You are on page 1of 2

1923 yılında yürürlüğe giren Eğitim yasasıyla bilimselliğe dayanan ulusal eğitimle

toplumun aydınlatılması başlanmıştı. Böylece yeni kuşaklar çağdaş düşünceyle


yetişecekti. Öyle de oldu. Gereken boyutları istenılen yaygınlığa erişmesede
giderek büyüyen çağdaş düşünceyle kuşanmış bir kuşak oluşmaya başlamıştı. Kolay
olmamıştı bu başarı. Özellikle de Osmanlı'dan miras kalan sistemin, neredeyse hiç
olmayan (özellikle kadınlar arasında) bir eğitim seviyesinin üzerine kurulması
gerekmişti bu ulusal eğitim sistemin.

Sonra ne oldu, çok partili dönemle birlikte önce kuran ve din ağırlıklı eğitim
giderek arttı, kuran dersleri, imam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri yoğun
bir hızla çoğaldı. Kuruluş aşamasından başlayan ve seçimlere katılım aşamasında
ve sonraki süreçte Demokrat Parti'nin dinci ve tarikatlara sagladigi tavizlerle
başlayan bu çoğalma 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde en büyük boyutlarına
ulaştırıldı. Ülkenin tek parti döneminde yaşamadığı baskı rejimi çok partili
döneme geçişle 'demokrasi' maskesi altında yaşandı.

Günümüzün demokrasi mızıkacılarının hiç durulmayan yalanlarına göre, birden fazla


partinin katılması demokrasinin göstergesiydi ancak onlarca yıldır Turkiye'de
yapılan secimlerde onlarca parti seçimlare katılırken her nedense bu ülkede aynı
ağızlar tarafından demokrasinin olmadığından yakınılıyor. Bir türlü ikna
edemedik, seçimler kendi başına, birden fazla parti seçime katilsada demokrasinin
varlığının kanıtı değildir. Burada bir tırnak açalım ve bu konuya açıklık
getirelim. Bunun en çarpıcı örneğini 2.
Dünya Savaşı öncesi Almanyasında ve savaş sırasında Britanya'da yaşadık.
Anımsayacaksınız, 2. Dünya Savaş'ına gelinirken seçimler sırasında uyguladığı anti
demokratik yöntemlerle erki ele geçirmeyi başaran Adolf Hitler daha sonra yapmak
istediği tüm anti demokratik değişimleri gerçekleştirdiği dönemde yaptığı
seçimlerle halkın coğunluğu tarafından desteklenmişti. Bunun tam tersi olan bir
başka durum savaş zamanı Britanya'da yaşandı. Burada Churchil'in Başbakanlığa
getirilmesi ve savaş boyunca hiç seçim yapılmadan, savaş politikaları ve hükümet
halk tarafından oylanmadan ülkeyi ve Brıtanya adına savaşı yönetmesi yaşandı.
Aradaki ayrım, Almanya'da demokratik seçimler kullanılarak demokrasi giderek
diktatörlüğe dönüşürken, Britanya'da demokratik seçimler yapılmadan, ancak
liberal demokrasinin ruhuna ters düşmeyen ve onu bir diktatorya ya dönüştürmeyen
bir döneme tanık oluyoruz. Demokrasi kavramı onu oluşturan koşulların ışığında
algılanmalıdır, bir anket sorusuna evet ya da hayır yanıtı verecek biçimde değil.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanmakta olan onlarca farklı seçim sisteminin
hangisinin diğerinden daha demokratik
olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Katılımcı, çoğulcu demokrasiler
seçim sistemi dışında, azınlıkta kalanların hak ve taleplerini elde edebilmek için
başvurabildikleri önemli demokratik bir yol sağladıkları için demokrasilerin
kaçınılmazıdır.

Konumuza dönersek vardığımız sonuçun tarihimizin en gerici güçlerinin etkisi


altında Cumhuriyet düşmanlığıyla yetiştirilmiş, şeriat kurallarına bağlı itaatkar
ancak düşünemeyen kuşaklar oluşturulmuştur. Türkiye çok partili demokrasiyle
tanışırken, çok partili demokrasiyle gelen hükümetin ve onu takip eden
hükümetlerin, demokrasinin can düşmanı sayılabilecek fanatik, köktendinciliğin en
tehlikeli unsurlarını cesaretlendirmesini yaşıyordu. Günümüzde yaşanan demokrasi
sorunları irdelenirken bu ikilemin içerdiği çelişkilerin akıldan çıkarılmaması
gerekmektedir. Ülkemizdeki demokratikleşme sürecinin bu dönemi yaşaması
zorunluymuş gibi onu olmazsa olmaz kabul edip, onun doğurduğu sorunları
demokratikleşmenin doğal sorunlarıymışcasına savunanlar, neden Türkiye'de
demokrasiye geçişin ön koşullarını düşünüp oluşturan devrimleri ve bu devrimlerin
gerçekleşmesi için gereken her özveriyi yerine getiren, hatta çok partili döneme
geçişin koşullarınıda hazırlayan devrim dönemi diyebileceğimiz tek parti
yönetimine karşı yalnız eleştirel değil, üstelik saldırgan bir tavır
sergileyebiliyorlar.
Bu gün birileri Osmalı hanedanının destekcileri, hilafet özlemcileri ve dinciliği
baskı ve sömürü aracı olarak kullanmaları engellenenler kalkıp, Cumhuriyetin
kuruluşunu bir darbe olarak nitelendirirlerse ve birileri onu takip eden yıllarda
yapılan devrimlerin halk üzerinde travma etkisi yaptığını (derin etkileri
olduğunu) söyleyebiliyor da neden Avrupa birliği sürecinde uygulamaya konulan
AB'den gelme (yukardan inme) yaptırımların toplum üzerinde en az benzeri etkileri
olabileceği üzerinde durulmuyor.
Atatürk devrimleri olarak bildiğimiz, çağdaşlaşma yolunda olmazsa olmaz sıçramalar
Mir'imizin dediği gibi bir günde değil yılları içeren bir süreç içerisinde
gerçekleşmişti. Bu DP erke geldiğinden buyana ters yönde yol almaktadır.

Liberalismi savunurken demokrasilerde kısıtsız özgürlük olduğunu vurgulayanların


çok iyi bildikleri bu özgürlük kavramı, yalnız demokrasilerde eşitlikçidir.
Liberallerin herkesi inandırmaya çabaladığı gibi demokrasi tanımının dışında kalan
kırallık, sultanlık, emirlik, beylik ağalık gibi feodal politik yapi içeren
toplumlarda kişilisel özgürlükler yoktur. Bunlar kalıtımsal diktatörlüktür.
Onlar ancak kendi belirledikleri imtiyazlı sınıflar için özgürlük tanırlar.
Demokrasilerdeki kişisel özgürlükse, eşitliğini o en üstün değerde tutulan kişisel
özgürlüklerin herkes için aynı kısıntıları içerdiği için kazanır. Diğer
bir değişle kişinin özgürlüğü ancak bir başkasının özgürlüğünü kısıtlamayacak
kadardır. Toplumsal eğimimizin bize öğrettiği gibi 'benim özgürlüklerim
seninkilerden daha fazla değildir ve seninkilerin başladığı yerde biter'. İşte
bunun için hukuk, devletin en doruğundaki değerlerin başında gelir.

Liberalismin en önemli ayrımlarından bir tanesi, kişisel hakların Anayasa'yla


devletlere karşı koruma altına alınmış olmasındadır. Günümüz Türkiye'sinde,
günümüzde erkte olan AKP'nin uyguladığı gibi yanlızca onlara oy veren 'millet'in
kişilerinin hakları değil, ulusu oluşturan bireylerin tümünün hakları bu koruma
altındadır. Çok partili düzende tek partiymişcesine uygulamalarda bulunmak olsa
olsa Demokrat Parti yönetiminin uygulamalarını taklit etmek olur.

You might also like