Professional Documents
Culture Documents
ÖNSÖZ 7
I. ALTINÇAÐ EFSANESÝ / 9
1930lu yýllar Altýn Çag mýydý? /1 3
Kurtuluþ Savaþý'nda bir ABO Baþkanýndan medel ummuþtuk /17
Atatürk 1922'de -siyaseti býrakacaðým" demiþ miydi? /2 3
Atatürk Türkiye'sinin Hitler Almanya'sýna ekonomik baðýmlýlýðý / 28
Onuncu Yýl Marþýnýn bestesi çalýntý mýydý? / 33
1924 de girecektik Kuzey Irak'a, Atatürk istemedi / 41
Musul defterini sadece 143 milletvekilinin oyuyla kapatmýþtýk / 45
81 yýl sonra Musul'a girmek! /4 9
Saltanatýn kaldýrýlmasýnda Atatürk'ün rolü I 53
23 Nisan sehltyetimlerinin bayramýydý! /57
Atatürk, usta karikatürcüye ne demiþti? / 64
1934'de bir profesör neden intihar eder? / 68
1923'de Cumhurbaþkanýný halk seçseydi! / 74
Ýsmet Paþa Hilafeti savunuyor / 79
Lozan, Sevi in hafifletilin iþi miydi?.' 83
II MENDERESÝN RUHU / «7
Osmanlý'nýn da bir Demokrat Partisi uarriý' / 89
Sû/de deðil özde Amerikancý kýnýmý$: Menderes mi, inönü mû? / 94
Hüzünlü bir Dýþiþleri Bakaný portresi / 98
Ýþte darbecilere silah çeken Cumhurbaþkaný /104
Vataný kurtarýcýlardan kurtarmak /110
Asker Menderes'e Cumhutbaþkanlýgým teklif etmiþ, sonra da
asmýþtý! /114
Menderes'ten darbecilere 'iþbirliði' teklifi /121
1954 seçimleri efsanesi ve gerçekler /128
Aydýn Menderes babasýný temsil edebilir mý? /133
III.
CHP NÝH GÜNAH GALERÝSÝ /141
Ýnönü nasýl cumhurbaþkaný seçildi? /143
Seçim sonuçlarýný açýklýyorum! /150
Altý Okun bilinmeyen tarihi /154
Ýslamcý CHP halifeliði koruyacaktý... /159
CHP gençliðinin Çanakkale þehitleri rezaleti /163
Bavkal'ýn 1990'daki sivil muhtýrasý /170
Musikide devrim olur mu? / 174
IV.
YARIM GERÇEKLER /177
Baþörtülü first lady'len Latife, Mevhibe, Reþide /179
Mevtýýbe haným baþýný nasýl açmýþtý? /183
Dikiz aynasýnda görülen bir suikast /188
Yanýn kalmýþ bir darbe giriþimi /192
Idris Küçükömet: Körler çarþýsýnda ayna satan adam /197
'Yeni Atatüýh? / ?D1
Hitler iktidara nasýl geldi? / 205
Akif'in Âsým'ý da darbeciliðe soyunmuþtu! / 208
Osmanlý'da bile 2b yaþýnda seçiliyordu, ya iri" .' 21 j
Cumhurbaþkanlarýnýn ilkleri ve enleri / 216
Çankaya Koþkü'ne seccade ilk defa girecekmiþ! / 226
V. ATATÜRK'ÜN SANSÜRLENEN FOTOÐRAFLARI / 231
Önsöz
Tarihimiz üzerine yaptýðý deðerli çalýþmalardan tanýdýðýmýz
Prof. Dr. Kemal Karpat'ýn o 'Ýhtilal bildirisini andýran
uyarýsýný iþiten oldu mu aranýzda:
Bizim düþüncelerimizde, Ýmlerimizde, sinemizde büyük
bir boþluk vardýr; o da tarih bilini*] boþluðudur. Biz tarihe
lapan, fakat tarih bilmeyen bir toplumuz... Buna bir son
vermemiz gerekiyor. Tarih bilinci, tarih sevgisi insaný
köklendirir. canlandýrýr, bugünkü olaylarý düne baðlar,
dünü bugüne getirir, tarihi ölü bir ders olmaktan kurtarýr,
yaþayan bir varlýk haline getirir ve tarih o olmalýdýr.
Bugüne baðlanan, yaþayan bir varlýk olmalýdýr tarih. Benim
yaklaþýmým budur. Biz bunu yapmadýkça, tarihe
karþý olan bir yerde aþýrý ilgi. diðer tarafla köksüz anlayýþ
devam edecektir.1
Biz istesek dc istemesek de tarihin ürünleriyiz. Pahasý,
sevsek de, öfkelensek de, büyük bir tarihin çocuklarýyýz.
Üstelik henüz kara çadýrý kalkmamýþ, yas süresi bitmemiþ
bir tarih bizimkisi. Filozof Jacques Derrida'nýn dediðini
yansýlarsak, usulüne uygun olarak gömülmemiþtir
cenazemiz de ondan.
Usulüne uygun olarak defnedilmemiþ, dualarla uðurlanmamýþ
ve talkýný verilmemiþ cenazelerin nasýl bizden
hala alacaklý durumda olduklarýna, mezarlarýnda rahat
uyuyamadýklarýna ve ruhlarýnýn alacaklarým toplayabilmek
için dünyamýzý sýk sýk ziyaret ettiklerine inanýyoruz
da. tarihimize henüz tam tekmil bir cenaze töreni düzenlememiþ
olmamýzýn dünyamýza nasýl eksiklik duygusunu
ekliðine bir türlü inanmak islemiyoruz. Oysa durum çok
benzer.
Ona henüz hesaplarý baðlanmamýþ bir tarih de demek
mümkün, hesabý kapanmamýþ bir larih demek de... Yahut
Kemal Tabir gibi söylersek.
Demek, dört milyon küsur kilometre karelik bir imparatorluðun
yedi yüz yýllýk hesaplarý tasfiye edildi beþ ay
içinde... Buna tasfiye denmez, mirasý reddettik. Hem de
borçlarýndan bir kýsmýný kabul ederek redtleilik. Deðil
bir dünya imparatorluðunun mirasý, bir mahalle bakkalýnýn
mirasý bile... bu kadar kýsa zamanda tasfiye edilip
karara baðlanamaz. 2
öyleyse cenazemize karþý borcumuzu, saygýmýzý,
Ödevlerimizi yerine getirmedikçe ve dahi yas tutmaya devam
etlikçe normalleþmede mümkün olmayacak demektir.
Normalleþme için hesap defterlerinin Ýçerisine girmek
ve çeteleyi bugüne kadar gel irmek gerekecektir.
l.ozan gibi yarým kalmýþ defterleri kapatmayý olduðu
kadar 'darbecilik' gibi arýzalarýn köklerini de bulmayý getirecektir
bu hesaplaþma. Cumhuriyetin askeri ruhu yeterinden
fazla vurgulandýðý halde, Mustafa Kemal Paþa'nýýý
sürekli meclisi Öne çýkarma arzusu da, baþörtüsü konusunu
-en azýndan Ahmet Necdet Sezer'e güre- zamana býrakan
tavrý da yeterince iþlenmiþ deðildir. Nihayet Kadirbcyoðlu
Zekî Bey'in Erzurum Kongresi'ne büyük üniformasýyla
girmek isleyen Mustafa Kemal'i, 'Burada sivil bir
toptanlý yapýlýyor. Askeri kýyafetle giremezsiniz' sözleriyle
uyarmasý ve kongreye sivil bir kýyafetle gelmeye mecbur
býrakmasý örneði, artýk Cumhuriyet'in sivil dinamiklerini
görmezden gelemeyeceðimizi hatýrlatýyor bize. Öle yan
dan Atatürk'ün Diyanet Ýþleri Baþkaný Rýfat Börekçi'nin
eþi Samiye Börekçi'nin, 1930 yýlýnda baþörtülü olduðu
hakle Ankara Belediye Meclis Üyeliðine seçildiði gerçeðiyle
de muhakkak suretle yüzleþmemiz gerekecek.
Dedim ya. hayaletler basýyor Türkiye'yi. Yas uzadýkça
uzuyor...
Geçen yýl baþladýðým Yakýn Tarih dizisi, Küller Alýmda
Yakýn Tarih ve Yakýn Tarihin Kara Delikleri'yle devam etmiþti.
Efsaneler ve Gerçekler Ýle bu tartýþma zincirine yeni
bir halka eklemiþ oluyorum sadece. Ýnþaallah bundan
sonra da yeni kitaplarla sürecek yolculuðumuz.
Mevlâýýâ'nýn derin gözüne ya da 'deniz güzü'ne o kadar
muhtacýz ki bu yolculukta:
Denizi gören göz l/aþka. köpüðü gören göz baþka.
Köpüðü býrak da, denizin gözüyle bak sen.
Mustafa Armaðan
1 Eylül 2007. Çengelköy
1 Kemal Karpaitýn 23 Eylül 1999da Tarih Vakfý Bilgi-Belge Merkeyi'nde
yaptýðý konuþmadan aktaran: Atilla Lök "Kemal Karpat: Bir
tarihçi nasýl yetiþir". Toplumsal Tarih. Sayý: Tl . kastýn 1999. s. 36.
2 kemal Tahir, Yol Ayrýmý. Ýstanbul 1971. Sander Yayýnlarý, s. 436
I
ALTINÇAÐ EFSANESÝ
Erkân-ý Harbiye IGenelkurmayl Ýstihbaratý, düþmana karþý
Örgütlenen yeraltý direniþ þebekeleri, din adamlarýnýn
yönettiði "seçim" sayesinde General Harrington'ýýn
deyimiyle"aþýrý uçlar" temizleniyor, Kuvay-ý Milliye Meclisi
Lozan düzenini yerleþtirmek için tasfiye ediliyor, bir lx>zan
darbesi yapýlýyordu.
Sual Parlar, Türkler ýv Kürtler. Oruýdo&u'da Ýktidar ve Ýsyan
Gelenekleri, Ýstanbul 2005. Baðdat Yayýnlan, s. 655.
1930'lu yýllar Altýn Çað mýydý?
isler CHP'nÝn söylemine bakýn, islerseniz sýg popüler
basýnýn yazýp çizdiklerine, 1930larýn neredeyse kutsandýðýný
görürsünüz. I920'li yýllar da önemsenir gerçi ama asýl
Cumhuriyet/in kendisini bütün görkemiyle gösterdiði yýllar
1930'lardýr. Asýl amaç Osmanlý'dan kopmak olduðuna
göre. 1930'lar bu kopuþun zirve yaptýðý yýllardýr. Kalkýnma
hamleleri, sanayileþme çabalarý, ekonomik baðýmsýz*
lýk ve tek kuruþ dýþ borç almadan kalkýnmayý gerçekleþtirme...
bu dönemin 'kazanýmlarý' olarak sunulur.
Gerçi bir 'Osmanlý borçlarý' meselesi vardýr ama bu da
abartýldýðý kadar deðildir. Kuþkusuz 1930'larýn þanlarýnda
yýlda iki taksit halinde 700 bin altýn lira ödemek kolay bir
iþ deðildir ama sonuçta bu, baðýmsýzlýðý uðrunda savaþýlarý
bir topraðýn borcudur ve küçümsenmeyecek bir kýsmý
da Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda alýnmýþtýr. Üstelik bu
borcu biz ödedik de Arnavutluk. Suriye. Yemen, halta Yunanistan'ýn
da aralarýnda bulunduðu 14 ülke ödemedi mi?
Kaldý ki, savaþ tazminatý (tamirat parasý) olarak Almanya'ya
ödetilen miktar dudak uçuklatacak cinstendir:
Tam 24 milyar altýn sterlin, öde öde bitmez diyorsanýz
yanýlýyorsunuz, çünkü Almanlar 1932'de borçlarýný bitirmiþlerdir
bile! Uzun vadeli borçlarýmýzýn 15 milyon altýn
sterlin tuttuðunu göz önüne alýrsanýz diðer borçlarla bir
dafaa etmiþimdir.1
Demek ki neymiþ? Bugün kabul etmek kolay olmasa
bile Atatürk bile milli sýnýrlarýmýzý tespit ederken bir ABD
Baþkaný'nýn prensiplerine dayanmak ihtiyacýný hissetmiþ.
Nitekim Mustafa Kemal Paþa'nýn Sivas Kongresi Baþkam
sýfatýyla ABD Senatosu'na gönderdiði mektubun arka
planýnda da Wilson'un milletlere kendi kaderlerini tayin
hakkým tanýyan barýþ planý yatmaktaydý. Ayný zamanda
Anadolu halký da bu prensiplere sahip çýkmýþ ve Sena-
to'nun Ýnceleme yapmak üzere gönderdiði General Harbord
ve ekibine davullu zurnalý karþýlama törenleri düzenlemiþtir.
mýzda.)
Hatýralardan gerçeðe dönersek, 23 Nisanlar o gün bu
58 efsaneler ve gerçekler
miyet Bayramý yapýldýðý kanun TBMM'den 2 Mayýs
1921'de, yani bayramdan 10 gün sonra çýktýðý için o yýl
"23 Nisan tezahüratý" denilmiþti kutlamalara. At yarýþlarý
filan düzenlenmiþti çocuklar yararýna. Hele "çocuk bayramý"
hiç deðildi. Ýlk 23 Nisan Bayramý bu yüzden 1822'de
kutlanacaktýr ama adý henüz "çocuk bayramý" deðildir. 23
Nisan'ýn "çocuk bayramý" olabilmesi için tastamam 8 yýl
daha beklememiz gerekecektir.
Araþtýrmacý-yazar Necdet Sakaoðlu'nun bir araþtýrmasýnda1
dile getirdiði gibi, 23 Nisan Çocuk Bayramý öncelikle
çocuk Esirgeme Kurumu'nun, o zamanki adýyla
Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin gayri resmi, yani sivil bir etkinliði
olarak karþýmýza çýkýyor.
Ýlk kez 1929 yýlýnda Kurumun, kendi örgütüne bir genelge
gönderdiðini ve bu genelgede 23-29 Nisan günlerini
"Çocuk Haftasý", haftanýn ilk günü olan 23 Nisan'ý da
resmi bayram olan "Hakimiyet-i Milliye Bayramlýna paralel
olarak "Çocuk Bayramý" ilan ettiðini görürüz. Ancak
burada dikkat etmemiz gereken nokta, bu bayramýn resmi
bir bayram olmayýp bir hayýr kurumunun yardým toplama
kampanyasý olarak baþlamýþ olmasýdýr.
Nitekim ilk defa 1929 yýlýnda Ankara'daki Çocuk Esirgeme
Kurumu'nun önünde toplanan çocuklar otomobil
ve otobüslere bindirilerek Çankaya'ya götürülmüþ ve köþkün
bahçesine gelen bir grup çocuk Cumhurbaþkaný Gazi
Mustafa Kemal'i selamlamýþlardýr. O akþam üstü verilen
çay ziyafeti ve çocuk balosuna baþta Gazi, Baþbakan
Ýsmet Ýnönü ve TBMM Baþkaný Kâzým Özalp olmak üzere
devlet erkânýnýn katýldýðý, hatta bazý çocuklarýn "piyesli,
monologlu, marþlý, þiirli, danslý çok zengin bir müsamere
programý" sergilediklerini biliyoruz.
Bu çocuklar arasýnda bir isim özellikle dikkatimizi çekiyor:
Ýsmet Ýnönü'nün büyük oðlu Ömer Ýnönü. "Anneciðim"
ve "Bahane" baþlýklý þiirler okumuþ olan küçük
Ömer'den sonra çocuklar kelebek, saat, zeybek ve Azer
altýnçað efsanesi 59
23 Nisan hiç böyle yorumlanmamýþtý. (Karagöz dergisi, 22 Nisan 1948)
baycan danslarý sergilemiþler, Gazi Paþa çocuklarýn baþýný
okþamýþ ve daðýtýlan oyuncaklarla gösteriler sona ermiþtir.
Peki bu ayrýntýlarý niye aktardým?
Amacým, Çocuk Esirgeme Kurumu'ným özellikle þehit
ve gazi çocuklarýnýn, genelde ise fakir ve eðitimsiz çocuklarýn
durumuna, daha doðrusu dramýna dikkat çekmek ve
yardým toplamak maksadýyla baþlattýðý bir sivil etkinliðin
nasýl daha ilk hamlede devlet adamlarýnýn çocuklarý için
bir þov malzemesi haline getirildiðine ve asýl amacýndan
nasýl hýzla uzaklaþtýrýldýðýna iþaret etmekti.
60 efsaneler ve gerçekler
Asýl gayesi fakir çocuklarýnýn sevindirilmesi ve bir defalýðýna
da olsa yeni elbiselerle donatýlmasý olan bu sivil
bayramýn resmi kadronun katýna ulaþýr ulaþmaz nasýl kolayca
amacýndan saptýðýna tanýk oluyoruz burada bir kere
daha. 23 Nisan çocuk bayramlarýnda illerde vali ve daire
müdürleri ile zengin kesimlerin kendi çocuklarýný süsleyip
püsleyip bayram kortejlerine katmalarýnýn, renkli ve
göz alýcý balolara götürmelerinin ülkenin genelinde hüküm
süren aþýrý yoksulluðun çocuk özeline yansýyan aðýrlaþmýþ
sorunlarýna ne kadar duyarsýz kaldýklarýný göstermiyor
mu? Fakir, kimsesiz, öksüz, yetim, hastalýklý, sakat,
okula gitme imkâný bulamayan, aðýr ve saðlýksýz iþlerde
karýn tokluðuna çalýþtýrýlan çocuklarýn sorunlarýna eðilmek
için paha biçilmez bir fýrsat olan bu bayram, zengin
çocuklarýnýn birbirleriyle yarýþtýðý bir üst düzey yönetici
kadro arasý gösteriþ rekabetine dönüþtürülmüþtür.
Ýþte Sabiha Zekeriya'nýn yukarýda alýntýladýðým sözleri
tam bu çarpýklýðýn üzerine dökülen tuzruhu gibi bir etki
býrakmýþ olmalýdýr. Sesini birileri duydu mu? Emin deðilim.
Duymuþlarsa bile "komünistlik" yaptýðý kanaatine
varmýþ olmalýdýrlar. O da vatan hainliðiyle eþ anlamlýdýr
kimilerinin gözünde.
Sabiha Zekeriya Haným "Ben unutulan çocuklarý hatýrladým"
diyordu o yazýsýnýn bir yerinde ve þöyle devam
ediyordu:
23 Nisan vesilesiyle parklarda, müsamerelerde hemcinsleri
olan çocuklarý eðlendirirken onlarý sabahtan akþama
kadar bir parça kuru ekmek için, hatta patronundan dayak
yiyerek domuz gibi istismar edildiklerini hatýrlatmak
istedim.
Resimli Ay'ýn bir baþka sayfasýnda "Memleketin üvey
evlatlarý" baþlýðýyla karþýmýza çýkan yazý da 23 Nisanlarda
asýl hatýrlanmasý gereken çocuklarýn kimler olduðuna,
yani sorunun özüne ýsýrýcý bir dille parmak basýyordu. Þu
satýrlarý okuyoruz beraberce:
altýnçað efsanesi 6 1
Çocuk Haftasý. Çocuk Bayramý... Bunlarýn hepsi güzel,
bunlarýn hepsi faydalý, bunlarýn hepsi cazip, fakat çýplak
ayaklarla taþlar üstünde koþan, öldürücü ve murdar han
odalarýnda yatan, ekmekten baþka gýda namýna hiçbir þey
bilmeyen, mektep görmeyen, hasta ailesine bakmak için
sabahtan akþama kadar didinen, çalýþan, hýrpalanan yavrucaklar!
Çocuk balolarýndan, çocuk eðlencelerinden size
ne fayda var?
1929'dan bugüne gelirsek; Yeni Aktüel dergisinin 1925
Nisan 2007 tarihli 93. sayýsýndaki bir haberde dile getirildiði
gibi "23 Niþansýz çocuklarým dertlerine derman
olacak bir etkinlik göremeyeceðiz ne yazýk ki. Sokak çocuklarý
yine ortada; 1 milyona yakýn çalýþan çocuðun hali
pür-melâlleri nurtopu gibi kollarýmýzda; kýrsal kesimde
yaþayan çocuklarýn yüzde 40'ý yoksullukla karþý karþýya;
bin bebekten 29'u bir yaþýna eriþemeden ölüyor; yarýsý
tam olarak aþýlanamýyor, yani göz göre göre ölüme davetiye
çýkarýyoruz; öte yandan kýz çocuklarýnýn dörtte biri
okuyamýyor, þehit çocuklarý yine cenaze fotoðraflarýndan
fýþkýrýyor, vs.
Bütün bu çocuk sorunlarý içerisinde boðulurken, 23
Nisanlarý neden onlarýn sorunlarýný gündeme taþýmak
için sivil bir forum olarak deðerlendirmiyoruz da, hâlâ
varsa yoksa dans ve kýyafet saplantýsý içindeyiz? 1929'daki
yöneticilerin düþündüðü o inceliði biz bugün neden
gösteremiyoruz?
Kutlanacak olan 23 Nisanlar bize biraz da bu acý gerçekleri
derin derin düþündürmeli deðil midir?2
1 Necdet Sakaoðlu, "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramý'nýn tarihinden",
Toplumsal Tarih, Sayý: 52, Nisan 1998, s. 4-12.
2 23 Nisan ile ilgili daha geniþ bilgi için bkz. Küller Altýnda Yakýn Tarih
(Ýstanbul 2007, Timaþ).
62 efsaneler ve gerçekler
Teneffüs
23 Nisan'lar ne hale geldi?
"23 Nisan her yýl olduðu gibi bu yýl da, M1 Merkez Alýþveriþ
Merkezleri'nde unutulmaz geçecek... Çocuklar hayalini
kurduklarý birbirinden farklý masal kahramanlarýnýn büyülü
dünyasýnda unutulmaz bir gün geçirecekler. Düzenlenecek
kýyafet balosunda masal kahramanlarý gibi giyinecek olan çocuklar,
çevre okullardan gelecek çocuklarýn oyun ve gösterileriyle
de tadýna doyulmaz anlar yaþayacaklar...
M1 Merkez Alýþveriþ Merkezleri 23 Nisanlarý çocuklar için
unutulmaz kýlmaya devam ediyor. Çocuklarýn hayal dünyalarýný
süsleyen, yalnýzca masal kitaplarýnda okuduklarý bir dünyaya
1 gün için de olsa adým atmalarýný isteyen M1 Merkez
Alýþveriþ Merkezleri benzersiz bir Kýyafet Balosu düzenliyor.
Çocuklarýn doyasýya eðlenecekleri bu günde çevre okullardan
gelecek minikler de gösteri ve oyunlarýyla günün keyfine
keyif katacaklar.
M1 Merkez Alýþveriþ Merkezleri, 23 Nisan'ýn yalnýzca Türkiye'de
yaþayan çocuklara deðil tüm dünya çocuklarýna ve
çocuklarýn mutluluðuna adandýðý ilkesinden yola çýkmaktadýr.
Bu nedenle M1 Merkez, baloya katýlan çocuklara, dünyanýn
farklý ülkelerinde yaþayan ve bambaþka hayatlar süren
çocuklarý da tanýtmayý istemektedir. Bu amaçla hazýrlanan
görsellerle, M1 Merkezleri dolduran çocuklara, dünyanýn 7
farklý ülkesinde yaþayan (Alman, Amerikalý, Brezilyalý, Senegalli,
Çinli, Ýspanyol, Hintli) çocuklarýn kültürlerinin ve hayallerinin
kapýlarý ardýna kadar açýlacak..."
altýnçað efsanesi 63
Atatürk, usta karikatürcüye ne demiþti?
64 efsaneler ve gerçekler
Cem'in kendi eliyle yaptýðý karikatürü ve Feyhaman Duran'ýn fýrçasýndan bir
tablosu (saðda).
timsiz mücadelenin odak noktalarýndan birisi olacaktýr
Cem.
Nihayet Ýttihatçýlarýn baskýlar sonuç verecek ve karikatürist
Cemil Cem, 1908'dc çýkarmaya baþladýðý Kalem
ve Cem-Djem adlý dergilerinin kepengini on yýl sonra,
1918'de indirmek zorunda kalacaktý. Bundan sonra Cem
için uzun bir suskunluk dönemi baþlar.
Bir öfkeye mahkûm...
Bu sessiz dönem, Cumhuriyet kurulduktan sonra son
kez bozulacaktýr, önce Güzel Sanatlar Akademisi'nde
müdürlük yapan Cem, 1926'da yeniden çýkarmaya baþlar
dergisini. Yine dilini, pardon elini tutamamakta ve Cumhuriyet
hükümetlerinin olumsuz icraatýný ýsýrýcý zekâsýyla
eleþtirmektedir. 1927 Aralýk'ýna geldiðimizde Cem'in dergisini
nihai olarak kapattýðýný, kapatmakla da kalmayýp
karikatür çizmeyi dahi býraktýðýný göreceðiz.
Orhan Koloðlu Türkiye Karikatür Tarihi adlý eserinde
Cem'in karikatürü býrakmasýný, "bir karikatürü yüzünden
bir yýl hapse mahkûm oldu. Sonunda mesleðini býrakmayý
yeðledi" þeklinde aktarmaktadýr.1 Baþka kaynaklarda
ise Yavuz zýrhlýsýnýn tamirinin uzamasý nedeniyle çizdiði
altýnçað efsanesi 65
Ayný zamanda ressam olan Cem'in bir çalýþmasý: Akademi hocalarý.
bir karikatürün Bayýndýrlýk Bakaný Recep Peker'i öfkelendirdiði
ve baskýlara dayanamayan sanatçýnýn karikatürü
býraktýðý yazýlýdýr.
Ne varki bu, Cem'in suskunluðunun yarý resmi açýklamasýdýr.
Ancak olayýn resmi belgelere yansýmayan yüzü
çok daha ilginç ve karmaþýk bir hikâye sunar bize.
Bu gayrý resmi bilgiyi, sanatçýnýn oðlu Mehmet Cem'e
borçluyuz. Karikatürist Semih Balcýoðlu'nun Tarih ve
Toplum'daki bir yazýsýndan öðrendiðimize göre, Cem'in
susuþunda Atatürk birinci dereceden etkili olmuþtur. Oðlu,
Balcýoðlu'na þöyle anlatmýþtýr bu ilginç olayý:
Cumhuriyet'in kuruluþundan kýsa bir süre sonra, Atatürk,
babamý Ankara'ya çaðýrýr. Padiþahlýk devrinde yapmýþ olduðu
üstün karikatürlerinden dolayý kutlar ve her Türk gibi,
"Benim de karikatür deyince aklýma Cem gelir" ve her
zamanki nezaketiyle babama, "Artýk karikatür çizmeyin,
geçmiþ dönemde çok baþarýlýydýnýz, bundan böyle istanbul'a
hizmet ediniz, sizi Þehir meclisine üye atadýk. Engin
sanat kültürünüzden Ýstanbul þehri yararlansýn", der. Bu
konuþmadan sonra Çankaya Köþkü'nden ayrýlan Cem,
ceketinin mendil cebindeki "tarama kalemi"ni çýkarýp
orada kýrar ve karikatür çizmeye o anda son verir.1
66 efsaneler ve gerçekler
Sakýn o uðursuz kelimeyi kullanma!
Son verir vermesine ya, içinde memlekete hizmet ukdesi
ve sanatýn kýpýrtýsý rahat býrakmaz kendisini. Ne de
olsa yönetimde etkili ve yetkili pek çok arkadaþý vardýr.
Bir çareseni bulacaklardýr nasýl olsa. Onlarla her þeyi konuþur.
Lakin bir tek þeyi konuþmasýna müsaade etmezler
Cem'in: Karikatürün K'sýný aðzýna almasýna.
Günün birinde boþ durmaktan caný sýkýlan Cem, arkadaþlarýna
bir "tarým dergisi" çýkarmak istediðini söyler.
Dünyadaki en son tarýmsal geliþmeleri Türkiye'ye aktaracak
bir dergidir düþündüðü. Ne yazýk ki, arkadaþlarý derhal
karþý çýkarlar. "Yoo" derler, "sen o derginin içine yine
az çok karikatür çizersin. Bunun dýþýnda bizden ne istersen
iste ama o menhus kelimeyi sakýn bir daha aðzýna alayým
deme."
Cemil Cem bundan sonra Kadýköy'deki evine kapanmýþ,
resim yaparak ve bir daha karikatüre yan gözle dahi
bakmayarak 1950 yýlýnda bir kalp sektesinden sessiz sedasýz
aramýza veda etmiþti. Mezarý Rumelihisarý'ndadýr.
Üzülmeye gerek var mýdýr: Ölmeden önce ölmüþtür
nasýl olsa.
Orhan Kologlu, Türkiye Karikatür Tarihi, Ýstanbul 2005, Bileþim Yayýnevi,
s. 126.
altýnçað efsanesi ý 67
1934'de bir profesör neden intihar eder?
Takvimler 10 Mart 1934'ü gösterdiðinde istanbul Arnavutköy'de
Set Sokaðý 2 numaralý evde bir profesör intihar
etmiþti. Ýki gün sonra Milliyet gazetesi bu haberi "Eski
bir müderrisin ölümü" baþlýðýyla sanki önemsiz bir
olaymýþ gibi 6. sayfadan duyurmayý tercih etmiþti. Þöyleydi
Milliyetteki haberin metni:
Cevad Mazhar Bey, evinde ölü olarak bulundu. Aldýðýmýz
malumata göre Darülfünun ýslahatýnda açýða çýkarýlan
müderrislerden kimya profesörü Cevad Mazhar Bey, evvelki
gün Bebek'teki evinde ölü olarak bulunmuþtur.
Yaptýðýmýz tahkikata göre, Cevad Mazhar Bey, Darülfünun'dan
çýkarýldýktan sonra fevkalade bir teessüre kapýlmýþ
ve kendisine asabi bir hastalýk gelmiþti. Evvelki gün
evde kimse bulunmadýðý bir sýrada kendisine son derece
asabi bir buhran gelmiþ ve feci çýrpýntýlar içinde vefat etmiþtir.
74 efsaneler ve gerçekler
cum bir türlü gerçekleþmemektedir. Acaba düþmandan
mý korkulmaktadýr?
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir yýl önce Sakarya
meydan muharebesinden sonra "Gazi" unvanýyla ödüllendirdiði
Mustafa Kemal Paþa'ya Baþkomutanlýk yetkisini
bu defa öncekilerden farklý olarak üç aylýk bir süreyle
deðil, süresiz olarak býrakmaktadýr. Ýþte o 20 Temmuz
1922 günü Meclis kürsüsüne çýkan Mustafa Kemal Paþa
teþekkür konuþmasýnda milletin vekillerinin gözlerinin
içine bakarak þunlarý söyleyecektir:
Ýkinci saadetimi temin edecek olan husus, benim bundan
üç sene evvel dava-yý mukaddesemize |kutsal davamýza]
baþladýðýmýz gün bulunduðum mevkie rücu edebilmekligim
[dönebilmekligim] imkâný olacaktýr. (Alkýþlar.)
Hakikaten sine-i millette (milletin sinesinde] serbest
bir ferd-i millet [millet ferdi] olmak kadar dünyada bahtiyarlýk
yoktur. Vâkýf-ý hakâyýk (hakikatlere vakýf] olarak
kalp ve vicdanýnda manevî ve mukaddes nazlardan baþka
zevk taþýmayan insanlar için ne kadar yüksek olursa
olsun, maddi makamâtýn [makamlarýn] hiçbir kýymeti
yoktur.
Bu sözlerin ardýndan planlarýný Fevzi Çakmak Paþa'nýn
yaptýðý Baþkomutanlýk Meydan Savaþý ve 30 Aðustos'ta
Yunan ordusunun darmadaðýn bir þekilde kaçmasý
gelir. Artýk Yunanlýlar soluðu Ýzmir'de alacaklardýr, sonra
da apar topar Yunanistan'da. Þimdi KarabekÝr Paþa'nýn
aklýnda þu yakýcý soru kýmýldamaktadýr:
Vaziyet çok nazikti. Sakarya zaferinden sonra üç rütbe
alarak müþir [mareþal] olmuþ olan ve en büyük unvan sayýlan
Gaziliði de almýþ bulunan herhangi bir baþkumandanýn
daha büyük ve nihai olan bir zaferden dolayý alacaðý
rütbe, üç ay önce Meclis kürsüsünden yaptýðý vaad mucibince
[gereðince] sine-i millette bir fert olmasýnýn hakikatte
kolay olmadýðýný gösteriyordu.
altýnçað efsanesi 75
Yani Mustafa Kemal Paþa acaba mecliste söz verdiði
gibi istifa edip bütün görev ve mevkilerden uzaklaþacak,
yani sine-i millete dönecek midir? Bu, 30 Aðustos'tan
sonra biraz zor görünmektedir. Ancak Karabekir Paþa'nýn
bulduðu bir çare vardýr ama uygulanabilecek midir? Buna
göre önce saltanat kaldýrýlacaktýr, sonra da Hilafet Osmanlý
hanedanýna býrakýlacak ve barýþ masasýna Lozan'da
öyle oturulacaktýr. Bundan sonraki adým, Cumhuriyetin
kurulmasý olacaktýr.
Ancak Karabekir'in teklifi bu noktada derin bir viraj
alarak Cumhurbaþkanlýðý seçimini, Gazi'nin mecliste verdiði
söz üzerine oturtmakta ve onu gerçekten de milletin
sinesinde bir millet ferdi olarak çalýþmaya davet etmektedir.
Ýsterseniz Kâzým Karabekir'in kendi sözlerinden okuyalým
bu ilginç fikrini:
Bundan sonra Cumhuriyeti ilan etmek ve Cumhurreisliðine
sýrf tarihî bir nam olmak suretiyle mükafatlandýrmak
ve maddî olarak da ölünceye kadar bu makamýn terfihlerinden
[saðlayacaðý refahtan] istifade etmek üzere Mustafa
Kemal Paþayý intihab etmek [seçmek] ve millet kürsüsünden
verdiði vaad mucibince istifasýndan sonra halka
serbest Cumhurrreisi intihab ettirmek.1
Fakat "birtakým fýrsat kollayýcýlar" bu çözümün, Cumhurbaþkaný
olabilmek uðruna Karabekir'in ortaya attýðý
bir tertip olduðunu yetiþtirmiþlerdir Gazi'ye. Buna "KarabekÝr'le
çok çetin uðraþacaðým" diyerek cevap veren Mustafa
Kemal Paþa'nýn bu sert tepkisi üzerine teklifini geri
çekmek durumunda kalan KarabekÝr Paþa'nýn, hiç olmazsa
Meclise verilen önergede hilafetin kaldýrýlmasýna mani
olmak için nasýl uðraþ verdiðini biliyoruz. Muhtemelen
kendisi ve Rauf Bey gibi cerbezeli kurtuluþ liderleri olmasa,
Hilafet 1924'de deðil, 1922'de saltanatla birlikte kaldýrýlmýþ
olacaktý. (Karabekir'in Hilafeti son güne kadar savunmaya
devam ettiðini, 1924 yýlýnda Terakkiperver Fýr
76 efsaneler ve gerçekler
kasý adýna Halife Abdülmecid'e yaptýðý destek ziyareti
ayan beyan ortaya koymaktadýr.)
31 Ekim 1922 sabahý yanýna ismet Paþayý da alan Karabekir'in
Çankaya'da Gaziyi ziyaretleri, konuya son noktanýn
konulmasý bakýmýndan önemli bir adýmdýr. Amaçlarý,
Saltanat kaldýrýlýrken Hilafetin de kaldýrýlmasýna mani
olmak ve onun Osmanoðlu hanedanýna býrakýlmasýný saðlamaktýr.
Çünkü bir iki gün önce Meclise getirilen önergede
"Ýstanbul'daki padiþahlýk ma'dum ve tarihe müntekildir",
yani padiþahlýk kaldýrýlmýþ ve tarihe karýþmýþtýr, denilmekte,
Hilafet TBMM'ne býrakýlmakta, böylece o da
saltanatla birlikte tarihe karýþmýþ olmaktadýr.
Bu özel görüþmede Ýsmet ve KarabekÝr paþalarýn kararlý
tutumlarý sonucu 1 Kasým tarihli önerge ile kanundaki
6. madde, "Hilafet Türklere, hanedan-ý âl-i Osman'a
aittir. Türkiye Devleti makam-ý Hilafetin istinadgâhýdýr
[dayanaðýdýr]..." þeklini alýr. Nitekim ayný gün yaptýðý konuþmada
Mustafa Kemal Paþa, Peygamber Efendimizi
(sav) ve Hilafeti övdükten sonra,
Bundan sonra makam-ý Hilafetin dahi Türkiye devleti
için ve bütün âlem-i Ýslam için ne kadar feyizkâr olacaðýný
da istikbal bütün vuzuhuyla [açýklýðýyla] gösterecektir.
Türk ve Ýslam Türkiye Devleti bu iki saadetin tecelli ve tezahürüne
menbâ ve menþe [kaynak] olmakla dünyanýn
en bahtiyar bir devleti olacaktýr (Ýnþallah sesleri)
sözleriyle konuyu özetliyordu. Baþbakan Rauf Orbay da
kürsüden kanunun Mevlid kandiliyle ayný güne denk gelmesinin,
yaptýklarý iþin hayýrlý olduðuna delalet ettiðini
söyleyecek ve iki gün resmî bayram ilan edilecektir.
Nitekim Lozan'a gitmeden önce yeni Dýþiþleri Bakaný
Ýsmet Paþa, Londra'da çýkan Müslim Standard dergisine
verdiði bir mülakatta, "Hilafetin hukuku tehlikeden uzaktýr
ve onu korumak için bütün Türk milleti kanýný dökmeye
hazýrdýr" diyordu.
altýnçað efsanesi ý 7 I
Peki Lozan'dan sonra ne deðiþti?
Lozan'dan sonra neyin deðiþtiðini görebilmek için is
altýnçað efsanesi 79
buat ve Ýstihbarat Umum Müdürlüðü'nce bastýrýlan "Hilâfet
ve Millî Hâkimiyet" baþlýklý bir derlemeden alýnmýþtýr.
Yani þüphe edilecek bir tarafý olmayan resmi bir yayýndýr.
Maalesef Müslim Standard'daki Ýngilizce metne
henüz ulaþamadým. Bir hayýr sahibi fotokopisini bulup da
gönderirse sevinirim.)
Son bir not olarak belirtelim ki, muhtemelen mülakatýn
gerçekleþtiði saatlerde Sultan Vahdettin Ýstanbul'u
terk etmektedir ama Strazburg'dakilerin henüz bu kritik
olaydan haberleri yoktur.
Peki Ýsmet Paþa bu konuþmada neler diyor?
Neler, neler demiyor ki? Þöyle bir hatýrlayalým söylediklerini
öyleyse:
Size ve sizin vasýtanýzla bütün Müslümanlara diyebilirim
ki, Hilafete her zaman olduðu gibi, dinen pek sýký merbut
[baðlý] olduðumuz gibi icap ederse onun müdafaasý için
son damla kanýmýzý dökmeðe her zaman hazýrýz.
Hilafet uðruna kanýmýzýn son damlasýna kadar savaþýrýz
diyen Paþa, sözlerine þöyle devam ediyor:
Türk milleti Islamiyetin kýlýcý olmakla müftehirdir [övünür].
84 efsaneler ve gerçekler
ni'ni tehdit eder gözüken, belki de Osmanlý yayýlmacýlýðýný
hatýrlatan "dýþýnda" {haricinde) kelimesi metinden jiletle
temizlendi (inanmazsanýz inkýlap tarihi kitaplarýnýza
bakýn).
Sonuçta Misak-ý Milli hedeflerine tam olarak yarýlamadan
Lozan'da masaya oturuldu. Ancak biz Lozan'ýn
hemen yalnýz Türkiye sýnýrlarý içindeki kýsmýyla ilgilendiðimiz
içindir ki, yüzyýllar boyu yönettiðimiz topraklarý nasýl
bir çýrpýda býraktýðýmýzýn hesaplaþmasýný henüz yapmýþ
deðilizdir.
Mesela Filistin topraklarý için Lozan'da ne yapýlmýþtýr?
Hiç... Hatta görüþmeler sýrasýnda Filistinli kardeþlerimiz
TBMM kapýsýnda günlerce, 'Bizi Ýngiliz kurtlarýna teslim
etmeyin' diye yalvar yakar dolaþmýþlardý. Aldýklarý cevap,
önce oyalama, sonra da kendi baþýnýzýn çaresine bakýn,
olmuþtu.
TBMM her ne kadar Misak-ý Millîye Arap halklarýnýn
kendi kaderlerini tayin hakkýný ilke olarak koymuþsa da,
bu yönde bir yapýlanmaya gitmeden sorunu, Hilafet meselesinde
olduðu gibi, rakiplerin manevra alanlarýný daraltmaya
ve iþbirliklerini baltalamaya dönük bir strateji
olarak ele almýþtý.
Lozan'ýn asýl tartýþmamýz gereken boyutu, Ortadoðu'nun
paylaþýlmasý ve sýnýrlarýn yeniden çizilmesi karþýsýnda
aldýðý uysal tavýrdýr. Ancak can yakýcý gerçek feryatta:
Lozan zaferiyle diðer Arap topraklarýnda olduðu gibi
Filistin'de de Sevr'in bütün istekleri olduðu gibi kabul
edilmiþtir. Üstelik Sultan Vahdettin Sevr'i imzalamadýðý
için o zamana kadar onaylanmamýþ olan Filistin'deki Ýngiliz
manda rejimi Ýsmet Paþa'nýn Lozan'daki imzasýyla
resmiyet kazanmýþ, böylece Ýsrail'in kuruluþuna giden
yolda en büyük engellerden biri daha bertaraf edilmiþti.
Bir de Lozan'da Sevr'i paramparça ettik demiyorlar
mý, neden bahsettiklerini anlamakta güçlük çekiyorum.
Kabul edelim ki, Misak-ý Milli'yi tam olarak gerçekleþtire
altýnçað efsanesi ý 85
meyen Lozan, artýk yabancýsý olduðumuz Osmanlý topraklarý
konusunda Sevr'in hafifletilmiþ bir versiyonudur.
Zaten ilk ciddi muhalefet partisi Terakkiperver Fýrka'nýn
bir hedefi de, Lozan'daki baþarýsýzlýklarýn hesabýný sormak
deðil miydi? Rauf Orbay'ýn deyiþiyle,
Misak-ý Millimizin tamamen tahakkuk edemediðini millete
açýkça söylemek civanmertlik ve hakikatçiligine sahip
olacaktýk... Bir tahammülsüzlük ve sebepsiz endiþe,
halledilmemiþ milli meselelerimizin üzerine nisyan örtüsünü
çekti ve bu meselelerimiz geçen zamanla halledileceði
yerde gözlerden ve dikkatlerden uzak olarak kangrenleþti.
2
Terakkiperver Fýrka, topluma Lozan'ýn bir Pirus zaferi
olduðunu anlatacak, kazandýrdýklarý kadar kaybettirdiklerinin
muhasebesini yapacak ve telafi yollarýný arayacaktý.
menderes'in ruhu 87
88 efsaneler ve gerçekler
Osmanlý'nýn da bir Demokrat Partisi vardý!
Tarih, müziðin duyulamadýðý ölü
noktalarý bulunan kötü inþa edilmiþ bir
konser salonuna benzer.
Archibald MacLEISCH
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber
iken,...
Bir siyasî partinin tarihini anlatmaya böyle baþlanmaz,
biliyorum. Lakin iþ, Demokrat Parti'nin serencamýný
anlatmaya gelince, gayri ihtiyari bu kelimeler dökülüyor
insanýn dilinden. Hayýrdýr, neden acaba?
Sebebi þu ki, Demokrat Parti hakikaten masalýmsý bir
ömür geçirmiþ. Bir bakýyorsunuz adeta ýþýnlanýyor ve aniden
çekiliyor siyaset sahnesinden. Zirvelerden uçurumlara,
tehditlerden alkýþlara, umutlardan batmanlarca keder
yüküne doðru çýngýraklý bir geçmiþe ev sahipliði yapmýþ
bu güne kadar.
Ýþte Demokrat Parti'nin 1909'dan 2007'ye uzanan 88
yýllýk bilançosu.
Tarih denilince varsa yoksa "Cumhuriyet tarihi'ni
belleyenler Demokrat Parti'nin 7 Ocak 1946'da kuruldu
ðunu tekrarlayacaklardýr papaðan gibi. Doðru, bu tarihte
Refik Koraltan'ýn, Ýçiþleri Bakaný Hilmi Uran'a kuruluþ dilekçesini
vermesiyle Demokrat Parti resmen kurulmuþtur
ama burada ince bir fark vardýr: Bu, partinin ilk deðil,
Cumhuriyet dönemindeki ilk kuruluþuydu. Demokrat
Parti'nin bir de Osmanlý tarihinin sisleri arkasýnda kaybolmuþ
yitik gövdesi vardýr ki, yeterince bilinmez.
Ýlk Demokrat Parti ne zaman kuruldu?
Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kurucularýndan Arnavut
Ýbrahim Temo ve Avrupa'dan damýzlýk gençler getirterek
Türk ýrkýný 'ýslah' etmeyi Batýlýlaþmanýn kökten çözümü
olarak gören Dr. Abdullah Cevdet'in 1909'da kurduklarý
ýlýmlý, medenî ve tehlikeli davalarý olmayan bir
parti vardý: Osmanlý Demokrat Fýrkasý. Kadrolarý çoðunlukla
Hukuk Fakültesi (Mekteb-i Hukuk) öðrencilerinden
oluþuyordu. Bu kadronun da esasý, 7 Aralýk 1907'de Selanik'te
gizlice kurulan Selamet-i Umumiye Kulübü mensuplarýna
dayanýyordu. (Her taþýn altýnda Sabetayist baðlantý
arayanlara benden bir ipucu!)1
Osmanlý Demokrat Fýrkasý'nýn kuruluþ amacý, giderek
Türkçülüðe aðýrlýk vermekte olan Ýttihatçý iktidarýn karþýsýnda
Türk olmayanlarýn devlete baðlýlýðýný korumaya ve
hoþnutsuzluklarýný gidermeye çalýþmaktý.
Ýlginçtir, daha sonraki yýllarda klasik Türk musikisinin
önde gelen bestekârlarýndan biri olacak olan Muhlis Sabahattin
Ezgi (1888-1947) de Meþrutiyet yýllarýnda bu
partinin faal elemanlarý arasýnda boy gösteriyordu.
Osmanlý Demokrat Fýrkasý (ODF) yönetimi, davasýný
kamuoyuna iyice anlatabilmek için Selâmet-i Umûmiye
ve Hâkimiyet-i Milliye gibi gazeteler çýkartýyor ama gelin
görün ki, memleketi Abdülhamid'in zulmünden kurtaracaklarý
vaadiyle iþ baþýna gelen Ýttihatçýlarýn en ufak bir
eleþtiriye tahammül gösterememeleri yüzünden sýkýntýlar
içinde kývranýyordu. Gazeteleri defalarca kapatýldý, onlar
90 efsaneler ve gerçekler
da baþka isimlerle çýkarttýlar. Hatta zamanýn Harbiye Nazýrý
(Milli Savunma Bakaný) Mahmud Þevket Paþa, partinin
baþkaný Ýbrahim Temo'yu çaðýrýp bastonunu göstererek
tehdit etti ve þunlarý söyledi:
-Muhalefetten vazgeçmezseniz sizi sopa altýnda gebertirim.
Giderek insafsýzlaþan Ýttihatçýlarýn baský ve zulmü
karþýsýnda partiyi býrakýp Arnavutluk'a giden ibrahim Temo'dan
sonra Osmanlý Demokrat Fýrkasý sahipsiz kaldý ve
21 Kasým 1911 'de kurulan Hürriyet ve Ýtilaf Fýrkasý'na sosyalist
Osmanlý Ahrar Fýrkasý ile birlikte katýlarak kapandý.
2 Böylece Ittihad ve Terakki iktidarýnýn somut uygulamalarý
karþýsýnda geniþ bir muhalefet cephesi örgütlenmesine
karýþarak siyasî hayatýna veda eden partinin
1946'da küllerinden yeniden doðan bir Anka kuþu olacaðýný
o sýralarda tabii hiç kimse bilemezdi.
Böylece Türkiye'nin gördüðü ilk Demokrat Parti'nin talihsiz
baþlangýcý, sonraki hayatýna da örnek teþkil etti. Zulüm
ve baskýlara, hatta darbelere karþý direniþ ve sonra da
günün birinde kapýsýna kilit vurulmasý geleneði bundan
sonra da Demokrat Parti'nin yakasýný býrakmayacaktý.
Ýkinci Demokrat Parti
Ýsmet Ýnönü'nün "tek adam"lýðý ve CHP'nin tek partili
düzeni devam ederken, Ýkinci Dünya Savaþý bitti ve
ABD'nin baþýný çektiði 'Batý blokýf ile baþýný Sovyetler
Birliði'nin çektiði 'Doðu bloku' arasýnda ülke kapmaca
oyunu baþladý. Tam bu sýrada Türkiye, Yalçýn Küçük'ün
tartýþmaya açtýðý, Sovyetler'in Kars ve Ardahan'ý istediðine
dair haberlerle (güya aslý faslý yokmuþ bunun!) çalkalandý
ve o panikle de kendisini Hür dünya bloðunun içinde
buluverdi.
Tabiatýyla hür dünyanýn da bazý nazikane istekleri
vardý Türkiye'den. Böyle tek adam, tek parti, parti devle
ti, dernek kurma ve sendikalar üzerindeki kýsýtlamalar vs.
gibi 'komünizan' kanun ve uygulamalarýn savaþ sonrasý
demokrasilerinde yeri olamazdý.
Bunun üzerine Türkiye idaresi, Max Thornburg baþkanlýðýnda
bir ABD'li heyet tarafýndan tepeden týrnaða didik
didik edildi, kirli çamaþýrlarý elden geçirildi ve sonuçta
mevcut halimizle Batý bloðuna giremeyeceðimiz, dolayýsýyla
siyasî yapýmýzý hýzla reformdan geçirmemiz gerektiði
usulünce 'tavsiye edildi'. Bu usturuplu uyarý üzerine
Ýnönü, CHP dýþýnda bir partinin kurulmasýna engel bulunmadýðýný
söyleyerek çok partili hayata giden yolu açtý
ve ardýndan, daha önce istifa eden veya ihraç edilen 4 eski
CHP'li tarafýndan (Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan
Menderes ve Fuat Köprülü) Demokrat Parti kuruldu.
Aslýnda Demokrat Parti'nin kuruluþunun hemen ardýndan
ülke çapýnda hýzla teþkilatlanmasýnda Ýnönü'ye
diþ bileyen eski Ýttihatçý kadrolarýn katkýsýný görmemek
için kör olmak lazým. Yoksa CHP dýþýnda bir partinin
onun karþýsýnda ayný hýzda örgütlenmesini açýklamak
mümkün olmazdý.
Her neyse, tam evlere þenlik bir seçim olan 1946'da
bütün engellemelere raðmen mecliste grup kurmayý baþaran
DP, 1950 Mayýs'ýndan 1960 Mayýs'ýna kadar Türkiye'nin
modernleþme ve kalkýnma sürecinde motor rolü
oynadý; CHP'yi ve Ýnönü'yü tam 10 yýl boyunca sandýða
gömmeyi baþardý. Ancak Ýbrahim Temo'nun Demokrat
Fýrkasý'nýn baþýna gelenler DP'nin de baþýna gelmekte
gecikmedi ve 27 Mayýs askerî darbesiyle hükümet iktidardan
uzaklaþtýrýldýðý gibi, yöneticileri ve milletvekilleri
de Yassýada'da yargýlandý. Nihayet 3 idam ve yüzyýllarý
bulan hapis cezalarýyla Türkiye'de bir dönem tarihe karýþmýþ
oldu.
Ancak ihtilalciler ufak bir ayrýntýyý atlamýþlardý: Demokrat
Parti'yi kapatmayý. Bu iþi de genç bir avukat üstlendi;
Cemal Özbay adlý eski bir DP'li avukat, son genel
92 efsaneler ve gerçekler
kongresini 5 yýldýr yapmadýðý ve Dernekler Kanunu'nu hiçe
saydýðý gerekçesiyle DP'ye kapatma davasý açtý. Dava
mahkemece haklý bulunduðu için DP'nin kapýsýna ikinci
defa kilit vurulmuþ oldu. Mallarý hazineye devredildi (2
Eylül 1960).3 Partinin bu defaki ömrü 14 yýl sürmüþtü.
DP'nin 1992'de baþlayýp Aydýn Menderes'in yalpalamalarýna
kadar uzanan son dönemindeki ilginçlikleri anlatmayý
biraz ileriye býrakalým.
Þimdi Demokrat Parti ve Adnan Menderes yönetimini
Amerikancýlýkla suçlayan CHP'nin 'Asýl Amerikancý biziz'
nutuklarýna bakarak odamýzý havalandýralým. Bakalým
sahiden de asýl Amerikancý kimmiþ? Ýsmet Paþa konuþuyor,
biz dinliyoruz...
Osmanlý Demokrat Partisi (ODP)
hakkýnda birkaç yayýn
Sina Aksin, 100 Soruda Jön Türkler ve Ýttihat ve Terakki, Ýstanbul 1980,
Gerçek Yayýnevi, s. 179-180.
Tarýk Zafer Tunaya, "Türkiye'de ilk Demokrat Parti: Osmanlý Demokrat
Fýrkasý (Fýrkai Ibad)", Sosyal Hukuk ve Ýktisat Mecmuasý, Aralýk 1949,
s. 119-133.
Tarýk Zafer Tunaya,
Türkiye'de Siyasal Partiler, cilt 1, Ýkinci Meþrutiyet
Dönemi, 2. baský, istanbul 1984, s. 171-181.
1 llhami Soysal'a göre ODP'nin kurucularýnýn isimleri þöyleydi: Ýbrahim
Naci, Giritli Ali, Fuat Þükrü, Dr. Hýza Abud, Pertev Tevfik, Yeniþehirli
Salih, Mustafa, Rýza, Dr Abdullah Cevdet, Dr. Ýbrahim Temo.
Bkz. "Türk siyasal yaþamýnda yer almýþ baþlýca siyasal dernekler, partiler
ve kurucularý", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 8,
Ýstanbul 1983, Ýletiþim Yayýnlarý, s. 2010.
2 Kurtuluþ Kayalý, "Hürriyet ve ItilaF', Tanzimat'tan Ctýmhuriyet'e Türkiye
Ansiklopedisi, cilt 5, Ýstanbul 1985, Ýletiþim Yayýnlarý, s. 1438.
3 Cem Erogul, "Demokrat Parti nasýl kapattýrýldý?", Tarih ve Toplum,
Sayý: 53, Mayýs 1988, s. 68-69.
menderes'in ruhu 93
Sözde deðil özde Amerikancý kimmiþ:
Menderes mi, Ýnönü mü?
96 efsaneler ve gerçekler
Amerika emin olmalýdýr ki, kendisi için en saðlam mütte
menderes'in r u h u 1 0 3
Ýþte darbecilere silah çeken Cumhurbaþkaný
vi.
M.
Emin Aytekin, Ýhtilâl Çýkmazý, Ýstanbul 1967, Dünya Matbaasý, s. 38
vd.
Sýtký Ulay, Harbiye Silah Baþýna!: 27Mayýs 1960, Ýstanbul 1968, Kitapçýlýk
Ticaret Limited Þirketi, s. 106 (Harp Okulu Komutaný olan Ulay, hadiseyi
kýsaca geçiyor).
Orsan Öymen, Bir Ýhtilâl Daha Var... (1908-1980), 3. baský, Ýstanbul 1986,
Milliyet Yayýnlarý, s. 252-258.
Emin Karakuþ, 40 Yýllýk Bir Gazeteci Gözü Ýle Ýþte Ankara, Ýstanbul 1977,
Hürriyet Yayýnlarý, s. 498-502.
1 Nakleden: Hüsamettin Cindoruk. Bu ifade Cindonýk'un Davut Dursun'un
27 Mayýs Darbesi: Hatýralar, Gözlemler, Düþünceler (Ýstanbul
2001, Þehir Yayýnlarý, s. 86) adlý kitabýndaki konuþmasýnda geçiyor.
menderes'in ruhu 109
Vataný kurtarýcýlardan kurtarmak
Politikacý, Türk subayýný yorulmaz bir
gayretle ihtilâlci olarak inþa etmenin
mükemmel bir mimarýdýr.
M. Emin AYTEKÝN
Almanlarýn ikinci Dünya Savaþý'ndaki aðýr yaralarýný
baþarýyla sarmýþ devlet baþkanlarýnýn en önde geleni
Konrad Adenauer'ýn düþündürücü bir tespitini tekrar hatýrlamakta
fayda var. Der ki Adenauer:" Tarih, önlenebilecek
felaketlerin toplamýdýr."
Önlenebilecek, yani insan eliyle meydana getirilen felaketler.
Mesela? Mesela savaþlar... Ne bileyim, mesela iþkenceler,
yanlýþ kararlar veya darbeler. Özellikle darbeleri
Adenauer'ýn sözünü ettiði 'önlenebilecek felaketler'e
dahil etmemizde büyük fayda var.
Buraya bir baþka Alman kökenli zatýn, Yahudi sosyolog
Norbert Elias'ýn sarsýcý yakalayýþýný baþka bir yazýda
açmak üzere çengelli iðneyle asýyorum: Ýnsanoðlu doðal
afetlerde birbirine yardýmcý olmak için çýrpýnýr ama siyasî
afetlerde bunun tam tersini görürüz. Hatta bu afete
maruz kalanlara acýma duygumuzu dahi yitiririz.
Neden acaba? 27 Mayýs ihtilalinin gerçekleþtiði ay
doðan kýzlarýn adýný Nuray (anlarsýnýz ya, nurlu ay!) ko
Mükerrem SAROL
Çok þaþýrýyoruz yazdýklarýnýza, diyor beni bir vesileyle
karþýlarýnda gören okurlarým. 'Çok þaþýrýyoruz...' 'Allah
Allah! Neden acaba?' diye bana geçiyor þaþýrma sýrasý. Anlattýklarým
hiç bilinmeyen þeyler deðil ki? Ben 'bilinmeyen
gerçekler'den deðil, daha çok ve belki de en çok 'unutulan
gerçekler'den söz ediyorum. Ve hep önümüzde bir
yerlerde öylece durup bizi beklediðini düþündüðümüz
sözde 'apaçýk' gerçeklere, soru sorarak didiklememiz gerektiðini
söylüyorum ve bunu karýnca kararýnca yapmaya
çalýþýyorum. Belki de farkým burada...
Kabul edelim ki, hafýzamýz epeyce zayýf. Hýzla erozyona
uðruyor bilgilerimiz. Hafýzamýzýn mýknatýslýðý azalmýþ.
Bir televizyoncu dostum, Türkiye'de ortalama bir
insanýn bir olayý aklýnda 23 gün tutabildiðini tespit ettik
menderes'in r u h u 1 3 3
lerin kurduðu Demokratlar Kulübü yönetim kurulu,
DP'nin de açýlabilmesini gündeme getirmeye karar verir.
15 Mayýs 1992 günü Celal Bayar'ýn kýzý ve damadý Ni-
lüfer-Ahmet Ýhsan Gürsoy çiftinin Çiftehavuzlar'daki
evinde toplanan eski DP milletvekilleri bir bildiriyle bu
konudaki görüþlerini kamuoyuna duyururlar. Bildiride
þöyle deniliyordur:
DP, doðuþundan itibaren Türk milletinin çoðunluðunun
güveninin kazanmýþ, siyasî tarihimizin içinde saðlam ve
milletimizin kalbinde seçkin bir yere yerleþmiþtir. Bu partinin
mensuplarý olan bizler, partimizin maruz býrakýldýðý
hukuka aykýrý iþlemlerin de maðduru olarak DP üzerindeki
"kapatýlmýþ" olma gölgesinin kaldýrýlmasýný, Tarih ve
Kamuoyu önünde talep ediyoruz.
Bunu 2 gün sonra Ankara'daki DP'lilerin toplantýsý ve
bildirisi izleyecektir. Böylece DP'nin yeniden açýlmasý,
kamuoyunun gündemine girmiþ oluyordu. Hatta eski Ýzmir
Senatörü Belið Beller, "Hiç belli olmaz, vefalý Türk
milletinin arzusuna uyarak Demirel'in Baþkanlýðý'nda
DP'yi tekrar kurarýz" diyerek umut gülücükleri bile daðýtabiliyordu.
menderes'in r u h u 1 3 7
hinde bulundu, partisinin tutumunu aðýr bir dille eleþtirdi.
Taht kavgasý
Þimdi adaylarý gözden geçirelim.
Ýsmet Ýnönü: Heybeliada'da inzivaya çekilmiþ bulunan
ismet Paþa, her ne kadar Atatürk zaman zaman çaðýrýp
gönlünü alsa da, 1937 sonlarýndan itibaren gözden
düþmüþ durumdaydý. Prestij ve þöhreti, Baþbakanlýðýndan
ziyade Atatürk'e sadakatinden ve Garp Cephesi Kumandanlýðýndan
geliyordu; bir de 15 yýla yakýn sürdürdüðü
CHP Baþkan Vekilliðinden (Baþkan, tabii olarak Gazi
Mustafa Kemal'di).
144 efs aneler ve gerçekler
Fevzi Çakmak Özellikle asker cephesiyle kimsenin
tartýþmaya cesaret edemediði Fevzi Çakmak'ýn þöhret ve
erdemi geniþ halk kitlelerini ve baþýnda bulunduðu orduyu
memnun edebilirdi ama meclis ve örgüt buna pek sýcak
bakmýyordu. Üstelik de anayasada Cumhurbaþkaný
adayýnýn milletvekili olmasý zorunluluðu vardý. Bu da Mareþal'in
Reisicumhurluk ihtimalini daha baþtan zayýflatýyordu.
1 6 O e f s aneler ve gerçekler
lar arasý yüce bir makamdýr.]
Kâzým Karabekir'in hatýralarýndan aktaracaðým þu satýrlar
yine 8 Nisan'da Dokuz Ýlke'nin yorumu olarak yayýnlanmýþ
olup CHP kurucu söyleminin Ýslamcý tonu hakkýnda
fikir vermektedir:
Ýslam dininde bütün namazlar cemaatle eda olunur. Cemaatin
bir baþý vardýr ki, cemaati terkip eden bütün ferdler
ona baðlanýrlar. Bu suretle imam, cemaatin timsali olmuþ
olur... Islamiyette bundan baþka bir de büyük bir
dayanýþma vardýr ki, bütün ümmeti tek bir ruh haline getirir.
Bunun þekli de bütün imamlarýn, manevî bir surette
bir imam-ý ekbere [en büyük imama] iktida eylemesidir
[uymasýdýr]. Ýþte bu imamlara "Halife" nâmý verilir...
Bundan dolayýdýr ki, bütün Ýslam âlemi Halife meselesinde
alakadardýr. Yeryüzünde bir Hilafet makamý bulunmazsa
Ýslam âlemi kendisini imamesiz kalmýþ bir teþbih
gibi daðýlmýþ, periþan görür... Buna binaen Türkiye Büyük
Millet Meclisi bizzat Halife hazretlerini muazzez ve
muhterem makama istinadgâh [dayanak] yapmýþtýr."2
Bugün bize inanýlmaz görünen bu Ýslamcý vurgu,
CHP'nin sonraki duruþuyla çeliþkili görünebilir. Ancak
dönemin havasýný yokladýðýmýzda bunun bir sürpriz olmadýðý
anlaþýlýyor. Bu açýklamanýn yayýnlandýðý tarihten 2
ay önce bizzat Atatürk, Balýkesir Paþa Camii'nde imamlara
taþ çýkartan bir üslupla vaaz etmemiþ miydi? ("Millet,
Allah birdir, þaný yücedir" diyordu.) Hatta 1923 Nisan'ýnýn
gazete koleksiyonlarýný inceleyenler, Çankaya Köþkü'nün
bahçesine iki minareli bir cami yapýlmasýndan bahsedildiðini
görecek ve iyiden iyiye þaþýracaklardýr...
Çankaya'ya cami öyle mi? Evet, 1923 Nisan'ý böylesine
'dindar' bir Türkiye'ye þahit olmuþtu iþte...
"Devletin dini, din-i Ýslamdýr"
29 Ekim'de "Devletin dini, din-i Ýslamdýr" þeklindeki
chp'nin günah galerisi 161
anayasanýn 2. maddesi meclisten geçtikten sonra derin
bir nefes alýr Kâzým Karabekir Paþa. Sebebi ise bu maddenin
konulmasýyla içeride ve dýþarýda 'Türkler Protestan
(Hýristiyan) oluyor' yolunda meseleyi istismar edenlerin
susturulmuþ olmasýdýr: "Bu madde herkesin aðzýna ve
kulaðýna güzel bir týkaç oldu" diyin Paþa'nýn sözlerinden
anladýðýmýz kadarýyla 1923'te Türkiye'nin Hýristiyan olmasýný
bekleyen bazý iç ve dýþ çevreler mevcuttur ve Gazi
Mustafa Kemal Cumhuriyet'in hukukî temellerini oluþtururken
Müslüman kimliðini vurgulamak bir yana, onu
bizzat devletin anayasasýna koyarak vurgulamak ihtiyacýný
hissediyor ve dedikodularýn önü ancak böyle alýnabiliyordu.
yarým gerçekleri 77
1 7 8 efs aneler ve gerçekler
Baþörtülü first lady'ler:
Latife, Mevhibe, Reþide
Baþbakan [Ýsmet Ýnönü) Mevhibe Haným'ýn
kabul günlerinde bir kýsým arkadaþlarýnýn hâlâ
siyah çarþaflarý ile göründüðünü duymuþtu.
Gülsün BÝLGEHAN1
"Örnek istiyorsanýz, Atatürk'ün annesinin ve eþi Latife
Haným ýn kýyafetine bakýn, bu size ders olsun." Baþbakan
Erdoðan'ýn bu beyanatý Latife Haným'ý Ýpek Çalýþlar'ýn kitabýndan
sonra bir kere daha gündeme taþýmýþ oldu. Hatta
medyamýz Latife Haným'ýn kýyafeti konusunda ihtilafa
düþüp ikiye bölündü. Kimisi kýyafet devriminden önceki
fotoðraflarýný, kimisi de devrimden sonrakileri yayýnladýlar.
Aklýevvelin biri de kalkýp þu çürük ipliðe baðlamýþ
ümidini: "Yalnýz bir küçük fark var. Atatürk kýyafet devrimini
yaptýðýnda Latife Haným'dan boþanmýþtý. Yani o artýk
bir first lady deðildi."
Neresini düzeltelim ki bunun?
Atatürk kadýnlar için herhangi bir kýyafet 'devrimi'
yapmýþ deðildir. Açýlmayý teþvik etmiþ, arzulamýþtýr ama
konuyu zamana yaymayý tercih etmiþtir; bu bir.
Ýkincisi, eðer bir kýyafet 'devrimi'nden söz edilecekse
bu, erkekler ve özellikle de devlet memurlarý için geçerli
yarým gerçekler! 79
dir. 2596 nolu kýlýk kýyafet kanununda esasen din adamlarýnýn
ibadethaneleri dýþýnda 'ruhani kisveleri' giymeleri
yasaklanmýþ ve memurlarýn uluslararasý geçerli adetlere
göre giyinmeleri istenmiþti.
Üç: Erkekler için çýkan bu kanunun kadýnlar için de
emsal teþkil ettiðini farzedelim, o takdirde dahi uygun olmaz;
çünkü Gazi'nin Latife Hanýmdan boþanmasý 5
Aðustos 1925'tedir, kýlýk kýyafet kanunu olarak bilinen kanunu
ise 3 Aralýk 1934'te çýkmýþtýr. Aralarýnda neredeyse
10 yýl varken kalkýp da 'Atatürk kýyafet devrimini yaptýðýnda
Latife Haným'dan boþanmýþtý' sözüne gülmek için
kargalarý beklemeye gerek var mý?
Gelelim Latife Haným'ýn resimlerine.
Bir kere bu resimlerin çoðu Cumhuriyet 'iri ilanýndan
sonraya aittir. 1923 Ekiminden kocasýyla aralarýnýn bozulduðu
1925 yazýna kadar yaklaþýk 2 yýl süreyle Çankaya'nýn
first lady'si olmuþtu Latife Haným. Bunun öncesinde
ise yaklaþýk 1 yýllýk bir evlilikleri vardý ki, Cumhuriyet'in
tam temellerinin atýldýðý döneme aittir resimler. Bu
yüzden Latife Haným'ýn tam da kamusal alanda baþýný
örtmüþ olmasýný ciddiye almazlýk edemeyiz. Onun baþýnýn
aslýnda açýk olduðunu söyleyenlerin gösterdikleri resimler
ya aile resimleri yahut da boþandýktan sonra çekilen
dul olduðu döneme ait resimlerdi. Bize bu ilk first
lady'nin asýl kamusal alanda çekilmiþ baþý açýk fotoðraflarýný
göstermeleri ikna edici olurdu. Ama olmadý.
Nedeni basit. Çünkü gerçekte Türkiye Cumhuriyeti'ni
kuran kadronun hanýmlarýnýn baþlarýný açmalarý akþamdan
sabaha olmamýþ, zaman almýþtý. Mesela Ýsmet Ýnönü'nün
eþi Mevhibe Hanýmýn baþýný açmasýnýn 1927 yýlbaþý
gecesinde gerçekleþtiðini torunu Gülsüm Bilgehan
"Mevhibe" adlý kitabýnda anlatýr. Kocasýyla birlikte Lozan'a
giden Mevhibe Haným, orada Avrupai tarzda ama
baþýný açmadan, þapkayla dolaþmýþ, Türkiye'ye, Ýsmet
Beyin bütün ýsrarlarýna raðmen Avrupalý bir kadýn kýyale
yarým gerçekleri 89
lünün eylemlerini kýsmen de olsa frenliyor, iktidarlarý, Sina
Akþin'in tabiriyle bir 'denetleme iktidarýndan öteye
gidemiyordu.
Bundan tam 94 yýl önce, yine bir Haziran günü Sultan
II. Abdülhamid tahttan indirildikten sonra en güçlü adam
konumunu kazanan Mahmud Þevket Paþa pusuya düþürülerek
hayatýný kaybedecekti (11 Haziran 1913).
Olay þöyle geliþmiþti: Boþ bir tabut bulunmuþ ve Ahmed
Nazmi Paþa'nýn otomobiline konulmuþ, güya cenaze
taþýyormuþ gibi bir izlenim uyandýrýlmýþtý. Otomobil
Divanyolu'na sapan sokaklardan birinin köþesinde beklemeye
baþlamýþ, tam Mahmud Þevket Paþa'nýn otomobili
Beyazýt'ta bugünkü Ýstanbul Üniversitesi merkez binasýndan
hareket edip de yanlarýna yaklaþacaðý sýrada yola
çýkmýþtý. Tabii cenazeye hürmet lazým, deðil mi? Paþa'nýn
þoförü sözde cenaze arabasýnýn geçmesini beklemiþ, araba
geçmiþ fakat az sonra, plan gereðince aniden durmuþtu.
Böylece Mahmud Þevket Paþa'nýn arabasý hareket
edemez bir hale getirilmiþ ve öndeki arabadan çýkan þoför
Paþa'nýn üzerine kurþun yaðdýrmýþ, etrafta toplanan arkadaþlarý
da katýlýnca araba ve içindekiler kalbura dönmüþtü.
(O aný bir daha yaþamak isteyenler Harbiye'deki
Askeri Müze'de sergilenen arabayý kendi gözleriyle görebilirler.)
2 0 4 efsaneler ve gerçekler
Hitler iktidara nasýl geldi?
2 0 8 efsaneler ve gerçekler
manda iki devrin birbirinin içine geçmesinden hasýl olan
muazzam çatýrtýnýn Akifin neslini nasýl hem tematik,
hem de coðrafi ve zamansal bir savrulmaya mahkûm ettiðini
öz bir þekilde sunuyor kitap.
1924 yýlý, bir imparatorluðun bir ulus-devlete dönüþme
sürecinin baþlangýcý. Evet daha önce TBMM kurulmuþ,
saltanat kaldýrýlmýþ ve cumhuriyete geçilmiþtir. Ancak
toplum þuur ve hayatýna yansýyan deðiþikliklerin baþlangýcý
neredeyse tamamen 1924 yýlýna dayanýr. Hilafetin
ilgasý, Osmanlý hanedanýnýn yurt dýþýna çýkarýlmasý, medreselerin
kapatýlmasý, yeni anayasanýn kabulü, muhalefeti
temsil etmek üzere kurulan Terakkiperver Fýrkanýn kurulmasýyla
kapatýlmasý bir olan kýsacýk ömrü, Said Nursi'nin
Van'da Erek Daðýna çekilmesi... Bütün bünyeyi alt
üst eden bu sarsýcý hadiseler arasýnda ferahlatýcý bir haber,
Akif ten uzun zamandýr beklenen Âsim kitabýnýn yayýnýdýr.
2 2 2 efsaneler ve gerçekler
hammül edemeyen Ýnönü, tutanaklardan o bir oyu sildi rerek,
CHP'den ittifakla aday gösterildiðini yazdýrmýþtý.
20. Ýlk çok adaylý Cumhurbaþkaný seçiminde kim
kaç oy almýþtý?
Ýmzalanan Türkiye ilk çok partili meclise 1946 yýlýnda
kavuþmuþtu. Haziran 1945'de San Fransisco Antlaþmasýndaki
'demokratik' uyarýlar þimþek hýzýyla etkisini gösterecek
ve Türkiye, genel seçimlerden önce birden fazla
adayýn katýldýðý bir Cumhurbaþkanlýðý seçimine tanýk olacaktý.
Bu seçimlerde daha önce 3 defa seçilmiþ olan ismet
Ýnönü, seçime katýlan 451 üyeden 388'inin oyunu alarak
Çankaya'ya çýkmýþtý. Rakibi ve eski silah arkadaþý Demokrat
Parti'nin adayý Mareþal Fevzi Çakmak'a ise 62 oy çýkmýþtý.
Bu sýrada DP'nin 61 milletvekili bulunduðu göz
önüne alýnýrsa ilave 1 oyun baðýmsýzlardan geldiði anlaþýlýr.
(1950 seçimlerinde ise durum tersine dönecek ve Bayar
1946'daki inönü'den sadece 1 oy az alarak 387 oyla
Çankaya Köþkü'nün ev sahibi olurken, Ýnönü de DP adayý
Çakmak'ýn 1946'da aldýðý oydan 4 fazlasýný çýkartabilmiþti
sandýktan.)
21. Celal Bayar 27 Mayýs'tan sonra da Meclisten oy
almýþtý!
Ýlginç notlardan birisi de Cevdet Sunay'ýn Cumhurbaþkanlýðýna
seçildiði 28 Mart 1966 tarihli seçimde resmen
aday olmadýðý halde Yassýada'da yargýlanarak hüküm
giyen eski Cumhurbaþkaný Celal Bayar'a 5 oyun çýkmasýydý.
Aday olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
(CMKP) Genel Baþkaný ve Ankara Milletvekili Alparslan
Türkeþ'e 11 oy çýkmýþ, TBMM Baþkaný Ferruh Bozbeyli
oylama sonuçlarýný açýklarken, "Parlamento üyesi olmayan
bir þahsa da 5 oy çýkmýþtýr" diyerek Bayar'ýn adýný
söylemeden vaziyeti iyi idare etmiþti.
yarým gerçe kler 2 2 3
Teneffüs
Menderes'ten Demirel'e:
"Atýyorsun Süleyman, hem de çok atýyorsun!"
2-7 Ocak 1960 tarihleri arasýnda, Adana ve dolaylarýnda
imar gezisine çýkan rahmetli Baþbakan Adnan Menderes'e,
çalýþtýðým Tercüman gazetesi adýna refakat ediyordum. Gezide,
o zamanlar Yenisabah'öa çalýþan Kâmuran Özbir ile Milliyetten
ilhami Soysal da vardý. Adana Regilatörüne uðradýðýmýzda,
aramýzda bulunan dokuz-on Genel Müdürle ilgililere
ve ikiyû'z üçyüz kadar arabasý ile korteje katýlarak gelen
zengin Adanalýya, bizim yazmamamýz þartý ile köy sayýsýnýn
40 binden 10 bine indirileceðini söyleyen Menderes, izni hilâfýna
bunu yazan Milliyet'ten Ýlhami Soysal'a ertesi gün gûcenmiþti.
Ýþte o gün Türkiye'nin sulama problemleri ile ilgili
bir hususta þimdi hatýrlýyamadýðým bir soruyu, Devlet Su Ýþleri
Genel Müdürü Yüksek Mühendis Süleyman Demirel'den
sordu, aldýðý cevap üzerine de gösteriþli ve mübalâðalý kahkahalarla
gülerek, "Atýyorsun Süleyman, hem de çok atýyorsun'^
dedi.
...Menderes, köylerin sulama vaziyetlerine kadar bildiðini
ifade etmek, çevresindeki dalkavuklara bunu teyid ettirmek
için ucuz bir reklam yolu bulmuþtu. Sulama iþleri bitirilen
1000 nüfuslu bir ilçenin Umum Müdür tarafýndan unutulmasýna
müsamaha etmiyor, buna kapaklanýyor ve büyük bir
taktikle istismar edebiliyordu. Keþke Baþvekil herþeyi biliyorum
fikrine kapýlmayýp da bildikleriyle yetinebilseydi. O kasýla
kasýla "Ben kendime sabýk Baþvekil dedirtmem" diyordu...
Ayhan Hünalp, Daðlara Giden Yollar.
Bu fotoðraf Manisa'da çekilmiþ. Tarih 1922 güzü. Halk Mustafa Kemal Paþa'yý
heyecanla baðrýna basmýþ. Saðda ve solda görülen ama yüzleri görünmeyen
peçeli ve çarþaflý hanýmlar, Manisalý öðretmenler olmalý. Önde bir
öðrenci muhtemelen Gazi'ye þiir okuyor.
atatürk'ün sansürlenen fotoðraflarý 233
Bu defa Akþehir'deyiz.
1922 sonu veya 1923 baþý.
Gazi, Latife Haným'la
birlikte yurt gezisinde. Sol
tarafta gördüðümüz kapalý
hanýmlarýn kendilerine
iyice yaklaþmýþ bulunan
Latife Haným'a doðru
ilerlemek istedikleri beden
dillerinden okunuyor.
Gazi, fotoðrafýn en saðýnda...
Bu defa Akþehir'deyiz.
1922 sonu veya 1923 baþý.
Gazi, Latife Haným'la
birlikte yurt gezisinde. Sol
tarafta gördüðümüz kapalý
hanýmlarýn kendilerine
iyice yaklaþmýþ bulunan
Latife Haným'a doðru
ilerlemek istedikleri beden
dillerinden okunuyor.
Gazi, fotoðrafýn en saðýnda...
Türk Kadýnlar Birliði Atatürk'ü ziyaret ediyor. Birlik 1924'de kurulduðuna
göre fotoðraf Cumhuriyet'in ilk yýllarýna ait olmalý. Atatürk'le birlikte poz
veren kadýnlardan en saðdaki, yüzünü açmýþ olsa da çarþafýyla dikkat çekiyor.
Hemen yanýndaki kadýnýn baþörtüsü ise oldukça iddialý. Kadýnlarýn her
biri farklý tarzlarda da olsa tesettürlüler. Ve kadýn haklarýný savunuyorlar!
Gazi'yi ziyaretlerinin maksadý da kadýnlara daha fazla hak talep etmek.
Çankaya Köþkü'nde misafir kabul günü. Önde Mustafa Kemal Paþa, arkada
Latife Haným ile annesi, misafirleriyle birlikte.
2 3 8 efs aneler ve gerçekler
Misafirlerin gitme vakti. Uðurlama merasimi.