You are on page 1of 5

ANAYASA YAPARKEN DİKKATLİ OLMAK GEREK

Mithat Paşa Kendi Anayasasının İlk Kurbanı Oldu


1877, İstanbul
19. Yüzyılın son çeyreğine doğru ilerlenirken hala üç kıtaya
yayılmış dev bir
imparatorluk olan Osmanlı devleti de ayakta durmakta
zorlanıyordu. Aslında
yüzyılın başından beri bu duruma çare aranıyor ve bulunmuş gibi
de
görünüyordu; Batı Avrupa'nın yönetsel modeli Osmanlı'ya
uyarlanacaktı. Ancak
sonuçta kapitalizmin siyasal üst yapısı olarak nitelendirilebilecek
bir modelin
uyarlanmasıyla imparatorluğun kurtulması doğrusu pek mümkün
değildi.
Gelişmekte olan kapitalizm, uluslararası bir sistem haline gelirken
dünyayı da
yeniden şekillendiriyordu. Bazı ülkeleri bağımlı, yarı-sömürge ve
sömürge
durumuna getirerek merkezdeki kapitalist ülkelerin sermaye
birikimini daha
hızlı sağlamak için bu ülkeleri de daha yoğun bir sömürüye tabi
tutuyor,
yağmalıyordu.

Aslında Osmanlı devleti de, görünüşteki tüm azametine rağmen bu


süreçte
bağımlı olmaya ve tabii bu arada dağılmaya mahkumdu. Çağın
ideolojik
akımlarından da etkilenen Osmanlı aydınları ülkeye bir an önce
anayasal bir
sistem, meşruti bir monarşi getirmeye çalışırken Osmanlı'yı
kaçınılmaz
kaderinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

III. Selim'le başlayan ve Tanzimat'la ilerleyen bu yenileşme ve


reform
çabalarının hedefi 19. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde artık
meşruti bir
monarşinin kurulmasıydı. 1867'de kurulan Yeni Osmanlılar
Cemiyeti'nin
desteklediği bu çabaların siyasi önderi olarak sivrilen ismin de
Ahmet Mithat
Paşa olması doğaldı.

Neredeyse devlet hizmetine girmesinden itibaren reformcu


çalışmalarıyla dikkat
çeken, eğitim ve maliye başta olmak üzere birçok alanda önemli
düzenlemeler
gerçekleştiren Mithat Paşa Batı Avrupa'daki gelişmeleri de
yakından izliyordu.
Bu arada Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Yeni Osmanlıların fikir
adamlarıyla da
yakın bir temas ve işbirliği içindeydi.

İlk kez Temmuz 1872'de Abdülaziz tarafından sadrazamlığa


getirilen Mithat
Paşa'nın padişahın Mühr-ü Hümayununu elinde tutması ancak üç
ay sürebildi.
İmparatorluğun bir federasyona dönüşmesi fikrine yakınlık
duyduğu iddialarının
yanı sıra maliyeye sıkı bir düzen getirmeye yeltenmesi ve
Abdülaziz'in
Dolmabahçe Sarayı'ndaki hesapsız harcamalarını da denetlemeye
kalkışması
üzerine üç ay sonra görevden alındı.

Sadrazamlıktan uzaklaştırılmakla birlikte devlet içinde etkili


olması
engellenemeyen Mithat Paşa daha sonra çeşitli nazırlıklarda ve
yüksek
görevlerde bulunmaya devam edecek ve bu arada o dönemin en
etkili üç veziri
arasında bir tür yakınlaşma ve işbirliği ortamı da yaratacaktı.
Sonuçta Mithat
Paşa, Mehmet Rüşdi Paşa ve Hüseyin Avni Paşa birlikte hareket
ederek 30
Mayıs 1876'da Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine V. Murat'ı
geçirdiler.
Uzun yıllardır Topkapı Sarayı'nda kendi dünyasında yaşayan içkiye
düşkün V.
Murat reformlara yatkın görünüyordu. Ancak ruh sağlığı yerinde
olmayan yeni
padişah Abdülaziz'in 4 Haziran'da kuşkulu bir şekilde ölümü
üzerine iyice
bunalıma girdi ve kendisinden beklenenleri yerine getiremeyeceği
anlaşıldı.
Bunun üzerine üç ay sonra V. Murat da tahttan indirilecek ve
Mithat Paşa ile
arkadaşlarının çalışmalarına destek olacağına, bir anayasa ilan
edeceğine söz
veren II. Abdülhamit 31 Ağustos I876'da tahta çıkarılacaktı.

Hemen bir anayasa oluşturmak üzere çalışmalara başlandı; Mithat


Paşa'nın
başkanlığında kurulan bir komisyonda 16 yüksek dereceli devlet
memuru,
ulemadan 12 kişi ve 2 de asker yer alıyordu. 30 kişiden oluşan
komisyonun
elinde zaten kimi taslaklar ve hazırlanmış metinler vardı. Hızla
yürütülen
çalışmalar sonuçlandırılırken biri halkın oylarıyla seçilmiş Meclis,
diğeri
padişahın atayacağı Ayan olmak üzere iki temsili organa dayanan
bir sistem
öngörülüyor, Batı'da geçerli olan çeşitli temel hak ve özgürlükler
tanınıyordu.
Abdülhamit kendisine onaylanmak üzere sunulan taslağa bazı
maddeler
ekleyerek kabul edecekti. Eklenen en önemli madde ise padişaha
Anayasayı
askıya alma yetkisi veren ve bu arada "kendisi veya ülke için
tehlikeli" gördüğü
kişileri sürgüne göndermesine olanak sağlayan ünlü 113.
Maddeydi. Ve bu
madde ilk kez Anayasa Komisyonu Başkanı Mithat Paşa için
kullanılacaktı.
Osmanlı'yı meşruti bir monarşi haline getiren Anayasayı
hazırlayan komisyonun
başkanı Mithat Paşa'yı 17 Aralıkta sadrazamlığa atayan II.
Abdülhamit, hemen
altı gün sonra da, 23 Aralıkta Anayasayı onaylayarak yürürlüğe
soktu. Acelesi
vardı çünkü aynı gün İstanbul'da toplanan çeşitli Batılı ülkelerin
temsilcileri
"Tersane Konferansı" diye bilinen bu toplantıda Osmanlı'dan
özellikle
Balkanların yeniden düzenlenmesiyle ilgili olarak yeni bir takım
taleplerde
bulunmaya hazırlanıyorlardı.

Toplantı Kasımpaşa'daki Donanma Komutanlığı binasında başladığı


sırada
duyulan top seslerinden şaşkınlığa uğrayan temsilcilere
Anayasanın ilan edildiği
açıklandı. Aslında böylece konferans boşlukta kalmış oluyordu.
Yine de 20 Ocak
1877'ye kadar çalışmalarını sürdürmekte ısrar etti ama ortaya
konulan talepler
Osmanlı yönetimi tarafından kabul edilmeyince delegeler de hep
birlikte
İstanbul'dan ayrılarak protestoda bulundular. Ancak hükümet
umursamayacak,
padişah ise rahat bir nefes alacaktı.

Batılı devletlerin temsilcilerinin İstanbul'dan ayrılmasıyla


uluslararası baskıdan
uzaklaştığını düşünen Abdülhamit, Abdülaziz'in ölümünden
sorumlu tuttuğu ve
hiç güven duymadığı Mithat Paşa'yı tasfiye etmek için vakit
kaybetmedi. Aslında
anayasal bir düzeni de benimsemiş değildi ve daha sonra hayli
uzun sürecek
hükümranlık dönemi için kendisine göre planları vardı.
Egemenliğini ne Mithat
Paşa gibi etkili isimlerle, ne de milletin oylarıyla seçilen temsili
organlarla
paylaşmaya niyeti vardı.

5 Şubat 1877'de Dolmabahçe Sarayı'na çağrılan Anayasa


Komisyonu Başkanı ve
Sadrazam Mithat Paşa sarayın önünde, Boğaz'da demirlemiş olan
bir geminin
bacasından dumanların çıktığını görünce buna bir anlam
veremeyecekti. Kış
vakti padişahın denize açılması pek görülen bir durum olmadığına
göre acaba
yolcusu kim olabilirdi?

Anayasayı ve temel reformları yapma sözü verdiği için tahta


çıkardığı padişahın
kendisinden kurtulmakta kararlı olduğunu bilse belki kendine göre
önlemlerini
alır ve bir karşı darbeye kalkışabilirdi. Ama bu gibi kuşkulardan
uzak bir şekilde
gittiği Dolmabahçe Sarayı'nda II. Abdülhamit'in kendisi yoktu. Bir
saray
görevlisi sadrazama padişahın kararını bildirdi; Anayasanın 113.
Maddesine
göre padişah, sadrazamı kendisi ve ülke için "tehlikeli kişi" olarak
değerlendiriyor ve sürgüne gönderiyordu. Böylece Anayasayı
yapan paşa o
anayasanın da ilk kurbanı oluyordu! Mithat Paşa hemen
Dolmabahçe önündeki
gemiye bindirilecek ve İtalya'nın yolunu tutacaktı.

Anayasanın mimarına üç ay tahammül edebilen II. Abdülhamit


Anayasanın
kendisine ise bir yıldan fazla katlanacaktı. Doğrusu Meclis-i
Mebusan'ı fazla
ciddiye aldığı söylenemezdi ama 24 Nisan 1877'de başlayan
Osmanlı-Rus
savaşında uğranılan yenilgiye bir sorumlu arayıp bulması
gerektiğinde Meclis'i
buldu ve Şubat 1878'de yine Anayasanın kendisine tanıdığı hakka
dayanarak
Anayasayı askıya alacak ve Meclis-i Mebusan'ın da kapatıldığını
ilan edecekti.
Ardından da 30 yıl süreyle ülkeyi istediği gibi yönetmenin yollarını
bulmak
konusunda ne kadar becerikli olduğunu kanıtlayacaktı.

İkinci sadrazamlığı da yine ancak üç ay süren Mithat Paşa ise önce


bir yıl kadar
Avrupa'da sürgünde kaldıktan sonra yeniden ülkeye dönecek ve
devlet hizmetine
devam edecekti. Ancak İstanbul'a yaklaştırılmayan ve önce Suriye
ardından da
Aydın valiliklerinde bulunan Mithat Paşa, padişahla ilişkilerinin
normalleştiğini
zannedecekti. Oysa Abdülaziz'in tahttan indirilmesini ve ölümünü
hiçbir zaman
unutmayan, kendisi de sürekli "hal edilme" kuşkusu içinde
yaşayan Abdülhamit,
en sonunda 1881'de Mithat Paşa ve Mehmet Rüşdi Paşa'nın
Abdülaziz'in ölümü
dolayısıyla sorgulanmalarını gündeme getirecekti.

Önce İzmir'deki Fransız konsolosluğuna sığınan Mithat Paşa


hükümetin güvence
vermesi üzerine teslim olacaktı. "Yıldız Mahkemesi" olarak bilinen
yargılama
sonunda suçlu bulunarak ölüm cezasına çarptırılacak ama Batılı
devletlerin
araya girmesiyle cezası ömür boyu hapse çevrilerek
imparatorluğun en uzak
köşelerinden birine, Taif'e gönderilecekti. Ve burada padişahın
emriyle 8 Mayıs
1884'de öldürülecekti.
Yaptığı Anayasanın ilk kurbanı olarak sürgüne gönderilen paşanın
ölümü de
kendi elleriyle tahta çıkardığı padişahtan gelecekti.

You might also like