You are on page 1of 3

Arif Serhat Çakır

121008029

İngilizce Mütercim Tercümanlık

Sertaç Canbolat

Sözlü Çeviri

ARA YOLU BULMAK

“Yerelleştirme ve yabancılaştırma yöntemlerinin çeviri üzerindeki baskınlığı ve


belirginliği en az seviyede olmalıdır. İstenilen sonuca göre her iki kavramın bir arada
kullanılabileceği bir “ara yolu bulma” yöntemi benimsenmelidir.”

Venuti tarafından türetildiğinden beri yerelleştirme ve yabancılaştırma kavramları


çeviri alanında hem önemli ölçüde rehber hem de yıllardır süregelen ve büyüyerek devam
eden bir tartışmanın kaynağı olmuşlardır. Hangi yöntem en uygunudur? Hangisi doğrudur,
hangisi yanlıştır? Elbette, tartışmalar oldukça derin açılarla ve sağlam zeminler üzerinde
sürdürüldü. Gerek çeviri uygulaması, gerek çeviri kuramları alanında bu kavramlar, üzerinde
en çok durulan konulardan biri oldu. Her ne kadar yerelleştirme ve yabancılaştırma
yöntemleri veya kavramları çeviri açısından rehberlik etme görevleri konusunda başarılı
olsalar da, iki yöntemin de herhangi bir çeviri uygulamasında belirgin ya da baskın olarak
bulunmaması gerektiği kanısındayım.

Bir çevirinin tamamen yerelleşmiş ya da tamamen yabancılaştırılmış olması mümkün


değildir. Çünkü yabancı bir kültürden alınan bir ürün tamamen yerelleştirilmez. Aynı şekilde
hedef dile çevrilen bir metnin tamamen yabancı olması da söz konusu değildir. Çünkü ne
kadar mücadele edilse de kullanılan dil, tabiri caizse, yereldir. Eğer yukarıdaki cümlelerden
“tamamen” kelimesini çıkartırsak, yani çeviride yerelleştirme ve yabancılaştırma kavramlarını
asıl anlamlarıyla incelersek Venuti tarafından yapılan şu tanımlara ulaşıyoruz; Yerelleştirme,
yabancı bir metni hedef dilin kültürel değerlerine uygun bir şekilde düzenlemek, yani yazarı
ya da yaratıcıyı hedef kültürün bir parçasıymışçasına yeniden yorumlamaktır.
Yabancılaştırma ise yabancı metinde bulunan dilbilimsel ve kültürel farklılıkların hedef
kültüre sunulması, yani okuyucuyu, dinleyici veya izleyiciyi yurt dışına göndermektir. (aln.
Yang 2010) Bu tanımlara göre yerelleştirme ve yabancılaştırma kavramlarının hangisinin
benimsenmesi gerektiği gibi süregelen tartışmalara girmek yerine, daha mantıklı olanı yapıp,
bu kavramların nasıl algılandığını sormak gerekir. İki kavram da, paragrafın başında
bahsedildiği şekilde, yüzeysel olarak algılandığından veya öğretildiğinden dolayı ikisinden
birinin seçilmek zorunda olduğu, ikisinin bir arada bulunamayacağı düşünülmekte ve dolayısı
ile Venuti’nin tanımlarından uzaklaşılmaktadır. Ayrıca bu tartışmalar ve düşünceler
genellikle, yabancılaştırma ve yerelleştirme dışında nötrleştirme gibi bir kavramın varlığını da
göz ardı etmektedir.
Venuti’nin türettiği kavramların yanlış anlaşılması ve bu yönde tartışılması çeviri
uygulamasında da kendini göstermektedir. Bunun en basit örneği, yabancı, özellikle
Amerikan filmlerinin isimlerinin çevirilerinde görülmektedir. Reindeer Games isimli sinema
filmi, Türkçeye Soygun olarak aktarılmış. Elbette, senaryoda bir soygun meselesi mevcut.
Ancak soygun kelimesi bu filme uygun bir isim değil. Keza, filmin asıl konusu bir soygun
aracılığıyla birbirine giren iki hayat ve iki kişinin başından geçen olaylar. Yerelleştirme
ve/veya nötrleştirmenin, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde iç içe geçtiği bu çeviri kavramların
yanlış anlaşıldığının bir göstergesidir diye düşünüyorum. Birkaç ay önce, video sitelerinde ve
sosyal paylaşım sitelerinde bir video popüler olmuştu. Amerikan komedi dizisi How I Met
Your Mother’ın, karakterlerin genelde birlikte zaman geçirdikleri bir bardaki her zaman
oturdukları masalarında aralarında geçen bir konuşmanın, bilinçsiz ancak abartılı bir şekilde,
sırf eğlence amaçlı yerelleştirilmiş altyazıyla aktarıldığı bir sahneydi bu. Karakterlerin
arasında geçen Amerikan – Kanadalı muhabbeti, altyazıda Malatyalı – Elazığlı olarak
aktarılmıştı. Bilinçsiz şekilde kullanılan yerelleştirme veya yabancılaştırma yöntemi örnekleri,
aynen bu videodaki gibi gülünç sonuçlar doğurmaktadır.

Ne yapılmalıdır, yerelleştirme ve yabancılaştırma konusunda nasıl bir yöntem


uygulanmalıdır konusuna gelince, öncelikle bu kavramlar bir yöntemden çok, bir rehber
olarak kullanılmalıdır. Yani, çeviri sürecinde, yerelleştirme ve yabancılaştırma ve hatta
nötrleştirme yapılacak/yapılabilecek bölümlerin değerlendirilip, bunları birbirlerine tutarlı bir
şekilde bağlayarak, başlıkta da belirttiğim gibi ara yolu bulma yöntemi benimsenmelidir.
Okuyucu, dinleyici ya da izleyici hem metinde bulunan yabancı kültüre ait öğeleri hissedip
üzerinde düşünebilmeli, hem de çeviri, metnin vermek istediği mesajı hedef kitlenin anlayıp
değerlendirebileceği kadar yakın olmalıdır. Bu yöntem, tutarlılığı sağlamak diğer yöntemlere
göre daha zor olsa da, en uygun yöntemdir. Aslında, birçok çevirmen çoğu zaman bilinçli,
bazen de bilinçsiz olarak bu yöntemi uygulamaktadır. Önemli olan, yabancı kültürden gelen
yayınların aslında yabancı olduğu ve hedef kültürün sahip olmadığı birçok şeye sahip olduğu
gerçeğinin farkında olmaktır. Hedef kültürün, bu farklılıkları, çeviri yayınlar aracılığıyla da
olsa tecrübe edebilmesi ve değerlendirmesi gerekmektedir. Ancak bu farklılıkları tecrübe
ederken, dışarıdan değil, kültürün içinden olunduğu hissini verebilmek önemlidir.
Her çeviri yönteminin benimsediği temel kavram olan amaç dâhilinde, ara yolu bulma
yöntemi yabancılaştırma ve yerelleştirme yöntemlerini doğru bir şekilde harmanlayan,
nötrleştirmeyi de bu harmana katan, oldukça kullanışlı bir yöntemdir.

Arif Serhat Çakır

1. Yang, Wenfen. 2010. Brief Study on Domestication and Foreignization in Translation. Qingdao, Çin: Qingdao
Üniversitesi

You might also like