You are on page 1of 4

Osmanlý Ýmparatorluðu tebaasýnýn dini ve lisani renkliliði açýsýndan hiç þüphesi

z ki tarihteki Büyük Roma dan sonra en ilginç olaný. Eski Roma pagan bir imparator
luktu ve hayatýnýn belli bir safhasýna kadar bu imparatorlukta tek tanrýlý yani
semavi dinler mensubu, tarih icabý sadece Filistin deki yahudilerdi. Yahudilerle d
iðer çoktanrýlý dinlerin , en baþta Romalýlar ýn kendilerinin birarada olmalarý ve
bulunmalarý hiç þüphesiz ki belirli sorunlarý getirmiþtir. Bizzat Hristiyanlýðý
n çýkýþý ve Hazreti Ýsa nýn çarmýha gerilmesi olaylarý sýrasýndaki çatýþma noktala
rý da bunu göstermektedir.

Bizim asýl üzerinde önemle duracaðýmýz konu þudur: Aradaki Hristiyan Roma yahut
yanlýþ bir deyimle Bizans denen camianýn çekilmesinden sonra Osmanlýlýk, Balkanl
ar da Tuna boyundan Mezopotamya denen bölgede yani bugünkü Irak ta, Fýrat kýyýlarýna
, Kafkasya dan hatta Ukrayna Kýrým dan güneydeki Somaliya, Etiyopya ya kadar bir kere
üç semavi dinin , üç büyük dinin hemen hemen bütün mezheplerini, varyantlarýný d
a bulundurmuþtur.
Bu, müslüman bir imparatorluktur. Müslüman imparatorlukta da birçoklarýnýn yarý
bilir, yarý bilmez tekrarladýklarý bir durum söz konusudur. Efendim, bu müslmanl
ýðýn sünni ve hanefi yorumudur. Doðru deðildir. Biraz sonra üzerinde duracaðýz.
Onun dýþýnda asýl en önemli unsur hristiyanlýk dediðimiz bu semavi üç üniversal
dinin bütün kiliselerinin, yani bütün yorumlarýnýn birarada bulunmasýdýr. Hele 1
9. asýrda protestanlýðýn ortaya çýkmasý milletlerarasý diplomasi ve çatýþma alan
larýnýn bu mezhebin rengiyle ortalýða kendini tanýtmasý daha baþka sorunlarý ort
aya çýkarmýþtýr.
Hiç þüphesiz ki Osmanlý Ýmparatorluðu tarihte hiç görülmemiþ ölçüde birtakým din
lerin, cemaatlarýn bir arada bulunmasýdýr. Daha da ilginci belki 18. asýrda hatt
a 19.asýrda deðil, 18. asrýn ortalarýna kadar dil farklýlýklarýnýn bir sorun teþ
kil etmemesine raðmen bu asýrdan sonra yeni dünyada asýl en önemli sorun dile ve
dil farkýna dayanan etnik ayrýlýklarýn ortaya çýkmasýdýr. Ýþte o zaman bilinen
kiliseler ve inanç gruplarý arasýnda da çatýþmalar çýkmakta ve imparatorluðun ha
zin sonunu hazýrlayan dramatik geliþmelerle bu tarih sayfasý kapanmaktadýr diyor
uz.
Kapandý mý acaba? Hayýr. Zamanýmýzdaki olaylar gösteriyor ki Osmanlýlýk bazý saf
ahatta dönemini çok daha rasyonel bir kuruluþla götürebilmiþtir. Bugün en azýnda
n Ortadoðu coðrafyasýna baktýðýmýz zaman, bunu görmemek mümkün deðildir.
Þimdi dilenirse, büyük dinlerin ortaya çýkýþýnda ve bunlarýn bu imparatorluktaki
devamýndaki bazý esaslarý ele alalým. Bir kere Roma Ýmparatorluðu nda hristiyanlý
k tabi ki gayri resmi, tabi ki muhalif, clandestin denen adeta bir yeraltý teþkila
tlanmasý þeklinde geliþmiþtir. Zaman zaman Roma imparatorlarýnýn ve idaresinin b
u dini harekete ihtiyatlý da olsa toleranslý veya umursamaz bakýþý, zaman zaman
oldukça düþman bakýþlar dolayýsýyla hayatý çok zor götüren ama imparatorluðu da
zorlyan geniþ bir inanç grubudur bu. Filistin de çýkan Mesih bazýlarýnýn zannettið
i gibi yahudilikte çýkan ve o dinin yasalarýný, yaþayýþ biçimini denetleyen, yor
umlayan bir hareket olarak kalmamýþtýr. Hz. Ýsa dan sonra onun havarileri ve hayat
ta kendisini görmeyen Tarsuslu haham St-Paul, - Shaul dur adý - yeni yorumuyla Me
sih ve bu inanç üniversaldir. Bütün milletlere gelmiþtir ve göklerin melekutunu
, yani öbür dünyanýn hakimiyetini bu günahkar dünyaya göstermektedir. O zaman ki
lisenin teþkilatlanmasý söz konusudur. Çok açýktýr, bu teþkilatlanma baþladýðý z
aman yani kilise doðrudan doðruya, iþte eyaletlerde piskoposlar onlarýn altýnda
papazlar, bu gizlilikte veya açýklýkta bu þekilde devam etmiþtir.
St-Paul ün kurduðu ilk kiliseler olan Antakya, Efes, Ýskenderiye vs. ki Ýstanbul b
unlarýn içinde yoktur ve buralardan geliþen cemaatlerla bu yapýlanma artmaktadýr
. Daha da ilginci, St- Paul yeni dinini ve düþünceleri yaydýðý zaman þehirlerde
mevcut yahudi cemaatinin ibadet yerlerini, yani sinagoglarý kullanmýþtýr çünkü h
er yetiþkin yahudinin hele St.Paul gibi çok etkileyici çok güzel konuþan bir hah
amýn, oradaki kürsülerde cemaata vaaz verme, yorum getirme hakký vardýr. Yavaþ y
avaþ sinagogdan dýþarý çýkmýþtýr. Her zaman çok dostça karþýlanmadýðý bellidir.
Nitekim kilisenin asýl iki kurucusu St.Petrus, St.Pierre ve St.Paul idam edilmiþ
lerdir. Bu zaman içerisinde hristiyanlýðýn çeþitli yorumlarý ortaya çýkmýþtýr. B
ir tanesi Ýskenderiyeli rahip Arius tur. Ona göre Ýsa nýn uluhiyetinden çok bir mesi
h rolü önemlidir. Ve Ariusçuluk ilk zamanlarda daha çok, þaþýlacak bir þey, þehi
rli olamayan kitlelerin arasýnda tutulmuþtur. Ýlk konsül, büyük bir yetki çatýþm
asýnýn, büyük bir yorum çatýþmasýnýn sonunda ortaya çýkmýþtýr. Ne derecede Hrist
iyan olduðunu bilmediðimiz ama hristiyanlýða sempatiyle bakan, koruyucu rol oyna
yan Ýstanbul þehrinin gerçek kurucusu Büyük Konstantin, Ýznik þehrinde bu sorunl
arý çözmek için bir konsil toplamýþtýr. Hristiyanlýðýn ve kilisenin hayatýný tay
in eden asýl konsil de budur. Burada bir kere sayýsýz incillerden bazýlarý ref e
dilmiþtir. Sadece dört tanesi kabul edilmiþtir. Hristiyan inancýný, Hz Ýsa yý ve h
ayatýný ve söylediklerini nakleden kitaplardan dördü: Lukas, Marcus, Matta, Yuha
nna. Bunlarýn anlattýklarý birbirlerini tamamlýyor ve Hristiyan inancýnýn ve vah
yin, tanrýnýn dediklerinin, Ýsa nýn söylediklerinin, doðru yorumu olarak gösterili
yor.
Bunlarýn üstüne onu görmeyen fakat onu tanýyan, onunla ayný fikirde birleþtiðini
kabul eden ve ileri süren St.Paul ün Efes, Galatya, Selanik, Antakya, vs yerlerde
ki misyonu, ordaki halka yazdýðý mektuplar, yani hitabeti ve esaslarý da Ýncil in
arkasýna konuyor. Dahasý, hristiyanlýðý yaymak için ýstýrap çektiði ileri sürüle
n kiþilerin mektuplarý yer alýyor. Ýþte bu Ýncil ve dini kilise hiyerarþisi orad
a kabul ediliyor. Daha mühim bir þey var. Bir karar deðil, bir tahkir, bir lanet
lemedir Yahudi dini ve o inanýþ Hz. Ýsa yý çarmýha germiþtir. Bu konsilden sonra h
iç þüphesiz ki ortalýk durulmamýþtýr. 425 te Efes te bir konsil daha toplanmýþtýr. B
u konsilde Ýstanubul patriði Nasturius un yorumlarýna, Hz. Ýsa yorumlarýna karþý Ý
skenderiye, Antakya ve Ermenistan takýmýnýn yorumu söz konusudur. Aradaki büyük
çatýþma dolayýsýyla tarihte monofisizm denen, yani bugünkü Mýsýr Kopt Kilisesi nin
, Süryani Kilisesi nin ve Ermeni Kilisesi nin esasýný teþkil eden ayrýlma ortaya çýk
acaktýr. Henüz erken. Burada, Efes Konsili nden sonra 451 deki Kadýköy Konsili ni bekl
emek gerekir. Orada iþte bu ayrýlýk artýk kesinleþmiþtir Bizans ýn resmi kilisesiy
le arasýnda ayrýlmayla ortaya bugün bildiðimiz Ortodoks Kilisesi, Ermenistan kil
isesi, Kopt kilisesi ve Süryani Kadim kilisesi çýkmýþtýr. Osmanlýlýk da 5.asrýn
ortasýndaki bu mirasý devralmaktadýr.
Diðer bir ayrýlýk hiç þüphesiz ki, 10 ve 11. asýrlarda yeþeren ama 1050 de kesinli
kle birbirinden kopan Ýstanbul ve Roma arasýndadýr. Hristiyan alemi Justinianus ta
n beri özellikle bu memleketin hristiyanlarý, Roma daki papayý birinci sayar. Bu b
ir ihtiram, bir idare, bir öncülüktür. Roma daki papaya bir uluhiyet vermek onlarý
n zihniyetinde yoktur. Roma bu iddiayý benimsedi ve Ýncil in tercümesinde ve deyiþ
lerdeki bazý yorum farklarýna gittiði ölçüde bir kavga dövüþtür. Filiocve , yani
baba ve oðulu, tanrýyý ve Ýsa yý bir hamurun , bir mayanýn, bir cevherin içine ko
yan görüþle, Bizans ýn bunlarý ayýran görüþü, bir ilahiyat çatýþmasýna dönüþmüþtür
. Ama o asýrdaki karþýlýklý afaroz yetmez. 1204 te Ýstanbul, Avrupa dan gelen Haçlý
sürülerince yaðmalandýðý, halkýn can mal ve ýrzý ihlal edildiði, katledildiði dö
nemden itibaren Batý ve Doðu kiliseleri birbirinden nefret eder hale gelmiþtir.
Ýþte Osmanlýlýk bu iki dünyayý da bulmuþtur. Doðrusu Ýtalya daki papanýn etrafýnda
ki geniþ katolik alemiyle yeni girdiðimiz vatandaki ortodoks dünyanýn arasýndaki
çatýþmadan Osmanlý Ýmparatorluðu hem yararlanacak hem yeni bir teþkilatkanmanýn
tohumlarýný temellerini atacaktýr. Diðeri hiç þüphesiz ki Hristiyan dünyanýn de
vamlý olarak tahkir ettiði suçladýðý ve benimseyemediði yahudi alemidir.
Yahudilik bu topraklarda ne kadar vardý? Miladýn ilk asýrlarýndan itibaren Milet
tiyatrosuna gidersiniz, abonmanla satýlan sýralardan birinin üstünde Simeon Jud
eon der, Sartagi dersiniz kazýlarda bir yahudi sinagogu ortaya çýkar. Antakya nýn
bir yahudi cemaati vardýr. Kapadokya nýn vardýr. Bitinya nýn, Bursa havalisinin vard
ýr. Ýskenderiye de zaten yahudilik bu þehir kurulduðundan beri vardýr. Demek ki Ak
deniz dünyasýnda hatta Roma ya, hatta yeni kurulan koloniler, Marsilya gibi kentle
re kadar yahudilik çoktan yaygýndý. Roma Ýmparatorluðu nda denilebilir ki coðrafi
bakýmdan en yaygýn din yahudilikti. Bu hayatýna nasýl devam etti ve Osmanlýlýk b
u dinle, yani tek tanrýlý dinlerin inancý, inanç kaynaðý olan bu anlayýþla, bu c
emaatla nasýl aynileþti bunun üzerinde durmak gerekir.
///////
Tarihi bir vakadýr. Tiberius un zamanýnda Kudüs teki mabet yakýldý ve þehrin yahudi
nüfusu özellikle Bar Kohba Ayaklanmasý ndan sonra sürüldü. Masada da Filistinliler,
kendilerini kahramanca müdafaa ettiler. Bu olaydan sonra Filistin ülkesindeki ge
niþ yahudi gruplarý Roma Ýmparatorluðu nun her tarafýna yayýlmak durumunda kaldý.
Bu coðrafya açýkça konuþmak lazýmdýr bugünkü Türkiye yi, hemen Suriye, Filistin in b
ütün bölgelerini, Mýsýr ý, Kuzey Afrika yý ve ortaçaðlarda Endülüs ü Ýspanya yý kapsadý.
Ýtalya da zaten bir yahudi grubu vardý. Þurasý tartýþýlan bir konu. Ortaçað boyun
ca Alpler in ve Ýspanya daki Pireneler in kuzeyine geçen ve coðrafya itibarýyla Aþkena
z dediðimiz Doðu Avrupa Yahudileri nasýl oluyor da Roma Ýmparatorluðu nun ve yahud
ilerin anayurdundaki nüfusun dokuz misli fazla olabiliyor. Bunun cevabýný vermek
çok zordur. Tarihi demografik meselerle bunu bilemeyiz. Yalnýz þurasý bir gerçe
ktir. Osmanlýlýk, Bizans tan tevaris ettiði cemaatiyle yaþamaya baþtan alýþmýþtýr.
O kadar ki, Fatih Sultan Mehmet gibi büyük bir hükümdarýn tarihini yazan üç kay
nak, birisi Tursun Bey, ikincisi Kritovulos Rum Ortodoks, üçüncüsü de Kapsali dir.
Kapsali nin yazdýðý eser yerli yahudi nüfusun artýk Osmanlý cemiyeti ve idaresine
karþý duyduklarý yakýnlýk ve bütünleþmenin de bir ifadesidir. Ama 15. asýrda En
dülüs ün tamamiyle hristiyanlaþtýrýlmasýndan ve giderek engizisyonun kurulmasýyla
yahudiler dalga dalga Kuzey Afrika üzerinden, Ýtalya dan oralarda da tutunamayarak
Osmanlý Ýmparatorluðu na sýðýndýlar. Mesela 15. asrýn sonunda Ýstanbul da birdenbir
e 53 adet Kahal, çoðulu kahalim, yani cemaatlar çýktý. Her sinagog ve etrafýndak
i mahalli halkýna kahal tabir edilir.Hiç þüphesiz ki 16.asýr boyunca bu cemiyet
Avrupa nýn iktisadi mali sanatlarýný, matbaayý, hekimliði Türkiye ye getirmiþtir.
Dolayýsýyla, Ýstanbul un dýþýnda o vakte kadar iki kere Venedik ten alýnan , 2. Mura
t tan evvel tamamen Osmanlý da kalan Selanik þehri de kesif surette yahudi göçüne sa
hne oldu. Rumeli nin Kastorya, Selanik ve Florina ve Bosna da ve Arnavutluk taki birta
kým þehirlerde yahudi gruplar ortaya çýktý. Osmanlý Ýmpartorluðu nun hristiyanlard
an sonra en kalabalýk grubu yahudilerdir. Klasikten beri imparatorlukta oturan y
ani bugünkü Güneydoðu Anadolu daki þehirlerde oturan ve Aramca konuþan, zaten Mezo
potamya bölgesinde, Irak taki þehirlerde oturan ve Aramca konuþan, ve nihayet Yahu
dilerin anayurdu olan Filistin de bilhassa Sfat ve Kudüs te oturan vardýr. Bunlarýn
içinde hatta çok gariptir ki semitik, yani yahudi asýllý olduklarý, Ýsrailoðulla
rý ndan olduklarý halde Karay Mezhebi ni seçenler de görülür. Ýmparatorlukta bir de
Kýrým ve Kýpçak bölgesinde Türk asýllý olarak Karay mezhebine geçen þamanizmden
yahudiliðin Karay Mezhebi ne geçen, veya gene Kýrýmçaklar gibi Türk asýllý olduðu
halde Tevrat, Talmud , yani bildiðimiz Ortodoks Yahudilik i seçen gruplar vardý. B
unlarýn hepsi Osmanlý Ýmparatorluðu nda hristiyan dünyaya bir denge olarak düþünül
müþtür.
Fatih, Ýstanbul u aldýðý zaman þehre bir de önemli ölçüde Ermeni nüfusun göç etmes
ini teþvik etti. Ýstanbul haraptý ve boþtu. Bu sanatkar milletin, birtakým dalla
rda temayüz etmiþ bu grubun baþkente yerleþmesi þarttý. Görülmemiþ bir þey daha
yaptý. Ermeni kilisesinin Ermeni milletinin ruhani merkezi Eçmiyazin, yani Eriva
n civarýndaki Eçmiyazin ve Van daki yani Ahtamar ve Sis dediðimiz Çukurova Katolik
osluðu olmasýna raðmen ve tabi Kudüs te bir patriklikleri bulunmasýna raðmen , Ýs
tanbul da bir patriklik ihtas etti. Baþýna Bursa metropoliti Hovakim i getirdi. Yýl
1461. Ermeniler ruhani reislerinin Eçmiyazin de olduðunu söylediler. Bu, idareyi ç
ok ilgilendirmiyordu. Ermeni milletinin mali, idari iþlerine, eðitim sorunlarýna
, hukuk iþlerine Ýstanbul Patrikhanesi bakacaktý. Herkes oradaki , millet baþýna
, yeni tayin edilen Osmanlý Ýmparatorluðu nun Ermeni Patriði ne tabi olacaktý. Eçmiy
azin deki ruhani otorite bile idari ve mali iþler bakýmdan ona tabiydi. Bu büyük b
ir deðiþiklikti. Ve Osmanlý Ermeniliði nin bilhassa Batý Ermeniliði nin kültürel bak
ýmdan da tarihi yolunda kandine özgü bir inkiþafýný saðlamýþ oldu.
Görülüyor ki Osmanlý imparatorluðu nda sayýsý hayli kalabalýk hristiyan gruplarýn
yanýnda Mezopotamya Bölgesi nde sünni hukuk doktrinin farklý yorumlarý olan Þafili
k e, Kuzey Afrika da Hambelilik e ve esas itibarýyla Sünni yorumun esasý olan Hanefili
k e mensup müslümanlar vardýr. Mesela Diyarbakýr da, mesela Musul da, mesela diðer Ara
p eyaletinde Þafi Müftüsü nü görmek bazý yerlerde mümkündü. Müslümanlar mahkemeye
gittikleri zaman kendi davalarýnýn bu mezhebin yani Ebu Hambel, imam Þafi, Ýmam
Hambeli ve Ebu Hanife veya Ýmam Maliki nin içtihatlarýna göre bakýlmasýný ileri sü
rerlerdi. Bu, onlarýn hakkýydý. Mýsýr da bu dört mezhep de birarada bulunduðu için
Osmanlý nýn tayin ettiði kadý adeta baþkadý rolünü oynuyordu. Böyle bir imparator
luka , protokoldaki üstünlük Bizans tan kalma bir alýþkanlýk olarak Ýstanbul daki Ru
m Ortodoks Patriði ne verilmiþtir. Bizzat Floransa ve Ferrara Konsilleri nde hristiy
anlýðýn iki büyük dalýný katoliklik ve ortodoksluðu birleþtirmek isteyen çabalar
a ve orada þampiyonluðu götüren ortodoks metropolit Bessarion a karþý bayrak kaldý
ran eski patrik Gennadius Skolarius, ki Bizans ýn son senelerinde iþten atýlmýþ fa
kat halk ona eskisinden daha fazla saygý göstermekteydi, Fatih tarafýndan son de
rece onurlandýrýlmýþ. Protokolde padiþah kimseyle yemek yememesine raðmen patrik
le birlikte davet edilmiþ ve yemek yemiþtir. Kendisine verilen hediyeler ve vezi
ranýn gösterdiði ihtiramla Bizans devrinde bile görmediði bir statüye kavuþmuþtu
r. 19. yy da Tanzimat Devri ne kadar rum patriði ve kendisine baðlý eyaletlerdeki
metropolitler gayrimüslimlerin arasýndaki protokolda birinci derece gelirlerdi.
Bu 15. asýrdan kalmadýr. Rum ortodoks patriði ki Roma Ortodoks Patriði demektir.
Sadece dini deðil, idari, mali ve eðitim iþlerine de bakardý. Fatih bir Roma Ka
iseri ydi. Kaiser-i Rum ünvanýný taþýrdý. Ýleride Ýtalya yý fethedebilseydi hiç þüph
e yok ki katolik gene ayrý bir statüyle ayrý olarak tutup kendine tabi kýlacaktý
. Ýmparatorluðun Rum ortodoks anlayýþtaki bütün tebasýný kendisine tabi tutmuþtu
r yani kendisi dediðimiz burada Rum Ortodoks Patriði dir.
16. yy ýn sonunda da muhtemelen Fatih Çarþamba da bulunduðu yerden patrikhane bugün
kü Aya Yorgi kilisesine Fener semtine inmiþtir. Rum patriði bütün ortodokslar üz
erindeydi hatta Arnavut ve Arap ortodokslar bile ona tabiydi. Ne var ki bu kilis
eyle doðan ihtilaf yüzünden de yavaþ yavaþ bilhassa Araplar Melkit dediðimiz kat
olik kilisesine doðru yönleneceklerdir. 19.yy da kuvvetlenen bütün milliyetçilik d
olayýsýyla Balkan milletlerinin hemen tümü Rum ortodoks kilisesinden ayrýlma, Bu
lgarlarýn yaptýðý gibi bir katolik kilisesi kurma veya autosefal diyebileceðimiz
kendi baþýna buyruk özerk kiliselerini teþkil edecektir. Daha evvel hristiyanlý
ðýn ilk zamanlarýnda sadece Kýbrýs ve Sina kiliseleri müstakilken 16.yy da, 15. yy ý
n sonlarýnda bir de Moskova Kilisesi nden ayrý bir patrik ortaya çýkmýþtýr. Fakat
19.yy da en baþta yeni kurulan Yunanistan ýn milli kilisesi, Sýrp kilisesi , ardýnda
n büyük kavgalarla Bulgar Etharnasý ve Romen Patrikhanesi kendi baþýna buyruk ki
liseler olarak Fener den ayrýlacaktýr. Ulusalcýlýðýn yükselmesi, Osmanlý imparator
luðunun modernleþmesi asýl Rum Ortodoks Kilisesi ne darbeyi indirmiþtir. Millet si
steminde gayrimüslim unsurlar nasýl yaþýyordu, haklarý neydi, yaþayýþ düzeni ney
di bunu baþka bir programa býrakacaðýz.

You might also like