Professional Documents
Culture Documents
Kazanan tarafta olmak hep güven verir insana. Bıyık altı bir gülümsemeyle karışık anlayışlılık
kisvesi altında, kaybedeni hakir görebilirsin eğer kazanan taraftaysan. Tabii bunu yaparken,
karşı tarafın başkalarını hakir görüşünü eleştirmeye kalkarsan –ne tarafta olursan ol- komik
duruma düşersin o ayrı!
Herhangi bir parti sempatizanı, üyesi v.s. değilim o yüzden fikirlerim bir savunma olarak
algılanmasın lütfen. Mantık yolundan yürümeye çalışıyorum o kadar.
Genel kabul gören eğitim anlayışına göre duruma bir göz atarak başlayalım. Ülkemizde bugün
eğitim düzeyi ortalaması 5,5 yıl sularında görünüyor. Yani anlayacağınız 97 yılı
terminolojisiyle ilk öğretim düzeyi, bugün için ise o bile değil. Günümüz standartlarında ilk
öğretim düzeyini tamamlamamış bir insan eğitimli1 midir, cahil2 midir? Eğer mantıklı bir
cevap vermek durumundaysanız, o zaman toplumun bu eğitim anlayışına göre cahil olduğunu
söylemek, ‘doğru’3dur.
1
TDK: eğitimli,sıfat: eğitim görmüş, eğitilmiş.
2
TDK: cahil sıfat (ca:hil) Arapça c¥hil 1 . Öğrenim görmemiş, okumamış:
"Bu maskara sosyete bana cahil diye bakar."- H. E. Adıvar. 2 . Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan:
"Sansürcülerin çoğu cahil, tiyatrodan anlamaz kişilerdi."- M. And. 3 . halk ağzında Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız).
Dil Derneği: cahil öna. Ar. (-.)1. Eğitim görmemiş, okumamış, en temel bilgilerden bile yoksun, bilisiz: Onun gibilere cahil demek
yetmez, karacahil denir.2. Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan. 3. DS Deneyimsiz, genç, toy (delikanlı ya da kız).
3
TDK: doğru sıfat 1 . Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. 2 . Gerçek, yalan olmayan:
"Doğru haber."- . 3 . Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun:
"Bunları sana şimdiden söylemek daha doğrudur."- A. Gündüz. 4 . isim Gerçek, hakikat:
"Söyleyin doğrusunu, siz insanoğlunun ahlaklı olabileceğine inanmıyorsunuz."- N. Ataç. 5 . isim, matematik İki nokta arasındaki en
kısa çizgi:"İki noktadan yalnız bir doğru geçebilir."- . 6 . zarf Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde:"Doğru söylüyorsun Ali, doğru söylüyorsun
ama kazın ayağı öyle değil."- O. Kemal. 7 . zarf Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca: "Doğru oraya gitmiş olsaydınız herhâlde
uygun olurdu."- S. F. Abasıyanık. 8 . zarf Yakın, yakınlarında:"Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu."- F. R. Atay. 9 . edat Karşı
yönünce: "Börekçi fırınının karşısındaki dört köşe taşlar döşeli, iki yanı ağaçlı yoldan çarşıya doğru yürüyordu."- Y. Atılgan. 10 .
mecaz Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu.
Dil Derneği: doğru öna. 1. Bir ucundan öbür ucuna değin yönü değişmeyen, “eğri” ve “çarpık” karşıtı: Doğru yol. 2. Gerçek, yalan
olmayan: Doğru söze kızılmaz. 3. Usa, mantığa uygun: Doğru karar. Doğru davranış. 4. Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu:
“Delikanlı öyle tutumluymuş, öyle çalışkanmış, öyle doğruymuş ki, boyuna yükselmiş.” -A. Nesin. 5. Gerçeğe ya da kurala uygun: Doğru
hesap. Doğru bir anlatım. 6. a. Gerçek; °hakikat: İşin doğrusunu anlayamadık. “Söyleyin doğrusunu, siz insanoğlunun ahlaklı
olabileceğine inanmıyorsunuz, ahlaka inanmıyorsunuz.” -N. Ataç. 7. a. mat. İki nokta arasındaki en kısa çizgi: İki noktadan yalnız bir
doğru geçebilir. 8. be. Yanlışsız, eksiksiz: Adam doğru söyledi. Çocuk doğru okudu. 9. be. (.’.) Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru,
doğruca: “... bir parça palazlanan doğru kasabaya.” -F. Baykurt. 10. il. Karşı, yönünce: “Sonra masaya doğru eğilerek kalemi eline aldı.”
-G. Dayıoğlu. “Gemlik’e doğru / Denizi göreceksin / Sakın şaşırma!” -O. Veli. 11. be. (Zaman anlatan sözcüklerden sonra) Yakın,
yakınlarında: Ellisine doğru. “Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu.” -F. R. Atay.
1
Bu konuda anlaşabildiysek düşünmeye devam edelim.
Bence, ülkemizde siyaset genelde mecazi anlamıyla yapıldığından(Bkz. dipnot 4), bu bir eğitim
gerektirmemektedir. Zaten bu da bizi ülkenin içine düştüğü duruma ve bunun eğitimle olan
ilişkisine getirmektedir. Yani bir bilim dalının icrası, topluma uygulanması, tartışılması,
4
TDK:politika isim (politi'ka) İtalyanca politica 1 . Devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve
gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa: "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır."-
Anayasa. 2 . Davranış biçimi, düşünce yapısı:"Bir mirasyedi politikasıyla, birikmiş altını, el sürülmedik kaynaklarını har vurup harman
savurdular."- N. Cumalı. 3 . mecaz Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki
uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme:"Bana karşı kullandığı tehdit ve şantaj politikası güverte halkınca malumdu."- Y. K.
Karaosmanoğlu.
Dil Derneği: politika a. Yun. > İt. (...’.) 1. Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, siyasa, °siyaset: “Üstelik de seçimle
politikadan başka hiçbir şeyin lafı edilmez oldu.” -O. V. Kanık. 2. Yöntem: Fiyat politikası. 3. mec. Bir ereğe varmak için karşısındakilerin
duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak gibi yollarla işini yürütme.
2
gelişmesi için eğitim ne kadar önemli ve gerekli ise bir toplumun o bilim dalı ile ilişki
kurabilmesi de eğitim düzeyiyle o oranda bağlantılıdır. Ülkemizin siyasetçi profiline bakarak,
“Böyle de siyaset oluyor, ne var?” demek çözüm değildir. “Halk herşeyi anlıyor, cehaletin
siyasete etki ettiği saçma bir önermedir, bunu diyenler de kitleyi küçük görmektedir” gibi
popülist yaklaşımlar çözüme yönelik olmadığı gibi, kimseye bir fayda sağlamamaktadır.
“Cahil Halk Sendromu” gibi teşhisler, gayri ciddi olmanın yanısıra yanlıştır. Toplumsal
cehaletin sonuçları yine toplumu huzursuz, mutsuz etmekte ve bölmektedir. Çözüm
referandum mağduru eğitimli azınlığı küçümsemekten değil çoğunluğu eğitmenin yollarını
aramaktan geçer.