Professional Documents
Culture Documents
Tarih Sohbetleri
(Yılmaz ÖZTUNA)
Sesli
İzleyin
"Türklerden daha faziletli
bir toplum görmedim.
Oyuna ve eğlenceye
vakitleri yoktur. (...)
Yemeklerini çabuk ve
konuşmaksızın yerler.
Yemek isteyen kim varsa;
tanıdık,
yabancı ayrılmaz,
sofraya çağrılır. (...)
Askerler dahil
şehirde silah taşımak yasaktır.
Düello bilmezler;
dövüşmeyi medenî terbiyeden
mahrumiyet sayarlar.
[Belon, s. 90]
"Türkler iyi niyetli insanlardır.
Birbirlerine bağlıdırlar.
Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar.
[Bertrandon de la Broquière]
"Türkler sokakta rastladıkları
yazılı kağıda ve güle basmazlar;
yerden alıp bir duvarın
üstüne veya dibine koyarlar.”
[Busbecq]
"Türkler kimseyi
Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar.
Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına
müsaade eder
ve izin verirler.”
[Geoffroy,c.II, s. 180]
“İsteyen Türk, gerek cuma,
gerekse bayram namazında,
cami içinde veya avlusunda,
cemaat ortasında, düşmanı kim ise
ondan af diler.
[Villamont, s. 252]
Sözü uzatmayalım;
Sayın Prof.Dr. Yılmaz Öztuna'nın
Tarih Sohbetleri'nden (s.286-290)
derlediğimiz yukarıdaki satırlar,
Burada dikkatinizi
çekmek istediğimiz husus,
Türk milletinin
toplumsal ahlak ve
sosyal düzeninden bahsedilirken,
hemen bütün kaynakların
ittifak ederek
benzer şeyleri söylemek
zorunda kalmalarıdır.
Şimdi, söz konusu ettiğimiz alıntılar
üzerinde ayrı ayrı düşünüldüğünde,
her bir uygulamanın XVI. yüzyılı,
yine Batılıların adlandırmasıyla neden
"Türk Asrı" yaptığı daha iyi anlaşılmaktadır.
O halde bu dediğimizi
şöyle okumak da mümkün:
Nerede ve ne zaman olursa olsun,
bütün gelişmeler,
bütün askeri ve siyasi başarılar,
bütün zenginlik ve refah,
bütün... bütün...
hep güzel
ahlak ile ivme kazanıyor,
onun sayesinde
insanlık için
katma değer üretiyor.
Peki o halde soru şu:
XVI. yüzyılda imrenilerek
izlenen bu millet,
daha sonraki yüzyıllarda
ceste ceste
nasıl da
inhirafa uğrayıp,
toplumsal desenlerini
kaybetti; nasıl da
asaletinden tavizler
verip,
ahlak anlayışını
değiştirdi ?!..
Faraza bu satırları
birer kez daha okuyup,
kendimizi tek tek
değerlendirmeye alsak,
acaba bizim hakkımızda
yazılan bunca gerçekleri (sanki)
yalanlamak için çırpındığımız
sonucuna mı ulaşırız!
Veya bir yabancı
bu satırlardan yola çıkarak
Türkiye'ye gelse,
yanlış bir
seyahat yaptığına mı
kanaat getirir!..
Eğer öyleyse,
Türk milletine,
yerde bulduğu kağıdı veya gülü,
üstüne basılmasın diye
bir duvar kovuğuna
koydurtan o
rafine anlayışın
neşet ettiği
ahlakî değerlere ve
irfanî geleneğe
ne oldu?!..
Ben kendi hesabıma
çevreme bakıyorum,
insanları gözlüyorum,
haberlere kulak veriyorum ve
sonra şüpheye düşüyorum;
Acaba atalarımız
hakkındaki bütün bu
yazılanlar mı yalan;
yoksa,
biz mi onların
torunları değiliz?!..
Lütfen yukarıdaki satırları
bir kez daha ve
üzerine basa basa okuyalım;
Saygılarımla...
osman.sari@yok.gov.tr