You are on page 1of 50

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE

SİSTEMİ

1
Din lüzumlu bir müessesedir.
Dinsiz milletlerin devamına imkân
yoktur.

ATATÜRK, 1930

Kaynak: Devlet’in Kavram ve Kapsamı, Milli Güvenlik Kurulu


Genel Sekreterliği Yayınları, Ankara 1990
2
Laiklik prensibi dinimizde
“Dinde, din için, dine
sokmaya zorlama yoktur.”
şeklinde ifade edilir.

3
ATATÜRK VE DİN ÂLİMLERİ
• Atatürk önemli din âlimleri Hasan Basri
Çantay, Ahmet Hamdi Akseki, Şemsettin
Günaltay, Rıfat Börekçi’nin en samimi
arkadaşlarıydı ve devamlı onlarla
beraberdi.
• O, kendi toplumunda yanlış biliniyor ve
yanlış takdim ediliyor.
• Marksist ve Leninistler Müslüman bir
ülkede Müslümanlara doğrudan hücum
edemezler. Onun namına dine hücum
ederler. Bu Atatürk’ü istismardır.
4
• Atatürk’ün yazdırdığı dinî kitapların
başlıcaları; Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an
tefsiri olan Hak Dini Kur’an Dili, Hasan
Basri Çantay’ın 3 ciltlik Kur’an meali ve
Ömer Nasuhi Bilmen’in hukukla ilgili
kamusudur (büyük sözlük).
• Hak Dini Kur’an Dili dünyadaki en iyi
Türkçe Kur’an tefsiridir. Hasan Basri
Çantay’ın 3 ciltlik Kur’an meali ise en iyi
Türkçe Kur’an mealidir.
5
• Yine en iyi kitaplardan olan Sahih-i Buhârî
ve Riyâzüs Sâlihîn’in Türkçe tercümeleri
Atatürk döneminde yaptırılmıştır.

6
ATATÜRK AKIL İLE DİNİ
MEZCETMİŞTİR
• Atatürk, akıl ile dini mezcetmiş askerî,
siyasi ve idari bir dâhidir.
• İsmet İnönü ile birlikte Peygamber
Efendimizin (aleyhissalatü vesselam)
savaş taktiklerini inceliyorlardı.
• Hazreti Ömer, Atatürk’ün en çok beğendiği
ve takdir ettiği ve çok defa ondan övünçle
söz ettiği bir kişidir.
7
NUTUK’U DİKKATLE
OKUYANLAR ONUN DİNİNE
SAHİP ÇIKTIĞINI APAÇIK
GÖRÜRLER
• Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi
yayınlarından, 2006 yılı baskı tarihli
“Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III”
kitabının “Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri I” bölümünün 98. sayfasında
Atatürk şöyle demektedir:
8
• “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü
vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine
uygun olup olmadığını kolayca takdir
edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa,
amme menfaatine uygundur; biliniz ki o,
bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve
kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate
uymaktadır.”
GAZİ MUSTAFA KEMAL

9
MİLLETİMİZİN BÜYÜKLÜĞE
SIÇRAMASI
• Milletimizin büyüklüğe sıçramasında,
Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır
uygarlık düzeyini geçmesinde polisimizin
görevi çok büyüktür. Dâhilden ve hariçten
gelen her türlü tecavüze karşı devletin
askerinin ve polis gücünün bütünleşmesi
bir vecibedir. Polis, asker ve toplum
sacayağının sağlamlığı yükselişimizin en
önemli vesilesidir.
10
TOPLUM ASKERLE
BÜTÜNLEŞECEK
• Toplum-asker bütünleşmesi şartlarının
oluşumuna yardımcı olmalıdır. Milletimiz
bir gün büyüklüğe sıçrayarak toplum
askerle bütünleşecektir. Hangi şartlar
altında bütünleşecekse bütünleşecektir.
• Böylece “Türk milletinin çağdaş uygarlık
yükselmesi ve yücelmesi” ana hedefi
gerçekleşecektir.
11
• Ayrıca, ülke içinde kötülükle mücadelede
toplum ile asker birlikteliğinin en başta
gelen faktör olduğunu bilip ona göre
davranmalıdır.
• Zaten askerde öyle bir ruh vardır ki iyilerle
çok alakadardır. O ruh; ins de olabilir, cin
de olabilir, şahıs da olabilir, şahs-ı manevi
de olabilir. Şahs-ı manevi Osmanlıca bir
kelimedir. Bir topluluğun taşıdığı manevi
kuvvetleri ve meziyetleri ifade etmek için
kullanılmaktadır.
12
ATATÜRK, İSTİKLAL
MÜCADELEMİZİN
BAYRAKTARIDIR
• İstiklal mücadelemizin bayraktarlığını yapıp
bugünlere ulaşmamızda vesile olması
bakımından Atatürk çok önemlidir.
• Türkiye için hayati bir meseleyi başarmış
ve büyüklüğe sıçramamızın önünü
açmıştır.

13
• Şanlı ve kahraman bir millet, I. Dünya
Savaşı yenilgisi zamanında Mustafa
Kemal gibi şanlı, başarılı bir kumandanı
bulduğundan onu özellikle kahramanlık
damarıyla alkışlamış, başına koymuştur.

14
GAZİLİK ÜNVANININ ÖNEMİ
VE GAZİ MUSTAFA KEMAL
• Atatürk, imzasını daha çok Gazi Mustafa
Kemal diye atmıştır.
• Çanakkale, Dumlupınar, Sakarya’ya
Atatürk katılmış ve ona bundan dolayı
“Gazi” denilmiştir.
• Ordumuz, Mustafa Kemal’in yarbay
rütbesiyle katıldığı Çanakkale’de büyük bir
yardıma mazhar olmuştur.

15
• İngiliz orduları kumandanı Hamilton’un,
Çanakkale savaşıyla ilgili olarak “Sizin
ordularınız içinde beyaz atlı ve sarıklı
insanlar savaşıyorlardı.” dediği herkes
tarafından bilinen bir gerçektir.
• Bu milletin ordusu, Güneydoğu’da PKK ile
mücadele ederken havadan halka şehitlik
ve gazilik çağrısı yapan bildiriler atmıştır.
• “Ölürsem şehidim, kalırsam gaziyim.”
düsturu ile millet olarak hareket etmişizdir.

16
• Bu cümle “Ölürsem şehidim, kalırsam
Kur’an’ın hizmetkârıyım.” veya “Ölsem
şehidim, öldürsem gaziyim.” gibi farklı
ifadelerle de söylenmektedir.

17
ATATÜRKÇÜLÜĞÜN BAŞLICA
SORUMLULUKLARI

• Cumhuriyet ve demokrasi rejimimizi


güçlendirmektir.
• Türk milletinin çağdaş uygarlık düzeyine
yükseltilerek yüceltilip modernleşmesi
yolunda daha ileri gitmektir.

18
• Türkiye’nin insan haklarına dayalı Batı
tipinde demokratik bir hukuk devleti
olduğunun bilincinde olmaktır.
• “Yurtta sulh cihanda sulh” emrine sadık
kalmaktır.
• Atatürk milliyetçiliğine bağlı olmaktır.
• Bu ana hedefler doğrultusunda ilerlediğine
tam inanmaktır.

19
Atatürk milliyetçiliğinin başlıca
hususiyetleri ve sorumlulukları şunlardır:
• Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene”
özdeyişinin ve yine Atatürk’ün Kurtuluş
Savaşı sonrası söylediği “Türkiye
Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk
milleti denir.” sözünün birleştiriciliği ile
ülkesini dâhildeki her türlü tehlikeden
korumaktır.

20
• Dayanışmaya ve yardımlaşmaya sebeptir,
dışa karşı faydalı bir kuvvet temin eder,
kardeşliği daha çok kuvvetlendirecek bir
vasıtadır.
• “Yurtta sulh, cihanda sulh.” parolasıyla
dünyadaki kötülüklere meydan okuyup
milliyetini kale yaparak bütün dünyayı
susturup saldırıları def etmektir; insanlığı
düşman hücumundan koruyan bir kale
olmaktır.
21
• Ordumuzdaki “Ben ölsem şehidim,
öldürsem gaziyim.” fikriyle hayatını ve
bütün dünyasını severek ve iştiyakla feda
edebilmektir, böylece insanlık
düşmanlarına karşı caydırıcı güç olmaktır,
mazlum milletlere karşı sömürgeci ve işgal
mantığıyla hareket ederek saldırmak
isteyen büyük devletlere geri adım
attırtmaktır.
• Geri adım attırmada, Türk milletinin
ordusunun kılıcının rolü büyüktür.
22
• Bir anlamda insaniyete hizmetkarlıktır,
ağlayan insanlığın yüzünü güldürmektir.
• Etnik kökeni hatıra bile getirmemek, maddi
ve manevi çatışma konusu yapmamaktır.
• Diğer ırkları da küstürmeyen bir
milliyetçiliktir.

23
ATATÜRKÇÜLÜK İRTİCAYA
FIRSAT VERMEZ
• Demokrasi ve laikliğin olduğu bir dönemde
Türk halkının geriye gitmesi imkânsızdır.
İrtica geriye dönmek demektir. Ancak
radikallere ve iktidar peşinde olanlara
çeşitli ikazlar yapılmalıdır.
• Radikallere gerekli ikazlar yapılmazsa
Çorum, Gazi Osman Paşa, Maraş, Sivas
olaylarının tekrar yaşanma ihtimali
olduğundan dolayı bu konu çok önemlidir.
24
• Eski Genelkurmay Başkanlarımızdan biri
“Türkiye’de Cezayir ve İran’daki gibi bir
kalkışma olduğunda, Türkiye’nin Cezayir
ve İran’dan çok daha beter olacağı”
konusunda uyarıda bulunmuştur.

25
ATATÜRK VE VAHÜDİDDİN
(SULTAN VAHDETTİN)
• 16 Mayıs 1926 tarihinde Vahdettin’in
İtalya’da vefat ettiğini duyunca Atatürk
“Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi
giderken Topkapı Sarayı’nın bütün
mücevherlerini götürür ve büyük bir ordu
kurup geri dönerdi.” demiştir.

26
ATATÜRK’ÜN ÜLKE İÇİNDE
BULUNAN DİNDAR GÖZÜKEN
İNSANLARLA MÜCADELESİ
• İnsanın mücadele edeceği şeylerin en
tehlikelisi nifaktır. Münafıklar kâfirlerin
altındadır.
• Atatürk, din istismarına karşı durarak
bugünlere gelmemize vesile olmuştur.

27
• Diğer yerlerdekiler mertçe kâfirdirler, din
düşmanıdırlar. Anadolu’daki bazı kimseler
ise açıktan açığa söylemezler, inançlarını
gizli tutarlar. Bu insanlar cenaze ve
bayram namazlarında açıktan açığa
ellerini kaldırır, dua ederler; fakat kesinlikle
inanmıyorlardır. Namaz kılarlar ama
abdest alıyorlar mı ona bakmak lazımdır.
İşte Atatürk hayatı boyunca Anadolu’daki
bu nifak şebekesi ile mücadele ederek
onların faaliyetine işaret etmiştir.
28
• Millet, Atatürk’ün gösterdiği yolda
hoşgörülü olup bu insanların durumuna
bakmayarak yanlışlıklarını örtmek suretiyle
müspet bir davranış sergilemiş ve zamanla
bu müspet davranış tüm toplumda hâkim
olmuştur. Böylece zamanla herkes gerçeği
görerek müspet hareketine devam etmiştir.
• Atatürk’ün izinde ordunun önderliğinde
ordu, polis ve millet beraberce ülke
içindeki bu nifak şebekesinin tahribatını
tamir etmek için çalışmaktadırlar.
29
ATATÜRK VE LAİKLİK
(ATATÜRK’ÜN LAİKLİK ANLAYIŞI)
• Demokrasi ve laikliğin olduğu bir dönemde
Türk halkının geriye gitmesi imkânsızdır.
İrtica geriye dönmek demektir.
• Laiklik; dinin devletten ayrılması, idarenin
de dine karışmamasıdır. Herkesin istediği
inanca sahip olması ve kınanmamasıdır.
Dini idareye ve siyasete alet yapmamadır.
• Dini politikaya alet edenler, dine en büyük
kötülüğü yapanlardır. Laik bir devlet
olmamız irticanın önünü kesmiştir. 30
• Laikliğe karşı görüntü verme işini
Amerika’nın ve İngiltere’nin menfi kısmı
yapıyor. Bu hava dıştan başlıyor. İçerideki
uzantıları ise Marksist ve Leninistlerdir.
Marksist ve Leninistler, Müslüman bir
ülkede dine doğrudan hücum edemezler.
Bu nedenle sinsi bir yol takip ederek
Atatürk namına dine hücum edip
radikallere olta ve zarf atmaktadırlar.
Böylece iç kargaşa çıkarmak
istemektedirler. Bu Atatürk’ü istismardır ve
dinsizliği idareye ve siyasete alet etmektir.
31
• “Devletin dini yoktur.” denilmesi devletin
dinsiz olduğu anlamını taşımaz; devlet
dinsiz değildir.
• Laiklik, dinsizliğin idareye ve siyasete alet
edilmesine fırsat tanımaz; çünkü laiklik
dinsizlik değildir.
• Atatürk, hurafelere ve din istismarına
karşıdır; bu ise gerçek dindarlıktır. Laiklik;
dinsizliği Atatürk’ü istismara vesile
yapanlara fırsat vermediği gibi,
hurafecilere ve din istismarcılarına da
fırsat tanımaz.
32
LAİKLİĞİN DOĞUŞU (LAİKLİĞİ
DOĞURAN NEDENLER)
• Batı’nın XVI. ve XVII. yüzyılda
Rönesans’tan önceki ve 1789 yılında
Fransız İhtilali’nden önceki problemi din ile
değildi. Problemli din adamlarıyla veya
dinin emirlerini kendi kişisel çıkarları için
kullanan o günkü kilise teşkilatıyla
alakalıydı. Eski sisteme teokratik düzen
deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme laik
düzen denildi.
33
• Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse
doğruydu, asla sorgulanamazlardı.
Ruhban sınıfın baskısından ve ilme
karşılığından dolayı laiklik doğmuştu.
Kilise teşkilatının ilme karşılığı,
Hıristiyanlık tahrif olduğundan
(bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığındandı. Kilisenin bu yanlışlığına
karşın bilim adamlarında tepki oluştu.
Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da
uzun süren çatışmalar yaşandı.
34
• Sonunda bilim adamlarının büyük bir kısmı
din ile bilim arasında ayrılık var sandılar.
Gerçek Hıristiyanlığın dinle çatışması
düşünülemezdi.
• Batılı bilim adamlarının büyük bir kısmı,
Descartes (Dekart)’ın (1596–1650)
“Metafizik, bilim olmaz, bilgi ancak
ölçülebilirdir.” sözünü esas aldılar. Bilimin
konusunu maddeyle sınırlandırdılar.

35
• Din ve bilim iki ayrı alan olarak ele alındı.
Dinin ve bilimin sahaları ayrıldı. Din ile
bilimin ayrışması sonunda gerçekleşti.
• Günümüzde üniversitelerimizde
benimsenen de budur.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce
başka bir ifade ile Kartezyenizm de denir.
Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını
netice vermiştir.

36
• O dönemde Kartezyenizm, pansuman
tedavi olarak ortaya atılmıştır.
• İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da
kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise
taraftarlarına gerici, kiliseye karşı
gelenlere de ilerici denilmiştir.
• Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim
inanç sistemimizde de, ilme bakışımızda
da, tarihimizde de yoktur. Bilim zihnin, din
ise kalbin ışığı olarak görülmüştür.
37
• Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir
zaman çatışır görülmemiştir, birbiriyle hep
iç içe yer almıştır. İbni Sina, Cabir bin
Hayyan, Razi hem büyük birer kimyacı
hem de dindardılar. Diğer branşlarda da
durum aynıydı ve daha bunlar gibi on
binlercesi vardı.
• Batı’da bilimsel gelişmeye XVI. ve XVII.
yüzyıldan sonra Rönesans’la beraber
zemin hazırlayan, aslında bizim ilim
tarihimizdir.
38
• Rönesans’tan ve Laikliğin doğuşundan
sonra dinin ilimden kopuk hâline üzülen
insaflı Batılı bilim adamları, her ne kadar
din ile ilmi birleştirmek için gayret
göstermiş olsalar da belirtilen sebeplerden
dolayı bu hususta bir ilerleme
kaydedememişlerdir.
• Ancak bu konuda Müslümanlar olarak çok
şanslı sayılırız. Çünkü şimdiye kadar ilim
adına keşfettiğimiz çok şey vardır ve
bundan sonra da olacaktır.
39
• “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha
önceden söylemiştir.” demek de aşağılık
kompleksini hatıra getiren bir cümle
olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda
da bulunmamalıdır. Bununla beraber ilim
adına ortaya konan hususların hiçbirinin
dinimizle çelişmeyeceğini de bilmek
gerekir.
• İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip
Avrupa gibi dine lakayt olmak çok büyük
bir hatadır.

40
• Birincisi; Avrupa, dinine sahiptir. Başta
Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd
Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri
dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi
dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın
dinine sahip olduğunun göstergesidir.
• İkincisi; İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas
etmek, yanlış kıyastır. Çünkü Avrupa,
dinine mutaassıp olduğu zaman medeni
değildi; taassubu terk etti, medenileşti.

41
• İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır.
• Günümüzdeki bilimsel gelişmeler
incelendiğinde her bir gerçeğin dinimizle
örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu
görmek mümkündür.
• Zaten din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele
alınması Batı’daki çaresizlikten dolayı
başvurulan bir durum olarak ortaya
çıkmıştır.

42
• Başka dinin aksine, dinimize bağlı olma
derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali
nispetinde de geri kalmıştır. Bu, tarihsel bir
gerçektir.
• Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip
olmuşlarsa, ilimde o zamana göre yüksek
ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine
karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek
tedenni etmişlerdir.
43
AKILCI DÜŞÜNÜRLERİN BİLE
“ALLAH VARDIR.” DEMELERİ
DİNİN AKLA TERS
OLMADIĞINI GÖSTERİR

• Batılı bilim adamları gibi Batılı bazı akılcı


düşünürler de akılcı olmalarına rağmen
dinin akla ters olmadığını ifade etmişlerdir.

44
• Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz,
Nicholas Malebranche akılcı insandı ama
“Allah vardır.” diyorlardı.
• Shakespeare ve Goethe de Allah’a
inanıyordu.
• Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de
iman hakikatlerinin akla ters olmadığını
rahatlıkla her ortamda belirtmişlerdir.

45
DİN İLE BİLİMİN
AYRILMASINDA ANARŞİSTLİK
FİKRİNİN ROLÜ

• Din ile bilimi ayırmak isteyen aslında


anarşistlik fikridir.
• Fransız ihtilali ile gelişen hürriyetin
arkasından sosyalistlik doğmuştur.
• Sosyalistlik komünistliğe inkılap etmiştir.

46
• Komünistlik; insani ve ahlaki kuralları
dinlemediğinden, anarşistlik meyvesini
vermiştir.
• Anarşistlik fikri ise bilimi dinden ayırmak
istemiştir.

47
Thomas Woodrow Wilson
(1856–1924)
• Thomas Woodrow Wilson (1856–1924),
Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913–1921
tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır. 1919
yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık
görülmüştür.

48
David Lloyd George (1863–
1945)
• 1916–1922 tarihleri arasında arasında
İngiltere başbakanıdır.

49
Elefterios Venizelos (1864–
1936)
• Yunanistan'ın 1910–1915 tarihleri
arasındaki başbakanıdır.

50

You might also like