Professional Documents
Culture Documents
Yitirilimiş C
Yitirilimiş C
Mukaddes Göç
Göç, yaratýldýðý günden bu yana hiç durmak bilmeyen insanoðlu için umumî mânâda; in
arasýnda seçkinlerden seçkin aydýnlýk ordusu kudsîler için de hususî mânâda ve ayný zam
medeniyet tarihini de yakýndan alâkadar eden önemli bir mefhûmdur.
Evet, bir tarafta anne karnýndan çocukluða, çocukluktan delikanlýlýk ve olgunluða, derken ya
ve ölüme uðrayarak upuzun bir sefere çýkmýþ gariblerden garip insan fertleri; diðer yanda, el
meþ’âleyle çaðlara ýþýk saçan, çeþitli devirlere mührünü basan; açtýðý nurlu yolda arkasýna düþ
hep medeniyetin þâhikalarýnda dolaþtýran; sinesinde tutuþturduðu kývýlcýmlarla kendine
verenlerin ruhlarýný aydýnlatýp onlarý iman ve ümit kuþaðýnda ölümsüzlüðe hazýrlayan; ayd
düþünceleriyle, karadeliklerin çehrelerinde, cennetlere ait ýþýk ve renk cümbüþü çýkararak karanlý
ve karamsarlýðýn hükmettiði ayný noktalarda, ümit meþcerelikleri meydana getiren yüce rehb
yüksek kâmetler, hep birer yolcudurlar ve bütün bir hayat boyu göç edip dururlar. Ýnançlarý, düþün
davalarý uðrunda bitip tükenme bilmeyen bir göç...
Bir hakikatýn deðiþik rükûn ve yönlerinden ibâret olan; îman, göç ve cihad üçlüsünün,
Beyan’da ekseriya peþipeþine zikredilmesi, bu meselenin ne denli ehemmiyet arzettiðinin en
delilidir. Ýnanma, hicret etme ve inancý uðrunda vereceði mücâdeleyi, bu yeni iklimde, yeni muha
yeni þartlara göre durup dinlenmeden devam ettirme.. iþte kudsîlerin sabahakþam baþvura geldikl
musluklu hýzýr çeþmesi! Bu çeþmeden kana kana içenler, inançla gerilecek ve karanlýk buc
durmadan kývýlcýmlar salacaklardýr; yollar sarpa sarýp çevreyi terslikler, yanlýþlýklar, cahiliye duy
tutkularý alýnca da malmenâl, yurtyuva, evlâd ü iyâle bakmadan “bir baþka diyâr!” deyip ye
yolculuða çýkacaklardýr.
Dava ne kadar yüksek, düþünce ne kadar yararlý ve orijinal, mesajlar ne kadar parlak da olsa, o
defa duyan ruhlarýn irdemesi, mukâbelede bulunup zorluklar çýkarmasý kaçýnýlmaz ve bir ölçü
tabiîdir. Buna göre, kendi toplumunda yeni bir îman, yeni bir aþk ve heyecan uyarmak isteyen herk
mücâdelesini orada açýkkapalý devam ettirecek veya hicret edip gönlünün ilhamlarýna, takd
vazifeli olduðu mesajlarýna baþka talip ve baþka meþcerelikler araþtýracakdýr.
Birinci þýkta, o inanç ve düþünceye gönül veren her ferdin, fevkalâde dikkatli, tedbirli ve yenilm
adýna ne varsa hepsini daha baþtan aþmasý þarttýr. Yoksa, ümid edildiði mânâda aydýn
olamayacaðý bir yana, çok defa küçük bir dikkatsizlik, az bir yanlýþlýk, þartlarýn aðýrlaþtýrýlm
atmosferin de bütün bütün yaþanmaz hâle gelmesine sebebiyet verebilir... Bir heyetin bütün fertlerin
zaman bu denli dikkat ve teyakkuz içinde bulunmalarý çok zor, hatta imkânsýz olduðundan, bu
durumlarda aydýnlatma ve irþâdýn ayrý bir iklimde devam ettirilmesi bir bakýma zarûridir; baþka þ
hareket ve direnmelerin de hiçbir faydasý yoktur.
Öteden beri her yeni düþünce, doðduðu muhitte hor karþýlanýp, aleyhinde kampa
oluþturulmasýna karþýlýk; o düþünce ve onu temsil eden þahýslarý çocukluk ve gençlikleriyle bilm
bir baþka muhit, çok defa onlara kucak açmýþ ve destek olmuþtur.
Bu itibarla, her kudsînin kaderinde deðiþmez þu çizgiler, âdeta bir faslý müþterektir: Önce îm
aþk, sonra yýðýnlarý saran yanlýþlýk ve inhiraflara karþý mücâdele, sonra da gerekirse insan
mutluluk ve saadeti uðrunda, yurtyuva herþeyi fedâ ederek, baþka âþinâ gönüller aramak üzere ye
yollara dökülmek...
Hemen her yeni diriliþte bu iki esas ve iki merhâle çok önemlidir. Birinci merhâle, ferdin þa
kazanmasý, inançla þahlanýp aþkla gerilmesi, nefis ve benliðini aþarak Hakk’ýn âzâd kabul etmez
olma merhâlesidir. Bu merhâledeki cihad, bütün buudlarýyla nefsin dümenlerine karþý, benliði ye
müteveccih ve insanýn kendisini yeniden inþâ etmesiyle alâkalýdýr. Bu itibarla da cihadlarýn en b
“Cihadý Ekber”dir. Ýkinci merhâle ise, her gönülde bir kor, bir alev hâline gelen inancýn ayd
tufaný, artýk çevreye çeþitli dalga boylarýnda þualar neþretmeye baþlar. Çok defa bu saf
tahakkukuyla beraber hicret de gelip kapýya dayanýr.
Aslýnda, bu devreye kadar geçirilen safhalarda dahi, ruh plânýnda bir hicretten bahsetmek her z
mümkündür: Ýnsan, içinde bulunduðu durumdan olmasý gerekli olan duruma; hareketsizl
daðýnýklýktan aksiyon ve sisteme; donmuþluk ve bozulmuþluktan kendini yenilemeye, binbir gü
boðucu atmosferinden ruh ve kalbin hayat derecesine yükselme gibi.. hususlarýn hemen hepsin
hicret mânâsý vardýr ve bu mânâlarda o, hep hicret edip durmaktadýr. Kanaatimizce, ikinci hi
fonksiyonunu tam edâ edebilmesi de, birinci merhâledeki hicretlerin yapýlýp yaþanmasýna bað
Nefsinden kalbine, cisminden ruhuna, dýþ þatafatlardan vicdanýndaki ihtiþâma, özünden özüne h
baþarýlý olanlar, öbür hicret ve ötesinde de baþarýlý olurlar. Bunu tam temsil edemeyenler, çok defa
hicret ve ona baðlý olanlarý da kusursuz temsil edemezler.
Bu mânâda hicret, ilk defa, insanlýk semâsýnýn aylarý, güneþleri sayýlan Hz. Ýbrahim, Hz. Lû
Musâ, Hz. Ýsâ gibi yüce kâmetler tarafýndan baþlatýldý; sonra da bu aydýnlýk yolun eþsiz re
insanlýðýn iftihar tablosu, zaman ve mekânýn Efendisi bu yoldan yürüyüp gitti. Kapýyý da kýy
kadar arkadan gelenlere açýk býraktý...
Hakk yolunda ve Hakk’ýn hatýrý için yapýlan hicret o kadar kudsîdir ki, mal ve can
inandýklarý dava ve o davanýn eþsiz temsilcisi uðrunda fedâ eden kutlulardan kutlu bir cemaatin, e
sevilip takdir edildiði noktada, daha deðiþik sýfat ve ünvanlarla deðil de “muhacir” ünvanýyl
edilmesi ne kadar mânidârdýr! Hatta bu kudsîler dönemine bir tarih baþlangýcý aranýrken; Ne
doðumu, peygamberlikle þereflendirilmesi, Medine halkýnýn bu yüce davaya omuz vermesi, Bedir
Mekke fethi gibi.. herbiri ayrý bir pýrlanta olan bunca hadise içinde, tarih baþlangýcý olarak h
seçilmesi, üzerinde hassasiyetle durulmaya deðer önemli bir mevzuudur.
Bir kere, yüksek bir mefkûre uðrunda göç eden her ferd, hayatýnýn her lahzasýnda, göçe
teþkil eden yüksek gayenin baskýsýný vicdanýnda hissedecek ve hayatýný bu yüksek duyguya
düzenleme mecburiyetini duyacaktýr. Ayrýca çocukluk ve gençlik dönemleriyle alâkalý horl
nazarlardan kurtulmasý, rahat ve endiþesiz hareket etmesi de ancak bu mukaddes göçle tah
edebilecektir. Zirâ, kim olursa olsun, çocukluk ve gençlik dönemini geçirmiþ olduðu çevrede, o d
has, hasýmlarý tarafýndan bazý yanlarýnýn tenkit edilmesi ihtimaline karþýlýk; hicretle gerçekleþ
yeni muhitte, pýrýl pýrýl hâli, tertemiz düþünceleri, baþdöndürücü fedâkârlýklarýyla devamlý
edilen biri olacaktýr. Ýster bunlar isterse baþka faktörler olsun, öteden beri tarihte devir açýp
kapayanlar ve büyük bir ölçüde tarihin akýþýný deðiþtirenler hep muhacir kavimler olmuþtur.
Sosyologlarýn tesbitine göre, yeryüzündeki medeniyetlerin hemen hepsi göç eden fert ve cem
tarafýndan kurulmuþtur. Toynbee, göçebelerin kurduðu (27) medeniyetden bahseder ki; bu da h
hemen çaðlar boyu yeryüzünde, göçebe hakimiyeti demektir. Kendini rahata, rehâvete kaptýrmamý
an herþeyden ayrýlmaya hazýr, vereceði mücadelenin doðuracaðý sýkýntýlarý, önceden yaþ
alýþmýþ ve bir asker gibi her an sefer emrini bekleyen bu dinamik ruhlarla mücadele etmeye ve
silip geçmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Ýþte ilk kudsîler ve ilk medeniyet muallimleri! Ve iþte birkaç aþîretden cihan imparatorl
kuranlar! Yýldýrýmlar gibi karanlýk çaðlarýn baðrýna inen bu insanlar, rahatý zahmetde, diri kal
ölüm ve ötesindeki herþeyi hakîr görmede, ebedmüddet varolmayý þartlara göre kendilerini yenile
gördü ve tersyüz edilmez birer güç haline geldiler.
Keþke, günümüzün nesillerini; rahattan, rehavetten, hazlarýna düþkünlük ve nefsân
kurtararak, ruhlarýný yüce duygularla donatýp daha çok ýzdýrap çeken, daha çok acý ve sýzý duyan
insanlar haline getirebilseydik. Belki o zaman, milletçe, küçük hesaplarýn, hasîs zevklerin tes
kalmayacak ve bir kýsým ehemmiyetsiz sýkýntýlardan ötürü de hiç mi hiç yer ve
deðiþtirmeyecektik...
Zirvedeki Ruhlar
Düþünceleri duru, seciyeleri temiz, vücudlarý dinç, gözleri keskin, bakýþlarý berrâk; yür
topyekûn insanlýða karþý insanî hislerle dolup boþalan, kendi millet ve çevrelerine karþý da
merhamet ve hoþgörüyle çarpan zirvedeki ruhlar, dünden bugüne tarihi hadiselere yön vermiþ, t
yükünü ense kökünde taþýmýþ bir düzine kudsîlerdir ki, zaman, onlar ve onlarýn sunduklarý mes
itibârilikten çýkarak deðer kazanýr, mekân ve mekânýn baðrýndaki karadelikler onlarýn ayd
düþünceleri sayesinde cennet koridorlarý haline gelir.
Tek bir düþünce, tek bir anlayýþ, tek bir ma’bûda inanç etrafýnda kenetlenerek, varl
birliklerinin þuurunda olmalarý, onlarýn en önde gelen vasýflarýndandýr ve bu vasýfla hep zirv
dolaþýr; þereften þerefe, zaferden zafere koþarlar.
Heyecanlanýp, harekete geçmelerini gerektiren herhangi bir sebeb olmadýðý veya kendi iç dün
ile meþgûl bulunduklarý dakikalarda, yüzleri yerde, fevkalâde sakin, uyumlu ve melek olduklarý h
uyandýracak kadar yumaþaktýrlar. Vazife baþýnda ve düþünceleri hesabýna harekete geç
zamanlarda ise, birdenbire çelikleþir, sertlerden daha sert hale gelirler.
Normal ve tabii halleri içinde, ruhlarýndaki þecaat ve yiðitliði sezmek oldukça z
yumuþaklardan daha yumuþak, incelerden daha ince ve nâzik davranýrlar; iþ baþa düþüp de hi
çaðýrýldýklarýnda ise, birdenbire deðiþir bambaþka bir hal alýrlar. Ve hele rehberlerini bulup yolla
da doðruluðuna inanýyorlarsa; iþte o zaman, herbiri birer ateþpâre kesilerek cihanýn dört bir y
velveleye verirler. Rehber “Dur!” diyeceði âna kadar da durup dinlenme bilmez; stepler aþar, k
irinden deryalara dalar ve süvarisini bulmuþ bir küheylan gibi çatlayýncaya kadar koþarlar.
Þefkatli, azimkâr ve onlarla ayný duygularý, ayný düþünceleri paylaþan bir idârecinin elind
bilmez, kýrýlmaz birer polat gibidirler; silâhý kadar ona yakýn ve son soluklarýna kadar da o
beraberdirler. Zimamdarlarýna böyle yürekten baðlý olan bu yiðitler, ondan hüsnü niyet ve ha
gördükleri sürece de bir lahza vefâ ve fedakârlýktan geri kalmazlar.
Yurt ve milletleri için gündüzleri soluk soluða ve geceleri de uyku ve istirahat nedir bilmezler;
bir hayat boyu çýrpýnýr durur, hem Hakk’ý hem de halký hoþnut etmeye çalýþýrlar.
Herhangi bir sebeple düzenleri bozulup kuvvetleri daðýlsa, þevklerini söndürüp ümitlerini ký
hâdiseler peþipeþine birbirini tâkib etse, semâlarýndaki bütün yýldýzlar birer birer dökülüp çevrel
karanlýklar kol gezse, zerre kadar sarsýlmaz; derhal Yaradan’larýna döner, inançla kanatlan
muhteþem geçmiþleriyle bütünleþerek yepyeni bir þevkle, yeniden dirilir ve yeniden yollara koyulur
Ma’budlarýyla baþbaþa kaldýklarýnda herbiri incelerden ince birer kalb ve vicdan insaný ol
yiðitler, er meydanlarýnda tamamen ayrý bir hâl, ayrý bir hüviyet alýrlar; Cahiz’in de ifade ettið
“Onlardan kaçan kurtulamaz, uçan uçmaya fýrsat bulamaz!” Onlarýn dolaþtýklarý yerlerde t
dümdüz, düzlükler de pürüzsüz olur. Hücuma uðramadýkça kimseye hücum etmeyi düþünmez; h
edince de hasýmlarýna aman vermezler. Arkasýna düþtükleri þeyi elde edinceye kadar durma din
bilmez, uyku ve istirahata iltifat etmezler...
Nefretden nefret eder, kötülükleri iyilikle savmaya çalýþýr; hasýmlarýna karþý dahi âdiliðe ten
etmez, hep mertçe davranýrlar. Maðlup edip dize getirdikleri kimseleri, hiçbir þey olmamýþ gibi ka
ve onlara centilmenlikten zevk duyarlar.
Her iþlerinde akýllý ve basiretlidirler.. zekâ ve ferasetleriyle en halledilmez gibi görünen mes’
dahi halleder, bedbinlik ve karamsarlýk içinde çýrpýnýp duran sîneleri ümit ve azimle þahlandýrýrl
var ki, dehâya denk bu üstün fýtratlar, o muhteþem zekâ ve kâbiliyetlerini hep millet yararýna kullan
kullanýrlar da, baþkalarýna zararlý olmadan fersah fersah uzak bulunurlar.
Ülke ve milletlerini derin bir aþkla sever, bu uðurda maddî mânevî her türlü füyûzât hisler
fedakârlýkta bulunur ve bu yolda ölmeyi hayatlarýnýn gâyesi bilirler. Milletlerinin baþýna gel
felâket, onlarý tâ canevinden vurur; vurur da, onlara dünya zevk ve lezzeti adýna herþeyi unuttur
felâketi atlatacaklarý güne kadar da, evlerinde obalarýnda diriliþ ninnileri söyleyerek gelecek nes
mücadele azim ve ruhunu geliþtirip, onlara, esaret altýnda zilletle yaþamaktansa, izzetle ölmeyi öðre
dün ve bugün kaybettikleri þeyleri onlarda kazanmaya çalýþýrlar.
Onlarýn ruhlarýna, inandýklarý düþünce istikâmetinde millete hizmet aþký o kadar hâkim
mektepte, kýþlada, tarlada saban arkasýnda, dükkânda alýþveriþte, memuriyet masasý baþ
namazgâhda, seccade üzerinde mecliste, meclis kürsüsünde ve bakanlýk koltuðunda hep
mýrýldanýr, onunla oturur, onunla kalkarlar.
Ýçtimâî yanlarý ve ma’þeri irâdeleriyle fevkalâde kuvvetlidirler. Millî her mes’eleyi, þahsî ve
her türlü menfaatin üzerinde tutar ve bu uðurda cansiperâne mücâdele verirler.
Her türlü güç ve kuvvete, her çeþit hýyânet ve ihanete karþý, en metin, en saðlam kaleler
durulardan duru saf inançlarý ve o inançtan kaynaklanan yüksek heyecanlarýdýr. Bu saðlam sýðýn
sâyesinde, en aþýlmaz görünen þahikalarý aþar, en dev engelleri yener, en onulmaz dertlerin üstes
gelebilirler.
Onlarýn meclislerinde gece ve kýþtan söz edilmez; en karanlýk durumlarda dahi, onlarýn dü
dünyalarýnda, cihanlarý aydýnlatacak ýþýk kaynaklarý, karýbuzu yerle bir edecek hararet ve
menba’larý feveran edip durmaktadýr. Onlarýn bu cennet iklimlerinin dýþýnda, yýðýnlar, ümi
içinde boðulurken, onlar inanç mekiklerini bir baþka ümit haliçesinde hareket ettirerek gözle
gönüllere ayrý ayrý güzellikler sunar ve ayrý ayrý diriliþ yollarýný gösterirler.
Millî Ruh Düþüncesi
Bir millet, dünüyle içlidýþlý olduðu, hassâsiyetle özünü koruduðu sürece, yarýnlarýný te
altýna almýþ ve varlýðýný en saðlam temeller üzerine oturtmuþ sayýlýr. Geçmiþini görmemezlikten
dününü bütün bütün unuttuðu, ruh kökünden uzaklaþýp özüne yabancýlaþtýðý sürece de, her
rüzgârla yer deðiþtiren çerçöp gibi savrulup durur ve kat’iyyen istikbâl vâdedici olamaz.
Evet bir millet, istikbâlinin emânetçileri olan genç kuþaklara, müsbet ilimleri tâlim ediyor gib
ve çýkýþlarý, týrmanýþ ve düþüþleriyle bütün bir geçmiþlerini de öðretebiliyor; zirvelerde dolaþt
devirleri destanlaþtýrarak onlarýn aþk ve heyecanlarýný kamçýlayýp onlarda yeni yeni kahram
duygu ve düþüncelerini geliþtirebiliyor; hasýmlarýndan gördükleri ihânet, gadir ve maddîmâne
türlü tahrîbatý yine onlarýn metafizik gerilimleri hesabýna kullanabiliyorsa, geleceði adýna müsbet
müsbet en mükemmel iþi yapmýþ, en büyük hamlede bulunmuþ ve kendi düþünce kuþ
yükseltebildiði her millet ferdine de ölümsüzlük iksirini aþýlamýþ olur.
Milletçe, yepyeni bir “Ba’sü ba’de’lmevt” çýrpýnýþý içinde bulunduðumuz þu günlerde,
nesillere, mefkûrevî geleceðimizin yanýnda þanlý geçmiþimiz; günümüzü idrâk kutbunda inanç, düþ
örf ve âdetlerimiz; modern ilimlerle beraber milli kültürümüz de belletilmelidir ki; o, yaþadýðý g
içinde bulunduðu þartlarýn gereði olarak yapýp ortaya koyma mecbûriyetini duyduðu her yeni
yeni desen ve yeni motifleriyle özüne ve kendi dünyasýna karþý yabancýlaþmasýn, yapýp
koyacaðý her yeni eserini millî ruh kaneviçesine göre iþleyebilsin ve kendi ruh dünyas
uzaklaþmasýn...
Bu itibârladýr ki, millet çapýnda meydana getirilmek istenen her hamle ve harekette, “tarih þ
raylarýna baðlýlýða fevkalâde önem verilmeli ve millî kültür perspektife alýnmadan herhan
deðiþikliðe gidilmemelidir. Canlýlar âleminde, tür deðiþtirmeye ma’tuf sun’î mutasyonlar, pe
itibâriyle ölümle sonuçlandýðý gibi, milletlerin hayatlarýndaki özden uzaklaþtýrýcý deðiþiklikler d
o milletlerin ölümleriyle neticelenmiþtir.
Bunun içindir ki, millet hayatýnda yapmayý plânladýðýmýz inkýlâplar, ne kadar yararlý da ol
uðurda millî ruh kâtiyyen fedâ edilmemeli; aksine, millet modernize edildikçe o daha da hassa
korunmalýdýr. Bilhassa binbir paradoksun kol gezdiði günümüzde, tâ beþikten baþlayarak; an
yavrularýna, millî rûhu terennüm eden ninniler söylemeli; nineler masallarýný ve masal kahraman
þanlý geçmiþimizin destanlarýnda aramalý ; irfan yuvalarýmýz her vesileyle, þu muhteþem fakat t
þevketli fakat gadre uðramýþ milletimizin alabildiðine parlak ve fevvâreler gibi bulutlar arasýnda ke
yer aradýðý dönemleri en heyecanlandýrýcý üslûplarla dile getirmeli; edebiyatýmýz millî ruh ve
düþünceyi hayatýn her ünitesinde, o üniteye has renk ve çizgileriyle bir dantela gibi iþlemeli ve bi
meselelerin en küçüðünü dahi irfan semâmýzda bir gökkuþaðý haline getirerek nesillerin nazarý
etmeli; romanlarýmýz, piyeslerimiz bizim hissiyâtýmýza tercüman olmalý, bizim türkülerimizi söyl
yediðimiz gýda, içtiðimiz su, teneffüs etdiðimiz hava, kokladýðýmýz çiçekler bütünüyle bu ülke
olmalý ve ne sûretle olursa olsun, özümüzde deðiþikliðe sebebiyet verecek hiçbir þeyin millî büny
sýzmasýna fýrsat verilmemelidir. Vaizler kürsülerde, hatipler minberlerde, konferansçýlar geniþ
kitleleri karþýsýnda bu millet gibi düþünmeli, bu millet gibi heyecanlanmalý, bu millet gibi konuþ
bu millet gibi sevinmeli ve bu millet gibi tasalanmalýdýrlar. Yoksa, bir tarafta hýrsla gerilmiþ
hasýmlarýmýz, açýktan açýða bize aid her hayrý, her güzel teþebbüsü sinsi sinsi engelleyip, diðer ta
da, yapacaklarý en küçük yardýmlarý dahi, millî ruhu ipotek etmeye baðlarken, milletin geleceði
bir þey yapmamýz mümkün olmayacaktýr.
Böyle olunca da bize, ruhumuzla bütünleþip kendimiz olma, kendimiz gibi düþünme,
ellerimizle iþleyip kendi ayaklarýmýzla yürümeden baþka çare kalmýyor.
Aslýnda, düne kadar, din, vatan, millet ve namusumuzun amansýz düþmaný olarak ta
bildiðimiz þu, düþüncelerinde kindâr, davranýþlarýnda sahtekâr, eli yüzü kanlý mürâî çehr
“ilelebed” bize yardým edeceklerine ihtimal vermek ve hele bu iþi devam etdireceklerini düþü
aldanmýþlýktan baþka bir þey deðildir.
Evet, asýrlardan beri sönme bilmeyen mel’un ihtiraslarýn, ölmeyen kinlerin, bilhassa son gü
yurdumuzun dört bir yanýnda ne hâin emeller peþinde olduklarýný görüp öðrendikten sonra, bize b
baþkasýndan yarar gelmeyeceðine inanarak millî ruh kuþaðýnda bütünleþmeli ve kendi dirili
kendimiz hazýrlamalýyýz.
Kimbilir belki de, bugüne kadar bin defa, hýrs ve menfaati bayraklaþtýrarak üzerimize at sürm
her türlü insânî duygu ve faziletden mahrum kin ve nefret dünyasý da bunu beklemektedir!?..
Lütuflar Ufkunda Ýnsan
Hayatýn her lahzasý yeni yeni hazineler elde edebilmek için bir kýsým fýrsatlardan ibaretd
fýrsatlarý deðerlendirerek aydýnlýkta yaþamak veya onlarý fevt ederek karanlýkda kalmak insano
þereflendirme noktasýnda ona býrakýlmýþdýr.
En baþta hayatýn kendisi de, insanoðluna bahþedilen büyük nimetlerden biridir. Hayata gelme
gelmemek, insanî hüviyetde varlýða ermek veya ermemek elimizde deðildir ama; onu deðerlendirm
bu sihirli nimetlerle iki âlemin mutluluðunu elde etmek iradelerimize baðýþlanmýþ ilâhî bir armaða
Hayat ve hayatla alâkalý diðer fakülteleri, Yaratýcý’nýn kanun ve prensipleri çerçevesinde fethe
onlarý tanýmak ve sahip çýkmak, bizler için yüce birer vazifedir. Ýnsan bütün meleke ve istidatl
yontulmamýþ bir mermere benzer. Heykeltraþ, hayâlindeki plâna göre mermeri kesip,
þekillendirdiði gibi, insanoðlu da kendi ruhunun heykeltraþý olarak eline verilen proðrama gör
ikinci bir varlýk kazandýrýp, vicdanýndaki sýrrý onun simâsýna nakþedebilir. Elverir ki o,
kitabýna denk ve yüce hakikatýn þuurlu bir aynasý olan, vicdânýnýn derinliklerindeki sýrlý ya
okuyabilsin ve yüksek bir himmetle, hep, en iyiyi, en güzeli takipten geri kalmasýn: Kýsa ve
muvaffakiyetler yerine yüksek ideâlleri tahakkuk ettirmeye gayret göstersin; küçük hedefler yerine,
maksatlar arkasýnda koþsun; basit düþüncelere kapýlacaðýna, þakaklarýný zonklatacak derin fik
meþgul olsun; geliþigüzel þeyleri mütâlâa edeceðine, bu dünyayý ve öteleri hazýrlayacak, r
olgunlaþdýracak ciddî eserler okusun...
Yüksek mefkûrelere gönül verememiþ; kendini ulvî gayelere göre ayarlayamamýþ;
düþüncelerin karanlýk ve zýdlarla dolu atmosferinden çýkamamýþ; görüp duyduðu, okuyup düþü
þeylerle yeniliklere ulaþamamýþ ve insanlara karþý içindeki iþtiyak ve sevgi ateþini körü
coþturamamýþ ham ruhlar, hayatda olsalar dahi yaþamýþ sayýlmazlar.
Ýnsanoðlu, Yüce Yaratýcý’nýn halifesi olarak büyük iþler baþarmak ve deðerli eserler
koymak için dünyaya gönderilmiþdir. O, bu mükellefiyetin þuurunda ise, eþya ve hâdiselerin
girecek, onlara müdahale edecek, hergün baþka terkip ve baþka tahlillerle, yeni yeni san’at eserleri
koyacak.. bütün bunlarý yaparken de her lahza, irâdesinin simasýnda Hakk’ýn sonsuz irade ve kuv
sezecek ve þükranla iki büklüm olacakdýr.
Bu yüce vazifeleri görebilmesi için gerekli olan þeyler ise, ona çok önceden verilmiþdir. Ýnsa
yükselmek için irade ve heyecan; kâinat ve içindekileri tanýyýp sevmek için merak ve güzellik
dürüstlük ve adâlet için vicdan; varlýða alâka duymak için kalb; bu lütûflarý yerinde kullanma ve be
ölçüde, iyiyi kötüden ayýrdedebilmek için akýl; nihayet, bütün bu iþleri yanýlmadan, arý
görebilmek için de vahyin aydýnlatýcý tayflarýyla pýrýl pýrýl bir atmosfer...
Maddîmânevî bu kadar lütûflarla þereflendirilerek dünyaya gönderilen insan, mahlûkat için
menendi olmayan bir varlýkdýr. Ne var ki o, Yaratýcý’nýn bu armaðanlarýný deðerlendiremediði z
O’nun halifesi olmak þöyle dursun, aþaðýlarýn aþaðýsýna yuvarlanýp sefillerden bir sefil
gelecektir.
Bu zâviyeden, hayatýn birinci faslý bir lütuf ve ihsan, ikinci safhasý ise, irâde, plân ve Ha
emirleri karþýsýnda hassasiyetle üzerinde durulup iþlenecek bir harman mesabesindedir. Evet, ön
bize verilenleri, irâde þuur ve mükellefiyetlerimizle deðerlendirerek, hayatýmýzý zenginleþtirm
fazilet ve Hakk’ýn hoþnutluðuyla ona ölümsüzlük kazandýrmamýz, zamanýn bereketli ve canlý
içinde onu yeni buudlara ulaþtýrmamýz her zaman mümkündür.
Her türlü muvaffakiyet, o yolda gerekli olan prensipleri iyiden iyiye bilip ona göre hareket
devrinin þartlarýný idrâkla hesaplý davranan ve çalýþmalarýný ara vermeden sürdüren talihliler için
mevzûu olsa bile, görgüsüz, bilgisiz, aceleci, hele hele kendi devrini yaþamayan kimselerin onu
etmelerine imkân yokdur.
Hergünü, yeni bir bahar sayarak durmadan çevreye tohum saçanlar, ve her fecri, feyizli, bereke
hazîne kapýsý bilerek Hakk’ýn ilk ihsanlarýný deðerlendirip o kapýyý açmaya çalýþanlar, hayat
yediveren bir baþak haline getirir ve ruhlarýyla ölümsüzlüðe ererler.
Düþünce Helezonunda Ýnsan
Ýnsan düþünce dünyasýna göre þekillenen bir varlýktýr. O, nasýl düþünüyorsa, istidâdý ölçü
öyle olmaya namzetdir. Ýnsan, belli bir düþünceye göre, eþya ve hâdiselere bakýþý devam etdiði s
karakter ve ruh yapýsý itibariyle, yavaþ yavaþ giderek o düþünce çizgisinde bir hüviyet kazanýr.
Aslýnda; düþünce, niyet ve fevkalâde iþtiyak, insanýn özünde, çekirdekler halinde bu
istidatlarýn inkiþâf edip geliþmesinde; toprak, hava, yaðmur ve güneþin yeryüzündeki tesiri gibi bi
icra ederler. Sebebler dairesinde, topraðýn baðrýnda geliþen tohumlar için; toprak, hava, su ve b
meydana getiren “elementlerin” tesiri neyse, insanýn güzel ahlâk ve karakterinin geliþmesind
düþünce ve niyet ayný þeydir.
Otlar, aðaçlar tohumlardan; kuþlar, kuþçuklar da yumurtalardan çýktýklarý gibi, yüksek r
kusursuz karakterler de, güzel düþünce ve temiz niyetlerden meydana gelirler.
Düþünce bir tohum, davranýþlarýmýz onun tomurcuklarý, sevinç ve kederlerimiz de meyvel
“Güzel gören güzel düþünür;” güzel düþünen, rûhunda iyi þeylerin tohumlarýný inkiþaf etti
sînesinde kurduðu cennetlerde yaþar gider. Herkesden ve herþeyden þikayet eden, etrafýna, rû
kurduðu karanlýk dünyalarýn, ziftli menfezlerinden bakan karanlýk ruhlar ise, hiçbir zaman
göremez, güzel düþünemez ve hayatlarýndan lezzet alamazlar. Cennete girseler bile, orada da cehe
türküleri söyler, zebânilerle dertleþir ve aydýnlýk bilmeyen ruhlarýnda hep, (veyl)1 hayatý yaþarlar.
Oysa ki, insan, yaratýcýnýn halifesi olarak bütün varlýða hükmetme ve herþeyin efendisi
mevkiinde yaratýlmýþdýr. Böyle üstün bir vazife ile dünyaya gönderilen insan, bu yüksek pâ
gerektirdiði bütün vasýflarý da, birer nüve hâlinde beraberinde getirmiþdir. Onun, yüksek bir ka
kazanarak ikinci bir varlýða ermesi, sonra da (kendi olarak) kalabilmesi, sistemli düþünmesine, s
çalýþmasýna ve ara vermeden, kalbî ve ruhî hayatýnda derinleþmesine baðlýdýr. Tabii, fenâ ve çirk
karakter kazanmasý da, fenâ ve çirkin düþüncelerine...
Ýnsan kendine verilen irâde gücü, iyi ahlâk ve karakterine vesile olabilecek ilk mevhibele
özünü ele alýp, Yaratan’ýn emirleri istikâmetinde, kendini yeniden kurmazsa, (kendi olarak) kalma
yana, bozulup gitmesi kaçýnýlmaz olacaktýr. O, ya kendi düþünce ve niyet tezgahýnda yapýp
koyacaðý vasýtalarla, kendine huzur, saadet ve her iki hayat için gerekli olan þeyleri hazýrlar; yahut
düþünce tezgahýnda imâl edeceði silâhlarla, hem kendini hem de içinde yaþadýðý toplumu mahvede
Ýyi düþünce ve iyi niyetlerle insan ruhunda kurulan cennetler, zamanla bütün dünyayý sara
tarafý ve her gönlü irem baðlarýna çevirir. Fenâ düþünce ve fenâ niyetler ise, cennette dahi insa
yudum yudum kan ve irin içirirler.
Evet, canavarlýk da meleklik de, önce insan ruhunda bir nüve olarak belirir; egzersizlerle ku
kanaatler hâline gelir; sonra da, önüne geçilmez bir seylâp gibi karþýsýna çýkan bütün engelleri a
hedefine ulaþýr...
Yükselip semâlar ötesine ulaþmak da, en yukarýlardan yýkýlýp, baþaþaðý bataklýða gömülm
bir imtihan gizliliði içinde insana tevdî edilmiþdir. Kaderdenk pozisyonunu deðerlendiren her
sonsuz irâdeden göreceði destekle, yükselip erilmezlere erebilmesine mukâbil; bu hamle ve bu des
mahrum bahtsýzlar hep dizlerini dövüp acý âkibetlerine aðlayacaklardýr.
Ýnsan irâdesinin, sýnýrlarý itibâriyle her zaman münakaþasý yapýlsa bile; insanýn,
Yaratýcý’ya muhatab olmasý; O’nun tarafýndan bir kýsým mükellefiyet ve mesûliyetlerin yüklen
duygu ve düþüncelerini “zabtu rabt” altýna alarak, ruhunu kamçýlayýp kalbini coþturmasý ve k
yeniden þekillendirip biçime koymasý, iradesiyle irademizi destekleyen, kuvvetiyle aczimize m
veren, servetiyle bizleri zenginleþdiren Yaratýcý’nýn, bizlere en büyük armaðaný olduðunun kat
münakaþasý yapýlamaz!...
Evet, insan iktidarsýz; ama, Yaratýcý’nýn kuvvetiyle son derece güçlü.. imkânlarý dar; fakat,
hazineleriyle fevkalâde zengin.. idraký sýnýrlý; O’nun aydýnlatýcý emirleriyle alabildiðine ihatalý..
kýsa; niyet ve düþüncesindeki sonsuzlukla ebedlere namzet.. her hayrýn anahtarýný ruhunda ta
tabii her þerrinkini de bir hazinedardýr.
Bu itibarladýr ki, o en yalnýz ve zayýf zamanlarýnda dahi, kendini idâre etme ve kendine
çýkma gücünü asla kaybetmez; içinde bulunduðu þartlarý düþünerek, varlýðý ve bekâsýyla a
kanunlarý araþtýrarak, iradesini bir anahtar gibi kullanýr. Bu anahtarla açtýðý yollarda, ilerleye il
nefsin girdaplarýný keþfeder ve onlarý aþmaya muvaffak olur. Ruhunu tahlil ede ede, benliðin sýr
kavrar. Ve bu suretle de onda, iyilik, güzellik, fazilet düþüncesi inkiþâf etmeye baþlar. Altýn ve
belli bir ameliye görmekle taþtan topraktan ayrýldýðý gibi, elmas ve altýn ruhlar da ancak, bu
gayret ve himmetlerle gün yüzüne çýkýp özleriyle zuhur etme imkânýný bulurlar.
Bütün bir hayat boyu, insan olmayý düþünüp plânlayanlar ve her zaman ruh ve özlerini araþtý
birgün, mutlaka insan olacak ve ruhlarýyla bütünleþeceklerdir. “Arayan bulur. Israrla kapý çalana, k
behemehal açýlýr.” Ýlâhî bir kânundur. Bu kânuna göre, insanýn insanlýk semâsýna çýkabilmes
temiz niyet, sistemli düþünce, sarsýlmayan bir azim ve sürekli gayrete ihtiyacý vardýr. Bu husu
insanoðluna ilk yardým, o daha dünyaya gelmeden önce yapýlmýþ, daha sonraki desteklerin de
verilmiþdir. Artýk ona, hemen her dönemeci itibariyle çeþitli lütûflara mazhar olacaðý bu sýrlý
yolculuðunda, sadece, döne döne yükselmek kalýyor...
1) Veyl: Ýnsanýn mahvolacaðý bir gayya.
2) Mevhibe: Ýhsan, sevgi, hediye.
Izdýrabla Bütünleþen Ruhlar
“Parça parça sîne ister dert mûsikîsine,
Yanýk bir velvele doldursun ten kafesine...”
Gönlünü yüksek ideâllere kaptýrmýþ muzdarip ruhlar, bütün bir hayat boyu buhurdanlýk gib
dururlar. Güneþler doðarbatar, haftalar, aylar birbirini takip eder, mevsimler peþipeþine geçer gid
onlar idealize etdikleri düþünceleri istikametinde bir baþka bahar ararlar... Hep hazan görür,
mevsimi yaþarlar, hazan türküleri dinlerler ama; ne hallerinden þikâyet eder, ne de kimseden dert ya
And içip yoluna koyulduklarý yüce da’vâlarý uðrunda, her cefâya katlanýr, fakat asla usanmazlar.
Ýdeâllerinin aþkýna kapýlmýþ ve o yolda ümit verici müjdelerle coþmuþ bu aydýnlýk r
önlerinde yýðýn yýðýn uçurumlar, yýðýn yýðýn zorluklar bulunabileceðini önceden hesap e
gerilime geçdiklerinden, ne beklenmedik þeylerle karþýlaþmalarý, ne imkânsýzlýklar, ne de yol
kesen çeþit çeþit tehlikeler kat’iyyen onlarý þaþýrtamaz ve da’vâlarý hakkýnda þübheye düþüreme
tehlikenin bir gün mutlaka ortadan kalkacaðý, yollarýn açýlýp imkânsýzlýklarý imkânlarýn takip ed
inancýyla, hep azimli ve kararlýdýrlar.
Bu itibarladýr ki onlar; en ümit kýrýcý hâdiseler, en karanlýk þartlar içinde dahi, bedb
karamsarlýða düþmez; geçilmez gibi görünen engelleri þimþek hýzýyla aþar ve soluk soluða hedef
koþarlar.
Çevrelerinde olup biten þeylere karþý daima tetikde ve alabildiðine hassastýrlar. Hele bu þ
onlarýn düþünce dünyalarý ile alâkalý ise... Ýçinde yaþadýklarý toplumla öylesine kaynaþm
bütünleþmiþlerdir ki; yolunu þaþýran bir fert, istikameti bozulan bir aile, cemiyeti ayakta
umdelerden birinin hýrpalanmasý onlarý günlerce inletir ve uykusuz býrakýr...
Umursamazlýk, onlarýn en nefret etdiði þeydir. Toplumun her kesimine ait dert ve sýkýnt
sinelerine saplanmýþ bir hançer gibi hisseder ve iki büklüm olurlar. Yüreklerinin ýzdýrapla çar
beyin sancýsýyla þakaklarýnýn zonk zonk zonkladýðý nice geceler vardýr ki, yýðýnlar
bulunmalarýna raðmen, onlar yine yapayalnýzdýrlar.
Onlarýn dünyasýnda geceler hep hasretle gelir ve bir ömür kadar da uzar gider. Ne var ki, bu
sadece onlar duyar ve onlar yaþarlar.
Þebi yeldâyý müneccimle muvakkýt ne bilir,
Mübtelâyý gama sor ki geceler kaç saat?”
(Bâkî)
Ýnsan herhangi bir ideale, inandýðý ölçüde gönül verir ve alâkadar olur. Alâkadarlýðý nisbetin
yer yer sevinç, zaman zaman da ýzdýrap duyar. Bu ölçüye göre, baðlý bulunduðu da’vâ uðrunda büt
gün ve haftasýný, ay ve senesini hatta, senelerini verenler olabileceði gibi, onu varlýðýnýn gayes
dünya ve ukbâsýný fedâ edenler de vardýr. Öyleleri vardýr ki, saçlarý adedince baþlarý bulunsa, d
uðrunda hergün birini isteseler, tereddüt etmeden verir; verir de minnet bile eylemez... Ýnsanlýðýn
tablosu, bu hususta o kadar hýzlý ve o denli ileri idi ki, Yüce Yaratýcý, hem senâ hem de
makamýnda O’na þöyle diyordu “Demek bu söze inanmýyorlar diye onlarýn peþine düþüp kendini
edeceksin!” (kk)
Ve bu eþsiz fýtratýn arkasýnda, daha bir sürü baþyüce, bütün hayatlarý boyunca hep ýz
düþünmüþ, ýzdýrap soluklamýþ, ýzdýrapla eðilmiþ, ýzdýrapla doðrulmuþlardýr. Bir bakýma o
çektikleri, büyüklükleriyle mebsûten mütenâsib (doðru orantýlý) olmuþ; çektikçe yükselmiþ, yükse
çekmiþ ve her türlü kötülüklerden arýnarak birer semavî bilinmez haline gelmiþlerdir. Evet,
yolunda, millet yolunda çekilen sýkýntýlar kadar insaný günahlardan arýndýran, ulvîleþtiren ikin
þey daha yok gibidir. “Günahlar içinde öyle günahlar vardýr ki; namaz, oruç gibi ibadetler deðil de,
yolundaki sýkýntý ve maiþet derdi onlara kefaret olur.”(h.) Ya içinde yaþadýðýmýz toplumu kur
gayreti ve bu uðurda çekilen sýkýntýlar..!
Bugün bizim, þunabuna deðil; (Benim milletimin maddîmanevî mutluluðu için cehen
alevleri içinde yanmaya râzýyým) diyenlere... Þahsî menfaat ve bencillikleri bir tarafa iterek Ha
millet yolunda fani olanlara... Toplumun ýzdýraplarýyla kývrým kývrým kývranýp, hep
kovalayanlara... Elinde ilim meþ’alesi, her yerde bir çýrað tutuþturup cehalet ve görgüsüzlü
mücâdele edenlere.. üstün bir inanç ve azimle, dökülüp yolda kalanlarýn imdadýna koþanlara..
kaldýklarý zorluklar karþýsýnda isyan etmeden, ümitsizliðe düþmeden bir küheylan gibi yoluna d
edenlere.. yaþama arzusunu unutarak yaþatma zevkiyle þahlanan babayiðitlere ihtiyacýmýz var..!
Zirvedeki Iþýðýn Gölgesinde
Ýpekten kanaviçeleþmiþ satýrlarýyla önümüze serilmiþ ve her sayfasý ayrý bir güzellik m
olan þu tabiat kitabýný, acaba doya doya ve þuurla mütalâa edebiliyor muyuz? Güneþin kollarý ara
her mevsim ayrý bir güzellik ve görkemle nazarýmýza arzedilen bu pýrýl pýrýl ve muhteþem
herzaman baþvurulacak ve dikkatle tetkik edilecek bir huzur ve enerji kaynaðýdýr.
Zirvedeki ýþýðýn gölgesinde ve sinelerimizde tutuþturduðumuz çýraðla, bu kitabý iyi o
içimizi aydýnlatabiliyor, ruhumuzla varlýða erip, inançla kanatlanabiliyorsak, bedbinlik ve karams
düþmeyecek; kendimizi hiçbir zaman yalnýz hissetmeyecek ve her lahza, duyacaðýmýz ayrý bir zev
bir lezzetle, gönüllerimiz mutluluklarla dolup taþacak ve dudaklarýmýz saadet türküleri mýrýldanac
Durgun sular yosun tutar.. iþlemeyen uzuvlar kireç baðlar.. çaðlayanlar hep tertemiz ve
pýrýldýrlar. Bütün bir hayat boyu durup dinlenmeden mekiðini, kalbi ve kafasý arasýnda h
ettirenler, birgün ruhlarýný çok güzel þeylerle çimlendirdiklerine þâhit olacak ve talihlerine teb
edeceklerdir. Zira, ancak sürülen topraklar tohuma döl yataðý olabilir ve bakýlan bað ve bahçeler
verir.
Bað ve bahçelerimizi saran ýsýrganlar, ihmâllerimizin ifadesi olduðu gibi, ruhlarýmýzý
þirretlikler de bizim gaflet ve umursamazlýðýmýzýn ürünleridirler. Aktif ve uyanýk ruhlar, güzel
ve düþüncelerle, gönüllerinde kurduklarý cennetler sâyesinde, eþyâ ve hadiselere bir baþka
varlýkla bir baþka türlü kaynaþýr ve bütünleþirler. Her varlýk, Kudret kalemiyle yazýlmýþ bir kelim
cümle olduðuna göre, niye kaynaþýp bütünleþmeyecekler ki..!
Her canlýnýn bir geliþme ve deðiþip güzelleþme yeri olan bu dünyada, eþyaya ruh gö
bakýlabilse, her tarafta Kudret Mucizelerinin parýldadýðý görülecektir: Aðaçlar; damarlarýnda
suyunun akýp durduðu muhteþem, sevimli birer canlý; dal ve yapraklar, kollarýný açmýþ yalvaran
âbid; toprak her lahza ayrý bir diriliþ heyecanýyla fýkýrdayýp duran harikalar meþheri.. ve her t
hava ile, su ile, güneþ ile bütünleþen yemyeþil yapraklar ve onlardan fýþkýran hayat.. derken, her
renkler, çiçekler ve tatlý meyvelere doðru sel gibi akmasý...
Evet, insan, ruhuyla gözleri arasýndaki perdeyi kaldýrýp idrâkine mâni týkanýklýklarý aç
renkler, kokular ve baþ döndürücü desenleriyle her yanýmýzý saran tabiat kitabýnýn güzellikleri,
rûhuna aksedecek ve onu nefsânilik zindanlarýndan kurtararak cennet koridorlarýnda dolaþtýrac
Böyleleri, gözlerinin gördüðü, fikirlerinin ulaþabildiði heryeri, en lezzetli meyveler, en çarpýcý m
ve levhalarla donatýlmýþ bulacak; kalb, ruh, göz ve kulaklarýyla da bu manzara ve levhâlardan is
edip kendilerinden geçeceklerdir.
Bizlerde, zevk alma ve istifade etme duygularýný vareden Kudret, çevremizi de cennet bahçe
çevirmiþtir. Bu münâsebeti kavramanýn insan gönlünde meydana getireceði vâridât ne muhteþem
hâdiseyle gönüllerimizi aydýnlýða boðan Gizli Zât ne mübeccel ve ne lütûfkârdýr..!
Herbiri ayrý bir güzellik kuþaðýnda tecelli eden bunca oluþ, dünden bugüne hep olup durdu am
dün bugün, ne de bugün yarýndýr. Hergün, ayrý bir aydýnlýk ve ayrý nimetlerle gelmekte; ge
ýþýktan parmaklarla O’na iþaret edip geçmektedirler. Bütün bu gelip geçmelerde, herþey gibi insa
da deðiþip baþkalaþmakta ve ayrý bir ruh, ayrý bir karakter kazanmaktadýr. Yerinde durup kaldýðý
baþkalaþmadýðýný sananlar ise, içte ve dýþtaki bu kadar deðiþmeleri sezemeyen kör ve saðýr ruh
Duygu ve düþünceleriyle kendilerini tabiatýn güzellikleri içinde hisseden talihliler ise, bu gürül
ýrmaðýn içine dalacak, onunla kaynaþýp bütünleþecek ve soluk soluða varýp ummana ulaþacaklard
Katre iken derya, zerre iken güneþ ve hiçliði içinde herþey olan bu babayiðitler, hiçbir zaman y
kalmayacak, kendini garib hissetmeyecek; kalbinin bütün kapýlarýný Yaratýcýsýna açýp O
münasebete geçecek, O’na dert yanýp O’nunla hasbihâl edecek; en gizli arzularýný, en derin acýl
en içten dileklerini O’na açacak ve O’na sýðýnacak.. dilini kullanmasa bile, duygu ve düþünce
dertlerini O’na fýsýldayacaktýr. Ýçinde O’nunla dertleþdikçe, daha baþka içlere, içler ötesi içlere
çýrpýp yükselecek, nihayet, gözlerin görmediði ve göremeyeceði, kulaklarýn iþitmediði ve iþiteme
ve kalblerin kavrayamadýðý ve kavrayamayacaðý göz kamaþtýrýcý iklimlere ulaþacakdýr.
Kendini keþfedebilmiþ böyle bir Hakk erinin iç dünyasý, yýldýzlarla yaldýzlý, semâ kadar par
derin, mekânlar kadar geniþ, cennetler kadar da iç açýcý ve rengârenktir. Gökyüzündeki kandille
onun sinesinde de meþ’aleler ýþýldamaktadýr. Bu meþ’aleler sayesinde o, bütün eþyâ ve had
aydýnlanmýþ olarak görür ve her türlü týkanýklýklardan kurtulur.
Her hakikat önce, kendine has soyluluk ve yücelikle bir kývýlcým gibi insanýn gönlünde b
sonra da bir aydýnlýk tufaný olarak her yaný sarar. Bu pýrýl pýrýl iklimde kitleler, sonsuza giden y
bulur, mesafelerin sýrrýný kavrar, þaþkýnlýk ve tedirginlikten kurtulurlar.
Ruh dünyalarýnda aydýnlýða ermiþ, varlýkla bütünleþmiþ bahtiyar nesillerin, eþya ve hâdi
yeni bir bakýþ kazandýracak olan bu ilâhî ýþýðý, dünyanýn dörtbir bucaðýna götürmeleri dileðiyle!
Mücadele Ruhu
Her türlü muvaffâkiyetin ilk þartý îman ve mücadele gücüdür. Gönlünü inançla donatýp, dim
yüksek düþüncelerin meþcereliði hâline getiren kimseler, hayatýn her dönemecinde ayrý bir huzur
bir hazza ererek kendilerini âdeta cennet bahçelerinde hissederler. Bu îman ve mücâdele güc
mahrum gönüller ise, en küçük zorluklar karþýsýnda sarsýlýp ümitsizliðe düþmeye, cesaretlerini
devre dýþý kalmaya mahkûmdurlar.
Hayat bir bakýma, baþtanbaþa çalýþma, gayret ve mücâdele demektir. Çalýþmak için güce,
için ümide ve kavga için de maddîmanevî hazýrlýklý olmaya ihtiyaç vardýr. Bu ihtiyacý h
katmadan, hayatýn çok çetin ve zikzaklý labirentlerinden geçmeye kalkanlar, ya dökülür yollarda k
veya bir gölge gibi hep baþkalarýný takip eder dururlar. Her iki halde de zelîl, derbeder ve tutarsýzd
Arasýra yalancý bir saâdet elde edip onunla aydýnlýða ermiþ görünseler bile, hemen her zaman zi
sefâlet içindedirler.
Böyleleri saray ve mâlikânelere, deste deste para ve külçe külçe altýnlara sahip olsalar dah
sefil, yine dilencidirler. Altýn ve gümüþ, özüyle bütünleþmiþ yüksek ruhlar için iyi birer hizmetkâr
kendini idrak edememiþ talihsizler için çok kötü ve zararlý birer efendi sayýlýrlar.
Ýnsanlar, ekseriyet îtibariyle, kolay ve rahatlýkla elde edilebilen zevklerin kucaðýna atýlm
gayret ve samîmiyet isteyen, meþakkat ve zorluklarla kazanýlan büyük ve sürekli nimetlerden kend
mahrum etmektedirler. Bu öldürücü düþünce ile, gününü gün etmek isteyen nice kimseler vard
hayatlarýný hep iniþ aþaðý yaþamak ister; bir kerecik olsun herhangi bir zorlukla karþýlaþmayý kat
arzu etmezler. Ýnanç ve idealden mahrum, hasbilik ve diðergamlýk bilmeyen bu karanlýk ve fersiz r
çalýþmayý sevmez, sýkýntýya gelmez, zamaný deðerlendirmesini bilmez “mennü selvâ”1 bekle
gözleri hep hârikalar kuþaðýnda.. ümitleri sýð, irâdeleri meflûçdur. Yüreksiz, günübirlik
menfaatlerine düþkün olduklarýndan, bütün bir hayat boyu baþkalarýnýn dümen suyuna göre hareke
ve onlarýn dublesi olarak yaþarlar. Bu îtibarla da durmadan yer deðiþtirir, kalýpdan kalýba girerler.
Ne var ki, bu hercaîlikle öz ve benliklerini koruyup kendileri olarak kalamayacaklarý gibi, m
saâdet ve mutluluklarýný da koruyamayacaklardýr. Kendi içinden beslenemeyen bir göl gibi, yavaþ
çekilecek, kuruyacak ve yok olacaklardýr.
Aslýnda, özü koruma istikâmetinde gösterilen her gayret, hem yüksek bir zevk, hem de g
mutluluðun teminatý olmasý îtibariyle mukaddes bir hamledir. Ancak, bu zevki idrâk edebilmek i
yine, ruh köküne baðlýlýða, mâzî esintili ilhamlara, inanç ve fazilete ihtiyaç vardýr. Düþünce düny
bu esaslar üzerine oturtamamýþ kimselerin, bu yüksek zevki duymalarýna imkân yoktur.
Bizce, günümüzde mühimlerden mühim bir mes’ele varsa o da; her düþünceye yahþi çeken id
nesillere; inanç, fazilet, sabýr, çalýþma aþký, mâzi hayranlýðý ve geleceði hallac etme iþ
aþýlayarak onlarý yeniden inþâ etmektir. Bu düþünce platformunda gösterilen her gayret, hem b
hem de yarýnlarý âbâd edecek ve gelecek nesiller arasýnda bir “yâdý cemîl” olarak kalýp gidecekd
Tarlaya tohum saçmadan toprakdan birþeyler beklemek abes olduðu gibi; genç kuþaklarýn insa
yükseltilmesi istikâmetinde, bazý fedâkârlýklara katlanmadan gidip hedefe ulaþmaya da imkân y
Ýnsan, almadan önce vermesini bilmelidir ki, alma mevsiminde de kat kat alabilsin...
Bir bahçývan, þâyet bahçesine deðer veriyorsa, topraðýnýn en küçük parçasýný dahi ihmal etm
onu iþler, hallac eder; meyveli aðaçlardan bitkilere, onlardan da güller, çiçekler ve süs aðaçlarýna
bir sürü þey diker. Sonra da onlarý, su ile, gübre ile besler.. yer yer çapa yapýp yabanî otlarý kopa
topraðýn hava, güneþ ve deðiþik boydaki esintilerle temasýný temin eder ki; bütün bunlar,
sevgisiyle pratiðin bütünleþmesi mânâsýna gelir.
Þimdi acaba sizler de, bu bahçývan gibi, hayatýnýz ve nesillerin hayatýna müdâhale edip onu
erozyonlardan koruyabiliyor musunuz? Her tarafdan hücum eden zararlýlara karþý göðsünüzü siper
onu müdâfaa edebiliyor musunuz? Ve bu uðurdaki gayretlerinizde fevkalâde bir inanç ve a
iradenizin hakkýný verebiliyor musunuz?
Evet, isteseniz sizler de, hayatýnýzý yeni baþtan inþâ edip, ona deðiþik buutlar kazand
baþkalaþabilir; eþya ve hadiselere bir baþka zâviyeden bakýp bir baþka þekilde müdâhale edebilir.
irâdeli, daha derli toplu olabilirsiniz. Olabilirsiniz ama; bütün bu (olma)larýn birtek yolu vardýr,
Hakk’ýn lütuflarýný irâdenizin çehresinde tecellî ettirebilmekdir.
Evet, içinde yaþadýðýnýz dünyayý kendi þartlarýyla idrâk edebiliyor, ümit ve irâde bala
Kudreti Sonsuz’a göre ayarlayýp rûhunuzdaki dinamizmle varolduðunuzu gösterebiliyorsanýz, vý
size herþey.. seller, fýrtýnalar, zelzeleler... Böyle bir durumda sizi ne kýlýçlar yaralayabilir, n
gülleleri sarsabilir, ne de ateþler yakabilir... Mevsimler peþipeþine gelir geçer; renkler ve þekiller de
bahar ve yazlarý, sonbaharlar, kýþlar tâkip eder durur; sizler, inanç, ümit ve mücâdele ru
oluþturduðu zebercetden ikliminizle hep pýrýl pýrýl ve yepyeni kalýrsýnýz.
Gençlik Ruhu
Toplumlar gençlik ruhuyla canlýlýklarýný korur, onunla geliþir ve onunla ihtiþama ulaþýrl
ruhu kaybedince de, kýlcallarý kesilmiþ çiçekler gibi pörsür, dökülür ve ayaklar altýnda kalýrlar.
Delikanlýlýk çaðýnda ve mektep sýralarýnda iken hemen her genç, millete hizmet aþký ve
sevgisi gibi duygularla sýk sýk gerilir, toplumun yaralarýný sarmaktan bu ülke ve bu ülke ins
yükseltmekten dem vurur; hissizliðe ve hareketsizliðe ateþler püskürür durur...
Ne var ki, böyle yüksek duygularla þahlanan bu gençlerin pek çoðu, bir makam kapý
memuriyete geçdikten sonra, içlerindeki bu kývýlcýmlar yavaþ yavaþ sönmeye yüz tutar, ruhlarýn
külleþme, gönüllerinde de bir çölleþme baþgösterir. Daha sonra ise, tamamen cismanî ve bedenî ha
tesirinde kalan böyle bir genç, o güne kadar gönülden baðlý bulunup toz kondurmadýðý y
ideâllerinden uzaklaþa uzaklaþa tamamen sefil duygularýn, pes menfaatlerin zebûnu haline gelir. B
de o acayip ve öldürücü turnikeye girdi mi, gayri semâvî bir inâyet olmazsa, geriye dönmesi bütün
imkânsýzlaþýr ve bir zamanlar ateþ püskürüp durduðu þeylerin azâd kabul etmez kölesi olur çýk
kadar esirleþir ki; vazife ve mesûliyetleriyle alâkalý bir kýsým hususlarda, vicdânýnýn ihtarlarýnda
rahatsýz olmaya baþlar.
Bundan böyle o, bütün düþünce kâbiliyetlerini elde etdiði mevkii muhafaza ve âmirl
teveccühünü kazanma gibi çok defa insan rûhunu alçaltan pes þeylerde kullanýr ve bütün bütün sef
Bir de elde etdiði makam itibariyle yükselme istidâdý gösteriyorsa, artýk baþka þeyleri görüp göze
imkânsýzlaþýr ve biricik totemi olan makâmýný kaybetmemek için, her türlü zillete katlanýr. Ýcâ
vicdânýna ters, îmânýna muhalif iþlere girer; fayda umduðu herkes karþýsýnda iki büklüm olur; d
dediðine bugün kara demeye baþlar; birgün önce göklere çýkardýðý kimseleri, ertesi gün rahatlýkla
dibine batýrabilir.
Ve hele, onun baþkalarýna, baþkalarýnýn da ona riyâ ve tabasbuslarý, zaten yaralanmýþ rûhu
hýrpalanmýþ irâdesini öylesine sarsar ve darbeler ki; bundan böyle onun hayýr ve fazilet adýna
yapmasý mümkün deðildir. Ne acýdýr ki o, dumura uðrayan hissiyatý, körelen zekâsý, baðlanan bas
raðmen, hâlâ kendini en iyi düþünen, en isabetli kararlar veren, en faydalý iþler yapan biri gibi g
marazî ruh haleti içindedir!
Bu duruma düþmüþ herhangi bir kimseye hatalarýný hatýrlatmak, ya da ikazda bulunmak ol
zordur. Böyle hodbin ruhlar, hata ve yanlýþlarýný gösteren hemen herkese karþý gizli bir kin ve
duyduklarýndan ve en büyük yanlýþlarýna dahi sevap urbalarý giydirerek kendilerini haklý gö
alýþtýklarýndan kimseden nasihat almak istemezler.
Evet, her insanda bir kýsým zaaflar vardýr ve bu zaaflarýn belli iklim, belli atmosfer, belli þ
altýnda hortlayýp ortaya çýkmasý da bir bakýma tabiidir.
Ancak, daha önceden bazý þeyler yapýlarak, ruhun bu zaaflar girdabýnda boðulup gitm
önlemek de her zaman mümkündür.
Öyle zannediyorum ki, her gençte, saðlam bir inanç düþüncesi, yüksek bir diðergamlýk
sönmez bir millet ve vatan sevgisi uyarýlabildiði.. sabahakþam mukaddes mefkûremiz etrafýnda
peymanlarla bir araya gelinebildiði.. serâzât gönüllerin hayattan kâm alma arzularýna karþý tahþ
yapýlýp, izzet ve þeref gibi deðerler üzerinde durulduðu ve mukaddes düþüncelerimiz açýsýndan ü
millete hizmet sayýlmayan her iþ ve meþgalenin bir abes ve bu türlü abeslerle meþgul olmanýn da, z
nimetine karþý affedilmez bir nankörlük olduðu kanaati, onlarýn kafa ve gönüllerine yerleþti
ölçüde, kalbî, ruhî daðýnýklýða düþmeyecek ve özlerini koruyacaklardýr.
Aksine, makam sevgisi, þöhret hissi, hayat endiþesi ve tama’ duygusu gibi insanýn iç düny
karartan hastalýklarla, her gün ümit semamýzdaki yýldýzlarýn kayýp kayýp gittiðini görecek
burkuntularýyla iki büklüm olacaðýz.
Öze Dönmek
Öze dönmek, þahsýn kendi karakter, kendi kültür ve kendi ruh köküne dönmesi demektir.
ancak, fert ve toplumun kendi düþünce ve iradesiyle varolmasý, kendi ayaklarý üzerinde yürümesi,
elleriyle iþlemesi, kendi temel kültür malzemesiyle beslenip geliþmesi, millî þahsiyetini hýrpala
taklitlerden sakýnmasý; örfâdet ve millî hususiyetler gibi asýrlardan beri kaynaya kaynaya benlið
bütünleþmiþ þeylerin, fevkalâde hassâsiyetle korunup kollanmasýyla mümkün olabilecektir.
Öze dönme, ýrkî bir tavýr, kan baðýyla hareket etme, ya da dýþ dünyaya karþý bütün
fermuarýný çekip kendi modeli içinde sýkýþýp kalma mânâsýnda anlaþýlmamalýdýr. O ne zam
diþleri arasýnda aþýnýp giden ve maddîmanevî hiç bir deðer ifade etmeyen þeylere gönül kaptýrm
ne de temelde bize ait olmadýðý halde sonradan içimize sokulmuþ yabancý deðerlere, bâtýl inançlar
ve zihnî tekâmülümüzü engelleyen eskimiþ þeylere baðlýlýktýr. Öze dönme, dünü bugünle, bugü
yarýnla bir arada görme ve asýrlarýn birikimi kültür menþuruyla, ayýklanacaklarý çýkarýp atma,
kalanlara da sýmsýký sahip çýkma demektir.
Bu mânâda öze dönüþ, milletçe varlýk ve bekâmýzýn önemli bir þartý olduðu gibi, ya
deðerlerin hücumundan kurtulma ve zaman zaman millî ruh þâhikalarýný bir duman gibi saran ya
düþünce ve asimilasyonlardan da zarar görmemenin tek yoludur. Öze dönme hamlesinde muvaffa
toplumlar, ayný zamanda, yitirdikleri tabiatlarýný da kazanmaya, kendileri gibi düþünmeye, kendile
konuþup kendileri gibi soluklamaya muvaffak olurlar.
Ne acýdýr ki, yýllar yýlý bu ülkede, kendinden kaçan bir kýsým müstaðribler, hep baþkala
nefeslerini solukladý, hep sun’î teneffüsle yaþadý; bir kere olsun kendileri olarak tabii tene
bulunamadý ve tabiilikteki derin zevki duyamadýlar. Dolayýsýyla da, halkla kendileri arasýnda
ideâller köprüsü kurulamadý; bu ideallere varýþ yollarý belirlenemedi; yýðýnlarýn donmuþ, hare
ruhlarýna onlarý canlandýracak îman, þuur ve heyecan aþýlanamadý. Böylece aydýn(!) bir tarafta
yýðýnlarý diðer tarafta, herkes kendi anlayýþ ve düþüncesi veya kendi hezeyan ve isyanlarýyla çü
gitti. Bunun neticesi olarak da, kalp, ruh, his ve düþünce dünyamýzda kendimizi ko
kollayamadýðýmýz gibi, kendilerini taklit çizgisinde bulunduðumuz milletlerden de hiç m
yararlanamadýk.
Evet belki, benliðimizin sýnýrlarýný belirleyebilmek, özümüze ait hususiyetleri eksiksiz
koyabilmek için belli bir ölçüde, baþkalarýný bilmeye de ihtiyaç vardý ama; keþke bunu parado
girmeden ve özümüzü hýrpalatmadan yapabilseydik.
Kaybettiðimiz din, dil, tarih þuurunun, bir ölçüde hasýmlarýmýzýn dinî düþünce, felse
tarihlerini bilmekle alâkalý olduðunu kabul ediyoruz; ama, rica ederim; bilip deðerlendirm
þuursuzca taklitlerle ne münâsebeti var..?
Bizde öteden beri alafranga bir zümre, herhangi bir kritiðe tâbi tutmadan herþeyiyle batýyý
ederken, diðer tarafta ayrý bir grup, hep onu suçlamayý deneyip durmuþtur. Aslýnda her iki züm
peþin hükümlülük içindeydi ve hata ediyordu. Batý, ne öyle taklit edilmeli ne de böyle yerin
batýrýlmalýydý. O alýnacak yanlarýyla alýnmalý, atýlacak taraflarýyla da atýlmalýydý. Gel gör ki
ne taklit edilebildi, ne de eracifine karþý sýnýrlar çizilip kapýlarýn kapalý tutulmasý gerektiði no
hassasiyet gösterilebildi.
Bugüne kadar kayýtsýz þartsýz batýya hayranlýk duyanlar olsun, onu hakikî mânâsýyla
edebilselerdi, kimbilir belki de belli bir seviyede batýlý olabilirlerdi..! Ama, ne onlar, ne biz, ne de
bulunduðumuz þu garibler dünyasý basitlerden basit bu mes’eleyi hiçbir zaman kavrayamadýk, b
dolayý da hasýmlarýmýz tarafýndan tekrar tekrar nakavt edildik.
Hiç olmazsa þu anda olsun, milletin kendine dönmesini hazýrlama mevkiinde bulunanlar,
havadan, sudan daha çok ihtiyaç duyduðu dinini, dilini destekleyip tarih þuuruyla gönlünü
edebilselerdi!
Kendi usûl ve prensiplerine göre öðretilip hayata mal edilmeyen ilim, aydýnlatýcý, yol gö
olamayacaðý gibi ayný tâlihsizliðe uðramýþ din ve dinî kültür de kendinden beklenen
veremeyecektir. Dinin, fonksiyonunu tam edâ edebilmesi, düþünce ile arasýndaki mânilerin o
kaldýrýlmasýna ve pratiðe giden yollardaki týkanýklýklarýn açýlmasýna ihtiyaç vardýr. Bu yapýlm
takdirde, zihin ruhla bütünleþemeyecek, kalp ve kafa arasýnda diyalog kurulamayacak, dolayýsiyle
fonksiyonunu tam olarak eda edemeyecek, bir kýsým zavallýlar da bunu dinin yetersizliðine verecek
Dil de, târihî tekâmülü içindeki aðýrlýðýyla ele alýnýp güçlendirilmeli ve dünya dilleri ara
iþtiyakla yazýlýp okunan bir lisan haline getirilmelidir. Dil, insanýn þahsiyetini temsil eden ö
unsurlardan biridir. Ondaki kusur ve eksiklik, kültür hayatýný felce uðratýr ve bir ölçüde toplum
bedevîleþtirir.
Bir milletin dili, o milletin kültürüne bekçilik yapacak kadar geliþmiþ ve güçlü deðilse, o m
baþka kültürlerin iþgâline uðramasý ve zamanla da bütün özünü yitirmesi kaçýnýlmaz olur. Diyel
insanýmýza ilimirfan daðýtma mevkiinde bulunanlarýn büyük bir kýsmý, Ýngilizceye
olduklarýndan daha çok daðarcýklarýnda, o dilde yazýlmýþ eserlerden süzülüp gelen düþü
bulunacaktýr. Bu da onlarý, Ýngiliz ve Amerikalýlar gibi duyuþ, düþünüþ ve anlayýþa sevk ed
dolayýsýyla da halkla münevver arasýnda aþýlmasý imkânsýz uçurumlar meydana gelecek ve z
yýðýnlar (eskiyeni) derken þaþýrýp ortada kalacaklardýr.
Tarih þuuru, geçmiþle geleceði baðlayan bir köprü mesâbesindedir. Bu köprüyü kurup koruyam
milletlerin, öbür sahilde gidip nereye aborde olacaklarýný kestirmek oldukça zordur.
Bugüne kadar tarih þuurunu koruyamayan hiçbir milletin pâyidar olduðunu duymadýðýmýz
baþkalarýna ait levsiyyatý tekrar tekrar besteleyip duran müstaðriplerin payidar olacaklarýna da i
veremiyoruz.
Onun içindir ki topyekün millet; bir kýta sahanlýðý prensibiyle millî ruh ve sahillerini; semâ
kimseye ihlal ettirmeme düþüncesiyle millî mefkûre atmosferini içimize sýzma istidâdýnda olan he
yabancý anlayýþa parola sorma idrâk ve basiretiyle de, millî kültür haremini koruyup kollamalý ve þ
ne olursa olsun, göz ve gönüllerimiz mutlaka kendi ülkemiz üzerinde bulunmalý; bütün bunlarla be
bugünün nesilleri, hem “dün” hem de “yarýn” olmasýný bilmeli ve bu anlayýþla geleceði,
kaneviçesine göre bir dantela zerâfet ve inceliði içinde iþlemelidir ki, bugüne kadar milletçe
kaldýðýmýz içtimâî erozyonlara bir daha düþülmesin; kaybedilen þeyleri telâfiye çalýþýrken
kayýplara sebebiyet verilecek fâsit dairelere girilmesin ve varolma kavgasýnýn verildiði ayný no
çeþitli dejenerasyonlarla ölüme dâvetiye çýkarýlmýþ olmasýn...!
Fütüvvet Ruhu
Fütüvvet derken; tepeden týrnaða, alabildiðine genç, dinç, gözüpek ve inançla gerilmiþ yi
hatýrlarýz: Aliler, Hamzalar, Alparslanlar, Fatihler ve Ulubatlý Hasanlar gibi yiðitleri... Fütüvvet,
seyri içinde nasýl anlaþýlýrsa anlaþýlsýn, o, has mânâsýyla, Allah’dan baþka ilâh tanýmamanýn
duygu, dînî düþünce ve dînî hayat için her türlü fedakârlýða katlanmanýn; batýl inanç, batýl anlay
batýl davranýþlara karþý baþ kaldýrmanýn; her yerde ve her zaman Hakk’la sýmsýký irtibatda bu
hep O’nu haykýrmanýn ünvaný olagelmiþtir.
Ýradesiyle þahlanýp nefsanî arzularýný gemleyebilen, hergün birkaç defa kendi kendini h
çekerek davranýþlarýný kontrol altýna alabilen, silkinip gönül dünyasýnda dirilerek gerç
varolduðunu gösterebilen ve ruhunu en ulvî hislerle coþturup fizik ötesi âlemlerde gezdiren fü
ruhunun temsilcisi bu yüksek ruhlar, içinde yaþadýklarý toplumun kýlcallarýnda cereyan eden en
kan gibidirler. Bu hayat üsaresine sahip toplumlar bahtiyar sayýlýr, bunu kaybedenlerse, damarlarý k
kan kaybeden bir insan gibi yavaþ yavaþ hayatiyetini yitirir ve ölür giderler.
Fütüvvet ruhu, bir toplumun varlýk ve bekasýnýn en saðlam teminatýdýr. Bu ruhu temsil
yiðitlerse, onun yüksek burçlarýnda dalgalanan bayraklar, serhad boylarýnda uyumayan gözler v
türlü düþmanca ses ve soluklara karþý hassas kulaklar gibidirler. Görür, duyar, gerilime geçer ve ger
tereddüt etmeden kendilerini en korkunç ölüm girdablarý içine atabilirler.
Bunlarýn dimaðlarýnda, ýzdýrap dalgalarý birbirini kovalamakda, ruhlarýnda ümit ve
esintileri arka arkaya esip durmakta, saatlerin akrep ve yelkovanlarýna baðlý olmayan zama
yaþayýþlarý, bu esintilere göre bölünüp parçalanmakda ve nihayet, gönül mýzrablarýnda duyula
türlü sevinçkeder naðmeleri de yine hep bu esintilerle çevrelerinde yankýlanmaktadýr.
Evet bunlar, ufuklarýnda beliren her þafaðý, temcidler gibi en yüksek yerlerden, en gür sadâlar
eder ve etrafý velveleye verirler; cephelerindeki bir gedik ve tâli bayraklarýnýn hüzünle dalgal
karþýsýnda ise iki büklüm olur inlerler.
Bunlarý ne süper devletlerin güç ve kuvveti, ne de hasým dünyalarýn teknik üstünlüðü kat
korkutup sindiremez. Onlarý endiþelere sevk edip ýzdýrapla kývrandýran yegâne þey, kendi cephel
sarsýlmasý, kendi tabyelerindeki handikaplar ve kendi mevzilerindeki menfi ve hesapsýz davranýþ
Cephe saðlam, tabye mazbut ve yürekler de toplu çarptýkdan sonra, herþeyin üstesinden gelip her zo
yeneceklerine inanýrlar.
Mukaddes düþünceler uðruna en korkunç ateþler içine atýlmaya, en amansýz belâlarý göðüsle
en ifrit düþmanlarla hesaplaþmaya hazýr bu yiðitler, ne pahasýna olursa olsun baþlattýklarý iþ
erdirme ve milletlerine karþý verdikleri sözü yerine getirme kararýndadýrlar. Bu çetinlerden çetin
yürürken de, ne halkýn alâkasýna aldýrýþ eder, ne de her köþe baþýnda yollarýný kesip onlarý tehdi
tehlikelerden çekinirler. Alkýþlarý duymaz; tenkidlere kulak asmaz ve bir ömür boyu durup din
bilmeden, týpký küheylanlar gibi hep yüksek hedeflerine doðru koþarlar.
Nefislerine karþý fevkalâde disiplinli ve sertlerden sert, arkadaþlarýnýn eksik ve kus
karþýsýnda ise alabildiðine müsamahakârdýrlar. Kimseyi tenkid etmez.. tenkidleri umursa
yaptýklarý þeyleri sessiz ve gösteriþsiz yapar.. dostu, düþmaný tahrik edip kýskançlýða sevket
hususunda alabildiðine titiz davranýrlar.
Ýçinde bulunduklarý toplumu aydýnlatýp insanlýða yükseltme uðrunda, onlarla bütünleþir, o
içli dýþlý olur; onlarýn keder ve sevinçlerini paylaþýr ve ruhlarýnýn ilhamlarýný onlarýn sine
boþaltmak için durmadan yollar araþtýrýr ve ýzdýraplarla kývranýrlar.
Hâsýlý; dün, bugün ve yarýnki destanlarýmýzýn kahramanlarý bu yiðitler, verdikleri mücâd
þuuru içinde ve fevkalade sabýrlý, Hýzýr’la arkadaþ olup (âbý hayat) arama idraki içinde ve alabil
azimli, dünyanýn her türlü zinet ve debdebesi karþýsýnda da yol yön deðiþtirmeyecek kadar inan
iradelidirler.
Mutlu Yarýnlar
“Yaþayanlar hep ümitle yaþar
Me’yus olan ruhunu vicdanýný baðlar.”
M.A.
Gözlerimi yummuþ, ümid meþcereliðimde çimlenen yarýnlarda geziyorum. Varlýðýn d
yanýnda duyulup görülen güzelliklerin, evlerimizden çarþýpazara, mektep ve ma’bede, kýþla ve m
oradan da yeniden evlerimize, hatta yatak odalarýmýza, salon ve mutfaklarýmýza gelip aktýðýn
buðu, bir ýþýk halinde her yanýmýzý sardýðýný, ýþýðýn renklerle omuz omuza verip, bir gökk
teþkil ettiðini görüyor, bu semâvî tâkýn altýndan geçmek için durmadan koþuyor ve onu bütün bir
boyu gönlümüzde, gözlerimizde yaþatýyoruz.
Ufkumuzda durup bize hep göz kýrpan, bizi hep arkasýndan koþturan ve dünya büyükler
kurulan tâklarýn bir solukta geçilip gidilmesine bedel, kanat gerip hep baþýmýzýn üstünde dur
semâvî gökkuþaðýna doðru koþarken, ömürlerimizin varlýkla kaynaþýp bütünleþdiðini duyuyor,
içinden geçtiðimiz eþyanýn, sað ve solumuzda bize selâm durup, sonra da akýp geriye doðru gittið
onlarýn yerlerini yenilerinin aldýðýný hayret ve hayranlýkla seyrediyor; bütün bir güzergâh boy
temenna, bu saygý ve bu el sallamalar karþýsýnda zevke uyanan bahtýmýzýn tebessüm
kendimizden geçiyoruz.
Her tarafta öbek öbek aðaçlarýn nazlý salýnmalarý, pýrýl pýrýl ve yemyeþil tepelerin
duruþlarý, koyun, kuzu, keçi ve sýðýr gibi canlýlarýn masum bakýþ ve meleyiþleri, bir yamaç
vadideki köy ve köycüklerin gelin endamýyla bizleri karþýlamalarý bu armoniye ayrý bir renk katt
zevkle müþahede ediyor, “bir bu kadar zevke bir ömür kâfi deðil...” diye mýrýldanýyoruz...
Varlýðýn sinesinden kopup gelen bu ses, bu renk, bu ýþýk ve bu canlýlýk his dünyamýzda bi
seda býrakmasýnýn yanýnda, bir sel, bir dalga gibi akýp giden pek çok hülya ve hatý
kaneviçesinden çýkmýþ bir þiiri de dinler gibi oluruz. Bazan biraz sislidumanlý, biraz rüzgâ
dalgalý olsa bile, ekseriya rûhânî zevkleri coþturan bütün bir tabiat kitabýný.. gökleri; ayý, gün
yýldýzlarýyla, zemini; baðýbahçesi, ovasýobasý, ýrmaklarý ve ormanlarýyla yudum yudum haya
içirir ve dörtbir yandan benliðimizi saran tarif edilmez bir haz esintisine kapýlýr gideriz.
Her mevsim, ayrý bir ölüm uykusundan uyanýyor gibi, gözlerimizi açýp, bazan genç tenli, ça
endâmlý, mor, mavi, pembe, yeþil renklerle yüzyüze gelir, bazan da baþak ve meyve rayihalarýyl
tatlý yaz rüzgârlarýyla selâmlaþýr, renk ve kokularýn tepeden týrnaða iliklerimize sindiðini duyarýz
Gönüllere güzellik duygusunu aþýlayýp geçen bu sermedî manzaralar sayesinde ruhla
hazandan baþka birþey esmeyen ve hep iç dünyalarýnda kurduklarý fenanýn, kötünün rüyal
kahrolup giden bir kýsým bedbinlerde bile, ebedlere kadar devam edeceklermiþ gibi bir fe
çaðlamaya baþlar.. ya inançlý ruhlarýmýzda..!
Zaman, masmavi dakikalar içinde akýp giderken, ruhlarýmýza hayatýn musikisini duyurma
týpký mýzrablar gibi inip kalkar; yaprak hýþýrtýlarý, ýrmak çaðýltýlarý, kuþ cývýltýlarý ve
çýðlýklarýyle her yana neþe olup yaðan renkli sabahlarýn ýþýkla açýlýp kapanan gözler gibi
sevgiyle çarpan yürekler gibi heyecanlý grublarýn; insanlarý sýrlý ve sihirli zaman tünell
dolaþtýran, tabiatýn en romantik vâdilerinde gezdiren, gecelerin deðiþik perdeden birer naðme olup
týn!” týnladýðýný duyarýz gönül dünyalarýmýzda.
Bu inanç ve ümid ufkunda müþahede etdiðimiz her manzara, duyduðumuz her ses, kara
kapanmýþ ruhlarýmýzda, içiçe girmiþ perdeleri, üstüste asýlmýþ peçeleri kaldýrýr gibi, ötelerin ke
mahsus alabildiðine aydýnlýk, alabildiðine, yumuþak, vicdanlar kadar duru, rûhî hazlar kadar z
sükûnet tüten aylarý, günleri, saatleri, dakikalarý olmayan vadilerinde gezdirir bizleri...
Gönüllerde esen bu tatlý sessizlik, sanki daha evvel ruhlarýmýzda sezip duyduðumuz ve bir te
arkasýndan hep seyredegeldiðimiz, yarý “gayb” yarý “hâzýr” büyüleyici hülyâ âlemlerinin içine
bütün duygu ve düþüncelerimizi.
Artýk bütünüyle ruhun bir temaþâ zevkine erdiði bu noktada diller susar, gözler kapanýr, ku
duyduklarýný duymaz olur. Ve herþey kalbin diliyle konuþmaya baþlar. Duygular, düþünceler,
buðularý halinde insanýn her yanýný sarar; inanca, ümide, iyilik ve güzellikle uyanan ruh, b
döndürücü ve göz kamaþtýrýcý meþherler karþýsýnda kendini cennet bahçelerinde tenezzühe çý
gibi hisseder ve mest olur.
Mutlu Nesiller
“Gözlerimi yummuþ
ümit meþcereliðimde çimlenen
yarýnki nesilleri seyrediyorum!”
Yarýnlarýn iyilik ve güzellik dünyasýnda herþeyi cennet ehlinin temiz simalarý gibi imren
onlarýn derin bakýþlarý kadar ifadeli ve tenlerinin kokularý kadar bayýltýcý buluyor, dörtbir y
taþýp gelen bu binbir râyiha ile taþ gibi kalblerin dahi yumuþayýp eridiðini hissediyoruz.
Evet, geleceðin zihni aydýn, ruhu aydýn insanýnýn elinde bütün varlýk bir gül goncasý
açýldýkça açýlacak ve bu aydýnlýk iklimin talihli insanlarý, kâinatlarý keþfetme yolunda, y
himmetli fatihler gibi zaferden zafere koþacak, nihayet bütün eþyanýn insana musahhar olduðu sý
kavrayarak, önünde sýra sýra dizilmiþ zafer tâklarýnýn altýndan geçip duygu ve düþünce sanc
Hakk’ýn hoþnutluðu burcuna dikerek, kendini idrak içinde iki büklüm olacaktýr. Yani acizliðindeki
fakirliðindeki servet ve zenginliði görerek þükür ve þevkle kanatlanýp fethedilecek baþka dü
arayacak ve gözleri öbür âleme uyanacaðý âna kadar da rüyalar gibi tatlý bu þirin dünyasýna yen
buudlar kazandýrmak için çýrpýnýp duracaktýr.
O günlere yetiþebilirsek, bizim gibi dili baðlý, gönlü buruk, hisleri meflûç, çeþitli mahrum
içinde duygu ve düþünce dünyasýný geliþtirme fýrsatýný bulamamýþ olanlar dahi neþeyle c
dâhiyane sözler etmeye baþlayacak ve bir zamanlar sinelerinde saklý bulunan emellerin, hasret ve
arasý gelipgiden gizli duygularýn, bahtýna küskün kapalý düþüncelerin ortaya çýktýðýný görerek
ve ümitlerinde yaþattýklarý o sihirli dünyalarý bir kere daha bütün ihtiþamýyla yaþayacaklardýr.
Evet, iç âlemlerimizde uyuklayan hisler þevkle gerilip þahlandýðý ve ayný lezzet olan ha
sabahleyin uyanan kelebekler gibi çiçekler arasýnda konakalka saadetine yeni buudlar aradýðý gi
yanda çeþit çeþit lezzetlerin tütüp durduðu bu kuþakta, kendi his ve þuur dünyalarýna açýlmýþ r
daha ledünnî güzellikleri, hayallere karþý daha göz kamaþtýrýcý ihtiþamlarý arayýþa koyulur; in
ýþýldayan gönül düzlüklerinde küme küme yýldýzlarýn dizildiðini, öbek öbek cennet tepeler
yamaçlarýn saðasola serpildiðini görür ve peþipeþine gelip iç âlemlerini saran bu renkli düþü
sayesinde zevk dünyalarýný söndürmek isteyen monotonluklarý parçalar ve hep yepyeni iklimlerde
tarab içinde yaþarlar.
Bu noktaya ulaþmýþ bir ruh, bütün bütün varlýk kadehini taþa çalarak gönlüne açýlan menfez
hakikatýn çehresini müþahedeye dalar ve hilkatýn sýnýrlarýndan sýyrýlarak bütün zaman
mekânlarýn, buudlarýn dýþýna kaymak arzusuyla kendine yeni bir yuva aramaya çalýþýr. Her sýçra
biraz daha ýþýklarla sarýlýr, her aydýnlanýþta varlýðýnýn esas kaynaðýný biraz daha hissetmeye
ve “ben” dediði þeyi bütün bütün unutur. Artýk kulaklarýna çarpan her sesde gözlerinin içine ak
renkde, ezelden bir tohum halinde ruhuna saçýlan aþkýn, bir humma gibi her yanýný sardýðýný du
önüne geçilmez bir visâl arzusuyla yanartutuþur. Bundan sonra onun için ne renklerin aðlayýþ
aydýnlýklarýn kayýþý, ne de somurtkan inkýrazlar asla bahis mevzuu deðildir. Onun kulaklarýnda h
bir ümid naðmesi gibi çýnlar, özündeki her kýpýrdanýþ bir ölümsüzlük ritmiyle atar; lâhûtîlik
sýrlarýný onun önüne yayar; gayri bundan öte kendisini, kalbinde ve kafasýnda bulunan yabancý h
yakýp kül eden aþkýn kollarý arasýnda bulur ve varlýðýnýn gayesini anlar.
Evet, öyle ümid ediyorum ki, yarýnki nesiller, hergün, her gece, her saat, her saniye bu
hayattan böyle binbir zevk alarak, sinelerinde büyük deryalarýn büyük dalgalarý gibi, birbirini takip
vuslat ve aþk dalgalarýna kendilerini salýverip, herbiri küçük birer dalgayken derya olacak ve büt
ömür boyu damla damla aþk ve vuslat yudumlayan bu tâlihliler, birgün en büyük aþkta, en büyük v
ererek, gölgelerin aldatmasýndan ve kesretin daðdaðalarýndan bütün bütün kurtulacaklardýr.
Genç Adam
Genç adam! Dön bir kere de kalbinin ve ruhunun soluklarýna kulak ver! Geril ve ne
hesaplaþmaya hazýr ol! Ýçinde aðaran inanç þafaðýyla doðrul ve ucu vicdanýnda belirip Hakk’a
uzanan ýþýktan yollarda yürümeye koyul! Bu altýn yol zaman ve mekânýn hem içinden hem de dýþ
geçer. Sen, ruhunu saran mânâ ve önündeki kutsî hedefin ýþýl ýþýl parýldadýðýný ancak bu
görecek; görecek sonra da bu sonsuz ve çarpýcý hakikatýn sihirli güzelliðine kapýlýp gideceksin!
Önce, kendini keþfetmekle iþe baþlayacaðýn bu yoldaki her hamlende, sanki unuttuðun bir k
gerçekleri ilk defa hatýrlýyor gibi olacak, iç dünyanda buudlaþdýkça buudlaþacak, baþtan baþa re
ýþýklar içinde derin ve engin bir huzur kuþaðýna ereceksin!
Ýçinde ýþýldayan inanç meþ’alesinin aydýnlýðýnda, zaman ve mekânýn her köþesine, öte
gelen nurlarýn dalga dalga yayýldýðýný görecek; inancýn ýþýktan, güçlü kollarý arasýnda o
yükseleceksin ki; süpernovalarý, pulsarlarý ve karadelikleri mekânýn baðrýnda açýlýp kapanan
tomurcuklar gibi görecek ve seveceksin...
Zaman zaman ruhunun ölümsüz bir ýþýk gibi maddenin cidarlarýný yýrtarak zaman ve me
dýþýna kaydýðýný vicdanýnda seyredecek ve kâinattaki herþeyin ezelî bir kaynaktan aksedip gel
görerek coþacaksýn. Nihayet, her parlak þey üzerinde göz kýrpýp geçen bütün þualarýn, Sonsu
gelen þavklar olduðunu sezecek, benliðini saran buðu buðu mânâlarla kendinden geçeceksin..! Ne
her vâridat bir kýsým zahmetle elde edilmekte, her nimet bir külfet mukabili verilmekte, maddîm
her muvaffakiyet de bir düzine mahrumiyetlere baðlý bulunmaktadýr. Zahmetsiz vâridat, külfetsiz
olamayacaðý gibi, bir kýsým mahrumiyetlere katlanmadan da hiçbir muvaffakiyet elde edilemeyecek
Böylesine çetin ve ayný zamanda zevkli bir yolda yürümek isteyen herkes, önce varacaðý
belirleyip yapacaðý þeyleri disiplin altýna almalý; sonra da, bir daha geriye dönmeme niyet, inanç
ve kararlýlýðýyla yola koyulmalýdýr ki, takýlýp yokuþlarda kalmasýn; þaþýrýp yön deðiþtirmesin
kýsým sýkýntýlar karþýsýnda yýlgýnlýða düþmesin...
Hedefi belirlenmemiþ bir yolda yürümek, hem boþ hem de tehlikelidir. Zirâ, böyle bir yolla
neticeye varýlamayacaðýndan, sonunda ümidin felce uðramasý, inanç ve azmin de bütün bütün yitir
ihtimâli bahis mevzuudur.
Herhangi bir eseri okurken, önce rahat anlayabileceðimiz kolay kýsýmlarýndan baþlayýp
aheste ilerlediðimiz gibi, aþma mecburiyetinde olduðumuz tepeleri aþarken de, onlarý parçala
mesafelere bölerek geçmeye çalýþmalýyýz ki, aþýlmaz gibi görünen yollarda ümitsizliðe
yürümeden vazgeçmeyelim...
Asýrlardan beri her yanýyla rahnedâr olmuþ ferdî ve içtimâî bünyenin, bir hamlede tamir
canlandýrýlmasýna, eski dinamizmine kavuþturulup cihanla hesaplaþýr hâle getirilmesine imkân y
Ne var ki, ona ait parçalarý birer birer ihyâ ederek (bütün)e eski fonksiyonunu kazandýrmak da pekâ
zaman mümkün olabilir. Bunun gibi.. yapacaðýmýz herþeyi aheste aheste ve kendi tabii seyri için
alacak olursak, bu bizlerde birþeyler yaptýðýmýz inancýný uyaracak ve azmimizi kamçýlayac
Derken, bir gün önümüzdeki korkunç mesafeleri aþýp, yolun sonuna vardýðýmýzý hayret ve hayra
müþahade edecek, lütuflarýný üzerimizde hissettiðimiz Zât karþýsýnda þükranla iki büklüm olacaðý
Havâilik ve ankâgönüllülük ile hiçbir iþ baþarýlamaz! Çeþitli zorluklarla pençeleþip onlarý
birer yenerek, irâdelerinin çehrelerinde Hakk’ýn inayetini isbat eden talihliler, bir gün kendilerini z
bulacak ve ektikleri tohumlarýn yediveren baþaklar gibi salýndýðýný gördükçe, dönüp dönüp ayd
geleceklerine tebessüm edeceklerdir.
Paradokslarýn Cenderesinde
Günümüzün hayat felsefesi, topyekün nesilleri, fýtrat kanunlarýyla karþý karþýya getirdi ve o
çarpýþtýrdý. Bugünün insaný, düþünceden tasavvura, tasavvurdan davranýþlarýna kadar, tab
karþýsýnda ve yapmacýklarla iç içe... O, hiç düþünmeden hemen hayatýn her kesiminde, fýtra
fýtrîliði hoyratça baltaladý ve kendini sun’ilik akýmlarýna kaptýrýp gitdi. Düþünüp plânlama
düþüncelerini sisteme koymasýnda; yiyip içme ve yatýp kalkmasýnda, ferdî ve içtimâî
davranýþlarýnda; talim ve terbiye gibi rûhu insanlýða yükseltme hamlelerinde ve bu hususdaki sist
metodunda; içtimâî ve iktisâdî problemlerini halletmesinde ve dünya ile alâkalý bütün iç v
politikasýnda hep kendinden kaçtý ve haricî kriterlerin tesirinde kaldý.
Takdir toplamak için düþündü; alkýþlanmak için iþ yaptý; gösteriþ için evini bürosunu tefriþ
görenek ve tiryakilikler uðrunda boyunu aþkýn masraflara girdi ve imkânlarý elversin, vermesin k
fantazilere kaptýrarak gidip gýrtlaðýna kadar lükse gömüldü. Eldeki imkânlar, sýnýrlýlýðýný kor
ihtiyaçlar, altýndan kalkýlmaz buudlara ulaþdý. Ve tabii bu uðurda haysiyet ve þeref hýrpalandý; iz
onur rencide oldu. Daha sonra ise, meþrû, gayri meþrû ayýrdetmeden her yolla kazanç teminine te
edildi... Kazanýlan þeyler karþýlýðýnda, herbiri cihandeðer ve daðlar cesametinde pek ço
kaybedilmesine raðmen, çeþitli paradokslarla aþýna aþýna, özünü yitirmiþ günümüzün nesilleri, bu
türlü göremedi veya her nedense, görmek istemedi..!
Fantazi ve lüks hayat düþüncesi, insanýn kendini beðendirme arzusu, bir kýsým görenek
aþaðýlýk duygusundan kaynaklanmaktadýr. Oysa ki; milletleri mutluluk içinde yaþatan, lü
fantaziden ziyâde; ruh yüceliði, iyi ahlâk ve faziletdir. Debdebe ve fantazilere kendini kaptýrmýþlý
bütün ahlâk ve fazilete zýddýr. Kabul edelim ki; lüks, zenginliðe alâmet ve bir kesim için de ka
sebeb olmaktadýr. Ama, rica ederim; hiçbir müsbet neticesi olmayan bu iþlerden ne elde edilec
Böyle, her yolla, servet arzusu karþýsýnda insanlýk ve fazilet ne olacakdýr? Ahlâk ve mürüvvetin
para ile doldurabilecek miyiz? Evet, para ile herþey satýn alýnabilir; ama ahlâk ve fazilet asla..!
Dünyevî zinet, lüks ve debdebe gibi küçük ve mânâsýz arzularla alçalmýþ ruhlarýn büy
mukaddes düþüncelere yükselmeleri, yüce mefkûreler uðrunda kavga vermeye hazýrlanmalarý tam
imkânsýzdýr. Gayret etseler bile, kýrýlmýþ cesaretleri ve felç olmuþ iradeleriyle kat’iyyen
baþaramayacaklardýr. Böyleleri, hep budalaca pöhpöhlere alýþdýklarýndan, çevrenin mürâice tak
alkýþlarý, onlar için mükâfatýn en deðerlisi olacakdýr.
Böyle bir toplum içinde varlýða erme felâket ve bahtsýzlýðýna uðramýþ bir ferd, içinde ye
topluma uyma ve onun mânâsýz bir kýsým kaide ve prensiplerine riâyet etme yolunda, pek çok
güzel þeyleri feda edecekdir. Aman Allah’ým! Meðer insanlar, ne budalaca düþüncelerle, ne
þeyleri kaybediyor ve nelere katlanabiliyorlarmýþ..!
Aþýrý lüks ve zinetperestlik, insanlardan fazilet ve güzel ahlâký alýp götürdüðü gibi gerçek
anlayýþý ve zevki selimi de bütün bütün öldürdü. Ve artýk günümüzde, güzellik telâkkisi öy
bayaðýlaþdý ki; bu anlayýþla, ne dâhiyane düþünceleri inkiþâf etdirip geliþtirme, ne de sanata
buudlar kazandýrma kat’iyyen mümkün olmayacakdýr. Hatta aramýzda bir kýsým fevkalâde ist
bulunsa bile, bunlar, zevk ve san’at anlayýþýndan mahrum muasýrlarý tarafýndan takdir edilmeyec
düþüncesiyle, çocuksu eserlerle kendilerini küçültecek, müþteri ve alkýþçýlarýn seviyesine inec
hiçbir zaman inkiþâf etme fýrsatýný bulamayacaklardýr.
Evet, böyle bir atmosfer içinde, ne güzellik aþký, ne gönülde ilhamlarýn coþmasý, ne de san’at
ruhu kat’iyyen geliþemez. Böyle bir anlayýþ içinde, san’at periþan, san’atkâr bir satýcý, san’atseve
muhtevadan habersiz, dýþ yaldýz ve kabartmalara hayran bir sürü çocuklardýr.
Dýþ tesir ve baskýlarla ruhda köleleþmiþ bugünkü nesiller, dönüp kendi özlerini bulacaklarý,
kanunlarýna dehâlet edecekleri, varlýklarýnýn toprak ve tohumlarýna sahip çýkacaklarý güne kad
bu eziklik ve bu periþâniyat devam edeceðe benzer. Günümüzün, zevksizlik ve derbederliðini
düþündükçe, eski devirleri hasretle yâdetmemek elden gelmiyor. Kudret elinin hazýrladýðý ince
ince programa göre ve kudsîlerin eliyle, tekrar tekrar tabiat kazanýnda karýþtýrýlýp hallaç edilen
pýrýl o fýtrî hayat, rengârenk güzellikleri ve kanaviçe zerafetiyle, uzaklaþdýðýmýz kendi yamaç ve
kýyýlarýmýz gibi artýk çok gerilerde kaldý...
Piþmanlýklar Kuþaðý
Arkada býraktýðý günlere bakýp da piþmanlýk duymayacak az insan vardýr. Ýyiler, neden
mükemmel olmadýklarýný düþünerek; kötüler de, iþledikleri fenâlýklarýn yüzkýzartýcý çirkinlik
görerek hasret ve inkisar içinde iki büklüm olup inleyeceklerdir.
Genç kuþaklarý ihmâl edip nefsâniliðin karanlýk lâbirentlerinde yapayalnýz býrakanlar, o
hergün biraz daha azmanlaþmalarýna seyirci kalanlar.. kitleleri millî kültür ve millî düþünceden m
býrakanlar, çekip onlarý þehevânilik bataklýðýnda çürütenler.. fenalara ve fenalýklara yahþî çekip g
gün etmek isteyenler, ülkenin dörtbir yanýna kozmopolitlik tohumlarýný saçarak millî þuur ve
mefkûreyi öldürenler.. özünden ve ruh kökünden uzaklaþmayý ma’rifet ve medeniyet sananlar
yuvalarýný bu cehennem zakkumunun meþcereliði1 haline getirenler.. yýllarca can alýcý hasýmlarý
dost bilip onlara dostluk türküleri söyleyenler, göz göre göre bütün deðer hükümlerimizi yerle bi
halihazýrdaki þu hazîn manzarayý hazýrlayanlar.. cismânî ve bedenî hazlarýný, herþeyin önüne g
çýlgýnlýk ve hezeyana girenler, bunlarýn hâline imrenip, kelebeklerin kendilerini ateþlere attýklarý
gidip gidip levsiyyâta gömülenler.. medeniyet deyip, yenilik deyip çeþit çeþit yabancý düþüncey
çekenler, olup biten bunca þey karþýsýnda, bir kerecik olsun, irkilmeyen ve ürpermeyenler.. en alt
onlarýn da altýndakiler, en üsttekiler onlarýn da üstündekiler, birgün mutlaka, ettiklerine nâdim
aðlayacaklardýr!.. Ne var ki, o günkü ah u enîn ve çýðlýklar hiçbir iþe yaramayacaktýr.
Çeþit çeþit nedâmet düþüncelerinin bir sis gibi ortalýðý sardýðý o gün; keþke, “düþünce dün
bir çýðlýk olup her yaný sarsaydým; sarsaydým da bütün ölü gönüllere rûhumun ilham
duyurabilseydim” deyip dövünen ve piþmanlýklar içinde kývranan çaplý ve çalýmlý yüksek himm
nedâmetleri duyulacaðý gibi; bütün bir hayat boyu, kayda deðer hiçbir iþ yapamamýþ, hiçbir fedak
katlanamamýþ ve koskoca ömür sermâyesini zâyi etmiþ kimselerin de piþmanlýklarla inleyip þ
þaþkýn saða sola tosladýklarý görülecektir.
Ýhmâllerin birer dev felaket halinde çevreyi sardýðý, ekilen cehennem tohumlarýnýn
baðladýðý, dörtbir tarafýn kararýp gözlerin döndüðü ve yürekler acýsý bu hazîn manzaranýn h
daðidar edip dize getirdiði o gün, (keþke) diyecekler; keþke, bugünleri dünden görebilsek ve bu felâ
hazýrlayan karanlýk ruh ve karanlýk çehreleri vaktinde sezebilseydik; sezebilseydik de, bu
çâresizliklere ve bu âh u efgâna düþmeseydik..!
Keþke, aldatýcý ruh ve mürüvvet bilmeyen bir kýsým simalarla aramýzda, aþýlmaz
bulunsaydý da hicrâný bir dert, dostluðu bin hasret, vefasýz bir gürûh arkasýna düþüp ömrümüz
etmeseydik..! Keþke, saðduyulu, sað düþünceli aydýnlýk yolun muhasebe insanlarý arasýnda ye
alabilseydik de hesapsýzlýðýn baðrýnda geliþen bugünkü anaforlara kapýlýp gitmeseydik..!
ilimlerle dimaðlarýmýzý, inanç hakikatlarýyla da gönüllerimizi aydýnlatarak Yüce Yaratýcý ve
þaþmaz þanlý elçisi Ufuk Ýnsan’ýn akyoluna baðlýlýðýmýzý koruyabilseydik de ruhlarýmýzý sar
binbir hezeyân, gönüllerimizi dolduran þu içiçe gurbet ve yalnýzlýklarý görüp hissetmeseydik..!
Keþke, ibret dolu sayfalarýyla maziyi yâda getirip, onun aldatmayan ve aydýnlatýcý dersle
alacaðýmýz feyizlerle, geçmiþimize yaraþýr bir parlak gelecek hazýrlamaya muvaffak olabilseydik..
Evet, bugünkü her piþmanlýk; dünkü ihmâl, dünkü gaflet ve dünkü umursamazlýðýn acý
meyvesi olarak karþýmýza çýktý. Yarýnlar da, acýtatlý her türlü semeresiyle bugünün baðrýnda g
hazýrlanmaktadýr. Bu itibarladýr ki, çok yakýn bir gelecekte, milletçe ya (keþke keþke)lerle kadere
yaðdýrýp geçmiþi hasretle anacaðýz, yahut, onu ve kahramanlarýný hayýrla yâd edip talihimize teb
edeceðiz...
1) Meþcerelik: Aðaçlýk, koruluk.
Yabancýlaþma
Ýnsan birþeye kendini kaptýrdýðý ölçüde, yavaþ yavaþ o þeyin tesirine girer ve onda fân
Asýrlar var ki insanýmýz, kâh makina, kâh teknik ve teknoloji, kâh bütün eþya ve hadiselerin tes
özünden uzaklaþa uzaklaþa kendi dünyasýna karþý bütün bütün yabancýlaþtý. Günümüzde makina,
düþüncesini öylesine baský altýna aldý ki, zavallý insanoðlu, onun çark ve diþlileri arasýnda sý
kalarak; aþk, heyecan, insanî duygu ve düþünce, irâde ve vicdân gibi özüne ait bütün cevherleri bire
yitirdi.
Bugünün modern insaný, duygu ve düþünceleri ile somun ve civata yivleri arasýnda ezilip gitm
Onun bir fabrikadaki vazifesi, iki vida atlayýp üçüncüsünü veya üç vida atlayýp dördünc
sýkýþtýrmaksa o, bu küçük iþle öylesine bütünleþmiþ, makina çarklarýyla o denli içlidýþlý olmuþ
bu hâliyle dönüp insanca düþünmesi, insanca konuþmasý, insan gibi hissedip insanca davranmasý
imkânsýzlaþmýþtýr.
Düþünmeyi öne alan mantýkçýlar, insana: “Düþünen hayvan”; konuþmayý ehemmiyetli gören
ona: “Konuþan hayvan” demiþlerdi; eðer bugünün insanýna bir ad vermek icab etseydi, zannediyor
uygunu “vida sýkýþtýran hayvan” olacaktý. Bunun mânâsý ise, kâinatlar kadar deðer taþýyan yüce
insanýn, bir civata ve somun kadar küçülüp ehemmiyetsizleþmesinden baþka bir þey deðildi. Bu i
da ona, tek buudlu insan veya deðeri düþmüþ insan demek daha uygun olacaktýr.
Günümüze kadar gelen bir inanýþa göre; bir kýsým kimseler, kötü ruhlarýn tesirine girerek ö
kaybettikleri, benliklerinden uzaklaþtýklarý ve onlarýn kuklalarý haline geldikleri kabul edilmekte
batýnýn teknik ve teknolojik üstünlüðü karþýsýnda baþý dönen, bakýþý bulanan ve medeniyet
gidip gýrtlaðýna kadar onun erâcifine gömülen; özünü, þahsiyetini, benliðini yitirmiþ günümüzü
hastasýmüstaðripleri1 için ayný þeyleri düþünebiliriz. Böyleleri, kat’iyyen kendileri olarak duy
kendileri olarak düþünemez ve kendileri olarak zevk alamazlar. Bu itibarla da, bütün bir tarih bo
birikip geliþen örfler, âdetler, dînî duygu ve düþünceler, san’at ve edebiyat gibi hayâtî unsurlar onla
gelmeye baþlar. Oysa ki, bütün zevk ve elemler, keyf ve kederler; hatta hayata ait bütün iniþ ve çý
yukarýda arz edilen hususlarýn halitasýndan ibaret bir menþurdan2 geçirilip deðerlendirildiði ö
duyulur, kavranýr ve yaþanýr. Aksine, bütün bir hayat ve ona ait þe’nler, rol icâbý, onlarý temsil ed
insan üzerinde tesir icra ettiði kadar dahi duyulup hissedilmez.
Seneler var ki batý toplumu; kendi düþünce tarzýný, hayat felsefesini, duyuþ ve zevk alýþ
bizim insanýmýza empoze ede ede, onu öylesine sersemleþtirdi ki; artýk o, kendi gibi düþünemez,
gibi inanamaz ve kendi gibi okuyup yazamaz oldu. Yirmi devletten derleyip toparladýðý
kýrýntýlarýyla, meydana getirmeyi plânladýðý mel’unlardanmel’un bir anlayýþ içinde, hareketsizl
ýzdýrap, hamle ve aksiyonu ise bin hasret oldu..! O bu hâliyle, batýnýn kültür ve medeniyetine
olduðunu ve olacaðýný hayâl ededursun; karþý dünya, asýrlardan beri kurup durduðu emellerini tah
ettirmeden baþka bir þey düþünmüyordu: O herþeyiyle deðiþmeliydi; inancý, düþüncesi, kültürü,
felsefesi, istihsâl ve istihlâký, giyimkuþamý ve evinin döþemesine kadar her þeyiyle.. bir de
(toplumu modernize etme ve medenileþtirme) gibi aldatmacalarla ele alýnýnca, özden uzaklaþ
yabancýlaþma fevkalâde bir hýzla ve çok kýsa zamanda her tarafý sardý.
Ýsterseniz bu durumu, Sartre’ýn “Yeryüzünün Lânetleri” kitabýnýn önsözünde beraberce g
geçirelim: “Amsterdam, Paris, Londra gibi ülkelere, birkaç aylýðýna, býr kýsým Asyalý ve Av
gençleri getirip gezdirecek; giyimkuþamlarýný deðiþtirecek; biraz lisan biraz da batý kültürü ver
sonra kendi hars ve ma’nevî deðerlerinden uzaklaþdýrarak yeniden ülkelerine göndereceðiz. Artýk
borazanlarýmýz haline gelen bu gençler, gittikleri ülkelerde bizim düþündüðümüz gibi düþünec
bizim söylediklerimizi haykýracaklardýr...” Þecaat arzeden kýptînin sirkatini dinlemeye ne hâcet! B
insanýnýn batý taklid ve takipçisi olduðu, üzerinde münâkaþa yapýlmayacak kadar gün gibi meyda
Nesillere dini, kültürü, tarihi unutturularak köksüzlüðe öylesine revaç verildi ki; genç kuþaklar,
kültürünü bilmez, ama; onu aþaðýlamada fevkalâde mahirdir.. dininden bütün bütün habersizdir, am
yerden yere vurmada müsamahasýz ve peþin hükümlüdür.. edebiyattan anlamaz, nesir ve n
hususiyetlerine aklý ermez, ama; geçmiþi karalamada alabildiðine merhametsiz ve cüretkârdýr..
ederim, böyle tiplerin, toplumun kaderine hakim olduðunu düþündükçe ürpermemek mümkün m
Böylelerinin el üstünde tutulduðu bir cemiyette, gençlerin serserileþtiðine ve anarþinin boy
geliþtiðine deðil, bütün bunlara raðmen, hâlâ bu vatan ve bu milleti seven bu kadar insanýn bulund
þaþýlmalýdýr..! Kaderin tatlý cilvesine bak ki, milletçe bu kadar erozyonlara uðradýktan sonra,
hâlâ kuvvei imbatiyesini korumakta ve millet aðacý yeni sürgünlerle geleceði selâmlamakta..!
Evet, “herþeyin yitirildiði” düþüncesinin hakim olduðu ve milletçe tamamen tarihten
gitmemizin beklendiði bir dönemde, toparlanýp kendimize gelmemiz ve asýrlardan beri devam ede
kemikleþmiþ yanlýþlýklarý sezmemiz; millî ruhun þahlanýp kendi özüyle bütünleþmeye geçmes
þaþýlacak, hem de takdir ve þükranla yâd edilecek bir keyfiyetdir.
Ne var ki, taklidçilik daha bir süre devam edecek; millî ruh bir müddet daha derbeder olac
millet bir miktar daha acý çekecektir. Ama, bütün bunlar kat’iyyen uzun sürmeyecek; yerlerini m
özlenen þeylere býrakarak silinip gideceklerdir. Elverirki millete bahar ve diriliþ va’dedenler, sözl
dursun; bu çetin yolda ümitsizlik ve yýlgýnlýða düþmesinler..!
1) Müstaðrip: Batý hayraný.
2) Menþûr: Prizma.
Medeniyet
veya Mefhum Kargaþasý
Eskilerce medeniyet; köy, kasaba, þehir nerede olursa olsun, insanî duygu ve düþünce etra
toplanmýþ ruhlarýn, insan olmalarýný idrâk þuuruyla bir arada yaþamalarý þeklinde tarif ed
Mâhiyet itibariyle medenileþmeye müsaid olarak yaratýlan insanoðlu, varlýða erdiði günden bu yan
ölçüde hep medenî olabilmiþ ise de, onun gerçek mânâda medenileþmesi, duygu, düþünce, his ve
gücüyle kendini gösterdiði anlara rastlar. Vâkýa onu, sanayideki baþ döndürücü muvaffakiyetleri,
ve teknolojik sahalardaki yenilikleri; trenleri, transatlantikleri, tayyâre ve feza gemileri; büyük
geniþ cadde ve yüksek binalarý; barajlarý, dev platformlarý, rafinerileri ve nükleer santralleriyle m
görmek isteyenler de olacaktýr, ama; bu hususlar, insanýn insânî duygu ve düþüncesiyle bütün
ölçüde, onun müreffeh yaþamasýna birer vâsýta olsalar bile kat’iyyen medeniyet esaslarý sayýlamaz
Evet, geniþ imkân ve modern vâsýtalarla hayatýn çehresi deðiþebilir, yaþama modernize ed
sayýlabilir; ancak, bütün bunlarla insanýn medenîleþtiði söylenemez. Medeniyet, insan istid
kabiliyetlerinin geliþmesine müsâid bir iklim ve atmosfer; medenî insan da, o vasatta, duygu ve düþ
itibâriyle inkiþâf edip geliþen ve geliþtirdiði yüksek duygularýyla toplumun emrine giren insandýr.
Bu itibarladýr ki, o ruhî ve zihnî bir vak’a olarak; zenginlik, lüks, saray ve apartman gibi ci
refah unsurlarýnda; istihsâl ve istihlak gibi bedenî duygu gayyâlarýnda aranmamalý, belki, görüþ
düþünce sistemi gibi zihnî vak’alarda aranmalýdýr.
Dünden bugüne bir kýsým kimseler, medeniyeti, refaha hizmet eden vasýtalarýn boll
modernleþtirilmesinde aramýþ ve medenileþme adýna kitlelere hep bu noktayý göstermiþlerdir
edilen bunca zaman ve arkada býrakýlan koskoca bir “ömrü heder”den sonra olsun o, ruhda,
tekâmülünde ve insanýn kendini yenilemesinde aranmalý deðil miydi? Sözün özü, medeniyet alýnýp
geçirilecek bir urba olmadýðýný idrâkla zamanþartlarinsan üçlüsü içinde ele alýnýp aheste a
þartlar kollanarak ve insanýn geliþmesi için gerekli olan zaman hesaba katýlarak, aklî ve mantý
çizgide ideâlize edilmeli ve yýðýnlar aldatýlmamalýydý..!
Medeniyet baþka, modernleþme baþkadýr. Birincisinde insan; görüþleri, düþünce tarzý,
yanlarýyla; ikincisinde ise, bedenî hazlarý, yaþama vâsýta ve imkânlarýyla deðiþip yenilenmektedir.
Ne var ki, mefhum kargaþasýyla yanýltýlmýþ nesiller; isim ve mefhumlarý yanlýþ kullana ku
önce ifâde ve düþünce tarzýnda yanýltýlmýþ, sonra da çarpýk ve bozuk düþüncelerin zih
yerleþmesiyle din, dil, millî felsefe, ahlâk ve kültürde saptýrýlmýþ ve dejenere edilmiþlerdir. T
imkân ve modern vâsýtalara sahip olan bir kýsým milletler, daha doðrusu her millet içinde yarý “ay
çevreler, kendilerini medenî ve karþý tarafý da bedevî görerek medeniyet ve kültür adýna t
affedemeyeceði en büyük günahý iþlemiþlerdir...
Aslýnda medeniyet ayrý, hayat standartlarýnýn yükseltilmesi veya modernize edilmesi ayrý
olduðu gibi, tahsilli olmakla “aydýn” olmak da birbirinden tamamen farklý þeylerdir. Ciddî bir
görmediði halde aydýnlýkta yaþayan çok münevverler bulunabileceði gibi, bedeviyeti sýrt
atamamýþ dar görüþlü, dar düþünceli okumuþlarýn sayýsý da az deðildir.
Mefhum kargaþasý, bazen çok uzun süre nesilleri aldatabilir. Yýllarca aklarýn kara, karalar
kabul edildiði; zulmün, baþýna adalet tacýný giydiði, adaletin zulme ünvan olduðu; zift ru
aydýnlýk havarisi kesildiði, gerçek münevverin kapý kapý kovulduðu; ve bu yengeççe yürümenin fa
varýlamadýðý ülke sayýsý oldukça çoktur.
Bir toplumun aydýnlýða kavuþup; düþünce, tasavvur, kanaat ve ifadede kargaþadan kurtulabi
hakiki mânâsýyla münevver bir kadroya sahip olmasýna baðlýdýr. Münevverlik, tahsilli ol
karýþtýrýlmamalýdýr. Bir cemiyette, çeþitli ilim dallarýnda ihtisas yapmýþ insanlar, sa’nat ve m
erbabý bulunabilir; ne var ki, o cemiyetin aydýnlýða çýkmasý; fizik, kimya, matematik, hendese
görmüþ insanlardan daha çok, yaþadýðý devri idrak içinde, kalp ve ruhun hayat ufkuna ulaþmýþ, ir
zihniyle varlýða ermiþ gerçek münevver ve güçlü irâdelerle kâbildir. Ötelerden gelen esintilerle, ruh
mayaladýklarý hakikatleri hallaç edip gönüllerinde hiç sönmez birer ýþýk kaynaðý meydana g
sonra da durmadan çevrelerine mesajlar göndererek yepyeni bir topluma giden yollarý açan ve aydýn
millî kültüre yeni buudlar kazandýran gerçek münevver ve güçlü irâdelerle...
Medeniyet ve toplum bunlarýn eseri; bunlar da doðru düþünce, doðru inanç ve millî kü
eseridirler.
Her yeni medeniyet, yepyeni bir aþk, yepyeni bir îman hamlesiyle ortaya çýkar. Bu aþk ve îm
olmadýðý yerde medeniyetten de eser yoktur. Bir de bu îman ve heyecanýn bulunmadýðý bir topl
istidâtlarýn geliþmesine engel despotça müdâhaleler varsa, böyle bir iklimde, çeþitli ilim d
sâyesinde semâlar aþýlsa bile, medeniyetin varolduðu ufka ulaþýlamaz ve orada medeniyetde
edilemez. Hatta böyle bir vasatta, her nasýlsa ortaya konmuþ bir kýsým medeniyet ürünleri dahi
bozulup gitmeye ve çürüyüp yok olmaya mahkumdurlar.
Evet, bir cemiyette yýðýnlar inançsýz, aþksýz, mesuliyetsiz; kim olduklarýný, nerede ve
yaþadýklarýný bilmiyorlar ise; o cemiyet, bir baþtan bir baþa bütün müesseseleriyle deðiþse,
standartlarý fevkalâde yükseltilse, herkes giyiminde kuþamýnda deðiþip modernleþse de, medeni
söylenemez. Zirâ, defaatla ifâde edildiði gibi, medeniyet, zihnî ve ruhî bir vak’adýr; ilimteknik, g
kuþam, mobilyalüks eþya, araba ve villâlar ile kat’iyyen alâkasý yoktur.
Eðer medeniyetin bunlarla alâkasý olsaydý; o zaman bir insaný birkaç ayda, bir toplumu da
senede medenileþtirmemiz kâbil olacaktý. Heyhat!.. Bunca modernizasyondan sonra irfan haya
adýna bir adým ilerleyemeyiþimiz, taklitle medeniyet olamayacaðýnýn en açýk ve en acý delîli olmu
Ne garibtir ki, bir kýsým “geri kalmýþ ülkeler” entelijansýyasý, bütün bu (olmazlarý) (olur
göstererek geniþ halk kitlelerini aldatmýþ ve bir kýsým modernizasyon hareketlerini medeniyet ha
gibi göstermeye çalýþmýþlardýr. Aslýnda, günümüzde müstemlekeci düþünce artýklarýnca medeni
hamlesi olarak gösterilen bütün bu oldu bittiler, çok önceleri batýlý dostlarýmýz (!) tarafýndan, bizi
medeniyete giden yollarý týkamak ve gerçek medeniyet esaslarýný, iþlemez hâle getirmek maksa
ortaya atýlmýþ; din, dil, düþünce tarzý darbelenerek, bunlarýn yerine nesebsiz bir zihniyet ve an
ikâme edilmek istenmiþti. Onlarýn bu mevzuda, bizzat muvaffak olup olmadýklarýnýn münakaþa
yana, dýþlaþan içtekiler, onlarýn arzu edip de yapamadýklarý herþeyi hem de millî reaksiy
sebebiyet vermeyecek þekilde o kadar mükemmel yaptýlar ki, yüz haçlý ordusuyla bu mükemme
yapýlamazdý!..
Ne var ki, son birkaç sene içinde, milletin millî ruh etrafýnda kümelenmesi ve kendi meden
tesis istikâmetinde son biriki asrýn en çaplý ve çalýmlý hareketini ortaya koymasý, batý ile b
bizdeki müstaðriblerin de plân ve düþüncelerini altüst etmiþdir. Bundan öte, omuzunda ge
bayraklaþtýracak nesillere, güçlü bir inanç, bitmeyen bir azim, tersyüz edilmeyen bir irâdeyle
devam ettirip kendi medeniyetlerini korumak kalýyor.
Izdýraplý Nesiller ve Ufuktaki Iþýk
Yýllardýr buhurdanlýk gibi tütüp duran sînelerimizde birer inilti, dudaklarýmýzda birer ç
hâline gelen senin ýzdýrap ve acýlarýnla, yine senin imdâdýna koþmak istedik. Çevremizde sis ve d
önümüzde ardarda mânialar; hissiyatýmýz sarsýk, ruhlarýmýz yaralý; yer yer aksak karýncala
sekerek, zaman zaman yanýp kül oluncaya kadar ateþin etrâfýnda pervaz eden kelebekler gibi u
senin gurbet ve senin yalnýzlýðýn için çýrpýnýp durduk.
Ne kadar kalbinin feryatlarýna kulak verebildik, ne kadar sinelerimizdeki çýðlýklarý r
duyurabildik bilemeyiz, ama; hakîkat olan birþey varsa o da, seni tam anlayamamanýn ýzdýrâbý,
hazlarýmýzý unutup sana yârý vefâdar olamamanýn hüzün ve azâbý gündüzlerimizi gece, gecele
de karanlýk karanlýk üstüne kabir hayatýna çevirdi.
Etrafýmýzý görüp sezdiðimizden bu yana gözlerimizde Mecnun’un hicran ve hasreti, gönülleri
Yakub’un hüzün ve derdi, dillerimizde Kerbelâ türküleri kendimizi bu dertliler yolunda bulduk ve o
bu gün ýzdýrap içinde kaynaya kaynaya bir hâl olduk. Senin ýzdýrâbýn, benim ýzdýrâbým, insaným
ýzdýrâbý ve topyekün bizim dünyâ, bizim âlemimizin ýzdýrâbý... Doðrusu bu hâle getirilmiþ bir dü
sana ve bana baþkasý da yaraþmazdý ya!
Sen ve ben, mâzisi kartallar gibi hep zirvelerde geçmiþ þanlý bir milletin, cihâna med
muallimliði yapmýþ muhteþem bir devletin, hasým ve hâin bir dünyanýn hiç dinme bilmeyen k
nefretleriyle, tarihten silinip gideceði korku ve endiþesini vicdanlarýmýzda duyup kaç defa
burkuldu, kaç defa bu muhteþem millet gemisi, asýrlardan beri yolunu kesen ölüm girdaplar
herhangi birine takýlýp gideceði telâþýyla iki büklüm olduk...
Dünyanýn dört bir yanýna ýþýkla beraber ürpertiler de salan ve koca yeryüzünü hükümranl
kâfi bulmayan dev bir milletin, birdenbire sarsýlýp altüst olacak hâle gelmesi; bir zamanlar kend
korkup tir tir titreyen devletler karþýsýnda ayný zilletle boyun büküp temennâ durmasý ve y
kalelerin yüksek burçlarýnda bayraklaþan, çelik yürek ve çelik irâdelerin, eski kapýkullarý önünde
ric’at üstüne geriye çekilip durmasý karþýsýnda, yapacak baþka bir þey de olamazdý sanýrým.
Ah, nerede o zafer sancaklarýný yüksek burçlara dikip göklere selâm duran polat ruhlar! Ne
eþya ve hâdiselere sözlerini dinletip engin zevk ve zekâlarýyla çevrelerini cennetlere çevirenler! N
yeryüzünün vârisleri olma þuuruyla, dünyalarýna kazandýrdýklarý bambaþka renk ve ýþýk ta
arasýnda ötelerle içlidýþlý olup binbir râyiha içinde yaþama zevkini idrâk edenler! Nerede o çalýþ
mutluluk, mücâdeleyle haz arasýnda kurduklarý köprülerle milletlerini rüyalarda gezdirenler!?
Ýnançsýzlýðýn, ahlâksýzlýðýn, vatansýzlýðýn ve milliyetsizliðin birer sârî illet gibi dü
sardýðý, iftirâk, baðnazlýk ve Hakka hürmetsizliðin ruhlarý esir ettiði bir dönemde, sizin ayd
dünyalarýnýzý hatýrlamamak mümkün mü? Hele bir zamanlar, ayný hastalýklarla yurtlarý
yuvalarýndan edilen ve bugün boyunlarýnda tasmalar, ayaklarýnda zincirler, kulaklarýnda zâlim
hayhuyu ve tepelerinde müstebidlerin yumruklarý saðasola itilip kakýlan vatansýz ve bayr
yýðýnlarý düþündükçe hasretle yanmamak, ürpermemek kâbil mi?
Evet, bir baþtan bir baþa dünyamýzýn dörtbir yanýnda harap iller, yýkýlmýþ hânumanlar,
taþlarýna rahmet okutturan cansýz cesetler, hasýmlarýnýn akla hayale gelmedik hokkaba
karþýsýnda apýþýp kalmýþ irfansýz ruhlar, simsiyah bir atmosfer içerisinde yaþayan derbeder, periþ
câhil kitleler, o tertemiz ikliminizden gelecek ýþýk ve diriltici soluklara su kadar, hava
muhtaçtýrlar. Ve ancak bu sayede dirilip kendilerini bulacaklardýr. Evet, bu sâyede mutlaka b
uyanýp kendilerine geleceklerine, silkinip ufuklarýný saran kanlý kâbuslardan sýyrýlacaklarýna ina
ümidimiz tamdýr. Ve hele, þafaklarýn þafaklarý kovaladýðý, millet içinde millete hizmet düþünc
yeniden canlandýðý, menfaat düþüncesi, makam sevgisi ve þöhret hissi gibi insaný alçaltan kötü duy
tutkularýn yerlerini, hasbîlik ve diðergâmlýk gibi yüksek hislerin almaya baþladýðý, zevk düþkünlü
istikbal endiþesiyle sarsýk ruhlara bedel, hemen her yerde yiðitlik ve civanmertlik soluklayan kims
hissedildiði þu günlerde, daha da inançlý ve ümitliyiz. Hatta bu çaplý ve çalýmlý hamlelerin, gele
içtimâî coðrafyasýnda meydana getireceði silinmez izleri bugünden seziyor ve görüyor gibiyiz.
Ne var ki, o mutlu yarýnlarýn gelmesi için yine de, maddîmânevî hiçbir þey beklemeden, dü
uhrevî hiç bir sevdâya kapýlmadan (Yol bu, devran bu!) deyip sarsýlmadan hak bildikleri yolda yü
kara sevdâlýlara ihtiyaç olacaðý da hatýrdan bir lahza çýkarýlmamalýdýr.
Gel1
Gel ey millet ruhu ve fatihlik düþüncesi! Yýllar geçiyor ki bizler, baþý açýk ve yalý
hayallerimizle hep yollardayýz ve seni bekliyoruz..! Bir upuzun aydýnlýðýn öncüleri sayacaðýmýz
emarelerinin, peþi peþine tüllendiði þu günlerde, rüyalarýmýzda aðardýðýn ayný noktadan çýkýv
ýþýða muhtaç dünyalarýmýza nurlar saç!
Hazanýnýn þiddetli ve amansýzca estiði yörelerde sabrýn soluklarý kesilmiþ olabilir; ne
bizler, her gün biraz daha ümitli, biraz daha canlý “emarelerin þafaðýnda” ve þafaklarý zo
sebeplerin baðrýnda bir ulu diriliþin gerçekleþtiðini görüyor gibi oluyor ve kendimizden geçiyoruz
bu umûmî “ba’sü ba’del mevt”in son türküsünü sen söyle ve bu uzun ýzdýrap bezmini de sen kapa!
Fazilete arka çevrilip rezaletin peylendiði, sevaba hacir konup günah toptancýlýðýnýn yapý
iffete kezzap dökülüp haysiyetin daða kaldýrýldýðý, tarihin mýncýklanýp geçmiþe salyalar atýld
uðursuz dönemler artýk çok gerilerde kaldý. Hergün güneþ doðarken, bir yeni þevkle þahlanýp ist
koþanlarý daha fazla bekletme! Atýný ýþýk arayanlarýn dünyasýna doðru mahmuzla ve gel artýk!
Eþyanýn çehresine ziya çalýp gözlerimizden perdeyi kaldýran, kâinatlarýn özü o saflardan s
aþkýna gel! Hakk katýnýn makbul erleri Enbiyâ, Evliyâ aþkýna gel! Göklerde ve yerde k
soluklayan ruhlar aþkýna gel! Âli Âbâ aþkýna, Þâhý merdân aþkýna gel! Þehitler aþkýna ve d
yanda ta’zim gören þehitler efendisi Hamza aþkýna gel!
Yýllardýr yollara dökülmüþ seni gözleyen yaþlý gözler ve sabahlara kadar uyku nedir bil
kývranan dertli sineler aþkýna ne olur gel! Analarýn ýzdýrapla çarpan yüreklerine, periþan ve de
nesillerin ayyûka çýkan feryatlarýna, çýðlýk atýp inleyen çocuklarýn heyecan ve hafakanlarýna mer
et de gel..!
Akýn karadan ayrýldýðý, ýþýðýn karanlýk ordusunu târ u mâr ettiði, cehaletin ilmin ö
bozguna uðradýðý ve sabânýn güzel kokular sürünüp herkese ve herþeye bahar muþtularý fýsýl
dolaþtýðý þu mübarek günlerde ger dizginini gel gayri!
Karlar eriyip buzlar çoktan çözülmeye durdu; goncalar kemer kuþanýp senin uðrunda y
döküldü ve çiçekler sana ait türkülerle semâa kalkýp bir yüce bayram adýna çevrelerine davet gam
çakmaya baþladýlar. Yapraklarýn hýþýrtýsýndan, ýrmaklarýn çaðýltýlarýna, göklerin ýþýkla s
dolaþ gürültüsünden, ormanlarýn heybetli uðultularýna kadar hemen herþeyde bu yeni diriliþin nað
duyulup seziliyor. Bak! Bayýrlar, rengârenk güzellikleriyle milletimin tâliine tebessüm ediyor, b
bahçeler etrafa saldýklarý diriltici râyihâlarla gönülleri coþturuyor ve ruhlara bahar muþtularý su
Ve artýk, aylar güneþler bir baþka türlü doðuyor, bir baþka türlü batýyor.
Ey asýrlardan beri hasretle yolunu gözlediðimiz ruh! Eðer sen bir þafaksan gel gayrý bunca
yeter! Eðer kýyametsen, bilmem ki baþka hangi alâmeti beklersin?!
Gül açýp bülbül öteli hayli zaman oldu;
Her yanda aðaran hayâlin ruhuma doldu;
Bekletme! Bu mevsim artýk mevsimi bahar.. Gel!
Gel þeytanýn kâsesini kýr; iblisler dünyasýna bir velvele sal! Nemrûd’a rahatý haram edip F
hân u mânýný harâb eyle! Iþýktan kaçanlarý nûrunla boð; yarasalara aydýnlýkta yaþama âdâbýný
Gel, bize sonsuzluk þarâbýný sun ve derbeder gönüllerimizi ölümsüzlük aþkýyla coþtur! Coþ
asýrlardan beri hicranla yanan sinelerimize “âbý hayat” ulaþtýr!
Gel2
Bir yeni varoluþun tan yeri aðarýrken, temcid verir gibi hep haykýrýp inliyoruz: G
varoluþumuzun mâyesi, ümitlerimizin rûhu! Gel ey birkaç asýrdan beri nesillerin beklediði f
karnýndaki mübarek yolcu! Gel ey millet ve tarih þuuru! Gölgen baþýmýza düþtüðü günden bu ya
dünyada, hem þevkle gerilip coþanlar hem de salacaðýn tufandan uykusu kaçanlar var. Henüz ýþý
tam zuhur etmediði þu günlerde, gölgenle yanýp kül olanlarý gördükçe, yolunu gözleyen gariplerin
olan iþtiyaklarý daha da artmakta ve buðu buðu gönül gözlerini saran visâl arzusuyla yürekleri bir
atmaktadýr. Gel, visâle koþan gönüllerimizi þâd eyle! Gel, arslanlarýn yüreklerine korku salan o m
nâralarýnla haykýr! Haykýr ki, vatansýz ve mazisiz ruhlar kahrolup gitsin; her tarafa zehir çalýp
yýlanlar, akrepler deliklerine girip saklansýn ve asýrlardan beri kötü duygu ve kötü tutk
meþcereliði haline getirilmek istenen þu mübarek topraklar, sadece, ilmin, inancýn, ahlâk ve fa
fideliði olsun!
Bu ülkede huzur ve nizam yeryüzünde adalet ve emniyet, gölgen gibi seni heryerde takip ed
kývrýlýp açýlmalarýyla sana selâm duran þerefimizin remzi forsunun dalgalanmalarýnda, (o
dalgalandýran var olsun!) cihan sulhu ve devletler muvâzenesi senin o sultanlara taç giydiren kutlu
kutlu silâhýnýn namlusundadýr.
Senin re’yine müracaat edilmeden devletler plânýndaki her karar bir aktörlük ve bu kararýn ve
yerlerin de tiyatrodan farký yoktur. Senden âdâp ve erkân öðrenmeden milletlerine baþ olmuþ
baþlar, o toplumlar için bir talihsizlik eseri, bu talihsizliðe uðramýþ olan yýðýnlar da gaflet ve da
esîridirler.
Gel, Süleyman Nebi (as) gibi, rüzgarlarla kanatlanan tahtýna bin; ilhadla çehresi kararmýþ dü
üzerine þimþekten kamçýlarýný sal; inkârla gözü baðlanýp diline kilit vurulan ilmin dilindeki k
çöz; dünden bugüne hep karanlýk þeyler fýsýldayýp duranlara aydýnlýk bestelerinden bir þeyler fý
akrebin kuyruðunu kýrýp yýlanlarýn aðzýna panzehir akýt ve çirkef olan topraklarý ruhunda taþý
ýtýrlarla yýka, cennet yamaçlarýna çevir.
Gel, öyle sihirli oyunlar oyna, öyle sanatlar yap ki, bütün sihirbazlarýn kollarý kanatlarý kýrýls
senin hârikalarýn karþýsýnda bütün hüner sahipleri apýþýp kalsýn! Gel, çöllere düþmüþ “âbý
arayanlara öyle bir þerbet içir ki, suyu hýzýr çeþmesinden, þekeri de gökler ötesinden getirilmiþ olsu
Dörtbir yandan sofrana koþanlara semâdan sofralar indir ve her yanda karanlýkta kalmýþ r
aydýnlatacak meþ’aleler yak! Baþka çeraðlara ihtiyaç býrakmayacak kadar parlak meþ’aleler.
Gel, hep ýþýnlarýyla baþýmýzý okþayan güneþ gibi üstümüzde dolaþ ve ruhlarýmýzý ayd
Yaðmur yüklü bulutlar gibi hep bizi kolla, hasretle yanan sînelerimize sular serp! Senin kehkeþ
denk ruh ikliminde kol gezen güneþler dünyayý da aydýnlatmaya yeter ukbâyý da.
Sýyrýl kabuðundan ve ýþýklandýr karanlýða boðulmuþ dünyalarý! Baðrýndaki bütü
menba’larýný sal bað ve bahçelerimize; her tarafta kevserden çeþmeler akýt! Kendin de, bu çeþ
pýnarlara hazinedarlýk yapan yüce daðlar gibi mehâbetle yerinde kal! Okyanuslar gibi medlerle ka
ve öyle köpür öyle dalgalan ki; karþý durulmaz o dalgalarýn her yeri alsýn, o güçlü koll
sarmadýðýn bir kara parçasý kalmasýn!
Evet, dünyalar yaþadýkça, geceler gündüzleri kovalayýp duracak, ölümler de diriliþleri
edecektir. Gel, eþya ve hadiseler üstü ayrý bir buudda öyle bir dünya kur ki, zamanýn diþler
aþýndýrmasýn ve onun temelini öyle saðlam esaslara baðla ki, hiçbir hâdise ile sarsýlmasýn ve
uðursuz el onunla oynayamasýn!
Gel, gönüllerimizde hazýrladýðýmýz tahtýna otur! Duygu ve düþünce dünyalarýmýza durm
emirler yaðdýr! Bizleri kapý kulu olmaya kabul et ve cesetlerimizde can olduðunu göster!
Yararlý Ruhlar
veya Vicdan Topluluðu
Ýnsanoðlu varedilip bu âleme gönderilirken, iyikötü, güzelçirkin, yararlý ve zararlýnýn nüv
de beraberinde getirmiþ ve bunlardan bir bölümüne mâhiyetinde çimlenip geliþme hakkýný vermiþ
günden bu güne de insan mahiyetinde, geceler gündüzlerle içiçe; kömür, elmasla yanyana; ayd
karanlýðýn arkasýnda; kin ve nefret, sevgiyle yaka paça; hürriyet, esarete karþý bitmeyen bir
içinde; þekilcilik, ihlas ve aþka pusular kurmakda; hakikat, bâtýlla hesaplaþýp durmaktadýr.
durduðu sürece de hem bu zýdlýklarýn çarpýþmasý, hem de onlarý temsil edenlerin hesaplaþmasý d
edip gideceðe benzer.
Evet bir tarafta, egonun karanlýk labirentlerinde yol bilmez, iz bilmez þaþkýn ruhlar; diðer y
her an sonsuzla yüzyüze ve bitmeyen bir yolculuða karar vermiþ, daha doðrusu iç dünyasýnda m
azmetmiþ aydýnlýk gönüller.
Birincilerin kaosla baþlayýp kaosla biten kâbuslu dünyalarýna karþýlýk, ikincilerin her daki
ötelere inancýn aydýnlýk ikliminde ve ucu gelip sinelerine dayanan cennetlerin yalýlarýnda geçmek
Birinciler kötü görme, kötü düþünme ve hayattan zevk alamama ýzdýrabýyla kolu kanadý
esirler halinde kývrým kývrým kývranmalarýna mukâbil, ikinciler güzel görüp güzel düþünmenin
pýrýl ikliminde, her an bir baþka dünyaya doðru seyahat etmekte ve bir baþka mut
paylaþmaktadýrlar.
Öncekiler, kendi iç dünyalarýnda karanlýk ve karamsar olduklarý gibi, cem’iyyete yararlý
liyâkatýný da kaybetmiþlerdir. Ýçinde yaþadýklarý millet ne onlardan, ne de onlarýn kabiliyetle
asla istifâde edemez. Hatta böyleleri, cem’iyyete yararlý olmaya zorlansalar bile, ihtimal k
benlikleriyle engellenecek, hep ihtiraslara takýlýp kalacak, asla kendilerini aþamayacak ve kendiler
bekleneni yerine getiremeyeceklerdir.
Böyle muhteris gönüllerde mürüvvet ve insanlýk arama beyhûde, sevgi ve anlayýþa rastlam
tamamen imkânsýzdýr. Bunlar zâhiren baþkalarýný seviyor görünseler de, az bir dikkatle s
olmadýklarý hemen anlaþýlacaktýr.
Her türlü açýklýk ve açýk yüreklilikten mahrum bu karanlýk ruhlarý, anlayýp öðrenmek de bi
zor, hatta bir bakýma imkânsýz gibidir. Ýnsanca davrandýklarý ayný anda zâlim ve mütecâviz, zul
saldýrganlýklarý içinde de fevkalâde yumuþakdýrlar. Güçlü ve kuvvetli olduklarýnda alabildiðine g
korktuklarý veya desteksiz kaldýklarý zamanlarda ise þahýslarýn ayaklarýný öpecek kadar aþaðý
miskindirler. En küçük bir çýkar uðruna dünyalarý ateþe vermekten çekinmez, en hasis bir m
karþýsýnda binler ve yüzbinlerin hukukunu çiðner geçerler.
Varlýklarýný dünyanýn direk ve kaidesi sayan bu bencil ruhlar, bütün bir hayat boyu hep ihtira
mahbesinde yaþar, bir kerecik olsun eþya ve hadiseleri olduðu gibi görmeye muvaffak olamaz
görmek istemezler. Kör, saðýr ve kalpsizdirler; duyup iþittikleri bir aldanmýþlýk, görüp sezdikleri
ve rüya, deðer hükümleri de sarhoþça hezeyanlardan ibaretdir...
Doðrusu bunlar, özleri itibariyle fevkalade kâbiliyetsiz ve liyâkatsiz, içinde yaþadýklarý cem
itibariyle de son derece yararsýz kimselerdir. Þahsi haz ve zevkleri açýsýndan dünyanýn tam göbe
ve hayatla içiçedirler ama, baþkalarýna faydalý olma, cem’iyyetin çýkarlarýný kollama, ona g
zararlarý göðüsleme ve çevrelerine yararlý olma noktasýnda onlarý arasanýz dahi bulamazsýnýz...
Ýkincilere gelince; bunlar, varlýða ermenin sýrrýný kavramýþ, kendi iç dünyalarýnda fütuhat f
üstüne derinleþmeye azmetmiþ, herkesle ve herþeyle bir çeþit sevgi ve duygu birliði kurmaya yön
özünde istidat ve liyâkatlý, baþkalarý için de hem lüzumlu hem de çok yararlý kimselerdir. Yü
benliklerinin zirvesine diktikleri irade sancaðýnýn gölgesinde, hep fazilet kavgasý verir, hep hasbi
diðergâmlýk takip ederler. Düþünce ateþiyle kavrulan ruhlarý, saflaþan dimaðlarý, nebiler ýþýðýnýn
gölgesi gibi, daha önce onlarýn uðradýklarý her yerde meleklerle akrabalýða ulaþýr, onlarla bütünle
onlarýn arasýnda gezerler.
Hakk katýnda sâf sâf dizilmiþ bahtiyar topluluklarýn merkez noktasýnýn, hem ilerisini he
gerisini peygamberler tutar. Onlarýn arkasýnda da bu kudsilerin bayraðý dalgalanýr.
O bayraðý dalgalandýrana ruhlar fedâ olsun! Nebilerin emir ve direktiflerini bunlar temsil e
Böylece merkezi tutanlar hayat þiirini besteler; arkadakiler de onu en tatlý melodilerle seslendi
çalýþýrlar. Merkezdekiler, çevrelerine iyinin, güzelin, ma’kulün mesajlarýný sunar ve her
hakikatýn meþ’alesini yakarlar; arkadakiler de sonsuza kadar hep onun etrafýnda döner du
Merkezdekiler, “sûr”u dudaðýnda þâha kalkmýþ Ýsrafil gibi çevrelerine ruh ve diriliþ üf
arkadakiler de bu ruha ceset giydirerek onu hayatýn her ünitesinde en canlý heykeller halinde
etmeye çalýþýrlar.
Bu kutlularýn seslerinin ulaþmadýðý yerlerde ses adýna duyulan þeyler birer hýrýltý, söy
sözler de delilerin hezeyânýndan farksýzdýr. Bu yüksek kâmetleri görme bahtiyarlýðýna erememiþ
ve onlarýn gönüllere huzur veren soluklarýný duymamýþ saðýrlar, bütün bir hayat boyu bü
naðmelerini saksaðan sesine karýþtýrýr dururlar da bunun farkýna bile varamazlar.
Bu kutlular, tâ baþtan en yüksek hakikat karþýsýnda iki büklüm olup yere yüz sürdüklerinde
O’nu bildi ve O’nun eþiðine baþ koydular. O’nun kapýsýnda eðilenlerin baþlarý ayaklarýna selâm
ve onlarýn ayaklarý hep baþlarýnýn ulaþtýðý noktalarda dolaþýr; dolaþýr da secdede bir araya gelen
baþ halkasý, onlarý miraçla noktalanan arþiye ve ferþiye1’lerde gezdirir. Hele bir de ilham küheyl
þahlanýrsa, bir solukta gökler ötesine ulaþýr, cennetlere uðrar, meleklerle atbaþý hâle gelir ve O
edilmez etrafýnda hayret ve hayranlýkla uçuþup durmaya baþlarlar.
Kimbilir günde kaç defa, güneþi top, bir baþka yýldýzý da çevkân yaparak gök ehline sihirli o
gösterirler! Kaç defa, niyazla vuslata erer, yâr ile hemdem olur, nazla geriye dönerler. Kaç defa,
“hayhû” perdeleriyle þahlanýr, ruhlarýnda hakiki varlýða ermenin zevkini duyar ve kendile
geçerler..!
Soluklarýnda “Hakk”, düþünceleri hakikat, dillerinde ölümsüzlük muþtusu, önlerinde s
saadet... Dünyayý ma’mur etmeyi azmetmiþlerdir ama, hayattan kâm almayý akýllarýnýn köþesinde
geçirmezler. Alabildiðine hasbi ve yürekdendirler; yapýp çattýklarý þeyler karþýlýðýnda herhan
mükâfât istemedikleri gibi kahramanlýklarýnýn destanlaþtýrýlmasýný da arzu etmezler.
Ne acýdýr ki, bütün bir ömür boyu hayýr ve fazilet adýna kadehler gibi dolup boþalan bu y
ruhlar, dünden bugüne bir kýsým aldanmýþ kiþiler tarafýndan hep horlanýp hakir görülmüþ, hep ya
hak ve hürriyetinden mahrûm edilerek cem’iyyet dýþý býrakýlmaya çalýþýlmýþlardýr.
Yar yüreðim yâr
Gör ki neler vâr
Bu halk içinde
Bize güler vâr
....
Bu yol uzakdýr
Menzili çokdur
Geçidi yokdur
Derin sular vâr.
(Yunus)
Ruhlar aydýn, vicdanlar hür, sineler de imanlý olduktan sonra varsýn olsun ne çýkar!
1) Halktan Hakk’a yükseliþ ve seyrini tamamlayarak dönüp halka geliþ.
Millî Düþüncenin Gurbet
Yýllarý
Bugüne gelinceye kadar millî mefkûre ve târihî deðerlerin bu kadar garib kaldýðýný hatýr
mümkün deðildir. Müntesiblerinin cehalet ve iradesizliði, hasýmlarýnýn azim ve cür’eti karþý
gurbetlerin en acýsýna marûz býrakýlan koskoca bir târihî da’va, kimbilir daha ne kadar zam
yalnýzlýðýný yaþayacak..?
Yýllar yýlý cehalet ve aczini aþamayan bu dünya ve onun uyurgezer insanlarý, fevkalâde a
fevkalâde mütecaviz ve alabildiðine þer bir dünya karþýsýnda, defaatla nakavt edilmiþ olmasýna ra
büyük bir kýsmý itibariyle, bir kerecik olsun gerilime geçemedi, kendini yenileyip kendi as
hesaplaþamadý ve çaðýný hep gerilerden takip edip durdu. Arasýra toparlanýp kendine ge
çalýþtýðý görüldü ise de, bir düzine karanlýk ruh, karanlýk düþünce ve karanlýk beyanlarýn “
çaðdýþý” yaygaralarý karþýsýnda sindi ve fermuarýný baþýna çekerek yeniden derin uykulara daldý
Evet, iþte bir tarafta, örfüne, an’anesine, mukaddes deðerlerine baðlý, fakat büyük ölçüde okum
düþünmeyen, þayet bir problemi olursa ona harikalar kuþaðýnda çözüm bekleyen ve sürekli
hasýmlarýnýn oyun ve gözbaðcýlýðýna gelen saflardan saf bu sadedil insanlar, diðer
yabancýlaþmayý “çaðdaþlýk” ve “medeniyet” sayan mukaddes deðerlerini tezyiften geri kalmaya
çýrpýda bütün geçmiþini inkâr edebilen ve kendi dünyasýna aid hiçbir þeyi bilmeyen, hatta bilmedið
bilmeyen.. dînî duygu ve dînî düþünceye karþý fevkalâde mütecaviz; garpçýlýðý sýrf bir taklîd,
dünyasýndan nefreti bir aþaðýlýk duygusu.. hâsýlý;
“Þark’a bakmaz, garbý bilmez görgüden yok vâyesi, (1)
Bir kýzarmaz yüz, yaþarmaz göz bütün sermayesi”
kimliksiz bir yýðýn...
Birincilerin, arzu edildiði ölçüde faydalý olduklarý iddia edilmese bile, hüsnü niyetli ve za
olduklarýnda þüphe yoktur. Ya ikinciler öyle mi? Bunlar tamamen, hasým dünyanýn söz ve fikir
oturur kalkar, onlarýn kin ve nefretlerine tercüman olur, onlarýn düþüncelerine þerhler, hâþ
yapmaya çalýþýr ve eski þerhçileri, haþiyecileri tenkid etdikleri ayný noktada, batýl hezeyanlarýn
ve izahlarýyla çürüyüp giderler.
Bunlardýr ki kitap, gazete, mecmua, panel ve açýk oturum gibi þeylerle efkârý âmme yapm
meþrularý gayrý meþrû, gayrý meþrûlarý da meþrû göstermesini çok iyi bilirler. Ýsterlerse, hiç y
sun’i kýyametler kopararak cem’iyyeti tedirgin ve yýðýnlarý da birbirine düþürebilirler. Ve yine b
din ve dince mukaddes sayýlan þeyleri tahribden bir lahza geri kalmaz; yerinde mâzi ve tarihi karala
nesilleri özlerinden uzaklaþtýrýr, yerinde ilericilik adýna ülke ve insanýmýza bütün bütün zararlý he
vize vererek, yýðýnlarý yabancý düþüncelerle þaþkýna çevirir, yerinde de bütün ahlâkî prensipler
sayýp kitleleri zabt u rabt altýna alan tarih kadar eski bütün beþerî disiplinleri yerle bir eder ve an
davetiyeler çýkarýrlar. Bunlar ve bunlarýn elinde kimliksizleþen bilgisiz nesiller, zamanla birbirinin
hâline gelir ve ülke bir baþtan bir baþa kanlý bir arenaya döner.
Tabii bu arada, geçmiþine saygýlý, yarýnýný kavrama peþinde ve çaðýyla hesaplaþmaya hazý
aydýnlýk ruhlarý beþinci kol, “mürteci” gibi yaftalarla karalayýp toplum dýþý býrakmayý, ür
kaçýrmayý ve onlarda, sahip çýktýklarý cihan paha deðerlere taraftar olmanýn ayýp olduðu h
uyararak, koskoca bir târihi mirasý hâmîsiz, müdâfisiz býrakmayý da ihmâl etmezler.
Her gün, her hafta, dünyanýn kaç yerinde ve bilmem hangi mel’anet yuvalarýnda üretilen
yalan, tezvir, iftira ve isnadlarla vatan evladýnýn, birbirine karþý kin ve nefretlerini bileyerek, onla
hýnçlý ve gerilim içinde tutmaya çalýþýrlar.
Bütün bunlarý, ilhâd cephesinin tahripçi olmasýnda, onun profesyonel þirretliklerinde, oyun
hasým dünyanýn plân, düþünce ve imkânlarýndan istifâde ederek çok iyi oynamasýnda aramak
görülse bile, yýllar yýlý bilgisiz ve görgüsüz kalmaya mahkûm edilmiþ, her fýrsatta sindirilmiþ, d
oyunlara getirilerek hep safdýþý býrakýlmýþ ve bir türlü kalpkafa bütünlüðüne erme imkânýný
edememiþ vatanperver kesimin, gerekdiði kadar tarih þuuruna ve mes’ûliyet duygusuna
bulunamamasýnda aramak daha muvafýk olacakdýr.
Ah þanlý talihsiz, muhteþem bahtsýz ülkem! Bir zamanlar “Hürriyet, müsâvaat, adâlet” tera
dilinden düþürmeyenlerin elinde hýrpalanýp durdun. Bir baþka zaman yabancýlarla elele, omuz o
milleti bölüp ülkeyi saða sola peþkeþ çeken karbonarilerin maceralarýyla.. bir diðer zaman da h
dünyanýn bütün nefret ve tiksintilerine raðmen, ille de onunla zifafa koþan kimliksiz bir gürûhun h
hevesleriyle..!
Sen ne zaman duygu ve düþüncede dirilerek dostlarýný sevinç ve gýptaya, düþmanlarýný da in
öfkeye sevk edeceksin? Ne zaman o muhteþem yerini alarak târihî fonksiyonlarýný kusursuz
getireceksin..?
1) Vâye: Nasip, kýsmet.
Hayret Kuþaðý
Gözlerimde buðu buðu hayret, gönlümde ümit ve burkuntu dörtbir yanda olup bi
seyrediyorum. Fýrtýnalarla sarsýlan çamýçýnarý, devrilip kendi enkâzý altýnda kalaný, herþeye ra
baþaklar gibi salýnýþlarýyla etrafa tohumlar saçaný ve darbelene darbelene ruhuyla bütü
ölümsüzlük kuþaðýna ulaþaný...
Tufanlarý tufanlarýn kovaladýðýný, dalgalarý ifritden dalgalarýn takip etdiðini ve a
sarsýntýlarýn arkasýnda bir yeni vâroluþa doðru yol alýndýðýný... Elmasýn kömürden, altýnýn t
topraktan ve saðlamýn çürükten ayrýlmaya baþladýðýný hayret ve hayranlýkla seyrediyorum.
Bir yanda, millî mefkûrenin baðrýna damla damla kan damladýðýný tarih þuurunun ho
geçmiþe lânet yaðdýrýldýðýný; bir uðursuz düþüncenin her köþebaþýný tutup ruhu ve ruh ins
hýrpaladýðýný, yarasalara þehrayinler tertib edip baykuþlarý harâbelerle sevindirdiðini, akla
gelmedik yalan, tezvir ve tertiplerle toplum içinde sun’î sýkýntýlar meydana getirip, onun dü
istikâmetini ve çalýþma gücünü felce uðrattýðýný, dünyanýn dörtbir yanýnda Neron’lara r
okutturan, tiranlarýn zulüm ve istibdatlarýný unutturan bunca fâcia varken, milletin özüyle bütün
gayretlerinin “Ýrticâ” yaygaralarýyla engellenmeye çalýþýldýðýný.. diðer yanda bu kýzýl ký
karþýsýnda olsun, bir türlü ayýlýp kendine gelmeyenleri, sefahet ve eðlencelerde ömür tüketenleri,
güçleriyle hayattan kâm alma peþinde koþanlarý, baþýný derde sokmamak için bukalemun
yaþayanlarý, bir kýsým hasis menfaatler uðruna birbiriyle didiþip duranlarý, vatan ve milletin yara
sarma mevkiinde bulunduklarý zaman bile, emmek için onun kurumuþ damarlarýnda kan arayanlarý
biten bu kadar þey karþýsýnda iradelerine kement ve aðýzlarýna kilit vurulanlarý sînemde
gözlerimde kan seyrediyorum.
Özü ihlâs, samimiyet ve ciddiyet olan dînî hayatýn, bir kýsým soðuk merasimlerle folklor
getiriliþini ve bu iþin figürleri sayýlan gýrtlak aðalarýný, cenaze ilâhîcilerini, çeþit çeþ
sanatkârlarýný, Rabbime karþý utanç içinde ve iki büklüm seyrediyorum.
Neron’larýn gayz ve tuðyânýný, rûhânilerin sessiz infiâlini,1 ezenlerin hay huyunu, ezilenlerin
efgân”ýný mutlak bir kýsým sýrlara gebe, kaderî bir cilve deyip hayret ve teslimiyetle seyrediyorum
Düþlere sýðmayan bir yüce da’vayý, o uðurda herþeyini fedâya azmetmiþ tâlihlileri, geleceðin
rüyalarýyla gerilip gerilip kendinden geçenleri; sonra da “Uhud”a varmadan tersyüz olup
dönenleri, daha deneme imtihanýnda elenip gidenleri ve yýldýz avlamak için yelken açtýðý gö
derinliklerinden zýpkýnýn ucunda bir ateþ böceði ile geriye dönenleri üzüntü ve þaþký
seyrediyorum.
Ýnsan ruhunun yüceliðini ondaki “ebediyet” fikri ve ebedî güzellikler arzusunu, sonra da bu
ruhun bir kýsým bedenî istekler karþýsýnda “pes” ediþini, üç adým ötede kendine tebessüm
sonsuzun güzelliklerini göremeyerek cismaniyetin altýnda kalýp eziliþini ýzdýrabla seyrediyorum.
Rahmeti Sonsuz’un, câhilegörgüsüze, zâlimegaddara, mülhidemütecâvize mehil üstüne
veriþindeki sabýr ve hilmini hadiselerin çehresinde; zulüm ve tecavüzleriyle “gayretullah” sýnýr
zorlayanlarýn derdest edilip aman verilmeyeceðini de, O’nun deðiþmeyen âdetinin simasýnda “Ýna
ürpertilerle seyrediyorum.”
Gözlerimde buðu buðu hayret, gönlümde ümit ve burkuntu, olup bitenleri tablo tablo seyrediyo
1) Ýnfiâl: Hareketsiz iç reaksiyon.
Aldatan Dünya
Millet eðer varolmak istiyorsa, kendi azmine, kendi iradesine, kendi samimiyetine ve
fedakârlýðýna güvenmelidir. Baþkalarýna güvenip dayanarak baþkalarýndan merhamet dilenerek, h
bir dünyaya itimât ederek bir yere varýlamayacaðý artýk ortadadýr. Hatta, bu vaziyette bir yere v
þöyle dursun, bulunduðumuz durumu muhafaza etmemiz bile oldukça zordur. Ve hele karþým
muvaffakiyetlerimizden rahatsýz ve felâketlerimizi arzulayan düþman bir dünya bulunuyorsa...
Evet, karþýmýzda böyle bir dünya vardýr ve bu dünya, asýrlardan beri medeniyet dersi v
iddiasýyla bizleri hep cehâlet ve barbarlýkla karalamýþ ve bir lahza olsun özündeki haçlý düþünces
kurtulamamýþ, kurtulma cehdini gösterememiþ ve kurtulmak istememiþtir.
Bugün dünyanýn dörtbir yanýnda, firavunlarýn zulüm ve istibdâdýný, neronlarýn hunharl
þekâvetini unutturacak bunca iþgaller, katliamlar, yaðmalar ve çeþit çeþit haksýzlýklarýn sürüp gitm
karþýlýk, Ýslâm düþmanlýðýnda birleþen bu dünya insanlarý, olup biten þeyleri bir ölüm sessizliði
seyretmekde ve ihtimâl ki bir tiyatro sahnesinde görülüp duyulan þeylerden müteessir olduklarý
müteessir olmamaktadýrlar.
Hindukuþ daðlarýndan Filipinler’e, oradan da Balkanlara kadar koskoca bir dünyada, ta
masumlarýn gözlaþlarý, ümitsizlik içinde çýrpýnan yüreklerin iniltisi, binler yüzbinler zavallý ç
genç ve beli bükülmüþ mecâlsiz ihtiyarlarýn, insan bozmasý bir kýsým cellâtlarýn elinde k
biçilmesi, her biri birer sanat hârikasý olan medrese ve ma’bedlerin acýmasýzca yerle bir edilmes
birbirinden büyük bu kadar dev hâdise karþýsýnda, medeniyetin beþiði ve kürsüsü olma iddia
bulunan bu zalim dünyada, “artýk yeter..!” diye haykýran kaç insan gösterebilirsiniz? Kaç
gösterebilirsiniz ki, zulme, haksýzlýða isyan ederek, riyâkârca dahi olsa, eski efendilerine
centilmence davranmýþdýr? Ýsyan etmek bir yana, yýllar var ki bu insafsýz dünya, gazete, me
televizyon ve radyosuyla sürekli olarak mazlumlarý tahkîr ve zâlimleri alkýþlayan nâralarla i
durmuþdur.
Bizler, kendi inanç, kanaat ve anlayýþýmýza göre, insanoðlunun bu kadar levsiyâta gömülec
bu denli bayaðýlaþacaðýna ihtimâl vermesek bile, cihanýn dörtbir yanýnda temsil edilen haince p
seylaplar halinde akýtýlan kanlar ve herbiri birer mezar haline getirilen þehirler, kasabalar tablo tab
ve benzeri görülmedik bir vahþeti sergilemektedir.
Ah benim zavallý ve talihsiz insaným! Sen hep hüsnü kuruntularýnýn, dost ve düþmanýný
edememenin kurbaný oldun! Her fýrsatta merhametine sýðýndýðýn þu dünya, ne senin ini
ýzdýraplarýn, ne de imansýz ve amansýz zulümlerle ölüp ölüp dirilmelerin karþýsýnda, kat’iyyen ü
ve teessür duymamýþtýr. Aksine, seylaplar halinde akýtýlan kanlarý, yýkýlan han u manlarý, bir
düþürülen insanlarý ve sefalet içinde kývranan yýðýnlarý kendi çýkarlarý istikametinde istismar etm
hiçbir zaman samimi olmamýþtýr. Olmamýþtýr, çünkü ölen de öldüren de, çocuklarý yetim, kad
dul kalan da hep müslümanlardý. Ve bunlarýn müslümanlýðý, her türlü medenice muameleden m
býrakýlmalarý için kâfi bir sebebti. Evet onun nazarýnda, bu mazlumlar dünyasý sadece bir k
muvâzaalarda kullanýlmalý ve baþkaca bir deðer de atfedilmemeliydi. Ne onun varlýk ve
mücadelesi, ne de hak ve hürriyet kavgasý kat’iyyen nazarý itibara alýnmamalý ve desteklenmem
O, umumi hayat mücadelesinde ayýklanýp gidecekse gitmeli, þayet kalacaksa cânkeþ olup iþ
yaramalý, canlý olup bütün bütün iþlerini zorlaþtýrmamalýydý...
Ah uðursuz dünya; ah zâlim düþünce, ah aldatan þeytan! Bilmem ki etdiklerine hiç piþm
duyduðun oldu mu?..
Ne var ki; sen piþmanlýk duysan da duymasan da, bunlarýn hiçbirinin cezasýz kalmay
Allah’ýn deðiþmeyen âdetine göre, mutlaka iðneden ipliðe herþeyin hesabýnýn verileceði bir gün g
ve sen ma’þeri vicdan karþýsýnda hacaletden iki büklüm olup inleyeceksin!
Keþke sen, henüz o gün gelmeden insanlýðýný idrak ederek yaptýklarýndan vazgeçebils
Keþke bizler de, hasýmlarýmýzýn bu kadar kin ve nefretleri karþýsýnda uyanýp kendimize gelebils
kusurlarýmýzý görüp bizi periþan eden faktörleri en derin, en gizli noktalarýna kadar tah
deðerlendirmeye tâbi tutabilseydik! Acý dahi olsa, hakikatlarý haykýrýp yanlýþ ve küflü kan
esastan düzeltebilseydik! Garaz ve inadý bir tarafa býrakarak, bu millet ve onun duygu ve dü
dünyasýna hizmet etme etrafýnda birleþebilseydik..!
Sevgi
Sevgi, dünyaya gelen her varlýkta en esaslý bir unsur, en parlak bir nur, en büyük bir kuvvettir
kuvvetin yeryüzünde yenemeyeceði hiçbir hasým yoktur. Sevgi evvelâ bütünleþebildiði her rûhu yü
ve ötelere hazýrlar. Sonra da bu ruhlar sonsuzluk adýna doyup duyduklarý þeyleri bütün gönüllere
kýlmanýn kavgasýný vermeye baþlarlar. Bu yolda ölür ölür dirilir; ölürken “sevgi” der ölür, dirilirk
sevgi soluklarýyla dirilirler.
Sevmeyen ruhlarýn olgunlaþýp insanî semâlara yükselmelerine imkân yoktur. Evet onlar yü
sene yaþasalar dahi olgunluk adýna bir çuvaldýz boyu yol alamazlar. Sevgiden mahrum bu sînel
türlü egonun karanlýk labirentlerinden kurtulamadýklarý için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezem
varlýðýn sînesindeki muhabbetden habersiz olarak kahrolur giderler.
Çocuk, ilk defa dünyaya gözlerini açtýðý zaman sevgi ile karþýlaþýr, þefkatle gerilmiþ ruhlarý
ve muhabbetle atan kalblere sýrtýný vererek büyür. Daha sonralarý ise, bu sevgiyi bazen bulur baz
bulamaz; ama bütün bir hayat boyu hep o sevgiyi arar ve onun arkasýndan koþar.
Güneþin çehresinde sevginin izleri vardýr. Sular buhar buhar o sevgiye doðru yükselir; yukar
damlalaþan su habbecikleri, o sevginin kanatlarýyla kanatlanýr ve nâralar atarak baþaþaðý top
baðrýna inerler. Güller, çiçekler sevgiyle gerilir ve gelip geçenlere tebessümler yaðdýrýrlar. Yapra
baðrýna taht kuran jaleler, durmadan çevrelerine sevgi dolu gamzeler çakar ve sevgiyle rakse
Koyun, kuzu sevgiyle meleþir ve birleþir; kuþlar ve kuþcuklar sevgiyle cývýldaþýrlar ve sevgi ko
teþkil ederler.
Her varlýk, kâinatdaki yeri itibarýyla bu geniþ sevginin bir yanýný, parlak bir senfonizm
seslendirmekde, irâdî ve gayri irâdî, varlýðýn sînesindeki derin aþk ve muhabbeti göste
çalýþmaktadýr.
Sevgi, insan ruhunda öyle derin izler býrakýr ki, o uðurda yurtyuva terkedilir, icabýnda o
söner ve her vâdide ayrý bir mecnun “Leylâ!” der inler. Ruhundaki sevgiyi kavrayamamýþ sýð gö
ise bu iþe delilik derler..!
Diðergamlýk ve baþkalarý için yaþamak, insanoðluna âid yüksek bir duygudur ve kayna
sevgidir. Ýnsanlar arasýnda bu sevgiden en çok hisse alanlar en büyük kahramanlardýr. Ýçindeki k
nefretleri söküp atmaya muvaffak olmuþ en büyük kahramanlar... Ölüm bu kahramanlarýn soluk
kesemez. Hazân onlarýn çiçeklerini solduramaz. Aslýnda hergün iç dünyalarýnda ayrý bir sevgi meþ
tutuþturup, kalplerini sevginin, mürüvvetin meþcereliði hâline getiren ve duygu dünyalarýnda açt
yollar ve tünellerle bütün gönüllere girmesini bilen bu çalýmlý ruhlar, öyle yüksek bir divandan “
müddet” yaþama hakkýný almýþlardýr ki, deðil ölüm ve fânilik, kýyametler dahi onlarýn çiçek
solduramaz ve kadehlerini deviremez.
Çocuðu için ölmesini bilen anne büyük bir þefkat kahramaný, ülkesi ve insaný için hayatýný
gören fert bir millet fedâisi, insanlýk için yaþayýp onun için ölen kahraman ise, sînelerde taht ku
hak kazanmýþ bir ölümsüzlük âbidesidir. Böylelerinin elinde sevgi, her düþmaný yenebilecek bir
her kapýyý açabilecek sihirli bir anahtardýr. Bu silah ve bu anahtara sahib olanlar, bugün olmasa da
mutlaka bütün cihanýn kapýlarýný açacak ve ellerinde muhabbet buhurdanlýklarý dörtbir yana
kokularý saçýp dolaþacaklardýr.
Ýnsanlarýn gönüllerini fethetmek için en kestirme yol sevgi yoludur. Ve sevgi yolu peygam
yoludur. Bu yolda yürüyenlerin yüzlerine kapýlar kapanmaz! Ezkazârâ, birisi kapansa bile onun
yüzlercesi, binlercesi açýlýr. Bir kere de sevgi yoluyla gönüllere girildi mi, artýk halledilmedik
mes’ele kalmaz.
Ne mutlu sevgiyi kendine rehber yapýp yürüyenlere! Yazýklar olsun, ruhundaki sevgiyi seze
bütün bir hayat boyu kör ve saðýr yaþayan talihsizlere!
Ey yüceler yücesi Rabbim, kinlerin nefretlerin, gecenin koyu karanlýklarý gibi dört bir yaný sa
günümüzde, Sen’in sevgine sýðýnýyor, þu fevkalâde haþerî ve alabildiðine azgýnlaþmýþ ya
kullarýnýn gönüllerini, muhabbet ve insanî duygularla doldurman için son bir kere daha kapýnda i
ve iki büklüm oluyoruz.
Kaos ve Ýnanç
Bugüne kadar yeryüzünde, hemen her devirde, deðiþik çap ve buudlarda kargaþalar meydana g
kargaþalarý kargaþalar tâkib etmiþ, daðlar cesâmetinde çalkantýlar olmuþ; insanlýk defaatle sa
defaatle ümitsizlik ve hayal kýrýklýðýna uðramýþ.. bu vahþetzâra geldiðine elli defa piþmanlýk du
ve inlemiþtir. Bilmem ki gelmemesi elinde miydi..! Sonra da çalkantýlar dinmiþ, her yanda peþip
baharlar sökün etmeye baþlamýþ ve acý günler bütünüyle unutulup onlarýn yerlerini sevinç ve
günleri almýþtýr.
Çaðýmýzýn insaný bu kargaþa ve çalkantýlarýn en amansýzlarýna, en vahþî olanlarýna, e
yayýlanlarýna þâhid oldu. Zannederim, yeryüzü bugüne kadar hiçbir devirde bu kadar cinnete
olmamýþtýr. Bernard Shaw’un da dediði gibi, “eðer diðer gezegenlerde bizim gibi canlýlar
dünyamýzý mutlaka bir týmarhâne þeklinde görüyorlardýr.” Evet, günümüzün insaný, emsâli görül
bunalýmlar içindedir ve bu hâliyle de o, daha çok delilere benzemektedir. Tabii dünyamýz da
diyarýna...
Bu yüzyýla kadar insanlýk, yeryüzündeki hâdiseleri hep mevzii olarak tanýdý. Bu îtibarla da, s
solda cereyan eden harplerdarpler onu ne fazla ilgilendirdi ne de endiþelendirdi. Oysa ki bugün, m
ve sýnýrlar o kadar daralmýþtýr ki, dünyanýn en ücra köþesinde cereyan eden herhangi bir hâdise, h
her yerde derinden derine kendisini hissettirmekde, dolayýsýyla da ruhlarda ya huzursuzluk ve e
veya emniyet ve sevinç meydana getirmektedir.
Ne var ki bizler, bütün iyilikseverlerin samimi gayretlerine raðmen, hep huzursuzluk ve endiþe
hâdiselere þâhid olduk. Kalb ve kafa bütünlüðünü temsil edecek olan yeryüzünün gerçek sahipleri
insanlýðýn kaderine hükmedecekleri güne kadar da, bütün bu huzursuzluk ve endiþeler devam ed
benzer. Bundan dolayý da, dünya üzerinde olup biten herþeyin insanlýk yararýna ve onun maddîm
saadeti adýna deðerlendirilip, þekillendirilebilmesi için, bundan sonraki nesillerin de bir hayli uðra
icab edecektir.
Bütün bunlara bakarak, insanlýðýn yeniden kendini idrak edip özüyle bütünleþmesini ütopik
bütün bütün imkânsýz görenler çýkabilir. Ne var ki, bizler bunu, en ümitsiz dönemlerde dah
mümkün görmüþ ve beklemiþizdir. Ve hele, kargaþa ve huzursuzluðun ma’þerî vicdanda me
getirdiði araþtýrma hissi, duyarlýlýk ve þuurlanma sayesinde, daha da inancýmýz kuvvetlendi ve p
Öyle inanýyoruz ki, çok yakýn bir gelecekte bütün insanlýk, tarihî yanýlmalarýn kurbaný olan bir k
yüksek deðerleri mutlaka arayýp bulacak ve onlara sahip çýkacaktýr. Kaldý ki o, kendini böy
araþtýrmaya sevk edecek, özündeki aslî cevheri hiçbir zaman unutmadý ve unutma niyetinde de
Tarihin çeþitli devirlerinde ve bugün, her çeþit altüst olmalara, en köklü deðiþmelere ra
deðiþmeyen; deðiþmek þöyle dursun her yeni hâdiseyle aðýrlýðýný daha da hissettiren Allah in
daima insanlýðýn en birinci mes’elesi ve solmayan, eskimeyen en diri düþüncesi olmuþtur. Ýnsano
baþka yanlara çekmek isteyen akýmlar, onu inanç cevherinden uzaklaþtýrmak isteyen faktörler ne
güçlü olursa olsun, onun nazarýnda inanç vak’asý her zaman ruznâmenin birinci maddesini teþkil e
ve bu husus zamanla daha da ehemmiyet kazanacaktýr.
Hýristiyanlýk dünyasýnda her geçen gün kiliselere raðbetin biraz daha artmasý, belli bir ara
sonra Ýslâm dünyasýnda câmilerin yeniden dolup taþmasý, üzerinde durup düþünülmesi icab ede
önemli hususlardandýr. Bugüne kadar, yüzlerce imparatorlukla beraber yüzlerce tâcdâr yýkýlýp g
Sezar’lar, Ýskender’ler, Napolyon’lar unutulup hâfýzalardan silinmiþlerdir; ama insanlarýn sîneler
iman cevheri, tâzeliðinden hiçbirþey kaybetmeden çaðlarý aþarak, günümüze kadar sürüp gelmiþtir.
Bugün bir kýsým kimselerce, inanç gücünün zayýf ve inanan insanlarýn da sýð olduðu iddia
bile, az bir araþtýrma ve küçük bir gayretle, bunun bir aldanma ve aldatma olduðu hemen anlaþýlac
Bir kere, bütün resmî istatistikler, her geçen gün, inanan insanlarýn sayýsýnýn daha da artt
göstermektedir. Bilhassa müslümanlar arasýndaki kemmî ve keyfî derinleþme ve çoðalma, daha þim
bir kýsým inançsýz kimseleri telaþlandýrmaya baþlamýþtýr. Pekin’den Moskova’ya, oradan da bir k
Balkan ülkelerine kadar, inanan kimselere yapýlan baskýlarýn altýnda bu endiþenin tohu
yatmaktadýr. Ne var ki, yapýlan þeyler boþ ve gösterilen gayretler de beyhûdedir. Zira;
“Hakk tecelli eyleyince her iþi âsân eder;
Halkeder esbâbýný bir lahzada ihsân eder.”
Ýnanç, beþer fýtratýnýn gereði ve onun tabiatýnýn en önemli bir parçasý ise ki; öyledir b
mutlaka ilhad ve inkârýn gayrý tabii bütün kuvvetlerini bozguna uðratacaktýr. Nasýl olmasýn ki,
sinelerde Hakk’ýn yaktýðý bir meþ’aledir ve onu teyid eden de yine Hakk’dýr.
Takdîri Hudâ kuvvei bâzû ile dönmez
Bir þem’a ki Mevlâ yaka üflemekle sönmez..!
Bundan milyonlarca yýl önce de, herþey kudret ve irâde meþcereliðinde1 âdeta bir kaostu: Bir
dev kaynamalar, hiddetle etrafa lav yaðdýran yanardaðlar; diðer yanda da nârinlerden nârin min
protoplazma, küçücük bir sürüngen ve cýlýz bir bitki.. hiç beklenmedik bir anda birdenbire mar
kimsenin deðer vermediði bu zayýflardan zayýf varlýklar kazanmýþ ve “Natürel seleksiyona” ra
bunlar, yeryüzünün kaderine hâkim olmuþlardý.
Bu ilk ürpertici fizîkî hâdiseler karþýsýnda, her þey insanýn eþyâ ve hâdiselere hükmetm
noktalandýðý gibi, tarihin çeþitli devirlerinde, binbir kargaþa ve anarþinin alýp yürümesine karþý
yine her kavganýn insânî ruhun zaferiyle sonuçlandýðýný görmekteyiz.
Evet, yýllarca Avrupa’nýn altýný üstüne getiren çeþitli kaynaþmalar, bilhassa Fransa ve Am
ihtilâlleri gibi nice insanýn canýna kýymakla neticelenen en hunharca hareketlerle dahi bir kýsým
neticeler elde edilmiþtir. Ýnsanlýðýn mutluluðu adýna meydana gelen bu sürpriz neticeleri, o
insanlarý göremezdi. Göremediklerinden dolayý da yaþadýklarý çaða “tefessüh etmiþ yýllar”2 naz
bakmýþlardý. Ama bizler bugün, o fýrtýnalý çaðlarýn arkasýndaki güzel neticeleri görüyor ve o
yanýldýklarýna hükmediyoruz.
Günümüzün insanlarýnýn da, inanç ve cesaretlerini yitirmedikleri takdirde, bir baþtan bir baþa
dünyayý saran kargaþa ve huzursuzluðu yenecekleri ümidini beslemekteyiz. Aslýnda dünden bugün
en bunalýmlý dönemleri, en huzurlu dönemler tâkib etmiþ, kaoslar nizamlarý doðurmuþ ve aydýn
zulmet zulmet üstüne karanlýklarý kovalamýþtýr. Toplumlar, tam kimliksiz ve kaba bir kitle h
verdiði ayný anda, üstün vasýflý, çelik irâdeli, düþüncesi aydýn birisi çýkmýþ ve onlara insanlýða
yollarý göstermiþtir. Ýlk plânda belki onunla alay edilmiþ, düþüncelerine karþý çýkýlmýþtýr
neticede koca kitleler onun mayasýyla mayalanmýþ, onunla bütünleþmiþ ve onun sayesinde apay
varlýða ulaþmýþlardýr...
Ýþte bu kuþaðýn en kudsîleri nebîler ve onlarýn takipçileri..! Ýþte Copernic ve Galile, iþte E
ve Einsteinler..! Hemen hepsi de “redd ü inkârýn” en akýl almazýna mâruz kalmýþlardýr, ama, zam
tefsiriyle, bütün hasýmlarýna raðmen bir hamlede sýçrayýp zirveleri tutmuþlardýr.
Dünya kuruldu kurulalý bu, hiç deðiþmeden hep böyle cereyan etmiþtir ve bugün için de ayný
bahis mevzuudur. Elverir ki, günümüzün insaný da inanç ve düþüncede kendini yenilemesini bilsin
geçen hadiseler karþýsýnda ümidini yitirmesin, maddîmanevî, içtimâîiktisâdî krizlere gereðinden
ehemmiyet vermesin ve önünü kesen dev vak’alardan ürküp paniðe kapýlmasýn..!
1) Meþcerelik: Aðaçlýk, koru.
2) J.J. Rousseau.
Ýlmin Putlaþtýrýlmasý
Günümüzde modern ilim ve teknolojik geliþmeler, insanoðlunun gözlerini öylesine kamaþtýr
artýk o, iki adým ötesini görememekte, ilim ve teknolojinin dýþýnda hiçbir þeye tam güvenemem
güvenmek bir yana; mevcut teknik imkânlarla her müþkülünü yenip, her problemini çözebilec
inanacak kadar çarpýk kanâatler taþýmaktadýr. Böyle bir aþýrýlýðýn, insanoðluna neye mâlolac
kestirmek zor olmasa bile, bu mevzuda verilecek herhangi bir hüküm için zamanýn tefsirini bekl
daha faydalý bulmaktayýz. Yalnýz þu kadarýný söyleyelim ki; herþeyde ifrat ve aþýrýlýk zararlý o
gibi, ilmin bir “put” haline getirilerek bütün deðerlerin ona götürülüp baðlanmasý da, hem insanlýk
hem de ilimler adýna fevkalâde tehlikeli ve zararlýdýr.
Evet ilmin, sâlim düþüncetecrübevicdan üçlüsüyle ele alýndýðý zaman yararlý olduð
cemiyetin hayat seviyesini yükselterek ona, bugünü ve yarýný itibariyle huzur, mutluluk vadett
þüphe yoktur. Ne var ki o, tek baþýna kaldýðýnda, sapma ve saptýrmalara vesile olacaðý da kat
gözardý edilmemelidir.
Evet, zihinler sonsuzluk düþüncesinden mahrum býrakýldýðý, ruh teknolojinin esiri
getirildiði, kalbî hayat bütün bütün ihmale uðradýðý bir yerde ilimden de ilmin yararlý olacaðýnd
bahsedilemez. Aksine, böyle bir iklimde ilim, vahþetlerin buutlaþýp devam etmesine, boðuþm
kýran kýrana sürüp gitmesine, aldatma ve istismarlarýn “dev” birer afet halini almasýna yardýmcý o
ve “hak” karþýsýnda “kuvvet”e omuz verip yan çýkacakdýr.
Doðrusu þu ki; ilim, insanýn maddîmanevî mutluluðunu hedef alýp, onun bedenîruhî problem
çözmeye çalýþtýðý ve insaný gönülzihin birliðine ulaþtýrabildiði ölçüde faydalý ise de, b
yapmadýðý veya yapamadýðý zamanlarda faydasýz, hatta bir ölçüde zararlýdýr ve ondan ins
yararýna birþeyler beklemek de abesdir.
Bugünün bütün bütün maddîleþen insaný, ilim ve tekniðe sadece þahsî hazlarý, maddî ref
rahatý itibariyle alâka duymaktadýr. Böyle bir anlayýþ ise onu, hergün biraz daha ahlâkî çöküntü
bunalým ve düþüncede sýðlaþmaya götürmektedir. Ýþte bu insan tipidir ki, büyük bir kýsmý itib
gerçeði araþtýrmaya ve o yolda tefekküre yanaþmamakta, hatta bunlarý sevmemektedir. Þüphesiz b
topluma avam kültürünün hakim olmasýnýn, ilim adamlarýndaki beleþçilik düþüncesinin ve has
kýtlýðýnýn tesiri çok büyük olmuþtur. Ne var ki, ruh insaný, ilhâm insaný, gönül i
yetiþtirememenin tesiri bundan daha büyüktür. Ortalýðý, herþeyi maddede arayan aklý gözüne
karakuralarýn sardýðý bir dönemde, gerçeðin ilminden, ilimde derinleþip buutlaþmaktan bahs
mümkün deðildir. Aksine, böyle bir atmosferde muhakeme ve tefekkür hergün biraz daha kýsýrlaþ
insanlar biraz daha aptallaþacak ve dünyanýn her yaný makinalarýn komutlarýyla iþ yapan insa
dolup taþacaktýr.
Onun içindir ki, yarýnlarý yeniden inþa etmeyi plânlayanlar, öncelikle ilmin ne olup ne olmadý
ondan neler beklenebileceðini, onun hedef ve gayelerini çok iyi belirleme mecburiyetindedirler.
aksaklýklar sürüp gidecek ve ilim de kendinden beklenenleri kat’iyyen veremeyecektir.
Öyle zannediyorum ki, bugün talim ve terbiye müesseselerimizden en yüksek devlet kademe
kadar görüp müþahede ettiðimiz kusurlarýn büyük bir bölümü de, iþte bu kimliði tesbit edilememi
anlayýþýndan kaynaklanmaktadýr. Kanâatim o ki, herþeyi vak’alarýn dýþ yüzünde araþtýran tal
terbiye müesseseleri, hikmet ruhundan uzak kaldýklarý ve bu müesseselere ilim taassubu, dar kaf
hükmettiði sürece, nesiller sathileþmeye devam edecek, tefekkür hayatýmýz daha da sýðlaþacak
buluþ ve tesbitler insanlýðýn kurtuluþu adýna bir kýsým sihirli reçeteler takdim etseler bile,
çapýndaki bu umumî yozlaþmanýn önü alýnamayacaktýr.
Bir yerde, eðer ilmî keþif ve tesbitler, insanoðlunun maddîmanevî mutluluðunu hedef almý
insanlýk ruhunun emrinde þekillenmiyorlarsa, ilim gayesinden saptýrýlmýþ, teknoloji insanlýk aley
iþlemeye baþlamýþ ve insanoðlu raðmýna herþey altüst olmuþ demekdir.
Ýnsanoðlu, kulakardý edilebilecek kadar ehemmiyetsiz bir varlýk deðildir. O, varlýk adýna
edilen herþeyin merkez noktasýný tutmakta, önünde ve üstünde baþkalarýna yer vermeyen, Yaratýc
gözdesi müstesna bir yaratýkdýr. Kâinatlarý vareden Zât, onu, varlýðýn özü, hülasasý ve gayesi
yaratmýþtýr. Böyle bir mevkide yaratýlan insanýn gayesi de, Yaratýcýsýný arayýp bulmak, varl
gaybî ve uhrevî derinlikler kazandýrmaktýr.
Bu noktada ilme düþen vazife ise, insanýn gözünden perdeyi kaldýrýp ona gerçeði göstermek v
yeni tefekkür ufuklarýna doðru seyahata hazýrlamak olacakdýr.
Bu sayede, ilmin bütün buluþ ve tesbitleri, insanoðlunun ruhunda, ötelere doðru uzayýp giden
merdiven haline gelecek ve hergün ayrý bir iman þuuru, ayrý bir ibadet aþkýyla þahlanan talihli ruh
merdivenle, cismaniyetin dehlizlerinden kurtulacak, zamanüstü hüviyetlere ulaþarak bütün zam
mekânlarýn üstünde Sonsuz’la hemdem olacaklardýr.
Artýk bundan böyle, bunlar için, ne kendilerini aþaðýya çekmek isteyen tabiatýn zararlý y
karþýsýnda yenilmek, ne de bedene ait sis ve dumanlar içinde þaþýrýp kalmak bahis mevzuu de
Çevrelerini saran bütün is ve pasdan arýnmýþ bu üstün kametler, kimbilir günde kaç defa gökler
varlýklarla tanýþýklýða giriyor, kaç defa meleklerle atbaþý sonsuzluk istikametinde yarýþlara kat
ve kaç defa, hakikatýn hararetiyle bir mum gibi eriyip o bilinmez okyanuslarla bütünleþiyorlardýr..?
Yokluklar Arenasý
Mazhar olduðumuz nimetlerin kadrini bilmek, yeni mazhariyetler için en saðlam bir esas, en
bir vesîledir. Sýkýntý ve mahrumiyetler, izâfî deðerler ifade ettikleri için, en müreffeh bir
seviyesinde bile, her zaman bir kýsým mahrumiyetlerden bahsetmek mümkündür. Tabii bunlarýn y
bir düþünce ile ele alýnmasýnda da mahzur yoktur. Ancak, bütün bütün Hakk’ýn lütuf
görmemezlikden gelerek hep mahrumiyetler üzerinde durmanýn, hep olupbiten þeylerin fena yön
araþtýrmanýn hiçbir yararý olmadýðý da muhakkaktýr.
Sýra sýra yokluklar arasýndan geçerek, yýðýn yýðýn mahrumiyet ve sýkýntýlarýn ekþi,
çehrelerini görerek; bilmem kaç ölüm koridorundan sýyrýlýp “tenezzüh ve seyir” diyebileceðim
rahat ve huzur dolu günlere gelip ulaþtýk.
Daha “dün” denecek kadar çok yakýn bir geçmiþte, hayrýn, hayýr düþüncesinin sustur
istendiðini, þerrin ve çeþit çeþit þirretliklerin çýðlýk çýðlýk etrafý velveleye verdiðini görüyor;
baðlý, kolumuz baðlý, dilimiz baðlý ve düþüncelerimiz esir sadece seyrediyorduk. Bir evde, bir ba
dost ve sevdiklerimizle bir araya gelerek düþünce alýþveriþinde bulunamýyor, duyu
hissediþlerimizle yapayalnýz býrakýlýyorduk. Zira, en nezih düþüncelerden kaynaklanan ve en
hislerle ifade edilen þeylerden bile kuþku duyup korkanlar vardý ve bunlar milletin kaderine hâkimd
Rica ederim; o zamanlar bin seneyi aþkýn bir zamandan beri milletin sinesinde kök salmýþ
kültür ve tarih þuurundan, o göz kamaþtýrýcý muhteþem geçmiþ ve onun getirdiklerinden; ga
cihaddan; gâzilik ve þehidlikten söz etme imkâný var mýydý? Herbiri baþlýbaþýna bir destana m
olacak, güneþi batmayan o þanlý günlerden, onun birer rüya, birer hülya deðerindeki hâtýralarý
varlýk ve dirliðinizin bereketli kaynaklarýndan; ýrmaklarýndan, çeþmelerinden, çaðlayanlarýndan
açmaya imkân var mýydý? Þanlý tarihimizin füsunkâr güzelliklerini, onun ayrý ayrý yanlarýndan
gelen musiki gibi tatlý sesleri; zaferleri, zafer duygularýný, hezimetleri, nefis muhasebelerini de
toparlayýp bir aynaya aksettirir gibi, millîruh menþûrundan geçirerek ma’þerî vicdana aks
gazeteleriniz, mecmualarýnýz, kitaplarýnýz, broþürleriniz, seminerleriniz, konferanslarýnýz v
mânâda televizyonlarýnýz, radyolarýnýz var mýydý?
Duyguda, düþüncede birbirinden koparýlmýþ ülke insanýnýn birbirine hasret giden fert
yanyana ve birarada fakat “daüssýla” ile kývranan ailelerini; yokun, yokluðun, hatta gölg
kavgalarýnýn verildiði arenalarý gördükçe limelime olup inleyen, yüreklerinizi duyup dinleyen ve
sada” nev’inden olsun cevap veren var mýydý?
Bütün bu kýtlýklar döneminde yitirilen deðerlerimiz, tezyif edilen tarihimiz, yýkýlan yuv
periþan olan insanýmýz karþýsýnda ýzdýrap çekip sýzlayan, ona masmavi günler hazýrlama yo
düþünce çilesiyle kývranan ve onun sýkýntýlarýný paylaþan kaç insan gösterilebilirdi?
O günlerde tarih ve din düþmanlarýnýn, gökleri keþf ve arzýn tabakalarýný hallaç etme plân
teleskoplarla semayý arayýp taramalarý ve bu yolla ortaya koyduklarý yeni tesbitleri, tahminlere d
iddialarý, eðer o günlerde bulunsaydý feza gemileri, ýþýkla yarýþan mekikleri ve ancak rüy
görülebilen ileri feza teknolojileriyle, geçmiþe aid herþeyin hakkýndan geleceklerini, bütün
abidelerini yerle bir edeceklerini; insanlarýn bakýþ ve düþünce tarzlarýný temelinden deðiþtirip v
yok, yoklarý da varedeceklerini; varlýk, hayat ve ölüm gibi öteden beri insanoðlunun en m
mes’eleleri sayýlan mefhumlara anlaþýlýr ve yararlý izahlar getireceklerini; hatta en onulmaz d
derman bulacaklarýný, ölümü öldürüp kabir kapýsýný kapayacaklarýný; bütün metafizik oyunla
bozup varlýðý, onun tek ve gerçek esasý olan (!) maddeye ve maddeci düþünceye teslim edecek
avâzavâz baðýrýp herkesi susturmalarýna ve insaný insanlýðýndan utandýran þarlatanlýklarýna
kim bir söz söyleyebilmiþ ve kim “Yeter bu yalanlar artýk!” diyebilmiþdi?
Tertemiz îmanî düþüncelerimiz, ondan kaynaklanan cesaret ve fedâkarlýklarýmýz, millet v
yararýna durulardan duru niyetlerimiz, aksiyon ve kabiliyetlerimizle kendi kendimizi ifade etmeye
veriliyor muydu? Ve yine o günlerde ayný duygu ve ayný düþünceyi paylaþan insanlar olarak bi
gelip uhrevî hislerle derinleþmenin, yenilenmenin ve dünyamýzýn kaderi hakkýnda müzaker
bulunmanýn, fikir beyan etmenin imkâný var mýydý?
Zaten o günlerde bizler, sadece hülyalarýmýzda yaþadýðýmýz o týlsýmlý dünyalara, ada
hakkaniyetin atlas iklimine, eksiksiz, kusursuz inancýn ak yoluna girmeye karar verseydik de girem
Zirâ, bütün köprüler yýkýlmýþ, yollar da periþandý... Ne bir ses, ne bir soluk, ne bir rehber ne de bir
yoktu. Tûr daðýnýn saðýnda solunda sâmirilerin pusularý, Hira’ya giden yollarda da Ebu Cehil’lerin
u tuðyâný vardý. Henüz görünürlerde ne duyan, ne anlayan, ne de bu yanlýþlýklarý göðüsleyec
kahraman yoktu. Hamza’lar, neyin avcýlýðýný yapmalarý gerektiðini henüz bilemedikleri, Ömer’ler
mahmurluklarýný henüz üzerlerinden atamadýklarý o günlerde, ne anlayýþsýzlýðýn tepesine inec
yumruk, ne de mantýksýzlýða baþkaldýracak bir dimað yoktu.
Bütün bu dizi dizi yokluklarýn en ýzdýraplýsý, en acýsý ise, saðdasolda tantana ile ilân
“insan haklarý”, “demokrasi”, “vatandaþlýk” gibi hemen herkese serbest teneffüs hakkýný
mefhumlardan istifade etme imkâný da yoktu. Nihayet, bütün bu yokluklardan kýsa zamanda sýy
çýkmanýn, hatta bu uðurda bir kýsým civanmertlik ve fedâkarlýklarda bulunmanýn yolu da yoktu.
Bu arada ihtiraslarýmýz, zaaflarýmýz, kaderimizdeki bu yokluklarla birleþince, ümidlerimiz
deþik oluyor ve kendimizi bir kördüðüm tâlihin pençesinde hissediyor, hissettikçe de gevþiyor, çökü
daðýlýyorduk. Heyhât! O günlerde bizi derleyip toparlayýp, imanýn, aþkýn, heyecânýn pota
birleþtirecek bir el de yoktu.
Ya þimdi, bu türlü yokluklardan, mutlak mânâda, bahsedebilir miyiz? Vâkýa elde edilmesi g
olan daha bir sürü þey var, ama, bunlar destan seviyesindeki o eski yokluklarýn yanýnda deryada
kalýr.
Bence, bugün üzerinde durulmasý gerekli olan en önemli yokluk, Hakk’ýn nimetlerine karþý
ve þuur yokluðu, o nimetleri deðerlendirip daha büyük lütuflara sýçrama yokluðu, bütün güçl
kuvvetleri Hakk’la münasebette görüp, herþeyi O’ndan bilme yokluðu.. evet, yok olan bunlardýr ve
erlerinin omuz omuza verip takviye etmeleri gerekli olan esaslar, kaideler de bunlardýr.
Keþke, herþeyi tenkid yerine, her nimete kendi cinsinden þükürle mukabele ederek, o
arttýrma yollarýný araþtýrabilseydik! Ve keþke, þahýslarýn, hiziplerin himmet ve kuvvetleri y
Hakk’ýn kesilmez ve aldatmaz inayetlerine itimad edebilseydik..!
Bekledikleri ve Bulduklarýyla Millet
Yýllar var ki bu millet, baþka þey deðil, kaybettiði aþkýný, imânýný yeniden kendisine iade e
düþüncesini sistemleþtirip iradesini yönlendirecek ve millî düþüncenin yaðmalandýðý günden be
tarafta unutulmaya terk edilmiþ koskoca târihî mirasý ve kültür hazinelerini deðerlendirecek
zekâlar bekliyor. Bizlerse ona, sadece, cismânî zevkler, maddî refah ve rahata giden yollarý gösteriyo
Millet, dünden bugüne hep ümit ve inkisarlarýn “gelgit”leri arasýnda yaþadý, yer yer
neþelenip coþtu ve zaman zaman yeisle burkuntulara düþüp iki büklüm oldu. Kimbilir bugüne kad
defa ufkunda parlayan yalancý herhangi bir ýþýðý þafak zannederek þahlanýp heyecanla yollara dök
kaç defa yanýldýðýný görerek sarsýldý ve kaç defa yeni arayýþ ve bekleyiþlere dalarak daha
kapýlarý zorlamaya baþladý..!
Bunca arayýþ ve bunca bekleyiþle bâri bir yere varabilseydi. Ne gezer.. o durmadan arýyor ve
aradýðýný bir türlü bulamýyor.. hatta yer yer aradýðýyla bulduðu þeyler arasýndaki zýtlýk
hezeyanlara giriyor; netice itibariyle de kendine raðmen, yaþama þartlarýnýn aðýrlaþmasýna, top
bir kýsým zararlý kabuk deðiþikliklerine sebebiyet veriyor ve herþeyi bütün bütün içinden çýkýlma
getiriyordu.
Aslýnda o yýllarca evvel ruhunu yitirmiþti ve aradýðý da oydu. Aradýðýný bulup yeni bir
ba’delmevt”e ulaþacaðý güne kadar da, bu ümit, bu inkisar, bu hezeyan ve bu melankoli
gidecekti...
Tabii bu arada, inanç ve ümit kadrosunun kendinden beklenenleri yerine getirmediði ve getirem
de üzerinde durulmaya deðer ayrý bir husustu. Ne acýdýr ki, handikaplarý handikaplarýn takib ett
dönemde, o da, mükellefiyetleriyle yaptýklarýnýn farklýlýðý arasýnda eriyip gitmiþ, cazi
güvenilirliðini bütün bütün yitirmiþ durumdaydý.
Mükellefiyetleri ona, asýrlardan beri rahne rahne üstüne saðlam yaný kalmamýþ millet ka
yeniden ihya edip eski ihtiþamýna ulaþtýrma yollarýný gösteriyor, hergün birkaç defa sinesini Ha
nefesleriyle doldurup Ýsrâfil gibi gerilerek bütün kurak ve çorak çöllere diriltici soluklar salm
emrediyordu... O ise, yaptýðý ve yapacaðý hizmetlerden ya Hakký temettü arýyor veya bir pesh
olarak, mescid tamiri için saðda solda mendil açýp inâyet dilenenlerin durumuna düþüyordu. Hizm
himmetin en küçüðü dahi mübecceldir ama, büyük himmetlere ihtiyaç hissedildiði bir yerde
gayretler gerçek hizmete ihânetdir.
Bu itibarladýr ki, onun da, bekledikleriyle, beklediklerini elde etme uðrunda ortaya koyduðu ce
gayretler arasýnda ciddî münasebetsizlikler ve tutarsýzlýklar vardý.
Evet, acaba bu inanç kadrosu, milletin kendi özünü idrak edip ruhunda dirilmesini, gözünü aç
cedleri gibi, eþya ve hadiseleri yepyeni bir anlayýþla ele alýp deðerlendirmesini ve birkaç asýrlýk
týkanýklýða bir kýsým mecrâlar bularak akýcýlýk kazandýrýlmasýný beklerken, bu uðurda
mükellefiyetlerini yerine getirebilmiþ miydi? Çözüm bekleyen bunca problem karþýsýnda muvak
olsun þahsi haz ve zevklerini unutabilmiþ miydi? Milletin asýrlýk dertlerini temsil makamýnda bu
iddialarýna karþýlýk, haftada birkaç defa, bu dertleri vicdanýnda duyup inleyebilmiþ miydi? Mi
karþý aþk derecesine varan derin bir alâka ve baðlýlýktan dem vururken, senede bir iki defa olsun
yolunu unutabilmiþ miydi? Her fýrsatta iddialý avukatlara has bir eda ile maznun ve dinleyicilere k
anlatmaða çalýþtýðý kadar, evet bu kadar olsun, peygamberlerle temsil edilen bir yüksek da’vada, b
ve gönül insaný olarak týpký rabbaniler gibi “girdim rehi sevdâya, mecnûnum! Bana arnamus
deðil” diyebilmiþ miydi..?
Ne acýdýr ki millet, rehberlerinden beklediði bu þeylerin çok azýný ya bulmuþ ya bulamam
buna karþýlýk, onlara olan güven ve itimat duygusunu yitirmiþ ve yýllardan beri deðerli bir hazin
ruhunda muhafaza ettiði safvet ve samimiyetini de büyük ölçüde kaybetmiþti.
Vazife ve sorumluluklarýný gerektiði gibi hissedemeyen rehberler, çok defa þahsiyetlerini ön
alarak, verdikleri hizmetde heves hendesesinin dýþýna çýkamadýlar ve keyfî, indî ve hissî davranýþ
bir türlü kurtulamadýlar. Arzularýný fikir sanarak kitleleri, heveslerinin baðrýnda geliþen çoðu y
þeylere davet edip onlarý þaþkýnlýktan þaþkýnlýða sürüklediler. Hak ve hakikatýn münhasýran
ellerinde olduðu zehabýna kapýlarak, baþkalarýný ve baþka yollarý batýl görüp ilhâd ehlinin ötede
bizlere isnad ettiði baðnazlýðý en utandýrýcý þekliyle kendi aralarýnda yaþadý, yaþattý ve Ha
hatýrýný görmemezlikden geldiler.
Böyle bir durum ise, hayatý, rehberlerini taklitten ibaret sayan halk kitlelerini bütün bütün þa
ve onlarý bir hezeyan topluluðu haline getirdi.
Zaten, yýllardan beri, frenk fantaziyelerine aldanarak kendini batý yamaçlarýnda yabancýlaþ
salmýþ; baþka dünyalarda kendine ruh ve kimlik arayan; tarih ve kültürüne yabancý düþünc
gölgesinde yaklaþan; kendi deðerlerini yabancý kriterlerle deðerlendirmeye alýþmýþ bulunan; söz
þeytanýn uzattýðý merdivenle cennetlere ulaþmayý “düþleyen” ve bu uðurda koskoca bir
mücadelenin paha biçilmez kültür deðerlerini, hem de mâzi ve millete raðmen, kumara ver
dimaðlarý maðlata kazaný, davranýþlarý yapmacýk, bütün iþleri lafazanlýk nifâk þebekesi; þimdiye
yüz defa bu masum yýðýnlarý sarsmýþ ve zihinlerini allak bullak etmiþti. Arkadan, izâhý imkâns
dost cefâsý ise, onlara hem en sindirici ve söndürücü, hem de en utandýrýcý bir darbe oluyordu.
Dost vefasýz olunca fenâdýr; cefâ eden dostun ise hiç bir kitabta yeri yoktur.
Hazanla Gidip Baharla
Gelenler
Son asýrlarda, içeride ve dýþarýda, millet ve ülkemiz hakkýnda, ne düþünülen ne de söyl
þeyler hiç de içaçýcý olmamýþtýr. Bu düþünce ve söylentilere göre devlet eski güç ve aktiv
kaybetmiþ, toplum bütün bütün fonksiyonunu yitirmiþ; kitlelerin çehrelerinde fevkalâde bir durg
dalgýnlýk ve bitkinlik.. en canlý dakikalarý sadece geçmiþi sayýklama zamanlarýnda, en çalýmlý
ona destanlar dizdikleri anlarda.. yaþadýklarý asýrla hesaplaþýrken mâzîyi imdâda çaðýrmakla
etmekte ve tahkir edildiklerinde eski devirlerin ihtiþâmýna sýðýnmakta.. alabildiðine güçsüz, alabil
iktidarsýz ve ayakta durabilmek için sarmaþýklar gibi hep dýþtan destek arama peþinde.. hâsýlý,
taraftan bakýlýrsa bakýlsýn; eskilerde, gücün, kuvvetin, canlýlýðýn, nizam ve ahengin yurdu ol
ülke, harâb elleri, kimsesiz hânumanlarý, yýkýlmýþ yollarý, çökmüþ köprüleri ve dize g
insanlarýyla yürekler acýsýydý...
Bir ölçüde düþünüp söylenenlerin hepsi doðruydu. O kýskývrak bir cendere içine alýnmýþtý
taraftan, týpký topraðýn baðrýnda çürüyen kökler gibi zeminin tâ derinliklerine kadar inen öld
sýzýntýlar onu çürütürken, diðer yandan esip savuran hazân rüzgarlarý onda ne dal ne de y
býrakmamýþlardý. Sonra da dört bir yandan ona hücum eden çeþit çeþit hastalýklar, alttan
sarsýlmýþ bu enkaz üzerine gelip taht kurmuþlardý. Bu durum bir taraftan bir bitiþ, bir tüken
inkirâz görünürken, diðer yandan binbir gürültü, tarraka ve etrâfý velveleye vermesiyle de âdeta bir
ba’delmevt’in baþlangýcýydý.
Evet, milletçe, bu yorgunluk ve durgunluðu, bu çürüme ve kokuþmalarý hemen her yer
hissedilir þekilde, tatlý bir canlýlýk, yeni bir yeþerip çimlenme ve gönüllerimize ümit kývýlcýmlarý
bir baþka bahar takip ediyordu. Her yerde gülün, çiçeðin tomurcuklaþtýðý; kuþlarýn, böceklerin
hatip gibi minberleri tutup hutbe ve münâcaatlarýný îrâda baþladýklarý; selvilerin “hû hû!”
salýnmaya durduklarý; zeminin bir baþtan bir baþa rengârenk ve pýrýl pýrýl bir haliçeye bürün
pembe, beyaz, erguvan ve kýrmýzýdan fistanlar giyip yeni bir bayrama, yeni bir þeh
hazýrlandýðý... Hâsýlý herþeyin kendi çevresine diriliþ soluklarý salýp bir taze bahar müjdelediði
taze baharýn geçmiþ hazan mevsimiyle ayný noktada buluþtuðu, birinin alýp götürdüklerini
aynýyla getirip yerlerine koyduðu yumuþak, tatlý, canlý fideleriyle, öteki âlemin bað ve bahçel
hazýrlanmýþ gibi taptaze bir bahar...
Bunun böyle olduðuna inanan günümüzün nesilleri, mâzi kadar derin, inançlar kadar güç
muhteþem tarihî mirasýn böyle birkaç sadme ile yýkýlýp yok olmayacaðýný; dallarý kesilse
kökünün bütün bütün kurutulamayacaðýný, bugün darbelense dahi yarýn toparlanýp kendine gele
zaten biliyor ve yürekten inanýyorlardý.
Aslýnda, insanýmýzýn tabiatýnýn bir parçasý haline gelen ve týpký su sesi, bülbül sesi, m
görüntüsü kadar onun ruhuyla, gönlüyle bütünleþmiþ bulunan, bunca örfü, âdeti, târihî varidâ
yüzlerce senelik kültür birikimi böyle rahatlýkla bir tarafa itilemez ve ona karþý lâkayd kalýnamazd
Bir zamanlar, Hakk düþüncesi ve Yüce Yaratýcý’yý herþeye tercih etme felsefesiyle, me
imrendiren muhteþem medeniyetleri kurmuþ; en tatlý mûsikilerden daha tatlý ve cennet esintiler
ruhlarý sarýp sevindiren bu medeniyetler sayesinde, sabahakþam hep tâlihine tebessüm etmiþ; ebe
meftun ruhuyla uhrevîliklere yönelmiþ, onlarý sevmiþ ve arzulamýþ; saraylarýný, köþklerini c
kasýrlarýnýn minyatürleri mahiyetinde düzenlemiþ ve âdeta öteleri çekip burada yaþamýþ.. düþü
dürüstlerden dürüst, inancýnda melekler kadar sâfi, yaþayýþýnda saadet asrýnýn þivesini kullan
millet, bir daha dirilmemek üzere nasýl ölebilirdi ki..?
Bugün artýk bu duygu ve bu düþüncelerle kaynayýp bütünleþen, manevî hazlarýyla, sevgiyle
yumuþaklardan yumuþak kalbleriyle, kendilerini eriþilmez bir güzellikler armonisi içinde bul
nazarlarý emniyet telkin edici bir tatlýlýða ulaþmýþ bulunan.. binbir sýkýntý ve zahmetlerden geç
piþip olgunlaþan; yýllarca zamanýn ters akýþýný imanla, ümitle, sabýrla göðüsleyerek zamana
mücadele etmesini öðrenen; defalarca rüyalardan aldýklarý ürpertilerle tir tir titreyerek teyakkuza
ve yine defalarca rüya ve hülyalardan aldýklarý sevindirici mesajlarla ufuklarýnda þafak ar
koyulan... Kimbilir, ne kadar emek deyip, terbiye deyip terleyen, ne kadar dikkat deyip, tedbir
kývranan.. bilmem kaç defa dökülüp yolda kalmýþlarda, yeniden doðrulup yürüme arzusu uyand
için yüzsuyu ve gözyaþý döküp aðlayan; kaç defa hazýrlamaya çalýþtýðý, hazýrladýðý
hazýrladýðýný sandýðý ham ruhlarýn, henüz da’va düþüncesinin koridorunda dolaþýp durduk
görerek burkuntuyla iki büklüm olan yýðýn yýðýn muzdaripler vardýr ve bunlar ters yüz edileme
kadar Hakk’la irtibat içindedirler. Onlar bulunduklarý hemen her yerde, donanma gecelerinde gözle
kamaþtýran havâî fiþekler gibi çevrelerine ýþýklar yaðdýrýr ve binbir sihirli oyunlarla bizleri ayd
iklimlerine çekmeye çalýþýrlar. Hülyâlarýmýz ve rüyâlarýmýz gibi þefkatli, yumuþak, huzur ver
pýrýl pýrýl iklimlerine...
Bir Devre Daha Kapanýrken
Upuzun bir kuraklaþma ve çölleþmeden sonra tatlý tatlý bahar rüzgarlarýnýn esip yamaçlarým
yeþermeye baþladýðý, yýllardan beri kanlý bir kâbus gibi üstümüze çöken zulmetlerin bir bir da
gitmeye yüz tuttuðu ve artýk peþipeþine þafak emarelerinin göz kýrpýp geçtiði þu günlerde, þimdiy
ehemmiyet verip yaptýklarýmýzla, önemsemeyip kulakardý etdiðimiz þeyler açýsýndan durumum
tetkikinde yarar olacaðý kanaatindeyiz.
Evet, bugüne kadar aþýlan engebelerle, aþýlmasý gerekli olan mânialarý; halledilmiþ problem
çözüm bekleyen müþkilleri; tedavi ve mualeceye cevap veren hastalýklarla çaresiz görünen de
bütün gayretleri ve bütün himmetleri; bilumum sebepleri ve topyekûn neticeleri inceden inceye g
geçirerek ruh ve irade gücümüzün, inanç ve azmimizin, iç derinliði ve Kudreti Son
münasebetimizin derecesini anlamaya çalýþmalýyýz; çalýþmalýyýz ki, böyle bir iç dinamizmle
neler yapýlabileceðini açýk seçik müþahede ederek ileriye dönük kararlarýmýzda daha isabetli olabi
Yoksa, sahip olduðumuz inanç gücü, bilgidüþünce derinliði, azim ve irade kuvvetiyle, sorum
ve mükellefiyetlerimiz arasýnda gerekli dengenin mevcut olup olmadýðý, yani “tenâsübü i
prensibine göre, yapýlacak iþlerle, o iþlere yetecek enerjiye sahip bulunup bulunmadýðýmýz bilinm
muvaffakiyet beklediðimiz noktalarda çok defa hezimete uðrar ve beklenmedik inkisarlardan be
doðrultamayýz. Böyle bir duruma düþünce de ekseriyet itibariyle, kaderin tenkid edilmesi,
cürm”lerle þahýslarýn karalanmasý, hizmet elemanlarýnýn birbirini yýpratmasý gibi musibeti ikile
hususlar eksik olmaz.
Yapýlacak iþlerle, ona yetecek enerjide denge prensibi, deðiþmeyen ilâhi bir kanundur
kanunun istisnasý yoktur. Arasýra fevkalâdeden zuhur eden inayetler, Hakk’ýn fevkalâdeden lüt
cümlesindendir ve kat’iyyen mükelleflerin davranýþlarýna esas deðillerdir. Sebebler dairesi için
irademizin “söz konusu” olduðu yerde, iradeye sýrt çevirip sebebleri kulak ardý etmek apaçý
cebrilik; varlýðý ve bekâsý çok ince hesaplara baðlý bir kýsým önemli iþleri avâmî projelerle ele
ise düpedüz bir divaneliktir.
Bilhassa günümüzde çok önemsiz mes’elelerde dahi, çok dakik fizibilite hesaplarýna duyulan i
ve gösterilen ihtimam düþünülünce, dünyanýn en önemli mes’elelerinden daha önemli olan ve
boyunca peygamberlerle temsil edilen âlemþümûl bir da’vanýn rastlantýlarla, amatörce gayr
yürütülemeyeceði hemen anlaþýlacaktýr.
Böyle bir da’va, bilgili, kültürlü, yaþadýðý devri idrâk etmiþ, ruh dünyasý sonsuzdan gelen ýþý
pýrýl pýrýl, güç ve kuvvetini Yaratýcý’nýn iradesiyle bütünleþmede arayan, kafa ve kalb izdiv
muvaffak olmuþ nesillerle temsil edildiði ölçüde ümit verici ve istikbâl va’dedici olacaktýr. Aksine,
zahmetle ve birer birer elde edilen þeyler, toptan yýkýlýp gidecek; yýkýlýp giderken de arkadak
inanç ve ümitlerini de beraber götürecektir.
Bugün dünyamýzda, oldukça çaplý sayýlabilecek bir varoluþ kavgasýnýn verildiði; bir ö
cehaletin kýsmen yenildiði; yararlý bir kýsým düþünce sistemlerinin geliþtirildiði ve bu sistem
azimli, kararlý takipçilerinin bulunduðu, eðer bizim dünyamýz için de geçerliyse, bir rönesansa
teþkîl edebilecek ilmî materyal, düþünce birikimi, kültür ve san’at faaliyetlerinin ümit verici ve sevin
bir noktaya ulaþmýþ olduðu; bugüne kadar durmadan alternatifsizliðiyle övünen küfür ve ilhadýn
plânýnda bütün bütün iflas ettiði; mukallid ve gezginci ruhlarýn, düþünce dilenciliðinden vazgeçip
dünyalarýna seyahata karar verdikleri birer gerçektir ve bu millete hizmeti vazife bilenlerin b
hanelerine kaydedilmesi gerekli olan önemli hadiselerdendir.
Ne var ki bütün bunlar, dünyalardan daha aðýr bir ulu düþünceyi tahakkuk ettirmede, yapý
gerekli olan þeylerin sadece bir kýsmýný teþkil etmektedir. Gerçek güç ve tersyüz edilmez ku
gelince o, fikir urbasýna bürünmüþ her türlü heva ve hevesten sýyrýlarak hak düþünc
bütünleþmekte; her yeni teþebbüste þahsî arzu ve isteklerimizi bir tarafa iterek Hakk’ýn hoþnutl
esas almakda; bilumum yetersiz ve tutarsýz davranýþlarýmýzýn çehresinde Kudreti Sons
baþdöndürücü irade ve iktidârýný müþahede edip, nefsânîlik, kendi kendimizi putlaþtýrma, Ha
icraatýnda kendimize bir pay ayýrma gibi þirklerden uzaklaþarak “mülk senin, sikkeyi basan s
hüküm de sana aiddir!” gibi yüksek idrâk ve nezîh bir anlayýþta aranmalýdýr.
Hesablaþma
Hesablaþma, saðlam seyredebilmenin, saðlam iþ yapabilmenin en metin te’minatý ve en gü
mesnedidir. Hesablaþma bir içkontrol ve insanýn kendi kendini gözden geçirmesidir. Her hamle
irtifa bir hesablaþmaya dayanýyorsa ümit vericidir. Geçmiþin muhasebesi yapýlmadan gösterilen h
ü gayret ise, bir hüsrân ve inkisârýn baþlangýcýdýr.
Ferdin kendi kâmetine, cemiyetin de kendi buudlarýna göre alabildiðine girift ve kom
mes’eleleri vardýr ve bunlar derin ve ciddi hesablarý gerektirmektedir.
Hesablaþma çizgisinde bulunan bir ferdin fazla inhiraflarý olmayacaðý gibi, hesab üzerine kur
ve yine hesab üzerinde iþleyen bir toplumun da rahatsýz edici yaný ve yönü bulunmayacakdýr.
Geçmiþ, hâle nisbeten, hâl de, geleceðe nisbeten bir hesab kitabýdýr. Hatta bu noktai naz
gündüz geceye; yaz kýþa, dünya öbür âleme nisbeten birer kitabdýrlar. Ýnsan bu kitablarýn yüz
nikabý kaldýrýp, neþredecekleri aydýnlýktan istifade ettiði nisbetde, doðru görür, doðru düþünür ve
yüceliklere erer. Bu kitablar ve bunlarýn ihtivâ ettikleri hesablardan habersiz yaþayanlar ise; hüsrân
hüsrân düþünür ve hüsrânla boðulurlar.
Ne var ki bazan da, kararýn verileceði güne býrakýlmýþ bir hesab, sahibi için sadece hiz
haybet olur. “Keþke kitabým verilmeseydi ve hesab nedir, onu bilmeseydim” inkisarý içindeki bir t
ve nedametin, mücrime kazandýracaðý hiçbir þey yoktur.
Hususi mânâda muhasebe, geçmiþteki eksikliklerin ve noksanlýklarýn üzerine týrmanarak, ge
seyre koyulma ve arkada býraktýðý her yanlýþlýðý bir trafik iþareti kabul ederek yolun doðr
görmeye çalýþmadýr. Yoksa kaderi tenkid ve Rahmeti Sonsuz’un rahmetini ittiham mânâ
hâdiselerden þikayet ve dert yanma, faidesiz bir ýzdýrâb ve elemdir.
Milletçe, bu anlayýþda bir muhasebeye ne kadar muhtaç olduðumuz, her türlü ta’rifden vare
Ne var ki, biz, yakýn tarihimiz itibariyle muhasebe adýna bir kýsým sevimsiz polemik ve düel
baþka bir þey görmedik.
Keþke insanýmýza, aydýnlatýcý ve yol gösterici tenkidde bulunmayý öðretebilseydik. Ve
geçmiþten ve tarihi tekerrürlerden ders alabilseydik...
Mevsiminde, mektebin, kitabýn ve muallimin hesabýný, kendi bakýþ açýmýzdan ve
menþûrumuzun altýnda halkýmýza arzetmiþtik: Muallim, öðretici olmazsa; mekteb, hayatî
vermezse; kitab, kâinatýn sinesindeki esrârý billurlaþtýrýp aksettirmezse, o muallim talihsiz, o m
karanlýk ve o mektebde okuyanlar da bedbahtdýr. Ve eðer muallim, elindeki irfan adesesiyle eþ
hâdiseleri tanýma yolunda ise; kitab, neþrettiði nurlarla (Elektronmikroskop) ve (x) ýþýnlarý vaz
görüyorsa; mekteb bu esrarlý cümbüþe laboratuarlýk yapýyorsa, muallim mutlu, mektep aydýn
mektebin talebeleri de bir kýsým talihlilerdir.
Þimdi, acaba, arkada býraktýðýmýz koskoca bir devre içinde, muallim, öðreticilik vaz
yapabildi mi? Talebenin ruhunu aydýnlatýp, kâinatla bütünleþmesini te’min edebildi mi? Kalbi
verip onu yüce ideallerle donatabildi mi? Yýllar yýlý hayatý, mektebden ve muallimden öðren
alýþmýþ halkýmýzýn, aç ve bîtab bakýþlarý karþýsýnda, ona her yönüyle hayatý ta’lim edip, r
sefâletden kurtarabildi mi?. Ona kitabý ve mektebi sevdirip, ilmin yüce gayesine âþina kýlabildi mi?
Hâsýlý; milletin, ümitocaðý deyip bel baðladýðý ve bütün inkisarlarýnda gözünü ona dikip,
bir þeyler beklediði mekteb, fonksiyonunu eda edebildi mi..? Elde ettiði imkânlarý deðerlendirip,
ve düþüncelerimizi rahatlýkla soluyabildiðimiz irfan yuvalarýmýzda, herþey olmaya müheyyâ bir
karþýsýnda, vazifesini idrak edebildi mi?
Bu sorularýn hepsine bir çýrpýda “Evet” diyebilecek kaç babayiðit gösterebilirsiniz! Kaç hakik
gösterebilirsiniz ki, oturup kalktýðý her yerde, kendi kokusunu neþretmiþ, girip çýktýðý her m
kendi dünyasýndan bir demet gül býrakmýþdýr.
Ve, kaç hakikatâþýðý gösterebilirsiniz ki; mektebe, kitaba susamýþ neslin açlýðýný gide
onlarýn, soysuzlaþan ruhlarýna yücelik ve fazilet dersi vermiþdir.
Bizler, kendi hesabýmýza, elde edilen fýrsatlarla, gösterilen cehd arasýnda bir tenasüb olm
kanaatindeyiz. Kanaatimiz o ki; ne ele geçen tarlanýn bütününe tohum atýldý; ne de eldeki toh
bütünü tarlaya saçýldý. Ýmkânlar kendi buudlarýyla deðerlendirilemedi ve neslimiz bek
kadirþinaslarý bulamadý.
Yeni bir imkân doðar veya doðmaz orasýný bilemem. Bildiðim birþey varsa o da þudur ki; s
kere daha insanýmýza hizmet etme fýrsatýný kaçýrdýk ve onu bir kere daha terkedilmiþlikle ba
býrakýldýk.
O, ruhunda taþýdýðý mânâ cevherlerini iþittirecek sarrafý bulacaðý âna kadar iki büklüm b
dursun. Bizler terennüm edemediðimiz naðmeden müteheyyic, gözü ve gönlü bu iþe bend olmuþ be
süre daha âh u vâh etmeye devâm edelim.
Saðlam Geçmiþ Güçlü Yarýn
Þanlý geçmiþimizi kendine has zevkleriyle her duyuþ ve her yudumlayýþýmýzda, peþi p
ihtiþamlarla baþýmýzýn döndüðünü hisseder, bu hisle gerilir, onunla bir baþka hazlara uyanýr ve o
namlý devirleri bütün tazeliðiyle yeni baþtan yaþýyor gibi oluruz.
Maziye dair her söz, her düþünce, her hâtýra öyle sýrlý bir menþûrdur ki, geçmiþten esip
ruhlarýmýzý okþayýp geçen her ses ve her izle gözlerimizin önünde bambaþka dünyalarýn tüllen
duyar gibi olur ve kendimizi cedlerin o velveleli hayat armonileri içinde buluruz. Buluruz da,
bugünle, bugünü de yarýnla içiçe tahayyül eder ve bu uçsuzbucaksýz hazlarla sonsuzluk
derinleþiriz.
Vâkýa, yer yer geçmiþten hazan rüzgârlarýnýn esip geldiði, hayallerimizi bir kýsým hüzü
sardýðý da olur; ama sürekli olmayan bu sis ve duman, týpký bahar bulutlarý gibi çarçabuk silinip
yerlerini göklerin ve zeminin çehrelerinde dalgalanýp duran daha çarpýcý güzelliklere ve daha
zevklere býrakýrlar. Aslýnda, gerçek zevk de, bu iniþ ve çýkýþlarýn, bu med ve cezirlerin bir
noktada çaðlayýp duran zevktir.
Bu itibarla geçmiþin hülyâ ve hâtýralarýyla gelen hüzün ve kederler, hayatýn bütün buud
duyup hissetmek, her lahza varolmanýn ayrý bir derinliðine ermek yolunda çok zevkli bir “dâussý
ve bizler için yaþanmýþ ve yaþanacak olan binbir hazzýn belið bir lisaný olduðunda da þüphe yokt
lisan, herþeyi cismaniyetin karanlýk labirentlerinde ele alan bahtsýzlar için, matemle d
aðlayanlarýn dili olarak kabul edilse bile, hakikata uyanmýþ gönüller nazarýnda o, geç
baþdöndürücü zenginliklerine, hülyalarla bezenmiþ en tatlý, en imrendirici güzelliklerine menfezler
hasret ve hicranla yanan sinelerimize, olmuþun çehresinde olacaðýn mesajlarýný fýsýldayan talâka
beyandýr.
Evet, geçmiþten kopup gelen levent nâralarý, nal sesleri ve at kiþnemeleri, bizlere ayrý bir inþi
teselli esintileriyle gelir ve hayat yolunda karþýmýza çýkan engelleri aþabilmemiz için kollar
kanatlarýmýz olurlar. Bu sayede en acý anlarýn yanýnda en tatlý saatlarla, en karanlýk dakik
ardýndan en aydýnlýk günlerle yeni yeni ümitlere, sevinçlere erer; ýþýktan ýþýða koþar, ileris
beslediðimiz hülyalarý, emelleri, rüyalarý yakalamaða çalýþýrýz.
Kendini, geçmiþin bu tatlý, bu zevkli hayal akýntýlarýna salýverenler için hayat, içimine d
olmayan kevserler gibi gönülleri yararak hislerin en derin noktalarýna ulaþýr ve girdiði sinelerd
günleri yeþerten birer tohum haline gelir. Sonra da, bunlarýn iç dünyalarýnda en büyüleyici renkle
bayýltýcý kokularý ve en imrendirici desen ve nakýþlarýyla yepyeni baharlar belirir. Yarýnki mutlul
uyanmýþ kalplere aþkýn, ümidin bilmem kaç zevkini birden tatdýran baharlar...
Evet, insan, hayatýn binbir tecellisi içinde, geçmiþ, gelecek ve ikisinin birden onun r
boþalttýklarý duygu ve þuurla, varlýða daha bir baþka bakabilir, vak’alarý daha deðiþik tahlil edeb
her an ayrý bir zaman parçasýný tartan hassas bir terazi gibi, bütün zamanlarý birden tartarcasýna
isabetli hüküm ve neticeler elde edebilir.
Bu kuþakta o, dünden bugüne ortaya konan en parlak tablolarýn bir takým uhrevî kýym
ulaþtýklarýný görür, fiziðin dudaðýnda metafiziðe ait naðmeleri dinler, sonra da iç içe bu sez
anlayýþlarla her türlü takdirin üstünde ledünnî bir hayatýn zevkleriyle beslenerek, kendini s
denizlere salýp, onlarýn maviliklerinde yüzer gibi; semalarýn derinliklerine dalýp yeni bir yurt
yolunda uçar gibi; aya, güneþe, yýldýzlara bakarak sonsuzluða yelken açar gibi olur.
Eskiyeni, dün ve yarýn arasýndaki bu râbýtalarý bulamamýþ, þuraya buraya konup kalkan, k
ve geçmiþten nasipsizlere gelince, bu dalgýn bakýþlarla ne bir terkip ve tahlil yapabilir, ne de bi
varabilirler.
Erozyonlar ve Millet Ruhu
Yýllar yýlý ihmale uðramýþ bu ülke, en büyük þehirlerden en küçük kasabalara, en
kasabalardan da en ücra köylere kadar mutlaka imar edilmeli; asýrlarýn birikimi ictimâî dertlerim
daha, bugüne kadar bir türlü kurtulmayý baþaramadýðýmýz ayný fasid daireler içine girilme
þekilde, günümüzün inanmýþ, tecrübeli, mahir dimaðlarýnca dikkatle gözden geçirilmeli; geliþen
þartlarý da nazarý itibara alýnarak, þimdilerde küçük olsa bile, büyümeðe namzet, zayýf ols
güçlenme yolunda ve çaðýyla hesaplaþmaya hazýr; soylu, istikrarlý bir dünya kurma yollarý behe
araþtýrýlmalýdýr.
Yakýn tarihe kadar, mevcudiyetimizi kemiren, varlýðýmýzý temelinden sarsan, sýk sýk bize ko
günler, korkulu anlar yaþatan, milletçe periþaniyetimizin gerçek sebepleri, içtimâî rahatsýzlýklarým
arkasýndaki ana mes’eleler, kat’iyyen bilinememiþ, üzerine gidilememiþ ve halledilememiþti...
Ýçinde yaþadýðýmýz dünyayý idrak edememenin, hatta onu çok gerilerden takib etm
bilgisizliðin, görgüsüzlüðün ve zaman zaman hasýmlarýmýzýn oyununa gelmenin ve bu mevzuda ö
birer sebep ve saik olduðu söylense bile, bizce, dert ve sýkýntýlarýmýzýn gerçek kaynaðý, dü
hayatýmýzda fikir dilenciliðinden kurtulamamada; bize ve tarihimize raðmen, plân ve projelerimi
âlemden mîmar aramada; varlýk ve bekamýzýn esasýný teþkil eden cevherlerin, en amansýz erozyo
akýp gitmesine seyirci kalmada ve her türlü yabancýlaþmaya karþý açýk olmada aranmalýdýr.
Fevkalâdeden bir inayet olmazsa, son, þu bir iki asýrdan beri milletimizi kývrandýran bu
dertler, kitleler aydýnlatýlacaðý, tarih þuurundan hareketle, çaðýn þartlarýna göre düþünce hayatý
yeni buudlar kazandýrýlacaðý, içtimâî bünyemizde durmadan mecra deðiþtirip akan ve uðradýðý he
tahrip edip geçen bunca yabancý ve yanlýþ cereyanlar bertaraf edileceði âna kadar da onulmayacaða
yara kanayýp gideceðe benzer. Þayet sýkýntý, gereken hassasiyetle ele alýnmazsa maâzallah ya
bunca þey, gösterilen bunca gayret, bir gece, üçbeþ sergerdanýn çýkaracaðý yangýnla kül
savrulacaktýr.
Evet, bütün rûh u canýmýzla, ülkenin, en münbit ovalarý, en bereketli yaylalarý ve en
ýrmaklarýyla cennetlere çevrilmesini istiyor ve diliyoruz. Modern teknikle ziraata, yeni b
kazandýrýlmalý; yýllardan beri emekleyip duran sanayii inkiþaf ettirilip, geliþmiþ ülkelerle re
edecek seviyeye ulaþtýrýlmalý; el deðmemiþ yeraltý, yerüstü zenginliklerimiz deðerlendir
insanýmýzýn istifadesine sunulmalý; hudut kapýlarýndan dünyanýn dörtbir yanýna ihracat konv
akýp gitmeli; ne pahasýna olursa olsun, Türk parasý dünya borsalarýnda, bu þanlý milletin þe
uygun, o mûtena yerini almalý ve yýllardan beri sözü edilegelen “milletin güçlendirilmesi” ve “h
refah seviyesinin yükseltilmesi” gibi vaadler bir an evvel mutlaka gerçekleþtirilmelidir. Ancak,
bunlar yapýlýrken de, millet ruhu kulakardý edilmemeli; nesillerin kalb ve kafalarýný hede
bilumum talim ve terbiye müesseselerinin yabancýlýk hýrýldamalarýna meydan verilmemelidir. Ba
ilim ve irfaný, san’at ve tekniði alýnýp deðerlendirilmeli; ama, millî ruh ve millî düþünce çiðnenm
târihî seciyemiz yýpratýlmamalý ve bunca yýllýk ahlâk ve fazilet anlayýþýmýz bin
düþmanlarýmýzýn levsiyyatýyla becayiþ edilmemelidir.
Zaten, yýllardan beri, kitlelerin cismânî zevklerini okþayan, onlarý hisleriyle vurup yaralayan v
bir hastalýk halinde her þehire, her köye, her eve girip yerleþen batý hummasý, þimdiye kadar e
edilenlerin çok üstünde ahlâk ve fazilet anlayýþýmýzý delik deþik etti, toplumu âdeta kurt sürüleri
getirdi.
Þimdi, bu eski mikrop yuvalarýnýn dezenfekte edilip temizlenmeye çalýþýldýðý, fik
vicdanlarýn millî ruh iksiriyle yýkanýp, arýndýrýlýp özüne ulaþtýrýlmasý düþünüldüðü ve yýlla
kemikleþmiþ bir kýsým dertlerimizin sezilip tedavi yollarýnýn araþtýrýldýðý þu günlerde olsun
mes’elelerimize dýþta çözüm arayacak, ýsmarlama plân ve projelerle kendi dünyamýzý inþa edec
ülke ve onun gerçeklerini görmemezlikten gelerek, yakýn geçmiþteki küflü zihniyet ve es
düþünceleri hamlelerimizde esas kabul edeceksek, yeni yeni yoliz bulup çýkmaða çalýþtýðýmýz
târihî çukurlara, bir kere daha yuvarlanýp gitmemiz mukadder demektir.
Bile bile böyle bir felâket uçurumuna yuvarlanýp gitmeye, ister körlük densin, ister cinnet,
karþý en büyük bir hýyanet ve millete karþý da affedilmeyen bir ihanet olduðunda da þüphe yoktur.
Onun içindir ki, millete bir kýsým yüksek hedefler gösterilirken, evvela târihî hatalar düzelti
yanlýþ kanaatler milletin sinesinden sökülüp atýlmalý; her türlü sahteler, sahtelikler, sahte dost ve
dünyalar kitlelere anlatýlmalý.. sonra da onlara kendi düþünce ve inanç dünyalarýna seyahat imk
hazýrlanmalýdýr ki; bir çukurdan çýkarken diðerine düþmesinler. Zira, nesepsiz düþünce, gayri mil
ve projelerle, artýk hiç bir yere varýlamayacaðý herkesin malumudur.
Ne Dendi ve Neredeyiz?
Bir bahar gibi baþlar herþey; güzel tasavvurlar, tatlý düþünceler ve zümrütten hayâllerle... Her
baþlangýç, neticeye ermenin ilk þartý ve ilk sebebi olmasý itibariyle de zevkli ve ümit vericidir.
nice güzel baþlangýçlar vardýr ki “Baharý görmeden hazâna” erer ve geride kýraðý vurmuþ bi
yýkýk rüya býrakýr.
Baþlatýlan her hayýrlý iþ, her hayýrlý teþebbüs, kadirþinâs mirasçýlar ve birleri binlere ulaþ
sevdâlýsý nesiller sayesinde, varlýða erer ve süreklilik kazanýr. Ve þâyet o iþ ve teþebbüs, se
baðrýnda geliþebileceði bu ideâl kadroyu ve bu kara sevdâlýlarý bulamazsa sam yeli vurmuþ gibi
ve yerle bir olur...
Ümit herþeyden önce bir inanç iþidir. Ýnanan insan ümitlidir ve ümidi de inancý nisbetinded
itibarladýr ki, saðlam inanç mahsulü çok þeyler, bazýlarýnca hârika zannedilmektedir. Aslýnda,
azim ve kararlýlýk, iman dolu bir kalbe girince, beþerî normlar aþýlýr. Ve o inançlý kalp har
kuþaðýna ulaþmýþ olur. Bu seviyede gönül hayatýna sahip olamayanlar ise bunu fevkalâdeden sa
Hele insan, inanacaðý þeyi iyi seçebilmiþ ve ona gönül vermiþse, artýk onun ruh dünyasýnda ümit
karamsarlýk ve bedbinlikten asla sözedilemez.
Fert, ümitle varlýða erer; toplum onunla dirilir ve geliþme seyrine girer. Bu itibarla da, üm
yitirmiþ bir fert var sayýlamayacaðý gibi ümitten mahrum bir toplum da felç olmuþ demektir.
Ümit, insanýn kendi ruhunu keþfetmesi ve ondaki iktidarý sezmesinden ibarettir. Bu seziþle
kâinatlar ötesi Kudreti Sonsuz’la münasebete geçer ve onunla herþeye yetebilecek bir güç ve kuvve
eder. Bu sayede, zerre güneþ, damla derya, parça bütün ve ruh kâinatýn bir soluðu haline gelir. Ü
uzun yollar aþýlýr, ümitle kandan irinden deryalar geçilir ve ancak ümitle dirliðe ve düzene erilir.
dünyasýnda maðlup olanlar, pratikte de yenilmiþ sayýlýrlar. Ne yiðitçe ve çalýmla yola çýkanlar
ki, iman ve ümit zaafýndan ötürü, yarý yolda kalmýþlardýr. Küçük bir zelzele, gelip geçici bir fý
akýp giden bir sel, onlarýn azim ve iradelerini de beraber alýp götürmüþtür. Hele kendilerine
baðlanýp sonra da onlarla beraber yeis bataklýðýna düþüp boðulanlarýn hâli bütün bütün yü
acýsýdýr.
ÇÝLE, yüce hedeflere varmanýn ve yüksek neticeler elde etmenin tek yoludur. Hakikat yolcus
ile günahlardan arýnýr; onunla saflaþýr ve onunla özüne erer. Çilenin olmadýðý yerde ne olgunlaþm
ne de ruhla bütünleþmeden bahsedilemez. Ruh, çile ile kemâle erer. Gönül, çile ile inkiþaf eder
görmemiþ ruhlar ham, gönüller de kolu kanadý kýrýk ve ölgündür.
ÇÝLE, çalýþmaya ve o yolla elde edilen þeylere kat kat deðer kazandýrýr. Çilesiz elde edilen þ
mirasdan gelen mal gibidir; geliþi emeksiz, gidiþi de üzüntüsüz olur. Evet, ancak binbir ýzd
kazanýlan þeylerdir ki, muhafazasý uðrunda canlar feda edilir. Bir millet ve bir medeniyet,
muzdarip ve çilekeþlerin öncülüðünde kurulmuþ ise, sýhhatli, istikrarlý ve gelecek adýna ümit ver
Aksine, hayatýnda bir kere olsun aðlamamýþ, inlememiþ ve sancý çekmemiþlerin elinin altýnda do
ve geliþmiþse, zâyi olmaya namzet ve talihsizdir.
SABIR, yücelme ve fazilete ermenin mühim bir esasý ve iradenin zaferidir. O olmadan, ne
inkiþaf ettirmeden, ne de yücelip benliðin sýrlarýna ermeden bahsedilemez. Sabýrla insan, toprað
kemiðe baðlýlýktan kurtulur ve onunla yüce âlemlere ermeðe namzet bir kutlu olur. Sabýr, ötele
saltanatlara ulaþmak için dar bir geçit, aþýlmaz bir zirve ise, gönlünü o âlemlere kaptýrmýþ hakik
de, geçilmez ve aþýlmaz gibi görünen geçitlere ve þahikalara meydan okuyan bir Heraklit’dir. E
yokuþlarý dümdüz ve ovalarý da pürüzsüz gören bir Heraklit...
Bütün yükseltici þeyleri, ara vermeden sürekli olarak yaþama, alçaltýcý þeylere karþý de
teyakkuz ve direnme, nihayet, beklenmedik anda ve beklenmedik þekilde, insaný ýrgalayan ve örs
umum belâlara karþý yýlgýnlýk göstermeden dayanma; evet iþte acýlardan acý ve neticesi itibari
zülâllerden zülâl sabýr budur!
VEFA, dost ikliminde yetiþen güllerdendir. Onu düþmanlýk atmosferinde görmek nâdiratt
hatta, imkânsýzdýr. Vefa, duyguda, düþüncede, tasavvurda, ayný þeyleri paylaþanlarýn etrafýnda üfü
eser durur. Kinler, nefretler, kýskançlýklar ise, onu bir lahza iflâh etmez öldürür. Evet o, sev
mürüvvetin baðlarýnda boy atar geliþir, düþmanlýk ikliminde ise, bir anda söner gider.
VEFA, fertlerin birbirleriyle kaynaþýp, bütünleþmesini temin eder. Vefa sayesinde cüzler kül
ayrý ayrý parçalar bir araya gelerek vahdete ulaþýr. Vefa duygusu varýp sonsuzluða erince, öte
gelen tayflar, kitlelerin yolunu aydýnlatýr ve toplumun önünü kesen bütün týkanýklýklarý açar. Elve
o toplum, vefa duygusuyla olgunlaþmýþ ve onun kenetleyici kollarýna kendini teslim etmiþ olsun.
Rica ederim; söyleyin! Emin misiniz size düþen herþeyi yaptýðýnýzdan; hareket ve faâliyetle
hep doðru yolda sürdürdüðünüzden; irade gücü ve iç mukavemetinizden; bayraklaþtýrdýðýnýz da
düþünceyi tam temsil ettiðinizden?.. Yaptýðýnýz her iþin yerinde olduðunu; düþüncelerinizin, kin,
garaz gibi kötü huylarla zedelenmediðini; plân ve projenizin hata kabul etmez bir buudda t
edildiðini iddia edebilir misiniz..? Aman Allahým! Bu ne büyük bir çýlgýnlýk, ne affedilmez bir ka
olur..!
Aslýnda hep baþkalarýnýn eksik ve gedikleriyle meþgul olanlar, kendi hata ve kusur
görmeyecek kadar kör, gönüllerini coþturup ruhlarýna istikamet veremeyecek kadar da iradesiz ve m
kimselerdir. Böyleleri her söz ve davranýþlarýyla, durmadan baþkalarýný gayyalara yuvarl
firavunlaþmýþ egolarýna göklerde bile taht bulamazlar. Nefsâniliðine (pes) demiþ ve kendi içinde m
bu derbeder ruhlar, düþünce ve iradelerini delikdeþik eden bu türlü zaaflardan kurtulacaklarý âna
da, doðruyu göremeyecek, doðru karar veremeyecek ve hele kat’iyyen bellerini doðrultamayacaklard