Professional Documents
Culture Documents
KİTABIN KONUSU:
Yazar kitabında divan şiirinin gittikçe unutulduğunu, şimdiki şairlerin ise şiir
çevrimleri yapmaya başladığını fakat bunda başarılı olamadıklarından bahsediyor.
Kitabın akışı içerisinde müstehcenliğin ilkel bir düşünce kavramı içinde roman
kavramı yarattığı kişileri bildiğimiz tanıdığımız kişilerden daha da uzun bir etkiyle
günümüze yansıdığını, yazılan kitapların okuyucuya ayrılmasının iyi olmadığını
savunarak okumanın zihnimizi canlılığa kavuşturmanın en güzel yol olduğunu belirtiyor
KİTABIN ÖZETİ:
Yazar kitabın basında Nurullah Ataç’ın divan şiirinde ne kadar usta olduğunu ve
divan şiirini yasatmak için ne kadar uğraş verdiğinden bahsediyor. Sonrasında ise kitap
yazmanın zorluğunu hatta “sizler kimin için yaşıyorsunuz ?” sorusuna sanatın, felsefenin
ve bilimin artan bir hızla korkunç bir yenileşme ve gelişme içinde olduğunu, yazılan
kitapların toplumsal koşulların incelenmesinin sanat, sanat problemlerinin çözmeye
yetebileceğini ve edebiyatın sanat için sanat adı altında görünmesinin gelecek toplumun
yüce sanatının kurma anlamında yorumlanması gerektiğini anlatıyor.
Kitabın akışı içerisinde müstehcenliğin ilkel bir düşünce kavramı içinde roman kavramı
yarattığı kişileri bildiğimiz tanıdığımız kişilerden daha da uzun bir etkiyle günümüze
yansıdığını, yazılan kitapların okuyucuya ayrılmasının iyi olmadığını savunarak
okumanın zihnimizi canlılığa kavuşturmanın en güzel yol olduğunu belirtiyor. Tarihsel
yapıtlara inildiğinde simyacılık yani madenciliğin ilk insan ateşi bulması ile başladığını
vurguluyor. Sanat ve edebiyat akımının şaka gibi ortaya çıktığını, çekilen fotoğrafların
konuya başka bir canlılık getirdiğini, insanoğlunun doğanın bir parçası olduğunu ve
doğanın ilkel ve uygar olmadığını, ilkel olanın sadece insan olduğunu belirtiyor.
.
Modanın dilde etkisini sürdürdüğü şu günümüzde hiçbir dilin hiçbir zaman
yozlaşmayacağı anlamına gelmeyeceğini, İtalyanca olan mobilya sözünün sonradan
Fransızca olan moble sözü olarak biçim aldığını ve bundan da Türkçe sözler dururken
yabancılaşmanın dilde de gerçekleştiğini “çerçeve Mart 1988” yazısında anlatıyor.
Yazar nasıl bir kimlik adlı yazısında Ortodoks Müslümanlığının felsefeyi yasakladığını
bununla bilimsel kuşkunun bir türlü yerleşmediğini geri kalmışlığımızın bu olduğunu
savunuyor.
Yazar espri nedir ? İsimli yazısında karikatür sınıfının espriyi de içerdiğini insanın hem
gülen hem de gülünen bir yaratık olduğunu ve espri meraklılarının da sık sık pot
kıracaklarını ve bu hevese pek düşmemelerini anlatıyor.
muşamba ile çevrilmiş lamba m“Çerçeve Aralık 1989”
Fener ve Fenerbahçe yazısında fener sözcüğünün her tarafı cam yahut kağıt veya
uhafazası olduğunu, Fenerbahçe’nin ise tarih içinde her yıl 30 gün süren bağbozumu
bayramını yapıldığı Bizans dönemindeki bir kulenin önünde denizin içinde büyük
dikdörtgen, yontma taştan yapılmış iki bin yıl deniz dalgalarına göğüs gerecek bir yapı
olduğunu fakat bizim kuşağın yaşadığı ve tanıdığı Fenerbahçe’nin tanınmayacak kadar
çok değiştiğini anlatıyor.
“ Çerçeve Nisan 1988”
Yer olamayan yerler isimli yazısında ilk çağda ölünün bedeni gömülmezse ruhun azap
çekeceğini ve mezarlıkların kentlerden ötelere konulması gerektiği anlatılıyor.
Buna benzer bir anlatılma delilik üstüne isimli yazısına bugünkü akıl hastanelerinin
Osmanlı zamanında bimathane olarak yürütüldüğünü fakat anlamının hastane olduğunu
Kanuni zamanında açılan ilk tımarhanenin de iyileştirme yöntemleri arasında
kırbaçlamanın da bulunduğunu belirterek “kendi aklımızdan her zaman değil zaman
zaman kuşkulanalım” diye bitiriyor.
“Çerçeve Haziran 1988”
Hermetizmin simyacıların büyü ile ilgili öğretileri için söylenmiş söz olduğunu,
kıskançlık duygusunun ve kendini övmenin yada büyük görmenin Manisa (Spylos)
yakınlarında baraj diye anılan yörede dikkatlice bakıldığında gözlerindeki oluklardan su
akan taşlaşmış Niöbeyi görmenin mümkün olduğunu ve sebebinin ise niobenin on iki
çocuğunun birden öldürülmesi olduğunu anlatıyor.
Kitabın ana teması genelde sanat, şiir, resim üzerine yazılmış konular olduğu anlatıyor.
Konularında biride 30 yıl sonra isimli yazısında Türk seçkinlerine göre 2020 yılında
Türkiye’nin ekonomide bugün olduğundan çok daha müreffeh uluslar arasındaki
ekonomik gelişmişlik sıralamasında yukarılara doğru tırmanmış fakat gelişmiş ülkeleri
henüz yakalayamamış bir Türkiye’nin olabileceğini anlatıyor.
“Cumhuriyet Kitap 11/09/1999”
Doğaya olumlu katkısı olamayan hiç dokunmasın; Kendi halinde bırakılan doğa hiçbir
zaman ilkel değildir. Kendi başına var olandır. O anlamı budur sadece anlaşılan
Heraklatios aldattı bizi o gün bu gün zaman akıp gidiyor diye tutturmuşuz.
Belki de ölüm bu akıntıda boğulmaktadır. Bizde elmanın kilosu 1000 liradan gidiyor;
Cezanne’nin elma sepeti tablosu satışa çıkarılsa yüz milyonlarca satılırdı. Ne tuhaf aslı
ucuz taklidi pahalı işte sanatın gücü demek geliyor insanın aklına pencereden bakarken
dışarıya değil de camı görebilsek şiirin ne kadar olduğunu anlarız. Tarihçinin masalcıdan
ne farkı vardır? Bilmediğimiz uzak bir geçmişin olaylarını okurken masal dinlediği
havasına kim kapılmaz ki. Bütün eski tarihçiler masalcıdırlar ve şunu da ekleyelim ki her
geçmiş bir masaldır diye bitiriyor Melih Cevdet ANDAY kitabını.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Kitapta ana fikir olarak eski edebiyata sahip çıkılmadığı alıntı ve sahte eserlere
yönlenildiğini vurguluyor bu bağlamda geçmişimize sahip çıkmalıyız.yabancı dil
sömürüsüne karşı cıkmalı ve dilimizin doğallıgını korumalıyız.
Göz, uygarlığın 3 büyük eylemi olan, yazının, resmi ve yonutu algılama organı olarak
kalması gerekir.Okumanın resimli romanla yozlaştığını farkında olmamız gereken durum
budur. Sinema ve televizyon bu kavram içerisinde okuma yazma çağını sona erdirebilir
ve bundan en çok az gelişmiş ülkelerin zararlı çıkar.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
NURULLAH ATAÇ:
Divan şiirini korumaya çalışan eskiye sahip çıkan bir şairdir.
HAZIRLAYANIN
İMZASI
ADI VE SOYADI :Cafer COŞKUN
APOLET NUMARASI : 4923
KISMI : 94
TARİH :15.05.2002