Professional Documents
Culture Documents
I-II
P L A T O N
DEVLET
I-II
"Ph" �ift harfine gelince, Yunanca'n�n F harfini Avrupal�lar �teden beri b�yle
g�sterirler; eski Romal�lar da �yle g�stermi�ler; demek ki o harfin s�yleni�i
Romal�lar�n "�" harfinin s�yleni�ine t�m�yle uymuyormu�.
Yunancada "y" harfi sessiz de�il, sesli harftir ve "�" okunmas� gerekir. Ancak bu
s�yleyi� kesin de de�il. Bug�nk� Yunanl�lar onu "i" diye okuyorlar.
�ift sesli harfleri de gene �ift olarak g�sterdik. Ancak (ou) yerine tek bir "u"
koyduk; bu �imdiki uluslararas� �evriyaz�da da b�yledir.
Yunan Alfabesi:
A A H E N N T T
B B Q Th X Ks Y Y
G G I � O O F Ph
D D K K P P X Kh
E E ? L P R Y Ps
Z Z M M S S W O
DEVLET
I'inci kitap, �rne�in Lakhes ve Lysis gibi, aporetik yani ��kmazl� denen
diyaloglara pek benzer. Bu gibi diyaloglar� �tekilerden ay�ran taraf, bunlarda
baz� kavramlara, -Lakhes'te cesarete, Lysis'te dostlu�a- ait birtak�m tan�mlar�n
arka arkaya g�zden ge�irilmesi, fakat ele al�nan sorunun �z�n�n bununla ortaya
��kar�lamamas�d�r. Bu diyaloglar�n sonucu olumsuzdur; bir aporia'ya, bir ��kmaza
var�l�r. Bunun gibi, devletin 1'inci kitab�nda da do�rulu�un baz� tan�mlar� arka
arkaya ele al�nmaktad�r. Hepsi i�in �u anla��lmaktad�r ki, bunlar, do�rulu�un
�z�n� tam olarak kavram�yorlar. B�ylece 1'inci kitap, do�rulu�un �z�n�n ortaya
��kar�lamad��� gibi olumsuz bir saptamayla sona ermektedir. Devletin 1'inci
kitab�yla ��kmazl� diyaloglar aras�ndaki bu benzerlik hi� de rasgele de�ildir.
1'inci kitab�n �teki kitaplardan epey zaman �nce, yani ona benzer diyaloglar
yaz�ld��� s�ralarda tasarlanm� oldu�una ��phe yoktur. Platon'un, bu diyalo�a
"Thrasymakhos yahut do�ruluk" ad�n� vermi� olmas� pek�l� d��n�lebilir. Sonralar�
Platon bu diyalo�u, Devlet'e giri� olarak kullanm�t�r.
Hem yaln�zca b�t�n�n�n kurulu�unda de�il, sanat bak�m�ndan i�leni�inde de,
��kmazl� diyaloglarla devletin 1'inci kitab� aras�nda b�y�k bir benzerlik vard�r.
Konu�man�n i�inde ge�ti�i �evre, konu�mada pay� olan ki�iler b�y�k bir zarafetle
ve g�ze �arpacak bi�imde canland�r�lm�lard�r.
�kinci grubu, dedi�imiz gibi, Sokrates'ten pek b�y�k bir sayg� g�ren ihtiyar
Kephalos'la o�lu Polemarkhos olu�turuyor. Polemarkhos'un karde�i �nl� hatip Lysias
konu�mada haz�r, ama s�ze kar�m�yor. Kephalos, do�u�tan Atinal� de�il, Siracusal�
zengin bir silah t�ccar�d�r. Perikles onu Atina'ya �a��rm�t�: Attika'n�n o zamanki
y�ksek k�lt�r�n�n �ekicili�ine dayanamayan bu adam, daveti kabul etmi�, Pire'ye
yerle�mi�ti. �ocuklar�na b�rakt��� b�y�k servet, onlar�n felaketlerine sebep
olmu�tur: Polemarkhos'a Otuzlar zehir i�irmi�ler, Lysias ise ka�abilmi�tir.
Platon, Polemarkhos'a 1'inci kitab�n ba��nda Kephalos'un varisi olma konusunda
�akalar yapt�rarak, bu konuya, yanl� anla��lmayacak kadar a��k bir �ekilde
de�inmektedir.
Platon, Kephalos'un evindeki konu�may� belli bir y�la koymu� ve o y�l� diyalo�un
ba��nda tam olarak bildirmi�tir. Bu y�l, Pire'de Tanr��a Bendis �erefine ilk kez
b�y�k bir alayla, atl� ve fenerli bir ko�uyla geceleyin kutlanan b�y�k bayram�n
yap�ld��� y�ld�r. Bayram�n hangi y�l Atina'ya al�nd���n�, ne yaz�k ki bilmiyoruz.
Bununla birlikte, Alkibiades'in zaferleriyle Atina ticaretinin ve Pire Liman�'n�n
yeni bir geli�me ya�ad�klar� 410 ve 409 y�llar�n� d��nebiliriz. Yeni bir bayram�n
kabul�, umutla dolu bir zamana iyi uyuyor. 408 y�l�nda Olympia oyunlar�nda kazanan
atlet Pulydamas'�n ad�n�n ge�mesi de bu zamana i�arettir.
SOKRATES anlat�yor:
D�n Ariston'un o�lu Glaukon'la Pire'ye indim. Niyetim tanr��aya (1) dua etmek hem
de ilk defa kutlanan bayram�n�n nas�l olaca��n� g�rmekti. Yerlilerin
d�zenledikleri alay� pek g�zel buldum, ama Thrak'lar�nki de parlakl�ktan yana
onlar�nkinden a�a�� kalmad�. Dualar�m�z� bitirmi�, alay� seyretmi�, �ehre
d�n�yorduk. O anda Kephalos'un o�lu Polemarkhos eve d�nmek �zere yola ��kt���m�z�
uzaktan g�rm�, bizi durdurmak i�in �ocu�u �nden ko�turdu. �ocuk arkamdan elbisemi
yakalayarak "Polemarkhos kendisini beklemenizi diliyor" dedi. D�nd�m. "Efendin
nerede?" diye sordum. "�te, arkadan size do�ru geliyor, l�tfen bekleyiniz"
dedi.Glaukon da "Peki, bekleriz" dedi.
"Peki, bunun ba�ka bir yolu daha yok mu? Ya biz sizi ikna eder de, siz bizi
serbest b�rak�rsan�z?..." dedim.
"Atl� m�?" dedim, "Bu da yeni bir�ey; yani ko�ucular me�aleleri elden ele
ge�irerek at �zerinde yar�acak; bunu mu demek istiyorsun?"
Polemarkhos "Evet" dedi, "Bundan ba�ka g�r�lmeye de�er gece �enlikleri de olacak.
Zaten biz yemekten sonra ��kacak, �enlikleri seyredece�iz; orada bir�ok gen�le
bulu�acak, konu�aca��z. Haydi vazge�in de kal�n."
Kephalos beni g�r�r g�rmez selamlad�, "Sokrates, Pire'ye inip bize u�rad���n yok"
dedi, "Halbuki gelmeliydin; ��nk� ben �ehre kolayca gidebilseydim, buna g�c�m
yetseydi, sen buraya gelmesen de olurdu; biz sana gelirdik. Ama �imdi bize daha
s�k gelmelisin. Belki bende bedenin hazlar� azald�k�a, konu�ma iste�i ve ondan
ald���m zevk o �l��de art�yor: Beni dinle: Sen gene �u gen�lerle bulu�, ama biz de
senin candan dostlar�n�z, bize de s�k s�k u�ra."
"Do�rusu Kephalos, ya�� �ok ilerlemi� insanlarla sohbet etmeyi severim" dedim.
"Bence onlar, belki bizim de y�r�yece�imiz bir yolda epeyce ilerlemi�lerdir, onun
i�in, onlardan bu yolun nas�l oldu�unu ��renmeliyiz. Acaba �etin ve yorucu mu,
yoksa rahat ve d�z m�? �te senden de bu konuda ne d��nd���n� ��renmek isterim;
��nk� �airlerin 'ihtiyarl���n e�i�i (3)' dedikleri bir �a� vard�r; senin �mr�n de
bu noktaya vard�. Bana s�yler misin, bu �a� sence �mr�n s�k�nt�l�, g�� bir d�nemi
midir, de�il midir, ne dersin?"
"Zeus hakk� i�in! Ben sana ne d��nd���m� s�yleyeyim, Sokrates" dedi. "Bazen biz,
a�a�� yukar� ya��t ihtiyarlar, eski ata s�z�n�n (4) do�rulu�una �rnek olarak bir
araya geliyoruz. Topland���m�z zaman arkada�lar�m�z�n �o�u a�la��r durur,
gen�li�in zevklerini, a�k�, �arab�, c�mb�leri, o �a��n buna benzer daha ba�ka
hazlar�n� hat�rlar, �zlerler. Sanki b�y�k nimetlerden mahrum kalm�lar, vaktiyle
pek iyi ya�ad�klar� halde, �imdi hi� ya�am�yorlarm� gibi kederlenirler. Kimi,
ya�l� oldu�u i�in yak�nlar�ndan k�t� muamele g�rd���ne �z�l�r, bunca ac�lara neden
olan ya�l�l�ktan �t�r� s�zlan�p durur. Ama bana �yle geliyor ki g�sterdikleri
neden as�l neden de�ildir, Sokrates; ��nk� b�t�n bunlar ya�l�l�k y�z�nden olsayd�,
ben de, ben ya�ta olan herkes de, ya�land���m�z i�in ayn� ac�lar� �ekerdik. Oysa
ayn� ac�lar� �ekmeyen ba�ka ya�l�lar da g�rd�m. Bir g�n �air Sophokles'le
beraberdim, biri gelip ona 'A�kla aran nas�l? H�l� kad�nlarla ili�kide
bulunabiliyor musun?' diye sordu. O da 'Sus, arkada�! Ondan kurtuldu�uma bilsen ne
kadar seviniyorum!' dedi, 'Sanki deli ve zalim bir efendiden yakam� s�y�rm��m.'
Sophokles'in bu s�z�n� o g�n do�ru buldu�um gibi, bug�n de do�ru buluyorum.
Ger�ekten, ya�l�l�k bu �eylerde b�y�k bir rahatl�k ve erkinlik verir; ��nk�
h�rslar, istekler gerginliklerini kaybedip gev�eyince, tam Sophokles'in dedi�i
olur. �nsan kendini bir�ok deli zorbadan kurtar�r. Ama bu dertlerin, hi� de�ilse
yak�nlardan �ekilen dertlerin bir tek nedeni var Sokrates, o da ya�l�l�k de�il,
insanlar�n kendi huyudur. �l��l�, uysal olsalar, ya�l�l�k da o kadar zorlar�na
gitmez. Halbuki �yle olmayanlara ya�l�l�k da gen�lik de a��r gelir."
Ben de, Kephalos'un bu s�zleri �ok ho�uma gitti�i i�in, devam etmesini istiyor,
onu k�k�rt�yordum "Kephalos, dedim, bence seni dinleyenlerin �o�u bu s�zlerini
do�ru bulmayacak; huyundan dolay� de�il, b�y�k bir servet sahibi oldu�un i�in
ya�l�l�k y�k�n� kolayca ta��yorsun, diyecekler; ��nk� zenginler kendilerine bir�ok
avuntu bulurlarm�."
Ben de "Kephalos, dedim, �imdiki servetinin �o�u miras yoluyla m� eline ge�ti,
yoksa onu sen kendin mi kazand�n?"
"Ne kazand�m ki?... dedi. Ben Sokrates, para i�lerinde b�y�k babamla babam
aras�nda bir yerdeyim; ��nk� ad�n� ta��d���m b�y�k babam, tutar� benim bug�nk�
servetim kadar olan bir miras� birka� kat�na ��karm�ken, babam Lysanias servetini
�imdi elimde bulunandan da a�a�� d��rm�t�. Ben ise kalan miras� �u o�ullar�ma daha
k���lm� de�il, biraz daha b�y�m� b�raksam memnun olurum."
"Bak bunu sana niye sormu�tum: Sen paraya hi� d�k�n g�r�nm�yorsun da ondan" dedim,
"Halbuki paray� kendileri kazanmayanlar �o�u zaman b�yle olurlar; kazananlara
gelince, onlar paray� iki kat� severler; ��nk� �airler �iirlerini, babalar
o�ullar�n� nas�l severlerse, kendi emekleriyle servet edinmi� olan kimseler de
paraya kendi eserleri imi� gibi d�k�nd�rler; bir de, herkes gibi i�lerine yarad���
i�in severler paray�. Bu y�zden onlarla bir araya gelmek bile ho�a gitmez; ��nk�
zenginli�i �vmekten ba�ka bir �ey bilmezler."
"�yledir; dedim, ama sen bana bir de �unu s�yle: Zengin olmakla elde etti�in en
b�y�k nimet sence nedir?"
"�ok g�zel s�yl�yorsun, Kephalos! dedim; "Ama, �u senin dedi�in �eyi, do�rulu�u
(7-8), nas�l anlataca��z? Sadece, ger�e�i s�ylemek ve bir kimseden al�nan bir �eyi
geri vermek diye mi? Yoksa b�yle davranmak bazan do�ru, bazan e�ri say�labilir mi?
�rne�in biri, akl� ba��nda bir arkada��n�n silahlar�n� emanet alsa, sonra arkada��
��ld�r�p emanetini geri istese, bu gibi emanetlerin geri verilmemesi gerekti�ini,
geri verenin de do�ru adam olmad���n� herkes s�yler; bir ��lg�na ger�e�i tam
olarak s�ylemek isteyen de do�ru adam de�ildir."
"Hakl�s�n" dedi.
"Demek oluyor ki do�ruluk 'ger�e�i s�ylemek, emaneti geri vermek' le s�n�rl�
de�ildir" dedim.
Kephalos da "Evet, evet" dedi. "Ben s�z� size b�rak�yorum. �imdi kurbanlarla (10)
u�ra�mam laz�m."
O da g�lerek,
"Madem ki s�z�n varisi sensin, s�yle bakal�m" dedim. "Simonides do�ruluk �zerine
ne diyor da, sen onu hakl� buluyorsun?"
"Herkese bor� olan� vermek do�rudur, diyor ve bence b�yle s�ylemekle iyi s�ylemi�
oluyor" dedi.
"Evet, Simonides'e inanmamak kolay de�il", dedim; "��nk� o tanr� gibi ak�ll� uslu
bir insand�r. Ama onun s�zlerini belki sen Polemarkhos anl�yabilirsin; ben
anlayam�yorum. Demin, biri birine bir �ey emanet eder de, �teki art�k akl� ba��nda
de�ilken emanetinin geri verilmesini isterse, o �eyi vermeli mi vermemeli mi diye
konu�mu�tuk; belli ki Simonides bunu kastetmi�tir. Bununla birlikte bu emanet bir
bor�tur, de�il mi?"
"Evet."
"Emanetini akl� ba��nda olmayan biri geri isteyecek olursa, o zaman asla
vermemeli, de�il mi?"
"Evet" dedi.
"O halde, borcun geri verilmesi do�rudur, demekle; anla��lan Simonides ba�ka bir
�ey s�ylemek istiyor."
"Zeus hakk� i�in! Ger�ekten, ba�ka bir �ey s�ylemek istiyor" dedi. "��nk� onun
fikri �udur: Do�rular�n borcu dostlara iyilik etmektir, k�t�l�k etmek de�il?"
"Tam da bu."
"Bir sanat, a���l�k ad�n� almak i�in, neye neyi bor� ve hak olarak vermelidir?"
"�nce dediklerimize uymak gerekirse Sokrates, dosta fayda, d�mana zarar veren
sanata."
"O halde Simonides, 'do�ruluk dosta iyilik, d�mana k�t�l�k etmektir' demek istiyor
de�il mi?"
"�yle san�r�m."
"Hekimin."
"D�mencinin."
"Do�ru adama gelince, onun hangi i�te, hangi ba�ar�larda dosta faydas�, d�mana
zarar� dokunabilir?"
"Peki ama, azizim Polemarkhos, hasta olmayanlara hekim faydas�zd�r, de�il mi?"
"Do�ru."
"Evet."
"Evet."
"Evet."
"��phesiz."
"��phesiz, ortakl���."
"Peki, tavla oyununda hangisi daha iyi, daha faydal� ortakt�r? Do�ru adam m�,
yoksa iyi oyuncu mu?"
"�yi oyuncu."
"Ya tu�lalar� ve ta�lar� yerine koymakta do�ru adam duvarc�dan daha faydal�, daha
iyi i� orta�� m�d�r dersin?"
"��phesiz hay�r."
"Kitharac� m�zrab� iyi kullanmakta do�ru adamdan �st�n oldu�una g�re, do�ru adam
bir ortakla yap�lan hangi i�te kitharac�dan daha iyi bir ortakt�r?"
"S�ylediklerimizden bu ��k�yor."
"Bir gemi almak veya satmak gerekirse, en iyi ortak gemi yap�c�s� veya
d�mencisidir, de�il mi?"
"�yle."
"��phesiz �yle."
"�yle olacak."
"O halde bir ba� b��a��n� saklamak gerekirse, do�ruluk hem ortakl��a, hem de
bireye faydal�d�r, ama b��a�� kullanmak gerekirse ba�c�l�k faydal�d�r, de�il mi?"
"S�ylediklerimizden bu ��k�yor."
"Bir kalkan veya bir lyray� saklamak, hi� kullanmamak gerekti�inde, do�ruluk
faydal�d�r diyeceksin; ama onlar� kullanmak gerekirse hoplit sanat� (11) veya
m�zik faydal�d�r, de�il mi?"
"Di�er b�t�n i�lerde de do�ruluk bir �ey kullan�ld��� zaman faydas�z, o �ey
kullan�lmad��� zaman faydal�d�r, de�il mi?"
"�yle olacak."
"��phesiz."
"Bilir san�r�m."
"Sonra, d�man�n niyetlerini gizlice ��renen, b�t�n s�rlar�n� �alan kimse, ayn�
zamanda ordunun iyi bir koruyucusudur, de�il mi?"
"��phesiz �yledir."
"O halde bir �eyin usta koruyucusu, bek�isi, ayn� zamanda o �eyin usta
h�rs�z�d�r."
"Evet."
"O halde, sonunda do�ru adam�n bir h�rs�z oldu�u ortaya ��k�yor. Bunu Homeros'tan
��renmi�e benziyorsun; ��nk� o da Odysseus'un ana taraf�ndan dedesi Autolykos'u
(13) �ver, h�rs�zl�kta, yalan yere yemin etmekte b�t�n insanlardan �st�n oldu�unu
s�yler. Anla��l�yor ki hem sana, hem Homeros'a, hem Simonides'e g�re do�ruluk bir
t�r h�rs�zl�k sanat�d�r, tabii dosta faydal�, d�mana zararl� olmak �art�yla...
�yle demek istiyordun, de�il mi?"
"Hay�r, Zeus hakk� i�in! Ne dedi�imi art�k bilmiyorum. Bir bildi�im varsa o da,
do�rulu�un dosta yarad���, d�mana zarar verdi�idir."
"Peki, sen kime dost dersin? Sana iyi adam g�r�nenlere mi, yoksa �yle g�r�nmeseler
de ger�ekten iyi olanlara m�? Bunun gibi, kime d�man dersin?"
"Tabii, insan iyi sand��� adamlar� sever, k�t� sand��� kimselerden nefret eder"
dedi.
"Peki, bir�ok kimseyi iyi olmad�klar� halde iyi sanmakla; bir�oklar�n� da aksine,
k�t� olmad�klar� halde k�t� bilmekle insanlar yan�lm�yorlar m�?"
"Yan�l�yorlar."
"Demek ki, onlar iyiyi d�man, k�t�y� dost san�yorlar, de�il mi?"
"Evet."
"� tersine d�nd�; demek ki �imdi do�ruluk k�t�ye iyilik, iyiye k�t�l�k etmek
oluyor."
"�yle anla��l�yor."
"Evet"
"Hah! Senin s�zlerine g�re, do�ruluk hi� haks�zl�k etmeyenlere k�t�l�k etmektir."
"O halde, dedim, do�ru olmayanlara zarar vermek, do�ru olanlara faydal� olmak
do�rudur."
"Demek ki, Polemarkhos, bir�oklar� i�in, insanlar hakk�nda yan�lan herkes i�in,
do�ruluk dosta zararl�, d�mana faydal� olmakt�r; ��nk� bir�oklar� ger�ek
dostlar�n� k�t�, d�manlar�n� ise iyi adam san�rlar. B�ylece Simonides'in demin
s�yledi�imiz s�z�n�n tam tersini ileri s�rm� oluyoruz."
"Dost, hem iyi g�r�nen, hem iyi olan insand�r; iyi g�r�nen ama iyi olmayan insan
ise dost g�r�n�r, ama dost de�ildir diyelim. D�man� da t�pk� b�yle anlatabiliriz."
"Bu s�z�m�zden iyi adam�n dost, k�t� adam�n d�man oldu�u ��k�yor."
"Evet."
"Peki, herhangi bir insana k�t�l�k etmek do�ru adama yak��r m�?"
"Ama atlara k�t�l�k edersek, daha iyi mi olurlar, daha k�t� m�?"
"Daha k�t�"
"K�pe�in iyili�i (14) bak�m�ndan m�, yoksa at�n iyili�i bak�m�ndan m�?"
"O halde, k�t�l�k g�r�rlerse, k�pekler at�n iyili�i bak�m�ndan de�il, k�pe�in
iyili�i bak�m�ndan daha k�t� olurlar, de�il mi"
"Diyecek yok."
"�nsanlara gelince, dostum, ayn� �eyi s�yleyemez miyiz? K�t�l�k g�r�rlerse, onlar
da insan�n iyili�i bak�m�ndan daha k�t� olurlar."
"��phesiz."
"�yle g�r�n�yor."
"Getiremezler."
"Olamaz."
"Peki, do�rulukta do�ru insanlar birini do�ruluktan ay�rabilir mi? Yahut, s�z�n
k�sas�, herhangi bir iyilikle iyiler birini k�t� edebilirler mi?"
"Yoo... edemezler."
"Evet."
"��phesiz."
"�yle."
"��phesiz."
"Demek ki, Polemarkhos, dostuna ve ba�ka birine k�t�l�k etmek do�ru adam�n de�il,
kar��t�n�n, yani do�ru olmayan adam�n i�idir" dedim.
"Demek ki biri Simonides'in, Bias'�n, Pittakos'un (15) veya uslu, mutlu adamlardan
birinin b�yle bir �ey s�yledi�ini iddia ederse, seninle ben yanyana ona kar��
sava��r�z, de�il mi?"
"Fakat bu s�z, yani 'do�ruluk dostlara faydal� olmak, d�manlara k�t�l�k etmektir'
diyen s�z kimindir, biliyor musun?" dedim.
"Kimin?"
"Peki, dedim, madem ki do�rulu�un da do�runun da, bu son dedi�imiz olmad��� ortaya
��kt�, o halde do�ruluk ba�ka ne olabilir?"
Biz daha konu�urken Thrasymakhos (17) birka� defa at�l�p s�ze kar�mak istemi�,
yan�nda oturanlar s�z� sonuna kadar dinlemek istedikleri i�in buna engel
olmu�lard�. Benim s�zlerimden sonra, biz konu�mam�za ara verince, kendini art�k
tutamad�, vah�i bir hayvan gibi toparlan�p bizi par�alayacakm� gibi �zerimize
sald�rd�.
Bunlar� duyunca �a�akald�m, y�z�ne korka korka bakt�m; hem san�yorum ki benim
bak��m o bana bakmadan �nce �zerine d�meseydi, dilim tutulacakt� (18). �yi ki
s�zlerimiz onu �ileden ��karmaya ba�lad��� zaman, ilk olarak ben ona bakt�m da
cevap verebildim. Hafif�e titreyerek, "Thrasymakhos", dedim, "bize k�zma; bu
meseleyi ara�t�r�rken biz ikimiz yan�l�yorsak, bil ki istemeyerek yan�l�yoruz.
Alt�n arasayd�k, ara�t�rmam�zda birbirimizin kar��s�nda e�ilmeye, b�ylece onu
bulmak f�rsat�n� elden ka��rmaya raz� olur muyduk? Arad���m�z do�ruluk -de�eri
bir�ok alt�n k�l�esinden y�ksek olan do�ruluk- olunca, ezilip b�z�lerek
birbirimize b�ylesine aptalca yol verdi�imizi, do�rulu�u elimizden geldi�i kadar
ortaya ��karmaya u�ra�mad���m�z� sanma. U�ra�t���m�zdan emin ol dostum!
u�ra��yoruz, ama anla��lan elimizden gelmiyor. Onun i�in sizin gibi yaman
adamlar�n bize dar�lmas� de�il, ac�mas� �ok daha do�ru olur."
Bu s�zlerim �zerine alayl� bir kahkaha att�, dedi ki: "Aman Herakles! �te
Sokrates'in o her zamanki ironisi! (19) Ama ben bunu biliyordum ve buradakilere
�nceden s�ylemi�tim ki sen cevap vermek istemeyeceksin, i�i ironiye d�keceksin.
Bir soru kar��s�nda cevap vermektense her �eyi yapacaks�n."
Ben de "Sen �ok kurnazs�n da ondan, Thrasymakhos!" dedim. "Birine on iki nedir,
diye sorsayd�n, sorduktan sonra da 'Ama bak, arkada�, on iki iki kere alt�d�r, yok
�� kere d�rtt�r, yok alt� kere ikidir, yok d�rt kere ��t�r demeyeceksin; ��nk�
b�yle bo� s�zler s�ylersen, ben kabul etmem' diye ona �nceden ihtar etseydin,
b�yle bir soruya kimsenin cevap veremeyece�ini herhalde bilirdin!Ama ya sana 'Ey
Thrasymakhos, ne demek istiyorsun? �nce yasak etti�in cevaplardan hi�birini
vermeyeyim mi? Ya do�ru cevap onlardan biriyse ne yapay�m, ey acayip adam? Do�ruyu
de�il de ba�ka bir �eyi mi s�yleyeyim? Yoksa ne buyuruyorsun?' diye sorsayd�, sen
onun bu s�zlerine ne derdin?"
"Ni�in olmas�n? dedim, ama bir benzerlik olmasa da soruya cevap verecek adam
varsa, yasak etsek de etmesek de bildi�ini s�ylemekten �ekinecek mi san�rs�n?"
"Demek ki sen de b�yle yapacaks�n", dedi. "Sana yasak etti�im cevaplardan birini
vereceksin, de�il mi?"
"Peki, ya ben do�ruluk hakk�nda b�t�n bunlardan ba�ka bir cevap, bunlardan �st�n
bir cevap ��kar�rsam, kendine hangi cezay� lay�k g�r�rs�n?" (20)
"Bilmeyene yara�an cezadan ba�ka bir cezay� de�il herhalde!" dedim. "Ona yara�an
ceza da bilen birinden ��renmektir; i�te ben kendime bunu lay�k g�r�yorum."
"Ne �m�r adams�n!" dedi, "Bil ki ��renmekten ba�ka bir de para cezas� vermelisin."
Glaukon "Para var, para var!" dedi, "Haydi Thrasymakhos, i� paradaysa konu�!
Hepimiz pay�m�za d�eni Sokrates'e verece�iz."
"Tabii, tabii...Siz bunu, Sokrates adetine ba�l� kals�n, kendi cevap vermesin, ama
biri cevap verince, ortaya at�lan s�z� eline als�n, ��r�ts�n diye istiyorsunuz."
"A dostum!" dedim,"insan sana nas�l cevap versin? Bir kere bildi�i bir �ey yoksa,
bilmedi�ini de itiraf ediyorsa; sonra bir fikri varsa, de�ersiz olmayan bir adam
da ona d��nd�klerini s�ylemeyi yasakl�yorsa, nas�l cevap versin? Do�rusu s�z sana
d�er; ��nk� sen bildi�ini, s�yleyecek s�zlerin oldu�unu iddia ediyorsun. Haydi
buyur! Hat�r�m i�in cevap ver! Glaukon'un da, �tekilerin de ��renmesini �ok
g�rme!"
"Dinle �yleyse!" dedi. "�te benim fikrim: Do�ruluk g��l�n�n i�ine gelen �eydir,
ba�ka bir �ey de�il. Ee, ni�in �vm�yorsun! Tabii �vmek istemezsin!"
"Ne demek istedi�ini bir anlayay�m da �yle", dedim. "�imdilik daha anlamad�m. Sen,
do�ruluk g��l�n�n i�ine gelen �eydir diyorsun? Peki Thrasymakhos, bunu s�ylerken
acaba ne demek istiyorsun? �rne�in pankration pehlivan� Pulydamas (21) bizden
g��l� oldu�una ve s���r eti g�c�n� korumak i�in ona yarad���na g�re, bu besin
onun kadar g��l� olmayan bizler i�in de hem yararl�, hem de do�rudur; bunu mu
demek istiyorsun?"
"Hi� de �yle de�il, dostum"; dedim. "Yaln�z ne demek istedi�ini daha a��k s�yle!"
"Her kentte iktidar, h�k�m s�ren unsurun elindedir; �yle de�il mi?"
"��phesiz."
"Her h�k�met yasalar�n� kendi i�ine geldi�i gibi yapar: Demokrasi demokratl��a
uygun yasalar, tiranl�k tiranl��a uygun yasalar koyar, di�erleri de t�pk�
b�yledir. Bu yasalar� koyarak, kendi i�lerine gelenin y�netilenler i�in de do�ru
oldu�unu s�ylerler; kendi i�lerine gelenden ayr�lan� da, yasaya, hakka kar��
geliyor diye cezaland�r�rlar. �te dostum, benim dedi�im �udur: Do�ruluk her yerde
birdir, yani oradaki h�k�metin i�ine gelen �eydir; g�� onun elindedir. Do�ru
d�r�st ak�l y�r�tmesini bilen bir adam, bundan �unu ��kar�r: Do�ru olan hep
ayn�d�r, yani g��l�n�n i�ine gelen neyse, odur."
"Ne demek istedi�ini �imdi anlad�m. Ama i�in ger�ekten b�yle olup olmad���n�
��renmeye �al�aca��m. Demek Thrasymakhos, sen de 'do�ruluk i�e gelen �eydir'
cevab�n� verdin; halbuki bana b�yle bir cevap vermeyi yasaklam�t�n; ama do�rusu,
s�z�ne bir de 'g��l�n�n' s�zc���n� katt�n."
"�nemli mi, �nemsiz mi bu hen�z belli de�il; fakat belli olan bir �ey varsa, o da
s�yledi�inin ger�e�e uygun olup olmad���n� ara�t�rmak gerekti�idir. Madem ki sen
do�runun i�e gelen bir �ey oldu�unu s�yl�yorsun, ben de bu fikirdeyim; ama sen bir
�ey daha kat�yor, g��l�n�n i�ine gelen �eydir, diyorsun. Ben bunu bilmiyorum; onun
i�in ara�t�rmak gerekiyor."
"Ara�t�r" dedi.
"Hepsi olacak", dedim. "Sen yaln�z �una cevap ver: Tabii, y�netenleri dinlemenin
de do�ru oldu�u fikrindesin, de�il mi?"
"Evet."
"Peki, acaba kentlerin ba��nda bulunanlar hi� yan�lmazlar m�? Yoksa onlar�n da
yan�ld��� olur mu?"
"Onlar da bazen yan�labilirler" dedi.
"Demek ki, yasa koymaya giri�tiler mi, baz�lar�n� do�ru, baz�lar�n� yanl�
koyabilirler, de�il mi?"
"�yle san�r�m?"
"Tabii, do�ru yasa koymak kendi i�lerine geleni, yanl� yasa koymak da kendi
i�lerine gelmeyen yasalar� koymakt�r diyeceksin; de�il mi?"
"�yle."
"Ama nas�l bir yasa koyarlarsa koysunlar, y�netilenler ona uymal�d�r, do�ru olan
budur."
"Ku�ku yok."
"Demek ki, s�zlerine bak�l�rsa, do�ru olan �ey yaln�zca g��l�n�n i�ine geleni
yapmak de�il, kar��t�n� da, yani i�ine gelmeyeni de yapmakt�r."
"Senin s�ylediklerini san�r�m. Ama konuyu daha iyi ara�t�ral�m. S�yle, anla�mam�
m�yd�k? Y�netenlerin y�netilenlere, �unu bunu yapmay� buyururken, bazan kendi
ger�ek ��karlar�n�n ne oldu�unda yan�ld�klar�, fakat y�netilenlerin ba�takilerin
emrini yerine getirmelerinin do�ru oldu�u �zerinde anla�mam� m�yd�k."
"�yleyse �unu da bil ki, y�netenler kendilerine zararl� olan �eyler buyururlarsa,
sen de bu buyruklar�n yerine getirilmesini do�ru buluyorsan, demek ki y�netenlerin
ve g��l�lerin i�ine gelmeyeni de yapman�n do�ru oldu�unu kabul etmi� oluyorsun.
�te o zaman bundan ��yle bir sonucun ��kmas� gerekmez mi? Senin s�ylediklerinin
kar��t�n� yapmak do�ru olmaz m�? ��nk� g�r�yorsun ki g��s�zlerin zarar�na olan bir
�ey emrediliyor."
Kleitophon da, "Tabii, sen ona tan�kl�k edersen" diye s�ze at�ld�.
"�yi ama, Kleitophon; o, �unu da, yani g��l�n�n i�ine gelenin do�ru oldu�unu da
s�ylemi�ti. Bu iki s�zle, g��l�lerin bazan kendileri i�in zararl� olan �eyleri
g��s�zlere, y�netim alt�nda olanlara buyurduklar�n� da kabul etmi�ti. Bunlar�
kabul etti�ine g�re, g��l�n�n i�ine gelmeyen �ey de g��l�n�n i�ine gelen �ey kadar
do�rudur."
Kleitophon "�yi ama, Thrasymakhos 'g��l�n�n i�ine gelen �ey' demekle g��l�n�n
i�ine gelir sand��� �ey demek istiyordu; g��s�zler bunu yapmal�d�r, do�ruluk da
budur, diye iddia etmi�ti" dedi.
Polemarkhos da "Peki ama, daha �nce b�yle bir �ey s�ylenmedi" dedi.
"Zarar� yok, Polemarkhos! Thrasymakhos bunu b�yle s�yl�yorsa, b�yle kabul edelim"
dedim.
"Yok, yok! dedi. Ben yan�lana, tam yan�ld��� anda g��l� der miyim?"
"Elbette" dedi.
"Demek ki sen, sorular�m�, sana tart�mada bir oyun oynamak i�in k�t� niyetle
sordum san�yorsun, �yle mi?"
"Eminim, �yledir"; dedi, "ama bir �ey elde edemeyeceksin; ��nk� ne oyununu benden
gizleyebiliyorsun, ne de -gizleyemedi�in i�in- beni s�z�n�n g�c�yle
yenebiliyorsun."
"Ey mutlu Thrasymakhos!" dedim, "ben buna giri�mem bile. Ama, b�yle bir �ey bir
daha ba��m�za gelmesin diye �unu s�yle: Hem y�netici, hem g��l� olan insan� ne
anlamda anl�yorsun? Herkesin anlad��� gibi mi, yoksa tam anlam�yla m�? Tam
anlam�yla anl�yorsan, o, demin dedi�in gibi, �yle bir adamd�r ki, g��l� oldu�u
i�in, g��s�z�n onun i�ine geleni yapmas� do�rudur."
"Tam anlam�nda, tam anlam�yla bir y�netici demek istiyorum", dedi. "Bunun �zerinde
oyna, s�zlerimi �evir. Senden aman dilemiyorum; ama bir �ey yapamayacaks�n?"
"Sen beni o kadar deli mi san�yorsun? Ben hi� aslan� k�rkmaya (22), Thrasymakhos'a
oyun oynamaya kalk��r m�y�m?"
"Yeter", dedim, "bu konuyu kapatal�m. �imdi sen s�yle bana: O senin daha �nce
s�z�n� etti�in 'tam anlam�yla hekim nedir? Para toplayan biri mi, yoksa hastalara
bakan biri mi? Ama ger�ekten hekim olan hekimi anlat!"
"Gemicilerin ba��d�r."
"Demek gemide seyahat etti�i hesaba kat�lmamal�, ona 'bir gemici' dememeli; ��nk�
ona, denizde seyretti�inden de�il, sanat�ndan ve gemicilerin ba��nda oldu�undan
�t�r� kaptan denir."
"Do�ru."
"Bunlar�n her birinin i�ine yarayan bir �ey yok mudur dersin?"
"Var tabii."
"Hatta sanat da herkesin i�ine yarayan� aray�p onu sa�lamak i�in do�mu� de�il
midir?"
"Peki, her sanat�n, m�kemmel olman�n d��nda, i�ine yarayan ba�ka bir �ey var
m�d�r?"
"�unu: �rne�in bana, 'bedene beden olmak yeter mi, yoksa ba�ka �eye ihtiyac� var
m�?' diye sorsan, ��yle bir cevap veririm: 'Herhalde ba�ka �eye ihtiyac� var ki
hekimlik sanat� bulunmu�; ��nk� beden aciz bir �eydir ve ona yaln�zca beden olmak
yetmez. �te bu sanat onun i�ine gelenleri, yani ona yarayan �eyleri sa�lamak i�in
meydana getirilmi�tir.' B�yle s�ylemekle sence do�ru mu s�yl�yorum, yoksa yanl�
m�?"
"Do�ru" dedi.
"Peki sonra, hekimli�in kendisi de aciz midir? Yahut ba�ka herhangi bir sanat�n
ayr�ca bir g�ce ihtiyac� olabilir mi? �rne�in g�ze g�rme, kula�a i�itme g�c�
gereklidir; bu y�zden de g�z�n ve kula��n, kendilerine yararl� olan� ara�t�racak
ve sa�layacak bir sanata ihtiya�lar� vard�r. Peki sanatlarda da �yle midir?
Sanat�n kendisinde bir eksiklik var m�? Her sanat�n kendi i�ine geleni ara�t�racak
ba�ka bir sanata, bu ara�t�ran�n da bir �tekine ihtiyac� var m�d�r? Bunun sonu
gelmez mi? Yoksa kendine yararl� olan� kendi mi sa�lar? Yetersizli�ini gidermek
i�in kendine de, ba�ka bir sanata da ihtiyac� yoktur, ��nk� sanatta hi�bir
yetersizlik, hi�bir kusur yoktur, de�il mi? Sanat�n da, kendi alan�ndaki �eyden
ba�ka bir �eyin yarar�na olan� ara�t�rmas� gerekmez mi? Bir sanat, sa�lam olduk�a,
yani b�t�n olarak �z�n� koruduk�a, kusursuz ve saf de�il midir? Sorunu demin
konu�tu�umuz 'tam anlama' g�re ara�t�r da s�yle: B�yle midir, yoksa de�il midir?"
(23)
"B�yledir san�yorum."
"O halde hekimlik hekimli�in yarar�na olan� de�il, bedenin yarar�na olan� g�zetir"
dedim.
"Evet" dedi.
"Binicilik binicili�in yarar�na olan� de�il, atlar�n yarar�na olan� g�zetir. Bir
sanat da, kendi hi�bir ihtiyac� olmad���ndan, kendinin de�il, sanat� oldu�u �eyin
yarar�na olan� g�zetir."
"... O halde hi�bir bilgi �st�n olan�n i�ine geleni de�il, kendi y�netimi alt�nda
bulunan�n, yani g��s�z�n yarar�na olan� g�zetir ve emreder" dedim.
Sonunda dedi�ime geldi, ama �nce kar�� gelmek istemi�ti. Raz� olunca, "O halde
hi�bir hekim, hekim olduk�a, hekimin yarar�n� g�zetmez, hastan�n yarar�n� g�zetir,
emreder; de�il mi? Nitekim ger�ek anlamda hekim olan�n, bir t�ccar olmay�p
bedenlere bakan bir insan oldu�unda anla�m�t�k; yoksa anla�mam� m�yd�k?" dedim.
"Anla�m�t�k."
"Evet."
"O halde b�yle bir kaptan, yani y�neten biri, kaptan�n yarar�n� de�il, tayfan�n,
yani y�netilenin yarar�n� g�zetecek, emredecektir."
"Demek ki, Thrasymakhos, hi�bir kimse, y�netici olduk�a hi�bir y�netimde kendi
yarar�n� g�zetmez. U�runda �al�t���, y�netilen ki�ilerin yarar�n� g�zetir ve
emreder. Ve bu adam ne s�ylerse, ne yaparsa, bu hedefle -yani y�netilenin yarar�na
uygun olan� g�zeterek- s�yler ve yapar."
"Bu da ne!" dedim. "Bunlar� soraca��na, cevap vermen daha iyi olmaz m�yd�?"
"Olmazd�, ��nk� s�tninen senin s�m���n� g�remiyor, �ok ihtiyac�n oldu�u halde,
burnunu silmiyor. Be�endin mi, i�te koyunlarla �oban� ay�rt edemiyorsun."
Thrasymakhos bunlar� s�yleyerek, bir y���n s�z� bir nat�r gibi kulaklar�m�za bol
bol d�kt�kten sonra, �ekilip gitmek niyetindeydi; ama orada bulunanlar onu
b�rakmad�lar, kalmaya ve s�ylediklerinin incelenmesini kabule zorlad�lar. Ben de
�ok rica ettim ve "Ulu Thrasymakhos," dedim, ortaya b�yle bir sorun att�ktan
sonra, bu sorunun senin iddia etti�in gibi mi, yoksa ba�ka t�rl� m� oldu�unu
yeterince ��retmeden veya ��renmeden mi gitmek istiyorsun? Ya�ad�k�a izlememiz
gereken, izledi�imizde bize iyi bir ya�am sa�layacak olan�n ne oldu�unu anlatmaya
giri�mekle basit bir i� mi ele ald�n san�yorsun?"
"Zeus hakk� i�in! Bunu yapma. Ama her �eyden �nce s�zlerini de�i�tirme,
de�i�tireceksen de, bunu a��k�a yap ve bizi aldatma. �imdi, biraz �nceki s�zler
�zerinde dural�m: G�r�yorsun ki ilkin ger�ekten hekim olan� anlatt���n halde,
Thrasymakhos, sonradan ger�ek �oban hakk�nda verdi�in tan�ma ba�l� kalmaya gerek
g�rmedin. �oban olmak s�fat�yla �oban�n, koyunlar�n�n iyili�ini d��nen bir �oban
gibi de�il de, bo�az�na d�k�n bir adam gibi ziyafette iyi yiyebilmek i�in, yahut
da bir ticaret adam� gibi koyunlar�n� satabilmek i�in onlar� g�zetti�ini
san�yorsun. Oysa �oban, ba��nda bulundu�u s�r�ye en b�y�k iyili�i nas�l
sa�layaca��n� d��n�r, ba�ka tasas� da yoktur; ��nk� �obanl�k sanat�, �z�nden bir
�ey kaybetmedik�e kendi ihtiya�lar�n� kusursuz olacak kadar, yeterince sa�lam�t�r.
Bunun gibi �u nokta �zerinde de anla�mam�z gerekti�ini san�yordum: Her y�netim,
y�netim olarak ister devlet ya�am�nda olsun, ister tek insan�n ya�am�nda olsun,
bir ba�kas�n�n iyili�ini de�il, ancak y�netti�i ve bak�m�n� �zerine ald��� �eyin
iyili�ini g�zetir. Sen kentleri y�netenlerin, ger�ekten y�netenlerin bu i�i seve
seve yapt�klar�n� m� san�yorsun?"
"�yleyse, her bir sanat�n bize sa�lad��� yarar ayn� de�il, ba�ka ba�kad�r. �rne�in
hekimlik sa�l���m�z� korur, kaptanl�k denizlerde g�venli�imizi sa�lar; �tekiler
i�in de b�yle de�il midir?"
"Evet."
"�yleyse �cret alma sanat� (24) da �cret sa�lar, de�il mi? ��nk� onun ba�ar�s�
bundad�r; yoksa sence hekimlikle kaptanl�k bir midir? Ya da, demin �nerdi�in gibi,
biri kaptanl�k yapar da, denizlerde sefere ��kmak ona yarad��� i�in sa�l��� yerine
gelirse, sen bu y�zden onun sanat�na hekimlik demeyi daha do�ru mu bulacaks�n?"
"Hay�r."
"Biri �cret al�rken sa�l��� d�zelirse, gene de �cret alma sanat�na hekimlik
diyemezsin, san�r�m."
"Tabii diyemem."
"Ya sonra? Biri hastaya bakar da �cret al�rsa, hekimli�e �cret alma sanat� m�
dersin?"
"Hay�r."
"Demek her sanat kendine g�re ayr� bir yarar sa�lar. Bunda anla�t�k m�?"
"O halde b�t�n sanat sahiplerinin ortak bir yarar� varsa, ku�kusuz bunu ayr�ca
ortak bir �eyi kullanmakla edinirler."
"�yle g�r�n�yor."
"�te biz de diyoruz ki, sanat sahiplerinin �cret alarak yarar sa�lamalar�,
kendilerinin ayr�ca �cret sanat�yla u�ra�malar�ndan ileri geliyor."
Bunu g��l�kle kabul etti.
"Demek oluyor ki, her sanat sahibi o yarar�, yani �cret almay�, kendi sanat�ndan
��karmaz. Noktas� noktas�na ara�t�racak olursak hekimlik sa�l�k, �cret alma sanat�
ise �cret sa�lar. Ev kurma sanat�, ev; �cret alma sanat� ise ona e� olarak �cret
sa�lar; �tekiler de b�ylece kendi i�ini g�r�r ve ba��nda bulundu�u �eye yararl�
olur. Ama sanat sahibine ayr�ca bir �cret verilmeyecek olursa, o sanat�ndan
faydalanabilir mi?"
"Sanmam" dedi.
"Bence olur."
"Sen en iyi insanlar�n �creti nedir bilmiyorsun," dedim. "En de�erli kimseler
y�neticili�e raz� olduklar� zaman, i�te o �cret i�in y�netirler. Yoksa �erefe,
paraya d�k�n olman�n ay�p say�ld���n�, ger�ekten de �yle oldu�unu bilmiyor musun?"
"�te bu y�zden iyiler, ne para i�in y�netmeye raz� olurlar, ne de �eref i�in;
��nk� y�netmelerine kar��l�k �cret isteyecek olurlarsa, kendilerine ' �cret
k�lesi' derler diye korkarlar. Y�netim mevkiinden faydalanarak gizlice para
�ekecek olurlarsa, 'h�rs�z' derler diye korkarlar. �eref i�in de raz� olmazlar;
��nk� �erefe d�k�n de�ildirler. Bu y�zden y�netimi �zerlerine almak i�in
kar��lar�nda bir zor, bir ceza bulunmas� gerekir. Belki bu y�zden, bir insan�n
y�neticilik i�ine kendili�inden, zorlanmay� beklemeden at�lmas� ay�p say�lm�t�r.
Cezan�n en b�y��� de, kendimiz y�netmek istemedi�imiz zaman, daha k�t� biri
taraf�ndan y�netilmemizdir. Bence de�erli insanlar y�nettikleri zaman, i�lerinde
bu korkuyla y�netirler. �te o zaman bir nimete konmak, rahatlar�n� sa�lamak i�in
de�il, y�netimi emanet edecek kendilerinden daha iyi veya kendilerine e� kimseler
bulamad�klar�ndan ister istemez y�netimi �zerlerine al�rlar; ��nk� sadece iyi
insanlarla dolu bir kent kurulabilseydi, insanlar herhalde �imdiki gibi y�netmek
i�in de�il, y�netmemek i�in u�ra��rlard�. Hem o zaman ger�ek y�neticinin ger�ekte
kendi i�ine geleni de�il, y�netilenin i�ine geleni g�zeten bir adam oldu�u belli
olurdu. �yle ki, ak�ll� bir adam ba�kas�na yararl� olmak i�in zahmete
katlanmaktansa, ba�kas�ndan yarar g�rmeyi ye�lerdi. K�saca, Thrasymakhos, 'do�ru
g��l�n�n i�ine gelendir' s�z�n� hi� de kabul etmem. Fakat bunu bir dahaki sefere
de inceleyebiliriz. Hem Thrasymakhos'un az �nce s�yledi�i s�z bana �ok daha �nemli
g�r�n�yor: Do�ru olmayan�n hayat� do�rununkinden daha iyiymi�. Sen, Glaukon, iki
fikirden hangisini se�iyorsun? Hangisini ger�e�e daha uygun buluyorsun?"
"Ben, do�ru ki�inin ya�am� daha iyidir, diyorum" dedi.
"Az �nce Thrasymakhos'un, do�ru olmayan ki�inin ya�am�nda nice nimetler say�p
s�ralad���n� i�ittin mi?"
"Elimizden gelirse, bir yolunu bulal�m da, s�yledi�inin do�ru olmad���na onu
inand�ral�m, ister misin?"
"�imdi bak," dedim. "Onun s�z�ne kar��l�k olarak, do�ru olman�n b�t�n nimetlerini
say�p uzun s�zler s�ylersek, o da bir daha s�z al�r; biz de gene uzun s�zlere
giri�irsek, o zaman nimetleri saymak ve her birimizin ne kadar sayd���n� �l�mek
gerekecek; hem de karar verecek hakemlere ihtiyac�m�z olacak. Ama konuyu deminki
gibi, birbirimizle uyu�arak ara�t�r�rsak, ayn� zamanda hem hakem, hem avukat
oluruz."
"Do�rudur" dedi.
"�kincisini" dedi.
"Haydi �yleyse, Thrasymakhos," dedim. "Ba�tan ba�layal�m, sen de cevap ver. Ger�ek
e�rilik, ger�ek do�ruluktan daha elveri�li midir dersin?"
"Elbette."
"A iki g�z�m, �yle olsayd�, e�rilik elveri�lidir, do�ruluk elveri�li de�ildir der
miydim?"
"Evet, tam anlam�yla e�rilik edebilenler; kentleri de, uluslar� da altetmeye g�c�
yetenler uslu ve iyidirler; halbuki sen belki yankesicilerden s�z etti�imi
san�yorsun. Elbette bu gibi i�ler de gizli kald�k�a yarar sa�lar. Ama demin
s�ylediklerimin yan�nda onlardan s�z etmeye de�mez" dedi.
"Evet, evet," dedim. "Ne demek istedi�ini anlam�yor de�ilim, ama bir �eye
�a��yorum: E�rili�e iyili�in, uslulu�un; do�rulu�a da kar��tlar�n�n yan�nda yer
vermene."
"� �etinle�iyor dostum" dedim. "Buna verilecek cevap art�k kolay bulunamaz; ��nk�
e�rili�in elveri�li oldu�unu ileri s�rmekle beraber ba�ka baz� kimseler gibi sen
de onun k�t� ve ay�p oldu�unu kabul etseydin, s�yleyecek s�z bulur, di�erlerinin
kan�s�na ba�vururdum. Ama �imdi madem ki e�rili�i iyili�in, uslulu�un s�ras�na
koymaktan bile �ekinmedin, besbelli ki onun hem g�zel, hem g��l� oldu�unu
s�yleyeceksin ve bizim do�rulu�a y�kledi�imiz �zelliklerin hepsini ona
y�kleyeceksin."
"As�l d��ncem olsun olmas�n, sana ne," dedi. "Sen yaln�z s�z� ��r�tmeye bak."
"Evet, bana ne, dedim. Ama sen bir de �una cevap vermeye �al�; do�ru adam sence
herhangi bir i�te do�ru adam� a�mak ister mi?"
"Do�ru olmayan� a�mak isteyebilir mi, onu a�may� do�ru bulur mu, yoksa bulmaz m�?"
"Ben bunu sormuyorum ki... dedim. Do�ruyu de�il, do�ru olmayan� a�mak ister mi,
onu a�may� do�ru bulur mu diye soruyorum."
"Ya do�ru olmayan adam, do�ruyu ve do�ru i�te do�rulu�u a�mak ister mi?
"Demek ki do�ru olmayan, hem do�ru olmayan adam�, hem de do�ru olmayan i�te
e�rili�i a�acak ve kendisi herkesten fazla �ey elde etsin diye u�ra�acak, �yle
mi?"
"�yledir" dedi.
"O halde ��yle diyelim," dedim. "Do�ru olan kendine benzeyeni de�il, benzemeyeni
a�mak ister; do�ru olmayan ise, hem kendine benzeyeni, hem de benzemeyeni a�maya
�al��r."
"Do�ru olmayan iyiye, ustaya benzer; do�ru olan benzemez, de�il mi?"
"Ku�kusuz, �yle olan kendisi gibi olanlara benzer; �yle olmayan benzemez."
"G�zel; demek her birinin benzedi�i kimseler ne ise, kendisi de odur. (25)"
"Neyse, Thrasymakhos, sen baz� kimselere m�zikten anlar, baz�lar�na anlamaz der
misin?"
"Derim."
"Biri usta oldu�u i�lerde iyidir, �teki acemi oldu�u i�lerde k�t�d�r, de�il mi?"
"Evet."
"Peki, sence dostum, m�zikten anlayan adam lyras�n�n sesini d�zeltirken m�zikten
anlayan ba�ka birini tellerin gerilmesi veya gev�etilmesinde a�mak ister mi? Daha
�ok �ey elde ederim der mi?"
"Hay�r, sanmam."
"Evet, herhalde."
"Peki, hekim hastan�n yiyece�ini, i�ece�ini se�erken hekimi veya hekimli�i bir
�eyde a�mak ister mi?"
"�stemez."
"Bak bakal�m, her bilgi ve her bilgisizlik alan�nda bir bilgili yapt���nda veya
s�yledi�inde ba�ka bir bilgiliyi a�mak ister mi, yoksa ayn� i�te benzerinin elde
etti�ini elde etmekten memnun olur mu?"
"Belki ister."
"Usludur."
"Uslu olan iyi de�il midir?"
"�yidir."
"O halde iyi ve uslu olan, kendine benzeri de�il, benzemeyeni, kar��t olan� a�mak
isteyecek."
"Ama k�t� ve bilgisiz olan, hem benzerini, hem de kar��t�n� a�mak isteyecek."
"Besbelli" dedi.
"Do�ru olmayan adam bizce kendine benzeyeni de, benzemeyeni de a�mak ister, de�il
mi, Thrasymakhos? Yoksa �yle demedin mi?"
"Ama do�ru adam kendine benzeyeni de�il, kendine benzemeyeni a�mak isteyecek de�il
mi?"
"Evet."
"�yleyse do�ru adam usluya, iyiye; e�ri adam k�t�ye, bilgisizli�e benzer."
"Olabilir."
"Evet."
"En sonda do�runun iyi ve uslu, e�rinin bilgisiz ve k�t� oldu�u meydana ��kt�."
Thrasymakhos b�t�n bunlar� kabul etti, ama �yle benim �imdi anlatt���m gibi
kolayca de�il; ancak onu s�r�kledi�im i�in, g��l�kle kabul etti. Koca koca ter
damlalar� d�k�yordu; zaten hava da pek s�cakt�. Hem o g�n ben, �nce hi� g�rmedi�im
bir �eyi, Thrasymakhos'un k�pk�rm�z� kesildi�ini g�rd�m. Biz b�ylece, do�ruluk,
iyilik ve usluluktur; e�rilikse k�t�l�k ve bilgisizliktir diye anla�t�ktan sonra:
"Peki," dedim, "biz bunu b�yle ba�lam� olal�m; ama e�rili�in g��l� oldu�unu
s�ylemi�tik, hat�rl�yorsun ya, Thrasymakhos?"
"Nas�l olsa beni konu�turmuyorsun, hi� olmazsa cevab�m ho�una gitsin. Daha ne
istiyorsun?"
"Sor."
"�te ben s�z� s�ras�yla incelememiz i�in, demin sordu�umu gene soruyorum:
E�rili�in kar��s�nda do�ruluk nas�l bir �eydir? Ger�i bir aral�k, e�rili�in
do�ruluktan daha becerikli, daha g��l� oldu�u s�ylenmi�ti, ama �imdi do�rulu�un
usluluk ve iyilik oldu�unu kabul ediyorsak, �u bellidir ki do�ruluk, bilgisizlik
oldu�unu s�yledi�imiz e�rilikten daha g��l�d�r; bunu herkes bilir. Ama ben,
Thrasymakhos, ara�t�rmam� bu sade �ekilde de�il, ��yle yapmak istiyorum: e�ri
olan, ba�ka kentleri haks�zca esir etmeye kalk�an, esir etmi� olan, hatta
bir�o�unu boyunduruk alt�nda tutan bir kent yok mudur, ne dersin?"
"Var derim, hem de bunu en iyi, yani e�rili�i tam olan kent yapar" dedi.
"Anl�yorum; demin de s�yledi�im buydu," dedim. "Ama dikkatimi �eken bir �ey var:
Ba�ka bir kente h�kim olan kent, acaba bu g�c�n� e�rilikle mi koruyacakt�r, yoksa
do�rulukla m� korumak zorunda kalacakt�r."
"E�er daha �nce senin dedi�in gibi, do�ruluk usluluksa, do�rulukla," dedi; "yok
benim dedi�im gibiyse, e�rilikle."
"Ba��nla 'evet', 'hay�r' demekle kalmad���na, g�zel g�zel cevap verdi�ine �ok
memnun oluyorum, Thrasymakhos."
"'�yi ediyorsun. Ama, haydi biraz daha yaran da s�yle: Bir kent, bir ordu,
haydutlar, h�rs�zlar ve do�ru olmayan bir hedefe birlikte y�r�yen ba�ka neler
varsa, bunlar biribirlerine e�rilik edecek olurlarsa, bir i� g�rebilirler mi,
dersin?"
"Hay�r" dedi.
"�al��rlar, tabii."
"�ok iyi davran�yorsun, dostum. �unu da bana s�yle: e�rili�in i�i, bulundu�u
herhangi bir yerde kin yaratmaksa; h�r insan olsun, k�le olsun, onlar�
birbirlerinden nefret ettirmez mi, aralar�na ge�imsizlik sokmaz m�, onlar�
birlikte �al�amayacak hale getirmez mi?"
"Getirir elbette."
"Ya e�rilik iki ki�ide olursa? Aralar� a��lmayacak m�, birbirlerinden nefret
etmeyecekler mi, do�ru insanlara oldu�u kadar birbirlerine de d�man
kesilmeyecekler mi?"
"Elbette" dedi.
"Peki, yaman dostum, e�rilik bir tek insandaysa, kendi g�c�n� yok eder mi dersin?
Yoksa oldu�u gibi kal�r m�?"
"Demek e�rili�in �yle bir g�c� oldu�u g�r�l�yor ki, nerede bulunursa bulunsun, bir
kentte, bir soyda, bir orduda veya ba�ka herhangi bir toplulukta, onun etkisiyle
bu topluluk �nce i� g�remez hale gelir, sonra kendine de, kendine kar��t olan her
�eye ve do�ruya da d�man kesilir."
"Evet."
"Tek bir ki�ide de bulunsa, etkisi ayn�d�r, ��nk� bu onun do�as�d�r san�r�m. �nce
etkisi alt�nda kalan insan kendi kendisiyle uyumsuzlu�a d�t���nden i� g�remez hale
gelir. Sonra kendi kendine de, do�ru insanlara da d�man olur; de�il mi?"
"�yledir."
"�yledirler diyelim."
"Demek ki e�ri insan tanr�lar�n da d�man� olur, Thrasymakhos; ama do�ru insan
onlar�n dostudur."
"Bu s�zlerin tad�n� doya doya ��kar!" dedi. "�ekinme! Nas�l olsa ben kar��
gelmeyece�im: Bu arkada�lar�n d�manl���n� kazanmak istemiyorum."
"Haydi �yleyse," dedim, "ziyafetin sonlar�nda da beni memnun et, �nceki gibi cevap
ver; ��nk� do�ru insanlar�n daha uslu, daha iyi, i� g�rmekte daha becerikli
olduklar�ndan ku�ku duymuyoruz. E�ri insanlar�n ise, birlikte i� g�rmek hi�
ellerinden gelmez. Ama bunlar da bazen, �al��p �abalayarak, hep birlikte bir i�
g�rebilirler diyoruz, ama bununla pek de do�ru bir �ey s�ylemi� olmuyoruz; ��nk�
onlar b�sb�t�n e�ri olsalard�, birbirlerini esirgemezlerdi; onlarda, d�man
olduklar� kimselere k�t�l�k ederken, ayn� zamanda birbirlerine de k�t�l�k
etmelerinin �n�ne ge�en, onlar� hedeflerine eri�tiren do�ruluk gibi bir �ey
bulundu�u meydandad�r. Onlar e�ri i�lere at�ld�klar�nda kendilerini e�rili�e yar�
kapt�rm�lard�r; ��nk� b�sb�t�n k�t� ve a��r� derecede e�ri insanlar, i� g�rmekten
de acizdirler -bunun b�yle oldu�unu g�r�yorum: Sen demin yan�lm�s�n- .Do�rular�n,
-bunu sonradan ara�t�r�r�z demi�tik ya- e�rilerden mutlu olup olmad�klar�n�, daha
iyi bir �m�r s�r�p s�rmediklerini ara�t�rmak gerekir. Bu s�zlerimiz mutlu
olduklar�n� bence zaten ortaya ��karm�t�r; ama ne de olsa, konuyu daha iyi
ara�t�rmal�y�z: biz rasgele bir konudan de�il, nas�l ya�amak gerekti�inden s�z
ediyoruz."
"Ara�t�r bakal�m."
"Var."
"Peki, bir at�n veya herhangi bir hayvan�n i�ini, yaln�zca onunla g�r�len veya
onunla en iyi g�r�len bir i� diye kabul edebilir misin?
"Anlam�yorum."
"Tabii g�remem."
"Olamaz."
"Bu i�ler onlar�n i�idir demek do�ru olmaz m�?"
"G�zel; bir �z�m k�t���n� bir kamayla, bir b��akla ve daha bir�ok aletle
kesebilirsin, de�il mi?"
"Keserim."
"Ama k�t�k her halde en iyi, bu i� i�in yap�lm� ba� b��a��yla kesilir."
"�yledir."
"Elbette deriz."
"Demin 'herhangi bir �eyin i�i, yaln�zca kendinin ba�arabilece�i veya �tekilerin
hepsinden daha iyi ba�arabilece�i i� de�il midir?' diye sordu�um soruyu �imdi daha
iyi anlam�s�nd�r."
"Peki," dedim, "kendine bir i� d�en herhangi bir �eyin bir de iyili�i oldu�una
inanm�yor musun? �nce s�ylediklerimize d�nelim: G�zler bir i� g�r�r diyebilir
miyiz?"
"Deriz."
"O da vard�r."
"Vard�."
"�yili�i de var."
"B�yle."
"Dur bakal�m, ya g�zlerde kendilerine has olan iyilik yerine k�t�l�k varsa, onlar
i�lerini ba�arabilirler mi?"
"B�rak, onlar�n iyili�i ne ise o olsun... Ben daha bunu sormuyorum ki! Ben sana i�
g�ren ne varsa, i�ini kendine has olan iyilikle iyi, k�t�l�kle k�t� m� g�r�r diye
soruyorum."
"Kendilerine has olan iyilikten yoksun kulaklar i�lerini hi� ba�arabilirler mi?
"Ba�aramazlar."
"Haydi �yleyse, �imdi de �unu incele: Ruhun d�nyada ba�ka hi�bir �eyin
yapamayaca�� bir yetisi vard�r: ilgilenmek, y�netmek, karar vermek ve buna benzer
�eyler.. B�t�n bu i�leri ruhtan ba�ka bir �eye y�klemeye hakk�m�z olabilir mi? Bu
yetiler ruhtan ba�ka bir �eye hast�r diyebilir miyiz?"
"Diyemeyiz."
"Elbette deriz."
"O halde, Thrasymakhos, ruh kendine has g�c�nden yoksun olunca i�lerini iyi
g�rebilir mi, g�remez mi?"
"G�remez."
"�yleyse, k�t� bir ruhun y�netimi de, ilgisi de k�t� olur; oysa iyi bir ruh b�t�n
bu i�leri iyi yapar."
"Bu kesin."
"Evet, demi�tik."
"O halde do�ru ruh ve do�ru insan iyi, e�ri insan k�t� ya�ar."
"Tabii."
"�yle olsun."
"Elbette."
"O halde, mutlu Thrasymakhos, e�rilik hi�bir zaman do�ruluktan daha elveri�li
olamaz."
"Bu s�zler, Bendis �enliklerinde sana bir ��len olsun Sokrates" dedi.
"Bu ��leni bana sen verdin Thrasymakhos," dedim. "��nk� yumu�ad�n ve �fken yat�t�.
Ama bu ��len senin y�z�nden de�il, benim y�z�mden pek de g�zel olmad�. �nlerine
��kar�lan yemekleri kapay�m derken, hi�birinin tad�n� alamayan oburlar gibi, ben
de galiba as�l ara�t�rd���m�z�, yani do�rulu�un ne oldu�unu ��renmeden, i�i yar�da
b�rak�p do�rulu�un k�t�l�k m�, bilgisizlik mi, yahut da bilgi ve iyilik mi
oldu�unu ara�t�rmaya kalk�t�m. Sonra s�z, do�ruluk e�rilikten daha yararl�d�r
fikrine d�n�nce, �teki fikri b�rakmaktan kendimi alamad�m. Ve sonunda
konu�mam�zdan hi�bir �ey ��renemedim; ��nk� do�runun ne oldu�unu bilmedik�e,
do�rulu�un bir iyilik olup olmad���n�; kendisinde do�ruluk bulunan�n bahts�z veya
bahtl� olup olmad���n� nas�l kestirebilirim!"
DEVLET
II
"O halde istedi�ini yapm�yorsun. S�ylesene bana; sence, verdi�i sonu�lara hi�
bakmadan, kendi i�in sevdi�imiz, elimizde bulunmas�n� istedi�imiz bir 'iyi �ey'
var m�d�r? �rne�in sevinmek gibi, ya da zarars�z olan ve sonras� i�in de sevin�ten
ba�ka bir �ey vermeyen hazlar gibi..."
"Peki, hem kendi i�in, hem verdi�i sonu�lar i�in sevdi�imiz �eyler de var m�d�r?
�rne�in ak�ll� olmak, g�rmek, sa�l�kl� olmak...Bu gibi �eyler, san�r�m, her iki
bak�mdan ho�umuza gider."
"Evet" dedim.
"Bana kal�rsa, en g�zelinden; mutlu olmak isteyen kimselerin, hem kendi i�in, hem
verdi�i sonu�lar i�in sevmesi gereken �eylerden sayar�m."
"Ama �o�u b�yle d��nmez, do�rulu�u zahmetli i�lerden sayar. Derler ki do�rulu�a
do�ruluk oldu�u i�in de�il, -��nk� o zordur, zor oldu�u i�in de ondan
ka��nmal�d�r- gelir sa�lad��� i�in, insanlar aras�nda �n kazand�rd��� i�in heves
etmeli."
"Haydi, �yleyse, beni de bir dinle, belki fikrini de�i�tirirsin; ��nk� bence,
Thrasymakhos'u vaktinden �nce y�lan gibi b�y�ledin, ama do�rulukla e�rilik
hakk�nda ileri s�r�len fikirler beni hen�z doyurmad�. Mesleklerin getirilerini,
verdikleri sonu�lar� bir yana b�rakal�m; her biri nedir, ruhun i�inde kendi ba��na
bulunurken her birinin g�c� nedir? Senden bunlar� ��renmeye can at�yorum. Bir
diyece�in yoksa i�e ��yle ba�layaca��m: Thrasymakhos'un s�z�n� bir daha ele al�p,
ilk olarak do�rulu�un herkes�e ne oldu�unu, nereden do�du�unu s�yleyece�im; ikinci
olarak do�rulu�u uygulayan herkesin onu, 'iyi �ey'dir diye de�il, ka��n�lmaz bir
�ey diye, istemeyerek uygulad���n�; ���nc� olarak b�yle yapmakla hakl� olduklar�n�
s�yleyece�im. ��nk� sonunda e�ri adam�n hayat� do�rununkinden �ok daha iyidir
derler. Ben bu fikirde de�ilim Sokrates, ama ne yoldan gidece�imi �a��rd�m.
Thrasymakhos'un, ondan ba�ka binlerce ki�inin s�zlerini duya duya kafam �i�ti;
halbuki kimsenin do�ruluktan istedi�im gibi s�z etti�ini, do�ruluk e�rilikten daha
iyidir dedi�ini duymad�m. Do�rulu�un kendisinin, kendi i�in �v�ld���n� duymak
isterim. Bunu senden duyabilece�imi umar�m. Bunun i�in var g�c�mle e�ri adam�n
hayat�n� �vece�im; b�ylece e�rili�i ne �ekilde k�t�lemeni, do�rulu�u da ne �ekilde
�vmeni istedi�imi g�receksin. Ama bak bakal�m bu s�ylediklerim ho�una gidiyor mu?"
"Elbette gidiyor," dedim, "akl� ba��nda bir adam�n s�ks�k s�ylemekten, dinlemekten
daha �ok ho�land��� ba�ka bir konu var m�d�r?"
"S�z�n� etti�imiz bu iki adam�n hayatlar� hakk�nda h�k�m vermeye gelince, do�rular
aras�nda en do�ruyu, e�riler aras�nda en e�riden ay�r�p ikisini kar��la�t�r�rsak,
tam bir h�k�m verebiliriz; yoksa veremeyiz. Ama bu ayr�m nas�l olmal�? ��yle:
E�rinin e�rili�ine, do�runun do�rulu�una dokunmayal�m; birini tam e�ri, �tekini
tam do�ru bir insan olarak alal�m, kendi alan�na koyal�m. �nce e�ri adam becerikli
sanat sahipleri nas�l davran�rsa �yle davrans�n. Nas�l ki usta bir kaptan veya bir
hekim, sanat�nda yapamayaca�� �eyleri yapabilece�i �eylerden ay�rt edip
yapabileceklerini ele al�r, �tekileri b�rak�r -hatta bir i�te yan�lsa bile,
yanl��n� d�zeltmeye g�c� yeter- ayn� �ekilde e�ri adam da, tam e�ri bir adam olmak
istiyorsa, ustaca haks�zl�k edip kendini ele vermemeli; ama yakalan�rsa,
beceriksizin biridir deyip ge�meli; ��nk� e�rili�in en y�ksek derecesi, do�ru
olmay�p do�ru g�r�nmektir. Tam e�ri olana tam geli�mi� bir e�rilik vermeli, hatta
o en b�y�k haks�zl�klar� i�lerken en b�y�k do�rulu�un verdi�i �ne b�r�nebilmeli;
bir yanl� yaparsa, d�zeltmeye g�c� yetmeli; i�ledi�i haks�zl�klardan bir �ey
d�ar�ya s�zarsa, herkesi kand�racak kadar g�zel s�z s�ylemesini bilmeli; zor
kullanmak gerektik�e, cesaretine, g�c�ne, edindi�i dostlara ve servete dayanarak,
zor kullanabilmelidir. E�riyi b�yle niteledikten sonra, onun yan�na sade ve asil,
Aiskhylos'un dedi�i gibi iyi g�r�nmek de�il, iyi olmak isteyen do�ru adam�
koyal�m. O, oldu�u gibi g�r�nmemeli, ��nk� do�ru g�r�n�rse, b�yle g�r�nmesi ona
onur ve kazan� getirir; do�ru olman�n a�k�na m�, yoksa onur ve kazan� a�k�na m�
do�rudur belli olmaz. Onda do�ruluktan ba�ka bir �ey b�rakmamal�. O, demin
anlatt���m insan�n tam kar��t� olmal�d�r; hi� e�rilik etmedi�i halde son derecede
e�ri g�r�ns�n ki k�t� �n�nden, bundan do�an sonu�lardan sars�lmamakla do�ru oldu�u
denenmi� ve ispat edilmi� olsun; tuttu�u yoldan �l�nceye kadar ayr�lmas�n, do�ru
oldu�u halde �mr�nce e�ri g�r�ns�n ki b�ylece ikisi de, biri do�rulu�un, �teki
e�rili�in son derecesine varm� bulunduklar� zaman, hangisinin daha bahtl� oldu�una
dair bir h�k�m verebilelim."
"Aman, aziz Glaukon!" dedim, "bu iki adam�, hakk�nda h�k�m verilecek birer heykel
gibi temizleyip �n�m�ze dikmek i�in ne kadar u�ra��yorsun!"
�ncelikle, do�ru g�r�nerek devlet g�revlerine atan�r, sonra istedi�i aileden k�z
al�r, k�zlar�n� da se�ti�i kocalara verir. Kimi g�z�ne kestirirse, onunla dost,
ortak olur ve b�t�n bunlardan faydalan�r; haks�zl�k etmekten �ekinmedi�i i�in
kazan�l� ��kar; kendi i�lerinde ya da devlet i�lerinde biriyle kavgaya tutu�tu mu,
�st�n gelir; d�manlar�ndan fazla kazan�r; kazan�nca da zengin olur, dostlar�na
iyilik, d�manlar�na k�t�l�k eder; tanr�lara bol bol kurban keser, g�rkemli adaklar
adar. Tanr�lara ve istedi�i insanlara, do�ru adamdan �ok daha iyi sayg�
g�sterebilir; her halde tanr�lar�n da do�rudan �ok onu sevmeleri do�ald�r. B�ylece
Sokrates, tanr�lar�n da, insanlar�n da do�ruya verdikleri hayattan daha iyisini
e�riye verdiklerini s�ylerler."
"Bak, karde� karde�e yard�m etsin diyen bir s�z var; Glaukon'un s�zlerinde bir
eksik varsa, sen ona yard�m et. Ama bana gelince, s�yledikleri beni yere sermeye
yetti, do�rulu�u savunacak halim kalmad�."
"Ne anlams�z s�z!" dedi. "Ama bir de �unu dinle: Glaukon'un d��nd���n� sezer
gibiyim, ama fikrinin daha iyi anla��lmas� i�in s�zlerinin kar��t�n� da, yani
do�rulu�u �v�p e�rili�i k�t�leyenlerin fikrini de g�zden ge�irmemiz gerekiyor.
Babalar o�ullar�na do�ru adam olacaks�n derler, do�ruluk yolunu g�sterirler;
veliler de hep �yle yaparlar; fakat do�rulu�u do�ruluktur diye de�il, insana �n
kazand�rd��� i�in �verler, do�ru g�r�n�p b�ylece y�ksek mevkiler, evlilikler ve
Glaukon'un demin say�p d�kt���, yani do�ruya �n�nden dolay� nasip olan �eyleri
elde etmelerini isterler. Onlar �nl� olmaya daha da �nem verirler; ��nk�, tanr�lar
taraf�ndan be�enilmeyi de hesaba katarak, dini b�t�nlere nasip olan nimetleri
saymakla bitiremezler. Bunlar� insanlara tanr�lar ba��larm�; bizim koca Hesiodos
da, Homeros da ayn� �eyi s�ylerler. Biri der ki tanr�lar do�ru adamlar i�in 'me�e
a�a�lar�n�n tepelerinde palamut, g�vdelerinde ar� ta��mas�n�, y�nl� kuzular�n
postlar�n�n y�k�yle a��rla�mas�n�' (3) sa�lar ve buna benzer bir�ok nimetler
verirler. Homeros'un (4) dedi�i de buna yak�nd�r: 'Do�ru adam�n �n�, tanr�lardan
korkan, do�rulu�u y�ksek tutan, kusursuz bir kral�nki gibi g�klere y�kselir;
esmer toprak onun i�in bu�day ve arpa yeti�tirir, dallar meyvalar�n a��rl���yla
e�ilir, koyunlar s�k s�k do�urur, deniz bal�k verir.'
Musaios (5) da, o�lu da, do�ru adamlara tanr�lar ad�na bunlardan da g�steri�li
nimetler ba��larlar. Onlar� s�zde Hades'e g�t�r�rler, dinib�t�nler i�in
haz�rlad�klar� ��len sofras�nda onlara yer verirler, ba�lar�na �elenkler takar,
�arap i�irirler. B�t�n vakitleri b�yle ge�er: sanki iyili�in �d�l� hep sarho�
olmakm� gibi... Baz�lar�, tanr�lar ad�na bunlardan da b�y�k �d�ller da��t�rlar.
Dinib�t�n olan ve yeminini tutan insan, arkas�nda �ocuklar�n�n �ocuklar�n� ve
soyunu b�rak�r. Do�rulu�u bu gibi ve buna benzer nedenlerden dolay� �verler.
Dinib�t�n olmayanlara ve e�rilere gelince, onlar� Hades'te �amura g�mer, kalburla
su ta��maya zorlar, daha hayattayken onlar� �erefsizli�e mahk�m ederler.
Glaukon'un, e�ri g�r�nen do�ru adamlar i�in sayd��� b�t�n cezalar�n, e�rilerin
ba��na gelece�ini s�ylerler; ba�ka ceza da bilmezler. �te do�rulu�u b�yle �verler,
e�rili�i de b�yle k�t�lerler.
Ayr�ca Sokrates, do�ruluk ve e�rilik hakk�nda hem �unun bunun, hem �airlerin
ortaya att��� ba�ka bir g�r� daha vard�r; onun da �zerinde dur. Hepsi, �l��l�l�kle
do�rulu�u hep bir a��zdan �verler, ama zor olduklar�n� da s�ylerler; halbuki
�l��s�zl�k, e�rilik, tatl�d�r; kolayca elde edilir, yaln�zca san�ya ve �detlere
g�re �irkin say�l�r derler. E�rili�in �o�u zaman do�ruluktan daha yararl� oldu�unu
s�ylerler; k�t�ler, zenginli�e ve ba�ka g��lere sahiplerse, onlar�n mutlulu�unu
halk�n �n�nde, dostlar� aras�nda �vmeye, onlara sayg� g�stermeye haz�rd�rlar.
�yilere gelince, e�er bunlar, aciz ve yoksulsa, �tekilerden daha iyi olduklar�
kabul edilmekle birlikte, hi�e say�l�r, hor g�r�l�rler. Ama b�t�n bu s�zlerin en
tuhaf�, tanr�lar ve iyilik hakk�nda s�ylenendir. Tanr�lar bile �ok defa iyilere
felaketlerle dolu k�t� bir �m�r, k�t�lere ise tam kar��t�n� ba��larlarm�. Dilenci
rahipler, falc�lar zenginlerin kap�s�na gidip onlar�; kendilerinin veya atalar�n�n
yapt��� bir haks�zl�k varsa, bu haks�zl��� tanr�lar�n arma�an� olan bir erk
sayesinde, �enliklerde, bayramlarda kurbanlarla, b�y�lerle affettirebileceklerine
inand�r�rlar. Bir zengin, d�man�na k�t�l�k etmek isterse; rahiplerle falc�lar,
tanr�lar� birtak�m s�zde sihirli yakarmalar ve bez ba�lamalarla kendilerine hizmet
etmeye kand�rd�klar� i�in, k���k bir masrafa kar��l�k, do�ruya da e�riye de ayn�
�ekilde k�t�l�k edebileceklerini s�ylerler. B�t�n bu iddialara �airleri tan�k
g�sterirler. Bunlar�n bir b�l�m� k�t�l�k etmenin kolay oldu�unu �u dizelere
dayanarak dile getirir:
'�nsanlar k�t�l��e y���nla ak�n eder, ona kolayca ula��rlar; yolu d�z, yeri
yak�nd�r; ama iyili�in �n�ne tanr�lar al�n terini koymu�lard�r, (6) ona varan yol
uzun ve diktir' derler. Di�erleri ise insanlar�n tanr�lar� yumu�atabildiklerine
Homeros'u tan�k g�sterirler; ��nk� Homeros'a g�re:
'Yalvar�p yakarmakla tanr�lar bile kand�r�l�r; insanlar bir kabahat, bir g�nah
i�lemi� olurlarsa, kurbanlarla, yat�t�r�c� adaklarla, �arap arma�anlar�yla,
kurbanlar�n ya��yla ve yalvararak onlar�n �fkesini giderirler. ' (7) Selene'den,
Musa'lardan do�duklar� s�ylenen Musaios'la Orpheus'un bir y���n kitab�n� (8)
g�sterirler, din t�renlerini onlara g�re yaparlar ve yaln�zca bireyleri de�il,
devletleri de, yap�lan haks�zl�klardan kurtulman�n, temizlenmenin bu ya�amda,
hatta �ld�kten sonra bile m�mk�n oldu�una kand�r�rlar. Bunlara do�ru yolu g�sterme
t�reni denir. Bu t�renler bizi �b�r d�nyada ac�lardan kurtar�rm�; ihmal edilecek
olursa, bizi korkun� cezalar beklermi�.
Demek hem �oklu�un hem de ayd�n insanlar�n fikrince do�rulu�un g�z al�c� bir
g�r�n��n� elde ettik mi; ya�ad�k�a da, �ld�kten sonra da hem tanr�lar�n, hem
insanlar�n yan�nda istedi�imiz i�i ba�arabiliyoruz. �yleyse en b�y�k e�rili�in
yerine ne diye do�rulu�u se�elim? B�t�n bu s�zlerimden sonra Sokrates, ruh, para,
beden veya soyca �st�n olan bir adam hi� do�rulu�a de�er vermek ister mi,
do�rulu�un �v�ld���n� duydu�unda nas�l g�lmez! ��nk� biri s�ylediklerimizin yanl�
oldu�unu ispat edebiliyorsa ve do�rulu�un en iyi �ey oldu�unu yeterince kavram�sa,
�ok anlay�l� bir adamd�r, e�rilere �fkelenmez; ��nk� bilir ki tanr� gibi yarat�lm�
olduklar�ndan dolay� e�rilikten tiksinen veya bilgiye erdikleri i�in e�rilikten
uzakla�an insanlardan ba�ka kimse do�ru olmak istemez. B�yleleri ancak korkakl�k,
ya�l�l�k veya ba�ka herhangi bir acizlik y�z�nden e�rilik edemedikleri i�in
e�rili�i k�t�lerler. Bunun b�yle oldu�u apa��kt�r: Bu gibilerden, haks�zl�k etme
olana��n� ilk ele ge�iren, onu hemen elinden geldi�i kadar kullan�r. B�t�n bu
s�ylediklerimizin bir tek nedeni var; karde�imle benim ba�latt���m�z tart�ma da
bundan do�mu�tur. Biz, Sokrates; sana �unu demek istedik: 'Ey yaman dostumuz,
d�nyan�n, s�zleri bize kadar gelen ilk kahramanlar�ndan bug�n�n insanlar�na kadar,
siz hepiniz kendinize do�rulu�un �vg�c�leri diyorsunuz; ama e�rili�i k�t�lerken,
do�rulu�u �verken, yaln�zca onlar�n verdi�i �n, �eref ve �d�l� g�zetiyorsunuz.
Do�rulukla e�rili�in, insanlar ve tanr�lardan gizli iken, insan�n ruhunda kendi
ba��nayken ne oldu�una gelince, hi�biriniz �iirlerinizde de, g�nl�k
konu�malar�n�zda da, birinin, ruhu rahat b�rakmayan felaketlerin en b�y���,
�tekinin ise ruhun en b�y�k nimeti oldu�unu yeterince g�stermediniz. Sizler
hepiniz, bunu bize ba�tan s�yleseydiniz, bizi buna gen� ya��m�zda inand�rsayd�n�z,
haks�zl�k edilmesin diye birbirimize bek�ilik etmezdik. Her insan felaketlerin en
b�y���yle ayn� �at� alt�nda ya�amaktan korkar, kendi kendisinin bek�isi olurdu!
Ben Glaukon'un ve Adeimantos'un yarat�l��na eskiden beri hayrand�m; ama i�te bunu
duyunca �ok sevindim ve ��yle dedim: "Ey �u adam�n(14) �ocuklar�! Glaukon'un
dostu(15) Megara �ava��nda(16) �eref kazand���n�z i�in sizin hakk�n�zda 'Ey
Ariston'un �ocuklar�, �nl� bir kahraman�n tanr�sal soyu' demekle, a��t�na hi� de
fena ba�lamam�! Bu �vme, dostlar�m, tam yerindedir san�r�m; e�rili�in do�ruluktan
iyi oldu�unu bu kadar g��l� iddia ettikten sonra, buna inanm�yorsan�z, ruhunuzda
ger�ekten de tanr�sal bir �ey vard�r. �yle san�yorum ki buna ger�ekten inanm�
de�ilsiniz; ben, s�zlerinizden de�il davran�lar�n�zdan bu sonucu ��kar�yorum;
��nk� yaln�z s�zlerinize baksayd�m, sizden ��phe ederdim. Ama size ne kadar
g�veniyorsam, hangi yoldan gidece�imde de bir o kadar ikircikliyim. Bir yandan
do�rulu�a nas�l yard�m edece�imi bilmiyorum, ��nk� elimden gelmeyece�ini
san�yorum; bak neden: Thrasymakhos'a s�yledi�im s�zlerle, do�rulu�un e�rilikten
daha iyi oldu�unu ispat etti�imi sanm�t�m; halbuki siz kabul etmediniz. �te
yandan, onun yard�m�na ko�mamak da olmaz; ��nk�, do�ruluk benim �n�mde k�t�lenir
de ben nefes ald���m halde, sesim ��kt��� halde, onun i�in bir �ey yapmaz,
yard�m�na ko�mazsam, korkar�m ki g�nah i�lemi� olurum. �yleyse, en iyisi elimden
geldi�i kadar do�rulu�u tutmakt�r".
Adeimantos "Bu pek g�zel bir �ey olurdu," dedi. "Ama Sokrates, do�rulu�un
ara�t�r�lmas�yla bunun aras�nda nas�l bir benzerlik g�r�yorsun?"
"Ben sana s�yleyeyim" dedim. "Do�ruluk hem tek tek bireylerde, hem de b�t�n bir
devlette bulunabilir deriz, de�il mi?"
"Daha b�y�kt�r."
"�te, b�y�k alanda, daha b�y�k ve sezilmesi daha kolay olan bir do�ruluk vard�r.
Bunun i�in, isterseniz �nce do�rulu�un devletlerde nas�l bir �ey oldu�unu
ara�t�ral�m. Sonra da, b�y���n k���kle olan benzerli�ini k���kte ara�t�rarak,
b�ylece inceleyelim".(17)
"Belki" dedi.
"Elbette..."
"O halde bu i�i sonuna kadar g�t�rmeye kalk�al�m m� acaba, ne dersiniz? ��nk�
bence bu, k���k bir i� de�ildir. Bir d��n�n bakal�m".
"Peki. Bence bir devlet; insan, tek ba��na kendine yetmedi�i, bir�ok �eye ihtiya�
duydu�u anda do�ar. Yoksa devlet kurman�n ba�ka bir ba�lang�c� var m�d�r? Ne
dersin?"
"O halde, kimi �u, kimi bu ihtiyac� kar��las�n diye insanlar birbirini yard�ma
�a��r�rlar; bir�ok ihtiya�lar� oldu�u i�in, bir�ok e�iti ve yard�mc�y� bir mek�nda
toplarlar. Bu toplulu�a da kent, devlet ad�n� veririz, de�il mi?"
"�ok do�ru".
"Biri, birine bir �ey veriyorsa, birinden bir �ey al�yorsa; bunu, kendisi i�in
yararl� oldu�unu d��nerek yapm�yor mu?"
"Ku�kusuz".
"Haydi �yleyse bir kentin nas�l kuruldu�unu g�z�m�z�n �n�ne getirelim. Tabii bu
kent ihtiya�lar�m�zdan do�acakt�r".
"Elbette".
"�ok do�ru".
"Dur bakal�m," dedim. "Bu kent b�t�n bu ihtiya�lar� nas�l kar��layacak? Biri
�ift�i, biri duvarc�, bir di�eri dokumac� olacak, de�il mi? Yoksa bunlar�n yan�na
bir de ayakkab�c� veya bedenimizin ihtiya�lar� i�in ba�ka biri de kat�lmal� m�?"
"Elbette".
"Bir kent hi� de�ilse d�rt veya be� ki�iden ibaret olmal�d�r".
"Besbelli".
"Devam edelim. Bunlar�n her biri kendi sanat�n� herkesin hizmetine koymal� m�d�r?
�rne�in �ift�i tek ba��na d�rt ki�i i�in mi yiyecek sa�lamal� ve yiyecek sa�lamak
i�in d�rt kat� zaman ve g�� harcayarak �tekilerin de faydalanmas� i�in �al�mal�
m�d�r? Yoksa onlar� d��nmeksizin, yaln�zca kendisi i�in zaman�n d�rtte birinde bu
yiyeceklerin d�rtte birini mi elde etmeli ve geri kalan d�rtte ���n birini kendine
bir ev, �b�r�n� bir elbise, ���nc�s�n� ayakkab� i�in mi harcamal�d�r? �tekilerin
faydalanmas� i�in �al�arak ba��na i� a�may�p kendisi kendi ba��na kendi i�lerini
mi g�rmelidir?"
"Zeus hakk� i�in! �a��lacak bir �ey de�il," dedim. "Senin cevab�n beni de
d��nd�r�yor: Her halde biz birbirimize benzer yarat�lm� de�iliz, aram�zda yarat�l�
fark� vard�r. Kimimiz �u, kimimiz bu i� i�in yarat�lm��zd�r; �yle de�il mi?"(18)
"�yle".
"Ne dersin? Bir kimse tek ba��na bir�ok sanatla u�ra�arak m� daha iyi i� g�r�r,
yoksa tek ba��na bir sanatla m�?"
"Belli".
"�yle san�yorum ki i�, i��inin bo� vaktini bekleyecek de�ildir. ��i, bu i�i ana
g�rev bilerek arkas�n� b�rakmamal�d�r".
"B�ylece, bir adam ba�ka i�lerle u�ra�maks�z�n do�as�na uygun olan i�i zaman�nda
g�r�rse, i� geli�ir; hem daha g�zel, hem daha kolay olur".
"�ok do�ru".
"�yleyse, Adeimantos, demin sayd���m�z ihtiya�lar� kar��lamak i�in bir kentte d�rt
ki�iden fazla insana gerek vard�r; ��nk� pek do�al olarak �ift�i, aletlerinin iyi
olmas�n� istiyorsa, ne kendi sapan�n�, ne belini, ne �ift�ilikte kullan�lan �b�r
aletleri kendi yapacak de�ildir... Mimar da �yle; ona da bir�ok alet gerekir.
Dokumac�, ayakkab�c� i�in de b�yledir, de�il mi?"
"Do�ru".
"�te b�yle d�lgerler, �ilingirler ve daha bu gibi bir�ok i��i bize kat�larak k���k
kentimizi kalabal�kla�t�racaklard�r".
"Ku�kusuz."
"�ift�ilere, �ift s�rmek i�in �k�z; �ift�ilerle mimarlara, ta��tlar� i�in y�k
hayvan�; dokumac�larla ayakkab�c�lara deri ve y�n sa�lamak i�in s���rtma�lar,
�obanlar, bir de �b�r hayvanlar� g�den kimseler katarsak kentimiz gene pek b�y�m�
olmayacak".
"Ama, b�t�n bu kalabal�k bir araya gelirse, kent pek o kadar k���k de olmayacak"
dedi.
"Ama kenti d�ar�dan getirilecek hi�bir �eye ihtiyac� olmayan bir yer bulup orada
kurmak hemen hemen olanaks�zd�r dedim.
"Evet, olanaks�zd�r."
"Evet, olacakt�r".
"Ama bir arac�, eli bo� olarak, yani kentin ihtiya�lar�n� kar��layacak olanlar�n
yan�na, eksiklerini tamamlayacak bir �ey g�t�rmeden giderse, onlardan eli bo�
olarak ayr�lacak; �yle de�il mi?"
"San�r�m".
"O halde kent yaln�z kendine yetecek kadar mal �retmemeli; bu mal, gerek
�e�itlilik, gerekse miktar bak�m�ndan, ihtiya�lar� kar��lanacak kimselere de
yetmelidir".
"Evet, gerekiyor".
"Sonra, d�ar�dan mal getirmek ve d�ar�ya mal g�ndermek i�in daha ba�ka arac�lara
da ihtiya� vard�r: Bunlar t�ccarlard�r, de�il mi?"
"Evet".
"Pek do�al".
"Ve tabii, ticaret deniz yoluyla yap�l�rsa, denizcilik i�lerini bilen ba�ka bir�ok
kimseye de ihtiyac�m�z olur".
"Bundan da, bir pazar yeri ve de�i�toku� arac� olan para do�acak ku�kusuz."
"�ok do�ru".
"Peki ama bir �ift�i veya herhangi bir i��i, yapt��� bir �eyi satmak i�in pazara,
kendisinden bir �ey almak isteyenlerle ayn� zamanda gelemezse, i�ini b�rak�p da
pazarda m� oturacak?"
"Asla, dedi. Durumu g�r�p bu i�i �zerlerine alan kimseler vard�r. Bunlar, iyi
d�zenlenmi� kentlerde hemen her zaman sa�l�k�a zay�f ve ba�ka i�e yaramayan
kimselerdir; ��nk� onlar�n i�i pazarda bekleyip bir �ey satmak isteyenlerden para
kar��l���nda sat�n almak, bir �ey sat�n almak isteyenlere de gene para
kar��l���nda satmakt�r."
"Evet, deriz".
"Ve gene, san�r�m ki, zek� bak�m�ndan kentimizin pek de de�erli unsurlar� olmayan,
fakat bedenleri a��r i�lere uygun daha ba�ka �al�an adamlar da vard�r. �te bunlar
i� g��lerini satarlar, kar��l�k olarak ald�klar� paraya da g�ndelik denir; onlara
g�ndelik�i ad� da bu y�zden verilmi�tir san�r�m; �yle de�il mi?"
"�ok do�ru".
"�yle".
"O halde, Adeimantos, kent art�k yeterli �l��de b�y�m�t�r, de�il mi?"
"Belki."
"Evet, belki do�ru s�yl�yorsun," dedim. "Ama hi� y�lmadan konuyu inceleyelim!
"Hakl�s�n;" dedim, "unutmu�tum. Tabii onlar�n, tuz, zeytin, peynir gibi kat�klar�
da olacak; so�an ve lahana gibi k�y yemekleri de pi�irecekler. �nlerine incir,
nohut, bakla gibi �erezler de koyaca��z; onlar da bir yandan azar azar i�ecek, �te
yandan k�le, mersin yemi�iyle palamut g�mecekler. Bar� ve sa�l�k i�inde, do�al
olarak b�yle �m�r s�recek, ya�lanacak ve �lecekler; �l�nce de ayn� ya�ay��
�ocuklar�na devretmi� olacaklar."
O da: "Sokrates, bu senin kurdu�un kent, domuzlar�n kenti olsayd�, onlar� ba�ka
t�rl� beslemezdin" dedi.
"Adet ne ise, onu," dedi. "Bence onlar, darl�k i�inde ya�amayacaklarsa, yatakta
yatmak, masada yemek yemek isteyecekler; kat�klar�, �erezleri bug�nk� kat�klar,
bug�nk� �erezler olacak."
"Peki, �yle olsun," dedim. "Anl�yorum. Demek biz bir kentin de�il, refah i�inde
bir kentin nas�l do�du�unu ara�t�r�yoruz. B�yle yapmak, belki de fena olmaz; ��nk�
bu gibi bir kenti de incelersek, belki do�rulukla e�rili�in kentlerde nas�l k�k
sald�klar�n� g�rebiliriz. Do�rusu, betimledi�imiz bu kent, bana ger�ek ve sa�l�kl�
bir kent olarak g�r�n�yor; ama hasta, ��r�m� bir kenti de inceleyelim diyorsan�z,
buna bir engel yok; onu da inceleyelim. ��nk� baz�lar� senin sayd�klar�ndan da
memnun olmayacaklar, bizim bu ya�ay��m�zdan da... Yataklar, masalar, her t�rl�
e�ya, kat�klar, kokular, buhur, kad�nlar, tatl�lar da isteyecekler; bunlar�n bir
�e�idini de�il, binbir �e�idini. B�yle olunca, biraz �nce en gerekli �eyler
aras�nda sayd���m�z o evlerle, giyeceklerle, ayakkaplarla yetinmeyip, resim ve
nak� sanatlar�n� da harekete ge�irmeli; alt�n, fildi�i ve bunlara benzer her �eyi
sa�lamal�y�z; �yle de�il mi?"
"Evet" dedi.
"Elbette �yle."
"Sonra, topra�a gelince... �nceki n�fusu beslemeye yeten toprak acaba �imdi art�k
dar gelmeyecek mi? Ne dersin?"
"Hakl�s�n" dedi.
"Bu durumda sava�a giri�meyiz de ne yapar�z, Glaukon? Yoksa ba�ka bir �are var
m�?"
"Peki, sava� zarar m�, yoksa yarar m� sa�lar, bunu �imdilik bir yana b�rakal�m da;
ancak �u kadar�n� sava��n nas�l do�du�unu buldu�umuzu s�yleyelim. Sava�, her
ba�g�sterdi�inde, hem birey, hem de halk�n b�t�n� i�in, kentlere pek �ok zarar�
dokunan isteklerden do�ar."
"Evet, �yledir."
"Demek ki dostum, kenti daha da b�y�tmeliyiz; ona �yle az buz de�il, b�t�n bir
ordu katmal�y�z ki, bu ordu kentin servetini korumak ve demin s�z�n� etti�imiz
�eyleri sa�lamak u�runa sefere ��ks�n, sald�ranlarla sava�s�n."
"Yetmiyor. Sen de, biz de kente �ekil verirken, do�ru bir yol �zerinde uyu�mu�sak,
yetemezler. �zerinde uyu�tu�umuz �ey de, hat�rl�yorsan, tek ki�inin bir�ok sanat�
iyi beceremeyece�i idi." (20)
"Asla."
"Bak; demin ayakkab�c�ya, ayakkab� i�lerimiz g�zel olsun diye, ayn� zamanda
�ift�i, dokumac�, mimar olmaya kalk�mas�n� yasaklam�t�k, onun yaln�z ayakkab�c�
kalmas�n� istemi�tik. Ayn� �ekilde �tekilere, her t�rl� ba�ka i�ten serbest kal�p
�m�rleri boyunca s�rekli u�ra�arak ba�arabilecekleri bir i�, yarat�l�lar�na uygun
bir i� aram�t�k. Sava� i�lerinin ba�ar�lmas� son derece �nemli de�il midir? Yoksa
bu i� bir �ift�inin, bir ayakkab�c�n�n herhangi bir i�le u�ra�an birinin ayn�
zamanda sava���l�k da yapmas�na olanak tan�yacak kadar kolay m�d�r? D��n ki bir
insan, pul veya zar oyununu as�l i�i saymam�, onunla �ocukluktan beri u�ra�mam�sa,
iyi bir oyuncu bile olamaz. Sonra biri, bir kalkan ya da sava�ta kullan�lan bir
silah� veya bir aleti kap�nca, a��r silahlarla veya ba�ka bir �ekilde yap�lan
sava�ta hemen h�nerli bir asker oluveriyor da; ba�ka bir alet ele al�n�nca, ni�in
kimseyi i��i veya atlet k�lm�yor? Ni�in o sanat�n bilgisini edinmi�, sanatla
yeterince u�ra�m� olmayana bir yarar getirmiyor?"
"Demek ki, i�leri �ok �nemli oldu�una g�re, sava���lar di�er b�t�n i�lerden
serbest kalmal�d�rlar; ��nk� onlar�n i�i b�y�k ustal�k ve b�y�k dikkat ister."
"�yleyse, kentin bek�ili�i i�in hangi yarat�l�lar�n uygun oldu�unu se�ip bulmak,
anla��lan bize d��yor; yeter ki elimizden gelsin."
"Zeus hakk� i�in!" dedim. "Bu �zerimize ald���m�z, �yle k���k bir i� de�il; ama
g�c�m�z yettik�e bu i�ten y�lmamal�y�z."
"Y�lmamal�y�z" dedi.
"Peki, sence, bek�ilik a��s�ndan bak�l�rsa, cins bir k�pek yavrusunun yarad�l��,
soylu bir gencinkinden farkl� m�d�r?"
"�unu: Her ikisi de, d�man� sezebilmek i�in keskin duygulu; sezer sezmez
kovalayabilmek i�in �evik; yakalay�nca bo�u�mak i�in de g��l� olmal�d�r."
"Ku�kusuz."
"�yi ama, bir at, bir k�pek, herhangi bir canl� varl�k, co�kun y�rekli de�ilse,
cesur olabilir mi? Yoksa sen co�kunlu�un yat�t�r�lmaz, yenilmez oldu�unu; i�inde
co�kunluk olan bir ruhun bir �eyden korkmad���n�, bir �eye boyun e�medi�ini
g�rmedin mi?"
"G�rd�m."
"Evet."
"Ruh�a da nas�l olaca��n�, yani co�kun olmas� gerekti�ini de g�rd�k, de�il mi?"
"Do�ru" dedi.
"�yleyse ne yapal�m? Hem yumu�ak huylu, hem yi�it olan birini nerede bulabiliriz?
Yumu�ak bir yarad�l�, san�r�m ki, co�kun yarat�l��n tam kar��t�d�r."
"Do�ru."
"�yi ama, kendinde bu iki huydan biri bulunmayan insan korkar�m iyi bir sava���
olamaz. Halbuki her iki huyu bir arada bulmak olanaks�zd�r. �te bu y�zden iyi bir
sava��� bulam�yoruz."
"�yle g�r�n�yor"
Bir ��kmaza girdi�imi g�rerek, �nce s�yledi�imiz s�zleri d��nd�m ve "tabii, ��kar
yol bulamay�z dostum," dedim, "�n�m�ze koydu�umuz �rnekten ayr�lm��z."
"Ne dedin?"
"Her canl�da, ama en �ok, sava���ya benzetti�imiz canl�da. Herhalde bilirsin; cins
k�peklerin huyu yarat�l�tan, al�t�klar� ve tan�d�klar� kimselere pek yumu�ak
davranmak, tan�mad�klar�na sert olmakt�r."
"Evet, biliyorum."
"Demek ki bu olabiliyor," dedim. "Biz b�yle bir sava��� ararken do�aya ayk�r�
davranm�yoruz."
"Hay�r" dedi.
"Peki; bek�ilik edecek olan birine sence bir �ey daha laz�m de�il midir? Co�kun
olmaktan ba�ka, bir de yarat�l�tan filozof olmamal� m�?"
"Sen bunu k�peklerde de g�receksin," dedim. "Bu �zelli�in bir hayvanda bulunmas�
ger�ekten �a��lacak �ey!"
"Nas�l �ey?"
"Tan�mad��� birini g�r�nce, ondan k�t�l�k g�rmedi�i halde, h�rlar; g�rd��� kimse
tan�d�ksa, ondan hi�bir iyilik g�rmedi�i halde sevin� g�sterir. Sen buna �imdiye
kadar hi� �a�mad�n m�?"
"Do�rusu, �imdiye kadar pek dikkat etmemi�tim. Ama k�pe�in b�yle davrand���
biliniyor."
"Ku�kusuz k�pe�in yarat�l��ndan gelen bu hal, bize ho� ve ger�ekten filozof�a bir
hal gibi g�r�n�yor."
"Nas�l m�? K�pek g�rd���n�n dost veya d�man oldu�unu, ancak tan�d�k olup
olmad���na g�re kestirir. Demek ki ��renme yetisi vard�r; ��nk� evdeki insanla
yabanc�y�, onu tan�mas�na veya tan�mamas�na g�re ay�rt eder."
"Ama ��renmeye merakl� olmakla filozof olmak hep birlikte gider, de�il mi?"
"Demek oluyor ki kente iyi bek�ilik edecek olan adam, yarat�l�� bak�m�ndan
filozof, co�kun ruhlu, �evik, g��l� olmal�."
Bu s�rada Glaukon'un karde�i: "Evet, evet" dedi, "ben de bu ara�t�rman�n bize �ok
faydas� dokunaca�� fikrindeyim."
"Hay�r, b�rakmamal�."
"B�yle yapmal�y�z."
"Peki, bu e�itim nas�l olmal�? Y�llardan beri bilinen, uygulanmakta olan e�itimden
daha iyisini bulmak zordur, de�il mi? Bu da, tabii, beden i�in idman, ruh i�in
m�ziktir." (22)
"Evet."
"Tabii."
"Evet."
"S�z de iki �e�ittir: Biri do�ru, �teki yalan; �yle de�il mi?"
"Evet."
"E�itimde her ikisini de kullanmal�y�z, ama �nce yalan olan�, (23) de�il mi?"
"�ocuklara �nce masal anlat�r�z, bilmiyor musun? ��inde do�ru �eyler varsa da,
masallar �o�u zaman yaland�r diyebiliriz. K���kleri yeti�tirirken idmandan �nce
masallar� kullan�r�z."
"�yledir" dedi.
"Peki, her �eyin en �nemli noktas� ba�lang�c�d�r: Bunu biliyorsun, de�il mi? Bu,
en �ok gen� ve k�rpe kimseler i�in ge�erlidir; ��nk� insan tam o �a�larda
bi�imlenir, hangi kal�b�n damgas�n� ta��mas�n� istersen o kal�ba girer."
"Asla."
"Demek, anla��ld���na g�re, biz �nce masal yaratanlar�n ba��nda durmal�y�z; g�zel
masallar� kabul, g�zel olmayanlar� yasak etmeliyiz. Dad�lar�, analar� ikna
etmeliyiz; �ocuklara bizim kabul etti�imiz masallar� anlatmalar�n�, �ocuklar�n
bedenlerine elleriyle bi�im vermekten �ok, ruhlar�na bu masallarla bi�im
vermelerini sa�lamal�y�z. Bug�n anlat�lan masallara gelince, onlar�n �o�unu
atmal�."
"Evet, b�yle betimlemeleri herkes hakl� olarak ele�tirir, dedi; ama ne diyece�iz,
hangi kusurlardan s�z edece�iz?"
"Zeus hakk� i�in"! dedi. "Bana da b�yle �eylerin bir gence s�ylenmesi yerinde
olmaz gibi geliyor."
"Mant�kl� s�zler s�yl�yorsun; dedi, ama gene biri kalk�p 'bunlar nedir? Hangi
masallard�r?' diye sorsa, hangilerini sayar�z?"
Ben ��yle cevap verdim: "�imdilik ben de sen de �air de�il kent kurucusuyuz.
Kuruculara ise, �airlerin masallar�n� hangi kal�ba g�re yaratmalar� gerekti�ini
bilmek, o kal�plardan ayr�lmalar�na izin vermemek d�er. Kurucular, kendileri masal
yaratacak de�ildirler."
"��yle s�yleyim", dedim. "Tanr�, ister s�zlerde, ister �ark�larda, ister sahnede
olsun, ger�ekten nas�lsa hep �yle anlat�lmal�d�r."
"�imdi bana s�yle: Tanr� asl�nda iyidir, onu �yle g�stermeli, de�il mi?"
"Elbette."
"�yle san�r�m."
"Vermez."
"Hay�r, etmez."
"K�t�l�k etmeyen, k�t�l��e sebep de olmaz, de�il mi?"
"Tabii, olmaz."
"Evet."
"Evet."
"Demek ki, iyi, her �eyin nedeni de�il, ancak iyi olan�n nedenidir; k�t� olan
�eylerle ilgili de�ildir."
"Demek oluyor ki, tanr�, iyi oldu�u i�in, �o�unun dedi�i gibi insanlar�n ba��na
gelen her �eye de�il, ancak birka��na neden olur; ba��m�za gelenlerin �o�unun
nedeni o de�ildir. ��nk� iyilikler k�t�l�klerden �ok daha azd�r. �yi �eylere tanr�
neden olur; k�t� �eyler i�in ise, ba�ka nedenler aranmal�; neden olarak tanr�
g�sterilmemelidir."
'Zeus'un kap�s� e�i�inde biri ak �teki kara bahtlarla dolu iki k�p vard�r.(32)'
Zeus kime her ikisinden kar�t�r�p verirse, ona bazen baht�n k�t�s�, bazen iyisi
nasip olur. Kime yaln�z k�t�s�nden verirse, onu 'kemirici bir a�l�k, kutlu
yery�z�nde kovalar' diyenleri dinlememeli; 'Ger�ekten, iyili�i de, k�t�l��� de
bize Zeus da��t�r' diyenlere de bakmamal�.
Verilen s�z ve yeminleri Pandaros'un bozmas�na gelince(33), biri bunun Athena ile
Zeus'un yard�m�yla oldu�unu s�ylerse, onu ho� g�rmeyece�iz; 'Tanr��alar�n o
kavgas�na, o h�km�n verilmesine Themis'le Zeus sebep olmu�lard�r'(34), sonra da,
Aiskhylos'un dedi�i gibi, 'Tanr� bir evi temelinden y�kmak istedi mi, insan� su�a
s�r�kler'(35) gibi s�zleri gen�lere duyurmamal�. Ama biri Niobe'nin �ektiklerini
(deminki iamb'lar(36) Niobe masal�ndan al�nm�t�r), ya Pelopid'leri ya da Troia
efsanelerini veya buna benzer ba�ka �eyleri anlat�rsa, bunlar� tanr�n�n i�leri
diye g�stermemeli, yahut, 'bir tanr� yapm�t�r' derse, �imdi hemen hemen bizim
yapt���m�z gibi, bir nedenini bulmal� ve 'tanr� hakl�d�r, iyi etmi�tir; ceza
g�renler de bundan faydalanm�lard�r' demeli. �aire 'ceza g�renler haks�zd�rlar,
buna neden olan da Tanr�d�r' dedirtmemeli. Ama 'K�t�ler kara bahtl�d�rlar, ceza
g�rmeye muhta�t�rlar, tanr�dan g�rd�kleri cezadan da yararlanm�lard�r (37)
derlerse, vars�n desinler. Oysa birinin ba��na gelen felaketlerin nedeni olarak
iyi olan tanr� g�sterilirse, ne yap�p yap�p bunun �n�ne ge�meli; �ehrimizde de iyi
�detlerle ya�anmas�n� istiyorsak, gen� ya�l� kim varsa, bu gibi s�zleri -ister
vezinli, ister vezinsiz olsun- ne s�ylemeli, ne i�itmeli; ��nk� ne s�yleseler,
dine uygun, bize faydal�, uyumlu bir �ey s�ylemi� olmazlar."
"Bu yasaya oyumu seninle birlikte ben de veriyorum, dedi, benim de ho�uma
gidiyor".
"Ya �u ikinci yasa ne der?.. Sence tanr� bir sihirbaz m�d�r? Bazan bir�ok
�ekillere girip kar��m�za ��karak, bazan kendi yerine hayaller g�sterip bizi
aldatarak, tuzak kurup zaman�na g�re ba�ka ba�ka k�l�klara girerek g�r�nebilir mi?
(38) Yoksa o kendi �eklinden hi� ��kmayan, sade bir varl�k m�d�r?"
"Peki, �una cevap ver: Bir �ey kendi �eklinden ��karsa, ya kendi kendini
de�i�tirmi�tir, ya da onu ba�ka bir �ey de�i�tirmi�tir; �yle olmayacak m�?"
"Evet".
"Tabii �yledir".
"Ruh da ne kadar cesur ve uslu ak�ll�ysa, onu d�tan gelen bir etki o kadar az
de�i�tirir, de�il mi?"
"Evet".
"Ev e�yas�, bina, giyecek gibi yap�m �r�nleri, iyi i�lenmi�lerse ve iyi
durumdalarsa, bu nedenle ba�ka g��lerin etkisiyle pek az de�i�irler diyebiliriz."
"�yledir".
"Demek ki, do�a ya da sanat, veya do�a ve sanat bak�m�ndan g�zel olan �eyler, bir
ba�kas�n�n etkisi alt�nda ancak pek k���k bir de�i�iklik kabul ederler".
"�yle g�r�n�yor".
"�te tanr� da, d�tan gelen etkiler alt�nda, ba�ka ba�ka �ekillere girmekten pek
uzakt�r".
"Evet, �yledir".
"Kendini daha iyiye, daha g�zele mi, yoksa daha k�t�ye, daha �irkine mi �evirir?"
"�ok do�ru s�yl�yorsun", dedim. "Bu b�yle olduktan sonra Adeimantos, tanr� olsun
insan olsun, kim, herhangi bir bak�mdan kendini isteyerek daha k�t� k�lar?"
"Kimse" dedi.
"Demek ki, bir tanr�n�n kendini de�i�tirmek istemesi de olanaks�z bir �ey", dedim.
"Aksine, �yle anla��l�yor ki tanr�lar en g�zel ve en iyi varl�klar olduklar�ndan
hep kendi �ekillerinde kal�rlar".
"Peki, bir tanr�, �n�m�ze bir hayalet koyup, bir �eyler s�yleyip bir �eyler
yaparak sahtek�rl�k etmek ister mi?"
"Bilmiyorum" dedi.
"Anlam�yorsun, ��nk� kim bilir ne y�ce �eyler s�yl�yorum san�yorsun", dedim. "Ben
ise �unu diyorum: Kendi ruhuyla ger�ek �zerinde aldanmay�, aldanm� olarak kalmay�,
yani bilgisiz olmay� ve yanl�� ruhta tutmay�, ona orada yer vermeyi kimse kabul
etmez; herkes ondan, onun ruhta olmas�ndan pek b�y�k bir nefret duyar".
"Evet".
"Ama aldanm� insan�n ruhundaki bilgisizli�e -demin dedi�im gibi- ger�ek yanl�
deseler �ok do�ru olur; ��nk� s�zlerle aldatma, yani yalan, ruhtaki durumun ancak
bir g�lgesidir; sonradan meydana gelen bir hayaldir, ger�ekten b�sb�t�n uzak olmak
de�ildir. Yoksa �yle de�il mi?"
"Tam �yle".
"Demek ger�ekten b�sb�t�n uzak olmaktan yaln�z tanr�lar de�il, insanlar da nefret
ederler".
"�yle san�r�m".
"�yleyse, s�zlerde ger�ekten uzakla�mak hakk�nda, yani yalan hakk�nda ne
diyece�iz? Yalan ne zaman, kime faydal� olur da nefrete hak kazanmaz? Acaba
d�manlara kar�� kullan�l�rsa veya dost dediklerimiz, bir ��lg�nl�k veya ak�ls�zl�k
y�z�nden k�t� bir �eye kalk��nca, onlar� cayd�rmakta ila� gibi faydal� olmaz m�?
Demin s�z�n� etti�imiz masallara gelince, madem ki ger�e�in ge�mi�te ne oldu�unu
bilmiyoruz, yalan� m�mk�n oldu�u kadar ger�e�e benzetmekle onu yararl� k�lm� olmaz
m�y�z?(43)
"Peki ama, ger�ekten ayr�lmak, sayd���m�z hedeflerin hangisi i�in tanr�ya faydal�
olabilir? Yoksa tanr� ge�mi�i bilmez de yerine ona benzer bir �ey koymak istedi�i
i�in mi ger�ekten ayr�l�r?"
"Hay�r, yoktur."
"Yoktur" dedi.
"Tam �yledir".
"Demek oluyor ki tanr� i�inde de, s�z�nde de sade ve do�ru bir varl�kt�r; �ekil
de�i�tirmez. Ne uyan�k olana alametler g�sterir, ne de r�ya g�rene; kimseyi
hayallerle veya s�zlerle aldatmaz".
"�yleyse kabul edersin ki ikinci kal�p da �udur: Bu kal�ba g�re, tanr�lardan s�z
ederken, onlar� betimlerken, unutmamal� ki, onlar �ekil de�i�tiren sihirbazlar
de�ildirler. Bir �ey s�yleyerek veya yaparak sahtek�rl�k edip bizi yoldan
��karmazlar."
"Evet, dedi, ben bu kal�plar� candan kabul ediyorum; onlara yasa g�z�yle bakmak
isterim".
A�IKLAMALAR
DEVLET I
(1) Burada s�z� ge�en tanr��a k�lt�, Pire'de oturan Thrak t�ccarlar� taraf�ndan
Hellas'a getirilen Thraklar tanr��as� Bendis'tir. Bayram�, her y�l haziran ay�
ba�lang�c�nda kutlan�rd�.
(2) 421 bar��na ad veren ve Sicilya seferinin yar�da kalmas� �zerine esir d��p
Siracusa kentinde �ld�r�len �nl� Atina komutan�.
(5) Herodotos (8. 125) ayn� masal� biraz de�i�ik bi�imde anlatm�t�r.
(9) Keos'lu Simonides (�.�. 556-468). Hellen koro liri�inin en b�y�k �airlerinden
biridir. �iirlerinde d��ncelere b�y�k bir yer ay�rd���ndan, ahl�k sorunlar�nda
s�z� ge�en bir �air say�l�rd�.
(10) "Kurban" s�zc���n� geni� bir anlamda, yaln�zca "kesilen hayvan"� de�il,
kurban t�renlerini ve bu t�renlerde tanr�lara arma�an edilen ba�ka �eyleri de
g�stermek i�in kulland�k.
(12) Sokrates sonraki sat�rlarda do�ru adam�n bir h�rs�z oldu�unu g�stermek i�in
sofistlerin kan�tlama y�ntemlerinden birini alayla kullanmaktad�r. Fakat bu
s�zlerin arkas�nda, kar��t olan iki �eyin birbirleriyle ba�l� oldu�unu kabul eden
ciddi bir g�r� gizlenmektedir.
(13) Homeros, Odysseia, 19.395 vs. Homeros'un bu s�zlerinde ahl�k bak�m�ndan bir
h�k�m aranmamal�d�r: Autolykos yar� g�l�n� bir ki�idir; ustal�kla yapt���
h�rs�zl�klar insan� g�ld�r�r. Onun koruyucusu olan tanr� Hermes'in h�rs�zl�klar�na
Apollon bile g�lm�t�.
(14) Hi�bir dilde tam kar��l��� bulunmayan Hellence "arete" s�zc���n�, "iyilik"
s�zc���yle kar��lad�k; ancak, yerine g�re "erdem" "yetenek", "yetkinlik",
"yararl�l�k" anlamlar�na geldi�inin anla��laca��n� umar�z.
(17) Thrasymakhos, tart�ma siyasal konulara gelince, s�ze kar��yor. O, kaba bir
adam olarak g�sterilmektedir. Thrasymakhos, Gorgias diyalo�unda s�z alan ve
nezaketten, kibarl�ktan hi� ayr�lmayan Kallikles'ten �ok farkl�d�r.
(20) Attika mahkemelerinde su�lu, su�u tespit edildikten sonra, baz� hallerde,
kendine lay�k g�rd��� cezay� kendi isteyebilirdi.
(22) Olanaks�z, ba�ar�l� olmayaca�� �nceden bilinen bir i�e giri�mek demektir.
(24) Sokrates �cret alma sanat�ndan s�z ederken, tabii bu i�e, bir mesle�e
sar�l�r gibi sar�lan bir insan s�n�f�n�n bulundu�unu d��nm�yor; bir sanattan elde
edilen �creti, o sanat�n as�l hedefinden ay�r�p b�ylece, bu yapma ayr�mla,
Thrasymakhos'un s�zlerinde g�ze �arpan kar��kl��a dayanarak, onun iddias�n�
��r�tmek istiyor.
(25) Besbelli ki Sokrates bu sonuca gene ku�kulu bir tan�mlama yoluyla varm�t�r.
"Olmak"tan "benzemek"e var�labilir, ama bu mant�k ba�lant�s� tersine �evrilemez.
Bununla birlikte Sokrates Thrasymakhos'a kar�� sofistlerin tan�mlama
y�ntemlerinden birini kullanmaktan �ekinmiyor.
DEVLET II
(1) Lydial�, Lydia Kral� Karun'dur; atas� olan, Mermnad soyunun kurucusudur ve
a�a�� yukar� 685 y�l�nda Lydia taht�n� zorla ele ge�irmi�tir. Hellas'ta Gyges
hakk�nda bir�ok efsane do�mu�tur. Herodotos'un (I, 1-8-13) Gyges hakk�nda
anlatt��� masal da efsanelere dayal�d�r; Herodotos'ta rastlamad���m�z, Platon'un
anlatt��� masal, belki tarih�inin �a��yla Platon'un ya�ad��� zaman aras�nda do�mu�
ve Hellenlerin hayal g��lerini hep kurcalam� olan Gyges'in ki�ili�ine
yak�t�r�lm�t�r.
(5) Orphiklerin inanc�na g�re Homeros'tan �nceki �a�larda ya�am� olan mitolojik
rahip ve �air; o�lu Eumolpos'tur.
(8) Orphikler kitaba b�y�k bir de�er verirlerdi; mezhebin geni� bir edebiyat�
vard�. Bu sat�rlardan, Platon'un Orphik mezhebini ne kadar hor g�rd���
anla��lmaktad�r: Adeimantos'un s�zleri, Orphik ��retinin etkisine inanc�n
do�rudan do�ruya ahl�ks�zl��a neden oldu�unu g�steriyor.
(11) Paroslu Arkhilokhos, �iirlerinde bir�ok defa tilkiyi kurnazl��a �rnek olarak
g�stermi�ti.
(15) Burada belki Kritias'tan s�z ediliyor. Kritias, Platon'un hasm� olan oligar�i
taraftar� bir siyaset adam�yd�. Oligarhlar�n 404 y�l�nda yapt�klar� h�k�met
darbesinde Kritias vicdans�zca davranm�t�. Sofistlerin g�r�leriyle yeti�mi� olan,
�ok okumu� bir adamd�; yazd��� baz� dizeler elimize ge�mi�tir.
(17) Devlet ve insan ruhu aras�ndaki benzerlik bu sat�rlardan itibaren b�y�k bir
rol oynayacakt�r (�rne�in IV. kitapta verilen do�ruluk tan�m�nda).
(19) Glaukon'un bu ve bundan hemen sonraki itiraz�, sava��� s�n�f�na ihtiyac� olan
bir devletin do�mas� i�in gereken �artlar�n say�lmas�na yol a��yor. Bu par�adan,
Platon'un, sava��� kesiminin ve bu kesimin e�itilmesinin betimine varmak istedi�i
anla��l�yor.
(21) Sava���lar�n e�itimi konusu bu kitab�n sonunu ve ���nc� kitab�n hemen hemen
b�t�n�n� kaplamaktad�r.
(22) Klasik �a�da Hellen e�itiminin, beden e�itimiyle ruh e�itimi aras�ndaki
denklik �zerine kurulmu� oldu�u bilinir. B�yle bir denklik tarihin ba�ka hi�bir
�a��nda, hi�bir �lkede elde edilememi�tir. M�zik s�zc���yle Platon, b�t�n ruh
e�itimini anl�yor.
(24) Uranos (G�k) ve Gaia (Yer), tanr�lar�n en eskileridir. Uranos, Gaia ile
birle�mesinden do�an �ocuklar�n�n yery�z�ne ��kmalar�na, g�ne� ����n� g�rmelerine
izin vermez, onlar� topra��n derinliklerinde oturmaya zorlarm�. Gaia, o�ullar�n�
babalar�ndan �c almaya te�vik edince, yaln�zca Kronos cesaret edip Uranos'u bir
orakla yaralayarak erkekli�inden yoksun b�rakm� ve b�ylece d�nya egemenli�ini ele
ge�irmi�. Hesiodos Theogonia adl� eserinde (m. 154-181) efsaneyi bu �ekilde
anlatm�t�r. Bu korkun� efsanelerin, Hellenlerin hayal g�c�nden do�mad���na i�aret
etmeliyiz. Tanr�lar�n soya�a�lar�n� Hellenler b�y�k olas�l�kla Fenikelilerden
alm�lard�r. Nitekim XIV. y�zy�ldan kalma Ras �amra metinlerinde bunlara
raslanmaktad�r.
(27) Burada devlerden s�z edilmektedir. Devler, Uranos'un yaras�ndan yere akan
kandan do�mu�lard�. Gaia onlar� g��� fethetmeye te�vik edince, en y�ksek da�lar�
birbiri �st�ne y���p, g��� ele ge�irmeye �al�m�lar, ama Zeus'a yenilmi�lerdi.
Tanr�larla devler aras�ndaki cenk, Yunan sanat�nda �ok kullan�lan bir konudur. Bu
cenk Bergama suna��nda da betimlenmi�tir.
(28) Hephaistos, Zeus'la Hera'n�n o�ludur. Hera, onu do�ar do�maz, g�kten a�a��
atm�; bu becerikli tanr� da, annesinden �c almak i�in, i�inde g�r�nmez zincirler
sakl� bir taht yap�p Hera'ya arma�an etmi�. Hera tahta oturunca zincirler onu
birdenbire sarm�. Tanr�lar�n hi�biri ba�lar� ��z�p tanr��ay� kurtaramam�. Sonunda
Dionysos Hephaistos'u sarho� etmeyi, onu Olympos'a g�t�r�p, Hera'y� ��zd�rmeyi
ba�arm�.
(30) �lyada'n�n XX. ve XXI. kitaplar�nda tanr�lar bir Akhalar�n taraf�nda, bir
Troial�lar�n taraf�nda sava��rlar.
(31) �iirleri benzetme (kinaye) yoluyla anlatmak Platon'dan �nce de �ok yay�lm�
bir y�ntemdi. �lk olarak XVI. y�zy�lda Rhegion'lu Theagenes taraf�ndan
kullan�lm�t�. Theagenes'e g�re �lyada'n�n XX. ve XXI. kitaplar�ndaki tanr�lar
sava�� do�a g��lerinin birbiriyle �arp�mas�d�r.
(38) Platon iki olanak g�r�yor: 1) Tanr�, ger�ekten de�i�ir, 2) Tanr� insanlar�
aldatmak i�in de�i�mi� gibi g�r�n�r; her ikisinin de ger�e�e ayk�r� oldu�u
g�steriliyor.
(40) Odysseia IV, 456/57'de, s�ras�yla ejderha, pars, domuz, su ve a�a� �eklini
ald��� anlat�lm�t�r.
(43) Eseri okumakta ilerledik�e, Platon'un, devletin kurulmas� i�in izin verilen,
gerekli bir yalana ba�vurmakta oldu�unu g�r�r�z; �� toplumsal kesimin kesin olarak
ayr�lmas� bu yalana dayan�r.
P L A T O N
DEVLET
III-IV
"Ph" �ift harfine gelince, Yunanca'n�n F harfini Avrupal�lar �teden beri b�yle
g�sterirler; eski Romal�lar da �yle g�stermi�ler; demek ki o harfin s�yleni�i
Romal�lar�n "�" harfinin s�yleni�ine t�m�yle uymuyormu�.
Yunancada "y" harfi sessiz de�il, sesli harftir ve "�" okunmas� gerekir. Ancak bu
s�yleyi� kesin de de�il. Bug�nk� Yunanl�lar onu "i" diye okuyorlar.
�ift sesli harfleri de gene �ift olarak g�sterdik. Ancak (ou) yerine tek bir "u"
koyduk; bu �imdiki uluslararas� �evriyaz�da da b�yledir.
Yunan Alfabesi:
A A H E N N T T
B B Q Th X Ks Y Y
G G I � O O F Ph
D D K K P P X Kh
E E ? L P R Y Ps
Z Z M M S S W O
DEVLET
III
"Hi� de sanmam."
ve:
ve:
ya �u:
`Deh�et verici bir ma�aran�n dibinde yarasalar, aralar�ndan biri kayadan s�yr�l�p
a�a�� d��nce nas�l ba�r�arak u�u�ur, birbirlerine as�l�rlarsa, onlar (ruhlar) da
hep birlikte ^ba�r�arak gidiyorlard�.'(8)
Bunlar� ve buna benzer b�t�n s�zleri silmemize, Homeros'un ve �b�r �airlerin
k�zmamas�n� dileriz ; bu s�zler �iirsiz ve �o�u insan�n duyup da ho�lanmayaca��
�eyler midir? Hay�r; ama �iirli olduklar� �l��de, �zg�r ya�amalar�, �l�mden �ok
tutsakl�ktan korkmalar� gereken �ocuklar�n, insanlar�n kulaklar� i�in uygunsuzdur
da."
"�ok do�ru."
"Evet."
"Tabii."
"Bak bakal�m kald�rmakta hakl� m�y�z, de�il miyiz. Ak�ll� uslu bir adam, dostu
olan ak�ll� uslu ba�ka bir adam i�in �l�m� korkulu bir�ey saymaz deriz."
"�yle deriz."
"O halde dostunun ba��na feci bir�ey gelmi� gibi ona a�lay�p durmayacak."
"Hay�r."
"Ama �unu da s�yleriz : ak�ll� uslu adam, iyi ya�amak i�in kendi kendine yeter. O
�b�r insanlardan farkl� olarak ba�kalar�na pek az muhta�t�r."
"Sahi" dedi.
"Demek oluyor ki ba��na b�yle bir felaket geldi�i zaman, pek az a�lay�p
s�zlayacak, ona herkesten kolay katlanacak."
"Evet, �yle."
"Do�ru" dedi.
"Gene Homeros'tan ve �b�r �airlerden, bir tanr��an�n o�lu Akhilleus'un
`k�h yana d�n�p, k�h s�rt �st�, k�h y�z �st� yatarak'
sonra da aya�a kalk�p, durmadan dalgalanan denizin k�y�s�nda kendinden ge�mi� bir
halde y�r�d���n�,
"Ama, deminki d��ncelerimize g�re b�yle olmamal�d�r; biri bizi daha g�zel bir
d��nceye inand�rmad�k�a, buna ba�l� kalmal�y�z.
"Evet, olmamal�d�r."
"Ama bek�ilerimiz g�lmeye d�k�n de olmamal�. ��nk� insan g��l� bir g�lmeye kap�ld�
m�, ruhunda da g��l� bir de�i�im olur."
"�yle" dedi.
"Gerekecek ku�kusuz."
"�nsanlar�n �o�una g�re �l��l�, ak�ll� uslu olman�n �z� �u de�il midir? Egemenlere
ba�e�mek; i�ki, a�k ve yemek gibi hazlarda da kendi nefsine h�kim olmak." (21)
"G�zel."
"Ama �una ne dersin:`Seni k�pek g�zl�, geyik y�rekli �arap tulumu! (24) Ya sonra
gelen m�sralar g�zel mi? D�zyaz�da, �iirde halktan herhangi birinin y�netenlere
kar�� s�yledi�i b�t�n k�stah�a s�zler g�zel midir?"
"Hi� de�il."
"Ya �iirde; `ekmekle, etlerle dolu bir masadan, sakinin Krater'den ald��� �arab�
getirip kadehlere doldurmas�'(25) d�nyada en g�zel �eydir, gibi s�zlerin en
�l��l�, en uslu bir adam�n a�z�na konmas�na ne dersin? Bunlar, sence, gencin
kendine egemen olmas�na yarayacak s�zler mi? bir de �u:`En feci �l�m a�l�ktan yok
olup gitmektir',(26) ya �unlar:`Zeus �b�r tanr�lar�n da, insanlar�n da uyudu�u bir
saatte, yaln�z ba��na uyan�k kalarak verdi�i b�t�n kararlar� a�k arzusu y�z�nden
hemen unutmu�; Hera'y� g�r�nce de o kadar ate�lenmi� ki, yatak odas�na gitmeye
bile katlanmaks�z�n, orac�kta yerde onunla birle�mek istemi� ve onu hi�bir zaman o
anda oldu�u kadar �iddetle arzulamad���n�, hatta ilk defa ana babalar�ndan gizli
bulu�tuklar� zaman bile bu kadar arzuyla yan�p tutu�mad���n� s�ylemi�'(27). Ya
buna benzer nedenlerle Ares ile Aphrodite'nin Hephaistos taraf�ndan zincire
vurulmas�na (28) ne dersin?"
"Evet, Zeus hakk� i�in," dedi, "bunlar bence yak��k al�r �eyler de�il."
"Ama �nl� adamlar�n hem s�zlerinde, hem davran�lar�nda her bak�mdan g�z�peklik ve
dayanma g�c� g�r�l�rse, onlar� seyretmeli, dinlemeli, �rne�in �unu:`G��s�ne
vurarak, kendi kendine �u s�zlerle ��k�t�:'Dayan kalbim, bir zamanlar daha da
k�t�s�ne dayanm�t�n'(29)."
"Herhalde" dedi.
"Asla."
Bir tanr� olan �rma�a kar�� itaats�z davrand���n�, onunla sava�maya haz�r
oldu�unu(35) �b�r �rma�a, yeni Sperkheios'a adanm� olan sa�lar�na gelince, �ld���
i�in 'Yi�it Patroklos'a sa�lar�m� ba��lamak istiyorum.'(36) dedi�ini s�ylemek
g�nah de�il de nedir? Bunlar� yapt���na inanmamal�. Hektor'u Patroklos'un an�t�
etraf�nda s�r�klemesi, (37) esirleri odun y���n�n�n �n�nde bo�azlamas�, (38) b�t�n
bunlar�n ger�e�e uygun oldu�unu kabul etmeyece�iz; bek�ilerimizin, bir tanr��an�n
ve Zeus'un bir torunu olan (39) uslu ak�ll� Peleus'un o�lu ve bilge Kheiron'un
yeti�tirdi�i Akhilleus'un, i�inde birbirine kar��t iki hastal�k, yani al�akl�k ile
para d�k�nl���, �stelik de tanr�lara, insanlara kar�� yaman bir gurur ta��yacak
kadar karma kar��k bir ruhu oldu�una inanmalar�na m�saade etmeyece�iz.''
" O halde," dedim, "ne Poseidon'un o�lu Theseus'un ve Zeus'un o�lu Perithous'un
ahlaks�zca k�z ka��rmaya kalk�t�klar�na (40) inanaca��z, ne de ba�ka bir tanr�
o�lunun ya da yi�itin, onlara �imdi yalan yere y�klenen ahlaks�zca, dinsizce
i�leri g�rd�klerinin anlat�lmas�na izin verece�iz. Tersine �airleri, yi�itlerin ya
bu i�leri g�rmedi�ini ya da Tanr� o�ullar� olmad���n� itiraf etmeye zorlayaca��z.
�kisini birden ileri s�r�p de gen�lerimizi tanr�lardan k�t� �eyler do�du�una,
yi�itlerin insanlardan hi� de iyi olmad�klar�na kand�rmaya kalk�mas�nlar. ��nk�
demin de dedi�imiz gibi,(41) bu s�zler ne dine uygundur, ne de ger�ektir,
tanr�lardan k�t�l�k gelmesine de olanak yoktur, bunu da g�sterdik."
"Yoktur, tabii."
"�stelik dinleyenlere zararl�d�r bu s�zler; ��nk� insan k�t� olur da, e�er:
`R�zgarl� �da tepelerinde babalar� Zeus'a adanm� bir sunaklar� olan ve
damarlar�nda tanr�lar�n kan� durmadan akan, tanr�lar�n Zeus soyundan yak�n
akrabalar�n�n' (42) ayn� �eyleri yapt�klar�na ve yapm� olduklar�na inan�rsa,
bunda kendisinin su�u olmad���n� d��nmez mi ? Bu nedenle, bu gibi masallar�
susturmal� ki, gen�lerimizde, k�t�l��e b�y�k bir kolayl�kla at�lmak hevesini
do�urmas�nlar."
"��phesiz susturmal�."
"Sayd�k."
"Besbelli."
"Neden?"
"��nk� ele al�rsak, �airler de yazarlar da insanlardan s�z ederken, bir�ok e�ri
adam�n talihli, do�rular�n ise talihsiz olduklar�n�; haks�zl���n gizli kal�rsa,
yararl� bir�ey oldu�unu, do�rulu�un da ba�kas�na yarar, kendine zarar verdi�ini
(43) s�ylemekle, bence en �nemli noktalar �zerinde yan�l�yorlar demeliyiz. B�yle
�eyler s�ylemelerini yasak etmeli, �iirlerinde, masallar�nda bunlar�n tersini
anlatmalar�n� buyurmal�y�z. Bu d��ncede de�il misin?"
"�nsanlardan demin dedi�imiz gibi s�z etmek gerekti�i sorunu �zerinde, do�rulu�un
ne oldu�unu, onun, do�ru ki�iye, do�ru g�r�ns�n g�r�nmesin, yarar getirdi�ini
ara�t�r�p buldu�umuz zaman uyu�uruz." (44)
"O halde s�ylenen s�zler hakk�ndaki konu�mam�z burada bitsin. Bundan sonra s�yleme
bi�imini incelemeli. San�r�m b�ylece, ne s�ylemeli ve nas�l s�ylemeli konusunu
t�m�yle g�zden ge�irmi� oluruz."
"Oysa anlaman gerek," dedim; "belki ��yle daha iyi anlars�n: Masalc�lar�n,
�airlerin b�t�n s�yledikleri ge�mi�te, g�n�m�zde ya da gelecekteki olaylar�n
anlat�lmas�ndan ibaret de�il midir?"
"Peki, bunlar� ya basit anlatma, ya taklit y�ntemiyle ya da her iki y�nteme de ba�
vurarak anlatabilir, de�il mi?"(45)
"Bunu daha a��k s�ylemeni dilerim" dedi.
"Evet."
"O halde �unu da bilirsin ki, `b�t�n Akhalara, en �ok da ordu �nderleri iki
Atreuso�ullar�na yalvar�yordu' s�zlerine kadar olan par�ay� �air kendi s�yler ve
bizde, bunlar� bir ba�kas� s�yl�yormu� gibi bir izlenim uyand�rmaya �al�maz bile.
Ama sonras� i�in, kendisi Khryses imi� gibi konu�ur ve bize konu�an�n Homeros
de�il de, ya�l� rahip oldu�u duygusunu vermeye u�ra��r. Ilion'da, �thaka'da, b�t�n
Odysseus destan�nda olup bitenlerin hepsini a�a�� yukar� bu bi�imde anlat�r."
"Evet" dedi.
"�yledir tabii."
"Bir ba�kas� imi� gibi s�z s�yledi�i zaman, konu�mas�n�, s�z alaca��n� �nceden
bildirdi�i kimseninkine m�mk�n oldu�u kadar benzetir diyemez miyiz?"(47)
"Deriz, elbette."
"��phesiz."
"�yle."
"Anlad�m" dedi.
"�ok do�ru d��n�yorsun," dedim, "demin (48) anlayamad���n�, �imdi san�r�m a��k�a
kavrayabiliyorsun, g�r�yorsun ki, �iirin ve masal�n bir t�r� ba�tan a�a��
�yk�nmedir, �rne�in dedi�in gibi tragedya ile komedya; ba�ka biri ise �airin
anlatmas�ndan ibarettir: bunu en �ok dithyramboslarda (49) g�rebilirsin. �ki t�r�n
kar�mas�ndan olu�an ���nc� t�re destan �iirinde ve daha bir�ok anlat�m
bi�imlerinde raslar�z. Anlatabildim mi?"
"Bundan �nce de, neler s�ylemek gerekti�ini sayd�k, �imdiyse nas�l s�ylemek
gerekti�ini incelemek 'kald� demi�tik, an�ms�yor musun?" (50).
"Evet."
"Belki," dedim, "ama belki de daha ba�ka �eyleri; �imdilik daha bilmiyorum; s�z�n
gidi�i bizi bir r�zg�r gibi nereye atarsa, oraya gitmeli."
"Bir bak bakal�m, Adeimantos (51), bek�ilerimiz �yk�nmeci olmal� m�, olmamal�
m�d�rlar? Yoksa demin s�ylediklerimizden, bir adam�n bir tek i�i iyi
ba�arabilece�i, ama bir�ok i�e birden giri�irse, hi� birini �n kazanacak kadar
ba�aramayaca�� sonucu ��km�yor mu?"
"�aresiz, �yle."
"�yk�nme i�in ayn� �ey s�ylenemez mi? Bir insan her �eye, bir tek �eye �yk�nd���
kadar iyi �yk�nemez."
"Yapamaz, elbette."
"O halde �nemli bir g�revi olan bir adam�n birden bir�ok �eye �yk�nmesi zordur,
nitekim birbirine yak�n g�r�nen iki �yk�nme t�r�nde, yani tragedya ile komedyada
da ayn� ki�iler ba�ar�l� olamazlar (52). Yoksa, demin bunlar�n birer �yk�nme t�r�
oldu�unu s�ylememi� miydin?"
"Hay�r."
"Ama ayn� oyuncular hem tragedya, hem komedya da oynamaz; oysa her ikisi de
�yk�nme t�r�ndendir, de�il mi?"
"�yle."
"Hatta bence, Adeimantos, insan do�as� daha da �ok b�l�ml�d�r �yle ki, bir insan�n
bir�ok �eylere iyi �yk�nmesine yahut �yk�nmeyle bir benzeri verilen �eyleri
yapmas�na olanak yoktur."
"Elbette" dedi.
"�yk�nmeyecekler."
"Nas�l do�ru olur," dedi, "bu i�lerle ilgilenmelerine bile izin verilmeyecek
(59)." "Ya at�n ki�nemesine, bo�alar�n b���rmesine, akan sular�n m�r�lt�s�na,
denizin u�ultusuna, g�k g�rlemesine ve b�t�n bu gibi g�r�lt�lere �yk�necekler mi
(60)?"
"Hay�r," dedi, "onlar�n deli olmaya, deli olanlara �yk�nmelerini yasaklad�k ya!"
"Bence," dedim, "ak�ll� bir adam, iyi bir adam�n s�ylediklerini veya yapt�klar�n�
anlatmak zorunda kal�nca, kendisi o adamm� gibi onu temsil etmeye raz� olacak ve
bu �yk�nmeden utanmayacak, hele o adam�n metin, ak�ll�ca bir davran��na
�yk�nmekteyse. Yok hastal�k, a�k, sarho�luk ya da ba�ka bir zay�fl�k y�z�nden
sendeledi�ini g�r�rse, ona daha az �yk�necek. Ama kendine lay�k olmayan bir adama
�yk�nmesi gerekirse, kendini, kendinden k�t� olan bir adama ciddiyetle benzetmek
istemeyecek, yoksa ancak k�sa bir zaman i�in, �yk�nece�i kimse iyi bir �ey yaparsa
buna raz� olacak; gene de utanacak, ��nk� bu gibilerine �yk�nmeye al��k de�ildir,
hem de kendinden k�t� insanlar�n k�l���na k�yafetine girmekten ho�lanmaz; ruhunda
da bunlar� k���k g�r�r, yaln�zca �aka olsun diye �yk�n�r."
"Tabii" dedi.
"O halde b�yle olmayan hik�yeci ne kadar k�t�yse, o kadar her �eye �yk�necek,
kendine lay�k g�rmedi�i bir �ey olmayacak; �yle ki b�y�k bir kalabal���n
kar��s�nda bile ciddiyetle her �eye �yk�nmeye kalk�acak, s�z geli�i, demin
sayd���m�z g�k g�r�lt�lerine, r�zg�rlar�n, dolunun, dingillerin, makaralar�n,
borular�n, zurnalar�n, �oban flavtalar�n�n ve b�t�n sazlar�n sesine; �stelik
k�peklerin havlamas�na, kuzular�n melemesine, ku�lar�n �tmesine de. S�z� ya ba�tan
ba�a ses ve jest �yk�nmelerinden ibaret olacak, yahut da anlatma pek az yer
alacak. �yle de�il mi?"
"�kisinden birinde biraz de�i�iklik olur; insan s�yleyi�ine uygun makam ve ritm de
katarsa, iyi s�yleyenin hemen hemen hep ayn� makama g�re ve de�i�iklikler ufak
oldu�u i�in hep bir tek makamda ve ona uygun bir ritmde s�ylemesi m�mk�nd�r."
"Peki, ama �tekinin s�yleyi� bi�imi tam tersine; kendine has anlat�m� bulmak i�in
makamlar�n, ritmlerin hepsine gereksinimi vard�r ��nk� onda her t�rl� de�i�iklik
bulunur."
"�ok do�ru."
"Benim d��ncem �st�n gelirse," dedi, "uslu ak�ll� adama �yk�nen ve karma olmayan
anlatma bi�imini al�r�z."
"Ho�tur da ondan."
"Ama belki bizim devlete uymaz, diyeceksin, ��nk� bizde her insan bir i� g�rd���
i�in iki veya bir �ok y�nl� olamaz."
"Bunun i�in de�il midir ki, yaln�zca b�yle bir kentte kundurac� kundurac�d�r,
kundurac�l���ndan ba�ka bir de kaptanl�k yapmaz, �ift�i �ift�idir, �ift�ilikten
ba�ka bir de yarg��l�k yapmaz, asker askerdir, askerlikten ba�ka ticaretle
u�ra�maz, hepsi de aynen �yledir."
"Do�ru" dedi.
"�yleyse, belli ki her k�l��a girmesini, her �eye �yk�nmesini ustal�kla bilen bir
adam kentimize gelip de �iirlerini temsil etmek isteseydi, �a��lacak, ho�, kutsal
bir varl�k gibi �n�nde secde ederdik, fakat kentimizde onun gibi adam
bulunmad���n�, bulunmas�n�n da yasak oldu�unu s�yler, ba��na kokular s�rd�kten,
y�n �eritlerden bir ta� koyduktan sonra,(62) onu ba�ka bir kente g�nderirdik. Biz
ise selametimiz i�in daha sert, daha az ho� bir �airi, bir hik�yeciyi dinleriz. O
bizim i�in yaln�zca akl� ba��nda adam�n s�yleyi�ine �yk�ns�n, s�zlerini,
askerlerimizin e�itimini ele ald���m�z zaman yasa olarak koydu�umuz bi�imlere
uydursun."
"Bundan sonra �ark� s�yleme bi�imi ve �ark�lar kald�, de�il mi?" dedim.
"Peki, �nce koydu�umuz kurallara uymam�z i�in, bunlar�n nas�l olmas� gerekti�i
hakk�nda neler s�yleyece�imizi herkes �imdiden bulabilir, de�il mi?"
Ama Glaukon (63)~ g�lerek: "Ben, Sokrates," dedi, "bu herkesin i�inde olmasam
gerek. Herhalde �u anda, neler s�yleyece�imizi bulacak durumda de�ilim ama
akl�mdan bir �eyler ge�miyor de�il."
"Herhalde," dedim, "en ba�ta �unu diyebilecek durumdas�n ya: �ark� �� �eyden
olu�ur: S�z, makam, ritim.(64).
"Do�ru" dedi.
"Elbette."
"Kar��k Lydia, tiz perdeden Lydia makamlar� ve bunlar gibi birka�� daha."
"Onlar� ortadan kald�rmamal� m�?" dedim; "erkeklere ��yle dursun, akl� ba��nda
olmas� gereken kad�nlara bile yarars�zlar."
"�ok do�ru."
"Hi� ��phesiz."�
"Asla de�il," dedi. "Demek ki senin i�in yaln�zca Dor ve Phrygia makamlar� kald�."
"Makamlar� bilmem," dedim, "ama �yle bir makam kals�n ki, sava�a veya zorlu bir
harekete giri�mi� olan bir adam�n sesine, anlat�m�na uygun bir bi�imde
�yk�nebilsin; bu adama talihi yard�m etmez de yaralanacak, �lecek ya da ba�ka bir
felaketle kar��la�acak olursa, b�t�n bu durumlarda gerilemeden dayanacak, kaderin
darbelerine kar�� koyacak. Bir makam daha gerekir ki, kendi iste�iyle sakin ve zor
olmayan bir i�e giri�mi�, hedefine ula�mak i�in ya bir tanr�y� yalvar�larla
kendine kazanmak, ya bir insan�, ona ak�l ��retmek, ���t vermekle, ikna etmeye
u�ra�an, yahut da ba�kas�n�n ricalar�n�, azarlar�n� dinleyen ve bu sayede
istedi�ini elde ettikten sonra gurura kap�lmayan, aksine her i�te ak�lla, �l��yle
hareket eden ve olaylar� ho� kar��layan bir adama �yk�nmeye uysun. Bu ikisini,
yani felaketle kar��la�anlar�n, mutlulu�a erenlerin, uslu ak�ll�, g�z�pek
adamlar�n sesine en iyi �yk�necek bu zorlu ile zorluksuz makamlar b�rak kals�n."
"Bundan b�yle," dedim, "�ark�lar�m�z, havalar�m�z i�in �ok telli ve her t�rden
makaml� sazlara gereksinimimiz olmayacak."
"O halde devletimizde ��gen, m�zrap ve �b�r �ok telli, �ok makaml� b�t�n sazlar�
yapan sanat��lar� beslemeyece�iz."
"Dedi�imizden bu ��kar."
"Ya fl�vta yapanlar�, fl�vta �alanlar� kente kabul edecek misin? Fl�vta en �ok
sesi olan saz de�il mi, �b�r b�t�n telli sazlar fl�vtan�n bir taklidinden ibaret
de�il mi?(66)"
"O halde lyra ile kithara kal�yor, (67) onlar kentimiz i�in yararl�d�r; bir de
k�rlarda �obanlar i�in kaval."
"K�pek hakk� i�in" dedim, "baksana hi� fark�na varmadan, demin (70) zevke,
e�lenceye d�m� oldu�unu s�yledi�imiz kenti temizledik.
"Zeus hakk� i�in," dedi, "s�yleyecek s�z�m yok! U�ra�t���m i�in biliyorum ki,
vezinlerin meydana geldi�i �� t�rl� ritm (71) vard�r, �ark�larda ise, b�t�n
makamlar�n ��kt��� d�rt t�rl� (72). Ama hangisinin �u veya bu ya�ama �yk�nmeye
uygun oldu�unu s�yleyemem."
"Ama hi� olmazsa �u nokta hakk�nda karar verebilirsin: uygunluk veya uygunsuzluk
(75) ritimlilik veya ritimsizli�e ba�l�d�r."
"��phesiz."
"Ama ritimlilik g�zel s�yleme bi�imine ba�l�d�r ve ona benzer, ritimsizlik ise
kar��t�na, uyumluluk ve uyumsuzluk i�in de b�yledir; tabii ancak demin dedi�imiz
gibi s�z ritim ve makama de�il de, makamla ritim s�ze uyarsa."
"��phesiz."
"Evet."
"�yleyse kendine d�en g�revi yapmak isteyen bir gen�lik her zaman bu �lk�lere
ula�maya �aba g�stermelidir, de�il mi?"
"Elbette."
"Peki yaln�zca, �airleri g�zalt�nda tutup �iirlerinde iyi huylar� betimlemeye mi,
yoksa hi� �iir yazmamaya m� zorlamal�y�z? �b�r sanat��lar� da g�zalt�nda tutup
onlar�n, k�t� huylar�, dizginsizli�i, al�akl���, uygunsuzlu�u ya canl�lar�n
betimlenmesinde, ya yap�larda yahut da ba�ka bir sanat yap�t�nda g�stermelerine
engel olmamal� m�y�z? Yok bu ellerinden gelmezse, bizde i� g�rmelerini yasak
etmeliyiz ki, bek�ilerimiz k�t�l�k betimlemeleri i�inde, t�pk� bir k�t� besinle
beslenirmi� gibi yeti�mesinler, her g�n bir �ok zehirli bitkiyi kopar�p azar azar
fakat durmadan yiyip zehirlenerek, fark�na varmaks�z�n ruhlar�nda b�y�k bir
k�t�l�k olu�mas�n. Tersine g�zelin, uygunun �z�n� sezmeye do�as� gere�i yetenekli
olan sanat��lar� (77) aramal�y�z ki, gen�ler bir sa�l�k �lkesinde ya��yormu� gibi
her �eyden yarar g�rs�nler, g�zel yap�tlardan g�zlerine veya kulaklar�na de�en her
�ey, d�nyan�n en g�zel �lkelerinden sa�l�k getiren bir r�zg�r gibi, onlar�
diriltsin, ta �ocukluktan g�zeli sevmeye, g�zele benzemeye, g�zelle uyum i�inde
ya�amaya do�ru onlar� usulca g�t�rs�n." (78).
"O halde Glaukon," dedim "bu nedenlerden dolay� m�zikle e�itim en �st�n e�itimdir,
��nk� ritim ve uyum, ruhun ta i�ine girer ve ona uyum kazand�rarak her �eyden �ok
kavrar. B�ylece ruhu uyumlu k�lar, yeter ki insan do�ru d�r�st e�itim g�rm�
olsun.Yoksa bunun tam tersi olur, de�il mi? �te yandan da do�ada ya da insan
eliyle yap�lanlardaki eksikler, gere�ince e�itilmi� bir adam�n derhal g�z�ne
ili�ir; o hakl� olarak �irkinliklere, eksiklere k�zar, g�zeli �ver, ��nk� g�zelden
ho�lan�r ve onu ruhunda sindirip, onunla beslenir. B�ylece g�zel ve iyi bir insan
olur, �irkini de hakl� olarak ay�plar. Gen�ken daha hen�z ak�l y�r�tecek �a�da
olmad��� halde g�zel olmayandan nefret eder. Ard�ndan ak�l y�r�tmeye de ba�lad� m�
(79), m�zikle e�itim g�rd���nden, d��nmeye yatk�nl���n� farkeder ve bu yetisini
sevin�le kar��lar."
"Do�ru."
"��phesiz �yle."
"O halde tanr�lar hakk� i�in, ben de diyorum ki, kendimiz de, yeti�tirmek
istedi�imiz bek�iler de uslulu�u, yararl�l���, ruh y�ksekli�ini, soylulu�u ve
bunlara karde� olan iyi huylar� , ayn� zamanda bunlar�n kar��tlar� olan k�t�
huylar�n bi�imlerini b�t�n durumlarda tan�mad�k�a, nerede olursa olsun onlar� veya
terslerini fark etmedik�e, tuttu�u yer k���k olsun, b�y�k olsun birini yabana
att�k�a, m�zik e�itimi g�rd�k diyemeyiz, ��nk� bunlar�n hepsi ayn� sanat�n, ayn�
�al�man�n konusudur."
"O halde," dedim, "birinin ruhunda g�zel huylar, g�r�n��nde de ayn� �rnekten ve bu
huylara uyan ve yak�an nitelikler birle�mi�se, bu insan, g�rmesini bilen i�in,
d�nyada g�r�lecek en g�zel �ey de�il midir?" (82)
"��phesiz."
"M�zik e�itimi g�rm� adam en �ok b�yle uyumlu insanlar� sevecek. Yok uyumlu
de�ilseler sevmeyecek."
"Ruhlar�nda bir eksiklik varsa, tabii sevmeyecek; yok v�cutlar�nda bir eksiklik
varsa, buna katlanacak, sevmeye raz� olacak."
"Anl�yorum," dedim. "Senin b�yle bir sevgin var veya oldu da ondan b�yle
s�yl�yorsun; bir diyece�im yok. Yaln�z �una yan�t ver: S�n�r�n� a�m� bir zevkin
ak�lla al�p verece�i var m�d�r?"
"Asla yoktur."
"Ama a�k�n verdi�i zevkten daha b�y�k bir zevk bilir misin?"
"O halde ne delice bir �eyi, ne de a��r�l��a yak�n olan� ger�ek a�k�n yan�na
yakla�t�rmal�."
"Yakla�t�rmamal�."
"O halde anla��l�yor ki, kurmakta oldu�umuz kentte konacak yasaya g�re, seven
sevdi�ine kendini sevdirebilirse, g�zellik u�runa onu kendi o�lu gibi �pebilir,
onunla g�r�ebilir, ona dokunabilir. G�nl�n� kazanmaya �abalad��� gen�le ili�kileri
�yle olmal�d�r ki, hi�bir zaman daha ileri gitti�i duygusunu uyand�rmas�n. Yoksa
m�zikten ve g�zellikten anlamaz bir adam diye ele�tirilir(83).
"�yle" dedi."
"Herhalde nereye varmas� gerekiyor idiyse, oraya vard�: M�zik, g�zellik sevgisiyle
sonu�lanmal�d�r galiba."
"Tabii."
"Bu i�te de �ocukluktan ba�lay�p b�t�n ya�amlar� boyunca ciddi bir e�itim
g�rmeleri gerek. Kan�mca �u yoldan gitmeli ve sorunu sen de incele. Bence her ne
kadar iyi bir durumda olsa da beden kendi iyili�iyle ruhu iyi etmenin �stesinden
gelemez. Tersine iyi bir ruh, kendi iyili�iyle bedeni olabildi�i kadar iyile�tirir
(84). Sen bunu nas�l g�r�yorsun?
"Oluruz, ��phesiz."
"Evet."
"Peki �u atletlerin ya�ay�� bek�ilerimize uyar m�?"
"Belki de uyar."
"G�r�yorum."
"Sava��� atletlere daha iyi d��n�lm� bir spor ve ya�ay� gerek; onlar�n uyan�k
k�pekler gibi iyi g�rmeleri ve i�itmeleri, seferde s�k s�k suyu, yeme�i
de�i�tirdikleri, bazen g�ne� �arpt���, bazen de k� f�rt�nalar�na tutulduklar�nda
sa�l�klar�n�n hi� sars�lmamas� gerektir."
"Bence de �yle."
"O halde en iyi beden e�itimi, biraz �nce g�zden ge�irdi�imiz m�zik e�itiminin bir
karde�i gibi olmayacak m�?"
"Bundan ne anl�yorsun?"
"Her �eyden �nce sava�a bir haz�rl�k olacak sade, ak�ll�ca bir beden e�itimi."
"��phesiz."
"Hay�r, san�r�m."
"Bedenlerinin iyi bir durumda olmas�n� isteyen erkeklerin Korinthoslu bir sevgili
(87) edinmelerini de do�ru bulmayacaks�n."
"Asla."
"��phesiz."
"Bence b�yle bir yeme i�me bi�imini, var olan b�t�n makamlar�, b�t�n ritimleri
i�ine alan bir havaya, bir �ark�ya benzetmekle, do�ru benzetmi� oluruz."
"Elbette."
"�e�itlilik ruhta a��r�l�k do�urur, bedende ise hastal�k; oysa m�zikte sadelik,
ruhlara a��rba�l�l�k, beden e�itiminde ise v�cutlara sa�l�k verir."
"Peki ya �u, deminkinden de daha ay�p de�il mi: �nsanlar, ya�amlar�n�n b�y�k bir
b�l�m�n�, mahkemelerde san�k ya da davac� olarak ge�irmekle kalmay�p, g�zellikten
anlamad��� i�in, 'haks�zl�k etmekte ustay�m, her t�rl� dolaba akl�m erer, ceza
giymemek i�in ka�amaklar�n hepsine ba�vurup bir y�lan gibi s�yr�larak savu�mas�n�
bilirim' diye b�b�rlenirler. Hem de b�t�n bunlar ufac�k, de�ersiz sorunlar i�in
olur; b�yle bir adam, hayat�n� uyuklayan bir yarg�ca muhta� etmemek �zere
d�zenlemenin ne kadar daha g�zel, ne kadar daha iyi oldu�unu bilmez."
"�ok ay�p olur, dedi, ger�ekten de bunlar yepyeni ve tuhaf hastal�k adlar�d�r."
"B�yleleri Asklepios zaman�nda yoktu, san�r�m; bence kan�t� da �u: Troia �n�nde
yaralanan Eurypylos'a bir kad�n, bol un ve ���lm� peynirle kar�m� Pramnos �arab�
i�irmi� (89). Bize bu ila�, peklik s�kt�r�c� gibi g�r�nd��� halde,
Asklepioso�ullar� (90) i�ireni ay�plamam�lar ve hastay� tedavi eden Patroklos'a
(91) da itiraz etmemi�ler."
"�l�m�n� uzatarak," dedim. "�l�me yol a�an hastal���n�n seyrini ad�m ad�m izledi,
ama kendini iyile�tirmek elinden gelmedi; her i�ten elini �ekip ya�am� boyunca
kendine bakarak, al��k oldu�u perhizi biraz bozdu mu, i�ini yiyerek ya�ad�.
Bilgisi sayesinde de can �eki�e �eki�e ya�land�."
"Evet, onun gibi bir adama b�yle bir tedavi yak��r" dedi.
"Neden? ��nk� i�i g�c� var ve i�ine bakmazsa, ya�amas� m�mk�n olmaz."
"�yle besbelli."
"Ama zengine gelince, onun, yar�m b�rakmak zorunda kal�rsa ya�amas�n� �nleyecek
hi� bir i�i yoktur, diyebiliriz."
"Yoktur herhalde."
"Duymad�n m�, Phokylides'in �u s�z�n� (93) anlat�rlar: '�nsan ge�imini sa�lad� m�,
erdemle u�ra�mal�d�r.'
"Bu hususta Phokylides ile tart�maya giri�meyelim, dedim. Ama biz, zenginin
erdemle u�ra�mas� gerekli mi, u�ra�mazsa ya�ayamaz m�, yoksa do�ramac�y� ve �b�r
sanat sahiplerini i�lerine bakmaktan al�koyan bu hastal�k illeti, zengini de
Phokylides'in kural�na uymaktan al�koyar m�, koymaz m�? Bu sorun �st�ne kendimizi
ayd�nlatal�m."
"Zeus hakk� i�in, evet," dedi, "beden e�itimini de ge�en bu a��r� bak�m, erdemli
olmaya en b�y�k engeldir, denebilir. ��nk� ev y�netiminde, seferde, kentte, �nemli
devlet g�revlerinde de insana engel olur."
"Ama en k�t� yan�, ��renme, d��nme ve kendi kendine �al�maya engel olmas�d�r:
��nk� insanlar, felsefeyle u�ra��rlarsa ba�lar� a�r�yacak, ba�lar� d�necek diye
hep korktuklar� i�in, felsefe bu dertlere neden oluyor, felsefeden uzak durmal�,
der. B�ylece bu a��r� bak�m, nerede olursa olsun erdemle u�ra�maya, erdemi
ara�t�rmaya her bak�mdan engel olur. ��nk� insana daima hastaym� duygusu verir,
v�cutta durmadan a�r�lar s�z�lar duyurur."
"Bu onlara yak��r," dedim. "Fakat gerek tragedya �airleri (97), gerekse Pindaros
(98) bizi dinlemeyerek 'Asklepios, Apollon'un o�luymu�' derler. Paraya tamah
etmi�, art�k �lmek �zere olan zengin bir adam� iyi etmek istemi� de o anda
y�ld�r�mla vurulmu�. Ama biz az �nce s�ylediklerimize (99) uyarak bu iki sava da
inanmayaca��z; diyece�iz ki, tanr�o�lu olsayd�, paraya d�k�n olmazd�, paraya d�k�n
idiyse, tanr�o�lu de�ildi."
"Bu dediklerin ger�i �ok do�rudur," dedi, "ama �una ne dersin, Sokrates:
Devletimizde iyi hekim bulundurmamal� m�y�z? Herhalde en iyi hekimler, en �ok
hasta g�rm� hekimlerdir; nitekim en iyi yarg��lar da her t�rl� insanla i�i olmu�
adamlard�r."
"Haydi deneyeyim" dedim. "Ama sen bir soruda iki ayr� �eyi sordun (100)."
"Nas�l?"
"Hekimleri ele alal�m," dedim, "�ok g��l� hekim olabilmeleri i�in, sanat� ta
�ocukluktan ��renmeye ba�lam�, olabildi�i kadar �ok a��r hasta g�rm�, hatta
kendileri de b�t�n hastal�klar� �ekmi� olmalar� ve yarad�l�tan �ok sa�l�kl�
olmamalar� gerekir. ��nk� hasta bir bedeni kendi bedenleriyle tedavi etmezler.
Yoksa sa�l�ks�z olmalar�, bir hastal��a tutulmalar� olanaks�z olurdu. Hay�r, onlar
hasta bir bedeni, ruhlar�yla iyile�tirirler, ruh k�t�yse iyile�tirmesi de
olanaks�zd�r ."
"Do�ru" dedi.
"Yarg�� da, dostum, ruha ruhuyla h�kmeder; ruhun, gen� ya��ndan beri k�t� ruhlar
aras�nda b�y�mesi, onlarla birlikte ya�amas� ve her t�rl� haks�zl��� kendi denemi�
olmas�; b�ylelikle hekim kendi hastal�klar�ndan hastalar�nkileri anlad��� gibi,
yarg�c�n da �tekilerin i�ledi�i k�t�l�kleri kendinden pay bi�erek �abucak ortaya
koyabilmesi do�ru de�ildir. Yok, g�zel ve iyi bir ruh olarak, do�ru olup olmayana
ili�kin sa�l�kl� kararlar verecekse, gen�ken k�t� huylardan uzak ve temiz kalm�
olmas� gerekir. Bu y�zden de soylu ki�iler gen�ken saf g�r�n�rler(101). K�t�
yollara sapm� ki�iler taraf�ndan kolayca aldat�l�rlar; ��nk� ruhlar�nda k�t�leri
anlamalar�na olanak sa�layacak �rnek yoktur."
"Demek ki iyi yarg�c�n gen� de�il, ya�l� olmas�, e�rili�in do�rulu�un ne oldu�unu
ge� ��renmesi gerek, dedim, e�rili�i, ruhunda bulunan kendine �zg� bir nitelik
olarak tan�mam� olmas�, uzun uzun deneylerden sonra onu tan�y�p ne b�y�k bir
k�t�l�k oldu�unu anlamas�, bunu da kendi ya�am deneyimleriyle de�il, bilgisiyle
��renmesi gerektir."
"�stelik de iyidir, zaten sordu�un da buydu. �yidir, ��nk� ruhu iyi olan iyidir.
Ama o g��l�, o her �eyden ku�kulanan, eskiden bir�ok haks�zl�k i�ledi�i i�in
kendini kurnaz, becerikli sanan yarg�c�n kendine benzer insanlarla i�i oldu mu,
kendi ruhundaki �rneklerle bakt��� i�in, sak�nmas�n� bilir, g��l� g�r�n�r. Ya��
ilerlemi� (102) iyi insanlarla i�i oldu�u zaman, budala g�r�n�r, ��nk� yersiz
ku�kulara kap�l�r, sa�lam bir karakter nedir bilmez. ��nk� ruhunda b�yle �rnekler
yoktur. Ama iyi insanlardan �ok k�t�lere raslad��� i�indir ki, kendi kendine de,
�b�r insanlara da bilgisiz de�il, bilgili g�r�n�r."
"�yleyse," dedim, "arad���m�z iyi ve bilgili yarg�� bu de�il, daha �nce s�z�n�
etti�imiz adamd�r; ��nk� k�t�l�k hi�bir zaman hem iyili�i, hem kendini tan�yamaz;
iyilikse, e�itildik�e zamanla hem kendine hem de k�t�l��e ili�kin bilgilerle
donan�r . Bu y�zden benim anlay��ma g�re bilgili olmak, k�t� adama de�il, bu iyi
adama vergidir."
"Evet, bu durumdakiler i�in de, devlet i�in de bu en iyi �are gibi g�r�n�yor."
"��phesiz" dedi.
"M�zik e�itimi g�rm� ki�i, beden e�itimi de al�rsa , zorunlu durumlar d��nda ,
hekimlere muhta� olmamak isterse, bunu sa�layamaz m�?"
"Sa�lar, bence."
"O halde beden e�itiminde, sporda da beden g�c�nden �ok ruhun g�c�n� geli�tirmeye
bakacak, �b�r atletler gibi besinlerini, sporlar�n� yaln�zca bedeninin g�c�n�
g�z �n�nde tutarak d�zenlemeyecek."
"Ya ne i�in?"
"Nas�l olur?"
"Fark�na varmad�n m�," dedim. "Ya�amlar� boyunca sporla u�ra��p da m�zi�e uzak
duranlar hangi karakterdeki insanlard�r? Ya bunun tersini yapanlar� bilmez
misin?"
"Ben de g�r�yorum ki, sadece sporla u�ra�anlar fazlas�yla ha�in, sadece m�zikle
u�ra�anlar ise kendilerine yak�mayacak derecede gev�ek oluyorlar."
"Halbuki," dedim, "ha�inlik ruhun g�c�nden gelir, ama bu ruh g�c� do�ru
geli�tirilirse cesaret do�urur, yok bir yay gibi gere�inden �ok gerilirse, do�al
olarak katlan�lmaz bir sertlik ��kar ortaya."
"�nan�r�m" dedi.
"Peki yumu�akl�k filozofca bir yarad�l�a �zg� de�il midir? Gere�inden �ok
gev�etilirse, gereksiz bir gev�eklik do�urur, yok g�zelce geli�tirilirse, �l��l�
bir yumu�akl�k yarat�r."
"�yledir."
"Evet, olmal�."
"Gerekir elbette."
"��phesiz."
"Tabii."
"Biri m�zi�in, onu fl�t sesleriyle mest etmesine, demin sayd���m�z tatl�, yumu�ak,
h�z�nl� ezgileri kulaklar�ndan bir huni gibi ruhuna ak�tmas�na izin verir de,
b�t�n ya�am�n� t�rk� m�r�ldanmakla, t�rk�lerin tad�n� almakla ge�irirse, en �nce,
i�indeki ruh g�c�, demirin ate�te yumu�ad��� gibi yumu�ar, i�e yaramaz kaba bir
�eyken, kullan�l�r bir hale gelir. Ama b�kmaz s�rd�r�r, tersine mest olursa,
ruhunun g�c� b�sb�t�n yumu�ar, erir, sonunda da cesareti eriyip yiter; bir sinir
gibi ruhundan kopar, o art�k 'yumu�ak bir asker' (107) olur."
"Ve do�a ona do�u�undan korkak bir ruh vermi�se, �abucak etki alt�nda kal�r, ama
g��l� bir ruha sahipse, cesareti k�r�l�r, ruh fazla hassas olur, k���c�k
nedenlerle �abucak ate�lenir ama gene s�ner. Cesaret kaybolur, al�ngan, �fkeli,
h�r��n olur."
"Tabii �yle."
"Peki, tersine b�t�n �abas�n� spora ve iyi yemeye i�meye verir de, m�zik ve
felsefeye hi� ili�mezse, ne olur? �lkin bedeni g��l� oldu�undan, kendine g�ven
duyup cesareti artmayacak m�?"
"Herhalde."
"Peki ama spordan ba�ka �ey yapmaz da, hi� bir zaman Musa (108) ile ili�kiye
ge�mezse? Ruhunda, bir ��renme iste�i olsa da, ��renmenin tad�n� almad���, hi� bir
ara�t�rmaya dalmad��� i�in, ne d��nceden, ne de m�zikten pay ald��� i�in, bu istek
gitgide zay�flar, k�rle�ir, susar; ��nk� uyand�r�lm�yor, beslenmiyor, duyumlar� da
ayd�nlanm�yor."
"�yle" dedi.
"B�ylece bu adam s�ze d�man, m�zi�e yabanc� biri olur; s�zle inand�rma yoluna
art�k hi� ba� vurmaz, bir hayvan gibi her �eyi zorla, kaba g��le elde eder ve
ya�am�n� bilgisizlik ve sapk�nl�k i�inde uyum ve inceliklerden yoksun olarak
ge�irir."
"O halde anla��l�yor ki tanr� insanlara bu iki sanat�, m�zik ve beden e�itimini
iki hedefle, yani ruh g�c� ve bilim sevgisi i�in verdi denebilir; ruh ile v�cut
i�in de�il, ruh g�c�yle bilim sevgisi i�in verdi ki, iki saz teli gibi gerilip
gev�etilerek bir uyum olu�turacak kadar denkle�sinler."
"Demek ki, bir saz�n tellerini akort eden adama de�il de, sporla m�zi�i g�zel bir
�ekilde birbirine kat�p ruhuna en m�kemmel �l��lerle sindiren ki�iye m�zik ve
uyum ustas� ad�n� hakl� olarak verebiliriz."
"Peki," dedim, "bundan sonra inceleyecek daha ne kal�yor? Herhalde bunlar aras�nda
kimlerin y�netece�ini, kimlerin y�netilece�ini saptamak, de�il mi?"
"Ku�kusuz evet."
"Tabii."
"�yle."
'Evet."
"Evet."
"Bu i� i�in ak�ll�, yetenekli , �stelik de kentle ilgili olmalar� gerek, de�il
mi?"
"�yle gerekir."
"��phesiz."
"Peki ama insan en �ok kimi sever? Biriyle kendi aras�nda ��kar birli�i var diye
d��n�yorsa, onun g�nencini kendi g�nenci, yoksunlu�unu kendi yoksunlu�u say�yorsa,
en �ok onu sever (111)."
"B�rakmadan ne anl�yorsun?"
"Ne," dedim, "benim gibi sen de insanlar�n iyi �eylerden istemeyerek, k�t�
�eylerden isteyerek ayr�ld�klar�n� d��nm�yor musun? Ger�ek �zerinde yan�lmak k�t�
bir �ey, ger�e�i tan�mak iyi bir �ey de�il midir? Ger�e�e uygun d��nmek sence
ger�e�i tan�mak de�il mi?"
"Evet , hakk�n var," dedi, "bence de insanlar do�ru d��nceden istemeyerek yoksun
k�l�n�rlar (112)."
"Evet."
"Bir a�r� ya da bir ac� onlara d��nce de�i�tirtirse, bir zorun etkisi alt�nda
kalm�lard�r diyorum."
"G�zleri kama�m� olanlara gelince, kan�mca, bir zevkin sihri ya da bir korkunun
etkisi alt�nda d��nce de�i�tirenlere sen de �yle dersin."
"O halde demin de dedi�im gibi ruhlar�ndaki kurallar�n, yani daima devlete en
yararl� olan� yapmak gerekti�i kural�n�n en iyi bek�ileri hangileridir diye
ara�t�rmal� (115).
"Evet."
"Do�ru" dedi.
"Demin s�z�n� etti�imiz gerekli yalanlar (117) aras�nda bir g�zel yalan bulup, bu
yalana bizzat �nderleri ya da salt �teki yurtta�lar� inand�rmak i�in bir �are var
m�d�r acaba?"
"Hi� yeni bir �ey de�il," dedim, "bir Fenike masal� (118). �airlerin dedi�ine
g�re asl�nda �ok yerde olmu�, ama bizde olmam� ve belki de hi� olmayacak; zaten
insanlar� buna inand�rmak i�in de b�y�k bir h�ner gerek ."
"Pek tabii," dedim. "Ama ne olursa olsun masal�n sonunu da dinle. Anlatmay�
s�rd�rece�iz ve kentteki b�t�n insanlar karde�tir, diyece�iz, Ama tanr� sizi
yarat�rken �nder olmak i�in yaratt�klar�na, do�duklar� zaman alt�n katm�t�r; bu
y�zden en de�erlileridir; yard�mc�lara g�m�, �ift�ilere ve �b�r zanaatk�rlara da
demir ve tun� kar�t�rm�t�r. Hepiniz ayn� soydan oldu�unuz i�in, �o�u zaman
kendinize benzer �ocuklar yapacaks�n�z. Ama ola ki alt�ndan g�m�, g�m�ten alt�n
do�ar, �b�r madenler aras�nda da b�yle de�i�meler olabilir. Bu y�zden tanr�,
�nderlere her �eyden �nce ve b�y�k bir �srarla, do�an �ocuklara iyice bek�ilik
etmelerini, ruhlar�na bu madenlerden hangisinin kat�lm� oldu�unu b�y�k bir
dikkatle ara�t�rmalar�n� buyurur; kendi �ocuklar� tun�la veya demirle kar�m�
olarak do�arlarsa, onlara asla ac�may�p bedenlerine uyan g�revler se�erek, onlar�
ya zanaatk�rlar ya �ift�iler aras�na atmalar�n�, yok i��i ya da �ift�i
�ocuklar�ndan alt�n veya g�m�le kar�m� olarak do�an olursa, onlara de�er
vermelerini ve kimini bek�ili�e, kimini de yard�mc�l��a ��karmalar�n� s�yler.
��nk� demirden ya da tun�tan yap�lm� olmas�na kar��n biri devlete koruyuculuk
etti�i g�n, kentin yok olaca��n� haber veren bir tanr� s�z� varm�. �imdi,
yurtta�lar� bu masala inand�rmak i�in bir �are biliyor musun?"
Fakat b�rakal�m masal�m�z�, talih nereye g�t�r�rse, oraya gitsin (120). Biz,
topraktan do�mu� bu gen�leri silahland�rarak, �nderlerinin y�netimi alt�nda ileri
s�relim. Gelip kentte ordug�h kurmak i�in en g�zel yeri se�sinler, oradan
i�erdekileri, yurtta�lardan yasalara uymayanlar� kolayca �nleyebilsinler,
d�ardakiler yani d�man, s�r�ye dalan bir kurt gibi sald�racak olursa, kar��
koyabilsinler. Orada konaklad�ktan, gereken tanr�lara kurban kestikten sonra,
yatacak yerlerini haz�rlas�nlar, �yle de�il mi?"
"Sana s�ylemeye �al�aca��m," dedim. "�obanlar i�in en feci, en �irkin �ey s�r�leri
beklemekte kendilerine yard�mc� olarak yeti�tirdikleri k�peklerin k�stahl�k, a�l�k
veya ba�ka bir k�t� huy y�z�nden kuzulara k�t�l�k etmeye kalk�malar� ve k�pekten
�ok kurda benzemeleridir."
"Ba�vurmal�" dedi.
"Ger�ekten iyi e�itim g�rm�lerse, bu duruma d�memek i�in en etkili silah� edinmi�
olurlar, de�il mi?"
Ben de dedim ki: "Bunu ileri s�rmek do�ru de�il, (121) sevgili Glaukon. Ancak,
kendi kendilerine ve koruyuculuklar�n� �stlendikleri ki�ilere iyi davranmaya en
b�y�k de�eri bi�meleri gerekiyorsa, onlara az �nce dedi�in gibi, hangisi olursa
olsun do�ru bir e�itim verilmesi gerekir demek yanl� olmaz."
"Akl� ba��nda bir adam der ki, bu e�itimin yan� s�ra , onlar�n bir de konutlar� ve
olabildi�ince iyi bek�ilik etmelerine engel olmayacak, onlar� �b�r yurtta�lara
k�t� davranmaya y�neltmeyecek ba�ka varl�klar� da olmal�."
"Bak bakal�m," dedim, "b�yle olmalar� i�in, onlara �u ya�ama ve oturma y�ntemini
benimsetmemeli mi: �nce zorunlu gereksinimlerinden ba�ka, hi� kimsenin tek ba��na
sahiplendi�i bir �eyi olmayacak; kimsenin, herkese a��k olmayan evi veya kileri
olmayacak; yiyecekleri de akl� ba��nda ve g�z�pek sava���lara yara�an besinler
olacak; miktar� saptand�ktan sonra, bek�ilik �creti olarak �b�r yurtta�lar�n bir
y�ll�k gelirlerinden ne fazla, ne eksik alacaklar; ortak yemeklere gidip gelerek,
sava� s�ras�ndaki askerler gibi hep birlikte ya�ayacaklar. G�m� ve alt�na
gelince, onlara diyece�iz ki, ruhlar�nda tanr�lar�n koydu�u tanr�sal g�m�,
tanr�sal alt�n her zaman vard�r, insanlar�nkine gereksinimleri olamaz; kendi alt�n
varl�klar�n� insanlar�n alt�n�yla kar�t�rarak kirletmek haramd�r, ��nk� herkesin
kulland��� para y�z�nden cinayetler i�lenmi�tir, halbuki ruhlar�ndaki alt�n
tertemizdir; kenttekiler aras�nda yaln�zca onlara alt�nla g�m�e dokunmak, onlar�
kullanmak, onlarla ayn� �at� alt�nda oturmak, s�slenmek ve alt�n veya g�m�
bardaktan i�mek yasakt�r; b�ylece kendileri korunacak ve kenti koruyacaklar. Ama
topra�a, evlere, paraya sahip olurlarsa, bek�iyken ev sahibi ve �ift�iye, �b�r
yurtta�lar�n dostlar�yken d�manlar�na ve zalim efendilere d�n��rler ; b�t�n
ya�amlar�n� nefret ederek ve nefret edilerek, tuzak kurmak ve tuza�a d�mek,
d�ardaki d�manlardan �ok i�erdeki d�manlar�ndan korkarak ge�irecekler ve kendileri
de, devlet de yok olmaya do�ru gidecektir. �te b�t�n bu nedenlerden," dedim,
"koruyuculara, konutlar� ve sahip olduklar� �b�r �eyler hakk�nda bu ilkeleri
koymalar� gerekti�ini s�yleyelim; bunlar� bir yasayla da saptayal�m m� ? (122)"
2. a g f e d c H II A hypodorios (aiolios)
5. g f e d c H A II G hypophrygios (ionios)
7. c' h a g II f e d c lydios
8. f e d c H A G II F hypolydios
Yunan ses sistemi d�rt tetrakorttan (kvart) olu�uyordu. Bunlar�n iki �st ile iki
alt tetrakordu aralar�nda ortak bir sesle (synaphe) ba�l�yd�, oysa iki orta
tetrakort bir tam sesle (diazeuksis) birbirinden ayr�lm�t�. �ki oktav�n
tamamlanmas� i�in en alta A sesi (proslambanomenos) eklenirdi. As�l tetrakort iki
tam, bir yar�m sesten olu�an ve yukardan a�a�� inen dor tetrakorduydu. Birbirine
ba�l� olmaks�z�n yanyana getirilen bu tetrakortlardan ikisi dorios makam�n�
olu�turur.(1) �st tetrakordun alt oktava getirilmesiyle hypodorios makam� (2), alt
tetrakordun �st oktava getirilmesiyle hyperdorios makam� (3) ortaya ��kar.
Phrygios makam� d' -d-ye (4) kadar uzan�r; hypophrygios (5) ile hyperphrygios (6)
makamlar� da hypodorios ve hyperdorios makamlar� gibi olu�ur. Ayn� bi�imde Iydios
makam�ndan (7) da hypolydios (8) ile hyperlydios (9) makamlar� yap�labilir.
Bu iki makam birden yaln�z 9 ses (e' - d-ye) �zerine uzand���na g�re, bu
makamlarla bestelenmi� �ark�lara e�lik etmek i�in 9 telli Lyra (Lir) ya da Kithara
(Gitar / mandolin) yeterliydi. Bu nedenle Platon "arp"lara benzer �ok telli
sazlar� safd�� b�rakabiliyor. Platon ayn� bi�imde aulos'u da reddeder. Aulos
de�i�ik b�y�kl�kte ve de�i�ik akortlarla yap�ld��� i�in Platon'un reddetti�i
makamlar� da vermeye elveri�liydi. �obanlar i�inse birka� d�d���n bir araya
getirilmesinden olu�an syrinks (�oban fl�vtas�) yeter say�l�yor.
DEVLET
IV
Sonra Adeimantos s�z alarak: "Peki, Sokrates;" dedi. "Ama biri ��kar da senin bu
adamlar� pek de mutlu k�lmad���n� s�ylerse (1), kendini nas�l savunacaks�n? Hem de
kendi yanl�lar� y�z�nden mutlu olmayacaklarm�. ��nk� asl�nda kente (2) egemen
olduklar� halde kentten hi�bir nimet elde edemeyecekler (3); ba�ka h�k�mdarlar
gibi toprak sahibi olmayacaklar; g�zel, b�y�k evler kurdurup bu evlere yak��r
bi�imde dayay�p d�eyemeyecekler; tanr�lara kendi adlar�na kurban kesemeyecekler,
kimseyi evlerinde konuk edemeyecekler; demin sayd���n nimetleri, alt�n ve g�m��,
baht� a��k say�lanlar�n kulland�klar� �eyleri ellerinde bulunduramayacaklarm�. Bu
durumda, demek ki koruyucular, kentte oturan ve kenti korumaktan ba�ka hi�bir i�i
olmayan �cretli askerler gibi olacaklar, denebilir."
"Evet'' dedim. "�stelik bunlar bo�az� toklu�una �al�an, �tekiler gibi besinden
ba�ka �cret bile almayan kimselerdir. �yle ki, kendi keyifleri i�in yolculuk
etmek, yosmalara para yedirmek veya bahtl� say�lanlar�n harcad�klar� gibi, her
hangi bir yere para harcamak isterlerse, onlara izin verilmeyecektir. �te bunlar�
ve bunun gibi bir�ok �eyleri iddianamenin d��nda b�rakt�n.''
"Benim d��nceme g�re'' dedim, "neler s�ylememiz gerekti�ini ayn� yoldan y�r�yerek
bulaca��z. Onlar bu durumlar�nda �ok mutluysalar, bunda �a��lacak bir �ey yok,
diyece�iz. Ama biz kentimizi, b�t�n kente olabildi�ince b�y�k bir mutluluk
sa�lamak i�in kuruyoruz (4), bir s�n�f di�erlerinden daha mutlu olsun diye de�il.
��nk�, b�yle kurulmu� bir kentte adaleti (5), en k�t� bi�imde y�netilen bir kentte
ise adaletsizli�i kolayca belirleyebilece�imizi ve bunlar� g�rd�kten sonra, uzun
zamandan beri �zerinde durdu�umuz konu hakk�nda bir yarg�ya varabilece�imizi
sand�k. Ama �imdi, san�r�m, d�lemimizde mutlu bir kent kuruyoruz; istemimiz,
birka� ki�iyi ay�r�p mutlu etmek de�il, t�m kenti mutlu etmektir. Biraz sonra tam
kar��t bir durumu g�zden ge�irece�iz (6). Nas�l ki bir yontuyu boyarken (7), biri
gelip v�cudun en g�zel yerlerine en g�zel renkleri koymad���m�z�, �rne�in y�z�n en
g�zel yeri g�z oldu�una g�re, g�z� erguvan rengine boyayacak yerde siyaha
boyad���m�z� s�yleyerek kusur bulursa, ona: 'Ey garip insan (8), sak�n g�zleri �ya
da ba�ka bir uzvu, g�z bi�iminden ��karacak, kendine benzemeyecek kadar g�zel
boyamak gerekti�ini sanma! Sen as�l, her organa yak�an renkleri koyarak, yontunun
b�t�n�n� g�zel yap�p yapmad���m�za dikkat et' derdik. Bunun gibi, �imdi de
koruyuculara (9), onlar� koruyucudan ba�ka her �ey yapacak bir mutluluk sa�lamam�z
i�in bizi zorlama. �rne�in �ift�ilere de bayraml�klar giydirip alt�nlar takar,
topra�� diledikleri kadar i�lemelerine; �te yandan ��mlek�ilerimizin de yan gelip
ate� �evresinde kadeh toku�turarak yiyip i�erken, tornalar�n� yanlar�na al�p
istedikleri kadar ��mlek yapmalar�na izin verebilirdik. Yine t�m kent mutlu olsun
diye, di�er b�t�n yurtta�lar� da bu bi�imde mutlu k�labilirdik. Ama sak�n b�yle
bir �eyi akl�m�za koyma. ��nk� seni dinledik mi, ne �ift�i �ift�i olur, ne
��mlek�i ��mlek�i; ne de devletin varl��� i�in gereken bu mesle�i yapacak bir
kimse bulunur. Ama koruyuculardan ba�kas� i�in bu o kadar �nemli de�ildir; ��nk�
eskiciler k�t� olurlarsa, eskici olmad�klar� halde eskici ge�inirlerse, bunda kent
i�in korkulacak bir �ey yoktur. Ama yasalar�n ve kentin koruyucular� olan ki�iler
asl�nda koruyuculuk yapmad�klar� halde koruyucu yerine ge�erlerse, ku�kusuz, b�t�n
kenti ba�tan a�a�� mahvederler. �te yandan kentin iyi durumda ve mutlu olmas� da
yaln�zca onlar�n elinde olur(10). Ancak, biz ger�ek koruyucular, yani kente hi�
k�t�l��� dokunmayan koruyucular yarat�yoruz; ama bizi ele�tiren ki�i, kente her
k�t�l��� yapabilecek olan (11), sanki bir devlet i�inde de�il de bir halk
e�lencesinde bulunuyormu�cas�na ��lenler veren mutlu kimseler d�l�yorsa, b�y�k bir
olas�l�kla kentten de�il de, ba�ka bir �eyden s�z etmektedir. �yleyse �u nokta
�zerinde durmal�y�z: Acaba kente koruyucular koymaktaki ama�, onlar� olabilece�i
kadar mutlu etmek midir? Yoksa kentin t�m�n� g�z �n�nde tutup, t�m�nde mutluluk
olup olmad���na m� dikkat etmeli; bu yard�mc� ve koruyucular� da onlar i�in
koydu�umuz d�zeni uygulamaya m� zorlamal�? Hem onlar�, hem di�erlerini, �stlerine
d�en g�revleri en iyi bi�imde yapmaya ikna ederek, b�t�n kent geli�ip iyi
y�netilmeye ba�lay�nca, her s�n�f�n do�an�n nasip etti�i mutluluk pay�n� almas�na
izin mi vermeli, i�te �zerinde durulacak nokta budur.''
"Peki'' dedim, "bakal�m, buna benzeyen �u konuda da gere�i gibi konu�tu�umu kabul
edecek misin?"
"Hangi konuda?''
"�ki �eyin, t�m �al�anlar� i�lerini yapamaz duruma getirecek kadar bozup
bozmad���n� g�zden ge�ir.''
"Zenginlik ve yoksulluk.''
"Nas�l?''
"Hi�bir bi�imde.''
"Evet, olacak.''
"�te yandan, yoksullu�u y�z�nden de�i�ik ara� veya zanaat� i�in gerekli ba�ka
�eyleri sa�layamad���ndan, hem ��karaca�� i� k�t� olacak, hem de, �rne�in
zanaat�n� �ocuklar�na ya da ba�kalar�na ��retirse, onlar da k�t� zanaat��
olacak.''
"�yleyse her iki durumda da, hem yoksulluk hem zenginlikte, o zanaat�n durumu
k�t�le�ecek, bu zanaatlarla u�ra�anlar�n durumu da.''
"Apa��k.''
"Hangisi bu?''
"�ok do�ru'' dedi. "Ama, Sokrates, �u noktay� da d��n: Kentimiz, paras� olmazsa
nas�l sava�acak? Hele g��l� ve zengin bir kentle sava�mak zorunda kal�rsa?''
"Gayet a��k ki'' dedim "tek bir kente kar�� sava� biraz g�� olurdu, ama b�yle iki
kente kar�� daha kolayd�r.''
"�nce'' dedim "olur da sava�a tutu�mak gerekirse, sava� i�in yeti�mi� birer atlet
olan bu ki�iler zengin insanlarla sava�mayacaklar m�?''
"Ka�ar gibi yap�p birden geri d�nerek hep kendini en yak�ndan izleyene vuran ve
bunu �o�unlukla g�ne�in aln�nda ve bo�ucu s�caklarda yineleyebilen bir sporcu,
bunun gibi birka� adamla ba�a ��kamaz m� dersin?''
"Kesinkes ba�arabilir", dedi, "bunda �a��lacak bir �ey yok.''
"O halde bizim atletlerimiz, say�s� iki �� kat fazla olan insanlarla kolayca
sava�abilecekler.''
"Ne dersin? �teki kente bir kurul g�nderip ger�e�i s�yletseler: Biz ne alt�n, ne
de g�m� kullan�r�z; zaten bunlar bizim i�in �nemli de�il, ama sizin i�in �nemli; o
halde bizimle birlikte sava��p kar�� taraf�n zenginliklerini siz al�n''
dedirtseler, bu s�zleri i�itenlerin semiz ve gev�ek koyunlara kar�� k�peklerle
birle�mek yerine, din� ve kasl� k�peklere kar�� sava�may� ye�leyeceklerini san�r
m�s�n?''
"Sanmam'' dedi, "ama bir kent, �tekilerin b�t�n zenginliklerini kendinde toplarsa,
sak�n bu zenginlik zengin olmayan i�in tehlikeli olmas�n, dikkat et.''
"�imdi kurmakta oldu�umuz kentten ba�ka t�rl�s�n�n kent denmeye lay�k oldu�unu
sand���n i�in ne mutlu sana'' dedim.
"Kentimizden ba�ka kentlere daha b�y�k adlar vermeli'' dedim. "��nk� her biri,
oyuncular�n dedi�i gibi (12), bir kent de�il, bir�ok kenttir; hi� de�ilse
birbirine d�man iki kent, yoksullar�n ve zenginlerin kenti. Bunlar�n her birinde
de bir�ok kent vard�r. �imdi bunlara bir kent diye sald�r�rsan, belki kaybedersin;
ama bir�ok kent diye sald�r�rsan, bir b�l�m�n�n servetini, g�c�n�, hatta
kendilerini �teki b�l�me vermekle, bir�ok yanda� kazanacaks�n, d�man�n da az
olacak. Senin kentin de, demin konulan d�zene g�re� usluca y�netildi�i s�rece,
b�y�k olacak, hatta binden fazla sava���s� olmasa bile. ��nk� ne Yunanl�larda, ne
barbarlarda bu anlamda b�y�k olan tek bir kente kolay kolay raslayamayacaks�n. Ama
g�r�n�te b�y�k, hatta kentimizden �ok daha b�y�k �apta olan kentlere �ok s�k
raslayacaks�n. B�yle d��nm�yor musun yoksa?''
"Bence ��yle bir s�n�r'' dedim. "Kent geni�lerken bir tek kent olarak kald�k�a,
b�y�s�n; ama daha fazla de�il."
"O halde koruyuculara �u buyru�u da verelim: her �areye ba�vurarak, kentin ne �ok
k���k, ne de g�r�n�rde b�y�k bir kent olmamas�na, kendine yeter ve tek kalmas�na
dikkat etsinler.''
"��retim ve e�itim" dedim; "��nk� onlar iyi bir e�itim sayesinde akl� ba��nda
kimseler olurlarsa, b�t�n bunlar� kolayca anlayacaklar. �imdi bir yana
b�rakt���m�z ba�ka i�lerin de, kad�n almak, evlenmek, �ocuk yapmak i�lerinin de
olabildi�i kadar 'dostlar aras�nda ayr� gayr� olmas�n' diyen ata s�z�ne g�re
yap�lmas� gerekti�ini kavrayacaklar (15).''
"Ku�kusuz," dedim, "devletin edimi bir kez iyi bir yola y�neldi mi, bir daire gibi
geni�leye geni�leye ilerler. ��nk� yetkin bir ��retim ve e�itim iyi varl�klar
yarat�r. Bu yetkin varl�klar da o e�itimle yo�rularak hem her bak�mdan, hem
do�urma yetene�i bak�m�ndan birincilerden daha iyi olurlar. T�pk� di�er
yarat�klarda oldu�u gibi.''
"Yani iki s�zc�kle s�ylersem: Kentle ilgili olanlar, bir ilkeyi her �eyden �nce
korusunlar, fark�na var�lmadan bozulmamas�na dikkat etsinler, yani idman ve m�zik
alan�nda usule ayk�r� hi�bir yenilik yap�lmas�n. Olur da '�nsanlar en �ok
�ark�c�lar�n s�yledi�i en yeni �ark�lardan ho�lan�yorlar' (16) denirse, belki biri
�airin yeni bir �ark� s�yleme usul�n� kastetti�ini d��n�r ve bunu �ver korkusuyla,
bu ikisi olabildi�i kadar iyi korunsun. Bu d��nceyi ne �vmeli, ne de �airin bunu
s�ylemek istedi�ini sanmal�. ��nk� yeni bir m�zik y�ntemi benimsemekten, her �eyi
tehlikeye d��rmek korkusuyla ka��nmal�. ��nk� Damon'un s�z�ne (17) ve benim kan�ma
g�re, m�zik usul�, hi�bir yerde devletin en temel yasalar�na dokunmadan
de�i�tirilemez.''
"Herhalde'' dedi, "bu alanda yasalardan sapma, kolayca, sinsi sinsi olur.''
"Ger�ekten de'' dedi, "m�zik yasalar�ndan sapma, azar azar yerle�ip sinsi sinsi
g�reneklerimize ve �al�ma bi�imlerimize sokulur; buradan, daha da g��lenerek
insanlar aras�ndaki ili�kilere iner. Bu ili�kilerden de b�y�k bir k�stahl�kla,
Sokrates, yasalara ve devlet i�lerine yay�l�r, sonunda da �zel ve genel ya�amda ne
varsa, hepsini alt �st eder (18).''
"San�r�m'' dedi.
"O halde, ba�tan s�yledi�imiz gibi, �ocuklar�m�z k���k ya�tan yasalara daha uygun
(19) oyunlar oynamal�lar, de�il mi? ��nk� oyunlar ve �ocuklar yasalardan
ayr�l�rsa, bu �ocuklar, yasalara ba�l�, ciddi insanlar olarak yeti�ebilirler
mi ?''
"O halde �ocuklar daha k���kken g�zel oyunlar oynamaya ba�lay�p yasalara ba�l�l���
m�zik arac�l���yla i�lerine yerle�tirirlerse, demin s�z�n� etti�imiz �ocuklar�n
aksine, yasalara ba�l�l�k her i�te bunlara e�lik eder, g�� kazan�r, kentte bir
yana at�lm� bir �ey varsa, onu yeniden kalk�nd�r�r.''
"Hangilerini?''
"�rne�in �una benzer kurallar�: Gen�lerin, ya�l�lar�n yan�nda yak��k ald��� gibi,
susmalar�n�, onlara yer verip aya�a kalkmalar�n�, ana babalar�na sayg�
g�stermelerini; sa� kesmede, giyim ku�amda, tav�r ve davran�lar�nda ve bunun gibi
her i�teki kurallar�. B�yle sanmaz m�s�n?''
"San�r�m.''
"Ama bunu yasala�t�rmak safdillik olur, san�r�m; ��nk� bu i�ler hakk�nda s�zle,
yaz�yla konulan yasalar ne uygulanabilir, ne de uzun �m�rl� olabilir.''
"Tabii �eker.''
"Sonunda da, bence her y�nden tam, belirgin damgas� olan bir birli�e eri�ilir
diyebiliriz. �yi ya da k�t� bir birlik.''
"�te bunun i�in'' dedim, "bu gibi �eyleri yasala�t�rmaya giri�mek istemezdim.''
"Ama tanr�lar�n hakk� i�in'' dedim, "pazarda olup biten i�lerle ilgili, �rne�in
vatanda�lar�n pazarda birbirleriyle yapt�klar� s�zle�melerle; hatta istersen,
zanaat��lar�n s�zle�meleriyle, a�a��lamalar ve k�t� davran�larla, mahkemeye
�a��rmayla, yarg�� atamayla, pazarda, limanda al�nmas� ya da verilmesi gereken
vergilerle; pazardaki, kentteki, limandaki birtak�m i�lerle ya da buna benzer
ba�ka i�lerle ilgili kurallar varsa, bunlardan birini yasa haline getirmeye
kalk�acak m�y�z?''
"Yok, hay�r'' dedi "ruhu soylu olan insanlara emretmek yak��k almaz; ��nk� bunlar
yasa haline getirilmesi gereken �eylerin bir�o�unu zaten kolayca bulacaklar.''
"Yoksa'' dedi, "onlar en iyisini bulacaklar�n� sanarak bir�ok yasa koyup sonra
d�zeltmekle �m�r t�ketecekler.''
"Bunlar�n,'' dedim, "hasta, ama kendilerini tutamad�klar� i�in k�t� bir ya�ay��
b�rakmak istemeyen hastalar gibi ya�ayacaklar�n� s�yl�yorsun.''
"Tam �yle.''
"Do�rusu �ok ho� bir �m�r s�rerler; ��nk� hekimlere ba�vururlar, ama t�rl� t�rl�
dert edinip dertlerini artt�rmaktan ba�ka bir �ey elde edemezler ve biri
kendilerine bir ila� verirse, hep bu ila� onlar� iyi edecek diye umarlar.''
"Peki, bu da ho� de�il mi'' dedim, "ger�e�i s�yleyeni: Sarho�luktan, t�ka basa
yemekten, �apk�nl�ktan, aylakl�ktan vazge�mezlerse, ne ila�, ne da�lama, ne
ameliyat, ne b�y�, ne muska ve bunun gibi bir �eyin k�r etmeyece�ini s�yleyeni en
b�y�k d�man saymalar� da ho� de�il mi?''
"Bu o kadar ho� de�il'' dedi, "��nk� do�ruyu s�yleyene k�zmak ho� olmaz.''
"O halde b�t�n kent demin s�yledi�imiz gibi yapsa, bunu da �vmeyeceksin. Sence,
k�t� y�netildi�i halde yurtta�lar�na kentin genel d�zenine dokunmay� yasaklayan ve
e�er biri b�yle bir i�e giri�irse, �ld�r�lece�ini ilan eden kentler de t�pk� bu
hastalar gibi davranm� olmazlar m�? Oysa b�yle bir y�netim alt�nda ya�ayanlar�n
ho�una gitmek i�in �al��p dalkavukluk eden; onlar�n y�z�ne g�l�p arzular�n�
�nceden sezmeye �al�an, bu arzular� yerine getirmekte b�y�k bir ustal��� olan
ki�i, iyi, �ok bilge bir adam say�lmayacak m�, onlardan �ok sayg� g�rmeyecek mi?
(20)''
"Evet'' dedi, "ben de tam b�yle yapt�klar�n� san�yorum. Bunu hi� de �vmem.''
"Peki, �te yandan bu gibi kentler i�in �al�mak isteyenlere, bu i�e haz�r olanlara
ne dersin? Bunlar�n g�z�pekli�ine, yumu�ak ba�l�l���na hayran olmaz m�s�n?''
"�yleyse, benim d��nceme g�re'' dedim, "ger�ek bir yasa koyucu, ne k�t�, ne iyi
y�netilen bir kentte, bu t�rden yasalar�n yaz�lmas� ve bu t�rden devlet
y�netimiyle u�ra�mamal�. Birinde, hi�bir i�e yaramayaca�� i�in; �tekinde, herhangi
bir kimse bunlar�n bir k�sm�n� kendili�inden bulabilece�i, geri kalan k�s�mlar�
da, kendili�inden, var olan ya�ama bi�iminden ��kaca�� i�in.''
"Hangilerini?'' dedi.''
"�yleyse," dedim "ey Ariston'un o�lu, i�te sana kenti kurduk. Bundan sonra bir
yerden yeterli bir ��k sa�lay�p bu kentte inceleme yap. Karde�ini, Polemarkhos'u
ve �tekileri �a��r. Nerede adalet, nerede adaletsizlik vard�r, hangi noktada bu
ikisi birbirinden farkl�d�r, tanr�lardan ve insanlardan gizli olsun veya olmas�n
(26), mutlu olmak isteyen kimse bunlardan hangisini elde etmeye �al�mal�, bunlar�
g�rebilir miyiz, bir bakal�m.''
"Bana an�msatt���n do�ru'' dedim. "S�z�mde durmal�y�m, ama bana siz de yard�m
etmelisiniz.''
"�imdi'' dedim "arad���m�z� ��yle bulaca��m� umuyorum: Bence, e�er iyi kurulduysa,
kent her y�nden iyidir.''
"O halde, kentin bilge, g�z�pek, �l��l� ve adaletli oldu�u apa��k.'' (28).
"Apa��k.''
"��phesiz.''
"Bu, bir yerde bulunan d�rt �eye benziyor. Bu d�rt �eyden bir tanesini arasak,
�nce arad���m�z� bulunca onunla yetiniriz; ama �teki ���n� �nce bulursak,
b�ylelikle arad���m�z� da bulmu� oluruz. Gayet a��kt�r ki o, geri kalandan ba�ka
bir �ey de�ildir.''
"O halde, madem ki bunlar da d�rt tane, ayn� �ekilde ara�t�rmal�y�z, de�il mi?''
"Gayet tabii."
"San�r�m ilk g�r�nen bilgeliktir; onun da g�ze �arpan bir garipli�i var.''
"Evet.''
"Peki, do�ru kararlar vermek de ba�l� ba��na bir t�r bilgi de�il midir? ��nk�
insanlar bilgisizlikleriyle de�il bilgileriyle do�ru kararlar verirler.''
"Apa��k.''
"Elbette.''
"Hi�bir �ekilde"dedi. "Bu bilgi y�z�nden kente olsa olsa d�lgerlikte usta
denebilir.''
"Denemez.''
"Peki, tun�tan ya da bunun gibi bir madenden yap�lm� e�yalar konusundaki bilgisi
y�z�nden mi kente bilge demeli'?''
"San�r�m.''
"Peki'' dedim "kurdu�umuz kentteki bir k�s�m yurtta��n bildi�i; kentteki i�lerin
bir k�sm�n� de�il, kentin b�t�n�n� d��nen, yani nas�l olup da kent kendisiyle ve
ba�ka kentlerle en iyi ili�kileri kurabilir, bunu sa�layan bir bilgi var m�d�r?''
"Kesinlikle vard�r.''
"Peki'' dedim "kentte bu ger�ek koruyucular m� �ok olacak, yoksa demirciler mi?''
"O halde'' dedim, "edindikleri bilgiye g�re adlar alan ba�kalar�n�n yan�nda,
koruyucular az�nl�kta kalmazlar m�?''
"O halde, do�aya uyarak kurulan kent, bir b�t�n olarak, bilge ad�n�, kendinin en
k���k k�sm�na, ba��nda bulunan ve onu y�neten en dar s�n�f�na ve bu k�s�mdaki
bilgiye bor�ludur. Bu da, anla��ld���na g�re, do�a gere�i say�s� en az olan
s�n�ft�r. B�t�n �teki bilgiler aras�nda, bilgelik ad�na hak kazanan tek bilgiden
pay almak k���k bir s�n�fa d�er.'' (32)
"Nas�l?''
"Kente korkak ya da g�z�pek diyen kimse'' dedim, "kent u�runda �arp�an, sava�an
k�sm� m�, yoksa ba�ka bir k�sm� m� g�z �n�ne al�r?''
"��nk�'' dedim "bence kentte ba�kalar� korkak ya da g�z�pek olsalar da, kente
g�z�pek ya da korkak dedirtemezler.''
"Evet, dedirtemezler.''
"Demek ki kent, bir b�l�m� y�z�nden g�z�pek de oluyor. ��nk� o b�l�m�nde �yle bir
g�� vard�r ki, bu g�� korkulacak �eyler hakk�ndaki yarg�s�n� her zaman korur; yani
korkulacak �eylerin yasa koyucunun e�itim sisteminde g�sterdi�i �eyler oldu�u
yarg�s�n�. Yoksa sen buna g�z�peklik demez misin?''
"�sterim tabii.''
"�yleyse,'' dedim "bizim de, askerleri se�ip m�zik ve idmanla e�ittimiz zaman,
elimizden geldi�i kadar buna benzer bir �ey yapt���m�z� varsay; inan, tek
amac�m�z, kuma��n boyay� �eki�i gibi, askerlerin de yasalar� derin bir inan�la
benimsemelerini sa�lamaktan ba�ka bir �ey de�ildir, ta ki korkulacak �eyler ve
ba�ka �eyler hakk�ndaki kan�lar� iyi tutmu� olsun; renkleri bozacak nitelikte olan
�ama��r tozu (33), k�ll� sulardan daha soldurucu olan zevk ve her temizleyici
maddeden daha g��l� olan ac�, korku, tutku, renklerini almas�n. �te b�yle bir
g�ce: Korkulacak ve korkulmayacak �eyler hakk�ndaki yasaya uygun kan�n�n her zaman
korunmas�na g�z�peklik diyorum ve b�yle nitelendiriyorum. E�er buna eklenecek bir
s�z�n yoksa?''
"Hi�bir s�z�m yok'' dedi. "��nk� san�r�m, bu sorunlar hakk�ndaki kan� e�itimden
gelmiyorsa, �rne�in bir hayvan�n ya da bir k�lenin kan�s� gibiyse, sen ona yasaya
uygun (34) demezsin, hem de g�z�peklikten ba�ka bir ad verirsin.'' (35)
"Teslim et'' dedim "hi� olmazsa, uygarca g�z�pekli�in (36) bu oldu�unu teslim et,
yan�lm� olmazs�n. Bu sorunu, istersen, ba�ka zaman daha iyi g�zden ge�iririz (37).
��nk� �imdilik g�z�pekli�i de�il, adaleti ar�yoruz. O halde g�z�peklik i�in
ara�t�rmalar�m�z, san�r�m yeter.''
"Do�ru'' dedi.
"O halde kentte ke�fedilecek iki �ey daha kald�'' dedim: "�l��l�l�k (38) ve b�t�n
ara�t�rmalar�m�z�n amac�, adalet."
"Evet, �yle.''
"Ben'' dedi "ne bunu bilirim, ne de, art�k �l��l�l��� ara�t�rmayacaksak, adaletin
�l��l�l�kten daha �nce g�r�nmesini dilerim. Ama g�nl�m� ho� etmek istersen,
adaletten �nce �l��l�l��� g�zden ge�ir.''
"Ku�kusuz g�nl�n� ho� etmek isterim'' dedim, "yoksa haks�zl�k etmi� olurum.''
"Bakmal�y�m'' dedim. "�l��l�l�k, ilk bak�ta, ba�takilerden �ok, bir uyuma, bir ses
birli�ine benzer.'' (39).
"Nas�l?''
"O garip 'kendine egemen olmak' deyimini (40) kullan�p dediklerine bak�l�rsa,
�l��l�l�k bir t�r d�zen, zevk ve tutkuya egemen olmakm�; bundan ba�ka bu kavram�n
dilde b�rakt��� ba�ka izler de vard�r. Yoksa �yle de�il mi?''
"Kendi kendine egemen olmak da g�l�n� bir �ey de�il mi? Kendine egemen olan, ayn�
zamanda, kendi ba��na buyruk olacak, de�il mi? Kendi ba��na buyruk olan da ayn�
zamanda kendine egemen. ��nk� b�t�n bu s�zlerle ayn� adam kastedilir.''
"Tabii.''
"Fakat'' dedim " san�r�m bu s�zle �u denmek isteniyor: Bir insan�n ruhunda iyi
olan bir yanla k�t� olan bir yan var. Do�as� gere�i iyi olan yan, k�t� olana
egemen oldu�u zaman, buna 'kendi kendine egemen olmak' diyorlar. Bu da bir
�vmedir; ama k�t� bir e�itim ya da k�t� bir �evre y�z�nden iyi olan yan az�nl�kta
kalarak, �o�unluktaki k�t� yana yenilirse, bu bir ay�p gibi, eksiklik gibi
g�r�l�r. Buna 'kendi ba��na buyruk olmak', bu durumdaki insana da gemsiz denir.''
"�yleyse'' dedim "g�zlerini yeni kentimize �evir, orada da bu iki �eyden birini
g�receksin. ��nk� iyi k�t�ye nerede egemense, oraya �l��l� ve kendine egemen
denmesi gerekti�ine g�re, ona hakl� olarak kendine egemen dendi�ini kabul
edeceksin.''
"Do�ru'' dedi.
"Buna kar��l�k, akl�n, ak�l y�r�tme ve do�ru bir yarg�yla y�netti�i basit ve
�l��l� arzulara gelince, bu arzular� az ki�ide bulacaks�n. Bunlar da �ok iyi
yarad�l�� olan, �ok iyi e�itim g�rm� kimselerdir.''
"Do�ru'' dedi.
"O halde, g�r�yor musun? Senin kentinde bunlar da var; �te yandan kentteki
kitlenin, de�ersiz insanlar�n arzular�na, soylu az�nl�ktaki arzular ve ak�l
egemendir.''
"G�r�yorum'' dedi.
"Ku�kusuz" dedi.
"O halde,'' dedim "g�rm�yor musun, �l��l�l���n bir uyuma benzedi�ini s�ylerken iyi
sezmi�iz.''
"Nas�l?''
"Peki'' dedim "�te kentteki �� nitelik ortaya ��kt�, e�er yan�lm�yorsam. Geri
kalan nitelik, yani kentin erdemini tamamlayan nitelik, hangisi olabilir? Gayet
a��k ki bu, adalettir.''
"Apa��k.''
"O halde, Glaukon, �imdi de avc�lar gibi, adaletin ka��p g�zden kaybolmamas�na
dikkat ederek, �al�l���n �evresini sarmal�y�z; ��nk� besbelli, adalet, burada bir
yerdedir. �yleyse, bak ve bulmaya �al�, belki benden �nce g�r�p bana
g�sterirsin.''
Ben de bir �ey g�rerek: "Aa! Glaukon,'' dedim "Galiba bir iz bulduk; bana kal�rsa,
adalet hi� elimizden kurtulamayacak.''
"M�jde'' dedi.
"Ni�in?''
"Apa��k ki, sevgili dostum, �oktan, daha ba�lang��tan beri, adalet aya��m�z�n
alt�nda dola��yormu� da, biz g�rm�yormu�uz. Pek g�l�n� olduk. T�pk�, bazen
avu�lar�nda bulunan �eyi arayan insanlar gibi, biz de ona bakmam��z da uzaklara
bakm��z; olas�l�kla, bunun i�in g�z�m�zden ka�t�.''
"�unu demek istiyorum'' dedim. "Bence �oktan beri onu s�yleyip onu dinledi�imiz
halde bir bak�ma ondan s�z etti�imizi anlamam��z.''
"Evet, yineledikti''
"Bir de herkesin kendi i�ini kendi g�rmesine, ba�ka i�lere kar�mamas�na da adalet
demi�tik. Bunu ba�ka bir�oklar�ndan duyduk, kendimiz de bir�ok kez s�yledik.''
"Evet, s�yledik.''
"Ama ku�kusuz" dedim, "bunlardan hangisinin var olmas�n�n kent i�in en b�y�k nimet
olaca�� hakk�nda karar vermek gerekseydi, bunu kestirmek �ok g�� olurdu. Bu,
acaba, y�netenlerle y�netilenler aras�ndaki d��nce birli�i mi yada askerlerde
bulunan korkulacak ve korkulmayacak �eylerin hangileri oldu�una ili�kin yasalarla
uyumlu inanc�n korunmas� m�? Yoksa y�netenlerdeki ak�l, uyan�kl�k ya da �ocuk,
kad�n, k�le, �zg�r insan, zanaat��, y�neten ve y�netilende var olan �ey, yani her
birey bir tek insan oldu�una g�re, her ki�inin kendi i�ini yaparak ba�ka i�e
kar�mamas� m� kent i�in en b�y�k nimet"tir?''
"Demek, kentte herkesi kendi i�iyle u�ra�t�ran g��, kentin erdemi u�runda, kentin
bilgeli�i, �l��l�l��� ve g�z�pekli�iyle yar��r."
"Kesinlikle" dedi.
"O halde kentin erdemi i�in di�er niteliklerle yar�an niteli�in adalet oldu�unu
kabul etmez misin?''
"Kesinlikle ederim.''
"Bunu �u noktadan da incele, bakal�m ayn� d��ncede olacak m�s�n? Kentte davalara
bakma i�ini, y�netenlere vermeyecek misin?''
"Hi� ku�kusuz.''
"Bunlar karar verirken, yaln�zca, her yurtta��n ba�kas�n�n mal�n� ele ge�irmemesi
ve kendininkinden yoksun olmamas� i�in �al�mayacaklar m�?''
"Evet.''
"�yleyse, bununla da adaletin, mallar�na sahip olmak, kendine d�en i�i g�rmek
oldu�u teslim edilebilir.''
"Do�ru.''
"Bak bakal�m, benimle ayn� d��ncede misin? �rne�in d�lgerle kundurac�, ara�lar�n�,
i�lerinin ad�n� de�i�tirip birbirlerinin i�ini ya da biri her iki i�i birden
yapmaya kalk��rsa, b�t�n bu de�i�melerden kente b�y�k zarar gelece�ini san�r
m�s�n?''
"Buna kar��l�k, do�u�tan zanaat�� olan ya da ba�ka bir i�le para kazanan kimse,
sonradan zenginli�i, yanda�lar�n�n �oklu�u, g�c� veya bunun gibi ba�ka bir �eyle
gururlanarak askerlik r�tbesine y�kselmeye kalk��rsa ya da askerin biri, kentte
���t�� ve koruyucu r�tbesine, lay�k olmad��� halde ��kmak isterse, bunlar da
ara�lar�n�, i�lerini de�i�tirirlerse veya bir adam b�t�n bunlar� bir arada yapmaya
kalk��rsa, o zaman bu de�i�imin ve ba�ka ba�ka i�lerle u�ra�man�n kent i�in y�k�c�
oldu�unu, san�r�m, benim gibi sen de d��n�rs�n.''
"T�m�yle.''
"O halde kent i�in en b�y�k y�k�m, bu �� s�n�f�n birbirinin i�ine kar�mas�,
i�lerini de�i�tirmesidir. Buna da gayet hakl� olarak en b�y�k su� denilebilir.''
"Kesinlikle."
"Nas�l denmez?''
" �imdi d��ncemizi tersine �evirip �unu s�yleyelim: Para kazanan yard�mc�,
koruyucu s�n�flar�n�n, deminkinin aksine, meslekte kal��na, yani her s�n�f�n
kentte yaln�zca kendi i�iyle u�ra�mas�na adalet denilebilir. Kenti adaletli yapan
da budur.''
"Bunu hen�z kesin olarak s�ylemeyelim" dedim. "Bu d��nce, ayr� ayr� herkese
uygulan�p da, her insanda bunun adalet oldu�u kabul edilirse, ancak o zaman bunun
adalet oldu�unu teslim edebiliriz; ��nk� art�k diyecek s�z kalmaz. Aksi halde
d��ncemizi ba�ka y�ne �evirece�iz. �imdilik, ba�lad���m�z incelemeyi sonuna kadar
getirelim. �nce (42), adaleti, adaletin b�y�k oranlarda bulundu�u daha geni� bir
alanda incelemeye giri�irsek, birey �l��s�nde adaletin nas�l oldu�unu g�rmek daha
kolay olur sanm�t�k. Bu alan bizce kentti ve b�ylece adaletin iyi kurulmu� bir
kentte bulunaca��n� gayet iyi bildi�imiz i�in, kentimizi olabildi�i kadar iyi
kurduk. Kentte buldu�umuz �eyi bireye uygulayal�m, ona da uyarsa, ne �l�! Ama
bireyde ba�ka t�rl� g�r�l�rse, yine kente d�n�p deneme yapal�m. Belki bu ikisini
yanyana koyarak g�zden ge�irirken, birbirine s�rterek, s�rt�len iki odun
par�as�ndan ��kar gibi adalet k�v�lc�m�n� ��kartabiliriz. Adalet ortaya ��k�nca,
onu sa�lamca kendimize mal edece�iz.''
"Peki'' dedim "biri k���k, biri b�y�k olan iki �eyin benzer oldu�u s�ylense,
onlar� benzer k�lan nokta bak�m�ndan ikisi birbirine benzemez mi? Yoksa benzer
mi?''
"Benzer'' dedi.
"O halde adaletli insan da, adaletin niteli�i bak�m�ndan, adaletli bir kentten
farkl� olmayacak, ona benzer olacak.''
"�mdi, bizce �ehirdeki �� ayr� yarad�l�tan her biri kendi i�ini g�rd��� i�in, kent
adaletliydi. Ayn� yap�daki baz� durum ve nitelikler y�z�nden de kente �l��l�,
g�z�pek ve bilge demi�tik.''
"O halde, sevgili dostum, birey i�in de ayn� bi�imde yarg�ya varaca��z: Onun
ruhunda da ayn� k�s�mlar varsa, ayn� haller y�z�nden birey de kente verdi�imiz
adlara hak kazanacak.''
"Zorunlu" dedi.
"�te, " dedim "de�erli dostum, �imdi s�ra yine, ruh hakk�ndaki basit bir soruya
geldi: acaba ruhta bu �� k�s�m var m�, yok mu?''
"Bence bu soru hi� de basit de�il'' dedi. "��nk� kim bilir, Sokrates, g�zel i�
g��t�r diyen atas�z� belki do�rudur.''
"Besbelli'' dedim "ama iyi bilmelisin ki, Glaukon, benim d��nceme g�re
konu�malar�m�z i�in kulland���m�z y�ntemle kesin bir sonuca eri�emeyece�iz; ��nk�
bizi oraya g�t�recek yol, daha uzun ve dolamba�l�d�r (43). Ama y�ntemimiz belki de
ba�taki s�zlerimize ve ara�t�rmalar�m�za uygundu.''
"O halde, bu kadar yetmez mi?'' dedi. "Bana �imdilik bu kadar� yeter.''
"Peki'' dedim "her birimizde, kentte bulunan ayn� k�s�mlar�n, ayn� ruh
durumlar�n�n oldu�unu kabul etmek zorunda de�il miyiz? Bunlar kente ba�ka bir
yerden gelmi� olamazlar. Ta�k�n yap�n�n (44) kentlere, ta�k�n yap�lar�yla tan�nm�
bireylerden, �rne�in Trak, �skit ve kuzeyde ya�ayan halklardan ge�medi�ini ileri
s�rmek g�l�n� olur. �te yandan en �ok bizim b�lgemizde bulundu�unu
s�yleyebilece�imiz ��renme tutkusu i�in ve Finikelilerle M�s�rl�larda g�r�len hi�
de az say�lmayacak para tutkusu i�in de ayn� �ey s�ylenebilir.'' (45).
"�ok do�ru'' dedi.
"Ama anla��lmas� g�� olan �udur: Acaba bu �� eylemden her birini ayn� yeti
sayesinde mi yapar�z, yoksa her birinin ayr� eylem alan� olan �� yetiyle mi? Yani,
ya biriyle ��renip, �tekiyle ta�ar, �fkelenir; ruhumuzda bulunan ���nc�s�yle
yemek, i�mek, kad�nla birle�mek ve buna benzer bir�ok zevkleri ya�ar�z ya da
giri�ti�imiz eylemlerin her birini b�t�n ruhumuzla yapar�z. �te bunu hakk�yla
belirleyebilmek g�� olacak.''
"Bu �� yeti birbirinin ayn� m�d�r, yoksa farkl� m�d�r? Bunu �u bi�imde
s�n�rland�rmaya �al�al�m.''
"Ne bi�imde?''
"Gayet a��k ki, ayn� varl�k, ayn� y�nde ve ayn� cisme oranla, birbirine kar��t iki
harekette ayn� zamanda etkin ya da edilgin olmaz. �yle ki, e�er b�yle bir duruma
raslarsak, bu varl���n tek bir �ey de�il, birka� �eyden olu�tu�unu
anlayaca��z.''(46)
"�yle.''
"S�yle'' dedi.
"Ayn� varl���n'' dedim "ayn� zamanda, ayn� y�nde, hem hareketsiz kal�p hem hareket
etmesi olanakl� m�d�r?"
"Hi�bir bi�imde.''
"Daha ileride ku�kuya d�memek i�in �imdiden iyice anla�al�m: Ayakta duran,
ellerini, ba��n� k�m�ldatan bir adam�n hem devinimsiz durdu�u, hem devindi�i
s�ylense, san�yorum, bunu do�ru bulmay�z; bir k�sm� devinimsiz kal�r, bir k�sm�
devinir, deriz, �yle de�il mi?''
"�yle.''
"O halde, bunu s�yleyen adam �aka ederek, bir zek� oyunu yapmak i�in, topa�lar�n,
u�lar� bir yerde sabit kald��� halde, kendi �evrelerinde d�nd�kleri zaman, bir
b�t�n olarak, ayn� zamanda hem devinimsiz, hem devingen olduklar�n� ya da kendi
�evresinde daire hareketi yapan ba�ka cisimlerin ayn� yerde d�nerek topa� gibi
devindiklerini s�ylerse, bunu kabul etmezdik; tersine, derdik ki, onlarda d�z ve
yuvarlak iki k�s�m vard�r; topa� dik k�sm�yla devinimsizdir, ��nk� hi�bir yana
e�ilmez, halbuki yuvarlak k�s�m bir daire devinimi yapar; ama bu daire devinimiyle
birlikte dik k�s�m sa�a, sola, �ne, arkaya e�ilirse, o zaman hi�bir yerde
dura�anl�k yoktur.''
"O halde bu gibi s�zler bizi �a��rtmayacak. Bir varl���n ayn� y�ne, ayn� cisme
oranla birbirine kar��t iki �eye, ayn� zamanda edilgin ve etkin olaca��na kimse
bizi inand�ramayacak.''(47)
"Benim inanmayaca��m kesin" dedi.
"Peki'' dedim "evet demek, hay�r demenin; bir �eyi elde etmeyi istemek, bir �eyi
reddetmenin; bir �eyi kendine �ekmek, bir �eyi kendinden uzakla�t�rman�n; bunun
gibi her �ey, etkin olmak ya da edilgin olmak, birbirinin kar��t� de�il midir. Bu
konuda, etkin ya da edilgin olma sorunu o kadar �nemli de�ildir.''
"Peki'', dedim "i�mek ve yemek arzusunu, her t�rl� arzuyu, �te yandan azmetmek ve
istemeyi, biraz �nce s�z�n� etti�imiz t�re koymaz m�s�n? �rne�in bir �ey isteyen
kimsenin ruhu, her zaman istedi�i �eye uzan�yor ya da kendini kendisinin olmas�n�
istedi�i �eye y�neltiyor ya da sonunda, bir �eyin kendisine sa�lanmas�n�
istedik�e, arzusunun ger�ekle�mesi i�in sab�rs�zlanarak bir soruya yan�t verir
gibi, kendi kendine evet diyor, demez misin?''
"Derim.''
"Nas�l konmaz?''
"Durum b�yle olunca, bir arzular t�r�n�n var oldu�unu ve bu t�r�n en g�ze
batanlar�n�n i�mek arzusu ve yemek arzusu denilen arzular oldu�unu s�ylemeyecek
miyiz?''
"Biri i�meye duyulan arzu, �teki yemeye duyulan arzu de�il midir?''(48)
"Evet.''
"O halde i�mek arzusu, salt i�mek arzusu olma niteli�iyle, ruhtaki s�z�n�
etti�imiz �eyden ba�ka bir �eyin arzusu mudur? �unu demek istiyorum: i�mek arzusu,
s�cak veya so�uk, az veya �ok ya da tek s�zc�kle, belli niteli�i olan bir i�kiyi
i�mek arzusu mudur? Yoksa i�mek arzusuna s�cakl�k eklense, ayr�ca so�uk i�ki
arzusunu mu yarat�r, so�uk da s�cak i�ki arzusunu? Bunun gibi, �okluk kavram�n�n
i�mek arzusuna eklenmesi y�z�nden bu arzu �iddetliyse, �ok i�mek; az ise, az i�mek
arzusunu mu do�urur? Oysa i�mek arzusunun kendisi (49), ba�ka bir �eye duyulan
arzu de�il de, salt niteli�i gere�i y�neldi�i �eyin arzusu, yani i�kiye duyulan
arzudur, ayn� bi�imde yemek arzusu, yaln�zca yeme�in kendisine duyulan arzudur,
de�il mi?''
"Do�ru'' dedi, "her arzu, niteli�i gere�i yaln�zca y�neldi�i �eyin arzusudur. �u
ya da bu nitelikte bir �eye arzu duyulmas� ge�ici nedenlerden ileri gelir.''
"Biri'' dedim "hi� kimsenin i�ki de�il, iyi bir i�ki; yiyecek de�il, iyi bir
yiyecek arzu etti�ini s�yleyerek bizi gafil avlamas�n: ��nk� g�ya, herkes iyi
�eyler arzu edermi�; �yleyse i�mek arzusu bir arzuysa, ya iyi bir i�ki arzusuymu�
ya da ili�kili oldu�u ba�ka bir �eyin arzusu. �teki arzular i�in de durum
b�yleymi�.''
"Herhalde'' dedim "nitelikleri gere�i, herhangi bir �eyle ili�kisi olan �eyler
aras�nda belli niteli�i olanlar, benim d��nceme g�re, belli niteli�i olan bir
�eyle ili�kilidirler, ama o �eylerin kendisi, y�neldikleri o �eylerle
ili�kilidir.''
"Anlamad�m'' dedi.
"Anlamad�n m�?'' dedim, "Daha b�y�k olan bir �ey, niteli�i gere�i, herhangi bir
�eye oranla daha b�y�kt�r.''
"Tabii.''
"Evet.''
"Evet''.
"Ge�mi�te daha b�y�k olan ge�mi�te daha k���k olana, daha b�y�k olacak da daha
k���k olaca�a oranla da b�yle midir?''
"Bunun gibi, daha �ok daha aza oranla, iki kat� yar�ya oranla b�y�kt�r, bu gibi
her �ey b�yle de�il midir? Yine daha a��r daha hafife, daha h�zl� daha yava�a,
nihayet s�cak so�u�a oranla ve buna benzer her �ey i�in b�yle de�il midir?''
"Peki, ya bilgiler i�in de durum ayn� de�il mi? Bilginin kendisi, ��renilebilen
�eylerin bilgisi ya da bilginin oranlanaca�� alan�n bilgisidir, ama belirli ve
belli bir niteli�i olan bir bilgi, belirli ve belli bir niteli�i olan
��renilebilen �eylerin bilgisidir. Demek istedi�im �u: Ev kurma bilgisi ortaya
��kt��� zaman, bu bilgi, �teki bilimlerden mimarl�k ad�n� alacak kadar ayr�lmad�
m�?''
"Tabii, �yle''.
"�tekilerin hi�birinde olmayan belli bir niteli�i oldu�u i�in, de�il mi?''
"Evet''.
"Belli bir niteli�i olan bir �eyle ili�kisi oldu�u i�in, kendi de belli bir
niteli�i olan bir bilgi olmad� m�? �teki sanatlar ve bilimler i�in de b�yle de�il
midir?''
"B�yledir.''
"�imdi s�yledi�imi anlad�nsa'' dedim "demin �unu s�ylemek istedi�imi kabul et:
Nitelikleri gere�i ba�ka bir �eyle ili�kili olan her �ey, ba�l� ba��na, ba�l�
ba��na olan �eylerle ili�kilidir; ama niteli�i olan �eyler niteli�i olan �eylerle
ili�kilidir, demi�tim. �li�kilidir diye, ili�kili oldu�u �eylerle ayn�
niteliktedir demek istemiyorum: �rne�in sa�l�k bilimi sa�l�kl�, hastal�k bilimi
hastal�kl�; bunun gibi iyi �eylerin bilimi iyi, k�t� �eylerin bilimi k�t�d�r demek
istemiyorum. Ama madem ki ili�kili oldu�u alan�n kendisinin bilimi de�ildir de,
belli bir niteli�i olan bir �eyin bilimidir (sa�l�k bilimi ve hastal�k gibi), bu
y�zden o da belli niteli�i olan bir bilim olmak zorunda kalm�t�r; bu durum, ona
yaln�zca bilim de�il, belli bir niteli�i olan bir �eyin buna eklenmesi y�z�nden,
t�p bilimi denmesine neden olmu�tur.''
"Peki, ya i�mek arzusu?'' dedim "onu da bir �eyle ili�kili olan �eyler aras�na
koymaz m�s�n? Yani i�mek arzusu.''
"O halde, i�kinin belli niteli�i varsa, onunla ili�kili olan i�me arzusunun de
belli niteli�i vard�r, ama i�me arzusunun kendisi, ne �ok, ne az, ne iyi, ne k�t�,
ne de tek s�zc�kle belli niteli�i olan bir i�kiyle ili�kilidir. Ama i�mek arzusu,
niteli�i gere�i, ba�l� ba��na i�kiyle ili�kilidir.''
.'Kesinlikle."
"O halde susayan bir insan�n ruhu, susam� olmak niteli�iyle, i�kiden ba�ka bir �ey
istemez, uzand��� budur, eri�mek istedi�i budur.''
"Apa��k''.
"Ama i�mek arzusundaki ruhu bir �ey engellerse, ruhta, bir hayvan� suya g�t�r�r
gibi ruhu i�meye g�t�ren i�mek arzusundan ba�ka bir g�� yok mudur? ��nk� kabul
etti�imize g�re, ayn� varl�k ayn� k�sm�nda, hem ayn� y�nde, hem de kar��t
devinimleri yapamaz.''
"Evet, yapamaz.''
"Ayn� bi�imde, bence, bir ok�u i�in de, 'elleri yay� hem uzakla�t�r�r, hem kendine
yakla�t�r�r' demek do�ru olmaz. 'Uzakla�t�ran bir eldir, yakla�t�ran �teki eldir'
demeli.''
"�yleyse, bazen, susad��� halde i�mek istemeyen kimseler vard�r, diyelim mi?''
"Peki, bunlar i�in ne denebilir? Ruhlar�nda bir yandan i�meyi buyuran bir k�s�m,
�te yandan engelleyen bir k�s�m vard�r. ��meye engel olan k�s�m, i�meyi buyuran
k�s�mdan ayr�d�r, ona egemendir denemez mi?''
"O halde bu gibi arzulara engel olan devinimin ruhta belirmesi, ak�ldan ileri
gelmez mi? Buna kar��l�k ruhu s�r�kleyip g�t�ren devinimler tutku ve
hastal�klardan ileri gelmez mi?''
"Besbelli.''
"O halde, bunlar� birbirinden ayr� iki k�s�m olarak kabul etmek yerinde olur.
Birine ak�l k�sm� diyoruz (ruh bununla ak�l y�r�t�r), �tekine akla uygun olmayan,
arzulayan k�s�m, baz� zevklerin, doyumlar�n arkada�� diyoruz: Ruh bununla sever,
ac�k�r, susar, ba�ka arzulara kap�l�r.''
"O halde bunlar� ruhumuzun iki belirli k�sm� olarak ay�ral�m: ama ta�k�nl�k, bizi
ta��r�p �fkelendiren k�s�m ruhun bir ���nc� k�sm� m�d�r? �yle de�ilse bunlardan
hangisiyle ayn� do�adad�r?''
"Bu �yk� g�steriyor ki'', dedim "bazen �fke arzularla, iki ayr� k�s�m birbiriyle
m�cadele eder gibi m�cadele ediyor.''
"Ba�ka bir�ok kez de,'' dedim "akla kar��n arzular�n�n bask�s� alt�nda kalan
insan�n kendi kendini azarlay�p kendindeki zorlayan k�sma kar�� �fkelendi�ini,
sanki iki yan varm� gibi m�cadele edilirken, b�yle bir adam�n �fkesinin akl�n
ba�da���� oldu�unu fark etmedik mi? Ama ak�l yasak etti�i halde, �fke arzularla
birle�ip akla kar�� korsa. San�r�m, bu durumu sen ne kendinde g�rd�n, ne de bir
ba�kas�nda.''
"Peki'', dedim "ya insan haks�z oldu�unu san�rsa? Ne derece soyluysa, o derece az
k�zmaz m�? Sana g�re, kendini hakl� olarak cezaya �arpt�ran kimse kendini susuz,
so�ukta b�raksa veya bunun gibi ac�lar �ektirse bile, s�yledi�im gibi kendine
kar�� �fkeye kap�lmak istemez, de�il mi?''
"Do�ru'' dedi.
"Evet'' dedi " t�m�yle dedi�in gibidir, nitekim kentimize de, k�peklerin �obanlara
ba� e�mesi gibi, y�neticilere ba� e�en yard�mc�lar koyduk.''
"Ne demek istedi�imi �ok iyi anl�yorsun'' dedim. "Ama bir de fark ettin mi?''
"Neyi?''
"�unu: �fkelenen k�s�m hakk�ndaki g�r��m�z tam tersi ��kt�. ��nk� demin onu bir
�e�it arzulayan k�s�m sanm�t�k, ama �imdi �yle olmak ��yle dursun, ruhtaki bir
anla�mazl�kta akl�n yan�nda bizzat silaha sar�l�r diyoruz.''
"Peki, ak�l k�sm�ndan ayr� m�d�r, yoksa onun bir t�r� m�d�r? Bu �ekilde ruhta ��
de�il, iki k�s�m olacak, ak�l ve arzulayan k�s�m. Ya da kentte, kenti olu�turan ��
s�n�f: Para kazanan, yard�mc� olan ve ���t veren s�n�flar oldu�u gibi, ruhta da bu
���nc� k�s�m, yani, k�t� bir e�itimle bozulmazsa, yarat�l�� gere�i akla yard�mc�
olan, �fkelenen bir k�s�m var m�d�r?''
"Evet'', dedim "ama �fkelenen k�sm�n, arzulayan k�s�mdan ayr� oldu�u gibi, ak�l
k�sm�ndan da ayr� oldu�u ortaya ��kmal�.''
"Bunu ortaya ��karmak g�� de�ildir"dedi. "�ocuklarda bile g�r�lebilir; daha do�ar
do�maz �fkeyle dolup ta�arlar; ama hi� olmazsa benim d��nceme g�re, baz�lar�n�n
ak�ldan hi�bir zaman nasipleri olmaz, halk kitlesinin de pek ge� 'olur.''
"Evet'' dedim "Zeus hakk� i�in g�zel s�yledin. Dedi�in gibi oldu�u hayvanlarda
bile g�r�lebilir; �stelik yukarda bir yerde s�yledi�im (50) Homeros'un bir dizesi
de buna tan�kt�r: 'G��s�n� d��erek, kalbini �u s�zlerle azarlad�.' ��nk� burada
Homeros, ruhun bir k�sm�n�n ba�ka bir k�sm�n�; yani iyiyi k�t�y� ay�rt eden
k�sm�n, hi� d��nmeden �fkelenen k�sm� azarlad���n� apa��k betimlemi�tir.'' (51)
"Evet, �yle.''
"O halde, kent nas�l ve hangi k�sm� y�z�nden bilgeyse, her bireyin de ayn� bi�imde
ve ayn� k�sm� y�z�nden bilge olmas� zorunlu de�il midir?''
.''Ku�kusuz."
"Birey, hangi k�sm� y�z�nden ve ne bi�imde g�z�pekse, kentin de, ayn� k�sm�
y�z�nden ve ayn� bi�imde g�z�pek olmas� gerekmez mi? Erdeme ili�kin ba�ka her
konuda da kent ve birey i�in durum b�yle de�il midir?''
"Zorunlu.''
"O halde bir insan�n da, kentin adaletli oldu�u bi�imde adaletli oldu�unu
s�yleyebiliriz, san�r�m.''
"Bu da zorunlu.''
"Ama �u nokta da hep akl�m�zda: Kenti olu�turan her �� s�n�f kendi i�ini g�rd���
i�in kent adaletliydi.''(52)
"O halde, belle�imizde olsun, her birimizdeki her k�s�m kendi i�ini g�rd��� zaman,
biz de adaletli ve kendi i�ini g�ren insanlar oluruz.''
"Evet, bunu unutmamal�y�z.''
"Bilge oldu�u ve t�m ruha �zen g�stermeyi �zerine ald��� i�in, ak�ll� k�sma egemen
olmak d�mez mi? �fkelenen k�sma da, s�z dinlemek ve �tekinin ba�da���� olmak?''
"Kesinlikle.''
"Kesinlikle," dedi.
"B�yle b�y�t�len ve ger�ekten kendi i�ini ��renip e�itim g�ren iki k�s�m, her
insan�n ruhunda en b�y�k k�sm� olu�turan ve do�as� gere�i hi� doymak bilmeden
arzulayan k�sm� y�netecekler. Bu ikisi, arzulayan k�sm�n, beden zevkleri dedi�imiz
zevklere gere�inden fazla dal�p g�� kazanmas�na; kendi i�ini g�rmeyip ba�kas�n�
kul ederek do�as�na uymad��� halde egemen olmaya kalk�mamas�na ve b�ylece kamu
ya�am�n� ba�tan a�a�� alt�st etmemesine dikkat etsinler.''
"Peki'' dedim "d�ardaki d�manlara kar�� bu ikisi t�m ruhu ve v�cudu �ok iyi
korumazlar m�? Biri ���t vererek, �teki sava�arak, egemen olan�n s�z�n� dinleyip,
g�z�pekli�iyle verilen ���tleri yerine getirerek?''
"Evet, �yledir.''
"Do�ru'' dedi.
"�nsanda egemen olan ve bu ���tleri bildiren k���k k�sm�na g�re de insana bilge
denir; yine bu k�s�mda, her k�sma ve bu �� k�sm�n olu�turdu�u birli�e yararl� olan
�eylerin bilgisi vard�r.''
"�ok do�ru.''
"Zaten �l��l�l�k bundan ba�ka bir �ey de�ildir" dedi, "�ster kentin, ister bireyin
�l��l�l��� olsun.''
"Nihayet s�k s�k s�z�n� etti�imiz k�s�m y�z�nden de adaletli, hem de ayn� bi�imde
adaletli olacak.''
"Zorunlu."
"O halde?'' dedim "Adaletin kentte ortaya ��kt���ndan ba�ka t�rl� oldu�unu sanacak
kadar g�z�m�z k�r m� oldu?''
"Sanmam,'' dedi.
"��imizde h�l� bir ku�ku varsa, adaletli insan� her g�n olup biten olaylarla kar��
kar��ya getirerek yarg�m�z�n do�rulu�unu ara�t�rabiliriz.''
"Hangi olaylarla?''
"�rne�in kentimiz hakk�nda ve do�u�u, g�rd��� e�itim bak�m�ndan ona benzeyen bir
insan hakk�nda bir yarg�ya varmam�z gerekti�ini varsayal�m: Acaba bu insan,
kendisine emanet edilen alt�n ya da g�m�leri ald�ktan sonra i� eder mi? B�yle bir
davran�� o insana benzemeyenlere y�kleyece�i yerde, o insana y�kleyecek bir insan
bulunur mu dersin?''
"Nas�l olabilir?''
"Zamparal�k etmek, ana babaya bakmamak, tanr�lara sayg�s�zl�k etmek, b�t�n bunlar,
ondan ba�ka herkese yara��r.''
"B�t�n bunlar�n nedeni, ondaki her k�sm�n kendi i�ini yapmas� de�il midir? �ster
y�netici, ister y�netilen olsun..."
"Adalet, senin d��ncene g�re, b�yle insanlar ve kentler olu�turan g��ten ba�ka bir
�ey midir?''
"�te d��m�z t�m�yle ��kt�. Daha kenti kurmaya ba�larken, belki de bir tanr�n�n
bizi adaletin bir temel ilkesine, bir �rne�ine g�t�rece�ini hayal ettiren
d��m�z.''
"�ok do�ru''.
"Demek,? Glaukon, ayakkab�c� olarak do�an insan�n yaln�zca ayakkab� yap�p ba�ka
bir �ey yapmamas�n�n, d�lger do�an�n yaln�zca ev kurmas�n�n do�ru oldu�unu d��nmek
bize adaletin bir d�lemini verdi ve bu y�zden bize yararl� oldu.''
"Apa��k.''
"Ger�ekten adaletin bunun gibi bir �ey oldu�u anla��ld�; ama bu, insan�n d�
edimlerine de�il, i� edimlerine, yani ger�ek benli�ine ve kendinin olan �eylere
uygulan�r. Adaletli insan kendindeki her k�sm�n kendine yabanc� i�ler g�rmesine,
ruhundaki k�s�mlar�n birbirinin i�ini y�klenmesine izin vermez; tersine, s�zc���n
ger�ek anlam�yla kendi evini pek g�zel d�zene kor, kendi kendine egemen olur, bir
d�zen kurar, kendi kendine dost olur, t�pk� m�zikteki pes, tiz, orta ve aradaki
b�t�n �teki perdelerin uyumu gibi, kendindeki �� k�sm� uyumla�t�r�r. Bunlar�
birbirine ba�lar, bir�ok ��eden olu�mu�ken bir birlik haline gelir, �l��l�, uyumlu
olur. Ancak bu duruma geldikten sonra, ister para kazanmakta, ister v�cut
bak�m�nda, ister bir devlet i�inde ya da �zel i�lerinde eyleme ge�er. B�t�n bu
i�lerde bu durumu koruyan, bu durumun sa�lanmas�na yard�m eden eylemleri adaletli
ve iyi eylemler sayar, bunlar� bu bi�imde niteler, bu eylemleri y�neten bilgiye
bilgelik, bu durumu ��z�p bozan eyleme de adaletsizlik, bu eylemi y�neten yarg�ya
bilgisizlik der.''
"Diyelim.''
"Peki, �yle olsun'' dedim "bundan sonra da, san�r�m, art�k adaletsizli�i g�zden
ge�irmeliyiz.''(54)
"Tabii.''
"Ne bi�imde?''
"Evet.''
"Zorunlu."
"�yledir.''
"Peki, adaleti yaratmak da, bu ruhta, ruhun k�s�mlar� aras�nda, yarat�l�lar�na
g�re y�netmek ve y�netilmeyi sa�layacak bir d�zen kurmak de�il midir? Adaletsizlik
de bu k�s�mlar aras�nda, yarat�l�lar�na ayk�r� olarak y�netmeyi ve y�netilmeyi
sa�layacak bir d�zen kurmak?''
"Erdeme gelince, anla��l�yor ki, erdem ruhun bir �e�it sa�l���, g�zelli�i, sa�lam
bir durumudur. K�t�l�kse, ruhun hastal���, �irkinli�i, zay�fl���d�r.''
"�yledir.''
"�yleyse, iyi �abalar insan� erdem sahibi, k�t� �abalar ise k�t�l�k sahibi eder,
de�il mi?''
"Zorunlu.''
"Art�k, anla��lan, g�zden ge�irilecek bir �u kald�: Adaletli oldu�u kabul edilsin
ya da edilmesin, adaletli davranmak, iyi �abalarda bulunmak, adaletli olmak m�
yararl�d�r; yoksa hi� ceza g�rmeden ve g�rd��� cezayla d�zelmeksizin, haks�zl�k
edip adaletsiz olmak m�?''
"Ama Sokrates'' dedi "bana �yle geliyor ki, art�k bunu incelemek g�l�n� bir �ey
olacak: ��nk� v�cudun sa�l��� bozuldu�u zaman, her t�rl� yeme�i yiyip i�kiyi
i�mek, her t�rl� zenginlikten, erkten yararlanmak m�mk�n olsa bile ya�anamad���na
g�re, bizi ya�atan �eyin yap�s� bozulup alt �st olunca, ya�anabilir mi? Hatta
insan� haks�zl�k ve k�t�l�kten kurtaracak adalet ve adaletsizli�in yukar�da
inceledi�imiz gibi oldu�u ortaya ��kt���na g�re, insan, adalet ve erdeme
kavu�turacak �eyden ba�ka, her istedi�ini yapabilecek olsa bile!''
"Evet, bu g�l�n� bir �ey olacak'' dedim "ama madem ki bunlar�n ger�ekten b�yle
oldu�unu gayet a��k g�rebilecek duruma geldik, art�k yorulmamal�y�z.''
"Gel bakal�m'' dedim "bence k�t�l���n g�r�lmeye de�er ka� bi�imi var, bak.''
"Ger�ekten'' dedim "bir g�zetleme kulesinden bakar gibi, s�zlerimizin �yle bir
noktas�na geldik ki, buradan erdemin bir bi�imi, k�t�l���n ise binlercesi
g�r�lebilir, ama bunlar�n i�inden yaln�zca d�rt bi�imin an�msanmaya de�di�ini
g�rebiliriz.''
"Ka� t�rl� devlet varsa, herhalde o kadar da ayr� ruh bi�imi vard�r.''
"Ne kadar?''
"Bunlardan biri, bence g�zden ge�irdi�imiz devlet bi�imidir'' dedim "ama ona iki
ad verilebilir: Y�netenler aras�ndan bir tek adam sivrilirse, buna krall�k;
bir�oklar� sivrilirse, soyluluk y�netimi, yani en iyilerin y�netimi, denir.''
"Do�ru'' dedi.
"Bence bu ikisi bir t�rd�r," dedim "��nk� ister bir�ok kimse, ister bir tek kimse
olsun, g�zden ge�irdi�imiz e�itim ve ��retimle yeti�tirilmi�lerse, kentin temel
yasalar�nda bir �ey de�i�tirmezler.''
A�IKLAMALAR
DEVLET III
(1) Bu s�zlerle Sokrates, II. kitapta konu�ulan sorunlar� �zetler. Konu gene �iir
�evresinde d�n�yor.G�r�l�yor ki II. ile III. kitaplar aras�nda �nemli bir konu
de�i�ikli�i yoktur.
(4) Homeros, �lyada XXIII 103-104. Akhilleus bu s�zleri, Patroklos'un ruhu ona
g�r�n�p, Hades'in kap�lar�ndan ge�ebilmesi i�in sonunda g�m�lmesini istedikten
sonra s�yler.
(5) Homeros, Odysseia X 495. Kirke Odysseus'a yeralt�na ini�i i�in ���t verirken
bu s�zleri s�yler. Bilici Teiresias kastedilmektedir.
(7) Homeros, �lyada XXIII 100-101. Akhilleus'a d��nde g�r�nen Patroklos'un ruhu
kastedilmektedir. (Bak not 4).
(8) Homeros, Odysseia XXIV 6-9. Burada, Hermes'in, Odysseus ve adamlar� taraf�ndan
�ld�r�lenleri yeralt� d�nyas�na g�t�rmesi anlat�l�r.
(13) Homeros, �lyada XVIII 54. Thetis denizin dibinde, Patroklos �ld��� i�in
Akhilleus'un a�lad���n� duyunca bu s�zleri s�yler. �l�m� art�k yak�n olan
Akhilleus'a a�lar.
(14) Homeros, �lyada XXII 168-169. Zeus, Akhilleus'un Troia surlar� �evresinde
kovalad��� Hektor'a ac�r.
(15) Homeros, �lyada XVI 433-434. Zeus, Sarpedon'u yazg�n�n belirledi�i sondan
kurtarmay� d��n�r, ama Hera'n�n ���tlerini dinleyerek vazge�er.
(17) Platon burada II. kitab�n sonunda yer alan yalan konusundaki konu�malara
i�aret etmektedir.
(18) �nderlerin, yalan� bir ila� gibi kullanmalar� hakk�nda V. kitap'a bak.
(22) Homeros, �lyada IV 412. Kar�� ��kmadan ba� e�meye bir �rnek: Diomedes bu
s�zlerle Sthenelos'un, Agamemnon'un ele�tiren, k�k�rt�c� s�zlerine kar��l�k
vermesini yasaklar.
(23) Gene �lyada'dan al�nma (III 8 ve IV 43) ses ��karmadan ba� e�me �zerine
�rnekler.
(27) Homeros, �lyada XIV 294 v. d. Akhalar b�y�k bir tehlike i�indedirler:
Troial�lar Akhalar�n donanma ordug�h�na girmeyi ba�arm�lard�r. Poseidon Akhalar�n
yard�m�na ko�ar, bizzat sava�a kat�lmaya haz�rd�r. Fakat Troial�lar� destekleyen
Zeus'un bunun fark�na varmamas� gerekmektedir. Bu nedenle, Hera Zeus'un dikkatini
Troia sava��ndan �ekmek i�ini �zerine al�r. Aphrodite'nin a�k duygular� uyand�ran
sihirli ku�a��n� beline takarak �da da��nda Zeus'u bulmaya gider. Bu par�a
�lyada'n�n harikulade g�zel sahnelerinden biridir. �lyada'n�n �airi, �ok eski bir
dini motif olan g�k tanr�s� �iftinin evlenmesine destan�nda burada yer ay�rm�t�r,
(29) Homeros, Odysseia XX 17-18. Odysseus, kendi evinin avlusunda k�t� bir
yatakta yat�p da kendi hizmet�ilerinin rezilce davran�lar�n� seyretmek
zorundayken, bu s�zlerle kendini yat�t�rmaya �al��r.
(30) Bizans d�neminden kalma Sada adl� s�zl��e g�re, bir�ok kimse bu dizeyi
Hesiodos'un sayar. Fakat Hesiodos'un elimize kadar gelen yap�t�nda yoktur.
(33) Homeros, �lyada XXIV 139. Platon'un ele�tirisi haks�zd�r. Akhilleus Hektor'un
�l�s�n� Priamos'a teslim ederken para h�rs�na kap�lm� de�ildir, Zeus'un buyru�una
uymaktad�r. Kurtulmal�k olarak bir arma�an almak da �detti. �stelik Patroklos'a,
Hektor'un �l�s�n� k�peklere atmaya s�z verdi�i halde bu s�z� yerine
getiremedi�inden, Patroklos'un ruhunu yat�t�rmak i�in de almak zorundad�r.
(34) Homeros, �lyada XXII 15 ile 20. Apollon Akhilleus'u aldatm�t�r: Troial�lar�n
kente d�nebilmesi i�in Tanr� Agenor'un k�l���na girmi� ve Akhilleus'u kendisini
izlemeye k�k�rtm�t�r.
(35) Troia ovas�nda akan Skamandros �rma��. Homeros, �lyada XXI 130-132, 233 v. d.
(36) Homeros, �lyada XXIII 151. Sperkheios Akhilleus'un yurdunda akan en b�y�k
�rmakt�r. Peleus Sperkhelos'a Akhilleus Troia sava��ndan geri d�nerse,
Akhilleus'un sa�lar�n� adamaya s�z vermi�ti. Fakat Akhilleus �lece�ini art�k
biliyordu. Bu y�zden Peleus'un ada�� bo�a ��km�t�r ve sa��n� �len arkada��na
arma�an olarak adayabilir. Platon'un burada neyi ele�tirdi�i pek anla��lm�yor.
Homeros'u ezberinden al�nt�lad��� i�in, bazen yan�l�yor.
(42) Yukar�da ad� ge�en Aiskhylos'un Niobe adl� kaybolmu� tragedyas�ndan. Tantalos
ile ailesi kastediliyor.
(43) Platon burada Thrasymakhos'un I. kitap'ta kulland��� deyime i�aret
etmektedir.
(44) Do�rulu�un �z� ve yararl� olup olmad��� sorunu, IV. kitapta i�lenir. Fakat
IV. kitapta �iir konusuna dokunulmaz. Platon zaten burada ele alaca��n� s�yledi�i
soruna Devlet'te bir daha d�nmez, X. kitab�n ba��nda, yeni devlette �iir konusunu,
idealar kuram� orada incelendi�i ve �iire de uygulanabilece�i i�in daha y�ksek bir
d�zeyde ele ald��� halde, gene d�nmez. Platon burada verdi�i s�z� yerine getirmeyi
unuttu mu? Bunu kabul etmek zordur. Aksine, Platon Devlet'in sonunda anlatt���
Mavera efsanesinde "insanlardan nas�l s�z etmek gerekti�ine'' dair kendisi bir
�rnek vermi�tir.
(45) Sokrates'in burada de�i�ik �iir t�rleri aras�ndaki farklar� -lirik �iirde
yal�n anlatma, dramada yal�n �yk�nme, destanda anlatma ve �yk�nme kar��k�-
belirtmek istedi�i anla��l�r.
(47) Bu par�an�n �z�n� olu�turan �yk�nme (mimesis) kavram� ilk�a� sanat anlay��nda
�ok b�y�k bir yer tutmaktad�r: G�zel sanatlarla ilgili olsun, �iir olsun her
yap�t, ilk�a��n anlay��na g�re, bir mimesis, yani do�aya bir �yk�nmedir. Fakat
yap�t�n konusunu g�z �n�nde tutan ve esteti�e dayanan bu mimesisi yukardaki
s�zlerde aramak yanl� olur. Platon mimesisten, �rne�in ilk�a� okullar�nda s�z
konusu edilen �iirin kurulu� bi�imini kastetmektedir. Khryses'in s�zlerini
okuyacak ��renciye, yaln�zca s�zlerin i�eri�ini canland�rmak g�revi d�mezdi,
s�zlerin duygu i�eri�ini, ethos ve pathosunu b�t�n benli�iyle canland�rmak
zorundayd�; fakat bu i�i ba�arabilmek i�in kendini unutmas�, Khryses'in ruhuna,
ki�ili�ine girmesi gerekliydi. Platon da mimesis derken estetik de�il, ahlaki ve
pedagojik bir kavram anlar. X. kitab�n ba��nda, �iir hakk�ndaki s�z�n yeniden ele
al�nmas�nda bu kavram varl�kbilimsel bir anlam kazan�r.
(48) s. 22.
(50) s. 22.
(52) Platon burada genel Hellen g�r��n� temsil eder. Sokrates'in Symposion'un
sonunda tragedya �airi Agathon'la komedya �airi Aristophanes'i, bir �airin hem
tragedya, hem de komedya yazabilmesi gerekti�ine kand�rmaya �al�mas�yla yukardaki
s�zler aras�nda yaln�zca g�r�n�te bir �eli�ki var: Symposion'da amac�, bu iki �iir
t�r�n� incelemek de�il; Sokrates'i, trajik ile komik unsurlar� daha y�ksek bir
b�t�n halinde ruhunda birle�tiren Sokrates'i canland�rmakt�r. Ayn� bi�imde Platon
kendisi de, diyaloglar�nda Sokrates'in ya�am�n�n mimesisini yapmakla, tragedya ile
komedyay� daha y�ksek bir d�zeyde birle�tiren bu iki t�r� i�ine alan bir t�r
yaratm� olmak sav�ndad�r.
(56) K�leler �zellikle de komedyada �nemli rol oynarlar. Fakat Euripides hukukun,
toplumun bask�s�na, haks�zl���na u�ram� insan tiplerinden hepsine tragedyada yer
vermi�tir.
(58) Tragedyada insanlar�n ��ld�rd��� bazan g�r�l�r. Fakat Aiskhylos ile Sophokles
��ld�ranlar� sahneye ��karmaz, ancak ��ld�rd�klar�n� ba�kalar�na anlatt�r�rlar
(Orestes, Aias). Tek istisna Aiskhylos'un Prometheas'unda Io'dur. Yaln�zca
Euripides, Herakles ile Bakkhalar adl� tragedyalar�nda ��ld�rm� ki�ileri sahneye
��kar�r (Herakles'te Herakles'in kendisi, Bakkhalar'da Pentheus ile Agaue).
(59) �lk�a� boyunca el i��ili�inin �zg�r adama yak�mad��� d��ncesi vard�. Platon
da VI. kitapta el i�lerinin insanda d��nce edimini k�rle�tirdi�ine i�aret
eder. D�zenli, g�nl�k bir i�e ba�l� olan adam felsefe i�in uygun de�ildir. ��nk�
felsefeyle u�ra�abilmesi i�in insan�n bo� vakti olmal�d�r.
(60) Daha eski zamanlarda, �rne�in Aiskhylos'un d�neminde, m�zik �airin s�zlerine
uydu�u, s�zlerin yan�nda ikincil bir ��e olarak kald��� halde, Euripides'in
dramlar�nda ve �a�da�� olan dithyrambosta ba��ms�z geli�mi�, bu kez de s�zler ona
uymu�tur. �lk�a� m�zi�i hemen hemen b�sb�t�n kayboldu�undan, bu geli�meyi izlemek
bizim i�in zordur. Fakat Euripides'in korolar�nda s�zlerin m�zi�e uyduruldu�unu
h�l� sezebiliriz. Bu esasl� yenilikle birlikte m�zikte virtuozluk da �nem kazanm�,
Platon'un burada s�z�n� etti�i do�a seslerine m�zikle �yk�nmeye giri�ilmi�, ayn�
zamanda da sazlarla m�zik Platon'un abart�l� buldu�u bir bi�imde �n plana
ge�mi�tir. Platon m�zi�in s�zden ayr�lmas�n� ele�tirir, hele insan sesinden
uzakla�arak do�a seslerine �yk�nmeye giri�ilmesini ahlak d��kl���n�n bir kan�t�
sayar. Yasalar adl� yap�t�nda da bu konuyu bir�ok kez ele al�r (mes. II. kitap 669
c'de).
(62) Ba�a merhem s�rme, y�n �eritlerden �elenk takma, tap�nmada g�r�len
davran�lard�r. Platon bununla �airin tanr� etkisi alt�nda bulunan tanr�sal bir
varl�k oldu�unu g�stermek ister. Platon'u, devletinden ��kard��� �iirden ve
m�zikten zevk duymayan bir insan sanmamal�y�z. �airi reddetmek zorunda kal�yorsa
da, onu, tanr� gibi tap�n�lmaya de�er, y�ksek bir varl�k sayar. Diogenes
Laertios'un anlatt���na bak�l�rsa, Herakleitos �airlere kar�� �ok daha sert
davranm�, demi� ki: Homeros yar�malardan at�lmaya, bastonla d�v�lmeye lay�kt�r,
Arkhilokhos da. (63) �iir hakk�ndaki konu�mada Sokrates'i Adeimantos yan�tlad���
halde, s�z m�zi�e gelince, m�zik bilgisi oldu�undan Glaukon s�ze kar��r.
((66) Yunanl�lar�n aulos dedikleri saz, fl�vtaya yak�n oldu�undan aulos s�zc���n�
fl�vta diye �evirdik.
Aristo da (Politika VIII 6, 1341 a 17 v.d.) e�itim alan�nda aulosa bir yer
verilmesini iki nedenden kabul etmez: Birincisi, aulos ahlaki (ethikon) de�ildir,
dini c�mb�lere yak��r; ikincisi, aulos �alarken insan �ark� s�yleyemez.
(67) Lyra ile kithara ilke bak�m�ndan birdir. Yaln�z lyran�n telleri e�ri,
kitharan�nkiler ise d�z bir g���s tahtas� �zerine gerilmi�ti. Lyra evde ve
gen�lerin m�zik e�itiminde kullan�lan k���k bir sazd�; halbuki kithara daha b�y�k
ve daha sanatl� bir bi�imde yap�lm� oldu�undan sanat��lar�n konserlerde,
yar�malarda kulland�klar� sazd�.
(68) Aulos m�zi�i, kam�� bol olan Phrygia'da meydana gelmi� ve aulos bestecisi
Olypos'la 8'inci y�zy�lda en y�ksek geli�me noktas�na varm�t�r. Phrygia'dan
Yunanistan'a gelmi� ve Dionysos ile Phrygialu� Ana Tanr�'n�n k�lt�nde sa�lam bir
yer edinmi�tir. Aulos'un Yunanistan'da b�y�k bir direni�le kar��la�t��� Marsyas
mythosundan anla��l�r: Athene aulosu icat etmi�, fakat aulos �alarken y�z�n�n
buru�tu�unu, �irkinle�ti�ini g�r�nce, onu atm�. Phrygia �oban� Marsyas aulosu
bulmu� ve bu yeni saz�na g�venerek kithara �alan Apollon ile bir m�zik yar�mas�na
giri�mi�. Yar�ma Phrygia'da Kelainai yak�nlar�nda olmu�. Marsyas kaybetmi�, tanr�
da k�stahl���n�n cezas� olarak Marsyas'�n diri diri derisini y�zm�. Bu efsanede
Platon'da da g�r�len bir anlay� yans�maktad�r: Pedagoji ve ahlaka �nem veren akla
dayanan Apolloncu e�ilimlerin c�mb�l� dionysos�u e�ilimlere direnci.
(69) Sokrates, tanr�lar�n ad�n� kirletmemek i�in k�pek �zerine yemin ediyor.
S�ylendi�ine g�re Rhadamanthys bile insanlara, yeminlerinde s�radan e�ya ve hayvan
adlar� kullanmay� ���tlemi�ti: �rne�in "kaz hakk� i�in'' gibi. (Bu deyim
Yunanca'da "Zeus hakk� i�in'' deyimine benzer).
(71) Ritimlerin ��e ayr�lmas� k�sa heceleri bir, uzun heceleri de iki saymak
ilkesine dayan�r. B�ylece �u ritim t�rleri ortaya ��kar: 1) Genos ison, 2:2
oran�na dayan�r. Daktylos (�)- spondeios (??) ve anapaistos(-) bu genostand�r. 2)
Genos hemiolion, 3:2 veya 2:3 oran�na dayan�r. Paion (�), kretikos (�), bakkheios
(�) bu t�rdendir. 3) Genos diplosion, 2:1 oran�na dayan�r. Bu t�rde trokhaios ile
iambos'tan ba�ka bir de ionikos vezinleri vard�r (� veya �).
(73) Perikles d�neminde ya�am�, Perikles'in dostu �nl� m�zik�i. Damon ritim ve
melodinin ak��n�n insan�n ruhsal durumuyla ilintili oldu�una inan�rd�. Yani o da
Platon gibi m�zi�in ahlak �zerindeki etkisine �nem verirdi. Platon ondan b�y�k bir
sayg�yla s�zeder. Az �nce sona eren de�i�ik m�zik makamlar�n�n insan ruhu
�st�ndeki etkisine ili�kin b�l�m b�y�k olas�l�kla Damon' dan esinlenmi�tir.
(76) Bu t�mceyi iyi anlamak i�in Platon'un kulland��� euetheiu s�zc���n�n Yunanca
hem "iyi huyluluk'' hem de "safl�k'' anlam�na geldi�ini bilmek gerekiyor.
(77) Platon burada heykelt�ra� Polykleitos'un oranlardan s�z eden "Kanon'' adl�
yap�t�n� d��nmektedir.
(78) Arkaik ve klasik �a��n sanat�, Platon'un burada s�z etti�i e�itici etkiyi
ger�ekten g�stermi�tir. Olympia'ya gelip te zafer kazanm� Yunanl�lar�n
heykellerini g�ren her gen�te Hellen insanl���na �rnek olan bu kahramanlara
benzemek arzusu her halde uyan�rd�. Sanat�n bu e�itici etkisini yurdunun her
k�esinde �rnek olacak de�erde sanat yap�tlar�na raslayan Atinal� herkesten �ok
duymu�tur. Thukydides bile Perikles'e Atina'n�n paideusis tes Hellados, yani
"Hellas'�n e�itildi�i yer'' dedirtiyor; bu deyi�e sanatla e�itim de dahildir.
Platon'da �ok raslad���m�z bir d��nce, g�zelin iyiyle akraba oldu�u d��ncesi
burada da g�r�l�yor. B�y�k Hippias'ta g�zele "iyinin babas�'' deniyor.
(80) II. kitapta oldu�u gibi burada da Platon kar��k bir d��nce y�r�tmeyi bir
benzetmeyle a��kl�yor, harflerin ��renilmesine benzetiyor.
(81) �imdiye kadar hep yapt���m�z gibi burada da Yunanca tekhne kelimesini
"sanat'' diye �eviriyoruz.
(83) Platon Yasalar'da o�lanc�l�k �zerine g�r�lerini daha a��k bir bi�imde
belirtmi�tir. Kad�n-erkek aras�nda a�k do�a yasalar�na uygundur; ��nk� soyu
s�rd�rmek amac�n� g�der. Fakat erkeklerin veya kad�nlar�n aralar�nda sevi�meleri
do�a yasalar�na ayk�r�d�r. �nsan� bu do�a d�� a�ka s�r�kleyen etken �ehvet
d�k�nl��� olmu�tur. Demek Platon o�lanc�l��� kati bir anlat�mla reddetmi�tir.
Fakat �te yandan erkeklerin aralar�nda sevi�mesi Hellen ya�am�nda �nemli bir etken
olmu�tur, hatta baz� devletlerde ona izin vermekle kal�nmaz, askerlik ve devlet
i�leri i�in ondan yararlan�l�r, ahlak ve e�itimde �nemli bir etken say�l�rd�;
ya��a b�y�k olan, k�����n e�itiminden, yeti�mesinden sorumluydu. Platon bu
bak�mdan yani felsefeye dayanan, g�zeli ve iyiyi ama�layan bir ili�ki olarak,
�ehveti ve duyumculu�u d�ta b�rakmak ko�uluyla, erkekler aras�nda sevgiye izin
verir. ��tenliklerinin bir anlat�m� olarak �p�melerine izin verir. Eros'un felsefi
�nemi Symposion'da Diotima'n�n s�zleriyle a��klanm�t�r.
(84) Sonradan ayr�nt�l� bi�imde ele al�nan bir soruna yani genellikle d��n�ld���
gibi sporun bedene de�il, ruha yarad��� d��ncesine burada da de�inilir. Platon bu
konuda Demokritos ile ayn� d��ncededir. Demokritos der ki: "�nsanlara bedenden �ok
ruha �nem vermek yak��r. ��nk� ruhun �st�nl��� bedenin zay�fl�klar�n� etkisiz
k�lar, oysa us g�c� olmaks�z�n bedenin g��l� olmas� ruha hi�bir bak�mdan �st�nl�k
vermez.''
(85) 398 e.
(86) Siracusa en iyi yemek yenen kent say�l�rd�, Platon bunu 7'inci mektubunda
��yle anlat�r: "�talya ve Sicilya'ya (geldi�im zaman) bu �lkelerde "bahtl�'' denen
ya�am� -�talya ve Siracusa usullerine g�re ard� arkas� kesilmeyen ��lenlerle dolu
o ya�am�- hi� be�enmedim. Herkes karn�n� g�nde iki kez t�ka basa dolduruyordu;
gece kimse yaln�z yatm�yor; herkes b�yle bir ya�ay��n a�m� oldu�u yolda y�r�y�p
gidiyordu.''
(89) Platon burada ya bizim metinlerimizden ayr�lan bir �lyada metni kullanm� veya
daha b�y�k bir olas�l�kla �lyada'n�n bu par�as�n� yanl� an�ms�yor. Homeros'un
metnine g�re �lyada XI 624 ve 638'de Nestor'un hizmet�isi Hekamede bu g��l� i�kiyi
Eurypylos i�in de�il, Makhaon i�in haz�rlar. Platon'un burada yan�lmas� m�mk�nd�,
��nk� az �nce (575 v.d.) Eurypylos'un bir okla yaraland��� anlat�l�r.
(91) Homeros, �lyada XI 844 v.d'da hekimlikten anlayan iki kahraman�n biri,
Makhaon yaral� oldu�u, �teki de sava�tan daha geri d�nmedi�i i�in, Patroklos'un,
Eurypylos'un bald�r�ndan oku ��kard��� anlat�l�r.
(94) Homeros, �lyada IV 218. Makhaon'un Menelaos'un yaras�n� nas�l tedavi etti�ini
anlat�r.
(95) Yani Hekamede'nin Makhaon'a i�irdi�i g��l� i�ki, Yunanca kyke�n. Bak. not 89.
(99) s. 21-22.
(100) Hekimlerle yarg��lar aras�nda Sokrates'in ilerde g�sterece�i temel bir fark
vard�r. Fark �urada da g�r�l�r ki ideal devlette yarg��lara bek�ilerin gereksinimi
yoktur, oysa hekimler bir bak�mdan gereklidir. - Platon yarg��l�k mesle�ine de�er
vermemekle �zellikle Atina'daki mahkemelerin durumunu ele�tirir. Atina'da kurayla
yarg�� se�ilmek yurtta�lar�n hem siyasal, hem de parasal durumlar�nda �nemli bir
etkendi.
(101) Soylu adam�n neden b�yle g�r�nd���n� Platon VII. kitapta idealar kuram�yla
a��klar.
(103) Platon'un kurdu�u ideal devletin bir �ok bak�mdan Sparta devletini
an�msatt��� bilinir. Burada da benzerlik vard�r. Sparta'da bir �ocuk do�du�u zaman
devlet g�revlileri v�cudunu, sa�l���n� inceler, b�y�t�lmesine ya da at�lmas�na
karar verirlerdi. Pausanieas'�n bir s�z� Platon'un buradaki d��ncelerini
an�msat�r: "En iyi hekimler hastalar�n ��r�mesine olanak vermeyen, onlar�
olabildi�i kadar �abuk g�men hekimlerdir.''
(105) �ki kar��t e�ilim, yani ha�inlikle yumu�akl�k aras�nda denge kurmak,
Platon'a g�re e�itimin ana g�revidir. Bu iki niteli�in do�al bir bi�imde bir
canl�da nas�l bir araya gelebildi�i II. kitapta k�pek �rne�iyle g�sterilmi�tir.
Platon e�itimin bu amac�ndan �ok s�z eder. Hatta Platon'a g�re devlet adam�n�n
g�revi de bu iki kar��t do�a e�ilimlerinin uyumlu bir bi�imde birle�mesini
sa�lamakt�r. Bu i� i�in devlet adam� e�itimden, bir de bu amac� g�den evlenme
yasalar�ndan yararlanabilir. Politikos'da Platon devlet adam�n�n bu etkinli�ini
bir dokumac� ustas�n�n i�ine benzetir: do�an�n iki kar��t e�ilimini, g�z�peklikle
usu birle�tirerek ikisini de kapsayan sa�lam bir kuma� gibi birbirine dokur.
(107) Homeros, �lyada XVIII 588, Apollon, Hektor'u Menelaos'tan ka�t��� i�in
ay�plarken Menelaos i�in yumu�ak bir asker der.
(108) �nceleri �iir ve �ark� tanr�lar� say�lan Musalar sonradan b�t�n d��nce
etkinliklerinin koruyucular� olarak tan�nm�t�r. Bu y�zden �iirle u�ra�mak kadar
felsefe ve bilimle u�ra�mak da Musa ile ili�kide olmak say�l�r.
(110) Platon as�l konu i�in ikincil �nemde tekt�k sorunlar�n s�z�n� etmeye
giri�miyor. Not. 74'e de bak.
(112) Hi� kimsenin ger�ek yalana yani ger�ek �zerinde yan�lmaya raz� olmayaca��
d��ncesi Platon'a �zg� bir g�r�t�r. II. kitab�n sonundaki ger�ekten ayr�lma
hakk�ndaki s�zlere bak.
(116) Bundan sonra Platon asker s�n�f�ndan olan kimselere yard�mc�lar (epikuroi ve
boethoi) diyor. Fakat bek�i (phylaks) deyimi �nderlerle (arkhontes) yard�mc�lar�n
toplulu�u i�in kulland��� genel bir add�r.
(117) s. 17.
(118) Platon burada Kadmos efsanesine ili�kin, ekilen ejder di�lerinden do�an
insanlar motifini ele al�p kendi hedefleri i�in kullanmaktad�r. Yunanl�lar
Kadmos'u Fenikeli sayd�klar� i�in, Platon bu masala Fenike masal� diyor.
(119) �rne�in Atinal�lar�n efsanevi atalar� Erekhtheus da topra��n bir o�lu
say�l�rd�.
(120) Platon, bu efsane de �tekiler gibi belki bir g�n insanlar�n inand��� bir
efsane olacak demek istiyor.
(121) Glaukon bek�ilerin e�itimi bitti san�yor, oysa, Sokrates m�zikle idman�n
ger�ek e�itime, yani felsefe e�itimine, ancak bir haz�rl�k oldu�unu, bu zor i�in,
anlat�lmas� da en g�� olan sorunun daha ele al�nmad���n� bilir. Platon bu
s�zlerle, VI. ve VII. kitaptaki �nder-filozoflar�n e�itimi konusuna g�ndermede
bulunmaktad�r.
(122) Devletin iyili�ini sa�layan bu mal m�lk ortakl��� sorunu da ancak bir giri�
niteli�indedir. Ancak V. kitapta kad�n ve �ocuk ortakl��� s�z konusu oldu�unda,
ger�ek anlam� ortaya ��kar.
DEVLET IV
(1) III. kitab�n sonunda, koruyucular�n hi�bir �zel mal� olmamas� gerekti�inden
s�z a��ld���n� an�msayal�m.
(2) Yunanca polis (devlet-kent, medine) s�zc���n�, T�rk�e bir tek kar��l���
olmad��� i�in, �ok kez "kent'', bazan da "devlet'' s�zc���yle kar��lad�k.
(4) Aristoteles, Platon'un devletine kar�� yapt��� sert ele�tiride, bu yer i�in
�unlar� s�yler: "Bundan ba�ka, koruyucular� mutluluktan yoksun b�rak�r, ama yasa
yazar b�t�n kenti mutlu etmeli der. Fakat, b�y�k �o�unluk ya da b�t�n yurtta�lar,
hatta birka�� mutlu de�ilse, �ehrin mutlu olmas� m�mk�n de�ildir. ��nk� mutlu
olmak �ift say�larla ayn� t�re girmez; bir b�t�n, onu olu�turan k�s�mlar� �ift
olmasa bile, �ift olabilir, ama mutlu olmakta durum b�yle de�ildir. Ama
koruyucular mutlu olmaz da kim olur? Kesinlikle, zanaat��larla i��i kitlesi
de�il.'' Bu ele�tiri, Aristoteles'in Platon'dan temelde ayr�lan ahlaki ve siyasi
g�r�lerine dayan�r. Platon sonradan koruyucular�n �ki�isel mutluluklar� sorununu
ele al�r ve yaln�zca kendi yaratt��� kentin her y�nden eksiksiz bir mutluluk
say�laca�� sonucuna var�r. Burada bu konuya giri�mekten �ekiniyor. Bir tek s�n�f�
de�il, b�t�n kentin mutlulu�unu g�z �n�nde tuttu�unu VII. kitapta da yineler. - Bu
t�mce, Perikles'in Thukydides taraf�ndan bildirilen d��ncesine �a��lacak derecede
yak�nd�r: "Ama, kent bir b�t�n olarak sa�lam bir durumda bulunursa, ayr� ayr� her
bir bireyiyle mutlu oldu�u, ama bir b�t�n olarak mahvoldu�u zamankinden daha �ok
bireylere yararl� olur.''
(6) Bu derhal yap�lmaz, ancak VIII. kitapta yap�lacak. ��nk� konu�maya kat�lanlar,
V. kitab�n ba��nda Sokrates'i ba�lad��� d��nce dizisini b�rakmaya ve e�itim, ortak
m�lkiyet sorunlar�na d�nmeye zorlayacaklard�r. V., VI., VII. kitaplardaki konudan
g�r�n�te sap� asl�nda b�t�n yap�t�n en y�ksek noktas�na, yani filozoflar�n
e�itimleri �zerine d��ncelere g�t�r�r. IV. kitab�n sonunda yar�da b�rak�lan
sorunlar ancak VIII. kitab�n ba��nda ele al�n�r.
(7) Yunanl�larda, heykellerin sa�lar�n�, g�zlerini, dudaklar�n�, giysilerini
boyamak �deti vard�.
(9) �lk �� kitapta Yunanca Phylaks s�zc���n� "bek�i'' ile kar��lam�t�k. Bundan
b�yle bu s�zc�k i�in "koruyucu'' kar��l���n� daha uygun bulduk.
(10) Yunanca metinde biraz belirsiz kalan bu t�mceyi hemen hemen m�tercimler gibi
�evirmeyi uygun bulduk. Fakat bu t�mceye ba�ka bir anlam da verilebilir: "�te
yandan kendi ba�lar�na iyi durumda olmak ve mutlu olmak f�rsat� da onlar�n elinde
olur'' ya da: "�te yandan kent iyi bir durumda ve mutlu olursa, bundan yaln�zca
onlar yararlanacaklar.''
(11) Metinde bulunan georgus s�zc���nde, metne uygun bir anlam bulamad�k, bunun
i�in Platon'la derinden u�ra�an olan baz� bilginlerin �nerisine uyarak, bu s�zc���
leorgus kabul edip �eviriyi ona g�re yapt�k.
(12) Platon, kent ya da kentler oyunu denen bir t�r tavla oyununu s�ylemek
istiyor. Bu oyun hakk�nda kesin bir �ey bilmedi�imiz i�in Platon'un deyi�inden �ok
bir �ey anlam�yoruz.
(14) Platon burada �ok kez kullan�lan bir deyime i�aret ediyor.
(18) Platon burada hi� ku�kusuz Atina'daki ahlaki, sosyal ve siyasal durumun
geli�mesini kastediyor.
(20) Platon burada ve b�t�n bu par�ada �ok nefret etti�i ve zaman�nda tamam�yla
gerileme durumunda olan Atina demokrasisini kastediyor. Ger�ekten Atina'da
devletin genel d�zenini de�i�tirmek isteyenlere kar�� yasal�ar vard�. �te yandan
�zel ki�ileri y�celtmek i�in yasalar yap�l�rd�. Demagoglar bu alanda halka
dalkavukluk etmek f�rsat�n� bulurlard�.
(21) Platon burada Herakles'in on iki ba�ar�s�n� s�ylemek istiyor. Hydra, b�y�k
bir batakl�k canavar�ym�. Argos'un g�neyinde bulunan Lerna batakl���nda ya�arm�,
say�s�z ba�� varm�, bu ba�lardan biri �l�ms�zm�. Herakles b�t�n ba�lar� kesiyor,
ama kesilen bir ba��n yerine iki ba� ��k�yor. Canavar�n yeniden ba� olu�turan
g�vdelerini k�zg�n a�a�larla yak�yor, �l�ms�z ba��n �zerine de b�y�k bir kaya
par�as� at�yor. Hydra'n�n zehirine oklar�n� dald�r�yor; bu y�zden oklar�yla a�t���
yaralar iyile�mezmi�.
(22) Delphoi, Yunanistan'�n dini merkezi idi. Apollonsa, dinle ilgili her i�te yol
g�sterirdi.
(23) B�t�n Avrupa dillerine girmi� olan Yunanca daimon s�zc���n�, T�rk�e kar��l���
olmad��� i�in aynen ald�k. Bu s�zc�k, tanr� (Yunanca theos) s�zc���n�n yan�nda
bulundu�u zaman, ikinci derecede gelen tanr�sal varl�k anlam�ndad�r.
(24) Yunanca heros. Yararl�klar� y�z�nden �l�mden sonra tanr�la�t�r�lm� ve tanr�
gibi sayg� g�ren kimselere denir.
(28) Bunlar Ana erdemler denilen d�rt erdemdir, yani b�t�n �teki erdemler bu d�rt
erdemden ��kar. Bundan sonraki tart�malar, bu d�rtl� erdem dizgesinin, Platon'un
devlet d�zeniyle �ok s�k� ilii�kide oldu�unu g�sterecektir.
(30) "Do�ru kararlar veren'' deyi�iyle Yunanca eubulos s�zc���n� �evirmekten �ok
tan�mlad�k. Eubulia �zellikle siyasal bir erdemdir. Bu y�zden Thrasymakhos da, tam
anlam�yla adaletsizli�in ne oldu�unu anlat�rken bu s�zc��� kullan�yor. Oradaki
�eviri (i�ini bilen) metnin �evirdi�imiz k�sm�na uymad��� i�in ba�taki
�evirimizden ayr�ld�k.
(34) Biz, "s�rekli'' anlam�na gelen, Stobaios'un kabul etti�i momimon s�zc���n�
kabul edip ona g�re �evirdik.
(35) Buna benzer bir d��nce g�z�peklik hakk�ndaki Lakhes dialo�unda vard�r (196
vd). Lakhes'e g�re "g�z�peklikten ba�ka ad'' "at�lganl�k'' (Yunanca thrasytes)
olurdu.
(38) Sophrosyne: Yunancaya has olan bu kavram ba�ka hi�bir dile �evrilemez
"�tidal'' (�eviri dili g�n�m�z T�rk�esine uyarlan�rken "itidal"in yerine a�a��
yukar� tam kar��l��� olan "�l��l�l�k" s�zc��� kullan�ld�) bi�imindeki �eviri,
kavram�n b�t�n zenginli�ini vermemekle birlikte, ilk �� kitapta kulland���m�z
"temkin'' s�zc���nden sophrosyne kavram�na daha yak�nd�r.
(40) Yunanca kreitton heautu ger�ekten garip bir deyi�tir. S�zc��� s�zc���ne
�evirirsek: "kendi kendini yenen'' demektir.
(45) Platon burada iklimin insanlar �zerindeki etkilerine ili�kin bir kurama
g�ndermede bulunuyor. Bu kuram �zellikle Hippokrates'in yap�tlar� aras�ndaki
"Havalar, sular, yerler �zerine'' adl� �nemli kitapta anlat�l�r.
(47) Buradaki g�� metin sorununu ��z�mledi�imizi ileri s�rmemekle birlikte, baz�
filologlar�n �nerisine uyarak e kai eie s�zc�klerini g�z �n�nde tutmad�k.