Professional Documents
Culture Documents
net/publication/271646174
CITATIONS READS
0 1,410
2 authors, including:
çağlar Aslan
Istanbul Technical University
1 PUBLICATION 0 CITATIONS
SEE PROFILE
Some of the authors of this publication are also working on these related projects:
Tectonic Models of The Marmara Fault Zone (West of North Anotolian Fault Zone) View project
All content following this page was uploaded by çağlar Aslan on 01 February 2015.
1. GİRİŞ
Çalışma bölgesi; İstanbul Anadolu Yakası’nda bulunan Çekmeköy ilçesine bağlı olup, ilçe
merkezinin kuzeydoğusunda bulunan, merkeze yaklaşık olarak 7 km uzaklıkta olan Ömerli ile
11 km uzaklıkta olan Hüseyinli arasında kalan alandır (Şekil 1.1).
150 km2’lik alan üzerine kurulu olan Çekmeköy ilçesi, 180 bin nüfusa sahiptir. İlçe'nin
kuzeybatısında Beykoz, kuzeydoğusunda Şile, güneybatısında Ümraniye, güneydoğusunda ise
Sancaktepe ilçeleri yer almaktadır. İlçeye ulaşım karayolu ile sağlanmakta olup, pek çok
İETT seferi bulunmaktadır. Ayrıca bölgeye ulaşım için Alemdağ Şile yolu da kullanılabilir.
Çekmeköy Kadıköy ile 35 km, Üsküdar ile 34 km, Beşiktaş ile 43 km uzaklıkta
bulunmaktadır.
Çekmeköy, Kocaeli Yarımadasının Karadeniz kıyısına yakın bir kesimde yer alanmaktadır.
İstanbul’un Anadolu yakasındaki Alemdağ ormanlarının güney batı kesiminde bulunan
Keçiağılı Tepesi’nin güney yamaçlarında kurulmuş olan ilçenin denizden yüksekliği 100
m’dir. Belediye bünyesinde 17 mahalle ile 4 köy bulunmaktadır.
İkinci derecede deprem bölgesi içinde yer alan Çekmeköy, Karadeniz iklimi ile Akdeniz
iklimi arasında geçiş iklimi özelliğini gösterir. Her mevsimde bulutluluk ve nemliliğin
görüldüğü ilçede yıllık ortalama sıcaklık değeri 13.6°C'tır.
Yıllık ortalama yağış toplamı 75.7 cm arasındadır. Yağışlı günlerin yıllık ortalaması 125-150
gün arasında değişmektedir. Yıllık ortalama nemlilik, karadeniz üzerinden gelen nemli hava
kütlelerinin etkisinde kaldığından %70-%80 arasındadır.
Tez kapsamında İstanbul ili Hüseyinli-Ömerli arasında yer alan 36 km2’lik bir bölgenin
1/25000 ölçekli genel jeoloji haritasının yapılması ve bunun yanında bölgenin stratigrafisinin,
sedimantolojik ve yapısal evriminin, yapılacak olan arazi ve petrografik çalışmalarla ortaya
konulması amaçlanmıştır. Bölgedeki jeolojik çalışmaların tamamlanması ardından,
kayaçlardan numuneler alınıp TSE standartlarına uygun kaya-zemin deneylerinin yapılması
ile kayaçların özelliklerinin belirlenmesi ve elde edilen veriler doğrultusunda “Coğrafi Bilgi
Sistemleri” ile bölgenin tektonik modellerinin çıkarılarak olası İstanbul depreminin çalışma
alanında yaratabileceği etkilerin modellenmesi amaçlanmıştır.
İstanbul jeolojisinde görülmekte olan Paleozoyik döneme ait istif 1962 yılında Sayar
tarafından incelenmiştir. Sayar bu çalışmasında İstanbul Boğazı ile civarında görülen
Paleozoyik istifi araştırmıştır. Baykal ve Kaya 1965 yılında İstanbul Silüriyen’i, 1966 yılında
ise İstanbul Boğazı’nın kuzey kesimi hakkında araştırma yapmışlardır. 1960’lı yıllarda
3
2. JEOLOJİ
2.1. Stratigrafi
Kurtköy Formasyonu adı ile bilinen kırıntılı istif başlıca konglomera, arkoz, feldispatik
litarenit, çamurtaşı ve subarkozdan oluşmaktadır. Önceki çalışmalara göre Haas (1968)
tarafından Kurtköy tabakaları, Kaya (1978) tarafından Kurtköy Arkoz birimi olarak
tanımlanan bu birim ilk kez Önalan (1982) tarafından Kurtköy Formasyonu olarak
adlanmıştır.
Birimin egemen litolojisini oluşturan kumtaşları kahverengimsi kırmızı, mor renklidir (Şekil
2.2). Yer yer dereceli ve çapraz tabakalanma gözlenmiştir. El örneğinde boylanmanın oldukça
iyi olduğu görülür. Kuvars ve feldspatlar kayacın ana bileşenleridir.
Birim çalışma alanının doğusu ve güney doğusunda yer almaktadır. Birim, güneydoğusunda
beyazımsı ve pembemsi kuvars arenitlerle temsil edilen Aydos formasyonuyla geçişlidir.
Kuzey doğusunda Çayağzı deresinin alüvyonları ve alüvyonların güneyinde Kuvaterner yaşlı
Belgrad Formasyonu tarafından örtülmüştür.
5
Kurtköy Formasyonu ile Aydos Formasyonu arasındaki bazı bölgelerde merceksel geometrili,
baskın olarak kuvars çakıllarından oluşmuş çakıltaşları mevcuttur. Önalan (1982)’a göre
bunlar Kurtköy Formasyonu’nun üst kesimlerinde kıyı ovası fasiyesi içine açılmış kanal
dolgularıdır. Kurtköy Formasyonu’nu oluşturan tüm litolojiler ileri derecede diyajenez sonucu
çok sert kaya halini almışlardır.
Ordovisiyen yaşlı olan birim alüvyon yelpazesi ve örgülü akarsu ortamı ürünüdür (Önalan
1982). Önceki araştırmalara göre (Baykal ve Kaya, 1963; Haas 1968; Kaya 1978; Sayar 1962)
Kurtköy Formasyonu Orta Ordovisiyen’den daha yaşlıdır.
Bu istif önceki çalışmalarda esas kuvarsit horizonu, orta kuvarsit formasyonu, Ayazma
tabakaları, Aydos kuvars arenit birimi, kuvarsit gibi isimler altında incelenmiştir
(Packelmann, 1938; Okay, 1947-1948; Altınlı, 1951; Ketin, 1953-1959; Arıç, 1955;
Abdüsselamoğlu, 1963-1977; Baykal ve Kaya, 1965). Daha sonra Önalan (1982) tarafından
“Aydos Formasyonu” olarak formasyon mertebesinde adlanmıştır.
Formasyonun altere rengi bej-açık kahve, taze yüzey rengi pembemsi beyazdır. Formasyon
büyük bölümüyle kuvarsitlerden oluşur; kimi yüzlemelerinde süt kuvars çakıllarını yoğun
olarak kapsayan, silis çimentolu çakıltaşı düzeyi ile başlar (Şekil 2.4). Çalışma alanının
güneyinde Kurtköy Formasyonu ile sınır yaptığı bölgede silis çimentolu çakıltaşı yüzeyi ile
başlamış olup, topoğrafik olarak yükseğe çıkıldığında (Ballıkaya Tepesine doğru) genel
olarak birim kuvarsite dönüşmüştür. Birim çok sert olmakla birlikte arazinin genelinde
tabakalanma gözlenmemiştir. Tabaka gözüken yerlerde ise tabaka kalınlığı 15-30 cm
aralığında değiştiği görülmüştür.
Birim genel olarak eğim yönü güney kısmında doğuya doğru 40-450 açıyla , kuzey kısmında
kuzeye doğru 600 açıyla ölçülmüştür.
Şekil 2.4. Aydos Formasyonuna ait silis çimentolu çakıltaşı düzeyi (Lokasyon 27).
Birimden alınan kaya örneğinden yapılan ince kesit incelendiğinde hemen hemen tümüyle
kuvars tanelerinden oluştuğu görülmektedir (Şekil 2.5). Görülen örneğin kil içermemesi ve
ayrışma göstermemiş olması dokusal olarak olgun-yarı olgun olduğunu belirtir (Folk, 1951).
Tanelerin yuvarlaklığını değerlendirmek, tanelerin orijinal şeklini sıkışma ve çimentolanma
olayları etkilediğinden dolayı zordur.
150-300 m arasında kalınlığa sahip olan Aydos Formasyonu gel git akıntılarının egemen
olduğu plaj ve çok sığ sahil ortamında oluşmuştur. Aydos Formasyonu üste doğru çoğunlukla
şeyl, silttaşı ve vaketaşları ile temsil edilen Gözdağ Formasyonuna geçer.
Birim ilk olarak Paeckelman tarafından “Grovak Horizonu’’ olarak adlandırılmıştır. Altınlı,
Çamlıca dolaylarında yaptığı çalışmalarda birimi “sleyt’’ olarak tanımlamıştır. Daha sonra
Baykal ve Kaya “silisli şeyl Formasyonu’’ olarak adlandırdığı birime Ketin ve
Abdüsselamoğlu “Zeytuni Kumlu şeyl, silttaşı’’ adını vermişlerdir. Birimi son olarak, Önalan
tarafından “Gözdağ Formasyonu’’ olarak tanımlamıştır.
Gözdağ Formasyonu esas olarak laminalı şeyllerden ve ender kumtaşı ara seviyelerinden
oluşur. Genellikle altere rengi sarımsı gri-kahve, taze yüzey rengi açık kahvedir. Şeyllerde iyi
derecede laminasyon gelişmiştir (Şekil 2.6). Laminalı yapı çökelme sonrası biyojenik
karıştırma ve deformasyonlarla bozulmuştur. Formasyon içinde üste doğru merceksel ve ince-
orta tabakalı feldispatik kumtaşı ara tabakaları izlenir. Bu zonun üzerinde formasyon kuvars
arenit-yarı feldispatlı arenit mercekleri içeren şeyller halindedir. Formasyon üstteki Dolayoba
Formasyonu’na yanal ve düşey yönde geçer.
Şekil 2.6. İyi dereceli laminasyon göstermiş olan şeyller (Lokasyon 36).
10
Birim inceleme alanında iki kısımda görülmüştür. Güneydeki kısmı, batısında ve güneyinde
Aydos Formasyonuyla uyumlu olarak geçişli, doğusunda Üst Silüriyen-Alt Devoniyen yaşlı
Dolayoba ve Devoniyen yaşlı Kartal Formasyonlarıyla tektonik dokanaklı, kuzey doğusunda
da Kuvaterner Belgrad Formasyonu birimi örtmüş olarak gözlenmiştir. Birimin kuzeydeki
kısmı ise güneyinde Aydos Formasyonuyla uyumlu geçişli, kuzeyinde Triyas yaşlı Kireçtaşı
ile Kretase yaşlı İshaklı Formasyonu ile tektonik dokanaklı olarak görülmüştür. Kuzeydeki
birim güneydoğusunda Dolayoba Formasyonu ile tektonik dokanaklıdır. Güneyinde Üst
Miyosen yaşlı Çukurçeşme ve Kuvaterner yaşlı Alüvyon ile örtülmüştür.
Gözdağ Formasyonu’nun laminalı şeylleri üzerine gelen koyu mavi-mavimsi gri renklerde ve
çeşitli karbonat fasiyeslerinden oluşan bu birim literatürde çeşitli adlar altında incelenmiş,
litostratigrafik birimleme açısından Önalan (1982) tarafından “Dolayoba Formasyonu” olarak
adlandırılmıştır. Genellikle mavimsi gri renklerde, bol fosilli, resifal kireçtaşlarından
oluşmuştur.
Birim çalışma alanının güneyinde ve doğusunda yer almaktadır. Güneyindeki kısmında pusula
ile ölçümler alındığında haritada antiklinal mevcut olduğu görülmektedir (Şekil 2.7). Altere
rengi krem-gri olup, taze yüzey rengi koyu gri-fümedir. Tabaka kalınlıkları 45-70 cm arasında
değişmektedir. Formasyonun çok çatlaklı olduğu ve bu çatlakların aralarını kalsit
damarlarının doldurduğu gözlenmiştir. İnceleme alanının doğusunda bulunan kısmın altere
rengi gri, taze yüzey renginin gri fümedir. Güneyde bulunan kısma göre doğudaki kısmın
daha az deforme olduğu ve tabaka kalınlığının 150-200 cm arasında değişmekte olduğu
görülmüştür (Şekil 2.8).
Şekil 2.7. Dolayoba Formasyonunun çalışma alanınının güneyinde görülen mostralar (Lokasyon 53).
Şekil 2.8. Dolayoba Formasyonunun çalışma alanının doğusunda görülen mostraları (Lokasyon 67).
12
İnce kesitlerde stilolit yüzeyler belirgin olarak görülmüştür. Bu yüzeyler testere dişi gibi
düzensiz çizgiler şeklindedir (Şekil 2.9 (b)). Stilolit yapısal bir kırık olmayıp, kireçtaşlarında
gözlenen çözünmemiş eriyiklerin oluşturduğu bir yapıdır.
Sparitik kireçtaşının bulunduğu ortam enerjinin yüksek olduğu sığ denizel ortamı
yansıtmaktadır. Dolayoba Formasyonu içindeki Mercan (Halysites, Helioities, Favosites,
Syringhopora), Brakiyopod, Krinoid, Bryozoa, Gastropoda ve Conodantlar fosilleri ile
birimin yaşının Üst Silüriyen-Alt Devoniyen olarak belirlenmiştir (Paeckelman, 1938; Haas,
1968a; Abdülsselamoğlu, 1977; Kaya, 1973; 1978; Haas, 1968a; Akyüz, 1987).
Paeckelmann (1938) “Pendik Schichten, Altınlı (1951) Orta Pendik Tabakaları = Kanlıca
Horizonu ve Üst Pendik Tabakaları” gibi değişik ad ve başlıklar altında incelemişlerdir.
Kartal Formasyonu çalışma alanında açık kahve–kirli sarı renkli iyi laminalı şeyller olarak
incelenmiştir (Şekil 2.10). Birim arazide çok ayrışmış olarak gözlenilmiş, şeyller ele
alındığında ufak kuvvetlerde dağıldığı görülmüştür. Altere rengi açık kahve olup taze yüzey
rengi daha koyu kahverengidir. Tabaka düzlemine dik ve aynı doğrultuda çatlak takımları
gözlenilmiştir. Bu çatlak takımlarının arasındaki uzaklıklar 20-30 cm arasında değiştiği
görülmüştür. Ayrıca birimde çok sayıda Brakiyopod kavkı parçaları gözlenmiştir (Şekil 2.11).
Şekil 2.11. Kartal Formasyonundan alınmış olan el örneğindeki Brakiyopod kavkı parçaları.
Bu formasyon dalga tabanı altındaki düşük enerjili ve açık denizel koşullarda çökelmiştir.
Formasyonun altere yüzey rengi beyazımsı gri–gri, taze yüzey rengi gri-bej olarak
gözlenilmiştir (Şekil 2.12). Kayanın taze yüzeyi incelendiğinde tanelerin gözle görülür şekilde
büyük ve parlak olduğu görülmüştür. Birim bu özelliğinden dolayı sparitik kireçtaşı olarak
nitelendirilmiştir. Mostranın çekiçle kırıldığında yumurta çürüğü şeklinde ifade edilebilinecek
kötü bir koku yaymış olması birimin dolomitik kireçtaşı olarak düşünülmesinde etkili
olmuştur. Ballıkaya formasyonunu oluşturan kireçtaşlarının sert, dayanımı fazla olduğu
görülmüştür. Arazi genelinde tabakalar belirgin olarak gözlenilememiştir. Tabakaların nadir
olarak görüldüğü bölgelerde tabaka kalınlıklarının 30 ile 70 cm arasında değişmektedir.
15
Şekil 2.12. Çalışma alanının kuzeyindeki Ballıkaya Formasyonuna ait mostra (Lokasyon 39).
Şekil 2.14. Ballıkaya Formasyonu’ndan alınmış numuneden elde edilmiş ince kesitler.
Çift Nikol (a), Tek Nikol (b) Oolitler içinde kalsit büyümeleri gözlenmiştir.
Bu birim genel olarak kahverengimsi gri ve kahverengi, ince orta tabakalı volkanojenik
kumtaşı ve yeşil-yeşilimsi gri, yer yer kırmızı renkli ince tabakalı şeyl ardalanmasından
oluşmaktadır.
Çalışma alanının topoğrafik olarak yüksek bölümlerine gidildiğinde birimde öncelikle altere
rengi kahverengi taze yüzey rengi kahverengimsi gri, sert, tabakaların net görülemediği
kumtaşları ile karşılaşılmış, daha sonrasında yer yer yeşilimsi gri yeşil kumtaşları
görülmüştür. Yılgın Tepesi’ne gelindiğinde birim kırmızı, ince tabakalı, çok düşük eğimli
17
Şekil 2.15. İshaklı Formasyonuna ait yüzlekteki konglomera seviyeleri (Lokasyon 71).
Oldukça bol fosilli olan birimin yaşı önceki araştırmacılar tarafından Geç Kretase (Baykal,
1943), Senoniyen (Abdülselamoğlu, 1963a), Turoniyen veya öncesi (Ternek, 1987),
Senomaniyen-Maastrihtiyen (Yurtsever, 1996) olarak verilmiştir.
Şekil 2.15. Çalışma alanının kuzeydoğusundaki Çukurçeşme Formasyonu’na ait killi seviye
(Lokasyon 69).
Birimin çalışma alanının orta kısmında kalan alan ise daha çok kumtaşı olarak görülmüştür
(Şekil 2.16). Birime ait kumtaşında hakim renk sarı-krem, kil kısmında ise beyaz–açık krem
olarak gözlenmiştir.
Birimin genelini sarımsı seyrek çakıl ara katkılı kil kum seviyeleri oluşturmaktadır. Çalışma
alanının kuzeydoğu kesiminde tam olarak endüstride kullanılabilecek saflıkta kil ocağı
bulunmaktadır. Ara ara birimde kömür kalıntılarına rastlanılmıştır. Birimin geriye kalan
kısmını karasal örgülü akarsu ortamında çökeltilmiş kumtaşları oluşturmaktadır.
Birim çalışma alanının güney kesimindeki Ömerli Köyü civarında görülmüştür. Birim
batısında Ordovisyen yaşlı Kurtköy Formasyonu’nu, Ordovisyen yaşlı Aydos Formasyonu’nu
ve Ordovisyen-Silüriyen yaşlı Gözdağ Formasyonu’nu örtmüştür. Güneyinde ise Devoniyen
yaşlı Kartal Formasyonu’nu ve Silüriyen-Devoniyen yaşlı Dolayoba Formasyonu’nu
örtmektedir. Birim kuzeyinde Kuvaterner yaşlı alüvyon tarafından örtülmüştür.
Şekil 2.17. Çalışma alanının güneyinde bulunan Belgrad Formasyonu’na ait mostra görüntüsü
(Lokasyon 8).
Bölgede elde edilen yapısal veriler “tabakalar”, “faylar” ve “uyumsuzluklar” başlıkları altında
değerlendirilmiştir. Yapılmış olan arazi çalışmasında kıvrım, çatlak gibi süreksizlikler çok
fazla görülmemiştir. Fay ve uyumsuzluklar görülmüş, nadir olarak faylardan ölçüm
21
2.2.1. Tabakalar
Çalışma alanımızda çok fazla bitki örtüsü olduğundan çok fazla tabaka ölçülemedi. Ölçü
sayısının az olması nedeniyle Schmidt ağında belirgin bir ayrımlaşma olmasa da Paleozoyik
yaşlı kayaların birden fazla deformasyona maruz kaldıkları anlaşılmaktadır (Şekil 2.18).
Harita paternine bakıldığında, ölçüler ve dokanak konumları D-B ve yaklaşık K-G yönlü
olmak izere iki farklı sıkışma yönü göstermektedir. Bunlardan hangisinin önce hangisinin
sonra olduğuna dair bölgede bir veri gözlenememiştir. Ancak K-G yönlü sıkışmaları yansıtan
yapıların, bindirmeleri oluşturan gerilmelerle uyumlu olduğu ve muhtemelen aynı yaşta
olduğu söylenebilir.
Şekil 2.18. Paleozoyik yaşlı kayalardaki ölçümlerden elde edilen Schmidt ağı.
22
2.2.2. Faylar
Çalışma alanında bindirme fayları, normal faylar ve türü belirlenememiş faylar mevcuttur.
Belirtilen bu fayların büyük bir kısmının karakteri hakkında yeterince veri bulunmamaktadır.
Faylar çoğunlukla harita paterni ve tabaka konumları yardımıyla belirlenmiştir.
Arazinin kuzey kesiminde yer alan bindirme fayları D-B doğrultulu olup, Üst Kretase ve
Triyas yaşlı kayalar ile Triyas ve Paleozoyik yaşlı kayalar arasında bulunmaktadır. Bu
bindirme hareketi ile Kuzey-Güney yönlü sıkışmalar sonucu kuzeye verjanslı yapılar
gelişmiştir. Üst Kretase’de İshaklı Formasyonu ile başlayan istifin Alt Eosen’e kadar uyumlu
şekilde çökeldiği bilinmektedir (Akyüz, 1987). Bu bilgi ışığında bindirmelerin Alt Eosen’den
daha genç olduğu söylenebilir. Ayrıca İstanbul Zonu’nda Alt Eosen-Orta Eosen arası
dönemde Alpin Orojenezi’nin etkili olduğu bilinmektedir (Ketin ve Güner, 1989). Alt
Eosen’den sonra gelişmiş olan bu bindirmelerin Alpin Orojenezi sonucu oluştuğu
düşünülmektedir. Formasyon dokanakları ve tabaka ilişkileri yardımıyla belirlenmiş olan
bindirme fayları Sırapınar’ın yaklaşık 1.5 km ötesinde KD-GB gidişli bir normal fay
tarafından kesilmiştir. Kesme-kesilme ilişkisi göz önüne alındığında, bindirme faylarını
kesmiş olan normal fayın daha genç olduğu anlaşılmaktadır. Sırapınar’ın yaklaşık 500 m
doğusunda Gözdağ Formasyonu içinde KD-GB doğrultulu ve 78 KB konumlu bir normal fay
ölçülmüştür. Bu fay arazi koşullarından ötürü doğrultusu boyunca takip edilememiştir. Ancak
kuzeydoğusunda bulunan Miyosen yaşlı Çukurçeşme Formasyonu tarafından örtüldüğü
düşünülmektedir. Gözdağ Formasyonu içindeki normal fayın yaklaşık 150 m
güneydoğusunda, formasyon ve tabaka ilişkilerine bakılarak doğrultusu KD-GB olan Gözdağ
Formasyonu ile Dolayoba Formasyonu arasında bir fay daha belirlenmiştir. Bindirme faylarını
kesen, Gözdağ Formasyonu içinde bulunan ve Gözdağ ile Dolayoba Formasyonlarının
arasında bulunan fayların gidişlerinin aynı olması bu fayların aynı sistemde geliştiğini
gösterebilir. Aynı doğrultuda bulunan bu fayların Alpin dönem sonrası oluştuğu ve bir fay
takımı olduğu düşünülmüş, yaşlarının ise Alt Eosen-Miyosen arası olduğuna kanaat
getirilmiştir. Bu fayların doğrultularına bakıldığında, bölgenin KB-GD doğrultusunda bir
açılma evresi geçirdiği görülür. Açılma evresi ile geliştiği düşünülen bu fayların oluşmasında
Geç Alpin hareketinin etkili olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca arazinin doğusunda Gözdağ
ile Dolayoba Formasyonlarının dokanağınu oluşturan KB-GD doğrultulu bir diğer fay
görülmektedir. Bu fay, fay takımına ait olduğu düşünülen yine Gözdağ-Dolayoba
Formasyonları arasında bulunan KD-GB gidişli bir fay tarafından kesilmiştir. Dolayısıyla bu
fayın, daha önceki dönemlerde oluştuğu düşünülmektedir.
23
2.2.3. Uyumsuzluklar
İnceleme alanı ile ilgili yapılmış olan araştırmalar sonucu bölgede iki adet uyumsuzluk
türünün olduğu görülmüştür. Bu uyumsuzluklardan ilkini tektonik dokanaklar, diğerini ise
açısal uyumsuzluklar oluşturmaktadır.
Hüseyinli-Ömerli bölgesinde yer alan çalışma alanının en alt birimini Ordovisyen yaşlı
Kurtköy Formasyonu oluşturmaktadır. Bu formasyona ait kumtaşlarının özellikleri
incelendiğinde çökelme ortamının durağan bir akarsu yani menderes olduğu görülmektedir.
24
örgülü akarsu ortamının özelliklerini taşıdığı görülmüştür. Günümüzde akmakta olan Çayağzı
deresinin güncel çökelleri ile oluşan alüvyon birimlerin üstünü örtmektedir.
Bölgede bulunan Triyas Ballıkaya Formasyonu’na ait kireçtaşları endüstriyel kireç üretiminde
kullanılabilmektedir. Bu formasyonun hemen yanında Entegre Harç Sanayi ve Ticaret A.Ş.
bulunmaktadır. Ballıkaya Formasyonu’nda bulunan dolomitik kireçtaşları ile Dolayoba
Formasyonu’na ait kireçtaşları farklı özellikteki kireçlerin üretilmesine olanak sağlamaktadır.
Kireçtaşının niteliğine göre farklı alanlarda kullanılabilen kireç üretilebilmektedir.
Kireç, kireçtaşının çeşitli derecelerde (850-1450°C) pişirilmesi sonucu elde edilen, suyla
karıştırıldığında, tipine göre havada veya suda katılaşma özelliği gösteren, beyaz renkli,
inorganik esaslı bir bağlayıcı madde türüdür. Kireçtaşları, tabii kireçtaşı ve dolomitik kireçtaşı
olmak üzere iki çeşittir.Tabii kireçtaşı, bileşiminde kütlece en az %90 oranında kalker
(kalsiyum karbonat, CaCO3) bulunduran tortul bir kayaçtır.Dolomitik kireçtaşı, bileşiminde
kalsiyum karbonat (CaCO3) yanında kütlece %10-%35 oranında magnezyum karbonat
(MgCO3) bulunduran tortul bir kayaçtır.Birinci gruptan elde edilen kireç beyaz renklidir.
İkinci gruptan elde edilen ise esmerdir ve dayanımı nispeten daha yüksektir.
Kirecin oldukça geniş bir kullanım alanı vardır. Kullanım alanları sürekli artan bir şekilde
çeşitlilik göstermektedir. Örneğin; 1900-1910 yılları arasında kireç %80 inşaatta, %10 kimya
endüstrisinde, %10 da ziraatta kullanılmaktaydı. 1980'lerde ise, yapılarda %3, kimyasal
endüstride %84, otoyollarda %6, refrakter endüstrisinde %6, ziraatte %1 oranında
kullanılmaktaydı. Kirecin günümüzdeki kullanım alanları ise aşağıda verildiği şekildedir.
Kimyasal ve endüstriyel: Metalurjik eriyik, çelik üretimi, demir dışı metaller üretimi,
flotasyon, ergime.
Yapı: Bina yapımı, yollar hava alanları, sıva, alçı, harç, stabilize yol, asfalt, yol temelleri.
Ayrıca seramik ve cam sanayinde, tuğla yapımında, refrakterlerde, petrol yağlama, rafineri
ve sondaj çamuru, çeşitli boyaların yapımında, deri temizlemede ve vernikte kullanılmaktadır.
26
Kuvarsit; kuvars, kuvars kumu, ve kuvarslı grenin kullanıldığı tüm alanlarda kullanılabilir.
Başlıca tüketim alanları; cam, seramik, boya, detarjan, dolgu, hafif gazbeton yapı elemanları
(Ytong), silika tuğla ve ferrosilisyum üretiminde hammadde olarak, ayrıca ferrokromun ara
ürünü olan silika ferrokrom üretiminde ve demir çelik sanayinde yüksek fırınlarda asit-baz
dengesinin sağlanmasında şeklinde sıralanabilir. Aydos Formasyonu ile temsil edilen
kuvarsitler de bu şekilde endüstriyel hammadde olarak değerlendirilebilir.
27
3. MÜHENDİSLİK ÇALIŞMALARI
Bu nedenle, dış yüklere maruz kalabilen söz konusu kütlelerin davranışı, içerdikleri
süreksizliklerin özellikleri dikkate alınmadan gerçeğe yakın şekilde analiz veya önceden
tahmin edilemezler.
Süreksizlik türleri; dokanak, tabaka düzlemi, fay ve makaslama zonu, eklem, dilinim (klivaj),
fisür, foliasyon (yapraklanma), damar gibi yapılardır.
Süreksizlikleri ile bir bütün olan kayaçlar, bünyelerinde gelişmiş tabaka, çatlak, kırık gibi ana
süreksizlik düzlemlerine göre sınıflandırılırlar. İnceleme alanında gözlenen formasyonlarda
karşılaşılan kayaç ortamların süreksizlik özellikleri arazi çalışması ile araştırılmış ve
formasyonları süreksizlik özelliklerine göre tanımlamaları aşağıda yapılmıştır.
yerüstü kazıları daha güvenli, daha duraylı ve daha az destekleme - sağlamlaştırma işlemlerini
gerektirir. Günümüzde tabaka kalınlığına göre kayaç ortam tanımlamasında yaygın olarak
kullanılan sınıflamalar Deere (1963) ve Geological Society Engineering Group Working Party
(1972) nin yapmış olduğu tabaka kalınlıklarına bağlı sınıflandırmalar aşağıda Tablo 3.1 ile
verilmiştir.
Birim bu özelliği ile DEERE 1963 sınıflamasında “kalın tabakalı”, Geological Society
Engineering Group Working Party (1972) sınıflamasında “çok kalın tabakalı” kayaç
sınıfındadır. Arazi gözlemleri ile bu birimin yayılım sunduğu alan genelinde çok kalın
tabakalı olduğu gözlemlenmiştir. Birimde yer yer rastlanılan yaklaşık 40 cm kalınlığa kadar
değişen seviyeler ise kayaç ortamın bazı kesimlerde ince laminalı-çok ince tabakalı olduğunu
yer yer de orta kalınlıkta tabakaları da içerdiğini göstermektedir.
Kayaç ortamda tabaka süreksizliği dışında farklı doğrultularda gelişen süreksizlikler çatlak ve
kırık olarak isimlendirilir. Çatlaklar; çatlak ara uzaklığı, çatlak açıklığı, ortalama çatlak sıklığı
ve çatlak pürüzlülük özelliğine göre sınıflandırılırlar (Şekil 3.2).
Günümüzde çatlak ara uzaklığına göre kayaç ortam tanımlamasında yaygın olarak kullanılan
sınıflamalar Deere (1963) ve Geological Society Engineering Group Working Party (1977)
nin yapmış olduğu tabaka kalınlıklarına bağlı sınıflandırmalar aşağıda Tablo 3.2 ile
verilmiştir.
Şekil 3.3. Ballıkaya Formasyonu dolomitik kireçtaşı seviyesinde gözlenen süreksizlik gelişimi
(Lokasyon 14).
Ballıkaya Formasyonu dolomitik kireçtaşı kayacında boyuna ve enine çatlak sistemi gelişimi
gözlenmiştir (Şekil 3.3).
Birimde verev çatlaklarda ölçülen çatlak aralığı 110-200 cm arasında olup birim bu özelliği
ile Deere 1963 ve Geological Society Engineering Group Working Party (1977)
sınıflamalarında “seyrek çatlaklı (masif)” kayaç sınıfındadır. Gözdağ Formasyonu arazi
genelinde kırık ve ezik düzlemli, irili ufaklı birim kayaç elemanlı ve yer yer ince-orta tabakalı
32
olarak gözlenir ve birim bu özelliği ile Deere 1963 ve Geological Society Engineering Group
Working Party (1977) sınıflamalarında “çok sık-sık çatlaklı” kayaç sınıfındadır.
Çt2 çatlak takımı 35 cm ile 1 m arasında değişmekte olup eğim yönü eğim açısı 248/74 dür.
Çt3 çatlak takımda ilk çatlak 15cm ile 70 cm arasında 324/84 eğim yönü ve açısındadır. İkinci
çatlak ise 15cm ile 50 cm arasında değişmekte olup, 12/68 eğim yönü ve açısında
gözlenmiştir (Şekil 3.4).
Dolayoba Formasyonu ölçülen çatlak aralığı 5-100 cm arasında değişmekte, birim bu özelliği
ile Deere 1963 ve Geological Society Engineering Group Working Party (1977)
sınıflamalarında “sık çatlaklı (çatlaklı)-orta çatlaklı (bloklu)” kayaç sınıfındadır.
Şekil 3.4. Dolayoba Formasyonu kireçtaşı seviyesinde gözlenen süreksizlik gelişimi (Lokasyon 20).
33
Şekil 3.5. Kartal Formasyonu fosilli şeyl seviyesinde gözlenen süreksizlik gelişimi (Lokasyon 23).
Çt1 çatlak takımı yaklaşık 20 cm olup, eğim yönü eğim açısı 236/74 dür. Çt2 çatlak sıklığı
yaklaşık 30 cm olup, 144/84 eğim yönü ve açısında gözlenmiştir (Şekil 3.5).
Aynı çatlağın iki duvarı arasındaki dik uzaklık olan çatlak açıklığı dolgulu, dolgusuz, yarı
dolgulu olup dolgu malzemesini kalsit, kuvars, kil, kayaç kırıntısı vs. oluşturur. Çatlak
açıklığına göre Geological Society Engineering Group Working Party (1977) ve ISRM (2007)
tarafından önerilen sınıflamalar aşağıda Tablo 3.3’te sunulmuştur.
34
(1977) sınıflamasına göre “ileri derecede dar aralık” ve ISRM (2007) sınıflamasına göre
“açık” olarak tanımlanmakta olup boşluklu yapı olarak nitelendirilebilir.
Kayaçlarda ortalama çatlak sıklığı, kaya yüzeyinde tüm süreksizlik düzlemlerine dik
doğrultuda alınan ölçümlere dayanır ve stini veya kstini ile tariflenir (Şekil 3.6).
Ortalama çatlak sıklığına göre Golder Hoek ve Associates (1979) ve ISRM (2007) tarafından
önerilen sınıflama aşağıda Tablo 3.4’te sunulmuştur.
Kayaçların erozyon, su, buzul, rüzgar, dalga vs. gibi etkenlerle orijinal durumlarının
bozulması olan ayrışma hem kaya yüzeyinde hem de kaya yüzeyinin altında gelişmektedir.
Kaya yüzeyinde gelişen ayrışma gözlenip kontrol altına alınabilirse de kaya yüzeyi altında
gelişip ilerleyen ayrışmanın fark edilip zamanında önlem alınması zordur.
Kayaçların, kırılıp, ezilip, ufalanarak zemine dönüşmesi olayına fiziksel, mineral yapılarının
bozulması olayına ise kimyasal ayrışma denilir. Gerek mekanik (fiziksel) gerekse kimyasal
ayrışma sonucunda kayaçlar büyük ölçüde değişikliğe uğramakta, taneler arsındaki bağ
zayıflamakta veya tamamen yok olmaktadır. Diğer bir deyişle tanelerin kohezyonu
azalmaktadır.
Kayaçlardaki fiziksel ayrışmayı buzullar, bitki kökleri, yağış, donma - çözünme, düzensiz
sıcaklık değişimleri, kristal büyümesi, erozyon ve erozyonal ek yükler gibi etkenler oluşturur.
Böylelikle mevcut kırıklardan bağımsız yeni kırıklar gelişebileceği gibi mevcut kırıklar da
genişleyip yeni branşlar oluşturarak yayılımlarını artırırlar. Oluşan yeni Birim Kaya
Elemanlarının yüzey altında birbirleriyle kesişen düzlemleri oksidasyon, hidrasyon, yağmur
sularındaki çözülmüş atmosferik karbondioksit, zemindeki bitki köklerinin oluşturduğu
organik asit ve karbondioksit gibi yeni kimyasal bozulma öğelerinin etkisi altında kalırlar.
Oksidasyon mineral bünyesine katıldığında demirli kayaçların rengini değiştiren bir işlemdir.
Hidratasyon olayına örnek olarak, anhidritlerin jipse dönüşmesi verilebilir.
37
Kayaçların ayrışma derecesi ile ilgili çalışmalar, 1950’li yıllardan bu yana önem kazanmış ve
bir çok araştırmacı kayaçların elastik dalga hızını iletmesi, su emme derecesi, fissür
açıklıkları, doku, yapı ve renk değişiklikleri özelliklerinden yararlanarak çeşitli
sınıflandırmalar önermişlerdir (Tablo 3.5).
Ana kayaçta renk değişimi yok, dayanımda bir azalma veya diğer bozunma Taze (bozunmamış) W1
etkileri söz konusu değil.
Kayacın süreksizliklere yakın olan kesiminde çok az renk değişimi var, Az bozunmuş W2
süreksizlik yüzeyleri açık ve renkleri çok az değişmiş. Kayaç taze (bozunmamış)
kayaca oranla farkedilir bir zayıflık göstermiyor.
Kayacın rengi değişmiş, süreksizlikler açık olabilir ve renkleri değişmiş, bozunma Orta derecede W3
kayacın içine nüfuz etmeye başlamış. Kayaç farkedilebilir ölçüde zayıflamış (“ana
kayaç/ bozunmamış kayaç” oranının tahmini mümkündür). Bozunmuş
Kayacın rengi değişmiş, süreksizlikler açık olabilir ve yüzeylerinin renği Çok bozunmuş W4
değişmiş, süreksizliklere yakın kesimlerde orijinal doku değişmiş, bozunma
kayacın iç kesimlerini daha fazla etkilemiş, ancak ana kayaç halen mevcut (“ana
kayaç/bozunmamış kayaç” oranının tahmini mümkündür).
Kayacın rengi değişmiş ve kayaç toprak zemine dönüşmüş, fakat orijinal dokusu Tamamen bozunmuş W5
genel olarak korunmuş. Seyrek olarak küçük ana kayaç parçaları bulunabilir.
Bozunma türü zeminin özellikleri kısmen ana kayacın özelliklerini yansıtıyor.
38
Gözdağ Formasyonu çalışma alanında ayrışması W1-W5 arasında gözlenmektedir. Şeyl bazı
yerlerde tamamen ayrışarak toprak zemine dönüşmüş fakat dokusu genel itibariyle
korunmuştur.
Dolayoba Formasyonu çalışma alanının güneyinde bulunan kısmı W1-W2 arasında ayrıştığı
gözlenmiştir. Kayacın süreksizliklere yakın olan kesiminde çok az renk değişimi var,
süreksizlik yüzeyleri açık ve renkleri çok az değişmiştir. Kayaç taze (bozunmamış) kayaca
oranla farkedilir bir zayıflık göstermemekte, genel itibariyle ana kayaçta renk değişimi yoktur.
Dayanımda bir azalma veya diğer bozunma etkileri söz konusu değildir. Birimin kuzeyinde
bulunan kısmında ise güneye oranla daha fazla ayrışma gözlenmektedir. W1-W3 güneydeki
kısmından farklı olarak bazı kesimlerde Kayacın rengi değişmiş, süreksizlikler açık olabilir ve
renkleri değişmiş, bozunma kayacın içine nüfuz etmeye başlamıştır. Kayaç farkedilebilir
ölçüde zayıflamıştır (“ana kayaç/ bozunmamış kayaç” oranının tahmini mümkündür).
Kartal Formasyonu çalışma alanında ayrışması W1-W5 arasında gözlenmektedir. Şeyl bazı
yerlerde tamamen ayrışarak toprak zemine dönüşmüş, fakat dokusu genel itibariyle
korunmuştur. Bazı yerlerde içerisinde bulunan fosil yığışımları dağılmış, fakat ana kayacın
tam olarak taze durduğu bölgelerde mevcuttur.
Birim hacim ağırlığı, yoğunluk, doğal su içeriği, gözeneklilik (porozite) ve boşluk oranı,
doygunluk derecesi, geçirimlilik, ağırlıkça ve hacimce su emme kayaçların fiziksel
özelliklerini oluşturmaktadır.
Birim hacim ağırlığı, numunenin toplam ağırlığının toplam hacmine bölümüyle bulunur. Su
ve hava tarafından doldurulan hacim, boşluk hacmi olarak adlandırılır. Mühendislik
39
hesaplarında kullanılmış olan değerler, bütün boşlukların su ile dolu olması halindeki doygun
birim hacim ağırlıkları (d) ile numunelerin 105°C’lik etüvde kurutulması sonucu hava ile
dolu boşluklu kısımlarında ele alınması halinde kuru birim hacim ağırlığı (k)’dır.
Bir kayacın gözenekliliği (n), içinde bulunan boşlukların hacminin (Vb), tüm hacmine (Vt)
oranıdır ve “%” olarak tanımlanır. Kayaçların boşluk hacmi ile katı kısımlarının hacmi (Vk)
oranına boşluk oranı (e) denir ve “%” olarak ifade edilir. Kayaçların gözenekliliklerinin ve
boşluk oranlarının bulunması için “fiziksel özellikler” başlığı altında verilmiş olan bütün
değerler hesaplanmıştır.
Fiziksel özelliklere ait bu hesaplamaların yapılması için araziden alınmış olan örnekler TS
699 ve ISRM 1979 standartlarına göre her bir formasyona ait 6 adet numune olmak üzerinde
hazırlanmıştır (Şekil 3.7). Numuneler ilk olarak 105°C’lik etüvde kurutulup hassas tartıda
tartılmış, daha sonra 48 saat saf suda bekletilmiştir. Daha sonra tekrar hassas tartı ile her
formasyona ait 6 adet numune tartılmıştır. Aydos, Dolayoba ve Ballıkaya Formasyonlarına ait
deney sonuçları sırası ile Tablo 3.6, Tablo 3.7 ve Tablo 3.8’de verilmiştir.
* Kayacın kuru birim hacim ağırlık ve porozite değerlerinden hareketle k = (1-n)s eşitliği ile hesaplanmış değerlerdir.
* Kayacın kuru birim hacim ağırlık ve porozite değerlerinden hareketle k = (1-n)s eşitliği ile hesaplanmış değerlerdir.
* Kayacın kuru birim hacim ağırlık ve porozite değerlerinden hareketle k = (1-n)s eşitliği ile hesaplanmış değerlerdir.
41
POROZİTE SINIFLANDIRMASI
KURU BHA
Sınıf gk Tanımlama
(g/cm3)
1948 yılında Moos-Quervain, 1979 yılında Anon tarafından kaya sınıfı belirlemek için
porozite değerlerini baz alan porozite sınıflaması oluşturulmuştur (Tablo 3.9). Porozite
değerleri ile Moos-Quervain (1948) ve Anon (1979) sınıflamalarına göre formasyonlara ait
kaya sınıflaması yapılmıştır. Ayrıca, 1979 yılında Anon tarafından kuru birim hacim ağırlığı
kullanılarak bir sınıflama daha geliştirilmiştir (Tablo 3.10).
Aydos Formasyonu için alınan numunelerin porozite oranları ortalama 30,613 olarak
hesaplanmıştır. Moos-Quervain, 1948 sınıflamasına göre çok fazla boşluklu olarak tanımlanan
bu formasyon, Anon, 1979 sınıflamasına göre ise çok yüksek tanımlaması yapılmaktadır.
Anon, 1979 sınıflamasına göre bu formasyondan alınan numunelerin kuru birim hacim
ağırlıkları ortalama 2,62 olmakta olup yüksek tanımlaması yapılmaktadır.
Dolayoba Formasyonu için alınan numunelerin porozite oranları ortalama 19,842 olarak
hesaplanmıştır. Moos-Quervain, 1948 sınıflamasına göre çok boşluklu olarak tanımlanan bu
formasyon, Anon, 1979 sınıflamasına göre ise yüksek tanımlaması yapılmaktadır. Anon, 1979
sınıflamasına göre bu formasyondan alınan numunelerin kuru birim hacim ağırlıkları ortalama
2,74 olmakta olup yüksek tanımlaması yapılmaktadır.
Ballıkaya Formasyonu için alınan numunelerin porozite oranları 1’den küçük olarak
hesaplanmıştır. Moos-Quervain, 1948 sınıflamasına göre çok kompakt olarak tanımlanan bu
formasyon, Anon, 1979 sınıflamasına göre ise çok düşük tanımlaması yapılmaktadır. Anon,
1979 sınıflamasına göre bu formasyondan alınan numunelerin kuru birim hacim ağırlıkları
ortalama 2,70 olmakta olup yüksek tanımlaması yapılmaktadır.
Şekil 3.8. Tek eksenli basınç ve endirekt çekme (Brazillian) deneylerinde kullanılmak üzere
hazırlanmış olan numuneler.
Tek eksenli basınç dayanımı, üzerine uygulanan basma yüklerine karşı kaya numunelerinin,
kırılmadan önce dayanma yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Deneydeki amaç kırılmadan
önceki silindir veya prizma (2x1) şeklinde hazırlanan numunelerin tek eksenli ve düşey olarak
uygulanan yükler altında dayanım sınırının bulunmasıdır.
Deney numune ekseni ile küresel yatak üzerindeki tablanın basınç merkezi aynı olacak
biçimde gerekli ayarlama yapılır. Numuneye uygulanacak yükün yüzeye eşit olarak dağılımını
sağlamak için, oynak tabla numune yüzeyine tümüyle değecek biçimde ayarlanır. Yükleme
hızı kırılmayı 5-15 dakikalık bir süre içinde oluşturacak biçimde ayarlanır ve yükleme, sürekli
olarak, olabildiği kadar değişmez şekilde olmalıdır. Numunenin yenildiği andaki yük (F),
yükleme ünitesinin göstergesinden okunur. Yük deformasyon kaydedicisi ile donatılmış bir
test makinesinde ilk kırılmanın tam olarak belirlenmesi için deney süresince kayıt alınmalıdır.
Bazı durumlarda ilk kırılmadan sonra çatlamış numunenin hala yüke dayandığı ve yükün
artmaya devam ettiği gözlenir. Eğer kaydedici yoksa ilk kırılma yükünün belirlenmesi için
hidrolik pres göstergesi dikkatle izlenmelidir. İlk kırılma anında yük göstergesinde açık bir
duraklama olacaktır.
44
Kayacın çekme gerilmesine karşı gösterdiği dayanımı hesaplamak için yapılan deneydir.
Düzgün şekilli (silindirik; 1x1) numuneler için yapılan bu deney numunelerin tek eksenli
çekme dayanımlarının dolaylı olarak hesaplanması için yapılmaktadır. Bu deneyin doğruluğu
deneysel gerçeklere dayanır. Genel olarak silindirik şeklindeki numuneler üzerinde uygulanan
basma kuvvetinin etkisi ile numunenin yatay yönde oluşan çekme kuvveti sonucunda
kırılması amaçlanır. Bu yöntemle, silindirik kayaç örneklerinin uçlarından sabitlenerek
çekilmesi şeklinde uygulanan doğrudan çekme deneyindekine göre, genellikle biraz daha
yüksek çekilme dayanımları elde edilmektedir. Örneklerin deneye hazırlanması ve deneyin
yapılışı açısından daha pratik olması nedeni ile Brazillian yöntemi daha yaygın şekilde
kullanılmaktadır.
Numune, yan yüzeyleri yükleme çenelerinin arasında kalacak biçimde, yükleme başlığının
altına koyulan çenelerin, nokta yükleme aleti kullanılıyorsa silindirik plakaların arasına
yerleştirilir. Numunenin yenildiği andaki yük (F), yükleme ünitesinin göstergesinden okunur.
Yük deformasyon kaydedicisi ile donatılmış bir test makinesinde ilk kırılmanın tam olarak
belirlenmesi için deney süresince kayıt alınmalıdır. Bazı durumlarda ilk kırılmadan sonra
çatlamış numunenin hala yüke dayandığı ve yükün artmaya devam ettiği gözlenir. Eğer
kaydedici yoksa ilk kırılma yükünün belirlenmesi için hidrolik pres göstergesi dikkatle
izlenmelidir. İlk kırılma anında yük göstergesinde açık bir duraklama olacaktır.
Sismik analiz için kullanılan en eski yöntemlerden bir tanesi psödostatik analizdir. Bu
yönteme göre sismik hareket nedeniyle oluşacak kuvvetler yatay yönde statik kuvvet olarak
tanımlanır. Tanımlanan kuvvetin şiddeti zemin diliminin ağırlığına ve sismik katsayı k’nın
alacağı değere bağlıdır. Sismik hareketlerin düşey bileşeni genellikle ihmal edilir ve sismik
katsayı kuvveti temsil etmek üzere kullanılır.
Ömerli-Hüseyinli bölgesindeki çalışmada güvenlik katsayını (Gs) 1,5 alarak farklı kayaların
beklenen deprem sonucunda olması gereken şev açıları hesaplanmıştır. Bu hesaplama
yapılırken kaya laboratuvarında elde edilen verilerin, Mohr diyagramında kullanılmasıyla c ve
değerleri bulunmuştur. Güvenlik sayısının 1,5 olarak alınmasının sebebi, çalışma bölgesine
muhtemel İstanbul depreminin yaratacağı etki sonucu, bölgedeki yapıların minimum
etkilenmesini amaçlamaktır.
Bu bölümde kayalarda, psödostatik katsayı değeri (ky) 0,25 alınarak çeşitli hesaplamalar
yapılmıştır. Psödostatik katsayının 0,25 olarak tercih edilmesinin sebebi, beklenen Marmara
depreminin bu katsayıya dayalı ivmelenmeye maruz kalacak olmasıdır. Bu ivme değeri, San
Andreas Fayı ile Marmara Fayının karşılaştırılması ile yapılan sonuçlara dayanarak tespit
edilmiştir (Tüysüz, 2003).
Hesaplamalar;
formülü kullanılarak başlar. Gs=1,5 ve ky=0,25 olacak şekilde sırası ile Aydos, Dolayoba ve
Ballıkaya Formasyonları için hesaplanan g değerleri ile bu bölgelerde açılacak olan güvenli
şev açısı hesaplanmış, sonuçlar Şekil 3.12. (a), (b), (c); Şekil 3.13. (a), (b), (c) ve Şekil 3.14.
(a), (b), (c)’de verilmiştir.
Sismik yüklemeler olmadığı durumda ky=0 olduğu için açısı hesaplanan g değerine eşittir.
Her formasyon için elde edilen verilere bakıldığında sismik yükleme altında şev açılarında
büyük bir azalma olduğu görülmektedir.
49
Şekil 3.12. (a) Aydos Formasyonu; = 50,50 iken g = 390 için şev açısı = 260 olarak belirlenmiştir.
Şekil 3.12. (b) Aydos Formasyonu; = 51,80 iken g = 400 için şev açısı = 270 olarak belirlenmiştir.
Şekil 3.12. (c) Aydos Formasyonu; = 51,40 iken g = 400 için şev açısı = 270 olarak belirlenmiştir.
50
Şekil 3.13. (a) Dolayoba Formasyonu; = 34,260 iken g = 21,440 için şev açısı =< 100 olarak
belirlenmiştir.
Şekil 3.13. (b) Dolayoba Formasyonu; = 290 iken g = 200 için şev açısı =< 100 olarak
belirlenmiştir.
Şekil 3.13. (c) Dolayoba Formasyonu; = 35,90 iken g = 260 için şev açısı = 100 olarak
belirlenmiştir.
51
Şekil 3.14. (a) Ballıkaya Formasyonu; = 56,20 iken g = 44,80 için şev açısı = 310 olarak
belirlenmiştir.
Şekil 3.14. (b) Ballıkaya Formasyonu; = 53,670 iken g = 42,20 için şev açısı = 28,50 olarak
belirlenmiştir.
Şekil 3.14. (c) Ballıkaya Formasyonu; = 510 iken g = 39,460 için şev açısı = 26,50 olarak
belirlenmiştir.
52
Aydos Formasyonu için; psödostatik katsayı 0,25 ve güvenlik katsayısını 1,5 alındığında şev
açısı 260-270 arasında değişmekte olup bu birim için son olarak şev açısının 270 alınması
uygun görülmüştür.
Dolayoba Formasyonu için; psödostatik katsayı 0,25 ve güvenlik katsayısını 1,5 alındığında
şev açısı <100-100 arasında değişmekte olup bu birim için son olarak şev açısının 100 alınması
uygun görülmüştür. Ancak Dolayoba Formasyonu’nun arazideki konumu göz önüne
alındığında 100 den yüksek açılarda da duraylı olduğu görülmüştür.
Ballıkaya Formasyonu için; psödostatik katsayı 0,25 ve güvenlik katsayısını 1,5 alındığında
şev açısı 26,50-310 arasında değişmekte olup bu birim için son olarak şev açısının 290 alınması
uygun görülmüştür.
Zemini oluşturan tane büyüklüklerinin dağılımı ve miktarını belirlemek için yapılan deneye
“elek analizi, tane boyu dağılımı veya granülometri” denir. Elek analizi ıslak ve kuru olmak
üzere iki şekilde yapılır. Analiz için kullanılan aletler; elek seti, fırça, petri, terazi ve etüvdür.
Tane boyu dağılımı belirlenecek olan zeminden 400-500 g alınarak etüvde 105°C’de 24 saat
kurutulur. Kuru örnekden genelde iri taneli ise 200-300 g, ince taneli ise 100-200 g alınır.
Tanelerin yapışmaması için örnek suda veya su-hidrojen peroksit karışımı (H2O2) içinde
bekletilir. Daha sonra örnek 200 No’lu elekten elenerek ince malzeme uzaklaştırılır (Şekil
3.15). Eğer hidrometre deneyi yapılacaksa, bu malzeme başka bir kapta toplanır. 200 No’lu
elek üstünde kalan örnek, elek setinden geçirilir. Eleme makine ile yapılıyorsa en az 10-15 dk
süre geçmelidir. Sonuçta, her elekte kalan örnek ayrı kaplara alınır ve kurutulduktan sonra
tartılarak elde edilen değerler kaydedilir. Toplam örnek ağırlığı esas alınarak her elekte kalan
ve geçen miktarların yüzdesi hesaplanır.
53
Tablo 3.11. Çukurçeşme Formasyonu’na ait numuneden elde edilmiş elek analizi sonucu.
Formasyon Elekler Boş Elek Ağırlığı (g) Dolu Elek Ağırlıkları (g) Zemin Ağırlığı (g)
Tablo 3.12. Çukurçeşme Formasyonu’nda bulunan kum ocağına ait numuneden elde edilmiş elek
analizi sonucu.
Formasyon Elekler Boş Elek Ağırlığı (g) Dolu Elek Ağırlıkları (g) Zemin Ağırlığı (g)
Tablo 3.13. Belgrad Formasyonu’na ait numuneden elde edilmiş elek analizi sonucu.
Formasyon Elekler Boş Elek Ağırlığı (g) Dolu Elek Ağırlıkları (g) Zemin Ağırlığı (g)
Tablo 3.14. Alüvyona ait numuneden elde edilmiş elek analizi sonucu.
Formasyon Elekler Boş Elek Ağırlığı (g) Dolu Elek Ağırlıkları (g) Zemin Ağırlığı (g)
Aşağıda elek analizi verileri ile elde edilen granülometrik dağılım grafikleri sırası ile
verilmiştir (Şekil 3.16-3.19).
Çakıl+Kum Silt+Kil+
Çakıl Kum Silt Kil Kolloid
TOPLAM Toplamı Kolloid
(%) (%) (%) (%) (%)
(%) Toplamı (%)
Çakıl+Kum Silt+Kil+
Çakıl Kum Silt Kil Kolloid
TOPLAM Toplamı Kolloid
(%) (%) (%) (%) (%)
(%) Toplamı (%)
Çakıl+Kum Silt+Kil+
Çakıl Kum Silt Kil Kolloid
TOPLAM Toplamı Kolloid
(%) (%) (%) (%) (%)
(%) Toplamı (%)
Çakıl+Kum Silt+Kil+
Çakıl Kum Silt Kil Kolloid
TOPLAM Toplamı Kolloid
(%) (%) (%) (%) (%)
(%) Toplamı (%)
Likit limit ve plastik limit için kullanılacak malzemenin seçiminde özen göstermek ve değişen
plastisitedeki zemin tabakalarım karıştırmak gerekir. Doğal su içeriğinde olan ve 200 No’lu
elek altı malzeme kullanılmalıdır (özellikle temel zemini numuneleri için) 200 No’lu elek
altına geçen malzeme iyice karıştırılarak 100 gr alınır. Bu malzeme üzerine damıtık su
eklenerek macun kıvamına gelene dek derin bir kap içinde spatula ile karıştırılır. Hazırlanan
bu macun kıvamındaki zeminden Casagrande aletinin vuruş kabına konur, spatula ile kap
içine sıvanır (Şekil 3.20).
Oluk açma bıçağı kullanılarak zemin belirgin bir biçimde iki eşit kısma bölünür. Saniyede iki
dönme yapacak hızda yatay kol döndürülerek zeminin iki parçasının oluk tabanında 13 mm
birleşmesini sağlayacak düşüş sayışı saptanır. Oluk tabanındaki kapanma, zeminin kayması
biçiminde değil, zeminin akarak kapanması ile olmalıdır.
Su içeriği belirlenmesi için kapanan bölgeden numune alınır. Vuruş kabında kalan malzeme
karıştırma kabına alınır ve su içeriği değiştirilerek yeni bir darbe sayısı saptanır. Bu işlemlere,
10–40 arasında en az 4 darbe sayısı saptanıncaya kadar devam edilir. Saptanan her darbe
sayısı için su muhtevası hesaplanır. Bu elde edilen darbe sayısı ve buna karşılık gelen su
muhtevası değerlerinden akış eğrisi elde edilir. Akış eğrisinde darbe sayısını (N) logaritmik
olarak apsiste, su muhtevası yüzde olarak ordinatta gösterilir. Akış eğrisinde 25 darbeye karşı
gelen su muhtevası değeri o zeminin "likit limit" değeridir. Aşağıda birimlere ait likit limit
değerleri verilmiştir (Tablo 3.15-3.18).
Numune Darbe Kap ağırlığı Kap+ Kap+kuru yaş numune kuru su içeriği (%)
(gr) yaş numune numune (gr) (gr) numune (gr)
(gr)
N LL
25 20,31
Tablo 3.16. Kum ocağına (Çukurçeşme) ait likit limit (LL) değeri.
Numune Darbe Kap ağırlığı Kap+ Kap+kuru yaş numune kuru numune su içeriği (%)
(gr) yaş numune numune (gr) (gr) (gr)
(gr)
N LL
25 40,81
60
Numune Darbe Kap ağırlığı Kap+ Kap+kuru yaş numune kuru numune su içeriği (%)
(gr) yaş numune numune (gr) (gr) (gr)
(gr)
N LL
25 44,93
N LL
25 34,72
61
Likit limit için hazırlanan numuneden bir miktar alınır. Alınan bu malzeme kaba konur ve
parmaklar ile yoğrulduğunda yapışmayacak şekilde ancak kolayca yuvarlanabilecek bir kütle
elde edilmesini sağlayacak ölçüde arı su ile karıştırılır. Bu kıvamdaki malzemeye el ile
elipsoidal bir biçim verilir ve düz bir plaka üzerine konarak el ayası ile yuvarlanır. Bu işlemi
yaparken 3 mm çapında çubuklar elde edebilmek için yeterince bastırılır. Çubukların çapı 3
mm olduğu anda yüzeyde çatlamalar olmazsa, malzeme toplanır ve tekrar topak haline
getirilerek yoğrulur. Bu yoğurma işlemine 3 mm çapındaki çubuk çatlayıp birkaç parçaya
bölününceye kadar devam edilir. Bu ufalanan çubuğun parçalarının su muhtevası belirlemesi
yapılır. Bulunan bu su muhtevası ortalamaları zeminin plastik limit değerini verir.
Çukurçeşme, kum ocağı (Çukurçeşme), Belgrad ve alüvyon numuneleri ile yapılmış plastik
limit deney sonuçları Tablo 3.19’da verilmiştir.
Tablo 3.19. Zemin numunelerinden elde edilmiş plastik limit (PL) deney sonuçları.
PLASTİK LİMİT
Kıvam özellikleri 40 No’lu elek altı malzeme üzerinde gerçekleştirilen plastik limit ve likit
limit deneyleri ile belirlenmiştir. Plastik limit için örnekler üzerinde sucuk deneyi, likit limit
için Casagrande deneyi yapılmıştır. Deneyler, silttaşlarının yerinde ayrışması sonucu plastik
ve likit limit değerlerinin birbirine yakın olduğunu göstermiştir. Silttaşlarının yerinde ayrışan
ve tutturulmamış halde bir arada bulunan kolloid boyutundan 0.425 mm boyutlu dane
aralığına kadar ayrık malzemesine ait doğal su içeriği, plastik limit, likit limit, plastisite indisi,
likidite indisi ve kıvamlılık indisi değerleri Tablo 3.20 ile verilmiştir.
Tablo 3.22. ile verilen tanımlama içersinde silttaşlarının yerinde ayrışarak oluşturduğu ayrık
malzeme düşük plastisiteli yağsız veya siltli zemin özelliğinde (Bell, 2007) olup yarı katı veya
katı faz (Murthy, 2003) dadır. Özellikleri yukarıda açıklanan silttaşları Casagrande plastisite
kartında (Şekil 3.21 (a), (b), (c), (d)) CL grubunda yer alır. Bu grubu oluşturan killer düşük
veya orta plastisiteli inorganik zayıf killer olup çakıl, kum ve silt içerebilirler.
63
Tablo 3.22. Zeminlerin likit limit, likidite ve kıvamlılık indisine göre sınıflandırılması.
PLASTİSİTE (Bell, 2007)
Tanımlama Plastisite Derecesi Likit Limit LL (%)
Yağsız veya siltli Düşük plastisiteli < 35
Orta yağlı Orta plastisiteli 35 – 50
Yağlı Yüksek plastisiteli 50 – 70
Çok yağlı Çok yüksek plastisiteli 70 – 90
Aşırı derecede yağlı Aşırı yüksek plastisiteli > 90
KIVAMLILIK (Murthy, 2003)
Likidite indisi Kıvamlılık İndisi
Tanımlama
LI (%) IC (%)
Yarı katı veya katı faz <0 >1
Çok sert (wdoğal = PL) 0 1
Çok yumuşak (wdoğal = LL) 1 0
Likit evre >1 <0
64
Şekil 3.21. (a) Çukurçeşme Formasyonu silttaşının yerinde ayrışması sonucu oluşan zeminin
Casagrande plastisite kartında yeri.
Şekil 3.21. (b) Kum ocağı (Çukurçeşme) silttaşının yerinde ayrışması sonucu oluşan zeminin
Casagrande plastisite kartında yeri.
65
Şekil 3.21. (c) Belgrad Formasyonu silttaşının yerinde ayrışması sonucu oluşan zeminin Casagrande
plastisite kartında yeri.
Şekil 3.21. (d) Alüvyon silttaşının yerinde ayrışması sonucu oluşan zeminin Casagrande plastisite
kartında yeri.
ile yapılan değerlendirmede düşük sınıfındadır. Holtz ve Gibbs (1956) sınıflamasına göre
zeminin şişme yüzdesi %10’dan az olacaktır.
3.5.2. Hesaplamalar
Değişik lokasyonlardan alınan numunelerin kuru birim hacim ağırlıklarını ve doygun birim
hacim ağırlıkları kullanılarak aşağıdaki formül kullanılmıştır. Öncelikle hızlı yüklemede
efektif gerilme değerleri bulunmuş, daha sonra yavaş yüklemede efektif gerilme değerleri
hesaplanmıştır. Bu hesaplamalar zemin ortamının su içeriğinin olmaması ya da tam olmasına
göre yapılmıştır. Her bir formasyon için gerekli hesaplamalar ekte bulunmaktadır. Bu
hesaplamalar zemin mekaniği laboratuvarında yapılan deneylerle bazı parametreler
belirlenemediğinden, formasyonlar için litaratürdeki veriler yardımıyla yapılmıştır.
Zemin deneylerinde elde ettiğimiz likit limit, plastik limit ve plastisite indileri kullanılarak
kohezyon değeri hesaplanılmıştır. Her bir formasyon için gerekli hesaplamalar ekte
bulunmaktadır.
Normal konsolide killerde içsel sürtünme açılarını bulmak için literatürde 2 farklı hesap
bulunmaktadır. Aşağıdaki formüller kullanılarak bu iki yönteme göre içsel sürtünme hesapları
yapılmış daha sonrasında bu iki değerin aritmetik ortalaması alınıp nihai içsel sürtünme açısı
kabul edilmiştir. Her bir formasyon için gerekli hesaplamalar ekte bulunmaktadır.
67
En son bütün bu veriler kullanılarak kayma gerilmesi denklemleri ortaya konulmuştur. Kayma
gerilmesi hesaplamak için aşağıdaki denklem kullanılmaktadır.
c .tg
Drenajlı içsel sürtünme açısını hesaplamak için Skempton ve Bishop bir formül önermişlerdir
(1967).
Normal konsolide killerde yavaş yükleme (drenajlı) durumunda c'=0 alınır. Bu durumda
kayma gerilmesi aşağıdaki şekilde hesaplanmıştır.
Kritik şev yüksekliklerinin belirlenmesinde her bir formasyona ait içsel kuvvetler
hesaplanılmıştır. Bu parametreler ve aşağıdaki formüller kullanılarak her formasyon için
güvenlik katsayısı 1,0 alınarak kritik şev yükseklikleri belirlenilmiştir. Bu işlemler sonucu
güvenli şev açıları ve başmakları elde edildi. Her bir formasyon için gerekli hesaplamalar ekte
bulunmaktadır.
68
şeklinde hesaplanır.
şeklinde hesaplanır.
Şev açısı ;
Bu hesaplamalar ışığında zeminlerde şevler için kritik açılar hesaplanmıştır. Olağan durumda
bölgede açılacak şevin güvenli olması için ise yatay ve düşey olarak kazıların nasıl yapılacağı
yükseklikler bazında eklerde verilmiştir.
Daha önceki hesaplarımızda deprem etkisi olmadan gerekli kritik şev açıları bulunmuştur.
Çalışma alanımızın deprem koşulları altında güvenlik katsayısı 1.5 olacak şekilde
tekrarlanmıştır. Bu hesaplamalar yapılırken aşağıdaki formüller kullanılmıştır. Her bir
formasyon için gerekli hesaplamalar ekte bulunmaktadır.
1. faktörü;
olarak hesaplanır ve kayacak kesimin güvenlik sayısı ve şev açısı adımı ile belirlenmiş olan
şev açısı değerine göre aşağıdaki şekilde verilen ilgili (450 veya 900) abağından; eşitlikler
ile hesaplanmış olan ky ve değerleri için içsel sürtünme açısı g ve Stabilite sayısı Ng
okunarak istenilen güvenlik sayısı Gs için geri analiz yöntemi ile uygun şev yüksekliği H
araştırılır (Şekil 3.22).
Şekil 3.22. Elde edilen ile geri analiz sonucu, Ng ve g değerlerinin bulunmasında kullanılan
grafikler.
71
4.1. Giriş
Alpin sistem içerisinde uzunlukları bin kilometreyi geçen doğrultu atımlı büyük aktif faylar
bulunmaktadır. Kuzey Anadolu fayı da bu sistem içerisinde yer alan doğrultu atımlı aktif bir
fay olup, yaklaşık uzunluğu 1400-1500 kilometredir. Kuzey Anadolu fay sistemi, Anadolu
Levhası’nın, güneyde Arap Levhası ile kuzeyde Avrasya Levhası arasında kalması sonucu
oluşmuştur. Sağ yanal atımlı olan bu fay batıya doğru açılma şeklinde hızla hareket etmesi
sebebiyle yüksek sismik aktivite göstermektedir.
72
Marmara Denizi Kuzey Anadolu fayının iki önemli kolu üzerinde bulunmaktadır (Şekil 4.1).
Bu kollardan ilki Marmara Denizi’nin kuzeyinde yer almaktadır. Doğuda İzmit Körfezi’nden
Marmara Denizi’ne giren kuzey kolu, batıda Mürefte’de denizden çıkar. İkinci kol ise
yaklaşık olarak Marmara Denizi’nin güney kıyısını takip eder. İznik Gölü güneyinden geçerek
Gemlik Körfezi’ne giren bu kol kıyıyı takiben Kapıdağ Yarımadası’na kadar uzanır. Burada
denizden çıkar, Biga Yarımadası’nın içerisine dalarak Ege Denizi’ne doğru devam eder.
İstanbul’da yıkıcı etki oluşturan bütün depremlerin Marmara Denizi’nde bulunan faylar
üzerinde oluştuğu kabul edilmektedir. Çünkü İstanbul il sınırları içerisinde bilinmekte olan
hiçbir yıkıcı deprem yaşanmamıştır.
73
Marmara Denizi içerisinde ciddi bir deprem tehlikesi olduğu kabul edilmektedir. Bu konudaki
başlıca kabuller, 1939 yılında Erzincan Depremi ile başlayan ve 17 Ağustos 1999 Gölcük
depremi ile 12 Kasım 1999 Düzce depremi ardından oluşmuş olan 60 yıllık deprem zincirinin,
stres transferine ve bu transfer sonucunda depremlerin birbirini tetiklemesine dair elde edilmiş
verilere dayanmaktadır. Yani, 1939 Erzincan Depremi’nden bu yana oluşan stres, batıya
doğru aktarılarak 60 yıllık süreçte Marmara Denizi’ne kadar ilerlemiştir. Deprem oluştuğu fay
üzerindeki stresi azaltırken, komşu faylar üzerindeki stresi değiştirmesi üzerine oluşturulmuş
olan bu teori, deprem sonrası yapılan çalışmalar ile ortaya konarak desteklenmiştir. Parson vd.
(2000) tarihsel depremler üzerine çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmada Marmara Denizi
içerisindeki fayların tekrarlanma aralıkları araştırılmış ve GPS değerleri ile eşleştirilerek
Marmara Denizi’nde tekrarlanması beklenen depremin yaklaştığı sonucuna varılmıştır.
Bölgedeki gerilim değişimleri göz önüne alınarak, deprem olasılık hesaplarına gerilim
transferi de eklenmiştir. Sonuç olarak Marmara Bölgesi’ni etkileyecek ve İstanbul’da kuvvetli
bir yer sarsıntısı olarak hissedilecek bir deprem olasılığının yüksek olduğu anlaşılmıştır.
4.4. Deprem Riski Analizi İçin Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) Uygulamaları
Bu tez kapsamında Marmara Bölgesi’nde yer alan İstanbul Çekmeköy Belediyesi’ne bağlı
Ömerli-Hüseyinli bölgesi çalışma alanını oluşturmuştur. Bölge İstanbul’da bulunduğu için
yapılmış olan deprem risk analizlerinde kullanılmış olan aktif faylar, Kuzey Anadolu fay
hattının Marmara Denizi içinden geçen kuzey kolunu oluşturan kırıklardır (Şekil 4.2).
74
Şekil 4.2. Senaryolar hazırlanırken kullanılmış olan fay hattı ile çalışma alanı.
Kısaltması Vs Gb Gc Kısaltması Vs Gb Gc
Bu verilerin işlenmesi ardından olası İstanbul depreminde rol oynayacağı düşünülen Kuzey
Anadolu fay hattının Marmara Denizi’ndeki kuzey koluna ait bölümü haritalanmıştır. Kuzey
kolunu oluşturan fayların üretilen senaryolar doğrultusunda boyları girilmiş, fayların
boylarından hareketle üretebilecekleri maksimum deprem büyüklükleri belirlenmiştir. Boy ve
büyüklük değerleri fay haritalarına ait veri bankalarına işlenmiştir.
4.4.1. Senaryo 1
Senaryo 1 ile Marmara fayının Adalar fayı ile Tekirdağ Çukurluğu arasında yer alan 70 km
uzunluğundaki Tekirdağ-Yeşilköy segmetinin kırılması halinde oluşması beklenen 7.2
büyüklüğündeki depremin çalışma alanında yaratacağı yer sarsıntısı irdelenmiştir. 7.2
büyüklüğündeki bir depremin bölgede yaratacağı şiddet değerleri 6 ile 7 olarak belirlenmiştir.
Şekil 4.4’te görüldüğü gibi gevşek zeminden oluşmuş bölümlerde şiddet 7 olarak
hissedilirken, diğer bölümlerde ise depremin 6 şiddetinde etki edeceği belirlenmiştir.
Şekil 4.4. Tekirdağ-Yeşilköy segmentinin kırılması halinde çalışma alanında görülmesi beklenen şiddet
dağılımı.
78
4.4.2. Senaryo 2
Senaryo 2 ile 121 km uzunluğundaki Batı Marmara fayının kırılması sonucu oluşacak deprem
ele alınmıştır. Bu fay Ganos açıklarından başlar, Senaryo 1’de incelenmiş olan Tekirdağ-
Yeşilköy segmentini kapsayarak, Yeşilköy açıklarına kadar uzanır. Batı Marmara fayının
kırılması halinde büyüklüğü 7.5 olan bir depremin oluşması beklenmektedir. Bu depremin
gerçekleşmesi halinde, çalışma alanının kuzeydoğu kesiminin bir kısmında hissedilecek
şiddetin 6 olduğu, bölgenin geri kalan kısımlarında ise Senaryo 1’deki gibi gevşek zeminden
oluşmuş olan kısmın daha yüksek şiddette etkileneceği görülmüştür (Şekil 4.5). Bu senaryo
ile muhtemel deprem sonucu, bölgede etkinliğini göstermesi beklenen şiddet değerleri 6 ile 8
arasında değişmektedir.
Şekil 4.5. Batı Marmara fayının kırılması halinde çalışma alanında görülmesi beklenen şiddet
dağılımı.
79
4.4.3. Senaryo 3
Senaryo 3 ile Batı Marmara fayından başlayarak Adalar fayını kapsayarak İzmit fayı ile
sonlanan 186 km boyundaki hattın kırılması sonucu oluşması muhtemel deprem incelenmiştir.
Bu hattın kırılması ile 7.7 büyüklüğünde bir deprem beklenmekte olup, çalışma alanındaki
etkisinin 7 ve 8 şiddetinde olduğu belirlenmiştir (Şekil 4.6). Diğer senaryolarla benzer şekilde
şiddet dağılımı gözlenmiş olan Senaryo 3’te de bölgede gevşek zeminden oluşan kesmin,
diğer bölümlere nazaran daha yüksek şiddette etkileneceği görülmüştür.
Şekil 4.6. Batı Marmara fayından İzmit fayına kadar kırılması halinde çalışma alınında görülmesi
beklenen şiddet dağılımı.
80
5. SONUÇLAR
kullanılmıştır. Çukurçeşme Formasyonu için 7,34°, kum ocağı (Çukurçeşme) için 12,69°,
Belgrad Formasyonu için 9,65°, alüvyon için 12,08° kritik şev açıları olarak belirlenmiştir.
Psödostatik katsayı kullanılmadan önce, hesaplanmış olan bu açıların daha yüksek değerlerde
çıktığı bir kez daha görülmüştür. Depremin yaratacağı sismik dalga devreye katılması halinde
birimin etkilenme durumunu göz önüne alarak yapılan çalışmalar sonucu kritik şev açıları
10°’nin altında hesaplanmıştır. Bu sebeple bölgede düşünülen herhangi bir mühendislik
çalışmasının deprem riski gözetilerek yapılması önerilmektedir.
82
KAYNAKLAR
Abdüsselamoğlu, M.S., 1963, Istanbul boğazı doğusunda mostra veren Paleozoyik arazide
Abramson. L.W. vd., 2001, “Slope stability and stabilization and stabilition methods’’, 2nd
Ambraseys, N. and Finkel, C., 1991, Long term seismicity of Istanbul and of teh Marmara Sea
Ambraseys, N. and Finkel, C., 1995, The seismicity of Turkey ans AdjacentAreas: A
Ambrasyes, N., 1997, Development and application of teh strong ground motions. Deprem
Ansal, A., 1999, Depremlerde yerel zemin davranislari. TÜBİTAK Bilim Teknik Dergisi
Anon, 1979, Classification of rocks and soils for engineering geological mapping. Part I –
rock and soil materials. Bull. Int. Assoc. Eng. Geol. 19, p.364–371.
Anon, 1981, Assessment of damage in low – rise buildings, with particular reference to
Arıoğlu, E., Arıoğlu, B.M., Girgin, C., 2001, Doğu Marmara depreminin yer ivme değerleri
5-15.
83
Barka, A.A., 1996, Slip distribution along the North Anatolian Fault associatedwith large
Boore, D. M., W. B. Joyner, and T. E. Fumal, 1993, Estimation of response spectra and peak
Boore, D.M., W.B. Joyner, and T.E. Fumal, 1997, Equations for estimating horizontal
İmer, R.R., 1984, İTÜ Ayazağa Kampüsü Mühendislik Jeolojisi. YL Tezi. 64s., İstanbul.
Kaya, O., 1968, Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, 56s.
Ketin, İ., 1983. Türkiye Jeolojisine Genel Bir Bakış. İTÜ Vakfı, Yayın No: 32, 595s.,
İstanbul.
Önalan, M., 1982, Doçentlik Tezi, İstanbul Üniversitesi, Yerbilimleri Fakültesi, 155s.
84
Parsons , T., Toda, S., Stein, R., Barka, A., Dieterich, J., 2000, Heightened odds of large
Sayar, C., 1962, New observations in the Paleozoic sequence of the Bosphorus and adjoining
223.
Sayar, C., 1989, Istanbul ve çevresi Neojen çökelleri ve Paratetis içindeki konumu, I.T.Ü.
Maden Fakültesi 35. yıl Semp., 29-30 Haziran-1 Temmuz 1989, 250-266.
Şengör, A.M.C. ve Yılmaz, Y., 1981. Tethyan evolution of Turkey: a plate tectonic approach,
Terzaghi K., Ralph B. Peck., 1948, Soil mechanics in Enginnering Practice, John Wiley and7
Tüysüz, O., 2003, İstanbul için deprem senaryolarının hazırlanmasında coğrafi bilgi
Ulusay, R., 1994, Uygulamalı Jeoteknik Bilgiler. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
http://www.csb.gov.tr/iller/istanbulakdm/index.php?Sayfa=sayfa&Tur=webmenu&Id=10462
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/sandik/deprem/sismoloji2.html
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=21&soru_id=2691
http://www.cekmekoy.bel.tr/cekmekoy-cografyasi