You are on page 1of 109

KÜRESEL MALİ KRİZ VE

TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Emin Emrah DANIŞ


Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü –
İktisat Anabilim Dalı

13.05.2010

1
KÜRESEL MALİ KRİZ VE
TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

2
SUNU PLANI

1. Bölüm: Küresel Mali Kriz


1.1 Literatür
1.2 Krizin ortaya çıkışı ve diğer sektörlere yayılması
1.3 Krizin Türkiye ve diğer ülkelere yayılması
1.4 Krizle mücadele de alınan önlemler

2. Bölüm: Krizin Türkiye ekonomisine etkileri


2.1.1 Büyüme
2.1.2 Enflasyon
2.1.3 İşsizlik
3
2.2.1 Dış Ticaret
2.2.2 Ödemeler Bilançosu gelişmeleri
2.2.3 Dış ve İç Borçlar
2.2.4 Bankacılık ve Finans kesimi gelişmeleri

2.3.1 Para Politikası


2.3.2 Kamu Maliyesi

3. Bölüm: Türkiye’nin krizden etkilenme kanalları


4. Bölüm: Geleceğe İlişkin beklentiler

4
GİRİŞ
Küreselleşme süreci başlamadan önce Kapitalist sistem
içindeki ülkelerde meydana gelen krizler krizin çıktığı ve
ülkenin ekonomisinin sahip olduğu büyüklük ve etki
alanına göre komşu ülkelerle sınırlı kalırdı. Küreselleşme
ile birlikte kapitalizmin krizleri ülkeler arası ekonomik
ilişki ve bağımlılıkların artması ile küresel bir krizlere
dönüşmüştür. 2008 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde
Subprime Mortgage piyasasında başlayan ve dünyanın
bugüne kadar gördüğü en büyük kriz olan Küresel Mali
kriz, tüm ülkeleri olduğu gibi Türkiye’yi de derinden
etkilemiştir.

5
Çalışmada Finansal krizlerle ilgili literatüre kısaca göz
attıktan sonra, krizin ortaya çıkışı, diğer ülkelere ve
Türkiye’yi hangi kanallar ile etkilediğine değinildikten
sonra Krizin Türk ekonomisine etkileri makro ekonomik ve
finansal göstergeler de meydana gelen değişmeler
aracılığıyla incelenecektir.

6
1. Bölüm: Küresel Mali Kriz

7
KRİZ NEDİR?
Kriz, hem günlük konuşma dilinde hem de çeşitli bilim
dallarında yaygın olarak kullanılan kavramlardan birisidir. İçinde
bulunulan durumun, karşılaşılan olayların ise ne derece kriz olduğu
ise kişiden kişiye değişmektedir. Kriz kelimesi, önceden bilinmeyen
ve öngörülemeyen ortamda çıkan yani ani ve beklenmedik durumda
meydana gelen, kişiler ve firmalar için tehdit unsuru oluşturan, bunu
yaparken fırsat imkânları da sunabilen, kısa veya uzun süreli,
hastalığa benzer şekilde yayılma etkisi gösteren durumları anlatır.

Teorik olarak yaklaşıp krizi tanımlarsak, beklenmeyen ve


önceden sezilmeyen, hızlı bir şekilde cevap verilmesi ve
yönetilmesi gereken, şirketin önleme ve uyum mekanizmalarını
yetersiz hale getirerek, mevcut değerlerini, amaç ve varsayımlarını
tehdit eden “gerilim durumu” olarak ifade edilebilir.

8
Ekonomik krizler önemlidir. Çünkü ekonominin temel
taşlarında büyük değişimlere neden olabilir. Örneğin;
tüketicilerin talebini, firmaların ise yatırımlarını azaltır. Ayrıca
yüksek oranlı işsizlik, yaşam standartlarında düşüş, beşeri
sermayede geri dönüşüm olmaksızın kayıplar görülmesi gibi
olumsuz etkileri de görülmektedir.

Kriz döneminde göze çarpan en belirgin özellik belirsizlik


ortamıdır. Belirsizlik içerisinde kriz çeşitli aşamalardan geçer.
Kriz ilk aşamada öncül sinyallerini gösterir, diğer aşamada
firmaların dikkati çekilir, belirsizliğin hakim olduğu dönem
geldiğinde ise insanların düzeni bozulmaya başlar. Ve son aşama
da kriz yönetiminin olaya müdahale etmesi ve çözüm
yöntemlerinin sunulması görülür.

9
Krizleri reel ve finansal krizler olarak iki
kısımda inceleyebiliriz.

Reel Krizler Finansal Krizler

10
Finansal Krizler
Finansal krizleri açıklamaya yönelik pek çok teorik model ve
çalışma bulunmaktadır. Uygulamada finansal krizler daha çok
bankacılık ve para krizi dediğimiz ayrıma tabi tutulmuş ancak;
finansal krizlerin sınıflandırılmasına yönelik farklı kriz
sınıflandırmalarını ortaya koyan çalışmalar da yapılmıştır. Para
krizleri de kendi içerisinde birinci, ikinci ve üçüncü nesil kriz
modelleri şeklinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu modellerin
ortak noktaları bulunmakla birlikte her bir modelin bütün krizleri
açıklayabilecek nitelikte olmadığı görülmektedir. 1970’lerde ve
1980’lerin başında Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan krizleri
açıklamak için Birinci nesil kriz modelleri ortaya atılmıştır. Fakat
1992 Avrupa Para krizini açıklamada bu model yeterli gelmemiş,
İkinci nesil para krizleri teorisi literatüre girmiştir. 1997 Asya
krizinin etkilerinin diğer krizlerden daha şiddetli olması ve yayılma
etkisi nedenleri ile diğer kriz modellerinden farklılıklar içermesi
üçüncü nesil kriz modellerini iktisat literatürüne sokmuştur.

11
Finansal krizler için çeşitli tanımlamalar bulunmaktadır. Bunlardan
Mishkin (1996) göre, “Finansal kriz, verimli yatırım olanaklarına sahip
finansal piyasaların ahlaki tehlike ve ters seçim problemlerinin gittikçe
kötüleşmesi nedenleriyle, fonları etkili biçimde kanalize edememesi
sonucu ortaya çıkan doğrusal olmayan bozulmadır.”

Bir başka tanımlamaya göre söz konusu kavram, genel olarak


herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü veya finans piyasasındaki fiyat
ve/veya miktarlarda kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde
gerçekleşen şiddetli dalgalanmaları ifade etmektedir.

Öte yandan, Paul Krugman krizin belirli bir tanımının


bulunmadığını öne sürerken, Edward ve Santanella ise krizleri paranın
değerindeki belirgin bir düşüşe bağlamıştır. Bunların dışında kalanlar
ise krizleri paranın değerindeki düşüşe ve uluslararası rezervlerin ciddi
biçimde tükenmesine bağlamışlardır (Edwards, 2001).

12
Güney Amerika, Güney Asya ve Rusya krizlerine kadar
ekonomi literatüründe çeşitli kriz tanımlamaları ve teorileri
mevcut iken, krizlerle birlikte de bu bölgeler iktisatçılar ve
politika belirleyiciler için deneysel bir laboratuar olmuş,
bunlardan önemli dersler çıkarılmıştır (Erçel, 2000).

Finansal krizlerin etkilerinin derin olması ve ülkelerin


siyasi, ekonomik, sosyal unsurlarını köklü bir biçimde
etkilemesi krizlerin açıklanmasını ve krizlere neden olan
unsurların ortaya çıkarılmasını zorunlu hale getirmiştir.

13
FİNANSAL KRİZ TEORİLERİ

 Yeni Keynesci Okul Ve Finansal Krizler


 Post Keynesyenci Okul Ve Finansal Krizler
 Monetarizm Ve Finansal Krizler

14
YENİ KEYNESCİ OKUL

FİNANSAL KRİZLERİN NEDENLERİ


 Bankacılık sistemi
 Asimetrik enformasyon

Ters seçim Ahlaki tehlike

15
POST KEYNESYENCİ OKUL
 Asimetrik enformasyon yaklaşımı,
 finansal kırılganlık teorisi,
 paranın içselliği yaklaşımları ile finansal krizleri
açıklamaya çalışmışlardır

Spekülatif ortamda paranın dolanım hızı ve fiyatlar artar.


Artık bir yerden sonra borcun artış hızı büyüme hızından
fazladır.bu aşamada tam istihdama gelinir bu ekonomi
için tam istikrarlı bir tam istihdam olmaz. Bu da finansal
kırılganlığı arttırır.

16
MONETARİZM VE FİNANSAL KRİZLER
Para arzı dışsaldır. Nominal gelirde para arzı
etkileşimli olduğu için krizleri de dışsallaştırmış
olurlar.

Kriz önlemleri içinde para otoritelerinden yardım


almaktadırlar.

Ekonomik krizlerin nedeni olarak para arzındaki


azalmalar gösterilebilir.

17
Finansal krizlere Neden Olan Faktörler
Aşırı Borçlanma

Gelişmekte olan ülkelerde uygulanan kamu harcamalarına dayalı


genişletici maliye politikaları finansal krizin en önemli nedenlerinden
birisidir. Kamu kesimi borçlanma gereğinde ortaya çıkan aşırılık ülkelerde
yatırım yapan kişi ve kurumlar için geleceğe yönelik belirsizlik riskini
artırmaktadır (Arıcan, 2002).

Aşırı borçlanma ile ülkeler borçlarını ödeyebilmek için yeniden


borçlanmak zorunda kalmakta ve bir borç kısır döngüsü sürecine
girmektedirler. Bu süreç sonunda faiz yükünün aşırı derecede çoğalması
nedeniyle bütçe giderleri karşılanamayacak boyutlara ulaşmaktadır. Sürekli
olarak artan kamu harcamalarının finansmanı için alınan borçlar ve bu
borçlanma ile sağlanan fonların verimli yatırımlarda değil de günübirlik
düşüncelerle kullanılması ülkeleri borç kısır döngüsüne sokarak, borcun her
devredişinde faizlerin bir kısmının borç stokuna eklenmesi sonucunu ortaya
çıkarmaktadır.

18
Uluslararası Sermaye Hareketleri

Finansal küreselleşmenin hızlanması ve özellikle 1990’lı yıllardan sonra uluslararası


sermayenin dünya ölçeğinde serbestçe dolaşma imkanını bulması nedeniyle, dünyada
ekonomik krizlerin arttığı gözlenmektedir. Dolayısıyla, uluslararası sermaye
hareketlerinin artmasıyla ekonomik krizler arasında çok yakın bir koreleasyon
bulunmaktadır (Şimşek, 2004).

Sermaye hareketleri doğrudan yatırım ve portföy yatırımı olmak üzere iki ana
bölümde incelenmektedir. Doğrudan yabancı yatırım, sabit sermaye yatırımı adı altında,
sermayenin kaynak ülkeden yatırıma ev sahipliği yapacak ülkedeki şirket hisselerinin
uluslararası yatırımcılar tarafından en az % 10’unun alınması şeklinde kendini gösterir.
Sabit sermaye yatırımlarına ek olarak doğrudan yatırımın ülkelere girişi; şirket birleşmesi
ya da devri, özelleştirme uygulamaları, ortak girişim, stratejik ortaklık ya da devam eden
faaliyetlerin genişletilmesi ile de mümkündür. Doğrudan yabancı yatırımların dışında
ortaya çıkan ve tahvil ya da hisse senedine doğrudan yatırım şeklinde gerçekleşmeyen,
mobilitesi oldukça yüksek olan yatırımlar ise portföy yatırımı içine girer ve uluslar arası
hukuk ve ilgili ülke hukuku çerçevesinde örgütlenmiş piyasalarda işlem görürler. Bununla
birlikte, IMF, opsiyonlar gibi türev ürünleri dolaylı yatırımlar grubuna dahil etmektedir
(İşeri ve Aktaş, 2005).

19
Finansal krizlere neden olan, sermaye hareketlerinin ikinci
grubunda yer al portföy yatırımlarıdır. Sıcak para olarak da
adlandırılan bu sermaye hareketleri girmiş olduğu ülkenin refahını
başlangıçta artırmaktadır. Ne var ki; daha sonra ülke ekonomisinin
kırılganlığına paralel olarak ani çıkışlar yaparak, ülkenin çok daha
kötü bir duruma sürüklenmesine neden olmaktadır. Finansal krizle
karşı karşıya kalan ülkelere bakıldığında kriz öncesi dönemde bu
ülkelerde ithalat patlaması yaşandığı ve dış açıkların büyüdüğü
görülmektedir. Kısa vadeli sermaye hareketlerine ihtiyaç duyan bu
tür ülkelerde, Cari işlemler açığının milli gelir içindeki payının %
4'ü aşması risk olarak ifade edilmektedir. Meksika, Asya ve Türkiye
krizlerinde de bu oran % 4'ün üzerine çıktığı görülmüştür. Buna
paralel olarak, kısa vadeli borç stokunun resmi döviz rezervlerine
oranının % 1'den fazla olduğu durumlarda da kriz olasılığı
yükselmektedir.

20
Enflasyon

Fiyat istikrarın sağlanması ekonomik istikrarın sağlanması için de hayati


önem taşımaktadır. Çünkü bir ekonomide sağlıklı bir para politikasının
uygulanabilmesinin başlıca koşulu paranın asli fonksiyonlarını rahatlıkla
yerine getirebilmesine bağlıdır. Bu durum para biriminin değerini zaman
içerisinde koruması gerektiğinin önemine işaret etmektedir ( Şimşek, 2004).

Güçlü bir para birimine sahip olmayan ekonomilerde enflasyon ortaya


çıkabilir. Enflasyon ekonominin temel değişkenlerine zarar vererek geriye
dönük bekleyişleri güçlendirmekte dolayısıyla ekonomiyi enflasyon
sarmalına sokarak enflasyonun giderek kronik bir hal almasına katkıda
bulunmaktadır. Ayrıca, diğer ülkeler kıyasla yüksek enflasyon oranına sahip
ülkelerde sabit kur sisteminin uygulanması, paranın dış değerini reel olarak
yükselterek, cari işlemler bilançosunu olumsuz biçimde etkilemektedir
(Çağlar, 2003).

21
Döviz Kuru Politikası

Döviz kurlarında ortaya çıkabilecek istikrarsızlıklarla krizler


arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Döviz kurunun belli bir çapaya
bağlanarak sabitlenmesi ya da reel değerinin altında baskıda tutulması,
finansal sektörü krizlere karşı daha kırılgan hale getirmektedir. Bununla
birlikte krizlerinden korunma mekanizmalarından Merkez Bankasının
son durak borç mercii işlevini yerine getirmesi ve döviz kurunun baskı
altında tutulması, bankaların açık pozisyonlarının artmasını teşvik edici
bir unsur oluşturarak döviz risklerini artırmaktadır. Böyle bir politika,
gelişmekte olan ülkelerde enflasyonist ortamın da etkisi ile finans
kurumları dışındaki işletmelerin borç portföylerinde döviz borçlarının
önemli bir yer tutmasına neden olmaktadır. Bu şekilde uygulanan
politika neticesinde döviz krizleri ile bankacılık krizleri arasındaki
tetikleme mekanizması güçlenmektedir (Duman, 2002).

22
FİNANSAL KRİZLERİN ÖNCÜ GÖSTERGELERİ
Finansal kriz ekonomide çeşitli sorunlar oluşmasını sağlayan,
ekonomiye maliyetler yükleyen bir olgudur. Bu yüzden krizin
önceden tahmin edilmesi, önlemlerin alınabilmesi bir ekonomi için
çok önemlidir ve bu konuda gerekli çalışmaların yapılması şarttır.
Bu bağlamda, krizler her ne kadar aniden ortaya çıksa da aslında
bir takım öncü göstergeler sonrasında cereyan etmektedirler. Bu
öncü göstergeler ise temel makro ekonomik faktörlerden
çıkmaktadır. O zaman buradan anlaşılacağı gibi her ülkenin
kendine özgü öncü göstergeleri vardır. Ancak IMF bazı göstergeler
üzerine ülkeler bazlı çalışmalar yapmış ve bu göstergelerden
birkaçını ortak erken uyarı sinyali olarak ilan etmiştir. IMF
tarafından benimsenen başlıca öncü göstergeler ise, reel kur, kısa
vadeli sermaye hareketleri, kredi genişlemesi, enflasyon, para
arzı/rezerv oranı, cari açık, bütçe açığı, banka döviz pozisyonları,
yurtiçi-yurtdışı faiz farkı, borsa endeksleridir. ( Erdoğan, 2006)

23
IMF Tarafından Benimsenen Başlıca Öncü Göstergeler
 Reel kur,
 Kısa vadeli sermaye hareketleri,
 Kredi genişlemesi,
 Enflasyon,
 Para arzı/rezerv oranı,
 Cari açık,
 Bütçe açığı,
 Banka döviz pozisyonları,
 Yurtiçi-yurtdışı faiz farkı,
 Borsa endeksleridir.

24
FİNANSAL KRİZ TÜRLERİ

 Bankacılık krizleri
 Para krizleri
 İkiz krizler
 Sistematik krizler

25
MORTGAGE KRİZİ VE KRİZİN ORTAYA ÇIKIŞI
KRİZİN NEDENLERİ

2008 Yılının eylül ayında önce ABD’de patlayan, sonra dalga dalga bütün dünyaya
yayılan küresel krizin kökeninde tarihin en büyük gayrimenkul ve kredi balonu
yatıyor. ABD’deki mortgage(ipotekli konut kredisi) piyasası yaklaşık 10 trilyon
dolarlık bir büyüklüğe ulaşmış ve bu haliyle dünyanın en büyük piyasası olmuştu.
Başlangıçta mortagage kredilerinin büyük ağırlığı, yüksek kaliteli müşterilere verilen
kredilerden oluşuyordu. Bunlara “prime mortgage” kredileri deniyor. Zaman içinde
krediler daha düşük kaliteli müşterilere de yönelmeye başladı. Bunlara da “subprime
mortgage” kredileri deniyor. 2008 ortasında ABD’de subprime mortgage
kredilerinin hacmi 1,5 trilyon dolara kadar yükselmişti(Eğilmez, 2008). ABD’de
faizler geçmişte son derecede düşük düzeylerde olduğundan, subprime mortgage
kredilerini kullanan düşük gelirli gruplar büyük ölçüde değişken faizli kredileri
tercih etmişlerdi. FED’in son dönemde fazileri peş peşe arttırmasına konut
fiyatlarındaki düşüşün eşlik etmeye başlaması, bu kişilerin aldıkları kredileri geri
ödeyememe sorunlarıyla karşılaşmasına yol açtı.

26
Emlak piyasasında aşırı değerlenme ve balonu yaratan şey
aslında verilen kredilerin daha sonra mortgage kredisini veren banka
yada finansal kuruluş tarafından türev ürünleri haline getirilmesi ve
bunun başka finansal ürünler ile karıştırılarak, yatırım bankaları,
hedge fonlarına satılması. Bu kuruluşlarında daha sonra bu finansal
ürünleri piyasalarda yatırımcılara sunması, bu yatırımların yüksek
getiriler elde etmesi, buralardan elde edilen getirilerin tekrar konut
piyasasında kredi olarak verilmesi ve kredi arzının artması sonucu
daha düşük gelirli gruplara verilen kredilerin ve faiz oranlarının
etkisi ile emlak sektöründe ve ekonomide hızlı bir büyüme ve
değerlenmeye yol açmıştır. 1970 yıllarında ortaya çıkan bu teknik,
bir bankanın kredi risklerinin diğer bankalara veya banka olmayan
yatırımcılar arasında yeniden dağıtımını sağlıyor(Le Monde, 2008)

27
Daha genel bir açıdan bakıldığında ise, kriz ABD kredi piyasalarındaki
fazlalılığın bir sonucu olarak gösteriliyor. 1990 yıllarında ABD Merkez Bankası
Başkanı Alan Greenspan tarafından uygulanan çok yumuşak bir para politikası,
yani krediyi ucuzlatan düşük faiz oranları, New York borsasında, İnternet
şirketleri başta olmak üzere, spekülatif bir balonun oluşmasına yol açtı. Bu
balon 2000 yılının baharında patladı. Bunun ardından FED’in para politikası,
ABD ekonomisinin ayağa kalkmasını sağlamak için yeniden yumuşadı. 11
Eylül 2001 saldırılarının ardından faiz oranları yüzde 1’e kadar indirildi. Bu
düşüş iç tüketimi, ev satışlarını, şirketlerin yatırımlarını hareketlendirdi. Fakat
aynı zamanda finans sektöründe farklı kredi verme yöntemlerinin gelişmesine
yol açtı. Fakat sonunda kredilerde “aşırı doz” durumu meydana geldi.  

2007 yılından sonra faizlerdeki artış yaşanması ve emlak fiyatlarındaki düşüşler


mortgage piyasasındaki kredilerin ödenmesinde sorunlar yaratınca piyasalar
sarsılmaya başladı. Dünyaca ünlü yatırım bankası Lehman Brothers’ın batması
ve FED ile Hükümetin bankaya yardım etmemesi balonun tam anlamıyla
patlamasına neden olmuştur. Bir çok banka alacakları nedeniyle Lehman
Brothers üzerinden zarar yazmışlardır.

28
Türev ürünleri piyasası nasıl çalışıyor?
Kredi Alan Kredi Veren

Mortgage
Kredisi Yatırım Bankaları,
Kredi veren
kuruluş Krediyi Hedge fonlar
türev ürün haline türev ürünleri
getirip satıyor satın alıyor

Sonuçta piyasalara bu ürünlerin sunulması Satın aldıkları türev


ile birlikte tekrar kredi verilmesi için kredi ürünleri başka türev
verenlere kaynak sağlanmış oluyor. Emlak ürünler ile paket haline
piyasası ve ekonomi sürekli büyüyor, bu getirip finansal piyasalarda
ürünleri alanlarında getirileri artmış oluyor satıyorlar.
ve bir kısır döngü meydana geliyor balon
patlayana kadar. 29
Şekil: Emin Emrah DANIŞ
ABD’deki krizin nedenlerini madde halinde açıklamaya çalışalım:

1)  ABD’de konut kredisi veren kuruluşlar teminat olarak aldıkları konut
ipoteğini menkul kıymete dönüştürerek tahvil ihraç ediyor, yani piyasadan
fon topluyorlardı. Topladıkları bu fonlarla da yeni kredi açıyorlardı. Oysa
konut fiyatları birden düşünce ve bu krediyi kullanan bireyler bir kez ödeme
güçlüğü çekince ihraç edilen bu tahvillerin de değeri düştü ve bunları ihraç
eden kuruluşların mali yapısını bozdu. Şöyleki, alacaklarının değeri
düşerken borçları yine aynı seviyede kaldı. Bir bakıma borçlulukları
yükseldi.

2)  Değeri düşen, faiz oranının ne olacağı bilinmeyen konut ipoteğine dayalı bu
tahvilleri güvence göstererek diğer finans kuruluşlarından kredi sağlamak
zorlaştı. Güven bunalımı geçiren bankalar arası piyasada likidite sorunu
ortaya çıktı. Bu kuruluşlar nakit sıkıntısı çeken bankalara kredi vermemeye
ya da çok yüksek faiz oranıyla vermeye başladı.

30
3)  Diğer finans kuruluşlarından kredi sağlayamayan ve fakat nakit sıkıntısı çeken
bankalar çareyi tüketicilere verdiği kredileri geri çağırmakta buldu. Ayrıca bu
tüketicilere kredi vermemeye başladı. Neticede konut fiyatları düştü ve kredi
sağlayamayan tüketicilerin harcamaları azaldı, üretimden tüketime tüm piyasa
daralmaya girdi.

4) Kredi derecelendirme kuruluşlarının türev ürünler ve kredi veren kuruluşlarla


ilgili risk ve değerleme konularında başarılı olamamaları, finansal piyasaların
ve türev ürünlerin düzenleme ve denetleme açısından taşıdığı boşluk bu
ürünlere karşı daha önceden gerekli önlemlerin alınmasını engellemiştir.

Neticede liberal devletler tam da kendi kuruluş felsefelerine ters düşerek


aslında çok klasik bir yol izledi ve batmakta olan kuruluşlara devlet sermayesi
aktararak piyasaya müdahale etti. Doğu’da ve şüphesiz ki ülkemizde benzer
müdahalelerin örneklerini fazlasıyla vermek mümkünken Batı’da literatüre
Thatcherizm ve Reaganizm olarak geçmiş neo-liberal dönemden bu yana bu tür
müdahalelere sert itirazlar olmuştur.   Bugün ise piyasaya müdahalenin yavaş
yavaş uluslararası bir model haline dönüştüğüne tanık oluyoruz.

31
2007 Yılının sonlarında ABD ipotekli konut piyasasında başlayan finansal
kriz, daha sonra bankacılık sistemine ve bankacılık aracılığıyla da tüm dünya
ekonomilerine yayılmıştır. Finansal piyasalarda başlayan kriz daha sonra reel
piyasalara da sıçramış, kriz reel kriz ve sonuçta da tüm ülkeleri etkileyen,
milyonlarca insanın işsiz kalmasına neden olan küresel ekonomik krize
dönüşmüştür.

2001 yılında tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayan Türkiye 2008


yılının son çeyreği itibariyle tüm diğer ülkeler gibi ekonomik krizin etkilerini
hissetmeye başlamıştır. Başlangıçta; 2001 krizi sonrasında yapılan reformlar
sonucu güçlenen bankacılık sistemi nedeniyle bu kanaldan etkilenmeyen Türk
ekonomisi uluslar arası ticaret akımlarındaki daralmanın sonucunda reel sektör
aracılığıyla krize girmiştir. Ekonomi daralmaya başlamış, sanayi üretimi
düşmüş, kredi arzı daralmış, devletin canlandırma politikaları nedeniyle kamu
harcamaları ve iç borçlar artmış, para politikası da gevşetilerek likidite bolluğu
yaratılmıştır. Sonraki bölümde Krizin Türk ekonomine olan etkileri makro
ekonomik değişkenlerde meydana gelen değişmeler üzerinden incelenecektir.

32
Krizle mücadelede önlemleri
Krizle mücadele için alınan önlemlere kısaca bakacak olursak;
ilk önlemler krizin çıktığı ABD’de batma tehlikesi yaşayan banka
ve finansal kurumların hazine tarafından kredi sağlanarak
devletleştirilmesi, faizlerin düşük tutulması, piyasalara likidite
enjekte edilmesi, kamu harcamalarının arttırılması şeklinde
olmuştur. Diğer ülkelerde benzeri krizle mücadele planlarına imza
atmışlardır. Bunun sonucunda ülkelerin ekonomik krizden çıkması
planlanmaktadır. Bu müdahaleler çalışan kesimlere maliyetleri
yüklediği, ve piyasaların işleyişine müdahale edildiği gerekçesi ile
çeşitli kesimlerden ağır eleştiriler almıştır. Krizle mücadele de
alınan önlemler sonuçlarını 2009 yılının son çeyreği ve 2010 ilk
çeyreği itibariyle yavaş da olsa vermeye başlamış, piyasalar da
yaşanan dalgalı seyir’e rağmen krizden çıkılması konusunda umut
vermiştir.

33
2. Bölüm: Krizin Türkiye ekonomisine etkileri

34
Türkiye’deki bankacılık sisteminin mevcut yapısal özelliği ve piyasadaki aktörlerin
kriz sırasındaki davranış biçimleri Türkiye’nin bu krizi göreli az hasarla atlatmasına
neden olmuştur. Buna göre özellikle 2001 krizinden sonra atılan adımlar Türkiye’deki
bankacılık sistemini sağlamlaştırmış ve bir istikrara kavuşturmuştur. Gerçekten de
BDDK’nın sıkı bir şekilde bankaları gözetimi, bankaların sermaye yeterliliklerinde bir
eksiklik olmaması, döviz varlıklarıyla döviz yükümlülükleri arasında bir denge olması
ve ABD’dekinin aksine Türkiye’de konut ipoteğine dayalı tahvil/bono ihracının
yapılmaması olumlu birer yapısal özellik olarak karşımıza çıkmıştır.

Fakat ekonomi bürokrasinin uyarılarına rağmen hükümetin proaktif önlemler almakta


geç kalması, başlarda Türkiye’nin az etkilenmesine rağmen, ihracatta düşüşler
yaşanması, büyümenin düşüşe geçmesi, bankaların kredileri kısması ve bazı kredileri
erken çağırması ve finansal piyasalarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak reel kesimin
olumsuz etkilenmesi sonucunda ekonomik krizden en çok etkilenen ülkelerden birisi
olmuştur. Makro ekonomik analizde kullanılan temel değişkenleri; toplam üretim,
fiyatlar genel düzeyi, istihdam, faiz oranı, döviz kuru, bütçe para arzı ve cari açık
başlıkları altında toplayabiliriz. Bu bölümde bu ve diğer değişkenler üzerinden küresel
finans krizinin Türkiye ekonomisine etkilerini bu bölümde inceleyeceğiz.

35
BÜYÜME
Finansal Krizden beklentilerin aksine ekonomik büyüme açısından en
fazla etkilenen ülkelerden birisi Türkiye oldu. Tarihinin en büyük
ekonomik krizinde karşılaşmadığı daralma ile tanışan Türkiye için 2008
yılındaki %0,7’lik büyümenin ardından en büyük şok %-14,5’luk daralma
ile 2009 yılının ilk çeyreğinde geldi. 2009 yılının tamamında ise ekonomi
bürokrasinin geç revize edilen tahminin aksine %-4,7’lik daralma yaşandı.
Küresel finans krizi öncesinde 2006 yılından sonra GSYİH’de başlayan
düşüş ekonominin tekrar yüksek büyüme yakalaması için bir takım
önlemler alınması ve reform yapılması gerekliliğini ortaya koymaktaydı.
2008 yılında kendini tam olarak gösteren küresel finans krizi sonrası,
hükümetin gerekli önlemleri almada, piyasalara güven verip, teşvik
sağlamada geç kalması ve Başbakanın tabiri ile “Krizin teğet geçtiği”
düşüncesi ekonominin 2008 yılının son çeyreği ve 2009 yılında
daralmasında önemli bir etken olmuştur. Daha sonra kamu harcamaları ve
vergi indirimleri ve teşvikler sonrası ekonomide toparlanma görülse de bu
geç ve yetersiz kalmış bir uygulama olmuştur. Büyümenin yıllar ve kriz
dönemi boyunca nasıl bir seyir izlediğine grafikler ile bakalım.

36
1999-2009 GSYİH TÜRKİYE(Sabit Fiyatlarla)

12
2004; 9,4
10
8 2000; 6,8
2002; 6,2 2005; 8,4
6 2006; 6,9
4 2003; 5,3 2007; 4,7 % Değişim
2
2008; 0,7
0
-2
-4 2001; -5,7
1999; -3,4 2009; -4,7
-6
-8

37
Kaynak: TÜİK
2008Q1-2009Q4 GSYİH TÜRKİYE(Sabit Fiyatlarla)

10
2008Q1; %7
2009Q4; %6
5
2008Q2; %2,6
0
2008Q3; %0,9
% Değişim

2009Q3; %-2,9
-5
2008Q4; %-7 2009Q2; %-7,7
-10

2009Q1;
-15
% -14,5
-20
Yıllar

38
Kaynak: TÜİK
39
Kaynak: TÜİK
40
Kaynak: OECD
ENFLASYON
Uzun yıllar Türk ekonomisinin en büyük sorunlarından birisi olan
enflasyon 2001 krizinden sonra uygulanması kararlaştırılan enflasyon
hedeflemesi ve sıkı para ve maliye politikaları ile tek haneli rakamlara
indirilmiştir. Enflasyon, 2008 yılında başta petrol olmak üzere emtia
fiyatlarında yaşanan artışlar sonrası beklentilerin 2,5 kat üzerinde % 10,1
olarak gerçekleşmiştir.2008’in eylül ve ekim aylarında patlayan emlak
piyasası balonu sonucu tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi daralan
ekonomiler, düşen talep ve emtia fiyatlarındaki azalışlar, 2009 yılında
enflasyonun beklentilerin 1 puan altında % 6,5 olarak gerçekleşmesine
neden olmuştur. Bu süreçte tüm dünya ülkelerinde enflasyonda düşüşler
gözlemlenmiştir. Ekonomilerde toparlanma ile birlikte, gevşeyen para ve
maliye politikalarının yüksek enflasyon yaratması olasıdır. Ekonomistler ve
ekonomisi basını bu nedenle sıkılaştırıcı politikaların zamanlamasını şu
sıralar tartışmaktadır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası enflasyonun
sırasıyla 2010, 2011 ve 2012 yılları için % 6,5, % 5,5 ve % 5 olmasını
beklemekte ve bu yönde politikalar uygulamakta ve faiz arttırımı ve
piyasadaki fazla likiditeyi sistemden çekeceğinin sinyallerini piyasalara
vermektedir.

41
2002-2009 TÜFE

35
30 2002; 29,7
25
% Değişim

20
2003; 18,4
15
2006; 9,7 2008; 10,1
10 2004; 9,3
5 2007; 8,4
2005; 7,7 2009; 6,5
0
Zaman

42
Kaynak: TCMB
Merkez Bankasının Hedef ve Gerçekleşen enflasyon tablosu

43
Kaynak: TCMB
44
Kaynak: OECD
İŞSİZLİK
Küresel ekonomik krizin etkisini en çok hisseden her zaman
çalışanlar olmuştur. Milyonlarca insan işini kaybetmiş bir çoğu da
düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmış ve işini kaybetme korkusu
yaşamıştır. Küresel ekonomik kriz nedeniyle Türkiye’de de
ekonominin küçülmesi beraberinde zaten yüksek seyreden işsizlik
oranının daha da artmasına ve rekor seviyelere çıkmasına neden
olmuştur. Ocak 2005-Ocak 2010 dönemine ilişkin mevsim etkilerinden
arındırılmış işgücüne katılım oranı % 46,4’ten, % 48,9’a çıkarken,
işsizlik oranı % 10,3’ten % 13,1’e yükselmiştir. İşsizlik rakamlarının
tüm dünyada olduğu gibi bir süre daha yüksek seviyelerde olması ve
yeni istihdam yaratma konusunda sıkıntıların yaşanması
beklenmektedir. Türkiye açısından ise durum daha da vahimdir,
ekonomide hem büyüme hem de işsizliğin düşürülmesi için devletin
dönüşümü sağlaması, ihtiyaca uygun eğitim, istihdam ve ekonomi
politikalarının uygulamaya konulması gerekmektedir. Kriz öncesi ve
kriz sonrasının işsizlik verilerine bakıldığı zaman bu ihtiyaç daha iyi
anlaşılmaktadır.

45
Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı (%)

15,0

13,0

11,0

9,0
2005/1 2005/7 2006/1 2006/7 2007/1 2007/7 2008/1 2008/7 2009/1 2009/7 2010/1
İşsizlik oranı (mevsim etkilerinden arındırılmamış) İşsizlik oranı (mevsim etkilerinden arındırılmış)

46
Kaynak: TÜİK
Mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam oranı (%)
44,0

42,0

40,0

38,0
2005/1 2005/7 2006/1 2006/7 2007/1 2007/7 2008/1 2008/7 2009/1 2009/7 2010/1
İstihdam oranı (mevsim etkilerinden arındırılmamış) İstihdam oranı (mevsim etkilerinden arındırılmış)

47
Kaynak: TÜİK
48
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
HANEHALKI İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI 2010 OCAK DÖNEMİ
SONUÇLARI (Aralık 2009, Ocak, Şubat 2010)
Ocak 2010 döneminde işgücüne katılma oranı % 47,5’tir.
2010 yılı Ocak döneminde, Türkiye geneli işgücüne katılma oranı, geçen yılın aynı
dönemine göre 1,7 puanlık artışla % 47,5 olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemler
için yapılan kıyaslamalara göre; erkeklerde işgücüne katılma oranı 0,7 puanlık
artışla % 69,8, kadınlarda ise 2,4 puanlık artışla % 25,9’dur.

İstihdamın yapısı
Bu dönemde istihdam edilenlerin;
 % 72,2'si erkek nüfustur.
 % 59'u lise altı eğitimlidir.
 % 60,6'sı ücretli, maaşlı veya yevmiyeli, % 26,8'i kendi hesabına veya işveren,
% 12,6'sı ise ücretsiz aile işçisidir.
 % 58,5'i "1-9 kişi arası" çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır.
 % 2,7'sinin ek bir işi vardır.
 % 3,5'i mevcut işini değiştirmek için veya mevcut işine ek olarak bir iş
aramaktadır.
 Ücretli olarak çalışanların % 91,2'si sürekli bir işte çalışmaktadır.

49
Kaynak: TÜİK
İşsizlik oranı % 14,5’dir.

Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 59 bin kişi
azalarak 3 milyon 591 bin kişiye düşmüştür. İşsizlik oranı ise 1 puanlık
azalış ile % 14,5 seviyesinde gerçekleşmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı
0,7 puanlık azalışla % 16,5, kırsal yerlerde ise 1,5 puanlık azalışla % 10,3
olmuştur.

Yaptığı işten dolayı sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanlar

Yaptığı işten ötürü herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan
çalışanların oranı, önceki yılın aynı dönemine göre 1,5 puanlık artışla % 42,3
olarak gerçekleşmiştir. Bu dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre tarım
sektöründe sosyal güvenlikten yoksun çalışanların oranı % 84,5’ten % 85,8'e,
tarım dışı sektörlerde % 28,6’dan % 28,7’ye yükselmiştir.

50
Kaynak: TÜİK
DIŞ TİCARET
Küresel kriz sonrası dünyada dış ticaret daralmış, ülkelerin
büyümeleri bundan olumsuz etkilenmiştir. Türkiye’nin dış ticareti
içinde önemli payı bulunan Avrupa Birliği ülkelerine kriz nedeniyle
ihracat düşmüş büyüme ve üretim bundan olumsuz etkilenmiştir. 2008
yılı itibariyle krizden çıkış için gelişmekte olan ve emtia ve hammadde
ihracatçısı gelişmekte olan ülkelere ve yeni pazarlara açılma stratejisi
uygulanmış ve ihracatın çok daha fazla düşmesinin önüne geçilmiştir.

İthalat ise, daralan iç talep ve ihracatın düşmesi nedeniyle


ihracattan daha hızlı ve fazla daralma göstermiştir. Bu daralma cari açık
ve dış ticaret açığının daralmasını geçicide olsa sağlamıştır.
Toparlanma ile ithalat ve ihracattaki artışla birlikte dış ticaret hacminin
de tekrar artması beklenmektedir. Aşağıdaki grafikler yardımı ile krizin
Türkiye’nin dış ticaretine etkisini görmekteyiz.

51
2000-2009 Yılları Arasında Türkiye’nin Dış Ticareti
YILLIK OCAK-MART

DEĞ.
  2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2009 2010 %

İHRACAT (FOB) 27.775 31.334 36.059 47.253 63.167 73.476 85.535 107.272 132.027 102.129 24.478 26.200 7,0

İTHALAT (CIF) 54.503 41.399 51.554 69.340 97.540 116.774 139.576 170.063 201.964 140.926 28.882 38.325 32,7

DIŞ TİCARET HACMİ 82.278 72.733 87.613 116.593 160.707 190.251 225.111 277.334 333.991 243.055 53.360 64.525 20,9

DIŞ TİCARET AÇIĞI -26.728 -10.065 -15.495 -22.087 -34.373 -43.298 -54.041 -62.791 -69.936 -38.797 -4.404 -12.125 175,3

İHRACAT / İTHALAT
(%) 51,0 75,7 69,9 68,1 64,8 62,9 61,3 63,1 65,4 72,5 84,8 68,4 -19,3

İHRACAT / GSMH (%) 10,5 15,9 15,6 15,5 16,2 15,3 16,2 16,5 17,8 … … … …

İTHALAT / GSMH (%) 20,5 21,0 22,4 22,7 25,0 24,3 26,5 26,2 27,2 … … … …

Milyon Dolar

52
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
2000-2009 İHRACAT(FOB)

140.000
2008; 132.027
120.000
2007; 107.272
100.000 2009; 102.129
Milyar Dolar

2006; 85.535
80.000
2004; 63.167 2005; 73.476 Seri 1
60.000
ihracat
2003; 47.253
2002; 36.059
40.000
2001; 31.334
20.000
2000; 27.775
0
Yıllar

53
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
2000-2009 İTHALAT(CIF)

250.000
2008; 201.964
200.000
2007; 170.063
Milyar Dolar

150.000 2006; 139.576


2009; 140.926
2004; 97.540 2005; 116.774
100.000
2000; 54.503 2003; 69.340
50.000 2002; 51.554
2001; 41.399
0
Yıllar

54
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
2000-2009 DIŞ TİCARET AÇIĞI

0
-10.000
-20.000
2002; -15.495
Milyar Dolar

-30.000
2003; -22.087
-40.000
2001; -10.065 2004; -34.373 2009; -38.797
-50.000
2000; -26.728 2005; -43.298
-60.000
2006; -54.041
-70.000
2007; -62.791 2008; -69.936
-80.000
Yıllar

55
Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı
ÖDEMELER BİLANÇOSU GELİŞMELERİ
Türkiye ekonomisinin her zaman en önemli kronik sorunlarından
birisi olan cari açık 2008 yılında petrol başta olmak üzere emtia
fiyatlarındaki artışların etkisi ile tarihi rekoru olan çok tartışılan kritik
seviyelere 41,946 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. Ekonomi
gündemini uzun süre meşgul eden ve ülkeyi yeni bir krize götürdüğü
düşünülen cari açık ve sürdürülebilirliği, 2008 yılının son çeyreği
itibariyle düşüşe geçmiştir. Dünya ekonomisinde kriz nedeniyle
gelişmekte olan ülkelerden çıkan portföy yatırımları, cari açığın
finansmanı açısından sorun olsa da, düşen petrol ve emtia fiyatları ile
azalan ithalat nedeniyle cari açık finanse edilebilir bir orana düşmüştür.
Küresel ekonomideki toparlanma ile birlikte, cari açıkta tekrar artış
yaşanması beklenmektedir. Kriz’den faydalanılarak, ileride cari açık
sorunu yaşanmaması için gerekli düzenlemelerin yapılması ekonominin
gelecek dönemlerdeki istikrarı ve büyümesi için hayati öneme sahiptir.

56
1998-2010 CARİ AÇIK

10.000
1998; 2.000 2001; 3.760
0 2002; -626
1999; -925 2010*; -5.572
2003; -7.515
-10.000
Cari Denge

2000; -9.920 2004; -14.431


2009; -14.042
-20.000
2005; -22.198
-30.000 2006; -32.193
-40.000 2007; -38.311
2008; -41.946
-50.000
Yıllar

57
Kaynak: TÜİK *2010 Ocak-Şubat
2001-2010 CARİ AÇIK(Çeyrekler İtibariyle)

58
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
DIŞ VE İÇ BORÇLAR
Krizle birlikte diğer bir çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de
ekonominin canlandırılması amacıyla kamu harcamaları
arttırılmış, vergi teşvikleri verilmiş, transfer harcamaları ile
yoksul, krizden etkilenen kesimlere kaynak aktarımı yapılmıştır.
Bu nedenle bu politikaları uygulayan diğer ülkelerde olduğu gibi
Türkiye’de de kamunun iç ve dış borçları artmıştır.

Gerek daralan kredi arzı ve borçlanma kısıtı ile artan faizler


nedeniyle finansal kesim ve şirketlerin dış borçlanmaları ve borç
rakamları bir miktar azalmıştır.

59
60
Kaynak: Eurostat
61
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
Dış Borçlar

62
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, TCMB
63
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
İç Borçlar

64
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
Kamu Net Borcu

65
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
66
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
BANKACILIK VE FİNANS KESİMİ
GELİŞMELERİ
Küresel finans krizinin çıktığı ve en çok etkilediği kesim olan bankacılık
ve finansal kesim, Türkiye’de 2001 krizi sonrası yapılan Bankacılık reformu
sayesinde batma tehlikesi geçirmemiş, devlet desteğine ihtiyaç duymamıştır.
Bankacılık kesimi krizde diğer ülkelerin yüksek karlılık ve öz kaynak
oranlarına sahip olmuştur. Fakat kredi arzında risk almak istememeleri ve
belirsizlik nedeniyle kısıntı yapmışlar, özellikle bazı yabancı bankaların
kredileri erken çağırmaları, yeni krediler için yüksek faiz ve önkoşullar
getirmeleri bankaların ciddi eleştiriler almasına neden olmuştur. Bankacılık
sistemi Türkiye’de, krize rağmen büyümüştür.

Gelişmiş ve derinleşmiş finansal piyasaları bulunmayan Türkiye,


yabancıların satışa geçmeleri, yükselen risk beklentileri, piyasadaki şirketlerin
karlarında ve satışlarındaki düşmeler, diğer tüm ülke borsalarındaki düşüşlere
paralel olarak tarihi ve büyük düşüşler yaşamışlardır. İMKB 2008’de gördüğü
58-59 bin puan seviyelerinden 21 bin puan seviyelerine kadar düşmüştür.
Krizin atlatıldığına ilişkin beklentiler Türkiye’nin krizden hızlı bir şekilde
büyüyerek çıkacağına ilişkin tahmin ve analizler ile küresel piyasalardaki
toparlanma sonucu, 2010 nisan ayı içinde tarihi rekorunu kırmıştır.

67
Finansal Piyasalar
İMKB 100 Endeksi 2005-2010

68

Kaynak: Bloomberg
İMKB 30 Endeksi 2005-2010

69

Kaynak: Bloomberg
Bankacılık Sistemi

70

Kaynak: BDDK
71
Kaynak: BDDK
72
Kaynak: BDDK
73
Kaynak: BDDK
74
Kaynak: BDDK
75
Kaynak: BDDK
76
Kaynak: BDDK
77
Kaynak: BDDK
78
Kaynak: BDDK
79
Kaynak: BDDK
80
Kaynak: BDDK
PARA POLİTİKASI
 Gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayıp, 2008 yılının dördüncü
çeyreğinden itibaren derinleşerek küresel sistemin tamamına yayılan krizin
ekonomik ve finansal istikrar üzerindeki etkileri 2009 yılı boyunca
gözlenmeye devam etmiştir. Bu dönemde dünya ekonomisinde yakın
tarihin en ağır durgunluğunun yaşanması merkez bankalarını büyüme,
istihdam ve finansal sistem üzerindeki tahribatı sınırlamaya yöneltmiştir.
 Gelişmekte olan ülkelerin merkez bankaları, krizin ilk dönemlerinde
riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesiyle döviz kurlarında sert değer
kayıpları yasarken, finansal istikrar kaygıları nedeniyle temkinli bir duruş
sergilemiştir. Ancak daha sonra küresel iktisadi faaliyetteki ani
yavaşlamanın ve emtia fiyatlarındaki çöküşün küresel enflasyonun hızla
düşmesini sağlamasıyla, finansal piyasaları göreli olarak daha istikrarlı
seyreden ve risk primindeki bozulmanın daha sınırlı olduğu gelişmekte
olan ülke merkez bankaları yüksek miktarlarda faiz indirimlerine gitmiştir.

81
 Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (Merkez Bankası), ülkemizde yakın
geçmişte yaşanan krizlerin sağladığı deneyimle bu dönemde hızlı ve etkili
kararlar alabilmiş, küresel krizin olumsuz etkilerini en aza indirmek için
üzerine düseni yapmıştır. Türkiye’nin finansal sisteminin sağlam yapısı ve
risk primindeki bozulmanın göreli olarak sınırlı kalması, para politikasının
hareket alanını genişleten bir unsur olmuştur.
 Merkez Bankası, krizin derinleşmesinin ardından uluslararası kredi
piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların iç ve dış talebi uzunca bir
müddet sınırlamaya devam edeceği öngörüsünden hareketle, kriz sürecinde
iktisadi faaliyet üzerinde oluşabilecek tahribatı sınırlamaya odaklanmıştır.
Bu kapsamda Merkez Bankası, 2008 yılı Kasım ayında parasal genişleme
sürecini başlatmış ve gelişmekte olan ülkeler içinde faiz indirimlerine en
erken başlayan merkez bankaları arasında yer almıştır. 2009 yılında
enflasyonun hedefin altında kalma ihtimalinin arttığını öngören Merkez
Bankası, önden yüklemeli bir strateji izleyerek Aralık 2008-Nisan 2009
döneminde politika faizlerini 650 baz puan indirmiştir.

82
 Merkez Bankası’nın politika uygulamalarında, kısa vadeli iktisadi
gelişmelerden çok orta vadeli eğilimler etkili olmaktadır. Bu
çerçevede, 2009 yılının ikinci yarısından itibaren iktisadi faaliyete
dair kısmi toparlanma işaretleri alınmasına rağmen talepteki
canlanmanın gücüne ve kalıcılığına ilişkin belirsizliklerin devam
ettiğini düşünen Merkez Bankası, iktisadi faaliyetteki toparlanmanın
ve istihdam koşullarındaki iyileşmenin zaman alacağını öngörerek
politika faiz indirimlerine devam etmiştir. Bu kapsamda, faiz
indirimlerine başlanılan Kasım 2008 toplantısından bugüne politika
faizleri toplam 1.025 baz puan indirilmiştir. Böylece, Türkiye,
enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkeler içinde kriz sürecinde en
fazla faiz indirimine giden ülke olmuştur.

83
 Kriz döneminde enflasyona ilişkin kaygıların azalması, Merkez
Bankası’nın, iktisadi faaliyete ve finansal istikrara odaklanması için
elverişli bir orta hazırlamıştır. Bu çerçevede Merkez Bankası, temel
amacı fiyat istikrarını sağlamak olmakla birlikte, küresel finans krizinin
Türkiye ekonomisi ve finansal istikrarı üzerindeki olumsuz etkilerini
önlemek amacıyla, faiz indirimlerinin yanı sıra, Türk lirası ve döviz
likiditesi sıkışıklığını giderecek, kredi piyasalarının sağlıklı islemesini
sağlayacak ve reel sektörü destekleyecek bir dizi ek önlem almıştır.
 Faiz indirimlerinin başlamasından bugüne yaşanan gelişmeler, Merkez
Bankası’nın krizin boyutuna ve iktisadi faaliyet ile enflasyon görünümü
üzerindeki etkilerine ilişkin öngörülerini teyit eder nitelikte olmuş ve
alınan politika kararlarının haklılığını ortaya koymuştur. Bu durum,
para politikası kararlarının finansal değişkenler ve beklentiler
üzerindeki etkinliğini artırmıştır.

84
85
Kaynak: İMKB, TCMB
 Türkiye dahil yüksek riskli addedilen birçok gelişmekte olan ekonominin kriz
sürecinde tahmin edilenin üzerinde dayanıklılık göstermesi, bu ülkelere
yönelik risk algılamasını değiştirmiştir. Dahası, geçmişte kırılganlık
bakımından ilk sıralarda gösterilen Türkiye’nin risk primi bu dönemde diğer
gelişmekte olan ülkeleri ortalamasına kıyasla daha olumlu bir seyir izlemiştir.
 Türkiye’ye yönelik risk algılamalarındaki iyileşme faiz dışındaki diğer piyasa
göstergelerinin gelişiminden de izlenebilmektedir. Geride bıraktığımız yıl
içinde Türkiye’nin en fazla faiz indiren ülke olmasına rağmen Türk lirasının
gerek değer değişimleri bakımından gerekse oynaklık bakımından diğer
gelişmekte olan ülke para birimlerinden belirgin bir biçimde ayrışmamış
olması dikkat çekmektedir. Geçmiş dönemlerde oynaklığı en yüksek ve
küresel risk iştahına en duyarlı para birimlerinden olan Türk lirasının kriz
dönemi boyunca dayanıklı bir performans sergilemesi Türkiye ekonomisine
ve finansal sistemine duyulan güveni yansıtmaktadır

86
87
Kaynak: Bloomberg, TCMB
 Piyasa faizlerindeki aşağı yönlü eğilim, orta vadeli reel faizlere de
yansımış ve piyasa faizlerinin reel seviyesi tarihsel olarak en düşük
düzeylerine inmiştir. Reel faizin durgunluk dönemlerinde düşmesi,
sağlıklı isleyen ekonomilerde beklenen bir değişim olmakla birlikte,
Türkiye ekonomisinde daha önce gözlenmemiş bir durumdur. Bu
anlamda, reel faizlerin mevcut düzeyi, para politikasının etkinliğini
göstermesi ve ekonomimizin normalleştiğini tescil etmesi bakımından
olumlu bir gösterge olarak değerlendirilmektedir.
 Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin ve aldığı diğer önlemlerin 2009
yılının ikinci yarısından itibaren kredi faizleri üzerinde de etkili olduğu
görülmektedir Özellikle Merkez Bankası’nın orta vadeli para politikasına
ilişkin somut bir perspektif verdiği Temmuz Enflasyon Raporu’nun
yayımlandığı dönemden sonra kredi faizlerindeki düşüş hızlanmış, küresel
risk algılamalarındaki iyileşmenin de desteğiyle yılın son çeyreğine doğru
kredi piyasalarında olumlu gelişmeler gözlenmeye başlamıştır.

88
89
Kaynak: TCMB
 Merkez Bankası, bankacılık sisteminin göreli sağlam yapısı ve
finansal sisteminin güçlü pozisyonunun da desteğiyle küresel kriz
döneminde faiz oranlarını tek haneli rakamlara indirmeyi
başarmıştır. Bu durum, Türkiye’de düşük enflasyon ve düşük faiz
ortamının kalıcı olabilmesi bakımından önemli bir fırsattır. Bu
konuda özellikle maliye politikasının orta vadede izleyeceği seyir
kritik önem taşımaktadır. Orta Vadeli Program’da öngörülen tutarlı
çerçeve mali disiplini sağlamlaştıracak düzenlemelerle
desteklenerek daha da güçlendirildiği takdirde, ülkemizin kredi
riskindeki göreli iyileşmeyi destekleyecek ve piyasa faizlerindeki
düşüsün kalıcı olmasını sağlayacaktır. Bu da orta ve uzun vadede
iktisadi büyüme ve istihdam açısından daha elverişli bir ortam
oluşmasına ve dolayısıyla toplumsal refahın yükselmesine katkıda
bulunacaktır.

90
DÖVİZ KURU POLİTİKASI
 2002 yılından itibaren ilan edilmekte olan yıllık para ve kur
politikaları duyurularında belirtildiği üzere, dalgalı döviz kuru
rejiminde döviz kurları bir politika aracı ya da hedef değildir ve
piyasadaki arz ve talep koşulları tarafından belirlenmektedir. Döviz
arz ve talebini belirleyen esas unsurlar ise uygulanan para ve maliye
politikaları, uluslar arası gelişmeler, ekonomik temelle ve
bekleyişlerdir.
 Dalgalı döviz kuru uygulamasında korunması gereken bir kur
seviyesi olmamasına rağmen, güçlü döviz rezerv pozisyonuna sahip
olmak ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomilerde karşılaşılabilecek
iç ve dış şokların olumsuz etkilerinin giderilmesine ve ülkeye
duyulan güvenin artırılmasına büyük katkı sağlamaktadır. Bu
nedenle döviz arzının döviz talebine kıyasla arttığı dönemlerde
Merkez Bankası, rezerv biriktirme amaçlı döviz alım ihaleleri
gerçekleştirmektedir.

91
92
Kaynak: TCMB
93
Kaynak: TCMB
Kurlar-Efektif Kurlar (Günlük) (TL dönüşümü yapılmış) Dolar ve Euro

94
Kaynak: TCMB
95
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
TCMB FAİZ ORANLARI %    
     
Tarih Borç Alma Borç Verme
14.09.2007 17,25 22,25
17.10.2007 16,75 21,5
15.11.2007 16,25 20,75
14.12.2007 15,75 20
18.01.2008 15,5 19,5
15.02.2008 15,25 19,25
16.05.2008 15,75 19,75
17.07.2008 16,25 20,25
18.07.2008 16,75 20,25
23.10.2008 16,75 19,75
20.11.2008 16,25 18,75
19.12.2008 15 17,5
16.01.2009 13 15,5
20.02.2009 11,5 14
20.03.2009 10,5 13
17.04.2009 9,75 12,25
15.05.2009 9,25 11,75
17.06.2009 8,75 11,25
17.07.2009 8,25 10,75
Kaynak:
19.08.2009 7,75 10,25
TCMB
18.09.2009 7,25 9,75
16.10.2009 6,75 9,25 96
20.11.2009 6,5 9
TCMB FAİZ ORANLARI

25
20 TCMB FAİZ
ORANLARI %
Faiz Oranı

15 Borç Alma
10 TCMB FAİZ
ORANLARI %
5 Borç Verme
0
14.09.2007

14.05.2008
14.01.2008

14.09.2008

14.01.2009

14.05.2009

14.09.2009

97
Kaynak: TCMB
KAMU MALİYESİ
 Krize karşı önlem almakta geç kalan hükümet, daha sonra daralma
beklentileri ile birlikte talep arttırıcı politikalara öncelik vermiştir.
Mart 2009 da ki yerel yönetim ve mahalli idareler seçimleri
nedeniyle de kamu harcamaları artmış, gelirler ise düşmüştür.
 Kamunun gelirlerinin düşmesi ve harcamalardaki artış bütçe
dengesini bozmuş kamu kesimi borçlanma gereksinimini
arttırmıştır.

98
99
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
100
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
101
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
102
Kaynak: http://data.economicresearchforum.org/tr/
Türkiye'nin Krizden Etkilenme Kanalları
Türkiye şubat 2001'de tarihinin en büyük ekonomik krizine
sürüklendikten hemen sonra dünyadaki ekonomi-politik
konjonktürün rüzgarını da arkasına almak suretiyle oldukça hızlı bir
toparlanma ve yeniden yapılanma sürecine girmiş, başta finansal
sektör olmak üzere bir dizi makro ölçekli reformlar gerçekleştirerek
27 çeyrek boyunca kesintisiz büyümeyi başarabilmiştir.

Nitekim küresel ekonomik kriz temelde üç yoldan Türk


ekonomisini de ciddi anlamda etkilemiştir ve etkilemeye de devam
etmektedir. Türkiye krizden en dış ticaret, kredi ve yatırımlar
kanalıyla etkilenmiştir.

103
GELECEĞE İLİŞKİN BEKLENTİLER
 Küresel krizin Türk ekonomisine olan etkilerini makro ekonomik ve finansal
göstergeler üzerinden incelediğimizde krizin Türk ekonomisini olumsuz etkilediği
görülmektedir. Krizden çıkışta ise, özellikle güçlü bankacılık sektörü ve istikrarlı
ekonomisi sayesinde diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere kıyasla daha hızlı
ve erken çıkacağı IMF, Dünya Bankası, OECD, gibi uluslar arası ekonomik
kuruluşlar, yatırım bankaları, danışmanlık ve kredi derecelendirme kuruluşları
tarafından sıkça ifade edilmektedir.
 Her türlü olumlu gelişmeye rağmen dünya ekonomisinde krizin tam anlamıyla
bitip bitmediğine dair tartışmalar sürmekte ve yeni bir kriz dalgasının gelmesi ve
krizin “V” tipi bir çıkış değil “W” tipi 2 dipli bir seyir izleyeceğine dair çeşitli
görüşler varlığını korumaktadır. Bu durum krizin ilk dalgasında finans ve
bankacılık kesimi krizi az zararla atlatan fakat, büyüme, işsizlik, ve reel sektörü
yara alan Türkiye için önemli bir risk faktörüdür.
 Krizden çıkış sürecinin daha da belirginlik kazanması ile Merkez Bankası
raporlarında da açıkça belirtildiği gibi, enflasyonist süreçlerin yaşanabilecek
olması sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması gerektirecek ve buda
büyüme sürecinde bir miktar düşüş yaratabilecektir.

104
 Türkiye gelecekte, gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı kapatabilmek,
halkın refah ve gelir düzeyini arttırabilmek için yüksek hızla
büyümeye ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle ihracatın ithalata
bağlılığının giderilmesi, cari açık sorunun ileride tekrar risk unsuru
olmaması, büyümeyle birlikte istihdam yaratılabilmesi, yüksek
rekabet gücü kazanılması, katma değeri yüksek ürünlerin üretiminin
sağlanması, yabancı yatırımların artması, vergi de adaletin
sağlanması, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması için gerekli
reformlar zaman kaybetmeden yapılmalıdır.
 Bir diğer önemli konu ise, eğitim sisteminin çağın gereklerine
uygun, ekonomik aktörlerin ihtiyaçlarını dikkate alan ve mesleki
eğitime öncelik veren bir yapıya kavuşturulmasıdır.

105
 Dünya ekonomisinin bugüne kadar gördüğü en büyük kriz olan küresel
finans krizinin etkilerinin tam anlamıyla giderilmesi uzun yıllar
alacaktır. Yeni krizlerin olmaması için ABD başta olmak üzere finansal
piyasaların merkezi ülkelerinde ve tüm dünyada gerekli düzenleyici ve
denetleyici kurumlar ile uygulamalara büyük ihtiyaç vardır. Dünya
ekonomisinin geleceğini ve bekasını sağlamada bu kurumlara önemli iş
düşecektir. Yine finans sektörünün önemli kuruluşları olan kredi
derecelendirme kuruluşlarının da yanlış sinyal vermemeleri için, gerekli
düzenlemeleri yapmaları önemlidir. Son kriz bir kez daha göstermiştir
ki, piyasalar kendi başlarına bırakıldıkları zaman, ahlaki riskler ve
yanlış tercihler nedeniyle başarısızlığa uğramakta ve kamu
müdahalelerine ihtiyaç duymaktadırlar.

106
KAYNAKÇA
 ARICAN, E., 2002. Gelişmekte Olan Ülkelerde İstikrar Politikaları:
Türkiye, Kardeşler Matbaası, İstanbul.
 BDDK
 BLOOMBERG
 ÇAĞLAR, Ü., 2003. Döviz Kurları Uluslararası Para Sistemi ve
Ekonomik İstikrar, Melisa Matbaacılık, İstanbul.
 DUMAN, K., 2002. “Finansal Krizlerin Nedenleri, Etkileri ve
Bankacılık Sektörüne Yansımaları”, Finans-Politik& Ekonomik
Yorumlar Dergisi, ss.38-50.
 EDWARDS, S., 2001. “Does the Current Account Matter?”,
National Bureau of Economic Research Working Papers, No:8275,
ss.1-71.
 EĞİLMEZ, M., 2008. “Küresel Finans Krizi”, Remzi Kitabevi,
İstanbul.

107
 ERÇEL, G., 2000. “Küreselleşme ve Uluslararası Finansal
Gelişmeler”, f17. Asya Bankalar
 Birliği Genel Kurulu, 2, İstanbul.
 ERDOĞAN, B., 2006. “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler
ve Finansal Kriz Modelleri”, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş.
 HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
 İŞERİ, M., AKTAŞ, Z., 2005. “İMKB’de Yabancı Portföy
Yatırımlarındaki Hareketler 1997-2005 Dönemi)”, 1-3,
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/muge1.doc, erişim
tarihi (02.05.2010).

108
 Le Monde, 22.09.2008, “Küresel Finans Krizinin Sorularla
Analizi”,France.
 MISHKIN, F., 1996. “Lessons From the Asian Crisis”, NBER
Working Papers, 1-2,
 http://www.nber.org/papers/w7102 (10.10.2005).
 OECD
 ŞİMŞEK, M., 2004, “Finansal Küreselleşmenin Ekonomik Krizler
Üzerindeki Etkileri ve
 Örnek Kriz Ekonomileri”, Finans-Politik&Ekonomik Yorumlar
Dergisi, ss.63-73.
 TCMB
 TÜİK
 http://data.economicresearchforum.org/tr/

109

You might also like