You are on page 1of 6

(1946 Nobel Ödülü - Almanya/isviçre)

HERMANN HESSE
(1877 - 1962)

AVRUPALi

•..
~ (Lu En sonundakanli
yollayarak durumu
dünyakavrayan
savasiylaTanri,
yakilipbüyük
yikilantufani
yer-
yüzündeki yasama kendi eliyle son vermisti. Seller yasli gezege-
nin onurunu ayaklar altina alan ne varsa, hepsini bir acima duy-
gusuyla silip süpürdü, karla kapli topraklari, toplardan geçilme-
yen daglari, çevrelerinde aglayip sizlayanlariyla çürüyüp kokus-
mus cesetleri, isyan edenleri, yoksul düsenleri, gözlerini kan bü-
rümüsleri, baskalarinin canina kastedenleri, aklini kaçiranlari,
açlik çekenleri toparlayarak alip götürdü.
Evrenin mavi gökyüzü, pml pml yerküresine dostlukla bak-
maya basladi yukaridan.
167
Hermann Hesse Avrupali

Sunu da belirtelim ki, Avrupa teknolojisi son ana kadar isin araç belirdi, bitkin durumdaki Avrupaliya agir agir yaklasti. Bu-
içinden yüzünün akiyla çikmis, Avrupa yavas yavas yükselen su- nun kocaman bir tekne oldugunu gören Avrupali rahatladi; tam
lara karsi haftalarca temk~nle, inatla karsi koymustu. tlkin mil- bayilmak üzereydi ki, o çok, çok yasli Nuh Baba'nin boylu poslu
yonlarca savas tutsaginin gece gündüz ugrasip didinerek insa et- vücuduyla, sakalinin gümüs telleri havada uçusarak, yüzer eve
tigi devcileyin setlerle yapilmis ardindan da yapay yükseltilere benzeyen teknenin güvertesinde dikildigini fark etti. Dev gibi bir
basvurmustu; yükseltiler esi görülmedik bir tempoyla yukarilara zenci sularda ordan orya sürüklenen Avrupaliyi çekip aldi gemi-
tirmaniyar ve baslangiçta alabildigine genis teraslar görünümünü ye. Adam yasiyordu, pek kisabir süre sonra da kendine geldi. Hz.
içerirken sonralari giderek kulelere dönüsüyordu. Insanlardaki Nuh dostlukla gülümsedi adama; basarmis, yeryüzündeki yara-
yüreklilik, sadakatten sasmayarak en son güne kadar bu kuleler- tiklarin her birinden birer örnegi yok olmaktan kurtarmisti.
de basariyla sinav vergi. Avrupa ve bütün dünya sulara gömüle- Arkadan esen rüzgarda yavas yavas yololan Nuh'un gemisi
rek bogulup giderken, isildaklar son kalmis çelik kulelerden bat- bulanik sularin çekilmesini beklerken, güvertede rengarenk bir
makta olan yeryüzünün islak loslugunun hala göz kamastirici bir yasam kaynasmaya baslamisti. Koca koca baliklar kalabalik sürü-
isikla delip geçiyor, toplardan çikan mermiler havada nazenin ler halinde teknenin pesinden geliyor, renk renk düssü kuslar ve
yaylar çizerek ugultuyla saga sola mekik dokuyordu. Sondan iki böcekler geminin açik çatisinin üstünde küme kÜme uçup tekne-
gün önce orta büyüklükteki ülkelerin liderleri, isik isaretleriyle yi izliyordu. Tüm hayvanlarin, tüm insanlarin içi, kurtarilmis ve
düsmanlarina baris önerisinde bulunmaya karar verdiler. Ne var yeni bir yasam için seçilip ayrilmis olmanin kivanciyla dolup tas-
ki, düsmanlari hala ayakta kalan tahkim edilmis kulelerin hemen maktaydi. Rengarenk tavus kusu tiz ve keskin çigliklarini sular
bosaltilmasi kosulunu öne sürdü. Böyle bir seyi ise barisin en ka- üzerine yolluyor, nese içinde gülüp oynayan ni havaya kaldirdi-
rarli taraftarlari bile kabule hazir olduklarini açiklayamazdi. Do- gi hortumuyla hem kendisi banyo yapiyor, hem esine banyo yap-
layisiyla, en son saat gelip çatana kadar silahlarin ateslenmesi yi- tiriyardu. Kertenkele, teknenin günesli kalaslarinin üzerinde isil
gitçe sürdürüldü. isil parildayarak yatiyor, Kizilderili birden suya daldirdigi mizra-
Sonunda, dünya bastan asagi sulara gömülmüstü. Sel felake- giyla uçsuz bucaksiz tufanin içinden piril piril baliklari avliyor-
tinden sag çikan tek Avrupali, belinde bir tahliye kemeri, sular- du. Kuru dallari birbirine sürterek ates yakan zenci, sevincinden
da dolanip duruyordu; kalan gücünü yasanan son günlerin olay- tombul karisinin kalçalarina belli bir ritim gözeterek saplaklar
larini not etmeye harciyor, böylece vataninin son düsmanlari indiriyor, kollarini kavusturmus ayakta dikilen siska vücutlu
(ibür dünyayi boyladiktan sonra birkaç saat daha ayakta kalmayi, Hindu, dünyanin yaratilisina iliskin ezgilerden alinmis dünya ka-
defne dalindan zafer çelengini sonsuz zamanlar için basinda tasi- dar eski dizeler mirildaniyordu. Bugular çikararak güneste uzan-
mayi garantiledigini belgelemek istiyordu. mis yatan Eskimo, gözlerinin içi gülerek vücudundaki suyu ve
Ansizin bozbulanik ufukta kara renkli, dev gibi ve hantal bir yagi terle atiyor, sevimli bir tapir koklaya koklaya agzini Eskimo-
168 169
Hermann Hesse Avrupali

nun orasinda burasinda gezdiriyordu. Kisa boylu ]apona gelince, tirmananlar, yüzenler ve havada uçan yaratiklar bikip usanmadan
ince bir degnek yontinus, bazen burnunun, bazen çenesinin üze- birbiriyle yarisip durmaktaydi; her birinin de kendi alaninda üs-
rinde titizlikle dengede tutmaya çalisiyordu. Avrupali ile kalem tüne yoktu ve çevresindekilerden sayginlik görmekteydi. Öyle
kagidi alip gemideki yaratiklarin envanterini çikarmaya koyul- hayvanlar vardi ki, sihirli bir güçle donatilmisti; yine öyleleri var-
mustu. di ki, kendilerini disaridan görünmez duruma sokabiliyorlardi.
Teknedeki canlilar arasinda gruplasmalar olusup dostluklar Pek çok hayvan güçlügü, pek çogu da açgözlülügüyle, bazilari sal-
kuruluyor, arada patlak veren bir kavga Hz. Nuh'un bir isaretiy- dirganligi, bazilari da kendini savunmadaki becerisiyle öne çik-
le yatistiriliyordu. Bütün yaratiklar, toplu halde sen sakrak yasi- maktaydi. Böcekler vardi, ot, yosun, tas parçasi kiligina girerek
yor, yalnizca Avrupali yazi isiyle tek basina ugrasip duruyordu. kendilerini düsmanlarindan koruyabiliyorlardi. Güçsüz hayvan-
Derken bütün o çok renkli insan ve hayvanlar yeni bir oyun lardan bazisi ise les gibi kokular salarak saldirgan düsmanlarini
oynamaya basladi; her biri ötekilerle yarisarak yetenek ve hi:...ner- yanlarina yaklastirmiyor, söz konusu becerileriyle kendilerine gü-
lerini sergiliyor, her biri yaris ta birinci olmak istiyordu. Bunun len seyircilerin takdir ve begenisini kazaniyordu. Baskalarindan
üzerine Hz. Nuh ise el koyarak düzeni sagladi; büyük havyanlar geride kalan hiçbir hayvan yoktu; hiçbiri belli bir yetenekten yok-
bir yana, küçükleri bir yana ayirdi; insanlar arasinda da ayni yo- sun yaratilmamisti. Kus yuvalari örülerek, yapistirilarak, dokuna-
la basvurdu, her canli öne çikip büyük bir basariyla üste.sinden rak, duvarlar çikilarak insa ediliyor, yirtici kuslar müthis bir yük-
gelecegine inandigi hüneri sergileyecekti. Ye teknedeki yaratik- seklikten yerdeki en ufak bir nesneyi çekebiliyordu.
lar bu isi sirayla yapmaya basladi. Beri yandan, insanlarin da sergiledigi hünerlere diyecek yok-
Sahane oyun günlerce sürdü; sik sik oyununu yarida kesen tu. O iriyari zenci nasil da hiç zahmet çekmeden bir direge tirma-
bir grup sahneden uzaklasiyor, bir baska grubun oyununu izle- niveriyordu! Malezyali, bir palmiye dalindan nasil da bir iki el
meye koyuluyordu. Sergilenen her güzel hüner herkes tarafindan oynatista bir kürek yapip çikiyor, minicik bir tahta parçasinin
hayranlikla karsilanarak yüksek sesle alkislanmaktaydi. Olaga- üzerinde kürek çekip saga sola dümen kirarak ilerliyordu, görül-
nüstü öyle çok sey vardi ki görülecek, Tanri'nin yarattigi her can- meye degerdi dogrusu! Kizilderili hafif okunu yollayip en küçük
lida ne yetenekler gizliymis meger! Nasil da gülünüyor, bagirma- bir hedefe tam isabet ettiriyor, karisi ise iki çesit liften öyle bir
larla, kavga dövüslerle, el çirpmalarla, ayaklari yere vurmalarla, hasir örüyordu ki, herkes derin bir hayranliga kapilmaktan ken-
kisnemelerle nasil da takdir duygulari açiga vuruluyordu! dini alamiyordu. Hindunun öne çikip birkaç hokkabazlik numa-
Gelincik nasil da kosuyor, tarlakusu nasil da büyüleyici bir rasi sergiledigini gören seyirciler uzun zaman susup hayretler
sesle ütüyor, kabarmis baba hindi nasil da göremli görkemli yürü- içinde kalmisti. Çinliye gelince, yerlerinden söktügü fideleri esit
yor, siticap ne inanilmaz bir çeviklikle agaca tirmamyordu! Mand- araliklarla topraga dikerek bugday rekoltesini nasil üç katina çi-
iii Malczyaliya, sebek de Mandril'e öykünüyordu. Kosanlar, agaca karabilecegini göstermisti.

170 171
Hermann Hesse Avrupali

Teknedekilerden sasilacak kadar az sevgi gören Avrupali, bas- Bunun üzerine, beyaz adam "Ben de," diye basladi konusma-
kalarinca sergilenen hünerlere yönelttigi sert ve asagilayiCl eles- ya, "ben de kendimde bir yetenegi gelistirip mükemmellestirdim.
tiriler nedeniyle insan soydaslarini kizdirmisti. Kizilderilinin Bende baskalarindan üstün olan göz degildir, kulak ya da burun
yükseklerde uçan bir kusu okuyla vurup gögün maviliklerinden degil, el becerisi ya da buna benzer bir baska sey degildir. Bende-
alasagi ettigini gören beyaz adam omuzlarini silkti, kendisinin üç ki daha yüce bir yetenektir, bendeki yetenek akildir."
kat daha yükseklikteki bir hedefe ates edebilecegini ileri sürdü. "Göster de görelim öyleyse!" diye sesini yükseltti zenci. Öte-
"Buyur yap," denilince de beceremedi; sözde falan falan sey, bun- kiler qe itis kakis Avrupalinin çevresini sardilar.
larin disinda da daha bir sürü seyolsaydi yapabilirdi söyledigine "Gösterilecek bir sey yok ortada," diye yanitladi beyaz adam,
göre. Daha önce Çinliyle de alayetmis, fidelerin sökülüp esit ara- yumusak bir dille. "Sanirim beni pek anlayamadiniz. Benim üs-
liklarla dikilmesinin kuskusuz sonsuz bir çaba gerektirdigini ve ün özelligim akildir."
i
t

böyle köle gibi çalismanin bir ulusu mutlu edemeyecegini açik- Zenci keyifli keyifli güldü ve kar gibi beyaz dislerini gösterdi.
lamisti. Çinli de yeter ki yiyecek bir seyi olsun ve Tanrilara say- Ilindunun ince dudaklan alayli alayli büzüldü. Çinli de önüne
gida kusur etmesin, bir halkin pekala kendini mutlu hissedecegi bakip zeki ve babacan gülümsedi.
yanitini vermis ve oradakilerce alkislanmisti. Ne var ki, Çinlinin "Akil mi?" dedi agir agir. "Haydi, göster bakayim su aklini
bu sözlerine Avrupali alayli alayli gülmüstü. lütfen. Simdiye kadar bir sey göremedik."
Yarisma nese içinde sürüp gitmis, sonunda hayvan olsun, in- "Akil gözle görülebilecek bir sey degildir", diye savundu ken-
san olsun tüm canlilar yetenek ve hünerlerini sergilemisti. Göste- dini beyaz adam, suratini asarak. "Benim yetenegim ve üstün
ri, teknedekileri enikonu etkilemis, gönüllerini senlendirmisti.
<)zelligimsudur: Ben kafamin içinde dis dünyaya iliskin görüntü-
Nuh Peygamber de ak sakalini siper ederek gülmüs, artik sularin
leri depolar ve tek basina bu görüntülerden kendim için yeni gö-
çekilip yeryüzünde yeni bir hayatin baslayabilecegini Tanri'ya öv-
rüntüler, yeni düzenler üretirim. Bütün dünyayi beynimde tasar-
güler dösenerek açiklamis çünkü Tanri'nin giysisinde renkli bir
layabilir, yani onu yeniden yaratabilirim."
ipligin hala var oldugunu, yeryüzünde sonsuz ve mutlu bir yasam
"IzninIe," dedi Zenci agir agir, "neresi iyi bunun? Dünyayi,
kurmak için hiçbir seyin eksik sayilmayacagini söylemisti.
ranri'nin yarattigi dünyayi bir kez daha yaratman, bunu o küçük
Hünerini sergilemeyen bir tek Avrupali kalmisti; teknedeki-
ler, "O da öne çiksin, hünerini sergilesin, görelim bakalim Tan- kafanin içinde yalnizca kendin için yapman, ne yarar saglar bu?"
ri'nin güzelim havasini solumaya, Nuh'un yüzen evinde bulun- Oradakilerin hepsi de, "Bravo," diye seslerini yükseltip Avru-
paliyi soru yagmuruna tuttular.
maya hakki var midir?" diye dayattilar.
Avrupali buna yanasmak istemedi, bahaneler uydurdu. Ama "Duruii!" diye sesini yükseltti Avrupali. "Beni dogru anlami-
Hz. Nuh parmagiyla Avrupalinin gögsüne dokunarak pesinden yorsunuz. Aklin gördügü is herhangi bir el becerisi gibi kolay
gelmesini istedi. ·;crgilenemez. "

172 173
Hermann Hesse Avrupali

Hindu güiümsedi. o zamana kadar yüzünde bir gurur ifadesi tasiyan Avrupali,
"Hiç öyle seyolur mu benim beyaz amcaoglum! Pekala sergi- bu büyük saygi ve merak karsisinda yavas yavas afalladi, ne ya-
lenebilir, niye sergilenmesin. Bize aklin gördügü bir isi göster de pacagini bilemez duruma düstü.
anlayalim. Hesap yapmasini örnegin. Hesap yapma isinde gel se- "Kabahat bende degil!" dedi duraksayarak. "Sizler hala beni
ninle yarisalim. Kulak ver bana simdi: Bir karikacanin üç çocu- yanlis anliyorsunuz. Ben, mutlulugun gizini bildigimi söyleme-
gu var, bu çocuklar evlenip yeni bir aile kuruyor ve her biri her dim. Yalnizca dedim ki, benim aldim, çözümü insanligin mutlu-
yil bir çocuk sahibi oluyor. Aradan kaç yil geçmeli ki, çocuklarin luga kavusmasini kolaylastiracak sorunlar üzerinde çalisiyor. Bu
sayisi yüzü bulsun?" amaca götüren yol uzundur, ne ben ne de siz sagliginizda bu yo-
Merakla kulak verip soruyu dinleyen oradakiler parmak hesa- lun sonunu görebilir; ileride daha pek çok kusak, bu çetin sorun
bi yapmaya koyuldu; herkesin bakisinda asiri bir çaba okunmak- üzerinde kafa yoracaktir."
taydi. Avrupali hesap kitaba basladi. Ama aradan bir an geçme- Herkes, kararsizlik ve güvensizlikle oracikta dikiliyordu. Ne-
misti ki, Çinli bulup çikardi sonucu. den söz ediyordu bu adam? Nuh Peygamber de basini yana çevir-
Avrupali, "Pek güzel!" diyerek Çinlinin hakkini teslim etti. mis, kaslarini çatmisti.
"Ancak, bu gibi seyler küçük hünerlerdir. Benim aklim böyle ufak Hindu Çinliye bakip güiümsedi. Ötekiler sasirmis susarken,
islerle ugrasmaz; onun görevi insanligi mutlu kilmak, bunun için Çinli tatlilikla söyle konustu: "Sevgili kardeslerim! Bizim bu be-
çözümü gereken büyük sorunlari çözüme kavusturinaktir." yaz amcaoglu anlasilan sakacinin biri. Bize demek istiyor ki, kafa-
"Bak bunu begendim iste," diye atildi Nuh Peygamber. "Mut- sinin içinde bir çalisma gerçeklestiriyormus; bunun sonucunu, bi-
lulugu bulmak, elbet bütün diger becerilerden daha üstün bir zim torunlarimizin torunlarinin torunlari belki bir gün görebilir
seydir. Bunda haklisin. Insanligin mutluluguna iliskin olarak ya da görmeyebilirmis. Benim bir önerim var, gelin onu bir soyta-
senden ögrenecegimiz bir sey varsa, durma söyle hemen, hepimiz ri olarak kabul edelim. Bize öyle seylerden söz ediyor ki, hiçbiri-
sana minnettar kaliriz." miz pek anlamiyoruz. Ama öyle seziyoruz ki, hiçbirimiz pek an-
Bunun üzerine herkes büyülenmis gibi, adeta nefesini tutarak layamiyoruz. Ama öyle seziyor ki, söylediklerini gerçekten anla-
beyaz adamin dudaklarindan dökülecek sözleri beklenieye ko- yabilsek, bu bizi sürekli güldürecek bir seyolurdu. Sizler de be-
yuldu. Derken oradakilerden biri atildi: "Saygilar sunariz insanin nim gibi düsünmüyor musunuz? Iyi o zaman, yasasin soytarilar!"
mutlulugunun nerede yattigini bize gösterecek adama! Agzimiz- Oradakilerin büyük çogunlugu da yasasin diye haykirdi, bu
dan çikmis kötü sözlerden dolayi kendisinden, bu sihirbaz kisi- karmasik isin bir sonuca baglandigini görmekten memnundu.
den özürler dileriz. Göz, kulak ve el gibi organlarin hüner ve be- Ne var ki, olup bitenler birkaç kisiyi kizdirmis, keyfini kaçirmis-
cerilerinin ne geregi var ona. Sözünü ettigi seyleri bildikten son- li. Avrupaliya gelince, tek basina, kimseden bir teselli sözü isit-
ra, ne diye çaba harcasin, ne diye hesap kitapla ugrassin!" ineksizin oracikta dikiliyordu.

174 175
Hermann Hesse Avrupali

Ne var ki, Zenci yaninda Eskimo, Kizilderili ve Malezyaliyla davrandigini biliyordur elbet. Hepimizin de bu beyaz adamlarin
aksam üzeri Hz. Nuh'a gelip söyle konustu: !,ek çok suçunu bagislamasi gerekir, zavalli dünyamizi bir kez
"Saygideger Nuh Baba! Sana bir sorumuz var: Bugün bizimle ,lalia mahvedip cezalandirilmasina yol açan bunlardir. Ama ba-
eglenen o beyaz adami gözümüz tutmadi. Lütfen, düsün bir, bü- kin, Tanri beyaz adamla neyi amaçladigini bir isaretle bildirdi bi-
tün hayvanlar, ayilar, pireler, sülünler, bokböcekleri ve biz in- 'c. Siz hepiniz, sen Zenci, sen Eskimo, hepiniz pek yakinda uma-
sanlar, hepimiz kendi hünerini, Tanri'yi ululamamizi saglayan, iiin yeniden kurmaya baslayacagimiz yeryüzündeki yasam için
yasamimizi korumamiza, yüceltmemize ya da güzellestirmemize ·.cvgili eslerinizi de yaniniza aldiniz, sen Zenci esini, sen Kizilde-
olanak veren hüneri sergiledi. Sasilacak yeteneklere tanik oldu. rili esini, sen de Eskimo esini. Yalnizca Avrupali beyaz adamin
Bazi yetenekler de vardi, güldürdü bizleri. Ama ne kadar küçük I'si yok yaninda. Uzun zaman böyle olduguna üzülmüstüm ama
olursa olsun her yaratik gönül senlendirici, hos bir sey sundu >imdi bunun altinda yatan anlami sezer gibiyim: Bu adam bizler
çevresindekilere. Yalniz ve yalniz sulardan en son çikardigimiz için bir uyari ve itici bir güç olarak, bir hayalet olarak belki de,
bu soluk yüzlü adam acayip ve magrur sözlerden, imalardan ve yok olmaktan kurtarilip yanimiza verildi. Ne var ki, çoluk çocu-
latifelerden baska bir seyortaya koymadi, bunlari da kimse anla- ga karisamayacak; meger ki çok renkli insanligin seli içine yeni-
madi, kimse sevmedi. Bu yüzden sana soruyoruz, aziz Nuh Baba: den dalip gitsin. Sizin yeryüzündeki yasaminizi yok edemeyecek-
Sevimli yeryüzünde yeni bir yasamin kurulmasina böyle bir ya- Lirbundan böyle. Gönlünüz rahat olsun!"
ratigin da katkida bulunmasi acaba dogru mudur? Bu bizi bir fe- Gece olmustu; ertesi sabah da doguda Kutsal Dag'in tepesi,
lakete sürüklemez mi? Adama bir baksana! Gözleri bulanik; alni sivri ve küçük, sulardan basini çikardi.
kirisiklardan geçilmiyor, elleri soluk ve güçsüz; söyle aydinlik,
Çeviren: Kamuran Sipal
çin çin öten bir yani yok. Kendisinde tökezleyen bir taraf oldugu
Bir Büyücünün Çocuklugu, 1999, Afa
kuskusuz. Teknemize kim yolladi bunu Allah bilir!"
Yasli Nuh, isilisil gözlerini kaldirip kendisine soruyu yönel-
teniere bakti babacan bir bakisla.
"Çocuklar!" dedi iyilikseverlik dolu alçak bir sesle. Yüzünde-
ki ifade bir anda iyice aydinlandi. "Sevgili çocuklar! Söyledikle-
rinizde hem haklisiniz, hem haksiz. Ama siz daha sormadan,
Tanri sorunuzun yanitini vermis bulunuyor. Sizi haksiz görmem
elde degil, savas ülkesinden gelen bu adam pek hos bir konuk sa-
yilmaz kuskusuz. Bu gibi antikalarin yeryüzünde ne isi var, bil-
11Iel11. Ama bu tür insanlari bir kez yaratan Tanri neden böyle

176 177

You might also like