You are on page 1of 5

22 Temmuz ve Goebels

<<
Kavramların, değerlerin, vaatlerin altüst olduğu, Şehrazat'ın 1 dolara indiği 22 Temmuz
seçimleri öncesi Joseph Goebels’i hatırlamakta fayda var. < < <

Giriş
20. yüzyıla damgasını vurmuş en büyük siyasi ve dramatik olaylardan biri şüphesiz II. Dünya
Savaşı’dır. Bu savaş milyonlarca kişinin ölümünün yanı sıra sonuçları günümüze kadar yansıyan
tarihi bir dönemeç olarak hafızalarda yer almıştır. II. Dünya Savaşı modern tarihin en büyük
çaplı çatışması oldu. Kesin olarak saptanmamakla beraber 35 ile 60 milyon arasında insan
hayatını kaybetti. Bu büyük insanlık trajedisinin en büyük kahramanı Adolf Hitler iken
ikincisinin ise Nazi Almanyası’nın propaganda bakanı (bundan böyle Goebels olarak anılacaktır)
sayabiliriz.
Böylesi bir insan kıyımının yaşandığı savaşta izlenen propaganda ve iletişim tekniklerinin
günümüzde de en çok tartışılan olgular arasında yer almasını tarihsel bir paradoks olarak
nitelendirmek mümkündür. Öyle ki, II. Dünya savaşında kitle iletişiminde propagandanın
psikolojik etkisi konusunda hem savaş sırasındaki saha araştırmaları, hem de labaratuvar
araştırmalarıyla sürdürüldü. Aynı sosyal bilimciler propagandanın soğuk savaş dönemindeki
etkileri konusunda araştırmalar yaptı.
Nazi propaganda modeli son derece biçimcidir ve sınırsız olarak nitelendirilebilecek
kaynaklardan beslenir. Özellikle imaj çağı olarak nitelendirilen günümüz dünyasında biçimin ne
kadar ön planda olduğu gerçeği, Goebels propaganda anlayışının detaylı incelenmesini de
beraberinde getirmektedir.
Bu çalışma kapsamında Nazi Almanyasının propaganda dinamikleri aktarılırken, öncelikle,
kısaca propaganda kavramı üzerinde durulacak ardından bu dinamiklerin savaşın gidişatına olan
etkileri incelenecektir.
Propaganda nedir?
Propaganda bir öğretinin düzenli ve sistematik olarak yayılması, bir fikrin duyurulması anlamına
gelir. Kısaca bir ideolojinin aşılanması amaçlanır. Haberleşme araçlarından faydalanarak kişiyi
bir düşünce sistemini kabule ve sitemin gereklerini yerine getirmeye zorlamak diye
tanımlanabilen propaganda tek yönlüdür. Sonuç olarak kabul ettirilmek istenen, kitleye sunum
biçiminde yapılacak değişiklik şeklinde belirir. Propaganda sürecinin bir yanında düşünceler
sistemi veya örgüt aynı kalacak, yalnız hitap edilen kitlenin düşünce ve davranışlarında
değişiklik beklenecektir.
Arsev Bektaş’a göre propaganda belli çıkarları olan bireylerin ya da grupların başkalarının
kanılarını ve davranışlarını etkilemek amacıyla önceden tasarlanmış ikna ve telkin taleplerini
kullanarak yaptıkları eylemdir. Propaganda sosyal psikologların onu tanımlarken yaptıkları gibi
en geniş anlamıyla kullanıldığında yalın olarak tüm iletişim ve tanıtımı kapsayan fikir ve
kanaatleri etkilemek amacıyla yapılan bir girişimi ifade eder. Dar anlamıyla ise propaganda
toplumu etkilemek amacıyla simgeler ve semboller aracılığıyla bireylerin ve grupların
inançlarını tutumlarını ya da eylemlerini etkileme yönündeki sistemli gayretlerin tümüne
verilen addır.
Nazi Almanya’sın temel politik dinamiklerine kısa bir balış
Nasyonel sosyalist endoktrinasyon ve propagandanın içeriği anti-kapitalist vurgusunun
azaltılmasıyla, 1923- 1933 döneminde kullanılan eklektik demogojiden ibaretti. Almanya’ya
karşı sürekli düşmanların varolduğu idddası iktidarın öne çıkan baş söylemi haline gedli. Buna
göre Alman-düşman zıtlaşması daha keskin işlenerek hayatın her alanına hakim oldu. Faşizmin
olumlu hedefler belirlemeyen, esasen karşıtını olumsuzlamakla gelişen söylemi ve
ideolojisininin dayanağı olan bu dost-düşman kutuplaşması önce anti-komünizm ön plana
çıkarken 1933’ten sonra gittikçe anti-semitizm ön plana çıkmaya başladı.
Nasyonel sosyalizm olarak ifade edilen rejim kapitalizm çağının en yetkin baskı ve terör
aygıtlarını örgütledi. Özellikle savaş koşullarında sistematik bir ölüm makinası olarak çalıştı. Bu
makinayı kuran ve onun dişlilerini oluşturan kadrolar burjuva tarih yazınında genellikle “hasta
ruhlu” “cani ruhlu” “deliler” olarak betimlenir. Böyle bir bakış açısı da bizi Alman faşizmini
açıklamak için bir veya birkaç delinin koca bir halkı kandırıp avucunun içine almasına dayalı bir
bakış açısına götürür ki bu da bazı olguları anlamamızda yetersiz kalır.
Herşeyden önce Nasyonel sosyalist önderlik Hitler, Göring, Goebbels ve etrafındaki on –yüz bin
kişiyle sınırlı değildir. Hitler’den başlayarak örgütsel ve yerel düzeyde en küçük birimlere kadar
uzanan zincir içinde binlerce kişiden oluşan bir önderler hiyerarşisi faşist iktidarın politikasını
yürütmüş ve yönetmiştir. Başka bir değişle yaşananlar, hasta ruhlu bir azınlığa
indirgeyemeyecek kadar sistematik bir çerçevede gelişmiştir. Bu sitematiğin en önemli faktörü
de şüphesi propaganda aygıtıdır. Bu anlamda Nazi rejiminin en önemli aktörü Goebels’i kısaca
tanımakta yarar vardı.
Joseph Goebels kimdir?
Nazi iktidarının en önemli kurmaylarından biri olarak kabul edilen Joseph Goebels felsefe,
edebiyat tarihi ve germanistik konularında üniversite öğrenimi gördü: yazar ve gazetecilik
mesleklerinin ardından 1922’de parti üyesi oldu. 1928’te milletvekili olan Goebels’e Hitler
tarafından 1933’ten itibaren halkın politik ve psikolojik yönlendirilmesi görevi verildi. Goebels
bunu yazarlıkta, konuşmada ve demagojideki yeteneklerinde sürdürdü. Bütün basın, film radyo
ve kültür konularının parti idolojisi yönünde koordinasyonunu yürüttü. Bu yolla kamuoyuna
diktatörce hakim olmaya çalıştı. II. Dünya Savaşı boyunca Himmler, Bormann ile birlikte ve
onlarla rekabet içinde, Hitlerin en mahrem ve etkili danışmanıydı. Stalingrad bozgunundan
sonra 1943’te ilan edilen topyekun savaşın 1944’ten itibaren genel yürütücülüğüne getirildi. Bu
anlamda rejimin tüm suçlarından sorumludur. Berlin’de Sovyet ordusunun son çarpışmalar
sonrasında Hitler’in intiharından hemen sonra 1 mayıs 1945’te eşi ve altı çocuğuyla birlikte
zehir içerek intihar etti.
Nazi propaganda modeline giriş
Nazi propoganda modeli herşeyden önce biçime dayanır. Bu modelde “propaganda yapmak, her
yerde hatta tramvayda bile düşüncelerden sözetmektir. Kamuoyunun oluşumunu denetlemek
devletin mutlak hakkıdır. Propagandanın işlevi yoldan döndürmek değildir. Onun görevi daha
çok takipçiler toplamak ve onları hizaya sokmaktır, görevimiz düşünceleri basite indirgeyip,
ilkel kalıplara dökerek, siyasal ve ekonomik yaşamın karmaşık sürecini en yalın terimlerle sunup
sokağa taşıyarak ve bunları küçük adamın kafasına sokarak bireyin çevresini değiştirmek
amacıyla insanın faaliyet gösterdiği her alan girmektir.
Nazi Almanyası’nda başarılı olduğu kolaylıkla söylenebilecek bu model, aslında tüm faşist
yönetimlerde benzerlik gösteren özellikler taşımaktadır. Goebbels’in asıl başarısı sadece tüm
totoaliter rejimlerde varolan bu propaganda modellerini belli bir sisteme oturtmasıdır. Arsev
Bektaş’ın belirttiği gibi Hitler ve Goebbels çağdaş propagandaya çok büyük katkılarda
bulundular. Bu tür bir propagandayı onlar bulmamışlardır, ama onu kusursuz duruma
getirdikleri söylenemese de değiştirip geliştirdiklerini ifade etmek mümkündür. Hitler, Leninci
propaganda anlayışını değiştirmiş ve onu her olgu için kullanılabilen kendi başına bir silah
yapmıştır.
Bu noktayı biraz daha açmak da yarar var. Lenin türü propaganda modelinde parti ön plandadır.
Politika seminerleri olgunlaşma okulları gibi kurumlarda yüzbinlerce propagandacı yetişir.
Yetişen bu ajitatörler fabrikalarda, kolhozlarda kısacası hayatın her yerinde konferanslar
verirler. Goebbels’in geliştirdiği modelde radyo ve meydan konuşmaları daha ön plandadır ve
Lenin modelindeki katı anlayış daha yalın bir ifade biçimine bırakacaktır.
Yukarıda belirtildiği gibi daha öncede varolan bir modelin üzerinden hareket etmiştir Nazi
kurmayları. Zaten faşist devletin doğası, propagandanın tekelleşmsine olanak sağlamaktadır.
Faşist rejimlerde basın, radyo, sinema, tiyatro, edebiyat, kitle örgütleri, toplantı ve gösteriler
hep faşist devletin tekelindedir. Bu tip bir devlette propagandanın büsbütün devlet tekel,
olayların tek bildiricisi ve yorumcusu şeklini alması kaçınılmazdır. Sürekli baskı sayesinde kitleyi
bağnaz yapar, bunu ustaca terörle birleştirince harikalar yaratabilir.
Jülev’in sözünü ettiği medyayı tekel altına alma durumunu Goebbels iktidara gelmeden önce şu
ifadelerle anlatmaktadır: “Radyo ve basın artık bizim emrimizdedir. Paramız da var. Tek güçlük
radyo örgütünü kurabilmektir. Ama bunu başaracağız. Führer’in hergün radyosu olan bir kente
konuşmasına karar verdirk. Başkanın mesajını bütün halka duyuracağız. Herkes toplantılarımızın
nasıl geçtiğini radyolardan öğrenecek. Radyo propaganda araçlarının en güçlüsüdür. 20.
yüzyılda radyo geçen yüzyılda basının oynadığı kadar önemli rol oynayacaktır.”
Goebbels’in propaganda modelinin detayları
Goebbels’e gore Hitler türü propagandada “birşey söylemek için değil, belli bir etki sağlamak
için” konuşulur. Bu anlamda sokak gösterileri ve mitingler SS kıtaları dahil olmak üzere nazi
kıyafetlerinde sergilenen mükemmelliyetçi tavır, bu tarzın en temel özellikleridir. Meydanlarda
yapılan düzenlemeler, seçmenlerin ve kıtaların dizilişi, bayrakların ve Nazi sembollerinin
sıralanışı, mitingten çok ulusal bir ritüel gibidir.
Goebbels’in radyoya yüklediği anlamlar yukarda ana hatlarıyla belirtilmişti. Ancak konunun
detaylarına inmekte yarar vardır. Hitler “Kavgam” kitabında “kullanmasını bilenlerin elinde
radyonun korkunç bir silah olacağını belirtiyordu. 1933’te seçimler Nazilerin başarısıyla
sonuçlanınca Goebbels radyolarda büyük bir tasfiye hareketine girişti, kendilerine karşı olanlar
işten çıkartıldı, bazıları da toplam kamplarına gönderildi. Programlar yeniden düzenlendi,
hükümetin çalışmalarını yansıtan yayınlara öncelik verildi, askeri marşların yanı sıra “saf kan”
Alman bestecilerin yapıtları ağırlık kazandı. Alman ırkının üstünlüğünü belirten konuşmaların
yayınına başlandı. Radyolarda her program başı “tek halk, tek devlet, tek başkan” sloganı
yayınlanıyordu.
Büyük savaş, propagandanın gücünü kanıtlamıştır. Barış da propagandayı bir hükmetme yöntemi
olarak benimsemiştir. İkinci Dünya Savaşına doğru, propaganda stratejileri radyonun
uluslararasılaşmasına yön vermiştir. Başka değişle bu savaşta radyonun üstlendiği rol, belki
günümüzde sıkça dillendirdiğimiz küreselleşmenin iletişim alanındaki ilk ciddi imtihanıydı.
Faşist propaganda modelinin bir diğer ayırt edici özelliği nadiren maddi bir konfor vaat
etmesinde yatmaktadır. Aksine kapitalist yaşamın maddiyatçılığını içten duygular, fiziğe verilen
önem ve ortak bir ulus ruhuyla yeniden bütünleşen bireylere dayalı bir dünyayla
değiştirilebileceğini ileri sürmüştür.
Bütün devlet propagandalarında olduğu gibi faşizm de dinleyici kitlesine tek bir mesaj
vermemiştir. Propagandanın içeriği ve yöntemleri değişik toplumsal grupların çıkarlarına hitap
edecek şekilde farklılaşmıştır. Böylece orta sınıfa bolşevizmi yoketme sözü verilirken, işçi
sınıfına seslenirken el emeğini yücelterek iş vaadinde bulunmuştur. Okul çağındaki çocuklara
sınıfllarda ideoloji aşılanmış ve çocuklar boş zamanlarındaki etkinlikleriyle yönlendirilmiştir.
Faşist propagandanın amacı hem ideolojik tutarlılığı, hem de milli birliği sağlamak, aynı
zamanda farklı seçmen topluluklarının değerlerini de barındırmaktır. Nazi partisi bu
yöntemlerle ve yüksek düzeyde karmaşık bir yapıyla oluşturulan propaganda örgüsü yoluyla
amacına ulaşmada diğer faşist rejimleri geride bırakmıştır.
Nazi propaganda modelinin diğer özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:

1. Sadece rejime yararlı olan, toplum önünde belli siyasi bir kazanç getiren iç ve dış olayların
heberleri veriliyordu.

2. İşe yaramayan “olumsuz” olaylar sistemin içyüzünü açıklamayabilir ve itibardan


düşürebilirdi. Örneğin bütün uluslararası basın Almanya’daki toplama kamplarının varlığını
gestaponun baskı ve işkence yaptığını yıllarca yazmasına karşın Alman basını ve radyosu bu
sorun hakkında susmuştur. Goebbels’in günlük defterindeki not (1942) bu taktiğin ideolojik
temelini şöyle açıklıyordu: “Siyasi haberler askeri silahtır. Onların önceden belirlenmiş ödevi,
savaşı sürdürmektir, haber vermek değil.”
3. Herşeye rağmen olumsuz bir durum açıklanacaksa bu kez olaylar ters yönden ve büsbütün
değiştirilmiş olarak sunuluyordu.
4. Düşmanı gözden düşürmek için en önemsiz verileri ve olayları amansızca sömürmek. Örneğin
İngiltere’de bir sivil veya askeri uçağın düşmesi gibi olaylar tüm ayrıntılarıyla veriliyor, enine
boyuna yorumlanıyordu. Ancak Almanya’da uçak düşse haber yapılmıyordu.
5. Faşist devlet koşullarında propaganda haberin önünde gidiyordu. Yani bir olayla ilgili haber,
kesin siyasi değerlendirmesinin yapılmasından önce veriliyordu. Aslında bu tavırla propaganda
kendi halkının olaylara kendi gözlüğüyle bakmasını amaçlıyordu. İdaresi altındaki herhangi
birinin olayları devletin görüşünden farklı şekilde kavramasına yorumlamasına kesinlikle izin
vermiyordu.
Basının durumu
1933 yılında Hitler iktidara gelince karşılarında özgür bir basın bulmuşlardı. Bu basın içinde
ulusal sosyalist yanlısı basının oranı %4’dür. İktidarın ilk uygulamalarından biri basın üzerinde
otorite kurmak amacıyla bir bakanlık kurmak olmuştur. Joseph Goebels bu propaganda ve
halkla ilişkiler bakanlığına getirilmiştir. Bakanlık özgür basın yerine hükümete destek veren bir
basın oluşturmak için sert uygulamalarda bulunmuştur. Örneğin 1927’de 10.000 olan gazete
sayısı 1944’te 977’ye düşmüştür.
“Dünya Propaganda Ekibi”
Dışarda Alman iktidarına bağlı olanlar kullanıldıklarının farkında bile olmadılar. Hitler’le uzunca
bir sure yakın olan Hermann Rauscchning’in anılarından öğreniyoruz ki, “Dışardaki bütün Alman
kolonileri mantar tarlasındaki küf gibi gelişen Nazi propagandasına” ortam yarattılar. Her
Alman nerede olursa olsun bu büyük çarkın etkisine kendini kaptırmıştı. Partinin Almanya
dışındaki Almanları gözleyen, casusluk ve propagandanda da kullanılan dışarda dokuz bürosu
bulunuyordu. Bu büroların tek görevi vatan dışında yerleşmiş olan Almanları bütün dünyaya
yayılan korkunç savaş makinasinin içine toplamaktı. Bu kişiler genel propagandanın işçileriydi
adeta. Hitler’in deyimiyle “kavganın öncüleri ve ileri karakollarıydı”. Başka deyişle her birey
nazi propagandasının birer aktörüdür. Bu aktörler bir bütünü oluştururlar.
Nazi propaganda modelinin biçimi
Biçimciliğe son derece önem veren Naziler, Hitler’in kendi tasarımı olduğunu iddia ettiği gamalı
haç gibi işaretleri aracılığıyla yeni devlet sembolleri üretmiştir. Hareketin biçimsel görünüşüne
özel bir önem vermişlerdir. Faşizmin yürüyüş, geçit ve kitlesel mitingleri içeren halk
gösterilerinin debdebeli ve törensel bir biçim aldığı açıktır. Bu gösteriler, topluluğun duygusal
olarak kolayca yönetilebilecekleri bir grup kimliği ve bir aidiyet duygusu kazanabilecekleri bir
şekilde tasarlanmıştır. Bu olanakları artırmak için Almanya’da yeni bir ulusal bayram takvimi
oluşturulmuş ve neredeyse tüm milli günler ayrıntılı olarak düzenlenen sahne gösterilerine
dönüştürülmüştür.
Hitler kamu karşısında sergilediği kimliği konusunda bir hayli titiz davranmıştır. Bir oyuncudan
el-kol hareketlerini ve hitabet yöntemlerini geliştirmek için ders almış, 1928 yılı gibi erken bir
tarihte parti üyelerinin kamuoyu önünde konuşma eğitimi alması için bir okul açtırmıştır.
Günümüzün image-maker’lığını çağrıştıran bu uygulama o dönem için propagandanın öneminin
kavranması açısından önemli bir göstergedir. Tıpkı Mussolini gibi mitinglerde en arkada bulunan
kişilerin bile görmesini sağlayacak mimik ve jestler kullanılmıştır. Toby Clark bu yöntemlerin
sessiz sinemadan alınmış olabileceğini iddia etmektedir. Clark’a göre her ikisi de cinsel bir
çekicilik oluşturmayı da amaçlamışlardır. Her ikisi de kalabalıkları bir kadınmış gibi kontrol
edebilmeleriyle övünmüştür. Tabi burada kadın metaforu, günümüz reklamcılarının kadına
verdiği önem düşünülürse daha anlamlı hale gelir.
Faşist teatrallik, kitle iletişim araçları teknolojisiyle oluşturulmuştur. Almanya’da büyük
mitingler ses sistemiyle gerçekleştirilmiş, radyolarda yayımlanmış ve sinemalarda gösterilmiştir.
Tasarımları Hollywood’daki müzikal film setlerinin ve stadyum mimarisinin bir araya
getirilmesiyle oluşturulan heybetli mekanlar, belli amaçlara hizmet etmek üzere inşa
edilmiştir. Mitinglerde özellikle tiyatro, koreografi, müzik ve mimarinin bir arada kullanıldığı
bütünsel sanat eseri anlamına gelen Gesamtkunstwerk düşüncesinden yararlanılmıştır.
Mitinglerde Hitler kürsüye ilerlerken yapılan karşılıklı tezahüratlar, Hitler’in halkın gözünde
tanrısal bir imajı olduğunu göstermektedir. Hitler kürsüsünden herkesi görmekte ve herkes
tarafından görülmektedir. Hitler’in halk iradesininin cisimleştiği lider olduğu iddiası bu
değişime ayna benzeri bir yapı kazandırmıştır. Halk kolektif kişiliğinin yansıması olan liderini
görmek üzere çağrılmıştır.
Tüm bu özellikleriyle faşizm Walter Benjamin’in deyimiyle estetize edilmiş politika halini
almıştır. Benjamin sürekli devrim, endüstriyel artı-değer ve ölüm saplantısından oluşan iç
dinamiğiyle faşizmin ancak savaş alanında kendini tüketerek sonlanabileceğini belirtmiştir.
Gerçekten de tüm yukarda belirtilen ritüeller sürekli bir tehdit üzerinden hareket eden estetik
politikanın tezahürüdür. 1940 yılında intihar eder Benjamin’in tespiti bu anlamda son derece
yerindedir.
SONUÇ
Nazi döneminde kullanılan metedolojilerin günümüzde de geçerliliğini koruması şüphesiz
tesadüfi değildir. Siyasal iletişimde pek çok uygulama nazi propaganda modelinden
etkilenmiştir. Dönemin en güçlü medya organı radyo, o döneme kadar hiç kullanılmadığı kadar
kullanılmıştır. Günümüzün gerek Irak’ta gerekse başka bölgelerdeki savaş ortamında yaşanan
dezenformasyon politikalarının benzerlerini Hitler döneminde de pekala görmek mümkündür.
Neyin yayınlandığından çok neyin yayınlanmadığı çok önemliydi. Hitler’in sekreterinin bile olan
bitenden haberdar olmaması bu anlamda oldukça çarpıcıdır. Günümüzde medyanın yarattığı
yanılsamalar Nazi döneminde de sistemli olarak gerçekleştiriliyordu. Yine Hitler’in tanrısal gücü
ile günümüz medyasında liderlerin televizyon aracılığıyla verdiği imaj tanrısal bir imajdır. Canlı
yayınlar her ne kadar Nazi mitinglerinin yerini almışsa da yarattığı etki benzerdir.
Nazi selamının çeşitli versiyonları da günümüzde karşımıza çıkmaktadır. Yine aynı şekilde
kişinin beden dili ve giysilerinin anlamlar ifade etmesi belki de o döneme kadar hiç olmadığı
kadar büyük etki yaratmıştır. Modern iletişim tekniklerinde bu uygulama meslek haline
dönüşmüş halkla ilişkilerden farklı olarak imaj belirleyiciler ortaya çıkmıştır. Bu dal tıpkı Nazi
döneminde olduğu gibi kişilerin hareket, hal tavır, kılık-kıyafetlerine kadar her şeyiyle
ilgilenmişti.
“İmaj her şeydir” sloganı kendisini adeta daha o yıllardan ifade alanı bulmuştu. Nazi döneminde
yaşam alanlarının tamamına yayılan bir propaganda anlayışı egemendi. Okullardan, sanata, aile
ilişkilerinden yurtdışında yaşayan Almanlara kadar her alan, propaganda açısından birer
mevziydi. Günümüzde tüm iletişim kanallarının bir bütünlük arzetmesi gerektiği düşüncesinden
hareket eden Bütünleşik Pazarlama İletişimi, şüphesiz nazi propaganda modelini baz olarak
ortaya çıkmamıştır ancak yine de total bir iletişimi öngörmesi açısından belli bir benzerlik
taşıdığı iddia edilebilir.
Sonuç olarak en kanlı katiller olarak tarihe geçen Hitler, Joseph Goebels ve kurmaylarının
iletişim alanında adı en çok anılan isimler arasında yer alması, bu disiplin açısından büyük bir
talihsizilik yaratmaktadır. Başka arayışlar yerine Türkiye’de de hala bu modelden yansımalar
bulabileceğimiz kampanyalara rastlamak mümkündür. Özellikle "beyaz yakalı faşizm" olarak
formüle edilen bir partinin adı sık sık Goebels modeli ile anılır olmuştur. Hitler'in Kavgam'ı son
yıllarda nasıl best sellers olmuşsa muhtemeldir ki Goebels'in modeli de bazı ajanslar için ilham
kaynağına dönüşüğyor. Yaşananlardan ders almak yerine iletişim ve propagandanın nerelere
varabileceğini gösteren Goebels’ten esinlenilerek hareket etme, siyasal iletişim açısından en
hafif tabiriyle açmaz oluşturmaktadır.

Eklenme tarihi :03.11.2007 - Okunma :220

http://www.medyabiti.com/devam.asp?yid=7

You might also like