen gece kýr
al hazretleri benim kýz kardeþimi yatak odasýna aldýðý zaman ben hiç kýzdým mý?
Bilakis Yamzu nun öfkeden kýzaran yüzünü görerek hoþça vakit geçirdim.

Yaverler vazifelerini yapýp döndükten sonra kýrala raporlarýný vermiþler ve ka


hramanlar gecesinin hazýrlýðýna þimdiden baþlamak için ondan buyruk almýþlardý.

Üç gün pek çabuk geçti. Saray bahçesi bir þölen yeri olmuþtu. Dað gibi et yýðýlm
ýþ, göl gibi süt saðýlmýþ, deniz kadar þarap hazýrlanmýþtý. Yirmi kiþilik muzýka
takýmý güzel havalar çalarak milleti eðlendiriyordu. Hattuþaþ ýn on bin kiþilik b
ütün nüfusu aþaðý yukarý saray bahçesine dolmuþtu. Millet, kutlulanacak kahraman
larýn baþýnda Tutaþil i görmek istiyordu. Onun azlolup yerine piyade kumandanýnýn
geldiðini görünce bir an þaþalar gibi oldular. Fakat kýralýn nutkunu dinledikten
sonra her þeyi unutup þaraba sarýlmalarý güç olmadý. Bedava olan þarap halka Tu
taþil i de, kahramanlarý da unutturmuþtu. Gerçi Tutaþil yoktu. Ama arada bir yaver
lerden biri baðýrarak halký bir kahramanýn þerefine içmeðe çaðýrýyordu.
Ýlk önce þanlý ve kahraman kýral Subbiluliyuma nýn þerefine içildi. Arkadan Kaska
larý yok eden yiðit piyade kumandaný için taslar kalktý. Daha sonra da memleketi
kahramanca idare ederek zaferin kazanýlmasýnda deðerli hizmetleri geçen vezirle
r için þaraplar dolduruldu. Bu arada yaver Sabba da unutulmadý.

Millet, bahçede kahramanlarý kutlularken sarayýn büyük tören odasýnda da kýral v


e vezirler ayný þeyi yapýyorlardý. Sevincinden boyuna sýrýtan baþkumandan, Yamzu
ve Hantilyas da orada idiler. Kýral:

- Hantilyas bir kahramandýr. Þarabý keþfetti. Bin Tutaþil e tercih olunur d


iye ona iltifat ediyor, Hantilyas gülümsiyerek gönül açýcý güzelliði ile çevresi
ne neþeler saçýyordu. Artýk o sarayýn gülmez kadýný deðildi. Sarayýn incisi, güz
elliði, süsü idi.

Gece yarýsý olduðu zaman bahçedeki halkýn çoðu sýzmýþtý. Çünkü o görmemiþler ala
yý þarabý üst üste dökercesine içip kendilerinden geçmiþlerdi. Tören odasýnda is
e neþe yeni baþlýyordu. Kýral her tas þaraptan sonra bir piþmiþ saksaðan yumurta
sý yiyor ve bu tevazuu ilse vezirlerinin daha çok sevgi ve saygýsýný kazanýyordu
. Sofrada konuþulan þey daima kýralýn açtýðý mevzu olurdu. Þimdi felsefi bir mev
zu üzerinde idiler. Ve filozof Ýlânasam ile konuþuyorlardý. Kýral bir tas daha i
çtikten sonra dedi ki:

- Filozof! Çokluk ile Azlýk aslýnda birdir. Onu çok veya az diye ayýran biz
im kuruntumuzdur. Mesela bir tas þarapla on tas þarabýn farký yoktur. Netekim ba
zen on tas þarap bir tas þarabýn tesirini yapmaz. Bazen de bir tas þarap bir ada
mý sarhoþ eder. Neden böyle oluyor? Çünkü içimizdeki kuruntu bize çok içtiðimizi
söylerse biz bir tasý çok görüp sarhoþ oluruz. Ýçimizdeki kuruntu az içtiðimizi
söylerse on tas içtiðimiz zaman bile dipdiriyizdir. Doðru deðil mi? Ne dersin?

Ýlânasam çok kurnaz olduðu için birdenbire kýralýn düþüncesini kabul etmedi. Çün
kü kýralýn dakikasý dakikasýna uymazdý. Þimdi iddia ettiði bir þeyin biraz sonra
aksini iddia eder ve ilk iddiada kendi fikrine iþtirak ederse kýzýp tahkir eder
di. Onun için iþin bir pundunu bulmalý, ortalama gitmeliydi. Kalýn kaþlarýnýn al
týnda mel un bir bakýþla bakan gözlerini yere dikerek cevap verdi:

- Kýral Hazretleri! Esas itibarýyla azlýk çokluk birdir. Buyurduðunuz g


ibi bir tas þarapla on tas þarabýn farký yoktur. Yalnýz bazý hallerde azlýkla ço
kluðun farklarý vardýr sanýrým.
- Ne gibi?
- Mesela çokluðun yüksek bir derecesi olan bin ile azlýðýn yüksek derec
esi olan yokluk yani sýfýr arasýnda bir fark bulunmasý icap eder. Çünkü bin tas
þarap içen adam ne de olsa bundan biraz müteessir olur. Sýfýr tas þarap içen ada
msa müteessir olmaz. Çünkü þarap içmemiþtir.
Bütün vezirler bu þahane cevabý beðenmiþlerdi. Hele yeni baþkumandan, ýrkdaþý ol
an Ýlânasam ýn sözlerinden dolayý övünç bile duyuyordu. Kýral da bu sözlerden hoþl
anmýþ gibi görünüyordu. Bir saksaðan yumurtasý yedikten sonra vezirine pek felse
fi bir sual sordu:

- Peki! O halde sýfýr nedir?


- Mesela: sizin karþýnýzda ben!..

Bu o kadar parlak bir cevaptý ki cüce Ýrdas kýskançlýðýndan çatlýyacaktý. Hekim


Ziza böyle bir cevap vermiþ olabilmek için ulumaða razý idi. Yalnýz Nidiba bu sö
zlerdeki ince nükteyi kavrýyamamýþtý. Kavrýyacak halde de deðildi. Çünkü içtikçe
iþtahý açýlýyor, yedikçe de þarap içesi geliyordu.

Aradan epey zaman geçtiði halde kýral bir þey söylememiþti. Adeti böyleydi. Beðe
ndiðini belli etmemeðe çalýþýrdý. Ancak, bir müddet sonra yaverlerinden birine d
önerek buyruk verdi:

- Halk Ýlânasam þerefine içsin!

Yaver bahçeye çýkýp bakýr yuvarlak üzerine tokmakla vurarak halký uyandýrmaða ça
lýþtý. Çoðu sýzmýþtý. Bir kýsmýnýn kýmýldayacak hali yoktu. Ona raðmen yaver bað
ýrdý:

- Ey Hattiler! Kýralýmýz buyurdu: Kahraman Ýlânasam þerefine içeceksini


z!..

Henüz ayakta olanlar arasýnda bir alkýþtýr koptu. Yaþasýn kýral, yaþasýn Ýlânasa
m diye baðýrarak þarap içtiler.

Þimdi tören odasýnda baþka bir konuþma mevzuu açýlmýþtý: Tarihteb bahsolunuyordu
. Kýral, eski savaþlarý, eski kýrallarý anlatýyordu. Büyük kýral olmak için zaf
er kazanmanýn, ülkeler açmanýn, milleti doyurmanýn þart olduðunu ileri sürüyordu
. Subbiluliyuma çok mütevazi idi. Eski kýralar arasýnda en çok Flabernas ile Mur
þili beðeniyor, fakat Murþil i daha üstün tutuyordu. Diyordu ki:

- Eski, yeni bütün kýrallarýn hayatýný okudum. Murþil büyük kýrallarýn


en büyüðü ve sonuncusudur. Ondan sonra ona eþit bir kýral gelmemiþtir.

Rahip Ýduskam o yapmacýk heyecaný ile ayaða kalktý:


- Ne diyorsunuz Kýral Hazretleri! Kýral Murþil þüphesiz çok büyük bir k
ýraldýr. Onun gibi kýral ya bir, ya iki tane vardýr. Fakat günümüzde muhakkak ki
Murþil den büyük, hem çok büyük, hem de pek çok büyük kýral vardýr.

Bu sözler Ýrdasý az kalsýn öldürecekti. Herkes o kadar güzel sözler söylediði ha


lde o daha bir þey söyliyememiþti. Heyecanla yutkunup dururken Nidiba nýn haykýrýþ
ý duyuldu. Nidiba deminden beri her nedense doymuþ ve epeyce de sarhoþ olmuþtu.
Rahip Ýduskam ýn kýrala aykýrý bir düþünce yürüttüðünü görünce kýrala yaranmanýn t
am zamaný geldiðine hükmetmiþ ve atýlmýþtý. Adeta öfke ile Ýduskam a baðýrýyordu:

- Sen sus! Kýral Hazretlerinden daha mý iyi bileceksin? Madem ki o Murþ


il den daha büyük bir kýral gelmemiþtir diyor, öyleyse gelmemiþtir. Ne diye direni
p günümüzde büyük kýral vardýr diyip duruyorsun?

Nidiba nýn çam devirmesine herkes alýþýk olduðu halde bu seferki tevil götürür gib
i deðildi. Cüce Ýrdas, Nidiba ya hücum ederek nasýl bir dalkavukluk yapabilirim di
ye düþünüyordu. Kýralýn sözleri onu durdurdu. Çünkü kýral gülerek:

- Ýnsanlar hakkýnda niyetlerine göre hüküm vermek doðru olur diyordu. Art
ýk kimse söz söylemiyor, yalnýz þarap içiyordu. Tan yeri aðarmak üzere idi. Ýçki
beyinlere tesir ettikçe hareketler, bakýþlar sözler þuursuzlaþýyor, boþ yere gü
lümsemeler, manasýz öfkelenmeler birbiri ardýnca herkesi okþayýp geçiyordu. Kýra
l delilik hezeyaný halinde idi. Deha ile çýlgýnlýk arasýnda bir noktada bulunuyo
rdu. Göðsüne düþmüþ olan baþýný birdenbire kaldýrdý. Ufuklardaki düþman ordularý
na bakan kahramanlar gibi ilerisini süzdükten sonra iki elini birden boynu hizas
ýna kaldýrdý. Sol eli ilerideydi. Sað elini omzuna kadar çekerek ok atma taklidi
yaptýktan sonra aðzýnýn içine bakan vezirlere doðru:
- Bir ok attým!.. Kebap oldu dedi. Vezirler bakýþarak bu yüksek hikmeti,
bu görülmemiþ vecizeyi tasvip yollu baþ salladýlar. Pek beðenmiþler, fakat anlýy
amamýþlardý. Okun kebep olmasýndaki yüksek hikmet her kulca anlaþýlýr nesnelerde
n deðildi. Bu muammayý çözmek þerefi cüce Ýrdas a nasip oldu:
- Kýral Hazretleri edebi sanatlarýnýn en incesini yaparak cihana ve in
sanlýða parlak bir ufuk daha açmýþlardýr, dedi çünkü atýlan ok bir geyik yavrusu
nu vurup kayaya saplanýrsa, bu kaya çakmak taþýndan yapýldýðý için ateþ alýrsa,
geyik okla delinmiþ olduðu halde okun hýzýndan dolayý elli defa dönerse hiç þüph
esiz kebap olur. Hem de kebaplarýn en tatlýsý

Ziza o kadar alýklaþmýþtý ki beyni iþlemiyordu. Þu sevmediði domuz cüce muhakkak


ki kýralýn gözüne girmiþti.

Ziza sarhoþluktan dolayý etrafý hemen hemen hiç görmemeðe baþlýyan gözleriyle bi
r kýrala, bir de Hantilyas a bakýyor, kýrala yaranmakla, HAntilyas a sevgisini söyle
mek arasýnda bir tercih bocalamasý yapýyordu. Kýral yine tevili kolay bir söz sö
ylerse mesele yoktu. Fakat ya tutup da, mesela: Bir ok attým helva oldu derse ne y
apardý? Helvanýn balýný, ununu, yaðýný nereden bulup çýkarýrdý? Bir aralýk kýral
a yaranamýyacaðým diye ümitsizliðe düþer gibi oldu. Kýrala dalkavukluk etmekten
vazgeçerek güzel. Hantilyas ýn ilgisini kendi üzerine çekmek istedi. Fakat hay aks
i þeytan hay! O kadar sarhoþtu ki birkaç adým uzaktan Hantilyas ile Yamzu yu birbi
rine karýþtýrýyordu. Onlar kýralýn saðýnda ve solunda oturuyorlardý. Fakat hangi
sinin Hantilyas olduðunu kestiremiyordu. Yamzu nun ayý balýðýna benziyen gövdesiyl
e ötekinin ince ve biçimli endamýný birbirine karýþtýrmak için amma da içmiþim d
iye düþünebiliyordu. Bununla beraber suç yalnýz þarapta deðildi. Gözlerinin az g
örmesi de buna biraz sebep olmuþtu. Birdenbire adeta iradesi dýþýnda bir dürtüþ
le ayaða kalktý ve kýrala þöyle dedi:
- Kýral Hazretleri! Bu kahramanlar gecesinden unutulmamasý geren bir ka
hraman daha var: o da þu parlak gözleri ve ince gövdesiyle kadýnlarýn en güzeli
olan Yamzu dur.

Ziza, sonunu herkesin merakla bekledði sözünü burada kesiverdi. Çünkü þaþýrmýþtý
. Hantilyas tan bahsetmek isterken aðzýndan Yamzu çýkývermiþti. O kadar þaþýrmýþtý
ki bir müddet ne söyliyeceðini bilemedi. Sonra içinden Ne yapalým? Bir ok attým,
helva oldu. Çaresiz yaðýný da, balýný da, ununu da bulacaðýz diye düþündükten so
nra devam etti:

- Evet! Yamzu bir kahramandýr. Çünkü þöleni idare eden ve kadýn olduðu
halde bu kadar içmeðe dayanan bir kimse elbette kahramandýr. Buradaki kýzýl þara
ptan yirmi tas içmek yirmi düþmanýn kanýný içmekten daha mý kolaydýr. Deðildir.
Bir hekim olmak sýfatý ile size söyliyeyim ki daha kolay deðildir. Daha güçtür.
O halde kahramanlar gecesinin en büyük kahramaný Kýral Hazretleriden sonra ikinc
i kahraman Yamzu dur. Üçüncü kahraman Hantilyas týr. Dördüncü kahraman Ýlânasam dýr. B
eþinci kahraman Ýrdas týr Hayýr , hayýr Yanýldým Baþtan saycaðým: Birinci kahraman K
ýral Hazretleri Ýkinci kahraman Yamzu Üçüncüsü Hantilyas Dördüncüsü de ben

Ziza sözlerine devam edemedi. Çünkü birdenbire kýralýn aðzýndan, burnundan kan b
oþanarak devrildiðini gördü. Kýralýn arkasýnda bulunan baþhekim Teþen ile yanýnd
a oturan Yamzu seðirttiler. Ötekiler donakalmýþtý. Baþhekim, yanýnda bulundurduð
u hayat iksirinden kýralýn aüzýna damlatmaða çalýþýyordu. Gün aðarmýþtý. Bir müd
det kýralýn göðsünü ve kollarýný uðaladýktan sonra kalbini dinliyen Teþen sevin
çle: Çok þükür kýralýmýza bir þey olmadý. Fakat birkaç gün kýpýrdamadan yatmasý l
azým dedi. Sonra hepsi sarhoþ olan yaverlere emir vererek kýralý sýrtlatýp yatak
odasýna götürttü. Zaten ortada içilecek þarap, yenecek yemek de kalmamýþtý. Yeni
baþkumandan da meydandan kaybolmuþtu.

Vezirler evlerine vezirlik töreni ile dönmek için savaþ arabalarýna binmek istiy
orlardý. Fakat korkak Tutaþil Kaskalarla yaptýðý savaþta savaþ arabalarýnýn heps
ini kaybetmiþti. Baþka çare yoktu: Yayan gideceklerdi saray bahçesine çýktýklarý
zaman bütün halkýn sýzýp yatmýþ olduðunu gördüler. Büsbütün sýzmamýþ olan bazý
gençler birtakým kadýnlarla uygunsuz durumda idiler. Bu manzara Ýlânasam ýn namusu
na dokundu:

- Alçak herifler! Utanmýyor musunuz? diye baðýrdý. Sarhoþ gençlerden biri


baþýný kaldýrarak:
- Kýzma vezir hazretleri! Sizin çatý altýnda yaptýðýnýzý biz yýldýzlarýn
altýnda yapýyoruz diye cevap verdi.

Cüce Ýrdas sarhoþluktan kekeliyerek homurdandý:

- Halkýn eþekten farký yoktur!

Buna da baþka bir genç cevap verdi:

- Eþeðin de senden

Rahip Ýduskam öfkelenmiþti:

- Alçak, vatan haini! Sen bir vezire hangi cüretle bu sözleri söylüyors
un?
- Çok dýrlanma! Bu gece kahramanlar gecesidir. Biz de açýkta sabahlamak
la kahramanlýk yapýyoruz. Yaþasýn Kýral!..

Ziza açýk havaya çýkýnca biraz açýlmýþ gibiydi:

- Bu vatan hainlerini idam ettirmeli. Sarayýn bahçesine saygýsýzlýk göst


eriyorlar diye haykýrdý.

Baþka bir sarhoþ yerden kalkarak cevap verdi:

- Yavaþ gel vezir hazretleri! Bizi buraya kýral çaðýrdý. Kýralýn konukl
arýný iadam ettirmek kýrala isyandýr. Sen kýrala isayn mý ediyorsun?

Zaten korkak olan Ziza bu sözlerden büsbütün ürkmüþtü

- Haþa, haþa!.. Ben kýralýn kölesiyim. Ama sizler bahçenin namusunu lek
elediniz. Bu gecenin kahramanlar gecesi olduðunu unutuyorsunuz
- Hangi kahramanlar gecesi? Kahramanlar öldüler. Bu gece dalkavuklar ge
cesidir. Bu þölene konmak için sabaha kadar yaþasýn diye baðýrdýk. Tabii siz de
içerde þebek gibi takla attýnýz. Yaþasýn kýral!..

Nidiba nýn sabrý tükenmiþti:

- Bana bak! Nankörlük edip durma. Kýral ve vezirler olmasa hepiniz aç k


alýrsýnýz. Düþman gelip hepinizi götürür. Köle diye satar. Biz en aðýr yükleri t
aþýyan insanlarýz. Bize saygý göstermeðe mecbursun!..

Bu sözler üzerine sarhoþ hüngür hüngür aðlamaða baþladý. Hem hýçkýrýyor, hem de:

- Benim eþeðim de aðýr yük taþýyor ama yine benden dayak yiyor. Amma da
nankörmüþüm diye söyleniyordu.

Vezirler iþin sarpa sardýðýný, resmi otoritelerini kullanacak bir vasýtanýn orta
da bulunmadýðýný görerek bahçe kapýsýna doðru yürüdüler. Sendeliyerek evlerinin
yolunu tuttular.

Kâhin Þilka, bir arkadaþý ile bütün bu konuþmalarý dinlemiþti. Bir sarhoþlara, b
ir de vezirlere baktýktan sonra:

- Þu sarhoþ, beriki herifleri paçavraya çevirdi dedi

Arkadaþý cevap verdi:

- Yanlýþ söyledin. Paçavralarý tersine çevirdi!..

- SON -

26 Mayýs 1941 Pazartesi


Maltepe

You might also like