Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Ruhlar Denizi: Kaçak Ruh
Ruhlar Denizi: Kaçak Ruh
Ruhlar Denizi: Kaçak Ruh
Ebook335 pages3 hours

Ruhlar Denizi: Kaçak Ruh

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Linth Marchinas, Aéia üzerindeki az sayıda bulunan Büyü Efendisinden biridir. Ailesinin liderliğindeki Aiéhunluların, Eothanlılarla olan savaşını durdurmak isteyen Linth, bunun için çıktığı yolculukta kendisinin peşine düşen eski düşmanları Parsis Tapınağı savaşçılarıyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Benimsediği ilkelerini bir kenara bırakıp hayatı boyunca öğrendiği tüm bilgileri kullanmak zorunda kalacak olan Linth Marchinas, kaderinin çizdiği yolda yürümekten ne kadar daha vazgeçebilir? Dostları ve düşmanlarını yeniden belirlemek zorunda. Büyüye olan küskünlüğünü bir kenara bırakmalı ve hırsının onu ele geçirmesini engellemeli. Ona en çok yardım edecek Decanfall, Gri Bulut ve Meldwyn için tutulması zor sözler verilirken; bu savaş Ruhlar Denizini derinden etkileyebilecek bir gücün doğuşuna tanıklık edecek.

LanguageTürkçe
PublisherBirtan Ozsoy
Release dateMar 10, 2019
ISBN9780463525050
Ruhlar Denizi: Kaçak Ruh
Author

Birtan Ozsoy

Borned in İzmir, Turkiye. Writing Fantastic Fiction since his high school years and started Soulmass Chronicles' first cheapter while he was in university at Yeditepe Uni. Graduated from Anadolu University Philosophy Major as he is a follower of Jean Jacques Rousseau. His passion is fiction books. Favorite writers are Tolkien, Ursula Le Guin, Astrid Lindgren, Stephen King, Margaret Weis. Favorite book is Hobbit. His First Book is Kaçak Ruh (Renegade Soul). He is expecting to find a way to synthesis fiction and philosophy together in his books.

Related to Ruhlar Denizi

Related ebooks

Reviews for Ruhlar Denizi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Ruhlar Denizi - Birtan Ozsoy

    KAÇAK RUH

    by Orhan Birtan Özsoy

    RUHLAR DENİZİ SERİSİ

    I. kitap

    Copyright 2011 Orhan Birtan Özsoy

    Smashwords Second Edition

    This e-book copyrighted by Orhan Birtan Özsoy, All Rights Reserved. This book or any portion there of may not be reproduced or used in any manner without the express written permission of the publisher. This ebook may not be re-sold or given away to the other people.

    Smashword Edition 2019

    Bu elektronik kitabın hakları Orhan Birtan Özsoy'a aittir. İzinsiz yayınlanması, paylaşılması, satılması, yeniden üretilmesi ve ya alıntılar halinde kullanılması yasaktır.

    Smashword Edition 2019

    BAŞLARKEN

    Ursula K. Le Guin'in hoşuma giden ve katıldığım bir tabiri vardır; Bizler yazdığımız eserlerin evrenlerinin kâşifiyiz. Eserlerinden sonsuz haz aldığım üstat... Var olduğunu düşündüğümüz evrenleri keşfeder ve orada yaşadıklarımızı anlatmaya başlarız. Modern hayatınızın ilk başlarında çocuk kitapları olarak değerlendirilen Fantastik Kurgunun, Peter Pan gibi klasik çocuk masallarının içindeki hazineyi, ancak temiz sayfaya sahip saf beyinlerin yaşadıkları tetikler. Küçüklüğümde okuduğum masalların birer kurgu hazinesi olduğunu bilmek; kurguyla daha haşır neşir olduğum ve hatta Hobbit gibi, benim için masalların masalı tabirini yakıştırdığım eseri, okuduğum bilinçli yıllarımla başlamış olur. Çocukken keşfettiğim evrenlerden, kendi bilincimdeki evrenlere doğru yolcuğumun ilk meyvesi ve onlarcasından sadece biridir: Ruhlar Denizi...

    Üretici insanların, üretimlerini, tinsel dünyada maddelere çevirmek istemesinden daha doğal güdü yoktur. Arkadaşlarımın desteğiyle başladığım kısa hikâyelerin, gitgide dallanıp budaklanarak oluşturduğu bu dünyanın, on beş yıllık mayalanmasının sonucunda kendi kendine verdiği filizlerin boşa gitmemesidir benim istediğim. Hayatımı kazanmak için harcadığım (ya da gerçekten hazır hissetmediğim) zamanlardan arta kalan vakitlerde devam eden bu dünya, sonunda düşünerek eğlenen insanların hayallerinde yer edinebilirse, bunun hazzının vereceği ruhani doyumdan daha büyük zenginlik olmayacaktır benim için.

    Ruhlar Denizi, klasik fantastik kurgudan daha çok, ontolojik değerleri olan ve bu değerlerle oluşan mitolojinin hikâyesidir. Tıpkı Platon'un idea'sı misali varoluş arayışında sistemleşerek kendini anlatır ve kaynağını bu dünyanın simgelerinden alır. Özünü Farabi'nin Tanrı anlayışında ve işlenişinde ilk dinlerin inançlarına benzeyen Ruhlar Denizi'nin, üzerinde durduğu ontolojinin pek dikkat çekmeyen düşündürücülüğü, benim fantastik kitaplarda işlemek istediğim türde bir denemedir. Dolayısıyla bu kitap sıradan bir epik kurgu olmaktan daha çok, ontolojik bir ideanın mitoloji ile pişirilerek nasıl yorumlayabileceğinin bir göstergesi olmalıdır.

    İlk kitapların günahı yoktur, en azından benim inanışım bu yöndedir. Her zaman çıtayı bir üst noktaya taşımak için, yazdıklarımın kendini her eserde daha iyi geliştirebilmesi için, ilk yazdıklarımın günahlarından korkmamam gerekir. Uzun zaman içinde uygun bir editör bulamadığımdan dolayı, ilk baskılarımı ne yazık ki çiğ diye tabir edeceğim bir halde yayınlamak zorunda kalacağım. Çünkü artık on beş seneyi geçmiş bu maceranın kendine fantastik kurguda iyi ya da kötü bir yer edinmesi taraftarıyım. O yüzden eserimin edebiyatında ve anlatımında yaşacağı zayıflıklar için şimdiden özür dilerim. Yine de, umarım yazdığım dört yıla hitaben, dört seri sürecek bu kitaplar, okuyana iyi vakit geçirmenin bir aracı olmayı başarabilir.

    Son olarak bu kitabın yazımı sırasında geçen yıllarda bana ilham olan, kahrımı çeken ve inancını yitiren sevgili dostlarıma, kitabı okuyup çok yerinde dokunuşlar yapan sevgili annem Nurdan Yurdakul ve Ayşın Özelçi'ye buradan teşekkür etmeyi borç bilirim. Hepiniz bu kitabın bir parçasısınız...

    Orhan Birtan Özsoy

    2017

    GİRİŞ

    RUHLAR DENİZİ, AIEA VE ROVASTİN HAKKINDA

    1.RUHLAR DENİZİ

    Ruhlar Deniz'i, içinde yaşadığımız sonsuz evrenin başka adı ve kuramıdır. Ontolojideki değişken tanımlamalarla yorumlanabilir. Bazılarına göre tek başına varlık olan Ruhlar Denizi'nin, maddesel dünyanın kurallarıyla bilinçli ya da bilinçsizliği tartışma konusu olabilmektedir. Oysa evrenin en küçük parçasından en büyük parçasına kadar var olan bilinçlerin, kendisinden daha büyük ya da daha küçüğün varlığının bilincine ulaşabilirliği, gözlemlenebilir olgulardır.

    Yaşanılan dünyaların, Ruhlar Denizi'nin iç halkalarını oluşturduğu düşünüldüğünde, Ruhlar Denizi'nin bunların en büyük ve en geniş, dolayısıyla da en kapsamlısı ve de var olanların en üst, en son sınırı olduğu söylenebilir. Onun bilinçli varlık olmasının kabulüyle birlikte, onun tanrının kendisi olduğu kabulü de gerçekleşir. İçinde yaşayan tüm varlıklar onun bütünlüğünün parçası, onun düzeninin iç organlarıdır. Romanda, Ruhlar Denizi'nin varlığının bilincinde olanların ondan gelir, ona geri dönerizdemelerinin sebebi budur. Tanrı, içinde yaşadığımız evrendir ve onun bilinci, bizim bilincimizin ötesindedir. Olgularını sadece bilebiliriz, mantığını sorgulamak da, olanları onun varlığına yormak da imkânsızdır.

    Ruhlar Deniz'inde yaşayan ruhlar, içinde bulundukları bilinçten ileri ya da geriye evirilebilmektedirler. Bu şekilde kendilerini diğer bilinçlerden ayırarak, daha büyük ya da daha küçük kapsamlara ulaşabileceklerdir. Ruhları oluşturan enerjinin değişimi boyunca oluşan bu evrim, bir sonraki evreye geçen Ruh'un başka türden varlığa evirilmesine ve yeni bilincine odaklanmasına olanak sağlar. Bilinçlerin en kapsamlısı olan Ruhlar Denizi'ne yaklaşmada milyonlarca evreden birine geçen ruh, bir önceki evresine göre ölümsüzlüğe ya da alt bilinçlere hükmetmeye çalışabilir.

    2.AEIA

    Ruhlar Deniz'inde Aiea, içinde ruhların yaşadığı dünyalardan sadece birisidir. Kendi bilinçleri arasındaki mücadele Aiea'nın var oluşu boyunca devam edecek ve belki onu tüketecektir. Aiea'nın üzerinde hüküm sağlamaya çalışan ruhların ayrıcalığı, alt yaşam evresindeki ruhlarla geçirdikleri evreler sonucunda geldikleri sonsuzluk hakkıdır. Bu mücadele, Ruhlar Denizi'nin tüm ruhlarının geçirdiği alt yaşam evresidir.

    Alt yaşam evresindeki ruhlar, yaratılışlarından itibaren maddesel evrene geçtiklerinde, sıklıkla buradaki sınırlı yaşamları boyunca kendilerini bir sonraki sonsuzluk evresine geçirme bilincine sahip olmadan yaşayıp, ölmektedirler. Enerjileri ruhlar denizine geri döner, bilinçleri ve hafızaları yok olur. Yeni döngüleri Aeia'nın kendisinde ya da dışında başka dünyanın halkasında belirir.

    Aéia'nın sonsuz ruhlarının kapsamları genişledikçe, enerjileri, diğer gezegenleri kapsayarak evrilmektedir. Bu ruhlara ölümlüler arasında farklı adlar ve farklı dereceler verilmiştir. Hüküm savaşı içindeki güçlü ruhlar Iséllie ve emirlerindeki sonsuz ruhlarsa Aldélie olarak adlandırılmıştır. Alt yaşam döngüsündeki insan ruhları onları Tanrı kavramıyla çağırmakta ve onlara tapmaktadırlar. Bu tapınmalarının sonucunda, kendi döngülerinin sahip olamadığı bilincin güçlerinden destek alan Ruhlar, yaşamları boyunca tanrıların favorisidir ve bir sonraki evreye geçmenin de yollarını aramaktadırlar.

    Tıpkı bizim dünyamız gibi, Aéia'da kendi güneş sisteminin etrafında döner, daha kısa süre içerisinde günleri, ayları ve yılları geçirerek sürecini tamamlar. Mevsimleri ve yılları kendine has hiç güneş görmediği kara ayın sonunda tamamlanmaktadır. Yüzde yetmişini oluşturan okyanusların içindeki üç kıtasından biri de hikâyenin geçtiği Rovastin adıyla bilinmektedir...

    3.ROVASTİN

    Aéia'nın en büyük kıtası Rovastin'in, pusulanın dört yönünde, hemen hemen eşit oranlarla ayrılmış bölgelerinde, neredeyse birer krallık yönetim sağlamıştır. Kuzey Batı'da Kristal Gölü Krallıkları, Güney Batı'da Malbarak İmparatorluğu ve Güney Doğu'da Reandell Tapınak Krallığı (Grimhook) olmak üzere üç büyük krallık üç eşit parçaya hükmederken; Kuzey Doğuya yedi farklı sözün hükmü geçmektedir. Hikâyenin geçtiği bu bölgeler, tarih boyunca imparatorluklara zor anlar yaşatmış ve kontrol edilmesi imkânsız coğrafyalarıyla yıkılmalarına sebep olmuştur.

    Bunun ilk ve en önemli sebebi; burada yaşayan insanüstü güçlere sahip olduğu kabul edilen üç ırkın varlığı ve zapt edilmesi güç özgürlükleri olarak değerlendirilebilinir. Güneş Tanrıçası Solenjia'ya tapan ölümsüz Eothanlılar, kısa boyları ve kaya benzeri fiziklerinin içinde bilinen simgesel dillere hükmeden zihinlere sahip Foérmic cüceleri ve Tanrılar tarafından yaratıldığına inanılan savaşçı yeteneklerinin yanı sıra barut fıçısı tabiri yakıştırılan karakter taşıyan Aéihun kabileleri. Bu üç ırka rağmen, daha sırları aralanmamış binlerce efsanede yaşayan varlıkların hikâyeleriyse, bir başka sebep olmalıdır.

    Fakat bu üç ülkeyi barışçıl tutumuyla kontrol altında tutan Balernood krallığı, Kuzey Doğu Rovastin'in denge unsuru halindedir. Kuruluşu, ölüm büyücülerine karşı verilen büyük mücadele ile başlayan bu halk, diğer üç ırk kadar yetenekli olmasa da, inanç ve özgürlük için mücadeleleri sonucunda Tanrıça Haren'in imparatorluğunu yıkarak ortaya çıkmış ve hikâyenin geçtiği zamanın haritasını oluşturmuştur.

    Barış, tüm diğer krallıklara nazaran, Aéihun ve Eothan arasındaki mücadelede kendine yer bulamamış ve bu iki krallık arasında beklenen savaş sonunda patlak vermiştir. Bu savaşın mimarları olan Moorenjia (Eothan) ve Marchinas (Aéihun) ailelerin arasındaki mücadele iki ırkı savaşın eşiğine getirmiştir.

    4.MARCHİNAS VE MOORENJİA AİLELERİ

    Aslen bu iki aile de Eothanlıdır. Kral Moorenjia ve Baş Büyücü Marchinas tam olarak açıklanamayan sebeplerden birbirine düşmüşler; Kralın, Eothanları yücelten ve diğer tüm ırkları küçümseyen tavrı, saf ırk olarak kalma hayallerine karşı çıkan Büyü Efendisi Marchinas tarafından baltalanmıştır. Baş büyücü o dönemlerde yeni ortaya çıkan Aéihun kabilelerinden bir kadınla evlenerek, kendi soyunu devam ettirdiğinde bu ikilinin arasının açıldığı söylenir.

    Aéihunlular, Marchinas'ın dayatmalarıyla Eothanlıların topraklarına yerleştiklerinde, bu iki ırkın arasındaki soysal yakınlaşmalar kralın huzurunu ne kadar bozsa da; Moorenjia, Marchinas'ı ve diğer Aéihunluların yok edebileceği her türlü hareketten çekinmiştir. Aéihunluları kuzeydeki Avlık Orman ve çevresinde toplayarak onları kendi toplumundan yıllarca uzak tutmaya çalışmıştır.

    Kral Laesian Moorenjia, aynı zamanda bu ırkın ve toplumun tapındığı lideri olan tanrıça Solenjia'nın yeryüzündeki müstakbel eşidir. Ondan üç çocuğu vardır; Büyük oğlu Landeras, kızı Meleriaj ve küçük oğlu Leisita... Gücünü sergilemeyi çok sevdiği için Aéihun ırkından bir kadınla ilişki yaşar ve bu üç gecelik ilişkinin sonunda doğan Aéihunlu piç bebeğin, Solwindas'ın kaderi, günü geldiğinde Aéihun'un kralı olmasıyla değişir.

    Diğer yanda baş büyücü ve büyü efendisi Marchinas'ın oğlu Rulain, sıra dışı maceralarda gezen, kitapları tüm Rovastin'e dağılmış ünlü Aéihun gezgini ve aynı zamanda hikâyenin başkahramanlarından Linth Marchinas'ın babasıdır. Kazandığı zenginlik ve ünle birlikte Aéihun beyleri arasında yer edinmiş ve ülkenin en önemli kahramanı haline gelmiştir. Balernood'ta yaşamasına rağmen, Kral Solwindas'ın en önemli destekçisi ve danışmanı olduğu gibi, aynı zamanda Aéihun Krallığı ordularının komutanlığını üstlenmiştir.

    Oğlu Linth ve küçük kardeşi Gelwryn'ı kendisi gibi kolcu yetiştirmesine karşın, Linth'in dedesinden gelen kanın mirasına sahip olmasıyla, sayılarına az rastlanır Büyü Efendilerine bir yenisi daha eklenir. Sıradan büyücülere nazaran, çok daha güçlü olduğu bilinen Büyü Efendilerinin evrene bakış açılarının verdiği ağırlık Linth Marchinas için sağlıklı bir kaderin habercisi olmayacaktır. Düşmanlarının çokluğunda kendisi gibi bir başka büyü efendisi olan Arkhenli Decanfall, onun en önemli dayanağıdır.

    Bu iki ailenin yıllar sürecek kavgaları, onları gelecekteki savaşlarına eninde sonunda sürüklemiştir...

    5. GÖZLER VE RUHLAR

    Aéia'daki insanlar için gözler, başka öneme sahiptir. Göz bebeğinin rengi ile ruhun yansıtıldığına inanılır ve ırklar buna göre çağırırlar. Üstelik tıpkı inandıkları gibi göz bebeğinin rengi, soylarının ve onlara verilen güçlerin aynasıdır. Aéihunluların yakut kırmızısı göz bebekleri sabırsızlıklarını, Eothanların altın sarısı bakışları eşsiz ölümsüzlüklerini, Selesianların mavi gözleriyse soğukkanlılıklarını temsil eder. Arkhenlerin kahverengi gözleri doğallıklarını ve saflıklarını yansıtır.

    Bu ruhlar, Isellié'lerin sorumluluğunda Ruhlar Denizinin özlerinden oluşturulmuş ve her bir İsellié, o ırkın yaratımında rol oynamıştır. İnsanlar ve Foérmicler yaratıcılarına ve diğer Omeron tanrılarına (İsellié) taparak, onları yaşamlarının birer parçası haline getirirler. Tanrıların yeryüzünün ruhlarına, ruhlarında tanrılara ihtiyaç duyduğu bu evrende, ölümsüzlük sadece hak edenlere ve bu güce ulaşabilecek eylemlerde bulunanlara bahşedilir. Ruhlar Denizini anlayabilenlerin dediği gibi; ölümsüzlüğü, yeryüzünde ölümü tatmayanlar değil, ruhlar denizinde yolculuk yapabilenler edinebilir. Ruhların bu uzun ama destansı yolculuklarından birinde, keyifli zamanlar geçirmenizi dilerim.

    I. PARÇA

    RÜYALAR

    I. BÖLÜM

    KAR DÜŞÜŞÜ

    12 Elenie 1384

    Soğuk meltem, millerce ötedeki vadinin üzerinden yüzüne vuruyor, yumuşak, esrarlı ve büyüleyici havayı içine çektiğinde baş döndürücü etki yaratıyordu. Aéia için sıradan gözüken adamın göz bebeğinin üstüne bir damla düştü. Su kristali, ayaklarının altına serilmiş yatan milyonlarca beyaz kar tabakasının aksine, yakut kızılı göz bebeğinden yavaşça süzülüyordu. Yüzünde gülümseme beliriverdi. Beyazlar altında uyuyan karaçam ormanı, yüreğine şimdiden gelecekte yaşayacağı özlemin köklerini salıyordu. Alacakaranlığın, kısa zaman içinde yerini kızıl sabaha bırakacağı gibi, o da bu toprakları geride bırakacaktı.

    Küçüklüğünden beri geliştirdiği keskin seçicilikteki duyum yeteneği, vadideki ağaçlarda esen rüzgârın uğultusunun arasından inlerine dönen kurtların yakarışını seçebiliyordu. Akşamı karşılayan haykırışlarında olduğu gibi, geceye minnet içerisinde veda ediyorlardı. Adam için bu sesler duymaya alıştığı ninni ezgileriydi; yaşamının ilk yıllarında yüreğine korku düşüren o ninni. Ama hayatın ona öğrettiği üstesinden gelme yeteneğinin tetiklediği tek şey, korkuları değildi.

    Üzerinde, av hayvanlarının postlarından örülme kar kabanı, deri kar çizmeleri ve örme kalın başlığı vardı. Esen meltemin dondurucu havasından korunduğu kesindi, ama zamandan yana gecikmede idi. Baltasını havaya kaldırıp, hızlı vuruşlarla ayağının altında yatan ağaçtan arda kalan en fazla bir metre uzunluğundaki kütüğe, peş peşe darbeler indirerek devam etti; Baltanın sesi, ormanın içinde yankılanarak sabahın huzurunu kamçılayacaktı. Vuruşlarının şiddetiyle bölünen ağacı, evin şöminesinde ve fırınlarında yakılmak için ideal boyutlarına ulaşana kadar biçimlendirerek parçalara ayırdı. İşi bittiğinde, en az iki buçuk hafta yetecek, kurutulması gereken odun, ayaklarının etrafında boylu boyunca uzanmıştı.

    Baltasını, üzerinde odunları kestiği ağaç kökünün yanındaki ince kar tabakalı toprağa sapladı. Şapkasını çıkardığında, ipten dolama tokası yardımıyla toplanmış kestane kahvesi rengi uzun saçları, paltosunun boyunluğuna sıkıştırılmış halde ortaya çıktı. Koluyla alnındaki teri sildi. Yüzüne kan gelmişti ve kesik, derin nefesler almaktaydı. Başlığını tekrar takıp, yere eğildi. Odunları siyah kare desenli kırmızı su geçirmez, muhtemel deri örtünün içine attıktan sonra, iki kenarından çekiştirerek, evin çatısının altında kalan duvara sürükledi. Duvarda asılı duran başka örtüyü de, odunların üzerlerini kapatacak şekilde serdikten sonra, kuru kalmalarını umut etti.

    Gökyüzünün aydınlığı artarken ağaçların üzerinde, dağları aşıp gelen güneşin hafif kızıllığı yükselmeye başlamıştı. Tek katlı ama enlemesine geniş orman evinin giriş kapısına yürürken, karın üzerinde oluşmuş sürüklenme izlerine gözü takılarak devam etti. Evin kapısını açmasıyla birlikte içerideki sıcak hava yüzünü adeta alev patlamasıyla sararak hücum ediyordu. Vakit kaybetmeden içeri girip, kapıyı ardından kapattı. Başlığıyla paltosunu, ustasının yaptığı, girişe çakılı tahta elbise askılığına astı. Evi ihtiyaçlarından fazlasıyla dolu eşyanın oluşturduğu kalabalığın, ağaç tonunun sadeliğiyle bezendiği, ustasının eviydi. Çizmelerini çıkartıp, ayaklarının üşümemesi için kenarda duran içi yün, dışı deri, kalıpsız ayaklığı ayağına geçirdi. Burnuna pişmekte olan ekmeğin, boş midesinin sancılarını azdıran o çekici kokusu gelirken, açlıkla kıvranmaması oldukça zordu.

    Yüzünde beliren gülümsemesiyle sol tarafta, ona ait olan odaya girdi. Bu yatak odasının içerisi tıpkı evin diğer odalarında olduğu gibi karaçam tahtalarından oyulma, usta marangoz işçilikleri sergileyen eşyalarla doldurulmuştu. Girişin sağ tarafında kalan yatağın üzerinde, önceden hazırlanmış sırt çantası ve temiz giysileri, uzun yolculuğunun göstergesiydi. Başucu yastığının üzerinde, kınının içinden çıkıp kullanılacağı zamanı bekleyen uzun düz kılıç; boylu boyunca uzanmış duruyor ve onca eşyanın arasında, farklı amaca hizmet edeceğini hissettiriyordu. Eşyalarına dalgınlıkla bakarken, aklının köşelerinde, yer etmiş, eski anılarından kalma sahneler canlanıyor, hayallere kapılıyor ve bundan pek memnun kalmamışçasına homurdanıyordu.

    Vazgeçmeyecek misin; arkasından gelip odanın kapı kirişine dayanarak kendisine seslenmişti kadın. Kara gözleri ve beyaz teniyle, uyum içindeki sapsarı saçlarıyla, yirmilerinin sonlarındaydı. Güzelliği başkalarınca mutlaka dillendirilmişti fakat çocuksu sevimliliği yaşına rağmen daha dikkat çekiciydi. Alımlı fiziği, peşinden binlercesini koşturtacak kadar etkiliyken, çilli suratı zoru başararak kendinden emin ifade sergiliyordu.

    Adam duraksamadan Hayır cevabını verdiğinde, bu kısa ve net cevabı peki sözcüğünden başka yanıt takip etmedi. Kadının yüzünde hala uykusunun izleri varken, bu sessizlik ayılmasına yardımcı olmayacaktı. Arkasını dönüp çıkacakken son kez baktı; Leisita’yı görürsen, kadının bu kısa süre içinde yutkunduğu adamın gözünden kaçmadı, Onu özlediğimi söyler misin?

    Yakut gözlü adam, bakışlarını kaçırıp başını eğerek cevabını bekleyen kadını yan gözle gözlemlerken, onun sabırsızlanmasını beklercesine sorusunu geç cevapladı; Eğer karşılaşacak olursam....

    İçinden temiz havlu çıkarttığı gardırobunun yanından Sıcak suyum hazır mı leydim diye seslendi. Sesindeki tatlılıktan ortamı yumuşatmaya çalıştığı anlaşılıyordu. Kadın onun tavrına teslim olup gülerek reverans yaptı; Tamda istediğiniz gibi majesteleri Linth Marchinas, sadece size layık. Adam, hoşnutluğunu belli eden ifadesiyle sırıtarak, havlusunu omzuna attı ve banyoya yol aldı.

    ***

    Linth, hadi evlat...

    Babacan çağrı salondan yankılanırken, Linth odasında saçlarını kurutmakla meşguldü. Fazla bekletmeden Geldim karşılığını verirken; saçlarını, sonunda kuruduğuna kendini inandırarak bir araya topluyordu. Yatağının üzerine serili koyu mavi renkteki, yünlü, sert kalıplı gömlek ve siyaha çalan bol kesimdeki koyu kahve pantolonunu üzerine giymişti. Oturmakta olduğu yataktan kalkarak havlusunu düzensizce yatağın üzerine serip salona geçti.

    Dışarıdaki beyaz manzaranın keyfini yansıtan, geniş pencerenin hemen bitişiğine kurulu masaya baktı. Kırklarının sonunda, uzun favorilerle kanatlı arkada toplanmış yer yer kıratmış siyah saç tellerine sahip adam, sofraya çayları getirirken, önceki neşesinden gram kaybetmemiş olan kızı ise atıştırmaya başlamıştı. Adam, sütlü kahverenginde ve yeşil çizgilerin; uzun kol, omuz, bel ve diz bölgelerini çevrelediği kalın cüppesini giyiyordu. İçerinin sıcak havasına rağmen, orta yaşlı adam için, alışkanlık haline gelmiş cübbesi ona oldukça konforlu gelmekteydi.

    Tatlı sert vurgularıyla harmanladığı, kırışık yüz ifadeleriyle süslü edayla Re-ya-na, bekle biraz, uyarısının ardından, Linth’e hadi yerine geç artık! cümlesini emrivaki tavırla söylemişti. Linth'in sofraya oturmasının ve çayların dağıtımının ardından, başköşesindeki yerini aldı. Leydi Caena sofralarımızdan kutsal bereketini esirgemesin, kimseyi açlık ve susuzluğa mahkûm etmesin, Bu sabahımıza şükürler olsun. Başlayabiliriz!

    Sessizlik içindeki sofraya yemeklerinin ilk lokmalarından aldıkları hazzın tutkusu hakim olmuştu. Elinize sağlık Usta Blax, her zamanki gibi hepsi çok güzel. Linth, sözlerinde oldukça samimiyken, Rayena’da ona katıldığını onaylarcasına başını sallamakla yetiniyordu. Blax gülümseyişiyle memnuniyetini sergiledi ve keyifle çayından höpürdeterek birkaç yudumu üst üste aldı.

    Peki, yolculuk için hazır mısın evlat sorusunu, Linth zaman kaybetmeden doğruladı, Evet. Sadece, uzun sürecek yolculuğun düşüncesi az da olsa yoruyor. Rayena Gitmeye bilirsin klişesiyle araya girdiğinde ise kızın sesi, elindeki bıçağından daha keskin ifadeyle konuşmaların bölünmesine neden oldu. Yeminini bahane edebilirsin...

    Linth’in ters bakışlarına takılmadan tabağındaki zeytinine odaklandı. İri çekirdekli tombul zeytinlerini, demir çatalının sivri uçlarıyla başarısızca yakalama çabasını oyuna dönüştürmekten çekinmiyordu.

    Gitmek zorundayım ve ayrıca yemine bağlı değilim.

    Ya ölürsen Linth! Hem, babama da aynı sözlerle bağlısın. Kadın, Blax’e bakarken, babası aldırış ediyor gibi görünmüyordu. Tartışmayı sadece dinlemekle yetiniyordu. Rayena bunun babasının hangi karakteri olduğunu kestiremedi. Linth’i kendi oğlu gibi seven ama onu kendi akışına bırakan ustası mı, yoksa geçmişten yeterince pişman olan tecrübeyle sabit yaşlılığı mıydı?

    Sessizlik yeniden Rayena tarafından bozuldu; Bu savaş, birbirinden iyi yürekli iki halkın birbirine gireceği bir katliam. Bizim kendimize taraf seçmemiz ise sadece bu savaşın yıkımını artırıp sonradan sevdiğimiz her şeyde pişman olacağımız yaralar açacak. Bu sözlere gönderme taşıyan kederiyle iç çekmişti Linth. Rayena’nın oldukça basit görünen sözleri, temelde inandığı düşünceleri yansıtıyordu; bunu kabul edebilirdi. Öyle ki, inadı inattan ibaret, tanımlayamadığı hisleri onu savaşa bodoslama çekmekteydi. Mimikleri yumuşadı ve yaşından daha genç tavrıyla konuştu; Eothanlılar bizim sanatlarımızda ustalaşmış bir halk, benim gibi sıradan büyü kullanıcısı, dengeleri altüst edemez .

    Blax, sonunda sessizliğini bozmaya karar vermiş; Yıllardır yeminimizin parçası olarak savaşlardan uzak kaldık cümleleriyle de bunu göstermişti. İkisi, adamın zeytin karası gözlerinde yer etmiş yorgunluğun titreyişini sezinleyebiliyorlardı. Ortada dengeleri altüst eden durumlar söz konusu olmadığı sürece, her savaştan uzak kalmaya niyetliydik. Cümle arasında ki sessizliğini birkaç saniye daha sürdürdü, Ama artık alacakaranlık dönemindeyiz. Linth ve Rayena’nın gözleri o an düşüncelere dalıp gitmişken, rüzgârın uğultusunun titrek ambiyansı, şöminedeki ateşin çıtırtılarıyla harmanlandı.

    Burası doğduğum köy. Elimde kalan tek varlığım, sen Rayena, benim arda kalan canımın tek parçasısın. Kadın boynunu, yenik düştüğü duygulu sözlere karşı eğdi. Hayatta çok hata yaptım. Onlardan biri, belki seni ardımdan gittiğim her yere sürüklemem oldu. Ben nasılsam, seninde öyle olmanı istedim. Ama sana acı dolu, saklanmaktan başka çaresi olmayan bu hayatı verdim. Kızı, ona itiraz edemeden parmak işaretiyle onu susturdu. Ben hatamı biliyorum, çünkü insan yaşlanınca geçmişte yaptıkları, kâinatın sularında yankılanıp ona ancak algısının tamamen açıldığı, yani inatçılığının azaldığı zamanlarda geri dönüyor.

    Çayından yudum alıp, onu düşünceli halde izleyen Linth’e baktı. Oğlu gibi gördüğü adamı, gözleri parıldayarak izledikten sonra bakışları kızına geri kaydı. Kaderiniz, bu küçük dağ köyü ‘Rüzgâr Çanı’na’ sıkışıp kalmak değil. Yazgınızın peşinden gitmelisiniz. Eğer sizin için açık yol yoksa bunu kendiniz yaratmalısınız. Kaderiniz size belki acı, belki de mutluluk getirecek; vaat edebileceği hiçbir şey olmasa da kapıldığınız akıntılar sizi bilmediğimiz maceralara sürükleyecek. İster savaşta, ister barışta; keşfedilecek çok şey var ve bunun için yeterince zamanınız var.

    Rayena, benliği fark etmeden yüzünde çiçekler açtıran hoş gülümsemeye kapılmış, neredeyse kanatlanıp uçabilecek kadar ağırlıklarından kurtulmuşçasına hafif hissetmişti. Her ne kadar seninle beraber oradan oraya sürüklenmiş olsam da, bu benimde en sevdiğim şey. Blax’in duruşu değişmedi, kızının elinin üzerine zamanın ve soğuğun sertleştirmiş olduğu, nasırlı elini koyarak devam etti. Şu an hali hazırda sensiz kalmaya hazır değilim kızım, ama artık seni senden daha fazla da alıkoyamam. Gerçek bir baba gibi davranıp senin için doğru olanın gerçekleşmesine izin vermeliyim, yoksa seni sen olmaktan ayırıp, günden güne zehirleyeceğim..

    Ben hazırlanayım diyerek ayaklandı Linth. Efendi Blax’in konuşması onu Rayena ile yapacağı derinleşen sohbetten kurtarmış ama aynı zamanda Rayena'yı duygularla büyülerken, Linth'i de yoğunluğuyla nefessiz bırakmıştı. Sonucunda da Aéihunluya kaçabileceği zamanı kazandırmıştı. Vakit öğlen olmadan Rüzgâr Çanından ayrılmalıyım.

    Gecikmezsin Linth diyen Blax’in sesi gelecek konusunda kararlıyken, bu kesinlik, Linth'i, aklında 'acaba' sorusuyla baş başa bırakıyordu...

    ***

    Takacağı sırt çantasının kemer kilitlerinin sağlam olduğunu kontrol edip, yatağın üzerinde duran uzun kılıcın kınını beline kemeriyle bağladı. Kılıcı, deri kınının içinde parlaklığının yansımalarına karşı gizlenmiş oluyordu. Kemerinin ceplerinin kapalı olup olmadığını kontrol etmesiyle birlikte, içecek matarasını boynundan yanlamasına geçirdi. Çekmeceliğinin üzerinde duran tahta kutuyu açıp, içinden hediye olarak ona verilen küçük zincirlerden ipe geçirilmiş gümüş kolyesini çıkardı. Su sineğini andıran detaysız şekli ve saf gümüş rengine göz gezdirirken, aklına gelen anılara sürüklenen bakışlarının takibinde, kolyeyi boynuna geçirip gömleğinin altına sakladı.

    Evin girişinde asılı paltosunu, üzerine geçirdi ve ayaklarına kalın tabaka katlardan örülme deri çizmelerini bağladıktan sonra; paltosunun önünü ilikleyerek, Blax'in yardımıyla çantasını sırtına astı. Burada yaşadığı süreçte, keyif için oturup dışarıyı izlediği koltuğuna bakarken, Son bakış mırıldanmasıyla uzun, derin soluğunu içine çekti. Kapı açıldığında, dışarının beyazlığı yüzlerinde yansıyarak üçünün de gözlerini kamaştıran kuvvetini sergilemişti. Efendi Blax ve Rayena, ellerinde onun uyku tulumu ve yolluk çantasıyla, Linth Marchinas'ı uğurlamak için arkasında beklemekteydiler.

    Rayena uyku tulumunu, Linth’in çantasının arkasındaki metal halkalara kilitledi. Usta Blax ona dikkat etmesini tembihleyerek, Clodham’a kadar üç günlük yiyecek sana yeterli olacak sözleriyle yolluk çantasını uzatıyordu. Linth, yolluğunu paltosunun dışından matarasının diğer aksine çaprazlamasına astığında, ustasını özleyeceği duygusunu derinden hissetmiş, tüyleri diken diken olup, ona sıkı sıkıya sarılmıştı. Kendine dikkat et, tekrar bir araya geleceğimiz güne kadar sağ salim kalmaya çalış.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1