You are on page 1of 5

Akhilleus Yunan mythos'una en çok konu olmuş kişidir.

Homeros'un büyük İlyada


destanı aslında İlyon, yani Troya şehrinin destanı değil, Akhilleus'un destanıdır, bu
kahramanın bir eylemiyle başlar, bir eylemiyle biter.

Akhilleus

Ne var ki İlyada'da anlatılan olaylar Akhilleus efsanesinin ancak çok kısa bir bölümüdür.
Bu kahraman üstüne ilkçağın başından sonuna dek uydurulan efsane ve masallar o kadar
çoktur ki, onları kapsayarak özetlemek için, bölüm bölüm ayırmak gerekir.
SOYU VE DOĞUŞU. Soy ağaçlarından belli olduğu gibi Akhilleus, Peleus'la Thetis'in
oğludur. Thetis, bir Nereus kızı, yani bir deniz tanrıçasıdır (Tab. 6), ama Akhilleus ana
tarafından olduğu kadar baba tarafından da tanrılara ve en büyük tanrılara bağlıdır: Dedesi
Aiakos, Zeus'la Aigina'nın oğludur, Aigina ise ırmak tanrı Asopos'un kızı ve Okeanos ile
Tethys'in torunudur.
Akhilleus'un. doğuşu üstüne anlatılan efsane şudur: Nereus kızı Thetis'e tanrılar tanrısı
Zeus da, deniz tanrı Poseidon da âşıktırlar, o kadar ki Zeus onunla evlenmeyi bile düşünür,
ama bir kâhin (bir anlatıma göre tanrıça Themis, bir başkasına göre Prometheus) Zeus'a
haber verirler ki, Thetis'ten doğacak olan çocuk kaderin buyruğuna göre babasından daha
güçlü olacaktır; bunun üzerine tanrılar Thetis'i bir ölümlü ile evlendirmekten başka çare
bulamazlar ve kendisine koca olarak Phthia kralı Peleus'u seçerler. Thetis bu
evlenmeyi oğlu Akhilleus için silah istemeye gittiği Hephaistos'a yana yakıla şöyle anlatır
(İl. XVIII, 429 vd.):
Söyle, Hephaistos, Olympos'taki tanrıçalar arasında,
yüreği benim gibi acılı biri var mı?
Zeus bunlar arasında bir bana verdi acıları, bunca deniz tanrıçalarından bir beni verdi ölümlü
kocaya, Aiakos oğlu Peleus'a, katlandım bir adamın yatağına girmeye, istemeye istemeye,
tiksine tiksine.
Thetis ile Peleus'un düğünü Tesalya'da Pelion dağının tepesinde kutlanır, tanrıların
hepsi de hazır bulunurlar. Kavga tanrıçası Eris'in düğüne çağrılmadı diye kızıp masanın
üstüne bir altın elma atması üç tanrıça arasındaki güzellik yarışmasına yol açar (Paris).
Uğursuz başlayan bu evlilik uğursuz gider. Gerçi Thetis'in birçok çocukları olur, ama bir
ölümlü ile evlendiğine üzülen ve çocuklarını kendisi gibi ölümsüz kılmak isteyen Thetis
geceleri kalkar, onları ateşin üstüne tutarmış, bundan amaç gövdelerindeki ölümlülük
tohumlarını yok etmekmiş. Birçok çocuğu böylece yanarak öldükten sonra, bir gece Peleus
uyanmış, bakmış ki karısı olacak deniz kızı küçük Akhilleus'u topuğundan tutmuş, aleve
vermiş. Tepesi atmış, çocuğu kaptığı gibi, Thetis'i evinden kovmuş, bir ölümlüyle
düşüp
kalkmaktan hoşlanmayan tanrıça da denizin dibine dalmış, bir daha varmamış kocasının
yanına. Peleus yedinci çocuğu olan Akhilleus'u böylece kurtarmış, ama çocuğun dudakları
ve sağ ayağının aşık kemiği yanmış, Peleus hekimlikte usta olan at adam Kheiron'a
vermiş Akhilleus'u, o da yanan kemiği, koşmakta üstüne olmayan bir devin iskeletinden
aldığı bir kemikle değiştirmiş (Kheiron), Akhilleus da bu yüzden böyle hızlı bir koşucu
olmuş. Başka bir efsaneye göre Thetis oğlunu ateş üstüne tutmamış da, Styks ırmağına
batırmış, böylece gövdesini silah işlemez hale getirmiş, ama topuğundan tuttuğu için bir
orasından yara alabilirmiş. Nitekim Akhilleus sonradan bu yerinden vurulup öldürülmüş.

ÇOCUKLUĞU. At adamın yanında Akhilleus büyütülür ve eğitilir. Kheiron'un anası da,


karısı da çocuğa bakmışlar, biraz yetişince at adam ona öğretmediğini bırakmamış: At
yetiştirmesini, saz çalıp ezgi söylemesini, güzel konuşmasını ve her şeyden önce de kargı
atmakta, savaşmakta, dövüşmekte, araba sürmekte ve koşmakta kimseden geri
kalmamasını, çağın yiğitlerinin hepsinden üstün olmasını. Erdemlerin her çeşidine de
alıştırmış: Acıya dayanmayı, yalan söylememeyi, ölçülü ve dayanıklı olmayı hep
Kheiron'dan öğrenmiş. Akhilleus Kheiron'dan öğrendiği hekimliği ve edindiği ilaçlan Troya
savaşında yaralılar üstünde kullanır. Kheiron'un yanında Pelion dağında ne kadar kaldığı
belli değildir, İlyada'da Kheiron'dan eğitim gördüğü gerçi söylenir, ama Troya'ya
kendisiyle gelen lalası Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle anlatmaktadır (İl. XI, 485 vd.):

Tanrıya benzer Akhilleus, seni ben getirdim bu hale,


canım gibi sevdim, yetiştirdim seni
bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, ne de evde yemek yemek isterdi, oturturdum seni
dizlerimin üstüne, etini keser, ağzına verir, dudaklarına
uzatırdım şarabı, göğsümde gömleğimi ıslatırdm boyuna, arsızlık eder, şarabı püskürtürdün
ağzından, senin yüzünden neler çektim ben, neler.

ALİN YAZİSİ. Akhaların en büyük kahra


manı Akhllleus'un, Troya savaşının başarı ve
başarısızlık şanslarını elinde tutan o yenilnez savaşçının trajik bir yazgısı vardır, bunu
kendisi de, anası Thetis de şöyle dile getirirler (İl I, 352 ve 414):

"Anaml Kısacık bir ömür sürmek için doğurdunsa beni..."


"Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader
sana."

Akhilleus gerçi kaderini kendi seçebilir, Thetis iki şıkkı şöyle dile getirmişti oğluna
(Il.. IX, 41 1 vd.):
İki ayrı kader götürecek beni ölüme:
Burada kalır, savaşırsam Troya çevresinde, tükenmez bir ün var, dönüş yok.
Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına, ünüm olmasa da çok yaşayacağım,
ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak.

Akhilleus az yaşasa da ünlü yaşamayı seçmiş ve bunun için Troya savaşına katılmaya
karar vermişti, ama anası (ya da babası) onun ölmesini önlemek için bazı düzenler kurum
lardı. Bu konuda anlatılan ve İlyada'da izine rastlanmayan efsane şöyledir: Akha öndetL
ri Troya seferine gitmek üzere hazırlığa başlayınca, o zaman genç bir delikanlı olan
Akhilleus sefere katılmamak İçin Yunanistan'ın karşısındaki Skyros adasına gönderilir
ve orada kral Lykomedes'in sarayında konuklanır. Ne var ki Akhilleus kız kılığına
girmiş ve kralın kızları arasına karışmıştır. Haremde yaşayan Akhilleus'a Pyrrha (kızıl
saçlı) adı verilmiş, bir söylentiye göre de Lykomedes'in kızlarının biriyle sevişmiş ve
ileride adı geçecek oğlu Neoptolemos (Pyrrhus) da ondan doğmuştu. Öte yandan Akhaların
kâhini Kalkhas'ın Akhilleus sefere katılmazsa Troya'nın alınamayacağını bildirmesi
üzerine, Odysseus yiğidi aramaya çıkar, Skyros'a varınca kurnazca bir düzen tasarlar,
gezgin satıcı kılığına girip Lykomedes'in haremine sokulur ve kızların, kadınların önünde
bohçasını açıp bir sürü kumaş dokuma ve işleme serer önlerine, ama bohçanın dibinde
birkaç kıymetli silah da vardır, Pyrrha kılığındakl Akhilleus bunları görünce dayanamaz,
onları almaya, kullanmaya can atar, böylece kimli ğini açığa vurur. Odysseus da onu
peşine takı)) Akha ordusunun toplandığı Aulls'e getirir.

TROYA SEFERİ. İlk çıkarmanın Troya'nın çok güneyinde Mysia bölgesine olduğu
anlatılır. Akhalar Troas'a vardıklannı sanarak hemen yağmaya koyulurlar. Mysia'ya
yerleşmiş olan Herakles'in oğlu Telephos onları karşılar, aralarında savaş başlar. AkhiUeus
kargısıyla Telephos'u yaralar. Sonra da saldırganlar yanlış bölgeye çıktıklarını anlayarak
denize açılırlar, ama bir fırtına onları gerisingeri Yunanistan kıyılarına atar. Bu kez
Aulis'ten değil, Argos'tan yola çıkmaya hazırlanırken, Telephos çıkagelir, Akhilleus'tan
aldığı yara iyileşmiş değildir, tanrı sözcüğü bu yarayı ancak Akhilleus'un iyi edebileceğini
bildirmiştir (Telephos).
Akha donanması Argos'tan Aulis'e varır. Burada rüzgârların esmesini sağlamak için
İphigeneia'nın kurban edilmesine karar verilir. Akhillus bilmeden bu işe alet olur,
Agamemnon kızını güya Akhilleus'a nişanlamak için getirtir Aulis'e. Akhlleus durumu
anlayınca, önlemeye çalışır, ama başaramaz (Iphigeneia).
Akhilleus'un iyileştirdiği Telephos'un kılavuzluğunda gene Anadolu kıyılarına doğru yola
çıkılır ve Tenedos adasında durak yapıhr. Bir efsaneye göre, Akhillus orada Agamemnon'la
ilk kez kavgaya tutuşur ve Apollon'un oğlu Tenes'i öldürür (Tenes). Anası Thetis'in
bildirdiği bir tanrı buyaıguna göre, Akhillus Apollon oğlunu Öldürürse Troya önünde
silahla öldürülmekten kurtulamayacaktır.
Troya önünde dokuz yıl kalınır. Bu sırada Akhilleus'un komşu bölgelere yaptığı
çapulculuk seferleri İlyada'da ayrıntılarıyle anlatılır: Mysia'nın Thebe şehrinde
Andromakhe'nin babası Eetion'u öldürüp, şehri yağma eder, Lyrnessos'tan Briseis'i,
Khryse'den Khryseis'i tutsak olarak alır, getirir, bu arada Patroklos ile birükte Ida dağındaki
Troyalı sürülere saldırır, çobanları Aineis'le kavgaya tutuşur. Bu dokuz yıl böyle
geçtikten sonra, savaşın onuncu yılında Ilyada destanına konu olacak olaylar baş gösterir.
İlyada'nın konusu, bilindiği gibi, Akhilleus'un öfkesi, küsüp savaştan çekilmesi ve
Patrokolos'un ölümünden sonra gene savaşa dönüp Hektor'u öldürmesidir. Bu olayların
birbirini nasıl izlediği İlyada maddesinde anlatılmıştır. Biz burada Akhilleus'un kişiliği ve
karakteri üstünde duralım.
(5) AKHİLLEUS'UN DRAMI. AkhiUeus, Homeros destanının baş kahramanı,
kollarından, bacaklarından güç ve canlılık fışkıran, tanrıça oğlu ve tanrılara denk
AkhiUeus yalnız kaba kuvveti mi simgeler? Kimsenin karşı gelemediği, düşmanlarını
titreten, insafsızca kesip biçen, saldırıya geçti mi "ovada bir yıldız gibi parlayan"
Akhillus yalnız üstün bir savaşçı ve üstünlüğünü bildiği için de gururlu, onurlu, inatçı ve
alıngan, çetin, hırslı, zaUm ve duygusuz bir adam gibi mi gösterilir İlyada'da? Homeros
yiğitlerin yiğidini gerçi bu vasıflarla donatmış, bize hem olumlu, hem olumsuz görünen bu
nitelikleri en parlak ve çarpıcı renklerle belirtmiştir, çünkü sanatı ondan yanadır, ama
yüreği ondan yana değil, yüreği yurdunu savunan durgun, ölçülü, erdemli kahraman insan
Hektor'dan yanadır Homeros'un. Gene de, tıpkı bir romancı gibi Akhilleus'u bir insan
olarak canlandırmayı amaç edinir ve akla karayı gereğince karıştırarak, eşine az rastlanır
bir ustalık ve dünyanın başka hiçbir destanında görülmeyen eleştirici bir anlayışla onu
hem iyi, hem kötü bir adam olarak çıkarır karşımıza. Akhillus böylece içinde karşıt
eğilimlerin çarpıştığı gerçek bir insan oluverir, yaşantısı da gerçek bir dram olarak
canlanır gözümüzde.
Akhilleus'un Agamemnon'a karşı öfkesinin asıl nedeni sömürüye karşı ayaklanmadır: Kendisi
hiçbir çıkar gütmeden savaşır, didinir, payı başkomutan alır (İl. I, 165 vd.):
Kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,
ama bölüşmede payın en okkalısı sana
gider,

Hem onur payımdan olayım, hem burada kalayım, ha,


mal, mülk sahibi edeyim diye seni?

Agamemnon özür dileyip eünden aldığı Briseis'i geri vermeye razı olunca, Akhillus
dönmek istemez, erkektir, yapılan haksızlığı unutamaz. Bu kırgınlığını da şu basit, insanca
sözlerle dile getirir (İl. IX, 340 vd.):

Bir Atreus oğulları mı sever karılarım? Sever, korur karısını duygulu, akıllı her
adam. Ben de yürekten seviyorum benimkini, kazanmışım onu ben kendi kargımla.

AKKIM t )!

Agarnemnon oyun oynadı bana, aldı onur payımı,


beni bir daha kandırmaya kalkmasın sakml
Acı ağır basınca bir çocuk gibi ağlar dövünür Akhilleus, anasına yalvarır gelsin kurtarsın,
çare bulsun, avutsun diye. Briseis götürülünce çağırır onu, Patroklos ölünce çağırır onu.
Yırtınır canından çok sevdiği dostunu koruyamadı diye.
Bin pişman olur insanın aklını başından alan öfkeye, insanları birbirine düşüren
kavgaya. Ama bu kez Patroklos'un öcünü alacağım diye kudurür, ırmak başında doğradığı
yüzlerce düşmanın kanından kara toprak kızıl ırmağa döner, tanrılar bile dayanamaz bu
manzaranın dehşetine (İl. XXI).
Aynı acımak bilmez azgınlıkla canını almaktadır yere serdiği Hektor'un, yalvarmalarına
şöyle karşılık verir (İl. XXII, 345 vd.):
Dizlerime sarılma, köpek, yalvarma bana anan, baban admal
Gönlüm, yüreğim kışkırtıyor beni,
diyor, şunun etini parçala, çiğ çiğ ye, senin bana bu yaptıklarından sonra, kimse uzaklaştırmaz
başından köpekleri, getirseler bana kurtulmalığın on katını,
yirmi katını, tartsalar şurada, daha çok veririz deseler, Dardanos oğlu altın koşa teraziye senin
ağırlığınca, döşeğine yatırıp ağlamayacak sana seni
doğuran, köpekler, kuşlar yiyecek bütün bedenini,

Ama tutmaz sözünü, bir tanrının barakasına getirdiği ihtiyar Priamos'u görünce şaşırır,
yüreği dayanamaz bahtsız kralın ağlamalarına, kendi babasını hatırlar, Patroklos'a ağlar, iki
düşman hıçkıra hıçkıra dövünürler karşı karşıya, sonra (İl. XXIV, 514 vd.):

Akhilleus oturduğu yerden birdenbire kalktı,


tuttu elinden kaldırdı ihtiyarı,
acımıştı ak sakalına, ağarmış başına. Kanatlı sözlerle seslendi ona dedi ki: "Talihsiz adam, ne
acılar çekmiş yüreğin! Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek
başına, nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi? Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını
senin. Demirden bir yürek varmış göğsünde,
Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin, ko uyusun bağrında acılar.
Ne yapalım yasımız çok büyükse,
ne çıkar yürek donduran iniltilerden! Talihsiz ölümlülere tanrılar şu kaderi
dokudu: Yaşayacak insanlar acı içinde".

Priamos'u avutmak, konuklamakla kalmaz, gider, Hektor'un ölüsünü kendi yıkar, hazırlar ve
babasına verir. Genç, yiğit ve ihtiyar baba bakarlar birbirlerine doya doya, sevgiyle
diyeceğim, çünkü ihtiyar, genç adamda kendi oğlunu, genç adam da ihtiyarda kendi babasını
görür gibi olur. Savaş, düşmanlık, kin ve öfke yok olup gitmiştir, iki insandır karşı
karşıya.

You might also like