21.yüzyıl ekonomisi, üretici açısından en az enerji tüketimi
ve en çok kaynak verimliliği artışıyla azami ürün farklılığının yaratılmasına, tüketici açısından daha çok farkındalık ve çevre-iklim-en az enerji odaklı bilinçli tüketim tercihleri, yönetim felsefesi ve ekonomik-finansal-sosyal dengeler açısından fiyat otomatizmasına yeniden işlerlik kazandırılarak işsizlik ve tekelleşmenin önlenmesi, serbest rekabet ortamının yeniden sağlanması, finans ve bankacılık açısından yeni bir faiz kavramı ve her finansal işlem aşamasında yeterli risk-özkaynak oranlarıyla özdenetim sağlanması, kendi kendini düzenleyen faiz –risk-fon akımları küresel denetim sisteminin kurulmasının hedeflendiği; sosyal adalet , uzlaşma ve barış ortamında küresel-bölgesel-ulusal ekonomik, sosyal ve finansal güç, kaynak-harcama dengelerinin yeniden kurulduğu modern bir çağ olacaktır. 1929 buhranından sonra yaşanan küresel yüksek enflasyon tehdidi 2008 krizinden sonra neden yaşanmadı? Krizi takip etmesi beklenen yaygın kitlesel işsizlik ve kıtlık neden Almanya da tekrarlanmadı? Almanya – Çin ekonomik ilişkileri sayesinde talep canlılığı sürdürebildi ama patent marka kopyalaması ve lisans ücretlerinde Almanya 50 Milyar dolarlık kaynak kaybetti.
Sağlık ve eğitim sektörleri büyümenin temelidir. İnşaat
sektörü, tekstil ve yoğun enerji kullanan Demir Çelik Alüminyum üretimi ekonomide ki eski önemini kaybetti. Yazılım endüstrisi ve yumuşak sanayi denilen sektörler önem kazandı. Mevcut ekonomik sistem, kontrol altında tutulabilen enflasyon ortamında ekonomik büyümeye odaklanmıştır. Tüm diğer sorunlar, işsizlik, sosyal güvenlik, üretim, tüketim, tasarruf, harcama dengeleri, ancak ekonomik büyüme olursa atık değer olarak çözülebilmektedir. Büyüme hedefi de faiz mekanizmasına bağlıdır. Ancak sürekli borçlanmak isteyenler ve talep olursa faiz mekanizması işleyebilmektedir. Batı ekonomilerinde büyüme dönemi sona ermiştir. Belli bir refah düzeyinden sonra, ekonomik dengeler, yeterli tüketim talebi olmadığı için sağlanmamaktadır. Sermayenin, faiz mekanizmasıyla tekelci piyasalar yaratması, böylece serbest rekabeti ve ticareti daraltması talep yetersizliğine yol açmaktadır. Gerçek ihtiyaç sahipleri, harcanabilir gelire veya sürekli borçlanma imkânına sahip olamadıklarından arz-talep dengesi ve fiyat mekanizması işlememektedir.
Internet Arama motorları(örneğin Google, Lycos, Yahoo…)
kelimeler ve kavramlar arasındaki karmaşık semantik ilişkileri ve farklılıkları da kapasayacak derinliğe ulaşmak aşamasındalar. Ancak bunun için de güncel ve aktüel bilgilere ulaşmak çok yüksek hafıza kapasitesi gerektirmektedir. Henüz bu yazılım çözümlerinin fiyatları yüksek olduğundan, tüketiciler ya da karar vericiler açısından ekonomik olmamaktadır. Ancak gelecekte büyüyen sektör kesinlikle bu tür sistemler ve bunların üzerine mimarisi kurulacak iş zekası ve iş istihbaratı, karar destek sistemleri olacaktır. Bu yüzden ben gençlere sürekli SAP, ORACLE, MICROSOFT ve diğer ERP sistemlerini, kaynak planlaması ve kaynak verimliliğini, yeni enerji teknolojilerini muhakkak öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Bu bilgileri öğrenenler, gelecekte daha kolay iş bulacaklardır. Diplomalı işsizlerin sayısı zamanla büyüyerek artacaktır. Reklam ve satış elemanları ile Kurumsal Kaynak Planlaması, İş zekası, iş istihbaratı uzmanları gelecekte daha az işsiz kalacaklardır.
Detaya inerken, teferruatla uğraşırken genel doğruları da
gözden kaçırmamak gerekmektedir. Benim hayat tecrübeme göre, belli bir konuda derinlemesine uzmanlaşmış kimselerin, genel doğrular konusunda da isbetli kararlar verdikleri yönündedir. Bilgi de zamanın fonksiyonu değil midir? Hani tam ölümün sırrını keşfedip de, insanlık için ebedi hayatı mümkün kılacakken, Lokman hekim in elinden rüzgara kaptırdığı ilahi reçete misali, tıp kesinlikle doğum ve ölümün tanımı konusunda eksik kalacaktır. Ekonomi ve sosyal bilimler de belki güç tanımı konusunda hep eksik kalacaktır
Bilenle bilmeyen bir olur mu? Bilginin de bir bedeli vardır.
Herkes her bilgiyi taşıyamaz ve hazmedemez kaldıramaz. Akıl hastalıkları aşırı hissi olan ve duyularıyla edindiği bilgi yüküne dayanamayanlarda görülmektedir. Alman Filozofu Nietzsche ‘ nin delirmesi buna en isabetli örnek olabilir. Dünya da barışı tehdit eden en önemli güç çelişkisi, ekonomik gücünü gün geçtikçe kaybeden ABD nin korkunç bir silah üstünlüğüne sahip olmasıdır. Elinde silah üstünlüğü olan, gücünü kaybetmemek için son çare olarak tetiği çeker ya da düğmeye basar. Bugün ABD ve Avrupa pazarlarını tamamen Çin malları istila etmiştir. Nüfus ve ekonomik üretim kapasitesi, talep üstünlüğü Çin ve Hindistan’ ın eline geçmiştir. Gelecekte Brezilya, İran ve Rusya nın da katılımıyla güçlenen BRIC ülkeleri ABD, Japonya ve Avrupanın ekonomik ve askeri gücüne karşı güç dengesi oluşturabilir. 2010 Davos Ekonomik forumunda, Yunanistan, İspanya, İrlanda ve Portekiz’ in ödeme güçlüğüne düşmelerinin, Euro/Dolar/Yen bazındaki dünya para piyasaları dengelerini sarsabileceği konuşulmaktadır. Hem özel firmaların, hem de bankaların ve devletlerin borç çarklarını çevirememeleri, dünyada her an yeni bir likidite krizine yol açabilir. 2010 Münih Güvenlik Konferansında, İran Dışişleri Bakanı nükleer teknolojiden vazgeçmeyeceklerini ve uran zenginleştirme projelerine kararlılıkla devam edeceklerini açıklamıştır. Bugün, 7 Şubat 2010 tarihinde, Afganistan da NATO güçleri 2001 yılından beri en büyük askeri harekata başlamışlardır. Kafkaslar da ya da Ortadoğu da başlayacak yeni bir bölgesel harp, yeni bir dünya savaşının kıvılcımını ateşleyebilir.
Yüksek sigorta poliçelerinin olduğu kalabalık bir kentin
Tsunami altında kalması, şiddetli bir deprem veya fırtına, aşırı yağış ve seller dünya ekonomik düzenini ve finans sistemini, para ve sermaye hareketlerini, piyasaları alt üst edebilir. Böyle bir felakete hiçbir devlet veya sistem dayanamaz. İnsanlar güneş her gün yeniden doğduğundan, ertesi gün güneşin doğmayabileceği ihtimalini düşünmezler. Para ve zenginlik, güç başkalarının düşünemediğini önceden düşünebilenlerin hakkı değil mi?
Kısa ve öz ifade etmek gerekirse, bu satırları genç nesillere
yaşanabilir bir dünya bırakabilmek maksadıyla, geleceğin sorunlarını konuşabilmek; sadece faize ve büyüme felsefesine dayanan kaynak israfı, aşırı enerji tüketimi, hiçbir değer ifade etmeyen hayali para üreten bankalar, çevre ve iklim değişikliği, kıyamet harbi yerine, uzlaşmaya dayanan yeni alternatif çözümler üretebilmek, gençlere gelecek perspektifleri sunabilmek, iş bulabilmelerini, daha doğrusu marka ve patent geliştirerek, yeni fikirler ve teknolojiler üreterek, kendi işlerini, kendi geleceklerini patent ve marka üretmek suretiyle güvenceye almalarını teşvik etmek, dünya ile bütünleşerek iş kurmalarını teşvik etmek ve kolaylaştırabilmek için yazdım.
2008 Finans krizinden sonra, Bankalar kredi alt limitlerini çok
yükseltmişlerdir. Yüzmilyon Euro ve yukarısı için kredi vermek, yüzbin Euro kredi vermekten daha az riskli hale gelmiştir. Büyük Bankalarca, çok büyük firmaların büyük projelerine yüksek miktarda kredi verilebilmekte, ancak küçük firmalara kredi verilmemektedir. Küçüklerin tekelci piyasalarda yaşama şansları ve borçlarını geri ödeyebilme kabiliyetleri olmadığı, büyük bankaların ekonomistlerince çok iyi bilinmektedir.
Dünyaca ünlü, otomobil yedek parçaları ve ev aletleri
üretiminde ileri teknoloji firması olan Bosch firmasının Genel Müdürü Franz Fehrenbach, Bankacıların çok yüksek prim ve ikramiye ödemeleri için savaşmak yerine, Bankacılığa ve piyasalara yeniden güven kazandırmaları gerektiğini söylemektedir. Franz Fehrenbach, piyasalardaki krize rağmen personeline çok yüksek prim ikramiye ve ücretler ödeyen Bankalar ile tüm kredi ilişkilerini keseceklerini ilan etmiş ve bunu uygulamaya koymuştur. Fehrenbach, Bankalara karşı ilk defa gerçeği haykırmakta ve büyük bir mücadele başlatmaktadır. Dünyanın en büyük otomobil yedek parça üreticisi olan Bosch firması, Bankaların kriz sonrasında firmalara kredi vermemesi ve faizleri iki haneli %12-15 rakamlarına tırmandırmalarına karşı büyük bir mücadele başlatmıştır. Önce, Ocak 2009 tarihinde 1 Milyar Euro luk bir proje kredisi talebine karşı, Bankalardan Bosch firmasına hiç cevap gelmediğini ilan etmiştir. Bosch gibi çok sağlam bir firmaya dahi kredi veremeyen Alman Bankaları ve dünya bankaları ancak açık finansman, bilanço oyunları ve devlet garantisiyle ayakta durabilmektedir. Halkın parasını kullanan bankalar ve tekelleşmeye yol açan bugünkü faiz sistemi ve Küresel Siyonist Sermaye (KSS) dünya barışının, sosyal adaletin ve insanlığın en büyük düşmanıdır. Dünya barışına en büyük tehdit KSS den gelmektedir.
Gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmeyen krediler sadece kaynak
israfına sebep olmaktadır. Halbuki kredileri veren bankalar halkın parasını kullandırmakta değil midir?