You are on page 1of 24

1

1. AKTİF KARBON

Karbon yer yüzünden en çok bileşik yapan elementtir. Karbon tüm organik
bileşiklerde temel yapı taşlarının oluşumunu sağlar. Şu anda kullanılan adsorbanların en
önemlisi, yüksek gözenekliliğe sahip aktif karbonlardır. Ticari olarak aktif karbonlar,
odun, turba, linyit, kömür, mangal kömürü, kemik, Hindistan cevizi kabuğu, fındık
kabuğu ve yağ ürünlerinden elde edilen karbonların çeşitli işlemlerden geçirilerek
aktive edilmesiyle elde edilirler.

1900’lü yılların başında, şu anki aktif karbon üretiminin temelini oluşturan


patentler yayınlanmıştır. Bu patentler, bugün bile hala geçerli olan aktif karbon
üretiminin iki temel prensibini açıklamaktadır. Bunlar kimyasal aktivasyon ve gaz
aktivasyonudur. 1920 yılından sonra, ilk olarak, aktif kömür su arıtılmasında
kullanılmaya başlanmış, fakat yaygın bir kullanım sağlanamamıştır. Ancak, 1927
yılında Almanya’da içme suyundaki klofenol kokusu büyük problem yarattığından,
şehir suyunun hazırlanması sırasında aktif karbon kullanımı da büyük önem
kazanmıştır. Aktif karbon, 1929 yılında Hamm Water Works’da granüler formda,
bundan bağımsız olarak 1930’da Harrison tarafından Michigan Bay City’de, yine 1929
yılında Spalding tarafından içme suyundaki kokuların uzaklaştırılması amacıyla toz
halinde kullanılmıştır. 1932 yılına gelindiğinde Amerika’da 400 fabrika, 1943 yılında
ise yaklaşık 1200 fabrika istenmeyen kokuların kontrolünde aktif karbonu kullanmıştır.

1.1. Aktif Karbon’un Genel Özellikleri

Aktif karbon, büyük kristal formu ve oldukça geniş iç gözenek yapısı ile
karbonlu adsorbanlar ailesini tanımlamada kullanılan genel bir terimdir. Aktif
karbonlar, insan sağlığına zararsız, kullanışlı ürünler olup, oldukça yüksek bir
gözenekliliğe ve iç yüzey alanına sahiptirler. Aktif karbonlar, çözeltideki molekül ve
iyonları gözenekleri vasıtasıyla iç yüzeylerine doğru çekebilirler ve bu yüzden adsorban
olarak adlandırılırlar.

1.2. Yüzey Alanı

Aktif karbonun iç yüzeyi (aktifleştirilmiş yüzey) çoğunlukla BET yüzeyi olarak


(m²/g) ifade edilir. yüzey alanı azot (N2) gazı kullanılarak ölçülür. Su arıtımında
kullanılan aktif karbon taneciklerinin iç yüzey alanının yaklaşık 1000 m²/g olması
2

istenmektedir. Kirlilik oluşturan maddeler, aktif karbonun yüzeyinde tutulacağından,


yüzey alanının büyüklüğü kirliliklerin giderilmesinde oldukça etkili bir faktördür.
Prensip olarak, yüzey alanı ne kadar büyükse, adsorbsiyon merkezlerinin sayısının da o
kadar büyük olduğu düşünülür. Literatürde bulunan aktif karbonun yüzey alanı ve
gözenek sistemi ile ilgili sayısal değerler aşağıda verilmiştir:

Çizelge 1.1. Aktif karbonun yüzey alanı ve gözenek sistemi ile ilgili sayısal değerler.

Yüzey alanı: 400-1600 m²/g (BET N2)


Gözenek hacmi: >30 m3/100 g
Gözenek genişliği: 0,3 nm-1000 nm
Karbon taneciğinin yüzeyi gaz, sıvı ve katı maddeleri çeker ve yüzeyde ince bir
film tabakası oluşturur, yani adsorbe eder. Aktif karbonun adsorban olarak tercih
edilmesinin başlıca iki nedeni vardır. Bunlar:

i. Belirli maddeleri çekebilmesi için çekici bir yüzeye,

ii. Fazla miktarda maddeyi tutabilmesi için geniş bir yüzeye sahip olmasıdır.

1.3. Gözenek Büyüklüğü

Kirliliğin giderilmesinde etkili olan diğer bir parametre de gözenek


büyüklüğüdür. Gözenek büyüklüğünün belirlenmesi, karbonun özelliklerinin
anlaşılmasında oldukça kullanışlı bir yöntemdir. Gözenekler silindirik veya konik
şeklinde olabilir. Aktif karbonun gözenek yapısını gösteren ve Taramalı Elektron
Mikroskobu ile çekilen fotoğraf aşağıda verilmiştir.

Şekil 1.1. Aktif karbonun gözenek yapısı, Fotoğraf TEM ile alınmıştır.
3

Adsorbsiyon için gözenek yapısı, toplam iç yüzeyden daha önemli bir


parametredir. Gözeneklerin büyüklükleri, uzaklaştırılacak olan kirliliklerin tanecik
çaplarına uygun olmalıdır. Çünkü, karbon ve adsorblanan moleküller arasındaki çekim
kuvveti, molekül büyüklüğü gözeneklere yakın olan moleküller arasında daha büyüktür.

The International Union of Pure and Applied Chemistry (IUPAC) adsorbanlar


için gözenek büyüklüğünü yarıçaplarına göre dörde ayırmıştır;

i. Makro gözenekler (r>25 nm)

ii. Mezo gözenekler (r<r<25 nm)

iii. Mikro gözenekler (0,4<r<1 nm)

iv. Submikro gözenekler (r<0,4 nm) olarak sınıflandırılabilir (Şekil 1.2.).

Şekil 1.2. Şematik olarak aktif karbon modeli

Adsorbsiyon ve desorpsiyon için önemli olan aktif karbon gözenek sistemi,


Şekil 1.2’de şematik olarak gösterilmiştir. Mikro gözenekler iç yüzeyin önemli bir
kısmını teşkil ederler. (~% 95). Makro gözenekler ise adsorbsiyon için nispeten önemli
olmamakla birlikte, ancak mikro gözeneklere doğru difüzyonun hızlı olması için iletici
olarak gereklidirler. Makro gözenekler molekülün aktif karbon içerisine girmesini,
mezo gözenekler daha iç bölgelere doğru taşınmasını sağlarken, mikro gözenekler ise
adsorbsiyon olayı için kullanılırlar.
4

1.4. Aktif Karbon Türleri

Atık su işlemleri için günümüzde kullanılan en iyi aktif karbonlar çeşitli


kömürlerden ve doğal materyallerden elde edilir. bunlar: taş kömürü, mangal kömürü,
turba, linyit, odun, kemik; Hindistan cevizi, fındık ve pirinç kabuğu; meyve çekirdekleri
ve yağ ürünleridir. Bu materyallerden elde edilen aktif karbonlar genellikle sert ve
yoğundur. Suda bozunmadan uzun süre kullanılabilirler. Aktif karbonlar değişik
özelliklere sahip şekillerde üretilebilirler. Bunlar;

i. Toz halindeki aktif karbonlar,

ii. Granüle aktif karbonlar

iii. Pelet halindeki aktif karbonlardır.

Karbonun kimyasal aktivasyonu sonucu, toz haldeki aktif karbonlar elde


edilirler. Bu karbonlar, günümüzde atık suların temizlenmesi işlemlerinde en çok
kullanılan aktif karbonlardır. Gaz aktivasyonu ile yapılan granüle haldeki aktif
karbonların da atık su işleme sistemlerinde oldukça iyi sonuçlar verdiği belirtilmektedir.
Granüle ve toz haldeki aktif karbonlar organik ve inorganik ve inorganik maddelerin
uzaklaştırılmasında mükemmel sonuçlar vermektedir. Bu aktif karbonlar biyolojik
olarak işlem görmüş atık suları ve organik kaynaklı endüstriyel atıklar içeren atık suları
temizlemek içinde yıllardır kullanılmaktadır.

1.5. Aktivasyon Teknikleri

Aktif karbon üretimi için, karbonca fakir olmayan tüm maddeler, çeşitli
aktifleştirme yöntemleriyle aktifleştirilerek kullanılabilirler. Bu aktifleştirme yöntemleri
kimyasal aktivasyon ve gaz aktivasyonu olmak üzere ikiye ayrılır.

1.5.1. Kimyasal Aktivasyon

Bu teknik genellikle turba ve odun temel kaynaklı çiğ materyallerin aktivasyonu


için kullanılır. Çiğ materyal çinko klorür, fosforik asit veya potasyum hidroksit ile
doyurulur. Daha sonra karbonu aktive etmek için 500-800 oC sıcaklığa kadar ısıtılır.
Aktive edilen karbon yıkanır, kurutulur ve öğütülerek toz haline getirilir. Kimyasal
aktivasyon sonucu oluşturulan aktif karbonlar, genellikle büyük moleküllerin
adsorbsiyonu için kullanılırlar ve oldukça geniş gözenek yapısı sergilerler.
5

1.5.2. Gaz Aktivasyonu

Bu aktivasyon tekniği genellikle kömür ve meyve kabuklarının aktivasyonunda


kullanılır. Çiğ materyal öncelikle karbonizasyon olarak adlandırılan ısıl bir işleme tabi
tutulur. Bu işlem gözenekleri küçük olan karbonlu bir ürün oluşmasına yardımcı olur.
Daha sonra bir inert gaz atmosferinde ve 800-1100 oC sıcaklık aralığında aktivasyon
işlemi gerçekleştirilir. Böylece, başlangıçta karbonizasyon ile oluşturulan ara materyal,
aşağıda verilen, su-gaz reaksiyonu ile gaz fazına dönüştürülerek mevcut gözenekler
genişletilir ve sayıları artırılır.

C + H2O ® CO + H2 – 175,440 kJ (kg mol)

Bu reaksiyon endotermiktir ve reaksiyon için gereken ısı, kısmen oluşan CO ve


H2’nin yanması ile korunur.

2 CO + O2 ® 2CO2 + 393,790 kJ (kg mol)

2H2 + O2 ® 2H2O + 396,650 kJ (kg mol)

Elde edilen aktif karbon sınıflandırılır ve elenip tozu giderilerek kullanıma hazır
hale getirilir. Gaz aktivasyonu ile elde edilen aktif karbonlar da kimyasal aktivasyondan
elde edilenler gibi iyi bir gözenek yapısı sergilerler. Hem sıvı hem de gaz fazdan
molekül ve iyonların adsorbsiyon için etkin bir şekilde kullanılırlar.
6

2. AKTİF KARBONUN KULLANIM ALANLARI

2.1. Şeker Endüstrisi

Şeker kamışı şurubunun rafinerisinde kemik kömürü kullanılır. Glikoz


endüstrisinde aktif karbon kemik kömürünün yerini almıştır, çünkü bununla dahi iyi
kaliteli ürün elde edilir.

2.2. Yenilebilir Sıvı Yağlar ve Yağlar

Yenilebilen sıvı yağları, yağları ve ilgili ürünleri rafine eden endüstriler,


arıtmada aktif karbonu kullananlar arasında ilk sırada yer alırlar. En erken kullanımı,
pamuk yağının renk gidermesinde kil toprağına ilave edilmesidir. Bundan sonra
kullanımı diğer birçok yağları da kapsar(Hindistan cevizi, keten tohumu, soya fasulyesi,
domuz yağı ve mum yağı).

2.3. Diğer Gıda Maddeleri

Jelatin, ham sabun ile sirke gibi gıda ürünlerinin çoğunda renk ve lezzetin
düzeltilmesinde kullanımı, aktif karbon için büyük bir Pazar sağlamıştır. Birçok gıda
maddeleri destilasyon ve kristilizasyon ile saflaştırılamaz, gıda tüzüğü kimyasal
yöntemlerinin bu endüstride kullanımını sınırlamıştır. Aktif karbon kullanımı,
istenmeyen maddelerin uzaklaştırılması dışında, gıda maddesinde değişikliğe neden
olmaz.

2.4. Alkollü İçecekler

Viski, ilk destile edildiğinde tahammül edilemez bir lezzete sahiptir. Aktif
karbon ile muamele edildiğinde bu kötü lezzet büyük oranda düzelir. Şarap, bira, brendi
ve nötral sert içkiler gibi içeceklerde de aktif karbon ile tat düzeltilmesi yapılır.

2.5. İçilebilir Su Temini

Karbon kullanımının en çok gelişerek kullanıldığı alanlardan biri de içilebilir


suyun tat ve kokusunun düzeltilmesidir. 20.yy. başlarında şehir içme suyunda tat ve
koku problemi had safhaya ulaşmıştı. 1. Dünya Savaşı yıllarında büyük endüstriyel
gelişme akarsuların kirlenmesiyle sonuçlandı.

Havalandırma, klor kullanımı, permanganat ve ozonla yapılan çalışmalardan


başarılı sonuç alınamadı. 1930 yılında New Milford ve New Jersey’de aktif karbon
7

kullanımıyla aktif su kaynaklarının saflaştırılmasında kabul edilebilir başarı gösterildi.


Basit oluşu ve ucuz maliyeti nedeniyle aktif karbon kullanımı bütün dünyaya yayıldı.

2.6. Çözücülerin Geri Kazanılması

Kimyasal işlemler sırasında çözücüler kirlenirler. Çözücülerin ayrıştırılması


adsorbsiyon ile yapıldığı zaman, aktif karbon kullanımı basit ve ucuz düzenleme sağlar.
Bu tarzda düzenlemede kullanılan bazı çözeltiler; elektrolizle kaplanmış çözeltiler, kuru
temizleme çözeltileri, yemek yağları ve konserve yapılan çözeltilerdir.

2.7. Gaz ve Buhar Adsorbsiyonunda Aktif Karbon Kullanımı

Aktif karbon, askeri ve endüstriyel amaçlı gaz maskelerinde organik gazlardan


korunmak için kullanılır. Küçük tanecikler tercih edilir, çünkü bunlar zararlı buharlar ve
gazların tamamen uzaklaştırılmasında iyi sonuç verir.

Aktif karbonun en büyük ticari kullanımı, çözücü buharların havadan


ayrıştırılmasıdır. Normal sıcaklıkta aktif karbon tarafından alıkonulan gaz haline geçmiş
maddeler, düşük basınçlı su buharı uygulandığında serbest hale geçerler, yaklaşık 3 kg
su buharı, 1 kg’ın uzaklaştırılmasında kullanılır. İyi derecede ki aktif karbonun,
kullanım esnasında parçalanmaya karşı büyük bir direnci vardır, dolayısıyla uzun
ömürlüdür.

Sert, toz halindeki aktif karbon, kokuların giderilmesinde ve buharın, havadan


ve diğer gazlardan ayrılmasında kullanılır. Ayrılacak maddelerin birçoğu, su buharında
düşük konsantrasyonlarda bulunur, bunlarda aktif karbon ile uzaklaştırılır.
Karbondioksit, hidrojen, azot, amonyak, asetilen ve diğer endüstriyel gazlardaki
ayrılmak istenen madde zerreleri aktif karbon tarafından uzaklaştırılır.

Yüksek yoğunluklu aktif karbonun küçük tanecik hacminde gaz ve buhar


adsorbe eden tipi, bazı erir maddelerin sıvıdan uzaklaştırılmasında kullanılır, sıvıların
renk gidermesinde önerilemez. Bununla beraber, düşük yoğunluklu, yumuşak tip
karbonların kullanımı daha başarılı olabilir. Yüksek yoğunluklu aktif karbonun toz ve
saflaştırılmış tipleri ilaç yapımında kullanılır.

Hipersorbsiyon, zayıf gaz buharından hafif hidrokarbonların adsorbsiyonunda


kullanılır, yeniden buhar haline geçme sürecidir. Termal katalitik parçalanma
8

işlemlerinde elde edilen gazlardan etilenin yeniden elde edilmesinde, doğal gazdan
propan ve ağır kısımların ayrılmasında, hidrojenden metanın elde edilmesinde kullanılır.

Kirliliklerin adsorbsiyonunda amaç, istenilen kısımların çözeltiden ayrılmasının


sağlanmasıdır. Bir diğer genel yöntemde, istenilen maddenin adsorbe olması ve daha saf
bir şekilde kalmasıdır. Bu yöntem gaz adsorbsiyon çalışmalarında genel kullanım alanı
bulmuştur, sıvı arıtımında daha az kullanılır. Aktif karbonun bir diğer çok kullanıldığı
yerde altının ayrılmasıdır ki, bu işlem cevherden siyanür yöntemiyle çıkarıldıktan sonra
uygulanır. Bir diğer örnek de, iyotun petrol kuyularındaki tuzlu sudan ayrılmasıdır.
Bunlar çoğunlukla 70-150 ppm iyot içerirler. İyot, aktif karbon tarafından adsorbe
edilir, beraberinde soda ve sülfit de çıkar.

Diğer ayırma metotlarıyla saflaştırılmayan biyokimyasal maddelerin,


adsorbsiyonla ayrılmasında da aktif karbon kullanılır.

Aktif karbon, çeşitli reaksiyonlarda katalizör gibi kullanılır. Bazı durumlarda tek
başına kullanılır (örneğin, kükürtdioksit ve klordan sülfüril klorür oluşumunu katalize
etmesi). Çoğunlukla diğer katalizörler için taşıma görevi ile kullanılır. Taşıyıcı olarak
kullanıldığında, aktif karbon sadece geniş bir yüzey sağlamakla kalmaz, aynı zamanda
reaksiyona da katılır ve böylece reaksiyon hızını etkiler. İki alternatif reaksiyondan
birinin tarafını tutabilir. Lemoine’nin bulunduğu gibi, odun kömürü oluşumunda alkol
dehidrojene olur, dehitratasyonun nedeni hayvan kömürüdür.
9

3. SU KİRLİLİĞİ

Yüzeysel ve yer altı suyu kaynaklarımız ile denizlerimiz estetik ölçülerin çok
ötesinde yaşamsal ve ekonomik değer taşımaktadır. Kısıtlı olan su kaynaklarımızın hızla
artan kentsel içme suyu ve endüstriyel su talebini karşılayabilmeleri için, ciddi ve etkili
bir biçimde uzun vadeli programlar çerçevesinde korunmaları gerekmektedir.
Denizlerimiz gerek taşıdıkları rekreasyon potansiyeli ve ana turistik gelir kaynağımız
olmaları nedeniyle, gerekse de su ürünleri üretimi alanı olarak, ülkenin giderek artan
hayvansal protein ihtiyacını karşılamak için korunmalıdır.

Su kaynaklarımızın korunması için gerekli olan uzun vadeli planlar ancak


kirleticilerin su ortamlarındaki etkilerinin ayrıntılı olarak bilinmesi durumunda etkili bir
biçimde hazırlanabilir.

Yüzeysel sularda evsel ve endüstriyel atık sular ve diğer kirleticilerin neden


oldukları nitelik değişimleri, genel olarak fiziksel ve kimyasal parametreleri içeren
standartlar yardımıyla ifade edilir. fabrikaların çeşitli üretim aşamalarından çıkan
endüstriyel atık sularda yağ-gres, asılı katı madde, BDI, KDI, önemli kirlilik
parametreleri olmakta; atık sular çeşitli organik ve inorganik maddeler ile boya
pigmentleri içermektedir.

3.1. Kirleticilerin Sınıflandırılması

Yüzeysel suların kullanılmış sular ve diğer atıklar için bir alıcı ve uzaklaştırıcı
ortam olarak kullanılması düşünüldüğünde oluşabilecek etkilerin kestirilebilmesi
açısından bu atıkların doğal dengelere getirebileceği kirlilik türlerinin
sınıflandırılmasında yarar vardır. Yüzeysel sularda kirletici etki yapabilen unsurların
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nce verilen sınıflandırması aşağıdadır.

a. Bakteriler, virüsler ve diğer hastalık yapıcı canlılar:

Suların hijyenik açıdan kirlenmesine neden olan bu organizmalar, genellikle


hastalıklı ve portör (hastalık taşıyıcı) olan hayvan ve insanların dışkı ve idrarlarından
kaynaklanır.
10

b. Organik maddelerden kaynaklanın kirlenme:

Ölmüş hayvan ve bitki artıkları ile tarımsal artıkların yüzeysel sulara karışması
sonucunda ortaya çıkan kirlenmedir. Bu maddelerin alıcı su ortamlarında biyolojik
oksijen ihtiyacını artırması su kalitesi açısından önem taşımaktadır.

c. Endüstri atıkları:

Çeşitli endüstrilerden çıkan atıklar, fenol, arsenik, siyanür, krom, kadmiyum gibi
toksik maddeler içerirler. Teknolojik gelişmeye paralel olarak, endüstri atıklarının
içerdikleri maddelerin bir yandan türleri artmakta diğer yandan da bu bileşenlerin
kimyasal yapıları giderek daha karmaşık hale gelmektedir.

d. Yağlar ve benzeri maddeler:

e. Sentetik deterjanlar:

Bu tip deterjanların içerdikleri fosfatlar, yüzeysel sularda ötrofikasyona ve


dolayısıyla ikincil kirlenmeye neden olmaktadır.

f. Radyoaktivite

Nükleer atıkların yeraltında ve denizaltında çok uzun zaman süreleri boyunca


saklanması için kullanılan kaplardan kaynaklanabilecek sızmalar bu maddelerin
oluşturabileceği toksik etkiler açısından önem taşımaktadır.

g. Pestisitler

h. Yapay organik kimyasal maddeler:

Bu maddeler fermasotik, petrokimya endüstrilerince giderek artan miktarlarda


üretilmektedir. Bu yapay maddeler, yerlerini aldıkları doğal maddelere kıyasla, daha
güç biyolojik yıkıma uğrarlar.

i. İnorganik tuzlar:

Bu maddeler kirletici olmayıp, ancak çok yüksek dozlarda kirletici olarak


düşünülebilirler. Suları içme, sulama veya birçok endüstriyel kullanım için elverişsiz
hale getirebilirler. Alışılagelmiş arıtma işlemleriyle giderilemezler.

j. Yapay ve doğal tarımsal gübreler


11

k. Atık ısı:

Tek geçişli soğutma suyu sistemlerine sahip termik santraller, yüzeysel sulara
büyük miktarlarda atık ısı verir. Suyun sıcaklığının artması bir yandan doğal arıtma
süreçlerini hızlandırırken öte yandan oksijenin bir yandan doğal arıtma süreçlerini
hızlandırırken öte yandan oksijenin sudaki doygunluk derişimini azaltır. Böylece
anaerobik duruma geçiş kolaylaşabilir.

Suda bulunabilecek her türlü madde belirli bir konsantrasyonun üzerinde sağlık
için zararlıdır.

Sularda iz halde bulunan organik ve inorganik zehirlilik unsurlarının


belirlenmesi ve etkinliklerinin saptanabilmesi için çok duyarlı numune alma, deriştirme
ve analizleme tekniklerinin gelişmesi gerekmiştir. Bu nedenle son yıllarda
araştırmaların büyük bir bölümü bu konuya ayrılmakta, gelişen teknolojinin olanakları
kullanılarak bu maddeler yeni yeni belirlenebilmektedir.

Havada suda veya toprakta kalıcı özellik gösteren ve ekolojik dengeyi bozan
kimyasal maddeler “tehlikeli ve zararlı maddeler” olarak tanımlamaktadır. Bu
maddelerin alıcı su ortamları için tehlike yaratma durumu, yerel koşullara, maddenin
miktarına ve maddenin özelliklerine bağlıdır.

Herhangi bir maddenin alıcı su ortamındaki ve beslenme zincirindeki canlı


yaşam için tehlikeli olup olmadığına,

- Memeli hayvanlar için akut ve oral toksisite,

- Bakteriler için akut toksisite,

- Balıklar için akut toksisite,

- Biyolojik ayrışabilirlik testlerinden sora karar verilebilmektedir.

Su ortamları için tehlikeli ve zararlı maddeler tehlike seviyelerine göre


gruplandığında 4 tehlike sınıfı oluşturulabilmektedir.

Bu tehlike sınıflarına giren maddelerin bazıları aşağıda verilmiştir.


12

Çizelge 3.1. Kirleticilerin su ortamı için tehlike seviyelerine göre sınıflandırılması

Suda Çözülürlüğü
Maddenin Adı
(mg/1)
Benzen
1800
A) Alıcı su ortamı için çok tehlikeli ve zararlı Civa (2) klorür
Çözünür
olan maddeler sınıfı Sodyum
Çözünür
siyanür
Anilin 34000
B) Alıcı su ortamı için tehlikeli ve zararlı olan Asetaldehit ∞
maddeler sınıfı Fenol 82000
Piridin ∞
Asetik asit ∞
C) Alıcı su ortamı için az tehlikeli ve zararlı
n-Butilamin ∞
olan maddeler sınıfı
Etil benzen 140
Aseton ∞
D) Alıcı su ortamı için tehlikeli ve zararlı
Gliserin 1
olmayan maddeler sınıfı
Üre 1000000
Tüm sularda yaklaşık 2000 değişik organik madde tespit edilebilmektedir.
Sayıları giderek artan organik maddelerin bir kısmının ayrışabilir nitelikte olmasına
karşılık bir kısmı güç ayrışabilmekte ya da aradan uzun zaman geçse de hiç
ayrışmamaktadır. Pestisitler, yüzey aktif maddeler, Petrol ve türevleri güç
parçalanabilen organik bileşiklerdir.

3.2. Su Arıtma Yöntemleri

Atık suların arıtılmasında kullanılan yöntemler, fiziksel etkilerin önem taşıdığı


“temel işlemler” ile kimyasal ve biyolojik reaksiyonların ağırlık taşıdığı “temel
süreçler” olmak üzere iki ana gruba ayrılabilir. Temel işlemlerde atık suyun niteliği
değişmez halbuki temel süreçlerde nitelik değişimi vardır.

Bir arıtma tesisinde temel işlemlerin yer aldığı ünitelere örnek olarak ızgaralar,
karıştırma, çökeltme, yumaklaştırma, yüzdürme, filtrasyon, kurutma, destilasyon,
santrifüj, dondurma ve ters ozmoz üniteleri verilebilir. Temel süreçler ise kendi içinde
“kimyasal temel süreçler” ve “biyolojik temel süreçler” olarak ikiye ayrılırlar. Kimyasal
çökeltme nötralizasyon, adsorbsiyon, dezenfeksiyon, kimyasal oksidasyon, kimyasal
13

redüksiyon, yakma, iyon değişimi ve elektrodiyaliz birer kimyasal temel süreçtir.


Biyolojik temel süreçler ise “aerobik”, “anaerobik”, “fakültatif” olarak üç grupta
incelenebilir. Kimyasal temel süreçler, atık suların arıtımında ilk olarak uygulanan
yöntemlerdir. Daha sonraları biyolojik temel süreçlerin gelişmesiyle bu yöntemler terk
edilmiştir. Ancak son yıllarda kimyasal süreçlerin atık su arıtımında tekrar daha yaygın
bir şekilde kullanılmaya başlandığı görülmektedir. Özellikle biyolojik arıtma süreçleri
içinde etkilenmeyen bileşenlerin kimyasal süreçlerle arıtılmasına çalışılmaktadır.

Kimyasal süreçlerin ortak özelliği, genellikle düşük yatırım giderleriyle, yüksek


işletme giderlerine sahip olmalarıdır. Bu yüzden kimyasal süreçler, özel arıtma
gerektiren atık sularda veya bu tip bir arıtmanın temel arıtma süreci içinde, çok kısa süre
uygulanması gerektiğinde kullanılır.

Özellikle endüstriyel atık sular, birincil ve ikincil arıtım yöntemleri ile


uzaklaştırılamayan organik kirleticiler içerirler. Bu tür düşük derişimli veya kalıcı
organiklerin uzaklaştırılmasında, renk ve koku giderilmesinde sıkça başvurulan yöntem
adsorbsiyondur.
14

4. ADSORBSİYON

Gaz veya sıvı buharı, bir katı yüzeyi ile temas halinde bulunduğu zaman belirli
bir kesimi yüzey üzerinde adsorbe edilmiş duruma geçer. Adsorbsiyon, adsorbsiyonun
özel durumu olup adsorbsiyon sadece katının yüzeyinde toplanma olayıdır.

Atık su arıtımı ile ilgili olarak adsorbsiyon; atık sularda çözülmüş bazı türlerin
uygun bir katı yüzey üzerinde tutulması olarak tanımlanabilir. Herhangi bir katının
kristal örgüsü içindeki iyonlar, diğer tanecikler tarafından sarıldığı için dengelenmiştir.
Bu nedenle katı yüzeylerin değmekte oldukları sıvılar içerisinden bir kısım maddeleri
yüzeylerine çekerler.

Çözünmüş bir maddenin katı yüzeyine tutunabilmesi için; çözünmüş maddenin


çözeltiden alınması, çözücünün katı yüzeyinden uzaklaşması, çözünmüş maddenin
yüzeye bağlanması gerekmektedir. Bu bağlamda yüzeye tutunma için en önemli
yürütücü kuvvetler, çözünmüş moleküllerin hidrofilik özellikleri ve çözünmüş
moleküller ile adsorblayan yüzey arasıdaki çekimdir. Çözünmüş madde çözücü
sistemine ne kadar kuvvetle bağlanmışsa, yani hidrofilik özelliği ne kadar fazla ise
yüzeye tutunma eğilimi o denli az olur.

4.1. Adsorbsiyon Çeşitleri

Aktif karbon üzerinde meydana gelen adsorbsiyonun üç farklı süreçte


olabileceği belirtilmektedir.

4.1.1. Fiziksel Adsorbsiyon

Eğer adsorbsiyon bir yüzeydeki dengelenmemiş Van Der Waals kuvvetleri


yardımıyla gerçekleşiyorsa, buna fiziksel adsorbsiyon denir. Bu tip adsorbsiyon
termodinamik anlamda tersinirdir. Düşük adsorbsiyon ısısı ile karakterize edilir ve
adsorbsiyonun derecesi sıcaklık yükseldikçe azalır.

4.1.2. Kimyasal Adsorbsiyon

Yüzey moleküllerin değerlik kuvvetleri nedeniyle yüzey üzerinde adsorblanan


maddenin monomoleküler tabakası ile bir kimyasal bağın oluşmasından kaynaklanır.
Adsorbsiyon yüksek sıcaklık gerektirir ve termodinamik anlamda tersinir değildir.
Sıcaklık çok yükselirse fiziksel adsorbsiyon olayı kimyasal adsorbsiyona dönüşebilir.
15

4.1.3. Elektrostatik Adsorbsiyon

Aktif karbon üzerine çözeltilerin adsorblanmasından sorumlu elektriksel çekim


kuvvetlerinin etkisi olarak tanımlanır. Ayrıca negatif yüklü karbon partikülleri ile
pozitif yüklü adsorblanan moleküller veya iyonlar arasındaki elektriksel çekim difüzyon
sırasında ortaya çıkan engelleri azaltır ve bu yüzden de adsorbsiyonun verimliliğini
artırır.

4.2. Adsorbsiyonu Etkileyen Faktörler

4.2.1. Adsorbent

Adsorblanan madde miktarı yüzey alanı arttıkça artar. Bu bakımdan adsorblayan


yüzeyin gözenekli olması veya ince öğütülmüş olması yüzeye tutulmayı olumlu yönde
etkiler. Her karbon farklı boyutlarda gözenekler içerirler. Bu da gözenek büyüklüğü
dağılımı ile ifade edilir. Aktif karbonun gözenek büyüklüğü dağılımı adsorbsiyon
izotermini etkiler. Ayrıca aktif karbon pH’ı ve gözenek hacmi de adsorblanan miktarı
etkiler.

4.2.2. Sıcaklık

Katı yüzeylerindeki gaz veya buhar adsorbsiyonu ekzotermik bir olaydır.


Genellikle herhangi bir adsorbsiyon sıcaklık yükselirken azalmalıdır. Adsorbsiyon, ısı
yayılması ile elele gider. Yüksek sıcaklıkta olan adsorbsiyon düşük sıcaklıkta olandan
arklıdır. Yüksek sıcaklık adsorbsiyonu aktive edilmiş kimyasal adorpsiyondur. Düşük
sıcaklık adsorbsiyonu ise fiziksel adsorbsiyondur. Fiziksel kuvvetler yapıya bağlı
olmadığından, fiziksel adsorbsiyon bütün hallerde meydana gelir. Kimyasal adsorbsiyon
ise ancak bu çeşit karşılıklı kimyasal etki olanağı bulunduğu zaman meydana gelir.

Katı yüzeyinde belirli basınçta gaz adsorbsiyonu ile sıcaklık arasındaki ilişki
aşağıdaki şekilde görülmektedir.
16

Şekil 4.1. Fiziksel ve kimyasal adsorbsiyon arasındaki dönüşümü gösteren

izobar adsorbsiyon eğrisi

Şekil 4.1. a eğrisi fiziksel adsorbsiyonu, b eğrisi ise kimyasal adsorbsiyonu


göstermektedir. Kimyasal adsorbsiyon hızının düşük fakat gözardı edilmeyeceği
durumda dengeye ulaşılamayan bölgeye ilişkin kesimi de c eğrisi ile gösterilmektedir.

Sudaki birçok organik maddenin adsorbsiyonu için adsorbsiyon izotermlerinin


sıcaklıkla değişimi çok küçüktür. Ancak bir tekstil boyası ile yapılan çalışmada
sıcaklığın artması ile giderme yüzdesinin azaldığı görülmüştür. Bunun nedeni de
sıcaklık arttığında boyanın yüzeyden ayrılma eğiliminin artmasıdır.

Bunların yanı sıra Cu (II) iyonunun uçucu kül üzerine adsorbsiyonu ile ilgili
çalışmalarda adsorbsiyonun aktivasyon enerjisi gerektirdiği ve endotermik reaksiyonları
söz konusu olduğundan sıcaklığın artması ile adsorbsiyonun arttığı gözlenmiştir.

4.2.3. pH

Atık suların pH’i iyonlara ayrışma ve dengesi üzerinde etkin olduğu için
adsorbsiyon şiddetini etkiler.

Adsorbat’an asidikliği adsorbsiyon kapasitesinin belirlenmesinde önemli bir


faktördür. Adsorbsiyon, pKa değerinin artmasıyla azalır. Buharla aktive edilmiş
karbonu, yüzeyinin bezikliği karakterize eder. Aktif karbonun sulu süspansiyonunun pH
değeri bezik aralıkta düşer ve böylece adsorbatın asitlik kuvveti azaldıkça adsorblama
yeteneği azalır. Karbonun bazik özelliği şu şekilde açıklanabilir. Karbon yüzeyi,
17

oksijenin fiziksel sorpsiyonu ile oksitlenir. Karbon yüzeyi ile su molekülleri arasındaki
etkileşme aşağıdaki gibi gösterilebilir.

C x + H 2 O ⇔ C x2 + + 2OH −

Bu reaksiyona göre karbon yüzeyi pozitif yüklenir ve çözeltide hidroksil


iyonlarının fazlası oluşur.

4.2.4. Adsorbat

Adsorblanan maddenin çözelti fazındaki çözünürlüğü arttıkça adsorbsiyon


şiddeti azalmaktadır. Genel olarak bir organik maddenin su içerisindeki çözünürlüğü,
karbon zincirinin uzunluğu arttıkça azalır.

Bazı durumlarda atık sular içerisinde birden fazla adsorblanabilir madde olabilir.
Bu durumda adsorbsiyon hızları, maddelere bağlı olarak etkilemeyebilir ya da olumlu
veya olumsuz yönde etkilenebilir. Genel olarak, çözelti birden fazla adsorblanabilir
bileşik içerdiğinde her bileşiğin adsorbsiyonu azalmaktadır.

Ayrıca, adsorbat konsantrasyonu arttıkça birim adsorbent başına adsorblanan


madde miktarı artmaktadır.

4.3. Aktif Karbon Adsorblanmasının Prensipleri

İşletim akıntısından kirleticilerin alınması öncelikle kirleticilerin karbon


yüzeyine fiziksel olarak adsorblanmasıyla olur. Bu adsorblama karbon yüzeyi ve
solüsyondaki moleküllerin arasındaki çekim kuvvetiyle doğal olarak ortaya çıkar.
Fiziksel adsorblama solüsyondaki kirleticilerin molekülleri arasında çekim gücü azsa
daha çabuk olur.

Bazı organik kirleticiler diğerlerinden daha adsorba edilebilirdir. Toluen gibi


aromatik çözücüler ve trikloretilen gibi klorinli organik çözücüleri içeren organik
çözücüler suda yüksek çözünürlüklerinden dolayı adsorblanabilme özelliğine sahiptir.
Polinükleer aromatikler, yüksek moleküler ağırlıklı aminler ve yüzey aktif maddeler
gibi yüksek moleküler ağırlıklı bileşikler de etkili bir şekilde adsorba edilebilir. Aksine
alkol ve aldahitler gibi suda çözünebilir bileşikler zor adsorbe edilir.

Aktif karbonun benzersiz adsorblama sürecini çok etkiler. Aktif karbon


rastlantısal grafit plakalar yapısına sahip olan graitin amorf şekli olarak tanımlanabilir.
18

Yapısı çok gözeneklidir. Moleküler boyuta ulaşan çatlaklar ve gözeneklere sahiptir.


(Herbir parçacık hacminin % 25 civarını oluşturan) daha büyük açıklıklar iletim
gözenekleri gibi işlev yapar. Bu gözeneklerden kirletici, (parçacığın % 40 hacmini
oluşturan) adsorbe bölgelerine ya da deliklerine difüze olur (geçer). Adsorblama en
küçük açıklıkta ya da boşlukta gerçekleşir. Bu boşluklar genelde sadece birkaç molekül
büyüklüğündedir.

Aktif karbon hem tanecikli hem de toz şeklinde kullanılır. Toz şekli genelde
işletim akıntısına katılır ve aşağı akıntıda filtrelenir. Toz şekli ayrıca bioaktivite
bölgeleri oluşturmak için aktive bulamaç işlemlerine de katılır. Grenüler (tanecikli)
şekli genelde su arıtmada kullanılır. Burada esnekliği sağlamak için aşağı akış yatağına
katılır.

Aktif karbon yüksek karbon içeriği olan kömür, turba, ağaç ve Hindistan cevizi
kabuğu gibi materyallerden elde edilir. kömür kökenli hammadde en yaygın aktif
karbondur. Genelde kömürü öğütüp, içine tutkal katıp tekrardan sıkıştırarak ve tanecikli
hale getirerek (pranisle ederek) termal ayrıştırma yapılarak elde edilir. Termal
ayrıştırmada buhar kullanılır ve sonuç olarak da karbon iskeletli tanecik elde edilir.

Belirli bir işlem için aktif karbon seçiminde hammadde önemli bir faktördür.
Aktif karbon üretiminde linyit, yağsız kömür ve ziftli kömür kullanılır. Ziftli kömür
kökenli aktif karbon en büyük sertliğe, aşınma direncine ve yüksek yatak yoğunluğuna
sahiptir. Linyit kökenli karbon da bu değerler en küçük haldedir. Eğer aktif karbon
reaktif edilecekse ve eğer fitrelenmiş katıları atmak için sabit yatakta geri yıkama
yapılacaksa bu özellikler önemlidir. Linyit kökenli olanlar bu noktada daha çok aşınma
gösterir. Reaktivite esnasında bu özellik zararlı olur ve geri yıkama esnasında molekül
kaybına yol açar. Bu da beklenen sistem ömrünü kısaltır.

Endüstriyel su işleme uygulamalarında en yaygın adsorblama seçeneği aşağı


akışlı sabit yatak basınç sistemidir.

Ziftli kömür kökenli karbon en yüksek yoğunluğa ve bu yüzden hacim başına


adsorblama için daha çok sayıda küçük gözeneğe sahiptir. Kirleticiler için daha yüksek
çekim gücü vardır. Uçucu organik çözücüler gibi kirleticileri atmak için ziftli ürünler en
kapasiteli ve çekim gücü en yüksek olanlarıdır. Ayrıca, başlama karbonun parçacıkları
ne kadar yoğunsa, reaktive atma ve tekrar kullanma o kadar kolay olur. Böylece, ziftli
19

ürünler ayrıca ya yüksek kirletici kapasitesiyle ya da tekrar kullanılabilme kapasitesiyle


israfı minimuma indirir.

Organik bileşiklerin fiziksel adsorblamasının yanı sıra aktif karbon yüzey


reaksiyonuyla serbest olan klorini de sudan alır. Yüzey oksidi oluşturmak için serbest
florin karbonla reaksiyona girerek C* + HOCl → CO*+H+Cl- verir. Burada C* ve CO*
aktif karbonu ve yüzey oksidi gösterir. Bu reaksiyon çabucak olur ve bütün karbon
yüzeylerinde de etkilidir.

4.4. Gazların Katı Üzerine Adsorbsiyonu

Hemen bütün katılar az çok bütün gazları adsorblar. En iyi adsorbentler çok
büyük gözenekli yüzeye sahip örneğin toz halinde platin, çeşitli kökenli kömür tozları
ve silis jelidir. Düz yüzeylerde de adsorbsiyon olur, ama daha azdır. Katılar tarafından
gazların adsorbsiyonu bazı özellikler gösterir.

i. Adsorbsiyon seçimli bir olaydır, aynı adsorbent tarafından bazı gazlar az veya
çok bazıları ise hiç adsorblanmaz.

ii. Adsorbsiyon çok hızlı bir olaydır. Adsorbentin doymuşluğa yaklaşması


oranında hız azalır.

iii. Adsorbsiyon sadece adsorbentin yüzey alanına değil, kimyasal yapısına ve


hazırlanırken tabi tutulduğu bir takım işlemlere de bağlıdır. Gözenekli ve
tanecikli yüzeylerin adsorbsiyon güçleri çok fazladır.

iv. Adsorbentin birim kütlesi veya hacmi tarafından adsorblanan gaz miktarı,
gazın konsantrasyonu veya kısmi basıncı ile orantılıdır. Ancak, adsorbent
doyduğunda gazın basıncının artırmasının etkisi yoktur.

v. Adsorbsiyon iki yönlü bir olaydır. Eğer gazın basıncı azaltılırsa adsorblanmış
gaz serbest bırakılır. O halde adsorblanmış ve adsorblanmamış gaz arasında
bir denge vardır.

vi. Gazların katılar tarafından adsorblanmasının incelenmesi sonucunda başlıca


iki tip adsorbsiyonun varlığı saptanmıştır.

Fiziksel adsorbsiyonda, adsorblanmış molekülleri adsorbent yüzeyine bağlayan


kuvvetler, Van der Waals kuvvetleridir. Az seçimlidir, katının tüm yüzeyini ilgilendirir.
20

Kimyasal adsorbsiyon, adsorblanan moleküllerle adsorbanın yüzey molekülleri


ya da atomları arasındaki gerçek bir reaksiyondan ileri gelir. Bir çok adsorbsiyon
hallerinde bu iki tip adsorbsiyon birlikte olur. Bazı sistemler alçak sıcaklıklarda fiziksel,
yüksek sıcaklıklarda ise kimyasal adsorbsiyon gösterirler. Genellikle kimyasal
adsorbsiyon fiziksel adsorbsiyona göre daha spesifiktir ve gaz ile katı arasında bir
reaksiyon eğiliminin bulunduğu hallerde kendini gösterir. Van Der Waals kuvvetlerini
tabiatı gereği fiziksel adsorbsiyon kimyasal adsorbsiyonun yanı sıra gerçekleşir.

4.4.1. Adsorbsiyon İzotermleri

Sabit sıcaklıkta adsorbent tarafından adsorblanan madde miktarı ile denge


basıncı veya konsantrasyonu arasındaki bağıntıya adsorbsiyon izotermi adı verilir.

4.5. Adsorblama İzoterm Değerlendirmesi

İzoterm bir yumuşatma testidir. Bu testte belirli miktarda su numunesi farklı


miktarda karbona maruz bırakılır. Karbon dengeye ulaşması için gerekli test zamanını
azaltmak için öğütülür. Az miktarda kirletici içeren sularda, çözülme ve adsorbe
koşulları arasında bir dengenin oluşması çok önemlidir. Çünkü küçük hatalar sonucu
etkileyebilir.

Adsorbe izotermin sonuçları belirli bir denge konsantrasyonunda verilen


adsorbat (adsorbe edici) için karbonun kapasitesi olarak ifade edilir. bu ilişkiyi
Freundlich denklemi şöyle sunar:

X/m=k C1/m

Burada C solüsyonda bırakılan veya karbonla denge halinde kalan adsorbe


olmamış bileşin konsantrasyonu, x/m karbon birim ağırlık başına adsorbe edilen bileşik
miktarıdır. İzoterm eğrisi logaritmik eğride bir düz çizgiye, ya da farklı adsorbe olan
kirleticiler karışımı için de bir seri düz çizgiye yaklaşacak. Böyle bir eğride K
1mg/L’lik bir konsantrasyonda mg/g kapasitesi bakımından kirleticinin adsorbe
olabilirliğiyle ilgili bir sabittir. 1/n eğim (açısı)dir. Bu veri bileşiğin solüsyondan
ayrılma kolaylığını ya da zorluğunu verir.

Özet olarak, bir adsorblama izotermi şu faydalı bilgileri sağlar:

• Daha fazla değerlendirme yapmanın garanti olup olmadığını belirlemek için


bileşenlerin adsorblanma yeteneği
21

• Kullanılacak karbon miktarını tahmin etmek için denge kapasitesi

• Eğer kirletici etkisini gösteren kirletici konsantrasyonuna bağlı adsorblama


kapasitesindeki değişiklikler.

4.6. Adsorbe Sisteminin Dizaynı

4.6.1. Adsorbe Makinasının Dizaynı

Adsorbe sistemleri genellikle 3 tiptir. Yer çekimi akışlı adsorb edici belediye
yüzey suyu işlemleri gibi yüksek akış oranına ve düşük temas zamanına sahip
uygulamalar için kullanılır. Dikey akış itmeli yatak adsorbe makinası tek adsorbe edici
içinde taşma eğrisini içerir ve işlemin devam etsin diye harcanan karbon aşağıdan
alınırken eşit miktarda taze karbon yukarıdan besleme yapılır. Bu tür adsorbe ediciler
şeker ve mısır tatlandırıcıları için arıtma gibi uzun transfer bölgesi ve düşük akış hızına
sahip işlemler için kullanılır.

Endüstriyel su arıtma uygulamaları için, en uygun adsorbe seçeneği şekil 4.1.de


gösterilen aşağı akışlı sabit yataklı basınçlı sistemdir. Su, karbon yatağının üstünden
verilir. Karbon yatağı basınca dayanabilecek haznede bulunur. Genelde distribütörü
yoktur, çünkü sıkışmış yatak kendisi distribütör görevi görecektir. Su yataktan aşağı
doğru akar. İşlenmiş su yatağın altında ekranlı bölmelerde toplanır. Kama biçimli
tellerden oluşan türde bölmeler karbonu tutup suyun adsorbe makinasından çıkmasını
sağlar. Eğer gerekli olursa geri yıkama da yapılabilir. Sıkışık yatak boyunca akışın
doğasına göre karbon harcaması değişkenlik gösterir.
22

Geri Yıkama
Taze karbon
Bulamaç doldurma yeri
Yatak genişleme
alanı
Çelik basınca
Dayanıklı kap

Granüle
Aktive
Karbon yatağı

Korozyona
Bakım Dirençli
Gözü kaplama

Geri yıkama
Temiz su

Su kollektörü
Harcanan karbon
bulamaç atık yeri Arka yıkama
distribütörü
vanalar

Şekil 4.2. Endüstriyel su arıtma uygulamaları aşağı akışlı sabit yataklı basınçlı sistem

Makine normalde karbon-çelik basınca dayanıklı bir haznedir Amerika Makine


Mühendisleri Odası (ASME) kurallarına uygun olmalıdır. İçi korozyona dayanıklı
kaplamaya sahiptir, çünkü suyun içindeki karbon korozyona sebep olacaktır. Ayrıca,
karbonun aşındırıcı doğasından dolayı kaplama 35 mils ya da daha kalın olmalıdır.
Kaplama, sıvının özelliğine bağlı olarak epoksi, floropolimer, vinil astar ya da lastik
örtü şeklinde olabilir
23

Bu sistemin bir avantajı da şudur ki, su işlem sonrası pompalanmak zorunda


değildir. Örneğin, birçok yer altı suyu işleme sistemi kuyu pompası ile herhangi bir
aşağı akış sistemi veya distribütör sistemi arasına yerleştirilecektir ve kuyunun açık-
kapalı moduyla birlikte çalışacaktır.

Haznenin boyutuna ve temas zamanına bağlı olarak, bir aşağı akışlı adsorber
makinasında yüzey yükleme oranı ft2 başına dakikada 10 gal. olabilir. Basınç düşmesi
pompalama sistemine ve granisler aktive sütunun tipine ve derinliğine bağlıdır.

4.6.2. Sistem Bileşenleri

Sıradan bir aşağı akışlı basınçlı adsorbe sistemi dizaynı seri işlemde iki adsorbe
makinasını gerektirir. Birincideki karbon harcanınca, taze karbon takviye edilir, böylece
ikinci basamak olan şey taze karbon takviyesiyle birinci basamağa, geri döner. Bu
dizaynla karbon tam olarak kullanılmış olur, çünkü birinci basamaktaki karbon tam
olarak kullanılırken ikinci basamakta kirleticiler atılmaya devam eder.

Böyle bir adsorbe sistemi için pompalama ağı her iki yatağın da ilk basamak
olmasını sağlar ve karbon değişimi ya da geri yıkama işlemi için yataklardan birisini
izole hale getirebilir. Tanecikli aktive karbon ayrıca su veya hava basıncı altında
sistemden sulu bulamaç olarak çıkartılabilir veya sisteme ilave edilebilir. Bu sokma-
çıkarma sistemi altta karbon boşaltma üstte de karbon doldurma noktalarını gerektirir.

4.6.3. İşletim (Arıtma) Zinciri

Bazen karbon adsorbe sistemi tek arıtma işlemi olabilir. Bu durumlar gelen su
kaynağının klorunun alınması ya da oldukça temiz sulardaki az miktarda organik
kirleticinin atılması olabilir. Bu tür durumlarda, basınçla adsorbe kavramı özellikle
faydalıdır. Çünkü toplama, dengeleme ve tekrardan pompalama gibi ilave basamaklar
gerekli değildir. Sistem desinatörü sadece pompalama, karbon yatağı ve aşağı akış
gerekliliklerini içeren adsorbe işlemlerini gerçekleştirecek yeterli basıncın
sağlanmasıyla uğraşacaktır.

Birçok kez karbon adsorbe edilmesi tek üniteli bir işlemdir. Eğer işlemin suda
tortu kalırsa, ya da eğer metal ve biyolojik katılar gibi tortular mevcutsa ekstra bir
filtreleme gerekir. Her ne kadar tanecikli aktif karbon mükemmel bir metot olsa da
basıncın düşmesi planlanandan daha hızlı olabilir. Bu multimedya tipi filtreleme gibi
24

derin filtrelemelerde görülür. Ayrıca fitlereleme genelde düşük geri yıkama işlemleri
için gereklidir. Eğer karbon ünitesi bir ön filtreleme olmayan bir işlemle çalışıyorsa,
geri yıkamanın da işleme dahil edilmesi tavsiye edilir.

Karbon adsorblanmasına ön işlem olabilecek diğer bir uygulamada uçucu


çözeltilerin alınması için havanın alınmasıdır. Bu tür durumlarda, karbon adsorblama
öncesi havanın alınması bu tür kütlesel kirleticilerin yok edilmesini sağlayabilir. Bu
sayede uçucu olmayan bileşiklerin alınmasında karbon ömrü uzatılır ve uçucu
bileşiklerin kalanları da ortadan kaldırılabilir.

Çevresel kirleticilerin ortadan kaldırılması için karbon adsorblanması hava


boşaltma ünitelerinden gazın çıkartılması için sıklıkla kullanılır. Sıvı yerine gazın
işlenmesi daha ucuzdur. Çünkü sıvı fazdan ziyade karbon buhar fazındaki organik
bileşiklerde daha etkilidir.

You might also like