Professional Documents
Culture Documents
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
BİYOLOJİ BÖLÜMÜ
SİSTEMATİĞİN ESASLARI
Kahramanmaraş-2002
ÖNSÖZ
Ders notunun başında Sistematiğin tarihçesi ele alınmıştır. Daha sonra taksonomik
kategoriler ve taksonların isimlendirilmesinde dikkat edilecek hususlar anlatılmıştır.
Taksonomide kullanılan karakterler, Herbaryum teknikleri ve Bazı özel grupların
herbaryumunun nasıl yapılacağı da ders notu içerisinde özetlenmiştir.
Ayrıca sistematik;
1-Dünyadaki mevcut canlıların organik yapı farklılıklarını belirler ve onları tertipli
bir düzen içinde sıralar.
2-Hayatın menşeine ait filogenetik bilgileri verir.
3-Evrimle ilgili önemli olayları açığa çıkararak bunların biyolojinin diğer kolları
tarafından çalışılması için zemin hazırlar.
4-Biyolojinin tüm kollarında ihtiyaç duyulan bulguları temin etmeye çalışır.
5-Tıbbi ve ekonomik bakımdan önemli olan organizmaların araştırılmasını ve
biyolojinin uygulamalı dallarında çalışılmalarını sağlar.
2. SİSTEMATİĞİN TARİHÇESİ
Bitki sistematiğinin tarihi insanın doğada belirmesiyle başlar. Bitkilerin ot-çalı-
ağaç, yenen-yenmeyen, zehirli zehirsiz şekilde ayrılmaları ilk sınıflandırmalardan sayılır.
Sonradan insanların ilgileri arttıkça bitkilerde daha başka özellikler de bulunmuş ve
sınıflandırmaları da bu özelliklere göre yapılmıştır. Bitki sistematiği çeşitli devreler
geçirerek M.Ö. dördüncü asırdan sonra gelişmiştir. Bu devreleri 4’e ayırarak incelemek
mümkündür.
10. yüzyılda İhvan el-Safa bitkilerin morfolojik ve genetik yapıları ile büyüme
tarzlarını incelemiştir. İbn-i Sina, 7 bölümlük “tabiat Tarihi” ve “Şifa Kitabı” adlı eserleri
ile bitkilerin farmakolojik yönlerini açıklamıştır. Aynı devrede İbn-i Bajjah, “İki
Tecrübenin Kitabı” ile bitkilerin tıbbi yönlerini ve “Bitki Kitabı” ile de bitkilerin fizyolojik
yapılarını araştırmıştır.
Englerden sonra gelen bazı taksonomistler, bazı değişikliklerle yeni sistemler ileri
sürdüler. Bunlar arasında Wettstein (1862-1931), Bessey (1845-1915), Hans Waller (1869-
1932)’ın adları sayılabilir.
Ontogeni: Bir canlının yumurtadan itibaren ergin bir fert haline gelinceye kadar
geçirdiği gelişme evrelerine denir.
Filogeni: Bir canlının var oluşundan bugüne gelinceye kadar geçirdiği gelişme
evrelerine denir.
3. TAKSONOMİK KATEGORİLER
Biyolojik türler de sabit değildir. Kendi içerisinde daha alt birimlere ayrılır. Bunlar:
-Politipik tür: İki veya daha fazla alt tür içeren türlere denir.
-Monotipik tür: Alt tür içermeyen türlere denir
-Simpatrik Tür: Aynı kökenli ve aynı coğrafi bölgedeki türlere denir.
-Allopatrik Tür: Ayrı coğrafik bölgelerde bulunan türlere denir.
-Sibling (ikiz) Tür: Morfolojik olarak birbirine benzeyen ancak aralarında üreme engeli
olan türlere denir.
-Kozmopolit tür: Dünyada geniş sahalara yayılmış türlere denir.
-Kontinental tür: Belirli kıtalara yayılmış türlere denir.
-Alt tür: Türün diğer benzeri alt bölümlerinden taksonomik olarak farklı ve coğrafi
olarak sınırlandırılmış yerel popülasyonlardır. Alttürler arasında biyolojik olarak üreme
engeli yoktur. Ancak deniz, dağ gibi coğrafi engeller sonucu bu gerçekleşemez. Yani kendi
içinde kapalı bir sistem oluşur. Sadece kendi içinde gen alışverişi olan bu populasyon
zamanla aynı türün diğer populasyonlarından ileri derecede farklılaşır ve bu durumda
üreme engeli de oluşursa yeni bir takson ortaya çıkar.
Suş (Irk) Escherichia coli ATCC 25925; E.coli DM;
-Variyete: Aynı bölge içerisinde genetik olmayan farklılıklar sonucu oluşan bir
birimdir. Bu farklılıkların oluşumunda ise, habitat, iklim gibi şartları rol oynar. Bazı
araştırıcılar daha alt birimler de kullanırlar. Örneğin:
Alttür içinde bulunan yerel populasyonlar için Irk terimi, Bir seri yakın populasyonlardaki
bir karakterin yavaş ve sürekli değişimi Klan olarak isimlendirilir. Bunlardan başka
sistematikteki durumu henüz belli olmayan gruplar için Form, Grup, Kompleks gibi
taksonomik bir anlama sahip olamayan nötr terimler de kullanılmıştır.
Cins (Genus): Benzeri akraba cinslerden belirli şekilde ayrılan ve ortak kökenden
geldiği kabul edilen bir veya bir grup tür içeren bir birimdir.
Aile (Familya): Aynı kökenden geldiği kabul edilen bir veya bir grup cins içeren
ve yakın akraba ailelerden belirli bir aralıkla ayrılan birimdir.
Familyadan sonra gelen temel kategorilerse Takım (Ordo), Sınıf (Classis) ve
Bölüm (Divisio) dur. Ayrıca bu kategorilerin alt ve üst birimleri de olabilir. Hepsinin
üzerinde de Alem (Regnum) kategorisi bulunur.
4. TAKSONLARIN İSİMLENDİRİLMESİ (Nomenklatür Kuralları)
Bu örnek taze materyal olabileceği gibi bir herbaryum örneği de olabilir. Bundan
sonra tayinde kullanılacak monografi, flora, revizyon kitaplarının olmasıdır. Ayrıca
bunlara ilaveten kesit alma, ölçme gibi işlemlerde yarayacak bazı gereçlere ihtiyaç vardır.
Sayıları çok fazla olan kolaylıkla tanınabilmesi ve incelenebilmesi için bunların akrabalık
durumlarına göre gruplandırılması ve adlandırılması gereklidir. Adlandırma bilimsel olarak
o bitkinin hangi cins ve türe ait olduğunu tespit etmek demektir. Buda ilk kez (1754)
Linne’nin Species Plantarum (Bitki Türleri) isimli eserinin yayımlanmasından sonra
uygulanmaya başlamıştır. Ancak bitki türlerinin çok oluşu ve verilen isimlerin yerel olması
ayrıca aynı bitkiye farklı yerlerde farklı isimlerin verilmesi gibi nedenlerden dolayı
karışıklık ortaya çıkmıştır.
Ayrıca bu isimler yöresel olup bilim dili olarak Latince kullanılmadığı için
sonradan reddedilmiştir. Doğadaki canlıların isimlendirilmesinde Latince’nin esas
alınmasının nedenleri vardır. Bilim adamları eserlerinde Latince kullanmasalardı sadece
kendi ülkelerindeki insanlara hitap etmiş olurlardı, yani evrensel olmazdı. Halbuki
canlıların isimleri Latince olduğu için tüm dünyada aynen kullanılmaktadır.
Latince dünyada bugün konuşulan bir dil değildir. Diğer dillerde olduğu gibi yapı
ve kök bakımından hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Bitki türleri ve diğer taksonlar daima
birer bilimsel ad (isim) taşırlar. Bu isim 1737 yılında İsveçli Botanikçi Linne tarafından
ileri sürülen Binominal Nomenklatür (ikili adlandırma) esasına göre verilir. Bu sistem
dünyadaki tüm botanikçiler tarafından kabul edilmiştir. Bu sistemde bir bitkinin adı iki
kısımdan meydana gelmiştir. Bu iki kısım bir arada olmadıkça bitkinin adı tam değildir.
Bitkilerde tür adları ise cins adlarına bağlı ve bunun herhangi bir özelliğini belirten sıfatlar
şeklinde olabildiği gibi bulunduğu ülkenin, şehrin, yörenin, dağın ve bulan kişinin adı da
olabilir.
Viola odorata (Viola: menekşe, odarata:kokulu)
Populus alba (Populus:kavak, alba.beyaz)
Linum anatolicum (Linum:keten, anatolicum:Anadolu’da yetişen)
Paonia turcica (Paonia:şakayık, turcica: Türkiye’ye ait)
Isatis erzurumica (İsatis:çivit otu, erzurumica:Erzurum’la ilgili)
Tüm dünyada bitkiler hakkında bilgi alış verişinde bulunmak, bitki ve bitki grupları
hakkında konuşulan ve yazılanları anlamak için öncelikle aynı bitkiden konuşulup
yazıldığının tespit edilmesi, bu durumda bitki adının bilimsel olarak belirlenmesi
gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu nedenle adlandırma, bir kod’la düzenlenmekte ve
böylece bitkiler, bitki kısımları ve bitki ürünleri hakkında iletişim bir temele
dayanmaktadır. İsimlendirme kuralları 1959 yılında Montreal’de yapılan Uluslararası
Botanik Kongresinde ele alınmış ve 1961’de “Uluslararası Botanik Adlandırma Kodu”
(International Code of Botanical Nomenclature) taksonomik grup veya birimlerin
düzeylerini belirleyen terimler ve her taksonomik gruptaki bitkilere uygulanacak bilimsel
adlar ile uğraşmaktadır.
Taksonun Tanımı: Herhangi bir basamaktaki taksonomik gruba takson adı verilir. Ordo,
familya, genus ve species birer taksonomik gruptur, birer taksondur.
Familyaya bağlı alt birimlerin isimlendirilmesinde latince isimler şu eklerle son bulur.
Cinse bağlı alt birimlerin ismi, cins isminin arkasına alt birimin kısaltılmış şekli ve
bunun arkasına alt birimin ismi ilk harfi büyük olarak yazılır. Örneğin:
Arenaria L. subgen. Arenaria
Minuartia L. subgen. Spergella (Fenzl) McNeill
Gypsophila L. sect. Ensifolis Bark.
Herbir bitkinin sadece doğru bir bilimsel ismi vardır. Bu isim sadece o türe
özeldir. Bilindiği gibi bu binomial diye bilinir ve bir cins ismi ve bir tür epitetinden
ibarettir. Örneğin: Pinus nigra. Karaçam için binominal bir isimdir. Pinus cins ismi
nigra tür epitetidir. Böylece, bir tür epiteti binominalin ikinci kısmı olarak
tanımlanabilir. Sadece tür epiteti tek başına hiçbir zaman bir şey ifade etmez,
Örneğin: nigra hiçbir zaman Karaçamı belirlemez, Nigra, siyah demektir. Pinus ile
birleştirildiği zaman Karaçamı (Pinus nigra), Juglans ile birleştirildiğinde Karacevlzi
(Juglans nigra), Fraxinus'la birleştirildiğinde karadişbudakı (Fraxinus nigra)
adlandırmaktadır.
Tür epitetleri isim ve sıfatlardan oluşur. Kelimenin başına veya sonuna takılar da
konabilir. Latince'de, Türkçe'de görülmeyen bir cinsiyet durumu vardır. Bir isim ya
dişi, ya erkek yada nötr olur. Her cinsiyet çoğunlukla farklı bir bitişle belirtilir.
Örneğin: -us ile bitenlerin çoğunluğu erkek, -a ile bitenlerin hemen hepsi dişi, -um
ile bitenler ise nötrdür. Bir sıfat veya diğer belirleyiciler, belirledikleri ismin cinsiyeti
ile uygunluk göstermelidir.
Bir isim cinsiyetine dayanan bir tek yalın hal takısına sahip iken, bir belirleyici
çoğunlukla, üç farklı takıyı içerir. Bunlar belirlenen ismin cinsiyetine bağımlıdırlar,
örneğin: Latince "tüylü (=hirsut) " sıfatı belirledikleri 3 farklı isme göre, Lathyrus,
Lactuca ve Vaccinium cinslerinde 3 farklı şekilde, erkek, dişi ve nötr takılarla bi-
terler; Lathyrus hirsutus, Lactuca hirsuta, Vaccinium hirsutum.
Tür epitetlerinin çoğu sıfatlardır veya sıfat anlamında kullanılan
kelimelerdir. Bunlar erkek, dişi veya nötr takılar içerirler. En genel
Latince takıları
E D N Örnekler
-us -a -um albus, .alba, album (Beyaz)
-er -ra -rum niger, nigra, nigrum (Siyah)
-is -is -e brevis, brevis, breve (Kısa)
-r -ris -re acer, acris, acre (Acı)
-ans (elegans, nazik), -ens (repens, sürünücü), -or (bicolor) iki renkli), -x (simplex, basit)
v.s. gibi belirleyici takılar, her üç cins içinde bir takı ile biter. Ömeğin: Ranunculus
repens, Ludwigia repens ve Trifolium repens.
Anma Epitetleri
Şahıs isimleri, bazen özel epitetler olarak kullanılırlar Genellikle özel bir türü
ilk defa bulan bir kadın veya erkeği anmak veya şeref vermek için kullanılır. Böyle
durumlarda, tür epiteti. çoğunlukla, yalın halden ziyade, -in halindedir.
Bir insanın adından alınan bir tür epitet aşağıdaki şekillerde oluşmuştur.
1. Eğer isim a dışında herhangi bir sesli harf ile biterse örneğin: e, i, o, u ile biterse,
i harfi ismin sonuna eklenir, örneğin: Aster blakei J.Blake'in adına verilmiştir.
2. Eğer isim a ile biterse, e harfi eklenir. Crous blansae, Blansa'nın adına
verilmiştir.
3. Eğer isim bir sessiz harf ile bitiyorsa, ii eklenir. Rubus grimesii. E. J. Grimes'in
adına verilmiştir. Eğer isim -er ile biterse, sadece i eklenir, Solidago cutleri
M.Cutter'in adına verilmiştir.
4. Eğer bir isim bir sıfat olarak kullanılırsa, belirlediği cins ile cinsiyet ve halde
uygunluk göstermelidir. Rubus cardianus P. E. Cord'ın adına verilmiştir.
5. Eğer bir kadın ismi epitet olarak kullanılırsa, son takı dişi tekil -in halinde
olmalıdır, örneğin: Crataegus coleae, Emma Jane Cole'nin adına verilmiştir.
Açıklamalı Epitetler
Tür epitetlerinin çoğu bir tür hakkında karakteristik olan özellikleri belirtir,
örneğin: Aponia melonocarpa'da (melono siyah, carpa= meyva) meyvalann rengi;
Astragalus emarginatus'da (emarginatus= yaprak ortada az derin veya yayık
girintili) yaprak ucu; Paris quadrifolia'da (quadrifolia= 4 yapraklı) yaprak sayısı;
Bellis perennis'te (perennis=çok yıllık) yaşam süresi; Senecio vernalis'te (venalis =
ilkbaharla ilgili, İlkbaharda çiçek açan) çiçeklerime zamanı; Ammophila arenaria'da
(arenarius=kumla ilgili, kumda yaşayan) habitat, Beta maritima (maritimus= denizde
veya deniz kenarında bulunan, denize ait) bulunduğu ortam; Dianthus anatolicus'da
(Anatolia = Anadolu) bulunduğu yer; Celastrus scandes’te (scandes= sarılıcı)
büyüme şekli epitetlerde belirtilmiştir.
Bitki kısımlarının isimleride ön veya arka eklerin beraberliğinde özel bir epitet
oluştururlar, örneğin: biflorus iki çiçekli demektir. Burada ön takı olan "bi" iki
anlamında flos çiçek anlamındadır. Petiolaris petiolü olan demektir. Petiolus,
Petiolu, "-aris" de durumu bildiren son takıdır
Bir bitkinin en belirgin kısımları kök, gövde, tomurcuk, yaprak, çiçek, meyva
ve tohumdur. Bu kısımların Latince ve Yunanca karşılıkları şunlardır:
Örnekler
Bir önek, bir kelimenin başına yerleştirilen bir veya daha çok harften oluşan
bir elementtir. Aşağıda bazı önekler örnekleri ile verilmiştir.
Bir son ek, bir kelimenin sonuna eklenen bir veya çok sayıda
harflerden oluşan bir elementtir. Örneğin: Herba ismi (bitki) ve -arium (bir
yerin yapıldığı veya korunduğu yer) birleştirince, herbarium birleşik
kelimesi ortaya çıkmaktadır. Bu kurutulmuş bitkilerin bir kolleksiyonunu
belirten nötr bir isimdir. Çok sayıda kelime kökenine eklenerek
oluşturulan böyle bir kelime, isim veya sıfatlardır. Fakat, bunlar ço-
ğunlukla sıfatlardır.
Bazen yazarı ile birlikte bildirilmiş bir latince isimle, yazarın isminden sonra “in”
kelimesi ile birleştirilerek eklenmiş başka bir yazar ismi onun bir yayını bildirilir. Bunun
anlamı, yazarın latince ismi “in” den sonra verilen yayında yayınlanmış olduğudur.
Örnek: Inula viscidula Boiss et Kotschy in Boiss. Fl. Or. 3: 188 (1875).
-Holotypus (Holotip): Bir taksonomistin veya yazarın yeni bir türü tanıtırken
veya tayin ederken bir kaç örnek içinden ideal olarak seçtiği örnektir. Bu örnekte türün
bütün özellikleri mevcuttur.
-Isotypus (Izotip): Holotipin benzeri veya eşi olan, etiketinde holotipin
kayıtlarını taşıyan örneğe denir.
-Syntypus (Sintip): Yeni tür değişik yerlerden toplanan birden çok örneklerle
tayin edilmişse ve bunlardan belli biri holotip olarak seçilmişse bu taktirde örneklerden
her birisi sintiptir. Değişik bölge holotipi’de denir. Türkiye’de pek çok tür tayin eden
BOISSIER ‘in tipleri genellikle bu gruptandır.
-Lectotypus (Lektotip): Holotip belirtilmemiş, kaybolmuş veya tahrip olmuş ise
onun yerini tutacak bir örneğin seçilmesi gerekir. Bu örneğe Lektotip (Yedek holotip)
denir.
-Neotypus (Neotip): İsmin verildiği örneğin hepsi kaybolmuş ise, o grup ile
çalışan araştırıcı, tip gibi iş gören bir bitki örneğini gösterebilir. Bu örneğe denir.
-Paratypus (Paratip): Bir otör(=yazar) tarafından orijinal yayınla tanımlanmış
holotip veya izotiplerden başka örneklerde gösteriyorsa bu örneklere denir.
-Topotypus (Topotip): Tip örneğin toplanmış olduğu yerden toplanan her örneğe
denir.
4.4. Öncelik
Her taksonun ancak bir doğru ismi vardır ve bu isim kodun kurallarına uygun
olmak şartı ile ona en erken tarihte verilmiş olan isimdir. Örnek: Ononis pubeacens L.
(1771) (Kaysı kıran) ile Ononis calycina Lam. (1789) isimleri sinonimdir, yani bu
isimlerin tipleri incelendiğinde birbirleriyle aynı oldukları görülür. Bu durumda daha
önce yayınlanmış olan birinci isim geçerlidir, ikinci isim sinonim(=benzer) dir.
Öncelik prensibinde, Linne’nin “Species Plantarum” adlı eserinde yayınlanmış
çiçekli bitki isimlerinin hiç biri geçerli değildir.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 26
4.5. Aktarma
Taksonomistlerin tüm iyi niyet ve çabalarına rağmen tür isimleri bir çok
durumlarda başarılı olmamaktadır. Yeni bilgilerin ışığı altında bir bitki grubu tekrar
incelendiği zaman sistematik kategorideki yerinin değiştirilmesi gerekebilmektedir.
Böyle bir aktarmada türü veya daha alt düzeyi belirten kelime yani epiteti geçerli ise bu
epitet aynen korunur ve yeni tertibi isminin arkasından iki yazarında adı verilir. Birinci
yazar ilk adın yazarıdır ve parantez içinde yazılır. Ikinici yazar değişikliği yapmış olan
yeni tertibi adlandırmış yazardır. Örnek: Pisum ochrus L. 1753’te Linne tarafından
verilmiş bir isimdir. De Candolle 1805’de bu türü Pisum cinsinden alıp Lathyrus cinsine
aktarmıştır. Pisum ochrus ismi kod kurallarına uygun olduğu için De Candolle bu
isimdeki epiteti korumuş ve yeni tertibi “Lathyrus ochrus (L.) DC” şeklinde yazmıştır.
4.6. Ayırma
Taksonomik araştırmalar sonucunda bir türün iki veya daha fazla türe ayrılması
gerekiyorsa eski türün epitetinin yeni türlerden birinde korunması zorunludur. Bu epiteti
taşıyan tür isminin tipi başlangıçtaki türün ismi için belirtilmiş olan tiptir. Araştırmacı
tarafından diğer türlere yeni isimler verilmelidir.
C sessiz harfinin yayına e, i, y gibi yumuşak sesli harfler veya ae, oe gibi iki sesli
harf geldiğinde Türkçe’deki s harfi gibi telaffuz edilir. (ce, ci, cy, cae, coe)
Aynı şekilde e, i, y, ae, oe gibi harfler G harfinin yanına geldiğinde G harfi
Türkçe’ deki C harfi gibi telafuz edilir. (Ge, Gi, Gy, Gae, Goe)
C sessiz harfinin yanına a,o,u gibi kalın sesli harfler veya oi gibi iki geldiğinde
Türkçe’deki K harfi gibi telafuz edilir. (Ca, Co, Cu, Coi)
Aynı şekilde G harfinin yanına a, o, u, oi gibi harfler geldiğinde Türkçe’deki gibi
okunur.
Ch: Her zaman k sesi verir.
Ph : Her zaman f sesi verir.
S : İki sesli arasında z diye okunur.
X : Ks diye okunur.
Sh : Ş diye okunur.
Rh : Uzun r diye okunur.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 28
Bir bitkiyi başka bir bitkiden ayırmak veya onunla kıyaslamak için kullanılan
yapı, şekil ve davranış özelliklerine “karakter” denir. Bir taksonomist bitkileri
sınıflandırmak için, bitkilerin taşıdığı yüzlerce karakter arasından önemli ve belirgin
olanlarını seçerek sınıflandırmada kullanır. Klasik taksonomide genellikle morfolojik ve
anatomik karakterler kullanılır. Bugünkü modern taksonomide, bunlara ek olarak,
palinolojik, emriyolojik, sitogenetik ve fitokimyasal karakterler kullanılmaktadır. Tek bir
karaktere göre yapılan sınıflandırma genellikle yanlış olmaktadır. Sınıflandırmada seçilen
karakterler:
Bunların her birine bir çok örnek verilebilir. Bir sistematikçi bu karakterleri göz
önünde tutarak sınıflandırma yapar. Filogenetik sistemlerde, ilkel olarak kabul edilen
bitkiler ileri karakter; ileri olarak kabul edilen bitkiler ise ilkel karakter taşıyabilir. Çünkü
karakterler kalıtsal ve çevresel faktörlerin etkisiyle bir bitkide ileri gittiği halde,
bazılarında çok geri kalabilir. Sınıflandırma bütün bu karakterlerin sentezidir.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 29
Karakterlerin bazıları iyi bazıları kötü olabilir. Kötü karakterler genelde değişken
olduğu için sistematikte kullanılmaz. Tüylülük, boy, renk tonları gibi... vb., kötü
karakterler olup habitat özelliklerine göre değişirler. Sistematikte kullanılan iyi
karakterler;
1. Morfolojik Karakterler
2. Anatomik Karakterler
3. Palinolojik ve Embriyolojik Karakterler
4. Sitolojik Karakterler
5. Fitokimyasal Karakterler
Bunların her birinin farklı şekilleri ayrıntılı olarak Botanik dersinde görülecektir.
Bu ders notunda bazı örnekler verildi.
Şekil 5.3a. Yaprak ayasının sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı tipleri
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 34
b)
c)
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 35
Şekil 5.3b ve c. Yaprak ayasının sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı
tipleri
Şekil 5.4. Yaprak dizilişlerinin tipleri Şekil 5.5. Yaprak sap ve dip
kısmına göre
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 36
Şekil 5.6. Yaprak kenar tiplerinin sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan bazı
şekilleri
oluşu, çiçek tablası üzerindeki dizilişi, stilusları (Şekil 5.9d) sayısı ve şekli, bileşik
ovaryumların kaç karpelden oluştuğu, tohum taslaklarının sayısı ve tutuma biçimleri gibi
özellikleri de sınıflandırmada önemli yer tutar.
Şekil 5.9b. Sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan Çiçek Durumlarının bazı tipleri
5.10’da gösterilmiştir.
Şekil 5.10. Sistematikte ayırıcı karakter olarak kullanılan Meyve çeşitlerinin bazı tipleri
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 40
-Ağaç taçlarının durumu: Yuvarlak, konik, piramidal, şemsiyemsi durumlar bir çok
ağaç türlerinin ayırımında kullanılır.
Şekil 5.12. Compositae familyasına ait Cousina cinsinin polenlerinin farklı görünümleri
polenlerin görünümleri
B-Embriyolojik Karakterler
Embriyolojik karakterler de son yıllarda taksonomide kullanılmaya başlanmıştır.
Taksonomik değeri olan emriyolojik özellikler 3 generasyonda bulunur.
1. Diploid generasyon
2. Haploid generasyon
3. Sporofit generasyon (Embriyo ve endosperim içerir)
Her 3 generasyonda pek çok özellikler taksonomik değer taşır. Taksonomik
değeri olan embriyolojik karakterlerin başında plasentasyon tipleri gelir. Plasentasyon
tiplerine ait bazı ayırıcı özellikler Şekil 5.14’de verilmiştir.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 46
a: Kromozom sayısı
Bazı istisnalar olmakla beraber genellikle türler için kromozom sayısı sabittir. Bu
nedenle türlerin ayrımında geniş biçimde kullanılır. Türlere ait kromozomların değişimi
poliploidi ve melezlemeden ileri gelmektedir. Örneğin; Hymenocallis calathinum’da
karomozom sayısı 23-83 arasında değişir Şekil 5.15-16’da Agropyron junceum (L.) P.B.
spp. boreo-atlanticum ve Secale montanum Guss. Kök ucu meristem hücrelerinde mitoz
kromozomları metafazda görülmektedir.
Bugün yeryüzünde bilinen 250 000 kadar çiçekli bitki türünden yalnız 20 000
kadarının kromozom sayısı bilinmektedir. Bunların da çoğu bir tek örnekte ve kültür
örneğinde araştırılmıştır. Bu nedenle bitkilerin kromozom sayıları üzerinde bir genelleme
yapmak imkanı yoktur.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 48
2. Bir taksonda temel kromozom sayısı (x) poliploidi ile katlanarak artabilir.
Tetraploit (4x), Oktoploit (8x)... gibi. Triploit (3x) ve Heksaploit (6x) ise değişik
düzeylerdeki melezler arasında da meydana gelebilir.
Poliploit seriye en iyi örnek Taraxacum (Karahindiba) dur. 2n=16, 24, 32, 40, 48
(temel kromozom sayısı x=8 dir). Poliploid sayısında belirgin değişiklik Malvaceae
familyasında görülür. Bu familyada x=5, 6, 7, 13 olup poliploidi 15x’e kadar çıkar.
Normal olarak kromozom sayısı değişik bitkiler farklı tür olarak kabul edildiğinden
burada tür sayısı da buna bağlı olarak artmaktadır.
Bazı bitkilerde temel kromozom sayısı sabit kalır ve buna yeni sayılar eklenebilir.
Burada iki mekanizma vardır.
1. Polizomi ve Monozomi: Mayoz bölünme esnasında meydana gelen
anormallikler nedeniyle hücrenin bir kromozom kazanması veya kaybetmesi olayıdır
(n+1 ve n-1 şeklinde gösterilir). Bu şekilde meydana gelen fertlerden 2n+1 kromozomlu
olana “trizomik”, 2n-1 kromozomlu olana ise “monozomik” fert denir. Trizomikler
özellikle Nicotina (tütün) ve Lycopersicum (domates) türleri üzerinde araştırılmıştır.
b: Kromozom Morfolojisi
Kromozom büyüklüğü genotipik olarak kontrollü olup tür düzeyinde değişmeyen
bir özelliktir. Bununla beraber familya ve genus düzeyinde oldukça değişkendir.
Genellikle monokotil kromozomları dikotil bitkilerin kromozomlarından daha iridir.
Ancak dikotiledonların ilkel familyalarında iri kromozomlara rastlanmıştır. Örneğin;
Paeonia (Şakayık) genusu bu özelliğinden dolayı Ranunculaceae familyasından
ayrılarak yeni bir familyaya (Paeoniaceae) aktarılmıştır.
mikrondur.
6. HERBARYUM TEKNİKLERİ
Herbaryum, sıkıştırılarak kurutulmuş bitik örnekleri koleksiyonudur. Bu
örneklerin kabul edilmiş belli bir sınıflandırma sistemine göre düzenlenmiş ve bilimsel
araştırmalara ışık tutucu olabilmesi için, belirli yöntemler ve tekniklere göre toplanmış
olması gerekmektedir. Bitki örneklerinin kuru olarak kartonlara yapıştırılması ve
saklanmasını ilk kez Lucca Ghni (1490-1556) uygulamıştır. Bu teknik Avrupa’ya
öğrencileri tarafından yayılmıştır.
çapa ile kolayca bulunduğu yerden alınır. Eğer büyük ise preste gazete kağıdı arasına
sığmayacağı için bitkinin alt yaprakları, gövdenin yapraklı kısımlarından 2-3 parça ve
çiçek durumlarını gösteren ç,çekli dallar kesilerek alınır, bitkini uzunluğu ve duruşu ile
ilgili bilgiler arazi defterine yazılır.
Toplanan bitki örnekleri torbalar içine düzgün olarak yerleştirilir. Pres yapmak
için torba boşaltıldığında örnekler rasgele yerleştirilmediği için aynı türler yan yana
bulunacak ve pres yapımı sırasında çok zaman kazandıracaktır. Bitik örneklerinin
toplanması sırasında üzerinde bulunması gerekli kısımlar ve alınacak notlar ek
fotokopide verilecektir
-Presleme ve Kurutma
Bir bitkinin toplandıktan sonra hemen preslenmesi arzu edilen bir durumdur. Bu
şekilde preslenmiş olan bitki çiçekleri bozulmadan, yaprakları buruşmadan pres edileceği
için isimlendirmeye elverişli olacaktır. Ancak arazideki çalışma koşulları her zaman bu
duruma imkan tanımaz (zaman, hava şartları ... gibi). Bu durumda toplanan bitkiler
presleme zamanına kadar bir torba içinde tutulmalı ve hava çok sıcak ise ara ar su
serpilmelidir. Pres yapılacak bitkinin temiz, yabancı maddelerden arınmış ve kökündeki
topraktan temizlenmiş olmalıdır. Preslenecek bitkinin tüm parçaları düzgün ve kolayca
görülebilecek bir şekilde gazete kağıtları arasına yerleştirilir. Bitkini boyu gazete
kağıdından büyük ise V ve N şeklinde kıvrılarak yerleştirilir. Eğer örnek çok uzun ve
kalın ise gövdenin dip ve orta kısmından yapraklı bir parça alınarak pres yapılır. Soğanlı
bitkilerin toprakaltı kısımları çakı ile ikiye bölünerek pres yapılır. Yumrulu olanlarda
yumrular iğne ile birkaç yerden delinir veya kaynar suya batırılarak yumrudaki nişastanın
çıkması sağlanır ve bitkini kururken preste küflenmesi önlenir. Bitki pres edildiği zaman
gazete kağıdı yaprak ve çiçeklerin üzerine tam olarak basmalıdır. Kalın gövdeli bitkilerde
tam olarak basmazsa kurutma kağıdı parçalar halinde kesilerek yaprak ve çiçeklerin
üzerine yerleştirilir. Bitkinin gövdesi kalın, yaprak ve çiçekler ince olduğu için gazete
kağıdına tam değmez ve kuruma sırasında buruşur. Pres edilen bitkinin dalları ve
çiçekleri gazete kağıdının kenarından dışarıya taşmamalıdır.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 57
İçine bitki konmuş gazete kağıdı kapatılır. Üstüne bir kurutma kağıdı konur ve
tekrar bir gazete kağıdı açılarak içine bitki yerleştirilir ve bu işlem her bitki için aynen
tekrar edilir. Pres belirli bir kalınlığa erişince tahta veya metal preslere yerleştirilerek
kemerle iyice sıkıştırılır.
Soğuk ve nemli iklimi olan yerlerde kurutma işlemi özel hazırlanmış dolaplarda
yapılmalıdır. Bu gibi yerlerde bitkiler çabuk bozulacağı için kurumanın çabuklaşması
açısından önemlidir.
-Yapıştırma
Kurtulmuş bitkilerden uzun süre yaralanmak için bunların düzgün bir şekilde
herbaryum kartonlarına yapıştırılması gerekmektedir. Herbaryum kartonu 40x30 cm
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 58
uzunluk ve 26x28 cm genişliğinde olmalıdır. Beyaz renkte olması tercih edilir. Kartonun
sağ alt veya sol üst köşesi ait olduğu herbaryumun damgasını taşır. Yapıştırılacak bitki
örneği düzgün şekilde herbaryum kartonuna yerleştirilir. Gövde, dal ve çiçek sapı
üzerinden kendinden yapışmalı kağıt bant kullanılır. Kalın gövdelerde metalden yapılmış
çatallı raptiyeler kullanılabilir. Diğer bir yöntem genellikle tek yıllık e ince yapılı bitkiler
bir pens yardımı ile tutularak cam üzerine önceden sürülmüş tutkala sürülür ve
herbaryum kartonuna düzgün şekil verilerek yapıştırılır.
-Zehirleme
Herbaryum merkezlerinde bulunan bitkiler bazen böcekler tarafından yenilerek
bozulabilirler. Bunlar arasında tütün veya sigara böceği, eczane böceği ve kitap biti
sayılabilir. Bu nedenle bitkileri belirli zaman ve yöntemlerle zehirlenmeli gerekir.
Zehirleme işlemi özel imal edilmiş dolaplarda yapılabilir. Zehirleme için çeşitli teknikler
ve zehirleyici maddeler kullanılır. Bunlardan bazıları:
a. Siyanür gazı:
En etkili zehirlerden birisidir. Özel yapılmış sızdırmaz metal dolaplara konan
bitki örnekleri yerleştirilir. Su içerisine konan siyanür parçalarından çıkan gaz ile
böcekler ölürler.
b. Paradiklorobenzen:
Toz halinde olan bu madde bez torbalar içerisine konarak herbaryum dolaplarına
yerleşitrilir. Kristaller oda sıcaklığında buharlaşır. İnsanlar iççin tehlikeli olduğundan
kullanışlı değildir.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 59
c. Karbonsülfür:
En çok kullanılan zehirdir ve oda sıcaklıgında buharlaşır. Aleve karşı duyarlı olup
patlayıcı özelliği vardır. Zehirleme sızdırmaz dolaplarda yapılır. Karbonsülfür bir kap
içine yeterli miktar konur ve kap dolap içine yerleştirilir ve dolap kapatılır. 36 saat
bekledikten sonra dolap havalandırılıp bitkiler çıkarılır.
e. Civa biklorid:
Biklorid süblime de denir. Tüm canlılar için zehirli ve öldürücüdür. Uygulama,
kurutulmuş bitki örneklerini eriyik içine batırarak ve bir fırça ile üstüne sürerek yapılır.
Civa biklorid, %95 alkol içine kristal veya toz halinde atılarak eritilir ve doyurulur.
Uygulama yapılacağı zaman bu stok çözeltiden 1 kısım alınır ve 9 kısım alkol ilave
edilerek karıştırılır. Zehir sürülmüş olan bitkiler tekrar preslere konularak 24 saat
bekletilir. Etkisi kalıcı değildir. Yıllar geçtikçe etkisini kaybeder.
f. DDT:
Bitkiler presten çıkarıldıktan sonratoz halinde üstlerine serpilerek veya eriyik
hazırlanarak Civa biklorid yönteminde olduğu gibi uygulanır.
g. Isı Şoku :
Bitkiler içinde ısıtıcı bulunan metalden yapılmış bir dolap içerisine yerleştirilir.
Sıcaklık 75-80 °C’ de sabit tutulır. Bu sıcaklıkta 24 saat bırakılır.
h. Soğuk Şoku:
Bitkiler dondurucu içerisine yerleştirilerek –8 °C’de 2 gün bekletilir.
sallarlar. Bu sallanmanın neden olduğu sürtünme ile meydana gelen ısı böceklerin hayat
devresinin tüm evrelerinde öldürücü etki yapar. Bitkiler kuru olduğu için yapılarında su
bulunmayacağı için ısınmazlar. Bu yöntem uygulandıktan sonra dolaplara yerleştirilen
bitkilerin yanına bez torba içinde p-diklorobenzen konularak böceklerin gelmesi önlenir.
-Herbaryum Dolapları
Eski herbaryım merkezlerinde tahtadan yapılmış dolaplar kullanılmasına karşın
günümüzde saçtan yapılmış dolaplar kullanılmaktadır. Bitkilerin konduğu rafların
yüksekliği, eni ve derinliği bitkinin yapıştırıldığı herbaryum kartonundan 5-7 cm büyük
olmalıdır. 20 cm yükseklik, 35 cm genişlik ve 47 cm derinlik gözler için en uygun
ölçülerdir.
numaraları aynı olur ve gönderilen örnek orada kalır. İsimlendirmeyi yapan uzman veya
araştırıcı numaraların karşısına bitki isimleri yazılı listeyi geri gönderir. Bu gönderme
işlemleri için özel hazırlanmış gönderme formları doldurulur. İsimlendirilmiş örneklerde
çalışmalar için diğer herbaryum merkezlerine gönderilebilir. Dışarıya gönderilen veya
dışarıdan gelen bu örneklerin kayıtları özel hazırlanmış kartlara işlenerek izlenir ve
düzenlenir.
Örneklerden ince yapıda olanlar özel bir kap içinde Su Yosunlarına uygulanan
yöntem ile beyaz kağıt üzerine alınır ve bir zarf içerisine kanularak herbaryum
kartonlarına yapıştırılırlar. Örneklerin hangi sulardan toplandığı not edilmelidir.
kurutma kağıdı üzerine konur ve üstüne bez ve yağlı kağıt yerleştirilir. Bez veya yağlı
kağıt yosunun kurutma kağıdına yapışmamasını sağlar. Bu şekilde hazırlanan örnekler
preslenir.
Sıcak iklimlerde preste çürümeye başlayabilir. Bunu önlemek için %50 alkol ve %5
formolden oluşan koruyucu eriyikte kağıt üzerine alınmadan 2-3 gün bekletilir. Presten
çıktıktan sonra alkolde eritilmiş %1 civa klorür ile boyanabilir veya %1.8 hidroksi-
quinon sülfat ile muamele edilerek tekrar prese alınıp kurutulurlar.
Tatlı sularda bol olarak bulunan Characeae üyeleri, tırmık veya ucunda değişik
yönlere bakan uçları bulunan kancalarla toplanır. Sığ veya kıyıya yakın yerlerden
toplanırken kökleri ile birlikte alınmalıdır. Dioik türlerde her iki eşeyden de örnek
alınması gereklidir. Toplanan örnekler eğer o an içinde prese konmayacak ise çift kat
gazete kağıdına rulo halinde sarılarak pres yapılacak yere kadar veya bir gün buyunca
saklanabilir. Sıcak havalarda gazete kağıdını nemli tutmak gereklidir. Toplanan
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 67
a: Kabuksu Likenler
Kabuksu likenlerin tallusları ağaçlar, topraklar ve kayalar üzerinde az veya çok
gelişmiş kabuklar oluşturur. Liken bulunduğu ortama çok yakındır ve bazen tamamen
gömülmüştür. Likeni toplarken bulunduğu ortamdan koparmaya çalışmamalıdır. Teşhiste
kenar şekilleri önemlidir. Bir çok tür çok değişik renkte olduğundan dolayı renk tonları
çok iyi gözlenmeli ve değişik türlerin toplanmasına özen gösterilmelidir. Kabuk ve
odunlar üzerinde bulunan likenler genellikle çakı yardımı ile likenin hemen altından
kabuk veya ağaçtan parça kesilerek alınmalıdır. Sürgünlerde bulunanlar ise bağ makası
ile alınmalıdır.
Sistematiğin Esasları Dığrak&İlçim 69
b: Yapraksı Likenler
Kabuksu likenlerdeki yöntem uygulanır. Likenler içerisinde renkleri en fazla
değişen yapraksı likenlerdir. Bu nedenle renkleri örnek alma esnasında not edilmelidir.
c: Dalsı Likenler
Toplanması oldukça kolay ola örnektir. Toplanma esnasında kaide diskler bağlı
bulundukları ortamdan kolayca ayrılmazlar. Bu nedenle dikkatlice kaide diskinin likenle
beraber alınmasına dikkat edilmelidir. Bağlı bulundukları ortamın özellikle not
edilmesine dikkat edilmelidir.
KAYNAKLAR
1. Elçi, Ş. 1982. Sitogenetikte Gözlemler ve Araştırma Yöntemleri. Fırat Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji 3, Elazığ.
2. Seçmen, Ö., Görk, G., Gemiçi, Y., Bekat, L., Leblebici, E. 1987. Tohumlu Bitkiler
Laboratuvar Kılavuzu. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Teksirler Serisi No:53, 95
sayfa, Bornova İzmir.
3. Yıldırım, A. 1989. Bitki Biyolojisine Giriş, Botanik. Palme Yayınları, 413 sayfa,
Ankara.
4. Algan, G. 1981. Bitkisel Dokular İçin Mikroteknik. Fırat Üniversitesi Fen fakültesi
yayınları Bot-No:1, 94 sayfa, Elazığ.
5. Altuner, Z.1995. Tohumsuz Bitkiler Sistematiği (I ve II. Cilt)Gazi Osman Paşa
Üniversitesi yayınları No: 2, 358 sayfa, Tokat.
6. Seçmen, Ö., Gemici, Y., Görk, G., Bekat, L., Leblebici, E. 1995. Tohumlu Bitkiler
Sistematiği. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kitaplar Serisi No:116, 396 sayfa, İzmir.
7. Davis, P.H. 1965-1985. Flora of Turkey and the East Aegan Islands. Vol 1-9.
Edinburgh
8. Altınayar, G. 1987. Bitki Bilimi terimleri Sözlüğü. DSİ Genel Müdürlüğü, Ankara.
9. Baytop, A. 1977. Bitki Adlandırma. Biyoloji Dergisi, 27, 2-4, 113-133.
10. Demiriz, H. 1969. Türkiye’deki herbaryumların durumuna toplu bakış. Biyoloji
Dergisi, 19, 1, 33-48.
11. Demiriz, H. 1952. Herbaryum Kurmak. Biyoloji Dergisi, 2, 79-85.
12. Zeybek, M.1965. Kriptogamların Pratiği. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Yayınları
No: 14. İzmir