You are on page 1of 76

Malzeme Bilimine Giriş Özet Ders Notları

Mustafa GÖKGÖZ
Ahmet Yesevi Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği

1.1. Malzeme Nedir?


Yararlı özellikleri nedeniyle uygulamalarda kullanılan cisimlere malzeme denir. Bu cisimler elementlerden
oluşmuşlardır.

Elementler ise kimyasal olarak daha fazla ayrılamayan basit maddeler olarak tanımlanabilir. Yani aynı atom
numarasına sahip atomlardan meydana gelmişlerdir. Malzemeler tek bir elementten oluşabileceği gibi birden fazla
elementten de oluşabilirler.

1.4. Malzemelerin Sınıflandırılması Metaller, Seramikler, Plastikler

1.4.1. Metaller
Metalsel bağa sahip metallerde aynı ve benzer tür atomlar düzenli bir biçimde dizilerek kristal yapı oluştururlar;
hacimsel atom yoğunlukları yüksektir, özgül ağırlıkları diğer sınıflara göre büyüktür.
• Metaller serbest elektron içerdiklerinden ısıl ve elektriksel iletkenlikleri yüksektir ve opaktır
• Işığı iyi yansıtırlar.
• Metallerin elastisite modülleri ve mukavemetleri yüksektir, çoğunlukla sünektirler
• Plastik şekil vermeye elverişlidirler.
Ayrıca
• Alaşımlandırma ile soğuk şekil verme
• Işıl işlem ile sertlik ve mukavemetleri artırılabilir.
Endüstride kullanılan metaller ve metal alaşımı türleri binlercedir. Her biri belirli amaçlar için geliştirilmiştir.
Metaller demir esaslı ve demir dışı olarak gruplanırlar.

Demir esaslı olanlarda demir ana elemandır ve karbon daima bir alaşım olarak bulunur. Demire karbon ilavesi ile
çelik elde edilir. Demir dışı metallere en önemli örnekler alüminyum ve alaşımları ile bakır ve alaşımlarıdır.

Demir dışı metaller, demir esaslı metallere göre hafiflik, korozyona dayanıklılık, yüksek ısıl ve elektriksel iletkenlik,
güzel görünüş ve kolay işlenebilme özelliklerine sahiptir. Bununla beraber elastisite modülleri, dolayısı ile
rijitlikleri düşüktür. Bir özellikleri de pahalı olmalarıdır.

1.4.2. Seramikler
Seramikler metal ve metal olmayan elemanların oluşturduğu iyonsal bileşiklerdir. Sodyum, Magnezyum, Demir ve
Alüminyum gibi elektronegatif elementlerde, Klor, Oksijen gibi iyonsal bağ kurarak NaCl, MgO, FeO, SiO2 gibi
çok çeşitli türde seramik meydana getirirler. Özgül ağırlıkları metallerle plastikler arasındadır.

• Seramikler plastik şekil değiştiremez, sert ve gevrek olurlar.


• Bazıları sertliklerinden dolayı aşındırıcı olarak kullanılmaya elverişlidir.
• Ergime sıcaklıkları yüksek, ısıl ve elektriksel iletkenlikleri düşüktür.
• Elektrikli ısıtıcılarda, fırınlarda yalıtım malzemesi olarak kullanılırlar.
• Bazıları saydamdır, ışığı kötü yansıtırlar.
• Çekme mukavemetleri düşük olmakla beraber çoğunlukla basınç mukavemetleri yüksektir.
• Dış etkilere karşı dayanıklıdırlar.
• Seramik bir malzemenin şekillendirilebilmesi için *
o Malzemenin sıvı ve akışkan hale getirilmesi
o Malzemenin ergime sıcaklığına yakın yüksek sıcaklıkta ısıtılması gerekir

1.4.3. Plastikler
Plastiklere ayrıca polimer, organik malzemeler veya reçineler de denir.
Plastik kelimesi isim olarak malzeme türünü belirtir, bir sıfat olarak kalıcı şekil değiştirebilen cisim
anlamındadır.

• Plastikler sınıfına giren malzemelerin bir kısmı doğal, bir kısmı ise sentetiktir.
• İnsanlar tarafından metallerden çok daha önce kullanılmaya başlanan ahşap, deri, yün ve benzeri
lifler birer doğal polimerdir.
• Bugün endüstride kullanılan plastiklerin büyük bir çoğunluğu sentetik polimerlerdir.

• Plastiğin birleşimindeki temel element karbondur.


Plastikler çevre koşullarına ve asitlere karşı dayanıklıdırlar ve sudan etkilenmezler. Yangına dayanıklı olamamakla
beraber yavaş yanarlar (selülozikler hariç).

Çoğunlukla 80 °C üzerinde yumuşarlar ve bu sınırın üzerinde kullanılmaya elverişli değildirler. Özgül ağırlıkları
düşüktür. Polimerlerin ısıl ve elektriksel iletkenlikleri çok düşüktür, yalıtım malzemesi olarak kullanılmaya
elverişlidirler. Plastiklerin Mukavemetleri ve elastisite modülleri düşüktür.

1.5. Genel Tanımlar ve Kavramlar


Metalürji Metallerin ve diğer malzemelerin üretilmesi, işlenmesi ve insanlığın faydasına sunulmasını kapsayan bilim
dalı ve mühendisliğidir.
Mineral Yerkabuğunu teşkil eden ve doğal olarak belli bir kimyasal bileşime sahip homojen maddeler.
Cevher Ekonomik şekilde üretime yarayan minerallere cevher adı verilir. Her cevher bir mineraldir ama her mineral
bir cevher olamaz.
Bileşik İki veya daha fazla atomun elektronlarının ilişkisi sonucu bir arada bulunmasına bileşik denir. Kimyasal
olarak ayrılabilirler.
Karışım İki veya daha fazla maddenin mekanik etkiye bir arada bulunmasına denir. Fiziksel olarak birbirinden
ayrılabilirler.
Özgül Ağırlık Birim hacimdeki bir cismin ağırlığıdır.
Cismin Özgül Ağırlığı=Birim hacim içinde bulunan atomların sayısı x atomun ağırlığı
Ergime ve Buharlaşma Katılarda kuvvetli bağlar, sıvılarda zayıf bağlar egemendir.
• Katı halden sıvı hale geçerken kuvvetli bağlar koparlar.
• Sıvı halden katı hale geçerken zayıf bağlar koparlar.
Katı halden sıvı hale geçmeye ergime, katı halden haz fazına geçmeye buharlaşma denir.
Isıl (Termal) Genleşme Malzemelerin ısıl genleşmesi ergime sıcaklığı ile ters yönde değişir.
• Ergime sıcaklığı yüksek malzemelerde bağ enerjisi daha büyüktür.
• Termal genleşme ise daha düşüktür.
Mukavemet Bir malzemeyi koparmak için birim alana uygulanan kuvvettir. Mukavemetin kaynağı atomlar arası bağ
kuvvetidir.
Elastisite Modülü Bir malzemeden bir birim şekil değiştirme için uygulanacak gerilmedir.

• Malzemenin elastisite modülü sıcaklıkla azalmaktadır.


Elektriksel İletkenlik Malzemelerde elektriksel iletkenlik, elektriksel alan etkisinde serbest elektron hareketleri
ile sağlanır. Metallerde valans elektronlar serbest halde bulunduklarından kolaylıkla yüksek iletkenlik elde edilir.
• Malzemede serbest elektron yoksa iletken sayılmaz.
Isıl İletkenlik Isıl enerji, malzemelerde serbest elektron hareketi ve atomların ısıl titreşimleri iletilir.
Optik Özellikler Metallerde ışık dalgası, serbest elektron bulutu tarafından yansıtıldığından geçemezler ve bu
nedenle metaller saydam değildirler. Cisimlerde serbest elektron bulunmadığında ışık yansıtılmadığından kolayca
geçebilir. Ancak içlerindeki katkı maddeleri ve içyapı kusurları saydamlığı azaltır, yarı saydam veya opak hale
gelebilirler.

1.6. Malzemelerin İç Yapısı


Malzemelerin özellikleri büyük ölçüde içyapılarına bağlıdır. İçyapıları atomlar arası bağ kuvvetleri etkisinde üç
boyutlu uzayda dizilmeleri sonucu oluşurlar.
Atomlar arası bağlantıların oluşmasında ana etken elektron yapılarıdır.
Maddenin en küçük yapı taşı olan atom, bir çekirdek ve etrafındaki elektronlardan meydana gelir. Çekirdek, proton
ve nötronlardan oluşur.
• Protonlar, pozitif yüklü
• Elektronlar negatif yüklü
• Nötronlar elektriksel bakımdan nötr taneciklerdir.
Proton ve elektronların elektriksel yükleri birbirine eşit, fakat ters işaretlidir. Atomlar, proton ve elektron sayıları
birbirine eşit olduğundan elektriksel bakımdan nötrdür.
Bir atom çekirdeğini çevreleyen elektronlar, farklı enerji katlarında dönmektedirler.
Malzemelerin özellikleri bağ türüne, bağ enerjisine ve atomların dizilişine büyük ölçüde bağlıdır. Atomlar arası bağ
kuvveti atomları bir arada tutarak içyapıyı oluşturur ve bu uygulanan kuvvetlere karşı direnç gösterir (mukavemet),
şekil değiştirmeyi ve kırılmayı önlemeye çalışırlar. Bağ kuvvetleri arttıkça malzemenin ergime sıcaklığı, elastisite
modülü, mukavemeti artar ve ısıl genleşmesi düşük olur.
1.6.2. Atomlar Arası Bağlar
Atomlar, atomlar arası bağ kuvvetleri ile bir araya gelirler. Malzemenin en küçük yapı taşı olan atomları bağ
kuvvetleri bir arada tutar. Atomların uzaydaki dizilişleri kristal ve amorf (düzensiz) yapı olmak üzere iki türlüdür.
Metallerin tamamı, bazı seramikler ve plastikler kristal yapılıdır. Malzemelerin büyük bir kısmında atomlar rast gele
dizilerek düzensiz amorf bir yapı oluştururlar. Gazlar, sıvılar ve katı olarak cam gibi maddeler amorf yapıya
sahiptirler.
• Kristal yapıda , atomlar üç boyutlu uzayda belirli bir düzene göre dizilirler.
• Atomların diziliş düzenine hacim kafesi denir.
• Hacim kafesini meydana getiren basit geometrik şekillerle birim hücre denir.
• Birim hücrelerde atomların bulunduğu mevkilere kafes noktaları denir.
Bir kristal yapıda, bütün kafes noktaları özdeştir.
• Birim hücrenin (kafesin) Şekil 1.3 kenar uzunluğuna kafes parametresi (a) adı verilir.
• Şekil 1.4' de Yüzey Merkezli Kübik (Y.M.K),
• Şekil 1.5' de Hacim Merkezli Kübik' li (H.M.K)
• Şekil 1.6' da Hegzagonal Sıkı Paket (H.S.P) kristal kafeslerine ait birim hücreler görülmektedir.

Metalik Bağlar
Metal atomlarını bir arada tutan kuvvete metalik bağ denir. Metalik bağ, metal atomlarının en dış kabuğundaki
valans elektronların metal atomundan ayrılarak oluşturdukları elektron bulutunun, elektronlarını vererek pozitif
iyon haline gelmiş atomları çevreleyerek, bir harç gibi atomları bir arada tutması ile ortaya çıkar. Örnek: Cr, Ni, Al.
İyonik Bağlar
Metaller en dış kabuktaki valans elektronlarını vererek pozitif iyon, en dış kabuğundaki elektronları 8'e
tamamlamak isteyen ametaller yeni elektronlar alarak negatif iyon oluştururlar. Pozitif iyonlarla negatif iyonların
birbirlerini kuvvetli bir çekim kuvveti ile çekerek meydana getirdiği bağa iyonik bağ, metal ile ametalin oluşturduğu
metal bileşiğine seramik malzeme adı verilir. Örnek: NaCl, MgF2, ZnS

1.6.2.3. Kovalent Bağlar


Molekül içerisinde kovalent bağlı olanlar, moleküller arasında zayıf bağlı ve molekül yapılı bir malzemelerdir.
Polimer malzemede, molekül içi kuvvetli, moleküller arası zayıf bağın etkisi ile aşağıdaki malzeme özellikleri
ortaya çıkar.
Kovalent bağ, komşu atomlar arasında bir çift elektron ortaklığına dayanan bir bağdır. Bu ortaklık, belli atomlar
arasında olduğundan malzeme molekül (bir grup atomun oluşturduğu birim) yapısı gösterir.
Kovalent bağlı malzemede molekül içinde kuvvetli bir bağ, ancak moleküller arası zayıf bir bağ oluşur. Örnek Si,
Ge, Ga, As

1.6.4. Van Der Walls Bağlar


İkincil veya zayıf atomlar arası bağlar denen bu tür bağlar bütün cisimlerde bulunur. Enerjileri kuvvetli
bağlarınkinin onda biri kadardır. Bu nedenle onların yanında ihmal edilirler. Bununla beraber bazı hallerde (lineer
polimerlerde olduğu gibi) atomlar veya moleküller arası ilişkiyi sağlayan tek etken olabilirler. Bu durumda cismin
davranışını bu tür zayıf bağlar belirler. Örnek: inert gazlar ve organikler.
Van der Walls bağlar "elektriksel kutuplaşma" (dipol) sonucu doğar. Bu durumda kutuplaşma iki şekilde oluşur.

Sürekli Kutuplaşma: Simetrik olmayan moleküllerde artı elektrik yük merkezi eksi elektrik yük merkezi ile
çakışmaz. Şekil 1.10' da görüldüğü gibi simetrik olmayan su molekülünde oksijen bireysel haldekine göre daha fazla
elektronla kuşatılmıştır. Dolayısıyla eksi yük merkezi biraz aşağıya kaymıştır.

Geçici Kutuplaşma: Simetrik olmayan moleküllerde artı elektrik yük merkezi eksi elektrik yük merkezi ile
çakışmaz. Şekil 1.10' da görüldüğü gibi simetrik olmayan su molekülünde oksijen bireysel haldekine göre daha fazla
elektronla kuşatılmıştır. Dolayısıyla eksi yük merkezi biraz aşağıya kaymıştır.

BÖLÜM 2 KRİSTAL YAPILAR VE KUSURLAR

Giriş: Kristal Yapılar


Atomların üç boyutlu uzayda belirli bir düzene göre dizilmeleri sonucu oluşan yapıya kristal yapı denir. Düzenli
diziliş tekrarlı karaktere sahiptir. Herhangi bir doğrultu boyunca gidildiği zaman atomlar arası uzaklık ve atomların
çevreleri birbirlerine özdeştir.
Düzenli yapının en küçük hacimsel birimine birim hücre denir. Birim hücre toplam kristalin bütün geometrik
özeliklerine sahiptir, bunları yan yana dizerek yapının tamamı elde edilir. Bir kristal yapıyı tanımak için birim
hücresini bilmek yeterlidir.
Bütün metaller önemli sayıda seramikler ve bazı polimerler kristal yapıya sahiptirler. Sıvı halde düzensiz biçimde
dağılan atomlar katılaşırken belirli bir düzene göre dizilirler. Düzenli diziliş atomlar düzeyinde olduğundan pek az
cisimlerde dış görünüşü etkilerler. (kar taneleri, kuartz kristali ve tuz kristali gibi).

2.1. Kristal Türleri


En küçük düzenli yapı birimi olan birim hücre basit bir geometrik biçime sahiptir ve uzayı düzlemlerle eşit
hacimlere bölerek elde edilir. Geometri kuralları yardımı ile uzayın 7 farklı biçimde eşit hacimlere bölünebileceği
kolayca gösterilebilir.
• Gerçekten doğada 7 kristal türü veya kristal sistemi vardır.
Uzayda en genel halde bir eksen takımı seçilsin, bu eksenlerin aralarındaki açılar α, ß, γ olsun ve uzay bu eksenler
boyunca eşit aralıklı paralel düzlemler geçirerek eşit hacimlere ayrılsın. Şekil 2.1' de görüldüğü gibi x ekseni
boyunca a, y ekseni boyunca b ve z ekseni boyunca c aralıkları ile geçirilen düzlemlerin ayırdığı eşit hacimlerden
birisi eğik genel prizma şeklindedir. Birim hücre olarak adlandırılan bir prizmanın açılarına ve kenarlarına özel
değerler verilerek aşağıdaki Tablo 2.1' de verilen 7 kristal türünün birim hücreleri elde edilir.

• Metallerin büyük bir çoğunluğu kübik kristal yapıya, yalnız Zn ve Mg hegzagonal kristal
yapıya sahiptir.
• Çeliğin içinde Fe3C ortorombik, ısıl işlemle oluşan martenzit fazı tetragonal yapıya sahiptir.
2.2. Kafes Yapıları
• Atomların kristal sistemlerindeki diziliş biçimi kafes yapıyı oluşturur.
• Belirli bir kristal türüne atomları birden fazla biçimde dizme imkânı vardır.
• Birim hücrenin boyutlarına kafes sabiti veya birim boyutu denir.
• 14 tür kafes yapı olasılığı vardır.
Metalik kristal yapılar atomlar arası bağlar yöne bağlı değildir, sınırlama yoktur ve nispeten yoğun paketlenme ve
dizilim vardır ve 3 ayrı basit kafes yapısında oluşurlar Burada yalnız kübik kafes yapılar ayrıntılı olarak ele
alınacaktır.

Kübik Kafes Yapılar:


Geometrik yönden kübik kristale atomlar üç ayrı biçimde dizilebilir.
• Basit kübik
• Hacim merkezli kübik
• Yüzey merkezli kübik kafes oluşturulabilir.
Basit kübik kafeste küpün her köşesinde bir atom vardır, ancak kararsız bir diziliş türü olduğundan doğada buna
sahip bir cisim yoktur. Metallerin çoğunluğu yüzey merkezli ve bir kısmı da hacim merkezli kübik kafese sahiptirler.

2.2.1. Hacim Merkezli Kübik Kafes (HMK)


Küpün her köşesinde birer atom ve merkezinde de bir atom bulunur ve köşe atomları merkez atoma teğettir.
Atomun yarıçapı R olduğuna göre Şekil 2.2.a ve 2.2.b' de birim hücrenin kenarı a 'nın R cinsinden ifadesi
verilmiştir. Gerçekte her köşedeki atom 8 komşu birim hücre arasında paylaşılmaktadır. Bir köşede bir birim
hücreye ancak 1/8' lik bir dilim düşer. Bu durumda köşe atomlarının toplamı 8 X 1/8 = 1 ‘dir. Küpün merkezinde
bulunan bir atomla birlikte birim hücredeki toplam atom sayısı 2 olur.

Atomların diziliş sıklığını ifade etmek için atomik dolgu faktörü (ADF) kullanılır. Bu faktör atomların dolu küreler
olduğu varsayılarak bulunan birim hücredeki atomların toplam hacmini birim hücre hacmine bölerek elde edilir.
Buna göre (HMK) nın ortamsal dolgu faktörü,

Tanelerden oluşan bir kütlede dolgu faktörünü bulmak için tanelerin toplam hacmi kapladıkları görünen dış hacme
bölünür. Buna doluluk oranı denir. Kütledeki toplam boşluk hacmi görünen hacme bölünürse boşluk oranı
(porozite oranı) elde edilir.
2.2.2. Yüzey Merkezli Kübik Kafes (YMK)

Köşelerdeki ve yüzeylerin merkezindeki atomlar diyagonal boyunca birbirleriyle temas halindedirler. Bu tür yapıda
her köşedeki atom 8 ayrı hücre tarafından paylaşılır. Yüzeylerdeki atomlar ise 2 ayrı hücre ile paylaşılırlar. Böylece
her hücrede 4 atom bulunmuş olur.

Koordinasyon numarası: Biri biriyle temas halinde olan en yakın komşu atom sayısı =12
Metallerde ADF serbest elektronların sayısını azami halde tutmak için oldukça büyüktür.

Yüzey merkezli kübik kafeste birim hücrenin köşelerinde birer ve yüzeylerin merkezinde de birer atom vardır.
Yüzey merkezlerindeki atomların yarısı göz önüne alınan birim hücreye, yarısı da komşu birim hücreye ait olduğuna
göre yüzeylerdeki toplam atom sayısı 6x1/2=3 tür. Birim hücrede biri köşelerde, üçü yüzey merkezlerinde olmak
üzere toplam 4 atom vardır.

Birim hücrenin kenarı Şekil 2.3 de görüldüğü gibi a=4R/√2 dir. (YMK) ‘nin atomik dolgu (paketleme) faktörü,

(YMK) 'nin (ADF)'ü (HMK)' dekinden daha büyüktür. Fakat (HSD) ile aynı olup
aralarındaki tek fark Hegzagonal kafes her 2 düzlemde bir tekrar ederken (YMK) yapı her 3 düzlemde bir tekrar
eder. Gerçekte (HMK) de koordinasyon sayısı 8, (YMK)de ise 12 dir.
Buradan görüldüğü gibi (YMK) de atomlar daha sık dizilmişlerdir.
Metaller çoğunlukla (YMK)' e sahiptir (Cu, Al gibi). İyonsal bileşikler de (YMK) türü kafes sistemine sahiptir. Şekil
2.4' te NaCl' in hücresi görülmektedir.

• Birim hücre kenarı: (aYMK)NaCl= (RNa+RCl)


• Birim hücre içinde 4 Na ve 4 Cl iyonu vardır.

2.2.2.1. Hegzagonal Kristaller

Hegzagonal sık düzen kafesinin (HSD) birim hücresindeki atomların diziliş Şekil 2.5' de verilmiştir. Köşelerde
12X1/6 = 2, alt ve üst tabanda 2X1/2 = 1 ve içinde de 3 olmak üzere toplam 6 atom vardır. (ADF) hesaplanırsa
0,74 elde edilir ki bu (YMK) nin kine eşittir.

Gerçekte her ikisinde de KS = 12' dir. Bu şekilden kolayca görülebilir. Taban merkezindeki atomun aynı düzlemde
6, alt ve üstünde de üçer almak üzere 12 komşusu vardır.
Basit hegzagonal kafeste birim hücre içinde atom yoktur, (ADF) düşük olup bu tür kafese sahip eleman mevcut
değildir. c/a = 1,6333 tür.
Kristal yapılı cisimlerin özgül ağırlığını hesaplamak çok kolaydır. Bu şekilde bulunan özgül
ağırlığın deneysel değerlere çok yakın oluşu diziliş modelinin gerçeğe uygunluğunun iyi bir
kanıtıdır. Kusursuz bir kristalin yoğunluğu (teorik yoğunluk) birim hücredeki atomların
sayısı (n), birim hücredeki atomların toplam ağırlığı (A), birim hücre hacmi (V) ve
Avogadro sayısı (NA) bölerek elde edilir.
• Çeşitli türde kusur içeren gerçek kristalin deneyle bulunan yoğunluğu, teorik yoğunluktan biraz
küçüktür

2.2.2.2. Polimorfizm (Allotropizm)


• Aynı bileşimde iki molekül değişik atomsal dizilişe sahipse bunlara izomer denir.
• Benzer şekilde aynı kimyasal bileşime sahip değişik kristal yapılı cisimlere polimorflar ve bu
özelliğe de polimorfizm denir.
Bunun en ilginç örneği demirdir. Demir oda sıcaklığında (HMK), 910 °C üstünde (YMK), 1400 °C in üstünde de (HMK)
kristallidir (Şekil 2.6). Özellikle endüstride çeliklere uygulanan ısıl işlemler demirde 910°C da oluşan polimorfik
dönüşme olayına dayanmaktadır.

2.3. Kristal Geometrisi


Kristallerde atomların merkezlerini birleştiren doğrular uzatılacak olursa uzayda /kafes görünümünde bir yapı elde
edilir, bundan dolayı buna kafes yapı denir.
Değişik doğrultularda ve değişik düzlemlerde farklı atomsal diziliş görülür. Bu nedenle özelikler düzlemlere ve
doğrultulara göre değişir, buna ANİZOTROPİ denir. Ayrıca simetriklik nedeni ile bazı doğrultular ve düzlemler
birbirleri ile eşdeğerdirler. Kristallerin özellikleri incelenirken bunları geometrik yönden belirlemek gerekir. Bu
amaçla aşağıda sözü edilecek Miller Endisleri kullanılır
• Malzeme özelliklerinin düzlemlere ve doğrultulara göre değişmesine ANİZOTROPİ denir.
• Kristal doğrultularını belirlemek için Miller Endisleri Kullanılır.

2.4. Kristal Doğrultuları (Yönleri)


Kristallerin birçok özeliği kristal doğrultusuna bağlı olarak değişir. Doğrultuları belirtmek için Miller Endisleri
kullanılır. Kafes yapıda herhangi bir doğrultuya paralel sonsuz sayıda doğru vardır. Bu doğrulara paralel olup
orijinden başlayan ve bir sonraki birim hücre köşesinde sona eren doğrultu vektöründen yararlanılır. Bu doğrultu
vektörünün eksenler üzerindeki izdüşümleri kafes sabiti cinsinden ifade edilerek en küçük tam sayılar dizisi elde
edilir, [hkl] ile gösterilen bu tam sayılar dizisi o doğrultunun Miller Endisleri’dir. Örneğin (0,x) doğrultusunun (1)
doğrultu vektörünün bu eksen üzerindeki bileşeni a, diğerleri üzerinde sıfırdır. (Şekil 2.7)
Şekil 2.7: Kristal doğrultularının Miller Endisleri ve düzlemleri.

Bu bileşenler kafes sabitine bölünür, bulunan 1, 0, 0 boyutsuz sayıları köşeli parantez içine konarak o doğrultunun
Miller endisleri [100] elde edilir. Taban köşegeni (2)' nin doğrultu vektörünün bileşenleri a, a, 0 dır. a cinsinden
boyutsuz hale getirilirse Miller Endisleri [110] olur. Hacim köşegeni doğrultusuna aynı yöntem uygulanırsa bu
doğrultunun Miller İndisi' nin [111] olduğu kolayca görülür.

Birim hücrenin üst yüzeyinin ortasından geçen (4) doğrultu vektörünün bileşenleri a, a, 2a Miller endisleri [112]
dir. Eğer doğrultu vektörü eksi bölgede bileşen verirse (-) sayısı endisin üstüne konur, örneğin (5) doğrultusunun
doğrultu vektörü bileşenleri a, - a, 0 dır, a cinsinden 1, -1, 0 Miller endisleri de [1I0 ] olur. Kafes yapı simetriklik
özeliğine sahip olursa bazı farklı doğrultularda atomsal diziliş aynıdır, bu doğrultulara eşdeğer doğrultular denir.

Bir kafes yapıda eşdeğer doğrultuların tümü bir eşdeğer doğrultular ailesi oluştururlar ve bu ailelerin Miller
Endisleri <hkl> ile gösterilir. Örneğin kübik kafeste <100> eşdeğer doğrultu ailesinin üyeleri [Î00], [010] ve [00Î]
dir. [100], [0Î0| ve [001] da bu aileye ait görünüyorsa da bunlar ilk üç doğrultunun özdeşleridir, yani doğrultular
aynı, fakat yönleri farklıdır, örneğin [100] ile [Î00] ayni doğrultuyu gösterirler, fakat yönleri zıttır. Atomsal diziliş
yönünden aynı olmakla beraber vektörel işlemlerde yön önemli olduğundan doğrultuların işaretlerine dikkat etmek
gerekir. <111> eş değer doğrultu ailesinde 6 farklı doğrultu ve 12 değişik yön; <111> aile sinde ise 4 farklı
doğrultu ve 8 değişik yön bulunduğu kolaylıkla görülebilir.

Bazı hesaplarda iki doğrultu arasındaki açıya gerek vardır, [h1k1l1] ile [h2k2l2] doğrultusu arasındaki α açısının

kosinüsü:

2.5. Doğrusal Atom Yoğunluğu


Atomlar arası tekrarlı uzaklık doğrultuya bağlı olarak değişir. Atomların diziliş sıklığı özeliklere etkir. Bu sıklık birim
boydaki atom sayısı ile belirtilir ve buna doğrusal atom yoğunluğu denir.

Uygulamada b cm olarak verilir ve doğrusal atom yoğunluğu (atom sayısı/cm) ile belirtilir. Atomlar arası uzaklık b'
ye Burger vektörü de denilir.

Simetrik kristallerde eşdeğer düzlemler ailesi vardır. Özellikle yüksek simetrikliğe sahip kübik sistemlerde önemli
sayıda eşdeğer sistemler bulunur. Eşdeğer düzlemler ailesi (hkl) ile gösterilir, örneğin bir kübik kristalde {100}
eşdeğer düzlemler ailesinin üyeleri: (100), (010) ve (001) dir. Ayrıca(I 00), (0 I 0) ve (00 I) düzlemleri de bu aileye
aittir. Bunları ayrıca belirtmeye gerek yoktur. (100) düzlemi (100) düzleminin özdeşidir, birim öteleme ile
birbirlerine çakışırlar. {111} eşdeğer düzlemler ailesinde 6, {111} ailesinde ise 4 üye bulunduğu kolayca görülebilir.
Atomların diziliş sıklığı düzlemden düzleme değişir ve buda özellikleri önemli derece de etkiler. Kristal düzlemleri
üzerindeki diziliş sıklığı birim alandaki atom sayısı olarak tanımlanır ve buna düzlemsel atom yoğunluğu denir:

Birim hücre içindeki düzlemlerle ilgili hesap yapılırken yalnız merkezleri


düzlem üzerinde olan atomlar göz önüne alınır. Belirli bir alan içindeki atomların tam kesitlerinin kesirleri toplanıp
alana bölünerek düzlemsel atom yoğunluğu bulunur. Örneğin, bir (HMK) kristalinin (100) düzlemindeki atomsal
yoğunluk aşağıdaki şekilde hesaplanır:
Atom yarıçapı R olduğuna göre birim hücre nin kenarı: a = 4R / √3. Şekil 2.10' da görülen (100) düzleminin
köşelerinde 1/4 atom dilimi vardır.
Bu düzlemin içindeki toplam atom sayısı: 4X 1/4 =1
Düzlemsel atom yoğunluğu: δ (100) = 1(atom)/a2(cm2)

Bir kristal düzlemi ile o düzlemin normali aynı Miller Endislerine sahiptir. (h1,k1,l1) düzleminin normali |h1,k1,l1|
doğrultusudur. Örneğin, (100) düzleminin normali |100| doğrultusu, (111) düzlemininki ise [111] doğrultusudur.

2.6. Kristal Düzlemleri

Kristallerde atomlar düzlemler boyunca dizilirler. Atomların diziliş biçimi ve diziliş sıklığı üzerlerinde bulundukları
düzlemlere, özellikler de doğal olarak kristal düzlemlerine bağlı olarak değişir. Kafes yapıdaki bir düzlemi
belirtmek için (h k l) şeklinde tam sayılardan oluşan Miller Endisleri kullanılır.

Uzayda bir düzlem eksen takımı üzerindeki arakesit noktaları İle belirtilir. Bu şekilde verilen bir düzlemin Miller
Endisleri aşağıdaki yöntemle saptanır. Kristal geometrisinde genellikle atom merkezlerinden ve orta noktalardan
geçen düzlemler ilginçtir. Şekil 2.8' de verilen düzlem eksenlerini orijinden başlayarak a, 2a ve a mesafelerinde
kesmektedir.

Bu doğru kesitleri kafes sabiti a' ya göre boyutsuz hale getirilir: 1, 2, 1. Sonra bu sayıların tersleri alınır.

1/1, 1/2, 1/1

Bu sayılar uygun bir ortak çarpanla çarpılarak en küçük tam sayılar grubu elde edilir: 2 X (1,1/2,1) = 2, 1, 2.
Bunlar bu düzlemin Miller Endisleri olup tırnak işareti içinde virgül koymadan verilir: (212).
Bir kübik kafesteki bazı ana kristal düzlemlerinin Miller Endislerini bulalım (Şekil 2.9). Gerçekte kafes yapıda
birbirine paralel sonsuz sayıda düzlem vardır. Bunları seçilen bir eksen takımındaki ilk birim hücre ile temsil etmek
mümkündür. Göz önüne alınan düzlem orijinden geçiyorsa eksen üzerinde ayırdığı doğru parçaları sıfır olduğundan
dik doğar. Bu nedenle uygulamada bir sonraki düzlem referans düzlemi olarak alınır.

Şekil 2.9 da (yz) düzlemi yeri ne buna paralel (1) no lu düzlem alınır. Bu düzlemin (x, y, z) de ayırdığı doğru
parçaları nın uzunluğu: (a, ∞ ve ∞ ). a ya göre boyutsuzlaştırılırsa:
(1, ∞ ve ∞ ) elde edilir. Bunların tersleri 1,0 ve 0 olur. Tam sayı olduklarından çarpana gerek yoktur. O halde (1)
düzlemi nin Miller endisleri: (100). (2) düzleminde ara kesitler: (a, a, ∞ )

Bunun Miller Endislerinin (110) olacağı kolayca görülür. Birim hücre içindeki (3) düzleminin Miller indisleri
bulunmak istenirse orijinden geçmenin verdiği belirsizlik ile buna özdeş olan soldaki (3) düzlemi alınır, gerçekte
(3)'ün birim ötelenmesi (3')' ü verir. (3')' nin eksenler üzerinde ayırdığı doğruların boyu: a, -a ve ∞ dur. a cinsinden
boyutsuzlaştırılırsa: (1,-1 ve ∞) bulunur. Tersleri (1, -1 ve 0)' dır. Sonuç olarak (3) düzleminin Miller Endisleri: (1 I
0).

2.7. Kristal Yapı Kusurları


Şu ana kadar kusursuz kristallerin yapısı tanıtıldı. Bu yapılırken genellikle küp veya prizma şeklinde tek kristaller
ele alındı ve kristal içinde bütün kafes köşelerinin aynı tür atomlar (arı metal) tarafından doldurulduğu, bütün
kristal düzlemlerinin ve doğrultularının kristal boyunca uzandığı varsayıldı. Gerçekte kusursuz kristal yoktur.
Kristallerin içinde değişik boyutlu yabancı atomlar bulunabilir, bazı kafes köşeleri boş (eksik atom), bazı atomlar
yerinden kaymış ve bazı kristal düzlemleri yarım olabilir. Bunlardan başka cisim tek yerine çok kristalli oluşabilir.
Yukarıda sözü edilen tüm etkenler ve çok kristalli cisimlerde sınır bölgeleri kütlenin düzenli yapısını bozar ve
kusurlu hale getirirler. Bu kusurların biçimi, boyutu ve miktarı toplam kütleye göre çok azda olsa özelikleri büyük
ölçüde etkirler.
Örneğin 1010 atomdan bir tanesi dahi yer değiştirmişse bazı özeliklerde belirgin değişiklik olabilir (iletkenlik gibi).
Metallerin plastik şekil değiştirmesi, mukavemeti ve İletkenlikleri büyük ölçüde kristal yapı kusurlarına bağlıdır.
Malzemelerin gerçek davranışını açıklayabilmek için bu kusurları yakından tanımak gerekir.
Bu bölümde yalnız arı kristallerdeki kusurlar ele alınacak ve bunların yapısı tanıtılacaktır. Diğer bir bölümde
yabancı atomların (alaşım elementleri) ve gerçek malzemelerin (katı ergiyik) oluşturduğu iç yapı değişiklikleri ele
alınacaktır.
• Kristal kusurları noktasal, çizgisel ve yüzeysel olmak üzere üç türe ayrılırlar.
• Kusur birkaç eksik veya yer değiştirmiş atomdan oluşursa noktasal kusur denir
• Eğer kusur kristalde boydan boya bir çizgi boyunca uzanıyorsa buna çizgisel kusur (dislokasyon) denir.

Bu tür kusur (özellikle metallere plastik şekil değiştirme (süneklik) yeteneği sağlar ve bu yetenek büyük ölçüde
bunların varlığına bağlıdır. Diğer yandan eğer sayıları çok artarsa aralarındaki girişim nedeni ile metallerin
mukavemetini yükseltirler. Diğer sonuncu kusur iki boyutlu olup kristallerin yüzeylerinde ve
çok kristalli yapılarda kristal bireyleri (tane) arasındaki sınırlarda oluşur.

2.7.1. Noktasal Kusurlar

Şekil 2.12 de görülen eksik atom nedeni ile doğan boş kafes köşesidir ve ϑ simgesi ile
belirtilir. Bunlar ya katılaşma suresinde veya yüksek sıcaklıkta aşırı ısıl titreşimler etkisinde
oluşurlar. İyonsal cisimlerde zıt işaretli iyon çifti eksikliği (Schottky kusuru) veya yer
değiştirmiş iyon (Frenkel kusuru) biçiminde de olabilirler. Boş kafes köşesinin varlığı
mekanik özelikleri etkilemez fakat atomsal yayınımı kolaylaştırır.

2.7.2. Çizgisel Kusurlar (Dislokasyonlar)


Kristallerde en çok rastlanan çizgisel kusur türü dislokasyonlardır. Bunlar da kenar ve vida dislokasyonu olmak üzere
iki türlüdür. Kenar dislokasyonu kristal içinde oluşan eksik bir düzlemin kenarı biçimindedir. Vida dislokasyonu ise
kristalde kısmen kaymış bir bölgenin sınır çizgisi olarak belirir.
• Kristaldeki kusur boydan boya çizgi halinde uzanıyorsa bu türe DISLOKASYON denir.
2.7.3. Yüzeysel Kusurlar ve Tane Sınırları
Bir cismin yüzeyinde bulunan atomlar enerji yönünden içeridekilerden farklıdır.
İçerideki atomlar komşu atomlarla tamamen kuşatılmış olup düşük enerji
konumundadırlar. Yüzey atomlarının ise bir yanlarında komşu atomlar yoktur ve kütle
tarafından daha büyük bir kuvvetle çekilirler, bu nedenle de enerjileri daha
yüksektir (Şekil 2.15).
Yüzeye atom eklenirse bir miktar enerji açığa çıkar, eğer yüzeyden atom
koparılmak istenirse bir miktar enerji vermek gerekir. Yüzeydeki bu fazla
enerjiye yüzey enerjisi denir. Bir sıvı damlasının küresel bir biçim alarak daha
düşük enerji seviyesine dolayısıyla daha kararlı bir yapıya sahip olma eğilimi
yüzey enerjisinin varlığı için belirgin bir kanıttır. Yüzey enerjisi atomlar arası bağ
enerjisi ile ilgilidir.
Kristal yapıların iki boyutlu kusur türlerinden bir diğeri de çok kristalli yapıda
kristal bireyleri (tane) arasında kalan sınır bölgesidir (tane sınırı).
• Atomların seyrek ve düzensiz dizilmeleri sonucu oluşan yüksek enerjiye sahip bölgelere
“tane sınırı” denir.

2.8. Tane Sınırları

Sıvı metallerde atomlar arası bağlar zayıftır, hareket yetenekleri yüksektir ve düzensiz bir dizilişe sahiptirler.
Katılaşma süresinde atomlar birbirlerine göre düzenli bir şekilde dizilerek kristal yapıyı oluştururlar. Küçük kristal
çekirdekleri aynı anda birçok noktada doğmaya başlarlar. Katılaşma ilerledikçe bu kristaller büyürler,
birbirlerine değdikleri yerlerde büyümeleri durur ve sonunda bütün kütleyi doldururlar.

Kristal bireyleri arasında kalan atomlar komşu tanelerle uyum sağlayamazlar ve düzensiz bir bölge (amorf)
oluştururlar. Tane sınırı denen bu bölgenin kalınlığı yaklaşık olarak 2-3 atomlar arası uzaklık kadardır. Tane
sınırlarında düzensizlik nedeni ile koordinasyon sayısı düşük olur, örneğin taneler içinde 12 iken tane sınırında 10-11
kadardır. Atomların seyrek
dizilmeleri sonucu tane sınırları
yüksek enerjiye sahip olurlar.

Tane sınırlarının yüksek enerjiye


sahip olmaları uygulamada önemli
yararlar sağlar. Metallerin iç
yapılarını incelemek için yüzeyleri
parlatılır, sonra uygun bir kimyasal
ayıraçla dağlanır. Ayıraç yüksek
enerjili tane sınırlarından atomları
daha kolay eriterek uzaklaştırır,
böylece tane sınırları boyunca
dağlama çukurları oluşur.

Taneler daha az etkilendiğinden


yüzeyleri düzgünlüğünü korur. Bu şekilde dağlanmış bir metal parçası yüzeyine metal mikroskobu ile bakıldığı
zaman tane sınırları ağ şeklinde görülür (Şekil 2.16, 2.17 ve Şekil 2.18). Bu özelikten yararlanılarak gerektiği zaman
iç yapının mikro yapı fotoğrafı çekilebilir.
• Bu şekilde metallerin iç yapısını inceleyen bilim dalına metalografi denir.
Bölüm 3-AMORF YAPILAR VE CAMLAR

3.1. Amorf Yapılar Ve Camlar


• Uygulamalarda kullanılan malzemelerin önemli bir bölümü atomların düzensiz dizilişi sonucu
oluşan amorf yapıya sahiptir.
Bütün gazlar ve sıvılar, plastiklerin çoğunluğu ve çok aşırı hızla soğumuş bazı metallerde kristallerin tersine atomlar
rasgele düzensiz bir biçimde dağılmışlardır. Her amorf fazda yarı düzenli bir yapı ve kimyasal bileşim farklılıkları
bulunabilir.

3.1.1. Sıvılar
Sıvılarda atomlar veya moleküller arası bağlar zayıf olup kendi ağırlıkları etkisinde akarlar ve içinde bulundukları
kabın şeklini alırlar.
• Katı halde kristal yapıya sahip bir metal ısıtılırsa atomların ısıl titreşimleri artar, sıcaklık yeter
düzeyde ise bazı atomlar bulundukları denge konumundan başka bir denge konumuna geçebilir
(atomsal yayınım veya difüzyon).

Noktasal kusurların sayısı artan sıcaklıkla büyür. Ergime noktasına gelince belirli bir enerji (ergime ısısı) yutarak
atomlar arası bağ kopar ve sıvı hale geçer, düzenli yapı düzensiz olur, koordinasyon sayısı (KS) azalır mesela (YMK)
kristalinde KS 12' den 10 veya 11' e düşer.

Bu nedenle sıvıların özgül ağırlığı katı hale göre biraz düşüktür (su hariç). Ergime için gerekli ısı ile ergime sıcaklığı
arasında aynı yönde bir ilişki vardır.

3.2. Camlar
• Sıvı haldeki düzensiz yapısını aynen koruyarak katılaşan cisimlere genellikle camlar denir
• Cama aşırı soğumuş sıvı da denir.
Atomlar birbirlerine bağlı fakat düzensiz yapılar oluştururlar. Katılaşan sıvının camsı veya kristalli yapıya dönüşmesi
olayını hacmin sıcaklıkla değişimini gösteren eğrilerin şekline bakarak açıklamak mümkündür.

3.3. Fazlar
Bir malzemede iç yapı yönünden farklı ve homojen olan kısımlarına faz denir. Her faz atomların homojen ve
kendine özel olarak dizilmeleri sonucu oluşan belirli bir yapıya sahiptir. Bir malzeme içinde mevcut değişik tür
kimyasal bileşimi olur veya olmayabilir, fakat farklı yapıları dolayısıyla fiziksel özellikleri farklıdır, örnek olarak su
ve buz karışımı gösterilebilir.
Bu karışımda su ve buz kimyasal yönden aynı olduğu halde yapılan ve özelikleri tamamen değişiktir. Bu şekilde
birden fazla tür faz içeren sistemlere çok fazlı sistemler denir.

Bir cisim sıvı halden katı hale geçerken faz dönüşümü oluşur. Farklı bileşimde olan cisimler sıvı halde kolayca
birbirleri içinde atomlar veya moleküller mertebesinde karışarak ergiyik meydana getirir.

• Endüstride metalleri birbirleri ile karıştırarak alaşım üretme işlemi sıvı halde yapılır.

Arı bir A metali katılaşınca çok kristalli (polikristalin) bir yapı oluşur, bu yapıdaki her tane birbirine özdeştir, yalnız
kristal doğrultuları rasgele dağılmıştır. A metaline sıvı halde B metali katılarak elde edilen ergiyik katılaşmadan
sonrada karışımını korursa tek fazlı bir ergiyik oluşur. Katı ergiyikte A metalinin kafesinde B metalinin atomları
homojen olarak dağılmış durumda bulunur.

A metalinin B atomlarını ergitme yeteneği sınırlı ise ve B atomlarının miktarı bu sınırın üstünde ise katılaşma
süresinde B atomlarının fazlası ikinci bir faz halinde ayrışır (Şekil 3.4). Birinci faza α, ikinci faza da β fazı denir.
Genel olarak kristal yapılı cisimlerde atomlar belirli konumları almak zorunda olduklarından ergiyik oluşturma
yetenekleri sınırlıdır, bu nedenle bu tür cisimlerde faz sayısı yüksek olur.

Örneğin bakır-çinko sisteminde bileşime bağlı olarak katı halde 5 değişik faz oluşabilir. Amorf yapılı cisimlerde ise
atomlar düzensiz dizildiklerinden karışım daha kolay olur ve aynı anda bulunan fazların sayısı oldukça azdır.

Bölüm 4-KATI ERGİYİKLER VE ALAŞIMLAR

4.1. Katı Ergiyikler


Arı (saf) metaller bazı üstün özellikleri nedeni ile endüstride kullanılırlar. Ancak genellikle bunların mekanik
özelikleri düşük olur. Sertlik ve mukavemetlerini arttırmak amacı ile başka elemanlar katılır, örneğin arı bakırın
elektriksel iletkenliği yüksektir bu nedenle iletken tel üretimine elverişlidir, ancak çok yumuşak ve düşük
mukavemetlidir. Bakırın içine çinko katarak elde edilen pirinç alaşımının sertliği ve mukavemeti daha
yüksektir.

• Birden fazla tür elementin atomları sıvı halde kolaylıkla karışarak homojen bir yapı oluşturabilirler.
• Böyle karışımlara sıvı ergiyik denir.
• Aynı tür karışım katı halde de varlığını korursa katı ergiyik elde edilir.
• Diğer bir deyimle, kafes yapıda yabancı atom içeren cisimlere katı ergiyik denir.

Katı ergiyikte bir temel elementin (eriten) kafes yapısında yabancı atomlar (eriyen veya alaşım elementi)
homojen olarak dağılmış durumda bulunurlar ve kafes yapısını değiştirmezler.*
Yabancı atomların boyutu ana atomların boyutundan farklı olduğundan ya kafesi biraz genişletir veya biraz
daraltırlar dolayısıyla çevrelerinde bir gerilme alanı oluştururlar. Bu şekilde ana metalin kafes yapısına sokulan bu
tür kusurların sistemin enerjisini, dolayısıyla özelikleri değiştirmesi doğaldır.
Yabancı atomların kafes yapıda bulunuş biçimine göre katı ergiyikler iki türe ayrılır:

• Yer alan katı ergiyikleri


• Arayer katı ergiyikleri

• Atom yarıçapları yakın ve elektron yapıları benzer olan elementler kafes yapıda birbirlerinin yerini
kolaylıkla alarak yer alan katı ergiyiğini oluştururlar
• Küçük atomlar kafes yapıdaki atomlar arası boşluğa yerleşerek arayer katı eriyiği oluşturabilirler.
• Genel olarak metaller birbirlerini sınırlı oranda ergitebilirler.
• Alaşım elementinin miktarı ergime sınırının üzerinde ise katılaşma ve soğuma süresinde fazla olan atomlar
ana fazın yanında bir ikinci faz (intermetalikler) oluştururlar.
Bu ikinci fazda bir kısım ana faz atomlarını içeren değişik kafes yapılı bir katı ergiyik sistemi olabilir. Birden fazla
element içeren malzeme sistemlerinde fazların türü ve fazların dönüşümü sıcaklığa ve bileşime bağlı olarak değişir,
bu değişim faz diyagramları yardımı ile gösterilir.

4.2. Alaşımların Bileşimi

Uygulamada alaşımlar üretilirken kullanılacak metallerin miktarı tartarak ağırlık cinsinden ölçülür ve oluşan
alaşımın bileşimi ağırlık yüzdesi olarak belirtilir. Ancak atomların kafes yapıyı dolduran parçacıklar olduğu
düşünülürse miktarlarını atomsal yüzde olarak belirtmek fiziksel yönden daha anlamlı olur. Ağırlık yüzdesinden (%)
atomsal yüzdeye (a/o) geçiş basit bir işlemle yapılabilir.

Hesaplarda kolaylık sağlamak için 100 gr alaşım göz önüne alınır. 100 gr alaşımda A1 gr A, B1 gr B metali bulunsun.
Bu sayılar aynı zamanda ağırlık yüzdelerini verir. A metalinin atomsal ağırlığı PA , B ninki PB olsun.

4.3. Bileşiklerde Katı Eriyik Oluşumu


Yer alan katı eriyiği metallerde olduğu gibi iyonsal bileşiklerde de oluşabilir. Bir iyonsal bileşikteki bir iyon iyonsal
değeri aynı ve boyutları birbirine yakın başka bir tür iyonla yer değiştirebilir. Örneğin MgO deki bir kısım Mg2+
iyonlarının yerini Fe2+ iyonları alabilir. Diğer taraftan Ca2+ iyonunun yarıçapı oldukça büyük olduğundan Mg2+ iyon-
larının yerini alamaz.
Bileşiklerin büyük bir çoğunluğunda bileşiği oluşturan elemanların atomları tam sayılı sabit bir orantıya sahiptirler.
MgO te 1/1 (a/o 50), H2O da 0 1/3 (a/o 33 .1/3) gibi.
• Atomları belirli sabit bir oranda olan bileşiklere stoikiometrik bileşikler denir.
Stoikiometrik bileşime sahip FeO de toplam atomların yarısı\ (a/o 50) Fe2+ diğer yarısı da O2-(a/o 50). Ancak bazı
özel hallerde bu bileşiğin kristal kafesinde bazı demir atomları eksik olabilir. Bu durumda O2- iyonlarının miktarı
örneğin a/o 51-53 civarında ise gerisi demir iyonlarıdır.

İyonsal bir cisimde kararlılığın gereği olan net elektriksel yükün sıfır olması koşulu burada şu şekilde sağlanır: 3
adet Fe2+ İyonu 2 adet Fe3+ iyonu ile yer değiştirir ve bir adet boş kafes köşesi oluşur. Bu tür bileşiğe
stoikiometrik olmayan bileşikler denir. Bu bileşiklerde farklı işaretli iyonların sayısı tam sayılı sabit bir orantı
oluşturmaz. Buna örnek olarak kusurlu demir oksitin yapısı Şekil 4.4'te gösterilmiştir. Burada Fe iyonlarının sayısı
O iyonlarının sayısından daha azdır, bu nedenle Fe<1 O şeklinde gösterilir. Stoikiometrik olmayan demir oksitin
yapısı oluşurken aşağıdaki bağıntı sağlanarak elektriksel yük dengesi korunur, 3Fe2+ > 2Fe3+ + ϒ
Bölüm 5-DİFÜZYON VE UYGULAMALARI

5.1. Atom Hareketleri


Malzemelerde üretim ve uygulama sırasında görülen katılaşma, çökelme, yeniden kristalleşme, tane büyümesi
gibi olaylarla kaynak, lehim, sementasyon, galvanizasyon gibi işlemler büyük ölçüde atomların kütle içinde
hareketlerine bağlıdır.
Bu hareketler iki farklı düzeyde oluşur.
 Birincisi ısıl etki ile atomların kendi denge konumları çevresindeki küçük titreşim hareketleri,
 İkincisi ise yine aynı etki ile bir denge konumundan diğerine atlayarak yaptıkları uzak mesafe hareketleridir.
Bu sonuncuya atomsal yayınım veya difüzyon denir. Atomsal yayınım sonucu cismin yapısı ve bu nedenle de
özelikleri değişir. Uygulamada çok rastlanan bu olayın temel ilkeleri bu bölümde ele alınacaktır.

• Isıl etki ile atomların kendi denge konumları çevresindeki küçük titreşim hareketleriyle bir denge
konumundan diğerine atlayarak yaptıkları uzak mesafe hareketlerine difüzyon denir. *
• Yüksek enerji seviyesine sahip olan atom daime düşük enerji seviyesine sahip atoma göre daha
kararsızdır.

5.1.1. Atomlarda Titreşimler


Mutlak sıfır sıcaklığında (0 K veya -273 °C) atomlar statik haldedir ve potansiyel enerjileri minimumdur. Isıl enerji
vererek sıcaklık arttırıldığı zaman atomlar kendi denge konumlan çevresinde titreşmeğe başlarlar. Şekil 1.6 da
görüldüğü gibi aralarındaki bağıl uzaklık sürekli değişir ve dolayısıyla sahip oldukları kinetik ve potansiyel enerjiler
de değişir.

Enerji çukurunun minimum olduğu konumda potansiyel enerjileri minimum, kinetik enerjileri ise maksimumdur.
Titreşimin uç noktalarında ise kinetik enerjileri sıfır (hareket yönü değişir), potansiyel enerjileri maksimum olur.
• Atomlar arası bağ enerjisi çukurunun simetrik olmaması nedeni ile atomlar arası ortalama uzaklık
artar ve buna termal genleşme denir. *
• Birim sıcaklık artışının birim boyda oluşturduğu artışa da termal genleşme katsayısı denir.
• Kristallerde atomların diziliş sıklığı doğrultuya bağlı olduğundan (anizotropi özelliği) ısıl genleşme
katsayısı da doğrultu ile değişir.
Bu gerçek, tabakalı yapıya sahip grafitte kolaylıkla gözlenebilir.
Bir kütle içinde bulunan atomlar veya moleküller herhangi bir anda aynı enerjiye sahip değildirler. Şekil 5.1 de
görülen enerji dağılım eğrisine göre bir T, sıcaklığında bazı atomların enerjisi sıfıra yakınken bazılarınınki ise çok
yüksek olabilir ve çoğunluğunun ki ortalama E1 enerjisi civarındadır. Sıcaklık artınca ortalama enerji de artar.
Uygulamada belirli bir E* enerjisinden fazla enerjiye sahip atomların olası sayısı önemli olabilir. Bu da şekildeki gibi
eğrinin altında kalan taralı olanla gösterilir. Sıcaklık arttıkça yüksek enerjiye sahip atomların sayısı da artar.
Gazlar için verilen bu enerji dağılımı katılar içinde geçerli sayılabilir. Katı yapı içinde yeterli düzeyde yüksek
enerjiye sahip atomlar bir denge konumundan diğerine atlayarak atomsal yayınımı oluştururlar.

5.2 Enerji Konumları


Şekil 5.2 de bir atomun iki değişik konumu enerji yönünden göz önüne alınıyor.
Genellikle kristal kafes içindeki arayer atomları sıkışık durumda bulunurlar ve
çevrelerinde bir gerilme alanı oluştururlar.
(1) konumunda üzerine basınç etkiyen arayer atomunun E1 enerjisi, aynı atom (2)
konumundaki boş kafes köşesinde iken sahip olacağı E2 enerjisinden daha yüksektir.
Her iki konumda da atom denge halindedir, ancak yüksek enerjili (1) konumu düşük
enerjili (2) konumuna göre yarı kararlı (yerel kararlı veya metastabil) konumdur.
Benzer şekilde ara yer atomunu (1) konumunda içeren yüksek enerjili yapı yarı
kararlı yapı, (2) konumunda içeren düşük enerjili yapı kararlı yapıdır.
Cisimlere yeterli imkan verilirse, örneğin ısıtılırsa daima daha düşük enerji
seviyesine sahip kararlı yapılar oluşturmaya doğru eğilim gösterirler. Endüstriyel
işlemlerde bu eğilimden geniş ölçüde yararlanılır.

Şekil 5.2 de görüldüğü gibi atom (1) den (2) ye geçerken aştığı enerji engeli * (2) den
(1) e geçerken aştığı enerji engeli * den daha küçüktür. Bu enerji engelleri bir
atomsal yayınım sisteminin örnekleridir.
Bir yayınım sistemi bir ana faz (eriten sistem veya matris) ile onun içinde hareket
eden atomlardan (eriyen sistem) oluşur. Yayınım bir atomun bir enerji engelini
aşması için gerekli enerjiye aktivasyon enerjisi (Q, kal/mol.) denir. Yayınımın oluşabilmesi için aktivasyon enerjisi
enerji engeline eşit olmalıdır.
• Cisimlere yeterli imkan verilirse, örneğin ısıtılırsa daima daha düşük enerji seviyesine
sahip kararlı yapılar oluşturmaya doğru eğilim gösterirler. Endüstriyel işlemlerde bu
eğilimden geniş ölçüde yararlanılır.*
• Difüzyonun gerçekleşmesinde bir atomun bir enerji engelini aşması için gereken enerjiye
aktivasyon enerjisi denir.

5.3. Atomsal Yayınım (Difüzyon)


Sıcaklık yükseldikçe atomların ısıl titreşimleri artar ve bir kısmı içinde bulunduğu yapıda bir konumdan diğer
konuma atlayarak yer değiştirir. Atomsal yayınım veya difüzyon denen bu olayda önce atomun çevresi ile bağları
kopar, sonra atomlar arası boşluklardan geçer ve yeni konumda tekrar çevresi ile bağ kurar. Bütün bunlar için
gerekli aktivasyon enerjisi yayınım sisteminin bir özelliğidir ve deneysel olarak ölçülebilir. Genelde yüksek ergime
sıcaklığı olan ve bağları kuvvetli olan bor karbür, volfram ve alümina gibi bileşik ve elementlerde yayınma için
gerekli enerji seviyesi daha yüksektir.

Yayınım arı metallerde de oluşur. Alaşımlarda ise konsantrasyon farklı olduğu zaman iç yapı değişikliği kolayca
izlenebilir. Genellikle atomlar yüksek konsantrasyonlu bölgeden düşük konsantrasyonlu bölgeye doğru yayınarak
birim hacimdeki sayılarında net bir fark oluştururlar.

Atomların kütle içinde yayınımı üç yöntemle oluşur. Birinci yöntem boş kafes köşesi yayınımı olup nispeten düşük
bir enerjiyi gerektirir. Bir kristal kafesinde varolan bir boş kafes köşesinin çevresindeki komşu atomların bu boş
köşeye atlama ihtimalleri aynıdır (Şekil 5.2 ve 5.3).

Eğer boş köşenin solundaki atom buraya atlarsa atlayan atomun ilk konumu boş kafes köşesi olur. Böylece atom
soldan sağa hareket ederken boş kafes köşesi de sağdan sola hareket etmiş olur. Bu şekilde sürekli yer değiştiren
boş kafes, köşesi kristalin yüzeyine kadar çıkabilir. İkinci yöntem arayer atomunun kafeste mevcut atomlar
arasından geçerek oluşturduğu harekettir, buna arayer yayınımı denir (Şekil 5.3) ve oldukça yüksek enerji
gerektirir. Halka yayınımı denen üçüncü yöntemin oluşma ihtimali düşük olmakla beraber oldukça ilginçtir.
Birbirine değerek bir halka halinde bulunan atomlar aynı anda ve aynı yönde hareket ederek birbirlerinin yerini
alabilirler.
5.4. Atomlarda Yayınım Kuralları
Bir yayınım sistemi genellikle bir anafaz (matris veya eriten sistem) ile o fazın yapısında hareket eden yabancı
atomlardan (eriyen sistem) oluşur. Örneğin Cu kafesinde yayınan Ni atomları gibi. Şekil 5.4' te Ni kaplanmış bir
bakır kristali göz önüne alınıyor. Başlangıçta yüzeydeki bütün atomlar Ni' dir (siyah daireler).
Yüksek sıcaklıkta bir süre sonra istatistiksel kurallara göre kesikli çizgi ile gösterilen ara yüzeyden yayınım sonucu
soldan sağa geçen Ni atomları ile sağdan sola geçen Cu atomlarının sayısı eşittir. Bu süreç sonunda Ni atomlarının C
konsantrasyonunun kristalin yüzeyinden itibaren x derinliği ile değişimi azalan bir eğri seklinde olacaktır.

Ara düzlemdeki konsantrasyon gradyanı dC/dx eksi işaretli olmasına karşın Ni atomlarının net yayınımı soldan sağa
yani artı işaretli yöndedir. Sonsuz süre sonunda Ni, Cu içinde homojen olarak yayılır (istatistiksel sonuç) ve C1
konsantrasyonu bütün kütle boyunca sabit olur. Nikel atomlarının C konsantrasyonu birim hacimde yer alan nikel
atomunun sayısı olarak belirtilir (atom sayısı / cm3).

5.4.1. Birinci Yayınım Kuralı (1. Fick Kuralı)


Şekil 5.4 te kristalin yüzeyinde x kadar derinlikte ve yüzeye paralel A cm2 alandan t saniye içinde N adet Ni
atomunun geçtiği varsayılsın. Atomsal yayınım akışı J:

Birinci yayınım kuralına göre atomsal yayınım akışı o noktadaki konsantrasyon gradyanı dC/dx ile orantılıdır.

Burada D ye yayınım katsayısı denir ve birimi (cm2/sn) dir. Yayınımın yönü dC/dx in işaretinin tersi yönünde olduğu
için denkleme eksi işareti konmuştur.

D yayınım katsayısı sıcaklığa, yayınım sisteminin türüne ve yapısına bağlıdır. Boltzmann D nin sıcaklığa bağlılığını
aşağıdaki denklemle vermiştir.

Burada Do (cm2/sn) yayınım sabiti; Q aktivasyon enerjisi (kal/mol), R gaz sabiti ve T Kelvin derecesi olarak
sıcaklıktır. Do ve Q yayınım sistemine bağlı sabitler olup deneysel yolla ölçülebilirler.

Yayınım sabitlerinin yayınım sisteminin türü ve yapısına bağlılığı aşağıdaki şekilde açıklanabilir:

o Küçük atomlar daha kolay yayınır.


o Belirli bir atom ergime sıcaklığı düşük, dolayısıyla atomlar arası bağı daha zayıf olan ortamda daha kolay
yayınır.
o Atomsal dolgu faktörü düşük ortamlarda yayınım daha az enerji gerektirir.
o Düzensiz yapıya sahip ve atom sıklığı tanelere göre daha az olan tane sınırları boyunca yayınım daha kolay
oluşur. Bu nedenle faz dönüşümleri ve korozyon olayları tane sınırlarında başlar ve daha hızlı oluşur.
5.4.2. İkinci Yayınım Kuralı (2. Fick Kuralı)

Bu ikinci kurala göre konsantrasyonun zamanla değişme hızı dc/dt konsantrasyon gradyanın 2.
türevi ile orantılıdır:

(4) nolu denkleminin fiziksel anlamına göre yayınım olayı başlangıçta çok hızlıdır, zamanla konsantrasyon gradyanı
azaldığından hız düşer ve tam homojen yapı için sonsuz süreye gerek vardır.

5.5. Atomsal Yayınımın Oluştuğu Örnek Endüstriyel İşlemler


 Sementasyon İşlemi
Az karbonlu çelik yumuşak ve sünektir, işlenmesi kolaydır, ancak aşınma mukavemeti düşüktür. Çeliğe şekil
verdikten sonra sürtünmeye maruz kalacak yüzeylere sementasyon işlemi uygulayarak yüzeysel karbon oranı
arttırılır, sonra su vererek sertleştirilir, böylece yüzey aşınmaya dayanıklı hale getirilir.

Sementasyon işleminde az karbonlu çelik aktif karbon atomları içeren bir ortamda yüksek sıcaklıkta bir süre ısıtılır.
Karbon atomlarının yayınması sonucu yüzeyde ince bir tabaka boyunca yüksek karbonlu bir yapı oluşur. Bu şekilde
semente edilmiş çeliğe su verilirse içi yumuşak ve tok, yüzeyi sert ve aşınmaya dayanıklı bir malzeme elde edilir,
örneğin motorların krank millerinin sürtünen yüzeyleri sementasyon işlemi ile sertleştirilir.

Bölüm 6-FAZLAR VE DENGE DİYAGRAMLARI


Bu bölümde de iç yapıların nasıl oluştuğu ve iç yapı oluşumuna hangi etkenlerin ne şekilde etkilediği ele alınacaktır.
Bir cisim bağ kuvvetleri etkisinde denge halinde bulunan atomlar grubundan oluşur. Homojen olarak dizilmiş
atomlar belirli faz meydana getirirler. Ancak koşullar değişirse denge bozulur, atomlar başka bir denge konumuna
geçerek değişik biçimde dizilir ve sonuçta yeni bir faz oluşur.

Arı cisimler tek bileşenli en basit yapılı sistemlerdir, sıcaklık ve basınca bağlı olarak katı, sıvı ve gaz halinde
bulunurlar. Birden fazla tür atom içeren çok bileşenli sistemlerin dengesi oldukça karışıktır.

Sıcaklık ve basıncın yanında bileşim de iç yapı oluşumunu etkiler ve bunlar değiştiği zaman değişik tür fazlar
meydana gelebilir. Bu değişkenler etkisinde doğacak fazların türlerini ve bunların özeliklerini bilmek uygulama
yönünden çok önemlidir. Böylece amaca uygun özeliklere sahip malzeme üretimi sağlanabilir. Bunun için gerekli
bilgiler ancak denge diyagramları yardımı ile elde edilebilir.

Bu diyagramlardan belirli bir malzeme sisteminde sıcaklık ve bileşime bağlı olarak oluşacak fazların türleri,
bileşimleri ve miktarları tayin edilebilir, hatta iç yapılar da tahmin edilebilir. Endüstride malzeme üretiminde ve
mekanik özelikleri değiştirmek için uygulanacak ısıl işlemlerde denge diyagramlardan büyük ölçüde yararlanılır.

6.1.1. Fazların Dengesi


Bir cisim denge halinde bulunan bir fiziksel kütle olarak tanımlanır. Bu kütle içinde homojen dağılmış atomlar
bulundukları konumu sürekli korurlar. Ancak çevre koşulları değişirse mevcut denge bozulur, atomlar bulundukları
konumdan başka bir konuma geçmeye zorlanırlar. Kütle halinde atomsal hareket sonucu iç yapı değişir ve yeni bir
denge yapısı elde edilir. Diğer bir deyimle bir faz bir başka faza dönüşür. Bu şekilde faz dönüşümleri sonucu
özellikler de değişir.

Fazların dengesine etkiyen üç ana değişken bileşim, sıcaklık ve basınçtır. Bu değişkenler yardımı ile faz
dönüşümlerini kontrol ederek özellikleri ihtiyaca göre uyarlamak mümkündür. Bu amaçla endüstride çeşitli işlemler
uygulanmaktadır.

Cisimlerde iç yapı oluşumunda en önemli etken enerjidir. Fizikte temel özelliklerden birisi enerjisi azalan bir
cisimde kararlılığın artmasıdır. Sistemler daima sahip oldukları enerjiyi azaltan konumlara doğru yönelerek daha
kararlı hale gelme eğilimi gösterirler. Cisme verilen ısıl enerjinin bir kısmı ısıl genleşmeye sarf edilir, dolayısıyla
potansiyel enerji artar; diğer önemli bir kısmı ise ısıl titreşimleri arttırarak kinetik enerjiye dönüşür.

H=E+PV
Bir cismin entalpisi (H) o cismin iç enerjisi (E) ile çevreye karşı yaptığı PV işinin toplamına eşittir.
Katı cisimler üzerindeki gözlemler genellikle sabit basınçta yapılır ve cisimdeki hacim değişimi ihmal edilir. Bu
durumda bir cisme dQ ısıl enerjisi verildiği zaman dE iç enerji değişimi dH entalpi değişimine eşit olur. Entalpiye
yaklaşık olarak cismin ısı içeriği de denir.
Entalpi iki kısımdan oluşur, biri F serbest enerjisi, diğeri de iç yapı düzensizlik derecesine bağlı karışım enerjisidir.
Bir sistemin karışım oluşturma eğilimini belirleyen S entropisi sıcaklıkla çarpılarak karışım enerjisine dönüştürülür.
Buna göre entalpi, şu şekilde olur.
H=F+TS
Buradaki F serbest enerjisi cisimlerin denge yapılarını belirlemede kullanılır. Sıfır Kelvin sıcaklığında atomlar statik
haldedir ve entropi sıfırdır. H Entalpisi ise minimumdur ve serbest enerjiye eşittir.

• Entalpi sıcaklıkla sürekli artar. Isıl düzensizlik sıcaklıkla arttığından S entalpisi de yükselir. *

Serbest enerji, aşağıdaki bağıntıdan elde edilir.


F=H-TS
6.1.2. Entalpinin Ve Serbest Enerjinin Sıcaklıkla Değişimi
Şekil 6.1' de de görüldüğü gibi serbest enerji sıcaklıkla sürekli azalır.

F serbest enerjisi faz dönüşümlerinde kararlı denge yapısının oluşmasında önemli


rol oynar. Daima serbest enerjisi minimum olan yapılar kararlı olur. Bir reaksiyon
sonucu oluşan fazın kararlı olması için serbest enerji değişiminin eksi olması
gerekir. Örneğin su buharlaşırken sıcaklık sabit kalır.

6.1.3. Bileşenlerin Sistem Dengesi


Birden fazla tür bileşen veya eleman içeren sistemlerin dengesi daha karışıktır.
Bir arada bulunan elemanların karşılıklı etkileşmeleri önemlidir. A ve B gibi iki
eleman arasında karşılıklı etkileşme yoksa A - A, A - B ve B - B karışımları
arasında bir ayrıcalık yoktur, bu durumda A - B karışımı kolayca oluşur ve denge halinde bulunur.

Gaz karışımlarında durum böyledir. Gaz atomları veya molekülleri arasında etkileşme bulunmadığından farklı
türdeki gazlar kolay karışır ve homojen bir yapı meydana gelir.

Sıvılarda atomlar arası bağ zayıftır. Katılara göre daha kolay karışarak sıvı eriyik oluştururlar.

Katı halde erime oranları genelde sınırlıdır. Bu nedenle değişik türde fazlar bir arada bulunabilir. Bileşim ve
sıcaklığın değişmesiyle faz da değişebilir.

6.2 Fazlar Kuralı


Gibbs tarafından geliştirilen fazlar kuralı belirli sistemdeki fazların denge halinde bulunması için gerekli koşulları
belirler.

Laboratuar deneyleri genellikle sabit basınçta uygulandığından üçüncü etkenin sabit olduğu varsayılır. Bu durumda
geriye iki değişken kalır.

F+D=B+1
• F Bir sistemdeki mevcut fazların sayısı
• D Fazların dengede kalması için bağımsız değişken sayısı
• B Bir sistemde mevcut bileşenlerin sayısı
Bağımsız değişkenlerden biri bileşim, diğeri de sıcaklık olabileceğine göre D en fazla 2 olabilir. Saf metallerde
bileşen sayısı B 1, iki bileşenli veya elemanlı metallerde 2 olur.

Bir malzeme sisteminde fazlar ve faz dönüşümleri bileşim ve sıcaklığa bağlı olarak değişir. Bu değişmeler denge
veya faz diyagramları ile gösterilir. Bu diyagramlar normal koşullarda zorlanmadan, diğer bir deyimle dengeli
soğuma süresinde oluşan fazları ve faz dönüşüm sıcaklıklarını içerirler.

• Aşırı hızlı soğuma uygulanırsa dönüşmeler gecikebilir, hatta kısmen veya tamamen önlenebilir.
• Bu durumda diyagramlardaki faz bölgeleri ve sınır eğrileri değişebilir.
• Dengesiz soğuma dışı oluşan fazlar yarı kararlıdır.
• Bunlar ısıtılır, yavaş dengeli soğuma uygulanırsa gene kararlı denge yapıları oluşur ve dönüşmeler
denge diyagramında gösterilen bölgelerde meydana gelir.

6.3. Soğuma Diyagramları


Denge diyagramlarını elde etmek için soğuma diyagramlarından yararlanılır. Değişik bileşimde bir seri alaşım
hazırlanarak ergitilir, sonra soğuma süresinde sıcaklığın zamanla değişimi ölçülür. Sıcaklık-zaman eksenleri,
üzerine çizilen soğuma eğrileri Şekil 6.2' deki biçimde olurlar.

Saf metaller sabit sıcaklıkta katılaşırlar ve soğuma eğrileri Şekil 6.2' da görüldüğü gibi basamaklı olur. Tc ergime
sıcaklığı üstünde sıvı, ergime sıcaklığında sıvı ve katı, altında ise yalnız katı faz bulunur. Saf metallerde katılaşma
süresinde sıcaklığın sabit kalma zorunluluğu fazlar kuralı ile kanıtlanır.

Eğrideki 2 noktasında sıvı ve katı olmak üzere iki faz vardır, dolayısıyla F = 2 dir. Saf metal olduğundan bir
bileşenlidir ve B=l' dir. Bu değerler fazlar kuralı denklemine konursa;

2+D=l+l

bağımsız değişken sayısı D=0 elde edilir. Bu sonuca göre iki faz bir arada bulunduğu sürece bağımsız değişken
yoktur, yani sıcaklık sabit kalmak zorundadır. 1 ve 2 noktalarında fazların sayısı 1' dir ve bağımsız değişken sayısı
D=1 olur. Bu sonuca göre bu bölgelerde sıcaklık değişse dahi tek faz varlığını korur.

A ve B metallerinden oluşan bir katı eriyik sisteminin soğuma diyagramı Şekil 6.2' de görülüyor. Katılaşmanın
sürdüğü 2 bölgesinde iki faz vardır, dolayısıyla F=2 dir. Bileşen sayısı B=2 olduğundan fazlar kuralından bağımsız
değişken sayısı D=1 elde edilir. Buna göre katı eriyikler katılaşırken sıcaklık sabit kalmaz, katılaşma T1 - T2 sıcaklık
aralığında tamamlanır.

6.4. Denge Diyagramları


• Bir malzeme sisteminde fazların bileşime ve sıcaklığa bağlı olarak değişimini gösteren diyagramlara
denge diyagramları veya faz diyagramları denir.

Uygulamada büyük önemi olan bu diyagramlar malzeme üretiminde, iç yapıları ve kararlılık bölgelerini saptamada
ve çeşitli ısıl işlemlerde kullanılırlar. Aşağıda bu diyagramların elde edilişi ve kullanılışı ile ilgili bilgiler verilecektir.

Bileşimle sıcaklığın değişken olduğu iki bileşenli sistemlerin denge diyagramları iki boyutludur. Üç bileşenli
sistemlerde İki bileşenin miktarı ve bir de sıcaklık olmak üzere üç değişken vardır ve bu nedenle üç boyutlu
diyagramlar gereklidir. Basitleştirmek amacı ile en yaygın olan yalnız iki bileşenli sistemlerin faz diyagramları ele
alınacaktır. Gerçekte burada açıklanacak temel ilkeler bütün sistemler için
geçerlidir.

Faz diyagramları soğuma diyagramları yardımı ile elde edilirler. A ve B


metallerinden oluşan ikili bileşenli bir sistemde A ve B değişik oranda
karıştırılarak bir seri alaşım üretilir, sonra bu alaşımların her biri için
soğuma diyagramı deneysel yolla elde edilir. Normal olarak soğuma
süresinden çok bileşime bağlı olarak faz dönüşümlerinin oluştuğu sıcaklıklar
önemlidir. Bu nedenle zaman eksenleri kaydırılarak bütün soğuma
diyagramları Şekil 6.3 (a) da görüldüğü gibi bir sıcaklık-zaman eksen takımı
üzerine çizilebilir

Şekil 6.3 (b)' deki diyagramda düşey eksen sıcaklık, yatay eksen B atomlarıma ağırlık % si cinsinden bileşimini
gösterir. Bir alaşımda B atomlarının yüzdesi verilmişse geri kalanı A atomlarıdır, diğer bir deyimle A ve B
atomlarının yüzdelerinin toplamı 100 dür. Her bileşim için faz dönüşümlerinin oluştuğu sıcaklıklar soldaki soğuma
diyagramlarından yataylar çizerek bu sıcaklık-bileşim diyagramında bileşim düşeyi üzerine taşınır.

TA A metalinin ergime, TB de B metalinin ergime sıcaklıklarıdır. Bu şekilde bir seri alaşım için elde edilen üst ve alt
noktalar birleştirilirse bu sistemin faz diyagramı elde edilmiş olur. Likidüs denilen üst eğrinin üstünde yalnız sıvı
faz, solidüs denen alt eğrinin altında da yalnız katı faz ve bu ikisinin arasında da sıvı + katı faz bulunur. Şekil 6.3
(b) de görülen faz diyagramı birbirlerinin her sıcaklıkla sınırsız oranda eriten bir iki bileşenli sistemin denge
diyagramıdır (Cu - Ni sistemi gibi).

6.5. Faz Diyagramlarından Sağlanan Bilgiler


• Fazların Türü
• Fazların bileşimi (Bağ çizgisi kuralı)
• Fazların miktarı (Levye kuralı)

6.5.1. Fazların Türü


Bir alaşım sisteminde verilen bir alaşımda belirli bir sıcaklıkta denge halinde mevcut fazların türü belirlenebilir. A
ve B metallerinden oluşan bir sistemde bileşimi % Bo olan bir alaşım, Şekil 6.4 de görüldüğü gibi, (1) noktasında
yalnız sıvı (2) noktasında da sıvı ve katı ve (3) noktasında da yalnız katı faz içerir.
6.5.2. Fazların Bileşimi (Bağ Çizgisi Kuralı)
Tek fazlı bölgede mevcut fazın bileşimi göz önüne alınan alaşımın bileşimine eşdeğerdir. %B0 lık alaşımda (1)
noktasındaki sıvı faz alaşımda (1) noktasındaki sıvı faz % B0, (3) noktasında kail faz da %B0 bileşimindedir, bunlarda

Mevcut A atomlarının yüzdesi: %A0=%100-


B0

İki fazlı bölgede fazların bileşimi alaşımın


bileşiminden farklıdır. Bunu açıklamak için
%B0 alaşımı (2) noktasında ele alınıyor.
(2)'den çizilen T1 yatayının sıcaklık
eksenini kestiği c noktasında sıvı halde saf
A metali vardır.

A metaline bu sıcaklıkta B metali katılırsa


sıvı eriyik oluşur, B nin miktarı arttırılırsa
likidüs eğrisi üzerindeki a noktasına kadar
yalnız sıvı faz bulunur ve a noktasında %
B1, bileşimine ulaşınca B atomlarınca
doymuş hale gelir. Daha fazla B katılırsa
sıvı fazın yanında katı faz oluşmaya başlar.
Sıvı faz varlığını solidüs eğrisi üzerindeki b
noktasına kadar sürdürür ve iki fazlı (a - b)
aralığında daima % B1, bileşimine sahip olur. Aynı düşünce ile hareket edilirse T1 sıcaklığında katı faz en çok % A2
kadar A veya en az % B2 kadar B atomu içerebilir. O halde (a - b) bileşim aralığındaki katı fazın bileşimi daima %
B2 olur.

İki fazlı bölgede çizilen sabit sıcaklık yatayının sınır eğrileri arasında kalan parçasına bağ çizgisi denir. Yukarıda
açıklandığı gibi İki fazlı bölgede herhangi bir (bileşim-sıcaklık) noktasında mevcut fazların bileşimini bulmak için bu
bağ çizgisinden yararlanılır. Bu çizginin likidüs eğrisini kestiği noktanın bileşim ekseni üzerindeki değeri sıvı fazın
bileşimini, solidüs eğrisini kestiği noktanınki de katı fazın bileşimini verir. Bu şekilde uygulanan bu yönteme bağ
çizgisi kuralı denir.

6.5.3. Fazların Miktarı (Levye Kuralı)


Bir fazlı bölgede mevcut fazın miktarı alaşımın miktarına eşittir. İki fazlı bölgedeki fazların miktarları ise aşağıda
açıklanan "levye kuralı" yardımı ile bulunur. Örnek olarak Şekil 6.4 de gösterilen bileşiminde P0 gr. alaşım ele
alınsın. Bu alaşımın içinde T1 sıcaklığında (2) noktasında bulunan sıvı fazın ağırlığı PS ile katı fazın ağırlığı Pk nın
hesaplanması isteniyor. Bu iki bilinmeyeni hesaplamak için iki denkleme gerek vardır.
6.5.4. Birbirlerini Sınırlı Oranda Eriten Sistemler

Şekil 6.3'de birbirlerini her sıcaklıkta sınırsız oranda eriten sistemlerin faz diyagramı verilmiştir. Bu tür diyagrama
sahip (Cu-Ni) sisteminde Cu' a Ni atomları % 0 dan başlayarak % 100 o kadar karıştırıldığında kafes yapı
değişmeksizin Cu atomlarının yerini alır ve daima katı halde tek faz oluşur.
Gerçekte endüstride kullanılan sistemler birbirlerini çoğunlukla sınırlı oranda eritirler. Şekil 6.6'de birbirlerini
yüksek sıcaklıkta her oranda, fakat düşük sıcaklıkta sınırlı oranda eriten bir ikili sistemin faz diyagramı görülüyor.
Bu sistemde I alaşımı sıvı halden başlayarak soğutulacak olursa önce katı eriyik oluşumu ile α fazı meydana gelir.
Sıcaklık T1' e düşünce β fazı B atomlarınca doymuş hale gelir ve B atomlarının fazlası ß fazı halinde çökelir ve bu
sıcaklığın, altında sistem α ve β gibi iki fazın karışımından oluşur. Burada görülen eğriye çökelme veya ayrışma
eğrisi denir.
Çökelme eğrisi yükselip solidüs eğrisi ile kesişince birbirlerini her sıcaklıkta sınırlı oranda eriten iki bileşenli
bir sistem elde edilir. Bu tür sistemlerde bazı ilginç temel faz dönüşümü reaksiyonları görülür.

6.6. Temel Faz Dönüşümleri


Bir malzeme sisteminin sıcaklığı değiştiği zaman atomların hareket yeteneği de değişir ve imkan tanındığı zaman
genellikle düşük enerjili kararlı denge yapısı oluşturma eğilimi doğar.
Belirli fazlardan oluşan bir denge yapısından değişik fazlardan oluşan diğer bir denge yapısına geçiş olayına faz
dönüşümü denir. Bu dönüşümler katılaşma dönüşümleri ve katı hal dönüşümleri olmak üzere 2 grupta
toplanabilir.

6.6.1. Katılaşma Dönüşümleri


Bu tür faz dönüşümlerinde fazlardan biri sıvı olduğundan atomların hareket yeteneği yüksektir, bu nedenle
dönüşüm süresi çok kısadır. Genel olarak soğuma hızı dönüşme sıcaklığını etkileyemez ve dönüşmeler daima aynı
sıcaklıkta oluşur. Bu tür dönüşümler üç türe ayrılabilir.
 Katı eriyik oluşumu:
Sıvı eriyikten katı eriyik oluşumu Şekil 6.3 de de görüldüğü gibi belirli bir sıcaklık aralığında tamamlanır ve sonuçta
tek bir katı faz meydana gelir.
 Ötektik reaksiyonu:
Birbirlerini sınırlı oranda eriten bazı sistemlerin belirli bileşimdeki
alaşımları sabit sıcaklıkta katılaşır ve ötektik reaksiyonu sonucu sıvı faz
aynı anda iki ayrı katı faza dönüşür. Ötektik reaksiyonu aşağıdaki bağıntı
ile tanımlanabilir:

Bu tür reaksiyona sahip sistemlere ötektik sistemler denir. Aynı anda oluşan iki katı faz çok ince ve sık yapı
meydana getirir. Üstün mekanik özeliklere sahip ötektik yapılar uygulama yönünden çok önemlidir, bu nedenle
ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Peritektik reaksiyon:
• Katılaşma süresinde bir arada bulunan bir sıvı fazla bir katı fazın sabit sıcaklıkta başka bir katı faza
dönüşmesine peritektik reaksiyon denir.

Aşağıdaki bağıntı ile tanımlanan bu dönüşüm sonucu tek fazlı yapı oluştuğundan uygulama yönünden ilginç sayılmaz
6.6.2. Katı Hal Dönüşümleri
Katı halde atomların hareket yetenekleri çok kısıtlıdır, bu nedenle dönüşümlerin tamamlanması için belirli bir
süreye gerek vardır. Bir dönüşme olayı atomsal yayınım sonucu oluşur ve bu, üç aşamada tamamlanır.
Birinci aşamada atomların çevresi ile bağları kopar, ikinci aşamada hareket ederek daha düşük enerjili konumlara
gelirler ve son aşamada da yeni fazı oluştururlar.
Özellikle yeni faza ait sınırların oluşması oldukça büyük enerjiyi gerektirir. Bütün bu olayların tamamlanması için
gerekli süre t ise bunun tersi R = l/t dönüşüm reaksiyon hızı olur.
• Bu reaksiyon hızı dönüşümün oluştuğu sisteme ve sıcaklığa bağlıdır.
Eğer soğuma hızı R dönüşüm hızından fazla ise dönüşüm kısmen veya tamamen önlenebilir, normal soğumadan
beklenen kararlı denge yapısı yerine başka yarı kararlı denge yapısı oluşabilir. Elde edilen yeni yarı kararlı yapı
üstün özeliklere sahip olabilir. Uygulamada bu olaydan geniş ölçüde yararlanılır (çeliklere su verme işlemi).

Katı hal dönüşümlerinin diğer bir özeliği de yeni doğan fazların mevcut ana faza göre belirli konumlar alması
zorunluluğudur. Eğer sıcaklık yüksek, tane boyutu küçük ve süre yeterli ise tane sınırlarında çökelmesi olanağı
yüksek olur. Aksi halde mevcut fazın kafes yapısı içinde kalarak tane içi çökelme meydana getirir.
Katı hal dönüşümleri dört türe ayrılabilir:

6.6.2.1. Polimorfik Dönüşme


Bazı saf metallerde kafes yapı sabit sıcaklıkta diğer bir tür kafes yapısına dönüşür. Bu şekilde oluşan polimorfik
dönüşme aşağıda bağıntı ile de tanımlanabilir.

6.6.2.2. Ötektoid Reaksiyon


Bu reaksiyon ötektik reaksiyona benzer, ancak burada bir katı faz sabit sıcaklıkta aynı anda diğer iki ayrı katı faza
dönüşür. Burada da aynı anda yan yana oluşan yeni fazlar çok sık ve ince bir yapı meydana getirirler. Bu şekilde
oluşan ötektoid yapı genellikle ötektik yapı gibi üstün mekanik özeliklere sahip olur, Ötektoid reaksiyon aşağıdaki
bağıntı ile de tanımlanabilir:

6.6.2.3. Peritektoid Reaksiyon


Bu reaksiyonda aşağıdaki bağıntıda görüldüğü gibi iki katı faz sabit sıcaklıkta diğer bir katı faza dönüşür:

Sonuçta tek fazlı yapı oluştuğundan ilginç sayılmaz.


6.6.2.4. Katı Eriyikten Çökelme
Tek fazlı bir katı eriyik Şekil 6.6' de görüldüğü gibi soğurken belirli bir sıcaklık düzeyinde doymuş hale gelebilir. Bu
doyma noktasında katı eriyikte bulunan yabancı atomların bir kısmı ayrışarak ikinci bir faz halinde çökelir. Çökelen
fazın miktarı sıcaklık düştükçe artar.
Uygulamada bu çökelen fazın miktarı, çökelme yeri ve büyüklüğü kontrol edilerek daha yararlı yapılar
oluşturulabilir. Alüminyum alaşımlarına uygulanan yaşlanma sertleşmesi işlemi bu gerçeğe dayanır.

6.6.2.5. Ötektik Sistem

Birbirlerini sınırlı oranda eriten bazı iki bileşenli sistemlerde bileşenler birbirlerinin ergime sıcaklıklarını düşürür ve
en düşük ergime sıcaklığına sahip bileşimdeki alaşım ötektik reaksiyon sonucu katılaşır. Bu reaksiyon süresinde iki
katı faz yan yana ince tabakalar halinde oluşarak ötektik yapıyı meydana getirir. Bu şekilde hem ergime sıcaklığının
düşürülmesi ve hem de üstün özelikli ince karışımın oluşması nedeniyle ötektik sistemler uygulamada özel bir önem
taşırlar.

Faz diyagramı Şekil 6.10' de görülen bir ötektik sistemin yapısı aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
% Be : ötektik bileşim
Te : ötektik sıcaklık
TA ,TB : Sırasıyla A ve B metallerinin ergime sıcaklığı
% B1 : Oda sıcaklığında B metalinin α fazında erime sının
% B2 : B metalinin α fazında en yüksek erime sınırı
% B3 : % 100 - % B3 = % A3, A nın β daki en yüksek erime sınırı
% B4 : % 100 - % B4 = % A4, A metalinin β da oda sıcaklığında erime sınırı.

• NOT: En düşük ergime sıcaklığına sahip alaşıma monotektik adı verilir.*

6.6.2.6. Ara Fazlar ve İntermetalikler


Özellikle endüstriyel faz diyagramlarından birden fazla temel faz dönüşümü reaksiyonlarına rastlanır. Örneğin Şekil
6.12' de görülen Al Mg sisteminde üç ötektik, Cu-Zn sisteminde 5 peritektik ve 1 ötektik, Fe-C sisteminde ise 1
ötektik, 1 ötektoid ve 1 de peritektik reaksiyon bölgesi vardır. Bunun nedeni böyle sistemlerde ana fazların yanında
ara fazların ve intermetaliklerin oluşmasıdır. Bu ara fazlar ana fazlar arasında bir bileşime sahiptirler ve yapıları,
dolayısıyla özelikleri tamamen ana fazlardan farklıdır.
Örneğin Şekil 6.11' de görülen Al-Mg sisteminde saf Al dan başlayarak α , Β, δ, ve ε fazları meydana gelir, a
alüminyumun kafes yapısına sahip ana faz, ε da magnezyumun kafes yapısına sahip ikinci ana fazdır ve β ile δ ara
fazlardır.

İntermetalik Bileşiklerin Avantajları


• Bileşenler sabit bir orana sahiptir.
• Birbirlerine göre düzenli olarak dizilirler ve düzenli bir yapı oluştururlar.
• Sıvı hale geçinceye kadar düzenli yapıları varlığını korur.

6.6.2.7. Seramiklerin Faz Diyagramları

Seramikler genellikle metal ile metal olmayan elementlerin iyonik bileşiklerinden oluşurlar. Birkaç iyonik bileşikten
oluşan seramik malzemelerinde her bileşik bir bileşen rolünü oynar, iki bileşikten oluşan bir ikili sistemde sıcaklık
ve bileşime bağlı olarak oluşan fazlar ve faz dönüşümleri faz diyagramları yardımı ile çok açık bir şekilde
gösterilebilir. Ana bileşikler aralarında ara katı eriyikler veya ara kompleks bileşikler de oluşturabilir.

Bölüm 7-FİZİKSEL ÖZELLİKLER

7.1. Malzemelerin Fiziksel Özellikleri


Malzemelerin sahip oldukları özellikler dört ayrı grupta incelenebilir:
• Elektriksel Özellikler
o İletkenlik
o Yarı İletkenlik
o Dielektrik
o Manyetik
• Mekanik Özellikler
o Şekil Değiştirme
o Sertlik
o Kırılma
• Termal Özellikler
o Isıl Genleşme
o Isıl İletkenlik
• Diğer Fiziksel Özellikler
o Birim Ağırlık
o Gözeneklilik
o Geçirimlilik
o Optik ve Akustik Özellikler
İletkenlik, yarıiletkenlik ve yalıtkanlık (dielektrik) gibi önemli elektriksel özellikler cisimlerin elektron yapısına,
bağ türüne ve iç yapımına geniş ölçüde bağlıdır. Özellikle yarıiletkenler elektronik endüstrisinde çok geniş
uygulama alanı bulmaktadır. Gerçekte manyetik, optik ve ısıl özelliklerde elektron yapıları ve elektron hareketleri
ile yakından ilgili olduklarından bunları elektrik özellikler grubuna dahil etmek uygun olur.

7.2. Elektriksel Özellikler


Malzemelerin elektriksel özelikleri elektron yapıları ve elektron hareketleri ile ilgilidir. Bu Özeliklerin başında
elektriksel iletkenlik gelir.

7.2.1. Elektriksel İletkenlik


Cisimlerin elektrik akımını iletme yeteneğine iletkenlik denir. Elektriksel yük taşıyıcılardan elektronlar ile yayınan
eksi yüklü iyonlar (anyon) eksi yük taşıyıcı, elektron boşlukları ile yayınan artı yüklü iyonlar (katyon) artı yük
taşıyıcılardır. Bir bireysel elektronun taşıdığı birim yük q = 0.16 X 10-18 kulondur. Yayınan iyonların taşıdığı yük ise
iyonsallık derecesine bağlıdır, örneğin Pb2+ nın yükü artı 2a. SO42- nin eksi 2q dür.

Bir iletkenin içinden geçen akıma karşı gösterdiği direnç R (ohm), iletken boyu l (cm) ile doğru, kesiti s (cm2) ile

ters orantılıdır ve orantı katsayısına özgül direnç (ρ) denir. Buna göre:
Bu denklemden özgül direnç boyutunun (ohm-cm) olacağı görülür. Özgül direncin tersine σ, özgül iletkenlik denir,

Uygulamada cisimler özgül dirençlerine veya özgül iletkenliklerini göre üç gruba ayrılırlar
• İletkenler : ρ < 10-4 (ohm-cm)
• Yarıiletkenler: 10-4 < ρ < 104 (ohm-cm)
• Yalıtkanlar : ρ > 104 (ohm-cm)

Metallerde kütle içinde serbest elektronlar bulunduğundan iletkenler grubunu oluştururlar. Seramikler ve
polimerler de elektronlar ana atomlara kuvvetle bağlıdırlar, dolayısıyla serbest hareket edemezler, bu nedenle
iletken sayılamazlar. Ancak gerçekte serbest elektronları bulunmayan yarıiletkenlere yeterli elektriksel alan ve
sıcaklık uygulanırsa yararlı sayıda elektron aktive edilerek serbest hale getirilir ve iletkenlik sağlanabilir.
Yarıiletken malzemeler çok ilginç ve yararlı özelikleri nedeni ile elektronik endüstrisinde geniş uygulama alanına
sahiptirler. Bu nedenle bu malzemeler ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Yalıtkanlar elektrik akımını
iletmezler, genellikle komşu iletkenleri birbirinden ayırarak yalıtım amacı ile kullanılırlar. Ancak bunlar elektriği
iletmemelerine rağmen elektriksel alana tepki gösterirler, bunun sonucu yük birikimi, piezoelektrik, ferroelektrik
gibi önemli özelikler doğar. Bunların uygulamada ayrı yeri olduğundan dielektrik özellikler ayrı bir bölümde
incelenecektir.
Özgül iletkenlik veya özgül direnç cismin 1 cm3 de bulunan yük taşıyıcı sayısı n ile orantılıdır,

7.2.2. Metalik İletkenlik

Metallerde valans elektronlar kütle içinde serbest halde rasgele hareket halindedirler. Bu hareketleri duran dalga
hareketi türündedir. Genel olarak bir yönde taşıdıkları yük sayısı zıt yönde taşınana eşit olduğundan net bir yük
iletimi oluşmaz.

Genel olarak bir yönde taşıdıkları yük sayısı zıt yönde taşınana eşit olduğundan net bir yük iletimi oluşmaz. Ancak
metale Şekil 7.2' de görüldüğü gibi bir elektriksel alan uygulanınca artı elektroda doğru giden elektronlar hızlanır,
eksi elektroda doğru gidenler ise yavaşlar, neticede eksi kutuptan artı kutba doğru net bir sürüklenme görülür, bu
da elektrik akımını oluşturur. Uygulanan elektriksel alanın büyüklüğü E aşağıdaki şekilde tanımlanır,
E=V/d (volt/cm)
Elektronların alan etkisinde sürüklenme hızı, v, E elektriksel alanı ile orantılıdır,
V=µ .E
Burada µ elektriksel yük taşıyıcıların ortamdaki hareket yeteneğidir ve birimi cm2/V.san dir.
Elektronlar iletken ortamda duran dalga hareketi ile yayılırlar. Bu dalgaların yansımadan veya saptırılmadan
yayılabileceği ortalama serbest hareket yolu, ne kadar büyükse elektronların sürüklenme hızı o kadar yüksek olur.
Ancak iç yapıda mevcut kusurlar, yabancı atomlar ve ısıl titreşimler dalgaları saptırır, ortalama serbest yol azalır ve
sonuçta özgül direnç artar, iletkenlik azalır.

7.2.2.1. Özgül Direnci Arttıran Etkenler


• Sıcaklık
• Yabancı atomlar
• Plastik şekil değiştirmedir. *

7.2.2.2. Enerji Bantları


Bir bireysel atomu çevreleyen elektronlar belirli enerji düzeyine sahiptirler. Bir enerji düzeyinde en fazla iki
elektron bulunur ve bunların da dönme yönleri zıttır. Bir enerji düzeyi dolunca bundan sonra eklenen elektronlar
bir üst enerji düzeyine geçerler. Bireysel atomda elektronlar ancak kendi atomu etrafında yörünge hareketi
yaparlar. Çok atomlu kütlelerde ise ana atomlara zayıf bağlı çok sayıda valans elektronlarının enerji düzeyleri üst
üste dizilerek enerji bantları oluşturur.

7.2.3. Yarıiletkenler
Elektronik teknolojisinde çığır açan transistörler yarıiletken malzemelerden üretilirler. Bunlar ancak 1954 yılından
sonra geliştirilerek kısa sürede büyük boyutlu ve üretimi zor elektron tüplerinin yerini aldılar. Bu sayede elektronik
aletleri çok kompakt ve basit hale getirilerek günlük yaşamda geniş uygulama alanı bulmuştur.

Yarı iletkenler has yarıiletken (entrensek) ve katkılı yarıiletken (ekstrensek) olmak üzere iki gruba ayrılırlar.
Has yarıiletkenlik bazı arı malzemelerin kendi bünyelerinin özelliğidir. Has yarıiletkenlere katılan bazı yabancı
atomlar iletkenliği çok daha arttırabilir, bu tür yarıiletkenlere de katkılı yarıiletkenler denir.
• Elektron fazlalığı içeren katkılı yarıiletkenlere eksi veya n-tipi, elektron eksikliği veya boşluğu
içerenlere artı veya p-tipi yarıiletken denir.*

7.2.4. Dielektrik Malzemeler (yalıtkanlar)


Yalıtkanlar elektrik akımını iletmezler, fakat uygulanan elektriksel alana karşı tepki gösterirler. Bu tepki elektriksel
yük birikimi, piezo elektrik ve ferro elektrik gibi özeliklerin doğmasına neden olur. Bu özeliklere sahip plastikler,
camlar ve seramikler uygulamada elektronik endüstrisinde geniş ölçüde kullanılırlar.

Aralarında vakum olan iki paralel elektroda V gerilimi uygulanınca elektrot plaklarında bir miktar elektriksel yük
birikir (Şekil 7.5). Biriken elektriksel yük yoğunluğu D elektron/cm2 olarak belirtilir. Uygulanan elektriksel alanın
şiddeti V/d (Volt/cm) ise oluşan elektriksel yük yoğunluğu bu alanın şiddeti ile orantılıdır.
Aşağıdaki eşitlikte ko orantı katsayısına dielektrik sabit denir. D=k0 V/d
Elektrotlar arasındaki elektriksel alana vakum yerine bir yalıtkan cisim konursa elektrotlarda biriken elektriksel yük
yoğunluğu artar. Bunun başlıca nedeni yalıtkanda oluşan elektriksel kutuplaşma ve mevcut kutupların yön
değiştirmesidir.

Aşağıda bu olaylar açıklanacaktır. Yalıtkanın dielektrik sabitinin vakumun dielektrik sabitine oranına k bağıl
dielektrik sabit ve uygulamada kısaca yalıtkanın dielektrik sabiti denir. Tablo 7.1' de görüldüğü gibi, k dielektrik
sabiti bütün yalıtkanlarda 1' den büyüktür.
Yalıtkanların dayanabileceği elektriksel alan şiddeti sınırlıdır. Eğer uygulanan gerilim kritik bir değeri aşarsa
yalıtkanda, özellikle kusurlu bölgelerde mevcut elektronlar enerji aralığını atlayarak serbest hale geçer, bunlar da
diğer elektronlara çarparak bir elektron seli oluşturabilirler. Bunun sonucu olarak malzemenin yalıtkanlık özeliği
kaybolur. Buna elektriksel göçme denir. Her yalıtkan bu göçmeye karşı belirli bir dielektrik dirence sahiptir. İç
yapı kusurları, kimyasal bozulum, çatlaklar, boşluklar ve yüksek sıcaklık bu direnci azaltır.

• Bir malzemenin yalıtkanlık özelliğinin kaybolması olayına elektriksel göçme denir.*


Sıcaklık arttığı zaman iyonların ve moleküllerin hareket yeteneği artacağından kutuplaşma daha kolay olacağından
dielektrik sabitler artar.

7.3. Manyetik Özellikler


Cisimlerin manyetik özellikleri elektronların gerek kendi eksenleri etrafında dönmeleri ve gerekse atom çekirdeği
çevresinde yörünge hareketi yapmaları sonucu oluşur. Hareket eden her elektriksel yük bir manyetik alan oluşturur,
bundan dolayı her elektron çok küçük bir mıknatıs sayılır. Atomdaki bir enerji düzeyinde en fazla iki elektron
bulunur, bunlar da kendi eksenleri etrafında bağıl olarak ters yönde döndüklerinden birbirlerinin manyetik alanını
yok ederler.

Bir atomun enerji bantları tam dolu ise çift sayıda elektronu vardır, dolayısıyla net manyetiklik yoktur. Eğer bir
atomda dolmamış enerji düzeyi varsa ve toplam elektron sayısı tekse bireysel atomda manyetik alan doğar ve bu
alanın bir çift kutbu (dipol) vardır. Bu şekildeki bireysel atomların manyetik kutupları rasgele yönlenmişse kütlenin
net alanı sıfır olur.
• Ancak bireysel atomların manyetik kutupları paralel olacak şekilde yönlenirse kütlede
net bir manyetik alan doğar. *

7.3.1. Manyetik Alan


Manyetik alanın varlığı yaptığı etki ile belli olur. İçinden akım geçen bir iletken tel bobinin oluşturduğu manyetik
alanın şiddeti H, bobinin bir metresindeki sarım sayısı ile içinden geçen akımın çarpımına eşittir ve birimi (Amper X
Sarım/m)' dir. Vakumda bu alanın doğurduğu manyetik akı yoğunluğu B, aşağıdaki bağıntı ile tanımlanır.

Burada ηo ortamın manyetik geçirgenliğidir ve değeri vakumda 4p x 10-7 Henry/m dir. Manyetik akı yoğunluğu B
ise Weber m2 olarak ölçülür. Ortamda oluşan manyetik kuvvet çizgilerinin sayısı da manyetik akı yoğunluğunu
belirtir. Manyetik alana gösterilen tepki, içine konan cismin türüne göre değişir ve manyetik geçirgenlikleri
vakumdaki ηo dan farklı olur. η'nün ηo 'a oranı o ortamın vakuma göre bağıl manyetik geçirgenliğini verir.

7.3.2. Manyetiklik Türleri


Üç tür manyetiklik vardır:
• Diyamanyetik
• Paramanyetik
• Ferromanyetik
Diyamanyetik özellikle manyetik alana gösterilen tepki eksi yöndedir, kuvvet çizgilerin sıklığı vakuma göre daha
azdır. Diyamanyetik cisimlerin manyetik geçirgenliği vakumdakinden ortalama 10-6 katı kadar daha azdır.
Paramanyetik özellikte tepki artı yöndedir ve çok zayıf çekme oluşturur, kuvvet hatları vakuma göre biraz daha
sıklaşır.
Paramanyetik cisimlerin manyetik geçirgenliği vakumdakinden ortalama 10-5 katı kadar daha büyüktür.
Ferromanyetik özellikte ise manyetik alana karşı gösterilen tepki çok kuvvetlidir.
Ferromanyetik cisimlerin manyetik geçirgenliği vakumdakinin 103-105 daha fazladır, manyetik kuvvet çizgilerinin
sayısı vakumdakine göre çok artar.
• Diyamanyetik elementler: Cu, Ag. Zn, Bi.
• Paramanyetik elementler Al, Pt, O2.
• Ferromanyetik elementler: Fe, Ni, Co.
Uygulamada diyamanyetik ve paramanyetik cisimler manyetik olmayan, ferromanyetik cisimler ise manyetik olan
cisimler sayılır.

Kuvvetli manyetiklik özeliğine sahip metaller ve bileşikler manyetik alanda gösterdikleri davranışa göre yumuşak ve
sert manyetik malzemeler olmak üzere iki gruba ayrılırlar.

Hc manyetik cismin koerzif kuvveti veya demanyetizasyona karşı direnci denir. Bir çevrimde B manyetik akımın H
manyetik alan şiddeti ile değişimini gösteren kapalı eğriye histerezis eğrisi denir. Bu kapalı eğrinin alanı bir
çevrimde kaybolan enerjiyi verir ve bu enerji ısıya dönüşür.

Manyetiklik özeliğine göre mıknatıslar sert ve yumuşak olmak üzere iki türe ayrılırlar. Yumuşak mıknatıslarda B,
bir manyetik alan ile manyetik akı hızla artarak Bd doyma noktasına erişir, kalıcı manyetiklik zayıftır ve küçük bir
Hc ters manyetik alanı ile dolayca kaybolur, histerezis alanı küçüktür, dolayısıyla bu tür malzemelerde değişken
manyetik alanda enerji kaybı düşüktür.

Sert mıknatıslarda ise manyetik akıyı arttırmak zordur, Bd doyma noktasına erişmek için kuvvetli manyetik alana
gerek vardır, kalıcı manyetik akı yüksektir ve bunu yok etmek için büyük Hc manyetik alanına gerek vardır. Bu
mıknatıslarda histerezis eğrisinin alanı büyük olduğundan değişken manyetik alan etkisinde enerji kaybı yüksektir ve
çok ısınırlar.
Yüksek sıcaklık ve mekanik darbe manyetikliği azaltır. 780 ° C nin üstünde (Curie sıcaklığı) demirin manyetiklik
özelliği kaybolur.

7.3.3. Manyetik Malzemeler


Bunlar yumuşak (veya geçici) mıknatıslar, ve sert (veya sürekli) mıknatıslar olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar.

Yumuşak mıknatıslarda manyetik geçirgenlik yüksek, kalıcı manyetiklik az, histerezis eğrisinin alanı küçüktür.
Mekanik yönden de yumuşaktırlar. Özellikle değişken akımlı uygulamada kullanılacak manyetik malzemelerde
histerezis kaybının az ve içlerinde oluşacak girdap akımlarının küçük olması gerekir. Arı demir iyi bir yumuşak
mıknatıs olabilir, ancak alternatif akımlar için elverişli değildir.

Demirin içinde % 2-5 Si katarak elektriksel direnç çok arttırılır ve ayrıca araları yalıtılmış çok ince saç halinde
kullanılırsa girdap akımları düşük düzeye indirilir. Dinamo sacı bu tür FeSi alaşımdan yapılır. FeSi alaşımları dikkatle
haddeleme ve tavlamaya tabi tutularak <100> doğrultuları ana doğrultuya paralel yapılır ve bu şekilde manyetik
geçirgenlik çok daha fazla artırılır. Yüksek frekanslı uygulamalar için Fe-Ni alaşımlar (permaloy ve supermalloy)
daha elverişlidir.

Fe-Ni alaşımları tavlanıp manyetik alanda soğutulursa çok kolay manyetiklik kazanır ve histerezis alanı daha da
küçük olur, şerit ve ince saç haline getirilerek bilgisayar ve manyetik amplifikatör transformatörlerinde kullanılır.

106 Hz ten yüksek frekanslı uygulamalarda metal türü yumuşak alaşımlar mıknatıs yapmaya elverişli değildir,
bunlarda girdap akımı kayıpları yüksektir. Bunların yerine çok küçük parçacıklardan oluşan (50 mµ, dan az) demir
oksitli bileşiklerinden yapılmış ferrimanyetik türde yumuşak seramik mıknatıslar kullanılır.

Bunların hem manyetik özelikleri iyi, hem de elektriksel dirençleri yüksektir ve yalıtkan sayılırlar. (MnZn) Fe2O4
yumuşak seramik mıknatıs olarak TV ve FM alıcılarında yüksek frekanslı transformatör yapımına uygundur. Bu
malzeme toz halinde bulunur, yüksek sıcaklıkta basınç altında sinterleme ile kütle haline getirilerek biçim verilir.

Sürekli mıknatıs üretiminde kullanılan sert manyetik malzemeler üç sınıfa ayrılır: Çelikler, mıknatıs alaşımları ve
oksit ve seramik türü mıknatıslar. Sert mıknatıslar mekanik yönden de serttir, ya döküm veya toz metalürjisi
yöntemi ile üretilirler, ancak taşlama ile şekil verilebilirler. Bunlar üretim süresinde yüksek sıcaklıkta kuvvetli
manyetik alan uygulayarak mıknatıs haline getirilirler. Sürekli mıknatısların yüksek kalıcı mıknatıslık ve yüksek
koerzif kuvvet Hc ye sahip olmaları istenir.
Mıknatıs üretimi için alaşımlı çelikler kullanılabilir. Bunlar önce su verilerek sertleştirilir sonra yüksek
elektromanyetik alan etkisinde manyetik hale getirilir. Diğer mıknatıs alaşımlarında genellikle demir yoktur veya
varsa az miktardadır, örnek olarak (Al, Ni, Co, Fe), (Cu, Ni, Fe), (Cu, Ni, Co) ve (Ag, Mn, Al) alaşımları gösterebilir.

7.4. Optik Özellikler


Işık elektromanyetik dalgalar halinde yayıldığından optik özeliklerle dielektrik özelikler yakından ilgilidir.
Cisimlerin elektron yapıları ışık dalgaları arasındaki etkileşmeler optik özellikleri belirler. Bu özellikler
• Saydamlık,
• Opaklık
• Yansıtma
• Kırılma
• Yutma
• Renklilik
• Fotoiletkenlik
• Lüminesans
olarak sıralanabilir. Endüstride geniş uygulama alanı olan lazerler ve güneş pilleri optik özeliklerden yararlanılarak
geliştirilmiştir.

Atomların çevresindeki elektronlar ancak belirli enerji düzeylerinde kararlı yörünge hareketi yaparlar. Elektron bir
üst enerji düzeyine geçerken belirli miktarda enerji yayar. Bu enerjinin foton denen küçük parçacıkların dalga
hareketi ile yayıldığı varsayılır. Bu yolla oluşan radyasyon veya elektromanyetik dalgaların frekansı, fotonların sahip
olduğu enerji ile orantılıdır ve orantı katsayısına Planck sayısı denir. Frekansla dalga boyu ters yönde değiştiğinden
frekans arttıkça dalga boyu küçülür, dolayısıyla enerji de artar.

Görünen ışık bölgesindeki elektromanyetik dalgaların boyu 7400- 3500 Å arasındadır. Bu dalgalar da metalleri
geçemezler. Işığı geçirmeyen bu tür malzemelere opak denir. Diğer taraftan cam gibi bazı yalıtkan (dielektrik)
malzemelerin atomları geniş enerji aralığına sahip bulunduğundan ışık fotonları etkilenmeden geçebilir. Bunlara da
saydam cisimler denir.

Bir de malzemelerin ışığı yansıtma özeliği vardır. Genel olarak hiç bir katı cisim üzerine düşen radyasyon
dalgalarını ne tam olarak yansıtır nede tam olarak geçirir.

Metallerin büyük çoğunluğu iyi yansıtır, ancak çok ince filim halinde (mikrondan az) kesilirse ışığı biraz geçirebilir.
Yalıtkanlar ise türüne bağlı olarak dalgaları kısmen yansıtır ve kısmen de geçirir. Bazı frekanslarda iyi yansıtıcı olan
bir cisim bazı frekanslarda ise iyi emici olabilir.

7.4.1. Kırılma İndisi


• Kırılma indisi küçük olan malzemelerde ışığın yayılması kolaylaşır, cisim ışığı yansıtır.*

Işığın vakumdaki C hızının malzeme içindeki v hızına oranına o malzemenin n kırılma indisi denir.

Kırılma indisinin karesi, o cismin k dielektrik sabitine eşittir. Dielektrik sabit frekansın fonksiyonu olduğundan ışığın
bir katı içinde yayılma hızı da frekansa bağlı olur. Işık dalgasının frekansı artarsa k dielektrik sabit azalır, kırılma
indisi küçülür, dolayısıyla ışığın yayılma hızı artar.

Katılarda elektromanyetik, dalgalarla kutup çiftleri arasında karşılıklı etkileşmeler nedeni ile dielektrik sabitler
büyüktür, bu nedenle yoğunluk arttıkça kırılma indisleri de artar. Bir silis camına (SiO2) Pb veya Ba katılırsa
yoğunluk artar, bunun sonucu kırılma indisi de büyür. Elementlerin atom sayısı arttıkça elektronlarının sayısı da
çoğalır, bu tür atomları içeren kristallerde kırılma indisi de büyük olur.

Camda ve yüksek simetrikliğe sahip kübik kristallerde kırılma indisleri yöne bağlı değildir, içeri giren ışık demeti
yön değiştirir, fakat ayrışmaz. Asimetrik olan tetragonal ve hegzagonal kristallerde iki farklı kırılma indisi vardır, bu
nedenle içeri giren ışık demeti hem yön değiştirir, hem de ikiye ayrılır, dışarıya iki paralel demet halinde çıkar.
Buna çift kırılma (birefrenjans) olayı denir. Kırılma indislerinin farkı çift kırılma ölçüsü olarak kullanılır.
Beyaz ışık değişik dalga boylu dalgalar spektrumundan oluşur. Bu spektrumda her ışığın belirli dalga boyu vardır.
Saydam ve prizmadan geçirilen beyaz ışık dalga boyları kırmızıdan mora doğru azalan bir renk tayfına ayrılır. Mor
uca yaklaştıkça frekanslar dolayısıyla enerjiler artar. Bu arada ortamdan geçerken yutulan dalga tayfta siyah bir
şerit halinde görülür. Katkı maddelerini değiştirerek emilen dalga aralığı da değiştirilebilir. Saf silis camı (SiO2)
görünen ışıkla dalga boyu 2000 A° e kadar olan ultraviyole ışınlarını, boron - silis camı 3000 Å e kadar ışınları,
pencere camı ise (soda - kireç camı) 3000 Å e kadar olan ışık dalgalarını geçirirler. Yukarıda belirtildiği gibi
görünen ışık dalgaları 7400 - 3500 Å arasındadır.
Bir cisimden emilmeden dışarı çekilen ışık dalgaları o cismin rengini belirler. Genellikle iyonsal kristallere ve
camlara geçiş (tranzisyon) ve nadir toprak metallerinin iyonları katılarak renklendirme sağlanır. Ti sarı, Cr sarı-
yeşil, Mn mor, Fe sarı-yeşil, Co mavi ve Ni mor-kahverengi renk sağlar. Saf Al2O3 kristali olan korondum saydam ve
renksizdir, içine katılan krom oksidin Cr2+ iyonları miktarına göre pembeden koyu kırmızıya dönen renk verir
(yakut). Koronduma titan oksit katılırsa mavi renkli safir, ferrik oksit katılırsa sarı renkli topaz elde edilir. Bunlar
doğada bulunan değerli minerallerdir.

7.4.2. Optik Malzemeler


Uygulamada kullanılan optik malzemelerin en önemli özelliği ışık geçirgenliğidir. 10 mm kalınlıkta bir malzemeden
geçen ışığın gelen ışığa göre yüzdesi geçirgenlik ölçüsü olarak kullanılır. Optik camda görünen ışık geçirgenliği %
100' e yakındır, metil metakrilatta % 90, silisyum yarı iletkeninde % 50 civarındadır.

Cam dış etkilere dayanıklı, boyutları kararlı ve tıraş edilerek işlenmeye elverişli olduğundan en üstün optik
malzemedir. Bazı plastikler uygun kırılma indisine ve yüksek geçirgenliğe sahip olmakla beraber kolay çizilir,
boyutları kararsız ve hassas işlenmeleri zordur. Ancak ucuz plastik mercekler kalıpla üretilebilir. Hafif ve
çarpmaya dayanıklı olduklarından koruyucu gözlük ve emniyet perdeleri üretimine elverişlidirler.

Çok ince arı cam lifleri üzerleri kaplanırsa ışığı çok az kayıpla 1 km' den daha fazla uzağa iletebilirler. Haberleşme
tekniğinde modüle edilmiş ışık dalgaları sinyal iletiminde kullanılırlar.
Optik yönden izotrop ve saydam olan camsı polimerler kristalize olunca kırılma indisleri doğrultuya bağlı olarak
değişir ve yarı saydam olurlar. Bazı camlar ve polimerler gerilme etkisi altında optik yönden olur ve bifrefrenjen
özeliği gösterirler. Bu özeliğe sahip malzemeler fotoelastik malzemeler denir, örneğin polistiren fotoelastisite de
deneysel gerilme analizinde kullanılır.

Geri yansıyan dalgalar sürekli olarak fotonların sayısını arttırırlar. Aynı elemanın atomlarından yayılan fotonların
dalga boyu aynıdır. Enerjileri çok yükselen aynı fazda yalın lazer ışınları yarı saydam uçtan dışarı çıkarak yayılırlar.
Bu şekilde elde edilen lazer ışınları dağılmadan toplu olarak uzak mesafeye yayılır ve kolaylıkla bir noktaya teksif
edilerek yüksek enerji verebilir. Bu nedenle endüstride ergitme ve kesme işlerinde, tıpta ameliyatlarda,
haberleşmede modülasyonla bilgi iletmede, topografyada uzaklık ölçme işlerinde ve fotoğrafçılıkta geniş ölçüde
kullanılır.

7.5. Termal (Isıl) Özellikler


Bu bölümde termal enerji ile ilgili özgül ısı, termal genleşme, termal iletkenlik ve termoelektrik etki gibi
uygulamada önemi olan termal özelikler ele alınacaktır.

Üzerine kaynar su dökülen camın çatlaması, porselen kap yerine alüminyum kapla içilen çayın dudağı yakması,
genleşmesi kısıtlanmış bir elemanın sıcaklık etkisi ile çarpılması veya kırılması günlük yaşantıda görülen termal
olaylardır.
Bu olayların nedenleri araştırılacak ve bağlı olduğu kurallar tanıtılacaktır.

Katı cisimlere verilen ısıl enerjinin bir kısmı atomik titreşimlerin ve serbest elektronların kinetik enerjisini
arttırmaya, bir kısmı da ısıl genleşme yolu ile potansiyel enerjiyi arttırmaya sarf edilir. Bunlardan başka bazı özel
sıcaklıklarda ergime veya buharlaşma gibi faz değişimleri de önemli miktarda ısı yutar.

7.5.1. Termoelastik Titreşimler


Atomların ısıl enerji etkisinde kendi denge konumları etrafındaki titreşimleri atomlararası bağ kuvvetleri nedeni ile
cismin elastik özeliklerine bağlıdır, dolayısıyla bunlara termoelastik titreşimler denir. Bu titreşimler atomlar
arası bağlarla komşu atomlara iletilerek termoelastik dalga halinde ses hızı ile yayılır.

Belirli elastik enerjiye sahip termo elastik dalgaların davranışı bir gaz içinde rasgele hareket eden atomların ve
moleküllerin davranışına benzetilir. Bundan esinlenerek termoelastik dalgaların belirli bir elastik enerji paketine
sahip fonon denen parçacıkların davranışı ile temsil edilebileceği ileri sürülmüştür. Bu şekilde geliştirilen fonon
teorisi ile elektronların enerji bantları teorisi, termal özellikleri tanıtmada ve bunların malzeme türüne göre
değişimlerinin nedenini açıklamada önemli kolaylık sağlar.
Belirli elastik enerjiye sahip termo elastik dalgaların davranışı bir gaz içinde rasgele hareket eden atomların ve
moleküllerin davranışına benzetilir. Bundan esinlenerek termoelastik dalgaların belirli bir elastik enerji paketine
sahip fonon denen parçacıkların davranışı ile temsil edilebileceği ileri sürülmüştür. Bu şekilde geliştirilen fonon
teorisi ile elektronların enerji bantları teorisi, termal özellikleri tanıtmada ve bunların malzeme türüne göre
değişimlerinin nedenini açıklamada önemli kolaylık sağlar.
• Atomlarda termoelastik dalgaların belirli bir elastik enerji paketine sahip olan parçacıklarına
fonon denir. *
7.5.2. Özgül Isı
Bir cismin birim ağırlığının 1 °C arttırmak için gerekli ısıl enerjiye ısıl kapasite veya ısınma ısısı denir.
Isıl kapasitenin suyun ısıl kapasitesine oranlanmış bağıl değerine de Özgül ısı (C) denir.

Bir cisme verilen ısıl enerjinin büyük bir kısmı termoelastik titreşimlere veya fononlara, pek azıda (yüzde birkaçı)
elektronlara sarf edilir. Fononların enerjisi aynı kalır, ancak sayıları sıcaklıkla orantılı olarak artar, dolayısıyla iç
enerji de sıcaklıkla orantılı olarak yükselir, orantı katsayısı cismin özgül ısısıdır. Genellikle, cisimlerde termo elastik
titreşimler benzerdir, özgül ısıları yaklaşık olarak aynıdır ve gaz sabiti R' nin 3 katı kadardır. (R=1,987 kal/gr mal
°C). Cisimlerin özgül ısıları sıcaklıkla değişmez, ancak mutlak sıfıra yaklaşırken hızla azalarak sıfır olur.
Cisimlerde içyapı veya faz dönüşümleri için belirli termal enerjilere gerek vardır. Birim ağırlıkta bir katının sıvı
hale geçmesi için gerekli ergime ısısı sıvının gaz halinde geçmesi için gerekli buharlaşma ısısı birer ısıl özellik
sayılır. Sıvı katılaşırken açığa çıkan ısıda buharlaşma ısısına eşittir.

7.5.3. Isıl İletkenlik


• Isı iletim mekanizmaları *
o Kondüksiyon
o Konveksiyon
o Radyasyon
Katı cisimlerden metallerde ısıl enerji fononların ve serbest elektronların dalga hareketi ile, iyonsal ve kovalan
bağlı yalıtkanlarda ise yalnız fononların dalga hareketi ile iletilir. Buna kondüksiyon yolu ile ısı iletimi denir. Gaz
ve sıvı haldeki akışkanlarda ise ayrıca kendi içindeki atomların ve moleküllerin kütle halinde hareketi ile sağlanan
konveksiyon yolu ile ısı iletimi vardır. Bir üçüncü tür ısı iletimi de elektromanyetik dalgaların taşıdığı enerjinin
ışınım veya radyasyon yolu ile iletimidir. Elektromanyetik dalgaları oluşturan fotonlar cismin yüzüne çarpınca bir
kısım enerjilerini cisme verirler. Foton dalgaları boşlukta da yayıldığından iletici ortama gerek yoktur. Bilindiği gibi
güneş enerjisi yer yüzüne radyasyon yolu ile ulaşır.

Fononların ve serbest elektronların davranışı bir gaz içinde bulunan atomların ve moleküllerin davranışına
benzetilir. Sıcak bölgedeki yüksek enerjili fononlar termoelastik dalgalar halinde yayılır ve civarda soğuk bölgedeki
fononlara çarparak bir kısım enerjilerini verir ve hareketlerini şiddetlendirir. Böylece ısıl enerji sıcak bölgeden
soğuk bölgeye doğru iletilmiş olur. Aynı şekilde yüksek enerjili serbest elektronlar da dalga hareketi ile ısıl enerjiyi
soğuk bölgedekilere iletirler.

Bir cismin içinden geçen ısıl enerji akışı q (kal/cm2, san) (veya enerjinin iletim hızı) rejim halinde sıcaklık gradyanı
dT/dx (C/cm) ile orantılıdır.

Burada q birim alandan birim sürede geçen ısıl enerjiyi gösterir, Orantı katsayısı, k, ya cismin ısıl veya termal
iletkenliği denir ve birimi (kal/cm. san °C) tır. Yukarıdaki bağıntı rejim hali, yani sıcaklığın zamanla değişmediği
haller için geçerlidir. Eksi işaret ısının sıcak bölgeden soğuk bölgeye doğru aktığını gösterir. Genellikle ısıl
iletkenlik, elektriksel iletkenlik ve atomsal yayınım arasında benzerlik vardır.

Isıl iletkenlik ortamın türüne, yapısına ve sıcaklığa bağlıdır. Kusursuz kristaller 0° K de bir fonon dalgasının
yayılması için ideal bir ortamdır. Yansıma olmadan uzak mesafelere kadar yayılabilirler, dolayısıyla ortalama
serbest yol büyük olur. Ancak sıcaklık yükseldiği zaman fononların sayısı artar ve kristal yapıda kusurlar doğar.
Dolayısıyla sayıları artan fonon dalgaları arasındaki girişimlerle kusurlar serbest yolu azaltır.
Ayrıca gerçek kristalde bulunan yabancı atomlar, boş kafes köşeleri, yabancı atomlar, dislokasyonlar ve tane
sınırları bu dalgaları yansıtır ve serbest hareket yolu azaltır. Özgül ısı C 0° K' de sıfırdır, sıcaklıkla önce hızla artar
sonra normal koşullarda pek değişmez. Fonon dalgalarının yayılma hızı, &nu; ses hızına eşittir ve yaklaşık olarak
sıcaklıktan bağımsızdır. Bütün bu etkenler göz önünde alınırsa genellikle kristallerde fononların sebep olduğu ısıl
İletkenlik sıcaklık artışıyla azalır.
Amorf yapılı cisimlerde düzensiz dizili atomlar fonon dalgalarını yansıtır, dolayısıyla ortalama serbest yol çok
küçüktür ve sıcaklıktan etkilenmez. Yalnız özgül ısı C sıcaklıkla biraz artar, ν hızı ise değişmez. Sonuç olarak bu tür
malzemelerde ısıl iletkenlik sıcaklıkla sürekli olarak biraz artar.

Metallerde ısıl iletimini sağlayan ana etken serbest elektron hareketleridir, fononların sağladığı katkı ise
önemsizdir. Yüksek iletkenlerde (Cu ve Ag gibi) elektronların hem hızı hem de ortalama serbest yolu
fononlarınkinden 10-100 kat daha fazladır. Bununla beraber elektronların sağladığı ısıl iletkenlik fononların 10-100
kat daha fazla olacaktır.

lyonik ve kovalent bağlı yalıtkanlarda ısıl enerji yalnız fonon dalgaları ile taşınır, bu nedenle ısıl iletkenlikleri,
metallerinkine göre çok düşüktür. Bu malzemeler kristal yapılı ise ısıl iletkenlikleri sıcaklıkla azalır, amorf yapılı
iseler biraz artar.
Tek kristalli metallerde ısıl iletkenlik anizotropi nedeni ile kristal doğrultusuna bağlıdır, ancak çok kristalliler
izotrop sayıldığından bu özellik her doğrultuda aynıdır. Soğuk şekil değiştirmenin oluşturduğu izotropi de ısıl
iletkenliği etkiler.
Yüksek alaşımların iletkenliği arı metallerden daha düşüktür ve ortalama 1/10' u civarındadır. Örneğin ostenitik
çelikler pratik olarak bu bakımdan yalıtkan sayılırlar. İçlerindeki yabancı atomlar hem fonon hem de elektron
dalgalarını yansıtırlar, bu nedenle ortalama serbest yol küçük, dolayısıyla ısıl iletkenlik, k küçük olur.
7.5.4. Isıl Yalıtkanlık
En iyi yalıtkanlar yüksek boşluk oranlı veya gözenekli malzemelerdir. Gözenekler içinde hareketsiz havanın,
iletkenliği çok küçüktür. Gözenek çapı büyürse içinde doğacak hava akımı etkili olur ve iletkenliği biraz arttırır. Bu
nedenle yalıtım malzemelerinin çok sayıda küçük boşluklar içermesi tercih edilir, özelikle yüksek sıcaklıkta çalışan
fırınlarda bu tür boşluklu malzemeler veya sinterlenmiş seramik tozlarından yapılmış tuğlalar kullanılır.
Yüksek sıcaklık uygulamalarında kullanılan yalıtkan malzemelere refrakter malzemeler denir. Bu tür malzemeler
uzun süre yüksek sıcaklığa maruz kaldıkları zaman sinterleme etkisi ilerler, boşluklar azalır ve yoğunluk artarsa
yalıtkanlık özelliği düşer. İnce karbon tozlarında bu tür değişme olmaz, bu nedenle grafitten yapılmış refrakterler
yüksek sıcaklıkta daha iyi sonuç verir.
En iyi yalıtkan ortam vakumdur, bu nedenle termos şişelerinde iki cidar arasında vakum bulunur. Sıvı He ve Sıvı N
kapları vakumla yalıtılır. Gözenekli plastikler düşük sıcaklıkta vakuma yakın yalıtkanlık sağlarlar. Çok düşük
sıcaklıkta gözeneklerdeki gazlar (O2, N) yoğuşunca geriye vakum kalır. Bu tür yalıtkanlar kriyojenlik (aşın düşük
sıcaklık) uygulamalara elverişlidir.

7.5.5. Termal Genleşme


Bütün cisimler ısıtılınca genleşir, soğuyunca büzülür. Buna neden atomlararası bağ enerjisi
eğrisinin asitmetrik oluşu, dolayısıyla sıcaklıkla atomlararası uzaklığın artmasıdır. Bağ enerjisi
eğrisinin asitmetriklik derecesi arttıkça ısıl genleşme de büyür. Eğer sıcaklık artarken faz
dönüşümü oluşursa dönüşüm türüne göre ayrıca hacim ya artar veya azalabilir. Isıl genleşme
katsayısı birim sıcaklık değişmesinde birim boyda oluşan artma olarak tanımlanır.

Burada ΔT sıcaklık farkı, ΔL, L boyundaki artış, α ise lineer ısıl genleşme katsayısıdır. Hacimsel genleşme katsayısı
α nın üç katıdır.
Genellikle atomlar arası bağları kuvvetli, dolayısıyla yüksek ergime sıcaklığına sahip olan cisimlerde bağ enerjisi
çukuru daha derin ve simetrikliğe daha yakındır, bundan dolayı ısıl genleşme katsayıları daha düşüktür. Özelikle
moleküller arası zayıf bağlara sahip lineer polimerlerde, ısıl genleşme çok yüksektir. Eğer bu tür termo plastiklerde
kuvvetli çapraz bağ oluşur ve sayısı artarsa ısıl genleşme katsayıları azalır. Sürekli kovalent bağlı termoset türden
bakalitler de ısıl genleşme diğer polimerlere göre daha düşüktür.
7.5.5.1. Termal Şok
Kuvartz' ın (SiO2) ısıl genleşme katsayısı pencere camınkinin 15' de biri kadardır, bu nedenle ısıl şoka dayanır. Isıl
iletkenliği düşük, fakat ısıl genleşmesi yüksek cam üzerine sıcak su dökülürse gevrek olan cam bu ani bölgesel
hacim artışına ayak uyduramaz ve çatlar, buna termal şok denir.
• Ani sıcaklık değişimi ile gerçekleşen olaya termal şok denir.
Termal şok parametresi P, malzemelerin ani sıcaklık değişmelerine çatlamadan dayanabilmelerini karşılaştırmaya
yarar. Bu parametre aşağıdaki bağıntı ile tanımlanır,

K Isıl iletkenlik katsayısı


E Elastisite Modülü
α Isıl Genleşme Katsayısı
σ ç Çekme Mukavemeti
Bu bağıntıdan görülebileceği gibi düşük mukavemetli malzemelerin elastisite modülü de küçük olursa plastiklerde
olduğu gibi, termal şoka dayanması beklenir. Bir cismin ısıl iletkenliği büyük, termal genleşme katsayısı düşük
olursa termal şok direnci iyidir.
Uygulamada yan yana konan ve birlikte çalışacak olan farklı termal genleşmeye sahip elemanlar arasında doğacak
termal gerilmelerin kritik değerler altında kalması gerekir ve bunun için uygun önlemler alınır.
Refrakter tuğlalar örülürken tuğlalar arasında bırakılan genleşme payı (derz) buna bir örnektir.

Bölüm 8-MEKANİK ÖZELLİKLER

8.1. Malzemelerde Mekanik Özellikler


Mekanik özellikler, uygulamada zorlamaya maruz kalacak malzemelerin en önemli özelliğini oluştururlar. Bir
malzemenin uygulanan dış kuvvetlere karşı gösterdiği davranış genellikle şekil değiştirme ve kırılma şeklinde
kendini gösterir. Yapı sistemlerinin mukavemet hesapların da bu özelliklerin iyi bilinmesine gerek vardır.
Bir katı cismin uygulanan kuvvetlere karşı gösterdiği tepki mekanik davranış olarak tanımlanır. Bu davranışın biçimi
mekanik özellikleri belirler.
Mekanik özellikler değişik tür zorlamalar altında oluşan gerilme ve şekil değiştirmeleri ölçerek ve gözleyerek
saptanır. Cisimler artan dış zorlamalar altında önce şekil değiştirir, sonra dayanımını yitirerek kırılır.
Düşük gerilmeler altında şekil değiştirmeler elastik, yani tersinirdir. Gerilme belirli bir sınırı aşarsa kalıcı yani
plastik şekil değiştirme oluşur. Elastik şekil değiştirmeye karşı direnç veya rijitlik malzemenin elastisite modülü ile
belirlenir.
Malzemelerin iç yapısında kalıcı değişim veya kırılma oluşturan herhangi bir gerilme sınırı mukavemet olarak
tanımlanır.
Bazı mekanik özellikler iç yapıya ve deney koşullarına bağlı değildir. Elastisite modülü bu tür bir özelik olup
atomlar arası bağlar tarafından belirlenir ve iç yapıya duyarlı değildir.
Diğer taraftan malzemenin plastik şekil değiştirme yeteneğini temsil eden süneklik ile mukavemet ve sertlik gibi
sınır gerilmelerle ilgili özellikler iç yapıya ve deney koşullarına büyük ölçüde bağlıdır, örneğin bir yapı çeliğinin
sünekliği oda sıcaklığında %35 iken - 250°C ta %1' e düşer.
Bu çelik oda sıcaklığında %35 lik bir şekil değiştirme sonunda kırıldığı halde uygun bir işlemle iç yapısı değiştirilirse
(su verme işlemi gibi) aynı koşullarda bu değer % 1-2' ye düşer, sertlik ve mukavemet ise 2-3 kat artabilir.
Mekanik özelliklerin kaynağı atomlar arası bağ kuvvetleri olmakla beraber iç yapıya ve çevre koşullarına büyük
ölçüde bağlı olduklarından aralarında doğrudan bir bağ kurmak imkansızdır.
Atomsal teoriler birçok olayları niteliksel yönden açıklamada yararlı olmakla beraber nicelik yönünden yetersizdir,
örneğin bir çeliğin bileşimi aynı kaldığı halde ısıl işlemle sertlik ve mukavemeti 2-3 kat arttırılabilir. Aradaki bu
büyük farkı atomsal teoriler açıklayamaz, bunun için iç yapı değişimlerini göz önüne almak gereklidir.
Şekil değiştirme sürecinde atomların nasıl davrandıklarını ve iç yapıda ne gibi değişikliklerin oluştuğunu bilmek
gerekir. İç yapıyı değiştiren etkenler özellikleri de değiştirir. Bu etkenler ve uygulama yöntemleri iyi bilinirse iç
yapıda gerekli değişiklikler yapılarak özellikler uygulama amacına uygun olarak ayarlanabilir. Ancak bu ayarlamalar
doğal olarak sınırlıdır ve uygulayıcıların bu sınırları bilmesi gerekir.

8.2. Malzemelerin Mekanik Davranışı


Bu başlık altında aşağıdaki konulara değineceğiz.
• Mekanik Davranışın Temel Kavramları
• Çekme Deneyi
• Şekil değiştirme işi ve tokluk
• Basınç Etkisi Altında Davranış
• Kayma Gerilmeleri Etkisinde Davranış
• Sertlik

8.2.1. Mekanik Davranışın Temel Kavramları


Cisimlerin uygulanan dış kuvvetlere karşı gösterdiği tepkiye mekanik davranış denir.

Sürekli artan kuvvet altında önce şekil değiştirme oluşur. Düşük yük altında şekil değiştirmeler elastik, diğer bir
deyimle tersinirdir, yük artarsa bazı malzemelerde kalıcı veya plastik şekil değiştirme meydana gelir, nihayet yük
bir sınırı aşarsa kırılma olur. Bütün bu süreçlerde her cismin kendine göre davranış biçimi vardır ve bu davranış
biçimi mekanik özelikleri belirler.
Bir cisme etki eden kuvvetler yerine parça boyutlarından bağımsız olarak zorlama şiddetini belirten gerilme esas
alınarak, birim alana etki eden kuvvet gerilme olarak tanımlanır.

Bu durumda parçanın kesiti A ise normal gerilme:


Teğetsel veya kayma gerilmesi ise:
8.2.2. Çekme Deneyi
Çekme deneyi malzemelerin
mukavemeti hakkında esas dizayn
bilgilerini saptamak ve
malzemelerin özelliklere göre
sınıflandırılmasını sağlamak
amacı ile geniş çapta kullanılır.
Çekme deneyi standartlara göre
hazırlanmış deney numunesinin
tek eksende, belirli bir hızla ve
sabit sıcaklıkta koparılıncaya
kadar çekilmesidir.

Deney sırasında, standart


numuneye devamlı olarak artan
bir çekme kuvveti
uygulandığında, aynı esnada da
numunenin uzaması kaydedilir. Şekil 8.1' de çekme deneyinin yapılışı ve diyagramın çizilmesi gösterilmektedir.

Çekme deneyi sonucunda numunenin temsil ettiği malzemeye ait aşağıdaki mekanik özellikler
bulunabilir.
• Elastisite modülü
• Elastik sınırı
• Rezilyans
• Akma gerilmesi
• Çekme dayanımı
• Tokluk
• % uzama
• % kesit daralması
Çekme deneyine tabi tutulan numunenin yukarıda
belirtilen özelliklerin sıhhatli bir şekilde ortaya
çıkarılabilmesi için, alındığı malzemeyi tam olarak
temsil edebilmesi şarttır. Şekil 8.2' de bir alüminyum
alaşımı için gerilim-% uzama eğrisi görülmektedir.

Çekme deneyi genellikle yuvarlak veya dikdörtgen


kesitli çubuklar üzerinde yapılır. Bir hidrolik çekme makinesinin konik çeneler arasına bağlanan deney çubuğu
basınçlı yağ etkiyen bir piston yardımı çekilir. Yağ basıncından pistona etkiyen yük ölçülür. Ayrıca parçanın üstüne
tespit edilen bir ekstansometre ile de uzamalar ölçülür. (Şekil 8.3a) N yükü etkisinde oluşan gerilme: σ= N/Ao ,
Kesit alanı: Ao= Πdo2 / 4
Bu yük altında ilk boyu Io olan kısımda oluşan uzama Δl dir.
Şekil değiştirme oranı (birim boydaki artış): ε = (l - Io) / Io =Δl/Io
Yükü kademe kademe arttırarak elde edilen gerilmelerle şekil değiştirmelerin değişimi Şekil 8.3b deki diyagram
halinde gösterilebilir.
Cisimlerin çoğunda düşük gerilmeler altında şekil değiştirmeler elastik, yani tersinirdir. Bu bölgede yük artışı ile
ekstansometre ibresinde önce bir artış yükün kaldırılmasıyla da ibre sıfıra döner. Başlangıçta diyagram doğru
şeklindedir, yani gerilmelerle şekil değiştirmeler orantılıdır.
• Bu orantı sabitine elastisite modülü veya Young Modülü (E) denir.
• Gerilmelerle şekil değiştirmelerin orantılı olduğunu gösteren σ= Exε bağıntısına
Hooke kanunu denir ve yalnız lineer elastik şekil değiştirmeler için geçerlidir. *
• Elastisite modülü büyük malzemelere rijit (zor şekil değiştiren), küçük olanlara
fleksibl (kolay şekil alan, esnek) malzeme denir,
• Örneğin metaller rijit, plastikler fleksibl malzeme sayılır.
Gerilmeler orantı sınırı σp yi aşarsa Hooke kanunu geçerli olmaz. Bu sınırın üstünde çok dar bölgede malzeme
nonlineer elastik davranış görülür. Gerilmeler elastik sınır σe yi aşacak olursa kalıcı plastik şekil değiştirmeler
oluşur. Oluşan toplam şekil değiştirmenin bir kısmı elastik olup yük boşaltılınca kaybolur bir kısmı ise kalıcıdır ve
ekstansometre ibresi sıfıra dönmez, dolayısıyla kadran üzerinde okunabilir
Bu plastik bölgede yükleme ve boşaltma eğrisi de bir doğrudur ve diyagramın başlangıçtaki kısmına paraleldir.
Buradan çıkan sonuca göre plastik bölgede de elastik şekil değiştirmeleri karekterize eden elastisite modülü aynıdır
ve bunun için de Hooke kanunu geçerlidir.

Elastik sınır için plastik bölgenin başlangıcı olarak akma sınırı alınır. (A, Akma sınırı veya akma mukavemeti % 0.2
plastik şekil değiştirme oluşturan gerilmedir. Bu tanımdan yararlanılarak akma sınırını bulmak için sürekli yükleme
ile elde edilen ( σ-ε) diyagramının şekil değiştirme ekseni üzerinde % 0,2 noktası işaretlenir ve bu noktadan
diyagramın doğrusal kısmına paralel çizilir. Bu paralelin eğriyi kestiği noktaya karşı gelen gerilme akma sınırıdır.
Kuvvet arttırılmaya devam edilirse bir Nm maksimum kuvvetine ulaşınca artış durur, sonra azalmaya başlar ve bu
anda çubuğun bir bölgesinde kesitin daraldığı, yani büzüldüğü görülür. Maksimum kuvvete kadar olan uzamalar
üniformdur, silindir biçimindeki parça boyca artıp çapça daraldığı halde silindir biçiminde kalır.

Büzülme başladıktan sonra yalnız bu bölgede ek uzamalar oluşur, kesit gittikçe daralır, diğer bölgelerde ise uzama
olmaz dolayısıyla uzamalar üniform değildir. Büzülen bölgedeki uzamaları oluşturmak için daha az kuvvet
gerektiğinden kuvvet ibresi düşmeye başlar ve sonunda Nk kopma kuvvetinde parça koparak ikiye bölünür.
Çekme mukavemeti σç, çubuğun taşıyabileceği maksimum Nm kuvvetini ilk kesite bölerek elde edilir:
σç = Nm/Ao
Kopma mukavemeti (k , kopma anındaki Nk kuvvetini ilk kesit Ao' a bölerek elde edilir
( k = N k /A o
Gerçek kopma mukavemeti (g k ise, kopma kuvveti Nk yi en dar kesit As, ye bölerek elde edilir.
gk = Nk /As.
Gerçek kopma mukavemeti σgk görünen kopma mukavemeti σk den çok daha büyüktür.
Bir malzemenin plastik şekil değiştirme yeteneğine süneklik denir, Uygulamada işlenebilme
yönünden önemli olan bu özelik çekme deneyinde kopma anında oluşan toplam plastik şekil değiştirme veya kopma
uzama oranı ile belirtilir. Büzülme başlamadan önce oluşan şekil değiştirmeler üniformdur ve şekil değiştirme oranı
ölçü boyu lo dan bağımsızdır. Ancak büzülme, başladıktan sonra uzamalar yalnız büzülme bölgesinde yerel olarak
üniform olmayan bir biçimde artmaya devam eder ve bu bölge dışında durur.

Uygulamada kolaylık amacı ile çubukların üzeri birer santim ara ile işaretlenir. Kopmadan sonra iki parça uç uca
getirilir, lg ölçü boyuna karsı gelen çizgi sayısının yarısı kadar kopma bölgesinin solunda, yarısı kadarı da sağda
sayılır, bu şekilde elde edilen iki sınır çizginin arası ölçülerek son boy ls bulunur. Çubuğun sünekliği εk aşağıdaki

bağıntıdan bulunur,
Gerçek değerler şekil değiştirme süresinde cismin hacminin sabit kalması varsayımından yararlanılarak kolaylıkla
bulunabilir.

Gerçek gerilme: σg = N/A


burada N, o anda uygulanan kuvvet, A gerçek kesittir.
İlk hacim: Vo = Ao x lo,
son hacim: V = A x l dir.
lo çubuğun ilk boyu, l ölçme anındaki boyudur. Hacmin değişmemesi varsayımından
V=Vo=Ao x lo = Axl
Buradan: A = Ao x lo / l bu değer gerilme denklemlerinde yerine konursa σ =σ (1+ ε) elde edilir
Toplam gerçek şekil değiştirme bu bağıntıyı entegre ederek elde edilir, εg =ln(1+ε)
Gerçek, gerilme σp nin görünen σ gerilmesinden büyük, gerçek şekil değiştirme εg, nin ise görünen şekil değiştirme
ε den daha küçük olduğu kolayca görülebilir. Deneyle bulunan görünen gerilme-şekil değiştirme eğrisinden hesapla
nokta nokta gerçek gerilme-şekil değiştirme eğrisi elde edilir.

şekil 8.3. de görüldüğü gibi bir A noktasındaki gerilme σ, şekil değiştirme ε den gerçek gerilme σg = σ (1 + e)
bağıntısı hesaplanarak işaretlenirse A noktası düşey yönde B ye ötelenir. Gerçek şekil değiştirme εg = ln(l + e)
bağıntısı ile bulunursa B noktası yatay yönde C ye ötelenir. Böylece görünen A noktasına karşı gelen C noktası
bulunur. Bu yöntemle bulunan noktalar birleştirilirse gerçek gerilme şekil değiştirme eğrisi elde edilmiş olur.

Uygulamada sistemler elastik bölgede çalıştırılır, dolayısıyla şekil değiştirmeler çok düşüktür ve çoğunlukla % 0,2
den azdır. Diğer taraftan proje mühendisleri hesaplarını şekil değiştirmemiş sistemlere göre yaptığından görünen
gerilme şekil değiştirme eğrileri yeterli bilgi sağlar.

Ayrıca görünen (σ - ε) eğrisini elde etmek oldukça kolaydır. Bununla beraber gerçek (σg - εg) eğrisinin malzeme
mühendisleri için önemi büyüktür. Plastik şekil verme hesaplarında ve pekleşme özeliklerini saptamada bu eğriden
yararlanılır.
8.2.3. Şekil Değiştirme İşi ve Tokluk
Bir cisimde belirli miktarda şekil değiştirme oluşturmak için gerekli iş hesaplanabilir. Şekil 8.4 de görülen çubuğun
kuvvet (P) - uzama (Δl) diyagramı verilmiştir. Çubuğa P kuvvetinin uygulandığı ve Δl uzamasının oluştuğu varsayılır.
Bu durumda çubuğun boyunu küçük δ1 kadar arttırmak için yapılacak iş (P - δ1) dikdörtgeninin taralı alanına eşittir:

Şekil 8.4: Şekil değiştirme işi ve tokluk.

Burada P, δl aralığındaki ortalama kuvvettir.


Bu bağıntıdan anlaşıldığı gibi bir cismin birim hacimde ε uzama oranı için oluşturulan şekil değiştirme enerjisi
gerilme-şekil değiştirme (σ-ε eğrisi) alanının altında kalan alana eşittir.

• Tokluk birim hacimdeki cismi kırmak için gerekli enerji olarak tanımlanır. *
Bu bağıntı bir cisimde plastik şekil değiştirme oluşturmaksızın depo edilebilecek maksimum elastik şekil
değiştirme enerjisini verir. Bu malzeme özelliğine rezilyans denir, özellikle yay üretiminde kullanılacak
malzemelerin yüksek rezilyansa sahip olmaları istenir.

8.2.3.1. Mukavemet Ve Tokluk Yönünden Değişik Tür Davranışlar

Şekil 8.5' de tokluk ve mukavemet yönünden üç tipik malzeme


davranışı görülmektedir.
Birinci örnekte malzeme sünek davranış göstermesine rağmen
tokluk ve mukavemeti düşüktür.
İkinci örnekte hem tokluk hem de mukavemet yüksektir, malzeme
büyük ölçüde enerji yutarak kırılır.
Üçüncü örnekte ise mukavemet çok yüksek olmakla beraber tokluk
düşüktür, malzeme çok az enerji ile gevrek türde kırılır. Az
karbonlu çeliklerin mukavemeti, yüksek karbonlu çeliklere göre
düşük olmasına karşılık tokluğu çok yüksektir.

8.2.3.2. Bazı Tipik Gerilme-Şekil Değiştirme Eğrileri


Çarpmaya maruz kalacak elemanların üretiminde, örneğin yol kenarlarındaki emniyet bariyerleri, araba tamponları
gibi, yüksek mukavemetli çelik yerine düşük mukavemetli fakat yüksek tokluklu çelik tercih edilir.
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı gibi basit çekme deneyi ile elde edilen gerilme-şekil değiştirme diyagramları
mekanik davranış yüzünden malzeme türleri hakkında çok yararlı bilgi sağlar. Bu diyagramlara bakarak malzemenin
gevrek veya sünek olduğu saptanır.

8.2.4. Basınç Etkisi Altında Davranış


Bir cismin yüzeyine etkiyen normal kuvvet bileşeni N
(Şekil 8..6 b) dışarıdan içeriye doğru ise basınç
gerilmeleri doğar. Metaller genellikle sünek cisimlerdir,
basınç etkisinde de çekme etkisinde olduğu gibi
elastisite modülü, orantılık sınırı elastik sınır ve akma
sınırı vardır ve bunlar yaklaşık olarak çekmedeki
değerlere eşittir. Basınç etkisinde kesit devamlı büyür,
parça yassılaşır ve kuvvet uygulayan yüzeydeki
sürtünme nedeni ile fıçı şeklini alır, gerilme sürekli
artar, fakat ani kırılma görülmez (Şekil 8.7 a). Bu tür
malzemelerde basınç deneyi yapmaya gerek yoktur.
Taş, beton ve seramik gibi gevrek malzemeler basınç
altında çok az şekil değiştirerek ya kayma veya yanal genişlemeden doğan çekme etkisi ile kırılırlar. Şekil 8.6 b' de
görüldüğü gibi çekme ve basınç eğrileri birer doğru şeklindedir, fakat basınç mukavemeti çekme mukavemetinden
çok daha büyüktür (ortalama 8 kat). Bu tür malzemelerde ise basınç deneyi zorunludur.

8.2.4.1 Basma Deneyi


Basma deneyi işlem itibarı ile çekme deneyinin tamamen tersidir. Basma deneyi de çekme deneyi makinelerinde
yapılır. Basma kuvvetlerinin uygulandığı malzemeler genellikle basma deneyi ile muayene edilir. Tatbikatta basma
kuvvetlerinin uygulandığı yerlerde kullanılan malzemeler genellikle gevrek malzemelerdir.
Gri dökme demir, yatak alaşımları gibi metalik ve tuğla, beton gibi metal dışı malzemelerin basma
mukavemetleri, çekme mukavemetlerinden çok daha yüksek olduğundan, bu gibi malzemeler basma kuvvetlerinin
uygulandığı yerlerde kullanılırlar ve basma deneyi ile muayene edilirler.

Basma deneyi ile de malzemelerin mekanik özellikleri tespit edilebilir. Basma deneyi sırasında numunenin kesiti
devamlı olarak arttığından, çekme deneyinde görülen «Boyun» teşekkülü problemi yoktur. Basma deneyi bilhassa
gevrek ve yarı gevrek malzemelerin sünekliğini ölçmede çok faydalıdır, zira bu malzemelerin sünekliği çekme
deneyi ile hassas olarak ölçülemez. Bu malzemelerin çekmede % uzama ve % kesit daralması değerleri hemen
hemen sıfırdır.
Basma deneyinin diğer bir avantajı da çok küçük numunelerin bile kullanılabilmesidir. Bu avantaj, bilhassa çok
pahalı malzemelerle çalışıldığında veya çok az miktarda malzeme bulunduğu durumlarda çok faydalıdır.
Basma numunelerinde, uniform bir gerilme durumu elde edilmesi gayesiyle yuvarlak kesitli numuneler tercih edilir.
Fakat kare veya dikdörtgen kesitli numuneler de kullanılabilir.

8.2.5. Kayma Gerilmeleri Etkisinde Davranış


İkinci basit zorlama türü kayma gerilmeleridir, bunlara makaslama veya kesme gerilmeleri de denir. Basit kayma
etkisinde cismin ana boyutları değişmez, yalnız açılar değişir.
Şekil 8.8' de görülen kayma şekil değiştirmesi λ dik açıda meydana gelen değişmedir. Çok küçük kaymalar için,

tan γ γ = Δl/h

Kayma gerilmesi: t=T/Ao Deney yapılacak olursa kayma gerilmesi t ile kayma şekil değiştirmesi λ arasındaki bağıntı
şekil 8.8b de görüldüğü gibi olur. Küçük gerilmeler altında malzemeler gene lineer elastiktir. t=Gy
8.2.6. Sertlik
Malzemeler üzerinde yapılan en genel deney, sertliğinin ölçülmesidir. Endüstride en çok uygulanan, çabuk ve kolay
sonuç veren bir deney türüdür. Bunun başlıca sebebi, deneyin basit oluşu ve diğerlerine oranla numuneyi daha az
tahrip etmesidir.
Diğer avantajı ise, bir malzemenin sertliği ile diğer mekanik özellikleri arasında paralel bir ilişkinin bulunmasıdır.
Örneğin çeliklerde, çekme mukavemeti sertlik ile doğru orantılıdır; dolayısıyla, yapılan basit sertlik ölçmesi
neticesinde malzemenin mukavemeti hakkında bir fikir edinmek ve karşılaştırma yapmak mümkündür.

Sertlik izafi bir ölçü olup sürtünmeye, çizmeğe, kesmeğe ve plastik deformasyona karşı direnç olarak tarif edilir.
Laboratuarlarda özel cihazlarla yapılan sertlik ölçümlerindeki değer, malzemenin plastik deformasyona karşı
gösterdiği dirençtir.
Sertlik ölçme genellikle, konik veya küresel standart bir ucun malzemeye batırılmasına karşı malzemenin gösterdiği
direnci ölçmekten ibarettir. Uygun olarak seçilen sert uç, tatbik edilen bir yük altında malzemeye batırıldığında
malzeme üzerinde bir iz bırakacaktır.
Sertlik en ilkel çağlarda taşları birbirine sürterek ölçülmüştür, Çizen cisim, çizilenden daha sert sayılır. Bugün halen
minerallerin sertliğini ölçmede uygulanan Mohs sertliği bu yönteme dayanır. Bu yöntemde standart bir uçla
oluşturulan çizginin genişliği ölçülerek değerlendirme yapılır.
Uzun süredir uygulanan diğer bir sertlik yöntemi ise cismin yüzeyine bir standart bilye düşürüp sıçrama yüksekliğini
ölçmeye dayanan Shore sertliğidir. Bu iki sertlik ölçme yöntemi yeterli duyarlık sağlayamadıklarından endüstride
kullanma alanları çok sınırlıdır. Genel deyimle malzemenin sertliği test
de elde edilen izin büyüklüğü ile ters orantılıdır.
Sertlik ölçmeleri yapılırken kullanılan ölçme yöntemi ne olursa olsun,
numunelerin üzerinde birkaç ölçme yapılıp ortalamasının alınması
gerekir.
Yapılan sertlik ölçümlerindeki değerler birbirinden çok farklı ise, farklı
değer ortalamaya dahil edilmeyip bu farkın mevcudiyeti mutlaka
belirtilmelidir.

8.3. Malzemelerin Şekil Değiştirmesi


Bu bölümde dış kuvvetler etkisinde malzemelerin nasıl şekil değiştirdiği, şekil değiştirirken atomların nasıl
davrandığı ve iç yapıda ne tür değişmelerin oluştuğu, diğer bir deyimle şekil değiştirme mekanizması ele
alınacaktır. Daha önce mekanik davranış incelenirken malzemelerin sürekli bir ortam olduğu varsayılmış ve iç yapı
değişimleri göz önüne alınmıştı.
Gerçekte iç yapılarla mekanik özelikler arasında çok yakın ilişki vardır. İç yapıyı değiştiren her etken özelikleri de
değiştirir.
Uygulamada bu ilişkilerden yararlanarak çeşitli endüstriyel işlemler geliştirilmiştir. Bu işlemler yardımı ile
özelikler uygulama amacına göre ayarlanabilir, örneğin tavlı bir çelik yumuşaktır, kolay işlenir, ancak çok aşınır. Bu
çeliğe yumuşak halde kolayca şekil verilir, sonra su verme ile sertleştirilirse aşınma direnci çok artar, özelliklerdeki
bu önemli değişmeler ancak iç yapılardaki değişmeler göz önüne alınarak açıklanabilir.
Malzemeler iç yapılarına göre kristal yapılı ve amorf yapılı olmak üzere iki türe ayrılırlar. Bunların şekil değiştirme
mekanizmaları farklı olduğundan ayrı ayrı ele almak gerekir. Metallerin hemen tümü ile polimerlerin ve
seramiklerin bir kısmı kristal yapılı, diğer malzemeler amorf yapılıdır. Buna göre uygulamada kullanılan en önemli
malzemeler çoğunlukla kristal yapılı olduklarından bunların davranışları ile ilgili yoğun araştırmalar yapılmıştır. Bu
araştırmalar sonucu kristallerin şekil değiştirmesini açıklayan oldukça sağlam ve başarılı kurallar geliştirilmiştir.
Diğer taraftan amorf cisimler düzensiz bir atomsal yapıya sahip olduklarından kristallerde olduğu gibi geniş
kapsamlı temel kurallar henüz geliştirilememiştir.
Malzemeler genellikle küçük gerilmeler altında elastik davranış gösterir. Atomların birer yayla bağlı olduğu
varsayılarak bu davranış açıklanabilir. Elastik şekil değiştirme kütle içinde homojen olarak yayılır, yük kalkınca
atomlar ilk konumuna döner ve şekil değiştirme kaybolur.
Gerilme belirli bir sınırı aşacak olursa bir kısım atom kalıcı olarak yer değiştirir, yük kalkınca ilk konumlarına
dönemezler. Bu şekilde oluşan plastik şekil değiştirme ve plastik deformasyon için kayma gerilmesinin belirli bir
değere ulaşması zorunludur.
Kristal yapılı cisimlerde plastik deformasyon kayma etkisinde hareket eden dislokasyonlar tarafından oluşturulur,
özellikle metallerde dislokasyonların toplu davranışları sonucu oluşan plastik şekil değiştirme oldukça karışık bir
olaydır ve bu olay aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Amorf yapılı cisimlerin şekil değiştirmeleri de kristal yapılılarda olduğu gibi iç yapıya ve iç yapı türüne büyük ölçüde
bağlıdır. Bu cisimler içlerinde mevcut kuvvetli bağların dağılışına göre iki gruba ayrılırlar. Birinci grupta kuvvetli
bağlar sürekli bir uzay ağı oluşturur. Bu durumda şekil değiştirme çok kısıtlıdır, genellikle % 1' in altındadır.
Seramikler ve bazı polimerler buna örnek gösterilebilir, ikinci grupta zincir şeklinde moleküller arası bağlar zayıftır,
kuvvet etkisinde birbirleri üzerinde kolayca kayarlar. % 300' den fazla şekil değiştiren kauçuk buna örnek olarak
gösterilebilir.
Şekil değiştirme iç yapıdan başka deney ve çevre koşullarına da bağlıdır. Mekanik deneyler genellikle oda
sıcaklığında yavaş artan yük altında yapılır, 5-10 dakika içinde parça kopartılır, bu tür deneye statik deney de
denir. Bu sürede uygulanan yükle oluşan şekil değiştirme ölçülür. Bazı malzemelerde yükleme hızı sonucu etkiler;
kısa süreli deneyde mukavemet yüksek, süneklik düşük iken, uzun süreli deneyde mukavemet düşük, süneklik
yüksek olabilir.
Davranışları yükleme hızına ve süresine bağlı cisimlere viskoelastik cisimler denir. Yüksek sıcaklıkta bütün
malzemeler, oda sıcaklığında ise plastiklerin çoğu, beton ve ahşap bu tür davranışa sahiptirler.

8.3.1. Elâstik Şekil Değiştirme


Bir cisme çekme gerilmeleri uygulanırsa atomlar arası uzaklık gerilme doğrultusunda artar, enine doğrultuda ise
yanal ayarlamalar nedeni ile azalır. Bu tür yer değiştirmelere atomlar arası bağlar karşı koyar ve cismin elastik şekil
değiştirme özeliklerini belirler.
Elastik şekil değiştirme direncini temsil eden elastisite modülü atomlar arası bağ kuvveti eğrisinin denge
uzaklığındaki eğimi ile orantılıdır. Bu nedenle elastik davranışı belirleyen elastik sabitler iç yapıya karşı duyarlı
değildirler, örneğin çeliklerde plastik şekil değiştirme ve su verme işlemleri ile elastisite modülü değişmez, fakat
elastik sınır ve mukavemet 2-3 kat artabilir.

8.3.1.1. Elastisite Modülü


Çekme halinde σ gerilmesi ile oluşan εx şekil değiştirmesi arasındaki oran lineer elastik cisimlerde sabittir ve bu
sabite E, elastisite modülü denir.

8.3.1.2. Poisson Oranı


Aynı gerilme altında oluşan yanal şekil değiştirme εy , eksenel şekil değiştirme
εx, ile orantılı olup orantı sabitine Poisson oranı denir (Şekil 8.11). Çekme yanal
şekil değiştirmesi eksi işaretlidir. Poisson oranı artı işaretli bir malzeme sabiti
olduğundan denkleme (-) işareti konmuştur.
Basit kayma halinde lineer elastik cisimlerde kayma gerilmesi t ile kayma şekil
değiştirmesi γ orantılıdır
Poisson oranı 1/2 den küçük olması gerektiğinden , n = 1/2 olursa K yani hacim modülü sonsuz olur. Bu durumda
cisme uygulanan basınç sonsuz dahi olsa hacim değişmez. Bu Özeliğe sahip cisme sıkıştırılamaz cisimdenir.
Malzemelerin büyük bir çoğunluğunda n = 0,2 - 0,3 arasındadır. Yalnız kauçukta Poisson oranı 0,48 civarındadır. Bu
nedenle şekil değiştirme hesaplarında kauçuk için sıkıştırılamaz cisim varsayımı kullanılır.

8.3.1.3. Elastisite Modülüne Etkiyen Etkenler


1)Sıcaklık: Sıcaklık yükselirse atomlar arası uzaklık artar, Şekil 7.8 de görüldüğü gibi, bağ kuvvetleri eğrisinin yeni
denge mesafesinde eğimi azalır, dolayısıyla elastisite modülü küçülür.
2)Kristal doğrultuları: Kristaller homojen anizotrop cisimler olduklarından özellikleri kristal doğrultularına bağlı
olarak değişir. Atomların en sık dizili olduğu doğrultularda şekil değiştirme rijitliği dolayısıyla elastisite modülü en
yüksektir, örneğin demirde atomlar [III] doğrultusunda en sık dizilidir ve elastisite modülü 2,8x 105 N/mm2 dır.
Atomların en seyrek olduğu K= [100] doğrultusunda ise 1,26x105 N/mm2 dir. Çok kristalli demir istatistiksel yönden
izotrop sayıldığından ortalama elastisite modülü 2,1 x 105 N/mm2 olup doğrultudan bağımsızdır.
Uygulamada kullanılan bazı malzemeler homojen olduğu halde yapıları dolayısıyla özellikleri doğrultuya bağlı olarak
değişir, bunlara homojen anizotrop malzemeler denir (ahşap, kompozit malzemeleri gibi).

8.3.2. Kristal Yapılı Malzemelerin Plastik Şekil Değiştirmesi


Kristal yapılı malzemelerde plastik şekil değiştirme büyük ölçüde dislokasyon hareketlerinden doğan kayma olayı
sonucu oluşur. Ancak kaymanın kısıtlandığı bazı özel hallerde görülen ikizlenme olayı da bir miktar plastik şekil
değiştirme meydana getirir.
Genellikle düşük sıcaklıkta rastlanan ikizlenme olayında kristalin bir kısmı bir düzlem boyunca makaslanarak ilk
kafes yapıya göre ayna görüntüsüne dönüşür.
Ayrıca çok kristalli malzemelerde yüksek sıcaklıkta tane sınırı kayması ve gerilmeli yayınma da plastik şekil
değiştirmeye katkıda bulunur. Süreç ne olursa olsun plastik şekil değiştirmeden önce ve sonra kristal yapı genellikle
kristalliğini korur.
8.3.2.1. Kayma Olayı
Kristallerde kayma olayı incelenirken önce kusursuz bir tek kristal göz önüne alınacak. Tek kristaller üzerinde
yapılan deneylerde plastik sekil değiştirme sürecinde
kristal düzlemleri boyunca yer yer kayma düzlemlerinin
oluştuğu izlenmiştir. Şekil değiştirmiş bir kristalin yüzeyi
parlatılıp dağlanınca kayma düzlemlerinin kenarı olan
kayma çizgileri şekil 8.16' deki gibi açıkça görülür.

Bir kristal düzlemi boyunca kaymanın başlaması için


kayma doğrultusundaki kayma gerilmesi bileşenin o kayma sisteminin kayma direncine eşit olması gerekir. Buna
kayma koşulu denir.

Bir cisim ancak kayma gerilmesi etkisinde plastik şekil değiştirebilir. Bütün gerilme halleri, hidrostatik gerilme hali
hariç, daima kayma bileşeni meydana getirirler. Basit çekme halinde maksimum kayma gerilmeleri kuvvet
doğrultusu ile 45° açı yapan düzlemler boyunca etkir ve değerleri eksenel gerilmenin yarısına eşittir.
Basit çekme uygulanan bir metalin yüzeyinde akma sınırında gözlenen eğik kayma çizgileri bu gerçeğin açık bir
kanıtıdır (Bkz. Şekil 8.16).
Kusursuz bir kristalde kayma başlatmak için gerekli gerilme atomlar arası bağ kuvvetlerine dayanarak aşağıdaki
şekilde hesaplanabilir.
8.4. Dislokasyonların Hareketleri
Bir kenar dislokasyonunun x kayma gerilmesi etkisinde ne şekilde hareket ettiği şekil 8.17' de görülüyor. Birinci
şekilde 4 yarım düzleminin altındaki dislokasyon çizgisi üzerinde bulunan a atomunun aşağıdaki b ve c atomları ile
bağı diğer komşularına göre daha zayıftır.
• Yüksek sıcaklıkta dislokasyonların hareketi kolaylaşır.*

8.5. Mukavemet Arttırıcı İşlemler

Uygulamada belirli bir yükü mümkün olduğu kadar az malzeme ile taşımak hem hafiflik ve hem de maliyet
yönünden önemlidir. Bu nedenle daima elde mevcut malzemelerin mukavemetini arttırma yolları aranmıştır.
Malzemelerde iç yapılarla mekanik özelikler arasında yakın bir ilişki bulunduğu daha önce belirtildi. Bu özelikler
kimyasal bileşime, üretim yöntemine, uygulanan mekanik şekil verme ve ısıl işlem yöntemlerine bağlıdır.

Bileşimler, uygulanan döküm, sinterleme, sıcak ve soğuk şekil verme, hızlı veya yavaş soğutma işlemleri tanelerin
türüne, büyüklüğüne, bileşenlerin konsantrasyonuna, yabancı fazların türüne ve dağılışına, fazların kararlı veya yan
kararlı oluşuna, çökeltilerin türüne ve büyüklüğüne, dolayısıyla özelliklere etkirler. Bu etkenleri kontrol ederek
özelikleri amaca uygun olarak ayarlama olanağı vardır.

Mukavemet arttırıcı işlemler alaşımlandırma, soğuk şekil verme, tane büyüklüğünü ayarlama ve ısıl işlemler olarak
dört grupta toplanabilir. Bunlar aşağıda ele alınarak kısaca nasıl uygulandıkları ve mekanik özelikleri nasıl
etkiledikleri açıklanacaktır.

8.5.1. Alaşımlandırma

Arı (saf) metaller genellikle yumuşak ve düşük mukavemetli olurlar ve kolay şekil değiştirirler. Bununla beraber ısıl
ve elektriksel iletkenlikleri yüksek ve korozyona daha dayanıklı olduklarından önemli uygulama alanlarına
sahiptirler.

Arı metallere katılan alaşım elemanları özellikleri önemli ölçüde değiştirir, genellikle ısıl ve elektriksel iletkenlik
azalır, dislokasyonların hareketi zorlaşır, dolayısıyla sertlik ve mukavemet artar, fakat süneklik azalır.

8.5.2. Tane Büyüklüğünü Değiştirme

Metallerde tane büyüklüğü azaldıkça birim hacimdeki tane sınırı alanının arttığı, dislokasyon hareketlerinin
engellendiği, dolayısıyla şekil 8.24' de görüldüğü gibi sertlik ve mukavemetin yükseldiği sünekliğin ise azaldığı
yukarda açıklanmıştır. Tek kristalden oluşan demirin akma sınırı 28 N/mm2 olmasına karşın ortalama tane çapı 0.02
mm. olan çok kristalli normal bir demirin akmasının 200 N/mm2 düzeyindedir.

Tane büyüklüğünün metallerin mukavemetinde ne derece etkili olduğu bu


örnekten açıkça görülmektedir.
Metallerde katılaşma süresindeki soğuma hızı tane büyüklüğünü etkiler.
Yüksek sıcaklıkta oluşan yeni kristallerin çekirdeklenme hızı düşük, fakat
yayınım, dolayısıyla büyüme hızı yüksektir.

Düşük sıcaklıkta ise sıcaklık gradyanı büyük olduğundan çekirdeklenme


hızı yüksek, fakat büyüme hızı düşüktür. Buna göre faz dönüşümü sıcaklığı
üstündeki bir metalde hızlı soğuma sürecinde çekirdeklenme daha düşük
sıcaklıklara kalacağı için tane sayısı çok fakat boyutları küçük olur ve
sonuçta ince taneli yapı elde edilir.

Yavaş soğumada az sayıda fakat büyük taneler oluşur ve dolayısıyla kaba


taneli yapı meydana gelir. Yüksek sıcaklıktaki bir metal soğurken faz dönüşümü söz konusu değilse soğuma hızı tane
büyüklüğünü etkilemez.

Tane büyüklüğünü ayarlamak için uygulanan diğer bir yöntemde metale önce soğuk şekil verilir, sonra yeniden
kristalleşme sıcaklığının üstünde ısıtılır. Başlangıçta çok sayıda küçük yeni kristaller oluşur. Bu ince taneli yapı
ısıtılmaya devam edilirse taneler büyüyerek kaba taneli yapıya dönüşür, sertliği çok azalır.

8.5.3. Soğuk Şekil Verme


Metallerin plastik şekil değiştirme süresinde pekleştiği, dolayısıyla sertlik ve mukavemetin arttığı, sünekliğin ise
azaldığı görülür. Atomlar denge konumundan ayrıldığı ve iç yapı kusurları arttığı için sistemin enerjisi yükselir.
Pekleşme özeliği kafes yapı türüne bağlıdır. Şekil 8.25' de görüldüğü gibi tek magnezyum kristalinde (HSD) kayma
kolay oluşur, pekleşme yeteneği yoktur. (YMK) kafese sahip bakırda başlangıçta pekleşme azdır daha sonra artar.

Diğer taraftan (HMK) kafesli Fe' de ise pekleşme yeteneği yüksek olduğu görülüyor. Genellikle (HMK) kafes yapılı
kristallerde kafes sürtünmesi yüksek olduğu gibi daha başlangıçta birden fazla kayma, sistemi etkin hale gerek
birbirleri ile etkileşirler. Ayrıca çok kristalli yapılarda pekleşme daha şiddetli oluşur.

Endüstride metallere uygulanan haddeleme, tel çekme ve burma şeklinde soğuk şekil verme işlemlerinde sarf
edilen enerjinin % 90' ı ısı şeklinde yayılır geri kalanı elastik şekil değiştirme enerjisi halinde depo edilir. Şekil 8.29
da görüldüğü gibi plastik şekil verme işlemleri anizotrop bir yapı oluşturur, mukavemet haddeleme doğrultusunda
artar, haddelemeye dik doğrultu da biraz düşük olur.
Soğuk işleme sonucu kristal yapı kusurları arttığından yoğunluk biraz düşer, elektriksel ve ısıl iletkenlikler azalır,
kimyasal etkinlik artar ve korozyon dayanımı azalır. Soğuk haddelenmiş bir çeliğin sıcak haddelenmiş çeliğe göre
daha çabuk paslandığı görülür.

Pekleşmiş metaller belirli bir sıcaklığın üzerinde ısıtılırsa yumuşarlar ve pekleşmenin etkileri kaybolur. Bu konu
aşağıda ayrıca ele alınacaktır.

8.5.4. Isıl İşlemlerle Mukavemet Arttırma


Metallerde dengeli soğuma süresinde oluşan yapılar kararlı olup belirli özeliklere sahiptirler. Denge diyagramları
bileşim ve sıcaklığa bağlı olarak oluşan kararlı fazları ve faz dönüşüm sıcaklıklarını gösterirler.

Bu durumda soğuma süresinde faz dönüşümleri zorlayıcı etki bulunmaksızın kendiliğinden tamamlanır. Ancak
kontrollü ısıtma ve soğutma işlemleri ile sağlanan aşırı koşullar altında (çok hızlı soğutma gibi) denge hali faz
dönüşümleri kısmen veya tamamen önlenebilir. Bu koşullarda elde edilecek bazı denge dışı yarı kararlı fazlar üstün
özeliklere sahip olabilirler. Bu ilkelere dayanarak endüstride çeşitli ısıl işlemler geliştirilmiştir.

Çeliklere uygulanan su verme sertleşmesi ile bazı alüminyum alaşımlarına uygulanan çökelme veya yaşlanma
sertleşmesi bunlara birer örnek olarak gösterilebilir. Çeliklere uygulanan su verme işlemi ileride metaller
konusunda ele alınacak, çökelme sertleşmesi ise aşağıda kısaca açıklanacaktır.
Bir ana faz içinde çok küçük parçacıklar halinde çökelmiş ikinci bir faz şekil değiştirmeyi çok kısıtlar, dolayısıyla
sertlik ve mukavemeti artar. Bu ikinci faz genellikle aşırı doymuş bir fazdan kontrollü çökeltme yöntemi ile elde
edilir. Bu yöntem birbirlerini sıcaklığa bağlı olarak sınırlı oranda eriten sistemlere uygulanır. Bunun en tipik örneği
alüminyum-bakır alaşımlarıdır.

8.6. Yumuşatma Tavlaması ve Yeniden Kristalleşme


Metallerde plastik şekil değiştirme yeteneği sınırlıdır. Uygulamada bir parçaya yırtmadan ve kırmadan plastik şekil
verebilmek için bu sınırın bilinmesine gerek vardır. Bir parçaya son şekli bir aşamada verilemezse işlem sırasında
arada bir yumuşatma tavlaması uygulanır.
Isıtılarak tavlanan metal eski plastikliğini tekrar kazanır. Büyük ölçüde şekil verilecek parçalara ardışık tavlama ve
şekil verme işlemleri uygulanır.
Örneğin eksiz ve kaynaksız olması gereken bir basınçlı tüp disk şeklinde bir metalden kalıpta dövme yöntemi ile
şekil verilirken birkaç defa yumuşatma tavlamasına tabi tutulur.

8.6.1. Tane Büyümesi


Tavlamanın başlangıcında aşırı şekil değiştirmiş bölgelerde yeni kristal çekirdekleri oluşur, bunlar zamanla bütün
kütleyi kaplar. Başlangıçta ince taneli olan yapı uzun süre tavlanırsa tane büyümesi meydana gelir ve kaba taneli
yapıya dönüşür.
• Tane büyümesi sonucu süneklik artar fakat sertlik ve mukavemet azalır.*
Yeniden kristalleşme sıcaklığı metalin ergime sıcaklığına uygulanan plastik şekil değiştirmenin büyüklüğüne ve
tavlama süresine bağlıdır. Yeniden kristalleşmede atomsal yayınım oluştuğundan atomlar arası bağın yenilmesi
gerekir. Atomlar arası bağ kuvvetleri de ergime sıcaklığı ile ilgilidir.

Genellikle bir metalin yeniden kristalleşme sıcaklığı Kelvin derecesi cinsinden ergime sıcaklığının yarısı veya üçte
biri civarındadır. Büyük ölçüde plastik şekil değiştiren metalde enerji yüksek olduğundan yayınma daha erken
başlar, dolayısıyla Tr düşük olur. Ayrıca yayınma zamana bağlı bir olay olduğundan düşük sıcaklıkta uzun süre alır,
yüksek sıcaklıkta bu süre kısalır.

Yeniden kristalleşme sıcaklığı üretim teknolojisinde çok önemlidir. Bir metale Tr yeniden kristalleşme sıcaklığı
altında plastik şekil verme işlemi uygulanırsa pekleşir, sertliği ve mukavemeti artar, fakat sünekliği azalarak
gevrekleşir.

8.6.2. Soğuk ve Sıcak Şekil Verme İşlemleri


Oluşan iç yapı değişikliği işlemden sonrada varlığını korur. Bu bölgedeki şekil değiştirmeye veya uygulanan işleme
soğuk şekil verme işlemi denir. Soğuk haddeleme ve soğuk çekme bu sıcaklığın altında uygulanır.

Eğer metale yeniden kristalleşme sıcaklığı üstünde plastik şekil verme işlemi uygulanırsa şekil 8.29' den görüldüğü
gibi metal hadde merdaneleri arasından geçerken taneler uzar ve şekil değiştirir, atomların hareket yeteneği
yüksek olduğundan işlemden hemen sonra hızla yayınarak yuvarlak ve ince taneli bir yapı oluştururlar, kalıcı şekil
değiştirme izleri görülmez.
Bu sıcaklık bölgesinde yapının şekil verme işlemine sıcak şekil verme işlemi denir. Sıcaklık haddeleme ve sıcak
dövme gibi. Özelikle dökümle elde edilen büyük metal kütleleri kaba
taneli ve düşük mukavemetli olur. Sıcak haddeleme sonunda ince ve sık
taneli bir yapı elde edilir. Sıcak hadde ürünü metaller dökümle elde
edilen metallere göre mekanik özellikler yönünden daha üstündürler.

Bölüm 8-MALZEMELERDE MEKANİK DAVRANIŞLAR

9.1. Malzemelerde Mekanik Özellikler


Akma mukavemeti veya sınırı bir malzemenin plastik şekil değiştirmeye
karşı direncini belirler.

• Akma olayı ancak kayma gerilmesi etkisinde oluşabilir. *


Bir cisme basit çekme uygulandığı zaman çekme doğrultusu ile 45° açı
yapan düzlemler boyunca maksimum kayma gerilmeleri etkir. Bu
maksimum kayma gerilmesi çekme gerilmesinin yarısına eşittir.

Maksimum kayma gerilmesi kritik bir değere erişince kayma, dolayısıyla


akma başlar. Yüzeyi parlatılmış bir yumuşak çelik numunesi üzerinde
akma süresinde görülen eğik kayma çizgileri (Lüders çizgileri veya
Lüders bantları) bu olay için açık bir kanıttır (Şekil 9.1). Basit çekme
halinde akma mukavemeti σA ise kaymaların başladığı kayma gerilmesi ΖA
= σA /2 olur.

9.1.1. Akma Olayının Pratikte Uygulanması


Akma sınırından sonra iç yapıda kaymalar, dolayısıyla kalıcı etkiler oluşur. Bu nedenle uygulamada boyut hesapları
için kritik gerilme olarak akma mukavemeti seçilir.
Basit çekme deneyi ile saptanan σA akma mukavemeti uygun bir emniyet katsayısına bölünerek emniyet gerilmesi
elde edilir.
Yük taşıyıcı elemanlarda gerilmelerin hiç bir zaman akma sınırına ulaşmasına izin verilmez. Ancak çok eksenli
gerilme etkisinde kaymalar genellikle kısıtlandığı için akma oldukça karışık bir hal alır. Bu durumda akmanın
başlaması için gerilme bileşenlerinin belirli bir koşulu sağlaması gerekir.

9.2. Kırılma
Malzemelerin dış kuvvetler etkisinde parçalara ayrılmasına kırılma denir. Kırılma oluşum biçimine göre gevrek ve
sünek olmak üzere iki türe ayrılır.

Gevrek kırılma plastik şekil değiştirme olmaksızın aniden meydana gelir ve çok az enerji yutar (Şekil 9.2). Bu tür
kırılmanın nereden ve ne zaman oluşacağı önceden kestirilemediği için çok tehlikelidir. Geçmişte önemli kazalara
ve büyük kayıplara yol açtığından üzerinde yoğun araştırmalar yapılmış ve halen de yapılmaktadır.
Sünek malzemelerin yorulma kırılması da bir gevrek tür kırılmadır. Gevrek kırılma çok çeşitli etkenlerin rol
oynadığı karmaşık bir olaydır. Bu nedenle henüz tam olarak anlaşılamamış ve kesin kurallar geliştirilememiştir.

Sünek kırılma belirgin ölçüde plastik şekil değiştirme ve büzülmeden sonra oluşur ve oldukça büyük enerji yutar
(Şekil 9.2), nereden oluşabileceği önceden görülebildiği için gerekli önlemler alınarak herhangi bir zarar vermesi
önlenir.

Gevrek malzeme elastik sınırın sonunda kırılır ve elastik sınırla çekme mukavemeti aynıdır. Bütün gevrek
malzemelerde mukavemet hesaplarında kritik gerilme olarak çekme mukavemeti alınır.
Sünek kırılmada ise yukarıda da belirtildiği gibi kritik gerilme olarak akma sınırı seçilir. Kırılmanın türü malzemeden
malzemeye değiştiği gibi çoğunlukla uygulanan gerilme halinde, parçanın geometrik biçimine, sıcaklığa ve şekil
değiştirme hızına bağlıdır.

Genellikle bütün kırılma olayları önce çatlak oluşumu ve sonra çatlak yayılması sonucu oluşur. Malzemelerde
genellikle çentik, çatlak, boşluk, sert parçacıklar gibi çeşitli kusurlar içerirler. Hatta başlangıçta yapısında bu tür
kusur içermeyen kristal yapılı cisimlerde de şekil değiştirme sırasında
dislokasyon yığılması sonucu çatlak oluşabilir (Şekil 9.3).

Sünek ve gevrek malzemelerde kırılma türlerinin değişimi mevcut


koşullara bağlı olarak çatlak oluşması ve çatlak yayılmasındaki
farklardan doğar. Düşük sıcaklık, tekrarlı gerilmeler, kaymayı
kısıtlayan çok eksenli gerilmeler, yüksek hızlı şekil değiştirmeler
gevrek kırılma eğilimini arttırır.
9.3. Gevrek Kırılma
Gevrek kırılmada malzemeler dış kuvvetler etkisinde plastik şekil değiştirme oluşmaksızın iki veya daha fazla
parçalara ayrılır. Yüksek mukavemetli metaller, seramikler ve bazı polimerler genellikle gevrek davranış
gösterirler.

Kusursuz bir malzemenin çekme etkininde kırılması atomlar arası bağ kuvvetlerinin kopması sonucu oluşur. Şekil
9.3' de görüldüğü gibi ayrılma biçiminde olan bu tür kırılma için gerekli gerilme o cismin kohezif mukavemetine
(σc) eşittir. Atomlar arası bağ kuvvetlerine göre hesaplanan bu mukavemet yaklaşık olarak σc = 0.1xE dür.

Burada E cismin elastisite modülüdür. Ancak bu kohezif veya teorik mukavemet gerçekte gözlenen
mukavemetlerden bir kaç mertebe daha büyüktür.

Aradaki bu büyük farkın malzemelerde mevcut kusurlardan ileri geldiği saptanmıştır. Özel koşullar altında üretilen
kusursuz numunelerin mukavemetleri teorik olarak tahmin edilen değerlere yakın olduğu görülmüştür (Tablo 8.1).

Gevrek malzemeler (cam ve seramikler gibi) çekmeye karşı zayıf olup basmaya karşı daha mukavemetlidirler.
Çünkü çekme kuvvetleri etkisinde mevcut çatlak ve boşluklar, yüzey hataları açılma veya büyüme etkisi göstererek
malzemenin çekme mukavemetini azaltırken basma etkisi altında basma kuvvetleri çatlak ve boşlukları kapatmaya
çalıştıklarından dolayı hem basma mukavemeti çekmeye göre yüksek olur hem de çekme gerilmesinde olduğu gibi
gerilme yığılması oluşmayacağından kuvvetler çatlağın bir yüzünden diğer yüzüne iletilir.

Daha önceki bölümlerde basınç etkisinde cisimlerin ya çekmeden veya kaymadan kırıldığı belirtilmişti. (Şekil 9.3)

9.3.1. Gevrek Kırılma Türleri


Genellikle gevrek malzemelerde ortalama olarak basınç mukavemeti çekme mukavemetinin 8 katıdır. Gevrek
malzemelerin çekme mukavemeti kayma mukavemetinden daha küçüktür. Bu nedenle Şekil 9.4 (c)' de görüldüğü
gibi basit burma uygulanan silindir biçimindeki gevrek malzeme çekme gerilmelerinin maksimum olduğu 45° lik
düzlem boyunca kırılır.

Sünek cisimlerde ise kayma mukavemeti en düşüktür, dolayısıyla basit burmada kırılma, kayma gerilmelerinin
maksimum olduğu eksene dik düzlem boyunca makaslanarak kırılır.
9.3.2. Gevrek Malzemelerde Basınç Mukavemetine Etkiyen Etkenler

Basınç makinesinin tablası ile deney numunesi arasındaki sürtünme


kuvvetleri nedeni basit basınç gerilmeleri uygulamak mümkün değildir. Küp
veya silindir biçiminde olan numunenin ortası basınç etkisinde yanal
doğrultuda serbest genişlerken başlıklardaki sürtünme kuvvetleri
genişlemeyi kısıtlar ve bu bölgede çok eksenli gerilme hali doğar (Yandaki
şekil).

Bu şekilde kısıtlanmış basınç deneyi basit basınç haline göre daha yüksek
mukavemet verir. Tabla ile numune arasına yağ sürülür veya sürtünmesi
düşük bir levha (teflon) konursa sürtünme etkileri azaltılır. Bazı hallerde
sert uzun tel fırça şeklinde yükleme başlıkları da kullanılır.

Basınç mukavemetine numunenin biçimi, büyüklüğü, yükleme hızı ve


sıcaklık etki eder.

Beton gibi oda sıcaklığında sünme gösteren malzemelerde hızlı yüklemede


yüksek, yavaş yüklemede düşük basınç mukavemeti elde edilir. Bu nedenle
standartlar betonun basınç deneyinde gerilme hızının 7-10 kgf/cm2
arasında kalacak şekilde uygulanmasını önerirler.
Gevrek malzemelerde deney numunesini boyutu arttıkça basınç
mukavemeti azalır. Bu fark büyük numunelerde kritik kusurların bulunma olasılığının artması ile açıklanabilir.

9.4. Sünek Kırılma


Sünek malzemelerde kırılma önemli ölçüde plastik şekil değiştirme ve büzülmeden sonra oluşur. Bütün kırılma
olaylarında olduğu sünek kırılmada da önce çatlak doğar, sonra bu çatlak yayılarak ani kırılma ile son bulur. Ancak
% 100 büzülmenin oluştuğu çok özel halde çatlak oluşumu görülmez.
Sünek malzemelerde çatlaklar genellikle iç yapıda bulunan oksit parçacıkları, boşluklar veya sert fazlar
çevresinde oluşmaya başlar. Hiç boşluk bulunmayan ve sert faz içermeyen sürekli yapıya sahip olan kristallerde
dislokasyon yığılması sonucu çatlak doğabilir. Üniform kesitli bir çubukta büzülme başladıktan sonra Şekil 9.5 de
görüldüğü gibi büzülme bölgesinde eksenel σa gerilmesine ek olarak σy yanal çekme gerilmeleri meydana gelir.

Bu çekme gerilmeleri sert parçacıklar çevresinde boşluk oluşturur. Bu boşluklar da birleşerek çatlağa dönüşür.
Bazen de sert fazın kendi içinde de çatlak doğabilir. Bu şekilde oluşan çatlaklar birleşerek dışarıya doğru yayılır,
yüzeye gelince 45° açı yapan düzlemler boyunca kayma kırılması şeklinde son bulur. Karşılıklı kırılma yüzeyleri
koni-çanak biçimini alır. Kırılma yüzeyinin ortası taneli, çevresi parlak koni şeklindedir.

Çatlak başlangıcına neden olan sert ve gevrek fazların miktarı çoğaldıkça gevrek kırılmaya doğru eğilimin artması
doğaldır. Ayrıca pekleşme ve plastik şekil değiştirmeyi kısıtlayan çok eksenli gerilme halleri de sünekliği azaltır.
Sünek malzemelerde çentik ve ani kesit daralması olan yerlerde meydana gelen gerilme yığılması gevrek
malzemelerde olduğu gibi ani kırılma oluşturmaz. Keskin çentik ucundaki yerel yüksek gerilme akma sınırına
erişince plastik şekil değiştirme başlar, keskin uç yuvarlaşarak kütleşir.

Bütün kesit plastik bölgeye girinceye kadar gerilmede önemli bir artış olmaz. Böylece gerilme yığılması önemini
kaybeder, gevrek malzemelerde olduğu gibi aniden kırılarak tehlike doğurmaz.

9.5. Süneklikten Gevrekliğe Geçiş


Normal koşullarda sünek davranış gösteren bir malzeme özel koşullar altında gevrek kırılma eğilimi gösterebilir. Bu
sonucu doğuran ana etkenler sıcaklık, şekil değiştirme hızı ve gerilme halidir.
• Sünek ve gevrek kırılma oluşumu esas itibariyle cismin kayma mukavemetine ve ayrılma
mukavemetine bağlıdır.*
Ayrılma mukavemeti kayma mukavemetinden küçük ise kırılma, atomların en az olduğu kristal düzlemeleri boyunca
atomlar arası bağların kopması sonucu ayrılma şeklinde oluşur ve gevrek türdedir. Ayrılma mukavemetine bazen
kohezif mukavemet de denir. Bunun tersi halde kayma mukavemeti kohezif mukavemetten küçük olunca önemli
ölçüde plastik şekil değiştirmeden sonra sünek kırılma meydana gelir.

Genellikle kayma mukavemeti sıcaklığa önemli ölçüde bağlıdır. Kohezif mukavemetin ise sıcaklıkla değişimi
önemsizdir. Şekil 9.6' daki gibi T1 sıcaklığında sünek kırılma gösteren malzeme düşük T2 sıcaklığında kayma direnci
arttığı için az bir plastik şekil değiştirmeden yerel aşırı gerilmeler kohezif mukavemete erişir ve gevrek tür kırılma
oluşur.

Malzemelerde kaymayı kısıtlayan çok eksenli gerilme halleri (Şekil 9.7) gevrek kırılma eğilimini arttırır. Uniform
kesitli bir çubukta eksenel çekme gerilmesi σa akma sınırına erişince akma başlar. Maksimum kayma gerilmesi
teorisine göre en büyük ve en küçük asal gerilmeler arasındaki fark basit çekmedeki akma sınırına eşit olunca akma
başlar.
Şekil değiştirme hızı az olursa atomlar veya moleküller hareketleri için yeterli zaman bulabilirler, bu nedenle sünek
davranış görülür (Şekil 9.6). Yüksek hızlı yüklemelerde ise gevrek kırılma eğilimi artar. Buna tipik bir örnek olarak
asfaltın davranışı gösterilebilir. Bir çekiç darbesi ile gevrek biçimde parçalanan asfalt uzun sürede kendi ağırlığı ile
dahi akar.

9.5.1. Çarpma Deneyi


Süneklikten gevrekliğe geçiş sıcaklığı en kolay ve en güvenilir şekilde çarpma deneyi ile saptanabilir. Bu amaçla
geliştirilen Charpy çarpma makinesi şekil 9.8 de görüldüğü gibi bir sarkaç çekiçten ibarettir. Sarkaç çekiç boşta
iken ho yüksekliğine çıkar, ikinci kez önüne çarpma numunesi konursa onu kırıp geçerken bir miktar enerji
vereceğinden daha düşük bir h yüksekliğine çıkar. İki yükseklik arasındaki fark numuneyi kırmak için sarfedilen
enerji ile orantılıdır. Doğrudan makinenin skalasında okunan kırma işi numunenin dolu kesitine bölünerek çarpma
mukavemeti elde edilir. Çarpma mukavemetinin boyutu: N cm/cm = N/cm dir.
Karbonlu çeliklerde çarpma mukavemetinin sıcaklıkla değişimini gösteren eğrilerin Şekil 9.8 deki gibi bir büküm
noktası vardır. Bu büküm noktasına karşı gelen Tg sıcaklığı süneklikten gevrekliğe geçiş sıcaklığı olarak tanımlanır.
Bu sıcaklığın üstünde sünek, altında, gevrek davranış görülür. Basit karbonlu çeliklerde bu geçiş sıcaklığı yaklaşık
-20°C civarındadır. Alaşımlı çeliklerde ise böyle bir geçiş sıcaklığı yoktur, eğri az bir eğimle sürekli artar.

Kırılma türü ile kırılma için sarfedilen enerji arasında bir ilişki bulunduğuna göre çekme deneyi ile de kırma işi
ölçülür, dolayısıyla geçiş sıcaklığı saptanabilir. Ancak Şekil 9.8' de görüldüğü gibi çekme deneyi ile bulunan Tg'
geçiş sıcaklığı çarpma deneyi ile bulunan Tg sıcaklığından daha düşüktür.

Çarpma deneyi hem daha basit hem de daha yüksek geçiş sıcaklığı verdiğinden daha güvenilir yöndedir, bu nedenle
çok daha sık uygulanır.

Sünekliği yüksek malzemelerde eğme şeklinde uygulanan Charpy deneyinde kırılma oluşmaz, parça eğilerek
mesnetler (dayanaklar) arasından geçer. Bu durumda deney parçasına çentik açılarak kırılma sağlanır. Çentikli
çarpma deneyleri ile değişik malzemelerin çentik etkisine duyarlılığı saptanır.
• Sünekliği yüksek malzemelere çentik açılarak çarpma deneyi uygulanabilir.*

9.6. Gevrek Malzemelerde Mukavemet Arttırıcı Önlemler


Gevrek malzemelerde çekme mukavemeti çok düşük olmakla beraber oldukça yüksek basınç mukavemetinden
yararlanma olanağı vardır.

Bazı önlemler almak veya uygun işlemler uygulayarak bu tür malzemelere çok daha fazla yük taşıtılabilir. Bu
önlemlere aşağıda kısaca değinilecektir.
• Yapı elemanına çekme gerilmelerini minimumuma indirecek şekilde biçim vermek mümkündür.
Örneğin prizma şeklinde düz taş kiriş yerine taş kemer kullanılırsa taş çoğunlukla basınç gerilmeleri taşır
• Yapı elemanında çekme gerilmelerinin bulunduğu bölgeye donatı konur.
• Temperlenmiş Cam.
Isıl işlemlerle cam yüzeyinde oluşturulan artık basınç gerilmeleri camın mukavemetini önemli ölçüde arttırır. Bu
amaçla cam önce yumuşama noktasına yakın ısıtılır, sonra soğuk hava üfleyerek hızla soğutulur. Dış yüzey önce
hızla soğuyarak sertleşir, sıcak ve yumuşak olan iç kısım buna uyar. Daha sonra iç kısım soğuyarak büzülmeye
çalışırken sertleşmiş olan dış kısım buna izin vermez. Böylece dışarıda artık basınç içeride artık çekme gerilmeleri
oluşur. Bu artık gerilmeler dış kuvvetler yok iken kendi aralarında denge halindedir.
Bu şekilde artık gerilmeler içeren cama temperlenmiş cam denir. Bu cama eğme veya çekme gerilmeleri
uygulanırsa yüzeydeki basınç gerilmelerini yeninceye kadar önemli büyüklükte yük taşır. Temperlenmiş camların
mukavemeti normal camların üç katına yakındır. Temperlenmiş camlarda çiziklerin derinliği basınç bölgesinde
kaldıkça önemli sayılmazlar. Bu tür temperlenmiş camlara duracam da denir. Bunlar taşıtlarda, kapılarda ve
benzer yerlerde güven yönünden geniş ölçüde kullanılırlar.

9.7. Yorulma
Tekrarlı zorlamalar altında malzemenin mukavemeti azalarak çekme mukavemetinin çok altındaki gerilmeler
kırılma oluşturabilir, buna yorulma denir. Yorulma kırılması gevrek türde olduğundan nerede ve ne zaman
oluşacağını önceden kestirmek olanaksızdır.
Geçmişte birçok kazalara neden olduğundan üzerinde yoğun çalışmalar yapılmış ve halen de yapılmaktadır. Bununla
beraber çok değişik etkenlerin rol oynadığı karışık bir olaydır, dolayısıyla henüz tam anlaşılamamıştır.

Yorulma bütün malzemelerde gevrek türde kırılma meydana getirir. Hatta çekme deneyinde büyük ölçüde plastik
şekil değiştiren ve büzülerek kopan bir metal Şekil 9.9 de görüldüğü gibi tekrarlı zorlanmalar altında belirgin olarak
plastik şekil değiştirmesizin çatlar ve bu çatlak zamanla yayılarak ani kırılma ile sonuçlanır.

Yorulma kırılması yüzeyinin ilginç bir görünüşü vardır. Yüzeyde çatlağın başladığı yorulma odağı ile onu çevreleyen
midye kabuğunu andıran aynı merkezli eğriler ve bunların yanında taneli bir bölge görülür. Çatlak zamanla yavaş
ilerlerken karşılıklı yüzeylerin sürekli birbirlerine sürtünmesi sonucu yorulma kırılması yüzeyi parlak görünür.
Çatlak ilerleyip geri kalan dolu kesit normal yükü taşıyamaz hale gelince ani kırılma meydana gelir, bu yüzey de
taneli görünüştedir.
Yorulma olayının nasıl oluştuğu tam olarak açıklanamamış olmakla beraber bu konuda bilinenler aşağıda
özetlenmiştir.
Yorulmaya genellikle iç yapıda mevcut kusurlar civarında oluşan yerel gerilme yığılmaları neden olur. Bundan
dolayı yorulma olayı iç yapıya çok bağlıdır. İç yapıda bulunan çatlak, çentik, boşluk, sert parçacık ve ani kesit
değişmeleri civarındaki gerilmeler ortalama gerilmeden daha büyüktür. Bu gerilmeler etkisinde yerel plastik şekil
değiştirme meydana gelir.
Diğer taraftan başlangıçta hiç bir bozukluk içermeyen yüzeyi parlatılmış üniform kesitli bir metalde elastik sınır
altında da dislokasyonlar yerel olarak hareket ederek kayma bantları oluştururlar. Bu bantlar da yüzeyde çıkıntılar
ve çöküntülerin doğmasına, dolayısıyla gerilme yığılmalarına neden olurlar.
Bütün bu hallerde tekrarlı zorlamalar etkisinde oluşan tersinir olmayan plastik şekil değiştirme sonucu malzeme
pekleşir, gevrekliği artar ve sonunda mikroçatlaklar doğar. Bu mikroçatlaklar zamanla yayılarak ani yorulma
kırılması meydana getirir. Yorulma çatlakları genellikle yüzeyde başlar ve içeriye doğru yayılır.

9.7.1. Yorulma Deneyi


Yorulma deneyi ile bir malzemenin belirli bir tekrar sayısı için güvenle dayanabileceği gerilme sınırı saptanır. Bunun
için hazırlanan numunelere belirli büyüklükte tekrarlı gerilme uygulanır ve bu gerilme etkisinde kırılmanın oluştuğu
N, tekrar sayısı ölçülür. Değişik gerilme genlikleri ile bunlara karşı gelen N kırılma tekrar sayıları bir eğri halinde
çizilir. Şekil 9.10' de görülen bu yorulma eğrilerine (S - N) veya Wöhler eğrileri denir.
• Yorulma deneyi bütün malzemelerde gevrek kırılma meydana getirir.*

9.7.2. Yorulma Mukavemetine Etkiyen Etkenler


Yorulma mukavemetine etkiyen başlıca etkenler aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

- Parçanın yüzey işleme kalitesi


- Sıcaklık
- Çevrenin kimyasal etkisi (korozyon)
- Frekans

Gerilme koşulları sabit kaldığı zaman yukarıdaki etkenlerin oluşturacağı sonuçlar ayrı ayrı saptanabilir. Bunların
yanında ayrıca gerilme koşulları da yorulma mukavemetine etkir.

- ortalama gerilme
- çok eksenli gerilme

Yorulma çatlağı çoğu zaman yüzeyde başlayıp içeriye doğru yayıldığından yüzey işleme kalitesinin önemi büyüktür.
Yüzey işlemi kalitesi arttıkça yorulma mukavemeti artar.
Yüzeydeki pürüzler çentik etkisi yaparak çatlak oluşumunu kolaylaştırır. Sıcaklık genellikle mukavemeti azaltıcı
yönde etki ettiğinden yorulma mukavemetinin de azalması doğaldır.

Normal koşullarda frekansın yorulma mukavemetine etkisi önemsizdir. Bundan dolayı yorulma deneylerinde deney
süresini kısaltmak için yüksek frekanslı gerilme uygulayan deney makineleri tercih edilir.

Hidrolik yorulma makineleri 50 Hz' i geçmediği halde elektromanyetik kuvvet uygulayan makinelerde bu değer 400
Hz' e kadar çıkartılabilmiştir. Çok yüksek frekanslarda plastik şekil değiştirme için daha az zaman kaldığından
genellikle yorulma mukavemeti biraz artar.

Değişken gerilme altında çevrenin kimyasal etkisi daha da hızlanır. Uygulamada korozyon yorulması önemli sorun
yaratabilir. Ayrıca korozif bir ortamda demirli alaşımların S-N diyagramlarının sürekli azaldığı ve asimptotik bir
değere ulaşmadığı görülmüştür.

Çok eksenli gerilme hali yorulma mukavemetine etkir. Özelikle değişken kesitli parçalarda çok eksenli gerilme hali
doğar. Ayrıca kesitin ani değiştiği yerlerde gerilme yığılması meydana gelir. Buralardaki maksimum gerilme
ortalama gerilmenin çok üstünde olabilir, dolayısıyla yerel olarak tersinir olmayan plastik şekil değiştirmeler
meydana gelir, malzeme pekleşir, zamanla mikro çatlaklar doğar ve zamanla yayılarak kırılma oluşturur.

Parçanın mukavemetini azaltan bu tür gerilme yığılmalarını önlemek için kesit değişmelerine mümkün olduğu kadar
büyük eğrilik yarıçapı verilir ve ani kesit daralmalarından kaçınılır.

9.7.3.1. Sünme
Sünme (bazı kaynaklarda sürünme de denir) bir malzemede sabit gerilme altında zamanla sürekli oluşan şekil
değiştirme olarak tanımlanır. Bir cismin sünme şekil değiştirmesinin büyüklüğü ve hızı, uygulanan gerilme ve
sıcaklık koşullarına bağlıdır.

Sünme genellikle yüksek sıcaklıkta sorun oluşturur. Bununla beraber polimerlerin çoğunda, ahşap ve betonda oda
sıcaklığında da sünme oluşur. Kristal yapılı metallerde mutlak ergime sıcaklığının yarısından az sıcaklıklarda sünme
ihmal edilebilir fakat bunun üstünde sıcaklıkla artarak önem kazanır.

Sünme deneyleri sabit yük altında ve belirli bir sıcaklıkta yapılır. Bu deneyler uzun süreli olduğundan en uygun
deney teçhizatı Şekil 9.11' de görüldüğü gibi bir levye şeklindedir. Levye nin bir ucundaki kefeye P ağırlığı konur,
öteki ucuna bağlanan numunedeki şekil değiştirmeler bir ekstansometre yardımı ile ölçülür. Sabit gerilme ve sabit
sıcaklıkta şekil değiştirmenin zamanla değişim eğrileri Şekil 9.11' de gösterilmiştir.

9.7.3.1.1. Metallerde Sünme


Metallerin sünme diyagramlarında genellikle dört bölge vardır.

• Birincisi yük konur konmaz oluşan ani elastik uzama bölgesi,


• İkincisi hızı zamanla azalan birincil sünme bölgesi,
• Üçüncüsü hızı sabit ikincil sünme bölgesi,
• Dördüncüsü de hızı zamanla artıp kırılma ile sonuçlanan üçüncül sünme bölgesi

Genellikle gerilme ile sıcaklık sünmeyi benzer şekilde arttırıcı yönde etkiler. Düşük gerilme veya düşük sıcaklıkta
sünme hızı yavaş olup kırılma oluşmayabilir. Eğer gerilme veya sıcaklık yüksek ise sünme hızı büyük olur ve kırılma
meydana gelir.

Sünme deneyleri ile ölçülen sünme hızı ile kırılma süresinin gerilmeye ve sıcaklığa bağlılığı uygulama için çok
önemlidir. Yüksek sıcaklıkta zorlamaya maruz elemanların boyut hesaplarında bu değerlerden yararlanılır (gaz
türbinleri gibi).

Metallerde sünme süresindeki davranışı belirleyen süreçlerden birini pekleşme, diğeri toparlanma veya
yumuşamadır. Pekleşmenin nasıl oluştuğu daha önce açıklanmıştı. Pekleşmede dislokasyonların hareketi, dolayısıyla
şekil değiştirme kısıtlanır. Toparlanmada ısıl enerji ile etkin hale gelmiş dislokasyon tırmanması, çapraz kayma ve
boş köşe difüzyonu ana etkenlerdir. Yüksek sıcaklıkta boş köşe sayısı arttığından difüzyon yükselir toparlanma
dolayısıyla pekleşmenin tersi olan yumuşama artar.

Sabit hızlı ikincil sünmede pekleşme hızı ile toparlanma hızı eşittir. Birincil sünmede pekleşme hızı yüksektir,
dolayısıyla şekil değiştirme hızı zamanla azalır. Üçüncül sünmede ise çeşitli faktörler etkilidir ki, bunların arasında
tane sınırlarında çatlak oluşumu, büzülmenin başlaması toparlanma hızını arttırır, etkin kesit azaldığından kısa
sürede kopma oluşur.
• Sünme hızının bağlı olduğu faktörler*
o Kırılma süresi
o Gerilme
o Sıcaklık

9.7.3.1.2. Sünme ve Vizkozite


Seramikler ve polimerler genellikle amorf yapılı olduklarından bu cisimlerde sünmenin oluşum biçimi kristal
yapılılardan farklıdır. Bunlar sıvı haldeki amorf yapıyı koruyarak katılaştıklarından çoğu zaman aşırı soğumuş sıvı
sayılırlar.
Sıvılarda gerilme etkisinde viskoz akış meydana gelir. Viskoz akışta şekil değiştirme hızı uygulanan gerilmenin bir
fonksiyonudur. Viskoz akış hızı gerilme ile orantılı ise lineer vizkoz cisim, aksi halde gerilmenin non lineer
fonksiyonu ise nonlineer vizkoz cisim adını alır. Lineer viskoz akışta gerilme şekil değiştirme ile orantılıdır.

• Buradaki η' ye viskozite denir ve o cismin şekil değiştirmeye karşı direncini belirler. *
Sıvı halde viskozite oldukça düşüktür, bu nedenle polimerler ve seramiklere bu bölgede şekil verilir. Sıcaklık
azaldıkça vizkozite artar ve şekil değiştirme güçleşir. Yüksek sıcaklıkta sıvı halde kolaylıkla yer değiştiren ve
yayınan atomlar sıcaklık azalınca hareket yetenekleri kısıtlanır, birbirilerine göre sabit konumlar artar, dolayısıyla
katı hale geçmiş sayılır. Bu tür cisimlerde sıvı halden katı hale geçiş kristal yapılılarda olduğu gibi sabit bir
sıcaklıkta oluşmaz, bunun yerine bir belirli sıcaklık aralığında tamamlanır.
Seramiklerde katı halde atomlar arasında sürekli kuvvetli bağ vardır. Bu durumda gerilme etkisinde sıcaklık
seviyesine bağlı olarak bir miktar atomsal yayınım, dolayısıyla viskoz akış oluşabilir, ergime noktasına yakın bölgede
bu akış çok daha belirgin olur.
Kristal olmayan anorganik ve organik camların (kristal olmayan polimerler) çoğu yüksek sıcaklıklarda lineer-viskoz
davranış gösterirler. Sıcaklık azaldığı zaman basit elastik davranışla viskoz akışın karışımından oluşan bir davranışa
sahip olurlar.
Uzay ağı türü termoset plastiklerde sürekli kovalan bağ bulunduğundan zamana bağlı davranışları çok kısıtlıdır.
Lineer polimerlerde zincir şeklindeki moleküller arası bağ zayıf türdendir, bu nedenle hemen hemen her sıcaklık
düzeyinde sünme gösterirler, sıcaklık arttıkça zincirlerin bağıl hareketi kolaylaşır, viskozite azalır, dolayısıyla büyük
ölçüde viskoz şekil değiştirirler.
• Seramik bir malzemenin şekillendirilebilmesi için *
o Malzemenin sıvı ve akışkan hale getirilmesi
o Malzemenin ergime sıcaklığına yakın yüksek sıcaklıkta ısıtılması gerekir

9.7.3.2 Gevşeme
Sabit şekil değiştirme uygulanan bir malzemede gerilmenin zamanla azalmasına gerilme gevşemesi veya kısaca
gevşeme denir. Gevşeme zamana bağlı bir davranıştır. Sünme olayının oluştuğu bir malzemede gevşeme de
oluşabilir.
Bazı uygulama alanlarında gevşeme olayının göz önüne alınması gerekir. Örneğin patlarlı motorların silindir kapağını
sıkan civatalar üzerinde yeterli bir ön gerilmeye gerek vardır.
Motor silindirinde patlama olduğu zaman, bu ön gerilme basınçlı sıcak gazların contadan dışarı kaçmasını önler.
Eğer yüksek sıcaklıkta çalışan civatada zamanla fazla, gevşeme oluşursa gazın kaçması önlenmez.

9.8. Mekanik davranışlar

Bir taşıyıcı sistemde dış kuvvetler etkisinde oluşacak gerilmelerin bilinmesine gerek vardır. Uygulamada taşıyıcı
sistemlerin güvenliği yönünden bu gerilmelerin mukavemet sınırları altında kalması istenir. Bu amaçla yapılacak
gerilme analizlerinde denge denklemleriyle kinematik bağıntılar yanında ayrıca bünye denklemlerine de gerek
vardır. Malzemelerin gerilme-şekil değiştirme bağıntılarını veren bu denklemler mekanik davranış türüne göre
değişirler. Malzemelerin mekanik davranış türleri genellikle elastik, plastik ve viskoelastik olmak üzere üçe ayrılır.
1) Elastik davranış
Bir cisme şekil 9.13' de görülen yükleme boşaltma programı uygulandığı zaman, şekil değiştirme gerilme ile aynı
anda oluşur. Gerilme sabit kalınca şekil değiştirme sabit kalır, gerilme sıfır yapılınca şekil değiştirme de sıfır olursa,
diğer bir deyimle eş zamanlı olarak değişirse buna elastik davranış denir. Elastik cisimlerde şekil değiştirme
gerilmenin son değerine bağlıdır, geçmişte aldığı değerlere bağlı değildir.

2) Plastik davranış
Şekil 9.13' de görüldüğü gibi akma sınırı üstünde gerilme uygulanınca ani elastik şekil değiştirme ve onu izleyen
plastik şekil değiştirme kısa sürede oluşur zamanla değişme, yük kaldırılınca ani elastik toparlanmadan sonra geriye
plastik şekil değiştirme kalır.
Plastik şekil değiştirme zamandan ve yükleme hızından bağımsızdır, yalnız gerilmenin geçmişte aldığı en büyük
değerine bağlıdır, iç yapı değiştiğinden ve büyük ölçüde anizotropluk oluştuğundan plastik bölgede başarılı bir
bünye denklemi geliştirmek mümkün olamamıştır. Akma koşulları bölümünde bu konuya bir ölçüde değinilmiştir.

3) Viskoelastik davranış
Bu tür davranışı gösteren cisme sabit gerilme uygulanınca ani elastik uzama sonra onu izleyen zaman sürekli artan
uzama görülür. Yük kaldırılınca ani elastik toparlanma ve sonra hızı zamanla azalan gecikmiş toparlanma oluşur.
Viskoelastik davranışta yükleme hızının ve yükleme süresinin şekil değiştirmeye etkisi vardır. Herhangi bir andaki
şekil değiştirme gerilmenin geçmişte aldığı bütün değerlere bağlıdır. Ayrıca sıcaklık ta bu tür davranışta önemli bir
etkendir. Plastiklerin çoğunluğu oda sıcaklığında, seramikler ve metaller yüksek sıcaklıklarda viskoelastik davranış
gösterirler.

• En kolay sünme ve gevşeme gösteren malzeme plastik malzemedir.*

9.8.1. Elastik Davranışın Bünye Denklemleri


Lineer izotrop elastik bir cismin özelikleri her doğrultuda aynıdır. Uygulanan gerilmelerle oluşan şekil değiştirmeler
orantılıdır. Basit çekme halinde bünye denklemi, aşağıdaki şekilde olup buna hook kanunu denir.

Çekme etkisinde eksenel doğrultuda uzama olurken yanal doğrultuda daralma olur. Yanal doğrultudaki şekil
değiştirme ile eksenel doğrultudaki şekil değiştirme orantılı olup buna "orantı sabiti, ν" veya poisson oranı denir.
Cisimlerin büyük bir çoğunluğu düşük gerilmeler altında lineer elastik davranış gösterirler. Pek azında mesela
kauçuk gibi, bu davranış non lineer olabilir.

9.8.2. Lineer ve Nonlineer Elastik Davranış


Uygulamada kullanılan bazı tür malzemelerin yapısı doğrultuyu bağlı olarak değişebilir. Bunlara örnek olarak ahşap
ve tabakalı yapılardan oluşan kompozit malzemeler gösterilebilir.

• Bu şekilde özelikleri doğrultuya bağlı olan cisimlere anizotrop cisimler denir.


Bölüm 10-DİĞER FİZİKSEL ÖZELLİKLER

10.2. Birim Ağırlık ve Boşluk


Genellikle seramikler sınıfına giren malzemelerde, kompozit malzemelerde ve hafif yapı malzemelerinde değişik
tür ve büyüklükte boşluklar ve çatlaklar bulunur. Bu boşluklara porozite veya boşluk ya da gözenek adı verilir.
Porozite oranı malzemenin birim ağırlığını, su emmeyi, geçirimliliği, dona dayanıklılığı, mukavemeti, korozyonunu,
aşınmasını, ısı ve ses yalıtımını önemli derecede etkiler.
Gerçek cisimlerde bulunan boşluk türleri Şekil 10.1' de şematik olarak gösterilmiştir.

10.2.1. Boşlukların Sınıflandırılması


Bir boşluğun büyüklüğü içine sığabilen en büyük kürenin çapı ile belirtilir. Büyüklüklerine göre boşluklar aşağıdaki
gibi sıralanabilirler:

• Boşluk türleri : Açık boşluk,kılcal boşluk, kapalı boşluk

Bu boşlukların bazıları dışa açık, bazıları ise kapılıdır, Açık ve kılcal boşluklar su emme ve geçirimlilik yönünden
önemlidir.
Basit geometrik biçime sahip bir cismin boyutları ölçülerek, V görünen hacmi, hesaplanabilir.
Şekil 10.1b de görüldüğü gibi V görünen hacmi, d dolu hacimle v boşluk hacminin toplamına eşittir
10.2.2. Özgül Ağırlık ve Su Emme Ölçümü

Yoğunluk veya birim hacmin ağırlığı veya kısaca birim ağırlık cismin Po kuru ağırlığını V görünen hacme bölerek elde

edilir.
Bir cismin kuru ağırlığını saptamak için önce etüvde 110 °C de ağırlığı sabit kalıncaya kadar, ortalama 48 saat süre
ile kurutulur, sonra tartılır. Aynı cismin özgül ağırlığı Po kuru ağırlığı d dolu hacmine bölerek elde edilir.

• Özgül ağırlık dolu hacme göre hesaplandığında daima birim ağırlıktan büyüktür,
eğer boşluk yoksa eşittir.*
• Özgül ağırlığı ölçmek için boşluklu cisim öğütülerek ince toz haline getirilir, sonra 74 mikron çaplı elekten
elenir.
• Elekten geçen kütlenin ağırlığı bulunur, sonra aynı kütle içinde inert sıvı bulunan bir
dereceli kaba (piknometre) konarak hacmi ölçülür. *
Ağırlık bu şekilde bulunan hacme bölünerek özgül ağırlık hesaplanır. Bu yöntem oldukça zordur. Porozitenin
uygulama yönünden önemli olan dışa açık kısmı su emme deneyi ile ölçülebilir. Aşağıda bu deneye kısaca
değinilecektir.

Prizma veya silindir gibi basit geometrik biçime sahip malzeme numunesinin boyutları ölçülerek V görünen hacmi
hesaplanır. Numune etüvde kurutulur, Po ağırlığı ölçülür, sonra suya koyarak 48 saat beklenir. Suya doyan numune
çıkartılarak yüzeyi nemli bezle kurulanır ve havada tartılarak P1 ağırlığı bulunur. Emilen suyun ağırlığı P1 - Po
numunesi kuru ağırlığı Po a bölünerek ağırlık yönünden su emme oranı Sa elde edilir.

10.2.3. Hacimsel Su Emme

Eğer numunenin biçimi düzgün değilse görünen hacmi Arşimet terazisi ile ölçülür. Yukarıda anlatıldığı gibi
numunenin önce kuru ağırlığı Po, sonra suya doymuş halde havadaki ağırlığı P1 bulunur.

Aynı numune Şekil 10.2 de görülen Arşimet terazisi ile su içinde tartılarak P2 bulunur. P1 - P2 ağırlık azalması suyun
kaldırma kuvvetine eşittir, suyun özgül ağırlığı bir olduğundan bu kuvvet cismin görünen hacmi V ye eşittir. Emilen
suyun hacmi P1 - P2 ye bölünerek hacimsel su emme oranı Sh elde edilir,
Hacimsel su emme oranı Sh, ağırlık yönünden su emme oranı Sa birim ağırlık arasında bağıntı vardır.
Yukarıdaki bağıntı şu şekilde yapılabilir.

10.2.4. Doyma Oranı ve Uygulamaları


Porozite su emme, geçirimlilik ve mukavemeti etkilediğinden bu iki büyüklüğü daha doğrusu boşluluğun bilinmesi
gerekir. Yukarıda anlatılanları normal koşullardaki su emme deneyi ile dışarıya açık boşlukların ancak bir kısmı
ölçülebilir.

Kılcal borular ve sıkışıp kalan hava kabarcıkları suyun içeri girmesini önler. Basınç uygulanan yöntemlerle su
emme oranı daha da arttırılabilir. Bunun için numunenin boşluklarındaki hava vakumla (20 mm Hg) boşaltılır, sonra
basınçla su emdirilir (150 kgf/cm2). Bazen de suda kaynatılarak bu boşluklardaki havanın dışarı atılması sağlanır.

Bu koşullar altında yapılan su emme deneyi dışa açılan boşlukların hacmi hakkında daha gerçeğe yakın sonuç verir.
Bu şekilde elde edilen hacimsel su emme oranı Sh` normal koşullarda elde edilen su
emme oranı SK den daha büyüktür. Bu iki büyüklüğün oranına doyma oranı denir.
Ancak bu oran yaklaşıktır, kapalı boşlukları içermez.
Bu oran dışa açık boşlukların normal koşularda yüzde ne kadarının su ile dolabileceğini
gösterir ve uygulamada seramik ve dış cephelerde kullanılan malzemelerin dona
dayanıklılığını saptamada kullanılır. Dış yüzeye bakan malzeme boşluklarında bulunan su 0
°C altında donar ve hacmi %10 artar.
Eğer boşluklar tam dolmuşsa buzun genleşmesi için yer kalmaz, hacmi genişleyen buz çatlamalara neden olur. Buz
eriyip su haline geldikten sonra çatlaklardan içeri girer, su tekrar donunca çatlak daha da büyür.
Böylece tekrarlı donma ve çözülme çevrimleri sonucu malzeme yüzeyinde, kırılma ve dökülmeler görülür. Ancak
yapılan gözlemlere göre doyma oranı % 80 den az ise ve geriye % 20 den fazla boşluk kalmışsa malzemenin dondan
genellikle zarar görmeyeceği kabul edilir.

10.3. Geçirimlilik
Basınç altında akışkanların boşluklu malzemelerin içinden geçmesi doğaldır. Ayrıca basınç olmaksızın doğal
koşullarda kılcal etki nedeni ile boşluklu malzemelerde su geçirimliliği oluşabilir.
Uygulamada en sık rastlanan gaz halindeki akışkan su buharı, sıvı haldeki akışkan da sudur. Bu akışkanlara karşı
malzemelerin geçirimliliği yapı mühendisliğinde önemli sorun sayılır.
Örneğin genellikle yapılarda yağmur suyunun içeriye geçmemesi, buna karşılık su buharının içeriden dışarıya
geçmesi istenir. Bu nedenle kullanılacak boya ve sıva malzemelerinin su ve buhar geçirimlilikleri deneylerle
saptanır.
Basınçlı su geçirimliliği su depolarında ve barajlarda kullanılan malzemeler için önemlidir. Bir malzemenin su
geçirimliliğini ölçmek için l boyundaki numune iki ucu açık bir silindirik kaba yerleştirilir. Bir ucundan p basıncında
su uygulanır, diğer ucundan zamanla geçen su miktarı ölçülür. Rejim halinde 1 cm2 alandan 1 saniyede geçen q cm3
su birim boydaki basınç farkı ile orantılıdır (Darcy kuralı):

Burada l numunenin kalınlığı veya akma yönüne paralel boyutu olduğuna göre p/l basınç gradyanı sayılır, k ya
geçirimlilik katsayısı denir. Uygulanan basınç p, cm su sütunu, l boyu cm olarak k nın boyutu cm/sn olur.
Uygulamada kalınlığı 8-10 cm düzeyinde ince yapı elemanlarında su geçirimlilik katsayısı 10 7 -10 8 cm/sn den az
ise malzeme geçirimsiz sayılır.

10.3.1. Kılcal Su Emme


Kılcal su emme malzemenin suya değen yüzünden zamanla emilen su miktarı ile belirlenir. Çok küçük çaplı
boşluklar içinde kılcallık etkisi ile su yükselir. (Şekil 10.3 a).
Düşey boruda suyun yükselme miktarı suyun yüzey gerilimi ile doğru, boru çapı ile ters orantılıdır (Jurin Kuralı).
Suyun yüzey gerilimi sabit olduğuna göre borunun çapı küçüldükçe su daha yükseğe emilir.
Bir taş yapılı malzemenin kılcallık özeliğini saptamak için Şekil 10.3' de görülen prizma şeklinde numunenin önce
kuru ağırlığı tartılır, sonra suyun yüzüne değecek şekilde kaba yerleştirilir.
Belirli zaman aralıklarında yapılan ağırlık ölçmeleri ile emilen su miktarları bulunur. Yapılan araştırmalara göre
birim alandan emilen suyun hacminin karesinin t zamanı ile orantılı olduğu görülmüştür.
Burada K kılcallık veya geçirimlilik katsayısıdır. q cm3 /cm2 ve t saniye olduğuna göre K nın birimi cm2/san dir.
Yapılarda kılcallıkla su iletimi suların buharlaştığı yerlerde erittikleri tuzları bırakıp çiçeklenme yaparak sıvaları ve
badanayı kirletmesi ve rutubet oluşturarak sağlık koşullarını bozması nedeni ile önemli sorunlar yaratır. Bu
sakıncaları önlemek için suyun girdiği yerlere zengin çimentolu sıvalar, boyalar, bitümlü tecritler ve değişik türde
katkı maddeleri kullanılır.
Karşılıklı iki yüzeyi arasında farklı buhar basıncı olan boşluklu malzemelerden buharın geçmesi beklenir. Buhar
geçirimliliği basit bir deneyle yaklaşık olarak saptanabilir. Bunun için kullanılan silindirik kutu içine su buharını
emen higroskopik özelikli CaCl2 konur, sonra silindir biçiminde hazırlanan numune kabın ağzına kapak gibi
yerleştirilir ve çevresi parafinle tecrit edilir. Bu durumda kutunun ağırlığı ölçülür, sonra sıcaklığı ve buhar basıncı
sabit bir dolaba yerleştirilir. CaCl2 su buharını emdiğinden kutu içinde buhar basıncı sıfırdır.
Dış ortamdaki buhar basıncı etkisinde numuneden geçen su buharı sürekli olarak CaCl2 tarafından emilir. Kutu
belirli zaman aralıklarında tartılarak emdiği rutubet miktarı bulunur. Belirli dış buhar basıncı altında birim
kalınlıktaki numunenin birim alanından birim zamanda geçen buharı hesaplanır ve bu büyüklük buhar geçirimliliğini
saptamada kullanılır. Buhar geçirimliliği karışık bir olay olduğundan basit bir kural geliştirilememiştir. Ancak belirli
basınç farkı için bir ortalama buhar geçirimlilik katsayısı bulunabilir. Bu katsayı buhar basıncı farkı ile non lineer
olarak değişir. Bağıl nem % 50 den az ise buhar difüzyonla, daha fazla ise kısmen difüzyon, kısmen de kılcallık etkisi
ile geçer.

10.4. Aşınma
Aşınma sürtünen yüzeylerden malzeme kaybı olarak tanımlanır. Aşınma, miktarı malzemenin türüne, sürtünen
yüzeylerin biçimine, sürtünme koşullarına ve çevrenin kimyasal etkilerine bağlıdır.
Büyük ekonomik kayıplara neden olduğundan üzerinde yoğun araştırmalar yapılmıştır. Ancak çok çeşitli etkenlerin
rol aldığı bir olay olduğundan laboratuar koşullarından elde edilecek sonuçlara dayanarak uygulamadaki aşınma
miktarını tahmin edecek bir bağıntı henüz geliştirilememiştir.
Aşınmayı tamamen önlemek olanaksızdır. Ancak bu olayı yakından tanımanın, etkiyen etkenleri iyi bir şekilde
belirlemenin aşınmayı en düşük düzeyde tutma yönünde çok yararlı olacağı açık bir gerçektir.

10.4.1. Aşınma Türleri


Malzeme kaybına neden olan dört tür aşınma vardır:

Adhezif aşınma:
Makine elemanlarında işleme kalitesi ne olursa olsun yüzeyler daima pürüzlü olur, bu nedenle iki yüzey birbirine
tam temas edemez. Şekil 10.4 de görüldüğü gibi çıkıntı noktalarındaki gerçek temas alanı görünen alana göre çok
küçüktür. Yük uygulandığı zaman bu temas noktalarındaki gerilmeler kolaylıkla akma sınırına erişir ve adheziyon
etkisi ile yerel kaynamalar oluşur. Yanal kuvvetlerin makaslama etkisi ile zayıf parçadan kopan malzeme yüksek
mukavemetli parçaya transfer olur.
• Adhezif aşınma denen bu tür aşınma en tahrip edici türdür, hatta aşırı halde değen yüzeylerle
sarma olayı görülür, bu durumda sistem kullanılamaz hale gelir. *
Yapılan araştırmalar özelikle yumuşak ve katı eriyik oluşturabilen homojen yapılı metallerde adhezyonun daha
kolay oluştuğu, dolayısıyla aşınmanın daha şiddetli olduğunu göstermiştir. Diğer taraftan birbirlerinden farklı türde,
sert ve homojen olmayan metaller arasında adhezif aşınma eğilimi daha azdır. Ostenitik ve ferritik paslanmaz
çelikler, titanyum ve gümüş şiddetle aşındığı halde dökme demir ile yüzeyleri çok sertleştirilmiş ve kromla kaplı
çeliklerde aşınma daha azdır.

Abrazif Aşınma
Abrazif aşınmada sert bir malzeme veya sert bir parçacık bir malzeme yüzeyinden kazıyarak veya çizerek parça
kopartır. Abrazif aşınmada yumuşak parça tükenene kadar kararlı bir şekilde devam eder. Adhezif aşınma kadar
şiddetli olmaz ve sarma olayı beklenmez. İki yüzey arasına giren sert parçacıkların aşındırma etkisi ilginçtir.
Endüstride üretim teknolojisinde bundan yararlanılır, örneğin taşlama ve parlatma işlemleri bu aşınma türüne
dayanır. Çok iyi parlatılmış ve sertleştirilmiş yüzeylerde abrazif aşınma en düşük düzeydedir.

Korozyon Aşınması
Korozif aşınmada mekanik etkenlerin yanında çevrenin kimyasal etkisi de olaya karışır. Sürtünen yüzeylerde oluşan
korozyon ürünü sert parçacıklar halinde koparsa aşınma şiddetlenir.

Yüzey yorulması
Yüzey yorulması birbiri üzerinde yuvarlanan parçalarda görülür. Biri birine değen yüzeylerde plastik şekil değiştirme
dolayısıyla pekleşme oluşur ve malzeme gevrekleşir. Gevrekleşen malzeme üzerinden tekrarlı geçen kuvvet etkisi
ile çatlar. Metallerde bu çatlamanın yüzeyden 0,2-0,3 mm derinlikte başladığı saptanmıştır. Bu çatlaklar zamanla
yayılarak yüzeyden pul şeklinde malzeme kopar. Bu tür yüzey yorulmasını önlemek için yüzeylerin sertleştirilmesi
ve iyi parlatılması gerekir.
10.5. Aşınma Deneyleri
Aşınma çeşitli etkenleri içeren çok karışık bir olay olduğundan bugüne kadar aşınma direnci kesin olarak
tanımlanamamıştır.
Diğer taraftan aşınma davranışını saptamak için değişik deney yöntemleri geliştirilmiş, fakat bunlardan elde
edilecek sonuçlarla uygulamadaki aşınma dayanımını önceden kestirmek mümkün olamamıştır. Ancak laboratuar
deneyleri ile farklı türde malzemelerin aşınma dirençleri biri birine göre karşılaştırılabilir ve bir sıralama
yapılabilir.
Aşınma deneylerinde genellikle uygulamada aşınma oluşturan çalışma koşulları benzetilmeye çalışılır. Aşınma
oluşturan hareketler kayma, yuvarlanma veya kaymalı yuvarlanma şeklinde olur. Belirli bir kuvvet etkisi altında
belirli bir süre deneye tabi tutulan parçalarda aşınma miktarı ağırlık veya hacim azalması ile ölçülür.
Metallerin aşınma deneyinde birbirleri üzerinde kayarak yuvarlanan disk şeklinde numuneler kullanılır. Diskler
belirli bir kuvvetle bastırılır. Çevresel hızları farklı seçilerek istenen kayma oranı sağlanır. Aşınma test makinesi bu
tür aşınma deneyi için geliştirilmiştir.
Burada numunelerin ağırlık azalmasından aşınma miktarı saptanır. Seramik malzemelerde özellikle abrazif aşınma
türü görülür. Bu tür malzeme numuneleri döner yatay bir tablo üzerine belirli bir yükle bastırılır ve araya standart
aşındırıcı bir toz konur. Belirli bir süre sonunda oluşan kalınlık azalması ölçülerek aşınma miktarı elde edilir.
Ahşap, kauçuk, kağıt, tekstil ürünleri ve benzeri malzemeler için özel aşındırıcı diskler kullanılır. Bu amaçla
geliştirilen aşınma test makinesinde dönen yatay bir tabla üzerine deney numunesi sabitlenir. Bunun üstüne
malzeme türüne göre seçilen bir çift aşındırıcı disk belirli bir yükle bastırılır.
Yatay tabla döndürülerek numunelerde belirli bir süre sonunda meydana gelen ağırlık azalması ölçülür. Birim
mesafede aşınan miktar aşınma direnci olarak tanımlanır.

10.6. Yatak Alaşımları


Uygulamada aşınmanın en önemli olduğu yerler yataklardır. Dönerek yük ileten bir mil bir yatakla sabit zemine
tespit edilir. Yataklar rulmanlı ve kaymalı olmak üzere iki türdür.
• Rulmanlı yataklarda yuvarlanan bilye ve rulmanlarla yuvarlanma yüzeyleri çok sert ve
parlatılmış olursa yağlama ile aşınma en düşük düzeye iner. *
Kaymalı yataklarda aşınma çok daha önemlidir. Mil ve yatak burcu arasında hız farkı yüksek ve temas yüzeyi
büyüktür. Aşınmayı azaltmak için yüzeyi sertleştirilmiş ve parlatılmış mil ile özel yatak alaşımından yapılmış yatak
burcu kullanılır.
En iyi sonuç veren yatak alaşımları yumuşak bir ana faz (matris) ile içine dağılmış sert parçacıklarından oluşur.
Sert parçacıklar yükü taşır, mil ile tam temas edecek ve yerel basıncı azaltacak şekilde yumuşak matris içinde
kolayca döner. Bu amaçla geliştirilmiş ve çok yaygın olarak kullanılan beyaz metal (85 Sn + 10 Sb + 5 Cu) böyle bir
yapıya sahiptir.
Ayrıca yumuşak matriste oluşan çukurcuklar yağ cebi vazifesini görür. Makine hareket edip basınçlı yağ gelinceye
kadar bu ceplerde biriken yağ ilk yağlamayı sağlar. İyi bir yatak alaşımının sürtünme katsayısı düşük olmalı aynı
zamanda iyi yağlanabilmeli.
• Beyaz metalden başka Cu-Pb, Ag-Pb, Al-Sn, bronz gibi çeşitli alaşımlar yatak alaşımı
olarak kullanılır. Yağ emebilen gözenekli yatak alaşımları ile grafitli yatak alaşımları
kullanma süresinde yağlama gerektirmez.
• Teflon, naylon ve polietilen gibi plastikler yatak burcu üretimine elverişlidir, ancak
düşük yükler altında ve düşük sıcaklıklarda kullanılabilirler. *

Bölüm 11-KOROZYON, METALLER VE ALAŞIMLARI

11.1. Korozyon ve Önemi


Korozyon, çevrenin elektro kimyasal etkisi ile oluşan malzeme tahribi ve malzeme kaybı olarak tanımlanır, özelikle
metallerde önemli olan bu olay oldukça karışıktır.

Metalik malzeme içerisinde bulunduğu ortam tarafından korozyon vasıtasıyla tahribata uğrar ve bu olay halk
arasında paslanma olarak tanınır.
Büyük ekonomik kayıplara neden olan korozyonu tam önlemek imkansızdır. Ancak bu olayın temel ilkelerini bilmek
korozyonu en düşük düzeyde tutmak için gerekli önlemleri belirlemede çok yararlı olmaktadır.

11.2. Korozyon Çeşitleri


Korozyon iki türe ayrılabilir.
• Uygulamada en sık karşılaşılan ve en fazla zarar veren korozyon türü Elektrokimyasal
korozyondur.*

11.2.1. Elektrokimyasal Korozyon


Sıvı eriyikler içine daldırılan metaller aşağıdaki bağıntıda görüldüğü gibi iyonlaşır,
Bu olay tersinir olup kısa sürede dengeye erişir.
• Aynı eriyik içine iki ayrı türde metal daldırılırsa aralarında bir gerilim doğar ve buna galvanik
pil denir. Elektron veren metal anot, elektron alan metal ise katot olur. *

• Bir iletkenle birleştirilirlerse anottan çıkan elektronlar katoda geçer.


• Elektron kaybeden metalin iyonları eriyiğe geçerek korozyon oluşturur, katot ise etkisiz kalır. *
• Bu şekilde galvanik çiftlerinde görülen korozyona elektrokimyasal veya galvanik korozyon
denir.

Her metalin hidrojen elektroduna göre ölçülen bir elektrot potansiyeli vardır. Bunlar sıralanacak olursa yukarıdaki
tabloda görüldüğü gibi bir elektromotif kuvvet serisi elde edilir (Tablo 11.1).
Bu seri de anot taraftaki metal katot taraftakine göre anot reaksiyonuna maruz kalır, elektron vererek korozyona
uğrar, katot taraftaki ise korunur.
Kimyasal bileşik şeklindeki korozyon ürünü kütleden ayrılır ve yenisi oluşursa tahribat sürekli olur. Burada ele alınan
demirin korozyonu bu türdür.

11.2.1.1. Demirin Korozyonu


Demiri çevrede bulunan rutubet ve oksijenle birlikte galvanik eleman oluşturur ve sürekli olarak korozyona maruz
kalır. Demir su ile temas edince aşağıdaki şekilde iyonlarına ayrılır.

Benzer şekilde suda da iyonlaşma oluşur.

Her iki halde de görüldüğü gibi iyonlaşma kısa sürede denge haline gelerek durur. Su içindeki (OH) kökü ile Fe+3
iyonu birleşerek aşağıdaki şekilde demir hidroksit oluşturur.
Bu birleşik gevşek ve süngerimsi suda erimez, ayrışarak dibe çöker, ancak su içinde çok az (OH)- kökü
bulunduğundan bu reaksiyon zayıf olur ve kısa sürede durur. Eğer su içine havanın oksijeni girerse, aşağıdaki şekilde
sürekli olarak (OH)- kökü oluşur.

• Böylece elektronu alınan Fe3+ iyonu (OH)- kökü ile birleşerek pas denen Fe(OH)3 meydana
gelir (Şekil 11.1).

Demirin çevresinde su veya oksijenden biri eksik olursa demir sürekli paslanmaz. Diğer taraftan rutubetli hava ile
temas eden demir sürekli paslanır ve bir süre sonra yok olur.

11.2.1.2. Galvanik Pil Türleri


Korozyona neden olan galvanik pil türleri
• bileşim pilleri
• gerilme pilleri
• konsantrasyon pilleri olmak üzere üç pil türü vardır. *

11.2.1.2.1. Bileşim Pilleri


İki farklı türde metal arasında bir galvanik elemanı oluşabilir. İki metalden hangisinin katot, hangisinin anot olacağı
elektromotif kuvvet serisinden bulunabilir.
Buradan çıkarılan sonuca göre uygulamada iki ayrı tür metali temas halinde yan yana koymamak gerekir.

11.2.1.2.2. Gerilme Pilleri


Gerilme etkisinde atomlar en düşük enerjili denge konumundan ayrıldıklarından gerilmesiz bölgelere göre daha
yüksek enerjiye sahiptirler. Bundan dolayı gerilme etkisindeki atomların elektrolit potansiyelleri daha büyüktür ve
anot reaksiyonu gösterirler.
Plastik bölgede eğilmiş veya burulmuş metallerde plastik bölgeler anot reaksiyonu gösterir. Yandaki şekilde
görüldüğü gibi eğilmiş çubuğun eğilme bölgesinde korozyon daha şiddetli oluşur.
Benzer şekilde soğuk burulmuş tor çeliği çubukları sıcak haddelenmiş çelik çubuklara göre daha hızlı korozyona
uğrarlar. Çivilerin uç ve baş kısımları gövdeden daha çabuk paslanır.

11.2.1.2.3. Konsantrasyon Pilleri


Elektrolitin konsantrasyonu elektrot potansiyelini etkiler. Konsantrasyonun yüksek olduğu bölgeler katot, düşük
olduğu bölgeler anot reaksiyonu gösterir.

Yandaki şekilde de kapalı olan yerlerde oksijen azdır, bu bölgeler oksijeni fazla olan açık bölgelere göre daha
şiddetli paslanırlar.

11.3. Korozyona Karşı Korunma


Elektrolitin bulunmadığı hallerde korozyon tamamen önlenebilir. Ancak uygulamada bunu sağlamak çok güçtür.
Havadaki su buharının yoğuşarak yüzeylerde oluşturduğu su filmi bir elektrolit etkisi yapar. Metal parçalar üzerine
sürülecek yağ veya gres filmi korozyona karşı korur.

Korozyona karşı alınan önlemler dört grupta toplanabilir.


11.4. Endüstriyel Malzemeler
Uygulamada kullanılan malzemeler metaller, plastikler ve seramikler olmak üzere üçe ayrılırlar. Metaller üstün
mekanik ve fiziksel özelikleri nedeni ile en çok kullanılan ve en önemli malzeme sınıfını oluştururlar.

Metallerin elastisite modülleri diğer malzemelerinkinin (beton, ahşap ve plastikler gibi) 20-50 katı, mukavemetleri
ise 5-20 katı kadardır. Arı halde yumuşak ve düşük mukavemeti olmakla beraber alaşımlandırma, soğuk şekil verme
ve ısıl işlem uygulayarak sertlik ve mukavemetleri çok arttırılabilir.

Ayrıca üretim sırasında döküme, plastik şekil vermeye, keserek ve talaş kaldırarak işlemeye, kaynak, perçin ve vida
ile birleştirmeye elverişlidirler. Bütün bunlara karşılık diğer malzemelere göre dış etkilere (korozyona) genellikle
daha az dayanıklı ve daha pahalıdırlar.

Uygulamada kullanılan metallerle bunların alaşımlarının türleri binlerin üzerinde olup her biri belirli amaçlar için
geliştirilmiştir. Metaller demirli metaller ve demir olmayan metaller olmak üzere iki sınıfa ayrılırlar. Demirli
metallerde ana eleman demir olup bunun yanında karbon daima bir alaşım elemanı olarak bulunur, bu nedenle bu
sınıfa demir-karbon alaşımları denir.

11.5. Demir-Karbon Alaşımları (Çelikler)


Saf demir yumuşak ve düşük mukavemetlidir, içine karbon katılarak sertlik ve mukavemeti büyük ölçüde arttırılır.

Saf demirin çekme mukavemeti 30 kgf/mm2 civarında iken % 0,8 kadar karbon katılırsa mukavemeti 100 kgf/mm2
olur, ayrıca soğuk işleme veya su verme işlemi ile bu mukavemet 180 kgf/mm2 ye kadar çıkartılabilir.

Bundan başka bu alaşımlar normal halde kolayca işlenip şekil verilir, sonra ısıl işlemle sertlikleri çok arttırılabilir.
Bütün bu üstün özelikleri nedeni ile demir-karbon alaşımları uygulamada en önemli malzeme grubunu oluştururlar.

11.5.1. Demir - Karbon (Fe-C) Denge Diyagramı

Demir-karbon alaşımlarının denge diyagramını elde etmek için değişik bileşimde demir-karbon alaşımları
oluşturarak bunların soğuma diyagramları saptanır. İlk önce arı demirin soğuma diyagramını ele alalım.

Şekil 11.4' de görüldüğü gibi demirin üç ayrı polimorfu vardır. Sıvı halden katılaşırken (HMK)' li demiri oluşur,
1400°C' da bu yapı (YMK)' li demirine, 910 °C' ta da (HMK) yapılı demirine dönüşür. (HMK)' ye sahip demire ferrit,
(YMK)' ye sahip demire ise ostenit denir.
Şekil 11.4: Demirin soğuma diyagramı ve polimorfları
Demir-karbon sisteminde bu , ve fazları yanında ayrıca bir de demir karbür (Fe3C) fazı bulunur ve buna sementit
denir. Demir karbür bir bileşik olup ağırlık yönünden % 6,67 C içerir ve ortorombik kristal yapıya sahiptir.

Demir içine % 6.67 oranında C katılırsa bütün kütle sementitten oluşur. Bir uçta arı demir olan ferrit fazı çok
yumuşak ve düşük mukavemetli, öteki uçta demir karbür fazı çok sert ve gevrektir, ancak ikisinin ince karışımından
oluşan çelikler hem yüksek mukavemete ve hem de yüksek tokluğa sahiptirler.

11.5.1.1. Demir-Karbon Sisteminden Denge Diyagramı

Şekil 11.5: Demir-karbon sisteminde denge diyagramı


Demir-karbon alaşımlarında fazların C oranına ve sıcaklığa bağlı olarak değişimi Şekil 11.5 deki denge diyagramında
gösterilmiştir. Bu sistemde en ilginç iç yapı %0,8 C içeren alaşımda görülür. Bu alaşım sıvı halden katılaşırken
ostenit katı eriyiğine dönüşür, sonra 727 °C ta ötektoid reaksiyonu sonucu bu katı eriyikten aynı anda ferrit ve
sementit fazları oluşur.
Ferrit ve sementitin yan yana ardışık sık tabakalar halinde dizilmesi sonucu oluşan bu yapı kırıldığı zaman parlak
inci şeklinde görülür, bu nedenle, buna perlit denir. Ferrit çok yumuşak ve düşük mukavemetli, sementit çok sert
ve gevrektir, fakat bunların sık karışımından doğan perlit yüksek mukavemete ve yüksek tokluğa sahiptir.

Şekil 11.6: % 0.8 karbon içeren demir-karbon alaşımı 727°C da ostenitik yapıdan perlite dönüşümü
% 0,8'den az C içeren alaşımlar katılaşırken önce ostenit katı eriyiğine dönüşür. A3 sıcaklığına gelince Ostenitten
ferrit çökelir, 727 °C ta geri kalan ostenit %0,8C içerir ve bu sıcaklıkta perlite dönüşür.

11.5.1.2. Soğuma Süresinde Oluşan İç Yapılar


Oda sıcaklığında ferrit ve perlitten oluşan bir yapı elde edilir. Bu alaşım perlitik yapıya göre daha yumuşaktır. %
0,8-2 arasında C içeren alaşımlar soğurken önce ostenit katı eriyiğine dönüşür. AC sıcaklığında Ostenit katı eriyiği
karbonca doymuş hale gelir ve C'un fazlası tane sınırlarında ağ şeklinde sementit fazı halinde çökelir. Sıcaklık
düştükçe çökelen sementitin kalınlığı artar. 727°C ta geri kalan % 0,8 C içerir.

Dolayısıyla bu sıcaklıkta perlite dönüşür. Oda sıcaklığında perlit ile onu çevreleyen sürekli sementit ağından oluşan
bir yapı elde edilir, bundan dolayı bu bölgede alaşımların çok sert ve gevrek olması doğaldır (Şekil 11.8).

11.5.1.3. Beyaz Dökme Demir ve Kır Dökme Demir


C oranı % 2 den fazla olursa denge diyagramı iç yapı oluşumunu belirlemeye yetmez. Ayrıca soğuma hızı ve Si içeriği
oluşacak yapıyı etkiler. Birinci halde soğuma hızı yüksek (metal kalıpta döküm) ve Si < %1 ise diyagramda görülen
fazlar elde edilir.

Oda sıcaklığında ana kütlesi sementit ile bunun içinde dağılmış perlit adacıklarından oluşan bu metal çok sert ve
gevrektir, kırılınca beyaz görünür, bu nedenle buna beyaz dökme demir denir (Şekil 11.10). ikinci halde soğuma hızı
yavaş (kum kalıpta döküm) ve Si > % 1 ise kararsız Fe3C bileşiği ayrışır. Si burada C' nun ayrışmasında katalizör
etkisi yapar.

Karbon ince uzun grafit levhaları halinde oluşur, bu


metal kırıldığı zaman gri renkte görünür, bu nedenle buna kır dökme denir. Karbonun ayrışma
derecesine göre ferritik, perlitik ve karışık bir döküm yapısı elde edilir (Şekil 11.10).

11.6. Çeliklerin Sınıflandırılması


Bu alaşımlar içerdikleri karbon oranına göre iki sınıfa ayrılırlar.
1. Demirler : C<%0.1
2. Çelikler : 0.1<C<%2
Çelikler de dört alt sınıfa ayrılırlar;
1. Az Karbonlu Çelikler : %0.1<C<%0.2
2. Orta Karbonlu Çelikler : %0.2<C<%0.5
3. Yüksek Karbonlu Çelikler : %0.5<C<%2
4. Dökme Demirler : %2<C<%6.67 * Çıkmış Soru
11.7. Çelik Üretimi

11.8. Karbon Oranının Çeliklerin Alaşımlarının Mekanik Özeliklerine Etkisi * Çıkmış Soru Değerlendirme
• Arı demir yumuşak ve düşük mukavemetlidir.
• Karbon oranı arttıkça sementit miktarı yükselir
• Sertlik ve mukavemet artar, fakat süneklik azalır.
• Sementit gevrek bir faz olduğundan % 1 C oranından sonra çekme mukavemetinde azalma olur.
• Demir-karbon alaşımlarının gerilme şekil değiştirme diyagramlarının biçimi C oranına bağlıdır
• Az karbonlu çeliklerde belirgin akma basamağı vardır, büyük ölçüde plastik şekil değiştirmeden
sonra kırılırlar ve yüksek tokluğa sahiptirler.

Orta karbonlu çeliklerde akma basamağı görülmez ve oldukça sünektirler. Yüksek karbonlu çeliklerde ise
mukavemet yüksek fakat süneklik az, toklukları düşüktür, genellikle gevrek davranış gösterirler.

Ayrıca soğuk şekil verme ve su verme işlemleri elastisite modülünü değiştirmez, ancak elastik sınırı arttırır.

11.9. Çeliklerin (Fe-C Alaşımı) Kullanım Alanları


1. Demirler:
Yüksek plastik işlenebilirlik özeliğine sahiptirler, korozyona iyi dayanırlar. Ayrıca galvaniz (çinko banyosuna
daldırma) veya emaye (seramik bir filmle kaplama) edilerek korozyona dayanıklılığı daha da arttırılır. Genellikle
galvanizli saçların ve boruların üretiminde kullanılırlar.

2. Çelikler:
Az karbonlu çelikler genel amaçlar için kullanılan en ucuz çelik türüdür. Sünekliği yüksektir, kolay işlenir, su verme
ile sertleştirilemez. Orta karbonlu çelikler genellikle daha yüksek mukavemetli olup su verme ile sertleştirilebilir,
yapılarda ve makine parçaları üretiminde kullanılırlar.

Yüksek karbonlu çelikler sert olup işlenmesi zordur, genellikle takım ve kalıp üretimine elverişlidirler. Bu çelikler
700°C' de uzun süre tavlanırsa küresel karbür oluşur. Küreleştirme işlemi ile sertlik azalır ve şekil vermeden sonra
su vererek sertleştirilir.
3. Dökme demirler:
a) Beyaz dökme demir:
Ana faz demir karbür olduğundan çok sert ve gevrektir, ancak dökme ile şekil verilebilir. Genellikle aşınmaya
dayanıklılık gerektiren yerlerde, örneğin bilyalı öğütme değirmenlerde, demiryolu vagonu fren pabuçlarında ve kazı
makinelerinde kullanılırlar.
Beyaz dökme demir yüksek sıcaklıkta uzun süre tavlanırsa kararsız Fe3C bileşiği Fe ile küçük parçacıklar halinde
grafite ayrışır (Şekil 11.13). Bu yöntemle elde edilen metale temper dökme demir denir.

Sünekliği ve mukavemeti yüksek olan temper dökme demir karışık şekilli parçaların seri halde üretimine elverişlidir
(boru ekleme parçaları) (

b) Kır (sfero) dökme demir:


İçinde serbest halde uzun grafit parçacıkları bulunduğundan çekme mukavemeti düşük ve gevrektir, fakat basınç
mukavemeti yüksektir (Şekil 11.13). Kolay dökülür, talaş kaldırılarak kolay işlenir, titreşimi iyi söndürür ve en ucuz
metaldir. Bu nedenle endüstride geniş kullanma alanı vardır.

Dökümden önce sıvı halde iken içine biraz magnezyum katılırsa grafit kürecikler halinde oluşur, küresel veya sfero
döküm denen bu metalin sünekliği ve mukavemeti yüksektir (Şekil 11.14). Kır dökme demir dökümden önce yüksek
sıcaklıkta kızdırılırsa grafit çok ince parçacıklar halinde ayrışır, mekanik özelikler iyileşir.

11.10. Alaşımlı Çelikler


Basit karbonlu çeliklerde C arttıkça sertlik ve mukavemet yükselir , fakat süneklik azalır ve gevrekleşir. Sünekliği
koruyarak mukavemeti arttırmak için alaşım elemanları katılır. Alaşım elemanları ayrıca çeliklerin sertleşme
yeteneğini arttırmak ve özel amaçlı çelikleri üretmek için de katılır.

Bu şekilde elde edilen alaşımlı çeliklerin türü 2000' e yakındır. Çeliğe katılan her alaşım elemanının etkisi değişiktir.
En çok kullanılan alaşım elemanları Cr ve Ni dir. Bunlardan başka Mn, Si, Mo, Co, W, V gibi çeşitli elemanlar alaşımlı
çelik üretiminde kullanılırlar.

Bu elemanlar yapıda ya katı eriyik veya karbür şeklinde bulunurlar, örneğin Ni yalnız katı eriyik, Cr çoğunlukla katı
eriyik ve biraz karbür, Ti çoğunlukla karbür oluşturur.

Alaşımlı çelikler alaşım elemanlarının miktarına göre az alaşımlı çelikler ve çok alaşımlı çelikler olmak üzere ikiye
ayrılırlar:

a) Az alaşımlı çelikler:

Bunlarda alaşım elemanı %5' ten azdır. Genellikle yüksek mukavemetli yapı çeliği ve makine parçaları üretiminde
elverişlidirler. Şekil verdikten sonra su verme ile sertlikleri çok arttırılabilir.

b) Yüksek alaşımlı çelikler:

Bu çeliklerde alaşım elemanı %5 ten fazladır, genellikle özel amaçlar için kullanılırlar. Örneğin, % 18 Cr , %8 Ni' li
paslanmaz çelik, kayaları delmek için kullanılan ve aşınmaya ve darbeye karşı çalışan % 14 Mn' li çelikler, % 20' den
fazla Cr içeren yüksek sıcaklığa dayanıklı kalıp çelikleri bu sınıfa girerler.

11.11. Metallerin Sınıflandırılması ve Standartları


Endüstride, yapılarda ve makine üretiminde kullanılan metallerin türleri 2000'in üstündedir. Bunlar türlerine,
birleşimlerine, mukavemetlerine ve kullanma amaçlarına göre sınıflara ayrılarak standartlaştırılmışlardır.

Türk Standartları Enstitüsü her sınıf için hazırladığı standartta ayrıntılı bilgiler vermiş ve bunları birer numara ile
belirtmiştir. örneğin TS 708 Beton Çelik Çubukları, TS 2162 Genel Yapı Çelikleri hakkında ayrıntılı bilgiler
verilmektedir.

Genel yapı çeliklerinin sınıfını belirten simgelerin başında Ç, St veya Fe harfleri bulunur. Bunlardan sonra gelen sayı
o çeliğin sahip olması gereken minimum mukavemeti kgf/mm2 veya N/mm2 olarak verir. Mukavemet belirten
sayıdan sonra verilen 1, 2 veya 3 sayıları çeliğin kalitesini belirtir.

Örneğin yapı çeliği Ç 52-2, 2. kalite basit karbonlu çelik olup çekme mukavemeti minimum 52 kgf/ mm2 dir.

Türk Standartları TS 649 Yapı Çeliklerinin. TS 708 beton çeliklerinin özeliklerini, bileşimlerini belirtir ve
uygulanacak deneyleri hakkında bilgi verir. TS 708 de beton çelikleri iki gruba ayrılmıştır.

Birinci grup nervürsüzdür, ÇI az karbonlu (% 0,1-0.2 C'lu) çelik çubuklardır ve çekme mukavemetleri en az 34
kgf/mm2 dir. Ç II orta karbonlu (%0,3 -0,4C'lu) çubuklardır ve çekme mukavemetleri en az 50 kgf/mm2 dir.
İkinci grup beton çelikleri nervürlü olup sınıf numarasının yanında a veya b harfleri vardır. Beton Ia çeliği az
karbonlu, sıcak haddelenmiştir, çekme mukavemeti en az 34 kgf/mm2 dir. Beton IIIb çelik çubukları Ia çeliğinin
soğuk burulması ile elde edilir, nervürler spiral şeklinde görülür ve çekme mukavemeti en az 50 kgf/mm2 dir.

Beton IIIa çeliği orta karbonlu sıcak haddelenmiştir, çekme mukavemeti en az 50 kgf/mm2 dir, nervürler eksene
paraleldir. Buna göre I sınıfındakiler düşük mukavemetli, III sınıfındakiler ise yüksek mukavemetli beton çelik
çubukları sayılır.

Makine parçaları üretiminde çeşitli basit karbonlu ve alaşımlı çelikler kullanılır. Bunlar kullanma amacına göre
sınıflara ayrılırlar, Örneğin, sementasyon çelikleri, otomat çelikleri, kazan çelikleri, yüksek sıcaklığa dayanıklı
çelikler, paslanmaz çelikler, yay çelikleri ve takım çelikleri gibi.

Bunların simgeleri alaşım elemanlarının türüne, miktarına ve mukavemetine göre tayin edilmiştir. Dökme çelikler
DÇ, beyaz dökme demir DDL simgesi ile gösterilir ve sonuna minimum mukavemet kgf/mm2 cinsinden eklenir.

Demir olmayan metallerin simgesinde alaşımda bulunan elemanları ve miktarları belirtilir, örneğin CuZn40 % 40 Zn
içeren pirinci, CuSn2 ise % 2 Sn içeren bronzu gösterir. Bu konuda ayrıntılı bilgiler standartlardan, kataloglardan ve
el kitaplarından sağlanabilir (Ref. 10 ve 11).

(Kaynaklar : Stahlschlüssel, Verlag Stahlschlüssel Wegst KG, D-7142 Marbach-Neckar, Almanya, 1974, 11) Metals
Handbook, Vol. 1. Propertlies and Selection of Metals, ASM, Metals Park, Ohio, U.S.A. 1967.)

Dünyada metal üreten her ülke ürünlerini kendi simgeleri ile anarlar. Bileşim ve özelik bakımından aynı olan bir
ürün değişik ülkede farklı simgelerle gösterilir, özelikle dış ülkelerde görev yapan bir mühendisin yabancı kaynaklı
bir ürüne ait simgenin ne tür bir alaşımı gösterdiğini bilmesi gerekebilir.

Çeşitli ülkelerin çelikler için kullandıkları simgeleri ve bunların karşılıklarını içeren 10 numaralı kaynak bu konuda
yararlı olabilir.

11.12. Demir Dışı Metaller

Demir olmayan metallerin bazı üstün özelikleri nedeni ile endüstride önemli uygulama alanları vardır. Sahip
oldukları özellikleri nedeniyle bazı hallerde demir-karbon alaşımlarına tercih edilirler.

Bununla beraber elastisite modülleri, sertlik ve mukavemetleri daha düşüktür. Endüstride kullanılan metallerin
yaklaşık olarak % 80-85' i demir-karbon alaşımları, % 15-20 kadarı demir olmayan metallerdir. Bu metallerin en
önemli sakıncaları pahalı olmalarıdır. Bu grupta bakır ve bakır alaşımları ile alüminyum ve alüminyum alaşımları
burada kısaca ele alınacaktır.

11.13. Bakır ve Bakır Alaşımları


Arı bakır yumuşak, plastik işlenebilme özeliği yüksek ve korozyona dayanıklıdır. Yapılarda çatı kaplama malzemesi
olarak kullanılır. Yüksel termal iletkenliği nedeni ile ısıtma ve soğutma sistemleri üretiminde, yüksek elektriksel
iletkenliği nedeni ile de iletken tel üretiminde çok kullanılan bir malzemedir. Alaşımlandırma ile mukavemeti çok
arttırılabilir.
Bakır alaşımları genellikle pirinçler ve bronzlar olmak üzere ikiye ayrılır.

11.14. Alüminyum ve Alüminyum Alaşımları


Arı alüminyum yumuşak, işlenmesi kolay ve korozyona dayanıklı, ısıl ve elektriksel iletkenliği yüksektir.
Alaşımlandırma ile mukavemeti önemli derecede arttırılır. Özgül ağırlığı düşük olduğundan (2,7 gr/cm3) uçak ve
benzeri hafif yapılar için çok elverişlidir. Arı alüminyum büyük açıklıklı enerji hatlarında iletken tel olarak
kullanılır.
Alüminyuma Cu, Mg, S, Ni ve Mn gibi çeşitli alaşım elemanları katılarak belirli amaçlar için değişik türde alaşımlar
üretilir. Bunlardan en önemli olan ikisi aşağıda kısaca tanıtılacaktır.
Düralümin

Piston Alaşımı

Alüminyuma eloksal denen elektrokimyasal işlem uygulayarak korozyona dayanıklılığı daha da arttırılır. Kolay
işlenebilme, boyutların zamanla değişmemesi ve güzel görünüşü nedeni ile yapılarda doğrama malzemesi olarak
kullanılır.
11.15. Metallerin Mekanik Özelliklerini Değiştirmek İçin Uygulanan İşlemler
Metallerin mekanik özelikleri büyük ölçüde iç yapıya bağlıdır. İç yapıları değiştirmek suretiyle sertlik, mukavemet
ve süneklilik uygulama amacına göre ayarlanabilir, örneğin yumuşak olan bir orta karbonlu çeliğe kolayca şekil
verilir, sonra su vererek çok sert hale getirilir ve aşınma direnci çok arttırılır.
İç yapıda değiştirilmesi mümkün yapısal faktörler tanelerin büyüklüğü ve biçimi, bileşimi, fazların türü ve dağılış
biçimleridir.
İç yapıları değiştirmek için uygulanan işlemler
• Alaşımlandırma
• Soğuk şekil verme
• Isıl İşlem

11.15.1. Isıl İşlemler


• Metallere uygulama amacına en uygun özelliği sağlamak amacı ile uygulanan kontrollü ısıtma ve
soğutma işlemlerine ısıl işlem denir.
Bunlar genellikle iki ayrı grupta incelenir.
• Yumuşatma tavlaması ve normalizasyon
• Çeliklere uygulanan su verme sertleşmesi ve temperleme işlemleri

11.15.1.1. Bir Çeliğe Su Verebilmek İçin Gerekli Koşullar


Bir çeliğe su verebilmek için aşağıdaki koşullar sağlanmalıdır:

Martenzit çok sert ve gevrek olduğundan çarpma mukavemeti düşüktür. Bu sakıncayı gidermek için su vermeden
sonra 300-350 °C' ta bir süre ısıtılır. Bu işlem süresinde artık gerilmeler giderilir, sertlik biraz azalmakla beraber
tokluk önemli ölçüde artar. Bu işleme temperleme denir.

Temperlemeden sonra bazıları çeliği suda soğutur. Bundan dolayı halk dilinde buna çifte su verme, ayrıca
temperleme sıcaklığı civarında çeliğin yüzeyi mor-mavi bir renk aldığından menevişleme de denir.

11.16. Metallerde Kaynaklı Bileşimler


Kaynak, metal parçalarına yüksek sıcaklıkta uygulanan birleştirme işlemidir. Ergitme kaynağı ve basınç kaynağı
olmak üzere iki yöntem vardır.

Ergitme kaynağında birleştirilecek metal parçalarla dolgu olarak kullanılacak kaynak teli ergime sıcaklığına kadar
ısıtır. Bunun için gaz alevi (oksi-asetilen alevi) veya elektrik arkı kullanılır. Kaynak sırasında sıvı hale gelen
metaller birbirleri ile karışarak sürekli bir iç yapı oluştururlar.

Basınç kaynağı ise genellikle demire uygulanır ve buna demirci kaynağı da denir. 800°C' un üstünde tavlanan
demir parçalar üst üste konarak presle bastırılır veya dövülürse temas yüzeyi boyunca atomsal yayınım nedeni ile
sürekli bir yapı oluşur ve iki parça birbirine kaynar. Kaynak sırasında oksitlenmeyi önlemek ve oluşacak cürufu
uzaklaştırmak için özel örtü maddeleri (kaynak pastası ve dekapan) kullanmak gerektir.

Kaynak sırasında metallerde görülen doğal ergime ve katılaşma faz dönüşümleri oluşur. Kaynak bölgesinde ergimiş
metal çevredeki soğuk ana kütle tarafından hızla soğutulur, bu nedenle ince taneli yapı meydana gelir.
Soğuma hızı elektrik kaynağında daha hızlıdır, genellikle daha homojen ve mukavemeti daha yüksek kaynak elde
edilir. Kaynak çevresinde sıcaklık farkları çok yüksek olduğundan özelikle kalınlıkları fazla ve değişik büyüklükte
olan bileşimlerde önemli artık gerilmeleri doğar. Büyük yapılarda bu gerilmeler çatlamalara neden olabilir. Bu
durumlarda artık gerilmeleri azaltacak önlemler almak gerekir.

Bazı hallerde artık gerilmeleri giderici tavlama uygulanabilir. Örneğin, büyük buhar kazanlarını 600°C civarında
tavlayarak artık gerilmeleri gidermek zorunludur.

Kaynak süresinde yüksek sıcaklık nedeniyle ana metalde yapısal değişiklik oluşabilir. Soğuk burma ile sertleştirilmiş
tor çeliklerde 600° C' un üstündeki sıcaklıklarda pekleşmenin oluşturduğu mukavemet artışı kaybolur.

11.16.1. Bindirme Kaynağı ve Alın Kaynağı


Bu tür çeliklerde tüm kesiti yumuşatacak alın kaynağı yerine bindirme kaynağı uygulanır; bindirme bölgesi kısmen
ve kademeli olarak kaynatılır.

Genellikle ısıl işlemle sertleştirilebilen yüksek mukavemetli çeliklerin kaynak bölgesinin mukavemeti ana
kütleninkinden daha az olur.
Çeliklerde kaynak sırasında FeO oluşur ve buda C tarafından redüklenerek CO gazları meydana gelir. C oranı
arttıkça kaynak bölgesinde kalan bu CO gazı kabarcıkları kaynak kalitesini azaltır. % 0.25' in altında C içeren
çeliklerin kaynak kabiliyeti iyidir. Bu değerin üstünde özel önlemler ve uygun elektrot kullanılarak bu sakınca
önlenmeğe çalışılır.
• Karbon miktarı arttıkça kaynak kabiliyeti azalır.*
Dökme demirin kaynağında beyaz dökme demir ve sakıncalı artık gerilmeler doğar, çatlamalar oluşabilir. Yüksek
silisyumlu kaynak çubuğu kullanmak, kaynaktan önce parçayı ısıtmak ve yavaş soğutmak suretiyle bu sakıncalar
önlenir. Dökme demir parçalara pirinç kaynağı da uygulanabilir.

Alüminyum ve bakır alaşımları da kaynakla birleştirilebilir. Bunun için özel kaynak elektrodları ve uygun örtü
malzemesi (dekapan) kullanılır.

Bölüm 12-SERAMİKLER, ÇİMENTO VE KOMPOZİTLER

12.1. Seramikler
Seramikler metal ve metal olmayan elemanlardan oluşan inorganik bileşiklerdir. Bunlar çoğunlukla doğada kayaların
dış etkilerle parçalanması sonucu meydana gelen kil, kaolen ve benzeri maddeleri yüksek sıcaklıkta pişirerek elde
edilirler. Bu nedenle halk dilinde seramik, pişmiş toprak esaslı malzeme anlamına gelir.

Uygulamada çok kullanılan cam, tuğla, kiremit, taş, beton, aşındırma tozları, porselen ve refrakter malzemeler bu
sınıfa girerler.

Seramiklerin bileşiminde çoğunlukla değişik türde silikatlar, alüminatlar ve bunların yanında bir miktar metal
oksitleri bulunur. Bu bileşikler genellikle iyonsal bağa, bazıları iyonsal bağla kovalan bağın karışımına sahiptirler;
dolaysıyla yapıları çok kararlıdır. Genellikle yüksek sıcaklığa dayanıklı, sert ve gevrek olurlar.

İyi yalıtkandırlar, ayrıca bazıları manyetik, piezo elektrik ve yarıiletkenlik özelliklerine sahiptir, bu nedenle
elektronik endüstrisinde geniş ölçüde kullanılırlar.

12.1.1. Seramiklerin Yapısı


Seramik mineraller ve fazlar çoğunlukla metallerde olduğu gibi kristal yapılı, bazıları da amorf yapılıdır. Ancak
seramik kristallerinde atomların dizilişi çok daha karışıktır. Örneğin basit bir kil olan Al2Si2O5(OH)4'ün kristal
yapısında Al, Si, O ve OH kökü olmak üzere dört değişik tür yapısal birey vardır. Bazı seramiklerin kristal yapısı,
mikada olduğu gibi, dıştan gözlenebilir, nitekim mika belirli kristal düzlemleri boyunca ayrılarak kolayca kırılır.

Yapı bireylerinin dizilişi değişik biçimde olabilir. Bazılarında üç boyutlu uzayda düzenli (kristal), bazılarında bir
düzlem boyunca, bazılarında da yalnız bir zincir boyunca düzenli, bazılarında ise tamamen düzensiz (amorf) diziliş
vardır. Bazı seramiklerde polimorfizm özelliği görülür. Örneğin silika'nın (SiO2) düşük sıcaklıkta kuvartz, orta
sıcaklık ta tridimit ve yüksek sıcaklıkta kristobalit olmak üzere üç polimorfu vardır.

Seramiklerin yapısı karmaşık ve bağları kuvvetli olduğundan faz dönüşümleri oldukça yavaştır. Bu nedenle soğuma
hızının iç yapı oluşumuna etkisi büyüktür. Sıvı halde amorf olan cam normal soğuma süresinde amorf yapıyı
koruyarak katılaşır. Eğer cam çok yavaş soğutulursa kısmen kristalleşme görülür.

Refrakter özelliğe sahip karbür ve nitrürlerde metalsel ve kovalan bağlar karışık haldedir. TiC, Si3N4, SiC, BN ve
ZrN gibi seramik bileşiklerin yapı ve özellikleri metallerle seramikler arasındadır. Silikatlar yapı ve özellikleri
nedeni ile inorganik polimer sayılırlar. Soğuma süresinde hacmin sıcaklıkla değişimi yönünden polimerlerle camlar
arasında bir benzerlik vardır. Kristal yapı oluşumunda olduğu gibi katılaşma sabit sıcaklıkta oluşamaz ve katılaşırken
ani hacim azalması görülmez.

12.1.1.1. Seramiklerde Kristal Yapılar

Seramiklerde kristal yapılar aşağıda görüleceği gibi üç ayrı türe ayrılabilir.

AX türü kristaller:
En basit seramik bileşiklerde eşit sayıda metalsel ve metalsel olmayan eleman vardır. A türü atomlarla B türü
atomlar arasında düzenli bir ilişki kurarlar. Koordinasyon sayıları 4, 6 veya 8 olabilir. 6'lı koordinasyona sahip
yüzlerce seramik bileşik vardır.

Yüzey merkezli kübik kafesin köşelerinde ve yüzey merkezlerin de birer Cl iyonu, kenar ortalarında da birer Na
iyonu bulunur. Buna göre bir birim hücrede 4 Na ve 4 Cl atomu vardır. Birim hücrenin bir kenarı Cl iyonu ile Na
iyonunun iyonsal çaplarının toplamına eşittir. MgO ve FeO te bu tür kristal yapıya sahiptir.

Am, Xp türü kristaller:


Bu tür kristalleri oluşturan elemanların oranı 1/2 veya 2/3 şeklindedir. Bunlara örnek olarak CaF2 ve Al2O3
gösterilebilir. CaF2 yüzey merkezli kübik, Al2O3, hegzagonal sık düzenli birim hücreye sahiptir.

Am,,Bn,Xp türü kristaller:


İkiden fazla tür eleman içeren bu çok elemanlı bileşiklerin yapısı çok daha karışıktır. Bu türün en ilginç örneği
baryum titanattır (BaTiO3). Yüzey merkezli kübik birim hücrenin köşelerinde Ba2+ iyonları yüzey merkezlerinde O2-
iyonları ve merkeze yakın bir yerde Ti4+ iyonu bulunur. Ti4+ iyonunun asimetrik konumu nedeni ile piezo elektrik
özelliğine sahip baryum titanat mekanik titreşimleri elektriksel büyüklüğe dönüştürür, bu nedenle pikap iğneleri
üretiminde kullanılır.

Bu grubun diğer bir ilginç örneği MFe2O3 bileşikleridir. Burada M bir iki değerli katyondur. Ferrit türü seramikler
denen bu malzemeler manyetik özelliğe sahiptir. Bu tür seramik mıknatıslar manyetiklik özelliğine sahip oldukları
gibi elektriksel yalıtkandırlar, bu nedenle elektrik elektronik endüstrisinde geniş ölçüde kullanılırlar.
12.2. Silikatlar

Seramiklerin büyük bir çoğunluğu çeşitli türde silikatlar içerirler. Doğada bol miktarda bulunan silikatlar bazı üstün
özellikleri nedeni ile geniş ölçüde seramik malzeme üretiminde kullanılırlar. Beton, tuğla, kiremit, cam ve porselen
yapı malzemeleri temel bileşimleri silikatlardır. Bunların yapıları aşağıda kısaca tanıtılacaktır.

Silikatlarda temel yapı bireyi SiO4 dörtyüzlüsüdür. Bu dörtyüzlünün merkezinde bir silisyum atomu, köşelerinde
birer oksijen atomu bulunur. Si ile O atomları arasındaki bağ kovalent türde olup çok kuvvetlidir.

Köşelerdeki O atomlarının valans kabuğunda bir boş enerji düzeyi vardır. Bu oksijen atomları ya komşu
dörtyüzlünün Si atomu ile bir çift elektron paylaşarak veya bir metal atomundan bir elektron alarak valans
elektronlarının sayısını sekize tamamlarlar ve böylece çok kararlı bir yapıya sahip olurlar.

Şekil 12.2 (a)' da oksijen atomlarının komşu dörtyüzlülerin Si atomları ile oluşturduğu sürekli kovalent bağ ağı
görülüyor. Bu şekilde birbirleri ile bağlanan dörtyüzlüler uzayda düzensiz dizilirse amorf silis, eğer düzenli dizilirse
kuvartz kristali oluşur. Her ikisinin de kimyasal bileşimi SiO2 dir.

İç yapı türlerinin şekillerini görmek için başlıklara tıklayınız. Şekil 12.2: Silikatların oluşturduğu iç yapı türleri
Silikat dörtyüzlüleri iki değerli metal iyonu ile bağ kurarsa Şekil 14.2 (b)' deki gibi sürekli bir yapı elde edilir
(Mg2SiO4 gibi). Diğer taraftan oksijen atomları bir değerli metal iyonları ile bağ kurarsa Şekil 12.2 (c)' de görüldüğü
zincir şeklinde bir silikat yapısı oluşur (Mg2SiO4 gibi). Bu durumda zincir boyunca sürekli kovalan bağ, yan
atomlarda iyonsal bağ bulunur.

Yukarıda açıklanan iç yapı oluşumları göz önüne alınacak olursa silikatların polimerler de olduğu gibi zincir ve uzay
ağı türü yapılara sahip olduğu görülür. Bundan başka bazı silikatların tabakalı yapısı vardır.

Zincir türü yapıya örnek asbest lifleri, uzay ağı türü yapıya örnek kuvartz ve tabakalı yapıya örnek mika
gösterilebilir. Bu yapısal benzerlikler nedeni ile seramiklere bazen inorganik polimerler de denir.
12.3. Seramiklerin Sınıflandırılması
Endüstride geniş kullanma alanına sahip seramikler iki gruba ayrılarak incelenebilirler.
a) Camlar:
Silikatlar en çok cam üretiminde kullanılır. Yüzlerce cam türü bulunmakla beraber en önemlileri: soda-kireç camı
(pencere camı), kurşunlu cam, boronsilikat camı ve silis camıdır.
b) Pişmiş kil ürünleri:
Tuğla, kiremit, porselen ve refrakter malzemeler (ateş tuğlası).
Cam genel anlamda ergimiş haldeki amorf yapısını koruyarak katılaşan inorganik malzeme olarak tanımlanabilir.
Çok sert ve gevrek olan camın saydam oluşu en yararlı özelliği sayılır.
Basınç mukavemeti çok yüksek, fakat çekme mukavemeti çok düşüktür. Burada başlıca dört tür camın yapısı ve
genel özellikleri ele alınacaktır.

12.3.1.1. Cam Türlerinin Bileşimleri Ve Özellikleri

Silis Camı:
Silika (SiO2) en iyi cam oluşturan bir bileşiktir. Yukarıda açıklandığı gibi silikat dörtyüzlülerinin ara oksijen atomları
ile oluşturduğu sürekli bir kovalent bağ ağına sahiptirler. Genel olarak amorf yapıya sahiptirler. Silikanın ergime
sıcaklığı çok yüksek olduğu gibi (1710°C) yumuşak halde viskozitesi çok büyüktür, bu nedenle işlenmesi zordur.
Bununla beraber ergime sıcaklığı yüksek, ısıl genleşme katsayısı düşük olduğundan termal şoka iyi dayanır,
dolayısıyla sıcaklığa dayanıklı cam eşya üretimine elverişlidir.

Soda-Kireç Camı:
Silikaya soda (Na2O) ve kireç (CaO) katılacak olursa Si-O bağlarının sürekliliği yer yer bozulur ve açık kalır, ergime
sıcaklığı düşer (650-815°C) ve viskozite azalır, dolayısıyla kolay işlenir. CaO camın suya ve kimyasal etkilere
direncini arttırır, sertliğini yükseltir. Isıl genleşme katsayısı yüksek ve ısıl iletkenliği düşük olduğundan soda-kireç
camı ısı şokuna dayanamaz, kolayca çatlar. Bu tür cam genellikle pencere camı ve ucuz cam eşya üretiminde
kullanılır.

Kurşunlu Cam:
Silikaya kireç yerine kurşun oksit (PbO) katılırsa elde edilen kurşunlu camın ışığı kırma ve yayma özelliği yüksek
olur. Optik endüstrisinde kullanılan flint cam bu türdendir. Ayrıca parlak ve pırıltılı bir görünüşte olduğundan halk
dilinde kristal denen değerli cam eşya üretimine elverişlidir.

Boron Silikat Camı:


Silika alkali metal oksitleri yerine boron oksit (B2O3) katılırsa camdaki kuvvetli kovalent bağlar sürekliliğini korur.
Bu tür camın ısıl genleşme katsayısı çok düşüktür (pencere camının üçte biri kadar), kimyasal etkilere ve yüksek
sıcaklığa dayanıklıdır. Laboratuar aletleri ve ateşe dayanıklı cam eşya üretiminde kullanılır. Endüstride pyrex denen
cam boron silikat camıdır.

12.3.2. Pişmiş Kil Ürünleri


Killer kayaların dış etkilerle ufalanması sonucu oluşurlar. Doğada çok değişik bileşimde ve özellikte kil vardır.
Killerin içinde bulunan temel bileşenler silika (SiO2), alümina (Al2O3) ve sudur. Bunlardan başka demir oksitler,
alkali ve toprak alkali bileşikleri bulunur.

Temel bileşenlerden silika (SiO2) 1720 °C da, alümina 2050 °C ta ergir. Silikaya % 6 alümina katılırsa ötektik
reaksiyon oluşur, ergime sıcaklığı 1550 °C'a düşer. Kil içinde bulunan demir oksit ve alkali bileşikler ergime
sıcaklığını daha da azaltarak 900 °C 'a kadar indirir.

Kilde ilk ergiyen bileşenler sıvı hale geçerek katı parçacıkların çevresini sararak boşlukları doldurmaya başlar. Bu
olaya camlaşma veya vitrifikasyon denir. Sıcaklık yükseldikçe ergiyen kısmın miktarı artar, camlaşma derecesi
yükselir, boşluklar azalır, en sonunda bütün kütle hale geçerek tam camlaşma oluşur (1400°C civarında).

Ergime başladıktan sonra soğutulursa cam yapısına sahip bir matris ile onun çevrelediği inert parçacıklardan oluşan
bir yapı meydana gelir. Camlaşma derecesi arttıkça porozite azalır, yoğunluk artar, sert gevrek ve yüksek
mukavemetli bir malzemeye dönüşür.

Yapılarda kullanılan tuğla ve kiremit kilin pişirilmesi sonucu elde edilir. Yeşil renkte plastik kıvamda kil SiO2 ve
Al2O3'ten başka demir oksitleri, bağı alkali bileşikleri ve % 20 kadar su içerir.

Plastik kıvamdaki kile kolayca şekil verilerek önce kurutulur. Kurutma çabuk olursa su hızla buharlaşır, geriye
boşluklar bırakır ve mukavemet düşük olur.
Kurumuş kil fırında pişirilir, önce serbest su, sonra kimyasal bileşimdeki suyun önemli bir kısmı uçar. 800°C' ın
üzerinde vitrifikasyon sonucu parçacıklar arasında bağlar oluşmaya başlar (buna sinterleme de denir) , sıcaklık
yükseldikçe vitrifikasyon artar. Tuğlanın rengi başlangıçta kırmızı olur, sıcaklık yükseldikçe siyaha döner, bu
durumda gözenekler azalır, mukavemet artar.

12.3.3. Refrakter
Kilden veya diğer seramik oksitlerden (CaO, MgO, SiO2 ve Al2O3 ve ZrO2) üretilen refrakter malzemeler yüksek
sıcaklığa dayanıklıdır ve iyi yalıtım sağlarlar. Bu nedenle metalürji fırınlarında kullanılan refrakter tuğlası üretimine
elverişlidirler. Bu amaçla yüksek oranda silika, alümina ve magnezyum oksit içeren killerde kullanılır.

Alümina oranı arttıkça ateşe dayanıklılık artar. Asidik tuğlalarında ana bileşen silika, bazik tuğlalarda magnezyum
oksittir.

12.4 Seramiklerin Özellikleri

Mekanik Özellikler
Seramikler genellikle çok sert ve gevrektirler. Basınç mukavemetleri çok yüksek olmakla beraber çekme
mukavemetleri çok düşüktür. Gevrek olduklarından iç yapı kusurları, çentikler, çizikler ve mikroçatlaklar gerilme
yığılmasına neden olur, dolayısıyla çekme etkisinde kolay kırılırlar. Seramiklerde basınç mukavemeti ortalama
olarak çekme mukavemetinin sekiz katıdır. Isıl işlemle yüzeyde artık basınç gerilmeleri oluşturarak çekmeye karşı
mukavemetleri arttırılabilir. Yumuşama noktasına kadar ısıtılıp hızla soğutulmuş camın mukavemeti üç katına
çıkabilir. Bunlara temperlenmiş cam veya duracam denir. Diğer taraftan iç yapı kusurlarını azaltacak şekilde
üretilen camın çekme mukavemeti çok yükselir, örneğin çok ince cam liflerinde kusur çok azdır, dolayısıyla
mukavemeti cam çubukların mukavemetinin yüz katı kadar olabilir. Cam lifleri epoksi veya poliyesterle
yapıştırılarak çok yüksek mukavemetli kompozit malzemeler elde edilir. (Örnek: bot, tekne ve su deposu yapımında
)
Seramiklerin kaymaya karşı direnci çok yüksektir, plastik şekil değiştirmeksizin kırılırlar. Ayrıca bazıları çok sert
olduklarından aşındırıcı malzeme (abrazif) olarak geniş ölçüde kullanılırlar. Arı Al2O3 kristali (Karborandum) doğada
elmastan sonra en sert cisimdir.. Zımpara tozu çoğunlukla Al2O3 içerir. SiC, TiC ve WC bileşikleri de çok serttir.
Bunlar toz halinde elde edilirler. Uygun bir metalle sinterlenerek sert kütle haline getirirler. Bağlayıcı madde
olarak Al, Co, Mo, Fe, Cr, ve Ni kullanılabilir. Seramik ve metal tozları karışımı metalin ergime sıcaklığına kadar
ısıtılır, ergiyen metal katı parçacıkların arasını doldurur, basınç uygulayarak boşlukluk azaltılır (buna sıvı faz
sinterlemesi denir). % 20 metal ve % 80 seramik içeren bu malzemelere sermetler ve uygulanan yönteme toz
metallürjisi yöntemi denir.
Elektriksel özellikler
Seramikler genellikle yalıtkan veya dielektrik malzemelerdir. Elektriği iletmezler fakat elektrik alanına tepki
gösterirler. Elektriksel alan etkisinde oluşan kutuplaşma nedeni ile yüzeylerinde büyük ölçüde elektron depo
edilebilir. Yüksek dielektrik özelliğine sahip seramikler kondansatör üretiminde kullanılır. Bazı seramikler, Fe3O4,
FeO ve NiO gibi, yarıiletkenlik özelliğine sahiptirler. Kuvars kristali ve baryum titanat (BaTiO3) mekanik etkiyi
elektriksel etkiye çevirirler. Piezoelektrik denen bu özelliğe sahip seramikler elektronik endüstrisinde transdüser
olarak kullanılır. Diğer taraftan manyetik özelliğe sahip seramikler yalıtkan olduklarından yüksek frekanslı
uygulamalara elverişlidirler. Baryum ferrit (BaO. 6Fe2O3) ve (MnZn) Fe3O4 bunlara örnek olarak gösterilebilirler.

12.5. Beton
Beton kum, çakıl, çimento ve su karışımından oluşur. Bileşiminden anlaşılacağı gibi beton seramik türü malzeme
sayılır ve yapılarda büyük ölçüde kullanılır. Değişik büyüklükte kum, çakıl ve kırma taştan oluşan agrega iskeleti
çimento hamuru yardımı ile birbirlerine bağlanarak sağlam ve dayanıklı bir kütleye dönüşür. Bu kütlede bağlayıcı
madde olarak kullanılan çimento su ile karıştırılınca işlenebilir plastik bir kıvam alır, kalıp içine yerleştirilir ve
zamanla sertleşir.

Uygulamada en çok kullanılan bağlayıcı madde çimentodur. Aşağıda çimentonun bileşimi ve su ile karıştırılıp hamur
haline getirildikten sonra oluşan sertleşme olayı kısaca tanıtılacaktır.

Çimento üretiminde kullanılan hammaddeler kil, kalker taşı, az miktarda demir oksit ve alçı taşıdır. Kilin
bileşiminde silis (SiO2), alümina (Al2O3) ve demir oksit, kalkerde ise kireç (CaO) ve magnezya (MgO) bulunur.

Döner fırında pişirilen kil-kalker karışımı klinkere dönüşür. Klinker bir miktar alçı taşı katılarak değirmende öğütülür
ve toz haline getirilir. Uygulamada kullanılan toz halindeki çimentonun da bulunan ana bileşenler aşağıdaki
karmaşık bileşiklerdir.
Çimento su ile karıştırılarak hamur haline getirildikten bir süre sonra hidratasyon (su ile reaksiyon) sonucu
katılaşma ve sertleşme başlar. Trikalsiyum silikat ve dikalsiyum silikatın hidratasyonları sonucunda 3CaO.2SiO2
3H2O ve Ca(OH)2 bileşikleri oluşur.

Trikalsiyum alüminat ise 3 CaO . Al2O3. 6H2O bileşiğine dönüşür ve bu olay süresinde önemli miktarda su açığa
çıkar. Hidratasyon olayları sonucu mikro kristalli bir jel yapısı oluşur. Agregaların arasını dolduran bu sürekli faz
zamanla griftleşerek kütleye mukavemet kazandırır.

12.5.1. Çimentonun Sertleşmesi


Trikalsiyum silikat oldukça hızlı sertleşerek 30 günde alacağı son mukavemetin % 70 ine ulaşır. Dikalsiyum silikatın
sertleşmesi ise çok yavaş ilerler, 6 ay sonra son mukavemetin 2/3 üne erişir ve hidratasyon sırasında ısı açığa çıkar.

Büyük beton kütlelerinde sertleşme süresinde sıcaklığın yükselmesi, daha sonra azalması önemli ısıl büzülmelere,
dolaysiyle çatlamalara neden olur. Bunu önlemek için çimentodaki bileşenlerin miktarını uygun bir biçimde
ayarlamak gerekir.

Çimentoların özellikleri bileşimlerine bağlıdır. İnşaat endüstrisinde en çok kullanılan çimento türü normal portland
çimentosudur. Bu çimento % 50 trikalsiyum silikat, % 30 dikalsiyum silikat ve % 20 kadar diğer maddeler bulunur.

Ayrıca ilk mukavemeti yüksek hidratasyon ısısı düşük ve sülfata dayanıklı portland çimentosu türleri vardır. Bunların
dışında yüksek fırın cürufu çimentosu, doğal veya yapay traslı çimentolar ve alüminalı çimentolar üretilmektedir.
Bunlar belirli özellik istenen yerlerde kullanılır, örneğin kimyasal etkilere dayanıklılık, geçirimsizlik ve ateşe
dayanıklılık gibi.

12.5.2. Beton Karışımları


Beton karışımları hazırlanırken sıkı bir yapı elde etmek için agrega boyutlarının uygun bir şekilde dağılması gerekir
(Şekil 12.4). Bu yalnız çimento miktarını azaltmakla kalmaz, daha az geçirimli, dolayısıyla daha dayanıklı bir
malzeme oluşturur, inen agrega (kum) ile kalın agrega (çakıl veya kırma taş) oranı hacim cinsinden genellikle
ortalama 1/2 seçilir.

Betona katılan su hidratların oluşmasında kullanıldığı gibi agreganın ıslanarak kaygan olmasını dolayısıyla iyi
işlenebilmesini sağlar. Bununla beraber katılan fazla su ve karışımda sürüklenen hava betonun gözenekliliğini
arttırır

12.5.2.1. Beton Su - Çimento Oranı

Özellikle su-çimento oranı betonun kalitesini etkiyen önemli bir etkendir. Eğer bu oran düşükse işlenebilme azalır,
içeride tutulan hava kolaylıkla yok edilemez, boşlukluluk artar ve mukavemet düşer.

Dişler taraftan su-çimento oranı yüksekse akıcılık artar, beton kolay işlenerek kalıbı doldurur, fakat, fazla su
zamanla buharlaşarak kılcal boşluklar meydana getirir ve gene mukavemet düşer. Bu duruma göre Şekil 12.5'da
görüldüğü gibi, su-çimento oranı değişik sıkıştırma yöntemlerine göre optimum değerlere sahip olmalı. Bu oran
genellikle ağırlık cinsinden 0,4 - 0,7 arasında bulunur.

Akıcı betonlar şişlenerek veya kendiliğinden yerleşebilir, ancak plastik veya daha kuru betonlara vibrasyon
uygulanır. Betona değişik özellikler kazandırmak amacı ile çimento ağırlığının yüzde, hatta binde bir mertebesinde
katkı maddeleri katılır

Örneğin betona katılan hava sürükleyici katkılar işlenebilirliği düzeltir, dona dayanıklılığı arttırır, bunlar boşluklar
oluştursa dahi boşluklar küçük ve bağımsız küreler şeklinde olduğundan sakınca yaratmazlar.

12.6. Kompozit Malzemeler


Birbirlerinin zayıf yönünü düzelterek üstün özellikler elde etmek amacı ile bir araya getirilmiş değişik fazlardan
oluşan malzeme sistemine kompozit malzeme denir.

Cam elyaflı poliyester levhalar, çelik donatılı beton elemanlar, otomobil lastikleri ve sermetler bunlara birer
örnektir. Kompozitler birden çok fazlı yani çok fazlı malzeme sayılırlar. Yapılarında sürekli bir ana faz ile onun
içinde dağılmış pekiştirici bir donatı fazı bulunur.

Bazı malzemelerde bu tür yapı üretim sırasında oluşabilir ve fazların karışımı mikroskopik düzeydedir, örneğin
perlitik çelikte yumuşak ve düşük mukavemetli ferrit ile sert ve gevrek sementit yan yana ince tabakalar halinde
dizilir. Tek başlarına mekanik özellikleri elverişli olmayan ferrit ve sementitin mikroskopik düzeyde homojen
karışımından oluşan perlit yüksek mukavemete ve yüksek tokluğa sahiptir. Ancak uygulamada kompozit malzeme
olarak anılan sistemlerde bileşenler makroskopik düzeydedir ve bunlar sonradan bir araya getirilerek üstün özellikli
bir kütleye dönüştürülmüştür.

Kompozitlere donatılı veya pekiştirilmiş malzemeler de denir. Pekiştirici bileşenin türüne ve düzenlenme biçimine
göre üç gruba ayrılabilirler: Taneli kompozitler, lifli kompozitler ve tabakalı kompozitler (Şekil 12.6). Lifli ve
tabakalı kompozitlerin sağladığı özelliklerdeki artış, tanelilere göre daha yüksektir.

Taneli kompozitler için en önemli örnek betondur. Sert tanelerin sünek bir bağlayıcı madde ile birleştirilip
aglomere haline getirilen kompozitlere diğer bir örnek asfalt yol kaplamalarıdır. Asfalt, viskoz ve düşük
mukavemetlidir. Taş ise sert ve gevrektir, kütle halinde fazla şekil değiştirmeden, çatlayarak kolayca kırılabilir.
Halbuki değişik boyutlu kırma taş ile asfaltın karışımından oluşan yol kaplama malzemesi hem sünek hem de yeter
mukavemetlidir.

Tungsten karbür (WC) taneciklerinin Co metali ile yüksek sıcaklıkta basınç altında sinterlenmesi sonucu elde edilen
seramik kompozit çok sert olup yüksek hızlı kesme takımı üretimine elverişlidir. Uygulamada bunlara sermet denir.

12.7. Kompozitlerin Üretimleri ve Özellikleri

En önemli kompozitler lifli olanlardır. özellikle cam lifleri ile pekiştirilmiş plastiklerden oluşan kompozitler çok
geniş kullanma alanına sahiptirler. Gerçekte birçok malzeme lif hâlinde çok daha yüksek mukavemetli olurlar
(Tablo 12.2).

Özellikle kıl (Whisker) halinde dislokasyon içermeyen cisimlerin mukavemeti normal boyuttakilerle oranla yaklaşık
bin katı kadar daha fazladır. Uygulamada donatı malzemesi olarak kullanılan lifler çoğunlukla kuvvetli kovalan
bağlara sahiptirler. Aynı amaçla kullanılan metal liflerin mukavemeti de soğuk çekme ile çok arttırılabilir.

You might also like