Professional Documents
Culture Documents
Anayasa Değişikliğinin Ardında-Kayan Oylar
Anayasa Değişikliğinin Ardında-Kayan Oylar
1967 yılı, yani Arap-İsrail Savaşı dönüm noktası oldu. İsrail 6 gün
içinde Arapların en güçlü üç devletini yerle bir etti. Bu savaş ile İsrail bir
5
şeyi kanıtladı ve anladı. Artık Orta Doğuda destek alacağı çok güçlü bir
devlete gereksinme kalmamıştı. Hatta Müslüman kimlikli böyle bir devlet
İsrail için tehlike de olabilirdi. İşte bu noktada Alpaslan Türkeş ve
çevresinin o bilinen marşları bırakarak tekbir getirdiğini, kımız yerine
zemzem içtiğine şahit oluyoruz. İsrail ve onun yandaşları hem Türkiye’yi
hem de Alpaslan Türkeş’i ve çevresini gözden çıkarmıştı. Başka bir
misyona yönlendirmeliydiler. Ancak tutucu-mukaddesatçı bir yapı, diğer
tüm İslam ülkelerinin yolunu kestiği gibi, Türkiye’nin de yolunu
kesebilirdi. 1970’li yıllar bu zihniyetteki kişilerin devlete egemen olduğu
bir süreçti, yukarıda değindiğimiz Gaziantep milletvekili olacak, daha
sonra da devlet bakanı olacak Komando lakabıyla da anılan Ayvaz
Gökdemir Milliyetçi Cephe Hükümetleri döneminde Milli Eğitim
Bakanlığında milliyetçi yetiştiriyorum diye tutucu-dinci bir kesimin
yetiştirilmesi için gerekli zemini hazırladı. O günkü MHP’lilerin en önemli
görevi kendi yanlış tanımları ile solcu ilan etme ve o solcuları dövmekti.
Bugün düşündüğümüzde o günün MHP tabanının sol ve solcular ile ilgili
herhangi bir fikrinin olmadığını açıkça görüyoruz. On küsur yıl çalıştığım
Erzurum Atatürk Üniversitesinde oruç tutmayan, cuma namazına
gitmeyen, uygulanan dinin aksak taraflarını dile getirenler bu kesim
tarafından komünist ya da solcu olarak tanımlandı. Komünistliğin üretim
araçlarının ve ekonominin farklı bir tarzda yönetildiğini bilen belki de tek
bir kişi yoktu. Zaman zaman da bu nedenle komünistlere ölüm diye
şehir üniversiteye saldırıyordu. Ben ve tanıdığım birçok öğretim elemanı
- ki bunların hemen hemen hiç birinin komünistlikle hatta solculukla
herhangi bir ilişkileri olmadığı gibi, yaşamları boyunca gerçek bir
komünisti bile tanımadıklarını hatta öyle bir insanın elini sıkmadıklarını
da söyleyebilirim; kimsenin böyle bir eğilimi yoktu- kızıl komünist ya da
solcu damgası ile dışlandılar. Sonunda da birçoğu Atatürk Üniversitesini
6
terk etmek zorunda kaldı. Erzurum’da yaşanan şöyle bir olay bile bu
mantığı anlatmaya yeterlidir:
Kadın: Demek ki en baş gominist benim herif, her akşam raki içi…
ve ithamlar vardır. Yakın zamana kadar ikinci şef olarak bilinen İnönü’yü
Kürt, Orbay’ı Çeçen, Atatürk’ü Alman işbirlikçisi olarak tanımladığı gibi,
Atatürk’ün ailesi ve kendisi ile son derece çirkin iddialar ileri sürüyordu.
Rıza Nur, anılarını 1935 yılında, British Museum'a 1960 yılına kadar
yayımlanmamak kaydıyla gönderir. 1968 tarihinde Altındağ Yayınları
tarafından mikrofilm olarak getirilen "Hayat ve Hatıratım" toplatılmasına
karşın, kurumsal olmasa da, değindiğimiz zihniyet tarafından bir çeşit el
altından dağıtıldı. Vikipedia’ya göre Rıza Nur Türk Milliyetçiliği
düşüncesinin referans isimlerinden biridir.
Yol ayarımı
tutucu kesime hoş görünsün diye İmam Hatip Okullarını İmam Hatip
Liseleri olarak değiştiriyor. Böylece İmam Hatiplilerin üniversiteye
başvuru hakkı doğmuş oldu. Daha sonra amaca uygun kullanılacak
savcı, yargıç, kaymakam, vali ve bürokratlar bu yolla yetiştirildi. Bülent
Ecevit bununla da yetinmiyor, çok sayıda imam hatip lisesini açıyor,
açtırıyor; olanların kapasitesini de genişletiyor. Bunun sonucu olarak
malum zihniyetin kadro yetiştirme planının da yolu böylece açılmış
oldu…
Laik Cumhuriyeti içine bir türlü içine sindiremeyen kesim, büyük bir
olasılıkla dış destekli yönlendirmeler ile çok planlı, akıllıca girişimlerle
kadrolarını yetiştiriyor ve önemli yerlere gelmesi için her türlü yolu
deniyor; yerine göre büyük özverilerde bulunuyor. Atatürkçülerin bitaraf
edilmesi ve amaca giden yolun temizlenmesi için yasal suç oluşturacak
sert girişimlerde bulunmalarına da gerek görmüyorlar. Çünkü o iş –
birileri tarafından- MHP’nin sertlik yanlısı kesimine zaten ihale edilmişti.
Sayın Kardeşim
Saygılarımla