You are on page 1of 89

SİVAS’TA YOKSULLUK

Nejat ÜSTÜN

Cumhuriyet Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü

Lisansüstü Eğitim - Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Sosyoloji Anabilim Dalı


Uygulamalı Sosyoloji Bilim Dalı için öngördüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ


Olarak Hazırlanmıştır.

Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Ziynet BAHADIR

SİVAS
ŞUBAT 2007
ÖZET

Bu çalışmada Sivas’ta yoksulluk sorununun boyutları, yoksulların Avrupa


Birliği bağlamında küreselleşme olgusuna bakışları ele alınmaktadır.

Örneklem grubu Sivas il merkezinde yaşayan yoksullarla


sınırlandırılmıştır. Sivas il merkezi evreninde, her bir mahalleden olmak üzere
1595 aile reisine anket uygulanmıştır. Bu çerçevede Sivas’ta yaşayan yoksulların;
yaş, cinsiyet, gelir gider durumları araştırılmış, Avrupa Birliği’ne ve geleceğe
bakış açıları değerlendirilmiştir.

Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde varlığını ve buna bağlı olarak


olumsuz etkilerini hissettiren küreselleşme olgusunun yoksulluk sorununa etkileri
araştırılmıştır. Küreselleşme salt olarak yoksulluk nedeni değildir. Gelişmiş
ülkeler için zenginleşme nedeni olabilirken, az gelişmiş ülkeler için
yoksullaştırma tehdidini de barındırmaktadır. Dünya Bankası, IMF gibi
uluslararası finans kuruluşlarının az gelişmiş ülkelere yönelik politikaları
yoksulluğun artmasına neden olmuştur. Devlet, küçülmekle birlikte, sosyal
olmaktan uzaklaşmış, bu da yoksulluğu artıran etkenlerden biri haline gelmiştir.

Yoksulların; küreselleşmenin etkilerinden olumsuz olarak etkilendiği,


akraba, komşu gibi formal olmayan geleneksel yardımlaşma şekillerinin de
günden güne zayıfladığı, bulgular arasındadır.
SUMMARY

In this study, the dimensions of poverty in Sivas, and the views of the
poor about the concept of globalization in the context of European Union have
been studied.

The sample has been restricted to the poor living in the city center of
Sivas. In the total field under survey, the survey has been applied to 1595 chiefs
of the family, every one of whom is from a different quarter. In this context, the
age, gender and receipts and expenses of the poor living in Sivas have been
investigated, and their point of view about the future and European Union has
been evaluated.

The effects of the concept of globalization, which made its existence and
thus its negative sides felt especially in the last quarter 20th century, on the
problem of poverty have been studied. Globalization is not solely the reason of
the poverty. It may be the reason of getting richer for developed countries. The
policies of some international financial institutions such as IMF and The World
Bank against underdeveloped countries have caused the poverty to increase. As
the state got smaller, it backed out of being a social state and this situation has
turned into one of the data that the poor have been negatively affected from the
negative sides of globalization, and the conventional solidarities such as the
solidarity among the neighbours have been getting week day by day.
İÇİNDEKİLER

Sayfa No:

ÖZET I
SUMMARY II
İÇİNDEKİLER III
TABLOLAR LİSTESİ IV

GİRİŞ 1

I. BÖLÜM: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE 5

1. YOKSULLUK 5
1.1 Yoksulluk Nedir 6
1.2 Mutlak Yoksulluk 7
1.3 Göreli Yoksulluk 8
1.4 Öznel Yoksulluk 9
1.5 Yoksulluk Sınırı 9
1.6 Yeni Yoksulluk 11
1.7 Yoksulluk Kültürü 13

2. YOKSULLUĞUN GÖRÜNÜMÜ VE SÜRECİ 16


2.1 Yoksulluğun Görünümü 16
2.2 Yoksullaşma Süreci 19
2.3 Yoksulluk Konusundaki Açıklamalar 22
2.4 Yoksulluğun Nedenleri ve Mücadele Politikaları 25
3. YOKSULLUĞUN GÜNCELLİK KAZANMASI VE
KÜRESELLEŞME YOKSULLUK İLİŞKİSİ 29
3.1 Yoksulluğun Güncellik Kazanması 29
3.2 Küreselleşme ve Yoksulluk İlişkisi 31

4. DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE YOKSULLUK 33


4.1 Dünya’da Yoksulluk 33
4.2 Türkiye’de Yoksulluk 36
4.2 Türkiye’nin Bu Alanda Dünya’daki Yeri 40
4.4 Sivas İli Özeli 41

II. BÖLÜM: UYGULAMA 44

1. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ 44
A. EVREN VE ÖRNEKLEM SEÇİMİ 44
B. VERİ TOPLAMA TEKNİĞİ 45
C. ARAŞTIRMADA KULLANILAN İSTATİSTİK
TEKNİKLERİ 45
2. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE YORUMLAR 46
2.1 Sivas İli Merkezindeki Yoksulların Özellikleri 47
2.2 AB Özelinde Küreselleşmeye Bakış Açılarının
Değerlendirilmesi 58
2.3 Görüşülen KişilerinAlışveriş Yapma Alışkanlıkları
ve Özellikleri 65

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 70

KAYNAKÇA 75

EKLER 80
EK 1- ARAŞTIRMA ANKET FORMU 80
TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No
TABLO 1 : Sivas İli 2005 Yılı Sosyal Yardımları Dağılım Tablosu 44
TABLO 2 : Aile Reislerinin Cinsiyet Açısından Dağılımları 47
TABLO 3 : Aile Reislerinin Yaşlarına Göre Dağılımları 47
TABLO 4 : Aile Reisinin Yerleşim Birimine Göre Doğum Yeri 48
TABLO 5 : Aile Reisinin İşi 48
TABLO 6 : Aile Reisinin Sosyal Güvencesi 49
TABLO 7 : Aile Resinin Eğitim Düzeyi 49
TABLO 8 : Ailede Birden Fazla Çalışan Sayısı 50
TABLO 9 : Aylık Toplam Gelir 51
TABLO 10 : Ayni Yardımlar 52
TABLO 11 : Nakdi Yardımlar 53
TABLO 12 : Türkiye’nin En Önemli Sorunu 53
TABLO 13 : AB’ye Girdiğimizde Sorun Çözülür mü? 54
TABLO 14 : AB Hakkındaki Düşünceler 55
TABLO 15 : Geleceğe İlişkin Umutlar 56
TABLO 16 : Yoksulluğun Giderilmesi İçin Yapılması Gerekenler 57
TABLO 17 : Yaş ve AB’ye Girdikten Sonra Sorun Çözülecek mi
İlişkisi 58
TABLO 18 : Yaş ve AB Hakkındaki Düşünce İlişkisi 59
TABLO 19 : Aile Reisinin İşi Türkiye’nin En Önemli Sorunu
İlişkisi 60
TABLO 20 : Aile Reisinin İşi ve Türkiye AB’ye Girince Sorunun
Çözülmesi İlişkisi 61
TABLO 21 : Aile Reisinin Eğitim Düzeyi ve Türkiye AB’ye
Girdikten Sonra Sorunun Çözülmesi İlişkisi 62
TABLO 22 : Aile Reisinin Eğitim Düzeyi Yoksulluğun Giderilmesi
İçin Yapılması Gerekenler İlişkisi 63
TABLO 23 : Aylık Toplam Gelir ve Türkiye’nin En Önemli Sorunu
Nedir İlişkisi 64
TABLO 24 : Aylık Toplam Gelir ve Alışveriş Yapma Şekli İlişkisi 66
TABLO 25 : Aylık Toplam Gelir ve Ayni Yardım Alıp Almama
Durumu İlişkisi 67

TABLO 26 : Aylık Toplam Gelir ve Nakdi Yardım Alıp Almama


Durumu İlişkisi 68
TABLO 27 : Aylık Toplam Gelir ve Aylık Gıda Harcaması İlişkisi 69
1

GİRİŞ

Yoksulluk, tüm toplumlar için her zaman var olan bir toplumsal sorundur.
Değişen, yoksulluk sorununun nitel ve nicel boyutlarıdır. Ayrıca, yoksulluk birçok
toplumsal sorunun nedeni olduğu için de iktisatçıları, siyaset bilimcileri ve
toplumbilimcileri sürekli ilgilendiren bir sorun olma özelliğini korumaktadır.
Günümüzde, artan yoksulluğa karşı sosyal bilimlerin ilgisi de gittikçe artmaktadır.
Yoksulluk konusunda çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Yine, (UN, IMF, WB vb)
kurum ve kuruluşların ilgisi de kuşkusuz sorunun çok sayıda insanı
ilgilendirmesindendir. Bireysel boyutu yanında toplumu ve devleti ilgilendiren
boyutları da vardır.

İnsanların temel gereksinimlerini karşılayamama durumu, yoksulluğa ilişkin


en yalın tanımlamadır. Genellikle mutlak ve göreli yoksulluk olarak ayrılır. Mutlak
yoksulluk, bireyin /hane halkının yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini
yakalayamaması (gıdasını temin edememe, sağlık hizmetlerinden yeterince
yararlanamama) olarak tanımlanırken; göreli yoksulluk, gelir gruplarındaki
farklılıktan kaynaklanır. Toplumun ortalama refah düzeyinin altında olma durumunu
anlatır (kullandıkları eşyalar, oturdukları semtler vb. ile tanımlanır).

Yoksulluk sorunu, diğer toplumsal sorunlardan şu yönleriyle farklıdır:


• Birçok toplumsal sorunun nedenidir,
• Hep varolan sorunlardandır.

Yoksulluk ülkelere ve dönemlere göre farklılık gösteren bir sorundur. “…


uluslararası tanımlamada, kalkınmada geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri tümüyle
yoksul ülke kabul edilmektedir. Ancak yoksulluğu bu ülkelere özgü bir olgu olarak
algılamak her halde yanlış olur. Çünkü gelişme aşamasında bulunan bu ülkelerde
değişik boyutlarda yoksulluk olduğu gibi, gelişmiş ülkelerde de yer yer ve zaman
2

zaman, yoksulluk yaşandığı bilinmektedir. … kalkınmamış ülkelerde “ülke çapında”


ya da “mutlak” yoksulluktan söz edilirken, sanayileşmiş ülkelerde “yerel” ya da
“nispi” yoksulluktan söz edilmektedir” (Müezzinoğlu, 1998:7-8).
Yine, sanayileşmenin ilk evrelerinde düşük ücretler ve kötü yaşam koşulları
nedeniyle yaygın bir yoksulluk gözlendi ancak gelişmiş ülkelerde refah devleti
anlayışı ile (özellikle II. Dünya Savaşı sonrasındaki gelişmelerle) mutlak yoksullukla
mücadele geniş ölçüde başarıldı. Günümüzde ise, “yeni yoksulluk” kavramı, tüketim
toplumunda yetersiz olan birey veya çalışıyor olduğu halde yoksul olanlar için
kullanılmaktadır. “… yaşam projelerinin çalışma, mesleki uzmanlık ve işten daha
çok tüketici tercihleri etrafında kurulduğu tüketim toplumunda fakir olmak çok farklı
bir şeydir. “Yoksul olmak” bir zamanlar anlamını işsiz olma durumundan aldıysa,
bugün anlamını esas olarak yeterince tüketemiyor olma durumundan almaktadır. Bu
fark yoksulluk içinde yaşama tecrübesini ve bunun sefaletinden kurtarılma şans ve
olanaklarını farklılaştırır” (Bauman,1999:10). Özellikle 1980 sonrası yaygınlaşan
yoksulluğun nedenleri ve boyutları, önceki dönemlerden farklıdır. Çünkü
küreselleşme olgusunun güç kazanmasıyla zengin ve yoksul arasındaki kutuplaşma
da hızla büyümüştür. Bugün “küresel” sorunların başında yoksulluk ve gelir
dağılımındaki adaletsizlik gibi sorunlar gelmektedir.

Yoksulluk sorunu, endüstrileşme öncesi dönemlerde geleneksel toplum


yapısında, sosyal yardımlar ve sosyal dayanışma ile giderilmeye çalışılmıştır. Kişinin
doğumla birlikte girdiği çevrede bulduğu geleneksel yardımlaşma, karşılıksız ve aynı
toplumda yaşayan insanların yardımlaşma türüdür. Aynı aile, aynı mahalle, kent
veya ülke içinde yaşayan insanlar arasındadır. Bu geleneksel yardımlaşma ve
dayanışmanın amacı, toplum içerisinde bütünlüğü korumaktır. Oysa, modern
topluma geçişle birlikte, yardımlar kurumsallaşmış; oluşturulan sosyal politika
önlemleri ile yoksulluk da dahil olmak üzere pek çok sorunla ilgili daha düzenli
çözümler ortaya çıkarılmıştır.

Tarihsel süreçte hep varolan ancak, günümüzde yeniden önem kazanan


yoksulluk, bu araştırmanın konusu olarak seçilmiştir.
3

Araştırmanın temel amacı, sosyolojik birikimden yararlanılarak, özellikle son


yıllarda dünyada ve ülkemizde gittikçe arttığı gözlemlenen yoksulluk sorununa
ilişkin Sivas ilinde durum tespiti yapmak, yoksulluğun görünümünü ve boyutlarını
belirlemek ve yoksulluğun en aza indirgenmesi için uygun politikalara yönelik
geliştirebilecek çözüm önerileri sunabilmektir.

Yoksulluğa ilişkin genel bilgilere, literatür incelemesi sonucu ulaşılmış; Sivas


ili merkez ilçe özelindeki yoksulluğa ait verilere ise, yapılan anket uygulamasıyla
elde edilmiştir. Özellikle son 30 yılda yoksulluğun yeni nedenleri ve sonuçları ortaya
çıktığından, çalışmada küreselleşme ve yoksulluk ilişkisine de kısaca yer verilmeye
çalışılmıştır.

Dünyadaki iletişim teknolojisinin gelişimi ile 20. yüzyılın son çeyreğinde,


sanayi devriminden bu yana geçen süreden daha hızlı bir gelişme kaydetmiştir.
Küreselleşme denildiğinde insanların aklına ilk gelen; çok uluslu markalar, internet
ve iletişimdir. Bu hızlı gelişmenin küreselleşme olgusuyla bağlantılı olduğu açıktır.
Dünyada muhteşem zenginliğin ve korkunç yoksulluğun hızlı bir şekilde
kutuplaşması; ve bu uçurumun gittikçe artması da aynı yıllara rast gelmektedir.
Küreselleşme olgusuyla zenginin daha zengin, yoksulunsa giderek daha yoksul
olduğu genellikle belirtilen, üzerinde durulan bir noktadır.

Günümüzde ekonomi politikalarının genel yönelimi “neoliberal”dir. Az


gelişmiş ülkelere Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla
“yapısal uyum” adı altında sunulan -dayatılan- ekonomik programların sonuçlarına
bakıldığında; hem, ulusal ekonomi politikası belirleme olanağını yitirip uluslararası
ekonomik güçlere ve örgütlere bağımlı olduklarını, hem de, yoksulluğun kaygı verici
boyutlarda yaşandığını ve küresel sorunların başında yoksulluk sorununun geldiğini
görmek mümkündür.
4

Yoksulluk sorununun yaygınlaşması aynı zamanda diğer toplumsal sorunların


artmasına da neden olmaktadır. Yoksul insanların yaşam koşulları kötüdür. Yoksul
aile, eğitime ilişkin olumsuz yaşam koşullarına sahiptir, çocuğunu okutamama ve
erken okuldan ayrılmayla işsizlik sorunu körüklenir. Başarısızlık veya çalışma gibi
nedenlerle okuldan ayrılma erken evlenmeyi beraberinde getirir. Erken evlenme
sonucu erken yaşta çocuk sahibi olma doğurganlığın artması gibi sonuçları ortaya
çıkarır. Bu nedenle yoksulluk sorununu en aza indirgemek için de çok yönlü
politikaların oluşturulması ve soruna bu şekilde yaklaşılması gerekmektedir.

Yoksulluğun hem nedenleri hem de boyutlarının, Sivas Merkez ilçe


evreninde ele alınacağı bu çalışma, daha önce Sivas’ta yoksulluk üzerine bir çalışma
yapılmadığı için önem taşıyabilir. Özellikle yoksulluğa ilişkin tespitlerin,
oluşturulacak yoksulluğu önleme stratejilerinde yararlı olması umulmaktadır.

Çalışmanın birinci bölümünde konunun kavramsal çerçevesi yer almaktadır.


Yoksulluğun tanımı, ölçütleri, boyutları, görünümü ve göstergeleri, yoksulluk
teorileri, yoksullukla başa çıkma politikaları ve yoksulluk nedenlerine genel olarak
değinilmektedir. Araştırmanın bu bölümünde rakamsal verilere pek fazla
girilmemeye çalışılmıştır. Çünkü yoksulluğa ilişkin çeşitli hesaplama yöntemleri
olması nedeniyle ülkeler arasında, hatta ülke içerisinde bölgeler ve iller arasında bile
farklı göstergeler ortaya çıkabilmekte ya da örneğin yoksulluk araştırması yapan
sendikanın verileri, başka bir kuruluş ya da kişinin verilerinden farklı olabilmektedir.
Ayrıca, veriler günden güne hızla değişebilmektedir. Yine çalışmanın bu bölümünde,
küreselleşme – yoksulluk ilişkisine, Türkiye’deki duruma ve Sivas iline ait genel
bilgilere yer verilmektedir.

İkinci bölümde ise, araştırmanın metodolojisine ( araştırmada bilgi toplama


yolları ve araçları, evren ve örneklem seçimi ve anket uygulamasına ilişkin
açıklamalar) ve araştırma sonucu elde edilen bulgulara yer verilmiştir. Anket verileri
SPSS istatistik programında değerlendirilmiş, bulgular yorumlanmıştır. Araştırmanın
bulguları üç grup halinde ortaya konulmuştur. Birinci grup bulgularda anket
5

uygulanan aile reislerinin yaş/cinsiyet gibi demografik özellikleri; ikinci grup


bulgularda doğdukları yerler, eğitim, çalışma koşulları ve ücretleri, sahip oldukları
ev eşyaları gibi sosyo – ekonomik göstergeleri; üçüncü grup bulgularda ise yaşam
standartları ve daha iyi yaşam şartları için istedikleri, güncel olan Avrupa Birliği
sembolünde sorunlara ilişkin bakış açıları tespit edilmeye çalışılmıştır. Sonuçlar
üzerinde değerlendirme yapılmış ve öneriler sunulmuştur.
6

I. BÖLÜM: KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

1. YOKSULLUK

Yoksulluk tanımı ve ölçütleri zaman içerisinde çok değişikliğe uğramıştır.


Yoksulluğun tespiti ve yoksullukla mücadele programlarının hazırlanması ve
geliştirilmesi için tanım ve ölçüm tekniklerinin bilinmesi gerekmektedir. Toplumsal
farklılıklar, yoksullara bakış açısı, zaman içerisinde değişen neden ve sonuç
ilişkilerine göre çok farklı tanımlar ve kavramlar ortaya çıkmıştır. Yoksulluğun
kapsamı ülkeden ülkeye, dönemden döneme, refah düzeyindeki gelişmelere bağlı
olarak farklılıklar göstermektedir. Gerçekte, yoksulluk tanımlanması ve sınırlarının
çizilmesi zor bir kavramdır. Yoksulluk düzeyi bakımından ülkeler arası ve aynı ülke
içerisinde dönemler arası karşılaştırma yapılabilmesi ve politikalar üretilebilmesi,
toplam nüfus içerisinde kimlerin yoksul olarak nitelendirileceğine karar verilmesini
gerektirir. Bu nedenle yoksulluk sınırı, mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk gibi
kavramlar da önemlidir.

20. yüzyılda değişen dünyayla birlikte yoksulluk kültürü, yeni yoksulluk,


tüketim toplumu gibi yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Özellikle küreselleşmenin
yaygınlaşmasıyla birlikte iletişim ağının genişlemesi, çok uluslu sermayenin
güçlenmesi ve sosyal refah devleti anlayışının zayıflamasıyla yoksulluk konusunda
yeni yaklaşımlar da görülmektedir. Yoksulluk sorununun en aza indirilebilmesi,
toplumsal refahın sağlanabilmesi için yoksulluğun her yönüyle iyi bilinmesi,
nedenleri ve sonuçlarının ortaya konulması esastır. Bunun için de yoksullukla ilgili
bazı temel tanım ve kavramların açılımını yapmak gerekmektedir.

1.1 Yoksulluk Nedir?

En genel tanımıyla yoksulluk, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama


durumudur (Türkiye İstatistik Yıllığı, 2004). Daha geniş bir tanımla yoksulluk,
7

genellikle maddi kaynaklardan, bazen de kültürel kaynaklardan yoksun kalındığını


ifade eden bir durumdur (Marshall, 1999; 825). Şenses’e (2003:63-64) göre,
üzerinde görüş birliğine varılmış bir tanım olmadığı gibi, genellikle “insanların
ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli kaynağa sahip olamama durumu” veya çok
benzer biçimlerde “mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu” ve
“yaşamda kalmak için gerekli mal ve hizmetlere olan ihtiyaçların karşılanamaması
durumu” olarak tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi; yoksulluğun tanımlanmasında “ihtiyaç”, “refah” ve “yeterli


kaynak” gibi göreceli kavramlar yer almakta ve bu da belirsizliğe neden olmaktadır.
Genel anlamda yoksulluk, toplumsal refah düzeyi, toplumun yaşam standardının
mutlak veya göreli olarak minimum bir düzeyinin altında kalan kişinin statüsü olarak
tanımlanır. Daha spesifik bir tanımlama, "toplam gelirin yaşamı sürdürebilmek için
gerekli olan minimum ihtiyaçları karşılayamaması durumu" şeklinde yapılabilir
(Tüsiad Raporu, 2000; 4).

Çok çeşitli tanımlara bir yenisini eklemek yerine yukarıdaki betimlemelerden


elde edilen çıkarımla, yoksulluk; muhtaç kişinin kendisini ve geçindirmek zorunda
olduğu kişilerin geçimini yaşadığı yerin yerel ölçütlerine göre karşılayamama
durumu olarak algılanabilir. Yaşanılan yerin yerel ölçütlerinin farklılıklar göstermesi
olağandır. Daha önce de belirtildiği gibi, ülkeler arası veya aynı ülke içinde bölgeler
arası ekonomik farklılıklar olması doğaldır. Bu da yoksulluğun tespitinde yerel
ölçütlerin göz önünde bulundurulması gereğini gösterir. Asgari ücretin tespitinde de
sık sık dile getirilen ancak henüz gerçekleştirilemeyen “yerel ölçü” yü göz önünde
bulundurma gereği de önemlidir.

Yoksulluk tanımlanmasında mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk şeklinde iki


ayrı değerlendirme ölçütü kullanılır. Mutlak ve göreli yoksulluk arasındaki temel
fark, yoksulluk çizgisinin belirlenmesi aşamasında ortaya çıkmaktadır. Mutlak
yoksullukta, bireylerin yaşamlarını sürdürebilmek için gerek duyduğu minimum
8

ihtiyaçlar üzerinden bu çizgi belirlenirken, göreli yoksullukta ise, toplumun ortalama


gelir düzeyi temel alınarak yoksulluk oranı belirlenir.

1.2 Mutlak Yoksulluk:

Mutlak yoksulluk, hanehalkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari


refah düzeyini yakalayamaması durumudur Başka bir deyişle mutlak yoksulluk,
İnsanın yaşayabilmesi için gerekli temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda
olma halidir. Yoksul kişi günlük yaşamını sürdürmekte güçlük çeker, gıdasını temin
edemez, sağlık gereksinimlerinden yeterince yararlanamaz. Mutlak yoksul oranı, bu
asgari refah düzeyini yakalayamayanların sayısının toplam nüfusa oranıdır. Bu
nedenle mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması, bireylerin yaşamlarını
sürdürebilmeleri için gerekli olan minimum tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesini
gerektirir. Bu değer üzerinden yoksulluk sınırı hesaplanır (Tüsiad Raporu, 2000; 96).

Mutlak yoksullukta çeşitli yöntemlerle yoksulluk sınırı hesaplanır. Bunlardan


en sık kullanılanı sadece minimum gıda harcaması maliyetini esas alır. Bunun için
bir kişinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan minimum kalori ihtiyacı
hesaplanır (Dünya Bankası’nın 1990’daki çalışmasına göre bir insanın hayatta
kalabilmesi için gerekli minimum kalori miktarı 2400 k/cal’dir). Daha sonra bu
kalori ihtiyacını karşılayacak gıda harcaması maliyeti hesaplanır (Tüsiad
Raporu,2000;96). Mutlak yoksulluk sınırı az gelişmiş ülkeler için kişi başına günde 1
$, Latin Amerika ve Karaibler için 2 $, Türkiye’nin de dahil edildiği Doğu Avrupa
ülkelerinin de içinde bulunduğu grup için 4 $, gelişmiş sanayi ülkeleri için 14,40 $
olarak hesaplanmıştır (www.denizfeneri.org).

Mutlak yoksulluk sınırının belirlenmesinde fiyatların önemli olması, aynı ülke


içinde kent ve kır için farklı yoksulluk çizgilerinin belirlenmesini gerekli kılmıştır.
Bu nedenle de günümüzde mutlak yoksulluk kavramı, ülkeden ülkeye ve aynı ülke
içinde de değişen göreli bir kavramdır. Mutlak yoksulluk sınırı değişmekle birlikte,
9

mutlak yoksul en temel gıda ihtiyacını karşılayamama durumu için kullanılan bir
kavramdır.

1.3 Göreli Yoksulluk:

Göreli yoksulluk ise, hep var olacaktır denebilir. Çünkü, gelir gruplarındaki
farklılıklar ister istemez bir göreli yoksulluktan söz etmemize nedendir.
Tanımlanması daha zor ancak daha yaygındır. Göreli yoksulluk, toplumun ortalama
refah düzeyinin belli bir oranının altında olma durumunu tanımlar. Göreli
yoksulların tespitinde kişilerin kullandıkları eşyalar, oturdukları semtler belirleyici
durumundadır. Yoksulluk sınırının belirlenmesinde referans noktası, birey veya hane
halklarının ortalama refah düzeyleridir. Refah ölçütü olarak tüketim düzeyi veya
gelir düzeyi seçilebilir. Ancak yoksullukla ilgili gelişmiş ülkelerdeki çoğu
araştırmada yoksulluğun belirlenmesinde tüketim yerine toplam gelir alınır (Tüsiad
Raporu, 2000; 98).

Toplam geliri belli bir düzeyin altında kalan birey veya hane halkı yoksul
olarak tanımlanır. Göreli yoksulluğun ülkeden ülkeye değişmesi gibi aynı ülke
içerisinde de bölgeler arası faklılıklar göstermesi olağandır. Bir başka tanıma göre
ise göreli yoksulluk, minimum kalori ihtiyacının yanısıra, temel kültürel ve
toplumsal açıdan tüketimi yoksul olanlar için de zorunlu görülen malların kapsama
alındığı yoksulluk türüdür. Bununla birlikte değerlendirmelerde az rastlanan bir
kriter daha vardır. İnsanın sağlık hizmetlerine, temiz su kaynaklarına, eğitim
hizmetlerine ulaşabilirliği, uzun bir yaşam sürme hakkı ve sürdürülebilirlik
kriterlerine dayalı olarak, yeni fırsat ve seçenekleri kullanabilmek için gerekli alt
yapının varlığı ya da yokluğu ile belirlenen yoksulluk kriteridir. Bu endeks Birleşmiş
Milletler tarafından yapılmıştır (www.denizfeneri.org).
10

1.4 Öznel Yoksulluk:

Yoksulluk düzeyinin tespitinde yukarıda anlatılanlardan oldukça farklı bir


yaklaşım, öznel yoksulluk yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda temel düşünce, madem ki
yoksulluk toplumun kabul edeceği minimum bir yaşam standardı düzeyiyle ilgilidir
öyleyse yoksulluk çizgisini belirlemenin bir yolu, büyük ölçekli anketler yaparak
toplumun bu konudaki görüşünü belirlemektir (Tüsiad Raporu, 2000; 98).

Öznel yoksulluğu belirleyebilmek amacıyla yapılan anketlerde farklı


yöntemler kullanılır. Deneklere, yoksul olmamak, iyi bir gelire sahip olmak gibi bazı
özel hedeflere ulaşabilmek için yeterli olduğunu düşündükleri gelir miktarı sorulur.
Bu yöntem Leyden yaklaşımı olarak bilinir. Örneğin ABD’de Gallup araştırma
şirketi, "Bu toplumda dört kişilik bir ailenin geçinebilmesi için minimum ne kadar
haftalık gelir kazanması gerekir?" şeklinde bir soruyu araştırmaya katılanlara
yöneltir.

Öznel yoksullukta, anket sonuçlarından refah düzeyleri ile gelirler arasında


bağlantı kurularak, kritik bir refah düzeyi seçilip ona karşılık gelen gelir düzeyi
yoksulluk çizgisi olarak kabul edilir. Minimum gerekli gelir kamuoyu yoklamasıyla
bir kez belirlendiğinde, bu yanıtlar zamanla reel olarak artan yoksulluk çizgileri
üretilmesinde kullanılır (Tüsiad Raporu, 2000; 99).

Öznel yoksulluk pratik bir yöntem olmadığından sık kullanılan bir yöntem
değildir.

1.5 Yoksulluk Sınırı:

Yoksul ile yoksul olmayanların ayrıldığı noktaya, yoksulluk sınırı ya da


yoksulluk çizgisi denir. Yoksulluğu belirleyen bir çizgidir. Yoksulluk sınırı asgari
ücretin belirlenmesinde kullanılır. Asgari ücret minimum düzeyde yaşayabilmek ve
temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gereken en az ücrettir. Oysa çeşitli kurum ve
11

kuruluşların belirlediği yoksulluk sınırı ile her yıl belirlenen asgari ücret arasında bir
uçurum vardır. Örneğin Türkiye Kamu-Sen'in hesaplamalarına göre, Mayıs 2006'da
1.963.44 YTL olan 4 kişilik ailenin ''yoksulluk sınırı'', 25.56 YTL artarak, 1.989
YTL oldu. Açıklamaya göre, çalışan tek kişinin ''açlık sınırı'' ise aynı dönemde 11.64
YTL (yüzde 1.54) artarak, 754.14 YTL’den, 765.78 YTL’ye yükselmiştir
(http://www.acikogretimonline.com/habergoster.asp?id=978). Türkiye’de çeşitli
sendikaların ve diğer sivil toplum kuruluşlarının dönem dönem yapmış oldukları
yoksulluk araştırmalarında birbirlerine yakın rakamlar ortaya çıkmaktadır.
Yoksulluk ve açlık sınırı verileri bu şekildeyken; ülkemizde 23.12.2005 yılı 26032
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğle asgari ücret 16 yaşından büyükler için
brüt 531 YTL’dir (net 380 YTL). Görüldüğü gibi her ne kadar asgari ücretin
belirlenmesinde yoksulluk sınırı verileri göz önüne alınsa da, her iki rakam arasında
uçurum vardır. (http://www.ivdb.gov.tr/pratik/oranlar/uc.htm). 2007 yılı ilk altı ayı
için (Ocak 2007 – Haziran 2007) asgari ücret belirleme komisyonu asgari ücretin
23.00 YTL arttırılarak, 403.00 YTL olarak, ikinci altı ay için de (Haziran 2007 –
Ocak 2008) 419.00 YTL olarak kabul edildiğini açıklamıştır.

Yoksulluk sınırını belirlemek oldukça güçtür. Aslen yoksulluk çizgisi, bir


toplumda yoksul olanlarla olmayanları birbirinden ayırmakta kullanılan izafi bir
hattır. Göreli yoksulluk yaklaşımı altındaki yoksulluk sınırı, ortanca (medyan) gelirin
belli bir yüzdesi (%40, %50, %60) olarak belirlenir (www.bilgiyonetimi.org).

Yoksulluk çizgisinin, ortalama gelirden bağımsız olarak, her alanda


kullanılabilecek kesin bir değer olarak belirlenmesinde üç temel yaklaşım ön plana
çıkmaktadır. Asgari gıda harcaması yaklaşımına göre, mutlak yoksulluk sınırı
bireyin günlük kalori gereksinimini karşılayan bir besin sepetinin maliyeti esasına
göre belirlenmekte ve yaşa, cinsiyete ve yaşanılan yere bağlı olarak farklı
biçimlerde hesaplanabilmektedir. 2.444,5 kalorilik günlük besin gereksinimi esasına
göre yoksulluk sınırını 1994 yılı için kişi başına ortalama 1,207,920 TL veya 44,50
dolar olarak belirlemiş ve Devlet İstatistik Enstitüsü.nün 1987 Hanehalkı Tüketim
12

Harcamaları Anketi verilerini kullanarak, yoksulluk oranını Türkiye genelinde


hanehalkı bazında % 15,17, fert bazında ise % 14,24 olarak hesaplamıştır.

Mutlak yoksulluk çizgisinin saptanmasında kullanılan ikinci yöntem temel


gereksinimler yaklaşımıdır. Asgari gıda harcamasına ek olarak gıda dışı
harcamaları da hesaba katması bu yaklaşımı bir önceki yaklaşımdan ayırmaktadır.
Bu yaklaşıma göre yoksulluk sınırı 1994 verileri kullanılarak fert başına yıllık 1,437
USD olarak belirlenmiş ve bu esasa göre Türkiye genelinde yoksul hane halkı
oranı % 31 olarak hesaplanmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) ise aynı yaklaşımı
kullanarak yoksulluk oranını 2003 yılı için kentlerde % 22,30, kırda % 37,13,
Türkiye genelinde ise % 28,12 olarak belirlemiş ve hanehalkı büyüklüğünün ve
kırsal bölgelerde yaşamanın yoksulluk riskini arttırdığı, eğitim düzeyinin ise bu
riski azalttığı sonucuna varmıştır.

Hanehalkı gıda harcamalarının tüm gelire oranının bir yoksulluk göstergesi


olarak kullanılabileceği düşüncesiyle, gelirin belirli bir oranından fazlasını
(genellikle % 40) gıda harcamalarına ayıran hane halklarını yoksul olarak
tanımlayan gıda oranı yaklaşımı mutlak yoksulluk çizgisinin saptanmasındaki
üçüncü yaklaşımı oluşturmaktadır (Önder, Şenses; 2005).

1.6 Yeni Yoksulluk:

20. yüzyılın son çeyreğinden sonra olumsuz etkileri daha hızlı ve yoğun bir
şekilde görülen küreselleşme önceki dönemin üretici toplumunun yerine, tüketici
toplumu yaratmıştır. Özelleştirme politikaları ve uluslararası sermayenin gücünü
arttırmasıyla toplumsal yapıda da değişiklikler olmuştur. Özellikle yazılı ve görsel
medyada birtakım reklam teknikleriyle, kredi kartı kullanımının özendirilmesi ve
çok hızlı bir şekilde artması yeni bir yoksulluk kavramı yaratmıştır.

Yeni yoksulluk kavramı bir anlamda kentsel yoksulluktur. K. Tuna bunu şu


şekilde açıklar: “Türk toplumunun sosyal tabakalaşmasının önemli bir göstergesi
13

olarak değerlendirilmelidir. Artık yeni bir katmandır. Küreselleşme ve bunun


getirdiği ekonomik bağlantıların ortaya çıkardığı ilişkiler sonucu, Türkiye’de sosyal
tabakalaşmanın alt katlarında bulunanlar, artık herhangi bir şekilde bunu
değiştiremeyecek derecede sıkışma içindedir. İnsanların belli çabalar ve birikimler
sonucunda bir şeyleri elde edebilmelerine olan inançları, bunların bazı şeyleri
frenlemesi, anlaşılır veya hoş karşılar kılması, yerini yavaş yavaş bu sıkışmanın
getirdiği davranışlara itebilir. Bu insanlar toplumsal hareketlilikten uzak kaldıkları
için kendi içlerinde de sosyalleşme gösteremez; örf, adet gibi toplumun ortak hareket
etmesini sağlayan mekanizmalar ortadan kalkar. Sonuç, 50 YTL için adam
öldürmeye kadar gidebilir. Artık bunlar, sabreden, şükreden, bir lokma, bir hırkayla
geçinen kesim değil. Ona bir tabak yemek verseniz, bir şeyler götürseniz, iş bulsanız,
bir şeyler yapsanız, işine yaramayacak. O, çoğunlukla toplumun diğer kesimlerine de
düşmanca hisler besliyor. Bu toplumun içinde yerleri ve itibarları olduğunu
anlatmamız, göstermemiz lazım. Batı’da, yoksulluk ve sosyal dışlanmışlık birlikte
ele alınıyor. Türkiye’de henüz bu yok.” (www.denizfeneri.org).

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP’nin ekonomik desteğiyle


Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayşe BUĞRA ve Prof. Dr.
Çağlar KEYDER tarafından yapılan “Yeni Yoksulluk ve Değişen Sosyal Politikalar”
konulu araştırmada eski yoksullukta yaşama katılma umudunun olduğu; bu umudun
yeni yoksulluk kavramında kaybolduğu vurgulanmaktadır. Küreselleşme ve son
yıllarda güçlenen neoliberal dalga öncesinde, yoksulların modern yaşama katılma
umudu olduğuna dikkat çeken Prof. Keyder, "Köyden kente gelenler önce enformel
sektörde iş buluyor, bir süre sonra formel sektöre geçebiliyor, zaman içinde 2 göz
oda da olsa ev sahibi olabiliyor, epeyce bir süre alsa da sonunda modern yaşamın bir
parçası olabiliyordu. Bugün artık yoksulların böyle bir umudu kalmadı," saptamasını
yapmaktadır. (Tamer, 2002).
14

A.7 Yoksulluk Kültürü:

Batı ülkelerinde 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkan endüstrileşme sürecinin


hızlanması, kent merkezlerine büyük göçlerin de hızlanmasının en büyük
nedenlerinden biridir. Kırsal kesimdeki hızlı nüfus artışı da toprağın bölünmesi
sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu da kırdan kente göçü körüklemiştir. Göç alma
eğilimindeki kentlerin yetersiz ve güçsüz yapısı da zaman içerisinde kentleşme
sorununu doğurmuştur. Kırdan kente göç eden insanlar büyük kentlerde işsizliğin
artmasıyla birlikte kenar mahallelerde ucuz konutlar ve gecekondu bölgelerinde
yaşamaya başlamışlardır. Bu oluşum gecekondulaşma ve getto sürecini
hızlandırmıştır. Türkdoğan’ın da belirttiği gibi; “Gecekondular, sanayileşme ile
kentleşme arasındaki uyumun veya kültürel dengenin sağlanmayışı nedeniyle
meydana geldiği için, çoğu kez, büyük kentlerde yaşayan insanların yarısına
yaklaşan bir kesimi, gelir azlığı ve geçim sıkıntısı nedeniyle sefalet yuvaları haline
gelirler. Bu insanlar yaşadıkları fiziksel ve sosyal çevre ile aynı tutum ve hayat
biçimlerini paylaştıkları için, toplumun egemen kültüründen ayrılır ve zamanla
kendilerine özgü bir yan kültür alanı teşkil ederler. Bu yan kültür alanı genellikle
yoksulluk kültürü olarak ifade edilmektedir” (Türkdoğan, 1977; 8).

Yoksulluk kültüründe, fertlerin ulusal kurumlarla bütünleşme olanaklarının


yokluğu, aşağı seviyede toplumsal örgütlenme gözlemlenmektedir. Kırsal kesimden
büyük kentlere göçenler aynı inançları, değerleri ve yaşam tarzları aynı olan
insanlarla bir bölgede yaşarlar. Bu insanların temel özellikleri arasında sürekli geçim
sıkıntısı, düşük ücret, öğrenim ve eğitim yetersizliği görülmektedir. Yoksulluk
kültüründe kadercilik anlayışı da hakimdir. Yoksulluk kültürünün varlığı toplumsal
reform ve yenilik hareketlerini de engellemektedir. Çünkü yoksulluk kültürünü
ortadan kaldırmak, yoksulluğu ortadan kaldırmaktan daha zordur (Türkdoğan,
1977;19).
15

2. YOKSULLUĞUN GÖRÜNÜMÜ VE SÜRECİ

2.1. Yoksulluğun Görünümü:

Bir ülkede maddi anlamda yoksulluğun varlığı, o ülkede sosyal koruma ve


sosyal yardım sisteminin yetersiz olduğunun ve sosyal politikaların etkin bir şekilde
uygulanmadığının önemli bir göstergesidir. Gelir dağılımının dengesiz olduğu,
yoksul nüfusun yoğun olduğu ülkemizde yoksulluğu giderici ve önleyici sosyal
yardım mekanizması ve sosyal hizmetler büyük önem taşımaktadır. Yoksulluk
sorunu çeşitli toplumsal kesimleri farklı düzeylerde etkilemekte, her kesimin
yaşantısında farklı sorunları beraberinde getirmektedir (Kahveci, 2004; 280).

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, az gelişmiş ülkelerin uzun dönem


ekonomik gelişme eğilimlerinin ve refah düzeyi göstergelerinin topluca
değerlendirildiği çalışmaların Morawetz ile başladığı söylenebilir. Bu çabalar daha
sonraki yıllarda başta Dünya Bankası olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar ve
bağımsız araştırmacılar tarafından sürdürülmüştür. Özellikle son yirmi yılda, ülke
düzeyinde yapılan yoksulluk araştırmalarının sayısında önemli bir artış söz
konusudur. Buna koşut olarak son on yılda Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı’nın bu çalışmaların bulgularından da yararlanarak, bu
göstergeleri bütün ülkeler için topluca sunma yolunda yoğun çaba harcadıkları ve
önemli bir yol katettikleri gözlenmektedir (Şenses, 2003; 113).

Ülkemizde 1960’larda başlayan planlı çalışmalar dünyadaki yoksulluk


araştırmaları ve politikalarıyla paralel gelişme göstermiştir. Bunun çok çeşitli
nedenleri olmakla birlikte, özellikle Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi
uluslararası kuruluşların etkisi de olmuştur.

Yoksulluk incelemeleri de göstermektedir ki, yoksullukla mücadele


politikaları yeterli olmadığında, yoksulluk yeniden üretilmektedir; yoksulluk ve
yoksullaşma adeta bir kısır döngü içerisindedir. Şöyle ki, yoksul ailenin gelir
16

kaynağı sınırlı, buna bağlı olarak satın alma gücü zayıftır. Kötü yaşam koşulları
altında yaşarlar. Çeşitli nedenlerle eğitime ilişkin olumsuz yaklaşımları söz
konusudur. Çocukları çalışarak aile bütçesine katkı için veya başarısızlıktan erken
okuldan ayrılmak zorunda kalırlar. Okuldan erken ayrılma sonucu işsizlik ortaya
çıkar. Erken evlenme ve çok çocuk sahibi olma da yine yoksulluğu bir kısır döngü
içerisine sokmaktadır.

DÜŞÜK YAŞAM EĞİTİME İLİŞKİN


YOKSUL AİLE KOŞULLARI OLUMSUZ YAKLAŞIM

OKULDAN AYRILMA:
ERKEN EVLENME VE 1. ÇALIŞMAK İÇİN
ÇOK ÇOCUK SAHİBİ İŞSİZLİK
2. BAŞARISIZLIK
OLMA

Şekil 1.

Yoksulluğun çözümündeki zorlukların en önemlilerinden biri, bu kısır


döngüdür. Yoksulluk çok nedenli bir sorun olduğu için, çözümündeki politikaların
da çok yönlü ve çok geniş kapsamlı olması gerekir.

Gelir, eğitim, sağlık, beslenme, doğurganlık gibi sorunları çözmeye yönelik


politikaların aynı hızda ve zamanda yürütülmesi gerekir.

Yoksul insanlar değişmeye karşı dirençlidir. Pek çok psikolojik etkiye


açıktırlar. Kendilerini yönetmede zorluk çekerler.

Yoksul kişilerin –evrensel- ortak özellikleri vardır;

• Düşük gelire sahiptirler


• Kötü beslenirler
17

• Düşük ömür beklentiler vardır, bebek ölüm oranı yüksektir


• Genellikle belirli mahallelerde kötü şartlardaki konutlarda yaşarlar
• Doğurganlık oranları yüksektir
• Eğitim seviyeleri düşüktür
• İş bulabilme olanakları düşüktür
• Kazançlarının çoğunu temel gıda ihtiyaçlarını karşılamakta kullanırlar.
(www.canaktan.org/ekonomi/yoksul-luk/birinci-bol/aktan-vural-yoksulluk.pdf)

2.2 Yoksullaşma Süreci:

Yoksulluk tanımlamasının alanı, her geçen gün genişlerken bu alanın içine


giren unsurların dar bir tanımlama ile ifade edilmeleri güçtür. Yoksulluk dinamiktir,
toplumsal unsurların bir çoğunda yaşanan bir yoksullaşma süreci olarak kendini
yeniden tanımlamaktadır. Dünya sistemine bir bütün olarak baktığımızda, yoksul
alanların kaba çizgilerle ayrıldığı alanlar görebiliriz. Güney Kuzeye, Çevre Merkeze,
Kır Kente göre daha yoksuldur. Alışılagelmiş gelir dağılımı kategorileri içinde de alt
sınıflar doğal olarak üst sınıflara göre daha yoksuldur. Bu tasnif yaşadığımız dünya
da ne derece anlamlı, tartışılır. Yoksul / varsıl ayrımı yaşam alanları üzerinden
yapılabilir olmaktan giderek uzaklaşmakta, yoksulluk, kamusal alan içinde bir
çokluk olarak ortaklaşa alanın ortak paydasını oluşturan ve her yerde oluşan bir
gelişimin adı olmaktadır. Bu gelişim küreselleşme dediğimiz birikim rejiminin
toplumsal izdüşümünden kaynaklanmaktadır. Küreselleşme süreci en yalın haliyle
sermayenin uluslararası dolaşım sürecindeki serbestisi ile açıklamasını bulurken, bu
süreç kamusal alan ilişkilerini piyasa egemen belirlenim düzeyine çekmiş, toplumsal
alan ve devlet piyasa dinamiklerine giderek daha fazla bağımlı hale gelmiştir. Piyasa
dinamiklerinin eşitsizlik yaratıcı öğelerinin giderek toplumsal alanda daha fazla
hissedilir olması yoksulluk sorununu bu dönemde toplumsal tartışma konularının ilk
sırasına taşımıştır (Temelli, 2003; 3).

Küreselleşme öncesi dönemin yoksulluk tanımlarının bu dönemin


tanımlarından farklı bir kategorik belirlenime sahip olduğunu görmekteyiz. Sosyal
18

devlet sürecinde piyasa – toplum ilişkisinin dayandığı uzlaşı zemininde, devletin


sermaye birikim rejimiyle olan içkin ilişkisi, yoksulluk azaltıcı bir iktisadi politika
şeklinde karşımıza çıkmıştır. Bu dönemin yeniden üretim koşullarına uygun bir
yapılanmadır. Özellikle, pazar sorunsalının ulus sınırlaması altında çözümüne dayalı
modelin iç pazara olan gereksinimi, iç pazarın kitle profilinin gelişime muhtaç
dinamiği, yoksullukla mücadelede önemli bir etken olarak kendini göstermiştir.
Toplumsal masraflar veya sosyal harcamalar, hangi tanımlamayı alırsak alalım,
işlevsel olarak piyasa – toplum ilişkisinde oynadığı rol, bir yanıyla ekonomik
gelişimin sağlanmasında etkiliyken, diğer taraftan toplumsal yapının
sosyalizasyonunu ve buna bağlı olarak da toplumsal hakların sağlanmasıyla ilintili
olarak yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olmuştur. Bu dönemin yoksul, yoksulluk
türü kavramlarının dayandığı profil, toplumsal alanda mağdur olandır, ama bu
mağduriyet sistem dışı etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan bir ilişkiyle açıklanmakta,
toplum tarafından da böyle algılanmaktadır. Sosyal devlet tanımlamasıyla anılan
birikim rejimi kamusal alanı bütüncül bir eklemlenmeyle belirlemekte, eklemlenen
alanlar arasında çatışmacı bir yapı sergilenmemektedir. Dışlamanın olmadığı,
dışarıda kalanın ise iradi bir davranış sergilediği kabul edilirse, sistem unsurları
arasında barışık ilişkileri yaratıcı bir rol oynamıştır veya bu yönde gelişmiştir
diyebiliriz. (Temelli, 2003; 5).

Küreselleşme dönemi barışık ilişkilerin yerini, barışık olmayan alanlara terk


etmesiyle yeni bir hegemonya ilişkisini karşımıza çıkarmıştır. Burada asli
hegemonya piyasadır. Yok olan, toplum – piyasa ilişkisine dayalı olarak
geliştirilmeye çalışılan kamusal alandır ve bu alan, yerini yeni kamusal alana
bırakırken, toplumsal unsurların özellikle haklar konusunda var olan
düzenlemelerden yoksun kalması yoksulluk tanımlamasını da değişime uğratmıştır.
Yoksulluk iradi bir olgu olmaktan sıyrılıp, kamusal alanın hegemonik ilişkileri
içinde yer alamayan toplumsal unsurların karşılaştığı bir süreci anlatmaktadır.
Piyasanın değerleme süreci dışarıda bırakmayı hızlandırırken, devletin sosyal
fonksiyonunu terk etmesi, dışarıda kalanların “sosyal” kazanımlarını giderek
azaltmıştır. Bu süreç devam etmektedir. Sosyal devlet uygulamalarının birikim
19

rejimi üzerinde yaratacağı maliyet, küreselleşme dönemi yeniden üretim sürecinde


kendine yer bulamamıştır. “Post” döneminin hem üretim organizasyonu, hem pazara
ilişkin uygulamaları, hem ulus devlet dışı belirlenim şemaları itibariyle yarattığı
dönüşüm, teknolojinin tüm gelişmişliğine karşılık, kamusal alanda yoksulluğu
artırıcı bir görüntü sergilemiştir. Post dönemde neoliberal iktisat politikaları
Keynesyen iktisat politikalarının yerini alırken, sistemin dönüşümü beraberinde
toplumsal unsurların da yeniden belirlenimine neden olmuştur. Bu unsurların içinde
çokluk olarak yoksullar ön plandadır ve ortaya çıkan yoksulluk görüntülerinde
çocuklar, kadınlar, işsizler başta olmak üzere bir çok toplumsal unsur kategorik bir
sınıfsal tanımın dışında, ortak paydada buluşmaktadır. Dönemin popüler konusunu
oluşturan yoksulluk, çeşitli endeksleme yöntemleriyle ölçümlemeye tabi tutulurken,
mutlak ve nispi yoksulluk sınırlarının belirlenimi önem kazanmış, sosyal bilimler
alanında üzerinde en çok durulan konulardan biri olma özelliği göstermiştir. Tüm bu
çalışmalar bireysel yoksulluk üzerinden hareket etmekte, yoksullukla mücadele yeni
bir sosyal alan içinde çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bu sosyal alan piyasa – devlet
ilişkisini kesintiye uğratmaksızın, toplumsal alanın kendi iç yapısının yeniden
düzenlenmesine yönelik olarak tasarlanmaktadır. Sosyal işlevli devlet bütçelerinin
etkinsizliği vurgusu terk edilmeksizin, devletin mali disiplini konusu sürekli
yinelenmekte, bu alanın dışında kalan paylaşım süreçleriyle yoksulluğa çözüm
üretme üzerinde açılımlar sağlanmaya çalışılmaktadır. Piyasanın sürekli toplumsal
alanın kaynaklarına yönelik aleyhte gelişimi ve bu gelişim sonucu yaratmış olduğu
sosyal alandaki tahribat engellenmeksizin bir çözümün ortaya çıkması güç
gözükürken, bunun yanı sıra devletin sosyal alanı boşaltması küreselleşmenin
yaratmış olduğu yoksullaşma sürecini daha da hızlandırmaktadır. Yoksullaşma
üzerinde bu anlamıyla yeni bir yükün ortaya çıktığı bir gerçeklik olarak
karşımızdadır. (Temelli, 2003; 4).

Bu döneme görsel olarak baktığımızda, Dünya nüfusunun büyük


çoğunluğunun hızla yoksullaştığını, Dünya gelirinin daha da adaletsiz dağıldığını,
işsizliğin hızla artığını görmekteyiz. Türkiye açısından da durum aynı paralellikte
gelişim göstermektedir. Gelir dağılımı hızla bozulmakta, işsizlik artmakta, göç
20

rakamları yükselmekte, yeni kent yoksulluğu dönemin en belirgin öznesi olmaktadır.


Sokak çocukları, sokakta çalışan çocuklar, ucuz ve kaçak emek, esnek çalışma,
taşeronlaştırma, özelleştirme gibi bir çok kavram incelendiğinde yoksulluğun
tahribatı daha iyi gözlenebilmektedir. Bunların yanında sadece konsolide bütçenin
içine baktığımızda bile, dolaylı vergilerin payının hızla yükselmesi, faiz
ödemelerinin giderek ağırlık kazanması, sosyal nitelikteki harcamaların azalması
toplumsal gereksinimlerin karşılanamamasının yanı sıra var olan sosyal gelişimin de
gerilediğini göstermektedir. Sosyalleşme dinamiği düşük olan Türkiye gibi ülkelerde
eğitim, sağlık, sosyal güvenlik alanlarında gözlenen bu gelişmeler doğal olarak
yoksulluğu ve yoksunluğu artırmaktadır (Temelli, 2003; 5).

2.3 Yoksulluğa İlişkin Bazı Açıklamalar:

Yoksulluk konusundaki bazı açıklamalara bakıldığında, bir teorinin yoksulluğu


bireye bağlı olarak ele aldığı görülmektedir: ” İlk yoksulluk teorileri, belki de bu
konudaki teorilerin en basitleriydi. Bu teoriler yoksulluğun, yoksulların kendisinden
kaynaklandığını ileri sürmekteydiler.Yoksulluk çekenler, kendi yaşamlarını
sürdürebilmek için, ya aciz olduklarından ya da istemediklerinden ötürü geçimlerini
sağlayamamaktaydılar. Bu görüşte bireyin içinde bulunduğu ne toplum ne de sosyal
gruplar önemliydi. Toplum yoksulların gereksinimlerini karşılamakla yükümlü
değildi” (Haralambus ve Holborn, 2001:85). Özellikle 19. yüzyılda moda olan bu
görüşe bugün çok az sosyolog katılmaktadır ama bir dönem savunulmuştur.

Herbert Spencer “ Sefih Yaşam”: İngiliz sosyolog Herbert Spencer yoksulları


şiddetle eleştirmiştir. Sefih yaşam sürenlerin eylemlerini engellemek için onlara
yardım etmek doğal değildi. Spencer, çalışmak tembellik yapanların yemek
yemesine izin verilmemesi gerektiğini savunmaktaydı. Belirli bireylerin yoksul
olmasının açıklanmasında anahtar, onların ahlaki karakterinin nedenlerinin
incelenmesinde bulunabilirdi. Spencer devletin bireylerin yaşamına mümkün
olduğunca az müdahale etmesi gerektiğini düşünmekteydi. (Yoksullukla mücadele
tembellik ve moral düşüklüğünün tüm nüfusa yayılmasına neden olabilirdi).
21

(Çalışmak yerine yardım almak daha çekicidir). “Güçlü olanın yaşamını sürdürmesi”
sözünü bilindiği gibi biyolog Charles Darwin değil Spencer özdeyiş haline
getirmiştir. Eğer toplumun gelişmesi ve daha başarılı olması isteniyorsa güçlü olan
ve çok çalışanların gücünün karşılığı olan ödüle sahip olabilmesine izin verilmeliydi.

Otlakçılar: Yoksullukla ilgili bu tür açıklamalar halen modern Britanya’da


etkisini sürdürmektedir. Bu tür teorilerin popüler olmasının nedenlerinin bir
kısmında Britanya medyasında yoksullukla ilgili haberler etken olabilir. Peter
Golding ve Sue Middleton’a göre birçok gazete haberinde yoksulluk yardımı alan
kişiler “otlakçılar” olarak sergilenmektedir.

Tam tersine çatışmacı yaklaşımda yoksulluk çekenler bu durumdan sorumlu


tutulamaz görüşü vardır: “ … kaynakların adaletli bir şekilde dağıtılamaması
nedeniyle yoksulluğun varlığını sürdüreceğini ve bunun da toplumun başarısızlığı
olduğunu ileri …(süren bu yaklaşıma göre) yoksullar “mağdurlar” olarak
değerlendirilmelidirler. Bir çok çatışma kuramcısı toplumda yoksulluğun varlığını
daha geniş yapısal güçlerle, özellikle tabakalaşma sisteminin varlığıyla ilişkilendirir”
(Haralambus ve Holborn, 2001:90). Örneğin, Marksistler yoksulluğun kapitalizmin
doğasında var olan kaçınılmaz bir sonuç olduğuna inanırlar.

Kısaca, yoksulluğu bireysel gören bir anlayıştan yoksulluğu birey ya da grupta


aramak yerine toplumun bütününde arayan bir anlayışa doğru gelinmiştir. Bugün
yoksulluğun sosyolojisinde daha çok çatışmacı yaklaşım etkili olup, “sınıf” anahtar
kavramı ile açıklanmaya çalışılmaktadır.

Ancak yine günümüze doğru gelindikçe, “yeni sağ” da denilen anlayışa göre,
düşük gelir refah devletinin cömertliğinden kaynaklanmaktadır görüşü ile
karşılanmaktadır. Örneğin Marsland, özellikle “evrensel refah koşulları”na yani
düşük ya da yüksek gelirli olmalarına bakılmaksızın toplumun tüm üyeleri için refah
koşulları sunulmasına eleştirel bakmaktadır. “Britanya’daki eğitim, sağlık hizmetleri
ve çocuk yardımı Marsland’ın eleştirel baktığı örneklerdir. Marsland, bu yardımların
22

“bağımlılık kültürü” yarattığına inanmaktadır. … refah “dağıtımlarının” işsiz kalma


dürtüsü yaratacağını, yarışı basite almayı ve eğitimde kendini geliştirme hevesini
yok edeceğini iddia eder. Marsland ayrıca sanayi yatırımlarından alarak kamu
harcamalarını yükseltmenin zenginliğin üretimini engelleyeceğini iddia eder”
(Haralambus ve Holborn, 2001:87). Bu nedenle yardımların sınırlandırılması
gerektiğini savunan Marsland’a göre yardımlar hasta ve özürlüleri hedeflemeli,
kendi kendinin geçimini sağlayabilecek olanlara verilmemelidir.

Oysa, tam tersine evrensel refah koşullarının bağımlılık yaratmak yerine,


insanları bağımlılıktan kurtaracağı görüşü de söz konusudur.

Bill Jordan-Evrensel Dağıtımların Yararları: Marsland’a karşı çıkmaktadır.


Seçici sistemlerin insanları yoksulluk eylemsizlik tuzağına düşürdüğünü ve diğer
vatandaşları keyif aldığı fırsat ve dürtülerden yoksun bıraktığı görüşündedir. Ona
göre yoksulluğun nedeni çok cömert refah sistemi değil tam tersi son derece cimri
bir sistemin sonucudur. Yoksullukla mücadele tek yolun herkesi kabul edilebilir
düzeye getirecek evrensel koşullar olduğunu söyler (Haralambus ve Holborn,
2001:87).

Görüldüğü gibi, yoksulluk sorununa ilişkin farklı açıklamalar bulunmaktadır.


Ancak, yoksulluğun bireysel düzeydeki bazı (özürlülük, çalışamayacak fiziksel ya da
psikolojik durumda olmak gibi) nedenlerden kaynaklanabildiği gibi, genel olarak
sistemle ilgili olduğu da belirtilmelidir. Örneğin, yoksullukla birlikte karşımıza çıkan
işsizlik sorununun artması, sistemle ilgilidir. Ekonomi politikalarının sonucunda
yoksulluğun artması ya da azalması görülebilmektedir.

“IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan yapısal uyum programları


sonucunda dünyada yüz milyonlarca insan yoksullaşma sürecine girmiş; bu süreçle
birlikte açlık, zorunlu göç ve bulaşıcı hastalıklar gündeme gelmiştir. İşsiz sayısı
dünyada bir milyar sınırına yaklaşmış; yapısal uyum programlarının niteliği gereği
sosyal programların ve fonların kesilmesi, eğitim ve sağlık harcamalarında azalma
23

sürecine girilmesi, kısaca sosyal refah devletinin tasfiyesiyle beraber milyonlarca


insan evsiz yaşama ve sağlıksız beslenme problemleriyle karşı karşıya kalmıştır”
(Soyak, 2004:5). 1980’lerin başından itibaren uygulanan bu politikaların amacı,
gelişmekte olan ülkelerin dış borçlarının en azından faizini düzenli olarak geri
ödeyebilecekleri ekonomik ortamın yaratılması olsa da yapısal uyum programlarının
yoksullukla bağlantıları açısından ortaya çıkan gerçek etkileri de belirtmektedir:
Büyük ölçekli işten çıkartmalar neticesinde kamu sektöründe kitlesel işsizliğin
ortaya çıkması, arızi ve düşük ücretli yeni tip işlerde artış, sendikaların
faaliyetlerinin zayıflaması ve emek standartlarının tedrici olarak aşınması, bedava ve
erişilebilir kamu hizmetlerinin azalması ve devletin sosyal rolünün zayıflatılması,
sosyal programlar için bütçenin kesilmesi ve kamu hizmet sektörlerinin
özelleştirilmesi, temel besin maddelerinde kıtlık, çevrenin bozulması, temel mal ve
hizmetlerin fiyatlarının artması, okur yazarlıkta azalma, nüfusun önemli bir kısmında
özellikle de kadın ve çocuk nüfusunda sağlığın bozulması ve kolera ve verem gibi
hastalıkların yeniden görülmeye başlanması (Soyak, 2003:1). Sonuç olarak yapısal
uyum politikaları ile yoksulluk arasında bir ilişki kurulmaktadır.

“…uygulamalı araştırmaların büyük bir çoğunluğunun, yapısal uyum


programları çerçevesinde neoliberal politikaların uygulandığı ülkelerde yoksulluğa
ilişkin göstergelerin genellikle kötüleştiği sonucuna vardıkları söylenebilir. Bir çok
durumda yapısal uyum politikalarıyla eş anlı olarak uygulanan istikrar
programlarının yoksulluk üzerindeki etkisinin genellikle olumsuz yönde olduğu
konusunda daha da yaygın bir görüş birliği vardır” (Şenses, 2003:198). Yoksulluk
sorununun sistemik nedenlerden kaynaklandığı tezini benimseyen Şenses (2003:13),
dünyanın bir çok ülkesinde giderek artan sosyal ve ekonomik kutuplaşmaya karşılık,
bölüşüm sorunlarına daha duyarlı olan Japonya, İsveç, Norveç ve hatta Tayvan ve G.
Kore gibi ülkeler yoksulluk konusunun çözümsüz bir sorun olmadığına işaret
etmektedir.
24

2.4 Yoksulluğun Nedenleri ve Mücadele Politikaları:

Yoksulluk nedenleri tarihsel bir anlayış içerisinde; küresel, ülke ve bölge


düzeylerinde ele alınmalıdır. Çünkü yoksulluk hem çok nedenli hem de zaman
içerisinde gelişen değişen koşullarla değişime uğrayabilmektedir. Zamana bağlı
olarak yeni yoksullaşma nedenleri ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmada yoksulluğun nedenleri temel olarak iç (bireysel) ve dış
(toplumsal) nedenler olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

Yoksulluğun iç nedenleri kişinin kendi şartlarından kaynaklanmaktadır.


Bireyin özürlü olması, kimsesiz olması, yaşlı olması, alkolik olması gibi içinde
yaşadığı toplumla daha az ilgili nedenlerdir. Kuşkusuz bu nedenler bireyin içinde
yaşadığı toplumun refahıyla da ilgilidir, ancak ağırlıkla kendilerinden kaynaklanan
sosyal veya fiziksel nedenleri içermektedir.

Yoksulluğun dış nedenleri ise bireyin daha çok içerisinde yaşadığı sosyo-
ekonomik durumdur. Beslenme, sağlık, dengesiz ücret dağılımı, işsizlik gibi
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bireyin içinde yaşadığı toplumu ve içinde yaşadığı
dünyayı da unutmamak gerekir. Refah düzeyi iyi olmayan bir toplumda yoksullaşma
süreci dış nedenlerden daha fazla etkilenmektedir. Ya da refah düzeyi iyi olan bir
toplum içerisinde dünyadaki gelişmeler bu toplumu da etkileyebilmektedir. Bu da
yoksullaşma sürecine etki edebilmektedir.

İç ve dış nedenler göz önüne alındığında başlıca yoksulluk nedenlerini şu


şekilde sıralayabiliriz:
• Yüksek işsizlik
• Olumsuz fiziksel sağlık
• Engellilik hali
• Duygusal sorunlar
• Alkolizm kumar ve uyuşturucu bağımlılığı
• Aile üye sayısının fazlalığı
25

• İşsizlik veya işten çıkarılma


• Suça maruz kalma ya da suç faili olma
• Boşanma ve terk edilme
• Çalışma yaşamına ilişkin olumsuz nedenler
• Erken emeklilik
• Küreselleşmenin olumsuz etkileri

Görüldüğü gübü yoksulluğun nedenlerinin yanında yoksulluk sorununu


yaşayan bireylerin ortak özellikleri de önemlidir.
• Yoksullar gelir bakımından düşük bir gelire sahiptirler
• Kötü beslenirler
• Düşük ömür beklentileri vardır
• Kötü koşullarda ve konutlarda yaşarlar
• Genellikle kenar mahallelerde ve kırsal kesimde yaşarlar
• Doğurganlık oranları yüksektir
• Bebek ölüm oranları yüksektir
• Çocuklar erken okuldan ayrılarak çalışma yaşamına atılarak aile gelirine
katkıda bulunurlar
• Eğitim seviyeleri düşüktür
• Kullandıkları eşyalar sınırlıdır.
• Vasıfsızlık nedeniyle kolay iş bulamazlar
• Gelirleri mevsime, yıla ve buldukları işe göre değişebilir. Sabit gelirleri
yoktur
• Kazançlarının %70’i temel gıda maddelerine gider.

Çok nedenli olması nedeniyle yoksulluğu önlemek için uygulanacak


politikaların da çok geniş kapsamlı ve eşgüdüm içerisinde olması gerekmektedir.
Yoksulluğun, bir kısır döngü içerisinde olduğu ve bu kısır döngünün halkalarının
koparılması gerektiği daha önce belirtilmişti. Yoksulluğu önlemeye yönelik sosyal
politikaların birbiriyle eşgüdümlü ve birbirini destekleyecek nitelikte olması
gerekmektedir.
26

Gelir

Sağlık Eğitim

Doğurganlık Beslenme

Şekil 2.

Yoksulluğu önlemek için, Şekil 2.’de görüldüğü gibi Gelir, Sağlık,


Doğurganlık, Beslenme ve Eğitim politikaları birlikte ve eşgüdüm içerisinde
yürütülmelidir. Yoksulluk kısır döngüsü politikaların disiplinler arası bir çalışmayla,
birlikte ve eş zamanlı uygulanmasıyla kırılabilecektir.

Yoksulluğu önlemeye yönelik küresel boyutta, çoğunlukla uluslararası


kuruluşlar politika üretmektedir. Dünya Bankası, IMF (Uluslararası Para Fonu),
Birleşmiş Milletler gibi küresel kuruluşların uyguladıkları bu politikalar yoksulluğu
önleyemediği gibi artmasına da engel olamamışlardır.

Yoksulluğu önlemeye yönelik politika oluşturma çabalarını ve yaptırımları,


yoksullukla mücadelede etkin olamayan bir rol üstlenen Dünya Bankası, IMF gibi
uluslararası kuruluşların tekelinden çıkarılarak, üniversiteleri, sivil örgütleri ve
yardım kuruluşlarını da içine alan geniş bir düzeyde değerlendirilmelidir.
27

3. YOKSULLUĞUN GÜNCELLİK KAZANMASI VE


KÜRESELLEŞME YOKSULLUK İLİŞKİSİ

Daha önce de belirtildiği gibi yoksulluk hep varolan bir sorundur ancak son
dönemlerde artmış olduğundan güncellik kazanan bir sorundur da. Bu nedenle
küreselleşme yoksulluk ilişkisi üzerinde de kısaca durmak gerekir.

3.1 Yoksulluğun Güncellik Kazanması:

Yoksulluk çeşitli düzlemlerde büyük ilgi gören bir konudur. Birçok ülkede
kırsal kentsel ve ulusal düzeylerde olduğu gibi, hane halkı ve toplumsal cinsiyet gibi
mikro düzeylerde de ele alınmaktadır. Bunun gibi uluslar arası kuruluşların da
katkısıyla, küresel bağlamda da ilgi çekmektedir. Bu ilgi akademik düzlemde ve
sosyal ve ekonomi alanlarında politikalar yanında medya katında da yerel ulusal ve
uluslararası düzeylerde sürmektedir (Şenses; 2003: 31).

Her insan topluluğunda bazı grupların korunma gereksinimi vardır. Özellikle


endüstri devrimiyle birlikte iş hayatına katılım yoksulluğun artmasının göze
çarpmasına neden olmuştur. Üretimin ön planda olup insan unsurunun geri plana
itilmesi bunu daha da körüklemiştir. Juan Luis Vives 1526’da Bruges kent meclisi ve
senatosuna hitaben yazdığı De subventione pauperum adlı metinde, “yoksulların
yoksulluktan kurtarılmasını” savunmuştur. Tüm toplumun yararına olacak bir
toplumsal mühendislik uygulaması önermiştir (Bernasconi, 2004; 18-24).

Bu konuda ilk önlem 1601 yılında İngiltere’de Kraliçe Elizabeth tarafından


çıkarılan “Yoksulluk Yasası” olmuştur. Bu yasada devletin bu konuda aktif görev
almasının gerekliliği savunulmuştur. Bu konu, 1968 yılında Birleşmiş Milletler
tarafından tekrar gündeme getirilmiştir. Devletlere yoksulluğu azaltıcı bazı önlemler
almaları gerekliliği vurgulanmıştır.
28

Batı Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uzun süren bir refah
dönemi yaşadı. Mutlak anlamda yoksulluk bu ülkeler için önemli bir sorun
oluşturmadı. Bunda, hızlı büyüme yanında, refah devleti kapsamında düşük gelirli
kesimler için devletin sağladığı gelir desteği, yaygın sağlık ve eğitim hizmetleri ve
işsizlik sigortası gibi uygulamalar etkili oldu. Ancak, yoksulluk artan işsizliğin de
etkisiyle bu ülkelerde 1970’li yılların ortalarından itibaren, yeniden gündemin üst
sıralarına tırmanmaya başladı. Yoksulluk, 1980’li ve 1990’lı yıllarda önemli bir artış
göstererek Avrupa’nın sosyal birlikteliğini tehdit eden boyutlara ulaştı. Avrupa
Komisyonu, 1980 yılında toplam yoksul insan sayısını 30 milyon, 1987 yılında 44
milyon ve 1990 yılında 52 milyon olarak belirledi (Şenses, 2003:18-19).

Özellikle 1980 sonrası neoliberal politikaların yaygınlaştığı ve ekonomik


küreselleşmenin olumsuz sonuçları yansımaya başladığında yoksulluk ve bağlı
sosyal sorunlar gündemdeki önemini arttırmıştır. Ancak o dönemde Türkiye ile
yapılan anlaşmalar yoluyla başlayan yapısal uyum sürecinde Dünya Bankası,
yoksulluk konusunu ülkelerin bir iç sorunu olarak görerek yaklaşık 10 yıl süreyle
gündeminden büyük ölçüde çıkarmıştır. Bu dönemde başta ABD ve İngiltere olmak
üzere, gelişmiş ülkelerde de neoliberal ekonomi politikalarının yaygınlaşması, buna
bağlı olarak işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi süreci çerçevesinde sendikaların
ve sosyal adalet yanlısı sivil toplum kuruluşlarının etkilerinin azalması ve sosyalist
ülkelerde, 1980’li yılların sonunda nihai çöküşü hazırlayan gelişmelerin hız
kazanması da yoksullukla mücadele yanlısı bir ortamın oluşmasını engellemiştir.
Dünya Bankası’nın yoksulluk konusuna bakış açısındaki temel değişiklik 1990
Dünya Kalkınma Raporu ile gerçekleşmiştir. Dünya bankası bu raporla yoksulluk
konusunun 10 yıllık bir aradan sonra yeniden dönerek ve yapısal uyum
politikalarının yoksulluk üzerindeki olumsuz etkilerinin uzun bir süre göz ardı
edildiğini itiraf ederek yoksulluğu “gelişme topluluğunun karşı karşıya olduğu en
acil sorun” olarak tanımlamıştır (Şenses:2003, 40-41). 1990 Dünya Kalkınma
Raporu ile birlikte; Dünya Bankası, IMF ve uluslararası kredi kuruluşları günümüze
kadar yoksullukla mücadele yollarıyla yakından ilgilenmişlerdir.
29

Dünya Bankası’nın 2000 yılındaki son kalkınma raporunda da yoksulluğu


azaltıcı politikalar göze çarpmaktadır. Ancak yoksullukla mücadele önerilerinde de
çareyi yine özelleştirme ve piyasa mekanizmasında görmektedir. (Dünya Bankası
Kalkınma Raporu:2000, 62)

3.2 Küreselleşme ve Yoksulluk İlişkisi

Yoksulluk sorunu incelenirken ve çözüm yolları üzerinde çalışmalar


sürerken, sadece ülkesel ve bölgesel özellikler ele alınmamalı, bunlar yanında
küresel dinamikler de göz önünde bulundurulmalıdır. Küreselleşme çok farklı
boyutlarda etkisini göstermektedir. Bunlardan en önemlisi de ekonomik
küreselleşmedir ve küreselleşmenin bu boyutu farklı ülke ve bölgeleri farklı
biçimlerde etkilemektedir. Kimi ülkeler küreselleşen ilişkilerden daha fazla yarar
sağladığı gibi, kimi ülkeler bundan fazlasıyla zarar görmektedir. Özellikle ekonomik
anlamda küreselleşme ve buna neden olan yeniden yapılanmayı amaçlayan
neoliberal ekonomi politikaları pek çok gelişmekte olan ülkeyi ve toplumu olumsuz
etkilemiştir. IMF, Dünya Bankası ve uluslararası kredi kuruluşlarının zorlaması ile
oluşturulan pazar ekonomisi, özelleştirme ve ihracata yönelik kalkınma modelleri
gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsinde işsizliğin artmasına, ücretlilerin gerçek
gelirlerinin düşmesine ve gelir dağılımındaki dengesizliğin artmasına neden
olmuştur. (Öztürk, 2004; 665)

Kavram olarak çok geniş bir anlama sahip olan küreselleşme olgusu,
çeşitli bakış açılarına göre farklı yorumlanmaktadır. Küreselleşme tanımı hangi amaç
ve kim için kullanıldığına bağlı olarak değişmektedir. Örneğin Latouche’a göre
küreselleşme dünyanın batılılaşmasıdır. Ferguson küreselleşme kavramını
kapitalizmin üstünlüğünü yaymak için bir kılıf olarak tanımlar. Giddens ve Beck
modernleşme ve küreselleşmeyi eşit tutar. İş çevrelerine göre küreselleşme
firmaların etki alanlarını ve karlarını artırmak için bir stratejidir. Kimi sivil
kuruluşlara göre küreselleşme olumlu sosyal amaçları gerçekleştirmek için bir
araçtır; çevre hareketi ve demokratikleşme buna örnektir (Öztürk, 2004; 669).
30

Son zamanlarda en çok kullanılan kavramlardan olan küreselleşme, kimilerine


göre yeni bir aşama olmayıp, kapitalist gelişmenin günümüzdeki biçimi iken;
kimilerine göre de yirminci yüzyılın son çeyreğinde enformasyon teknolojilerinin ön
plana çıkmasıyla yaşanan yeni bir süreçtir. Çeşitli alanlarda (ekonomik, toplumsal,
kültürel, politik) etkileri olan küreselleşme sürecinin, bazı toplumsal sorunlarla da
devam etmekte olduğu belirtilebilir.

Temel bazı küresel sorunları, Zencirkıran (2006:658) şöyle belirtmektedir:


Yoksulluğun küresel düzeyde artışı, gelir dağılımı adaletsizliği, her düzeyde
eşitsizliğin artışı, işsizlik riskinin artışı ve istihdam sürelerinin kısalması ve bu
sürecin çalışanlar açısından gelecek belirsizliği yaratması, küresel ekonomik krizler,
ırksal ve dinsel ayrımcılığın artışı, küresel terörün yükselmesi, her türlü
fundementalist hareketlerin sayısında artış, çocuk işgücünün sayısında artış,
azgelişmiş ülkelerin içinde bulunduğu açlık, yoksulluk ve borç döngüsü, küresel
kirliliğin artışı, küresel iklim dengesinin bozulması, sağlık problemleri (aids,
uyuşturucu, alkolizm, obezite ve kanserin yükselişi), global düzeyde uyuşturucu
trafiği ve insan ticaretindeki artış.

Görüldüğü gibi küreselleşme ona bakılan yere göre değişik anlam içeren çok
geniş kapsamlı bir olgudur. Ayrıca, küreselleşmenin tamamen olumsuz sonuçlar
ortaya çıkardığını söylemek de doğru olmayacaktır. Örneğin, tüm dünyadan çok hızlı
haberdar olabilme ya da bilgiye erişme olanaklarının zaman ve mekan sınırlamaları
gibi engeller olmadan genişlemesi, iletişim teknolojisindeki olağanüstü gelişmeler
sayesindedir ama aynı iletişim teknolojisi sermayenin de nerede karlı ise oraya adeta
ışık hızı ile aktarılabilmesini mümkün kılmaktadır. Küresel ekonomide kuşkusuz
kazananlar var ama bu ekonomik süreçten olumsuz etkilenen ülkeler de insanlar da
var. Şirketin karlılığını sürdürebilen bir üst düzey yönetici çok yüksek düzeyde
ücretle çalışırken, özelleştirme kapsamında işsiz kalabilenler de bulunmaktadır. Bu
nedenle, küreselleşme için çelişkili anlamlar içeren bir süreç nitelemesi uygun
denebilir.
31

“1990’larda küresel ekonomiye yılda yaklaşık 10 trilyon dolar eklenmiş


ekonomik gelişmeye rağmen yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı –1
milyardan fazla- pek değişmemiştir. 1 milyar 200 milyon insan günde bir dolardan
daha az parayla yaşamaktadır; 2.8 milyar insan 2 dolardan daha az parayla
yaşamaktadır. Ve en gelişmiş ülkelerde bile 130 milyondan fazla insan yoksulluk
içinde yaşamaktadır” (Kloby,2005:15).

“ABD’de 1980’lerden bu yana nüfusunun en zengin yüzde 5’inin gelirleri,


yüzde 21 oranında artmıştır. Buna karşılık en alttaki yüzde 60’lık kesimin hayat
standartlarının olduğu gibi kaldığına ya da düştüğüne tanık olunmuştur…” (Tabb,
2002:26).

Kolby’e (2005:82) göre, en zengin Amerikalılar giderek daha fazla servet ve


gelir elde ederken, orta düzeyli gelir grubundakiler yaşam mücadelesi vermekte ve
en alt tabakada yoksulluk artmaktadır. Yoksulluk oranlarının ortaya koyduğu gerçek,
1960’larda yoksulluğu azaltma konusunda önemli ilerleme kaydedilmiş ancak
1970’lerin ortaları ve sonu arasında bu ilerleme durmuştur. Daha sonra yoksulluk
1980 ve 90’ların başlarında çarpıcı biçimde artmış ve yeni bin yıla yaklaşırken
(1990’ların sonundaki ekonomik büyümeyle birlikte) durmuştur. Kolby, önemli bir
noktayı da şu çarpıcı cümlelerle belirtir: Her bir Amerikalıyı yoksulluk düzeyinin
üstüne çıkarmanın bedeli ne olacağı merak edilebilir. Bu ulusal kaynakların
kapasitesini aşan bir sorun mudur? Gereken para, yıllık federal bütçenin %5’inden
daha azdır. Yoksulluğu önemli ölçüde azaltmaya engel olan şey, finans kapasitesinin
yetersizliği değildir.

Ekonomik küreselleşme, dünyadaki ekonomi politikalarının uluslararası finans


kuruluşlarınca ve çok uluslu şirketler tarafından belirlendiğini bir noktadadır.
Endüstri toplumlarında mal ve hizmet üretiminin kalitesi ve bunların pazarlanması
anlamında çok yararlı olduğu gözlemlenmektedir ancak küreselleşmeyle birlikte yeni
toplumsal ve evrensel sorunlar ortaya çıkmıştır. Geleneksel üretim faktörlerinden
toprak ve emek faktörünün ikincil duruma düştüğü küreselleşme sürecinde yönetim
32

üretimin belirleyici faktörü konumundadır. Bu yönetim anlayışı şirketlerin birleşerek


büyümelerini sağlamış ve birçok ülkeyi ekonomik güç açısından geride bırakmıştır.
Beşyüz büyük şirket dünya parasal gücünün %42’sini elinde tutmaktadır. Bununla
birlikte dünyanın en büyük on şirketi 100 ülkeden daha fazla ciro yapmaktadır
(Doğan,2000; 89).

Görüldüğü gibi, küreselleşme sürecinde zengin daha zengin olurken tüm


dünyada eşitsizlik ve yoksulluk artmıştır. Küreselleşme kimileri için fırsat anlamına
gelirken kimileri içinse olumsuzluk anlamına gelmektedir.

Küreselleşme, kültürel olarak batı kaynaklı bireyselliğin ve bireysel değerlerle


birlikte kurumlarının bürokratik yapılarının ve batılı anlamda kurumsallaşmanın tüm
dünya ülkelerine yayılmasını amaçlamaktadır. Siyasi olarak ise IMF, Dünya
Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi hemen tüm dünya
ülkelerini etkileyen ABD ve Avrupa kökenli ekonomik ve siyasi kuruluşların
kurumsallaşmasını hedeflemektedir. Küreselleşmenin ekonomik hedefi ise, çok
uluslu şirketlerin dünya çapında kurduğu ağın ve sermaye akışının örgütlenmesidir.

Küreselleşme ekonomik anlamda kendisini 1990’lı yıllarda Sovyet sisteminin


çökerek dünyanın tek kutuplu hale gelmesiyle göstermiştir. Ulus devletin
güçsüzleştirilerek, devletin ekonomideki etkinliğinin azaltılması veya tamamen
ortadan kaldırılması, ulusal mal hizmet ve para piyasalarının serbest bırakılması ve
serbest sermaye akışının sağlanması SSCB’nin çöküşüne paralel olarak tüm dünyaya
yayılmıştır.

Küreselleşme, yeni dünya düzeni, postmodernizm, yenileşme ve neoliberalizmi


birbirinden ayırmamak gerekir. Çünkü söz konusu anlayış ve söylemler kapitalizm
ile bağlantılıdırlar ve ancak kapitalizm bağlamında açıklanabilirler. Buna göre
küreselleşme kapitalizmin günümüzdeki boyutu ve görünümünü ifade etmektedir
(Kızılçelik, 2001;15).
33

Günümüzde küreselleşme özellikle ulus devletlerin işlevlerini yok etmeye


yönelik, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeler üzerinde sömürüsünün yeni adı olarak
görülmektedir (Kocacık, 2001; 193).

Özellikle son çeyrek yüzyıl az gelişmiş ülkelerin dünya kapitalist sistemiyle


eklemlenme sürecinin hızlandığı ve aynı zamanda yoksulluğun birçok ülkede arttığı
bir dönem olmuştur. Batı kaynaklı uluslararası kredi kuruluşlarının güdümünde
birçok gelişmekte olan ülkede uygulanan ekonomi politikaları, uluslararası
düzeydeki yeni yeni örgütlenmeler ve anlaşmaların da katkısıyla, bu süreci
hızlandırmıştır ve bu ülkelerin dünya işbölümü içindeki yerlerinin mevcut
karşılaştırmalı üstünlükleriyle sınırlandırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Az
gelişmiş ülkelerdeki neoliberal dönüşümün de katkısıyla hızlanan küreselleşme,
ancak ortaya çıkan yeni fırsatlardan yararlanabilecek konumdakileri ödüllendiren bir
süreç görünümü sergilemiştir ve ulusal ve uluslararası düzeylerde varolan
eşitsizliklerin artarak sürüp gitmesi anlamına gelmiştir. Neoliberal politikaların
yaygın bir biçimde uygulanmaya konmasından uzun bire geçmesine karşın
beklentilerin aksine yoksulluk ve dünyadaki eşitsizliklerin arttığı gözlenmiştir.
Liberal ekonominin öncülerinden Adam Smith’in bile söylediği gibi, ekonomik
gelişmenin temel amacı ve en temel göstergesi kitlelerin refahı olmalıdır. Bütün
dünyada kendi kendini haklı ve dokunulmaz ilan eden ve adeta bir fetiş haline gelen
serbest piyasa modeli, uzun bir süre uygulanmış olmasına karşın gelişmiş ülkelerde
ve özellikle az gelişmiş ülkelerde milyonlarca insanın açlık sınırında ve sağlık,
eğitim ve diğer temel ihtiyaçlarından yoksun kalmasını önleyememiştir. (Şenses,
2003; 320).
34

4. DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE YOKSULLUK

4.1 Dünya’da Yoksulluk:

Son dönemde kaydedilen bütün teknolojik ve ekonomik gelişmelere karşın,


yoksulluk bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli sorunların başında
gelmektedir. Bu durumu uluslararası kuruluşlar da kaygıyla izlemekte ve çözüm
arayışlarına girmektedir. Birleşmiş Milletler 1996 yılını Yoksullukla Savaşım Yılı,
1997 - 2006 dönemini de Yoksullukla Savaşım On Yılı ilan etmişttir. 2000 yılında
yapılan Milenyum Zirvesinde de mutlak yoksulluk içinde yaşayan insan sayısının
2015 yılına kadar yarıya indirilmesi yönünde ilke kararı alınmıştır. Dünya Bankası
2000 / 2001 Dünya Kalkınma Raporunu bütünüyle yoksullukla savaşım konusuna
ayırmıştır. 17 Ekim günü de Birleşmiş Milletler Yoksullukla Mücadele Günü olarak
kararlaştırılmıştır.

Dünyada yoksulluğun boyutlarını bütünsel olarak görebilmek için, ulusal ve


uluslar arası gelir dağılımı araştırmalarını bilmemiz gereklidir. Ulusal düzeyde
yapılan araştırmaların metotları ve hesaplama yöntemleri farklılık
gösterebilmektedir. Dünyada gelir dağılımı konusunda düzenli ve kapsamlı gelir
dağılımı istatistiklerini yapan kuruluşların başında Dünya Bankası gelmektedir.

Ülkeler bütünüyle dikkate alındığında ve gelişmişlik düzeyleri


karşılaştırıldığında, yüksek, orta ve düşük gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır.
Bugün Filipinli bir çiftçi, New York’lu bir avukatın kazandığına ancak iki yılda
erişebiliyorsa, Amerikalılar her yıl lokanta ve süpermarketlerde 30 milyar dolar
harcayabiliyorsa ki bu da Bangladeş’in GSMH’na eşitse, bu durum oldukça büyük
bir gelir dağılımı eşitsizliğini ortaya koymaktadır (Eş – Güloğlu, 2003; 3).

Dünyada yoksulluğun Güney Asya ve Güney Sahra ülkelerinde yoğunlaştığı


görülmektedir. Güney Sahra ülkeleri yoksulluk oranı açısından Güney Asya
bölgesini de aşmakta ve yaklaşık her iki kişiden birinin yoksul sayıldığı bir görünüm
sergilemektedir (www.bilgiyonetimi.org/cm/).
35

Genel eğilimler olarak, kırsal yoksulluk Asya’da kentsel yoksulluk ise,


kentleşme düzeyinin şimdiden çok yüksek oranlara ulaşmış olmasının bir sonucu
olarak Latin Amerika’da en yüksek boyutlara ulaşmıştır. Öte yandan, hızlı kentleşme
sonucunda kentsel yoksulluk oranlarının yakın bir gelecekte Asya ve Afrika’da da
önemli ölçüde artması beklenmektedir. “Kentsel yoksulluk” kavramı Birleşmiş
Milletler Habitat Raporunda (1996) nüfusun kentlerde yaşayan bir kesiminin, çeşitli
nedenlerle asgari bir geçim standardını sağlayabilecek yeterli kaynaklara ve konuta
ulaşamaması, barınma yoksulluğu ile beraber davranışsal ve toplumsal ilişkiler
açısından sorunlara yol açabilecek bir konumda olması durumunu anlatmaktadır.
(Eş – Güloğlu, 2003; 3).

Almanya, İngiltere,Hollanda, Fransa gibi gelişmiş AB ülkelerinde de kuşkusuz


yoksulluk ve yoksullar vardır. Ancak bu ülkelerde sosyal yardımlar kişiler için bir
hak teşkil etmektedir. Bu hizmetlerden yararlanmak için talep şart değildir. Hemen
tüm AB ülkelerinde benzer sosyal yardım kurumları ve ilgili yasalar mevcuttur.
Farklılık ise bu yasaların kullanımı için oluşacak şartların ve yardım türlerinin
kapsamının uygulamadaki karşılaşılan durumlara göre çeşitlilik göstermesidir. ( DPT
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001; 52)

Bununla birlikte, yapılan araştırmalar dünya çapında yoksullukta anlamlı bir


gerileme sağlanamadığını göstermektedir. Bugün dünya nüfusunun beşte birinden
fazlasını oluşturan yaklaşık 1,2 milyar insan mutlak yoksulluk sınırının altında,
günde bir dolardan az gelirle yaşamaktadır. Yoksulluk oran Doğu Asya,
Pasifik,Güney Amerika gibi bölgelerde yüzde 15, Güney Asya’da yüzde 40, Sahra
Altı Afrika’da yüzde 45 oranlarına ulaşmaktadır (SHP Acil Eylem Planı, 2002; 9-
11).

2002 yılı Ağustos ayında Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde toplanan


Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde küresel yoksullukla ilgili önemli
tespitler dile getirilmiştir. Özellikle son yirmi yıl içerisinde küresel kalkınma
36

politikalarının sonuçlarını değerlendirmek açısından bu bilgiler oldukça önem


taşımaktadır. Söz konusu zirvenin sonuç bildirgesinde dünyada 1,2 milyar insanın
günde bir dolardan daha az, dünya nüfusunun yarısının da iki dolardan daha az bir
günlük gelir düzeyine sahip olduğu ve onların açlık, hastalık, işsizlik, umutsuzluk ve
okur yazar olamamaya mahkum oldukları kaydedilmektedir. Bir başka açıdan ifade
etmek gerekirse dünya nüfusunun yarısından fazlasının gıda, içme suyu, sağlık,
eğitim ve modern enerji olanaklarından oldukça yetersiz yararlandığı gerçeği ortaya
çıkmaktadır (Uzun, 2003; 160- 163).

Dünya Bankası’nın “Yeni Binyıl Kalkınma Hedefleri” adlı raporunda küresel


ekonomi politikaları değişmezse günde 2 $ ve altında gelirle geçinmek zorunda olan
dünya nüfusunun yarısı için 2050 yılında da değişen birşey olmayacağı
öngörülmektedir. Bu rapora göre 35 trilyon $ olan dünya gelirinin, 46 yıl sonra dört
kat artarak 135 trilyon $’a çıkması beklenmektedir. Ancak dünya gelirinin %20’sine
sahip olan yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin payının ancak iki kat artacağı
hesaplanmaktadır. Yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğini ortaya koyan temel
veriler şu şekilde sıralanmıştır:

• Dünyanın en fakir 48 ülkesinin toplam milli geliri, dünyanın en zengin 3


kişisinin servetinden daha azdır.
• 1960’larda dünya nüfusunun en zengin %20’lik kesimi, en yoksul
%20’lik kesime göre 30 kat fazla para harcarken; 2000’li yıllara
gelindiğinde bu oran 75 kata kadar çıkmıştır.
• Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerden aldığı her 1 $’lık borç için 13
$ geri ödeme yapmak zorundadırlar. (Cumhuriyet, 2004; 13)

4.2 Türkiye’de Yoksulluk:

Türkiye’deki duruma bakıldığında Türk toplumundaki geleneksel


yardımlaşmaların hep varolduğu belirtilebilir. Hükümetlerin aldığı önlemlerle hayata
37

geçirilen kimi uygulamalar, sağlık sigortası, yeşil kart, 65 yaş ve üzeri geliri olmayan
yurttaşlara maaş bağlanması vb.dir. Her ne kadar “sosyal devlet” olma ilkesi
benimsenmiş olsa da hayata geçirilmediği bir gerçektir.

Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde “Türkiye


Cumhuriyeti, toplumun huzuru. milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” demektedir. Diğer bir
ifadeyle Anayasamızda hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı esası üzerine
kurulmuş hukuk devleti anlayışı ile ekonomik olarak güçsüz durumda olanları
korumak üzere sosyal adalet ve toplumsal dengeyi sağlamakla görevli olan sosyal
devlet anlayışı birlikte düzenlenmiştir (TC 1982 Anayasası, 1984; 15).

Anayasa Mahkemesi de sosyal hukuk devleti ilkesi için şöyle bir yorumda
bulunmaktadır. “Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak
gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve böylece toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü
devlet demektir; kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin
sağlanması yolu ile gerçekleşir ( DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001;
55).
Yoksulluk çizgisi, göreli yoksulluk mutlak yoksulluk gibi çok sayıda tanım
ve kavramın olması, bu alanda yapılan araştırmalara da yansımakta ve her tanıma
göre farklı yoksulluk oranları bulunmaktadır. Ama tüm çalışmaların ortak sonucu
Türkiye’de yoksulluğun çok yaygın ve çözümü aciliyet taşıyan bir sorun
oluşturduğudur.

2000-2004 yıllarını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı verilerine


göre, Türkiye’de sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olan minimum gıda harcama
düzeyine sahip bulunamama durumu olarak tanımlanabilen mutlak yoksulluk oranı
yaklaşık yüzde 8’dir. Mutlak yoksulluk oranı kırsal ve kentsel yerler için sırasıyla
yüzde 11,8 ve yüzde 4,6’dır ( DPT Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001; 52).
38

Çalışan kesimdeki yoksullar içindeki en yüksek payı yaklaşık yüzde 50 ile


ücretsiz aile işçileri oluşturmaktadır. Bu kesimi yüzde 24,7 ile yevmiyeli işçiler
izlemektedir. İktisadi etkinlik koluna göre ise, yoksulların yüzde 73,5’ini tarım ve
ormancılıkla uğraşan kesim meydana getirmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından
geliştirilmiş olan İnsani Gelişmişlik Endeksine göre Türkiye, 174 ülke arasında 1995
yılında 69. sırada iken 1999 yılında 86. sıraya düşmüştür ve bu düzeyi ile orta insani
gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Bu bölümde sözü edilen
tüm çalışmaların 2001 yılında yaşanan ekonomik krizden önceki verilere dayalı
olduğunu belirtmek gerekmektedir. Kriz sonrası döneme ilişkin veriler mevcut
olmamakla birlikte, yoksulluğun ve işsizliğin boyutlarının daha da arttığı açıktır
(SHP Acil Eylem Planı, 2002; 9-11).

Yoksulluk Türkiye’nin önde gelen sosyolojik bir gerçeğidir. Türkiye’nin


%40’ı yoksuldur. Bunu Türkiye İstatistik Kurumu’nun ülke nüfusunun %20’lik
dilimler halinde gösteren verilerinde de izlemek mümkündür. Buna göre son verilere
göre 67 milyon olan ülke nüfusunun her bir dilimi 13.4 milyondur. Bunların ulusal
gelirden aldıkları pay ise şu şekildedir.

1. En Yoksul Kesim: Toplam nüfus içindeki oranı %20, milli gelirden aldıkları
pay %4.9,
2. Yoksul Kesim: Toplam nüfus içindeki oranı %20, milli gelirden aldıkları
pay %8.6,
3. Orta Gelir Grubu (Orta Direk): Toplam nüfus içindeki oranı %20, milli
gelirden aldıkları pay %12.6,
4. Az Zenginler: Toplam nüfus içindeki oranı %20, milli gelirden aldıkları pay
%19.0,
5. Çok Zenginler: Toplam nüfus içindeki oranı %20, milli gelirden aldıkları
pay %54.9’dur.
39

En yoksul ve en zengin kesimlerdeki kişi başına düşen gelir ortalaması


ülkenin her iki uç arasındaki mesafenin derinliğini gayet açık biçimde ortaya
koymaktadır. Milli gelirin %4.9’unu paylaşan %20’lik yoksul kesimde kişi başına
düşen ortalama gelir 530 $’dır. Buna karşılık en zengin %20 nüfus, milli gelirin
%54.9’unu paylaşmış yani kişi başına 5.932 $ düşmüştür. Bunun başka bir anlamı da
ülkede yaratılan her 100 liranın 55 lirası %20’lik dilime gidiyor, geri kalan 45 lirayı
da ülkenin %80’i paylaşıyor demektir (Doğan, 2004; 109-119).

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Hanehalkı Tüketim Anketi 2003 verilerine


göre; bir önceki yıla göre nüfusun en yoksul %20’lik kesiminin tüketim
harcamalarındaki payı %9.3’ten %8.8’e gerilerken, en zengin %20’lik dilimin payı
%38.2’den %39.8’e yükselmiştir. Arada kalan %20’lik üç dilimin harcamalar
içindeki payı da düşüş göstermiştir (Milliyet, 2004; 8). Görülüyor ki; zengin ve
yoksul arasındaki fark giderek büyümektedir.

Özellikle 1980 sonrası tek kutuplu bir hale gelen dünyada kapitalizmin yeni
biçimi neoliberalist anlayışın etkisi giderek artmıştır. Dünya’da Thatcherizm ve
Reaganizm bir döneme damgasını vururken ülkemiz de yansımaları Özalizm gibi
yeni liberal uygulamaları meşrulaştırmak gibi bir çabaya girmiştir. 20. yüzyılın son
çeyreğinde küreselleşen dünyayla birlikte yukarıda sözedilen yoksul ve zengin
arasındaki fark çok hızlı bir şekilde açılmıştır. İç dış borçlanma, ithalattaki artış,
işsizlik, sosyal devletin giderek küçülmesi, zaten enflasyonist olan ekonominin
giderek kötüleşmesine ve yoksulluğun artmasına zemin hazırlamıştır.

Türkiye’de yoksullukla ilgili geleneksel yardımlar ve sosyal hizmete ilişkin


kurumsal yardımlar söz konusudur. Bu konuda yasal düzenlemelerin yeni olmasına
karşın geleneksel kurumların yaptıkları yardımlar çok eskilere dayanmaktadır.
Osmanlı döneminde Darülfünun, Darülaceze, aşevleri yoksullukla mücadelede
önemli görevler almışlardır.
40

Türkiye’deki sosyal yardım hizmetlerine bakıldığında çıkarılan kanunlarla


yoksullara yönelik sınırlı yardımlar yapılmaktadır.

1976 yılında çıkarılan 2022 sayılı yasa ile kimsesiz ve güçsüz 65 yaşın
üzerindeki herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşunun yardımından yararlanmayan
kişilere yardım yapılmaktadır. 1977 yılında bu ücret yaklaşık olarak asgari ücretin
yarısı iken günümüze gelene dek yavaş yavaş düşürülmüştür. Bugün 2022 sayılı yasa
çerçevesinde alınan ücret üç ayda net 50 YTL civarındadır.

Halk arasında Fak-Fuk Fon olarak bilinen ve 1986 yılında Başbakanlık


bünyesinde kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (SYDTF)
yoksul kimselere yardım etmek, sosyal yardımlaşmayı ve dayanışmayı güçlendirmek
amacındadır. 2003 yılı içerisinde sayıları 951’e ulaşan ilçe vakıfları aracılığıyla
çeşitli yardımlar verilmektedir. Ancak fon kaynaklarının başarılı bir şekilde
kullanıldığı söylenemez. SYDTF’nun gelirleri yoksullukla mücadeleden çok siyasal
iktidarlar tarafından iç borç ödemeleri ve bütçe açıklarının kapatılmasında
kullanılmıştır (Gül, 2003; 54-59).

Yoksulluklara yönelik hizmetlerin en kapsamlısı ve etkili olanı 1935 yılında


kurulan Çocuk Esirgeme Kurumudur. 1983 yılında hizmetlerin tek elde toplanması
ve daha etkin bir şekilde sağlanması için 2828 sayılı yasa çıkarılmıştır. Bu yasayla
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) yeni bir yapılanma içine
girmiştir.

Çıkarılan 2828 sayılı SHÇEK (Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme


Kurumu) yasasıyla kurum yoksulları tespit etmek, uygun koşullarda gereksinimleri
sağlamak, birden fazla kurum veya kuruluştan yardım alanları ya da almaya
çalışanları tespit edip bu yardımlardan etkin bir şekilde toplumun tüm kesimleri
tarafından yararlanmasını sağlamak amacındadır. Bununla birlikte toplumun diğer
kesimlerindeki kaynakları harekete geçirmek de kurumun görevleri arasındadır.
SHÇEK yoksullar için ayni ve nakdi yardımlar yapmaktadır. Bunun dışında yoksul
41

ve kimsesizlere kurum bakımı, meslek edindirme, istihdam sağlama gibi görevleri de


üstlenmiştir. Belirtmek gerekir ki SHÇEK’in hizmetleri yalnızca yoksullara yönelik
değil sosyal yoksunluk içinde bulunan ve kendine yetemeyen kişi, grup ve
topluluklara da yöneldiği bilinmelidir.

Asker ailelerine yönelik olarak da 4109 sayılı Asker Ailelerinden Muhtaç


olanlara Yardım Hakkında Kanun benzer şekilde nakdi yardımları öngörmektedir.

Türkiye’de çeşitli kişi ve gruplara sosyal yardım adına hizmet götüren çok
sayıda kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar bulunmaktadır. Bunlar
teşkilat yapıları ve yasal düzenlemeleri bakımından sosyal yardımların uluslararası
normları ile örtüşmeyen, ancak adına sosyal yardım denilmiş olan hizmetleri kendi
hedef kitlelerine götürmeye çalışmaktadırlar. Bu hizmetlerde ortak sosyal yardım
kriterleri bulunmamakla birlikte, önemli bir hizmet gereksinimini karşıladıkları da
yadsınamaz.

Türkiye’de muhtaç durumdaki kişilerin, kuruluşlar bünyesinde bakılması ve


korunması anlayışına dayanan geleneksel yardım şekli de varlığını sürdürmektedir.

4.3 Türkiye’nin Bu Alanda Dünya’daki Yeri:

Bazı ülke uygulamalarına bakıldığında; örneğin, Almanya’da eyaletlerde,


bölge bazında örgütlenen bir Sosyal Yardım İdaresi görülmektedir. İngiltere’de
Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Bölümü, Hollanda’da ise Sosyal
Sorunlar ve İsdihdam Bakanlığı adına belediyeler sosyal yardım ve hizmet
görevlerini yerine getirmektedir. Sonuç olarak değinilen her üç ülkede de hem sosyal
yardımlar hem de sosyal hizmetler için sadece tek bir makam söz sahibidir ( DPT
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001; 52-54).
42

Ülkemizde her iki alanda da yasa ve örgüt çokluğu söz konusudur. Bu da


zaman zaman hizmet tekrarına ve kaynakların verimli kullanılmamasına yol
açmaktadır. Diğer yandan sosyal yardım ölçütlerinin açıklıkla belirlenmemiş olması,
söz konusu hizmetleri sunan kuruluşların keyfi yorumlarına yol açan bir uygulamayı
beraberinde getirmektedir. Aynı koşulları taşıyan bireyler farklı uygulamalarla
karşılaşmaktadır.

Ülkemizde yapılan sosyal yardımların hak olup olmadığı da tartışma


konusudur. Oysa sözü edilen ülkelerde sosyal yardımlar kişiler için hak sayılıp yargı
mercileri önünde talep edilmektedir. Örneğin Almanya’da bu amaçla “Sosyal
Mahkemeler” kurulmuştur. Ancak özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde sosyal
devletin önemi gün geçtikçe önem kazanırken, ülkemizdeki yapısal uyum paketleri
çerçevesinde alınan önlemlerle devletin küçültülmesi düşündürücüdür. Türkiye’de;
anayasada belirtildiği halde, henüz tam bir sosyal devlet ilkesi niteliği taşımamışken,
devletin sosyal harcamalarının uluslararası finans kuruluşlarınca kısıtlanmasının
istenmesi ve bu yöndeki baskı “sosyal devlet” ilkesinin gücünü azaltmıştır

4.4 Sivas İli Özeli:

1970’li yıllara kadar gelişmenin temel göstergesi olarak görülen kişi başına
gelir; toplumsal gelişmişliği yeterince açıklayamayan, yalnızca talep genişlemesini
açıklayabilen dar kapsamlı bir göstergedir. Gerçekte gelişme kavramı; fiziki kapasite
büyüklüğü ve gelir artışı gibi ekonomik gelişmeler yanında, bunların gelir grupları
ve bölgelerarası dağılımı ile sosyal ve kültürel birikimlerin yansıtılabildiği toplumsal
gelişme düzeyini ifade etmektedir. Bu anlayışla gelişme; ülkenin ekonomik, sosyal,
siyasal ve kültürel yapılarındaki ilerlemeyi kapsamakta ve bir bütün oluşturmaktadır.
Bu bakımdan, illerin ve bölgelerin gelişmişlik sıralamasında; kişi başına düşen milli
gelirin artırılması şeklinde özetlenebilecek ekonomik büyüme kavramıyla beraber,
yapısal ve insani gelişmeyi içine alan ve ölçülebilen bütün sosyal değişkenleri de
içeren bir “sosyo-ekonomik gelişme” ölçütü daha anlamlı olabilmektedir.
43

“İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması”nda illerin


sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasını ve endeks değerlerini belirleyen temel
faktörler; illerin sahip oldukları nüfus büyüklüğü, yüzölçümü ya da şehirleşme oranı
gibi bir takım yüzeysel büyüklükler olmayıp, sıralamayı belirleyen başlıca faktörler;
illerdeki demografik yapının, işgücü talebinin, eğitimin ve sağlık hizmetlerinin,
fiziki ve sosyal altyapı olanaklarının, üretim seviyesinin ve her şeyden önemlisi gelir
düzeyinin il nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamada sağladıkları başarıdır.

Bu amaçla, Sivas ilinin sosyo-ekonomik yapısı, kişi başına gelir düzeyinin


yanı sıra, diğer göstergeler (ekonomik, sosyal, kültürel) açısından da ele alınıp
değerlendirilmiştir. 81 ilin yer aldığı 2003 Yılı Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması’nda, Sivas ili 81 il içerisinde 53. sırada yer alırken, İç Anadolu Bölgesi
illeri içerisinde ise onuncu sırada bulunmaktadır (İç Anadolu Bölgesinde Ankara 1.,
Yozgat sonuncu sırada yer almaktadır.) (www.sivas.gov.tr).

Sivas ilinde 1987 yılında 788 dolar olan kişi başına GSYİH rakamının yıllar
itibariyle artış göstererek, 2001 yılında 1.399 dolar olarak gerçekleştiği
görülmektedir. Yıllar itibariyle, Sivas’ta kişi başına düşen GSYİH TL bazında
sürekli artış gösterirken, dolar bazında en yüksek seviyesine 1.945 dolarla 1998
yılında ulaşmıştır.

Belirtildiği gibi sadece ekonomik göstergeler gelişmişlik ölçütü değildir.


Ekonomik göstergelerin yanı sıra sosyal göstergelerin de önemi büyüktür. Örneğin;
Türkiye’de okur-yazarlık oranı, toplam nüfusun %87.32’si iken, Sivas’ta bu oranın
%85.40 olduğu görülmektedir. Bu oranla Türkiye ortalamasının altında kalmaktadır.

2005 yılı verilerine göre bebek ölüm oranı Türkiye’de %0.35.3 iken, bu oran
Sivas’ta %0.37’dir (http://www.sivas.gov.tr/sivas/dosya/1140773238yasam.doc).
44

Sivas Valiliği’nce hazırlanan 2005 yılı verilerine göre il nüfusunun %95.58’i


sosyal güvence altındadır (Yeşil kart ve 2022 sayılı yasa kapsamındakiler dahil
olmakla birlikte 2005 yılı İl Sağlık Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre il ve ilçeler
genelinde il nüfusunun %19.88’i, 162.000 kişi yeşil kart güvencesindedir). Yine aynı
yıl Türkiye İş Kurumu verilerine göre bu kuruma kayıtlı işsiz sayısı 10.695’tir.

Tablo 1. Sivas İli 2005 Yılı Sosyal Yardımları Dağılımı Tablosu

KURUM ADI YARDIM KİŞİ VE YARDIM TUTARI


(ADET) SAYISI (YTL)
SYDV Ayni / Nakdi 73..215 5.019.867
Ekmek Yardımı 6.800 Adet 532.100
(Günlük)
Yemek Dağıtımı 1.800 Adet 592.000
(Günlük)
Aylık Gıda Yardımı 950 Kişi 35.000
Ramazan Gıda Yardımı 5.000 Paket 200.000
Sivas Belediyesi
İnşaat Malz. Yardımı 112 Kişi 40.000
Odun Yardımı 800 Aile 20.000
Aceze Sevk Yardımı 287 Kişi 8.540
Toplam - 6.447.507
Giyim 10.763 Adet -
Ayakkabı/Terlik 8.492 çift -
Sosyal
Marketten Ev Eşyası 340 adet -
TOPLAM 3.052 Aile -

(http://www.sivas.gov.tr/sivas/dosya/1140773238yasam.doc)

Türkiye Kızılay Derneği Sivas Şubesi’nin verilerine göre 2005 yılında toplam
gıda yardımı 103.000 YTL, sağlık yardımı 12.500 YTL, giyim yardımı 52.000 YTL,
ilk orta ve yükseköğrenim öğrencilerine sağladığı burs miktarı 105.000 YTL’dir.

Sivas ilinde bugüne kadar yoksullukla ilgili kapsamlı bir araştırma


yapılmamış olmakla birlikte, Sivas Belediyesi’nin Sivas’ın yoksulluk haritası
çıkarılmasıyla ilgili araştırma halen sürmektedir.
44

II. BÖLÜM: UYGULAMA

1. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ

Sivas’ta yoksulluk konulu bu araştırma, Sivas il merkezindeki yoksulluğun


niteliğini ve boyutlarını tespit etmeye yöneliktir. Araştırma genel niteliğiyle,
yoksulluğa ilişkin politikalar için veri elde edebilmek amacı da taşımaktadır.
Araştırmanın sonuç ve öneriler bölümünde toplumsal sorunların en önemlilerinden
biri olan yoksulluk sorununun azaltılması için, elde edilen bulgular doğrultusunda
öneriler sunulmuştur.

Araştırma durum tespitini amaçlayan betimleyici bir araştırma olup, olanaklı


olduğu ölçüde neden-sonuç ilişkisi de kurulmaya çalışılarak yoksulluk sorununun
ele alındığı bir çalışma niteliğindedir.

A. EVREN VE ÖRNEKLEM SEÇİMİ:

Sivas ilindeki yoksulluk oranını belirlemek amacıyla yapılan ön uygulama


sonucunda yoksulluk oranı 0.32 (p=0,32), yanılma düzeyi (α = 0,01), olayın
görülüş olasılığına göre yapılmak istenen ± sapma miktarı (d= ± 0,03), t değeri
2,58, Sivas ilinin nüfusu da 200.000 olarak alınmıştır.

(n= Nt²pq / (N-1) d²+ t²pq ) formülü kullanılarak örnekleme 1590 kişinin
alınmasına karar verilmiştir (Sümbüloğlu, 2005).

Araştırma evreni tespit edilirken, kuramsal kısımda belirtilen göreli


yoksulluk kavramı çerçevesinde hareket edilmiştir. Daha önce yapılmış
mahallelerin sosyo-ekonomik seviyesine yönelik bir çalışma (ÇINAR;1990) baz
alınarak göreli yoksul denilebilecek semtler seçilmiştir. Her mahalledeki sokak ve
hane sayısı belirtilmiştir. Bu mahallelerden ne kadar sayıda bireyin alınacağını
45

belirlemek için tabakalı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Hane reisleriyle birebir


görüşülerek, hazırlanan anket formu uygulanmıştır.

Araştırmamız tanımlayıcı araştırma olup kesitsel bir özellik taşımaktadır.

B. VERİ TOPLAMA TEKNİĞİ:

Araştırmada veri toplama aracı olarak anket ve yazılı kaynaklara başvurma


(literatür inceleme) teknikleri kullanılmıştır.

Ankette Sivas ilindeki yoksulluğun betimlenmesi ile ilgili sorular yer


almaktadır. Anket soruları, aile reisi özelinde tüm aileyi kapsayan sorulardır. Aile
reisinin yaşı, cinsiyeti, doğum yeri, işi gibi belirli değişkenleri içeren olgusal
sorular, Sivas il merkezindeki yoksulluğun betimlenmesi için kullanılacak sorular
ve Avrupa Birliği bağlamında küreselleşmeyi ve geleceğe ait düşünceleri içeren
sorular yer almaktadır. Anket uygulamasında 1595 aile reisine 25’er adet soru
sorulmuştur.

Tüm araştırma sürecinde yazılı kaynak taraması sürmüştür. Yoksulluk


konusuyla ilgili çok fazla kaynak olması, uygulanan anket sayısı ve
değerlendirilmesi, zaman yetersizliği, yoksulluk konusuyla ilgili kaynaklarda
yoksulluk ve küreselleşme olgusuna çok çeşitli açılardan bakılması çalışmada
karşılaşılan güçlükler olarak sıralanabilir.

C. ARAŞTIRMADA KULLANILAN İSTATİSTİKSEL TEKNİKLERİ:

Verilerin analizi sırasında düz tablo, çapraz tablo, chi-square (x²), ve


Pearson Olasılığı Katsayısı (Confficient Contingency) istatistik teknikleri
kullanılmıştır.
46

Belirli basit veriler (yaş, cinsiyet gibi) düz tablo açılımında verilmiştir. Düz
tablo çoğunlukla iki sütundan oluşan tek boyutlu (tek değişkenli) bir dağılım
alanıdır. Burada ilk sütun incelenen değişkenin çeşitli seçeneklerine, diğer sütun da
bu seçeneklerin nitel değerlerine (sıklığa) ayrılmaktadır.

Çapraz çizelge gözlemlerin birden çok değişkenin seçeneklerine göre


birlikte dağılımını veren bir çizelgedir. Aynı birimler üzerinde ayrı değişkenlerin
seçeneklerine ilişkin gözlemlerden oluşmuş diziler çapraz çizelge içinde dile
getirilmektedir. Her değişken için ayrı bir boyut ayrıldığından, bu çizelgeler çok
boyutludur.

Chi-square (x²) örneklemde yer alan değişkenler arasında bir ilişki olup
olmadığı ile ilgilidir. Özellikle sosyal bilimlerde yaygın olarak kullanılmasının
nedeni, ölçümlerin elde edildiği ölçeğin nominal olması halinde bile güvenli bir
sınamanın yapılabilmesine olanak sağlamasıdır (Çelebi, 1990; 39).

Öte yandan örneklemdeki değişkenler arasında bir ilişkinin var olup


olmadığını öğrenmek kadar, eğer var ise, bu ilişkinin derecesini ve gücünü, bu
ilişkinin evrende de geçerli olup olmadığını öğrenmek isteyebiliriz. Çünkü en az iki
değişken grubu arasında ilişki vardır demek ayrıdır, varolan bu ilişki güçlü bir ilişki
demek ayrıdır. İşte bu nedenle, Pearson’ın Contingency Confficent’i (olağanlık
katsayısı) kullanılır (Çelebi, 1990; 39).

2. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE YORUMLAR:

Bu bölümde alan araştırmamızdan elde ettiğimiz veriler tablolar halinde


sunulmakta, tablolarla birlikte, tabloların analizi ve verilere ilişkin yorumlar da yer
almaktadır. Bulgularımız üç grup halinde ortaya koyulmuştur. Birinci grup
bulgularda anket sorularına verilen yanıtlar düz tablolar halinde verilmiştir. Yaş,
cinsiyet, doğum yeri, gelirleri gibi temel özellikleri bu grupta yer almaktadır. İkinci
47

grup bulgularda yaş, cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi gibi bulgular, AB’ye ve
küreselleşmeye bakış açıları çapraz tablolarla değerlendirilmiştir. Üçüncü grup
bulgularda ise gelirleriyle, giderleri, yardım alıp almadıkları, alışveriş yapma
alışkanlıkları arasında yine çapraz tablolarla verilerek yorumlanmıştır.

2.1 Sivas İli Merkezindeki Yoksulların Özellikleri:


Sivas ili merkez ilçede yapılan araştırmanın bu bölümünde anket uygulanan
aile reislerinin temel özellikleri yer almaktadır. Anket uygulamasındaki sorulara
verilen yanıtlar değerlendirilecektir.

Tablo 2: Aile Reislerinin Cinsiyet Açısından Dağılımları


Cinsiyet Sayı %
Erkek 1358 85.1
Kadın 237 14.9
Toplam 1595 100

Cinsiyet açısından dağılımına baktığımızda 1595 aile reisinin %85.1’ini


erkeklerin, %14.9’unu da kadınların oluşturduğu görülmektedir. Kadınların reis
olduğu ailelerde erkek ya ölü, ya cezaevinde ya da yatalak hasta olduğu
gözlemlenmiştir. Gözlemlenen bu değerler beklendiği gibi erkek egemen Türk aile
yapısının göstergesidir.

Tablo 3: Aile Reislerinin Yaşlarına Göre Dağılımları


Yaş Sayı %
18 – 25 85 5.3
26 – 33 322 20.2
34 – 41 396 24.8
42 – 49 297 18.6
50 – 57 495 31.0
Toplam 1595 100
48

Tablo 4: Aile Reisinin Yerleşim Birimine Göre Doğum Yeri

Doğum Yeri Sayı %


Şehir Merkezi 814 51
İlçe Merkezi 155 9.7
Köy 626 39.2
Toplam 1595 100

Aile reislerinin doğum yerlerine göre dağılımı gösteren tablodan anlaşılacağı


gibi hemen hemen yarısı şehir merkezlerinde doğmuştur. İlçe merkezi ve köylerde
doğanların toplam sayıları şehir merkezinde doğanlardan daha azdır.

Yine anket uygulamasındaki sorulardan biri “Yaşamınızın en uzun


bölümünü nerede geçirdiniz”dir. Seçenekler yine Tablo 4’teki seçeneklerle aynı
olmakla birlikte, verilen yanıtlar da Tablo 4 göstergeleriyle benzer durumdadır.

Tablo 5: Aile Reisinin İşi

İşi Sayı %
İşsiz 357 22.4
Memur 212 13.3
İşçi 458 28.7
Geçici / Mevsimlik İşçi 127 8.0
Serbest Meslek 356 22.9
Esnaf 76 4.8
Toplam 1595 100

Uygulanan ankette aile reisinin işi sorulduğunda çeşitli meslek gruplarına


dağılım Türkiye geneliyle paralellik göstermektedir. Ancak yoksulluk sorununun
temel nedenlerinden biri olan işsizliğin %22.4 olması yüksek bir orandır. Türkiye
İstatistik Kurumu verilerinde Türkiye’deki işsizlik %8-10 arasındadır.
49

Tablo 6: Aile Reisinin Sosyal Güvencesi


Sosyal Güvencesi Sayı %
Yok 212 13.3
SSK 706 44.3
Emekli Sandığı 231 14.5
Bağ-Kur 131 8.2
Yeşil Kart 315 19.7
Toplam 1595 100

Sosyal güvencesi olmayanların oranı %13.3’tür. Yine sınırlı derecede sağlık


güvencesi olarak düşündüğümüz yeşil karta sahip olanların oranı ise %19.7’dir. Bu
iki değeri topladığımızda görüşülen kişilerin %33’ünün sosyal güvencesinin ya hiç
olmadığı ya da sınırlı düzeyde olduğu görülmektedir. Bu yüksek bir orandır. Sosyal
Güvenlik kurumlarındaki eşgüdüm eksikliği ve uygulamalardaki farklılıklar,
Türkiye’de sosyal güvenliğin de -yoksullukla ilişkili- farklı bir sosyal sorun olduğu
göstermektedir. Yine de 15 yıllık bir geçmişe sahip olan yeşil kart uygulamasının
bu konudaki açığı kısmen de olsa kapadığı düşünülmelidir.

Tablo 7: Aile Reisinin Eğitim Düzeyi

Eğitim Düzeyi Sayı %


Okur-yazar değil 182 11.4
İlkokul 727 45.6
Ortaokul 226 14.2
Lise 359 22.5
Üniversite 101 6.3
Toplam 1595 100

Beklendiği gibi, görüşülen kimselerin eğitim seviyeleri düşüktür. Okur-


yazar olmayanların oranı %11.4’le oldukça yüksek bir orandadır. Okur-yazar
olmayanlarla ilkokul mezunu olanların oranı tüm grup içerisinde yarıdan fazladır.
50

Çalışmanın 1. Bölümünde de vurgulandığı gibi yoksulluk çok nedenli bir


olgu ve kısır döngü içerisindedir. Yoksulluk kısır döngüsünü kırmak için
uygulanacak politikalar da çok yönlü olmalıdır. Bunlardan biri de eğitimdir.

Çalışmada yöneltilen sorulardan biri de hane halkı içerisinde kimlerin


yaşadığıdır. Bu soruya verilen yanıta göre %95.4 çekirdek aile biçimindedir. Anne,
baba ve çocuklardan oluşan kent ailesi görünümü vardır.

Kaç çocuğunuz var? Sorusuna verilen yanıtların %10’u “çocuğum yok”


şeklindedir. Geriye kalan %90 oranındaki grupta ise 1 ve 4 arasında dengeli bir
dağılım gözlenmiştir.

Tablo 8: Ailede Birden Fazla Çalışan Sayısı

Aile Reisi Dışında Çalışan Sayı %


Yok 1267 79.4
Çocuğum/Çocuklarım 198 12.4
Eşim 43 2.7
1.Derece Akrabam 86 5.4
Toplam 1595 100

Görüldüğü gibi aile reisinden başka çalışan grup olarak çocuk geliyor. Aile
bütçesine katkı yapmak için genellikle çocuklar okuldan erken ayrılarak çalışmak
zorunda kalmaktadırlar. Anket uygulamasında -sırasıyla ilkokulda, ortaokulda,
lisede ve üniversitede- okuyan çocuğunuz var mı? Sorusuna verilen yanıtlarda
oranlar ilkokuldan üniversiteye doğru kademeli olarak düşmektedir.
51

Tablo 9: Aylık Toplam Gelir

Aylık Toplam Gelir Sayı %


Düzenli gelirim yok 207 13.0
250 YTL altı 93 5.8
251-500 YTL 706 44.3
501-750 YTL 297 18.6
751-1000 YTL 180 11.3
1001 YTL ve üzeri 112 7.0
Toplam 1595 100

Tablo 9’da da görüldüğü gibi %13 gibi yüksek bir oranın düzenli geliri
olmadığı ve %5.8’lik bir grubun 250 YTL altı geliri görülmektedir. En büyük grup
olan %44.3’lük grupta gelirin 251-500 YTL olduğu görülmektedir. Buradan da
anket uygulanan kişilerin %63’ünün gelirinin 500 YTL’nin altında olduğu sonucu
çıkmaktadır. Her ne kadar sivil toplum kuruluşlarının ve devlet kurumlarının farklı
yoksulluk sınırı rakamları açıklasalar da 500 YTL’lik aylık gelir her iki rakamın da
altında kalmaktadır.

Anket uygulamasında yöneltilen sorulardan biri “Alışverişlerinizi genellikle


ne şekilde yapıyorsunuz?” sorusudur. Bu soruya verilen yanıtların %47.5’i nakit
alışveriş seçeneğini işaretlemiştir. Kredi kartı ile alışveriş yapanların oranı %8.3 ile
sınırlıdır. Hem nakit hem de taksit/veresiye alışveriş yapanların toplam oranı
%81’dir. Buradan da gelir grubu düşük olan kişilerde kredi kartı kullanma
alışkanlığının çok düşük olduğu gözlemlenmektedir.

“Oturduğunuz ev kendinizin mi?” sorusuna verilen yanıtlarda %55.1’lik


oranının kendi evinde, %31.3’lük oranın da kirada oturduğu gözlemlenmiştir.
Bununla birlikte %13.5’lik bir grup da bir yakınının evinde kira ödemeden
oturmaktadır.
52

Tablo 10: Ayni Yardımlar


Ayni Yardımlar Sayı %
Almıyorum 1344 84.3
Akrabalarımdan 85 5.3
Komşularımdan 4 0.3
Belediyeden 31 1.9
Valilikten 131 8.2
Toplam 1595 100

“Herhangi bir yerden ayni yardım alıyor musunuz?” sorusuna verilen


yanıtlardan da anlaşılacağı gibi %84.3 gibi büyük bir oranın ayni yardım almadığını
göstermektedir. Ayni yardım alanlar da en büyük oranla (%8.2 ile) Valilikten
yardım almaktadır. Belediyeden de yardım alanların oranı %1.9’dur. Bu yapılan
yardımların hangi ölçütlere göre verildiği kurumlara göre çeşitlilik göstermektedir.
Gerçekten ihtiyacı olanlar tespit edilip yardım yapıldığı düşünülürse, Sivas il
merkezinde sosyal yardımların az da olsa kurumsallaşmış olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte seçenekler arasında sivil toplum kuruluşları ve hayırsever kişilerin
de ayni yardım yapabileceği düşünülerek açık uçlu “diğer” seçeneği de olduğu
halde bu seçeneği işaretleyen olmamıştır. Bunun nedeni ise yapılan mülakatlarda
devamlı bir yardımın olmadığı, kısmi ve belirli zamanlarda (Ramazan ayı gibi)
yapılan devamlılığı olmayan yardımlardır.

Anket uygulamasında alınan yardımlar konusunda, yanıtların güvenilirliği


de çok yüksek olmayabilir. Çünkü bu gibi durumlarda birkaç yerden yardım
alınması söz konusu değildir. Örneğin hem Valilikten hem de Belediyeden yardım
alınması söz konusu olamayacağından birine evet diyen birine hayır
diyebilmektedir. Aynı zamanda alınan yardımlar sınırlı olarak beyan edildiğinde
hane reisi bu tür anket uygulamalarında yeni bir yardım gelebilir düşüncesini
taşımaktadır.
53

Tablo 11: Nakdi Yardımlar


Ayni Yardım Sayı %
Almıyorum 1463 91.7
Yaşlılık Aylığı 18 1.1
SYDF 71 4.5
Akrabalarımdan 34 2.1
Komşularımdan 3 0.2
Belediyeden 6 0.4
Toplam 1595 100

Nakdi yardım alanların oranları da ayni yardım alanlarla benzerlik


taşımaktadır. %91.7’lik bir bölümün nakdi yardım almadığı, alanlar arasında ise en
büyük oranın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu kapsamında olduğu
görülmektedir. Yardımların kurumsallaşması başka bir çalışma olabilecek şekilde
kapsam gerektirmektedir. Ancak sosyal yardımlar konusunda Valiliğin, yerel
yönetimlerden daha fazla yardım yaptığı sonucunu çıkarabilmektedir.

Tablo 12: Türkiye’nin En Önemli Sorunu

En önemli sorun Sayı %


Yoksulluk 218 13.7
Sağlık 48 3.0
Eğitim 101 6.3
Çevre Kirliliği 7 0.4
Kentleşme 4 0.3
İssizlik 1217 76.3
Toplam 1595 100

“Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna verilen yanıtlar


büyük oranda işsizlik sorununda toplanmıştır. % 76.3 gibi büyük oran işsizlikten
yakınmaktadır. Çalışmanın kuramsal çerçevesinde de sıkça ifade edildiği gibi
54

yoksulluk çok nedenli bir sorundur. Ancak bu çok neden arasında da en büyük
etkenlerden biri işsizliktir. Yapılan görüşmelerde hemen her ailede bir işsiz olduğu
gözlemlenmiştir. Görüşülen kişiler neden yoksul olduklarını da bu şekilde ifade
etmektedirler. İşsizlik sorunundan sonra %13.7’lik bir oran da yoksulluk sorununa
işaret etmektedir. Anket uygulanan kişilerin işsizliği ilk sıradaki sorun olarak
görmeleri belki de işsizliğin ortadan kalkmasıyla yoksulluğun da biteceği
düşüncesinden doğmaktadır. Yoksulluğun ardından da sorun olarak eğitim
düşünülmektedir. Tablo 6’da da görüldüğü gibi %33’lük bir grubun sosyal
güvencesinin ya hiç olmadığı ya da sınırlı olduğu ortadayken eğitim sorununun
sağlıktan daha önemli olduğunu düşünmeleri ilginçtir. Bunun nedeni de temel
işsizlik sorununun nedenlerinden birinin de eğitim olduğu düşüncesidir denebilir.

Tablo 13: AB’ye girdiğimizde sorun çözülür mü?

Sorun çözülür mü? Sayı %


Evet 214 13.4
Kısmen 444 27.8
Hayır 742 46.5
Daha kötü olur 195 12.2
Toplam 1595 100

“Sizce Türkiye Avrupa Birliği’ne girdikten sonra bu sorun çözülecek mi?


sorusuna verilen yanıtlarda %46.5 oranının hayır yanıtı verdiği görülmektedir. Evet
diyenlerin oranı %13.4 iken, kısmen yanıtını verenlerin oranı %27.8’dir. Hayır ve
daha kötü olur yanıtının verenlerin toplan oranı %58.7’dir. Kısmen yanıtını
verenleri de AB’ye evet diyenler sınıfına sokulduğunda bu grubun toplamı da
%41.2’dir. Buradan da görüşülen kimselerin Avrupa Birliği’ni çözüm olarak
görmedikleri sonucu ortaya çıkmaktadır.
55

Tablo 14: AB hakkındaki düşünceler?


AB Hakkındaki Düşünceler Sayı %
AB, Avrupa’daki Hristiyan devletlerin
218 13.7
oluşturduğu ülkelerdir
AB, Avrupa devletlerinin oluşturduğu
232 14.5
ekonomik ortaklık topluluğudur
AB, Avrupa devletlerinin oluşturduğu
98 6.1
kültürel bir topluluktur
AB, Avrupa’daki zengin devletlerin
282 17.7
oluşturduğu bir topluluktur
Fikrim yok 765 48.0
Toplam 1595 100

“Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen yanıtlardan


en göze çarpanı %48’lik oranla fikrim yok yanıtı olmuştur. Böylelikle, özellikle
görüşülen kişilerin Avrupa Birliği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığı sonucu
ortaya çıkmaktadır. Tablo 7’de Aile Reisinin eğitim düzeyine dönüldüğünde anket
uygulanan kişilerin yarısından fazlasının ya okur yazar olmadığı ya da ilkokul
mezunu olduğu gözlemlenmektedir. Bu yanıt haricindeki diğer yanıtların oranları
birbirlerine yakın olarak çıkmıştır. %6.1 oranıyla en küçük grup Avrupa Birliği’nin,
Avrupalı devletler arasındaki kültürel bir topluluk olduğunu düşünmektedir.

Uygulanan ankette “Sizce daha rahat bir yaşam için ortalama aylık geliriniz
ne kadar olmalıdır?” sorusuna verilen yanıtlarda, en büyük oranı 500 ile 1000 YTL
arası sonucu çıkmıştır. Buradan görüşülen kişilerin çok büyük beklentileri olmadığı,
gerçekçi düşünerek Türkiye’deki yoksulluk sınırı civarında bir gelirle rahatça
yaşamlarını sürdürebileceklerini düşünmektedirler.
56

Tablo 15: Geleceğe İlişkin Umutlar

Geleceğe ilişkin umutlarınız ne ölçüdedir Sayı %


Gelecekte yoksulluk tamamen ortadan kalkacak,
17 1.1
hiç yoksul kalmayacak
Gelecekten umutluyum, yoksulluk varolacak ama
407 25.5
azalacaktır
Gelecekte yoksulluk daha da artacak, daha kötü
824 51.7
sonuçlar doğuracaktır
Gelecekte bir değişiklik olmayacak, aynen bugün
347 21.8
gibi olacaktır
Toplam 1595 100

Aile reislerinin geleceğe ilişkin umutları sorulduğunda, ortaya çok iyimser


bir tablo çıkmamaktadır. Ailelerin yarısından fazlası %51.7 oranıyla gelecekte
yoksulluğun daha da artacağı görüşünü paylaşmaktadır. %21.8’lik bir oran da
gelecekte bir değişiklik olmayacağını düşünmektedir. Gelecekten umutlu olanların
oranı ise çok azdır. %1.1’lik bir oran gelecekte yoksulluğun tamamen ortadan
kalkacağını düşünmektedir. Yine %25.5’lik bir oran da gelecekte yoksulluğun
varolacağını ancak daha azalacağını düşünmektedirler.

Yoksulluğa ilişkin umutsuzlukların nedenleri düşünüldüğünde; oluşan bir


yoksulluk kültürünün yanı sıra, küreselleşme olgusuyla birlikte yoksulluktaki artışın
hızlanması, uluslararası kredi kuruluşların güdümündeki sosyal politikaların, sosyal
devletin rolünü küçülltme yönündeki uygulamaları, özellikle son çeyrek yüzyılda
uluslararası sermayenin ve çok uluslu şirketlerin yaygınlaşması ve toplumların
bağımlı hale getirilmesi nedenleri yatmaktadır.
57

Tablo 16: Yoksulluğun giderilmesi için yapılması gerekenler

Yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken Sayı %


en önemli şey
Devlet yardımlarının arttırılması 68 4.3

İşsizliğin engellenmesi 1128 70.7


Nüfus politikalarının değiştirilmesi 36 2.3
(Doğurganlığın azaltılması)
Hayat pahalılığı sorununun ortadan kalkması 56 3.5

Ücretlerin arttırılması 83 5.2

Eğitim 134 8.4

Yatırımların arttırılması 90 5.6

Toplam 1595 100

Uygulanan ankette “Sizce yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken


en önemli şey nedir?” sorusuna verilen yanıtlarda çok büyük oranda %70.7 ile
işsizliğin engellenmesi yanıtı gözlemlenmektedir. Tablo 12’de de görüldüğü gibi
“Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir” sorusuna verilen yanıt da aynı şekilde
işsizlik olmuştur. Yoksulluğun ortadan kaldırılması için gereken de işsizliğin
ortadan kaldırılmasıdır. Daha önce belirtildiği gibi görüşülen ailelerin tamamına
yakın bir kısmı aynı zamanda işsizlik sorunuyla da karşı karşıyadır. Onlara göre
yoksulluğun ortadan kaldırılması veya azaltılması işsizlikle bağlantılıdır. Anket
uygulamasındaki diğer seçeneklere verilen yanıtlar da yaklaşık oranlarda
dağılmıştır. Bu soruya verilen yanıtlar arasında, devletten genel beklenti olarak
düşünülen ücretlerin arttırılması şeklinde yanıt ise %5.2’dir. Bu da yoksul
insanların, artık sorunun daha kalıcı ve temelden çözülmesi gerektiğini
düşündüklerini göstermektedir.
58

2.2 AB Özelinde Küreselleşmeye Bakış Açılarının Değerlendirilmesi:

Bu başlık altında görüşülen kişilerin yaş, cinsiyet, meslek, eğitim düzeyi


gibi temel özellikleri, AB’ye ve küreselleşmeye bakış açıları çapraz tablolarla
değerlendirililecektir.

Anket uygulanan kişilerin yaşlarına göre Türkiye’nin en önemli sorunu


nedir? Sorusuna verdikleri yantlarda, tüm yaş gruplarında gözlemlenen büyük
çoğunluğun işsizlik sorununa işaret etmeleridir.Bu oran tüm yaş grupları için %70
ve %80 arasındadır.

Tablo 17: Yaş ve AB’ye girdikten sonra sorun çözülecek mi? ilişkisi
Türkiye AB’ye girdikten sonra sizce bu sorun çözülecek mi?
Daha kötü
Evet Kısmen Hayır Toplam
olur
Sayı 14 19 41 11 85
18 – 25
% 16.5 22.4 48.2 12.9 100
Sayı 61 85 149 27 322
26 – 33
% 18.9 26.4 46.3 8.4 100
Sayı 51 101 201 43 396
34 – 41
% 12.9 25.5 50.8 10.9 100
Sayı 37 81 133 46 297
42 – 49
% 12.5 27.3 44.8 15.5 100
Sayı 51 158 218 68 495
50 – 57
% 10.3 31.9 44.0 13.7 100
Sayı 214 444 742 195 1595
Toplam
% 13.4 27.8 46.5 12.2 100
X2 = 27.188 S.d. 12 p< 0.05 C= ,075

Avrupa Birliği’ne girdikten sonra sizce bu sorun çözülecek mi? Sorusuna


verilen yanıtlar yaş gruplarına göre incelendiğinde, gruplar arasındaki dağılım da
dengeli şekildedir. Herhangi bir grupta yığılma söz konusu değildir. Ancak, sorunun
çözüleceğine evet diyenler arasında özellikle genç yaş gruplarında küçük de olsa bu
oran yüksektir. 18-25 yaş grubunda evet diyenler %16.5, 26-33 yaş grubundakiler
%18.9 iken, yaş grupları büyüdükçe bu oran da düşmektedir. Bundan yola çıkarak
gençler Avrupa Birliği’ne daha olumlu bakmaktadırlar. Yine de sorunun
59

çözüleceğine evet diyenlerin toplamı %13.4’tür. Bu sonuca göre yaş ve Avrupa


Birliği hakkındaki düşüncelerin incelenmesi gerekmektedir.

Tablo 18: Yaş ve AB hakkındaki düşünce ilişkisi


Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
AB, AB, Avrupa AB,
AB, Avrupa
Avrupa’daki devletlerinin Avrupa’daki
devletlerinin
Hristiyan oluşturduğu zengin Fikrim
oluşturduğu Toplam
devletlerin ekonomik devletlerin yok
kültürel bir
oluşturduğu ortaklık oluşturduğu
topluluktur
ülkeler top. topl. bir topl.
Sayı 7 14 7 18 39 85
18-25
% 8.2 16.5 8.2 21.2 45.9 100
Sayı 54 57 24 47 140 322
26-33
% 16.8 17.7 7.5 14.6 43.5 100
Sayı 46 50 24 91 185 396
34-41
% 11.6 12.6 6.1 23.0 46.7 100
Sayı 40 51 26 55 125 297
42-49
% 13.5 17.2 8.8 18.5 42.1 100
Sayı 71 60 17 71 276 495
50-57
% 14.3 12.1 3.4 14.3 55.8 100
Sayı 218 232 98 282 765 1595
Top.
% 13.7 14.5 6.1 17.7 48.0 100
X2= 44.855 S.d= 16 p=0,00 C= .084

Görüşülen kişilerin Avrupa Birliği hakkında düşünceleriyle yaşları


arasındaki ilişkilendirmede AB’nin Hristiyan devletler topluluğu olduğunu
düşünenler yaş grubu yüksek olanlardır. Yine fikrim yok diyenlerin oranı tüm yaş
gruplarında yarıya yakın ve en yüksek oran olup diğer seçenekleri işaretleyenler
arasında; 18-25, 34-41 ve 42-49 yaş grupları, AB’nin zengin devletlerin
oluşturduğu topluluk olduğunu, 26-33 yaş grubu, ekonomik bir ortaklık topluluğu
olduğunu düşünmektedirler.

Yaş ve geleceğe ilişkin umutlar arasındaki ilişkiye bakıldığında, gelecekten


umutlu olanlar genellikle genç yaş grupları olarak ortaya çıkmıştır. Ancak oranlar
birbirine çok yakın çıktığından bu konuda anlamlı bir ilişkilendirme yoktur.
60

Yaş ve yoksulluğun ortadan kaldırılması için yapılması gereken en önemli


şey nedir soruları ilişkilendirildiğinde, yine genç yaş grupları işsizliğin ortadan
kaldırılması ve eğitim sorununu işaret etmektedirler.

Türkiye’nin en önemli sorunu, AB’ye girdikten sonra bu sorun çözülecek mi


ve geleceğe ilişkin umutlar nedir sorularıyla cinsiyet ilişkilendirildiğinde benzer
sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bu konularda anlamlı bir ilişki kurulamamıştır. Görüşülen
kişiler arasında yukarıdaki sorulara verilen yanıtlar arasında kadın ve erkek ayrımı
olmaksızın aynı doğrultuda yanıtlar verilmiştir.

Tablo 19: Aile reisinin işi ve Türkiye’nin en önemli sorunu ilişkisi


Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?
Yoksulluk Sağlık Eğitim Çevre Kentleşme İşsizlik Toplam
Sayı 80 13 10 1 0 253 357
İşsiz
% 22.4 3.6 2.8 .3 .0 70.9 100
Sayı 24 11 26 1 0 150 212
Memur
% 11.3 5.2 12.3 .5 .0 70.8 100
Sayı 47 14 32 2 2 361 458
İşçi
% 10.3 3.1 7.0 .4 .2 78.8 100
Geçici/Mevs. Sayı 20 2 3 0 0 102 127
İşçi % 15.7 1.6 2.4 .0 .0 80.3 100
Sayı 44 6 19 2 2 292 365
Serbest
% 12.1 1.6 5.2 .5 .2 80.0 100
Sayı 3 2 11 1 0 59 76
Esnaf
% 3.9 2.6 14.5 1.3 .0 77.6 100
Sayı 218 48 101 7 4 1217 1595
Toplam
% 13.7 3.0 6.3 .4 .3 76.3 100

Aile reisinin işi ve Türkiye’nin en önemli sorunu sorularına verilen yanıtlar


ilişkilendirildiğinde tüm grupların işsizlik sorunu olarak düşündüğü görülmektedir.
İşsizlik sorunundan sonra ikinci sıradaki sorunu; işsizler, işçiler, geçici/ mevsimlik
işçiler ve serbest meslek sahipleri, yoksulluk; memurlar ve esnaf, eğitim olarak
düşünmektedir. İşçiler, geçici/ mevsimlik işçiler, serbest meslek sahipleri ve işsizler
yoksulluk sorununu işsizlikten sonraki ikinci sorun olarak algılamaktadırlar. Bunun
nedeninin düzenli ve sabit bir gelirleri olmayışı ve yoksulluğun onlar için devamlı
bir tehdit olduğu düşünülebilir. Esnafın her zaman elinde bir sermayesinin
61

bulunduğu ve memurların da düzenli ve sabit gelirleri olduğu düşünüldüğünde


Tablo 19’a göre bu gruplar için eğitim daha öncelikli bir sorundur.

Tablo 20: Aile reisinin işi ve Türkiye AB’ye girince sorunun çözülmesi
ilişkisi

Türkiye, AB’ye girdikten sonra sizce bu sorun


çözülecek mi?
Daha
Evet Kısmen Hayır kötü Toplam
olur
Sayı 41 123 158 35 357
İşsiz
% 11.5 34.5 44.3 9.8 100
Sayı 24 50 106 32 212
Memur
% 11.3 23.6 50.0 15.1 100
Sayı 54 119 231 54 458
İşçi
% 11.8 26.0 50.4 11.8 100
Geçici/Mevs. Sayı 26 38 39 24 127
İşçi % 20.5 29.9 30.7 18.9 100
Sayı 55 99 171 40 365
Serbest
% 15.1 27.1 46.8 11.0 100
Sayı 14 15 37 10 76
Esnaf
% 18.4 19.7 48.7 13.2 100
Sayı 214 444 742 195 1595
Toplam
% 13.4 27.8 46.5 12.2 100
X2= 36.810 S.d= 15 p<0.05 C= .088

Her bir meslek grubu kendi içlerinde değerlendirildiğinde en çok işçiler ve


memurlar AB’ye girince sorunun çözülmeyeceğini düşünmektedirler.Sorunun
çözüleceğini düşünenler ise yine kendi içlerinde en çok esnaf olarak çalışanlardır.
Geçici/mevsimlik işçi olarak çalışanlar da belki AB’yi umut olarak gördüklerinden
sorunun çözüleceğini düşünmektedirler. Toplamda ise AB’ye girildiğinde sorunun
çözüleceğini düşünenlerin oranı %13.4, çözülmeyeceğini net bir şekilde
düşünenlerin oranı ise %46.5’tir.

Aile reisinin işi ve yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken en


önemli şey soruları ilişkilendirildiğinde özellikle işsizler, geçici/ mevsimlik işçiler
ve serbest meslek sahipleri işsizliğin engellenmesini istemektedirler. İşsizliğin
62

engellenmesinden sonra yatırımların arttırılması gerektiğini düşünmektedirler.


Bunun nedeni ise yine işsizlikle bağlantı kurularak yatırımlar arttıkça istihdamın da
artacağı öngörüsüdür. İşçiler ve memurlar ise işsizlik sorunundan sonra eğitim
sorununun giderilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Aynı zamanda işsizler kendi
içlerinde değerlendirildiğinde hayat pahalılığının azaltılması ve devlet yardımlarının
arttırılması gerektiğini belirtmişlerdir.

Aile reisinin eğitim düzeyi ve sizce Türkiye’nin en önemli sorunu soruları


ilişkilendirildiğinde büyük oranda işsizlik sorunu olduğu daha önce de belirtilmişti.
Bunu takibeden sorunların başında yoksulluk sorunu gelmektedir. Ancak eğitim
düzeyi yükseldikçe yoksulluk sorunu olduğunu düşünenlerin oranı azalmakta eğitim
sorunu daha ön plana çıkmaktadır. Örneğin, üniversite mezunları kendi içlerinde en
önemli sorun olarak % 59.4 ile işsizlik sorununu görmekte, ardından %25.7
oranıyla da eğitimin sorun olduğunu düşünmektedirler. Üniversite mezunu aile
resileri arasında yoksulluğun en önemli sorun olduğunu düşünenlerin oranı ise
%9.9’dur.
Tablo 21: Aile reisinin eğitim düzeyi ve Türkiye AB’ye girdikten sonra
sorunun çözülmesi ilişkisi
Türkiye AB’ye girdikten sonra sizce bu sorun
çözülecek mi?
Daha
Evet Kısmen Hayır kötü Toplam
olur
Okur-yazar Sayı 22 69 71 20 182
değil % 12.1 37.9 39.0 11.0 100
Sayı 103 217 314 93 727
İlkokul
% 14.2 29.8 43.2 12.8 100
Sayı 31 63 104 28 226
Ortaokul
% 13.7 27.9 46.0 12.4 100
Sayı 40 79 201 39 359
Lise
% 11.1 22.0 56.0 10.9 100
Sayı 18 16 52 15 101
Üniversite
% 17.8 15.8 51.5 14.9 100
Sayı 214 444 742 195 1595
Toplam
% 13.4 27.8 46.5 12.2 100
X2= 33.648 S.d= 12 p<0.05 C= .084
63

Türkiye Avrupa birliği’ne girdikten sonra sizce bu sorun çözülecek mi?


Sorusuna verilen yanıt kendi içlerinde değerlendirildiğinde en çok üniversite
mezunları tarafından evet olarak yanıtlanmıştır. Ancak toplamda net hayır yanıtı
%46.5 ve üniversite mezunlarının verdiği hayır yanıtı %51.5’tir. Kısmen yanıtı
verenler arasında en büyük oran okur-yazar olmayanlarındır. Bunun nedeni de
Avrupa Birliği hakkında çok detaylı bilgiye sahip olamadıkları düşünülebilir. Daha
kötü olur yanıtı verenler ise yine üniversite mezunlarıdır. Hayır yanıtı verenlerle
daha kötü olur yanıtını verenlerin oranları toplamı %58.7’dir.

Aile reisinin eğitim düzeyi ve geleceğe ilişkin umutlarınız ne ölçüdedir


soruları ilişkilendirildiğinde eğitim düzeyine bakılmaksızın verilen yanıtlar dengeli
bir oranda dağılmıştır. Sonuçlar Tablo 15’teki değerlere benzer çıkmıştır.
Yoksulluk sorununa ilişkin gelecekten beklentiler gelecekte yoksulluğun daha
artarak daha kötü sonuçlar doğuracağına ilişkindir.

Tablo 22: Aile reisinin eğitim düzeyi yoksulluğun giderilmesi için


yapılması gereken ilişkisi
Sizce yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken en önemli şey?
Devlet İşsizliğin Nüfus Hayat
Ücretlerin Yatırım
yardım. engellenm politika. pahalılığı. Eğitim Top
artması artması
artması . değiş. Giderilme.
Okur- Sayı 5 144 4 10 8 6 5 182
yazar değil % 2.7 79.1 2.2 5.5 4.4 3.3 2.7 100
Sayı 35 533 9 28 44 51 27 727
İlkokul
% 4.8 73.3 1.2 3.9 6.1 7.0 3.7 100
Sayı 14 164 4 3 7 12 22 226
Ortaokul
% 6.2 72.6 1.8 1.3 3.1 5.3 9.7 100
Sayı 13 247 11 11 18 41 18 359
Lise
% 3.6 68.8 3.1 3.1 5.0 11.4 5.0 100
Sayı 1 40 8 4 6 24 18 101
Üniversite
% 1.0 39.6 7.9 4.0 5.9 23.8 17.8 100
Sayı 68 1128 39 56 83 134 90 1595
Toplam
% 4.3 70.7 2.3 3.5 5.2 8.4 5.6 100
2
X = 134.018 S.d= 24 p=0.00 C= .145
64

Ailelerin eğitim durumları ve yoksulluğun giderilmesi için neler


yapılmalıdır sorularının ilişkilendirilmesinde ortaya çıkan sonuç; işsizliğin
engellenmesi şeklindedir. Eğitim sorununun giderilmesi ve yatırımların artırılması
şeklindeki daha kalıcı ve uzun vadedeki çözümler eğitim seviyesi ile
ilişkilendirilebilir. Aile reisinin eğitim düzeyi arttıkça bu seçeneği düşünenlerin
oranı artmaktadır. İşsizliğin engellenmesini düşünenlerin oranı ise eğitim düzeyi
düştükçe artmaktadır. Eğitim düzeyi ve işsizliğin engellenmesini düşünenler
arasında ters orantı vardır. Bunun nedeni de eğitim düzeyi düşük olanlarda işsizlik
sorunu daha yoğun yaşandığından, bu sorunu daha büyük gördükleri düşünülebilir.

Tablo 23: Aylık toplam gelir ve Türkiye’nin en önemli sorunu nedir ilişkisi

Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?


Çevre
Yoksulluk Sağlık Eğitim Kentleşme İşsizlik Toplam
Kir.
Düzenli Sayı 28 6 3 1 1 168 207
geliri yok % 13.5 2.9 1.4 .5 .5 81.2 100
250 YTL Sayı 21 4 5 0 0 63 93
altı % 22.6 4.3 5.4 .0 .0 67.7 100
251-500 Sayı 107 23 25 3 2 546 706
YTL % 15.2 3.3 3.5 .4 .3 77.3 100
501- 750 Sayı 40 10 21 1 0 225 297
YTL % 13.5 3.4 7.1 .3 .0 75.8 100
751- 1000 Sayı 14 4 26 2 1 133 180
YTL % 7.8 2.2 14.4 1.1 .6 73.9 100
1001 YTL Sayı 8 1 21 0 0 82 112
üzeri % 7.1 .9 18.8 .0 .0 73.2 100
Sayı 218 48 101 7 4 1217 1595
Toplam
% 13.17 3.0 6.3 .4 .3 76.3 100

Gelir durumu ve Türkiye’nin en önemli sorunu sorusu ilişkilendirmesinde


yine beklendiği gibi işsizlik sorunu ortaya çıkmaktadır. Gelir gruplarını göre
dağılıma bakıldığında en yüksek oran düzenli geliri olmayan gruptur. Burada göze
çarpan, gelir grupları arasında, gelir yükseldikçe yoksulluğu sorun olarak görenlerin
oranı düşmektedir. Eğitimin sorun olarak görülmesi de Tablo 23’e pararlel olarak
65

gelirler arttıkça artmaktadır. Çevre kirliliği ve kentleşme ise her gelir grubunda
sorun olarak çok arkalarda yer almaktadır. Sağlığın en büyük sorun olarak
görülmesi yine geliri en düşük olan, düzenli geliri olmayan gruptadır. Buradan da
işsizliği, yoksulluğu ve sağlığı tehdit olarak gören grup en düşük gelir grubudur.

Tablo 23’teki gelir durumu ve Türkiye’nin en önemli sorunu nedir


ilişkilendirmesi, Tablo 21’deki eğitim düzeyi ve yoksulluğun giderilmesi için ne
yapılabilir ilişkilendirmelerinde benzerlikler vardır. Her iki analizde de gruplar
arasında kendilerine tehdit olarak görülen sorun ön plana çıkmıştır.

Aylık toplam gelir ve Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?


sorularını ilişkilendirdiğimizde göze çarpan sonuç, geliri düşük olan grupların AB
hakkında düşüncelerinin olmayışıdır. Düzenli geliri olmayan grubun % 60’a yakını
fikrim yok seçeneğini işaretlemiş olup, bu oran gelir yükseldikçe kademeli olarak
azalmaktadır. Gelirleri 1001 YTL ve üzeri olan grupta fikri olmayanların oranı
%33’tür.

Aylık toplam gelir ve yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken en


önemli şey nedir sorularının ilişkilendirilmesinde ortaya çıkan temel sonuç,
işsizliğin engellenmesidir. Alt gelir gruplarında işsizliğin engellenmesinden sonraki
en önemli sonuç, devlet yardımlarının artması ve hayat pahalılığının ortadan
kalkmasıdır. Gelir düzeyi yüksek olan geruplarda ise işsizlikten sonra, eğitim ve
yatırımların artması şeklinde düşünceler çoğunluktadır. Yine daha önceki tablolarda
ortaya çıkan alt gelir grubunun kendilerine tehdit olarak gördükleri ekonomik
sorunlar ön plana çıkmaktadır. Üst gelir gruplarında ise daha uzun vadeli temel
çözüm önerileri göze çarpmaktadır.

2.3 Görüşülen Kişilerin Alışveriş Yapma Alışkanlıkları ve Özellikleri:


Bu başlık altında Sivas il merkezinde yapılan araştırmada görüşülen
kimselerin alışverişlerini ne şekilde yaptığı, yaşamlarını sürdürebilmeleri için
66

gereken temel ihtiyaç maddelerini ne şekilde temin ettikleri, kurumsal veya


geleneksel ölçülerde yardım alıp almadıkları tablolarla değerlendirilecektir.

Tablo 24: Aylık toplam gelir ve alışveriş yapma şekli ilişkisi:


Alışverişlerinizi genellikle ne şekilde yapıyorsunuz?
Kredi kartı Hem
Genellikle kullanıyorum Sadece Taksit/ veresiye
Toplam
kredi kartı ama genellikle nakit veresiye hem
nakit nakit
Düzenli Sayı 2 2 97 42 64 207
gelirim
% 1.0 1.0 46.9 20.3 30.9 100
yok
250 YTL Sayı 5 0 48 8 32 93
altı % 5.4 .0 51.6 8.6 34.4 100
251- 500 Sayı 29 29 379 94 175 706
YTL % 4.1 4.1 53.7 13.3 24.8 100
501- 750 Sayı 33 56 131 21 56 297
YTL % 11.1 18.9 44.1 7.1 18.9 100
751- 1000 Sayı 33 42 73 11 21 180
YTL % 18.3 23.3 40.6 6.1 11.7 100
1001 Sayı 30 43 29 2 8 112
YTL+ % 26.8 38.4 25.9 1.8 7.1 100
Sayı 132 172 757 178 356 1595
Toplam
% 8.3 10.8 47.5 11.2 22.3 100

Tablo 24’te düzenli geliri olmayan ve düşük gelire sahip olan grupta büyük
oranda nakit alışveriş yapıldığı görülmektedir. Bu oran gelir arttıkça azalmakta ve
üst gelir gruplarında ise kredi kartı kullanımının arttığı göze çarpmaktadır. Yine
beklendiği gübü düşük gelir gruplarında veresiye taksitli alışveriş oranı yüksekken
bu oran gelir arttıkça azalmaktadır.

Özellikle küreselleşme olgusunun olumsuz yanları hissedilmeye başlandığı


son çeyrek yüzyılda kredi kartı kullanılmasının arttığı görülmektedir. Ülke
ekonomisi uluslararası finans kuruluşlarına bağımlıyken, bireysel ekonomi de
bankalara bağımlı hale gelmiştir. Kredi kartı kullanımının da olumsuz sonuçları
yansımaya başlamış, “kredi kartı mağduru” gibi yeni bir kavram da ortaya çıkmıştır.
67

Aslolan bankanın kişiyi alışveriş için zorlaması değil, kişini kendini zorlayarak
bağımlı hale gelmesidir. Özellikle bir dönem çok uluslu şirketlerin kredi kartı
kampanyaları ve uzun vadeli taksit seçenekleri kredi kartıyla alışveriş yapılmasını
körüklemektedir. Kredi kartı kullanımından dolayı sorun yaşayan kişilerin, yasal
faizler yüzünden yüklü borçlarını taksitlendirmek gibi bazı yasalar çıkarılarak bu
sorun kısmen de olsa çözülmeye çalışılmaktadır.

Kredi kartı kullanımının yoksullaşmaya yönelik bir tehdit olduğunu


düşünmek gerekir. Ancak yapılan çalışmada düşük gelir grubunda kredi kartı
kullanımı oranı çok düşüktür. Yine de gelir düzeyi arttıkça kredi kartı kullanımı
artmakta, bu da bilinçli kullanılmadığında yoksullaşma tehdidi olarak mutlak
yoksul olmayan kişileri de etkileyebilmektedir.

Tablo 25: Aylık toplam gelir ve ayni yardım alıp almama durumu ilişkisi
Herhangi bir yerden ayni yardım alıyor musunuz?
Hayır Akrabalarımdan Komşulardan Belediyeden Valilikten Diğer Toplam
Düzenli Sayı 107 28 1 11 60 0 207
gelirim yok % 51.7 13.5 .5 5.3 29.0 .0 100
Sayı 59 4 0 6 24 0 93
250 YTL altı
% 63.4 4.3 .0 6.5 25.8 .0 100
251- 500 Sayı 611 37 1 13 43 1 706
YTL % 86.5 5.2 .1 1.8 6.1 .1 100
501- 750 Sayı 278 12 2 1 4 0 297
YTL % 93.6 4.0 .7 .3 1.3 .0 100
751- 1000 Sayı 177 3 0 0 0 0 180
YTL % 98.3 1.7 .0 .0 .0 .0 100
Sayı 112 0 0 0 0 0 112
1001 YTL+
% 100 .0 .0 .0 .0 .0 100
Sayı 1344 84 4 31 131 1 1595
Toplam
% 84.3 5.3 .3 1.9 8.2 .1 100

Gelir gruplarına göre herhangi bir yerden ayni yardım alıp almadıkları
incelendiğinde beklendiği gibi alt gelir gruplarında ayni yadım alma söz konusudur.
Ancak gelir grubu yükseldikçe yardım alma oranı düşmekte veya hiç olmamaktadır.
En yoksul grubun bile yardım alabilme oranı %50’nin altındadır. Yardım alanlar
içerisinde en fazla yardımın Valilik tarafından (SYDF) gerçekleştiği görülmektedir.
Valilikten sonraki yardım alma kaynağı akrabalar olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan
68

mülakatlarda Belediye yardımlarının sürekli olmadığı belli dönemlerde yoğunlaştığı


öğrenilmiştir. (Kışın yakacak yardımı, ramazan aylarında kumanya yardımı gibi).

Geleneksel yardım alma oranının kısmi kurumsal yardıma yakın çıkmasının


nedenleri arasında, kurum yardımının kurumsallaşmadığı ve yasal düzenlemelerin
çok başlı ve yeterli olmadığı düşünülebilir.

Komşu yardımının günümüzde yeterli derecede yapılmadığı görülmektedir.


Bunun nedeni de son dönemlerdeki ekonomi politikalarının etkisiyle reel anlamda
kayıp oluşması ve yoğun iş yaşamı, kültürel ve sosyal normlardaki zayıflık, kent
toplumunun ön plana çıkmasıyla bağdaştırılabilir. Ancak bu konu başlıbaşına bir
araştırma konusu olduğundan anket uygulamasında bu tür sorulara çalışmanın
sınırlılığı açısından yer verilmemiştir.

Tablo 26: Aylık toplam gelir ve nakdi yardım alıp almama durumu
ilişkisi
Herhangi bir yerden nakdi yardım alıyor musunuz?
Yaşlılık Akrabaları- Komşula- Beledi-
Hayır SYDF Toplam
Aylığı mdan rımdan ye’den
Düzenli Sayı 150 5 37 11 1 3 207
gelirim yok % 72.5 2.4 17.9 5.3 .5 1.4 100
Sayı 74 3 11 4 0 1 93
250 YTL altı
% 79.6 3.2 11.8 4.3 .0 1.1 100
251- 500 Sayı 660 7 19 17 1 2 706
YTL % 93.5 1.0 2.7 2.4 .1 .3 100
501- 750 Sayı 289 3 4 1 0 0 297
YTL % 97.3 1.0 1.3 .3 .0 .0 100
751- 1000 Sayı 179 0 0 1 0 0 180
YTL % 99.4 .0 .0 .6 .0 .0 100
Sayı 111 0 0 0 1 0 112
1001 YTL+
% 99.1 .0 .0 .0 .9 .0 100
Sayı 1463 18 71 34 3 6 1595
Toplam
% 91.7 1.1 4.5 2.1 .2 .4 100

Tablo 25’te görüldüğü gibi sonuçlar Tablo 24’teki gibidir. En alt gelir grubu
olan, düzenli geliri olmayanlarda bile nakdi yardım alabilme oranı 27.5’tir. Bunun
içerisinde kurumsal ve geleneksel yardımlar da vardır. Alınan nakdi yardımlar
içerisinde en büyük oran Soyyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu kapsamındadır.
69

Yine akrabalardan alınan geleneksel yardım, Belediye kurumsal yardımından daha


fazladır. Tablo 25’teki gibi komşulardan alınan yardım ise yok denecek kadar azdır
(%0.2).

Tablo 26’te geliri 501-750 YTL olan grupta %1.3 oranında SYDF yardımı
görülmektedir. Her ne kadar yoksulluk sınırı altında bir gelir grubu olsa da bu
konudaki değişik kurumların değişik kriterleri olduğunu hatırlamak gereklidir.
Çünkü düzenli geliri olmayan grup da dahil olmak üzere düşük gelir düzeyleri olan
gruplarda nakdi yardım alamama oranı %72.5 - %93.5 arasındadır.

Tablo 27: Aylık toplam gelir ve aylık gıda harcaması ilişkisi

Ortalama aylık mutfak (gıda) harcamanız ne kadardır?


100 YTL altı 101-200 YTL 201-300 YTL 301-400 YTL 401 YTL+ Toplam
Düzenli Sayı 128 61 12 5 1 207
gelirim yok % 61.8 29.5 5.8 2.4 .5 100
Sayı 59 23 7 0 4 93
250 YTL altı
% 63.4 24.7 7.5 .0 4.3 100
251- 500 Sayı 194 385 93 22 12 706
YTL % 27.5 54.5 13.2 3.1 1.7 100
501- 750 Sayı 26 139 89 27 16 297
YTL % 8.8 46.8 30.0 9.1 5.4 100
751- 1000 Sayı 8 52 59 33 28 180
YTL % 4.4 28.9 32.8 18.3 15.6 100
Sayı 1 7 42 32 30 112
1001 YTL+
% .9 6.3 37.5 28.6 26.8 100
Sayı 416 667 302 119 91 1595
Toplam
% 26.1 41.8 18.9 7.5 5.7 100

Tablo 27’da aylık toplam gelir ve ortalama aylık gıda harcamaları ilişkisi
değerlendirilmiştir. Beklendiği gibi düzenli geliri olmayanların %61.8’i, aylık 100
YTL’nin altında gıdaya ayırabilmektedir. Aylık 250 YTL altında geliri olan grubun
da oranları yaklaşık bu değerlerdedir. Buna karşılık aylık geliri 1000 YTL ve
üzerinde olan grubun gıda harcaması 300 YTL ve üzerinde oranlarda
yoğunlaşmaktadır.
70

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

“Sivas’ta Yoksulluk” adlı bu çalışmada yoksulluk kavramı, Dünyadaki,


Türkiye’deki ve Sivas özelindeki yoksulluk hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır.
Özellikle kapitalist ekonomik sistemin ve buna bağlı küresel ekonominin varlığını
iyiden iyiye hissettirdiği son çeyrek yüzyılda yoksulluğun Sivas il merkezindeki
boyutları tartışılmıştır. Yapılan anket uygulamasıyla da kuramsal çerçeveye açılım
sağlanmıştır. Uygulanan anket sonuçları değerlendirildiğinde özellikle göze çarpan
bulgular arasında anket uygulanan yoksul kişilerin Avrupa Birliği özelinde
küreselleşme olgusuna umutla bakmadıkları sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla
birlikte Avrupa Birliği özelinde küreselleşme ekonomi üzerinde bir tehdit olarak
görülmektedir. Türkiye’nin en önemli sorunu işsizlik olarak değerlendirilmiştir.
Avrupa Birliği’ne giriş gerçekleşse de bu sorunun çözülemeyeceği düşüncesi
yaygındır.

Yoksulluk, çalışmanın başında da belirtildiği gibi insanlık tarihiyle yaşıt ve


diğer toplumsal sorunların temel odağındaki en önemli olgulardan biridir. Bu
nedenle de yoksulluk sorununa çözüm de çok zordur.

TC Anayasası’nda olduça ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş olan “sosyal


devlet” yurttaşların sosyal durumları ve refahı ile ilgilenen, onlara asgari yaşam
düzeyi sağlamayı ödev bilen bir devlettir. Anayasaların yasaların sosyal olma
niteliği ise, toplumsal bir gereksinimin sonucudur. Anayasanın 5. maddesinde
devletin temel amaç ve görevleri tanımlanmış olup, devlet; kişilerin ve toplumun
refah ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak şekilde sınırlayan sosyal, ekonomik
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
koşulları hazırlamaya yükümlü kılınmıştır.

Dünyada çeşitli düzeylerde yaşanan ve çözümü aranan yoksulluk sorunu,


ülkemizde de çok acil çözülmesi gereken sorunlardan biridir. Oldukça kalabalık bir
71

nüfusa sahip olan ülkemizde, kıt kaynakların dağılımı açısından, gün geçtikçe
önemli sorunlar yaşanmaktadır. Son yıllarda ülkemizde yaşanan ekonomik krizler
de bu sorunları körüklemektedir.

Birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de devletin yoksul ve muhtaçlara


yönelik sosyal yardım programları bulunmaktadır. Ancak Türkiye’de bir sosyal
yardım sisteminden söz etmek olanaklı görünmemektedir. Çünkü sosyal yardım
programlarının ortak bir idari yapısı bulunmamaktadır. Yardım programlarının aynı
çatı altında yer almamasından ve uygulamalarda bazı ortak standartlardan hareket
edilmemesinden kaynaklı, oldukça dağınık bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Bu
durum, sağlıklı ve etkili bir yardım uygulamasının ortaya konulmasını olumsuz
yönde etkilediği gibi; aynı anda farklı programlardan, ayrı ayrı yararlanabilme
koşullarının varlığı nedeniyle, kaynak israfına yol açmaktadır ( Altuntaş, 2004; 167-
176).

Yoksullukla mücadelede temel amaç, yoksulluğu gidermek olmamalıdır.


Yoksullukla mücadelenin temel aktörleri olarak yoksulun, yoksulluğa yol açan
ekonomik, kültürel ve siyasal hak mahrumiyetlerinin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla, uzun vadeli toplumsal hedef ve programlara ağırlık
verilmelidir.

Yoksullukla mücadele teknik ve ekonomik olduğu kadar, sosyal ve politik


bir süreçtir. Bu süreçte kurumsal mekanizmalar; gelir dağılımında daha hakkaniyetli
bir denge gerçekleştirecek, eşitsiz bölgesel gelişmeyi ve iç göçleri engelleyecek,
sosyal adaleti sağlayabilecek, kişilerin ve yoksulların temel haklarını koruyarak
herkese insanca bir yaşam seviyesini temin edebilecek bir biçimde
yapılandırılmalıdır. Ekonomik küreselleşmenin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde,
iş ve gelirde güvensizliğin, işsizlik ve yoksulluk ve yoksulluk risklerini daha da
arttırdığı gerçeği göz önüne alınırsa, dünya ile bütünleşmeyi arzulayan Türkiye’nin
bu süreçte etkin olması için devletin; sendikasız ucuz işgücü yaratma ve bu süreci
teşvik etme yerine, işgücünü kalifiye ve örgütlü hale getirme ve sosyal güvenceli
72

çalışma koşullarını destekleyici koşulları yaratmada öncü olması gerekmektedir.


Sosyal konut gereksinimini karşılama, konutun niteliğini ve yaşam kalitesini
artırma, özellikle gecekondu bölgelerinin islahı, kamusal ve kentsel hizmetleri ve
altyapı geliştirme gibi uzun dönemli ve genel politikalar, yoksullukla mücadelede
önemlidir. Ancak bunların yanında, yoksul gecekondu mahallelerinin ve yoksulların
ısınma, sağlıklı beslenme, sağlıklı barınma gibi acil gereksinimleri ile onlara küçük
işletmecilik yapma fırsatı verecek acil iş yaratma ya da meslek edindirme
politikalarınını bütünleştiren yaklaşımların uygulanması da gereklidir (Gül, 2003;
54-59).

Yoksullukla mücadele disiplinler arası bir çalışmayı gerektirir. Bu nedenle


sosyoloji, ekonomi, sosyal hizmet, işletme, siyaset bilimi gibi birçok bilim dalının
bu alanda ortak ve eşgüdümlü bir yaklaşım içerisinde olması gerekir. Çalışmanın
kuramsal çerçevesinde de belirtildiği gibi yoksulluk bir kısır döngü içerisindedir.
Bu kısır döngünün kırılması için üretilecek çözüm politikaları da çok yönlü
olmalıdır. Siyasi kaygılarla uygulanan günlük populist politikalardan uzak, nedeni
ortadan kaldırıcı çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Yoksulluğa neden olan etmenler küresel, ülkesel, bölgesel ve yerel olarak


tekrar incelenmelidir. Çünkü küreselleşme ekseninde yoksulluk günümüze şekil
değiştirerek gelmiştir. Yeni bir yoksulluk kavramı oluşmuştur. Küreselleşmenin de
körüklediği bu tür yoksulluğun yeniden incelenmesi gereklidir.

Yoksullukla mücadelede yalnızca küresel değil, bölgesel ve yerel kültürel


özellikler de dikkate alınmalıdır. Dünya Bankası ve benzeri uluslararası
kuruluşların güdümündeki sosyal yardım ve yoksullukla mücadele politikaları
başarılı olamamaktadır.

Sosyal refah devleti anlayışı küreselleşmeyle birlikte rafa kaldırılmıştır.


Oysa yoksullukla mücadelede en önemli görev küresel kuruluşların değil,
devletindir.
73

Yoksullukla mücadelede risk grupları değerlendirilerek tanımlanmalı ve bu


gruplar gözönünde bulundurulmalıdır. Örneğin kadın, yaşlı, çocuk, sakat gibi
korunmaya muhtaç gruplara yönelik besleme odaklı değil, yeniden topluma ve
üretime kazandırmaya yönelik politikalar üretilmelidir.

Devletin sosyal yardımlara ayırdığı kaynağı eriten iki önemli risk, sağlık ve
yüksek işsizliktir. Politika ürtetirken bu riskler de göz önüne alınmalıdır. İşsizlik
sigortası bunun bir yoludur.

Yoksul kişilere nakdi yardımların yanında meslek edindirme, toplumla


bütünleşme, arasında bir bağ kurulmalıdır. Bu bağın ne şekilde kurulacağına ilişkin
yerel ve bölgesel özellikler ortaya konulmalıdır. Yardım yapılan kişilerin
yeteneklerinden yararlanılabilir.

Uzun vadeli nedeni ortadan kaldırmaya yönelik politikalar üretirken bu


süreçte bireylerin mağdur olmaması için yapılan yardım asgari geçim standardının
altında kalmamalıdır.

Yoksulluğun ana nedenlerinden biri sayılan gelir dağılımı dengesizliğini


ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Vergi politikaları zarar eden
devlet kurumları etkili ve akılcı bir şekilde güncellenmelidir.

Yoksulluğu azaltmaya yönelik önemli bir katkı da insana yönelik yatırımdır.


Toplumu oluşturan bireylere yönelik (insan kaynağının eğitimi gibi) yatırımlar uzun
vadeli ancak geri dönüşümü olan yatırımlardır.

Kırsal ve kentsel kalkınma politikaları üretilmelidir. Göçün olumsuz sosyo-


ekonomik sonuçlarının ortadan kaldırılması gerekir.Bunun için kırsal kalkınma ve
teşvik edici yatırımları yapılmalıdır.
74

Etkili bir sosyal güvenlik ağı kurulmalı tüm yurttaşların asgari sosyal
güvenlikten yararlanmalarını sağlayıcı önlemler alınmalıdır.

Politika üreticileri, siyasetçiler, ancak tamamıyla, bölgecilik, popülizm,


kayırmacılık, oy kaygısı gütmeksizin akılcı çalışmalarla sorunların çözümlerine
ulaşabilirler. Böylelikle sorun çözme konusunda daha başarılı olabileceklerdir.
Sorunun sadece kaynak sorunu olmayıp, varolan kaynağı bölüşüm sorunu da olduğu
unutulmamalıdır.
75

KAYNAKÇA

AKTAR, Cengiz. Avrupa Yol Ayrımında Türkiye, İletişim Yayınları, İstanbul,


2002.

ALTUNTAŞ, Salih. “Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele”, IV. Aile Şurası


Bildirileri, TC Başbakanlık Aile Araştırma KurumuYayınları, No: 122,
S:167-176, Ankara, 2004.

BAUMAN, Zygmunt. Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, (Çev: Ümit


Öktem), Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1999.

BERNASCONİ, Robert. “Yoksulluk Felsefesi ve Felsefenin Yoksulluğu”, Cogito,


Sayı: 39, S: 18-24, YKB Yayınları, İstanbul, 2004.

Binyıl Kalkınma Hedefleri, DPT Yayınları, Ankara, 2005.

Cumhuriyet Gazetesi, Yıl 2050: Yoksulluk Hala Sorun, S:13, Ankara,


6 Ekim 2004.

ÇINAR, Ziynet. Sivas İl Merkezinde Yapılacak Sağlık Araştırmalarında


Kullanılmak Üzere çeşitli Sayı ve Nitelikte Örnekleme Planının
Geliştirilmesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, H.Ü. Ankara, 1990.

DOĞAN, İsmail. Türkiye Yoksulluğunun Sosyo-Kültürel Zemini, IV. Aile


Şurası Bildirileri, TC Başbakanlık Aile Araştırma KurumuYayınları, No:
122, Ankara, 2004.

Dünya Bankası Kalkınma Raporu, 2000.


76

EŞ, M. ve GÜLOĞLU, Tuncer. Bilgi Toplumuna Geçişte Kentlileşme ve Kentsel


Yoksulluk, www.bilgiyonetimi.org, 04.11.2003

GIDDENS, Anthony. Üçüncü Yol Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi, (Çev:


Mehmet Özay), Birey Yayınları, İstanbul, 2000.

GİDDENS, Anthony. Üçüncü Yol ve Eleştirileri, (Çev: Nihad Şad), Phoenix


Yayınları, Ankara, 2001.

GÜL, Songül Sallan. Yoksullukla Mücadelede Fak-Fuk-Fon ve Yeşil Kart


Uygulaması, Görüş Dergisi, S: 54-59, İstanbul, Temmuz 2004.

HARALAMBOS, M. ve HOLBORN M. “Yoksulluk Kuramları”, Felsefelogos, Yıl:


4, Sayı:14, S: 85-94, Bulut Yayınevi, İstanbul, 2001.

KAHVECİ, Önder. “Ekonomik ve Sosyal Boyutuyla Yoksulluk ve Aile”


IV. Aile Şurası Bildirileri, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu
Yayınları, No: 122, S:279-287, Ankara, 2004.

KARASAR, Niyazi. Bilimsel Araştırma Yöntemi, Dördüncü basım. Ankara, 1991

KIZILÇELİK, Sezgin. Küreselleşme ve Sosyal Bilimler, Anı Yayınları, Ankara,


2001.

KIZILÇELİK, Sezgin. Sefaletin Sosyolojisi, Anı Yayınları, Ankara, 2002.

KLOBY, Jerrey. Küreselleşmenin Sefaleti, Eşitsizlik, Güç ve Kalkınma,


Güncel Yayıncılık, İstanbul, 2005.

KOCACIK, Faruk. “Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik”, C.Ü. Sosyal Bilimler Der.


Cilt: 25, No: 2, S. 193-199, Aralık 2001.
77

MANİSALI, Erol. Avrupa Çıkmazı, Otopsi yayınları, İstanbul, 2001.

MARSHALL, Gordon. Sosyoloji Sözlüğü, (Çev. Osman Akınhay, Derya


Kömürcü) Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999.

Milliyet Gazetesi, Yoksul kesim kemer sıktı zenginin harcaması arttı, S: 7


15 Eylül 2004.

MÜEZZİNOĞLU, Ziya. Yoksulluğu Önleme Stratejileri Sivil Toplum


Kuruluşları Diyaloğu, Boyut Kitapları, İstanbul, 1998.

ÖZTÜRK, Şinasi. “Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni, Neoliberal Ekonomi


Politikaları ve Yoksulluk”, IV. Aile Şurası Bildirileri, TC Başbakanlık Aile
Araştırma KurumuYayınları, No: 122, S:665-679, Ankara, 2004.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT Yayınları, Ankara, 2000.

SİNANOĞLU, Reşat. Yoksulluk Tuzağı, Dünya Gazetesi Kitaplığı, Dünya


Yayınları, İstanbul, 2004.

Sosyal Demokrat Halkçı Parti Acil Eylem Planı, Ankara, 2002.

SÜMBÜLOĞLU, Vildan,Kadir. Örnekleme Yöntemleri ve Örneklem


Büyüklüğü, ISBN 975-93883-1-6, Ankara, 2005.

SOYAK, Alkan. “Küreselleşme, Yapısal Uyum Programları ve Yoksulluk”


http://mimoza.marmara.edu.tr, 14.04.2004

ŞENSES, Fikret. Kalkınma İktisadı Yükselişi ve Gerilemesi, İletişim Yayınları


İstanbul, 2001.
78

ŞENSES, Fikret. Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk, İletişim Yayınları,


İstanbul, 2003.

TEMELLİ, Sezai. Türkiye’de Borçlanma – Yoksulluk Dinamikleri 1990 – 2002


www.canaktan.org. 07.02.2004

TOBB, William K. Ahlaksız Fil, 21. Yüzyılda Küreselleşme ve Sosyal Adalet


Mücadelesi, Epos Yayınları, Ankara, 2002.

TÜRKDOĞAN, Orhan. Yoksulluk Kültürü – Gecekonduların Toplumsal


Yapısı, Dede Korkut Yayınları, İstanbul, 1977.

TC Anayasası, Serhat Yayınları, İstanbul, 1984.

Türkiye İstatistik Yıllığı, “Gelir Yoksulluk, Tüketim”, Ankara, 2004.

Tüsiad Raporu, “Türkiye’de Yoksulluk”, İstanbul, 2000.


Türkiye İstatistik Kurumu Haber Bülteni, Tüketici Fiyatları Endeksi, Sayı: 110
Ankara, Haziran 2006.

UĞUR, Mehmet. Avrupa Birliği ve Türkiye, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2004.

UZUN, Ayşe Meral. Yoksulluk Olgusu ve Dünya Bankası, C.Ü. İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, S: 155-173, 2003

ZENCİRKIRAN, Mehmet. Küresel Sosyal Sorunlar ve Çözüm Arayışları”


Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Nova Yayınları, Ankara
2006.
79

(www.bilgiyonetimi.org), 04.11.2003.

(www.canaktan.org/ekonomi/yoksul-luk/birinci-bol/aktan-vural-
yoksulluk.pdf), 07.02.2004.

(http://www.ivdb.gov.tr/pratik/oranlar/uc.htm), 25.06.2006.

http://www.sivas.gov.tr/sivas/dosya/1140773238yasam.doc
80

EK1-ANKET FORMU
Sayın Aile Reisi;
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı tarafından Sivas’ta
sosyo-ekonomik düzeyin tespiti ile ilgili bilimsel bir çalışma için veri toplanmaktadır. Çalışmanın verimli
olabilmesi için sorulara lütfen içtenlikle yanıt veriniz. Katkılarınız için teşekkür ederiz.

Uzm. Nejat ÜSTÜN Yrd. Doç. Dr. Ziynet BAHADIR

1. Yaşınız:
( ) 18-25 ( ) 26-33 ( )34-41 ( )42-49 ( ) 50-57

2. Cinsiyetiniz:
( ) Erkek ( ) Kadın

3. Doğum Yeriniz (Aile Reisi):


( ) Şehir merkezi ( ) İlçe merkezi ( ) Köy

4. Yaşamınızın en uzun bölümünü nerede geçirdiniz?


( ) Şehir merkezi ( ) İlçe Merkezi ( ) Köy

5. Aile Reisinin İşi:


( ) İşsiz ( ) Memur ( ) İşçi ( ) Geçici/Mevsimlik İşçi ( ) Serbest Meslek ( ) Esnaf

6. Sosyal Güvenceniz Var mı?


( ) Yok ( ) SSK ( ) Emekli Sandığı ( ) Bağ-Kur ( ) Yeşil Kart

7. Aile Reisinin Eğitim Düzeyi:


( ) Okur yazar değil ( ) İlkokul ( ) Ortaokul ( ) Lise ( ) Üniversite

8. Şu an kimlerle birlikte yaşıyorsunuz? (Birden fazla seçenek işaretleyiniz)


( ) Eşim ve Çocuğum/Çocuklarım ( ) Anne ve babam ( ) Annem ( ) Babam
( ) Diğer:…………………………………………………………………………...

9. Çocuğunuz var mı? Varsa kaç tane?


( ) Yok ( ) 1 ()2 ()3 ()4 ()5 ( )5+

10. Ailede birden fazla çalışan var mı? Varsa kimler çalışıyor? (Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz)
( ) Yok ( ) Çocuğum/Çocuklarım ( ) Eşim Diğer………………………….

11. Okula giden çocuğunuz var mı? ( Lütfen sayı belirtiniz)


( ) İlköğretim okulu……… ( ) Lise……….. ( ) Üniversite………
( ) Okula giden çocuğum yok

12. Aylık Toplam Geliriniz:


( ) Düzenli gelirim yok ( ) 250 YTL ve altı ( ) 251-500 YTL
( ) 501-750 YTL ( ) 751-1000 YTL ( ) 1001 YTL üzeri

13. Alışverişlerinizi genellikle ne şekilde yapıyorsunuz?


( ) Alışverişlerimi genellikle kredi kartıyla yapıyorum. (Lütfen 13. soruya geçiniz)
( ) Kredi kartı kullanıyorum ama genellikle nakit alışverişi tercih ederim.
( ) Sadece nakit alışveriş yaparım.
( ) Taksit/ veresiye alışveriş yapıyorum.
( ) Hem veresiye hem nakit alışveriş yapıyorum.

14. Kredi kartı ödemelerinizle ilgili sorun yaşadınız mı? (Kredi kartı kullanıyorsanız bu soruyu
yanıtlayınız)
( ) Hayır düzenli ödediğim için sorun yaşamadım.
( ) Evet ödemelerimde sorun yaşıyorum
( ) Evet sadece asgari ödeme tutarını ödeyebiliyorum
( ) Diğer………………………………………………………………………………….
81

15. Evinizde hangi elektrikli eşyalar var? (Lütfen olanları işaretleyiniz)


( ) Buzdolabı ( ) Otm. Çamaşır makinesi ( ) Televizyon
( ) İkinci Televizyon ( ) VCD-DVD ( ) Cep Telefonu (adet)…………………

16. Oturduğunuz ev kendinizin mi? Hayır işaretlerseniz lütfen belirtiniz.


( ) Kendi evim ( ) Kira ( ) Bir yakınımın kira ödemiyorum

17. Herhangi bir yerden ayni yardım alıyor musunuz?


( ) Hayır almıyorum ( ) Akrabalarımdan ayni yardım alıyorum
( ) Komşularımdan ayni yardım alıyorum ( ) Belediyeden ayni yardım alıyorum
( ) Valilikten ayni yardım alıyorum ( ) Diğer …………………………………………………

18. Herhangi bir yerden nakdi yardım alıyor musunuz?


( ) Hayır almıyorum ( ) Yaşlılık aylığı ( ) Sosyal Yardımlaşma ve Day. Fonu
( ) Akrabalarımdan nakdi yardım alıyorum ( ) Komşularımdan nakdi yardım alıyorum
( ) Belediyeden nakdi yardım alıyorum ( ) Diğer…………………………………..

19. Ortalama Aylık Mutfak (Gıda) Harcamanız:


( ) 100 YTL Altı ( ) 101-200 YTL ( ) 201-300 YTL ( ) 301-400 YTL
( ) 401 YTL üzeri

20. Sizce Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?


( ) Yoksulluk ( ) Sağlık ( ) Eğitim ( ) Çevre Kirliliği
( ) Kentleşme ( ) İşsizlik

21. Türkiye, Avrupa Birliği’ne girdikten sonra sizce bu sorun çözülecek mi?
( ) Evet ( ) Kısmen ( ) Hayır ( ) Daha kötü olur

22. Avrupa Birliği hakkında ne düşünüyorsunuz?


( ) AB Avrupa’daki Hristiyan devletlerinin oluşturduğu ülkeler topluluğudur.
( ) AB Avrupa devletlerinin oluşturduğu ekonomik ortaklık topluluğudur.
( ) AB Avrupa devletlerinin oluşturduğu kültürel bir topluluktur
( ) AB Avrupa’daki zengin devletlerin oluşturduğu bir topluluktur.
( ) Diğer………………………………………………………………………………

23. Daha rahat yaşam için sizce ortalama aylık geliriniz en az ne kadar olmalıdır?
( ) 500 YTL ( ) 501-1000 YTL ( ) 1001-1500 YTL ( ) 1501-2000 YTL
( ) 2001 YTL Üzeri

24. Geleceğe ilişkin umutlarınız ne ölçüdedir.


( ) Gelecekte yoksulluk tamamen ortadan kalkacak, hiç yoksul kalmayacaktır
( ) Gelecekten umutluyum, yoksulluk varolacak ama azalacaktır
( ) Gelecekte yoksulluk daha da artacak, daha kötü sonuçlar doğuracaktır.
( ) Gelecekte bir değişiklik olmayacak aynen bugün gibi olacaktır.

25. Sizce yoksulluğun giderilmesi için yapılması gereken en önemli şey nedir?
( ) Devlet yardımlarının arttırılması
( ) İşsizliğin engellenmesi
( ) Nüfus politikalarının değiştirilmesi (Doğurganlığın azaltılması)
( ) Hayat pahalılığı sorununun ortadan kalkması
( ) Ücretlerin artması
( ) Eğitim
( ) Diğer………………………………………………………………………

Bu çalışmanın verimli olabilmesi için bizlere zaman ayırmanızdan ve sorulara verdiğiniz içten
yanıtlarınızdan dolayı teşekkür ederiz…
Cumhuriyet Üniversitesi

You might also like