You are on page 1of 40

 KURTULUŞ CEPHESİ

Anti-Emperyalist ve Anti-Oligarşik Mücadelede

Zafer Bizim Olacaktır!

http://www.kurtuluscephesi.com YIL: 19 SAYI: 107 Ocak-Şubat 2009

Tarihi Karışmış Yazı


“Sol”da ve Sol’da Dayanılmaz ve Bulunmaz
Seçim Taktikleri

Tarihi
Karışmamış Yazı

Ekonomik Krizi
Neden Hissetmiyoruz?

Otomotivde
Aşırı-Üretim Bunalımı

Herkes Ulusalcı!
Bu Ülkede Hiç Milliyetçi-Faşist
Kalmadı mı?

Gittiği Yere Kadar Gitsin’cilere


Standart Karşı-Ayaklanma Stratejisi

Ulaş Bardakçı
İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yusuf Ziya Güneş
Yüksel Eriş
Nedim Atılgan
Mustafa Atmaca

“Marksist Bilimler” Akademisi


Olmayana Ergi Metodu mu?
Yoksa Evrimcilerin Yeni Girişimi mi?
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

28 Mart 2004 yerel seçimleri öncesin-


de “sol”da ve sol’da tartışılan “seçim TARİHİ
taktikleri” ve “seçim ittifakları” KARIŞMIŞ
üzerine yapılmış bir değerlendirme. 3 YAZI

29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesin- TARİHİ


de yine “sol”da ve sol’da “seçim KARIŞMAMIŞ
ittifakları” üzerine yapılan tartışmalar. 12 YAZI

Haziran 2007’de başlayan ve Ekim


2008’de emperyalist ekonomilerin
EKONOMİK
“resesyon”a girmesiyle gelişen krizin KRİZİ
günlük yaşamda fazlaca hissedilme- NEDEN
mesi üzerine bir değerlendirme. 15 HİSSETMİYORUZ?

“Finans krizi”nin kökenindeki “reel


OTOMOTİVDE
sektör”ün aşırı-üretimine ilişkin bir
örnek. 19 AŞIRI-ÜRETİM BUNALIMI

Son yapılan Ergenokon “11. dalgası” Herkes Ulusalcı!


ve faşist-milliyetçilerin “ulusalcı”
Bu Ülkede Hİç Mİllİyetçİ-Faşİst
olarak adlandırılması üzerine bir
değerlendirme. 21 Kalmadı mı?

Ergenokon operasyonlarının kontra- GİTTİĞİ YERE KADAR GİTSİN’CİLERE


gerillaya karşı bir operasyon olmasını STANDART
isteyen ve uman liberal-solcular için
KARŞI-AYAKLANMA
Amerikan emperyalizminin standart
kontra-gerilla stratejisi. 27 STRATEJİSİ

Ve yanındakinin kanlı başı omzuna


değince, ULAŞ BARDAKÇI
ona sıra gelince
İLKER AKMAN
sayısını saydı...
Söz istemez HASAN BASRİ TEMİZALP
Yaşlı göz istemez YUSUF ZİYA GÜNEŞ
Çelenk melenk lazım değil YÜKSEL ERİŞ
Susun NEDİM ATILGAN
Sıra Neferi Uyusun...
32 MUSTAFA ATMACA

Kurulduğu ilan edilen “MARKSİST BİLİMLER” AKADEMİSİ


“Marksist Bilimler Akademisi”nin OLMAYANA ERGİ METODU MU,
evrimci mantığı üzerine bir değerlen- YOKSA EVRİMCİLERİN
dirme.
35 YENİ GİRİŞİMİ Mİ?

KURTULUŞ CEPHESİ http://www.kurtuluscephesi.com


SORUMLU (V.i.S.d.P) : Sezai Görür http://www.kurtuluscephesi.org
Yazışma Adresi: http://www.kurtuluscephesi.net
Postfach 1414 http://www.kurtuluscephesi.de
55504 Bad Kreuznach / Deutschland E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org

Bu sayı İLKER Matbaası’nda basılmıştır. Baskı Tarihi: 6 Şubat 2009


Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Tarihi Karışmış Yazı


“Sol”da ve Sol’da
Dayanılmaz ve Bulunmaz
Seçim Taktikleri

Aşağıdaki yazıda sıkça geçen “sol” (tırnak içinde sol) ile mevcut düzen içinde yer
alan, tüm varoluşlarını mevcut düzenin varlığına, varoluşuna dayandırmış olan, kimi
zaman “sosyal-demokrat”, kimi zaman “demokratik sol”, kimi zaman “demokratik sos-
yalist” etiketleriyle ortalıkta dolaşan, adı CHP, DSP, SHP, YTP olan açık düzen par-
tileri ile kimilerinin “reformist sol” ya da “liberal sol” olarak tanımladığı ÖDP, EMEP,
SDP, İP, SİP (T“K”P) adlarıyla anılan eski revizyonist, oportünist solcuların oluştur-
duğu düzen partilerini kastediyoruz.
Sol (tırnaksız sol) ise, değişik adlar taşıyan legal (yasal) dergiler etrafında top-
lanmış, yer yer “illegal” görüşlere sahip olan, kendi kendilerine “platformlar” oluştu-
ran, “kültür merkezleri”yle “sosyalist kültür” tohumları ektiklerini düşünen, sıkça silah-
lı devrimci mücadele yanlısı ya da destekçisi çizgi izleyen, bir dönemlerin gerilla sa-
vaşçısı olan ve bugün gelişen dünya olaylarını kavrayamayarak tümüyle legalizme
(yasalcılığa) kaymış sol örgütlenmeleri ve yapıları kastediyoruz.
Yazımızda yer yer ortaya çıkacak olan anlamsızlıklar, saçmalıklar, ipe-sapa gel-
mez görüşler ve gülünçlükler bize ait olmayıp, tümüyle “sol”dan sol’a tüm kesimlere
yayılmış olan bilisizliğin, pragmatizmin ve fırsatçılığın ürünleridir. Tüm “sol” ve sol
taktikler ve politikaların “son kullanım süresi” dergimizin yayınlandığı tarihe kadardır.
Bu tarihten sonra meydana gelecek değişikliklerden dolayı sorumlu değiliz.

28 Mart 2004 tarihinde yapılacak olan ye- lımıyla yoluna devam eden platfor-
rel seçimler öncesinde “sol”daki ve solda- ma Halkevleri, Tohum Kültür Merke-
ki seçim hazırlıkları “aylar öncesinden” baş- zi, Haklar ve Özgürlükler Platformu,
ladı. Gazetelere bakıldığında hazırlıkların Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği,
yaz aylarında başladığı görülmektedir. Haber-İş Sendikası, PTT’li taşeron iş-
19 Aralık 2003 tarihli Radikal gazetesin- çiler ve kimi yöresel derneklerin de
de “Solcular Yerelde Birleşti” başlıklı haber- aralarında bulunduğu 37 parti ilçe ve
de şöyle deniliyordu: demokratik kitle örgütü destek veri-
“Genel seçimlerde ittifak kurama- yor. İlçedeki 11 muhtarlık için de ça-
yan sol partiler, ‘yerel seçim plat- lışma yapacak olan platform, 400’ü
formlarında’ buluştu. EMEP, DEHAP, aşkın ilçe sakininin katıldığı son top-
YTP, ÖDP, SHP ve SDP’nin ilçe örgüt- lantısında, ‘Birlik, Demokrasi ve Yerel
leri 2004 yerel seçimleri için güç bir- Yönetime Bakış’ adlı bir program
liği yapıyor metni hazırladı.
Bağımsız aydınlar ve ilçe sakinle- Bağcılar’da, 2003’ün Ağustos ayın-
rinin başını çektiği ‘Bahçelievler Yurt- da kurulan ’Demokrasi Cephesi’nin
taş İnisiyatifi’ 2003’ün Kasım ayında başını DEHAP, YTP, ÖDP, EMEP ve
kuruldu. Aynı ay içerisinde 250 kişi- SHP çekiyor. ‘Kendi adaylarının des-
nin katıldığı bir toplantıyla kuruluşu- teklenmesi’ koşulunu ileri süren CHP
nu ilan eden platform, ilk kaybını ise platformdan ayrılırken, Kristal-İş
CHP’ nin desteğini çekmesiyle yaşa- Sendikası, Bağcılar Cemevi, Atatürk-
dı. DEHAP, YTP, ÖDP, SHP, EMEP ve çü Düşünce Derneği, Bağcılar Kültür
Özgür Toplum Partisi’nin (ÖTP) katı- Merkezi, Radyo Barış ve Cem Radyo

KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

ile Yaşam ve Manşet gazeteleri des- Karayalçın, DEHAP’ın “çantada keklik” itti-
tek verdi. fakıyla CHP’nin ve DSP’nin kapısını çalmış-
‘Maltepe Demokratik Yerel Seçim tır. Bir yandan CHP ve DSP’nin kapısını ça-
Platformu’, bir yıl önce yayın hayatı- larken, diğer yandan kendisinin Ankara bü-
na başlayan Katılımcı Maltepe Gaze- yük şehir belediye başkanlığına, yardımcısı
tesi’nin 2003’ün Eylül ayında yaptığı Fikri Sağlar’ın Mersin büyük şehir belediye
çağrı üzerine kuruldu. CHP ve İP’in başkanlığına ve YTP’li Ercan Karakaş’ın İs-
ilk toplantıdan sonra çekildiği plat- tanbul büyük şehir belediye başkanlığına ta-
formda HADEP, YTP, ÖDP, EMEP, SHP, lip olduğuna ilişkin “bilgi notları” basına
SDP, Haklar ve Özgürlükler Partisi “sızdırılmış”tır.
(HAKPAR) ile Bağımsız Cumhuriyet 1993-1995 yıllarında DYP-SHP koalisyon
Partisi’nin (BCP) yanı sıra Tüm-Bel- hükümetinde Tansu Çiller’in başbakan yar-
Sen 3 No’lu Şube, Genel-İş 3 No’lu dımcısı ve dışişleri bakanı sıfatını taşıyan
Şube, Eğitim-Sen 5 No’lu Şube, Birle- “sayın” Murat Karayalçın tüm siyaset tecrü-
şik Metal-İş Sendikası ve Eczacılar besini konuşturarak, CHP ve DSP’yi “köşe-
Odası Şubesi yer alıyor.” ye sıkıştırmış”tır.
Böylece Radikal gazetesinin haberiyle Murat Karayalçın bu taktiği ile, 3 Kasım
“start” alan “sol ittifak”, neredeyse yerden seçimlerinde Ankara’da 363.483 oy alan
mantar çıkar gibi her yerde kurulmaya baş- AKP’nin karşısında CHP’nin 354.072 oyu ya-
landı. Genel söylemle “sol ittifak yerelde ya- nında DSP’nin 13.736, DEHAP’ın 29.597 ve
yılmaya” başladı. İttifak açıklamalarını “güç YTP’nin 14.058 oyunu ekleyerek 411.463 oy-
birliği” açıklamaları takip etti. “Güç birliği” la seçilmeyi garantileyeceğini hesaplamak-
açıklamalarını da “çatıda birlik” açıklama- tadır. (1999 yerel seçimlerinde FP adayı Me-
ları takip etti... lih Gökçek 541.515 oy alarak belediye baş-
Adı ister “sol ittifak”, ister “güç birliği” ol- kanı seçilirken, CHP’nin oyu 512.084 olmuş-
sun, tüm ittifak ve birlik girişimlerinin odak tur.)
noktasında yer alan parti şüphesiz DEHAP Bu sayılar ve hesaplar fazlaca da önem-
olmuştur. 3 Kasım 2002 seçimlerinde oyla- li değildir. “Sol”un seçim taktiğinde önemli
rın %6,23’ünü (1.955.992) alan bir partinin olan CHP’yi köşeye sıkıştırmaktır. 3 Kasım
böylesine “sol ittifak”ta odak noktası olma- seçim sonuçlarıyla ifade edersek, Murat Ka-
sında şaşırtıcı bir şey yoktur. Buna YTP’ nin rayalçın, DEHAP’ın 29.597 oyu ile CHP’nin
%1,15 oyu ile ÖD Partisi’nin %0,34 oyu ek- 354.072 oyunu rehin almaya kalkışmıştır.
lendiğinde, “sol ittifak”ın oy oranı %7,72’ ye “Medya”nın “sol ittifak”, “sol yerelde birle-
çıkarak büyük bir “güç” oluşturmaktadır. Bir şiyor” türünden haberleriyle yürütülen bu
de buna “sol ittifak”ın yaratacağı söylenen taktik, azınlığın çoğunluğa boyuneğdirme
“sinerji” eklendiğinde, 28 Mart yerel seçim- çabasından başka birşey değildir.
lerinde “sol”un büyük bir “zafer” kazanma- Bu dahiyane taktikle işe başlayan Murat
sı işten bile değildir! Karayalçın, Hürriyet gazetesinde, “ODTÜ’de
Oysa “sol ittifak”ın, “yerelde birleşen sol” bozkurt rozeti taşırdım”la başlayan, “solun
söylemine, yaratacağı iddia edilen “sinerji”si- birleşmesi için emekliliğimi yaktım”la süren
ne rağmen, DEHAP-SHP’nin 3 Kasım 2002 röportajıyla yoluna devam etmiştir.
genel seçimleri öncesinde kalan “ittifak” ça- Şüphesiz Murat Karayalçın, politikayla il-
lışmalarıyla işe başlanmıştır. gilenen, kendisini solcu ya da “sol”cu ola-
İlk adımlar ve çalımlar, SHP’nin “sayın rak tanımlayan herkesin çok yakından tanı-
genel başkanı” Murat Karayalçın’dan gelmiş dığını düşündüğü bir kişidir. Bilinen sözcük-
ve “tüm solun birliği” söylemiyle YTP-CHP- lerle ifade edersek, Murat Karayalçın, bir
DSP-DEHAP dörtgeninde “sol ittifak” çalış- dönemlerin Ankara belediye başkanı olarak
masını başlatmıştır. Batıkent projesine “imzasını” atmış, ulusla-
Murat Karayalçın’ın “sol ittifak” çalışma- rarası kent ödüllerine aday olmuş bir kişi-
sının amacı “sol”un tek çatı altında seçim- dir. “Sol” ve sol sözcüklerle ifade edersek,
lere girmesi olsa da, kendi dışlarında kalan Ankara belediye başkanlığı zamanında Ba-
“sol”a (yani EMEP, ÖDP, SDP) ve sol’a da tıkent projesi ile yakınında yer alan bazı ki-
“açıktır”! şileri müteahhitlik yoluyla zengin etmiştir.
 Böylesi bir “vizyon”la yola çıkan Murat Yine bilinen sözcüklerle 12 Eylül 1993-27
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Mart 1995 tarihlerinde Tansu Çiller hüküme- uluslararası nakliyecilik ve ihracatla ilgili şir-
tinde başbakan yardımcısı ve dışişleri baka- ketlere sahiptir. Berat Sancar Yücel, Murat
nı olarak görev yapmıştır. “Sol” ve sol söz- Karayalçın döneminde Ankara Belediyesi’n-
cüklerle ifade edersek, Tansu Çiller döne- de avukatlık, müşavir avukatlık yapmış, Ba-
mindeki faili meçhullerin, köy boşaltmala- tıkent Konut Yapı Kooperatifleri Birliği’nde
rın ve köy yakmaların en yoğun olduğu dö- hukuk danışmanlığı, Büyükşehir Belediye
nemde başbakan yardımcılığı görevini icra Başkanlığında ve Belko’da hukuk danış-
etmiştir. 6 Mart 1995 tarihinde, tek taraflı manlığı, Ankara Şoförler Federasyonunda
olarak AB ile “Gümrük Birliği” anlaşması im- hukuk müşavirliği görevlerinde bulunmuş
zalanırken Tansu Çiller’in yanında dışişleri ve bugün İNVESCO İnşaat. San. Müş. Hiz.
bakanı olarak yer almıştır. Ltd. Şti’de hukuk müşaviri olarak çalışmak-
Murat Karayalçın’ın “ekibi”, T. Özal’ın tadır. Atilla Kotil, ATKO Uluslararası Taşı-
“Toplu Konut Fonu” aracılığıyla, mühendis- macılık-Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti.
lik ve tencere-tava pazarlamacılığından mü- Yönetim Kurulu Başkanıdır. Yine kurucu
teahhitliğe sıçrama yapmış olanlardan oluş- üyelerden Levent Çalışkan ise, Kaçakçılık
muştur. 1989-1993 döneminde Murat İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görev yap-
Karayalçın’ın Ankara büyük şehir belediye mış, sırasıyla, Tunceli Personel Şube Müdür
başkanlığı dönemindeki Batıkent ihaleleriy- Vekilliği, Erzurum’da Kaçakçılık Şube Mü-
le palazlanan bu “ekip”, “çağdaşlaşma”, dürlüğü, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü
“yönetimin gençleştirilmesi” sloganları ile Bürolar Amirliği, Ankara’da Çankaya İlçe
SHP yönetimini ele geçirmişler ve Murat Emniyet Müdürlüğü Yıldızevler Karakol
Karayalçın’ı SHP genel başkanlığına taşımış- Amirliği, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü Bir-
lardır. Ancak 1994 Şubat krizi bu kesimlerin lik Amirliği ve Şube Müdür Yardımcılığı, Nar-
“büyümesini” engellemiş ve eski konumla- kotik Şube Müdür Yardımcılığı, Çevik Kuv-
rına geri dönmelerine yol açmıştır. Bunun vet Şube Müdürlüğü, Önleyici Hizmetler Şu-
sonucu olarak CHP saflarına geri dönen Mu- be Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, USA
rat Karayalçın 1995 genel seçimlerinde CHP Adalet Bakanlığı DEA Teşkilatında Narko-
Samsun milletvekili olarak TBMM’den içeri tik Temel Eğitim Kursu gibi çeşitli eğitim
girmiştir. kurslarına katılmış, “Narkotik Hizmetleri ne-
1999 genel ve yerel seçimlerinde CHP’ deniyle sayısız maaş ve ikramiye ile ödül-
nin beklenen “performansı” gösterememe- lendirilmiş”, “Narkotik ve Çevik Hizmetleri
si ve meclis dışında kalması bu “genç”, nedeniyle 4 adet takdirname almış”, emek-
“çağdaş” müteahhitler ekibini yeni arayışla- li terör uzmanı olarak bugün “güvenlik mal-
ra itmiştir. Özellikle 2001 Şubat kriziyle bir- zemeleri ve sağlık sektöründe faaliyet gös-
likte büyük kayıplara uğrayan bu “çağdaş teren Gitem Güvenlik İnş. Tur. Sağlık Hzm.
solcu” müteahhitler ekibi CHP’de gelecek İth. İhr. San Ltd. Şirketi hissedarı ve yöneti-
görmedikleri için ayrılmışlar ve 2002 yılında cisi”dir. Gaz maskelerinden ev alarm sis-
SHP* adıyla yeni bir parti kurmuşlardır. Ku- temlerine, belediye turnikelerinden enjek-
rucu üyeleri, devlet ve belediye ihaleleriyle törlere kadar değişik malları pazarlamakta-
zenginleşmiş müteahhitleri ve ilişkilerini dır.
temsil eder. İşte 12 Eylül sonrasında “sol”dan sağa
Örneğin SHP’nin kurucularından ve ge- sıçrayan küçük-burjuvaların bir partisi ola-
nel başkan yardımcılarından A. İlhan Gö- rak SHP kendi sınıfsal konumuna uygun se-
ğüş, merkezi İstanbul’da bulunan Bimeya çim taktikleri üretmiştir. SHP’nin “sol ittifak”
Mesken Yapı A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Baş- vs. adıyla pazarladığı taktik, tümüyle müte-
kan Vekili, Topkapı Rotary Kulübü Eski Baş- ahhitlik “sanatı”yla ilgilidir. Bugünkü amaç-
kanı, Beşiktaş Kulübü Kongre üyesidir, An- ları 2001 Şubat kriziyle ortaya çıkan “sektö-
gora Evleri müteahhitlerinden olup birçok rel kayıpları”nı yerel seçimlerde kazanılacak
mühendislik ve mimarlık limited şirketleriy- belediyeler aracılığıyla gidermek ve yeni
le birlikte çalışmaktadır. Ali Ekber Çiftçi, Ye- ihalelerle büyümektir. Kendilerine bağlı ola-
ni İş Motor, Çiftçiler Motor, Irmak Endüstri, rak çalışan, özellikle Ankara merkezli deği-
OSİAD şirketlerinin ortak ve yöneticisi, OS- şik mühendislik ve mimarlık büroları da bu
TİM Sanayici ve İşadamları Derneği üyesi- sayede “ekmek” yiyebileceklerinden “siya-
dir. Yine kurucu üye Mehmet Gülcegün, seten” SHP’yi desteklemektedirler. 
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

Özellikle Ankara’da mukim müteahhit- si olarak cins çelişkisini görüyoruz.


ler, mühendis ve mimarlar ile küçük bir bü- Bu çelişki günümüzde insanlığın ger-
rokrat kitlesinden ibaret olan SHP’ nin “sol çek anlamda özgürleşmesi önünde
ittifak” söyleminin en büyük destekçisi ve temel engel konumundadır. Partimiz
ortağı ise DEHAP’tır. Ancak ikinci bir parti insanın gerçek anlamda özgürleşme-
de DEHAP kadar SHP’nin kayıtsız-şartsız or- sini bu çelişkinin aşılmasında gör-
tağı durumundadır. Bu partinin adı, Özgür mekte böylece kadını 21.yüzyılın te-
Toplum Partisi (ÖTP) ya da kendi ifadeleriy- mel özgürlük gücü olarak kabul et-
le “Özgür Parti”dir. mekte ve kadın eksenli parti olmayı
27 Ocak tarihli Evrensel gazetesinin ha- hedeflemektedir. Dolayısıyla hitap
berine göre, DEHAP ve ÖTP “bütün Türki- edeceğimiz temel güçlerin başında
ye’de SHP çatısı altında seçimlere katılacak- kadınlar gelecektir.”
larını açıklamışlar”dır. Böylece Murat Kara- Böylece “çağın temel çelişkilerinden bi-
yalçın’ın SHP’sinin oluşturduğu “çatı” altın- ri olarak cins çelişkisini” esas alan bir “sol”
da DEHAP ve ÖTP birinci elden yer alarak parti olan ÖP, “sol ittifak”ın ayrılmaz bir par-
“sol ittifak”ın çivisini çakmışlardır. çası olmaktadır.
Yine Evrensel gazetesinin haberine gö- Çok bilindik olduklarından DEHAP ile
re, “50’ye yakın il ve ilçede kurulan güçbir- ÖD Partisi’ni bir yana bırakırsak, “sol itti-
liği platformları birlik iradelerini kamuoyu- fak”ın “önemli” partilerinden birisi de SDP
na ilan ettiler. Bu platformların hemen hep- olmaktadır.
sinde EMEP, DEHAP, ÖDP, SDP, Özgür Parti SDP, Akın Birdal’ın genel başkanı oldu-
ve SHP yer al”mıştır. ğu Sosyalist Demokrasi Partisi’dir. I. Olağan
Böylece “çatıcılar” ile “şemsiyeciler” ye- Konferansı’nda “Kürt hareketiyle stratejik it-
rel seçimler öncesinde “sol ittifak”ı ya da tifak” kararı alan SDP, Mihri Belli’den Filiz
“solda ittifak”ı geniş ölçüde oluşturarak, Koçali’ye Ragıp Zarakolu’dan M. Kaçaroğlu’
“sol”un “tek ve gerçek adresi” olduklarını na kadar bir zamanların ÖD Partisi’nin “gök-
ilan etmişlerdir. İster SHP “çatısı” altında se- kuşağı”nı oluşturanların “yeni” partisi ol-
çimlere girenler olsun, ister “şemsiyeciler” muştur. 9 Kasım 2003’de yapılan I. Kongre’-
olsun, ortak özellikleri “sol”culuk ve “yerel- sinden izlenimler aktaran Özgür Politika
de iktidar olmak”tır. şöyle yazmaktadır:
Bu partilerden ÖTP ya da kendi kısalt- “SDP’li gençler Kürtçe müzik eş-
malarıyla ÖP, eski HADEP başkanlarından liğinde bir süre halay çekti. Enternas-
Ahmet Turan Demir’in genel başkan oldu- yonal ve Che Guevera’ya atfedilen
ğu “yedek parti”dir. HADEP’in kapatılması müzik parçalarının sık sık çalındığı
durumunda devreye girecek olan ÖP parti- kongrede, ‘Devrim ve sosyalizm için
si, bu yönüyle HADEP’in aynadaki görüntü- Blokla iktidara, partiyle sosyalizme’
sünden başka birşey değildir. Dolayısıyla ifadeleri de, kongrenin sloganı olarak
SHP “çatısı” altında seçimlere gireceğini ilan büyük bir pankartta yer aldı.”
etmesi hiçbir anlama ve değere sahip de- Kendisini “sosyalist” parti olarak tanım-
ğildir. Ama yine de “solda ittifak” söylemle- layan SDP’nin programında şunlar yazılı-
rinde sayısal bir fazlalık sağlayarak belli bir dır:
işlev sahibi kılınmıştır. Yine de adı “parti”dir “Sosyalizme giden yol
ve HADEP kapatıldığı koşullarda yerine ge- Partimizin amacı, insanın insan
çecek parti olarak sıkça adını duyurmaya tarafından sömürülmesine ve ezilme-
adaydır. Dolayısıyla “parti” de olsa, parti gi- sine, cinsler ve uluslar arasındaki
bi değerlendirilmek zorundadır. eşitsizliğe, doğal çevrenin yağmalan-
ÖP, son KADEK’in fesh edilerek KONG- masına son verecek, insanın ve in-
RE-GEL’in kurulmasıyla ideolojik sıçrama sanlığın ortak kültürünün gelişiminin
yapan PKK’nın “yeni açılımlarına”, yani “de- önündeki tüm engelleri ortadan kal-
mokratik-ekolojik toplum” “açılımına” uy- dıracak olan, bayrağında ‘herşey in-
gun olarak kendi programını ilan etmiştir. san için’ ve ‘herkesten yeteneğine
ÖP genel başkanı “kimlere hitap edeceksi- göre, herkese ihtiyacı kadar’ şiarları-
niz?” sorusunu şöyle yanıtlamaktadır: nın dalgalandığı sosyalizmdir.
 “Çağın temel çelişkilerinden biri- Sosyalizme, bir dizi mücadele ev-
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

resinden geçilerek, bütünsel ve ke- Marksizm-Leninizmin komünist toplumu ta-


sintisiz bir devrimci süreç sonucun- nımlayan “herkesten yeteneğine göre, her-
da; kapitalist toplumun devrimci tarz- kese ihtiyacına göre” şiarının yanına A.
da aşılmasıyla, işçilerin ve emekçile- Öcalan’ın “demokratik-ekolojik toplum
rin öz iktidarı olarak sosyalist demok- projesi”nden alınan “herşey insan için” “şi-
rasinin ilan edilmesiyle ve son çö- arı” ne de güzel uydurulmuştu. Cinsler ve
zümlemede bölgesel ve enternasyo- uluslar arasındaki eşitsizliğe, doğal çevrenin
nal çapta ulaşılabilir. yağmalanmasına birinci planda yer vererek
Tekellerin Türkiyesinden emekçi- ne de çok “demokratik-ekolojik toplum
lerin Türkiyesine giden yol, Türkiye projesi”ne angaje olmuştu oysa ki. Ama DE-
işçi sınıfı ve emekçileriyle Kürt yok- HAP yerel seçimlere SHP “çatısı” altında gir-
sullarının ittifakı, onların siyasal tem- me kararı alarak tüm bu “gökkuşağı” güzel-
silcilerinin, erkek egemen sisteme liğini bir anda “ciddi soru işaretleri”ne dö-
karşı mücadele eden kadın hareke- nüştürmekte bir an bile tereddüt etmemiş-
tinin ve diğer özgürlük hareketlerinin, ti. Ama ne gam! Demirel’in sözüyle, “de-
doğal çevrenin tahrip edilmesine kar- mokrasilerde çare tükenmez”!
şı mücadele eden ekolojist hareke- DEHAP’ın “sosyalist” SDP’nin “çatısı”na
tin, gençlik hareketlerinin, anti-mili- tercih ettiği SHP ise kendisini şöyle tanım-
taristlerin, anti-kapitalistlerin, anti- lamaktadır:
emperyalistlerin, anti-faşistlerin işbir- “SHP kendisini, Türkiye’yi emper-
liği, ortak mücadelesi ve iktidarı ele yalist işgalden, halkı hilafet ve salta-
almalarıyla açılabilir.” natın egemenliğinden kurtaran; çağ-
Görüldüğü gibi, bir yandan sosyalizme daş, onurlu ve tek coğrafyada birçok
“bütünsel ve kesintisiz bir devrimci süreç dilden, dinden, etnik kökenden, mez-
sonucunda” ulaşmaktan söz eden SDP, di- hepten insanı bir devlet yapısı içinde
ğer yandan bu yolun “Türkiye işçi sınıfı ve birleştirmeyi başaran tarihsel ve siya-
emekçileriyle Kürt yoksullarının ittifakı”ndan, sal mirasın sahibi ve sürdürücüsü
“onların siyasal temsilcilerinin” ortak müca- olarak görür. Toplumumuzu çağdaş
delesinden ve iktidarı ele almalarından söz uygarlıkların üzerine çıkarmayı he-
etmektedir. Şüphesiz bu ittifak yeterli görül- defleyen Cumhuriyet Devrimleri ve
mediğinden, (kim oldukları kendilerinden kazanımlarını korumayı, sürdürmeyi
menkul) feministlerden anti-militaristlere, ve geliştirmeyi öncelikli ve vazgeçil-
anti-kapitalistlerden anti-emperyalistlere, mez görevleri olarak kabul eder.
anti-faşistlerden ekolojistlere kadar her ke- SHP’nin tarihsel kökeni Mustafa
sim (“gökkuşağı ittifakı”) SDP’de kendisine Kemal’in önderliğinde verilen Kurtu-
yer bulacağı söylenmektedir. luş Savaşı ile Cumhuriyet ilke ve dev-
Böylece SDP, “Kürt yoksulları”nın “siya- rimlerinin aydınlığına dayanır. Siyasal
sal temsilcisi” olarak DEHAP’i gördüğünden kökümüzü, ‘sol’un (tırnak kendileri-
(elbette yasal platformlarda) “Kürt hareke- ne aittir-KC.) evrensel ve ulusal de-
ti ile stratejik ittifak” kararı alabilmektedir. ğerlerinde ve bu toprakların yetiştir-
Diğer yandan “ekolojist” oldukları için, A. diği en büyük devrimci olan Mustafa
Öcalan’ın “demokratik-ekolojist toplum pro- Kemal’de görmekteyiz.”
jesi”yle de müttefiktirler. “Çağın temel çe- Böylece programatik olarak üniter dev-
lişkisi” olarak “cins çelişkisi”ni gören ÖP’le let yapısını savunan, Mustafa Kemal’i “bu
de müttefik olabilmeleri için de hiçbir en- toprakların yetiştirdiği en büyük devrimci”
gel bulunmamaktadır. olarak kutsayan SHP, DEHAP’ın “çatısı” ol-
3 Kasım öncesinde DEHAP’a “çatı parti- muştur.
si” önerisi getiren ve çatının kendileri olma- “Çatı” partisi SHP’ye göre, “sol ittifak”
sının “en iyisi olacağını” söyleyen SDP, bu “herşeyin üstünde”dir. Her ne kadar Murat
kez DEHAP’ın SHP “çatısı” altında yerel se- Karayalçın sayısal olarak “sol ittifak”ın “ça-
çimlere girme kararı alması karşısında “cid- tı partisi”nin CHP olması gerektiğini ilk gün-
di soru işaretleri” taşımaya başlamıştır (SDP lerde söylemişse de, ne yazık ki (!) “sekter
sözcüsü M. Kahya’nın açıklaması). ve hizipçi”liği ile ünlü Deniz Baykal bunu ka-
Oysa her şey ne de güzel gitmekteydi. bul etmemiştir. 
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

Ve yeniden başladığımız yere, yani “sol”- nağı bulunma”dığından ne denli söz eder-
un dayanılmaz ve bulunmaz seçim taktikle- se etsin, SHP çatısı altında seçimlere gir-
rine geri dönmüş bulunmaktayız. mekte sakınca görmemektedir. Ne de olsa
Artık sahnede SHP “çatısı” altında “sol kaybedilecek belediye başkanlığı yoktur, oy-
ittifak” vardır. Ama EMEP gibi kendisini da- sa kazanılacak koskocaman belde belediye
ha “sol” ve “gerçek sol” kabul edenler bu başkanlığı vardır!
“çatı”yı “içlerine sindirmekte” zorlanmakta- Ve tarihler 30 Ocak 2003’ü gösterdiğin-
dırlar. Hele hele SHP’nin İsmail Cem’li “rü- de, SHP’yle seçimlere girilmesini “uygun
ya timi”nin Amerikan ve Doğan Holding bulmayanlar”, “ciddi soru işaretleri” taşıyan-
destekli YTP’siyle yaptığı ittifak görüşmele- lar hiçbir şey olmamış gibi ortalarına Murat
ri işi daha da zorlaştırmaktadır. Karayalçın’ı alarak bir masanın arkasına di-
15 Ocak 2004 tarihinde EMEP Genel Yö- zilip “Demokratik Güçbirliği” kurduklarını
netim Kurulu açıklamasında bu zorluk şöy- ilan etmişlerdir.
le tanımlanmıştır: Tüm bu “sol”ların ve “sol” seçim taktik-
“Partimiz, partiler arasında sürdü- lerinin (isterseniz buna ayak oyunları da di-
rülen güçbirliği ve ittifak çalışmaları- yebilirsiniz) karşısında sol’un taktikleri ise,
nı, bu anlayışa uygun sürdürmekte- sözel olarak, “farklı”dır.
dir. Bu nedenle, çatı partisi tartışma- Her zaman olduğu gibi sol’un seçim tak-
larını doğru bulmuyoruz. Çatı parti- tikleri, mevcut “sol” seçim taktiklerinin
si anlayışı, yerel düzeyde halkın bir- “eleştirisi” ile başlamaktadır.
leşmesini zorlaştıran ve yerine parti- Örneğin ESP (Ezilenlerin Sosyalist Plat-
lerin birleşmesini ikame eden bir an- formu) SHP çatısı altında seçimlere girilme-
layıştır. Sosyal demokrasi anlayışı, un- sini “ruhsuz ittifak” olarak tanımlayarak şöy-
vanı ve çatısı altında, sosyal demok- le değerlendirmektedir:
rat bir programla yerel seçimlere ka- “DEHAP’la SHP arasında 28 Mart
tılmanın, halkın örgütlenmesini, ay- Yerel seçimleri için yürütülen ittifak
dınlanmasını, kardeşleşmesini ve arayışlarının seyrine bakıldığında, es-
halkın iktidarının önünü açmasını ki pazarlığın kaldığı yerden sürdürül-
sağlayacak, halk güçlerini bu yolda düğüne tanık olmaktayız. İki parti,
ilerletecek hiç bir özelliği ve dayana- kendilerini ‘Toplumsal Barış Projesi’ne
ğı bulunmamaktadır.” (abç) adadıklarına, ‘Tek Çatı, Ortak Prog-
Ama “demokrasilerde çare tükenmez”! ram’ görüşünde birleştiklerine ve ‘Or-
Dolayısıyla EMEP de “demokrasi” içinde ça- tak Program Taslağı’ hazırlamayı ba-
re bulmuştur. Evrensel gazetesinde 27 Ocak şardıklarına göre, demek ki SHP es-
tarihinde yayınlanan bir yazıda şöyle denil- ki pazarlıktan eli boş dönmemiş ve
mektedir: “EMEP ve ÖDP üyesi belediye bu arada dersini de iyi çalışmış! Ken-
başkanı adaylarının olduğu bütün il ve ilçe- di deyimiyle ‘iflah olmaz ittifak ara-
lerde güçbirliği yapan partiler seçimlere par- yışçısı’ olan Karayalçın, ‘muradına’
tilerinin ismiyle girecek. Elbette EMEP ve ermiş görünüyor! Ne diyelim, şeyta-
ÖDP’den girilen yerlerde belediye meclisi nı bol olsun!”*
ve il genel meclisine güçbirliği yapmış par- Bu bakış açısıyla Atılım çevresi, kendi
tiler ve diğer demokrasi güçlerinden aday- deyişleriyle “marksist leninist komünistler”,
lar da bu partilerin listelerinden seçimlere “seçim çalışmalarını kendi adayları etrafın-
katılacak. SHP’den girilecek yerlerde de da yürüteceğini, ittifakların bugün itibariyle
EMEP ve ÖDP’li adaylar ve güçbirliği içinde- merkezi düzeyde olamayacağı fakat özgün-
ki güçler SHP listelerinden seçime girecek”- lüğüne bağlı olarak yerel platformlarda ger-
tir. çekleşebileceğini” söylemektedir. Onlara
Sonuç olarak, EMEP, “Sosyal demokrasi göre, “yerel seçimlerde temel amaç ezilen-
anlayışı, unvanı ve çatısı altında, sosyal de- ler ile düzen partileri arasındaki bağların
mokrat bir programla yerel seçimlere katıl- koparılması”dır. “Bu görüş açısıyla”, “SHP
manın, halkın örgütlenmesini, aydınlanma- ve YTP gibi düzen partilerinin içinde yer al-
sını, kardeşleşmesini ve halkın iktidarının dığı birlikteliklerle ne merkezi ne de yerel
önünü açmasını sağlayacak, halk güçlerini
 bu yolda ilerletecek hiçbir özelliği ve daya- * Yeni Atılım, “Ruh’suz ittifak”, 24 Ocak 2004.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

düzeyde bir ittifakın söz konusu olduğunu” mak... Halkın söz, karar hakkını yerel
belirtmektedirler. Böylece Atılım çevresi, 3 yönetimlere yansıtmak ve buna uy-
Kasım seçimleri öncesinde kendilerine “ilk gun örgütlenmeler oluşturmak...’”**
sıralarda iki kişilik” kontenjan verilmediği (abç)
için dışında kaldığı “Emek, Barış ve Demok- Sözün özü Ekmek ve Adalet, “halkı ör-
rasi Bloku”nun yerel versiyonu olan “De- gütleyerek, bilinçlendirerek devrimi gerçek-
mokratik Güçbirliği”nin de dışında kalmak- leştirmek” amacıyla yerel seçimlere katıl-
tadır. Ancak bu kez “temel amaç ezilenler maya ve bu “mevzileri” ele geçirmeye ka-
ile düzen partileri arasındaki bağların kopa- rar vermiştir. Elveda “boykot”!
rılması” olduğundan, SHP gibi düzen parti- Böylece sol’da rivayet muhtelif de olsa
si ile ezilenlerin bağlarını koparmak ama- yerel seçimlere katılma (birkaç istisna dışın-
cıyla propagandaya ağırlık vereceklermiş gi- da) genel bir taktik olarak ortaya çıkmakta-
bi görünmektedir. Doğal olarak SHP “çatısı” dır. Artık “boykot”, “aktif boykot” vb. açıkla-
altında seçimlere giren “Demokratik Güç- malar sol literatürden silinmiş görünmekte-
birliği” ile ezilenlerin bağlarını koparmak da dir. Küçük bir beldede, bir mahalle muhtar-
onların birinci vazifesi olmaktadır. lığında seçim kazanmak sol’un ortak ama-
Sol’un yıllardır sürdürdüğü “boykot” tu- cı haline gelmiştir.
tumunun savunucularından olan Ekmek ve Küçük de olsa kazanılacak bir ya da bir-
Adalet çevresi de, her sol gibi, “Yerel Seçim- kaç belde belediye başkanlığıyla yahut ma-
lere Devrimci Bakış”la seçim taktiğini açık- halle muhtarlığıyla “halkın kendi kendini yö-
lamıştır. netme” pratiği ve bu yolla bilinci oluşturul-
“Devrimciler için düzen içinde se- ması seçimci sol’un hedefi olmuştur.
çimlerin anlamı nedir? Artık sol, Ekmek ve Adalet’in ifadesiyle,
Her seçim döneminde her dev- “bir zamanlar solun belli kesimlerinin dedi-
rimci, ‘Seçimlerde ne yapacağız, ne- ği gibi, yerel yönetimler aracılığıyla faşist
yi amaçlayacağız, halka ne yapması- devletin yanıbaşında halk iktidarının nüve-
nı önereceğiz?’ sorusunu sorar. An- lerini oluşturmak gibi boş hayaller kurmak”-
cak bu temel soru doğru cevaplan- tan*** kurtulmuştur. Onların yeni hayali Por-
dıktan sonra seçimlere ilişkin öteki to Alegre olmaktır.
taktikler, çalışmalar doğru biçimlen- Böylece YSK tarafından yerel seçimlere
dirilebilir. İster genel seçim olsun, is- katılma yeterliliğine sahip olduğu ilan edi-
ter yerel seçim, temeldeki bakış açı- len 22 partiden 11’i “sol” parti olarak tarih
sı ve amaç değişmez.”* yazarken, sol da Porto Alegre hayalleriyle bir
Dolayısıyla Ekmek ve Adalet 28 Mart ye- kaç muhtarlık kazanma peşine düşmüştür.
rel seçimlerinde “ne yapacağına, neyi “Bundan bir yedi sekiz yıl önce-
amaçlayacağına, halka ne yapmasını öne- sine kadar yasal zeminde yürüyen
receğine” karar vermek durumunda oldu- açık devrimci çalışmalara da olduk-
ğundan, “devrimci bakış”ı ortaya koymuş- ça şiddetli yönelen devlet ve devle-
tur: tin asker ve polis gücü bugün bunu
“Devrimciler için yerel yönetim- yapmıyor. Yapmak bir yana, bugün
ler temelindeki mücadelenin iki ya- bu alanları alabildiğine gevşetiyor
nı vardır: Bir; yerel yönetimlerin de- da. Ama aynı askeri ve polisiye güç,
mokratikleştirilmesi mücadelesi. iki; gerillaya yönelik çok şiddetli ve yo-
yerel yönetimlere gelebildiğimiz ko- ğun operasyonlar düzenlerken, şehir-
şullarda buraları demokratik bir mev- lerde gelişen en ufak askeri eylem-
zi olarak değerlendirme mücadele- lerde ya da devrimci askeri güçlerin
si...Böyle bir mevziyi kazandıktan desteklenmesi girişimlerinde de ay-
sonra yapılması gerekenler şöyle nı refleksi göstererek açık ve yasal
özetlenebilir: alandaki devrimci çalışmaları da kap-
‘Halka kendi sorunlarına sahip sayacak tarzda operasyonlar düzen-
çıkma bilincini vermek... Bunu müm- leyebiliyor.
kün kılacak kurumlaşmalar yarat-
** Ekmek ve Adalet, Sayı: 93, 11 Ocak 2004.
* Ekmek ve Adalet, Sayı: 93, 11 Ocak 2004. *** agd.

KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

Burada operasyon özelinde he- ğına göre, yapılabilecek ne vardır ki? AKP’ye
deflenen başarıdan öte, örtük bir şe- karşı oyları CHP’de toplamak ya da CHP’nin
kilde başarısı hedeflenen politika depolitizasyon faaliyetlerine karşı “blok”a oy
üzerinde durmak istiyoruz. Devlet ve vermek yahut “blok”un pragmatizmine kar-
devletin askeri güçleri, devrimci ça- şı “yerel adayları desteklemek”te ne sakın-
lışmaya bir ‘kırmızı çizgi’ ile sınır be- ca vardır? Zaten her durumda seçimlerin ve
lirlemeye ve bu sınır ile halk kesim- bu partilerin çıkar yol olmadığını, devrimin
leri içerisinde sirayet eden çarpık bi- tek çıkış yolu olduğunu söylüyoruz. Bu “sol”
linci bir bütün manipüle ederek pe- ya da sol taktiklerin ikiyüzlülüğünü, yalana
kiştirmeye çalışıyor. Nedir bu sınır? dayalı politik söylemlerini biliyoruz. Yapabi-
Devrimciliğin illegal ve silahlı olanı leceğimiz tek şey, “hangi partiye oy vere-
tehlike hattıdır; illegal bir zeminde si- yim” diye soranlara bir kaç şey söylemek-
lahlı bir devrimcilikle savaşçılığa so- ten ibaret değil mi? Oy verilecek partinin
yunanı işkence, mahpus ve ölüm adının CHP ya da SHP olması, yahut “ba-
beklenmektedir!”* (abç) ğımsız sosyalist aday” olması insanların ya
Böyle bir ortamda sola yönelen kuşakla- da bizim hangi bilincimizi değiştirecek ki?
rın alabildiğine legalize edilmesi, seçim tak- Seçimleri “boykot” etmenin AKP’nin işini
tiklerinin herşeyin önüne geçmesi fazlaca kolaylaştırmaktan başka bir anlamı olmaya-
şaşırtıcı değildir. Porto Alegre hayalleriyle cak mıdır? vb. vb.
beslenen seçim taktiklerinin tarihsel zemi- Evet, solda yer alan ya da sola sempati
ni böylesine açıktır. duyan herhangi bir kişinin böylesine pratik
Solda yer alan ya da sola sempati duyan, soruları ve düşünceleri her seçim ortamın-
bu gerçeklerin farkında olan, devrimin tek da sıkça ortaya çıkmaktadır. Bu sorular ve
kurtuluş yolu olduğunu ve bunun ancak si- düşüncelerle, hemen herkes kendince da-
lahlı devrimci mücadele yoluyla gerçekle- ha “sol” gördüğü kesimlere oy verilmesi ge-
şebileceğini düşünenler yine de soracaklar- rektiğini söyleyerek, bu pratik soruları yanıt-
dır: lamaktadır. Seçimler hakkında, seçimlere
Hepsi açık ve anlaşılır şeylerdir, ancak katılan partiler hakkında, seçim taktikleri
seçim ortamına girildiğinde biz ne yapaca- hakkında, sol adına yapılan ayak oyunları
ğız? Ailelerden arkadaş çevresine kadar her- hakkında yazılan-söylenen herşeye rağmen
kes seçimlerden, şu ya da bu partiye oy ver- bu pratik sorular varlığını sürdüregitmekte
mekten söz ederken hiçbir şey söylemeyip ve yanıtları da aynı biçimde ortaya çıkmak-
olayları seyretmekle mi yetineceğiz? Silahlı tadır.
devrimci mücadelenin durağanlığı aşama- Bizden beklenen ise, bu pratik sorulara
dığı bir ortamda, AKP’nin adım adım yürüt- pratik ve somut yanıtlar vermektir. Bu yanıt-
tüğü şeriatçı uygulamaları karşısında kaygı lar verilemediği sürece, söylenenlerin “gü-
duyan ailelerin ya da çevrelerin “kime oy zel sözler” olmaktan öte bir değer taşıma-
verelim?” sorularına kayıtsız mı kalalım? dığı düşünülmektedir. Bir başka deyişle, ya-
CHP’nin konumu açık, SHP’nin “çatısı” al- pılan değerlendirmeler ne denli doğru olur-
tında seçimlere giren “blok”un da devrim- sa olsun, “proletaryanın günlük siyasetine
le, solla ilişkisi olmadığı da açık, ama yine pratik anlamda yön vermemektedir”!
de insanlar seçimleri konuşmakta, kime oy Bu nedenle söylediklerimiz “soyuttur”!
vereceklerini düşünmektedirler. Seçim ön- Demokratik hak ve özgürlüklerin bulun-
cesinde ne söylenirse söylensin, seçim so- madığı, demokratik devrimin tamamlanma-
nuçları açıklandığında AKP’nin ya da bir dığı, emperyalizme bağımlı bir ülkede dev-
başka sağ partinin seçimleri kazandığı gö- rim yapmanın tek yolu silahlı mücadeleden
rüldüğünde herkesin morali bozulmaktadır. geçmektedir. Bu nedenlerle ve bu amaçla,
Bu koşullarda “seçimler bir aldatmacadır” gizliliği esas alan illegal bir politik-askeri ör-
vs. türünden bildik ve beylik sözler söyle- gütlenmenin geliştirilmesi ve faaliyeti temel
mek sonucu değiştirmemektedir. Ortada ge- devrimci görevdir.
lişen bir silahlı devrimci mücadele olmadı- Bunlar “somut” değil, “soyut”tur!
Legalizmin alabildiğine yaygınlık kazan-
* Devrimci Demokrasi, “Neden Devrimci Savaş? dığı, devrimci teorinin olabildiğine küçüm-
10 Ve Neden Devrimci Savaşçı?”, 16-30 Kasım 2003. sendiği ve bir yana bırakıldığı, kültür mer-
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

kezlerinde kültürel aktivitelerde yer alma- tır.


nın başlı başına devrimcilik ölçütü haline Bugün 28 Mart yerel seçimleri sonucun-
getirildiği, dergi bürolarında oturanın ve der- da, şu ya da bu “sol” ya da sol bir partinin
gi bürolarına gidenin “kadro” sayıldığı, sol yahut “blok”un kazanacağı birkaç az ya da
yayın organlarının “gazete” ve çalışanlarının fazla belediye başkanlığının ya da muhtar-
“basın emekçisi” kabul edildiği, sol yayınev- lığın hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, kendisini
lerinin şirketleştirildiği, kendilerine bağlı solcu ya da devrimci kabul eden herkesin
müzik guruplarıyla yapılan konserlerin birer bildiği gerçeklerdir. Seçim sath-ı mailinde
propaganda ve ajitasyon faaliyeti gibi göste- dağıtılacak birkaç bin sol bildiri, asılmış afiş-
rildiği, sosyete pazarlarında işporta tezgah- lerin; birkaç on ya da yüz kişiyle cemevle-
ları açarak gelir sağlanıldığı, AİHM’den ya rinde ya da “kültür merkezlerinde” yapılan
da AB fonlarından alınmış paralarla parti bü- toplantıların; bir masanın etrafına oturmuş
roları kurulduğu... bir ortamda silahlı dev- üç-beş kişiyle yapılan “basın açıklamaları”nın,
rimci mücadeleden ve örgütlenmesinden birkaç on kişinin iş yapıyor görüntüsünden
söz etmek hiç de “pratik” olmamaktadır! başka anlamı olmadığı da açıktır.
Böylesine “soyut”, “pratik” olmayan çö- Herkes bilmek durumundadır ki, tüm se-
zümler yerine, devrimin yakın ya da olası çimlerde olduğu gibi, 28 Mart yerel seçim-
bir gelecekte olabileceğine inanmayan in- lerinde de, sonuçlar sadece psikolojiktir.
sanlara daha güler yüzlü, anlayabilecekleri Sağ partiler karşısında “sol” partilerin aldığı
ve yapabilecekleri şeyleri söylemek “pratik” her fazla oy insanların moralini etkilemek-
olmaktadır. Bu “pratik”lik karşısında, dev- ten başka bir sonuca sahip değildir. “Sol” ya
rimci mücadeleyi her türlü amatörlükten da sol adına açıklanan seçim taktiklerine
uzak tutmak, devrimcileri profesyonel dev- rağmen, 28 Mart gece yarısından sonra AKP
rimci olmaya yöneltmek “abesle iştigal” gö- karşısında CHP’nin aldığı oyları izlemek du-
rünmektedir! rumunda kalacak olanların görüntüsü, ister
Oysa ki, bu “pratik” ortamda, devrimci trajik bulunsun, ister komik bulunsun, ülke-
teoriye sıkı sıkıya bağlı kalmak, her türlü nin gerçeği olarak varolacaktır. 29 Mart gü-
oportünist, pragmatist çarpıtmaya karşı çı- nü AKP’nin yerel yönetimleri “silip götürdü-
kabilmek, yozlaşmaya, çürümeye, bozulma- ğü” haberleri karşısında, kendi aldıkları üç-
ya karşı ayakta durmak başlı başına devrim- beş oyun ya da “blok”un oylarının birkaç
ci bir eylemdir. Bu eylem içinde olanlar düş- yüzbin artmış olmasının (kendileri başta ol-
manın her türlü saldırısına maruz kalmanın mak üzere) kimseyi ilgilendirmediğini gör-
ötesinde, kendisine “sol” diyen kesimlerin düklerinde şaşıranlar, şeriatçıların daha da
saldırılarına, küçümsemelerine, alay etme- pervasızlaşacağı tahlilleri yapanlar, “sol” ve
lerine ve hatta ihbarcılığına da maruz kala- soldaki dayanılmaz ve bulunmaz seçim tak-
caklardır. Ama ülkenin ve dünyanın gelece- tiklerinin sahipleri olacaktır.
ği sadece onların varoluşlarına bağlıdır. Devrimcilerin yapması gereken, siyasi
Seçimler üzerine, seçimlerde takınılacak gerçekleri açıklama kampanyalarını örgüt-
“devrimci tutum” üzerine söylenecek fazla- leyerek kendi devrimci çizgilerinin gerekle-
ca birşey yoktur. Bu ülkede 50 yılı aşkın sü- rini yerine getirmekten ibarettir. Karşı karşı-
redir, geneliyle yereliyle, seçimler yapılmış- ya oldukları tek sorun, bu siyasi gerçekleri
tır, yapılmaktadır. Her seçim sonrasında bol- açıklama kampanyasını nasıl ve hangi mü-
ca sözedildiği gibi, “halkın engin sağduyu- cadele biçimlerini temel alarak yürütecek-
su şaşmaz bir ölçü” olarak 50 yıldır seçim leri sorunudur.
sonuçlarını belirlemektedir. Seçimler kimi Sol adına seçimlerde nasıl bir taktik iz-
zaman 4-5 yılda bir halkı kimin daha fazla leneceği üzerine anlamsız ve boş konuşma-
sömüreceğine, sıranın kime geldiğine karar lar yapmak yerine, Lenin’in “Ne Yapmalı?”
verme anı olsa da, halkın dikkatlerini baş- kitabını bir kez daha okumak çok daha et-
ka yönlere çekmenin, boş beklentiler içine kili bir mücadele yolu olacaktır.
sokmanın aracı da olmuştur. Ve her zaman Gerisi?
sol, seçim kararları karşısında nasıl bir tak- “Segui il tuo corso, e lascia dir le genti”
tik izleyeceği, ne yapacağı tartışmaları için- (Dante, İlâhi Komedya)
de, sistemli ve planlı faaliyetlerini (eğer var-
sa) kesintiye uğratmak durumunda kalmış- 11
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

Tarihi
Karışmamış Yazı

2004 yerel seçimleri öncesinde “sol”da duğu “deklarasyon”, “imzacı”ların 29 Mart


ve sol’daki “bulunmaz” seçim taktikleri, “ça- 2009 yerel seçimlerine “ortak adaylar”la ka-
tı” partisi ve “ortak aday” çıkarma planları tılacaklarını ilan etmiştir.
içinde yürütülmüşken, beş yıl sonra yeni de- “Ortak aday” ya da “sol ittifak”, sonuçta
nilebilecek fazla bir gelişme ya da değişme DTP’nin “ağırlığı” altında legal sol örgütle-
olmamıştır. “Tarihi Karışmış Yazı”nın konu- rin, hareketlerin, derneklerin, platformların,
su olan “çatı” ve “ortak aday” plan ve pro- girişimlerin bileşeni olacağı ilan edilmişse
jeleri, bugün yine aynı sözlerle, aynı söylem- de, ortada söylenmeyen, ama herkesin bil-
lerle, aynı içerikle yinelenmiştir. Aralarında- diği gerçekler vardır.
ki tek fark, “çatı partisi” ile seçimleri birleş- YSK’ya göre yerel seçimlere katılma hak-
tirmeye çalışan DTP “ekolü” karşısında “di- kı olan partilerden DTP, EMEP, ÖDP ve TKP’-
ğer sol”un usta bir manevrayla bu birleştir- nin, “ortak deklarasyon”a imza atmış ol-
me girişimini “ekarte” etmiş olmasıdır. Böy- makla birlikte, her biri kendi listeleriyle se-
lece “çatı parti”, ne zaman ve nasıl kurula- çime girecekleri, neredeyse kesin gibidir.
cağı, şu ya da bu otelin, şu ya da bu salo- Durum böyleyken, nasıl oluyor da, bu par-
nunda yapılacak “aydınlar” toplantısı ve tiler, diğer “imzacılar”la birlikte “ortak aday”
sonrasındaki “görüşmeler”e havale edilir- konusunda anlaştıklarını açıklayabiliyorlar
ken, “ortak aday” konusunda yayınlanan diye sorulacak olursa, bunun yanıtı pek
“deklarasyon”a “bütün sol” imza atmıştır. “deklare” edilmiş bir yanıt değildir.
27 Aralık günü yayınlanan “deklarasyon”a Buna biraz açıklık getirebilecek olan bir
imza “koyan” partiler, hareketler, girişimler, açıklama 29 Ocak günü SİP-TKP’si tarafın-
dernekler, platformlar vs.’ler şöyle sıralan- dan yapılmıştır:
maktadır: DTP, ÖDP, EMEP, TKP, SDP, EHP, “Bugün bazı yayın organlarında
DSİP, SP, Yeşiller Partisi, DİP Girişimi, Halkev- TKP’nin doğu ve güneydoğuda DTP
leri, ESP, DHF, SODAP, SEH, TÖP, Teori ve Po- adaylarını destekleyeceği haberleri
litika, Kaldıraç, Halk Kültür Merkezleri, Tür-
kiye Gerçeği, KÖZ, Proletaryanın Kurtuluşu, ma” sonucu ayrılan Mihri Belli grubunun bu “partileş-
78’liler Girişimi. me”sine ilişkin “medya” haberlerine göre, SP’nin ku-
SP Genel Başkanı Sevim Belli’nin* oku- ruluş açıklamasının yapıldığı basın toplantısına ÖDP,
EMEP, SODAP, EHP ve TÖP temsilcileri de hazır bu-
lunmuşlardır. Sevim Belli’nin açıklamasına göre SP,
* Sol ve “sol” her zaman çok hızlı olmuştur. Eko- “Türkiye sosyalist-komünist hareketinin ve devrimci
nomik krizleri “fırsata” dönüştürmeyi hayal eden “fır- geleneklerinin tüm olumlu mirasını parti çatısı altın-
satçılar” kadar olmasa da, “sol” ve sol, kendisine ye- da yeniden yaşatmayı hedefleyen”, “bir fraksiyon par-
ni “fırsat”lar yaratabilmek için akla gelmedik zaman- tisi değil, çoğulculuğu kendisine şiar edinmiş bir bir-
larda akla gelmedik yollar bulurlar. Sevim Belli’nin ge- lik partisi olma iddiasındadır”. Böylece SP, “çatı par-
nel başkan olduğu SP (Sosyalist Parti) de, böylesi bir tisi” tartışmalarının yoğunlaştığı bir aşamada kurulur-
hızlı hareket etme “yeteneği”nin ürünü olarak Kasım ken, “zımni” olarak solun “çatı”sı olarak tasarlanılmış
12 2008’de kurulmuştur. SDP içinde ortaya çıkan “tartış- görünmektedir.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

çıkmıştır. TKP’nin böyle bir kararı nist ve legalist hareketler ve oluşumlardır.


yoktur. TKP, daha önce birçok siyasi Bu oluşumların kendi içlerinde belli “fraksi-
parti ve grup arasında varılan ve em- yoncu” özelliklere sahip oldukları, kariyerist
peryalizme, piyasacılığa ve gericili- oldukları söylenebilirse de, asıl olan lega-
ğe karşı solun ortak aday gösterme- lizm ve oportünizmdir. Ortada devrimci mü-
si doğrultusundaki mutabakat metni- cadele, devrimci amaçlar olmayınca, birile-
ne imza atmıştır. TKP, daha sonra çe- rinin “sol” adına birlikten söz etmesinin de
şitli nedenlerle bir kenara atılan bu zaten anlamı yoktur.
metnin siyasi içeriğine uygun biçim- Her şey karıştırılmıştır, ama bilinçli bi-
de davranmaya devam edecektir. An- çimde karıştırılmıştır.
cak partimizin söz konusu ilkelerle Açıkça söylenemeyen ve söylenmeyen,
bağdaşmayan adayları desteklemesi devrimci mücadelenin (hangi stratejik çiz-
söz konusu değildir. Aynı haberlerde giyi izlediği bile önemli değildir) taşıdığı teh-
yer alan TKP’nin ‘çatı partisi’nde yer likelerdir. Eski DY’ci bir ÖDP’linin söylediği
aldığı bilgisi ise tamamen gerçek dı- gibi, “gecenin bir vakti polisler tarafından
şıdır.” uyandırılmak” istenmemektedir. Bu korku-
Görüldüğü gibi, SİP-TKP’si, henüz mü- dur. “Erkekçe” olmadığı için söylenmeyen,
rekkebi kurumamış olan “ortak deklaras- gerçek korkudur. 12 Eylül askeri darbesinin
yon”u, “çeşitli nedenlerle bir kenara atılan yarattığı ve bizzat kendileri tarafından otuz
metin” olarak tanımlamaktadır. Ve gerçek yıldır sürekli yeniden üretilen korkudur.
de budur. Sol, nasıl olursa olsun, bu korkuyu yene-
Ama sonucun böyle olacağı “belli” iken, mediği sürece, tekil olarak bile devrimci
onca toplantı, onca basın açıklaması, onca kadrolar çıkartma olanağına sahip olama-
gürültü, patırtı, umutkar sözler niye edilmiş- yacaktır.
tir? Ama sadece korkmakla yetinmemekte-
Her şey “dostlar alışverişte görsün”den dirler. Aynı zamanda yeni kuşakları da aynı
ibarettir. Her seçim öncesinde “kamuoyu korkuyu duymalarını sağlayacak şekilde
baskısı”yla “solda seçim ittifakı” tartışmala- eğitmektedirler. “Devrimci mücadeleden, il-
rı başlar ve aynı baskının sonucu olarak her- legal örgütlerden, silahlı mücadeleden uzak
kes “ittifak”tan yanaymış gibi görünerek bir durun” sözüyle özetlenebilecek bir korku
araya gelir. Bir kez bir araya gelinmişken de, yayma faaliyetidir bu. Kimi durumda “biz
“kamuoyunu” tatmin etmek için “yaptık, et- yaptık da ne oldu” sözleriyle de destekle-
tik, yapıyoruz, ediyoruz” türünden açıklama- nen bu korku üretimi, tüm ekonomik-top-
lar yapılır. Sonuç ise, sadece laftır. lumsal gelişmelere rağmen, sola sempati
Oysa olayın gerçek gerçekliği, solun (tır- duyan, devrimci mücadeleye katılmak iste-
nak içindeki soldan tırnaksız sola kadar) yen bireyleri korkutmayı amaçlamaktadır.
“birliği” sorunudur. “Birlik”ten onca söz edi- Evet, devrimci mücadele söz konusu ol-
lirken, yeni yeni partilerin, örgütlerin, plat- mayınca, asıl olarak da devrimci mücade-
formların, girişimlerin vs.’lerin ortaya çıkıyor leden korku duyulunca, her şeyleriyle lega-
olması da, “sol”un bir başka “olgu”sudur. lizme sarılmışlardır. Varoluşları buna bağlı-
İki derneğin, bir dernekleşmeye çalışan dır; varlıklarını sürdürebilmelerinin tek yolu
platform/girişimin, yasalara uygun dört par- da, devrimci mücadelenin böylesine “önem-
tinin, 3-4 hareketin, bir kaç dergi çevresinin sizleştirilmiş” bir düzeyde kalmasıdır.
bir araya gelerek “solun birliği”ni, bırakalım “(Bu partiler) az sayıda öğrenci ve
ideolojik-politik birliğini, herhangi bir seçim- işçi sınıfının pek azı tarafından takip
de herhangi bir yerdeki birliğini bile sağla- edilen şehirli entelektüellerden olu-
yamıyor olması gerçeği, “sol neden birleş- şan küçük gruplardır. Hizmetlerini
miyor” sorusunun da gerçekliğidir. para karşılığında değil, kapalı toplan-
Öncelikle kavranılması gereken, bu tılar yapabilme, haber bülteni veya
“sol”un devrimci mücadeleyle, devrimle sanat gazetesi çıkarmak ve sendika-
uzaktan yakından ilgisinin olmadığıdır. larda bir kaç köşeyi tutma izni gibi
Evet, bu “birlik”çiler, “birlik” havarileri, küçük politik lütuflar karşılığında ki-
“ortak deklarasyon” imzacıları, kendilerini raya veren profesyonel politikacılar
nasıl sunarlarsa sunsunlar, tümüyle oportü- tarafından yönetilirler. Bunlar para 13
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

için her şeyi yapan insanlar değildir. nı da ortadan kaldırırlar.


Onların çürümüşlüğü daha sinsidir. Bırakın onlar kendi hallerinde, kendi
Onlar para ile değil, fakat sadece on- dünyalarında, devrimci mücadelenin “dü-
ların ve takipçilerinin, proletaryanın şük yoğunluklu çatışma” düzeyinde sürüp
insanlığın kurtuluşu için verdiği mü- gitmesiyle mutlu olsunlar. Bırakın, onlar in-
cadelede ‘öncü’ olduğu hayalini ya- sanları devrimci mücadelenin içerdiği teh-
şatacak asgari koşullar sağlanarak sa- likelerle korkutmayı sürdürsünler. Biz ken-
tın alınabilinirler.”* di yolumuza bakmalıyız.
Şüphesiz bütün bu legalistler, kendi var- Elbette devrimci mücadele, düzeni top-
lıklarını sürdürebilmek için devrimci müca- yekün altüst edecektir. İktidar sahiplerinden
delenin gelişmesini istemeyeceklerdir. Bu iktidarı, özel mülk sahiplerinden mülkü, ser-
nedenle de, onların kendi varoluşlarını so- maye sahiplerinden sermayeyi çekip ala-
na erdirecek bir gelişmeyi sağlamalarını caktır. Yani onların varlıklarını sona erdire-
beklemek de safdillik olur. Şu yerel ya da cektir. Böyle bir amaca yönelik mücadele-
genel seçimde elde edilecek 3-5 oyla sade- nin tehlikesiz olduğunu kimse iddia ede-
ce kendi küçük dünyalarında “mutlu” olma- mez. Otuz yıllık pasifikasyon ve korku süre-
ya çalışan bu pasifistler, sahip oldukları her cinden sonra devrimci mücadelenin önün-
olanakla devrimci mücadelenin gelişmesi- deki görevlerin yerine getirilmesi elbette
ni de durdurmaya çalışırlar. Spekülasyon, başka zamanlarla kıyaslanmayacak kadar
dedikodu, karaçalma, Marksist-Leninist te- çok çabayı, çok daha fazla riski, tehlikeyi
oriyi çarpıtma, küçümseme, önemsizleştir- içerir. Karşı-devrim, her zaman devrimci
me vb. yöntemlerle yeni insanları devrimci mücadelenin en zayıf olduğu anda onu yok
mücadeleden uzak tutarlar. Kendi varlıkla- etmeye çalışır. Legalizmin şemsiyesine sığı-
rını sürdürebilmek için yapamayacakları de- narak bu tehlikelerden, saldırılardan kurtul-
magoji, söyleyemeyecekleri yalan yoktur. mak olanaklı görülse de, devrim olanaklı
Bu “tür”lerin bir araya gelerek bir “se- değildir. “Korku” duvarının yıkılmasıdır esas
çim ittifakı”nı bile beceremeyişleri ise, on- olan. Bunu da yaratanlardan çok, sürdüren-
ların kendi yeteneksizliklerinden çok, dev- ler inşa etmiştir.
rimci mücadelenin gelişmemişliğinden kay- Herkes bilmelidir ki, “barışçıl”, “legalist”
naklanmaktadır. Devrimci mücadelenin ge- yoldan giderek bir yere varılmamaktadır. Ne
lişmemişliği onların varlığını sürekli tehdit seçim ittifakları, ne yeni parti kuruluşları, ne
etmektedir. Çünkü onların varlığı, devrimci “gençleştirme” hareketleri bu yolun çıkmaz
mücadeleyle bir anlam taşır, varolamayın- yol olduğunu daha fazla gizleyemeyecektir.
ca varolamazlar. Bugün açıkça görüldüğü gibi, seçimlere
İşte gerçek çelişki buradadır. yüklenen “anlam” da giderek anlamsızlaş-
Onların, varolabilmek için, varlıklarını maktadır. Legalistlerin kendileri bile seçim-
sürdürebilmeleri için devrimci mücadeleye lerden fazlaca bir beklentiye sahip değiller-
gereksinmeleri vardır. Devrimci mücadele dir. Bu yerel seçimler, belki de legalist so-
olduğu sürece, pasifize edilecek, çarpıtıla- lun umutlarının tükenişi olacaktır. Temmuz
cak bir “işleri” var demektir. Ve sadece bu 2007 seçimlerinde görüldüğü gibi, legalist-
“iş”levleri için kendilerinin yaşamasına, va- ler de oynanan oyundan sıkılmışlardır. SİP-
rolmasına izin verilir. Ama öte yandan tüm TKP’sinin “gençleşmesi” gibi, “ihtiyarlar”
“iş”levleri devrimci mücadeleyi çarpıtmak, köşelerine çekilmeye, emeklilik hesapları
pasifize etmek olduğundan, aynı zamanda yapmaya çoktan başlamışlardır.
kendi hizmetlerine gereksinme duyulması- Oyun bitiyor!

* R. Gott, Guerilla Movements in Latin America,


14 s. 21. Akt. Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Ekonomik Krizi
Neden Hissetmiyoruz?

Bugün bir ekonomik “kriz” yaşanmakta- nesci teori), kimi durumda üretken olma-
dır. Ancak bu ekonomik “kriz”in en tipik yan yatırımları artırarak gerçekleştirilir.
özelliği, tüm ekonomistlerin, devlet yetkili- Birincisi, devletin yeni istihdam yarat-
lerinin ve finans kuruluşlarının “kriz”in çok maktan daha çok, varolan işgücünü sürek-
büyük boyutta olduğunu söylemelerine rağ- li çalışır halde tutarak, onlara sürekli (ama
men, insanların günlük yaşamlarında “kriz”i her zamanki gibi asgari) gelir sağlayarak tü-
hissetmemeleridir. Hissetmedikleri için de, ketim mallarına olan talebi canlı tutmaya
bu “kriz”in ne olduğunu da, “kriz”in varolup çalışmayı amaçlar. Genel söylemle, bu, pi-
olmadığını da bilmemektedirler. Ama orta- yasalardaki durgunluk (resesyon) karşısın-
da bir “kriz” olduğu kesindir. da kullanılan bir araçtır.
Adını koymak gerekirse, 2008 dünya İkincisi ise, hem yeni istihdam yaratarak
ekonomik krizi herkesin “ezbere” bildiği gi- tüketim malları sektörüne, hem de devlet
bi, konut sektöründeki aşırı-üretim ve buna siparişleriyle üretim malları sektörüne yeni
bağlı olarak konut kredilerinin anormal bo- talep yaratmayı amaçlar. Böylece tüketim
yutlara ulaşmasıyla birlikte başlamıştır. Ge- malları sektöründeki bunalım ya da durgun-
nel kural olarak kapitalist ekonomide buna- luğun bir sonucu olarak üretim malları sek-
lım, tüketim malları sektöründe başlar ve gi- törünün düşen talebi canlandırılır. Burada
derek üretim malları sektörüne yayılır. Bu- esas olan üretken olmayan yatırımların ar-
nalımın (ya da popüler ifadeyle krizin) üre- tırılmasıdır. Öyle yatırımlar olmalıdır ki, hem
tim malları sektörüne yansıması, bir bütün istihdam, hem de üretim malları sektörüne
olarak bunalımın derinleşmesine, yayılma- talep yaratmalıdır. Ve genel kural olarak,
sına neden olur. Daha tam ifadeyle, ekono- emperyalizmin III. bunalım döneminde bu
mik bunalım (“kriz”), tüketim malları sek- konuda bulunan çözüm ekonominin aske-
töründe başlayan bunalımın üretim malları rileştirilmesidir. Yani askeri mallar üretimi-
sektörüne ne şiddette yansıdığına bağlı ola- nin artırılmasıdır.
rak derinleşir. Askeri mallar üretiminin artırılması, açık-
Kapitalist ekonomik bunalımın bu özel- tır ki, başta demir-çelik sanayi olmak üzere
liği bilindiğinden, doğrudan tüketim malla- (üretim malları sektörünün ana bölümü)
rı sektöründeki bunalımın üretim malları pek çok alanda talep yaratır. Bunun yanın-
sektörüne şiddetle yansımasını engellemek da askeri araç ve gereçlerin, askeri altyapı
(ya da daha az şiddetle yansıması) amacıy- tesislerinin yenilenmesi, otomotiv sektörün-
la devlet ekonomiye müdahale eder. Bu den inşaat sektörüne kadar dayanıklı tüke-
müdahale, tüketim malları sektöründeki aşı- tim malları üreten kesimler için yeni talep
rı-üretime devlet olanaklarıyla yeni ve ek ta- ortaya çıkartır.
lep yaratmayı amaçlar. Devletin ekonomiye Bütün bu devlet müdahalesi genellikle
bu yöndeki müdahalesi, kimi durumda “çu- bütçe açıkları ve devlet borçlanmasıyla fi-
kur kazdırıp, çukur doldurtarak” (ünlü Key- nanse edilir. Vergiler yoluyla yapılacak fi- 15
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

nansman toplumun satın alma gücünü azal- önemli ölçüde etkilenmez, iflaslar daha sı-
tacağı için, talep artırmaktan çok talebin nırlı ve zamana yayılmış olarak ortaya çıkar,
düşmesine yol açar. Bu nedenle devletin işsizlik yavaş yavaş artar. Bu yüzden de top-
ekonomiye müdahalesi, kesinkes bütçe lum tarafından “alışılan/olağan” bir durum
açıkları ve devlet borçlanmalarıyla gerçek- meydana gelir.
leştirilir. Ekim 2008’de daha şiddetli biçimde or-
Bütçe açıklarının devlet borçlanmasıyla taya çıkan “finans krizi” (her ne kadar “fi-
kapatılması ve yeni yatırımların yine devlet nans krizi” adı verilmişse de, bugün herke-
borçlanmasıyla finanse edilmesi, açıktır ki sin açıkça gördüğü gibi aşırı-üretim bunalı-
piyasalardaki para miktarını artırır. Mal ve mıdır) karşısında emperyalist ülkelerin 3-4
hizmetlerin değerinde artış olmaksızın para trilyon doları bulan müdahaleleriyle finans
arzındaki artış, kaçınılmaz olarak paranın kuruluşlarının topyekün yıkıma uğramasının
değer kaybetmesine, fiyatların yükselmesi- önüne geçilmiştir. Kendi söylemleriyle “tok-
ne, yani enflasyona yol açar. sit” kağıtların devlet tarafından satın alınma-
Ancak burada kaçınılmaz sonuç olan sı ya da devlet güvencesine bağlanması, ilk
enflasyon, birden ve kısa sürede etkisini planda finans sektöründeki kırılmayı ve yı-
göstermez. “Kabul edilebilir bütçe açığı” dü- kımı önlemiştir. Doğrudan piyasalar ve kit-
zeyi esas alınarak (ki AB ülkeleri için bu le açısından hiç bir şey ifade etmeyen, ne
GSMH’nın %3’ü olarak saptanmıştır) piyasa- olduğu bile anlaşılmayan bu devlet müda-
lara para arz edilmesinin enflasyonist etki- halesinin ardından asıl sorun, yani aşırı-üre-
si, yani topluma ve fiyatlara yansıması “ka- tim sorunu olanca haşmetiyle ortaya çıkmış-
bul edilebilir” boyutta kalır. Bunalım (“kriz”) tır. Herkesin çok iyi bildiği gibi, otomotiv
patlak verdiğinde “kabul edilebilir bütçe açı- sektörü bu sorunu olanca ağırlığıyla yaşa-
ğı” oranları da yükseltilir. Keynesci uygula- maya başlamıştır.
maya göre, bu oran %10’a kadar yükseltile- Şimdi yapılmaya çalışılan, başta otomo-
bilir. tiv sektörü olmak üzere pek çok sektöre ye-
Böylece “sınırlandırılmış” ve “planlan- ni ve ek talep yaratmaktır. Emperyalist ül-
mış” bir enflasyon limiti içinde ekonomiye kelerin birbiri ardına açıkladıkları “önlem
yapılan müdahale, ekonomik bunalımın şid- paketleri” de bu talebi yaratmaya yöneliktir.
detini azaltır, zamana yayar. Zaman ilerle- Fakat emperyalist ülkeler, 1980 bunalımın-
dikçe, bir önceki dönemin ertelenmiş bu- dan sonraki her ekonomik bunalımda gö-
nalımları bir sonraki dönemin ertelenecek rüldüğü gibi, enflasyon/bunalım ikilemi ara-
bunalımlarıyla çakışır ve aynı zaman dilimi sına sıkışmış durumdadırlar. Mandel’in sö-
içinde birleşir. İşte bu birleşme zamanların- züyle, “... resesyon ne kadar şiddetli ise ‘ika-
da, enflasyonist politikalar denetimden çı- me’ satın alma gücünün yaratılması o ka-
kar. dar gerekli olur ve enflasyon yaratıcı eğilim-
1980 dünya ekonomik bunalımında gö- lerin patlak vermesine yol açar. Kapitaliz-
rüldüğü gibi, enflasyonist politikanın (Key- min çöküş çağında devletin karşısına çıkan
nescilik adı verilen ekonomi politika) dene- ikilem, buhran ile enflasyon arasındaki seç-
timden çıkması çok daha uzun ve şiddetli medir. İkincisi belirlenmedikçe (artmadık-
bir ekonomik bunalımın ortaya çıkmasına ça) birincisi önlenemez.”*
yol açar. 1980-93 döneminde tüm geri-bırak- 1980 bunalımıyla birlikte enflasyon/bu-
tırılmış ülkeleri şiddetle etkileyen “borç kri- nalım ikileminde enflasyona ağırlık veren
zi”, aşırı-üretim bunalımlarını engellemek ekonomi politikalar terk edilmiş ve yerine
amacıyla devletin ekonomiye müdahalesi- “monetarist” politikalar geçirilmiştir. Ancak
nin zaman içinde ortaya çıkardığı şiddetli bu politika değişikliği, emperyalist ülkeler-
sonuç olmuştur. deki bunalım geri-bıraktırılmış ülkelere ih-
Ama uzun dönemde devlet müdahale- raç edilebildiği oranda etkili olmuştur. Bu-
sinin daha büyük ve yaygın bir bunalıma ne- nun sonucu ise, 1990’ların ortalarına kadar
den olması, kısa ve orta dönemde aşırı-üre- geri-bıraktırılmış ülkelerin ağır bir borç kri-
tim bunalımlarının şiddetinin azaltılmasıyla zine sürüklenmeleridir.
birlikte görülür. Devlet müdahalesi, kısa ve
orta dönemde bunalımın şiddetini zamana * E. Mandel, Marksist Ekonomi El Kitabı, C: II, s.
16 yaydığı için, toplumsal dengeler bundan 267, Ant yay.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Bugün emperyalist ülkeler nasıl bir poli- yıllık enflasyon oranları %2-3’lerde seyreder-
tika uygulayacakları konusunda kararsızdır- ken, birden bire dayanıklı tüketim malları-
lar. Biraz enflasyonist, biraz “monetarist” po- na olan talebin keskin biçimde düşmesi
litika izleyerek mevcut bunalımın (“kriz”) ekonomistleri şaşırtmıştır. Bir yandan talep
şiddetini azaltmayı ummaktadırlar. Öte yan- düşerken, öte yandan eski “projeksiyonlar”a
dan şimdilik finans kuruluşlarının “toksit” göre sürüp giden üretim, aşırı-üretim soru-
kağıtlarının devlet güvencesine alınmasıyla nunu içinden çıkılamaz hale dönüştürmüş-
finans dünyasındaki zincirleme iflasların tür.
önüne geçilmişse de, her geçen gün ban- Oysa sorunun kaynağı çok yalındır.
kaların “kriz”den etkilenme boyutları büyü- Yıllık olarak “hissedilmeyen” ya da “alı-
mektedir. Ortalıkta bir yığın borç kağıdı do- şılmış” olan küçük enflasyon oranları, özel-
laşmakta, ama hiç birisinin karşılığı bulun- likle temel tüketim maddelerinde birikime
mamaktadır. Bankalar öylesi bir duruma yol açmıştır. Son on yıl içindeki gıda vb.
gelmişlerdir ki, belli büyüklükte bir mebla- maddelerin fiyatlarındaki “küçük” artışlar
ğın çekilmesi ya da talep edilmesi duru- geometrik bir artışla büyük boyuta ulaşmış-
munda bir dizi iflasın ortaya çıkması kaçı- tır.
nılmazdır. Diğer yandan dayanıklı tüketim Basit bir hesaplamayla, yıllık “normal”
mallarına olan talep (ki kredili satışlarla sağ- %3 enflasyon oranıyla on yıl sonunda her-
lanan bir taleptir) 2008’de keskin bir biçim- hangi bir malın fiyatı %35 artmaktadır. Tü-
de düşmüştür. Otomobil şirketlerinin birbi- keticinin gelirlerinde aynı oranda artış olma-
ri ardına üretimi durdurmaları da talep da- dığı sürece, her on yılın sonunda tüketicinin
ralmasının büyük boyutlarda olduğunu gös- alım gücü bu oranda azalmış olmaktadır.
termektedir. Diğer yandan geçmiş dönemlerle kıyas-
Oysa, yazımızın başında da belirttiğimiz lanmayacak boyutta yeni tüketim çeşitleri
gibi, insanlar “kriz”i hissetmemektedirler. ortaya çıkmıştır. Çok sevilen sözle “yaşamın
Otomobil şirketlerinin içinde bulundukları ayrılmaz parçası” olmuş olan cep telefonla-
aşırı-üretim “kriz”i, insanların eskisi gibi oto- rı, internet, klasik kapitalist mallara olan ta-
mobil talebinde bulunmadıklarını açıkça lebin düşmesine yol açmıştır.
göstermesine karşın, yani otomobil almak- Üçüncü olgu ise, konut vb. mallara yö-
tan uzak durmalarının bir sonucuyken, ay- nelik olarak kredilerin vadelerinin uzaması-
nı insanlar “kriz”i hissetmemektedir. Açık- dır. Eski dönemde 4-5 yılı aşmayan kredi
çası “kriz”i hissetmeyen insanlar, aynı za- borçları, bugün 20-30 yıllık kredi borçlarına
manda “kriz”e yol açan talep daralmasının dönüşmüştür. Özellikle konut kredilerinde-
somut karşılığıdırlar. Konunun özü de bu çe- ki büyük artış, kitlenin uzun dönemli alım
lişkide yatmaktadır. gücünde düşmeye neden olmuştur.
İnsanlar başta otomobil olmak üzere da- İşte bu temel olgular, uzun dönemde tü-
yanıklı tüketim mallarına eskisi gibi talepte ketim mallarına olan talebi göreceli olarak
bulunmamaktadırlar. Bu, ya insanların bu düşürmüş ve belli bir aşamada bu talep
malları tüketmeye “doydukları” ya da bun- düşmesi belirginleşmiştir. Ancak “tüketici”,
ları satın alacak gelire sahip olmadıkları an- yani insanlar, kendilerinin standart kabul et-
lamına gelir. Hiç kimsenin otomobil, konut tikleri bir tüketim normunda yaşamayı sür-
vb. malları tüketmenin “gereksiz” olduğuna dürmektedirler. Gelirlerinin belli bir bölümü
ilişkin bir eğilimi ya da kanısı olmadığına gö- uzun vadeli kredi ödemelerine, belli bir bö-
re, açıktır ki bu malları satın almak için ye- lümü geometrik olarak artan temel tüketim
terli gelire sahip değillerdir. Daha da önem- maddelerine ve bir bölümü de “yeni yaşam
lisi, kredili satışlar söz konusu olsa da, in- gereksinmeleri”ne harcanmaktadır. Artık in-
sanlar mevcut gelirleriyle bu kredi taksitle- sanlar, kendilerine ait bir konutla, cep tele-
rini ödeyebilecek durumda olmadıklarını fonuyla, “sınırsız” internetle ve fast foot yi-
görmektedirler. yecekleriyle belli bir “standart”ta yaşam sür-
İşte yaşanılan ekonomik bunalım (“kriz”) dürmektedir. Yaşamını değiştirmeyi gerek-
karşısında burjuva ekonomistlerinin “mikro tiren yeni bir “beklentisi” de mevcut değil-
ölçekte” içinden çıkamadıkları olgu da bu- dir. Asya ülkelerinden, özel olarak Çin’den
dur. gelen kalitesiz, ama ucuz tüketim malları
Gelirlerde önemli bir değişiklik yokken, da varolan geliriyle yaşamını sürdürmesi 17
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

için yeterli olmaktadır. “Aç değildir, açıkta durum, işçiden sızdırılan artı-değerin,
değildir”. hiç gerçekleşmemesi ya da kısmen
Ama öte yandan üretim, kapitalist üre- gerçekleştirilmesi, ve hatta, sermaye-
tim olanca hızıyla sürmektedir. Ekonomist- nin kısmen ya da bütünüyle kaybe-
lerin söylemiyle, kapitalistler “stok”a çalış- dilmesi ile sonuçlanabilir. Doğrudan
maktadırlar. Her gün devasa üretim fazlası doğruya sömürü koşulları ile, bu sö-
birikmektedir. mürünün gerçekleştirilmesi koşulları
İşte bu gerçeklik, yaşanılan ekonomik özdeş değildir. Bunlar yalnız yer ve
bunalımın (“kriz”) nedeni ve sonucudur. zaman olarak değil, mantıken de bir-
“Elden geldiğince çok artı-emek birinden farklıdır. Birincisi yalnız, top-
sızdırılıp metalarda maddeleşir mad- lumun üretici gücü ile, ikincisi ise,
deleşmez, artı-değer üretilmiş olur. çeşitli üretim kollarının aralarındaki
Ne var ki, bu artı-değer üretimi, kapi- orantılı bağıntı ve toplumun tüketim
talist üretim sürecinin ancak birinci gücü ile sınırlıdır. Ama bu son sözü
perdesini –doğrudan üretim süreci- edilen güç, ne mutlak üretim gücü
ni– tamamlar. Sermaye, şu kadar ile ve ne de mutlak tüketim gücü ile
miktarda karşılığı ödenmeyen emek belirlenmeyip, toplumun büyük bir
emmiştir. Süreçte, kendisini kâr ora- kesiminin tüketimini, az çok dar sı-
nındaki düşmede ifade eden gelişme nırlar içersinde değişen bir asga-
ile birlikte, böylece üretilmiş bulunan riye indirgeyen uzlaşmaz karşıtlık
artı-değer kitlesi muazzam boyutlara halindeki bölüşüm koşulları teme-
ulaşır. Şimdi sürecin ikinci perdesi line dayanan tüketim gücü ile be-
gelir. Tam metalar kitlesi, yani değiş- lirlenir.”* (abç)
meyen ve değişen sermayeyi yerine “Bütün gerçek bunalımların nihai
koyan kısmı ile artı-değeri temsil nedeni, her zaman, kapitalist üreti-
eden parçayı da içeren toplam ürü- min, üretim güçlerini, sanki, onlar
nün satılması gerekir. Eğer bu yapıl- için en son sınırı, sadece toplumun
maz ise, ya da kısmen veya üretim- mutlak tüketim gücü teşkil ediyor-
fiyatlarının altında kalan fiyatlarla ya- muş gibi geliştirmeye yönelişine kar-
pılırsa, işçi aslında sömürülmüştür, şılık, yığınların yoksulluğu ve kısıtlı tü-
ama bu sömürü kapitalist için sömü- ketimidir.”**
rü olarak gerçekleşmemiştir ve bu

* Marks, Kapital, Cilt: III, s. 216-217.


18 ** Marks, age, s. 429.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Otomotivde
Aşırı-Üretim Bunalımı

“Kapitalist üretimin gerçek engeli, sermayenin kendisidir. İşte bu sermaye ve onun


kendisini genişletmesidir ki, üretimin hem çıkış ve hem de sonuç noktası, hem itici
gücü, hem amacı olarak görünür; üretim yalnız sermaye için üretimdir, ama bunun
tersi doğru değildir; üretim araçları, sırf, üreticiler toplumunun yaşama sürecinde, de-
vamlı bir gelişmenin araçları değillerdir. Sermayenin değerinin, büyük üretici kitlele-
rin mülksüzleştirilmelerine ve yoksullaştırılmalarına dayanan kendisini koruma ve ge-
nişletme sürecinin içersinde devam ettiği sınırlar yalnız başına hareket edebilirler; –
bu sınırlar, sermaye tarafından kendi amaçları için kullanılan ve üretimin sınırsız bü-
yümesine, üretimin kendisinin bir amaç haline gelmesine, emeğin toplumsal üretken-
liğinin hiç bir koşula bağlı olmadan gelişmesine doğru yol alan üretim yöntemleri ile
sürekli bir çatışma haline girerler. Araçlar –toplumun üretici güçlerinin hiç bir koşula
bağlı olamadan gelişmesi–, sınırlı bir amaçla, mevcut sermayenin kendisini genişlet-
mesi amacı ile devamlı çatışma içersine girerler. Kapitalist üretim tarzı, bu nedenle,
maddi üretim güçlerinin gelişmesi ve uygun bir dünya piyasası yaratılmasının tarih-
sel bir aracı olup, aynı zamanda da, bu tarihsel görevi ile, buna uygun düşen kendi
toplumsal üretim ilişkileri arasında sürekli bir çatışmadır.” (Marks, Kapital, Cilt: III, s.
263-264.)

Kapitalizmin ekonomik krizleri hemen lerine bakıldığında “kriz”in 2006 yılından be-
her zaman aşırı-üretimin bir sonucu olarak ri süregeldiği açıkça görülebilmektedir. Ola-
ortaya çıkar. Haziran 2007’de başlayan ve ğan zamanlarda yıllık 12 milyon otomobilin
Ekim 2008’de süreklileşen finans krizi, te- üretildiği ABD’de, 2006’da baş gösteren aşı-
melde aşırı-üretim sorununun yattığını açık rı-üretim bir süre otomobil kredileriyle erte-
biçimde göstermiştir. lenmişse de, 2008 yılının sonuna gelindiğin-
Değişik zamanlarda ifade ettiğimiz gibi, de doğrudan üretim durdurulmasını zorun-
kapitalizmin aşırı-üretim sorunu, hemen her lu hale getiren büyük bir seviyeye ulaşmış-
zaman aşırı üretilmiş ürünlere kredi vb. yo- tır. 2008 Aralığında ABD otomobil üretimi
luyla ek talep yaratılmasıyla birlikte görünür neredeyse yarı yarıya azalırken, otomobil sa-
hale gelir. Dolayısıyla aşırı-üretim bunalımı, tışları da %35 düşmüştür.
ilk planda kredi sisteminde bir bunalım ya Bugün otomobil şirketleri birbiri ardına
da kriz olarak ortaya çıkar. üretimlerini durdururken, yaşanılan kriz ko-
Bugün Ekim 2008’de süreklileşen finans şullarında hangisinin bu işten daha zararlı
krizinin arka planında aşırı-üretim sorunu çıkacağı belirsizdir. Dünyanın en büyük oto-
olduğu gerçeği otomotiv sektöründe “bir- mobil tekelleri bugün zor durumdadır. Sa-
den” ortaya çıkan krizle daha belirgin ola- dece ABD’de bir trilyon dolarlık ciroya sa-
rak görünür olmuştur. hip olan otomobil sektörünün bugünkü kri-
ABD’deki otomobil üretim ve satış veri- zi, aynı zamanda “tüketici”nin tüketemez 19
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

ABD Otomobil Satışları ABD Otomobil Üretimi


Aralık Aralık % (Bin %
2008 2007 Değişim adet) Değişim
Chrysler 89.327 191.080 -53,3 1999 13.025 -
Ford 135.695 199.607 -32,0 2000 12.774 -1,9
GM 220.097 320.028 -31,2 2001 11.424 -10,6
Honda 86.085 131.792 -34,7 2002 12.280 7,5
Hyundai 24.037 46.487 -48,3 2003 12.087 -1,6
Kia 14.644 24.068 -39,2 2004 11.960 -1,1
Mazda 17.965 24.933 -27,9 2005 12.350 3,3
Mitsubishi 4.570 5.904 -22,6 2006 11.280 -8,7
Nissan 62.108 89.600 -30,7 2007 10.766 -4,6
Subaru 17.287 18.739 -7,7 2008 Aralık 6.644 -38,3
Suzuki 3.650 7.361 -50,4 2008 Toplam 8.721 -19,0
Toyota 141.949 224.399 -36,7 Kaynak: U.S. Federal Reserve Board of
Governors
BMW 21.626 33.761 -35,9
Daimler 20.867 27.286 -23,5
Porsche 2.154 2.891 -25,5
temsil eden belli bir sermaye ortadan kay-
Volkswagen 25.289 29.047 -12,9
bolur, sözcüğün tam anlamıyla buharlaşır.
Toplam 891.072 1.384.431 -35,6
Bu buharlaşan sermaye, toplumun gerçek
Kaynak: Ward’s AutoInfoBank
gereksinmeleri için kullanılabilecek bir ser-
mayenin, toplumsal birikimin yok olması
hale geldiğinin de göstergesidir. demektir.
Şimdi en temel sorun hangi otomobil fir- Burada kapitalistlerin “aptal” olmadıkla-
masının ayakta kalacağı değil, bugüne ka- rı, aşırı-üretimin ortaya çıkacağını önceden
dar üretilmiş, ama satılamayan otomobille- saptayabilecekleri ileri sürülebilir. Hatta ba-
rin üretiminde tüketilen kaynakların nasıl zı “akıllı” insanlar, böyle bir durumda ken-
boşuna tüketildiği sorunudur. Milyonlarca disinin kapitalist olduğunu varsayarak neler
otomobil üretilmiş, ancak satılamadığı için yapabileceğini, üretimi nasıl durduracağını,
çürümeye terk edilmiş durumdadır. Böyle- o alandan çıkıp başka alana nasıl yatırım ya-
ce trilyonlarca dolar sadece aşırı-üretim ne- pacağını bile anlatabilir. Biraz okumuş-“akıl-
deniyle boşuna harcanmıştır. Bu durumda lı” insanlar ise, böylesine aşırı-üretim koşul-
sorulması gereken soru, satılamayan ve sa- larında kapitalistlerin bir araya gelerek bel-
tılması neredeyse olanaksız olan bunca oto- li anlaşmalar yapabileceklerini, üretimi sı-
mobilin üretilmesi için tüketilen kaynakla- nırlandırıcı önlemler alabileceklerini de id-
rın toplumun gerçek gereksinmelerini kar- dia edebilir.
şılamak için neden kullanılmadığıdır. Şüphesiz bu ve benzeri iddiaları ileri sür-
Elbette kapitalizm açısından bu soru mek olanaklıdır. Ancak bu iddia sahipleri-
yanlıştır. Kapitalist, kapitalist üretimdeki nin, kapitalizmin böylesine planlı, program-
anarşiyle, rekabetle, sadece kâr amacıyla lı bir üretimle ilişkisi olmadığını, yani “irras-
üretim yapar. Onun için önemli olan kitle- yonel” olduğunu anlamadıkları da bir ger-
lerin gereksinmeleri değil, kendisinin en çektir. Tarihin gösterdiği tek gerçek, kapita-
yüksek kâr elde edebileceği metaları üret- lizmde planlama olmadığı, planlamanın ol-
mektir. Bu yüksek kâr amacı, kaçınılmaz duğu yerde de kapitalizm olamayacağıdır.
olarak tüm sermayeyi kârların yüksek oldu- Bugün yaşanılan “finans krizi”nin göster-
ğu alanlara yöneltir. İşte bu yönelme, o sek- diği gerçek ise, kapitalizmin bunalımlarının
törde sermayenin aşırı yoğunlaşmasına ve her zaman üretim sürecinden, aşırı-üretim-
aşırı üretime yol açar. İlk dönemdeki yük- den kaynaklandığıdır. “Finans krizi”nin ağır-
sek kâr, artan sermaye ve üretim nedeniy- laştığı Ekim ayındaki söylemle, finans krizi-
le giderek azalmaya başlar. Artık aşırı-üre- nin “reel sektöre” yansıyıp yansımayacağı
tim bunalımı kapıya dayanmıştır. Bu koşul- değil, bizatihi “reel sektör”ün krizinin finans
larda, bazı sermayeler tümüyle değer kay- krizini doğurduğudur. ABD otomobil üretim
bederken, bazıları daha az değer kaybına ve satış verilerinin gösterdiği de bu gerçek-
20 uğrar. Sonuçta, belli bir toplumsal birikimi tir.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Herkes Ulusalcı!
Bu Ülkede
Hiç Milliyetçi-Faşist
Kalmadı mı?

Amerikan emperyalizminin Küba Devri- mi çevrelerce özel olarak “küreselleşme”


mi’nden çıkardığı en önemli ders, yıpran- olarak kullanılan (çokluk “küreselleşme kar-
mış yönetimlerin değiştirilmesidir. Yıpran- şıtı” söylemini geliştiren kesimlerce) “glo-
mış yönetim, halkın tepkilerini artıran ve yer balizm”, giderek emperyalizm kavramının
yer bu tepkilerin açık eylemlere dönüşme- unutulmasına yol açmıştır. Artık hemen her-
sine yol açan, yani oligarşi ile halkın tepki- kes “globalleşme”den, “globalleşen dünya-
leri arasında kurulmuş olan suni dengeyi da yer almaktan” vs. söz eder hale gelmiş-
bozmaya yönelen koşulların ortaya çıkma- tir.
sına yol açar. Bu nedenle, yıpranmış bir yö- “Yıpranmış yönetimler” gibi yıpranmış
netimde ısrar etmek, halkın tepkilerinin da- kavramların terk edilmesinin ve yerlerine
ha da artmasından başka bir anlama gel- içeriksiz yeni kavramların geçirilmesinin en
mez. yaygın olduğu alan ise, ekonomidir. Emper-
Amerikan emperyalizminin 1980’lerin yalizm kavramıyla, emperyalist ekonominin
dünyasında bulduğu yeni formül ise “yıp- ve emperyalist ekonominin işleyiş biçimi-
ranmış kavramların” terk edilmesi ve yerle- nin tüm ayrıntılarıyla ortaya konulduğu ve
rine yeni, ama içeriksiz kavramların geçiril-
mesi olmuştur. Sovyetler Birliği’nde Gorba-
sıyla Amerikan emperyalizminin işlerini açığa çıkar-
çov döneminde “glastnost” (açıklık), “pe- ma, başlı başına “De Vinci’nin Sırrı”nı çözmeye ben-
restroyka” (yeniden yapılanma) gibi iki söz- zetilmektedir. Oysa Amerikan emperyalizmi böyle bir
cüğün, o güne kadar yüzü açığa çıkmış, tüm “mutlak güç”e sahip değildir. Onun gücü, en büyük
politik tutumları ve ideolojik söylemleri her- ve en gelişmiş emperyalist ülke olarak sahip olduğu
maddi güçlerle sınırlıdır, ama bu maddi güç hiç de
kes tarafından bilinir ve anlaşılır hale gelmiş küçümsenebilir boyutta değildir. “Globalizm” sözcü-
revizyonizmi nasıl şirin ve masum gösterdi- ğünün yaygınlaştırılması ve “emperyalizm” kavramı-
ğini gören emperyalizm, içeriksiz, muğlak nın yerine kullanılmasının sağlanması olayında görü-
sözcükleri “yeni” kavramlar olarak piyasaya leceği gibi, Amerikan emperyalizminin maddi gücü
sürmüştür. akademik yayınlardan günlük basına kadar pek çok
alanı kapsayan “medya operasyonu”nu gerçekleştir-
En bilinen örnekle, “globalizm” kavramı, mek için kullanılmıştır. Diğer bir ifadeyle, bilgi iletişim
herkesin istediği gibi anlam yükleyebilece- araçları aracılığıyla (ki bunlar aynı zamanda pasifikas-
ği boş bir kavram olarak ortaya atılırken, ay- yon ve propaganda araçlarıdır) gerçekleştirilmiştir. Ço-
nı zamanda yıpranmış “emperyalizm” kav- ğu durumda master ya da doktora tezleri, ekonomik
araştırmalar ve projeler finanse edilerek “globalizm”
ramının yerine geçirilmesi sağlanmıştır.* Ki- sözcüğünün kullanılması sağlanmış ve yaygınlaştırıl-
mıştır. “Medya”nın ekonomi haberleri de aynı amaç
* Emperyalizm, özel olarak da Amerikan emper- için düzenlenmiş ve finanse edilmiştir. Böylece insan-
yalizmi herşeye “muktedir” değildir. “Komplo” teoris- ların “emperyalizm” sözcüğünde ifadesini bulan ta-
yenlerinin, özellikle de “islamcı” kesimlerin inancı, rihsel bilgi birikimi yok edilmiş ve yerine “yepyeni”,
Amerikan emperyalizmi “global” dünyadaki her ola- ne olduğu bilinmeyen “globalizm” sözcüğü geçirilmiş-
yı (son finans krizinde olduğu gibi “ekonomik kriz”leri tir. Bu “operasyon”da “marksist” akademisyenler ve
bile) önceden planlamakta ve yürütmektedir. Dolayı- yazarlar özel işleve sahiptir. 21
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

“sıradan” insanların bile anlayacağı bir ha- sefi savaş, siyasal mücadelenin bir
le geldiği bir ortamda, “makro-mikro eko- parçasıdır.”**
nomi” gibi yalın akademik kavramlardan yo- Yine “eski” söylemle, “oportünizmin ve
la çıkılmış ve alabildiğine akademik görü- revizyonizmin her çeşidinin ortak noktala-
nüm altında yeni kavramlar piyasaya sürül- rından birisi de, anlam karışıklığı yaratarak,
müştür.* Son finans kriziyle birlikte bolca ve birbirleriyle eş anlamlı olmayan kelimeleri
sıkça kullanılan “regülasyon”, “konsolidas- eş anlamlı kullanarak aynı kategoriye sok-
yon”, “likit” vb. sözcükler de (ya da terim- maktır.”***
ler) bu durumun son örnekleridir. Örneğin Mao’nun “halk savaşı” terimi,
“Eski” ya da kimilerinin “ezber” oldu- bir devrim stratejisini ifade eden kavram ol-
ğunu iddia ettikleri söylemin dili ve termi- masına karşın, “halk savaşı, halkın savaşı-
nolojisiyle söylersek, yapılanlar yalın bir bi- dır” gibi basit, basit olduğu kadar da içerik-
çimde kavram keşmekeşi yaratmaktır. siz, muğlak bir anlam yüklenilmiştir. TKP bir
“Felsefe, halkın teori alanındaki adım daha ileri atarak, (“öztürkçe” kullan-
sınıf mücadelesini temsil eder. Hal- ma gerekçesinin arkasına saklanarak) “mü-
kın teoride ve düşüncede (politik, ah- cadele” sözcüğünü “savaşım” sözcüğü ile
laki, estetik vb.) gerçek düşünceler değiştirmiş ve böylece “halk savaşı” da, TKP
ile sahte düşünceler arasında ayrım dilinde, “kitle savaşımı” haline dönüşüver-
yapmalarına yardım eder. İlkesel ola- miştir. “Halkın savaşımı yükseliyor”, “TKP
rak her zaman gerçek düşünceler kitle savaşımını ilerletiyor” vb. türünden söz-
halka hizmet eder, sahte düşünceler lerin çağrışım etkisinden yararlanarak ken-
ise düşmana hizmet eder. dilerini “savaşçı” bir örgüt gibi sunmaya ça-
Neden felsefe kelimelerle savaşır? lışmışlar, pasifizmlerini gizlemişlerdir.
Sınıf mücadelesinin gerçekleri, söz- Bugün en tipik muğlak sözcük ise, “Er-
cükler tarafından ‘temsil edilen’ ‘dü- genekon” ve onun “ulusalcı”lığıdır. “Ergene-
şünceler’ tarafından ‘temsil edilir’. Bi- kon” operasyonlarının tüm “dalgaları”yla
limsel ve felsefi uslamlamalarda söz- birlikte giderek yerleşik hale gelen “ulusal-
cükler (kavramlar, kategoriler) bilgi- cılar” söylemi, Veli Küçük’ten Yalçın Küçük’-
nin ‘araçları’dır. Ama politik, ideolo- e, Doğu Perinçek’ten Kemal Alemdaroğlu’-
jik ve felsefi mücadelede sözcükler na, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Ka-
aynı zamanda silahtır, patlayıcı ya da nadoğlu’ndan Metal-İş başkanı ve Avrasya
uyuşturucu maddedir. Bazen tüm sı- televizyonu “onursal başkanı” Mustafa Öz-
nıf mücadelesi, bir sözcüğün bir baş- bek’e kadar herkesi kapsar hale gelmiştir.
ka sözcüğe karşı mücadelesinde Bütün bu “komplocu”lar listesine bir de Su-
özetlenebilir. Bazı sözcükler kendi surluk hükümlüsü, özel timci İbrahim Şahin
aralarında düşman gibi savaşırlar. eklenmiştir.
Başka sözcükler vardır ki, kesin ama Sol ya da solumsu yayınlara ve çevrele-
sonuca bağlanmamış bir muharebe- re göre, “Ergenekon” operasyonlarında gö-
de muğlaklığın mevzisidirler... Felse- zaltına alınan ya da tutuklananlar çokluk
fe, aynı zamanda en soyut ve zor “ulusalcılar”dır. Kendilerine “ulusalcı” di-
uzun teorik yapıtlarda bile sözcükler- yenlere göre ise, operasyonun mağdurları
le savaşır; yalan sözcüklere karşı, aynı zamanda “kemalistler”dir. Doğu Perin-
muğlak sözcüklere karşı, doğru söz- çek açısından söz konusu olanlar “vatanse-
cükler adına ‘nüanslar’la savaşır... ver” kişilerdir. Kimilerine göre de, bütün
Sözcükler üzerinde yürütülen bu fel- bunlar “Ergenekon” operasyonu öncesinde-
ki adıyla “Kızıl Elma Koalisyonu”dur.
* “Yeni” diyoruz, ancak kullanılan tüm kavramlar, “Komplo” sevenler kadar, tüm toplum-
şu ya da bu biçimde, ama çok dar bir kesim tarafın- sal ve siyasal olayları “birilerinin” (çokluk
dan kullanıldığı anlamda “yeni” değildir. Bunlar ger-
çekte akademisyen vb. kesimlerin kendi akademik
“Amerika”nın) “komplosu” olarak açıklayan-
“disiplinleri” çerçevesinde kullandıkları kavramlardır lar da “Ergenekon” operasyonlarında gözal-
da. Ancak burada sözünü ettiğimiz “yıpranmış kav-
ramlar”ın yerine ikame edilen içeriksiz ve muğlak ** Luis Althusser, “Devrimci Silah Olarak Felse-
kavramların hedef kitlesi, doğrudan sol ve solun bel- fe”, L’Unità, Şubat 1968.
li bir bilgi ve bilinç ulaştırdığı kitledir. Önemli olan bu *** Mahir Çayan, Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve
22 kesimler için “yeni” olmasıdır. Teori.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

tına alınanların ilişkilerinin “karmaşık”lığı “değişimi”ne benzer bir değişimdir; “dini


karşısında kendi teorilerinin ne denli doğru bütün” Ülker holdingin “yeni kuşak”ının
olduğunu görerek sevinmektedirler. Hatta “lüks çikolata devi Godiva”yı satın almasın-
bazılarının “komplo teorileri” (Fehmi Koru daki “değişim”dir; takkeli ve badem bıyıklı
gibi) neredeyse “Ergenekon” iddianamesi- şeriatçıların, saçları jöleli Ali Babacan’a dö-
nin temelini oluşturabilmiştir. nüşümleridir.*
“Ergenekon” operasyonlarında gözaltına Tüm bunlar, 1991’de Sovyetler Birliği’nin
alınanların genel “portresi”, asker-sivil-polis- dağıtılmışlığıyla birlikte ortaya çıkan karma-
mafya-siyaset-medya alanlarında birbiri içi- şa, belirsizlik ve umutlar içinde piyasaya sü-
ne geçmiş, karmaşık ilişkiler ağının oluştur- rülen “globalizm”in ürünleridir. 2000 yılında-
duğu “gerçek bir komplo örgütü” ortaya çı- ki dünya ekonomik kriziyle birlikte “glo-
karmaktadır. balizm”in “tarihsel” (“tarihin sonu”) bir dö-
Bir tarafta yılların “kemalist”leri (İlhan nüşüm olmayıp, basit bir propagandif söy-
Selçuk gibi), diğer tarafta yılların faşist-mil- lem olduğunun ortaya çıkmasıyla on yıllık
liyetçileri, bir yanda devletin eski kontra-ge- “değişim” dönemi de sona ermiştir. Afga-
rilla örgütlenmesi mensupları, öte yanda nistan ve Irak’ın işgali, “globalizm” diye su-
devletin emekli generalleri “ulusalcı” kimli- nulan olgunun açık biçimde emperyalizm-
ği altında tek bir potada eritilmeye çalışıl- den başka bir şey olmadığını gösterirken,
maktadır. “globalizm” sözcüğü de yerini emperyalizm
Oysa (eski Türkçe’yle) “millici”ler (yeni sözcüğüne bırakmıştır.
Türkçe’yle) “ulusalcı” olurken, kontra-geril- Böylece herkes “global” dünyadan “ye-
la her zamanki haliyle faşist-milliyetçiler ile rel”liğe, “dünya devleti”nden (“cihan devle-
“ülkücü mafya”dan oluşmuştur. Emekli ge- ti”) ulusal devlete dönüş yapmak zorunda
neraller ise, “globalizm”in “ulusal devlet”leri kalmıştır. Ancak gidenler gittikleriyle kalma-
tasfiye etmeye başladığı ve tasfiye etmesi- mış, ulusal devletteki yerleri başkaları tara-
nin kaçınılmaz olduğu iddiaları ve gelişme- fından doldurulmuştur. Geri döndüklerinde
leriyle anti-komünist “milliyetçilik”ten anti- (özellikle Türki cumhuriyetlere sefer eyle-
Amerikancı “ulusalcılığa” geçmişlerdir. yen faşist-milliyetçiler gibi) eski yerlerinin
Ya “hakiki” milliyetçiler? Daha açık ifa- kapıldığını ve kapanların yerlerini sağlam-
deyle, siyasal olarak MHP’de somutlaşan fa- laştırdıklarını gördüklerinde, kaçınılmaz ola-
şist-milliyetçiler “Ergenekon”un neresinde rak kendilerini muhalefet saflarında bul-
ve nasıl yer almaktadırlar? muşlardır. Faşist Türk Metal-İş gibi bazı ku-
Bugün “Ergenekon” operasyonlarında ruluşlar da bu “değişim” sürecinde muha-
gözaltına alınan ve tutuklanan “milliyetçi- lefetin saflarında yer almışlardır. Bozkurtlu
ler”, faşistler, geçmişin faşist-milisleri, kont- amblemiyle, bozkurt işaretleriyle, milliyetçi-
ra-gerilla işbirlikçileri, “medya”nın “ulusal- faşist söylemleriyle, “cihan devleti” hayalle-
cı” olarak tanımlamasına rağmen, hala fa- riyle “muhalif faşistler”, bir dönem MHP’yi
şisttirler, hala faşist-milliyetçidirler. Dünden yeniden ele geçirmeye çalışmışlarsa da, bu-
tek farkları, büyük bölümü Devlet Bahçeli’nin nu başaramamışlar, “Türki cumhuriyetleri
MHP’sinde yer alırken, kalanları Devlet Bah- seferi”nde olduğu gibi hüsrana uğramışlar-
çeli muhalifleri olarak MHP dışında kalmış- dır.**
lar ve değişik biçimlerde (Tercüman, Avras-
ya Televizyonu vb.) örgütlenmeye çalışmış- * AKP hükümetinin devlet bürokrasisi içindeki
lardır. “Ergenekon”un “on birinci dalga”sında kadrolaşması, tüm hükümet partilerinin yaptığından
gözaltına alınan Mustafa Özbek, faşist Türk çok farklı değildir. Aralarındaki fark, AKP’yle birlikte
Metal-İş’in başkanı olarak bu muhalefetin üst ve orta kademe tüm bürokratlar beyaz suratlı, kır-
mızı yanaklı, çakır gözlü, sünnetli bıyıklı, koyun bakış-
kilit isimlerindendir. Nasıl ki DSP-MHP-ANAP lı, peşin hükümlü, sarımsı dişlerini göstererek sırıtan
koalisyon hükümetinin kurulmasında “MHP ve kendileri dışındaki herkese karşı kin ve nefret duy-
değişti” propagandasında ifade edildiği gibi gusuna sahip “islamcı” tipine dönüşmüştür.
MHP’nin “değişmiş” olduğu varsayılmışsa, ** 29 Temmuz 2008’de Radikal gazetesinde ya-
yınlanan “MHP, içindeki Ergenekon’u erken tespit edip
Devlet Bahçeli muhalifi faşistler de benzer
önlem almış” başlıklı bir haberde şöyle denilmekte-
bir “değişim”e uğramışlardır! dir: “Ergenekon iddianamesinde yer alan ‘örgütün
“Değişim” denilen, Anadolu tefeci-tüc- Prof. Ümit Özdağ’ı 8. Olağan Kongre’de MHP Genel
car sermayesinin “yeni kuşak” ilişkilerinin Başkanlığı için desteklediği’ iddialarını değerlendiren
23
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

MHP’yi ele geçirme seferinde hüsrana sı Genel Başkanı Mustafa Özbek’in


uğrayan “global” faşistler, “Türki cumhuri- önderliğinde Türk Metal bünyesinde
yetler” seferinden elde ettikleri deneyimle- 2004 Ocak ayında Ankara’da kurul-
ri pazarlamak ve yeni seferlerin planlarını muş ve Türkiye’nin “ulusal güvenlik”
yapmak için “stratejik araştırmalar merkez- bağlamında ulusal ve bağımsız dü-
leri” kurmaya yönelirken, diğer yandan da şünce üretim merkezi olarak çalış-
“mefkurelerini” açıklayacak bir yayın orga- malarına başlamıştır. TUSAM, savun-
nı çıkarmaya başlamışlardır. Amerikan “tink- ma ve ulusal güvenliğe yönelik konu-
tank” kuruluşlarını taklit ederek kurulan bu lar üzerine stratejiler üreterek, Türki-
“stratejik araştırmalar merkezleri”, asıl ola- ye’nin geleceği için bunları paylaş-
rak devletin “ilgili kuruluşları”na kendi de- mayı hedefler.”
neyimlerini pazarlamak, bu pazarlama iliş- İşte bu TUSAM, Cumhuriyet gazetesinin
kisi içinde devletin “ilgili kurumları”yla ya- “Strateji” ekini hazırlayan kuruluştur. Böyle-
kın işbirliğine girerek, eski ilişkileri canlan- ce “millici/ulusalcı-kemalist” kesim ile fa-
dırarak yitirdikleri “mevzileri” yeniden ele şist-milliyetçi/globalist (“cihan devleti”) ke-
geçirmeyi amaçlamışlardır. Bu da giderek sim “entelektüel” düzeyde birbirine yaklaş-
faşist-milliyetçi muhalefet saflarında “ente- mış ve benzer “stratejik” görüşlere sahip ol-
lektüeller”in ağır basmasına, onların etkin duklarını fark etmişlerdir.
hale gelmesine yol açmıştır. Faşist-milliyet- Böylesine bir ulusalcı-milliyetçi-faşist “iş-
çi “entelektüeller”, kimi zaman ASAM örne- birliği” ortaya çıkarken, “cihan devleti” kur-
ğinde olduğu gibi, bir süre sonra kendi ku- mayı amaçlayan faşistler, geçmişteki Türki
ruluşlarından tasfiye edilmişler, kimi zaman cumhuriyetleri seferlerinde işbirliği yaptık-
yeni, yavru “stratejik araştırmalar merkezi” ları “derin devlet”ten de kendileriyle işbirli-
kurmuşlardır. Türk Metal-İş’in bünyesinde ği yapan ya da yapacak olan kişiler bulmuş-
kurulan TUSAM da bunlardan birisidir. lardır. Bu da onları Susurluk’a bağlamıştır.
TUSAM’ın işlevini TUSAM’ın kendisi şöy- Özellikle Nahçıvan üzerinden Azerbaycan’da
le açıklamaktadır: “darbe” girişiminde bulunan ve bu girişim-
“Binlerce yıllık ‘cihan devlet’ ge- leri Demirel-Türkeş işbirliğiyle Aliyev’e ihbar
leneğine sahip, stratejik öneme haiz edilen “cihan devleti” yandaşı muhalif fa-
jeopolitik konumuyla, bünyesinde şist-milliyetçilerin “derin devlet”le olan iliş-
genç, eğitimli ve enerjik bir nüfus ba- kileri bu darbe girişimiyle “resmen” sonla-
rındıran Türkiye, özellikle Soğuk Sa- nırken, ellerinde kalan sadece Susurluk ka-
vaş sonrasında ortaya çıkan yeni den- lıntıları olmuştur.
geler, işbirlikleri ve yapılanmalarda, “Ergenekon” operasyonlarının ortaya çı-
karar mekanizmalarında ve kendi kardığı tablo, böylesine ilişkilerin bütünsel-
bölgesi içerisindeki güç boşluğu or- liğidir.
tamında, bölgesel lider olma yolun- Görüleceği gibi, “kemalist-ulusalcı/sol
da belki de tek aday olmuştur. cuntacı”lar ile “cihan devleti ülküsü” sahi-
TUSAM-Ulusal Güvenlik Stratejile- bi, Azerbaycan darbesi tezgahçısı faşist-mil-
ri Araştırma Merkezimiz, başta G-7ler liyetçiler entelektüel düzeyde işbirliğine git-
olmak üzere, küresel güçlerin Avras- mişler, “medya”tik dille söylersek “Kızıl El-
ya coğrafyasındaki ülkeleri, insanla- ma” koalisyonu kurmuşlardır. Bu kesimleri
rını ve kaynaklarını sömürü unsuru bir araya getiren “ortak payda” ise, Ameri-
olarak görmelerine tepki olarak ve ka karşıtlığıdır. Ancak her kesimin Amerika
Türkiye’nin çıkarlarını her platform- karşıtlığı kendine özgüdür ve kendine özgü
da savunmak ve bu bağlamda gele- olduğu oranda da birbiriyle taban tabana zıt-
ceğe dönük çalışmalar yapmak ama- tır.
cıyla Türkiye’nin en büyük ve güçlü “Cihan devleti” faşistlerinin Amerika kar-
sendikalarından Türk Metal Sendika- şıtlığı ya da düşmanlığı, temel olarak Azer-
baycan darbesinin engellenilmesi ve diğer
Türki cumhuriyetlerden Amerikanın müda-
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, ‘O yapılan- halesiyle çıkartılmalarına dayanırken, ikin-
mayı tespit ettik ve önlem aldık. Bizim partimiz için-
de böyle bir eylem geliştirmeye çalıştılar, ancak MHP cil unsur PKK ve Kuzey Irak olayıdır, dolayı-
24 kendini korudu’ dedi.” sıyla Kerkük “sorunu”dur. Bu karşıtlık dışın-
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

da Amerikan emperyalizmiyle hiç bir sorun- Kuzey Kıbrıs’taki kontra-gerilla merkezleri-


ları yoktur. Uzun yıllar “komünizmle müca- nin ortak kullanımına kadar uzanmıştır.
dele”de Amerikan emperyalizmine sadakat- Böylece “cihan devleti” faşistleri Sovyet-
la ve canla başla hizmet etmişlerse de, “ye- ler Birliği’nin dağıtılmışlığı koşullarında Tür-
şil kuşak” projesiyle gözden düşmüşler ve ki cumhuriyetlere sefer eyleyen “ülküdaş-
“ılımlı islam” projesiyle (BOP) bir kenara fır- lar”dan oluşurken, “iç düşman”a karşı “sa-
latılıp atılmışlardır. vaşan” “ülküdaşlar”la sürekli işbirliği içinde
Oysa ulusalcı-kemalistlerin Amerikan bulunmuşlardır. Türki cumhuriyetleri seferi
karşıtlığı ise, doğrudan ülkenin bağımsızlığı hüsrana uğrayınca, bu “dış faşistler” yeni-
ve emperyalist sömürüden kurtarılmasını den ülkeye geri dönmüşlerdir. Ancak “iç”te-
içerir; “cihan devleti” faşistlerinin tersine, ki yapı Susurluk olayıyla birlikte büyük ölçü-
“misak-i milli” sınırları içinde “son Türk dev- de dağılmış olduğundan, kendilerinin “dış”
leti”nin yaşatılmasına dayanan “kemalizm”le yapılarıyla ülke içinde faaliyet yürütmek du-
sınırlandırılmış bir “ulusal” niteliğe sahiptir- rumunda kalmışlardır. MHP’nin Ecevit hü-
ler. kümetinde koalisyon ortağı olması da, on-
Ulusalcı-kemalistler, “sol” sıfatları nede- ların MHP içinde etkin olmalarını engelle-
niyle, hemen her zaman devlet tarafından miştir. Bu faşistlerin ülke içinde yeniden ya-
dışlanmış ve zaman zaman “derin devlet”in pılanmaları ise, ABD’nin Irak’ı işgali sonra-
saldırılarına maruz kalmıştır. Bir kaç istisna sında ve AB karşıtlığının yükseldiği döneme
dışında bu kesimlerin devlet kurumlarıyla denk düşer. Ama asıl etkinlikleri AKP’nin ik-
ilişkileri yoktur, orduyla ilişkileri 12 Mart tas- tidar olmasıyla birlikte “servetin el değiştir-
fiyesiyle sona ermiştir. mesi” sonucu “ülkücü camia”nın bundan
Ancak “cihan devleti” faşistleri, Türki zarar görmeye başlamasıyla ortaya çıkmış-
cumhuriyetleri seferlerinde devletin sivil-as- tır.
ker bürokrasisiyle iç içe geçmişler, bu ke- Zaten Türki cumhuriyetleri seferiyle el-
simlerle “derin” ilişkiler kurmuşlardır. Bu- de etmeyi umdukları “servet”i kazanama-
gün “Ergenekon” operasyonunda gözaltına mış olan bu kesim, ülke içinde AKP’nin “ye-
alınan emekli generallerin tamamı o döne- şil sermaye” temelindeki “servet”i ele geçi-
min üst düzey komutanlarıdır. Diğer yandan rişi karşısında hem mağdur, hem de mağ-
Susurluk “çetesi”yle aynı “kök”ten gelen, durların savunucusu olarak ortaya çıkmıştır.
ama farklı alanlarda benzer amaçlar için fa- Diğer bir ifadeyle, oligarşi tarafından 1990’-
aliyet yürüten, bir bakıma “dış” ve “iç” fa- larda Türki cumhuriyetlere yöneltilen küçük
şistler olarak işbirliği yapmışlardır. “Kumar- ve orta sermaye kesiminin geri dönenleri ile
haneler kralı” Ömer Lütfi Topal, bu “iç-dış” AKP “mağduru” sermaye kesimleri birbiri-
faşistlerin birlikte hareket ettikleri ve sıkı iş- ne yaklaşmıştır. Böylece “ortak düşman”
birliği içinde oldukları en önemli olaylardan AKP olmuştur.
birisidir.* Bu işbirliği, Kuşadası, Antalya ve Bu “ülküdaş”ların geçmiş ilişkilerinden
kalma “derin ilişkiler”, “çete” ilişkileri, “maf-
* Ömer Lütfi Topal, üçü Bakü, Kuzey Kıbrıs ve
ya” ilişkileri, her durumda bu “ortak düş-
Türkmenistan’da olan toplam 17 kumarhanenin sahi- man”a karşı kullanılabilen ya da kullanıla-
bi olarak görünüyordu. Yıllık kazancının 1,1 milyar do- bilecek olan ilişkiler durumunda olduğu için
lar olduğu ileri sürülen Topal, kumarhane şirketinin de, AKP tarafından “baş düşman” olarak ka-
dışında ayrıca 23 şirketin sahibi durumundaydı. Açık
bul edilmiştir.
biçimde “Türki cumhuriyetler” seferinin finansmanı-
nı sağladığı gibi, ülke içindeki Çatlı grubunun kontra- AKP’nin ABD tarafından açıkça destek-
gerilla faaliyetlerini de finanse ediyordu. JİTEM ve Ve- leniyor olması da, bu “ülküdaş”ların ABD
li Küçük, tüm “derin devlet” mensupları gibi her iki karşıtlığını yükseltmelerinde etkin bir rol oy-
kesimle ilişki içinde olduğu gibi, bu finans ilişkilerini namıştır. Ancak bu ABD karşıtlığı da, kendi-
de kullanmışlardır. Ancak Turgut Özal tarafından beş
yıldızlı otellerin kumarhane açmalarına izin veren ya-
lerine yönelik operasyonların başlatılması-
sa, 28 Şubat sürecinde iptal edilmiştir. 28 Şubat süre- nın en önemli nedenlerinden birisi olmuş-
ci, sadece şeriatçı kesime, “yeşil sermayeye” değil, tur. Özellikle “çuval olayı”na yol açan Ker-
aynı zamanda “derin devlet” içindeki denetim dışına kük “örtülü operasyonu”nda şu ya da bu bi-
çıkmış olan kesimlere de yönelik bir dizi operasyonu
içerir. Bu süreçte Özel Harekat Dairesi kapatılmış, özel
timler lağvedilmiş, daha da önemlisi polis istihbarat şıya gelmiş görünen AKP ile faşist-milliyetçiler 28 Şu-
yapılanması dağıtılmıştır. Bir bakıma, bugün karşı kar- bat sürecinin iki ana mağduru durumundadır. 25
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

çimde yer alışları ve Kuzey Kıbrıs’taki faali- güçleri harekete geçirmişlerdir.


yetleri ABD’nin bu kesimleri tasfiye etme ka- Açıktır ki, faşist faşisttir, şeriatçı şeriatçı-
rarı vermesinde etkili olmuştur. dır. Bunları “ulusalcı” ya da “ılımlı islamcı”
Bugün “Ergenekon” operasyonlarının gibi farklı, içeriksiz, boş kavramlarla tanım-
geldiği boyut, AKP’nin “yeşil sermaye”si ile lamaya çalışmak ve tanımlamak, her du-
“ülkücü sermaye”nin açık çıkar çatışması- rumda onların gerçek niteliklerinin gözler-
dır. Oligarşi dışındaki sömürücü sınıfların den kaçırılmasına yol açacaktır. Bu savaşı
kendi iç çatışmasının yeni bir biçimi olan kimin kazandığının ya da kazanacağının hiç
bu çatışma, geçmişte devlet olanaklarını bir önemi yoktur. Oligarşi dışındaki sömü-
kullananların, bugün devlet olanakları kul- rücü sınıflar arasındaki çatışma ne kadar
lanılarak tasfiye edilmesinin çatışmasıdır. şiddetli olursa olsun, aralarındaki çelişkiler
Ulusalcı-kemalistlerin bu çatışmada “fi- uzlaşmaz nitelikte değildir. Bugün için bu
güran” olarak yer alışları ise, onların “müz- çelişkileri uzlaştıracak, uzlaşmayı sağlaya-
min düzen karşıtlığı”nın, “düşmanımın düş- cak bir “hakem” ortaya çıkmamışsa da (ki
manı dostumdur” oportünizminin ürünüdür. oligarşiden başkası olamaz), çıkmayacağı
Ancak bu “figüran” konumları, aynı zaman- anlamına gelmez. Sinan Aygün olayında gö-
da “Ergenekon” operasyonlarının gerçek rüldüğü gibi, AKP’ye “yakın” duran R. Hisar-
amacının gözlerden uzaklaştırılmasına, “sol cıklıoğlu’nun temsil ettiği “orta” kesim za-
ile sağın” işbirliği yaparak AKP iktidarını de- man zaman uzlaşma sağlamaya çalışmak-
virmeye yönelik “komplo” kurdukları görü- tadır. Ancak savaş AKP’nin iktidar olma
nümü verilmesine uygun bir zemin oluştur- avantajıyla ve iktidar olanaklarıyla yürütül-
muştur. Operasyonda gözaltına alınan “sol- düğünden diğer kesim tümüyle tasfiye edil-
cu”ların açıklamalarında söylendiği gibi, “Er- meden bitecekmiş gibi de görünmemekte-
genekon” operasyonları tüm AKP karşıtları- dir. (Operasyonların emekli generalleri de
nı tasfiye etmeye yönelik hale getirilmesiy- kapsaması nedeniyle genelkurmay devreye
le, bir taşla iki kuş vurmaya yönelmiştir. giriyor olsa da, çatışmanın sınıfsal kökleri
Sinan Aygün’le somutlaşan ve Türk Me- karşısında etkisiz kalmaya mahkumdur.) Ye-
tal İş’le gelişen olaylar, küçük ve orta ser- rel seçimlerde AKP’nin olası bir başarısızlı-
maye kesimleri arasındaki çatışma ve poli- ğı, bu savaşta geçici bir ateş-kese ve gide-
siye yöntemlerle yürütülen tasfiyedir, politik rek yeni bir “consensus”a yol açabilir. Ama
ifadesiyle “şeriatçı sermaye” ile “faşist ser- savaş, yine de sona ermeyecektir. Her şey
maye” arasındaki hesaplaşmadır. Her iki ke- iç pazarın yeniden paylaşımının tamamlan-
sim de, ellerindeki tüm yasal ve yasadışı masına bağlıdır.

26
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

Gittiği Yere Kadar Gitsin’cilere


Standart Karşı-Ayaklanma Stratejisi

“Santiago Araştırma Enstitüsü’nün direktörü, taşradan gelmekte olan annesini


karşılıyor. Yeni Peugeot’su ile annesini havaalanından alınca, annesi soruyor:
– “Bu güzel arabayı nereden aldın?”
– “Enstitü ödedi, diktatörlüğü yıkmak için arabaya ihtiyacım var.”
Villalarla dolu bir bölgedeki oğlunun evine yaklaşınca anne soruyor:
– “Bu güzel evi nasıl aldın?”
Oğlu cevap veriyor:
– “Enstitü ödedi, diktatörlüğü yıkmak için yaptığım araştırmamda bu eve ihtiya-
cım var.”
Yemek odasına giriyorlar ve anne deniz ürünleri, tavuk, salatalar ve iyi bir kadeh
şarapla donatılmış sofrayı görünce şaşırıyor:
– “Pekala bu yemeği nasıl buldun?”
Cevap:
– “Enstitü ödedi, diktatörlüğü yıkmak için bu yemeğe ihtiyacım var.”
Bunun üzerine anne kafasını kaşıyor ve şu nasihatı veriyor:
– “Dikkat et ki, kimse diktatörlüğü yıkmasın, yoksa sen bütün bunları kaybeder-
sin!” (Gaby Weber, Gerilla Bilanço Çıkartıyor, s. 34-35.)

Soru çok yalındır: Ortada bir gerilla ör- stratejisine göre eğitime tabi tutulurlar.*
gütlenmesi ve gerilla eylemleri söz konusuy- İşte polis ve askerlerin özel eğitime tabi
sa, bu gerillaya karşı oligarşik devlet aygıtı tutuldukları bu okullarda “standart” kontra-
ne yapar? gerilla stratejisine uygun elemanlar yetiştiri-
Bu sorunun en yalın yanıtı, gerillaya kar- lir. Ancak bu eğitim, CIA’nın “standart” kon-
şı topyekün mücadeleye girişir olacaktır. Bu tra-gerilla stratejisinin sadece uygulamaya
mücadele, açıktır ki gerillaya karşı bir mü- yönelik bölümünü oluşturur.
cadeledir, yani karşı-gerilla (kontra-gerilla) Stratejinin esası, gerillaya karşı (kontra),
operasyonlarıdır. Doğal olarak, o güne ka-
dar geleneksel biçimde dış düşmana karşı
* Bu konuda, “medya” diliyle söylersek, Susurluk
ülkenin savunulması ve ülke içinde asayişin hükümlüsü ve Ergenekon’un “on birinci dalga”sında
sağlanması için örgütlenmiş olan devletin tutuklanan “özel timci” İbrahim Şahin tipik örnektir.
zor güçleri (ordu, polis, jandarma) karşı-ge- İbrahim Şahin, 1982 yılında Genelkurmaya bağlı Özel
rilla operasyonlarına uygun biçimde yeni- Harekat Dairesi’ne alınan polislerdendir. Önce Genel-
kurmay bünyesinde kurulmuş olan “Özel Harekat
den örgütlenir ve düzenlenir. Karşı-gerilla Okulu”nde eğitim görmüş, 1984 yılında Almanya’da
örgütlenmesi ise, CIA’nın standart karşı- “GSG-9 Komando Kursu”na ve 1987’de ABD’de “An-
ayaklanma stratejisi çerçevesinde neredey- ti-Terör Kursu”na katılmıştır. 1990 yılında İstanbul
se standart hale getirilmiştir. CIA’nın Pana- “Özel Harekat Şube Müdürü” olmuştur. 1990-93 yılla-
rında İstanbul’daki “anti-terör” operasyonlarını yönet-
ma, Guatemala ve ABD’deki kontra-gerilla
tikten sonra, 1993 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü’ne
eğitim okullarında ilgili ülkelerden gelen po- bağlı yeni kurulan “Özel Harekat Daire Başkanlığı”na
lis ve askerler bu standart karşı-ayaklanma getirilmiştir. 27
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

gerilla savaşı yöntemlerine karşı askeri ve ğildir, geçerli olan ideolojik sınırlar-
sivil uygulamalar ve bunların örgütlenmesi- dır, geçerli olan dünya komünizminin
dir. Bu stratejiye göre, gerilla, Mao’nun de- ve onun emrindeki iç düşmanın ge-
yişiyle, “suda balık” gibidir, yani halkla iç ri püskürtülmesinden ibaret olan Ba-
içedir. Dolayısıyla balığı yakalamak için, asıl tı’nın ortaklığıdır... Ulusal Güvenlik
olarak suyun kurutulması gerekir. Kontra- Doktrini uyarınca silahlı kuvvetlere
gerilla stratejisinin hedefi de, halkın gerilla- sadece baskıya indirgenemeyecek
ya verdiği desteği kesmek ve bu yolla geril- yeni bir sosyal rol verilmektedir. Ulu-
layı tecrit etmektir. Kendi dilleriyle ifade sal Güvenlik Doktrini daha sonra ek
edersek, “terörist”le mücadele ederken “te- bir unsurla genişletildi: Ayaklanmaya
rörizmle mücadele”yi ülke çapında yürüt- Karşı Mücadele (Counter-insurgen-
mektir. Söz konusu olan kır gerillasıysa, bir cy). Bu altmışlı yıllarda gerilla hare-
yandan kır gerillasının köylülerle temasını ketlerinin ortaya çıkışına bir yanıttı ve
kesmeye çalışılırken, diğer yandan gerillaya gerilla hareketleri de Ulusal Güvenlik
yeni katılımların olmasını engellemeye ça- Doktrini’ne bir cevaptı. Counter-insur-
lışır. Bu nedenle, “karşı-ayaklanma strateji- gency, ağırlığı, gizli servislerin gelişti-
si” ya da kontra-gerilla stratejisi, askeri ope- rilip güçlendirilmesine, baskı metot-
rasyonlarla iç içe geçmiş “sivil operasyon- larının inceleştirilmesine ve basın fa-
ları” kapsar ve “sivil operasyonlar” bu stra- aliyetine verdi. İnsanların kafasını
tejinin ana gövdesini oluşturur. fethetmek gerekiyordu. ABD dostu
Askeri operasyonlar, gerillaya yönelik is- medyalara milyonlar akıtıldı, sağ
tihbarat faaliyetlerinden ve bu faaliyetlerden gazeteciler finanse edildi ve ulus-
elde edilen bilgilerle gerillanın bulunduğu lararası basın kuruluşları, insan ve
yerlere yapılan askeri harekatlardan ibaret- basın özgürlüğünün ABD yorumuy-
tir. Kendi içinde değişik askeri teknikleri ve la donatılıp yetiştirildi... Ayaklan-
taktikleri içeren bu harekatta istihbarat faa- maya karşı önlem alıcı mücadelenin
liyetleri, gerilla örgütlenmesinin içine ajan anlamı, balığın, gerillanın hareket et-
sızdırmaktan, gerillanın faaliyet alanlarında tiği suyu zehirlemekti.”* (abç)
muhbirler ağı oluşturmaya kadar uzanan ge- Evet, asıl amaç “suyu zehirlemek”, yani
niş bir alanı oluşturur. Şehir gerillasının bu- balığı yakalamak için suyu kurutmaktır. Bu
lunduğu evlerin saptanması, kır gerillasının amacın ana unsuru solcular, solcu aydınlar-
depo ve barınaklarının bulunması bu istih- dır. Ana kurumlar ise, “medya” ve üniversi-
baratın asıl amacıdır. Bunlar bir kez saptan- telerdir. Böylece Turgut Özal’ın sözünü etti-
dıktan sonra, yapılacak olan, buraların ba- ği “transformasyon” gerçekleştirilir ve solcu
sılması ve içindekilerin imha edilmesidir. aydınlar düzene entegre edilip “terörizmle”
Bu askeri operasyonlar, Genelkurmayın mücadelenin ana unsuru haline getirilirler.
sözüyle, “teröristle mücadele” kapsamına Düzene entegre edilmiş, “transfer” edilmiş
girer, ancak asıl olan “terörizmle mücade- solcuların ve solcu aydınların asli işlevi, so-
ledir”. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, “te- la ilişkin her şeye saldırmak, sol düşünceye
rörizmle mücadele”, bütünsel ve uzun sü- olan inancı ve güveni sarsmak, “statükoyu
reli bir “sivil operasyonlar” dizisinden olu-
şur. * Gaby Weber, Gerilla Bilanço Çıkartıyor, s. 15.
“Ulusal Güvenlik Doktrini, ulusla- ** Elbette söz konusu olan işlevi yerine getirmek
için sadece “solcu aydınlar” yeterli değildir. Devrim-
rarası komünizmin amacına ulaşmak ci mücadelenin yükseliş döneminde ortaya çıkmış
için toplumu içten çökertmeyi amaç- olan solcular ve solcu aydınlar bir kez devşirildi miy-
ladığını savunuyordu. Bu iç düşmana di, kaçınılmaz olarak devrimci mücadelenin geriye
karşı tüm metodlarla, yasaların dışın- itilmesi yüzünden yeniler ortaya çıkmamaktadır. Eski
solcu devşirmelerin zaman içinde yıpranmaları ve
da da, mücadele edilmesi gerekiyor- yüzlerinin açığa çıkması koşullarında “yeni ve taze”
du. Bilimsel yöntemlerle işkence, si- yüzlere gereksinme duyulur. İşte bu “yeni ve taze”
lahlı kuvvetlerin yüksek kumandası- yüzler, devrimci mücadeleden devşirilemediği için,
na bağlı paramiliter çeteler ve rejim doğrudan sağın kendi adamları arasından bulunup pi-
yasaya sürülür. Bugün “medya”da ortaya çıkan “yeni
karşıtlarının öldürülmesi Ulusal Gü-
ve taze” yüzler, çokluk solla, sol mücadeleyle hiç bir
venlik Doktrini’nin ayrılmaz parçala- ilişkisi olmayan, genel olarak “liberal” denilen kesim-
28 rıdır. Devlet sınırları artık geçerli de- lerden türetilmiştir.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

parçalamak”tır.** Bu “gittiği yere kadar gitsin”cilik ve bu-


Bu “karşı-ayaklanma stratejisi”nin ya da nu savunanlar, Ergenekon operasyonlarının
“düşük yoğunluklu çatışma” doktrininin ül- bir dönemin kontra-gerilla örgütlenmesine
kemiz somutundaki uygulamalarını ve so- yönelik bir görünüm almasından yola çıkar-
nuçlarını, Ergenekon operasyonlarında ve ken, “karşı ayaklanma” stratejisinin sadece
bu operasyonlar karşısında “medya”da yer “operasyonal” bölümüyle ilgilenmeyi tercih
alan tutumlarda görmek olanaklıdır. etmektedirler. Diğer bir ifadeyle, “terörizm-
Üniversite rektörlerinden basın mensup- le mücadele” boyutuyla değil, “teröristle
larına kadar uzanan Ergenekon operasyon- mücadele”yle ilgilenmektedirler. Operas-
ları, bir bakıma geçmiş dönemdeki kontra- yonların İlhan Selçuk’tan Mustafa Baybay’a,
gerilla örgütlenmesinin belli bir kesimine yö- İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal
nelik bir operasyon görünümüne sahiptir. Alemdaroğlu’ndan YÖK başkanı Kemal
Bu görünümden yola çıkan pek çok “med- Gürüz’e, Yeditepe Üniversitesi sahibi ve es-
ya” mensubu ya da “sivil toplum kuruluşu”, ki İstanbul belediye başkanı Bedrettin Da-
Ergenekon operasyonunun “gittiği yere ka- lan’a kadar uzanması değil, JİTEM kurucu-
dar gitsin” türünden açıklamalar yapmakta su Veli Küçük’ün, özel timci İbrahim Şahin’in
ve “asıl” olanın geçmişteki kontra-gerilla fa- ve emekli generallerin gözaltına alınmasıy-
aliyetlerinin “açığa çıkartılması” olduğunu la ilgilenilmektedir. Oysa Ergenekon operas-
söylemektedirler. Örneğin faşist Türk Metal- yonlarının en çok ilgi çeken bölümü (ve de
İş başkanı Mustafa Özbek’in gözaltına alınıp kafaları karıştıran bölümü), “tetikçiler”den
tutuklanması üzerine bir açıklama yapma çok “beyinler”in gözaltına alınmasıdır.
“ihtiyacı” duyan KESK adına şöyle denil- Eğer “Ergenekon, ülkemizde 6-7 Eylül
mektedir: 1955’den bu yana örgütlü, sistemli, planlı bir
“Ergenekon ülkemizde 6-7 Eylül şekilde provokasyonlar, sabotajlar, katliam-
1955’den bu yana örgütlü, sistemli, lar, işkenceler, infazlar gerçekleştirmiş ve
planlı bir şekilde provokasyonlar, sa- neredeyse 60 yıldır sürmekte olan bir poli-
botajlar, katliamlar, işkenceler, infaz- tikanın sorumlusu ve uygulayıcısı” ise, açık-
lar gerçekleştirmiş ve neredeyse 60 tır ki, tüm zamanlardaki kontra-gerilla örgüt-
yıldır sürmekte olan bir politikanın lenmesinin asker ve sivil operasyonları ile
sorumlusu ve uygulayıcısıdır. Son yıl- yapılanmasının ele alınması ve açığa çıkar-
larda yaşanan bazı toplumsal olaylar, tılması gerekir. Bu durumda “karşı ayaklan-
faili meçhul cinayetlerin sorumlusu ma” stratejisinin “sivil” yapılanması ve faa-
Ergenekon yapılanmasıdır. Örgütün liyetleri, en az “operasyonal” bölümü kadar
bütün karanlık ilişkileri, kime ve ne- önemlidir.
reye kadar uzandığına bakılmaksızın Latin-Amerika pratiğinde açıkça görül-
açığa çıkarılmalıdır. Varlığı hâlâ inkâr düğü gibi, “karşı ayaklanma” stratejisinin
edilen, ancak ‘Ergenekon’ içinde “sivil” yapılanması, üniversitelerden basın
merkezi bir rol oynadığı açık seçik yayın kuruluşlarına ve sendikalara kadar
ortada olan JİTEM soruşturulmalı- uzanan geniş bir örgütlenmeyi kapsar. Üni-
dır.” versiteler, devrimci mücadelenin en dina-
Yine aynı “ihtiyaç” nedeniyle açıklama mik ve genç kadrolarının kaynağı olarak ve
yapan DİSK başkanı Çelebi ise, “Yapılacak- sendikalar işçi sınıfının bilinçlenmesi ve ör-
sa tam yapılsın. Biz de Kemal Türkler’in ka- gütlenmesinin temeli olarak kabul edilir.
tilini bilmek istiyoruz. Böyle bir örgüt dava- “Medya” ise, günlük gazetelerden televiz-
sı varsa biz onun ancak yargıcı oluruz” be- yonlara, romanlardan “bilimsel” araştırma-
yanında bulunmuştur.* lara kadar pek çok ideolojik manipülasyon
Yine “medya”nın en tipik anti-Ergenekon ve dezenformasyon faaliyetlerinin kaynağı-
köşe yazarlarından birisi olan Derya Sazak, dır. Dolayısıyla “karşı ayaklanma” ya da
Fikri Sağlar-vari bir “kararlılık” içinde, Uğur “kontra-gerilla” stratejisinin en az masraflı,
Mumcu’nun da Ergenekon tarafından öldü- ama en çok verimli olan “sivil” ayağı, aske-
rüldüğünü ileri sürerek, “gittiği yere kadar ri-polis operasyonlarından çok daha önem-
gitsin”cilerin başında yer alır. lidir.
1983 yılında ABD Dışişleri Bakanı Geor-
* Akt. Ece Temelkuran, Milliyet, 28 Ocak 2009. ge Schultz ve USIA’nın direktörü Charles 29
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

Wick tarafından kamuoyuna tanıtılan “de- vil” yapılanmasıdır.


mokrasi projesi” (Project Democracy), bu Örneğin Ergenekon operasyonlarının en
stratejinin “sivil” bölümüne ilişkin yeni ve sıkı destekçilerinden “sol” görünümlü her
dünya çapındaki uygulamasının yeni adı ol- hangi bir “medya” yazarı ya da “sol” sendi-
muştur. Kendi ifadeleriyle, bu proje, geri-bı- kacı ele alınsa, bu yazar ya da sendikacının
raktırılmış ülkelerde “demokrasinin alt ya- “demokrasi projesi” kapsamında eğitilmiş
pısını” oluşturacaktı ve bu amaçla “partiler, ve kurumlarının en üst düzey yöneticiliğine
enstitüler, üniversiteler, sendikalar ve gaze- kadar yükseltilmiş olduğunu görmek fazla-
teler finanse edilecekti.” ca şaşırtıcı olmayacaktır. Öyle ki, sadece bu
Ve uygulamaya geçildi. Dünyanın her ye- kişilerin “ilişkileri”ne bakıldığında bile, orta-
rinden politikacılar, üniversite öğretim üye- ya garip, garip olduğu kadar karmaşık, kar-
leri, sendikacılar ve gazeteciler ABD’ye ge- maşık olduğu kadar ilginç, ilginç olduğu ka-
tirilerek eğitildiler. Eğitim sonrasında ülke- dar karşı-devrimci ilişkiler yumağı ile karşı-
lerine geri dönen bu kişiler, “demokratik laşılabilmektedir. Örneğin 1995-98 yıllarında
açılım” çerçevesinde ilgili kurumlara ve ku- Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmen-
ruluşlara yerleştirildiler. Amaç açıktı: İnsan- liğini yapmış bir kişinin ABD’de yaşayan oğ-
ların kafaları fethedilecekti. lunu CIA’nın “stratejik araştırma merkezle-
Bugün Ergenekon operasyonları hiç bir ri”nden birisinde Zeyno Baran adlı CIA uz-
biçimde Amerikan emperyalizminin “de- manının asistanı olarak görmek şaşırtıcı ol-
mokrasi projesi” çerçevesinde ya da karşı mamaktadır. Aynı şekilde herhangi bir sen-
ayaklanma stratejisi kapsamında “sivil” ör- dikanın başkanı ya da danışmanı, değişik
gütlenmesine yönelmemiştir. Tam tersine, ilişkiler içinde AB fonlarıyla bağlantılı oldu-
bu “sivil” örgütlenme, yani partiler, üniver- ğu, bulunduğu “makam”ı bu ilişkiler aracı-
siteler, sendikalar, vakıflar ve “medya”daki lığıyla sağladığı görülebilmektedir. Bu ve
örgütlenme, “gittiği yere kadar gitsin” söyle- benzeri “girift” ilişkiler ağı, mevcut Ergene-
miyle Ergenekon operasyonlarının sürmesi- kon operasyonlarındakine benzer bir başka
ni istemektedir. Çünkü Ergenekon operas- yapılanmanın olduğunu göstermektedir.
yonu, bir dönemin kontra-gerilla örgütlen- Eğer “karşı ayaklanma” stratejisinin de-
mesinin “yerel” yapılanmasına (“yerli ya- ğişik zamanlardaki uygulamalarından ve bu
pım”) ve “operasyonal” faaliyetlerinin bir uygulamaların açığa çıkartılmasından söz
bölümüne yönelik sürdürülmektedir. Bu ya- ediliyorsa, açıktır ki bu stratejinin tüm yapı-
pı, soldan devşirilmiş “sivil” unsurlardan lanması açığa çıkartılmalıdır. Devrimcileri il-
çok, sağdan oluşturulmuş geleneksel anti- gilendiren ve ilgilenmelerine değer olan da,
komünist “sivil”lerden oluşmaktadır. Bu an- bu stratejinin tüm yapılanmasının açığa çı-
ti-komünist “siviller”, tıpkı “operasyonal” kartılmasıdır.
bölüm gibi, 1990’ların sonlarından itibaren Bugünkü Ergenekon operasyonlarının
“globalizm” karşısında ulusal-devletçi bir yö- hedef aldığı kesim, kontra-gerilla örgütlen-
nelime kaymışlardır. (Bu nedenle de kendi- mesinin asker-polis-sivil yapılanmasının
lerine “ulusalcı” denilmesinden hiç de ra- “yerli yapım” bölümüdür. Bu “yerli yapım”
hatsız olmamaktadırlar.) Tasfiye edilmeye bölümü, ABD ve AB karşıtlığı temelinde,
çalışılanlar da bu kesimlerdir. ABD ve AB yandaşı olan diğer kesimlerle de
Ama asıl olan “esas Ergenekon” ise, Ece hesaplaşma içine girmiştir. Bu “yerli yapım”
Temelkuran’ın sözüyle, “meselenin ‘hâkimi’ bölümü anti-komünist özü ve faşist milisler-
olmak”sa, yüzleri açığa çıkmış, tüm ilişkile- le olan bağlantısıyla, BOP’un “ılımlı islam-
ri “medya”da sergilenmiş bu tip kontra-ge- cı”larına ve “demokrasi projesi” kapsamın-
rilla örgütlenmesinden söz etmek yerine, daki eski-devşirme “solcular”a bir tehdit ha-
“demokrasi projesi” kapsamındaki “esas Er- line gelmiştir. Operasyonlar karşısında bu
genekon” açığa çıkartılmalıdır. Bu “Ergene- kesimlerin duyduğu sevinç ve şükran duy-
kon” açığa çıkartılmadığı sürece, yürütülen guları, bu tehditten kurtulmanın sevinci ve
Ergenekon operasyonları bir dönemin iç he- şükranıdır.
saplaşmasından öteye geçmeyecektir. Üs- Evet, Ergenekon operasyonu, iddia edil-
telik bu iç hesaplaşmanın bir tarafı da, sö- diği gibi, ne “temiz eller” operasyonudur, ne
zünü ettiğimiz “esas Ergenekon”dur, yani Glodio-vari bir kontra-gerilla örgütlenmesi-
30 kontra-gerilla stratejisinin uzun dönemli “si- nin tasfiye edilmesidir. Bu, karşı-ayaklanma
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

(kontra-gerilla) stratejisinin nispeten yeni denli doğru olduğunun kanıtı olarak kulla-
bölümlerinin eski bir bölümünü tasfiye et- nılmaktadır. Aynı itirafçıların, geçmişte bu-
me girişimidir. ABD kadar AB de, bu girişi- gün bu itirafları doğru kabul edenleri suçla-
min içinde yer almaktadır, ancak bu iki em- yan itiraflarda bulundukları ise hiç anımsan-
peryalist güç açısından operasyonların “so- mamaya çalışılmaktadır. İşlerine geldiğinde
nuç alıcı” olması önemli değildir. Yerine ge- itirafçıların itiraflarını “kanıt” olarak kullan-
tirmesi gereken tek işlev, “efendinin” kim mak, işlerine gelmediğinde bunları tümüy-
olduğunu dosta-düşmana göstermektir. le “yalan” olarak ilan etmek, açıktır ki, bu-
Ergenekon operasyonunun bir başka nu yapanların su götürmez birer oportünist
gerçeği ise, “hukuk devleti” ve “temsili de- olduklarını kanıtlar.
mokrasi” denilen şeyin sadece lafta oldu- Evet, devrimci mücadeleye karşı Ameri-
ğunu, gerçekte ve uygulamada hukuksal ve kan emperyalizminin geliştirdiği kontra-ge-
demokratik hakların hiç bir işleve sahip ol- rilla stratejisi ve örgütlenmesi bir gerçektir.
madığıdır. Bu, sadece operasyonların ve sor- Bu strateji ve örgütlenme, sivil-asker-polis
gulamaların yasalara uygun olup olmama- her kesimi kapsar. En büyük özelliği, “iç
sıyla değil, aynı zamanda kullanılan araçla- düşmana karşı tüm metodlarla, yasaların dı-
rın, yasal gerekçelerin yasadışı olmasından şında da, mücadele edilmesi”dir. Yani tü-
kaynaklanmaktadır. Bunun en açık olgusu müyle mevcut düzenin kendi yasallığına
ise, itirafçıların karşı itirafçılıklarına dayan- karşı ve yasallığının dışında karşı-devrimci
dırılan iddianamedir. bir stratejidir. Herhangi bir hümanist-liberal
Mevcut itirafçılık yasasına göre, bir kişi- küçük-burjuva, bu karşı-devrimci stratejinin
nin itirafçı olabilmesi için, “yasadışı ya da yasadışı uygulamalarını gerçekleştirenlerin
terörist örgütler”in çökertilmesine ve deşif- bazılarının cezalandırılmasıyla stratejinin ya-
re edilmesine ilişkin yeterli bilgi vermiş ol- sadışı niteliğinin sona ereceğini hayal eder.
ması şarttır. Bu bilgiyi veren itirafçının itiraf- Bu hayalleri nedeniyle de, kontra-gerilla ör-
larını esas alan operasyonlar da mevcut dü- gütlenmesine ve stratejisine karşı çıkmaz-
zen açısından yasal/meşru operasyonlar ni- lar. Onların karşı oldukları tek şey, “yasadı-
teliği kazanır. şı” kontra-gerilladır, dolayısıyla “yasal” kon-
Bugün Ergenekon davasında “yasal ka- tra-gerilladan yanadırlar. Yasallığı da belirle-
nıt” olarak kullanılan itirafçıların hemen yen, bu kontra-gerillanın kendilerine doku-
hepsi, bir başka “yasadışı ya da terörist nup dokunmamasıdır. “Gittiği yere kadar
örgüt”ün itirafçısıdırlar. Şimdi aynı itirafçılar, gitsin”ciliğin özü, aslı astarı da bu “yasal”
itirafçılık yasasıyla meşru/yasal kabul edilen kontra-gerilla yandaşlığından başka bir şey
“yasadışı ya da terörist” örgütlere yönelik değildir.
operasyonlarda yer alanların faaliyetlerini iti- Gerçekte ise, “yasal” ya da “yasadışı”
raf etmektedirler. Eğer birincisindeki itiraf- her türden kontra-gerilla strateji ve örgütlen-
lar “yasal kanıt” niteliğindeyse, buna dayan- mesinin etkisizleştirilmesinin tek yolu, stra-
dırılan operasyonlar da kaçınılmaz olarak tejinin içerdiği sivil-asker-polis unsurların-
“yasal” olacaktır. Şimdi ise, yeni itiraflarla, dan herhangi biri olmamaktan geçer. Mani-
birinci itirafçılıklarından kaynaklanan ope- pülasyon ve dezenformasyon yazıları yaz-
rasyonların “yasadışı” olduğunu itiraf etmek- mayan yazar, haberleri geçmeyen gazeteci,
tedirler. “sivil toplum örgütü” kisvesi altında faaliyet
Daha da garip (ve vahim) olanı ise, bu- yürütmeyen demokratik kitle örgütleri, işçi
güne kadar itirafçıların itiraflarına dayandı- sınıfının gerçek sınıf sendikacıları bu strate-
rılan her türlü “yasal kanıt” işlemini gayrı- jiyi etkisizleştirecek en önemli unsurlardır.
meşru kabul eden, itirafçılığı ahlaksızlıktan Bunun dışında kalan tüm kontra-gerilla fa-
öte gayri-insani gören çevrelerin (özellikle aliyetleri ise, devrimci örgütün üstesinden
sol çevrelerin), Ergenekon davası kapsamın- gelebileceği faaliyetlerdir. Bu unsurlar ne
da itirafçıların itiraflarını “yasal kanıt” olarak kadar etkisiz olurlarsa, devrimci örgüt de o
benimsemeleri ve tüm Ergenekon senaryo- kadar kontra-gerillanın “sivil” unsurlarına
larını bunun üzerine inşa etmeleridir. Özel- yönelmek durumunda kalır. Doğal olarak
likle JİTEM’in kontra-gerilla operasyonlarına da, bu mücadele, “gittiği yere kadar gi-
ilişkin “itiraflar”, geçmişteki iddiaların ne der”.
31
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

YÜKSEL ERİŞ
1951 Tekirdağ/Şarköy
21 Ocak 1977/Trabzon

1951 yılında Tekirdağ’ın Şarköy ilçesinde doğdu. Devrimci mü-


cadeleye, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Müzik bölümüne gir-
dikten sonra aktif olarak katıldı. 30 Mart 1972’deki Kızıldere ola-
yından sonra THKP-C’nin yeniden örgütlenmesinde etkin olarak
çalıştı. 1974 yılına kadar ülkenin değişik yerlerinde örgütlenme
çalışmalarını sürdürdü. Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi/Hal-
kın Devrimci Öncüleri’nin kurucularından olan Yüksel yoldaş, ül-
kenin değişik bölgelerinde örgütcü ve yönetici olarak görev yap-
tı. 1976 yılına kadar sürdürdüğü Güney Anadolu bölge yönetici-
liğinden Karadeniz bölge yöneticiliğine atandı ve kır gerillasının
stratejik hazırlıklarını yönetti. THKP-C/HDÖ Merkez Yönetim Ko-
mitesi üyesi olarak “26 Ocak Harekâtı” için bulunduğu Trabzon’da
21 Ocak 1977 günü şehit düştü.

NEDİM ATILGAN
1959 Uşak/Karahallı-25 Şubat 1981 Selendi

1959 yılında Uşak ilinin Karahallı ilçesinde doğdu. Küçük yaş-


ta ailesi İstanbul’a taşındı. İlkokulu bitirdikten sonra işçi olarak ça-
lışmaya başladı. 1979’dan itibaren THKP-C/HDÖ üyesi olarak ör-
gütsel faaliyetlerde bulundu. 1980 Kasım’ında gözaltına alındık-
tan sonra hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Bir süre sonra zorla as-
kere alındı. “Halkın silahlı devrimcilere ihtiyacı varken, oligarşiye
askerlik yapmak olanaksızdır” diyerek birlikten firar etti. Profes-
yonel olarak örgütsel faaliyetlere katıldı.
1981 Şubat ayında oligarşinin kuşatma ve imha operasyon-
larından kurtulmak amacıyla çıktıkları Selendi-Kula dağlarında,
bir grup yoldaşı ile birlikte çembere alındılar. Bir hafta süren ku-
şatma sonunda 25 Şubat 1981 günü meydana gelen bir çatışma-
da şehit düştü.

MUSTAFA ATMACA
1948 Sivas/Kangal-29 Şubat 1992 İstanbul

1948 Sivas/Kangal doğumlu Mustafa Atmaca, işçi olarak de-


ğişik işyerlerinde ve fabrikalarda çalışmış ve 1976 yılında
Sefaköy’de metal işkolunda çalıştığı fabrikada işçi olarak çalışan
Mehmet Yıldırım yoldaşla tanışarak THKP-C/HDÖ örgütsel ilişki-
leri içine girmiştir. Bu tarihten sonra sendikal faaliyetlerde bulu-
nan Mustafa yoldaş, 1978 yılında bağımsız Çağdaş Maden-İş
Sendikası Genel Başkanlığına seçilmiştir. 12 Eylül askeri darbe-
siyle birlikte, tüm sendikalar gibi, Çağdaş Maden-İş de kapatılmış
ve Mustafa yoldaş ve diğer sendika yöneticileri hakkında değişik
davalar açılmıştır.
1981 Mart ayında örgüte yönelik bir operasyonda gözaltına
alınmış ve birbuçuk ay sonra tutuklanarak Alemdağ cezaevine
gönderilmiştir. 1983 yılında tutsaklığı sona erdikten sonra iki yıl
Tekirdağ’ da zorunlu ikamete tabi tutulmuştur. İşkence ve tutsak-
lık koşullarından kaynaklanan hastalık, etkin bir biçimde devrim-
ci faaliyetlere katılmasını engellemiş ve her türlü olanaksızlıklar
içinde sürdürülen tedavisi başarılı olmamış ve 29 Şubat 1992 gü-
32 nü yaşamını yitirmiştir.
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

İLKER AKMAN
1950 Ankara - 26 Ocak 1976/Beylerderesi

1950 yılında doğan İlker yoldaş, devrimci mücadeleye ODTÜ-Metalurji Mühen-


disliği’ne girdikten sonra aktif olarak katılmıştır. Bu yıllarda öğrenci hareketi içinde
yer alırken, 1971-72 döneminde THKP-C saflarına katılmıştır. Kızıldere’den sonra
yeniden örgütlenme çalışmalarına katılarak THKP-C/HDÖ’nin kurucularından birisi
olmuştur. THKP-C/HDÖ Merkez Yönetim Komitesi üyesi olarak Marmara ve Güney-
Doğu Bölge Yöneticiliği yapmış ve 26 Ocak 1976 günü Malatya’da Beylerderesi’ndeki
çatışmada diğer iki yoldaşıyla birlikte şehit düşmüştür.
Ölümünden kısa bir süre önce hazırladığı “Mevcut Durum ve Devrimci Taktiği-
miz” adlı yazısı bulunmaktadır.

HASAN BASRİ TEMİZALP


1950 Maraş - 26 Ocak 1976/Beylerderesi

1950 yılında doğdu ve ODTÜ-Maden Mühendisliği’ne girdikten sonra devrimci


mücadeleye katıldı. 1970-73 arasında THKO saflarında silahlı mücadeleye katıldı ve
tutuklandı. 1974 yılında cezaevinden çıktıktan bir süre sonra THKP-C görüşlerini be-
nimseyerek THKP-C/HDÖ saflarında profesyonel devrimci olarak çalışmaya başla-
dı. Malatya-Elazığ çevresinde maden işçileri arasında çalıştı. THKP-C/HDÖ’nin Mer-
kez Yönetim Komitesi üyesi olan Hasan Basri yoldaş, 26 Ocak 1976 tarihinde
Malatya’nın Beylerderesi bölgesindeki silahlı çatışmada oligarşinin zor güçleri tara-
fından diğer iki yoldaşıyla birlikte şehit edildi.

YUSUF ZİYA GÜNEŞ


1955 - 26 Ocak 1976/Beylerderesi

1955 yılında doğdu. 1971’ deki silahlı mücadelenin etkisiyle THKP-C sempatiza-
nı olarak devrimci mücadeleye katıldı. ODTÜ-Mühendislik Fakültesi’ne girdikten son-
ra THKP-C/HDÖ üyesi olarak mücadeleye profesyonel olarak devam etti. Örgütün
ilk silahlı eylem kadrolarından olan Yusuf Ziya yoldaş, İlker ve Hasan Basri yoldaş-
lar ile birlikte Sivas’ta gerçekleştirdikleri silahlı eylemlerden sonra Malatya’da oligar-
şinin zor güçleriyle giriştikleri ilk silahlı çatışmada yer aldı. Bu çatışmadan iki gün
sonra, 26 Ocak 1976’da kuşatıldıkları Beylerderesi’ndeki silahlı çatışmada iki yolda-
şıyla birlikte şehit düştü. 33
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

ULAŞ BARDAKÇI
1947 Hacıbektaş
19 Şubat 1972 İstanbul

Hele Ulaş’a Ulaş’a


Ulaş benzerdi güneşe
Ulaş gardaş can veriyor
Yüreğim düştü ateşe.

Ulaş’ın elinde mavzer


Mavzeri türküye benzer,
Bizimkiler böyle ölür
Böyle ölür bizimkiler

Tohumlar düştü toprağa


Donandı yeşil yaprağa
Kurban olam kurban olam
Seni yaratan toprağa.
34
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

“Marksist Bilimler” Akademisi


Olmayana Ergi Metodu mu?
Yoksa Evrimcilerin Yeni Girişimi mi?

Küçüklü-büyüklü istisnasız tüm “med- Geleceğe daha umutlu bakabilmek için


ya”da ANKA ajansı kaynaklı bir haber yayın- de, “sosyalist olabilmek” için de, “sosyalist
landı: yaşayabilmek” için de “huzurlu” bir “me-
“20 Aralık günü, çalışmalarını Bi- kan” olacağı ilan edilen “akademi” kendisi-
lim, Eğitim, Estetik, Kültür Sanat Araş- ni şöyle tanımlıyor: “Anadilde ve parasız öğ-
tırmaları Vakfı (BEKSAV) bünyesinde renim, bilimsel demokratik tartışma ortamı,
yürüten ‘Nazım Hikmet Marksist Bi- politeknik eğitim yöntemi, özerk demokra-
limler Akademisi’ açılış kokteyli Aka- tik yönetim tarzı gibi temel ilkeler, Nazım
demi’nin Taksim Gümüşsuyu’ndaki Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin ida-
binasında yapıldı. ri ve kurumsal kimliğinin kurucu unsurları
Açılış kokteylinde bir konuşma olarak benimsenecek ve uygulanacaktır.
yapan araştırmacı yazar Haluk Ger- Akademi’miz, bu açıdan da burjuva eğitim
ger, dünya kapitalizminin kriz içinde sistemine bir karşı duruş, sermaye ve dev-
olduğunu ve yegâne alternatifin sos- let ilişkilerinin dışında kalan yeni tipte bir
yalizm olduğunu söyledi. Gerger, ka- okuldur.” (Nazım Hikmet Marksist Bilimler
pitalizmin normal işlediği için krize Akademisi “Kuruluş Bildirgesi”)
yuvarlandığını da kaydetti. Gerger, Böylesine “nezih ortam”da, böylesine
‘Gerçekten de sosyalist yaşamak için, “akademik” bir havada bulunabilmek için
devrimciliği kendimizde her gün ye- ne yapılması gerektiğini ise “koordinatör”
niden üretebilmek için böylesi bir ça- şöyle açıklamaktadır: “Akademi’de her gün
tı kurduk. Burada hep birlikte insan- ders verileceğini vurgulayan Alp Altınörs, ka-
lığımızı korumak için, sosyalist olabil- yıtlar esnasında gönüllü katkı alacaklarını
mek, sosyalist yaşayabilmek için bir söyledi. Altınörs, aylık olarak ders başına 25
tedrisat değil, bir ilişkiler ağı kurma- TL, iki ders 40 TL ve üç dersin 60 TL oldu-
yı amaçlıyoruz’ dedi.” ğunu belirterek, dördüncü dersten sonrası-
Böylece “nur topu” gibi bir “Marksist Bi- nın bedava olacağını açıkladı.”
limler” Akademisinin dünyaya geldiğini Her ne kadar solun (ve elbette BEKSAV’-
cümle alem öğrendi. cıların) genel tutumu, eğitimde her türlü
“Deniz manzarası, birbirinden güzel ye- katkı payına karşı çıkmaksa da, bunun sa-
mek ve içecekleriyle size nezih bir ortam” dece “direnme”yle gerçekleşeceğini, “diren-
sunan “kafe”siyle ünlü BEKSAV’ın “bünye- me”nin de örgütlü insanların eylemi oldu-
sinde” kurulan “Akademi”nin, üstelik “Mark- ğunu bildikleri için, şimdilik “katkı payı” al-
sist” ve hatta “Bilimsel” akademinin, Haluk makta sakınca görmemişlerdir.* Ne de ol-
hoca’nın dediği gibi, “hep birlikte insanlığı-
mızı korumak için” “nezih bir ortam” suna- * Geçmiş zamanlarda (“bir zamanlar” da denile-
bilir) Atılım gazetesinde şöyle bir haber yayınlandı:
cağını şimdiden söylemek yanlış olmaya- “10 Haziran günü (2003) okul bahçesinde bir araya
caktır. gelen 50 öğrenci, ‘Direne direne kazanacağız’... slo- 35
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

sa “yeni” kayıt olacak olan öğrenciler henüz dıklarını da herşeyin önüne ve üstüne koya-
sosyalist olmamışlardır. Olduklarında örgüt- biliriz.
lenecekler, örgütlendikleri için de “eğitim- Ancak bütün bu saygı gösterme ve de-
de katkı payına hayır!” diyerek direnecekle- ğer verme düşüncesi, “Akademi”nin “med-
rine şüphe yoktur. Ve o zamandır ki, ders- yatik” özelliğini, Marksizm-Leninizmin tarih-
ler “bedava” olacaktır. sel pratiğini, “sosyal-emperyalizm” teorisi
“Akademi”, böylesine “nezih”, böylesine mantığını ve Enver Hoca’cılığı ortadan kal-
“bedava” ve böylesine “neşeli” havada, 20 dırmaya yetmemektedir. Çok daha önemli-
Aralıkta “açılış kokteyli”ni yapmış, 31 Ocak si, “akademi”ye biçilen işlev ve “akademik”
günü “açılış dersleri”ni gerçekleştirmiştir. eğitimin devrimci mücadeleyle olan ilişkisi-
Haluk hoca’nın dediği gibi, “insanlığımı- nin çarpıtılmış olmasıdır.
zı korumak, sosyalist olabilmek, sosyalist ya- Belki bu “akademi”nin, solun gelenek-
şayabilmek” için bir şeyler yapılması elbet- sel “ideolojik mücadele” anlayışı içinde “ka-
te “şükran”la karşılanabilir, hatta “eleştiri”le- palı kapılar” ardında ya da “ikili ilişkiler”de
cek (“bizim yaptığımız gibi”!) bir şey olarak “parti okulu” olduğu ileri sürülebilir ve RS-
görülmeyebilir. 1986 yılında Aziz Nesin, Yal- DİP’in Maksim Gorki’nin Capri adasındaki
çın Küçük, Haluk Gerger’in içlerinde bulun- evinde gerçekleştirilen ve bir bölümünde
duğu EKİN-BİLAR’ın “halk üniversitesi” giri- Lenin’in de yer aldığı “parti okulu” örnek
şimi, Fikret Başkaya’nın Özgür Üniversitesi olarak gösterilebilir. Amaç, her durumda
ya da SBKP’nin “Bilimler Akademisi” anım- Marksizm-Leninizmi derinliğine ve genişli-
sandığında, bu “yeni-yerli” Akademi’nin de ğine kavramış insanların (ya da kadroların)
benzer bir girişim ya da benzer bir kuruluş yaratılması olarak da tanımlanabilir.
olacağı da söylenebilir. Dahası öylesine boş Bu türden “zımni” ifadelere kimin ne ka-
boş oturup “umudu” büyütmekten söz et- dar inandığını saptayabilecek durumda de-
mek yerine “aktif ” olmak, “aktif ” olurken ğiliz. Bu “akademi”, ister ciddiye alınsın, is-
öğrenmek, öğrenirken “topluluk içinde ya- ter alınmasın, her durumda “evrimci” bir
şamak”, “birlikte üretmek” vs.’nin daha iyi çalışma tarzının, mantığının ürünü olduğu
olacağı da ileri sürülebilir. açıktır. Ama bu “evrimci” çalışma tarzının,
Söz konusu olan Akademi’de bazı ders- “marksist leninist komünist” söylem içinde
leri verecek olan eğitmenlerin ve uzmanla- eklektizme ve pragmatizme dayandığı da
rın varlığı da, bu ve benzeri değerlendirme- bir gerçektir.
ler yapmak için yeterli görülebilir. “Bizim Şimdi bu “akademi”ye ilişkin her şeyi bir
yapmadığımız gibi” (!) daha henüz ders ba- yana bırakıp, devrim, evrim, tarih ve dev-
şı bile yapmamış bir girişime “saygı” göster- rimci mücadele çerçevesinde bazı gerçek-
mek gerektiği de söylenebilir. leri anımsayalım.
Elbette “saygı da kusur” eylemek iste- Bilindiği gibi, Lenin’in saptadığı gibi, bir
meyiz. Bir başka söylemle, yani “marksist devrimin olabilmesi için “devrimci bir du-
leninist komünist” bir söylemle, söz konu- rum”un olması şarttır (milli kriz). Devrimin
su olan eğitmenlerin küçük-burjuva aydın- nesnel koşulları adını verdiğimiz ve insan-
ları olduğunu da kabul etmek durumunda- ların iradesinden bağımsız olan bu “milli
yız. İçlerinde “kendine özgü” solcuların ol- kriz” mevcut ise, proletarya ve partisinin ön-
duğunu, hatta bazılarının ABD büyükelçisiy- cülüğünde iktidarı ele geçirmek için hare-
le “kahvaltı” kültürüne bile sahip olduğunu kete geçen kitleler devrimi gerçekleştirirler,
da kabul etmek gerekir. Ve bütün bu “do- yani öznel koşullar varsa, devrim gerçekle-
kundurmalı” sözleri bir yana itip, bu aydın- şir.
ların düzen tarafından nasıl “gadre” uğra- Eğer bu nesnel durum mevcut değilse,
doğal olarak, bir yandan gelecekteki savaş-
lar için kitlenin bilinçlendirilmesi ve örgüt-
ganları attı...Katkı payı ve karne paralarıyla okulun ti-
carethaneye dönüştürüldüğünün altını çizen öğrenci- lendirilmesi için mücadele edilir, diğer yan-
ler, katkı paylarını ve karne paralarını ödemeyecekle- dan nesnel koşullar olgunlaşana kadar uzun
rini ilan ettiler. Alkış ve sloganlarla eylemi bitiren öğ- bir mücadele çizgisi izlenir. Bu da, devrim-
renciler idare tarafından okula alınmayınca, öğrenci- ci mücadelenin evrim aşaması ile devrim
lerin okul yolunu 5 dakika boyunca kapattılar. Öğren-
cilerin okula girdikleri sırada polisin saldırdığı, fakat
aşamasının birbirinden kesin çizgilerle ay-
36 gözaltı yaşanmadığı bildirildi.” rılması, her aşamaya özgü çalışma tarzının
Ocak-Şubat 2009 KURTULUŞ CEPHESİ

yürütülmesi demektir. Bu soruya değişik yanıtlar verilmiştir. Bu


Genel kural olarak, kapitalizmin iç dina- yanıtların en çok konuşulanı, ama en az
mikle geliştiği ülkelerde (emperyalist-kapi- gönderme yapılanı ise, Gramsci’nin “sivil
talist ülkeler) “milli kriz” sürekli değil, kesik- toplumda hegemonya” teorisidir.
lidir; onlarca yılı kapsayan bir süreç sonu- Gramsci’ye göre, mevcut düzen, sivil
cunda ortaya çıkar. Bu nedenle, bu ülkele- toplumdaki hegemonyaya dayanarak siya-
rin proletarya partileri evrim aşamasına uy- sal toplumdaki egemenliğini sürdürebilmek-
gun bir çalışma tarzı izlerler. Yalın ifadesiy- tedir. Ortaya çıkacak olan siyasal bunalım-
le, devrimci durum, onlarca yıl süren bir ev- lar, konjonktürel nitelikte olur ve sivil top-
rimden sonra ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla lumdaki hegemonya ortadan kaldırılmadığı
da, evrim aşaması onlarca yılı kapsayan bir sürece bir devrime yol açmazlar. Bu neden-
aşamadır ve bu aşamada milli kriz mevcut le der Gramsci, marksistlerin görevi sivil
olmadığından, öznel girişimler (devrimci toplumda hegemonya kurmaktır. Yani “kos-
atılım) yenilgiyle sonuçlanır. Silahlı müca- koca” 65 yıl boyunca, “marksist” partiler öy-
dele yöntemleri ise, böyle bir aşamada as- le bir yol izlemelidirler ki, burjuvazinin sivil
la söz konusu olamaz.* toplumdaki hegemonyasını yıkarak, yerine
Milli kriz (devrimci durum), on yıllar son- proletaryanın hegemonyasını geçirmelidir-
rasında ortaya çıktığında, o güne kadar yü- ler. Bu yüzden de, Gramsci tüm çalışmala-
rütülen “militanca” evrim aşaması çalışma- rını sivil toplum ve hegemonya konusunda
larıyla belli öznel koşullar oluşturulmuşsa, yoğunlaştırmıştır.
devrimci atılım gerçekleştirilir, devrim yapı- Gramsci’ye göre, egemen sınıflar ege-
lır. menliklerini “sivil toplum”daki hegemonya-
Böyle olmakla birlikte, dünya tarihi ve larıyla sağlarlar ve bu hegemonya da o sı-
değişik ülkelerdeki milli krizin oluşum ve nıfların aydınları tarafından gerçekleştirilir.
gelişimi oldukça farklı durumlar ortaya çı- Gramsci’ye göre bu hegemonya kurmayı
karmıştır. Örneğin Avrupa’nın emperyalist- sağlayan aydınlar: Avukatlar, noterler (özel-
kapitalist ülkelerinde, II. Yeniden Paylaşım likle kırsal kasabalarda), papazlar, ilkokul
Savaşı’ndan günümüze kadar geçen süre- öğretmenleri, hekimler, fabrika teknisyenle-
de, 1968 Paris olayları bir yana bırakıldığın- ri, politikacılar, devlet memurları, sanatçılar,
da, hiç kimse şu ya da bu zaman diliminde felsefeciler, üniversite hocaları, ideologlar,
devrimci bir durumun ortaya çıktığını, milli gazeteciler, yargıçlar ve subaylardır.
krizin oluştuğunu ileri süremez. Dolayısıyla “Başa geçmek isteyen her grubun
yaklaşık 65 yıldır “evrim” aşaması sürmek- en önemli özelliklerinden biri, gele-
te, 65 yıldır “evrimci” çalışma yapılmakta- neksel aydınları ‘ideolojik olarak’
dır. Herkesin de bildiği ve bilebileceği gibi, kendine dönüştürme ve kazanma
bu 65 yıllık “evrim” çalışmasına karşın, bu yolunda yaptığı savaştır. Bu grup, or-
ülkelerde ciddiye alınabilecek bir proletar- ganik aydınlarını yetiştirdiği ölçüde,
ya hareketi mevcut değildir. bu dönüştürme ve kazanma işi ça-
İşte kapitalizmin iç dinamikle geliştiği bu buk ve etkili olarak gerçekleştirilebi-
ülkelerde Marksist-Leninistler arasındaki tar- lir.”
tışmanın özü, böylesine uzun bir “hazırlık” Bu yüzden, Gramsci’nin uzun evrim dö-
aşaması sürecinde bir proletarya partisinin nemi çalışmasını yürütecek olan parti, sivil
“evrilmeden” nasıl ayakta kalabileceği, toplumda proletaryanın hegemonyasını kur-
“marksistler”in bu uzun süreçte nasıl var- mayı amaçlamalıdır. Bu yüzden de, Grams-
lıklarını koruyabileceklerine ilişkindir. Bu ci için partinin temel işlevi, “eğitici işlevidir,
hem pratik, hem teorik bir sorun olarak, yani entelektüel işlevi”dir.
şimdilik 65 yıllık bir sorundur. Bu Gramscici evrimci çalışma tarzı, bir
yandan egemen sınıfın “geleneksel aydın-
* Bu, partinin silahlı bir birime sahip olmayacağı, lar”ını kazanmaya yönelirken, diğer yandan
olmaması anlamına gelmez. Lenin, “Bir Yoldaşa Mek- sınıfın “organik aydınları”nı yaratmayı amaç-
tup”ta şöyle yazar: “Aynı zamanda, gösterilerde ve ha- lar. Birinci işlev, dışa yönelik entelektüel/ide-
pisten adam kaçırma eylemlerinde vb. görevlendiril-
mek üzere, askeri eğitim görmüş ve özellikle güçlü
olojik mücadeleyi; ikincisi ise, içe yönelik,
ve atılgan işçilerin alındığı savaş gruplarına da ihtiya- yani sınıfa yönelik “eğitici” işlevi kapsar.
cımız var.” Ve kolayca anlaşılabileceği gibi, “eğitici 37
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2009

işlev” açıktır ki, uzun erimli bir “eğitim”le, genel legalist çalışmanın özünü oluşturur.
“eğitim”i kurumlaştırmakla yerine getirile- Bugüne kadarki dünya ve ülke pratiği bu an-
bilir. Bu, “okul”dur, partinin “eğitim okulla- layışın, nesnel gerçekliğin kavranamayışın
rı”dır. ürünü olan çalışma tarzlarının başarısızlığı-
İşte “akademi” denilen şey, Gramscici nı ve yanlışlığını çokça kanıtlamıştır. Ancak
evrimci anlayışın yalın bir dışa vurumudur. bu kanıtlama, doğru devrimci çalışma tar-
65 yıl gibi “koskocaman” onlarca yıl öylesi- zının pratikte etkinliğiyle tamamlanamadı-
ne oturup “Godot”yu beklemek yerine, o ğından, sürekli yeniden ve yeniden, farklı kı-
gelene kadar hazırlıklar yapmak, karınca ka- lık-kıyafet içinde piyasaya sürülebilmekte-
rarınca bir şeyler biriktirmek daha akla ya- dir.
kındır. “Marksist Bilimler” Akademisi denilen
Elbette Gramscici “evrimci” anlayış böy- şey, Gramscici “sivil toplumda hegemonya
le olmakla birlikte, eklektik bakış açısıyla ve kurma” anlayışının ürünü olan “eğitsel”
oportünist bir zihniyetle, bu türden “evrim- mantığın ürünüdür, yani evrimci çalışma tar-
ci” anlayışın bütünsel araçlarını geçici ve öz- zının mantıki sonucudur. Ve şimdi bir kez
nel amaçlar için de kullanmak olanaklıdır. daha yanlışlığı defalarca kanıtlanmış olan
Özellikle bizim gibi ülkelerde hiç kimse mil- yanlış bir çalışma tarzının yeni bir versiyo-
li krizin olmadığını ya da milli krizin öylesi- nu ortaya çıkartılmıştır. Anlaşılan bugüne ka-
ne onlarca yıl hiç olmayacağını iddia ede- dar yanlışlığının kanıtlanmış olması yetme-
meyeceği için, ister istemez “seçmeci” bir miştir. Şimdi “olmayana ergi” yöntemiyle,
anlayışla, durumu idare etmek, geçici dura- bir kez daha bu yanlışlık kanıtlanmaya çalı-
ğanlık zamanlarında “umudu” ayakta tut- şılmaktadır.
mak, varolan birikimin dağılmasını engelle- Her ne kadar en kötü öğrenme yöntemi
mek, en azından “bir şeyler yapılıyor” gö- olsa da, yaşayarak öğrenilecektir. Bir kez da-
rüntüsü verebilmek için de, Gramscici teo- ha yanlışlığın yanlış olduğu kanıtlanarak,
riden bazı şeyler ödünç alınabilir. Tıpkı teo- doğrunun tartışmasız doğruluğu ortaya ko-
ride yapıldığı gibi, bu türden “ödünç” alınan nulacaktır. Ama bütün bu zaman içinde,
şeyler, iş gördükleri sürece (“kedinin rengi devrimci mücadelenin geliştirilmesi için ge-
önemli değildir”) kullanılabilir ve iş görme- reken insanlar olmadık şeylerle meşgul edi-
diklerinde kolayca bir yana itilebilir.* lip, evrimci çalışmalar içinde zamanlarını
Gramscici “evrimci” çalışma tarzı, şöyle tüketeceklerdir. Zaten “Marksist Bilimler”
ya da böyle 65 yıldır Avrupa’nın değişik ül- Akademisi’nin de tüm amacı, zamanı öyle-
kelerinde “komünist parti”ler tarafından yü- sine geçirmeye yöneliktir. Bu nedenle, böy-
rütülmektedir. Gramsci’nin ülkesi İtalya’da lesine “nezih” bir kuruluşun başka türlü ol-
görüldüğü gibi, aradan geçen 65 yıla rağ- masını beklemek de abesle iştigal olur.
men, henüz “sivil toplumda hegemonya” Belki “şaka” gibi gelecektir, ama eğer
kurulamamış, bir kaç televizyon kanalına böylesine zaman geçirilirken biraz boşluk
sahip olan “popülist” Silvio Berlusconi çok duygusu ortaya çıkarsa, hiç kimse kaygıya
kolaylıkla seçimleri kazanabilmektedir. kapılmamalıdır. Bir adım ötede “Arjantin
Bizde ise, milli kriz, tam anlamıyla olgun tango” onları beklemektedir. Böylece “be-
olmasa da, her dönemde mevcuttur. Dola- denin duygusal ifadesi ve hafızanın doğal
yısıyla yalın bir “evrim aşaması” çalışma tar- buluşması” sağlanacaktır.**
zı ya da “devrim aşaması” çalışma tarzının “Ya devrim” derseniz, o da evrimcilikten
uygulanması, yani bu aşamaların birbirin- sonra düşünülecektir.
den kesin çizgilerle ayrılması olanaksızdır.
Buna rağmen, ülkemizde evrim ve devrim ** Evet, bütün bunlar “şaka” gibidir. “Arjantin tan-
aşamalarını birbirinden kesin çizgilerle ayı- go” BEKSAV “bünyesinde” yürütülen “atölye” çalışma-
rarak, “evrim aşamasında” olunduğu varsa- larından birisidir. Öte yandan Yapı-Kredi Kültür Sanat
Merkezi’nin de “Arjantin tango”su vardır. Keza SİP-
yılarak, evrimci bir çalışma tarzı izlenmesi TKP’sinin “Nazım Hikmet Kültür Merkezi”nde de
“dans atölyesi” salsa, çaça, rumba’yla birlikte “tango”
* Teoride diyoruz, örneğin “marksist leninist ko- kursları vermektedir. Tıpkı “Kültür Merkezi’ni ziyaret
münist” olmayan bir çevre, SİP-TKP’si bir kaç yıl ön- eden tüm Nâzım dostlarının sohbetlerine, taze çayı
ce “devletin çözülmesi” teorisini ortaya atmıştır. An- ve leziz mutfağıyla katılan” Piraye Kafe’si gibi. Bu ka-
cak bugün “devletin çözülmesi”nden hiç söz etme- dar benzerlik de, olsa olsa Hollywood filmlerindeki
38 mektedirler. gibi “sadece rastlantı”dır!
ERİŞ YAYINLARI
İnternet Adresi:
www.kurtuluscephesi.com
www.kurtuluscephesi.org
www.kurtuluscephesi.net

E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org

MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM I


MAHİR ÇAYAN: KESİNTİSİZ DEVRİM II-III
İLKER AKMAN: MEVCUT DURUM VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI-I
*** OLİGARŞİ NEDİR?
*** MARKSİZM-LENİNİZM BİR DOGMA DEĞİL, EYLEM KILAVUZUDUR-III
*** THKP-C/HDÖ VE 15 YIL
*** POLİTİKLEŞMİŞ ASKERİ SAVAŞ STRATEJİSİ VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
*** GRAMSCİ ÜZERİNE
*** REVİZYONİZMİN REVİZYONU
*** ULUSAL SORUN ÜZERİNE
*** “BDS”: BİR PRAGMATİK SAPMA
*** “YENİ” OPORTÜNİZM ÜZERİNE
*** ZAFER BİZİM OLACAKTIR! [Ankara Davası Savunması]
*** DEVRİM PROGRAMLARI
*** RUS DEVRİMİNDEN ÇIKAN DERSLER
*** ESKİ BİR GERİLLANIN “EMEK”İ
*** PASS VE “YENİ ÇÖZÜM”ÜN FIRSATÇILIĞI

DEVRİMCİ MARŞLAR VE EZGİLER


DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-I]
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE EKONOMİK BUNALIM II [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-III]
LAİKLİK VE ŞERİATÇILIK ÜZERİNE [Kurtuluş Cephesi Seçmeler-II]
TARİHTE, GÜNÜMÜZDE VE DEVRİMCİ MÜCADELEDE KADINLAR

You might also like