Türkiye gündemi renklenmeye başladı. Hanefi Avcı tutuklandı
ve bu arada 23 yıl önce başka adlara düzenlenmiş sahte kimlik ve Pasaportla devlet adına görevli olarak PKK ya karşı Suriye ye gönderildiği ortaya çıktı. Numan Kurtulmuş yeni oluşuma karar verdi. YÖK Başkanı ' 20 yıl içinde Türkiye'yi yok edebilirler' dedi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ‘Laikliği, demokrasiyi, hukuk devletini daha ileri götürecek düzenlemelere engel olmaması gerekir’ dedi.
Tutuklanıp serbest bırakılan ve Yargıtay’ ın görevine iade
ettiği Erzincan Başsavcısı Cihaner, Yasadışı dinlemeler yapıldığını, tarikatların ve cemaatlerin Türkiye siyasetini yönlendirdiğini , “Bir tarikat liderinin, bir iş adamını arayarak ‘Bizim şu adamımızı seçimlerde aday gösterin’ dediğini 32. gün programında söyledi. İş adamı da cemaat lideri için bir partinin üst düzey yetkililerinden birini arayarak o kişinin seçimlerde aday gösterilmesini sağladı” iddiasında bulundu. Bu cemaati soruşturan herkesin gözaltına alındığını ileri süren Cihaner, “Cemaate dokunan herkes içeri atılıyor, davalar açılıyor. Her şey bir merkez tarafından yönlendiriliyor” dedi.
Bir Alman veya Amerikalı okur bu gündemi okusa ne düşünür
dü? Türkiye de devlet terörü var, hukuk güvencesi yok, yüksek yargıçlar, savcılar bile hukuksuzluktan şikâyetçi. Hiç kimse halinden memnun değil, anarşi var derdi. Türkiye yi idare edenler, yönetim fonksiyonlarından olan kontrolü ellerinden kaçırmışlar. Önemli makam mevki sahibi insanlar feryat ediyor, imdat diye bağırıyor yardım istiyor. Halbuki olmadığından şikayetçi oldukları konular çoğunlukla kendi görev alanları, yetkili oldukları konular değil mi?
Hele AKP iktidarı ve bugünkü Cumhurbaşkanı tarafından
atanan YÖK Başkanının, çıkıp ta Nevşehir Üniversitesinin açılışında, ‘ABD ve İsrail'in domatese yerleştirilecek bir genle Türk milletini 20 yıl içinde yok edebileceğini’ söylemesi beni bile hoplattı. Bu nasıl bir tehdit algılamasıdır? Prof.Dr. Özcan, Türkiye’de yetiştirilen domates ve buğday tohumlarının büyük bir bölümünün ABD ve İsrail’den getirildiğini, bir Türk aydını olarak bazen kendisini çok küçük hissettiğini anlattı. Prof.Dr. Özcan, “İhtiyacımız olan domates tohumunu bu ülkede üretemez miyiz? Evvelden atalarımız bu tohumları üretip, yıllarca bu üretimin devamını sağlamışlar. Biz niye yapmıyoruz? Tohumculukla ilgili araştırma enstitümüz olsa, buna birkaç üniversitemiz öncülük etse fena mı olur? Sonunun ne olacağı da belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye birşey var, içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle bir şeyler yerleştirirler ki, 20 yıl içerisinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Öyle tehlikeler de var. Sadece ‘Aman paramız dışarı gidiyor’ endişesiyle söylemiyorum. Üniversitelerimizin bu konularda bize yardım etmesini istiyoruz” diye devam etti.
Üniversitelerimizin hali acınacak durumda demek ki? Hem de
onları yöneten zat bunu açıklıyor kamuoyuna! Ne vahim değil mi? Profesörlerin kitap alacak yayın takip edecek ne lisan bilgisi ne de paraları var? Bu yüzden tarım ülkesinde domates tohumu dahi yetiştiremiyoruz? Biz ise nano-teknoloji, chip üretimi, casusluk yazılımları hakkında kel alaka yazılar yazıyoruz. En iyisi Dede Korkut Masalı anlatmak değil mi? Azrail e meydan okuyan deli Dumrul lara ihtiyaç var. Kimse kendini emniyette hissetmiyor. Bizzat görev başındakiler, tepeden tırnağa emniyeti suiistimal ediyor. Yazık değil mi ülkemize?
Bakın güzel şeyler de oluyor. Başbakan’ ın kızı Sümeyye
Erdoğan, yeniden kardeşi Bilal Erdoğan ile birlikte bir Gıda şirketine 90.000 TL sermaye ile ortak olmuş ve ticarete atılmış. Bilal Erdoğan da 120.000 TL koymuş. Başbakan oğlu kızı olup da gıda şirketi kurarsanız kim size malını sattırmak istemez? Başta Ülker grubu gelir tabii ki? Tüm cemaatler tarikatlar de sıraya girerler elbette. Tüccar Başbakanımız, tüccar çocuklarıyla elbette bir gün Domates tohumu da ürettirir ve İsrail den GDO lu Domates tohumu almak zorunda kalmayız. Eskiden tohumdan tohum üretilirdi ve tarımda hayvancılık ta kendi kendimize yeterli 7 dünya ülkesinden birisiydik. Bugün ise, her ne kadar Başbakan, ‘one Minute’ diyerek Davoslar da İsrailli lidere bağırsa çağırsa da, Türkiye yi tüm geleceğini ABD ve İsrail e ipotek etmedi mi? Sınır daki, arazilerden, Heronlar’ dan, Alarko’ ya verilen İBB ihalelerinden …. Domates tohumuna kadar?
20 yıl sonra Türkiye diye bir ülke kalır mı acaba? Nüfus
yönetimi denetimi yapan Mernis projesinden tutun da her türlü yönetim bilişim altyapısı stuxnet virüslerine ardına kadar açık olan, her türlü askeri silah mühimmat teçhizat ve sistemini ABD ve İsrail den alan, bu yüzden sürekli yedek parçaya muhtaç ordusuyla, Domates tohumuyla, Metrosuyla, treniyle, otobüsü kamyonuyla, bankaları ve Telekom’ uyla ….tüm sanayi üretimiyle KSS-Küresel Siyonist Sermaye’ ye teslim edilmiş bir ülke, ancak onlar isterse var olur, istemezse yok olur. Bu kadar açık değil mi? Yazıklar olsun emanete hıyanet edenlere! Dini KSS ye Hizmet aracı haline getirenlere! Hak etmedikleri makam ve mevkileri işgal ederek, sorunları çözmek yerine sürekli şikâyet edenlere! Millette gelecek umudu ve yaşama sevinci bırakmadınız. En yüksek tepeden en alttaki memuruna işçisine kadar, yaşama sevincini ve geleceğe güven ve kendine özgüven duygusunu yitirmiş bir toplum dan ne olur? Darwin’ in evrim kanunlarına göre, devrine ayak uyduramadığından nesli tükenir ve yok olur değil mi?
Kendimden, varlığımdan utanıyorum. Tüm ömrümü çağdaş
bilgi ve teknolojiyi öğrenmek, üretmek, kullanmak ve yaymak için harcadım ama ülkeme hizmet edemedim, bilgi aktaramadım. Türkiye 20 yıl sonra var olsa dahi, hür ve bağımsız dünya gücü olan bir Türkiye yerine, KSS kuklası esir bir ülke bırakacağız gelecek nesillere! Yazıklar olsun Türkiye’ yi bugünkü bilgisiz hünersiz kukla ellere teslim ederek geleceğini karartanlara ve onlara bu anarşi zeminini hazırlayanlara!