You are on page 1of 35

Küresel Kriz

ve

Türkiye

Ali Ünal Hüseyin Kaya

Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi

İSTANBUL
Şubat 2009
Küresel Kriz ve Türkiye

Sunuş
2007 yılında ABD konut sektöründe başlayan ve küresel krize dönüşerek bütün dünyayı
etkisi altına alan krizin boyutlarının nereye varacağı ve nerede sonlanacağı halen
bilinmezliğini sürdürürmektedir. Dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye’de krizin
etkileri 2008 yılı son çeyreğinden itibaren ciddi biçimde hissedilmeye başlanmıştır.

Türkiye Ekonomisi’nin geçirmiş olduğu 1994 ve 2001 krizleri doğrudan mali sektörü
etkilemiş olmasına rağmen, 2008 küresel krizi reel sektörü etkilemektedir. Dünya
genelinde yaşanan likidite ve güven problemleri, doğrudan yabancı sermaye girişleri ve
portföy yatırımları gibi kısa vadeli para hareketlerinin azalmasına neden olmuştur. Ayrıca
özel sektörün krize yüksek dış borçla yakalanması ve kronik Cari İşlemler Açığı
problemimizin bulunması Türkiye’nin 2009 yılında dış finansmanı nasıl sağlayacağı
sorusunun sıklıkla sorulmasına neden olmaktadır.

Hükümetin kriz yönetiminde başarılı olması iç ve dış politika alanlarında Türkiye’ye bir çok
fırsat getirecektir. Öte yandan hükümetin kriz yönetiminde başarısız olması halinde
özellikle işsizlik çok ciddi sorun haline gelecek ve bu sorun beraberinde toplumsal
karışıklıklara hatta siyasi krizlere de neden olabilecektir.

Küresel krizin arkasında yatan nedenleri, Dünya ve Türkiye üzerinde olası etkilerini daha iyi
analiz edebilmek için bu raporda; öncelikle ABD’de konut kredisi sektöründe başlayan
krizin nasıl küreselleştiği, krizin nedenleri ve gelişim süreci incelenmiştir. Sonraki
bölümlerde ise ‘Türkiye krizin neresindedir?’ sorusuna cevap verebilmek amacıyla makro
ekonomik veriler incelenmiş ve bu verilerden elde edilen bulgular ışığında genel bir durum
değerlendirmesi yapılmıştır. Daha sonra krizin Türkiye ve bölge ülkeleri üzerinde olası
ekonomik ve politik etkileri ayrıca krizden sonra yeni dünya düzeninin nasıl olacağı
sorularına cevap aranmıştır.

Raporun sonuç bölümünde ise iyimser, kötümser ve muhtemel senaryolar oluşturularak


bu senaryolar dahilinde Türkiye’de ekonominin ve politikanın nasıl şekillenebileceğine
ilişkin öngörülerde bulunulmuştur.

www.ekopolitik.org
2
Küresel Kriz ve Türkiye

İçindekiler
Krizin Anatomisi ……………………………………………………………………………………………… 4

Krizin 1929 Krizi ile Benzerlikleri ve Farklılıkları ………………………………………………… 8

Türkiye Krizin Neresinde ? ………………………………………………………………………………….. 10

Büyüme …………………………………………………………………………………………............ 11

Dış Ticaret ve Ödemeler Dengesi ………………………………………………………………... 12

Enflasyon ……………………………………………………………………………………………………… 15

Kamu Maliyesi ……………………………………………………………………………………………………… 16

Para Politikası ……………………………………………………………………………………………………… 18

İşsizlik …………………………………………………………………………………………………………………. 19

Genel Değerlendirme …………………………………………………………………………………………. 19

Krizin Türkiye ve Bölge Ülkelere Olası Ekonomik ve Politik Yansımaları ……………… 23

Krizden sonra Yeni Dünya Düzeni Nasıl Olacak ? ……………………………………………….. 26

Sonuç ……………………………………………………………………………………………………………………. 29

İyimser Senaryo …………………………………………………………………………………………. 30

Kötümser Senaryo …………………………………………………………………………………………. 31

Muhtemel Senaryo …………………………………………………………………………………………. 32

www.ekopolitik.org
3
Küresel Kriz ve Türkiye
Krizin Anatomisi
2007 yazında ABD’de başlayan ve 2008 Eylül ayında ABD’nın en
büyük 4. Yatırım Bankası olan 158 yıllık Lehman Brothers’ın 600
milyar dolar borç ile iflasını açıklayarak batmasıyla etkisi bütün
dünyaya yayılmaya başlayan kriz, 1929 Büyük Buhranından sonra,
dünyanın yaşadığı en büyük kriz olarak tanımlanmaktadır. Krizin
boyutlarının nereye varacağı ve krizin ne zaman sonlanacağı
konusunda ekonomistler tarafından henüz fikir birliği
sağlanamamıştır. Bu krizin temel nedenleri olarak, ABD’nin
gayrimenkul piyasasında son yıllarda yaşanan aşırı fiyat artışları,
geri dönmeyen riskli konut kredileri ve bunlara bağlı olarak
çıkartılan finansal yatırım araçlarında buhar olup giden milyar
dolarlar gösterilmektedir.

1990’lı yılların ikinci yarısında oluşan ve dot-com olarak tabir edilen


balonun 2001’de patlaması ile birlikte ABD ekonomisi bir
2001 yılında ABD ekonomisi
dot com balonunun resesyona sürüklenmişti. 11 Eylül 2001 yılında ABD’de gerçekleşen
sönmesi ve 11 Eylül saldırısı terör saldırıları ve sonrasında yaşanan gelişmeler, resesyonun
nedeniye resesyon etkilerinin daha şiddetli bir şekilde ABD’de hissedilmesine yol açtı.
içerisindeydi. Dönemin FED başkanı Alan Grenspan ABD’yi resesyondan
çıkarmanın formülü olarak faiz oranlarında indirime gitmeyi uygun
gördü. Mayıs 2000 ile Kasım 2001 arasında 11 kez faiz indirime
giden FED, faizleri %6,5 seviyesinden %1,75 seviyesine düşürdü.
Bununla da yetinmeyip faiz indirimlerine devam eden FED, 2003
Haziran ayında faizi son 45 yılın en düşük seviyesi olan %1’e
düşürdü. 2003 yılında yaratılan ucuz para ortamıyla bir yandan
ABD ekonomisi suni tüketim ve fiyat artışları ile resesyondan
kurtulurken, diğer yandan Irak savaşının finansmanı da bol
likidite ile kolaylıkla yapılabiliyordu.

Faiz indirimleri ile başlayan kolay para dönemi, konut kredilerinin


hızla artmasına neden oldu. Bunun yanında, 1980’li yıllardan beri
ABD ekonomisinde hakim görüş olan paracı ekolün etkisiyle
finansal piyasaların deregüle edilmesi, diğer bir ifadeyle kontrolsüz
bırakılmasıyla birlikte konut kredileri çok riskli bir şekilde
genişlemeye başladı. Risk iştahı kontrolsüz bırakılan ABD finans
sektörü, ödeme gücü düşük olan kişilere eşik altı (sub-prime)
olarak adlandırılan mortgage kredileri vermeye başladı.

www.ekopolitik.org
4
Küresel Kriz ve Türkiye
Buna ek olarak, kullandırılan krediler teminat gösterilerek piyasaya
yapılan tahvil satışları, yatırım bankaları, hedge fonlar ve çeşitli
finans kuruluşları tarafından kullanılarak üretilen yeni türev
ürünlerin yardımı ile kredi riskleri bütün mali kesime yayıldı. Bu
gelişmeler konut piyasasında fiyatların hızla yükselmesine ve
yükselen konut fiyatları ise riskli konut kredilerinin daha fazla
artmasına neden oldu. Böylelikle 2004 yılında ABD’de konut
sahipliği tarihin en yüksek seviyesine (%96) yükselerek konut
fiyatları da rekor seviyelere çıktı.

2004 yılından itibaren FED’in enflasyonla mücadele için tekrar faiz


arttırımına gitmesiyle durum bozulmaya başladı. Faizlerin hızlı bir
Enflasyonla mücadele için
şekilde artması, özellikle değişken faizli mortgage kredilerinin geri
FED’in ucuz para
dönüşümünde sorunlar çıkmasına neden olurken, kredi geri
politikasını terk etmesi
ödemelerinde yaşanan sorunlar ve yüksek faiz sebebiyle konut
beraberinde sorunları da
getirdi. fiyatları düşmeye başladı. Konut fiyatlarının düşmeye başlaması
konut kredi piyasasında sıkıntıların daha da artmasını beraberinde
getirdi.

Aşağıdaki tabloda ABD’de emlak fiyatlarındaki değişimi ölçmek için


kullanılan Case Schiller Endeksi’nin 1998-2008 yılları arasındaki
değişimi görülmektedir. 1996 yılından itibaren sürekli bir artış
trendine giren ABD ev fiyatları 2004 yılında zirve yapmış ve bu
tarihten sonra fiyatlar düşüş trendine girmiştir.

ABD'de Ev Fiyatlarındaki Yıllık Artış


20% (Case & Schiller Endeksi)

15%

10%

5%

0%
2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
-5%

-10%

Kaynak:S&P

www.ekopolitik.org
5
Küresel Kriz ve Türkiye
Case Schiller Endeksi’ne göre ev fiyatlarının düşmeye başladığı
2006 yılında finansal piyasalarda başlayan durgunluk, 2007 yılında
riskli konut kredilerine dayalı yatırım gerçekleştiren finansal
kurumlarda, bütün piyasaları endişeye sevk eden gelişmeler
yaşanmasına neden oldu ve aynı yılın Şubat- Mart ayları arasında
yüksek riskli konut kredisi (subprime) veren 25’ten fazla kuruluş
iflas etti.

22 Haziran 2007’de ise Bear Sterns yatırım bankası kendisine bağlı


iki hedge fonu kurtarmak için 3.6 milyar dolar borç vereceğini
Düşen ev fiyatları riskli
bildirdi. Bu borcun nedeni hem kreditörlerin fonlarını geri
konut kredilerinin geri
ödeme sorunlarını da çekmesini engellemek hem de hedge fonların batması sonucu
beraberinde getirmiş ve sistematik bir çöküşün olmasını engellemekti. Bu iki hedge fon
2007 yılında subprime Merrill Lynch, JPMorgan Chase, Citigroup, Deutsche Bank ve
şirketlerinde iflaslar Lehman Brothers’tan yaklaşık 9 milyar dolar borçlanmış ve kaldıraç
gözlemlenmeye kullanarak CDO(Collateralized Debt Obligations) olarak adlandırılan
başlanmıştı. konut kredilerine dayalı riskli yatırım enstürmanlarına yaklaşık 30
milyar dolar yatırım yapmıştı.

Riskli konut kredisine dayalı yatırım araçlarının ve bunlara yatırım


yapan finansal kuruluşların kredi derecelerinin düşürülmesi, bu
yatırımların ve firmaların değerlerinin hızla erimesine neden oldu.
Takip eden aylarda birçok finansal kuruluş yüksek miktarda
mortgage tabanlı yatırım aracları sebebiyle çok büyük zararlar
açıkladı.

Ürünlerin nakde dönüştürülmesinde yaşanan sıkıntılar ve


yatırımcıların paralarını geri alma isteği ile piyasalar likidite krizine
doğru sürüklendi. Bu noktadan sonra küresel bir çalkantıya
dönüşen mortgage krizine karşı merkez bankaları piyasalara para
enjekte etmeye başladılar. FED ve Avrupa Merkez Bankası 9-10
Ağustosta piyasaya 246 milyar dolar para enjekte ettiler. Diğer
merkez bankaları da para enjeksiyonunu artırmaya başladı ve
piyasalara yaklaşık 350 milyar dolar para verildi.

Artık olaylar iyice kontrolden çıkmaya başlamış ve mortgage kredisi


Artık olaylar kontrölden
veren IndyMac’ın Temmuz ayında iflas etmesinin ardından 7
çıkmaya başlamış ve
Indy Mac’ın ardından Eylül’de batma eşiğine gelen Fannie Mae ve Freddie Mac 200
Eylül ayında 158 yıllık milyar dolarlık kurtarma paketi ile tamamen devletleştirilmişti. 15
dev yatırım bankası Eylül’de ise Amerika’nın en büyük 4. Yatırım bankası olan 158 yıllık
Lehman da iflasını Lehman Brothers 600 milyar dolar borç ile iflasını açıkladı. Lehman
istemişti. Brothers’ın batışı bütün dünyada deprem etkisi yaratmış ve
ABD’nin mortgage krizi küresel finans krizi haline gelmiştir.

www.ekopolitik.org
6
Küresel Kriz ve Türkiye
Makroekonomik açıdan bakıldığında durum daha da karışıktı. ABD
Yıllardır dış ticaret açığı tarihinin en büyük cari açığını veriyordu. Buna karşılık büyük
ve cari işlemler dengesi
miktarda fon çekiyor ve cari açığını bu şekilde finanse ediyordu.
açığını Çin gibi
Sistem kabaca şöyle işliyordu: ABD’li şirketler sermayelerini ve
gelişmekte olan ülkeler
yardımı ile finanse eden
teknolojilerini alıp Çin’e gidiyor, orada yatırım yapıp, ucuz Çinli
ABD artık bu sürecin emeğiyle üretime başlıyor, ürettiklerini ağırlıkla ABD ve Avrupa
sonuna gelmişti. pazarına satıyor, oradan elde ettikleri kazançları da ABD hazine
tahvillerine yatırıyorlardı1.

ABD’nin cari açığını önemli ölçüde Çinli emeği finanse etmiş


oluyordu. Ne var ki bu açığın sonsuza kadar gidemeyeceği,bir yerde
ABD ekonomisinde bir düzeltme olması gerektiği de biliniyordu.
Yani ABD’nin dış dengesi de bir ölçüde balon üzerine oturmuş
durumdaydı. Bir yandan böyle balonlar oluşmuşken 2008 yılında
petrol, gıda ve metal fiyatları hızla artmaya yöneldi. Bu artışlar mali
kesimde zaten oluşmuş kötümser havaya, yeni olumsuz
beklentilerin eklenmesine yol açtı.2

Bu noktadan sonra derinleşen krizi önlemek için, öncelikle ABD’de


Ekim ayında 700 Milyar dolarlık bir kurtarma paketi 150 milyar
dolar daha eklenerek kabul edildi. ABD’nin paketini diğer dünya
ülkeleri takip etmeye başladı ve şu ana kadar gelişmiş
ekonomilerden gelişmekte olan ekonomilere kadar dünya
üzerinde bir çok ülke küresel krize karşı önlem olarak çeşitli
paketler açıkladılar. Ödeme güçlüğü çeken İzlanda, Ukrayna,
Pakistan, Macaristan gibi ülkeler ise çare olarak IMF ile stand by
antlaşması yapma yolunu seçtiler.

ABD Mortgage krizinden, küresel likidite krizine dönüşen mevcut


ABD’nin açıkladığı gelişmeler şu an itibari ile küresel durgunluk haline gelmiştir.
kurtarma paketinin Dünya genelinde azalan talep ve bozulan beklentilerin tüketim
ardından birçok ülke üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle ABD otomobil sektörü
de kendi paketlerini olumsuz etkilenmiştir. Otomotiv endüstrisinin dev oyuncuları ABD
açıkladılar. kongresinden aldıkları krediler ile iflaslarını ertelemişlerdir. Fakat
bundan sonra sırada hangi sektörlerin ve hangi ülkelerin olduğu
ise bilinmezliğini korumaktadır. Gün geçtikte derinleşen küresel
krizin boyutlarının nereye varacağı kesin olarak bilinmemekle
birlikte en iyimser tahminler ekonomilerin 2009 yılı üçüncü
çeyreğinden önce toparlanamayacağı yönündedir.

1
Eğilmez, Mahfi(2008): Küresel Finans Krizi
2
Eğilmez, Mahfi(2008): Küresel Finans Krizi

www.ekopolitik.org
7
Küresel Kriz ve Türkiye
Krizin 1929 Krizi ile Benzerlikleri ve Farklılıkları
Küresel krizin boyutları ve nerede sonlanacağı konusunda henüz
bir fikir birliği oluşmamakla birlikte, içinde bulunduğumuz ve
yaşayarak ögrendiğimiz kriz ortamı sıklıkla Büyük Bunalım olarak
adlandırılan 1929 krizi ile karşılaştırılmaktadır.

Ünlü iktisatçı Kenneth Galbraight3 1929 büyük buhranının çok uzun


süreli olmasını şu nedenlere bağlamaktadır. Öncelikle o dönemde
1929 yılında ABD’deki
toplam gelirin yaklaşık ABD’de çok kötü bir gelir dağılımı bulunmaktaydı. Toplam gelirin
üçte biri yüzde beşlik yaklaşık üçte biri yüzde beşlik bir kesimin elinde bulunmaktaydı.
bir kesimin elinde Krizin çıkması yeni yatırım harcaması yapan bu kesimin gelirlerinin
bulunmaktaydı. çok hızlı erimesine ve yatırımların durmasına neden olmuştur.
İkinci olarak şirket yapılanmalarının çok kötü olduğu
görülmektedir. Özellikle holdinglerin faiz üzerine kurulu bir sisteme
doğru kaymaları üretim odaklı olmaktan hızla uzaklaşılmasına ve
yatırımların azalmasına neden olmuştur. Üçüncü olarak, 1929 yılı
ABD’sinde çok fazla sayıda banka bulunmakta ve bankacılık sistemi
çok zayıf bir yapıdaydı. Banka batışları domino etkisi yaratarak
bütün bankacılık sektörüne yayılmış ve tasarrufların erimesine
neden olmuştur. 1930’lu yıllar boyunca binlerce bankanın battığı
ifade edilmektedir. Krizin derinliğinin artması ve uzun sürmesinin
bir diğer nedeni de ekonominin nasıl yönetileceğine dair bilgi
eksikliğidir. O dönem piyasa ekonomisi inancının ağır basması ve
tecrübesizlik, krize müdahele etmede çok geç kalınmasına neden
olmuştur. Sonradan alınan önlemler de krizin daha derinleşmesine
neden olmuştur. Dengeli bütçe politikası hükümet harcamalarının
kısılmasına neden olmuş, vergi indirimi olasılığını ortadan
kaldırmıştır. İç üreticiyi korumak adına ithalat vergilerinin
artırılması ise dış ticareti durdurma noktasına getirmiş ve özellikle
tarım sektörünü çok büyük sıkıntıya sokmuştur.

FED kriz döneminde para arzını kısarak, piyasalarda yaşanan nakit


sıkıntısının daha da derinleşmesine neden olmuştur. Nakit sıkıntısı
öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, ABD’de bazı alışverişler takas yöntemi
ile yapılır hale gelmiştir. FED’in bu politikası ayrıca deflasyonist
etkiyi arttırmış ve krizden çıkışı zorlaştırmıştır.

3
Galbraight, Kenneth(1988): The Great Crash 1929

www.ekopolitik.org
8
Küresel Kriz ve Türkiye
1932 yılında Roosvelt’in “New Deal” adını verdiği yeniden
1932 yılından itibaren yapılanma programı ile bankacılık sektöründen başlamak üzere
uygulanan Keynesyen alınan önlemler ve Keynesyen politikalar Büyük Buhrandan çıkışa
politikalar krizden çıkışı giden yolu hazırlamıştır.
kolaylaştırmıştır.
Bugün yaşadığımız krizi Büyük Buhrandan ayıran en temel farkların
başında, dünyanın kriz ve krizle mücadele konusunda birçok
tecrübeye ve bilgiye sahibi olması gelmektedir. Yaşanan krizin ve
krizin sebeplerinin daha iyi analiz ediliyor olması, doğru
politikaların uygulanma ihtimalini yükseltmektedir. Bankacılık
sistemine bakıldığında, sistemin çeşitli sıkıntılar yaşadığı ancak
banka batışlarının çok sınırlı olduğu görülmektedir. Devletlerin
banka batışlarına izin vermeme yönünde politika geliştirmesi ve
zorda olan bankaların kamulaştırılması, bankacılık sisteminde
büyük çöküşler yaşanmasını ve tasarrufların yok olmasını
engellemiştir. Ayrıca mevduatlara verilen garantiler bankalara
hücum olmasını ve banka batışlarını engellemektedir. Diğer yandan
FED başta olmak üzere bugün merkez bankaları krize karşı aktif
para politikası izlemekte ve piyasalara trilyonlarca dolar enjekte
etmektedirler. Ayrıca faiz oranları hızla düşürülerek genişletici para
politikası silahı sonuna kadar kullanılmaktadır. Büyük Buhran
döneminin aksine bugün dış ticareti azaltıcı hiçbir politika
uygulamaya konmamaktadır. Krize karşı ortak hareket etme
eğilimi, bilgi paylaşımının ve ortak politika üretiminin artmasına
neden olmaktadır. Hükümetler denk bütçe yerine ekonomiyi
canlandırıcı mali politikalar uygulamaktadır. Başta harcamaların
artırılması olmak üzere, vergi indirimleri ve zor durumdaki
şirketlere destek gibi politikalarla, krizden çıkış için tüm ekonomik
ve politik imkanlar kullanılmaya çalışılmaktadır.

Dünya ekonomisinin genel yapısına bakıldığında ekonomik


entegrasyonun bugün çok daha yoğun olduğu görülmektedir.
Özellikle finansal piyasaların birbirine çok fazla entegre oluşu krizin
ilk önce finans sektörü üzerinden yayılmasına neden olmaktadır.

Ayrıca sermaye yoğunluğunun bugün çok daha fazla olması,


ekonomiyi canlandırmak adına yapılan devlet yatırımlarının etkisini
ve getirisini 1930’lu yıllara göre çok daha kısıtlı bir hale getirebilir.
Dolayısıyla uygulanan Keynezyen politikaların eskisi kadar etkili
olmama ihtimali bulunmaktadır.

www.ekopolitik.org
9
Küresel Kriz ve Türkiye
Buna ek olarak, üretimin çok fazla uluslararasılaşmasının ve dünya
ticaretinin ülke ekonomilerindeki yoğunluğunun 1930’lu yıllara
oranla çok fazla olduğu görülmektedir. Bu durum bir yandan krizin
reel sektör üzerinden ülkelere bulaşma hızının ve derinliğinin
artması, diğer yandan ise krizden çıkışın daha hızlı olabileceği
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla uygulanan politikaların olumlu
ve olumsuz dışsallıkları hem daha fazla hem de daha etkili bir yapı
içermektedir. Büyük buhran yıllarından farklı olarak ülkelerin
krizden bağımsız politikalarla tek başlarına çıkma ihtimali zayıf
görünmektedir. Nitekim 1930’lu yıllarda olduğu gibi kapalı
ekonomiye geçmek ve devlet yatırımları ile ekonomik büyümeyi
sağlamak mümkün görünmemektedir.

1929-1932 yılları arasında ABD ekonomisinde yaşanan daralma


%25-30, işsizlik ise %25 seviyesine yükselmiştir. Bugün ABD başta
olmak üzere ülkelerin olası daralma limitinin çok daha düşük
olacağı tahmin edilmektedir. Dünya, başta ABD olmak üzere
krizden etkilenen merkez ülkelerin %25-30 oranında daralmasını
taşıyabilecek yapıda değildir. İkinci dünya savaşına girmenin, ABD
ekonomisinin krizden tamamen çıkmasına yardımcı olduğu
düşüncesi, günümüzde de bu tarz savaşların olması ihtimalini
güçlendirmektedir.

Türkiye Krizin Neresinde ?


2007 yılında ABD konut sektöründe başlayan ve bütün dünyayı
1994 ve 2001 krizleri
etkisi altına alan krizin boyutlarının nereye varacağı ve nerede
Türkiye’de mali sektör
kaynaklı krizler sonlanacağı halen tam olarak bilinmezliğini sürdürürken dünyanın
olmasına rağmen bu 17. büyük ekonomisi olan Türkiye ekonomisinde de krizin etkileri
kriz doğrudan reel ciddi biçimde görülmeye başlamıştır. Türkiye’’nin yakın dönemde
sektörü etkilemiştir. geçirmiş olduğu iki kriz olan 1994 ve 2001 krizleri öncelikle finans
piyasalarında başlayıp en çok mali sektörü olumsuz olarak
etkilemiş olmasına rağmen, 2008 yılında ülkemizde etkileri
görülmeye başlayan küresel kriz reel sektörü etkisi altına almıştır.

Türk özel sektörünün bu krize yüksek miktarda doviz borcuna sahip


olarak girmesi ve dış piyasalarda yaşanan talep daralmasının
ihracat kapasitesini olumsuz etkilemesinden dolayı, reel sektör bu
krizden asıl etkilenecek kesimi oluşturmaktadır.

www.ekopolitik.org
10
Küresel Kriz ve Türkiye
Türk Bankacılık sektörünün 2001 krizinden sonra yeniden
yapılandırılmış ve risklere duyarlı olması küresel krize karşı daha
dayanıklı olmasını sağlamıştır. Diğer taraftan, küresel likidite krizi
olarak dünyada başlayan ve global resesyona dönüşen bu kriz
Türkiye’yi en çok yabancı kaynak bulmak ve dış borçların
finansmanı konularında zorlayacaktır. Küresel likidite krizi, risk
algılamasını olumsuz etkilemiş ve borçlanma maliyetlerinin
artmasına yol açmıştır. Bunlara ek olarak, büyüme oranlarında
görülecek gerileme ve işsizlik oranında artış gibi faktörler de krizin
ülkemizde görülecek olumsuz yansımalarından bazılarıdır. Türkiye
ekonomisi üzerinde krizin etkilerini daha iyi algılayabilmek
maksadıyla temel makro ekonomik parametrelerdeki gelişmeler ve
krizin etkileri devam eden bölümde ele alınmıştır.

Büyüme

Aşağıdaki tabloda 2006 yılından itibaren en son açıklanan veri olan


Ekonominin 2008 yılın
2008 yılı 3. Çeyrek Gayri Safi Yurtiçi Hasıla rakamlarının gelişimi
son çeyreğinden yer almaktadır.
itibaren küçülmeye
başlayacağı
görülmektedir.

2007 yılını Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler ile kaybeden


Türkiye’de, küresel krizin etkileri 2008 yılının özellikle 2. yarısından
itibaren hissedilmeye başlanmıştır. 2008 yılı 3. çeyrekte %0,5’e
gerileyen büyüme oranının bu yılın son çeyreğinde negatife
dönmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın

www.ekopolitik.org
11
Küresel Kriz ve Türkiye
yaklaşık olarak dörtte birini meydana getiren toplam sanayi
üretiminin takip edildiği Sanayi Üretim Endeksi, 2008 Eylül ayından
bu yana negatife dönmüş ve Aralık ayında %-17,6 oranında sanayi
üretiminde daralmaya işaret etmiştir. Sanayi Üretim Endeksi
verilerine ek olarak, ekonominin geleceğine ilişkin beklentilerdeki
değişimi gösteren CNBC-e Tüketici Güven Endeksi’nde 2009 yılı
Ocak ayında yaşanan gerileme de Türkiye ekonomisinin çok hızlı bir
şekilde daralmaya gittiğini teyit etmektedir.

2009 yılının büyüme oranına ilişkin beklentiler ise bozulmaya


Son tahminler 2009 devam etmektedir. OECD’nin Türkiye tahminlerine göre, zayıflayan
yılında büyümenin iç ve dış talebin de etkisiyle 2009 yılında Türkiye ekonomisinin
gerçekleşmeyeceği %1’nin altında bir oranda büyümesi beklenmekte, global
yönündedir. ekonomideki toparlanmaya bağlı olarak 2010'da büyüme’nin % 4,2
olacağı tahmin edilmektedir.4 Merkez Bankası Şubat ayı birinci
dönem ileriye yönelik beklentiler anketinde 2009 yılı sonunda
GYSH büyüme beklenti %0 olarak gerçekleştmiştir.

Dış Ticaret ve Ödemeler Dengesi


2008 yılı Aralık
ayında %21 TÜİK’in açıkladığı 2008 Aralık ayı dış ticaret istatistikleri küresel
oranında azalan krizin ihracatımız üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır.
ihracat , krizin Bu gerçekleşmelere göre 2008 yılı Aralık ayında; geçen yılın aynı
etkilerinin Türkiye’de ayına göre ihracat %21 azalarak 7,6 Milyar Dolar, ithalat %30
daha sert azalarak 11,2 Milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. Yine aynı
hissedilmeye dönemde AB ülkelerine yapılan ihracatın %39,4 azalma gösterdiği
başlandığını tesbit edilmiştir. Diğer taraftan 2007 Aralık ayında %60,3 olan
göstermektedır. ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2008 Aralık ayında %68,2’e
yükselmiştir. Bu verilere göre, ithalatımızın ihracatımızdan daha
hızlı oranda geriliyor olması dış ticaret açığının azalmasına ve

4
Oecd, Economic Outlook- November 2008

www.ekopolitik.org
12
Küresel Kriz ve Türkiye
ihracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesini sağlamakta
olduğu görülmektedir. Türkiye’nin ihracatında yaşanan gerileme,
doğrudan ihracata yönelik üretim yapan sektörlerde işten
çıkarmaların yaşanması sürecini de beraberinde getirmiştir. 2008
yılı Temmuz ayında açıklanan Orta Vadeli Programa göre
Türkiye’nin 2009 yılı ihracat hedefi 149 milyar dolar olmasına
rağmen mevcut koşullar göz önüne alındığında bu tahminin
oldukça iyimser olduğunu kabul etmek gerekiyor. Türkiye’nin en
büyük dış ticaret pazarları olan ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin
ekonomik durgunluk içerisinde olması 2009 yılında ihracatımızın
ciddi bir gerileme sürecine gireceğinin göstergesidir. İhracatta
yaşanan daralma doğrudan ihracat ağırlıklı çalışan sektörlerimizi
olumsuz etkilemeye devam edecek ve işsizlik oranında ciddi
oranda artışa yol açacaktadır.

2009 yılında 2009 yılında Türkiye ekonomisinin karşılaşabileceği en büyük


doğrudan yabancı
sorun ise ödemeler dengesi alanında yaşanabilecek problemlerdir.
sermaye
Küresel kriz Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere doğru sıcak para
girişlerinin 10
milyar dolar akışını ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını son derece
seviyesinde sınırlamıştır. Aşağıdaki tablo 2007 yılında 22,1 milyar dolar
kalması seviyesinde bulunan doğrudan yabancı sermaye girişinin 2008 yılı
beklenmektedir Ocak-Kasım döneminde 19,3 milyar dolar olarak gerçekleştiğini
göstermektedir. 2009 yılında ise YASED Türkiye’ye gelebilecek
doğrudan yabancı sermaye miktarını 10 milyar dolar olarak tahmin
etmektedir.5

Küresel anlamda likiditenin daralması risk algılamasını özellikle


Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için olumsuz etkilemiştir.

5
YASED www.yased.org.tr

www.ekopolitik.org
13
Küresel Kriz ve Türkiye
Bunun sonucu olarak borçlanma maliyetleri yükselmiş; ayrıca
Düşen petrol ve emtia
yüksek maaliyetle borçlanmak talep edilse bile istenilen miktarda
fiyatlarından dolayı cari
refinansman imkanlarının bulunup bulunamayacağı sorunu ortaya
işlemler açığı gerileyecek
olmasına rağmen özel çıkmıştır. 2008 yılı sonunda 42 milyar dolar olarak gerçekleşmesi
sektörün yüksek dış borca beklenen cari işlemler açığının petrol fiyatlarında yaşanan
sahip olması ve kredi gerilemenin etkisi ile 2009 yılında 20,6 milyar dolar seviyesine
imkanlarının uluslararası gerileyeceği tahmin edilmektedir. Cari işlemler açığı gerileyecek
piyasada sınırlı olması olmasına rağmen, oldukça borçlu olan özel sektörün dış finansman
nedeniye 2009 yılı dış ihtiyacından dolayı Türkiye’nin 2009 yılında yeni yabancı kaynak
finansmanında sorunlar bulmakta sorunlar yaşayabileceği düşünülmektedir6.
yaratabilecektir.
Aşağıdaki tabloda ise Türkiye’nin 2009 yılında ihtiyacı olan dış
finansman miktarına ilişkin öngörüler yer almaktadır. Deutsche
Bank’ın tahminlerine göre, bankaların sendikasyon kredileri ve özel
sektörün borçları da dahil olmak üzere 2009 yılına ilişkin
borçlanma gereksinimi 96 milyar dolar olarak tesbit edilmiştir.
Buna ek olarak kamunun dış borçlanma gereksinimi olan 9,2 milyar
dolar ve cari işlemler açığı da eklenince 2009 yılında Türkiye’nin dış
finansman ihtiyacının 126 milyar dolar civarında olması
beklenmektedir7.

Türkiye'nin 2009 yılı Dış Finansman Tablosu milyar $


Türkiye'den Çıkacak Sermaye Miktarı 126
Cari İşlemler Açığı 20,6
Kamu Sektörü Borç Ödemesi 9,2
Özel Sektör Borç Ödemesi 96

Türkiye'ye Girecek Sermaye Miktarı 126


Kısa Vadeli Portföy Yatırımları 8
Doğrudan Yabancı Sermaye 7
Kamu Sektörü Borçlanması 9,2
Özel Sektör Borçlanması 82
IMF' den Sağlanacak Kaynak 20
Özel Sektörün borç çevrim oranı %85 olarak tahmin edilmiştir.

Kaynak: Merkez Bankası, Hazine, Deutsche Bank


2009 yılında Türkiye’ye geleceği tahmin edilen dış kaynak
miktarının dağılımlarına bakıldığında ise; 8 milyar dolar kısa vadeli
portföy yatırımı çekmesi beklenen Türkiye’nin özel sektörün
borçlarını yenileme oranı %85 kabul edilip 82 milyar dolarlık
yeniden borçlanma yapacağı tahmin edilmektedir.

6
Commerzbank, EM Facing strong headwinds in 2009
7
Deutsche Bank,Emerging Markets Outlook 2009

www.ekopolitik.org
14
Küresel Kriz ve Türkiye
Buna ek olarak, tahminlerde IMF ile 20 milyar dolarlık bir
2009 yılı dış antlaşmanın yapıldığı da vasayılmıştır. Yukarıda yer alan 2009 yılına
finansmanında ilişkin beklentilerde olumsuz değişiklikler yaşanması halinde,
yaşanabilecek sorunlar örneğin IMF ile 20 milyar dolarlık kaynak sağlayacak bir standby
kurların hızlı bir şekilde antlaşmasının sağlanamaması veya özel sektör borç yenileme
değer kazanmasına yol oranının tahmin edilenin altında gerçekleşmesi gibi durumlarda
açabilir.
Türkiye’nin 2009 yılında dış finansman açısından oldukça sıkıntıya
girebileceği ve bunun ilk yansımasının TL’nin hızlı şekilde değer
kaybetmesi, döviz kurlarında yüksek bir sıçrama şeklinde
olabileceği öngörülmektedir.

Enflasyon

2008 yılını TÜFE de %10.1 ve ÜFE de %8.1 oranları ile tamamlayan


Enflasyon’daki düşüş enflasyon daki düşüş Ocak ayı gerçekleşmelerine görede devam
trendinin 2009 yılında etmektedir. Merkez Bankası’nın 2009 yılı Şubat ayı birinci dönem
da devam etmesi ileriye yönelik beklentiler anketinde ise, 12 ay sonrasına ilişkin
beklenmektedir. enflasyon beklentisi %7,1 ve 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon
beklentisi %6,45 seviyesinde olmuştur.

www.ekopolitik.org
15
Küresel Kriz ve Türkiye
2007 ve 2008 yılının ilk yarısında yüksek seyreden emtia ve petrol
fiyatları hem cari işlemler dengesini olumsuz etkilemiş hem de
Türkiye’nin enflasyon ithal etmesine yol açmıştır. Fakat emtia ve
petrol fiyatlarında yaşanan mevcut düşüşe ek olarak 2009 yılı
içerisinde düşüş trendinin devam edeceğine yönelik tahminler,
enflasyona yönelik beklentilerde yaşanan gerilemenin diğer
nedenleri arasında gösterilebilir. Bu verilerden hareketle, azalan
iç talep ve düşen emtia fiyatları nedeniyle 2009 yılında
enflasyonun gerileme süreci içinde olacağı söylenebilir.

Kamu Maliyesi

Mali disiplinsizlik ve dolayısıyla yüksek bütçe açıkları yakın bir


2008 yılı Aralık ayı bütçe döneme kadar Türkiye ekonomisinin en belirgin özelliklerinden
verilerinde krizin etkileri birisi olmasına rağmen, özellikle son 5 yılda uygulanan sıkı maliye
nedeniyle vergi gelirlerinde politikası, bu krizde ülke ekonomisinin halen ayakta kalmasına
azalma yaşandığı ve yıl sağlayan en önemli faktörlerden bir tanesidir. Bütçe
sonu faiz dışı fazla gerçekleşmelerine ilişkin en son veri olan 2008 yılı Aralık ayı
hedefinin tuttururalamadığı
rakamlarına göre; 2008 yılına ilişkin yıl sonu gelir hedefinin
görülmektedir.
%101,5’lık oran ile üzerine çıkıldığı görülmesine rağmen, 2008 yılı
sonu için hedeflenen faiz dışı fazla hedefinin ise %88,4 oranında
gerçekleştiği görülmektedir. Bir önceki ay olan 2008 Kasım ayı
verilerine göre ise Aralık ayında krizin etkisiyle gelirler kısmında
ciddi miktarda azalma ve harcamalarda artış yaşanmakta olduğu,
kısaca bütçe dengesinin bozulmaya başladığı görülmektedir.

Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri


2007 Ocak- Aralık 2008 Ocak-Aralık 2008 Bütçe Hedefi Gerçekleşme /Hedef %
Milyar YTL
Gelirler 190,3 208,8 204,6 101,5
Harcamalar 204 225,9 222,6 102,1
Bütçe Dengesi -13,7 -17 -18 94,8
Faiz Dışı Denge 35 33,5 38 88,4
Kaynak; MaliyeBakanlığı

2009 yılı bütçe tasarısında %4 büyüme varsayımı ve vergi


gelirlerinde %16'ya yakın bir artış öngörülmesine rağmen, büyüme
beklentilerinde yaşanan gerileme nedeniye vergi gelirlerinde
beklenen oranda artış gerçekleşmesi oldukça zor görünmektedir.

www.ekopolitik.org
16
Küresel Kriz ve Türkiye
Orta Vadeli Plan hedeflerinde, bütçe açığının GSYİH’ya oranının
2008 yılında %2,8 olarak gerçekleşmesi beklenirken 2009 yılında bu
oranın %0,9 seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Yukarıdaki tabloda ise, Merkezi Yönetim Bütçe Açığının, Gayri Safi


2008 yılı bütçe gerçekleşmeleri Yurt İçi Hasıla içerisindeki payının yıllar içerisindeki gelişimi
krizden dolayı bütçe görülmekte olup 2008 yılı sonunda bu açığın %1,7 olarak
performansında bozulmalar gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Diğer yandan, AB tanımlı
olduğunu göstermesine
Genel Hükümet Bütçe Açığının Gayri Safi Yurt içi Hasılaya Oranı ise
rağmen ,mevcut rakamlar
2007 yılında %1,3 seviyesinde olup Maastricht Kriterleri’ne göre bu
ışığında hükümetin kontrollü
gevşek bir maliye politikası
açığın %3 civarında olması, sürdürülebilir bir bütçe için yeterli
uygulamasına yeterli hareket olarak kabul görmektedir.
alanının olduğu görülmektedir.
Kamu maliyesine ilişkin veriler özetlendiğinde, Türkiye’nin 2002
yılından beri uygulamakta olduğu sıkı maliye politikasının bütçe
açığını kontrol edilebilir düzeye, hatta AB için gerekli kriterlerden
olan Maastricht Kriterleri’nin bile aşağısına çekmiş olduğu
görülmektedir. İç talepte görülen hızlı daralma ve işşizlikte
yaşanan artış, maliyenin doğrudan ve dolaylı vergi gelirlerinin
önemli oranda azalmasına yol açacak olup, bütçe
gerçekleşmeleriyle ilgili önümüzdeki aylara ilişkin rakamlarda krizin
olumsuz etkileri daha net olarak görülecektir.

www.ekopolitik.org
17
Küresel Kriz ve Türkiye
Fakat bütçe gerçekleşmelerinde krizin etkileri ile görülecek olan
bozulmaya rağmen, mevcut rakamlar ışığında hükümetin vergi
oranlarında yapılacak olası indirimler ve GSYH'nın %2-%3'ü
civarında ek kamu yatırım harcamaları yapması için yeterli hareket
alanına sahip olduğu görülmektedir. Alınabilecek bu tedbirler,
mevcut koşullar göz önüne alındığında, faiz oranları ve enflasyon
üzerinde baskı yaratmak yerine ekonominin canlanmasına yardımcı
olacaktır.

Para Politikası

2008 yılının ilk yarısında enflasyonla mücadele için faiz oranlarını


1,5 puan artırarak %16,75 seviyesine yükselten Merkez Bankası,
düşen emtia fiyatları, gerileyen iç talep ve ileriye yönelik enflasyon
beklentilerinin azalması ile krizle mücadele için diğer ülkelerin
Kasım ayından bu
Merkez Bankaları’nın izlediği yolu izleyerek Kasım ayından bu yana
yana faiz oranlarını
3,75 puan azaltarak faiz oranlarında indirime gitmeyi tercih etmiştir. Genel piyasa
%13’e çeken Merkez beklentilerinin aksine Kasım ayında faiz oranlarını 0,50 puan
Bankası’nın faiz indiren Merkez Bankası, 2008 Aralık ve 2009 Ocak aylarında faiz
indirimlerine 2009 oranlarını sırasıyla 1,25 ve 2 puan indirirek %13 seviyesine
yılında devam etmesi çekmiştir. Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine 2009 yılında da
beklenmektedir. devam edeceği 2009 yılı Para ve Kur Politikası Raporu’nda da teyit
edilmiştir.

Merkez Bankası ayrıca piyasalara döviz likiditesi sağlamak adına


2008 yılı içerisinde döviz alım ihaleleri yoluyla 7.6 milyar dolar
tutarında döviz almış ve mali sisteme kaynak sağlamak için de
yabancı para zorunlu karşılık oranlarında indirime gitmiştir. Bu
oranlarda bir miktar daha indirime gidebileceği ise 2009 Para ve
Kur Polikası Raporu’nda belirtilmiştir.

2009 yılında tüketim harcamalarındaki düşüşün devam etmesine


bağlı olarak ekonominin daralma sürecine gireceğini incelemiş
olduğumuz büyüme rakamlarına ilişkin verilerle tespit etmiştik.
Mevcut şartlar altında Türkiye ekonomisinin çok acil olarak
canlandırıcı para polikalarına ihtiyacı vardır. Bu bağlamda Merkez
Bankası’nın şu ana kadar gerçekleştirdiği ve 2009 yılında devam
edeceğini açıkladığı faiz indirim kararını doğru ve yerinde
bulmaktayız.

www.ekopolitik.org
18
Küresel Kriz ve Türkiye
Hazine Müsteşarlığı tarafından açıklanan 2009 yılı borçlanma
stratejisinde ise 2009 yılı iç borç çevirme oranının 2006'dan beri en
yüksek seviyesi olan %77,8'e çıkması öngörülmektedir. Finansman
kaynaklarında kriz ortamından kaynaklanan olumsuz koşullar 2009
yılını Hazine için zorlu bir yıl haline getirmektedir. IMF ile yapılması
olası bir stand by antlaşması bile iç borç çevirme oranının 2006
yılından beri en yüksek seviyesine yükselmesini engelleyemeyecek
gibi gözükmektedir. Bu durum crowding out etkisi olarak
adlandırılan özel sektörün bankacılık kesimi tarafından kredi
piyasasından dışlanması durumunun, zaten kredi imkanlarının
oldukça daralmış olduğu 2009 yılında, daha çok hissedilebileceğini
göstermektedir.

İşsizlik

TÜİK tarafından açıklanan en son veriye göre Ekim ayında işsizlik


oranı %10,9 olarak gerçekleşirken resmi işşiz sayısı da iki milyon
İşsizlikte yaşanan
yediyüz bin kişinin üzerine çıkmıştır. Diğer makro ekonomik
artışın devam etmesi
ve 2009 yılında
verilerin de teyit ettiği üzere Türkiye’de küresel krizin etkileri Eylül
ekonomizin ayından itibaren daha şiddetli olarak görülmeye başlanmıştır. Buna
karşılacağı en büyük ek olarak ülkemizde yüksek oranda var olan kayıtdışı istihdam
sorunlardan biri nedeniyle krizin iş gücü piyasasında ne ölçüde tahribat yapmış
haline geleceği olduğu mevcut ekonomik veriler ile şu anda tam olarak tesbit
tahmin edilmektedir. edilememesine rağmen, İhracata dayalı olarak üretim yapan
tekstil, beyaz eşya gibi sektörlerde işten çıkarmalar gözlemlenmiş,
ayrıca ülkemizin çeşitli illerinde bulunan bazı sanayi tesisleri
üretime ara verip bazıları ise kapanmak zorunda kalmıştır. Hızlı bir
artış sürecinde olan işsizliğin hangi boyutlara ulaşacağı şu anda tam
olarak tahmin edilememesine rağmen, 2009 yılında Türkiye’nin
karşılaşacağı en önemli sorunlardan bir tanesi olduğu
görülmektedir.

www.ekopolitik.org
19
Küresel Kriz ve Türkiye
Genel Değerlendirme
Türkiye ekonomisine ilişkin makro ekonomik veriler incelendiğinde;
2008 Ağustos ayından bu yana daralan Sanayi Üretimi, Aralık
ayında % -17,6 oranında azalış göstermiştir. Ayrıca, Kasım ayında
yaklaşık %20 gerileyen ihracatın Aralık ayında da %21 oranında
gerilmesine ek olarak olarak, ileriye yönelik beklentileri gösteren
2009 yılı Ocak ayı CNBC-e Tüketici Güven Endeksi’nin işaret ettiği
üzere ekonomimizin 2008’in 4. çeyreğinden itibaren daralmaya
başlayacağı ve bu daralmanın en iyimser tahminlere göre 2009
yılının ilk altı ayında da devam edeceği görülmektedir.

Petrol fiyatları yaz aylarında ulaştığı zirve olan 140 dolardan 40


dolar civarına gerilemiştir. Petrol ve diğer emtia fiyatlarında
görülen düşüşler, enerji ithalatından kaynaklanan maliyet
enflasyonu faktörünü ortadan kaldırırken diğer yandan önemli
oranda daralan iç talebin de etkisiyle enflasyonun 2009 yılında
düşüş trendine devam edeceği ve Türkiye ekonomisi için yakın
gelecekte sorun olmaktan çıkacağı öngörülmektedir.

Petrol ve emtia fiyatlarında yaşanan düşüşün cari işlemler açığının


daralması yönünde de olumlu etkisi olacaktır. 2008 yılı sonunda 42
milyar dolara ulaşması beklenen cari işlemler açığının 2009 yılında
20 milyar civarına gerileyecegi tahmin edilmektedir.

Türkiye ekonomisinin yıllardır yumuşak karnını oluşturan cari


işlemler açığında yaşanacak olan gerileme olumlu olmakla birlikte,
özel sektörün yüksek oranda dış borçlu olması Türkiye’nin 2009
yılında dış finansman ihtiyacını nasıl sağlayacağına ilişkin soru
işaretlerini arttırmıştır.

Mevcut piyasa şartları altında yeniden borçlanma imkanlarının


IMF ile kasım ayından oldukça sınırlı hale gelmiş olması dış kaynak sorununu çözmek için
beri devam eden hükümetin IMF’le piyasa beklentilerine göre 20 milyar dolar
müzakerelerin henüz civarında bir standy by antlaşması için pazarlık masasına
sonuçlanmaması oturmasına neden olmuştur. IMF ile antlaşma konusunda hükümet
‘hükümet anlaşma önce mesafeli yaklaşmış, hatta Başbakan yapılacak olası bir
beklentisi ile piyasaları anlaşma ile ilgili olarak ‘ümük sıkma’ tabirini kullanmıştır. Daha
oyalamaya mı
sonra IMF ile antlaşma yapılacağı yönünde beklenti oluşturulmuş
çalışıyor?’ sorusunu
ve IMF ile olası bir antlaşmanın Ocak ayı içerisinde bitirileceği ifade
akıllara getirmektedir
edilmiş şu an gelinen noktada ise IMF ile bir anlaşmanın
imzalanayabileceği şeklinde çelişkili ifadeler akıllara iki tane soru
işaretinin gelmesine neden olmaktadır.

www.ekopolitik.org
20
Küresel Kriz ve Türkiye
Bunlardan birincisi, IMF ile Kasım ayı ortalarında başlayan
görüşmelerinin halen sonlandıralamamış olmasından
kaynaklanmakdadır. Yerel seçimler arifesinde, IMF ile antlaşmak
ve bunun neticesinde seçimlere acı reçete ile girmek istemeyen
hükümetin antlaşma beklentisi ile piyasaları oyalamaya mı çalıştığı
ya da yerel seçimlere kadar mevcut durumu devam ettirmeyi mi
amaçladığı gibi soruların akıllara gelmesine neden olmaktadır.

İkinci olarak, Başbakan tarafından önce krizin ülkemizi


etkilemeyeceğinin açıklanması, sonrasında bu açıklamanın krizin
bizi teyet geçeceği ve en son krizden az etkileneceğiz şeklinde
yapılan açıklamalar, hükümetin krize karşı ne kadar hazılıklı ve kriz
yönetiminde ne kadar başarılı olduğu sorularının da akıllara
gelmesine neden olmaktadır.

2001 krizinden sonra uygulanan istikrar programı, yeniden


2009 yılında yapılandırılan bankacılık sistemi ve 5 yıldır ciddi olarak ödün
ihtiyacımız olan dış vermeden sürdürülen sıkı maliye politikasının olumlu etkilerinden
finansmanın miktarı dolayı ülke ekonomisi şu ana kadar yaşadığımız küresel kriz
ve kaynağı bir an ortamında en azından ayakta kalmayı başarmıştır.Fakat şu anda,
önce hükümet Türkiye ekonomisi bıçak sırtı bir dengede durmaktadır ve daha
tarafından kamuoyu önce belirttiğimiz üzere, 2009 yılında sağlanacak dış finansmanın
ile paylaşılmalıdır. miktarı ekonomimizin en kırılgan noktası haline gelmektedir. Bu
noktada 2009 yılında sağlanacak dış finansman miktarının
netleşmesi ve bu yönde atılacak adımlar ayrı bir öneme sahip
olmaktadır. Eğer hükümet IMF ile antlaşma yoluna gitmeyi tercih
etmeyecek ise özel sektör ve kamunun dış borç ödemeleri, cari
işlemler açığının finasmanı için Türkiye’nin 2009 yılında ihtiyacı
olacak kaynağı nasıl ve nereden sağlayacağını da bir an önce
kamuoyu ile paylaşmalıdır. Daha önce ifade ettiğimiz üzere
yaşadığımız bu krizin Türkiye’ ye etkilerinin mali sektörden daha
çok reel sektöre olması, 1994 ve 2001 krizlerinden mevcut
durumun farklı olduğunu göstermektedir. Bu noktada krizin reel
sektöre etkilerinin en alt düzeye indirilmesini sağlamak için
alınacak tedbirler oldukça büyük öneme sahiptir.

www.ekopolitik.org
21
Küresel Kriz ve Türkiye

Yukarıdaki tabloda hükümetin krizle mücadeleye yönelik şu ana


kadar almış olduğu önlemler sıralanmıştır. Bankacılık ve reel kesim
arasında tıkanan kredi ilişkerine yardımcı olmak için Kobilere,
Kosgeb ve Halk Bankası tarafından kredi veriliyor olması hükümet
tarafından alınmış oldukça yerinde ve güzel bir tedbirdir. Ayrıca
Merkez Bankası’nın döviz Mevduat Munzam Karşılıklarını
düşürerek bankacılık sisteminin tekrar kullanımına açtığı yaklaşık
2,5 milyar dolarlık kaynak bankacılık sektörü için oldukça
önemlidir.

Fakat ne yazık ki hükümetin bu önlemleri bir paket halinde değil


Hükümetin parça de parça parça açıklaması alınan önlemlerin kamuoyu tarafından
parça tedbirler tam olarak görülememesine yol açmaktadır. Buna ek olarak, bütün
alıyor olması kriz dünya ülkelerinin krize karşı toplu olarak paketler açıkladıkları bu
dönemde hükümetin sorunlara karşı parça parça çözümler
yönetiminde
üretmeye çalışması kamuoyunda oluşan paket beklentisini
başarılı olamadığı gidermemekte daha ötesi hükümetin kriz yönetiminde başarılı
imajını olmadığı imajını vermektedir. Nitekim krizin derinleşmesi ve
vermektedir. hükümetin parça parça aldığı önlemlerin yetersizliğinin anlaşılması
üzerine tekstilde doğuya göç teşviği, internette özel iletişim vergisi
indirimi, hurda indirimi gibi çeşitli düzenlemeleri bir arada
bulunduran 34 maddelik yeni bir paket açıklanmanma aşamasına
gelmiştir.

www.ekopolitik.org
22
Küresel Kriz ve Türkiye

İçerisinde yaşadığımız kriz ortamının aşılması ve reel sektörün


tekrar canlandırılabilmesi için, iç talepte artış sağlanabilmesi
hayati derecede öneme sahiptir. Bu noktada, iç talebi arttırmak
için faiz oranlarında yapılacak hızlı indirimlere ek olarak maliye
politikası alanında alınanacak önlemler özellikle önem
kazanmaktadır. Doğalgaz üzerinden tahsil edilen dolaylı vergi
oranında yapılacak bir indirim doğrudan sanayicinin üretim
maliyetini düşürücü etki yapacaktır. Kurumlar ve gelir vergisinin bir
yıllık limitli bir süre ile indirilmesi de sanayicinin rahatlamasını
sağlayacaktır. Doğrudan ve dolaylı vergilerde yapılacak indirimler
kamu maliyesine fazladan maliyet çıkarsa bile yukarda incelendiği
üzere Türkiye yıllardır sıkı maliye politikası uyguluyor olmasından
dolayı bu maliyeti belirli bir süre için göğüsleyebilecek güce
sahiptir. Bu noktada hükümetin bütçe dengesini korumak ile reel
sektörü kurtarmak arasında bir karar vermesi gerekmektedir. Fakat
bozulan bütçe dengesini tekrar kurmanın batmış bir reel sektörü
tekrar inşa etmekten daha kolay olduğu da gözden
kaçırılmamalıdır.

Krizin Türkiye ve Bölge Ülkelere Olası Ekonomik ve


Politik Yansımaları
Büyük buhrandan
sonra ortaya çıkan Kapitalist ekonomik sistem krizlerle beslenen bir yapıya sahiptir.
sıkıntılar faşist ve
Kapitalizmin tarihi boyunca ortaya çıkan irili ufaklı bir çok
totaliter rejimlere
ekonomik kriz öncelikle ekonomik yapıların dünya üzerinde
iktidar yolunu açarken
yeniden yapılandırılmasına neden olmuştur. Ekonomik yapıların
Dünya’yı 2. Dünya
savaşına götüren yaşadıkları değişimler beraberinde politik ve siyasi sonuçlar da
süreci de başlatmıştı. getirmişler ve hatta savaşlara neden olmuşlardır. 1929 ekonomik
buhranından sonra dünya milletlerinin yaşadığı ekonomik sıkıntılar
dünya üzerinde faşist ve totaliter rejimlerin iktidara gelmesinin
yolunu açmış ve bu durum herkes tarafından bilindiği üzere
dünyayı ikinci dünya savaşına götüren sürecin başlamasına yol
açmıştır.

Krizlerle ortaya Krizlerle ortaya çıkan bu yıkım ve yeniden yapılanma süreci,


çıkan yeniden gerektiğinde dünya kapitalizminin çevresinde yer alan azgelişmiş
yapılanma süreci ülkelerin coğrafi sınırlarının yeniden çizilmesine olanak sağlayacak
düzeltici savaş yerelleştirilmiş savaşlar şeklinde de gerçekleştirilebilir.
denilen bölgesel
Emperyalizm kuramının öncülerinden olan Rosa Lüksemburg’un
savaşlara yol
düzeltici savaş olarak adlandırdığı bu şiddet ve yıkım olgusu
açmaktadır
günümüz küresel krizinin tamamlayıcı bir unsuru olarak yaşanabilir.

www.ekopolitik.org
23
Küresel Kriz ve Türkiye
Türkiye böyle bir siyasi yeniden yapılanma tasarımlarının
merkezinde olan bir coğrafyada bulunmaktadır8.

Gerçekten de ülkemiz Orta Doğu, Kafkasya ve Balkanlar gibi


sorunlu üç bölgenin ortasında yer almaktadır. Böylesine riskler
taşıyan bir bölgede bulunan Türkiye, eğer hükümet krizi doğru
yönetebilmeyi başarırsa dış politika ve ekonomi alanında krizden
dolayı fırsatlar sağlayabilecekken, kriz yönetimin başarısız olması
halinde ise bir çok problem ile karşı karşıya kalabilecektir.

Krizle birlikte gerileyen petrol fiyatları Türkiye gibi ithalatçı


ülkelerin dış ticaret giderlerinin düşmesini sağlarken öte taraftan
petrol ihracatçısı olan ülkeler açısından ise önemli oranda gelir
kaybına yol açacaktır.

Irak ulusal hükümetinin çıkardığı petrolden %17 oranında pay alan


Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin gelirlerinde, petrol fiyatlarında
yaşanan düşüşten dolayı ekonomik gelirlerin ciddi oranda azalması
beklenmektedir. Kuzey Irak Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani, şu
ana kadar Kerkük ve Musul’da çıkarılan petrolün gelirinin yine o
bölgeye ait olduğunu sürekli olarak savunmuş ve Bağdat’daki
hükümet ile petrol gelilerinin paylaşımı konusunda itilaf içerisinde
olmuştu. Kuzey Irak Yönetimi’nin Irak Hükümeti’nden aldığı petrol
gelirlerinden payın azalması, bir taraftan Kerkük üzerinde mutlak
hak iddia eden Barzani yönetiminin hareket alanını sınırlandırıp
pazarlık gücünü de azaltırken diğer yandan, zaten parçalı bir yapıya
sahip olan Irak’ın bölünmesine neden olacak bir sürecin
başlamasına da yol açabilir. Irak’ın toprak bütünlüğüne çok önem
veren ve Kuzey Irak’ta bağımsızlığını ilan edecek olası bir Kürt
devletini savaş nedeni sayan Türkiye’nin bu gelişmeleri yakından
değerlendirip, Irak politikasını tekrar gözden geçirmesi
gerekmektedir.

Petrol ve doğalgaz ihracatının toplam ihracat içerisinde payı %60


civarında olan Rusya da ekonomik krizden ciddi oranda etkilenen
ülkelerin başında gelmektedir. Yüksek seyreden petrol
fiyatlarından dolayı yıllardır dış ticaret ve bütçe fazlası veren
Rusya’nın 2009 yılı bütçesinin şimdiden açık vereceği kesinlik
kazanmıştır. Önümüzdeki dönemde Rusya ‘nın ekonomik sorunlar

8
Yeldan,E(2008) Küresel Krizin Türkiye’ye Yansımaları

www.ekopolitik.org
24
Küresel Kriz ve Türkiye
ile boğuşacak olması Türkiye’ye daha aktif bir Kafkasya polikası
izlemek için fırsatları da beraberinde getirebilir.

Rusya ile Gürcistan arasında Ağustos ayı içerisinde yaşanan savaş


bölge dengelerini oldukça olumsuz etkilemişti. Türkiye Gürcistan
Rusya’nın küresel
ile yakın ekonomik ve siyasi ilişkilere sahiptir. Ekonomik kriz
krizden en çok
nedeniyle Rusya’nın bölge siyasetinde etkinliğinin azalmasından
etkilenen ülkelerden
biri olması doğacak bir boşluğu Türkiye doldurmayı başarırsa hem ekonomik
Türkiye’nin daha hem de politik anlamda ciddi kazanımlar elde edebilir. Bu
etkin bir Kafkasya bağlamda Türkiye öncelikli olarak, Temmuz ayında temelleri atılan
politikası izlemesi Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Projesi’nin kriz nedeniyle yaşanabilecek
icin fırsat olabilir. finansman sorunlarından kaynaklanabilecek olası gecikme
problemlerini bertaraf etmelidir.

Yıllardır ekonomik sorunlar ile boğuşan Ermenistan’ın da krizden


dolayı etkilenecek olması ve Ermenistan’ın hamisi durumunda
bulunan Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin azalması ihtimali Türkiye
Ermenistan ilişkilerinde yeni açılımların doğmasına yol açabilir.

Ermenistan’ın yeniden yapılandırılması için Türkiye’nin liderliğinde


hazırlanacak bir kredi ve projeler paketi ve Ermenistan’la sınır
kapısının tekrar açılması iki ülke ilişkilerinde normalleşme sürecini
başlatabilir. Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından
çekilmesi ile başlayabilecek bu süreç Türkiye’nin dış politika
alanında en büyük kronik sorunlarından birisi haline gelen sözde
Ermeni soykırımı probleminin de Türkiye’nin tezleri doğrultusunda
çözülmesini sağlayabilir.

Yunanistan’da geçtiğimiz haftalarda bir gencin polis tarafından


Krizin derinleşmesi vurulması ile başlayan ve bir çok şehirde insanların polislerle günler
halinde işşiz halk
süren sokak çatışmasına girmelerine neden olan olayların
kitleleri
temelinde, aslen ekonomik kriz kaynaklı sorunlar yer almaktadır.
Yunanistan’da olduğu
gibi sosyal
Krizin derinleşmesi ve kriz yönetiminde AK Parti hükümeti’nin
patlamalara neden başarısız olması durumunda kolaylıkla manipüle edilebilecek halk
olabilir. kitlelerinin ülkemizde de bu tarz eylemlere girmesi riski oldukça
yüksektir.

Her ne kadar hükümet krizin ülkemizi teğet geçeceğini vaysaysa da,


raporun önceki bölümlerinde incelendiği üzere makro ekonomik
veriler Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde resesyona girdiğini
göstermektedir. Normal şartlar altında bu gelişmeler ışığında Mart
sonunda yapılacak yerel seçimlerde Ak Partinin oy kaybetmesi
beklenmesine rağmen, Başbakan’ın Davos zirvesinde yaptığı çıkış

www.ekopolitik.org
25
Küresel Kriz ve Türkiye
sonrasında gelişen olumlu tepkiler yerel seçimlerden Ak Partinin
yine birinci parti olarak çıkmasını ve Türkiye genelinde bir çok
belediyeyi tekrar kazanmasını sağlayacaktır.

Fakat asıl sorun 2009 yılı ortalarında itibaren ve sonrasında


kendisini gösterecektir. Krizin derinleşmesi ile hükümete yönelik
Krizin derinleşmesi artacak eleştiriler beraberinde AK Parti’nin içinden bir
ve Ak Parti’nin krizi
parçalanmayı getirebileceği gibi dışarıdan yeni oluşumların da
yönetmekte
güçlenmesine yol açabilecektir. AK Parti’nin kriz yönetiminde
başarısız olması
durumunda 2009
başarısız olması durumunda, 2009 yılı sonunda veya 2010 yılı
yılında erken genel başında zorunlu hale gelebilecek bir erken genel seçim ile iktidarı
seçim olması ihtimali kaybetmesi hatta daha da ötesinde siyasi ömrünü tamamlaması
vardır. ihtimali hiç de azımsanamayacak derecededir. 2001 yılında
yaşanan ekonomik krizi yönetemeyen DSP’nin 2002 yılı sonunda
yapılan erken genel seçimlerinde düştüğü durum Türk halkının
ekonomik krizlere karşı ne kadar duyarlı bir seçmen kitlesi
olduğunu göstermektedir.

Krizden sonra Yeni Dünya Düzeni Nasıl Olacak ?


Mevcut küresel finansal sistemin riski doğru ölçemediği
görülmektedir. Özellikle 1980 sonrası finansal piyasaların efektif
Yeni kurulacak
çalışacağı ve riski en iyi şekilde ölçeceği ve yöneteceği varsayımına
finansal sistem
dayanarak başlatılan deregülasyon sürecinin sonu gelebilir. Yeni bir
hesap verebilirlik ve
sistemin kurulmasının önündeki en büyük engel yine finansal
şeffaflık ilkelerine
dayanmalıdır. piyasalardır. Finansal kuruluşlar kurtarıldıktan ve krizin etkileri
azaldıktan sonra tekrar bağımsız bir şekilde kar peşinde koştukları
günlere dönmek isteyeceklerdir. Ancak politika yapıcıları karın
özelleşip, riskin genelleşmesini sağlayan eski sisteme dönüş
noktasında pek istekli olmayabilirler çünkü reel sektörle birlikte
geniş halk kitleleri finans piyasalarının sorumsuzluğunun faturasını
yeniden ödememe noktasında direnç gösterecektir. Nitekim krizin
faturasını ağır bir şekilde ödeyen AB, hiçbir finans kuruluşunun,
hiçbir piyasanın ve hiçbir otoritenin uygun ve yeterli
düzenlemeden ve denetimden kaçamayacığını, yeni kurulacak
küresel finansal sistemin hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerine
dayanması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.

Türkiye başta olmak üzere büyümesinde dış ticaretin önemli rol


oynadığı ülkeler de kısa dönemde ticareti engelleyici politikalardan
uzak durmaya çalışacaktır.

www.ekopolitik.org
26
Küresel Kriz ve Türkiye
Yaşanan kriz ABD de dahil olmak üzere devletlerin tek başlarına
çözüme kavuşturacağı bir yapı içermemektedir. Dolayısıyla ülkeler
Krizin derinleşmesi
birlikte hareket ederek krizi düzeltmeye çalışacaklardır. Nitekim G-
halinde oluşacak sosyal 20 toplantısından, koordineli hareket etme sonucu çıkmıştır. Ancak
patlamalar ülkelerin krizle derinleşerek devam eden ekonomik krizin yaratacağı sosyal
mücadele için birlikte patlamalar ülke yönetimlerini paniğe sokarak ülkeleri kendi içlerine
hareket etme
dönmeye yöneltebilir. Oluşacak bu kaotik durumda ülkelerin krize
karşı koordinasyon içerisinde hareket etmeleri kararı
kabiliyetlerini ortadan
uygulanmaktan uzak olacaktır. Dış talepten ümitlerin kesilmesi
kaldıracaktır. durumunda kapalı ekonomik sistemler gündeme gelebilir. Ancak
bu tepkilerin kısa dönemli olacağını ve uzun dönem
sürdürülemeyeceğini söyleyebiliriz. Çünkü bilgi ve iletişim
teknolojileri ile dünyanın geldiği nokta küreselleşmenin önüne
geçilmesini imkânsız hale getirmiştir. Sosyal ve kültürel olarak
küreselleşmenin etkisi her geçen gün artarken değişimin öncüsü
olan iktisadi ilişkilerin bu süreçten uzun dönemli kopması
beklenemez.

Önümüzdeki dönemde krizin etkilerinin boyutu, geleceğin nasıl


olacağının cevabını da bir miktar taşımaktadır. Krizin daha fazla
derinleşmesi ülkelerde deflasyonun ve işsiz orduları oluşacağı
anlamına gelmektedir. İşsizliğin artması eksik tüketim sorunu
yaşayan ekonomilerin bu sorunu daha fazla yaşamasına neden
olacaktır. 1929 buhranında kendi üreticilerini korumak adına
ABD’nin gümrükleri yükseltmesi sonucu bütün ülkelerin gümrükleri
bir anda yükseltmesi ticareti bitirme noktasına getirmiş ve bu
durum reel sektörün daha fazla etkilenmesine krizin
derinleşmesine neden olmuştu. Bu tecrübeye sahip ABD’nin
ticareti engelleyici politikalardan bir müddet uzak duracağı
söylenebilir.

Kriz sonrası dönemde kurulacak olan yeni finansal sistem küresel


özelliğini koruyacaktır ancak yeniden benzeri bir yıkıma yol
açmaması için katı düzenlemelere ve denetime tabi olacaktır. Yeni
bir Bretton Woods sistemi bu durumda gündeme gelebilir. Çünkü
paranın altın standardından koparılması spekülatif para
hareketelerinin yolunu açmış ve reel ekonomiden kopmasına
neden olmuştur. Yeni sistem bu bağların yeniden kurulması ve
spekülasyonu minimize edecek şekilde düzenlenecektir.

www.ekopolitik.org
27
Küresel Kriz ve Türkiye
AB başta olmak üzere yeni iktisadi güçlerin tarih sahnesine çıkışı ve
ABD’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durum, küresel
sistemin hamiliğinin artık ABD tarafından tek başına yapılamadığını
göstermektedir. Bundan sonraki süreçte denetim mekanizmasını
yürütecek küresel kurumların ortaya çıkmasını bekleyebiliriz.
Nitekim Avrupa Birliği ülkeleri IMF’nin yeniden yapılandırılarak bu
türden bir kuruma dönüştürülmesini tartışmaya açmışlardır. Yeni
finansal sistemde IMF’ye merkezi bir rolün verilmesi ve yeni krizleri
önleme sorumluluğunun IMF’ye verilmesi istenmektedir. Ayrıca
krizin derinliği doların rezerv para olma özelliğini kaybetmesine
neden olabilir. Bölgesel olarak Dolar, Avro, Yen ve Yuan merkezli
yeni parasal sepetlerin kurulması gündeme gelebilir. IMF parası,
Nato currency gibi yeni para birimleri bile ifade edilir olmuştur.

Küresel sistemler karşısında ulusal ekonomilerin ve kurumların


yerelliği problem oluşturmaktadır. Yeni sistemle daha uyumlu
çalışabilecek yeni oluşumlar gündeme gelebilir. Örneğin AB benzeri
yeni bölgesel yapılar oluşabilir.

Uygulanan politikalar bekleneni karşılayıp kriz daha fazla


derinleşmediği taktirde, eski sistem üzerinde çok radikal değişimler
gerçekleşmeyebilir. Bazı revizyonlarla mevcut sistemin varlığını
devam ettirebilmesi olası görünmektedir.

Yaşanılanın bir sistem krizi olduğu ve müdahalelerle sistemin


Küçük revizyonlarla şu ayakta tutulmaya çalışıldığı göz önünde bulundurulursa, küçük
anki sistemin uzun süre revizyonlarla şu anki küresel finansal ve ekonomik sistemin uzun
sağlıklı işleyemeyeceği süre sağlıklı işleyemeyeceği açıktır. Sermaye daha fazla
genişleyebilmek için kendine sistem içerisinde boşluklar üretmeye
açıktır.
devam edecektir ve sistem yakın gelecekte yeniden daha büyük bir
çöküşe doğru gidecektir. Son krizde bilinen bütün silahlar
kullanıldığı için bilinen politikalarla yeni oluşacak krizin
savuşturulması da pek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla
krizin derinliğinin artmaması uzun vadede olumlu sonuçlar
vermeyecektir.

www.ekopolitik.org
28
Küresel Kriz ve Türkiye
Sonuç
2007 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de konut
piyasasında başlayan sorunlar bugün dünya üzerindeki bütün
Türkiye’de krizin asıl
ülkeleri çeşitli boyutlarda etkileyen küresel bir kriz haline
yıkıcı etkileri 2009 yılı dönüşmüş durumdadır. Bu noktada cevabı herkes tarafından en
ikinci çeyreğinden çok bilinmek istenen soru ‘krizin ne zaman sonlanacağı ?’
itibaren görülmeye olmaktadır. Genel beklentiler dünya ekonomisi’nin 2009’un 3.
başlanacaktır. çeyreğinden itibaren bir toparlanma süreci içerisine gireceğine
ilişkindir. Öte yandan krizin gün geçtikçe derinleşiyor olması ileriye
yönelik beklentilerin daha da bozulmasına yol açmakta ve dünya
genelindeki toparlanmanın 2010 yılına hatta 2011 yılına
sarkacağına ilişkin yorumların da artmasına neden olmaktadır.

Krizin ne zaman biteceğine ilişkin ekonomistler arasında bir görüş


birliğine henüz varılamamasına rağmen, krizin dibinin bulunmaya
başladığına ilişkin inanç artış göstermektedir. Bu düşüncenin
oluşmasında dünya genelinde takip edilen bazı öncü ekonomik
göstergelerin Ocak ayından itibaren tekrar yükselmeye başlıyor
olmaları etkili olmuştur. Küresel ticaretteki daralmaya en hızlı
tepkiyi veren deniz ticaretine ilişkin en önemli gösterge niteliği
taşıyan Baltic Dry İndeks 2008 Aralıkta dip noktasını görmesinin
ardından 2009 yılında tekrar yükselişe geçmiştir. Buna ek olarak,
bakır,nikel, çinko, platin gibi küresel ticarette en çok el değiştiren
emtiaların fiyatlarında son iki ayda görülen artışlar ve diğer öncü
ekonomik göstergelerin son iki ay içerisinde dip noktalarından
dönmeye başlaması krizin dibinin bulunduğu inancının
güçlenmesine neden olmaktadır.

ABD gayrimenkul sektöründe başlayan ve bütün dünyanın krizi


haline gelen sürecin nereye gideceği, ve ne zaman sonlanacağına
ilişkin öngörüler yapmak şu an itibariyle oldukça zordur. Fakat krizi
aşmak için ABD’nin almış olduğu ciddi önlemlerin nasıl sonuçlar
vereceği ve daha da önemlisi yeni ABD başkanı Obama’nın ülkesini
ve dolayısıyla dünyayı krizden kurtarmak için neler yapacağı, nasıl
kararlar alacağının krizin nerede sonlanacağı sorusuna doğru
cevaplar verilmesi için yakından izlenmesi gerekmektedir. Krizin
kaynağı olan ve krize ilk giren ülke ABD olmakla birlikte halen
dünyanın en büyük ekonomisi konumunda olmasından dolayı,
krizden çıkış için ilk gözlemlenecek ülke yine ABD olacaktır.

www.ekopolitik.org
29
Küresel Kriz ve Türkiye
Krizin etkilerinin daha geç hissedildiği Türkiye ekonomisi ise 2009
yılında krizin gerçek boyutları ile karşı karşıya gelecektir. En son
makro ekonomik veriler krizin etkilerinin ülkemizde gün geçtikçe
ağırlaşmaya başladığını ve Türkiye ekonomisinin dibe doğru süratle
gittiğini göstermektedir. Fakat şu anda elimizdeki veriler ışığında
Türkiye ekonomisi için krizin dibinin bulunduğu yorumunun
yapılması oldukça zor görünmektedir. 2009 yılının zor bir yıl olacağı
herkes tarafından kabul edilmesine rağmen, krizin ülkemize
etkilerinin neler olacağı konusuna açıklık getirmek için ilerleyen
bölümde kendi çizdiğimiz iyimser, kötümser ve muhtemel
senaryolar dahilinde krizin Türkiye için ekonomik ve politik
etkilerini analiz etmeye çalıştık.

İyimser Senaryo

Bu senaryoya göre; ABD Başkanı Barack Obama'nın ekonomik


krizle mücadele için desteklediği 838 milyar dolarlık yeni kurtarma
İyimser senaryoya göre paketi ABD ve dünya tarafından olumlu olarak değerlendirilecek;
dünya ekonomilerinde
öncelikle ABD halkının ileriye yönelik beklentilerinde yaşanacak
büyüme 2009 yılının
düzelme dünya genelinde krizin sonlanmakta olduğuna ilişkin
sonunda tekrar
olumlu havayı arttıracaktır. Bu doğrultuda ABD ekonomisi 2009’un
başlayacak Türkiye bu
krizden çok da yara 3. çeyreğinden itibaren tekrar büyüme sürecine girecek ve bu
almadan kurtulmayı süreci diğer dünya ekonomileri de takip edecektir. Dünya’nın en
başaracaktır. büyük ekonomisi konumunda bulunan ABD’nin iç talebinde
görülecek canlanma Çin gibi gelişmekte olan ekonomilerdeki
üretim artışlarını da tetikleyecek, ayrıca dünya genelinde
ertelenmiş olan yatırımların başlaması ile 2010 yılından itibaren
dünya tekrar bir büyüme sürecine girecektir.

Krizin kısa sürmesi halinde Türkiye krizden çok fazla etkilenmeden


çıkan şanslı ülkelerden birisi haline gelecektir. 2009 yılında
karşılacağımız en büyük sorun olan dış finansman sorunu yeniden
normalleşmeye başlayan uluslararası kredi piyasalarından
yenilenebilecek krediler ile halledilebilecektir. Türk Bankacılık
sektörünün sendikasyon kredilerini ve özel sektörün kısa vadeli
boçlarını maliyetleri yükselmiş olmasına rağmen yenilemiş olması
içerde döviz kurunun değerlenmesi sürecini durduracaktır. 2009
yılında gerçekleşecek 10 milyar doların üzerinde doğrudan
sermaye yatırımları ve milli piyango, şeker fabrikaları ve otoyol
özelleştirmelerinden elde edilecek gelirler ayrıca düşen emtia
fiyatları nedeniyle zaten çok büyük sorun olmaktan çıkmış bulunan
2009 yılı cari işlemler dengesinin finansmanı IMF ile anlaşmaya

www.ekopolitik.org
30
Küresel Kriz ve Türkiye
gidilmesine gerek olmadan sağlanmış olacaktır. Buna ek olarak
dünya ekonomilerinin 2009’un 3. çeyreğinden itibaren tekrar
büyüme sürecine girdiği ve krizin bittiğine ilişkin beklentiler
ihracatımızdaki düşüşü öncelikle durdururken iç piyasanın da
2009’un ikinci yarısından itibaren tekrar canlanmasını
sağlayacaktır. Bu noktada isşizlik oranlarında yılın ilk çeyreğinde
artış olması kaçınılmazdır. Fakat Dünya da ve Türkiye de etkileri
hissedilmeye başlanacak olan normalleşme sürecinin etkisiyle,
kapanan fabrikaların yeniden faaliyete geçeceği ve bunun 2009
yılının ikinci yarısından itibaren işsizlik oranlarının azalmasına
yardımcı olacağı düşünülmektedir.

Bu tabloya göre 2009 yılı Mart ayında gerçekleşecek yerel


seçimlere başbakanın Davos Zirvesinde yaptığı çıkışın psikolojik
etkileri ile birlikte yıpranmadan girebilecek, Türkiye genelindeki
yerel yönetimlerin çok büyük kısmını tekrar kazanacaktır. 2009
yılında %2 civarında büyüyecek olan Türkiye ekonomisi dünya
ekonomisinden daha hızlı bir şekilde toparlanma sürecine girerek
2010 yılından itibaren tekrar %4’ün üzerinde büyüme oranına
kavuşacaktır. Krizin kısa sürmesi ihtimalinde Türkiye’de siyasi
riskler görülmezken ülkemiz bölgesinde etkinliğini ekonomik ve
politik açıdan daha da artırmış bir ülke haline gelecektir.

Kötümser Senaryo

Kötümser senaryoda ise temel olarak krizin Dünya’da ve Türkiye’de


Kötümser senaryoya
göre Dünya da kriz daha da derinleşeceğine ilişkin beklenti ana tez olarak kabul
derinleşirken 2009 edilmiştir. ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner tarafından
yılında Türkiye ciddi açıklanan, yeni finansal kurtarma planının genel olarak piyasanın
ekonomik ve sosyal
beklentilerini karşılamaktan uzak olması, ileriye yönelik
problemler ile
karşılaşacak ve AK Parti beklentilerin daha da bozulmasına yol açacaktır. Sorunlu olan ABD
hükümeti erken genel otomotiv sektörünü kurtarmak için yeni ABD yönetiminin kaynak
seçime gitmek zorunda ayırmak istememesi ve GM, Chrysler gibi dünya otomotiv
kalacaktır.
devlerinin iflaslarına izin verilmek zorunda kalınması beraberinde
dünya çapında farklı sektörlerden iflasları da getirecektir. Bu
gelişmeler sonucunda dünya ekonomilerinin uzun süreli hatta yıllar
sürecek bir resesyona gireceğine ilişkin beklentiler daha da
geçerlilik kazanacak ve dünya ticaretinde ciddi anlamda düşüşler
gözlemlenecektir.

www.ekopolitik.org
31
Küresel Kriz ve Türkiye
IMF ile andlaşmanın gerçekleşmemesi beraberinde dış
finansmanda sorunlar yaşanmasınına neden olacaktır. Yurtdışı
piyasalardan tekrar borçlanma imkanı bulamayan özel sektörde
iflaslar başlayacak ve geri ödenemeyen kredilerden dolayı Türk
Bankacılık sistemininde görülmeye başlayabilecek problemler
banka batışlarının yaşanmasına neden olabilecektir. İşsizliğin
artması sonucu öncelikle suç oranlarında artışlar gözlemlenecek ve
sonrasında krizden dolayı işlerini kaybeden umutsuz halk
kitlerininin manipüle edilmesiyle birlikte komşumuz Yunanistan’da
yaşanan olayların benzeri toplumsal olaylar Türkiye’de de
yaşanabilecektir.

Ekonomik koşulların gün geçtikçe bozulduğu bir ortamda yerel


seçimlere gidilecek olmasına rağmen, Başbakan’ın Davos zirvesini
terk etmesinin iç siyasete olumlu yansımalarına ek olarak
muhalefet partilerinin seçim söylevlerinde başarısız olması özellikle
CHP’nin açılımlarının halk tarafından inandırıcı bulunmaması gibi
nedenlerden dolayı AK parti yerel şeçimlerden ciddi bir şekilde oy
kaybına uğramadan çıkabilecektir. Hükümetin kriz yönetiminde
başarısız olmasından dolayı gün geçtikçe daha da ağırlaşan
ekonomik koşullar halkın ve muhalefetin tepkisinin daha sert dile
getiriliyor olmasına neden olacaktır. Ağırlaşan siyasi koşullar
nedeniyle 2009 yılı sonu veya 2010 yılı başlarında erken genel
seçime gitmek zorunda kalan AK Parti hükümeti seçimlerden ağır
bir yenilgi ile çıkacak ve iktidarı kaybedebilecektir.

Muhtemel Senaryo

Gerçekleşmesini olası gördüğümüz bu senaryoya göre, ABD’nin


başkanı Obama'nın açıklayacağı yaklaşık 838 milyar dolarlık yeni
Muhtemel senaryoya
göre, 2010 yılından kurtarma paketinin dünya üzerinde yaratacağı sınırlı iyimser hava,
itibaren dünya krizin dibinin bulunduğu yönündeki beklentileri güçlendirici etki
ekonomilerinde yapacaktır. Fakat dünyanın tekrar büyüme sürecine girmesi
büyüme süreci tekrar beklentilerin aksine 2009 yılı 3. çeyreğinden itibaren
başlayacaktır. gerçekleşmeyip 2010 yılına sarkacaktır. Ekonomilerin tekrar
büyüme sürecine girmesinden sonra Dünya’da ve Türkiye’de
büyüme hızları oldukça düşük seyretmeye devam edecektir. Bu
durum ülkemizdeki isşizliğin de artmaya devam etmesine neden
olacak ve işsizlik önümüzdeki dönemde Türkiye’nin karşılaşacağı en
büyük sorun haline gelecektir.

www.ekopolitik.org
32
Küresel Kriz ve Türkiye
IMF ile anlaşmanın olmayacabileceğine ilişkin Başbakan tarafında
açıklamalar yapılıyor olmasına rağmen 2009 yılında Türkiye’nin
yumuşak karını olan dış finansman imkanlarında görülen
daralmanın etkisi ve artan doviz kurlarının yarattığı baskı ile IMF
ile yerel seçimlerden sonra anlaşmak zorunda kalınacaktır.
Yapılacak IMF anlaşmasından sağlananacak kaynak ile 2009 yılında
20 milyar dolar seviyesine gerileyeceği tahmin edilen cari işlemler
açığının finansmanı sorunu ortadan kalkacaktır. Ayrıca bu antlaşma
uluslararası piyasalarda Türkiye’nin kredibilitesini olumlu
etkileyecektir. Dünya genelinde bankacılık kesiminde iflasların da
sona ermesiyle özellikle 2009’un ikinci çeyreğinden itibaren
yeniden canlanmaya başlayan kredi piyasalarından Türk bankaları
ve özel sektörü sendikasyon kredilerini ve döviz kredilerinin büyük
bir kısmını yüksek borçlanma maliyetlerine katlanmak zorunda
olmalarına rağmen yenileyebileceklerdir. Bu durum dahilinde,
döviz kurlarında limitli yukarı yönlü bir trend devam edecek
olmasına rağmen 2001 yılında yaşadığımız gibi bir döviz krizi
olmadan Türkiye 2009 yılını atlatabilecektir.

Makro ekonomik dengelerde bozulmalar yaşanacak olmasına


rağmen 2009 yılında Türkiye ekonomisi kontrolsüz şekilde şoklara
girmeyecektir. İşsizlik oranında ciddi oranda artış görülecek
olmakla birlikte işsizlikteki artış ülkemizde Yunanistan’da
görüldüğü gibi büyük toplumsal olaylara yol açmayacaktır.

Krizden çıkılacağına ilişkin olumlu beklentiler 2009 yılının ikinci


yarısından itibaren hakim olmaya başlamakla birlikte işsizlikle
mücadelede başarısız olunması hükümete yönelik çeşitli
kesimlerden gelen eleştirilerin gün geçtikçe artmasına neden
olacaktır.

Bunlara ek olarak, halen Anayasa Mahkemesi tarafından görülen


DTP’nin kapatılması DTP’nin kapatma davasından partinin kapatılması kararı çıktığı
durumunda 2009 takdirde, düşen milletvekillikleri için 2009 yılında ara seçim
yılında yapılacak ara yapılması anayasaya göre zorunlu hale gelecektir. Yapılacak olası
seçimlerin genel bir ara şeçimi genel seçime dönüştürme konusunda iktidara
seçimlere dönüşmesi baskılar gelecek olmasına rağmen, Ak Parti hükümetinin 2009
ihtimali vardır. yılında erken genel seçim kararı alması ihtimalini oldukça zayıf
olarak değerlendirmekteyiz.

www.ekopolitik.org
33
Küresel Kriz ve Türkiye
2009 yılında bir erken genel seçim yapılması durumunda da, Ak
Parti seçimlerde oy kaybına ugrayacak olmasına rağmen, hükümet
kurmak için yeterli salt çoğunluğa sahip bir şekilde seçimlerden
çıkabilecektir. Genel seçimlerin 2009 yılında değilde zamanında
yapılması durumunda ise, iki dönemdir iktidarda olmanın verdiği
yıpranmaya ek olarak, işsizlikle mücadelede yeterince başarılı
olunamamasından dolayı, Ak Parti’nin seçimlerde iktidarı
kaybetmesi ve muhalefete düşmesi ihtimali oldukça yüksektir.

Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi


www.ekopolitik.org
Büyükdere Cad. Naci Kasım Sok.No:3/1 Hüseyin Özer İş Hanı
34387 Mecidiyeköy/Şişli İstanbul

Tel: +90(212) 356 41 85


Fax: +90(212) 356 41 87

info@ekopolitik.org

www.ekopolitik.org
34
Küresel Kriz ve Türkiye

Kaynaklar

• Commerzbank EM Facing Strong Headwinds in 2009 www.commerzbank.com

• Deutsche Bank Emerging Markets Outlook 2009 www.deutschebank.com

• Egilmez,Mahfi(2008) Küresel Finans Krizi, Remzi Kitabevi

• Galbraight, Kenneth(1988) The Great Crash 1929, Houghton Mifflin Company

• Hazine Müsteşarlığı 2009 yılı Borçlanma Programı www.hazine.gov.tr

• J.P Morgan-CEEMEA Year Ahead 2009, 20 November 2008 www.jpmorgan.com

• Maliye Bakanlığı Aralık Ayı Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu www.maliye.gov.tr

• Maliye Bakanlığı 2006-2008 Orta Vadeli Plan www.maliye.gov.tr

• Oecd Economic Outlook November 2008 www.oecd.com

• Oil Voice- Iraq Cuts National Budget as Oil Falls


http://www.oilvoice.com/n/Iraq_Cuts_National_Budget_as_Oil_Falls/31f08bb5.aspx

• TCMB 2009 Yılı Para Ve Kur Politikası Raporu www.tcmb.gov.tr

• TCMB Şubat Ayı Birinci Dönem Beklentiler Anketi www.tcmb.gov.tr

• TÜİK Ocak Ayı Enflasyon Raporu www.tuik.gov.tr

• TÜİK Aralık Ayı Tüketici Güven Endeksi www.tuik.gov.tr

• TÜİK Aralık Ayı Dış Ticaret Raporu www.tuik.gov.tr

• TÜİK Ocak Ayı Sanayi Üretim Endeksi Raporu www.tüik.gov.tr

• Yabancı Sermaye Derneği www.yased.org.tr

• Yeldan, Erinç(2008) Küresel Krizin Türkiye’ye Yansımaları

www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan184_15Ekm08.pdf

www.ekopolitik.org
35

You might also like