Professional Documents
Culture Documents
Bu Ülkenin Geleceğini Etkileyen YÖKün Öyküsü
Bu Ülkenin Geleceğini Etkileyen YÖKün Öyküsü
Bak Gürol Kardeşim ben sana bir Denizli Horozu fıkrası anlatayım,
anlayan anlar dedim.
İkinci gün sabah, hafifçe gak guk sesi gelirse de, horozdan kayda değer hiç bir
ses çıkmadığını gözlerler; horoz bir direğin başına tünemiş, zaman zaman kabarıp,
horozlanıp gibi yapıyorsa da, ağzından sadece gak-guk diye belirli belirsiz sesten
başka bir şey çıkmadığını görünce şaşırırılar ve merak ederek dedeyi bulurlar ve
ona:
– Kıçına zeytinyağı sürdüm; horoz kabararak ötmeye yeltense dahi, artık gerisi
tutmaz ki kuvvet alsın, ancak gak-guk edebilir.
O andaki rektör ikinci dönem için yine aday ise eli çok güçlü
demektir. Bir taraftan mevcut öğretim elemanlarını aba altından sopa
göstererek tehdit ederken (kadro ve mali olanak sağlamama tehdidiyle),
bir yandan da yalakalarını dört bir tarafa salarak, olur olmaz yerlere
yardımcı doçent ataması için kesenin ağzını açıyor, atanmak için tek bir
koşul aranıyor: Seçimlerde mevcut rektörü destekleme sözü. Bu nedenle
bir yerde rektör olan bir şahıs (en yeteneksiz idareci olsa da) ikinci defa
en çok oyu alıyor.
kimse kalkıp da, insaf edin bir insanın röntgenini bile en erken yarım
saatte çekebiliyorlar; siz nasıl oluyor da bu kadar karmaşık işlemlerin
yapıldığı bir kurumun olağan üstü yetkilerle donatılacak yöneticisini 2-3
dakikada anlıyorsunuz diye sormuyor.
Komedi burada bitse iyi. Her üniversite için 3 aday, sıraya konarak
Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor. Cumhurbaşkanlığı da bu adayları
belirli bir süre inceliyor (bilimsel bir merci olmadığı için her halde başka
şeylerini – örneğin cemaate bağlılığını- inceliyor olmalılar) ve sonuçta
kendilerine göre yeniden bir sıralama yaparak bazen en sondaki adayı
birinci sıraya getirerek bilmem ne üniversitesine rektör atıyorlar.
Adam öbür dünyaya göç eder; ancak Azrail’in canı olması gerekenden daha
erken zamanda aldığı anlaşılır. Bunun üzerine adamı dünyaya geri göndermek
isterler.
Melekler: Krallar var; ama sadece adları var, herhangi bir yetkileri yok, süs
olarak saklanıyorlar.
Adam: O zaman beni Türkiye’de bir yere rektör olarak gönderin, der.
yitirdi. Bence başı örtülü öğrenciler de, YÖK de, üniversite yönetimleri
de, hocalar da, halk da bu anlamsız tartışmadan dolayı çok şey yitirdiler.
Ancak pusuya yatmış türban tartışmasından nemalanmayı bekleyen bir
kesim hariç… O kesim de beklediğini fazlasıyla aldı… Zaman zaman
düşünmekten kendimi alamıyorum: Amerikan elçisinin darbe sırasında
birilerini önemli yerlere getirilmesi için cuntaya dayatması, türbanın
simgeleştirilerek bir partinin yolunun açılmasını sağlamak için uzun
soluklu bir planın parçası mıydı?
Bu tören alayında belki bir kesim daha vardı ki onların orada neden
olduğunu hiç kimse açıkça bilemeyebilir. Bunun nedenini öğrenmek
istersek, YÖK’ün ali kıran baş kesen olduğu yıllarda günübirlik çıkarılan
yönetmelik ve yönergelerine bakmak gerekir. Örneğin, senato
toplantılarından birkaçında yatay ve dikey geçiş ile ilgili yönergeler
tartışılırken, YÖK’ten gelen bir faksla o güne kadar yapılagelen
uygulamanın yürürlükten kaldırıldığını, şöyle bir yolun uygulanması
gerektiği yönünde talimat geldiğine; bu yeni uygulamanın akşama doğru
tekrar bir faksla ortadan kaldırıldığına, eskisinin devamına yönelik buyruk
verildiğine birkaç kere şahit oldum. Sabahtan böyle bir faks alındığında
benden önce yöneticilik yapmışların yüzündeki alaylı (müstehzi)
gülümsemeyi doğrusu hemen anlayamıyordum. Ancak daha sonra bu
deneyimli kişilerin neden gülümsediklerini anladım. Bu faks sadece iş
olsun, usul yerini bulsun diye sadece birkaç üniversiteye gönderilmiş; bu
arada YÖK’ün önde gelen kişilerinin tanıdıklarının ya da o dönemin etkili
kişilerinin çocuklarının ya da yakınlarının bilmem ne üniversitesine yatay
ya da dikey geçişi yapıldıktan sonra; aynı gün içinde uygulama
yürürlükten kaldırılmış. İşte böyle bir YÖK’te geçti ömrümüz; tünelden
çıkmayı beklerken bir anda daha karanlık bir tünele girdiğimizin farkına
vardık…
özel bir mekâna gömülmesi ile ilişkin iki bakanlar kurulu kararını acele
çıkarmasını ve hükümet olarak tam kadro törene katılmasını doğrusu
anlamak mümkün değil. İnsanın içine şeytan girmeye görsün. YÖK’ü de,
türban sorununu da, darbelerin ve muhtıraların da, belirli partilerin
yolunun açılmasını da düzenleyen acaba belirli bir merkez mi diye
düşünmekten alamıyor insan kendini. Çünkü bize hep şöyle dendi: YÖK
özerk bir kuruluştur ve kimseye de hesap vermek zorunda değildir. Bu
durumda türban zorlatmasına birileri değil, Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın
karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor (aksi durumda Doğramacı’nın
ve ekibinin ileri sürdüğünün aksine YÖK özerk değildi ve biz öğretim
üyeleri sürekli kandırıldık). Ancak kurmuş olduğu vakıf üniversitesi
Bilkent’te böyle bir kararı uygulamadı. Unutmamak gerekiyor ki, bugün
hükümette olan partinin en çok üzerinde durarak oy topladığı
propaganda aracı türbandı ve türbanın yasaklanmasının ve yasağın
uygulanmasının baş aktörü de Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ydı. Bugünkü
hükümetin Prof. Dr. İhsan Doğramacı’yı minnetle anması doğrusu işin
aslını bilmeyenleri şaşırtabilir. İşin aslı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın
ardında sessiz bir üniversite camiası bırakmış olmasıdır…
devlete bir devlet öğrencisinin yaklaşık dört katına mal oluyordu. Tüm bu
tezgâhların altında YÖK’ün baskıcı yasası yatar. Sonunda anaokulundan
üniversitenin sonuna kadar her şeyi ticarete döktük. Çocuklarını ticari
mala döndürmüş bir ülkenin geleceğini aydınlık görenler varsa, bunlar
olsa olsa baykuş cinsiden türemiş olanlardır.
Hacettepe Üniversitesi
Ek-1
•Üniversiteler, kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları eliyle yönetilir ve
denetlenir; kanuna göre kurulmuş devlet üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır.
•Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca her ne suretle
olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
•Siyasi partilere üye olma yasağı, üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında uygulanmaz.
Ancak bunlar partilerin genel merkezleri dışında yönetim görevi alamazlar.”
1965’de 625 sayılı çıkan Özel Okullar Kanunu ile özel yüksek okullar
açılmaya başlamıştı. Ancak Ocak 1971 ‘de Anayasa Mahkemesi
bunu anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir.
•Üniversitelerin bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak
yürürlüğe konulur ve denetlenir.
1981 yılında çıkarılan 2547 nolu Yüksek Öğretim Yasası en köklü değişiklikleri
yapmıştır. Bir türlü içimize sindiremediğimiz, bugün sürekli tartışılan yasa da
bu yasadır.
44
Ek-3. Nisan 2006 tarihinde, İhsan Doğramacı, Ankara’daki köşkünde hükümet başkanı ile
üyelerinden bazılarına yemek vermiş ve görüş alış verişinde bulunmuştur. Bu
görüşmeden sonra 22 Haziran 2006 tarihinde TBMM’de bir yasa kabul edildi ve bu
yasa 4 Temmuz 2006 tarihinde Resmi Gazete’de sessiz sedasız yayınlandı. Bu yasaya
göre Bilkent Üniversitesi yerleşkesi ile Erzurum, Malatya, Şanlıurfa ve Van illerindeki
yerleşkelerinde bulunan okulların tüm personelinin ücretlerinden 1 Mart 2006 tarihinden
itibaren yirmi beş yıl süreyle kesilecek gelir vergisi tutarı devlete ödemeyecektir. Bu
paranın, Bilkent Üniversitesi’nin sözü edilen illerdeki tesisleriyle ilgili her türlü
giderler ile bir kısım öğrencilerinin burslarının finansmanında kullanılması
kararlaştırılmıştır. Bu yasa ile devleti devlet yapan temel ilkelerden önemli bir bölümü
daha aşındırılmıştır; vergi toplama erkinin devlete ait olması, bütçenin birliği ilkesi ve
eşitlik ilkesi açıkça çiğnenmiştir (Suay Karaman 8 Mart 2010 tarihinde Ulus Gazetesi
“Doğramacının Ardından”).
Sunuş Yazısı
Sevgili Kardeşim