eğitim hizmetlerinde ise zorunluluktan dolayı talep azalması olmaz. Üretim ve talep bu kanaldan devam eder. Sonuçta büyüme oranı düşer.
- İthalatın pahalılaştığı ve azaldığı, büyümenin düştüğü bir ortam aynı zamanda cari açığın
azalmasını beraberinde getirir. Bu da bütün bu olumsuzlukların belki tek olumlu yan etkisi.
- Kurların artmasının en çok vuracağı alan ise enflasyon. Enflasyondaki artış da, alım gücünü düşürerek hanehalkı ve bireylerin refahında azalmaya yol açar. Ekonomik istikrarı bozar ve Türkiye riskini artırır. Belli bir gecikmeyle faizleri de yanına çeker.
- Dün yapılan bir açıklama kur artışının başka bir yönünü daha bize gösterdi. O da en büyük döviz borçlusu durumundaki şirketler kur artışından olumsuz etkileneceklerin başında geliyor.
Bu etkilenme sadece büyümenin düşmesi, üretimin azalması, yatırımların durması, işlerin durması değil. Ödenecek dış borçların karşılığının yükselerek bilançoların bozulması, kârların azalması şeklinde gerçekleşecek.
- Moody’s ile Fitch yatırım yapılabilir kredi notunun yaşanmakta olan siyasi belirsizliği de
içerdiğini ve bu aşamada ülke notunda değişimin gündeme gelmeyeceğini ima ettiler. Buna karşılık Fitch dün TL’deki değer kaybının uzun süre devam etmesinin şirketlerin kredi notları üzerinde baskı yaratacağını açıkladı.
kaybı Merkez Bankası’nın satış kuru üzerinden ve yarım dolar yarım Euro sepetine göre yüzde 18.35. Eğer bu artış 2014 yılı boyunca kalıcı olacaksa şirketlerin ödeyeceği dış borcun miktarı bu ölçüde artacak.
59.5 milyar doların yüzde 18.35’i 10.9 milyar dolar ediyor. Bankaların toplam kârı veya 500 büyük sanayi kuruluşunun toplam kârı kadar bir kâr azalması bu. Eğer üzerine 2014 yılında yeni kur artışı gelmezse. Gelirse onu da hesaplanan yüke eklemek gerekecek. Zaten reyting kuruluşunun dikkat çektiği nokta burası.
- Bankacılık sektörünün veya 500 büyük sanayi şirketinin 1 yıllık kârı şimdiden kur artışına
gitmiş durumda. Bu elbette şirketleri zorlar. Ama Türk özel sektörü de bayağı badireler atlattı. Şirketlerin yurtdışında zulada parası varsa devreye girer. Yeni sermaye koymak zorunda kalanlar olacağı gibi, belki batacaklar da çıkabilir. Batak oranının boyutunu da devalüasyon oranı ve kur artışının kalıcılığı belirleyecek. Kurun ne kadar artacağı ise belli bir zincire bağlı. Siyasi belirsizlik ve arka arkaya gelecek seçimler, FED’in izlediği politika ve uluslararası sermaye hareketleri zincirin en büyük halkaları.
SONUÇ: “Acının ödülü tecrübedir.” İŞTE DELOITTE'UN ÇİZDİĞİ KARAMSAR TABLO...
Türk şirketlerinin değeri yüzde 30 düşecek Orta vadede Türkiye’nin yatırımcılar için cazibe merkezi olmaya devam edeceğini ancak kısa vadede yatırım kararlarında bir miktar öteleme olabileceğini ifade eden Deloitte’e göre 2014 yılı Türkiye için zor geçecek. Deloitte Türkiye Birleşme ve Satın Almalar ve Borç Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Mehmet Sami, “Çoklu seçim dönemine girilmesi ve yabancıların portföy dağılımlarının gelişmekte olan ülkelerdeki ağırlıklarını azalttıkları bir dönemde bir sürü belirsizlik var. Buna rağmen Türkiye’nin bölgesel cazibe merkezi olma özelliğini kaybedeceğini düşünmüyorum. Ancak kurdaki volatilitenin de etkisiyle yatırımcılar kısa vadede bazı yatırımları erteleyebilir” dedi.
‘SOSYO-POLİTİK GERGİNLİK ETKİLER’
Banka dışı sanayi şirketlerine bakıldığında, borsa çarpanları ile 2013 yılında fiyat-kazanç oranlarının 13-14 aralığında tahmin edildiğini belirten Sami, 2014 sonu gelir tahminleri baz alındığında ise bu oranın 10-11 civarına gerileyebileceğinin öngörüldüğünü söyledi. Sami, çarpanlara bakıldığında son on yılda Türkiye’de aktiflerin zaten primli satılmış olduğunu ifade etti.
Deloitte Türkiye Kurumsal Finansman Ortağı Başak Vardar da yaptığı değerlendirmede, “Değerlemelerde yüzde 20- 30 aşağı yönlü revizyon bekliyorum” diyerek karamsar bir tablo çizdi. Vardar, “İç piyasadaki sosyo-politik gerginlik, çoklu seçim dönemi ve FED’in tahvil alımlarını azaltma kararının gelişmekte olan pazarlara etkileri gibi olumsuz sinyaller 2014’ün Türkiye için zorlu bir yıl olacağına işaret ediyor” diye konuştu.
ÇIKIŞA ENGEL NE:
Ekonominin normalleştiği, faizin normal düzeylerine doğru gittiği, doların değerlendiği bir ortamda sığınılacak liman ihtiyacı da azalır. Bundan sonra altın fiyatlarını canlandıracak bir gelişme olarak umutlar enflasyonun yükselişe geçmesine bağlanmış. Ancak ekonomik canlanmadan dolayı enflasyon tırmanışa geçerse bunu önleyecek mekanizma da hazır. Bu durumda FED tahvil alımını azaltmayı, parasal sıkılaştırmaya gitmeyi, faizleri artırmayı öne çekebilir veya hızlandırabilir. Bizzat bu mekanizmanın veya zincirin varlığı ve harekete geçmesi de, altın fiyatlarının kalıcı bir şekilde yukarı gitmesinin önündeki engeli oluşturuyor.
SONUÇ:
“Altın da tıpkı özgürlük gibi, değer verilmeyen yerde asla durmaz.” J.S. Morril
Bütün dikkatler Türkiye’ye çevrili
Geçen hafta rüşvet olayından geriye, seçimlerin öncesine denk gelmesinin de etkisiyle siyasi belirsizliğin artışı kaldı. Piyasaların kulağına kar suyu kaçtı bir kere.
-Soruşturmaya konu olan banka ve gayrimenkul şirketinde başlayan sert satışların da etkisiyle 16-20 Aralık’ta borsa yüzde 7 kayba uğradı. Bu tarihler hem soruşturmanın hem de ABD Merkez Bankası FED’in tahvil azaltım kararının öncesini ve sonrasını yansıtıyor. Bizdeki kayıp da borsalar arasında en sert düşüşü oluşturdu.
-Döviz piyasasında hem dolar hem Euro tarihi rekorlarını yenilediler. Döviz sepeti 2.4067’den 2.4826’ya kadar yükseldi. Dolar bir ara 2.0980’e çıktı. Sepet kur artışı 16-20 Aralık’ta yüzde 3.2 oldu. TL son hafta en çok değer kaybeden para birimi haline geldi.
-Faizde ise işin içine Merkez Bankası’nın kararı da girdi. Kararla bankaların fonlama maliyeti 0.33 puan kadar artırıldı. Faiz ise yüzde 8.74’den yüzde 9.52’ye yükseldi.
Türkiye’de piyasa bozulmasında iç siyasi şokun etkisi büyük. Çünkü geçen hafta FED kararının gelişmekte olan borsalara etkisi çok sınırlıydı. Çünkü MSCI gelişmekte olan piyasalar endeksi 16 Aralık’ta 990 puanken 20 Aralık’ta sadece 988 puana indi, hemen hemen aynı kaldı. Gelişmiş piyasalar ise pozitif etkilendi. MSCI gelişmiş piyasa endeksi Amerikan borsalarının öncülüğünde yüzde 1.9 prim yaptı. 16 Aralık’ta 1.598 olan endeks 20 Aralık’ta 1.629’a çıktı.
Türkiye piyasalarının durumu geçen hafta küresel görüntüyle böylesine ters düştü. Bu ayrışmanın bu hafta sürüp sürmeyeceği gelecek eğilimleri belirleme açısından da kritik öneme sahip.
ANAHTAR KELİMELER
hemen akla gelişmekte olan ülkeler krizinin öncüsü ve tetikleyicisi mi sorusunu getirdi. Dikkatler Türkiye üzerine döndü. Acaba Türkiye'ye ne oluyor?
-Önce ilk tespiti yapalım. Gelişmekte olan piyasalardan para çıkıyor. Üstelik bu yeni bir şey de değil. 2011 yılı ortasından itibaren bu çıkış sürüyor. Bunu bize gelişmekte olan borsaların fiyat seyrini izleyen MSCI EM Endeksi söylüyor. 27 Nisan 2011'de 1.212 puan tarihsel tepe noktasını yaptı ve o tarihten itibaren düşüş eğiliminde. Ocak sonunda 930 puana geldi ve düşüş yüzde 23 düzeyinde. 2012, 2013 ve 2014 başlarında satışlar daha bir egemen. Buna karşılık gelişmiş borsaların MSCI Endeksi aynı tarihlerde yüzde 19 arttı. Para sadece gelişen piyasalardan değil aynı zamanda emtia ve altından da çekildi.
-Bu piyasalardan çıkan paranın gittiği yer ise san haftalarda olduğu gibi, ABD ve Alman 10 yıllık hazine kağıtlarıydı. 2011 ve 2012 yıllarında ABD ve Alman faizinin rekor düşük düzeye inmesinin ana nedenlerinden biri bu. FED'in parasal genişlemeden geri adım atmayı 2012'nin sonunda tartışmaya açtı. Mayıs 2013'te de açıklamasını yaptı. Aralık 2013'te de yürürlüğe koydu. Bu yılın sonbaharında da tahvil alım programının sona erdirilmesi bekleniyor.
-ABD ekonomisinden gelen veriler ise beklenenden iyi. Bu gidişle tahvil alımlarının sıfırlanmasından sonra başlayacak faiz artırım veya parasal sıkılaştırma döneminin bir miktar öne çekilebileceği yönünde. Mesela 2015'in sonları değil de, ilk yarısında başlatılması gibi. İşte bu olasılıktır ki, gelişmekte olan piyasalarda satışları artırdı. Parayı ABD ve Alman 10
Much more than documents.
Discover everything Scribd has to offer, including books and audiobooks from major publishers.
Cancel anytime.