You are on page 1of 3

FIkıh

Abdullah KAHRAMAN*

MÜ’MİNİN ALLAH’A SONSUZ GÜVENİNİN ADI:

TEVEKKÜL

50 Ocak 2009
Tevekkül nedir? Allah’ım! Senin verdiğine kimse engel olamaz,
senin engellediğini kimse veremez, senin takdir
Tevekkül, bir kulun herhangi bir işte üzerine ettiğini kimse reddedemez, senin hükmettiği-
düşeni yaptıktan ve başvurması gereken bütün ni kimse değiştiremez!”. Bununla birlikte sebep-
normal ve meşru yollara başvurduktan sonra so- lere yapışıp ondan sonra tevekkül etmek Allah’a
nucu Allah’a bırakması ve O’ndan beklemesidir.. imanın bir gereğidir, çünkü Allah her şeyi bir se-
bebe bağlamıştır. Bir işin bağlandığı sebep olma-
Yanlış bir tevekküle başvuran dan meydana gelmesi de yine Allah’ın takdiri ve
günahkâr olur mu? kudreti dahilindedir. Allah isterse ateş yakmaz,
su boğmaz, ilaç kullanmadan şifa gelebilir. Fakat
Elbette yanlış bir tevekkül anlayışına sahip bunlar genel durumu yansıtmadığı gibi, kulların
olan ve gerekli sebeplere başvurmayıp “Kaderim sebeplere yapışmasının ortadan kalkması şartını
bu imiş.”, “Allah verir.” şeklinde bir düşünce ile ortadan kaldırmaz.
hareket eden ve bundan dolayı olumsuz sonuç-
larla karşılaşan mü’min günahkâr olur. Çünkü Tevekkül tembellik midir?
bu durumda o, kendi yanlış anlayışını ve tembel-
liğini Allah’a yüklemiş ve kötü sonuçlarla karşı- Kul ile Allah ilişkisini en güzel şekilde ifade
laşmıştır. Onun bu tavrında, biri Allah’a yanlış eden tevekkül anlayışı zaman zaman gerçek an-
bir şey isnat etmekten, diğeri de bu anlayışı sebe- lamından saptırılmış, aslında olumlu bir mânâ
biyle kötü bir netice elde etmekten dolayı en az taşıdığı halde, ona olumsuz bir anlam verilmiş-
iki türlü günah vardır. Bir de bu anlayışı sebebiy- tir. Buna göre bazı insanlar tevekkülü kişinin
le çoluk çocuğunu ve sorumlu olduklarını mağ- kendi sorumluluğunu Allah’a havale etmesi ola-
dur etmişse günahı kat kat artacaktır. rak anlamaktadırlar. Son derece yanlış olan bu
anlayışı kuvvetli bir iman göstergesi olarak da
Tevekkül müslümana ne sağlar? görebilmektedirler. Halbuki yanlış bir tevekkü-
lün imanın kuvvetli olmasıyla doğrudan alakası
Kul girişmiş olduğu bir işte elinden geleni ya- yoktur. Çünkü bu yanlış anlayışı sonunda tevek-
par, bu onun kulluk görevidir. Fakat bazen ken- kül amacından saparak tembelliğin, perişanlığın
di gücünü sarfettiği halde istediği sonucu elde ve ataletin kaynağı haline gelmektedir.
edemez. İşte gücünün bittiği bu noktada her şeye
gücü yeten Allah’a dayanır. Bu noktada Allah’a Kur’ân’ın sunduğu tevekkül anlayışı
dayanması onun hem inancını pekiştirir, hem de nedir?
ümitsizliğe düşmesini engeller. Çünkü mü’min
bilir ki, bir işte sonuç almak için sadece sebeplere İlgili Kur’ân âyetleri doğru okunursa görülür
başvurmak yeterli değildir. Allah’ın dilemesi de ki, Kur’ân’ın bize öğrettiği tevekkül anlayışın-
gerekir. Allah’ın dilediği bir işi hiç kimse engel- da önce insan herhangi bir konuda kendi üzeri-
leyemez, O’nun dilemediğini de kimse hayata ge- ne düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine ge-
çiremez. Nitekim Sevgili Peygamberimizin bize tirmelidir. Bundan sonra, dışarıdan gelebilecek
öğrettiği dualardan birinde şu ifade geçer: “Ey engelleyici unsurları bertaraf etmesi için Allah’ı

51
vekil kılmalıdır. İlgili âyetlerin bir kısmı şöyle- Sahabenin tevekkül anlayışı
dir: Peygamberden farklı mıdır?

“O, doğunun ve batının Rabbi’dir; O’ndan Sahabe, Hz. Peygamber’in sohbetinde yetiş-
başka ilah yoktur. Öyleyse O’nu vekil kıl.”1. miş, onun irşatlarından ve nasihatlerinden en iyi
şekilde nasiplenmiş bahtiyar insanlardır. Onla-
“Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a tevekkül rın gerek Kur’ân’dan gerekse Hz. Peygamber’den
et, O’nu överek yücelt. Kullarının günahlarından aldıkları tevekkülün nasıl olduğunu Hz. Ömer’le
haberdar olarak O yeter.”2 ilgili şu olay bütün açıklığı ile bize göstermekte-
dir: Bir gün Hz. Ömer Medine sokaklarında boş-
“Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a ait- ta gezen bir grup görür ve onlara, “Siz necisiniz?”
tir. Bütün işlerin döneceği son merci O’dur. Öy- diye sorar. Onlar da: “Biz mütevekkilleriz (tevek-
leyse O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin kül ehliyiz).” derler. Bunun üzerine onlara çıkışır
yaptıklarınızdan habersiz değildir.”3 ve der ki: “Hayır siz mütevekkil değil, müteekkil
(yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız. Mütevekkil, to-
“…Bir kere de karar verip azmettin mi, artık humu ekip sonra tevekkül edene denir.”7
Allah’a tevekkül et (O’na dayanıp güven). Şüphe-
siz Allah tevekkül edenleri sever.”4. İşte adaleti ve dini doğru anlaması ve dinin ru-
hunu kavramasıyla meşhur olan Hz. Ömer’in bu
Bunlar yanında konuyla ilgili diğer âyetler tavrı da gösteriyor ki, Kur’ân’ın, Hz. Peygamber’in
toplu olarak okunduğunda görülür ki, tevekkül ve sahabenin tevekkül anlayışı aynıdır. Promlem
kulun gücünün bittiği noktada devreye giren bir bu anlayışı esas mecrasından saptırıp insanların
iman meyvesidir. İnancı olmayanlar görünen se- kendi tembelliklerine tevekkül adı takmaları ve
beplere başvurduktan sonra tükenir ve tıkanır- bunu da dine mal etmeleridir. Hâlbuki din asla
lar. Onların gücü, elde ettikleri sebepler kadardır. tembellik anlamında bir tevekkülü tasvip etmez.
Mü’minin ise esas gücü tevekkülle başlar ve bu Problem asla dinimizde değil, her zaman bizim
güç sonsuzdur. Çünkü gücün kaynağı sonsuzdur. kısır anlayışımızdadır. Bunun için merhum Meh-
Mü’minin tevekkülü azimle başlar, bu azim onu met Akif, yanlış tevekkül anlayışını yerden yere
gerekli sebeplere başvurmaya götürür, sebepler vurduğu bir şiirinde şunları söyler:
bitince de Allah’a dayanmaya sevkeder.
‘Allah’a dayandım!’ diye sen çıkma yataktan...
Hz. Peygamber’in öğrettiği tevekkül Ma’nâ-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
anlayışı nasıldır? Ecdâdını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Efendimizin bize öğrettiği tevekkül asla Üç kıt’ada, yer yer, kanayan izleri şâhid:
Kur’ân’dakine aykırı değildir ve olamaz. Nite- Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid.
kim o, çok meşhur olan bir olayda devesini bağ- Âlemde ‘tevekkül’ demek olsaydı ‘atâlet’;
lamadan salıvererek huzuruna gelen Amr b. Mîrâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet?
Umeyye’ye: “Deveni bağla, ondan sonra tevek- Çoktan kürenin meş’al-i tevhîdi sönerdi;
kül et.” buyurmuş ve gerçek tevekkülü öğretmiş- Kur’an duramaz, nezd-i İlâhîye dönerdi.
tir.5 Bu hadisleriyle sebeplere başvurmadan bir Dipnot
tevekkülü kabul etmeyeceğini göstermiştir. Baş- * Doç. Dr.
ka bir hadislerinde, tevekkülün bir mü’min için 1 73/Müzzemmil, 9.
2 25/Furkân, 58.
ne kadar önemli olduğunu anlatmak için de şu 3 11/Hûd, 123.
4 3/Âl-i İmrân, 159.
açıklamayı yapmıştır: “Eğer siz Allah’a hakkıy- 5 Bkz.,Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 60.
la tevekkül ederseniz, O sizi, kuşu rızıklandırdığı 6 İbn Mâce, Zühd, 14.
7 Beyhâkî, Şuabu’l-Îmân, II, 81, (Hadis no. : 1215), Dârü’lKütübi’l-İlmiyye, Beyrut
gibi rızıklandırır.”6 1410/(1989-90).

52 Ocak 2009

You might also like