Professional Documents
Culture Documents
Uluslararası Hukuk'un İslam Şeriatine Muhalefeti-Ebu Muhammed El-Makdisî
Uluslararası Hukuk'un İslam Şeriatine Muhalefeti-Ebu Muhammed El-Makdisî
1
Hafız İbni Kesir (rh) tefsirinde şöyle der: “Bu ayeti kerime Allah’ın kitabını ve Rasulullah'ın sünnetini terk
ederek onların dışında batıl şeyleri hakem kabul edenleri kınamaktadır. İşte burada tağut ile kastedilen budur."
İbn-i Kayyim el-Cevziyye (rh) şöyle der: "Tağut, ibadet edilen, tabi olunan veyahut da itaat olunan olsun,
kulun haddini aşmasına vesile olan her şeydir. Her kavmin tağutu, Allah (Subhanehu ve Tealâ) ve Rasûlü dışında
onun hükmüne başvurdukları, Allah’ı bırakıp ibadet ettikleri, basiretsizce Allah’ın dışında tabii oldukları veyahut da
Allah’tan başka itaat ettikleri kimselerdir. Kim Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdiğinin dışında başka
bir şeyin hükmüne başvurur veya o şeyle hüküm verirse, tağut ile hükmetmiş ya da tağuta muhakeme olmuş
demektir.”
Muhakkak ki Allahu Tealâ, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirmiş olduğu hükümlerin dışında
başka bir hükme gitmek isteyen münafıkların imanını yok saymıştır. Ayette geçen “Yez’umune” fiili onların iman
iddialarını bir yalanlamadır. Çünkü iman iddiası ile birlikte Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdiği
hükümlerin dışında başka bir otoritenin hakemliğine gitmek, bir kulun kalbinde asla bir araya gelmez. Bilakis bu iki
durum birbirinin tam tersidir.
Şankıti (rh) “Edvaul Beyan'da" şöyle der:Ezvaul Beyan” adlı tefsirinde şöyle der: “Allah’ın şeriatı dışında
herhangi bir hükme muhakeme olan kimse tağuta muhakeme olmuş demektir."
Müslümanların dininde Allah’ın şeriatından gayrı başvurulup hürmet gösterilecek hiçbir şeriat yoktur. Onlar
nazarında tek kanun koyucu "Bir" ve "Kahhar" olan Allah (sb)'dır. Allah’ın izin vermediği konularda Allah’ın
şeriatından başkasına başvuran herkes tevhid milleti ile çelişen tağuta başvurmuş demektir… Uluslar arası kanuna,
misakına saygı gösterip başvurmak da aynı şekilde tağuta başvurmaktır ki dinini bilen, aklı başında hiçbir
Müslüman bunun aksini iddia edemez…
Üstelik Birleşmiş Milletler Sözleşmesi sıradan herhangi bir beşeri kanun ve tağut gibi değildir. Sadece
Birleşmiş Milletler Örgütüne yönelik oluşturulmuş bir vesika değildir. Bu kanunları koyanlar onu olduğundan çok
daha büyük bir konuma getirmişlerdir. Uluslararası kanun uzmanları açıklıkla ifade etmektedirler ki, söz konusu
sözleşme uluslararası anlaşmalarda en yüksek mertebeye sahiptir. Uluslararası alanda en önemli kanunlar
bunlardır. Bu yüzden söz konusu misakın 103. maddesi şöyle konulmuştur:
“Birleşmiş Milletler üyelerinin bu antlaşmadan doğan yükümlülükleri ile başka herhangi bir uluslararası
anlaşmadan doğan yükümlülüklerinin çatışması durumunda, bu antlaşmadan doğan yükümlülükler üstün
gelecektir.”
Bunun anlamı şudur: Bu sözleşmeye bağlı herhangi bir devlet, başka bir devletle söz konusu sözleşmede
geçen kanunlarla çelişen hükümler içeren herhangi bir antlaşma yapamaz. Kendisi ile çelişilen bu hükümler "Aziz"
ve "Cebbar" olan Allah’ın hükümleri dahi olsa…
Bu örgüte üye ve bu sözleşmeye bağlı her devlet ve aynı şekilde uluslararası kanunun uygulanmasına, ona
saygı duyulmasına ve bağlayıcılığına davet eden herkes bu apaçık küfrü kabul etmiş demektir. İsteyerek ya da
istemeyerek…
Malum olduğu üzere herhangi bir devlet Birleşmiş Milletlere üye olmadan önce sözleşmeye bağlı kalacağını,
saygı göstereceğini ilan edip tam bir teslimiyetle kabul etmesi gerekir. Çünkü Birleşmiş Milletlere katılmanın ilk
aşamasında BM’ye katılmak isteyen devlet bu talebini –BM’nin misakına bağlı kalacağına dair bir ek belgeyle
birlikte- BM genel sekreterine iletir. BM’den ayrılırken de aynı şey geçerlidir. Sözleşmenin altıncı maddesi şu
şekildedir:
“Antlaşmada belirtilen ilkeleri ısrarla çiğneyen bir Birleşmiş Milletler üyesi, Güvenlik Konseyi'nin tavsiyesi
üzerine Genel Kurul tarafından örgütten çıkarılabilir.”
Tabii ki bu madde büyük devletler haricinde her devlete uygulanabilir. Çünkü Birleşmiş Milletler zaten bu
büyük devletlerin menfaatlerini korumak için kurulmuştur. Bu devletler saklı olan veto haklarını kullanabilirler.
Özellikle de bu sayede halifesi İsrail’in maslahatlarını gözeten Amerika. Hatta söz konusu sözleşme ve üye devletler
bu iki devletin maslahatlarını koruyan bir polis gibidirler. Körler bile bunu görebilirler.
Sonuç olarak; Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruluşundan itibaren Yahudilere boyun eğen bir teşkilattır. Onun
kısımlarını, yönetimini, üyelerinin isimlerini kontrol eden herkes bunu görebilir. 1947 yılında Filistin’in
2
bölünmesinden sorumlu olan Birleşmiş Milletlerdir. Bu örgütün, yöneticilerinin ve kendilerine bağlı diğer
örgütlerin İslam dinine ve Allah'ın şeraitine karşı incitici ve karalayıcı uygulamaları aşikardır. İsminin “Birleşmiş
Milletler” oluşu 159 devletin onunla birlik ve dayanışma içinde olduğunun en büyük delilidir. Birleşmiş Milletlere
katılan her devlet aynı zamanda diğer kafir devletlere ve bu küfür sözleşmesine bağlanmış demektir.
Uluslararası kanuna methiyeler yazıp, tantana koparanlar, ona saygı gösterilmesini ve kararlarının
uygulanmasını isteyenler bu inkar olunamaz gerçekleri ve felaketi görmezden geliyorlar.
Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan sürüklemiş ve
kendilerine ümit vermiştir. Bunun sebebi; onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara; -bazı hususlarda
size ileride itaat edeceğiz- demeleridir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.” (Muhammed Suresi 47/25-26)
Bu ayetin tefsirinde, Şeyh Muhammed Emin Şankîti (rahimehullah) şöyle demektedir:
“Bu ayetler Allah’ın indirdiklerinden nefret edenlere itaat edip onların batıl düşüncelerine destekçi olanların
kafir olduklarını ifade etmektedir. Çağımızda bu ayetlerin ihtiva ettiği mana ve tehditleri bütün Müslümanların
düşünmesi zorunludur. Zira kendini Müslüman zannedenlerin çoğu bu ayetlerin kapsamına girmektedirler. Çünkü
doğudaki ve batıdaki tüm kâfirler Allah’ın, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirdiği kitaptan nefret
etmektedirler. Kim bu kafirlere ayetin ifade ettiği gibi “bazı konularda size itaat ederim” derse, bu ayetlerin
tehdidinin altına girecektir. Tabi ki her konuda onlara itaat edenler daha çok bu ayetlerin mefhumuna girerler.
Şüphesiz onlar, meleklerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alacakları kimselerdendirler. Onlar Allah’ı
gücendirecek şeyler yapmışlar, O'nun razı olduğundan hoşlanmamışlar ve O'da amellerini boşa çıkarmıştır." 1
1
Edvau-l Beyan, 3/383.