You are on page 1of 2

Hikâye

Ümit Fehmi SORGUNLU

EKŞİKARA DUT
82 Ocak 2009
B itmesini bir
türlü isteme-
diğimiz yine
o tadına doyamadığımız gü-
zel yazlardan biriydi. Her yaz,
bağdaki arkadaşlarla genel bu-
da mutlaka üzerine bir yere
damlıyor ve kan gibi kırmızıya
boyuyordu. Hele ellerimize bu-
laşan boyasını da ancak kendi
yapraklarıyla çıkarabiliyorduk.
Onun için evi yakın olanlar
lar arasında biri “Eyvah yandık
Hacılallı geliyor” dedi. Hepi-
miz ağaçtan apar topar indik ve
koşmaya başladık. Ben misa-
fir arkadaşımız Ali’nin gömle-
ğini ağaçtan almasını bekledi-
luşma yerimiz olan ana cadde- üstlerine eski bir gömlek giyer, ğim için geç kalmıştım. Ali ile
yi bağ evlerine bağlayan gedik eve gidemeyenlerse üzerindeki birlikte arkadaşların peşinden
adını verdiğimiz dar toprak yo- gömleği ve atleti çıkarıp ağaca koşmaya başladık. Ali benim
lun sonundaki dağdağan ağa- öyle çıkarlardı. çocukluk arkadaşlarım arasın-
cının gölgesi bizlerle şenlenir, da en çok samimi olduğum ve
bizlerle dolup taşardı. Sohbet- Her gün oyun oynayıp de- “Ahmedî” lakabını taktığımız
lerimizi orda yapar, veya o gün falarca çıkıp indiğimiz dağı, o Ahmet Kutsal’ın halasının oğlu
nereye gideceğimiz ya da ne ya- gün bir kez daha koşar adım idi. Onun akrabası olması be-
pacağımıza o ağacın altında ka- tırmandık. Büyük bir kayanın nimde önem verdiğim bir arka-
rar verir ve uygulardık. Bazı ön kısmının biraz oyuk olması daş olmasına yetiyordu. Onun-
günler hızımızı alamaz akşam- ve sedir gibi oturacak yerinin la birlikte koşarken Hacılar’lı
ları bile buluşur konuşurduk. bulunmasından dolayı evcik nın attığı taşlar kulağımızın di-
Hayal gücümü fazla çalıştırdı- kaya adını verdiğimiz ve daha binde ıslık çalarak vızır vızır
ğımdan olsa gerek, arkadaşlar yukarda eşek kürtününe ben- ötüyordu. Nasıl oldu bilmiyo-
bana sürekli polisiye hikayeler zeyen büyük bir taşa da eşek rum. Taşlardan korunmak için
anlattırırlardı. Sonraları anlat- kaya dediğimiz oyun yerleri- Ali ile itişirken Ali düşmüş ve
tığım o polisiye hikayeleri yazı- mizde bu kez hiç dinlenmeden sanırım ayağını incitmişti. Be-
ya geçirip matbaa ile tanıştık- bir çırpıda dağın en tepesine reket versin ki, Hacılar’lı fazla
tan sonra mahalli bir gazetede ulaştık. Dağın düz otluk kısmı- kovalamamış geri dönmüştü.
yayınladığımı hatırlıyorum. O nın arkalarına doğru yürüdük Ben biraz daha önümüzde ko-
yıllarda dağdağan ağacı nice ve dut ağacını bulduk. Oradan şan Ahmet’e seslenerek Ali’nin
oyunlarımıza şahit olmuştu. oraya hiç yılmadan koşturdu- durumunu anlatmıştım. Geri
Dağdağan Ağacı; küçük üzüm ğumuz o gün ki kondisyonu- dönüp geldi ve Ali’nin kolla-
taneleri gibi sert meyveleri olan mu bu gün öylesine çok arıyo- rına girerek dağdan inmesine
bir ağaçtı. İlerleyen yaz ayların- rum ki… yardımcı olduk. O olaydan son-
da meyvelerinin kahverengi bir ra Ahmedî’yi her gördüğümde
renk almasıyla birlikte toplanıp O gün hepimiz birden ağa- Ali’nin ayağını sorduğumu ve
kurutulur ve kışın çerez niyeti- cın üzerine sığırcık kuşları gibi biraz topalladığını öğrendikçe
ne yenilebilirdi. O yıllar torba- doluşmuş dut yiyorduk. Birden de benim yüzümden oldu diye
larla dağdağan ağacı toplardık. elinde taşlarla bir adamın bize günlerce üzüldüğümü hatırlı-
doğru geldiğini gördük. Gelir- yorum.
Yine günlük rutin toplan- ken de ha bire “Lan çocuklar
tılarımızın birinde o gün mi- bağdan gelip dağdakinin dutu- Hiçbir menfaate dayanma-
safirimiz olduğu için karşı da- nu mu yersiniz.” Diye bağırıyor, yan bir zincirin halkaları gibi
ğın tepsindeki eşkara (ekşikara bir taraftan da bize doğru bir- bir birine bağlı o günkü arka-
dut) ağacından dut yemeye ka- kaç taş fırlatıyordu. Daha önce- daşlığımızı ve kardeşliğimizi
rar vermiştik. Bu dutu yerken leri defalarca yediğimiz ve hiç bu gün öylesine çok özlüyorum
çok dikkatli olmamız gerektiği- birinde de bir engelle karşılaş- ki, o günlere yeniden dönmek
ni de iyi biliyorduk. Meyveleri- madığımız için bu olay bizi bir- için bilmem ki neler feda et-
ni ne kadar dikkatli koparsan den bire şok etmişti. Arkadaş- mezdim.

83

You might also like