Professional Documents
Culture Documents
Esin AKAR
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Serkan ODAMAN
2007
Yemin Metni
Tarih
..../..../.......
Esin AKAR
İmza
ii
YÜKSEK LİSANS TEZ SINAV TUTANAĞI
Öğrencinin
Adı ve Soyadı : Esin AKAR
Anabilim Dalı : Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı
Programı : İnsan Kaynakları
Tez Konusu : İş Sözleşmesi Yapma Özgürlüğünün Sınırlandırılması
Sınav Tarihi ve Saati :
Adayın kişisel çalışmaya dayanan tezini ………. dakikalık süre içinde savunmasından
sonra jüri üyelerince gerek tez konusu gerekse tezin dayanağı olan Anabilim dallarından
sorulan sorulara verdiği cevaplar değerlendirilerek tezin,
iii
ÖZET
Yüksek Lisans Tezi
İş Sözleşmesi Yapma Özgürlüğünün Sınırlandırılması
Esin Akar
iv
ABSTRACT
Master’s Degree Thesis
Limitations to the Freedom of Business Contract
Esin Akar
The legal order has provided individuals with the right of establishing,
amending and dissolving legal proceedings at their discretion. This right
provided to individuals is called “the freedom of contract”. The freedom of
contract has been assured and limited both by the 48th article of Constitution
and the 19th and 20th articles of Law of Obligations.
Within the frame of such obligations and prohibitions, there are some
sanctions to be experienced by the employers in case of failure to fulfill this
obligation under the law. Within the scope of this project, there has been a
practice on the limitations for the freedom of business contract and on the
sanctions against failure to comply with these limitations.
v
İŞ SÖZLEŞMESİ YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLANDIRILMASI
YEMİN METNİ ii
TUTANAK iii
ÖZET iv
ABSTRACT v
İÇİNDEKİLER vi
KISALTMALAR viii
GİRİŞ x
BİRİNCİ BÖLÜM
SÖZLEŞME YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜ
İKİNCİ BÖLÜM
İŞ HUKUKUNDA
İŞ HUKUKUNDA SÖZLEŞME YAPMA ZORUNLULUKLARI
vi
2.3. MALULİYETİ SONA EREN İŞÇİLERİ ÇALIŞTIRMA 68
2.4. ASKERLİK VEYA KANUNİ ÖDEVİ BİTENLERİN YENİDEN İŞE 70
ALINMALARI
2.5. İŞÇİ KURULUŞLARINDA GÖREVİ BİTENLERİN YENİDEN İŞE 74
ALINMALARI
2.6. İŞYERİ HEKİMİ ÇALIŞTIRMA 88
2.7. İŞYERİ HEMŞİRESİ VE SAĞLIK MEMURU ÇALIŞTIRMA 92
2.8. MÜHENDİS VEYA TEKNİK ELEMAN ÇALIŞTIRMA 95
2.9. HASTALIK NEDENİYLE İŞTEN ÇIKARILAN GAZETECİLERİN 97
YENİDEN İŞE ALINMALARI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İŞ HUKUKUNDA SÖZLEŞME YAPMA YASAKLARI
SONUÇ 134
KAYNAKLAR 137
vii
KISALTMALAR
AB Avrupa Birliği
Any. Anayasa
Bas. İş K. Basın İş Kanunu
B. Basım
BK Borçlar Kanunu
Bkz. Bakınız
C. Cilt
Çev. Çeviren
ÇSGB Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
D. İş K. Deniz İş Kanunu
E. Esas
EHİHT Eski Hükümlülerin İstihdamı Hakkında Tüzük
f. Fıkra
HD Yargıtay Hukuk Dairesi
HGK Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
ILO Uluslar arası Çalışma Örgütü
İÜHFM İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
İş K. İş Kanunu
K. Karar
md. madde
MK Medeni Kanun
No. Numara
ör. Örneğin
RG Resmi Gazete
S. Sayı
s. Sayfa
Sen. K. Sendikalar Kanunu
SSK Sosyal Sigortalar Kanunu
TİS Toplu İş Sözleşmesi
TİSGLK Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu
viii
TKHK Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
Tüz. Tüzük
Y. Yayın
Yarg. Yargıtay
Yargıtay HGK Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YKD Yargıtay Kararları Dergisi
Yön. Yönetmelik
vd. Ve Devamı
ix
GİRİŞ
x
Sonuçta devlet, işçi aleyhine dengesi bozulan işçi-işveren ilişkilerine
müdahale etmek zorunda kalmış, iş sözleşmesine daha sosyal bir muhteva
kazandırmak, çalışma şartlarını emredici kurallarla düzenlemek, çıkacak
uyuşmazlıkları tarafların ve toplumun en az zarar göreceği şekilde çözüme
kavuşturacak usul ve yöntemler öngörmek suretiyle düzenlemek yoluna gitmiştir.
Amacı sosyal adaleti gerçekleştirmek olan devlet, bir yandan iş ilişkisine müdahale
ederken, diğer yandan çalışanların gruplaşmalarına, mesleki kuruluşlarda
toplanmalarına ve bunlar aracılığıyla çalışma şartlarının kararlaştırılabilmesine de
imkân sağlamıştır.
xi
Tezimizde genel olarak iş sözleşmesi yapma özgürlüğünün İş Hukuku’na
nasıl etkide bulunduğunu inceleyerek, bu ilkenin hangi sebeplerle ve ne tür
sınırlamalara uğradığını belirlemeye çalışacağız.
xii
BİRİNCİ BÖLÜM
SÖZLEŞME YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜ
1
ALTUNKAYA, Mehmet., Edimin Başlangıçtaki İmkânsızlığı, Yetkin yayınları, Ankara, 2005,
s.65
2
ERDOĞAN, Mustafa., Liberal Toplum ve Siyaset, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993, s.7
1
özgürlük iradeye bağlıdır ve buradaki irade topluma ait genel bir irade değil, bireyin
kendi kişisel iradesidir3.
3
ATEŞ, Derya., Borçlar Hukuku Sözleşmelerinde Genel Ahlâka Aykırılık, Turhan Kitabevi,
Ankara, 2007, s.31-32
4
TEKİNAY, Selahattin S.,/AKMAN, Sermet.,/BURCUOĞLU, Haluk.,/ALTOP, Atilla., Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, C.1, 7. bası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1993, s.483
5
Sözleşme özgürlüğünün çeşitli anlamları için bkz: TUNÇOMAĞ, Kenan., Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, C.1, 6. basım, İstanbul, 1976, s.165; Türk Hukuku Lügatı, Türk Hukuk Kurumu Yayını,
B.3, Ankara, 1991, s.11
2
özgürlüğüne sahip olup hukuki ilişkilerini ve özellikle borç ilişkilerini kendi
arzularına göre düzenleyebilirler. Gerçekten de insan, her zaman için hür olma, kendi
kendini yönetme, kendi kaderini, kendi geleceğini bizzat belirleme arzusunu taşır.
İrade özgürlüğü de bunların bir parçasını oluşturur. İrade özgürlüğü sayesinde kişiler,
kendi hukuki ilişkilerini bizzat kurabilirler6.
6
EREN, Fikret., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, 8. baskı, İstanbul, Ekim, 2003,
s.365; ESENER, Turhan., Borçlar Hukuku, Akitlerin Kuruluşu ve Geçerliliği, Ankara 1969, s.193
7
EREN, s.268-269
8
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s.485; Yargıtay’ın da bu konuda aynı görüşte olduğu
söylenebilir: “Genel olarak kişiler özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini, hukuk düzeni
içine kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler, diledikleri konuda, diledikleri ile sözleşme
yapabilirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu’nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve
bu hak, irade özgürlüğü kavramı ile anayasa tarafından teminat altına alınmıştır”, Yarg. 4. HD.
26.10.1978, E. 1977/13113, K. 1978/12134, YKD, 1979/5, s.634-635
3
hareketle söyleyebiliriz ki, sözleşme özgürlüğü ve irade özgürlüğü kavramları
ayrılamaz9.
Yukarıda sözü edilen bu iki kavram Türk Hukuku’nun temel yapı taşlarıdır.
Çünkü gerek irade özgürlüğü gerek sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapan taraflar
arasında belirli ölçüler içinde ekonomik, sosyal, psikolojik ve entelektüel bir güç
dengesinin var olmasını hedefler. Eğer kurulmuş olan bu denge, taraflardan birisi
lehine ve diğeri aleyhine belirgin bir şekilde bozulursa ortaya bu özgürlükleri
sınırlayıcı hükümler çıkar. Gerçekten de hukuk düzeni, BK. md.19-md.20 kuralı ile
sosyal açıdan zayıfı koruyucu, MK. md.23 kuralı ile de irade özgürlüğünü güçsüzden
9
OĞUZMAN, M. Kemal., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, İstanbul, 1998, s.19
10
SAYMEN, Ferit Hakkı.,/ELBİR, Halit Kemal., Türk Borçlar Hukuku Umumi Hükümler, C.1,
İstanbul, 1966, s.132. Söz konusu yazarlara göre: “Sözleşme özgürlüğü prensibi ile irade özgürlüğü
düşüncesini karıştırmamak lazımdır. Bu iki prensipte mevcut fikirler biraz farklıdır. Sözleşme
özgürlüğü prensibi BK. md.19’da sarahaten kabul edilen ve bu sebeple, pozitif hukuk bakımından
kabili münakaşa olmayan bir kaide iken, irade özgürlüğü bu kaideyi izaha yarayan bir felsefi görüş,
bir nazariyedir. Sözleşme özgürlüğü prensibi, irade özgürlüğü nazariyesinin Borçlar Kanunu’nda bir
neticesi, bir tatbik tarzıdır.
11
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s.485
4
yana koruma ve güçlüye karşı da sınırlama fonksiyonunu daha da etkin bir biçimde
yerine getirebilmektedir12.
Sözleşme özgürlüğü “herkes” yani hem gerçek hem de tüzel kişiler için
geçerli bir özgürlük olması sebebiyle kişilere, “bırakınız rahatça sözleşelim” mantığı
içinde, irade bozukluğu, gabin ve ahlâka aykırılıkla sınırlı olarak geniş bir özgürlük
alanı verir. Bu yönüyle sözleşme özgürlüğünü Borçlar Kanunu ele alır, tanımlar ve
sınırlandırır14. Borçlar Kanunu’na göre sözleşme özgürlüğünün anlamına ve yine bu
kanunla getirilmiş olan sınırlara ileriki bölümlerde ayrıntılı olarak değinilecektir.
12
ALTUNKAYA, s.67-68
13
KILIÇOĞLU, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, genişletilmiş 6.
bası, Ankara, 2005, s.52
14
HATEMİ, Hüseyin.,/SEROZAN, Rona.,/ARPACI, Abdülkadir., Borçlar Hukuku Özel Hükümler,
Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992, s.27
5
Borçlar Kanunu da bu söylenenlere uygun olarak irade özgürlüğünü esas, bunun
sınırlarını ise istisna olarak hükme bağlamıştır15.
15
ESENER, Turhan., İş Hukuku, B.3, Ankara, 1978, s.33-38 vd.
16
DEMİR, Fevzi., Anayasa Hukukuna Giriş (Genel Esaslar ve Türk Anayasa Hukuku), 6. bası,
İzmir, Mart, 2005, s.229
17
ATAMER, M. Yeşim., Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu Çerçevesinde Genel
İşlem Şartlarının Denetlenmesi, 2. baskı, Beta Yayınları, İstanbul, Şubat, 2001, s.26-27
18
TURAN, Kâmil., Ferdi İş Hukuku, C.2, Ankara, 1993, s.53
6
Yine 1982 tarihli Anayasanın 18. maddesinde, “Zorla Çalıştırma Yasağı”
başlığı altında: “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” hükmüne yer
verilmektedir. Söz konusu bu hükümle, hiç kimsenin iradesi dışında ve iradesi
hilafına iş sözleşmesinin bir tarafı olamayacağı, tarafların arzuları dışında iş
sözleşmesinin yapılamayacağı açıkça hükme bağlanmaktadır19.
19
ULUCAN, Devrim., “Hizmet Sözleşmesinin Sona Ermesi”, İş ve Hukuk Dergisi, Yıl: 26, Eylül,
1991, s.218; TURAN, s.53
20
ŞEN, Ersan., Hukuka Giriş (Hukukun Temel İlke ve Esasları), Der Yayınları, İstanbul, 2004,
s.119
21
İNAN, Ali Naim., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 4. basım, Ankara, 1984, s.160
7
özgürlüktür. Dolayısıyla, çalışma ve sözleşme yapma da herkesin iradesinden
kaynaklanan temel bir hürriyettir22.
22
BATTAL, Ahmet., “Anayasa Mahkemesinin Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlanması Konusundaki
Yaklaşımları”, Özel Hukuk ve Anayasa Mahkemesi Kararları Sempozyumu I (Bildiriler-
Tartışmalar), Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Mayıs, 2001, s.48
23
y.a.g.e., s.49
24
SAĞLAM, Fazıl., “Kanun Hükmünde Kararname Çıkarma Yetkisinin Sınırları: Uygulamanın
Yaygınlaşmasından Doğabilecek Sorunlar”, Anayasa Yargısı, C.1, Anaysa Mahkemesi Yayınları,
1984, s.268
8
Öte yandan, özgürlüklerin sınırsız biçimde kullanılmasının başkalarının
hakları ve toplum düzeni yönünden bazı sakıncaları olduğu açıktır. Temel hak ve
hürriyetleri öz olarak tanıyan ve tanımlayan demokratik devletlerde Anayasalar, bu
sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla özgürlüklerin makul sınırlarını da
belirlemektedirler. Anayasa koyucu, kendi sosyal siyaset anlayışı çerçevesinde bu
özgürlüklerin sınırını geniş ya da dar olarak belirlemektedir. Ülkemizde, hem 1961
hem de 1982 Anayasası ile getirilen hak ve özgürlükler sistemi, devletin ekonomik
alanda liberalizmi uygulayan klasik devlet anlayışından ölçülü bir biçimde
uzaklaştığını ve sosyal devlet anlayışına yöneldiğini göstermektedir. Bu durumda,
diğer hak ve özgürlükler gibi sözleşme özgürlüğünün de belirli şartlar altında
kanunla sınırlandırılabileceğinin kabul edildiğini belirtmek gerekir25.
25
BATTAL, s.50-51
26
İZGİ, Ömer.,/GÖREN, Zafer., Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Yorumu, Cilt 1, TBMM
Basımevi, Ankara, 2002, s.181
27
SAĞLAM, Fazıl., Temel Hakların Sınırlanması ve Özü, AÜSBF Yayınları, Ankara, 1982, s.186
vd.
9
1.3. BORÇLAR HUKUKUNDA SÖZLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜ
28
ALTUNKAYA, s.70
29
YAVUZ, Cevdet., Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, yenilenmiş 3. baskı, Beta Yayınları,
İstanbul, Ocak, 2004, s.4
30
İNAN, s.122
10
düzenleyebilme yetkilerini ifade eder. Bu anlamda Borçlar Hukukuna hâkim olan
sözleşme özgürlüğü ilkesi, kendinden doğan farklı alt özgürlükleri yani kısmi
özgürlükleri bünyesinde barındıran genel ve kapsamlı bir çerçeve hukuk kuralı
niteliğindedir31. Bu ilke, Borçlar Kanununun 19’uncu, kısmen de 11’inci maddesinde
(şekil özgürlüğü) düzenlenmiştir.
31
ATEŞ, s.39-40
32
ŞEN, s.120
11
hukuk anlayışının etkisinde kalarak sözleşme özgürlüğü ilkesini asli bir kural olarak
kabul etmiştir33.
33
EREN, s.364
34
ZEVKLİLER, Aydın., Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), yenilenmiş 8. baskı, Seçkin
Kitabevi, Ankara, Ekim 2004, s.35
35
ALTUNKAYA, s.71
12
adı da verilmektedir36. Sözleşme yapma özgürlüğü, sözleşme özgürlüğünün doğal bir
sonucudur. Zira sözleşme yapma veya yapmama hürriyeti olmayan bir hukuk
düzeninde sözleşme özgürlüğünden bahsetmek de mümkün değildir37.
Kural olarak hiç kimse bir başkası tarafından belirli bir sözleşmeyi
yapmaya zorlanamadığı gibi kendisi de bir başkasını sözleşme yapmaya zorlayamaz.
Ancak, sözleşme yapıp yapmama özgürlüğü mutlak nitelik taşımaz. Hukuk düzeni
çeşitli nedenlerle söz konusu özgürlük için bazı sınırlamalar getirmiştir. Bu tip
istisnai hallerde sözleşme yapıp yapmama özgürlüğünün karşıtı olarak sözleşme
yapma mecburiyeti söz konusu olur38.
36
ESENER (Borçlar Hukuku), s.193; OĞUZMAN, s.15; ÖNEN, Turgut., Borçlar Hukuku, Ankara,
1981, s.40
37
EREN, s.369
38
AYAN, Mehmet., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, gözden geçirilmiş 2. baskı, Mimoza
Yayınları, Konya, 1998, s.7
39
ATATAY, Aytekin., Borçlar Hukuku’nun Genel Teorisi, Birinci Yarım, 4. basım, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, Yayın No: 626, İstanbul, 1981, s.251-252
40
EREN, s.369
13
Örneğin, bazı mal ve hizmetlerin üretiminde “tekel konumunda
bulunan” kişi ya da kuruluşların sözleşme yapıp yapmama özgürlükleri olamaz.
Elektrik, su, doğalgaz, telefon gibi hizmetleri tekellerinde bulunduranların sözleşme
özgürlüğünden yararlanmaları, bu nedenle diledikleri kişilerle sözleşme yapıp,
diledikleri kişilerle yapmama yetkisine sahip olmaları, bu hizmetlerden yararlanan
zayıf durumdaki kişilerin mağduriyetlerine yol açar. Bu nedenle, kitlelere “tekel
halinde mal ya da hizmet sunanların” sözleşme yapıp yapmama özgürlüğüne sahip
olmadıkları, burada dürüstlük kurallarından kaynaklanan sözleşme yapma
zorunluluğunun bulunduğu kabul edilmektedir. Bunun dışında, zayıfları koruma
düşüncesiyle çıkartılan yasalarla da bazen sözleşme yapma zorunluluğu kabul
edilebilir41. Nitekim 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna göre
satıcı, malını satın almak isteyen tüketiciye satmaktan kaçınamaz ve satılmadığı
halde malı başkasına satılmış gibi gösteremez (TKHK., md.5/I)42.
41
KILIÇOĞLU, s.52-53
42
ZEVKLİLER, s.35
43
ATEŞ, s.41
14
yoktur. İmtiyazlı durumdaki kuruluşlar önceden tayin edilmiş şartları yerine getirerek
kendilerine başvuran vatandaşların hepsiyle sözleşme yapmak zorundadır. Onlar,
başvuran kişiler arasında keyfi bir seçim yapamazlar. Örnek verecek olursak, elektrik
ve havagazı kurumlarında durum böyledir 44.
44
AYAN, s.10
45
YAVUZ, s.4
46
BATTAL, s.50
47
İNAN, s.123; Türk Hukuk Lügatı, s.310
48
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi., Hizmet Sözleşmesi (Kuruluş-İçerik-Sona Erme), Ankara,
1995, s.82; TUĞ, Adnan., Türk Özel Hukuk’unda Şekil, B.2, Konya, 1994, s.9
15
özgürdürler. Kanun aksini emretmiş olmadıkça onlar, diledikleri sözleşmeyi hiçbir
şekle bağlı olmaksızın veya aralarında kararlaştırdıkları şekilde yapabilirler.
49
SCHWARZ, Andreas B., Borçlar Hukuku Dersleri, (Çev B. Davran), İstanbul, 1948, s.266
50
ZEVKLİLER, s.36
51
KILIÇOĞLU, s.55
16
akdin mevzuu (sözleşmenin konusu) kanunun gösterdiği sınır içerisinde serbestçe
tayin olunabilir” demek suretiyle sözleşme özgürlüğüne yer verdiğini açıkça ifade
etmektedir52. Sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğü “tip serbestisi” olarak da
isimlendirilir. Özellikle katılmalı (iltihaki) sözleşmeler ile genel işlem şartları, tip
sözleşmelerin en yaygın kullanma alanı bulan örneklerini teşkil etmektedir53.
52
AKINTÜRK, Turgut., Borçlar Hukuku Genel Hükümler (Özel Borç İlişkileri), gözden
geçirilmiş ve genişletilmiş 8. baskı, Beta Yayınları, İstanbul, Haziran, 2001, s.53
53
YAVUZ, s.5
54
AYAN, s.10-11
55
ATAAY, s.254-255
56
KILIÇOĞLU, s.54-55
17
Geniş kitlelere yönelik olarak ve kamu hizmeti niteliğindeki mal ve
hizmetleri sunan kişi ve kurumlar (elektrik, su, havagazı dağıtımı, şehir içi
taşımacılık, şehirler ve ülkelerarası hava, deniz ve demiryolu taşımacılığı yapanlar)
kendilerine mal ve hizmetten yararlanmak üzere başvuranlarla yaptıkları
sözleşmelerde, sözleşme içeriğini diledikleri gibi belirleme özgürlüğüne sahip
değillerdir. Bu gibi kişi ve kurumlar sözleşmenin koşullarının önceden standart
olarak belirlendiği ve genel işlem şartları denilen bir çerçeve içinde sözleşme
yapmak zorunda olup bu koşullarda değişiklik yapamazlar. Bu gibi mal ve
hizmetlerle ilgili sözleşme metinleri genellikle basılı formlar halinde olup herkese
aynı koşullar uygulanır57.
57
ZEVKLİLER, s.46
58
REİSOĞLU, Safa., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2004,
s.109
59
AKINTÜRK, s.53
60
SCHWARZ, s.329; İNAN, s.138
18
Sözleşmeyi Sona Erdirme ve Ortadan Kaldırma Özgürlüğü;
Sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğü, tarafların sözleşme özgürlüğü ilkesi gereğince
yapmış oldukları sözleşmeyi diledikleri zaman, karşılıklı rızaları ile veya fesih yolu
ile ortadan kaldırabilmelerini ifade eder. Nasıl ki fert, hür iradesi ile sözleşmeyi
dilediği şekil ve içerikte yapmaya karar vermişse, dilediği zaman da ortadan
kaldırmaya karar verebilmelidir. O halde taraflar, yaptıkları sözleşmeyi aralarında
anlaşarak değiştirmekte ya da kısmen veya tamamen ortadan kaldırmakta
serbesttirler. Sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğü kural olmakla birlikte, kanun ile
bazı sınırlamaların da getirilmesi de söz konusu olabilir. Örnek olarak, 2882 sayılı
Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu (TİSGLK) md.7/I hükmüne göre,
tarafların toplu iş sözleşmesini süresinden önce sona erdirebilmeleri mümkün
değildir61.
61
YAVUZ, s.5
62
AYAN, s.12
19
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere sözleşme özgürlüğü,
hukukumuzda temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Öyle ki, BK. md.19/I ile bir
sözleşmenin konusunun yasanın gösterdiği sınırlar içinde özgürce saptanabileceği
hükme bağlanmış, öte yandan Anayasa md.48/I ile de “Herkesin sözleşme
hürriyetine sahip olduğu” apaçık vurgulanmıştır63. Ancak, “yaşam için zorunlu mal
ve hizmetleri satma”, “savaş ekonomisinin gereksinmesi” ve “sözleşmeyi yapmaktan
kaçınmanın ahlâka aykırı düşmesi” gibi durumlarda artık sözleşme yapma
zorunluluğu söz konusudur64. Diğer taraftan, ne Medeni Kanunda ne de Borçlar
Kanununda şahısları sözleşme yapmaya zorlayıcı hükümler mevcut değildir.
63
KARAHASAN, Mustafa Reşit., Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler (Öğreti Yargıtay
Kararları, İlgili Mevzuat 1), Beta Yayınları, C.1, İstanbul, Ocak 2003, s.266
64
TUNÇOMAĞ, Kenan.,/CENTEL, Tankut., İş Hukukunun Esasları, Beta Yayınları, 4. baskı,
İstanbul, Eylül 2005, s.78
65
KAPLAN, İbrahim., Borçlar Hukuku Dersleri Genel Hükümler, 3. baskı, İmaj Yayıncılık,
Ankara, 2003, s.71
20
alanda emredici kuralar az olduğundan, Borçlar Hukuku alanında sözleşme
özgürlüğünün sınırları da genişlemiştir66.
66
VON TUHR, Andreas., Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, (Çev. Cevat Edege), Yargıtay Yayını
no:15, Ankara, 1983, s.229; OĞUZMAN, Kemal.,/ÖZ, Turgut., Borçlar Hukuku Genel Hükümler,
3. baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2000, s.19; İNAN, s.162
67
AKINTÜRK, s.54
21
(hükümsüz) olacağı da BK. md.20/I’de ifade edilmiştir. Borçlar Kanunundaki bu
maddelerin yanında, Anayasanın 13’üncü maddesiyle de genel sınırlamaların
getirilmesinin yanı sıra özel sınırlamaların da öngörülebileceğinin hükme
bağlandığını belirtmiştik. Dolayısıyla, sözleşme özgürlüğünün sınırlarının yeterince
ortaya konabilmesi için BK. md.19 hükmünün md.20 ile birlikte göz önünde
tutulması gerekmektedir68.
1.3.2.1. İmkânsızlık
Sözleşme ile hukuki ilişki içerisine giren tarafların asıl amacı; karşı
edimi elde etmek, sözleşmenin tam olarak ifa edilmesini sağlamaktır. Gerçekten de
68
KARAHASAN, s.267
69
HATEMİ, Hüseyin., Hukuka ve Ahlâka Aykırılık Kavramı ve Sonuçları, Sulhi Garan Matbaası,
İstanbul, 1976, s.105
70
YAVUZ, s.6
22
taraflar, bu düşünceyle böyle bir ilişkiye girmişlerdir. Yani onlar, sözleşmeden
kaynaklanan edimi ifa etmek suretiyle sözleşmeyi sona erdirmek hususunda
anlaşmaya varmışlardır. Taraflar arasında böyle bir güven ilişkisi oluşmadan
sözleşmenin yapılması düşünülemez. Başka bir deyişle taraflar, yerine
getirilemeyeceğini bile bile herhangi bir hukuki ilişki içerisine girmezler. Bu
düşüncelerle oluşturulmuş olan sözleşmelerde normal olan sona erme hali, tarafların
üzerine düşen edim yükümlülüğünü yerine getirmeleridir. Fakat bu durum her zaman
için mümkün olmaz. Bazen taraflar, sözleşme ile varmak istedikleri sonuca çeşitli
sebeplerle ulaşamayabilirler. Bunlardan birisi de taraf edimlerinin imkânsız hale
gelmesidir. Gerçekten de ifanın imkânsız hale gelmesi, hem edim yükümlülüklerinin
doğumunu, hem de bu yükümlülüklerin ifasını olumsuz yönde etkiler71.
Durumu bir örnek ile açılayacak olursak: Örneğin (B), sahibi olduğu
ressam (X)’e ait tabloyu (A)’ya satmıştır. Fakat sonradan sözleşme yapıldığı sırada
tablonun yanmış olduğu anlaşılmış ise bir fiili imkânsızlık söz konusudur. Buna
mukabil (B), (A)’ya, sahibi olduğu araziyi parselleyerek 100 metrekarelik bir parseli
satmayı vaat etmişse ve imar mevzuatına göre o bölgede 200 metrekareden küçük
71
ALTUNKAYA, s.87
72
ATAAY, s.256
23
parsele izin bulunmuyorsa bir hukuki imkânsızlık söz konusu olur. Özel mülkiyete
konu olmayan bir kamu malının satımı da böyledir. Buna karşılık, ihracat veya
ithalat yasağı olan malların bu yasağı ihlal etmeden teslim edilemeyecek şekilde
satılmalarının, hukuki imkânsızlık sebebiyle mi geçersiz sayılacağı, yoksa emredici
hükümlere aykırılık sebebiyle mi geçersiz sayılacağı tartışmalıdır73.
73
OĞUZMA/ÖZ, s.77
74
REİSOĞLU, s.115
75
SAYMEN/ELBİR, s.145
24
Yani, başlangıçtaki bu imkânsızlık aynı zamanda “objektif”, yani, sadece borçlu
tarafından değil, hiçbir kimse tarafından yerine getirilemeyecek mahiyette ise
sözleşmenin konusu herkes için olanaksız sayılır. Örneğin, günümüzde aya seyahat
konusunda yapılan bir sözleşmeyle borçlunun yüklendiği taşıma ediminin objektif
anlamda imkânsız olduğu açıktır76.
Ancak, eğer edimi sadece borçlu yerine getiremiyor ise ortada öznel
imkânsızlık var demektir. Böyle bir imkânsızlıkta sözleşme geçerli olur ve borcunu
kusuru ile yerine getirmeyen borçlu, bundan doğan zarar içi giderimle sorumlu
tutulur (BK. md.96). Eğer borçlu sözleşmenin yapıldığı sırada (başlangıçta) nesnel
imkânsızlık yüzünden edimini yerin getiremeyeceğini biliyorsa, durumu bilmeyerek
onunla sözleşme yapan kimsenin olumsuz zararını gidermesi gerekir. Sonradan
gerçekleşen imkânsızlıkta borçlunun kusuru yoksa borçlu, BK. md.117 uyarınca
borcundan kurtulur78. Oysa başlangıçtaki imkânsızlık aynı zamanda “objektif”, yani,
sadece borçlu tarafından değil hiçbir kimse tarafından yerine getirilemeyecek
mahiyette olmalıdır. Diğer bir deyişle, ifâdaki imkânsızlık öznel (subjektif) değil,
nesnel (objektif) olmalıdır. Sözleşme konusu daha sözleşme yapıldığı sırada nesnel
yönden imkânsız bulunursa, yaptırımı geçersizliktir ki, o takdirde sözleşme kesin
olarak geçersiz (batıl) olur (BK. md.20/I)79.
76
AKINTÜRK, s.56
77
NOMER, Haluk N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 3. baskı, İstanbul, Şubat
2004, s.46-47
78
KARAHASAN, s.283-284
79
ÖZSUNAY, Ergun., Borçlar Hukuku I, 2. baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1983, s.58
25
1.3.2.2. Hukuka Aykırılık
80
KILIÇOĞLU, s.65
81
ALTUNKAYA, s.80
82
KAYNAR, Reşat., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1969, s.43
26
Sözleşmenin emredici hukuk kurallarına aykırı olup olmadığı ise
bütün hukuk sistemi göz önünde tutulmak suretiyle tayin edilir. Benzer bir ifadeyle,
emredici nitelikteki kurallar, yürürlükte bulunan hukuk kurallarının bütününden
çıkabilir. Üstelik yazılı hukukun yanı sıra yazılı olmayan hukuk da bunlara kaynak
olabilir. Çok daha önemlisi, taraflarda emredici hukuk kurallarına aykırı davranma
bilincini aramaya da yer yoktur. Bir kuralın emredici nitelikte olup olmadığı ise yasa
hükmünün metninden, yazılış biçiminden ya da güttüğü amaçtan çıkarılabilir.
Sözleşmenin yapılmasını ya da sözleşmede öngörülen edimi ya da sözleşmenin
amacını yasaklayan hukuk düzeninin kuralları, emredici niteliktedir83.
83
KARAHASAN, s.267-268
84
AKINTÜRK, s.54
85
OĞUZMAN/ÖZ, s.73
86
DALAMANLI, Lütfü.,/KAZANCI, Faruk.,/KAZANCI, Muharrem., İlmi ve Kazai İctihatlarla
Borçlar Kanunu, C.1, İstanbul, 1990, s.189
27
toplumun menfaatini koruma amacı güden hükümler, Medeni Kanunun evlenmeye
ilişkin hükümleri (md.97 vd.), toplumun ahlâki esaslarını koruma amacı güden
hükümler, bireylerin şahsiyetlerini koruma amacı güden hükümler, amaçları
itibariyle emredici nitelik taşımaktadırlar. Bir kısım hükümler de ekonomik, sosyal
veya fiziki durumları yüzünden zayıf olanları koruma amacı güderler ve bu açıdan
çok kere kamu düzeni ve genel ahlâkla da ilgilidirler. Bu hükümler de amaçları
itibariyle çok kere nisbi emredici niteliktedir. Yani sadece korunan kimse aleyhine
anlaşma konusu yapılamazlar. İşçileri ve tüketicileri koruyan hükümler böyledir87.
87
OĞUZMAN/ÖZ, s.74
88
VON TUHR, s.258
89
SAYMEN/ELBİR, s.143-144
28
kavramdır90. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.11.1973 gün ve 609/959 sayılı
kararında ise “kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o
ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu
özel bir anlam taşır” hükmüne yer verilmiştir91.
90
BECKER, H. ., Borçlar Kanunu, (Çev. Bülent Olcay), Ankara, 1967, s.97
91
KARAHASAN, s.273
92
REİSOĞLU, s.112
93
KANETİ, Selim., İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara, 1968, s.22
94
FEYZİOĞLU, F. Necmettin., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 2. basım, İstanbul, 1976,
s.51
95
OĞUZMAN/ÖZ, s.74
29
• Sözleşmenin Konusu Kişilik Haklarına Aykırı Olmamalıdır; Kişilik
hakları, insanın iradesiyle dahi aşması mümkün olmayan sınırlardan biridir. Kişilik
hakları, bir kimsenin maddi, manevi ve iktisadi bütünlükleri ve varlıkları üzerinde
sahip bulunduğu ve herkesten onlara karşı saygılı davranmalarını isteyebileceği
mutlak haklarıdır. Bu haklar, hukuk tarafından tasarruf yetkisinin uzandığı sınırların
dışına çıkarılmış temel haklardandır ve bu nedenledir ki kişilik, kişinin hem
kendisine hem de başkalarına karşı korunmuştur.96
96
FEYZİOĞLU, s.237 vd.
97
KAPLAN, s.76
98
DALAMANLI/KAZANCI, F./KAZANCI, M., s.206-207, “ Bireylerin kişiliklerini, ekonomik
varlıklarının temellerini ahlâki anlayışlarla bağdaşmayacak bir biçimde fiziki, ahlâki ve ekonomik
bakımdan tehlikeye sokan sınırlamalar aşırı olup, bu sınırlamaları öngören sözleşmeler geçersiz
sayılırlar…” , Bkz: Yarg. HGK. 11.12.1976, E. 1976/4-1088, K. 1976/209
30
kısıtlayan (kişilik haklarını koruyan bir kurala aykırı) sözleşmeler, hukuka aykırılık
oluşturur. Konuya ilişkin böyle bir hüküm bulunmasa dahi, bir sözleşmenin konusu
kişilik haklarına aykırı ise sözleşmeye bu sebeple hükümsüzlük müeyyidesi
uygulanır ve çok kere bu durumlarda ahlâka aykırılık da söz konusudur. Ancak,
ahlâka aykırı olmadığı hatta yüksek bir ahlâki değer taşıdığı halde kişilik haklarına
aykırı olan sözleşmelerle de karşılaşılabilir. Bunlar da hükümsüz sayılacaktır99.
99
OĞUZMAN/ÖZ, s.75
100
KILIÇOĞLU, s.67
31
taahhütler kişilik haklarına aykırılık oluşturduğu için geçersiz sayılacaktır101. Yine,
kişinin vücut organları üzerinde –rızası ile de olsa- sözleşme yapması mümkün
değildir. Organ ve Doku Nakli Kanunu hükümlerine göre, ölümünden önce ve sonra
sonuçlarını meydana getirmek üzere yapılan sözleşme ve bağışlar da geçersizdir.102
Şayet ahlâk anlayışı bir kanun hükmünde ifadesini bulmuş ise ahlâki
esasa dayanan bir emredici hukuk kaidesi söz konusu olur ve bu halde sözleşmenin
bu ahlâki esasa aykırılığı, emredici hukuk kaidesine aykırılık kavramı içinde yer alır.
Ancak, söz konusu olan bir şahsın ahlâk anlayışı değil toplumun geneline yayılmış
ahlâk kurallarıdır. Fakat herhangi somut bir hükümde ifade edilmiş olmasa dahi
konusu toplumda yerleşmiş ahlâki kurallara, diğer bir ifade ile genel ahlâka (adaba)
aykırı sözleşmeler de hükümsüzlük müeyyidesi ile karşılaşır106.
101
AKINTÜRK, s.55
102
FEYZİOĞLU, s.237
103
ATEŞ, s.82
104
NOMER, s.45-46
105
KILIÇOĞLU, s.67
106
OĞUZMAN/ ÖZ, s.75
32
ahlâk ve hukuk kuralları çoğu kez ortak bir alanı kapsarlar. Benzer bir ifadeyle, yasa
koyucu, kimi ahlâk kurallarına hukuk düzeni içinde yer vermiştir. Bu bağlamda,
ahlâka aykırı bir sözleşme hukuka da aykırılık oluşturur. Gelgelelim, böyle bir
hüküm bulunmasa bile genel ahlâka aykırı olarak sözleşme yapılması BK.
md.20/II’deki yaptırıma bağlı tutulur107.
Topluma ait söz konusu bu genel ahlâk anlayışı ise, belli bir yerde ve
zamanda o topluma ait sosyolojik kurallar ile ahlâk kurallarından temel alan ve
kamusal vicdanda benimsenen; dürüst, namuslu, makul insanlara ait “asgari, sosyal
ve hukuki ahlâk kurallarının” ifadesidir110. Belirtmek gerekir ki, borç doğuran
eylemin ahlâka aykırılığını tarafların bilmemeleri veya kültürel ve sosyal yaşantıları
itibariyle bunun ahlâka aykırılığını takdir olanağından yoksun bulunmaları, halkın
dürüst ve makul düşünen çoğunluğu tarafından ahlâka aykırılığı kabul edilen işlemin
nitelik ve etkinliğini değiştirmez (Yargıtay 11. HD. 8.12.1975 gün ve 4834/7191
sayılı karar)111.
107
KARAHASAN, s.275
108
ARSEBÜK, Esat., Borçlar Hukuku I. ve II. Cilt, 3. basım, Ankara, 1950, s.348-349
109
AKINTÜRK, s.56
110
ATEŞ, s.200
111
KARAHASAN, s.281
33
bir sözleşmenin konusunun genel ahlâka aykırı olmasının yanı sıra sözleşmenin
kurulması için yanlardan birinin bir harekete zorlanması da genel ahlâka aykırılık
oluşturabilir. Kişisel ya da ekonomik özgürlüğün aşırı ölçüde sınırlandırılmasında
durum böyledir112.
112
EREN, s.395-396
113
OĞUZMAN/ÖZ, s.75
114
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, s.538
34
bu amacı benimseyerek bunu kolaylaştırması veya kendi yararına ahlâka aykırı bazı
faydalar sağlamak istemesi halinde yapılan sözleşme ahlâka aykırılık sebebiyle
batıldır. Çünkü bu takdirde, ahlâka aykırı olan amaç diğer tarafın da sözleşme yapma
hususundaki iradesinin kurucu unsurlarından biri haline gelmiştir.
115
AYAN, s.160
116
KARAHASAN, s.290
117
AYAN, s.160
35
Kısmi Butlan: Borçlar Kanunu, sözleşmeleri ayakta tutma ve
geçerliliklerini koruma ilkesinden hareketle, sözleşmenin tamamı yerine bir kısmının
batıl sayılabilmesine de olanak tanımıştır. Sözleşmenin sadece bir kısım
hükümlerinin hukuka, ahlâka aykırı olması ya da ifasının imkânsız olması halinde
tam değil kısmi butlandan söz edilmektedir. Zira butlan yaptırımının amacı,
sözleşmenin değil, eksikliğin ortadan kaldırılmasıdır118.
118
KILIÇOĞLU, s.69
119
İNAN, s.143-144
120
EREN, s.416; ARSEBÜK, s.311
36
aykırı bir sözleşme söz konusu olduğu halde, sözleşme batıl değildir, feshedilebilir
niteliktedir121.
121
REİSOĞLU, s.116
122
AYDIN, Ufuk.,/GÜVEN, Ercan., Bireysel İş Hukuku, Nisan Kitabevi, Eskişehir, 2004, s.68
37
Diğer Özel Hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi, iş sözleşmesi için de
“sözleşme özgürlüğü” ilkesi geçerlidir. Bu anlamda, iş sözleşmesi özgürlüğü, genel
nitelikli sözleşme özgürlüğünün İş Hukukundaki görünümüdür. Nitekim iş
sözleşmesini yapıp yapmama, temel olarak, tarafların iradelerine bağlıdır. Sözleşme
özgürlüğü, kişilerin sözleşme yapıp yapmama veya diledikleri kişi ile yapma,
sözleşmenin içeriğini ve şeklini diledikleri gibi belirleyebilme ve sözleşmeyi sona
erdirebilme serbestilerini ifade eder. Bu nedenle, kural olarak işveren ve işçiler
diledikleri kişi ile diledikleri içerik ve şekilde iş sözleşmesi yapabilirler. Yani, iş
ilişkisinin dayanağını teşkil eden iş sözleşmesinin akdedilmesi, akdedilmemesi ve
istenilen kişiyle akdedilmesi, sözleşmenin kapsamının serbestçe belirlenmesi ve son
olarak herhangi bir şekle uymak zorunda kalmaksızın yapılması hususlarında taraflar
prensip olarak özgürdürler123.
İş sözleşmesi yapma özgürlüğü gereğince hiç kimse ne belirli bir kişi ile
sözleşme yapmaya, ne de belirli bir sözleşmenin tarafı olmaya zorlanamamaktadır.
Bu kural, sözleşmenin eşit haklara sahip tarafların serbest iradeleri ile yaptıkları bir
anlaşma olarak nitelendirilmesinin bir sonucudur. Sözleşme yapma özgürlüğünde
taraflar, hukuken birbirlerine eşit haklara sahip bulunmaktadırlar. Sözleşmenin
yapılması tarafların birbirlerine uygun serbest iradelerinin bir araya gelmesi ile
mümkün olmaktadır125.
123
SÜMER, Haluk Hadi., İş Hukuku, Güncelleştirilmiş 8. baskı, Mimoza Yayınları, Konya, 2002,
s.46
124
Yarg. 9. HD. 25.2.1982, E. 1982/651, K. 1982/2080, YKD., Eylül 1982, C.VIII, S.9, s.1267
125
MOLLAMAHMUTOĞLU, s.89
38
İlke olarak bir işçi dilediği işyerinde ya da işverenin buyruğunda
çalışabileceği gibi, işveren de işyerinde istediği kimseleri çalıştırabilir. Başka bir
anlatımla, iş sözleşmesinin diğer yanının seçiminde kural olarak taraflar özgürdürler.
Bununla beraber bu esasın birden çok istisnası mevcuttur. Özellikle işveren açısından
söz konusu olabilecek bu istisnalar, bazı kimselerle öncelikle ve zorunlu olarak iş
sözleşmesi yapmak, bazı kimselerle sözleşme yapmamak şeklinde ortaya
çıkmaktadır126.
126
NARMANLIOĞLU, Ünal., İş Hukuku (Ferdi İş İlişkileri I), 3. Baskı, Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Döner Sermaye Yayınları, No: 91, İzmir, 1998, s.156
127
EKONOMİ, Münir., İş Hukuku (Ferdi İş Hukuku), C.1, İstanbul, 1987, s.94
128
DEMİRCİOĞLU, Murat.,/CENTEL, Tankut., İş Hukuku, Yenilenmiş 9. baskı, Beta Yayınları,
İstanbul, 2003, s.90
129
Bu konuda geniş bilgi için bkz. İZVEREN, Adil., İş Hukuku, C.I, Ankara, 1974, s.108-109;
UYGUR, Turgut., İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku’nda Temel Kavramlar, Yargılama, Ankara,
1980, s.22-23
39
Sözleşmenin herhangi bir şekle uymak zorunda kalmaksızın yapılmasıyla
ilgili olarak ise Borçlar Kanununda geçerli olan bir hüküm gündeme gelmektedir.
Şöyle ki, iş sözleşmesinin meydana gelmesi için tarafların karşılıklı ve birbirine
uygun iradeleri yeterli olup belirli formül veya araçlarla bu iradelerin açıklanmasına
lüzum yoktur. Zira Borçlar Hukuku’nun genel bir kuralına göre, kanunda açık bir
ibare olmadıkça sözleşmeler hiçbir şekle tabi değildir (BK. md.11). Borçlar
Kanunu’nun bu hükmü, şeklin sıhhat şartına (sözleşmenin geçerlilik şartı) ilişkindir.
Yani, bir sözleşme kanunen şekle tabi iken taraflar bu sözleşmeyi belirtilen şekil
şartına uymayarak meydana getirmişlerse sözleşme hükümsüzdür, mutlak butlan ile
batıldır130.
130
SAYMEN, Ferit., Türk İş Hukuku, İstanbul, 1954, s.471
131
REİSOĞLU Seza, “İş (Hizmet) Akdi Yönünden Borçlar Kanunu ile İş Kanunları Arasındaki
Münasebetler, Batider, C.III, S.1, 1965-1966, s.142
132
y.a.g.e., s.142; SAYMEN, a.g.e., s.472
40
tabi değildir”. Ancak, aynı madenin ikinci fıkrasında ise, “süresi bir yıl ve daha fazla
olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur” hükmüne yer
verilmiştir133.
133
TAŞKENT, Savaş., Açıklamalı-İçtihatli 4857 Sayılı İş Kanunu, Legal Yayıncılık, İstanbul,
2005, s.27
134
…Akit serbestisi, hukukun başta gelen prensiplerinden biri olmakla beraber, akitlerle tesis ve kabul
olunan münasebet ve taahhütlerin, kanunların âmir hükümlerine aykırı olmaması, yine hukukun kabul
ettiği en esaslı prensiplerden birinin icabıdır. İş Kanunu ise, sosyal hayatın en mühim şubelerinden
biri olan iş hayatını tanzim eden bir amme kanunu olmak itibariyle bütün hükümleri âmir ve riayeti
mecburi hükümlerdendir. Bu gibi hükümlere aykırı mukaveleler batıldır”. Yüksek Hakem Kurulu’nun
12.3.1952 tarih ve 136 sayılı kararı, RG. No: 8081.
135
Esener, muhteva serbestisini sınırlayan İş Kanunu hükümlerini ikiye ayırmaktadır: Kamu düzeni
hükümleri ve Sosyal kamu düzeni hükümleri. Kamu düzeni hükümleri, iş mevzuatında yer alan ve
aksinin kararlaştırılması mümkün olmaya hükümlerdir. Özellikle bir memleketin çalışma üzeni, İş
Hukuku müesseselerinin bünyesi ve usule ilişkin hükümlerle bir hakkın doğumuna ve hak ve borçların
41
Sözleşmenin içeriğinin taraflarca belirlenmesi özgürlüğü, BK. md.19 ve
md.20’de belirtilmiş genel sınırların dışında ayrıca genel iş koşulları, işyeri
uygulamaları ve işverenin yönetim hakkı da iş sözleşmesindeki içeriğin serbestçe
belirlenmesi özgürlüğünü sınırlamaktadır. Bu üç işlemle genel ve soyut nitelikte
kurallar koyulduğu için söz konusu işlemler zorunlu olarak iş sözleşmelerinin
konularını da sınırlamaktadır136. Diğer taraftan sözleşmenin içeriğinin serbestçe
belirlenmesi özgürlüğü, sözleşme yapma zorunluluğuyla ilgili durumlarda da
sınırlandırılmaktadır.
ifasına ilişkin hükümler, kamu düzeni hükümlerini teşkil eder. Kanunda kullanılan “aksi
kararlaştırılamaz”, “zorundadır”, “vazgeçilemez” gibi terimler, o hükmün kamu düzenini
ilgilendirdiğini gösterir. Sosyal kamu düzeni hükümleri ise, aksi işçi aleyhine kararlaştırılamamasına
karşılık, işçi lehine kararlaştırılabilen hükümlerdir. Sosyal kamu düzeni hükümleri, işçi yararına asgari
şartları tespit edip azami had için bir sınır öngörmediğinden bunların üstünde, yani işçilerin daha
yararına olarak toplu sözleşme ile veya hizmet akdi ile hak ve menfaatler öngörülebilir. Bkz:
MOLLAMAHMUTOĞLU, s.101; ESENER (İş Hukuku), s.102
136
TUNÇOMAĞ/CENTEL, s.78
137
SÜMER, s.47
42
İKİNCİ BÖLÜM
İŞ HUKUKUNDA
SÖZLEŞME YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLANDIRILMASI
Genel Olarak;
138
SAYMEN, s. 468-470
139
SÜZEK, Sarper., İş Hukuku (Genel Esaslar-İş Akdi), Beta Yayınları, İstanbul, 2006, s.263
43
Bu bağlamda, ilke olarak, bir işçi dilediği işyerinde ya da işverenin
buyruğunda çalışabileceği gibi, işveren de işyerinde istediği kimseleri çalıştırabilir.
Başka bir anlatımla, iş sözleşmesinin diğer yanının seçiminde kural olarak taraflar
özgürdürler. Bununla beraber bu esasın birden çok istisnası mevcuttur. Özellikle
işveren açısından söz konusu olabilecek bu istisnalar, bazı kimselerle öncelikle ve
zorunlu olarak iş sözleşmesi yapmak, bazı kimselerle sözleşme yapmamak şeklinde
ortaya çıkmaktadır140.
140
NARMANLIOĞLU, s.156
141
AKYİĞİT, Ercan., Yeni Mevzuata Göre Hazırlanmış İş Hukuku, 5. basım Seçkin Kitabevi,
Ankara, 2006, s.120-121
44
Yasadan kaynaklanan bu zorunluluk halleri amaç itibariyle tekrar işe alma ve
yeni işe alma zorunluluğu olarak incelenebilir. Örneğin, İş Kanunu md.30’da
öngörülen Özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçi çalıştırma’ya ilişkin
yükümlülük, bir iş bulmaları oldukça güç ve sosyal yönden kendilerine iş sağlanması
bir zaruret olarak görülen kimselerin işe alınmaları amacını gütmektedir. Burada
“yeni işe alma” söz konusudur. Diğer sözleşme yapma zorunluluğu halleri ise, daha
önce işyerinde çalışmış olup da belirli sebeplerle işlerinden ayrılan işçilerin tekrar işe
alınmalarıyla ilgilidir. Bu durumda da “tekrar işe alma” söz konusudur142.
142
TUNÇOMAĞ/CENTEL, s.78
143
SÜMER, s.50
45
kurulan bir sözleşmedir ve bu durum, onu yasal bir zorunluluk nedeniyle işgören
mahkumların çalışma ilişkisinden de ayırır144.
144
AKYİĞİT, s.121
46
İş Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca (ihbar önellerine uygun olarak
veya ihbar tazminatı ödenerek) ve bir aylık süre içinde, aynı tarihte veya farklı
tarihlerde iş sözleşmelerine son verilmesi halinde toplu işçi çıkarmadan söz edilir (İş
K. md.29/II)145.
145
AKI, Erol., “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre İşçilerin Topluca İşten Çıkarılması”, Mercek Dergisi,
Mess Yayınları, Ekim, 2005, Yıl: 10, Sayı: 40, s.97
146
Yeni İş Yasaları Semineri, İstanbul Ticaret Odası Yayını, Yayın no: 2004-31, İstanbul, 2004, s.71
147
ŞEN, Murat., “Toplu İşçi Çıkarma Prosedürüne Aykırılık”, Tühis, Mayıs, 2005, s.48
148
DEMİR, Fevzi., Yargıtay Kararları Işığında İş Hukuku ve Uygulaması, 4857 Sayılı İş Kanunu
ile Yeniden Düzenlenmiş 3.Baskı, Eylül, 2003, s.137
47
Toplu işçi çıkarmaya ilişkin 29’uncu maddeyle, en az 20 işçi çalıştıran
işverenler için geçerli olan toplu işçi çıkarmalar belli bir usule bağlanmış,
uluslararası belgelerde yer aldığı biçimde belli bir süre önceden yazıyla ilgili kişi ve
kurumlara bilgi verilmesi öngörülmüş, ayrıca bildirimde yer alacak bilgiler ve
taraflar arasındaki görüşmelerin içeriği maddede açıklanmıştır. Bu düzenlemeye
göre, artık bireysel fesihlerde olduğu gibi toplu işçi çıkarma nedeniyle yapılacak
fesihlerde de belli bir nedene dayanılması ve belirli bir prosedürün (usulün)
izlenmesi gerekmektedir149.
149
ŞEN, s.45
150
KANDEMİR, Murat., “İş Güvencesi Kapsamındaki İşçinin İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından
Feshi”, Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ' ye Armağan, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBARD),
Eylül, 2005, Sayı: 6, s.323
151
Bu hükmün eleştirisi için bkz.: ENGİN, E. Murat., İş Sözleşmesinin İşletme Gerekleri İle Feshi,
Beta Yayınları, İstanbul, 2003, s.116
48
Toplu işçi çıkarmadan söz edilebilmesi için birtakım şartların
gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan ilki, toplu işçi çıkarma nedenlerini açıklayan toplu
işçi çıkarmayı gerektiren bir durumun, bir olgunun ortaya çıkmasıdır. Bu durum;
ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gereği olarak
işyerinin bir bölümünün kapatılması veya otomasyona geçilmesi gibi durumlar
şeklinde karşımıza çıkabileceği gibi (İş K. md.29/I), işyerinin bütünüyle kapatılarak
kesin ve devamlı surette faaliyete son verilmesi (İş K. md.29/VI) biçiminde de ortaya
çıkabilir. Sonra, toplu işçi çıkarma prosedürünün işletilmesi yani işverenin toplu işçi
çıkarma eğilimi taşıması ve bunun için gerekli işlemleri yapması gerekir. Zira toplu
işçi çıkarmayı gerektiren durumlardan biriyle karşılaşan işveren, ilk planda işçi
çıkarmayı düşünmeyebilir. Bu yüzden, toplu işçi çıkarmanın gündeme gelebilmesi
için işverenin toplu işçi çıkarma eğilimi taşıması ve bunun için gerekli olan usulü
işletmesi şarttır152.
152
ŞEN, s.46
153
KANDEMİR, s.324-325
49
konuları ele alınır ve görüşmelerin sonunda toplantının yapıldığını gösteren bir belge
düzenlenir (İş K. md.29/V). Ancak bu belgenin, toplu işçi çıkarmanın seyrinde ve
yapılan fesihlerde bir etkisi yoktur154. Yapılan toplantı bir bilgi verme ve danışma
toplantısıdır. İş Kanunu, işçi temsilcilerine bilgi verme ve danışma yükümlülüğünü
yerine getirmeyen işveren hakkında hukuki bir yaptırım öngörmemekte, ancak,
maddede getirilen hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran işveren veya işveren vekiline
işten çıkardığı her işçi için ikiyüz milyon lira (ikiyüz ytl.) para cezası verileceğini
hükme bağlamaktadır (İş K. md.100)155.
Öte yandan, işçisini yeniden işe almayan işveren için herhangi cezai
veya hukuki bir yaptırım düzenlenmemiş olması bu konudaki büyük bir eksikliktir.
Bu sebeple, İş K. md.100 (toplu işçi çıkarma ile ilgili hükümlere aykırılık) ve
md.29’da değişikliğe ihtiyaç olduğu açıktır156.
154
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi., İş Hukuku, Turhan Yayınları, Ankara, Şubat 2005, s.585 vd.
155
ÇELİK, Nuri., İş Hukuku Dersleri, 19. basım, İstanbul, Ağustos, 2006, s.247
156
TUNCAY, A. Can., “İş Hukukunda Toplu İşçi Çıkarmalar ve Eski İşçilerin Yeniden İşe Alınması”,
İÜHFM 50. Yıl Özel Sayısı, İstanbul, 1973, s. 595-597
157
ENGİN, s.117; ÇELİK, a.g.e., s.248; DEMİR (İş Hukuku), s.138; MOLLAMAHMUTOĞLU,
a.g.e., s.586
50
yüklediği bir yükümlülük vardır. Söz konusu bu yükümlülük, işverenin işten
çıkardığı işçilerle yeniden iş sözleşmesi yapma zorunluluğudur. Fakat işverenin
farklı nitelikte işçiye ihtiyacı varsa altı ay içinde işe alacağı işçilerin daha önceden
topluca işten çıkardığı işçilerden olması gibi bir zorunluluğu yoktur. Öte yandan, İş
K. md.29/VI’da, işe çağrılacak işçilere yapılacak çağrının biçimi ve işçilere
tanınacak süre konusunda bir hüküm getirilmemiştir158.
158
AKI, s.100
159
ÇANKAYA, O. Güven.,/GÜNAY, C. İlhan.,/GÖKTAŞ Seracettin, Türk İş Hukukunda İşe İade
Davaları, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005, s.69
160
Yeni İş Yasası Semineri, s.53
51
Türk Hukukunda mevsim ve kampanya işleri, bu işler için yapılan iş
sözleşmelerinin türü ve bu işlerde çalışan işçilerin iş mevzuatı karşısındaki durumu
yeterli açıklıktan uzaktır. Önceki İş Kanunları bakımından yerinde olan bu hüküm,
4857 sayılı yeni İş Kanunu açısından da geçerlidir. Yargı kararlarına da bakıldığında
mevsimlik ve kampanya işlerinin tanımına imkân verecek öğelere değinen,
içeriğinden çıkarsama yoluyla bir tanıma varılabilecek türde kararlara
rastlanmamaktadır. Öğreti de bu konuda sınırları açık bir tanım vermemektedir. Buna
karşılık mevzuatta, mevsimlik ve kampanya işlerine ilişkin hükümlerden hareketle
mevsimlik işler ve kampanya işleri birlikte değerlendirilmek suretiyle mevsimlik
işler terimi genel olarak, yılın belirli dönemlerine tam randımanla çalışıp diğer
dönemlerinde işçi sayısını düşüren veya faaliyetlerini tamamen durduran işyerlerinde
yapılan işler olarak veya benzer mahiyette olmak üzere her zaman aynı sayıda işçi
çalıştırmaya elverişli olmayan ve işyerinde yürütülen faaliyetin niteliğine göre
işçilerin her yılın belirli dönemlerinde yoğun olarak çalıştıkları ve fakat yılın arta
kalan döneminde iş sözleşmelerinin ertesi yılın faaliyet döneminin başına kadar
askıya alındığı işler olarak tanımlanmaktadır161.
161
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.279
162
EYRENCİ, Ö.,/TAŞKENT, S.,/ULUCAN, D., Bireysel İş Hukuku, Legal Yayınları, yenilenmiş 3.
baskı, İstanbul, 2006, s.82
52
Nitekim Yargıtay da yerleşik kararlarında, taraflar arasında mevsimlik
bir işte belirli süreli iş sözleşmesi yapılmış ve izleyen yıllarda da aynı şekilde
mevsimlik sözleşmelerle işçi çalışmaya devam etmişse -mevsimlik bir işte her yıl
yeniden mevsimlik iş sözleşmeleri yapılmışsa- bu halde taraflar arasında tek bir
belirsiz süreli sözleşme bulunduğunu; mevsim sonunda sözleşmenin sona ermeyip
gelecek mevsime kadar askıda kaldığını, takip eden mevsim başında işçinin işe
alınmamasının, işverence belirsiz süreli iş sözleşmesinin usulsüz fesih sayılacağını
ve işçinin ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanacağını kabul etmiştir163.
163
Yeni İş Yasası Semineri, s.53
164
SÜZEK, s.215
165
EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, s.83
53
feshedilen işçileri amaçlamaktadır. Şayet işçilerin işten çıkarılması mevsim veya
kampanya döneminin sona ermesine dayanıyor ise toplu işçi çıkarma hükümleri
uygulanmayacaktır. Fakat işçilerin işine bunun dışında bir nedenle son veriliyorsa,
toplu işçi çıkarma hükümlerinin uygulanması gerekmektedir166.
166
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.607
167
DEMİR, s.184. (Ayrıca bkz.: Yarg. HGK, 12.03.1986, E.1984/611, K.1986/225)
168
GÜNAY, Cevdet İlhan., İş Kanunu Şerhi, C.1, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005, s.1100
54
tarafından bilindiği, önceki mevsim sonunda bunun işçilere bildirildiği veya
mevsimin her yıl aynı tarihte başladığı durumlarda işveren için böyle bir bildirim
yükümlülüğü de söz konusu olmaz169.
4857 sayılı yeni İş Kanunu, işyerinin işçisi iken sakatlanan, eski hükümlü ya
da terör mağduru olanlara çalıştırma yükümlülüğü açısından öncelik tanınacağı
esasını getirmiştir. Kanunun amacı, iş bulmakta zorluk çeken özürlü, eski hükümlü
ve terör mağduru kişilerin topluma kazandırılmalarına yardımcı olmaktır. Yine,
Kanunun amacına uygun olarak “işçinin meslek, beden ve ruhi durumlarına uygun
işlerde çalıştırılmaları” da şarttır (md.30/I)170.
169
AKI, Erol., “Mevsimlik İşlerde Çalışma Sorunları”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi,
Cilt:5, Sayı:3, Nisan, 2000, s.249-267
170
DEMİR (İş Hukuku), s.55,57
171
ALPAGUT, G., “4857 sayılı Yasa’da İşverenin Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru
Çalıştırma Zorunluluğu”, Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl: 9, Sayı: 4, Nisan, 2004, s.113 vd.
55
sözleşmesiyle çalışmasının herhangi bir önemi yoktur. Nitekim hem belirsiz süreli iş
sözleşmesine göre çalışanlar, hem de belirli süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar
sayının hesaplanmasına dahildir. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar ise
çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Ancak
işyerlerinde çalışan özürlü, eski hükümlü ve terör mağdurları bu sayının
hesaplanmasında dikkate alınmaz. Bunun yanı sıra, istihdam yükümlülüklerinin
bazıları bakımından dikkate alınmayacak başka işçiler de söz konusudur. Öncelikle;
İş K. md.30/VII fıkrasına göre, yeraltı ve su altı işlerinde özürlü işçi çalıştırılamaz ve
işyerindeki işçi sayısının tespitinde yeraltı ve su altı işlerinde çalışanlar hesaba
katılmaz. Yine 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetler Hakkında Kanunun 26.
maddesine dayanılarak yürürlüğe konulmuş bulunan yönetmeliğin 47. maddesinde,
özel güvenlik şirketlerinde çalıştırılacak sakat ve eski hükümlü sayısının
belirlenmesinde özel güvenlik görevlilerinin hesaba dahil edilmeyeceği, ancak diğer
istihdam yükümlülükleri bakımından, örneğin terör mağduru istihdamı bakımından
özel güvenlik görevlilerinin sayıya dahil edilecekleri belirtilmiştir172.
Yeni Kanun sistem olarak özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru istihdamı
açısından bütünlük getirmiştir. Zira 1475 sayılı Kanun döneminde elli işçi istihdam
eden işverenler %3 oranında özürlüyü, %3 oranında eski hükümlüyü ve Terörle
Mücadele Kanunu gereğince de %2 oranında terör eylemleri nedeniyle mağdur
olanları istihdam etmek zorundaydılar173. Ancak 4857 sayılı Kanun bahsi geçen
gruptakiler için toplam istihdam oranını %6 olarak belirlemiş ve bu oranın da yarısı
olan %3’den az olmamak üzere özürlülere ayrılmak koşuluyla her yıl ocak ayından
geçerli olmak üzere Bakanlar Kurulunca belirleneceğini öngörmüştür174.
172
EKMEKÇİ, Ömer., “Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru İstihdamında Yaşanan Sorunlar ve
itiraz Usulündeki Değişiklikler”, Çimento İşveren Dergisi, Sayı:5, Cilt:19, s.43
173
AKI, Erol.,/SÖZER, Ali Nazım., İş ve Sosyal Sigorta Kanunları, 3. baskı, Fakülteler Kitabevi,
İzmir, 2000, s.153
174
GÜNAY, s.362
56
isteğine bırakmış ve kalan %1 oranını özürlü işçiler için mi yoksa eski hükümlü
işçiler için mi kullanacağını 15 gün içerisinde Türkiye İş Kurumunun il veya şube
müdürlüklerine bildirmesi zorunluluğu getirmiştir. Aynı oranlar, 2005/8413 sayılı
Bakanlar Kurulu kararıyla (4.2.2005 tarih ve 25717 sayılı Resmi Gazete), 2005 yılı
için de benimsenmiştir. Ancak iki yıldır aynı oranlar belirlenmişken, Bakanlar
Kurulu bu kez 2005/9077 sayılı kararıyla (8.7.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi
Gazete), 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere bu oranları, özel sektör
işyerlerinde %3 özürlü, %1 eski hükümlü, %2 terör mağduru olarak ve kamu
işyerleri için de %4 özürlü ve %2 eski hükümlü olarak belirlemiştir. Bu duruma göre;
2004 ve 2005 yıllarında %1’lik tercihini özürlü istihdamından yana kullanmış
bulunan işverenler bakımından %4 olan özürlü istihdamı yükümü 2006 yılı başından
itibaren %3’e düşünülmüş ve terör mağduru oranı %2’ye çıkmış olacaktır175.
57
maluliyeti nedeniyle ayrılanlara böyle bir hak tanınmışken, şimdi söz konusu hak,
eski hükümlü ve sonradan terör mağduru olanları da kapsayacak şekilde
genişletilmiştir177.
30’uncu maddede yer alan bir diğer düzenlemeye göre de, bu kapsamdaki
çalıştırılacak işçilerin nitelikleri, hangi işlerde çalıştırılabilecekleri, bunların
işyerlerinde genel hükümler dışında bağlı olacakları özel çalışma ile mesleğe
yöneltilmeleri, mesleki yönden işverence nasıl işe alınacakları, Adalet Bakanlığı ile
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca birlikte çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir (md.30/VI). Söz konusu bu yönetmelik, 24.3.2004 tarih ve 25412 sayılı
Resmi Gazetede “Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör Mağduru İstihdamı Hakkında
Yönetmelik” olarak yayımlanmıştır.
58
veya vekilleri hakkında o yıla ilişkin asgari ücretin on katı tutarında para cezası
uygulanacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla, terör mağduru çalıştırmama halinde
anılan hüküm uygulanmaya devam edecektir179.
179
ÇELİK, s.105
180
KUTAL, Gülten., “Sakatların Ekonomik Hayata Katılması, İş Hukuku’nun Ulusal ve Uluslar arası
Temel ve Güncel Konuları”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Ankara, 1993, s.384
181
BİLGİN, Kamil Ufuk., “Özürlülerin Çalışma Hayatındaki Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Kamu-
İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:5, Sayı:4, Temmuz, 2000, Erişim:10.07.2007
http://www.kamu-is.org.tr/pdf/543.pdf , s.2
59
Tüm bunlardan hareketle “özürlü” kavramının tanımını yapmak
gerekirse, öncelikle hem Türk Hukukunda hem de Uluslararası Hukukta değişik
tanımlarının olduğunu görmekteyiz. Ancak, bu kavramla ilgili en geniş kapsamlı
tanım, “Özürlüye Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” (RG.
18.3.1998, No: 23290) de yer almaktadır. Buna göre özürlü, “Doğuştan ya da
sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal
ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama
uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan birey” olarak
ifade edilmiştir (md.3/a)182.
182
UŞAN, M. Fatih., “Özürlü Çalıştırma Yükümlülüğüne Aykırılığın Müeyyidesi
Yüzyirmidörtmilyon Türk Lirası”, Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl: 4, Sayı: 14, İstanbul, Nisan,
1999, s.68
183
ŞAHİN, Menekşe., “Türkiye’de Sakatların Çalışma Hayatındaki Sorunları”, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002, s.20
184
RG. 24.3.2004, No: 25142
60
yoksun olduğu sağlık kurulu raporuyla belgelenenler, bu Tüzük hükümleri
bakımından özürlü sayılırlar” denilmiştir185.
185
DEMİRCİOĞLU/CENTEL, s.92; UŞAN, s.37; ŞAKAR, Müjdat., “Özürlü, Eski Hükümlü ve
Terör Mağdurlarının Zorunlu İstihdamına İlişkin Son Gelişmeler, Yaklaşım Dergisi, Yıl: 12,
Sayı:137, Ankara, Mayıs, 2004, s.23 vd.
186
ÇELİK, s.104; ŞAKAR, a.g.e., s.95; DEMİRCİOĞLU/CENTEL, s.92
187
DEMİR (İş Hukuku), s.54
61
oranın daha düşük uygulanmasına imkân verecek esnek düzenlemeler yapılmaması,
işyerlerini özürlü istihdamı konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmek
bakımından sıkıntıya sokmakta, dolayısıyla yüksek miktarlarda idari para cezalarına
maruz kalmalarına neden olmaktadır188.
188
AYDIN/GÜVEN,s.71
189
ÇENBERCİ, Mustafa., İş Kanunu Şerhi, 6. basım, Ankara, 1986, s.641; UŞAN, s.214
190
UŞAN, s.214; CANİKLİOĞLU, Nurşen., “Türk Hukukunda Sakat ve Eski Hükümlü Çalıştırma
Yükümlülüğü”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul, 1991, s.57; ŞİŞMAN, Yener., “Türkiye’de Sakat Çalıştırma Yükümlülüğünün
Düzenlenmesi ve Uygulanması”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 1995, s.95
191
Ayrıntılı bilgi için Bkz. DEMİR (Sendikalar Hukuku), s.18 vd.
192
CANİKLİOĞLU, a.g.e., s.58; ŞİŞMAN, a.g.e., s.95; GÜNAY, s.363
193
UŞAN, s.217
62
İşverenin yükümlülüğü açısından belirtilmesi gereken bir diğer husus
da her işveren için böyle bir çalıştırma yükümlülüğünün olmadığıdır. Nitekim özürlü
işçi çalıştırmanın söz konusu olabilmesi için o işyerinde en az elli işçinin istihdam
edilmesi gerektiği kanunda belirtilmiştir. O halde, işyerinde elliden az işçi çalıştıran
işveren açısından böyle bir yükümlülük söz konusu olmayacaktır194. Son olarak
işçiler açısından baktığımızda ise; işçinin işverenin özürlü işçi çalıştırma
yükümlülüğünden yararlanabilmesi için Kanun, Tüzük ve Yönetmelik açısından
özürlü olması gerekmektedir.
194
CANİKLİOĞLU, s.60
195
ERKUL, İhsan., “Eski Hükümlüler ve Çalışma Sorunları”, Eskişehir İTİA Dergisi, Cilt:7, Sayı:2,
Eskişehir, 1976, s.287
196
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.334
63
“Kanunlardaki kamu güvenliği ile ilgili hizmetlere ilişkin özel hükümler saklı
kalmak koşuluyla, altı aydan daha uzun süreli bir hapis cezası almış olanlar ile
devlet memuru olmaya engel bir suçtan hüküm giymiş olanlar ve ömür boyu kamu
hizmetlerinden yasaklı olanlardır”197.
197
DEMİR (İş Hukuku), s.53
198
GÜNAY, s.363
64
Kurumdan yaptığı talep üzerine işe göndermede önceliğe sahip olurlar199. Öte
yandan, eski hükümlülerin de Cumhuriyet Savcılıklarından getirecekleri hükümlülük
belgelerini İş ve İşçi Bulma Kurumu’na verdikleri tarih esas alınarak, meslekli-
mesleksiz sınıflandırılmasına tabi tutularak kayıtları gerçekleştirilir200.
199
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/calisma_sosyal_guvenlik_bakanligi_isig_yon/ozurlu_eski_huk
umlu_teror_magduru_istihdami.pdf , Erişim: 07.08.2007
200
GÜNAY, s.363
201
ÇELİK, s.104
65
hüküm dışında, bir adım daha ileri giderek “sosyal yardım” ve “sosyal hizmetlere”
özel ve geniş bir yer vermiştir. Böylece, sosyal güvenlik açısından özel olarak
korunması gerekenlerin durumu ayrıca düzenlenmiş olmaktadır. Anayasadaki bu
esaslardan hareketle, görevleri nedeniyle yaralanan ya da ölen bazı kamu
görevlilerine yönelik çeşitli tarihlerde çıkan yasalarla, sosyal yardım yapılmasını
öngören düzenlemeler yapılmış ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na 4131
sayılı Kanun ile eklenen ek madde 1202 ile terör olaylarından etkilenenleri çalıştırma
yükümlülüğü getirilmiştir. 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı İş
Kanunu’nun 30. maddesinde işverenin özürlü, eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu
ile birlikte, aynı madde içerisinde terör mağduru çalıştırma zorunluluğuna da yer
verilmiştir203.
202
12.4.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’na 13.11.1995 tarih ve 4131 sayılı
kanunla yapılan ek madde ilavesiyle yeni bir çalıştırma zorunluluğu öngörülmüştür. Söz konusu
kanunun ek 1. maddesinin (b) fıkrası uyarınca, “50 ve daha fazla işçi çalıştıran işverenler,
çalıştırdıkları daimi işçi sayısının %2’si oranında, istihdamı zorunlu olan terör mağdurlarını
durumlarına uygun işlerde çalıştırmak üzere iş sözleşmesi yapmak zorundadırlar”. Bkz. RG,
16.11.1995, No: 22465
203
KANDEMİR, Murat., “Terör Mağduru Çalıştırma Zorunluluğu”, Çimento İşveren Dergisi,
Cilt:19, Sayı:3, Mayıs, 2005, Erişim: 10.07.2007, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale17.pdf , s.3
66
b) malul olup da çalışabilir durumda olanlar, Kanun kapsamında istihdamı gerekli
olan kişilerdir204.
204
KANDEMİR (Terör Mağduru), s.6
205
NARMANLIOĞLU (İş Hukuku), s.173
206
EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, s.92-93
67
Terör Eylemleri Nedeniyle Şehit Olan veya Çalışamayacak Derecede
Malûl Kalan Kamu Görevlileri ile Er ve Erbaşların Yakınlarının Malûl Olup da
Çalışabilir Durumda Olanların İstihdamı Hakkında Yönetmeliğin 7. maddesine göre,
“işverenler terör eylemleri nedeniyle şehit olan veya çalışamayacak derecede malûl
olan kamu görevlileri ile er ve erbaşların varsa eşlerini, yoksa çocuklarından birisini,
çocukları da yoksa kardeşlerinden birisini ya da malûl olup da çalışabilir durumda
olanları istihdam etmekle yükümlüdür”. Ayrıca, işe alma zorunluluğu şehit ya da
malûl ailesi fertlerinden sadece birisi için mümkün bulunmaktadır. Öte yandan
başvuru süresi, şehitlik veya malûllük olayının meydana geldiği tarihten itibaren beş
yıldır. Bu süre geçirilmişse bu kanun çerçevesinde başvuruda bulunulamaz. Herhangi
bir kamu kurum veya kuruluşunda memur, sözleşmeli personel veya sürekli işçi
kadrolarında çalışan hak sahiplerinin iş talepleri kabul edilmez. Şehit ve malulün,
yaşları itibariyle çalışamayacak durumda olan çocukları, iş hakkı kullanılmadığı
takdirde, çalışma yaşına geldiğinde yönetmelik hükümlerinden yararlandırılır207.
68
ancak yer boşaldığı takdirde söz konusu özürlü kişiler diğeri isteklilere nazaran
öncelikle işe alınacaktır209.
209
KESER, Hakan., “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre İşverenin İş Sözleşmesi Yapma ve İş
İlişkilerinde Eşit İşlem Yapma Yükümlülükleri ve Bunlara Aykırı Davranması Durumunda
Karşılaşacağı Yaptırımlar”, Resul Aslanköylü’ye Armağan, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi,
Cilt:7, Sayı:3, 2004, Erişim: 15.8.2007, http://www.kamu-is.org.tr/pdf/733.pdf
210
EKONOMİ, s.104
211
ÇENBERCİ, s.454; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s.85; SÜZEK, s.269
212
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.327
69
Maluliyeti ortadan kalkan işçiler, eski işyerlerine alınmalarını istedikleri
takdirde işveren bunları boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere
tercih ederek almak zorundadır. Bu hükümdeki “boş yer” veya “boşalacak ilk iş”
işyerindeki herhangi bir iş değil, ancak işçinin daha önce çalıştığı iş ya da eski işine
uygun bir iş olabilir213.
213
SÜZEK, s.269
214
UŞAN, M. Fatih., İş Hukukunda Sakat İstihdamı, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası, Ankara,
1999, s.251 vd.
70
getirilen bir düzenleme olan askerlik ödevi nedeniyle işyerinden ayrılan işçiye,
ödevin bitiminden sonra başlıca geçim kaynağını sağlayan bir iş bulması ve mesleki
faaliyetini devam ettirmesi güvencesinin verilmesi gerekmektedir. Söz konusu
hükümlerden biri İş K. md.31, f.son’da yer alan sözleşme yapma yükümlülüğü,
diğeri ise İş K. md.31, f.1’deki iki ay askıda kalacağı yönündeki hükümdür.
Askerlik çağının ilk devresi olan yoklama devrinin iş sözleşmesi ile bir
alakası yoktur. Ama gerek muvazzaflık gerekse yedeklik devreleri iş sözleşmesi
açısından önem taşımaktadır. Zira bu dönemlerde olan kişilerin iş sözleşmesine göre
çalıştıkları bir dönemde zorunlu olarak bu görevleri yerine getirmeleri kanun gereği
istendiğinde iş sözleşmesine ne tür bir etkide bulunacağı hususu önem taşır. Bu
açıdan öncelikle bu dönemlerle neyin kastedildiği ortaya konulmalıdır. Muvazzaf
askerlik ödevi iki şekilde yerine getirilmiş sayılır. Bunlardan ilki ve olağan olanı,
Kanunun öngördüğü sürenin bilfiil silah altında geçirilmesidir. Diğeri ise, yine
Kanuna dayanarak ya bir başka hizmetin yapılması ya da belirli bir miktar para
ödenmesi (bedel) suretiyle gerçekleştirilmesidir. Yedek (ihtiyat) askerlik devri ise,
Askerlik Kanununun yedinci maddesine göre, muvazzaflık devresinin bitmesinden
askerlik çağının sonuna kadar olan kısımdır. İhtiyat (yedek) askerlik halinde
yükümlüler bilgilerinin yenilenmesi, yeni silahların öğretilmesi veya tatbikat amaçlı
olarak silah altına alınmaktadırlar215.
215
ŞEN Murat, “İş Hukukunda Askerlik Yükümlülüğü Nedeniyle İşten Ayrılmanın Ortaya Çıkardığı
Sorunlar ve Askerliğini Bedelli Olarak Yapanların Hizmet Akitlerinin Durumu", Yargıtay Dergisi,
Cilt: 27, Sayı: 3, Temmuz, 2001, s. 557-596
216
BAYBORA, Dilek., “İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Askerlik Yükümlülüğü ve Uygulamaya
İlişkin Sorunlar”, Çimento İşveren Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 4, Temmuz, 1998, s.7
71
çok çalışmaya karşılık her fazla yıl için, ayrıca iki gün eklenir. Fakat bu sürenin
tamamı doksan günü geçemez217.
217
DEMİR (İş Hukuku), s.56; TUNÇOMAĞ/CENTEL, s.180
218
KESER (Eşit İşlem Yapma Yükümlülüğü), http://www.kamu-is.org.tr/pdf/733.pdf
219
TAŞKENT, s.56
72
Ancak iş sözleşmesi belirli süreli yapılmış ise askıda kalma sözleşme
süresinin işlemesine engel olmaz. Bu nedenle de sözleşme süresi askı süresi içinde
doluyorsa, sürenin sona erdiği tarihte sözleşme de sona erer. Bu durumda ise, belirli
süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve süresi askerlik yükümlülüğünü yerine getirirken
sona eren işçilerin tekrar işe alınma zorunluluğu yoktur220.
Yani işverenlerin, herhangi bir askeri ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçileri
tekrar çalıştırma yükümlülüğünün söz konusu olabilmesi için öncelikle işçinin
herhangi bir askeri ödev nedeniyle işinden ayrılması, sonra işçilerin işverene bu
ödevin sona ermesinden başlayarak iki ay içinde işe girmek için başvurması ve
nihayet işyerinde boş yerin bulunması gerekmektedir.
220
EKONOMİ, Münir., “Türk İş Hukukunda Kanundan Doğan Hizmet Akdi Yapma Zorunluluğu ve
Hükümleri”, (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), İstanbul 1969, s. 204
221
EKONOMİ (İş Hukuku), s.101
222
ÇENBERCİ, s.761
223
Yarg. 9. HD. 22.11.1973, E. 11342 K. 33375, ÇELİK, s.105
73
Kural olarak işçinin işe girmeyi istemesi (icab) karşısında işveren, işçiyi işe
almak (kabul) zorundadır. Her ne kadar askerlik dönüşü işverene sözleşme yapma
zorunluluğu yüklenmişse de, uygulamada işçiye bu konuda yeterli iş güvencesi
sağlandığını savunmak güçtür. İşverenin işe alma zorunluluğuna uymamasının cezai
yaptırımı vardır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma
yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık
ücret tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur. 1475 sayılı İş Kanununda da yer
alan bu hüküm, o dönemde yaptırımının yokluğu nedeniyle işlerliği bulunmayan bir
nitelik taşımakta ve eleştirilmekteydi. 4857 sayılı İş Kanununun aynı hükmü
muhafaza ederek, yaptırım altına almasının isabetli olduğu söylenebilir224.
224
AYDIN/GÜVEN, s.72
225
KUTAL, Metin., “İşçi Sendikası Üyeliği, Yöneticiliği ve Temsilciliğinin Güvencesi, Prof. Dr.
Cavit Orhan Tütengil’in Anısına Armağan, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası Özel Sayı 1, Cilt:38,
Sayı:1-2, İstanbul 1982, s.485
74
İşçi kuruluşlarında görevi biten işçilerin yeniden işe alınmalarını içeren
sendikal güvenceyi, işçi sendikası ve konfederasyonu yöneticiliği güvencesi (Sen. K.
md.29) ve işyeri sendika temsilciliği güvencesi (Sen. K. md.30) olarak iki grupta ele
almak doğru olacaktır.
226
GÜNAY, Cevdet İlhan., “Profesyonel Sendika Yöneticisinin Yeniden İşe Alınmasının Hukuki
Sonuçları”, TÜHİS, Cilt:16, Sayı:3, Ağustos, 2000, s.1; SUR, Melda., İş Hukuku-Toplu İlişkiler,
Turhan Kitabevi, Ankara, 2006, s.49
227
BAYBORA, Dilek., “Türk İş Hukuku ve Mukayeseli Hukukta Sendika Yöneticiliği”, Kamu-İş
yayını, Ankara, 2001, s.121
75
işlevlerini yerine getirebilmeleridir. Çıkar birliklerinin içinde, toplum hayatında
sayısal ve sosyal yönden önemi bulunan işçi sendikalarının bir yandan işveren veya
kuruluşlarıyla toplu iş sözleşmesi yapmak, öte yandan, çalışma yaşamındaki
kurullara katılarak ekonomik ve sosyal düzende denge ve uyumu sağlamak görevi
bulunmaktadır. Sendikaların tüzel kişi olarak kendilerine düşen görevlerini yerine
getirebilmeleri için bazı organlara sahip olmaları gerekir. Bu organlarda görev almak
da, bir iş sözleşmesine tabi olarak çalışmanın sonucu olan işçi sıfatının varlığını
gerekli kılar. Öte yandan, belirtilen biçimde işlevi bulunan işçi sendikası ve üst
kuruluşları yöneticiliğinin gereği gibi yapılabilmesi, işçinin tüm mesaisini sendikal
faaliyetlere ayırabilmesi ile mümkündür. Böyle görevlere seçkin işçilerin gelebilmesi
de onlara yeterli bir güvencenin sağlanmasının önemini ortaya koymaktadır228.
228
GÜNAY (Profesyonel Sendika Yöneticisi), s.1
76
kuruluşlarda rahatlıkla görev yapabilmelerini sağlamak için kendilerine bir güvence
getirilmesini gerekli görmüştür229.
229
SÖNMEZ, Fikret., Türkiye’de Sendika Hürriyeti ve Teminatı, İzmir Ege Üniversitesi Matbaası,
1968, s.133
230
BAYBORA (Sendika Yöneticiliği), s.121
231
DEMİR, Fevzi., Sendikalar Hukuku, Fakülteler Kitabevi, 4. baskı, İzmir, 1999, s.155-156
77
seçen işçinin iş sözleşmesinin askıda kalacağına ilişkin yasada bir düzenleme
olmamasına karşın, bu hususta toplu iş sözleşmelerine hükümler konulabilmektedir.
Nitekim bazı toplu iş sözleşmelerinde, sendika yöneticiliğine geçen işçilerin iş
sözleşmelerinin askıda kalacağına dair hüküm koyulduğu görülmektedir232.
274 sayılı yasada olduğu gibi, 2821 sayılı yasada da, yöneticilik
güvencesinden yararlanabilmek için bu görevi, “seçime girmemek, yeniden
seçilememek veya kendi isteğiyle çekilmek (istifa) suretiyle son bulması”
gerekmektedir (md.29/I). Yasada sayılmamakla birlikte bunlar yanında
şubenin/sendikanın birleşmesi/kapanması gibi hallerin de güvenceye imkân
tanıyacağı kabul edilir. Fakat yöneticilikten atılma (ihraç/azil) yahut mal bildiriminde
bulunmak nedeniyle sona eren yöneticiliğin bu güvence kapsamına girmesi mümkün
değildir235.
232
SÜZEK, Sarper., İş Akdinin Askıya Alınmasının Genel Teorisi, Savaş Yayınları, Ankara, 1989,
s.60
233
SUR, s.50
234
SUBAŞI, İbrahim., “İşçi Kurulu Yöneticiliği ve Güvencesi”, Prof. Dr. Turhal Esener’e
Armağan, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, Ankara, 2000, s.536
235
AKYİĞİT, s.436
78
Son olarak, “yönetim kurulundaki veya başkanlıktaki görevi ile ilgili
fiillerinden dolayı hüküm giymiş olanlar bu haktan yararlanamazlar (Sen. K.
md.29/II)”. Sendikalar Kanunu’nda, yöneticilerin görevleri ile ilgili suçların neler
olduğu konusunda açık bir düzenleme yoktur. Yasaya göre, genel kurul dışındaki
organlara seçilenlerin 5. maddede sayılan suçlardan biri ile mahkûm olmaları halinde
görevleri kendiliğinden sona erer (md.9/VIII). Bu hükümdeki atıftan hareketle, bu
fiillerin 5. maddede öngörülen hususlar olduğu söylenebilir. Öte yandan, yasadaki
düzenlemede açıkça hüküm giymiş olmak’tan söz edildiği için; polis nezaretinde
kalmak veya tutuklanmak, sonuçta “takipsizlik” veya “beraat” ile neticelenmiş ise,
bu durum yöneticilik güvencesinden yararlanmaya engel teşkil etmez. Buna karşılık,
yöneticinin mahkûmiyeti görevi ile ilgili değilse; bu takdirde yasadaki yöneticilik
güvencesinden yararlanabilecektir236.
236
SUBAŞI, s.539-540
237
y.a.g.e., , s.541
79
Söz konusu güvenceden faydalanılması için yukarıda açıkladığımız tüm bu
koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Bu koşullardan herhangi birinin
gerçekleşmemesi, işvereni bu yükümlülükten kurtaracaktır.
238
TAŞKENT, Savaş., “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Münir Ekonomi 60. yaş günü Armağanı,
Ankara, 1993, s.258
80
Ancak, sorunların çözümü için gösterdikleri çabanın bir işyeri ile sınırlı
kaldığında yeterli ve etkili olmadığını gören, başarılı olmak için diğer işçilerle ortak
hareket etmek gerektiğinin bilincine varan işçiler, bu kez “sendika” denilen
kuruluşlar oluşturarak örgütlenme alanlarını genişletmişlerdir. Sendikalar,
işverenlerle pazarlığa oturmuşlar, kendilerine üye olan tüm çalışanların ekonomik ve
sosyal tüm hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için çalışmışlardır. Öte
yandan, her bir işyerinde çalışan üyelerinin sorunlarını yakından takip edebilmek ve
de görüşlerini üyelerine aktarabilmek için işyerinde kendilerinin adına hareket
edecek kişilere gereksinim duyan sendikalar, işyerinde çalışan üyelerinden birine
veya birkaçına sendikayı temsil etme görev ve yetkisi vermişlerdir. Böylece “işyeri
sendika temsilciliği” kurumu ortaya çıkmıştır.
239
EKONOMİ, Münir., “İşyeri Sendika Temsilcilerinin Atanması, Görevleri ve Teminatı”, BASISEN
İşyeri Sendika Temsilcilerinin Görevleri ve İşlevleri Eğitim Semineri, İstanbul, 1986, s.13
240
ŞENOL, Şenol., “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Adalet Dergisi, Ocak-Şubat, Sayı:1, 1998, s.109
81
uyuşmazlıkların merkezinde yer almakta, bu nedenle de işverenle karşı karşıya
gelmektedirler. İşyeri sendika temsilcileri, işyerlerinde işçi sendikaları ile işveren,
işçi ile işveren arasında köprü görevi görmektedirler. Yasaya göre de, işyeri sendika
temsilcileri, işyerine bağlı kalma koşulu ile işçilerin dileklerini dinlemek ve
şikâyetlerini çözümlemek, işçi ve işveren arasındaki işbirliğini, çalışma uyumunu,
çalışma barışını sürdürmek, işçilerin hak ve çıkarlarını gözetmek, iş yasaları ve toplu
iş sözleşmelerinde öngörülen çalışma koşullarının uygulanmasına yardımcı olmakla
görevlidirler (Sen. K. md.35)241. İşte bunu dikkate alan kanun koyucu, işverenin
temsilcinin sözleşmesini feshine karşı gerçek bir iş güvencesi getirmiş ve böylece
görevlerini daha verimli ifa etmelerini sağlamıştır. Ancak, 4773 sayılı Kanunla
yapılan ve 15.03.2003 tarihinden itibaren yürürlüğe giren değişiklikler, bu özel
güvenceyi alıp götürmüş, temsilcilerin güvencesinde bir kötüleşmeye neden
olmuştur242.
241
DEMİRCİOĞLU/CENTEL, s.266
242
SÜZEK (İş Hukuku), s.618
82
daha fazla olan özel statüye sahip bir işçidir. Bu nedenle korumasının geriye
götürülerek diğer işçilerle eşitlenmesinin gerekçesi makul değildir243.
Yargıtay da, kanunda öngörülen sayıdan fazla temsilci tayin edilen hallerde,
güvenceden yararlanma iddiasında bulunan işçinin temsilcilik sıfatının geçerli olup
olmadığının araştırılması gerektiğine karar vermiştir. Öte yandan, 2821 sayılı
Kanunun 30. maddesinde düzenlenen güvenceden sadece işyeri sendika
temsilcilerinin yararlanabileceğini, işçi sendika ve konfederasyonlarının yönetiminde
görev alanların sözü edilen maddenin uygulanma alanına girenler arasında
sayılmalarına ve 30 işçiden az işçi çalıştıran veya altı aydan az kıdemi olanların işe
iade isteklerinin kabulüne imkân bulunmamaktadır245.
243
EKMEKÇİ, ÖMER., “Toplu İş Hukuku Bakımından İş Güvencesi Yasa Tasarısının
Değerlendirilmesi”, Türk İş Hukuku’nun Güncel Sorunları 2001 Temmuz Toplantısı İş
Güvencesi Yasa Tasarısının Değerlendirilmesi, İstanbul Barosu Yayını, İstanbul, 2001, s. 55-56
244
NARMANLIOĞLU, Ünal., “İşyeri Sendika Temsilcileri, Atanmaları, Görevleri ve Güvenceleri”,
Kudret Ayiter Armağanı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:3, Sayı:1-4, s.169-
230
245
GÜNAY, Cevdet İlhan., İş Hukuku-Yeni İş Yasaları, Yetkin Yayınları, 4. basım, Ankara 2005,
s.741
83
İş Kanunu’na tabi olmayan işyeri sendika temsilcilerini güvence kapsamı dışında
bırakmak, işin özüne uygun bir çözüm tarzı olmayacaktır246.
246
AKYİĞİT, Ercan., Türk İş Hukukunda İş Güvencesi, Ankara 2007, s.359
247
4773 sayılı kanunda on veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde iş güvencesi hükümlerinin
uygulanacağı hükmü yer alırken, bu sayı 4857 sayılı yeni iş kanunu ile otuza yükseltilmiştir.
248
BÜYÜKUSLU, Ali Rıza., “Çalışma Hayatında Yeni İş Kanunu”, TÜHİS, Cilt:18, Sayı:2-3,
Mayıs-Ağustos 2003, s.19
84
ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan bir işveren vekili olması halinde,
iş güvencesi kapsamı dışında kaldığı görülmektedir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, belirli süreli bir iş sözleşmesiyle çalışan bir işçi
sendika tarafından temsilci olarak atandığında, iş sözleşmesi sürenin geçmesiyle sona
ermesi durumunda Sen. K. md.30 hükümleri uygulanmaz. Yani işe iade ve iş
güvencesi tazminatı gündeme gelmez. Aynı şey, İş Kanununa tabi olmayan veya tabi
olup da iş güvencesinden yararlanma koşularını taşımayan temsilci için de geçerlidir.
İşverenin belirli süreli iş sözleşmesini yenilemeyeceği yolunda yaptığı bildirim fesih
olmadığı için, böyle bir bildirim üzerine Sen. K. md.30 uyarınca işe iade kararı
alınamaz. Zira belirli süreli sözleşmeye konulan hüküm dolayısıyla işverenin
sözleşmeyi yenilemeyeceğini bildirmesi üzerine sözleşme, sürenin bitimiyle
kendiliğinden sona erer249.
85
konusu bu haklı nedenin de işveren tarafından ispatlanması gerekir. Aksi halde işçi
genel iş güvencesi hükümlerini işletebilir. Yani, işveren fesih sebebi olarak ileri
sürdüğü haklı nedeni ispat edemezse, fesih geçersiz sayılarak, temsilciye bir ay
içinde dava açma hakkı251 doğacaktır252.
Şöyle ki,
251
Temsilcinin, kendisine fesih bildiriminin tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içinde dava açması
zorunludur. Zira bu süre “hak düşürücü” bir süre olduğundan, temsilcilik güvencesiyle ilgili işe iade,
bunun doğuracağı tazminat ve de ücret ve diğer haklar konusunda herhangi bir talepte bulunması
mümkün olmayacaktır.
252
AKYİĞİT (İş Hukuku), s.440
253
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi., “4857 sayılı Yeni İş Kanunu’nun Getirdiği Önemli Bazı
Yenilikler”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:7, Sayı:4, 2004, http://www.kamu-
is.org.tr/pdf/741.pdf
254
AKYİĞİT (İş Hukuku), s.440
86
farklı muameleye tabi tutulamayacakları belirtilmiştir. Zira sendikal işleyiş içinde
yoğun bir şekilde sendikal faaliyetlerde bulunan işyeri sendika temsilcilerinin işveren
tarafından bu sıfatları nedeniyle işin görülmesi sırasında ayrıma tabi tutulmaları
durumunda, bu sendikal tazminata hak kazanmaları söz konusudur (Sen. K.
md.31/VI)255. Yargıtay da sadece işten çıkarmalarda değil, iş sözleşmesinin
devamında da işverence işçiye sendikal nedenle farklı işlemde bulunulmasını
sendikal tazminat istemesi için yeterli kabul etmektedir256.
255
DEMİR ( Sendikalar Hukuku), s.194 vd.
256
Yarg. 9. HD., 8.11.1993, 6484/15794, Çimento İşveren Dergisi, Ocak 1994, s.27
257
BÜYÜKUSLU, s.20
258
GÜNAY (Yeni İş Yasaları), s.747
87
rahatlıkla iş sözleşmesi feshedilebiliniyordu. Ancak Sen. K. md.30/II’deki yeni
düzenleme ile “işveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri sendika temsilcisinin çalıştığı
işyerini değiştiremez veya işinde esaslı tarzda bir değişiklik yapamaz. Aksi halde
değişiklik geçersiz sayılır” denilerek, bu hükmün önceki dönemdeki tartışmalarına
son verilmiş, temsilcinin güvencesi daha etkin kılınmıştır259.
Ülkemizde işyerlerinin çalıştırılan işçi sayısına bağlı olarak pek çok yasal
zorunluluğu bulunmaktadır. Bunlardan biri de iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin
etkin uygulanmasında önemli bir payı olan “işyeri hekimi” istihdam zorunluluğudur.
İşyeri hekimliği, işçi sağlığının korunması gerektiği düşüncesi ile mevzuatımıza
girmiş ve hukuki çatısı yasalarla belirlenmiş bir ölçüde kamu görevi niteliği bulunan
bir kurumdur.
88
işyeri hekimi; bir yandan uygulama ve araştırma işlevlerini, bir yandan da denetim
işlemlerini yürütürken sağlık kayıtları ile sürekli veri toplayıp istatistiksel
değerlendirmeler yaparak çalışanlara ilişkin sağlık sorunlarını, bu sorunların
nedenlerini ve kontrol önlemlerinin etkinliğini saptamaya çalışır261.
İşyeri hekimliğine ilişkin ilk düzenleme 1930 tarihli 1593 sayılı Umumi
Hıfzısıhha Kanunu’nun 180. maddesinde yer almıştır. Söz konusu madde, devamlı
olarak en az elli işçi çalıştıran işverenleri, işçilerin sağlık durumlarına bakmak üzere
bir veya daha fazla hekimin sağlık denetimini sağlamaya ve hastalarını tedavi
ettirmeye mecbur tutmuştur. Ardından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu’nun 180’inci maddesinin işçilerin sağlık durumlarının
denetlenmesinin sağlanmasına, işyerlerinde çalıştırılmasına, hasta odası ve ilk
yardım araçları bulundurulmasına ve diğer hususlara ilişkin hükümlerini saklı tutmak
üzere hastalanan işçilerin tedavileri ile ilgili hükümleri yürürlükten kaldırmıştır. Bu
duruma göre, işyeri hekimliğinin varlık nedenine uygun olarak işyeri hekiminin
görevi koruyucu sağlık hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. 1475 sayılı eski İş
Kanununda ise işyeri hekimliği açıkça düzenlenmemiştir. Sadece 79. maddesine göre
ağır ve tehlikeli işlerde işçilerin işe girişlerinde ve işin devamı süresince, 80.
maddesine göre de küçüklerin herhangi bir işe alınmadan önce ve 18 yaşını
dolduruncaya kadar bedence bu işlere dayanıklı olduklarına ilişkin muayene
raporunun, işyeri hekimlerince de verilebileceği öngörülmüştü262.
261
GİRİTLİOĞLU, Hakan.,/GÜLER, Mustafa.,/ÖZÇELİK, Ziynet., İşyeri Hekimliği, Türk Tabipler
Birliği Yayını, Ekim, 1997, s.82-85
262
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.764
89
Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmelik” ile
düzenleneceği belirtilmiştir263.
4857 sayılı yeni kanun ise 81’inci maddesinde işyeri hekimliğini “devamlı
olarak en az elli işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan
tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile koruyucu
sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin tehlike derecesine
göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir işyeri sağlık birimi
oluşturmakla yükümlüdürler” şeklinde düzenlemiş, işyeri hekimlerinin nitelikleri,
sayıları, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma şartları,
görevlerini nasıl yürütecekleri konusunun ise, 1980 tarihli yönetmeliği yürürlükten
kaldıran 2003 tarihli İşyeri Salık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (İSBİHY)264 ile ayrıntılı olarak
düzenlendiği belirtilmiştir. Nitekim yapılan bu düzenlemelerle konu büyük ölçüde
açıklığa kavuşmuştur265.
263
ANDAÇ, Faruk., “İş Sağlığı, Güvenliği ve Denetimi ile İşyeri Hekimliği”, Tekstil İşveren
Dergisi, Sayı: 295, Temmuz, 2004, s.32-35
264
RG. 16.12.2003, No: 25318
265
EKMEKÇİ Ömer, 4857 sayılı İş Kanunu’na Göre İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşyeri
Örgütlenmesi, Legal Yayınları, Ekim, 2005, s.80 vd.
266
ŞARDAN, Serdar., “Yeni İş Kanunu ile Birlikte İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Getirilen
Değişiklikler”, Çimento İşveren Dergisi, Cilt:18, Sayı:1, Ocak, 2004, Erişim:10.7.2007,
http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale18.pdf
90
Kimlerin işyeri hekimi olabileceği, işyeri hekimliği sertifikasının hangi
makam tarafından ve ne şekilde verileceği yeni yönetmelikle esasen açıklığa
kavuşturulmuştu. Ancak, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun verdiği
yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle bu konular hakkında yine belirsizlikler ortaya
çıkmıştır267.
267
1475 sayılı İş Kanunu döneminde yürürlükte bulunan İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile
Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmeliğin 6/c maddesinde yer alan “yetkili bir makam tarafından
verilmiş bir işyeri hekimliği sertifikasına sahip olmak” hükmünün iptali istemiyle açılan davada
Danıştay 10. Dairesi 8.11.2001 tarih ve E:2001/1467 K:2001/3841 sayılı kararıyla, işyeri hekimliği
verecek makamın açıkça belirlenmediği gerekçesiyle Yönetmeliğin 6/c maddesinin iptaline karar
vermiştir. Bu surette ortaya çıkan boşluk da 4857 sayılı Kanunun 81. maddesi ile işyeri hekimlerinin
eğitimleri konusunda Yönetmelik çıkartılarak düzenleme yapmak yetkisinin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına verilmesinin öngörülmesi suretiyle doldurulmuştur. Bkz. EKMEKÇİ (İş Sağlığı
ve Güvenliği), s.93
268
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.765
91
hukuku mevzuatından doğan işçilere yönelik tüm hak ve yükümlülükler kural olarak
işyeri hekimleri için de geçerlidir269.
269
EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, s.278
270
OFLUOĞLU, Gökhan.,/CİHAN, Figen., “İşletmelerde Çağdaş Sağlık Yönetimi İçin İş Sağlığı,
İşyeri Hekimliği ve İşyeri Hemşireliği”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:6, Sayı:2,
2001, Erişim: 02.09.2007, www.kamu-is.org.tr/pdf/622.pdf.
92
üzere yardımcı personel bulundurmakla yükümlüdür. İşyeri hekimi veya sağlık
memuru olarak görevlendirileceklerin Bakanlıkça verilmiş işyeri hemşiresi veya
sağlık memuru sertifikasına sahip olmaları gerekir. Bu sertifika; Halk sağlığı
alanında lisansüstü eğitim almış hemşire veya sağlık memurlarına istekleri halinde,
Bakanlıkça düzenlenen işyeri hemşiresi veya sağlık memuru sertifika eğitim
programlarına katılan ve eğitim sonunda düzenlenecek sınavda başarılı olan hemşire
veya sağlık memurlarına verilir271.
İşyeri hemşiresi, işletme sağlık biriminde bir yardımcı personel olarak görev
alır. İşyeri hemşireliği, okuldan edinilen bilgilerle hastaneden kazanılan deneyimlerin
ve becerilerin işyerine taşınması demek değildir. Çalışma ortamında hemşire,
hastaneden farklı olarak hasta yerine sağlıklı personel ile yüz yüzedir. Bu nedenle
sadece tedavi sürecinde bir yardımcı personel olarak değil de koruyucu ve iyileştirici
mesleki sağlık hizmetlerinde yönlendirici ve danışman olarak hizmet vermek
durumundadır. Ülkemizde işyerlerinde hemşirelik hizmeti verenlere işyeri hemşiresi
denmektedir. Avrupa ülkelerinde bu konudaki yaygın uygulama; hemşire unvanı
almış sağlık personelinin üniversitelerce açılmış eğitim programlarına katılması
şeklindedir272.
271
EKMEKÇİ (İş Sağlığı ve Güvenliği), s.118
272
OFLUOĞLU/CİHAN, www.kamu-is.org.tr/pdf/622.pdf.
273
İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimleri Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik, Erişim:02.09.2007, http://www.calisma.gov.tr/birimler/isggm/usul_esas_yonetmeligi.htm
93
bir işyeri hemşiresi veya sağlık memurunun görevlendirileceği kurala bağlanmıştır.
Buna göre sağlık biriminde; en az bir işyeri hekimi ile birlikte en az bir işyeri
hemşiresi veya sağlık memuru görevlendirilmesi zorunludur. Nitelikleri dolayısıyla
devamlı çalışma yapılan işyerlerinde sağlık birimleri çalışma süresince açık
bulundurulur ve en az bir işyeri hemşiresi veya sağlık memuru görevlendirilir.
Normal çalışma süresi dışında kalan vardiya çalışmalarında bu personelin
sağlanamadığı hallerde, sağlık biriminde ilkyardım kursu görmüş en az bir eleman
görevlendirilir.274
274
GİRİTLİOĞLU/GÜLER/ÖZÇELİK, s.97
275
EKMEKÇİ (İş Sağlığı ve Güvenliği), s.119
94
2.8. MÜHENDİS VEYA TEKNİK ELEMAN ÇALIŞTIRMA
Daha önce Umumi Hıfzısıhha Kanunu’na göre, elli işçi çalıştıran işverenler
için işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu vardı. Bu düzenlemenin İş Kanununa
getirilen bir maddeyle yeniden ele alındığını ve 81’inci madde ile en az elli işçi
çalıştıran işverenler için işçilerin sağlık durumu, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin
denetlenmesi amacıyla işyeri hekimi istihdam etme ve sağlık birimi oluşturma
zorunluluğu getirildiğini açıklamıştık. Yine bu kanunla birlikte zorunlu istihdam ya
da görevlendirme olarak gelen diğer önemli bir düzenleme, İş Kanunu’nun 82’inci
maddesinde yer alan hükümdür. Maddenin birinci fıkrasına göre, “Sanayiden
sayılan, sürekli olarak en az 50 işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin
yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerlerinin iş güvenliği önlemlerinin sağlanması, iş
kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi için alınacak önlemlerin
belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki
işçi sayısına, işyerlerinin niteliğine ve tehlikenin derecesine göre bir veya daha
mühendis veya teknik eleman görevlendirmekle yükümlü kılınmaktadır”276.
Maddenin ikinci fıkrasında ise iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik
elemanların nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma
şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ise “İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya
Teknik Elemanların Görev, Yetki ve Sorumlulukları ile Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik” (RG. 20.01.2004, No:25352) ile belirlenmiştir. 81’inci
maddede yer alan işyeri hekimleri konusuna benzerlik taşıyan bu düzenlemede de iş
güvenliği ile görevli mühendis ve teknik elemanların istihdamı, çalışma şekli vb. gibi
276
BÜYÜKUSLU, s.21
277
Yeni İş Yasaları Semineri, s.160
95
konular çıkarılacak yönetmeliğe bırakılmıştır. Ayrıca bu maddenin cezai hükmü
olarak da işverenin bu teknik personeli istihdam etmemesi durumunda beşyüz milyon
lira (beşyüz ytl.) para cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir278.
Öte yandan Danıştay 10. Dairesi, 2004/6075 Esas ve 2006/2159 Karar sayılı
kararı ile İş Güvenliği İle Görevli Mühendis veya Teknik Elemanların Görev, Yetki
ve Sorumlulukları İle Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 4.
maddesindeki "iş güvenliği uzmanı" tanımı ile "İşverenin yükümlülükleri" başlıklı 5,
"İş güvenliği uzmanının nitelikleri" başlıklı 7, "Sertifika sınıfları" başlıklı 8, "Eğitim
ve sınav" başlıklı 9, "Görev alanları" başlıklı 10, "İş güvenliği uzmanının hizmet
süresi" başlıklı 11, "İş güvenliği uzmanının görevleri" başlıklı 12, "İş güvenliği
uzmanının yetkileri" başlıklı 13, "İş güvenliği uzmanının sorumlulukları" başlıklı 14,
"İş güvenliği uzmanının görevlendirilmesi" başlıklı 15 ve "Bildirim yükümlülüğü"
başlıklı 16. maddelerinin iptaline karar verilmiştir. İş güvenliği ile görevli mühendis
278
ŞARDAN, http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale18.pdf
279
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.767
280
EYRENCİ/TAŞKENT7ULUCAN, s.280
96
veya teknik eleman çalıştırma yükümlülüğü, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 82. maddesi
ile düzenlendiğinden, yönetmelik hükümlerinin iptali, sanayiden sayılan, devamlı
olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde
işverenlerin mühendis veya teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü ortadan
kaldırmamaktadır. Ancak bu kişilerin nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları,
eğitimleri, çalışma şartları gibi konularda yeni bir yönetmelik yayımlanıncaya kadar
hukuki boşluk bulunmaktadır281.
281
http://www.mess.org.tr/html/haberler/htm/ismevzuatihaber.htm , Erişim: 05.08.2007
282
TAŞKENT (İş Kanunu), s106
283
KOCAOĞLU, s.18
97
sağlarken diğer yandan da işverenin işletmesi için gerekli işgücünü kaybetmesi
tehlikesini bertaraf etmektedir284.
Öte yandan, altı ayı aşan hastalık nedenine dayanılarak yapılan feshin geçerli
nedene dayandığı, belli bir süre içinde geçerli fesih nedeninin ortadan kalktığı
durumlarda, işçinin işe iade edilebilmesine olanak sağlayan bir düzenleme
yasalarımızda bulunmamaktadır. Bu açıdan, 5953 sayılı yasanın 12’inci maddesinin
2’inci fıkrası uyarınca gazetecinin iyileştiğinden söz ederek bir yıl içinde işe
dönebilmesi yine ancak işverenin isteği ile gerçekleşebilecek bir olgudur.
Gazetecinin işe iade davası yoluyla işvereni buna zorlaması düşünülemez.
Dolayısıyla, böyle bir durumda gazetecinin işe iade imkânının bulunmadığı kabul
edilmelidir286.
284
SÜZEK (İş Akdinin Aksuya Alınması), s.1
285
ÇİL, Şahin., “Gazetecinin İş Güvencesi Uygulaması, Basın İş Hukuku Genel Esasları ve Uygulama
Sorunları”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku 2005 yılı Mayıs Toplantısı, Legal
Yayınları, s. 163
286
y.a.g.e., s.164
98
yetkisini vermektedir. Ancak, söz konusu gazetecinin, fesih tarihinden itibaren bir yıl
içinde iyileşmesi ve işverene başvurması halinde, boş yer olması koşulu ile işveren
ilgili gazeteciyle iş sözleşmesi yapma zorunluluğu altına girerek tekrar eski işine alır
(md.12/II)287. Söz konusu hükmün uygulama şartlarına kısaca bakacak olursak;
287
AYDIN/GÜVEN, s.72
288
TUNÇOMAĞ (İş Hukuku), s.165
289
TUNÇOMAĞ (İş Hukuku), s.165; EKONOMİ, s.107; KOCAOĞLU, s.18
290
KOCAOĞLU, s.18
99
İşyerinde boş yer bulunmalıdır: Hastalanması sebebiyle iş sözleşmesi
feshedilen gazetecinin bir yıllık süre içinde iyileşmesi durumunda yeniden işe
alınabilmesi için işyerinde boş yer bulunmalıdır. Bu konuda Bas. İş K. md.12’de bir
hüküm bulunmamaktadır291. Doktrinde bir görüş, işverenin iş sözleşmesi yapma
yükümlülüğünün doğmasını işyerinde boş yer olması şartına bağlarken292; diğer bir
görüş, maddede açıkça belirtilmediğinden hareketle, boş yer bulunmasa da işverenin
eski işçisini işe almak zorunda bulunduğunu savunmaktadır293.
291
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.94
292
“İş Kanunu’nda tekrar işe alınmaya ilişkin hallerde işveren, işyerinde boş yer mevcut olmak
şartıyla eski işçileri ile hizmet akdi yapmakla yükümlü tutulmuştur. Buna karşılık, Sen. K. md.29/1’de
açıkça boş yer kaydı aranmamaktadır. Bas. İş K. md.12/2’de açıkça belirtilmemekle beraber, “…işten
çıkarılan gazeteci…tekrar işe alınır” hükmünde eski işine tercihan alınır ifadesinin, eski yerin işçi
almak üzere boş olması şartını da içerdiği ve ancak istekliler arasında sözü edilen gazetecinin öncelik
tanınmak suretiyle işe alınacağına işaret ettiği gözden uzak tutulamaz. Ancak gazetecinin eski işini, bu
işe uygun işlerdeki boş yerleri de kapsamak üzere geniş anlamda kabul etmek isabetli olur”. Bkz.
EKONOMİ (İş Hukuku), s.107
293
“Basın (fikir) işçilerinin özelliği ve gazetecilerin özel durumları, işverenin bu kanuni yükümünü
yerine getirmesini işyerinde boş yer olması şartına bağlayan bir çözümün benimsenmesini engeller
niteliktedir”. Bkz. NARMANLIOĞLU (İş Hukuku), s.167
294
“Maddede, hastalığı geçen gazetecinin hangi sürede işverene başvuracağı konusunda açıklık
yoktur. İşçinin başvurması halinde işvenin her zaman hizmet akdi yapmakla yükümlü olacağını, bir yıl
içinde hem iyileşmesi hem de başvurmasının gerekmediğini ifade etmektedir. Bununla beraber,
hukuki istikrar ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkeleri gereğince, gazetecinin başvurusunun belirli
bir süre ile sınırlanması doğru olacaktır” . Bkz. KOCAOĞLU, Mehmet., “Hukukumuzda İşverenin
Hizmet Akdi Yapma Zorunluluğunun İşçiye İş Güvencesi Sağlamadaki Etkisi”, Tühis, Cilt:11, Sayı:5,
Mayıs, 1998, s.18
295
TUNÇOMAĞ (İş Hukuku), s.166; KOCAOĞLU, s.18
100
Üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, bu dönemde gazetecinin ücret
almaya devam edip edemeyeceğidir. Bu konuyla ilgili kanunda açık bir düzenleme
mevcut değildir. Doktrinde genel olarak kabul edilen görüşe göre; İş Kanunu, Deniz
İş Kanunu ve Basın İş Kanunu arasında özel kanun-genel kanun ilişkisi mevcut
değildir. Bu nedenle İş kanunlarında hüküm bulunmadığı zaman Borçlar
Kanunu’ndaki hükümlerin uygulanması doğru olacaktır296. Ancak Yargıtay’ın bazı
kararlarında İş Kanunu’nun diğer İş kanunlarının ana kanunu olduğu görüşü
benimsenmiştir. Bu nedenle, Deniz İş Kanunu ve Basın İş Kanununda oluşacak
boşlukların İş Kanunu ile doldurulması görüşü benimsemiştir. Doktrinde de bu
görüşü kabul eden yazarlar bulunmaktadır297.
Genel olarak kabul edilen görüşe göre ise, BK. md. 328’de yer alan hüküm
gereğince, uzun süre için yapılan sözleşmede işçi, hastalık gibi sebeplerden ötürü
kısa bir süre işini ifa edemez ise bu müddet için ücret istemeye hakkı olduğu
sonucuna varabiliriz. Ancak burada da Medeni Kanunun 2’inci maddesindeki
dürüstlük kuralı gereğince kısa süreyi belirlememiz gerekecektir. Uyuşmazlık
halinde bunu belirleyecek olan makam mahkemelerdir. Buradaki hastalık deyiminin
kazayı da içerdiği kabul edilmektedir298.
296
ÇELİK, s.15; TUNCAY, Aziz Can., Hukuki Yönden Basında İşçi-İşveren İlişkileri, Evrim
Yayınları, İstanbul, 1989, s. 64
297
Yargıtay 9. HD. 04.05.1967, E. 4311/ K. 377’den aktaran ŞAKAR, Müjdat., İş Hukuku
Uygulaması, 7. basım, Der Yayınları, İstanbul, 2006, s.24
298
TUNCAY, s.64
101
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İŞ HUKUKUNDA SÖZLEŞME YAPMA YASAKLARI
299
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.324
102
ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar”.
Anayasanın bu hükmüne uygun olarak iş mevzuatında işçinin yaş küçüklüğü,
cinsiyeti ve sağlık durumuna göre iş sözleşmesinin yapılmasına bazı sınırlamalar
getirilmiştir. Gerçekten kimi kurallar, genel olarak belirli bir yaştan yahut belli işlere
yönelik olarak belli bir yaştan aşağı kimselerle sözleşme yapmayı yasaklar. Bu yasak
bazen işçinin cinsiyeti ve hamilelik/analık durumuyla bazense yabancı işçilerin
çalışmasıyla ya da sağlık durumuyla ilgilidir300.
300
KESER (Eşit İşlem Yapma Yükümlülüğü), http://www.kamu-is.org.tr/pdf/733.pdf
301
CENTEL, Tankut., “Çocuk Hakları Sözleşmesi, Çalışan Çocuklar ve Türkiye”, Kamu-İş, İş
Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 2, Haziran, 1997, s.182
103
Yönetmeliğin 4’üncü maddesinde genç işçi: 15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını
tamamlamamış kişiyi, çocuk işçi: 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşını doldurmamış ve
ilköğretimini tamamlamış kişi olarak açıklanmıştır302.
Tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılan çocuk işgücü önemli bir
sosyal problem olmaya devam etmektedir. Ulusal yasalar ve uluslararası standartlar
ihlal edilerek milyonlarca çocuk kötü şartlarda, onların fiziksel, ruhsal gelişmelerine
zarar verecek şekilde çalıştırılmaktadırlar. Genel olarak çocukların çalışmasının
birinci nedeni ise ailelerin onlara ihtiyaç duymalarıdır. Çalışan çocukların büyük
çoğunluğu toplumun en fakir kesiminde yaşamaktadırlar. Aileler hayatta kalabilmek
302
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/cocuk_genc_isci_calistirilma_usul_e
sas.pdf , Erişim: 25.08.2007, s.1
303
BAŞTAYMAZ, Tahir., “Günümüzde Geleceğimizi Karartan Bir Problem: Çalışan Çocuklar”,
Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl:3, Sayı:12, Ekim, 1998, s.60 vd.
104
için her bir bireyini kullanmak zorundadır. Bu nedenle çocukların çalışması zorunlu
hale gelmektedir. Öte yandan, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yıllardan beri
çocuk işçiliğinin yasaklanması, çalışan çocukların çalışma koşullarının iyileştirilmesi
ve nihai olarak çocuk işçiliğinin kaldırılması ile ilgili olarak birçok sözleşme ve
tavsiye kararını kabul etmiştir304.
304
ALPAR, Bülent., “Kötü Şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına
İlişkin Acil Önlemler Hakkında 182 Sayılı ILO Sözleşmesi İle İlgili Çalışma Hayatı Mevzuatı”,
Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:7, Sayı:1, 2002, s.109-110
305
BAYER, İsmail.,/PİYAL, Bülent., “Çocuk İşgücü: Değerlerimizi Koruyalım, Geleceği
Destekleyelim”, Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl: 2, Sayı: 6, Nisan 1997, s.126
105
saatleri arasını kapsamak üzere aralıksız 11 saatlik çalışma yasağı, 1948 tarihli ve 50
üye devlet tarafından onaylanmış 90 sayılı sözleşme ile 12 saate çıkarılmıştır. Yine,
1946 yılında kabul edilen 77 sayılı sözleşme ile sanayide, 78 sayılı sözleşme ile de
sanayi dışındaki alanlarda belirli bir yaşa kadar tıbbi muayenelerin yenilenmesi
öngörülmüştür306.
306
ERDUT, Zeki., Küreselleşme Bağlamında Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, Dokuz
Eylül Yayınları, İzmir, Ocak, 2002, s.69-70
307
BAYER/PİYAL, s.127
106
küçük için yetkili olamayacağını, ancak belirli bir yaşın üstünde olan küçükler için
böyle bir yetkinin söz konusu olabileceğini hükme bağlamıştır308.
308
EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, s.87
309
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.293
310
CENTEL, Tankut., Çocuklar İle Gençlerin İş Güvenliği, (Doktora Tezi), İstanbul 1982, s.137
311
CENTEL (Çocuk Hakları), s.183 vd.
312
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.293
313
DEMİR (İş Hukuku), s.47
107
Yine, aynı kanunun 176. maddesine göre; bar, kabare, dans salonları,
kahve, gazino ve hamamlarda 18 yaşından küçük çocukların çalıştırılması mahalli
belediyelerce yasaklanır denilmektedir. Belirtmek gerekir ki, yasağın maddede
sayılan yerlerle sınırlı olmadığı, genel olarak eğlence yerlerini kapsadığı kabul
edilmelidir314. Daha sonra kabul edilen 4 Temmuz 1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis
Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 12. maddesine göre: Kanuni istisnalar saklı kalmak
üzere; eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçla umuma açık ve açılması izne bağlı
yerlerde 18 yaşından küçükler (kadın veya erkek) çalıştırılamaz denilmektedir315.
Daha önce İş Kanunu kapsamı dışında kalan işler için çalışma yaşının
Umumi Hıfzısıhha Kanunu md.173’e göre 12 olduğunu söylemiştik. İş Kanunu
kapsamına giren işler açısından baktığımızda ise çalışma yaş sınırının 15 olarak
belirlendiğini görmekteyiz. Ancak, bunun da istisnası mevcuttur.
314
CENTEL (Çocuk Hakları), s.188
315
ALPAR, s.120
316
CANİKLİOĞLU, Gülşen.,/CANBOLAT, Talat., “4857 Sayılı İş Kanununda Para Cezasına
Bağlanan Yükümlülükler ve Bu Para Cezalarının Özellikleri”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat
Dergisi, Cilt:7, Sayı:3, 2004, s.33
317
ILO Kabul T. 06.06.1973, Türkiye’nin onay tarihi 23 Ocak 1998, Kanun No:4334, RG,
27.01.1998, No: 23243
108
olursa olsun çocuk işçiler için çalışmaya elverişli olup olmadıklarını gösteren bir
hekim raporu olmaksızın iş sözleşmesi yapmak da yasaktır.
318
AYDIN/GÜVEN, s.69
319
SÜZEK (İş Hukuku), s.261
109
tam olarak güvenceye alınması şartıyla ihtisas ve mesleklerine uygun ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılabilir320.
320
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/agir_ve_tehlikeli_isler_yonetmeligi_
16_haz_2004.pdf , (erişim tarihi: 25.08.2007), s.1
321
ALPAR, s.120; DEMİR (İş Hukuku), s.48
322
KORAY, Meryem., Sosyal Politika, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2000, s.281
110
rollerinin yanı sıra işteki sorumlulukları da eklenince birtakım sorunların ortaya
çıkması kaçınılmaz olmuştur. Dolayısıyla, çalışan kadının hem aile içindeki
yükümlülükleri hem de fizyolojik özellikleri, çalışma hayatı bakımından hukuki
statülerinin ayrıca düzenlenmesini gerekli kılmıştır. Kadınların İş hukuku kuralları
çerçevesinde özel çalışma kurallarına tabi tutulmalarının gerekçesi, çalışma
hayatında risk grubunu oluşturan kişiler olmalarıdır. Zira kadınların fizyolojik ve
anatomik özellikleri nedeni ile erkek çalışanlardan daha zayıf olmaları ve bu nedenle
de tehlikelere maruz kalma açısından daha büyük risk taşımaları bu sonucu zorunlu
kılmaktadır.
324
YILDIRAK, Nurettin.,/GÜN, Sema.,/KILIÇ, Mehmet.,/GÜLÇUBUK, Bülent.,/OLHAN, Emine,
“Türkiye’de gezici ve geçici kadın tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları ve sorunları”, Tarım-
İş Yayın no: 4, Ankara, Temmuz 2003, s.32
111
ILO, ilk kuruluş yıllarında kadınların tehlikeli çalışma şartlarından korunması ile
hamilelik ve doğum süreçlerinde korunması amacına yönelik uluslararası ölçütler
oluşturma/geliştirme amacını güderken, 1950’lerde özellikle kadınlara karşı
ayrımcılığın önlenmesi amacına yönelmiştir. 1960’lı yılların ortalarından itibaren ise
sosyal ve ekonomik gelişme süreçlerinde kadınların potansiyellerinin tamamını
kullanabilmelerine imkân tanıyacak düzenlemeler üzerinde durmaktadır. Çalışma
hayatı ile ailevi sorumlulukların bağdaştırılması, ailevi sorumluluklar konusunda
kadının ve erkeğin yükümlülüklerinin eşit olarak kabul edilmesi son dönemin önemli
standartlarındandır. ILO, 1990’larda standart çalışma biçimlerine dayanan
yaklaşımından uzaklaştığı gibi korumacı yaklaşımını da yenilemeye başlamıştır.
Kadını koruma amaçlı yapılan, belirli işlerin kadınlara yasaklanması gibi
düzenlemelerin günümüz sosyal ve ekonomi gelişmelerin ışığında çalışan kadın
aleyhine olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim ILO, kimi sözleşmelerinin günün
şartların uymadığını kabul etmekte ve bazılarında ise revizyona gitmektedir325.
325
DİNÇ, Meryem., “Çalışma Hayatında Kadın İle İlgili Hukuki Düzenlemeler”, Kamu-İş, İş
Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 3, 2002, s.92-93
326
ERDUT, s. 68-69
112
Kadınların çalışma hayatında karşılaştığı sorunları açıklarken
işverenin yaptığı cinsiyet ayrımına da değinmek yerinde olacaktır. Kadınlar, çalışma
yaşamına girerken de girdikten sonra da cinsiyete dayalı ayrımcılıkla maruz
kalmaktadırlar. Bu nedenle, kadın işçiyi koruyan hükümlerin bir kısmı da erkek
işçilerle olan cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi amacına dayanmaktadır. Zira her ne
kadar çalışma yaşamında kadın ve erkek işçiler arasında eşitlik ilkesi benimsense de
bazı hallerde kadın işçilerin erkek işçilerden farklı olarak özel hükümlerle
korunmaları gerekmektedir. Doktrine bakıldığında ise işçileri cinsiyetlerine göre
ayırıp kadınları özel hükümlerle korumanın bir gereği yoktur. Dolayısıyla, sadece
kadınları koruma adına getirilecek önlemleri yerine her iki cinsi de kapsayacak
şekilde çalışma şartlarının tüm işçiler için iyileştirilmesi yerinde olacaktır. Ancak,
kadın ve erkek arasında fiziksel ve cinsel açıdan bazı farklılıklar bulunması sebebiyle
özel hükümlerle korunmaları, erkek işçiler bakımından eşitsizlik anlamına
gelmeyecektir327.
327
ALTAN, Ömer Zühtü., Kadın İşçiler ve Türkiye’de 1475 Sayılı İş Kanunu ile Korunması,
Eskişehir 1980, s.96-97; TULUKÇU, Binnur N., İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Gebe ve Anne
İşçilerin Korunması, Ankara 2000, s.23
328
BACAK, Bünyamin.,/YİĞİT, Yusuf., "Türk İş Hukukunda Kadın İşçilerin Çalışma Koşullarına
İlişkin Düzenlemelerin Değerlendirilmesi", Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 2,
2007, s.4
113
zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının
oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik
nedeniyle doğrudan veya dolaylı olarak işlem yapamayacağı; maddenin devamında
ise, aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük bir ücret
kararlaştıramayacağı belirtilerek, söz konusu fıkra hükümlerine aykırı davranması
durumunda işçinin, dört aya kadar ücreti tutarında uygun bir tazminatın yanı sıra,
yoksun bırakıldığı hakları da talep edebilmesi de mümkün olacaktır329.
329
TAŞKENT (İş Kanunu), s.22
330
KANDEMİR, Murat., “4857 sayılı İş Kanunu’nun Kadın İşçiler ile ilgili Düzenlemeleri”, A. Can
TUNCAY’a Armağan, Legal Yayıncılık, Hukuk Kitapları Serisi:49, İstanbul, Mayıs 2005, s.415 vd.
114
Ayrıca, İş Kanunu’nun bu hükmü ILO’nun 1935 tarihli 45 sayılı sözleşmesi ile de
uyumludur. Yani, kadın cinsinden hiçbir şahıs yaşı ne olursa olsun maden
ocaklarında, yer ve su altı işlerinde çalıştırılamaz331.
331
SOYSAL, Tamer., “Uluslararası Sözleşmeler Işığında 4857 Sayılı İş Kanununda Kadın İşçiyi
Koruyan Hükümler”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:8, Sayı:4, 2006, Erişim:
17.09.2007, http://www.kamu-is.org.tr/pdf/843.pdf , s.29
332
ALTAN, s.145; AYDIN, M. Olcay., “Yasal Açıdan Kadın İşgücü”, Türkiye’de Kadın İşgücü
Seminerleri I-II, TİSK, Bursa, Nisan 1999, s.89
333
DEMİR (İş Hukuku), s.49
115
telefon, telgraf, telsiz, radyo, televizyon gibi iletişim araçları için yapılan her türlü
yapım bakım ve onarım işleri de ağır ve tehlikeli iş olarak sayılırlar334.
334
http://www.calisma.gov.tr/birimler/isggm/agir_ve_tehlikeli_isler_yon.htm , Erişim: 20.08.2007,
RG. 16.06.2004, No: 25494
335
KANDEMİR, s.415 vd.
336
CENTEL, Tankut., İş Hukuku Cilt:1 (Bireysel İş Hukuku), Beta Yayınları, İstanbul, Haziran,
1994, s.247
116
kuvvet harcanmasını gerektirmeyen işlerde çalışabilecekleri belirtilmiştir. Sanayiye
ait işlerde ise, kadın işçilerin yaş şartı dışında sağlık raporu almak kaydıyla
çalışmaları mümkündü337.
Öte yandan, kadın işçiler her ne olursa olsun gece postasında yedi
buçuk saatten fazla çalıştırılamazlar (Yön. md.5). Fazla çalışma yasakları ise; gece
döneminde yürütülen işler ile maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon, tünel
inşaatı gibi yeraltında veya su altında yapılan işler açısından söz konusudur339. Kadın
işçilerin gece postalarında çalıştırılabilmeleri için, işe başlamadan önce sağlık raporu
almaları şarttır (Yön. md.7).
337
SOYSAL , http://www.kamu-is.org.tr/pdf/843.pdf
338
EKMEKÇİ Ömer, “4857 Sayılı İş Kanunu’nda Postalar Halinde Çalışma ve Gece Çalışmasına
İlişkin Usul ve Esaslar”, Çimento İşveren Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, Ocak 2006, s.51
339
BACAK/YİĞİT, s.12
117
sağlayabilmek için servis aracı sağlamaktadır. Gece postasında çalıştırılacak kadın
işçiler bakımından ise işyerine götürülüp getirilmenin sağlanması bir zorunluluk
olarak düzenlenmiştir. Bu zorunluluk yönetmeliğin 6. maddesinde, işyerinin belediye
sınırları içerisinde bulunup bulunmamasına göre farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna
göre, eğer işyeri belediye sınırları dışında ise işveren, gece postalarında çalıştırılacak
kadın işçileri sağlayacağı uygun araçlarla işyerine getirip götürmekle yükümlüdür340.
340
EKMEKÇİ (Gece Çalışması), s.51-52
341
HOTAR, Nükhet., “2000’li Yıllarda Çalışan Kadın”, Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl:5,
Sayı:17, Ocak, 2000, s.87-88
118
vatandaşı sayılmayan kişi” olarak tanımlanmıştır (md.3)342. İş hukuku bakımından
yabancı işçi kavramı ise, Türk vatandaşı olmayan ve mevzuatımıza göre işçi sayılan
kişileri ifade etmektedir. Ancak doktrinde yabancı işçi kavramının Türk vatandaşı
olmayan ve Türkiye’de çalışan kişileri genel olarak ifade etmek üzere kullanıldığı
görülmektedir343.
342
CİN, Mustafa., “Yabancıların Çalışma İzinleri”, Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:8,
Sayı:3, 2005, Erişim: 10.08..2007, http://www.kamu-is.org.tr/pdf/836.pdf , s.1
343
KESER, Hakan., “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı Işığında Türkiye’de
Yabancıların Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik”, Prof. Dr. Kamil Turan’a Armağan, Kamu-
İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, 2003, Erişim:10.07.2007, http://www.kamu-
is.org.tr/pdf/7225.pdf , s.5
344
HUYSAL, Burak., “4857 sayılı Kanun Kapsamında Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri”,
Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Ayferi Göze’ye Armağan, Maltepe
Üniversitesi Yayınları, Sayı: 1/2, 2004, s.444
345
KESER (Yabancıların Çalışma İzinleri), s.5
346
TUNCAY, Aziz Can., “Devletler Hususi Hukukunda Hizmet İlişkisine Uygulanacak Kanun”,
Onar Armağanı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını No: 530, İstanbul 1997, s.899
119
yabancı unsur taşıdığından söz edebilmek için taraflardan en az birinin
vatandaşlığının (işçinin veya işverenin) yabancı olması veya işletme merkezinin
bulunduğu yerin yabancı bir ülkede olması ya da işin görüldüğü yerin yabancı olması
gerekir. Bu sayılan kıstaslardan birine göre sözleşme yabancılık unsuru taşıyor ise
bu, yabancılık unsurunun varlığından söz edebilmek için yeterli sayılmalıdır347.
347
EKŞİ, Nuray., “Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk”, Prof. Dr.
Kenan Tunçomağ’a Armağan, İstanbul 1997, s.118
348
DOĞAN, Vahit., İş Aktinden Doğan Kanunlar İhtilafı Alanında Bağlama Kuralının ve
Sınırlarının Tespiti, Yetkin Yayınları, Ankara, 1996, s.58-60 vd.
349
ESENER, s.36; EKONOMİ (İş Hukuku), s.16-17; NARMANLIOĞLU, s.13-14
350
NOMER, Ergin., Devletler Hususi Hukuku, Beta yayınları, 10. bası, İstanbul 2000, s.270
351
EKŞİ, a.g.e., s.124-125
352
TUNCAY (Yabancı Kanun), s.905
120
şartları bakımından korunmasına ilişkin olarak getirilen özel hükümlere iş
sözleşmeleri bakımından uymaları gerekir353.
353
KOCASAKAL, Özdemir Hatice., Doğrudan Uygulanan Kurallar ve Sözleşmeler Üzerindeki
Etkileri, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Kasım, 2001, s.145
354
y.a.g.e., s.143-144
355
GENÇLER, Ayhan., “Yabancı Kaçak İşçilik Gerçeği ve Türkiye Örneği”, TÜHİS, Cilt:17, Sayı:3,
Şubat, 2002, s.34
356
SÜZEK (İş Hukuku), s.262
357
MOLLAMAHMUTOĞLU (İş Hukuku), s.297
121
Yabancılara ilişkin olarak çıkarılmış bulunan kanunlarda, sözünü
ettiğimiz yabancıların Türkiye’de çalışma hak ve özgürlükleri; kamu sağlığı, kamu
düzeni ve kamu yararı gerekçeleri ile çeşitli sınırlamalara ve yasaklara tabi
tutulmuştur. Bu konunun açıkça düzenlenmiş olduğu 5683 sayılı Yabancıların
Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun’un (RG. 24.07.1950, No: 7564)
15’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca “Yabancılar, Türkiye’de ancak kanunun
menetmediği işleri tutabileceklerdir” denilerek, yabancıların sadece kanunun
yasaklamadığı işlerde çalışabilecekleri belirtilmiştir. Buna karşılık, kanunların
yasaklamış olduğu istisnai durumlar dışında kanuni bir şekilde çalışmaları mümkün
olmayacak, bu şekilde çalışan yabancılar ise kaçak yabancı çalışan durumuna
düşeceklerdir358.
358
KESER (Yabancıların Çalışma İzinleri), s.6
359
Düzen hükmüne ilişkin olarak; “Bazı kanun hükümleri emredici nitelik taşıdığı halde, bunlara
aykırı olan hukuki muamele hükümsüz sayılmaz, bu kurallara aykırı davranış başka bir yaptırıma,
mesela, ceza verilmesine yol açar ve bu hükümlere düzen hükmü denilebilir. Bu hükümlere
uyulmasını, muameleye katılacak resmi makamlar sağlayacaktır”. Bkz., OĞUZMAN, M.
Kemal.,/BARLAS, Nami., Medeni Hukuk (Giriş, Kaynaklar, Temel Kavramlar), Beta Yayınları,
10. bası, İstanbul, 2003, s.145, dipnot 227.
360
CİN, s.27
122
yabancıların belirli alanlarda çalışması kamu düzeni, kamu yararı, milli güvenlik,
ulusal iş piyasasının korunması ve Türk vatandaşlarına iş sahası açabilmek amaçları
ile sınırlanabilmektedir. Bu hükümlerde genellikle, o meslek ve sanatın yapılabilmesi
için aranan nitelikler arasında Türk vatandaşı olma şartına yer verilerek, o meslek ve
sanatın yabancılar tarafından yapılması engellenmiştir. Kanunlarda Türk vatandaşı
olma şartının yer aldığı hükümlere aykırı olarak yapılan iş sözleşmeleri hükümsüz
sayılmaktadır361.
361
EKONOMİ (İş Hukuku), s.97; NARMANLIOĞLU (İş Hukuku), s.153; DEMİR (İş Hukuku), s.50
362
EKONOMİ (İş Hukuku9, s.162
363
NARMANLIOĞLU (İş Hukuku), s.153; CİN (İş Sözleşmesine Etki), s.25
123
yabancının bulunduğu ülkedeki Türk temsilciliklerinden alınır364. Bu vizeyi
almayanların bu yola Türkiye’ye girişi mümkün değildir. Yabancı ülkedeki kişinin
Türkiye'de hangi işi yapacağını belirterek Türk konsolosluğundan vize talebinde
bulunması üzerine talep, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla İçişleri Bakanlığına bildirilir.
Yabancının bu işi yapmasında sakınca bulunmaması halinde yabancıya çalışma izni
verilir. Bununla beraber, çalışma amacı olmayarak başka bir nedenle Türkiye’ye
gelen birisinin sonradan çalışmak istemesi halinde yurt dışına çıkması ve oradaki
Türk konsolosluğundan çalışma vizesi almasına gerek yoktur. Türkiye’deki yetkili
makamlardan çalışma vizesi alabilir. Çalışma vizesinde genel kural bu olmakla
birlikte, değişik ülkelerle yapılan anlaşmalarla daha değişik kurallar da mevcuttur.
Bunun dışında Türk mevzuatında özel olarak düzenleme yapılan hükümler de
bulunmaktadır365.
364
CİN, s.1-2
365
ÖZDEMİR, Burhan., “Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı”, TÜHİS, Cilt:16, Sayı:3,
Ağustos, 2000, s.13
366
ÖKÇÜN, A. Gündüz., Yabancıların Türkiye’de Çalışma İlişkileri, İş Bankası Yayınları, Ankara
1962, s.45 vd.
124
2) Süresiz Çalışma İzni: Türkiye’de en az sekiz yıl yasal ve kesintisiz
ikamet eden veya toplam altı yıl yasal olarak çalışmış yabancılara verilen izindir
(YÇİHK, md.6/I). Süresiz çalışma izni, “iş piyasasındaki durum”, “çalışma
hayatındaki gelişmeler”, “istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür
değişiklikler” dikkate alınmaksızın ve belirli bir işletme, meslek, mülki veya coğrafi
alanla sınırlandırılmaksızın verilebilir. Ayrıca, bu konuda Bakanlığın takdir yetkisi
bulunmaktadır367.
367
CİN, s.4
368
KESER (Yabancıların Çalışma İzinleri), s.33
369
y.a.g.e., s.34
125
bir vasıta ile haber vermeye ve bu durumu ikamet tezkeresine kaydettirmeye
mecburdur” denilmektedir370.
370
ÖZDEMİR, s.19
371
DEMİR (İş Hukuku), s.49
372
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/agir_ve_tehlikeli_isler_yonetmeligi_
16_haz_2004.pdf , Erişim: 25.08.2007; TAŞKENT (İş Kanunu), s.97
126
alınmalarından önce sağlık denetiminden geçmeleri herhangi bir işe alınmadan önce
ve en az her altı ayda bir işin niteliğine ve koşullarına göre beden yapılarının
dayanıklı olduğunun hekim raporuyla saptanması zorunludur. Yaşı 18’den fazla olan
bir işçinin de ağır ve tehlikeli bir işte çalıştırılması halinde, işe girişinde ve en az
yılda bir bedence bu işe elverişli ve dayanıklı olduğunun hekim raporuyla saptanmış
olması gerekir” denilerek 18 yaşından küçük işçilerle yapılacak iş sözleşmelerinde
de rapor alma zorunluluğu getirilmiştir373.
373
SÜZEK (İş Hukuku), s.262
374
AKYİĞİT (İş Hukuku), s.89
375
CANİKLİOĞLU/CANBOLAT, s.32
127
bir defa işveren tarafından periyodik sağlık kontrolünden geçirilmesi gerekir.
İşçilerin sağlık kontrollerine ilişkin masraflar işveren tarafından karşılanır. Gece
çalıştırılacak işçi kadın olduğu takdirde ise diğer gece çalışmalarında olduğu gibi, 18
yaşını doldurmuş kadın işçilerin gece postalarında çalıştırılabilmesi için işe
başlamadan önce çalışmalarına engel bir durum olmadığına ilişkin sağlık raporu
alınması gereklidir. Bu rapor; işyeri hekimi, ortak sağlık birimi, işçi sağlığı
dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde ise sırasıyla en yakın Sosyal Sigortalar
Kurumu, sağlık ocağı, Hükümet veya belediye doktorlarına muayene ettirilerek
alınabilir. Ayrıca bu raporların işe başlamadan önce bir defaya mahsus olarak
alınması yeterli olmayıp, muayene altı ayda bir tekrarlanmalıdır (Postalar Halinde
İşçi Çalıştırılarak Yürütülen İşlerde Çalışmalara İlişkin Özel Usul ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik376 md.6)377. Görüldüğü gibi, kadın işçilerin gece postalarında
çalıştırılmasında alınması zorunlu olan sağlık raporu için gerekli periyodik kontrol
süresi altı aya düşmektedir.
376
RG. 7.4.2004, No: 25426
377
EKMEKÇİ (Postalar Halinde Çalışma), s.51
378
SUR, s.198
128
sözleşmelerinden oluşmadığı halde, emredici hükümleri ile iş sözleşmelerine etki
etmektedir. Bu kurallar 2822 sayılı Yasanın ikinci maddesindeki iş sözleşmesinin
yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili normatif hükümlerle iş sözleşmesi
ilişkisini göstermektedir. Toplu iş sözleşmeleri, bir anlamda iş sözleşmeleri
karşısında kanun niteliğine sahip bulunduğu gibi bazı hükümleri yasa kurallarının
tekrarından ibarettir. Bu nedenle bir toplu iş sözleşmesinin yürürlükte bulunduğu
işyerinde de işçi ile işveren arasında mutlaka iş sözleşmesi yapılır. Ancak çok defa,
toplu iş sözleşmelerinde iş sözleşmelerinde yer alabilecek konular ayrıntılı olarak
düzenlendiğinden, bir iş sözleşmesinin kurulması konusunda tarafların iradelerinin
birleşmesi yeterli olacaktır379.
379
GÜNAY (Yeni İş Yasaları), s.871
380
GÜNAY Cevdet İlhan, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Hukuku (Açıklamalar-Kararlar-
İlgili Mevzuat), Turhan Kitabevi, Ankara, Ocak, 1999, s.86
129
Buradan hareketle denilebilir ki, bazı hallerde iş sözleşmesinin
yapılmasını yasaklayan normatif kurallar toplu iş sözleşmelerine konulabilir. Toplu
iş sözleşmesi ile zaten yasada mevcut bir sözleşme yapma yasağına gönderme
yapılabilir ve böyle bir düzenleme geçerlidir. Fakat kanunen öngörülmeyen bir
noktada sözleşme yapma yasağı getirilmemelidir. Her nasılsa toplu iş sözleşmesinde
bu tarz yasaklayıcı kurallara yer verilmişse, o toplu iş sözleşmesinin bu hükümlerine
aykırı olarak yapılan iş sözleşmesi geçersizlikle karşılaşmaz. Yani anılan yasak, ona
aykırı sözleşme yapan işçiyi bağlamaz. Olsa olsa sözleşmeye aykırı davrandığı için
işverenin sorumluluğuna yol açabilir381.
Örneğin, işyerinde belli sayıyı aşan oranda veya hiçbir şekilde belirli
bir yaşın üstündeki kişilerle veya yaşlılık aylığı almakta olanlarla (emeklilerin) iş
sözleşmesi yapılmayacağı, yasal izinlilik dönemindeki hamile/ana kadın işçilerin işe
alınmayacağı, çocuk ve kadın işçilerin hiçbir şekilde işyerinde çalıştırılmayacakları
veya askerlik görevini henüz yapmamış olanların işe alınmayacakları toplu iş
sözleşmeleri ile kararlaştırılarak, iş sözleşmesi yapmanın yasaklandığı görülür. Bu
halde, toplu iş sözleşmesinin ilgili hükümlerine aykırı iş sözleşmelerinin geçerlilik
kazanması düşünülemez382.
381
AKYİĞİT (İş Hukuku), s.447
382
EKONOMİ (İş Hukuku), s.97
130
uygulanması aşmasında taraflar arasında uyuşmazlık çıktığında işçiler greve
gidemeyeceklerdir383.
383
DEMİRCİOĞLU/CENTEL, s.311
384
TUNÇOMAĞ/CENTEL, s.442
131
sözleşmelerini, fesih ihbarına gerek olmadan ve herhangi bir tazminat ödemeye
mecbur olmaksızın feshedebilecektir385.
385
ODAMAN, Serkan., İşverenin Hizmet Sözleşmesini Ahlâk ve İyiniyet Kuralları ve
Benzerlerine Aykırılık nedeniyle Fesih Hakkı, Ankara, 2003, s.219
386
AYDEMİR, Mürteza., Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta Grev Hakkı ve Lokavtın
Sınırları, Selüloz-İş Sendikası Eğitim Yayınları No:12, Haziran, 2001, s.126 vd. ; AKYİĞİT (İş
Hukuku), s.527-528
387
SÜZEK (İş Hukuku), s. 404.
132
ortaya çıkmaktadır. Belirli süreli iş sözleşmesinin süresi askıda kalma süresince
kesilmez, süre işlemeye devam eder. İş sözleşmesinin süresi askı süresi içinde dolarsa
iş sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Askı süresi derhal fesih hakkını ise iki biçimde
etkilemektedir. İşveren askı nedeniyle derhal fesih yapamaz ama askı süresi içinde bir
haklı nedenin ortaya çıkması durumunda derhal fesih yapabilir. Askı süresinin
bildirimli fesih hakkına etkisiyle ilgili olarak Yargıtay tarafından da paylaşılan ağırlıklı
görüş, askı süresi içinde fesih hakkının kullanılabileceği ancak bu süre içinde bildirim
sürelerinin işlemeyeceği, bildirim süresinin askı döneminin sona ermesiyle başlayacağı
yönündeki görüştür388. Böylece askı, işçiyi feshe karşı belirli bir süre koşullara bağlı
olarak korumaktadır.
388
SÜZEK (İş Hukuku), s. 422
389
Kanun, “hiçbir surette üretim ve satışa yönelik olmamak kaydıyla, grev ve lokavt sırasında niteliği
bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığını sağlamak
için bazı işçileri çalışmaya, işverenleri de bunları çalıştırmaya mecbur tutmuştur”. (Bkz. TİSGLK
md.39/1)
390
DEMİR (İş Hukuku), s.351-354
133
SONUÇ
134
Öte yandan, iş sözleşmesi yapma özgürlüğü İş Hukuku’nda iki türlü
sınırlamaya tabi tutulmuştur. Bu sınırlamalar, bir yandan işvereni belirli kişilerle iş
sözleşmesi yapmaktan yasaklarken, diğer taraftan da belirli kişilerle iş sözleşmesi
yapma konusunda zorunlu tutmaktadır.
135
durumda; küçük işçilere, kadın işçilere, yabancı işçilere ve raporsuz işçilere ilişkin
sözleşme yapma yasaklarının yanı sıra grevde bulunan işçilerin yerine başka işçi
çalıştırma yasağı ve de toplu iş sözleşmesinden doğan sözleşme yapma yasakları
biçiminde ortaya çıkmaktadır.
136
KAYNAKLAR
AKI, Erol., “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre İşçilerin Topluca İşten Çıkarılması”,
Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Ekim, 2005, Yıl: 10, Sayı: 40
ALPAGUT, G., “4857 sayılı Yasa’da İşverenin Özürlü, Eski Hükümlü ve Terör
Mağduru Çalıştırma Zorunluluğu”, Mercek Dergisi, Mess Yayınları, Yıl: 9, Sayı: 4,
Nisan, 2004
ALTAN, Ömer Zühtü., Kadın İşçiler ve Türkiye’de 1475 Sayılı İş Kanunu ile
Korunması, Eskişehir, 1980
137
AYDIN, M. Olcay., “Yasal Açıdan Kadın İşgücü”, Türkiye’de Kadın İşgücü
Seminerleri I-II, TİSK, Bursa, Nisan 1999
ANDAÇ, Faruk., “İş Sağlığı, Güvenliği ve Denetimi ile İşyeri Hekimliği”, Tekstil
İşveren Dergisi, Sayı: 295, Temmuz, 2004
138
BACAK, Bünyamin.,/YİĞİT, Yusuf., "Türk İş Hukukunda Kadın İşçilerin Çalışma
Koşullarına İlişkin Düzenlemelerin Değerlendirilmesi", Kamu-İş, İş Hukuku ve
İktisat Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 2, 2007
139
CANİKLİOĞLU, Nurşen., “Türk Hukukunda Sakat ve Eski Hükümlü Çalıştırma
Yükümlülüğü”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1991
140
DALAMANLI, Lütfü.,/KAZANCI, Faruk.,/KAZANCI, Muharrem., İlmi ve Kazai
İctihatlarla Borçlar Kanunu, C.1, İstanbul, 1990
141
EKMEKÇİ Ömer, 4857 sayılı İş Kanunu’na Göre İş Sağlığı ve Güvenliği
Konusunda İşyeri Örgütlenmesi, Legal Yayınları, Ekim, 2005 (İş Sağlığı ve
Güvenliği)
142
ERKUL, İhsan., “Eski Hükümlüler ve Çalışma Sorunları”, Eskişehir İTİA Dergisi,
Cilt:7, Sayı:2, Eskişehir, 1976
GÜNAY, Cevdet İlhan., İş Kanunu Şerhi, C.1, Yetkin Yayınları, Ankara, 2005
143
GÜNAY Cevdet İlhan, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Hukuku
(Açıklamalar-Kararlar-İlgili Mevzuat), Turhan Kitabevi, Ankara, Ocak, 1999
İNAN, Ali Naim., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 4. basım, Ankara, 1984
144
KANDEMİR, Murat., “Terör Mağduru Çalıştırma Zorunluluğu”, Çimento İşveren
Dergisi, Cilt:19, Sayı:3, Mayıs, 2005, Erişim: 10.07.2007
http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/makale17.pdf (Terör Mağduru)
145
KOCASAKAL, Özdemir Hatice., Doğrudan Uygulanan Kurallar ve Sözleşmeler
Üzerindeki Etkileri, Galatasaray Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Kasım, 2001
146
NARMANLIOĞLU, Ünal., “İşyeri Sendika Temsilcileri, Atanmaları, Görevleri ve
Güvenceleri”, Kudret Ayiter Armağanı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, Cilt:3, Sayı:1-4
NOMER, Haluk N., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 3. baskı,
İstanbul, Şubat 2004
NOMER, Ergin., Devletler Hususi Hukuku, Beta yayınları, 10. bası, İstanbul 2000
147
ÖZSUNAY, Ergun., Borçlar Hukuku I, 2. baskı, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1983
REİSOĞLU, Safa., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. baskı, Beta Yayınları,
İstanbul, 2004
REİSOĞLU Seza, “İş (Hizmet) Akdi Yönünden Borçlar Kanunu ile İş Kanunları
Arasındaki Münasebetler”, Batider, C.III, S.1, 1965-1966
148
SÜMER, Haluk Hadi., İş Hukuku, Güncelleştirilmiş 8. baskı, Mimoza Yayınları,
Konya, 2002
ŞEN, Ersan., Hukuka Giriş (Hukukun Temel İlke ve Esasları), Der Yayınları,
İstanbul, 2004
149
ŞENOL, Şenol., “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Adalet Dergisi, Ocak-Şubat, Sayı:1,
1998
TAŞKENT, Savaş., “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Münir Ekonomi 60. yaş günü
Armağanı, Ankara, 1993
TUNCAY, Aziz Can., “İş Hukukunda Toplu İşçi Çıkarmalar ve Eski İşçilerin
Yeniden İşe Alınması”, İÜHFM 50. Yıl Özel Sayısı, İstanbul, 1973
150
TUNÇOMAĞ, Kenan., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 6. basım, İstanbul,
1976
VON TUHR, Andreas., Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, (Çev. Cevat Edege),
Yargıtay Yayını no:15, Ankara, 1983
Yeni İş Yasaları Semineri, İstanbul Ticaret Odası Yayını, Yayın no: 2004-31,
İstanbul, 2004
151
YILDIRAK, Nurettin., / GÜN, Sema., / KILIÇ, Mehmet., / GÜLÇUBUK, Bülent., /
OLHAN, Emine., “Türkiye’de Gezici ve Geçici Kadın Tarım İşçilerinin Çalışma ve
Yaşam Koşulları ve Sorunları”, Tarım-İş Yayın no: 4, Ankara, Temmuz 2003
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/calisma_sosyal_guvenlik_bakanligi_isig_yon/oz
urlu_eski_hukumlu_teror_magduru_istihdami.pdf , Erişim: 7.8.2007
http://www.calisma.gov.tr/birimler/isggm/usul_esas_yonetmeligi.htm,
Erişim:02.09.2007
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/cocuk_genc_isci_calis
tirilma_usul_esas.pdf , Erişim: 25.08.2007
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/agir_ve_tehlikeli_isler
_yonetmeligi_16_haz_2004.pdf , Erişim: 25.08.2007
http://www.calisma.gov.tr/birimler/isggm/agir_ve_tehlikeli_isler_yon.htm , Erişim:
20.08.2007
http://www.isguvenligi.net/mevzuat/4857_isig_yonetmelikleri/agir_ve_tehlikeli_isler
_yonetmeligi_16_haz_2004.pdf , Erişim: 25.08.2007
152