Professional Documents
Culture Documents
ÖNSÖZ
Günümüzde din ve ilmin beraber ele alınmasının yeni ufuklar açacağı hususu
en önemli meselelerimizdendir. Bundan dolayı din ile ilmi birleştirmek için çalışma
yapmamız, kendi dünyamızı kurmaya çalışmamız gerekmektedir.
İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün
kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet ilmin eline
geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalıyız; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve
abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıyız.
Mevcut kimyanın bir kısım aşırı pozitif yanlarını ayıklamaya çalışmalıyız,
hakikatle uyum içinde olanlarını almalıyız.
Metafizik ve akıl, her ikisini de ihmal etmemeliyiz; bundan dolayı da aklımızın
nurunu, vicdanımızın ziyasıyla birleştirip himmetimizi kamçılama yolunda olmalıyız. Aklı
ihmal etmemeliyiz; çünkü zihnin gayesi marifettir. Vicdan kültürü de dediğimiz marifet,
bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır. Kalbi, devre dışı bırakmamalıyız; çünkü kalbin
gayesi müşahededir. Hissimizi hakikat ve ilim aşkına kanalize etmeye çalışmalıyız;
çünkü hissin gayesi muhabbettir. Bunlarda başarılı olabilmek için rehber olan irademizi
gerçek gayesine yönlendirmeliyiz.
İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim
neticesinde kendini tanır (tümevarım); veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra
evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim).
Kimya kanunların doğru anlaşılması ve arka planlarının ne gösterdiğinin
bilinmesi çok önemli hususlardır.
Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden
başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır. Bu kurala da her an uyulmalıdır.
Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı
gösterir; her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize
öğretir.
Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham
olmaktan, ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulacaktır. Zihnin darlaşmaması,
aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, aynı zamanda ruha bilimsel olgunluk da
kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş olacaktır.
Her ilmin bir lisanı olduğunu gibi kimya ilminin de kendine mahsus bir lisanı
vardır. Günümüzdeki her bir kimya kitabı da farklı bir dildir. Ancak kimyanın lisanına eşlik
eden kimyacıların da anlatması lazımdır.
İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: Birincisi; düşünmek,
ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. İkincisi; sezgi (sezi) adını
verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Kesbî olanı; çalışmakla,
tecrübe suretiyle elde edilenidir. Kekule’nin rüyasında benzen halkasını bulmasını; yine
Bohr’un rüyasında kendi adıyla anılan atom modelini keşfetmesini buna örnek verebiliriz.
Bir anda ulaşılan başarının ikincisi ise; ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var
1
edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz
duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.
Sezi yoluyla ulaşılan keşifler, kimyadaki metafiziğe örnektir.
Başarının sırrı, melek saflığında olmaya bağlıdır. Melek safiyetinde olmak;
kâinattaki dengeyi koruyarak çalışmak demektir. Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir.
Ancak o zaman; melek, sırrını insana verecektir. Ayrıca maddenin emrimizde olduğunu
anlamalı, duymalı ve görmeliyiz. Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an
devam etmeli ve bizimle beraber olmalıdır. Etrafımızdaki olayları aydınlatmak,
kavramak, keşfetmek azminde olunmalıdır. Bilgiler, sırtta yük olmamalıdır. Bilgi hamalı
olunmamalıdır. İlimler gayeli öğrenilmelidir. Hayattaki olaylar ile vicdan arasında ilişki
kurulmalıdır. Hayatın en büyük muallim olduğu unutulmamalıdır.
Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal
gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem
stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur.
Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak ise kâinat kitabını anlayama-
manın ifadesidir.
Batı dünyasında bilimde metafiziğin yerinin ayrı bir önemi vardır.
Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en
önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı
medeniyetinin esası, Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek
Hıristiyan dinine dayanmaktadır. Batı’da; hem laikliğin doğuşundan hem de
Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk
hâline üzülen, metafiziğe önem veren insaflı Batı bilim adamları mevcuttur.
Batı, tarihinin hiçbir döneminde metafiziğe karşı tamamen duyarsız
kalmamıştır. Batı’da metafiziğe önem veren hem düşünür de çoktur. Eflatun milattan
önce 427–347 tarihleri arasında yaşamıştır. Hem Eflatun ve hem de Henry Bergson
(1859–1941) düşüncesinde bilimde metafiziğin ayrı bir yeri vardır. Batı, tarihinin her
döneminde farklı zaman dilimlerinde, bu iki düşünür gibi düşünce adamları yetiştirmiştir.
Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan aslında
bizim ilim tarihimizdir.
Metafiziği ihmal ettiğimizden dolayıdır ki hem eskiye hem de Batı’nın
hâlihazırdaki durumuna göre bilim ve teknikte geri kalmış vaziyetteyiz.
İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok
büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd George
(Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz
gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir.
İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine
mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti.
Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok
yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize
bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu,
tarihsel bir gerçektir.
Türk milleti fen ve sanatı metafizik ile yoğurarak eskide ilimde ileri gittiği gibi
ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa yine rehber olacaktır.
Ankara, 3 Eylül 2009
2
“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu
dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa,
amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve
kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.*”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
* Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 2. Cilt, 98.sayfa, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2006.
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: KİMYANIN GELİŞİMİ
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. SİMYADAN KİMYAYA
• 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI
• 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ
2. ÜNİTE: BİLEŞİKLER
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. BİLEŞİKLER NASIL OLUŞUR?
• 2. İYONİK BİLEŞİKLER
• 3. KOVALENT BİLEŞİKLER
3. ÜNİTE: KİMYASAL DEĞİŞİMLER
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. REAKSİYON NEDİR?
• 2. REAKSİYON TİPLERİ
• 3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ
4. ÜNİTE: KARIŞIMLAR
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI
• 2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI
5. ÜNİTE: HAYATIMIZDA KİMYA
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. TEMİZLİK MADDELERİ
• 2. YAYGIN MALZEMELER
• 3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA
• 4. ÇEVRE KİMYASI
1. ÜNİTE: KİMYANIN GELİŞİMİ
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. SİMYADAN KİMYAYA
• 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI
• 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ
KİMYANIN TANIMI
Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu, ilişkisini, intizamını,
ahengini, bizimle ilişkilerini, içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen;
düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak ifade eden ve buradan elde ettiği
bilgileri insanlığın faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali olmayan gerçek teoriler
üreten, elde ettiği kimya bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın hakikatini
keşfetmeye götüren ve insana kendi özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.
3
1. SİMYADAN KİMYAYA
Bunların içinde şüphe yok ki en önemlisi atomla ilgili buluşudur. Yunanlı bilginler
maddenin en küçük parçasına, bölünemeyen en küçük parçacık anlamına gelen atom
demişlerdi. İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın bilim dili olan Arapçaya çevirirken
cüz–ü layetecezza dediler. Cüz–ü layetecezzanın diğer adı cüz–ü ferttir. Hem atom
hem de molekül yerine kullanılabilir. Cabir bin Hayyan ise Yunanlıların atomun
parçalanamayacağı yolundaki teorilerine karşı çıktı.
Bu konuda gerçek mahiyeti asırlar sonra anlaşılabilecek farklı görüşü ortaya koydu.
Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton (1766–
1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de 1944
Nobel Kimya Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn (1879–1968) tarafından ortaya
atıldığı fikri yaygındır.
Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış olan Müslüman kimyacı Cabir Bin Hayyan’ın
aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir:
“Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da
parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını
üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.”
Cabir bin Hayyan da simyacılar gibi kalay, kurşun, demir ve bakırdan altın elde
edilebileceğini düşünüyordu. Ancak bunun yolunun atomların kontrol altında
parçalanıp değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını belirtmekteydi.
Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu kanunu)
ifade etmiştir; Newton’dan önce Newton kanununu (yer çekimi kanunu) açıklamıştır;
4
Gay Lussac’dan önce Gay Lussac kanunundan (gazlarda basınç–sıcaklık ilişkisi) söz
etmiştir.
Güneş enerjisinden faydalanma çığırını açmıştır.
Kimya ilminin hem teorik hem de pratik alanda büyük gelişimine sebep olmuştur. Cabir
bin Hayyan’ın en bariz vasfı deneyciliğidir.
Ünlü Fransız bilim tarihçisi Marcellin Berthelot (1827–1907) Cabir bin Hayyan
hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: "Aristo'nun mantık ilmindeki yeri neyse,
Cabir bin Hayyan'ın kimya ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucusu ve üstadı
olarak kabul edildiği gibi Cabir bin Hayyan da kimyanın kurucusu ve üstadıdır."
5
Bacon (1214–1294), Cabir bin Hayyan'ı “ustaların ustası” olarak anmaktadır.
Bütün eşyayı fiziksel ya da kimyasal yolla altına çevirme iddiasında olan simyacıların
saçma düşünceleriyle mücadele etmiştir.
En büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur.
Böbrek mesanedeki taşları ilaçla parçalıyor veya cerrahi müdahale ile çıkarıyordu;
bundan dolayı operatörlüğün ilerlemesine katkısı büyüktür.
Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği (katgüt) yapılarak cerrahide kullanılması, onunla
tıp tarihine girmiştir.
Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar
üzerinde denerdi. Bitkilerden ilaç yapma konusunda İbni Sina, Razi’den çok daha
ileridedir.
George Sarton, An Introduction to the History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine Giriş)
adlı kitabında 750 ile 1100 yılları arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin her birini 50
yıllık 7 döneme ayırmış ve her bir döneme o dönemdeki en önemli ilim adamının
ismini vermiştir. 850 ile 900 yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır. Petrolün ilk defa
damıtılması ve günümüzdeki adı olan nafta ismiyle kullanılmaya başlanması Razi’nin
buluşudur.
6
ve yorucu hâl, taam taam üzerine yemektir.” demiştir. Yemek konusunda vücuda en
zararlı olan, dört, beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli
yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.
Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada, Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada
Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz.
Zamanının en büyük dâhisidir.
Tıp ve kimya ilminden başka felsefe, jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik, zooloji,
müzik dallarında da çok araştırma ve keşifleri vardır.
Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava basıncını
ölçmüştür.
Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak suyun kalitesinin önemini belirtmiştir.
Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı bilim adamlarına öncülük yapmıştır.
Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve tedavi etmiştir. Örneğin; şeker hastalığında,
idrarda şeker bulgusunun varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı hastalıklara küçük
mikroorganizmaların sebep olduğunu tespit etmiştir. Ameliyatlardan önce hastaya
anestezik ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü tıpta steril amaçlı olarak ilk
kullanandır. Damar içine yapılan şırınga da İbni Sina’nın icadıdır.
Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız hepsi
günümüzde kullanılmaktadır.
Batılılar ona Avicenna derler.
Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da
parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını
üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.
Cabir bin HAYYAN*
(721–805)
* Kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dâhi, Harran Üniversitesi rektörü.
* İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta
geçirdi.
Orta çağda İbni Sina tıp yazarlarının en büyüğü, Razi en büyük Doktor, Beyruni en
büyük astronom, İbni Heysem en büyük optik âlimi, Cabir bin Hayyan en büyük
kimyagerdi.
William James Durant
Müslümanların ayrı bir mesai gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk ele alınan disiplinlerden
biri kimyadır.
Dr. Philip K. Hitti*
(1886–1978)
*Arap tarihçisi.
9
Kimyaya deneyciliği kazandıran Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan kimya ilmine
buharlaştırma, süzme, saflaştırma, eritme, damıtma, kristalizasyon metotlarını
keşfederek uygulamaya soktu.
Max Meyerhof*
(1884–1951)
*Alman bilim adamı.
RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ
BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI
BATILI
BİLİM ADAMLARINDAN BAZILARININ HAYATI VE
MEŞHUR OLMUŞ ÖZDEYİŞLERİ
İnsan, hangi fen dalı ile fazla meşgul olursa onda fani olur.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877–1946)
*Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir. Esrarlı Kâinat ve Etrafımızdaki Kâinat
isimli eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme ettirilip yayınlanmıştır.
Modern ilimlere göre ısının değişmesi olayı son noktasına ulaşmış değildir. Şayet böyle
bir şey olmuş olsaydı bugün biz yeryüzünde bulunup bu konu üzerinde düşünemezdik.
Bu olay zamanla atbaşı yürümektedir. Bu sebeple evrenin bir başlangıcı vardır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877–1946)
* İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı konuları ile ilgilendi.
“Etrafımızdaki Kâinat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir.
12
Gördüğümüz alev alev yanan güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar ve çeşitli hayat
sahipleriyle dolup taşan dünyamız bütünüyle evrenin belirli bir noktadan başladığını,
muayyen bir zamanda var olduğunu açıkça göstermektedir.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908–2001)
* Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.
13
BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ
• “Between us and heaven or hell there is only life, which is the frailest thing in the
world.”
• “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok ince bir perde vardır, her an oraya da
geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.”
Blaise Pascal
• “Faith certainly tells us what the senses do not, but not the contrary of what they
see; it is above, not against them.”
• “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü
söyler.”
Blaise Pascal
• “If you gain, you gain all. If you lose, you lose nothing. Wager then, without
hesitation, that He exists.”
• “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın. Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin.
Tereddüt etmeden, bahse gir, ki O var.”
Blaise Pascal
• “I do not feel obliged to believe that same God who endowed us with sense,
reason, and intellect had intended for us to forgo their use.”
• “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir;
Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye vermiştir.”
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
14
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN) (1642–1724)’IN HAYATI
Albert Einstein
(Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı
(1879–1955)
• “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.” (“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”)
Albert Einstein
15
(Elbırt Aynsstayn)
William Shakespeare *
(1564–1616)
* Alman romancı, oyun yazarı, şair, hümanist, bilim adamı, filozof ve politikacısıdır.
16
• Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.
• Malebranche; “Tanrı, gücünü insana aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman
Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak suretiyle
insana herhangi bir şeyi bilme olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.
• 30 milyon defa büyülten STM (tarayıcı tünel mikroskobu) ile atom ve moleküller
görülebilmektedir.
• Bilgisayardaki renklendirme dışında, görülen gerçek görüntüdür.
• Kitaplardaki molekül modelleri yanlıştır, gerçek görüntü değildir.
• Atomlar yuvarlak olarak, moleküller de birbirine geçme modeli şeklinde görülürler.
• Atom çapı 10–8 cm olduğuna göre, atom mikroskopta 0,3 cm büyüklüğünde
görülür. Günümüzde çekirdek, proton, nötron, elektron zaten görülemezler. Esirin de
görülmesi mümkün değildir. Ancak belirtilen ispat yollarıyla varlığına delil getirilmektedir.
• Göremediğimiz, mikroskop veya X ışınlarıyla bile tespit edemediğimiz madde de
vardır. Bunlara ancak günümüzün teknolojisi ile ulaşılmaktadır.
PARTİKÜL TEORİSİ
(ATOM ALTI PARÇACIKLAR VE ESİR)
• 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında bilim dünyasının yoğun bir şekilde
tartıştığı esirin varlığı konusunda günümüzün bilim adamları arasında birlik olduğu
söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul etmediğini söyleyebiliriz.
• Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en
küçük parçacığı, esirin zerreleridir.
• Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom esirden yapılmıştır. Atomun yapı
taşları esirdendir.
• Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya benzetirsek onda yüzen varlıklar;
atomlar, moleküller, iyonlar, formül–birimler ve galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde
yüzen bir gemi gibi düşünülebilir.
• Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde yoktur.
• Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin varlığını gösterir; çünkü boşlukta
bunların yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri,
17
sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur.
Gezegenler arasındaki çekme ve itme kanunları da ancak esirin varlığıyla açıklanabilir.
Yine uzay boşluğu dışındaki her çeşit boşlukta da esir vardır.
• Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron ve elektronun farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor. Bunun gibi proton, nötron, elektron ve diğer
atom altı parçacıklarının da aynı yapı taşının farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle
ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
• Buz ile su buharının birleşmesinden su oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de
birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler gerektiğinde oluyor.
• Esir maddesi atom altı parçacık olduğu gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden
yapılmış olabilir.
• Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan bilginleri maddenin en küçük parçasının
atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek
ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve günümüzün ilim adamlarından biri gibi
18
konuşmuştur. Bugünün partikül teorisi perspektifinden atom altı parçacıklar düşünülerek
bu meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13 asır önce, çok derin şeyler söylemiş olduğu
iddia edilebilir.
• CERN Cenevre’dedir.
• CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük bir deney gerçekleştirilmiştir.
• CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e
üye değildirler.
• Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir ifade ile maddenin belli bir
başlangıçtan itibaren var edildiği konusu, CERN’deki deneylerin sonucunda deneysel
olarak da ispat edilecektir.
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre madde zaten ezelî (öncesiz) değildir.
• İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü göklerin ve yerin
yaratılışına şahit tutulmadık.
• Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit olma konusu ise..!
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe şöyle özetlenebilir: 13,7 milyar yıl önce
evren bir nokta olarak var edildi ve genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıç
noktası vardır. Bu başlangıç noktasından önce madde ve zaman yoktur.
• Evrenin başlangıç noktası denildiğinde, noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir.
• Var ediliş ve genişleme, bir emirle başlamıştır. Genişleme, devam etmektedir.
19
ZIT İKİZ ATOM ALTI PARÇACIKLAR
• Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de
meydana gelir.
• Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti
nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.
• Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan
atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde
olarak adlandırılır.
• Sebepler dünyasında her şeyin çift yaratılmış olmasını, anti madde ile evren
bazında da görmüş oluyoruz.
• Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye
dönüşebilir.
• Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük
bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri kalan kısmından ise başka element oluşur.
• Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı konularındandır.
• Dünyada anti madde yoktur.
• Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur.
Atom altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda parçalanmasıyla CERN’de çok küçük
miktarda bir görünüp bir kaybolan anti madde ispatlanmıştır.
• Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır.
• Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde ve anti maddenin yaratıldığı tahmin
edilmektedir.
• Beta bozunmasında, nötron protona dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti
nötrino denilen tanecik neşrolunur.
• Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino
• Bazı nadir izotoplarda ise çift beta bozunması görülür.
• Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi birden aynı anda bozunur. İki protona
dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti nötrino yayılır.
• Çift beta bozunmasının farklı bir versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz.
20
• Beta bozunmasında dışarıya bir anti nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında
ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu; bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu
anlamına gelir.
• 2Nötron → 2Proton + 2Elektron
• Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı
çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron tarafından absorbe edilir. Bizim bunu
gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir kaybolması şeklinde olur. Buna, anti
nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada anti maddenin olmayışı, anti maddenin
gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti
nötrino maddenin temel parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır.
• Anti madde, tanecikler arasında müstakil olarak mevcut değildir.
• Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek sıcaklık şartlarında mevcuttu.
• Anti madde ile madde birbirine temas ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa
çıkararak ortadan kaybolurlar.
• Madde ile anti madde karşılaştığında; maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu,
patlayan bir hidrojen bombasının bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir.
• Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi olmasaydı, dünya olmayacaktı.
• Elektron ve pozitron arasındaki temas neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi
enerjiye sahip gama ışınları meydana gelir.
• e elektron, V ise volt demektir. eV elektron volt olarak okunur. Bazı kitaplarda
elektro volt olarak geçmektedir. Doğrusu elektron volttur.
• Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır.
• Elektronun (madde) atom numarası –1, kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun
(anti madde) atom numarası +1, kütle atom numarası 0’dır.
• İkisini topladığımızda atom numarası da kütle atom numarası da 0 olan gama
ışını oluşur ve enerji açığa çıkar.
• Atom altı tanecik araştırmalarında daha derinlere inildikçe, çok küçük kütleli,
kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü taneciklerin varlığı bize şunları düşündürüyor:
• Madde her an, sanki varlık–yokluk sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor.
• Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz değildir. Var edildikten sonra kendi hâline
bırakılmamıştır.
• Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve başka şeylere dönüşen bu kadar çok
taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü, ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu
anlamamız içindir.
21
• Küçük âlem diyebileceğimiz atom altı partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı
gibi adlarla da anılmaktadır.
• Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul etmez.
• Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık
denebilir.
• İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir. Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon
°C’tır.
• Güneşin merkezinde var edilen her bir foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir.
• Fotonlar güneşin merkezindeki çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece farklı
özellikte, düşük enerjili birçok değişik foton meydana gelir.
• Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5 dakikada dünyaya ulaşır.
• Foton çeşitlerinden zararlı olanları, dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası, bunları
tutmakla görevlidir.
• Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği
oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir. Böylece her saniye 564 milyon ton H (hidrojen)
elementi, He (helyum) elementine dönüşmüş olur.
• Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye kütlesinden E=mc 2 formülüne göre 4
milyon ton kaybeder.
• Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür.
• Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir.
• Foton ve nötrinolar da böylece meydana gelir.
• Fotonlar çeşitlidir.
NÖTRİNO
• Nötrino atom altı parçacıklardandır.
• Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte, hidrojenin helyuma dönüşmesi anında,
maddenin enerji karşılığı olarak meydana gelir.
GULON
LEPTON
KARANLIK MADDE
• Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; % 70’i karanlık enerji, % 20’si ise
karanlık maddedir.
• Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne olduğu bilinmektedir.
• Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe göre çok azı, ufak bir parçasıdır.
• Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan günümüzün partikül teorisi, perdenin
arkasında daha nice varlıklar olabileceğini kanıtlamaktadır.
• Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın
hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye temas ederek kana geçmek suretiyle veya
temassız solunum yoluyla, koruyucu hekimlikte ve tedavide kullanıldığı bilinmektedir.
Madde ışın hâline geçince kütlesinden kaybetmez; çünkü ya hava ve suda şarj olur, ya
da hassas tartım aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez.
• Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz edilmektedir.
• Esir maddesinin farklı durumlarından bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi
olabilir.
• Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değildir; uzay,
kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda maddenin ışın hâlinin olduğuna dair görüşler
vardır.
24
• Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek”
başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak” denir.
• Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık derecesi vardır. Kış mevsiminin en
soğuk günleri olan zemheride soğuğun yakmasını görüyoruz.
• Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta olmakla beraber her bir sıcaklıkta da olur;
maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir.
• Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma hâli olabilir. Belki de 0 K’e
erişebildiğimizde madde transferini de gerçekleştirmiş olacağız.
• Madde transferi (maddenin ışınlanması) için maddenin ışın hâlinde olma
gerekliliği bilinmektedir.
TAKYON (TACHYON)
• Takyon, Latince’de “çok hızlı” demektir. Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi,
boyutları sıfırdan küçük olan atom altı parçacıklardır. Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan
hızlı gidebileceğini göstermiştir.
• Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron) denilen atom altı parçacık, esir
maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin en küçük parçacığıdır.
• Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır.
25
• Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür.
• Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde
yeni değişiklikler olacağını ve ucuz enerji üretiminde faydalar elde edileceğini belirtmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve hareket eden bir tanecik denizinden
söz etmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.
26
• Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu ispatlanmıştır.
1. TANECİKLİ YAPI
2. DALGA KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra
dalga özelliği de deneylerle gözlemlenebilir.
• Işık da madde gibi hem tanecik hem de dalga özelliğine sahiptir.
• Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza sahip olan her kütleye karşılık olan bir
dalga vardır.
• Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu denklemle hesaplanabilir.
• Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır.
27
• Hız arttıkça dalga boyu kısalır.
• Daha karmaşık sistemlerde dalga özellikleri, Schrödinger’in bulduğu “Schrödinger
denklemi” ile ifade edilir.
• Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz eder.
• Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları hem birleşebilir hem de ayrılabilir.
Kapalı sicim veya açık bir sicim şekli olabilir.
• Kapalı sicim teorisinde ise sicimin açılabilme özelliği yoktur. Her zaman kapalı bir
halka görünümündedir. Zaten mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da “kulplarından sıkıca
bağlanıp heybe gibi asılmış” demektir.
• Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz önünde tutulduğunda, açık sicim
teorisinin tercih edildiği düşünülebilir.
28
• 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4. boyut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine
zamanı da alan 5. boyut da vardır. Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6. boyuttan söz
etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak bilinir.
• Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında da; maddenin dalga karakterine, süper
sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir.
• Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein tarafından bulunan bir teoridir.
• Diğer âlemde insanın görmesi ise belki 100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada
bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak görüp hissedebilecektir.
• Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre, evrendeki her bir zerreye karşılık gelen
bir dalga vardır. Evren, bu dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir.
• Gelecekte kimya ilmi çok gelişecektir. İnsanlar, her geçen gün, kimya ilmine daha
çok önem vereceklerdir.
• İleride kimya ilminde daha da inkişaf oldukça, insanlar her şeyi daha net, daha
açık ve seçik göreceklerdir.
KİMYA FENNİ
• Kimya dili ile evrene bakılmalı ve evrenin sayfaları okunmalıdır. O zaman akılları
hayrette bırakan yüksek nizam görülür.
• Tek bir kimyacının fikri ve bakışı yüksek nizamı bulmakta yetersiz kalır. Zaten bir
tek şahıs, kimyanın her alanında ihtisas sahibi de olamaz.
• Kimya fenni de her fen gibi fikirlerin birleşmesinden ortaya çıkmış, zamanın
geçmesiyle de gelişmiştir.
• Kimya fenni, gözlemlediğimiz nizamın bir kısmını içerir.
• Kimya fenni de her fen gibi evrende yüksek bir nizamın bulunmasına bir delildir.
• Kimya fenninin rapor ettiği nizam maddedeki fayda ve menfaatle ilgilidir.
• Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal
gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem
stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur.
30
KİMYA TEORİLERİ
KİMYA KANUNLARI
HER BİR FEN DALI GİBİ KİMYA İLMİ DE BİZE NEYİ ÖĞRETİR?
• Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı gösterir;
her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize öğretir.
KİMYA PROBLEMLERİ
• İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton
bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen
hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Elektronlar da, negatif
yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bunların nasıl gerçekleştiğinin
anlaşılması harikalığı azaltmaz.
32
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA
TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün atomlarda birden fazla elektron
vardır. Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bu
durumda her iki elektrondan birisinin saat yönünde, diğerinin ise saat yönünün tersi
istikamette dönmesi; elektronların birbirlerini itmelerini önleyerek bir arada kalmalarında
rol oynar. Zıt spin, farklı yönde dönüş demektir.
• 7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da
7. enerji düzeyidir.
• 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine doğru enerji düzeylerinin enerjisi
fazlalaşır. 1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji düzeyinin enerjisi en çoktur.
• Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı, çekirdeğe uzak elektronlar ise daha yavaş
dönerler.
• Herhangi bir atomun üst enerji düzeyindeki elektronların enerjisi daha fazladır.
Buna rağmen diğerlerine göre daha yavaş dönerler. Elektronun hızı ile enerji düzeyinin
enerjisi ters orantılıdır; bu iki konu birbiriyle karıştırılmamalıdır.
• Kimyasal bağ, en üst düzeydeki elektronların bir kısmı ile meydana getirilir.
33
tutulamaz. Çekirdek küçülerek kararlı bir duruma düşer.
En istikrarlı atom hidrojen, en istikrarsız atom ise uranyum atomudur.
Uranyum atomunun protonları, bulundukları yerde sürekli gürültü ve infilaklara
sebebiyet verirler.
Onun için atom bombasında da temel unsurlardan biri olarak uranyum
kullanılmaktadır.
Uranyumun atom numarası 92’dir. Proton sayısı da 92 olur. Nötron sayısı ise; 238–
92=144 olur.
Alfa ışıması yapmak, helyum çekirdeği yaymak demektir.
Alfa ışıması yapan atomun atom numarası 2, kütle numarası 4 azalır.
238
U (Uranyum–238) atomu, bir alfa parçacığı neşrederek proton sayısını 92’den 90’a,
nötron sayısını da 146’dan 144’e düşürür. 90 protona 144 nötron biraz fazladır.
Uranyum bu defa bir beta parçacığı neşreder.
Beta ışıması elektron yaymaktır. Beta ışıması yapan atomun atom numarası 1 artar,
kütle numarası ise değişmez.
Neşredilen beta ışını sonucunda uranyum çekirdeği proton sayısını bir arttırır, nötron
sayısını değiştirmez. Böylece proton sayısı 91 olur, nötron sayısı 144’te kalır. Beta
bozunması sırasında çekirdekteki nötronlardan biri, proton ve elektrona
parçalanmıştır.
Nötron → Proton + Elektron
Proton sayısının her değişmesinde farklı bir element oluşur. Bir seri hâlinde bu iş
devam eder gider. Nihayet uranyum atom çekirdeği, 82 protonlu ve 124 nötronlu olan
kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür.
Radyoaktif bozunma, yalnız nötron–proton dengesizliğinden (nötron sayısının proton
sayısına oranının yüksekliğinden) kaynaklanmaz.
Bazen sadece proton sayısının yüksek oluşu da buna sebep olabilir (pozitron
bozunması).
Pozitron, elektronun zıt ikizidir; kütlesi elektronun kütlesine eşittir; her şeyi elektronla
aynı, sadece yükü farklıdır. Elektronun yükü –1, pozitronun yükü ise +1’dir. Pozitron
bozunmasında; atom numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez.
Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde
içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar, ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık
hızından saniyede birkaç km’ye kadar değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu
ağırlıklarından dolayı öyle hız kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile bir tarafından
girip öbür tarafından çıkıverirler.
Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki demir ve kurşundan bile geçebilirler. Ancak
atom çekirdeğiyle çarpışmalarında enerjilerini kaybederler.
Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa,
nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat hareket ederler.
Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek içinde, enerjilerini, protonları bir arada tutmak
için kullanırlar.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde, mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen
atomunun çekirdeğinde proton 1 adet olduğundan, hem nötrona hem de nükleer
enerjiye ihtiyaç yoktur.
Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m
maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom numarası
ve kütle numarası korunmaktadır; bu durum kütlenin korunduğu anlamına gelmez.
34
Nükleer reaksiyonlarda kütle kaybı olur.
Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır.
Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır
Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların
çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir.
Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri için
başlangıçta maddenin enerjiye dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar her an
sürdürmektedirler.
Bir kısım kürelerin güneşin etrafında peykler hâlinde sürekli dönmeleri gibi elektronlar da
atom çekirdeğinin etrafında hareket etmekte ve dönmektedirler.
Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom çekirdeğinin
küçüklüğüne nazaran elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi de aynıdır.
Elektronların hızı, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen
en fazla hıza sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en yüksek hıza sahiptir.
35
yakın olan gezegenlerin öz kütlesi demirden fazladır. Güneşe bizden daha uzak olan
gezegenlerin öz kütlesi ise demirden azdır. Elektrolarda da öz kütleden söz edilir.
ELEKTRON BULUTU
Elektronlar, çekirdek etrafında hızlı dönerken bir bulut görünümü arz ederler.
James Chadwick*
(Ceymıs Çeedvik)
(1891–1974)
* İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların dönüşünde bulut modelini
keşfetti, nötronu buldu, 1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.
• Bulut içinde elektronlar, her an herhangi bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir.
Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir.
36
Elektronlar, çekirdeğin etrafında hızlı döndüklerinden her an, herhangi bir yerde
bulunma özelliği gösterirler.
Werner Karl Heisenberg*
(1901–1976)
* Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan Alman kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı.
• Elektronlar
• Akyuvarlar
• Uydular
• Gezegenler
• Diğerleri
• Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde kimyasal aşktan dolayı kanı kirleten
karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2 oluşur. Bu birleşme gerçekleştiğinde hem
karbonun hem de oksijenin tamamı da birleşmiştir. Karbondan da oksijenden de her
ikisinden de arta kalan madde kalmamıştır (sabit oranlar kanunu).
• C + O2 → CO2 + ısı
37
• Örneğin; kanı kirleten 1 mol karbon varsa 1 mol de oksijene gereksinim vardır.
• Bu mikro düzeyde de böyledir. Örneğin; 1 adet karbon atomu ve 1 adet oksijen
molekülü dahi arta kalmama kaydıyla bu iş hayatımız boyunca devam eder. Böylece
yaşamın sağlıkla devamı temin edilir.
• Kanı kirleten karbon elementinin tamamının ne kadar oksijenle reaksiyona
girmesi gerekiyorsa o kadar oksijeni solunumla alıyoruz.
• Normalinde maddenin katı hâlinde moleküller, birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has
olan farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Su donunca, diğer sıvılara zıt olarak genleşir.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda
hidrojen bağı vardır. Bu sayede; suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken,
+100 °C olmuştur.
• Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi
istisna bir kanun olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da
olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir.
• Şimdi bunları daha detaylı görelim:
• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir
durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı hâle
geçince hacmi genişler. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde
durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Denizler, göller, akarsular donsa
bile, bu olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için, donma olayı, adeta
koruyucu bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin
korunması da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı,
denizler, göller, akarsular alttan donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve akarsuların
buz hâline gelmesine neden olurdu ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması
ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.
• Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört
köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur.
• Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için
moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır.
• Su donma noktasına gelince, H2O(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü
bağı ortaya çıkar.
• Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su
donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar.
• SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir?
• CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan
denmiştir.
• SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden
anlaşılır?
• CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır.
• SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin yanlış olarak kovalent bağ
denmiştir?
• CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha
kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade
için denmiştir.
• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal
suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir:
• Göz taşı (CuSO4 x 5H2O)
• Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
• Boksit (Al2O3 x H2O)
• Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki
sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki maddeyi oda
sıcaklığında ıslatmamakta ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal suyu içeren iyonik
39
bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik
bulamaç hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki
katıya zarar vermemektedir.
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H 2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan
şu yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır.
+4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur;
bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en
büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır. Suya 0 °C ile +4
°C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği verilmiştir. Kristal yapı, yalnız buzda
değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. Kristal yapı, katılara ait bir
özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. Demir kabı donduğunda parçalayan su,
kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı
maddeyi ıslatmıyor bile..
Kimyasal bağların tamamı, zıt değerlerin birbirini çekmesidir. Ancak her zıt değerin
birbirini çekmesi, kimyasal bağ adını almaz.
Ne kadar şey varsa hepsi de çift (zıt kutuplu başka bir ifadeyle pozitif ve negatif olarak)
var edilmiştir.
40
HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF (+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI
• SORU: Her bir taneciğin + veya – olmasına “Küçük şeylerle uğraşıyor.” diyebilir
misiniz?
• CEVAP: Uğraşmasaydı eksiklik olurdu. Kıyamet kopardı. Bir tek zerre güneşin ısı,
ışık ve yedi renginden ayrı kalırsa güneşe noksanlık olur.
POLARLIK
41
• Kimyasal bağın daha iyi anlaşılması için; maddenin tanecikli yapısını kavramak
ve polar madde, polar olmayan madde, kimyasal bağın polarlığı, molekülün polarlığı,
elektron–nokta yapısı, açık formül gibi konuları önceden bilmek gerekir.
• Evreni mikro âlem, normo âlem ve makro âlem olarak üçe ayırabiliriz. Her üç
âlemde de farklı isimlerle çekim bulunur.
• Kimyasal bağı tanecik içi kimyasal bağ ve tanecikler arası kimyasal bağ olmak
üzere ikiye ayırabiliriz.
• Tanecik içi kimyasal bağ iki grupta incelenir.
• Tanecik içi kimyasal bağın birincisi elektron alış verişi sonucu oluşan iyon yapılı
bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını alır. Anyon (–) ile katyonun (+) birbirini çekimi
olarak ortaya çıkar.
• Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi; elektronlarını ortak kullanarak soy gaza
benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki çekimdir. Bunlardaki çekim şöyle oluşur: Bağ
elektronları, elektron severliği fazla olan atoma daha yakındır. Bağ elektronlarının yakın
olduğu atom kısmi negatif, uzak olduğu atom kısmi pozitif olur. Böylece bileşiği oluşturan
atomlar arasındaki kısmi pozitif ve kısmi negatiflikten dolayı çekimin ortaya çıkmasıyla
kovalent bağ oluşur.
• Mikro âlemdeki taneciklerden bazılarının (atom, molekül ve iyon) arasındaki
çekim kuvveti de kimyasal bağdır. Başka başka şekillerde ortaya çıkarak görülür ve
değişik adlarla anlatılır.
• Bilindiği gibi elementler; metal, ametal ve soy gaz olmak üzere üç çeşittir.
• Atom da, molekül de nötr taneciklerdir.
• Atom, erkek ve dişi olarak iki cinstir. Atom nötr hâldeyken de; atomlardan birisi
pozitif, diğeri negatif gibi olur.
• Aynı şeyi molekül için de söyleyebiliriz.
• Şimdi üç grup elementte zıt kutupların nasıl oluştuğunu görelim.
• Yan yana olan iki metal atomunun birinde elektron verme isteği öne çıkar,
diğerinde ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili olur. Böylece metal atomlarının biri
pozitif, diğeri negatif gibi davranarak birbirini çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu
düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu çekim kimyada, metal bağı olarak tanımlanır.
• Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A grubunda en üstteki metal lityumun metal
bağı, en kuvvetlidir; çünkü 1A grubunda çapı en küçük olan metal, lityumdur. Bundan
dolayı da lityum atomları arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal atomları arasındaki
mesafeye göre daha fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği yol, gruptaki diğer
elektronların gideceği yola göre daha uzundur.
• Bir diğer konu da lityum atomunun çapı küçük olduğundan, aksi yönde çekim
güçlü olmasına rağmen elektronun dışa doğru hareket etmesidir.
• Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği mesafe fazla olmasına rağmen lityum
atomunun elektronunun hareket etmesi, lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır.
• Kendine rağmen ve mesafelere rağmen ziyarete götüren sevgidir.
• Metal bağının bir görevi de metal kristalinin oluşumudur. Metal kristali, metal
atomlarının düzenli dizilişiyle ortaya çıkar.
• Ametaller, yapı taşı molekül olan elementlerdir. Ametal molekülünün birinde
elektronun dışarıya doğru, diğerinde içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri
bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun
bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu ametal
molekülü negatif olur. Görüldüğü gibi ametallerde de iki zıt değer– molekül nötr kaldığı
42
hâlde– birbirini çekmektedir.
• Soy gaz atomları arasındaki çekim de ametal molekülleri arasındaki çekim gibi
açıklanır. Soy gaz atomunun birinde elektronun dışa doğru, diğerinde ise içe doğru hafif
kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru
kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu pozitif, içeriye doğru kayan elektronun
bulunduğu soy gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi soy gazlarda da de zıt kutuplar
birbirini çeker.
• Moleküller; polar molekül ve apolar molekül olmak üzere iki çeşittir.
• Moleküller arası kimyasal bağ da diğer bağlar gibi, pozitif yük ile negatif
arasındaki çekimdir.
• Polar molekülde moleküller arasında çekimin olacağı zaten malumdur.
• Apolar moleküller; aynı cins atomdan oluşan apolar molekül ve farklı cins
atomdan oluşan apolar molekül olmak üzere iki çeşittir.
• Aynı cins atomdan oluşan apolar molekül, ametal molekülleridir. Ametal
molekülleri arasındaki kimyasal bağ daha önce açıklanmıştı.
• Farklı cins ametallerin birleşmesiyle oluşan apolar moleküller arasında da çekim
vardır. Bu cins apolar moleküllerde de elektronların simetrisinin değişmesi ile her bir
molekülde farklı kutup oluşur. Sonuç olarak apolar moleküller de birbirini çeker.
• Apolar moleküller ve nötr atomlarda da (metal, ametal ve soy gaz atomları) bir
şekilde zıt iki kutup oluşuyorsa demek ki kimyasal bağsız madde yoktur.
FARKLI BİR GÖRÜŞ: Kömür ile elmas allotroptur. Aralarındaki fark kitaptaki bilgilere
göre fizikseldir. Ancak iç yapıda kovalent kristal örgü bağından dolayı değişiklik
olmaktadır. Bu nedenle olaya kimyasal olarak da bakabiliriz.
• Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmaz.
Evren (kâinat) ağaca benzetilirse meyvesi insan olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk
gösterir ki; evren ağacında –fakat başka başka şekillerde– hakiki aşk ve muhabbet
bulunuyor.
• Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza
çıkıyor.
• Evren ağacı mikro, normo ve makro âlemden oluşur.
• Mikro âlemdeki çekim kuvvetinin bir kısmına kimyasal bağ adını veriyoruz. Mikro
âlemde bir de proton ile nötron arasındaki çekim vardır.
• Mikro âlemdeki varlıklarda çok suretlerde tezahür eden kimyasal bağ adını
verdiğimiz çekimler ile normo ve makro âlemdeki diğer incizaplar, cezbeler, cazibeler;
uyanık olan akıl ve kalplere insaniyete layık bir surette yükselmeyi, hakiki insan olmayı
gösterir!..
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton çekimi veya Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.
• Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice şeyler vardır.
• Kimyasal bağ, insanı hakiki aşkın derinliklerine çeker; çünkü kendi kalbinde
olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel olarak
44
öğrenmiş olur.
• “Bir tek atom bile başıboş değildir.” sözünde bir atomun diğer atomlarla çekiminden
söz edilmektedir. Bu çekim, kimyasal bağdır.
• Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar,
atom parçası gibidir; başıboş değildirler.
• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür. Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır.
• Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve Ermeni ile olan hürriyet tanıma bağımız bile
hakiki dünya birliği şuurunun temelini oluşturmaktadır.
FENNİMÜNAZARA
• Temel kültür kaynaklarımıza bağlı gelişen, bir kısım disiplinler çerçevesinde
oluşan bizim münazara şeklimizdir. Herhangi bir konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup
kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir yürütme ve karşılıklı konuşmadır. Bu
münazarada diyalektiğe girmeden, mugalatalara sapmadan mantık yürütme önemli bir
ahlaki disiplindir.
• Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan
olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek bilgi yörüngesinde götürülür.
• Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz, öfkelenmez, saygılı davranır,
centilmence hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz, onunla alay etmez.
KİMYA
• Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri ifade için kimya kelimesi mecaz olarak
kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin “Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya
gibi gizli kalmalıdır.” demektedir.
KİMYA OLMAK
• “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk türküsünde;
“Sıla kimya olmuş burnuma tüter
Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.” ifadeleri yer almaktadır.
SÖZ KİMYAGERİ
• 1. Sözlerdeki değer, samimiyet, doğruluk vb. dereceleri rahatlıkla fark edebilen. 2.
Yüksek kıymette, gönülleri aydınlatan nurlu sözler karşısında, şiir gibi kendi sözlerinden
45
bile vazgeçerek o güzel sözleri anlamaya çalışan.
2. ÜNİTE: BİLEŞİKLER
BİLEŞİKLERİN TANIMI
BİLEŞİKLERİN ÖZELLİKLERİ
BİLEŞİK FORMÜLLERİ
MOLEKÜL FORMÜLÜ
FORMÜL YAZMA
BİLEŞİKLERİN İSİMLENDİRİLMESİ
1– METAL + AMETAL
• NaCl: Sodyum klorür
• CaF2: Kalsiyum florür
• MgO: Magnezyum oksit
• AlN: Alüminyum nitrür
• K2S: Potasyum sülfür
• Ba3P2: Baryum fosfür
• 2– METAL + KÖK
• LiNO3: Lityum nitrat
• Mg3(PO4)2: Magnezyum fosfat
• 3– KÖK + AMETAL
• NH4Cl: Amonyum klorür
• (NH4)2S: Amonyum sülfür
• 4– KÖK + KÖK
• NH4OH: Amonyum hidroksit
• (NH4)2CO3: Amonyum karbonat
• 6– AMETAL + AMETAL
• 1– mono
• 2– di
• 3– tri
• 4– tetra
• 5– penta
• 6– hegza
• 7– hepta
• 8– okta
• 9– nona
• 10– deka
BİLEŞİKLERİN SINIFLANDIRILMASI
• 1– ASİTLER
• 2– BAZLAR
• 3– OKSİTLER
• 4– TUZLAR
OKSİTLER
• 3– NÖTR OKSİTLER
• Ametallerin oksijence fakir oksitlerine denir. Örneğin: CO, NO, N 2O.
• Nötr oksitler; suyla, bazlarla ve asitlerle tepkime vermezler.
48
• Oksijenle yanarak asidik oksitlerine dönüşürler.
• 4– ANFOTER OKSİTLER
• Anfoter metallerin oksitlerine denir. Örneğin: Al 2O3, Cr2O3, ZnO, PbO, SnO.
• Anfoter oksitlerin bazlar ve asitlerle tepkimelerinden tuz ve su oluşur. Suyla
tepkime vermezler.
• 5– PEROKSİTLER
• Oksijenin –1 değerlikli olduğu oksitlerdir.1A ve 2A grubu metallerinin peroksitleri
vardır. Örneğin: Na2O2, Li2O2, H2O2, K2O2, CaO2, MgO2, BaO2.
• Peroksitler ısıtıldıklarında normal oksitlerine dönüşür.
• H2O2 + ısı → H2O + 1/2O2
• 6– BİLEŞİK OKSİTLER
• Birden çok değerlik alan metallerin birden çok değerliğinin bir arada bulunduğu
oksitlerdir. Örneğin:
• FeO. FeO2 → Fe3O4
• PbO. PbO2 → Pb2O3
• PbO. Pb2O3 → Pb3O4
TUZLAR
TUZ ÇEŞİTLERİ
• 1– ASİDİK TUZ
Kuvvetli asitle zayıf bazların tepkimesinden oluşan veya yapısında H + iyonu (NaHSO4)
bulunduran tuzlardır.
• 2– BAZİK TUZ
Kuvvetli bazların zayıf asitlerle tepkimesinden oluşan veya yapısında (OH) – iyonu
bulunduran tuzlardır (MgOHCl).
• 3– NÖTR TUZ
Denk kuvvetlerde asit ve bazın tepkimesinden oluşan tuzlardır.
• 4– ÇİFT TUZ
KAl(SO4)2 → K+ + Al+3 + 2SO4–2
• 5– KOMPLEKS TUZ
Fe3[Fe(CN)6]2 → 3Fe+2 + 2[Fe(CN)6]–3
49
ELEMENTLERDEN BİLEŞİK OLUŞMASI
• Her elementin yapı taşı atom değildir. Yapı taşı molekül olan elementler de vardır.
Bunlara element molekülleri denir.
• Element tanımında; “aynı cins atomdan oluşan saf madde” derken izotoptan söz
etmelidir; çünkü her bir aynı cins atomun farklı izotopu vardır; bu yönden farklı atom
olmaktadır.
50
• Her bileşiğin yapı taşı molekül değildir. Yapı taşı formül–birim olan bileşikler de
vardır.
• Bileşik diyebilmemiz için farklı cins atomların kimyasal yolla birleşmesi gerekir.
Aynı cins atomların kimyasal yolla birleşmesinden oluşan element molekülleri,
elementtir; bileşik değildir.
2. İYONİK BİLEŞİKLER
• NaCl(k)’da 1 tane Na+1(k) iyonu 6 tane Cl–1(k) iyonu ile 1 tane Cl–1(k) iyonu da 6 tane
+1
Na (k) iyonu ile çevrilidir.
• Böylece kristal yapı oluşmuştur.
• Kristal yapının formülü, Na6Cl6 şeklinde gösterilir.
• Formül–birim ise NaCl şeklinde gösterilir.
3. KOVALENT BİLEŞİKLER
51
APOLAR KOVALENT BİLEŞİKLER
• Aynı cins ametal atomları arasında olan kovalent bağlı bileşiklerdir. Örnek olarak
iki hidrojen atomu arasında oluşan hidrojen molekülünü inceleyelim: Her bir hidrojen
atomu 1 elektrona sahiptir. Bu birer elektronun ortaklaşa kullanılmasıyla hidrojen
atomları arasında bir bağ meydana gelir. Oluşan molekül H 2 molekülüdür.
• Hidrojen molekülü; H..H veya H–H şeklinde gösterilir. Birincisi elektron nokta
yapısı (Lewis yapısı), ikincisi ise açık formüldür.
• O2, F2, Cl2, Br2, I2 ve N2 moleküllerinde de apolar kovalent bağ vardır.
• XeO3
• XeO4
• Na4XeO6 x nH2O
• 2Ba2XeO6 x 3H2O
52
KSENONUN OKSİJENLE VE FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER
• XeO2F2
• XeOF2
• XeOF4
• KXeO3F
• (NO)2XeF8
• XeF2
• XeF4
• XeF6
• XeF6 x SbF5
• XeF6 x AsF5
• XeF2 x 2SbF5
• XeF2 x 2TaF5
• XeF6 x BF3
• RbXeF7
• NaXeF8
• K2XeF8
• Cs2XeF8
• Rb2XeF8
• KrF2
• KrF2 x SbF5
• KrF4
• RnFn
• F2 gazı ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz. Doğada florür bileşikleri ve klorür bileşikleri
vardır.
• Bu ikisinden başka bütün ametaller, hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde
bulunur.
54
• Aile, toplumun molekülüdür.
• 1. REAKSİYON NEDİR?
• 2. REAKSİYON TİPLERİ
• 3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ
1. REAKSİYON NEDİR?
REAKSİYON ÇEŞİTLERİ
• KİMYASAL REAKSİYON
• FİZİKSEL REAKSİYON
• NÜKLEER REAKSİYON
• NaCl üzerinden açıklayalım: NaCl(k), NaCl(s), NaCl(g) ve NaCl(suda) olmak üzere dört
farklı yazım vardır.
• Hâller parantez içinde, küçük harfle, küçük puntoyla, kısaltılarak yazılır.
• NaCl(k), katı yemek tuzu; NaCl(s), erimiş yemek tuzu; NaCl(g), gaz hâlindeki yemek
tuzu, NaCl(suda) ise suda hazırlanmış yemek tuzu çözeltisi demektir.
• NaCl(suda) ,NaCl(aq) şeklinde de yazılabilir.
56
• Aqua, Latince’de su demektir; (aq), (aqua) kelimesinin kısaltılmışıdır.
• Çözücü, hangi maddeyse o yazılır. Örneğin; iyot, suda çözünmez. Alkolde
çözünür. Bu nedenle I2(alkolde) şeklinde yazılır.
• Kastedilen hâl, oda sıcaklığındaki hâl ise malumu ilam olmaması için
yazılmayabilir. Örneğin; suyu belirtmek için H2O yazılabilir; su buharı kastediliyorsa
kesinlikle H2O(g) diye yazılmalıdır.
• Bazen de hâller yazılmamış olsa da, reaksiyon denkleminden anlayabilmelidir:
AgNO3+ NaCl → AgCl(k)+ NaNO3
Girenlerdekilerin oda sıcaklığındaki hâlleri katıdır. Ancak katı olduklarında reaksiyona
girmeyecekleri malumdur. Bu nedenle çözeltidirler. İyonik bileşiklerin sıvı hâlleriyle bir
tepkime kimyada zaten yoktur.
AgNO3(suda)+NaCl(suda)→AgCl(k)+NaNO3(suda)
• Bununla ilgili bir diğer husus daha vardır:
• H2 denilince 1 tane H2 molekülü anlaşılır.
• H2(g) denilince ise 1 mol H2 anlaşılır.
2.REAKSİYON TİPLERİ
• Kimyasal tepkimelerin bir kısmı iki yönlü, bir kısmı tek yönlü tepkimelerdir.
• İki yönlü tepkimelere tersinir tepkime, reversibl tepkime, çift yönlü tepkime de
denir.
• Tek yönlü tepkimeler ise geriye dönmeyen tepkime, tersinmez tepkime, irreversibl
tepkime adlarıyla bilinir.
3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ
• PL polyester (polyester)
• PA poliamit (naylon)
• PE polietilen
• SE silk (ipek)
57
• WO wool (yün)
• WM moher
• WP keçi yünü
• WS kaşmir
• Lİ linen (keten)
• LY likra
4. ÜNİTE: KARIŞIMLAR
• 1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI
• 2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI
1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI
HETEROJEN KARIŞIMLAR
EMÜLSİYON
SÜSPANSİYON
KOLOİTLER
• Katı taneciklerin bir sıvı içerisinde çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük
tanecikler hâlinde heterojen olarak dağılmasıyla oluşan karışıma koloit karışım denir.
HOMOJEN KARIŞIMLAR
ÇÖZELTİLER
ALAŞIMLAR
ALAŞIM ÇEŞİTLERİ
• Yer değiştirme alaşımları: Alaşımı oluşturmadan önce kristal yapıları aynı olan
alaşımlardır. Bu çeşit alaşımlarda, alaşımı oluşturan element atomlarının yarıçapları en
fazla %15 farklılık gösterir.
• Konumlar arası alaşımlar: Kullanılmayan boşluklara küçük elementler yerleşir.
Örneğin; çelikte boşluklara karbon atomları yerleşmiştir.
ÇELİĞİN PASLANMAMASI
• Çelik, demire göre daha kararlı olduğundan kimyasal tepkimelere karşı ilgisiz hâle
gelir.
BAŞLICA ALAŞIMLAR
59
ALAŞIMIN ADI BİLEŞİMİ
PİRİNÇ % 63 Cu
% 37 Zn
BRONZ (TUNÇ) % 70–95 Cu
% 5–30 Sn
LEHİM % 60 Sn
% 40 Pb
SAÇMA % 99,5 Pb
% 0,5 As
MATBAA HARFİ % 73 Pb
% 15 Sb
% 12 Sn
AMALGAM DİŞ % 40–55 Hg
DOLGUSU % 45–60 Ag
ALTIN ALAŞIMLARI
60
Beyaz 18 Altın 75%
Palladyum veya Platin 25%
61
Bakır 9%
Yoğun Sarı 22 Altın 91,6%
Gümüş 3,2%
Bakır 5,1%
Sarı 14 Altın 58,5%
Gümüş 30%
Bakır 11,5%
Koyu Sarı 9 Altın 37,5%
Gümüş 31,25%
Bakır 31,25%
Beyaz
Sarı (24 Ayar)
Sarı (22 Ayar)
EMÜLSİYON
2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI
62
• Ekstraksiyon: Şeker pancarından şeker elde edilmesi
• Eleme
• Durultma: Katının sıvıdan ayrılması yöntemi
• Santrifüjleme: Santrifüj cihazıyla yapılan çabuk çöktürme
• Kurutma ile ayırma: Etüv cihazında yapılan; rutubetin giderilmesi, suyun süratle
uçurulması gibi işlere yarayan metot
• Flotasyon: Genelde madencilikte cevherdeki bazı maddeleri elde etmek için
kullanılan yüzdürme ile ayırma yöntemi
UÇUCU YAĞIN SUYU, ÖRNEĞİN; GÜL SUYU, KEKİK SUYU NASIL ELDE EDİLİR?
• Yumuşak alaşımlı üslup: Herkesin birbirine karşı ses tonunu yükseltmeden sevgi
ruhu ile hareket etmesi, her söylenene laf yetiştirme yerine, dövene elsiz, sövene dilsiz
olma hâli (Yumuşak alaşımlı üslup mevzuu herkesten beklenemez; özellikle zihniyet
değişikliği gereksinimini hissetmek lazımdır).
• 1. TEMİZLİK MADDELERİ
• 2. YAYGIN MALZEMELER
• 3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA
• 4. ÇEVRE KİMYASI
63
1. TEMİZLİK MADDELERİ
ÇAMAŞIR SUYU
HCl(g) + su → HCl(suda)
Temizlikte doğrudan kullanılan % 36’lık derişik HCl (hidroklorik asit), tuz ruhudur;
sıvıdır. Fayans, taş vb. ıslak zeminde, ağır kirleri temizlemek için kullanılır.
Tuvaletlerde de kullanılmaktadır; fakat sağlığa zararlıdır.
ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ RUHU BİRLEŞİNCE AÇIĞA ÇIKAN KLOR GAZI ÖLDÜRÜR
Tuvalet temizliğinde aynı anda hem çamaşır suyu hem de tuz ruhu kullanılmamalıdır.
Açığa çıkan Cl2 öldürücü dozdadır.
64
• Dezenfektan etki; mikrop üremesini engelleyen ve mikrobu öldüren etkidir.
• Eskiden su depolarına çam çırası konurdu.
• Çam ağacından imal edilmiş su testileri, geçmişte çok yaygındı.
AMONYAK ÜRETİMİ
• Van gölü suyu, çamaşır sodası çözeltisidir. Ancak, içinde her çeşit deterjan da
vardır.
• Soda saf hâlde Beypazarı’nda bulunur.
• Doğada beyazımsı renksiz, şeffaf ve taş şeklindedir.
• Piyasadaki sodalar, sodanın toz edilmişidir.
• Çamaşır sodasına, trona da denir.
• Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın ihtiyacını karşılayacak kadar
çokluktadır.
• Formülü Na2CO3’tür.
• İleride sabun ve deterjanın yerini alacak kıymette bir kaynağımızdır.
• Soda denildiğinde çamaşır sodası anlaşılır, yemek sodası anlaşılmaz.
2. YAYGIN MALZEMELER
• H2 (HİDROJEN): Sıvı hidrojen roket yakıtıdır. H2 gazı; margarin elde edilirken sıvı
yağların doyurulması işleminde, uçan balonlarda, NH 3 (amonyak), HCl (hidroklorik asit)
ve CH3OH (metil alkol) bileşiklerinin sentezinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,00005’i
hidrojendir.
66
• Ni (NİKEL): Paslanmaz çelik üretiminde, madeni para yapımında kullanılır.
Magma; erimiş demir ve erimiş nikeldir.
67
• U (URANYUM): Nükleer reaktörlerde hâlen kullanılan yakıttır. Ağrı dağında,
Soma’da ve Van gölünde uranyum yatakları vardır.
• As (Arsenik): Ağır metaldir. Ağır metallerin hepsi, hem kendileri hem de bileşikleri
zehirdir. Kaynak sularında bulunmazlar. Yer altından gelen ağır metal içeren sular
Burdur gölü, Acı göl gibi göllerde, ağır olduklarından toplanırlar; yeryüzüne çıkamazlar.
Diğer sularla bulunan arsenik, çevre kirlenmesi sebebiyledir. Halk arasında zırnık adıyla
bilinen madde arseniktir.
B (BOR)
BOR CEVHERLERİ
68
• NaBO2H2O2 x 3H2O (KATI PETROL): Doğadaki bor filizinin en önemlisidir. Bu
bileşikten elde edilen H2 ile havadaki O2 yakılarak enerji elde edilir.
• KALSİNE TİNKAL: % 33 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; CaO de ihtiva
eder.
• Yakın bir geçmişte Türkiye’deki bor rezervlerini uluslararası tröstler ele geçirmeye
çalıştılar.
• Özelleştirme günlerinde bora talipmiş gibi gözüken yerli firmalar, yabancıların
taşeronuydu.
• Bu ayak oyunlarından dolayı bor özelleştirme kapsamından çıkarıldı.
• Bor, Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmaktadır ve işlenmektedir. Eti Maden
İşletmeleri, bir devlet kuruluşudur.
• Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir
kaynaktır.
• Kütahya Emet’te borik asit fabrikasında; yine Emet’te çıkarılan bor cevherinden,
borik asit elde edilmektedir.
• H3BO3 (BORİK ASİT): Alerjik göz kaşıntılarında borik asit çözeltisi kullanılır.
Yapay olduğundan ve toksik etkisinden dolayı hassas kişilerde yan etki olarak gözde
ağrı, yanma ve kızarıklık görülür. Ayrıca baş ağrısı ve görmede geçici bozukluk da
yapar. Borik asit, beyaz toz hâlinde katı yapay bir bileşiktir. Kütahya Emet’te, Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait devletin borik asit fabrikası vardır. Borik asitten, ayrıca
pek çok sektörde yaygın olarak faydalanılır.
Au (ALTIN)
• Dünyada takı olarak kullanılan 650 000 ton altının 65 000 tonu Türkiye’dedir.
• Fırat’ın suyu çekilince altından altın çıkacağı söylenmektedir.
• 2Na + 2Au(CN)2 + Zn →
2Au + Na2Zn(CN)4
• Cabir bin Hayyan; HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu), HNO 3
formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir.
• Cabir bin Hayyan bu iki buluşundan başka bir de; 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim
derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de dünyada kullanılan kral suyunu
keşfetmiştir.
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer. Kral suyu, başka hiçbir
elementle kimyasal reaksiyona girmez.
• Bu özellikten, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de altın
alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında (altının ayarının tayini)
yararlanılır.
• Altının saflığının belirlenmesi ve özellikle sahteciliğin önlenmesinde günümüzde
de kullanılan dört işlem basamağı olan en yaygın ve önemli bir yöntemdir.
• Birinci basamakta; altın yüzdesi tayin edilmek istenen metal karışımından oluşan
bileşimden (ayarından veya sahteliğinden şüphe edilen altın) hassas tartım alınır.
• İkinci basamakta; üzerine kral suyu ilave edilir. Kral suyuyla, yalnız altın kimyasal
reaksiyona girdiğinden yalnız altının bileşikleri oluşur; gümüş, bakır, nikel, çinko gibi
altınla beraber bulunması muhtemel olan metallerin bileşikleri oluşmaz. Altın
yükseltgenmiş; diğer metaller ise kimyasal reaksiyona girmemiş olur.
• Üçüncü basamakta ise; ikinci basamakta oluşan altın bileşiğindeki altın katyonu,
70
tekrar sıfır değerlikli altına indirgenir. Bu işlem şöyle yapılır: Altın bileşiğindeki altın
katyonu, Fe+2 çözeltisi ile reaksiyona sokulur; böylece altın katyonu tekrar elementel
altına indirgenir, Fe+2 ise Fe+3’e yükseltgenir.
• Dördüncü (son) basamakta ise; ele geçen saf altın tartılır; baştaki tartımla
oranlanarak altının yüzde safiyeti bulunmuş olur.
• HCl (HİDROKLORİK ASİT): Tuz ruhu adıyla bilinir, kütlece % 36’lık derişik HCl
(hidroklorik asit) çözeltisidir. Mide asidi de HCl’dir.
• Ba(OH)2 (BARYUM HİDROKSİT): Diğer adı barittir. Barit suyu, doymuş veya
doymamış Ba(OH)2 çözeltisidir.
72
• CH3COOH (ASETİK ASİT): Sirke asidi de denir. Yapay sirke kütlece % 5’lik
CH3COOH’tir. Sirke ruhu ise % 100’lük CH3COOH’tir. Sirke ruhunun kimyasal adı, anhidr
asetik asit veya susuz asetik asittir. Doğal sirke de % 5’lik CH 3COOH’tir; ayrıca içinde
yüzlerce az veya eser miktarda çeşitli maddeler vardır. Bu maddelerin başlıcaları;
mineral maddeler, vitaminler ve faydalı mikroorganizmalardır.
• C2H5OH (ETİL ALKOL): Etanol diğer adıdır. Yüzlerce alkol vardır. Alkol denince
de, etil alkol anlaşılır. İçkilerdeki alkol, etil alkoldür. Kolonya, hacimce % 80’lik etil alkol
çözeltisidir.
• CuSO4 x 5H2O (BAKIR SÜLFAT PENTAHİDRAT): Çiftçilerin göz taşı veya gök
taşı dedikleri bileşiktir. Mavi kristallerden oluşan, suda çok çözünen bir maddedir.
Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak
yenmelidir; çünkü elma ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile
kabukta Cu+2 kalır. Cu+2 sapta en çoktur. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı
verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. Yapay bir maddedir.
• PbO2: Kurşun(IV)oksit göze çekilen sürmedir. Erkekler gece, kadınlar her zaman
kullanırlar. Gözü radyoaktiviteden korur.
• KİL: Hidratlı alüminyum silikattır. Kil adıyla bilinen birçok mineral vardır.
Bunlardan en saf olanı Al2O3. 2SiO2. 2H2O formülüyle gösterilen kaolindir. Kaolin;
feldspatın, su ve karbon dioksit ile ayrışması sonucu oluşur.
K2O. Al2O3. 6SiO2 + CO2 + 2H2O →
K2CO3 + Al2O3. 2SiO2. 2H2O + 4SiO2
Yapısında demir oksitleri içeren kaolin, adi kil adı ile bilinir. Seramik, fayans, porselen,
emaye ve tuğla yapımında kil kullanılır.
• OPAL: Silisyumlu bileşiklerin tamamını içeren, çok kıymetli bir taştır. Opalde,
bütün değerli taşların hasiyeti vardır. Özellikle eklem iltihabına iyi gelir.
75
• KEHRİBAR, MERCAN, İNCİ, SEDEF: Organik kaynaklıdırlar ve formülleri
komplekstir.
• KEHRİBAR: Fosilleşmiş reçinedir. Guatr, astım, bronşit ve alerjiye iyi gelir. Açık
sarıdan kızıla kadar türlü renklerde olan, yarı saydam, kolay kırılan, süs eşyası
yapımında kullanılan bir taştır.
• MERCAN: Mercan iskeletinden elde edilir. Solunum açıcıdır. Kırmızı renkli bir
taştır. Süs eşyası yapımında kullanılır.
• İNCİ: İstiridye vb. deniz hayvanlarının içinde oluşan sedef renginde süs tanesidir.
• SÜLFATO: Sülfonamit grubundan, fulvik asit türevi olan bir maddedir. Gelecekte
birçok ilacın yerine geçeceği tahmin edilmektedir.
TAŞLAR
TAŞLARIN GÖREVLERİ
TAŞLARIN KİMYASI
• Au
• Ag
• Pt
• Hg
• Sn
• S
• C
TAŞLARDAKİ BİLEŞİKLER
77
TAŞLARDAKİ SÜLFAT BİLEŞİKLERİ
• HgS CIVA(II)SÜLFÜR
• PbS KURŞUN(II)SÜLFÜR
• ZnS ÇİNKO SÜLFÜR
• FeS2 (FeS + S) DEMİR(II)SÜLFÜR ve S (KÜKÜRT) ELEMENTİ KARIŞIMI
• SİHİT OTU VE TATULA BİTKİSİ: Her iki bitki de mazi ile irtibatı keser.
• VX GAZI: Odaya sıkılır veya uçakla belli bir bölgeye havadan verilir. Mankafa
yapar. Buna karşı ardıç yağı veya titanyum kullanmalıdır.
• SİNİR GAZI
• HARDAL GAZI
• SİYANÜR
• ARSENİK (ZIRNIK)
78
• TÜRKİYE
• AFGANİSTAN
• İRAN
AFGANİSTAN VE SOMALİ
• Her bir maddenin alevdeki rengi farklıdır. Bu esasa dayanarak yapılan analize
spektral analiz denir. Spektral analiz; spektroskopi veya kolorimetri cihazlarıyla nicel
olarak yapılır. Platin tel vasıtasıyla da nitel olarak yapılır.
• Tayini istenen maddenin hazırlanan çözeltisine, temiz platin tel önce daldırılır;
daha sonra aleve tutulur. Alev rengine göre maddenin cinsine karar verilir.
• Stronsiyum bileşikleri, alevin rengini koyu kırmızıya değiştirir.
• Bakır bileşikleri, alevin rengini yeşile değiştirir.
• Sodyum bileşikleri, alevin rengini sarıya değiştirir.
• Baryum bileşikleri, alevin rengini parlak yeşile değiştirir.
• Lityum bileşikleri, alevin rengini kırmızıya değiştirir.
• Potasyum bileşikleri, alevin rengini soluk viyola rengine değiştirir.
• Kalsiyum bileşikleri, alevin rengini tuğla kırmızısına değiştirir.
İZOTOP
• Belirlenen ve tayin edilen yüzdede her elementin doğal izotopu vardır. Örneğin;
12
C, 13C karbonun doğal izotoplarıdır.
• İzotopu olmayan element yoktur.
• Sentetik izotoplar da vardır.
• Yan etkisi olanlar, sentetik izotoplardır.
• TORYUM (TOR)
• BOR
• TİTANYUM
• URANYUM
• ALTIN
• GÜMÜŞ
• HİDROJEN
• ALÜMİNYUM CEVHERİ
• BAKIR
• PERLİT
• TUZ
• SODA (TRONA)
• PETROL
• DOĞAL GAZ
• SU
• FOSFAT CEVHERLERİ
80
DOĞAL KAYNAKLARIMIZDAN BAZILARININ BULUNDUĞU YERLER
• Bir element, farklı cevherlerden elde edilebilir. Şayet herhangi bir elementin;
cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz tekniğine göre henüz o cevherden elde
edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse, o kaynak yok sayılıyor.
• Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir görevi de, uydu haritalarında maden
kaynaklarımızı tam göstermemektir.
• Hazinelerin üstünü örtme konusu, kaynaklarımızın üstüne üşüşülmesini önlemesi
açısından günümüzde önem taşımaktadır. Biz, hazinenin üstünü örtüyor veya örttürüyor
olabiliriz.
• Kapatılmış araziler bor dışında olabilir. Bor madeni devletleştirilmiştir. Kapatılmış
araziler, devlet dışında cereyan eder. Devlet kendi, arazi kapamaz. Kapasa da,
“kapadım” demez. Derse Abdülhamit siyaseti olmaz.
• Cevher olmasına rağmen, bizi uyutmak için yabancı güçler “yok” diyebilirler.
Gerçekten, özellikle de eski yıllarda, aldanmış olabiliriz veya salağa yatıyoruzdur.
• Yer altı zenginliklerinde değişim de vardır. Örneğin; günümüze gelene kadar kaç
defa denizler dağ, dağlar da deniz olmuştur.
• Henüz muttali olmadığımız başka zenginliklerimiz de vardır. Zenginliklerimizi
araştırma aşkı, sonsuza dek ilim insanlarınca sürdürülmelidir. Maddeten terakkimiz buna
da bağlıdır.
PERLİT
• Çalışmalar henüz deneme amaçlıdır; çünkü güneş enerjisini belirli bir noktada
odaklayarak elektrolizin gerçekleştirilmesi zor bir işlemdir. Yaygın olarak
yapılamamaktadır.
• Buna rağmen gelişmiş ülkelerde hidrojenle çalışan piller ticari olmuştur.
• Hidrojenle çalışan otomobil, otobüs ve uçak yapılmıştır.
• İnsanların merak konusu olduğundan dolayı gelişmiş ülkelerde su ile çalışan araç
kiralamak mümkündür.
83
NİKEL ELDE EDİLMESİ
• % 100 doğal meyve sularında etil alkol yoktur. Meyve suyu nadiren de olsa
bozunabilir. Meyve suyu bozununca; önce maltozun (meyve şekeri veya malt şekeri)
hidrolizi, sonra da oluşan galaktozun fermantasyonuyla etil alkol meydana gelir ve CO 2
gazı açığa çıkar.
• Bozunan kâğıt ambalajlı meyve sularında açığa çıkan CO 2 gazından dolayı kâğıt
ambalajın şişmesi, etil alkolün oluştuğunun göstergesidir.
• Doğala özdeş meyve aroması içeren meyve sularında etil alkol vardır. Bu etil
alkol çözücü amaçlı ilave edilen etil alkoldür. Bu tür meyve sularının tadı ve kokusu
doğal değildir. Hoş olmayan kokusu vardır. Boğazı yakar, genizde gıcık yapar.
MEŞRUBATLAR VE ETİL ALKOL
• Yediğimiz doğal hiçbir besin maddesinde etil alkol yoktur. Bu konu; halk arasında
yanlış bilinen bir mevzudur.
• Alkoller, bir konu başlığıdır. Başka bir ifadeyle, alkol denince yüzlerce alkol
anlaşılır.
• İçkilerde bulunan alkol, etil alkol (etanol) adıyla bilinen alkoldür.
• Etil alkol ise yüzlerce alkolden sadece birisidir.
• İnsanları şaşırtan husus; meyvelerde etil alkolden başka bazı faydalı alkollerin
bulunmasıdır.
• Örneğin; karbonhidratlar, polihidroksi alkoldür.
• Bazı alkoller de faydalı olmamalarının yanı sıra çok zararlıdırlar. Örneğin; metil
alkol, sarhoşluk vermez ama gözleri kör eder, insanı öldürür.
Üzümün posası ayrıldıktan sonra kalan suyuna şıra denir. Şıra fıçılara aktarılır. Fıçının
tıpası O2 gazının girmemesi gerektiğinden kapalı olmalıdır. O 2 gazı girerse sirke olur.
Bununla beraber tıpa, karbon dioksit gazının da çıkması için sıkı kapatılmamalıdır. 3–
5 ay sonra şarap elde edilir.
• Votka Rusya’da
• Bira Almanya’da
• Şarap İngiltere’de
• Rakı Türkiye’de en zararlı olmuştur.
SAHTE İÇKİ
85
• İçkilerde yalnız etil alkol vardır.
• Metil alkol etil alkolden daha ucuzdur. Metil alkollü içkiler sahte içkidir.
• Metil alkol gözü kör eder, insanı öldürür.
• 2004 yılının Yeşilay haftasında sahte içki imal ederek piyasaya süren içkili
restoran sahibi iki kişi sahte içkiden ölmüştür.
• 2005 yılının Yeşilay haftasında ülke genelinde 5 milyon rakı toplanmıştır (Yeşilay
haftası 1–7 Mart tarihleri arasındadır).
• Süt şekeri (laktoz) özel şartlarda ve çok zor fermente olur. Bu bize sütün önemini
gösterir.
• Örneğin; sütten yapılan ve etil alkol içeren kefirin yapımı ile ilgili şu bilgiler bize bu
zorluğu gösterir.
KEFİR
• Kefir kuru iken kirli beyaz renkli, kıkırdak görünüşündedir. Taze hâldeyken ise
parlak beyaz renkli, nohut büyüklüğünde küremsi tanelerdir.
• Kefir yumrusu içinde birçok mikroorganizma bulunur.
• Sütün fermente olması için kefir yumrusuna ihtiyaç vardır. Laktoz dışındaki
fermente olan şekerlerde hiçbir dış etkene gerek olmaksızın doğal olarak maya oluşur.
Kefir ve kımız imalinde; sütte bulunan süt şekeri adı verilen laktoz fermente olarak etil
alkole dönüşür.
86
C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2
• Cinayetlerin % 85’inin
• Şiddet olaylarının % 50’sinin
• Trafik kazalarının % 60’ının
• Eşlerin maruz kaldığı şiddetin % 70’inin
• Akıl hastalıklarının % 40’ının sebebinin etil alkol olduğu bu araştırma ile
gösterilmiştir.
87
• İlaçlardaki etken maddeyi çözmek için kullanılır.
• Yüzlerce ilaçta yardımcı madde olarak bulunur.
• İlaçlarda adı; etanol, ethanol, etil alkol veya alkol olarak geçer. Sadece “alkol”
denildiğinde etil alkol kastedilmiştir.
• İlaçlarda bulunan izopropil alkol, dikloro benzil alkol, setil alkol gibi çözücüler
sarhoşluk veren alkol değildir. Etil alkol dışındaki alkoller için yalnızca “alkol” ismi
kullanılmaz.
• Alkol en çok; şurup, ağız gargarası, sprey, buğu, enjektabl preparat, losyon ve
damlalarda bulunur.
• Alkol koması, alkol yüzdesi % 40 – % 50 olan içkileri bir kerede fazla miktarda
içenlerde görülür.
• Etil alkol doğal olarak en fazla % 16’lık olur. Bundan fazla yüzdelerde maya bile
ölür, fermantasyon sona erer.
• % 16’dan daha fazla etil alkol içeren içkiler, dıştan doğal veya sentetik etil alkol
ilave edilerek üretilmişlerdir. Etil alkol oranı % 16’dan fazla olan içkileri içenler alkolik
olmasalar dahi, alkol koması sonucu ani ölüm riski ile karşı karşıyadırlar.
• Etil alkol su çekicidir. Bu sebeple % 100’lük elde edilemez. Ancak % 95,5 saflıkta
olabilir. Buna mutlak etil alkol denir.
• Etil alkolde, havadan nem kaparak kendini seyreltme eğilimi vardır.
• Mutlak etil alkol, doğal yolla elde edileni ve yapay yolla elde edileni olmak üzere
iki çeşittir.
• Doğal mutlak etil alkol elde edilmesinde; etil alkol % 16’lık olunca maya
öldüğünden dolayı bu yüzdeye gelmeden önce etil alkol ortamdan destilasyonla çekilir.
Kalan kısımda fermantasyon devam eder. Bu işlem sürekli tekrar edilir. Böylece % 95,5
etil alkol içeren mutlak etil alkol elde edilmiş olur.
• Doğal mutlak etil alkol şeker pancarı, üzüm ve polisakkaritlerden elde edilir.
ETİL ALKOL ORANI YÜKSEK İÇKİLERDEKİ DOĞAL ETİL ALKOL NASIL ELDE
EDİLİR? (SUMA FABRİKASI)
• Etil alkol oranı % 16’nın üzerinde olan içkiler rakı, votka, viski, cin, kanyak ve
likördür.
• Bu içkilerde bulunan belirli yüzdelerdeki doğal etil alkol, sumadır.
• Rakı imalatında genelde doğal etil alkol kullanılır. Etil alkol oranı yüksek diğer
içkilerde sentetik etil alkol olabilir. Bu nedenle suma kelimesi rakıyla özdeşleşmiştir.
• Rakı üretiminde içine henüz anason konulmamış ve damıtılarak elde edilen % 40
ila % 50’lik etil alkole suma adı verilir.
• Suma da mutlak etil alkolün elde edilmesinde olduğu gibi damıtmayla elde edilir.
88
Suma, ilk damıtılandır ve etil alkol yüzdesi daha düşüktür.
• Suma kelimesi Osmanlıca lügatte “gizli riyakârlık” anlamını da taşır. Bu belki de,
düşünülmesi gereken bir denk geliştir.
• İçkilerdeki etil alkol genelde üzümden elde edilir. Bildiğimiz etil alkol, bu
fabrikalarda, fermantasyon ve damıtma yoluyla üretildiği hâlde adına, etil alkol fabrikası
denilmemiştir. Özellikle Anadolu’da suma fabrikası denilmiştir!..
• Suma fabrikası, rakının esas maddesini elde etmek için açılır.
• Tıpta kullanılan doğal etil alkolün elde edildiği fabrikaya mutlak etil alkol fabrikası
denir, suma fabrikası denilmez.
• Zaten 2005 Baskı TDK Türkçe Sözlük’te, suma kelimesinin karşılığında “İlk
damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı.” denilmektedir. Dolayısıyla “Rakı fabrikası
açıyoruz.” demelidir. Halk işin doğrusunu bilmektedir.
HAYATIMIZDAKİ BAZLAR
89
çıkartılmasında kullanılır.
Kımız: Dişi at (Kısrak) sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 2 etil alkol vardır.
Boza: Mısırın (Darının) fermantasyonu ile elde edilir. % 0,3 (Mevzuat limiti en fazla %
2’dir.) etil alkol vardır.
Kefir: İnek, koyun veya keçi sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 0,5 etil alkol
vardır.
90
• Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu hâl,
hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramağa, bizi mecbur
bırakmaktadır.
• Evrenin en yüksek hakikati hayattır.
• Kâinatın ruhu, mayası, esası, neticesi, özü hayattır.
SANKİ CANLI GİBİ ORGANİK BİR MOLEKÜL: FULVİC ASİT (FULVİK ASİT)
• Fulvik asit; sanki canlı gibi organik bir molekül olarak literatüre geçen tek organik
maddedir.
• Fulvik asit; bütün elementleri ihtiva eden ve molekül kütlesi 500 ile 2000 arasında
olan bir organik moleküldür.
• Fulvik asit; Türkiye’de Isparta’nın kazası Keçiborlu’da, dünyada ise Himalaya
dağlarında ve ABD’nin Utah (Yuta) eyaletinde vb. bazı yerlerde yer altından çıkar.
• Fulvik asit; magma tabakasından gelerek yeryüzüne ulaşan suların içinde
bulunan kompleks bir bileşiktir.
• Fulvik asidi 2005 yılı kasım ayında U.S. FDA [United States Food & Drug
Administration] (Yunaytıd Steyts Fuud end Drog Edministreyşın) (ABD Gıda & İlaç
İşletimi) ilaç olarak kabul etmiştir.
• Fulvik asit organizmaya girdiğinde, acilen vücutta ihtiyaç olan maddeler
sentezlenir.
• Fulvik asit; lağım suyu, ağır metal iyonu, kimyasal kalıntı, kimyasal atık madde,
kimyasal artık madde ve çeşitli zehirlerin karıştığı kirlenmiş suları 2 ay içerisinde berrak
hâle getirir.
• Fulvik asit zamanla humik aside dönüşür. Humik asit, siyah renktedir ve molekül
kütlesi 1 000 000’dur.
• Sülfato adıyla bilinen sülfonamitler, fulvik asit türevidir. Gelecekte birçok ilacın
yerine geçeceği tahmin edilmektedir.
91
• Fulvik asit, genetik bozukluğu birinci jenerasyonda kalıcı olarak düzeltir.
• Fulvik asit, ölümcül olan en ağır gıda zehirlenmelerini, birkaç dakikada ortadan
kaldırabilir.
• Fulvik asidin bulunduğu sıvıda 5 grup faydalı mikroorganizmanın tamamı bulunur.
• 5 grup faydalı mikroorganizma; fotosentez bakterileri, laktik asit bakterileri,
mayalar, küf mantarları ve aktinomiset adıyla bilinen toprak mikroorganizmalarıdır.
• Bu faydalı mikroorganizmalar, yeryüzüne çıktığında ısı, ışık ve oksijenle aktif hâle
gelerek eşeysiz ve eşeyli üreme ile probiyotikleri üretirler.
• Probiyotikler; doğal amino asit, vitamin, nükleeik asit, enzim, hormon, esansiyel
yağ asidi, antioksidan, antibiyotik, antifungal, nano gıda zerresi, keton, sterol, tanen,
flavon, flavonoit vb. biyoaktif maddelerdir.
• Fulvik asidin bulunduğu sıvıda bu bileşiklerin tamamı doğaldır.
ATOMLARIN HAREKETİ
SOLUNUM
C + O2 → CO2 + 94 kcal
FOTOSENTEZ
93
DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ
4. ÇEVRE KİMYASI
ASİT YAĞMURU
Filtresi olmayan fabrika bacalarından çıkan SO2 gazı; havadaki O2 ile birleşir, SO3 gazı
oluşur SO3 gazı; yağmur yağdığında H2O ile birleşir. Asit yağmuru adıyla bilinen H 2SO4
meydana gelir.
SULARIN ACILAŞMAMASI
KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK, BUNA DAİR SOMUT VERİ
BULMAYA ÇALIŞMAK BİLİMSEL SKANDALDIR
94
• Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor.
• Dünyada yağışlar azalmadı.
• Yağışlar yer değiştirdi.
• Dünyanın bazı bölgeleri çok yağış alırken bazı bölgelerinin daha az yağış aldığını
görüyoruz.
• Örneğin; Türkiye’de yağışlar azaldı, Amerika’da yağışlar arttı.
• Sorun da buradan çıkıyor.
• Evde veya iş yerinde otururken bile bir nükleer santralin çevreye yaydığı
radyasyondan 460–470 misli daha fazla radyasyona maruz kalınır. Reaktörün yanı
başına oturulsa dahi bu kadar radyasyon olmaz.
• Dünyanın her tarafında uranyum vardır.
• Uranyum zamanla bozunup radona dönüşür veya başka bir element uranyuma
dönüşür. Radon gazı her yerden geçer. Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve faydalı
olaylardır.
• Ayrıca doğal kozmik ışınlarla gelen radyasyon bile, bir nükleer reaktörden gelen
radyasyondan 120 kat daha fazladır.
• Nükleer santraller, kaza durumunda ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme
reaksiyonu kapatacak şekilde tasarlanmıştır.
• Nükleer kaza riski ve çevreye zarar konusu ve iddiaları, kasıtlı ve cahilliğe bağlı
abartılardır.
• Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji ihmal edilebilir boyuttadır.
95
• Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için hile amacıyla FeO formülü ile yazılan
demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası olarak bilinir.
• Erken toplanan turunçgillerin kabuğu yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için
hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen) gazı odalarında bekletilir. Bu suretle; portakal,
mandalina ve limonun erken toplandığı ve ekşi tatta olduğu anlaşılmamış olur.
Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif
tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği
Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır.
Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan
kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki
verir.” demektedir.
Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto,
çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir. Dr.
Masaru Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden
buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim
de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı."
96
Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri
de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur.
Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla, çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden aldığı
su örnekleriyle ve negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleriyle yaptığı deney
sonucunda ise kristal yapının bozulduğunu gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği
suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp dağılmıştır.
Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına konferanslar vermek üzere davet edilmektedir.
Japonya, Avrupa ve Amerika’da yaptığı canlı deneylerle düşünce, davranış ve
duygularımızın çevre üzerinde ne derece derin etkileri olduğunu göstermiştir.
Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği (American Holistic Medical
Association) Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı sularla
kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız
dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil eder. Suyun
infrared (kızıl ötesi) IR ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok çalışma, suyun gözle
görünmeyen etkilerini meydana çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru
Emoto’nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel
bu kadar iyi bir şeklide bilim adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’
Naturally Well mecmuasının editörü olan Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum
yapmıştır: ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru Emoto’nun net vizyonu da bize
hem kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve
ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir kuantum
sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi göstermiştir.’’
97