Professional Documents
Culture Documents
Bilim
Teknik
ve Aylık Popüler Bilim Dergisi
Ocak 2011 Yıl 44 Sayı 518
4 TL
Suyun
Bilim ve Teknik
Ocak 2011
Gariplikleri
Yıl 44
Sayı 518
Suyun Gariplikleri
Mimar Sinan ve
Osmanlı Cami Mimarisinin
Gelişimindeki Rolü
Küremiz Isınıyor...
Kuşkunuz mu Var?
Akıllı Telefonlarda
Her Şeyin Bir
Uygulaması Var
Adli Kimya
18
9 771300 338001
İçindekiler
24
H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit gibi görünse de
garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış, önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı, insanlığın en önemli
doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız, kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip. Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama
olanak sağlarken bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya, su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve
su molekülleri arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.
40 Beylikten imparatorluğa dönüşen Osmanlı’da toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte farklı tipte birçok yapı inşa edilmiştir.
Ancak bu mimari ürünler arasında devletin ekonomik gücünün birer göstergesi de olan camiler ön plana çıkar. Osmanlı camileri incelendiğinde de
mimari açıdan bir gelişim süreci yaşandığı ve bu süreçte Mimar Sinan’ın katkılarıyla doruğa ulaşıldığı görülür. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin
en parlak döneminde yaşamış olan Sinan, Osmanlı sanatının en büyük yapı ustasıdır.
68 2000’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı ortaya çıktı. Bu türdeki
yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması
doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz
bir konumda. Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor.
Haberler .......................................................................................................................................... 4
+
Merak Ettikleriniz / Zeynep Ünalan .......................................................................................... 12 90
Türkiye Doğası
Ctrl+Alt+Del / Levent Daşkıran ................................................................................................ 14 Bülent Gözcelioğlu
Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi / Yasemen Say Özer ...... 48
104
Bilim Tarihinden
H. Gazi Topdemir
Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu / Özgür Bingöl .............................................. 54
Amatör Teleskop Yapımı-3 Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı / Başar Titiz ................... 76
110
Zekâ Oyunları
Emrehan Halıcı
Endoplazmik Retikulum / Abdurrahman Coşkun ................................................................... 80
Gezegen Bulundu!
deki hiçbir gezegende karbon miktarı ok- 2008S süpernovasının yakın sayılabilecek
sijenden daha fazla değil, ancak gaz geze- bir gökadada gerçekleşmesi, gökbilimcileri
genler olan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Nep- veri arşivlerine yönlendirdi. Hiçbir gözle-
Emre Aydın tün için bu değerler net olarak bilinmiyor. mevinin arşivinde süpernova öncesi ola-
Jüpiter’in 1,4 katı kütleye sahip WASP- bilecek bir yıldız adayı bulunamamasına
4
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Öğretmen Adayları
İçin Astronomi
Desteği
Ersin Göğüş
5
Haberler
Geleceğin Mikroçip daha az enerjiyle daha hızlı çalışan tran-
sistörler yapılması mümkün. Son yıllarda
ken transistörlerle aynı performansa sahip
olduğunu gösterdi. Bu çalışmada ayrıca
Dünyasında grafen tabanlı veya karbon nanotüplü mal-
zemeler, askeri amaçlı telekomünikasyon
500 nanometre uzunluğundaki indiyum-
arsenür transistörlerin, silikon tabanlı
Silikona ekipmanlarında silikon yerine kullanıl- eşdeğer transistörlere nazaran yarı yarıya
Karbon Nanotüp:
Daha Küçük
Büşra Kamiloğlu
6
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Peki, nedir bu küçücük tüpleri önemli çıkan ısının tüplerin kırılmasına sebep da TÜBİTAK- NATO Üniversite bursuyla
kılan? olduğunu düşünmüşler. Bir grup Alman Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde li-
İki boyutlu grafen yapılar, içlerindeki araştırmacı daha farklı bir yaklaşım sergi- sans eğitimini tamamladı. Ardından gene
karbon bağları sayesinde eşsiz bir sağlam- lemiş: Tüpleri ipe benzetmiş. Baloncukla- burslu olarak Yale Üniversitesi’ne giderek
lığa sahiptirler. Öyle ki onları parçalamak rın patlamasıyla iki ucundan çekiştirilen kuramsal fizik alanındaki doktora çalış-
için ciddi enerjiye ihtiyaç duyarız, bu da ipin sökülmesi gibi, tüplerin parçalandığı- malarını 1974 yılında bitirdi. Almanya’da
kolay iş değildir. nı düşünmüşler. Heidelberg Üniversitesi’nde ağır iyon araş-
Tek katmanlı karbon nanotüpleri is- Kore Bilim Ve Teknoloji Enstitüsü’nden tırmaları konusunda dünyanın önde ge-
tenilen boyutlarda parçalayabilmek için Kim Brown sebebi daha iyi anlayabilmek len merkezlerinden biri olan GSI Nükleer
Brown Üniversitesi araştırmacıları ilginç için bir dizi süper bilgisayar kullanarak Araştırma Merkezi’nde ve Münih Teknik
bir yöntem denemişler. karmaşık molekülerin dinamiğini incele- Üniversitesi’nde 1974-82 yılları arasın-
yen bir simülasyon geliştirmiş. da araştırma görevlisi olarak çalıştıktan
Sonuçta, Alman araştırmacıların aksine sonra tekrar ABD’ye döndü. Maryland
tüplerin çekme kuvvetine değil sıkışmaya Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve
maruz kaldığı ve bu sebeple malzemenin Western Kentucky Üniversitesi’nde mi-
bükülüp sarmal bir şekil aldığı görülmüş. safir doçent olarak görev yaptıktan sonra
Daha sonra, baloncukların patlamasıyla 1985 yılında Tennessee Teknik Üniversite-
açığa çıkan kuvvetin atomları dışarı fır- si Fizik Bölümünde tam zamanlı öğretim
latarak yapıyı parçaladığı anlaşılmış. (Bu üyesi olarak çalışmaya başladı. Amerika’da
durum portakalı sıkınca içinden sıvının Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı, Lawaren-
fışkırmasına benzetilebilir.) ce Berkeley Ulusal Laboratuvarı, Fransa’da
Yapılan araştırmalar sonucu, karbon GANIL Araştırma Laboratuvarı, İtalya’da
nanotüplerin parçalanarak istenilen bo- IFN-Catania Araştırma Laboratuvarı,
yutlara getirilmesi, yüksek kalitede karbon Japonya’da Yukawa Araştırma Enstitüsü ve
nanotüplerin yapımına olanak sağlayacak Türkiye’de Orta Doğu Teknik Üniversite-
nitelikte. Böylece otomotiv, biyomedikal, si ile ortak araştırmalar yapan Prof. Ayık,
elektronik, enerji, optik gibi alanlarda kar- Feza Gürsey Enstitüsü’nde de yüksek li-
bon nanotüp kullanımı gelecekte daha da sans ve doktora öğrencilerine yönelik ola-
artacak. rak düzenlenen nükleer reaksiyon dinami-
ği ile ilgili yaz okullarında görev aldı.
2010 Caplenor
Araştırma Ödülü
Prof. Dr.
Şakir Ayık’ın
Bir atom inceliğindeki grafen tüpler
bir çözeltiye batırılmış. (Genellikle sadece Özlem İkinci
su kullanılmış) Bu durumda, tenceredeki
spagetti görünümde olan grafen tüplere,
şiddetli bir ses dalgası gönderilmiş. Bu ses
dalgaları çözeltinin içinde boşluklar yarat-
T ennessee Teknoloji Üniversitesi üs-
tün nitelikte ve başarılı araştırmalar
yapan tam zamanlı öğretim elemanlarına
mış. Boşlukların içinde oluşan baloncuk- her yıl Caplenor Araştırma Ödülü veriyor.
lar genleşip patlamış ve kendi üzerlerine Ödül, üniversitenin 1979 yılında hayatı- Nükleer tepkime mekanizmalarında
çökmüş. Bu sırada açığa çıkan sıcaklık nı kaybeden eski dekanlarından Donald nükleer maddenin farklı sıcaklık ve yoğun-
5000 °K (güneşin yüzeyindeki sıcaklığa Caplenor onuruna ilk kez 1984 yılında luklardaki özellikleri incelenirken, atom
yakın) ve patlama sonrası sıkışma ivme- verilmiş. Caplenor Araştırma Ödülü’nün çekirdekleri nükleer hızlandırıcılar kulla-
si yerçekiminin 100 katı olmuş. Sonuçta bu yılki sahibi Prof. Şakir Ayık. Tennessee nılarak yüksek enerji ile hızlandırılıp çar-
tüpler küçük parçalara ayrılmış. İstenilen Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’ndeki pıştırılıyor. Prof Şakir Ayık ise araştırma-
boyuttaki parçaları sıvıdan ayırmak için görevine 25 yıl önce başlayan Prof. Ayık’ın larında düşük enerjili nükleer tepkimelere
de bir süzgeç kullanılmış. araştırma alanı kuramsal nükleer fizik ve odaklanarak nükleer maddenin özellik-
Yapılan deney sonucunda ilginç olan ağır iyon fiziği. lerini inceliyor. Bu konuya yaptığı önemli
hala bu tüplerin nasıl kırıldığının anlaşı- 1947 yılında Ankara’nın Çamlıdere il- katkılar nedeniyle de 2010 yılı Caplenor
lamaması. Araştırmacılar ilk başta ortaya çesinde doğan Prof. Şakir Ayık 1969 yılın- Araştırma Ödülü’ne layık görüldü.
7
Haberler
Laboratuvarda Hormonun
Araştırmacılar çalışmalarında, kan do-
laşımında doğal olarak bulunan ve sindi-
Karaciğeri Hastalığındaki
rahatlattığını ve hastalığın yıkıcı etkilerini
azalttığını kanıtladı. Çünkü hepsidin Ak-
Önemli Rolü
deniz anemisi hastalığına sahip kişilerde
Yunus Can Esmeroğlu düşük düzeyde bulunuyor.
Vücutta bir demir dengesi bulunduğu-
L aboratuvarda ilk kez tüm insan karaci- Özlem İkinci nu söyleyen araştırmacılar, normal sağlıklı
ğeri üretildi. Üretilen minyatür karaci- kan hücrelerinin üretilmesi için demirin
ğerler, yaklaşık olarak ceviz boyutlarında.
Boston’daki American Association for the
Study of Liver Diseases’in yıllık toplan-
W eill Cornell Tıp Fakültesinde ger-
çekleştirilen ve Journal of Clinical
Investigation’da yayımlanan bir çalışmada
normal seviyede tutulması gerektiğini söy-
lüyor. Vücutta aşırı demir biriktiğinde kır-
mızı kan hücrelerinin yaşam sürelerinin
tısında duyurulan haberde, insana nakli vücutta üretilen bir hormonun, kan has- yarıya indiğini vurgulayan Weill Cornell
mümkün olabilecek boyutlarda sağlıklı talıklarından beta talaseminin (Akdeniz Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
karaciğer üretilmesi yolunda çok önemli anemisi) ve hemokromatozisinin (demir Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Stefano Rivella,
bir adım atıldığı vurgulandı. depolama hastalığı) tedavilerinde kullanıl- bu kan hücrelerinin normal kan hücreleri
ma potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor. gibi doğru şekilde üretilemediğini ve sağ-
Dünya çapında yaklaşık 300.000 çocuk ta- lıklı olmadıklarını bu yüzden de işlevleri-
lasemi hastası olarak doğuyor. Bu durum ni uygun şekilde gerçekleştiremediklerini
vücut organlarında aşırı demir birikimi belirtiyor.
sonucu yorgunluk, karaciğer hastalıkları, Dr. Rivella normal koşullar altında
kalp yetmezliği, büyüme bozukluğu, şeker hepsidin hormonunun ne zaman yete-
hastalığı ve kemik erimesi gibi sorunlara rince kırmızı kan hücresi bulunmadığını
neden olabiliyor. Standart tedavi şekilleri fark ettiğini, bu durumda vücudun gerekli
ise çoğu zaman etkili olmayan düzenli kan demir miktarını düzenlemek için uygun
nakli ve vücudun hasarlı kan damarlarını miktarda hepsidin ürettiğini, beta talase-
yenilemesine ya da tamirine olanak sağ- mi hastalarında ise bu mekanizmanın ça-
layan kemik iliği nakli. Kan nakli ile has- lışmaması nedeniyle kırmızı kan hücreleri
talardan kan alınarak karaciğerdeki fazla üretildiğinde, demirin vücut organlarına
demiri uzaklaştırmak ve böylece organlar- depolanmak üzere gönderildiğini belirti-
daki demir yükünü azaltmak amaçlanıyor. yor.
Fakat bu yöntem Dr. Rivella ve ekibine Dr. Rivella ve ekibi tarafından yürütü-
göre etkin olmayan, geliştirilmesi gereken len ve Blood dergisinde yayımlanan ikinci
bir yöntem. bir çalışmada Amerika’da 1.5 milyon kişi-
8
Bilim ve Teknik Ocak 2011
9
Haberler
Dayanılmaz
olarak adlandırılan sıcaklık derecesi, yük-
selen havayı çevreleyen havanın ne kadar
Sıcaklıklar
sıcak ve nemli olduğuna bağlı olarak de-
ğişiyor. Oluşturulan modeller tüm tropik
10
Bilim ve Teknik Ocak 2011
11
Merak Ettikleriniz
Bu amaçla‚ işlev polimerleri (fonksiyon polimerleri) denilen
Değerli Okuyucularımız,
polimerler üretiliyor. İletken tuz iyonları, metalik toz ve metal
Bilim ve teknoloji konularında merak ettiğiniz, kafanızı karıştıran,
iplikçikler gibi katkı maddelerinin karmaşık bir şekilde bir ara-
düşündürücü sorularınızı merak.ettikleriniz@tubitak.gov.tr
adresine yollayabilirsiniz. ya gelmesiyle oluşan bu cins polimerlerden çok çeşitli malzeme
Tüm okuyucularla paylaşabileceğimiz sorularınızı değerlendirecek ve ürünler yapılıyor (*). Kullanılan katkı maddeleri arasında de-
ve yerimiz elverdiğince yanıtlamaya çalışacağız. mir oksit, aluminyum parçacıkları, gümüş tozu, paslanmaz çelik
İlginç bilimsel sorularda buluşmak üzere... ve karbon iplikçikleri, lityum, sodyum, potasyum bulunabiliyor.
Elektromanyetik dalgaları zırhlama amaçlı tekstil perdeler, giysi-
ler ve daha birçok malzeme, işlev polimerlerinden üretiliyor. Öğü-
Polimer malzemeler elektromanyetik dalgaları nasıl zırhlıyor? tülüp toz haline getirilmiş polimer malzeme boyalara katılıyor ve
Polimerlerin elektromanyetik ışınımdan koruyucu özelliği var mıdır? elektromanyetik dalgalara karşı bir çeşit zırhlama işlevi üstleniyor.
Varsa çalışma sistemi nasıldır? Elektromanyetik dalgaları yansıtan grafit, özellikle duyarlı
Piyasada satılan ürünlere güvenebilir miyiz? elektronik aletlerin dış yüzlerinin kaplanmasında, bunların kasa-
Buket Gürçalışkan Toprak larında ve paketlenmesinde kullanılıyor.
12
Bilim ve Teknik Ocak 2011
merak.ettikleriniz@tubitak.gov.tr
(*) Polimerler konusunda ayrıntılı bilgi için Prof. Dr. Mehmet Saçak’ın dergimizin Dr. Zeynep Ünalan
2010 yılı Şubat sayısındaki yazısına bakınız.
(**) Yazarın, dergimizin 2010 yılı Aralık sayısındaki mobil iletişim ve cep telefonu
kulaklıklarıyla ilgili yazılarına ve bu yazılardaki kaynaklara bakınız.
Elektronlar
Eğer aynı yükler birbirlerini itiyorsa nasıl oluyor da atom Atom çekirdeği Proton ve nötronlar
çekirdeğinin içinde pozitif yükler bir arada durabiliyor?
Biliyoruz ki zıt kutuplar birbirini çeker. Yine biliyoruz ki çekirdeğin
içinde proton ve nötron denilen, biri pozitif diğeri nötr iki tanecik var.
Bu tanecikler nasıl bir arada duruyor? Bir de, aynı kutuplar
birbirini iteceği halde protonlar nasıl bir arada duruyor?
Kuark ve gluonlar
Yağmur Yaman
13
Ctrl+Alt+Del Levent Daşkıran
14
Bilim ve Teknik Ocak 2011
15
Tekno - Yaşam Osman Topaç
Arnavut
Kaldırımı
Döşeme
Pasta Süsleyen Makinesi
Yazıcı
Cricut, yazıcı başlığı yerine bir
maket bıçağı bulunan bir yazıcı. Sanal Gerçeklik:
Ülkemizde de bu tür kesiciler,
özellikle tabelacılar tarafından AR.Drone
yaygın olarak kullanılıyor. Bilgisayar oyunlarının sanallığına biraz gerçeklik boyutu
Cricut Cake ise aynı teknolojinin eklemek isteyenler için tasarlanmış bir oyuncak
pastacılara uyarlanmış versiyonu. Bu helikopter AR.Drone. Fakat bildiğimiz helikopterlerden
cihaza kâğıt yerine “yenebilir” pasta de oyuncaklardan da biraz farklı. Bu oyuncak üzerinde
malzemelerinden oluşan tabakalar bir wifi sistemi ve iki video kamera var. Helikopter üzerindeki
veriyorsunuz ve tasarladığınız wifi sistemi, iPhone’a yüklenen oyun sistemiyle iletişim
şekiller bu tabakalardan kesiliyor. Nanoteknoloji haberlerinden sıkılmış kurmak için kullanılıyor. Helikopterin önünde bulunan kamera
Daha sonra bu kesilen şekilleri olanlar için çok basit bir araçtan ile iPhone ekranına gelen görüntü, kullanıcıya sanki
kullanarak her biri birer sanat eseri bahsedeceğiz bu haberde. helikopterin kokpitindeymiş hissini veriyor.
olan pastalar yapmanız mümkün. Genellikle asfalt kaplamanın uygun Yine bu wifi sistemi kullanılarak iki helikopter aynı oyunda
www.gm.com olmadığı yerlerde, yolların veya karşılıklı savaşabiliyor. Hem kapalı alanda hem de açık
kaldırımların kaplanmasında alanda kullanılabilecek şekilde tasarlanmış olan
kullanılan Arnavut kaldırımı ya da AR.Drone’un neler yapabildiğini mutlaka görmelisiniz.
kilitli parke taşlarını yerleştirmek http://ardrone.parrot.com
çok yorucu ve zaman alan işlerden
biridir. Hollandalı bir girişimci
tarafından geliştirilen Tiger Stone,
elektrikle çalışan bir taş döşeme aracı.
Araç çok basit bir şekilde tasarlanmış.
En fazla üç işçinin taşla beslediği
bir ağzı olan araç, çok yavaş
bir şekilde taş döşenecek yüzey
üzerinde ilerlerken yerçekimi
kuvveti ile kum zemine inen taşlar,
bir silindir yardımıyla sabitleniyor.
Bu aracı kullanarak, sadece
iki operatör ile günde 300 m2
taş döşemek mümkün.
Tiger Stone 4, 6 ve 8 metre
genişliğinde modellerle
satışa çıkarılmış.
www.tiger-stone.nl
17
Levent Daşkıran
Akıllı Telefonlarda
Her Şeyin Bir Uygulaması Var
Büyük ve renkli ekranları, gelişmiş işlem güçleri ve insanı hayrete düşüren yetenekleriyle akıllı telefonlar,
günümüzün en popüler teknolojik simgelerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Bu aygıtların bu kadar ilgi çekmesinin ardında ise sürekli internete bağlı kalma ihtiyacının yanında,
zaman zaman hayal gücünün sınırlarını zorlayan uygulamalar yatıyor.
G
eniş ve renkli dokunmatik ekranlar, ge- fusunu geçmek üzere olduğu şu günlerde cep te-
lişmiş bağlantı ve sürekli bağlı kalabilme lefonu kullanıcıları arasındaki en popüler ürün-
yetenekleri, ambalajı açtığınız anda ha- ler. Araştırma şirketi Gartner’ın tahminlerine gö-
zır hale gelen e-posta ve sosyal medya erişimi, ma- re 2011 yılında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da
saüstü bilgisayarları aratmayacak ölçüde görüntü- satılacak cep telefonlarının % 60’ının akıllı telefon
leme yapabilen internet tarayıcıları, dizüstü bilgi- olacağı öngörülüyor. ComScore verileri de geliş-
sayarınızla yarışabilecek kadar yüksek işlem gücü miş ülkelerde en hızlı büyüyen cep telefonu sektö-
ve hayalleri zorlayan uygulama çeşitliliği… Akıllı rünün akıllı telefon sektörü olduğunu ortaya ko-
telefonlar, aktif hat sayısının neredeyse dünya nü- yuyor.
18
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Normal bir cep telefonuyla kıyaslandığında çok
daha fazla bilgi işlem kapasitesi ve bağlantı yetene-
ği sunan, kendilerine özgü işletim sistemleri üzerine
karmaşık uygulamalar yüklemenize ve çalıştırmanıza
izin veren cep telefonları akıllı telefon olarak adlandı-
rılıyor. Aslında akıllı telefon kavramını cep telefonu
özelliklerine sahip bir cep bilgisayarı olarak da tanım-
lamak mümkün. Beklentilerin artmasına bağlı olarak
işlemci hızı ve sistem belleği sürekli artan, ekran boyu
giderek büyüyen ve giderek gelişen yeteneklere kavu-
şan bu cihazlar, dış görünüşleri ve sundukları zengin
fonksiyonlarla gün geçtikçe kullanıcılar tarafından
daha fazla tercih ediliyor. Üstelik bu aygıtlar, tüketici- lamalar hakkındaki görüşlerini okuyabilecek ve dile-
ler için bir cazibe unsuru olmanın yanı sıra üreticile- diğiniz uygulamayı anında indirip kurabilecektiniz.
rin kârlılığını açısından da ciddi bir kaynak. Böylece platform üzerinde satılacak olan uygulama-
Her ne kadar ilk örnekleri 1992 yılında ortaya çık- nın kontrolünü ve onay sürecini Apple’ın inisiyatifine
mış olsa da, akıllı telefonların altın çağı ve yaygın- bırakmakla birlikte, tüm uygulamalara tek bir nokta-
laşması 2007 yılında ilk iPhone’un ortaya çıkışından dan erişebilme kolaylığına kavuşacaktınız. Üstelik bu
sonra başladı. Kullanıcı arabiriminin her bir uygula- platform, şirketin sağladığı uygulama geliştirme araç-
manın kullanım amacına göre tamamen yeni baştan larını kullanarak kendi uygulamalarınızı hazırlayıp
düzenlenmesine izin veren geniş dokunmatik ekran, platforma dahil etme şansı da sunuyordu.
kontrolü sağlamak amacıyla telefonun hareketlerini App Store, 11 Temmuz 2008’de duyurulduğu ilk
ve pozisyonunu uygulamalara aktarabilen ivmeöl- günden itibaren çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve
çer, ekranda birden fazla parmağı aynı anda kullana- aradan geçen 2,5 yıl içinde inanılmaz gelişimini sür-
rak farklı işlemleri yerine getirebilme ve gelişmiş in- dürüyor. Bunun için rakamlara şöyle bir bakmak ye-
ternet tarayıcısı gibi özelliklerle donatılan bu telefon, terli: 11 Temmuz 2008’de ilk açıldığında 500 uygu-
kendinden sonra gelecek aygıtlar için örnek model lama ile başlayan App Store, 14 Temmuz’da 800 uy-
oldu. Bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bundan gulama ve 10 milyon indirme sayısına erişti. Ara-
birkaç yıl önce dokunmatik arayüzlerden kullanış- dan daha 1 yıl geçmeden, 23 Nisan 2009’da uygula-
sız olduğu gerekçesiyle köşe bucak kaçan kullanıcılar ma sayısı 35 bine, indirme sayısı 1 milyara yükseldi.
artık dokunmatik ekrandan ibaret bir telefon kullan- 2010 yılı Ocak ayının başlarında dükkândaki uygu-
mayı bir prestij olarak kabul ediyor. lama sayısı 120 bini, indirme sayısı 3 milyarı geçmiş-
ti. Ekim 2010 verilerine göre dükkândaki uygulama
Uygulama sayısı 1 milyona gidiyor sayısı 300 binin üzerinde ve toplam uygulama indir-
me sayısı 7 milyardan fazla.
2007 yılında ilk iPhone ile yeni nesil akıllı telefon Mobil uygulamalara erişimde App Store’un orta-
anlayışının üç aşağı beş yukarı belirlenmesinin ardın- ya koyduğu bu başarı, diğer üreticilere de ilham kay-
dan, ikinci büyük adım 2008 yılında App Store adı ve- nağı oldu. Palm tabanlı sistemler için App Catalog,
rilen uygulama dükkânının açılmasıyla yine Apple’dan Google’ın Android mobil işletim sistemiyle çalışan
geldi. O güne kadar akıllı telefon uygulamalarının da- aygıtlarını hedefleyen Android Market, Microsoft
ğıtımı, uygulamayı yazan şirketin internet siteleri üze- Windows Mobile platformuna özel Windows Mar-
rinden veya birçok uygulamayı bir arada sunan bazı ketplace for Mobile, Nokia’nın Symbian tabanlı tele-
katalog siteleri üzerinden gerçekleştiriliyordu. Tıpkı fonları için uygulamalar sunan Ovi Store, Samsung
bilgisayarlarda olduğu gibi önce kullanım amacını be- Bada platformunu hedefleyen Samsung Apps ve
lirliyor, daha sonra işinize yarayacak uygulamanın pe- RIM’ın BlackBerry cihazı için hazırladığı BlackBerry
şine düşüyor ve indirip kurulumunu gerçekleştiriyor- App World sırayla pazardaki yerlerini aldılar. Ancak
dunuz; bu aslında hayli zahmetli bir işlemdi. Apple ise bunların bazıları Türkiye’den erişime açık değil. Ör-
App Store ile uygulama seçimi ve indirme işini tama- neğin Android işletim sistemine sahip akıllı telefon-
men telefon üzerinden erişilebilen bir platforma taşı- lar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok yay-
yordu. Bu platform üzerinden istediğiniz uygulama gın olmasına rağmen, ülkemizden Android Market
kategorisine girebilecek, bedava ve ücretli seçenekler erişimi sağlanamıyor. Ne zaman sağlanabileceği ko-
arasında dolaşabilecek, diğer kullanıcıların bu uygu- nusunda da bir bilgi yok.
19
Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var
Tüm bunların üstüne görünen o ki, bu platform- parmağınızı ekranda dolaştırmaya başlıyorsunuz ve
ların erişimi sadece akıllı telefonlarla da sınırlı kal- kendinizi etkileyici seslerin kollarına bırakıyorsu-
mayacak. Tablet bilgisayarlarını hazırlayıp piyasaya nuz. Uygulama, canlı bir konserde enstrüman olarak
süren veya sürme hazırlığında olan şirketler, mobil kullanılabilecek kadar başarılı.
uygulama dükkânlarını bu aygıtlara içerik sağlamak Flight Update: Havaalanına gideceksiniz, aca-
için bir platform olarak konumlandırıyor. Akıllı te- ba uçak rötar yaptı mı? Amerika’dan gelen yakınını-
lefonların giderek yaygınlaşmasının yanı sıra kulla- zın uçağı şu an nerededir, saat kaçta inecek? İki haf-
nıcılar arasında benzer bir akım oluşturacağı düşü- ta sonrası için planladığınız seyahatte gideceğiniz ye-
nülen tablet bilgisayarların da bu platformlardan fay- re acaba hangi havayolları, saat kaçta uçuyor? Bu tarz
dalanması, bu işin benzer bir ivmeyle büyümeye de- soruların cevabını bulmak için akıllı telefonunuzdan
vam edeceğini gösteriyor. Flight Update uygulamasını çalıştırıp ilgili hava yol-
Hayal gücünü zorlayan uygulamalar: Akıllı tele- larının adını, uçuş numarasını veya kalkış-varış nok-
fonların sunduğu özellikler uygulama erişim kolay- tasını girmeniz yeterli. Üstelik dünyadaki tüm hava
lığıyla birleşince, bu iş profesyonel yazılım geliştiri- yolu şirketleri ve uçuşlar destekleniyor.
cilerin tekelinden çıkarak çok daha geniş bir kesi- Mobile Mouse: İvmeölçerlerle donatılmış akıl-
me hitap etmeye başladı. Hazırladıkları uygulama- lı telefonunuzu havalı bir fare olarak kullanmak is-
yı uygulama platformları üzerinden dağıtarak sata- terseniz Mobile Mouse uygulaması emrinize amade.
bileceklerini ve bu yolla gelir elde edebileceklerini Uygulamayı telefonunuzda çalıştırıp masaüstü bilgi-
gören meraklılar, ellerindeki aygıtların özelliklerini sayarınızdaki küçük uygulamayla kablosuz bağlan-
farklı şekillerde bir araya getirerek birbirinden ya- tı üzerinden eşleştirdiğinizde, telefonunuzu hava-
ratıcı uygulamalara imza atmaya başladılar. İşte bir- da serbestçe hareket ettirerek bilgisayar ekranında-
birinden ilginç mobil uygulamalar arasından bizim ki imlece yön verebilirsiniz. Tıklamalar da telefonun
gözümüze takılanlar. ekranına dokunarak hallediliyor.
Lightsaber Unleashed: Yıldız Savaşları serisinin Barcode Scanner: Bir ürün gördünüz, almak isti-
hayranıysanız, eminim siz de elinize bir ışın kılıcı yorsunuz ama içinize başka yerden daha ucuza bula-
alıp sallamayı hayal etmişsinizdir. Lightsaber uygula- bilir miyim diye kurt düştü. Telefonunuzu çıkarıyor-
masıyla bu isteğinizi bir miktar olsun karşılayabilir- sunuz, uygulamayı çekip barkodun fotoğrafını çeki-
siniz. Uygulamayı çalıştırıp ekrana dokunduğunuz- yorsunuz. Uygulama internet üzerinden barkodun
da ışın kılıcı o kendine has sesiyle açılıyor ve telefonu hangi ürüne ait olduğunu buluyor ve çevrimiçi alış-
salladıkça ivmeölçer yardımıyla sanki gerçek bir ışın
kılıcı sallıyormuşçasına sesler çıkarıyor. Dilerseniz
aynı uygulamaya sahip bir diğer arkadaşınızla Blu-
etooth bağlantısı kurup düello da yapabiliyorsunuz.
Night Recorder: Gece horlayıp horlamadığınızı
veya neler sayıkladığınızı merak ediyorsanız Night
Recorder tam size göre. Uygulamayı çalıştırdığınız-
da önce mikrofon hassasiyetini ayarlayarak kaydın
hangi ses şiddetinin üzerinde başlayacağını tanım-
lıyorsunuz. Daha sonra telefonu yatağınızın yanına
yerleştirip uykuya dalıyorsunuz. Uygulama belir-
lediğiniz eşiğin üzerinde bir ses algıladığında oto-
matik olarak kayda geçiyor ve ses kesildiğinde dos-
yayı kaydedip yeni bir ses için beklemeye koyulu-
yor. Böylece sabah kalktığınızda sesleri dinleyerek
siz uyurken saat tam olarak kaçta neler olmuş öğ-
renebiliyorsunuz.
Bebot: Dokunmatik ekranlı telefonlarda piyano
ve gitar tarzı enstrümanların çok sayıda başarılı ör-
neğini bulabilirsiniz. Ama müzik ve sesle biraz ilgi-
liyseniz Bebot’u mutlaka denemeniz gerek. Kullan-
ması da son derece kolay ve eğlenceli: Uygulamayı
çalıştırıyorsunuz, kullanacağınız sesi seçiyorsunuz,
20
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>
veriş sitelerinde ürünün kaç liraya satıldığını size bir Hipstamatic: Akıllı telefonunuzla çektiğiniz fo-
rapor olarak sunuyor. Fiyat aklınıza yatarsa alıyorsu- toğrafları analog birer kare haline dönüştürmek is-
nuz, yatmazsa başka yerden daha ucuza bulmak için terseniz, Hipstamatic’e göz atmanızda fayda var. Bu
dolaşmaya devam ediyorsunuz. uygulama, dilediğiniz türden analog lensler arasın-
dan seçim yapmanıza ve telefonunuzla çektiğiniz fo-
toğrafların sanki bu tarz lensle çekilmiş gibi işlenme-
sine olanak sağlıyor. Sonuçlar gerçekten etkileyici.
iBoost: Otomobilinizi modifiye ettirdiniz ve hız-
lanma performansının bu işlemden ne kadar etki-
lendiğini merak ediyorsunuz. iBoost, bu konuda si-
ze bilgi verebileceği iddiasında. Telefonu yolcu koltu-
ğuna yerleştirip performans denemesi yaptığınızda,
uygulama ivmeölçerler yardımıyla hareket değişim-
lerini algılayarak aracın performansı hakkında sayı-
sal bilgiler sunuyor. Daha sonra da bunları grafikler
eşliğinde size gösteriyor.
Scanner Pro: Elinizde kâğıda basılı bir belge var,
ama siz bunu üzerinde düzenlemeler yapabileceğiniz
bir metin belgesi haline getirmek istiyorsunuz. Tele-
fonunuzun kamerasını çalıştırın, belgenin müm-
kün olduğunca net bir fotoğrafını çekin ve görüntü-
yü Scanner Pro uygulamasına verin. Uygulama op-
tik karakter tanıma tekniğinin yardımıyla görüntü-
deki metni ayrıştırsın ve size üzerinde çalışabileceği-
niz bir dosya olarak sunsun. İşte bu kadar.
SoundHound: Gittiğiniz herhangi bir yerde duy-
duğunuz müzik çok hoşunuza gitti ve kim söylemiş
öğrenmek istiyorsunuz. Hemen telefonunuzu çıkarı-
yorsunuz, SoundHound’u çalıştırıyorsunuz ve par-
Whole Food: Yemek yapmak istiyorsunuz, ama çanın bir kısmını telefonunuza dinletiyorsunuz. So-
evde fazla malzeme yok ve siz de dışarı çıkıp bir şey- undHound bu bilgiyi ana sunucuya göndererek ana-
ler almak istemiyorsunuz. Kolayı var. Akıllı telefonu- liz ediyor ve kim söylemiş, hangi albümdeymiş kar-
nuzda Whole Food uygulamasını çalıştırın, evdeki şınıza getiriyor. İşin daha da güzel tarafı bu uygula-
malzemeyi girin, yazılım da size bu malzemelerle ya- ma kendi kendinize mırıldandığınız parçaların bile
pabileceğiniz yemek tarifleri önersin. İşte bu kadar. kime ait olduğunu bulup getirebiliyor.
White Noise: Geceleri başınızı yastığa gömmek Dragon Dictation: Bir şeyleri uzun uzadıya yaz-
yerine kamp ateşinin çıtırtısı, denizden gelen dalga- mak yerine söylediğiniz şeylerin yazıya dökülmesi-
ların çıkardığı sesler veya sakin yağan bir yağmur eş- ni istiyorsanız, Dragon Dictation uygulamasını kulla-
liğinde uyumak istiyorsanız White Noise tam da ara- nabilirsiniz. Dragon Dictation, siz konuştukça sesini-
dığınız şey. Bu uygulamayla küçük bir derenin şırıl- zi kaydediyor ve konuşmanız bittiğinde ana sunucu-
tısından gök gürültülü sağanak yağışa kadar dilediği- ya göndererek çözümletip söylediklerinizi metin ola-
niz sesleri kullanarak kendinize huzurlu bir dinlen- rak karşınıza getiriyor. Ama yalnızda İngilizce söyle-
me veya uyku ortamı sağlayabilirsiniz. nenleri anlayıp metne çevirebildiğini de hatırlatalım.
100 pushups: 100 tane şınav çekmenin sizin için The Elements: iPad için özel olarak tasarlanmış
artık bir hayal olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu bu uygulama belki de hayatınızda görebileceğiniz
uygulama, 6 haftalık bir program eşliğinde sizi bir de- en güzel periyodik tablo uygulaması. Tablo üzeri-
fada 100 adet şınav çekmek için hazır hale getirece- ne dizilmiş küçük ve hareketli simgeler arasında ge-
ği iddiasında. Günlük olarak belirlenen programlara zinerek ilginizi çeken element hakkında bilgi alma-
harfiyen uyduğunuzda ve uygulamanın mevcut per- nız, örneklerini görmeniz, geometrik yapısından
formansınıza dair sorduğu sorulara doğru cevap ver- Dünya’da ve evrende hangi sıklıkta rastlandığına ka-
diğinizde bu hedefin gerçekleşebileceği belirtiliyor. dar her türlü detayı öğrenmeniz mümkün. Anlatıl-
Sıkılmadan uygulayabilirseniz işe de yarayacak gibi. ması zor, gerçekten görülmesi gereken bir uygulama.
21
Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var
Earthquake: Dünya genelindeki depremlerden The Early Edition: İnternetteki haber kaynakları-
anında haberdar olmak mı istiyorsunuz? Konu- nı veya okumak istediğiniz siteleri RSS beslemeleri
munuzu işaretleyin, size hangi yakınlıktaki ve han- üzerinden takip ediyorsanız, The Early Edition bu işi
gi şiddetin üzerindeki depremlerden haberdar ol- hayli kolaylaştıran bir uygulama. İlgilendiğiniz siteye
mak istediğinizi belirtin. Belirttiğiniz koşullarda dair beslemeleri uygulamaya tanımladığınızda, uy-
bir deprem olduğunda uygulama sizi haberdar ede- gulama tüm bu beslemelerden haberleri düzenli ola-
cektir. Dilerseniz herhangi bir sınır koymadan tüm rak çekiyor ve alt alta bir liste olarak değil, sanki bir
Profesyonel bilişim
yazarlığı kariyerine 2000 dünyanın sismografik güncellemelerini de buradan gazete sayfası gibi sunuyor. Özellikle çok sayıda site
yılında PC Magazine takip edebilirsiniz. takip edenler için ideal bir yaklaşım.
Türkiye dergisinde editör Discover: Wikipedia’dan bir şeyler okumayı sevi- Starwalk: Gökyüzü gözlemleri ilginizi çekiyor-
olarak başlayan Levent yor, ama web sayfaları arasında dolaşmayı fazla çeki- sa, Starwalk’ı kesinlikle edinmelisiniz. Uygulama te-
Daşkıran, aralarında Chip, ci bulmuyorsanız Discover adlı uygulamaya bir göz mel olarak o an bulunduğunuz konum ve saat bilgi-
Windows.Net Magazine, atmanızda fayda var. Discover, ilgilendiğiniz Wiki- si üzerinden gökyüzünde hangi cisimleri görebilece-
Hürriyet ve Sabah gibi pedia başlığını buluyor ve bunu metniyle, görseliy- ğinize dair detaylı görüntüler sunma işini üstleniyor.
yayınların da yer aldığı le yeniden harmanlayarak gerçek bir kitap sayfası gi-
onlarca basılı ve çevrimiçi bi karşınıza getiriyor. Uygulama size günün başlığı
yayına makale, derleme ve ilgilenebileceğiniz konular gibi farklı okuma seçe-
ve çevirileriyle katkıda
nekleri de sunabiliyor.
bulundu. 2001’den
LaDiDa: iyi şarkı söyleyemiyorsanız bile, biraz
beri Bilim ve Teknik ve
Bilim Çocuk dergilerine yardımla bu konuda neler yapabileceğinizi görmek
yazılarıyla her ay düzenli istiyorsanız LaDiDa’yı bir denemekte fayda var. Uy-
olarak katkıda bulunan gulamayı çalıştırıyorsunuz, bir müzik türü ve tem-
Daşkıran, haftalık BThaber po seçiyorsunuz ve kafanıza göre mikrofona bir
Gazetesi’nde Haber şeyler söylemeye başlıyorsunuz. Uygulama sesi-
Sorumlusu olarak görev nizin tınısını ve temposunu arka plandaki müziğe
yapıyor. oturtup karşınıza getiriyor. Şimdiden söyleyeyim,
şaşırmaya hazır olun.
22
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
23
Zeynep Ünalan
Suyun Gariplikleri
H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve
oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit
gibi görünse de garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış,
önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı,
insanlığın en önemli doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız,
kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip.
Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama olanak sağlarken
bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya,
su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve su molekülleri
arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.
24
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Literatüre Mpemba etkisi olarak giren bu olguya ait ilk gözlem Aristo’ya
ait (MÖ 350). Sonrasında Francis Bacon ve Descartes de sıcak suyun soğuk
sudan daha çabuk donduğunu kaydetmişler. Aslında bu kayıtlardaki ifade-
ler çok da doğru değil. Çünkü bu olgu her sıcaklıkta ve durumda gözlene-
miyor. Belli başlangıç koşulları gerekiyor. Çünkü suyun koyulduğu kabın
şeklinden, soğuk sıcak su arasındaki sıcaklık farkına kadar birçok etken
donma süresini etkiliyor. Mpemba etkisi iki sudan biri 35 santigrat dere-
ce (°C) diğeri 5°C iken daha belirgin gözlenebiliyor. Mpemba etkisi kayna-
mış sıcak suyun buharlaşarak kütle kaybetmesi, sıcak suyun içinde soğuğa
oranla daha az çözülmüş gaz olması gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılmış,
ama hiçbiri Mpemba etkisinin tek ve yeterli açıklaması olarak görülmüyor.
Suyun henüz tam açıklamasını bulamamış tek olağan dışı davranışı bu
değil. Suyun ısı kapasitesi beklenenin çok üstünde bir değere sahip. Bir
gram suyun sıcaklığını 1 °C yükselmek için gerekli ısı miktarı olarak ta-
nımlanan ısı kapasitesinin yüksek olması, suyun sıcaklık değişimine di-
rendiğinin bir göstergesi. Bu aynı zamanda suyun fazla miktarda enerji de-
polayabildiği anlamına geliyor. Bir kilo suyu belli bir sıcaklığa yükseltmek
için suya verilmesi gereken ısı enerjisi miktarı, aynı miktarda altını aynı de-
receye ısıtmak için gereken ısıdan 30 kat daha fazla. Bir diğer değişle su, ay-
nı miktardaki ve sıcaklıktaki altından 30 kat daha fazla ısı enerjisi depola-
yabiliyor. Bu özellik suyun ısı kalkanı ve ısı deposu olarak kullanılmasına
olanak sağlıyor. Her şeyden önemlisi suyun bu özelliği sayesinde insanla-
rın ve büyük oranda su içeren canlı organizmaların vücut sıcaklıklarında
büyük değişimler olmuyor. Suyun ısı kapasitesinin yüksek olmasının yanı
sıra ısıyı diğer sıvılardan daha iyi iletmesi vücudumuzda ısının eşit dağıl-
masına yardımcı oluyor.
25
Suyun Gariplikleri
Ekosistemler de devamlılıklarını suyun yüksek Suyun yüksek ısı kapasitesi okyanuslardaki sı-
ısı kapasitesine borçlu. Sadece suyun değil su bu- caklık değişimlerini eksi 1-2 santigrat derecey-
harının da sıcaklığını değiştirmek zor. Buzun ve le +35 santigrat derece arasında sınırlıyor. Bu-
su buharının ısı kapasitesi suyunkinin yarısı kadar. na karşın karadaki sıcaklık farkı çok daha yüksek.
Yine de havada ani bir sıcaklık değişimi meyda- Sibirya’da sıcaklık -70°C’yi bulurken ekvator ya-
na getirmek için su buharına yüksek miktarda ısı kınlarında yaşayanlar zaman zaman +58°C’yi gö-
enerjisi aktarılması gerekiyor. Bu da pek mümkün rebiliyor. Dünyamızda hiç su olmasaydı karalar-
olmadığından iklim değişimleri yavaş ve sorunsuz daki sıcaklık değişimi -200°C’den +200°C’ye kadar
bir şekilde gerçekleşiyor. çok daha geniş bir aralıkta gerçekleşecekti.
Suyun ısı kapasitesi bir yönüyle daha diğer sıvı-
lardan ayrılıyor. Diğer sıvılarda ısı kapasitesi sıcak-
Şekillerindeki simetriye hayran olduğumuz kar lıkla birlikte sürekli artarken su ısıtıldığında ısı ka-
kristalleri yağmur damlalarının donması ile değil pasitesi düşüyor; 35°C’de en düşük değerini alıyor,
su buharının birden donup katılaşmasıyla orta- ısıtmaya devam edildiğinde tekrar artıyor. Benzer
ya çıkıyor. Yağmur aşağılara inerken katılaşıp su- bir davranış suyun yoğunluğunun sıcaklıkla değişi-
lu yağmur dediğimiz şekilde yağabilse de bu du- minde de kendini gösteriyor. Katılar ısındıkça gen-
rumda simetrik kristal yapı oluşmuyor. Doğadaki leşir ve yoğunlukları düşer. Ancak buz için durum
kar ve buz altıgen simetriye sahip su kristallerin- böyle değil. 0°C’deki buzu ısıttığımızda yoğunlu-
den meydana geliyor. Kristal yapıyı 60° döndürdü- ğunun arttığını ve +4°C’ye ulaşıldığında en yüksek
ğümüzde aynı şekli elde ediyoruz. değere ulaştığını görüyoruz. Suyun bu özelliği, bu-
zun daha az yoğun olduğu için su üzerinde yüzme-
sini sağlıyor. İşte bu durum gezegenimizdeki sula-
rın derinlerden yüzeye doğru donmasını ve tüm
sualtı yaşamının yok olmasını engelliyor. Buzul ça-
ğında bile göl, deniz ve okyanus sularında yaşamın
devamlılığına olanak veriyor. Suyun donarken ge-
nişlemesi toprak oluşumunda da rol alıyor. Kayala-
rın içerisinde donan su genleşerek kayanın parça-
lanmasını ve küçük parçalara ayrılmasını sağlıyor.
Suyun yüksek ısı kapasitesi bütün bir gölün
donmasını önemli ölçüde geciktiren bir diğer et-
ken. Okyanus sularının donmamasında tuzlu ol-
masının da katkısı var. Nasıl bir etkisi olduğunu
küçük bir deneyle görebiliriz. İçinde kırık buz par-
çalarının olduğu bir buzdolabı poşetine biraz da
tuz katıp poşeti kapatalım. Poşeti yoğuralım ve tuz
buza iyice karışıp da buzun erimesini sağladıktan
sonra, tuzlu suyun sıcaklığını termometreyle ölçe-
lim. Tüm buz erimiş olsa da termometrenin suyun
donma sıcaklığı olan 0°C’den daha düşük bir de-
ğer gösterdiğini görürüz. Bunun nedeni tuz mole-
küllerinin buzdaki su molekülleri arasındaki bağ-
ları kopararak buzun erimesine yol açması. Suda
sadece tuz değil şekerler, asitler, alkol ve protein-
ler de çözünüyor. Hatta bunlar gibi hidrofilik (su-
yu-seven) maddelerin dışında hidrofobik (sudan-
korkan) bazı yağlar da suda bir miktar çözünebi-
liyor. Suyun iyi bir çözücü olmasında çift kutup-
lu (dipole) olması önemli rol oynuyor. H2O mole-
külünün H atomlarının olduğu tarafta pozitif yük
yoğunluğu varken, O atomunun olduğu tarafta ne-
gatif yük yoğunluğu var. Bu durum, bir yandan su
26
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
molekülleri arasındaki bağların elektrostatik çe- yun sıvı halden gaz hale geçerkenki hacim değişi-
kim etkisiyle kuvvetini arttırırken diğer yandan mi de olağanüstü fazla. İşte bütün bunların sonu-
da suyun içine katılan artı eksi kutuplu bir mad- cunda su doğada her üç halde de (katı, sıvı ve gaz)
denin su moleküllerini etraflarına çekip hidrofilik bulunabilen eşsiz bir madde olma özelliğine kavu-
bir karakter sergilemesine neden oluyor. Örneğin şuyor.
suya atılan sodyumklorürün (NaCl) pozitif yük- Suyun esrarengiz davranışları sıcaklık değişi-
lü kısımları (Na+) suyun oksijeniyle, negatif yük- miyle sınırlı değil. Su, basınç değişiminin bir sıvıda
lü kısımları (Cl-) suyun hidrojeniyle bağ kuruyor. meydana getirmesi beklenen davranışları da ser-
Sonuçta NaCl suyun içinde çözünmüş oluyor. Su- gilemiyor. Örneğin bir sıvının basınç altında daha
yun çift kutuplu yapısı su molekülleriyle hücre za- zor yayılmasını bekleriz. Ancak su basınç arttıkça
rı arasındaki kuvveti de (adezyon kuvveti) güçlen- daha kolay yayılıyor. Su tahmin edilenden çok da-
diriyor. Bu kuvvet sayesinde su ağaçların odun bo- ha yüksek ağdalılığa (vizkoziteye) sahip. Bal ya da
rularındaki hücre zarlarına tutunarak yapraklara yağ kadar olmasa da benzer yapıdaki diğer mole-
kadar ve insanların en küçük kılcal damarlarından küllere kıyasla vizkozitesi yüksek. Üstüne üstlük
hücrelerine kadar ulaşabiliyor. 33°C’nin altında, suya uygulanan basınç arttıkça,
diğer sıvıların aksine, vizkozitesi azalıyor.
Hidrojen Bağları:
Suyu oluşturan hidrojen ve oksijen elementleri-
nin yapısı ve oluşturdukları su molekülünün kim-
yası hayli iyi bilinse de, bir yığın su molekülünün
bir arada nasıl durduğu yeni yeni aydınlığa kavu-
şuyor. Bilim insanları suyun, ancak bir kısmından
Su benzeri çözücülere kıyasla çok yüksek bahsedebildiğimiz, tüm aykırı davranışlarının su
erime ve kaynama sıcaklığına sahip. Suyun erime moleküllerinin ortaklaşa davranışından kaynak-
sıcaklığı kendine benzeyen moleküllere, örneğin landığını düşünüyor.
H2S (hidrojen sülfür), H2Se (hidrojen selenür) mo- Su molekülündeki iki hafif hidrojen atomu ve
leküllerine kıyasla 100°C daha yüksekken, kayna- kütlesi hidrojene göre 16 kat daha fazla olan bir
ma sıcaklığında bu fark 200 dereceye çıkıyor. Su- oksijen atomu arasında elektron paylaşımı söz ko-
27
Suyun Gariplikleri
Kuantum Etkileri
Sudaki hidrojen bağlarını kuvvetlendiren bir di-
ğer etken de “sıfır nokta enerjisi”. Kuantum fiziği-
ne göre bir sistem en düşük enerji seviyesinde ol-
sa bile enerjisi sıfırlanmıyor ve sıfır nokta enerjisi
denen düşük bir enerjiye sahip oluyor. Sıfır nokta
enerjisi kuantum fiziğinin temelinde yer alan He-
isenberg belirsizlik ilkesiyle yakından ilintili. Zira
bir sistemin enerjisinin tam olarak tespit edilme-
28
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
sinin imkânsızlığı olarak tanımlanan Heisenberg lar. Saçılan ışık miktarının dalga boyuna göre deği-
belirsizlik ilkesine göre vakumda sürekli bir enerji şim gösteren saçılma tayfından, hangi dalga boyun-
dalgalanması var. Bu da enerjiyi tam olarak belirle- daki ışınların daha çok soğurulduğu ve saçıldığı gö-
yemememize, yani enerjide belirsizliğe yol açıyor. rülebiliyor. Bu da su moleküllerinin yapısı, araların-
Belirsizlik ilkesi tabii ki moleküller arası ortamda daki hidrojen bağları ve bu bağların kuvveti hakkın-
da geçerli. Su molekülleri arasındaki alan enerjisi- da bilgi içeriyor.
nin dalgalanmasının hidrojen bağlarına etkisi olu-
yor. Enerjideki ufak değişimler hidrojen bağlarının
uzunluğunun değişmesine, bu da bağların kuvveti-
nin değişmesine yol açıyor. Atomaltı ölçekteki böy-
lesi küçük bir değişimin hayatımıza şaşırtıcı dere-
cede büyük bir etkisi var. Zira bu etki olmasay-
dı, su hayat kaynağımız olamayacaktı. Cambrid-
ge Üniversitesi’nden Felix Frank sıfır nokta ener-
jisinin önemini şöyle özetliyor: “Bir su molekülü
alın ve sudaki hidrojen atomunu, hidrojenin ağır
izotopu olan döteryum ile değiştirin. Sonuçta ya-
pısı aynı ancak zehirli bir sıvı elde edersiniz. Arala-
rındaki tek fark sıfır nokta enerjisindedir.” Hidro-
jenin atom çekirdeği bir protondan meydana gelir-
ken döteryum çekirdeği bir proton ve bir nötron-
dan oluşuyor. Bu durumun sıfır nokta enerjisinde
doğurduğu fark ise bu iki molekülün vizkozitesi-
ni, erime ve kaynama sıcaklıklarını tamamen fark-
lı kılıyor.
Kabul edilen görüşe göre su esnemez tetrahed-
ral bir yapıya sahip değil. Hidrojen bağları arasın-
daki alanda gerçekleşen enerji dalgalanmaları su-
yun statik değil, çok daha dinamik bir yapı kazan-
masına katkı sağlıyor. Hidrojen bağlarının uzunlu-
ğu gibi yönü de sıcaklık, basınç ve sıfır nokta ener- Bu çalışma kullanılan yöntem bakımından yeni
jisindeki dalgalanmaların etkisiyle değişebiliyor. olmasa da araştırmacıların saçılma tayfı üzerine yap-
Birçok sıvıdaki kimyasal bağlar, sıcaklığın ve ba- tıkları yorum hayli farklı. Saçılma tayfında ilk dikkat
sıncın değişmemesi durumunda yıllarca aynı ka- çeken, biri küçük dalga boyunda diğeri daha büyük
labilirken suda durum çok farklı. Su molekülleri dalga boyunda iki tepe oluyor. Araştırmacılar, saçıl-
arasındaki bağlar saniyenin trilyonda birinde kırı- ma tayfındaki büyük dalga boyundaki tepenin tetra-
lıp tekrar oluşuyor. Buzda ise bu süre bir saate ka- hedral yapıdaki molekül topluluğundan, küçük dal-
dar uzayabiliyor. ga boyundaki tepenin ise düzensiz yapıya sahip su
molekül topluluğundan geldiğini düşünüyor. Saçılan
Yeni Modeller Işığında ışının dalga boyunun küçük olmasını hidrojen ba-
ğının zayıf olmasına bağlayan araştırmacılar bu ka-
Sır Perdesi Aralanıyor dar zayıf bir hidrojen bağının, su moleküllerinin da-
Stanford, Stockholm ve Tokyo üniversitelerinden ha düzensiz dağıldığı bir yapıya işaret ettiğinde ısrar
üç araştırma ekibi (Anders Nilsson’ın ekibi, Lars G. ediyorlar. Daha yalın bir ifade ile, bir miktar suyun
M. Pettersson’ın ekibi, Shik Shin’ın ekibi) 2010 yılın- tek çeşit bir sıvı olmadığını, içinde iki farklı motif
da ortak bir makale yayımlıyor. Makalede araştır- içerdiğini iddia ediyorlar. İddiaya göre su molekül-
macıların su molekülerindeki elektron bulutların- lerinin bir kısmı tetrahedral yapılanma gösterirken
dan saçılan X ışınını inceleyerek ulaştığı sonuçlar bu yapıların aralarına serpiştirilmiş bir grup su mo-
yer alıyor. Deneyde öncelikle su X ışını bombardı- lekülü de düzensiz bir yapı sergiliyor. Aslında bu id-
manına maruz bırakılıyor. lşığı soğuran elektron- dia yeni değil, yıllar önce X ışınının kâşifi Wilhelm
lar enerji seviyelerini değiştiriyor ve eski seviyele- Röntgen de su moleküllerinin iki farklı şekilde grup-
rine dönerken belli dalga boylarında ışık saçıyor- landığını ileri sürmüş. Ancak sadece her bir su mole-
29
Suyun Gariplikleri
külünün dört komşu moleküle bağlandığı tetrahed- Örneğin buzun yoğunluğunun sudan daha dü-
ral yapıyı içeren bilgisayar simülasyonlarının suyun şük olması ve sıcaklık arttıkça tetrahedral yapıların
çoğu özelliğiyle uyumlu sonuçlar vermesiyle tek tip, azalması, moleküllerin birbirine daha yakın ko-
tetrahedral motifli su modelinden yana oylar çoğal- numlanabildiği düzensiz yapıların oranının artma-
mış. X ışını saçılma tayfında görülen iki tepeli yapı- sı ile açıklanıyor. Yine suyun ısı kapasitesinin çok
nın suyun yoğunluğundaki dalgalanmalardan kay- yüksek olması “alınan ısı hidrojen bağlarını kopar-
naklandığını savunan ve çalışmayı yapan ekibin mak yerine düzenli motiften düzensiz motife ge-
yorumlarına katılmayan bilim insanları da var. İki çişe harcanıyor” açıklamasıyla aydınlığa kavuşu-
motif içeren su modeli geleneksel su modeliyle bir yor. Genelde sıvılardan sıcaklıkları arttıkça sıkış-
noktada daha çakışıyor. Geleneksel su modeline göre tırılabilirliklerinin artmasını bekleriz. Ancak su-
hidrojen bağlarının en fazla %10’u bozulmuş kabul yun sıcaklığı 46°C’ye yükselince daha zor sıkıştırıl-
edilirken yeni modele göre bu oran çok daha yüksek. dığı gözleniyor. Bu da yine iki motifli modelle, sı-
Çünkü söz konusu deneyi yapan araştırmacılar saçıl- caklık arttıkça düzensiz motiflerin artmasıyla açık-
ma tayfındaki tepelerin yüksekliğinin hangi tip (tet- lanabilir. Basıncın artması da düzensiz motiflerin
rahedral ve düzensiz tipler) motiften daha çok bu- artmasıyla sonuçlanıyor. Basınç arttıkça H2O mo-
lunduğunu gösterdiğini söylüyor. Düzensiz yapıdaki leküllerinin daha rahat hareket edebildiği düzen-
H2O moleküllerindeki elektronlardan geldiği iddi- siz yapılar arttığı için, suyun yayılabilirliğinin art-
a edilen dalga boyu tepesi hayli yüksek. Bu yeni su ması da artık çok şaşırtıcı gelmiyor. Ayrıca X ışını
modeli, geleneksel modelle arasındaki tutarsızlıkla- saçılma teknikleriyle yapılan deneyler yüksek ba-
ra rağmen suyun garip özelliklerine mantıklı açıkla- sınçta su moleküllerinin birbirinden uzaklaştığını
malar getiriyor. gösteriyor.
104
103
Soğurma katsayısı (cm-1)
100
10
1
0,1
0,01
10-3
10-4
10-5
10-4 10-3 10-2 10-1 1 mm
Dalgaboyu
30
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
İki motifli su modelinden esinlenerek çalışma- Suyu anlamak için bilim insanlarının tahminlerin
larını yönlendiren araştırmacılar da var. Frances- ve varsayımların ötesine geçmesi gerekiyor. Kendi-
co Roe, Sean Garrett-Roe ve Peter Hamm bilgi- ne araştırma konusu arayanlara duyurulur. Su hâlâ
sayar benzetimiyle su moleküllerinin nasıl küme- keşfedilmemiş bir okyanus.
lendiğini anlamaya çalışan ve bunun için iki mo-
tifli su modelini kullanan araştırmacılardan. Son
makaleleri birkaç ay önce Journal of Physical Che-
mistry dergisinde yayımlanan ekipten fizikokim-
yacı Peter Hamm suyun çift yapılı olduğunun git-
tikçe daha çok netlik kazandığını söylüyor. Biyo-
log ve kimyacılar arasındaki genel kanı suyu anla-
madan moleküler seviyede biyolojinin anlaşılama-
yacağı. Zira su fotosentezden protein katlanması-
na, DNA’dan enzimlerin işleyişine kadar her yerde
kendini gösteriyor.
Suyu ilginç kılan ve onu bu kadar eşsiz yapan
nedenler hâlâ tam olarak bilinmiyor. Son on yıl- Kaynaklar
Rhttp://www.lsbu.ac.uk/water/ Robson, D., ve Marshall, M., “Many Mysteries of
da bu konuda yapılan araştırmalar artsa da sayıları http://www.newscientist.com/article/dn18473-the- Water”, NewScientist, Şubat 2010.
suyun hayatımızdaki önemiyle karşılaştırılınca ye- many-mysteries-of-water.html
Emrumiye Arlı, Prof Dr. Yüksel Ufuktepe, Suyun
Tokushima, T., Harada, Y., Horikawa, Y., Takahashi, O.,
Senba, Y., Ohashi, H., Pettersson, L.G.M., Nilsson, A.,
tersiz kalıyor. İşin diğer ilginç yanı bu araştırmalar hidrojen bağı ve özellikleri, Ç.Ü Fen Bilimleri
Enstitüsü, Yüksel Lisans Tezi, 2008 http://fbe.cu.edu.tr/
Shin, S., “High resolution X-ray emission spectroscopy
of water and its assignment based on two structural
suyun kendisi kadar beklenmedik sonuçlar veriyor. makale_ayrinti.aspx?makale_id=307 motifs”, Chemical Physics Letters, Cilt 460,
Sayı 4-6, s. 387-400, 2008.
31
Bülent Gözcelioğlu
Türkiye Milli
Botanik Bahçesi
Kuruluyor
B
otanik bahçeleri, doğal bitkilerin, canlı li olduğundan hareket edilerek Türkiye Mil-
bitki koleksiyonlarının olduğu, bitkiler- li Botanik Bahçesi Ankara’da, büyük kısmı Ta-
le ilgili bilimsel araştırmaların yapıldığı rım ve Köyişleri Bakanlığı arazisi içinde yak-
(sistematik, botanik, bahçe bitkileri, peyzaj vb.), laşık 2.500.000 m2 büyüklüğündeki bir sahada
bitki sergilerinin bulunduğu, soyu tehlikede olan kurulacak. Lodumlu mevkiinde (Eskişehir yo-
bitkilerin koruma altına alındığı yerlerdir. Bota- lu üzerinde) kurulacak botanik bahçesinin ye-
nik bahçeleri aynı zamanda doğa ve bitkiler dün- ri seçilirken bazı ölçütler göz ününde tutulmuş.
yasıyla ilgili eğitimlerin de (bitki tanıma, bitki Ankara’nın beş büyük üniversite yerleşim alanı
biyoçeşitliliği vb.) yapıldığı yerlerdir. Ülkemizde arasında kalması, mevcut hareketli topografya-
bazı üniversitelerin ve vakıfların küçük ölçekli sıyla farklı peyzajlara imkân veren yapısı, su yü-
olarak yaptıkları botanik bahçeleri var. Bununla zeylerinin varlığı, mevcut bitki türü sayısının
birlikte Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 1500’ün üzerinde olması, sulama altyapısının ol-
ilk ulusal botanik bahçesi de kuruluyor. ması, erozyon ve sulama tipleri için Tarım ve Kö-
Ülkemizin bitkilerini tanımak, endemik ve yişleri Bakanlığı Araştırma Enstitüsü bünyesin-
nadir bitkilerini koruma altına almak için bir de yapılmış araştırma parsellerinin bulunması
ulusal botanik bahçesi kurulmasının gerek- bunlardan bazıları.
32
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Türkiye Milli Botanik Bahçesi Projesi • Halkın çalışma konularına ilgisini sürekli kı-
Nasıl Başladı? lacak aktivitelerin düzenlenmesi
• Botanik bahçelerinde yapılan araştırmaların
TÜBÌTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare ve çalışmaların konferans, seminer, sergiler, göste-
Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) moderatörlüğünde, riler ve çeşitli yayınlarla tanıtımının yapılması ve
2008 yılında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafın- bilgi verilmesi
dan ilgili sektör temsilcileri, kamu araştırmacıları • Doğa müzesi, zooloji, maden, hayvanat bah-
ve akademisyenlerle “Milli Botanik Bahçesi Strate- çesi, paleontoloji gibi bilim müzeleri ile ortak ça-
ji Belgesi Oluşturma Çalıştayı” gerçekleştirildi. Bu lışmalar yapılması
çalıştayda Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kuru- • Bitki koleksiyonlarının oluşturulması ve ben-
luş ve işletilmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı zer ekolojilerden bitkilerin bir araya getirilmesi, bu
adına yönetim ve koordinasyonun sağlanmasının sayede karşılaştırılmalı çalışmalar yapılması
TAGEM (Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlü- • Bitkilerin ekonomik, kültürel ve estetik yön-
ğü) tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı. Bunun den katkılarının insan yaşamına tanıtılması
yanında Hacettepe Üniversitesi, Atatürk Orman • Bitki koruma, üretim, peyzaj tasarım ve plan-
Çiftliği ve Orman Genel Müdürlüğü gibi kurum lama konularında kuramsal ve pratik bilgiler ge-
ve kuruluşlarla da işbirliği yapıldı. liştirilmesi
TAGEM tarafından, arazinin imara uygun ha- • Çevre sorunlarının çözümü için gerekli dav-
le getirilmesi, peyzaj mimarisi projelerinin hazır- ranışların, düşünce yapısının, stratejiler ve teknik-
lanması, ilk yetiştirme, ekim ve dikimlerin yapıl- lerin geliştirilmesi
ması için üretim materyallerinin sağlanması, ço- • Tehlike altında bulunan ve sayıları hızla aza-
ğaltımı işlemleri gerçekleştirilecek. Bunun yanı sı- lan ya da nadir bulunan bitkilerin korunmaya
ra altyapı, toprak, arazi ve kanal hazırlıkları, gü- alınması, üretilmesi, tohumlarının saklanması
venlik ve işgücü gibi ihtiyaçlar da karşılanacak. Bu • Ekonomik yönden yarar sağlayacak bitkilerin
süreçte, Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin sistem- belirlenmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması
li ve kurumsal şekilde yapılanmasını gerçekleştir-
mek üzere ihtiyaç duyulan bilimsel danışmanlık
da Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tara- Amaçlar
fından verilecek. Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kurulması-
İncelenen yabancı botanik bahçesi örnekle- nın temel amacı ülkemiz bitki çeşitliliğinin sap-
rinde de görüldüğü gibi Türkiye Milli Botanik tanması, bunların sürdürülebilir kullanımı için te-
Bahçesi’nin kuruluş sürecini 5-10-15 yıl gibi sü- mel ve uygulamalı araştırmalar yapılması ve olu-
reçlerde tam olarak bitirmek mümkün görünmü- şan birikimin paylaşılmasını sağlamak . Bunun ya-
yor. Çünkü botanik bahçelerinde kullanılan mal- nı sıra;
zemeler sürekli gelişir. Hedeflenen fiziki yapılan- Bitki çeşitliliğinin iyi belgelenmiş koleksiyonlar
malar ile araştırma hedeflerinin gerçekleşmesi bir- oluşturularak korunmasını ve gelecek nesillere ak-
birine bağımlı olmakla birlikte yapım ve yönetim tarılmasını temin etmek
süreçleri ayrı ayrıdır. Parkın fiziki yapılanmasının Bitki çeşitliliğinin temsil edildiği dünya stan-
5 yıl içinde bitirilmesi amaçlanıyor. dartlarında bir herbaryum ve ilgili bir kütüphane
Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nde aşağıdaki kurmak
konularda çalışmaların yürütülmesi planlanıyor: Bitki çeşitliliğinin hayati önemi ve değeri hak-
• Familya, cins ve tür olarak etiketlendirilmiş kında toplumsal bilinç ve farkındalık oluşturmak
bitkilerin sergilenmesi, incelenmesi ve araştırıl- için ulusal ve uluslararası eğitsel, sosyal ve kültürel
ması etkinlikler gerçekleştirmek
• Bitki fizyolojisi, biyokimya, bitki üretimi, bitki Politika belirleyici ve kanun yapıcılara konuyla
kimyası, farmokoloji, peyzaj mimarlığı, ekoloji ve ilgili bilgi vermek, geri bildirim ve farkındalık or-
genetik dallarında çalışmalar yapılması tamları oluşturmaya katkıda bulunmak
• Okul öncesi ve okul çağı çocukları ile lisans, Faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamak www.tagem.gov.tr
yüksek lisans, doktora öğrencilerinin ve halkın öğ- amacıyla özkaynak gerçekleştirme ve geliştirme
retici ve eğlendirici programlarla eğitilmesi faaliyetlerinde bulunmak da amaçlar arasındadır. Fotoğraf: Kazım Çapacı
33
İlay Çelik
Bilimsel Programlar
Uzman Yardımcısı,
TÜBİTAK
Bilim ve Teknik Dergisi
Küremiz Isınıyor...
Kuşkunuz mu Var?
İklim değişikliği günümüzün küresel ölçekte yaşanan en önemli çevre sorunlarından biri. Küresel iklimde yaşanmakta olan
ve yaşanması beklenen ısınmanın insan yaşamına doğrudan ve dolaylı pek çok olumsuz etkisi olacağı öngörülüyor.
Aslında bu etkilerin bir kısmı görülmeye başladı bile. Küresel ısınma aniden meydana gelen bir değişiklik olmadığından ve
her yerde aynı olumsuz etkiler görülmediğinden, ısınmanın günlük hayatta gözlenen sonuçlardan yola çıkılarak
fark edilmesi pek kolay değil. Ancak iklimbilimcilerin büyük çoğunluğu ısınmanın gerçekleştiği ve büyük ölçüde de
insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda uzlaşıyor.
Kuzey kutbundaki buz tabakası 2005 - Kaynak: NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi Bilimsel Görüntüleme Stüdyosu
34
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
İ
klim çok sayıda değişkenin çok yönlü ilişki-
ler içerisinde rol oynadığı karmaşık bir olgu.
An cak bu, iklimin bütünüyle anlaşılmaz oldu-
ğu anlamına gelmiyor. İklimbilimciler iklimi belir-
leyen değişkenleri ve bunların etki mekanizmaları-
nı anlayabilmek için, her geçen gün daha da geliş-
tirdikleri çeşitli özel yaklaşımlar ve yöntemler kulla-
nıyor. İklim araştırmaları küresel ısınmanın gerçek-
leştiğini ve büyük ölçüde insan faaliyetleri sonucun-
da oluştuğunu giderek artan bir kesinlikle ortaya ko-
yuyor. Tüm bu araştırmaların ışığında, dünya çapın-
da kanaat önderleri ve karar vericiler, küresel ısınma
sorununu öncelikli konular arasına alarak küresel öl-
çekte çözüm arayışlarına ve çözüme herkesin katkı
vermesini sağlayacak uluslararası anlaşmalara yöne-
liyor. İklim olayları çok yönlü olduğu için bireysel
gözlemlerin genel eğilimler konusunda fikir verme-
si mümkün değil. Yine de, küresel iklim değişikliğine
ilişkin tüm araştırmalara, bunların yayınlanmış so- Kuzey kutbundaki buz tabakası 1979
nuçlarına ve araştırmaların küresel siyaset üzerinde- “Karbondioksit oranı fazla düşük”
ki yönlendirici etkilerine rağmen, dünya kamuoyun- Kuşkucuların bir kısmı atmosferdeki karbondi-
da “küresel ısınma kuşkucuları” olarak da adlandıra- oksitin küresel iklim değişikliğine sebep olamaya-
bileceğimiz kişi ya da gruplar, kimini kişisel gözlem- cak kadar düşük oranda olduğunu, ayrıca insanla-
lerinden yola çıkarak oluşturdukları itirazlarla kü- rın oluşturduğu karbondioksit miktarının volkaniz-
resel ısınmanın bir aldatmaca olduğunu, dolayısıyla ma faaliyetleri ve başka doğal kaynaklara göre çok
küresel ısınmaya karşı önlemler almanın gereksiz ol- düşük olduğunu iddia ediyor. Oysa iklimbilimciler,
duğunu iddia ediyor. atmosferde düşük oranda olmasının (% 0,04) kar-
İşte küresel ısınma kuşkucularının iddia ve itiraz- bondioksitin iklim dinamiklerindeki önemi konu-
larından bazıları: sunda tek başına bir fikir veremeyeceğini belirtiyor.
1880-2008 Arasında Dünya Yüzeyindeki Küresel Ortalama Sıcaklıklar 1774-2008 Arasında Dünya Atmosferindeki Karbondioksit Konsantrasyonu
14,8
390
370
14,4
Atmosfer
350 ölçümleri
ppm
14,0
Sıcaklık C
0
330
Buzul parçalarında
310 yapılan ölçümler
13,6
290
13,2
270
1880 1906 1932 1958 1984 2010 1740 1770 1800 1830 1860 1890 1920 1950 1980 2010
Küresel ortalama sıcaklıklar 1906’dan 2005’e 0,74 °C’lik bir artış gösterdi. 18. yüzyılın ortalarından beri fosil yakıt ve çimento kullanımı atmosfere milyarlarca
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2007’deki değerlendirmesinde ton karbondioksit salınmasına sebep oldu.
bu yüzyıl içinde, sera gazı salımlarının ne kadar çok ve çabuk azaltılabileceğine Endüstri Devrimi öncesinde atmosferdeki karbondioksit seviyeleri 280 ppm
bağlı olarak değişmek üzere fazladan 1,8 ila 4,0 °C’lik bir artış tahmin etti. civarındaydı. 2007 yılına gelindiğinde bu seviye 384’e ulaşmıştı ki bu
Kaynak: GISS, Worldwatch Institute Climate Change Reference Guide’dan % 37’lik bir artış demek. (Bir maddenin derişimini, yani yoğunluğunu belirtmek için
kullanılan ppm birimi toplam madde miktarının milyonda biri,
örneğin bir milyon molekülde bir molekül, anlamına gelir ve
çok düşük miktarları belirtmek için kullanılır.)
Kaynak: Neftal et al., Etheridge et al., NOAA, Worldwatch Institute
Climate Change Reference Guide’dan
35
Küremiz Isınıyor... Kuşkunuz mu Var?
Fizikçi John Tyndal’ın 1859’da göstermiş olduğu gi- “Küresel ısınma on yıl kadar önce durdu.”
bi karbondioksit düşük konsantrasyonlarda bile kı-
zılötesi ışımayı emerek bir sera gazı etkisi gösteriyor. Kuşkucuların bir diğer itirazı bir zamanlar küresel
Kimyacı Svante Arrhenius 1869’da bir adım daha ile- ısınma olmuşsa bile bunun artık devam etmediği yö-
ri giderek karbondioksitin iklim üzerindeki etkisini nünde. Bu düşüncelerinin altında, son yıllarda yaşa-
belirlemek üzere yaptığı zorlu hesaplamalar sonucu nan sıcaklıkların dünyanın en sıcak yılı olan 1998’de-
karbondioksit oranını iki katına çıkarmanın 6°C’lik ki sıcaklıklara göre daha düşük olması yatıyor. Bu tür
bir artışa sebep olacağını öngörmüştü, ki bu değer bir yaklaşım istatistiksel açıdan yanlış bulunuyor. İk-
günümüzün çok daha karmaşık hesaplamalarının lim değişimleri günlük sapmalarla değil uzun vade-
öngördüğünden çok büyük bir sapma göstermiyor. li eğilimlerin belirlenmesiyle anlaşılabiliyor. Isınma
Kuşkuların aksine atmosferdeki karbondioksit ar- eğiliminin saptandığı uzun süre, sıcaklık artışının hı-
tışına en büyük katkı insan faaliyetlerinden geliyor. zında görülen (ve beklenen) çeşitlilik, sıcaklık ölçüm-
ABD Jeolojik Etüd Dairesi’ne göre insan kaynak- lerindeki ve tahminlerindeki belirsizlikler göz önüne
lı karbondioksit salımı yılda 30 milyar tonu buluyor alındığında on yıl gibi bir sürede görülen duraklama
ki bu, volkanların ürettiğinin 130 katından fazlası- ya da yavaşlama, genel eğilimin yanlış olduğunu ka-
na karşılık geliyor. Atmosfere salınan karbondioksi- nıtlamak için fazla küçük bir değişim sayılıyor.
tin % 95’inin doğal olaylardan kaynaklandığı doğru, Peki eğer sıcaklık artışındaki durgunluk bir on yıl
ancak bitkilerin büyümesi ve okyanusların karbon- kadar daha devam ederse, söz konusu kuşkular doğ-
dioksiti emmesi gibi olaylar karbondioksiti atmos- rulanmış mı olacak? İklimbilimciler böyle bir duru-
ferden geri çekerek bu salımların etkisini neredey- mun mutlaka küresel ısınma eğiliminin durakladı-
se tamamen telafi ediyor. Dolayısıyla insan etkisi net ğı anlamına gelmeyebileceğini, zira iklimin karma-
bir katkı olarak kalıyor. Dahası, havadaki karbon izo- şık bir olgu olduğunu söylüyor. Örneğin 2008’de ya-
toplarının oranlarındaki değişmelerin incelenmesi yımlanan bir araştırma genel küresel ısınma eğilimi
de dâhil pek çok deneysel ölçüm, fosil yakıt kullanı- devam etse bile okyanus akıntı örüntülerinin kuzey
mının ve ormanların yok edilmesinin karbondiok- yarımkürenin bazı kısımlarında bir soğuma döne-
sit düzeylerinde 1832’den beri oluşan % 35’lik artışın mi yaratabileceğini öngörüyor. Dolayısıyla ısınmayı
-milyonlarca yıldır ulaşılan en üst düzey- ana sebebi destekleyen onca kanıt varken aksi yöndeki kanıtları
olduğunu doğruluyor. dikkatli yorumlamak gerekiyor.
36
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
e-posta ve başka dosyaların yayımlandığı bir kor-
sanlık vakasıydı. Yayımlanan e-postalar arasında
verilerin saptırılmasıyla ilgili tartışmalar olarak de-
nolojiler büyük ölçüde denenmemiş durumda oldu- Kaynak: IPCC, Worldwatch Institute
“Karbon ayak izini azaltmak yerine ğu için amaçlanan etkiyi ne ölçüde gerçekleştirebile-
Climate Change Reference Guide’dan
başka teknolojik çözümler” cekleri, bunu başarsalar bile ne gibi yan etkiler yara-
Mevcut yaygın iklim değişikliği politikalarına yö- tabilecekleri bilinemiyor. Karbondioksiti atmosfer-
nelik eleştiri yapan pek çok kişi, çevrecileri sıklık- den uzaklaştırmaya yönelik olmayan yöntemlerinse,
la karbondioksit salımlarını azaltmaya yönelik dü- ısınmada şiddetli bir geri dönüş olmaması için, ke-
zenlemelerle ilgili takıntılı olmakla ve karbondiok- sintisiz devam ettirilmesi gerekiyor. Öte yandan jeo-
sit üretmeyen enerji kaynakları oluşturmak ya da je- mühendislik sistemlerinin yönetimi siyasi açıdan çı-
omühendislik yöntemleri kullanmak gibi teknolojik kar çatışmaları yaratma potansiyeli taşıyor, zira han-
çözüm seçeneklerine ilgisiz kalmakla suçluyor. gi iklim koşullarının “en iyi” diye nitelendirileceği
Aslında insanlığın, bu tür teknolojiler kullanıma ülkeden ülkeye değişebilir. Bunlar bir yana, her du-
hazır olana kadar karbon salımlarını sınırlamadan rumda karbondioksit salımının ve birikiminin azal-
idare edip edemeyeceği daha önemli bir soru. Bu so- tılması herhangi bir jeomühendislik çözümünü de
runun cevabı ise büyük ölçüde olumsuz görünüyor. kolaylaştıracaktır.
Öncelikle karbon salımıyla ilgili hiçbir önlem alın- Ne olursa olsun elde olan tüm imkânları kullana-
madığı takdirde daha da artacak olan karbondiok- rak küresel ısınmayla doğrudan mücadele etmek ye-
sit seviyeleri, atmosferde ve okyanuslarda daha fazla rine geleceğin teknolojilerine güvenmek sorumsuz-
ısı birikmesine ve iklimsel sonuçların daha da kötü- luk olarak kabul ediliyor.
ye gitmesine sebep olacak. Ayrıca, NASA’dan iklim-
bilimci James Hansen’in belirttiği gibi karbondioksit
düzeyi şu anki değerinde sabitlense bile okyanusla- Karbon ayak izimizi küçültmek
rın emdiği ısının zamanla açığa çıkacak olmasından Küresel iklim değişikliği konusunda daha pek çok
dolayı yüzey sıcaklıklarında önümüzdeki yirmi otuz kuşku dile getiriliyor. İklimbilimcilerin ise, yöntem-
yıl içerisinde 0,5°C’lik artış olacağı tahmin ediliyor. lerindeki belirsizlikler dâhilinde olduğunu kendile-
Üstelik iklim değişikliği, artan karbonidoksit ora- rinin de kabul ettiği hususlar dışında, bunlara vere-
nından kaynaklı tek çevre krizi de değil. Atmosfer- cek cevapları hazır. Görünüşe göre küresel ısınma
deki yüksek karbonsioksit düzeyleri okyanusların “komplo teorilerine” ayıracağımız vakti ve enerji-
asitliğinin artmasına da sebep oluyor ki bu durum yi kişisel tercihlerimizi karbon ayak izimizi küçült-
mercan resiflerine ve diğer deniz canlılarına telafi- me yönünde değiştirmeye ayırmak, uzun vadede ge-
si mümkün olmayacak biçimde zarar verebilir. Bu zegenimizin sürdürülebilirliğine daha fazla katkıda
zararları azaltmanın tek yolu ise karbon salımlarını bulunacak.
kontrol altına almak ve azaltmak.
Jeomühendislik -dünya iklimini doğrudan çeşit-
Kaynaklar
li teknolojiler kullanarak değiştirmek- ise genellikle Rennie J.,“Seven Answers to Climate Contrarian Reference Guide”, Worldwatch Institute, 2010 http://
Nonsense”, Scientific American, Kasım 2009. http:// www.worldwatch.org/files/pdf/CCRG.pdf
iklim değişikliğine karşı ancak son çare olarak kul- www.scientificamerican.com/article.cfm?id=seven- Collins W., Colman R., Haywood J., Manning M.
answers-to-climate-contrarian-nonsense R., Mote P., “The Physical Science Behind Climate
lanılabilecek bir yaklaşım olarak görülüyor. Bu tek- McKeown A., Gardner G., “Climate Change Change”, Scientific American, 2004.
37
Alp Akoğlu
Eta Karina Mu
Cephei
106
Mavi Süperdevler
105
Rigel YATAY KOL
Deneb
Kırmızı Süperdevler
Spika
104
102
100 milyon yıl
Vega Kırmızı Devler
Parlaklık (Güneş = 1)
Sirius A
10
1 milyar yıl
ANA KOL
1 Güneş
Sirius B Proksima
10-2
Centauri
Procyon B
10-3
Beyaz Cüceler
Yüzey Sıcaklığı
38
Bilim ve Teknik Ocak 2011
><
Y H-R Diyagramı
ıldızlar gaz bulutlarının kütleçekiminin et-
kisiyle yoğunlaşmasıyla oluşur. Bu gaz bu-
lutları da çok büyük oranda hidrojenden H-R diyagramı, gökbilimcilerin yıldız evrimini
oluşur. Yoğunlaşan gazın merkezindeki basınç ve anlaması ve ifade etmesinde önemli bir yere sahip.
sıcaklık, hidrojen atomu çekirdeklerini kaynaştıra- Yıldızlar yaşamlarının büyük bölümünü ana kolda
cak derecede yükseldiğinde tepkimeler başlar. Bu geçirir. Ana kolu oluşturan yıldızlar, çekirdeğinde
tepkimeler sırasında kütlenin küçük bir kısmı da hidrojen tepkimeleri gerçekleşen yıldızlardan olu-
enerjiye dönüşür. İşte yıldızların parlamasını sağ- şur.
layan bu enerjidir. Yıldız bu aşamada “doğdu” sa- Yaşamının sonuna yaklaşan bir yıldızın çekir-
yılır. Çekirdekte meydana gelen tepkimeler sonu- değinde hidrojen tükenmek üzereyken tepkime-
cunda oluşan ısı yavaş yavaş yıldızın dış katmanla- ler yavaşlar ve bunun sonucunda çekirdek çökme-
rına ulaşır ve buradan da uzaya yayılır. ye başlar. Bu sırada sıkışmanın etkisiyle sıcaklık ar-
Gökbilimciler, bir yıldızın oluşumundan yakıtı- tar, artan sıcaklık çekirdeğin çevresindeki hidroje-
nı tüketip bir karadelik, nötron yıldızı ya da beyaz nin tepkimeye girmesine neden olur. Bu tepkime-
cüceye dönüşene kadar gerçekleşen süreci bir in- ler yüksek bir enerji ortaya çıkarır ve bu enerjinin
sanın yaşamıyla ilişkilendirir ve bu süreci “yıldızın yarattığı basınç yıldızın dış katmanlarını dışa doğ-
yaşamı” olarak adlandırır. Yıldız temel yakıtı olan ru iter ve yıldız şişer.
hidrojeni tüketinceye kadar, yani yaşamının bü- Artık ölüm sürecine girerek kırmızı deve dönü-
yük bölümünde kararlı bir şekilde parlar. Çekirdek şen yıldızlar ana koldan uzaklaşır. Yandaki çizim-
kaynaşmaları sonucunda yıldızın çekirdeğinde, de de görüleceği gibi hidrojenini tüketerek şişme-
başta helyum olmak üzere hidrojenden daha ağır ye başlayan kırmızı devler kolun yukarısında yer
atom çekirdekleri oluşmaya başlar. Büyük kütleli alır. Kırmızı deve dönüşen yıldız şiştikçe yüzey sı-
yıldızların merkezlerinde biriken helyum da kay- caklığı düşer. Zaten bu nedenle renkleri kırmızı-
naşmaya başladığında yıldız için uzun bir “ölüm” ya dönüşür. Yine diyagramdan anlaşılacağı üzere
süreci de başlamış olur. bu yıldızlar yüzey sıcaklıkları düşük olmasına kar-
Güneş gibi sıradan bir yıldız yaklaşık 10 milyar şın çok ışırlar. Çünkü şiştikleri için yüzey alanları
yıl kadar yaşar. Büyük kütleli yıldızlarsa hızlı ya- çok artmıştır.
şayıp genç ölür. En büyük kütleli yıldızların öm- Yıldızlar kırmızı dev aşamasının sonlarına doğ-
rü birkaç milyon yılı geçmez. Buna karşılık küçük ru çekirdeklerindeki yüksek sıcaklığın ve basıncın
kütleli yıldızlar çok uzun, bir trilyon yıl yaşayabilir. etkisiyle burada biriken helyumu karbona dönüş-
Bu bir çelişki gibi görünebilir; ancak yıldızın küt- türmeye başlar. Ortaya çıkan çok yüksek enerji yıl-
lesi büyüdükçe merkezindeki sıcaklık artar, bu da dızın rengini maviye dönüştürür. Bu aşamada yıl-
tepkimelerin çok daha hızlı gerçekleşmesine, dola- dız H-R diyagramında sola doğru yatay olarak iler-
yısıyla yakıtın çabuk bitmesine neden olur. Bu ne- ler. Bu nedenle H-R diyagramında kırmızı ve ma-
denle küçük kütleli yıldızların yüzeyleri görece so- vi dev yıldızların bulunduğu bölgeye “yatay kol”
ğuk, büyük kütleli yıldızların yüzeyleriyse sıcaktır. deniyor. Tüm yaşam sürelerine kıyasla bu aşama-
Küçük kütleli yıldızlarda yüzey sıcaklığı 2000-2500 lar (kırmızı dev, özellikle de mavi dev aşaması) çok
derece kadar az olabilirken, çok büyük kütleli yıl- daha kısa sürer. Bu nedenle diyagramda bu aşama-
dızların yüzey sıcaklıkları 30.000 derece kadar ola- da az sayıda yıldız görülüyor.
bilir. Mavi dev olan yıldız bir kez daha kırmızı dev
Günlük yaşamımızdan da bildiğimiz üzere, aşamasından geçer ve bundan sonra dış katmanla-
kendiliğinden ışık yayan cisimlerin yaydıkları ışı- rını uzaya savurur. Geriye yıldızın sıcak çekirdeği
ğın rengi cismin sıcaklığıyla ilgilidir. Örneğin kır- kalır. Artık tepkimelerin gerçekleşmediği çekirdek,
mızı renkte gördüğümüz elektrikli sobanın diren- sıcak ve yoğun bir cisim olan bir beyaz cücedir.
cinin sıcaklığı 2000° kadardır. Evlerimizde kullan- Beyaz cüceler çok sıcak ama küçük oldukların-
dığımız bir akkor ampulün içindeki filaman sarı dan az ışırlar. Bu nedenle diyagramda ana kolun al-
ışık yayar. Bu filamanın sıcaklığıysa 3000° civarın- tında (sönük yıldızların bulunduğu tarafta) ve sol-
dadır. Eğer bir cismi daha fazla ısıtabilirsek sıcak- da (sıcak yıldızların bulunduğu tarafta) yer alırlar.
lığının giderek maviye döndüğünü görebiliriz. Yıl- İşte yıldızların bu diyagramdan da okuyabilece-
dızlarda da durum benzerdir. Sıcak yıldızların ışığı ğimiz uzun yaşamlarının kısa hikâyesi özetle bun-
mavi, soğuk yıldızlarınkiyse kırmızıdır. dan ibaret.
39
Esin Benian
Mimar Sinan ve
Osmanlı
Cami Mimarisinin
Gelişimindeki
Rolü
40
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Beylikten imparatorluğa
dönüşen Osmanlı’da toplumun
o günkü ihtiyaçlarına cevap
verebilecek nitelikte farklı
tipte birçok yapı inşa edilmiştir.
Ancak bu mimari ürünler
arasında devletin ekonomik
gücünün birer göstergesi de
olan camiler
ön plana çıkar. Osmanlı
camileri incelendiğinde de
mimari açıdan bir gelişim süreci
Mustafa Cambaz
yaşandığı ve bu süreçte
Mimar Sinan’ın katkılarıyla
doruğa ulaşıldığı görülür. Mimar Sinan’ın Hayatı
16. yüzyılda Osmanlı
Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğan Abdül-
Devleti’nin en parlak
mennan oğlu Sinan’ın doğum tarihi kesin olarak
döneminde yaşamış olan Sinan,
bilinmiyor, ancak 1489 olabileceği hususundaki gö-
Osmanlı sanatının rüşler yoğunlukta. Yavuz Sultan Selim zamanında
en büyük yapı ustasıdır. devşirme olarak toplanan gençler arasında Yeniçe-
Günümüz teknik imkânlarına ri Ocağı’na alınan Sinan, sırasıyla acemioğlan, yeni-
oranla hayli kısıtlı koşulların çeri, atlı sekban, yayabaşı (bölük komutanı), zenbe-
söz konusu olduğu “tarımsal rekçibaşı ve haseki unvanlarıyla Yeniçeri Ocağı’nın
düzen” mimarlığında, özellikle en büyük subaylarından biri olmuştur. Yavuz Sul-
kubbe mimarisine getirdiği usta tan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman ile birçok se-
çözümleriyle evrenselleşmiş fere katılan Sinan’ın askerlik alanındaki bu yükseli-
şi askerlik yönünden çok, sergilediği ustalık başarı-
olmasından ve mimarlığa
sına bağlanmaktadır.
katkılarından Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş toprak-
dolayı “Mimar Sinan”, lara sahip olduğu dönemde yaşayan Mimar Si-
“Mimarbaşı Sinan” ve nan, 1539’da Mimarbaşı Acem Ali adıyla tanınan
“Koca Sinan” unvanlarıyla anılır. Alaeddin’in vefatı üzerine, mimarbaşılığa atanmış-
Her ne kadar onun yaşamını, tır. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad
Türk mimarlığına katkılarını, dönemlerinde mimarbaşı olarak görev yapmış, im-
sanatını ve eserlerini kısa bir paratorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başya-
yazıda özetlemek hayli güç pıtlarının tasarlanmasında ve uygulanmasında bü-
yük rol oynamıştır. 1588’de vefat eden Sinan, Os-
ise de aşağıdaki satırlarda
manlı döneminde çok sayıda cami inşa etmiş ol-
yaşamından, Osmanlı
makla birlikte mescit, medrese, darül-kurra, tür-
döneminde cami mimarisinin be, imaret, darüşşifa, su yolları, köprü, kervansa-
ve kubbe tekniğinin gelişimine ray, saray, mahzen ve hamam olmak üzere birçok
katkısından, Osmanlı eser vermiştir. Ancak onun en büyük arzusu, cema-
mimarisine kazandırdığı üç ati gök kubbe gibi büyük bir kubbe altında topla-
başyapıttan söz ederek yan, mekân birliği tam, aydınlık ve ferah bir cami
Sinan’ı anacağız. inşa etmek olmuştur.
41
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Sinan’ın Mimarlığı
Katıldığı seferler sayesinde yarım yüzyılı aşkın
süre boyunca araştırma ve gözlem yapma imkânı
bulan Sinan, kendinden önceki çeşitli kültürle-
re ilişkin eserleri izlemiş ancak hiçbir kopyacılı-
ğa ve taklitçiliğe başvurmadan gözlemlerini sen-
tezlemeyi, kendi üslubunu yaratmayı başarmış-
tır. Ayasofya’yı ve Beyazıt Camisi’ni inceleyen
Sinan’ın Süleymaniye’de kendi sentez yöntemleri-
ne göre ulaştığı yorum da bu tutumunun bir gös-
tergesidir.
Sinan’ın eserleri incelendiğinde akılcılığın ön
planda yer aldığı görülür. Çizgiler, biçimler ve ha-
cimler belli bir güzelliği oluşturmak için adeta bir-
biriyle yarışır niteliktedir. Kubbe, kemer ve ayaklar
sadece yapının yüklerini taşımakta görev almaz-
lar; bu elemanlara yapının sanatsal (estetik) değe-
rini artırıcı plastik form da verilmiştir. Sinan, ya-
pılarındaki güzelliği bezemeden çok biçim ve çiz-
gilerin oluşturduğu oran ve orantılarda aramış-
tır. Her şey önceden düşünülmüş, hiçbir şey tesa-
düfe bırakılmamıştır. Yapıyı oluşturan her eleman
bir diğerinin devamı şeklinde algılanır, bu sebep-
le onun eserlerini bir tabloyu seyredercesine izle-
Mustafa Cambaz
mek mümkündür.
Sinan Ayasofya’yı incelemiş fakat kop-
ya etmemiştir. Özellikle sentezci bir yaklaşımla
Ayasofya’nın teknik problemlerini ve estetik açı- verilere de bağlı olarak değişik biçimlerde tasarlan-
dan zayıf kalan yönlerini tespit etmeye ve tespit mıştır. Osmanlı Dönemi öncesinde, Anadolu’da da
ettiği sorunları da kendi yapılarında gidermeye İslam ülkelerinin oluşturduğu cami biçimleri çok
çalışmıştır. Ayasofya’ya oranla daha sağlam, daha az değişikliğe uğrayarak gelişim göstermiştir. Bu
dayanıklı ve estetik açıdan daha zarif yapılar üret- camilerde iç mekân, taşıyıcı niteliğe sahip birçok
meye çaba göstermiştir. ayak veya sütunla bölünmüştür.
Mimar Sinan, sadece yapının plastiğini doruğa Osmanlı cami mimarisi daha 14. yüzyılda anıt-
İznik Hacı Özbek Camisi plan şeması ulaştıran bir sanatçı değildir. Özellikle anıtsal ni- sal mekân tasarımı açısından büyük gelişmeler
telikteki bir yapıyı kentin en uygun yerine konum- göstermeye başlamış, özellikle kubbe, mekân tasa-
landırarak ve çevresiyle uyumunu sağlayarak şe- rımının temel bir elemanı olmuştur. Osmanlı mi-
hircilik anlayışını da sergilemiştir. Bu yaklaşımının marlığının erken döneminde, bölgesel inşa tek-
en büyük göstergeleri İstanbul’da Haliç’i ve Boğaz’ı nikleri kullanılarak tek kubbeli (örneğin İznik Ha-
görebilen bir tepede yükseltilmiş Süleymaniye Ca- cı Özbek Camisi, İznik Yeşil Cami), çok ayaklı/çok
misi ile Edirne’de tüm görkemi ile kentin her ye- kubbeli (örneğin Bursa Ulu Cami, Edirne Eski Ca-
Bursa Ulu Cami plan şeması
rinden görülebilecek şekilde bir tepeye oturtulmuş misi) ve tabhaneli/zaviyeli (örneğin Bursa Orhan
Selimiye Camisidir. Gazi Camisi, Edirne Muradiye Camisi) cami tiple-
rinin kullanıldığı görülür.
Sinan Öncesinde Osmanlı 15. yüzyılda adeta bir kubbe mimarisine dönü-
şen Osmanlı mimarisinde çok ayaklı/çok kubbe-
Cami Mimarisi li ulu cami tipi terk edilerek Edirne’deki Üç Şere-
Osmanlı’nın dini mimarisi İslam kültürünün feli Cami (1437-1447) gibi bir sonuca ulaşılmış-
gerekleri doğrultusunda oluşmuştur. Dini mima- tır. Üç Şerefeli Cami, Osmanlı mimarisinin nor-
rinin ana yapısı olan cami, İslam dininin yayıldı- mal gelişme imkânlarını aşarak beklenmedik, şa-
Edirne Eski Camisi plan şeması ğı coğrafi sınırlar içinde iklim koşullarına ve yerel şırtıcı bir sanat eseri olarak karşımıza çıkar. Dik-
42
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
dörtgen plana sahip kapalı ibadet mekânı, mihrap ceki örnekleri geride bırakacak ve onu en büyük
önünde bir duvardan diğer duvara kadar uzanan arzusuna ulaştıracak nitelikte çözümler üretmesi-
büyük bir kubbe ve iki yanda ikişer kubbe ile ör- ni bilmiş, böylelikle dünya mimarlık tarihine eş-
tülmüş, böylece taşıyıcı ayak sayısı ikiye indirge- siz eserler kazandırmayı başarabilmiştir.
nerek iç mekânın çok sayıda ayak tarafından bö- Mimar Sinan, küresel yarım kubbenin geomet-
lünmesi engellenmiştir. Buna karşın mekân bü- rik saflığını bozmayacak şekilde birtakım biçimsel Edirne Muradiye Camisi plan şeması
tünlüğü, ağır taşıyıcı ayaklar ve bunları birleşti- düzenlemeler denemiş, yaşamı boyunca bu dene-
ren alçak kemerler tarafından zedelenmiş, üst ör- melerin estetik kalitesini de yükselterek çalışmala-
tüde de ana kubbe ile yan kubbeler arasında olu- rını sürdürmüştür. Onun mimarlığında kubbe ya-
şan üçgen boşluklar ustaca kapatılamamıştır. An- pının ağırlık merkezini oluşturmuş, yapı strüktü-
cak bu yapı 100 yıl sonra Mimar Sinan tarafından rü de kubbenin desteklenmesi doğrultusunda bi-
tasarlanan camilerin ana fikrini geliştiren bir öncü çimlenmiştir. Özellikle anıtsal camilerinde yapı- Edirne Üç Şerefeli Cami plan şeması
olarak önem kazanmıştır. Ayrıca Osmanlı mima- nın egemen elemanı olan kubbe yapıdan koparıl-
risinde klasik dönemi hazırlayan yapılar arasında mamış, adeta yapı ile bütünleştirilmiştir.
sayılmaktadır. Yaklaşık bir asırlık ömrünün yarısını gözlem,
İstanbul’un fethinden sonra cami tasarımında araştırma ve deneyime adayan Sinan’ın, analiz-
yeni açılımlar izlenir. Ayasofya’nın örtü sistemi, ci döneminde kubbeyi iyi inceleyip kubbe sorun-
Osmanlı cami mimarlığına esin kaynağı olmuş- larını çözebilecek düzeyde olgunluğa ulaştıktan
tur. Fetihten sonra inşa edilen Eski Fatih Camisi sonra üretim dönemine geçtiği söylenebilir. Nite-
(1462-1470), Üç Şerefeli Cami’nin ve Ayasofya’nın kim üretim sürecindeki ilk büyük kubbesini Şeh-
bir uyarlaması olarak görülebilir. Bu caminin zade Camisi’nde (19 metre çapında), ikinci büyük
mekân örtüsünde kubbe-yarım kubbe birlikteli- kubbesini Süleymaniye Camisi’nde (26,5 metre ça-
ği görülür. Nitekim bir büyük kubbe, kıble yönü- pında), üçüncü ve en büyük kubbesini de Selimi-
ne doğru bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük ye Camisi’nde (31,5 metre çapında) gerçekleştir-
kubbe ile genişletilmiştir. O zamana kadarki en miştir.
büyük kubbesi (26 metre çapında) ile Fatih dev-
ri camilerinin de en büyüğü olan Eski Fatih Ca-
misi klasik ölçüleri, oranları ve mimarisi ile ken- İstanbul Şehzade Camisi
kubbelerinin iç mekandan
dinden sonraki İstanbul ve Edirne camilerine ör- görünümü (Üstte)
nek olmuştur. Eski Fatih Camisi’nin şemasını bir
adım daha ileriye götürerek yeni gelişmeye basa- İstanbul Süleymaniye Camisi
kubbelerinin iç mekandan
mak teşkil eden İstanbul Beyazıt Camisi (1501- görünümü (altta).
1505) ise Osmanlı mimarlığına belirli ölçüde si-
metri ve oran getirmiştir. Bu yapıda ana kubbe, gi-
riş ve mihrap yönlerinde iki yarım kubbe ile açıl-
mış ve yan bölümlerin üzerini örten eş büyüklük-
teki küçük kubbelerin sayısı dörde çıkmıştır. Bu
noktada sözü edilen gelişmelerin, klasik Osman-
lı döneminin kapılarını aralamakla birlikte Sinan
Yılmaz Tufan / wowturkey.com
43
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Mustafa Cambaz
Edirne Selimiye Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü
Sinan’ın “çıraklık eserim” diye tanımladığı ilk İnşası Şehzade Camisi ile aynı yılda tamamla-
İstanbul Beyazıt Camisi plan şeması büyük eseri Şehzade Camisi’dir. Bu cami Kanuni nan Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi ise Eski Fa-
Sultan Süleyman tarafından, 21 yaşında ölen oğ- tih Camisi ile Şehzade Camisi’nin bir varyasyonu
lu Şehzade Mehmed’in hatırasına 1543-1548 yılla- ve kubbe + üç yarım kubbe denemesi olarak de-
rı arasında inşa ettirilmiştir. Bu yapıda kubbe-ya- ğerlendirilebilir. Mimarbaşı, Şehzade Camisi’nde
rım kubbe problemini ele alan Sinan, Ayasofya’nın mutlak bir merkezî plan uygulamasına rağmen bu
ve Beyazıt Camisi’nin plan şemalarını aşarak ide- yapıda farklı bir çözüme gitmiş, enine gelişmiş iba-
al bir merkezî plan oluşturmuştur. Kapalı ibadet det mekânı denemelerinin ilkini gerçekleştirmiştir.
mekânının üst örtüsü, dört taşıyıcı ayak üzerine Bu yapıda Şehzade Camisi’nin giriş yönündeki ya-
oturan büyük kubbe ve bu kubbeyi dört yönde çe- rım kubbe ile iki köşe kubbesinin yerine 5 kubbe-
İstanbul Şehzade Camisi plan şeması
viren yarım kubbeler ile köşelerde yer alan küçük li bir son cemaat yeri ve köşelere de iki ince mi-
kubbelerden oluşmaktadır. Sinan’ın bu camideki nare yerleştirerek yüksek ve ahenkli bir cephe ta-
yeniliği, bilinen bir plan şemasını farklı bir şekil- sarlamıştır. Son cemaat yerini ise sütun ve kemer-
de yorumlayarak anıtsal boyutlarda kullanmış ol- ler üzerinde, meyilli çatı ile örtülü geniş bir revak-
ması ve ideal bir merkezî plan oluşturmasıdır. Ni- la çevrelemiştir. Bir diğer yaklaşımla da, Eski Fatih
tekim bu plan şeması, kendisinden sonra inşa edi- Camisi’nde ana kubbenin iki yanında yer alan iki-
len Eminönü’ndeki Yeni Cami’de, Sultanahmet şer küçük kubbe yerine birer büyük yarım kubbe
İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi’nde ve Yeni Fatih Camisi’nde de kullanıl- yerleştirmiştir.
Camisi plan şeması
mıştır. Sinan, Şehzade Camisi’nin dış mimarisin- Mimarbaşı Sinan, 1550-1557 yılları arasında
de de daha önce görülmemiş bir eleman kullana- Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına inşa ettir-
rak yeniliğe gitmiştir. Kapalı ibadet mekânının iki diği Süleymaniye Camisi’nde ise sultanın gücünü
yanında revaklar düzenleyerek ağır kitle etkisini de simgeleyecek nitelikte büyük boyutlu bir cami
hafifletmiş ve yan revakların ortasına yerleştirdi- tasarlamıştır. Bu yapıda, Beyazıt Camisi’nde uygu-
ği girişlerle de planın merkezîliğini vurgulamıştır. lanmış olan kubbe + iki yarım kubbeli plan şeması-
Şehzade Camisi ile kendi üslubunu ortaya koyma- nı denemiştir. Ölçü itibariyle Ayasofya’ya yaklaşan
ya başlayan Sinan, aynı zamanda hem anıtsal mi- Süleymaniye’de, kendi çağının teknolojisini kulla-
İstanbul Süleymaniye Camisi
marinin hem de “Osmanlı klasik mimarisi” olarak narak daha güçlü bir iç mekân etkisi yaratmayı ba-
plan şeması tanımlanan bir dönemin yolunu açmıştır. şarmıştır. Ayasofya’yı ve Bayezid Camisi’ni incele-
44
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
yen Sinan, yeni eseri için en uygun oranları ara- Plan şeması açısından Üç Şerefeli’nin özdeşi kabul
mıştır. Aynı zamanda iç mekân ile dış kitle etki- edilen Sinan Paşa Camisi’nde, dikkate değer gelişme
si birlikte düşünülmüştür. Sinan’ın “kalfalık ese- olarak, iç mekândaki taşıyıcı ayakların inceltilmesin-
rim” dediği Süleymaniye’de büyük kubbe, dört bü- den ve kemerlerin yükseltilmesinden söz edilebilir. Bu
yük taşıyıcı ayak üzerine oturarak giriş ve mihrap yapıda Üç Şerefeli’nin planını tekrarlayan Sinan, Üç
İstanbul Rüstem Paşa Camisi plan şeması
yönünde iki yarım kubbe ile desteklenmiş, yarım Şerefeli’de izlenen iç mekân sorunlarını çözümlemeye
kubbeler de iki çeyrek kubbe ile genişletilmiştir. çalışmıştır. Bu denemesinden sonra da mihraba para-
Yan bölümler de beşer kubbe ile örtülmüş, ancak lel olarak enine gelişim gösteren dikdörtgen bir planın
birbirine eşit kubbelerin monotonluğu yerine bir üzerini, mekân birliğini ve bütünlüğünü sağlayarak
büyük bir küçük kubbe (a-b-a-b-a) ritmi ile deği- örtebilmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur.
şik bir etki yaratılmıştır. Dolayısıyla ortada kalan Rüstem Paşa Camisi’nde dikdörtgen planın üze-
kubbe, köşelerdeki kubbelerle aynı genişlikte tutu- ri ortada büyük bir kubbe (dört köşeden eksedra-
İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan
larak yan bölümler iç mekânla birleştirilmiştir. So- larla desteklenmiş), yanlarda da üçer adet aynalı to- Camisi plan şeması
nuç olarak iç mekânda mistik bir ferahlık ve geniş- noz ile örtülmüştür. Ancak bu örtü sisteminde bü-
lik etkisi yaratılmıştır. yük kubbenin sekiz ayağa oturması, iç mekânda du-
Sinan’ın Süleymaniye ile Selimiye inşaatı ara- varlardan bağımsız dört adet büyük serbest taşıyıcı
sındaki süreçte dikkatini Edirne’deki Üç Şerefe- ayağın yer almasına yol açmıştır ki bu da mekânsal
li Cami’ye de yönelttiği görülür. Üç Şerefeli’den bütünlüğü kısmen zedelemiştir. Plan olarak Rüstem
100 yıl sonra İstanbul Beşiktaş’taki Sinan Paşa Paşa Camisi ile hemen hemen benzer oranlara sahip
Camisi’nde (1555), Rüstem Paşa Camisi’nde (1561) Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde ise Rüstem
ve Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde (1562- Paşa’daki aynalı tonozların yerine küçük kubbeler,
1565) Üç Şerefeli’nin varyasyonlarını denemiştir. eksedraların yerine de pandantifler kullanılmıştır. İstanbul Süleymaniye Camisi
Mustafa Kumbar
45
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü
Ancak her iki yapıda da yan bölümler daha alçak dar ahenkli bir düzene sahip iç mekan, strüktür ele-
(düşük kotta) tutularak merkezî kubbe vurgulanmış, manları ile bütünleştirilmiştir. Strüktür elemanlarının
böylelikle gerek Üç Şerefeli’ye gerekse Sinan Paşa’ya ustalıkla kullanımı, gerek iç mekanın gerekse yapı kit-
göre, iç mekânın algılanışında ve yapının dış görünü- lesinin oluşumunda en büyük rolün sahibidir. Zemin-
İstanbul Piyale Paşa Camisi şünde farklılık yaratılmıştır. den ana kubbeye kadar tüm strüktür elemanlarının
plan şeması
Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa Camisi ile başladı- kademeli yükselmesi, yapı dışında olduğu gibi içinde
ğı sekizgen deneyimi (büyük kubbeyi sekiz adet taşı- de hareketliliği sağlamaktadır. Ayrıca ana kubbe ile bu
yıcı ayak üzerine oturtması), Osmanlı’nın ve kendi- kubbeyi destekleyen yarım kubbelerin arasında ölçü
sinin başyapıtı kabul edilen Edirne’deki Selimiye Ca- farklılığının olması hem yapı içinde hem de yapı dı-
misi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Sinan’ın amacına şında dikkatleri tek kubbe üzerine çekmektedir. Ana
tam olarak kavuştuğu, arzusunun gerçeğe dönüştüğü kubbenin dört köşesine yerleştirilen minareler ile se-
eseri, “ustalık eserim” diye tanımladığı Edirne Selimi- kiz köşesindeki ağırlık kulelerinin de bu izlenimdeki
İstanbul Zal Mahmud Paşa Camisi ye Camisi’dir. Sultan II. Selim döneminde, 1568-1575 payları büyüktür.
plan şeması yılları arasında inşa edilen Selimiye, kubbe altı mekân Sinan Selimiye’de, revaklı avlunun ortasına yerleş-
birliğinin tam olarak çözüldüğü bir örnek olarak kar- tirdiği şadırvan ile dışarıda, ana kubbe aksındaki mü-
şımıza çıkar. Sinan bu yapısında cemaati aynı kubbe ezzin mahfili ve müezzin mahfilinin altında yer alan
altında toplamayı ve büyük bir açıklığı tek kubbe ile küçük iç şadırvan ile de iç mekânda merkezîliği vur-
geçmeyi başarmıştır. Caminin plan şeması, gördüğü- gulamıştır. Ayrıca iç mekânda olduğu gibi revaklı av-
müz tüm cami plan şemalarından farklı olarak he- luda da tekdüze yapılaşmadan söz etmek mümkün de-
men hemen tüm geometrik formları içerir. Zeminden ğildir; son cemaatte bir büyük bir küçük sivri kemerli
yaklaşık 43 metre yüksekteki 31,5 metre çaplı kubbe, revak dizisi, diğer üç yönde düşük kotta (daha alt sevi-
8 büyük ayak (filayağı/pilpaye) ile taşıtılmış ve yapı- yede) geniş sivri kemerli revaklar ve üst örtülerinde üç
nın köşelerine doğru yönlenen dört eksedra ile daha farklı büyüklükte kubbeler görülmektedir. Güneydo-
da geniş bir alan oluşturma yoluna gidilmiştir. Ana ğu yönünde (kıble cephesinde) mihrap nişi yapı dışına
mekânın zemindeki dikdörtgen şeması, düşük kotta taşırılmış ve iki yanına sivri kemerler ile küçük yuvar-
kalan mahfillerle sağlanmıştır. Mahfillerin sona erdi- lak kemerlerden oluşan revaklar yerleştirilmiştir. Ku-
ği kotta ise plan bir kareye dönüştürülmüştür. Eksed- zeydoğu ile güneybatı yönlerindeki yan cephelerde ise
ralarla bir yandan kubbe kasnağının yuvarlağı hazır- revaklı bölümlerin birinden yapı içine giriş verilmiş ve
larken, diğer yandan kareden sekizgene yumuşak bir bu revaklarda farklı kemer dizileri kullanılmıştır.
geçiş sağlanmıştır. Kubbe kasnağının yuvarlağı da onu Şehrin her köşesinden görülebilecek şekilde, şehre
örten 31,5 metre çaplı kubbeyle sıfır noktasına ulaş- hâkim bir noktada konumlandırılmış Selimiye’nin en
mıştır. Mimar Sinan büyük kubbeyi, kübik hareketsiz önemli özelliklerinden biri de akustiğidir. Selimiye’nin
dört duvar üzerine koymak yerine, dikdörtgenden yu- içinde ezan okuyan müezzinin yankılanan sesi, akus-
varlağa değişimi yumuşak geçişlerle sağlanan hareketli tiğin mükemmelliğini gösterirken ruhumuzun derin-
bir gövdeye taşıtarak yapıyı monotonluktan da kurtar- liklerine kadar inmektedir.
mıştır. Ayrıca duvarlara açılan çok Şüphesiz Selimiye Camisi, Mi-
sayıda pencere ile ferah ve aydın- mar Sinan’ın hayatı boyunca edin-
İstanbul Azapkapı Sokollu lık bir iç mekân yaratmıştır. diği deneyimlerin bir bileşkesidir.
Camisi plan şeması
Mimar Sinan, Selimiye’nin Ancak Sinan, gerek Selimiye’nin
yüzyıllarca ayakta kalabilmesini inşası sırasında gerekse inşasın-
sağlamış, mekân-strüktür ilişki- dan sonra, yaşamının sonuna de-
sini, estetiği de göz önüne alarak ğin kubbeli yapının strüktürel ve
mükemmel bir kompozisyonla biçimsel sorunları üzerinde çalış-
birleştirmiştir. Geniş bir iç mekân, malarını sürdürmüştür.
iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün Örneğin Piyale Paşa Cami-
verdiği tüm imkânlarla gerçekleş- si (1571) Sinan’ın, Osmanlı’nın
tirilmiştir. Eşsiz kubbenin sekiz erken dönemine ait çok ayaklı-
ayak tarafından taşıtılması ve bu çok kubbeli camiler grubun-
ayakların yapı içinde dengeli bir da yer alan Bursa Ulu Cami ve
biçimde yerleştirilmiş olması, ya- Edirne Eski Camisi gibi örnek-
pı statiğine verilen önemi göster- leri ele aldığı bir yapı olarak
İstanbul Tophane Kılıç Ali Paşa Edirne Selimiye Camisi planı
Camisi plan şeması mektedir. Zeminden kubbeye ka- (kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi) karşımıza çıkmaktadır. Strük-
46
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü’nden
2000 yılında mezun olan
Esin Benian, yüksek lisans
ve doktora eğitimini
aynı bölümde tamamladı.
Yüksek lisansta Bulgar
Ortodoks kiliseleri üzerine,
doktorada modern mimari
üzerine çalıştı. 2001
yılında Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Mimarlık
Tarihi Anabilim Dalı’nda
Mustafa Cambaz
araştırma görevlisi
olarak başladığı görevine,
Edirne Selimiye Camisi 2008’den itibaren
öğretim görevlisi olarak
türel ve mekânsal düzen açısından katı ve kasvet- (1577) bazı yenilikler görülmekle ve küçük boyutlu
devam ediyor.
li bir etki yaratan erken dönem örneklerine oran- olmakla birlikte Selimiye’nin varyasyonu niteliğinde-
la Piyale Paşa Camisi, gerek strüktürel öğelerin dı- dir. Sinan, Tophane Kılıç Ali Paşa Camisi’nde (1580)
şarıya yansıtılmasıyla gerekse pandantiflerin dışa- ise Ayasofya’nın plan şemasına geri dönmüş, yan bö-
rıdan izlenebilmesiyle farklılık göstermektedir. Ay- lümleri ayıran duvarları ortadan kaldırarak genişli-
rıca iç mekânda kubbe ile örtülü ünitelerin yanla- ği uzunluğuna yakın bir cami mekânı yaratmıştır. Bu
rında mahfillere yer verilmesi, bu tip yapılarda da yapının bir cami olmasına karşın, Ayasofya’ya oranla
mekân genişlemesinin mümkün olabildiğinin bir bir bazilikadan beklenebilecek nitelikleri daha belir-
göstergesidir. Girişin tam mihrap ekseninde yer al- gin taşıdığı, hatta Sinan’ın Ayasofya ile hesaplaşması
maması ve iki farklı giriş ile ibadet mekânına ula- olarak görülebileceği ifade edilmektedir.
şılması da bir başka yenilik olarak değerlendirile- Son söz olarak,
bilir. Böylece ibadet mekânına girenlere dolaylı bir Mimar Sinan’ın sadece Osmanlı mimarisine de-
mekân algılama süreci yaratılmıştır. ğil, günümüz mimarisine de katkısı büyüktür. Sinan,
özellikle Selimiye ile hem sanatının ve ustalığının bü-
yüklüğünü kanıtlamış hem de mimarlığa örnek bir
eser teşkil etmiştir. Selimiye konumu, elemanların
birlikteliği ve mekân-strüktür ilişkisinin yarattığı es-
tetik ile günümüze yalnız dini bir yapının özellikleri-
ni değil, tüm tasarımlarda düşünce ve estetiğin nasıl
birleştirilebileceği fikrini de taşımıştır.
Sinan’ın Osmanlı cami mimarisine katkılarını,
birkaç eseri üzerinden okuyucularla paylaştığımız
Mustafa Cambaz
47
Yasemen Say Özer
Roma Dönemi
Hamamları
ve Kaunos Roma
Hamamı Mimarisi
Hamamlar yapıldıkları dönemlerde bir yandan yaptıranın gücünü gösteren prestij yapıları olmuş, teknolojik yeniliklere
öncülük etmiş bir yandan da zamanın en önemli toplanma, sosyalleşme mekânları olmuşlardır. Mimariyi de biçimlendiren
bu değerleri en fazla Roma Dönemi hamamlarında görebiliriz. Her ne kadar bu hamamların önemli kısmı yok olup
gitmişse de kalanları, harabe halinde olsalar da, görmeye ve anlamaya çalışabiliriz. Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki Kaunos
Roma Hamamı bize bu şansı veren yapılardan biridir.
E
vlerimizdeki banyoların bugünkü ka-
dar konforlu olmadığı, hatta evler-
de hiç banyo olmadığı zamanlarda,
yıkanmak için mahalle hamamlarına gidi-
lirdi. Hamama her zaman sadece yıkanmak
için gidilmezdi, orası özellikle kadınların ay-
nı zamanda sosyal hayatı paylaştıkları bir
mekândı. Bazen tüm gün süren hamam sefa-
ları için yapılan hazırlıklarla, yaşananlar adeta
törensel bir havaya bürünürdü.
Günümüzde eskisi kadar sık kullanma-
sak da, hamamların kültürümüzde her za-
man yeri vardır. “Türk hamamı” dediğimizde
ise, sadece bizim değil tüm dünyanın tanıdığı
bir kültür ve o kültürün mimarisi gözümüz-
de canlanır. Temizlik ve yıkanma geleneğinin
yanı sıra hamamlardaki sosyal yaşantı da ha-
Palaestra’da spor yapanlar,
vazo resmi mam mimarisinin gelişmesi ve biçimlenmesi
Kaynak: Simon, E., Die Griechischen Vasen,
Hirmer Verlag München, 1981, sayfa 81. açısından önem taşır.
48
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Bir su yapısı olan hamam sadece bize özgü bir ya- lanırdı. Genel yani halka açık hamamlardan ise köle-
pı türü değildir. Özellikle eski uygarlıklara ait mima- ler hariç zengin, fakir ayrımı gözetilmeden herkes ya-
ri yapıları incelediğimizde hamamlara sıkça rastla- rarlanabilirdi.
rız. Bu yapıların çoğu günümüzde harabe halindedir, Ortalama bir Romalı için iş çıkışı hamama gitmek,
fakat izlerini sürmeye kalktığımızda rahatlıkla An- çeşitli oyunlar ve bedensel egzersizlerin arkasından
tik Çağdan beri kentsel yaşamın en önemli kamusal tanıdıklarıyla sohbet etmek, sıcak suyla banyo yap-
yapıları arasında olduklarını söyleyebiliriz. Başka bir mak yeri başka bir şeyle doldurulamayacak bir alış-
anlatımla, zamanımızdan yüzlerce yıl önce, Eski Yu- kanlıktı. Bu alışkanlıkla ilgili en çok anlatılan anek-
nan, Roma ve Bizans uygarlıklarında da hamamların dot, Roma imparatorlarından birinin, kendisine ne-
var olduğu ve kentliler tarafından sıkça kullanıldık- den her gün bir kez hamama gittiğini soran bir ya-
ları bilinmektedir. bancıyı iki kere gitmeye zamanı olmadığı şeklinde
Özellikle Roma döneminde yapılan hamamlar, yanıtlamış olmasıdır.
zamanlarının en büyük yapılarıydı. Roma dönemi- Palaestra’da spor yapanlar, vazo
ne ait, bilinen en büyük ikinci hamam olan Roma’da- resmi
ki Caracalla Hamamı’nı 1600 kişi aynı anda kulla- Kaynak:
Himmelmann, N.,
nabiliyordu, kapladığı alan 130.000 m² idi. 3-4 kişi- Herrscher und Athlet Die Bronzen von Original,
Olivetti, Milano, 1989.
nin rahatça yaşadığı evlerimizin 80-100 m² olduğu-
nu düşünürsek, mekânın büyüklüğü konusunda bir
fikrimiz olabilir. Caracalla Hamamı’yla aynı dönem-
de yapılan başka bir hamam da, 65.000 m²’lik alanıy-
la şu anda açık hava müzesi olarak kullanılan ve ba-
zılarımızın görmüş olabileceği Ankara’nın Ulus sem-
tindeki Roma Hamamı’dır. Romalıların hüküm sür-
düğü Akdeniz havzasındaki her kentte olduğu gibi,
Anadolu’daki kentlerde de mutlaka en az bir hamam
vardır. Bu yazının konusu olan Kaunos Roma Hama-
mı ise güneybatı Anadolu’daki, kısmen ayakta kala-
bilmiş önemli Roma hamamlarından biridir. Hamamlar kentlerin en gözde toplanma, buluşma,
Kaunos Roma Hamamı’nın yapısını, Romalıların hoş zaman geçirme mekânlarıydı. Hamamın göz-
nasıl bir hayat yaşadıklarına bakarak anlamak ve an- de kamusal mekân olmasının nedeni insanların sağ-
latmak galiba daha iyi olacak. Zaten mimarlık da as- lık ve temizlik için banyo yapmanın dışında spor yap-
lında sosyal hayatın bir ifadesi olduğuna göre, böyle mak, sosyal ilişkiler kurmak, yemek içmek, alışveriş
bir yaklaşım bize bir hamam yapısının mimarisiyle yapmak, hatta kütüphanesinden yararlanmak ama-
ilgili önemli ipuçları verecektir. cıyla da zamanlarının çoğunu burada geçirmek iste-
mesiydi. Günümüzde büyük kent insanlarının çoğu
Eski Roma’da Hamam Kültürü nasıl boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçiri-
yorsa, iki bin sene önce de Romalılar zamanlarını ha-
Roma kültüründe thermae, balneae, balineae, bal- mamlarda geçirirdi. Günümüzün alışveriş merkezle-
neum ve balineum terimleri hamam ya da hamam- rine kütüphane, spor salonu, yüzme havuzu ve ban-
lar anlamına gelirdi. Eski Yunancada sıcak anlamı- yoyu da eklersek bir Roma hamamını adeta yeniden
na gelen thermae çoğunlukla daha büyük, konfor- canlandırmış oluruz.
lu ve sıcak suyu olan hamamlar için kullanılırdı. Ha-
mam için kullanılan terimlerden thermae sözcüğü- Gündelik Yaşamda Hamamlar
nün günümüzde sıcak suyu olan hamamları tanım-
layan ”termal” sözcüğü şeklinde karşımıza çıkması Güneş doğmadan önce uyanan kentli Romalıla-
rastlantı olmasa gerek. rın ilk işleri kahvaltı etmek olurdu. Yoksullar bir yan-
Eski Roma kültüründe hamamların işlevi salt yı- dan işlerine gitmek için hazırlanırken bir yandan da
kanma ile sınırlı değildi, daha farklı işlevleri de vardı. ayaküstü ekmek, su, şarap, zeytin ve belki peynirden
Kentlerde hem özel, hem de genel kullanıma açık ha- oluşan kahvaltılarını yapardı. Zenginler ise et, balık,
mamlar bulunurdu. Kişilere ait özel hamamların bir sebze, meyve, bal (şeker henüz bilinmiyordu) ve ek-
MÖ birinci yüzyıla ait strigil
kısmı, bir çok odası olan şatafatlı mekânlardı. Villa- mekten oluşan zengin bir kahvaltıya otururdu. Kah-
http://en.wikipedia.org/wiki/Strigil
lardaki özel hamamları evin sahibi ve misafirleri kul- valtıdan sonra yetişkinler günlük işleriyle ilgilenir-
49
Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi
ken çocuklar okuma, yazma ve matematik öğrenmek se öğleden sonraları hamama giderdi. Günümüz-
amacıyla okula gitmek üzere evden çıkardı. Gün do- den yaklaşık iki bin sene önce, belki de hamamların
ğumunda işlerine başlayanlar, öğlen saatlerine doğru gündelik yaşama ilk girdiği dönemlerde, hamam-
işlerini bitirip soluğu hamamlarda alırdı. Artık sıra ları kadınlar ve erkekler birlikte kullanırdı. Daha
eğlence ve dinlencedeydi. Hamamların temizlendi- sonraları ayrı girişleri ve mekânları olan hamamlar
ği ve suyunun hazır olduğu, çatılarında bulunan bir yapıldı, ancak spor yapılan avlular, ısıtma ve servis
çanın çalınmasıyla halka duyurulurdu. Genel ola- alanları ortak kullanılmaya devam edildi.
rak gündüzleri kullanılan hamamların bazı durum- Hamamlara giriş ücretliydi, ama ödenen ücret
Caracalla Hamamı’nın 1899 yılında larda gece de açıldığı ve kullanıldığı biliniyor, ancak son derece azdı. Örneğin bizim paramızla hesapla-
çizimle canlandırılmış hali
bu çok sık rastlanan bir uygulama değildi. Çünkü maya kalkarsak ödenen ücret neredeyse birkaç ku-
Kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Caracalla_baths, gece kullanımı özellikle aydınlatma maliyeti ve gü- ruşa karşılık gelirdi. Erkeklerin işte olduğu sırada
venlik açısından sorunlar yaratıyordu. yani sabahtan öğleye kadar hamamı kullanabilen
Roma hamamlarında sıcak, soğuk, ılık banyo- kadınlar, hamama giriş ücreti olarak nedense er-
lar ve servis mekânları dışında en önemli mekân keklerin iki katı ücret öderdi.
büyük avlulardı. Adı ve kökeni Eski Yunan’dan ge-
len ve palaestra denilen, dikdörtgen ya da kare şek- Roma Hamamları
linde olabilen bu geniş alanlarda spor yapılır, çeşit-
li oyunlar oynanırdı. Güreşmek, boks yapmak, disk
Nasıl Kuruldu ve Gelişti?
atmak, ağırlık kaldırmak, çeşitli top oyunları oyna- Arkeolojik kazılardan ve eldeki yazılı kaynaklar-
mak banyo öncesi buralarda yapılan temel sporlar- dan elde edilen bilgilere göre, MÖ birinci yüzyıl-
dı. Hemen hemen tüm Romalı erkekler bu etkinlik- da, yani günümüzden 2100 sene öncesindeki Roma
lere katılır, bazı kadın sporcular da antrenman yap- kentlerinde hamamlar vardı. En eski hamamlar ge-
mak için palaestrayı kullanırdı. lişigüzel seçilen yerlerde değil de, şifalı olduğu bi-
Sporun hemen arkasından yapılan ilk şey vü- linen sıcak su kaynaklarının yakınlarında kuruluy-
cutlara zeytinyağı sürmek olurdu. Sabun biliniyor- du. İlk zamanlarda hamamların sayısı azdı, çünkü
du, ancak herkesin kolayca erişebildiği bir temizlik insanlar sadece iş yaparken kirlenen ellerini, kolları-
malzemesi olmadığı için vücutlardaki kiri atmak nı ve ayaklarını, haftada bir de pazara giderken vü-
için uygulanan yöntem buydu. Hamama gelen- cutlarının tümünü yıkardı. Hamamların halk ara-
ler bu işi kişi kendi kendilerine yapamadıkları için sında kullanımının artmasının en önemli nedenle-
yanlarında kölelerini getirirlerdi, ayrıca hamamda rinden biri, doktorların sağlıklı yaşam için spor, ma-
çalışan kişiler de vardı. Yağlanmanın ardından stri- saj ve diyetle birlikte mutlaka vücut temizliği yani
gil denilen metal bir araçla vücut kirden arındırılır, banyo yapmayı önermesiydi. Ayrıca bazı hastalıkla-
bir tür keselenme sonrasında banyo başlardı. ra iyi geldiği düşünülen şifalı sularda banyo yapmak
Ankara, Ulus’taki Roma Kalabalık kentlerdeki büyük hamamlarda mut- özellikle önerilmekteydi.
Hamamı’nın canlandırılması
laka kadınlar için ayrı bir bölüm olurdu. Kadınla- İkinci yüzyıldan itibaren ünü ve kullanıcı sayısı
Kaynak:
Yegül, F., Baths and Bathing in Classical ra ait bölümü olmayan hamamlarda ise çözüm şöy- artan hamamlar gelen talep sonucu daha büyük ve
Antiquity, the Architectural History
Foundation and MIT, 1995, sayfa 419. le idi: Kadınlar sabahtan öğleye kadar, erkekler- kapsamlı yapılmaya başlandı. Beşinci yüzyılda artık
Roma kültürünün önemli bir parçası haline gelmiş
olan hamamlar, Roma egemenliğinin olduğu her
yerde coğrafyaya uygun bir şekilde ve kentin nüfus
sayısıyla orantılı olarak inşa edildi. Hamam yapıları-
nın olmadığı bir Roma kenti düşünülemeyecek ol-
ması bir yana sadece Roma’da 900 hamam olduğu
biliniyor.
50
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
hüküm süren ve Roma İmparatorluğu’nun en zalim Hamamları sadece imparatorlar ve bazı önem-
imparatorlarından biri olarak bilinen Caracalla’nın li aileler yaptırabilirdi, fakat zengin bir Romalı hal-
aynı zamanlarda yaptırdığı iki hamamdan biri beş kın sevgisini kazanmak isterse, herkes için günü bir-
yüz yıl kullanılan Ankara’daki Ulus Meydanı yakın- liğine kendi adına hamama ücretsiz giriş düzenlerdi.
larındaki Roma Hamamı, diğeri ise Roma’daki Ca- Örneğin bir senatör, halkın seçimle belirlediği yük-
racalla Hamamı’dır. Her iki hamam da yapıldıkla- sek hâkimlerden biri olmak ya da halk arasında ta-
rı dönemin gerek teknik, gerekse süsleme açısın- nınmak, sevilmek istediğinde, doğum gününde ha-
dan en gösterişli ve dikkat çekici yapılarıdır. (Re- mama giren herkesin giriş ücretini öderdi.
sim 04-05)
Romalı felsefeci Seneca (MÖ 4-MS 65) mektup- Su ve Isıtma Sistemleri
larında kendi zamanında yapılan hamamları fazla
süslü ve abartılı bularak, yapılanları sadece boşa pa- Hamamlar ilk olarak sıcak su kaynaklarının yakı-
ra harcama diye nitelendiriyordu. Ona göre, kapalı nında kuruldular. İlerleyen zamanla birlikte hamam
ve açık mekânlarda gerekli gereksiz her yere heykel- kullanıcılarının çoğalmasıyla, yeni hamam yapıla-
ler yerleştirilmesi, iç mekânların İskenderiye’den ge- rı inşa edildi. Bu sırada geliştirilen yeni mühendislik
len mermerler ve fresk duvar resimleriyle bezeli ol- teknikleriyle su kaynaklarına uzak kalan hamamlara
ması, havuzların tapınaklarda bile çok az bir alan- su taşınmaya ve hamama gelenlerin sıcak su kullan-
da kullanılabilen Taşöz Adası’ndan özel olarak ge- malarının sağlanması için de suyun ısıtılmasına çalı-
tirtilen mermerlerle çevrelenmesi ve suyun gümüş şıldı. Eski Roma hamamları içinde en iyi bilinenler- Fethiye yakınlarındaki Limyra
Antik Kenti’nin hamamının yeraltı
musluklardan akması gereksiz gösterişler, olmasa da den biri olan Caracalla Hamamı’na 90 km ötedeki bir ısıtma sistemi
olur özelliklerdi. kaynaktan kanallarla su taşınmıştır. Kaynak: Nevzat Oğuz Özer
51
Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi
52
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
53
Özgür Bingöl
Toplu Konut
Yerleşmelerinde
Örüntü Sorunu
Kentlere ait yapı stoku, kentlerin karakterlerini, kimliklerini belirleyen etkenlerin başında gelir. Konut alanları da
kentsel yapı stoku içerisinde en büyük paya sahip yapı grubudur. Dolayısıyla, bir kentteki konut üretim modeli sonucunda
ortaya çıkan yapılı çevrenin, bir anlamda o kentin genel kimliğini oluşturması kaçınılmazdır.
54
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
G
ünümüzde büyük ölçekli yeni konut çev- du. Bu yapılaşma biçimi çeper blok ya da kentsel
releri aracılığıyla kentlerimiz hızla kitlesel avlulu blok olarak adlandırılmakta ve kentin açık
olarak parçacıl nitelikte yeniden yapılandı- alanlarını da net bir şekilde tanımlayan bir tipo-
rılıyor. Söz konusu yeni konut çevreleri, ölçekleri ve loji oluşturmaktaydı. Kentsel avlulu blok tipolojisi
oluşturdukları çevreler itibarı ile dikkat çekici. Olu- başarılı bir şekilde sokak, avlu gibi alanları tanım-
şan yapım kapasiteleri ve hâkim konut sunum bi- larken genel planlama prensipleri doğrultusun-
çimleri sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, nitelik- da oluşturduğu kentsel örüntü içerisinde mahal-
li yaşam çevreleri olmaktan uzak görünüyor. Gerek le parklarını, büyük parkları, meydanları ve mey-
kamu gerekse özel sektörün girişimleri ile oluşan dancıkları sınırlıyor ve tanımlıyordu. Bu yapılaşma
konut arzı sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, ya- tarzı insan ölçeğini gözeten, karma kullanıma uy-
lıtılmış nesnelerden meydana gelen ve bir kent kül- gun bir yapılı çevre oluşturuyordu. Kentsel avlulu
türü oluşmasına izin vermeyen çevreler olarak hızla blok tipolojisi, kent olarak adlandırdığımız yoğun
yükseliyor. İnsan siloları veya kentin, kent kültürü- insan yerleşiminde yarattığı fiziksel olarak tanımlı
nün mezar taşları olarak tanımlayabileceğimiz yalı- açık alanlar hiyerarşisi aracılığıyla, sağlıklı bir kent
tılmış nesnelerden oluşan yerleşmeler ile karşı karşı- kültürü, yaşamı oluşturuyordu. Ancak bu yapılaş-
yayız. Ayrışmacı anlayışla ve büyük alanlar üzerinde ma tarzında yapı adası içinde yer alan ortak kulla-
yer alan, bir örüntü oluşturmaktan uzak, salt nok- nıma kapalı avluların, zaman içinde yapılarla istila
ta blok tipolojisi ile üretilen bu parçaların toplamı- edilmesi ya da tanımsız, atıl açık alanlar olarak kal-
nın bir kent bütünü oluşturamayacağını biliyoruz. ması eleştiriliyordu.
Konut alanları olarak geliştirilecek bölgeler 20. yüzyılın ilk yarısında ise yapılaşma tarzları-
hâkim anlayışla üretilmeye devam edilirse, sosyal, na yönelik farklı yaklaşımlar ve çözüm önerileri ile
çevresel ve kentsel açıdan niteliksiz, sorunlu yeni karşılaşıyoruz. Kısaca bu dönemde geliştirilen yak-
yerleşmelerin kentlerin karakterini tayin edece- laşımları üç başlık altında özetlemek mümkün. Re-
ği âşikardır. Yaşadığımız bu değişimin ve dönüşü- vizyonist olarak nitelenebilecek ilk yaklaşım dışın-
mün çok geç olmadan mekânsal özellikleri ve yer- da geliştirilen modernist yaklaşımların tümü, so-
leşme biçimleri açısından irdelenmesi faydalı ola- run olarak değerlendirilen geleneksel kent içi biti-
caktır. Gelinen noktada, toplu konut yerleşmele- şik nizam yapılaşmayı ve cadde-sokak-ada-parsel
ri bağlamında, nitelikli kentsel çevrelerin oluştu- düzenini ortadan kaldıran önerilerdi. Konut soru-
rulması ve çağdaş kentsel gelişim stratejileri ge- nuna yönelik olarak geliştirilen yeni konut sunum
liştirilmesi için, kentsel bağlamların dinamikleri modelleri ile geleneksel üretim biçimine yeni tipo-
ve hâkim öğeleri üzerinde yoğunlaşan bir yapılaş- lojiler eklendi.
ma anlayışının geliştirilmesi ve kentin sorunları ile İlk yaklaşım, 20. yüzyıl başında kent içi yapılaş-
birlikte ele alınan bir mimarlık anlayışının ortaya ma tarzını yeniden ele alarak kent dışındaki büyük
konulması büyük önem taşıyor. alanlarda hayata geçirmek şeklindeydi. Bu nokta-
Bu aşamada, çağdaş kentin biçim kazanma ol- da henüz 19. yüzyıla ait kentsel biçimden tam an-
gusunun kökenindeki kopuklukların ortaya konul- lamıyla bir kopuş yaşanmamıştı. Avlulu blok ka-
ması faydalı olacaktır. 19. yüzyıl ve erken 20. yüz- rakteri korunarak ancak avluları ortak kullanıma
yıl toplu konut üretiminin mimarlar için önemli hizmet edecek biçimde düzenlenerek yerleşme-
bir kaynak olduğu ifade edilebilir. Döneme ait uy- ler planlandı. Hendrik Petrus Berlage’nin Güney
gulamalar, çağdaş ve nitelikli konut yerleşmeleri- Amsterdam Planı bu anlayışın en iyi örneklerin-
nin tasarlanmasına yönelik ipuçlarını barındırıyor. den biridir.
Bu bağlamda 19. yüzyıl kentinin temel özellikleri- İkinci yaklaşım, Ebenezer Howard’ın geliştirdi-
ne ve 20. yüzyılın ilk yarısında uygulanan moder- ği bahçe-şehir modeliydi. Bahçe-şehir modeli, ya-
nist planlama ve tasarım yaklaşımlarına kısaca de- pılaşmayı kentin dışında, doğal öğeler içinde eri-
ğinilmesi gereklidir. ten ve çözen bir yerleşme biçimi öneriyordu. Bah-
20. yüzyılda mimarlar öncülüğünde konut so- çe-şehrin yerleşme örüntüsü, mekân kurgusu, yo-
rununa çözüm olarak geliştirilen modellere kadar, ğunluğu ve ölçeğiyle kentlerin mevcut karakteri-
hâkim yapılanma yöntemi yol-ada-parsel düzenin- nin farklılaşması, kırla kent arasındaki bir ara ko-
de bitişik nizam yapılaşmaya dayalıydı. Özellikle numun ifadesi olması hedefleniyordu. Raymond
Avrupa’daki geleneksel yerleşmelerde ve 19. yüz- Unwin’in İngiltere’deki Letchworth ve Hampstead
yıl kentlerinde söz konusu doku açıkça görülüyor yerleşmeleri bu yaklaşımın ilk örnekleri arasında
ve genel olarak kentlerin kimliklerini oluşturuyor- gösterilebilir.
55
Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu
Üçüncü yaklaşım ise noktasal ve lineer, çok kat- Oysa içinde yaşadığımız yapılı çevreler kültürel
lı büyük bloklardan oluşan modeldi. Düşeyde yo- sürekliliği sağlayan oluşumlardır. Yaratılan kent-
ğunlaşmayı hedefleyen bu yaklaşımda, iri bloklar sel çevreler modern dünyada yabancılaşmaya karşı
bir örüntü oluşturmadan büyük alanlar üzerinde toplumsal ve bireysel anlamda deneyimimizi güç-
konumlandırılıyordu. İri blokların serpiştirilme- lendirmekle yükümlüdür. Bu açıdan kentsel biçim,
siyle oluşan bu yerleşme biçimi, binaların ölçeği üzerinde detaylı şekilde durulması gerekli bir olgu-
ve örüntü oluşturmayan dağılımlarıyla bir kentsel dur. Kent sokakları, meydanları, yapıların yan ya-
biçim oluşturmaktan yoksundu. Le Corbusier’nin na gelme mantığı, yapılaşma koşulları ile çözülme-
kent önerileri bu anlayışın ilk örneklerindendir. si ve farkına varılması gereken, katmanlı ve sürek-
Modernleşme sürecinin toplumların olduğu ka- li tarihsel gelişimi aracılığı ile anlaşılabilecek önce-
dar kentlerin ve barınma kültürünün de büyük bir likle kültürel ardından biçimsel bir yapıdır.
değişim geçirmesine yol açtığı biliniyor. Özellik- Bu bakış açısından mimarlık, zaman boyutun-
le II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler, mo- da birim yapıdan bütün kente uzanan, sürekli-
dernleşmenin dışında toplu konut pratiği ve kent- lik arz eden bir süreç olarak kabul edilir. Mimari
sel biçimin değişimi açısından bir dönüm noktasıy- mekânın kurulması noktasında birim yapı ile kent-
dı. Kentlerin yerle bir olması sonucu ortaya çıkan sel mekân arasındaki, bir başka ifade ile binalar ve
konut ihtiyacının giderilmesi için yoğun yapım fa- onların biçimlendirdiği kent arasındaki ilişki bü-
aliyetleri baş gösterdi. Düşük maliyetli ve hızlı bir yük önem taşır. Söz konusu ilişkinin zedelenme-
biçimde üretilen konut çevreleri, kentlerin çehresi- sinde, inşa işlemlerindeki girişim biriminin ko-
ni hızla değiştiriyordu. Bu konut çevreleri 20. yüz- nut ve yapılanmış parsel olmaktan çıkıp yapı adası,
yılın ilk yarısında özenle tasarlanan, üzerinde etraf- blok ya da büyük alan olduğu noktada ortaya çıkan
lıca düşünülmüş toplu konut alanlarına benzemi- ölçek değişikliğinin önemli bir rol oynadığı açıktır.
yordu. Modern Hareket’in mimari nesneye ve ken- Ancak kentin temel öğelerinden biri olan ve soka-
te bakışı, sahip olduğu hümanist boyuttan arındı- ğı tanımlayan avlulu blok tipinin, modernist yak-
rılarak politik-ekonomik güçlerin elinde verimli laşım nedeniyle yok olduğu, sonuçta büyüme süre-
bir mekanizmaya dönüştürülmüştü. Büyük bir ye- cinde kentleşmeyi yönlendiren fırsatçı politik-eko-
niden yapılanma ihtiyacı ile piyasa mekanizması- nomik güçlerin kontrolünde üretilen kentsel doku-
nın fırsatçı yaklaşımı birleşince bu anlayışla üreti- nun izole edilmiş, boşlukta yüzen, noktasal, yalıtıl-
len, insan ölçeğini dikkate almayan, kentsel biçim mış ve bir örüntü oluşturmaktan yoksun bina tür-
ve bir yaşam kültürü oluşturmaktan uzak, nitelik- lerinden ibaret hale geldiği ifade edilebilir.
siz konut çevreleri kentlerin çehresini belirler hale Mimarinin mekânsal, toplumsal ve tarihsel açı-
geldi. Artık kentsel üretimi belirleyecek birbirinden lardan ele alınan genel kentsel olgunun yalnızca
yalıtılmış nesneler dünyasına girilmişti. parçası olarak var olan bir üretim alanı olduğu ve-
56
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
57
Özlem İkinci
Sistem Biyolojisi
İş Başında !
Biyoloji, kimya, fizik, matematik, mühendislik ve tıp alanından bir çok bilim insanı
son yıllarda bir araya gelerek ortak araştırmalar yapıyor. Amaçları ise biyomoleküllerin
biyokimyasal özelliklerinin, hücrelerde gerçekleşen kimyasal tepkimelerin ve
biyolojik süreçlerin matematiksel modellerini ve bilgisayar benzetimlerini (simülasyon)
oluşturarak yaşamın karmaşık sistemleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilmek.
Bunun da biyolojik sistemlere sistem biyolojisi bakış açısıyla yaklaşarak
gerçekleştirilebileceği düşünülüyor. Bu araştırmaların özellikle biyomedikal,
tıp ve mühendislik alanında etkisini göstereceğine dair beklentiler ise oldukça yüksek.
B
iyolojiye sistem düzeyinde yaklaşım ye- Sistem biyolojisi araştırmacıları tek bir geni,
ni bir olgu olmamakla beraber bu konuda- proteini ve hücreyi ve bunların özel işlevlerini in-
ki araştırmaların temelleri 21. yüzyılın baş- celemekle, örneğin insan vücudu hakkında sınırlı
larında atıldı. 2003 yılında tamamlanan insan ge- bilgiler edinileceğini savunuyor. Çünkü proteinle-
nom projesi, biyoloji araştırmalarında sistem yak- rin, genlerin asla tek başlarına çalışmadıkları, bir-
laşımını tekrar gündeme getirdi. Hatta bazı bilim birleriyle ve diğer moleküllerle sürekli inanılmaz
insanları sistem biyolojisinin aslında insan genom karmaşık yollarla etkileşim halinde oldukları bili-
projesinin tamamlanmasıyla elde edilen genetik nen bir gerçek. Bu nedenle sistem biyolojisi genle-
kataloğun bir sonucu olduğunu düşünmekte. El- ri, proteinleri ve biyokimyasal tepkimeleri ve aynı
bette insan genom projesi dışında ölçüm ve görün- zamanda bunların birbirleriyle etkileşimlerini bir
tüleme teknolojilerindeki, bilgisayar teknolojisin- bütün olarak ele alıyor. Örneğin bağışıklık sistemi-
deki ve nanobiyoteknolojideki gelişmelerin de sis- nin hastalık ve enfeksiyonlara yanıt vermesi tek bir
tem biyolojisinin popülerleşmesindeki katkısı göz mekanizmayla ya da tek bir genin incelenmesiyle
ardı edilmiyor. Ayrıca biyolojiye sistem düzeyinde açıklanamayacağından pek çok genin, proteinin,
yaklaşımın yeniden ilgi kazanmasının diğer bir ne- mekanizmanın ve organizmanın dış çevreyle ara-
deni olarak da moleküler biyolojinin bilinen, kla- larındaki etkileşimlerin de araştırılması gerekiyor.
sik yani “indirgemeci” yaklaşımındaki eksiklikler
olduğu düşünülüyor. Sistem biyolojisi genleri ya da
proteinleri tek tek incelemek yerine belirli bir bi-
yolojik sistemin tüm bileşenlerinin davranışları-
nı, birbirleriyle ilişkilerini ve etkileşimlerini ince-
liyor. Yani bütünleşik bir yaklaşımla, bilim insan-
ları karmaşık bir sisteme ait kapsamlı verileri bir
araya getirebiliyor, tüm biyolojik süreçler hakkın-
da bilgi edinebiliyor.
58
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Biyolojisi
veriler biraya getiriliyor, ar- rak şekerlerin birçok türde
Ya
eri
Aracı
eğiş
a
me
m
elle
ikli
Mo Nic
Bil
- el Ö
üle lçüm
Görünt
im
ş le
li ri
Bi
göre matematiksel modeller ge- Neurospora (mantar), Caenor-
liştiriliyor. Ardından deneysel ve- habditis elegans (yuvarlak solu-
riler sayısal benzetimlerle karşılaştırı- can), Drosophila melanogaster (mey-
lıp modelin niteliği değerlendirilerek siste- ve sineği), Danio rerio (zebra balığı), Xeno-
min yapısı hakkında bilgi edinilebiliyor. pus (Afrika kurbağası) sistem biyolojisi araştırma-
Araştırmaların deneysel bölümünde, biyolojik larında kullanılan model organizmalardan bazıla-
sistemdeki her bileşenin birbirleriyle olan ilişki- rı. Arabidopsis (turpgiller ailesinden bir tür) ise de-
sinin anlaşılması için genetik (bir ya da daha faz- neylerde bitki modeli olarak kullanılıyor.
59
Sistem Biyolojisi İş Başında
Saccharomyces cerevisiae
proteinlerinin arasındaki ilişkiyi
gösteren harita
Araştırmacı Adaylarına
Sistem Biyolojisi Ne Vaat Ediyor? Disiplinlerarası Eğitim
Sistem biyolojisinin özellikle gelecek 10 yılda
Sistem biyolojisinin pek çok alanda pek çok önemli derecede gelişmesiyle çok karmaşık biyolo-
gelişmeye imza atacağına ve önemli faydalar jik süreçlerin bile anlaşılmasının olanaklı hale ge-
sağlayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Özellik- leceği düşünülmekte. Bu nedenle olsa gerek, tüm
le de biyomedikal, tıp ve mühendislik alanların- dünyada sistem biyolojisi alanında araştırmalar ve
da etkisini göstereceğine dair beklentiler olduk- girişimler büyük bir hızla devam ediyor. Yeni pro-
ça yüksek. jeler başlatılıyor, kongreler düzenleniyor, üniversi-
Her insanın genetik şifresi bir diğerininkin- telerde sistem biyolojisi bölümleri, araştırma mer-
den yaklaşık % 1’den daha düşük oranda farklı- kezleri ve enstitüleri kuruluyor. Hatta bazı ülkeler-
lık gösteriyor. Bu genetik farklılıklar her birimi- de sistem biyolojisinin getirileri ve etkileri ile ilgi-
zin fiziksel özelliklerinin farklı olmasının kayna- li gelecek 25 yıla dair öngörü raporları hazırlanı-
ğı olduğu gibi aynı zamanda çeşitli hastalıklara yor. Tüm bunlar yapılırken bu bilim dalında çalı-
potansiyel yatkınlığımızı belirliyor. Hastalıkların şacak genç araştırmacıların nasıl bir eğitim alma-
genetik bozukluklar, bazı çevresel faktörler ya ları gerektiği konusu da göz ardı edilmiyor. Çünkü
da tüm bunların birleşimi nedeniyle ortaya çık- sistem biyolojisinin geleceğinin, bu alanda çalışa-
tığı ve bundan dolayı bazı kişilerin çevrelerinde- cak yeni nesil araştırmacıların disiplinlerarası eği-
ki hastalık oluşturabilecek faktörlere karşı daha tim almalarına ve bu eğitimler için gerekli alt yapı-
hassas hale geldiği biliniyor. Bu yüzden her bir nın varlığına bağlı olduğu biliniyor. Her araştırma-
bireyi birbirinden ayıran genetik özellikleri in- cının birçok bilim dalını kapsayan yeterli bilgiye
celemek ve böylece sağlık alanındaki yaklaşım- sahip olması gerekiyor. Hatta bu konuda gelenek-
ların öngörülebilen, koruyucu, kişiye özgü hale sel eğitim sistemlerinin dışında yeni eğitim planla-
gelmesi sistem biyolojisinin tıp alanında ataca- rı hazırlanıyor ve uygulanıyor. Örneğin fizik ya da
ğı büyük adımlardan biri olacak gibi görünüyor. mühendislik alanında 3 yıllık lisans eğitiminden
Kişiye özgü yaklaşımın sonucunda ise hastaların sonra 2 yıllık biyoloji ya da temel tıp yüksek lisan-
aktif bir şekilde hastalıkları ya da sağlıkları hak- sı ve ardından en az 3 yıl sistem biyolojisi alanında
kında kişisel seçimler yaparak bu konuda katı- doktora çalışması yapılması önerilen eğitim plan-
lımcı olabilecekleri belirtiliyor. larından biri. Ya da lisans eğitimlerini mühendis-
Sistem biyolojisindeki gelişmelerin hekimle- lik, matematik ve fizik alanında sürdüren öğren-
re özellikle de ayrıntılı teşhis verileri elde etme ve cilere biyoloji ve tıp derslerinin, biyoloji ve tıp öğ-
hastanın sağlık durumu ile ilgili geleceğe yönelik rencilerine de mutlaka matematik derslerinin ve-
çok daha geniş kapsamlı tahminlerde bulunabil- rilmesiyle geleceğin sistem biyolojisi araştırmacı-
me imkânı vereceği de beklentiler arasında. larının disiplinlerarası bir eğitim alabileceği düşü-
nülüyor. Avrupa Birliği 7. Çerçeve “Sağlık Alanı”
60
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
HO
Sistem Biyolojisi
61
Cihan Bayındır
Matematik, Fizik ve
Mühendislikte Tekil Dalgalar
Dalgalardan söz açılınca çoğumuzun bir yorumu ve aklımıza takılan çeşitli sorular vardır.
Bazılarımız denizi izleyişini anlatır, bazılarımız lisede yaptığı ışık deneylerini. Ses tellerinin ve kulağın çalışma
ilkeleri hepimizde merak uyandırır. Telli ve vurmalı müzik aletleri hangi koşullarda istediğimiz tınıyı üretir?
Sıkışık trafikte otomobilimizi kullanırken önümüze çıkan bir engel, arkamızdaki trafiğin akışını nasıl değiştirir?
Şanslıyız ki dalgalar ve dalga kuramı bilim tarihinin her sayfasında kendisine yer edinmiş ve
birçok benzer soru büyük bilginlerce de sorulmuştur.
S
es, ışık ve benzeri birçok niteliğin anlaşılma- Tekil dalgaların tarihi Ağustos 1834’te başladı.
sı ve tahmin edilmesi ancak hareketi açıklayan İskoç mühendis John Scott Russell Edinburgh ya-
denklemlerle yani matematik modelleriyle kınındaki bir kanalda gezinti yaptığı sırada “ilerle-
mümkündür. Bu denklemler genelde türevsel denk- yen büyük bir su kütlesi” olarak tanımladığı bir dal-
lemlerdir. Dalga kuramı, denklem tiplerine göre iki ganın, yüksekliğinde ve şeklinde görülebilir bir de-
genel başlık altında incelenebilir. Bunlar doğrusal ve ğişme olmaksızın 2 km kadar ilerlediğini tespit et-
doğrusal olmayan kuramlardır. Herhangi bir yakın- ti. 10 yıl sonra Russell bu tespitini İngiliz Bilim İler-
sama yapılmamış denklemlerin çözülmesi zor oldu- leme Kurumu’na rapor etti. Ünlü hidrodinamik bil-
ğundan belirli koşullar altında denklemlerde yakın- gini Airy’nin 1845’te yayımlanan eseri Gelgit ve Dal-
samalar yapılır veya bazı kısımlar göz ardı edilir. Ya- galar’daki ifadesiyle “dalga yüksekliğinin su derinli-
ni doğrusal olmayan türevsel denklemler doğrusal- ğine oranla küçük olmadığı durumlarda, her dalga
laştırılır. Doğrusallaştırılan denklemlerden elde edi- şekil değiştirerek ilerler” saptamasına aykırı olan bu
len çözümler çoğumuzun bildiği en basit trigono- örnek, Airy’nin bu konudaki düşüncelerinin yanlış-
metrik fonksiyonlar olan sinüs ve kosinüsler cinsin- lığını gösteren bir kanıt oldu.
dendir. Bunlar doğrusal-periyodik dalgalar olarak John Scott Russell’ın gözlemi kuramsal olarak
da adlandırılır. 1895’te Hollandalı iki matematikçi Korteweg ve
Doğrusal olmayan türevsel denklemlerin dal- deVries tarafından ispatlandı ve elde ettikleri denk-
gaları açıklayan çözümleri ise hiperbolik sekant, lem Korteweg-deVries denklemi olarak kabul gör-
Jakobi’nin cn, sn ve dn fonksiyonları gibi daha kar- dü. Bu gelişmeden sonra yaklaşık 70 yıl süreyle tekil
maşık çözümlerdir. Tekil dalgalar ise doğrusal olma- dalgalar kuramında kayda değer bir gelişme olmadı.
yan dalga kuramının bir parçasıdır. 1962 yılında kuantum mekaniği, manyetizma kura-
Dalga
y(m)
y(m)
yüksekliği
Derinlik
x(m) x(m)
Şekil 1. Doğrusal periyodik dalgalara bir örnek Şekil 2. Tekil dalgalara bir örnek ve özellikleri
62
Bilim ve Teknik Ocak 2011
><
ğı ise ilk olarak 1980 yılında Bell Laboratuvarları’nda
gözlemlendi. Hasegawa ve Tappert’in önerisini taki-
ben günümüzde optik iletişim teknolojisi önemli öl-
çüde ışığın ve dolayısıyla bilginin tekil dalgalar şek-
linde iletilmesi fikrine dayanmaktadır.
Tekil dalgalar biyoloji çalışmalarında ise sinir sis-
temindeki uyarı iletimini açıklamak için kullanıl-
maktadır. Sinir hücrelerinde tekil dalga şeklinde olan 2007’de Boğaziçi
iyon akışı Hodgkin ve Huxley tarafından ortaya ko- Üniversitesi İnşaat
nulan kuramla modellendi ve büyük ilgi toplayan Mühendisliği bölümünden
mezun oldu. Yüksek
bu çalışma 1963 Fizyoloji veya Tıp Nobel Ödülü’nü
Şekil 3. Russell’ın gözleminin tekrarlanması lisans derecesini Delaware
bu iki isme kazandırdı. Yine bu konuya açıklık ge-
Üniversitesi kıyı ve
mı, süperiletkenlik, optik ve türevsel geometri alan- tirmek amacıyla ortaya konulan Fitzhugh-Nagumo okyanus mühendisliği
larında karşılaştığımız sinüs-Gordon denkleminin denklemi tekil dalga şeklinde olan çözümleriyle sinir bölümünden 2009’da
tekil dalga çözümünün bulunmasıyla birlikte araş- sisteminde uyarı iletilmesi araştırmalarına ışık tuttu. aldı. Georgia Teknoloji
tırmacıların ilgisi tekrar bu alana odaklandı. Kruskal Hodgkin-Huxley ve Fitzhugh-Nagumo denklemleri Enstitüsü’nde inşaat
ve Zabusky 1965 yılında bilgisayar yazılımıyla Kor- telgraf iletişimini açıklayan klasik telgraf denklemle- mühendisliği bölümü
teweg-deVries denklemi üzerine gerçekleştirdikleri riyle de ilintilidir. hidrolik kürsüsünde
deneyler sayesinde, iki tekil dalganın çarpışmasının doktora çalışmalarına
iki atom parçacığının çarpışmasına eşdeğer olduğu- başlayan Cihan Bayındır
nu yani çarpışma sonucunda iki dalganın da çarpış- bu çalışmalarının yanı
ma öncesi özelliklerini, şekillerini ve yükseklikleri- sıra aynı üniversitede
elektronik ve bilgisayar
ni koruduğunu gözlemlediler. 1972 yılında Zakha-
mühendisliği bölümünde
rov ve Shabat kuantum kuramında, hidrodinamik ve
sinyal işleme dalında
plazma fiziğinde büyük önem taşıyan, doğrusal ol- yüksek lisans derecesi
mayan Schrödinger denkleminin de tekil dalga biçi- için çalışmalarını
minde çözümlerinin olduğunu gösterdiler. Hidrodi- sürdürmektedir.
namik alanında tekil dalga modelleri, askeri kara çı-
karmaları, dalgaların gemi ve deniz inşaatlarına etki-
lerinin saptanmasının yanı sıra sualtı akustik çalış-
maları ve elektromanyetik dalgaların deniz yüzeyin-
den yansıması çalışmaları için de büyük önem taşır.
Ayrıca kıyı hattını tehdit eden tsunamilerin model-
lenmesi ve erken uyarı çalışmaları için de tekil dalga
modelleri akla ilk gelen yöntemlerdir.
Şekil 5. Sinir hücresi modeli ve tekil dalga ilerleyişi
1972 yılında Hasegawa ve Tappert doğrusal olma-
yan Schrödinger denkleminin, tekil dalga çözümle-
rinin optik kablolardaki ışığın iletilmesinde kullanı- Bilim tarihi boyunca gözlem ve deneylerle tetik-
labileceğini gösterdiler. Optik tekil dalgaların varlı- lenen araştırmalar, kuramların genişletilerek yeni-
lenmesine neden oldu ve olmaktadır. Doğrusal dal-
Vm ga kuramının yetersiz kaldığı durumlarda doğrusal
olmayan dalga kuramının kullanımı ile önem ka-
Büyük eksen zanan tekil dalga araştırmaları, birçok matematik,
fizik ve mühendislik probleminin aşılmasını sağla-
dı. Tekil dalga araştırmaları önemini ve hızlı gelişi-
mini gelecekte de koruyacağa benziyor.
0 mV
Kaynaklar
Atım Ablowitz, M. J. ve Segur, H., Solitons and Inverse http://www.ceptualinstitute.com/genre/scott/
Scattering Transform, SIAM, 1981. solitoncanalAS.htm
- 75 mV
Drazin, P. G. ve Johnson, R. S., Soli tons: An http://www.ofcnfoec.org/media_center/ofc_
Introduction, Cambridge University Press, 1989. releases/2009/09release3_clip_image002.jpg
Engelbrecht, J., An Introduction to Asymmetric Solitary http://electroneubio.secyt.gov.ar/Electric_processes_
Şekil 4. Optikte tekil dalgalar Waves, John Wiley & Sons Inc., 1991. in_neurons.htm
63
Semih Özler
Eray Akdağ
Asit Yağmurları
Evlerimizde kullandığımız sayısız eşyayı üreten fabrikalar, evlerimizde ve bu
fabrikalarda kullanılan elektriği üreten santraller, tarım ürünlerinin üretildiği uçsuz
bucaksız tarlalar, bizleri kimi zaman sevdiklerimize kavuşturan kimi zaman okula,
işe götüren taşıtlar. Hayatımızı kolaylaştıran etrafımızdaki bunca şeyin aslında
doğaya nelere mal olduğunu biliyor muyuz? Çalıştırılan her otomobilin, boşa yakılan
lambaların, bilinçsizce kullanılan gübrelerin, günlük hayatta kullandığımız sanayi
ürünlerinin yol açtığı zararlardan sadece biri asit yağmurları…
A
hatta bazen yüzlerce kilometre uzağa taşınabilmek-
Asit yağmurlarından zarar sit yağmuru terimi ilk olarak 1852’de İskoç tedir. Araştırmalara göre Kanada’da görülen asit yağ-
görmüş ağaçlar ve arka
planda asit yağmurlarının kimyager Robert Angus Smith tarafından murlarının % 50-% 70’i ABD’den kaynaklanmakta,
oluşmasındaki önemli etmenler
olan, fosil yakıt tüketen Endüstri Devrimi’nin önemli şehirlerinden ABD’de görülen asit yağmurlarının ise % 2-% 10’luk
fabrikalar. Manchester’a (İngiltere) düşen yağıştaki asit oranı- dilimi Kanada’dan kaynaklanmaktadır.
nın artmasını tanımlamak için kullanılmış. Smith, Nitrik asidin çoğu atmosfere salınan azot oksit
sanayileşme ve kullanılan fosil yakıtlar sonucunda gazlarından kaynaklıdır. Fakat tarımsal uygulamala-
artan hava kirliliği ile asit yağmurları arasındaki iliş- rın da asit yağmurlarına etkisi vardır ki bu, amon-
kiyi keşfetmiş. Asit yağmurları 1852 yılında keşfedil- yaktan kaynaklanır. Toprakta ürün kalitesini artır-
diği halde 1960’ların sonuna kadar bu olgu hakkın- mak için kullanılan gübreler fosfor (P) ve azot (N)
da geniş çaplı gözlem ve araştırma yapılmamış. Ta ki bakımından zengindir. Gübre sanayisinde çoğu güb-
bilim insanları nehirlerdeki ve göllerdeki asitlik ar- reler Haber-Bosch adı verilen bir işlem sonucu el-
tışını ve büyük sanayi bölgelerinin çevresindeki bit- de edilir. Bu işlemde, havadan alınan reaktif olma-
kilerde meydana gelen tahribatı gözlemleyene kadar. yan azot (N2), reaktif olan amonyağa (NH3) çevrilir.
64
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Amonyak ise ya doğrudan buharlaşarak bulut küt-
leleri içinde ya da dolaylı bir şekilde yüzey sularıy-
la taşınarak bazı kimyasal olaylar sonucu nitrik asiti
(HNO3-) oluşturur.
Kükürt dioksitin ve azot oksitlerin yağmur suları-
nı asitlendiren asitlere dönüşmesi, birkaç çeşit tepki-
meyle meydana gelir.
65
Asit Yağmurları
66
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Tamponlama kapasitesi yüksek topraklar asit İnsan Sağlığı
yağmurlarının zararlı etkilerini belli ölçüde berta-
raf edebilir. Yine de bu özellik dış dokuların asit Asit yağmurları normal yağmurlardan farksız-
yağmurundan göreceği zararı engelleyemez. Özel- dır. Normal yağmurlar gibi görünür, tadı normal
likle yüksek bölgelerde bulunan ormanlar daha bir yağmur damlasınınkine benzer ve aynı hissi ve-
fazla bulut ve sis ile çevrelenme eğilimindedir, bu rir. Asit yağmurları insanlara doğrudan büyük za-
yüzden eğer nemli hava kütlesindeki asitlik yük- rarlar vermez. Yine de normalin üstünde bir asitli-
sekse bu ormanlar daha fazla aside maruz kalır. ğin zararlı etkilerinin olması kaçınılmaz bir durum- Semih ÖZLER
1987’de Karabük’te
dur. Örneğin yapılan deneylerde pH’sı 4’ün altında-
doğdu. 2005 yılında
Nesneler Üzerindeki Etkiler ki göl sularına giren insanların ve tavşan deneklerin
Alaplı Anadolu Lisesinden
gözlerinde tahriş ve kızarıklık saptanmış. Ayrıca asit mezun olduktan sonra
Asit yağmurları otomobil boyalarına da ciddi yağmuruna sebep olan kükürt dioksit ve azot oksit Yıldız Teknik Üniversitesi
şekilde zarar verebiliyor. Otomobil endüstrisinde gazları da insanlara zarar verir. Bu gazlar atmosferde Çevre Mühendisliği
çevresel serpinti olarak tabir edilen etmenler ara- sülfat ve nitrat parçacıklarına dönüşerek rüzgârlar Bölümüne girdi. 2009
sında yer alan asit yağmurlarının özellikle yeni bo- sayesinde uzun mesafeler kat edebilir ve solunum yılında Erasmus değişim
yanan araçların boyalarında aşınma yarattığı bili- yoluyla akciğerlere nüfuz eder. Bu parçacıkların in- öğrencisi olarak Finlandiya
niyor. Yapılan araştırmalarda otomobillerin bu şe- san sağlığı, özellikle de akciğer ve solunum sistemi Oulu Üniversitesi’nde
kilde hasar gören bölgelerinde asit yağmurundan üzerindeki olumsuz etkileri birçok araştırma tara- bulundu. Halen Yıldız
kaynaklı yüksek miktarda sülfata rastlanmış. fından ortaya konmuş. Asit yağmurlarının yüzey, Teknik Üniversitesi 4. Sınıf
yeraltı ve içme sularında, toprakta, bitkilerde ve ba- öğrencisidir.
lıklar üzerinde sebep olduğu ağır metal birikimi de
insan sağlığını dolaylı olarak olumsuz yönde etkiler.
Bu kaynakları besin ve su temini amacıyla kullanan
insanlarda ağır metaller olumsuz durumlara, hatta
ölümcül hastalıklara sebebiyet verebilir
Olası Çözümler
Peki bu kadar olumsuz sonuçları olan asit yağ- Eray AKDAĞ
1987 yılında İstanbul’da
muru sorunuyla ilgili neler yapılabilir? Yağmurlar
doğdu. 2005 yılında
her yeri etkileyebildiği için olumsuz sonuçları ön-
Küçükçekmece Lisesi’nden
lemek yerine asit yağmurlarının oluşmasını önle- mezun olduktan sonra
yecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Fabrikaların Yıldız Teknik Üniversitesi
ve termik santrallerin bacalarına uygun arıtma sis- Çevre Mühendisliği
temlerinin takılması ve usulüne uygun biçimde Bölümüne girdi. Halen
kullanılması alınabilecek tedbirlerin başında geli- Yıldız Teknik Üniversitesi 4.
yor. Ayrıca otomobillerde uygun katalitik dönüş- Sınıf öğrencisidir.
SPL
67
Handan Yavuz
Adil Denizli
Adli Kimya
2000’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı
ortaya çıktı. Bu türdeki yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden
yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina
olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz bir konumda.
Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor.
A
dli kimya için pek çok tanımlama yapılabi- Adli kimyanın çerçevesi
lir. Adli kimya, bilim ile hukukun kesiştiği
yerdir. Adli kimya aynı zamanda uygulama- Kategori Alt kategori Kanıt türü
lı analitik kimyadır ve onu önemli yapan aslında ad- Kimyasal madde Doz ve alınan Fiziksel kanıtlar, örneğin
madde analizi kimyasal maddeler, tozlar ve
li bilimleri ayrı bir disiplin olarak tanımlayan unsur- (ilaç) analizi bitkisel malzemeler
la aynıdır. Bu unsur karşılaştırma yeteneği, sanatı ve Toksikoloji Kan, idrar, doku, saç vb.
bilimidir. Adli kimya, kimya biliminde araştırma, uy- Yanma temelli Kundaklama Yangın kalıntısı ve
gulama ve sunum bakımından hem bilimsel hem de maddeler hızlandırıcılar
yasal konuları bir arada içermesi nedeniyle farklı bir Ateşli silahlar ve Atış artığı, mermi kurşunu
iticiler
yere sahiptir.
Patlayıcılar İtici ve patlayıcı bileşimler,
Adli kimyayı açıklamanın bir yolu da uğraştığı ka- patlama öncesi ve sonrası
nıtların türlerine bakmaktır. Adli kimyacılar analitik örnekler ve artıklar
kimyanın yanı sıra kimyanın diğer disiplinlerini, ör- Malzeme analizi Doğal Toprak
neğin organik kimya ve biyokimyayı da kullanırlar. Üretilmiş Cam
Boya ve mürekkep
Lifler
Plastikler
Kâğıt
Mermi
68
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Adli bilimcinin bir kanıtla uğraşırken yapaca- Mevcut ulaşılabilir kanıtları inceleyerek geçmişi
ğı üç görev vardır: canlandırma. Her adli kimyacı toksikolog olma-
Tanımlama, sınıflandırma ve özelleştirme. Ba- yabilir, ama toksikolojinin temellerine aşina ol-
zı durumlarda, örneğin lif analizinde, tanımlama malıdır.
en kolay kısımdır. Sonraki görev kanıtın sınıflan-
dırılmasıdır. Lif hangi tür naylon? Rengi ne? Ye-
ni mi, eski mi? Çapraz kesiti nasıl? Bu soruların İlaç Nedir
yanıtları lifin ait olabileceği sınıfın daraltılmasını İlaç, alındığında fizyolojik deği- lanın bileşeniydi, LSD ve metamfe-
sağlar. Sınıf daraltıldıkça kanıt daha fazla anlam şikliğe neden olabilen maddedir. İla- tamin psikoterapide kullanılıyordu.
kazanır. Mantıklı bir yorumlamayla sınıflandır- cı almanın çeşitli şekilleri vardır: Yut- Metamfetamin II. Dünya Savaşı’ndan
ma, lifin sadece tek üyeli bir sınıfa sokulmasıyla, ma, enjeksiyon, soluma ve deriden 1991’deki I. Körfez Savaşı’na kadar
yani özelleştirmeyle sonuçlanır. Ancak adli kim- emilim. Tüm ilaçlar toksiktir; teda- Amerikan askerlerince kullanılmıştı.
yada bu ideal duruma ulaşmak nadiren mümkün vi edici ilacı bir zehirden ayıran do- Marihuana ve benzer karışımlar
olur. zudur. Hastalıkların tedavisi için, ağ- eski zamanlarda tıbbi amaçlarla kul-
Vücut sıvılarıyla çalışanlar kırmızı bir malze- rıyı dindirmek için, uyku sağlamak lanılıyordu ve ilacın aktif bileşeninin
meyi ilk önce biyolojik sıvı, sonra kan, sonra in- için veya diğer fizyolojik tepkiler için glokom, anoreksi ve kemoterapiye
san kanı, sonra da DNA tipi ile sınıflandırırlar. ilaç alınır. bağlı bulantıya iyi geldiği biliniyor-
Parmak izi analizciler parmak izini halkalı, ka- İlaçlar kötüye de kullanılabilir, fa- du. Bu sosyal ve tarihsel durum ad-
visli veya sarmal olarak sınıflandırarak işe başlar. kat ilacın kötüye kullanım tanımı za- li kimyacının analiz yöntemini etkile-
Buradan hareketle daha ince çizgilerle parmak mana ve toplumlara göre değişken- mese de hedef analitlerin değişken-
izi daha küçük bir gruba sokulur. Dolayısıyla sı- lik gösterebilir. Kokain önceleri ko- liğini gösterebilir.
nıflandırma mevcut kanıtın dar bir aralığa, ide-
al olarak tek üyeli bir gruba sokulması işlemidir.
Bu gerçekleştiğinde kanıt kabul edilebilir derece- İlaçların Sınıflandırılması
de bilimsel kesinliğe kavuşmuş olur. Örneğin par-
mak izlerinde halka ve sarmal desenler olan mil- Kaynağına ve fonksiyonuna göre: İlaçlar asit-
yonlarca insan vardır, ancak on parmaktaki özel- baz özelliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu yakla-
liklerin toplamı sadece kişiye özeldir. şım kimyacılar için kullanışlı ve anlamlı olmak-
Adli kimyacılar da sınıflandırma yapar. Kanıt la birlikte yasal anlamda önemli olabilecek birçok
fiziksel mi yoksa biyolojik mi? Bu sorunun yanıtı veriyi içermez. İlaç, kaynağına yani nasıl elde edil-
analizciye kanıtı daha küçük bir gruba sokma ola- diğine göre de sınıflandırılabilir. Bu sisteme göre
nağı sağlar. Örneğin ilaçlar asidik, bazik veya nöt- ilaçlar doğal ürün, yarı yapay ve yapay olarak sı-
ral olarak sınıflandırılabilir, ancak bu, ilaçları sı- nıflandırılır. Örneğin alkaloidler, tohumlu bitki-
nıflandırma yollarından sadece bir tanesidir. İla- lerden elde edilir ve doğal üründür. Bu bileşik-
cın sınıflandırılması, sonraki analizin ve araştır- ler bazik karakterde oldukları için alkali özellik-
manın seyrini de belirler. Adli kimyacının en de- leri gösterir ve bu nedenle alkaloid ismini alırlar.
ğerli araştırma araçlarından biri ilaç kanıtın ay- Haşhaştan elde edilen opiat alkaloidleri ve kafe-
rıntılı profilidir. Profilleme sınıflandırmanın bir in de dahil, çok sayıda ilaç alkaloiddir. Diğer bitki
uzantısıdır ve “kimyasal parmak izi” olarak ta- türevli ilaçlar arasında kokain, asetil salisilik asit,
nımlanır. Gerçek parmak izinde olduğu gibi da- opiatlar ve tetrahidrokannibinoller (marihuana-
ha ayrıntılı bir tanımlama ile bu iz de daha an- nın aktif bileşenleri) sayılabilir. Eroin, morfinin
lamlı hale gelir. asetillenmesiyle elde edilen yarı yapay bir bileşik-
İlaçların veya zehirin kişinin dolaşım sistemi- tir. Hormonlar ve steroidler hayvanlardan, insan-
ne nasıl karıştığı da önemlidir. Sindirildiğinde ila- lardan veya genetik mühendisliğiyle bakteriler-
ca ne olur? İnsan vücudunda ne kadar kalır? Kişi- den elde edilebileceği gibi yarı yapay olarak da el-
nin metabolizması ilacı veya zehiri ne şekilde de- de edilebilir. Diazepam gibi bileşiklerse yapaydır.
ğiştirir? Toksikolog maddenin vücuda alımı işle- Önceleri bitkisel kaynaklardan elde edilen bazı bi-
mini yeniden canlandırmak için bu bilgileri na- leşikler artık sentezlenebildiğinden ilaçların kay-
sıl kullanır? Altta yatan işlemler ve prensipler suç nağına göre sınıflandırılmasında sıkıntılar orta-
mahallini canlandırmada yapılanların aynısıdır: ya çıkıyor.
69
Adli Kimya
Genel etkisine göre: Asit-baz özelliklerine göre sınıflandır- leri zaman ve mekân bilincinin kaybından tam bilinç kaybına ve
manın yanı sıra adli kimyacılar sıklıkla ilaçları alındıklarında ya- kısa dönem hafıza kaybına kadar değişkenlik gösterir. Kurbanlar
rattıkları fizyolojik etkilerine göre sınıflandırır. Bu yönteme gö- olaydan birkaç saat sonra uyandıklarında olayla ve kısa süre ön-
re beş grup ortaya çıkar: Analjezikler, depresanlar, halüsinojen- cesiyle ilgili bir şey hatırlamazlar. Buna bağlı olarak, ilaç ve meta-
ler, narkotikler ve uyarıcılar. Bazı ilaçlar birden fazla gruba gire- bolitlerinin geleneksel toksikolojik yöntemlerle araştırılabilmesi
bilir, örneğin narkotik ilaçlar aynı zamanda merkezi sinir siste- için geç kalınmış olabilir.
mi uyarıcılarıdır. Kulüp ilaçları: Bu ilaçlar aynı zamanda predatör ilaçlardır. Bu
Analjezikler: Ağrıyı keserler. Genel analjezikler arasında ase- ilaçların kokain ve eroinden daha az tehlikeli olduğu yönündeki
til salisilik asit, ibuprofen, naproksen sodyum ve morfin sayılabi- yanlış düşünce yaygın kullanımlarına neden olur.
lir. Asetil salisilik asit etkisini hücre zarlarında bulunan yağ asidi Performans ilaçları: Bu grup kişinin performansını yüksel-
türevleri prostaglandinlerin fonksiyonunu engelleyerek gösterir. ten, özellikle anabolik steroidler ve alkol gibi kimyasallardır. Ana-
Morfin ve diğer opiatlar ise farklı bir mekanizmayla ağrıyı azaltır. bolik steroidler içerisinde, testosteron temelli, çoğu reçete ile alı-
Opiatlar merkezi sinir sisteminde bulunan opiat reseptörlerine nabilen düzinelerce ilaç sayılabilir. Bu ilaçlar kas kütlesini artır-
bağlanıp sinir impulslarının iletimini keserek beynin ağrıyı algı- mak ve yarışmalarda avantaj sağlamak amacıyla bazı sporcular
lamasını önler. Morfin birçok bölgeye birden bağlanabildiğinden tarafından kötüye kullanılır. Bu ilaçların kullanımı ne yazık ki li-
ağrının kesilmesinin yanı sıra uyku hali ve iyi hissetme gibi yan se seviyesine kadar inmiştir.
etkiler de ortaya çıkarır. Aynı zamanda beyindeki endorfinle ak- Solunan ilaçlar: Diğer ilaçların aksine solunan ilaçların çoğu
tive edilen zevk almayla ilgili bölgelerle de etkileşir. Asetil salisilik tedavi amacıyla kullanılmayan bileşiklerdir. Bunlara örnek olarak
asit inflamasyon ve ağrıyı durdurur fakat bu sırada zevk üretmez. boya incelticiler, nitröz oksit (gülme gazı), gazyağı, temizleyiciler
Morfin ise ağrıyı keserken diğer taraftan da rahatlama ve neşe- ve tırnak cilaları verilebilir. Uçucu madde içeren bu bileşikler al-
lenme hissine yol açar. Morfinin bu yan etkileri kötüye kullanıla- kole benzer depresan etkilere sahiptir.
bilir ve narkotik olarak sınıflandırılmasına yol açar.
Depresanlar: Genel olarak merkezi sinir sistemi fonksiyonla- Kanıt Olarak İlaçlar
rını baskılarlar. Kalp atışının yavaşlamasına, sinirliliğin azalması-
na ve bazı durumlarda uyumaya yol açarlar. Barbitüratlar, sakin- Fiziksel kanıt olarak: İçinde belirli bir madde olduğundan
leştiriciler, uyku ilaçları ve etanol depresandır. şüphelenilen malzemelerin analizi çoğu adli laboratuvarın iş yü-
Halüsinojenler: Zaman ve gerçeklik algısını değiştirirler. Ha- künün önemli bir kısmını oluşturur. Şüpheli bileşik fiziksel kanıt
reket, düşünme, algılama, görme ve duyma da etkilenir. LSD, olarak sunulduğu zaman adli kimyacı o bileşiği tanımlamalı, bazı
meskalin ve marihuana halüsinojenlere örnek verilebilir. Çok sa- durumlarda da miktarını belirlemelidir. İlaç kanıtın en genel beş
yıda uyarıcı ilaç (metamfetamin gibi) yüksek dozlarda alındığın- formu şöyledir: Tozlar, bitkisel maddeler, tabletler, ilaç öncülleri,
da halüsinojendir. diğer. Tozlar, renkli tozdan kristalin beyaza ve kahverengi reçine-
Narkotikler: Analjezik etkiye sahiptirler ve merkezi sinir sis- ye kadar değişir. Birçok toz yağsı ve kokulu iken, bazıları (resmi
temini baskılayarak uyku hali yaratırlar. Opium bitkisinden elde tanımlama olmamakla birlikte) yapışkan olarak tanımlanır. Ma-
edilen opiat alkaloidler en iyi bilinen narkotiklerdir ve morfin, ko- rihuananın yoğunlaştırılmış formu haşhaş, toz ve bitki arasında
dein, eroin, hidromorfon, oksikodon ve hidrokodon bir yerdedir. Reçeteli veya kaçak sentezlenen tabletler,
OH
bu sınıftadır. fiziksel kanıtın en sık rastlanılan şeklidir.
Uyarıcılar: Narkotik ve depresanların aksine mer- Adli kimyacılar ilk üç gruba girmeyen, kolay sınıf-
kezi sinir sistemini uyarırlar, uyanıklık hali yaratırlar O landırılamayan sprey kutuları, çantalar veya bezler gi-
ve uyku açarlar. Genel uyarıcılar arasında kokain, am- bi diğer tipte kanıtlarla da çalışır.
fetamin ve metamfetamin sayılabilir. Yüksek dozlarda Profilleme: İlaç örneğinin profillenmesi yani
O
alınan birçok uyarıcı halüsinojendir. “kimyasal parmak izi”nin çıkarılması, örneğin bileşi-
Kullanıma göre: Bazı ilaçlar nasıl kullanıldıklarına minin basit bir tanımlamasından fazlasını ve miktar
ve kötüye kullanım yollarına göre gruplandırılır. Bu O CH3 tayinini içerir. Profilleme bilgisi, ilacın kaynağının be-
gruptaki ilaçların fizyolojik etkileri gibi kimyasal ya- Asetil Salisilik Asit lirlenmesinde ve ilaçların benzer gruplar halinde sı-
pıları da genellikle benzerdir. Bu sınıfa verilebilecek Beyin nıflandırılmasında kullanılır. Profillemenin diğer fay-
dört örnek predatör ilaçlar, kulüp ilaçları, performans daları ilacın sentezlenme yolunun, kullanılan çözücü-
ilaçları ve solunan ilaçlardır. Kas Aspirin lerin, katkıların, safsızlıkların aydınlatılması ve coğra-
Predatör ilaçlar: Tecavüz ilaçları ve ilaçla kolay- Morfin fi kaynağın belirlenmesidir.
laştırılan cinsel saldırı ilaçları olarak da bilinirler. Bu Analiz: Zararlı moleküllerin teşhisi ve izlenme-
Omurilik
amaçla kullanılan ilaçlar, alkolün yanı sıra ketamin, Şişme
si toplum sağlığı, askeri ve gümrükle ilgili aktiviteler,
flunitrazepam ve gamma hidroksibütirat ve benzeri kamu binalarında güvenliğin sağlanması ve çevre uy-
bileşiklerdir. İlaçlar bir içecekle karıştırıldığında, etki- Aspirin - Ağrı gulamalarında büyük önem taşır.
70
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Polis, gümrük personeli, güvenlik personeli ve di- için aynısı geçerlidir. Mikroskopta dedektör insan gö-
ğer yetkililer, zararlı maddelerin varlığını teşhis ede- züdür ve bu şekilde öğrenilen özellik çoğunlukla renk-
cek ekipmanlara gereksinim duyar. Tüm bu uygula- tir. Renk elektromanyetik spektrumla belirtilen bir fre-
malar için yeni bir teşhis sistemi geliştirilirken akılda kans ve dalga boyu ifadesidir. Adli analitik kimyada
bulundurulması gereken bazı faktörler vardır: morötesi/görünür/kızılaltı ve elementel spektroskopi
-İlgilenilen moleküller (narkotikler, patlayıcılar, tercihli olarak kullanılırken, nükleer manyetik rezo-
kirleticiler, alerjenler, patojenler gibi maddeler) nans spektroskopisi gibi diğer türler pek kullanılmaz.
Prof. Dr. Adil Denizli 1985 yılında
-Teşhis sisteminin çalışılan alana taşınabilirliği
Fiziksel Karakteristikler Görünüm, Renk, Parçacık Hacettepe Üniversitesi Kimya
-Cihazın cevap süresinin hızlı olması Mühendisliği Bölümü’nden mezun
-Cihazın kullanımının basit olması Kimyasal Analiz
oldu. Yüksek lisans ve doktora
-Normal kullanım koşullarına ve zor koşullara eğitimini aynı bölümde tamamladı.
Majör ve Minör Safsızlıklar Elementel Analiz
karşı dayanıklı olması 1994’te Kimyasal Teknolojiler
-Güvenilir olması Katkılar, Seyrelticiler İzotopik Oranlar Doçenti oldu. Uluslararası hakemli
Birleşmiş Milletler 2006 yılı ilaç raporuna göre son Çok Değişkenli Analizle Gruplama dergilerde yayımlanan 300’ün
on yılda yasal olmayan ilaçların kullanımı giderek art- üzerinde araştırma makalesi
Patern Eşleştirme
5000’in üzerinde atıf alan Prof.
tı. 2004 yılı raporlarına göre yaklaşık 200 milyon insa- X X
X
X
X
X Dr. Denizli, 1998’de TÜBİTAK
nın (15-64 yaş aralığındaki dünya nüfusunun % 4,9’u) XX
X
teşvik ödülü, 2006 yılında da
en az bir kere yasal olmayan ilaçları denediği ve kaba- TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı.
X X
ca yarısının da düzenli kullanıcı olduğu tahmin edi- X X X
Türkiye Bilimler Akademisi üyesi
liyor. Yaklaşık 25 milyon kişinin bağımlı olduğu dü- olan Denizli, halen Hacettepe
şünülüyor. İlaçlara olan bu yüksek talep ve sınırların Kimyasalların analizi genellikle çok duyarlı kro- Üniversitesi, Kimya Bölümü,
ortadan kalkmasıyla küçülen dünya, daha sıkı dene- matografik yöntemlerin veya kütle spektrometrisi- Biyokimya Anabilim Dalı’nda
tim sistemlerini gerektiriyor. İlaç trafiğine ve kullanı- nin kullanımını gerektirir. Kullanılan temel kroma- öğretim üyesi olarak
görev yapıyor.
mına karşı savaşta, kanun uygulayıcı otoriteler sürek- tografik yöntemler ince tabaka kromatografisi (TLC),
li olarak yeni ve etkili teşhis sistemleri arıyor. Bilinen gaz kromatografisi (GC) ve sıvı kromatografisidir
en genel sistem duyarlı burunlarıyla köpekler. Ancak (HPLC). GC çoğunlukla patlayıcıların, hızlandırıcı-
bu yetenekli hayvanlarda zaman zaman huysuzluk ve ların, iticilerin, ilaçların ve kimyasal silah üretimin-
yorgunluk gibi olumsuzluklar ortaya çıkabiliyor. Bu de kullanılan kimyasalların analizi için kullanılırken,
nedenle köpeklerin tam olarak güvenli olmayan, ka- HPLC karmaşık karışımlardaki bileşiklerin tayini
rarsız teşhis sistemleri oldukları söylenebilir. Teknolo- için kullanılır. Bu yöntemler maddelerin bir çözücü-
ji ilerledikçe geliştirilen bazı yeni yöntemler, iyon mo- de yol alması veya bir kromatografi kolonuna doldu-
bilite spektrometresi, gaz kromatografi-kütle spekt- rulmuş katı desteğe bağlanması temeline göre ayırma
rometrisi ve yüksek performanslı sıvı kromatografi- sağlar. Analizci bilinen standartlarla karşılaştırma ya- Doç. Dr. Handan Yavuz 1997’de
sidir. Daha yakın zamanlarda biyomoleküler tanıma parak hayli karmaşık karışımları dahi tanımlayabilir. Hacettepe Üniversitesi Kimya
Bölümü’nden mezun oldu. 1999’da
elemanlarına sahip sensörler (biyosensörler) geliştiril- Bazı durumlarda kromatografi tanımlama için
yüksek lisans, 2003 yılında da
miştir. Bu sensörler daha seçici, daha küçük ve daha tek başına yeterli olmaz. Daha yüksek duyarlılık için doktora eğitimini aynı bölümde
az karmaşıktır. Tanıma elemanları genellikle antijen- kromatografi genellikle başka bir yöntemle birleşti- tamamladı. 2007’de Biyokimya
lerini yüksek seçicilikte tanıyan antikorlardır. rilir. Bu yöntemlerden bir tanesi kütle spektromet- Doçenti oldu. Uluslararası hakemli
Cihazlar: Edmund Locard tarafından 1910’da kuru- risidir (MS). Kütle spektrometrisinde yüksek vol- dergilerde yayımlanan
lan ilk adli bilimler laboratuvarında iki cihaz bulunu- tajla elde edilen yüklü iyonlar kullanılır. Gaz halin- 45 araştırma makalesi 600’ün
yordu: Mikroskop ve spektrometre. Çok fazla şey de- deki iyonlar daha sonra kütlelerine göre bir man- üzerinde atıf alan Yavuz, 2007’de
ğişirken çok fazla şey de aynı kaldı. Bugün adli kimya- yetik alanda ayrılırlar. Birleştirilmiş GC-MS cihazı Hacettepe Üniversitesi ve Popüler
Bilim Dergisi’nin Temel Bilimler
cıların kullanımı için pek çok yöntem ve cihaz bulunsa çok yüksek duyarlılığa sahiptir ve milyarda bir (ppb)
alanında verdiği teşvik ödülünü
da merkezde halen spektrofotometreler (spektromet- mertebesindeki derişimlerdeki analiti analiz edebilir. aldı. Halen Hacettepe Üniversitesi,
re), mikroskoplar ve bunların bileşimi cihazlar vardır. İnsan var oldukça ve bilimsel gelişmeler hem ci- Kimya Bölümü, Biyokimya
Mikroskop, Locard ve Sherlock Holmes’tan beri haz hem de yöntem temelinde devam ettikçe bu Anabilim Dalında öğretim üyesi
adli bilimlerle bir aradadır. Mikroskopi görünür ışığın alanda önümüzdeki yıllarda araştırmalar artan bir olarak görev yapmaktadır.
madde ile etkileşimine dayalı iken spektroskopi elekt- hızla devam edecek gibi görünüyor.
romanyetik enerji ile madde arasındaki etkileşim ola- Kaynaklar Smith, Victoria L. McGuffin, Anal. Bioanal. Chem.
rak tanımlanır. Görünür ışık örnek ile etkileştiğinde Forensic chemistry, Suzanne Bell, Annu. Rev. Anal.
Chem. 2009, 2, 297-319.
2009, 394, 1985-1986.
An integrated QCM-based narcotics sensing
bu ışık incelenmek istenen örneğin fiziksel ve kimyasal Forensic chemistry 1st Ed, Suzanne Bell, Pearson microsystem, Thomas Frisk, Niklas Sandström, Lars
Education, Inc, USA, 2006. Eng, Wouter van der Wijngaart, Per Mansson, Göran
özellikleriyle ilgili bilgi içerir. Tüm spektroskopi türleri The need for research in forensic science, Ruth Waddell Stemme, Lab Chip, 2008, 8, 1648-1657.
71
M. Raşid Tuğral
D
aha çok orta-yüksek enlemlerdeki ülkeler- şam güneş battıktan sonra alacakaranlıkta ışıldayan
de, örneğin Almanya’da, Danimarka’da ve bulutlar gökyüzüne adeta bir deniz görüntüsü veri-
İsveç’te görülen bu bulutlar, gece oluştuk- yor. Güneş battıktan kısa bir süre sonra ortaya çıkı-
ları için bu isimle anılıyorlar. Bu bulutlar genellik- yorlar. Aslında onların seviyesinde Güneş hâlâ bat-
le mayıs ayının ortalarından itibaren görülüyor. Ak- mamış oluyor.
72
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
ça yüksek çözünürlüklü veriler elde etmiştir. NASA
tarafından yürütülen AIM uydusu 25 Mart 2007’de
bir Lockheed L–1011 uçağından fırlatılan Pegasus-
XL roketi aracılığıyla atmosferi terk etti ve ilk gö-
rüntüyü aynı yıl 25 Mayıs’ta elde etti.
Gece ışıldayan bulutlar uzaydan görülebiliyor.
Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar bazen
gözlemlerini fotoğraflıyorlar. Özellikle bu fotoğraf-
larda gece ışıldayan bulutların uzayın hemen sını-
Yeryüzünde Güneş batmış olsa dahi mezosferin rında yer aldığı açıkça görülüyor.Uluslararası Uzay
en üst tabakasında yer alan bulutlara Güneş’in ışı- İstasyonu’ndan çekilen bu fotoğrafta gece ışıldayan
ğı vurmaya devam ettiği için bu bulutlar bize par- bulutların uzayın siyahlığının başladığı yerde oldu-
lak görünüyor. ğu görülüyor.
Gece ışıldayan bulutlar her sene yaz aylarında
özellikle orta Avrupa ülkelerinde sıklıkla gözleni-
yor. Nasıl oluştukları konusunda hâlâ soru işaret-
leri bulunan bu bulutların kaydedilen ilk gözlemle-
ri 1885 yılında. Krakatoa Yanardağı’nın 1883 yılın-
da patlamasının gözlem tarihine yakın olması ne-
deniyle o dönemdeki bilim insanları bulutların ya-
nardağın patlaması sonucunda oluştuğu kanaatine
vardı. Bulutların su taneciklerinden oluştuğunu ön-
görenler de vardı. Volkanik tozdan da oluşmadıkla-
© NASA
73
Gece Işıldayan Bulutlar
Gizemli Bulutların
Çözdüğü Gizem:
Tunguska Olayı
30 Haziran 1908 sabah saat 07:14’te
Rusya’daki Podkamennaya Tungus-
ka nehri yakınlarında (şimdinin Kras-
noyarsk Krai eyaleti sınırları içerisin-
de) büyük bir patlama oldu. Patlama-
nın sesi çok çok uzaklardan bile du-
yuldu ve hatta şok etkisiyle binala-
rın camları kırıldı. Bir göktaşının ya da
kuyrukluyıldızın yere 5-10 km kala ha-
vada patlamasıyla oluşan Tunguska
Olayı, Richter ölçeğine göre 5,0 şidde-
tinde bir sarsıntıya yol açmış, atmos-
ferdeki basınç değişikliği ise Büyük
Britanya’dan bile ölçülmüştü. Olaya bir
göktaşının veya kuyrukluyıldızın ne-
den olduğu en yaygın görüştü, ancak
cevap Yakın zamana kadar tam olarak
bilinmiyordu. 2009’da ABD’nin Cornell Son 100 yılda endüstride büyük bir Bu bulutların görünme sıklığı her ge-
Üniversitesi’nden Kelley ve Seyler’in gelişme olduğu için bu gelişmenin ürü- çen yıl artıyor ve bulutlar daha da alçak
yaptığı çalışma patlamaya neyin yol nü olan bazı gazlar bu oluşuma neden enlemlerden gözlenebiliyor. Öyle ki son
açtığını ortaya çıkardı. Patlamanın he- olmuş olabilir. Öte yandan başka bir bir kaç sene içerisinde bulutlar alçak en-
men ertesi gününden itibaren gökyü- grup da gece ışıldayan bulutları iklim lemlerde yer alan ülkelerden, örneğin
zünde gece ışıldayan bulutlar görül- değişikliğiyle bağdaştırıyor. İklim mo- Türkiye’den ve İran’dan bile gözlendi.
müştü, bu da yüksek atmosfere su ak- dellemeleri, sera etkisine yol açan gaz- Her ne kadar yıllara göre gözlenme
tarıldığına işaretti. Kuyrukluyıldızlar su ların mezosferin soğumasına neden ol- oranları artsa da bulutların görünme
bakımından oldukça zengin olduğu duğunu öngörüyor; bu da gece ışıldayan sıklığının 11 yıllık Güneş devriyle ilişkili
için Tunguska Olayı’na bir kuyrukluyıl- bulutların oluşması için gereken ortamı olabileceğine dair iddialar da söz konu-
dızın neden olduğu sonucu çıkıyordu. hazırlayabilir. Bir diğer grup da gece ışıl- su. İstatistiklere göre Güneş sakin döne-
Ekibin bu sonuca ulaşmasında etken dayan bulutların artan tarımsal etkin- mindeyken bulutların görünme sıklığı
olan şey ise bir uzay mekiğinin fırlatılı- likler dolayısıyla açığa çıkan metan ga- biraz artıyor. Bunun nedeni ise Güneş’in
şı oldu. Endeavour (STS-118) Uzay Me- zı miktarı da arttığı için oluşabileceğini sakin olduğu durumda atmosfere ulaşan
kiği fırlatıldıktan sonra yüksek enlem- söylüyor. Çünkü geçtiğimiz yüzyılda ta- ışınım miktarında da bir azalma gerçek-
lerde gece ışıldayan bulutlar gözlendi. rımsal etkinlik oranı önceki yılların iki leşmesi ve dolayısıyla su moleküllerinin
Bir uzay mekiği fırlatıldığında yakıt ola- katına çıkmış durumda. de daha az parçalanması.
rak kullanılan hidrojenin yanması so-
nucunda tonlarca su açığa çıkar. Açığa
çıkan su mezosferde yayılarak kutup
bölgelerine ulaşır. Böylece gece ışıl-
dayan bulutlar ortaya çıkar. Uzay Me-
kiği Dünya’dan uzaya çıkarken su bıra-
kıyor, kuyrukluyıldız ise uzaydan gelir-
© Martin Mckenna
mezosfere bırakılması.
Gece Işıldayan bulutlar gecenin oldukça karanlık olduğu vakitlerde bile
gözlenebiliyor. 19 Haziran 2009’da Kuzey İrlanda’da çekilen bu fotoğrafın çekim
saati hayli erken, yerel zamanla 01:28. Hemen hemen gece yarısı diyebiliriz.
74
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Fotoğrafta alçak bulutların
siyahlığına nazaran
gece ışıldayan bulutların parlaklığı
dikkat çekiyor.
© Erno Berko
Kaynaklar
http://atoptics.co.uk/highsky/nlc1.htm
http://www.nightskyhunter.com
http:// en.wikipedia.org/wiki/Noctilucent_Cloud
© Wallace J. McLean
http://www.newscientist.com/article/dn17234-mysterious-nightshining-
clouds-may-peak-this-year.html
http://spaceweather.com
http://www.news.cornell.edu/stories/June09/TunguskaComet.html
http://www.antarctica.gov.au/about-antarctica/fact-files/atmosphere/noctilucent-clouds
75
Başar Titiz
76
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
tunu kontrol altında tutmuş oluruz. Kaba aşındır- Metal aleti cam üzerinde hareket ettirirken, bir
ma sırasında Sagitta değerini geçmemeye özen gös- seferde kullanmamız gereken aşındırıcı tozun mik-
termeliyiz çünkü bu aşamada metal bir alet kullana- tarını uygulayacağımız baskı kuvvetine ve camın
cağız ve bu aletle, ince aşındırmada kullanacağımız büyüklüğüne göre seçmeliyiz. Eğer gereğinden az
aşındırma aletinde olduğu gibi, sagittayı azaltma- miktarda aşındırıcı kullanırsak aşınma hızı yavaş-
nın bir yolu yoktur. Kaba aşındırmada, hedeflediği- lar. Gereğinden fazla aşındırıcı kullanımı ise tane-
miz sagitta’nın % 75’ine ulaşmamız yeterli. Geri ka- ciklerin sadece cama değil birbirlerine de sürtü-
lan aşındırmayı ince aşındırma yolu ile yapabiliriz. nerek ufalanmasına yol açar. Silisyum karbür to-
Kaba aşındırmada kullanacağımız metal alet, çevre- zunu camın ortasına koyup atomizer ile ıslattık-
mizde kolaylıkla bulabileceğimiz iri bir somun, hal- tan sonra, metal alet ile dairesel ya da çap eksenin-
ter ağırlığı ya da demir bir disk olabilir. Elde rahatça den geçen ileri geri hareketler uygulayarak aynayı
tutulabilir olması ve keskin bir kenarının olmaması- çukurlaştırmaya başlayabiliriz. Kuvvet, sadece ca-
nın gerekmesi dışında bu aletin çapı, aynamızın ça- mın merkezine uygulanmalıdır. Bir süre sonra, çı- Fotoğraf 1: Metal alet olarak
kullanılan demir ağırlık.
pının yarısı ile üçte biri kadar olmalıdır. Fotoğrafta kan seslerden de anlayabileceğimiz gibi, aşındırı- Benzer bir alet ile cam oldukça
böyle bir metal alet görülmektedir. cı tozları ufalanacak ve artık daha az ses çıkaracak- hızlı biçimde aşındırılabilir.
Cam diskin aşındırılmasında dikkat etmemiz lardır. Bu durumda yeniden toz eklemeliyiz. Yeni-
Fotoğraf 2: İçbükey bir
gereken ilk nokta, kenar pahının en az 2 mm ge- den aşındırıcı ekleyene kadar geçecek 2-3 dakika- aynada komparator saati ile
nişliğinde olması ve düzgün şekilde yapılmış olma- lık süre içinde de camı kendi ekseni etrafında, her sagittanın ölçülmesi.
sıdır. Eğer camı satın aldığımız yerde pahlama iş-
lemi yapılmamışsa, bu durumda bir zımpara taşı
kullanarak pahlama işlemini bizim yapmamız ge-
rekir. 220 kum inceliğinde bir zımpara taşı kulla-
narak ve atomizerle su püskürterek camı 45 derece
bir açı ile aşındıracak şekilde pahlama yapabiliriz.
Bu sırada cam diski sürekli çevirmeliyiz ki, hep ay-
nı yerlerinden aşınmasın. 203 mm çapında bir cam
disk sabırlı bir çalışma ile 2-3 saat içerisinde düz-
gün şekilde pahlanabilir. Kenar pahı kaybolması-
na karşın kaba ve ince aşındırmaya devam edilirse,
cam diskin kenarlarında kırılma ve kopmalar baş-
lar. http://getir.net/u5r adresindeki videoda kenar
pahlamanın nasıl yapıldığını görebilirsiniz.
Örnek olarak cam diskimizin ortasını 2,11 mm
aşındırmak ve kaba aşındırma sonucunda bu de-
Başar Titiz
kabiliriz.
77
Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı
78
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
120 gritten 1200 grite kadar yapacağımız aşındır- görüntüdeki açıklık koyuluk farklılıkları, yüzeyde-
ma sırasında “normal hareket” adı verilen bir aşın- ki bölgelenmeleri işaret eder. Eğer yukarıdaki yön-
dırma hareketi kullanabiliriz. http://getir.net/u5v ad- temlerle bir sonraki aşındırıcıya geçebileceğimi-
resindeki videoda görülebilecek bu hareket sırasın- zi görüyorsak aşındırma aletini, aynayı ve çalıştığı-
da bazı noktalara dikkat etmeliyiz. Öncelikle MOT mız yeri iyice temizledikten sonra yeni aşındırıcı ile
ya da TOT konumunda ayna ve aşındırma aletinin çalışmaya başlayabiliriz. Bölgelenmeler kaçınılma-
merkezleri arasında, zaman zaman değiştireceğimiz sı gereken yüzey kusurlarındandır ve ince aşındır-
ufak farklar olmalı. 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ma sonunda bölgelenmelerin tamamen giderilmiş
ca bu merkezler üst üste gelecek şekilde hareket etti- olmasını bekleriz. Yeni başlayanların sık sık yaptı-
rilmişse, bir dahaki 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ğı bir hata, cam diskin dış kenar bölgelerinin yete-
ca merkezler arasında 1,5 cm aralık bırakılmalı. Bu rince aşındırılmamış olmasıdır. TOT konumunda
aralık değeri sürekli olarak değiştirilmeli. Aynı şekil- yeterince uzun çalışmaya ve dışarı taşma miktarını
de, dışarı taşma miktarı çapın ortalama üçte biri ya- gerektiği gibi uygulamaya dikkat edilmelidir. Yoksa Fotoğraf 5: Küresellik,
fotografta görülen
ni 203 mm çapında bir ayna için 70 mm kadar olma- cilalama sırasında bu kısımların puslu kaldığı görü- sferometre ile kontol ediliyor.
lıdır. Ama dışarı taşma miktarı da zaman zaman de- lür. Her şeyi gerektiği gibi yapmışsak, ince aşındır- Üç noktadan yüzeye değen
ğiştirilmeli ve birkaç santimetrelik artma ve azalma- ma sonucunda dokunulduğunda sanki yağlıymış sferometrenin ortasındaki
komparator saatinin ucu,
lar göstermelidir. Tüm bu önlemlerin nedeni, ayna- gibi hissedilen pürüzsüz bir küresel yüzey elde ede- diğer 3 nokta ile düzlem
nın ve aşındırma aletinin sürekli olarak periyodik iz- riz. Bundan sonraki aşamada camımızı cilalayarak üzerinde ise, yüzeyde hareket
ler boyunca hareket etmesine engel olmaktır. Küre- “optik bir yüzey” haline getireceğiz. etmeksizin gezinebilyor.
sellikten sapmaları işaret eden tepelerden ve çukur-
lardan oluşan bölgeler barındırmayan, kusursuz kü-
resel bir yüzey ancak bu şekilde elde edilebilir.
Herhangi bir tanecik büyüklüğündeki aşındırıcı
ile ortalama 45 dakika çalıştıktan sonra, bir sonraki
ve daha ince aşındırıcıya geçmeden önce bir büyü-
teç ile yüzey dikkatlice incelenir ve yüzeydeki oyuk-
ların homojen büyüklükte olup olmadığı kontrol
edilir. Bir önceki aşındırıcı tarafından oluşturulmuş
ve diğerlerinden daha büyük oyuklar varsa, bunlar
kayboluncaya kadar çalışmaya devam edilir. Yüzey-
de çizikler varsa yine aynı şekilde bu çizikler kay-
boluncaya kadar çalışılır. Gerektiği gibi çalışıldığın-
da, her bir aşındırıcı büyüklüğünden bir sonrakine
geçmeden önce, tavandaki bir ışık kaynağına doğ-
ru oldukça eğik bir açı ile yüzeye baktığımızda açık
Başar Titiz
79
Abdurrahman Coşkun
Endoplazmik
Retikulum
Hücrenin belli işlevleri gerçekleştirmek üzere özelleşmiş organellerinden biri de
hem kendine has yapısıyla hücre şemalarında hemen dikkat çeken hem de bir
tekerlemeyi andıran ismiyle biyoloji derslerinden hatırlayıverdiğimiz endoplazmik
retikulum. Birbiriyle bağlantılı kanal ve kese biçimindeki yapılardan oluşan bu
organel hücrenin gereksinim duyduğu proteinlerin ve lipidlerin (yağların) üretimi,
karbonhidratların ve steroidlerin metabolize edilmesi ve kalsiyumun
depolanması gibi pek çok işlev üstleniyor.
Endoplazmik retikulum
birbirleriyle bağlantılı kanal ve
kese biçimindeki yapılardan
meydana gelmiştir.
C
anlılığın en temel özelliklerinden biri canlı sis- Elektron mikroskobuyla incelendiğinde endop-
temin bir bariyerle çevreden ayrılmış olması. lazmik retikulumun sitoplazmaya bakan tarafında
Tüm canlılar hücrelerden oluşur ve tüm hüc- bazı bölgelerde granüllü yapılar olduğu görülür. Bu
reler bir zarla çevrilidir. Ancak bir zar aracılığıyla çev- görüntüye dayanarak endoplazmik retikulum gra-
resinden ayrılma özelliği sadece hücrenin bütününde nüllü ve granülsüz (düz) olmak üzere ikiye ayrılmış-
değil çeşitli işlevleri üstlenen alt birimler olan organel- tır. Bu iki yapının dış görünüşleri faklı olduğu gibi iş-
lerinde de görülebilen bir özellik. Hatta ökaryot hüc- levleri de farklıdır.
relerdeki toplam zar yüzeyinin çok büyük bir kısmını Yüzeyinde tutunmuş halde ribozomlar bulunan
organeller oluşturur. Bu oranda en büyük paya sahip granüllü endoplazmik retikulumda ağırlıklı olarak
organel de hücrenin dış ve iç zarları toplamının yakla- protein sentezi gerçekleşirken düz endoplazmik re-
şık yarısını oluşturan endoplazmik retikulum. İzole bir tikulumda daha çok lipidler sentezlenir. Düz ve gra-
yapı olmayan endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile nüllü endoplazmik retikulum oranı hücrenin prote-
birleşerek adeta kapalı bir alan oluşturuyor. in veya lipid sentezleme durumuna göre değişir. Ör-
Endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile birleşik neğin böbrek üstü bezi hücreleri gibi steroid sentez-
durumdadır ve sitoplazma içinde çok kıvrımlı yapı- leyen hücrelerde sitoplazmanın büyük bir bölümünü
da, kapalı bir alan oluşturur. düz endoplazmik retikulum kaplar.
80
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Granüllü endoplazmik
retikulum. Koyu yeşil renkli
noktalar protein sentezleyen
ribozomları göstermektedir.
Granüllü Endoplazmik Retikulum Ancak söz konusu protein olunca iş sentezle bit-
mez. Çünkü yaşamın devamı hücrelerdeki proteinle-
Özellikle protein sentezinin yoğun olduğu hüc- rin doğru işlev görmesine bağlıdır. Proteinlerde doğ-
relerde daha fazla bulunur. Sitoplazmaya bakan ru işlev için doğru üç boyutlu yapı ön koşuldur. Do-
yüzünde çok sayıda granül vardır. Bu yapılar pro- layısıyla yaşamın varlığı ve devamı proteinlerin iste-
tein sentezleyen ribozom gruplarıdır. Burada sen- nilen üç boyutlu yapıda olmasına bağlıdır. Bu tıpkı
tezlenen proteinler sitoplazmadan yalıtılmış du- bir otomobilin parçalarındaki uyuma benzer. Eğer
rumdadır. bir parça istenilen özelliklere sahip değilse ya da şekli
Hücrede proteinler ya serbest ribozomlarda ya bozuksa, işlev görmesi mümkün olmaz. Proteinlerde
da endoplazmik retikuluma bağlanan ribozom- sentez sonrası aşama bu nedenle çok önemlidir. Zin-
larda sentezlenir. Bir proteinin hangi ribozom- cir şeklinde sentezlenen proteinlerin sentez sırasın-
larda sentezleneceği önemlidir. Çünkü sentez ye- da veya sentezden sonra kıvrılıp istenilen üç boyut-
ri aynı zamanda proteinin gideceği yer ve işlev- lu yapıya geçmesi gerekir. Bu kıvrılma işlemi için ge-
leriyle de ilişkilidir. Sitoplazmadaki serbest ribo- nellikle şaperon denilen yardımcı proteinlere gerek-
zomlarda daha çok hücre içi işlevleri olan protein- sinim duyulur.
ler sentezlenirken, endoplazmik retikuluma bağla- Proteinlerin katlanma işlemleri çok karmaşıktır
nan ribozomlarda ise genellikle hücre dışına gön- ve hata olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü zincir bi-
derilen veya hücre zarında ve bazı organellerde gö- çimindeki bir yapının üç boyutlu uzayda katlanabi-
rev alan proteinler sentezlenir. Endoplazmik reti- leceği sayısız şekil var ve bunların pek çoğu işlevsel
kuluma yönlendirilecek proteinlerin şifresini taşı- değil. Ayrıca oksidatif stres, enfeksiyonlar, hidrojen
yan mRNA’ların bir ucunda proteinin gideceği yeri iyon konsantrasyonu, ortamın sıcaklığı gibi çok sayı-
belirten ek bir baz dizisi var. Bu baz dizisine sahip da farklı etken de proteinlerin doğru katlanması üze-
mRNA’ları okuyan ribozomlar endoplazmik reti- rinde etkilidir. Yanlış katlanan proteinler hücreye za-
kulumdaki özel bir bölgeye bağlanır ve sentezledi- rar verebilir, hatta yanlış katlanan proteinlerin hücre-
ği proteinler endoplazmik retikulumun iç kısmına de birikmesi kanser ve Alzheimer gibi ciddi hastalık-
geçer. Sentezlenen proteinler burada bazı işlemler- lara neden olabilir. Bu durumda protein katlanması
den geçirilir ve daha sonra gerekli yere gönderilir. sırasında şaperonların yardımı çok önemlidir.
81
Endoplazmik Retikulum
Ancak şaperonların yardımına rağmen, olum- Peki yanlış katlanan proteinlerin miktarında
suz etkenlerden dolayı yine de endoplazmik reti- artış olması durumunda ne tür önlemler alınır?
kulumda sentezlenen proteinlerin bir kısmı isteni- Gerekli tüm önlemlerin alındığını söyleyebiliriz.
len üç boyutlu şekilde katlanmayabilir. Bu durum- Bunlardan bazıları:
da katlanamayan veya yanlış katlanan proteinle-
rin birikmesi hücre tarafından sıkı bir şekilde iz- •Yanlış katlanan proteinlerin üretiminin azaltıl-
lenmelidir. Peki nasıl? Katlanan proteinleri kont- ması veya durdurulması
rol eden, katlanamayanları ve yanlış katlananları •Proteinlerin doğru katlanmasına yardımcı
tespit eden ve ortamdan uzaklaştırılmasını sağla- olan şaperonların sentezinin artırılması
yan iyi organize olmuş bir “kalite kontrol sistemi” •Yanlış katlanan proteinlerin görev yapacakları
vardır. Bu sistem endoplazmik retikulumdaki tüm yerlere gönderilmesinin durdurulması
proteinleri kontrol ederek bir uyumsuzluğun veya •Yanlış katlanan proteinlerin yıkılmak üzere
şekil bozukluğunun olup olmadığını belirler. Ya- hızla ortamdan uzaklaştırılması
pılan kontrol sonucu eğer proteinin yapısında bir •Yanlış katlanan proteinleri endoplazmik reti-
anormallik saptanmazsa görev yapacağı yere gön- kulumdan sitozole gönderen proteinlerin sentezi-
derilir. Eğer kontrol sırasında proteinin yapısının nin artırılması
istenilen özelliklere sahip olmadığı görülürse pro- •Sitozolde yıkımı gerçekleştiren proteinlerin
tein sitozole geri gönderilir ve burada parçalanarak sentezinin artırılması
temel yapıtaşları olan amino asitlere ayrılır. Açığa
çıkan amino asitler hücrenin ihtiyacına göre fark- Protein endoplazmik retikulumda uzun sü-
lı amaçlar için kullanılır. Yani yanlış imalat sonucu re “bekleyemez”. Sentezlenen bir proteinin en kı-
oluşan proteinler “çöpe atılıp” israf edilmez, yeni- sa sürede görev yapacağı yere gönderilmesi gerekir,
den kullanıma sunulur. Eğer herhangi bir bölgede aksi takdirde işe yaramaz protein muamelesi görür
yanlış katlanan proteinlerin miktarında artış var- ve bulunduğu yerden parçalanmak üzere sitoplaz-
sa hücre bunları sadece ortamdan uzaklaştırmak- maya alınır.
la kalmaz, daha ciddi ek tedbirler de alır. Tüm bu
işlemler protein biyokimyasının sadece sentezden Düz Endoplazmik Retikulum
ibaret olmadığının ve sentez sonrası işlemlerin de
Çekirdek etrafında kıvrımlı en az doğru sentez kadar önemli olduğunun bir Endoplazmik retikulumun bu bölgesi, ribozom-
şekilde dizilmiş endoplazmik
retikulum göstergesidir. lar bulunmadığı için, granülsüz veya düz endop-
lazmik retikulum olarak bilinir. Hücreyi ve orga-
nelleri çevreleyen zarların yapısında bulunan li-
pidlerin büyük çoğunluğu düz endoplazmik reti-
kulumda sentezlenir. Hücre dışına gönderilen pro-
teinler granüllü endoplazmik retikulumda sentez-
lenirken karaciğerde sentezlenen lipoproteinlerde
olduğu gibi, hücre dışına gönderilen lipidler de düz
endoplazmik retikulumda sentezlenir.
Düz endoplazmik retikulumda sadece lipid sen-
tezi gerçekleşmez. Örneğin karaciğer hücrelerinde,
düz endoplazmik retikulumda bazı ilaçların ve ya-
bancı maddelerin zararsız hale getirilmesi işlemle-
ri de yürütülür.
Endoplazmik retikulumun çok önemli bir işlevi
de hücre içi kalsiyum deposu olarak işlev görmesi-
dir. Ancak bu depolama işlevi dinamik bir biçimde
gerçekleşir ve aslında hücre içi kalsiyum yoğunlu-
ğunun ayarlanmasını sağlar. Yani gereksinime gö-
re sitozole kalsiyum verilir veya depolanmak üze-
re sitozolden kalsiyum geri alınır. Endoplazmik re-
tikulumun bir bölümü kalsiyum depolayabilecek,
özel bir yapıya sahiptir. Kalsiyum hücre içine ve-
82
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
rildiğinde birçok metabolik olay tetiklenir, bu ne- yüzyılda da insanoğlunu epey uğraştıracağını söy-
denle hücre içine verilen kalsiyumun gereksinim leyebiliriz. Etkin tedaviler geliştirebilmek için en-
olmadığında tekrar geri alınması gerekir. doplazmik retikulumda meydana gelen moleküler
Düz ve granüllü endoplazmik retikulum baş- ve biyokimyasal süreçleri daha iyi anlamak duru-
ta şeker metabolizması olmak üzere daha pek çok mundayız.
biyokimyasal süreçte görev alır. Ayrıca kanser, şe-
ker hastalığı, Alzheimer gibi pek çok hastalık yan- Kaynaklar
lış katlanan proteinlerle, damar sertliği ve obezite Stolz, A., Wolf, D.H., “Endoplasmic reticulum Hoseki, J., Ushioda, R., Nagata, K., “Quality Control
associated protein degradation: A chaperone assisted of the Cellular Protein Systems. Mechanism and
gibi bir takım hastalıklar da lipid metabolizmasıyla journey to hell”, Biochimica et Biophysica Acta 1803, components of endoplasmic reticulum associated
s. 694-705, 2010. degradation”, Journal Of Biochemistry, 147,
ilişkili olduğu için endoplazmik retikulum tüm bu Albert, B., Johnson, A., Lewis, J., Raff, M., Roberts, s. 19-25, 2010.
K., Walter, P., Molecular Biology of the Cell, 5. Basım, Nelson, D.L., Cox, M.M., Lehninger Principles of
hastalıkların odağında yer alır. Bu hastalıkların 21. Garland Science, Taylor and Francis Group, 2008. Biochemistry, 3 Basım, Worth Publishers, 2003.
83
Hüseyin Gazi Topdemir
Kadızâde-i Rûmî
Kısa Yaşam Öyküsü:
Kadızâde-i Rûmî, kesin olma-
makla birlikte 1359 yılında, Os-
manlı Devletine bir süre baş-
kent olarak da hizmet vermiş
olan Bursa’da doğmuştur. Eğiti-
mine Bursa’da başlamış ve dö-
nemin önemli bilginlerinden
Şemsüddîn Molla Fenârî (?-1431)
ve Müneccim Feyzullah’tan (?-?)
ders almıştır. 1382 yılında Bursa’da
Risâle fî el-Hesab (Aritmetik Üze-
rine) adlı kitabını yazmıştır. Da-
ha sonra dönemin gözde bilim
ve kültür merkezlerinin yer aldı-
ğı Mâverâünnehr bölgesine git-
miş ve burada matematik alanın-
da yetkinleşmesini sağlayacak bir la medresenin dönemin öncü bi- Kadızâde-i Rûmî, Semerkand
eğitimden geçmiştir. Bilim insa- lim ve eğitim kurumu olmasını Medresesi’nde birçok öğrenci ye-
nı olarak kazandığı yetkinlik, sa- sağlamıştır. Bilime ve bilim adamı- tiştirmiştir. Öğrencilerinden ba-
dece bilginler arasında değil yö- na değer veren bilgin bir yönetici zıları Osmanlı Devleti’ne gelerek
neticiler arasında da tanınmasına olan Uluğ Bey daha sonra hocası- Semerkand bilim geleneğinin Os-
yol açmış ve tarihin ender yetiştir- nı Zîc-i İlhânî’deki tabloların geliş- manlı topraklarında hayat bul-
diği bilgin ve siyasetçilerden Uluğ tirilmesi amacıyla kurduğu Semer- masını sağlamıştır. Bunlardan bi-
Bey’in hocası olmuştur. Bu tanışık- kand Gözlemevi’nin müdürlüğü- risi Fethullah Şirvânî (?-1486), di-
lık Kadızâde-i Rûmî’nin yaşamın- ne getirmiştir. Burada Gıyâsüddîn ğeri de Ali Kuşçu’dur. Kadızâde-i
da ciddi değişimlere yol açmış, bi- Cemşîd el-Kâşî (?-1429) ile birlikte Rûmî’nin 1432 yılında öldüğü tah-
lim insanı ve eğitimci olarak hem gözlemlerde bulunan Kadızâde-i min edilmektedir.
Semerkand’da hem de Osmanlı Rûmî, Gıyâsüddîn Cemşid el-
Devleti’nde etkili bir konuma ulaş- Kâşî’nin ölümü üzerine bir sü-
mıştır. Önce öğrencisi Uluğ Bey ta- re tek başına gözlemlerde bulun-
rafından Semerkand Medresesi’ne muştur. Ancak kendisi de gözlem
baş hoca olarak atanan Kadızâde-i çalışmalarını tamamlayamadan
Rûmî, doğa bilimleri alanında- ölünce sürecin tamamlanması Ali
ki yetkinliğine koşut bir program- Kuşçu’ya (1403-1474) kalmıştır.
84
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Bilim Anlayışı: olması da bu durumu doğrulamaktadır. Bir hükümdar da olsa, yöneticinin bi-
Bununla birlikte, hocasını “matematikte lime ve bilim adamına müdahalesinin
Osmanlı bilim geleneğinin oluşma- söz söyleyecek durumda değildir” diye- doğru olmayacağını dile getiren bu dav-
sında önem taşıyan kültür merkezleri- rek eleştiren Kadızâde-i Rûmî’nin bu tu- ranış, bilimsel özerkliğin önemini ve de-
nin başında Semerkand gelmektedir. An- tumunun, var olanlar üzerine konuşmak ğerini açıkça göstermektedir. Kadızâde-
tikçağın büyük filozofu Platon’un (MÖ başka bir deyişle anlamak, anlamlandır- i Rûmî, bu tutumuyla aynı zamanda bi-
427-347) matematiksel yaklaşımını te- mak ve açıklamak anlamına gelen bilim lim adamının sorumluluğunun sadece
mele alan bir düşünce merkezi olan Se- etkinliğinin ne şekilde yürütülmesi ge- bilimsel araştırma ve incelemeyle sınır-
merkand, Uluğ Bey tarafından başkent rektiğine ilişkin düşüncesinin bir anla- lı olamayacağını, aksine bilimin üretildi-
yapılmış ve entelektüel olarak canlandı- tımı olması bakımından önemli olduğu ği dinamik sürecin devamlılığının sağ-
rılmıştı. Uzun yıllar etkin bir konumda da açıktır. Çünkü bilimsel bilginin mahi- lanmasından ve sağlıklı bir biçimde iş-
bulunan Semerkand düşünce geleneği- yetini belirleyen önemli etmenlerden bi- letilmesinden de sorumlu olduğunu or-
nin özeğinde matematiksel bilimler, yani ri varlık veya var olan karşısında alınan taya koymaktadır. Nitekim Kadızâde-
matematik ve astronomi bulunmaktaydı. tutumdur. i Rûmî’nin kararlı tutumu sonucunda
Osmanlı Devleti’nde yetişen ilk önemli Kadızade-i Rûmî’nin bilim anlayı- Uluğ Bey geri adım atmış, müderrisi gö-
astronomi bilgini olan Kadızâde-i Rûmî, şını anlamamızı sağlayan bir diğer yön revine iade etmiş ve bir daha müderris-
1411 yılından itibaren Semerkand’da ya- de onun bilimsel özerkliğe verdiği de- leri görevden almayacağına dair söz ver-
şamaya başlamış ve burada dönemin seç- ğerdir. Semerkand’da Uluğ Bey ile tanı- miştir. Bunun üzerine Kadızâde-i Rûmî
kin bilim ve düşün insanlarından dersler şan Kadızâde-i Rûmî kısa zamanda hü- de yeniden ders vermeye başlamıştır.
almıştır. Bu eğitimin bir sonucu olarak kümdarın sevgi ve saygısını kazanarak
olguların anlaşılıp açıklanmasında ma- özel hocası olmuş, ardından da Uluğ Bey
tematiğe özel bir değer veren Kadızâde- Medresesi’nin baş hocalığına getirilmiş-
i Rûmî, Batı’da on sekizinci yüzyılın ge- ti. Derslerine Uluğ Bey ve diğer hocalar
nel bir tutumu olarak düşünce tarihi- da katılırdı. Bir gün Uluğ Bey, Kadızâde-
ne yansıyan “doğayı matematikle kavra- i Rûmî’den habersizce bir hocayı (mü-
mak” yaklaşımının öncülerinden biri- derris) görevinden almış, bunun üzerine
si olmayı başarmış seçkin bir bilim insa- Kadızâde-i Rûmî de ders vermeyi bırak-
nıdır. Onun bu tutumunu aslında Klasik mıştır. Neden böyle yaptığını soran Uluğ
Dönem İslam dünyasına egemen olan bi- Bey’e verdiği yanıt ise düşündürücüdür:
lim yapma etkinliğinin bir sonucu ve et-
kisi olarak değerlendirmek yerinde olur.
Semerkand Gözlemevi’nin girişi
Ancak hakkında anlatılanlardan (döne-
minde çok gözde olmasına karşın astro- Kadızâde-i Rûmî’nin dikkat çeken
lojiyle ilgilenmemesi gibi,) aynı zamanda bir diğer yönü de yetiştirdiği öğrencile-
akılcı geleneğin güçlü bir savunucusu ol- re Osmanlı Devleti’ne gitmelerini tav-
duğu da anlaşılan Kadızâde-i Rûmî’nin, siye etmesidir. Bu öğrencilerden ikisi
bu tutumunu aşırıya kaçırdığı ve mate- özellikle Osmanlı bilim tarihi açısından
matiksel kesinlik dışında kesin ve genel çok değerlidir. Bunlardan birisi Ali Kuş-
geçerliliği olan bir gerçeklik tanımadı- çu, diğeri de Fethullah el-Şirvânî’dir. Bu
ğı ortaya çıkmaktadır. Hatta bilime ko- iki değerli bilim insanı Anadolu’ya gelir-
nu olacak her şeyin matematiksel boyu- ken Semerkand bilim birikiminin zen-
tuyla konu yapılmasını ısrarlı bir biçim- ginliğini de birlikte getirmişlerdir. Öğ-
de savunduğu için ders aldığı bilim in- rencileri aracılığıyla Anadolu’da bilimin
sanlarından birisi olan kelamcı ve ma- kökleşmesi ve zenginleşmesini sağlar-
tematikçi Seyyid Şerîf el-Cürcânî’yle (?- ken, yapıtlarıyla da bu zenginliği artı-
1413) anlaşmazlığa düşmüş ve dersini bı- Uluğ Bey
ran Kadızâde-i Rûmî’nin, geometri ala-
rakmıştır. Öğrencisinin matematik tut- nındaki Şerh Eşkâl el-Tes’is (Temel Teo-
kusunu hocası “Kadızâde-i Rûmî’nin ta- “Ben tavsiye üzerine ve kural olarak görevden remler Üzerine) ve astronomi alanında-
biatına riyaziyat (matematik) galip gel- almanın söz konusu olmadığı bir görev ki Şerh el-Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Ast-
üstlendim. Şu ana kadar müderrisliğin de
miş” cümlesiyle ifade etmiştir. Bir an- böyle bir görev olduğunu sanıyordum.
ronomi Seçkisi Üzerine) adlı çalışmala-
lamda Kadızâde-i Rûmî’nin bütün yapıt- Ancak bu işte de görevden almanın rı Osmanlı medreselerinde orta seviyede
larının matematik ve astronomiye ilişkin uygulandığını görünce görevi bıraktım.” ders kitabı olarak okutulmuştur.
85
Kadızâde-i Rûmî
Semerkand Gözlemevi’ndeki
Güneş saati
86
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Uluğ Bey Zîc’i uzun yıllar boyunca astrono- medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
mi çalışmalarının en değerli başvuru kaynağı ol- Bu demektir ki, Kadızâde-i Rûmî’nin şerhi her
muş, başta İslam dünyası olmak üzere, Hint, Çin dönemde medreselerde okutulmuş ve araştırma
ve Avrupa’yı etkilemiştir. Dünya biliminin gelişim konusu yapılmıştır. Eserin on dokuzuncu yüzyı-
seyri açısından değerlendirildiğinde, etkisi tartışıl- lın başlarına kadar varlığını korumayı başarma-
maz olan zic üzerine çok sayıda inceleme ve değer- sı da önemi ve değeri açısından bir göstergedir.
lendirme çalışması yapılmıştır. Kadızâde-i Rûmî’nin bir diğer astronomi ça-
Kadızâde-i Rûmî’nin astronomi konusun- lışması da Hâşiye ‘ala Tahrîr el-Mecisti (Alma-
da dikkat çeken bir diğer çalışması da Şerh el- gest Üzerine Açıklamalar) adını taşımaktadır.
Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Astronomi Seçkisi Üze- Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Tahrîr el-Mecisti (Almagest
rine) adlı kitabıdır. Osmanlı medreselerinde ders Üzerine) adlı eserine Nizâmeddîn Nîşâbûrî’nin
kitabı olarak okutulan Çağmînî’nin el-Mülahhas yazdığı şerhin anlaşılmayan zor yerlerini açıkla-
fî el-Hey’e’sinin (Astronomi Seçkisi) yorumu olan yan bir çalışmadır. Kadızâde-i Rûmî araştırma-
kitap 1412 yılında tamamlanmış ve Uluğ Bey’e larının çoğunu dönemin bilim ve kültür dili ka-
sunulmuştur. Kadızâde-i Rûmî’nin kuramsal ast- bul edilen Arapça olarak yazmıştır. Buna karşılık
ronomi sahasında yazdığı en önemli çalışma- Risâle fî İstihrâci Hatti Nısf el-Nehâr ve Semt el-
dır. Çağmini’nin (13. yüzyıl) kitabı gibi, Osman- Kıble (Kıble Yönünün ve Meridyen Çizgisinin Be-
lı medreselerinde orta seviyeli ders kitabı olarak lirlenimi Üzerine) adlı bir giriş, iki bölüm ve bir
okutulan eserin, zamanımıza 300’ü aşkın nüsha- sonuçtan oluşan Farsça yazılmış küçük bir çalış-
sı gelmiş, ayrıca çeşitli baskıları yapılmıştır. Kitap ması da vardır. Kadızâde-i Rûmî’nin bilinen tek
üzerine pek çok inceleme ve değerlendirme ka- Farsça astronomi eseri olan bu risale, meridyen
leme alınmıştır. Bunlardan özellikle Bircendî’nin çizgisi ile Kıblenin azimutunun belirlenmesiyle
(?-1528) çalışması çok rağbet görmüş ve Osmanlı ilgilidir.
87
Kadızâde-i Rûmî
Kadızâde-i Rûmî aynı zamanda probleme ilişkin yöntemini Kadızâde-i Rûmî geniş-
önemli bir matematikçidir. letip basitleştirmiştir. Risâlede bir derecelik yay si-
Matematik çalışmalarından nüsünün, üçüncü dereceden bir denklemle, yarı-
belirlenebilenler şunlardır: çap 1 olarak alındığı zaman 0,017452406437 oldu-
ğu gösterilmiştir. Risâlenin Kadızâde-i Rûmî’nin en
Risale fî İstihrâci Ceybi Derece Vahide bi A‘mâlin özgün telifi olduğu kabul edilmektedir. Mîrim Çe-
Müessesetin ala Kavâ‘idin Hisâbiyye ve Hendesiy- lebi Düstûr el-Amel ve Tashih el-Cedvel (İşlemin
ye ala Tarîkati Gıyâsiddîn el-Kâşî (Giyaseddîn el- İlkesi ve Tablonun Düzeltilmesi, 1499) adlı eserinde
Kâşî’nin Yöntemine Dayanarak Aritmetik ve Geo- bir derecelik yayın sinüsünü belirlerken, Kadızâde-
metrik Kurallar Bağlamında Bir Derecenin Sinüsü- i Rûmî’nin çalışmasına dayandığını bildirmektedir.
nün Hesaplanması Üzerine): Giyaseddîn Cemşîd Kadızâde-i Rûmî, Gıyâseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin
el-Kâşî’nin 1 derecelik yayın sinüsünün hesaplan- risâlesini çok kısa bulduğu için kendince şerh et-
ması için geliştirdiği cebir yöntemini açıkladığı miş, mesele iyice anlaşılıncaya kadar konuyu uzata-
risâlesinin şerhidir. Kadızâde-i Rûmî’nin matema- rak, yazarın metnini de aynen almak suretiyle, işa-
tik alanında yazdığı en özgün eser olarak kabul ret edilen konulardan izahsız kalanlarını açıklamış
edilir. Giyaseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin üçüncü de- ve onun kullandığı yöntemin kanıtlama biçimiyle,
receden bir denklem haline getirerek çözdüğü bu uygulanış biçimini anlaşılır kılmıştır.
88
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
89
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu
Flora
Endemik Salvia’lar
(Adaçayları)
Salvia’lar ya da yaygın olarak
bilinen adıyla adaçayları
herkesin bildiği, hemen
hemen her yerde kolayca
bulunan, genel olarak çay
olarak tüketilen, ekonomik ve
tıbbi değeri olan bitkilerdir.
Adaçayları, ballıbabagiller
(Labiatae) ailesinin içinde yer
alır. Tedavi edici özelliği
eski devirlerden bu yana
bilinir ve bu yönde kullanılır.
Bilimsel adı da Latincede
“tedavi edici” ya da “kurtarıcı”
anlamına gelen “Salveo”
kelimesinden kaynaklanır.
Adaçayları ülkemizde, özellikle Akdeniz kesici, antiseptik (boğaz ve burun hastalıkla- antifungal özellikler yüksek olarak bulundu.
bölgesinde yaygın olarak bulunur. Ülkemiz- rında), terlemeyi azaltıcı, yatıştırıcı olarak ay- Bu özelliklerin yüksek olması, adaçaylarının
de 90’dan fazla türü yaşar. Bunların da yarısı rıca geleneksel olarak kuvvet verici ve uyarıcı bazı mikroplara ve mantarlara karşı etken
endemiktir, yani diğer bir deyişle dünyada etkilerinden dolayı da tüketilir. madde içerdiği anlamına gelir. Ayrıca adaçay-
yalnızca ülkemizde bulunur. Adaçayları tek ya Adaçaylarını, özellikle endemik adaçayla- larının bu özellikleri sayesinde hazır gıda üre-
da çok yıllık otsu ya da çalımsı özellikte olan rını son zamanlarda önemli yapan şey, biyo- timinin daha sağlıklı olmasını sağlayabileceği
bitkilerdir. Bilinen özellikleri arasında kokulu kimyasal özelliklerinin yavaş yavaş araştırma ve insanları serbest radikallerin neden olduğu
olmaları ve çok sayıda uçucu yağ içermeleri projeleriyle ortaya konması. Bu projelerden hastalıklardan koruyabileceği de ortaya ko-
sayılabilir. Uçucu yağ, yaprak üzerindeki salgı biri de TÜBİTAK desteğiyle Prof. Dr. Mansur yuldu. Adaçaylarının kullanımının herhangi
tüylerinde bulunur. Harmandar (Muğla Üniversitesi) yürütücülü- bir olumsuz duruma yol açmaması için, ada-
Adaçayları elma çalbası, boz şalba, elma ğünde 2009 yılında tamamlandı. Projede, Gü- çaylarının toplandığı bölgelerin endüstriyel
çalısı, kırçayı, Anadolu adaçayı olarak da bili- neybatı Anadolu’ya endemik olan dört ada- alanlara ve yapılara (karayolu vb.) yakın olma-
nir. Adaçaylarından su buharı yoluyla elde edi- çayı türünün antioksidan özellikleri ve uçucu ması gerekir. Bunun yanı sıra mutlaka uzman-
len uçucu yağa elma yağı veya acı elma yağı bileşenleri belirlendi. Buna göre bu endemik ların bilgisi ve önerisi doğrultusunda hareket
denir. Adaçayları soğuk algınlığına karşı, ağrı adaçaylarında antioksidan, antimikrobiyal ve etmek gerekir.
90
Bilim ve Teknik Ocak 2011
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr
91
Türkiye Doğası
Fauna
Baykuş Efsanesi…
Balık Baykuşu
92
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Kaynaklar
http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Bal%FDk%20bayku%
Mlíkovský, J., “Brown Fish Owl (Bubo zeylonensis) in Europe: past distribution and taxonomic status”,
Buteo, Cilt 13, s. 61-65, 2003.
93
Türkiye Doğası
Jeomorfoloji
Bazalt Sütunları
Anadolu’nun jeomorfolojik özellikleri, yerbilimciler için açık hava laboratuvarı
özelliği taşır. Bu yapının doğaseverler, doğa fotoğrafçıları ve gözlemciler
için görsel değeri çok fazladır. Anadolu’nun jeomorfolojik yapısının
oluşmasında volkanizma önemlidir. Volkanizma sonucunda kaldera, krater,
bazalt sütunu gibi çok sayıda değişik biçimli yer şekilleri oluşmuştur.
Bunların içinde bazalt sütunları değişik yapılarıyla dikkat çeker.
Magma yeraltından yeryüzüne çıkarken sıvı, katı ya da gaz halin- değişebilen çokgen yapılar da görülür. Sütunların genişliği ise lavın
de maddeler de dışarıya çıkar. Magmanın akışkan haline lav denir. soğuma hızına bağlıdır. Soğuma yavaşsa bazalt sütunları büyük, hız-
Magma sıvı halde yeryüzüne çıktıktan sonra soğuma süreci başlar. lıysa küçük (1 cm çapında) olur. Bazaltlar genellikle gri ya da siyah ve
Soğuma sonucunda lavın içeriğine göre farklı tip volkanik kayaçlar yoğunlu fazla olan kayaçlardır. Bileşimlerinde magnezyum ve demirli
oluşur. Bunlardan biri de bazalttır. Soğuma sürecinde lavlar topoğ- maddeler vardır. Bu yüzden de küçük bir parça bazalt bile aynı bü-
rafik yapıya göre uygun yerlerde birikerek lav göllerini oluşturur. Lav yüklükte başka birçok kayaçtan daha ağırdır.
göllerinde biriken magma bir süre sonra alttan ve üstten soğumaya Yalnızca karada değil deniz ve okyanus tabanındaki volkanizma
başlar. Bu soğuma sırasında lavlar büzüşür ve hacimleri % 5-10 kadar sonucunda da bazaltlar oluşur. Dünya yüzeyinde en çok rastlanan
küçülür. Büzüşme sırasında aynı zamanda ilk çatlaklar oluşur. Bunlar kayaç tipi bazaltlardır. Ayrıca Ay’da ve Mars’ta da bulunurlar. Bazaltlar
bazalt sütunlarının oluşmasının da başlangıcıdır. Bu sütunların biçi- aynı zamanda doğal taş özelliğindedirler ve madenciliği de yapılır.
mini soğumanın alttan üste ya da üstten alta doğru olması belirler. Aşınma ve iklim şartlarından çok az etkilendikleri için mimari yapılar-
Biçimlerin oluşumunda suların da etkisi vardır. Soğuma tabandan da, zemin ve cephe kaplamalarında, şehir içi yollarda, kaldırımlarda
başlamışsa sütunlar dik düzende olur. Lavların içine çatlaklardan su ve bahçe düzenlemesinde kullanılır.
girerse soğuma daha hızlı olur. Bunun sonucunda da çeşitli yönlerde Ülkemizdeki en güzel bazalt sütunları Boyabat’da (Sinop) ve Kızıl-
ve eğimlerde düzensiz bazalt sütunları oluşur. Ancak her soğumada cahamam’dadır (Ankara). Boyabat bazalt sütunları 4-6 köşelidir, yük-
bazalt sütunları oluşmaz. Bazalt sütunlarına çok sık rastlanmaz. Bu- seklikleri de 30-40 m civarındadır. Kızılcahamam’daki bazalt sütunla-
nun için bazı basınç ve sıcaklık koşullarının uygun olması gerekir. Ba- rının alt kısımları düzenli, üst kısımları düzensizdir. Düzenli sütunlar
zalt sütunları genellikle altıgendir. Ancak sayıları üçten on ikiye kadar 4-6 köşelidir, genişlikleri 10-30 cm kadardır.
94
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Bazaltlar erimiş lavların soğuyup katılaşmasıyla oluşan volkanik kayaç türlerinden biridir.
95
Türkiye Doğası
Doğa Tarihi
Dünyanın
Anadolu’da
en hızlı koşan memelisi
bir zamanlar
Anadolu’da yaşıyordu...
Ç ita
Çitalar, 19. yüzyılın sonuna kadar Anadolu’da (Güneydoğu Ana- Dünyadaki çita popülasyonununsa 7000’den fazla olduğu tahmin
dolu) yaşadılar. Anadolu ve Ortadoğu’da zoolojik araştırmalar ya- ediliyor. Bu rakam 1970’lerde 15.000 idi. Son 40 yıl içinde yarı yarıya
pan İngiliz araştırmacı Charles Danford (1879), Birecik’in güneyin- azalması, çok hızlı bir yok oluş süreci içinde olduklarının da göster-
de bir şeyhin kendisine canlı çita hediye ettiğini belirtir. Çitaların gesi. Asya’da yok olmasının en büyük nedeni olarak, eskiden aristok-
soyu Anadolu’da tükenmesine karşın günümüzde dünyanın çeşitli ratların avlanırken çitaları yardımcı olarak kullanması (çitaların bu
yerlerinde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Genel olarak Afrika’nın amaçla eğitilmesi) gösteriliyor. Herhangi bir bilimsel kayıt olmama-
çeşitli bölgelerinde (Nijer, Kenya, Namibya, vb) ve İran’da bulunu- sına karşın Anadolu’da yok olması da aynı nedenden kaynaklanıyor
yorlar. Çitaların 5 alt türü var. Bunlardan ülkemize en yakın olanı olabilir. Çünkü 15., 16. ve 17 yüzyıllara ait, padişahların av sahnele-
Asya çitası olarak bilinen Acinonyx jubatus venaticus alt türü. Sade- rini gösteren minyatürlerde tutsak çitalar var. Bunlara ek olarak doğ-
ce İran’ın Horasan bölgesinde yaşayan Asya çitasının 60-100 birey rudan besinleri olan hayvanların, örneğin ceylanların ve karacaların
kadar kaldığı ve soylarının ciddi olarak tehlikede olduğu biliniyor. da sayısının azalması yok olmalarının diğer nedenleri arasında.
97
Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel
Hipotermi
V ücudumuzdaki tepkimelerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için
belirli bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. Bu tepkimeler için gerekli olan sı-
caklığa vücut sıcaklığı denir. Vücut sıcaklığı, sağlıklı insanlarda ortalama
Her türlü önleme rağmen, termoregülator merkez sıcaklık kaybına
karşı vücudun sıcaklığını korumakta yetersiz kalınca vücut sıcaklığı düş-
meye başlar ve hipotermi meydana gelir. Bir insan vücut sıcaklığı 35°C
olarak 36,8±0,4 derecedir. Dış ortam belirli düzeyde etkili olsa da, beynin nin altına düştüğünde hipotermiye girmiş kabul edilir. Termoregülator
hipotalamus bölgesinde bulunan termoregülatuvar merkez vücut sıcak- merkezin işlevini yapamamasının sebebi çoğunlukla, vücuttaki sıcaklık
lığının dar bir aralıkta tutulmasını sağlar. Dış ortamdaki 40-50 derecelik sı- kaybının sıcaklık üretiminden daha fazla olmasıdır. Buna yol açan birçok
caklık değişikliklerine rağmen, vücudun iç sıcaklığı sabit kalır. Ancak, gü- etken olsa da en belirgini soğuğa maruz kalmaktır. Genellikle kış ayların-
nün değişik saatlerinde ve kadınların yumurtlama dönemlerinde vücut da olsa da, yazın dahi hipotermi riski vardır. Islak ve rüzgârlı ortamlarda
sıcaklığında yarım derecelik artışlar olur. hızlı sıcaklık kaybına bağlı olarak hipotermiye girilebilir. Hipoterminin ilk
Vücut sıcaklığının belirli bir değerin üzerine çıkmasına hipertermi, belirtisi üşümektir. Hareket etmemize rağmen üşüyorsak, yazı yazmak gi-
düşmesine de hipotermi denir. Her iki durum da hayati tehlikelere yol bi ince işler yapmakta zorlanıyorsak ve hareketlerimizde hafif de olsa ya-
açar. Vücut sıcaklığı 40 derecenin üzerine çıkınca protein yapısında de- vaşlama hissediyorsak hipotermi riski başlamıştır. Grup halinde yapılan
ğişimler ve kimyasal tepkimelerde bozulmalar başlar. Sıcaklığın düşme- dağ yürüyüşlerinde kişinin grubun arkasında kalması, hipotermi için er-
si durumunda da kimyasal tepkimeler yavaşlar ve hayati organların ça- ken uyarı olarak kabul edilebilir. Hipotermi derinleştikçe beyinsel işlevler
lışması aksar. Kış aylarında, soğuk havaya uzun süre maruz kalma duru- de yavaşlar. Soğuk havaya rağmen kişinin üşüdüğünün farkında olma-
munda görülen hipotermi, tedavi edilmediğinde ölüme yol açabilir. ması, örneğin paltosunun önünü kapatmaması gibi davranışlar, beyinsel
Vücut içerisindeki tepkimelerin ürettiği sıcaklık, bir yandan da sürek- işlevlerin de artık etkilenmeye başladığını gösterir. Titremenin durması,
li olarak kaybedilir. Vücut ısısı dört temel mekanizmayla kaybedilir. Vücut şiddetli hipotermiye girmenin ilk belirtisidir. Kaslar sertleşir ve kişi artık
sıcaklığı ışıma (radyasyon) yoluyla bir tür elektromanyetik dalga şeklinde yürüyemez hale gelir. Solunum ve nabız o kadar zayıflar ki, şiddetli hipo-
dış ortama verilir. Gün içerisinde vücut sıcaklığının yarıdan fazlası bu me- termiye girmiş bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak oldukça zorlaşır.
kanizmayla kaybedilir. Sıcaklık kaybının bir diğer yolu da iletim (kondük- Hipoterminin ilk tedavisi, vücut tam olarak etkilenmeden bu olayın
siyon) mekanizmasıdır. Vücudun daha soğuk bir maddeye doğrudan te- farkına varmaktır. Vücut sıcaklığımızın düşeceğini anladığımız anda, sı-
ması sonucunda sıcaklığın moleküler seviyede taşınmasına iletim yoluy- caklık kaybını azaltan bir dizi önlem almamız gerekir. Islak kıyafetlerin çı-
la sıcaklık kaybı denir. Vücut sıcaklığının yaklaşık % 15’i iletim yoluyla kay- kartılması, daha kalın kıyafetlerin giyilmesi, vücudun açıkta olan ve so-
bedilir. Örneğin soğuk beton veya metal gibi yüzeylerle temas durumun- ğuğa maruz kalan bölgelerinin kapatılması alınacak ilk önlemlerdir. Kas
da vücut sıcaklığı iletim yoluyla o yüzeye aktarılır. Suyun içerisinde de sı- hareketlerini artıran hafif egzersizler yapılması ve sıcak içecekler içilmesi
caklık iletimi hızlı olur. Makul kabul edilebilecek bir sıcaklık düzeyinde ol- diğer önlemler arasındadır. Daha ileri hipotermi durumlarında, elektrikli
sa bile, uzun süre vücut sıcaklığının altındaki suyla temas sonucunda hi- battaniye veya sıcak su içeren torbalarla kişinin vücut sıcaklığı yükseltile-
potermiye girilebilir. Bu nedenle dalgıçlar, su içerisinde vücut sıcaklıkları- bilir. Şiddetli donma durumunda kalp atımı zayıflar ve neredeyse duyul-
nı korumak için özel kıyafetler giymek zorundadır. Vücudun, havayla ve maz hale gelir. Kalbin tam olarak durduğunu anlamadan kalp masajı ve-
su gibi akışkanlarla teması da sıcaklık kaybına yol açar. Hareket halinde ya elektroşok uygulamak oldukça sakıncalıdır. Bu nedenle, kalbin çalışıp
olan moleküller, vücuda temas ettiği anda sıcaklığı üzerine çeker ve da- çalışmadığını kesin olarak anlamak için kalbin belirli bir süre boyunca dik-
ha sonra hızlı bir şekilde vücuttan ayrılarak yerini soğuk moleküllere bıra- katlice dinlenmesi gerekir. Bu tür durumlarda kişinin en yakın sağlık mer-
kır. Taşınım (konveksiyon) olarak adlandırılan bu mekanizmayla, akışkan kezine kısa sürede ulaştırılması hayati önem taşır.
moleküller sürekli olarak vücuttan sıcaklık alıp götürür. Taşınım yoluyla
sıcaklık kaybetmemizi engelleyen en önemli unsur giysilerimizdir. Nefes
alıp verme ve terlemeyle de önemli ölçüde sıcaklık kaybedilir. Günlük ha-
yatta sıcaklık kaybının yaklaşık üçte biri solunum ve terlemeyle olur. Sı-
cak havalarda vücut sıcaklığının düzenlenmesini sağlayan en önemli me-
kanizma da budur.
Termoregülator merkez, vücudun dış ve iç bölgelerinden gelen sin-
yallere göre vücut sıcaklığını düzenler. Sıcaklık kaybı artıp vücut soğu-
maya başladığında, sıcaklığı yükseltmek için bazı mekanizmalar devre-
ye girer. Etkili mekanizmalardan biri cilt damarlarındaki büzülmedir (va-
zokonstrüksiyon). Dış yüzeydeki damarlar büzülünce, sıcak kan iç organ-
lara ve beyne yönlendirilerek vücut sıcaklığı korunur. Titremek ve kasla-
rımızın istemli olarak hareket ettirilmesi de sıcaklık kaybını önlemeye ya-
rayan mekanizmalardır. Vücut sıcaklığını artırmak için bazı kimyasal me-
kanizmalar da devreye girer. Örneğin tiroid hormonları, vücut sıcaklığı-
nı yükseltmekte etkili olan moleküllerdir. Bu hormonlar bazı enzimleri te-
tikleyerek, vücudun enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanmasını, böylece
enerji açığa çıkmasını sağlar.
98
Bilim ve Teknik Ocak 2011
mfsenel@yahoo.com.tr
Hipoterminin Yararları
Hipotermi, genel olarak insana zarar veren bir olgu ola- Kateterdeki sıvı, balonların içerisinde de dolaşarak temas
rak algılansa da, bazı durumlarda hayat kurtarıcı olmakta- yüzey alanını artırır. Kan, damar içerisinden geçerken ka-
dır. Koroner baypas gibi açık kalp ameliyatlarında hasta ge- teterlere ve balonlara temas ederek soğumaya başlar. Vü-
çici bir süreyle kalp-akciğer makinesine bağlanır. Hastanın cut ısısı her saat 1,5 derece düşürülürken bir yandan iç vü-
pompaya bağlanması olarak adlandırılan bu işlemde, vü- cut sıcaklığı ölçülür. Hedeflenen hipotermi düzeyine ulaşı-
cuttaki kan tamamen dışarıya alınarak suni bir pompa yar- lana kadar kateterdeki soğuk su akımı devam eder. Gerek-
dımıyla vücuda geri gönderilir. Beyin, kandaki oksijen dü- li ilk tedaviler uygulanıp 24 saat hipotermide tutulan hasta
zeylerindeki düşüşe son derece duyarlı bir organdır. Kanın daha sonra kademeli olarak ısıtılarak normal vücut sıcaklı-
vücut dışındaki bir cihaza aktarılması sırasında, beyne gi- ğına kavuşturulur.
den oksijen miktarında değişiklikler olabilmektedir. Oksi- Organ nakli ameliyatlarında da hipotermiden yararla-
jen düzeyindeki değişikliklere bağlı olarak beyinde oluşa- nılır. Kadavra nakillerde, beyin ölümü gerçekleşen kişinin
bilecek hücre hasarını engellemek amacıyla vücut sıcaklığı nakledilecek organı çıkartılmadan önce, büyük damarlar
düşürülür. Vücut sıcaklığındaki her 1 derecelik düşüş, bey- yoluyla organa soğutulmuş serum verilir ve sıcak kan dı-
nin oksijen ihtiyacını % 10 civarında azaltır. Ameliyat sıra- şarıya boşaltılır. Yaklaşık 4 derecedeki soğuk serumla yı-
sında oluşturulan hipotermi sayesinde beyin, daha az oksi- kanan organ iyice soğutulduktan sonra çıkartılarak nakil
jene maruz kalsa dahi kendini koruyabilir. için hazırlanır. Canlıdan yapılan nakillerdeyse, organ çıkar-
tıldıktan sonra içerisine derhal soğuk sıvı pompalanır. Or-
gan, nakil işlemine kadar da 4 derecedeki özel sıvıların içe-
risinde korunur. Bu işlemler, organın vücut dışında uzun
bir süre için canlı kalmasını sağlar. Normal koşullarda kan
akımı olmadığında böbrekler sadece 45 dakika canlı kala-
bilir. İçerisinden soğuk serum geçirilmiş böbreklerse 24 sa-
atten fazla canlılığını koruyabilir. Bu sayede organın işlevi-
ne önemli zararlar vermeden, başka insanlara nakledilecek
süre kazanılmış olur.
Hipotermi Düzeyleri
99
Gökyüzü Alp Akoğlu
Parçalı
Güneş
Tutulması
4
% 80
Ocak’ta parçalı Güneş tutulması meyda-
na gelecek. Bu tutulma ülkemizden de iz-
lenebilecek ve Güneş’in büyük bir bölümü
Ay tarafından örtülecek. Elbette bu tutulma- % 60
dan bir tam tutulmanın görkemini bekleme-
mek gerek. Çünkü parçalı tutulmalarda, Güneş
hangi oranda tutulursa tutulsun hava aydınlık % 40
olur ve Güneş’in küçük bir bölümü de görün-
se ona doğrudan bakamayız. Çünkü gözlerimiz % 20
Güneş’e herhangi bir zaman baktığımızda gö-
%0
receği kadar hasar görebilir.
Beklentileri baştan düşük tuttuk, ama
doğru yöntemlerle gözlenirse parçalı Gü-
neş tutulması da ilginç sayılabilecek gök
olaylarından biridir. 4 Ocak’taki tutulma
Dünya’nın hiçbir yerinden tam tutulma ola-
rak gözlenemeyecek. Çünkü Güneş’in tam
gölgesi Dünya’ya düşmeyecek. Ancak tu-
tulmanın en yüksek oranda gerçekleşece-
ği bölgede, yani Kuzey Avrupa’da Güneş’in
NASA
% 80’inden fazlası örtülecek. Haritadan da
anlaşılacağı üzere bu bölgeden uzaklaştık-
ça Güneş’in örtülme oranı azalacak. Hari- kartona açılmış küçük bir delikten Güneş’in Parçalı tutulmayı izlemek için düzenek yap-
tada % 0 olarak işaretlenmiş çizginin altın- görüntüsünü düzgün, beyaz bir yüzeye manız şart değil aslında. Örneğin ağaçların
daysa tutulma hiç görülemeyecek. düşürmek en iyi yöntem. Böylece Güneş’e yaprakları arasından geçerek yere düşen güneş
Tutulmanın Türkiye’de gözlenebilece- doğrudan bakmamış olur, ayrıca Güneş’i ışınlarına baktığınızda yerde çok sayıda Güneş
ği en iyi yer ülkenin kuzeybatısı. Burada, gökyüzünde gördüğümüzden çok daha görüntüsü görebilirsiniz. Kış mevsiminin orta-
Güneş’in yaklaşık % 72’si örtülecek. Ülkemi- büyük bir görüntüsünü elde etmiş oluruz. sında olduğumuzdan yapraklı ağaç bulmak zor
zin güneydoğusundaysa bu oran % 60 civa- olabilir. Ancak yine de iğne yapraklı ya da yap-
rında olacak. Olaya havanın kararması açı- raklarını dökmüş de olsalar sık dallı ağaçlar bu
sından bakacak olursak bu farklılık anlaşılır işlevi yerine getirebilir.
bile olmayacaktır. Ülkemizde bazı merkezlerde Güneş tutul-
Peki bu tutulmayı nasıl gözleyebiliriz? masının zamanları şu şekilde hesaplanıyor:
Güneş gözlemleri, genellikle Güneş’in ışını- Merkez Başl. Orta Bitiş Oran*
mını çok büyük oranda soğuran ya da yan- Adana 09:14 10:46 12:22 % 65
sıtan özel filtrelerle yapılır. Bu amaçla üre- Ankara 09:13 10:44 12:19 % 69
Antalya 09:06 10:36 12:13 % 66
tilmiş filtreler, Güneş’in görünür ışınımının Bursa 09:07 10:36 12:12 % 70
yanı sıra gözümüzün algılayamadığı ama Diyarbakır 09:25 10:58 12:32 % 63
zararlı olan morötesi ve kızılötesi ışınımı Erzurum 09:29 11:02 12:35 % 65
da engeller. Bunların yanı sıra, Güneş’e ra- Gaziantep 09:18 10:51 12:26 % 64
hatça bakmamızı sağlasalar da, koyu renk- İstanbul 09:08 10:37 12:12 % 71
Alp Akoğlu
100
Bilim ve Teknik Ocak 2011
alp.akoglu@tubitak.gov.tr
03 Ocak
Yer Güneş’e
en yakın konumunda
(147 milyon km)
04 Ocak
Dörtlük göktaşı
yağmuru,
parçalı Güneş
tutulması
08 Ocak
Venüs en büyük
uzanımda (47°),
Merkür en büyük
uzanımda (23°)
10 Ocak
Jüpiter Ay’ın 7°
güneyinde (akşam)
30 Ocak
Venüs Ay’ın 3°
1 Ocak 22.00 kuzeyinde (sabah)
15 Ocak 21.00
31 Ocak 20.00
Ocak’ta Gezegenler ve Ay
101
Yayın Dünyası İlay Çelik
S
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Kasım 2010 yor. Aynı üniversitenin Gen Tedavi Merke-
zi, Holden Kanser Merkezi ve İnsan Toksi-
on çeyrek yüzyılda genetik koloji Programı üyeliklerini yürüten Bahri
ve moleküler biyoloji alanla- Karaçay’ın nörolojik doğum kusurları ala-
rında ve buna bağlı olarak da nındaki araştırma programları Amerikan
yaşam bilimlerinde kaydedilen çığır açıcı geliş- Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Amerikan Ulusal
meler, bu konuları popüler bilimin en gözde ko- Kanser Enstitüsü tarafından destekleniyor.
nuları arasına taşıdı. Genlerle ilgili nelerin keş- Yaşamın Sırrı DNA 2009’dan beri TÜBİTAK
fedildiğine ve bu keşiflerin ne gibi pratik fayda- Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayımlanan
lar sağlayabileceğine ilişkin çok fazla şey yazılıp makaleleri ile moleküler yaşam bilimlerin-
çiziliyor. Ancak pek çok alanda olduğu gibi bu deki son gelişmeleri popüler bilim okurla-
konuda da bir bilgi kirliliği yaşanıyor ve insan- rına aktaran Bahri Karaçay’ın ilk kitabı.
lar doğrudan yaşamlarıyla ve sağlıklarıyla ilgi-
.
li birtakım konularda kafa karışıklığı yaşayabili- önemli keşifler kronolojik bir düzende ele alı- Danışman: Dr. Anne Millard
yor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçti- nıyor. “İnsanlığın Kökeni: Afrika’da Başlayan Yol- Çev. Zeynep Tür
ğimiz Kasım ayında çıkan, genetik bilimini, geli- culuk” başlıklı üçüncü bölümde ilk insanın or- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,
I
şimi, uygulamaları, yaşanan ve gelecekte öngö- taya çıkışı ve kökenine ilişkin kuramların yanı Kasım 2010
rülen sonuçlarıyla birlikte anlatan Yaşamın Sırrı sıra modern genetik bilgileri ışığında ırk kav-
DNA adlı kitap kamuoyunun bu konularda en ramının geçerli olup olmadığı tartışmasına yer lk medeniyetler, örgün eğitim-
çok merak ettiği soruların pek çoğuna cevap veriliyor. Takip eden bölümlerde İnsan Genom de her düzeyde tarih kitabında
veriyor. Dergimize düzenli olarak yazdığı ve ge- Projesi’nin tarihçesi, projenin elde edilen ve ön- konu edildiği halde, özellikle il-
nellikle moleküler yaşam bilimlerindeki son ge- görülen sonuçları, hastalık genlerinin keşfi, ge- gilenip araştıranlarımız dışında bu medeniyet-
lişmeleri aktardığı popüler bilim yazılarından ta- netik biliminin doğrudan insan sağlığını ilgilen- lerdeki yaşam biçimleri konusunda pek az şey
nıdığımız Dr. Bahri Karaçay’ın kitabı her zaman- diren konuları, örneğin kanser, ele alınıyor. “Al- biliriz. Oysa bugün nimetlerinden fazlasıyla fay-
ki akıcı ve anlaşılır üslubuyla okurları genlerin ve tın ‘Yumurtlayan’ Koyun” başlıklı yedinci bölüm dalandığımız insan medeniyetinin gelişim çiz-
insan genetiğinin ilginç dünyasında bilgilendiri- genetik mühendisliğinin gelişimini ve sağladığı gisi ve özellikle de geçmişin çeşitli dönemlerin-
ci bir yolculuğa çıkarıyor. imkânları anlatıyor. Sonraki iki bölümde genle- deki durumu, çoğumuzun ilgisini çekebilir. TÜBİ-
Kitabın ilk bölümü 1930’lu yıllarda çeşitli ül- rin bilişsel ve duygusal olgularla ilgisinden bah- TAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçtiğimiz Ka-
kelerde kalıtım ilkelerinden yola çıkarak üstün sediliyor. Kök hücre tedavisi, gen tedavisi ve sım ayında çıkan Antik Dünya Ansiklopedisi adlı
insan ırkı yaratma tasarısı olarak benimsenen genlerin yaşam süresiyle ilişkisi takip eden bö- kitap ilk medeniyetlere ilgi duyan herkesi zengin
Eugenics hareketini anlatıyor. Sonraki bölüm- lümlerde ele alınan konular. Son iki bölümde ise bir görsellik içinde belgesel tadında bir keşif yol-
de kalıtıma ve kalıtım molekülü DNA’ya ilişkin çevre şartlarının uzun vadede genetik yapıyı na- culuğuna davet ediyor. Mezopotamya, Mısır, Yu-
102
Bilim ve Teknik Ocak 2011
nanistan ve Roma medeniyetlerinin anlatıldığı dan Mimar Sinan’ın mimari anlayışını, sahip ol-
kitap hemen her yaştan okura hitap edebilecek Mimar Sinan duğu inanç ve düşünce felsefesinin bu anlayışa
bir genel kültür hazinesi. Ele aldığı medeniyet- Turgut Cansever olan etkilerini, eserlerini incelemek ve karşılaştır-
M
leri, bir tarih kitabındaki gibi olayların kronolo- Klasik Yayınları, Ekim 2010 mak suretiyle ele alıyor. Yazar eserinde teknik bir
jik gelişimi üzerinden değil önemli olaylar ve dö- mimari terminolojisi yerine genel bir anlatım dili-
nemler, günlük yaşam, kültür, din ve felsefe, ta- imari, insan medeniye- ni tercih ediyor. Zaten hedeflediği okur kitlesi mi-
rım, hayvancılık, ticaret, teknoloji gibi yönleriyle tinde sanatın ve bilimin mariyle ilgili kişilerle sınırlı değil, Mimar Sinan’ın
anlatırken, bu medeniyetlere ilişkin araştırmalar- önemli buluşma nok- eserlerini görüp de beğenen ya da onlardan et-
dan da söz ediyor. Konular katı bir kronolojik sıra talarından birini oluşturuyor. Maddi varlığımı- kilenenlerin bu mimariyi anlamaları yönünde en
izlemediği ve farklı konularla ilgili bölümler bir- zın belki de en temel “eşyaları” olan mimari ya- azından bir pencere açabilmeyi umuyor yazar.
birini takip edebildiği için Antik Dünya Ansiklo- pılar, biçimsel tasarımlarıyla estetik değerlendir- Tüm eser boyunca hep İslam felsefesindeki an-
pedisi baştan sona okunabileceği gibi öylesine meye tabi tutulurken pratik ve teknik unsurla- layışın etkilerinden ve yansımalarından bahse-
karıştırılabilecek de bir kitap. Antik dünya Ansik- rıyla da bilimsel kıstaslara tabiler. Mimari denin- den yazar hem giriş bölümlerinde hem de ge-
lopedisi geniş boyutu, kuşe kâğıda baskısı, eski ce ülkemizde genellikle ilk akla gelen, bir kişi is- rekli yerlerde ayrı bloklar içinde verdiği bilgiler-
medeniyetlere ait kalıntıların fotoğrafları, geçmi- midir, ki o da yalnızca Türk tarihinin değil tüm le birtakım kavramlara aşina olmayan okurların
şi canlandıran çizimleri, ilgili coğrafyalara ait gö- dünya medeniyetinin en önemli mimarların- da konuyu anlamasına yardım ediyor. Kitabın
rüntülerle çok zengin bir görsellik içeriyor. Özel- dan Mimar Sinan’dır. Büyük mimar doğal ola- genel okura hitap etmesine yardım edebilecek
likle genç okurlarda okuma ve keşfetme isteği rak pek çok kitaba ve belgesele konu olmuş. Ül- en önemli noktalardan biri de zengin görselleri
uyandıracağını düşündüğümüz kitabı keyifle ve kemizin yetiştirdiği önemli mimarlardan Turgut ve büyük boyutlu, kaliteli baskısı. Mimar Sinan’ın
ilgiyle okumanızı ve okutmanızı diliyoruz... Cansever’in Mimar Sinan’ı ve mimarisini konu eserlerini dönem dönem ele alan yazar tasvirleri
alan Mimar Sinan adlı kitabı, 2005’te yapılan ve anlamlı hale getirecek güçlü görseller kullanmış.
Jane Bingham çocuk ve genç yetişkin kitapları yazarı ve edi- kısa sürede tükenen ilk baskısının ardından Kla- Hem mimariyle ilgili okurlar için önemli bir
törü. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Elizabeth I, Ma- sik Yayınları tarafından geçtiğimiz Ekim ayında kaynak hem de geleneksel mimarimizi ve Mimar
rie Antoinette, How People Lived in Ancient Egypt Fiona yapılan ikinci baskıyla okurlara ulaştı. Sinan’ı anlamaya hevesli okurlar için bir kılavuz
Chandler çocuk ve genç yetişkin kitapları yazarı ve çevirme- Turgut Cansever estetik değerini takdir etme- olan bu eserin keyifle okunmasını diliyoruz.
ni. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Little Encyclopedia of de kimsenin zorlanmadığı Mimar Sinan eserleri-
the Human Body, Little Book of the Human Body, Ancient
World Jane Chisholm çocuk kitapları yazarı, editörü ve çizeri.
ni Türk-İslam mimari geleneği çerçevesinde, bu Turgut Cansever
geleneğin felsefi temellerini ve Mimar Sinan’ın
1920’de Antalya’da doğdu. 1946’da İs-
Yayımlanan kitaplarından bazıları: The Ancient World, First bu felsefeyi algılayış ve eserlerine yansıtış biçi-
World War, Encyclopedia of Ancient Greece Gill Evans çocuk tanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
mini de irdeleyerek anlatmayı amaçlamış. Yazar
kitapları yazarı. Antik Mısır’ın konu edildiği romanlar yazı- Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. 1937’de
eserine İslam’daki varlık felsefesine, bu felsefenin
yor. Yayımlanan kitaplarından bazıları: The Spitting Cob- Maruf Önal ile ilk mimarlık bürosunu kur-
İslam sanatına ve özellikle mimariye yansıması-
ra, The Horned Viper, Egyptian Chronicle, The Sacred Sca- du. 1949’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat
na ilişkin genel bilgiler vererek başlıyor. Aynı za-
rab, The Deathstalker Lisa Miles çocuk kitapları yazarı, edi- Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde “Türk Sü-
manda bunları Batı kaynaklı felsefe ve yaklaşım-
törü ve çizeri. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Flags Stic- tun Başlıkları” isimli teziyle doktorasını ta-
larla karşılaştırıyor. Daha sonra Mimar Sinan’ın te-
ker Book, The World of Ballet, Encyclopedia of Ancient Gre- mamladı. 1950-1951’de İstanbul Devlet Gü-
mel aldığı Osmanlı mimarlık birikimi hakkında
ece Struan Reid çocuk kitapları yazarı, editörü ve çizeri. Ya- zel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliği
bilgiler veriyor. Yazar bu giriş bölümlerinin ardın-
yımlanan kitaplarından bazıları: Hands-on History Projects: yaptı. 1957’de İstanbul Belediyesi’nin planla-
Fashion, Castle Life (The Age of Castles), Explorers (Famous ma çalışmalarını yürüttü. 1960’ta “Bugünün
Lives), Encyclopedia of Ancient Greece Sam Taplin çocuk ki- Mimarlık Meseleleri” başlıklı teziyle doçent
tapları yazarı, editörü ve derleyicisi. Yayımlanan kitapların- oldu. 1974-1977 yılları arasında Avrupa Kon-
dan bazıları: Noisy Building Site, Noisy Tractor, First Picture seyi Türk Delegasyonu üyeliğinde bulundu.
Dinosaurs, The Usborne Book of Poems for Little Children 1975-1980 arasında İstanbul Belediyesi’nde,
1980’de Ankara Belediyesi’nde metropol
“Antik Dünya Ansiklopedisi’nde Orta
planlama, yeni yerleşmeler, kent merkezle-
Doğu’nun ilk çiftçilerinden Mezopotamya ile Mı-
ri ve koruma sorunları gibi konularda danış-
sır, Yunanistan ve Roma’daki büyük imparator-
manlık görevleri üstlendi. Ankara’daki Türk
luklara kadar dünyanın ilk medeniyetlerinin bir
Tarih Kurumu Binası ve Bodrum’daki Erte-
kısmının etkileyici öyküsünü bulabilirsiniz.
gün Evi ile 1980’de, Demir Turizm Komplek-
Antik Dünya Ansiklopedisi’ndeki çarpıcı fo-
si ile de 1992’de olmak üzere üç kez Ağa Han
toğraflar, geçmişi canlandıran renkli çizimler , za-
Mimarlık Ödülü’ne layık görülmesinin yanı
man dizinleri, “Kim Kimdir” ve mitolojiden yeni ar-
sıra, çeşitli ulusal ve uluslararası yarışmalar-
keolojik keşiflere ayrıntılı bilgilerin sunulduğu “Bil-
da ödüller aldı. 2005’te Kültür Bakanlığı Kül-
gi Kaynakları” bölümleri, antik dünyadaki yaşa-
tür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, 2007’de TBMM
mın canlı bir resmini çıkarıyor. Antik dünyaya gi-
Üstün Hizmet Ödülü’ne, 2008’de Cumhur-
din ve yazının nasıl geliştirildiğini, Julius Caesar’ın
başkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne
niçin öldürüldüğünü, Troia Atı’nın hikâyesini ve
layık görüldü. 2009 yılında vefat etti.
bir kadının nasıl firavun olduğunu keşfedin.”
103
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir
104
Bilim ve Teknik Ocak 2011
topdemir@hotmail.com
Küresi bulunur. Bu küre Yetkin Varlık küresidir ve evreni çev- Ay-üstünde bulunan gök cisimleri, taşıyıcı kürelere yapışık
reler. Ancak duyumlarımız bize bu tek evrenin her tarafının oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerken, her tür
aynı unsurlardan oluşmadığını, Yer’den Ay’a kadar olan kıs- değişimin yer aldığı Ay-altında ise birbirinden farklı iki tür
mının yani Ay-altının başka, Ay’dan Sabit Yıldızlar Küresi’ne hareket vardır: Doğal ve zorunlu. Bir dış kuvvetin uygulan-
kadar olan kısmının yani Ay-üstünün ise başka unsurlardan ması sonucu gerçekleşen harekete zorunlu hareket, kuv-
oluştuğunu gösterir. vet ortadan kalktıktan sonra cismin kendi doğal konumuna
Böylece evreni Ay-altı ve Ay-üstü olmak üzere iki kısma doğru yaptığı harekete de doğal hareket denir.
ayıran Aristoteles’e göre, evrenin Ay-üstü kısmı ve burada Aristoteles’e göre, kuvvete bağlı olarak gerçekleşen zo-
yer alan gök cisimleri eterden oluşmuştur; eterin mükem- runlu hareket de iki türlüdür: Hareketi sağlayan kuvvet ci- Dört Unsur ve Nitelikleri
mel doğası, buraya ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağla- sim üzerindeki etkisini cismin hareketinin her anında sür-
maktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, burada oluş ve dürüyorsa “sürekli zorunlu hareket”, ilk hareketi sağladık-
bozuluş yoktur. Sadece, özsel bir değişime yol açmayan yer tan sonra kesiliyorsa “süreli zorunlu hareket”. Bununla birlik-
değiştirme vardır ve bu hareket türü de sürekli, kendini yi- te Aristoteles, kuvvet olmaksızın hareketin de olamayacağı-
neleyen, döngüsel bir harekettir. Bu nedenle gök çok farklı na inandığından, süreli zorunlu hareketin oluşabilmesi için
özelliklere sahiptir. Temel maddesi olan eter saydamdır. Bu- hareket ettiren kuvvetin, ilk hareketin verilmesinden sonra
nun gibi, gezegenleri taşıyan küreler de saydamdır. Ay da cismin yol aldığı ortama aktarıldığı düşüncesini benimse-
dahil olmak üzere, her gezegen için bir küre vardır. Geze- mek zorunda kalmıştır. Çünkü Aristoteles, bu dünyada kuv-
genler bu kürelere çakılıdır. Küre hareket ettiğinde gezegen vet uygulanmadan gerçekleşen her hangi bir hareket göz-
de hareket etmektedir. Küreleri, hareketsiz ilk hareket ettiri- lemlememiştir. Bu yüzden “eğer hareket ilkesini kendinde
ci hareket ettirmektedir. Bu Tanrıdır. Tanrı bir ilk hareket ver- taşımıyorsa, hareket eden her cisim başka bir şey tarafından
miştir. Bu hareket iç içe olan diğer kürelere de geçmiştir. İlk hareket ettirilmektedir” demektedir. Bundan dolayı da hak-
hareket ettirici aynı zamanda evrenin çevresindedir. lı olarak bütün hareketlerin bir “neden” sonucu ortaya çıktı-
Buna karşılık, Ay-altı evren her türlü değişimin, oluş ve bo- ğı ve bir cismin ancak kendisini hareket ettiren bir şey olur-
zuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağırlıklarına göre Yer’in sa hareket edeceği savına ulaşmıştır. Bu durumda, zorunlu
merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel unsurdan harekette hareketi sağlayan etmen dış bir kuvvet iken, do-
yani topraktan, sudan, havadan ve ateşten oluşmuştur. Bu ğal harekette cismin ağırlığıdır. “Kuvvetsiz (nedensiz) hare-
dört unsurun dizilişini belirleyen de ağırlıklarıdır. Toprak di- ket olmaz” belirlemesi böylece Aristoteles mekaniğinin de-
ğer üçüne oranla daha ağır olduğu için en altta, ateş ise en ğişmez temel ilkesi haline gelmiştir. Zaten gündelik yaşam-
hafif olduğu için en üstte bulunur. Bundan dolayı ağır cisim- da gözlemlenen hareketler de bu ilkeyi desteklemektedir.
ler sürekli olarak merkezde bulunur ve merkeze doğru hare- Örneğin devamlı kuvvet uygulanmadıkça at arabası gitme-
ket ederler. Merkez ağır unsurdan oluşan tüm cisim- mekte, yük kaldırılamamaktadır. Buradan yola çı-
lerin doğal yeridir. Daha hafif olan su ise topra- karak Aristoteles’in genel hareket formülü-
ğın üzerinde yer alır. Buna göre sudan son- nü yazmak olanaklıdır. Aristoteles’e göre,
ra hava, ondan sonra da ateş gelir. Bu sı- fırlatılan bir cismin hızı (V) cisme uygu-
ralanış da unsurların doğal yeridir ve lanan kuvvetle (F) doğru, cismin için-
doğal yer değişmez. Aristoteles’e gö- de bulunduğu ortamın yoğunluğuy-
re bu öğeler aynı zamanda kuru, ıslak, la (R=direnç) ters orantılıdır.
sıcak ve soğuk gibi birbirlerine kar-
şıt dört niteliğin bireşiminden oluş- F
muştur. En temel ve indirgenemeye- Buna göre, V = R ’dir.
cek olan da bunlardır. Varlık biçimleri- Bu genel bir ifadedir ve her iki hareke-
nin mükemmel olması veya olmaması te de uygulanması gerekmektedir.
da Yer’in merkezine olan uzaklıklarına gö-
re değişir. Bir varlık Yer’e ne kadar uzaksa o ka- F W
Vz = Vd =
R R
dar mükemmeldir. Bundan dolayı, merkezde bulu- Bu durumda, , olur.
nan Yer mükemmel olmadığı halde merkeze en uzakta bulu- Doğal harekette kuvvet cismin kendi ağırlığı olduğuna gö-
nan Sabit Yıldızlar Küresi mükemmeldir. Bu mükemmel küre, re, daha ağır olan cisim daha hızlı € hareket etme yeteneği-
aynı zamanda Tanrı yani ilk hareket ettiricidir. ne sahip demektir. Zorunlu harekette ise hızı belirleyen kuv-
Böylece Aristoteles’in kavrayışına göre evrendeki her vettir.
öğenin doğal bir yerinin olduğunu ve yerinden oynatılan Aristoteles ile birlikte fiziksel bir temele oturtulmuş olan
cismin de tekrar doğal yerine dönmek için bir eğilim taşıdı- bu Yer Merkezli Evren Modeli, gezegen hareketlerini betim-
ğını varsaydığını anlıyoruz. Başka bir deyişle, yerinden oyna- leyebilmek için geometriye dayanan ilkeler benimsemiştir.
tılan ve görülebilen bir cismin niteliğinde ağırlık taşıyan un- Buna göre:
sur neyse, cisim o unsurun belirlediği doğal yere doğru gide- l Gezegenlerin hareket ederken izledikleri yol bir daire-
cektir. Örneğin taşta ağır basan unsur toprak olduğundan, dir.
taş daima Yer’e doğru gidecektir. Yapıları farklı olan bu iki l Gezegenler dairesel yörüngeler üzerinde sabit hızlar-
evrende, doğal olarak farklı fizik kanunları geçerli olacaktır. la dolanır.
105
Bilim Tarihinden
Ancak Yer’in merkezde olduğu ve gök ci- Ptolemaios bütün zamanların en önem-
simlerinin de onun çevresinde düzgün bir şe- li astronomi çalışması olan ünlü 13 bölümlük
kilde dolandığı kabul edildiğinde, kuramın ba- Matematik Koleksiyonu’nda ya da daha çok ta-
zı gözlemleri, örneğin Ay’ın ve Güneş’in Yer’e nındığı adıyla Almagest’te geniş ölçüde mate-
yaklaşıp uzaklaşmalarını, bazen hızlı bazen ya- matiğe dayalı olan anlatımını, Aristoteles fizi-
vaş hareket etmelerini açıklaması olanaksızdı. ği ile ilişkilendirerek, göksel cisimlerin döngü-
Bunun için Ptolemaios Yer’i daire olan yörün- sel hareketlerini ve bu hareketlerin düzensizli-
genin merkezinden bir miktar kaydırmıştır. Kla- ğini çözmeye çalışmıştır. Ptolemaios, öncelik-
sik astronomide bu düzenek dışmerkezli düze- le Yer’in durağan olduğu ya da olması gerek- Dışmerkezli Düzenek
Dışmerkezli düzeneğe göre, ge- Çembermerkezli Düzenek
nek (eksantrik) olarak adlandırılır. Gezegenle- tiği savını kanıtlamakla işe başlamış, ardından zegenler dairesel yörüngelerde Çember merkezli düzenekte
rin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durma- Yer’in evrenin merkezinde olduğunu ve sabit dolanmaktadır, ancak daire ise gezegen asıl yörüngesi olan
merkezine olan uzaklığa bağlı büyük daire üzerinde değil, bu
larını ve geriye dönmelerini açıklamak için de yıldızların da bir küre gibi birlikte hareket etti- olarak değil, merkezden belirli dairenin çemberini merkez alan
çember merkezli düzenek (episikl) adı verilen ğini geometrik olarak göstermeye çalışmıştır. bir miktar kaydırılmış olan Yer’e küçük bir daire üzerindedir,
olan uzaklığa bağlı olarak hare- böylece ilmek atma sorunu da
başka bir düzenek daha kabul etmiştir. Bu iki il- Buna göre, evren küreseldir ve Yer bu evrenin ket ederler. Böylece yakınlaşma çözümlenmiştir.
keye bağlı kalarak gök cisimlerinin hareketleri- merkezinde hareketsiz olarak durmaktadır. Şa- ve uzaklaşma sorunu geomet-
rik olarak çözümlenmiştir.
ni açıklamak olanaklı gözükmekle birlikte, bir- yet günlük veya yıllık görünümler Yer’in hare-
çok mantıksal problemin de bunun berabe- ketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey mak Hıristiyanlığa dil uzatmakla eşdeğer sayıl-
rinde geldiği kısa süre içinde anlaşılmıştır. Yö- uzaya saçılır ve Yer parçalanırdı. Ay, Merkür, Ve- mıştır. Böylece Orta Çağ skolastik görüşü ger-
rüngelerinin daire olması, gezegenlerin mer- nüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn ve sabit yıl- çek kimliğine kavuşmuştur.
kezde bulunan Yer’e her zaman eşit uzaklık- dızlar Yer’in çevresinde, düzgün hızlarla, daire- Aristoteles’in evren tasarımında olduğu gi-
ta dolanmasını gerektirir. Ancak gözlemler bu sel hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi, ev- bi, Orta Çağ Hıristiyanlarının evren tasarımında
ön kabulü doğrulamamıştır; gezegenler ba- renin sonudur. Ptolemaios’un bu Yer Merkezli da evrenin merkezinde bulunan Yer, küre biçi-
zen Yer’e yakınlaşıyormuş bazen de uzaklaşı- Evren Modeli, önce İslam dünyasındaki çalış- mindedir. Gerçi Hıristiyanlığın ilk dönemlerin-
yormuş, bu yakınlaşmaya ve uzaklaşmaya bağ- maların esin kaynağı olmuş, ardından da Or- de bazı Kilise Babaları, Kutsal Kitap’tan esinle-
lı olarak da, bazen hızlı bazen de yavaş hareket ta Çağ Batı dünyasındaki astronomi çalışmala- nerek Yer’in düz olduğuna ilişkin birtakım gö-
ediyormuş gibi bir izlenim oluşmaktadır. Bu ku- rının odağını oluşturmuştur. Ancak her iki dö- rüşler ortaya atmıştı, fakat Aristoteles’in bir
ram ve gözlem uyumsuzluğu ilk ciddi sıkıntıdır nemde de sistemin özüne bağlı kalınarak ay- otorite olarak görüldüğü son dönemlerde bu
ve sıkıntı giderilinceye kadar Yer Merkezli Evren rıntıda farklılaşma yoluna gidilmiştir. Buna kar- görüş ciddiye alınmamıştı; çünkü Aristoteles’in
Modeli’nin gelişimi son derece yavaş olmuştur. şılık Orta Çağ Hıristiyan dünyasında özellikle Yer’in küreselliğine ilişkin kanıtlamaları çok
Başlangıçta bu sorunu çözmek için ortak mer- Aziz Thomas Aquinas’ın (1225-1274) çalışmala- güçlü ve akla yatkındı.
kezli kürelerin sayısının artırılması yoluna gidil- rıyla birlikte Aristoteles’in Yer’e ve evrene ilişkin Sonuçta Hıristiyanlığın adeta resmi evren
miş, bunun sonucunda küre sayısı 43’e çıkmış- betimlemeleri Orta Çağ astronomisinin belke- görüşü haline gelmiş olan bu Yer Merkezli Ev-
tır. Ancak bu kadar çok küre ile gezegen hare- miğini oluşturacak hale getirilmiştir. ren Modeli, yine bir Hıristiyan din adamı olan
ketlerini betimlemek yine de doyurucu olma- Bilindiği gibi, Aristoteles’in düşünceleri Ki- Mikolaj Kopernik’in Güneş merkezli evren mo-
dığından, hep yeni bir anlayışın geliştirilmesine lise tarafından önce yasaklanmış, daha son- delini ileri sürdüğü 1543 yılına kadar tek açıkla-
gereksinim duyulmuştur. Bu sıkıntıları gidere- ra incelenmeye başlanmış ve Hıristiyanlık öğ- yıcı varsayım olarak kalmıştır.
bilmek için zaman içerisinde iki farklı geomet- retisiyle uzlaştırma çabasına girişilmiştir. Tho-
rik düzenek geliştirmek durumunda kalınmış- mas Aquinas, bu düşüncelere dayanarak
Kaynaklar
tır. Bu düzeneklere dayanarak uzun yıllar ege- Aristoteles’in ve Ptolemaios’un evren anlayı- Abetti, G., The History of Astronomy,
Sidgwick and Jacksoni, 1954.
men olan Yer Merkezli Evren Modeli’ni gelişti- şı ile Hristiyanlığın evren anlayışını bağdaştır- Aristoteles, Fizik, Çev. Saffet Babür,Yapı ve Kredi, 1997.
ren ise klasik astronominin en önemli temsilci- mış ve böylece bir anlamda Yer Merkezli Ev- Aristoteles, Gökyüzü Üzerine, Çev. Saffet Babür, Dost, 1997.
Aristoteles, Oluş ve Bozuluş Üzerine,
si Ptolemaios (Batlamyus, MS 150’ler) olmuştur. ren Modeli’ni Hıristiyanların kolayca onaylaya- Çev. Celal Gürbüz, Ara, 1990.
Bynum, W. F., Dictionary of The History of Science,
bilecekleri bir kuram haline dönüştürmüştür. Princeton University, 1984.
Bernal, J. D., Modern Çağ Öncesi Fizik, Çev. Deniz Yurtören,
Thomas’a göre Yer evrenin merkezindedir; çün- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 1995.
kü Tanrı’nın yaratma eyleminin amacı olan in- Cohen, I. Bernard, The Birty of a New Physics,
W.W. Norton &Company, 1992.
san Yer’de yaşamaktadır. Ancak Thomas Aqu- Crombie, A. C., Augustine to Galileo the History of Science
A.D. 400-1650, Melbourne: William Heinemann, 1957.
inas bu noktadan daha ileri gitmemiş ve Aris- Cushing, James T., Fizikte Felsefi Kavramlar I,
Çev. B. Özgür Sarıoğlu, Sabancı Üniversitesi, 2003.
toteles-Ptolemaios modelini, evreni anlamakta Dreyer, J. L. E., History of the Plenatary System from
işe yarar bir varsayım olarak değerlendirmekle Thales to Kepler, Dover, 1953.
Grant, E., Orta Çağda Fizik Bilimleri,
yetinmiştir. Bununla birlikte, kendisinden sonra Çev. Aykut Göker, Verso, 1986.
Middleton, William Edgar Knowles, The Scientific Revolution,
gelen Hıristiyan düşünürler ve bilginler, onun Schenkman Pub. Co., 1963.
bir varsayım olarak nitelediği bu modeli mutlak Ross, W. D., Aristoteles, Ed. Ahmet Arslan,
Ege Üniversitesi, 1993.
doğru olarak kabul etmiş ve Aquinas’ın düşün- Tekeli, S. vd., Bilim Tarihine Giriş, Nobel, 2010.
Topdemir, H. G. ve Unat, Y., Bilim Tarihi, Pegem, 2008.
cesi giderek katı, değişmez bir inanç konumu- Topdemir, H. G., “Aristoteles’in Doğa Felsefesinin
Orta Çağ’daki Yansımaları”, Felsefe Tartışmaları, Sayı 37,
na yükselmiştir. Bu andan sonra da Aristoteles’e s. 57-78, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006.
ve Ptolemaios’a yönelik en küçük bir eleştiri bi- Topdemir, Hüseyin Gazi, “Aristoteles’in Doğa-Fizik- Felsefesi”,
Felsefe Dünyası, Sayı 39, s. 3-19, 2004.
Çember merkezli düzeneğe göre gezegen hareketlerinin düzenlenişi le hoş görülmemiş ve bu düşünürlere dil uzat- Unat, Yavuz, Astronomi Tarihi, Nobel, 2001.
106
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Ocak 1971
Bilim ve Teknik dergisinin 38. sayısında Aerotren başlıklı yazı kapak konusu olarak seçilmiş.
Bu konuyla bilikte dergide modern ulaştırmayla ilgili birçok yazı yer alıyor.
Bu yazıların başlıkları şöyle: Ulaştırmada Yenilikler, Yarının Ulaşım Sistemleri, Manyetik
Trenler, Alman Demiryollarının Bir Buluşu, Atom Enerjisiyle İşleyen İlk Yük Gemisi,
Kendi Kendine Okyanusa Açılan Gemi
Bilim ve Teknik’in Ocak 1971 sayısında bu konuyla ilgili “Gittikçe Genişleyen bir Salgın:
Gürültü” ve “Gürültü: Çağımızın Belası” başlıklı iki yazı bulunuyor.
Bu sayımızda bunlardan “Gürültü: Çağımızın Belası” başlıklı yazıdan alıntılar yaptık.
Gürültü: man bu gürleyici, patlayıcı zıplama ve hoplama- hasta yapar, kavga ve tecavüzkâr hareketlere ve
107
Matemanya Muammer Abalı
Kelime oyunu yaptığımı sanmayın. Hayatta böyle şeyler oluyor. Örneğin bir futbol karşılaşmasında
taraflar gol atmayı başaramazlarsa, maç sıfır sıfır bitiyor ve her iki takım da bir puan alıyor.
Tam başlıktaki gibi. Dilimize sıfır olarak girmiş olan sayının adı Arapçadan geliyor: Şifr. Şifre demek.
Aslında İngilizcedeki “zero” sözcüğünün kökeni de Arapça şifr sözcüğüne çıkıyor.
S ıfır, sayı sistemimizin hayli yeni bir üyesi. Yokluğu bir sayı ile gös-
termek, bir düşünce olgunluğu gerektiriyor demek ki. Ama asıl
sorun, sıfırı basamaklı sayı sisteminin içine yerleştirebilmek. Örne-
lanılmasını yasakladığını da söylüyor. Ticaret erbabı, kolaylıktan vaz-
geçmek yerine çifte kayıt tutuyor: Bir kendisi için, bir de Papalık için.
ğin 105 yazmak istiyorsunuz. Nasıl yazacaksınız peki? Yani sıfırı kul- Bu hikâye ilginçliklerle doludur. Ama bu sayıda asıl anlatmak iste-
lanmazsanız. diğim bu değil. Sizlere matematik tarihinde kayda geçmiş bir noktayı
anlatacağım. İnsanların nasıl olup da sıfıra dokunup geri döndüğünü,
Bir yolu Romalıların yaptığını yapmak olabilir: 100 için bir işaret uy- günümüzde kullandığımız ondalık sayı sisteminin etrafında binlerce
durursunuz, mesela C, yanına 5 için uydurduğunuz işareti koyarsınız. yıl dolaşıp bir türlü sıfırın şifresini kıramadığını bilesiniz diye.
Sağına koyunca azalt, soluna koyunca artır kuralını da eklediniz mi, ol-
du bitti! Bilinen kayıtlar, yazının Sümerler tarafından icat edildiğini söylü-
yor. Bu aşağı yukarı günümüzden 6000 yıl kadar öncesine rastlar. Sü-
CV olur 105, CX olur 110. Evet yazılabilir de, böyle bir sayı sistemiy- mer sayı sistemi, belki bilirsiniz, taban olarak 60 kullanır. Günümüzde
le öyle ileri filan gidemezsiniz. Bilim kapasiteniz körelir: Nitekim Ro- 60 hâlâ bazı alanlarda üstünlüğünü koruyor. Saat sistemimiz örneğin.
malıların bilime katkısı sıfır sayılabilecek seviyededir. Resimde Sümerlerin Umma şehrinin toprak mülkiyet kayıtları var. Ora-
dan anlıyoruz ki, Sümerlerde iki tane rakam var: 1 yerine
Düşünün, Roma İmparatorluğu yıkılalı neredeyse 800 yıl olmuş.
Bugünkü İtalya’nın sahil şehirlerinde ticaret gelişmiş, alacak ve borç
kayıtları tutuluyor, çapmalar, bölmeler yapılıyor. Bütün bu işleri Roma
rakamlarıyla yapıyorsunuz. Katolik dünyasının merkezi olan Papalık
bütün bu ticaretten vergi topluyor. Düzgün kayıt yapılması lazım. Pa-
palığın denetleyicileri var. Bunlar özel olarak eğitilmiş vergiciler, Roma ve 10 yerine
sayı sisteminden başka bir şey de bildikleri yok.
108
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Gördüğünüz gibi, biraz Roma sayı sistemini andırıyor. Bakın orada 10 için ayrı bir sembol var. Biz olsak, ya-
Muhtemelen Romalılar bu Sümer sayı sisteminin biraz tay çizginin yanına 0 koyar işi bitirirdik. Ama onların 0
geliştirilmişini kullanıyordu. Biz burada, kolaylık olsun di- kavramı, basamak değeri içeriğiyle, yok. 4359 yazmak is-
ye 1 yerine işaretini, 10 yerine de < işaretini kullanalım. terseniz şöyle oluyor:
0
yıla kadar.
Sevgiyle kalın.
109
Zekâ Oyunları Emrehan Halıcı
Ajan B kayıt numarasını unutmuştur, ancak Bu üç sayı yazıyla yazılıp alfabetik sıraya
1’den 66’ya kadar bir tam sayı olduğunu konduklarında (ABC) ilk sırada, (GHJ)
P R
hatırlamaktadır. Bunun üzerine en fazla X son sırada yer almaktadır.
denemede merkez bölümüne gireceği
bir plan yapar. X en az kaç olabilir? Aynı özellik sayıların tersleri için de geçerlidir.
(Yani, yazıyla yazılıp alfabetik sıraya
konduklarında (CBA) ilk sırada,
(JHG) ise son sırada yer almaktadır.)
On bin Sayı
100x100’lük bir satranç tahtasına sol üst Yukarıdaki koşulları sağlayan ve çarpımları
kareden başlayıp sağ alt karede bitmek üzere maksimum olan üç sayı nedir?
Dört Çubuk 1’den 10.000’e kadar olan sayıları sırayla
Uzunlukları farklı tam sayılardan yazıyorsunuz. Tahta üzerinde rastgele bir sayı
oluşan dört çubuğunuz var. seçip not ediyorsunuz ve hem bu sayıyı
Bunlardan üçünü kullanarak bir üçgen hem de bu sayıyla aynı sırada ve kolonda Farklı Tablo
oluşturuyorsunuz. Çubuklardan birini olan diğer bütün sayıları siliyorsunuz. 3x3’lük bir tabloya öyle dokuz pozitif
dördüncüyle değiştirip yeni bir üçgen Rastgele sayı seçme, not etme ve tam sayı yerleştiriniz ki;
oluşturduğunuzda bu iki üçgenin benzer silme işlemlerine tahta tamamen silininceye
üçgenler olduğunu fark ediyorsunuz. kadar devam ediyorsunuz. A B C
110
Bilim ve Teknik Ocak 2011
Üçgenler ve Kare
Yanda her biri farklı büyüklükte 7 ikizkenar
dik üçgen görülmektedir.
Bu üçgenleri bir araya getirerek
bir kare elde ediniz.
111
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine
Gönderilen Yazı ve Görsellerin
Sahip Olması Gereken Özellikler
1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002.
zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde
yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S.,
“Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik
bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008.
çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me-
tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du-
rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık
lerden oluşmaktadır.
1995.
Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı-
sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250
Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer
alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet
yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir.
sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi
bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su-
lığın altında yer alacaktır. nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya-
Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö-
cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı-
dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve
olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril-
popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif
rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri
ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür.
ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin
ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam-
lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da bteknik@tubitak.gov.tr adresine iletilmelidir. Seçi-
özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi-
bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler
dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir.
işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek
kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu-
mül bulunmamalıdır. daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç-
Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir.
farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar
alt başlıklarla ayrılabilir. dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir.
Çerçeve metinler: - 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne-
yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel
man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması-
ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya-
uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir.
ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya-
ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. zarlarına aittir.
Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön-
te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı,
aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir.
Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.