You are on page 1of 9

 

ÇED RAPORLARI NE İŞE YARAR? 
Mehmet KARTAL 

mkartal65@gmail.com 

1970’li  yıllar,  2.  Dünya  Savaşı  sonrası  ortaya  çıkan  endüstriyel  sıçramanın  çevre  üzerinde  yarattığı 
sorunların  insanlığın  bilincine  çıkmasını  sağladı.  1970’ler  endüstrinin  önce  kirlettiği  ve  sonrasında 
temizlemek  için  adım  atmaya  zorlandığı  yıllardı.  1990’lar  ise  Dünyada  bu  konuda  önemli  bir  stratejik 
farklılığa  sahne  oldu.  Endüstrinin  çevreye  etkilerinin  önceden  tahminine  ve  olası  sonuçların  ortadan 
kaldırılması  için  önlemler alınmasına dönüşen bu  sürecin önemli çıktılarından  birisi olarak  Çevresel  Etki 
Değerlendirme konusu ortaya çıkmıştır.  

Olası etkilerin çok disiplinli süreçlerle saptanması ve taranması(screening) bu sürecin ana parçalarından 
birisidir.    Esas  itibariyle  proje  içinde  yer  alan  faaliyetlerin  ve  bu  faaliyetlerin  çevreye  olan  etkilerinin 
değerlendirilmesi  bu  parçanın  kendisini  oluşturmaktadır.    Tarama  işlemi  sonunda  hazırlanacak  olan 
değerlendirmenin neleri kapsayacağı, söz konusu faaliyetlerin hangi bölümlerinin bu işin kapsamına dahil 
edileceği  Scoping  adı  verilen  parçanın  görevidir.  Bu  bölümde  proje  ya  da  tesisin  hangi  kapsamda  ÇED 
raporu  hazırlanacağına  karar  verilir.  Son  parça  ise  izleme  (monitoring)  sürecidir.  Bu  parça  aslında 
zurnanın zırt sesi çıkardığı yerdir aynı zamanda, çünkü bu ÇED süreçleri hiçbir surette izlenmemektedir.  

Ülkemiz 1993 yılının kışında tanıştı Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği(ÇED) ile henüz 2872 
sayılı  Çevre Yasası  çıkalı  10  yıl geçmişti.  07 Şubat  1993  tarihinde  21489 sayılı  Resmi  Gazete’de 
yayınlanan yönetmeliğin ömrü çok uzun olmadı. 1997 yılından başlayarak  17 Temmuz 2008 tarih 
ve  26939  Sayılı  Resmi  Gazete’de  yayınlanan  ve  halen  yürürlükte  olan  ÇED  Yönetmeliği’ne  dek  9  kez 
revizyona uğradı.  

Yayın / Revizyon Tarihi  Resmi Gazete Sayısı 
07.02.1993  21489 
23.06.1997  23028 
13.08.1999  23875 
14.04.2000  24020 
29.09.2000  24185 
26.10.2000  24212 
06.06.2002  24777 
16.12.2003  25318 
16.12.2004  25672 
17.07.2008  26939 
                                                    Tablo 1. ÇED Yönetmeliği Değişiklikleri  

 
ÇED  Yönetmeliğinde  meydana  gelen  değişikliklere  bakacak  olursak,  ilk  söylenecek  söz  :  1993  Yılında 
çıkarılan  Yönetmelik,  1997  yılında  özelleştirilmiştir  olmasıdır.  1993  Yönetmeliği,  daha  çok  devlet 
kurumlarının  karar  verici  durumda  olduğu  bir  zemin  sağlarken,  1997  yönetmeliği  ile  ÇED  ve  ÖN‐ÇED 
raporlarını  taşaronlaştıran  bir  liberalizasyon  geçirmiştir.  2002  Yönetmeliği’nde  ise  AB  mevzuatı  ile 
uyumlaştırma  çabası  sonucu  ekleri  oluşturan  bölümlerin  çeviri  olarak  yönetmeliğe  eklenmesi 
sağlanmıştır.  2002  Yönetmeliği  ile  ilk  olarak  HALKIN  KATILIMI  safhası  etkin  hale  getirilirken,  önceki 
yönetmelikte  yer  alan,  projenin  yapılacağı  alanda  inceleme  yapılmasını  öngören    “Yer  Tetkiki”  kısmı 
yönetmelikten  çıkarılmıştır.    Değişikliğin  yapıldığı  zamanın  tartışmalarını  hatırlayacak  olursak  şirket 
kurma, işletme belgesi alma gibi işlemlerin adımlarının kısaltılması ve bürokrasinin azaltılması adı altında 
her aklına esenin sanayici olmaya itildiği bir dönem geçirdik.  Bu değişiklik ile bürokrasinin azaltılması ve 
sürecin hızlandırılması ileri sürülerek çevrenin tanımı daraltılmış, daha önce zorunlu olan kurum görüşleri 
kapsam dışına çıkarılmıştır.  2003 Yönetmeliği ile ÖN ÇED raporu kaldırılmış, yerine Proje Tanıtım Dosyası 
adı  verilen  bir  uygulama  başlatılmıştır.  Bu  değişikliğin  amacının  da  sermaye  sahiplerinin  şikayetleri 
doğrultusunda  süreci  kısaltmak  olduğunu  belirtmemiz  gerekir.  Bu  değişiklik  sadece  isim  değişikliği 
olmamış,  ÖN  ÇED  yerine  gelen  rapor  kısa,  dar  ve  genel  geçer  bir  evrak‐ı  metruke  halini  almıştır.  2003 
Değişikliğinin en önemli kısmı ise Geçici 3.‐4.‐,5.‐.6. Maddelerden ibarettir.       

Geçici  Madde  3‐  7/2/1993  tarihli  ve  21489  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  Çevresel  Etki 
Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer 
mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım 
programına  alınmış  veya  mevzi  imar  planları  onaylanmış  projelere  ve  bu  tarihten  önce  üretim  ve/veya 
işletmeye başladığı belgelenen faaliyetlere bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. 

 Geçici  Madde  4‐  23/6/1997  tarihli  ve  23028  sayılı  Resmi  Gazete’de  yayımlanan  Çevresel  Etki 
Değerlendirmesi  Yönetmeliğinden  önce  ilgili  mevzuatı  gereğince  güzergahı  belirlenen  veya  yatırım 
programına  alınan  petrol  ve  gaz  boru  hatları,  enerji  nakil  hatları,  otoyollar,  duble  yollar,  ekspres  yollar, 
demir yolları, devlet yolları ve il yolları projelerine bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. 

Geçici  Madde  5‐  Yeterlik  Belgesi  ile  ilgili  tebliğin  yayımlanmasından  önce,  Çevresel  Etki  Değerlendirmesi 
Raporu hazırlayacak kurum ve kuruluşlarda Yeterlik Belgesi bulunması şartı aranmaz. Ancak, proje tanıtım 
dosyası  faaliyetin  türü  ve  yeri  ile  ilgili  en  az  üç  farklı  meslek  grubundan  en  az  lisans  seviyesinde  eğitim 
görmüş kişiler tarafından, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporları ise komisyonca belirlenen çalışma grubu 
tarafından hazırlanarak imzalanır. 

Geçici  Madde  6‐  Bu  yönetmeliğin  yürürlüğe  girmesinden  önce  7/2/1993  tarihli  ve  21489  sayılı  Resmi 
Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 23/6/1997 tarihli ve 23028 sayılı Resmi 
Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği ve 6/6/2002 tarihli ve 24777 sayılı Resmi 
Gazete’de  yayımlanan  Çevresel  Etki  Değerlendirmesi  Yönetmeliği  hükümlerine  tabi  olduğu  halde  gerekli 
işlemleri  tamamlamamış  ve  mevzuat  uyarınca  yer  seçimi  uygun  olan  mevcut  faal  tesisler,  ilgili 
yönetmelikler  çerçevesinde  gerekli  yükümlülüklerini  yerine  getirmeleri  amacıyla  çevresel  durum 
değerlendirme raporunu Bakanlığa sunar, bu rapor Bakanlıkça değerlendirilir. 

Söz  konusu  maddeler  incelendiğinde  ortada  örtülü  bir  AF  olduğu  görülecektir.  Yönetmeliği  çıkaranlar 
başlarına bela olan ÇED Yönetmeliği içine 4 tane af maddesi ekleyerek o güne kadar kendileri açısından 
sorunlu gördükleri işleri bir çırpıda çözmüşlerdir.  
 

1993 ‐2009 yılları arasında geçen 16 yıllık sürede 1769 adet ÇED Süreci tamamlanmış ve bunlardan 
1738 (%98) adedi OLUMLU, 31(%2) adedi OLUMSUZ sonuçlanmıştır. Başlı başına geçen 16 yılda elde 
edilen  sonucun  bize  söylediği,  ÇED  sürecinin  sadece  evrak‐ı  metruke  sayılabilecek  bir  duruma 
düştüğünü açık biçimde göstermektedir.  Elbette başka bir varsayım daha üretmek olanaklıdır. 1769 
ÇED’e tabi tesisi için yer seçimi yapan sermayedarlar, tesis yeri seçimi konusunda dünyaya uzmanlık 
verebilecek kadar bu işi iyi bilmektedirler.(!)  

 
Yönetmeliğin  yürürlüğe  girdiği  günden  itibaren  ülkenin  geçirdiği  kriz  dönemleri  dışında  ÇED’e  tabi 
tesislerin başvurularının sayısal olarak artış gösterdiği görünmektedir. 2009 yılı rakamı 9 aylık verileri 
içermektedir. Yılsonu itibariyle son 5 yılın trendini yakalayacak gibi görünmektedir. Yıllara göre ÇED 
olumsuz raporu verilen tesislere baktığımızda neredeyse her yıl bir tane örnek oluşturacak biçimde 
ÇED olumsuz raporu söz konusudur. 

 
 1993‐ 2009 dönemi için ÇED başvurularını sektörel olarak dağıttığımızda  Petrol ve Madencilik ile ilgili 
yaıtırmların ilk sırada olduğunu görmekteyiz. Petrol ve Madencilik Sektörü yatırımlarının dikkat çekici 
kısmı taş‐kalker ve mermer ocaklarından oluşmaktadır. Bu konuda ortaya çıkması olası sorunları çözmek 
için mevcut iktidar şaka gibi bir değişiklik gerçekleştirerek  5 Haziran2004’de  Dünya Çevre Gününde 
yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Kanununda va Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa’nın 
28. Maddesi ile 2872 Sayılı Çevre Yasası’nın ÇED ile ilgili 10. Maddesine ilave edilen 2 fırka ile    

“Petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) kapsamı  
dışındadır.” ve “Madenlerin işletilmesi ile ilgili hususlar Maden Kanununun 7 nci maddesine göre yürütü 
lür.”  Hükmünü tesis ederek hem en çok başvuru yapılan  hem de en çok ÇED OLUMSUZ görüşü verilen 
sektörü ÇED dışına itivermiştir.  

 
 Petrol  ve  Madencilik  Sektröünden  sonra  en  yoğun  başvuru  Atık‐Kimya  Sanayi  sektörü  için 
gerçekleşmiştir. Son değişiklikten önceki  EK‐I  listesinde yer alan  tehlikeli  ve  özel işleme  tabi  atıkların 
 ara  depolanması (10‐d)projelerinin bu değişiklikle birlikte listeden çıkarıldığı ve ÇED dışında bırakıldığını 
tespit etmek gerekir.  Ayrıca bir önceki Yönetmeliğe göre kaspama dahil olduğu halde yükümlülüklerini 
yerine  getirmeyen  tesisler  varsa  bunlara  da  AF  getirilmiş  olmaktadır.   150.000   kişi nüfus   kapasiteli 
 atıksu  arıtma  tesisleri  EK‐I  Listesine  ilave  edilip  ÇED uygulanacak  projeler  kapsamına  alınmış,  son 
değişiklik öncesi  Yönetmeliğin  EK‐II  Listesinde  yer  alan  50.000  kişi  ve  üzeri  yerleşim  nüfusuna  sahip 
 yerler  ile  20.000  ve  üzeri  istihdam  kapasitesine  sahip  OSB’ler  için  yapılacak  atıksu  arıtma  tesisleri 
için     proje   tanıtım   dosyası   hazırlama   koşulu   getirilen   7.Madde   yönetmelikten  çıkarılmıştır.  Böylece 
 “150.000  eşdeğer  kişi  ve/veya  30.000  m3/gün”  altında  kapasiteli  atıksu  arıtma  tesisleri  tamamen 
 Yönetmelik  dışında  bırakılmış olmaktadır.       

Enerji  Yatırımları  ise  Atık  ve  Kimya  Sanayinden  sonra  üçüncü  sırada  gelmektedir.    
 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nda 26/4/2006 tarihinde yapılan değişiklikle  2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi 
Kurumu Kanunu kapsamındaki konular Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yürütülür.” denildiği  için 
TAEK tarafından yapılan çalışmalar çevre mevzuatının dışında kalmıştır. Bu  açıdan  bakıldığında  TAEK 
tarafından  yapılacak nükleer enerji ile ilgilidir.  Bu  nükleer  santrallerin  zaten  ÇED  kapsamı  dışında 
tutulduğunu hepimize göstermektedir.                      

 
ÇED süreci ile ilgili olarak sonuçlanan süreçleri dikkate aldığımızda en çok ÇED’e tabi başvurunun 
Marmara bölgesinde(%29) olduğu, bunu %18’lik dilimler ile İç Anadolu ve Ege Bölgesinin izlediği, 
Akdeniz  Bölgesinin(%15)  ardından  %4‐7  bandında  diğer  bölgelerin  yer  aldığı  görülmektedir. 
Sektörel açıdan bölgeler arasındaki dağılımın önemli bir fark göstermediği de izlenmektedir.  

     
Geçen 16 yılda 10 kez değişiklik gören Yönetmelik’te yapılan değişiklikler ve uygulamalardan elde edilen 
sonuçlar  açısından,  hazırlanan  ÇED  raporlarının  kalitesi  düşmüştür.  Çevresel  Etki  Değerlendirme  Süreci 
hem  yurttaşlar  hem  de  sermaye  gözünde  inandırıcılığını  yitirmiştir.  Sermaye  bu  süreci  bürokratik  ve 
tamamlanması gereken bir süreç gibi düşünmeye ve davranmaya alışmıştır. 

Siyasi  iktidarlar  sermayenin  çıkarlarına  uygun  olarak  amacı  çevreyi  korumak  ve  ortaya  çıkması  olası 
sorunları engelleme görevi yapması gereken ÇED Raporu sürecini, çeşitli nedenler ileri sürerek(kısaltmak, 
hızlandırmak, bürokrasiyi azaltmak vb.) kadük hale getirmişlerdir. Gemi söküm tesisleri, nükleer tesisler, 
tehlikeli ve özel işleme tabi atıkların ara depolanması  tesisleri,   içten   yanmalı   motor   üretimi  tesisleri, 
 hava taşıtlarının onarım tesisleri, Toplu halde projelendirilen konutlar (1000 konut ve üzeri), telesiyej  
uzunluğu 1000 metre ve üzeri olan kayak alanları ve mekanik tesisleri,  belli  bir  büyüklükte(Isıl  gücü  300 
MWt) termik santraller gibi bir çok doğaya ve çevreye zarar vermesi olası bulunan ve yapılıp yapılmaması 
çok dikkatli biçimde incelenmesi gereken tesis ÇED KAPSAMI dışında bırakılmıştır.  

Dört ve üzeri şeritli yolların yapımı, iki ya da daha az trafik şeridi bulunan mevcut yolların dört ya da daha 
fazla şeritli olacak şekilde yenilenmesi ya da genişletilmesi, yeniden yapılan ya da genişletilen bölümün  
sürekli uzunluğunun 10 km ya da daha uzun olacak şekilde uzatılması,  biçiminde  tarif  edilen  Otoyollarda 
ÇED kapsamı dışındadır.  

ÇED  Raporlarında  tesisi  yapacak  şirketlerin  taahhüt  ettikleri  birçok  konuyu  işletme  süreci  başladıktan 
sonra yerine getirmemişlerdir. Bakanlık da bun konuda herhangi bir denetim yapmamıştır. Bakanlığın bu 
denetimi  yapmak  istemesi  halinde  ortaya  önemli  sıkıntılarda  çıkabilecektir.  Taahhüt  adı  altında  ÇED 
Raporlarına eklenenler yapılması ve gerçekleştirilmesi ihtimali olmayan bir ok konuyu ve durumu açıkça 
içermektedir.    ÇED  raporları  sadece  devletten  “yasaldır”  izni  almak  amacıyla  hazırlanmış  evrak  dosyası 
olmaktadır. 

Sadece  dosya  hazırlayıp  ilgili  kurum  ve/veya  kurumların  onayına  sunulacaksa  bu  raporlar  için  özel  bir 
çalışmaya  gerek  olmadığı  yönündeki  ön  kabul  birbirinin  kopyası  raporların  ortaya  çıkmasını  sağlamıştır. 
Yukarıda yer alan grafikte 1993‐2009 yılları arasında gerçekleşen ÇED raporlarının bu raporları hazırlayan 
firmalara göre dağılımı yer almaktadır. 50 Adetten az rapor hazırlayan çok sayıda firma vardır. Hatta TOKİ 
gibi  devlet  kurumları,  İTÜ,  Yıldız  Teknik  Üniversitesi,  Dokuz  Eylül  Üniversitesi  gibi  eğitim‐öğretim 
kurumları bile ÇED PAZARI’nda  yerlerini almışlardır.  Yedi firma  ÇED  pazarının %30’unu sağlamakta  iken  
hazırlanan ÇED raporlarının %70’i çok sayıda firma arasında paylaşılmaktadır. Bu alanda çalışan firmaların 
mutlak surette mesleki anlamda denetimini sağlamak gereklidir.   

Tesisin  yapılmak  istendiği  bölge  halkının  görüşleri  ÇED  sürecine  yansıtılmamakta,  halkın  bilgilendirmesi 
süreçleri  firmanın  kendi  tanıtımını  yaptıkları  toplantılar  haline  gelmektedir.  Bölge  halkının  taleplerinin 
ÇED  raporuna  nasıl  yansıdığı  izlenememektedir.  ÇED  süreci  şeffaf  bir  süreç  olarak  yürütülmemekte, 
sermaye  tarafından  herhangi  bir  tesisin  bir  bölgeye  yapılması  ön  kararı  ile  bölgede  yaşayan  halkın  bu 
tesisin  yapılacağını  öğrenmesi  bilgisi  arasında  geçen  sürede  dahil  olmak  üzere,  ÇED  sürecinin  hemen 
hiçbir  aşamasından  bölge  halkı  yeterince  bilgilendirilmemektedir.  Ayrıca  bilgi  sahibi  olan  halkın  söz 
konusu  yatırımı  tartışmasını  sağlayıcı  hiçbir  mekanizma  ÇED  süreci  içinde  yer  almamaktadır.  Halkın 
katılımı toplantısı adı altında yapılan toplantılar dosyayı hazırlatan sermayedarın ve hazırlayan firmanın 
taraflı görüşlerini yansıtan bir zemine sahip olmaktadır.   
Son olarak, geçen 16 yıllık sürede %98 oranında ÇED olumlu %2 oranında ÇED olumsuz olarak sonuçlanan 
ÇED süreçleri bu uygulamada bir hata olduğunu hepimize göstermektedir. %98’lik bir ideal yer seçimi ve 
ideal süreç yönetimi hayatın olağan akışına da aykırıdır.    

Hayatın  olağan  akışına  aykırı  olan  bu  uygulamanın,  ülkemizin  kaynaklarını  dikkate  alan,  suyu,  havayı, 
toprağı  kirletmemeyi  temel  ölçüt  olarak  kabul  etmiş,  çeşitli  ve  hiçbir  zaman  hayata  geçmeyecek 
taahhütlerle, kendini ve halkı kandırmayan bir biçimde yeniden düzenlenmesi şarttır. Ülkemizde son 20 
yılda birçok yasal düzenleme yapılmıştır. Çevre ve doğanın korunması yönünde yapılan olumlu ve somut 
değişiklik  neredeyse  yok  gibidir.  Buna  karşın  Maden  Yasası’ndan,  Milli  Parklar  Yasasına,  Orman 
Yasası’ndan,  Turizmi  Teşvik  Yasası’na  kadar  birçok  yasa  ve  yönetmelik  değişikliği  ile  Ülkemizin  dört  bir 
yanında  normal  dönemlerde  200  yılda  yapılamayacak  büyüklükte  bir  tahribat  ortaya  çıkmıştır  ve  hali 
hazırda bu tahribat geri dönülmez biçimde sürmektedir.  

NOTLAR : 

1. Yazıda  yer  alan  grafik  ve  tablolarda  yer  alan  bilgilerin  tümü  T.C.  Çevre  ve  Orman  Bakanlığı’nın 
resmi web sitesinden alınmıştır. 

2. 2009  yılı  ile  ilgili  verilen  01.09.2009  tarihine  kadar  yapılmış  güncellemeleri  içermektedir.

You might also like