You are on page 1of 8

UYDURUK MİLLİ GELİR VEYA GAYRİ SAFİ MİLLİ HÂSILA :

Hileli Ve Yapay Enflasyon Ve Faiz Oranları, Ulusların


Gerçek Ekonomik Kalkınma Ve Refah Seviyesini, Kaynak
Verimliliğini, Gerçek Rekabet Kabiliyetini Ölçememek…

©Prof.Dr.Mehmet Erdaş

Türkiye’de siyasetçilere, iktidar sözcülerine ve köşe yazarlarına bakarsanız ekonomik


mucize gerçekleşmektedir. Halbuki, köyde kentte mahallede komşuya vatandaşa,
köylüye çiftçiye işçiye bir dokundunuz, hal hatır sordunuz mu bin ah, bin şikayet
işitmektesiniz. Dün Internethaber’ de, Çiller’ in eski Bakanı Ufuk Söylemez kendi
sütununda, Türkiye de ekonomik mucize olduğunu, kendi mizah anlayışı ile
görüşlerini rakamlarla süsleyerek yazmış. İşte size Ufuk Söylemez in anlattığı AKP’
nin övündüğü içi boş ekonomik mucize :

Türkiye’de toplam ithalat ihtiyacı ve miktarı, her zaman toplam ihracatın


üzerindedir.Yani Türkiye daima net ithalatçı bir ülkedir.İthalat için dövize ihtiyaç
vardır. Yüksek reel faiz ödeyerek, milleti borçlandırarak sıcak paraya davetiye çıkaran
Türkiye, mal ve hizmet fiyatlarındaki artışı dahi döviz kurlarına yansıtamaz.
Türkiye’de uygulanan döviz kuru politikası “sözde” dalgalı ama “özde” fiilen
örtülü kur çıpası rejimidir. Enflasyon her sene yaklaşık % 10 civarında artmakta
ama döviz kuru neredeyse yerinde saymaktadır.
İthalat bu sayede imalatı ve üretimi yok etmekte bu da işsizliği giderek büyütmektedir.
Tek çare bizim geçmişte başarıyla uyguladığımız, “gerçekçi kur” uygulamasına
geçmektir. Enflasyonla üç aşağı, beş yukarı paralel giden (mevsimsel dalgalanmalar
dışında) bir kur rejimi, ihracatın rekabet gücünü artırır, fuzuli ithalatı caydırır.
Devalüasyon birikmesini ve varlık balonlarının oluşmasını önler. Bu kafada gidilirse,
yine cari açık ve dış ticaret açığı hızla yükselir. Yine varlık balonları ve borsa şişer.
Her defasında da bu zincir kopar, balonlar patlar, ekonomik kriz ve dalgalanmalar
yaşanır. Bedeli de milletçe borç ve yoksullaşma olarak yeniden ödenmek zorunda
kalınır.

446 maddenin % 60’nın fiyatları artmış

Eylül 2010 ayına ait enflasyon rakamları açıklandı.


Tüketici fiyatları endeksinde kapsanan 446 maddeden 267 tanesinin ortalama
fiyatları artmış görünüyor.
Aylık % 1.23 olan Eylül – 2010 enflasyonu yıllık bazda % 9.24’e çıktı. ÜFE üretici
fiyatları endeksinde ise aylık % 0.51, yıllık % 8.91 oranında bir enflasyon açıklandı.
2009 yılsonunda TÜFE % 6.53 iken, 2010 Eylül ayı itibari ile % 9.24’e fırlamış
durumda. Yani son 9 ayda yıllık TÜFE % 40,8 oranında artmış vaziyette.
Hayat pahalılığı, enflasyon artışı hızlanıyor. Ama ne gam. Oluk oluk sıcak para
geliyor. Burada pahalıysa, her şeyi ithal ederiz, sakın kimse üzülmesin.
Ufuk Söylemez’ in anlattığı AKP’ nin mizahi mucizesi bu.
Bilen adam, hakikati uyduruk enflasyon- faiz- döviz-milli gelir rakamlarına
sığınmadan, win-win diye içi boş sadece umut vadeden kavramları da kullanmadan
anlatır.

Ufuk Söylemez’ e dün şu kısa cevabı gönderdim: ‘ Ekonomik mucize mi? Mucize
demek, olması ihtimali sıfır, ama vuku bulduğunda bilgi muhtevası sonsuz olan
olaydır. Ekonomi de mucize olamaz, çünkü hiç kimse ekonomi de var olan kıt
kaynakları, herkesi memnun edecek şekilde, sonsuz olan tüm insan ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde, normal dağılım eğrisine göre, hem üretip, hem de dağıtamaz,
herkesi memnun edemez. Her şeyi bir süre ithal edebilirsiniz, bir süre imkânlarınızın
üzerinde borçlanarak yaşayıp, kendiniz bir şey üretmeden başkalarının ürettiği artı
değeri tüketebilirsiniz. Ama sonunda mutlaka bir gün sizden borcunuzu ödemenizi,
ödeyemiyorsanız neyiniz varsa, din vatan kadın çoluk çocuk ırz namus ve donunuz
dâhil, vermenizi istemezler mi? Nitekim ABD, Nuri Demirağ Türkiye de uçak
yaptığında, bırakın uçak yapmayı biz size daha modern uçaklar veririz diyerek bizim
ilk uçak fabrikasını kapattırmadı mı? Sonra da Kongreden geçiremem, İsrail den ve
Yunanistan’dan daha çok sayıda F-16’ ya sahip olamazsınız demedi mi? Hala ABD ve
İsrail izin vermeden, bir tek F-16 bile kendi irade ve imkânlarımızla üretemeyiz,
sadece montajını yaparız.

Türkiye de, ekonomik mucize den bahseden din iman taciri AKP liler, kesecek
kurban bulamayan halka cevap versinler önce. Yaklaşan Kurban Bayramı için
kesilecek kurban bulunamadığı için kurban fiyatları ilgili kurumlarca açıklanamıyor ve
nereye gittiği nasıl harcandığı şüpheli kurban bağışları da toplanamıyor. İşte size
sözde dindar AKP nin ekonomik mucizesinin sonucu bu değil mi? Bir gün gelir,
Türkiye’ de ekmeklik buğday, ekecek domates tohumu dahi bulunamaz olur; tarım
ülkesi olarak kendi kendinize yeterli tarım ve hayvan üretimi yapmak milli hedefinden
vazgeçip de KSS nin dayatmasıyla her şeyi ithal ederseniz, bir gün açlık tehdidinden
de kurtulamazsınız. Japonya neden pirinç ekmekten vazgeçmiyor dersiniz? Japonya
pirinç ekmeyip de Afrika dan ithal etse, Afrika da hiç açlık sorunu kalmazdı.

1982 yılında, Die türkische Energiewirtschaft und Energiepolitik : e. Analyse


gegenwärtiger u. zukünftiger Probleme. (1982) Erdas, Mehmet. Braunschweig,
Techn. Univ., Diss., 1982 Türk Enerji ekonomisinin ve geleceğin problemlerinin
irdelenmesi konusundaki doktora tezimi yazdığımdan beri Ekonomi kitaplarında
kullanılan kavramların yüzeysel ve yapay olduklarını, gerçek ekonomik süreçleri
ölçemediklerini yazıp söyleyip duruyorum. Nihayet artık Almanya da Avrupa da ve
dünya da aynı görüşü paylaşanlar çoğalmaktadır. ODTÜ de önce Elektronik
Mühendisliği, Microwave Mühendisliği okudum ve daha sonra Amerika’ da Hittite
Microwaves firmasını kuran ve çok önemli patentler sahibi olup Pentagon’a 16 Milyon
dolar tutarında özel maksatlı Chip satabilen Yalçın Ayaslı’ dan Microwaves dersleri
aldım. Elektromanyetik alanlar teorisine hakim olduktan sonra, ODTÜ İşletme de
Master Programı kapsamında okutulan Ekonomi ve İşletme kitaplarındaki kavramlar
bana çok yüzeysel geldi. Örneğin Üretim Ekonomisi ve Ekonomik Planlama, National
Economic Planning derslerinde kullanılan faiz ve büyüme, sermaye birikimi teorileri,
üretim faktörleri ve üretim fonksiyonları kavramı, milli gelir ve gayri safi milli hâsıla
kavramları orta çağdan, merkantilizm döneminden kalma, işe yaramaz içi boş
kavramlardı.

Merkantilizm denilen serbest ticaret teorileri de İngiliz tüccarları tarafından İngiltere


deki Üniversite hocalarına paralar ödenip kitaplar yazılarak yayılmış ve çoğaltılmıştı.
Bugünde Soros’ lar Vakıflar kurup KSS nin büyüme ve serbest ticaret teorilerini
yaymıyorlar mı? AKP yi iktidara taşıyan onlar değil mi? Sermaye birikimini
sağlayarak dünyanın tabii kaynaklarına göz diken ülkeler, ekonomi ve finans adı
altında bir sürü kelime ve kavramlar icat etmiş, bunların da üniversitelerde okutulup
yayılmasını sağlamıştı. Doğru matematik soyut kavramlarla, sebep sonuç ilişkileriyle
düşünemeyenler ve sorgulayamayanlar gerçeği hiçbir zaman öğrenemezler. Koyunlar
çobanlarını seçebilir mi? Soyut ve bilimsel düşünemeyenler de doğru ile yanlış
arasında seçim yapabilir mi? İnsanlar soyut kavramlarla, matematik ve mantıksal bilgi
birikimi ve her şeyi sorgulama yöntemi ile gerçeği ortaya koyabilirler.
Bugün artık faiz, ekonomik büyüme, milli gelir, gelir dağılımı, arz talep gibi
belirsiz ve işlevsel olmayan kavramlar yerine aynen fizikte olduğu gibi ölçülebilir,
kesin tanımlanmış ve kapsamı sınırlandırılmış, işlevsel kavramlar sistemine;
sosyal bilimlerde güç kavramının kesin ve ölçülebilir tanımına ihtiyaç vardır.
Sosyal bilimler de, güç kavramı tanımlanmadan, sermaye birikimi, büyüme ve faiz
kavramlarına kesin işlevsellik, anlamlı bir üst maksat ve bilimsel ispat kabiliyeti
kazandırılamaz. (Ref. Kurt Gödel, 1938, Avusturya lı Mantıkçı) Neden faiz alınır
sorusuna cevap verilemez. Sermayeden uzak kalmanın bedeli sayılan faiz aslında
kendiliğinden çalışan sermaye birikimine dayalı bir zaman ve güç otomatizmasıdır ve
güç kavramı ile doğrudan ilişkilidir. Kimin sermaye birikimi daha fazla, daha zengin
ise faizi o belirler. Faiz, hiç bir emek karşılığı olmadığından kesinlikle katma
değer değildir. Olsa olsa katma değer hırsızlığıdır. Ancak tüm milli gelir
hesaplarında ve Türkiye bütçesinde, en önemli katma değer olarak faiz giderleri yer
tutmaktadır.

Paul Anthony Samuelson’ın ‘ Ekonomik Analizin Temelleri- Foundations of Economic


Analysis’ kitabında da belirttiği gibi üretimin nihai amacı tüketimdir. O halde üretim
ile tüketim, bölüşüm gelir dağılımını aynı anda incelemeyen ekonomik teoriler
yanlıştır. Ekonomi kitaplarındaki arz ve talep kavramlarına, sermaye birikimi ve
harcanabilir gelir, gelir dağılımı, tekelleşme ve faiz ilişkisi dinamik olarak, yani
zamanın fonksiyonları, zaman serileri olarak irdelenmedikçe işlevsellik ve kesinlik
kazandırılamaz.

Gittikçe küreselleşen ve küçülen dünyamızda, zaman ve mesafe kavramları, en küçük


en hassas ölçekte ölçülebildikçe yeni malzemeler yeni ürünler yeni teknolojiler
üretilebilmektedir. İnnovasyon denilen bu süreçte, sermaye kadar soyut temel bilginin,
soyut kavramların ve insan dayanışmasının, değer ortaklığının, ideallerin, ortak takım
çalışmasının önemi vardır.
En son verilen Nobel Fizik ve Kimya ödüllerinin, Stuxnet Virüsünün etkilerini
açıkladığımız makalelerimiz de, keşiflerin tesadüfî olmadığını ve insanlığın bekasını
sağladığını belirtmiştik. Tabiatta hiçbir türün, sınıfın, toplumun ve kültürün diğerine
üstünlüğü değil, ahengi ve tamamlayıcılığı söz konusudur. Ekonomi ve Finans da,
Sosyoloji de ise güç kavramı kesin tanımlanmadan, enerji –faiz-emek -sermaye ilişkisi
matematik kavramlar ile sebep-sonuç ilişki silsilesi tanımlanmadan, fizikte olduğu gibi
kesin ölçülebilir hale getirilmeden, üretilip kullanılan tüm istatistikler yalandır ve
yanıltıcıdır.

Milli Gelir kavramı, sözde, herhangi bir ekonomide, bir yılda veya belli bir zaman
periyodunda, üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam (miktar x fiyat) değerini ifade
eder. Bu ne demektir? Örneğin bir hasta hastanede bakılırsa, doktor hemşire ilaç yatak
vs. tüm giderler Milli Gelir hesabına girer, ancak hasta evde bakılırsa hiç hesaba
katılmaz. Başkalarının karasularında tuttuğunuz Balık ve başkalarının topraklarında
faiz sömürüsü ile elde ettiğiniz gelir sizin Milli gelirinizi artırır ama başkalarını aç
bırakır, çevreye zarar verir, iklim değişir, gelecek nesillerin hayat hakkına tecavüz
edilir. Bunlar hep ihmal edilir. Japonya pirinç ekmeyip de Afrika ülkelerinden satın
alsa, Afrika da hayat kalitesi yükselir.

Fiyat dediğiniz ölçü birimi sözde arz ve talep kesişmesiyle piyasada oluşur, ama
tekelci piyasalarda fiyat oluşumu arz ve talep dengesine göre değil, kar
maximizasyonu hedefine göre belirlenmektedir. Dünya da kullanılan para birimlerinin
hiç biri gerçek varlık değerlerini ölçemez, çünkü para miktarı Merkez Bankalarınca
istenildiği gibi artırılıp azaltılabilmektedir. Para değerinin ve piyasalardaki para
miktarının az ve çok artması veya azalması, değer artışı ve azalışı tamamen uygulanan
ulusal politikalara bağlıdır. Küresel anlamda bir sosyal fayda ve maliyet kavramını,
beka (sustainibility) ve istikrar/ kararlılık (stability) kavramlarını ekonomi ve finans
kitaplarında bulamazsınız. İnsan ihtiyaçlarına ve tabiatına aykırı olarak, insan emeğine
ve hayatın gerçek anlamına tamamen yabancılaştırılmış bir faiz ve zaman
otomatizması ile kölelik sistemi, küresel siyonist sermaye hükümranlığı ekonomi ve
finans kitaplarında bilim diye okutulup, gençlere gelecek nesillere öğretilmektedir.
Bugünkü sosyal bilimlerin din deki deney ve ispata değil de vahye, inanmaya dayanan
bilgi türetme yöntemlerinden pek farkı yoktur. Peygamberlerin ve kutsal kitapların
hedefi olan insanlığın barış ve huzur içinde bir arada yaşaması ve bekası hedeflerinin
yerini, sadece güç sahiplerinin, para ve sermaye sahiplerinin kölelik öğretileri,
insanlığın çoğunluğunu hem de kendi rızaları ve reklam kontrollü bilinçaltı istekleri ile
boyun eğdirilmelerini sağlayan modern kölelik öğretileri almıştır. Nobel ödülü alan
iktisatçılara neredeyse peygamber gözüyle bakılmakta değil midir? Peki o halde,
neden 2008 Küresel finans krizini, onu hazırlayıp planlayanlardan başka hiç kimse
önceden tahmin edememiştir. Nitekim, 11 Eylül 2001 Terör olayını da planlayanlardan
başka kimse bilmiyordu.

Tabiatta politikacıların ve iş adamlarının sık sık tekrarladığı win-win sistemi ve


kavramı yoktur. Tüm fiziki sistemler mutlaka belli oranlarda kayıpla çalışarak enerji
ve değer dönüşümü yaparlar. Kaynak verimliliği, sosyal fayda, fırsat maliyeti, yerine
koyma maliyeti, fırsat eşitliği, sosyal adalet, erişim hürriyeti, seyahat hürriyeti, insan
değeri, yaşama hakkı, …..gibi hayata anlam veren kavramların ve değerlerin ekonomi
ve finans kitaplarında yer alması zamanı gelmiştir.Bunun için de yepyeni bir zaman
idrakine, buna bağlı kompleks faiz tanımına, enerji-faiz-sermaye-emek-zaman
faktörlerinden oluşan üretim ve bölüşüm fonksiyonlarının, kaynak ve sosyal fayda ve
sosyal maliyet, çevre kirliliği maliyeti, yerine koyma maliyeti….kavramlarının
tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Ancak bu kavramlar kesin tanımlandıktan sonra
ölçülebilir; işe yarayan kesin ve doğru güvenilir istatistikler üretilerek tüm insanlığın
gelecek planlamasında kullanılabilir. Aksi halde küresel bir kıyamet savaşı kesinlikle
yaşanacaktır. ABD – AB ve Çin arasında yaşanan örtülü güç mücadelesi, yapay para
değeri uygulayarak ihracat artışı sağlamak ve dış ticaret dengesini sağlamak savaşı
sürmektedir.

Muhtemelen, 10.10.2010 tarihli makalemizde konu ettiğimiz yapay para değeri ve


uluslar arası cari açık dengelenmesi tartışmaları da sonuç vermeyince, altın ve gümüş
gibi tabiatta miktarı sınırlı, kıymetli metallere dayanan yeni bir uluslar arası para
sistemi ve para birimi kurulması zorunlu hale gelecek, aksi halde zaman içinde
tırmanacak petrol ve su darlığı ile tetiklenecek bir varlık – yokluk, kıyamet savaşı
başlayacaktır.

Deveye Diken….. Öyle Mi?

ODTÜ den Endüstri Mühendisi olan Ayhan Özdemir den aldığım katkıyı aynen
yayınlıyorum. Yazdığım konular hakkında bilgi birikimi ve tecrübesi olan
okuyuculardan aktif olarak katkılarını bekliyorum.

Bu GDP hesaplaması konusunda daha önce birkaç örnek verdim. Konuyuda yetkili
kişiler ile tartıştık zamanında. Gayrı Safi Milli hasıla toplam degerı o ulkedekı tum
ıhracat ıthalat bankacılık ulasım vergı harcamalar maaslar turizm gelırleri yatırımlar
uretım gıbı kayıt altına alınan tum parasal degerlerın toplamıdır. Bu toplam degerıde
o ulkedekı nufusa boldugunuzde kısı basına dusen gelır degerı bulunur. Gayrı safı
mıllı hasıla degerının buyuk olması o ulkenın zengınlıgıne bır ısarettır. Nufusun az
olmas bu degerın yuksek cıkması ıcın bır avantaj saglar. Islemlerın kayıt altına
alınması ne kadar ıyı ıse bu degerlerı hep yuksek cıkartır.

Şimdi birkaç ornek vereyım: arabanızın lastıgı patladıgında kendı basınıza baska
yerden fatura karsılıgında bır hızmet almadan tamırını yaparsanız sızın bu GSMH
degerıne katkınız sıfıra yakındır. Ancak telefon acıp bır servıs gelıp bu lastıgı tamır
edıp ustunede fatura kesmıs ıse bu ıslemın GSMH’ya katkısı daha fazladır.

Evınızde maasını bankadan odedeıgınız bır ascı var ıse buna odenen her maas
GSMH’ya artı deger katar. O asci ile evlenır bu sefer ascı sıze yemeklerı bır es olarak
yaparsa GSMH hesaplarına gırmez.
Bu orneklerı cogaltmak mumkun.

GSMH hesaplamalarında bır baska konuda ulkedekı bankacılık borsa gıbı fınansal
ıslemlerdekı sıkıntıdadır. Off Shore hesaplarının en yogun olarak kullnıldıgı bır yerde
veya borsasında yabancıların vergı vermeden cırıt attıgı bır ulkede tum bu kayıtlar o
ulkenın GSMH hesaplarına dahıl edılır.
Ancak buradakı paradan o ulkede yasayanların haberı bıle yoktur. Hong Kong gıbı
bır yerde kara paranın aklandıgı, off shore hesaplarının kolaylıkla dondugu, nufusu
cok yuksek olmasına ragmen resmı rakamların kasıtlı olarak dusuk gosterıldıgı bır
yerde kısı basına mıllı gelırın 42bin USD olması çok normaldır.

Arap ulkelerınde de durum farklı degıldır. Sadece petrol satan bır ulkede cıvı, toplu
ıgne bıle uretılemıyorsa, ulkede yasayan yabancı nufus yerlı nufustan fazla ıse trafık
polısın ıtfaıye mudurun yabancı hostesın kaptanın yabancı ıse, senın GSMH yuksek
olmus ne yazar.

Zengınlıgın gostergesı bana gore alım gucudur. O ulkedekı alım gucu gercek zengınlık
gosstergesıdır bana gore. Buda ayrı bır konudur.

Bır soruda, Japonyada aynı işi yapan bir işçi 2000 usd, Türkiye’de 400 usd Çin’de 50
USD alıyorsa buna karsılık Suudi Arabıstan’da hıc ıs yapmayan bır Suud’lu yattıgı
yerden 7000 usd alıyorsa hangı ulke zengındır. Japon kendı uretımı hesap makınası
pahalı dıye Çin malı Casıo alıp, Çın imalatı telefonu kullnırken, Toyota marka araba
almak ıcın bır kac yıl calısırken, aldıgı arabanın yakıtı pahalı dıye kullnaamaktan
cekınırken, Suudlu hıc bır uretım yapmadan TOYOTA arabaları 2 yılda bır degıstırıp,
6 sılındır ıyı degılmıss 8 sılındırı ıyı gıder deyıp karıkoca SUV ıle gezerken hangısı
zengın oluyor.
Suud Dunyaada GSMH olarak Japonyanın kac sıra altındadır?
Ayhan Özdemir Endüstri Müh-1982“
Bu yorumdan sonar Egemen Bağış ve Tayyip Erdoğan a seslenmek istiyorum:

Almanya da yaşayan Türkler için yıllardır ne yaptınız?


Deniz feneri ayıbı size yetmez mi?
Ayıp değil mi, sahip çıkmak yerine onları Almanlar karşısında daha zor duruma
düşürecek içi boş laflar ediyorsunuz. Derdi çeken bilir. Siz hiç gurbette yaşadınız mı?
Kendi çocuklarınızı hak etmedikleri yerlere getirip zengin ettiniz, doğru dürüst
askerlik bile yaptırmadınız.

Berlin de Waldorf Otelinde, MÜSİAD adına katıldığım bir toplantıda Başbakan


olarak Tayyip Erdoğan’a bizzat yüzüne söyledim:

Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürü ile Meslek Okulları, Yüksek
Öğretim genel Müdürü ve YÖK BAşkanını gönderin Alman lar la ortak eğitim
kurumları kurulsun. Türk gençlerinin %70 i işsiz Berlin de! Almanca öğrenmekle iş
bitmiyor, meslek sahibi olmak gerek! Siz yarım yamalak Akademi tahsilinizle, hiç
yabancı lisan bilmeden Başbakan oldunuz ama herkes o kadar şanslı değil! Egemen
Bağış kalkmış akışl veriyor, Almanca öğrenin, Alman geleneklerine örf ve adetlerine
uyun en iyi okullarına gidin diye. Davulun sesi uzaktan hoş gelir, sen gel de burada bir
yaşa bakalım Egemen Bağış! Seni insane yerine bile koymayan ‘Leitkultur’
düşünceleri ile sizi aşağılık insanlar olarak gören ırkçı Alman la gel sen komşu ol yaşa,
geleneklerine uy! Hariçten gazel okuma, gel de burada yaşa biraz sonra konuş. Önce
problemleri yerinde gör öğren! Öyle hep ABD ve İsrail ne derse onu harfiyyen
yapmakla dvlet adamı olunmaz!

Türk halkının en büyük ayıbıdır sizlere oy verip de önemli makam ve mevkilere


getirmek. Bu yüzden de dam başında saksağan vur beeline kazmayı kabilinden kel
alaka demeçler veriyorsunuz! Aklınız bilginiz gücünüz yetiyorsa, SArrazin e cevap
verin! Artık çok geç olmadı mı? Önce Deniz feneri davasını yürütün sonuçlandırın;
buradaki işçilerin gasp ettiğiniz paralarını iade edin!

Başbakan, Bir daha Berlin’ e gelmem demiş 3-0 yenildiğimiz Milli maçtan sonra!
Size gel diyen, davet eden mi var?
Yüzünüz mü kaldı Berlin’ e gelecek?

Milletin parasını çarçur etmemiş olursunuz zırt pırt uçağa atlayıp gezmemekle! Oturun
da ülkenin sorunlarını çözün! Kürt açılımı ile bir yere varamazsınız. Ben de Türk
açılımı, Yörük, Türkmen açılımı istiyorum. Siz Gürcü Arap milliyetçiliği
yapıyorsunuz! Kültür Bakanı, İBB Başkanı, dah niceleri sizin gibi Gürcü değiller mi?
Size menfaat sağlayan Üsküdar Yeni Valide Vakıfbank Şube Müdürlerini hemen terfi
ettiriyor, önemli görevlere getiriyormuşsunuz! Aynen İBB Başkanı iken de aynı
yöntemle Fiziksel Engelliler Vakfına, ihale bedellerinden %10 lar aktarmadınız mı?

Çocuklarınız o paraları nereden buluyorlar? Yeniden gıda, mücevher, BİM Marketler,


Medipol’ lere ailece ortak almışsınız. Kısıklı da ki Villaların parasını nereden
buldunuz? Yetim malı ve yetim hakkı yemekten utanmıyor musunuz? Ülkede o kadar
işsiz vatandaş varken, gece gündüz çalışmanız gerekirken, Berlin de futbol maçında ne
arıyorsunuz? Bu mudur Hz.Ömer Adaleti?

Siz hiç bir zaman adil ve çağdaş bir devlet adamı olamazsınız ve Türkiye yi
kalkındıramazsınız, ama nedense milleti kandırmak için partinize, daha doğrusu
menfaat şebekenize ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ adını vermiş, çevrenizi ailenizi
zenginleştirip, Egemen Bağış, Cüneyt Zapsu gibi dünyadan habersiz olanların lisan
bilgisine sığınarak devlet yönetiyorum sanıyorsunuz. Onlarda sizin için Amerikalılara,
Tayyip Beyi iyi kullanın , deliğe süpürmeyin diyorlar! Bunları nasıl hangi vicdan ve
insanlıkla kabul edebiliyor ve hala gerine gerine ‘One Minute’ showları ile reklamınızı
yapabiliyorsunuz?

Siz bırakın Müslümanlığı ahlaklı dürüst bir insan iseniz haydi açıklayınız kamuoyuna
gerçekleri?

Vaktiye size İBB makam odasında, Lisan bilmek ne kadar önemliymiş dediğimde, sağ
elinizi havaya kaldırıp
- Boşver yaaa! Ben tercüman kullanırım demiştiniz!

Şimdi yetinin bakalım ‘one minute’ show larıyla! Türk milletini kandırsanız da Allah’I
nasıl kandıracaksınız?

O haksız edindiğiniz malların hesabını, hamal bir ipin hesabını veremez iken, siz nasıl
vereceksiniz?

Siz Türkiye’ de en son Başbakan olacak; yetersiz bilgi birikimine, eğitim ve tecrübeye
sahiptiniz. Nasıl Başbakan oldunuz?
Kimlere ne vadettiniz?
Ne kadar eğitimsiz beceriksiz hünersiz kimse varsa onları önemli makam ve
mevkilere getirdiniz. Yazıklar olsun! Hiç bir şey gzili kalmaz, siz de bir gün kendi
nefsinizle kendi yaptıklarınızla hesaba çekilirsiniz elbette!

Deveye diken….

Öyle mi?

Allah müstehakınızı, layık olduğunuz akıbeti versin!

11-12.10.2010 Berlin

Ads by Google
Toll was Blumen machen
Überraschen Sie Ihre Geliebte mit einem schönen Blumensträuß!
www.tollwasblumenmachen.de

2011 Genel Seçimleri, A K P, Ekonomi, Küreselleşme, Prof.Dr.Mehmet Erdaş Makaleleri,


Yeni Dünya Düzeni kategorisinde yayınlandı

« Siyanür ile altın “avı”na çıkmak…


İsrail “Zorla vatandaş olacaksın’ diyemez… »

You might also like