Professional Documents
Culture Documents
Ülkemizde yaĢanan büyük tahribatlar ve uluslararası arenada yaĢanan geliĢmeler, açıkça bu seçimin
ülkemiz ve bütün insanlık için dönüm noktası olacağını göstermektedir.
SAADET PARTĠSĠ
2007 SEÇĠMLERĠ GENEL STRATEJĠSĠ
Saadet Partisi olarak, programımızda da belirtildiği gibi, bizler ―Milli GörüĢ‖ zihniyetinin temsilcisi olan tek
partiyiz. Bu zihniyetimizden dolayı, görüĢ ve inancımızın temelini ―yine programımızda da belirtildiği gibi‖, sevgi,
Ģefkat, hoĢgörü, merhamet, esirgeme ve bağıĢlama teĢkil etmektedir. Bundan dolayı da gayemiz, öncelikle
Türkiyemiz‘deki 75 milyon kardeĢimizin ve bununla beraber yeryüzündeki 6 milyar insanın tamamının saadetidir.
Fakat ne yazık ki, bugün ne Türkiyemiz‘deki 75 milyon kardeĢimiz ne de yeryüzündeki 6 milyar insan saadet
içerisinde değildir. Aksine, ızdıraplar sıkıntılar ve gözyaĢının arttığı bir istikamete doğru hızla sürüklenmektedir.
Bunun Temel Sebebi ġudur:
HerĢeyden önce belirtmeliyiz ki doğru teĢhis yapılmadan doğru tedavi yapılması mümkün değildir.
Bu teĢhisi yaparsak ne görüyoruz;
Hak ve Batıl mücadelesi insanlık tarihinde Adem (AS)‘dan beri süregelmiĢtir ve kıyamete kadar da devam
edecektir. Milli GörüĢ, kaba kuvveti değil hakkı üstün tutan görüĢtür ve hakkı temsil etmektedir.
Ġnsanlar tarih boyunca ne zaman hakkı üstün tutan bir zihniyet ile yönetilmiĢlerse saadet bulmuĢlardır. Ne
zaman da, kaba kuvveti üstün tutan batıl görüĢlerin hakim olduğu yönetimler altında yaĢamaya mahkum kalmıĢ
ise sadece ızdırap çekmiĢler ve gözyaĢına boğulmuĢlardır. Ġnsanlık tarihi bu gerçeği istisnasız her vesile ve
sayısız misaller ile apaçık bir Ģekilde göstermekte ve ispat etmektedir.
Milli GörüĢ‘ün dıĢında kalan batıl görüĢe sahip insanların zihniyetleri, soyları, sopları, inançları ve
mezhepleri her ne kadar çok çeĢitleri ihtiva ediyorsa da Ģuurlu bir teĢhis yapıldığında görülür ki, bilhassa son üç
asırdan beri bu batıl görüĢler bir merkez tarafından kontrol edilip yönlendirilmekte olup bu merkez ırkçı
emperyalizm diğer bir ifade ile siyonizmdir.
Tarihimize baktığımızda Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bin yıl Milli GörüĢ ile dünyaya hakim
olmuĢuz, bütün dünyada adil bir düzen kurup huzur, barıĢ ve saadeti sağlamıĢız. Fakat, yaklaĢık son üç asırdan
beri maddi güc ırkçı emperyalizmin kontrolüne geçmiĢ ve bu yüzden de insanlık huzur, barıĢ ve adalete hasret
kalmıĢtır.
AHMET SÜNNETÇİOĞLU
7
Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karĢı ve
Müslümanlara karĢı yeni bir imha planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat
kendileri tarafından yıkılmasını takiben dünya liderlerinin bizzat kendi söylemleri,
yaĢadıklarımız, ırkçı emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık ortaya koymakta ve
bizim yukarıda anlattıklarımızın doğruluğunu ispat etmektedir.
11 Eylül olaylarından sonra ABD baĢkanı Bush ―Tanrı beni bir ilahi misyon ile görevlendirdi, bu bir haçlı
seferi, ya benimlesiniz ya karĢımda” diyerek Ġslam coğrafyasına bir dizi operasyon baĢlatmıĢtır.
Condaleezza Rice “Fas‟tan Basra Körfezine kadar Ortadoğu‟da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır
ve haritalarının değiĢtirileceğini, Türkiye‟nin de bunların içerisinde olduğunu” vurgulamıĢtır. (7-8-2003
Washington Post)
Ġtalyan BaĢbakanı Berlusconi: kendi medeniyetlerinin Ġslam medeniyetini alt ettiğini, Ġslam
dünyasının batı medeniyetine teslim olması gerektiğini söylemiĢtir.
Fransa CumhurbaĢkanı Chirac: hepimiz Bizans‟ın torunlarıyız demiĢtir.
Danimarka Kraliçesi II. Margretine: “Avrupa da Müslüman sayısı artıyor. Çok toleranslı ve çok
tembeliz. Ġslam karĢıtlığımızı her fırsatta göstermeliyiz. Genelde dünyada, özelde Danimarka için tehdit
haline dönüĢen Ġslam‟a karĢı çıkmalıyız. Hükümet Müslüman azınlığa hiçbir Ģekilde HoĢgörü
göstermemelidir” demiĢtir.
Ġngiltere BaĢbakanı Blair; “Irak konusunda karar verirken çok zorlandım. Ama Hıristiyanlık bilincim
ve inancım Irak‟ı iĢgal konusunda etkili oldu‖ demekten çekinmemiĢtir.
Bush‟un yardımcısı Dick Cheney: “Irak‟ı iĢgal etmeseydik Müslümanlar Ġslam Birliğini kurup Ġsrail‟i
haritadan silerlerdi” “Teröristler Ġspanyadan Endonezya‟ya Kuzey Afrika‟dan Ortadoğu‟ya uzanan bir
Ġslam Ġmparatorluğu kurmayı amaçlıyordu. Böyle bir Ġmparatorluk Ġsrail‟i haritadan silebilirdi”
diyebilmiĢtir.”
Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karĢı ve Müslümanlara karĢı yeni bir imha
planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat kendileri tarafından yıkılmasını takiben yaĢadıklarımız, ırkçı
emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık bir Ģekilde ortaya koymaktadır.
ĠĢe dünyanın en önemli ülkesi olan Türkiye‘de Milli GörüĢ zihniyetiyle, YaĢanabilir Bir Türkiye, Yeniden
Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya kurmakta olan Refah Partisinin her türlü yola baĢvurularak, yasalara aykırı bir
Ģekilde kapatılmasıyla baĢlanmıĢ, 3 Kasım 2002 de her türlü etki kullanılmak suretiyle AKP kahır bir çoğunlukla
iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bu adımlar atıldıktan sonra bir yandan söz dinlemeyen Afganistan ve Irak zorla iĢgal edilmiĢ. Diğer yandan
da Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan gibi ülkelerde turuncu ihtilalle iĢbirlikçi hükümetler iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bunlara ilaveten büyük Ġsrail‘in bir an evvel kurulabilmesi için bir yandan Filistin, Lübnan, Suriye, Ġran, Mısır,
Suudi Arabistan ve Türkiye‘nin de iĢgalleri için planlar yapılmıĢ.
Diğer yandan da Türkiye‘nin yumuĢak lokma olarak yutulabilmesi için AKP yönetiminin ekonomiyi IMF ye
teslim etmesi sonucu olarak,
Türkiye‘nin
Aç bırakılması,
ĠĢsiz bırakılması ve borca esir edilmesi,
Medyası, sanayisi ve bankasıyla hiç bir kuruluĢu kalmaması için süratle yeni kanunlar çıkarılması için hızlı
adımlar atılmıĢ, görülmemiĢ bir borçlanma ile borca esir olunmuĢ ve
Milletin milli ve manevi değerlerinden uzaklaĢması için mümkün olan her adımın süratle atılması için baĢ
döndürücü bir dönem yaĢanmıĢ,
ĠĢbirlikçi medya vasıtasıyla, milletin sürekli olarak narkozlanması suretiyle milli her Ģeyimiz elimizden
alınmaya çalıĢılmıĢ ve Avrupa uyum komisyonları vasıtasıyla da milletin milli ve manevi değerlerden uzaklaĢması
için her türlü yasa ve uygulama yürürlüğe konmuĢtur.
ĠĢte buraya böyle getirildik.
VIII-NEREDEYĠZ:
Görülüyor ki yukardaki ifadeler (Arz-ı Mev‘ud) inancını açıkca yansıtmaktadır.Irkçı emperyalistlerin bu
emelleri yıllarca ecdadımız tarafından geri püskürtülmüĢtür.
8
Ancak Ģu anda iĢ baĢında olan AKP‘li idareciler maalesef aynı Ģeyleri söylemektedirler. ĠĢ birliği
yapmaktadırlar. Böyle müsait bir ortamda son nokta konmak istenmektedir:
Daha iĢe baĢlarken Abdullah GÜL, Fazilet Partisi I. Kongresinde dağıttığı broĢürde: ―Belki ifadeler
yadırganacaktır ama yine de söylemek zorunda olduğumu düĢünüyorum. Bizim için ortada bir mağlubiyet
var, bunu aynen kabul etmemiz gerekir. Konu, medeniyetlerle ilgili… KarĢılaĢma, adeta medeniyetlerin
karĢılaĢması. Bir Batı medeniyete var, bir de bizim baĢından beri iler sürdüğümüz tezler var. Bence bu,
hüzünlü bir yolculuk… Ortada açıkça bir mağlubiyet var. Kendi kültürümüz, kendi medeniyetimiz…
Ġddialarımızın, tezlerimizin üstünlüğünü gösteremedik. Ama sonuca seviniyoruz.” (S.19)
Yine Abdullah Gül: “Biz küçük olalım, doğruyu söyleyelim anlayıĢıyla bir yere varılmaz”(S.9)
Tayyip Erdoğan‘ın da Boğaziçi Üniversiteliler Derneğinin 1. Genel Kurulunda: ―Avrupa Birliği sürecinde
biz bir medeniyetler uzlaĢmasının onurlu mücadelesini veriyoruz. “Bizi alın diye yalvarıyorsunuz diyorlar.”
“Evet, bizi bu medeniyetler uzlaĢmasının içine katın demek zorundasınız.” Demezseniz o zaman bu
medeniyetler çatıĢmasına hazırlıklı olmalısınız. Biz medeniyetler uzlaĢmasını tercih etmek durumundayız.
Aksi takdirde bunun insanlığa bedeli çok ağır olur ve bu bedeli ne biz ödeyebiliriz ne de bizden sonra
2
gelen nesiller ödeyebilir. Ya dünya ile beraber yaĢamalıyız veya 780 000 km sınırlar içine hapsolmalıyız.
Yahut bizim düĢünce, inanç atmosferimiz içinde olanlarla bir dünya kuracağız diye düĢünüyorsak bilelim
ki onda da yanılıyoruz. Çünkü onlarla da görüĢtüğünüz zaman birçok sıkıntıların olduğunu göreceksiniz.
Bunu ben iki yıl öncesine kadar bilmiyordum ama iki yıllık süre içerisinde çok iyi anladım ve gördüm”
demiĢtir.
Ve yine Tayyip Erdoğan‘ın 21.02.2006 tarihinde AKP Grup Toplantısında yaptığı konuĢmada:
“Tek tek bütün milletler olarak, karĢımızda iki seçenek bulunuyor; ya değiĢime direnmeyi seçeceğiz
ki o zaman, tarihin tekâmül merdiveninde varabileceğimiz en son merhalenin mevcut durum olduğunu da
kabullenmiĢ oluruz. En iyi ihtimalle ayakta kalabilsek bile içinde bulunduğumuz duruma razı oluruz.Ya da
soğuk savaĢ döneminden kalma ezberimizi bozmayı tercih edeceğiz ki ancak o zaman, kendimizi
yenileyerek içine sürüklenmekte olduğumuz derin açmazlardan kurtuluruz.”
22 ülkenin sınırları değiĢecek, Türkiye‘de bunların içinde diyenlere stratejik ortak ilan etmiĢlerdir.
Abdullah Gül 7. Cidde Ekonomik Forumunda : ―DeğiĢim gerekli ve kaçınılmaz, değiĢimlere hazırlanmak
gerekir.Uyum içinde yaĢamayı öğrenmekten baĢka bir yol yok.”
Sözleri hep bu teslimiyetin ifadeleridir ve bunları inanarak söylemektedirler. Takiyye iddiaları doğru değildir
,iĢbirliği yapmaktadırlar:
BOP PROJESĠ:
21 Nisan 2003 tarihli Washington Post gazetesinde yayınlanan makalesinde Tayyip Erdoğan: “Irak‟a
özgürlük operasyonu kapsamında Türkiye‟nin oynayabileceği ya da oynaması gereken rol “ diyerek hem
Irak‘taki olayları özgürlük operasyonu olarak değerlendirmiĢ hem de Türkiye‘nin rol aldığını belirtmiĢtir.
TBMM‘de tezkere reddedilmesine rağmen: ”Türk halkının %94‟ü Irak‟a karĢı bir savaĢa karĢı çıkarken
hükümetim Irak‟a giren müttefik kuvvetlerin Türk hava sahasını kullanmasına izin çıkarılmasını
sağlayabilmiĢtir” ifadeleri aynı makalede yayımlanmıĢtır.
BaĢbakan Tayyip Erdoğan‘ın: “Ahlaken karĢı çıktığımız Irak operasyonuna siyaseten evet diyoruz”
(Adete siyasi ahlaksızlık örneği) sözleri hala kulaklarımızdadır.
Savunma Bakanı Vecdi Gönül 25-3-2006‘da : “ABD‟nin Irak savaĢında Türkiye‟nin gösterdiği iĢbirliğine
iĢaret ederek Türk hava sahasında 4990 sorti gerçekleĢtirildiğini ve Ġncirlik üssünün kullanıldığını” açıkca
belirtmiĢtir.
1 Eylül 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan DıĢiĢleri Bakanlığı tebliğiyle 7 tane deniz limanı 6 tanede
hava limanı ABD‘ye açılmıĢtır.
Ebu Garip Hapishanesinden Nur Bacı Dünya Müslümanlarına: “Allah‟a yemin ederim ki, yaĢadıklarımızı
dile getirmekten acizim. Bundan utanıyorum. VahĢi, kana susamıĢ hayvanlar gibi bedenlerimize
saldırıyorlar. Size ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz. Bizi öldürün.
Allah için bizleri ve onların piçlerini öldürün.” diye mektup yazmasına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin
baĢbakanı:”ABD‟nin Irak‟ta savaĢan kahraman bay ve bayan askerleinin en az zaviyat ile ülkeerine
mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız”diye ABD askerine dua edebilmiĢtir.(31 Mart
2003 Wall Street Journal Europe)
Abdullah Gül ―Dünya barıĢı için, barıĢı korumak, barıĢı yapmak için son 50 senede dünyada en çok
Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmiĢlerdir.”(17-5-2006 Milliyet)
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan BOP‘ndeki eĢ baĢkanlık göreviyle sık sık övünmektedir.15-3-2006 tarihli
grup toplantısında yaptığı konuĢmada: “GeniĢletilmiĢ Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesindeki rolümüz bize
9
özellikle Orta Doğu‟da önemli görevler yüklemektedir.Eğer geniĢletilmiĢ Orta Doğu ve Kuzey Afrika
projesinin hedefi demokrasi ise, insan haklarıysa, hukukun üstünlüğüyse, bu bölgede yaĢayan insanların
refahı, mutluluğuysa, bu bölgede yaĢayan insanların yaĢam standartının yükseltilmesiyse Türkiye bu
dönemde tribünde kalan bir seyirci olamaz. Muhakkak burada rolünü üstlenecektir.”diyerek BOP‘un
özgürlük, insan hakları, demokrasi projesi olduğuna inandığını açıkca belirtmekte ve 650000 kiĢinin ölümünü
görmezden gelmektedir.
Halit MeĢal‘in Türkiye ziyaretini kastederek Genel BaĢkan Vekilim , BaĢbakan Vekilim yaptıkları
görüĢmelerde tüm insanlığın beklentisi olan mesajları gelen Filistin heyetine vermiĢlerdir.Verilmesi gereken ne ise
vermiĢlerdir.Belki de Türkiye‘nin dıĢında baĢka ülkelerin veremeyeceği mesajları vermiĢlerdir.
Bu mesajların içerisinde Ģiddetin terkedilmesi vardır.
Bu mesajların içerisinde Ģüphesiz ki Ġsraille birlikte masaya oturulması vardır.
Bu mesajların içerisinde yol haritasının kabulü vardır.
Diyerek te BOP‘ndeki görevinin taĢeronluk olduğunu açıkca beyan etmektedir.
Bu gerçeklere rağmen Bülent Arınç Aralık 2005‘te Gazizantep‘te “Bakmayın öyle birkaç gazetenin, birkaç
köĢesindeki kalemĢorlara.Onlar Amerikan üniforması giymiĢ, kendini Türk zanneden insanlardır. Biz bu
ülkede tarihimizle, milletimizle ne yaptığımızı, neyi hedeflediğimizi, kimlerle dost olduğumuzu çok iyi
biliyoruz...Bu yüzden verilen kararlar (1 Mart tezkeresi) ve hükümetin o günden bu yana takip ettiği
politika, alkıĢlanacak bir politikadır.” derken :
264 AKP milletvekilinin tezkereye oy verdiğini
Zamanın baĢbakanı Abdullah Gül‘ün : Tezkere geçmeyince çok üzüldüm istifa etmeyi düĢündüm dediğini
Tayyip Erdoğan‘ın tezkere geçmezse memurun 2 maaĢını ödeyemezsek o zaman görürsünüz beyanını
görmezden geliyor.
KIBRIS:
Kıbrıs‘da Türk tarafı 1960‘ın esas alınmasıyla bazı prensipler üzerinde titizlikle davranmaktadır:
1. Türk kesiminin tam egemenliği
2. Adada iki taraflılığın devamı
3. Taraflar arasında siyasi eĢitlik ilkesinin uygulanması
4. Taraflar arasında mal-mülk değiĢiminin adil olarak tamamlanması ,verilecek tazminatlarla hakların
eĢitlenmesi
5. Etkili garantörlük hakkının devamı .Yani Türkiye‘nin güçlü garantör devlet olarak kalması
6. Kıbrıs‘ta iki kurucu halk ve devletin varlığının kabulü
- ġimdi AB müzakerelerinin baĢlanması için Türkiye‘nin bulunduğu psikolojik ortam ile Ekonomik krizden
faydalanarak Kıbrıs için çözüm zamanının Ģimdi olduğuna Türkiye inandırılmak istenmektedir.
- AKP ilk defa seçim beyannamesinde Belçika modelinden bahsetmiĢtir. Fakat bu modelin hiçbir Ģekli ile
Kıbrıs Ģartlarına uymadığı anlaĢıldığından hemen bir değiĢiklik ile “ Ġsviçre kanton modeline” dönülmüĢtür.
- Sayın Tayyip Erdoğan Kıbrıs konusunun AB ve Avrupa Güvenlik ve Savunma kimliği ile bir paket olarak
ele alınması görüĢünü savunurken sonradan Kıbrıs konusunun tek baĢına ele alınmasını savunmuĢtur. Daha
sonra ise Annan Planına can simidi gibi sarılarak ;
Kıbrıs‘ta bu güne kadar Ģahin politikalar izledikte ne oldu?
Nereye gitsek karĢımıza Kıbrıs çıkıyor.
DevekuĢu gibi kafamızı kuma sokmanın bir yararı yok.
―Çok boyutlu siyasetimiz ve basiretli yönetimimiz sayesinde Türkiye zaaflarından kurtulup büyük bir açılım
sağlıyor. Bu sayede Türkiye‘nin tıkanan damarlarını açacağız. Meseleleri kökünden çözüyoruz.
DenktaĢ yaĢlı olmasaydı ben bilirdim.
“Çözümsüzlük çözüm değildir.”
ġeklinde ifadeleri kullanmıĢtır.
- 1. Annan planının imzalanması için DenktaĢ‘a yoğun baskı yaptığı herkesçe malum. Neticede aynı
baĢbakanın 4. Annan planının imzalanmasından sonra ―önemli kazanımlar elde ettik‖ sözleri “iyi ki DenktaĢ 1.
Annan planına direndi” düĢüncesini akla getirmektedir. Yoksa baĢbakanın bahsettiği kazanımları elde
edemezdik.
10
Kıbrıs‘ta bugüne kadar 3 BM genel sekreterinin planları tartıĢıldı.1984-86 Perez de Cuellar‘ın çözüm
paketi: Türk tarafı kabul etti Rumlar reddettiler.
Butros-Gali: Paketinin % 90‘ını Türk tarafı kabul edebileceğini belirtti. Rum tarafı kabul red cephesi
oluĢturdu.
Bütün bunlar ortada iken hala baĢbakan Erdoğan‘ın “ÇÖZÜMSÜZLÜK ÇÖZÜM DEĞĠLDĠR” lafını ağzına
pelesenk ederek çözümsüzlüğü Türkiye‘ye yükleme gayreti konu hakkındaki bilgi düzeyini göstermektedir. Veya
karĢı tarafın isteklerini karĢılamak sureti ile her sorunu çözeceğine inandırılmıĢtır.
Ama bu “Tıkanan damarları açmaya çalıĢırken damarları kesip hastayı öldürmek demektir”. Kaldı ki
tıkanan damar da yoktur. Türkiye Kıbrıs davasında haklıdır.
Annan planı ret edildikten sonra Türk Hükümeti planın kabulü için elimizden geleni yaptı. Kabul edilmedi.
Artık Londra anlaĢması geçerli dense; En azından Kıbrıs meselesinin AB ile bağlantılaĢması ortadan kalkacak.
Ancak gerek BaĢbakan Erdoğan gerek ise DıĢiĢleri Bakanı Gül ısrarla dâhiyane bir fikir (?) olarak Annan planı‘nı
devreye sokmaya çalıĢıyorlar.
- Oysa Annan planında Türkiye‘nin kırmızı çizgilerinden olan;
1- Ada‘da iki taraflılık, iki ayrı devlet
2- Egemenlik
3- Garantörlük Ģartları yok.
BaĢbakan Tayyip Erdoğan‘ın Siirt Tanıtma Vakfı gecesinde (5 Haziran 2005 , Milliyet) “Kıbrıs ile ilgili
mevcut politikaları sürdürmüĢ olsaydık, durumumuz aynen Lübnan ile Suriye arasındaki duruma
benzerdi, ve birileri gelir dayatır, Kıbrıs‟tan çıkın derdi. Bir yere kadar dayanır, ondan sonra kuzu kuzu
çıkardık.Peki Türkiye ne yaptı? Masada durdu.” gafının aynısını belli bir süre önce aynısını dıĢiĢleri bakanı
Abdullah Gül de yapmıĢtı.Bu durum: Türkiye‟nin orada bulunmasının 1960 sözleĢmelerinden ortaya çıkan
hukuki bir hakkın kullanılması gerçeğini hiçe sayarak kendi ülkesinin tezlerine bu kadar zarar veren
cehaletinin tezahürünü açıkça ortaya koymaktadır.
17 Aralık 2004 Avrupa Birliği Türkiye Ġlerleme Raporu‘nda :
KIBRIS KONUSUNDA BAĞLAYICI KARAR VARDIR.
―AB KONSEYĠ BĠRLĠĞE 10 YENĠ ÜYE DEVLETĠN KATILMIġ OLDUĞUNU GÖZÖNÜNDE
BULUNDURARAK;‖
―TÜRKĠYE‘NĠN ANKARA ANLAġMASININ UYARLANMASINA YÖNELĠK PROTOKOLÜ ĠMZALAMA
KARARINI MEMNUNLUKLA KARġILAR.
―TÜRK HÜKÜMETĠ MÜZAKERELERĠN FĠĠLEN BAġLAMASINDAN ÖNCE VE AB‘NĠN MEVCUT
ÜYELERĠNE DAĠR UYARLAMALAR ÜZERĠNDE ANLAġMAYA VARILARAK SONUÇLANDIRDIKTAN SONRA
ANKARA ANLAġMASININ UYARLANMASINA ĠLĠġKĠN PROTOKOLÜ ĠMZALAMAYA HAZIRDIR.‖
- BAKAN BEġĠR ATALAY‘IN BUNLARI ĠMZALADIĞI YAZILDI.
- BĠZ ĠMZA ATMADIK SADECE BAġBAKANIN SÖZÜ VAR DĠYE SAVUNMA YAPTILAR ĠMZA BAĞLAYICI
OLURDA, TC BAġBAKANININ SÖZÜ BAĞLAYICI OLMAZ MI?
- BERLUSCONĠ: ERDOĞAN BANA KIBRIS‘I TANIMA KONUSUNDA GĠRĠġĠMDE BULUNMAYA HAZIR
OLDUĞUNU SÖYLEDĠ.
- AB KOMĠSYON BAġKANI MANUEL BARROSO: TÜRKĠYE, KIBRIS ġARTINI YERĠNE GETĠRECEK
BEYANLARI VAR.
BU ġEKĠLDE GÜNEY KIBRIS‘IN ANKARA ANLAġMASI GEREĞĠNCE AB ĠÇĠNDE KIBRIS
CUMHURĠYETĠ OLARAK ANKARA TARAFINDAN TANINMASININ GERÇEKLEġMESĠ GAYRETLERĠ AÇIKÇA
GÖRÜLMEKTEDĠR.Bugün Avrupa Birliği Türkiye‘nin ek protokolden kaynaklanan hükümlülüklerini yerine
getirmesini istemektedir.Söz verdiniz yerine getirin diyorlar.
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan 2007‘de yapılcak genel seçimlerinde bu durumun dezavantaj olacağı
düĢüncesiyle Yunanistan BaĢbakanı Kostas Karamanlis‟den Ankara AnlaĢması Ek Protokolü‟nü
uygulamamak için ricada bulundu ve 1 yıl sure istedi.Elefterotipia Gazetesi konuyu ERDOĞAN‟DAN
ATĠNA‟YA:TUTUNUNCAYA KADAR ELĠMDEN TUTUN BAġLIĞIYLA SAYFALARINA TAġIDI.ERDOĞAN‟IN EK
PROTOKOLÜ 2007 YILINDA UYGULAMA NĠYETĠNĠ DĠLE GETĠRDĠ. (15 MAYIS 2006 MĠLLĠYET)
Bu durumda hala:Hele durun CumhurbaĢkanı olsun matığını anlamak mümkün değil.
MANEVĠ TAHRĠBAT:
11
12 yaĢından küçüklerin Kur‘an Kursuna devam etmesi ve 15 yaĢından küçüklerin hafızlık çalıĢması DSP
– MHP – ANAP hükümeti döneminde yasaklanmıĢken bunların cezası da AKP hükümeti döneminde
yasalaĢtırılmıĢtır.
Hükümeti kötüleyen imam ve müezzinlere iki yıldan üç yıla kadar ceza AKP hükümeti döneminde
çıkarılmıĢtır.
Ġçkili mekânların ilk ve orta dereceli okullara olan mesafesi azaltıldı veya bazı hallerde tamamen sıfırlandı.
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığınca yayınlanan 28.02.2004 tarihli genelgede ―Hoparlörlerin ses düzeninin ezanın
çevrede duyulmasını sağlayacak fakat yakın komĢuları da rahatsız etmeyecek Ģekilde ayarlanması‖ denilerek
hoparlörlerin kapatılması, ezanın duyulmaması istenmiĢtir.
Ġmar yasasında ―Cami yerlerinin‖ ―Ġbadethane‖ olarak değiĢtirilmesi.
Dinler arası diyalog ve dinler bahçesi adı altında Hıristiyan ve Yahudi nüfus olmayan bölgelerde Kilise ve
Havra‘ların inĢası.
Nüfus cüzdanlarında din hanesinin çıkarılmasına, Ģimdilik isteğe bağlı olarak, imkân tanınması.
Türk Ceza Kanununa sokuĢturulmak istenen zinanın yasaklanmasıyla ilgili madde Brüksel‘de bizzat
BaĢbakan Erdoğan‘a ―Bu madde yasalaĢırsa, AB‘den tarih almayı unutun‖ çıkıĢı ile önlenmiĢtir. Hâlbuki BaĢbakan
Erdoğan Brüksel‘e uçacağı saatlere kadar ―Karar verdik dönüĢ yok, bu madde yasalaĢacak‖ demesine rağmen
Pazar günü, Meclis BaĢkanına Brüksel‘den telefon açarak Meclis‘i toplatmıĢ ve maddeyi yasadan çıkartmıĢtır.
Kendisiyle ilgili karikatürlere dava açarak ciddi tepki gösteren Sayın BaĢbakan, Danimarka‘da baĢlayan
karikatür krizine hiçbir ciddi tepki göstermemiĢ, Ġspanya BaĢbakanı Zapatero ile yayınladığı bildiride insanları
sadece ―inanca saygı ve sükûnete davet‖ etmekle yetinmiĢtir.
ĠçiĢleri Bakanlığı Valilikler kanalıyla okul müdürlüklerine uyarı yazısı gönderdi. Bu yazıda: Biat, cemaat,
cihat, emir, emir-ül müminin, fetva, halife, hicret, imam, imamet, Medine dönemi, medrese, Mekke dönemi,
mücahit, mümin, münafık, Ģahadet, Ģehit, Ģeyh, Ģirk, tevhit gibi 45 sözcüğün kullanılmasını yasakladı.
Misyonerlik faaliyetlerinin önü açılırken, Ġmam-Hatip Liseleri ve Kur‘an Kursları ile ilgili hiçbir düzenleme
yapılmamıĢ, üniversite imtihanlarında katsayı adaletsizliği bile giderilmemiĢtir; gerekçe ―hükümetin bedel ödemeye
hazır olmaması olarak‖ gösterilmiĢtir.
Tayyip Erdoğan Meslek Liselilerin mağduriyetinin giderilmesi ile ilgili: ÖSS katsayısını değiĢtirmeye yönelik
YÖK yasasından geri adım attıktan sonra Meslek Liseleri mağdurlarının velilerine ―Meslek liselerinde yavrularını
okutanlar çocuklarının durumlarına sahip çıkmamıĢlardır. Bunun karĢısına dikilenlere toplum gereken cevabı
vermemiĢtir. Biz bunun ikincisini de yapardık. Bunun bedelini ödemeye siz hazır mısınız? Bunun bedeli var, biz
hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz‖ demiĢtir. Hâlbuki millet kendisine oy vererek görevini yapmıĢtır.
Milli Eğitim Bakanlığı‘na bağlı Eğitim Teknolojileri Müdürlüğü Açıköğretim Liseleri sınavlarıyla ilgili olarak
öğrencilere gönderdiği yazıda “Sınava sehven girdiniz, bu sınav değerlendirmeye alınmayacaktır” ifadesine
yer vererek bir taraftan YÖK ile mücadele ediyormuĢ görüntüsü verirken bir taraftanda öğrencilerin sınava
girmemelerini istemesi AKP‘nin ―Katsayı adaletsizliğini çözüyoruz‖ havası ile oynanan oyunun ardındaki gerçeği
açıkça ortaya çıkarmaktadır.
Misyonerlik faaliyetleri artmıĢtır. Ankara‘da Evangelist bir papazın Armegedon SavaĢı olacak, III. Dünya
SavaĢı patlayacak. Orduların savaĢa katılması için Fırat nehri boĢaltılacak, yani kuruyacak, askerler oradan
geçecek, Ortadoğu‘daki savaĢa katılacaklar. DüĢünün 50 sene önce bu nehir nasıl boĢaltılacaktı biz tahmin
edemezdik, ama Ģimdi tahmin edebiliriz, yani artık GAP o koskoca Ģeyi yaptıktan sonra Türkiye istediği zaman o
sular kesilir. Artık bu mümkün oldu. Ben Ankara‘ya geldiğimde 4 tane kilise vardı, bugün 400‘e yakın apartman
kilisede ayinler yapıyoruz diyebilmesi konunun önemini gözler önüne seriyor.
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığının 11 Mart 2005 tarihinde okuttuğu ―Allah katında din Ġslam‘dır‖ baĢlıklı hutbeden
sonra ABD elçisi Edelman, Diyanet ĠĢleri BaĢkanı Bardakoğlu‘na mektup göndererek: ―Hutbedeki ifadelerin
Hıristiyanların tehdit olarak algılamasına neden olduğunu‖ savundu ve AB Türkiye Delegasyonu BaĢkanı
Kretschmer de Bardakoğlu‘nu ziyaret ederek, ―Laik bir kurum nasıl olur da Ġslam yegâne hak dindir diyebilir‖ diye
sormuĢtur.
Bunun üzerine Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Din ĠĢleri Yüksek Kuruluna ―Hutbe Değerlendirme Kılavuzu
hazırlatmıĢtır. Bu kılavuzda her Cuma namazında okunan Ali Ġmran Suresinin 19. Ayeti ―Allah katında din
Ġslam‘dır‖ ayetine yer verilmemiĢtir. Bunun yerine ―Tövbe eden hiç günah iĢlememiĢ gibidir‖ Hadis-i ġerifi
önerilmiĢtir. Bunun basına yansımasından sonra Diyanet ĠĢler BaĢkanlığı, Basın Toplantısı yaparak bahse konu
ayetin okunması veya okunmaması talimatı yer almamaktadır demiĢtir. Evet doğrudur ama 1400 yıldır
hutbelerimizde okunan ayetin yerine tövbe ile ilgili bir Hadis-i ġerifin önerilmesi durup dururken niye yapılmıĢtır?
Diyanet ĠĢleri BaĢkan Yardımcısının Misyonerlik faaliyetleri konusunda: ―Misyonerlik tehlikesinden
korkmayın, Ġslam dini büyüktür. Kimse alt edemez. Bütün bunlar olmasın diye gayret ettik, bize geri adım attırdılar‖
demesini anlamak mümkün değil.
1- Ġslam dini gerçekten çok büyük ama konuĢmak yasak, misyonerlik serbest.
12
2- BaĢörtüsü, zinanın yasak olması, Meslek Liselilerin mağduriyetinin giderilmesi konularında niye geri
adım atılıyor?
3- Allah‘ın indinde tek din Ġslam‘dır. Ayeti Kerimesi olmasına rağmen bu ayeti kerime hutbelerden
çıkarılmaya çalıĢılıyor.
Hıristiyan ve Musevi kalıntılarının ihyası için izin ve destek verilmiĢtir.Azınlık vakıflarının güçlenmesi için
yeni düzenlemeler yapılmıĢtır.
Homoseksüel ve lezbiyenlerin dernek kurmaları meĢru hale gelmiĢtir.
Domuz eti ve at eti kasaplık hayvan sınıfına dahil edilmiĢtir ve domuz kredisi verilmiĢtir.
Devlet Bakanlığı‘nın 24.11.2003 tarihli resmi gazetede yayımlanan yönetmeliğine göre “Gündüz çalıĢmak
zorunda olan ve kursa devam edemeyen vatandaĢlarımızdan Kur‟an-ı Kerim „i yüzünden okumayı
öğrenmek isteyenler için akĢam kursları öngörülmüĢken 23.12.2003 tarihli yani 1 ay sonraki resmi
gazetede yayımlanan yönetmeliğe göre bu madde yürürlülükten kaldırılmıĢtır.”Gerekçe olarakta:Özellikle
akĢam kurslarının ihdası ve yaz kurslarının iyileĢtirilmesine iliĢkin tezimizin doğruluğundan en küçük bir
kuĢkumuz yoktur.Zira bu tezimiz spekülatif ön kabullere değil, elimizdeki bilimsel ve sosyolojik verilere
dayanmaktadır.Bu husus, zamanla çok daha iyi anlaĢılacaktır.Bütün bunlara rağmen, hem BaĢkanlığımızın
hem de yürütmekle yükümlü olduğu Din eğitimi hizmetlerinin baĢka taraflara çekilmek suretiyle
örselenmesine fırsat vermemek için söz konusu yönetmelik değiĢikliğini ertelemeyi uygun buluyoruz. Gibi
komik bir ifade kullanılmıĢtır.
Dinler arası diyalog, uzlaĢma adı altında inancın temel değerleri tahrip edilerek adeta yeni bir din
oluĢturmak için gerekli alt yapı hazırlanmaktadır.
Papa 16. Benediktus‘un Türkiye ziyareti çok öne çıkarılmıĢ, bu ziyaretten bir hafta önce Ġstanbul‘daki dinler
arası diyalog toplantısında BaĢbakan bu projeyi asrın projesi olarak ilan etmiĢtir.Halbuki:
16. Benediktus bilerek Türk ve Müslüman düĢmanı, Haçlı Seferleri‘ni düzenleyen Benediktus‘un ismini
almıĢtır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)‘e hakaret etmiĢtir.
Ġstanbul‘dan Konstantinapolis olarak bahsetmiĢtir.
Patriğe, Ekümenik Patrik Hazretleri olarak hitap etmiĢtir.
Bütün bunlara rağmen Sultanahmet Camii‘nde yaptığı huzur duruĢu öne çıkarılmıĢtır.Hatta bir köĢe yazarı
biz oraya gitseydik istavroz çıkarırmıydık yaklaĢımında bulunmuĢtur.Bu ifadeler, dinler arası diyalogdan,
gereğinde Müslümanlarında diyalog adına istavroz çıkarmasını beklemelerinin delilidir.
30 Haziran – 3 Temmuz 2006 tarihleri arasında Ankara‘da düzenlenen 5.Glokalizasyon Konferansı‘nın Melih
Gökçek imzalı davetiyesinde ―3 tek tanrılı din arası hoĢgörü‖ oturumu yer almaktadır.
Cinsel Yolla BulaĢan Hastalıklarla SavaĢım Derneği, Ġzmir Ġl Eğitim Müdürlüğü ve Ġzmir Valiliği‘nin oluru ile
devlet liselerinin 10. sınıfında okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı ankette sorduğu sorulardan sadece bir tanesi
aĢağıdadır:
- Sınıfta çok hoĢunuza giden bir arkadaĢınız size cinsel bir yaklaĢımda bulundu ve siz kendinizi buna hazır
hissetmiyorsunuz.AĢağıdaki seçeneklerden hangisi sizin için en uygun seçim olurdu? Sadece birini iĢaretleyiniz.
a) Henüz hazır olmadığımdan bunu kabul etmezdim.
b) Cinsel iliĢkiye girmek okuldaki prestijimi arttıracağından hemen kabul ederdim.
c) Kendisi çok beğendiğim ve fırsatı kaçırmak istemediğim için kabul ederdim.
d) ArkadaĢlarıma danıĢır, onların önerileri doğrultusunda hareket ederdim.
BAġÖRTÜSÜ:
Bülent Arınç: (21 Ekim 2002, KahramanmaraĢ)
“Kızlarımıza zulüm yapılıyor, BaĢörtüsü meselesi bizim namus meselemizdir.Bu sorunu çözmek
bizim namus borcumuzdur.”
AKP Genel BaĢkanı Tayyip Erdoğan: (17 Mart 2002, Isparta, Ecevit Hükümeti‘ne Hitaben)
“Bu hükümet temel hak ve özgürlükler konusunda samimi değildir, eğer samimi olsalardı, hala
milletin kılık, kıyafeti ve inancı ile uğraĢmazdı.Bu ülkenin insanların temel hak ve özgürlüklerini garanti
altına alacak bir hükümete ihtiyacı var.”(AKP Yayını Meydanların Dili, S83)
Hala milletin kılık kıyafeti ve inancıyla uğraşılıyorsa ve bunun ölçüsü samimiyetse kendileride samimi
değildirler.
Abdullah Gül eĢinin AĠHM‘nde devam eden baĢörtüsü davasını geri çekmiĢtir.
13
DıĢiĢleri Bakanlığı Leyla ġahin davasında Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘ne: “Dini tecihini
sergilemek kiĢinin mutlak hakkı değildir” diye görüĢ bildirmiĢtir.
Bülent Arınç: (Mazlumder Genel BaĢkanı ve Ġnanç Özgürlüğü Platformu Üyelerini Kabulde, 6 Ocak 2005)
“Meclise gelmekle doğru yapıyorsunuz, siyasetçi zaten toplumun sorunlarını çözen adam demektir.
Siyasetçi sorunları konuĢan adam değildir. Bu konuda bir mutabakat ve uzlaĢma aranıyor ama sorunun
acısını çekenlerden baĢka kimse birĢey yapamıyor. Bu kadar değiĢiklikler yapan, adımlar atan meclis bu
konuda çözüm bulamaz mı? Eminim ki bulacaktır.”
Abdullatif ġener:
“EĢimin baĢını örtmesini hiç istememiĢtim, açılırsa karıĢmam.”
Mehmet Ali ġahin: (24 Mayıs 2006, Milliyet)
“Türban halkın %1.5‟inin sorunu.Bizim gündemimizde halkın sadece %1.5‟inin gündeminde olan bir
konu öncelikli olarak yoktur.”
BaĢbakan Erdoğan: (Gazete ve Televizyonların Ankara Temsilcileriyle Sohbet Toplantısında)
“Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayıĢlarımız eğer genel özgürlük anlayıĢının önüne çıkarsa
herhalde yanlıĢ yaparız diye düĢünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düĢünelim, oradaki
birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlıĢ yaparız.”
TBMM’ndeki milletvekillerinin çoğunluğunun eşlerinin başları örtülü olduğuna göre, %1.5 mu kendilerini
oraya getirdi? Başörtülüler ormanda bir ağaç mı?
Mehmet Ali ġahin:
“Fatih ÇarĢamba‟daki gibi cübbeli ve sarıklı dolaĢanları vatandaĢların uyarması gerekir. ĠçiĢleride
gereğini yapmalı.”
Tayyip Erdoğan: (Kars Ġmamhatip Lisesi‘nde, 25 ġubat 2006, Sabah)
“Bende Ġmamhatip mezunuyum.Sizin için elimden geleni yapacağım. Engeliniz yokmuĢ gibi çalıĢın.
Merak etmeyin üniversiteye gidemeyen kızların ahı onları tutar.”
Millet bu meseleyi çözün diye size güvendi, oy verdi.Bu ah kimi tutacak?
Tayyip Erdoğan: (Alman Welt am Sonntag Gazetesi‘nde)
―EĢim ve kızım Ģık ve moda olduğu için baĢını örtüyor.‖
Sonradan bu röportaj yalanlandı.
Fakat röportajı yapan gazetenin yayın yönetmeni Keese 28 Ocak 2005‘te Davos‘daki Dünya Ekonomik
Forumu‘nda Laik Hilal‘in Geleceği baĢlıklı toplantıda Seehof Oteli‘ndeki Winga Salonu‘nda bu röportajın
yapıldığını TV kanalı kaydı ile ispatladı.
BaĢörtüsü konusunda önce toplumsal mutabakat arıyoruz dediler.
Halbuki halkın %94 ‗ünün karĢı çıkmasına rağmen hava sahasını açarken toplumsal mutabakatı aramadılar.
Daha sonra kamusal mutabakat arıyoruz dediler.
Tezkere meclisten reddedilmesine rağmen Türk Hava Sahası‘ndan 4990 sorti gerçekleĢtirilip Ġncirlik Üssü
kullanılırken kamusal mutabakatıda görmezden geldiler.
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın DanıĢmanı Cüneyd Zapsu AKP Genel BaĢkan Yardımcısı ġaban DiĢli
ile katıldığı eski Pentagon Yetkilisi Richard Perle baĢkanlığındaki Pentagon‘a yakın isimlerin katılımıyla yapılan
toplantıda (12 Nisan 2006, Milliyet):
“Bir süre önce günlerce Türkiye‟de gazetelerin baĢ sayfasındaydım. EĢim baĢı açık erkeklerle
camide namaz kıldı diye eleĢtirildim. BaĢbakanın tepkisi ne oldu? „Aile içi meseleye karıĢmayın‟ dedi. Gizli
bir Ġslamcı gündemi olsa böyle dermiydi? Devirmeye çalıĢmak yerine delikten aĢağı süpürmek yerine onu
kullanın.”
Cüneyd Zapsu doğru söylüyor. Böyle bir dertleri yok
EKONOMĠ:
- BUGÜNKÜ AKP YÖNETĠMĠ:
ĠMF VE SOSYAL BOYUT EKLEYECEĞĠZ DĠYEREK ĠġBAġINA GELDĠ. YANĠ ĠMF REÇETELERĠNDE
SOSYAL BOYUT OLMADIĞINI KABUL EDĠYORLARDI.
DAHA SONRA BAġBAKAN MALEZYA ZĠYARETĠNDE KENDĠSĠNE ĠMF‘SĠZ PROGRAM ANLATILINCA
YANINDAKĠ ALĠ BABACAN‘A ―ALĠ YAZ. BU BĠZE LAZIM OLUR.‖ DEDĠ.
14
FAKAT AKP‘NĠN EKONOMĠ YÖNETĠMĠ AYNEN DERVĠġ PROGRAMI OLARAK IMF REÇETELERĠ
OLARAK DEVAM ETTĠ.
2005‘TEN SONRA ĠMF OLMAYACAK DEDĠLER.
2008 MAYIS AYINA KADAR IMF REÇETELERĠNE ĠMZA ATTILAR.
ĠMF NE DEDĠ ĠSE DENĠLENĠ YAPTILAR. ĠSTENĠLENĠ VERDĠLER.
DÜNYANIN EN YÜKSEK REEL FAĠZĠNĠN ADINI BAġARI KOYDULAR.
CARĠ AÇIĞI ÖNEMSEMEDĠLER, ÜSTELĠK CARĠ AÇIK SORUN OLSAYDI KUR ARTARDI DĠYE MĠLLET
ĠLE ALAY ETTĠLER.
ĠġSĠZLERĠ YOK SAYDILAR
ĠMF HERġEYĠ SATIN DEDĠ, HERġEYĠ SATIġA ÇIKARDILAR. ÖZELLEġTĠRME GELĠRLERĠ ĠLE YENĠ
YATIRIMLAR YERĠNE ĠÇ VE DIġ BORÇLARIN FAĠZLERĠNĠ ÖDEDĠLER.
EKONOMĠYĠ TAMAMEN DIġA BAĞIMLI HALE GETĠRDĠLER.
- ECEVĠT DÖNEMĠNDE IMF TALĠMATI ĠLE 14 GÜNDE 14 YASA ÇIKIYORDU. BUNLAR, 3 GÜNDE 15
YASA ÇIKARDILAR.
- SONUNDA AYNI ĠMF
EKONOMĠNĠZ KIRILGAN DEDĠ, YÜKSEK FAĠZE VE DÖVĠZ KURUNA DUYARLI VE KISA VADELĠ
KAMU BORCUNUN ÖNEMLĠ BĠR KIRILGANLIK KAYNAĞI OLDUĞUNU BELĠRTTĠ.
KAMUNUN BORÇ STOKU BÜYÜK.
CARĠ ĠġLEMLER (DÖVĠZ) AÇIĞI ÇOK BÜYÜK DEDĠ.
- IMF PENÇESĠNDEKĠ ÇALIġANLAR (ĠġÇĠ-MEMUR) KÖYLÜ, ESNAF, EMEKLĠ, HATTA ĠġADAMI
PERĠġAN OLMASINA RAĞMEN HALA DÜNYA BANKASI;
―KAMUDAKĠ ĠġÇĠ VE MEMUR ÜCRETLERĠNĠ DAHA SIKI BASKILAYIN, FAZLA MESAĠ ÜCRETLERĠNĠ
AZALTIN, ÇEġĠTLĠ KURUMLARDA PERSONEL KISITLAMASINA GĠDĠN‖ – ―BURADAN ELDE EDĠLECEK
KAYNAĞI AB ÖNCELĠĞĠ OLAN ÇEVRE GĠBĠ ALANLARA KAYDIRIN‖ DĠYOR.
- AYNEN FAĠZ DIġI FAZLA ĠLE: ĠġÇĠ, KÖYLÜ, MEMUR, EMEKLĠYE VERME, YATIRIM YAPMA, ZAM
YAP VERG2Ġ KOY. BU TASARRUFLAR ĠLE FAĠZ ÖDE DEDĠĞĠ GĠBĠ.
- BÜTÜN BUNLAR ORTADA ĠKEN ÜLKENĠN MALĠYE BAKANI ÇATALCA‘DA ―PARANIN BEREKETĠ
GELDĠ, KOYACAK YER BULAMIYORUM‖ DERSE 3 DEĞĠL 30 TANE GENSORU HAK OLUR HERHALDE.
- BÖYLE BĠR TABLODA BAġBAKAN YANILTILIYOR. YANLIġ BĠLGĠLER VERĠLĠYOR.
- BAġBAKAN T.C. TARĠHĠNDE ĠLK DEFA DEVLET TAHVĠLLERĠNDEN STOPAJ VERGĠSĠNĠ BĠZ ALMAYA
BAġLADIK DĠYOR. HALBU KĠ:
1 KASIM 1996 TARĠHĠNDEN ĠTĠBAREN ĠHRAÇ EDĠLEN DEVLET TAHVĠLLERĠ % 10 ORANINDA
STOPAJA TABĠ TUTULDU.
1 OCAK 1997‘DEN ĠTĠBAREN % 12 STOPAJA TABĠ TUTULDU
1 OCAK 1998‘DE % 6‘YA 1 EKĠM 1998‘DEN ĠTĠBAREN % 0‘A DÜġÜRÜLDÜ.
- VE EKTE SUNULAN 25.01.2006 TARĠHLĠ DÜNYA GAZETESĠNDE VEYSĠ SEVĠĞ YAZISINDAKĠ
BÜTÜN
MUAFĠYETLER DE BAġBAKAN‘IN ĠLK DEFA DEDĠĞĠ STOPAJ‘IN DA UYGULANMAYACAĞINI AÇIKÇA
GÖSTERMEKTEDĠR.
DOLARDAKĠ DÜġÜġ SICAK PARA ĠLE ĠLGĠLĠ 50 MĠLYAR $ SICAK PARA VAR DENĠYOR. BU PARA
YATIRIM, ÜRETĠME DEĞĠL BORSA DEVLET TAHVĠLĠNE SPEKULATĠF OLARAK GELĠYOR.
DOLAR BOZDURULUP TL‘YE ÇEVRĠLĠYOR.
ANCAK NE KAYBEDĠYORUZ
SICAK PARA ARTIYOR
DOLAR DÜġÜYOR
ĠTHALAT ARTIYOR
ĠġSĠZLĠK ARTIYOR
CARĠ AÇIK ARTIYOR
YERLĠ HAMMADDE
ARA MALI KULLANIMI YOK
BAġBAKAN BORÇTAN KORKMAYIN DĠYOR AMA TEZKERE OLAYINDA ―MEMURUN ĠKĠ MAAġINI
ÖDEYEMEZSEK O ZAMAN GÖRÜRÜM DĠYORDU‖
AB MAASTRĠCH KRĠTERLERĠNDE
TOPLAM BORCUN (BRÜT) MĠLLĠ GELĠR‘E ORANI % 60 ÜSTÜ OLMAYACAK ġEKLĠNDEDĠR.
MASTRĠCH‘E GÖRE
% 60 ÜZERĠ OLAMAZ
KALDI KĠ BU ORANLARI % 40 ARTIRMAK GEREKĠR.
BORSA
2002 19.500 ġĠMDĠ 46.000
3 YILDA 26.500 ARTIġ
ZAM + VERGĠDĠR.
YANĠ:
YATIRIM (YOL – SU – OKUL – HASTANE) YAPMAYACAKSIN ĠġÇĠ VE MEMURA AZ ÜCRET
ÖDEYECEKSĠN
EMEKLĠYE VERMEYECEKSĠN
ÇĠFTÇĠYĠ DESTEKLEMEYECEKSĠN
YETMEYECEK
ZAM + VERGĠ KOYACAKSIN
BU TASARRUFU DA GÖTÜRÜP FAĠZE YATIRACAKSIN.
ĠġSĠZLĠK ORANLARI:
AB:
Bu gün Türkiye‘de kime sorsanız AB ‗den ne anlıyorsun diye: iki Ģey söyleyecektir:
1. AB girersek serbest dolaĢım olacak iĢsiz insanımız iĢ bulacak
2. AB bize yardım yapacak ekonomimiz düzelecek.
- AKP hükümeti: 273 sayfa tutan AB komisyonun ―ilerleme raporu‖ ve bunun ekindeki tavsiyeler
(recommandations) etkileri (ıssues) ni 6 Ekim 2004 de toplumumuza bir zafer havasında sundu.
17 Aralık AB zirve toplantısından dönerken kendilerini havai fiĢek ve davul zurna ile karĢılattılar.
Büyük zafer kazanıldı havasını yaymağa çalıĢtılar.
Hâlbuki bu raporda halkın beklentisi olan:
1. Serbest dolaĢım yoktu:”uzun geçiĢ süreci içinde derogasyonlar (kalıcı kısıtlamalar) ve özgün
20
düzenlemeler ile daimi koruma tedbirleri düĢünülebilir.
―Komisyon bu tedbirleri uygun bir Ģekilde kiĢilerin serbest dolaĢımı, yapısal politikalar ve tarım gibi
alanlarda
Her bir çerçeve için yapacağı önerilere dâhil edecektir.‖
Maddeleri ile: sermaye, mal ve kiĢilerin serbest dolaĢım konusunda: AB ülkelerinden mal, hizmet ve
kiĢilerin Türkiye‘ye gelmeleri tavsiye edilirken aynı serbestîden Türkiye‘nin yararlanmasında kısıtlamaların olacağı
tekrar tekrar vurgulanmıĢtır. (meseleler raporu s. 18–19)
2. AB fonlarından geçiĢ dönemi yardımları olarak verilen mali yardımların 2013 yılı sonuna kadar
yani 2014 de kadar yapılamayacağı vurgulanmıĢtır. (meseleler raporu s. 5-6-8-11)
3. Türkiye‟nin tam üyeliği garanti değildir
(deklarasyon 23.madde) ―müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Bu müzakereler sonucu önceden
garanti edilemiyen açık uçlu bir süreçtir.‖
―Bütün kopenhang kriterlerini göz önünde bulundurarak: Ģayet bir aday ülke üyelik yükümlülüklerinin
tümünü
yüklenecek konumda değilse ilgili aday ülkelerin Avrupa yapılarında tam olarak mümkün olan en güçlü bağla
demirlenmesi sağlanmalıdır.‖(tavsiyeler s.2)
Böylece
A.) Müzakerelerin tam üyelik ile sonuçlanmama ihtimali
B.) Özel statü
Açıkça belirtilmiĢtir.
Ayrıca Türkiye‘ye:
―sadece resmi makamlarınızın çalıĢmaları yetmez, uygulamalarınızı görmeliyiz, kendinizi Avrupa halkına
tanıtmak ve kabul ettirmek sizin görevinizdir. Türk sivil toplum kuruluĢları bu konuda faal olmalıdır.‖ (tavsiyeler
raporu s.8-9)
Yani her Ģeye evet deseniz bile sonunda AB halkları referandum yapacak denmiĢtir.. Fransa ve Avusturya
bunu resmen açıklamıĢtır.
- Ġsveç BaĢbakanı Goran Persson:
―Türkiye zirvede Ģartlı üyeliği kabul etti bence Türk heyeti kabul edilmeyecek konuları onayladı, bize
sorulsaydı red ederdik ama Türkiye direnmeden kabul edince bizde önlerine çıkıp engel olmak istemedik.‖
- Hollanda DıĢiĢleri Bakanı Berdard Bot:
―Avusturya ve Fransa‘da düzenlenecek referandumlar nedeniyle Türkiye büyük bir ihtimal ile AB ‗ye
giremeyecek‖
Fransa‘da iktidardaki UPM lideri Nicolas Sarkozy:
―Türkiye‘ye tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık verilmesini savunuyorum, tam üyeliğe kesinlikle karĢıyım.‖
DemiĢlerdir.
4. Kıbrıs konusunda bağlayıcı karar vardır.
―AB konseyi birliğe 10 yeni üye devletin katılmıĢ olduğunu gözönünde bulundurarak;‖
―Türkiye‘nin Ankara anlaĢmasının uyarlanmasına yönelik protokolü imzalama kararını memnunlukla
karĢılar.
―Türk hükümeti müzakerelerin fiilen baĢlamasından önce ve AB‘nin mevcut üyelerine dair uyarlamalar
üzerinde anlaĢmaya varılarak sonuçlandırdıktan sonra Ankara anlaĢmasının uyarlanmasına iliĢkin protokolü
imzalamaya hazırdır.‖
- Bakan BeĢir Atalay‘ın bunları imzaladığı yazıldı.
- Biz imza atmadık sadece baĢbakanın sözü var diye savunma yaptılar imza bağlayıcı olurda,TC
21
BaĢbakanının sözü bağlayıcı olmaz mı?
- Berlusconi: Erdoğan bana Kıbrıs‘ı tanıma konusunda giriĢimde bulunmaya hazır olduğunu söyledi.
- AB komisyon baĢkanı Manuel Barroso: Türkiye, Kıbrıs Ģartını yerine getirecek beyanları var.
Bu Ģekilde güney Kıbrıs‘ın Ankara anlaĢması gereğince AB içinde Kıbrıs cumhuriyeti olarak Ankara
tarafından tanınmasının gerçekleĢmesi gayretleri açıkça görülmektedir.
5. Azınlıklar meselesinde yeni kavramların kabulü sağlanmıĢtır.
Lozan ve tc. Anayasasında olmayan yeni kavramlar dayatılmıĢtır. Türkiye‘nin esas unsurlarından olan kürt
ve aleviler azınlık olarak gösterilmek istenmiĢtir. (ilerleme raporu s.29 – 50 s.64 – 66) (tavsiyeler raporu s. 6
ve 13)
Ġlerde ikiz yasalar gereği azınlıkların kendi kaderini tayin hakkı kullanılarak tc. Bölünmesi planı
yapılmaktadır.
6. AB tavsiyeler raporunda AB‟ye girmeden önce ―türkiye‘nin tüm komĢuları ile ve özellikle
Kafkasya‘dakilerle (mutlaka barıĢma ve uzlaĢma yapmasının gerekliliği ) vurgulanmaktadır.
Türkiye‘nin Kafkasya‘da Azerbaycan ve Gürcistan‘la iliĢkileri gayet iyi olduğuna göre:
Ermenistan ile iliĢkilerini düzelt denilmektedir. Chirac: Türkiye ermeni soykırım konusunda hafıza çalıĢması
yapmalıdır. Yapmazsa Fransız halkı referandumda bunu değerlendirir.
7. GAP bölgesinde bulunan barajların (22 adet) ve çok zengin su kaynakları olan
Dicle ve Fırat nehirlerinin ve havzalarının ileride uluslar arası bir idare altına alınması konusunun gündeme
geleceği dile getirilmiĢtir. Su bölüĢümünde Ġsrail ve komĢularının eĢitlik içinde yararlanmasının sözü geçmektedir.
(tavsiyeler s. 9)
Buna Abdullah gül sadece çevresel uluslar arası kurallar olarak itiraz etmiĢ ise de management (yönetim)
kelimesi çok açıktır.
8. Türk milletinin örf ve adetlerinde, ahlaki değerlerinde, hatta inancında, düĢünce
yapısında büyük ölçüde değiĢikler olacağı beklenmektedir.
- BaĢbakanda: Avrupa birliği bir medeniyetler projesidir. DüĢünce yapımızda değiĢiklik olmalıdır.
Demektedir.
- Medeniyetlerin iyisi kötüsü olmaz diyebilmektedir.
- A. Gül AB‘de Ġslam karĢıtlığı yasaklansın diye teklif verdi. Hollanda dıĢiĢleri bakanı konuĢma
özgürlüğümüz var diye sert çıktı.
- Ġngiliz tarihçi David Ġrving Yahudi soy kırımı yok, gaz odası yok dediği için 3 yıl ceza aldı
- Orhan Pamuk 1 milyon ermeni kestik dedi yargılanamadı
- 1 Mart 2006 ABD PBS TV‘ Nu ermeni soykırımı filmi sonrası her iki tarafın görüĢlerini açıklayacağı 20
dakikalık paneli yayınlamadı. Tahammülleri yok.
9. Yabancılara yapılan aĢırı toprak satıĢının kontrolsüz devamı
10.Türk ordusunu “lejyoner” konuma indirgeme gayretleri.
11. Yunanistan‟ın taleplerinin uyum ve uzlaĢma içinde sağlanması için çalıĢma ve
baskılar : (ruhban okulu ve ekümenik dâhil) Shrörder Türkiye ziyaretinde Ekümenik patrik hazretleri diye hitap
etti. Patrikhane,de devlet gibi Kudüs patriğini yargıladılar. Milli eğitim bakanı Çelik ruhban okulunu hemen açalım
dedi. Bakanlık Ģahsi görüĢü diye düzeltti.
12. Masaya oturulunca bu müzakere çerçevesinin değiĢmeyeceği ve asla pazarlık
Yapılmayacağı hususunun kabulü
Hep 6 Ekim 2004 ilerleme raporunun tuzakları idi.
22
3 Ekim 2005 tarihli “müzakere çerçeve belgesi” ile ise ayrı tuzaklar ilave
edilmiştir.
1.) Çerçeve belgesi 7. Madde:
Katılıma kadar geçecek süre zarfında Türkiye‘nin üçüncü ülkelere yönelik politikalarını ve uluslar arası
örgütlerdeki tutumlarını (tüm AB üyesi ülkelerin bu örgütlere üyeliklerini ve düzenlemelere katılımlarını da içerecek
Ģekilde ) birlik ve üye ülkeler tarafından kabul edilen politikalar ve tutumlara tedricen uyumlu hale getirmesi
istenmektedir.
Bu madde sözde konseyin onayıyla yapılan baĢkanlık açıklamasıyla yumuĢatılmıĢtır.
―Bu uluslar arası örgütler ya da üyelerinin ya da ab üye ülkelerinin karar verme özerkliğine ve haklarına
halel
getirecek Ģekilde yorumlanamaz.‖
Bu Ģekilde Türkiye‘nin Güney Kıbrıs‘ın Kıbrıs‘ın tamamını temsilen NATO‘ya girmesini veto yetkisi
engelleniyor.
―G.Kıbrıs AB ülkesi, Türkiye birliğe girmek istiyor birliğin karar verme özerkliği diyecekler.
2.) Madde 3‟de:
―Birliğin Türkiye‘yi ―hazmetme kapasitesi‖ gerek Türkiye ,gerek birliğin çıkarları açısından göz önünde
bulundurulması gereken önemli bir husustur.‖
Hazmetme özel seçilmiĢ bir kelime (çiğneme, parçalara ayırma, yutma, midede sindirme – vücut kendine
lazım olanı aldıktan sonra dıĢkı ile atma –hazmedildikten sonra o madde kendi özelliğini kaybeder.)
—Karikatür ile hazmedilip hazmedilmediğinizi deniyorlar düĢünce ve inanç sisteminiz değiĢikliğe uğramıĢ
mı?
—Danimarka DıĢiĢleri Bakanı: Karikatüre tepkiler azaldı sadece Pakistan ve Türkiye‘de radikal gruplar
tepkili
diyor.
3.) 2. Madde de
Müzakereler sonucu önceden garanti edilemeyen açık uçlu bir süreçtir. Diyor.
4.) 6.madde de
―Türkiye‘nin ortaklık anlaĢması ve ortaklık anlaĢmasını tüm yeni ab üyesi devletlere geniĢleten ek
protokolden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi‖ Kıbrıs Ģartı olarak var.
5.) A. Gül 6 Ekim ilerleme raporunun eki olan (tavsiyeleri) red ediyordu. 10.Madde de muktesebatın
içeriğinde (tavsiyeler) yazılmıĢ.
6.) 11. Madde de :
Türkiye‘nin imzaladığı üyelik hükümlerine aykırı uluslar arası anlaĢmaların geçersizliği yazılmıĢ (D(- ĠKÖ
geçersiz)
7.) 21. Madde de
―Komisyonun tavsiyesi üzerine oy birliği ile müzakere fasıllarının geçici olarak kapatılması ve gerekli
hallerde
fasılların açılması için performans kriterleri (Benchmarks) belirleyecektir.
Benchmarks özel seçilmiĢ kelime: ideale eriĢmedeki performans yani onların kriterleri ideal kabul edilecek
zaten: A. Gül ―sizin muktesebatınızı uygulayacağız bizim standartlarımızı transfer etmeyeceğiz‖ “7.10.2005 Taha
Akyol‟a
Bize ne yapacaksınız diye değil, ne zaman yapacaksınız diye soruyorlar‖ diyor.
Bu çerçevede:
23
―Hollanda ülkeye yerleĢmek isteyen müslümanlara gay‘lerin öpüĢme sahneleri ile kadınların üstsüz
dolaĢmasını doğal karĢılama Ģartı getirmesini, bunu uyum sınavı adı ile yapmasını, müslümanlar ile eĢcinseller
arasında futbol turnuvası tertip etmelerini nasıl izah edeceğiz.
AB Kıbrıs konusunda
Mali yardım tüzüğü
Doğrudan ticaret tüzüğü hakkında karar aldı. Ancak ikisini ayırıp sadece mali yardım tüzüğünü onayladı.
KKTC yapacağı yardımı Rum kesiminin denetimine ve Ģartlara bağladı.
Doğrudan ticaret tüzüğü ise unuturuluyor.
Hala biz AB politikaları baĢarılıdır. Diyebilirmiyiz.
BaĢbakan Erdoğan : ―Chirac beni aldattı.‖
Bülent Arınç : ―egemenliğin devri ayıp değil günah değil tartıĢılır.‖ Diyor .Anlamak mümkün değil.
Bu pozisyonda devletin baĢkenti, çeĢitli yöreleri iĢgal edilmiĢ. Boğazlar açılmıĢ, orduları dağıtılmıĢ, Liman,
Tersaneye gemilerine el konmuĢ, stratejik yerleri iĢgal edilmiĢ. Tüm posta, telgraf merkezleri denetim altına
alınmıĢ, kömür, akaryakıt kaynakları, demir yolları denetim altında iken Ermeni ayaklanması ile eli kolu bağlı iken:
Üstelik ABD mandasına girmeyi isteyenler çoğunlukta iken. Reel politik demeyip
bu iĢgali ve Sevr anlaĢmasını benimsemeyen Bu Millet, MaraĢ‘ta Antep‘te, Balıkesir‘de ve ülkenin dört bir
yanında yakılan Ġstiklal ateĢi ile silkindi ve Ġstiklal Harbi ile bağımsızlığını kazandı.
Böylece Anadolu iĢgal kuvvetlerinden kurtarılmıĢ ve Sevr anlaĢması çöpe atılmıĢ oldu.
Ancak, Batılılar da Sevr anlaĢmasında gözettikleri “Anadolu‟nun parçalanması” ve Arz-ı Mev‟ud‟a
sahip olma emellerini gerçekleĢtiremedikleri için tatmin olmamıĢlardı.
Hayim Nahum‟un Lozan‟da devreye girmesi ile bir nevi “Time-out” sağlanmıĢtır. Hayim Nahum,
“Ġstiklal harbinde bu imanlı milletin, ne çetin ceviz olduğunu gördünüz. Geliniz biraz daha sabır
gösterelim. Eğer bu milleti, zaman içerisinde milli, manevi ve ahlaki değerlerinden uzaklaĢtırabilirsek,
isteklerimizi çok daha kolay elde edebiliriz” diyordu.
Ġkinci husus da ABD‟nin Lozan anlaĢmasını onaylamamıĢ olmasıdır.
Yani ABD, Türkiye‟nin bugünkü sınırlarını tanımayan tek ülkedir.
Bir üçüncü husus LORD CURSON‟ UN Ġsmet PaĢaya:
24
“Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp sizlere
ödettireceğim” demesi Sevr‟in tekrar hortlatılacağının delilidir.
17 Aralık 2004 Avrupa Birliği Türkiye Ġlerleme Raporu‘ndaki tuzaklar Sevr maddeleriyle çakıĢmaktadır.
Yunanlıların taleplerinin uyum ve uzlaĢma içinde karĢılanması için çalıĢma ve baskılar (Ruhban Okulları,
Ekümenlik, Kıta Sahanlığı) Sevr‘de Yunanistan‘a verilen topraklar, Boğazlar ve Ġstanbul‘un ayrı bayrağı olan
komisyon tarafından yönetilmesi ile çakıĢmaktadır. Patrik Ekümen olarak tanınırsa Vatikan tipi bir devlet
oluĢacaktır. Nitekim Papa‘nın son ziyaretinde Papa Patrik‘e Ekümenik Patrik Hazretleri olarak hitap etmiĢtir.Ġki
saat sonra Avrupa Birliği Parlamentosu Patrik‘i Ekümenik sıfatıyla konuĢma yapmaya davet etmiĢtir.
AB Parlamentolarının, sözde Ermeni soykırımını sanki gerçekmiĢ gibi kabul etmiĢ olup Türkiye‘nin de bunu
Kabul etmesini, özür dilemesini ve gereken tazminatları vermesini beklemeleri Sevr‘deki Doğu Anadolu‘da bir
Ermeni Devleti kurulacak maddesiyle çakıĢmaktadır.
AB Meseleler ve Etkiler Raporu içinde ekonomi paketleri arasına sıkıĢtırılmıĢ bir madde olarak ―GAP
Bölgesi‘nde bulunan barajların (22 adet) ve çok zengin su kaynakları olan Dicle ve Fırat Nehirleri‘nin ve
havzalarının, ileride uluslararası bir idare altına alınması‖ konusu gündeme getirilmiĢtir. Bu da Sevr‘deki Sivas,
Malatya, Adana, Urfa, Antep, MaraĢ ve Suriye Fransa‘ya verilecek maddesiyle çakıĢmaktadır.
Kuzey Irak‘ta yaĢananlar zaten malumdur.
Sevr haritasındaki Suriye sınırına paralel giden hatta bugün Kuzey Irak‘ta kurulan Kürt Devleti‘nin Hayfa
Limanı‘na (Akdeniz‘e) açılacağı bir koridor olarak Suriye sınırının mayınlardan temizlenmesi adı altında Ġsrailli
firmalara ihale edilmeye çalıĢılmaktadır. Bu yetki 13.06.2005 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Maliye Bakanlığı‘na
verilmiĢtir. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül bu yetki devrini Kara Kuvvetleri ile görüĢülüp sağlandığını ifade
etmesine rağmen Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Mustafa Küçükayhan bunu
yalanlamıĢtır.(15 Mart 2006, Milliyet – 30 Mart 2006, Milliyet)
4 Haziran 2003‘de TBMM‘den ―Medeni ve Siyasi Haklara ĠliĢkin Uluslararası SözleĢme‖ , ―Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklara ĠliĢkin Uluslararsı SözleĢme‖ adıyla iki sözleĢme geçti. Bu her iki sözleĢmenin de ortak
maddeleri Ģöyle:
1) Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi statülerini
serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal geliĢmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2) Bütün halklar uluslararası hukuka ve karĢılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik
iĢbirliği hükümlülüklerine zarar vermemek koĢuluyla doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına
serbestçe tasarrufda bulunabilirler. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koĢulda yoksun bırakılamaz.
Bu maddeler ilerleme raporundaki azınlıklar meselesi, Lozan ve T.C Anayasası‘nda olmayan yeni
kavramların dayatılması, Türkiye‘nin esas unsurlarından olan Kürtler ve Aleviler‘in ―Azınlık‖ olarak gösterilmek
istenmesi ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye‘nin toprak bütünlüğünün ne kadar tehlikede olduğu açıkca
görülecektir.
Bundan dolayı Neo-con ların önde gelen isimlerinden emekli Albay Ralphs Peters‘ın kullandığı Orta
Doğu‘nun ve Türkiye‘nin bölünmüĢ haritası çok önemlidir (Ek1-Orta Doğu ve Türkiye‘nin BölünmüĢ Haritası, Ek2-
Sevr Haritası)
Irkçı emperyalizmin bu asra ait temel plan ve uygulamalarından sonra, Ġstiklal Harbi‟nden çıkmıĢ aç,
sefil ve bitap düĢmüĢ olan halkımız 40 yıl sosyal, siyasal ve ekonomik olarak tek parti diktası altında
ezilmiĢ, kendisine uzatılacak olan bir Ģefkat elini hasretle bekliyordu.
ĠĢte tam o zamanda !...
MĠLLĠ GÖRÜġ SAHNEYE ÇIKTI. (Milli GörüĢ‘ün Hizmetlerine ileride değinilecektir.)
NĠÇĠN SAADET?
Ülkemizde yaĢanan ekonomik ve manevi tahribatlar ancak Saadet Partisi‘nin iktidar olması ile
engellenebilir, YaĢanabilir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya yalnızca Saadet Partisi iktidarı ile
kurulabilir.
YaĢadığımız bütün bu olumsuzlukların sebebinin bizim dıĢımızda bugüne kadar iktidar olan partiler ve
zihniyetlerin olduğu açıkça ortadadır. Ülkemizin bu acı tablosu SAADET PARTĠSĠ dıĢındaki partilerin
uygulamalarının eseridir.
1. SAADET PARTİSİ’NİN TEMEL FİKRİ, MİLLİ GÖRÜŞ ANLAYIŞIDIR. (Milli GörüĢ AnlayıĢı yukarıda
tarif edilmiĢtir). SAADET PARTĠSĠ‘nin temel hedefi, Aziz milletimizin saadete ulaĢmasıdır. Bu yüzden
ülkemizin ve milletimizin maddi ve manevi kalkınması için siyaset yapar.
2. SAADET PARTİSİ’NİN İDARECİLERİ otuz yıldır ülkedeki problemleri gerçek manada tespit etmiĢ,
çözüm yollarını ortaya koymuĢ, görev aldığı zaman da cesurca ve dürüstçe uygulamıĢtır. Aziz milletimiz
buna Ģahittir. Bugün SAADET PARTĠSĠ kadrosunun hizmetleri halkımızca Ģiddetle aranır olmuĢtur. Milletimiz
hasretle ve hararetle Saadetin iktidarını özlemekte ve beklemektedir.
SAADET PARTĠSĠ'nin milletvekilleri Mecliste ülkemize, yerel yönetimlerde belediye baĢkanları, bugün
ülkemizin pek çok yöresinde baĢarı ile hizmet vermekte, vatana, ülke ekonomisine ve milletimize en büyük
hizmetleri yapmaktadır. Çünkü; Saadet Partisi kadroları milletine hizmeti ibadet saymaktadır.
3. SAADET PARTİSİ BUGÜN BÜTÜN TEŞKİLAT sandık kurulları, köy ve mahalle temsilcileri ve
yardımcıları, belde, ilçe, il asil ve yedek üyeleri, il eğitim öğretmenleri, Genel Merkez öğretmen müfettiĢleri aynı
sayıda hanım ve gençlik teĢkilatları Saadet Partisi'nde aktif görev yapmaktadır. Bu teĢkilatın ve kadrosunun
içeride ve dıĢarıda hiçbir güç ve menfaat çevresi ile iliĢkisi yoktur.
Saadet Partisi teĢkilatı en küçük yerleĢim biriminde dahi örgütlenerek siyasi çalıĢmalara bütün milletimizin
katılmasını sağlamıĢtır. Bu örgütlenme Ģekli ile menfaat çevrelerinin parti içinde kabul görmemesini sağlamıĢ ve
temel hedeflerden sapmalara izin verilmemiĢtir.
Amblemimizdeki hilal, Ģefkati ve milli ve manevi değerlerimizi temsil ediyor. Amblemimizdeki her bir yıldız ise
bu hususlardan birini ifade etmektedir. Bizim temel görüĢümüz ve hareket noktamız Ģefkat ve sevgidir. Biz bütün
insanlığın huzur ve saadetini hedeflemekteyiz.
Bunlar :
1- (26.01.1974-17.11.1974) tarihlerinde 37. Hükümet – (MSP-CHP)
2- (31.03.0975-21.06. 1977) tarihlerinde 39. Hükümet – (MSP-AP-MHP-CGP) (1. MC Hükümeti)
3- (21.07.1977-05.01.1978) tarihlerinde 41. Hükümet – (MSP-AP-MHP) (2. MC Hükümeti)
4- (28.06.1996-30.06.1997) tarihlerinde 54. Hükümet – (RP-DYP)
Milli görüĢün en önde yürüyen bayrağı " önce ahlak ve maneviyat " bayrağıdır. Milli GörüĢün 1974-1977 yılları
arasındaki koalisyonlarda yaptığı hizmetler ana baĢlıklar olarak Ģöyledir.
Manevi Kalkınma
Ağır Sanayi Hamlesi
Kıbrıs Zaferi
Müslüman Ülkelerle ĠĢbirliği
Manevi Kalkınma
4 yılda 350 Ġmam Hatip okulu açıldı.
Ġ.H.O mezunları milyonlara ulaĢtı, ahlaki ve manevi değerlere sahip inançlı bir nesil yetiĢti.
T.C Hükümetleri daha önce 6 adet 5 yıllık plan hazırladı, hiçbirinde " manevi kalkınma " yer
almamıĢtı. Milli görüĢün hükümet ortağı olduğu 1974 yılında hazırladığı 4. BeĢ yıllık planda ilk defa"
manevi " kalkınma yer aldı.
Hükümette bulunulan dört yıl süresince hiç kimseye baĢını örttüğü için zulüm yapılmadı.
Müslüman ülkelerde eğitim yapmıĢ olanların bizden önceki dönemlerde diplomalarının denklikleri
kabul edilmemiĢ, üniversite ve yüksekokul mezunları lise mezunu, bazı durumlarda ortaokul mezunu
sayılmıĢtı. Bu haksızlık kaldırıldı diplomaların denklikleri sağlandı.
12 Mart 1971 ara rejimi döneminde baĢlatılan, ilköğretimde 8 yıl kesintisiz eğitim kaldırıldı,
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığının ihtiyacı için yaklaĢık 20.000 Ġmam kadrosu verildi.
Türkiye‘nin süratle sanayileĢip kalkınması, bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi için sanayileĢme
hamlesi baĢlatıldı. Herkesin bulunduğu yerde iĢ imkânına kavuĢması için il ve ilçelerde yüzlerce
fabrika kuruldu.
Tekstil, Ģeker, çimento ve ağır sanayi, makine fabrikaları bölge ihtiyaçlarına göre vatan sathına
yayıldı.
Sadece bu hamlede yer alan 462 büyük sanayi tesislerine 15 milyar dolar yatırılacak (Dolar o
dönemde 16,5 lira idi), tesisler her yıl 15 milyar dolarlık ilave üretim yapacaklardır. Bu tesislerde 2
milyon insan iĢ bulacaktır. Bu tesisler planlandı, bir kısmının temeli atıldı, bir kısmı tamamlandı ve
mali kaynakları temin edildi.
Bu tesislerden 200 tanesinin temeli atıldı bütün engellemeler rağmen 70 tanesi faaliyete geçirildi.
Bunlardan bazıları Ģunlardır.
ġeker, Çimento, Gübre, Kağıt, Sümerbank, Nebati Yağ, Et Kombinaları
Taksan,
Demir Çelik
M.K.E.K.
Tümosan
TusaĢ
Temsan
Desiyab
Aselsan
TestaĢ
Telesan
Kıbrıs Zaferi
1963 katliamında CHP Genel BaĢkanı Ġnönü BaĢbakandı, katliama seyirci kaldı, Jonsonun bir
mektubu buna yetti.
1974 aynı olaylar olunca Milli GörüĢ MSP hükümet ortağı olduğu için sessiz kalınmadı, müdahale
edildi, katliam engellendi, Ġnsanlarımız kurtarıldı.
1976 yılına kadar Türkiye Ġslam Konferansına tam üye değildi. Gözlemci idi. Milli GörüĢ koalisyon
ortaklarına tam üyelik olmaz ise hükümetin devamının mümkün olamayacağını kesin ifade ederek,
Ġslam konferansına tam üyelik sağlandı.
Yine Milli GörüĢ hükümet ortağı iken Ġslam Kalkınma Bankasına kurucu üye olarak katılındı.
Kaynak Paketleri :
Birinci kaynak paketi içerisinde en önemlisi, Kamu Tek Hesabı, yani HAVUZ SĠSTEMĠ‘dir.
Daha önce kamu kuruluĢları paralarını özel bankalara yatırıyor, %20 faizle parasını tutuyordu. Bazı kamu
kuruluĢları paraya ihtiyacı olduğu zaman aynı özel bankalardan %150 faiz ile para alıyorlardı. Devlet kendi parası
ile soyuluyordu. Havuz sistemi ile kamunun paraları kamu bankalarına yatırıldı. Böylece özel bankalar %20
alırken kamu bankası %50 nemalandırdı. Para ihtiyacı ise özel bankalardan %150 yerine %60 ile alındı. Bu
uygulama ile KĠT‘LER ve Belediyelerde büyük rahatlama olmuĢtur.
Kaynak paketlerinden 13,2 milyar dolarlık gelir elde edilmiĢtir. ÖzelleĢtirme, havuz sistemi, tasarruf,
lojman arazi satıĢı, bedelsiz ithalat, bankaların yurt dıĢındaki paralarının yurda getirilmesi (hazineye direk kredi),
vergi tahsilatının hızlandırılması, kaynak paketlerimizin bir kısım uygulamalarıdır.
Alınan önlemler altı ay gibi kısa bir sürede meyvelerini vermeye baĢladı. 1997 bütçesi DENK BÜTÇE
olarak yapıldı. Bu bir devrim idi. 54. Hükümetin görevi bıraktığı zamandaki rakamlar ile bugünkü rakamlar Türk
ekonomisinin düzgün beyinlerle yönetildiğinde düzlüğe çıkabileceğini, yanlıĢ ellerde yönetildiğinde ise daha
kötüye gideceğinin ispatıdır.
2. Zam yapmadı
Son çeyrek asırda, iktidarlar geldi, iktidarlar gitti. Hepsi de iĢbaĢına gelir gelmez "enkaz devraldıkları
gerekçesiyle" iĢe zamla baĢladılar. Zam üstüne zam yaparak sahneden ayrıldılar. Sadece evet sadece
32
REFAHYOL Hükümeti "zam yapmayacağım" diyerek geldi, enkaz halindeki ekonomiyi düzeltti ve zam
yapmadan gitti.
3. Vergi koymadı
REFAHYOL dıĢındaki tüm hükümetler için zam furyaları ve vergi reformları, ekonominin düze çıkarılacağı
masalının vazgeçilmez iki ayağıydı. REFAHYOL tüketim mallarına değil, maaĢ, ücret ve taban fiyatlarına zam
yaparken, bunlar için devletin ihtiyacı olan gelirleri tatlı reçeteler adını verdiği havuz sisteminden, kaynak
paketlerinden, bir de iç ve dıĢ borçların frenlenmesinden elde ediyordu.
REFAHYOL'un, sadece Refah kanadı, Türkiye'de, 28 ġubat Ek A metni çerçevesinde baskı altına alınmak
istenen insan haklarını korumak için, ortağının zikzaklarına rağmen amansız bir mücadele veriyor, müthiĢ bir
direnç sergiliyor ama asla ilkelerden taviz verilmiyordu.
1989 yılında Milli GörüĢ yerel yönetimlerde iktidara gelinceye kadar yukarıda belirtilen sorunlar doğal
kabul edilir ve baĢka çözüm ve çarelerin olabileceğini akla bile getirilmezdi. Bir bakıma Ģehirlerimiz yolsuzluk,
yoksulluk ve sefaletle baĢ baĢa bırakılmıĢtı.
Milli GörüĢ anlayıĢına göre insan kainatın en üstün varlığıdır. Organize olmuĢ toplumun ortak gücü,
topluma yön verir. Bu ortak güç, halkın emrine verilmeli. Bu gücün sahibi halktır. Milli GörüĢ belediyeciliğinde
halktan alınan güç, halkın ve haklının emrine verilir.. Belediyenin güç ve imkanları halkın ve haklının emrine
verilmez ise, bir zümre ve sınıfın eline geçerse, bu güçle haksızlık yapılır.
Milli GörüĢ belediyeciliğinde esas olan insana hizmettir. insanın mutluluğu ve saadeti bütün belediyecilik
hizmetlerinin temel amacıdır. Hizmetler sevgi ve Ģefkatle yerine getirilir. Toplumun bütün katmanları sevgi ve
Ģefkatle kucaklanır. Hizmette ayrımcılık yapılmaz ve adil davranılır. Bu belediyecilik anlayıĢı hakkın ve hukukun
üstünlüğünü esas sayar. Bu anlayıĢa göre en büyük kötülük insan hak ve hukukunun ihlalidir. insan haklarının
yenmesi veya yedirilmesi emanete hıyanettir. Halka hizmet Hak 'ka ibadet anlamına gelir. Ne kadar çok çalıĢır ve
iyi hizmet yapılır ise o ölçüde görev yerine getirilmiĢ ve manevi mükafata hak kazanılmıĢ olur.
Belediyenin sahibi halktır. Halk seçimle Belediyeyi belirlediği kiĢi ve kiĢilere emanet eder. Belediye
baĢkanı emin olan insandır. "ġehr Eminidir", Kendisine emanet edilen değerleri korur ve emanet sahiplerinin
yararına kullanır. Belediyenin malı milletin emaneti sayıldı. Haksız yere yenmedi ve yedirilmedi. Belediye baĢkanı
en çok güvenilen, sıkıntılı anında ilk baĢ vurulan merci sayıldı. Belediye hizmetleri kolaylaĢtırıldı. KarĢılaĢılan
sorunlar halk ile istiĢare edilerek yerinde ve zamanında çözümlendi.
Milli GörüĢ Belediyeciliği iyiyi, doğruyu, güzeli ve adaleti hakim kılmayı hedef kabul eder (hidayet ilkesi).
GeçmiĢten ders alır. Mevcut Ģartları en iyi Ģeklide değerlendirir. Beldesini geleceğe hazırlar (feraset
ilkesi).
Mili GörüĢü benimseyen belediye baĢkanları, ilmen doğru bildiği, siyaseten adil bulduğu, ahlaken iyi ve
güzel saydığı ve iktisaden faydalı ve yarlı olduğuna inandıklarını büyük bir azim ve gayretle gerçekleĢtirmeye
çalıĢırlar (dirayet ilkesi).
ĠstiĢare ve katılım hizmeti kolaylaĢtırır ve verimi arttırır. Belediye ile halk arasında yardımlaĢma ve
dayanıĢmaya ortam hazırlayarak belediye-halk bütünleĢmesini sağlar.
Üretken bir belediyecilik sergilendi. Az kaynakla çok iĢ yapıldı. Her iĢ kaliteli ve en iyi Ģekilde yerine
getirilmeye çalıĢıldı.
YetmiĢ yılda yapılamayan hizmetler 5-10 yıl içinde yapıldı. Halk ile bütünleĢen Belediyeler adeta destanlar
35
yazdı.
4- ĠCRAATTA DEVRĠM:
Beyaz masalar kuruldu. Halkın sorunları yerinde tespit edildi. Zamanında yerine getirildi. Temeli atılan
tesisler zamanında bitirildi. Bürokrasi kaldırıldı. Bugün git yarın gel devri bitti. Halk günlerinde halka hesap verildi.
Halk her zaman belediyesinden iĢleriyle ilgili hesap sordu ve bilgi aldı. KonuĢmakla yetinilmedi. Söylenenler
uygulandı. Vaat edilen zamanında yerine getirildi.
Bilgiye önem verildi ve en son teknolojinin nimetlerinden yararlanmaya çalıĢıldı. ġehir bilimin ıĢığında
yönetildi. Belediyeler arasında her alanda iĢbirliği ve yardımlaĢma sağlandı.
Fuarlar düzenlendi. Belediyeler arasında bilgi alıĢ veriĢi sağlandı ve teknolojik yenilikler yapıldı. Bilgi ve
teknoloji paylaĢımı gerçekleĢtirildi. Yerel sanayiciler ile iĢbirliği yapılarak ucuz ve kaliteli malzemenin üretilmesi
sağlandı. DıĢarıdan ithal edilen malzemenin bir kısmı ülkemizde yapıldı. Sanayi belediye iĢbirliğine gidilerek
Ģehirlerin geliĢmesine öncülük yapıldı. Organize sanayi bölgelerinin kurulması ve var olanların sorunlarının
çözümlenmesinde belediye öncülük yapıtı. Belediye bir bakıma bazı alanlarda teknolojik geliĢmeleri teĢvik etti ve
özendirdi. yeni yerleĢim yerleri iskana açıldı. GeniĢ caddeler açılarak Ģehirlerin çehresi değiĢtirildi.
Meslek edinme kursları açıldı. EI sanatları teĢvik edildi. Sergi salonları açıldı ve sergiler desteklendi.
iĢsizlerin iĢ sahibi olmasına yardım edildi.
Sadece maddi geliĢme amaçlanmadı. Belde sahiplerinin manevi ve kültürel geliĢmesine de önem verildi.
Kentin tarih ve kültür dokusu korundu. Eğitim faaliyetleri desteklendi. KiĢinin bilgi ve kültür seviyesinin
yükseltilmesine çalıĢıldı. Belediye bütün imkanlarıyla beldenin mamur ve insanların irfanlı, kültürlü ve dayanıĢma
erdemine sahip olasına ortam hazırladı.
Parklar yapıldı. YeĢil dokusu hızla arttı. Ağaçlandırma seferberliği baĢlatıldı. Halkın yardım ve desteği
sağlandı. Çöl görünümündeki kentler yeĢillendirildi.
Kısaca Milli GörüĢ Belediyeciliğiyle Türkiye'de yeni bir dönem baĢladı ve belediye hizmetlerinde devrim
sayılacak yenilikler yapıldı.
1.Sevr‟in maddeleri:
Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek,
Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye; Fransa’ya
verilecek,
Musul dahil Irak ve Abaristan; İngiltere’ye verilecek,
Güneybatı Anadolu, oniki adalar ve Rodos; İtalya’ya verilecek,
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulacak,
Boğazlar ve İstanbul, ayrı bir bayrağı olan Komisyon tarafından
yönetilecekti.
Ayrıca bunu gölgede bırakan baĢka Ģartlara da maruz kalacaktık
Türklere bırakılan bölgede asker sayısı 50.000’i geçmeyecekti,
Devletin ağır silahı bulunmayacaktı,
Deniz kuvvetleri 13 küçük gemiyi geçmeyecekti ve devlet Maliyesi Batılı
galip devletlerden oluşan bir komisyonca yönetilecek,
Tahkim hakkı olmayacaktı,
Ve kapitülasyonlar sürecekti.
ABD ordusundan emekli yarbay Ralph Peters’in ürünü olarak teşhir edilen
bu haritanın, ABD Başkanı Woodrow Wilson ve Birinci Dünya Savaşı döneminde
düşünülen Ortadoğu sınırlarını gösteren haritalara dayanılarak yapılmış olduğu
anlaşılıyor. Peters, haritada görüldüğü gibi yeniden çizilecek sınırların
Ortadoğu’nun problemlerini temelinden çözeceğini ileri sürüyor.
At the Red Sea Summits in June, Israelis, Palestinians and neighboring Arab states united behind the vision the
president has set forth -- a vision of two states, Israel and Palestine, living side by side in peace and security.
Israeli leaders increasingly understand that it is in Israel's own interest for Palestinians to govern themselves in a
viable state that is peaceful, democratic and committed to fighting terror. Palestinian leaders increasingly
understand that terror is not a means to Palestinian statehood but instead the greatest obstacle to statehood.
The end of [Saddam Hussein]'s regime also reinforces the progress already underway across the region. Arab
intellectuals have called for Arab governments to address the freedom deficit. Regional leaders have spoken of a
new Arab charter that champions internal reform, greater political participation, economic openness and free
trade. From Morocco to the Persian Gulf, nations are taking genuine steps toward political and economic
openness. The United States supports these steps, and we will work with our friends and allies in the region for
more.
Even greater opportunities will come once Hussein's criminal regime is replaced by an Iraqi government that is
just, humane and built upon democratic principles. Much as a democratic Germany became a linchpin of a new
Europe that is today whole, free and at peace, so a transformed Iraq can become a key element of a very
different Middle East in which the ideologies of hate will not flourish. And in the nearly 100 days since major
combat operations ended in Iraq, the Iraqi people have reclaimed their country and begun to forge a more
hopeful future. As this transition to freedom continues, America will work with other nations to help Iraqis achieve
greater security and greater opportunity.
Reproduced with permission of the copyright owner. Further reproduction or distribution is prohibited without permission.
Today America and our friends and allies must commit ourselves to a long-
term transformation in another part of the world: the Middle East. A region of
22 countries with a combined population of 300 million, the Middle East has a
combined GDP less than that of Spain, population 40 million. It is held back by what
leading Arab intellectuals call a political and economic "freedom deficit." In many
quarters a sense of hopelessness provides a fertile ground for ideologies of hatred
that persuade people to forsake university educations, careers and families and
aspire instead to blow themselves up -- taking as many innocent lives with them as
possible.
These ingredients are a recipe for regional instability -- and pose a continuing threat
to America's security.
Our task is to work with those in the Middle East who seek progress toward greater
democracy, tolerance, prosperity and freedom.
As President Bush said in February, "The world has a clear interest in the spread of
democratic values, because stable and free nations do not breed ideologies of
murder. They encourage the peaceful pursuit of a better life."
Let us be clear: America and the coalition went to war in Iraq because Saddam
44
Hussein's regime posed a threat to the security of the United States and to the
world. This was a regime that pursued, had used and possessed weapons of mass
destruction; had links to terror; twice invaded other nations; defied the international
community and 17 U.N. resolutions for 12 years -- and gave every indication that it
would never disarm and never comply with the just demands of the world.
Today that threat is gone. And with the liberation of Iraq, there is a special
opportunity to advance a positive agenda for the Middle East that will strengthen
security in the region and throughout the world. We are already seeing evidence of a
new commitment to forging ahead with peace among Israelis and Palestinians.
At the Red Sea Summits in June, Israelis, Palestinians and neighboring Arab states
united behind the vision the president has set forth -- a vision of two states, Israel
and Palestine, living side by side in peace and security. Israeli leaders increasingly
understand that it is in Israel's own interest for Palestinians to govern themselves in
a viable state that is peaceful, democratic and committed to fighting terror.
Palestinian leaders increasingly understand that terror is not a means to Palestinian
statehood but instead the greatest obstacle to statehood.
The end of Saddam Hussein's regime also reinforces the progress already
underway across the region. Arab intellectuals have called for Arab governments to
address the freedom deficit. Regional leaders have spoken of a new Arab charter
that champions internal reform, greater political participation, economic openness
and free trade. From Morocco to the Persian Gulf, nations are taking genuine steps
toward political and economic openness. The United States supports these steps,
and we will work with our friends and allies in the region for more.
Even greater opportunities will come once Hussein's criminal regime is replaced by
an Iraqi government that is just, humane and built upon democratic principles. Much
as a democratic Germany became a linchpin of a new Europe that is today whole,
free and at peace, so a transformed Iraq can become a key element of a very
different Middle East in which the ideologies of hate will not flourish. And in the
nearly 100 days since major combat operations ended in Iraq, the Iraqi people have
reclaimed their country and begun to forge a more hopeful future. As this transition
to freedom continues, America will work with other nations to help Iraqis achieve
greater security and greater opportunity.
The transformation of the Middle East will not be easy, and it will take time. It will
require the broad engagement of America, Europe and all free nations, working in
full partnership with those in the region who share our belief in the power of human
freedom. This is not primarily a military commitment but one that will require us to
engage all aspects of our national power -- diplomatic, economic and cultural. For
instance, President Bush has launched the Middle East Partnership Initiative to bind
us together in building a better future through concrete projects. He further has
proposed establishing a U.S.-Middle East free trade area within a decade, to bring
the people of the region into an expanding circle of opportunity.
For all its problems, the Middle East is a region of tremendous potential. It is the
birthplace and spiritual home of three of the world's great faiths, and an ancient
center of learning and tolerance and progress. It is filled with talented, resourceful
people who -- when blessed with greater political and economic freedom and better,
more modern education -- can fully join in the progress of our times.
America is determined to help the people of the Middle East achieve their full
potential. We will act because we want greater freedom and opportunity for the
people of the region, as well as greater security for people in America and
throughout the world.
The writer is national security adviser to the president.
Ads by Google
45
46
47
48
DÜNYA 05.03.2006
LONDRA
İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak savaşı konusundaki kararında
Hıristiyanlık bilincinin ve inancının etkili olduğunu belirtti.
ITV‟deki özel röportajında haberci Michael Parkinson‟ın sorularını yanıtlayan Blair, “Irak
konusunda karar alırken, kendisiyle de mücadele ettiğini” söyledi.
Irak savaşı konusunda tanrı ve tarih tarafından yargılanacağını, 3 yıl önce ülkesini savaşa
sokarken doğruyu yapıp yapmadığı konusundaki son kararın böyle verileceğini ifade eden
Blair, kararın, 1997 yılında Başbakan olduktan sonra verdiği en önemli karar olduğunu
belirtti.
Blair, Irak‟ın işgal edildiği günlerde Newsnight programının yapımcısı ve sunucusu Jeremy
Paxman ile girdiği tartışmada kendisine sorulan bir soruyla yeniden karşılaştı.
Paxman‟ın, “Bush ile birlikte Irak için dua ettiniz mi?” sorusunu o gün cevapsız bırakan ve
Paxman ile sert bir tartışmaya giren Blair, bu kez de Michael Parkinson‟ın benzer sorusunu
cevaplamadı.
Blair, “Ama Irak savaşı boyunca öyle anlar oldu ki (keşke hiç başbakan olmasaydım) dedim”
diye konuştu.
Irak kararıyla ilgili olarak, “Bu kararla yaşamak zorundayız” diyen Blair, “Sonunda
hakkımızda mutlaka bir hüküm verilecek. İnanan bir insan olarak böyle bir kararı
inançlarınıza ve bilincinize göre doğru vermeye çalışırsınız. Gerisini de tarihin vereceği karara
bırakırsınız” ifadesini kullandı.
Blair, kendisini “Hıristiyan sosyalist” olarak tanımlayıp tanımlamadığının sorulması üzerine,
“Uzun zamandır ilk kez biri benim için sosyalist sözcüğünü kullanıyor” dedi.
Okuma sayısı:
105
49
50
51
52
Pazartesi 11
Ekim
2004
Erdoğan: Türkiye
kabuğundan çıktı Burçlar
Anasayfa
Yazarlar
Başbakan Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) sürecinde yaşanan
Gündem Dizi
sürecin Türkiye'yi kabuğundan çıkardığını söyledi. Erdoğan, Otomobil
Politika İstanbul'da Boğaziçi Üniversiteliler Derneği'nin Genel Kurul Teknoloji
Ekonomi Toplantısı'na katıldı. Türkiye'nin seçeceği tek yol bulunduğunu ifade
eden Başbakan, şöyle devam etti: ''Yaşanan son 2 yıllık süreç,
Dünya Türkiye'yi kendi kabuğundan tamamen çıkarmış, dünyanın ġans Oyunları
Borsa - Finans gündemine oturtmuştur. 'Bizim düşünce, inanç atmosferimiz At YarıĢları
Magazin içinde olanlarla bir dünya kuracağız' diye düşünüyorsak,
yanılıyoruz.' Erdoğan, zorlu olanın bundan sonra başlayacağını
Özgür vurgulayarak, ''Bazı kavram kargaşaları var. Onu başbakanlarla,
Platform
devlet başkanlarıyla oturup konuşacağız' dedi. Müzakere sürecinin
PAZAR
Spor Türkiye'ye çok şey kazandıracağını belirten Erdoğan, eleştirilere şöyle
Kültür - Sanat yanıt verdi: 'Çeşitli yorumlar yapılıyor; 'efendim, zorla bizi AB'ye alın
diye yalvarıyorsunuz'... Evet siz, zorla bizi bu medeniyetler
Hava Durumu CUMARTESİ
uzlaşmasının içerisine katın demek zorundasınız. Demezseniz, o
Televizyon zaman medeniyetler çatışmasına hazırlıklı olmalısınız.'
AKŞAM-LIK
Bu arada Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir
Topbaş'la bir görüşme yaptı.
ġakir Süter
Deniz Gökçe
Ahmet Tulgar
Zülfikar
Doğan
KürĢat BaĢar
YaĢar Erdinç
Burhan Ayeri
Ali Tezel
Ersan Özer
57
58
59
60
Pazartesi 19 Ocak
2004
Erbakan'ın
kurtuluş teziydi
İslam Ortak
Pazarı,
Necmettin
Erbakan'ın
önderliğinde ...
----------------------
Bunlarla AB
olmaz
Baykal, laik
Cumhuriyet'in
yerini İslam'a
bırakması ...
----------------------
Eşini
Erdoğan'dan, Cidde'de tarihi götürmekte
mesajlar: İslam Ortak Pazarı'nı kararsız
Meclis Başkanı
doğru bulmuyorum. Etnik, dini, Bülent Arınç'ın 4
günlük
coğrafi kökenli birlikler Avusturya gezisi
kamplaşma yaratır ...
----------------------
07.03.2007, Çar
17/05/2003
<<<önceki gün bugün sonraki gün>>>
anasayfa>>>
bize
Son Dakika üyelik
ulaşın
Anasayfa
17.05.2003
Kırmızı çizgilerim
Turan YILMAZ/ANTALYA
BÖYLE BĠLĠNE
Erdoğan partisinin, „„Olmazsa olmaz‟‟ diye nitelediği üç kırmızı çizgisini de,
„„Dincilik, ırkçılık, bölgecilik‟‟ diye ilan etti. Erdoğan, „„Bu kırmızı çizgilerin
dıĢına çıkanlar için gereğini yaparız. Bu böyle biline‟‟ uyarısında bulundu.
Milletvekillerinden polemik yaratacak davranıĢlardan ve medyaya malzeme
olacak beyanatlardan kaçınmalarını da isteyen Erdoğan, „„Hiçkimse güven ve
istikrarı bozucu davranıĢlar içine girmesin. Girenlere de fırsat verilmesin‟‟
dedi. Erdoğan, basına kapalı bölümde isim vermeden partisindeki,
„„Yalçınbayır‟‟ krizi ile baĢlayan, „„Partiiçi demokrasi‟‟ tartıĢmalarına da Ģu
yanıtı verdi: „„Partiiçi demokrasi tamam. Biz de baĢtan beri bunu
savunuyoruz. Partimizin kuruluĢ felsefesi de bu. Ama parti içi disiplin de
önemli. Disiplin olmadan demokrasi olmaz.‟‟
64
Mandacılığın belgesi
ALİ CURA
Türkiye, batılı devletler tarafından işgal edilmek üzere önüne konulan Sevr anlaşmasının bir
benzerini Amerika‟da kabul etti. Türk-Amerikan ilişkilerinde adeta mandacılığın belgesi niteliği
taşıyan „Stratejik Ortak Vizyon Belgesi‟ Türkiye‟yi sorgusuzca ABD‟nin bölgedeki çıkarlarına hizmet
ettirmeye itiyor, tam bir taahhüt altına alıyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve ABD Dışişleri
Bakanı Condoleezza Rice‟ın Amerika‟da açıkladığı belge, Türkiye‟nin geleceğini ABD‟nin kontrolüne
bırakıyor.
Geceyarısı hamlesi!
İran‟ın nükleer silahlar bahanesiyle hedef tahtasına konduğu
bir dönemde Türkiye ile ABD arasında, Kitle İmha Silahlarının
yayılmasının önlenmesine yönelik anlaşmanın uygun
bulunduğuna dair tasarı bir gece yarısı hamlesiyle Dışişleri
Komisyonu‟nda kabul edildi. Anlaşmaya göre ABD Nükleer
tehdide karşı Türkiye‟ye yardım için(!) malzeme ve teknoloji
gönderecek. Ama istediği zaman da geri alacak. Anlaşmanın gerekçesinde “Bu anlaşma ABD ile
stratejik işbirliği ve özel ilişkilerin(!) pekiştirilmesi açısından önem taşımaktadır” denildi.
GÜNÜN
ANA HABER 16.02.2007
BAġLIKLARI
Just as the fate of Saddam Hussein is critical to U.S. national security, the fate of northern Iraq is critical to
Turkish national security. Turkey and the United States share concerns about the impact of the Iraqi conflict on
the activities of terrorist organizations, about the humanitarian crisis caused by Hussein's policies and about the
long-term political and economic stability of the region.
Despite these severe hardships, Turkish support for both U.S. and U.N. efforts to confront and disarm the Iraqi
regime after the 1991 war were considerable and comprehensive. To its own detriment, Turkey meticulously
honored the U.N. economic sanctions against Iraq. Turkey allowed Incirlik Air Base to be used for refugee
assistance in Operation Provide Comfort, and later for airborne enforcement of one of Iraq's two no-fly zones in
Operation Northern Watch. These activities protected the Kurdish factions in northern Iraq from the wrath of
Baghdad and enabled the ethnic groups in that region to experiment with democracy and to achieve a degree of
freedom and prosperity.
Turkey has for years been an understanding friend of America. Indeed, Turkey was one of the first countries to
stand up in support of the United States after the tragic attacks of 9/11. Turks had no qualms about sending their
sons and daughters to Afghanistan to fight a common enemy in defense of freedom and to lead the international
peacekeeping effort there over the past eight months. The Turkish people have never shied away from joining
forces with the United States in the face of a threat, whether in Korea, Somalia, Bosnia or even East Timor.
Reproduced with permission of the copyright owner. Further reproduction or distribution is prohibited without permission.
-- THA role that Turkey could -- or should -- play in Operation Iraqi Freedom has been the subject
of much debate in both Turkey and the United States. Unfortunately, in the course of the debate,
some pessimists have even called into question the relevance of the strategic partnership between
our countries.
Just as the fate of Saddam Hussein is critical to U.S. national security, the fate of northern Iraq is
critical to Turkish national security. Turkey and the United States share concerns about the impact of
the Iraqi conflict on the activities of terrorist organizations, about the humanitarian crisis caused by
Hussein's policies and about the long-term political and economic stability of the region.
As a global leader, the United States must address these issues. As a regional leader, Turkey must
address them also as it contends with the conflict just across its border. While this fact, and Turkey's
legitimate need to respond accordingly, should be obvious, some have attributed a hidden agenda to
Turkey's involvement in the conflict.
For decades Turkey and the United States have cooperated closely on many issues. This has been
possible not only because we have similar goals and priorities but also because we have been able to
transcend differences when faced by common threats and risks. This resilience in our partnership has
allowed our alliance to endure, and it will enable us to prove the critics wrong.
But why should Turkey have concerns about the military operation in Iraq in the first place? Why the
hesitancy in abandoning diplomatic efforts for military action, a hesitancy displayed by Turkey's
democratic parliament?
Because we have lived through similar experiences before. Although we supported the Persian Gulf
War, it was a devastating event for Turkey and its people. It precipitated an economic crisis in our
country from which we have only recently begun to recover. A half-million refugees poured across our
borders in need of humanitarian relief. Acts of terrorism perpetrated by separatist elements that
entered Turkey after the war claimed tens of thousands of innocent lives.
Despite these severe hardships, Turkish support for both U.S. and U.N. efforts to confront and disarm
the Iraqi regime after the 1991 war were considerable and comprehensive. To its own detriment,
Turkey meticulously honored the U.N. economic sanctions against Iraq. Turkey allowed Incirlik Air
Base to be used for refugee assistance in Operation Provide Comfort, and later for airborne
enforcement of one of Iraq's two no-fly zones in Operation Northern Watch. These activities protected
the Kurdish factions in northern Iraq from the wrath of Baghdad and enabled the ethnic groups in that
region to experiment with democracy and to achieve a degree of freedom and prosperity.
Our experience over the past decade with regard to Iraq is but a microcosm of the collaborative
efforts Turkey and the United States have undertaken throughout our long partnership. Our
cooperation is evident in many vital domains, in particular in the war on terrorism, and also in
common efforts to bring stability and security to the Balkans, to Afghanistan and Central Asia, and to
the Caucasus and the Middle East.
Turkey has for years been an understanding friend of America. Indeed, Turkey was one of the first
countries to stand up in support of the United States after the tragic attacks of 9/11. Turks had no
qualms about sending their sons and daughters to Afghanistan to fight a common enemy in defense
of freedom and to lead the international peacekeeping effort there over the past eight months. THA
Turkish people have never shied away from joining forces with the United States in the face of a
threat, whether in Korea, Somalia, Bosnia or even East Timor.
THA United States in return has been a steady strategic partner for Turkey. Successive U.S.
72
administrations have supported Turkey through economic and security challenges and in Turkey's
own fight against terrorism.
Underlying the enduring partnership between our countries has been our embrace of democratic
principles, for which our troops have fought and died together in the past. As the leader of the
governing party and now prime minister, my role has been to try to reconcile this respect for
democracy and the understandable sensitivities of Turkish public opinion with our desire to support
the United States and safeguard our national security interests.
After much deliberation and with 94 percent of the Turkish public
opposed to a new war against Iraq, my government was able to
secure approval for the use of Turkish airspace by allied forces
entering Iraq.
As for Turkey's own role in the Iraqi conflict, the concerns we share with the United States about
terrorism, refugees and long- term regional stability have shaped our approach. First, we are securing
our border against a new incursion of terrorist elements. Second, we are preparing to respond to a
possible refugee crisis in a way that permits effective delivery of humanitarian aid inside Iraq with
minimal impact on other populations. And third, we are encouraging, as we have for many years, the
preservation of Iraq's territorial integrity and the establishment of a framework whereby all Iraqis can
share in the natural wealth of that country.
In all of these efforts, my government is committed to cooperating with the United States and other
coalition members. In confronting common challenges, we share the same strategic vision -- not just
on Iraq, but on many issues.
THA writer is prime minister of Turkey.
Buy Complete Document Buy Page Print
About the Archive | Pricing | Account & Purchases | Help | Terms of Service
© 2006 The Washington Post Company
ANKARA-Turkey enjoys historical, cultural and traditional ties with the Middle East, and
promotes cordial relations with all countries and peoples of the region. A source of instability
73
and concern in the region is the situation of our neighbor, Iraq. After more than a decade
since the liberation of Kuwait, the Iraqi problem remains unresolved.
***
For the last six months in particular, Turkey has been compelled to pay close attention to the
Iraqi crisis. The 58th Turkish Government, established after the elections last November,
dedicated most of its work to the Iraq issue. The 59th government, of which I have just been
appointed prime minister, has also engaged itself with Iraq, literally on a day-and-night basis.
My Justice and Development Party government as exerted every effort so that the Iraqi
problem would not lead to war, and so that new sufferings could be prevented.
The U.N. inspectors, while acknowledging in their reports that Iraq's cooperation was gradually
increasing, also stressed that Iraq was elusive in providing conclusive information on the
chemical and biological elements it is known to possess. As a result, it has been concluded
that Iraq's cooperation, as far as substance was concerned, fell short of the requirements as
set forth in U.N. Security Council Resolution 1441.
In our suggestions to Iraq at the highest level, we emphasized time and again the need for
openness with regard to the chemical and biological material they may possess. We also
stressed that small and occasional steps forward would not prevent war. Our worries have,
unfortunately, proven justified.
In regard to Iraq, the Turkish government has, on three occasions, sought authority to act from
our National Assembly. On Feb. 6, the motion regarding site preparation was approved. As the
U.S.-led military operation loomed, a second motion on March 1-to authorize sending Turkish
troops abroad as well as the deployment of foreign troops in Turkey-failed to receive the
constitutionally required majority. This result and its reasons were widely and publicly
discussed in a democratic environment. It seems that the shared concern among Turkish
parliamentarians was the need to take account of Turkish public opinion, as well as the losses
we were bound to incur in a war.
The developments that ensued clearly demonstrated that a war was imminent. In this respect,
Turkey's choice was not one of war or peace; instead, the country had to choose ways in
which to minimize the effects of such a war in our immediate vicinity-while supporting our
strategic ally, the United States.
The relations between Turkey and the U.S. are based on a long-standing friendship. From the
outset of the Iraqi crisis we have been in close consultation with Washington, which is not only
our ally but also our strategic partner. Indeed, the U.S. made numerous requests to us seeking
support in the operation. Turkey did not ignore them, but appraised them very seriously, in a
manner compatible with the fabric of close relations between our two countries.
Contrary to some reports in the U.S. media, and to an extent in the Turkish press, our
discussions at no point entailed a bargaining for dollars. To the contrary, we have maintained
the understanding that in bad days the two allies need to act shoulder-to-shoulder. Turkey has
indeed been alongside the United States in nearly every major military conflict, from Korea to
the Gulf War, from Bosnia to Somalia, Kosovo and Afghanistan.
Based on an urgent U.S. request on March 19, we reapplied to the National Assembly to get
authorization for the opening of Turkish air space to the coalition forces led by the U.S. The
Assembly approved this request on March 20, the day the war began in Iraq. Turkish air space
was made available to the coalition forces on the very next day.
74
The Assembly has further authorized my government to deploy the Turkish Armed Forces in
northern Iraq. In this regard we are witnessing certain doubts, an unease in some circles in
northern Iraq, as well as in the U.S. and some European countries. This is unnecessary.
Turkey has no intention to fight in a war in northern Iraq, let alone fire a single bullet. We have
no desires on our neighbor's natural resources either. Yet we vividly remember the influx of
500,000 refugees escaping from the atrocities of Saddam Hussein in the last Gulf War. We do
not wish to go through the same experience again.
The aim of a limited deployment on the Iraqi side along our border is to control such an influx
of refugees while providing them with humanitarian aid in an effective manner. Furthermore we
need to take precautionary measures for possible intrusions by PKK/Kadek terrorists, who are
concentrated in the region. In sum, Turkey's military presence in northern Iraq is envisaged
with full cooperation and coordination with the U.S., as well as with the Kurdish groups in the
region.
***
Turkish policy regarding Iraq rests on openness and sincerity, and Turkey's policy is clear. The
territorial integrity and national unity of Iraq must be preserved. Iraq's political system should
be determined by the democratic participation and consent of the Iraqi population.
Furthermore, the natural resources of Iraq are the wealth and property of the Iraqi nation as a
whole. These resources should in no way be apportioned among population groups.
The Arab, Kurdish, Turkmen and other peoples that constitute Iraq are linked to Turkey by
kinship. We wish them freedom, democracy, human rights and a prosperous future. Turkey will
strive for peace and durable stability in the region alongside the U.S., her strategic partner and
ally for more than half a century. We are determined to maintain our close cooperation with the
U.S. We further hope and pray that the brave young men and women return
home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as
soon as possible.
21.03.2003
Cuma
20:55
Nükleer İran
EDĠTÖRDEN Hrant Dink Kullanıcı Ara
Avrupa Birliği dosyası
Galatasaray
• Derin devlet yoktur, Fenerbahçe Parola Gir YazarAra
"Hikmet-i Devlet" vardır [ Özelleştir ]
• Ġran'ın dolar kumarı ya da
papaz kimde Bir daha Ģifre sorma
[ Yeni üye kaydı ]
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ABD ile iliĢkilerin, Türk dıĢ politikasının temel
taĢlarından biri olduğunu söyledi.
Los Angeles World Affairs Council adlı kuruluĢun düzenlediği bir konferansa katılan
Gönül, `Avrasya`da değiĢen güvenlik ortamı ve Türkiye`nin stratejik önemi` konulu bir
konuĢma gerçekleĢtirdi.
Gönül konuĢmasında, `ABD ile iliĢkilerimiz, daima Türk dıĢ politikasının temel
taĢlarından biri oldu ve baĢka hiçbir ülkeyle iliĢkilerimizle karĢılaĢtırılamaz` dedi. Ġki
ülkenin sürekli olarak ortak değerler ve demokrasiye dayalı iliĢkileri ilerletme yollarına
baktığına dikkati çeken Gönül, gerçek bir stratejik ortaklık için dürüst ve kapsamlı bir
diyaloğun Ģart olduğunu kaydetti. `Bakanlararası iliĢkiler ve askeri personel iliĢkileri en
üst düzeyinde` diyen Gönül, son 20 yılda Türk-ABD savunma sanayii iĢbirliğinin toplam
13 milyar dolara ulaĢtığını bildirdi.
78
79
'ABD, çocuklarını
barıĢa feda etti'
Abdullah Gül, "Dünya barıĢı için son 50 senede
dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını
feda etmiĢlerdir" dedi
ANKARA Milliyet
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında verilen gensoru önergesinin
görüşülmesi sırasında Gül‟ün sarfettiği sözler, milletimizi derinden yaraladı. Gül, üç yılda 700 bin
insanın katili olan Amerika ile ortak hedeflerinin bulunduğunu söyledi.
ABDULLAH GÜL:
“Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimiz önemlidir.
Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de
gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin
stratejik boyutta olmasının anlamı, bu meselelerde
ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin
örtüşmesidir.”
LÜTFÜ ESENGÜN:
“ABD‟nin hedefleri açıktır ve ortadadır. Birinci hedefi, İsrail‟in güvenliğidir. İkinci hedefi Ortadoğu
petrollerine el koymaktır. Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmektir. Yarım asırlık ABD ile ortak
hedeflerimiz örtüşüyorsa, bin yıllık komşumuz Irak‟la olan kardeşliğimiz nereye gitmiştir?”