You are on page 1of 86

1

2007‟DE YAPILACAK SEÇĠMLER TÜRKĠYE‟NĠN ġU ANA KADAR YAPILMIġ


EN ÖNEMLĠ SEÇĠMĠDĠR

Ülkemizde yaĢanan büyük tahribatlar ve uluslararası arenada yaĢanan geliĢmeler, açıkça bu seçimin
ülkemiz ve bütün insanlık için dönüm noktası olacağını göstermektedir.

SAADET PARTĠSĠ
2007 SEÇĠMLERĠ GENEL STRATEJĠSĠ

I- TÜRKĠYEMĠZ‟ĠN VE DÜNYANIN BUGÜNKÜ DURUMUNUN GERÇEK TEġHĠSĠ

Saadet Partisi olarak, programımızda da belirtildiği gibi, bizler ―Milli GörüĢ‖ zihniyetinin temsilcisi olan tek
partiyiz. Bu zihniyetimizden dolayı, görüĢ ve inancımızın temelini ―yine programımızda da belirtildiği gibi‖, sevgi,
Ģefkat, hoĢgörü, merhamet, esirgeme ve bağıĢlama teĢkil etmektedir. Bundan dolayı da gayemiz, öncelikle
Türkiyemiz‘deki 75 milyon kardeĢimizin ve bununla beraber yeryüzündeki 6 milyar insanın tamamının saadetidir.
Fakat ne yazık ki, bugün ne Türkiyemiz‘deki 75 milyon kardeĢimiz ne de yeryüzündeki 6 milyar insan saadet
içerisinde değildir. Aksine, ızdıraplar sıkıntılar ve gözyaĢının arttığı bir istikamete doğru hızla sürüklenmektedir.
Bunun Temel Sebebi ġudur:
HerĢeyden önce belirtmeliyiz ki doğru teĢhis yapılmadan doğru tedavi yapılması mümkün değildir.
Bu teĢhisi yaparsak ne görüyoruz;
Hak ve Batıl mücadelesi insanlık tarihinde Adem (AS)‘dan beri süregelmiĢtir ve kıyamete kadar da devam
edecektir. Milli GörüĢ, kaba kuvveti değil hakkı üstün tutan görüĢtür ve hakkı temsil etmektedir.
Ġnsanlar tarih boyunca ne zaman hakkı üstün tutan bir zihniyet ile yönetilmiĢlerse saadet bulmuĢlardır. Ne
zaman da, kaba kuvveti üstün tutan batıl görüĢlerin hakim olduğu yönetimler altında yaĢamaya mahkum kalmıĢ
ise sadece ızdırap çekmiĢler ve gözyaĢına boğulmuĢlardır. Ġnsanlık tarihi bu gerçeği istisnasız her vesile ve
sayısız misaller ile apaçık bir Ģekilde göstermekte ve ispat etmektedir.
Milli GörüĢ‘ün dıĢında kalan batıl görüĢe sahip insanların zihniyetleri, soyları, sopları, inançları ve
mezhepleri her ne kadar çok çeĢitleri ihtiva ediyorsa da Ģuurlu bir teĢhis yapıldığında görülür ki, bilhassa son üç
asırdan beri bu batıl görüĢler bir merkez tarafından kontrol edilip yönlendirilmekte olup bu merkez ırkçı
emperyalizm diğer bir ifade ile siyonizmdir.
Tarihimize baktığımızda Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bin yıl Milli GörüĢ ile dünyaya hakim
olmuĢuz, bütün dünyada adil bir düzen kurup huzur, barıĢ ve saadeti sağlamıĢız. Fakat, yaklaĢık son üç asırdan
beri maddi güc ırkçı emperyalizmin kontrolüne geçmiĢ ve bu yüzden de insanlık huzur, barıĢ ve adalete hasret
kalmıĢtır.

II- MĠLLĠ GÖRÜġ NEDĠR?


Ġnsanlığın saadeti için 5 Ģeye ihtiyaç vardır;
1. Huzur, barıĢ ve güvenlik,
2. Ġnsan hakları ve hürriyetler,
3. Adalet: Hürriyetlerin çatıĢtığı yerde hudutların adaletle çizilmesi,
4. Refah,
5. Ġzzet, Ģeref ve onur.
Saadet için bu beĢ Ģey lazım olduğu gibi aynı zamanda da yeterlidir. Bu Ģartlar ise ancak Milli GörüĢ ile
temin edilebilir.
Çünkü; Milli GörüĢ, hakkı üstün tutan görüĢtür.
Milli GörüĢ kimyası itibarı ile üç temel esastan yoğrulmuĢtur:
1. Maneviyatçı olmak; menfaatçi ve materyalist olmayıp ahirete inanmak.
2. Kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutmak.
2
3. Nefse esareti değil, nefis terbiyesini esas almak.
Kimyası böyle olan bir görüĢe, Allah yardım eder ve o görüĢ sahipleri 3 fiziki mazhariyete nail olurlar.
1. Hidayet,
2. Feraset ve
3. Dirayet.
Milli GörüĢ‘ün temeli, yukarıda da iĢaret edildiği gibi, sevgi ve Ģefkattir. Gayesi ise, bütün insanlığın
saadetidir.
Bunun için Milli GörüĢ‘ün düzeni, sömürü düzeni değil herkese hakkını veren adil bir düzendir.
Milli GörüĢ‘ün yolu orta yoldur. Ġfrat ve tefritten kaçınan yoldur.

MĠLLĠ GÖRÜġ‟ÜN HAK ANLAYIġI


Hak ancak 4 sebepden doğar:
1. Ġnsan olmaktan dolayı sahip olunan Temel Ġnsan Hakları, herkes için eĢittir.
2. Emek bir hak sebebidir.
3. KarĢılıklı rızaya dayalı anlaĢmalar bir hak sebebidir.
4. Adalet gereği hak doğar.

III. IRKÇI EMPERYALĠZM NEDĠR?


Bu özelliklere mukabil batıla yönlendiren ırkçı emperyalizmin temel inanıĢı ise 5767 sene evvel firavunlar
zamanında tanzim edilmiĢ olan bir sihir kitabına, ―Kabbala‖ya dayanmaktadır. Bu zinhinetin inanıĢının 4 temel
esası vardır:
1. Ġnsanlar içinde Beni Ġsrail ırkına mensup olanlar üstün varlıklardır ve diğer ırkların hepsi Beni
Ġsrail‘e köle olmak için yaratılmıĢlardır. Onlar önce maymun olarak yaratılmıĢlar ve sonra da
insana dönüĢmüĢlerdir.
2. Bu gerçek nazariyatta kalmayacak, yaĢama da yansıyacaktır.
3. Bu yansımanın gerçekleĢmesi için, Beni Ġsrail‘in 3 görevi yerine getirmesi gerekmektedir;
a . Tarih boyunca bulundukları ülkelerde bozgunculuk yaptıkları için hep sürgüne gönderilmiĢ
olan Beni Ġsrail‘in Kudüs‘de toplanması,
b .Bu Beni Ġsrail‘in Fırat‘dan Nil‘e kadar bütün Ortadoğu‘yu kapsayan (Kıbrıs ve Kuzey Doğu
Anadolumuz da dahil olmak üzere) VadedilmiĢ Toprakların (Arz-ı Mev‟ud) tamamını içine
alan ―Büyük Ġsrail‖i kurması. Bunun emniyeti için de Fas‘dan Endonezya‘ya kadar 28 ülke
yönetiminin kontrol altında bulundurulması ve Anadolu‟da Selçuklu‟nun ve Osmanlı‟nın
mirasçısı bağımsız bir devletin bulunmaması,
c . Süleyman Mabedi‘nin yeniden inĢa edilmesi.
4. Bu görevler yerine getirildiği zaman, Beni Ġsrail‘in kurtarıcısı Mesih yeryüzüne inecek (Ġsa (AS)
değil !) Davut (AS)‘ın tahtına kral olarak oturacak ve Beni Ġsrail‘in dünya hakimiyetini ebediyyen
perçinleyecektir.

IV. ĠġBĠRLĠKÇĠLĠK NEDĠR?


Bu temel inanıĢın doğal bir sonucu olarak da Beni Ġsrail ırkından olmayanlar ya köle olacaklar ya da
yokedileceklerdir. Bu inanıĢ; eĢit haklar, adil düzen ve birlikte barıĢ içerisinde yaĢamayı kabul etmiyor.
ĠĢte bu ırkçı emperyalizm, bir yandan 16. asırda Hristiyanlık dinini değiĢtirip faizi helal sayan Protestanlık
Mezhebi‘ni kurmak suretiyle yeryüzünün her tarafında kurduğu “faizci kapitalist düzen” vasıtasıyla, ki bu düzen
Protestanlık Mezhebi‘nin dini düzenidir, bütün insanlığı sömürerek “para gücü”nü ele geçirmiĢ, diğer yandan da,
1 dolar üzerindeki piramid ile sembolize edilen dünya organizasyonu vasıtasıyla Beni Ġsrail ırkından olmayanları
ırkçı emperyalizmin hedeflerine hizmet ettirmek suretiyle takriben üç asırdan beri ―yeryüzünün insan gücünü ve
kontrolünü” ele geçirmiĢ bulunmaktadır.
ĠĢte insanlığın üç asırdan beri barıĢa, adil bir düzene ve huzura hasret kalmasının temelinde yatan ana
sebep budur.
3
Çünkü ırkçı emperyalizm, yukarıda ifade edilen temel inancından ve hedeflerinden dolayı belirttiğimiz gibi
faizci kapitalist düzen ile insanlığı sömürmek suretiyle para gücünü ve 1 dolar üzerindeki 13 kademeli piramid ile
sembolize edilen dünya organizasyonu vasıtasıyla da insan gücünü ele geçirmiĢtir. Bu sayede;

V. IRKÇI EMPERYALĠZMĠN BU ASRA AĠT TEMEL PLAN VE UYGULAMASI:


1) PLANLAYICI Theodor Herzl,
Rus Harbi esnasında Sultan II. Abdülhamid‘e gelip para karĢılığında Filistin‘den toprak satın almak istemesi
ile iĢe baĢladı. Sultan II. Abdülhamid‘in kendisini ―Ģehit kanıyla sulanan topraklar parayla satılmaz‖ sözü ile
reddetmesi üzerine, kendisini gönderen mürĢidlerinin yanına vararak 1897 Basel Konferansı‘nı tertip etti. Bu
konferansta Ģu 3 kararı alarak bir asırlık plan ve hedeflerini ortaya koydular;
Sultan II. Abdülhamid tahttan indirilecek,
Osmanlı Devleti yıkılacak ve
100 yılda müslümanlık ortadan kaldırılacak.

Ġnanıyoruz ki Müslümanlığın koruyucusu Cenab-ı Allah‟tır.


Irkçı emperyalizmin gücü zahiridir. Gerçekte kudret ve kuvvet sahibi yalnızca Cenab-ı Allah‘tır.
Biz burada ırkçı emperyalizmin planlarının ne olduğunu ortaya koyuyoruz.

2) UYGULAYICI EMANUEL KARASSU


Irkçı emperyalizm Basel konferansı ile karara bağladığı planın uygulanması için Ġtalyan Hahamı Emanuel
Karassu‘yu seçerek görevlendirmiĢtir.
Emanuel Karassu, bu planı uygulamak için önce hazırlığını yaptı. Sonra uygulamaya geçti.
Bunun için Ġtalya‘dan geldi. Osmanlı topraklarında Selanik‘e yerleĢti.
Burada ―Ġttihat ve Terakki”yi önce dernek olarak kurdu. Ve mason localarını açtı. Böylece etrafında insan
gücü oluĢturmaya gayret etti.
Bu bölgedeki bazı askeri bürokratları etkileyerek bunları tahrik edip, PadiĢaha karĢı Ġstanbul‘a yürümelerini
sağladı.
BarıĢçı 2. Sultan Hamit Han bunları telef edebileceği halde arzularına uymayı tercih etti. Ve bunların
baskısıyla 1878‘de kapatmıĢ olduğu Meclisi Mebusanı 30 sene sonra 1908‘de yeniden açtı.
Emanuel Karassu bu meclise Selanik Milletvekili olarak geldi. Çoğunluğu Emanuel Karassu‘nun kontrolünde
olan bu Meclisten 1 yılda Sultan Abdulhamit‘in halli için karar çıkarttı.
Bu kararı tebliğ eden heyetin baĢında saraya bizzat kendisi gitti.
1909‘da Sultan Abdulhamit‘i Selanik‘e sürgüne gönderdiler. Bunun sonucunda Ġttihat ve Terakki parti haline
getirildi. Ve meclise hakim olundu. Bir kaç askeri bürokratla da asker etki altına alındı.
Böylece Emanuel Karassu Basel konferansı kararlarının 1. adımını gerçekleĢtirmiĢ oldu.
Sıra 2. adıma gelmiĢti.
Önce Libya Ġtalyanlara verildi.
Sonra Balkan harbi çıkarıldı.
Sonra hiç lüzum yokken Osmanlı 1. Cihan harbine sokuldu.
Birinci Cihan harbi esnasında 1914‘ten 1918‘e kadar 4 yıl Boliçya‘sından Yemen‘ine kadar 30 cephede
çarpıĢan Osmanlı, Çanakkale destanı gibi büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen bütün dünyaya karĢı
savaĢmaktan bitap düĢtü. Sevr‘i imzalamak mecburiyetinde kaldı.
1.Sevr‟in maddeleri:
Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek,
Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye; Fransa’ya verilecek,
Musul dahil Irak ve Abaristan; İngiltere’ye verilecek,
Güneybatı Anadolu, oniki adalar ve Rodos; İtalya’ya verilecek,
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulacak,
4
Boğazlar ve İstanbul, ayrı bir bayrağı olan Komisyon tarafından yönetilecekti.
Ayrıca bunu gölgede bırakan baĢka Ģartlara da maruz kalacaktık
Türklere bırakılan bölgede asker sayısı 50.000’i geçmeyecekti,
Devletin ağır silahı bulunmayacaktı,
Deniz kuvvetleri 13 küçük gemiyi geçmeyecekti ve devlet Maliyesi Batılı galip devletlerden oluşan
bir komisyonca yönetilecek,
Tahkim hakkı olmayacaktı,
Ve kapitülasyonlar sürecekti.

Sevr temelde Büyük Ġsrail projesidir.


Ġngilizler, Filistin‘e bu toprakların kendilerinin olması için değil, Ġsrail‘i kurmak için gittiler.
Fransızlar KahramanmaraĢ‘a bu toprakların kendilerinin olması için değil, burası Arz-ı Mevut‘a dâhildir. Alıp
Ġsrail‘e vermek için geldiler.
Irkçı emperyalizm Büyük Ġsrail‘i kurmak için, Sevr‘i uygulayabilmek gayesiyle 5 yıl uğraĢtı.
Fakat daha 1919 da KahramanmaraĢ‘ta Sütçü Ġmam ve Rıdvan Hoca gibi Milli Kahramanların öne
düĢmesiyle halkın kazma ile kürekle Fransızları kovması, Yunanlılar 15 Mayıs 1919 da Ġzmir‘e çıktıktan, mesela
Balıkesir de H.Basri Çantay ve Fehmi Çıkrıkçı gibi Milli kahramanların gayretiyle, halkın zeybeklerden Milis
teĢkilatı kurup Yunanın karĢısına çıkmasıyla, elini kolunu sallayıp ilerleyemedi.
Bunları takiben 23 Nisan 1920‘de TBMM‘nin kurulması ve Anadolu‘da iĢgalcilerin kovulması için topyekun
Milli KurtuluĢ savaĢının baĢlaması üzerine SEVR uygulanamadı.
Bunun üzerine Irkçı emperyalizm 5 yıllık Birinci Cihan harbi, Ġstiklal SavaĢından sonra 10 yıllık uğraĢmaya
rağmen hedefine ulaĢamayınca stratejisini değiĢtirdi. SavaĢarak Anadolu‘yu iĢgal yerine Hayım Nahum doktrini ile
Anadolu‘yu yumuĢak lokma yapıp, Büyük Ġsrail‘i kurma stratejisine döndü.

3) YOK EDĠCĠ HAYM NAHUM


Anadolu‘nun inançlı insanlarının mukavemeti karĢısında, ırkçı emperyalizm hedefine savaĢla ulaĢamayınca
1923‘te bir mola vermeye hazırlık yaparak, sanal iĢgallerle Anadolu‘yu yumuĢak lokma yapıp, ırkçı emperyalizmin
planlarını hedefine ulaĢtırmayı kararlaĢtırdı ve Mısır Hahamı Haym Nahum ırkçı emperyalizm tarafından ön plana
çıkartıldı.
Ve her Ģeye rağmen ABD Lozan‘ı hiçbir Ģart altında imzalamadığı halde, Haym Nahum‘un Lozan‘da
Ġnönü‘nün müĢaviri sıfatıyla girip, Fransız BaĢbakanı Klamenso, Ġngiliz BaĢbakanı Lord Gurzon ile yaptığı
görüĢmeler neticesinde, Irkçı emperyalizmin kontrolü altındaki bu ülkeler, kendi iç planlarına göre aslolan Sevr
olmak üzere, 10 senelik savaĢtan sonra bir müddet dinlenmek ve mola vermek için Ģeklen Lozan‘ı imzalamaya
razı oldular.
Ama bu mola süresinde onlara göre Haym Nahum doktrini esas alınacak ve gerçekleĢtirilecek idi.
Bu doktrin 4 ana unsuru ihtiva etmektedir.
Her ne kadar Lozan imzalanıyorsa da gerçekte, Büyük Ġsrail‘in kurulması ve onun emniyeti bakımından
Selçuklu ve Osmanlı‘nın mirasçısı bağımsız bir devlet olmamasını temin için Haym Nahum planı uygulanacak ve
planın Ģu 4 hedefi gerçekleĢtirilmek suretiyle Türkiye YumuĢak Lokma yapılıp, parçalanarak, yutulacak.
Böylece Ġstiklal savaĢındaki gibi ağır telefiyat verilmeden hedefe sanal iĢgalle ulaĢılacak.
Haym Nahum, batılıları ikna ederken,” biz ırkçı emperyalizm olarak 5700 senedir Büyük İsrail’in kuruluşunu
bekliyoruz. Çok büyük telefiyat vereceğimize 20 sene daha beklesek ve sanal işgalle Türkiye’yi yumuşak lokma
yapıp yutsak ne çıkar. Daha akıllıca olmaz mı”? DemiĢtir.
Haym Nahum doktrinine göre Türkiye‘yi YumuĢak lokma yapmak için gerçekleĢtirilmek istenen hedefler
Ģunlardır:
1- Türkiye insanını aç bırakmak,
2- Türkiye insanını iĢsiz bırakmak,
3- Türkiye‟yi borca esir etmek,
4- Halkı dininden ve inancından uzaklaĢtırmak.
5
ĠĢte ırkçı emperyalizmin 90 yıllık kendi iç planında güttüğü hedefler bunlardır. Ve AKP‘nin iĢbaĢına
getirilmesi gayretleri ve ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliğine gireceğim diye Ģuursuz bir Ģekilde ortaya
atılması karĢısında, tekrar önümüze SEVR‘in konması ve onun gerçekleĢmesi için de AKP yönetimini kullanarak
Haym Nahum doktrinin uygulanmaya çalıĢılması olaylarının arkasında ve temelinde bu söylediğimiz gerçekler
yatmaktadır.
VI. IRKÇI EMPERYALĠZMĠN YENĠ DÖNEMĠ
SON 16 YILLIK DÖNEM
Irkçı emperyalizm tarafından takriben 100 sene evvel Teoder Hertzel tarafından planlanan, Emanuel
Karassu tarafından uygulanan ve Haym Nahum tarafından yok edilerek gerçekleĢmesi istenen ana planın
uygulaması 1990 dan itibaren yeni bir dönemi baĢlatmıĢtır.
1990 da Komünizmin iflası ve Sovyetlerin dağılması üzerine tek kutuplu bir dünya meydana gelince ve tek
kutup olan ABD‘de ırkçı emperyalizmin avucunun içine girince Ģimdi artık ırkçı emperyalizm 5760 yıllık gayelerinin
nihayet gerçekleĢmesi için vaktin geldiğine inanmaktadır.
Margaret Techer 1990 Ġskoçya‟da Nato toplantısında yaptığı konuĢmasında;
“Düşmansız ideloji yaşayamaz, bizim yaşamamız için mutlaka düşman olmalı. Bugüne kadar Rusya
idi. Şimdi çöktü. Bu durumda Nato’yu ne yapacağız. Lav mı edeceğiz? Hayır, Düşman olmasaydı yeni bir
düşman ihdas etmemiz gerekecekti. Hâlbuki buna gerek yoktur. Düşmanımız vardır. Ve de İslam’dır”
Sözleriyle ortaya çıkan yeni dönemde ırkçı emperyalizmin planlama görevini 100 sene önceki Teodor
Hertz‟el, yerine Ģimdi Brizinski yapmaktadır. Uygulama görevini 100 sene önceki Emanuel Karassu yerine,
Makosyki yapmaktadır, yok etme görevini 100 sene önceki Haym Nahum yerine, Ģimdi Bush yürütmektedir.
Bu yeni takım iĢe baĢlarken,
“Artık Büyük İsrail’i kurmamızın vakti gelmiştir. Önümüzde tek engel Refah Partisi”dir. Her güçlüğü
yendiğimiz gibi bu engeli de aşacağız. Yoketme planlarımızı yürütmek için en uygun yol Türkiye’yi sanal
olarak işgal etmektir. Bunun için de Refah Partisi içindeki dünyacılarla işbirliği yapalım. Elimizdeki medya
gücü gibi her türlü etkileme imkânlarıyla seferber olarak AKP’yi işbaşına getirelim ve Haym Nahum
doktrini uygulayarak sonuca ulaşalım.”
dedikleri anlaĢılmaktadır.

VII. BURAYA NASIL GETĠRĠLDĠK:


Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karĢı ve Müslümanlara karĢı yeni bir imha
planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat kendileri tarafından yıkılmasını takiben yaĢadıklarımız, ırkçı
emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık bir Ģekilde ortaya koymaktadır.
ĠĢe dünyanın en önemli ülkesi olan Türkiye‘de Milli GörüĢ zihniyetiyle, YaĢanabilir Bir Türkiye, Yeniden
Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya kurmakta olan Refah Partisinin her türlü yola baĢvurularak, yasalara aykırı bir
Ģekilde kapatılmasıyla baĢlanmıĢ, 3 Kasım 2002 de her türlü etki kullanılmak suretiyle AKP kahır bir çoğunlukla
iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bu adımlar atıldıktan sonra bir yandan söz dinlemeyen Afganistan ve Irak zorla iĢgal edilmiĢ. Diğer yandan
da Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan gibi ülkelerde turuncu ihtilalle iĢbirlikçi hükümetler iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bunlara ilaveten büyük Ġsrail‘in bir an evvel kurulabilmesi için bir yandan Filistin, Lübnan, Suriye, Ġran, Mısır,
Suudi Arabistan ve Türkiye‘nin de iĢgalleri için planlar yapılmıĢ.
Diğer yandan da Türkiye‘nin yumuĢak lokma olarak yutulabilmesi için AKP yönetiminin ekonomiyi IMF ye
teslim etmesi sonucu olarak,
Türkiye‘nin
Aç bırakılması,
ĠĢsiz bırakılması ve borca esir edilmesi,
Medyası, sanayisi ve bankasıyla hiç bir kuruluĢu kalmaması için süratle yeni kanunlar çıkarılması için hızlı
adımlar atılmıĢ, görülmemiĢ bir borçlanma ile borca esir olunmuĢ ve
Milletin milli ve manevi değerlerinden uzaklaĢması için mümkün olan her adımın süratle atılması için baĢ
döndürücü bir dönem yaĢanmıĢ,
ĠĢbirlikçi medya vasıtasıyla, milletin sürekli olarak narkozlanması suretiyle milli her Ģeyimiz elimizden
alınmaya çalıĢılmıĢ ve Avrupa uyum komisyonları vasıtasıyla da milletin milli ve manevi değerlerden uzaklaĢması
için her türlü yasa ve uygulama yürürlüğe konmuĢtur.
ĠĢte buraya böyle getirildik.
6

AHMET SÜNNETÇİOĞLU
7
Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karĢı ve
Müslümanlara karĢı yeni bir imha planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat
kendileri tarafından yıkılmasını takiben dünya liderlerinin bizzat kendi söylemleri,
yaĢadıklarımız, ırkçı emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık ortaya koymakta ve
bizim yukarıda anlattıklarımızın doğruluğunu ispat etmektedir.

11 Eylül olaylarından sonra ABD baĢkanı Bush ―Tanrı beni bir ilahi misyon ile görevlendirdi, bu bir haçlı
seferi, ya benimlesiniz ya karĢımda” diyerek Ġslam coğrafyasına bir dizi operasyon baĢlatmıĢtır.
Condaleezza Rice “Fas‟tan Basra Körfezine kadar Ortadoğu‟da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır
ve haritalarının değiĢtirileceğini, Türkiye‟nin de bunların içerisinde olduğunu” vurgulamıĢtır. (7-8-2003
Washington Post)
Ġtalyan BaĢbakanı Berlusconi: kendi medeniyetlerinin Ġslam medeniyetini alt ettiğini, Ġslam
dünyasının batı medeniyetine teslim olması gerektiğini söylemiĢtir.
Fransa CumhurbaĢkanı Chirac: hepimiz Bizans‟ın torunlarıyız demiĢtir.
Danimarka Kraliçesi II. Margretine: “Avrupa da Müslüman sayısı artıyor. Çok toleranslı ve çok
tembeliz. Ġslam karĢıtlığımızı her fırsatta göstermeliyiz. Genelde dünyada, özelde Danimarka için tehdit
haline dönüĢen Ġslam‟a karĢı çıkmalıyız. Hükümet Müslüman azınlığa hiçbir Ģekilde HoĢgörü
göstermemelidir” demiĢtir.
Ġngiltere BaĢbakanı Blair; “Irak konusunda karar verirken çok zorlandım. Ama Hıristiyanlık bilincim
ve inancım Irak‟ı iĢgal konusunda etkili oldu‖ demekten çekinmemiĢtir.
Bush‟un yardımcısı Dick Cheney: “Irak‟ı iĢgal etmeseydik Müslümanlar Ġslam Birliğini kurup Ġsrail‟i
haritadan silerlerdi” “Teröristler Ġspanyadan Endonezya‟ya Kuzey Afrika‟dan Ortadoğu‟ya uzanan bir
Ġslam Ġmparatorluğu kurmayı amaçlıyordu. Böyle bir Ġmparatorluk Ġsrail‟i haritadan silebilirdi”
diyebilmiĢtir.”
Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada Müslüman ülkelere karĢı ve Müslümanlara karĢı yeni bir imha
planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat kendileri tarafından yıkılmasını takiben yaĢadıklarımız, ırkçı
emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık bir Ģekilde ortaya koymaktadır.
ĠĢe dünyanın en önemli ülkesi olan Türkiye‘de Milli GörüĢ zihniyetiyle, YaĢanabilir Bir Türkiye, Yeniden
Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya kurmakta olan Refah Partisinin her türlü yola baĢvurularak, yasalara aykırı bir
Ģekilde kapatılmasıyla baĢlanmıĢ, 3 Kasım 2002 de her türlü etki kullanılmak suretiyle AKP kahır bir çoğunlukla
iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bu adımlar atıldıktan sonra bir yandan söz dinlemeyen Afganistan ve Irak zorla iĢgal edilmiĢ. Diğer yandan
da Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan gibi ülkelerde turuncu ihtilalle iĢbirlikçi hükümetler iĢbaĢına getirilmiĢ.
Bunlara ilaveten büyük Ġsrail‘in bir an evvel kurulabilmesi için bir yandan Filistin, Lübnan, Suriye, Ġran, Mısır,
Suudi Arabistan ve Türkiye‘nin de iĢgalleri için planlar yapılmıĢ.
Diğer yandan da Türkiye‘nin yumuĢak lokma olarak yutulabilmesi için AKP yönetiminin ekonomiyi IMF ye
teslim etmesi sonucu olarak,
Türkiye‘nin
Aç bırakılması,
ĠĢsiz bırakılması ve borca esir edilmesi,
Medyası, sanayisi ve bankasıyla hiç bir kuruluĢu kalmaması için süratle yeni kanunlar çıkarılması için hızlı
adımlar atılmıĢ, görülmemiĢ bir borçlanma ile borca esir olunmuĢ ve
Milletin milli ve manevi değerlerinden uzaklaĢması için mümkün olan her adımın süratle atılması için baĢ
döndürücü bir dönem yaĢanmıĢ,
ĠĢbirlikçi medya vasıtasıyla, milletin sürekli olarak narkozlanması suretiyle milli her Ģeyimiz elimizden
alınmaya çalıĢılmıĢ ve Avrupa uyum komisyonları vasıtasıyla da milletin milli ve manevi değerlerden uzaklaĢması
için her türlü yasa ve uygulama yürürlüğe konmuĢtur.
ĠĢte buraya böyle getirildik.

VIII-NEREDEYĠZ:
Görülüyor ki yukardaki ifadeler (Arz-ı Mev‘ud) inancını açıkca yansıtmaktadır.Irkçı emperyalistlerin bu
emelleri yıllarca ecdadımız tarafından geri püskürtülmüĢtür.
8
Ancak Ģu anda iĢ baĢında olan AKP‘li idareciler maalesef aynı Ģeyleri söylemektedirler. ĠĢ birliği
yapmaktadırlar. Böyle müsait bir ortamda son nokta konmak istenmektedir:
Daha iĢe baĢlarken Abdullah GÜL, Fazilet Partisi I. Kongresinde dağıttığı broĢürde: ―Belki ifadeler
yadırganacaktır ama yine de söylemek zorunda olduğumu düĢünüyorum. Bizim için ortada bir mağlubiyet
var, bunu aynen kabul etmemiz gerekir. Konu, medeniyetlerle ilgili… KarĢılaĢma, adeta medeniyetlerin
karĢılaĢması. Bir Batı medeniyete var, bir de bizim baĢından beri iler sürdüğümüz tezler var. Bence bu,
hüzünlü bir yolculuk… Ortada açıkça bir mağlubiyet var. Kendi kültürümüz, kendi medeniyetimiz…
Ġddialarımızın, tezlerimizin üstünlüğünü gösteremedik. Ama sonuca seviniyoruz.” (S.19)
Yine Abdullah Gül: “Biz küçük olalım, doğruyu söyleyelim anlayıĢıyla bir yere varılmaz”(S.9)
Tayyip Erdoğan‘ın da Boğaziçi Üniversiteliler Derneğinin 1. Genel Kurulunda: ―Avrupa Birliği sürecinde
biz bir medeniyetler uzlaĢmasının onurlu mücadelesini veriyoruz. “Bizi alın diye yalvarıyorsunuz diyorlar.”
“Evet, bizi bu medeniyetler uzlaĢmasının içine katın demek zorundasınız.” Demezseniz o zaman bu
medeniyetler çatıĢmasına hazırlıklı olmalısınız. Biz medeniyetler uzlaĢmasını tercih etmek durumundayız.
Aksi takdirde bunun insanlığa bedeli çok ağır olur ve bu bedeli ne biz ödeyebiliriz ne de bizden sonra
2
gelen nesiller ödeyebilir. Ya dünya ile beraber yaĢamalıyız veya 780 000 km sınırlar içine hapsolmalıyız.
Yahut bizim düĢünce, inanç atmosferimiz içinde olanlarla bir dünya kuracağız diye düĢünüyorsak bilelim
ki onda da yanılıyoruz. Çünkü onlarla da görüĢtüğünüz zaman birçok sıkıntıların olduğunu göreceksiniz.
Bunu ben iki yıl öncesine kadar bilmiyordum ama iki yıllık süre içerisinde çok iyi anladım ve gördüm”
demiĢtir.
Ve yine Tayyip Erdoğan‘ın 21.02.2006 tarihinde AKP Grup Toplantısında yaptığı konuĢmada:
“Tek tek bütün milletler olarak, karĢımızda iki seçenek bulunuyor; ya değiĢime direnmeyi seçeceğiz
ki o zaman, tarihin tekâmül merdiveninde varabileceğimiz en son merhalenin mevcut durum olduğunu da
kabullenmiĢ oluruz. En iyi ihtimalle ayakta kalabilsek bile içinde bulunduğumuz duruma razı oluruz.Ya da
soğuk savaĢ döneminden kalma ezberimizi bozmayı tercih edeceğiz ki ancak o zaman, kendimizi
yenileyerek içine sürüklenmekte olduğumuz derin açmazlardan kurtuluruz.”
22 ülkenin sınırları değiĢecek, Türkiye‘de bunların içinde diyenlere stratejik ortak ilan etmiĢlerdir.
Abdullah Gül 7. Cidde Ekonomik Forumunda : ―DeğiĢim gerekli ve kaçınılmaz, değiĢimlere hazırlanmak
gerekir.Uyum içinde yaĢamayı öğrenmekten baĢka bir yol yok.”

Sözleri hep bu teslimiyetin ifadeleridir ve bunları inanarak söylemektedirler. Takiyye iddiaları doğru değildir
,iĢbirliği yapmaktadırlar:

BOP PROJESĠ:
21 Nisan 2003 tarihli Washington Post gazetesinde yayınlanan makalesinde Tayyip Erdoğan: “Irak‟a
özgürlük operasyonu kapsamında Türkiye‟nin oynayabileceği ya da oynaması gereken rol “ diyerek hem
Irak‘taki olayları özgürlük operasyonu olarak değerlendirmiĢ hem de Türkiye‘nin rol aldığını belirtmiĢtir.
TBMM‘de tezkere reddedilmesine rağmen: ”Türk halkının %94‟ü Irak‟a karĢı bir savaĢa karĢı çıkarken
hükümetim Irak‟a giren müttefik kuvvetlerin Türk hava sahasını kullanmasına izin çıkarılmasını
sağlayabilmiĢtir” ifadeleri aynı makalede yayımlanmıĢtır.
BaĢbakan Tayyip Erdoğan‘ın: “Ahlaken karĢı çıktığımız Irak operasyonuna siyaseten evet diyoruz”
(Adete siyasi ahlaksızlık örneği) sözleri hala kulaklarımızdadır.
Savunma Bakanı Vecdi Gönül 25-3-2006‘da : “ABD‟nin Irak savaĢında Türkiye‟nin gösterdiği iĢbirliğine
iĢaret ederek Türk hava sahasında 4990 sorti gerçekleĢtirildiğini ve Ġncirlik üssünün kullanıldığını” açıkca
belirtmiĢtir.
1 Eylül 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan DıĢiĢleri Bakanlığı tebliğiyle 7 tane deniz limanı 6 tanede
hava limanı ABD‘ye açılmıĢtır.
Ebu Garip Hapishanesinden Nur Bacı Dünya Müslümanlarına: “Allah‟a yemin ederim ki, yaĢadıklarımızı
dile getirmekten acizim. Bundan utanıyorum. VahĢi, kana susamıĢ hayvanlar gibi bedenlerimize
saldırıyorlar. Size ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz. Bizi öldürün.
Allah için bizleri ve onların piçlerini öldürün.” diye mektup yazmasına rağmen Türkiye Cumhuriyetinin
baĢbakanı:”ABD‟nin Irak‟ta savaĢan kahraman bay ve bayan askerleinin en az zaviyat ile ülkeerine
mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız”diye ABD askerine dua edebilmiĢtir.(31 Mart
2003 Wall Street Journal Europe)
Abdullah Gül ―Dünya barıĢı için, barıĢı korumak, barıĢı yapmak için son 50 senede dünyada en çok
Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmiĢlerdir.”(17-5-2006 Milliyet)
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan BOP‘ndeki eĢ baĢkanlık göreviyle sık sık övünmektedir.15-3-2006 tarihli
grup toplantısında yaptığı konuĢmada: “GeniĢletilmiĢ Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesindeki rolümüz bize
9
özellikle Orta Doğu‟da önemli görevler yüklemektedir.Eğer geniĢletilmiĢ Orta Doğu ve Kuzey Afrika
projesinin hedefi demokrasi ise, insan haklarıysa, hukukun üstünlüğüyse, bu bölgede yaĢayan insanların
refahı, mutluluğuysa, bu bölgede yaĢayan insanların yaĢam standartının yükseltilmesiyse Türkiye bu
dönemde tribünde kalan bir seyirci olamaz. Muhakkak burada rolünü üstlenecektir.”diyerek BOP‘un
özgürlük, insan hakları, demokrasi projesi olduğuna inandığını açıkca belirtmekte ve 650000 kiĢinin ölümünü
görmezden gelmektedir.
Halit MeĢal‘in Türkiye ziyaretini kastederek Genel BaĢkan Vekilim , BaĢbakan Vekilim yaptıkları
görüĢmelerde tüm insanlığın beklentisi olan mesajları gelen Filistin heyetine vermiĢlerdir.Verilmesi gereken ne ise
vermiĢlerdir.Belki de Türkiye‘nin dıĢında baĢka ülkelerin veremeyeceği mesajları vermiĢlerdir.
Bu mesajların içerisinde Ģiddetin terkedilmesi vardır.
Bu mesajların içerisinde Ģüphesiz ki Ġsraille birlikte masaya oturulması vardır.
Bu mesajların içerisinde yol haritasının kabulü vardır.
Diyerek te BOP‘ndeki görevinin taĢeronluk olduğunu açıkca beyan etmektedir.
Bu gerçeklere rağmen Bülent Arınç Aralık 2005‘te Gazizantep‘te “Bakmayın öyle birkaç gazetenin, birkaç
köĢesindeki kalemĢorlara.Onlar Amerikan üniforması giymiĢ, kendini Türk zanneden insanlardır. Biz bu
ülkede tarihimizle, milletimizle ne yaptığımızı, neyi hedeflediğimizi, kimlerle dost olduğumuzu çok iyi
biliyoruz...Bu yüzden verilen kararlar (1 Mart tezkeresi) ve hükümetin o günden bu yana takip ettiği
politika, alkıĢlanacak bir politikadır.” derken :
264 AKP milletvekilinin tezkereye oy verdiğini
Zamanın baĢbakanı Abdullah Gül‘ün : Tezkere geçmeyince çok üzüldüm istifa etmeyi düĢündüm dediğini
Tayyip Erdoğan‘ın tezkere geçmezse memurun 2 maaĢını ödeyemezsek o zaman görürsünüz beyanını
görmezden geliyor.

KIBRIS:
Kıbrıs‘da Türk tarafı 1960‘ın esas alınmasıyla bazı prensipler üzerinde titizlikle davranmaktadır:
1. Türk kesiminin tam egemenliği
2. Adada iki taraflılığın devamı
3. Taraflar arasında siyasi eĢitlik ilkesinin uygulanması
4. Taraflar arasında mal-mülk değiĢiminin adil olarak tamamlanması ,verilecek tazminatlarla hakların
eĢitlenmesi
5. Etkili garantörlük hakkının devamı .Yani Türkiye‘nin güçlü garantör devlet olarak kalması
6. Kıbrıs‘ta iki kurucu halk ve devletin varlığının kabulü
- ġimdi AB müzakerelerinin baĢlanması için Türkiye‘nin bulunduğu psikolojik ortam ile Ekonomik krizden
faydalanarak Kıbrıs için çözüm zamanının Ģimdi olduğuna Türkiye inandırılmak istenmektedir.
- AKP ilk defa seçim beyannamesinde Belçika modelinden bahsetmiĢtir. Fakat bu modelin hiçbir Ģekli ile
Kıbrıs Ģartlarına uymadığı anlaĢıldığından hemen bir değiĢiklik ile “ Ġsviçre kanton modeline” dönülmüĢtür.
- Sayın Tayyip Erdoğan Kıbrıs konusunun AB ve Avrupa Güvenlik ve Savunma kimliği ile bir paket olarak
ele alınması görüĢünü savunurken sonradan Kıbrıs konusunun tek baĢına ele alınmasını savunmuĢtur. Daha
sonra ise Annan Planına can simidi gibi sarılarak ;
Kıbrıs‘ta bu güne kadar Ģahin politikalar izledikte ne oldu?
Nereye gitsek karĢımıza Kıbrıs çıkıyor.
DevekuĢu gibi kafamızı kuma sokmanın bir yararı yok.
―Çok boyutlu siyasetimiz ve basiretli yönetimimiz sayesinde Türkiye zaaflarından kurtulup büyük bir açılım
sağlıyor. Bu sayede Türkiye‘nin tıkanan damarlarını açacağız. Meseleleri kökünden çözüyoruz.
DenktaĢ yaĢlı olmasaydı ben bilirdim.
“Çözümsüzlük çözüm değildir.”
ġeklinde ifadeleri kullanmıĢtır.
- 1. Annan planının imzalanması için DenktaĢ‘a yoğun baskı yaptığı herkesçe malum. Neticede aynı
baĢbakanın 4. Annan planının imzalanmasından sonra ―önemli kazanımlar elde ettik‖ sözleri “iyi ki DenktaĢ 1.
Annan planına direndi” düĢüncesini akla getirmektedir. Yoksa baĢbakanın bahsettiği kazanımları elde
edemezdik.
10
Kıbrıs‘ta bugüne kadar 3 BM genel sekreterinin planları tartıĢıldı.1984-86 Perez de Cuellar‘ın çözüm
paketi: Türk tarafı kabul etti Rumlar reddettiler.
Butros-Gali: Paketinin % 90‘ını Türk tarafı kabul edebileceğini belirtti. Rum tarafı kabul red cephesi
oluĢturdu.
Bütün bunlar ortada iken hala baĢbakan Erdoğan‘ın “ÇÖZÜMSÜZLÜK ÇÖZÜM DEĞĠLDĠR” lafını ağzına
pelesenk ederek çözümsüzlüğü Türkiye‘ye yükleme gayreti konu hakkındaki bilgi düzeyini göstermektedir. Veya
karĢı tarafın isteklerini karĢılamak sureti ile her sorunu çözeceğine inandırılmıĢtır.
Ama bu “Tıkanan damarları açmaya çalıĢırken damarları kesip hastayı öldürmek demektir”. Kaldı ki
tıkanan damar da yoktur. Türkiye Kıbrıs davasında haklıdır.
Annan planı ret edildikten sonra Türk Hükümeti planın kabulü için elimizden geleni yaptı. Kabul edilmedi.
Artık Londra anlaĢması geçerli dense; En azından Kıbrıs meselesinin AB ile bağlantılaĢması ortadan kalkacak.
Ancak gerek BaĢbakan Erdoğan gerek ise DıĢiĢleri Bakanı Gül ısrarla dâhiyane bir fikir (?) olarak Annan planı‘nı
devreye sokmaya çalıĢıyorlar.
- Oysa Annan planında Türkiye‘nin kırmızı çizgilerinden olan;
1- Ada‘da iki taraflılık, iki ayrı devlet
2- Egemenlik
3- Garantörlük Ģartları yok.
BaĢbakan Tayyip Erdoğan‘ın Siirt Tanıtma Vakfı gecesinde (5 Haziran 2005 , Milliyet) “Kıbrıs ile ilgili
mevcut politikaları sürdürmüĢ olsaydık, durumumuz aynen Lübnan ile Suriye arasındaki duruma
benzerdi, ve birileri gelir dayatır, Kıbrıs‟tan çıkın derdi. Bir yere kadar dayanır, ondan sonra kuzu kuzu
çıkardık.Peki Türkiye ne yaptı? Masada durdu.” gafının aynısını belli bir süre önce aynısını dıĢiĢleri bakanı
Abdullah Gül de yapmıĢtı.Bu durum: Türkiye‟nin orada bulunmasının 1960 sözleĢmelerinden ortaya çıkan
hukuki bir hakkın kullanılması gerçeğini hiçe sayarak kendi ülkesinin tezlerine bu kadar zarar veren
cehaletinin tezahürünü açıkça ortaya koymaktadır.
17 Aralık 2004 Avrupa Birliği Türkiye Ġlerleme Raporu‘nda :
KIBRIS KONUSUNDA BAĞLAYICI KARAR VARDIR.
―AB KONSEYĠ BĠRLĠĞE 10 YENĠ ÜYE DEVLETĠN KATILMIġ OLDUĞUNU GÖZÖNÜNDE
BULUNDURARAK;‖
―TÜRKĠYE‘NĠN ANKARA ANLAġMASININ UYARLANMASINA YÖNELĠK PROTOKOLÜ ĠMZALAMA
KARARINI MEMNUNLUKLA KARġILAR.
―TÜRK HÜKÜMETĠ MÜZAKERELERĠN FĠĠLEN BAġLAMASINDAN ÖNCE VE AB‘NĠN MEVCUT
ÜYELERĠNE DAĠR UYARLAMALAR ÜZERĠNDE ANLAġMAYA VARILARAK SONUÇLANDIRDIKTAN SONRA
ANKARA ANLAġMASININ UYARLANMASINA ĠLĠġKĠN PROTOKOLÜ ĠMZALAMAYA HAZIRDIR.‖
- BAKAN BEġĠR ATALAY‘IN BUNLARI ĠMZALADIĞI YAZILDI.
- BĠZ ĠMZA ATMADIK SADECE BAġBAKANIN SÖZÜ VAR DĠYE SAVUNMA YAPTILAR ĠMZA BAĞLAYICI
OLURDA, TC BAġBAKANININ SÖZÜ BAĞLAYICI OLMAZ MI?
- BERLUSCONĠ: ERDOĞAN BANA KIBRIS‘I TANIMA KONUSUNDA GĠRĠġĠMDE BULUNMAYA HAZIR
OLDUĞUNU SÖYLEDĠ.
- AB KOMĠSYON BAġKANI MANUEL BARROSO: TÜRKĠYE, KIBRIS ġARTINI YERĠNE GETĠRECEK
BEYANLARI VAR.
BU ġEKĠLDE GÜNEY KIBRIS‘IN ANKARA ANLAġMASI GEREĞĠNCE AB ĠÇĠNDE KIBRIS
CUMHURĠYETĠ OLARAK ANKARA TARAFINDAN TANINMASININ GERÇEKLEġMESĠ GAYRETLERĠ AÇIKÇA
GÖRÜLMEKTEDĠR.Bugün Avrupa Birliği Türkiye‘nin ek protokolden kaynaklanan hükümlülüklerini yerine
getirmesini istemektedir.Söz verdiniz yerine getirin diyorlar.
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan 2007‘de yapılcak genel seçimlerinde bu durumun dezavantaj olacağı
düĢüncesiyle Yunanistan BaĢbakanı Kostas Karamanlis‟den Ankara AnlaĢması Ek Protokolü‟nü
uygulamamak için ricada bulundu ve 1 yıl sure istedi.Elefterotipia Gazetesi konuyu ERDOĞAN‟DAN
ATĠNA‟YA:TUTUNUNCAYA KADAR ELĠMDEN TUTUN BAġLIĞIYLA SAYFALARINA TAġIDI.ERDOĞAN‟IN EK
PROTOKOLÜ 2007 YILINDA UYGULAMA NĠYETĠNĠ DĠLE GETĠRDĠ. (15 MAYIS 2006 MĠLLĠYET)
Bu durumda hala:Hele durun CumhurbaĢkanı olsun matığını anlamak mümkün değil.

MANEVĠ TAHRĠBAT:
11
12 yaĢından küçüklerin Kur‘an Kursuna devam etmesi ve 15 yaĢından küçüklerin hafızlık çalıĢması DSP
– MHP – ANAP hükümeti döneminde yasaklanmıĢken bunların cezası da AKP hükümeti döneminde
yasalaĢtırılmıĢtır.
Hükümeti kötüleyen imam ve müezzinlere iki yıldan üç yıla kadar ceza AKP hükümeti döneminde
çıkarılmıĢtır.
Ġçkili mekânların ilk ve orta dereceli okullara olan mesafesi azaltıldı veya bazı hallerde tamamen sıfırlandı.
Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığınca yayınlanan 28.02.2004 tarihli genelgede ―Hoparlörlerin ses düzeninin ezanın
çevrede duyulmasını sağlayacak fakat yakın komĢuları da rahatsız etmeyecek Ģekilde ayarlanması‖ denilerek
hoparlörlerin kapatılması, ezanın duyulmaması istenmiĢtir.
Ġmar yasasında ―Cami yerlerinin‖ ―Ġbadethane‖ olarak değiĢtirilmesi.
Dinler arası diyalog ve dinler bahçesi adı altında Hıristiyan ve Yahudi nüfus olmayan bölgelerde Kilise ve
Havra‘ların inĢası.
Nüfus cüzdanlarında din hanesinin çıkarılmasına, Ģimdilik isteğe bağlı olarak, imkân tanınması.
Türk Ceza Kanununa sokuĢturulmak istenen zinanın yasaklanmasıyla ilgili madde Brüksel‘de bizzat
BaĢbakan Erdoğan‘a ―Bu madde yasalaĢırsa, AB‘den tarih almayı unutun‖ çıkıĢı ile önlenmiĢtir. Hâlbuki BaĢbakan
Erdoğan Brüksel‘e uçacağı saatlere kadar ―Karar verdik dönüĢ yok, bu madde yasalaĢacak‖ demesine rağmen
Pazar günü, Meclis BaĢkanına Brüksel‘den telefon açarak Meclis‘i toplatmıĢ ve maddeyi yasadan çıkartmıĢtır.
Kendisiyle ilgili karikatürlere dava açarak ciddi tepki gösteren Sayın BaĢbakan, Danimarka‘da baĢlayan
karikatür krizine hiçbir ciddi tepki göstermemiĢ, Ġspanya BaĢbakanı Zapatero ile yayınladığı bildiride insanları
sadece ―inanca saygı ve sükûnete davet‖ etmekle yetinmiĢtir.
ĠçiĢleri Bakanlığı Valilikler kanalıyla okul müdürlüklerine uyarı yazısı gönderdi. Bu yazıda: Biat, cemaat,
cihat, emir, emir-ül müminin, fetva, halife, hicret, imam, imamet, Medine dönemi, medrese, Mekke dönemi,
mücahit, mümin, münafık, Ģahadet, Ģehit, Ģeyh, Ģirk, tevhit gibi 45 sözcüğün kullanılmasını yasakladı.
Misyonerlik faaliyetlerinin önü açılırken, Ġmam-Hatip Liseleri ve Kur‘an Kursları ile ilgili hiçbir düzenleme
yapılmamıĢ, üniversite imtihanlarında katsayı adaletsizliği bile giderilmemiĢtir; gerekçe ―hükümetin bedel ödemeye
hazır olmaması olarak‖ gösterilmiĢtir.
Tayyip Erdoğan Meslek Liselilerin mağduriyetinin giderilmesi ile ilgili: ÖSS katsayısını değiĢtirmeye yönelik
YÖK yasasından geri adım attıktan sonra Meslek Liseleri mağdurlarının velilerine ―Meslek liselerinde yavrularını
okutanlar çocuklarının durumlarına sahip çıkmamıĢlardır. Bunun karĢısına dikilenlere toplum gereken cevabı
vermemiĢtir. Biz bunun ikincisini de yapardık. Bunun bedelini ödemeye siz hazır mısınız? Bunun bedeli var, biz
hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz‖ demiĢtir. Hâlbuki millet kendisine oy vererek görevini yapmıĢtır.
Milli Eğitim Bakanlığı‘na bağlı Eğitim Teknolojileri Müdürlüğü Açıköğretim Liseleri sınavlarıyla ilgili olarak
öğrencilere gönderdiği yazıda “Sınava sehven girdiniz, bu sınav değerlendirmeye alınmayacaktır” ifadesine
yer vererek bir taraftan YÖK ile mücadele ediyormuĢ görüntüsü verirken bir taraftanda öğrencilerin sınava
girmemelerini istemesi AKP‘nin ―Katsayı adaletsizliğini çözüyoruz‖ havası ile oynanan oyunun ardındaki gerçeği
açıkça ortaya çıkarmaktadır.
Misyonerlik faaliyetleri artmıĢtır. Ankara‘da Evangelist bir papazın Armegedon SavaĢı olacak, III. Dünya
SavaĢı patlayacak. Orduların savaĢa katılması için Fırat nehri boĢaltılacak, yani kuruyacak, askerler oradan
geçecek, Ortadoğu‘daki savaĢa katılacaklar. DüĢünün 50 sene önce bu nehir nasıl boĢaltılacaktı biz tahmin
edemezdik, ama Ģimdi tahmin edebiliriz, yani artık GAP o koskoca Ģeyi yaptıktan sonra Türkiye istediği zaman o
sular kesilir. Artık bu mümkün oldu. Ben Ankara‘ya geldiğimde 4 tane kilise vardı, bugün 400‘e yakın apartman
kilisede ayinler yapıyoruz diyebilmesi konunun önemini gözler önüne seriyor.
 Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığının 11 Mart 2005 tarihinde okuttuğu ―Allah katında din Ġslam‘dır‖ baĢlıklı hutbeden
sonra ABD elçisi Edelman, Diyanet ĠĢleri BaĢkanı Bardakoğlu‘na mektup göndererek: ―Hutbedeki ifadelerin
Hıristiyanların tehdit olarak algılamasına neden olduğunu‖ savundu ve AB Türkiye Delegasyonu BaĢkanı
Kretschmer de Bardakoğlu‘nu ziyaret ederek, ―Laik bir kurum nasıl olur da Ġslam yegâne hak dindir diyebilir‖ diye
sormuĢtur.
Bunun üzerine Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı Din ĠĢleri Yüksek Kuruluna ―Hutbe Değerlendirme Kılavuzu
hazırlatmıĢtır. Bu kılavuzda her Cuma namazında okunan Ali Ġmran Suresinin 19. Ayeti ―Allah katında din
Ġslam‘dır‖ ayetine yer verilmemiĢtir. Bunun yerine ―Tövbe eden hiç günah iĢlememiĢ gibidir‖ Hadis-i ġerifi
önerilmiĢtir. Bunun basına yansımasından sonra Diyanet ĠĢler BaĢkanlığı, Basın Toplantısı yaparak bahse konu
ayetin okunması veya okunmaması talimatı yer almamaktadır demiĢtir. Evet doğrudur ama 1400 yıldır
hutbelerimizde okunan ayetin yerine tövbe ile ilgili bir Hadis-i ġerifin önerilmesi durup dururken niye yapılmıĢtır?
Diyanet ĠĢleri BaĢkan Yardımcısının Misyonerlik faaliyetleri konusunda: ―Misyonerlik tehlikesinden
korkmayın, Ġslam dini büyüktür. Kimse alt edemez. Bütün bunlar olmasın diye gayret ettik, bize geri adım attırdılar‖
demesini anlamak mümkün değil.
1- Ġslam dini gerçekten çok büyük ama konuĢmak yasak, misyonerlik serbest.
12
2- BaĢörtüsü, zinanın yasak olması, Meslek Liselilerin mağduriyetinin giderilmesi konularında niye geri
adım atılıyor?
3- Allah‘ın indinde tek din Ġslam‘dır. Ayeti Kerimesi olmasına rağmen bu ayeti kerime hutbelerden
çıkarılmaya çalıĢılıyor.
Hıristiyan ve Musevi kalıntılarının ihyası için izin ve destek verilmiĢtir.Azınlık vakıflarının güçlenmesi için
yeni düzenlemeler yapılmıĢtır.
Homoseksüel ve lezbiyenlerin dernek kurmaları meĢru hale gelmiĢtir.
Domuz eti ve at eti kasaplık hayvan sınıfına dahil edilmiĢtir ve domuz kredisi verilmiĢtir.
Devlet Bakanlığı‘nın 24.11.2003 tarihli resmi gazetede yayımlanan yönetmeliğine göre “Gündüz çalıĢmak
zorunda olan ve kursa devam edemeyen vatandaĢlarımızdan Kur‟an-ı Kerim „i yüzünden okumayı
öğrenmek isteyenler için akĢam kursları öngörülmüĢken 23.12.2003 tarihli yani 1 ay sonraki resmi
gazetede yayımlanan yönetmeliğe göre bu madde yürürlülükten kaldırılmıĢtır.”Gerekçe olarakta:Özellikle
akĢam kurslarının ihdası ve yaz kurslarının iyileĢtirilmesine iliĢkin tezimizin doğruluğundan en küçük bir
kuĢkumuz yoktur.Zira bu tezimiz spekülatif ön kabullere değil, elimizdeki bilimsel ve sosyolojik verilere
dayanmaktadır.Bu husus, zamanla çok daha iyi anlaĢılacaktır.Bütün bunlara rağmen, hem BaĢkanlığımızın
hem de yürütmekle yükümlü olduğu Din eğitimi hizmetlerinin baĢka taraflara çekilmek suretiyle
örselenmesine fırsat vermemek için söz konusu yönetmelik değiĢikliğini ertelemeyi uygun buluyoruz. Gibi
komik bir ifade kullanılmıĢtır.
Dinler arası diyalog, uzlaĢma adı altında inancın temel değerleri tahrip edilerek adeta yeni bir din
oluĢturmak için gerekli alt yapı hazırlanmaktadır.
Papa 16. Benediktus‘un Türkiye ziyareti çok öne çıkarılmıĢ, bu ziyaretten bir hafta önce Ġstanbul‘daki dinler
arası diyalog toplantısında BaĢbakan bu projeyi asrın projesi olarak ilan etmiĢtir.Halbuki:
16. Benediktus bilerek Türk ve Müslüman düĢmanı, Haçlı Seferleri‘ni düzenleyen Benediktus‘un ismini
almıĢtır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.)‘e hakaret etmiĢtir.
Ġstanbul‘dan Konstantinapolis olarak bahsetmiĢtir.
Patriğe, Ekümenik Patrik Hazretleri olarak hitap etmiĢtir.
Bütün bunlara rağmen Sultanahmet Camii‘nde yaptığı huzur duruĢu öne çıkarılmıĢtır.Hatta bir köĢe yazarı
biz oraya gitseydik istavroz çıkarırmıydık yaklaĢımında bulunmuĢtur.Bu ifadeler, dinler arası diyalogdan,
gereğinde Müslümanlarında diyalog adına istavroz çıkarmasını beklemelerinin delilidir.
30 Haziran – 3 Temmuz 2006 tarihleri arasında Ankara‘da düzenlenen 5.Glokalizasyon Konferansı‘nın Melih
Gökçek imzalı davetiyesinde ―3 tek tanrılı din arası hoĢgörü‖ oturumu yer almaktadır.
Cinsel Yolla BulaĢan Hastalıklarla SavaĢım Derneği, Ġzmir Ġl Eğitim Müdürlüğü ve Ġzmir Valiliği‘nin oluru ile
devlet liselerinin 10. sınıfında okuyan öğrenciler üzerinde yaptığı ankette sorduğu sorulardan sadece bir tanesi
aĢağıdadır:
- Sınıfta çok hoĢunuza giden bir arkadaĢınız size cinsel bir yaklaĢımda bulundu ve siz kendinizi buna hazır
hissetmiyorsunuz.AĢağıdaki seçeneklerden hangisi sizin için en uygun seçim olurdu? Sadece birini iĢaretleyiniz.
a) Henüz hazır olmadığımdan bunu kabul etmezdim.
b) Cinsel iliĢkiye girmek okuldaki prestijimi arttıracağından hemen kabul ederdim.
c) Kendisi çok beğendiğim ve fırsatı kaçırmak istemediğim için kabul ederdim.
d) ArkadaĢlarıma danıĢır, onların önerileri doğrultusunda hareket ederdim.

BAġÖRTÜSÜ:
Bülent Arınç: (21 Ekim 2002, KahramanmaraĢ)
“Kızlarımıza zulüm yapılıyor, BaĢörtüsü meselesi bizim namus meselemizdir.Bu sorunu çözmek
bizim namus borcumuzdur.”
AKP Genel BaĢkanı Tayyip Erdoğan: (17 Mart 2002, Isparta, Ecevit Hükümeti‘ne Hitaben)
“Bu hükümet temel hak ve özgürlükler konusunda samimi değildir, eğer samimi olsalardı, hala
milletin kılık, kıyafeti ve inancı ile uğraĢmazdı.Bu ülkenin insanların temel hak ve özgürlüklerini garanti
altına alacak bir hükümete ihtiyacı var.”(AKP Yayını Meydanların Dili, S83)
Hala milletin kılık kıyafeti ve inancıyla uğraşılıyorsa ve bunun ölçüsü samimiyetse kendileride samimi
değildirler.
Abdullah Gül eĢinin AĠHM‘nde devam eden baĢörtüsü davasını geri çekmiĢtir.
13
DıĢiĢleri Bakanlığı Leyla ġahin davasında Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi‘ne: “Dini tecihini
sergilemek kiĢinin mutlak hakkı değildir” diye görüĢ bildirmiĢtir.
Bülent Arınç: (Mazlumder Genel BaĢkanı ve Ġnanç Özgürlüğü Platformu Üyelerini Kabulde, 6 Ocak 2005)
“Meclise gelmekle doğru yapıyorsunuz, siyasetçi zaten toplumun sorunlarını çözen adam demektir.
Siyasetçi sorunları konuĢan adam değildir. Bu konuda bir mutabakat ve uzlaĢma aranıyor ama sorunun
acısını çekenlerden baĢka kimse birĢey yapamıyor. Bu kadar değiĢiklikler yapan, adımlar atan meclis bu
konuda çözüm bulamaz mı? Eminim ki bulacaktır.”
Abdullatif ġener:
“EĢimin baĢını örtmesini hiç istememiĢtim, açılırsa karıĢmam.”
Mehmet Ali ġahin: (24 Mayıs 2006, Milliyet)
“Türban halkın %1.5‟inin sorunu.Bizim gündemimizde halkın sadece %1.5‟inin gündeminde olan bir
konu öncelikli olarak yoktur.”
BaĢbakan Erdoğan: (Gazete ve Televizyonların Ankara Temsilcileriyle Sohbet Toplantısında)
“Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayıĢlarımız eğer genel özgürlük anlayıĢının önüne çıkarsa
herhalde yanlıĢ yaparız diye düĢünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düĢünelim, oradaki
birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlıĢ yaparız.”
TBMM’ndeki milletvekillerinin çoğunluğunun eşlerinin başları örtülü olduğuna göre, %1.5 mu kendilerini
oraya getirdi? Başörtülüler ormanda bir ağaç mı?
Mehmet Ali ġahin:
“Fatih ÇarĢamba‟daki gibi cübbeli ve sarıklı dolaĢanları vatandaĢların uyarması gerekir. ĠçiĢleride
gereğini yapmalı.”
Tayyip Erdoğan: (Kars Ġmamhatip Lisesi‘nde, 25 ġubat 2006, Sabah)
“Bende Ġmamhatip mezunuyum.Sizin için elimden geleni yapacağım. Engeliniz yokmuĢ gibi çalıĢın.
Merak etmeyin üniversiteye gidemeyen kızların ahı onları tutar.”
Millet bu meseleyi çözün diye size güvendi, oy verdi.Bu ah kimi tutacak?
Tayyip Erdoğan: (Alman Welt am Sonntag Gazetesi‘nde)
―EĢim ve kızım Ģık ve moda olduğu için baĢını örtüyor.‖
Sonradan bu röportaj yalanlandı.
Fakat röportajı yapan gazetenin yayın yönetmeni Keese 28 Ocak 2005‘te Davos‘daki Dünya Ekonomik
Forumu‘nda Laik Hilal‘in Geleceği baĢlıklı toplantıda Seehof Oteli‘ndeki Winga Salonu‘nda bu röportajın
yapıldığını TV kanalı kaydı ile ispatladı.
BaĢörtüsü konusunda önce toplumsal mutabakat arıyoruz dediler.
Halbuki halkın %94 ‗ünün karĢı çıkmasına rağmen hava sahasını açarken toplumsal mutabakatı aramadılar.
Daha sonra kamusal mutabakat arıyoruz dediler.
Tezkere meclisten reddedilmesine rağmen Türk Hava Sahası‘ndan 4990 sorti gerçekleĢtirilip Ġncirlik Üssü
kullanılırken kamusal mutabakatıda görmezden geldiler.
BaĢbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın DanıĢmanı Cüneyd Zapsu AKP Genel BaĢkan Yardımcısı ġaban DiĢli
ile katıldığı eski Pentagon Yetkilisi Richard Perle baĢkanlığındaki Pentagon‘a yakın isimlerin katılımıyla yapılan
toplantıda (12 Nisan 2006, Milliyet):
“Bir süre önce günlerce Türkiye‟de gazetelerin baĢ sayfasındaydım. EĢim baĢı açık erkeklerle
camide namaz kıldı diye eleĢtirildim. BaĢbakanın tepkisi ne oldu? „Aile içi meseleye karıĢmayın‟ dedi. Gizli
bir Ġslamcı gündemi olsa böyle dermiydi? Devirmeye çalıĢmak yerine delikten aĢağı süpürmek yerine onu
kullanın.”
Cüneyd Zapsu doğru söylüyor. Böyle bir dertleri yok

EKONOMĠ:
- BUGÜNKÜ AKP YÖNETĠMĠ:
ĠMF VE SOSYAL BOYUT EKLEYECEĞĠZ DĠYEREK ĠġBAġINA GELDĠ. YANĠ ĠMF REÇETELERĠNDE
SOSYAL BOYUT OLMADIĞINI KABUL EDĠYORLARDI.
DAHA SONRA BAġBAKAN MALEZYA ZĠYARETĠNDE KENDĠSĠNE ĠMF‘SĠZ PROGRAM ANLATILINCA
YANINDAKĠ ALĠ BABACAN‘A ―ALĠ YAZ. BU BĠZE LAZIM OLUR.‖ DEDĠ.
14
FAKAT AKP‘NĠN EKONOMĠ YÖNETĠMĠ AYNEN DERVĠġ PROGRAMI OLARAK IMF REÇETELERĠ
OLARAK DEVAM ETTĠ.
2005‘TEN SONRA ĠMF OLMAYACAK DEDĠLER.
2008 MAYIS AYINA KADAR IMF REÇETELERĠNE ĠMZA ATTILAR.
ĠMF NE DEDĠ ĠSE DENĠLENĠ YAPTILAR. ĠSTENĠLENĠ VERDĠLER.
DÜNYANIN EN YÜKSEK REEL FAĠZĠNĠN ADINI BAġARI KOYDULAR.
CARĠ AÇIĞI ÖNEMSEMEDĠLER, ÜSTELĠK CARĠ AÇIK SORUN OLSAYDI KUR ARTARDI DĠYE MĠLLET
ĠLE ALAY ETTĠLER.
ĠġSĠZLERĠ YOK SAYDILAR
ĠMF HERġEYĠ SATIN DEDĠ, HERġEYĠ SATIġA ÇIKARDILAR. ÖZELLEġTĠRME GELĠRLERĠ ĠLE YENĠ
YATIRIMLAR YERĠNE ĠÇ VE DIġ BORÇLARIN FAĠZLERĠNĠ ÖDEDĠLER.
EKONOMĠYĠ TAMAMEN DIġA BAĞIMLI HALE GETĠRDĠLER.
- ECEVĠT DÖNEMĠNDE IMF TALĠMATI ĠLE 14 GÜNDE 14 YASA ÇIKIYORDU. BUNLAR, 3 GÜNDE 15
YASA ÇIKARDILAR.
- SONUNDA AYNI ĠMF
 EKONOMĠNĠZ KIRILGAN DEDĠ, YÜKSEK FAĠZE VE DÖVĠZ KURUNA DUYARLI VE KISA VADELĠ
KAMU BORCUNUN ÖNEMLĠ BĠR KIRILGANLIK KAYNAĞI OLDUĞUNU BELĠRTTĠ.
 KAMUNUN BORÇ STOKU BÜYÜK.
 CARĠ ĠġLEMLER (DÖVĠZ) AÇIĞI ÇOK BÜYÜK DEDĠ.
- IMF PENÇESĠNDEKĠ ÇALIġANLAR (ĠġÇĠ-MEMUR) KÖYLÜ, ESNAF, EMEKLĠ, HATTA ĠġADAMI
PERĠġAN OLMASINA RAĞMEN HALA DÜNYA BANKASI;
―KAMUDAKĠ ĠġÇĠ VE MEMUR ÜCRETLERĠNĠ DAHA SIKI BASKILAYIN, FAZLA MESAĠ ÜCRETLERĠNĠ
AZALTIN, ÇEġĠTLĠ KURUMLARDA PERSONEL KISITLAMASINA GĠDĠN‖ – ―BURADAN ELDE EDĠLECEK
KAYNAĞI AB ÖNCELĠĞĠ OLAN ÇEVRE GĠBĠ ALANLARA KAYDIRIN‖ DĠYOR.
- AYNEN FAĠZ DIġI FAZLA ĠLE: ĠġÇĠ, KÖYLÜ, MEMUR, EMEKLĠYE VERME, YATIRIM YAPMA, ZAM
YAP VERG2Ġ KOY. BU TASARRUFLAR ĠLE FAĠZ ÖDE DEDĠĞĠ GĠBĠ.

HÜKÜMETTEN VE MEDYADAN 3,5 YILDIR ―ĠSTĠKRAR‖ – ―EKONOMĠDE BAHAR HAVASI‖


SÖYLEMLERĠNĠ ĠġĠTĠYORUZ.
BU NASIL ĠSTĠKRAR KĠ DERVĠġ BĠRGÜN GELĠYOR: ―TL FAZLA KIYMETLĠ‖ – ―CARĠ AÇIK FAZLA‖
DĠYOR. BORSA % 7,5 DÜġÜYOR. YA ADAM BĠRKAÇ AY KALSA NE OLACAK?
GAZETELERDE SICAK PARANIN 50 MĠLYAR $‘I BULDUĞUNU, ANCAK SICAK PARANIN BĠR YILLIK
GETĠRĠSĠNĠN % 66,3 OLDUĞUNU OKUYORUZ. BU KADAR YÜKSEK MEBLAĞ KĠMLERĠN CEBĠNE GĠDĠYOR.
FĠNANSAL GÖSTERGELER ĠYĠ DĠYORLAR AMA: FĠZĠKSEL GÖSTERGELERĠ KĠMSE KONUġMUYOR.
● EV KADINI TENCEREDE DERT KAYNATIYOR.
● ESNAF SĠFTAHSIZ KEPENK KAPATIYOR.
● ÇĠFTÇĠ: GÖZÜNÜZÜ TOPRAK DOYURSUN SÖZÜNE MUHATAP.
● VATANDAġA: ANANI AL GĠT BURADAN LAN DĠYE HĠTAP EDĠLĠYOR.
● AÇIM BÖBREĞĠMĠ SATACAĞIM DĠYEN VATANDAġA: BURASI SAKATATÇI DÜKKÂNI MI DĠYORLAR.
● MEMURA: MEYDANLAR BOġ HAKKINIZI ARAYIN
● GEÇĠNEMEYEN ĠġÇĠYE:‖ HALĠNE ġÜKRET Ġġ BULMUġSUN‖ YA DĠYORLAR.
- BEYAZ ET ÜRETĠCĠLERĠ
TEKSTĠLCĠLER
TURĠZM SEKTÖRÜ
OTOMOTĠV SEKTÖRÜ
ELEKTRONĠK EġYA SEKTÖRÜ
DERTLERĠNĠ ANLATMAK ĠÇĠN BAġBAKANLIK MERDĠVENLERĠNĠ AġINDIRIYOR. ANCAK IMF‘YE
15
MAĞLUP OLUYORLAR. EKONOMĠK PROGRAMDAN SAPMA OLMAYACAK DENĠLĠYOR KENDĠLERĠNE.
ARTIK SANAYĠCĠ YOKSULLAġTI.

BANKALARDA 10 MĠLYAR TL. ALTINDAKĠ HESAPLARDA 5 KATRĠLYON DÜġÜġ, 1 TRĠLYONUN


ÜZERĠNDEKĠ HESAPLARDA 10 KATRĠLYON ARTIġ VAR.
GELĠR DAĞILIMI BOZUKLUĞU GĠDEREK UÇURUMA DÖNÜġTÜ.

- BÜTÜN BUNLAR ORTADA ĠKEN ÜLKENĠN MALĠYE BAKANI ÇATALCA‘DA ―PARANIN BEREKETĠ
GELDĠ, KOYACAK YER BULAMIYORUM‖ DERSE 3 DEĞĠL 30 TANE GENSORU HAK OLUR HERHALDE.
- BÖYLE BĠR TABLODA BAġBAKAN YANILTILIYOR. YANLIġ BĠLGĠLER VERĠLĠYOR.
- BAġBAKAN T.C. TARĠHĠNDE ĠLK DEFA DEVLET TAHVĠLLERĠNDEN STOPAJ VERGĠSĠNĠ BĠZ ALMAYA
BAġLADIK DĠYOR. HALBU KĠ:
 1 KASIM 1996 TARĠHĠNDEN ĠTĠBAREN ĠHRAÇ EDĠLEN DEVLET TAHVĠLLERĠ % 10 ORANINDA
STOPAJA TABĠ TUTULDU.
 1 OCAK 1997‘DEN ĠTĠBAREN % 12 STOPAJA TABĠ TUTULDU
 1 OCAK 1998‘DE % 6‘YA 1 EKĠM 1998‘DEN ĠTĠBAREN % 0‘A DÜġÜRÜLDÜ.
- VE EKTE SUNULAN 25.01.2006 TARĠHLĠ DÜNYA GAZETESĠNDE VEYSĠ SEVĠĞ YAZISINDAKĠ
BÜTÜN
MUAFĠYETLER DE BAġBAKAN‘IN ĠLK DEFA DEDĠĞĠ STOPAJ‘IN DA UYGULANMAYACAĞINI AÇIKÇA
GÖSTERMEKTEDĠR.

BAġBAKANIN “EKONOMĠDE BAHAR HAVASI” OLARAK SUNDUĞU TABLODA KULLANILAN


GÖSTERGE VE ORANLARDA GSMH ROLÜ BÜYÜK
GSMH 2002‘DE 184 Milyar $ ĠKEN 2005‘DE 357 Milyar $ OLARAK VERĠLĠYOR.
YANĠ 2002 – 2005 ARASI % 190 BÜYÜME OLMUġ?

HÂLBUKĠ 2003 = % 6 2004= % 9,8 2005= % 5 „LĠK BÜYÜME


ĠTĠBARĠ ĠLE BĠLEġĠK HESAPLANIRSA
184 X 6 = 11,04 184 + 11,4 = 195,4
195,4 X 9,38 = 19,14 195,4+19,14 = 214,5
214,5 X 5 = 10,72 214,5+10,7= 225,2
GERÇEK RAKAM 225,2 M $ OLMALI.

BU HESABI BAġKA BĠR HESAP DA DOĞRULUYOR.


2002 1 $ = 1670 TL 2005 1 $ 1334 TL

2002 – 2005 ARASI ÜRETĠCĠ ENDEKSĠ ENF % 35


1670 X 35 = 584,5 1670 + 584,5 = 2254,5 TL OLMASI GEREKĠR.
2254,5 / 1,334 = 1,6 BÜYÜK
357 / 1,6 = 223,1 GSMH VEYA
357 * 40 = 142,8 357 – 143 = 214
357 * 60 = 214,2 BULUNUR

- AYRICA BÜYÜME % 9,8 DENEN YILDA


ELEKTRĠK KULLANIMI SADECE % 3,4 ARTMIġ BU MÜMKÜN DEĞĠL
BÜYÜME VARSA NĠYE ĠġSĠZLĠK ARTIYOR.
16

DOLARDAKĠ DÜġÜġ SICAK PARA ĠLE ĠLGĠLĠ 50 MĠLYAR $ SICAK PARA VAR DENĠYOR. BU PARA
YATIRIM, ÜRETĠME DEĞĠL BORSA DEVLET TAHVĠLĠNE SPEKULATĠF OLARAK GELĠYOR.
DOLAR BOZDURULUP TL‘YE ÇEVRĠLĠYOR.

BAġBAKAN % 15 DĠYOR 8 MAYIS 2005 % 16,94 ASLI % 17 FAĠZ


% 15 BONO FAĠZĠ
BĠR YIL SONRA % 15 + % 10 (DOLAR DEĞER KAYBI -GĠZLĠ FAĠZ)
= % 25 DOLAR FAĠZĠ
+ BORSA OLURSA RAKKAM DAHA YUKARILARDA

ANCAK NE KAYBEDĠYORUZ
SICAK PARA ARTIYOR
DOLAR DÜġÜYOR
ĠTHALAT ARTIYOR
ĠġSĠZLĠK ARTIYOR
CARĠ AÇIK ARTIYOR

DIġ TĠCARET AÇIĞI ARTIYOR, BORÇLAR ARTIYOR


FAĠZLER DÜġTÜ ĠDDĠASI YANLIġ + % 10 GĠZLĠ FAĠZ VAR

FAĠZ ÖDEMELERĠ / BÜTÇE GĠDERĠ TABLOSU


1996 1997 1998 1999 2000 2001
ANAP-DYP REFAHYOL ANAP/DSP/DTP DSP/MHP/ANAP DSP/MHP/ANAP DSP/MHP/ANAP
% 37,8 % 28,29 % 39,56 % 38,17 % 43,76 % 50,96

2002 2003 2004 2005


DSP/MHP/ANAP AKP AKP AKP
% 44,84 % 41,73 % 40,06 % 31,6

FAĠZ ÖDEMELERĠNĠN REFAHYOL‟LA KIYASLANMASI LAZIM

HÜKÜMETLER DÖNEMĠNE BÜTÇEDEN FAĠZ ÖDEMELERĠ

MĠLYON $ AYLIK MĠLYON $

DYP/CHP/ANAP 12 AY 16,527 1,377

54. REFAHYOL 12 AY 16,402 STOP 1,367

ANASOL-D 18 AY 31,416 1,745

ANASOL-M 41 AY 112,598 2,746

AKP 38 AY 118,851 3,128

SADECE FAĠZ ORANLARI DÜġTÜ GÖZÜKÜYOR

DOLAR EKĠM 2002 1670


BUGÜN 1335 % 22 DEĞER KAYBETMĠġ
17

AYNI DÖNEM ÜRETĠCĠ ENDEKSĠ ENFLASYON % 35


EKĠM 2002‘DE 100 TL OLAN
YERLĠ MAL BUGÜN 135 TL
ĠTHAL MAL 100 – 22 = 78 TL

ÜRETĠCĠ NĠYE ÜRETSĠN ? FABRĠKA KAPATIYOR ĠġÇĠ ÇIKARIYOR

ĠTHALAT ARTIYOR CARĠ AÇIK ARTIYOR


BORÇ ARTIYOR ĠġSĠZLĠK ARTIYOR

HER 100 $ BÜYÜME DE

2002 2003 2004 2005

4$ 13,7 $ 28 $ 39,2 $ CARĠ AÇIK VERĠYORUZ

BÜYÜME:5,6 22 / 5,6 = 39,2


CARĠ AÇIK: 22

YERLĠ HAMMADDE
ARA MALI KULLANIMI YOK

ĠHRACATTA ĠTHALATIN ORANI ARTIYOR


100 $ ĠHRACAT 154 $ ĠTHALAT YAPIYORUZ
ĠHRACATIN ĠÇĠNDE ĠTHALAT‘IN PAYI % 60
72 MĠLYAR $ ĠHRACATIN 43 MĠLYAR $‗I ĠTHALAT OLDUĞUNA GÖRE :
YABANCININ PARASI ĠLE YABANCININ ÜRÜNLERĠNĠ YĠYĠP ĠÇĠP BÜYÜDÜK DĠYORUZ AMA
BORÇLANIYORUZ

BAġBAKAN BORÇTAN KORKMAYIN DĠYOR AMA TEZKERE OLAYINDA ―MEMURUN ĠKĠ MAAġINI
ÖDEYEMEZSEK O ZAMAN GÖRÜRÜM DĠYORDU‖

NET BORÇ / GSMH ORANI DA BORÇLARIN ÖDENEBĠLĠRLĠĞĠNE ÖRNEK VERĠYOR

NET BORÇ TANIMINI LATĠN AMERĠKA ÜLKELERĠ:


DEVLETĠN TÜM ALACAKLARINI + GAYRĠMENKULLERĠN BRÜT BORÇTAN DÜġÜLMESĠ ġEKLĠNDE
IMF‘YE MÜRACAT YAPMIġ
IMF SADECE HAZĠNE, MERKEZ BANKASI ĠLĠġKĠSĠNDEN DOĞAN ALACAKLARI KABUL ETMĠġ.

AB MAASTRĠCH KRĠTERLERĠNDE
TOPLAM BORCUN (BRÜT) MĠLLĠ GELĠR‘E ORANI % 60 ÜSTÜ OLMAYACAK ġEKLĠNDEDĠR.

DOĞRUSU BUDUR ZĠRA:


1- HADĠ DEDĠĞĠNĠZ ZAMAN GAYRĠMENKULÜ DEĞERĠNDE SATAMAZSINIZ
2- FAĠZ‘Ġ BRÜT BORÇ ÜZERĠNDEN ÖDÜYORSUNUZ (AYġE TEYZE)

HÜKÜMET NET BORÇ DĠYEREK


2004 SONU ĠTĠBARĠYLE
PAYDAYI KÜÇÜLTÜP
1- MERKEZ BANKASININ 27,9 KATRĠLYON VARLIĞI
2- KAMUNUN BANKALARDA 18,7 KATRĠLYON MEVDUATI
3-MEVDUAT ĠġSĠZLĠK SĠGORTA FONU 13,3 KATRĠLYON
18
TOPLAM : 599 KATRĠLYON
SICAK PARA DOLAYISI ĠLE BÜYÜK GÖZÜKEN GSMH ĠLE PAYDAYI KÜÇÜLTÜP
ORANI KÜÇÜLTÜYOR.

ANCAK PAY (NET BORÇ) DÜġÜYOR.


PAYDA DA(GSMH) DAHA FAZLA BÜYÜDÜĞÜ ĠÇĠN ORAN DÜġÜK GÖZÜKÜYOR.

NET BORÇ STOKU 2002 2005


GSMH 78,5 55

BRÜT BORÇ STOKU 2002 2005


GSMH 93,6 71,3

MASTRĠCH‘E GÖRE
% 60 ÜZERĠ OLAMAZ
KALDI KĠ BU ORANLARI % 40 ARTIRMAK GEREKĠR.

BAġBAKAN : ―KÜRESEL SERMAYEYĠ YABANCI SERMAYEYĠ TÜRKĠYE‘YE ÇEKEREK ÖZEL


SEKTÖRÜMÜZ ĠLE YARIġA SOKUYORUZ‖.DĠYOR

SICAK PARA 50 MĠLYAR $


YATIRIM DA VAR MI ?

BORSA
2002 19.500 ġĠMDĠ 46.000
3 YILDA 26.500 ARTIġ

26.500 / 19.500 = 136 3 YILDA 136 ARTMIġ 136 ’ 3 = 45


YILDA
% 45
% 10 TL. DEĞER KAZANDI
% 55 GÖTÜRÜYOR
3 MART 2006 HÜRRĠYET GAZETESĠ EKONOMĠ ...............
― SICAK PARA BĠR YILDA % 66,3 KAZANDIRDI‖

BAġBAKAN YATIRIMLAR ARTTI DĠYOR:


KÜRESEL SERMAYE BORSAYA GELĠYOR.
YATIRIMIN BÜTÇE GĠDERLERĠNE ORANI
1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
6,44 7,95 6,39 5,49 5,29 5,14 5,95

2003 2004 2005 2006


5,11 5,71 6,7 6,83

FAĠZ DIġI FAZLA 2005 2006


26,1 KATR. 35,9 KATR.

HEDEFĠ DAHA FAZLA FAĠZ DIġI

FAĠZ DIġI FAZLA = YATIRIM


TRANSFER TASARRUF
ÜCRETLER

ZAM + VERGĠDĠR.

YANĠ:
YATIRIM (YOL – SU – OKUL – HASTANE) YAPMAYACAKSIN ĠġÇĠ VE MEMURA AZ ÜCRET
ÖDEYECEKSĠN
EMEKLĠYE VERMEYECEKSĠN
ÇĠFTÇĠYĠ DESTEKLEMEYECEKSĠN
YETMEYECEK
ZAM + VERGĠ KOYACAKSIN
BU TASARRUFU DA GÖTÜRÜP FAĠZE YATIRACAKSIN.

SONRADA DENK BÜTÇE YAPTIM DĠYECEKSĠN.


19
KALDI KĠ OCAK 2006 FAĠZ ÖDEMELERĠ 2.2 MĠLYAR YTL ĠKEN ġUBATTA SADECE ĠÇ BORÇ ĠÇĠN
5.9 MĠLYON YTL. FAĠZ ÖDEMESĠ VAR.
FAĠZ ÖDEMELERĠ HER AYA EġĠT DAĞILMIYOR. DENK BÜTÇE SÖZÜ DE ALDATMACA.

ÇĠFTÇĠ BORÇLARINI YAPILANDIRDIK DĠYOR?


ZĠRAAT BANKASI BORÇLARI CEBĠNDEN KAPATMIYOR
DEVLET ÖDEYECEK
KAYNAK?  YENĠDEN BORÇLANMA VE FAĠZ ÖDEMESĠ

BÜTÇEDEN TARIMA AYRILAN PAY?


20 GÜNLÜK FAĠZ ÖDEMESĠ

TARIMSAL DESTEKLEMELERĠN BÜTÇE GĠDERLERĠNE ORANI:


1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006
1,30 3,11 1,15 0,80 0,76 1,28 1,61 1,99 2,19 2,59 2,54
DOĞRUDAN GELĠR 2.393.150 KATRĠLYON
ÜRÜN DESTEĞĠ 0
HAYVANCILIK 345.000 TRĠL.

1 AYLIK FAĠZ ÖDEMESĠ 3.128 MĠLYAR $


20 GÜNLÜK FAĠZ ÖDEMESĠ

ĠġSĠZLĠK ORANLARI:

Ġġ BULMAKTAN ÜMĠDĠNĠ KESTĠĞĠ ĠÇĠN ARAMAYAN


MEVSĠMLĠK ÇALIġMA YAPIP ĠġSĠZ GÖZÜKMEYEN
GÜNDELĠK EV ĠġLERĠ ĠLE MEġGUL OLANLAR
ÖĞRENCĠLER
EMEKLĠ OLUP ÇALIġMAYA ĠHTĠYACI OLANLAR
TARIMSAL KESĠMDE ÇALIġIYOR GÖZÜKENLER
ÇEġĠTLĠ NEDENLER ĠLE DAHA ÖNCE ÇALIġTIĞI ĠġĠNDEN UZAKLAġTIRILMIġ OLUP ĠġĠNE GERĠ
DÖNMEYĠ, ÇAĞIRILMAYI BEKLEYENLER

DĠE YÖNTEMĠ GEREĞĠ ĠġGÜCÜNDE DE ĠġSĠZLER ĠÇĠNDE DE GÖSTERĠLMĠYOR.


ANCAK BUNLAR Ġġ BULSA 2 HAFTA ĠÇĠNDE Ġġ BAġI YAPMAYA HAZIR.
DĠE 2004 OCAK – 2005 ġUBAT  2005 ĠSTATĠSTĠKLERĠ

MEVSĠMLĠK ÇALIġANLAR 1 MĠLYON 711 BĠN


1 MĠLYON 10 BĠN
2 MĠLYON 721 BĠN

Ġġ GÜCÜ 23 MĠLYON 512 BĠN


2 MĠLYON 721 BĠN
26 MĠLYON 233 BĠN

BÖYLECE ĠġGÜCÜNDE KATILIM ORANI % 46,7 DEN % 52 ÇIKAR


AVRUPADA EV KADINLARI ĠLE % 70 – 80 ÇIKIYOR.
ĠġSĠZ SAYISI 2 MĠLYON 697 BĠNDEN 5 MĠLYON 417 BĠN YÜKSELĠYOR.

5.417 ’26.223  % 20,6 GERÇEK ĠġSĠZLĠK

AB:
Bu gün Türkiye‘de kime sorsanız AB ‗den ne anlıyorsun diye: iki Ģey söyleyecektir:
1. AB girersek serbest dolaĢım olacak iĢsiz insanımız iĢ bulacak
2. AB bize yardım yapacak ekonomimiz düzelecek.
- AKP hükümeti: 273 sayfa tutan AB komisyonun ―ilerleme raporu‖ ve bunun ekindeki tavsiyeler
(recommandations) etkileri (ıssues) ni 6 Ekim 2004 de toplumumuza bir zafer havasında sundu.
17 Aralık AB zirve toplantısından dönerken kendilerini havai fiĢek ve davul zurna ile karĢılattılar.
Büyük zafer kazanıldı havasını yaymağa çalıĢtılar.
Hâlbuki bu raporda halkın beklentisi olan:
1. Serbest dolaĢım yoktu:”uzun geçiĢ süreci içinde derogasyonlar (kalıcı kısıtlamalar) ve özgün
20
düzenlemeler ile daimi koruma tedbirleri düĢünülebilir.
―Komisyon bu tedbirleri uygun bir Ģekilde kiĢilerin serbest dolaĢımı, yapısal politikalar ve tarım gibi
alanlarda
Her bir çerçeve için yapacağı önerilere dâhil edecektir.‖
Maddeleri ile: sermaye, mal ve kiĢilerin serbest dolaĢım konusunda: AB ülkelerinden mal, hizmet ve
kiĢilerin Türkiye‘ye gelmeleri tavsiye edilirken aynı serbestîden Türkiye‘nin yararlanmasında kısıtlamaların olacağı
tekrar tekrar vurgulanmıĢtır. (meseleler raporu s. 18–19)
2. AB fonlarından geçiĢ dönemi yardımları olarak verilen mali yardımların 2013 yılı sonuna kadar
yani 2014 de kadar yapılamayacağı vurgulanmıĢtır. (meseleler raporu s. 5-6-8-11)
3. Türkiye‟nin tam üyeliği garanti değildir
(deklarasyon 23.madde) ―müzakerelerin ortak hedefi katılımdır. Bu müzakereler sonucu önceden
garanti edilemiyen açık uçlu bir süreçtir.‖
―Bütün kopenhang kriterlerini göz önünde bulundurarak: Ģayet bir aday ülke üyelik yükümlülüklerinin
tümünü
yüklenecek konumda değilse ilgili aday ülkelerin Avrupa yapılarında tam olarak mümkün olan en güçlü bağla
demirlenmesi sağlanmalıdır.‖(tavsiyeler s.2)
Böylece
A.) Müzakerelerin tam üyelik ile sonuçlanmama ihtimali
B.) Özel statü
Açıkça belirtilmiĢtir.
Ayrıca Türkiye‘ye:
―sadece resmi makamlarınızın çalıĢmaları yetmez, uygulamalarınızı görmeliyiz, kendinizi Avrupa halkına
tanıtmak ve kabul ettirmek sizin görevinizdir. Türk sivil toplum kuruluĢları bu konuda faal olmalıdır.‖ (tavsiyeler
raporu s.8-9)
Yani her Ģeye evet deseniz bile sonunda AB halkları referandum yapacak denmiĢtir.. Fransa ve Avusturya
bunu resmen açıklamıĢtır.
- Ġsveç BaĢbakanı Goran Persson:
―Türkiye zirvede Ģartlı üyeliği kabul etti bence Türk heyeti kabul edilmeyecek konuları onayladı, bize
sorulsaydı red ederdik ama Türkiye direnmeden kabul edince bizde önlerine çıkıp engel olmak istemedik.‖
- Hollanda DıĢiĢleri Bakanı Berdard Bot:
―Avusturya ve Fransa‘da düzenlenecek referandumlar nedeniyle Türkiye büyük bir ihtimal ile AB ‗ye
giremeyecek‖
Fransa‘da iktidardaki UPM lideri Nicolas Sarkozy:
―Türkiye‘ye tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık verilmesini savunuyorum, tam üyeliğe kesinlikle karĢıyım.‖
DemiĢlerdir.
4. Kıbrıs konusunda bağlayıcı karar vardır.
―AB konseyi birliğe 10 yeni üye devletin katılmıĢ olduğunu gözönünde bulundurarak;‖
―Türkiye‘nin Ankara anlaĢmasının uyarlanmasına yönelik protokolü imzalama kararını memnunlukla
karĢılar.
―Türk hükümeti müzakerelerin fiilen baĢlamasından önce ve AB‘nin mevcut üyelerine dair uyarlamalar
üzerinde anlaĢmaya varılarak sonuçlandırdıktan sonra Ankara anlaĢmasının uyarlanmasına iliĢkin protokolü
imzalamaya hazırdır.‖
- Bakan BeĢir Atalay‘ın bunları imzaladığı yazıldı.
- Biz imza atmadık sadece baĢbakanın sözü var diye savunma yaptılar imza bağlayıcı olurda,TC
21
BaĢbakanının sözü bağlayıcı olmaz mı?
- Berlusconi: Erdoğan bana Kıbrıs‘ı tanıma konusunda giriĢimde bulunmaya hazır olduğunu söyledi.
- AB komisyon baĢkanı Manuel Barroso: Türkiye, Kıbrıs Ģartını yerine getirecek beyanları var.
Bu Ģekilde güney Kıbrıs‘ın Ankara anlaĢması gereğince AB içinde Kıbrıs cumhuriyeti olarak Ankara
tarafından tanınmasının gerçekleĢmesi gayretleri açıkça görülmektedir.
5. Azınlıklar meselesinde yeni kavramların kabulü sağlanmıĢtır.
Lozan ve tc. Anayasasında olmayan yeni kavramlar dayatılmıĢtır. Türkiye‘nin esas unsurlarından olan kürt
ve aleviler azınlık olarak gösterilmek istenmiĢtir. (ilerleme raporu s.29 – 50 s.64 – 66) (tavsiyeler raporu s. 6
ve 13)
Ġlerde ikiz yasalar gereği azınlıkların kendi kaderini tayin hakkı kullanılarak tc. Bölünmesi planı
yapılmaktadır.
6. AB tavsiyeler raporunda AB‟ye girmeden önce ―türkiye‘nin tüm komĢuları ile ve özellikle
Kafkasya‘dakilerle (mutlaka barıĢma ve uzlaĢma yapmasının gerekliliği ) vurgulanmaktadır.
Türkiye‘nin Kafkasya‘da Azerbaycan ve Gürcistan‘la iliĢkileri gayet iyi olduğuna göre:
Ermenistan ile iliĢkilerini düzelt denilmektedir. Chirac: Türkiye ermeni soykırım konusunda hafıza çalıĢması
yapmalıdır. Yapmazsa Fransız halkı referandumda bunu değerlendirir.
7. GAP bölgesinde bulunan barajların (22 adet) ve çok zengin su kaynakları olan
Dicle ve Fırat nehirlerinin ve havzalarının ileride uluslar arası bir idare altına alınması konusunun gündeme
geleceği dile getirilmiĢtir. Su bölüĢümünde Ġsrail ve komĢularının eĢitlik içinde yararlanmasının sözü geçmektedir.
(tavsiyeler s. 9)
Buna Abdullah gül sadece çevresel uluslar arası kurallar olarak itiraz etmiĢ ise de management (yönetim)
kelimesi çok açıktır.
8. Türk milletinin örf ve adetlerinde, ahlaki değerlerinde, hatta inancında, düĢünce
yapısında büyük ölçüde değiĢikler olacağı beklenmektedir.
- BaĢbakanda: Avrupa birliği bir medeniyetler projesidir. DüĢünce yapımızda değiĢiklik olmalıdır.
Demektedir.
- Medeniyetlerin iyisi kötüsü olmaz diyebilmektedir.
- A. Gül AB‘de Ġslam karĢıtlığı yasaklansın diye teklif verdi. Hollanda dıĢiĢleri bakanı konuĢma
özgürlüğümüz var diye sert çıktı.
- Ġngiliz tarihçi David Ġrving Yahudi soy kırımı yok, gaz odası yok dediği için 3 yıl ceza aldı
- Orhan Pamuk 1 milyon ermeni kestik dedi yargılanamadı
- 1 Mart 2006 ABD PBS TV‘ Nu ermeni soykırımı filmi sonrası her iki tarafın görüĢlerini açıklayacağı 20
dakikalık paneli yayınlamadı. Tahammülleri yok.
9. Yabancılara yapılan aĢırı toprak satıĢının kontrolsüz devamı
10.Türk ordusunu “lejyoner” konuma indirgeme gayretleri.
11. Yunanistan‟ın taleplerinin uyum ve uzlaĢma içinde sağlanması için çalıĢma ve
baskılar : (ruhban okulu ve ekümenik dâhil) Shrörder Türkiye ziyaretinde Ekümenik patrik hazretleri diye hitap
etti. Patrikhane,de devlet gibi Kudüs patriğini yargıladılar. Milli eğitim bakanı Çelik ruhban okulunu hemen açalım
dedi. Bakanlık Ģahsi görüĢü diye düzeltti.
12. Masaya oturulunca bu müzakere çerçevesinin değiĢmeyeceği ve asla pazarlık
Yapılmayacağı hususunun kabulü
Hep 6 Ekim 2004 ilerleme raporunun tuzakları idi.
22
3 Ekim 2005 tarihli “müzakere çerçeve belgesi” ile ise ayrı tuzaklar ilave
edilmiştir.
1.) Çerçeve belgesi 7. Madde:
Katılıma kadar geçecek süre zarfında Türkiye‘nin üçüncü ülkelere yönelik politikalarını ve uluslar arası
örgütlerdeki tutumlarını (tüm AB üyesi ülkelerin bu örgütlere üyeliklerini ve düzenlemelere katılımlarını da içerecek
Ģekilde ) birlik ve üye ülkeler tarafından kabul edilen politikalar ve tutumlara tedricen uyumlu hale getirmesi
istenmektedir.
Bu madde sözde konseyin onayıyla yapılan baĢkanlık açıklamasıyla yumuĢatılmıĢtır.
―Bu uluslar arası örgütler ya da üyelerinin ya da ab üye ülkelerinin karar verme özerkliğine ve haklarına
halel
getirecek Ģekilde yorumlanamaz.‖
Bu Ģekilde Türkiye‘nin Güney Kıbrıs‘ın Kıbrıs‘ın tamamını temsilen NATO‘ya girmesini veto yetkisi
engelleniyor.
―G.Kıbrıs AB ülkesi, Türkiye birliğe girmek istiyor birliğin karar verme özerkliği diyecekler.
2.) Madde 3‟de:
―Birliğin Türkiye‘yi ―hazmetme kapasitesi‖ gerek Türkiye ,gerek birliğin çıkarları açısından göz önünde
bulundurulması gereken önemli bir husustur.‖
Hazmetme özel seçilmiĢ bir kelime (çiğneme, parçalara ayırma, yutma, midede sindirme – vücut kendine
lazım olanı aldıktan sonra dıĢkı ile atma –hazmedildikten sonra o madde kendi özelliğini kaybeder.)
—Karikatür ile hazmedilip hazmedilmediğinizi deniyorlar düĢünce ve inanç sisteminiz değiĢikliğe uğramıĢ
mı?
—Danimarka DıĢiĢleri Bakanı: Karikatüre tepkiler azaldı sadece Pakistan ve Türkiye‘de radikal gruplar
tepkili
diyor.
3.) 2. Madde de
Müzakereler sonucu önceden garanti edilemeyen açık uçlu bir süreçtir. Diyor.
4.) 6.madde de
―Türkiye‘nin ortaklık anlaĢması ve ortaklık anlaĢmasını tüm yeni ab üyesi devletlere geniĢleten ek
protokolden doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi‖ Kıbrıs Ģartı olarak var.
5.) A. Gül 6 Ekim ilerleme raporunun eki olan (tavsiyeleri) red ediyordu. 10.Madde de muktesebatın
içeriğinde (tavsiyeler) yazılmıĢ.
6.) 11. Madde de :
Türkiye‘nin imzaladığı üyelik hükümlerine aykırı uluslar arası anlaĢmaların geçersizliği yazılmıĢ (D(- ĠKÖ
geçersiz)
7.) 21. Madde de
―Komisyonun tavsiyesi üzerine oy birliği ile müzakere fasıllarının geçici olarak kapatılması ve gerekli
hallerde
fasılların açılması için performans kriterleri (Benchmarks) belirleyecektir.
Benchmarks özel seçilmiĢ kelime: ideale eriĢmedeki performans yani onların kriterleri ideal kabul edilecek
zaten: A. Gül ―sizin muktesebatınızı uygulayacağız bizim standartlarımızı transfer etmeyeceğiz‖ “7.10.2005 Taha
Akyol‟a
Bize ne yapacaksınız diye değil, ne zaman yapacaksınız diye soruyorlar‖ diyor.
Bu çerçevede:
23
―Hollanda ülkeye yerleĢmek isteyen müslümanlara gay‘lerin öpüĢme sahneleri ile kadınların üstsüz
dolaĢmasını doğal karĢılama Ģartı getirmesini, bunu uyum sınavı adı ile yapmasını, müslümanlar ile eĢcinseller
arasında futbol turnuvası tertip etmelerini nasıl izah edeceğiz.
AB Kıbrıs konusunda
Mali yardım tüzüğü
Doğrudan ticaret tüzüğü hakkında karar aldı. Ancak ikisini ayırıp sadece mali yardım tüzüğünü onayladı.
KKTC yapacağı yardımı Rum kesiminin denetimine ve Ģartlara bağladı.
Doğrudan ticaret tüzüğü ise unuturuluyor.
Hala biz AB politikaları baĢarılıdır. Diyebilirmiyiz.
BaĢbakan Erdoğan : ―Chirac beni aldattı.‖
Bülent Arınç : ―egemenliğin devri ayıp değil günah değil tartıĢılır.‖ Diyor .Anlamak mümkün değil.

IX: NEREYE GÖTÜRÜLMEK ĠSTENĠYORUZ


Türkiye bugün adeta ikinci Sevr‘e götürülmek istenmektedir.
1.Sevr’in maddeleri:
Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek,
Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye; Fransa’ya verilecek,
Musul dahil Irak ve Abaristan; İngiltere’ye verilecek,
Güneybatı Anadolu, oniki adalar ve Rodos; İtalya’ya verilecek,
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulacak,
Boğazlar ve İstanbul, ayrı bir bayrağı olan Komisyon tarafından yönetilecekti.
Ayrıca bunu gölgede bırakan baĢka Ģartlara da maruz kalacaktık
Türklere bırakılan bölgede asker sayısı 50.000’i geçmeyecekti,
Devletin ağır silahı bulunmayacaktı,
Deniz kuvvetleri 13 küçük gemiyi geçmeyecekti ve devlet Maliyesi Batılı galip devletlerden oluşan
bir komisyonca yönetilecek,
Tahkim hakkı olmayacaktı,
Ve kapitülasyonlar sürecekti.

Bu pozisyonda devletin baĢkenti, çeĢitli yöreleri iĢgal edilmiĢ. Boğazlar açılmıĢ, orduları dağıtılmıĢ, Liman,
Tersaneye gemilerine el konmuĢ, stratejik yerleri iĢgal edilmiĢ. Tüm posta, telgraf merkezleri denetim altına
alınmıĢ, kömür, akaryakıt kaynakları, demir yolları denetim altında iken Ermeni ayaklanması ile eli kolu bağlı iken:
Üstelik ABD mandasına girmeyi isteyenler çoğunlukta iken. Reel politik demeyip
bu iĢgali ve Sevr anlaĢmasını benimsemeyen Bu Millet, MaraĢ‘ta Antep‘te, Balıkesir‘de ve ülkenin dört bir
yanında yakılan Ġstiklal ateĢi ile silkindi ve Ġstiklal Harbi ile bağımsızlığını kazandı.
Böylece Anadolu iĢgal kuvvetlerinden kurtarılmıĢ ve Sevr anlaĢması çöpe atılmıĢ oldu.
Ancak, Batılılar da Sevr anlaĢmasında gözettikleri “Anadolu‟nun parçalanması” ve Arz-ı Mev‟ud‟a
sahip olma emellerini gerçekleĢtiremedikleri için tatmin olmamıĢlardı.
Hayim Nahum‟un Lozan‟da devreye girmesi ile bir nevi “Time-out” sağlanmıĢtır. Hayim Nahum,
“Ġstiklal harbinde bu imanlı milletin, ne çetin ceviz olduğunu gördünüz. Geliniz biraz daha sabır
gösterelim. Eğer bu milleti, zaman içerisinde milli, manevi ve ahlaki değerlerinden uzaklaĢtırabilirsek,
isteklerimizi çok daha kolay elde edebiliriz” diyordu.
Ġkinci husus da ABD‟nin Lozan anlaĢmasını onaylamamıĢ olmasıdır.
Yani ABD, Türkiye‟nin bugünkü sınırlarını tanımayan tek ülkedir.
Bir üçüncü husus LORD CURSON‟ UN Ġsmet PaĢaya:
24
“Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp sizlere
ödettireceğim” demesi Sevr‟in tekrar hortlatılacağının delilidir.
17 Aralık 2004 Avrupa Birliği Türkiye Ġlerleme Raporu‘ndaki tuzaklar Sevr maddeleriyle çakıĢmaktadır.
Yunanlıların taleplerinin uyum ve uzlaĢma içinde karĢılanması için çalıĢma ve baskılar (Ruhban Okulları,
Ekümenlik, Kıta Sahanlığı) Sevr‘de Yunanistan‘a verilen topraklar, Boğazlar ve Ġstanbul‘un ayrı bayrağı olan
komisyon tarafından yönetilmesi ile çakıĢmaktadır. Patrik Ekümen olarak tanınırsa Vatikan tipi bir devlet
oluĢacaktır. Nitekim Papa‘nın son ziyaretinde Papa Patrik‘e Ekümenik Patrik Hazretleri olarak hitap etmiĢtir.Ġki
saat sonra Avrupa Birliği Parlamentosu Patrik‘i Ekümenik sıfatıyla konuĢma yapmaya davet etmiĢtir.
AB Parlamentolarının, sözde Ermeni soykırımını sanki gerçekmiĢ gibi kabul etmiĢ olup Türkiye‘nin de bunu
Kabul etmesini, özür dilemesini ve gereken tazminatları vermesini beklemeleri Sevr‘deki Doğu Anadolu‘da bir
Ermeni Devleti kurulacak maddesiyle çakıĢmaktadır.
AB Meseleler ve Etkiler Raporu içinde ekonomi paketleri arasına sıkıĢtırılmıĢ bir madde olarak ―GAP
Bölgesi‘nde bulunan barajların (22 adet) ve çok zengin su kaynakları olan Dicle ve Fırat Nehirleri‘nin ve
havzalarının, ileride uluslararası bir idare altına alınması‖ konusu gündeme getirilmiĢtir. Bu da Sevr‘deki Sivas,
Malatya, Adana, Urfa, Antep, MaraĢ ve Suriye Fransa‘ya verilecek maddesiyle çakıĢmaktadır.
Kuzey Irak‘ta yaĢananlar zaten malumdur.
Sevr haritasındaki Suriye sınırına paralel giden hatta bugün Kuzey Irak‘ta kurulan Kürt Devleti‘nin Hayfa
Limanı‘na (Akdeniz‘e) açılacağı bir koridor olarak Suriye sınırının mayınlardan temizlenmesi adı altında Ġsrailli
firmalara ihale edilmeye çalıĢılmaktadır. Bu yetki 13.06.2005 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Maliye Bakanlığı‘na
verilmiĢtir. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül bu yetki devrini Kara Kuvvetleri ile görüĢülüp sağlandığını ifade
etmesine rağmen Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Mustafa Küçükayhan bunu
yalanlamıĢtır.(15 Mart 2006, Milliyet – 30 Mart 2006, Milliyet)
4 Haziran 2003‘de TBMM‘den ―Medeni ve Siyasi Haklara ĠliĢkin Uluslararası SözleĢme‖ , ―Ekonomik, Sosyal
ve Kültürel Haklara ĠliĢkin Uluslararsı SözleĢme‖ adıyla iki sözleĢme geçti. Bu her iki sözleĢmenin de ortak
maddeleri Ģöyle:
1) Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi statülerini
serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal geliĢmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2) Bütün halklar uluslararası hukuka ve karĢılıklı menfaat ilkesine dayanan uluslararası ekonomik
iĢbirliği hükümlülüklerine zarar vermemek koĢuluyla doğal kaynakları ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına
serbestçe tasarrufda bulunabilirler. Bir halk sahip olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koĢulda yoksun bırakılamaz.
Bu maddeler ilerleme raporundaki azınlıklar meselesi, Lozan ve T.C Anayasası‘nda olmayan yeni
kavramların dayatılması, Türkiye‘nin esas unsurlarından olan Kürtler ve Aleviler‘in ―Azınlık‖ olarak gösterilmek
istenmesi ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye‘nin toprak bütünlüğünün ne kadar tehlikede olduğu açıkca
görülecektir.
Bundan dolayı Neo-con ların önde gelen isimlerinden emekli Albay Ralphs Peters‘ın kullandığı Orta
Doğu‘nun ve Türkiye‘nin bölünmüĢ haritası çok önemlidir (Ek1-Orta Doğu ve Türkiye‘nin BölünmüĢ Haritası, Ek2-
Sevr Haritası)

X. 2007 SEÇĠMLERĠNDE NE SEÇECEĞĠZ:


2007 Seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu izah ettik. Kaldı ki seçim kelime anlamıyla çok önemlidir.
Kendi adımıza karar verecek yöneticileri seçeceğiz. Biz bu seçimlerde:
Ya madden, manen yıkılmıĢ gözü yaĢlı, yok olan bir Türkiye
Ya da tarihteki Ģerefli yerini almıĢ lider Türkiye‘yi seçeceğiz.

XI-2007 SEÇĠMLERĠNDE MĠLLETÇE NE YAPACAĞIZ:


Milli GörüĢ‟ün tek partisi olan Saadet Partisi Ġktidarı‟nı seçerek yıkıntı içinde ağlayıp yok olmak
yerine:
- YaĢanabilir Bir Türkiye
- Yeniden Büyük Türkiye
- Yeni Bir Dünya
Yönünde tercihlerimizi kullanacağız.
25

Irkçı emperyalizmin bu asra ait temel plan ve uygulamalarından sonra, Ġstiklal Harbi‟nden çıkmıĢ aç,
sefil ve bitap düĢmüĢ olan halkımız 40 yıl sosyal, siyasal ve ekonomik olarak tek parti diktası altında
ezilmiĢ, kendisine uzatılacak olan bir Ģefkat elini hasretle bekliyordu.
ĠĢte tam o zamanda !...
MĠLLĠ GÖRÜġ SAHNEYE ÇIKTI. (Milli GörüĢ‘ün Hizmetlerine ileride değinilecektir.)

NĠÇĠN SAADET?
Ülkemizde yaĢanan ekonomik ve manevi tahribatlar ancak Saadet Partisi‘nin iktidar olması ile
engellenebilir, YaĢanabilir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya yalnızca Saadet Partisi iktidarı ile
kurulabilir.
YaĢadığımız bütün bu olumsuzlukların sebebinin bizim dıĢımızda bugüne kadar iktidar olan partiler ve
zihniyetlerin olduğu açıkça ortadadır. Ülkemizin bu acı tablosu SAADET PARTĠSĠ dıĢındaki partilerin
uygulamalarının eseridir.

Kadrolarımızın parlamento ve Belediyelerdeki hizmetleri de ortadadır.

Bir kadronun insanlığa huzur ve saadet getirebilmesi için….


1. O kadronun temel fikrinin Milli GörüĢ anlayıĢı olması gerekir.
a) Milli GörüĢ kaba kuvveti değil, hakkı üstün tutan görüĢtür. Milli görüĢçü iktidar, ABD güçlü, AB güçlü,
onların isteğine uyacağız demez, her Ģart altında hakkın ve haklının yanında yer alır. (Kıbrıs BarıĢ Harekatında
olduğu gibi). ġu ya da bu sebeple güçlünün yanında yer alarak mazlumların kanının dökülmesine yardımcı olmaz.
(Irak iĢgalinde 1 milyon insan öldürülmüĢtür. Nur Bacıların çığlığı halen kulaklarda yankılanmaktadır).
b) Milli GörüĢ, nefis terbiyesini esas almaktır. Milli GörüĢçü baĢarının Ģartını kendisinin baĢta olmasında
görmez. Milli GörüĢçü baĢkan, baĢbakan olmak için nice değerlerini ayaklar altına almaz. BaĢ olmak için,
baĢbakan olmak için nice değerlerini çiğneyen, insanlık düĢmanlarının planlarına ortak olanlar ancak sömürü,
zulüm, haksızlık ve gözyaĢına vesile olabilirler.
c) Milli GörüĢ maneviyatçı olmaktır. Ahlaki ve manevi değerlere öncelik vermektir. Milli, manevi ve ahlaki
değerleri dikkate almayan, milletimizin doğal hakkı olan dinini öğrenme hakkını, inancını koruma ve geliĢtirme
hakkını, neslini koruma hakkını görmezden gelip, bu konularda çözüm üretmeyi öncelikli meseleleri arasına
almayan, tam tersine misyonerlerin, eĢcinsellerin önünü açan, AB uğruna aileleri parçalayacak ve nesli bozmaya
sebep olacak olan zinayı suç olmaktan çıkaran kanunu çıkaran kadrolar, insanlığa huzur ve saadet getiremezler.

2. O kadronun yaptıkları, milletimizi, ülkemizi ve bütün insanlığı tahrip eden


icraatlar değil, milletimizin maddi ve manevi kalkınmasını ve bütün insanlığın huzur ve saadetini sağlayacak
icraatlar olmuĢ olmalıdır. Milli GörüĢün hizmetleri ile diğerlerinin icraatlarını karĢılaĢtırdığımızda, Milli GörüĢ ile
diğerleri arasındaki fark bariz bir Ģekilde ortaya çıkmaktadır. (Milli GörüĢ‟ün hizmetlerine ileride değinilecektir)

3. O kadronun içeride ve dıĢarıda hiçbir güç ve menfaat çevresi ile iliĢkisi


olmaması gerekir.

SAADET PARTĠSĠ NEDĠR?


Aziz milletimizin tek sivil, tek yerli ve tek kararlı partisi SAADET PARTĠSĠ'dir.
SAADET PARTĠSĠ önce ahlak ve maneviyat ilkesiyle yola çıkmıĢtır.
SAADET PARTĠSĠ her Ģart altında hakkı ve haklılığı temel esas almıĢ, gücünü bir takım güç odaklarından,
yurt içi ve yırt dıĢı rantiyeden değil, aziz milletimizden ve teĢkilatından almaktadır.
Saadet partisi çıkar gruplarının değil, sadece aziz milletimizin hizmetindedir.
26
GeliĢmenin amacı da aracı da insandır. BarıĢ, hürriyet, adalet, refah ve itibar insan ve toplum içindir.
Partimizin ana hedefi, insanı maddi ve manevi bakımdan ihya edecek bir yapının yeniden kurulmasıdır.

1. SAADET PARTİSİ’NİN TEMEL FİKRİ, MİLLİ GÖRÜŞ ANLAYIŞIDIR. (Milli GörüĢ AnlayıĢı yukarıda
tarif edilmiĢtir). SAADET PARTĠSĠ‘nin temel hedefi, Aziz milletimizin saadete ulaĢmasıdır. Bu yüzden
ülkemizin ve milletimizin maddi ve manevi kalkınması için siyaset yapar.

2. SAADET PARTİSİ’NİN İDARECİLERİ otuz yıldır ülkedeki problemleri gerçek manada tespit etmiĢ,
çözüm yollarını ortaya koymuĢ, görev aldığı zaman da cesurca ve dürüstçe uygulamıĢtır. Aziz milletimiz
buna Ģahittir. Bugün SAADET PARTĠSĠ kadrosunun hizmetleri halkımızca Ģiddetle aranır olmuĢtur. Milletimiz
hasretle ve hararetle Saadetin iktidarını özlemekte ve beklemektedir.
SAADET PARTĠSĠ'nin milletvekilleri Mecliste ülkemize, yerel yönetimlerde belediye baĢkanları, bugün
ülkemizin pek çok yöresinde baĢarı ile hizmet vermekte, vatana, ülke ekonomisine ve milletimize en büyük
hizmetleri yapmaktadır. Çünkü; Saadet Partisi kadroları milletine hizmeti ibadet saymaktadır.

3. SAADET PARTİSİ BUGÜN BÜTÜN TEŞKİLAT sandık kurulları, köy ve mahalle temsilcileri ve
yardımcıları, belde, ilçe, il asil ve yedek üyeleri, il eğitim öğretmenleri, Genel Merkez öğretmen müfettiĢleri aynı
sayıda hanım ve gençlik teĢkilatları Saadet Partisi'nde aktif görev yapmaktadır. Bu teĢkilatın ve kadrosunun
içeride ve dıĢarıda hiçbir güç ve menfaat çevresi ile iliĢkisi yoktur.
Saadet Partisi teĢkilatı en küçük yerleĢim biriminde dahi örgütlenerek siyasi çalıĢmalara bütün milletimizin
katılmasını sağlamıĢtır. Bu örgütlenme Ģekli ile menfaat çevrelerinin parti içinde kabul görmemesini sağlamıĢ ve
temel hedeflerden sapmalara izin verilmemiĢtir.

Ġnsanlığın huzur ve saadeti için gerekli olan 5 unsur, Saadet Partisi‟nin


programında ve yapısında mevcuttur. Aynı zamanda bu 5 unsur
amblemimizde yerini bulmuĢtur. Bunun için saadete ancak Saadet Partisi
ile ulaĢılabilir.

Amblemimizdeki hilal, Ģefkati ve milli ve manevi değerlerimizi temsil ediyor. Amblemimizdeki her bir yıldız ise
bu hususlardan birini ifade etmektedir. Bizim temel görüĢümüz ve hareket noktamız Ģefkat ve sevgidir. Biz bütün
insanlığın huzur ve saadetini hedeflemekteyiz.

I. Huzur, barıĢ, kardeĢlik


II. Hürriyet (Ġnsan Hakları)
III. Adalet
IV. Refah (Kalkınma)
V. Saygınlık, Ġtibar, Ġzzet

I. Huzur, barıĢ, kardeĢlik


Bunlar yönetimin ana ilkesinin kin, hırs, intikam değil, ġEFKAT olmasına bağlıdır.
Bizim yönetimimizin temel ilkesi ġEFKAT‘ TĠR. Bunun için uzlaĢma teklifleri getiriyoruz. Hiç kimse diğerinin
inancına baskı yapmasın, herkes baĢkasına zarar vermeden inandığı gibi birlikte yaĢasın istiyoruz. Adil barıĢ teklif
ediyoruz.
Bizim dıĢımızdakilerin yönetiminde temel ilke birbirinin aynıdır. Temellerinde hırs, kin ve intikam olan sözleri
hiç çekinmeden söyleyebiliyorlar. BaĢbakan olan zat, "bunların partilerinin kapatılması yetmez köklerini
kazımak lazım" diyebiliyor. . Bin yıl da geçse bu baskıyı devam ettireceğiz demektedirler. Bu düĢünce ile topluma
huzur getirmek mümkün olmaz

II. Hürriyet (Ġnsan Hakları)


Saadet Partisi herkese hürriyet, herkese insan hakkını vermenin mücadelesini yaparken, diğerleri yani
"HAYIR"cılar. ―Biz buna razı olamayız, bu hakları verirsek laiklik elden gider. Bunlar çoğalır da, bizim yaptığımızı
bize yaparlarsa ne yapacağız. Onun için herkese hak ve özgürlük tanıyamayız‖ demektedirler. Halbuki tarihimiz
bize hak veriyor. KarĢımızdakilerin vehimlerinin yersiz olduğunu gösteriyor. ĠĢte Osmanlıdaki engin hoĢgörülü
tatbikat ortadadır.
27
III. Adalet
Ġnsan haklarını topluma çok görenler adaleti kendi elleriyle yok etmiĢ olurlar. Ġnsan hakkı olmayan yerde
ADALET olmaz. Ġnsan haklarını ancak Saadet verir. DıĢımızdaki partiler ise "Benim hakkım olsun, seninki
olmasın" görüĢündeler. Halbuki hak verilmeyince zulüm olur. Böyle bir ortamda saadet olmaz.
IV. Refah (Kalkınma)
Bu, insanların ihtiyaçlarını ucuz, ve bol elde etmeleri demektir. Yukarıdaki üç esas olmadan REFAH olmaz.
Refah bunların sonucudur. Biz halkın refahını gözetirken diğerleri ise kendilerini destekleyen bir avuç insanın
refahını düĢünüyorlar. Toplumumuzun çok küçük bir kesimi, yani tekelci sermaye, diğer tabiriyle rantiyeciler
doymak bilmiyor, toplanan vergilerin % 100'den fazlasını faizle kendilerine aktarılıyor yetmiyor. Bütün büyük
ihaleler bizim olsun, bütün büyük devlet iĢletmeleri bedavadan bize verilsin, Anadolu sermayesini ezelim ki bize
rakip olmasınlar diye sadece kendi çıkarlarını yürütüyorlar. Bugün ülkemizde Rusya'nın çöküĢünün gerçek sebebi
olan devlet tekeline benzer bir tekelci sermaye hakimiyeti var. Halk fakirleĢiyor. Rantiyeciler güçleniyor.
54. Hükümet memur zammını 100 iken 250 yaptı. Tekelci sermayenin iktidara getirdiği hükümet % 5‘lerle
zam verdi. ĠĢçilere de % 0 zammı layık gördü. ĠĢte ölçü budur. Bu uygulamayla SAADET olmaz.
V. Saygınlık, Ġtibar, Ġzzet
Bir toplumun dünyada saygınlığı yoksa o toplum, idarecileri tarafından küçük düĢürülmüĢ bir toplum
demektir.
Gerek batı aleminden gerekse Ġslam aleminden dıĢlanıyoruz. Ġtibar ancak ilk dört Ģart yerine geldikten sonra
kazanılır. Ġnsan haklarının, refahın, adaletin olmadığı bir ülkeye kimse saygı duymaz. Kendi halkına tepeden
bakanlar Amerika'da BaĢkanın karĢısında ellerini bağlıyarak ayakta bekliyorlar. Saygınlık için D-8'lerin kuruluĢu
gibi bir birlikteliğe gerek var. Ġtibar batının karĢısına 8 ülkenin temsilcisi, lideri olarak çıkmakla kazanılır.
Böyle olunca;
SürtüĢme yerine diyalog baĢlar
Sömürü kalkar, iĢbirliği gelir
Çifte standart yerine Adalet hakim olur
Ayrımcılık eĢitliğe dönüĢür
Baskı gider, demokrasi gelir. ĠĢte saygınlık o zaman söz konusu olur.
Aynı zamanda saygınlık için kendi tarihi ile iftihar edebilmek gerekir. Kendi tarihini inkar edenlere dünya itibar
etmiyor. Hedefimiz yeniden Büyük Ülke olmaktır. Büyük Türkiye'yi yeniden kurmaktır.
ĠĢte bu sebeplerden dolayı buhrandan kurtuluĢ ve saadete ulaĢmak ancak SAADET
iktidarıyla olur.

MĠLLĠ GÖRÜġÜN HĠZMETLERĠ


Milli GörüĢ Türk Siyasi tarihinde 4 defa hükümette yer almıĢ ve tarihi hizmetler gerçekleĢtirmiĢtir.

Bunlar :
1- (26.01.1974-17.11.1974) tarihlerinde 37. Hükümet – (MSP-CHP)
2- (31.03.0975-21.06. 1977) tarihlerinde 39. Hükümet – (MSP-AP-MHP-CGP) (1. MC Hükümeti)
3- (21.07.1977-05.01.1978) tarihlerinde 41. Hükümet – (MSP-AP-MHP) (2. MC Hükümeti)
4- (28.06.1996-30.06.1997) tarihlerinde 54. Hükümet – (RP-DYP)

1- MSP-CHP HÜKÜMETĠ (37. HÜKÜMET)


Hükümet, ülke ekonomisinin zorluklar içinde olduğu bir dönemde kurulmuĢtur. Gelir dağılımı bozulmuĢ, (AP
hükümetleri zamanında) 12 ġubat 1971 müdahalesi olmuĢ, ekonomi alt üst olmuĢtur. Petrol varil baĢına 8
dolardan 18 dolara çıkmıĢtır.
Bu zorluklar içinde en önemli geliĢme olarak Kıbrıs BarıĢ Harekatı gerçekleĢtirilmiĢ ve tüm dünya Türkiye‘de
Milli bir hükümetin kurulduğunun farkına varmıĢtır.
Bu zaferin ardından ambargo ile karĢı karĢıya kalan 37. Hükümetin Milli GörüĢçü kanadı, kendi kaynağını
harekete geçirerek Ağır Sanayi Hamlesini baĢlatmıĢtır. Bu direnç ve performansa dayanamayan hükümet ortağı
istifa ederek 37. Hükümeti bitirmiĢtir.

2- 1. MC HÜKÜMETĠ (39. HÜKÜMET)


Bu hükümet döneminde Ağır Sanayi Hamlesi, Türkiye‘nin topyekün kalkınma hamlesidir. Bu hamlenin içinde
Sanayi, Enerji, Madencilik, Sulama, UlaĢtırma tesisleri yer almıĢtır.

Ġhtiyaç Maddeleri Olarak:


ġeker, Çimento, Gübre, Kağıt, Sümerbank, Nebati Yağ, Et Kombinaları

Ağır Sanayi KuruluĢları Olarak:


Demir Çelik, M.K.E.K., Tümosan, Taksan, Temsan, TusaĢ, Tersane, Makina, Ġmalat ve Ziraat Makinaları Sanayi

Harp Sanayi Olarak:


Tank, Top, Roket, Harp Gemisi
28
Elektronik Sanayi Olarak:
TestaĢ, Telesan

Yaygın Sanayi KuruluĢları Olarak:


Desiyab, Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri

Büyük Enerji Tesisleri Olarak:


Atom Santrali, Hidroelektrik Santralleri, Termik Santraller, Rafineriler

Büyük Madencilik Tesisleri Olarak:


Cevher Ġstihracı, Cevher ZenginleĢtirme, Ġzabe Tesisleri

Büyük Sulama Tesisleri Olarak:


Baraj, Gölet, Derinkuyu, Sulama Sahaları

Büyük UlaĢtırma Tesisleri Olarak:


Otoyol, BölünmüĢ Yol, Hızlı Tren, Hava Meydanı, Liman Projeleri ortaya konmuĢtur.

Bu hamle 7 yılda tamamlanmak üzere planlanmıĢ bir projedir.


Sadece bu hamlede yer alan 462 büyük sanayi tesislerine 15 milyar dolar yatırılacak (Dolar o dönemde 16,5
lira idi), tesisler her yıl 15 milyar dolarlık ilave üretim yapacaklardır. Bu tesislerde 2 milyon insan iĢ bulacaktır. Bu
tesisler planlandı, bir kısmının temeli atıldı, bir kısmı tamamlandı ve mali kaynakları temin edildi.
Bu büyük hamleyi kendi çıkarları için uygun görmeyen bazı dıĢ ülke temsilcileri Türkiye‘ye geldiler, MSP‘nin
yükseliĢini de engellemek için erken seçim telkininde bulundular. 77 seçimleri 5 ay erkene alındı, seçim sistemi
değiĢtirildi, tüm partiler MSP‘siz hükümet sloganı ile seçime girdiler. Seçim sonucunda MSP daha fazla oy aldı
ama az milletvekili çıkardı. Buna rağmen MSP‘siz hükümet kurulamadı. Bu dönemde Türkiye Güçlü Ekonomiye
GeçiĢ yaptı.

3- 2. MC HÜKÜMETĠ (41. HÜKÜMET)


O dönemde diğer partiler MSP‘ye, ya IMF programlarını uygulayalım ya da siz Ekonomik Kurul BaĢkanı olun,
çözüm bulun dendi. Bunun üzerine Sayın Necmettin Erbakan IMF‘yi reddederek 7 Eylül 1977‘de Ekonomide Milli
Çözüm Programını açıkladı.
Bu programda döviz ve para ihtiyacının nasıl karĢılanacağı planlandı. Bu ihtiyaçlar karĢılandı. Cumhuriyet
Bayramında bitirilen tesisler iĢletmeye açıldı. Bu hamleler baĢladıktan sonra bazı iç ve dıĢ çıkar çevrelerinin etkisi
ile, bu hamleleri yeniden engellemek için çare olarak AP‘den 12 kiĢi istifa ettirildi. CHP‘ye gönderildi. 11‘i bakan
yapıldı. (GüneĢ Motel)
41. Hükümetin çoğunluğu kalmadığı için ve gensoru verildiği için hükümet düĢtü. 5 Ocak 1978‘de görev Sayın
Ecevit‘e verildi.

Milli görüĢün en önde yürüyen bayrağı " önce ahlak ve maneviyat " bayrağıdır. Milli GörüĢün 1974-1977 yılları
arasındaki koalisyonlarda yaptığı hizmetler ana baĢlıklar olarak Ģöyledir.
Manevi Kalkınma
Ağır Sanayi Hamlesi
Kıbrıs Zaferi
Müslüman Ülkelerle ĠĢbirliği

Manevi Kalkınma
4 yılda 350 Ġmam Hatip okulu açıldı.

10 Yüksek Ġslam Enstitüsü açıldı. ( sonra 12' ye çıktı )

3 bin Kuran Kursu açıldı.

Ġ.H.O mezunları milyonlara ulaĢtı, ahlaki ve manevi değerlere sahip inançlı bir nesil yetiĢti.

T.C Hükümetleri daha önce 6 adet 5 yıllık plan hazırladı, hiçbirinde " manevi kalkınma " yer
almamıĢtı. Milli görüĢün hükümet ortağı olduğu 1974 yılında hazırladığı 4. BeĢ yıllık planda ilk defa"
manevi " kalkınma yer aldı.

Hükümette bulunulan dört yıl süresince hiç kimseye baĢını örttüğü için zulüm yapılmadı.

Hacca karayolu ile gidiĢ yasağı kaldırıldı. ġimdi yeniden yasaklandı.


29
Kurban derisi zulmüne müsaade edilmedi. Ġsteyen istediği hayır kurumuna kestiği kurbanın derisini
verebildi.

Müslüman ülkelerde eğitim yapmıĢ olanların bizden önceki dönemlerde diplomalarının denklikleri
kabul edilmemiĢ, üniversite ve yüksekokul mezunları lise mezunu, bazı durumlarda ortaokul mezunu
sayılmıĢtı. Bu haksızlık kaldırıldı diplomaların denklikleri sağlandı.

12 Mart 1971 ara rejimi döneminde baĢlatılan, ilköğretimde 8 yıl kesintisiz eğitim kaldırıldı,

Kapatılan Ġmam Hatip Liselerinin Orta kısımları ve Kur‘an Kursları açıldı.

Meslek Liselerinin üniversiteye giriĢteki engelleri kaldırıldı.

Ahlak dıĢı müstehcen neĢriyat önlendi.

Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığının ihtiyacı için yaklaĢık 20.000 Ġmam kadrosu verildi.

Bütün okullara ahlak dersi koyuldu.

Ağır Sanayi Hamlesi


Bu hamle 7 yılda tamamlanmak üzere planlanmıĢ bir projedir.

Türkiye‘nin süratle sanayileĢip kalkınması, bölgeler arası dengesizliğin giderilmesi için sanayileĢme
hamlesi baĢlatıldı. Herkesin bulunduğu yerde iĢ imkânına kavuĢması için il ve ilçelerde yüzlerce
fabrika kuruldu.

Tekstil, Ģeker, çimento ve ağır sanayi, makine fabrikaları bölge ihtiyaçlarına göre vatan sathına
yayıldı.

Sadece bu hamlede yer alan 462 büyük sanayi tesislerine 15 milyar dolar yatırılacak (Dolar o
dönemde 16,5 lira idi), tesisler her yıl 15 milyar dolarlık ilave üretim yapacaklardır. Bu tesislerde 2
milyon insan iĢ bulacaktır. Bu tesisler planlandı, bir kısmının temeli atıldı, bir kısmı tamamlandı ve
mali kaynakları temin edildi.

Bu tesislerden 200 tanesinin temeli atıldı bütün engellemeler rağmen 70 tanesi faaliyete geçirildi.
Bunlardan bazıları Ģunlardır.
ġeker, Çimento, Gübre, Kağıt, Sümerbank, Nebati Yağ, Et Kombinaları
Taksan,
Demir Çelik
M.K.E.K.
Tümosan
TusaĢ
Temsan
Desiyab
Aselsan
TestaĢ
Telesan

Kıbrıs Zaferi
1963 katliamında CHP Genel BaĢkanı Ġnönü BaĢbakandı, katliama seyirci kaldı, Jonsonun bir
mektubu buna yetti.

1967 katliamında Demirel BaĢbakandı yine katliama seyirci kaldı.

1974 aynı olaylar olunca Milli GörüĢ MSP hükümet ortağı olduğu için sessiz kalınmadı, müdahale
edildi, katliam engellendi, Ġnsanlarımız kurtarıldı.

Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu.


30
Müslüman Ülkelerle ĠĢbirliği
Müslüman ülkelerle ticari ve kültürel anlaĢmalar imzalandı.

1976 yılına kadar Türkiye Ġslam Konferansına tam üye değildi. Gözlemci idi. Milli GörüĢ koalisyon
ortaklarına tam üyelik olmaz ise hükümetin devamının mümkün olamayacağını kesin ifade ederek,
Ġslam konferansına tam üyelik sağlandı.

Yine Milli GörüĢ hükümet ortağı iken Ġslam Kalkınma Bankasına kurucu üye olarak katılındı.

4- ERBAKAN HÜKÜMETĠ (54. HÜKÜMET)


54. Hükümet kurulmadan önce ülkenin durumu yine çok kötü idi. 1994‘te bir kriz yaĢanmıĢ, enflasyon
%130‘a çıkmıĢ, ilk kez üç haneyi bulmuĢtu. Para devalüe edilmiĢti. Dövizle borçlananlar periĢan olmuĢtu.
Ekonomi 6,5 oranında daralmıĢ, 4 Nisan kararları alınmıĢtı.
26 Haziran 1996‘da 54. Hükümet göreve baĢlar baĢlamaz, rant ekonomisinden reel ekonomiye geçiĢ için
kaynak paketlerini devreye soktu.
Bu paketlerin hiçbirinde yeni vergiler ve yeni fonlar yoktu. Tam bir tatlı reçete idi.kaynak paketlerini 10‘ar
milyar dolarlık imkan sağlıyordu ve 3 tanesi birbiri ardına devreye sokuldu.

Kaynak Paketleri :
Birinci kaynak paketi içerisinde en önemlisi, Kamu Tek Hesabı, yani HAVUZ SĠSTEMĠ‘dir.
Daha önce kamu kuruluĢları paralarını özel bankalara yatırıyor, %20 faizle parasını tutuyordu. Bazı kamu
kuruluĢları paraya ihtiyacı olduğu zaman aynı özel bankalardan %150 faiz ile para alıyorlardı. Devlet kendi parası
ile soyuluyordu. Havuz sistemi ile kamunun paraları kamu bankalarına yatırıldı. Böylece özel bankalar %20
alırken kamu bankası %50 nemalandırdı. Para ihtiyacı ise özel bankalardan %150 yerine %60 ile alındı. Bu
uygulama ile KĠT‘LER ve Belediyelerde büyük rahatlama olmuĢtur.
Kaynak paketlerinden 13,2 milyar dolarlık gelir elde edilmiĢtir. ÖzelleĢtirme, havuz sistemi, tasarruf,
lojman arazi satıĢı, bedelsiz ithalat, bankaların yurt dıĢındaki paralarının yurda getirilmesi (hazineye direk kredi),
vergi tahsilatının hızlandırılması, kaynak paketlerimizin bir kısım uygulamalarıdır.
Alınan önlemler altı ay gibi kısa bir sürede meyvelerini vermeye baĢladı. 1997 bütçesi DENK BÜTÇE
olarak yapıldı. Bu bir devrim idi. 54. Hükümetin görevi bıraktığı zamandaki rakamlar ile bugünkü rakamlar Türk
ekonomisinin düzgün beyinlerle yönetildiğinde düzlüğe çıkabileceğini, yanlıĢ ellerde yönetildiğinde ise daha
kötüye gideceğinin ispatıdır.

REFAHYOL HÜKÜMETĠ NELER YAPMIġTI?


ĠĢte REFAHYOL Hükümetinin dört yıllık programında öngördüğü ve sadece bir yıllık icraatına sığdırdığı
hizmetlerin listesi:

1. Bütün toplum kesimlerine hizmet esas alındı.


2. Halkın refahını yükseltmek için, her biri 10 milyar dolar değerinde toplam 30 milyar tutan 3 KAYNAK
PAKET'i geliĢtirildi ve bu kaynaklardan, Nisan 1997 tarihine kadar, (yani 8 ay içinde) 13,3 Milyar dolar gelir
sağlandı.
3. Memur maaĢları yüzde 130 oranında arttırıldı.
4. ĠĢçi ücretleri yüzde 102 oranında yükseltildi.
5. Köylünün ürün fiyatları, ortalama yüzde 312 artıĢla, 1996'da Köylüye 43.5 trilyon TL. ödenirken REFAHYOL
döneminde 136 trilyon ödendi.
6. Esnafa düĢük faiz ile kredi imkanları getirildi. Kredi miktarı 57 trilyondan 80 trilyona çıkartıldı.
7. 8036 KOBi'ye ilk defa fon kredi imkanlı teĢvik belgesiyle 2,5 trilyon kredi dağıtıldı.
8. BAĞKUR emekli maaĢlarında yüzde 300 artıĢ sağlandı.
9. Kriz devresine giren hayvancılık yeniden canlandırıldı.
10. Enflasyon sekiz ayda yüzde 100'lerden alındı, yüzde 75'lere düĢürüldü.
11. ĠĢçiyi, memuru, emekliyi enflasyona karĢı korumak için EĢel-Mobil sisteminin altyapısı oluĢturuldu ve 01
Temmuz 1997'den itibaren uygulamaya hazır hale getirildi.
12. Kamu Toplu iĢ SözleĢmeleri ilk defa 3 ay içinde ve de grevsiz Ģekilde çözüldü. Ücretler 53 milyon
TL'den 107 milyon TL'ye, dolar bazında 655 dolardan 993 dolara yükseltildi.
13.Tarımsal destekleme payı, 1995'de 19 trilyon, 1996'da 38 trilyon iken REFAHYOL'un iktidar olmasıyla, 1996
yılı için öngörülen 38 trilyonluk destek 60 trilyona, 1997 bütçesinde ise 95 trilyona çıkarıldı.
14. TMO, 1995 yılında 48 milyon dolarlık hububat alımı yaptığı halde, REFAHYOL döneminde 7 katı olarak
31
320milyon dolarlık alım yapıldı.
15. Köylüye yüzde 50 oranındaki gübre sübvansiyonunun; alımda derhal ödenmesi esası getirildi.
16. Köylüye, 1995 yılında, 366 dolar olan gübre desteği, 1996 yılında 586 milyon dolara, 1997'de 629
milyon dolara çıkarıldı.
17. Et ithalatının kısıtlanması için fon uygulaması yüzde 3'den yüzde 30'a çıkarıldı, daha sonra alınan kararla
canlı hayvan ve et ithalatı yasaklandı.
18. Hayvancılığın ihyası için, çayır ve mer'a alanlarının ıslahında 8.000 hektar artıĢ sağlandı.
19. 1996'da 7650 hektar olan yem bitkileri alanı, 1997'de üç katına 22 bin hektara çıkartıldı.
20. FĠSKO-BĠRLĠK'in fındık alımında taban fiyatı son on beĢ yılın en yüksek fiyatı (2 $) üzerinden tesbit
edildi.
21. Sosyal Yardım fonunda toplanan paraların, daha önceleri yüzde 78'i bütçe açıklarına, yüzde 11'i Fiyat istikrar
fonuna, ancak yüzde 11'i yoksuIIara dağıtılırken, REFAHYOL döneminde fonda toplanan 60 trilyonun tamamı
yoksuIIara dağıtıldı.
22. Yine Sosyal YardımlaĢma Destekleme Tasarruf Fonundan, 1994-1995'de 78.815 öğrenciye kiĢi
baĢına 750.000 TL, 1995-1996'da 100.525 kiĢiye kiĢi baĢına 1.000.000 TL burs verilirken, 1996-1997 yılında
200.000 kiĢiye 4 milyon TL üzerinden burs verilmeye baĢlandı.
23. Bütçeden BAĞ-KUR emeklilerine 866 milyar, memur emeklilerine 985 milyar, iĢçi emeklilerine 2.074 milyar TL
destek sağlandı.
24. Kamu Ġktisadi KuruluĢlarının açıkları Holding anlayıĢıyla Havuz Sistemi ile kapatıldı ve Kitler kara
geçirildi.
25. Yüzde 76 seviyesine yükselen repo faizleri ġubat 1997'de yüzde ellilere indi.
26. Yüzde 170 seviyesinde devralınan Hazine borçları faizleri, yüzde 80'lere düĢürüldü.
27. Devralındığında, 155 gün olan Hazine borçlanma vadeleri, ġubat 97'de, 400, Nisan 97'de, 730 güne çıkarıldı.
28. Borsa endeksi, 28.06.1996'da, 550'ydi. ġubat 1997'de 1700'e çıktı.
29. Döviz rezervlerinde 1 milyar dolar artıĢ oldu.
30.ANAYOL hükümetinin 1996 bütçesinde öngörülen 36 milyar dolarlık iç borçlanma, 22 milyarda
tutularak kapitalist sömürü önlenmiĢ oldu.
31. 1996 yılı sonunda, 20 milyar dolar olması beklenen bütçe açığı 15 milyar dolarda frenlendi.
32. Son elli yılın ilk denk bütçesi yapılıp, Meclisin tasdikine sunuldu. 28 ġubat tarihine kadar 0 olan bütçe
açığı, 28 ġubat tarihinden sonra içine girilen siyasi kriz ortamı sebebiyle, Haziran 1997'de 5,5 milyar Dolar
açık verdi. Gene de bu açık, bir önceki ANAYOL dönemindeki 15.2 milyar dolar açıktan, üç kat düĢüktü.
33. Tamamen iç ve dıĢ borç faizlerine giden bütçe imkanlarını yatırıma dönüĢtürme projeleri yürürlüğe konuldu,
25 Ocak 1997 tarihinde basın toplantısı yoluyla halka duyuruldu.
34. Sosyal YardımlaĢma Destekleme Tasarruf Fonundan, Acil Destekleme Programındaki, 57 il, 96 ilçe, 52
belde ve 90 köye, 3 Trilyon, 947 milyar,559 milyon; Doğu Anadolu'ya 1 Trilyon, 13 milyar, 500 milyon;
Güneydoğu Anadolu'ya 1 Trilyon, 120 milyar,559 milyon destek verildi.
35. Ekonomik ve sosyal göstergelere göre hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Anadolu icra Programı REFAHYOL
döneminde bitirildi.
36. 1991 Körfez Krizinden beri kapatılmıĢ olan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı açıldı.
37. Kuzey Irak Sınır Ticareti harekete geçirilerek Güneydoğu halkının ekonomik durumu düzeltildi.
38. Terör olayları Türkiye'nin gündeminden düĢürüldü.
39. Doğu ve Güneydoğuda boĢaltılan köylere dönüĢ projesi baĢlatıldı.
40. Çekiç Gücün Görev Süresine son verildi.
41. Ġnsan Hakları konusunda, Anayasa değiĢikliğine paralel olarak, uyum yasaları Meclisten geçirilerek
kanunlaĢtırıldı.
42. Devlet Bakanlarından birisi, insan hakları ihlallerinin takibiyle görevlendirildi.
43. Terör eylemlerine fiilen katılmamıĢ, ama baskı altında yataklık yapma suçuyla suçlananlar hakkında,
piĢmanlık yasası taslağı Meclise sevk edildi.
44. Sadece, Batı ülkeleriyle değil, Doğu Asya ve Afrika ülkeleriyle yakın iliĢkiler içine girdi ve ilk defa bir
Türk Hükümeti önderliğinde, dünya çapında bir oluĢum, D-8 oluĢumu gerçekleĢtirildi.
45. Refah Partisi Genel BaĢkanı Erbakan, demokratik yollardan gelip baĢbakan olsa da, demokratik yollardan
bırakmaz denilmesine rağmen, koalisyon ortağı ile yapılan protokol hükmü sebebiyle 18 Haziran 1997 tarihinde
kendi iradesiyle istifa etti

REFAHYOL HÜKÜMETĠ NELERĠ YAPMADI?


1. Enkaz edebiyatı yapmadı
Siyasi hayata adım attığım günden bu yana en çok dikkatimi çeken hususlardan biri, bir önceki
Hükümetten görevi devralan tüm siyasi liderlerin, daha iĢe baĢlarken ağızlarından çıkan ilk sözler "bir enkaz
devraldıkları" Ģeklinde olurdu. Bu bizden önce de böyle oldu, bizden sonra da. Göreve baĢladığı zaman acı bir
ekonomik tablo ile karĢı karĢıya gelmemize rağmen, BaĢbakan Erbakan devlet itibarına gölge düĢürmedi, asla
böyle bir basitliğe tenezzül etmedi.

2. Zam yapmadı
Son çeyrek asırda, iktidarlar geldi, iktidarlar gitti. Hepsi de iĢbaĢına gelir gelmez "enkaz devraldıkları
gerekçesiyle" iĢe zamla baĢladılar. Zam üstüne zam yaparak sahneden ayrıldılar. Sadece evet sadece
32
REFAHYOL Hükümeti "zam yapmayacağım" diyerek geldi, enkaz halindeki ekonomiyi düzeltti ve zam
yapmadan gitti.

3. Vergi koymadı
REFAHYOL dıĢındaki tüm hükümetler için zam furyaları ve vergi reformları, ekonominin düze çıkarılacağı
masalının vazgeçilmez iki ayağıydı. REFAHYOL tüketim mallarına değil, maaĢ, ücret ve taban fiyatlarına zam
yaparken, bunlar için devletin ihtiyacı olan gelirleri tatlı reçeteler adını verdiği havuz sisteminden, kaynak
paketlerinden, bir de iç ve dıĢ borçların frenlenmesinden elde ediyordu.

4. Açıktan para basmadı


Hükümetlerin iĢçiye, memura, köylüye para ödemede sıkıntıya düĢtüğü ortamlarda açıktan para basma
yoluna baĢvurdukları öteden beri bilinen bir uygulamadır. Açıktan para (yani karĢılıksız) basmanın sonucunda
faizlerin düĢeceği zannedilir. Oysa faizlerin düĢmesinde daha acı bir gerçek paranın değerinin yani satın alma
gücünün düĢmesidir. Bu ise tekrar pahalılık (enflasyonun artması) demektir. iĢte REFAHYOL bu tehlikeyi gördüğü
için açıkta ve karĢılıksız para basma yoluna gitmemiĢ, para ihtiyacını milli kaynaklardan temin etmiĢtir.

4. IMF'den borç almadı


MeĢhur bir atasözü vardır: "Borç alan emir alır." Bu hakiki Ģahıslar arasında böyle olduğu gibi devletler
arasında da geçerli bir kuraldır. Türkiye II. Dünya SavaĢından sonra askeri teçhizat bakımından nasıl Marshall
yardımını ganimet bilmiĢ ve kendi silah sanayiini kurmayı ihmal etmiĢse, ekonomik olarak da IMF‘nin ağına
düĢmüĢ ve bu yolla alınan kredilerin faizleri Türkiye'yi yatırım yapamaz hale getirmiĢtir.
Bunun yanında IMFnin kamuda çalıĢan iĢçi ve memurların maaĢlarına, bunların sayısına ve sosyal
haklarına sık sık yaptığı müdahale sosyal patlamalara kadar varmıĢtır. Bu gerçekleri dikkate alan REFAHYOL
Hükümeti, DYP'nin karĢı tavrına rağmen IMFden borç alma yoluna gitmemiĢtir.

5. Demokrasiden taviz vermedi


Parlamentodaki bütün muhalefet partileri (ANAP, CHP, DSP ve DTP) 28 ġubat baskıları karĢısında,
baskıcılarla iĢbirliği içerisinde, demokrasi mücadelesinde havlu atarlarken, bu mücadeleyi sürdürme görevini
sadece BaĢbakan Erbakan ve sadece Refah Partisi üstleniyordu.
Nitekim bir araĢtırmacı yazar Süleyman KocabaĢ "Refah Sendromu" isimli eserinde:
"İşin aslına bakılırsa Refah'ın bütün bu girişimleri tam bir demokrasi ve gerçek bir laiklik uygulamasıydı.
RP bunu anlatamadı, anlatamazdı da" (Sh. 127)
"Refah Partisinin en büyük faydası, ülkedeki anti demokratik yapıyı ortaya çıkarmış olmasıdır" (Sh.419)
Aynı görüĢteki yazarlardan birisi de, Fehmi Koru idi. Koru, "Kaçan Fırsat" baĢlıklı köĢe yazısında
"Türkiye'de demokrasinin kitaplarda yazıldığı şekilde olmadığı ortaya Çıktı. Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu,
Anayasa Mahkemesi, Ordu, bürokrasi ve güçlü birimler, RP'li Hükümete kulak asmadı. Onu gemleyen bir işlev
üstlendiler. Türkiye'de devlet denilen aygıtın, hükümetten ve Meclisten bağımsız olarak var olduğunu açığa vurdu.
Bu bakımdan gerçekten yararlı ve faydalı oldu RP'1i Hükümet." (04.07.1997)

7. Ġnsan Haklarından taviz vermedi.


Erbakan Hoca daima Ģunu derdi:
"Rusya'daki rejim, Rusya'nın ormanı, madeni olmadığı için değil, insan hakları olmadığı için yıkıldı.
Türkiye;de de insan haklan hep ihlal edildiği içindir ki, başımıza bu ekonomik ve sosyal felaketler geliyor..."

REFAHYOL'un, sadece Refah kanadı, Türkiye'de, 28 ġubat Ek A metni çerçevesinde baskı altına alınmak
istenen insan haklarını korumak için, ortağının zikzaklarına rağmen amansız bir mücadele veriyor, müthiĢ bir
direnç sergiliyor ama asla ilkelerden taviz verilmiyordu.

8. Ġç ve dıĢ borçlanmaya gitmedi.


REFAHYOL Hükümetinde Refah kanadının iç borçlanmayı frenlemek için ortağı olan DYP'nin Hazine'den
Sorumlu Devlet Bakanı Ufuk Söylemez hakkında gensoru önergesi verecek hale geldiğini, bu cildin 3. bölümünde
anlattığımı herhalde hatırlamıĢ olacaksınız.
REFAHYOL'un Refah kanadı, 25 Ocak 1997 tarihinde, evvelce tamamı iç ve dıĢ borç faizlerine giden
bütçe imkanlarını, yatırıma dönüĢtürme projelerini bir basın toplantısıyla (24 Ocak 1997) kamuoyuna nasıl
açıkladığımı da hatırlamıĢ olmalısınız.

9. Rantiyecilere yüz vermedi


Türkiye'de, BaĢbakan Erbakan da, Özal'ın, Demirel'in, Yılmaz'ın ve Çiller'in yaptığını yapsaydı, yani
rantiyeye ve rantiyeci medyaya tüm devlet imkanlarını verse, teĢvikleri yağdırsa, vadesi gelen borç ödemelerini
erteleseydi rantiyeciler Ġrtica yaygaralarına ihtiyaç hissetmez ve Erbakan, bugün hala BaĢbakan olarak koltuğunda
oturuyor olurdu.
Rant istediler vermedi. Klinik vaka haline gelen borçlarının ertelenmesini istediler, "Hayır" dedi. Böyle
olunca da iktidardan oldu. Oldu ama, halkını ezdirmedi.

10. Rantiyeci medyanın borç ertelemesi taleplerini kabul etmedi


Yukarıdaki bölümlerde okudunuz. Rantiyeci medya, daha baĢtan itibaren, REFAHYOL Hükümetine
Ģiddetle karĢıydı. REFAHYOL Hükümeti iĢ baĢına gelip Maliye Bakanlığı Refah Partisi'ne geçince iĢler ciddileĢti.
33
Medya patronlarının maliyeye bildirdiği hesaplar gerçek değildi. Ayda her birine 30 ile 50 bin dolar aylık
ödenen rantiyeci köĢe yazarlarının maaĢları, bordrolarda asgari ücretin biraz üstünde gösteriliyor, promosyonlar
ve haksız rekabetler yoluyla, dünyanın haksız kazancı elde edildiği halde, bunlar vergiden muaf sayılıyor, üstüne
üstlük, 1997'de ödeme vadesi gelen borçlarının ertelenmesi için ricacı üzerine ricacılar gönderiliyor ve bunlar
vasıtasıyla "Borçlarımızı ertelerseniz kim ne derse desin, nereden baskı gelirse gelsin, sizin lehinize
manşetler atarız” diye vaatlerde bulunuluyordu.
BaĢbakan Erbakan, yıllardır, Hükümetleri, bu yollarla avuçlarında tutan, bu medya patronlarına da yüz
vermedi.
ĠĢte Erbakan bütün bunları güçsüz halkının refahı için yapıyordu.
Evet, güçsüz halkının refahı!

Bütün toplum kesimlerine hizmet esas alındı.


Her biri 10 milyar dolar değerinde toplam 30 milyar tutan 3 KAYNAK PAKET'i geliĢtirildi
Kamu Tek Hesabı, yani HAVUZ SĠSTEMĠ‘ oluĢturuldu.
ĠĢçi ücretleri yüzde 102 oranında yükseltildi.
Memur maaĢları yüzde 130 oranında arttırıldı.
Köylünün ürün fiyatları, ortalama yüzde 312 artıĢla, 1996'da Köylüye 43.5 trilyon TL. ödenirken
REFAHYOL döneminde 136 trilyon ödendi.
Esnafa düĢük faiz ile kredi imkanları getirildi. Kredi miktarı 57 trilyondan 80 trilyona
çıkartıldı.
8036 KOBi'ye ilk defa fon kredi imkanlı teĢvik belgesiyle 2,5 trilyon kredi dağıtıldı.
BAĞKUR emekli maaĢlarında yüzde 300 artıĢ sağlandı.
Kriz devresine giren hayvancılık yeniden canlandırıldı.
Enflasyon sekiz ayda yüzde 100'lerden alındı, yüzde 75'lere düĢürüldü.
Kamu Toplu iĢ SözleĢmeleri ilk defa 3 ay içinde ve de grevsiz Ģekilde çözüldü.
EĢel-Mobil sisteminin altyapısı oluĢturuldu ve 01 Temmuz 1997'den itibaren uygulamaya hazır
hale getirildi.
Tarımsal destekleme payı, 1995'de 19 trilyon, 1996'da 38 trilyon iken REFAHYOL'un iktidar
olmasıyla, 1996 yılı için öngörülen 38 trilyonluk destek 60 trilyona, 1997 bütçesinde ise 95
trilyona çıkarıldı.
Et ithalatının kısıtlanması için fon uygulaması yüzde 3'den yüzde 30'a çıkarıldı, daha sonra alınan
kararla canlı hayvan ve et ithalatı yasaklandı.
Sosyal Yardım fonunda toplanan paraların, daha önceleri yüzde 78'i bütçe açıklarına, yüzde 11'i
Fiyat istikrar fonuna, ancak yüzde 11'i yoksuIIara dağıtılırken, REFAHYOL döneminde fonda
toplanan 60 trilyonun tamamı yoksuIIara dağıtıldı.
Son elli yılın ilk denk bütçesi yapılıp
Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı açıldı.
D-8 oluĢumu gerçekleĢtirildi.
Çekiç Gücün Görev Süresine son verildi.
Ġran ile milyar dolarlık doğalgaz anlaĢması yapıldı.
O zaman atılan bütün bu adımlar, objektif bir Ģekilde değerlendirilince 54. Erbakan Hükümetinin
ülkemiz için aslında ne muazzam bir fırsat olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Nitekim, ATO‘nun
yapmıĢ olduğu ―Hükümetlerin Performansı‖ çalıĢmasında, 54. Erbakan Hükümeti son 20 yılın en
baĢarılı hükümeti olarak tespit ve tescil edilmiĢtir. Yine aynı minvalde, DPT‘nin yapmıĢ olduğu bir
çalıĢmada Erbakan Hükümetinin ―en yatırımcı hükümet‖ ünvanını kazandığını görüyoruz.

MĠLLĠ GÖRÜġÜN BELEDĠYECĠLĠK HĠZMETLERĠNDE YAPTIĞI DEVRĠMLER


Türkiye'de ilk defa 1989 yılında bazı illerimiz ve ilçelerimizde yerel yönetimlerde iĢ baĢına getirilen Milli
GörüĢ Belediye hizmetlerinde devrim sayılacak değiĢiklikler yaptı. Devrim niteliğindeki bu değiĢiklikler iĢaret
etmeden önce 1989 öncesine kısaca göz atalım.

A- TÜRKĠYE'DE 1989 MĠLLĠ GÖRÜġ ÖNCESĠ BELEDĠYECĠLĠK


Türkiye'de Milli GörüĢ Belediyeciliği ile milletimiz 1989 yılında ilk defa tanıĢtı. Bundan önce belediyecilik
anlayıĢı sağ-sol veya eĢraf taraftarlığı Ģeklinde algılanmıĢ ve partizanlık yapılarak karĢılıklı ithamlar ve cevaplarla
geçiĢtirilen bir uğraĢı olarak görülmüĢ ve kabul edilmiĢtir. Bundan dolayı Ģehirlerimizin doğru dürüst alt yapısı
yoktu. BaĢta Ġstanbul ve Ankara olmak üzere Ģehirlerimiz yeterli ve temiz içme suyuna sahip değildi. ġehirler
kısaca 3 Ç ile tanımlanmaktaydı: Çöp, çamur ve çukur. Belediye halktan kopuktu.

Belediyeler belde sakinlerinin sosyal sorunlarıyla ilgilenmiyorlardı. Yoksullar ve kimsesizlerle ilgilenmek


belediyenin uğraĢı alanının dıĢında sayılmaktaydı. ġehir ve çevre temizliği yetersizdi. Çöp yığınları olağan
karĢılanmaktaydı. ġehirler susuz ve ağaçsızdı. YeĢil doku yetersizdi. RüĢvet, yolsuzluk ve kayırmacılık ayyuka
34
çıkmıĢtır. Belediyelerin kaynakları israf edilmekteydi.

1989 yılında Milli GörüĢ yerel yönetimlerde iktidara gelinceye kadar yukarıda belirtilen sorunlar doğal
kabul edilir ve baĢka çözüm ve çarelerin olabileceğini akla bile getirilmezdi. Bir bakıma Ģehirlerimiz yolsuzluk,
yoksulluk ve sefaletle baĢ baĢa bırakılmıĢtı.

B- 1989 SONRASI MĠLLĠ GÖRÜġ BELEDĠYECĠLĠĞĠ DEVRĠMĠ


1989 yılında yapılan yerel seçimlerde baĢta Konya ve ġanlıurfa olmak üzere bazı illerimizde Milli GörüĢ
anlayıĢına sahip belediye baĢkanlarımız seçildi. Bazı Ģehirlerimizin yönetiminde Milli GörüĢ dönemi baĢladı. Bu
baĢarılı örnekler görülerek 27 Mart 1994 Seçimlerin kent nüfusunun %65'nin yaĢadığı Ģehirlerde Milli GörüĢ
belediyeciliği iĢbaĢına getirildi. Belediyecilik hizmetlerin adeta bir "devrim" baĢladı.

1- GÖREV ANLAYIġINDA DEVRĠM:


Yönetim zihniyeti değiĢti. Millet kendi düĢüncesini yerel düzeyde iktidara taĢıdı. Ġnsan sevgi ve Ģefkatin
odak noktası haline geldi. Halka hizmet ibadet anlayıĢıyla yapılmaya baĢlandı. RüĢvet ve yolsuzluklara son verildi.
Belediye ikbal kapısı değil, hizmet yeri kabul edildi. Belediye yönetimi sevgi ve Ģefkatin öncülüğünü yaptı.

Milli GörüĢ anlayıĢına göre insan kainatın en üstün varlığıdır. Organize olmuĢ toplumun ortak gücü,
topluma yön verir. Bu ortak güç, halkın emrine verilmeli. Bu gücün sahibi halktır. Milli GörüĢ belediyeciliğinde
halktan alınan güç, halkın ve haklının emrine verilir.. Belediyenin güç ve imkanları halkın ve haklının emrine
verilmez ise, bir zümre ve sınıfın eline geçerse, bu güçle haksızlık yapılır.

Milli GörüĢ belediyeciliğinde esas olan insana hizmettir. insanın mutluluğu ve saadeti bütün belediyecilik
hizmetlerinin temel amacıdır. Hizmetler sevgi ve Ģefkatle yerine getirilir. Toplumun bütün katmanları sevgi ve
Ģefkatle kucaklanır. Hizmette ayrımcılık yapılmaz ve adil davranılır. Bu belediyecilik anlayıĢı hakkın ve hukukun
üstünlüğünü esas sayar. Bu anlayıĢa göre en büyük kötülük insan hak ve hukukunun ihlalidir. insan haklarının
yenmesi veya yedirilmesi emanete hıyanettir. Halka hizmet Hak 'ka ibadet anlamına gelir. Ne kadar çok çalıĢır ve
iyi hizmet yapılır ise o ölçüde görev yerine getirilmiĢ ve manevi mükafata hak kazanılmıĢ olur.

Belediyenin sahibi halktır. Halk seçimle Belediyeyi belirlediği kiĢi ve kiĢilere emanet eder. Belediye
baĢkanı emin olan insandır. "ġehr Eminidir", Kendisine emanet edilen değerleri korur ve emanet sahiplerinin
yararına kullanır. Belediyenin malı milletin emaneti sayıldı. Haksız yere yenmedi ve yedirilmedi. Belediye baĢkanı
en çok güvenilen, sıkıntılı anında ilk baĢ vurulan merci sayıldı. Belediye hizmetleri kolaylaĢtırıldı. KarĢılaĢılan
sorunlar halk ile istiĢare edilerek yerinde ve zamanında çözümlendi.

Milli GörüĢ Belediyeciliği iyiyi, doğruyu, güzeli ve adaleti hakim kılmayı hedef kabul eder (hidayet ilkesi).

GeçmiĢten ders alır. Mevcut Ģartları en iyi Ģeklide değerlendirir. Beldesini geleceğe hazırlar (feraset
ilkesi).

Mili GörüĢü benimseyen belediye baĢkanları, ilmen doğru bildiği, siyaseten adil bulduğu, ahlaken iyi ve
güzel saydığı ve iktisaden faydalı ve yarlı olduğuna inandıklarını büyük bir azim ve gayretle gerçekleĢtirmeye
çalıĢırlar (dirayet ilkesi).

2- HALKLA ĠLĠġKĠLERĠNDE DEVRĠM:


Açık, Ģeffaf ve katılımcı bir yönetim sergilendi. Belediyenin bütün faaliyetler açık ve Ģeffaftır. Belediye ile
kent sakinleri barıĢtı ve kucaklaĢtı. Halk her zaman baĢkana ulaĢabildi. BaĢkan da her yerde ve ortamda halk ile
beraber oldu. Halk günlerinde halka hesap verdi. Halkın derdini yerinde dinledi. Açık kapı uygulamasıyla halk her
zaman baĢkanına ulaĢabildi. insanlara Ģefkat ve sevgiyle hizmet en büyük erdemdir. Parti, düĢünce ve inanç farkı
gözetilmeden herkese hizmet esastır.

ĠstiĢare ve katılım hizmeti kolaylaĢtırır ve verimi arttırır. Belediye ile halk arasında yardımlaĢma ve
dayanıĢmaya ortam hazırlayarak belediye-halk bütünleĢmesini sağlar.

3-KAYNAKLARIN GELĠġTĠRĠLMESĠ VE KULLANILMASINDA DEVRĠM:


Ġsraf önlendi. Gelirleri kat kat arttı. Belediyelerin bütçeleri daha önce hiçbir dönemde görülmemiĢ düzeyde
reel olarak büyüdü. Az maliyetle çok hizmet yapıldı. BoĢ ve adıl duran araziler değerlendirildi. Kat karĢılığı, yap
iĢlet devret yoluyla belediyelere ve belde sakinleri dükkan, daire, dinlenme yerleri kazanıldı. Halk ile iĢbirliği
yapıldı. Yeni caddeler açıldı. Hayır hizmetlerinde Belediye halka yol gösterdi ve öncülük yaptı. Halk adeta hayırda
yarıĢtı. ÇeĢmeler yapıldı. Öğrenci ve kimsesizler için yurtlar ve camiler yapıldı. ġehirler tatlı su çeĢmeleriyle
donatıldı. Kültür merkezleri, çok katlı otoparklar, köprüler ve kavĢaklar yapıldı. Kentlerin alt yapı sorunları bir bir
çözümlendi. ġehirler güzelleĢtirildi.

Üretken bir belediyecilik sergilendi. Az kaynakla çok iĢ yapıldı. Her iĢ kaliteli ve en iyi Ģekilde yerine
getirilmeye çalıĢıldı.
YetmiĢ yılda yapılamayan hizmetler 5-10 yıl içinde yapıldı. Halk ile bütünleĢen Belediyeler adeta destanlar
35
yazdı.

4- ĠCRAATTA DEVRĠM:
Beyaz masalar kuruldu. Halkın sorunları yerinde tespit edildi. Zamanında yerine getirildi. Temeli atılan
tesisler zamanında bitirildi. Bürokrasi kaldırıldı. Bugün git yarın gel devri bitti. Halk günlerinde halka hesap verildi.
Halk her zaman belediyesinden iĢleriyle ilgili hesap sordu ve bilgi aldı. KonuĢmakla yetinilmedi. Söylenenler
uygulandı. Vaat edilen zamanında yerine getirildi.

Bilgiye önem verildi ve en son teknolojinin nimetlerinden yararlanmaya çalıĢıldı. ġehir bilimin ıĢığında
yönetildi. Belediyeler arasında her alanda iĢbirliği ve yardımlaĢma sağlandı.

5-HĠZMET SAHALARININ GENĠġLETĠLMESĠNDE DEVRĠM


Kentlerde sosyal yardımlaĢma ve dayanıĢma yaygınlaĢtı. Belediye fakir ve kimsesizlerin hamisi oldu.
Dara düĢenler yanlarında belediyesini ve baĢkanı buldu. ġehirliler yardımlaĢmada belediyelerini örnek alarak
adeta yarıĢtılar. AĢevleri açıldı. Kimsesizler ve Ģefkat yurtları yapıldı. Belediyeciler yoksulun ve kimsesizin
yanında yer aldı.

Fuarlar düzenlendi. Belediyeler arasında bilgi alıĢ veriĢi sağlandı ve teknolojik yenilikler yapıldı. Bilgi ve
teknoloji paylaĢımı gerçekleĢtirildi. Yerel sanayiciler ile iĢbirliği yapılarak ucuz ve kaliteli malzemenin üretilmesi
sağlandı. DıĢarıdan ithal edilen malzemenin bir kısmı ülkemizde yapıldı. Sanayi belediye iĢbirliğine gidilerek
Ģehirlerin geliĢmesine öncülük yapıldı. Organize sanayi bölgelerinin kurulması ve var olanların sorunlarının
çözümlenmesinde belediye öncülük yapıtı. Belediye bir bakıma bazı alanlarda teknolojik geliĢmeleri teĢvik etti ve
özendirdi. yeni yerleĢim yerleri iskana açıldı. GeniĢ caddeler açılarak Ģehirlerin çehresi değiĢtirildi.

Meslek edinme kursları açıldı. EI sanatları teĢvik edildi. Sergi salonları açıldı ve sergiler desteklendi.
iĢsizlerin iĢ sahibi olmasına yardım edildi.

6- MĠLLĠ, MANEVĠ VE TARĠHĠ DEĞERLERĠN KORUNMASINDA DEVRĠM:


Tarihi eserlerimiz gün ıĢığına çıkartıldı. Tamir edildi. Etrafı temizlendi. Eski eserlerin korunmasına önem verildi.
Halkın bilgi ve kültürünün geliĢtirilmesi için toplantılar yapıldı. Konferanslar ve sempozyumlar düzenlendi. Kültürel
etkinlikler tertiplendi. Halk ozanlarının eserleri halka tanıtıldı. ġiir ve edebiyat günleri düzenlendi. Yerel tarih ve
kültürle ilgili eserler yayınlandı. AraĢtırmalar desteklendi. Kentlerin tarihleriyle bağları güçlendirilmeye çalıĢıldı.

Sadece maddi geliĢme amaçlanmadı. Belde sahiplerinin manevi ve kültürel geliĢmesine de önem verildi.
Kentin tarih ve kültür dokusu korundu. Eğitim faaliyetleri desteklendi. KiĢinin bilgi ve kültür seviyesinin
yükseltilmesine çalıĢıldı. Belediye bütün imkanlarıyla beldenin mamur ve insanların irfanlı, kültürlü ve dayanıĢma
erdemine sahip olasına ortam hazırladı.

7 - ÇEVRE ANLAYIġINDA DEVRĠM:


Beldenin yaĢanabilir bir belde haline getirilmesi amaç edinildi. Temizliğe önem verildi. Milletimizin" temizlik
imandandır" anlayıĢı çevrenin temiz tutulmasında temel ilke olarak kabul edildi. Ġlk defa Ģehirlerimiz temizlik ve
çevre duyarlılığı açısından geliĢmiĢ ülke Ģehirleriyle yarıĢır hale geldiler. Çevre gelecek neslin emaneti olarak
kabul edildi ve çevre korunmasına ve geliĢtirilmesine önem verildi. Arıtma ve katı atıkları değerlendirmede örnek
çalıĢmalar baĢlatıldı.

Parklar yapıldı. YeĢil dokusu hızla arttı. Ağaçlandırma seferberliği baĢlatıldı. Halkın yardım ve desteği
sağlandı. Çöl görünümündeki kentler yeĢillendirildi.

Kısaca Milli GörüĢ Belediyeciliğiyle Türkiye'de yeni bir dönem baĢladı ve belediye hizmetlerinde devrim
sayılacak yenilikler yapıldı.

Bütün bu ortaya konulan gerçeklerden halkımızın tamamının haberdar


olması, planlı, disiplinli ve sürekli bir çalışma ile mümkün olabilecektir. Bunun için
bütün teşkilat kademelerindeki görevlilerimiz, üyelerimiz ve duyarlı seçmenimiz
bütün bu gerçeklerin halkımızın tamamına ulaşması için canla başla çalışmalıdır.
36

Irkçı emperyalistlerin oyunları ile Balkan Savaşları ve


1. Dünya harbinde zayıflatılan Osmanlı İmparatorluğuna,
imparatorluğu tamamen parçalamak üzere 10 Ağustos
1920’de Sevr Antlaşması imzalattırıldı.

1.Sevr‟in maddeleri:
Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a verilecek,
Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye; Fransa’ya
verilecek,
Musul dahil Irak ve Abaristan; İngiltere’ye verilecek,
Güneybatı Anadolu, oniki adalar ve Rodos; İtalya’ya verilecek,
Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulacak,
Boğazlar ve İstanbul, ayrı bir bayrağı olan Komisyon tarafından
yönetilecekti.
Ayrıca bunu gölgede bırakan baĢka Ģartlara da maruz kalacaktık
Türklere bırakılan bölgede asker sayısı 50.000’i geçmeyecekti,
Devletin ağır silahı bulunmayacaktı,
Deniz kuvvetleri 13 küçük gemiyi geçmeyecekti ve devlet Maliyesi Batılı
galip devletlerden oluşan bir komisyonca yönetilecek,
Tahkim hakkı olmayacaktı,
Ve kapitülasyonlar sürecekti.

Sevr temelde Büyük Ġsrail projesidir.


37
38

Bu pozisyonda devletin başkenti, çeşitli yöreleri işgal edilmiş. Boğazlar açılmış,


orduları dağıtılmış, Liman, Tersaneye gemilerine el konmuş, stratejik yerleri işgal edilmiş.
Tüm posta, telgraf merkezleri denetim altına alınmış, kömür, akaryakıt kaynakları, demir
yolları denetim altında iken Ermeni ayaklanması ile eli kolu bağlı iken:
Üstelik ABD mandasına girmeyi isteyenler çoğunlukta iken. Reel politik demeyip bu
işgali ve Sevr anlaşmasını benimsemeyen Bu Millet, Maraş’ta Antep’te, Balıkesir’de ve
ülkenin dört bir yanında yakılan İstiklal ateşi ile silkindi ve İstiklal Harbi ile bağımsızlığını
kazandı.
Böylece Anadolu işgal kuvvetlerinden kurtarılmış ve Sevr anlaşması çöpe atılmış oldu.
Ancak, Batılılar da Sevr anlaşmasında gözettikleri “Anadolu’nun parçalanması”
ve Arz-ı Mev’ud’a sahip olma emellerini gerçekleştiremedikleri için tatmin
olmamışlardı.
Hayim Nahum’un Lozan’da devreye girmesi ile bir nevi “Time-out” sağlanmıştır.
Hayim Nahum, “İstiklal harbinde bu imanlı milletin, ne çetin ceviz olduğunu gördünüz.
Geliniz biraz daha sabır gösterelim. Eğer bu milleti, zaman içerisinde milli, manevi ve
ahlaki değerlerinden uzaklaştırabilirsek, isteklerimizi çok daha kolay elde edebiliriz”
diyordu.
İkinci husus da ABD’nin Lozan anlaşmasını onaylamamış olmasıdır.
Yani ABD, Türkiye’nin bugünkü sınırlarını tanımayan tek ülkedir.
Bir üçüncü husus LORD CURSON’ UN İsmet Paşaya:

“Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp


sizlere ödettireceğim” demesi Sevr’in tekrar hortlatılacağının delilidir.
17 Aralık 2004 Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu’ndaki tuzaklar Sevr
maddeleriyle çakışmaktadır.
Yunanlıların taleplerinin uyum ve uzlaşma içinde karşılanması için çalışma ve baskılar
(Ruhban Okulları, Ekümenlik, Kıta Sahanlığı) Sevr’de Yunanistan’a verilen topraklar,
Boğazlar ve İstanbul’un ayrı bayrağı olan komisyon tarafından yönetilmesi ile
çakışmaktadır. Patrik Ekümen olarak tanınırsa Vatikan tipi bir devlet oluşacaktır. Nitekim
Papa’nın son ziyaretinde Papa Patrik’e Ekümenik Patrik Hazretleri olarak hitap etmiştir.İki
saat sonra Avrupa Birliği Parlamentosu Patrik’i Ekümenik sıfatıyla konuşma yapmaya davet
etmiştir.
AB Parlamentolarının, sözde Ermeni soykırımını sanki gerçekmiş gibi kabul etmiş olup
Türkiye’nin de bunu Kabul etmesini, özür dilemesini ve gereken tazminatları vermesini
beklemeleri Sevr’deki Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulacak maddesiyle
çakışmaktadır.
AB Meseleler ve Etkiler Raporu içinde ekonomi paketleri arasına sıkıştırılmış bir
madde olarak “GAP Bölgesi’nde bulunan barajların (22 adet) ve çok zengin su kaynakları
39
olan Dicle ve Fırat Nehirleri’nin ve havzalarının, ileride uluslararası bir idare altına
alınması” konusu gündeme getirilmiştir. Bu da Sevr’deki Sivas, Malatya, Adana, Urfa,
Antep, Maraş ve Suriye Fransa’ya verilecek maddesiyle çakışmaktadır.
Kuzey Irak’ta yaşananlar zaten malumdur.
Sevr haritasındaki Suriye sınırına paralel giden hatta bugün Kuzey Irak’ta kurulan
Kürt Devleti’nin Hayfa Limanı’na (Akdeniz’e) açılacağı bir koridor olarak Suriye sınırının
mayınlardan temizlenmesi adı altında İsrailli firmalara ihale edilmeye çalışılmaktadır. Bu
yetki 13.06.2005 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Maliye Bakanlığı’na verilmiştir. Milli
Savunma Bakanı Vecdi Gönül bu yetki devrini Kara Kuvvetleri ile görüşülüp sağlandığını
ifade etmesine rağmen Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Mustafa
Küçükayhan bunu yalanlamıştır.(15 Mart 2006, Milliyet – 30 Mart 2006, Milliyet)
4 Haziran 2003’de TBMM’den “Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşme” , “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararsı Sözleşme” adıyla iki
sözleşme geçti. Bu her iki sözleşmenin de ortak maddeleri şöyle:
1) Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla
halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal
gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler.
2) Bütün halklar uluslararası hukuka ve karşılıklı menfaat ilkesine dayanan
uluslararası ekonomik işbirliği hükümlülüklerine zarar vermemek koşuluyla doğal kaynakları
ve zenginlikleri üzerinde kendi yararına serbestçe tasarrufda bulunabilirler. Bir halk sahip
olduğu maddi kaynaklardan hiçbir koşulda yoksun bırakılamaz.
Bu maddeler ilerleme raporundaki azınlıklar meselesi, Lozan ve T.C Anayasası’nda
olmayan yeni kavramların dayatılması, Türkiye’nin esas unsurlarından olan Kürtler ve
Aleviler’in “Azınlık” olarak gösterilmek istenmesi ile birlikte değerlendirildiğinde
Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ne kadar tehlikede olduğu açıkca görülecektir.
Bundan dolayı Neo-con ların önde gelen isimlerinden emekli Albay Ralphs Peters’ın
kullandığı Orta Doğu’nun ve Türkiye’nin bölünmüş haritası çok önemlidir (Ek-Orta Doğu ve
Türkiye’nin Bölünmüş Haritası)

ABD ordusundan emekli yarbay Ralph Peters’in ürünü olarak teşhir edilen
bu haritanın, ABD Başkanı Woodrow Wilson ve Birinci Dünya Savaşı döneminde
düşünülen Ortadoğu sınırlarını gösteren haritalara dayanılarak yapılmış olduğu
anlaşılıyor. Peters, haritada görüldüğü gibi yeniden çizilecek sınırların
Ortadoğu’nun problemlerini temelinden çözeceğini ileri sürüyor.

Bu yeni Ortadoğu haritası, emekli yarbayın 10 Temmuz 2006 da çıkan,


“Mücadeleyi Asla Terk Etme” başlıklı kitabının önemli bir parçasıydı. Aynı harita,
ABD ordusunun bir yayınında, Peters’in kaleme aldığı, “Kanlı Sınırlar: Daha İyi Bir
Ortadoğu’nun Görünüşü Nasıl Olurdu?” başlıklı makaleye de eşlik ediyordu.
40
41

Irkçı emperyalizm tarafından takriben 100 sene evvel


Teoder Hertzel tarafından planlanan, Emanuel Karassu
tarafından uygulanan ve Haym Nahum tarafından yok
edilerek gerçekleşmesi istenen ana planın uygulaması
1990 dan itibaren yeni bir dönemi başlatmıştır.

1990 da Komünizmin iflası ve Sovyetlerin dağılması


üzerine tek kutuplu bir dünya meydana gelince ve tek
kutup olan ABD’de ırkçı emperyalizmin avucunun içine
girince şimdi artık ırkçı emperyalizm 5760 yıllık
gayelerinin nihayet gerçekleşmesi için vaktin geldiğine
inanmaktadır.

Irkçı emperyalizm tarafından bütün dünyada


Müslüman ülkelere karşı ve Müslümanlara karşı yeni bir
imha planının uygulanması için ikiz kulelerin bizzat
kendileri tarafından yıkılmasını takiben dünya liderlerinin
bizzat kendi söylemleri, yaşadıklarımız, ırkçı
emperyalizmin maksat ve gayelerini apaçık ortaya
koymakta ve bizim yukarıda anlattıklarımızın doğruluğunu
ispat etmektedir.
42
43

Condoleezza Rice’ın Ortdoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceğini


açıkladığı makale.

FREE Article Preview


Buy Complete Document Buy Page Print

Transforming the Middle East


[FINAL Edition]
The Washington Post - Washington, D.C.
Author: Condoleezza Rice
Date: Aug 7, 2003
Start Page: A.21
Section: EDITORIAL
Document Types: Commentary
Text Word Count: 923

At the Red Sea Summits in June, Israelis, Palestinians and neighboring Arab states united behind the vision the
president has set forth -- a vision of two states, Israel and Palestine, living side by side in peace and security.
Israeli leaders increasingly understand that it is in Israel's own interest for Palestinians to govern themselves in a
viable state that is peaceful, democratic and committed to fighting terror. Palestinian leaders increasingly
understand that terror is not a means to Palestinian statehood but instead the greatest obstacle to statehood.
The end of [Saddam Hussein]'s regime also reinforces the progress already underway across the region. Arab
intellectuals have called for Arab governments to address the freedom deficit. Regional leaders have spoken of a
new Arab charter that champions internal reform, greater political participation, economic openness and free
trade. From Morocco to the Persian Gulf, nations are taking genuine steps toward political and economic
openness. The United States supports these steps, and we will work with our friends and allies in the region for
more.
Even greater opportunities will come once Hussein's criminal regime is replaced by an Iraqi government that is
just, humane and built upon democratic principles. Much as a democratic Germany became a linchpin of a new
Europe that is today whole, free and at peace, so a transformed Iraq can become a key element of a very
different Middle East in which the ideologies of hate will not flourish. And in the nearly 100 days since major
combat operations ended in Iraq, the Iraqi people have reclaimed their country and begun to forge a more
hopeful future. As this transition to freedom continues, America will work with other nations to help Iraqis achieve
greater security and greater opportunity.
Reproduced with permission of the copyright owner. Further reproduction or distribution is prohibited without permission.

Buy Complete Document Buy Page Print


Soon after the conclusion of World War II, America committed itself to the long-term
transformation of Europe. Surveying the war's death and destruction -- including the
loss of hundreds of thousands of American lives -- our policymakers set out to work
for a Europe where another war was unthinkable. We and the people of Europe
committed to the vision of democracy and prosperity, and together we succeeded.

Today America and our friends and allies must commit ourselves to a long-
term transformation in another part of the world: the Middle East. A region of
22 countries with a combined population of 300 million, the Middle East has a
combined GDP less than that of Spain, population 40 million. It is held back by what
leading Arab intellectuals call a political and economic "freedom deficit." In many
quarters a sense of hopelessness provides a fertile ground for ideologies of hatred
that persuade people to forsake university educations, careers and families and
aspire instead to blow themselves up -- taking as many innocent lives with them as
possible.
These ingredients are a recipe for regional instability -- and pose a continuing threat
to America's security.
Our task is to work with those in the Middle East who seek progress toward greater
democracy, tolerance, prosperity and freedom.
As President Bush said in February, "The world has a clear interest in the spread of
democratic values, because stable and free nations do not breed ideologies of
murder. They encourage the peaceful pursuit of a better life."
Let us be clear: America and the coalition went to war in Iraq because Saddam
44
Hussein's regime posed a threat to the security of the United States and to the
world. This was a regime that pursued, had used and possessed weapons of mass
destruction; had links to terror; twice invaded other nations; defied the international
community and 17 U.N. resolutions for 12 years -- and gave every indication that it
would never disarm and never comply with the just demands of the world.
Today that threat is gone. And with the liberation of Iraq, there is a special
opportunity to advance a positive agenda for the Middle East that will strengthen
security in the region and throughout the world. We are already seeing evidence of a
new commitment to forging ahead with peace among Israelis and Palestinians.
At the Red Sea Summits in June, Israelis, Palestinians and neighboring Arab states
united behind the vision the president has set forth -- a vision of two states, Israel
and Palestine, living side by side in peace and security. Israeli leaders increasingly
understand that it is in Israel's own interest for Palestinians to govern themselves in
a viable state that is peaceful, democratic and committed to fighting terror.
Palestinian leaders increasingly understand that terror is not a means to Palestinian
statehood but instead the greatest obstacle to statehood.
The end of Saddam Hussein's regime also reinforces the progress already
underway across the region. Arab intellectuals have called for Arab governments to
address the freedom deficit. Regional leaders have spoken of a new Arab charter
that champions internal reform, greater political participation, economic openness
and free trade. From Morocco to the Persian Gulf, nations are taking genuine steps
toward political and economic openness. The United States supports these steps,
and we will work with our friends and allies in the region for more.
Even greater opportunities will come once Hussein's criminal regime is replaced by
an Iraqi government that is just, humane and built upon democratic principles. Much
as a democratic Germany became a linchpin of a new Europe that is today whole,
free and at peace, so a transformed Iraq can become a key element of a very
different Middle East in which the ideologies of hate will not flourish. And in the
nearly 100 days since major combat operations ended in Iraq, the Iraqi people have
reclaimed their country and begun to forge a more hopeful future. As this transition
to freedom continues, America will work with other nations to help Iraqis achieve
greater security and greater opportunity.
The transformation of the Middle East will not be easy, and it will take time. It will
require the broad engagement of America, Europe and all free nations, working in
full partnership with those in the region who share our belief in the power of human
freedom. This is not primarily a military commitment but one that will require us to
engage all aspects of our national power -- diplomatic, economic and cultural. For
instance, President Bush has launched the Middle East Partnership Initiative to bind
us together in building a better future through concrete projects. He further has
proposed establishing a U.S.-Middle East free trade area within a decade, to bring
the people of the region into an expanding circle of opportunity.
For all its problems, the Middle East is a region of tremendous potential. It is the
birthplace and spiritual home of three of the world's great faiths, and an ancient
center of learning and tolerance and progress. It is filled with talented, resourceful
people who -- when blessed with greater political and economic freedom and better,
more modern education -- can fully join in the progress of our times.
America is determined to help the people of the Middle East achieve their full
potential. We will act because we want greater freedom and opportunity for the
people of the region, as well as greater security for people in America and
throughout the world.
The writer is national security adviser to the president.

Ads by Google
45
46
47
48

DÜNYA 05.03.2006

İngiltere Başbakanı: Irak konusundaki kararımda Hıristiyanlık


inancım etkili oldu

Blair’den Haçlı itirafı

Irak savaşı konusunda tanrı ve tarih tarafından yargılanacağını, 3 yıl


önce ülkesini savaşa sokarken doğruyu yapıp yapmadığı
konusundaki son kararın böyle verileceğini ifade eden Blair, kararın,
1997 yılında Başbakan olduktan sonra verdiği en önemli karar
olduğunu belirtti.

LONDRA
İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak savaşı konusundaki kararında
Hıristiyanlık bilincinin ve inancının etkili olduğunu belirtti.
ITV‟deki özel röportajında haberci Michael Parkinson‟ın sorularını yanıtlayan Blair, “Irak
konusunda karar alırken, kendisiyle de mücadele ettiğini” söyledi.
Irak savaşı konusunda tanrı ve tarih tarafından yargılanacağını, 3 yıl önce ülkesini savaşa
sokarken doğruyu yapıp yapmadığı konusundaki son kararın böyle verileceğini ifade eden
Blair, kararın, 1997 yılında Başbakan olduktan sonra verdiği en önemli karar olduğunu
belirtti.
Blair, Irak‟ın işgal edildiği günlerde Newsnight programının yapımcısı ve sunucusu Jeremy
Paxman ile girdiği tartışmada kendisine sorulan bir soruyla yeniden karşılaştı.
Paxman‟ın, “Bush ile birlikte Irak için dua ettiniz mi?” sorusunu o gün cevapsız bırakan ve
Paxman ile sert bir tartışmaya giren Blair, bu kez de Michael Parkinson‟ın benzer sorusunu
cevaplamadı.
Blair, “Ama Irak savaşı boyunca öyle anlar oldu ki (keşke hiç başbakan olmasaydım) dedim”
diye konuştu.
Irak kararıyla ilgili olarak, “Bu kararla yaşamak zorundayız” diyen Blair, “Sonunda
hakkımızda mutlaka bir hüküm verilecek. İnanan bir insan olarak böyle bir kararı
inançlarınıza ve bilincinize göre doğru vermeye çalışırsınız. Gerisini de tarihin vereceği karara
bırakırsınız” ifadesini kullandı.
Blair, kendisini “Hıristiyan sosyalist” olarak tanımlayıp tanımlamadığının sorulması üzerine,
“Uzun zamandır ilk kez biri benim için sosyalist sözcüğünü kullanıyor” dedi.

Okuma sayısı:
105
49
50
51
52

Görülüyor ki yukardaki ifadeler (Arz-ı Mev’ud) inancını


açıkça yansıtmaktadır.Irkçı emperyalistlerin bu emelleri
yıllarca ecdadımız tarafından geri püskürtülmüştür.

Ne yazık ki 28 Şubat’tan sonra bir çok iç ve dış odağın


desteğiyle iktidara gelen AKP yöneticileri, bu medeniyet
karşısında baştan mağlubiyetlerini dile getiriyorlar. Daha işe
başlarken Abdullah GÜL, Fazilet Partisi I. Kongresinde
dağıttığı broşürde:
………….Ortada açıkça bir mağlubiyet var. Kendi
kültürümüz, kendi medeniyetimiz… İddialarımızın,
tezlerimizin üstünlüğünü gösteremedik…. Diyebilmiştir.
53
54
55
56

Pazartesi 11
Ekim
2004
Erdoğan: Türkiye
kabuğundan çıktı Burçlar
Anasayfa
Yazarlar
Başbakan Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) sürecinde yaşanan
Gündem Dizi
sürecin Türkiye'yi kabuğundan çıkardığını söyledi. Erdoğan, Otomobil
Politika İstanbul'da Boğaziçi Üniversiteliler Derneği'nin Genel Kurul Teknoloji
Ekonomi Toplantısı'na katıldı. Türkiye'nin seçeceği tek yol bulunduğunu ifade
eden Başbakan, şöyle devam etti: ''Yaşanan son 2 yıllık süreç,
Dünya Türkiye'yi kendi kabuğundan tamamen çıkarmış, dünyanın ġans Oyunları
Borsa - Finans gündemine oturtmuştur. 'Bizim düşünce, inanç atmosferimiz At YarıĢları
Magazin içinde olanlarla bir dünya kuracağız' diye düşünüyorsak,
yanılıyoruz.' Erdoğan, zorlu olanın bundan sonra başlayacağını
Özgür vurgulayarak, ''Bazı kavram kargaşaları var. Onu başbakanlarla,
Platform
devlet başkanlarıyla oturup konuşacağız' dedi. Müzakere sürecinin
PAZAR
Spor Türkiye'ye çok şey kazandıracağını belirten Erdoğan, eleştirilere şöyle
Kültür - Sanat yanıt verdi: 'Çeşitli yorumlar yapılıyor; 'efendim, zorla bizi AB'ye alın
diye yalvarıyorsunuz'... Evet siz, zorla bizi bu medeniyetler
Hava Durumu CUMARTESİ
uzlaşmasının içerisine katın demek zorundasınız. Demezseniz, o
Televizyon zaman medeniyetler çatışmasına hazırlıklı olmalısınız.'
AKŞAM-LIK
Bu arada Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir
Topbaş'la bir görüşme yaptı.

ġakir Süter
Deniz Gökçe
Ahmet Tulgar
Zülfikar
Doğan
KürĢat BaĢar
YaĢar Erdinç
Burhan Ayeri
Ali Tezel
Ersan Özer
57
58
59
60

Pazartesi 19 Ocak
2004

İslam pazarına karşıyım

Erbakan'ın
kurtuluş teziydi
İslam Ortak
Pazarı,
Necmettin
Erbakan'ın
önderliğinde ...
----------------------
Bunlarla AB
olmaz
Baykal, laik
Cumhuriyet'in
yerini İslam'a
bırakması ...
----------------------
Eşini
Erdoğan'dan, Cidde'de tarihi götürmekte
mesajlar: İslam Ortak Pazarı'nı kararsız
Meclis Başkanı
doğru bulmuyorum. Etnik, dini, Bülent Arınç'ın 4
günlük
coğrafi kökenli birlikler Avusturya gezisi
kamplaşma yaratır ...
----------------------

Ekonomik birlikteliklerin ortak değerinin İslam olamayacağını


söyleyen Erdoğan, 'Ben İslam Ortak Pazarı anlayışını doğru
bulmuyorum. Böyle bir oluşum kamplaşmaları başlatır' dedi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arap sermayesinin buluştuğu


Suudi Arabistan'daki Cidde Ekonomik Forumu'nda İslam Ortak
Pazarı anlayışına karşı olduğunu açıkladı. Birlikteliklerin etnik,
dini köken ve de coğrafyaya bağlı olmaması gerektiğinin altını
çizen Erdoğan, 'Böyle bir oluşum kamplaşmaları başlatır' diye
konuştu. Cidde'deki temasları çerçevesinde TOBB-DEİK İş
Konseyi yemeğine katılan Erdoğan, Türk ve Suudi işadamlarına
Acemler'in, 'Oturdular, konuştular ve dağıldılar' sözünü Farsça
hatırlattı.
61
62

07.03.2007, Çar

AB ile Ortadoğu'ya köprü olacağız,


İslam ortak pazarı doğru değil
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Müslüman ülkelerin önde
gelen işadamlarının katıldığı 5. Cidde Ekonomik Forumu'nda
önemli mesajlar verdi.
63

17/05/2003
<<<önceki gün bugün sonraki gün>>>
anasayfa>>>
bize
Son Dakika üyelik
ulaşın

Anasayfa
17.05.2003

Kırmızı çizgilerim

Turan YILMAZ/ANTALYA

Erdoğan, "Olmazsa olmaz 3 kırmızı çizgimiz olan dincilik, ırkçılık ve


bölgecilik çizgilerinin dıĢına çıkanlar için gereğini yaparız. Bu böyle biline"
dedi.

BaĢbakan Erdoğan, Antalya'daki toplantının kapalı bölümünde isim vermeden


parti içindeki Erbakan'cı ve Milli GörüĢçü milletvekillerini ima ederek, „„Biz
o elbiseyi çıkardık‟‟ uyarısında da bulundu.
„„Biz merkez sağ bir partiyiz‟‟ diyen ve SP'yi kastederek hiçbir parti ile özel bir
bağlarının bulunmadığını vurguluyan Erdoğan, „„Hiçbir parti ile ideolojik
bağımız da yoktur. Bu böyle bilinsin. Ġçimizde elbette geçmiĢte diğer
partiler ile bağı olan vardır. Ama biz o elbiseyi geçmiĢte bıraktık‟‟ dedi.

BÖYLE BĠLĠNE
Erdoğan partisinin, „„Olmazsa olmaz‟‟ diye nitelediği üç kırmızı çizgisini de,
„„Dincilik, ırkçılık, bölgecilik‟‟ diye ilan etti. Erdoğan, „„Bu kırmızı çizgilerin
dıĢına çıkanlar için gereğini yaparız. Bu böyle biline‟‟ uyarısında bulundu.
Milletvekillerinden polemik yaratacak davranıĢlardan ve medyaya malzeme
olacak beyanatlardan kaçınmalarını da isteyen Erdoğan, „„Hiçkimse güven ve
istikrarı bozucu davranıĢlar içine girmesin. Girenlere de fırsat verilmesin‟‟
dedi. Erdoğan, basına kapalı bölümde isim vermeden partisindeki,
„„Yalçınbayır‟‟ krizi ile baĢlayan, „„Partiiçi demokrasi‟‟ tartıĢmalarına da Ģu
yanıtı verdi: „„Partiiçi demokrasi tamam. Biz de baĢtan beri bunu
savunuyoruz. Partimizin kuruluĢ felsefesi de bu. Ama parti içi disiplin de
önemli. Disiplin olmadan demokrasi olmaz.‟‟
64

< İNTERNET BASKISI > 8 Ocak 2003


(Üye olmak
istiyorum)
Tamam
Kodunuz: ġifreniz:
Bugünkü Radikal

AKP Din Eksenli Değil


AKP'li ġahin Türkiye'de gerginlik yaratma giriĢimlerine karĢı uyarıda bulundu.

Başbakan Yardımcısı Şahin 'İslamcı parti' gibi gösterilmekten rahatsız olduklarını


belirterek '28 Şubat'ta dersimizi aldık. AKP din eksenli oluşumu reddeder. Bu tartışma
bitmeli' dedi

08/01/2003 (288 kiĢi okudu)


65

Hedefi Büyük Ġsrail devleti olan, Condaleezza Rice‘ın ifadesiyle


Ortadoğu‘da içlerinde Türkiye‘nin de bulunduğu 22 ülkenin
sınırlarını değiĢtirmek olan BOP‘a ve 1 milyon insanın ölümüne
sebep olan Irak iĢgaline AKP hükümetinin verdiği destek,
teslimiyetin ve yenilmiĢliğin en bariz göstergesi olmuĢtur.
66

07.07.2006 milli Gazete

ABD ile Statejik ve Ortak Vizyon

Mandacılığın belgesi

Türkiye‟nin ABD ile ilişkilerinde nelere dikkat etmesi ve neler yapması


gerektiğine dair „emir‟ niteliğindeki stratejik ortak vizyon belgesi Türkiye‟nin yıllardır sürdürdüğü
bütün dış politikasını alaşağı etti. Türkiye tam anlamıyla ABD‟nin boyunduruğu altına girdi.
Stratejik Ortak Vizyon belgesi içindeki maddeler itibariyle Türkiye‟nin içerde ve dışarda bütün
çıkarlarına yönelik ABD‟ye söz hakkı veriyor. Türkiye‟yi, ABD‟nin bütün İslâm ülkelerini kapsayan
Büyük Ortadoğu Projesi‟nin tam anlamıyla uygulayıcısı durumuna düşürüyor.

ALİ CURA
Türkiye, batılı devletler tarafından işgal edilmek üzere önüne konulan Sevr anlaşmasının bir
benzerini Amerika‟da kabul etti. Türk-Amerikan ilişkilerinde adeta mandacılığın belgesi niteliği
taşıyan „Stratejik Ortak Vizyon Belgesi‟ Türkiye‟yi sorgusuzca ABD‟nin bölgedeki çıkarlarına hizmet
ettirmeye itiyor, tam bir taahhüt altına alıyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve ABD Dışişleri
Bakanı Condoleezza Rice‟ın Amerika‟da açıkladığı belge, Türkiye‟nin geleceğini ABD‟nin kontrolüne
bırakıyor.

- Belge iki sayfadan oluşuyor


Tam ismi “Türk-Amerikan Stratejik Ortaklığını İleri Götürmek İçin Ortak Vizyon ve Papılandırılmış
Diyalog” olan belge iki sayfadan oluşuyor. „Ortak Vizyon‟ ve „Yapılandırılmış Diyalog‟ olarak iki
kısımdan oluşan belgenin birinci kısmında Türkiye‟nin hangi taahhütleri kabul ettiği sıralanırken,
ikinci kısmında hangi yöntemler aracılığı ile taahhüt edilenlerin yerine getirilmesi anlatılıyor. Bunun
için oluşturulan araçlar, iki ülke politikacılarından, diplomatlarına hatta iki ülke öğrencileri
arasındaki ilişkiye kadar iniyor. Ev ödevi niteliğindeki belgenin her bir kelimesinin uygulanması için
Türkiye‟nin iç politikası bile abluka altına alınıyor.

- Güçlü dostluk bağları


Belgenin girişinde, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin belirleyici unsurları; “güçlü dostluk bağları,
ittifak, karşılıklı güven ve vizyon birliği” olarak tanımlandı. Bölgesel ve küresel hedefleri bağlamında
aynı değerler ve ideallerin paylaşıldığını vurgulanan belgede, bunlar barış, demokrasi, özgürlük ve
refahın geliştirilmesi olarak nitelendirilerek, “Bu nedenle, Türkiye ve ABD, birlikte çaba
harcamalarını gerekli kılan ortak sınamalar ve fırsatlarla karşı karşıyadır. İstişare ve işbirliğine
dönük ortak gündemimizin unsurlarını bu sınama ve fırsatlar şekillendirmektedir” denildi.

- Etkin işbirliği gerekiyor


Ortak vizyonun etkin bir işbirliği ve yapılandırılmış diyalog yoluyla müşterek çabalara
dönüştürülmesi hususunda anlaşıldığı belirtilen metinde, “Türkiye ve ABD aşağıda sunulanlar dahil
olmak üzere, bütün ortak ilgi alanlarında birlikte çalışmayı taahhüt eder” denildi.

- Ev ödevini kontrol kısmı


Metnin ikinci kısmı Yapılandırılmış Diyalog başlığı ile tanımlanıyor. Bu bölümde oluşturulan danışma
kanalları ile Türkiye‟nin iç politikasından medyaya, eğitimden, sivil toplum kuruluşlarının çalışma
yöntemlerine kadar pek çok konuda ABD‟nin talepleri yerine getirilecek. Belgede, tesis edilen
Yüksek Düzeyli Savunma Grubu, Ekonomik Ortaklık Konseyi ile Ticaret ve Yatırım Çerçeve
anlaşması danışma mekanizmalarına ek olarak, birbirini destekleyici nitelikte dört kulvar öngörüldü.
* Uzman düzeyinde danışmalar: Ortak ilgi alanlarına ilişkin olarak uygun görülecek sıklıkta
düzenlenecek * Siyaset Planlama Danışmaları: Siyaset planlama birimleri arasında düzenli
toplantılar yapılacak, gelişmeler irdelenecek, izlenecek politikalar ile kullanılacak imkanlar zımnında
uygun önerilerde bulunulacak * Geniş tabalı diyalog: İlişkilerin kapsamını genişletmek amacıyla iş
grupları, medya, sivil toplum, bilim adamları ve mühendisler, akademisyenler, düşünce kuruluşları,
eğitmenler ve öğrenciler arasında ikili düzeyde değişimler yapılacak. TBMM ile ABD kongresi
arasında diyalog fırsatları özendirilecek * Yüksek düzeyli gözden geçirme: Kapsamlı ve zamanlı
değerlendirmeler için yılda en az bir kere müsteşar düzeyinde gözden geçirme çalışmaları
yapılacak.
67
- Stratejik ortak vizyon belgesi ile madde madde taahhüt altına girdiğimiz konular
şöyle:
* Geniş Ortadoğu‟da barış ve istikrarın demokrasi yoluyla yaygınlaştırılması
* İsrail-Filistin ihtilafının iki devletli çözüm temelinde halli dahil, Arap İsrail ihtilafının kalıcı
çözümüne yönelik uluslararası çabaların desteklenmesi
* Birleşik bir Irak‟ta istikrarın, demokrasinin ve refahın teşvik edilmesi
* İran‟ın nükleer programına ilişkin son P5+1 girişimi dahil diplomatik çabaların desteklenmesi
* Karadeniz Bölgesi, Kafkaslar, Orta Asya ve Afganistan‟da istikrar, demokrasi ve refaha katkıda
bulunulması
* Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler gözetimi altında adil ve kalıcı, kapsamlı ve karşılıklı olarak
kabul edilebilecek bir çözüm sağlanmasının desteklenmesi ve bu bağlamda Kıbrıs Türkleri‟nin
üzerindeki izolasyonun kaldırılması
* Enerji güvenliğinin, kaynak ve güzergahların Hazar havzasından olanları da dahil olmak üzere
çeşitlendirilmesi suretiyle geliştirilmesi
* Transatlantik ilişkilerin güçlendirilmesi ve NATO‟nun dönüşümü
* PKK ve buna bağlı örgütlerle mücadele dahil olmak üzere terörizme karşı konulması
* Kitle İmha Silahları‟nın yayılmasının önlenmesi
* İnsan ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile mücadele edilmesi
* Dinler ve kültürler içinde ve arasında anlayış, saygı ve hoşgörünün arttırılması
* Uluslararası sınamalara ve ortak endişe kaynağı olan krizlere çözüm bulunmasında etkin çok
taraflı çabaların birlikte teşvik edilmesi
* ABD, Türkiye‟nin Avrupa Birliği‟ne üyeliğini ve sürmekte olan üyelik sürecini kuvvetle destekler
* Danışma ve işbirliğimiz, ekonomik ve ticari ilişkiler ve yatırımlar, savunma/askeri işbirliği, bilim
ve teknoloji ile kamu diplomasisi çabaları ve değişimleri başta olmak üzere güçlendirilmiş ikili
ilişkileri de kapsayacaktır.
68

ABD‟nin İran‟a Türkiye‟den cephe açmasını sağlayacak


anlaşma Dışişleri Komisyonu‟ndan geçti

İşte işbirlikçiliğin belgesi


Ankara‟da Irak işgali öncesindeki Amerikan planları şimdi de
İran için sessiz sedasız uygulamaya konuyor, İran‟a saldırı
için Türkiye‟den cephe açmayı tasarlayan Amerika,
Türkiye‟ye silah ve mühimmat konuşlandırmak için hükümet
ile işbirliği anlaşması imzaladı.

Geceyarısı hamlesi!
İran‟ın nükleer silahlar bahanesiyle hedef tahtasına konduğu
bir dönemde Türkiye ile ABD arasında, Kitle İmha Silahlarının
yayılmasının önlenmesine yönelik anlaşmanın uygun
bulunduğuna dair tasarı bir gece yarısı hamlesiyle Dışişleri
Komisyonu‟nda kabul edildi. Anlaşmaya göre ABD Nükleer
tehdide karşı Türkiye‟ye yardım için(!) malzeme ve teknoloji
gönderecek. Ama istediği zaman da geri alacak. Anlaşmanın gerekçesinde “Bu anlaşma ABD ile
stratejik işbirliği ve özel ilişkilerin(!) pekiştirilmesi açısından önem taşımaktadır” denildi.

ABD’nin saldırı üssü olacağız


Komisyonda kabul edilen tasarı, Türkiye ile ABD arasında kitle imha silahlarının yayılmasının
önlenmesi amaçlarına yönelik olarak işbirliği ve yardımlaşmayı öngörüyor. Anlaşmaya göre ABD
kitle imha silahları ve füzelerden korunması, sınır güvenliğinin sağlanması, bu konudaki yasadışı
ticaretin engellenmesi gibi faaliyetleri gerçekleştirmesi için Türkiye‟ye silah ve mühimmat
konuşlandıracak. Anlaşmaya göre, yardımın miktarı ve türü ABD tarafından belirlenecek. Türkiye,
sağlanan bütün hizmetleri, iki ülkenin uzlaşacakları benzer hedefler için kullanacak.
69
70

GÜNÜN
ANA HABER 16.02.2007
BAġLIKLARI

Katile kucak açtılar


Filistin‟de yapılan seçimlerle iktidara gelen
Hamas‟ı hem Türkiye‟ye davet eden hem
de görüşmekten kaçan Başbakan Tayyip
Erdoğan, Türkiye‟nin bölge barışı için
arabulucu olmasına karşı çıkan ve Mescid-i
Aksa‟nın altını oyan İsrail‟in Başbakanı
Ehud Olmert ile iki saat boyunca kapsamlı
bir görüşme yaptı.
Başbakanlık‟taki görüşmenin ardından
Erdoğan ve Olmert ortak bir basın
toplantısı yaptı. Erdoğan, İran ile ilgili olarak ABD ve İsrail‟in düşüncesine
destek verdiğini söyledi. Olmert ise “dost ve ortak” ülke olarak sözettiği
Türkiye‟ye sözde Ermeni soykırımı konusunda destek vermeyeceğinin altını
çizdi.

R. Tayip Erdoğan’ın ”Türk halkının %94’ü Irak’a karşı bir savaşa


karşı çıkarken hükümetim Irak’a giren müttefik kuvvetlerin Türk
hava sahasını kullanmasına izin çıkarılmasını sağlayabilmiştir”
ifadelerinin yer aldığı makale
FREE Article Preview
Buy Complete Document Buy Page Print

A Shared Strategic Vision


71
[FINAL Edition]
The Washington Post - Washington, D.C.
Author: Recep Tayyip Erdogan
Date: Apr 21, 2003
Start Page: A.23
Section: EDITORIAL
Document Types: Commentary
Text Word Count: 902

Just as the fate of Saddam Hussein is critical to U.S. national security, the fate of northern Iraq is critical to
Turkish national security. Turkey and the United States share concerns about the impact of the Iraqi conflict on
the activities of terrorist organizations, about the humanitarian crisis caused by Hussein's policies and about the
long-term political and economic stability of the region.
Despite these severe hardships, Turkish support for both U.S. and U.N. efforts to confront and disarm the Iraqi
regime after the 1991 war were considerable and comprehensive. To its own detriment, Turkey meticulously
honored the U.N. economic sanctions against Iraq. Turkey allowed Incirlik Air Base to be used for refugee
assistance in Operation Provide Comfort, and later for airborne enforcement of one of Iraq's two no-fly zones in
Operation Northern Watch. These activities protected the Kurdish factions in northern Iraq from the wrath of
Baghdad and enabled the ethnic groups in that region to experiment with democracy and to achieve a degree of
freedom and prosperity.
Turkey has for years been an understanding friend of America. Indeed, Turkey was one of the first countries to
stand up in support of the United States after the tragic attacks of 9/11. Turks had no qualms about sending their
sons and daughters to Afghanistan to fight a common enemy in defense of freedom and to lead the international
peacekeeping effort there over the past eight months. The Turkish people have never shied away from joining
forces with the United States in the face of a threat, whether in Korea, Somalia, Bosnia or even East Timor.
Reproduced with permission of the copyright owner. Further reproduction or distribution is prohibited without permission.

-- THA role that Turkey could -- or should -- play in Operation Iraqi Freedom has been the subject
of much debate in both Turkey and the United States. Unfortunately, in the course of the debate,
some pessimists have even called into question the relevance of the strategic partnership between
our countries.
Just as the fate of Saddam Hussein is critical to U.S. national security, the fate of northern Iraq is
critical to Turkish national security. Turkey and the United States share concerns about the impact of
the Iraqi conflict on the activities of terrorist organizations, about the humanitarian crisis caused by
Hussein's policies and about the long-term political and economic stability of the region.
As a global leader, the United States must address these issues. As a regional leader, Turkey must
address them also as it contends with the conflict just across its border. While this fact, and Turkey's
legitimate need to respond accordingly, should be obvious, some have attributed a hidden agenda to
Turkey's involvement in the conflict.
For decades Turkey and the United States have cooperated closely on many issues. This has been
possible not only because we have similar goals and priorities but also because we have been able to
transcend differences when faced by common threats and risks. This resilience in our partnership has
allowed our alliance to endure, and it will enable us to prove the critics wrong.
But why should Turkey have concerns about the military operation in Iraq in the first place? Why the
hesitancy in abandoning diplomatic efforts for military action, a hesitancy displayed by Turkey's
democratic parliament?
Because we have lived through similar experiences before. Although we supported the Persian Gulf
War, it was a devastating event for Turkey and its people. It precipitated an economic crisis in our
country from which we have only recently begun to recover. A half-million refugees poured across our
borders in need of humanitarian relief. Acts of terrorism perpetrated by separatist elements that
entered Turkey after the war claimed tens of thousands of innocent lives.
Despite these severe hardships, Turkish support for both U.S. and U.N. efforts to confront and disarm
the Iraqi regime after the 1991 war were considerable and comprehensive. To its own detriment,
Turkey meticulously honored the U.N. economic sanctions against Iraq. Turkey allowed Incirlik Air
Base to be used for refugee assistance in Operation Provide Comfort, and later for airborne
enforcement of one of Iraq's two no-fly zones in Operation Northern Watch. These activities protected
the Kurdish factions in northern Iraq from the wrath of Baghdad and enabled the ethnic groups in that
region to experiment with democracy and to achieve a degree of freedom and prosperity.
Our experience over the past decade with regard to Iraq is but a microcosm of the collaborative
efforts Turkey and the United States have undertaken throughout our long partnership. Our
cooperation is evident in many vital domains, in particular in the war on terrorism, and also in
common efforts to bring stability and security to the Balkans, to Afghanistan and Central Asia, and to
the Caucasus and the Middle East.
Turkey has for years been an understanding friend of America. Indeed, Turkey was one of the first
countries to stand up in support of the United States after the tragic attacks of 9/11. Turks had no
qualms about sending their sons and daughters to Afghanistan to fight a common enemy in defense
of freedom and to lead the international peacekeeping effort there over the past eight months. THA
Turkish people have never shied away from joining forces with the United States in the face of a
threat, whether in Korea, Somalia, Bosnia or even East Timor.
THA United States in return has been a steady strategic partner for Turkey. Successive U.S.
72
administrations have supported Turkey through economic and security challenges and in Turkey's
own fight against terrorism.
Underlying the enduring partnership between our countries has been our embrace of democratic
principles, for which our troops have fought and died together in the past. As the leader of the
governing party and now prime minister, my role has been to try to reconcile this respect for
democracy and the understandable sensitivities of Turkish public opinion with our desire to support
the United States and safeguard our national security interests.
After much deliberation and with 94 percent of the Turkish public
opposed to a new war against Iraq, my government was able to
secure approval for the use of Turkish airspace by allied forces
entering Iraq.
As for Turkey's own role in the Iraqi conflict, the concerns we share with the United States about
terrorism, refugees and long- term regional stability have shaped our approach. First, we are securing
our border against a new incursion of terrorist elements. Second, we are preparing to respond to a
possible refugee crisis in a way that permits effective delivery of humanitarian aid inside Iraq with
minimal impact on other populations. And third, we are encouraging, as we have for many years, the
preservation of Iraq's territorial integrity and the establishment of a framework whereby all Iraqis can
share in the natural wealth of that country.
In all of these efforts, my government is committed to cooperating with the United States and other
coalition members. In confronting common challenges, we share the same strategic vision -- not just
on Iraq, but on many issues.
THA writer is prime minister of Turkey.
Buy Complete Document Buy Page Print

About the Archive | Pricing | Account & Purchases | Help | Terms of Service
© 2006 The Washington Post Company

TAYYĠP ERDOĞAN‟IN AMERĠKAN ASKERLERĠNE DUASI

My Country is Your Faithful Ally and Friend


By Recep Tayyip Erdogan
The Wall Street Journal
March 31st, 2003

ANKARA-Turkey enjoys historical, cultural and traditional ties with the Middle East, and
promotes cordial relations with all countries and peoples of the region. A source of instability
73
and concern in the region is the situation of our neighbor, Iraq. After more than a decade
since the liberation of Kuwait, the Iraqi problem remains unresolved.

***

For the last six months in particular, Turkey has been compelled to pay close attention to the
Iraqi crisis. The 58th Turkish Government, established after the elections last November,
dedicated most of its work to the Iraq issue. The 59th government, of which I have just been
appointed prime minister, has also engaged itself with Iraq, literally on a day-and-night basis.
My Justice and Development Party government as exerted every effort so that the Iraqi
problem would not lead to war, and so that new sufferings could be prevented.

The U.N. inspectors, while acknowledging in their reports that Iraq's cooperation was gradually
increasing, also stressed that Iraq was elusive in providing conclusive information on the
chemical and biological elements it is known to possess. As a result, it has been concluded
that Iraq's cooperation, as far as substance was concerned, fell short of the requirements as
set forth in U.N. Security Council Resolution 1441.

In our suggestions to Iraq at the highest level, we emphasized time and again the need for
openness with regard to the chemical and biological material they may possess. We also
stressed that small and occasional steps forward would not prevent war. Our worries have,
unfortunately, proven justified.

In regard to Iraq, the Turkish government has, on three occasions, sought authority to act from
our National Assembly. On Feb. 6, the motion regarding site preparation was approved. As the
U.S.-led military operation loomed, a second motion on March 1-to authorize sending Turkish
troops abroad as well as the deployment of foreign troops in Turkey-failed to receive the
constitutionally required majority. This result and its reasons were widely and publicly
discussed in a democratic environment. It seems that the shared concern among Turkish
parliamentarians was the need to take account of Turkish public opinion, as well as the losses
we were bound to incur in a war.

The developments that ensued clearly demonstrated that a war was imminent. In this respect,
Turkey's choice was not one of war or peace; instead, the country had to choose ways in
which to minimize the effects of such a war in our immediate vicinity-while supporting our
strategic ally, the United States.

The relations between Turkey and the U.S. are based on a long-standing friendship. From the
outset of the Iraqi crisis we have been in close consultation with Washington, which is not only
our ally but also our strategic partner. Indeed, the U.S. made numerous requests to us seeking
support in the operation. Turkey did not ignore them, but appraised them very seriously, in a
manner compatible with the fabric of close relations between our two countries.

Contrary to some reports in the U.S. media, and to an extent in the Turkish press, our
discussions at no point entailed a bargaining for dollars. To the contrary, we have maintained
the understanding that in bad days the two allies need to act shoulder-to-shoulder. Turkey has
indeed been alongside the United States in nearly every major military conflict, from Korea to
the Gulf War, from Bosnia to Somalia, Kosovo and Afghanistan.

Based on an urgent U.S. request on March 19, we reapplied to the National Assembly to get
authorization for the opening of Turkish air space to the coalition forces led by the U.S. The
Assembly approved this request on March 20, the day the war began in Iraq. Turkish air space
was made available to the coalition forces on the very next day.
74
The Assembly has further authorized my government to deploy the Turkish Armed Forces in
northern Iraq. In this regard we are witnessing certain doubts, an unease in some circles in
northern Iraq, as well as in the U.S. and some European countries. This is unnecessary.
Turkey has no intention to fight in a war in northern Iraq, let alone fire a single bullet. We have
no desires on our neighbor's natural resources either. Yet we vividly remember the influx of
500,000 refugees escaping from the atrocities of Saddam Hussein in the last Gulf War. We do
not wish to go through the same experience again.

The aim of a limited deployment on the Iraqi side along our border is to control such an influx
of refugees while providing them with humanitarian aid in an effective manner. Furthermore we
need to take precautionary measures for possible intrusions by PKK/Kadek terrorists, who are
concentrated in the region. In sum, Turkey's military presence in northern Iraq is envisaged
with full cooperation and coordination with the U.S., as well as with the Kurdish groups in the
region.

***

Turkish policy regarding Iraq rests on openness and sincerity, and Turkey's policy is clear. The
territorial integrity and national unity of Iraq must be preserved. Iraq's political system should
be determined by the democratic participation and consent of the Iraqi population.
Furthermore, the natural resources of Iraq are the wealth and property of the Iraqi nation as a
whole. These resources should in no way be apportioned among population groups.

The Arab, Kurdish, Turkmen and other peoples that constitute Iraq are linked to Turkey by
kinship. We wish them freedom, democracy, human rights and a prosperous future. Turkey will
strive for peace and durable stability in the region alongside the U.S., her strategic partner and
ally for more than half a century. We are determined to maintain our close cooperation with the
U.S. We further hope and pray that the brave young men and women return
home with the lowest possible casualties, and the suffering in Iraq ends as
soon as possible.

Mr. Erdogan is the prime minister of Turkey.

ABD’nin Irakta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zayiatla


ülkelerine mümkün olan en az zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız.
Kaynak: http://www.turkishembassy.org/pressreleases/arsiv/200304.htm
75
İNTERNETİN İLK TÜRK
GAZETESİ

21.03.2003
Cuma

20:55

"Hava sahasını açmak Türkiye'nin


menfaatleri icabıdır"
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Başbakanlık'ta yapılan
toplantıda, Türk hava sahasının açılmasının Türkiye'nin
menfaatlerine olduğuna karar verildiğini ve bunun Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan tarafından ABD Dışişleri Bakanı Colin
Powell'a iletildiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan ve ABD Dışişleri Bakanı Powell arasındaki
konuşmanın ''fevkalade dostane bir hava içinde geçtiğini''
kaydeden Vecdi Gönül, alınan kararın diplomatik ve askeri
makamlar tarafından da resmen karşı tarafa bildirildiğini
söyledi.

TBMM'de alınan kararın bir başka yönünün daha bulunduğuna


dikkati çeken Gönül, ''O da kuzey Irak'taki Türk varlığı ile ilgili
husus. Bu konu da ayrıntılarıyla görüşülmüştür. Bunun
uygulaması diplomatlarımızın ve Genelkurmayımızın karşılıklı
görüşmesiyle belli bir neticeye ulaştırılacaktır'' diye konuştu

Gönül, bir gazetecinin, ''TSK'nın Kuzey Irak'a girmesi söz


konusu mu'' sorusuna, ''Bununla ilgili görüşmeler devam
etmektedir'' diye yanıt verdi.
76
77

tümgazeteler ÖZEL GÜNDEMĠNĠZ KULLANICI MENÜSÜ ARAMA

Nükleer İran
EDĠTÖRDEN Hrant Dink Kullanıcı Ara
Avrupa Birliği dosyası
Galatasaray
• Derin devlet yoktur, Fenerbahçe Parola Gir YazarAra
"Hikmet-i Devlet" vardır [ Özelleştir ]
• Ġran'ın dolar kumarı ya da
papaz kimde Bir daha Ģifre sorma
[ Yeni üye kaydı ]

Bakan Gönül, Irak işgaline verilen destekle


övündü
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türk-ABD askeri
stratejik iĢbirliğinin devam ettiğini belirterek, `ĠliĢkilerimiz,
stratejik iĢbirliğinin bütün boyutlarını kapsıyor. Irak
savaĢında ABD, Ġncirlik`i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti
gerçekleĢtirdi. Irak`a asker gönderilmesi için parlamento
kararı çıkarıldı. Bu arada, Bakanlararası iliĢkiler ve askeri
personel iliĢkileri en üst düzeyinde. Son 20 yılda Türk-ABD
savunma sanayii iĢbirliğinin hacmi toplam 13 milyar dolara
ulaĢtı` diye konuĢtu. WASHINGTON

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, ABD ile iliĢkilerin, Türk dıĢ politikasının temel
taĢlarından biri olduğunu söyledi.

Türkiye`nin ABD ile iliĢkilerin baĢka hiçbir ülkeyle iliĢkisine benzetilemeyeceğini


vurgulayan Vecdi Gönül, Türk-ABD askeri iliĢkilerinin de en yüksek düzeyinde olduğunu
söyledi.

Los Angeles World Affairs Council adlı kuruluĢun düzenlediği bir konferansa katılan
Gönül, `Avrasya`da değiĢen güvenlik ortamı ve Türkiye`nin stratejik önemi` konulu bir
konuĢma gerçekleĢtirdi.

Gönül konuĢmasında, `ABD ile iliĢkilerimiz, daima Türk dıĢ politikasının temel
taĢlarından biri oldu ve baĢka hiçbir ülkeyle iliĢkilerimizle karĢılaĢtırılamaz` dedi. Ġki
ülkenin sürekli olarak ortak değerler ve demokrasiye dayalı iliĢkileri ilerletme yollarına
baktığına dikkati çeken Gönül, gerçek bir stratejik ortaklık için dürüst ve kapsamlı bir
diyaloğun Ģart olduğunu kaydetti. `Bakanlararası iliĢkiler ve askeri personel iliĢkileri en
üst düzeyinde` diyen Gönül, son 20 yılda Türk-ABD savunma sanayii iĢbirliğinin toplam
13 milyar dolara ulaĢtığını bildirdi.
78
79

16 Mayıs 2006 / Salı

'ABD, çocuklarını
barıĢa feda etti'
Abdullah Gül, "Dünya barıĢı için son 50 senede
dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını
feda etmiĢlerdir" dedi

ANKARA Milliyet

DıĢiĢleri Bakanı Abdullah Gül, dünya barıĢını


korumak için, en çok ABD'lilerin kendi çocuklarını
feda ettiğini söyledi. Takvim gazetesine
açıklamalarda bulunan Gül'ün mesajlarının
satırbaĢları Ģöyle:
"Dünya barıĢı için, barıĢı korumak, barıĢı yapmak
için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar
kendi çocuklarını feda etmiĢlerdir. Ġkinci ülke kim?
Türkiye. Böyle köklü gelen bir Ģey var. ĠĢbirliğimiz
gayet sağlam.
Soğuk SavaĢ döneminde de önemliydi, ama Ģimdi
çok daha fazla önemli. ĠĢbirliğine ihtiyacımız var.
Muhakkak ki bir ailenin içinde bile farklı anlayıĢlar,
görüĢler olur. Ama önemli olan ortak hedefler ve
çıkarlardır. Bir problem söz konusu değil."

AKP'den tepki: ABD bir yalan


imparatorluğu
Gül'e AKP'den Ģu tepki geldi:
Abdullah ÇalıĢkan (Adana): ABD'liler barıĢı
korumadı, barıĢ havariliğine soyundu. Kaybedilen
askerler, barıĢ uğrunda ölen askerler mi? Yoksa
dünya hegemonyası, ABD imparatorluğu için ölen
askerler mi? ABD için barıĢ anıtı dikilen bir ülke
yok. Bu, ABD için utanç verici bir durum. ABD bir
yalan imparatorluğu üzerine kuruldu, bu yalanına
devam ediyor. ABD'nin barıĢına dünyanın ihtiyacı
yok. Kıtasına çekilirse o zaman dünya barıĢı
sağlanır.
Mehmet Dülger (Antalya): Türkiye'nin ABD ile
arasında stratejik iliĢki yok. Bir stratejik iliĢkide, ne
yapıyorsan bildirmek zorundasın. Ama ABD bize
bildirmiyor. Bize, "Asker geçsin, müsaade edin"
diyorlar. Sonra da askerin kafasına çuval geçirirsin.
Olmaz böyle Ģey.
80

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında verilen gensoru önergesinin
görüşülmesi sırasında Gül‟ün sarfettiği sözler, milletimizi derinden yaraladı. Gül, üç yılda 700 bin
insanın katili olan Amerika ile ortak hedeflerinin bulunduğunu söyledi.

ABDULLAH GÜL:
“Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerimiz önemlidir.
Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de
gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin
stratejik boyutta olmasının anlamı, bu meselelerde
ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin
örtüşmesidir.”
LÜTFÜ ESENGÜN:
“ABD‟nin hedefleri açıktır ve ortadadır. Birinci hedefi, İsrail‟in güvenliğidir. İkinci hedefi Ortadoğu
petrollerine el koymaktır. Büyük Ortadoğu Projesini gerçekleştirmektir. Yarım asırlık ABD ile ortak
hedeflerimiz örtüşüyorsa, bin yıllık komşumuz Irak‟la olan kardeşliğimiz nereye gitmiştir?”

20.01.2007 Milli Gazete


81
82

BaĢbakan, “Amerikan askerlerinin en az zayiat ile


ülkelerine dönmeleri için dua” ederken, Milli Savunma
Bakanı Vecdi Gönül Irak ĠĢgaline verilen destekle övünürken,
DıĢiĢleri Bakanı Gül, “Amerika kesinlikle doğru yolda, son
50 yılda en çok ABD, askerlerini barıĢa feda etti” derken,
Ebu Garip Hapishanesinden Nur Bacı, Dünya Müslümanlarına
haykırıyordu.
Irak iĢgali neticesinde hayatını kaybeden bir milyon
insanın ve yapılan iĢkencelerin sorumluluğu elbette bu iĢgale
destek verenlerdedir.
83
84
85
86

You might also like