Professional Documents
Culture Documents
BOZUK FIRKALAR
Yazan : Mehmet Ali DEM RBA
Sünnet ne demektir
Sünnet ve çe itleri
Sünnetin Üç Manası
ahısların sünneti
Kur'an-ı kerimi anlamak
Birle tirici olmalı
Kötü maksatlılar
Hadîs-i erîflerin yazılması
Hadis-i erif ile amel etmek
Mezheplerin hükmü ne?
Sünnet dü manlı ı
Kur’an-ı kerim sanki bunlara gelmi
Kur'an-ı kerimden Deliller:
Sünnetin önemi
Kur'an-ı kerimin Açıklanması
Peygamber dü manlı ı
Sünnet, Kur'andan Ayrı De il
Hempherin torunları
Resulullaha Tabi Olmak
Peygamberimizi inkar edenler
Bir dinsizin hezeyanı
Yaratıcıya kafa tutan câhil
nsanın yaratılı ı
Kur’ân-ı kerîm niçin Arapça?
E er Yunanca olsaydı
Kâinâtta tesâdüf yoktur
eytanın da elçileri vardır
Bid’ati iyi ö renmeli
Bid’at nedir?
Bizden olmıyanlar
Ya günü kutlamak
Bid’at ve bid’atin zararları
Günümüzde i lenen bid’atler
Di er bid’atlerden bazıları unlardır
Bid’at ehli ile konu mak
Bid’at neden günahtır?
Bazı bid’atler:
Bid’at olmayanlar
Yine kaset ve ibâdet
Aslı ve Benzeri
Bid'atın Zararı
Âdetle ilgili sünnetler
Bid’atin mahiyeti
Bid’at sakal nedir?
Âdete ait sünnet
nsanlar müstehabı ne zannediyorlar?
Be katlı slam binası
Önce Farz
hlas yoksa hepsi bo tur
Ehl-i kıble nedir?
Sarı ın ucunu sarkıtmak
Sünneti de i tirmek
Güzel sanılan bid'atler
Her Bid'at Sapıklıktır
Cihazdan Çıkan Ses
Mevlid Okumak
Vesile nedir?
Âlimleri taklîd ni’meti
Hüccet-ül islâma çirkin iftira
ctihadlar Rahmettir
Cami duvarını kirletenler
mâm-ı Gazâlî’ye saldıranlar
Hadis-i erifleri anlamak
Dolmu çu Yazar
Dini bilen yazar
Reformcu mantı ı
Müslüman nasıl dü ünür
Abduhçu gence
Mezhebsiz Sapıtır
srâîliyâtçıların hezeyânı
Din ve ihtiyâç
Kur'ân-ı kerîmdeki bilgiler
Allahtan ba kasına duâ
Ya lı terzinin zulmü
Hangisini okuyacaklar?
Cehalet fa izmi mi?
Dînimizi bozmaya çalı anlar
eytânın yardımcıları
Yedullah meselesi
“Ol Cehenneme girse gerek”
Bilmeden yazıp çizmek
lim ve cehâlet
Mahallî yazarın tenkidleri
Uydurma sanılan hadis-i erifler
Uydurma hadis üzerine
Dinde nakil esastır
Allah var demek kâfi mi?
Âlimlere tabi olun
Dillerin Meydana Çıkı ı
Ölü için Kur’ân-ı kerîm
Kur’ân-ı kerîm ifâdır
Atasözleri hakkında
"Üzümünü Ye, Ba ını Sorma"
Hamdolsun denir mi?
Hamdolsun yiyiz
Bizden de il ne demek?
Kendini Tanımak
Do ru Yolda Gidenler
mâm-ı a’zamın vasıyeti
slâm âlimini kötülemek
Felsefe ve dindeki yeri
Felsefeciler
Tasavvuf ve felsefe
Selefilik ve tasavvuf
Vehbi ilim, ilham ve evliya
lham senet de il
Kıl ucu kadar uygunsuzluk bulunursa
Yine ilham üzerine
Dinde reformculuk
Mezhepsiz mantı ı: (Çok ki i olursa, çok ta ta ınır)
Dü manların sinsi planları
Dinin ruhuna aykırı imi
mansızın cezası
Peygamberim diyenler
Efgani, Abduh gibi Mezhepsizler fitne kaynaklarıdır
Dînimizdeki dört delil
Kıyası inkâr sapıklıktır
ctihadı emreden âyetler
lk kıyas yapan
cma olan hususlar
Kur’an-ı kerim sana mı gönderildi?
Hz. brahim ve azer
Seçilmi Bir Silsile
Azer Üvey Babadır
Kaza namazı
Kâfir Cennete Girmez
Miraç hadisesi
Allahü Teâlânın Kudreti
Kâfirler Övülüyor
Cehennem Sonsuzdur
Allahü teâlâ Görülmez mi?
"Müminler Allahı Görecektir"
Peygamberimiz Ümmi di
Faize Cevaz
Reenkarnasyon hurafesi
Kadınlık Halleri
Türkçe Namaz mı?
Oruç kefareti
çki çmek
Kâfirle evlenmek
Kadının Sesi
Kadın ve Cuma Namazı
Kürtaj
Tesettür
Ay’ın ikiye ayrılması
Siccin Ta ı
Oruca Geç Ba lamak
Reform Yapacakmı
Sormazlar mı Osmanlı dünyaya nasıl hükmetti?
Selefilik, vehhabili in ba ka adıdır
Amelde mezhepler
Müslümanlar karde tir
“Kötüler iyi, iyiler kötü gösterilmedikçe, Kıyamet kopmaz.”
Kurtulu Yolu
Câmi ve kilise
Müslüman takvimi
Dinde anar i çıkarmak
Allaha ve Resulüne iman
Allahın ipine sarılmak
Kur’anı insanlara açıkla
Din nasıl yıkılır?
Hadisleri inkâr etmek
Sünnete inanmayan
Mezhepsizlerin imamı bni Teymiyye
bni Teymiyyenin yolu
Fitne kaynaklarından Cemalettin Efgani
Mason Abduhun Dostu
Fitne kaynaklarından eyh Muhammed Abduh
Abduhçu yazarlar
Yazılardaki Saçmalıklar
Dinimizi içten yıkmak için çalı anlar
Abduh Dosyası
Maskaralıklar
Fitne kaynaklarından Re it Rıza
Mucizeyi nkar
Fitne kaynaklarından eyh Bedreddin
Fitne kaynaklarından Mısırlı Fârûk el-Angutânî
slâm dü manları
Kâfir olmak bir ayrıntı mıdır?
Allaha âcizlik isnâdı
Mezhepsizlik politikası
Efgânî'nin masonluktan ba ka hatâsı yokmu !
Allah indinde hak din slâmdır
“Cennete sadece müslüman olan girer”
Dinler arası diyalog!
Bir diyalogcu ile diyalog
Âlimlerin kötüsü insanların en kötüsüdür
nsanların en kötüleri
Reformcuların Yeni Oyunu
Fitne kaynaklarından Hamidullah
Sadreddin Hocanın Tenkidi
Kâfiri Tasdik Ediyor
Mescid-i Aksa Yok mu?
Mucizeyi nkar Ediyor
Allahtan Ba ka Dayanak
Paslı Silsileden Biri
Zırva tevil götürmez
Tenkid mektubu
Tenkitler nasıl olmalı?
Yanlı Fetva Vermek
Mezhepsizler fitneci olup, fitne kaynaklarıdır
Hayvan ve insan kesenler
Dini deyimlerin açıklanması
Miracı nkar Edenler
Resulullah efendimiz Miracı anlattı
Erzincanlı kızın mektubu
Cennetin vasıfları
Dünya ve Cennet
Aslı ve Gölgesi
Fıkıh De i mez
Allahü teâlâyı görmek
Sırat Köprüsü
Mezhepsizlik urası = n aat ta aron irketi mi!
Mezhepsizlerin format’ı bozuktur
Ödünçte faiz olabilir
Küfre cevâz
Tu la ile kerpiç
Din konusu dikkat ister
"Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder."
Cebriye denilen fırka
Kaderi inkâr edenler
Mutezilenin görü leri
Akıl Yolu
Hayret! Bazıları da aynı eyleri sormuyor mu?
Dinde kolaylık nedir?
Fellahla acemin hezeyanı
Eshab-ı kiram
Sahabenin Kerameti
Cennetlik olan insanlar
Dört halifenin fazileti
Hz. Ömerin Fazileti
Üstünlük Sırası
Hz. Osman’ın Fazileti
A lama Ya Osman
Allahın Sevdi i Zat
Hz. Alinin Fazileti
Ehl-i beytin fazileti
Cennetle müjdelenen sahabiler
Resulullahın akrabaları
nsanların En yileri
Taif Kahramanı
Kadınların en üstünü
Hazret-i Ali hakkında
Mübarek Sözleri
Hükümdarlara nasihati
Hazret-i Alinin menkıbeleri
Sen Benim Karde imsin
Allahın Aslanı
Hz. Aliyi Sevmek
Mezhepsizler samimiyetsizdir
Hz. Ömerin Maksadı
Dört halifenin son sözleri
Hz. Ömerin Son Sözleri
Hz. Ömerin Yüzü ü
Hz. Osmanın Son Sözleri
Hz. Alinin Son Sözleri
Üç büyük ehid
Eshâb-ı Bedir
slam dü manlarının sinsi planları
Dü manların Planları
Salihleri anmak
Ölmü mümine merhum demek
Hüküm Zahire Göredir
Ölüleri kötülemek
Eshaba Dil Uzatmak
En büyük hadîs âlimi
Allahü teâlâ, hilmi sever
Sünnet ne demektir
Sual: Bazı kimseler, (Peygamber, ne hanefi, ne de afii idi, sünni de de il idi) diyor.
Sünnet ne demektir?
CEVAP
Demek ki mezhep de, sünnet de, bilinmiyor. Askerlikte, kara, hava ve deniz kuvvetleri
vardır. Genel kurmay, karacı, havacı veya denizci de ildir diyerek bu kuvvetlerden ayrı
sayılır mı? Kuvvetler genel kurmaya ba lı oldu u gibi, mezhepler de Resulullaha ba lıdır.
Nasıl ki kuvvet komutanlıkları birbirinin yardımcısı ise, mezhepler de öyledir. Kendi
mezhebine göre yapılması güç olan bir i ba ka mezhebe göre yapılır. Mezhepler, bir elin
parmakları gibi, aynı ele hizmet eder. Sünnet kelimesi de yerine göre, farklı anlamlarda
kullanılır:
1- Kitab ve sünnet ifadesindeki sünnet, hadis-i erifler demektir. Hadis-i erifte
buyuruldu ki: (Allahın kitabına, Peygamberin sünnetine sarılırsanız hiç sapıtmazsınız.)
[Hakim]
2- Farz ve sünnet ifadesindeki sünnet, Resulullahın emirleri demektir. Hadis-i erifte
buyuruldu ki: (Ümmetim bozulunca, sünnetime uyana ehit sevabı verilir.) [Hakim]
3- Sünnet, yalnız olarak kullanılınca, genelde slâmiyet anla ılır. Hadis-i erifte
buyuruldu ki: (Bir zaman gelecek ki, ortalık bozuldu u zaman sünnetime [ slamiyete]
tutunmak avuçta ate tutmak gibi olacaktır.) [Hâkim]
4- Sünnet, yol, çı ır, gibi manalara da gelir. Mesela sünnet-i hasene iyi çı ır, sünnet-i
seyyie kötü çı ır demektir. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Bir kimse, sünnet-i hasene
çıkarırsa, [iyi bir çı ır açarsa] onun sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin
sevabı kadar sevab alır. Bir kimse de sünnet-i seyyie çıkarırsa, [kötü bir çı ır açarsa]
onun günahı ve kıyamete kadar onu i leyenlerin günahı kadar günah kazanır.)
[Müslim]
Sünnet, yol demektir. (Sünnetullah), Allahın yolu demektir. (Sünnet-i Resulullah),
Resulullahın yolu demektir. Sahabilerin de sünneti olur. (Hz. Ömerin sünneti), (Hz. Alinin
sünneti) gibi. Nitekim hadis-i erifte buyuruldu ki: (Sünnetime ve hulefa-i ra idinin
sünnetine sımsıkı sarılın!) [Buharî]
Sünnet, âdet, kanun manalarına da gelir. Mesela, Allahın sünneti; Allahın kanunu
demektir. Bu Kur’an-ı kerimde sünnetullah olarak geçmektedir. (Allah'ın sünnetinde
[kanununda] asla bir de i iklik bulamazsın.) buyuruluyor. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)
5- Ehl-i sünnet, kurtulu fırkasının adıdır. mam-ı Rabbanî hazretleri buyurdu ki:
Tirmizî’nin bildirdi i hadis-i erifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72si cehenneme gider,
yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir)
buyuruldu. Bu fırkaya (Ehl-i sünnet vel cemaat) denir.
Sünnet ve çe itleri
Sual: Sünnet nedir? (Sünnetimi terk edene efaatim haram oldu.) Hadis-i erifini
alimlerimiz nasıl açıklamı lardır?
CEVAP
Peygamber efendimizin kendili inden emretti i veya yaptı ı ibâdetlere (Sünnet) denir.
Sünnet ikiye ayrılır.
1- Sünnet-i hüda
2- Sünnet-i zevaid
1-Sünnet-ü hüda: Buna sünnet-i müekkede de denir. slâm dininin iarıdır, ba ka
dinlerde yoktur. Peygamber efendimiz bunları devamlı yapmı , nadiren terk etmi ve terk
edenlere de bir ey dememi tir. Ara sıra terk etti i sünnetlere de (Gayr-ı müekkede) denir.
Müekked sünneti, özürsüz [mazeretsiz] devamlı terk etmek mekruhtur, küçük günah olur.
Namaz içindeki müekked sünnetleri terk etmek ise tahrimen mekruhtur. (R. Muhtar)
Dinimizin bütün hükümleri Kur' an-ı kerimden çıkmaktadır. Bu hükümler üç kısımdır:
1- Manaları açık olan ve ilim ehli tarafından bildirilen hükümlerdir. [Allah birdir gibi]
2- Müctehidler tarafından ictihadla çıkarılan hükümlerdir. [Abdestin farzının, Hanefide
dört, Hanbelide on olması gibi.]
3- Bir kısmı ise çok gizlidir. Allahü teâlâ bildirmedikçe anla ılamaz. Bunlar sadece
Peygamber efendimize bildirilmi tir. Bu hükümler de Kur' an-ı kerimden çıkartılıyor ise de,
Peygamber efendimiz tarafından açıklandı ı için bunlara (Sünnet) denir. (Mektubat-ı
Rabbanî c.2, m. 55)
Ezan okumak, cemaatle namaz kılmak gibi sünnetler (Sünnet-i hüda)dır. (Hadika)
2-Sünnet-i zevaid: Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin, ibâdet olarak de il de adet
olarak devamlı yaptı ı eylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh de ildir.
Peygamber efendimizin giyini ekli, iyi eyleri yapmaya sa dan ba laması gibi eyleri
sünnet-i zevaiddir. (R. Muhtar)
(Muhtar-ül ehadis)deki hadis-i erifte buyuruldu ki: (Sünnet, farza ba lı ve ba lı
olmamak üzere ikiye ayrılır. Farzdaki sünnetin aslı Allahü teâlânın kitabındadır. Onu
almak hidayet, terki ise dalalettir. Di er sünneti almak bir fazilettir, terki ise hata
de ildir.) [Taberânî]
Peygamber efendimizin böyle adet olarak yaptı ı eyleri yapmamak bid' at de ildir.
Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların adetlerine ba lı olup, dini hükümler
de ildir. Her ülkenin adeti ba ka ba kadır. Hatta bir ülkenin adeti zamanla de i ir. Bununla
beraber, adete ba lı eylerde de [Bir mazeret yoksa] Resulullaha tabi olmak, dünya ve
ahırette insana çok ey kazandırır ve çe itli saadetlere yol açar. (Mektubat-ı Rabbanî c.2,
m.55)
Sünnetin Üç Manası
Sünnet kelimesinin dinimizde üç manası vardır. (Kitab ve Sünnet) denilince, buradaki
sünnet, hadis-i erifler demektir. (Farz ve Sünnet) denince, buradaki sünnet, Peygamber
efendimizin emri demektir. Sünnet, yalnız olarak kullanılınca ( slâmiyet yolu) demektir. Bu
sünnete uyanlara ( Ehl-i sünnet) denir. (Cevhere)
eyhulislâm bni Kemal Pa azade hazretleri, ( erh-ı hadis-i erbain) kitabında,
(Sünnetimi terk edene efaatim haram oldu.) hadis-i erifini açıklarken buyruyor ki: Bu
hadis-i erifteki sünnet, islâmiyet yolu demektir. Çünkü mümin, büyük günah i lese de
efaatten mahrum kalmaz. Nitekim hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ümmetimden, büyük günah i liyenlere efaat edece im.) [Ebu Dâvud]
Görüldü ü gibi Ehl-i sünnetten ayrılanlar efaate kavu amıyacaklardır. ( ira)
(Ümmetimin arasında fitne, fesat yayıldı ı zaman, sünnetime sarılana yüz ehit
sevabı vardır) hadis-i erifi, fitne zamanında, ehl-i sünnet ve cemaat itikadında olup, be
vakit namazı cemaat ile kılana yüz ehit sevabı verilece ini bildirmektedir. Bunun için, önce
ehl-i sünnete uygun iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra
mekruhlardan sakınmak, sonra müekked sünnetleri, daha sonra da müstehapları yapmak
gerekir. Bu sırada, önce olanı yapmıyanın, sonra olanı yapmasının hiç faydası olmaz ve önce
olanı yapabilmek için, sonra olanı terk etmesi vacip olur.
ahısların sünneti
Sual: "Yalnız Peygamberin sünneti olur. Âlimlerin sünneti olmaz" deniyor. Mesela, Hz.
Ömerin sünneti denir mi?
CEVAP
Sünnet, yol, çı ır demektir. (Sünnetullah), Allahın sünneti, Allahın yolu demektir.
(Sünnet-i Resulullah), Resulullahın sünneti, Resulullahın yolu demektir. Resulullahın yolu,
Allahü teâlânın yolundan ayrı olmadı ı hâlde, Resulullahın sünneti dendi i gibi, Peygamber
efendimizin yolundan ayrı olmıyan her sahabinin de sünneti olur. (Hz. Ömerin sünneti), (Hz.
Alnin sünneti) demek caiz ve gerekir. Nitekim hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Sünnetime ve Hulefa-i Ra idinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Ebu Dâvud]
Hz. Ömer, hulefa-i Ra idindendir. Bu hadis-i erife uyarak (Hz. Ömerin sünneti) denir.
Hz. Ömerin sünneti dendi i gibi, mam-ı a' zam hazretlerinin sünneti veya (falanca âlimin
sünneti) demekte de mahzur yoktur. Hatta bid' at ehlinin sünneti de (yolu, çı ırı da) olur.
Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Bir kimse, sünnet-i hasene çıkarırsa, [iyi bir yol, iyi bir çı ır
açarsa] onun sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevab alır.
Bir kimse de sünnet-i seyyie çıkarırsa, [kötü bir yol, kötü bir çı ır açarsa] onun günahı ve
kıyamete kadar onu i liyenlerin günahı kadar günah kazanır.) [Müslim]
Kur'an-ı kerimi anlamak
Sual: Kur’an-ı kerimi arapça bilen anlıyamaz mı?
CEVAP
Kur' an-ı kerimi tam olarak yalnız Muhammed aleyhisselam anlamı tır. Ondan ba ka hiç
kimse tam anlıyamaz. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça oldu u hâlde, bazı ayetleri
anlıyamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur' an-ı kerimin tefsirini
Eshabına bildirmi tir. Eshab-ı kiramın bildirdi inden ba ka türlü söyleyenler, dalalete, hatta
küfre dü er. Tefsir, yoruma de il, nakle dayanır.
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki: (Bir gün Peygamber efendimiz,
Hz. Ebu Bekire ince marifetleri, onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hz. Ömer
gelince, konu ma uslubunu onun da anlıyaca ı ekilde de i tirdi. Hz. Osman gelince, yine
konu ma eklini de i tirdi. Hz. Ali de gelince konu masını, hepsinin anlıyaca ı tarzda
de i tirdi. Resulullahın her defasında konu ma uslubunu de i tirmesi, oradaki zatların
istidatlarının farklı olu larından meydana gelmi tir.) [Mek. Masumiyye 59]
Kur' an-ı kerimi, Arapça bilen de tam anlıyamaz. Dil ayrı, ilim ayrıdır. Türkçe bilen, tıp,
hukuk, fen bilgisini anlayabilir mi? Hadis-i erifte, (Kur'an, Allahın metin ipidir.
Manalarının hepsi anla ılmaz.) buyurulmu tur. Kur' an-ı kerim çok veciz olup, bitmez
tükenmez manalarının bulundu u, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kâ ıt ve
mürekkep bulunamıyaca ı bizzat Kur' an-ı kerimde öyle bildirilmektedir: (De ki, Rabbimin
[ lmini, hikmetini bildiren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz
ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109]
Anayasayı anlamak için hukukçulara gidiliyor. Hâlbuki bunları da insan yazmı tır. Bir
kanundan bile herkes aynı eyi anlamazken, Allahın kelamını nasıl anlıyabilir? Kur’an-ı
kerimi anlıyabilmek için, tercümelerine de il, tefsirlere bakmak gerekir. Yusuf suresinin,
(Anlayabilmeniz için, Kur'anı Arapça olarak indirdik) mealindeki 2. ayet-i kerimesi,
tefsirlerde özetle öyle açıklanıyor: (Kur' an-ı kerimi herhangi bir lisan ile de il, en geni , en
açık, en ahenktar olan Arapça olarak indirdik. E er iyi dü ünürseniz, bu Kitabın ulviyetini,
kendisinin bir aheser, sözlerinin, bütün insanlı a hitap etti ini görür, müslüman olmayı en
büyük bir vazife, en yüksek bir saadet telakki edersiniz. Ey Araplar, Kur' an-ı kerim, sizin
dilinizle indi. Edebiyatçıların, airlerin sözlerine benzemedi ini gördünüz. Bunun insan sözü
olmadı ını, lâhî bir kelam oldu unu dü ünürseniz, anlarsınız.)
Demek ki ayetteki anlamak, bunun ilahi kelam oldu unu anlamaktır. Yoksa ahkamını
anlamak de ildir. E er öyle olsaydı, (Ey Resulüm, Kur'an-ı kerimi insanlara açıkla)
buyurulmazdı. (Nahl 44)
Fussilet suresinin, (E er biz Kur'an-ı kerimi yabancı bir dilde okunan bir kitap
kılsaydık. Diyeceklerdi ki, ayetleri tafsilatlı ekilde açıklanmalıydı. Muhatapları Arap
oldu u hâlde, Arapça olmıyan bir kitap mı geldi) mealindeki 44. ayet-i kerimesinin
açıklaması da öyledir:
Kur' an-ı kerim [ branice, Yunanca de il] sizin lisanınızda, yani arapçadır. Siz Arap
oldu unuza göre, ifadelerinin vecizli inden, aheserli inden bu Kur' an-ı kerimin lâhî bir
kelam oldu unu anlarsınız. Yoksa, (Arapça bildi inize göre, Kur' anın hükümlerini de
anlarsınız) denmiyor. Herkes Kur’andan aynı eyi anlasaydı, 72 sapık mezhep meydana
çıkmazdı. manı, farzları ve haramları ö renmek farzdır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından
ö renilir. Fıkhı, âlimler, ayet-i kerimelerden ve hadis-i eriflerden çıkarmı lardır. (Hadika s.
324)
Namazların kaç rekat oldu unu, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınaca ını, zekât
nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Resulullah açıklamasaydı Kur' an-ı
kerimden anlamak mümkün de ildi. mran bin Hasin hazretleri, (Bize yalnız Kur'andan
söyle!) diyene, (Ey ahmak, Kur'andan her eyi anlamak mümkün mü? Mesela
namazların kaç rekat oldu unu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hz. Ömere de, (Farzlar
seferde kaç rekat kılındı ını Kur'anda bulamadık.) dediler. Cevaben, "Biz, Kur'anda
bulamadı ımızı, Resulullahtan gördü ümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekatlık
farzları, iki rekat olarak kılardı.” buyurdu. (Mizan)
Birle tirici olmalı
Sual: (Yalnız Kur’an) diyenler, ne dinimizi ya ıyan ne de bilenler. Bunların maksatları
ne?
CEVAP
Genelde hiç kimse, bilmedi i konularda, uzmanlık alanın dı ında konu maz. E er konu
din ise, bilen bilmeyen herkes, fikir yürütür, “Bence böyle olmalı” der. Dini ele tirenlere
bakın, dinden hiç haberi yoktur. Kulaktan duyma bilgilerle dine saldırırlar.
Din cahili bazı yazarlar, fırsat buldukça dine saldırıyorlar. Bölücülük yapıyorlar.
Müslümana gerici diyorlar. Gerici demek bölücülüktür. Nedir bu gericilik? Saldırının
iddetini ço altmak için, köktendinci, fundemantalist gibi yaftalarla halkımızı bölmeye
çalı ıyorlar. Din cahili bu yazarlardan biri, (Köktendinciler, Kur’anı anlamak istemezler,
Kur’an'daki bir âyeti hatmetmeye [ezberlemeye] çalı ırlar.) diyor. Cahil yazar,
hatmetmeyi ezberlemek sanıyor.
Acaba köktendinci, do u tan müslüman mı demektir? Niye böyle hiç kimsenin tam
anlamadı ı kelimelerle bölücülük yapıyorlar? (Gericiler Kur’anı anlamak istemezler.
Kur’an'ın anla ılmasının önüne konan ketler yüzyıllardır devam ediyor.) diyor.
stemiyen gericiler kimmi ? Niye istemiyorlarmı ? Kur’an anla ılırsa onların ne zararı
olurmu ? imdi piyasada belki de yüzü a kın Kur’an tercümesi var. Bu tercümelerle Kur’an
anla ıldı ise, müslümanların bildirdi inden farklı ne var imi ? Âlimler neyi gizlemi ? Böyle
bir ey olmadı ına göre, ne diye halkımızın huzuru bozulmaya çalı ılıyor?
Kur’an tercümelerinden dinin hükümlerinin hepsi anla ılır mı? Dini bilmeyenler veya
din dü manları, (Kur’anı herkes anlar, hadislere ve âlimlerin açıklamalarına ihtiyaç
yoktur) diyorlar. Bilindi i gibi, Anayasa’yı insanlar yazmı tır. Anayasayı okuyan bir kimse,
orada aradı ı her hükmü, her kanunu bulabilir mi? Sonra insanların yazdı ı bu Anayasayı
bile okuyanlar, farklı yorumlar getiriyorlar. Meclis Anayasaya uygun sanarak bir kanun
yapıyor, Anayasa mahkemesi bu kanunun Anayasaya aykırı oldu u gerekçesiyle bozuyor.
Bir uygulama için bakanın biri, bu anayasaya uygundur derken, öteki bakan anayasaya
aykırıdır diyebiliyor. Demek ki, insanların yaptı ı bir Anayasa bile herkes tarafından aynı
anla ılmadı ına göre Kur’an, o kadar basit bir kitap mı da herkes hemen anlasın?
Hırsızlık, adam öldürmek, gasp, zina ve di er suçların cezaları Anayasada açıkça
bildirilmez. Bunlar Kanunlarla anla ılır. Hatta kanunları da herkes kolayca anlayamaz.
Kanunların iyi anla ılması için, tüzükler, yönetmelikler çıkarılır.
Bir kimse, Kur’andan dinimizin hükümlerinin hepsini ö renmesi mümkün de ildir. En
ba ta namaz nasıl kılınır? Kaç rekat kılınır? Namazda neler okunur? Yanılmalar için neler
yapılır? Namazı bozan eyler nelerdir? Namazın farzları, vacibleri, mekruhları, sünnetleri
nelerdir? Abdesti bozan eyler nelerdir? Orucun farzları nelerdir? Niyetsiz oruç tutulur mu,
tutulmaz mı? Niyet ne zamana kadar geçerlidir? Orucu bozan eyler nelerdir? Zekâtın
farzları nelerdir? Zenginli in ölçüsü nedir? Ne kadar malı, parası olanın zekât vermsesi
gerekir? Hac ve di er ibadetlerde de durum aynıdır. Bütün bunları açık olarak Kur’an-ı
kerimde bulamayız. Yalnız Kur’an diyenlerin art niyetleri böylece meydana çıkıyor.
bdadetlerdeki, farzları, vacibleri, sünnetleri, mekruhları ancak Peygamber efendimizin
sözlerinden ö reniriz. Kur’an-ı kerimde, (Allaha ve Resülüne uyun) buyuruluyor. Kur’anın
bir kısmına inanıp da bir kısmına inanmayanlara sözümüz yoktur.
Kötü maksatlılar
Sual: Bir mezhepsiz, Kur' an-ı kerimden misal vererek, hadislere inanmamak gerekti ini
söylüyor.
CEVAP
Bu kasıtlı bir iftiradır. öyle ki: Hadis, söz demektir. Hadis-i erif denilince, Peygamber
efendimizin mübarek sözü anla ılır. Allahü teâlâ Kur' an-ı kerimi kastederek (Bu uydurma
bir söz de ildir) buyuruyor. Söz kelimesi arabide hadis kelimesi ile söylendi i için kötü
maksatlılar, (Kur'an uydurma bir hadis de ildir) diyerek, sözde hadis-i eriflere dil uzatmaya
kalkıyorlar. Hâlbuki o ayet-i kerimenin yani Yusuf suresi 111. ayet-i kerimenin (Hadislere
inanmayın) sözü ile hiç bir alakası yoktur. O ayet-i kerimenin uydurma bir söz olmadı ı,
vahy-i ilahi oldu u bildiriliyor. Hadis dü manları, ayetleri istedikleri gibi tevil etmekle
kalmayıp yanlı manalar vererek müslümanları kandırmak istiyorlar.
mam-ı Rabbanî hazretleri böyle kimseler için buyuruyor ki: (Bir hükmün do ru veya
yanlı oldu u Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anla ılır. Çünkü
Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her bulu kıymetsizdir, yanlı tır.
Çünkü her sapık, Kur' an-ı kerime ve hadis-i eriflere uydu unu sanır, sapıklı ının do ru
oldu unu iddia eder. Yarım aklı, kısa görü ü ile, bu kaynaklardan yanlı manalar çıkarır.
Do ru yoldan kayar, felakete gider. Kur' an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Kur'an-ı kerimdeki
misaller, ço unu küfre sürükledi i gibi, ço unu da hidayete ula tırır.) [Bekara 26]
Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar do rudur, bunlara uymayan yanlı tır.)
[Müj.M. 286]
( nsanların, kötüsü kötü âlimlerdir. Bunlar, din, iman hırsızlarıdır. Kur'
an-ı kerimde,
(Onlar kendilerini müslüman sanıyor, onlar son derece yalancıdır, eytan onlara
musallat olmu tur. Allahü teâlâyı hatırlamaz ve ismini a ızlarına almazlar, eytana
uymu lar, eytan olmu lardır. Biliniz ki, eytana uyanlar ziyan etti, ebedi saadeti
bırakıp, sonsuz azaba atıldı.) buyuruluyor.
Büyüklerden biri, eytanın bo oturdu unu görünce sebebini sorar. eytan, (Zamanın din
adamı geçinen kötü âlimleri, insanları yoldan çıkarmakta, bana o kadar yardımcı olmakta ki,
bu mühim i i benim yapmama lüzum kalmıyor.) der.
Böyle kötülüklerden uzak durmalıdır! Dünyaya gönül vermiyen, mal, mevki, öhret
kazanmak, ba a geçmek sevdasında olmıyan din âlimlerine yakın olmalıdır! (Müjdeci
Mektublar 33]
Sünnet dü manlı ı
Sual: Mısırlı, Suriyeli mezhepsizler, dinimizdeki dört delilden ikisini inkar edip sadece
"Kitab ve sünnet" diyorlardı. Bizdeki bazı mezhepsiz yazarlar, daha ileri giderek, sünneti de
inkar ediyorlar. Sünneti Kur' an-ı kerimden farklı bir ey zannediyorlar. Allaha kına bunların
asıl maksadı ne?
CEVAP
Bunların asıl maksadı Kur' an-ı kerimi inkardır. Edille-i erıyyeden, dindeki dört delilden
üçü inkar edilince, herkes kendi anladı ını do ru kabul edecek, herkesin anladı ı din olacak.
Böylece insan sayısı kadar din meydana gelecek. Bir karga a ya anacak. Maksatları
slâmiyeti yıkmaktır. Fakat buna muvaffak olamıyacakları Kur' an-ı kerimde bildirilmektedir.
Mealen (Onlar, a ızları ile [sihir, kehanet diyerek] Allahın nurunu [Allahın dinini,
kitabını, delillerini] söndürmeye yelteniyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de, Allah
nurunu tamamlayacaktır) buyuruluyor. (Saf 8)
Hemen sonra, (Allah peygamberini hidayet ile [Kur' an-ı kerim ile, mucize ile] ve hak
din ile gönderendir.) buyuruluyor. (Saf 9)
Peygamber Gaybı Bilir mi?
Kur' an-ı kerimde gaybı ancak Allahü teâlânın bildi i yazılıdır. Allahü teâlânın gaybı
bildirdi i kimseler de vardır. Mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ, gaybdan bazılarını
yalnız peygamberlerden diledi ine bildirir.) [Cin 27]
Gaybdan bilmek peygamberlerin mucizesidir. Evliyanın gaybdan bildi i kerametleri de
yine Peygamber efendimizin mucizesinin devamıdır. (Redd-ül muhtar)
Bu ayet-i kerimede bazı gaybları Allahü teâlânın peygamberlere bildirdi i açıkça
yazılıdır. Peygamber efendimiz de, Allahü teâlânın kendisine bildirdi i gaybları, gelecekte
olacak hadiseleri bildirmi tir. Mesela Deccalın ve Hz. Mehdinin gelece ini bildirmi tir.
Hâ â Peygamberimiz yalan mı söylemi tir? Kur' an-ı kerimde mealen (O, [Resulullah]
vahyedilenden ba kasını söylemez.) buyuruluyor. (Necm 3)
Necm suresindeki ayet-i kerime, Peygamber efendimizin din hakkında bildirdikleri,
Allahü teâlânın vahyetti inden ba ka olmadı ını bildirmektedir. Kur' an-ı kerimde yine
mealen buyuruluyor ki: (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan
da sakının!) [Ha r 7]
Kur' an-ı kerimde, Resulullaha itaatin Allaha itaat oldu u, Ona isyan edenin Allaha isyan
etmi oldu u çok yerde bildirilmektedir. [Nisa 80]
Yine Kur' an-ı kerimin çok yerinde (Allaha ve Resulüne itaat), (Allah ve Resulüne
isyan) ifadeleri çok yerde geçer. (Nisa 13 - 14)
Sünneti, Kur' an-ı kerimden ayrı göstermek büyük sapıklıktır. Çünkü Kur' an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki:
(Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile, peygamberlerinin emirlerini birbirinden
ayırmak istiyorlar.) [Nisa 150]
Nasıl kanunlar, Anayasadan ayrı kabul edilmezse, sünnet de, yani hadis-i erifler de
Kur' an-ı kerimden ayrı de ildir. Onun açıklamalarıdır. Nasıl, tüzükler, yönetmelikler,
kanunlara aykırı kabul edilmiyorsa, icma ve kıyas-ı fukaha da sünnete aykırı de ildir. Kıyas,
Kur' an-ı kerimin ve hadis-i eriflerin açıklamasıdır. Sünneti Kur' an-ı kerimden ayrı, kıyası
[âlimlerin ictihadlarını] hadis-i eriflerden ba ka göstermeye çalı anlar, dalalet ehlidir.
(Mektubat-ı Rabbanî)
Peygamber dü manlı ı
Sual: Bir dergi, kabir azabını, miracı, Cennette Allahü teâlânın görülece i gibi hususları
inkar ediyor. Ehl-i sünnetin inanı ının yanlı , mutezilenin görü ünün do ru oldu unu
savunuyor. Eshab-ı kirama dil uzatıyor. Peygamber efendimizin gelecekten bahseden
hadislerini, mesela Deccalı, Mehdiyi, kıyamet alametlerini inkar ediyor. "Çünkü peygamber
gaybı bilmez. Sözleri bir tahminden ibarettir. Tahmini do ru da, yanlı da çıkabilir." diyor.
"Kitab ve Sünnet" tabirine de çok saldırıyor. "Kur' andan ba ka bir sünnet adı altında din
çıkarmak slâmı yıkmaktır" diyor. Bu ne biçim bir fikir hürriyetidir?
CEVAP
Mısırlı, Suriyeli mezhepsizler, dinimizdeki dört delilden ikisini inkar eder, sadece "Kitab
ve Sünnet" diyorlardı. Bunlar daha ileri giderek, sünneti de inkar ediyorlar. Sünneti Kur' an-ı
kerimden farklı bir ey zannediyorlar. Bunların asıl maksadı Kur' an-ı kerimi inkardır. Edille-
i erıyyeden, dindeki dört delilden üçü inkar edilince, herkes kendi anladı ını do ru kabul
edecek, herkesin anladı ı din olacak. Böylece insan sayısı kadar din meydana gelecek. Bir
kaos ya anacak. Maksatları slâmiyeti yıkmaktır. Fakat buna muvaffak olamıyacakları
Kur' an-ı kerimde bildirilmektedir. Mealen (Onlar, a ızları ile [sihir, kehanet diyerek]
Allahın nurunu [Allahın dinini, kitabını, delillerini] söndürmeye yelteniyorlar. Hâlbuki
kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.) buyuruluyor. (Saf 8)
Hemen sonra, (Allah peygamberini hidayet ile [Kur' an ile, mucize ile] ve hak din ile
gönderendir) buyuruluyor. (Saf 9)
Kur' an-ı kerimde gaybı ancak Allahü teâlânın bildi i yazılıdır. Allahü teâlânın gaybı
bildirdi i kimseler de vardır. Mealen buyuruluyor ki: (Allahü teâlâ, gaybdan bazılarını
yalnız peygamberlerden diledi ine bildirir.) [Cin 27]
Gaybdan bilmek peygamberlerin mucizesidir. Evliyanın gaybdan bildi i kerametleri de
yine Peygamber efendimizin mucizesinin devamıdır. (Redd-ül muhtar)
Bu ayet-i kerimede bazı gaybları Allahü teâlânın peygamberlere bildirdi i açıkça
yazılıdır. Peygamber efendimiz de, Allahü teâlânın kendisine bildirdi i gaybları, gelecekte
olacak hadiseleri bildirmi tir. Mesela Deccalin ve Hz. Mehdinin gelece ini bildirmi tir. Hâ â
Peygamberimiz yalan mı söylemi tir? Kur' an-ı kerimde mealen (O, [Resulullah]
vahyedilenden ba kasını söylemez.) buyuruluyor. (Necm 3)
Sünnet, Kur'andan Ayrı De il
Necm suresindeki ayet-i kerime Peygamber efendimizin din hakkında bildirdikleri
Allahü teâlânın vahyetti inden ba ka olmadı ını bildirmektedir. Kur' an-ı kerimde yine
mealen buyuruluyor ki: (Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan
da sakının!) [Ha r 7]
Kur' an-ı kerimde, Resulullaha itaat in Allaha itaat oldu u, Ona isyan edenin Allaha
isyan etmi oldu u çok yerde bildirilmektedir. [Nisa 80]
Yine Kur' an-ı kerimin çok yerinde (Allaha ve Resulüne itaat), (Allah ve Resulüne
isyan) ifadeleri çok yerde geçer. (Nisa 13-14)
Sünneti, Kur' an-ı kerimden ayrı göstermek büyük sapıklıktır. Çünkü Kur' an-ı kerimde
mealen buyuruluyor ki: (Kâfirler, Allahü teâlânın emirleri ile, peygamberlerinin
emirlerini birbirinden ayırmak istiyorlar.) [Nisa 150]
Nasıl kanunlar, Anayasadan ayrı kabul edilmezse, sünnet de, yani hadis-i erifler de
Kur' an-ı kerimden ayrı de ildir. Onun açıklamalarıdır. Nasıl, tüzükler, yönetmelikler,
kanunlara aykırı kabul edilmiyorsa, icma ve kıyas-ı fukaha da sünnete aykırı de ildir. Kıyas,
Kur' an-ı kerimin ve hadis-i eriflerin açıklamasıdır. Sünneti Kur'an-ı kerimden ayrı, kıyası
[âlimlerin ictihadlarını] hadis-i eriflerden ba ka göstermeye çalı anlar, dalalet ehlidir.
(Mektubat-ı Rabbanî)
Hempherin torunları
Sual: " ngiliz yazar" denilen biri, "Peygamberin bir mucizesi vardır. O da Kur' andır.
Kur' an mucize olarak yetmiyor mu da ba ka mucizelere ihtiyaç hasıl olsun? Bir eyin farz
veya haram olması, ancak Kur' anın söylemesi ile mümkündür. Kur' anda olmıyan farz ve
harama itibar edilmez. Peygamberin ve âlimlerin sözleri, Kur' ana uymuyorsa alınmaz.
Mukallidlik çok kötüdür. Peygambere uyan onun mukallidi olur. Mukallid, aklını
kullanmamı olur. Kur' an sık sık Aklını kullan derken, bir mezhebe, bir âlime, bir
peygambere uyan aklını kullanmı olamaz. Mukallid olur. Kur' anı herkes anlar. Bunda
sahabenin veya âlimlerin bizden bu hususta bir üstünlü ü yoktur. Benim yazdıklarımdan
do ru olanları alın! Bunda da ölçü sadece Kur' andır" diyor. Böyle yazarlar, ngiliz Casusu
Hempherin ma aları olabilir mi?
CEVAP
slâm âlimleri, asırlardır bu tip yazarlara cevap vermi lerdir. Yayınlarımız böyle
yazarlara cevaplarla doludur. Her ey yazılmı tır, eksik bir ey bırakılmamı tır. Zaman
zaman bu kitaplardan nakiller yapıyoruz. Tek tük de olsa böyle ma aların a larına takılan
kimseler oluyor. yi niyetli kimselerin bunların tuza ına yakalanmamaları için slâm
âlimlerinin eserlerinden nakiller yapıyoruz.
Peygamber efendimizin binden fazla mucizesinin görüldü ü tevatürle sabittir. Eshab-ı
kiram tevatürle bildirmi tir. Bunları inkar eden, Eshab-ı kiramın sözüne inanmıyan, Kur' an-ı
kerime nasıl inanır? Çünkü Kur' an-ı kerimi toplıyan da Eshab-ı kiramdır. Eshab-ı kiramda -
hâ â - yalancılık olursa, onların topladı ı Kur' an-ı kerime nasıl itimat edilir? Bazı dinsizlerin
dedi i gibi, "Kur' an-ı indiren biziz, koruyan da biz olaca ız" diye bir ayet niye
uydurmasınlar? Zaten ngiliz ma alarının asıl gayesi de budur. Kur' an-ı kerime olan itimadı
sarsmaktır. Önce hadis-i eriflere olan itimadı sarsıyorlar, sonra da Kur' an-ı kerime olan
itimada gölge dü ürmeye çalı ıyorlar.
ngiliz yazar, (Kur' anda olmıyan eylere, [hadis-i eriflere, Eshab-ı kiramın ve âlimlerin
hükümlerine] itibar edilmez.) diyor. Kur' an-ı kerimde bizim anlamamız mümkün olmıyan
çok ey vardır. Mesela namazların nasıl kılınaca ını Kur' an-ı kerimden ö renmemiz
mümkün de ildir. Hadis-i eriflere veya cmaya bakmadan bilmemiz mümkün olmaz. Bu
ma alar, (Kur' an- Kur' an...) diyerek Peygamber efendimizi devreden çıkarmak istiyorlar.
Resulullaha Tabi Olmak
ngiliz "Kur' an varken ba ka eye ihtiyaç yok" diyerek hadis-i erifleri inkara kalkı ıyor.
Hâlbuki Kur' an-ı kerimin bir çok yerinde (Allaha ve Resulüne tabi olun!) buyuruluyor.
Peki Allaha tabi olmak yetmiyor mu da "Peygambere de tabi olun!" buyuruluyor?
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın bildirdiklerini bize anlatıyor, açıklıyor. (Onun
söyledi i vahiyden ba ka bir ey de ildir) buyuruluyor. (Peygamber size neyi emrettiyse
onu alın, neyi yasaklamı sa ondan vazgeçin!) buyuruluyor. Peygamber efendimize uymak
Allahtan gayriye uymak de ildir. Kur' an-ı kerimde (Bilmiyorsanız âlimlere sorun!)
buyuruluyor. Âlimlere sorup onlara tabi olmak da Allahtan gayriye tabi olmak de ildir.
Allahü teâlânın emrine uymak olur. Mukallid, aklını kullanarak Peygamberimize ve âlimlere
tabi olmu tur.
Eshab-ı kiramın ilminin, faziletinin üstünlü ü Kur' an-ı kerimle, hadis-i eriflerle sabittir.
Hepsinin istisnasız cennetlik oldu u yine Kur' an-ı kerimde açıkça bildiriliyor. Hadis-i erifte
de (Eshabımdan birine uyan, hidayete kavu ur) buyuruluyor. Tabiin, Eshab-ı kirama
uydu u için kıymetli oldular. Yani onları taklid ettikleri, onların mukallidi oldukları için
kıymetli oldular.
ngiliz yazar, "Benim yazdıklarımdan do ru olanları alın” diyor.
Ben do ruyu yanlı ı biliyorsam senin yazılarını niçin okuyayım? Do ruyu ö renmek
için Kur'an-ı kerim yetmiyor mu? Allahü teâlâ, ngiliz yazarlara de il, Allaha, Resulüne ve
âlimlere tabi olmamızı emrediyor. te bunun için biz kendi anladıklarımızı de il,
Peygamber efendimizin ve âlimlerimizin bildirdiklerini ölçü kabul ediyoruz. Herkes aklına
uyarsa, insan sayısı kadar din meydana çıkar. Buna din de il dinsizlik denir.
Ya günü kutlamak
Sual: Anneler günü, babalar günü, evlilik yıldönümü ve do um günü tertip etmekte ve
hediye vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Do um gününe önem vermeyi hıristiyanlar, müslümanlardan ö renip, almı lardır. Ya
günü kutlamak ibâdet de il adettir. Bu adet hıristiyanlardan gelmi olsa bile, ibâdet olmadı ı
için müslümanların, do um günü, evlilik yıldönümü, anneler, babalar günü gibi günler tertip
etmesinde mahzur yoktur.
Anneler babalar günü de adettir. Yani “Adette bid' at”tır. Adette bid'
at oldu u ve zararlı
olmadı ı, çirkin ve dine aykırı yönü bulunmadı ı için, anneler günü, babalar günü ya günü
tertip etmekte ve hediye vermekte mahzur yoktur. Fakat gayrı müslimlerin ibâdet olarak
yaptıkları eyleri, mesela bayramlarını kutlamak caiz olmaz. Do um günü, evlilik yıldönümü
gibi günler de böyledir. Günah olmıyan böyle adetleri taklid etmek caiz olur. Ancak faydası
olmıyan adetleri almak, Batıyı körü körüne taklid etmek, onlara özenmek uygun sayılmaz.
Fenni bulu ları gayrı müslimlerden almak ise, dinimizin emridir. Çünkü ( lim Çinde de
olsa alın) ve (Hikmet, fen ve sanat, müminin kaybetti i malıdır. Nerede bulursa alsın)
hadis-i erifleri, gayrı müslimlere uymayı de il, ilmi, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı
ve onlardan üstün olmaya çalı mayı bildirmektedir.
Bid'at, sonradan çıkarılan ey demektir. Sonradan çıkan eyler ya adette veya ibâdette
olur. Adette bid' at, sevab beklenilmeden, dünya menfaati için yapılan eylerdir. Adette
bid'at, bir ibâdeti bozmazsa veya dinin yasak etti i bir ey de ilse günah olmaz. Adette olan
bid'at, uça a binmek, ceket giymek, çay ve kahve içmek, analar, babalar günü tertip etmek
gibi dinin yasak etmedi i bir ey ise, günah de ildir.
bni Abidin hazretleri, (Yemek, içmek ve giyinmek gibi adetlerde, de i ik ekillerden
çirkin, zararlı olanlarını kâfirlere benzemek niyetiyle yapmak tahrimen mekruhtur. Zararlı
olmıyanları, onlara benzemeye özenmeden yapmak, kullanmak mekruh olmaz. Resulullah
efendimiz papaz ayakkabısı giymi tir) buyurdu. Peygamber efendimizin kolları dar bir Rum
cübbesi giydi i Tirmizi’de de yazılıdır.
Resulullah efendimizin ibâdet olarak yaptı ı, ezan okumak, cemaatle namaz kılmak gibi
dinimizin iarı olan sünnetlere Sünnet-i hüda denir.
badet olarak de il, adet olarak yaptı ı eylere ise, Sünnet-i zaide denir. Bina yapmakta,
yiyip içmekte, elbisede, yaptı ı ve kullandı ı eyler böyledir. Bunları yapmamak ve adette
bid'at olan, yani sonradan ortaya çıkan yenilikleri yapmak günah olmaz. (Hadika)
badette bid'at, Peygamber efendimiz ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinde,
sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanı lara, sözlere, i lere, ekillere ve adetlere denir.
badetlere bid'at karı tırmak büyük günahtır. Hadis-i erifte, (Her bid'at sapıklıktır ve her
sapık da Cehennemdedir.) buyuruldu. badete bid' at karı tırmak, Allahü teâlânın bildirdi i
dinde noksanlık bulmak, koydu u hükümleri be enmemek, dini de i tirmek olur.
slâm âlimleri, bid'ati, Bid'at-i hasene ve Bid'at-i seyyie diye ikiye ayırmı lar, mektep,
kitap gibi sonradan yapılan eylere Bid' at-i hasene demi lerdir. Hadikada, (Böyle bir bid' at,
bir ibâdetin yapılmasına yardımcı oldu u için, dinimiz izin verir) buyuruldu. mam-ı
Rabbanî hazretleri ise, dinin izin verdi i böyle faydalı eylere, bid' at kelimesini
bula tırmamak ve bunlara Sünnet-i hasene [iyi i ] demek gerekti ini bildirir. Sünnet, burada
yol, i demektir. Yolun, i in iyisi de, kötüsü de olur. Hadis-i erifte, Sünnet-i hasene [iyi
çı ır] açanlar övülmekte, Sünnet-i seyyie [kötü çı ır] açanlar ise kötülenmektedir.
Kâfirlerin ibâdet olarak yaptıkları eyleri müslümanların yapması caiz olmaz. Mesela
papazlar, ibâdet için zünnar ku anır, haç takar. Müslümanların, böyle yapması küfür olur.
Fakat ya günü, anneler günü tertip etmek günah olmaz. Ya gününde mum yakmak
lüzumsuz ve israftır. Yemek vermek, pasta yemek v.s. gibi i lerde mahzur yoktur.
Bazı bid’atler:
Cennette, Allahü teâlânın görülece ine inanmamak,
Gökte Allah var demek,
Allah dede demek,
Hz. Aliyi di er üç halifeden üstün sanmak,
Eshabı kirama veya fasık Müslümanlara bile lanet etmek bid’attir.
Namaza ba larken yalnız dil ile niyet etmek bid' attir. Kalb ile niyet arttır.
Kur'anı, zikirleri, tekbirleri müzikle veya ney çalarak okumak bid’attir, tasavvuf müzi i
de bid’attir.
Ücretle Kur’an okumak bid' attir.
Hutbenin ikinci kısmında, a a ı basama a inmek, sonra tekrar yukarı basama a çıkmak,
Mest üzerine mesh etmemek ve çıplak aya a mesh etmek bid' attir.
Vaazdan sonra toplanarak yüksek sesle duâ yapmak,
Mübarek gecelerde, câmilerde fazla ı ık yakmak bid' attir.
Kısa sakal ile sünneti yerine getirdi ine inanmak.
Büyük zatların ölüm yıldönümlerinde matem tutmak bid' attir.
Cenaze oldu unu bildirmek için, minarelerde salât okumak,
Ölünün 40. ve 52. gecesini yapmak,
Mezar ta larına resim koymak, Fatiha ve methiye yazmak bid’attir.
Türbe veya camilerde tavaf eder gibi dönmek bid’attir.
Bid’at olmayanlar
Bid’at ehli, a a ıdakileri de hurafe saymı sa da yanlı söyledikleri çe itli kitaplarda
yazılıdır:
Kur' an ve hadiste olmayıp da, icma veya kıyası fukaha ile meydana gelen hükümler
bid’at de ildir.
ki bayram arasında nikah yapmak caizdir. Peygamber efendimiz, Cuma gününe
rastlayan bir bayram günü, namazdan sonra, nikah yapması istenince, ( ki bayram arası
nikah olmaz) buyurdu. Yani vakit dar, bayramla tıktan sonra tekrar cuma namazı için
mescide gelece iz demek istemi tir.
Nazar için kur un dökmek, nazar boncu u takmak, tarlaya at kafası takmak bid’at
de ildir. Bunlara bakılınca, gözlerdeki ua ilk defa oraya gider ve nazar önlenir. (Hindiye)
Ölü i itti i için, ölüye telkin vermek sünnettir. Devir ve iskat bid’at de ildir. Definden
sonra, mezarlıkta, cenaze sahiplerine taziyede bulunmak bid' at de ildir.
Peygamber efendimizin âdet olarak yaptı ı eyleri yapmamak [mesela entari giymemek]
yahut da yapmadı ı eyleri yapmak, [mesela çatal ka ık kullanmak] bid' at de ildir.
Ölmü evliyaya adak yapmak, yani mübarek bir zatı vesile edip, Allahü teâlâya
yalvarmak caizdir. Mesela (Hastam iyi olursa, sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak
üzere, Allah için, adak olarak bir koyun kesece im.) demek. Burada, Allahü teâlâ için
kesilen ada ın sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine ba ı lanıyor, onun efaati ile, Allahü
teâlâ, hastaya ifa veriyor kazayı, belâyı gideriyor. Koyunu mezar ba ında kesmek haramdır.
Puta tapanların, put yanında kesmelerine benzememeli. Türbenin avlusu geni se, bir kenarda
kesilebilir.
leri, Allahü teâlânın yaptı ına inanarak, türbelerdeki evliyadan yardım istemek, onların
hürmetine dua etmek de bid’at de ildir. Hz. Mevlana, (Ben ölünce, beni dü ünün,
imdadınıza yeti irim) buyurdu. Deylemî’nin bildirdi i (Kabirdekiler olmasa,
yeryüzündekiler yanardı.) hadis-i erifi de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım
etti ini göstermektedir.
Sünneti de i tirmek
Sual: Sünneti de i tirmekte mahzûr var mıdır? Meselâ tesbihi 33 yerine, daha fazla
sevâb olsun diye 44 olarak çeksek mahzûru olur mu? Sakalı bir tutam yerine bir veya iki
karı uzatsak veya çok kısa yapsak bir mahzûru olur mu?
CEVAP
Peygamber efendimizin yaptı ı i lere sünnet denir. Hattâ birisini bir ey yaparken görüp
de bir ey demedi i i lere de sünnet denir. Peygamber efendimiz bu yaptıklarını ya ibâdet
olarak veya âdet olarak yapardı.
Âdet olarak yaptıklarına sünnet-i zevâid denir. Uzun entari giymesi, saçlarını uzatması
veya kısaltması, sakal bırakması gibi. Bir kimse, (Peygamberimiz, kadınlar gibi entari, uzun
gömlek giyermi ) diyerek alay etse, îmânı gider. Yâhut sakalı be enmeyen veya sünnete
uygun sakalı olana çember sakallı, top sakallı diye hakâret eden kâfir olur. Çünkü
Peygamber efendimizin yaptı ı i leri ya' nî sünnetini, be enmemi olur.
Hâlbuki Allahü teâlânın bütün insanların en üstünü olarak yarattı ı ve âlemlere rahmet
olarak gönderdi i peygamberini be enmemek, Allahı be enmemek olur. (Niye böyle
peygamber gönderdin) demek olur. Allahı be enmeyenin de kâfir olaca ı pek açıktır.
Kur'ân-ı kerîmde, Peygamber efendimizin emretti ini yapmak, yasakladı ından kaçmak
gerekti i bildiriliyor. (Ha r 7)
bâdete ait hükümler zamanla de i mez. bâdetleri de i tirmek, dîni de i tirmek olur,
dinsizlik olur. Bir kâfir, bir söz ile [kelime-i ehâdet getirerek] müslüman olur. Bir
müslüman da küfre dü ürücü bir söz ile kâfir olur. Dînimizin herhangi bir hükmünü
be enmeyen, meselâ, (tesettür lüzûmsuzdur) diyenin îmânı gider. Resûlullah efendimize
uymanın önemi büyüktür. Kur' ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allaha itâ'at etmi olur.) [Nisâ 80]
Peygamber efendimiz de aynı meâlde buyuruyor ki:
(Bana itâ'at eden, Allaha itâ'at etmi olur, bana isyân eden de Allaha isyân etmi
olur.) [Buhârî]
Kur' ân-ı kerîmde, Resûlullaha itâ' atin Allaha itâ'at oldu u, Ona isyân edenin Allaha
isyân etmi oldu u çok yerde bildirilmekte, (Allaha ve Resûlüne itâ'at), (Allah ve
Resûlüne isyân) ifâdeleri çok yerde geçmektedir. (Nisâ 13-14)
Hadîs-i erîflerde de buyuruluyor ki:
(Sünnetimden yüz çeviren benden de ildir.) [Müslim]
(Bir bid'at çıkarılınca, bir sünnet kalkmı olur.) [I.Ahmed]
bâdet maksadı ile dîne bir ey ilâve etmek bid' attir, büyük günâhtır. Dînimiz noksan
de ildir. Hâ â Allah veya peygamberimiz dinde bir eyi eksik bırakmı da, daha iyisini biz
mi yapaca ız? bâdete bid' at karı tırmak, Allahü teâlânın bildirdi i dinde noksanlık bulmak,
koydu u hükümleri be enmemek, dîni de i tirmek olur. Meselâ ak am namazının farzını 3
rek'at yerine, daha fazla ibâdet edeyim diye 4 rek' at kılmak bid' attir. 3 yerine de geçmez,
namaz hiç kabûl olmaz. Namazdan sonraki tesbihleri 33 yerine, çok sevâb olsun diye 40 defa
veya daha fazla çekmek bid' at olur. Hiç tesbih çekilmese günâh olmaz. Fakat sünnet
sevâbından mahrûm kalınmı olur.
Her zaman tesbih çekilebilir. Fakat kayna ı olmadan (belli zamanlarda, belli tesbihleri
okumak lâzım) demek bid' at olur. Sayı ve gün gözetmeden okumakta mahzur yoktur.
Bir din kitâbını tahkîr etmek, islâm âlimlerinden biri ile alay etmek ve ta' zîm etmemiz
emrolunan bir eyi tahkîr etmek, tahkîr etmemiz emrolunan bir eyi ta' zîm etmek küfürdür.
Bunları yapan kâfir olur. (Birgivî)
Sakalı sünnet diye kısa bırakmak veya sadece çenede bırakmak bid' at olur, Resûlullah
efendimizin sakal ekli be enilmemi olur. Hadîs-i erîfte, ( bâdetleri bizim gibi
yapmıyanlar bizden de ildir) buyuruluyor. Namazlardan sonra âyet-el-kürsî okunur. Sonra
tesbihler çekilir, ondan sonra duâ edilir. Duâ ederken salâten tüncînâ veya ba ka duâlar da
okunur. Âyet-el-kürsî' nin okundu u yerde salâten tüncînâ' yı okumak sünneti de i tirmek
olur, ya'nî bid'attir. Peygamber efendimiz nasıl ibâdet etmi se, mezhebimiz bunu nasıl
bildirmi se, o ekilde ibâdet edilir. ( unu da yapalım, ötekini de ilâve edelim) demek, dinde
de i iklik olur. (Hadîka)
(Kim dinde olmıyan bir ey çıkarırsa merdûddur) hadîs-i erîfi gösteriyor ki, dinden
olmıyan bir i' tikâd, bir söz, bir i , bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din ve ibâdet oldu una
inanılırsa, yâhut slâmiyetin bildirmi olduklarında, bir fazlalık veya noksanlık yapılırsa ve
bunu yapmaktan sevâb beklenirse, bu yenilikler, de i iklikler, (Bid' at) olur. slâmiyete
uyulmamı , ona îmân edilmemi olur.
mâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Bugün kalbler kararmı oldu undan, ba' zı bid'atler güzel görünse de, hepsinden
kaçınmak lâzımdır, kıyâmette hepsinin zararlı oldu u anla ılacaktır. Hadîs-i erîfte, (Her
bid'at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)
Din bir bütündür. Bir hükmünü be enmiyen veya de i tiren kâfir olur. Meselâ sünnet
olan sakalı da be enmiyen kâfir olur. Be endi i hâlde yapmaz ise kâfir olmaz. Sünneti
de i tirirse bid'at ehli olur.
[Bu yazı, Hadika, Berika, Birgivi Vasiyetnâmesi ve Mektûbât-ı Rabbânîden
alınmı tır.]
Mevlid Okumak
Sual: Mevlid okumak bid’at midir?
CEVAP
Mevlid, do um zamanı demektir. Mevlid gecesi, Rebî’ul-evvel ayının onbirinci ve
onikinci günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin do um günü, bütün
müslümanların bayramıdır. Mevlid gecesinde, Peygamber efendimiz do du u için sevinenin
günâhları affedilir.
Resûlullah efendimiz, mevlid gecelerinde Eshâbına ziyâfet verir, dünyayı te rif etti i ve
çocukluk zamanındaki eyleri anlatırdı. Hz.Ebû Bekir de, halîfe iken, Eshâb-ı kirâmı
toplayıp, Resûlullah efendimizin dünyayı te riflerindeki ola anüstü hâlleri konu urlardı.
Do um gününe önem vermeyi hıristiyanlar, müslümanlardan ö renip almı lardır. slâm
âlimleri mevlid gecesine çok önem vermi lerdir. Hz.Mevlânâ, (Mevlid okunan yerden
belâlar gider) buyurmu tur.Peygamber efendimizi öven çe itli mevlid kasîdeleri vardır.
Me hûr olan, Türkiye’de sık sık okunan mevlid kasîdesini Süleymân Çelebi, 15. asırda
yazmı tır. Bu kasîdenin Asr-ı saâdetten sonra yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Çünkü
Peygamber efendimizi övmek ibâdettir. Her zaman Onu övücü kasîdeler, yazılar yazılabilir.
Onları da okumak bid’at de il, sevâb olur. Mevlid-i erîf okumak demek, Resûlullahın
dünyaya geli ini, mi’râcını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir.Her
mü’minin Resûlullahı çok sevmesi lâzımdır!
Peygamber efendimizin, (Allahü teâlâ, bir kuluna söz ve yazı san’atı ihsân ederse,
Resûlullahı övsün, dü manlarını kötülesin!) hadîs-i erîfine uyarak, slâm ülkelerinde
mevlid kitapları yazılmı ve okunmu tur. Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli
gecedir. El-mukni, el-miyâr ve Tenvîr-ül-kulûb kitaplarında ise, Mevlid gecesinin Kadir
gecesinden kıymetli oldu u bildiriliyor. Ücretle okunan Kur’ândan ölüye sevâb hâsıl olmaz.
(Hidâye)
Pazarlık etmeden, sırf Allah rızâsı için hatim veya mevlid okuyan hâfızın, okutanın
verdi i hediyeyi alması câiz olur. Kur’ân okuyup hediye almayı meslek hâline
getirmemelidir! Zira âdet hâline gelen hediye, art edilen ücret gibidir. (Dürr-ül muhtâr)
Dünyanın her tarafındaki müslümanlar, her sene, bu geceyi, Mevlid kandili olarak tes’îd
etmektedir. Her yerde (Mevlid kasîdeleri) okunarak Resûlullah hatırlatılmaktadır. Mevlid
gecelerinde toplanarak, mevlid kasîdesi okumak, tatlı eyler yedirip içirmek, hayrât ve
hasenât yapmak, böylece, o gecenin ükrünü yerine getirmek müstehabdır. Sâlihlere elbise
ve benzeri hediye vermek, bu geceye hurmet etmek olur. Bunları Allah rızâsı için yapmak
çok sevâb olur. ( bni Battâl mâlikî)
Mevlid cemiyetinde, sâlihleri toplayıp, salevât okumak, fakîrleri doyurmak, her zaman
sevâbdır. Fakat, bunlara çalgı gibi harâm karı tırmak büyük günâh olur. (Allâme
Zahîrüddîn bin Ca’fer)
Mevlid cemiyetinde, sadaka, hediye vermek, ne ’e ve sevinç göstermek, harâm
karı tırmadan mevlid kasidesi okutmak çok sevâb olur. (Allâme Nasîrüddîn)
Harâm eyler karı tırmadan mevlid cemiyeti yapmak müstehabdır. (Sünen-i ibni Mâce
erhi)
Mevlid okumanın kıymetli bir ibâdet oldu unu bildirmek için, slâm âlimleri birçok
kitap yazmı tır.
Hadîs-i erîfte buyuruldu ki:
(Beni ana-babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmiyen, mü’min
olamaz.) [Buhârî]
Peygamber efendimizi çok seven de, Onu çok anar. Hadîs-i erîflerde buyuruldu ki:
(Bir eyi çok seven, elbette onu çok anar.) [Deylemî]
(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibâdettir.) [Deylemî]
Peygamber efendimizi sevip anmak ibâdettir, iir olarak söylemek daha te’sîrli olur.
Resûlullah efendimizin âirleri vardı. Bunlar, dü manların iftirâlarına cevap verirler ve
Resûlullahı överlerdi. Bunlardan Hassân bin Sâbit’in iirlerini çok be enirdi. Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem, mescide bu âir için bir minber koydurdu. Hassân bin Sâbit,
minbere çıkar, dü manları iir ile kötüler, Resûlullahı överdi. Resûlullah efendimiz de
buyurdu ki: (Hassân’ın sözleri, dü manlara ok yarasından daha te’sîrlidir.) [M.Nasîhat]
(Allahü teâlâ, Resûlünü övmek ve müdâfaa etmek husûsunda Hassân’ı, Rûh-ül-
kuds [Cebrâil aleyhisselâm] ile takviye etmektedir.) [Buhârî]
Peygamber efendimiz, âirin iirini be enince, (Di lerin dökülmesin) diye duâ
buyurmu tur. (Hâkim)
iir hakkında hadîs-i erîflerden birkaçı:
( iir, öyle bir sözdür ki, güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir.) [Buhârî]
(Büyüleyici sözler gibi, hikmetli iirler de vardır.) [Ebû Dâvüd]
(Ba’zı iirler elbette apaçık bir hikmettir.) [Buhârî]
Vesile nedir?
Sual: Kur' ânda vesîleden bahsediliyor. Vesîle nedir?
CEVAP
Allahü teâlâ meâlen, (Bana yakla mak için, vesîle arayınız) buyuruyor. (Mâide 35)
Mezhepsizler, (Vesîle, ibâdetlerdir. Bir mür ide tâbi olmak, ölülere, dirilere yalvarmak,
insanı Allaha yakla tırmaz. Aksine uzakla tırır) diyor.
Ehl-i sünnet âlimleri ise buyuruyor ki:
bâdetler içinde, sahîh, do ru, hâlis olan ibâdetler vesîle olur. bâdetlerin sahîh olması
için, do ru îmân, temiz ahlâk sâhibi olmak ve artlarına uygun yapmak lâzımdır. Meselâ,
namazın sahîh olması için, abdest almak, kullanılan suyun temiz olması, namazı vaktinde
kılmak ve kıbleye kar ı kılmak, namazdaki âyetleri, tesbîhleri ve duâları do ru okumak ve
di er artları, vesîleleri bilmek ve yapmak lâzımdır. Her ibâdetin de böyle artları, vesîleleri
vardır. Bunlar, senelerce çalı arak ö renilir. Bunlar dü ünmekle ö renilemez. Bunları bilen
ve yapan âlimlerden i iterek veya kitaplarını okuyarak ö renilir.
Fen bilgileri de, bilenlerden uzun zamanda ö renilmektedir. Böyle, îmânı, kalbi temiz,
do ru din âlimlerine müderris, muâllim ve mür id denir. Mür id demek, su üstünde yürüyen,
havada uçan, kaybolan eyleri bilen, okuyup, üfliyerek hastalara ifâ da ıtan kimse demek
de ildir. erî' ati, ya'
nî kalb, rûh ve beden ile yapılan ibâdetleri bilen, yapan ve ba kalarına da
ö reten Ehl-i sünnet âlimi demektir. Her müslüman, Mâide sûresindeki emre uymak için,
böyle bir âlimden veya kitaplarından farz ve nâfile ibâdetleri ö renmelidir! (F.Bilgiler)
Dolmu çu Yazar
Sual: Dolmu çu yazar gibi tabirler kullanılıyor. Dolmu çu ne demektir?
CEVAP
Abduhçu bir yazar, Ehl-i sünnet müslümanlarını, dört hak mezhebden birine uydukları
için (Hanefi mezhebinin dolmu una binen, afiîlerin dolmu una veya Gazalînin dolmu una
binen...) gibi tabirler kullanıyor. Bunu tanıyanlar da, dolmu tabirini çok kullandı ı ve
ngiliz casusu Hempherin dolmu undan inmedi i için kendisine dolmu çu diyorlar.
Bu tip yazarların özelli i, Efgani gibi bir ingiliz u a ının aleyhine yazı yazılsa, hemen
günlerce onu müdafaa için ellerinden ne gelirse yaparlar. Fakat mam-ı a' zam, mam-ı
Gazalî, mam-ı Rabbanî hazretleri gibi âlimlerin aleyhine bir ey yazılsa, hiç oralı olmazlar.
Hatta ulema ve evliyadan daha üstün olan Eshab-ı kiram aleyhine yazı yazanları
desteklemeyi marifet sayarlar.
Reformcu mantı ı
Sual: (Mezheb imâmına uymak, Allahı ve Resûlünü bırakıp kula kul olmak demektir.
Müslümanlar, müctehidleri peygamber kadar yükselttiler, Kur' ândan ayrılıp, "müctehidin
sözü varken Kur'ânla amel edilmez" dediler. Sonra gelen âlimlere kıymet vermediler.
Halbuki, sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur. mâm Mâlik, bir mezhebi bilirse
Abduh her mezhebi bilir) diyen bir mezhepsizin yazısı ektedir. Cevap verir misiniz?
CEVAP
(Müctehidleri Peygamber kadar yükselttiler) sözünü bir müslüman söyliyemez. Çünkü
bu söz, dört mezhebdeki milyonlarca müslümana kâfir damgasını basmaktır. Müslümana
kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Bir mezhebe tâbi olan mü' mini Kur' ândan ayrılmakla
suçlamak ise, bundan daha büyük iftirâdır.
Mezheb, Kur' ân ve Sünnet yolu demektir. Bir mezheb imâmına uyan, Kur' ân-ı kerîme ve
Resûlullaha uydu una îmân etmi demektir. Hiçbir müslüman, (müctehidin sözü varken,
Kur' ân ile amel edilmez) demez. Bu söz, mezhepsizlerin temiz müslümanlara yaptıkları
çirkin iftirâlardan biridir.
Müslüman nasıl dü ünür
Bir mezhebe tâbi olan müslüman öyle der:
(Kur' ân-ı kerîme uymak istiyorum. Fakat, Kur' ân-ı kerîmden ve hadîs-i erîflerden
kendim hüküm çıkaramıyorum. Anladı ım hükümlere güvenemem ve uymam. Mezheb
imâmının anlamı oldu una güvenirim ve uyarım. [Nasıl ki dünya i lerinde i in ehline
gidiyor, yani bir yerim a rıyınca notere de il de doktora, hem de mütehassısına gidiyorsam,
kendi ilacımı kendim yapmayıp, kendi kendimi ameliyat etmiyorsam, daha hassas olan din
i inde de müctehid olan islam alimine yani mezhebimin imamına gider, ona teslim olur,
dediklerine harfiyyen uyar, yaparım.] Çünkü o, benden daha âlimdir. (Kendi anlayı ı ile
ma'nâ çıkaran kâfir olur) hadîs-i erîfinden korkarım. limlerinin, takvâlarının, sonra
gelenlerden kat kat üstün oldu u, hadîs-i erîflerle bildirilmi olan, o büyük âlimlerin bile
Kitâbdan ve Sünnetten çıkardıkları hükümler birbirine benzemiyor. Hüküm çıkarmak kolay
olsaydı, hep aynı eyi anlarlardı.)
(Sonra gelen âlimler, öncekilerden daha ileri olur) sözü, fen bilgileri için do rudur. Din
bilgilerinde ise, Resûlullahın, (Her asır, kendinden öncesinden daha erdir. Kıyâmete
kadar hep böyle olur) hadîs-i erîfine i' tibâr edilir. Bu hadîs-i erîf, fen adamlarının
ahsiyetleri ve fen vâsıtalarını kullanmaları bakımından da mu' teberdir.
Elbet bu kâide ço unluk için mu' teberdir. Her asırda, bundan müstesnâ olanlar
bulunmu tur. Mezhepsiz reformcu, fen bilgisi ile din bilgisini birbiri ile karı tırmakta, fen ile
fen adamını da aynı ey sanmaktadır. Fen elbet ilerliyor. Fakat bu ilerleyi , fen adamlarının
ileri olması demek de ildir. Sonra gelen fen adamları arasında öncekilerden daha geri, daha
bozuk olanları az de ildir.
Din imâmlarımız, Kur' ân-ı kerîmden ma' nâ çıkarmaya kalkı madılar. Kendilerini bundan
âciz gördüler. Resûlullahın Kur' ân-ı kerîme nasıl ma' nâ verdi ini Eshâb-ı kirâmdan sorup
ara tırdılar. Eshâb-ı kirâmın anladıklarını da, kendi anlayı larına tercîh ettiler. mâm-ı a' zam
hazretleri, herhangi bir sahâbînin sözünü kendi anladı ına tercîh ederdi. Resûlullahtan ve
Sahâbeden bir haber bulamayınca, ictihâd etmek zorunda kalırdı. Her asırda gelen islâm
âlimleri, daha önce gelenlerin, büyüklükleri, üstünlükleri, vera've takvâları kar ısında
titrerler, onların sözlerine senet, delil olarak sarılırlardı. Eshabın yoluna uyun.
Bu din, edeb dîni, tevâzu'dînidir. Câhil cüretkâr olur, kendini âlim sanır. Âlim olan
tevâzu'gösterir. Cehenneme gidecekleri hadîs-i erîfle haber verilen 72 bid' at fırkasının
reîsleri de derin âlim idi. Fakat onlar, ilimlerine güvenerek, Kitâbdan, Sünnetten ma' nâ
çıkarmaya kalkı tılar. Böylece, Eshâb-ı kirâma uymak erefine kavu amadılar. Onların
do ru yollarından saptılar.
Dört mezhebin âlimleri, derin ilimlerini Kur' ân-ı kerîmden ahkâm çıkarmakta
kullanmadılar. Buna cesâret edemediler. Resûlullahın ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiklerini
anlamakta kullandılar.
Allahü teâlâ, insanlara, (Kur' ân-ı kerîmden hüküm çıkarın) demiyor. (Resûlümün ve
Eshâbının çıkardı ı hükümlere uyun, bunları kabûl edin) buyuruyor. (Resûlüme itâ'at
edin, ona tâbi' olun) âyet-i kerîmesi ve (Eshâbımın yoluna sarılın) hadîs-i erîfi, bunu
açıkça bildirmektedir. Âlimler bile, Kurân-ı kerîmin ma' nâsını anlamakta güçlük çekerken,
bir câhil, murâd-ı ilâhiyi bilmeden nasıl olur da, Allah öyle buyuruyor, Resûlullah böyle
buyuruyor, diyebilir? Derse, dedi i nasıl do ru olabilir? Allahü teâlâ, böyle söylemeyi
yasakladı. Tefsîr âlimleri ve mezheb imâmları bile, bu sözü söylemeye cesâret edememi tir.
Anladıklarını bildirdikten sonra, (bu benim anladı ımdır, do rusunu Allah bilir) demi lerdir.
Kur'ân-ı kerîmin ma'
nâsını Eshâb-ı kirâm bile anlamakta güçlük çeker, Resûlullaha
sorarlardı.
Abduhçu gence
Abduhçu bir genç, asırlardır müslümanların ve âlimlerin dört mezhebden birine
uymalarına tahammül edemiyor, birkaç mezhepsizin kitabından aldı ı ifadeleri kaynak
gösterip bir mezhebe uymanın caiz olmadı ını isbata kalkıyor. Bahsetti i kitapları kendisinin
okumadı ı, herhangi bir mezhepsizin kitabından aldı ı pek açıktır. Çünkü mam-ı aranî
gibi büyük bir âlimin Mizanından nakil yapıp, mam-ı Ahmedin müctehid bir hadis imamı
olan Ebu Davüda (Kimseyi taklid etme, dini Resulullah ve eshabından ö ren) dedi ini
bildiriyor. (Gördünüz mü, arani de 4 mezhebden birine uymayı yasaklıyor) demek istiyor.
Abduhçu gencin bilmedi i iki husus var. Birincisi, her müctehid, kendi ictihadı ile
hareket eder. Ba ka bir müctehide uyması caiz de ildir. mam-ı afiî hazretleri, mam-ı
a'zam hazretlerinin çok yüksek bir âlim oldu unu bildirdi i hâlde, kendi ictihadlarına
uymu tur.
kinci husus, mam-ı aranî hazretleri, 4 mezhebin hak oldu unu, mutlaka bu 4
mezhebden birine uymak gerekti ini bildirmek için Mizan-ül-kübrayı yazmı tır. Dört
mezhebin fıkh bilgilerini anlatan Mizanın tercümesi de vardır. Zahiri ve batıni ilimlerin
mütehassısı Abdülvehhab-ı aranî hazretleri, hadis ve fıkh âlimi olup afiî mezhebindedir.
Mizanın sadece önsözünü okuyup buna uyan mezhepsiz olmaktan kurtulur.
Mezhebsiz Sapıtır
Mizanın önsözünde buyuruluyor ki:
Dört mezhebden birini taklid etmiyen dalalete dü er, zındık olur, ba kalarını da yoldan
çıkarmakta eytana yardımcı olur. Bugün var olan 4 mezhebin hepsi haktır, sahihdir. Birinin,
ötekisi üzerine üstünlü ü yoktur. Çünkü, hepsi aynı din kayna ından alınmı tır.
Dört mezhebin imamları ve onları taklid eden âlimlerin hepsi, her müslümanın 4
mezhebden diledi ini taklid etmekte serbest oldu unu bildirdiler. Allahü teâlâ, amelde
mezheblere ayrılmaktan razı oldu unu, Habibi vasıtası ile bildirdi. Resulü, bu ayrılı ın
rahmet oldu unu bildirdi. Müctehid olmıyanın, bir mezhebe uyması gerekir. Bir âlim, ictihad
derecesine yükselince, kendi ictihadına uyması gerekir. mam-ı Ahmedin, ( lminizi
imamlarınızın aldıkları kaynaktan alın, taklidcilikte kalmayın) sözü bunu göstermektedir.
Resulullah Kur' an-ı kerimde kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur'
an-ı
kerim kapalı kalırdı. Resulullahın varisleri olan mezheb imamlarımız, hadis-i eriflerde
mücmel olarak bildirilenleri açıklamasalardı, sünnet-i nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her
asırda gelen âlimler, Resulullaha uyarak, mücmel olanı açıklamı lardır. Nahl suresinin 44.
ayetinde, ( nsanlara indirdi imi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak
demektir. Âlimler de açıklıyabilselerdi ve Kur' an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü
teâlâ Resulüne, sana vahy olunanları teblig et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizandan
tercüme etti.)
Dört mezhebe uyanlar, birbirinin karde idir. manları aynıdır. Ameldeki bazı ayrılıkları
da, Allahın rahmetidir. Allahü teâlâ, müctehid olmıyanın bir müctehide uymasını emredip
(...ve ülulemrinize itaat edin) buyuruyor. (Nisa 59)
Ülulemr, nasslardan ahkam çıkarabilen âlimlerdir. (Nisa 83)
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ülulemr, Fıkh âlimleridir.) [Darimi]
mam-ı Süyutî hazretleri, tkan tefsirinde, bni Abbas hazretlerinin (Ülulemr, Fıkh
âlimleridir) buyurdu unu bildirmektedir.
Ülulemrin Fıkh âlimi oldu u, Tefsir-i kebirin 3. cildinin 375. mam-ı Nevevinin Müslim
erhinin 2. cildinin 124. sayfasında ve Meâlim ve Ni apur tefsirlerinde de yazmaktadır. sra
suresinin (O gün her fırkayı imamları ile ça ırırız) mealindeki 71. ayeti, Ruh-ül beyan
tefsirinde açıklanırken, (Mezhebin imamı ile ça ırılır. Mesela ya afiî yahut ya Hanefi
denilir) buyuruluyor. bni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
(Bir i in, bir ibâdetin sahih olması için dört mezhebden birine uygun olması gerekir. Bir
ibâdeti yaparken, artlarından biri, bir mezhebe, ba ka biri de ba ka mezhebe uygun olursa,
bu ibâdet sahih olmaz.) [R.Muhtar s. 51]
S. Ahmed Tahtavi hazretleri, Dürr-ül muhtar ha iyesinin zebayih kısmında buyuruyor
ki: (Bugün her müslümanın 4 mezhebden birinde bulunması vaciptir. Dört mezhebden
birinde bulunmıyan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılan da sapık veya kâfir olur.)
bni Hazm, evkani, Abduh, Re it Rıza, Sıddık Hasan an gibi mezhep dü manlarının bir
kısmı, taklidi haram sayarak, bir kısmı da telfik yaparak, birçok gafili dalalete
sürüklemi lerdir.
srâîliyâtçıların hezeyânı
Bilhassa bni Teymiyeci, Abduhçu mezhebsizler, evliyânın kerâmetine inanmadıkları
için, bu menkıbeleri hangi âlim bildirirse bildirsin inanmıyorlar. Peygamberlerin vârisi olan
bu âlimleri yalan söylemekle suçluyorlar. Ba’zıları ile görü tüm. Evliyâ-i kirâmı sıradan bir
insan olarak görüyorlar. (Ben hergün uyudu uma göre, Ebû Hanîfe’nin de uyuması gerekir.
Çünkü o da insandır. Ben Kur’ânı birkaç saat içinde hatmedemedi ime göre, onun da
hatmetmesi imkânsızdır) diyorlar.
Halbuki, Belkıs’ın tahtını iki aylık yoldan getiren de insandı, Peygamber de de ildi, âlim
bir zâttı. Cenâb-ı Hak, bunu Kur’ân-ı kerîmde haber veriyor. Mezhebsiz getiremeyince de,
ya te’vîl veya inkâr ediyor. Abduhçular mu’cizeleri bile inkâr ediyorlar. Abduh, Fil
sûresindeki mu’cizeyi, çiçek hastalı ı idi diye te’vîl etmi ti. Aynı yolun yolcuları da, hadîs-i
erîfle bildirilen mu’cizeleri inkâr ediyorlar. Kurân-ı kerîmdeki akk-ul-kamer, Mi’râc
gibileri de te’vîl ediyorlar. Kimisi, (Ebû Hanîfe’ye hâtiften gelen ses, Onun yolunda olanları
affetti ini bildirdi. Di er mezhebdekiler Cehennemlik mi) diyor.
slâmî usûlden bu kadar habersiz olana ne denir? (Buranın manzarası güzel) demek,
ba ka yerde güzel manzara yok demek de ildir. Peygamber efendimiz, Eshâb-ı kirâmdan on
zâtın Cennetle müjdelendi ini bildirdi. Bu demek, di er Eshâb Cehennemlik demek midir?
Yine peygamber efendimiz, (Ba ınıza Ali gelince, hâdî ve mühdî olur, sizi do ru yola
götürür) buyurdu. (Hâkim, .Ahmed) Bu demek, Hz.Ali’den ba kası, meselâ Hz.Ömer
geçerse, e ri yola götürür demek de ildir. (Eshâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız
hidâyete kavu ursunuz) hadîs-i erîfi bunu bildirmektedir. (Dârimî)
Peygamber efendimiz, müctehidler için de, ( ctihâdında hatâ ederse bir, isâbet ederse
iki sevâb alır) buyurdu. (Buhârî) Demek ki sadece Hanefîler de il, hak olan bir mezhebe
uyan kurtulur.
Be ikteki çocuk konu ur mu? Elbette konu amaz. Fakat mu’cize veya kerâmet olarak
konu abilir. Be ikte konu an çocuklardan biri, Benî srâîl zamanında ya amı tır. Kötü bir
kadın gayrı me ru çocu unun babasının Cüreyc denilen bir âbid oldu unu söyler. ftirâya
mâruz kalan âbid, namaz kıldıktan sonra, çocu a babasının kim oldu unu sorar. O da, falan
yerdeki çoban diye cevap verir. Bu husûs, Buhârî ve Müslim’deki hadîs-i erîfte
bildirilmi tir.
Bu olayı srâîliyyâtçı bir mezhebsize anlattım. (Bu bir srâîliyyâttır, biz srâîliyyât
hikâyelerine inanmayız) dedi. (Buhârî’de yazıyor, Peygamber efendimiz bildiriyor) dedim.
(Buhârî’de akla uymıyan birçok hadîs vardır) dedi. (Dînimiz nakil dînidir, fakat selim olan
akla da zıt de ildir) dedimse de, inanmadı. Mâide sûresinin 110. âyet-i kerîmesinde be ikteki
çocu un (Hz.Îsâ’nın) konu tu unu bildirdim. (Onun bir te’vîli vardır) diyerek çekip gitti.
srâîliyyâtçı, Peygamber efendimizin ve müslüman olmu kitab ehli âlimlerin Benî srâîl
zamanındaki anlattıkları olaylara hurâfe diyerek inanmıyan ve hattâ Peygamber
efendimizden sonra slâm âlimlerinin kitaplarında bulunan evliyâ menkıbelerine bile
srâîliyyât diyen Abduhçu mezhebsizlerdir.
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki: (Sana geçmi in haberlerinden bir kısmını böylece
anlatıyoruz. Sana verdi imiz Kur’ân-ı kerîm tefekküre ve i’tibâra âyân olan kıssaları,
hâdiseleri ihtivâ eder.) [Tâhâ 99]
Hadîs-i erîflerde de buyuruldu ki: (Benden i ittiklerinizi, ba kalarına anlatın! Benî
srâîlden de bahsedin! Ancak kasten bana yalan isnât eden Cehennemde azâb
görecektir.) [Buhârî]
( srâîlo ullarından ba’zı eyleri anlatmanızda vebâl yoktur. Zirâ onlarda, çok
acâyip eyler görülmü tür.) [Deylemî]
Vehb bin Münebbih hazretleri, Resûlullahın emrine uyarak srâîliyyâttan çok bahsetmi
olan bir âlimdir. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız,
âlimlere sorun) buyuruyor. Peygamber efendimiz de (Âlimlere tâbi olun) buyuruyor.
Âlimlere olan i’timâdı sarsmak için, ngilizler asırlardır, slâm âlimlerinin kitaplarında
uydurma hadîs olabilece ini telkîn etmeye çalı mı lar, bunda da oldukça ba arı
sa lamı lardır. srâîliyyatçılardan Ebû ebhe, bu oyuna gelmi , Ehl-i sünnet âlimlerinin
tefsîrlerinde, uydurma hikâyeler oldu unu söyliyecek kadar ileri gitmi tir. Kimi çıkıyor, Ebû
ebhe’nin sözünü senet kabûl ediyor da, Buhârî, Müslim ve di er hadîs âlimlerinin, mâm-ı
Gazâlî, bni Hacer-i Mekkî hazretleri gibi bir mezhebe tâbi olan âlimlerin bildirdi i husûsları
hurâfe olarak vasıflandırmaktan çekinmiyor. Ne diyelim, onun dîni ona, bizim dînimiz bize...
Din ve ihtiyâç
Sual: Reformcu bir yazarın, (Akıl ile nakil çatı ırsa, akla uymalıdır) hadîsine göre,
dînin, ihtiyâca göre de i tirilece ini söylemesi yanlı de il midir?
CEVAP
slâm bilgileri fen ve din bilgileri olmak üzere ikiye ayrılır. Din bilgileri, yalnız nakil ile
anla ılır. Bunların kayna ı, Kur' ân-ı kerîm ile hadîs-i erîflerdir.His organları ile anla ılan
eylerin bir sınırı vardır. Bu sınırların dı ında olan bilgiler his organlarımız ile anla ılamaz
veya yanlı anla ılır. Bundan ba ka, insanların hissetme kuvvetleri çok yerde hayvanlardan
daha zayıftır. His organlarımız ile anlıyamadı ımız eyleri, akıl ile bulur, anlarız. Bunun gibi
aklın da bir anlayı sınırı vardır. Bu sınırın dı ında olan bilgileri, akıl bulamaz ve anlıyamaz.
Akıl, eri emedi i eyleri anlamaya kalkı ırsa yanılır, aldanır. Böyle bilgilerde akla
güvenilemez. Meselâ, Allahü teâlânın sıfatları, Cennet ve Cehennemde olan eyler,
ibâdetlerin nasıl yapılaca ı ve din bilgilerinin ço u böyledir. Akıl bunlara eremez. Bu
bilgilerde akıl ile nakil çatı ırsa, nakle uyulur, aklın yanıldı ı anla ılır.
Kur'ân-ı kerîmdeki bilgiler
Kur' ân-ı kerîmde dört ey bildirilmektedir: Îmân, ahkâm, kıssalar ve haberler.
Îmânda, inanılması lâzım olan bilgilerde hiç de i iklik olamaz. Her peygamberin, her
ümmetin inanı ı hep birdir. nanı ları arasında hiç ayrılık yoktur.
kincisi olan ahkâm, Allahü teâlânın emirleri ve yasaklarıdır. Yapılması ve sakınılması
emredilen ahkâmda de i iklik olabilir. Fakat, bu de i ikli i yalnız Allahü teâlâ yapmı ve
peygamberleri ile de i tirmi tir.
Kıssalar, geçmi insanların, ümmetlerin hâllerini, ya ayı larını anlatmak demektir.
Haberler, geçmi te olmu ve gelecekte olacak eyler demektir. Meselâ, canlıların su ile
ya adı ı, kıyâmet alâmetleri, Cennette akarsuların bulundu u haber verilmi tir.
Kıssalar ve haberlerde de i iklik olmaz. Din bilgileri arasında birbirleri ile çatı ır gibi
olanları görülürse, bunlar yine akla uydurulmaz. Birbirlerine uydurulmaya çalı ılır. Bunlar
arasında, birkaç türlü anla ılabilen bilgiyi, açıkça bildirilmi olan ba ka bilgi ile
çatı mayacak ekilde anlamalıdır. Burada akla dü en vazîfe, böyle bilgileri, açıkça
anla ılabilene uygun anlamaktır.
slâm ilimlerinin ikincisi olan fen bilgilerine gelince: Bunlar, his organları ile ve bunlara
yardımcı âletlerle gözetliyerek, inceliyerek, hesâb ederek ve deneyerek anla ılan bilgilerdir.
Bunların hepsi akıl ile, zekâ ile yapılır. Hepsinde aklın buldu una güvenilir. Nakil ile fen
bilgisinde çatı ma oldu u zaman, akla uyulur. Ya' nî nakil, akla uygun olarak açıklanır.
Bahsedilen hadîs-i erîfin açıklaması böyledir. (Fâideli Bilgiler)
Ya lı terzinin zulmü
Sual: Enbiyânın mu' cizesini, evliyânın kerâmetini inkâr eden, selefiyyeci oldu unu
gizlemiyen ya lı bir terzi, birçok büyük âlim için, "mü rik" diyor. Kitâbı ektedir.
CEVAP
Sapıklık o kadar ço aldı ki, kendini mehdî, hattâ peygamber ilân edenler türedi.
Kâdıyânîlik, Behâîlik, Selefiyyecilik, Yehovacılık gibi sapık dinler meydana çıktı. Hepsi de
slâm dînini içeriden yıkmaya çalı ıyor. Bid' atler yayıldı. Eshâb-ı kirâma saldırılar ço aldı.
Her sapı a cevap vermek imkânsızdır. Hadîs-i erîfte buyuruldu ki:
(Bid'atler yayıldı ı, sonra gelenler, öncekilere la'net etti i zaman, do ruyu bilenler
herkese bildirsin! Do ruyu bilip de gücü yetti i hâlde, do ruyu bildirmiyen kimse,
Allahın Muhammed aleyhisselâma indirdi i Kur'ân-ı kerîmi gizlemi olur.) [Ibni
Asâkir]
Sapık terzi, Hüccet-ül islâm mâm-ı Gazâlî hazretlerine, Evliyânın büyüklerinden
Molla Câmi hazretlerine, Sofiyye-i aliyyeden "Tezkiret-ül evliyâ"nın sahibi F.Attâr
hazretlerine ve daha ba ka evliyâ ve ulemâya hâince dil uzatmakta, mü rik demektedir. Hattâ
daha a ır ifâdeler kullanıyor. Böyle kimseler için "Kâfirûn" sûresini okuyup erlerinden
Allaha sı ınmak lâzımdır.
Zâlim ya lı terzi, Lokman sûresinin, (Allaha irk ko ma! Do rusu irk, büyük bir
zulümdür) meâlindeki 13.âyet-i kerîmesini delil gösterip, (Gazâlî, peygamberlerden kıssalar
anlatıyor, âyetler, hadîsler yazıyor, kaynak vermiyor. Allah adına âyet uyduruyor. irke
girdi i için büyük zulüm i liyor) diyor.
Dînimizde delil dört iken, bu sapık, bilhassa (Kıyâs-ı fukahâ)yı hiç kabûl etmiyor.
Kur' ân-ı kerîmden de, mâm-ı a' zam hazretleri gibi âlimlerin anladı ını de il, kendi
anladı ını ölçü olarak alıyor. Hâlbuki Kur' ân-ı kerîmde, (Bilmiyorsanız âlimlere sorun)
buyuruluyor. (Nahl 43)
(Âlimler peygamberlerin vârisidir) hadîs-i erîfi ise me hurdur. Dört mezheb imâmı,
Peygamberlerin vârisi olan âlimler de il midir? Bu âlimler, Kur' ân-ı kerîmi tefsîr ediyor.
Zâlim terzi, (Ben Kur' ândan onlar gibi anlamıyorum) diyor. Müfessiri, Kur' ân tercümesi
yazan bir kimse zannediyor. Kim olursa olsun, âlimlere dil uzatan sapıklardan uzak
durmalıdır!
Hangisini okuyacaklar?
Sual: Bir hoca, dinleri birbirine yakla tırmak gâyesiyle, Allahın evi diyerek, kilisede
Kurân-ı kerîm okudu. Hıristiyanlar da câmide ncil okuyacaklarmı . Uygun mudur?
CEVAP
Dört incilden hangisini okuyacaklar? ncillerin Allah kelâmı olmadı ını Hıristiyanlar da
kabûl ediyor. Câmide incil okunması câiz de ildir. Câmiye abdestsiz bile girmek câiz
de ildir.
Allahü teâlâya ibâdet edilen yere Allahın evi denilir. Meselâ Kâ’beye Beytullah, ya’nî
Allahın evi denir. Fakat kilise ve havra Allahın de il, eytanın evidir. Hadîs-i erîfte
buyuruldu ki:
(Câmiler Allahın evidir.) [Hâkim]
Kilisede namaz kılınmaz ve Kurân-ı kerîm okunmaz. E er ba ka yer yoksa kilisede
namaz kılmak câiz olur. Namazdan sonra hemen çıkmalıdır. Çünkü, Kilisede, eytanlar
toplanır. Kilise putlardan temizlenirse namaz kılmak mekrûh olmaz. (R.Muhtâr)
Dinler birle mez. Hak olan hangisi ise onda toplanılır. Domuz sütü ile koyun sütü
birle mez. Birle ince hepsi domuz sütü hükmündedir. çilmesi harâm olur.
Dinler birbirine nasıl yakla tırılacak? Meselâ Hıristiyanlar, müslümanlı a yakla mak
için üç tanrı inancını bırakıp iki tanrıya mı inanacaklar? Müslümanlar da Hıristiyanlara
yakla mak için iki tanrıya mı inanacaklar? Hıristiyan, iki tanrıya, hattâ bir tanrıya da inansa,
dînine bir zarar gelmez. Fakat müslüman iki tanrıya inanırsa kâfir olur. Onun için Kâfirun
sûresinde, (Sizin dîniniz size, benim dînim bana) buyurulmu tur.
lim ve cehâlet
Sual: Ben hoca de ilim. Dînî bilgim yoktur. Gazetenizde ve yayınladı ınız kitaplardaki
bütün bilgiler yanlı tır. Sebebi de aklıma ve di er gazetelerden okudu um bilgilere uygun
gelmiyor. Meselâ ( lim Çin’de de olsa alınız) sözü, hadîs olmadı ı hâlde, hadîs diye nasıl
yazabiliyorsunuz? Bir gazetede hadîs olmadı ını okudum. 22 Nisan tarihli Gazâlî’nin
hyâ’sından aldı ınız yazı yanlı tır. Bir doktor bir kadına, 40 gün sonra öleceksin nasıl
diyebilir? Gazâlî de sizler gibi karacâhilin birisi imi . Bu asırda onun bildirdikleri ile hareket
edilir mi? Sizin kitaplardaki kö eli parantez içindeki yazılar, günümüzün problemleridir.
Nasıl olur da, bin sene önce öyle söylenmi tir? Meselâ bin sene önceki bir yazarın kitabında
tv’den bahsediliyor. Bu nasıl olur?
CEVAP
1- Tıp bilgisi olmıyanın bir doktoru tenkid etmesi gülünç oldu u gibi, dînimizden
tamamen habersiz biri, dînî konuda kulaktan duydu u, gazetelerden okudu u, yalan yanlı
bilgiler üzerine, mâm-ı Gazâlî hazretleri gibi, büyük bir din otoritesini nasıl tenkid edebilir?
Tenkid edilen yazı u:
“Bazı hallerde cehalet, bazıları için daha faydalıdır. Çocu u olmıyan, bir hanım doktora
gider. Doktor, nabzına bakıp, “Do urmadı ı iyi, çünkü bu kadın, kırk güne kalmaz ölür”
der. Hanımı deh etli bir korku sarar, vasıyetini yapar. Kırk gün yemez içmez, matem içinde
günleri geçer. Kırk gün geçti i hâlde ölmeyince, kocası doktora durumu bildirir. Doktor der
ki:
- imdi çocuk do urur.
- Nasıl olur doktor bey?
- Hanımınız çok i mandı. Ondaki ya ın çocuk olmasına mani oldu unu anladım. Bu
kadını ölüm korkusundan ba ka bir ey zayıflatmaz diye onu ölümle korkuttum. imdi
zayıfladı, ya eridi, çocu un do masına mani kalmadı.”
Hastasını tedavi eden doktordur. Bunu hyâ’da bildiren de, mâm-ı Gazâlî hazretleridir.
Eski bir siyâsetçinin zannetti i gibi, mâm-ı Gazâlî hazretleri, bir köy imâmı de ildir. Sözü
dinde senet büyük bir âlimdir. (rahmetullahi teala aleyh)
Hadîs-i erîflerde buyuruldu ki:
(Kim bir âlimi a a ılarsa, Allahü teâlâ da, onu a a ılar.) [R.Nâsıhîn]
(Ehli olmıyana ilimden bahseden, domuzların boynuna inci kolye asan kimseye
benzer.) [R.Nâsıhîn]
(Âlimler peygamberlerin vârisidir.) [Ebû Dâvüd, .Mâce, Tirmizî, Deylemî, .Neccâr]
(Âlimler, yeryüzünün ı ıkları, benim ve di er enbiyânın vârisleridir.) [Ebû Nuaym]
(Âlimler olmasaydı, insanlar helâk olurdu.) [R.Münîre]
Böyle zâtlara dil uzatanın dili kurur.
2- ( lim Çin’de de olsa alınız) hadîs-i erîfini birkaç mezhepsiz uydurma demi ise de,
Deylemî, Taberânî, Beyhekî, bni Adîy, bni Abdilber, Muhammed Gazâlî gibi büyük âlim
ve muhaddisler, bu hadîs-i erîfin sahîh oldu unu bildirip kitaplarına almı lardır. Bu âlimlere
de il de, birkaç mezhepsize inanmak câhillik olur.
3- Kö eli parantezin açıklama oldu unu, kitabın aslında bulunmadı ını bilemiyorsanız
biz ne yapalım? Açıklamasız kitap tercüme etmek faydalı olmaz. Belki de birçok zararları
olur. Onun için slâm âlimleri uzun uzun erhler yazmı tır.
Atasözleri hakkında
Sual: Birçok uydurma atasözleri varmı . Bunları slâm dü manları uydurmu . Bu sözler
insanı korkaklı a, harama, hırsızlı a, nemelazımcılı a, yalana ve tembelli e te vik eden
sözlermi . Bunları size gönderiyorum. Okudu um yazıda bildirildi i gibi midir?
CEVAP
Yalnız atasözleri de il, hadis-i erifleri de anlıyamıyan bazı sapık fikirli kimseler,
bunlara da uydurma, mevzu hadis damgasını basmı lardır. Hâlbuki slâm âlimlerinin
kitaplarında asla uydurma hadis olmaz. slâm âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis
oldu unu söyliyen, her kim olursa olsun ya sapıktır veya cahildir. Atasözlerinin ekserisi
tecrübeye dayanan sözlerdir. Bazıları hadis-i erifleri açıklar mahiyettedir. Birkaçını
açıklıyalım:
(Dünya mümine Cehennem, kâfire ise Cennettir) sözü do rudur. Çünkü hadis-i
erifte buyuruldu ki: (Dünya mümine zindan, kâfire de cennettir.) [Müslim]
Mümine dünyanın zindan olması, Cennete göredir. Cennette ebedi nimetler kar ısında
dünya zindan gibi, Cehennem gibi olmaktadır. Kâfirler için de Cehennem azabı, o kadar
iddetli olacaktır ki, dünyadaki en iddetli i kence bile hafif gelecektir.
(Geç olsun da güç olmasın!) atasözü de Yahudi uydurması de ildir. Dinimizde be ey
hariç, acele edilmemesi emredilmektedir. (Acele i e eytan karı ır) sözü me hurdur.
(Dilini tutan ba ını kurtarır) sözü, uydurma de il, güzel bir sözdür. Hadis-i erifte,
(Susan kurtuldu) buyuruluyor. (Tirmizî)
Susan, dünyada da ahırette de ba ını dertten kurtarır. bni Mesud hazretleri, (Hapse,
dilden daha layık bir ey yoktur) buyurmaktadır. Hz. Ebu Bekr, konu mamak için a zına
ta koyardı.
Sana senden olur, her ne olursa,
Ba ın selamet bulur, dilin durursa.
(Zaman sana uymazsa, sen zamana uy!) sözü de Yahudi uydurması de ildir.
Mecellenin 39. maddesinde, zamanın de i mesiyle adete ait hükümlerin de i ece i
bildirilmektedir. Mubah olan adetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. badetlerde
zamana uyulmaz.
(Herkesin nabzına göre erbet vermeli) atasözü de, Yahudilerin uydurması de ildir.
Allahü teâlâ buyuruyor ki: ( nsanları Allahın yoluna hikmetle, güzel ö ütle davet et!)
[Nahl 125]
Hadis-i eriflerde ise öyle buyuruluyor:
( nsanlara, akıllarının seviyesine, anlayı larına göre söyleyin!) [Buharî]
(Biz peygamberler, herkese seviyesine göre muamele yapmak ve anlıyaca ı ekilde
konu makla emrolunduk.) [ .Gazali]
Görüldü ü gibi insanların akıl, ilim ve kültür seviyesine göre konu mak dinimizin
emridir. Bu emre uymıyan, nabza göre erbet veremiyen, dine hizmet etmeye kalkarsa, fitne
çıkarır, müslüman olacakları ürkütür.
(Her koyun kendi baca ından asılır.) atasözü de yanlı anla ılmamalıdır! Fransadaki
birinin günahı, Mısırdaki bir kimseden sorulmaz. Herkesin günahı, sevabı kendine aittir.
Kur' an-ı kerimin çe itli yerlerinde bu husus açıkça bildirilmi tir. Fakat ki i, emrinin
altındakilerden mesuldür.
(Do ru söyliyeni dokuz köyden kovarlar) atasözü de din dü manlarının uydurması
de ildir. Do ruluk ve do ru söz, dinimizin esasındandır. Fakat büyüklerimiz, (Sözün do ru
olmalı, ama her do ruyu her yerde söylememelidir!) demi lerdir. Ulu orta, köre kör,
sa ıra sa ır demek uygun olmaz. Dünya ve ahıreti yaramıyan do ruyu söylemekte ise zaten
fayda yoktur. (Denizde su, ormanda a aç, çölde kum olur) demek do rudur. Fakat bo
sözdür. Bu do ru söz insanların içinde be on kerre tekrar edilirse ona deli derler. Dokuz
köyden kovulmamak için do ruyu dinimizin emrine uygun söylemelidir! Mesela hırsız,
ahlâksız, hain insan kötüdür. Bunu ıslah için (Sen ahlâksızsın) denirse kabul etmez. Dokuz
köyde böyle konu ursak, her köyden kovuluruz. yi ahlâkın güzelli i anlatılarak kötülükten
vazgeçirmeye çalı ılır.
(Yi itlik ondur. Biri kaçmak, dokuzu hiç görünmemek) sözünde bir pasiflik
görünüyor gibi ise de, yi itlik, kabadaylık de ildir. Kavga çıkaran, ba yaran, belâsından
yanına varılmıyan kimseye yi it denmez. Yi it, haklı oldu u, gücü yetti i hâlde, affeden,
intikam almıyan, kavga etmiyen, iyi geçinen kimsedir. Hadis-i erfte buyuruluyor ki:
(Yi itlik, kahramanlık, pehlivanlık hasmını yenen de il, öfkesini yenendir.) [Buharî]
Harbde dü man kar ısında cesur, fakat müslümanlar arasında mütevazi olmalıdır!
(Üzümünü ye, ba ını sorma) sözü de, (Üstüne gerekmiyen eye karı ma) demektir.
Faidesiz, lüzumsuz i lerle me gul olmamalıdır!
Bunları söylemekle, bütün atasözlerinin ve deyimlerin muhakkak do ru oldu unu
söylemek istemiyoruz. Atasözlerimiz arasına karı mı uygunsuz sözler olabilir.
Atasözlerinin de dinimize uygun olup olmadı ı slâm âlimlerinin kitabları ile ölçülür. Sonra
atasözünün hangi devirde, ne maksatla söylendi i de bilinirse izahı kolayla ır.
Bizden de il ne demek?
Sual: Mutezili itikadında birisi, salih bir Müslüman’a, (Bizi aldatan bizden de ildir)
hadis-i erifini naklederek, (Müstear isim kullandın, bizi aldattın, küfre girdin) demi .
Müstear isim kullanan arkada da, (Elbette sizden de ilim, yani mutezile de ilim) demi .
(Bizden de ildir) ne demek?
CEVAP
Herkes hadis-i erifleri kendi aklına göre açıklıyor. Hele mutezile fırkası, tamamen aklı
esas alır, akıl ile Allah’ın varlı ını ispat etmeye kalkar. Bu fırka mensupları, hep iman
bilgileri üzerinde u ra tıkları için, fıkıh bilmezler. Neyin küfre sebep olup olmadı ını da
anlayamazlar. Günümüzde bu fırka mensupları kalmamı tır. Fakat o fırkanın metodunu
kullananlar az da olsa vardır.
imdi, bizden de il denilen hadis-i erifleri slâm âlimleri nasıl açıklıyor, onu görelim.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Büyü ünü saymayan, küçü üne acımayan bizden de ildir.)
[Biz Müslümanlar, büyüklerimizi sayar, küçüklerimize acırız, acımayan bu güzel ahlaka
sahip de ildir. Fakat kâfir de de ildir. ]
(Guslettikten sonra abdest alan bizden de ildir.)
[Gusletmekle abdest de alınmı olur. Ayrıca namaz abdesti almak mekruh olur. Burada
bizden de il demek, bizim sünnetimize uymamı olur demektir.]
(Alı veri te hile yapan bizden de ildir.)
[Müslüman kendi menfaati için, ba ka müslümanı kandırmaz. Kandırırsa haram i lemi
olur. Fakat haram i lemekle kâfir olmaz.]
(Bize silah çeken bizden de ildir.)
[Müslümanla dövü mek, hatta sava etmek küfür de ildir. Eshab-ı kiram arasında
sava lar olmu tur. Timur Han, kendisi gibi Müslüman sultanlarla sava mı tır. ki tarafa da
kâfir denmez. Çünkü Kur’an-ı kerimde, (E er müminlerden iki grup birbirleriyle
sava ırlarsa aralarını düzeltiniz) buyuruluyor. Hücurat 9]
(Soygun yapan bizden de ildir.)
[Hırsızlık eden, gasbeden, soygun yapan haram i lemi olursa da kâfir olmaz. Günah
i leyen müslümana kâfir denmez. Mutezile kâfir diyor.]
(Korktu u için yılan öldürmeyen bizden de ildir.)
[Zararlı hayvanları, suda bo mamak, ate te yakmamak artı ile öldürmek gerekir.
Yılandan korktu u için, onu öldürmeyen, dinimizin emrine uymamı olur, fakat yine
müslümandır.]
(Verilen selamı almayan bizden de ildir.)
[Verilen selamı almayan, günah i lemi olur, fakat yine müslümandır.]
(Irkçılık yapan bizden de ildir.)
[Biz Müslümanlarda ırk üstünlü ü yoktur. Buna ra men, iyi kimseler geldi i için Arabı
severiz, Türkü severiz. Sevmemizin mahzuru olmaz. Fakat Müslüman bir Arabı, Müslüman
Fransız’dan üstün tutamayız. Böyle bir ırkçılık yapmak dinimize aykırıdır. Hele Hıristiyan
bir Türk, Müslüman Araptan üstündür demeyiz. Böyle söyleyen Müslümanlıktan çıkar.
(Evlenmeyen bizden de ildir.)
[Evlenmeyen sünnete uymamı olur. Ama bir mazeretten dolayı evlenmeyen Müslümana
kâfir denmez. Hatta hiç bir mazereti olmasa da yine evlenmeyen kâfir olmaz. Evlenmek
sünnetine veya sakal sünnetine uymayana da kâfir denmez. (Mü riklere muhâlefet edip
sakalınızı uzatınız!) ve (Bizden ba kasına benzeyen bizden de ildir.) hadisi eriflerini
okuyup, sakal bırakmayana, kâfir, mü rik dememelidir. Mubah olan âdetlerde kâfirlere
benzemekte mahzur yoktur. bâdetlerde de i iklik yapmak, kâfirlere veya bid’at ehline
benzemek caiz olmaz. Çünkü, ( badetleri bizim gibi yapmayan bizden de ildir.)
buyuruluyor. bâdetleri de i tirmek haramdır, bid’attır. Be enmedi i için de i tirmek ise
küfür olur.
Kendini Tanımak
Sual: Hadiste "Kendini tanıyan Rabbini tanır" buyuruluyor. Ki i kendini nasıl tanır?
CEVAP
Bir kimse, kendi ahsında Allahü teâlânın zatının varlı ını, kendi sıfatlarında, Hak
teâlânın sıfatlarını, kendi irade ve tasarrufundan, cenab-ı Hakkın bütün âlemlerdeki
tasarrufunu anlıyabilir.
nsan kendine baktı ı zaman, bir damla sudan, göz, ba , kan, sinir gibi vücudunun bütün
organlarının ve akıl ve ruhunun yaratılmı oldu unu görür. Bunu kendisinin yaratmadı ını,
bir yaratıcının bulundu unu zaruri olarak bilir. Tesadüfen muazzam bir vücudun meydana
geldi ini dü ünmek akla uygun olmaz. Vücuddaki organların yerli yerinde yaratılı ını, hiç
bir uzuvda eksiklik ve fazlalı ın bulunmayı ını görür ve bunları yoktan yaratanın kudretini
anlar.
Bütün akıllılar bir araya gelse, insanın eklinden daha mükemmelini dü ünemezler. ki
el yerine üç veya dört el olsa veya göz, ba ka bir yerde olsa daha iyi olurdu denemez. Her
organın en uygun ekilde yaratılmı oldu unu görür. nsan ne dü ünürse dü ünsün eksik olur
ve Hak teâlânın yarattı ı ise en mükemmeldir. Buradan da anla ılıyor ki, Yaratan her eyi
bilir ve her eye gücü yeter.
Bir kimse, organlarının faydalarını ve hikmetlerini ne kadar çok bilirse, Yaratıcıya olan
hayranlı ı o kadar çok olur. te bunun için kendini tanımak, Allahü teâlâyı bilmenin
anahtarıdır.
nsan, canlı veya cansız bir mahluka baksa, mesela suya, havaya, güne e, Aya baksa,
bunların faydalarını dü ünse, yine Rabbimizin büyüklü ünü, kudretini görür. Bunları
görebilen insan, kendinin yaratılı gayesini dü ünür. Bunun da Yaradana kulluk ve ibâdet
etmek oldu unu ö renir. O hâlde Allahü teâlâyı tanımaktan maksat, Ona, Onun istedi i
ekilde do ru ibâdet etmektir. Bunun için de, slâm âlimlerinin Kur' an-ı kerimden ve hadis-i
eriflerden çıkardı ı bilgileri ö renmek gerekir. Herkes, her sahada mütehassıs olamaz.
Mütehassıs âlimlerin kendi sahalarında söz sahibi oldukları bilgileri ö renmemiz gerekir. Bu
bilgileri kendimiz, do rudan do ruya Kur' an-ı kerimden ö renmemiz mümkün de ildir.
Dinimizi, ibâdetlerimizi muteber ilmihallerden ö renip ilmimizle amel etmeye çalı malıyız.
Do ru Yolda Gidenler
Sual: Bid' at ehlinin yazdı ı bozuk kitaplar gittikçe ço alıyor. Dinimizi bozmaları
mümkün müdür?
CEVAP
Bir toplum ne kadar bozulursa bozulsun, içinde hak üzere olan bir taife bulunur. Nitekim
hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Ümmetimden bir taife, hak üzere cihaddadır. Kıyamete kadar galip olarak devam
eder.) [ bni Asakir]
(Hakkın yardımı ümmetimden bir taife üzerine Kıyamete kadar devam eder.
Bunları terkedip ayrılanların bu taifeye bir zararı olmaz.) [ bni Mace]
(Ümmetimden bir taife, dü manlara galip olarak hak üzere cihad ederler. Hatta
sonuncu taife, Deccal ile sava ır.) [Ebu Dâvud]
(Ümmetimden bir taife, Allahın emriyle hak üzere hareket etmekte devam eder.)
[Buharî]
Mi kat-ül-mesabihdeki, (Bir zaman gelir, ümmetimin bir kısmı mü rik olur, puta
tapar, peygamberim diyen çıkar. Ben son peygamberim. Benden sonra peygamber
gelmez. Ümmetim arasında, do ru yolda olanlar, her zaman bulunur. Onlara kar ı
çıkanlar, Allahın emri gelene kadar, do ru yolda olan bu kimselere zarar yapamaz)
hadis-i erifi de gösteriyor ki, bid'
at ehli, dinimizi, Kıyamete kadar asla bozamaz. Kütüphane
ve kitapçılarda bulunan slâm kitapları arasında bozuk olanları pek çok ise de, do ru olanları
da vardır. Bu do ru kitaplar hiçbir zaman yok olmaz ve hiçbir kimse yok edemez. Bunların
koruyucusu Allahü teâlâdır. Bu kitapları arayıp, bulup, okuyup saadete kavu anlara müjdeler
olsun! (F.Bilgiler)
Felsefeciler
Sual: Yunan felsefecileri, (Kainat, Allah gibi, ezelî ve ebedidir, Allah cüzi olan eyleri
bilmez, cismani, bedeni bir ha r yoktur) diyor.
CEVAP
Bunların küfür oldu unu her müslüman bilir. Bir filozof da, di er filozoflar gibi böyle
dü ünüp böyle bilirse, elbette o da di erleri gibi kâfir demektir. slâm filozofu denilen
kimseler de böyle dü ünüyorsa, elbette onlar da aynı hükme girer. bni Rü d, Farabi, bni
Sina da böyle dü ünüyorsa, bunlar da aynı hükme girer.
mam-ı Gazalî hazretleri, böyle dü ünen ilahiyatçıların da aynı hükme girdi ini (El
münkızü min-ed dalal), (Tehafüt) ve ( lcam)da bildirmektedir. Kainatı ezelî ve ebedi bilen
felsefecilere kâfir dedi i için mam-ı Gazalî ve mam-ı Rabbanî hazretleri gibi
Resulullahın varisleri olan büyük âlimlere dil uzatmak cahillik ve ahmaklıktır, hatta daha da
kötüdür.
Tasavvuf ve felsefe
Sual: Tasavvuf ehlinin felsefî fikirleri var mı?
CEVAP
Tasavvuf ehli, felsefeye bula madı. (Kur’ân-ı kerîmi tam anlıyabilmek ve hakîkî
müslüman olmak için Peygamberimizin yalnız emir ve yasaklarına de il, ahlâkına ve her
hâline uymalıdır) derlerdi.
Tasavvuf ehlinin yollarının esâsı unlardır:
1) Fakîrlik: Her i te, her eyde Allahü teâlâya muhtâç oldu unu bilmektir.
2) Zühd ve takvâ: Her i te slâmiyete uymaktır. Dînin bütün ahkâmına tamamen uyarak
çalı mak, iyilik yapmak ve bo zamanlarını ibâdet ile geçirmektir.
3) Tefekkür, sükût ve zikir: Hep Allahü teâlânın varlı ını, ni’metlerini dü ünmek,
lüzûmsuz konu mamak, hiç kimse ile münâka a etmemek ve dâimâ Allahü teâlânın ismini
zikretmektir.
4) Hâl ve makâm: Kalbe gelen nûrlarda, kalbin, rûhun temizlenme derecesini anlamak,
kendini ve haddini bilmektir.
En me hûr ve ilk tasavvuf ehli Hasen-i Basrî hazretleridir. Bu zât, öyle büyük bir din
âlimidir ki, büyük bir imâm [müctehid] idi. Kuvvetli seciyesi, derin ilmi ile me hûrdur.
Va’zlarında herkesin gönlüne Allah korkusu telkîn etmeye çalı mı tır. Kendisinden birçok
hadîs-i erîf rivâyet edilen büyük bir hadîs âlimidir.
Mu’tezile felsefesinin kurucusu (Vâsıl bin Atâ), bu zâtın talebesi iken, sonradan onun
dersinden ayrıldı. Mu’tezil, ayrılan demektir. Mu’tezile’ye Kaderiyye de denir. Çünkü
bunlar, kaderi inkâr edip, (Kul kendi yaptıklarının yaratıcısıdır. Allah hiçbir zaman fenâlık
yaratmaz) derler.
Tasavvufun gâyesi, insanı Ma’rifet-i ilâhiyye’ye kavu turmak, ya’nî Allahü teâlânın
sıfatlarını tanıtmaktır. O’nun zâtını, ya’nî kendisini tanımak mümkün de ildir. Peygamber
Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), (Allahü teâlânın zâtını dü ünmeyiniz. O’nun
ni’metlerini dü ününüz) buyurmu tur. Ya’nî, O’nun kendisinin nasıl oldu unu de il,
sıfatlarını ve insanlara verdi i ni’metleri dü ünmelidir. Bir defasında da, (Allahü teâlânın
nasıl oldu unu dü ündü ün zaman, hâtırına her ne gelirse, bunların hiçbiri, Allah
de ildir) buyurdu.
nsanın aklının kapasitesi, sâhası sınırlıdır. Bu sınırın dı ında olanları anlıyamaz. Bunları
dü ünürse, yanılır. nsan aklı, insan dü üncesi, din bilgilerindeki incelikleri, hikmetleri
anlıyamaz. Bunun için, din bilgilerine felsefe karı tıranlar, dînimizin gösterdi i do ru yoldan
ayrılır, bid’at ehli veya kâfir olur.
slâm felsefesi diye bir ey yoktur. Ehl-i sünnet âlimleri, ( slâm bilgilerinin ölçüsü,
insan aklı, insanın dü üncesi de il, muhkem olan [ma’nâları açık olan] âyet-i kerîmeler
ve hadîs-i erîflerdir) buyuruyorlar.
Tasavvufun esâsı, insanın kendini (aczini, zavallılı ını) tanımasıdır. Tasavvuf, sırf Allah
sevgisi, yüce [ulvî] a k esâsı üzerine kurulmu tur. Buna da ancak, Muhammed aleyhisselâma
uymakla kavu ulabilir. Kur’ân-ı kerîmde beyân buyuruldu u gibi, Allahü teâlâ, insanın
kalbine tecellî eder. Fakat, bu tecellî yalnız Allahü teâlânın sıfatlarının tecellîsidir. Akıl ile
alâkası yoktur. Tasavvuf ehli, Allahın tecellîsini kalbinde duyar. Onun için tasavvuf ehline
ölüm bir felâket de il, güzel ve tatlı bir eydir.
Tasavvuf ehlinden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, ölüme, eb-i arûs = Dü ün gecesi
adını vermi tir. Tasavvufta, keder ve ümîtsizlik yoktur. Yalnız sevgi ve tecellîler vardır.
Hz.Mevlânâ, (Gel, gel, her kim olursan ol gel, mü rik, mecûsî, puta tapan da olsan gel!
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı de ildir. Tevbeni yüz def’a bozmu olsan da, gel)
diyor. Bu sözler, ba ka zâtlara da nisbet edilmektedir.
Tasavvuf ehli arasında, mâm-ı Rabbânî, Cüneyd-i Ba dâdî, Abdülkâdir-i Geylânî,
M.Celâleddîn-i Rûmî, S.Abdülhakim Arvasi gibi büyük velîler, Sultân Veled, Yûnüs
Emre, Mevlânâ Hâlid-i Ba dâdî gibi Hak â ıkları vardır.
Vahdet-i vücûd, tasavvufun gâyesi de ildir. Gâyeye götüren yolculuklarda, kalbde hâsıl
olan ve akıl ile, fikir ile, madde ile ilgisi olmıyan bilgilerdir. Bunlar kalbde bulunmaz, kalbde
görünür. Onun için, vahdet-i vücûd yerine Vahdet-i ühûd demelidir. Kalb, temizlenince,
ayna gibi olur. Kalbde görünenler, Allahü teâlânın zâtı da, sıfatları da de ildir. Sıfatlarının
sûretleridir. Allahü teâlâ kendi, görme, i itme, bilme gibi sıfatlarının sûretlerini, benzerlerini,
insanlara vermi tir. Verdikleri O’nunkiler gibi de ildir. O’nun görmesi, ezelîdir, ebedîdir.
Her zaman, her eyi görür. Vâsıtasız, âletsiz devamlı görür. nsanın görmesi böyle de ildir.
nsanın görmesi, o görmenin sûreti, zıllidir. Görmesinin zılli gözde, i itmesinin zılli kulakta
tecellî etti i gibi, sevmesi, bilmesi ve ba ka birçok sıfatlarının zılleri de, insanın kalbinde
tecellî eder, hâsıl olur.
Gözün görebilmesi için, hasta, bozuk olmaması gerekti i gibi, kalbin de, bu tecellîye
kavu abilmesi için, hasta olmaması gerekir. Kalbin hasta olması, günahlar ile kararmasıdır.
Günahlardan kaçıp ibâdet ederek kalbi temizlemelidir.
Selefilik ve tasavvuf
Sual: Selefiler niçin evliyalı a, kısaca tasavvufa kar ıdır?
CEVAP
Marmara lahiyat Fakültesi profesörlerinden H.Kamil Yılmaz özetle diyor ki: bnül-
Cevzi ile ba layan Selefilik hareketi, bni Receb Hanbeli, bnül-Kayyim el-Cevziyye ve bni
Teymiyye ile devam etmi ve nihayet Muhammed b.Abdülvehhab ile yeni bir ekol halini
almı tır.
Bu ekol artık tasavvuf kar ıtı olmayı, kendi yollarının bariz bir vasfı gibi kabullenmi ve
nihayet Suud ailesinin resmi mezhebi haline gelince, “Selefilik” adı, yerini “Vehhabilik”e
bırakmı tır.
Bugün slâm dünyasının muhtelif yörelerinde tasavvuf kar ıtı akımların arkasında, siyasi
ve mali güç olarak bu dü üncenin bulundu u görülmektedir.
Önceleri Selefilik adıyla ortaya çıkan, bugün de pek çok yerde kendini bu adla takdim
eden, ama daha çok “Vehhabilik” adıyla anılan tasavvuf kar ıtı cereyanın en önemli
eksikli i, tasavvufa yöneltti i tenkitler de ildir. Çünkü tasavvuf çevrelerinde onların
tenkitlerini haklı çıkaracak birtakım uygulamaların bulundu u muhakkaktır.
Belki yanlı lık bu tür hataların genelleme ile bütün tasavvuf çevrelerine te mil edilerek,
bu müesseseleri yok saymak ve slâm dı ı göstermektir. Aslında yapılan i , maksadını a an
bir davranı tır. Kar ı tarafı anlama kaygısı ta ımadan üstüne varmadır. Pek çok mütefekkir
ve mutasavvıfın büyük derdi anla ılamamaktır. Nitekim kendisini idam etmek üzere
toplanan kalabalı a kar ı Hallacın u duâsı bu gerçe i yansıtmaktadır: “Allahım, Senin
kulların, Sana olan yakınlıklarından ve dinlerine ba lılıklarından, beni öldürmek için
toplandılar. Onları ba ı la! Çünkü Sen, bana gösterdi in sırları onlara da göstermi olsaydın,
hakkımda böyle dü ünmezlerdi. ayet onlardan gizlediklerini benden de gizlemi olsaydın,
ben de böyle sözler söylemezdim.” (Altınoluk)
Dinde reformculuk
Sual: Reform, ıslah etmek, bozulmu bir eyi düzelterek, eski do ru haline getirmek
demektir. Hıristiyanlık bozuldu u için reform yapıldı. Dinimiz bozulmadı ı için, böyle bir
hareket dini bozmak olmaz mı?
CEVAP
Evet, müslümanlık bozulmadı ı için böyle bir hareket, dini bozmak olur. Dürer-ül
hükkam erhinde, (Zamanın de i mesi ile, örf ve adete dayanan hükümler de i ebilir.
Nassa, dayanan hükümler zamanla de i mez) deniyor.
mam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki:
Bazı kimseler, yapacakları de i ikliklerle dini düzelteceklerini zannediyor, ortaya bid'at
çıkarıyorlar. Bid'atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalı ıyorlar. Yaptıkları
de i ikliklerle dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilinmelidir ki din
noksan de ildir. Kur' an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Bugün sizin için dininizi ikmal
eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak slâmiyeti vermekle
razı oldum.) [Maide 3]
Reform üçe ayrılır
Reform, Fransızca bir kelimedir. Yeniden ekil verme, eski haline döndürme,
bozuklukları, kötülükleri düzeltmek için yapılan ıslahat demektir. Bu manalara göre dinde
reform üçe ayrılır:
1- Cahiller ve din dü manları tarafından müslümanlar arasına sokulmu olan hurafeleri,
bid'atları, yanlı inançları düzeltme i idir. Dine bir ey ilave etmeden eski haline döndürmek
demektir. Bunları yapan büyük âlimlere (Müceddid) denir. mam-ı Rabbanî, mam-ı
Gazalî ve dört mezhebin imamları birer müceddid âlimdir. Bu âlimlere, reformcu de il,
(Müceddid) denir.
2- Dinde reform yapmaya kalkanların ikinci kısmı ise, ayet-i kerime ve hadis-i
eriflerden, kendi akıllarına göre mana çıkaran ve slam âlimlerinden ayrılanlardır.
3- Dinde reform yapmak istiyenlerin üçüncü kısmı, sinsi islâm dü manlarıdır. Bunlar
müslüman görünerek, (Dini ıslah ediyoruz, ana kaynaklara iniyoruz, Kitab ve Sünnete
sarılmalıyız) diyerek ayet-i kerimelere ve hadis-i eriflere kasten yanlı mana veren
kimselerdir. ster bunlar gibi kasti olsun, isterse, cehaletleri sebebiyle, Kur'
an-ı kerime yanlı
mana veren kimseler dinden çıkar. Hadis-i erifte, (Kur'an-ı kerimden kendi aklı ile, kendi
dü üncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kâfirdir) buyuruldu.
Bunun için slam âlimlerinin kitaplarından nakil yapmıyan kimselerin yazdı ı kitaplar
çok zararlıdır. nsanları felakete sürükler. Yakın tarihimizde camilere müzik aleti sokma ve
sıra koyma gibi gayretleri olmu tur. Bir ingiliz u a ı olan Efgani de dinde reform
pe indeydi. Efgani, hem Türkçü, hem slâmcı görünmeyi ba armı tır. Mehmet Emin
Yurdakul, Ziya Gökalb, A. Agayef hep Efgani’den destek görmü tür. slamın Luther’i olarak
tanıtılan ve slâm ile komünizmin arasını bulmaya çalı an Kazanlı Moskof Musa Carullah
Beykiyef isimli din yobazı, bu moskof reformcu, geri kalı ın sebebini dinde ve din
kitaplarında görüyordu. (Fıkh, kelâm, tefsîr v.s. gibi din kitaplarında akıldan, fikirden,
müslümanlıktan bir ey var mı? Kur’anın bazı kuralları eskimi tir. Aklı olan dini
esaretten kurtulmalı) diyerek, dine ve dinimizin esası olan kitaplara saldırmı tır.
lk kıyas yapan
Sual: Dini konuda yorum ve kıyas yapmak yanlı mıdır?
CEVAP
Ehli olanın, dini konuda yorum ve kıyas yapmasının mahzuru yoktur. Ancak ehli
olmıyanın yorum ve kıyas yapması çok mahzurludur. Dinde büyük gediklerin açılmasına
sebep olur. Binlerce farklı görü lerin meydana çıkmasına yol açar.
Piyasada birbirini tutmıyan binlerce kitap vardır. Hepsi de yanlı kıyas ve yanlı
yorumlardan meydana çıkmı tır. Kur' an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, blise "[Âdem aleyhisselam istikametinde bana] secde et emrime, niçin
uymadın" buyurunca, blis "Ben, ondan hayırlıyım; çünkü beni ate ten, onu [Âdem
aleyhisselamı] çamurdan yarattın" dedi.) [Araf 12]
blis, ate in, topraktan daha hayırlı oldu unu sanmı , yanlı kıyas yapmı tır. Hâlbuki
Allahü teâlâ, topra ı ate ten üstün yaratmı tır. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Kendi görü ünüze göre dinde kıyas yapmayın! Çünkü din kıyas kabul etmez. lk
kıyas yapan blistir.) [Deylemî]
(Dini aklı ile ölçmek kadar zararlı ey yoktur. Böylece helala haram, harama da
helal denmi olur.) [Taberânî]
bni Abbas hazretleri de buyuruyor ki: ( lk kıyas yapan blistir. Kıyası da yanlı tır.
Kendi görü ü ile dinde kıyas yapan blisin dostu olur.)
Kaza namazı
Sual: Yazar, bni Teymiyye gibi (Kılınmayan namazın kazası gerekmez.) diyor.
CEVAP
brahim Muhammed Ne at hazretleri buyuruyor ki:
Namazı bilerek terketmenin büyük günah oldu unu ve kaza etmek gereti ini, cumhur-ı
ulema bildirmektedir. bni Teymiyye, (Namazı kasten terkedenin kaza etmesi gerekmez.
Kaza kılması sahih olmaz. Çok nafile kılması, çok hayrat ve hasenat yapması gerekir) dedi.
Daha önce bni Hazm da, böyle uygunsuz fikirler ortaya atmı tı.
bni Teymiyye ve bni Hazm, bazı ayet-i kerimelere ve hadis-i eriflere, yanlı manalar
vererek, Ehl-i sünnetten ayrıldılar. Böylece, hayırlı i lerin, namaz yerine geçece i sapıklı ını
ortaya attılar. slâmiyette açtıkları yaraların en zararlı olanlarından biri de bu olmu tur. Hz.
Alinin bildirdi i hadis-i erifte buyuruluyor ki:
(Farz borcu olan, kazasını kılmadan nafile kılarsa, bo yere zahmet çekmi olur.)
[Fütuh-ul gayb 48. makale]
Bütün Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Özürlü ve özürsüz olarak namazı terkedenin, bunu kaza etmesi gerekir. ( bni Abidin,
Halebi, Cevhere, Tahtavi)
Namazı, eri özürsüz vaktinden sonra kılmak, büyük günahtır. Bu günah, kaza edince
affolmaz. Kaza ettikten sonra, ayrıca tevbe de gerekir. (D. Muhtar s.485)
Miraç hadisesi
Sual: Yazar, ( sra, Mirac ruhani bir olay, bir rüyadır.) diyor.
CEVAP
Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki:
sra suresinin birinci ayet-i kerimesinde, Allahü teâlâ ayetlerini, yani kudret ve azametini
gösteren nice acayip i lerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı,
Mekkeden Kudüse götürdü ünü bildiriyor. sra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken,
geceleyin yürümek manasına kullanılır.
sra suresinin 60. ayet-i kerimesinde ise, (Sana [Miraçta] gösterdi imiz o tema ayı
insanlar için bir fitne [imtihan] yaptık.) buyuruluyor. mtihan uyanıkken olur. Peygamber
efendimizin anlattı ı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf kar ılamazdı. Bir kısmı inkar edip mürted
olmaz, bir kısmı da tasdik edip yüksek derecelere kavu mazdı.
Miraç hakkında Ehl-i sünnetin hükmü öyledir: (Resulullahın Mekkeden Mescid-i
Aksaya götürüldü üne inanmıyan kâfir olur. Göklere ve bilinmiyen yerlere götürüldü üne
inanmıyan ise sapık olur.) [Ruh-ul-beyan, Bahr-ür-raık]
Allahü Teâlânın Kudreti
Birkaç saniyede Mekkeden Kudüse götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara, Cennete,
Cehenneme götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler üphe eder.
Miraç hakkında birçok hadis-i erif vardır. Birkaçı öyle:
( sra gecesi [Miraca çıktı ım zaman] Cennetin kapısı üzerinde "Sadakanın sevabı
on, ödünç vereninki ise on sekiz mislidir." yazılı oldu unu gördüm.) [ bni Mace]
( sra gecesi, Ar ın nuruna garkolmu bir zat görüp sordum:
- Bu kimdir, bir melek midir?
- Hayır melek de ildir.
- Peygamber midir?
- Peygamber de de ildir.
- Öyle ise kimdir?
Cebrail aleyhisselam dedi ki:
- Devamlı Allahı hatırlayan, kalbi mescidlere ba lı ve ana-babasına asi olmayan bir
kimsedir. ( bni Ebiddünya)
( sra gecesinde Mele-i alaya u radım. Cebrail aleyhisselamın ha yetullahtan eski
bir kilim gibi titredi ini gördüm.) [Deylemî]
(Göklere çıkarıldı ım zaman, geçti im gö ün her katında "Muhammedün
Resulullah" hemen arkasından "Ebu Bekr-i Sıddik" yazılı oldu unu gördüm.) [Ebu
Nuaym]
(Kurey ten Miracımı inkar edenler olunca, Allahü teâlâ Mescid-i aksayı gözümün
önüne getirdi. Ben de bakıp sorduklarına cevap verdim.) [Buharî]
(Miraca çıkarıldı ımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve gö üslerini tırmalayan
kimseler gördüm. Bunların kim oldu unu Cebrail aleyhisselama sordum. "Bunlar
gıybet ederek insanların etini yiyen, ahsiyetlerini zedeliyen kimselerdir " dedi.) [Ebu
Dâvud]
(Miraçda Cehenneme baktım. Kokmu le yiyenler gördüm. Bunların kim
oldu unu sordum. Cebrail aleyhisselam, "Bunlar, gıybet etmek suretiyle insanların
etlerini yiyenlerdir" dedi.) [ .Ahmed]
(Miraçta Cennet ırmaklarını gösterdiler. Sonra elli vakit namaz farz kılındı.)
[Buharî]
Peygamber efendimizin Mescid-i Aksadan sonra beden ile çe itli yerlere gitmesine
dalalet fırkalarından Mutezile inanmamı tır. Bugün de Mutezile kafalı yazarlar, Miraç
mucizesinin bu kısmını inkar ediyorlar. Gerekçeleri de dinden uzak olduklarını gösteriyor.
Peygamber efendimizin götürülü ünü - hâ â- Allahın bulundu u bir yere götürüldü ünü
zannediyorlar. Onun için de -hâ â- (Allahın huzuruna kadar gitti.) diyorlar. Allahü teâlâ
mekandan münezzehtir. Onun görmedi i yer yoktur. Bunun için (Allahın huzuruna kadar)
demek mekan ittihaz etmek olur.
Allahü teâlâ Musa aleyhisselam ile Tur da ında konu mu tur. Peygamber efendimizle
de bilinmeyen bir yerde konu mu tur. Konu ulan yeri - hâ â- Allahın yeri kabul etmek
ahmaklık olur.
Kâfirler Övülüyor
Sual: Müste riklerin ve Hintli Hamidullahın görü üne uygun olarak ([Budizmin
kurucusu] Buda, [Çinli filozof] Konfüçyüz ve [Yunanlı felsefeci] Sokrat peygamber idi.
Re at Khalife rahmetle anılacak bir müslümandır.) diyor.
CEVAP
Bir kâfire peygamber diyen müslüman ise, müslümanlıktan çıkar.
Cehennem Sonsuzdur
Sual: bni Teymiyye gibi (Cehennem azabı sonsuz de ildir.) diyor.
CEVAP
Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok ayet-i kerime vardır. (Bekara
81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)
Faize Cevaz
Sual: Üstadı Abduh, dü ük faize cevaz veriyordu. Bu da (Faiz helal, riba haramdır)
diyor.
CEVAP
Hâlbuki faiz ile riba aynıdır. Faiz yedi büyük günahtan biridir. (Buharî)
Kur'an-ı kerimde de faizin haram oldu u bildirilmi tir. (Bekara 275-279)
Faizin haram oldu unu bildiren birçok hadis-i eriflerden biri öyle:
(Mirac gecesi, karınları ev gibi, içleri yılan dolu insanlar gördüm. Bunların kim
oldu unu Cebrail aleyhisselama sordum. Faiz yiyenler oldu unu bildirdi.) [ bni Mace]
Reenkarnasyon hurafesi
Sual: Reenkarnasyon hurafesine (Olabilir) diyerek zihinleri bulandırıyor.
CEVAP
Dirili le ilgili Kur'
an-ı kerimde bildiriliyor ki:
lk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı, sonra et olur, sonra
can verilir. Herkes ölür, Kıyamette dirilir. (Müminun 12-16)
nsanlar ilk ölümden ba ka bir ölüm tadmıyacaklar. (Duhan 56)
Cehennemde ölüm yoktur. (Ala 13)
Bekara suresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra öldürecek, sonra diriltecek,
nihayet Ona döndürüleceksiniz.) mealindeki 28. ayetini, Beydavi ve di er tefsirler öyle
açıklıyor:
Çocu un ana rahminde can verilmesinden önceki hali için ölü, can verilmesine de
diriltme tabiri kullanılmı tır. Yani insan, bir defa ana rahminde diriltiliyor, bir de kabirden
sonra diriltiliyor. ki ölü hali vardır. Biri ana rahmindeki canlılıktan önceki durumu, bir de
kabirdeki hali. Böylece iki ölüm, iki diriltme hadisesi oluyor.
Kadınlık Halleri
Sual: Yazar, (Kadın, hayz halinde, namaz kılar, oruç tutar, Kur'
an okur, tavaf eder.
Kur' ana abdestsiz hatta cünüp el sürülür ve okunur.) diyor.
CEVAP
(Merakıl-felah) ha iyesi ve bunun tercümesi olan (Nimet-i slâm) kitabında diyor ki:
Cünüp, namaz kılamaz, Kur' an-ı kerim okuyamaz, Mushafa ve ayetlere dokunamaz,
mescide, camiye giremez. Kâbeyi tavaf edemez. Abdestsiz olarak da namaz kılamaz, tavaf
edemez ve Mushafı tutamaz, yani bir ayet bile olsa, abdestsiz Mushafa el süremez. Hayz ve
nifas halinde haram olup yapılamıyan eyler:
1- Namaz kılamaz. [Cünüp gusletmedikçe namaz kılamaz (Nisa 43), hadis-i erifte,
(Müstehaza [özürlü kadın] hayzlı iken namaz kılamaz, fakat hayzı bitip özrü devam
ederken kılar) buyurulmu tur. (Ebu Dâvud, Darimi)]
2- Oruç tutamaz. [Hz.Ai e validemizin nakletti i hadis-i erifte, hayzlı iken
tutulamıyan orucu kaza etmek gerekti i, kılınmıyan namazları kaza etmek gerekmedi i
bildirilmi tir. (Buharî) Hz. Havva validemiz, Ramazan ayında hayz olunca, Allahü teâlâ,
namaz kılmamasını ve oruç tutmamasını, hayzlı iken kılamadı ı namazları kaza etmemesini,
fakat orucu kaza etmesini emretmi tir. (Mevkufat)]
3- Kur'an-ı kerim okuyamaz. Hadis-i erifte (Hayzlı ve cünüp olan, Kur'andan
bir ey okuyamaz) buyuruldu. [Bunu (Tirmizî, bni Mace ve Taberânî) nakletmektedir.]
4- Mushafa el süremez. Çünkü Kur' an-ı kerimde (Ona [Kur' an-ı kerime] temiz
olanlardan ba kası dokunamaz.) buyuruluyor. (Vakıa 79) [Bu ayet-i kerimeyi açıklıyan
Peygamber efendimiz, (Kur'ana ancak temiz olan el de direbilir.) buyurmu tur. (Nesâî)]
5- Camiye, mescide giremez. Hadis-i erifte, (Cünüp ile hayzlıya mescide girmek
helal olmaz.) buyuruldu. ( bni Mace)
6- Kâbeyi tavaf edemez. Çünkü tavafta abdestli olmak gerekir. Hadis-i erifte,
(Beytullahı tavaf etmek, namaz kılmak gibidir.) buyuruldu. (Tirmizî, Hakim)
7- Zevciyet muamelesinde bulunulamaz. (Bekara 222 - Kitab-üt-tahare)
Hayzlı kadın, her çe it duâ okur, tesbih çeker. Saç ve tırnak kesebilir. Cünüp olan saç ve
tırnak kesemez.
Bütün fıkıh kitaplarında böyle açık yazarken Mushafı abdestsiz olarak tutanlar,
tutturanlar, gusülsüz Kur' an-ı kerim okuyanlar ve okutanlar, büyük vebal altındadır.
Elimizde, bni Abidin, Mülteka, Hidaye, Hindiyye, Kuduri, Gurer ve Dürer gibi bir çok
fıkıh kitabı varken, nakli esas almayan, kendi görü ünü din olarak bildiren Mısırlı, Suriyeli
yazarların kitaplarına itibar edilmez
Oruç kefareti
Sual: Yazar, (Oruç kefareti diye bir ey yoktur) diyor.
CEVAP
Geceden niyetli orucunu, kasten bozana kefaret gerekti i din kitaplarının hepsinde
yazılıdır. Kütüb-i sitte denilen me hur altı hadis kitabından Buharî, Müslim, Ebu Dâvud,
Tirmizî ve Nesâîde mevcuttur. Bu kitaplarda bulunan Hz. Ebu Hureyrenin rivayet etti i
hadis-i erif öyle:
Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek (Helak oldum ya Resulallah) dedi
Peygamber efendimiz, kendisini helak eden eyin ne oldu unu sordu. O da Ramazan
orucunu kasten bozdu unu söyledi. Peygamber efendimiz, bir köle azad etmesini
bildirdi. Kölesi olmadı ını bildirince, aralıksız iki ay oruç tutmasını emretti. Bunu da
yapamıyaca ını bildirince, fakir doyurmasını bildirdi.
slâm âlimleri de, geceden niyetli orucunu bozan kimsenin kefaret olarak, varsa bir köle
azad etmesini, yoksa pe pe e altmı gün oruç tutmasını, tutamazsa, altmı fakiri doyurmasını
bildirmi lerdir. (R. Muhtar)
Peygamber efendimizin bildirdi i hükmü kabul etmiyen Allahü teâlânın emrini kabul
etmemi olur. Çünkü Kur' an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
(Resule itaat eden, Allaha itaat etmi olur.) [Nisa 80]
(Peygamberin emrine uyun, nehyetti inden sakının.) [Ha r 7]
çki çmek
Sual: arap dı ındaki her içkiyi, sarho olmıyacak kadar içmek caizdir. diyor.
CEVAP
arap dı ındaki içkilerin mesela rakının, ampanyanın, votkanın haram oldu unu
bilmiyen müslüman var mıdır? Bu husustaki birkaç hadis-i erif öyle:
(Ço u sarho eden içkinin, azını da içmek haramdır.) [Nesâî]
(Sarho eden her içki haramdır.) [Müslim]
(Bir zaman gelir ki, arabın adı de i tirilip helal sayılır.) [ .Ahmed]
Kâfirle evlenmek
Sual: (Müslüman kadın ve erkek, kâfirlerle evlenebilir.) diyor.
CEVAP
Müslüman kadın, kitaplı veya kitapsız kâfir ile evlenemez. (Mümtehine 10)
Müslüman erkek ise, sadece kitapsız kâfir ile evlenemez. (Bekara 221)
Müslüman erkek, kitap ehli hıristiyan ve yahudi kadınla evlenebilir. (Maide 5)
Kitaplı kâfir kadın, zimmi ise evlenmek tenzihen mekruh, harbi ise tahrimen mekruhtur.
Bugün dünyada zimmi kadın olmadı ına göre, zaruret olmadıkça, kitaplı kâfir kadınlarla
evlenmemelidir! (R.Muhtar)
Kadının Sesi
Sual: (Kadının sesi haram de ildir, namahrem erkeklerle konu abilir.) diyor.
CEVAP
Kadınlar zaruret olmadıkça namahrem erkeklerle konu ulmaz. Ramuzun 469. sayfasında
yazılı ilk hadis-i erif öyle:
(Ey kadınlar, ancak mahreminiz olan erkeklerle konu un, mahreminiz
olmıyanlarla konu mayın!) [ bni Said]
[Mahrem, kendisi ile evlenmek haram olan amca, dayı gibi yakın akraba demektir.
Namahrem, kendisi ile evlenmek haram olmıyan yabancı erkekler demektir.]
Kürtaj
Sual: (Sa lık, estetik, ekonomik ve sosyolojik gibi sebeplerle kürtaj caizdir) diyor.
CEVAP
Saymadı ı ba ka bir sebep kalmadı. Uzuvları te ekkül ettikten sonra çocuk aldırmanın
caiz olmadı ı bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. (R.Muhtar)
Tesettür
Sual: (Eskiden, cariyeden ayırt etmek için, hür kadınlar örtünürdü. Bugün için böyle bir
eye ihtiyaç olmadı ı için, kadınların örtünmesi gerekmez) diyor.
CEVAP
Cevap vermeye de mez. Her müslüman tesettürün farz oldu unu bilir.
Ay’ın ikiye ayrılması
Sual: Yazar, Re it Rıza ve di er mezhepsizler gibi, mucizeleri tevil ve inkar etmekte
( akkul-kamer yani Ayın ikiye ayrılması, fiili de ildir. Peygamber böyle bir görüntü
meydana getirdi) diyor.
CEVAP
Kâfirler de bu mucizeye inanmamı lardı. Peygamber efendimizden mucize istemi ler, O
da mübarek parma ı ile Aya i aret edince, Ay ikiye ayrılmı , sonra birle mi ti. Mü rikler,
buna da itiraz edip "büyü" demi lerdi. Bu mucize ile ilgili ayet-i kerimenin meali öyle:
(Kıyamet yakla tı, Ay yarıldı. Onlar [mü rikler] bir mucize görünce hemen yüz
çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
Görüldü ü gibi yazar, bu mucizeyi de inkar ediyor.
Siccin Ta ı
Sual: Üstadı mason Abduh gibi (Ebrehenin ordusunu helak eden siccin ta ları, veba
mikroplarıdır.) diyor.
CEVAP
Elmalılı Hamdi Yazır bile, Abduhun görü ünü tenkid etmi tir.
Reform Yapacakmı
Sual: (Bugün camilerde kılınan namazlar, peygamberin kıldı ı namaza uymuyor) diyor.
CEVAP
Namazın nasıl kılınaca ını da bildirmiyor. Namaz kıldırmamak için her yola ba vuruyor.
Yazar, namaz kılmadı ı, oruç tutmadı ı, her çe it günahı i ledi i için, (Amelsiz iman
makbul, fakat imansız amel makbul de ildir.) diyor. Sözü do ru ise de, maksadı ba kadır.
(Namaz kılmasam da, her günahı i lesem de bana kâfir diyemezsiniz.) demek istiyor.
(Kur'anı zamana ve mekana göre yeniden ictihadımla yorumlayıp "Ça da ilmihal"
yazaca ım.) diyor. Yani, ictihad adı altında dinde reform yapmak ve bütün sapık fikirlerini
buraya koymak, böylece halkı zehirlemek istiyor.
Câmi ve kilise
Sual: Bir e itimci profesör diyor ki, (Kilisede olanlar, câmide olmalı. Felsefe, müzik,
resim kilisede oldu u gibi câmilere de sokulmalı. Kur’ânı yeniden yorumlayıp zamana
uydurmalı. Kur’ânı her ça da, o asrın teknolojisine göre yeniden tefsîr etmeli.) Acaba bu
adam kilisede mi dünyaya gelmi , yoksa babası bir papaz mı diye soracaktım ama neyse,
bunun nerede dünyaya geldi i ve babasının kim oldu u beni ilgilendirmiyor. Siz
söylediklerine cevap verir misiniz?
CEVAP
Bir kimsenin ihtisası dı ında ilmî konularda konu ması ne kadar uygunsuz oluyor.
Hırıstiyanlık, Müslümanlıkla aynı mı da, kilisede olanlar, câmide olmalı deniyor? Niçin
kilisede olan câmide olmalıdır? E er kilisede olan, câmide olacaksa, ne diye Müslümanlık
gelmi tir? Herkes Hıristiyan olur, kilisede müzik konseri verir, resim sergisi açar ve her
istedi ini yapar. Fakat Müslüman olan, câmide her istedi ini yapamaz. Allahü teâlâ ne
istiyorsa, ancak onu yapar. Kilisede konser var diye câmiye de sokarsak, kilisede put var
diye câmiye put koyarsak, kilisede arap var diye câmiye arap koyarsak, câminin eytanın
evi olan kiliseden ne farkı kalır? mâm yerine bir de papaz getirilir. E itimci prof. câmiyi
kiliseye çevirerek müslümanları gâvurla tırmak mı istiyor?
Her derne in bir tüzü ü vardır. Kiminde, (18 ya ından küçükler giremez) yazılıdır. Bir
çocuk severler derne ine, her ya taki çocuk geliyor diye, bu derne e de, 18 ya ından küçük
olanı almak tüzü e aykırı olmaz mı? Bunun gibi slâm dîninin de, belli hükümleri vardır.
Kilisenin kanununa uyulmaz, Müslümanlı ın kanununa uyulur.
Müzik kelimesi, Yunanlıların büyük putları olan Zeüs’ün kızları sayılan Mausa (Müz)
denilen 9 heykelin adından alınmı tır. Müzik, lâhî dinlerde büyük günâhtır. ncil’in yasak
etti i müzi i, sonradan papazlar, Hıristiyanlı a soktular. Bozuk dinler, rûhları besliyemedi i
için, müzi in nefse ho gelmesi rûhânî te’sîr sanıldı. Batıdaki müzik, kilise müzi inden
do du. Bugün yeryüzünü kaplıyan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik ibâdet hâlini
almı tır. Müzikle, nefsler keyiflenmekte, ehvânî duygular rahat bulmakta, rûhun gıdâsı olan
ibâdetler unutulmaktadır. nsanı, alkolik ve morfinman gibi gaflet içinde, uyu uk
ya atmaktadır. Böylece çok kimsenin ebedî saâdetten mahrûm kalmasına sebep olmaktadır.
slâm dîni, insanları bu felâketten korumu tur. Dinde reform istiyen e itimci prof. ise,
câmide müzik konseri vererek, bizi bu felâkete itmek istiyor. Ayrıca, Kurân-ı kerîmin
felsefele mesini isteyip, (Kur’ânı yeniden yorumlayıp zamana uydurmalı) diyor. Kur’ân-ı
kerîmin zamana uymıyan nesi vardır? Müslümanları Kur’ân-ı kerîme uydurmayıp da,
Kur’ân-ı kerîmi zamanımızdaki insanlara uydurmak, ne kadar çirkin bir teklîftir. Her
kafadan bir ses çıkartıp, müslümanlı ı Hıristiyanlık gibi bozmak mı istiyor?
“Kur’ânı her ça da, o asrın teknolojisine göre yeniden tefsîr etmek gerekir” diyerek
Kur’ân-ı kerîmi asra uydurmaya çalı mak çok yanlı tır. Tefsîr, moda kitâbı de ildir. Her
ça a, göre de i ik tefsîr olmaz. Dînimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var
ki çıkarılacaktır? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadı ı için yeni bir tefsîre ihtiyâç olmaz. Dîne
yeni bir ey eklemek bid’at olur. Her ça a göre de i ik tefsîr yazmak, dîni her asırda, bozmak
demektir.
Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını Muhammed aleyhisselâm anlamı ve bize bildirmi tir.
Do ru tefsîr kitâbı O’nun hadîs-i erîfleridir. Tefsîr âlimleri, tefsîrlerini, Peygamber
efendimizden ve Eshâb-ı kirâmdan naklederek meydana getirdiler. Bunların tefsîrleri her
asra uygundur. Kur’ân-ı kerîmin emîrleri, her asırdaki insan için aynıdır. Önceki asırlar için
ba ka, sonraki asırlar için ba ka ma’nâsı yoktur. Kur’ân-ı kerîmi en iyi bilen Peygamber
efendimizdir. O’nun açıklamaları bellidir. Bundan farklı açıklamak, dîni de i tirmek olur,
reform olur.
Her asırda, her insana lâzım olan îmân ve ibâdet aynıdır. Asra göre bunlar
de i tirilemez. Bundan yarım asır önce, lâhiyat Fakültesi profesörlerince namaz kılma
eklinin de i tirilmesi dü ünülmü , câmilere “Asra göre modern ibâdet âletleri” konulması
teklîf edilmi ti.
“Zaman sana uymazsa, sen zamana uy” sözü do rudur. Zamana uymak, zamanın
gerektirdi i husûslara uymak demektir. Zamanın de i mesiyle, örf ve âdete ait hükümler
de i ebilir. Nassa [Kur’ân ve hadîslere], delîle dayanan hükümler zamanla de i mez. Dîne
aykırı olmıyan örf ve âdete ait hükümler de i irse, bunlara uymakta mahzûr yoktur. Herkes
traktörle, kamyonla giderken, ka nı ile gitmek gerek diye ısrâr edilmez. Fakat günâh olan bir
ey, herkes tarafından yapılsa, buna uyulmaz. Zamana ait i lerin de i mesine, zamanın
de i mesi denmi tir. Böyle misâller Kur’ân-ı kerîmde de vardır. Meselâ, (köy halkına sor)
yerine, (köye sor) denilmi tir. (Yûsüf 82)
Türkçe’de de, ( u sınıf tembel) denir. Burada anlatılan, sınıfın kendisi de il, oradaki
talebelerdir. Zamana uymak da, zamanın îcâbı olan faydalı i lere uymak demektir. Zararlı,
günâh olan eylere uyulmaz.
Müslüman takvimi
Din dü manı bir yazar, dini ticarete alet edenleri tenkid ederken, din hakkında yanlı
bilgi vererek diyor ki:
Sual: 1- Hicri takvimin slâmla bir ilgisi yoktur. 2- slâmın dili Arapça olmadı ı için her
millet ezanı kendi dili ile okur ve namazı da öyle kılar. Çünkü Selman-ı Farisi, Fatihayı
Farsçaya çevirmi tir. 3- Evlenip ço almayı te vik slâmda yoktur.
CEVAP
1- Bilindi i gibi hicri kameri bir takvim vardır. Müslümanlar, ibâdetlerini bu takvime,
yani kameri aylara göre yaptıkları gibi, oruçlarını da bu takvime göre tutar. Her yıl, on gün
önce gelerek Ramazan, her sene de i mekte, yaza, kı a, bahara da gelmektedir. Kefaret
orucu tutanlar da bu takvime göre tutar. Mübarek gün ve geceler, bayramlar hep bu takvime
göredir. Yazarın, kameri takvimle müslümanlı ın ilgisi yok demesi, kendi bilgisizli ini
göstermektedir.
2- slâmın dili arabidir. Ezanı ba ka bir dil ile okumak, namazı ba ka bir dil ile kılmak
caiz de ildir. Orucu, Ramazan ayında tutmak Allahın emri oldu u gibi, namazda kıraati
arabi okumak da Allahın emridir.
Selman-i Farisi hazretleri, Fatihanın tercümesini de il, tefsirini yaptı. Kur'
an-ı kerimi
tercüme etmek ba ka, yapılan tercümeyi Kur' an yerine koymak ba kadır.
Kur' an-ı kerimin tercümesini, Kur' an hükmünde tutmak ve namazda okumak asla caiz
de ildir. Allahü teâlâ, Kur' an-ı kerimde, (Benim kitabım Arabidir), (Bu Kur'an-ı Arabi
lisanı ile indirdim) buyuruyor.
Allahü teâlânın melek ile indirdi i kelimelerin, harflerin ve manaların toplamı Kur' an-ı
kerimdir. Kur' an-ı kerim Arabiye bile çevrilse, yine Kur'an olmaz. Kur' an-ı kerimin
açıklaması olur. Manası bozulmadan da, bir harfi bile de i ince, Kur' an-ı kerim olmaz. Hatta
hiçbir harfi de i meden okunmasında ufak de i iklik yapılırsa Kur' an-ı kerim denmez.
Fetava-i fıkhiyyede buyuruluyor ki:
(Kur'an-ı kerimi Arabiden ba ka harf ile yazmak ve ba ka dile tercüme edip,
Kur'an-ı kerim yerine bunu okumak sözbirli i ile haramdır. Kur'an-ı kerimin
tercümesi namazda okunamaz.)
Namaz haricinde, her milletin kendi diliyle duâ etmesi caizdir. Vaaz ve nasihatı kendi
lisanıyle yapması gerekir. Din için yapılacak di er bütün hizmetler de böyledir.
3- (Sizin çoklu unuzla, di er ümmetlere kar ı iftihar ederim) ve (Velud [do urgan]
kadınla evlenin) hadis-i erifi, evlenmeyi te vik etmektedir. Gerekli islâmi terbiye
verilemedi inden gençler, namaz kılmamakta, dinden uzakla makta, hatta bir kısmı anar ist
olmaktadır. Peygamber efendimiz elbette, böyle gençlikle övünmez. ( ki yüz yılından sonra
en iyiniz, hanımı ve çocu u olmıyandır) hadis-i erifi ortam müsait olmayınca,
evlenmemenin daha iyi oldu unu göstermektedir.
Tekasür suresinin ba ında (Çoklukla övünmek sizi o kadar oyaladı ki, kabirleri de
ziyaret ederek, ölülerinizin çoklu unu da hesaba kattınız) buyuruluyor. Dinimizde
övünmek uygun de ildir. badetle bile övünmek iyi de ildir. Çok ibâdet iyidir, fakat çok
ibâdet yaptı ı için övünmek iyi de ildir. Müslümanların ço alması çok iyidir. Fakat
ço unlukla övünmek iyi de ildir. Sebe suresinin 35. ayet-i kerimesinde de (Biz malca ve
evlatça daha ço uz, biz azaba u ratılacak da de iliz) diyerek büyüklenenler
kötülenmektedir. Çoklukla büyüklenmek, övünmek ba ka, ço unluk olmayı istemek
ba kadır. Bu ikisi birbirine karı tırılarak müslümanların ço almasına engel olunmak
istenmektedir.
Abduhçu yazarlar
Sual: Ekteki yazıların birinde, "Dostumuz Efgani ve Abduh" tabiri kullanılıyor. Yapılan
haklı tenkidler "Gaddarca saldırı" olarak nitelendiriliyor. Bu iki mason, iki masum
peygamber gibi gösteriliyor. Bunlara gereken cevap verilemez mi?
CEVAP
O kadar çok sapık fikirli yazar var ki, hepsine cevap vermeye kalksak, zaruri gereken
iman ve ibâdet bilgilerini bildirmeye zaman kalmaz. Efgani ve Abduhun masonlu u pek
açıktır. Bunu inkar etmek, güne i balçıkla sıvamaya çalı mak gibidir.
Bugünkü Abduhçular üçe ayrılmaktadır:
1- Efgani ve Abduhu adeta peygamber gibi masum bilip, mason oldu unu bile kabul
etmiyenler. Masona masum diyen Abduhçu Mustafa veya Dolmu çu Mustafa denilen
kimseler, bu tiplerdendir. [Bu tipler, sinsi bir islâm dü manıdır. ngiliz casusu Hempherin
dolmu una binenlerdendir.]
2- Efgani ve Abduhun masonlu a girdi ini inkar edemeyip tevil edenler. slâma hizmet
için mason oldu unu sıkılmadan söyliyenler. [Onun devrinde ya amı birçok slâm âlimi,
neden bu yolu denemediler de, bu iki sicilli, masonlu u tercih etti?]
3- (Efgani ve Abduhun masonlu u ve ba ka hataları olabilir. Fakat bunların iyi
taraflarını alıp kötü taraflarını atarız.) diyenler. [ nsaflı gibi görünen bu tipler, hakla batılı
karı tırdıkları, gençlere kötü örnek oldu u için çok zararlıdır. Küfrü hafife almak çok
tehlikelidir. Hangi gruptan olursa olsun, Abduhçu olanın mutlaka bir dengesizli i vardır.
Bunu yıllardır yaptı ım ara tırmalara dayanarak söylüyorum.]
Yazılardaki Saçmalıklar
imdi çirkin hatalardan birkaçını bildirelim!
Abduhçu yazar, (Abduhun kitapları insanın ufkunu açar) diyor. slâm âlimlerinin yazıları
de il de, Abduhun ufuk açıcı yazıları acaba ne ki? Dinimizde noksanlık mı var da yeni bir
ey çıkarıyor? Acaba mucizeleri tevil ve inkar etmesi mi ufuk açıyor ki?
Abduhçu yazar, (Aydın bir müslümanım) diyor. Acaba aydın olmıyan müslüman var mı
ki? Yoksa Abduhçu olmıyanı "Aydın" kabul etmiyor mu? Aynı Abduhçu, (Modern yorum
yapar, marjinal dü ünürüm) diyor. Mesela namaz ve oruç hakkında modern yorumu ve
marjinal dü üncesi nedir ki? Bu devirde bunlara lüzum yok mu veya azaltalım mı diyecek?
Abduhçu yazar, (Mezhebleri, hatta hadisleri bırakıp Kur' ana dönelim!) diyor. Acaba
mezheb imamları Kur' ana dönmedi mi? Hadisler Kur' ana aykırı mı? "Kur' ana dönü " tabiri
dini yıkmak için bir kalkan olarak kullanıldı ı pek açıktır.
Abduhçu yazar, (Sultan Abdülhamid, Efganiye maskara demi . Asıl maskara kendisidir.
Efganinin Abdülhamidi tenkidi ve ona olan dü manlı ını normal kar ılamalıdır! Çünkü
falanca ve filanca zat bile a za alınmıyacak hakaret yapmı tır.) diyor.
Falanca ve filanca zat dedi i iki Abduhçudur. Abduhçu me ru olan her eye kar ı çıkar.
Me ru halifeye isyanı bile cihad kabul eder. Resulullahın 99. halifesi olan bir emire nasıl
isyan edilir? Ona olan dü manlık nasıl me ru gösterilir? Abdülhamid Han, müslümanların
halifesi, emiri de il miydi? Allahü teâlâ, müslümanlara (Allaha, Peygambere ve sizden
olan emirlere itaat edin!) buyuruyor. (Nisa 59)
Buharîdeki hadis-i eriflerde (Malını zorla alsa da emirin sözünü dinle ve ona itaat
et!) ve (Emirinizin, be enmedi iniz i lerine sabredin, çünkü cemaatten ayrılan imansız
ölür.) buyuruluyor. Kusurlu buldukları Sultan müslüman de il miydi, yoksa Efgani ve
Abduhçular ayete ve hadise kar ı mı geliyorlardı? O hâlde yazıklar olsun Abduhçulara.
Abduhçu yazar, (Müslümanlar bir ba altında idare edilemez. Ha Hindistan Londradan
idare edilmi , ha Mısır stanbuldan. kisi de aynı.) diyor. Pes do rusu. slâm devleti Osmanlı
ile slâm dü manı ngilizi birbiri ile mukayeseye kalkmak, Abduhçuya mahsus alçakça bir
taktiktir.
Maskaralıklar
Enver Baytan hoca, Maskaralıklar ismiyle Mısırlı üç mezhepsiz (Efgânî, Abduh ve
R.Rıza) hakkında, kırmızı kapaklı bir kitap yazmı . Sacaya ı bu üç mezhepsiz hakkında, bir
müddet önce Dr. M. Re ad da bir kitap yazmı tı. Abduhçunun biri, (Karanlık güçlerin
kitabı) demi ti. Acaba bu kırmızı kitaba, (Kızıl güçlerin kitabı) mı diyecek ki? Rahmetli
Ahmed Davudo lu hoca da, aynı mezhepsizler için, (Din tahripçileri) adı altında siyah
kapaklı bir kitap ne retmi ti. Abduhçu mezhepsizler, hep bir a ızdan, (Kara kitap) damgasını
vurmu lardı. Rahmetli, kitabın ikinci baskısında kitabın kapa ını de i tirip kırmızı yapmı tı.
Bu olayı da ikinci baskıda anlatmı tı. Enver Baytan hoca da, mezhepsizler kara kitap
demesin diye mi acaba siyah kapak koymadı?
Ali Nar hoca’nın da bu üç mezhepsiz hakkında tercüme bir kitabı var. D.Ali Kayapınar
hoca, (Mezhepsizlik) hakkında tercüme bir kitap ne retmi ti de, hac yolunda günâh i liyen
bir yaygaracı, aleyhine kitap yazıp, D.Ali hocayı mahkemeye vermi ti. Dr. Alaeddin
Yalçınkaya’nın da, bu mezhepsizler hakkında (Cemaleddin Efganî) isminde kitabı vardır. Bu
masonik kafalı yobazları tenkid eden ba ka eserler de ne redilmi tir. Basında, mâm-ı Gazâlî
veya ba ka slâm âlimini tenkid eden yazılar çıkar. Abduhçulardan çıt çıkmaz. Bu üç
mezhepsiz hakkında bir müslüman tenkid yazısı yazsa, mezhepsizler hemen yaygara
koparırlar. Bölücülük yaparak karde i karde e dü man eden mezhepsizlerin errinden bizleri
muhafaza eyle yâ Rabbî...
slâm dü manları
Sual: slam dü manlarını besliyen, öncülü ünü yapan kimlerdir?
CEVAP
slâm dü manları, tâ ilk asırdan beri, slâmiyeti yok etmek için çalı ıyorlar. imdi de,
çe itli adlarla, çe itli plânlarla saldırıyorlar. Cehenneme gidecekleri bildirilmi olan i'tikâdı
bozuk kimseler de müslümanları do ru yoldan ayırmak için, hîle ve iftirâ yapıyorlar.
Böylece, islâm dü manları ile i birli i yaparak, Ehl-i sünneti yıkmaya u ra ıyorlar.
Bu saldırıların öncülü ünü ngilizler yaptı. Bütün kaynaklarını, hazînelerini, silahlı
kuvvetlerini, donanmasını, tekni ini, politikacılarını ve yazarlarını bu i te kullandı. Böylece,
dünyanın en büyük iki slâm devleti olan Hindistan' daki Gürgâniyye ve üç kıt' a üzerine
yayılmı bulunan Osmanlı slâm devletlerini yıktı. Her yerde islâmın de erli kitaplarını yok
etti. slâm bilgilerini birçok yerlerden sildi, süpürdü.
kinci Cihân Harbinde, komünistler yok olmak üzere iken, bunların kuvvetlenmelerine,
yayılmalarına sebep oldu. ngiliz Ba bakanı James Balfour, 1917' de, müslümanların
mukaddes yerleri olan Filistin' de Yahûdî devletinin kurulması için çalı an Siyonizm
te kilâtını kurdu. ngiliz hükûmeti, bu i i senelerce destekleyip, 1947' de srâil devletinin
kurulmasını sa ladı. Yine ngiliz hükûmeti, 1932' de, Arabistan Yarımadası' nı Osmanlılardan
alıp, Süûdlara teslîm ederek, slâmiyete en büyük darbeyi vurdu.
1944' de Japonya' da vefât eden Abdürre îd brâhim efendi, 1910' da stanbul' da basılan
Âlem-i islâm kitâbının ikinci cildinde, ( ngilizlerin slâm dü manlı ı) yazısında diyor ki:
(Hilâfet-i islâmiyyenin bir ân evvel kaldırılması, ngilizlerin birinci dü üncesidir. Kırım
muharebesine sebep olmaları ve burada Türklere yardım etmeleri, hilâfeti yıkmak için bir
hîle idi. Pâris muâhedesi, bu hîleyi ortaya koymaktadır. Her zaman Türklerin ba ına gelen
felâketlerde ngiliz parma ı vardır. ngiliz siyâsetinin temeli, slâmiyeti yok etmektir. Bu
siyâsetin sebebi, slamiyetten korkup müslümanları aldatmak için, satılmı vicdansızları
kullanırlar. Bunları islâm âlimi, kahraman olarak tanıtırlar. Sözün özü, slâmiyetin en büyük
dü manı ngilizlerdir.)
ngilizler, yüzyıllardır islâm memleketlerini kana boyamakla kalmamı , skoç masonları,
binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmı , insanlı a yardım, karde lik
gibi lâflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz olmalarına sebep olmu tur. slâmiyeti büsbütün yok
etmek için, bu masonları ma a olarak kullanmı lardır. Böylece, Mustafa Re ît Pa a, Ali
Pa a, Fuât Pa a ve Mithat Pa a, Talat Pa a gibi masonlar, islâm devletlerini yıkmakta
kullanıldıkları gibi, Efgânî ve Abduh gibi masonlar ve yeti tirdikleri çömezler de, islâm
bilgilerini bozmaya, yok etmeye âlet olmu lardır.
Bu mason din adamlarının yazdıkları yüzlerce yıkıcı, bozucu din kitapları arasında
Mısırlı Re îd Rızâ' nın (Muhâverât) kitâbı, tercüme edilip da ıtılarak müslümanların dinlerini
ve îmânlarını bozmaya çalı maktadırlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamı ,
anlıyamamı birkaç genç din adamının da bu akıntıya kapılarak felâkete sürüklendikleri ve
ba kalarının da felâketlerine sebep oldukları görülmektedir. (Fâideli Bilgiler)
Mezhepsizlik politikası
Sual: Bir gazetede Akif' in locaya kaydoldu u yazıldı. Bu iftirâ niçin yapılıyor?
CEVAP
Mezhepsiz, bir ideoloji adamıdır. slâm dü üncesi' ni savunur. Dînimiz, ideoloji, dü ünce
sistemi de il, ilâhî nizâmdır. Denize dü enin yılana sarılması gibi, mezhepsiz de, ideolojisini
yürütmek için her türlü yalana sarılır. Buna mezhepsizlik politikası derler. Politika, yalanı,
yanlı ı do ru gibi gösterebilme sanatına dendi i gibi, bir hedefe varmak [meselâ
mezhepsizli i yaymak] için kar ısındakilerin duygularını ok amak, zayıf noktalarından veya
aralarındaki uyu mazlıklardan yararlanmak gibi yollarla i ini yürütmeye de mezhepsizlik
politikası denir.
Bir iki misâlle bunu açıklıyalım!
bni Teymiyye' nin tenkid edilmesini istemiyen bir mezhepsiz, ( mâm Gazâlî ve imâm
bni Teymiyye gibi büyükler tenkid edilmez) demi ti. Maksadı, bni Teymiyyeyi büyük
âlimler arasına koymak... Aslında mezhepsizler, mâm-ı Gazâlî hazretlerini tenkidden hiç
çekinmez. Hemen her mezhepsiz, ( mâm Gazâlî' nin, din gayretinin azlı ından ve sahîh hadîs
ile uydurma hadîsi ayıracak ilmi olmadı ından, kitabına birçok uydurma hadîs almı tır)
iftirâsını yaparlar.
Maocu bir genç, (Yavuz Selim, M.Kemal ve Mao gibi büyükler tenkid edilmez) derdi.
Maksadı, Mao' yu büyük adam sınıfına koymaktı. Di erlerini buna âlet ediyordu.
Mezhepsizler de, bu politikayı güderler. Mason Efgânî' yi temize çıkarmak için, ünlü
kimseleri de locaya girmi gibi gösterirler. Akif' e yapılan iftirâ da, Efgânî'
yi ibrâ [aklama]
içindir.
Akif' e mason diyen mezhepsize soruyoruz. Sözünde zerre kadar samimî ise, hangi
locaya ne zaman, hangi numara ile kaydoldu unu vesîkası ile isbat etmelidir! Aksi takdirde
Efgânî' yi kurtarmak için Akif' e çamur atması, alnında bir kara leke olarak kalacaktır. unu
da hemen bildirelim ki, ünlü birinin mason olması, masonlu un hak olmasını gerektirmez.
(Ey ehl-i kitap, resûlümüz [Muhammed aleyhisselâm] kitaptan gizledi iniz eyleri
açıklamak üzere geldi. Size Allahtan bir nûr ve apaçık bir kitap geldi.) [Mâide 15]
(Îsâ’ya, Allah diyenler kâfir olmu tur. Halbuki Mesîh, “Rabbim ve Rabbiniz olan
Allaha kulluk edin” demi tir. “Allah üçün üçüncüsü” diyenler de kâfirdir.) [Mâide 72,
73]
(Meryem, Îsâ’yı do urup kuca ında getirince, ona, “Çok garip bir i yapmı sın,
baban kötü, annen ise iffetsiz de ildi” dediler. Meryem, [sormaları için] çocu u
gösterince, ona, “Biz çocukla nasıl konu uruz?” dediler. Çocuk dedi ki: “Ben Allahın
kuluyum, O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Bana namazı ve zekâtı
emretti.”) [Meryem 27-31] [Hıristiyanlar, ncil’de emredilen namaz ve zekâtı da tahrif
etmi ler.]
(Îsâ, “Ben Allahın resûlüyüm. Benden önce gelen Tevrat’ı do rulayıcı, benden
sonra gelecek Ahmed isimli peygamberi müjdeleyici olarak geldim” demi ti.) [Saf 6]
Yukarıya birkaçını aldı ımız âyetlerden de anla ıldı ı gibi, Yahûdîlik ve Hıristiyanlık
bozulmu , bâtıl birer dindir. Hz. Îsâ ile ilgili âyetlerden ikisi de öyle:
(Ey Meryem o lu Îsâ, seni mukaddes rûh ile desteklemi tim, böylece be ikte iken,
yeti kin olunca da insanlarla konu mu tun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve ncil’i
ö retmi tim. Çamurdan yaptı ın ekle üfleyince benim iznimle ku oluyor, anadan
do ma körü ve alacalıyı benim iznimle iyile tiriyor, ölüleri benim iznimle diriltiyordun.
srâil o ullarının seni öldürmesinden ben kurtardım.) [Mâide 110]
(Îsâ dedi ki: “Allah, benim de, sizin de Rabbinizdir. O’na ibâdet edin, i te do ru yol
budur.”) [Zuhruf 63, 64]
Hz. Îsâ’ya ilâh demekle, O yüceltilmi olmaz. Allahın o lu demek de Allaha hakâret
olur. Hz. Îsâ böyle sözler söylememi tir. Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Allah, “Ey Îsâ, insanlara ‘Beni ve anamı Allahtan ba ka iki ilâh bilin’ diye sen mi
söyledin?” diye sorunca, o da, “Hâ â, seni tenzîh ederim. Bu söz bana yakı maz”
demi tir.) [Mâide 116]
(Kâfirler, Allahın emirleri ile Peygamberlerin emirlerini birbirinden ayırmak
istiyor. [Yahûdîler] bir kısmına [Mûsâ ve daha önceki peygamberlere] inanırız. Bir
kısmına [Îsâ’ya, Muhammed’e] inanmayız. [Hıristiyanlar ise -hâ â- Îsâ Allahın o lu diyor.]
Bu inanı ları ve dinleri kıymetsizdir. Hepsi kâfirdir, hepsine çok acı azâblar hazırladık.
Bütün peygamberlere îmân edip, hiçbirini di erinden ayırmıyan [müslümanlar] ise,
Allahın mükâfatına kavu acaktır.) [Nisâ 150-152]
(Allah, inkârları yüzünden Yahûdîlere la’net etmi tir.) [Nisâ 46]
( brâhim, ne Yahûdî, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allahı bir tanıyan do ru bir
müslüman idi; mü riklerden de de ildi.) [Âl-i mrân 67]
( brâhim, smâil, shak, Ya’kûb ve torunlarının Yahûdî veya Hıristiyan oldu unu
söyleyenlere de ki: Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allahın bildirdi ini gizliyenden
daha zâlim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gâfil de ildir.) [Bekara 140]
[Hz. brâhim, Hz.Mûsâ, Hz. Îsâ da, her peygamber gibi müslüman idi. Hz.Mûsâ’ya ve
Hz.Îsâ’ya o zaman inanan kimseler de müslüman idi. imdiki Yahûdî ve Hıristiyanlar,
Muhammed aleyhisselâma inanmadıkça, yanî müslüman olmadıkça ebedî Cehennemliktir.
Bu âyetler de gösteriyor ki, her peygamber müslümandır, aynı îmânı bildirmi tir, Yahûdî ve
Hıristiyanlar kitap ehli kâfirdir.]
Görüldü ü gibi Cennete yalnız müslümanların girece ini Allah ve Resûlü söylüyor. Bazı
okuyucularımız, Hz.Mûsâ’ya ve Hz.Îsâ’ya o zaman inanan kimselerin Cennete girip
girmiyece ini soruyorlar. Bu peygamberler de hak peygamber idi. Onlara inananlar da
mü’min idi. Elbette onlar da Cennete gidecektir.
Kur’ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
([Senden önce peygamberlere] îmân edenler, Yahûdî, Hıristiyan ve sâbiînlerden Allaha
ve âhırete inanıp sâlih amel i leyenler için elbette Rablerinin katında mükâfatlar
vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur, üzülmeyecekler de.) [Bekara 62]
Ehl-i kitâbın [Yahûdî ve Hıristiyanların] kâfir oldu unu gösteren bir âyet-i kerîme
meâli de u: (De ki: “Ey Kitâb ehli, ancak Allaha kulluk etmek, O’na irk ko mamak,
Allahı bırakıp insanları Rab edinmemek üzere, aramızdaki mü terek bir söze gelin!”
Yine yüz çevirirlerse, “Bizim müslüman oldu umuza âhid olun” deyin!) [A. mrân 64]
Ehl-i kitap müslüman olsaydı, böyle ifâdeler kullanılmazdı. Bilindi i gibi Hıristiyanlar
Hz.Îsâ’yı Rab edinmi lerdi. Ehl-i kitap hakkında bir âyet-i kerîme meâli de öyle:
(Ehl-i kitâbdan bir kısmı sizi saptırmak ister; halbuki kendilerini saptırırlar da
farkına varmazlar.) [A. mrân 69]
Diyalogcu: Artık internet ile kötülü e ula mak çok kolaydır, bu kötülükler dinlere hayat
hakkı tanımadı ı için, ayakta kalmak isteyen dinler diyalogtan yana olmak zorundadır.
- Hıristiyanlar, Müslümanlı ı yok etmek için dinsizlerden daha çok çalı ıyorlar.
Hıristiyanların misyoner te kilatı var, ateistler ve komünistlerin böyle bir te kilatı yok.
Eskiden zımmi olanlar vardı. Devletin gölgesinde ya adıkları için diyalog önem ta ırdı.
Harbi olanlarla diyalog zararlı olur.
Diyalogcu: Ayya lık yaygın hal almı ... Fuhu moda haline gelmi ...
- Hıristiyanlıkta içki ve sarho luk günah de il ki... Diyalog kurulunca içkiden
vazgeçecekler mi?
Diyalogcu: Televizyonda ahkam kesip, diyaloga kar ı çıkanlar, bir zamanların TCK'
nın
163. maddesinin hı mına u ramayan kimselerdir.
- Diyalog olunca, ceza kanunları kalkacak mı?
Tenkid mektubu
Sual: 1-TGRTde evliyaların kerametleri, üstün halleri anlatılıyor. Bunlar efsane de il
mi? slâm eskiden ya anmı da imdi niçin ya anmıyor? Peki imdi eski büyüklerin
benzerleri neden yok? Olmadı ına göre, eskiden de yok demektir.
2- Efgani, Abduh, K. Marx gibi yazarların kitaplarını okumayı uygun bulmamak çok
yanlı tır. Kötü de olsa, her yazarla tanı mak istiyoruz. Önümüz kesilmemelidir! Her eyi
bilmek ve okumak istiyoruz. Her kitapta faydalı bilgi vardır. yisini alır, kötüsünü atarız.
3- Cem idin 800 yıl ya aması efsanedir, sünnetullaha aykırıdır. Bir insan 800 yıl
ya ayamaz.
4- 15. Asırdaki Zeyd ile bugünkü Ercanın problemi aynı de ildir. O zamanki fetvaya
göre hareket edemeyiz. Biz eski fetvalara mahkum olamayız.)
CEVAP
1- Evliyanın hayatlarını anlatan filmler, muteber eserlerden alınmı tır. Hepsi do rudur.
Eskiden evliya çok idi. imdi azaldı. Sebebi de, her asır, gittikçe bozulmaktadır. Nitekim
hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(En hayırlı insanlar, benim asrımdaki müslümanlardır. Onlardan sonra en iyileri,
onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra da en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir.
Onlardan sonra, yalan yayılır. Bunların sözlerine ve i lerine inanmayınız!) [Buharî]
(Her asır, öncekinden daha bozuk olur. Böylece Kıyamete kadar hep bozulur.)
[Hadika]
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar. lmin azalması, âlimlerin azalması ile
olur. Cahil din adamları, insanları do ru yoldan saptırırlar.) [Müslim]
Bu hadis-i eriflerden bakıp da, ahir zamanda hiç evliya gelmiyecek demek de ildir.
Genel olarak gittikçe insanlar bozulacaktır. Fakat do ru yolda bulunan iyi kimseler her
asırda bulunacaktır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Hakkın yardımı ümmetimden bir taife üzerine Kıyamete kadar devam eder.) [ bni
Mace]
Demek ki imdi de slâmı ya ıyanlar vardır. Bir insan körse, güne in bunda suçu ne?
Yarasa güne i sevmez, kaçar, görmezse, güne in bunda suçu ne?
2- Evet kitap, bilgi ö renilmek için okunur. Bir eyin hak veya bâtıl, faydalı veya zararlı,
iyi veya kötü oldu unu bilen, o konudaki kitabı niçin okusun? Bilmiyorsa, bâtılı hak, kötüyü
iyi, zararlıyı faydalı zannedebilir. Pisli in içinde faydalı ey ararken, üstüne necaset
bula masa bile, en azından kokusundan zarar görür.
Sivri akıllının biri, hep eytanı görmek istermi . Bir evliyaya yalvarmı . Evliya da,
( eytandan insana fayda gelmez.) demi se de, adam çok yalvarmı . Nihayet duâsı kabul
olup eytanı görmü . eytan, bunu görünce, (Seni bir vuru ta öldürürdüm. Ancak ömrüne
daha kırk yıl var.) demi . Adam ise, (Yirmi yıl günah i lerim. Sonra tevbe eder, kalan yirmi
yılı da ibâdetle geçiririm.) demi . Adam, yirmi yıl ya amadan günahlar içinde ölmü . Efgani
gibi, eytanın yolda larının kitaplarını okuyan, ordaki zehirlerden etkilenmemesi mümkün
de ildir. Zehirle aka olmaz. u kadar zehirden ne zarar gelir denmez. Yahut elimi bir defa
yılanın veya aslanın a zına koysam, acaba bir zararı olur mu demek ahmaklık olur. Aslan,
insanın canını alır. eytan ve yolda ları ise, insanın sonsuz ölümüne sebep olurlar.
3- Cem id, randa ilk hükumet kuran Pi dani o ullarının 4. hükümdarı olup, 800 sene
saltanat sürmü , 500 sene randa kimse hasta olmadı ı için, halk kendine tapmı tır. 21
Martta tahta çıktı ı için, bugüne Nevruz demi , yılba ı ve bayram yapmı tır. slâmiyetten
önceki kâfirlerin adetlerini, tapınmalarını, bugün meydana çıkarıp "ecdad yadigarı" diyenler,
bu i in aslını do ru bilmiyenlerdir. Böyle diyenlere kanmamalıdır. Yabancılar da bunu
körüklüyorlar. Cem id bin ya ında iken, eddadın ye eni Dahhak ile sava ta yakalanmı ,
testere gibi olan balık kemi i ile ikiye biçilmi tir.
Cem id, sekizyüz de il, bin yıl ya amı tır. Bu sünnetullaha aykırı de ildir. Eskiden
insanlar çok ya ardı. Nuh aleyhisselamın 950 yıl, kavmi arasında kaldı ı Kur' an-ı kerimde
bildirilmektedir. (Ankebut 14)
Ayet-i kerimeye de efsane gözü ile bakana diyece imiz yoktur.
4- Namaz, oruç gibi ibâdetlerde zamana uyulmaz. badetlerde de i iklik olmaz. Bu
bakımdan asırlar geçse de, Zeyd ile Ercanın problemi farklı olmaz. Fetvanın da eskisi, yenisi
olmaz. Eskiden haram olan bir ey imdi helal olmaz.
Tenkitler nasıl olmalı?
25 yıldır yazı yazıyorum. Ara sıra yazılı veya sözlü tenkitlere [ele tirilere] maruz
kalıyorum. imdiye kadar ciddi bir tenkide rastlamadım. Kimi hakaret ediyor, sövüp sayıyor,
kimi de, hiçbir mesnete [delile] dayanmadan “yanlı yazıyorsunuz” diyor.
Geçen sene ramazanda, kefareti tarif ederken, (Kefaret, oruç tutmamanın de il, geceden
niyetli Ramazan orucunu kasten bozmanın cezasıdır” demi tik. Bir genç, telefon edip, “Ben
me ru mazeretsiz, Ramazanda bir gün oruç tutmazsam, cezası ne?” dedi. Ben de,
“Ramazanda mazeretsiz oruç tutmamak haramdır. Ama bir gün oruç tutmazsan o bir günü
kaza etmen gerekir” dedim. Genç, “Ben kasten tutmadım, niye 60 gün kefaret de il de, bir
gün kaza tutmam gerekiyor?” diye sordu. Ben de, fıkıh kitapları öyle yazıyor dedim. Genç,
ben ilahiyatçıyım, kitaba ne gerek var, akıl var, mantık var, kasten oruç tutmuyorsun ve kaza
gerekir diyorsun, olmaz böyle ey” dedi. Tekrar senin dedi in hangi kitapta yazıyor dedim, o
da, “Kitaba gerek yok demi tim ya, akıl mantık yok mu?” dedi. “Evet akıl mantık var, akıl
mantık yeni çıkmadı o eskiden beri var. Ama eskiden beri akla mantı a de il, kitaba bakılır,
kitap ne yazarsa ona göre hareket edilir” dedim. Ama o genç ikna olmadı. Din akla mantı a
zıt de il ama, akıl ve mantıkla dini hükümler bulunmaz.
Geçen gün de bir genç daha aradı. “Halebi imi , Reddülmuhtar imi , Hindiye imi ,
bunlar senet olmaz, bana Kur’andan delil göster. Çünkü bir müslüman için dini konularda
temel ba vuru kitabı üphesiz Kur’andır” dedi. Kur’an temel ba vuru kitabı nasıl olur
dedim. “ nanmazsan, Dr. Arif Güne ’in, (Kur’anın ortaya çıkı süreci) isimli eserinin
ba ına bakabilirsin” dedi. “Sen Halebi’ye inanmıyorsun da o kitaba nasıl inanıyorsun?”
dedim. “Ama o Kur’ana göre yazıyor” dedi. “Peki Halebi’nin Kur’ana göre yazmadı ını
nereden biliyorsun?” dedim. Öteki kitap, u ayette diye delil gösteriyor, ama Halebi’de
ayetlerden bahsetmiyor” dedi.
Halbuki dinimizde delil dört tanedir. Her ey Kur’anı kerimde açıkça bulunmaz. Onlar
temel ba vuru kitabı deseler de, namazın nasıl kılınaca ı, namazı bozanlar, namazın farz,
vacib, sünnet ve mekruhlarını Kur’an-ı kerimde bulamayız. Orucun farzları sünnetleri de
öyledir. Birçok hükmü Kur’anda bulamayız. Bir çok cahil kimse, “ una haram diyorsunuz,
ama hangi ayette haram oldu u yazılı” diyor. Biraz daha dinden haberi olan, âyet yoksa
haram oldu una dair hadis var mı diyor. Maalesef hangi fıkıh kitabında yazıyor diyen pek
nadirdir.
Tenkit ilmi olmalıdır. Mesela denmeli ki:
(Siz namazda rüküa e ilince ayakları birle tirmenin sünnet oldu u hususunu,
Dürrülmuhtar ve Halebi’de yazdı ını söylediniz. Halbuki ben o kitaplara baktım öyle bir ey
görmedim) demeli veya (Evet bildirdi iniz kitaplarda öyle yazıyor ama, ba ka kitaplarda
ise, mesela Hidaye’de, Dürer Gurer’de müftabih olanı, ayakları birle tirmemektir diyor.”
demelidir. Ancak böyle bir tenkidin bir de eri olur. Saygı ile kar ılarız. Bakarız biz
yanılmı sak, hemen hakkı kabul ederiz. Hakkı kim söylerse söylesin kabul etmeyene itibar
edilmez. Hiçbir kimse çıkıp da, “Size u muteber eserlerden kaynak gösterdik, fakat kabul
etmediniz“ diyemez. nsanlık hali, nakilde bir yanlı ımız olsa, hemen kabul eder, bunu
muteber eserlerden gösterene minnettar kalırız.
Sırat Köprüsü
Sual: Sırat köprüsüne inanmak farz mıdır, inkar eden sapık olur mu?
CEVAP
mam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki: Mutezile fırkası, Cehennem üzerindeki kıldan
ince, kılıçtan keskin olan Sırat köprüsüne inanmadı. Sırat köprüsüne inanmak farzdır. Çünkü
Sırat köprüsü Nass ile sabittir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Onları Cehennem
Sıratına götürüp hapsedin! Çünkü onlar mesuldür.) [Saffat 23, 24]
Nuhbet-ül-Leali kitabında diyor ki:Sırat, Cehennem üzerinde bir köprüdür. Kur' an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki: ( çinizden oraya [Cehenneme] u ramıyacak hiç kimse
yoktur.) [Meryem 71]
Sıratan geçerek herkes Cehenneme u ramı olacaktır. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Cehennem üzerine Sırat köprüsü kurulur. Buradan ümmetiyle ilk geçecek
Peygamber benim.) [Buharî]
(Kıyamette Sırat köprüsünün ba ında durur, ümmetimin geçmesini beklerim.
Allahü teâlâ, "Diledi ini iste, istediklerine efaat et, efaatin kabul olunacaktır."
buyurur. Ümmetime efaatten sonra, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana
"Ümmetinden ihlasla bir defa "La ilahe illallah" diyen ve imanla ölen herkesi Cennete
koy" buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.) [ . Ahmed]
(Sırat köprüsünü geçmek herkesin nuruna ba lıdır. Kimi göz açıp yumuncaya
kadar, kimi im ek gibi, kimi yıldız akması gibi, kimi ko an at gibi sıratı geçerler. Nuru
çok az olan da yüzüstü sürünür. Elleri ve ayakları kayar, tekrar yapı ır. Nihayet
sürüne sürüne kurtulur.) [Taberânî]
(Ehl-i beytimi ve Eshabımı çok sevenin, Sırat köprüsünden geçerken aya ı
kaymaz.) [Deylemî]
(Hiçbir bid'at ehli Sırattan geçemiyecek, Cehenneme dü ecektir.) [ bni Asakir]
(Cehennem ate i müminlere der ki: Ey mümin, üzerimden çabuk geç, senin nurun
ate imi söndürüyor.) [Taberânî]
(Nice kimseler Sırattan geçti ini bilmeyip, meleklere derler ki: Sırat ve Cehennem
nerede kaldı, biz onlardan geçtik mi?
Melekler de öyle cevap verirler:"Siz Cehennem üstündeki Sırattan geçtiniz; fakat
Cehennem ate i sizin nurunuzdan çekilip, örtülmü tü.") [Camius-sagir]
Peygamber efendimizin ümmetinden olan bazı ki iler, mezardan kalkınca do ruca
Cennete giderler. Melekler bunlara derler ki:
- Hesab gördünüz mü?
- Hayır biz hesap falan görmedik.
- Sırat köprüsünü geçtiniz mi?
- Hayır Sırat falan görmedik.
- Cehennemi gördünüz mü?
- Hayır Cehennemi de görmedik.
- Siz ne amel i lediniz de böyle hesap görmeden, Sırata u ramadan do ruca Cennete
geldiniz?
- Bizim iki hasletimiz var idi. Onun sayesinde bu nimete kavu tuk. Allahtan utanır,
yalnızken de günah i lemezdik. Bir de Allahın verdi i az rızka razı olurduk.
Melekler derler ki: Bu nimetler sizin hakkınızdır. ( bni Hibban)
Köprü denilince, bilinen köprüler zannedilmemelidir! (Sınıf geçmek için imtihan
köprüsünden geçilir.) diyoruz. Hâlbuki imtihanın köprüye benzer tarafı yoktur. Sırat köprüsü
de, bilinen köprülere veya imtihan köprüsüne hiç benzemez. (S.Ebediyye)
Tu la ile kerpiç
Sual: Bozuk kitabın, tu laya de il de, kerpice benzetilmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Dr.M.Re ad bey, (Kerpiç, yapılırken, temiz olmasına itina gösterilmez. çine kirli sular
ve necâset de karı ır. çine hayvanların kirletti i saman da ilâve edilir. Tu la ise temizdir.
çinde sapık fikirler bulunan kitap, kerpice benzetilebilir) diyor.
Din konusu dikkat ister
Sual: Ateisti, mezhepsizi, etiketlisi etiketsizi, din yeni inmi gibi, üstelik ha a bunlara
inmi gibi ahkam kesiyorlar. Bunlarda iyi niyetin (i)si bile yok. Bırakın dini hususları,
Peygamberi kabul etmeyen hiç müslüman olur mu? (Yalnız Kur’an) diyen, (Kur’andan
ba kasını kabul etmem) diyen nasıl müslüman olabilir. Kur’an kime geldi? Kur’anı kim
getirdi? Kur’anı al, Peygamberi kabul etme! Peygamberin açıklamasını be enme, sen
açıkla! Hiç olur mu? Olmıyaca ını herkes bilir. Peki ama neden böyle yapıyorlar?
CEVAP
slâmiyet, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Birinin
aklına uygun gelmeyen bir ey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa,
insan sayısı kadar din olur. slâmiyette aklın ermedi i ey çoktur. Fakat, selim akla uymayan
bir ey yoktur. Ahiret bilgileri ve Allaha ibâdet ekilleri, e er aklın çerçevesi içinde olsaydı
ve akıl ile do ru olarak, bilinebilseydi, Peygamberlere lüzum kalmazdı. nsanlar, dünya ve
ahiret saadetini kendileri bulabilirdi ve Allah, hâ â Peygamberleri bo yere göndermi
olurdu. Bunlar bilinemeyece i için, Allah, her asırda, Peygamber göndermi ve son olarak da
bütün dünyaya, peygamber olarak Muhammed aleyhisselamı göndermi tir.
Din yeni inmedi. Dinimizde eksiklik yoktur. Yeni bir ey ilave etmek veya çıkarmak
dini bozmak olur. Sanki asırlardır gelen slam âlimleri yanlı hüküm vermi ler gibi, âyetler
ve hadisler yeniden yorumlanmaya ba lanmı tır. Bu çok kötü bir durumdur. Milliyet
Gazetesinden Do an Heper bile, bu durumu be enmemi , TV’lerdeki din sava ları isimli
yazısında diyor ki:
"Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder."
Bugün bu sözün anlamını daha iyi kavrıyoruz.
Birçok ki i gibi TV' leri yakından izlerim. Be enelim, be enmeyelim TV' ler güncel
haber, bilgi kayna ımızdır. Ukalalık bilenin hakkıdır.
Temel bilgi e itimdeyse, güncel bilgi medyada, yani TV ve gazetelerdedir. Hele bizim
gibi i i gazetecilik, habercilik olanlar için TV izlemek bir lüks de il, görevdir. En basitinden;
kameralar 24 saat, gece gündüz dünyanın her yerinde olayların pe indedir. Onlara
takılırsanız siz de dünyadan haberdar olursunuz.
TV' lerde bir gecedeki 5 - 6 adet tartı ma, haber programı, 18 - 20 uzmanın görü ü eder.
O uzmanların güncel olaylar hakkındaki birbirine zıt veya paralel görü lerini anında
ö renmek ancak TV' lerin bu programlarını izlemekle mümkündür.
Kur’an' da; "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" diyor.
Din ve slam konusu da TV' lerin tartı ma konularının ba ında geliyor.
Önceki gün bıçaklanan Prof. Zekeriya Beyaz' ı da, daha lahiyat Fakültesi Dekanı
olmadan o programlarda aykırı fikirleriyle tanıdık.
Bilimsellik üphe temeline oturur, bilimsel olan akıl yürütmeyle ilgilidir. Din; inanç
meselesidir, fazla tartı ma kaldırmaz.
Ama TV çıktı, din, slam, itikat ve ibadet öyle tartı ılır hale getirildi ki, bu tartı maları
izleyenler neredeyse dinden, imandan çıkar hale getirildi.
Önüne gelen, uzman veya uzman zannedilen, kendine göre bir içtihat yaratır oldu.
Birinin söyledi ini öteki tekzip eder oldu.
Yalnız, "Kur’an" diyenler. "Kur’an ve hadis" diyenler. Sahih hadis ve uydurma hadis
diyenler. Tarikatlara ve din ulemasına göre birbirine zıt çe itli tefsir ve yorumları ortaya
koyanlar. Konu macıların kendi farklı görü ve yorumları, derken sade vatanda a ırdı, kör
kuyuya atılmı gibi oldu, etrafını göremez oldu. Bazılarının inancı sarsıldı.
Zaman zaman bu tartı malarda kavgalar da çıktı.
Konca Kuri öldürüldü. Prof. Beyaz bıçaklandı.
Bu kadar nazik bir konuyu, inanç konusunu, bilenin bilmeyenin her gün tartı tı ı bir
sorun haline getirirseniz olaca ı budur. (Do an Heper, Milliyet 10 ocak 2001)
blis dedi ki: (Kâfirin günâh i liyece ini bildi i hâlde, Allahın onu yaratması zulüm
de il mi?)
Cevap: Kul, sahibinin i lerinin sebebini soramaz! Allahü teâlâ herkesi Cehenneme
koysaydı, kimsenin bir ey söylemeye hakkı olmazdı. Çünkü yarattı ı kendi mülkünü
kullanmaktadır. Ba kasının mülküne tecâvüz yok ki zulüm denebilsin. Cenâb-ı Hakkın âdeti
öyledir ki, isyân etmeden kimseyi Cehenneme sokmaz. Bunun için îmân ve isyân imkânı
verdi i kullarını, imtihandan geçirdikten sonra mükâfât veya cezâ vermektedir. Böylece kul
için bir bahâne kalmamaktadır.
Allahü teâlâ, blise, (Ey blis, sen beni tanımadın. E er tanısaydın, bana hiçbir
i imde kar ı gelinmiyece ini, i’tirâz edilmiyece ini bilirdin. Benden ba ka ilâh yoktur.
Yaptıklarımdan kimseye hesâb vermem) buyurdu.
nsanda râde-i cüz’iyye vardır. Bunu kullanmakta serbesttir. Allahü teâlâ, kul, irâdesini
iyili e kullanırsa iyilik, kötülü e kullanırsa kötülük yaratabilir. Kul, ibâdet etmekte ve günâh
i lemekte serbest olmasa, âhırette iyili e mükâfât, kötülü e cezâ verilmez.
blis dedi ki: (Ben Âdem’e secde etmedi im için la’netlendim? Âdem’e secde
etmeyi imin, Allaha isyânla ne ilgisi var?)
Cevap: blis, isyânını Âdem aleyhisselâma kar ı yaptı ını zannediyor. Hâlbuki Hz.
Âdem’in önünde (secde et) emrini Allahü teâlâ veriyor. Bu emri dinlememek, Allahü teâlâya
isyândır.
blis dedi ki: (Bir kimsenin Cennetlik veya Cehennemlik oldu u ezelde takdîr edilmi tir.
Cehennemlik ise, yapaca ı ibâdetlerin hepsi bo tur. Cennetlikse, ibâdete ne lüzûm var?)
Cevap: Cennetliklerin ibâdet yapması ve Cehennemliklerin isyân etmesi; sa lıklı
ya aması ezelde takdîr edilmi olanın gerekli ilâcı almasına; hastalanması takdîr edilmi
olanın da, ilâç bulamamasına benzer. Zengin olması takdîr edilmi olana, kazanç yolları
açılır. Bunun gibi, ezelde Cennetlik olana îmân ve ibâdet etmesi nasîb olur.
Hadîs-i erîfte buyuruldu ki:
(Cennetlik olan, Cennete götürecek, Cehennemlik olan da, Cehenneme götürecek
amel i ler.) [Ebû Dâvüd]
Kulun vazîfesi, Allahü teâlânın emrine uyup Cennetlik amelleri i lemektir. Cehennemlik
olan, (Herkesin Cennetlik veya Cehennemlik oldu u ezelde takdîr edilmi ) der ve ibâdet
etmez. Bol mahsûl alması takdîr edilene ise, tarlasını sürmek, tohum ekmek nasîb olur.
Cennetlik olanın ibâdet yapması, Cehennemli in de, kâfir olması böyledir. Cennetlik olan,
Allahü teâlâya itâ’at eder. Cehennemlik olan, hep günâh i ler. Herkes, Cennetlik veya
Cehennemlik oldu unu, amelinden anlıyabilir. Her ni’met, Allahü teâlâya, ihlâs ile ibâdet
etmekten hâsıl olur. Her kötülük ve sıkıntı da, günâh i lemekten hâsıl olur. Herkese belâ,
günâh yolundan, huzûr da, itâ’at yolundan gelir. Allahü teâlânın âdeti böyledir. Nefse kolay
ve tatlı gelen eyi iyilik, nefse güç ve acı gelenleri de felâket sanmamalıdır!
blis dedi ki: (La’netlik oldu um hâlde, niçin bana uzun bir mühlet verilmi tir?)
Cevap: Allahü teâlâ, isyân edenle itâ’at edenin belli olması için, (domuz eti yemeyin,
içki içmeyin) gibi ba’zı yasaklar koydu. Domuzu ve içkiyi yaratıp, yasaklaması gibi, senin
gibi eytanı yaratarak, uzun bir mühlet vermesi de insanlar için bir imtihandır. Bu imtihanı
kazanmaları için kurtulu yolu da gösterilmi tir. Öyle bir imtihan ki, soru ve cevapları
bellidir. ( unları yapan imtihanı kaybeder, unları yapan kazanır) buyurulmu tur. Hiç kimse
de gücünün yetmiyece i i lerle mükellef kılınmamı tır. Herkese akıl ve imkân vermi ,
yapaca ı i lerde serbest bırakmı tır. Artık bir bahâne kalmamı tır. (Mek.Rabbânî, Hadîka,
Berîka)
Eshab-ı kiram
Sual: Eshab-ı kiramın fazileti hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Eshab-ı kiramın faziletiyle ilgili ayet-i kerimelerden birkaçı öyle:
(Muhammed [aleyhisselam], Allahın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanların
[Eshabın] hepsi, kâfirlere kar ı iddetli ve birbirlerine kar ı merhametlidir.) [Feth-29]
(Mekkenin fethinden önce Allahü teâlâ için mal veren ve muharebe edenlere,
fetihten sonra verenlerden ve harbedenlerden daha yüksek derece vardır. Bunların
dereceleri e it de ildir. Hepsi için Cenneti söz veriyorum.) [Hadid 10]
(Biz onların [Eshab-ı kiramın] hepsinden razıyız.) [Tevbe 100]
Hadis-i eriflerde de buyuruldu ki:
(Eshabımın hiç birine dil uzatmayın. Yemin ederim ki, bir ki i, Uhud da ı kadar
altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir müd arpa sevabına kavu amaz) [Mevahib]
[Bir müd, 875 gr.]
(Ensari müminden ba kası sevmez, münafıktan ba kası da bu zetmez. Ensari
seveni Allah da sever, onlara bu zedene Allah da bu zeder.) [Buharî]
(Eshabıma dil uzatmakta Allahtan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize
alet etmeyin!) [Buharî]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
(Eshabımın ve akrabamın ve gösterdi im yolda gidenlerin sevgisinde benim
hakkımı koruyun! Onları sevmek suretiyle peygamberlik hakkımı koruyanları, Allahü
teâlâ, dünyada ve ahirette belâlardan, zararlardan korur. Peygamberlik hakkımı
dü ünmeyip, onları incitenleri, Allahü teâlâ sevmez. Allahü teâlânın sevmediklerine de
azab etmesi yakındır.) [Taberânî]
(Eshabımın ismini i itince, susun, anlarına yakı mıyan söz söylemeyin!) [Taberânî]
(Kimi çıkıp, Eshabımı kötüliyecek. Bunlar, müslümanlıktan ayrılacaklardır.)
[Beyhekî]
(Eshabımın kusurlarını söylemeyin! Kalbleriniz onlara kar ı de i ir. Eshabımı
iyilikle anın ki, kalbleriniz ülfet etsin!) [Deylemî]
(Eshabımın bundan sonraki hatalarını, Allahü teâlâ affedecektir. Onların
slâmiyete hizmetini kimse yapmamı tır) [Süyutî]
(Beni gören müslüman, Cehenneme girmez.) [Taberânî]
( nsanların en hayırlısı asrımdaki müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra
en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin]dir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan
sonra gelenler [Tebe-i tabiin]dir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların [Benim
ve Eshabımın yolunda olmıyanların] sözlerine ve i lerine inanmayınız!) [Buharî]
(Eshab, ezvac ve ehl-i beytimi sevip dil uzatmayan Cennette benimle beraberdir.)
[Ramuz]
(Eshabımı kötüliyen hariç, Kıyamette, herkesin kurtulma ümidi vardır.) [Hakim]
Sahabenin Kerameti
Sual: Eshab-ı kiram, bütün evliya-i kiramdan üstün oldu u hâlde, kerametlerinden az
bahsedilmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Onların kerametleri az de ildir. Menkıbelerini anlatan bütün kitaplar tercüme edilmedi i
için bize az gibi geliyor. Camiul-keramat kitabında birçok sahabinin kerametleri anlatılıyor.
Onların kerametlerinin, sonra gelen evliyaya göre daha az görülmesinin birkaç sebebi vardır.
Hadis-i erifte, (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir) buyuruldu. Yıldızlar, gündüz de mevcut
iken, geceleyin görülür. Gündüz, güne in ı ıkları, yıldızların görülmesine manidir. En parlak
bir ı ık bile, gündüz güne ı ı ının yanında pek zayıf kalır. ki cihan güne i Muhammed
aleyhisselamın nuru ve mucizeleri yanında da Eshab-ı kiramın kerameti, elbette gölgede
kalır.
kinci husus, insanların iman etmeleri için, Peygamberlerin mucize göstermeleri gerekir.
Evliyanın keramet göstermesi gerekmez. Hatta keramet göstermekten hayâ ederler.
Asr-ı saadetteki insanların imanı kuvvetli idi. Kerametle imanlarının kuvvetlenmesine
ihtiyaç yok idi. Daha sonra gelenlerin imanı zayıfladı. manlarının kuvvetlenmesi için
keramete ihtiyaç hasıl oldu. Onun için daha sonra gelen evliyada keramet çok görüldü.
( evahid-ün-nübüvve s.417)
Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömeri birlikte bildiren hadis-i eriflerden birkaçı da öyle:
(Benden sonra Ebu Bekre ve Ömere iktida edin, uyun!) [Tirmizî, Hakim]
(Cennete ilk girecek olan Ebu Bekr ve Ömerdir.) [Deylemî, bni Neccar]
(Bu ikisini kötüleyen bana ve slâma kastetmi demektir.) [Ebu Nuaym]
(Bu ikisini sevmek, iman, bunlara dü manlık küfrdür.) [ . Adiy, . Neccar]
Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömere sövmenin küfr oldu u Hulasa-tül-fetavada yazılıdır. Bu
ikisine dil uzatanların küfründe bütün âlimlerin sözbirli i oldu u Mirat-ı Kainatda da
yazılıdır. Hadis-i eriflerde buyuyruldu ki:
(Ümmetimin oyları dalalet üzerinde toplanmaz.) [Ebu Nuaym]
(Müminlerin güzel dedi i eyi, Allahü teâlâ da güzel kabul eder.) [ . Ahmed]
(Allah, namazı, zekâtı ve orucu farz etti i gibi, Ebu Bekri, Ömeri, Osmanı ve Aliyi
sevmeyi de farz etti) [Vesile]
(Ba ınıza Ebu Bekr gelince, onu zahid ve ahirete ragıb bulursunuz. Ba ınıza Ömer
gelince, onu kuvvetli, emin ve Allah yolunda kimseden çekinmez görürsünüz. Ba ınıza
Ali gelince, hadi ve mühdi olur. Sizi do ru yola götürür bulursunuz) [Hakim]
Üstünlük Sırası
Peygamber efendimiz, Ebu Bekr, Ömer ve Osman "radıyallahü anhüm" ile Uhud da ına
çıktıkları zaman da sevinçten sallandı. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ey da , sallanma! Senin üstünde bir peygamber, bir sıddık, iki de ehid [Ömer ve
Osman] vardır.) [Buharî]
Ebu Bekr-i Sıddık, Peygamberler hariç, insanların en üstünüdür. Müslümanlıktan önce
de, Allahü teâlânın lutfu ile, putlara tapmadı. Bundan sonra, insanların en üstünü Hz.
Ömerdir.
Bundan sonra, iyilikler hazinesi, hayâ, iman ve irfan kayna ı, Zinnureyn Hz. Osmandır.
Bundan sonra, a ılacak üstünlükler sahibi, Allahın arslanı Hz. Alidir. Bunlardan sonra, en
üstünleri A ere-i mübe eredir, yani Cennet ile müjdelenmi on ki idir. Bunlardan sonra,
Bedir gazasındaki 313 ki i üstündür. Sonra Uhud gazasındaki 700 ki inin hepsi, daha sonra
da Biat-ür-rıdvan, yani a aç altında söz veren 1400 ki i üstündür. Ondan sonra da di er
Eshab-ı kiramdır.
Resul-i Ekrem efendimizin yolunda, can ve mallarını feda eden, Ona yardım eden
Eshab-ı kiramın hepsinin isimlerini, saygı ile, sevgi ile söylemek bize vaciptir. Onların
büyüklü üne yakı mıyan sözler söylemek asla caiz de ildir. simlerini saygısızca söylemek
sapıklıktır. Resulullahı sevenin, Onun Eshabının hepsini de sevmesi gerekir.
Resulullahın akrabaları
Sual: Herhangi bir sahabinin, mesela, Hz. Ebu Süfyanın müslüman olmadan önceki
halini anlatmak caiz mi?
CEVAP
Hiçbir Sahabinin müslüman olmadan önceki halini kötüliyerek anlatmak asla caiz
de ildir.
Müslüman olmadan önce i lenen bütün günahları Cenab-ı Hak, sevaba çevirdi ini ayet-i
kerime ile bildirmi tir. Hele Peygamber efendimizin Eshab-ı kiramından birini kötülemek
çok büyük günahtır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Eshabım hakkında Allahtan korkun! Benden sonra onları kötülemeyin. Onları
seven beni sevdi i için sever. Beni sevmiyen de onları sevmez. Onları inciten beni
incitmi olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmi olur.) [Buharî]
Hz.Ebu Süfyan, Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve Resulullah efendimizin kayınpederi
idi. Yani Eshardan [hanımı tarafından akraba] idi. Peygamber efendimize nikahla akrabalık
büyük bir ereftir.
nsanların En yileri
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ bana insanların en iyilerini sahabi olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını
bana vezir olarak, din-i islâmı bildirmekte yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını
da eshar [hanım tarafından akraba] olarak ayırdı. Onlara dil uzatanlara Allahın,
meleklerin ve bütün insanları lâneti olsun!) [Hakim]
(Allahü teâlâ, beni bütün insanlar arasından ayırıp seçti. Bana eshab ve akraba
olarak en iyileri seçti. Bunlardan sonra, birçok kimse gelir ki, eshabıma ve akrabama
dil uzatırlar. Onlara yakı mıyan iftiralar söyliyerek, kötülemeye çalı ırlar. Böyle
kimselerle oturmayın! Birlikte yiyip içmeyin. Bunlardan kız alıp vermeyin.) [D.Kutni]
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldı ım ve kızlarımı verdi im aileler,
Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemî]
(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.) [Deylemî .Neccar]
(Kızlarımı evlendirece im kimselerle, evlenece im kadınların Cennetlik olmasını
Rabbimden istedim. Rabbim de kabul etti.) [ irazi]
(Eshabımı, zevcelerimi ve Ehl-i beytimi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennette
benimle beraber olur.) [Ramuz]
(Esharımın [Hanım tarafından olan hısımlarımın] Cennetlik olmasının istedim.
Rabbim de bu iste imi kesin olarak kabul etti.) [Hakim]
Eshardan, Peygamber efendimize akraba olanlardan bazıları unlardır:
1- Hz.Ai e validemizin babası Hz. Ebu Bekr-i Sıddik [kayınpeder]
2- Hz.Hafsa validemizin babası Hz. Ömer-ül Faruk [kayınpeder]
3- Ümm-i Habibe validemizin babası Hz. Ebu Süfyan [kayınpeder] karde i Hz. Muaviye
[kayınbirader] ve annesi Hz. Hind. [kayınvalide]
4- Peygamber efendimizin iki damadı, Hz. Osman ve Hz. Ali.
Taif Kahramanı
Hz. Ebu Süfyan, müslüman olmadan önce Mekkenin ordu kumandanı idi. Mekkenin
fethinde müslüman oldu. slâm ordusu ehre girerken, bir tepeden onları seyrediyordu. Kendi
kendine ( imdi büyük bir ordum olsa, acaba bunları yenebilir miydim?) diye dü ündü. Tam
o sırada Peygamber efendimiz yanına gelip, yava ça (Ne kadar büyük ordun olsa, yine
seni yenerdim) buyurdu. Bu mucize kar ısında Hz. Ebu Süfyanın imanı daha da
kuvvetlendi. Daha sonra Peygamber efendimiz Eshabına buyurdu ki:
(Ebu Süfyanın evine giren öldürülmekten kurtulur.) [Müslim]
Hz. Ebu Süfyan Mekkeye gidip Kurey i slâma davet etti. slâm ordusunun ehre girmek
üzere oldu unu haber verdi. (Müslüman olanlar ve veya benim evime ve Mescid-i harama
sı ınanlar hariç, herkes kılıçtan geçirilecektir.) dedi. Hz. Ebu Süfyana bu ereften ba ka,
daha birçok ihsanlara kavu tu.
Taif gazasında çok büyük kahramanlık gösterdi. Harbde bir gözü çıktı. Gözünü avucuna
alıp geldi. (Ya Resulallah, gözüm Allah yolunda telef oldu. Allahü teâlâ, geçmi
günahlarımı affeder mi?) diye suâl etti. Cevabında buyurdu ki:
( stersen duâ edeyim gözün iyile sin. stersen Cennette büyük mükâfatlara kavu ,
Cennet gözü için sana duâ edeyim.) [Mevahib]
Hz. Ebu Süfyan elindeki gözünü yere atıp, (Cennet gözü isterim) dedi. Peygamber
efendimizin vefatından sonra, Yermük sava ında, dinden dönenlerle yaptı ı sava ta di er
gözü de çıkıp ehid oldu. (Medaric-ün nübüvve s.417)
Kadınların en üstünü
Sual: Kadınların en üstünü kimdir?
CEVAP
mam-ı Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet âlimleri buyurdu ki; limde ve ictihadda Hz. Ai e, Hz. Fatımadan üstündür.
Abdülkadir-i Geylani hazretleri, (Hz. Ai e daha üstündür.) buyurdu. (Gunye)
limde ve ictihadda Hz.Ai e, zühd ve dünyadan kesilmekte ise, Hz. Fatıma daha ileridir.
Bunun içindir ki, Hz.Fatımaya Betul yani çok temiz demi lerdir. Hz. Ai e Eshab-ı kirama
eriati ö retirdi. Eshab-ı kiram, mü küllerini, ondan sorup ö renirdi. (c. 2, m.67)
Hz. Ai e, Resulullahın zevce-i mutahherasıdır. Ebu Bekr-i Sıddikın kızıdır. Çok akıllı,
zeki, âlime, edibe ve afife ve saliha idi. Hafızası pek kuvvetli oldu u için, Eshab-ı kiram
birçok eyleri ondan sorup ö renirdi. Resulullah tarafından çok sevilir ve çok ö ülürdü.
Nikahı Allahü teâlânın emri ile yapıldı. Ayet-i kerime ile medhedilmi tir.
Fatıma-tüz-zehra, Resulullahın dört kızından en sevgilisi idi. Aklı, zekası, hüsn-ü
cemali, zühd ve takvası ve ahlâk-ı hüsenesi pek ziyade idi. Yüzü pek beyaz ve parlak
oldu undan Zehra denildi. Ayet-i kerime ve hadis-i erifte medholundu.
Hadice-tül-kübra ise, Resulullahın ilk zevcesidir. Çok zengin ve âlime ve akıllı idi.
Bütün malını Resulullaha ba ı ladı. Yirmidört sene çok iyi hizmet etti. Bir kerre incitmedi.
lk imana gelen hür kadındır. Resulullah, vefatına kadar, her zaman kendisini meth
buyururdu. Hatta bir gün, evde methederken, Ai e validemiz dayanamayıp "Cenab-ı Hak
size ondan daha iyisini verdi" dedi. (Hayır! Ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı
dedi i günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyyet verirken, o bana Yâr oldu. Üzüntülerimi
giderdir) buyurdu. Hz. Hadice ile kerimesi Fatıma-tüz-zehra, dünyadaki bütün kadınların en
üstünü oldukları hadis-i erifte bildirilen dört kadından ikisidir. Üçüncüsü Hz. Ai e,
dördüncüsü, Hz. Meryemdir.
Bazı âlimler de Hz. Fatımanın Hz. Meryemden sonra bütün kadınların en üstünü
oldu unu bildirmi lerdir.
Hazret-i Ali hakkında
Sual: Hazret-i Ali’nin hayatı hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Hz. Ali "radıyallahü anh" Resulullahın amcası olan Ebu Talibin o lu idi. Cennetle
müjdelenen on ki iden biridir. Resulullahın damadıdır. Ehl-i beytin birincisidir. Hicretten 23
yıl önce Mekkede do du. Bütün gazalarda kahramanlıklar gösterdi. Uhudda onaltı yerinden
yaralandı. Hicri 35 yılında halife oldu. Bundan be yıl sonra Ramazan-ı erif ayı 17. Cuma
günü sabah namazına giderken bni Mülcem isminde bir harici tarafından kılıçla alnına
vurularak ehid edildi. Kufede yani Necef denilen yerde medfundur.
Hz. Ali, Bu day benizli, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri ve siyah gözlü, geni gö üslü, iri
yapılı idi. Sakalı sık olup sava ta uzatırdı ve omuzlarına kadar yayılırdı. Son zamanlarda saçı
ve sakalı pamuk gibi beyaz olmu tu. Evliyanın büyü ü, Vilayet yolunun reisidir. Her
tarikatte herkese evliyalı ın feyzleri ve marifetleri Hz. Aliden gelmektedir.
Hz. Ali ve Hz.Fatıma çocuklarının herkes üzerinde hakları vardır. nsanların en
ereflileri onlardır. Onlara tazim, dinimizin emridir.
Mübarek Sözleri
Hz. Alinin mübarek sözlerinden bazıları öyledir:
Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni özür dilemeye mecbur bırakandır.
Cehennemlik görmek istiyen, kendi oturdu u hâlde, ba kasını ayakta tutan kimseye
baksın!
Bedende ba ne ise, imanda da sabır aynıdır. Ba sız beden, sabırsız iman da olmaz.
Dost edinin! Onlar sizin için dünya ve ahıret sermayesidir.
Müslümanlar ahırete inanıyor. Kitapsız kâfirler inkar ediyor. Tekrar dirilmek olmasaydı,
inanmıyanlar, bir ey kazanmaz, müslümanlar da zarar etmezdi. Fakat herkes dirilince,
kâfirler sonsuz azab çekeceklerdir.
Ahmak ve cahil ile arkada lık etme! Ondan kendini koru! Nice ahmaklar var ki, arkada
oldukları akıllı kimseleri helak ederler. Ki i arkada ı ile ölçülür. Kalbler bulu tu u zaman
birinin di erine tesiri vardır.
Kendilerinden hayâ edilen kimselerle arkada lık etmek suretiyle amellerinizi
güzelle tiriniz!
Mürüvvet iffetli olmak, nefse hakim olmak, darlıkta ve geni likte bol bol ihsanda
bulunmaktır.
Halkın bir kısmı, beni çok sevip Eshab-ı kirama bu zeder. Ben bunları sevmem. Ben
peygamber de ilim. Bir kısmı da bana bu zedip, Sahabenin bir kısmını sever. Bunlar da
Cehennemliktir.
Hükümdarlara nasihati
Ey hükümdar, sakın kibirlenme! Büyüklük taslıyanlara özenme. Çünkü Allahü teâlâ, her
zorbayı zelil, her büyükleneni hakir ve zelil eder.
Affetti inden dolayı asla pi man olma; cezalandırdı ın için de sakın sevinme!
Halkının ayıbını gücün yetti i kadar ört ki Allah da senin halkından gizli kalmasını
istedi in eylerini örtsün. Kimseye kin gütme! intikam iplerini kes. unu bunu
gammazlayanın sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünürse
görünsün yine hilekardır.
Sadık ve kanaatkar adamları kendine sırda edin. E er bunlar seni alkı lamazlar ve
yapmadı ın bir takım i leri sana isnad ile keyfini getirmezler ise bunu da anlayı la kar ıla.
Zira alkı a ve yersiz övgüye müsamaha etmek insanı büyüklenme e sevkeder. Sakın
insanların iyisi ile kötüsü, senin yanında bir olmasın. Zira onları böylece e it görmek bir
tarafta iyileri iyilikten so uturken kötülerin de fenalı a olan meylinde onlara cesaret verir.
Hazret-i Alinin menkıbeleri
Hz. Alinin menkıbeleri çoktur. Birkaçı öyle:
Hz. Ali, yanına oturan fakir bedeviye (Bir iste in mi var?) buyurur. Bedevi utancından
diliyle bir ey söylemeyip i aretle bildirir. Hz. Ali, yanında bulunan iki giyece in ikisini de
bedeviye verir. Bedevi sevinerek güzel bir beyit okur. Beyit Hz. Alinin çok ho una gider.
Çocukları için ayırdı ı üç altının hepsini bedeviye verir. Bedevi (Ey müminlerin emiri,
beni kendi ailemin en büyük zengini ettin) der. Hz. Ali de, u hadis-i erifi nakleder:
(Herkesin de eri, söyledi i güzel sözlere, yaptı ı iyi i lere göre ölçülür.) [M.Cami]
Cenab-ı Hak, Hz. Cebrail ile Hz. Mikaili karde etti, her ikisi de, kendisinin daha uzun
ömürlü olmasını istedi. Allahü teâlâ, (Muhammed aleyhisselam ile Aliyi karde ettim. Ali,
ölümü göze alıp Onun yata ına yattı. Onu kendine tercih etti. Yere inin, Aliyi
muhafaza edin) buyurdu. Hz. Cebrail ba ucunda, Hz. Mikail ayak ucunda durup (Rahat
uyu! Senin gibi yi it var mı? Allahü teâlâ seninle meleklerine övünüyor) dediler. Cenab-
ı Hak buyurdu ki: (Öyleleri vardır ki, Allahın rızasını kazanmak için canını verir.)
[Bekara 207]
Peygamber efendimiz, ku kebabını yemek için sofraya oturunca, (Ya Rabbi en çok
sevdi imi gönder de, u kebabı onunla beraber yiyelim) dedi. Hemen Hz. Ali geldi,
beraber yediler. (Tirmizî)
Sen Benim Karde imsin
Peygamber efendimiz, Muhacirlerle Ensarı birbirleriyle karde yapmı tı. Hz. Ali gözleri
ya lı, (Ya Resulallah, Eshab-ı kiramı birbirleriyle karde yaptın. Beni kimseyle karde
yapmadın) dedi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ya Ali, sen benim dünya ve ahırette karde imsin.) [Tirmizî]
Kusuru var zannı ile Hz. Aliyi Peygamber efendimize ikayet ettiklerinde, Resulullah
efendimiz buyurdu ki: (Aliden ne istiyorsunuz, o benden, ben de ondanım. Benden sonra
Ali her müminin velîsidir.) [Tirmizî]
Aynı konuda Peygamber efendimize bir de mektup yazmı lardı. Mektup okununca
Resulullah efendimizin rengi de i ip buyurdu ki: (Allah ve Resulünü seven, Allahın ve
Resulünün de kendisini sevdi i bir zat hakkında ne denebilir?) [Tirmizî]
Peygamber efendimiz, Hz. Aliyi aile efradına vekil bırakarak, Tebük seferine çıktı.
Münafıklar, (Resulullah, Aliden ho lanmadı ı için sefere götürmedi) dediler. Hz. Ali hemen
silahlanıp yola çıktı. Resulullaha vasıl olup söylenilenleri anlattı. Peygamber efendimiz
onların yalan söylediklerini bildirip buyurdu ki: (Ya Ali, sen bana, Harunun Musaya
yakınlı ı gibisin. Ancak benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buharî]
Hayber gazasından dönen Hz. Aliye Peygamber efendimiz, (Ya Ali, e er halk, saya
söylediklerini söylemiyecek olsalardı, senin hakkında çok sözler söylerdim. O zaman
herkes, bereketlenmek için, aya ının tozunu alır, abdest suyunu ifa için hastalarına
verirlerdi. Seni ehid ederler. Ahırette havzımın üzerinde halifemsin. Cennete en önce
sen girersin. Seni sevenler nurdan minberler üzerinde olur) buyurunca, Hz. Ali ükür
secdesi yaptı.
Allahın Aslanı
Peygamber aleyhisselam (Fakirlikle ö ünürüm) buyurunca, Hz. Ali, dünya malına hiç
kıymet vermedi. Eline bin altın geçse, ertesi güne bırakmazdı. Hepsini fakirlere da ıtırdı.
Resul-i ekrem, bu yüzden Hz. Aliye (Sultan-ül Eshiya), yani cömertler sultanı buyurmu tur.
Hz. Ali, Haydar [aslan], Kerrar [dü mana defalarca hamle eden], Ebüttürab [toprak
babası], Esedullah [Allahın aslanı] gibi çe itli isimlerle anılmı tır.
Hz. Ali namaza durunca dünya yıkılsa haberi olmazdı. Bir harpte Hz. Alinin mübarek
aya ına bir ok saplanmı tı. Oku çıkaramadılar. Doktor geldi. (Bayıltıcı ilaç vermeli ki,
ancak o zaman ok çıkarılır. Yoksa, bunun a rısına tahammül edilemez) dedi. Hz. Ali
(Bayıltıcı ilaca lüzum yok, ben namaza durunca çıkarın) buyurdu.
Hz. Ali namaza ba ladı. Doktor da Hz. Alinin mübarek aya ını yarıp oku çıkardı. Yarayı
sardı. Hz. Ali, namazını bitirince (Oku çıkardınız mı?) buyurdu. Doktor (Evet çıkardım)
dedi. Hz. Ali (Hiç farkına varmadım) buyurdu. [ bni Mülcem bunu bildi i için Hz. Aliyi
namaz kılarken öldürmeyi planladı.]
Hz. Yusufun güzelli i kar ısında da Mısır kadınları hayran olup, kendilerini öyle
unutmu lardı ki, ellerini kestiklerinden haberleri olmamı tı. Müminler de vefat anında
Resulullah efendimizin güzel yüzünü görüp ölüm acısını duymazlar.
Hz. Ali, vefatına yakın (Tabutumu Arene götürün, orada ı ık saçan bir kaya vardır.
Beni oraya defnedin) buyurdu. Öyle yaptılar ve buyurdu u gibi buldular. ( evahid)
Hz. Aliyi Sevmek
Bir kimse, Allahın emirlerini yapmasa, yasakladıklarından kaçmasa, sonra da (Ben
Allahı çok seviyorum) dese, bu kimseye inanılır mı? Çünkü sevginin gere i, sevgilinin
yolunda gitmektir.
Hz. Aliyi mümin sever, mümin olmıyan sevmez. Hz. Ali de, ancak müminleri sever.
Yani namaz kılanı oruç tutanı, zekât vereni, hacca gideni sever. Bunları yapan, Hz. Alinin
yolunda olur. Çünkü Hz. Ali kendisi namaz kılar, oruç tutar, dinimizin di er emir ve
yasaklarına uyar, haramlardan kaçardı. Bunları yapmadan Hz. Aliyi sevmek mümkün olmaz.
manın temeli, Allah dostlarını dost, dü manlarını da dü man bilmektir. slâmın be sartını
yerine getirmiyen Allah dostu olmaz.
Hz. Ali, Allah dü manlarının dü manı, Allah dostlarının dostudur. u hâlde, Hz. Ali,
namaz kılmıyan, dinimizin di er emirlerini yerine getirmiyen kimseleri sevmez. Böyle
kimseler de Hz. Aliyi sevemez. Seviyorum derse de yalan olur. Çünkü seven, sevdi inin
yolundan gider. Namaz kılmayan, Allahın haram etti i eyleri pervasızca i liyen kimsenin
Hz. Aliyi sevmesi mümkün olur mu?
Mezhepsizler samimiyetsizdir
Sual: Bilindi i gibi, Mısırlı, Suriyeli, Pakistanlı ve Hintli bazı yazarlar, Eshab-ı kirama,
bilhassa Hz. Osmana a ır ekilde dil uzatıyorlar. Dinimizi içten yıkmaya, müminler arasında
tefrika çıkartmaya çalı ıyorlar. Bunları gören bazı müslümanlar, mesela Davudo lu Hoca,
Necip Fazıl, Sadreddin Yüksel ve daha ba kaları, bu mezhepsizlere gereken cevabı
vermi lerdir. Fakat mezhepsizlerin yanda ı olan bir yazar, "Hz. Osman ve di er sahabeleri
kötüleyenler imdi ölmü tür. Müminler elbette karde tir. Dolayısıyla (Ölülerinizi iyilikle
anın, kötülüklerini söylemeyin!) hadisine uyup, Sahabeyi kötüleyen bu zatları da tenkid
etmek caiz olmaz." diyor. Peki mezhepsiz bir kimse, yazarın ölüsü sayılıyor da ve onu
iyilikle anmak, kötülüklerini söylememek gerekiyor da, Hz. Osman ve di er Eshab-ı kiram
müslümanların ölüleri sayılmıyor mu? Onları kötülemek caiz midir?
CEVAP
Mezhepsizlere göre, Eshab-ı kiramı kötülemek caiz, fakat, kötülüyenlere ne
yapıyorsunuz demek bile caiz de ildir. Böylece Eshab-ı kiramı kendi ölüleri olmadıklarını
adeta kabul etmi oluyorlar. Mezhepsizlerin ve onların yanda larının çok samimiyetsiz
oldukları meydandadır. Hem (Ölülerinizi iyilikle anın!) hadis-i erifini yazarlar, hem de
Eshab-ı kirama dil uzatırlar. Eshab-ı kiramı kötülemek caiz olmadı ı gibi, onlar hakkında
iyilikten ba ka ey söylemek de caiz de ildir.
Üç büyük ehid
Sual: Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Hamza nasıl ehid oldu?
CEVAP
Hz. Hasan, babası Hz. Ali’den sonra halife seçildi. 7 ay sonra, sava a hazırlanırken,
müslüman kanı dökülmemesi için, hilafeti bıraktı. Kıskançlık yüzünden hanımı tarafından
zehirlenerek ehit edildi.
Hz. Hüseyin: bni Mercane denilen, Sinan bin Enes Nehâî isimli biri tarafından
Kerbela’da ehit edildi. Hz. Hüseyin ile birlikte 70 ki i daha ehit oldu. Mübarek ba ı,
Mısır’da Karafe kabristanındadır.
Hz. Hamza, Bedir’de Cübeyrin amcasını öldürmü tü. Cübeyr, kölesi Vah i’ye,
“Hamzayı öldürürsen azat ol” demi ti. Sonradan Resullahın kayınvalidesi olan Hind de,
babasının intikamı için, Hamzayı öldürene çok altın verece im demi ti. Azat olmak ve
altınlara kavu mak için, iyi okçu olan Vah i, Hz. Hamzayı, ok atarak a ır yaralayıp kılıcı ile
ehit etti. Mekkenin fethinden sonra, iman etti. man edince, sahabi oldu. Yemame tarafına
gitmesi emrolundu. Müseyleme ile sava an Halid ibni Velidin ordusu bozuldu u sırada, Hz.
Vah i kahramanca saldırıp, Peygamberim diyen Müseyleme-tül-kezzâbı öldürdü. Bunu
gören müslümanlar hücum edip, zafer elde ettiler. Resulullah efendimizin, Hz. Vah i’yi
Yemâme tarafına göndermesinin, mucize oldu u meydana çıktı.
Dinimizde, yas tutmak günah oldu undan, ehit olan bu mübarek zatların hiç birisi için
matem tutmak caiz olmaz.
Eshâb-ı Bedir
Sual: Eshâb-ı Bedrin isimleri yazılı kâ ıdı eve asmak veya üzerimizde ta ımakta fayda
var mıdır?
CEVAP
Eshâb-ı Bedrin isimlerinin ifâ ve bereket verdi i, Kabânînin (Esmâ-i Ehl-i Bedr)
kitâbında yazılıdır.
Salihleri anmak
Sual: Salihleri anmak nasıl olur?
CEVAP
Enbiyayı, evliyayı ve salih kimseleri anmak, onların yüksek mertebelerini, hallerini,
güzel ahlâklarını hatırlamak, söylemek demektir. Bunları böylece hatırlayıp sevmek, Allah
sevgisindendir. Bunları i itenler, bunlar gibi olmaya çalı ırlar. (Müslümana Nasihat)
kitabındaki hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Salihleri anmak, günahları temizler.) [Deylemî]
(Peygamberleri anmak, ibâdettir, salihleri anmak günahlara kefarettir. Ölümü
anmak sadaka vermek gibidir. Kabri hatırlamak sizi Cennete yakla tırır. Cehennemi
hatırlamak cihad etmek gibidir.) [Deylemî]
(Her hastalı ın ifası vardır, kalbin ifası, Allahü teâlâyı anmaktır.) [Deylemî]
(Salihler anılınca rahmet iner.) [ .Ahmed]
[Hadis-i erifteki rahmet, Cennetlik olmak demektir. Salihler anılınca, bu rahmetin
sebebine kavu ulmu olur. Salihlere uyma iste i ba lar. Salihlere uyan da Cennete girer.]
Tasavvuf, Cenab-ı Hakkı anmak, arifleri hatırlayıp sevmek ve Resulullahın yoluna
yapı maktır.
Ölüleri kötülemek
Sual: Bid' at ehli bazı kimselerin sapıklıklarını söyleyince, "Ölülerin kötü tarafı
söylenmez. Ayrıca gıybet de olur" deniyor. Fakat bu bid' at ehli ahıslar, ba ta Hz. Osman
olmak üzere Eshab-ı kiramın ço unu kötülüyorlar. Eshab, bizim ölülerimiz de il mi, onları
kötülemek gıybet de il mi?
CEVAP
Bid'at ehlini kötülemek gıybet olmaz. Gıybet, bir kimsenin gizli bir kusurunu,
arkasından söylemektir. Harbilerin ve bid' at sahiblerinin ve açıkça günah i liyenlerin bu
günahlarını ve zulmedenlerin ve alı veri te hile yapanların bu fenalıklarını müslümanlara
duyurarak, bunların errinden sakınmalarına sebep olmak ve müslümanlı ı yanlı
anlatanların bu iftiralarını söylemek gerekir, gıybet olmaz (R. Muhtar c.5, s.263)
Eshab-ı kirama dil uzatanlar, ölü olsun, diri olsun, bunları açıklamak, gıybet olmaz,
aksine dinin emrine uymak olur. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Bid'atler çıkıp, Eshabıma
kötü söz söylendi i zaman, do ruyu bilen, herkese söylesin! Allahü teâlâ, bildi i [ve
gücü yetti i] hâlde do ruyu söylemiyen böyle âlime lânet eder.) [Deylemî]
Eshab-ı kiramın hepsi müslümandır. Bizim ölülerimizdir. Hiç kimsenin onları tenkit
etmesi caiz olmaz. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ölülerinizi hayırla anın, iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini açıklamayın.) [Tirmizî]
(Ölülerinize sövmeyin, onlar amelleriyle ba ba a kalmı tır.) [Buharî]
(Hz. Ai e, "Lânetlik bni Kays ne yapıyor?" diye sorar. Oradakiler "Öldü", derler.
Hz. Ai e hemen, Estagfirullah der. "Neden önce lânetledin, sonra istigfar ettin?"
diyene, "Resulullah (Ölülerinizi kötülemeyin) buyurdu u için" diye cevap verir.) [ bni
Hibban]
Eshaba Dil Uzatmak
Eshab-ı kiramın kusuru olsa da, bizim ölülerimiz oldu u için ve Allahü teâlâ onların
kusurunu affetti i için bunları söylemek caiz olmaz. Hadis-i eriflerde buyuruluyor ki:
(Eshabımın ismini i itince, susun, anlarına yakı mıyan söz söylemeyin!) [Taberânî]
(Eshabımın kusurları, yanlı hareketleri olacaktır. Allahü teâlâ, onları bana
ba ı lıyacak, kusurlarını affedecektir.) [ bni Asakir]
(Eshabımın kusurlarından bahsetmeyin, onlardan so uyabilirsiniz. Eshabımın
iyiliklerinden bahsedin ki, kalbleriniz onlara ısınsın!) [Deylemî]
(Eshabım arasında fitne çıkacaktır. Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin
hürmetine o fitnelere karı anları, af ve ma firet edecektir. Sonra gelenler ise, bu
fitnelere karı an Eshabıma dil uzatarak Cehenneme girecektir.) [Müslim]
(Allahtan korkun, Eshabıma dil uzatmayın! Onları seven, beni sevdi i için sever.
Onları sevmiyen, beni sevmedi i için sevmez. Onlara el ile, dil ile eziyet eden, Allaha
eziyet etmi olur.) [Buharî]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar]
Abduhçuların hedef tahtası haline getirdikleri Hz. Osman, Cennetle müjdelenmi on
ki iden biridir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Osman bendendir, ben de Osmandanım.) [Taberânî]
(Yüz kızım olsa, hepsini de Osmana verirdim.) [ bni Asakir]
(Meleklerin hayâ etti i zattan [Osmandan] ben hayâ etmez miyim?) [Beyhekî]
(Osmanın efaati ile Cehennemlik 70 bin ki i, hesab görmeden Cennete girer.)
[ .Asakir]
Tebük gazvesinde Hz. Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, yetmi at, on bin altın
getirdi. Resulullah efendimiz, bunları askere da ıttıktan sonra, (Bugünden sonra Osmana
günah yazılmaz.) [Bundan sonra Allah Osmanı günah i lemekten korur.] buyurdu. (Tirmizî)
ve öyle duâ etti: (Ya Rabbi, Osmanın geçmi , gelecek, gizli-açık, Kıyamete kadar bütün
günahlarını affet!) [Ebu Nuaym]
Birgün Hz. Fatıma, Hz. Alinin bir hareketine incinmi ti. Hz. Ebu Bekr ile Hz. Ömer
Peygamber efendimize ricada bulundularsa da, Resulullah efendimiz sükut etti. Hz. Osman
rica edince damadı Hz. Aliyi affetti. ki kayınpederinin ricasını kabul etmeyip de, damadı
Hz. Osmanın ricasını niçin kabul etti i suâl edilince, (Öyle birinin efaatini [ricasını, af
talebini] kabul ettim ki, yer ile gö ün yerini de i tir diye, duâ etse, Allahü teâlâ
de i tirir.) buyurdu. (Mesabih)