You are on page 1of 14

2010’DA ATLANMAMASI GEREKEN TÜKETİCİ 10 TRENDİ

FIRSATLAR MADENİ

Aralık 2009 | Her şeyden önce: ilginç bir yıl yine bizi bekliyor. Küresel durgunluk
gerçekten, resmi olarak bitti mi? Eğer öyleyse, artçıl etkileri gelen yılı zora sokacak
mı? Sonuç ne olursa olsun, biz kendimizi durgunluğa dayanıklı fırsatları saptamaktan
geri alamıyoruz. Peki neden? Tüketiciler, kriz mağduru olsun olmasın, hala pratik,
heyecanlı, para tasarrufu sağlayan ya da eğlendiren yeniliklere değer veriyorlar…

Neyse, okudukça anlayacaksınız.

BU YAZI NEDİR (YA DA NE DEĞİLDİR)?

İşimiz trendler olduğuna göre, küresel ısınmadan 2011 bahar sezonu etek boylarına
kadar trendler hala her şey demek. Öyleyse:

• Tüketici trendlerini gözetiyoruz. Makro trendleri değil. Yani, aslında makro


trendleri de izliyoruz ama onlar bizim uzmanlığımız değil. 2010 trendlerine
hakkıyla hazırlanabilmek için yapılabilecek en iyi şey büyük resmin içine
dalarak başlamaktır. (Biz http://www.mckinsey.com/mgi/ ve IMD’nin
http://www.imd.ch/research/challenges/index.cfm sitelerini tercih ediyoruz.)
Akabinde olabildiğince fazla tüketici trendini öğrenmeye çalışın.
• Her halükarda trendler 1 Ocak 2010 itibariyle başlamıyor. Profesyonellerin
vazgeçilmez Top10 listelerine hizmet etmekten mutluluk duyarız. Ama tüm
trendlerin sürekli evrildiğini, az sonra sıralayacağımız trendlerin de hali hazırda
öyle veya böyle gündemde olduğunu da unutmamak lazım.
• 2010’da dikkate alınması gereken sadece 10 tüketici trendi olduğunu da
söylemiyoruz: Yılın çeşitli dilimlerinde önem atfetmenin kaçınılmaz olduğunu
düşündüğümüz düzinelerce başka trendler de mevcut.
• Yani yapageldiğimiz üzere yıllardır ön plana çıkardığımız tüketici trendlerinin
de önemlerini tartışıyoruz. Örneğin statü hikayeleri (2008) 2010’da da gövde
gösterisinde bulunacak mı? Bahse girebiliriz. SAKETİCİler1 (2009) artmaya
devam edecek mi? Tabii ki. ARAŞTIRMACI TÜKETİCİLİK (2004!) hala önemli
mi? Kesinlikle. MARKA HİZMETÇİLERİlerini görmeye devam edecek miyiz?
Pazarlamanın tüketiciye hizmet etmesi anlamını yitirmedikçe, evet.
• Bu trendler tüm tüketiciler için geçerli değildir. Herhangi bir trendin de böyle bir
misyonu yoktur zaten.
• Nihai olmayan bir son olarak mesele uygulamaya dairdir. İnovasyonlar.
Deneyimleme. Hayata geçirme. Para kazanma. Şimdi. ‘Bilmek güzel’ ya da
‘Cool Şeyler’ ya da ‘Gökteki Kek’; bütün bunları unutun.

1. ALIŞMADIK İŞLER

Ekonomik durgunluğu unutun: toplumsal değişimlerin 2010’da ön planda olacağı


meselesi, daha biz incelemeye başlamadan önce adımlarını sıklaştırmıştı.

1
Satış sürecine katılan tüketiciler.
2010’da ‘alışık olmadığınız’ işlere hazırlıklı olun. Tarihte ilk defa, kelimenin olası her
manasında (panik içermeyen) sürdürülebilirlik, küresel ortak kararla ilerlemenin tek
yolu. Bunun tüketicileri nasıl etkilediği (ya da etkilemediği) hala hararetli tartışmaların
konusu. Ama en azından ortada bir tartışma olması da çok önemli.

Bu arada şirketler, iyi birer kurumsal vatandaş olmanın yanı sıra olgun tüketici
toplulukları için daha fazlasını yapmak zorunda kalacak. Dahası gerçek başarı için,
şirketlerin ‘güncel kültürle birlikte hareket etmeleri’ gerekecek. Yani daha şeffaf ve
dürüst olmak söz konusu. Aynı zamanda tek yönlü reklam yerine tüketiciyle sohbet
etmek anlamına da geliyor bu. Ya da onlar/biz zihniyeti yerine şampiyonluğa oynayan
bir işbirliği. Hatta açgözlülük yerine doğal bir cömertlik. Bir adım daha ötede sağlamcı
ve nazik olmak yerine biraz daha sınırlarda dolaşmak ve cesur olmak anlamına da
geliyor.

Her zamanki gibi gelecek adaletsizce paylaşıldı bile: Google’lar, Amazon’lar,


Zappo’lar veya Virgin’lere bir göz atmanız ‘alışılmadık işler’ dünyasına dair bir his
edinmenize yardımcı olacaktır. Bu yüzden, bahsettiğimiz trendlerin bir şeylere farklı
dokunmakla alakalı olması şaşırtıcı olmamalı. Tümü tüketicinin değişen tercihleri ve
arzuları tarafından yönetiliyor. Şimdi, günümüzün birbirinden farklı, kaotik ve şebeke
halindeki toplumu yakaladığını düşündüğünüz markaları daha dikkatle incelemek ve
tabii ki onları ekarte etmek zamanı ;-)

2. KENTSELLEŞME

Kent kültürü, kültürün ta kendisi. Radikal kentleşme 2010, 2011, 2012 ve dahi uzun
yıllar, gittikçe karmaşıklaşan ve talep eden dünyanın tüm tüketicilerini etkisi altına
alacak.

Önümüzdeki yılları tanımlayan trend: steroidlerle kentlileşmek. Bırakalım bazı


rakamlar konuşsun:
• Daha bir asır önce dünya nüfusunun sadece yüzde 5’i kentlerde yaşıyordu.
2008 yılında, tarihte ilk defa bu oran %50’ye ulaştı. Son yirmi yılda gelişen
dünya, kent nüfusuna haftada ortalama 3 milyon insan kattı.
• Tahminlere göre 2050 yılında dünya nüfusunun %70’i kentlerde yaşıyor olacak
ki bu oran 6.4 milyar nüfusa denk geliyor. Bunların büyük çoğunluğu
gelişmekte olan bölgelerde yaşayacak; küresel kent nüfusunun %63’üne, yani
3.3 milyar insana Asya kıtası evsahipliği yapacak. (Kaynak: Nüfus yerleşimi
üzerine küresel rapor, Ekim 2009)

Peki bu ne anlama geliyor? Biz bu inanılmaz kentselleşme trendini, milyonlarca


deneyimli ve yeni-kentlinin küresel tüketim arenası olarak okuyoruz. Önemi? Sürekli
artan bir nüfusla daha sofistike, daha çok talep eden, ama aynı zamanda
deneyime daha açık, birbirleriyle süper-bağlar kurmuş kent tüketicisi ‘daha
cesur’ ürünleri, hizmetleri, deneyimleri, kampanyaları ve iletişim biçimlerini
havada kapar halde olacak.

Daha güzeli, neredeyse hayatın tüm alanına yayılacak online iletişim şeffaflığı
sayesinde kırsal kesimdeki tüketiciler de kent tüketicileri gibi online dünyada yerlerini
almaya (ve alışveriş yapmaya) başlayacaklar.
Bu durum tabii ki B2C markaların inovasyon kartını daha da güçlü oynamaları için
verimli bir zemin oluşturuyor. WorldChanging sitesinin editörü Alex Steffen’ın geçen
yıl parmağını bastığı üzere: “Tüm yeniliklerin kesinlikle kentli ya da varoşların
tamamen zombi olduğunu söylemiyorum. Şunu söylemeye çalışıyorum; teknolojiyle
birbirine bağlanmış ve zengin kent zümreleri, inovasyonun merkezüstü haline
gelmeye başladı ve bu durum yeniliklerin ortaya çıkışını da değiştirmek üzere.”

Aman, aman. Kentlerin insan yerleşiminin en sürdürülebilir formu olduğu


konusundaki büyüyen konsensus meselesine girmeyelim bile. Onu ileri bir tarih için
saklıyoruz.

KENT GURURU (yan trend)

Kentselleşmeye ve daha sofistike tüketiciye hazır olmak başka bir şey; bu trende
ayak uydurmak bambaşka. İşte sizi harekete geçirecek dumanı üstünde bir yan
trend: KENT GURURU.

Temel olarak ekonomik ve kültürel gücü tüm ülkeyi aşan mega-kentlerin sakinlerinin
kimlikleri kentin kültürüne, markasına, mirasına ve varoluşuna sıkı sıkıya bağlı
olacak. Büyük markaların, kent kültürüyle yoğrulmuş, kente özgü ürünler, hizmetler
ve iletişim üretmeleri, aynı zamanda tüm dünyadaki kent vatandaşlarına harika,
insancıl ve eğlenceli yollarla saygı sunmaları anlamına gelecek.

Yani 2010 ve sonrasında, kentlilerin gururuyla ters düşmek istemeyeceksiniz. Birkaç


seçmece örnek:
• Absolut’un Kent Serisinin lansmanı 2007 yılında New Orleans’ta yapıldı. New
Orleans’lı Absolut’un özel mango ve karabiber aroması tamamen kentten
esinlenilmişti. Yine aynı yıl, seri Los Angeles’a sıçradı ve Ağustos 2009’da
Fenway Parkının yeşil canavarına ithafen siyah çay ve mürver çiçeği
aromasıyla Boston’a özel votkanın lansmanı yapıldı.
• Ağustos 2009’dan beri doğu Londra’daki 5 banka ATM’sini kullananlar
muhteşem Cockney argosuyla işlem yapma şansına sahipler.
• Guerlain Temmuz 2009’da kent konseptli parfümlerinin ilkini özel olarak ünlü
İngiliz mağazası Harrods’ta satışa sundu. Paris-Moskova kokusu misk, meyve
ve odun; Paris-New York kokusu vanilya, tarçın ve sedir; Paris-Tokyo ise
yasemin, menekşe ve yeşil çay notalarını harmanlıyordu.

3. GERÇEK ZAMANLI TEFTİŞ

2010’da ne satarsanız satın, neyin lansmanını yaparsanız yapın, 7 gün 24 saat,


anında ‘topluca’ teftiş edileceğinden emin olabilirsiniz.

ŞİMDİCİLİK2 trendinin öneminden bahsetmemizin üzerinden çok geçmedi. Tüm


zamanların en önemlilerinden olan bu trend yılın 12 ayı boyunca gözünüzün önünde
olmalıydı. Şimdi de dilerseniz ortalığın gerçekten kızışmasına neden olacak bir yan
trendle sizi tanıştıralım: GERÇEK ZAMANLI TEFTİŞ’in yükselişi.
2
Tüketicilerin anında tatmine yönelik kök salmaya başlamış hevesleri, orijinal ve önemli (offline ve online)
gerçek-zamanlı ürünler, hizmetler ve deneyimlerin sunumuyla doyurulur hale geldi. Tüketiciler aynı zamanda bu
gerçek-zamanlı içerik bombardımanının hararetli bir parçası haline de geliyorlar.
Özetle, gün geçtikçe yaptıklarını3, alışverişlerini, dinlediklerini, izlediklerini,
katıldıklarını, giydiklerini vs. anı anına daha fazla paylaşıyor insanlar. Arama
motorları ve takip sistemleriyle aradıklarına ulaşabilmeleri, hatta bulduklarını
konusuna, konseptine veya markasına göre canlı canlı işaretleyebilmeleri de artık
çok daha kolay. Bütün bunlar göz önüne alındığında 2010 yılında tüketmeye-hazır-
tüketicilerin online dünyadaki diğer tüketicilerin ilk elden deneyimlerine göz atacakları
kesin.

Peki sonra? Sadece yapabildikleri için (Twitter’ın doğrudan ileti opsiyonunu


hatırlayın), tüketiciler okudukları yorumlardan sonra daha ayrıntılı bilgi almak için
yorum sahibiyle doğrudan iletişime geçmek isteyecekler. Twitter, Facebook, LinkedIn
gibi sosyal ağların tabiatları gereği doğrudan iletişim talepleri, yorum sahipleri
tarafından da gönülden karşılanacaktır. Online ortama atılan yorumlar, yorumcunun
kendisine takipçi edinmek için ortaya attığı bir yemdir zaten. Böyle bir ortam aynı
şeylerden hoşlanan, aynı şekilde düşünen potansiyel tüketicilerin, bırakın cevap
verme hakkını, markanın ruhu dahi duymadan marka hakkında konuşabilmelerini
sağlamaktadır.

Kısaca 2010’da, online dünyada filiz vermeye başlamış bu ‘küresel beyin’ ve onun
sonsuz gerçek-zamanlı yorumları ve kararları üzerine kurulu çeşitli hizmetlere hazır
olun. Küçük bir örnek:
• EezeeRator, Fransız Air Valid markası tarafından yaratılan, uçuş anında
yolcuların yorumlarını paylaşabilecekleri ücretsiz bir yol arkadaşı. Yolcuların
uygulamayı telefonlarına indirmeleri yeterli – Android versiyonu çok yeni
sunuldu, iPhone yazılımı ise önümüzdeki ay hayata geçirilecek. Uçaktaki
kapalı devre kablosuz bağlantı ile yolcular, havayolu ve uçuşla ilgili bilgileri bu
aplikasyondan edinebiliyor, görüşlerini paylaşabiliyor, mesaj, tweet ve
resimlerini anında gönderebiliyorlar. Tüm mesajlar EezeeRator takımının
süzgecinden geçiyor ve bir GPS fonksiyonu kullanıcının nerede olduğunun
sağlamasını yapıyor.

Hmm, peki bu GERÇEK-ZAMANLI TEFTİŞlerle nasıl başa çıkılır? Ya üstün


performansla tüm yorumların pozitif olmasını sağlarsınız ya da tüketicinizi daha ilk
günden gelişim sürecinize dahil ederek radikal bir ‘beta-zihniyet’i sahiplenirsiniz.
Böyle bir işbirliği beklenmedik kötü yorumların da önüne geçecektir. Fikri sevdiniz
mi? O zaman ÇIPLAK ZAFER’i4 ve ŞİMDİCİLİK’i tekrar hatırlatalım. Şeytanın
avukatına dinlenmek haram!

4. LÜKS AKIMI

Statü belirlemeyle yakından bağlantılı olarak lüks, önümüzdeki 12 ay her türden


tüketicinin arzu nesnesi olmaya devam edecek.

3
İnsanlar yorum yaptıkça ve katılımları arttıkça, görüş yığınları herkes tarafından kolayca bulunabilen, takip
edilebilen ve izlenebilen gerçek-zamanlı bir bilgi akışına yol açacak. Ek olarak online erişim ve teknolojik
birleşmeler anında görüş bildirimine daha fazla izin verecek. Twitter günümüzün gerçek-zamanlı yorumlarının
göz bebeği oldu örneğin; lansmanı kişilerin ne düşündüğü, ne hissettiği, ne deneyimlediği ve tabii ki yorumlarını
‘o dakika’ paylaşabileceği bir platform olmak üzerine kuruluydu.
4
Markaların fikirler, kalite standartları ve hatta fiyatlarla ilgili yarattıkları şeffaflık tüketicilerin gözünde markayı
daha değerli kılıyor.
2010’da lüks, önemli sayıda ‘tüketici’ için bir akım olmaya devam edecek.

Peki lüks markalar, önümüzdeki 12 ay boyunca nasıl fiyatlandırılacak? Lüksün


önümüzdeki yıllarda tanımı hangi yönde ilerleyecek? Cevap veriyoruz: Lüks, ne
olmasını istiyorsanız ‘o’ olacak. Ne de olsa lüksü tanımlayan şey nadirlik kavramıyla
yakından alakalı. Temel ihtiyaçların ötesinde nadirlik, özellikle umutsuzca biricik
olmaya çalışanlar için tarifsiz anlamlar içermektedir. Ama öncelikle, günümüzde en
büyüğüne ve en pahalısına sahip olmaktan ziyade biricik olmanın artık birçok yolu
bulunduğundan, lüksün belirlenme şekline bir göz atalım:

Herhangi bir görevi var mı? ‘Erişim’ sağlıyor mu? Sırları var mı? Peki anlatacak bir
hikayesi? Sevdiğin biriyle geçirdiğin zaman nasıl? Kendine ayırdığın zaman?
Tamamen yerel mi? Kaçmaya gerek kalmadan huzur ve sessizlik veriyor mu? Çevre
dostu mu? İnsanla barışık mı? Hayvan sevgilisi mi? Yardımsever mi? Empatik?
Avantajları? Ustalık derecesi? Arkadaşları? Hayattan daha geniş bir perspektifi var
mı? Hane halkı altıdan fazla mı? Dinliyor mu? Eksantrik mi? Sadece randevuyla mı
erişilebiliyor? Mantıklı bilgilendirme yapıyor mu? Radikal bir kişilik mi? Tüketmeye
gönlü yok mu? Sabit fikirli mi? Premium? Paranın cehenneme kadar yolu var mı?
Herhangi bir seçim hakkı sağlanmıyorsa yönetilebiliyor mu? Hayırsever mi? Sipariş
üzerine üretim ve hizmeti var mı? Bilgi dağarcığı ne kadar geniş? Yetenekleri ne? Ne
kadar sade? Sağlıklı mı? Etiket ve tavrı? Ya da tüm bunlardan bir karışım mı?

Özetle lükste bir sonraki ‘en gözdeyi’ bulmaya çalışmak yerine lüksü kendinizce
tanımlamaya odaklanın. Nasıl mı? Doğru hedef kitle için doğru tetikleyici fikri bulup
şekillendirin. Tüketicinize kolay satın alınabilir, kolay erişilebilir, fazla kirleten ya da
haddinden fazla bilinen şeylerin neredeyse sona yaklaştığını söyleyin. Hemen
ardından tamamen farklı bir şey sunun ki üstüne atlamaya hazır kitlelerin dikkatini
çekebilesiniz ;-)

Not: Yanlış anlaşılmasın, ‘geleneksel’ lüks her halükarda yaşamaya devam edecektir.

BAŞKA YERDE YOK (yan trend)

Hepiniz, sınırlı sayıda ürün üretmenin sağlam bir lüks stratejisi olduğunu bilirsiniz.
‘Aynılık Denizinde’ kendisini özel ve nadir hissetmek isteyen tüketicinin dikkatini
çekmek için en kolay yollardan biridir. Öyleyse dağıtım kanalına eklenecek nadir bir
lokasyonla arzu nesnesinin BAŞKA YERDE OLMAMASINI sağlamak da iş yapabilir,
değil mi?

2010’da çok özel, fazlasıyla premium ve arzulanabilir bir şeyi sadece tek bir
lokasyonda satın. Bunun anlamı zincirin dışına taşmak veya sınırları olmayan çok
özel bir e-mağaza açmak olabilir. Dağıtımdaki bu sınırlılık coşku, PR ve Premium
fiyatlarla telafi edilecektir.

Alışverişçiler ise kendisi veya sevdiği birisine bir şeyi satın almak için (sözlük
anlamında) bir yere gitme macerasını ve heyecanını yaşayacaklardır. Düşünün,
perakendedeki donukluğu Stockholm veya Paris’in turistik bir mağazasına
dönüştürmektense gerçek bir yolculuğa dönüştürmek kadar güzel bir çözüm olabilir
mi? Bir adım ileri gidelim; her bir mağazanız, dükkanınız, outletiniz sadece o
lokasyona özel biricik deneyimler ve ürünlerle düzenlense neler olabileceğini
düşünebiliyor musunuz?

Daha önce KENT GURURU’nda da bahsetiğimiz üzere, lokasyonları varılması


hedeflenen noktalara dönüştürmek büyük markalara fayda sağlarken, aynı zamanda
kurabiye kalıbı olmaktan ve donukluktan da kurtaracaktır. Niche markalar rapa eh
başında neredeyse bir şart olarak BAŞKA YERDE OLMAMAYI uygulamaya koyarlar.
BAŞKA YERDE OLMAYARAK keyiflerine keyif katan markalara örnekler:
• Giyim markası Bape, sınırlı sayıda ürettikleri koleksiyonlarını sadece
Tokyo’nun Kagoshima, Harajuku, Nagoya ve Matsuyama semtlerinde satışa
sunuyor.
• Burberry’nin Blue Label koleksiyonu sadece Japonya’daki özel mağazalarda
satışa sunduğu, Japonların vucüduna daha iyi oturan ve markanın genel
çizgisinden çok daha şımarık ürünlerden oluşmaktadır.
• Le Labo parfüm markası New York, LA ve Tokyo’daki parfüm butikleri ve
Londra, Las Vegas, Berlin gibi kentlerdeki büyük mağazalardaki mini-
dükkanlarında bulundukları kent için çok özel kokuları satışa sunmaktadır.
Örneğin New York için üretilen parfümü Las Vegas’taki mağazada
bulamazsınız.
• Birkaç marka Heathrow’un 5. terminalinde bulunan mağazalarında satılmak
üzere çok özel ürünler tasarladılar. Seyahat edenler sadece bir tane üretilen
ürünler arasından seçim yapıyorlar; örneğin Bulgari’den bir kolye, Links’ten
terminalin gümüş bir modeli ya da Krispy Kreme’den çok özel bir T5 doughnut.

5. KİTLESEL KAYNAŞMA

Online yaşam biçimleri ‘gerçek dünya’da da bir araya gelmek için cesaret veriyor.
Hem de fütursuzca, tüm klişeleri ve masaüstü (veya dizüstü), sanal ve izole bir
gelecek öngörülerini paramparça ederek.

2010’da tahminlerden çok daha fazla insan hayatını daha geniş alanlara yaymaya
başlayacak. İnsanlar aynı zamanda kaynaşacak, buluşacak, online dünyadaki ‘sıcak
bedenler’in bir araya gelmesinden daha fazla bir araya gelecekler.

Aslında, sosyal medya ve mobil iletişim, ‘online bölge’nin gerçek insan ilişkisini
azalttığı sanal klişesini reddederek KİTLESEL KAYNAŞMANIN ateşini yakıyor.
Özetle, önemli bir çoğunluğun gelecekte kendilerini sanal dünyalarda kaybedeceği
kahenetini (en azından şimdilik) unutabilirsiniz. İronik bir şekilde, bir zamanlar
nesillerin eve kapanmış oyun meraklısı zombiler ve avatarlar olarak tahayyül
edilmesine (hatta hükmedilmesine) neden olan teknoloji, bugün insanların evden
çıkması için fırsatlar yaratıyor.

Temel olarak, insanlar evde ve yolda gerçek bilgiye ulaşabildikleri, online dünyada
flörtleştikleri, arkadaş edindikleri, tweet ettikleri ve sosyalleştikleri sürece, önünde
sonunda yeni arkadaşları, flörtleri ve takipçileri ile gerçek dünyada daha çok bir araya
geliyor. Peki neden? Çünkü insanlar aslında başkalarının sıcaklığını hissetmekten
hoşlanırlar ve bu sonsuza kadar böyle kalacak. KİTLESEL KAYNAŞMAYA dair
gerçekler ve öncülere örnekler:
• Her şeyden önce sosyal medya demek tamamen diğer insanlar demek. Yakın
zamanlı bir Pew raporuna göre: “İnsanların kişisel ilişki ağlarını - güçlü ve zayıf
bağlarını- incelediğimizde genel olarak internet kullanımı ve Facebook gibi
sosyal ağ servislerinin sosyal çevrede büyük çeşitlilik yarattığını görebiliyoruz.
Bu durum, teknolojinin insanları birbirinden uzaklaştırdığı savını tamamen
çürütüyor.”
• Foursquare’den Google Latitude’a, Loopt’tan FireEagle’a tüm popüler online
sosyal ağ servisleri, takip etmek, bulmak, taramak, bağlanmak ve nihayetinde
(spontane bir şekilde) ilginç insanlarla (hem arkadaşlar ve hem de
yabancılarla) buluşmak üzerine kuruludur. Bazı kullanıcılar için bu tür
servisler, blogları, tweetleri ve Facebook güncellemeleri ile neredeyse ‘hayat
akışı’nı gerçeğe dönüştürüyor.
• Terabitlerce online içerik, tamamen insanların gerçek dünyada birbirleriyle
vakit geçirmeleri için bilgilendiren ve uyaran görevi görmektedir.
• Sonuç olarak: Mobil internet bağlantısı, gerçek dünyada offline olmakla bir
odada (genellikle oturma odası veya ofisler) online olmak arasındaki uçurumu
azalttı. Mobil internetin kitlesel yayılımına dair yıllardır geliştirilen kehanetler
sayesinde artık online olmak için bir yere bağlı kalmak zorunda kalmaktan
korkmuyoruz, ama heyecanlanmıyoruz da. Yine de bir yere bağlı kalmadan
online olabilmek 2010 yılında öne çıkacak ve fütursuzca KİTLESEL
KAYNAŞMAnın ateşini yakmaya devam edecek. Çünkü online olmakla offline
olmak arasında bir fark kalmayacak.

KİTLESEL KAYNAŞMAnın bir sonraki adımı birbirine yabancı kişilerin, yoldaşların ve


grupların birbirine benzer ilgiler, hobiler ve dahi politik tercihler çerçevesinde daha
doğaçlama, geçici buluşmaları olacak. Bu geçici buluşmaların birçoğu umumi bir ilgi
yaratacaktır ya da hayatta bir şey yapmış olma macerasına tik atmaya yarayacaktır.
İşte bu noktada lider olarak Twitter başı çekecek gibi görünüyor. (Twitter kullanıp da
yoldaş kavramından haberi olmayan var mı aranızda?)

Fırsat çok açık: insanların bir araya gelmesini ve iletişimin devam etmesini sağlayan,
kişilerin A noktasından B noktasına ulaşmalarına yarayan ya da bir araya gelmeden
önce veya sonra sıkı bağlar oluşmasına zemin hazırlayan herhangi bir duruma
bulaşmış herkes, sadece KİTLESEL KAYNAŞMAnın bir parçası olmakla kalmaz.
Aynı zamanda tüketicilerle de mümkün görünen tüm yollardan iletişime geçme
konusunda öne geçer. KİTLESEL KAYNAŞMAya dair binlerce örnek var, o yüzden
biz eğlenceli bir tanesini örnek olarak verelim:

• İngiliz Channel 4 televizyonu Facebook üzerinden popüler showu ‘Come Dine


With Me (Yemekteyiz)’ için bir aplikasyonu devreye soktu. Aplikasyon, bizdeki
‘Yemekteyiz’ programına benzeyen yarışmanın hayranlarına, Facebook
arkadaşlarıyla yarışmayı kendi evlerinde uygulamaları için gerekli tüm
malzemeyi sağlıyor.

6. EKO-KOLAY

2010 yılında gerçekten anlamlı ve sürdürülebilir amaçlara ulaşabilmek için, kurumlar


ve hükümetlerin alternatifleri sınırlandırarak tüketicinin daha kolay yeşil olabilmesini
sağlamaları gerekiyor.
Daha önce gündeme gelen EKO-CÖMERTLİK ile ilgili trendler hala iş görüyor: EKO-
İSTİKRARdan EKO-İKON ve EKO-DALGAya kadar. Peki EKO trendi, bunlara ek
olarak 2010 Yeşil Arena’sına daha neler katacak? İşte EKO-KOLAY: Kurumların ve
tüketicilerin hali hazırdaki iyi niyetleri sayesinde gündeme gelecek çok önemli eko-
sonuçlar, tüketicinin ruhu bile duymadan ürünlerin ve süreçlerin sürdürülebilir bir
şekilde geliştirilmesine bağlı. Hatta bundan sonra hem tüketici hem de kurumlar için
daha az sürdürülebilir özellik taşıyan alternatiflere daha az rastlayacağımızı
söylemek mümkün.

Hükümetlerin müdahalelerinde süreç acılı olmasa da çoğunlukla yaptırımcı olacaktır.


Bu etki ciddi ve cesur kurumsal girişimler, parlak tasarım ve düşünceler için de
geçerli.

Tamamen çevreci tasarlanmış binalar, yasaklanan plastik torba ve şişeler, istavrite


veya ton balığı avına getirilmiş süper-sınırlamaları düşünün: hepsi ama hepsi
kayıtsızlığa yer bırakmayacak şekilde gündeme gelecek ve tüketiciler (ve dahi
kurumlar) doğru ve gerekli şeyleri yapmakta bir an bile olsun tereddüt etme ihtiyacı
duymayacaklar. Biz buna EKO-KOLAYlık diyoruz.

Hükümetler ve B2C markalardan seçtiğimiz dumanı tüten EKO-KOLAY


uygulamalardan bazılarını aşağıda sıraladık. Bu örnekler doğrultusunda ilerleyebilir
ya da daha iyisi bunların üzerine yeni şeyler ekleyebilirsiniz.

• Avustralya New South Wales bölgesindeki Bundanoon kasabasında


şişelenmiş su satışı, çevresel gerekçelerle yasaklandı. Yapılan referandumda
kasaba halkı, markalı şişe suyu yerine evdeki musluk ve sokaktaki
çeşmelerden tekrar tekrar doldurulabilecek ‘Bundy on tap’ etiketli boş şişeler
yönünde oy kullandı.
• Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Eylül 2009’da Fransa’daki gaz
emisyonunu azaltmak yönünde planladığı karbon vergisini duyurdu. Çevreyi
kirletenler ürettikleri her 1 ton karbon için 17 Euro ödemek zorunda kalacaklar.
Üstelik bu sadece kurumlar için değil aynı zamanda konutlar için de geçerli
olacak. Vergi ülkenin karbon üretiminin %70’ini kapsıyor ve devlete yıllık 4.3
milyar Euro gelir getirmesi bekleniyor.
• Mexico City yönetimi, geri dönüşümlü olmayan plastik torbayı yasaklayan
yasayı yürürlüğe soktu ve böylece batı yarıkürede plastik torbayı yasaklayan
ikinci büyük metropol oldu. Daha önce, Mart 2007’de San Fransisco, plastik
torbayı ortadan kaldıracak yönetmelikle süpermarketlere altı ay, eczanelere
ise bir yıllık süre tanımıştı.
• İngiliz sandviç zinciri Pret a Manger, 2009 Dünya Gününde vizyona giren ve
dünya okyanuslarındaki aşırı balık avlarını anlatan belgeselden sonra ton
balıklı sandviç satışlarını durdurdu.

7. İZLE & ALARM VER

İzlemek ve alarm vermek yeni bir bilgi arama yöntemi ve 2010 yılı tüketicilerin kontrol
ağlarını genişletmelerine izin veren sayısız yeni BİLGİŞEHVETİ servislerine tanık
olacağız.
Tüketicinin ilgilendiği bilgiye ulaşma şehvetini anlatmaya çalıştığımız
BİLGİŞEHVETİni güncelliğini koruyan mega trendlerden sayıyorsak İZLEMEK ve
ALARM VERMEK de günün yan trendlerindendir diyebiliriz.

Herşeyden önce, bu yeni bilgi arama yöntemi tüketicinin zamandan tasarruf


etmelerini sağlıyor, unutmayı ve/veya kaçırmayı imkansız kılıyor ve bunların yanı sıra
kontrolün tamamen onlarda olduğu yeni bir aşamayı temsil ediyor. İzlenen ve alarm
verilen herşeyi hesaba katın: arkadaşlardan (KİTLESEL KAYNAŞMAyı hatırlatırız!)
benzin fiyatı düşmanlarına, uçuş seferlerinden yazarlara, pizzadan kişisel mesajlara
kadar. Ve tabii ki ALARM VERMEK, tadında yapıldığında BİLGİŞEHVETİnin
kremasını oluşturur: ilgilendiği bilgiye ulaşan tüketici ve onların (gönüllü olarak
açıkladıkları) tercihleri.

2010’daki gerçek fırsat nedir? İZLEMEK VE ALARM VERMEnin, tüketicinin


gerçekten ihtiyaç duyduğu ve istediği birşey olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz;
tüketici bunun için yanıp tutuşuyor. İstedikleri tek şey, sordukları soruya doğru bilgiyle
geri dönülmesi ve bunun karşılığında daha fazla bilgilendirme için izin vermekten de
çekinmiyorlar. Hoşa gitmeyecek birşey var mı? Aşağıdaki örneklerden birşeyler
öğrenebilir, sonrasında aşırı yüklenmiş bilgidağarcığınıza anlamlı bir şekilde
yerleştirebilirsiniz ;-)

• A Box Life projesi Columbialı bir spor giyim markasının girişimidir. Online
satışta kullanılan kutuların tekrar tekrar kullanımını desteklemektedir. Program
kutuların geçmişinin ve izledikleri yolun web sitesi üzerinden izlenebilmesine
olanak vermektedir. Tüketici her kutunun üzerinde yer alan biricik izleme
numarası veya QR kodunu web sitesinde ilgili yere girer ve kutunun nerelere
gittiğini, kaç kilometre seyahat ettiğini ve kimlerin elinden geçtiğini öğrenebilir.
A Box Life projesinin 2009’daki lansmanından sadece bir ay sonra
Columbia’daki tüm gönderimlerin %66’sı tekrar kullanılabilir kutularla
gerçekleşmeye başladı.
• Fitbit, kullanıcının kolayca kullanabildiği küçük bir alet. Sürekli, otomatik ve
kapsamlı fitness raporu almaya yarıyor. Üç boyutlu hareket algılayıcısıyla
Fitbit, kullanıcının hareketlerini izliyor ve yararlı verilere dönüştürerek
raporluyor. Bu veriler Fitbit’in web sitesine yüklendiğinde kullanıcılar fitnessle
ilgili aktivitelerine dair dataları toplu olarak görebiliyorlar. Hatta ulaşmaya
çalıştıkları amaçlar çerçevesinde ne yediklerine dair veriyi girerek hangi fitness
aktivitesinin uygun olacağına dair bilgiyi alabiliyorlar.
• Daha şeffaf olmak adına New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, kent
ajansının performansını ve 5 milyon dolarlık bütçenin nasıl harcandığını kent
sahiplerinin izlemesine yarayan online bir izleme programını açıkladı.
• 2009 Ağustos başlarında San Fransisco’da lansmanı yapılan Curtis Kimball’un
seyyar Creme Brülee Cart markası, Twitter’da 8.000’den fazla takipçinin
dikkatini çekti. Takipçiler, seyyar tatlıcının günü gününe nerede olduğunu ve
günün menüsünde hangi tatlıların yer aldığını izlemeye bayılıyorlar.
• Sıcak Kurabiye Radarı, Specialty’s Cafe & Bakery’nin fırından yeni çıkmış,
dumanı üstünde kurabiyeleri müşterilerine e-posta ile haber vermesini
sağlıyor.
• Kogi Korean BBQ, Kore/Meksika füzyon lezzetlerini Los Angeles’ta sürekli yer
değiştiren iki tırda müşterilerine sunuyor. Nerede olduklarını bulmak için onları
Twitter profillerinden takip etmek gerekiyor.
• 2009 yılında Brezilya karayolları müdürlüğü Sao Paulo ve Rio de Janeiro’nun
trafik bilgilerini, yaya ve sürücülerin Twitter üzerinden attıkları bilgilerle
derlemeye başladı. Müdürlüğün attığı tweetlerin yanı sıra takipçiler de
tweetleriyle kent trafiği ile ilgili bilgilerini ve tecrübelerini paylaşabiliyor.
• MediClim, İngiltere ve Amerika’da romatizma, astım ve kalp rahatsızlıklarından
muzdarip kişilere hizmet veren ücretsiz bir servis. Web sitesi üzerinden üye
olunuyor ve sağlık geçmişiyle ilgili kısa bilgiler giriliyor. Hava şartlarını izleyen
sistem, hastalıkla ilgili olası iklimsel tetiklemeleri üyelerine bildiriyor.
Bilgilendirmeyi (bir anlamda alarmı) e-posta ve Facebook’taki aplikasyon
üzerinden yapıyor.
• Ekim 2009’da Lufthansa tarafından tanıtılan My Sky Status, yolcuların seyahat
durumlarını arkadaşları ve sevdikleriyle paylaşmalarına olanak sağlıyor.
Online servis, yolcunun kendi Twitter ve Facebook hesapları üzerinden
durumunu, nerede olduğunu, havadayken irtifasını, kalkış ve varış saatlerini
otomatikman duyuruyor.
• NetHaggler adlı internet tarayıcısı eklentisi, tüketicilerin herhangi bir ürün
hakkındaki detayları ayıklamasına yardımcı oluyor ve Etiketleme, Karşı Teklif
veya Pazarlık Etme fırsatını veriyor. Etiketleme, istenen bir ürünün belli bir
fiyata indiğinde haberdar olmaya yarıyor. Karşı Teklif opsiyonuyla, tüketici fiyat
teklifini online satıcıya iletiyor ve satıcı evet veya hayır olarak cevabını veriyor.
Pazarlık Etme opsiyonu da buna benzer bir olanak; ancak NetHaggler toplu
talep yaratarak daha büyük indirimler almayı da sağlıyor. Not: Fiyat odaklı
alarmlarla ilgili ÇIPLAK ZAFER trendi hatırlanmalı.

Ve son olarak ‘Augmented Reality’ olarak bildiğimiz arttırılmış gerçeklik kavramı:


gerçek dünyadaki verilerle bilgisayar tarafından üretilen verilerden bir kombinasyon
yaratmayı inceleyen yeni bir araştırma alanı. (Kaynak: Wikipedia) İZLEME & ALARM
VERME servislerinin yeni bir katmanı olarak görünüyor. Zaten gün geçmiyor ki yeni
katmaların bir sonu gelsin.

8. GÖNÜLLÜ CÖMERTLİK

Bu yıl, trend olarak cömertlik zeitgeist’a adapte olacak ve her zamankinden daha
fazla faydacı ve işbirlikçi yardım servislerinin tüketicilerin hizmetine sunulmasına
neden olacak.

Yeni nesillerin cömertliğe yaklaşımı ve bunun etkileri 2009 yılını şekillendirdi. 2010’da
daha büyük cömertliklere hazır olun. Herşey gönülden cömertçe verilecek. Bu aynı
zamanda otomatik olmadığı sürece yardım girişimlerinin kolayca yapılmasını da
kapsıyor. Ne de olsa faydacılık, çağın yeni dini ;-)

Bütün bunların başında, zeitgeist’ın işbirlikçisi olarak tüketicilerini de gönüllülük


esasıyla işin içine katacak kurumsal yardım programlarına sıkça rastlayacağız.

Buyrun size GÖNÜLLÜ CÖMERTLİK ile ilgili yaratıcı kurumsal örnekler. 2010’da
bunlardan esinlenmek serbest.

• %100 ketenden bebek iç çamaşırı üretip satan Avustralyalı Baby Teresa


markası, her sattığı iç çamaşırı için dünyadaki muhtaç bebeklere yardımda
bulunuyor.
• IKEA’nın SUNNAN LED masa lambası güneş enerjisiyle çalışıyor. Ürün 19.99
dolardan satılıyor ve dünyanın tüm IKEA mağazalarında satılan her bir ürün,
göçmen kamplarındaki çocukların aydınlanma ihtiyacı için yardıma dönüşüyor.
• Procter & Gamble ile UNICEF güçlerini birleştireli dört yıl oldu ve tetanoz aşısı
için fon oluşturma konusunda güçlü bir şekilde ilerliyorlar. P&G, ‘1 paket
Pampers veya Fairy markalı ürün = 1 hayat kurtaran aşı” etiketli her satıştan
UNICEF’e 1 aşının bedelini ödüyor.
• TOMS ayakkabı markası, online satış yaptığı her bir çift ayakkabı karşılığında
muhtaç bir çocuğa ayakkabı yardımında bulunuyor. Kampanyanın
başlangıcından Ağustos 2009’a kadar TOMS, muhtaç çocuklara 150.000 çift
ayakkabı yardımında bulundu. 2012 hedefleri, 1 milyon muhtaç çocuğu
ayakkabıyla sevindirmiş olmak.
• Sage Hospitality oteller zinciri, müşterilerine gönüllü hizmet yapmaları
karşılığında 52 otelinde oda fiyatları üzerinden %50 ila %100 indirim yapmayı
öneriyor. Müşterilerin ‘Bir gününü ver, Bir gece al’ avantajından
faydalanabilmeleri için gönüllü hizmet verdikleri kurumdan bir mektup
getirmeleri yeterli.
• Benzer bir şekilde ‘Bir gününü ver, Bir Disney Günü senin’ programı
gönüllülüğü artırmayı ve insanları yüreklendirmeyi amaçlıyor. Disney,
HandsOn Network programıyla ABD, Puerto Rico ve Kanada’daki yardım
kuruluşlarına gönüllüler oluşturuyor. HandsOn programı tarafından gönüllü
hizmetleri onaylananlar Ocak 2010 itibariyle Walt Disney World veya
Disneyland’dan 1 günlük giriş bileti hakkına sahip olacaklar.
• Kanadalı kredi kuruluşu Servus, Feel Good Ripple programı dahilinde 10’luk
banknotlardan oluşan 200.000 Kanada Dolarını 20.000 Kanadalıya dağıttı; tek
şart bu parayı başkası için harcamalarıydı. Servus bu dağıtımla, en az 20.000
kişinin olumlu bir şekilde etkileneceği ‘nezaket hareketi’nin başlayacağını
umuyor. Kuruluş, parayı Alberta’daki şubelerinden dağıtıyor ve katılımcılardan
nazik cömertliklerinin hikayesini web sitesine yazmalarını rica ediyor.
• Campbell’in Help Grow Your Soup kampanyası yenilenme ihtiyacı duyan çiftlik
binaları için fon yaratmayı amaçlıyor. Kampanya tüketicilerden muhtaç çiftlikler
için oy vermesini istiyor ve Ocak 2010’a kadar süren oylamada her oy için fona
1 Dolar aktarılıyor (Hedef 250.000 Dolar). Nihayetinde en çok oy alan beş
çiftlik, bu fondan yararlanarak yenilenecek.
• Ekim 2009’da Twitter’ın yaratıcıları Fledgling Wine etiketiyle şarap satışına
başlayacaklarını açıkladılar. Şaraplar Ağustos 2009’da şişelenmeye başladı
ve satılan her şişeden 5 Dolar, dünya çocuklarını edebiyatla tanıştırmayı
amaçlayan Room to Read adlı yardım organizasyonuna aktarılacak.
• Chicago’s Hotel Burnham 2009’da ‘Casual Blue (Sıradan Mavi)’ yardım
girişimini başlattı. Odada bırakılan her eski/yeni kot pantolon için bir sonraki
konaklamada müşteriye 10 Dolarlık indirim önerildi. Kotlar yerel yardım
kuruluşlarına bağışlanıyor.

9. KİŞİSEL PROFİL MADENCİLERİ

Milyonlarca tüketicinin kişisel online profili olduğunu düşünürsek, 2010’da


tanışacakları yeni servisler sayesinde tüketicilerin bu profilleriyle kazanç (maddi
manevi) sağlamaya başlayacaklarını öngörmek yanlış olmayacaktır; hedef odaklı
modellerden dijital ahiret hizmetlerine kadar birçok örneğe tanık olacağız.
Sosyal medyanın yarattığı fırsatlar fırtınasına daha neler katabiliriz ki? Alçak gönüllü
bir girişimde bulunalım: kişisel bir profile sahip olmak ve bunun üzerinden kazanç
(maddi manevi) sağlamanın önemi.

Ve bu kazançtan bahsederken, kurum ve reklamverenlerin kişisel profil üzerinden


kasalarını doldurmalarından bahsettiğimiz anlaşılmasın sakın (yok artık daha
neler!...). Gerçi onlar da kişisel profil madenciliğinden elde edilen verilerle ‘daha
doğru’ reklamlar yaratmak için yanıp tutuşuyorlar. Biz tam anlamıyla, veri ve profil
madenciliği haklarını ellerinde tutan profil sahiplerinden bahsediyoruz; örneğin
tüketiciler. Bu yüzden MADENCİLİKten değil, MADENCİLERden bahsediyoruz.

Fırsatlar:
• Milyonlarca tüketicinin öyle veya böyle kişisel bir online profili varken, kim satın
almaya niyetli tüketicileri temsil ederek kurumları/markaları bu alışverişe davet
edecek?
• Kişisel markanın alametifarikası olarak tanımlanabilecek online profillerin
duygusal ve finansal değerinin yanı sıra kişinin dijital son arzularını koruyan,
saklayan ve acil durum/ölüm gibi durumlarda güvenli ellere teslim eden
servislerin pazarda filizlenmesi çok uzak bir ihtimal değil.

Örnekler:
• Kişisel markaların korunması için hizmet veren ReputationDefender ve
ClaimID servislerini incelemenizde fayda var.
• Kişisel verileri saklayan, koruyan ve gerektiğinde ilgili kişilere teslim eden
hizmetler için Swiss DNA Bank’i inceleyin. Proje Ağustos 2009’da hayata geçti
ve İsveç bankalarını aratmayan sıkı güvenlik yöntemleriyle DNA saklama
hizmeti veriyor. Bir kere ödenecek 399 Dolar karşılığında tüketiciler,
kendilerinin pamuklu çubukla elde ettikleri DNA ve 1 GB’a kadar dijital veriyi
sonsuza kadar saklama olanağına kavuşuyorlar. DNA’lar ve web sunucuları,
Gstaad’da yer altında bulunan eski İsveç ordu tesislerinde tutuluyor.
Müşterilerin mirasçıları 69 Dolar vererek akrabalarının paylaşılabilir olarak
tanımladıkları verilerine ulaşabiliyorlar. Gizli bilgilerinin yanlış ellere
geçmesinden endişelenen evhamlı tüketiciler, 299 Dolar daha vererek dijital
veri saklama aletini kendilerinde tutmak üzere satın alabiliyorlar.
• İncelenmesinde fayda olacak benzer yaşam sonrası hizmetlerden Legacy
Locker, Death Switch ve Slightly Morbid örneklerden sadece birkaçı.

10. OLGUN MATERYALİZM

2010 yılı 2009’un dürüstlüğünü aşmayacaksa da her zamankinden daha fazla


dikbaşlı, risk alan ve lafını sakınmayan bir yıl olacak. Online ortamda herşeyin
rahatça söylenebiliyor olması bunun ana sebebi. Marka olarak siz de bu kadar cesur
olabilecek misiniz?

Hedef kitleler (ki şimdiye kadar her şeyin-olabildiği-online evren sayesinde hemen
her şeyi merakla karşılıyorlar) artık acayipliklere, daha yürekli yeniliklere ve riskli
sayılan iletişimlere daha açıklar. Geleneksel pazarlamacıların hayal edemeyeceği
egzotik deneyimlerin peşinde koşuyorlar. Özetle, olgunlaşmış tüketici toplulukları
artık geçen yılın muamelesine, kolay yoldan şaşırtılmaya, deneyimden yoksun
olmaya ve yolun tam ortasında duran tüketici olarak algılanmaya tahammül
göstermiyorlar.

Bu yüzden bu trende OLGUN MATERYALİZM diyoruz ve bu trend daha büyük bir


pencereden bakıldığında ALIŞILMADIK İŞLER, KENTSELLİK, KİŞİSEL PROFİL
MADENCİLERİ trendleriyle yakından ilişkili.

2010 yılı için sorulması gereken soru: uysal olmak dışındaki hemen her şeyi
kapsayan toplumsal inançlara ayna tutarken, marka olarak ne kadarına cüret
edebileceğiniz. Kaba, iğrenç veya duyarsız olmaktan bahsetmiyoruz. Aksine güncel
kültürle birlikte hareket ederken daha duyarlı ve daha farklı bir tadı yakalamaktan
bahsediyoruz.
• Moskovalı reklam ajansı Firma tarafından tasarlanan ‘BDSM’, ‘Fetiş’ ve
‘Oyuncaklar’ temalı Chupa Chups lolipopları tamamen yetişkinleri hedefledi.
• American Apparel bilindik duruşuyla Proposition 8’e (California’da eşcinsel
evliliği yasaklayan yasa teklifi) karşı protesto toplantıları ve yürüyüşlerinde
dağıtılmak üzere ‘Yasal Eşcinsellik’ tişörtlerini Kasım 2008’de tanıttı. Tişört
öyle bir popülarite ve destek kazandı ki marka ürünü mağazalarda da satışa
sundu.
• İngiltere’nin dondurma markası The Icecreamists, müstehcen tatlarıyla
premium bir konumlandırmaya sahiptir. The Sex Pistol adlı en yeni ürünü,
sadece London’s Selfridges mağazalarındaki küçük dükkanlarda 2009 Eylül
ve Kasım aylarında satışa sunuldu. Padişah macunu etkisi olduğu
varsayıldığından her müşteri sadece bir tane dondurma satın alabiliyor.
• Philips çok yakın bir zamanda yetişkin oyuncaklarından oluşan ‘özenli ilişkiler’
serisine kattığı son ürünü açıkladı. The Dual Sensual masaj seti, çiftlerin her
birine hitap eden masaj aletleri içeriyor.
• Wine Cellar Sorbets, geniş bir yelpazede şarabın ana malzeme olarak
kullanıldığı çok özel ve çeşitli sorbeler satıyor. Aralarında geleneksel tatlar
olarak tanıdığımız Sangria Rojo, Cabarnet Sauvignon, Pinot Noir, Rose,
Riesling ve Champange da bulunuyor.
• Parisli tasarımcı Nicole Locher, yeni koleksiyonunu tanıttı. Kadınlara yönelik
tişörtlerden oluşan bu koleksiyondan bazı nakışlı mesajlar: “Ben Senin Sikik
Tatlın Değilim”, “Küçük Orospu”, “Sakın Bana Bakma Orospu Çocuğu”.
• 2009’un ortalarında Yeni Zellanda havayolları, yeni reklam kampanyasının
lansmanını yaptı. Kampanya bagaj ve ikramlar dahil fiyatlardaki şeffaflık
üzerine kuruluydu. İlanlarda bunu anlatmak için çıplak ama üniformaları
üzerine boyanmış çalışanlar kullanıldı.

OLGUN MATERYALİZMin riskli yönü, eğlenceli malzemelere gebeyse de bu trend


giderek daha olgun olmak, tüketicilerle gerçek iletişim kurmak, onları ürün ve
hizmetleri hakkıyla kullanabilmeleri için eğitmek anlamına gelecek. Aynı zamanda
tekil tüketiciler kendi hayatlarını olabildiğince kamuya açarken, kurumların da
girişimleri ve ticari hareketleri konusunda aynı şeffaflığı göstermeleri gerekecek.

Müşterilerinizi küstürmek ve hatta kaybetmek pahasına bu trend vagonuna 2010’da


binmekten korkuyor musunuz? Öyleyse geleceğin daha az gergin ve tutucu olmayan
müşteri nesillerini de kaybetmeyi göze aldınız demektir ;-)
Kaynak: http://trendwatching.com/briefing/
Çeviren: www.twitter.com/mehterr

You might also like