You are on page 1of 6

21.

YÜZYIL EKONOMİSİ VE DÜNYA BARIŞININ


KORUNMASI

Prof.Dr.mehmet Erdaş, 04.10.2010 Berlin

21.yüzyıl ekonomisi, üretici açısından en az enerji tüketimi


ve en çok kaynak verimliliği artışıyla azami ürün farklılığının
yaratılmasına, tüketici açısından daha çok farkındalık ve
çevre-iklim-en az enerji odaklı bilinçli tüketim tercihleri,
yönetim felsefesi ve ekonomik-finansal-sosyal dengeler
açısından fiyat otomatizmasına yeniden işlerlik kazandırılarak
işsizlik ve tekelleşmenin önlenmesi, serbest rekabet
ortamının yeniden sağlanması, finans ve bankacılık açısından
yeni bir faiz kavramı ve her finansal işlem aşamasında yeterli
risk-özkaynak oranlarıyla özdenetim sağlanması, kendi
kendini düzenleyen faiz –risk-fon akımları küresel denetim
sisteminin kurulmasının hedeflendiği; sosyal adalet , uzlaşma
ve barış ortamında küresel-bölgesel-ulusal ekonomik, sosyal
ve finansal güç, kaynak-harcama dengelerinin yeniden
kurulduğu modern bir çağ olacaktır.
1929 buhranından sonra yaşanan küresel yüksek enflasyon
tehdidi 2008 krizinden sonra neden yaşanmadı? Krizi takip
etmesi beklenen yaygın kitlesel işsizlik ve kıtlık neden
Almanya da tekrarlanmadı? Almanya – Çin ekonomik
ilişkileri sayesinde talep canlılığı sürdürebildi ama patent
marka kopyalaması ve lisans ücretlerinde Almanya 50 Milyar
dolarlık kaynak kaybetti.

Sağlık ve eğitim sektörleri büyümenin temelidir. İnşaat


sektörü, tekstil ve yoğun enerji kullanan Demir Çelik
Alüminyum üretimi ekonomide ki eski önemini kaybetti.
Yazılım endüstrisi ve yumuşak sanayi denilen sektörler önem
kazandı.
Mevcut ekonomik sistem, kontrol altında tutulabilen enflasyon
ortamında ekonomik büyümeye odaklanmıştır. Tüm diğer
sorunlar, işsizlik, sosyal güvenlik, üretim, tüketim, tasarruf,
harcama dengeleri, ancak ekonomik büyüme olursa atık değer
olarak çözülebilmektedir. Büyüme hedefi de faiz
mekanizmasına bağlıdır. Ancak sürekli borçlanmak isteyenler
ve talep olursa faiz mekanizması işleyebilmektedir. Batı
ekonomilerinde büyüme dönemi sona ermiştir. Belli bir refah
düzeyinden sonra, ekonomik dengeler, yeterli tüketim talebi
olmadığı için sağlanmamaktadır. Sermayenin, faiz
mekanizmasıyla tekelci piyasalar yaratması, böylece serbest
rekabeti ve ticareti daraltması talep yetersizliğine yol
açmaktadır. Gerçek ihtiyaç sahipleri, harcanabilir gelire veya
sürekli borçlanma imkânına sahip olamadıklarından arz-talep
dengesi ve fiyat mekanizması işlememektedir.

Internet Arama motorları(örneğin Google, Lycos, Yahoo…)


kelimeler ve kavramlar arasındaki karmaşık semantik
ilişkileri ve farklılıkları da kapasayacak derinliğe ulaşmak
aşamasındalar. Ancak bunun için de güncel ve aktüel bilgilere
ulaşmak çok yüksek hafıza kapasitesi gerektirmektedir. Henüz
bu yazılım çözümlerinin fiyatları yüksek olduğundan,
tüketiciler ya da karar vericiler açısından ekonomik
olmamaktadır. Ancak gelecekte büyüyen sektör kesinlikle bu
tür sistemler ve bunların üzerine mimarisi kurulacak iş zekası
ve iş istihbaratı, karar destek sistemleri olacaktır. Bu yüzden
ben gençlere sürekli SAP, ORACLE, MICROSOFT ve diğer
ERP sistemlerini, kaynak planlaması ve kaynak verimliliğini,
yeni enerji teknolojilerini muhakkak öğrenmelerini tavsiye
ediyorum. Bu bilgileri öğrenenler, gelecekte daha kolay iş
bulacaklardır. Diplomalı işsizlerin sayısı zamanla büyüyerek
artacaktır. Reklam ve satış elemanları ile Kurumsal Kaynak
Planlaması, İş zekası, iş istihbaratı uzmanları gelecekte daha
az işsiz kalacaklardır.

Detaya inerken, teferruatla uğraşırken genel doğruları da


gözden kaçırmamak gerekmektedir. Benim hayat tecrübeme
göre, belli bir konuda derinlemesine uzmanlaşmış kimselerin,
genel doğrular konusunda da isbetli kararlar verdikleri
yönündedir. Bilgi de zamanın fonksiyonu değil midir? Hani
tam ölümün sırrını keşfedip de, insanlık için ebedi hayatı
mümkün kılacakken, Lokman hekim in elinden rüzgara
kaptırdığı ilahi reçete misali, tıp kesinlikle doğum ve ölümün
tanımı konusunda eksik kalacaktır. Ekonomi ve sosyal
bilimler de belki güç tanımı konusunda hep eksik kalacaktır

Bilenle bilmeyen bir olur mu? Bilginin de bir bedeli vardır.


Herkes her bilgiyi taşıyamaz ve hazmedemez kaldıramaz. Akıl
hastalıkları aşırı hissi olan ve duyularıyla edindiği bilgi
yüküne dayanamayanlarda görülmektedir. Alman Filozofu
Nietzsche ‘ nin delirmesi buna en isabetli örnek olabilir.
Dünya da barışı tehdit eden en önemli güç çelişkisi, ekonomik
gücünü gün geçtikçe kaybeden ABD nin korkunç bir silah
üstünlüğüne sahip olmasıdır. Elinde silah üstünlüğü olan,
gücünü kaybetmemek için son çare olarak tetiği çeker ya da
düğmeye basar. Bugün ABD ve Avrupa pazarlarını tamamen
Çin malları istila etmiştir. Nüfus ve ekonomik üretim
kapasitesi, talep üstünlüğü Çin ve Hindistan’ ın eline
geçmiştir. Gelecekte Brezilya, İran ve Rusya nın da
katılımıyla güçlenen BRIC ülkeleri ABD, Japonya ve
Avrupanın ekonomik ve askeri gücüne karşı güç dengesi
oluşturabilir. 2010 Davos Ekonomik forumunda, Yunanistan,
İspanya, İrlanda ve Portekiz’ in ödeme güçlüğüne
düşmelerinin, Euro/Dolar/Yen bazındaki dünya para
piyasaları dengelerini sarsabileceği konuşulmaktadır. Hem
özel firmaların, hem de bankaların ve devletlerin borç
çarklarını çevirememeleri, dünyada her an yeni bir likidite
krizine yol açabilir. 2010 Münih Güvenlik Konferansında, İran
Dışişleri Bakanı nükleer teknolojiden vazgeçmeyeceklerini ve
uran zenginleştirme projelerine kararlılıkla devam edeceklerini
açıklamıştır. Bugün, 7 Şubat 2010 tarihinde, Afganistan da
NATO güçleri 2001 yılından beri en büyük askeri harekata
başlamışlardır. Kafkaslar da ya da Ortadoğu da başlayacak
yeni bir bölgesel harp, yeni bir dünya savaşının kıvılcımını
ateşleyebilir.

Yüksek sigorta poliçelerinin olduğu kalabalık bir kentin


Tsunami altında kalması, şiddetli bir deprem veya fırtına, aşırı
yağış ve seller dünya ekonomik düzenini ve finans sistemini,
para ve sermaye hareketlerini, piyasaları alt üst edebilir. Böyle
bir felakete hiçbir devlet veya sistem dayanamaz. İnsanlar
güneş her gün yeniden doğduğundan, ertesi gün güneşin
doğmayabileceği ihtimalini düşünmezler. Para ve zenginlik,
güç başkalarının düşünemediğini önceden düşünebilenlerin
hakkı değil mi?

Kısa ve öz ifade etmek gerekirse, bu satırları genç nesillere


yaşanabilir bir dünya bırakabilmek maksadıyla, geleceğin
sorunlarını konuşabilmek; sadece faize ve büyüme felsefesine
dayanan kaynak israfı, aşırı enerji tüketimi, hiçbir değer ifade
etmeyen hayali para üreten bankalar, çevre ve iklim
değişikliği, kıyamet harbi yerine, uzlaşmaya dayanan yeni
alternatif çözümler üretebilmek, gençlere gelecek
perspektifleri sunabilmek, iş bulabilmelerini, daha doğrusu
marka ve patent geliştirerek, yeni fikirler ve teknolojiler
üreterek, kendi işlerini, kendi geleceklerini patent ve marka
üretmek suretiyle güvenceye almalarını teşvik etmek, dünya
ile bütünleşerek iş kurmalarını teşvik etmek ve
kolaylaştırabilmek için yazdım.

2008 Finans krizinden sonra, Bankalar kredi alt limitlerini çok


yükseltmişlerdir. Yüzmilyon Euro ve yukarısı için kredi
vermek, yüzbin Euro kredi vermekten daha az riskli hale
gelmiştir. Büyük Bankalarca, çok büyük firmaların büyük
projelerine yüksek miktarda kredi verilebilmekte, ancak küçük
firmalara kredi verilmemektedir. Küçüklerin tekelci
piyasalarda yaşama şansları ve borçlarını geri ödeyebilme
kabiliyetleri olmadığı, büyük bankaların ekonomistlerince çok
iyi bilinmektedir.

Dünyaca ünlü, otomobil yedek parçaları ve ev aletleri


üretiminde ileri teknoloji firması olan Bosch firmasının Genel
Müdürü Franz Fehrenbach, Bankacıların çok yüksek prim ve
ikramiye ödemeleri için savaşmak yerine, Bankacılığa ve
piyasalara yeniden güven kazandırmaları gerektiğini
söylemektedir. Franz Fehrenbach, piyasalardaki krize rağmen
personeline çok yüksek prim ikramiye ve ücretler ödeyen
Bankalar ile tüm kredi ilişkilerini keseceklerini ilan etmiş ve
bunu uygulamaya koymuştur. Fehrenbach, Bankalara karşı ilk
defa gerçeği haykırmakta ve büyük bir mücadele
başlatmaktadır. Dünyanın en büyük otomobil yedek parça
üreticisi olan Bosch firması, Bankaların kriz sonrasında
firmalara kredi vermemesi ve faizleri iki haneli %12-15
rakamlarına tırmandırmalarına karşı büyük bir mücadele
başlatmıştır. Önce, Ocak 2009 tarihinde 1 Milyar Euro luk bir
proje kredisi talebine karşı, Bankalardan Bosch firmasına hiç
cevap gelmediğini ilan etmiştir. Bosch gibi çok sağlam bir
firmaya dahi kredi veremeyen Alman Bankaları ve dünya
bankaları ancak açık finansman, bilanço oyunları ve devlet
garantisiyle ayakta durabilmektedir. Halkın parasını kullanan
bankalar ve tekelleşmeye yol açan bugünkü faiz sistemi ve
Küresel Siyonist Sermaye (KSS) dünya barışının, sosyal
adaletin ve insanlığın en büyük düşmanıdır. Dünya barışına en
büyük tehdit KSS den gelmektedir.

Gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmeyen krediler sadece kaynak


israfına sebep olmaktadır. Halbuki kredileri veren bankalar
halkın parasını kullandırmakta değil midir?

You might also like