You are on page 1of 4

Düşünce

Metin ÖZDEMİR*

TEVEKKÜLÜN
ANLAMI ÜZERİNE
“Kur’an’ın açık ifadesiyle herkes dünya ve ahirette kendi çalışmasının karşılığını
görecektir. Bununla birlikte hiç kimse, Allah’a rağmen sonucu istediği gibi belirleme
imkânına sahip değildir. Her bireyin bütün imkânları ve hareketleri Allah tarafından
bilinmekte ve kontrol edilmektedir. Herkes kendisine verilen bu imkânı kullanıp
kullanmama hususunda hür bırakılmıştır.”

46 Ocak 2009
T evekkül, en ge-
nel ifadeyle,
“Allah’a güven-
mek, işlerin (sonucunu) O’na
havale etmek”1 anlamına gelir.
Zünnûn el-Mısrî (öl. 245/858)
açık göstergelerden birisidir.
Hz. Ömer ile Hz. Ebû Ubeyde
b. el-Cerrâh (r.a) arasında ge-
çen bir tartışmaya baktığımız-
da, Hz. Peygamber’in bu uyarı-
sının ne kadar yerinde olduğu
Bu hadiseden anlaşıldı-
ğı üzere, Hz. Ebû Ubeyde, ka-
derden kaçmanın mümkün
olmadığını düşündüğü için,
“sebepleri ve farklı alternatifle-
ri dikkate almadan her durum-
tevekkülü, “(Allah’tan başka) görülecektir. Bir keresinde Hz. da Allah’a güvenmek gerektiği”
bütün ilahları terk edip (sonu- Ömer, ordusuyla birlikte Şam şeklinde bir tevekkül anlayışı-
cu da) sebeplerden (ümit etme- yolu üzerinde iken Ebû Ubey- na sahipti. Hâlbuki Hz. Ömer,
yi) kesmektir.” şeklinde tanım- de b. El-Cerrâh’tan orada vebâ sebeplerle sonuçlar arasındaki
lar.2 Seyyid Şerif el-Cürcânî de salgını olduğu haberini alınca, ilişkiyi dikkate alarak farklı al-
tevekkülün, kısaca “Allah’tan ordusuna hemen Medine’ye ternatiflere yönelmenin de ka-
(gelecek olana) bel bağlayıp in- geri dönme emrini verir. Bu- derin bir parçası olduğunu dü-
sanların ellerinde olandan ümi- nun üzerine Hz. Ebû Ubeyde, şünüyordu. Bu yüzden o, söz
di kesmek” anlamına geldiğini Hz. Ömer’e, “Allah’ın kaderin- konusu tartışma esnasında Hz.
söyler.3 den mi kaçıyorsun?” diye itiraz Ebû Ubeyde’ye, biri çorak, diğe-
eder. Hz. Ömer de onun bu iti- ri yeşillik olan iki yamaca sahip
Tanımları verirken paran- razına karşılık, “Evet Allah’ın bir vadi örneğini vermişti. Ona,
tez içi ifadeler kullanma ih- kaderinden yine O’nun kade- deve sahibinin önünde iki seçe-
tiyacı hissettik. Çünkü bazı rine kaçıyoruz.” diyerek ka- nek bulunduğunu, onun bun-
tanımlar ya da ifadeler, dile ge- rarlı olduğunu gösterir. Bu es- lardan hangisini seçerse seçsin
tirildikleri doğal ortamların- nada tartışmaya tanıklık eden hepsinin kader içerisinde yer
dan bağımsız olarak ele alın- Abdurrahman b. Avf (r.a), Hz. aldığını anlatmaya çalışmıştı.
dıklarında, çoğu kez yanlış Peygamber’in vebâ salgınıyla
anlaşılabilmektedirler. Ger- ilgili bir uyarısını hatırlatarak Yukarıdaki örnek, bize te-
çekten de tevekkül, yanlış an- Hz. Ömer’in ne kadar doğru vekkül anlayışı ile kader anla-
laşılmaya en müsait kavram- bir tevekkül anlayışına sahip yışı arasında sıkı bir bağlantı
lardan bir tanesidir. Nitekim olduğunu gösterdi. Bu uyarı- olduğunu göstermektedir. Bu
onun üzerinde ashâb-ı kirâm sında Hz. Peygamber, “Bir yer- bağlantının en çarpıcı örnek-
döneminden itibaren ihtilaf de vebâ salgını olduğunu du- lerinden birisini de Gazâlî’nin
edildiği gözükmektedir. Hz. yarsanız, sakın oraya gitmeyin, (1058/1111) tevekküle dair
Peygamber’in, “Deveni bağ- eğer sizin bulunduğunuz yerde yaklaşımında görmekteyiz. O,
la, ondan sonra tevekkül et.”4 vebâ salgını çıkarsa, sakın kaç- İhyâu Ulûmi’d-Dîn adlı eserin-
uyarısı, onun yanlış anlaşıl- mak için oradan ayrılmayınız.” de ele aldığı tevekkül bahsinin
maya müsait olduğuna dair en demekteydi.5 sonunda şunları söyler: “İyi-

47
lik ve kötülük takdir edilmiştir. Allah’a güvenmesi gerektiği- kendi elinin kazandığıyla ye-
Olayların ilâhî iradenin onları ni savunur. Bu bağlamda onun tinmeye çalıştığı takdirde bile,
öngörmesiyle gerçekleşen tak- amacı, Allah’a tevekkül etme- Allah’ın lütfunu unuttuğu süre-
dirinden sonra meydana gelme- yi sağlam bir zemine oturtarak ce şirk içindedir. Hatta bu, ona
leri ise zorunludur. Hiç kimse okuyucularını şüphe ve tered- göre, birinciye nispetle daha
O’nun hükmünü geri çevire- dütten uzaklaştırmak ve on- tehlikeli olan gizli bir şirktir.8
mez, emrine ve takdirine karşı ların Allah’a olan bağlılıkları-
duramaz. Bilakis, küçük ve bü- nı pekiştirmektir. Kısacası, ona Bu söylemlerin hiçbirisin-
yük her şey yazılıdır, bunların göre kadere iman eden herkes, de amaç, insanların çalışma-
meydana gelişi ise bilinen ve her hâlükarda Allah’a güven- yı ve helal kazanç uğruna ken-
beklenen bir ölçüye göre- mek mecburiyetindedir. Ancak dilerini yormayı bırakmalarını
dir. Sana isabet ede- burada kaderi, Hz. Ebû Ubeyde sağlamak değildir. Tam aksi-
cek bir şeyin, isa- gibi değil, Hz. Ömer gibi anla- ne, insanları bütün ümitleri-
manın Kur’an’ın ve sahih sün- ni kendi gayretlerine bağlayıp
netin ruhuna daha uygun oldu- Allah’ın lütfunu unutmaktan
ğu unutulmamalıdır. Gazâlî’nin alıkoymaktır. İnsan elde ettiği
ileri sürdüğü bu yaklaşımın, ta- her hayrın yalnızca kendi aklı-
savvuf yolunun önde gelenleri- nın ve hünerlerinin bir sonu-
nin ortak bir dili olduğu anlaşıl- cu olduğunu düşünmeye baş-
maktadır. Nitekim Abdülkâdir ladığında, merhamet, şefkat
Geylânî (ö. 562/1166) tevek- ve yardım gibi duyguları körel-
küle dair makamlardan meye başlayacak, daha da kö-
söz ederken benzer şe- tüsü belli bir güce ulaştıktan
kilde şunları söyle- sonra azgınlaşma tehlikesiy-
mektedir: “Seni le karşı karşıya kalabilecektir.
Allah’ın lüt- Hâlbuki ona verilen akıl, hü-
fundan ve ner, sağlık ve afiyet, onun ba-
O’nun şarısına katkıda bulunan birer
ni- ilâhî lütuftur. Dünyadaki imti-
hanın gereği, insanlardan bir
kısmı bu nimetlerin fazlasına,
bir kısmı da çok azına sahiptir.
Elbette bu nimetlerden ister
azına ister çoğuna sahip olsun,
herkes kendi imkânları ölçü-
sünde meşru şekilde çalışmak
mecburiyetindedir. Kur’an’ın
bet etmemesi, isabet etmeyecek metleriyle başlamaktan alıko- açık ifadesiyle herkes dünya
bir şeyin de isabet etmesi müm- yan; halka, sebeplere, sanatlara ve âhirette kendi çalışmasının
kün değildir.”6 ve kesbe dayanmaktan baş- karşılığını görecektir.9 Bununla
ka bir şey değildir”.7 Bu yüz- birlikte hiç kimse, Allah’a rağ-
Bu paragraftan açıkça an- den Geylânî, Allah’ı bırakıp da men sonucu istediği gibi belir-
laşıldığı üzere Gazâlî, Allah ta- her şeyi halktan ümit edenle- leme imkânına sahip değildir.
rafından bütün yönleriyle tak- rin, halkı Allah’a şirk koştukla- Her bireyin bütün imkânları
dir edilmiş ilahî bir düzenin rını söyler. O bu konuda o ka- ve hareketleri Allah tarafından
işlediğini, bu yüzden insanın dar hassastır ki, insan yukarıda bilinmekte ve kontrol edilmek-
hiçbir endişeye kapılmadan zikredilen halinden tevbe edip tedir. Herkes kendisine verilen

48 Ocak 2009
bu imkânı kullanıp kullanma- dunda, zerre miktarı iyilik ya Rabbini anacak, sonuçta bu
ma hususunda hür bırakılmış- da kötülük işleyen karşılığını tutumunun bir karşılığı ola-
tır. Bu dünyadaki her bir avan- görecektir.10 rak O’nun, işlerini yoluna ko-
taj ve mahrumiyet, ahretteki yup kendisine sağlık, afiyet ve
büyük mahkemede, insanın ni- Sonuç olarak söylemek ge- iç huzuru verdiğini gördükçe
yet ve çabaları ölçüsünde lehi- rekirse, yakînî imanın açık şükrü ve hamdi daha da arta-
ne ya da aleyhine olmak üzere göstergelerinden birisi olan te- caktır.

“İnsana verilen akıl,


hüner, sağlık ve afiyet,
onun başarısına
katkıda bulunan birer
ilâhî lütuftur. Dünyadaki
imtihanın gereği,
insanlardan bir kısmı
bu nimetlerin fazlasına,
bir kısmı da çok azına
sahiptir. Elbette bu
nimetlerden ister azına
ister çoğuna sahip
olsun, herkes kendi
imkânları ölçüsünde
meşru şekilde çalışmak
mecburiyetindedir. “

vekkül, bütün sorumlulukları- Dipnot


âdil bir şekilde değerlendiri-
* Doç. Dr.
leceğinden, hiç kimse burada mızı Allah’a havale edip mis-
1 Ebu’l-Berekât en-Nesefî, Tefsir, İstanbul 1984, I,
olan görünürdeki adaletsizlik kinlik ve ataleti birer fazilet 191.
2 Bkz., A.g.y. “Hal’u’l-erbâb ve kat’u’l-esbâb”.
ve eşitsizliği kendi sorumsuz- olarak görmek değil, tam aksi- 3 Bkz. Kitâbu’t-Ta’rîfât, Beyrut 1405 h., 97.
luğuna ya da tembelliğine ma- ne, tüm gücümüzle aklımızı ve 4 Bkz., Tirmîzî, Sünen, tahkik: Ahmed Muhammed
Şâkir, Beyrut tarihsiz (hadis no: 2517) IV, 668.
zeret olarak kullanma hakkına bilgeliğimizi kullanmak, ama 5 Bu hadisenin tamamı için bkz., Buhârî, Sahîh,
tahkik: Mustafa Dîb el-Beğâ, Beyrut 1987, (hadis
sahip değildir. O halde bu dün- sonuç için bütün yüreğimizle no: 5397), V, 2163; Müslim, Sahîh, Beyrut tarihsiz,
ya hayatında bize düşen, ken- Allah’a güvenerek onun karşı- (hadis no: 5915),VII, 29.
6 Bkz., İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Dâru’l-Hadîs, Kahire
di imkânlarımız ölçüsünde iyi sında acziyetimizi ve fakrımızı 1994, IV, 398.
7 Bkz., Fütûhu’l-Gayb, çeviren; İlyas Aslan, Derya
niyet besleyip yalnızca Allah’ın itiraf etmektir. İşte ahlâkî yük- Çakır, Gelenek Yayıncılık, 2007, 45.
rızasını hedefleyerek çalışmak- selişinde bu ruh halini yaka- 8 Bkz., a.g.y.
9 en-53/Necm, 39.
tır. Çünkü bâkî olan âhiret yur- layan mü’min, her yaptığı işte 10 ez-99/Zilzâl, 7-9.

49

You might also like