You are on page 1of 3

Kültür

Hüseyin ÇALDAK *

O NE GÜZEL VEKÎL,

O NE GÜZEL
DOSTTUR!

İlhan SOYLU

38 Ocak 2009
K endi

na havale etme, hareket etme


adına
yapılacak iş-
leri başkası-

salahiyetini birine vermek de-


mektir vekâlet. Vekâlet verilene
böyle bir vekil? Eskilerin ta-
biriyle “tefviz-i umur” (işle-
ri O’nun takdirine teslimiyetle
bırakmak) ederek tevekkül et-
mek gerek. Tabii bunların te-
melinde tevhid inancı yatmak-
nettar olmaktır. Yani sebeplere
müracaat ettikten sonra netice-
yi Allah’a (c.c) bırakmaktır. O
halde gerçek manada tevekkül,
sebeplere riayet ederken cüzi
iradesini kullanma, neticenin
vekil denir. Vekâlet emîn olana tadır. Çünkü inancı olmayanın yaratılmasını Cenâb-ı Hakk’ın
verilir. Sadık olana, tevdi edilen teslimiyeti, teslimiyeti olmaya- külli iradesine teslimiyetle bı-
işi en güzel şekilde yapma ehli- nın tevekkülü olmaz. Demek rakmak demektir. Zira dilemek
yetine ve kudretine sahip olana tevhid teslimi, teslim tevekkü- insanın, var etmek Allah’ın (c.c)
verilir. Dost olana verilir. Ha- lü, tevekkül de saadet-i dareyni iradesiyledir. Nitekim Kur’an-ı
vale edilenleri yapabilme gü- gerektirir. Her iki cihanın mut- Kerim bunu açıkça beyan et-
cüne malik olana verilir. Kısa- luluğu O’na tevekkül etmekle mektedir. “Bir işe başladığın
ca vekâlet, emîn, sadık, hakîm, mümkündür. zaman, Allahü teâlâya tevek-
kadîr, Mevlâ ve dost olana ve-
rilir.
“Hasbunallahu ve nime’l-vekîl nime’l-Mevla ve nime’n
“Hasbunallahu ve nime’l-
vekîl nime’l-Mevla ve nime’n- Nasîr” cümlesi ne güzel de özetliyor şu gelecek manaları!
Nasîr” cümlesi ne güzel de özet- O ne güzel vekil, O ne güzel Mevlâ, O ne güzel yardımcı!”
liyor şu gelecek manaları! O ne
güzel vekil, O ne güzel Mevlâ, O
ne güzel yardımcı! Öyleyse baş-
ka şeylere tezellül edip minnet Yanlış anlaşılmamalı; tevek- kül et, Ona güven! Muhakkak
çekme, onlara temelluk edip kül, bütün bütün sebepleri red- Allah tevekkül edeni sever.”2
boyun eğme, onların arkasına detmek ve tevekkül bahane- “İmanınız varsa, Allah’a tevek-
düşüp zahmet çekme, onlardan siyle tembellik etmek değildir. kül edin!”3 “Tevekkül edene, Al-
korkup titreme. Çünki Sultan-ı Efendimiz (s.a.v), bir bedevi- lah kâfidir.”4
Kâinat birdir, herşey’in anah- ye; “Önce deveni bağla, Allah’a
tarı onun yanında, her şey’in öyle tevekkül et”1 buyurmuş- Tevekkül etmek aynı zaman-
dizgini onun elindedir; herşey tur. Bilakis tevekkül, bütün se- da fiilî duadır demiştik. Çün-
onun emriyle halledilir. Onu bepleri dest-i kudretin perdesi kü sebeplere başvurmak fiilen
bulsan, her matlubunu buldun; bilip riayet ederek, esbaba te- Cenab-ı Allah’tan (c.c) talep et-
hadsiz minnetlerden, korkular- şebbüsü de bir nevi fiilî dua ka- mektir. Zira bu, sebepleri bir
dan kurtuldun. bul ederek sonuçlarını yalnız araya getirerek neticeyi mey-
Cenâb-ı Allah’tan (c.c) istemek dana getirebilmek değil, hal di-
Kim istemez böyle bir dost, ve O’ndan bilmek, O’na min- liyle Cenab-ı Hak’tan istemek

39
için O’nun rızasını tahsil et- en uzak maksatlarımı yapabi- mülk başkasınındır. O Mâlik,
mektir. Neticeyi almak ve ya- lir, benim her halimi görür, se- hem Kadîr’dir, hem Rahîm’dir;
ratmak O’na mahsustur. Mese- simi işitir. Öyleyse bütün mev- kudretine istinad et, rahmeti-
la çift sürmek, hazine-i rahmet cudatın bütün seslerini işitiyor ni ittiham etme. Kederi bırak,
kapısını çalmak demektir. Bu ki benim sesimi de işitir, bü- keyfini çek. Zahmeti at, safâyı
tarz bir teslimiyetle fiilî dua an- tün o işleri yapıyor ki, en kü- bul.”
lamındaki tevekkül, Cevâd-ı çük işlerimi de O’ndan bekli-
Mutlak’ın (c.c) esmâ ve sıfat- yorum, O’ndan istiyorum…” İşte, tevekkülü hakkıyla ya-
larını anlamaya yönelmek ol- İşte böyle bir vekilimiz, böyle şayan bir insan, bu fani dün-
duğundan, kabule mazhariyeti bir Mevla’mız var. Ne mutlu bu yada nasıl bir vekil ve mevlaya
genellikle mutlaktır. Allah’a te- teslimiyet ve bu tevekkülle saa- sahip olduğunu anlar, huzurlu
vekkül eden insan, kalben O’na dete erenlere! bir ruh haliyle hayatına devam
teveccüh etmiş demektir. Bu te- eder. Bu dünyada saadeti yaşa-
veccüh, başlı başına bir sâlih Tevekkül en büyük huzur dığı gibi, uhrevi hayatını da ga-
ameldir, bir ibadettir. İste- kaynaklarından biridir. İnsanın ranti altına almış olur. “Çalış-
nen dünyevî maksat gerçekleş- önünde çok menziller var. Kab- mak âdetim, tevekkül hâlimdir”
sin veya gerçekleşmesin, uhrevî re girmeden önce çoğu zaman, şuuruyla bir mümin, her za-
mahsûl alınmış; ruh, huzurun hastalıklar, musibetler, çaresiz- man gerçek teslimiyetle birlik-
zevkine ermiş, Allah’ı anmanın likler ve ihtiyarlık menzillerine te azm ve gayretin gerekliliğini
safâsını sürmüştür artık. de uğrar. Bütün bu safhalarda bilir. O’na inanır, O’na dayanır,
insan tevekkülsüz yaşayabilir O’nun rızasıyla yaşar.
Hakiki anlamda tevekkül ile mi? Zira her bir insan biraz dü-
fiilî dua eden adam şunu anlar şününce kendi nefsine şunla- O ne güzel vekil, O ne güzel
ki: “Birisi var; O’nun hatırat-ı rı söyleyecektir: “Sen kendini, dosttur!
kalbini işitir, her şeye eli ye- kendine mâlik sayma. Çünki
tişir, her bir arzusunu yerine sen kendini idare edemezsin, o
getirebilir; aczine merhamet yük ağırdır. Kendi başına mu-
eder, fakrına medet eder. Ve hafaza edemezsin, belâlardan Dipnot
* Dr.
şöyle düşünür: Bütün kâinata sakınıp, levâzımatını yerine 1 Tirmizî, “Kıyamet”, 60.
hükmeden Zât’ın (c.c), en kü- getiremezsin. Öyle ise beyhu- 2 3/Al-i İmran, 159.
3 5/Maide, 23.
çük işlerime ıttılaı var ve bilir, de ızdıraba düşüp azab çekme, 4 65/Talak, 3.

40 Ocak 2009

You might also like