You are on page 1of 4

14 ADİYAT SURESİ

[SOLUK SOLUĞA KOŞANLAR]

SURESİ

ADİYAT SURESİ’NE GİRİŞ

Adiyat suresi Mekke'de inmiştir. İniş sırasına göre 14. suredir. Adiyat suresinin doğru
anlaşılabilmesi için öncelikle sureyi meydana getiren cümlelerin yapıları ve anlamları
arasındaki uyum dikkate alınmalıdır. Surenin ilk sekiz ayeti bir kasem cümlesi oluşturmuştur.
1–5. ayetler bu cümlenin kasem [yemin] bölümünü, 6–8. ayetler ise kasemin cevap bölümünü
teşkil etmektedir. 9–11. ayetlerde ise uyarılar yer almaktadır.
Bu yapı dikkate alınarak okunduğunda surenin mesajı daha iyi anlaşılır:
Gözü dönmüş inançsız çıkarcıların haram-helal demeden, hesaba çekileceklerini
düşünmeden nasıl mal edindikleri anlatılır. Ayrıca bu inançsızların Rabblerine karşı nankör
oldukları vurgulanarak yaptıklarının Allah tarafından mahşer gününde yüzlerine vurulacağı ve
cezalandırılacakları bildirilir.

14 / ADİYAT [SOLUK SOLUĞA KOŞANLAR] SURESİ

Rahman ve Rahîm Allah adına.

Ayetlerin meali:

1-5-Soluk soluğa koşanlara, sonra ateş saçanlara, sonra sabahtan baskın yapanlara,
derken orada tozu dumana katanlara, sonra bir topluluğun orta yerine/ en hayırlı yerlerine
kadar dalanlara kasem olsun ki …
6- Kesinlikle insan Rabbine karşı çok nankördür.
7- Ve kendisi de buna kesinlikle tanıktır.
8- Muhakkak o, hayır sevgisinden dolayı (kendi çıkarı için) çok katıdır.
9-11-Hâlâ o [insan], kabirlerde olanların dışa atıldığı [ölülerin diriltildiği], göğüslerde
olanların derlenip toparlandığı zaman, hiç şüphesiz o gün, Rabblerinin onlara gerçekten haber
verici olduğunu bilmez mi?

Ayetlerin Tahlili

1 - 5. Ayetler:

Soluk soluğa koşanlara,


sonra, ateş saçanlara,
sonra, sabahtan baskın yapanlara,
derken orada tozu dumana katanlara,

1
sonra, bir topluluğun orta yerine/ en hayırlı yerlerine kadar dalanlara...

Klâsik meal ve tefsirlerde ayetlere parantez içinde ilâveler yapılmış ve sure giriş
bölümünde açıklanan uyum gözetilmeden, daha çok İbn-i Abbas'tan yapılan nakiller dikkate
alınarak yorumlanmıştır.
Bu yorumlara şu örnekler verilebilir: “Soluk soluğa koşanlar” ayeti ile develerin
koşmalarının kastedildiğini söyleyenler olduğu gibi, bu koşanların Allah yolunda baskın
yapanların atları olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bazıları da İslâm'ın ilk savaşı olan Bedir
savaşında Müslümanların sadece iki atının olduğu yolundaki rivayete dayanarak bu ayette
atların kastedilmiş olamayacağını; “soluk soluğa koşanlar”ın, hacc günlerinde Arafat'tan
Müzdelife'ye, oradan da Mina'ya koşan hacılar olduğunu ileri sürmüşlerdir. Keza, “tozu
dumana katanlar” deyimini hacc veya savaş esnasında binek hayvanlarının ayak bastığı
yerden çıkan toz ve duman olarak anlayanlar olduğu gibi, Allah yolunda savaşanların
yaptıkları baskınlar sırasında tozu dumana katarak inkârcıların aralarına dalmaları şeklinde
anlayanlar da olmuştur.
Nakillere dayanan bu yorumlarda hemen göze çarpan bazı bilgi yanlışlıkları ve
mantıksızlıklar vardır. Meselâ bu surenin indiği dönemde hacc vazifesi henüz
emredilmemişti, ortada ne Arafat vakfesi, ne Müzdelife, ne de Mina vardı. Medine dönemine
ait bu hükümlerin ilgili ayetlere açıklama olarak getirilmesi tarihsel olarak yanlıştır. “‫ضبح‬
Dabh” sözcüğü sadece ve sadece “koşan atın çıkardığı nefes sesi” demek iken, “‫والعاديات ضبحا‬
Ve’l-âdiyâti dabhan” ifadesinden “deve”nin anlaşılması da çok belirgin bir dil bilgisi
yanlışıdır. Bu yanlışların yanı sıra “‫ فالموريققات قققدحا‬fe’l-mûriyâti kadhan [kıvılcım saçan]”
ifadesi “nalların taşlara çarpması sonucu oluşan kıvılcım” anlamına gelirken, koşanların
“deve”ler olduğunun söylenmesi de “nal” ile “deve”yi yan yana getiren bir mantıksızlık
örneğidir.
Bize göre, sureyi tahlile başlamadan önce şu tespitlerin yapılmasında yarar vardır:
İlk olarak, 1. ayette geçen “‫ ضبح‬dabh” sözcüğü, koşanların kesinlikle “at” olduğunu
göstermektedir. 2 ilâ 5. ayetlerde anlatılanlar da 1. ayette soluk soluğa koştukları ifade edilen
atların sebebiyet verdiği sonuçlardır. Nitekim 2 ilâ 5. ayetlerde “‫ ف‬fe” bağlacı kullanılmıştır
ki, bu bağlaç hem cümlenin devam ettiğini, hem de ifadeler arasında sebep-sonuç
[nedensellik] ilişkisi olduğunu gösterir.
İkinci olarak, kasem cümlesinin cevap bölümünü oluşturan 6 ilâ 8. ayetler ile kasem
bölümünü oluşturan 1 ilâ 5. ayetler arasında anlam bakımından herhangi bir çelişkinin
olmaması gerekir. Cümlenin cevap bölümü olan 6 ilâ 8. ayetlerde “Kesinlikle insan Rabbine
karşı çok nankördür” denildiğine göre, 1 ilâ 5. ayetlerde sözü edilen “koşan atlar”ın “Allah
yolundaki savaşlarda koşan atlar” olması mümkün değildir. Çünkü bu takdirde, 1 ilâ 5.
ayetlerde Allah yolundaki savaşlarda koşan atlara ve bu savaşlarda ortaya çıkan görüntülere
dikkat çekildikten sonra, 6 ilâ 8. ayetlerde insanın nankörlüğü dile getirilmiş olmakta, bu da
cümlenin yemin bölümü ile cevap bölümü arasında bir anlam uyuşmazlığı, bir mantıksızlık
ortaya çıkarmaktadır. Bu durum aynen “senin dindarlığına, dürüstlüğüne, çalışkanlığına
bakılırsa sen çok kötü bir insansın” ifadesindeki mantıksızlığa benzemektedir. Oysa doğru
mantık, bu cümlenin sonunun “sen iyi bir insansın” şeklinde olmasını gerektirir. Sureye
dönecek olursak, 6 ilâ 8. ayetlerde nankörlük vurgulandığına göre, 1 ilâ 5. ayetler kötü
insanların davranışlarını anlatıyor olmalıdır. Başka bir ifade ile; cümlenin cevap bölümünde
Rablerine karşı nankör oldukları açıklanan insanların nankörlüklerinin kanıtı, cümlenin kasem
bölümünde gösterilmekte ve kanıt olarak bu insanların menfaat hırsıyla, gözleri dönmüşçesine
yaptıkları talan, kapkaç, vurgun, soygun gibi kötü davranışları sıralanmaktadır.
Bu tespitlerin ışığı altında 1 ilâ 5. ayetlerde bize göre; çıkar sağlamak, vurgun vurmak,
talan etmek, kapkaç yapmak, çapulculuk yapmak için gözü dönmüş insanların, henüz günün
başlangıcında, iyi koşan ve nal vuruşlarıyla kıvılcım çıkartan atlarla baskınlar yapmaları ve

2
baskın yaptıkları topluluğun ortasına/ en hayırlı, en değerli yerlerine tozu dumana katarak
dalmaları anlatılmaktadır. İman etmemiş insanların genel karakteri olan bu davranışlar, her
zaman ve zeminde aynı özellikleri gösterir. Bu davranışlar eski çağlarda ayette canlandırıldığı
şekilde, atlarla ve küçük topluluklara yönelik olmuştur. Günümüzde ise ateş ve ölüm saçan
jetlerle, füzelerle, tanklarla, uçak gemileriyle olmakta ve bir ülkenin işgal ve talan edilmesi,
bir milletin çeşitli kargaşalar [toz-duman] içine itilmesi biçiminde tezahür etmektedir.

Kasem olsun ki …

İşte, insanlar tarafından oluşturulan bu görüntülere 1 ilâ 5. ayetlerde dikkat çekilmekte


ve bu gerçekler kasem cümlesinin cevap bölümünde söylenenlere kanıt gösterilmektedir:
“İnsanların ortaya koyduğu bu görüntüler kanıttır ki …”

6-8. Ayetler:

Kesinlikle insan Rabbine karşı çok nankördür.


Ve gerçekten, kendisi de buna şahittir.
Muhakkak o, hayır sevgisinden dolayı çok katıdır.

Suredeki genel ifade akışı insan karakterini anlatmaya yönelik olup bu ayetlerde de
yine insanoğlunun genel karakteri gözler önüne serilmektedir. İnsanın genel karakter tanımına
Fecr suresinin 15-20. ayetlerinde de yer verilmiş ve şunlar söylenmişti:

Fecr; 15-20: İnsana gelince, Rabbi onu her ne zaman imtihan edip de
kendisini üstün kılar ve nimetler verirse: "Rabbim beni üstün
kıldı" der.
Ama, her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim
beni aşağıladı" der.
Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz.
Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.
Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki!
Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!

Adiyat suresi bu ifadeleri hem pekiştirmiş, hem fütursuzca biriktirilen ve fütursuzca


yenilen malların hangi yollardan elde edildiğini açıklamış, hem de bu yollarda sergilenen
gözü dönmüş insan davranışlarını insanın nankörlüğünün kanıtı olarak ilân etmiştir.
Sözlük anlamı, “haktan ve hayırdan men etmek, başkalarını uzaklaştırmak” olan “‫كنود‬
künud” sözcüğü ile aynı kökten türemiş olan ve Türkçeye “nankör” olarak çevirdiğimiz “‫كنود‬
kenud” sözcüğü, kısaca “üzerinde bulunduğu şeyi engelleyen” demektir. Bu sözcük “cimri,
başkalarıyla paylaşmayan, tek başına yiyen, başına gelen sıkıntıları durmadan sayıp döken,
Rabbine saygısızlık eden ve Rabbinin verdiği nimetleri ve rahatlığı unutan” kimseler için
kullanılır. Aynı sözcükle yapılan “‫ ارض كنود‬arz-ı kenud” şeklindeki tamlama da “üstünde
hiçbir şey bitmeyen toprak” anlamına gelir. Ancak sözcüğün 6. ayetteki kullanımı, yukarıdaki
anlamlara ilâveten, 9 ilâ 11. ayetlerden anladığımıza göre, gerçeklerin üzerini örtmek
anlamına gelen “küfür” boyutunu da içermektedir. Çünkü 7. ayette nankörlük kanıtı olan
davranışlarının bilincinde olduğu bildirilen insanın, 11. ayette söylendiği gibi, kendisinin de

3
farkında olduğu bu gerçekleri Allah'tan gizleyebileceğini düşünerek bilmezden gelmesi, tam
bir “küfür” örneğidir.

9-11. Ayetler:

Hâlâ o [insan], kabirlerde olanların dışa atıldığı,


göğüslerde olanların derlenip devşirildiği zaman, hiç şüphesiz o
gün, Rablerinin, onlara, gerçekten haberdar olduğunu bilmez mi?

Bu ayetlerde, Allah'a dönüş ve mahşerde hesap verme konusuna dönülmüş ve


insanlara hatırlatmada bulunulmuştur.
Bu ayetler örnek alınarak insanların tuğyandan, haksız yolla mal kazanmaktan ve bu
malı kazanırken başkalarını sömürmekten uzak kalmalarını sağlamak için her insana bir
Yaratan'ı ve Rabbi olduğu ve mutlaka O'na dönüp hesap vereceği öğretilmelidir. İnsanlığı
hüsrandan [kayıptan-zarardan] kurtaracak yegâne yol ve uyarı budur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

You might also like