You are on page 1of 190

Trudi Canavan

Kara Büyücü
Cilt3
Çırak
İlk Yıl

KİTAP BİR
1. bölüm
Kabul Seremonisi
Her yaz birkaç hafta boyunca, Kyralia gökleri sert bir maviye boyanır
ve güneş ışınları ülkeyi amansızca ka-vururdu. İmardin şehrinde
sokaklar tozluydu ve gemi direkleri, limandaki sıcak siste acı ile
kıvranıyor gibi görünüyorlardı. İmardin sakinleri evlerine serinlemeye ve
soğuk içkilerini yudumlamaya çekilmişlerdi. Bu, varoşun zorlu
kesimlerinde inanılmaz miktarlarda bol tüketildiği anlamına geliyordu.
Ama Kyralia'nın Büyücüler Loncası'nda bu kavurucu günler, aynı
zamanda önemli bir olayın; yaz ortası çırak alımı yemin töreninin
yaklaştığının da habercisiydi...
Sonea yüzünü buruşturarak elbisesinin yakasını çekiştirdi. Lonca'da
yaşadığı süre boyunca giydiği basit ama iyi yapılmış rahat giysileri
giymeyi tercih etse de Rothen, Kabul Seremonisi için daha gösterişli bir
şeyler giymesi konusunda ısrar etmişti.
Rothen kıkırdadı. "Endişelenme Sonea! Her şey çabucak bitecek ve
yakında Cüppe giyeceksin. Ki ondan da çabucak sıkılacağına eminim
ama..."
"Endişelenmiyorum," dedi Sonea sinirli bir şekilde.
Gözleri muziplikle parlayan Rothen, "Gerçekten mi? Birazcık da olsa
gergin hissetmiyor musun?" dedi.
"En azından geçen seneki Duruşma gibi değil. O daha zorluydu"
7
Trudi Canavan
"Zorlu muydu?" Rothen'in kaşları kalktı. "Gerginsin Sonea. Haftalardır
bir an bile rahat bırakmadın kendini"
Sonea kızgınlıkla içini çekti. Rothen, beş ay önce kendisinin
gardiyanlığını aldığı duruşmadan beri, Aka-demi'ye girmeden önce bütün
çırakların almış olması gereken eğitimi veriyordu. Kitapların çoğunu
yardım almadan okuyabiliyordu ve Rothen'in "idare edecek kadar" dediği
oranda yazabiliyordu da. Matematiği anlaması biraz zor olsa da tarih
derslerindeki başarısı tek kelime ile büyüleyiciydi.
Geçen aylar boyunca ne zaman varoş argosu kullansa, Rothen onu
uyarıp -güçlü bir Kyralia Evi leydisi gibi telaffuz edene kadar- kelimeleri
tekrarlatmıştı. Ona, geçmişi konusunda çırakların kendisi kadar anlayışlı
olmayacağını söylemişti; her konuştuğunda, geldiği yeri hatırlatıp dikkat
çekerse, işleri kendisi için daha da zorlaştıracağı konusunda uyarmıştı.
Kabul Seremonisi' nde bu elbiseyi giymesi için de aynı mantığı öne
sürerek ikna etmişti onu. Ve her ne kadar Rothen'in haklı olduğunu bilse
de, Sonea kendini pek rahat hissetmiyordu.
Akademi'nin önüne geldiklerinde at arabalarından oluşan bir çember
gördüler. Her aracın yanında bir grup ciddi giyimli hizmetkar duruyordu.
Giysileri hizmet ettikleri Evler'in rengindeydi. Rothen'i görünce eğilip
selam verdiler.
Sonea arabalara baktığında midesinin burkulduğunu hissetti. Daha
önce de bu tarz araçlar görmüştü ama bu kadarını bir arada ilk kez
görüyordu. Her biri güzelce cilalanmış ahşaptan yapılmıştı ve üzerlerine
karışık desenler boyanmış ya da işlenmişti. Her kapının ortasında hangi
Ev'e ait olduklarını gösteren kare desenler, Ev armaları vardı,
imardin'deki en etkili Evler'den bazıları olan Paren, Aran, Dillan ve Sarıl
Evlerinin armalarını
8
Çırak - ilk Yıl
9
tanıdı.
Bu Ev'lerin oğulları ve kızları onun sınıf arkadaşları olacaktı.
Bu düşünce ile midesi ağzına geldi. Kendisi hakkında ne
düşüneceklerdi? Büyük Evler'in dışından Lonca'ya katılan ilk Kyralialı...
En kötü ihtimalle bazıları geçen sene Lonca'ya girmesini engellemeye
çalışan büyücü Fergun'un görüşünü paylaşacaklardı. Fergun, Lonca'ya
sadece Evler'den gelenlerin girme hakkı olduğuna inanıyordu. Cery'yi
kaçırarak Sonea'ya planlarına göre hareket etmesi konusunda şantaj
yapmıştı. Bu sayede, Lonca'ya alt seviyeden gelen Kyralialılar'ın ahlak
kurallarından bihaber olduklarını ve kendilerine büyü öğretilmesini hak
etmediklerini gösterecekti.
Ama Fergun'un yaptıkları ortaya çıkmış ve uzak bir bölgeye
gönderilmişti. Bu, arkadaşını öldürmeye çalışmış birine verilebilecek
uygun bir ceza gibi gelmiyordu Sonea'ya; bu cezanın benzer bir şeyi
denemeye çalışabilecek kişileri nasıl caydıracağını anlayamıyordu.
Kimi çırakların da tıpkı Rothen gibi, bir zamanlar varoşlarda yaşamış ve
çalışmış olmasını umursamayacağını umuyordu. Lonca'ya katılan diğer
ırkların bazıları, alt seviyeden bir kızı daha rahat kabüllenebilirdi.
Vindolular arkadaş canlısı insanlardı; en azından varoşlardan alışkın
olduğu bağlar ve bahçelerde çalışmak için imardin'e gelmiş olanlar
öyleydi. Söylendiğine göre Lan'de sınıf farkı yoktu. Kabileler halinde
yaşıyorlardı ve erkekler ile kadınlar, kendi toplumlarında cesaret,
kurnazlık ve bilgelik sınavlarından geçerek yükseliyor-lardı. Onların
topluma bakış açısına göre, kendisinin nasıl bir konumda olduğunu
tahmin edemiyordu.
Rothen'e bakınca kendisi için katlandığı onca sıkıntıyı hatırladı ve içini
bir kez daha ona karşı hissettiği
Trudi Canavan
sevgi ve minnettarlık duyguları sardı. Bir zamanlar bir büyücüye
bağlılık hissetmenin olabilecek en kötü şey olduğunu düşünürdü... Bir
zamanlar Lonca'dan nefret ediyordu... Hatta güçleri ilk kez, bir büyücüye
öfkeyle fırlattığı taşta ortaya çıkmıştı. Sonra, Lonca kendisini aramaya
başladığında, onu öldüreceklerinden o kadar emindi ki Hırsızlar'dan
yardım istemişti ki Hırsızlar'ın bu tarz iyilikler için ücreti her zaman
oldukça yüksekti.
Güçleri kontrol edilemeyecek noktaya ulaştığında, büyücüler, Hırsızlar'ı
onu kendi gözetimlerine vermeleri konusunda ikna etmişlerdi. Onu
Rothen yakalamış, sonrasında da eğitmeni olmuştu. Ona, büyücülerin
çoğunun varoşluların sandıkları gibi zalim, bencil canavarlar olmadıklarını
göstermişti.
Akademi'nin açık duran kapılarının yanlarında ikişer muhafız
bulunmaktaydı. Burada bulunmaları formaliteydi ve sadece önemli
konuklar beklendiği zaman ortada olurlardı. Dik duruşlarını hiç
bozmadan, Rothen, Sonea'yı Giriş Salonu'na götürürken ona selam
verdiler.
Daha önce birkaç kez görmüş olmasına rağmen Salon hâlâ Sonea'yı
büyülüyordu. Yerden binlerce inanılmaz derecede ince cam benzeri teller
çıkıyor ve üst seviyelere doğru spiraller halinde zarifçe yükselen
merdivenleri destekliyorlardı. Beyaz mermer iplikçikler merdivenlerin ve
tırabzanların arasından sanki bir sarmaşık gibi tırmanıyordu. Bir insanın
ağırlığını taşımak için fazla ince gözüküyorlardı ve eğer büyü ile
desteklenmiş olmasalardı büyük bir ihtimalle taşıyamazlardı da.
Merdivenleri geçtikten sonra kısa bir koridora girdiler. Buradan sonra,
Büyük Salon olarak bilinen devasa bir odanın içinde kalarak korunmuş,
kaba gri bir bina olan Ana Salon bulunmaktaydı. Ana Salon'un kapılarının
dışında birkaç kişi duruyordu ve Sonea onları görünce
10
Çırak - ilk Yıl
ağzının kuruduğunu hissetti. Kadınlar ve erkekler kimin geldiğini
görmek için döndüler. Rothen'i gördüklerinde gözleri ilgi ile parladı.
Aralarındaki büyücüler hafifçe başlarını eğdiler. Diğerleri eğilerek selam
verdiler.
Büyük Salon'a girdiklerinde Rothen, Sonea'yı küçük bir gruba doğru
götürdü. Sonea, yaz sıcağına rağmen büyücüler dışında herkesin kat kat
zengin giysilere bürünmüş olduğunu fark etti. Kadınlar birçok ayrıntıya
sahip elbiselere sarmışlardı kendilerini. Erkekler ise kollarında armalar
işlenmiş uzun ceketler giyiyorlardı. Daha dikkatli baktığında nefesi
kesildi. Her dikiş; parıltılı, minik kırmızı, yeşil veya mavi minik taşlarla
yapılmıştı. Uzun ceketlerin düğmelerinin yerinde kocaman değerli taşlar
vardı. Değerli metallerden yapılma zincirler boyunları ve bilekleri
süslüyor, eldivenli ellerde mücevherler parlıyordu. *
Adamlardan birinin uzun ceketine bakınca profesyonel bir hırsızın o
düğmeleri çalmasının ne kadar kolay olacağını fark etti. Varoşlarda bu iş
için hazırlanmış özel makas benzeri bıçaklar vardı. Bütün gereken
"kazayla" olan bir çarpışma, bir özür ve hızlıca uzaklaşmak idi. Adam
soyulduğunu tahminen eve gidene kadar fark etmezdi bile. Ve şu kadının
bileziği...
Sonea kafasını salladı. Eğer tek düşündüğüm onların ne kadar kolay
soyulabilecekleri olursa bu insanlarla nasıl arkadaşlık kurabilirim kR Ama
yine de gülümsemesine engel olmadı. Yankesiciliği ve kilit açmayı -Cery
dışında- bütün çocukluk arkadaşları kadar. bilirdi ve Jonna teyzesi her ne
kadar kendisini hırsızlığın yanlış olduğuna ikna etmiş olsa da
yeteneklerini unutmuş değildi.
Cesaretini toplayarak genç yabancılara baktığında yüzlerden birçoğu
hızla başka yönlere döndü. "Acaba
11
Trudi Canavan
ne görmeyi bekliyorlardı?" diye düşündü alayla. Aptalca sırıtan dilenci
bir kız mı? Çalışmaktan beli bükülmüş kaba bir işçi mi? Süslü bir fahişe
mi?
Hiçbiri dönüp ona bakmadığı için onları rahatlıkla inceleyebiliyordu.
Ailelerden sadece ikisinde Kyralialı-lara özgü siyah saç ve soluk ten
vardı. Annelerden biri yeşil Şifacı cüppelerine bürünmüştü. Bir diğeri,
bakışları salonun parıldayan camdan tavanına dalmış ince bir kızın elini
tutuyordu.
Kısa boyları ve kızıl saçları ile tipik birer Elyneli olan üç aile beraber
ayrı bir köşede duruyor, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Birden
salonda bir kahkaha yankılandı.
Bir çift koyu tenli Lonmarlı sessizce bekliyorlardı. Babanın mor Simyacı
cüppesinde Manga dininin tılsımları asılıydı. Hem babanın hem de
oğlunun kafası tıraşlıydı. Başka bir çift Lonmarlı ise ailelerin uzağında bir
köşede duruyordu. Bu babanın da üzerinde cübbe vardı fakat
Savaşçıların giydiği.kırmızı cüppeydi. Ve üzerinde hiçbir tılsım ya da takı
yoktu.
Koridorun orada Vindolu bir aile dolanmaktaydı. Baba zengin giyimli
olsa da diğerlerine attığı kaçamak bakışlar burada bulunmaktan rahatsız
olduğunu ele veriyordu. Oğlan tıknazdı, kahverengi teni sanki hastaymış
gibi sararmıştı.
Çocuğun annesi elini çocuğun omzuna koyduğunda Sonea'nın aklına
teyzesi Jonna ve eniştesi Ranel gelince tanıdık bir hayal kırıklığı hissetti.
Sonea'nın anne babası öldükten sonra ona bakmış ve tek ailesi de
olsalar, Lonca'dan o kadar çekmiyorlardı ki onu ziyarete gelememişlerdi.
Onlardan Kabul Seremonisine gelmelerini istediğinde yeni doğmuş
çocuklarını kimseye bırakamayacaklarını ve böyle önemli bir törende
ağlayan bir
12
Çırak - ilk Yıl
bebeğin uygun olmayacağını söyleyerek reddetmişlerdi.
Koridorda ayak sesleri yankılandı ve Sonea döndüğünde dikkat çekici
bir biçimde giyinmiş üç Kyralialının ziyaretçilere katıldığını gördü. Çocuk
gözlerini kendini beğenmiş bir biçimde odada gezdirdi. Odayı incelerken
Rothen'i gördü, sonra gözleri hemen Sonea'ya kaydı.
Çocuk doğrudan Sonea'nın gözlerine baktı ve dudakları dostça bir
gülümseme ile kıvrıldı. Şaşıran Sonea karşılık olarak gülümsemeye
başlamıştı ki çocuğun ifadesi küçümsemeye dönüştü.
Sonea dehşet içinde bakakaldı. Çocuk umursamazca diğer tarafa
döndü. Ama bunu, yüzündeki kendini beğenmiş gülümsemeyi, Sonea'nın
rahatlıkla fark edebileceği kadar yavaş yaptı. Sonea, çocuk ilgisini diğer
insanlara çevirirken kaşlarını çattı.
Diğer Kyralialı çocukla birbirilerini tanıyorlardı anlaşılan ve birbirilerine
dostça göz kırptılar. Çocuk, kızlara göz kamaştırıcı gülümsemeler
bahşetti. Kyralialı zayıf kız bu gülümsemeye açık bir hor görüyle karşılık
vermesine rağmen gözleri, çocuk arkasını döndükten sonra uzunca bir
süre onun üzerinde oyalandı. Diğer kişiler kibar selamlar aldılar.
Yüksek metalik bir ses bu sosyal oyunu böldü. Bütün başlar Ana
Salon'a döndü. Uzun, gergin bir sessizlik oluştu ve devasa kapılar dışa
doğru açılmaya başladığında ortamı heyecanlı fısıltılar kapladı. Aralık
büyüdükçe Salon'dan dışarı, o tanıdık altın rengi ışık yayılmaya başladı.
Işık, tavanın hemen altında süzülen yüzlerce minik büyülü küreden
geliyordu. Ahşap ve cilanın sıcak kokusu onları karşılamak için dışarıya
süzüldü.
Tutulan solukları duyan Sonea, döndüğünde ziyaretçilerin çoğunun
Salon'a hayranlıkla baktığını gördü.
Trudi Canavan
Yeni çırakların ve yetişkinlerin bazılarının Ana Salon'u daha önce
görmemiş olduğunu fark edince gülümsedi. Öncesinde sadece büyücüler
ve -kimilerinin önceki çocuklarının seremonileri için- bazı yetişkinler
burada bulunmuştu. Bir de kendisi...
Buraya en son ziyaretini hatırlayınca durgunlaştı. Yüce Lord, Cery'yi
Fergun'un elinden kurtarıp Ana Salon'a getirmişti. Cery için bu durum
aynı zamanda bir hayalinin gerçekleşmesi anlamına da geliyordu. Cery
şehirdeki bütün önemli binaları hayatında bir kez de olsa göreceğine söz
vermişti. Alt seviyeden bir sokak veledi olması bu hayali
gerçekleştirmesini daha da zorlaştırıyordu.
Ama Cery, küçükken beraber takıldığı maceracı çocuk ya da Lonca'dan
bu kadar uzun bir süre kaçmasına yardım eden haşarı genç değildi artık.
Onu her ziyarete geldiğinde veya varoşlarda buluştuklarında daha olgun
ve sorumluluk sahibi gözüküyordu. Ona bütün bu zamanda neler
yaptığını ya da hâlâ Hırsızlar için çalışıp çalışmadığını sorduğunda
kurnazca gülümseyip konuyu değiştiriyordu.
Ama mutlu gözüküyordu. Ve eğer hırsızlar için çalışıyorsa, belki de
bilmemesi, kendisi için daha iyi olurdu.
Ana Salon'un kapılarına, içeriden cübbeli bir siluet yaklaştı. Sonea,
Yönetici'nin yardımcısı olan Lord Osen'i tanıdı. Lord Osen bir elini kaldırıp
boğazını temizledi.
"Lonca hepinize hoş geldiniz diyor" dedi. "Kabul Seremonisi birazdan
başlayacak. Yeni çıraklar tek sıra halinde dizilebilir mi lütfen? Önce onlar
girecek. Aileler onların ardından girip ilk kattaki koltuklara oturacaklar."
Diğer çıraklar acele ederken Sonea bir elin omzuna dokunduğunu
hissetti. Döndüğünde Rothen'i gördü.
"Endişelenme. Fazla uzun sürmeyecek" diye güvence
14
Çırak - ilk Yıl
verdi Rothen.
Sonea gülümsedi. "Ben endişeli değilim Rothen."
"Haaa!" omzunu hafifçe ittirdi. "İlerle o zaman. Onları bekletme..."
Kapıların önünde küçük bir kalabalık oluşmuştu. Lord Osen'in dudakları
ince bir çizgi halini aldı "Sıra oluşturun lütfen"
Yeni çıraklar sıra oluştururken Lord Osen, Sonea'ya baktı.
Dudaklarından küçük bir gülümseme geçti ve Sonea hafifçe başını eğdi.
Sonea sıranın sonuna bir oğlanın arkasına geçti. Sol tarafından gelen
hafif bir tıslama dikkatini çekti.
"En azından yerini biliyor" diye mırıldandı bir ses. Sonea başını hafifçe
çevirdiğinde yakınlarında duran iki Kyralialı kadın gördü.
"Bu o varoş kızı, değil mi?"
"Evet" diye yanıtladı ilki. "Bina'ya ondan uzak durmasını söyledim. Tatlı
kızımın çirkin alışkanlıklar ya da hastalık kapmasını istemiyorum."
Sonea ilerlemek zorunda olduğu için ikinci kadının yanıtını duyamadı.
Elini göğsüne koyduğunda kalbinin çok hızlı attığını fark etti. Alış artık
bunlara, dedi kendine, bunlarla sık sık karşılaşacaksın. Geriye dönüp
Rothen'e bakma arzusunu bastıran Sonea; omuzlarını dikleştirdi ve
diğerlerini, salonun ortasına giden koltukların arasındaki uzun koridorda
takip etti.
Kapılardan geçtikten sonra Ana Salon'un yüksek duvarları ile
çevrelendiler. Lonca'da ve şehirde yaşayan bütün büyücüler burada
olmasına rağmen, her iki taraftaki koltukların yarısından azı doluydu. Sol
tarafına baktığında, yaşlı bir büyücünün soğuk bakışları ile karşılaştı.
Büyücünün kaşları çatılmıştı ve doğrudan gözlerinin içine bakıyordu.
15
Trudi Canavan
Bakışlarını tekrar yere çeviren Sonea yüzünün yandığını hissetti.
Ellerinin titrediğini hissedince kendi kendine kızdı. Yaşlı bir adamın
bakışları yüzünden titreyecek miydi? Yüzünü sakin ve ifadesiz olduğunu
düşündüğü bir hale getirip gözlerinin yüzlerin üzerinden kaymasına izin
verdi...
...ve dizlerinden bütün güç çekilirken neredeyse yere yığılıyordu.
Salondaki bütün büyücüler ona bakıyor gibi görünüyorlardı. Zorlukla
yutkunarak gözlerini, önündeki oğlanın sırtına sabitledi.
Yeni çıraklar sıraların arasındaki koridorun sonuna geldiklerinde, Osen
ilk çırağı sağa ikincisini de sola doğru gönderdi ve çıraklar, salonun enine
doğru bir çizgi haline gelene kadar buna devam etti. Kendini bu sıranın
ortasında bulan Sonea, Osen ile karşı karşıya kaldı. Osen sessizce durup
Sonea'nın arkasındaki etkinliği izliyordu. Sonea ayak seslerini ve takıların
şıngırtısını duyabiliyordu. Bu da ailelerin arkalarındaki sıralara yerleştiği
anlamına geliyordu. Salon sessizleş-tiğinde, Osen dönüp Ana Salon'un
ön tarafında sıralanmış koltuklarda oturan Yüksek Büyücüler'i selamladı.
"Akademi'ye, yaz dönemi çıraklarını takdim ediyorum."
"Aşağıda tanıdığım biri olunca çok daha ilginç oluyormuş." dedi Dannyl,
Rothen yanındaki koltuğa otururken.
Rothen arkadaşına döndü. "Ama geçen sene yeni çırakların arasında
yeğenin vardı."
Dannyl omzunu silkti. "Onu hâlâ pek tanımıyorum. Ama Sonea'yı
tanıyorum."
Memnun olan Rothen seremoniyi izlemeye döndü. Dannyl istediğinde
çok çekici olabilmesine karşın kolay kolay arkadaş edinemezdi. Bu
aslında Dannyl henüz bir
16
Çırak - İlk Yıl
17
çırakken gerçekleşmiş bir olay yüzündendi. Kendinden büyük bir
erkeğe karşı "uygunsuz" bir ilgisi olması ile suçlanan Dannyl hem
çırakların hem de büyücülerin alaycı spekülasyonlarına katlanmak
zorunda kalmıştı. Onunla dalga geçilmiş ve ondan uzak durmuşlardı.
Rothen'in düşüncesine göre şu anda bile çok fazla kişiye güvenmiyor ve
arkadaşlık kurmuyordu.
Yıllardır Dannyl'in tek yakın arkadaşı Rothen'di. Rothen bir öğretmen
olarak Dannyl'i hep sınıftaki gelecek vadeden öğrencilerden biri olarak
görmüştü. Bu dedikodu ve skandalin Dannyl üzerindeki kötü etkisini
görünce onun gardiyanlığını almaya karar vermişti. Biraz
cesaretlendirme ve bolca sabırla, Dannyl'in kıvrak zekasını, dedikodular
ve intikam şakalarından tekrar büyü ve bilgiye çevirebilmişti.
Bazı büyücüler Rothen'in "Dannyl'i düzeltebileceğinden" şüphe
ettiklerini söylemişlerdi. Rothen bunu başarmış hatta Dannyl, Elyne'in
Lonca İkinci Büyükelçisi olmuştu. Sonea'ya baktığında bir gün onunda
kendini böyle gururlandırıp gururlandırmayacağını merak etti.
Dannyl öne doğru eğildi. "Sonea ile kıyaslandığında hepsi küçük birer
çocuk gibi kalıyorlar, değil mi?"
Diğer oğlan ve kızlara bakan Rothen omzunu silkti. "Yaşlarını tam
olarak bilemiyorum ama ortalama başlangıç yaşı on beş. O ise on yedi
yaşında. Bir iki yıl pek bir şey değiştirmez."
"Bence değiştirir," diye mırıldandı Dannyl, "ama umarım onun yararına
değiştirir."
Aşağıda, Lord Osen yavaşça Akademi'ye katılacaklar arasında her genç
kız veya erkeğin, ülkesindeki geleneklere uygun olarak isimlerini ve
unvanlarını ilan ediyordu.
"Genard ailesinden Alend." Osen iki adım attı. "Kano
Trudi Canavan
ailesinden Temo, Gemiyapımcıları Loncası." Bir adım daha... "Sonea!"
Osen bir an durakladı sonra devam etti. Osen diğer adı ilan ederken
Rothen'in içini bir kez daha Sonea'ya karşı duyduğu sempati sardı. Bir
unvan veya Ev ismi olmaması onu açıkça dışlanmış olarak ilan etmek
gibiydi. Ama yapılabilecek bir şey yoktu.
"Paren Evi, VVinar ailesinden Regin." Osen son çocuğa gelmişti.
"Bu Garrel'in yeğeni, değil mi?" diye sordu Dannyl.
"Evet."
"Ailesinin, geçen kış başlayan sınıfa, dersler başladıktan üç ay sonra
katılıp katılamayacağını sormuş diye duydum."
"Garip... Neden böyle bir şey yapmışlar ki?"
"Bilmiyorum." Dannyl omzunu silkti. "O kadarını duyamadım."
"Yine casusluk mu yapıyordun?"
"Ben casusluk yapmam, Rothen. Ben dinlerim."
Rothen başını salladı. Ç/ra/r-Dannyl'i intikam şakaları yapmaktan
vazgeçirebilmişti; ama Büyücü-Dannyl'i dedikoduları toplama huyundan
vazgeçirememişti. "Sen gittiğinde ne yapacağım bilmiyorum. Kim bana
Lonca'nın küçük söylentilerini anlatacak?"
"Sadece kulaklarını biraz açmalısın," diye yanıtladı Dannyl.
"Bazen Yüksek Büyücüler'in seni daha fazla 'dinle-yemeyesin' diye
uzağa gönderdiklerini düşünüyorum."
Dannyl gülümsedi. "Ah... ama Kyralia'da ne olduğunu öğrenmenin en
iyi yolunun bir süre Elyne'de dedikoduları dinlemek olduğunu
söylüyorlar."
Yankılanan ayak sesleri ilgilerini tekrar salona çekti. Akademi Müdürü
Jerrik, Yüksek Büyücüler'in bulunduğu
18
Çırak - ilk Yıl
bölümde ayağa kalktı ve ön taraftaki merdivenlerden inmeye başladı.
Salonun ortasında durdu, yeni çırakları gözleri ile taradı. Yüzünde her
zamanki ekşi ifade ile onaylamaz kaş çatış vardı.
"Bugün her biriniz, Kyralia Lonca'sının bir büyücüsü olmak için ilk adımı
atıyorsunuz!." diye başlayan sesi sertti. "Bir çırak olarak sizden,
Akademimin kurallarına uymanız bekleniyor. Bu kurallar, Müttefik
Ülkeler'i bağlayan anlaşmalarla, bütün yöneticiler tarafından uygun
bulunan ve yine bütün büyücüler tarafından uyulması beklenen
kurallardır. Mezun olmasanız bile yine de bunlara uymanız
beklenmektedir." Bir an durakladı, dikkatle yeni çıraklara bakıyordu.
"Lonca'ya katılmak için bir yemin etmelisiniz ve bu yemin dört bölümden
oluşmaktadır."
"İlk olarak; Müttefik Ülkeler'i veya kendinizi savunmak dışında hiçbir
zaman hiçbir erkek ya da kadına zarar vermeyeceğinize yemin
etmelisiniz. Bu her sınıftan, mevkiden, mesleki statüden ve yaştan
kişileri kapsamaktadır. Geçmişte başlamış her kan davası, kişisel veya
politik sebeplerden başlamış kavgalar bugün, burada biter.
"İkinci olarak; Lonca'nın kurallarına uymaya yemin etmelisiniz. Eğer bu
kuralları bilmiyor iseniz ilk işiniz bunları öğrenmek olmalı. Bilgisizlik
mazeret olarak kabul edilmeyecektir.
"Üçüncü olarak; bir büyücüden gelen her tür emre, bu emir bir yasayı
çiğnemek anlamına gelmediği sürece itaat etmeye yemin etmelisiniz. Bu
konuda biraz esnek davranıyoruz. Ahlaki olarak yanlış bulduğunuz veya
inancınız ya da geleneklerinize ters düşen emirlere uymak zorunda
değilsiniz. Ama sakın ne kadar esnek olabileceğimize kendiniz karar
vermeye kalkmayın. Böyle
19
Trudi Canavan
bir durumda konuyu bize getirin ve bu durumla, uygun bir şekilde
beraberce ilgilenelim."
"Ve son olarak; bir büyücü size söylemediği sürece büyü
kullanmamaya yemin etmelisiniz. Bu, sizin sağlığınız içindir.
Öğretmeniniz veya gardiyanınız size özellikle izin vermediği sürece
yanınızda sizi denetleyecek biri olmadan asla büyü yapmayın."
Jerrik durakladı, takip eden sessizlik her zamanki koltukta kımıldanma
ve ayak sürüme seslerinden yoksundu. Kaşları anlamlı bir şekilde kalktı
ve omuzlarını dikleştirdi.
"Geleneklerin de belirttiği gibi her hangi bir Lonca büyücüsü,
Akademi'deki eğitimi boyunca kılavuzluk etmek için bir öğrencinin
gardiyanlığını talep edebilir." Arkasındaki sıralara döndü. "Yüce Lord
Akkarin, bu yeni çıraklardan herhangi birinin gardiyanlığını talep ediyor
musunuz?"
"Etmiyorum."diye cevap verdi soğuk, karanlık bir ses.
Jerrik aynı soruyu diğer Yüksek büyücülere tekrarlarken, Rothen,
Loncamın siyah cübbeli liderine baktı. Kyralialıların çoğu gibi Akkarin de
uzun boylu ve zayıftı. Köşeli yüzü eski-moda bir şekilde uzun ve
ensesinde toplanmış saçları ile daha da belirgin hale geliyordu.
Akkarin'in ifadesi seremoniyi izlerken her zamanki gibi soğuktu.
Şimdiye kadar bir çırağın eğitimine kılavuzluk etme konusuna hiç ilgi
göstermemişti ve aileler çocuklarının Lonca liderinin favorisi olması
umudunu uzun süre önce bırakmışlardı.
Akkarin çok genç bir Yüce Lord olmasına rağmen en tutucu ve nüfuzlu
büyücülerin bile saygısını kazanmıştı. Yetenekli, bilgili ve zekiydi; fakat
bu kadar kişinin ona korkuyla karışık saygı duymasının asıl sebebi
büyüsel gücüydü. Gücü o kadar fazlaydı ki bazıları gücünün
20
Çırak - ilk Yıl
Lonca'nın kalanının toplamından fazla olduğunu söylüyordu.
Ama Sonea sayesinde Rothen, Yüce Lord'un gücünün gerçek kaynağını
bilen iki büyücüden biriydi.
Hırsızlar Sonea'yı Lonca'ya vermeden önce o ve hır-sız-arkadaşı Cery
bir gece gizlice Lonca'ya girmişlerdi. Büyücüleri büyü yaparken izleyerek,
Sonea'nın güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesini ummuşlardı. Sonea
bunun yerine Yüce Lord'un garip bir ritüeline tanık olmuştu. Ne
gördüğünü anlamamıştı; fakat Yönetici Lorlen, Fergun' un suçlarını
kanıtlamak için Sonea'ya gerçek-okuma yaptığında o geceye ait olan
anıyı görmüş ve ritüeli tanımıştı.
Lonca'nın lideri Yüce Lord Akkarin, kara büyü yapıyordu.
Sıradan büyücüler kara büyü hakkında, yasak olduğu dışında hiçbir şey
bilmezlerdi. Yüksek büyücüler ise onu tanıyacak kadar bilirlerdi ancak.
Kara büyünün nasıl yapılacağını bilmek bile bir suç kabul edilirdi.
Sonea'nın Lorlen ile olan iletişiminden dolayı Rothen biliyordu ki kara
büyü; bir büyücünün kendini güçlendirmek için diğer insanlardan güç
çekmesini olanaklı kılıyordu. Eğer bütün gücü alınırsa kurban ölüyordu.
Rothen, en yakın arkadaşının kara büyüyü sadece biliyor değil aynı
zamanda kullanıyor da olduğunu öğrenmenin Lorlen'i ne kadar üzdüğünü
tahmin dahi edemiyordu. Tam anlamıyla bir şok olmalıydı. Lorlen aynı
zamanda, Akkarin'in sırrını açıklamanın hem Lonca'yı hem de şehri
büyük bir tehlikeye atacağını fark etmişti. I ğer Akkarin savaşmaya karar
verirse kolayca kazanabilirdi, hatta öldürdüğü her kişi onu daha da güçlü
yapardı. Bu sebeple Lorlen, Sonea ve Rothen bildiklerini mi olarak
saklamak zorundaydılar. Rothen, Lorlen için
21
Trudi Canavan
22
bu bilgilerle Akkarin'e hâlâ yakın arkadaşmışlar gibi davranmasının ne
kadar zor olacağını düşündü.
Bu bilgiye rağmen Sonea, Lonca'ya katılmayı kabul etmişti. Bu ilk
başta Rothen'i oldukça şaşırtmıştı; ama Sonea Lonca'dan ayrılırsa,
kanunun, Lonca'ya katılmayan bütün büyücüler için emrettiği üzere,
güçlerinin bağlanacağını ve bunun, onu Yüce Lord için çok uygun bir güç
kaynağı halene getireceğini belirtmişti. Büyüde güçlü ama kendini
korumak için onu kullanamayacak durumda... Rothen ürperdi. En
azından Sonea, Lonca içinde garip bir şekilde ölürse çok dikkat çekerdi.
Buna rağmen kızın, Lonca'nın kalbinde yer alanı bilerek burada kalma
kararı alması çok cesur bir karardı. Müttefik Ülkelerin en zengin
ailelerinin kız ve oğulları arasında duran Sonea'ya bakan Rothen, hem
gurur hem de büyük bir sevgi hissetti. Son altı ayda Sonea'yı bir
öğrenciden çok öz kızı gibi görmeye başlamıştı.
"Büyücülerden herhangi biri bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını
talep ediyor mu?"
Rothen kendi konuşma sırasının geldiğini fark edince bir an irkildi.
Ağzını açtı; ama daha bir şey söyleyeme-den başka bir ses ritüelistik
sözleri söyleyiverdi.
"Ben bir seçim yaptım, Müdür"
Ses salonun diğer tarafından gelmişti. Bütün yeni çıraklar konuşanın
kim olduğunu görmek için döndüler.
"Lord Yarin," diye açıkladı Jerrik. "Hangi yeni çırağın gardiyanlığını
talep ediyorsunuz?"
"Büyük Araya Klanı, Saril Evi, Randa ailesinden Gennyl"
Büyücülerin arasında hafif mırıldanmalar dolaştı. Rothen aşağı
baktığında çocuğun babası olan Lord Tayk'ın koltuğunda öne doğru
eğilmiş olduğunu gördü.
lerrik sesler kesilene kadar bekledi. Daha sonra başı
Çırak - ilk Yıl
biraz da beklenti ile Rothen'in yönüne döndü.
"Büyücülerden başka biri daha bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını
talep ediyor mu?"
Rothen ayağa kalktı. "Ben bir seçim yaptım, Müdür" Sonea yukarı
doğru baktı. Ağzı gülümsememeye çalışırken gerilmişti.
"Lord Rothen," dedi Jerrik, "Hangi yeni çırağın gardiyanlığını talep
ediyorsunuz?"
"Sonea'nın gardiyanlığını talep ediyorum" Bu talebi hiçbir mırıldanma
izlemedi ve Jerrik başını zorlukla fark edilebilir şekilde eğdi. Rothen
koltuğuna döndü.
"İşte oldu," diye fısıldadı Dannyl. "Son şansın da böylece kaçmış oldu.
Artık kurtuluşun yok. Seni gayet iyi yakaladı ve önümüzdeki beş yıl
boyunca parmağında oynatacak."
"Şşşşş," diye yanıtladı Rothen.
"Büyücülerden başka biri daha bu yeni çıraklardan birinin gardiyanlığını
talep ediyor mu?"
"Ben bir seçim yaptım, Müdür"
Ses Rothen'in solundan geliyordu ve insanlar o tarafa dönerken salon
bir an uğultu halini alan seslerle doldu. Lord Garrel ayağa kalkarken
salonda heyecanlı konuşmalar baş gösterdi.
"Lord Garrel," Jerrik'in sesinde şaşkınlık vardı. "Hangi yeni çırağın
gardiyanlığını talep ediyorsunuz?"
"Paren Evi, VVinar ailesinden Regin."
Konuşmalar yerini anlamanın getirdiği iç çekmelere bıraktı. Rothen
aşağı baktığında sıranın sonundaki çocuğun sırıttığını gördü. Konuşmalar
ve koltukların gıcırtısı birkaç dakika daha, Jerrik ellerini kaldırana kadar
devam etti.
"Ben olsam bu iki çırak ile gardiyanlarına dikkat
23
Trudi Canavan
ederdim," diye mırıldandı Dannyl. "Genelde kimse ilk seneden bir
çırağın gardiyanlığını almaz. Büyük bir ihtimalle Sonea'nın, sınıf
arkadaşlarından daha yüksek bir statüde olmaması için yapıyorlar."
"Veya bir moda başlatmış da olabilirim" dedi Rothen düşünceli bir
şekilde. "Ve Garrel yeğeninde potansiyel görmüş olabilir. Bu Regin'in
ailesinin neden Akademi'ye erken başlamasını istediklerini açıklar."
"Başka gardiyanlık talebi var mı?" diye seslendi Jerrik. Bir süre
sessizlik oldu ve Jerrik kollarını indirdi. "Gardiyanlık talebinde bulunan
bütün büyücüler buraya gelebilir mi?"
Rothen ayağa kalkıp sıranın sonuna doğru ilerledi. Sonra da
merdivenlerden aşağı indi. Lord Garrel ve Lord Yarrin'e katılarak Müdür
Jerrik'in yanında beklemeye başladı. Genç bir çırak, seremonide bir rolü
olduğu için heyecandan kızararak, kahverengi-kırmızı cübbelerden bir
yığın getirdi. Büyücülerin her biri bir paket aldılar.
"Gennyl lütfen öne gelebilir mi?" dedi Jerrik.
Lonmar gençlerinden biri aceleyle öne çıktı ve eğilerek selam verdi.
Lord Jerrik'e bakarken gözleri kocaman açılmıştı ve çırak yeminini
ederken sesi titriyordu. Lord Yarin gence cübbesini verdi ve gardiyan ile
çırak vana çekildiler. Lord Jerrik tekrar yeni çıraklara döndü.
"Sonea lütfen öne gelebilir mi?"
Sonea, Jerrik'e doğru dimdik bir şekilde ilerledi. Yüzü solgun olsa da
zarifçe selam verdi ve yeminini açık ve titremeyen bir sesle etti. Rothen
bir adım öne çıkıp ona cübbesini verdi.
"Şu andan itibaren senin gardiyanınım, Sonea. Eğitimin, Akademi'den
mezun olana kadar benim görevim ve sorumluluğumda olacak."
"Size itaat edeceğim Lord Rothen."
24
Çırak - ilk Yıl
"Bu durumun ikinizin de yararına olmasını umarım" diye bitirdi Jerrik.
Lord Yarin ve Gennyl'in yanında durmak üzere yana çekildiklerinde
Jerrik sıranın sonundaki ve halen sırıtan genci çağırdı.
"Regin lütfen öne gelebilir mi?"
Çocuk, Jerrik'e doğru karalı bir şekilde ilerledi; fakat selamı yüzeysel
ve aceleciydi. Ritüel cümleleri sarf edilirken Rothen, Sonea'ya baktı. Ne
düşündüğünü çok merak ediyordu. Artık Lonca üyesiydi ve bu aslında
çok önemli bir şeydi.
Sonea sağındaki gence baktı ve Rothen de onun bakışlarını takip etti.
Gennyl sırtı dimdik, yüzü kıpkırmızı duruyordu. Nerdeyse gururdan
patlayacak. Rothen düşünmeye başladı. Bir gardiyanı olmak, hem de bu
noktada, yeni çırağın çok yetenekli olduğunu gösterirdi.
Ama Sonea için çok az kişi böyle düşünecekti. Birçok büyücü büyük
olasılıkla, kızın bulunmasında rol oynadığını kıza hatırlatmak için
gardiyanlığını aldığını düşünüyordu. Kızın gücünden ve yeteneğinden
bahsetse ona inanmazlardı. Ama zamanla anlayacaklardı ve bunu bilmek
Rothen'e keyif veriyordu.
Regin ve Lord Garrel ritüel cümlelerini söyledikten sonra Rothen'in
soluna geçtiler. Oğlan, Sonea'ya bakın,iyi sürdürdü, bir şeyler düşünüyor
gibiydi. Sonea ya onu fark etmemişti ya da görmezden geliyordu. Oğlana
bakmak yerine Jerrik'in diğer yeni çırakları yeminlerini etmeleri için
çağırmasını izledi. Yemini edip cübbesini alan çırak yanlarında sıraya
giriyordu.
Son çırakta sıraya girdiğinde Jerrik dönüp onlara {baktı.
"Artık Büyücüler Loncası'nın çıraklarısınız," diye konuşlu. "Önünüzdeki
yıllar hepiniz için başarılı geçsin."
25
Trudi Canavan
Çırakların hepsi aynı anda eğilip selam verdiler. Lord Jerrik başıyla
selam verip bir kenara çekildi.
"Yeni çıraklarımıza hoş geldiniz demek ve onlara başarı ile dolu yıllar
dilemek istiyorum." Lorlen'in sesi birden bire arkasından gürleyince,
Sonea istemeden de olsa sıçradı. "Kabul seremonisinin bittiğini ilan
ediyorum."
Ana Salon'da sesler yankılanmaya başladı. Cübbeli kadınlar ve
erkeklerden oluşan sıralar güçlü bir rüzgara yakalanmışçasına karıştılar.
Ayağa kalkıp aşağı inmeye başladılar. Salon ayak sesleri ile doldu. Yeni
çıraklar formalitenin bittiğini anlayınca her yöne dağıldılar. Bazıları acele
ile ailelerinin yanına giderken bazıları ise ya ellerindeki paketleri inceliyor
ya da hayranlıkla etrafa bakıyorlardı. Ana Salon'un sonundaki büyük
kapılar açılmaya başladı.
Sonea dönüp Rothen'e baktı. "Hepsi bu kadar demek ki... Artık bir
çırağım."
Rothen gülümsedi. "Bittiğine sevindin mi?
Kız omzunu silkti. "Her şey asıl şimdi başlıyormuş gibi bir hisse
kapıldım." Gözleri Rothen'in omzuna doğru kaydı. "İşte gölgen de
geliyor."
Rothen döndüğünde Dannyl'in kendilerine doğru gelmekte olduğunu
gördü.
"Lonca'ya hoş geldin, Sonea."
"Teşekkür ederim, Büyükelçi Dannyl." diye yanıtladı Sonea, eğilip
selam verirken.
Dannyl güldü "Henüz değilim, Sonea. Henüz değilim."
Yanında birinin daha durduğunu hisseden Rothen dönüğünde, Akademi
Müdürü'nü gördü.
"Lord Rothen," dedi Jerrik ve Sonea'nın selamına yorgun bir
gülümsemeyle karşılık verdi.
26
Çırak - ilk Yıl
"Evet?" diye yanıtladı Rothen.
"Sonea, Çıraklar Makamı'na taşınacak mı? Bunu sormak şimdiye kadar
hiç aklıma gelmedi."
Rothen başını salladı. "Hayır, benimle kalacak. Dairemde boş oda var
nasıl olsa."
Jerrik'in kaşları kalktı. "Anlıyorum. Bunu Lord Ahrind'e bildirmeliyim.
İzninizle."
Rothen yaşlı adamın zayıf, çökük yanaklı bir büyücüye doğru
ilerlemesini izledi. Lord Ahrind, Jerrik kendisi ile konuşurken kaşlarını
çattı ve Sonea'ya doğru baktı.
"Şimdi ne olacak?" diye sordu Sonea
Rothen başı ile elindeki paketi işaret edip "Bakalım bu cüppe sana
olacak mı?" Dannyl'e baktı. "Sanırım bir de kutlama olacak. Geliyor
musun?"
Dannyl gülümsedi "Hayatta kaçırmam."
27
2. Bölüm
İlk Gün
Dannyl at arabasına doğru giderken, sırtında güneşin sıcaklığını
hissedebiliyordu. Sandıklarının ilkini aracın üzerine çıkarmak için biraz
büyü kullandı. İkinci sandık da birincinin yanına indiğinde içini çekerek
başını salladı.
"Sanırım yanıma bu kadar çok şey aldığım için pişman olacağım," diye
mırıldandı. "Ama hâlâ yanıma almış olmam gereken şeyler olduğunu
düşünüyorum."
"Eminim Capia'da ihtiyacın olan her şeyi alabileceğin yerler vardır,"
dedi Rothen. "Lorlen sana çok cömert bir harcırah verdi."
"Evet, bu çok hoş bir sürprizdi," diye gülümsedi Dannyl. "Belki de beni
gönderme sebepleri konusunda sen haklısındır."
Rothen'in kaşları kalktı. "Seni beladan uzak tutmak için uzak bir ülkeye
göndermekten fazlasının gerektiğini biliyordur herhalde."
"Ah... ama senin bütün problemlerini çözmeyi özleyeceğim, dostum."
Sürücü aracın kapısını açarken, Dannyl dönüp yaşlı büyücüye baktı.
"Marina'ya geliyor musun?"
Rothen başını salladı. "Derslerin başlamasına bir saatten az var."
"Hem sen hem de Sonea için..." Dannyl başını sal-
29
Trudi Canavan
ladı. "O zaman vakit geldi... Veda vakti..."
Bir an birbirilerine baktılar, ardından Rothen elini Dannyl'in omzuna
koydu ve gülümsedi. "Kendine iyi bak. Güverteden düşmemeye çalış."
Dannyl kıkırdadı ve Rothen'in tutuşuna karşılık verdi. "Sen de kendine
iyi bak yaşlı dostum. Yeni çırağının seni fazla yormasına izin verme. Bir
yıl içinde dönüp gelişmenizi kontrol edeceğim."
"Yaşlı dostum ha!" Rothen, Dannyl'i araca doğru ittirdi. Dannyl araca
bindikten sonra döndüğünde arkadaşının yüzünde düşünceli bir ifade
gördü.
"Seni böyle görkemli maceralara atılırken göreceğimi hiç
düşünmezdim. Buradan gayet memnun gözüküyordun, hatta Lonca
dışına çok nadiren çıkardın.
Dannyl omzunu silkti "Sanırım doğru sebebi bekliyordum."
Rothen kaba bir ses çıkardı. "Yalancı. Sadece tembelsin. Umarım
Birinci Büyükelçi bunu biliyordur, yoksa hiç hoş olmayan bir sürprizle
karşılaşacak demektir."
"Yakında öğrenir" diye sırıttı Dannyl.
"Bundan eminim." Rothen gülümseyerek araçtan uzaklaştı. "Güle güle
o zaman."
Dannyl başını salladı. "Hoşça kal!" aracın tepesine hafifçe vurdu. Araç
silkinerek harekete geçti. Koltuğun diğer tarafına kayan Dannyl
pencereyi kaplayan perdeyi çekti ve araç Lonca Kapıları'ndan geçmek
için dönmeden önce Rothen'in hâlâ izlemekte olduğunu gördü.
Koltukta arkasına yaslandı ve içini çekti. Sonunda gidiyor olmaktan
dolayı memnun olsa da, biliyordu ki arkadaşlarını ve bu çevreyi çok
özleyecekti. Üstelik Rothen'e arkadaşlık edecek Sonea, yaşlı Yaldin çifti
ve Ezrille vardı ama Dannyl'in etrafında sadece yabancılar olacaktı.
30
Çırak - ilk Yıl
Yeni görevini sabırsızlıkla bekliyor olmasına rağmen, yükleneceği
görevler ve sorumluluklar yüzünden gözü biraz korkmuştu. Sonea'yı
ararken Hırsızlar'dan biri ile temasa geçtiğinden beri Lonca'daki kolay ve
genelde yalnız olan hayatı ona sıkıcı gelmeye başlamıştı.
Rothen ona ikinci Büyükelçi görevi için düşünüldüğünü söyleyene kadar
ne kadar sıkılmış olduğunu kendisi de fark etmemişti. Yönetici'nin
odasına çağrıldığı sırada Elyne Sarayı'ndaki her erkeğin ve kadının ismini
çoktan ezberlemiş hatta birçok skandal içeren hikayeyi de öğrenmişti. Ki
bu hikayeler Lorlen'i oldukça eğlendir-mişti.
İç Çemberin iç kesimlerine doğru yol alan araç, Saray duvarlarının
etrafından dolaşan yola girdi. Bu açıdan büyük Saray kulelerinin çok azı
görülebiliyordu. Bu yüzden Dannyl, oturduğu yerden öbür tarafa
kayarak, /engin ve güçlü kişilerin incelikle dekore edilmiş evlerini
izlemeye başladı. Bir sokağın köşesinde yeni bir malikane inşa
edilmekteydi. Bir zamanlar o köşede du-ı.ın harabe binayı
hatırlayabiliyordu. Büyücü-yapımı mimariden önceki zamanlardan kalma
bir kalıntı. Büyünün taş ve metale uygulanması büyücülerin normal
yapısal sınırların ötesinde fantastik binalar yapmasını mümkün kılmıştı.
Araç geçip gitmeden önce Dannyl yeni yapılan binanın yanında ellrindeki
plana bakan iki buyucunun durduğunu gördü.
Araç tekrar döndü ve birkaç büyük evi daha geçti, sonra yavaşlayarak
Batı Bölgesi'ne açılan İç Kapılar'a doğru ilerledi. Araç geçerken
muhafızlar sadece kapı-'lılı lonca sembolünü görmelerine yetecek kadar
bir lüre ilgi gösterdiler. Yol, büyük ve İç Çember'dekilere oranla daha
gösterişsiz bir stilde yapılmış olmalarına I ı men yine de gösterişli
denebilecek evlerin arasından
31
Truoi Canavan
ilerliyordu. Evlerin çoğu Pazar'a ve Marina'ya yakınlığı yüzünden şehrin
bu bölgesini seçmiş tüccar ve zanaatkarlara aitti.
Araç Batı Kapısı'ndan geçtikten sonra ahırlar ve tezgahlardan oluşan
bir labirente girdi. Tezgah sahipleri, sonsuz bir sesler, ıslıklar, çanlar ve
hayvan sesleri uğultusunun içinde, insanları tezgahlarındaki ürünlere
davet ediyorlardı. Yol geniş olsa da, müşteriler, dilenciler ve sokak
göstericileriyle o kadar dolmuştu ki araçlara zorlukla ilerleyecek kadar
yer kalmıştı.
Hava, birbirine girmiş kokular yüzünden ağırlaşmıştı. Taze meyvelerin
tatlı kokusunu taşıyan bir esintiyi, çürük sebzelerin itici kokusu izliyordu.
Hasır örgülerin lifli kokusu, iki adam aracın yanından içi yağlı, mavimsi
sıvı dolu bir fıçı taşıyarak geçerken yükselen keskin, boğucu bir koku
yüzünden yok oldu. Sonunda denizin tuzlu kokusu ile nehir çamurunun
garip kokusu Dannyl'in burnuna dolduğunda, kalp atışlarının hızlanmaya
başladığını hissetti. Araç bir köşeyi döndü ve böylece Marina görüş
alanına girdi.
Önünde gökyüzünü mavi şeritlere bölen gemi direkleri ile halatlardan
bir orman uzanıyordu. Yolun her iki yanında da insanlar sonu olmayan
bir nehir gibi akıp geçiyorlardı. Kaslı hamallar Ve denizciler sırtlarında
kutular, sepetler veya çuvallar taşıyorlardı. Her türden hayvan
tarafından çekilen her boyuttan araç gelip geçerken kimileri de yük alıp
boşaltıyordu. Satıcı seslerinin yerini sert emirler ile hayvanların
böğürtüleri ve melemeleri almıştı.
Araç ilerlemeye devam ettikçe yanından geçtikleri gemilerin boyutu da
büyüyordu. Sonunda uzun bir iskelenin yanında duran sağlam ticaret
gemilerinin yanına geldiler. Araç yavaşlayarak durdu.
32
Çırak - ilk Yıl
Kapı açıldı ve sürücü saygıyla eğildi. "Geldik, lordum."
Dannyl koltuktan kayıp araçtan indi. Aracın yakınında yüzü ve elleri
güneşten iyice yanmış, esmer, beyaz saçlı bir adam duruyordu.
Arkasında hepsi yapılı vücutlara sahip birkaç genç adam duruyordu.
"Siz Lord Dannyl misiniz?" diye sordu adam hafifçe eğilip selam
vererek.
"Evet. Ve siz de...?"
"İskeleustası" dedi ve aracı göstererek "Sizin mi?" Dannyl adamın
sandıklardan bahsettiğini tahmin etti. "Evet."
"Biz indiririz." •
"Zahmet etmenize gerek yok." Dannyl sandıklara dönüp iradesini
odakladı. Her bir sandık aşağı inmeye başladığında bir çift adam gelip
sandığı yakalayıp götürdüler. Görünüşe göre büyünün bu tarz
kullanımına alışkındılar. İskeleye doğru ilerlemeye başladılar. Adamların
kalanı da onları takip ediyordu.
"Altıncı gemi, lordum," dedi İskeleustası, araç uzaklaşırken.
Dannyl başı ile onayladı. "Teşekkür ederim."
İskeleye ulaştıklarında ayak sesleri ahşap zeminde yankılanmaya
başladı. Aşağı baktığında geniş kütüklerdeki çatlakların arasından suyu
görebiliyordu. Hamallar nnce bir gemiye yüklenen büyük sandık
yığınlarının m >nra da iyice katlanmış battaniyeler gibi gözüken başka
bil yığının etrafından dolaşırlarken, Dannyl de onları takip etti. Her yerde
insanlar vardı; omuzlarında yüklerle iceleyle sağa sola koşuşturan,
güvertelerde oturup taş ¦ >\ nayan veya sağa sola yürüyüp emirler
veren...
I lannyl bu gürültünün arasında Marina'nın doğal leşlerini de ayırt
edebiliyordu; tahtaların ve halatların
33
Trudi Canavan
devamlı gıcırtısı, iskeleye ya da gemi gövdelerine çarpan dalgaların
seslerini... Küçük ayrıntıları da fark etti; gemi direkleri ile yelkenlerdeki
tasarımlar, gövde ve kamaralara özenle yazılmış isimler, gemilerin
yanlarındaki deliklerden akan sular... Bu son ayrıntı yüzünden kaşlarını
çattı. Suyun geminin içi yerine dışında olması gerekmez miydi?
Altıncı gemiye ulaştıklarında hamallar dar bir tahtada yürüyerek
gemiye çıktılar. Dannyl yukarı baktığında iki kişinin kendini gemiden
izlediğini gördü. Dikkatle tahtaya çıktı ve ilerlemeye başladığında
tahtanın esnekliğine rağmen yeterince dayanıklı ve sağlam olduğunu
fark etti. Güverteye çıktığında iki kişi eğilerek selam verdi.
Birbirilerine çok benziyorlardı. Kahverengi derileri ve kısa boyları tipik
Vindolu özellikleri idi. İkisi de kaba, renksiz giysiler giyiyorlardı. Fakat bir
tanesi diğerinden daha dik duruyordu ve ilk konuşan da o oldu.
"Finda'ya hoş geldiniz, lordum. Ben Kaptan Numo."
"Teşekkür ederim, kaptan. Ben Lord Dannyl."
Kaptan birkaç adım ötede hamalların yanında duran sandıkları
göstererek "Odanızda sandıklar için yer yok, lordum. Onları aşağıya
koyacağız. Size bir şey lazım, kardeşim Jano'ya söyleyin."
Dannyl başı ile onayladı. "Çok iyi. Fakat siz onları kaldırmadan
sandıklardan almam gereken bir şey var."
Kaptan başını bir kez eğdi. "Jano odanızı göster. Biz yakında yola
çıkıyor."
Kaptan uzaklaşırken Dannyl, sandıklardan küçük olanın kapağına
dokundu. Kilit açıldı. Sandıktan yolculukta ihtiyaç duyabileceği şeylerle
dolu deri bir çanta çıkardı. Kapağı tekrar kapatıp hamallara baktı.
"ihtiyacım olanlar bu kadar. Umarım..."
34
Çırak - ilk Yıl
Hamallar eğildiler ve sandıkları götürdüler. Dannyl dönüp Jano'ya
beklentiyle bakmaya başladı. Adam başını eğip kendisini takip etmesini
işaret etti.
Dar bir kapıdan geçerek, kısa bir merdivenden inip genişçe bir odaya
girdiler. Tavan o kadar alçaktı ki jano bile eğilmek zorunda kalıyordu.
Tavandaki çengellere kabaca dokunmuş çarşaflar geriliydi. Bunlar
hikayelerde anlatılan ve gezginlerin bahsettiği hamaklar olmalıydı.
Jano onu dar bir koridora götürdü ve birkaç adım sonra bir kapıyı açtı.
Dannyl küçücük odaya ümitsizlikle baktı. Anca omuzları kadar geniş bir
yatak odanın çoğunu kaplıyordu. Yatağın baş ucuna küçük bir dolap
konmuştu ve iyi kalite reber-yünü iki battaniye katlanmış bir şekilde,
ayak ucunda duruyordu.
"Küçük, yai?"
Dannyl, Jano'ya baktığında adamın sırıttığını gördü. Çarpık bir biçimde
gülümsedi, hayal kırıklığının yüzünden belli olduğunu biliyordu.
"Evet," dedi Dannyl. "Küçük."
"Kaptanın oda iki kat büyük. Büyük gemimiz olunca Iıı/im de büyük
odalar olacak, yai?"
Dannyl başı ile onayladı. "Adil gözüküyor." Çantasını yatağa bıraktı ve
oturabilmek için döndü. Bacakları m ıcdeyse koridora kadar uzanıyordu.
"İhtiyacım olan heı şeye sahibim."
|ano karşıdaki odanın kapısına vurdu. "Benim odam. Nıkadaş oluruz,
yai? Sen şarkı söylüyor?"
I >anny| bir cevap düşünemeden yukarılarda bir yerde İmi çan çaldı
ve Jano başını kaldırıp yukarı baktı. 1 .ilmek lazım. Biz şimdi yola
çıkıyor." Döndü ve bir an durakladı. "Sen burada kal. Ayak altında olma."
Bir ı .ip beklemeden hızla uzaklaştı. Dannyl önündeki iki hafta boyunca
kalacağı küçük
35
Trudi Canavan
odaya baktı ve kıkırdadı. Artık büyücülerin deniz yolculuklarından
neden nefret ettiğini biliyordu.
Sınıfın kapısında duran Sonea, kalp atışlarının hızlandığını fark etti.
Rothen'in odasından erkenden çıkmıştı; böylece sınıf arkadaşlarından
önce buraya gelip onlarla tanışmadan önce midesinin düzelmesini
umuyordu. Ama kimi sıralar şu an için bile dolmuştu. Duraksaması
sürdükçe daha fazla yüz ona dönmeye başladı ve midesi iyice
düğümlendi. Sınıfın önünde oturan büyücüye baktı.
Beklediğinden daha gençti, büyük ihtimalle henüz yirmilerindeydi.
Köşeli burnu yüzüne kibirli bir hava katıyordu. Eğilip selam verdiğinde
büyücü ona baktı. Bakışları önce yeni botlarına kaydı, oradan da tekrar
yukarıya, yüzüne. Tatmin olmuş bir şekilde tekrar önündeki kağıtlara
döndü ve birine küçük bir işaret koydu.
"Bir sıra seç, Sonea" dedi büyücü.
Sınıf mükemmel bir şekilde dizilmiş yirmi masa ve sandalyeden
oluşmaktaydı. Hepsi sıralarının kenarına tünemiş altı-yedi çırak,
Sonea'nın karar vermesini izliyorlardı.
Diğer çıraklardan çok uzağa oturma, dedi kendi kendine. Düşmanca
davrandığını ya da onlardan korktuğunu düşünmesinler. Sınıfın ortasında
birkaç boş sıra vardı fakat tam ortaya oturma fikrini de beğenmedi.
Uzaktaki duvarın yanında bir sıra boştu. Çevresinde üç çırak oturuyordu.
O sırada karar kıldı.
Sıraya doğru ilerlerken kendisini izleyen gözlerin farkında idi.
Oturduğunda kendini onlara bakmaya
36
Çırak - ilk Yıl
zorladı.
Çıraklar ilgilerini çeken başka bir şey bulduklarında, Sonea
rahatlayarak içini çekti. Daha fazla küçümseme bekliyordu. Belki de dün
rastladığı genç, Regin, açıkça düşmanlık gösteren tek kişi olacaktı.
Çıraklar teker teker sınıfa gelip öğretmene selam verip sıralara
yerleştiler. Utangaç Kyralialı kız önüne çıkan ilk sıraya oturdu. Başka bir
tanesi neredeyse öğretmene selam vermeyi unutuyordu ve tökezleyerek
Sonea'nın önündeki sıraya çarptı. Sandalyeyi çekene kadar Sonea'yı fark
etmemişti ve onu görünce dehşetle bakıp, gönülsüzce sıraya oturdu.
Sınıfa en son gelen çırak Regin'di. Sınıfı kısık gözlerle süzdü ve özellikle
sınıfın ortasındaki sıraya oturdu.
Uzaklarda bir gonk çaldı ve büyücü sandalyesinden kalktı. Sonea da
dahil birçok çırak oldukları yerde sıçradılar. Fakat daha büyücü bir şey
söylemeden kapıda tanıdık bir yüz belirdi.
"Herkes burada mı Lord Elben?"
"Evet, Müdür Jerrik," diye yanıtladı öğretmen.
Akademi Müdürü başparmaklarını belindeki kemere taktı ve sınıfı
inceledi.
"I loş geldiniz," dedi, sesi her zamanki gibi sertti. "Ve tebrik ederim.
Sizi, her biriniz nadir ve kıskanılan büyü ı 'teneğiyle doğduğunuz için
tebrik etmiyorum. Sizi, Bü-yücüler Loncası Akademisi'ne kabul edildiğiniz
için tebrik ediyorum. Bazılarınız buraya uzak ülkelerden Keldiniz ve
yıllarca evinize dönmeyeceksiniz. Bazılarını lı,ıy,itinin büyük bir
bölümünü burada geçirmeyi lı rı ıh edecek. Fakat hepiniz daha beş yıl
burada ola-ı ıl ıııı/.
eden? Bir büyücü olmak için... Bir büyücü nedir?" 'lı h e gülümsedi.
"Bir büyücü olmak için birçok özel-
37
Trudi Canavan
lige sahip olmak gerekmektedir. Bazılarına şu anda sahipsiniz,
bazılarını geliştirecek, bazılarını da öğreneceksiniz. Bu özelliklerin bazıları
diğerlerinden daha önemlidir."
Durdu ve gözlerini sınıfın üzerinde gezdirdi.
"Bir büyücünün en önemli niteliği ne olmalıdır?"
Sonea göz ucuyla çıraklardan bazılarının sıralarında dikleştiğini gördü.
Jerrik masanın etrafından dolaşıp Sonea'nın olduğu tarafa doğru
gelmeye başladı. Kızın önünde oturan çocuğu baktı.
"Vallon?"
Sonea, çocuğun sıranın altına saklanmak istermiş gibi kamburunu
çıkardığını gördü.
"B...bir şeyi ne kadar iyi yaptığı, lordum." Çocuğun sesi çok zayıftı, zar
zor duyulabiliyordu. "Ne kadar pratik yaptığı."
"Hayır." Jerrik topukları üzerinde döndü ve sınıfın öbür yanına
ilerlemeye başladı. Soğuk bakışlarını cevap vermeye hevesli görünen
oğlanlardan birine dikti.
"Cennyl?"
"Güç, lordum," diye cevapladı çocuk.
"Kesinlikle değil!" dedi havlarcasına Müdür. Çırakların sıraları arasında
ilerleyerek, ürkek Kyralialı kızın yanında durdu.
"Bina?"
Kız gözlerini kırpıştırdı, sonra başını kaldırıp büyücüye baktı. Jerrik
gözlerini kıza dikince kız hemen başını eğdi.
"Ah..." Kız duraksadı, aniden neşeyle cevapladı. "İyilik, lordum.
Büyüsünü nasıl kullandığı."
"Hayır." Ses tonu biraz daha nazikti. "Ama önemli bir özelliktir ve
bütün büyücülerde bulunmasını bekleriz."
Jerrik sıraların arasında ilerlemeye devam etti. Sonea
38
Çırak - ilk Yıl
onu izlemek için başını çevirdi; fakat diğer çırakların hepsinin dümdüz
tahtaya baktığını fark etti. Kendini rahatsız hissedince onlar gibi
yapmaya başladı. Büyücünün yaklaşan ayak seslerini dinledi. "Elayk?"
"Yetenek, lordum." Oğlandaki Lonmar aksanı çok belirgindi. "Hayır..."
Ayak sesleri daha da yaklaştı. Sonea sırtında bir ürpertinin dolaştığını
hissetti. Eğer ona sorarsa ne cevap verecekti? Bütün olası cevaplar zaten
söylenmişti. Hızla nefes alıp yavaşça verdi. Nasıl olsa ona sormazdı. O
varoşlardan gelmiş önemsiz bir...
"Sonea?"
Sonea midesinin bir takla attığını sandı. Başını kaldırdığında Jerrik'in,
yanında durup ona baktığını gördü. I )uraksadıkça bakışlar daha da
soğuyordu.
Yanıt birdenbire aklına geldi. Çok kolaydı. Kendi güçleri, kontrol
edilemeyen bir noktaya çıktığı için neredeyse ölüyordu. Jerrik bunu
biliyordu, herhalde bunun için ona sormuştu.
"Kontrol, lordum"
"Hayır."
Büyücü içini çekerek sınıfın önüne doğru ilerledi. Sonea önündeki tahta
sıra üzerindeki damarlara bakın. ıya başladı. Yüzü kıpkırmızıydı.
\Lidemi Müdürü masanın önünde durdu ve kollarını birleştirdi. Gözlerini
tekrar sınıfın üzerinde gezdirdi. Sınıl beklenti içinde ve utanmış bir
şekilde bekliyordu.
Bil büyücünün en önemli niteliği bilgisidir." Bir an flurdu ve cevap
vermiş olan öğrencilere tek tek baktı. Hiltti olmadan güç hiçbir işe
yaramaz. Ne kadar yeteni I lı veya zeki olduğunuz önemli değildir,
niyetiniz ne
39
Trudi Canavan
olursa olsun..." Büyücünün gözleri Sonea'ya döndü. "Güçleri
kendiliğinden ortaya çıkmış dahi olsa onları nasıl kontrol edeceği bilgisini
edinemezse ölür..."
Bütün sınıf rahatlayarak nefes verdi. Birkaç baş kısa bir an Sonea'ya
döndü. Kendi halini düşünmeye dalmış olan Sonea gözlerini masadan
ayırmadı.
"Lonca dünyadaki en büyük ve en kapsamlı bilgi deposudur," diye
devam eden Jerrik'in sesinde bariz bir gurur vardı. "Burada geçireceğiniz
yıllarda bu tüm bilgiler ya da en azından bir kısmı size sunulacaktır. Eğer
dikkatli olur, öğretmenlerinizin söylediklerini dinler ve buradaki, büyük
kütüphanemiz gibi kaynakları kullanırsanız üstün birer büyücü
olabilirsiniz. Fakat!" sesi karardı, "Eğer dikkatli olmaz, büyüklerinize
saygı göstermez ve öncelleriniz tarafından toplanmış bu yüzlerce yılın
birikimlerini umursamazsanız sadece kendinizi utandırırsınız. Önünüzdeki
yıllar kolay olmayacak," diye uyardı. "Eğer Lonca büyücüsü olarak
potansiyelinizin zirvesine ulaşmak istiyorsanız," bir an durup önündeki
yüzlere baktı, "kendinizi bu dünyaya adamalı, disiplinli ve sorumluluk
sahibi olmalısınız."
Odanın rahatlamış havası tekrar gerilimli bir hale geldi. Çıraklar o
kadar sessizdi ki Sonea, nefes alıp verişlerini duyabiliyordu. Jerrik sırtını
dikleştirip ellerini arkasına koydu.
"Akademimizdeki eğitimin temelindeki Üç Kontrol Seviyesi'nden büyük
ihtimalle haberdarsınızdır." dedi yumuşak bir tonda. "İlki gücünüzü açığa
çıkarmak ki bugün gerçekleşecek. İkincisi gücünüze ulaşmak, ondan güç
çekmek ve onu kontrol altında tutmak. Bu, bu sabahtan itibaren bu
üçünü hiç düşünmeden yapabilir hale gelene kadar ana amacınız olacak.
Üçüncü olarak da gücün kullanabileceği birçok yolu kavramak. Bu da
40
Çırak - ilk Yıl
mezun olana kadar eğitimini alacağınız konu. Mezuniyetinizden sonra
hangi konuda uzmanlaşacak olursanız olun üçüncü seviyeyi hangi
konuda bitirdiğiniz önemli değil. Mezun olduktan sonra kendinizi size
sunduğumuz bilgilerden hangisi yönünde geliştireceğiniz size kalmış.
Fakat tabii ki öğrenilecek her şeyi öğrenemeyeceksiniz." Hafifçe
gülümsedi.
"Lonca'da sizin hayatınız boyunca öğrenebileceğinizden daha fazla bilgi
mevcut, hatta beş yaşamınız olsa öğrenebileceğinizden de daha fazla. Üç
ana dalımız var. Bunlar Şifa, Simya ve Savaş Becerileri. Bu ana
dallardan birinde yararlı ve usta bir büyücü olabilmeniz için yeterli bilgiyi
edinebilesiniz diye öğretmenleriniz ve onlardan önceki büyücüler, size
verilecek en önemli, en fazla ihtiyaç duyacağınız bilgileri bir araya
topladılar." Çenesini hafifçe kaldırdı. "Bu bilgiyi iyi kullanın, Kyralia
Büyücüler Loncası Çırakları..."
Bakışları bir kez daha sınıfın üzerinde dolaştıktan sonra dönüp Lord
Elben'e selam verdi ve sınıftan çıktı.
Sınıf sessizliğini sürdürdü. Öğretmen bir süre hare-ketsiz durdu.
Jerrik'in sözlerinin çıraklar üzerindeki et-I isini yüzlerinden okuyordu ve
dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Büyük masanın etrafından dolaşıp
önüne geçti <¦ çıraklara hitap etmeye başladı.
"ilk dersiniz olan Kontrol birazdan başlayacak. Bu rlers için her birinize
bir öğretmen belirlendi, onları \ . 11 M 1.1 k I odada sizi beklerken
bulacaksınız. Şimdi kalkıp \ .n ı oı laya geçin."
1 ıraklar hevesli bir şekilde ayağa kalkarken sınıfı yere Urtüııen
sandalye sesleri doldurdu. Sonea yavaşça ' ı .i kalktı. Öğretmenin kafası
ona döndü, bakışları
ı M'.llf İli.
Sen hariç, Sonea" diye ekledi sonradan. "Sen burada
41
Trudi Canavan
kalacaksın."
Bu kez bütün çıraklar dönüp ona baktılar. Sonea'nın bakışları bir
yüzden diğerine geçiyordu. Diğerleri sebebini anlamaya başladıkça
kendini suçlu hissetmeye başladı.
"Devam edin," dedi öğretmen. Çıraklar kapıya doğru döndüler. Sonea
tekrar sıraya oturup sınıfın çıkmasını izledi. Kapıdan çıkmadan önce
sadece bir kişi dönüp tekrar Sonea'ya baktı. Dudakları küçümseme ile
kıvrılın ıştı. Regin...
"Sonea."
Oturduğu yerde sıçrayan Sonea, dönüp öğretmenine baktı. Kendisinin
hâlâ sınıfta olmasına şaşırmıştı. "Evet, lordum."
Adamın gözlerindeki soğukluk biraz kaybolmuştu. Sıraları geçip
Sonea'nın sandalyesinin yanına geldi. "Kontrol'ün birinci ve ikinci
seviyelerini zaten başarmış olduğun için sana sınıfın çalışacağı ilk kitabı
getirdim." Sonea gözlerini indirdiğinde adamın elinde, kağıt kaplı bir
kitap tuttuğunu gördü. "Kitapta pratik egzersizler de var ama onları
bütün sınıf beraber yapmalıyız. Ama bilgilere önceden çalışman sana
oldukça yarar sağlayacaktır."
Adam kitabı masaya koydu ve uzaklaştı. "Teşekkürler, Lord Elben."
dedi Sonea, adamın arkasından.
Büyücü bir an durdu ve Sonea'ya dönüp şaşkınlıkla baktı, daha sonra
kapıya doğru ilerlemeye devam etti.
Öğretmen gittikten sonra oda boş ve sessiz kaldı. Sonea etraftaki diğer
sıralara bakınca dokuz adet düzgün durmayan sıra gördü.
Önündeki kitaba baktı. Kapağında Lord Liden'den Yeni Çıraklar için Altı
Ders yazıyordu ve bir de tarih
42
Çırak - ilk Yıl
vardı. Kitap yüz yıldan daha eskiydi. Bu egzersizleri kim bilir kaç çırak
uygulamıştı daha önce? Sayfaları karıştırdı. Yazılar temiz ve okunması
kolaydı.
Büyü yararlı bir sanattır fakat sınırları vardır. Bir büyücünün doğal etki
alanı kendi vücudunda yatmaktadır ve teni bu alanın sınırıdır. Bu alanı
etkilemek için gereken büyü minimum düzeydedir. Başka hiçbir büyücü
Şifa vermediği sürece ki bu da tenin tene değmesini gerektirmektedir,
bu alanı etkileyemez.
Vücudun dışında kalanları etkilemek için daha fazla güç gerekir.
Etkilenecek olan obje vücuttan ne kadar uzak ise o kadar fazla güç
gerekmektedir. Aynı sınırlama zihinsel iletişim için de geçerlidir fakat
çoğu, büyüse! işlemden daha az güç gerektirir.
Bu kadarını zaten Rothen de anlatmıştı ama yine de okumaya devam
etti. Bir süre sonra, üç bölüm okuyup dördüncüsüne geçtiğinde iki çırak
sınıfa döndü. Birincisi ( iennyl'di; seremoni sırasında bir büyücü
tarafından gardiyanlığı talep edilmiş olan yarı-Lonmar genç. Yanında
kendisinden daha uzun boylu olan diğer lonmarlı genç vardı. Sıralarına
geçerken Sonea'ya bir kez daha baktılar. Sonea onlardaki farklılığı
sezebili-yordu. Sanki varlıkları güçlendirilmiş gibiydi. Bunun [üçlerinin
açığa çıktığı anlamına geldiğini tahmin etti. Yakında tıpkı kendisi gibi
saklamayı öğrenirlerdi. İlk se-ı\ cye ulaşmak zor veya yavaş değil
gözüküyordu. İkinci ı iye ise daha zordu ki bunu kendisi gayet iyi
biliyordu.
Kendi ülkelerinin akıcı dilinde mırıldanarak bir sohbete haşladılar. Sınıfa
bir çırak daha girdi; gözlerinin lltinda koyu halkalar oluşmuş Kyralialı
genç. Sessizce ¦ rine geçip sertçe önündeki masaya bakmaya başladı.
Bu gençle ilgili garip bir şeyler vardı. Sonea onda bir Nüyü aurası
sezebiliyordu ama bu aura kararsızca atı-
43
Trudi Canavan
yordu; bazen güçlü bazen neredeyse fark edilemeyecek kadar güçsüz.
Gözlerini dikip onu daha fazla üzmek istemeyen Sonea, başını başka bir
yöne çevirdi. Çıraklar hem Birinci hem de İkinci seviyeyi tamamlayana
dek onlarda böyle garip şeyler hissetmeye devam edecekti.
Tam tekrar okumaya başlayacaktı ki kapının oradan gelen bir gülme
sesi dikkatini çekti. Bu sefer içeriye beş çırak girmişti. Geri dönmeyen bir
tek Regin vardı. Başlarında kimse olmayınca, çıraklar ortada dolaşıp,
masalarda küçük gruplar halinde sohbet ediyorlardı. Büyüsel varlıkları
yüzünden Sonea'nın hisleri birbirine girmişti.
Kimse Sonea'ya yaklaşmıyordu. Bu onu hem rahatlatıyor hem de
üzüyordu. Ondan nasıl bir tepki alacaklarını bilmedikleri için uzak
durduklarını düşündü. Arkadaşlık için ilk hamleyi kendisi yapmalıydı.
Yapmazsa, onlarla bir arada olmak istemediğini düşünebilirlerdi.
Sevimli Elyneli kız yakınında oturuyor, şakaklarını ovuyordu. Rothen'in
Kontrol derslerinin nasıl baş ağrısına sebep olduğunu hatırlayınca biraz
sempatini göstermenin bu kızın hoşuna gidip gitmeyeceğini merak etti.
Kendinden emin gözükmeye çalışarak yavaşça ayağa kalktı ve kızın
masasına doğru yaklaştı.
"Kolay değil, değil mi?" diyerek, şansını denedi Sonea.
Kız şaşkınlıkla Sonea'ya baktı. Daha sonra omzunu silkip tekrar
masaya bakmaya başladı. Kız cevap vermeyince Sonea, midesinde artan
bir rahatsızlıkla kızın onu görmezden geldiğinden şüphelenmeye başladı.
"Ondan hoşlanmıyorum," dedi kız aniden. Elyne aksanı çok belli
oluyordu.
Sonea şaşkınlıka gözlerini kırpıştırdı. "Kimden hoşlanmıyorsun?"
"Leydi Kinla" dedi kız sinirli bir şekilde. Aksanı yü-
44
Çırak - ilk Yıl
zünden isim "Kiinla" gibi çıkmıştı.
"Sana Kontrol'ü öğreten mi? Hmmm, bu işi zorlaştıracaktır."
"Leydi Kinla kötü biri değil," diye içini çekti kız. "Sadece onu zihnimde
istemiyorum. O çok..." kız kafasını sallayınca kızıl bukleleri sallandı.
Elyneli kızın önündeki sıra boştu. Sonea oraya oturup kıza döndü.
"Zihnindeki bazı şeyleri görmesini mi istemiyorsun?" dedi Sonea.
"Yanlış veya kötü olmayan ama sadece insanların görmesini istemediğin
şeyler."
"Evet, aynen öyle..." Kız kafasını kaldırdı, gözleri kocaman açılmıştı ve
ışıldıyordu. "Ama görmesine izin vermem lazım değil mi?"
Sonea kaşlarını çattı. "Hayır gerekmiyor... şey, ondan saklamak
istediklerinin ne olduğunu bilmiyorum ama... şey... bunlar saklanabilir."
Kız gözlerini Sonea'ya dikmişti.
"Nasıl?"
"Bir kapı hayal ediyorsun ve hepsini onun arkasına koyuyorsun." diye
açıkladı Sonea. "Leydi Kinla ne yaptığını fark edecektir; fakat tıpkı
Rothen gibi o da sakladıklarını görmeye çalışmayacaktır."
Kızın gözleri daha da büyüdü. "Sana Kontrol'ü Lord Rothen mi öğretti?
O senin zihnine mi girdi?' dedi şaşkınlıkla.
"Evet" diyerek başını salladı Sonea. "Ama o bir erkek."
"Şey... bana o öğretti. Bu yüzden mi öğretmenin bir I .idin? Bir kadın
tarafından mı eğitilmemiz gerekiyor?"
"/ Ibette." Kız, Sonea'ya dehşetle bakıyordu.
Sonea başını yavaşça salladı. "Bilmiyordum. Bir kadın ya da erkek
tarafından eğitilmenin ne farkı olduğunu
45
Trudi Canavan
anlayamıyorum. Belki de..." kaşlarını çattı. "Eğer gizli düşüncelerimi
saklamamış olsaydım beni de bir kadının eğitmiş olması daha iyi olurdu."
Kız, Sonea'dan biraz uzaklaştı. "Bizim yaşımızdaki bir kızın zihnini bir
erkekle paylaşması yanlıştır."
Sonea omzunu silkti. "Bu sadece zihin paylaşması. Sohbet etmek gibi
ama daha hızlı. Bir erkekle konuşmak yanlış değil, öyle değil mi?"
"Hayır..."
"Sadece bazı konuları konuşmazsın" Sonea, kıza imalı bir şekilde baktı.
Kızın yüzüne yavaşça bir gülümseme yayıldı. "Hayır... bazı özel
durumlar hariç sanırım."
"Issle" Sınıfın uğultusu üzerinde keskin bir ses çınladı. Sonea başını
kaldırıp baktığında kapıda orta yaşlı, yeşil cüppeli bir kadının durmakta
olduğunu gördü.
"Yeterince dinlendin. Benimle gel."
"Peki, leydim," kız içini çekti.
"İyi şanslar!" dedi Sonea, kız hızla uzaklaşırken. Issle'ın duyup
duymadığından emin değildi. Kız geriye hiç bakmadan sınıftan çıktı.
Sonea elindeki kitaba baktı ve gülümsedi. Bu bir başlangıçtı. Belki daha
sonra Issle ile tekrar sohbet edebilirdi.
Sırasına dönüp okumaya devam etti.
Yansıtma: Görüş alanındaki bir cismi hareket ettirmek daha kolaydır.
Görüş alanının dışındaki bir cismi hareket ettirmek için ise önce zihin
hissi genişletilerek objenin yeri belirlenmelidir. Bu daha fazla çaba,
zaman gerektirir ve...
Okuduklarından sıkılan Sonea, çırakların sınıfa geliş gidişlerini izlemeye
başladı, isimlerini duymaya çalışıp nasıl birileri olduklarını tahmin etmeye
çalıştı. Gözlerinin altında koyu çizgiler olan Kyralialı genç Shern, öğ-
46
Çırak - ilk Yıl
retmeni dönüp ona seslenince irkildi. Büyücüye tekin olmayan bir
şekilde baktı ve kalkıp kapıya doğru giderken hareketlerinin her anında
isteksizlik vardı.
Regin iki genç ile arkadaşlık kurmuştu; Kano ve Vallon. Kyralialı
utangaç kız, konuşmaları dikkatle dinliyordu ve Elyneli genç, kağıt kaplı
bir kitaba küçük resimler çiziyordu. Issle geri döndüğünde sırasına çöküp
başını kollarına gömdü. Diğerlerinin baş ağrısından şikayet ettiğini
duymuş olan Sonea, kızı yalnız bırakmaya karar verdi.
Günortasında gonk çalınca Sonea rahatlayarak içini çekti. Bugün bütün
yaptığı zaten bildiği konuları okumak olmuştu. Okuması da sürekli sınıfa
girip çıkan çıraklar tarafından bölünmüştü. Akademi'deki ilk dersi pek de
ilginç olmamıştı.
Lord Elben sınıfa girdiğinde çıraklar acele ile sıralarına dönüp oturdular.
Büyücü herkes oturana kadar bekledi ve sonra boğazını temizledi.
"Kontrol derslerine yarın da devam edeceğiz," dedi büyücü. "Bir
sonraki dersiniz Lonca tarihi. Ders üst bâttaki ikinci tarih odasında
yapılacak. Çıkabilirsiniz."
Sınıfta birkaç kişi rahatlayarak içini çekti. Çıraklar ayağa kalktı ve
öğretmene selam verip sınıftan çıktılar. Arkada kalan Sonea, Elyneli
gencin Regin'in arkadaş grubuna katıldığını gördü. Sessizce diğer
çırakları takip eden Sonea, geçerken öğretmene kitabını verip Issle'a
ıiısmek için adımlarını hızlandırdı.
"İkincisi ilkinden iyi miydi?"
Kız, Sonea'ya bakıp başı ile onayladı. "Söylediğini ¦ l >ıım. işe
yaramadı ama sanırım bir dahaki sefere ba-¦..n .ıbilirim."
I larika. Bunu başardığında her şey çok daha kolay ¦ ılıiı ak."
Birkaç adım boyunca sessizce ilerlediler. Sonea
47
Trudi Canavan
söyleyebilecek bir şeyler düşünüyordu.
"Sen Fonden ailesinden Issle'sın, değil mi?" dedi bir ses.
Issle, Regin ile diğer iki çırak yaklaşırken duraksadı. "Evet" dedi kız
nazikçe gülümseyerek. "Kral Marend'in danışmanının kızı mısın yani?"
diye sordu Regin kaşları kalkarak. "Doğru."
"Ben VVinar ailesinden Regin." Abartılı bir nezaket ile eğilip selam
verdi. "Paren Evi'nden. Yemek salonuna kadar size eşlik edebilir miyim?"
Kızın gülümsemesi genişledi. "Onur duyarım"
"Hayır" dedi Regin, kadife gibi bir gülümseme ile. "O şeref tamamen
bana ait."
Regin, Sonea'yı geriye doğru gitmeye zorlayarak onunla Issle'ın
arasına girdi. Issle, Regin'in koluna girdi ve ilerlediler. Regin'in
arkadaşları ikilinin arkasında yürümeye başladılar. Hiçbiri Sonea'ya bir
kez bile bakmadılar ve Sonea kendini grubun en arkasında buldu.
Merdivenlerden aşağı inmeye başladıklarında Sonea durdu ve
ilerleyişlerini izledi. Hiçbiri bir kez bile arkalarına bakmamışlardı.
Issle bir teşekkür bile etmem işti. Aslında şaşırmamalıyım, dedi
kendine. Ne de olsa hepsi görgüsüz şımarık zengin çocukları.
Hayır, diye azarladı kendini. Onlara karşı adil olmalıyım. Eğer
içlerinden biri Harrin'in çetesine girmeye kalksaydı ben de farklı
davranmazdım, ileride onlardan farklı olmadığımı anlayacaklar. Sadece
onlara biraz zaman tanımalıyım.
¦48
3. Bölüm
Hayat Hikayeleri
Rothen'in hizmetkarı Tania, sabah kahvaltısını ma-laya koydu. Sonea
sandalyeye otururken içini çekti. Rothen başını kaldırıp Sonea'nın
yüzündeki boyun eğmiş, mutsuz ifadeyi görünce; bir gün önce dersten
sonra Lord Peakin ile dersler konusunda tartışarak saatler har-ı nıı.ık
yerine, doğrudan buraya geri dönmediği için ı' manlık hissetti.
"I )ün nasıl geçti?" diye sordu.
Sonea cevap vermeden önce bir an duraksadı. "Çı-I 'I kırdan hiçbiri
henüz büyülerini kullanamıyorlar. Ilı psi hâlâ Kontrol'ü öğrenmeye
çalışıyor. Bu nedenle Lord l Iben de bana okumam için bir kitap verdi."
I ıraklar bizimle çalışmaya başlamadan önce güçlenin I ııll.ınamazlar.
Yemin etmeden güçlerini uyandır-Bunu fark etmiş olduğunu
zannediyordum." 1 llıcıı gülümsedi. "Gücünün doğal olarak uyanmasının
liıi ı ,\\ antajları var..."
ma onlar derslere başlayana kadar haftalar geçe-ı Mıılün yaptığım
aynı kitabı okumak. Üstelik içinde "'İnin çoğunu biliyorum." Kafasını
kaldırdığında lı m umutla parlıyordu. "Onlar bana yetişene kadar
......lı I alamaz mıyım?"
1 ııllıı 11 gülme isteğini bastırdı. "Bir çırak diğerlerin-
49
Trudi Canavan
den daha hızlı gelişirse onu sınıftan ayrı tutmayız. Bu fırsatı
değerlendirmelisin. Başka bir kitap iste veya öğretmenine seninle bazı
alıştırmaları yapıp yapamayacağını sor."
Sonea'nın yüzü ekşidi. "Diğer çırakların bundan hoşlanacağını
zannetmiyorum."
Rothen dudaklarını büzdü. Kız haklıydı tabi ki fakat Jerrik'e, diğerleri
yetişene kadar kızı sınıftan ayırmak istediğini söylerse Müdür'ün
reddedeceğini biliyordu.
"Çırakların birbirileri ile rekabet içinde olmaları beklenir," dedi kıza.
"Sınıf arkadaşların her zaman seni geçmeye çalışacaklardır. Onların sana
yetişmelerini beklemenin hiçbir faydası olmayacaktır. Aslında onları
tedirgin etmek kaygısı ile öğrenimini yavaşlatırsan onların saygısını da
kaybedersin."
Sonea başını sallayıp bakışlarını önüne eğdi. Rothen, Sonea'ya karşı
hissettiği sempatinin yine kendisini sarmalına aldığını hissetti. Şimdiye
kadar onu ne kadar hazırlamaya çalışmış olursa olsun, çırakların
birdenbire küçük, önemsiz dünyası ile sınırlanmış olmak kafa karıştırıcı
ve moral bozucu olmalıydı.
"Sen de aslında fazla hızlı başlamış sayılmazsın," dedi Rothen. "Bana
güvenmemiş olduğun için sana Kontrol'ü öğretmem haftalar sürdü.
Sınıfındaki hızlı gençler bir hafta içinde hazır olacaklardır, diğerleri de iki
hafta içinde size yetişirler. Seni beklediğinden çabuk yakalayacaklardır
Sonea."
Sonea başıyla onayladı. Bir kavanozun içindeki tozdan bir kaşık dolusu
alıp bir sürahideki sıcak suya karıştırdı. Rakanın keskin kokusu Rothen'in
burnunu doldurdu. Sonea sıvıyı içerken Rothen yüzünü buruşturdu; bu
şeyi nasıl içebildiğini merak ediyordu açıkçası. Kızı, Evler'de popüler olan
sumiyi denemesi için ikna etmeye
50
Çırak - ilk Yıl
51
çalışmış fakat Sonea sumiyi asla sevmemişti.
Sonea parmakları ile bardağın kenarında ritim tutmaya başladı. "Issle
dün garip bir şey söyledi. Dedi ki erkek öğretmenler kız öğrencileri
eğitmemeliymiş."
"Bu Issle, Elyneli mi?"
"Evet."
"Ah," Rothen içini çekti. "Elyneliler... Onlar, genç kızların erkeklerle
ilişkileri konusunda Kyralialılardan daha titizdir. Kızlarının kadın
öğretmenler tarafından eğitilmeleri konusunda ısrar ediyorlar ve
herhangi bir ırktan bir genç kızın bir erkek tarafından eğitilmesi
düşüncesi bile onları şok ettiği için bu kuralı getirdik. İlginç olanı ise
yetişkinlerin ilişkileri konusunda çok açık fikirliler."
"Şok olmak..." dedi Sonea. "Evet, aynen böyle gö-ı ünmüştü."
Rothen kaşlarını çattı. "Ona seni eğitmek için bir kadın öğretmen
getirdiğimi söylemen daha iyi olur sanırım. I lyııeliler bu konularda aşırı
derecede yargılayıcı I ıl,ıbilirler."
"Keşke bana bunu daha önce söyleseydin. İlk başta iri adaşça
davranıyordu ama..." Sonea başını salladı.
"Unutacaktır," diye güvence verdi Rothen. "Ona bi-ı /.iman tanı
Sonea. Birkaç hafta içinde mutlaka arka-ılıişların olacak ve neden bu
konuda endişelenmiş oldu-|una anlam veremeyeceksin."
Sonea elindeki raka dolu bardağa baktı. "Bana bir ine bile yeter."
***
Lonca Yöneticisi'nin büyük loş odasında büyülü bir I 'I I üresi ileri geri
sallanıyor ve duvarlarda çeşitli göl-
Trudi Canavan
gelerin oluşmasına sebep oluyordu. Lorlen okuduğu mektubun sonuna
geldiğinde odayı adımlamayı kesip hafifçe söylendi.
"Şişesi yirmi altın ha!"
Sandalyesine geri dönüp oturdu ve bir kutudan kalın bir kağıt çıkardı.
Yazmaya başladığında odayı kalemin kağıdın üzerinde gezinirken çıkan
keskin cızırtısı doldurdu. Arada sırada duraklayıp gözlerini kısıp
yazdıklarını kontrol ediyordu. Mektubu gösterişli bir biçimde imzaladı ve
arkasına yaslanıp yazdığı mektubu bir kez daha okudu.
Sonra içini çekerek mektubu masasının altındaki çöp kutusuna attı.
Lonca'ya mal sağlayanlar yüzyıllardır Krallığın parasını
sömürmekteydiler. Herhangi bir mal Lonca'ya satılıyorsa, fiyatı, normal
fiyatının iki hatta üç katına çıkabili-yordu. Bu, Lonca'nın kendi şifalı
bitkilerini yetiştirmesinin ana sebeplerinden biriydi.
Lorlen dirseklerini masaya dayayarak çenesini avu-cuna koydu ve
şarap yapımcısından gelen fiyat listesini tekrar incelemeye başladı.
Şarap alımını durdurmalıydı. Bunun politik sonuçları olacaktı tabi ki;
fakat aynı evden başka mallar sipariş ederek bunun önüne geçilebilirdi.
Ama bu şarap Akkarin'in en sevdiği şaraptı. Vare üzümlerinin en küçük
türünden yapılıyordu. Tatlı ve aroma yönünden de zengindi. Yüce Lord
misafir odasında her zaman bir şişe bulundururdu ve Lonca'nın •-toku
biterse hiç memnun olmazdı.
Lorlen yüzünü buruşturup yeni bir kağıt çıkardı.
'.....ra durakladı. Bu şekilde Akkarin'in isteklerini karşı-
I 1111.ı. .1 çalışmayı bırakmalıydı. Eskiden böyle alışkan-lll I m 'il in
Akkarin değişikliği fark edecekti. Lorlen'in in 'I* ıı Iıı ı\ |ı• ıkıvranmaya
başladığını merak edecekti.
Çırak - ilk Yıl
53
Ama Akkarin, Lorlen'in artık akşam sohbetleri için nadiren uğradığını
fark etmiş olmalıydı. Lorlen en son ne zaman Yüce Lord'u ziyaret edecek
cesareti bulduğunu düşünürken kaşlarını çattı. Çok uzun zaman olmuştu.
İçini çekerek alnını elerine dayadı ve gözlerini kapattı. Ah, Sonea.
Neden bu sırrı bana gösterdin ki! Anı aklında dolanıyordu. Kendisinin
değil Sonea'nın anısıydı fakat detaylar aklında hâlâ canlıydı...
"Halloldu," dedi Yüce Lord, ardından kana bulanmış kıyafetleri ortaya
çıkararak pelerinini çıkardı. Tiksintiyle üstündekilere baktı. "Cübbemi
getirdin mi?"
Hizmetkâr mırıltıyla yanıt verince Yüce Lord dilenci gömleğini çıkarttı.
Altında beline bağlı olan deri kemer \ ı 1 hançer kesesi vardı. Üstünü
fırçalayıp temizledi, sonra görüş alanından çıkıp siyah cüppeler içinde
geri döndü. Keseye uzanıp parıldayan bir hançer çekti ve Onu bir havlu
ile temizlemeye başladı. Yüce Lord kafa-tini kaldırıp hizmetkâra baktı.
"Dövüş beni zayıflattı," dedi. "Gücüne ihtiyacım var."
I Y\zini yere koyan hizmetkâr kolunu uzattı. Yüce Lord b/ı ağı adamın
derisine sürttü, ardından yaranın üstüne rlıut koydu...
I orlen ürperdi. Gözlerini açıp derin bir nefes aldı ve başını salladı.
Sı ınca'nın anılarını, büyücülerden nefret eden birinin m ı ..... bir şeyi
yanlış anlaması olarak görebilmek isli "lı fakat bu kadar açık ve belirgin
olan bir anının "ılı anlaşılması mümkün değildi. Ve zaten Sonea
»linklerinin ne anlama geldiğini bile bilmiyorken lı biı görüntüyü
uydurmuş olamazdı. Sonea'nın si-tüppeli büyücünün gizli bir Lonca
suikastçısı ol-ıı ı ıl nımına neredeyse gülümseyecekti. Gerçek çok
Trudi Canavan
daha korkunçtu ve Lorlen ne kadar isterse istesin bunu görmezden
gelemezdi.
Akkarin, en yakın dostu.... Lonca'nın Yüce Lord'u kara büyü
yapıyordu...
Lorlen her zaman, dünyanın bu en büyük büyücüler birliğinin bir
parçası olduğu için ve şu anda da onu yönettiği için gurur duymuştu. Bir
parçası Lonca'daki iyi ve saygıdeğer olan her şeyi simgelemesi gereken
Yüce Lord'un yasak ve kötü olan büyünün bu kolu ile uğraşması
yüzünden öfke ile doluyordu. Bu parçası bu suçu açığa çıkarmak, bu
tehlike teşkil eden adamı, bu yetki ve nüfuzdan uzaklaştırmak istiyordu.
Ama başka bir parçası da Yüce Lord ile açıkça karşılaşmanın
tehlikelerinin farkındaydı. Çok dikkatli olmasını öğütlüyordu. Lorlen yıllar
önceki bir günü hatırlayınca ürperdi. Yeni bir Yüce Lord seçmek için
yapılan sınavlarda Akkarin, Lonca'nın en güçlü büyücülerini geçmekle
kalmamış gücünün sınırlarını test etmek için yapılan bir alıştırmada en
güçlü büyücülerin yirmi tanesinden fazlasının birleşmiş gücüne rahatlıkla
karşı durmuştu.
Akkarin eskiden bu kadar güçlü değildi ve bunu en iyi bilen kişilerden
biri Lorlen'di. Akademi'deki ilk günlerinden beri arkadaştılar. Yıllar içinde
birçok sefer Arena'da kapışmış ve sınırlarının birbirine yakın olduğunu
görmüşlerdi. Fakat Akkarin'in güçleri giderek artmış, yolculuğundan
döndüğünde de bütün diğer büyücülerden daha güçlü bir düzeye
ulaşmıştı.
Lorlen artık bu gelişimin doğal olup olmadığını sor-guluyordu.
Akkarin'in yolculuğu, eskilerin büyüsü hakkında bilgi edinmek için
yapılmış bir yolculuktu. Müttefik Ülkeler'i dolaşarak beş yıl geçirmişti.
Zayıf ve umutsuz bir şekilde döndüğünde topladığı bütün bilgi-
r>4
Çırak - ilk Yıl
lerin yolculuğunun son aşamasında kaybolduğunu söylemişti.
Ya bir şeyler keşfettiyse? Ya kara büyüyü keşfettiyse?
Ayrıca bir de Takan vardı. Takan, Sonea'nın yeraltındaki odada
Akkarin'e yardım ederken gördüğü kişiydi. Akkarin, Takan'ı yolculuğu
sırasında hizmetine almıştı ve o zamandan beri hizmetindeydi. Takan'ın
bu olaydaki rolü neydi? Akkarin'in kurbanı mıydı yoksa suç ortağı mı?
Hizmetkarın bir kurban olması olasılığı sıkıcı bir dunundu. Fakat
Akkarin ile ilgili bildiklerini açık etmeden adamı sorgulayamazdı. Çok
riskli olurdu.
I orlen şakaklarını ovmaya başladı. Aylardır düşün-ı eleri aynı daire
içinde dönüp duruyor, ne yapacağına I arar vermeye çalışıyordu.
Akkarin'in kara büyüye sade-ı e meraktan bulaşmış olma olasılığı vardı.
Kara büyü lııl kında bilinen çok az şey vardı ve mutlaka birilerini
öldürmeden de kullanılması mümkün olmalıydı. Takan lııl.ı hayattaydı ve
görevlerini yerine getiriyordu. Eğer kkarin'in yaptığı sadece bir deney ise
Lorlen'in onu ıl ilmesi dostluklarına büyük bir ihanet olurdu. • ) /aman
neden Sonea onu gördüğünde, Akkarin i nılı giysiler giyiyordu?
İmlen yüzünü buruşturdu. O gece pis bir şeyler olum '.in "Halloldu"
demişti Akkarin. Bir amaca ulaşıl-"iı iı \ma bu amaç neydi?
Büyük ihtimalle mantıklı bir açıklaması vardı. Lorlen ıl ' el lı Büyük
ihtimalle ben bir açıklaması olmasını al ediyorum. Bir şeyler yapmaktan
çekiniyor olması İrinin gerçekten suçlu olduğunu keşfedecek ol-1 ı m
korktuğu için miydi? Veya yıllardır takdir ettiği ıı eııdiği kişinin kan açlığı
çeken bir canavara dö-ııı olduğunu görmekten mi çekiniyordu?
55
Trudi Canavan
Ne olursa olsun Akarrin'e soramazdı. Başka bir yol bulmalıydı.
Geçen aylar içerisinde ihtiyacı olan bilgileri zihninde bir liste olarak
derlemişti. Akkarin neden kara büyü ile uğraşıyordu? Ne kadar zamandır
sürmekteydi? Akkarin kara büyü ile neler yapabilirdi? Ne kadar güçlüydü
ve nasıl yenilebilirdi? Her ne kadar Lorlen, kara büyü ile ilgili bilgileri
araştırarak Lonca yasalarını çiğneyecek olsa da Akkarin'in karşısında
durabilmek için bu soruların cevaplarını bulmak zorundaydı.
Büyücüler Kütüphanesi'nde neredeyse hiç bir bilgi bulamamıştı ama bu
beklendik bir sonuçtu zaten. Yüksek Büyücüler'e sadece kara büyüyü
gördüklerinde tanıyabilecek kadar bilgi verilirdi ve Lonca'nın kalanları ise
sadece yasak olduğunu bilirlerdi. Daha fazla bilgi elde etmek gerçekten
çok zor olacaktı.
Bilgiyi dışarıda aramalıydı. Lorlen'in aklına hemen Elyne'deki Büyük
Kütüphane geldi. Lonca'nın sahip olduğundan bile büyük bir bilgi
deposuydu orası. Sonra Büyük Kütüphane'nin Akkarin'in yolculuğundaki
ilk durak olduğunu hatırladı. Ve arkadaşının ayak izlerini takip ederse bir
şeyler elde edip edemeyeceğini merak etti.
Ama Lonca'dan ayrılamazdı. Yöneticilik pozisyonu sürekli ilgi isteyen
bir sorumluluktu ve böyle bir yolculuk çok dikkat çekerdi. Bu da onun
yerine bir başkasının bu yolculuğu yapması gerektiği anlamına geliyordu.
Lorlen böyle bir görev için kime güvenebileceğini dikkatle düşündü.
Gerektiğinde gerçeği saklaması gerektiğini bilecek kadar öngörülü biri
olmalıydı. Ayrıca sırları bulup çıkarma konusunda yetenekli biri olmalıydı.
Karar vermek şaşırtıcı derecede kolay olmuştu.
Lord Dannyl..
56
Çırak - ilk Yıl
57
***
Çıraklar Yemek salonuna girerken Sonea arkalarda kaldı. Regin,
Gennyl ve Shern sabah dersinden sonra sınıfa dönmemişlerdi; böylece
Sonea da kalan çırakları takip etmişti. Salon birçok masa ve sandalye
sırasını içeren büyük bir oda idi. Hizmetkarlar öğrenciler için yan ı»ladaki
mutfaktan, sürekli içerisinde yemekler bulunan tG|»siler getiriyorlardı.
Sonea onlara katıldığında çıraklardan hiçbiri itiraz İtmedi. Sadece çatal
bıçağını alırken bazı gözler ona lüpheyle döndüler fakat diğerleri
umursamadı.
Bir gün önce çıraklar arasındaki sohbet ilk başta yok Cİtnecek kadar
azdı. Sonra Alend, Kano'ya bir yıl bokuna Vin'de yaşadığını söyledi ve
diğerleri Vin haklında sorular sormaya başladılar. Sorular gittikçe diğer
çıraklar ve ailelerini de içermeye başladı. En sonunda Mi'iıd, Sonea'ya
döndü.
Sen varoşlarda büyüdün değil mi?" I liğer yüzler de Sonea'ya döndü.
Sonea ağzındaki ye-llı ı çiğnemeyi bitirip yutkundu. İlginin aniden ona llı
ıııdüğünün farkındaydı.
¦ ıl l.ışık on yıl boyunca," dedi onlara. "Teyzem ve Mİ İrinle yaşadım.
Ondan sonra Kuzey Bölgesi'nde bir Mllıi Mllıık."
Mlene ne oldu?"
\nnem ben çocukken ölmüş. Babam..." omzunu İlkti "Gitmiş..."
m varoşlarda tek başına mı bırakmış? Bu kor-ı lı 'di Bina, çığlık atar
gibi. lı ' nı ve eniştem bana baktı." Sonea gülümsemeyi udi Ve bir
sürü arkadaşım vardı." ıl ıılıişlarını görebiliyor musun?" diye sordu Issle.
Trudi Canavan
Sonea başını olumsuz anlamda salladı "Pek göremiyorum."
"Peki ya hırsız-arkadaşın? Lord Fergun'un Akademinin altına kilitlediği?
O birkaç kez uğramadı mı?"
Sonea başıyla onayladı. "Evet."
"O da Hırsızlar'dan biri değil mi?" diye sordu Issle.
Sonea bir an duraksadı. Bunu reddedebilirdi ama ona inanırlar mıydı?
"Kesin bir şey söyleyemem. Altı ay içinde birçok şey değişebilir."
"Sen de bir hırsız miydin?"
"Ben mi?" Sonea yumuşak bir sesle güldü;"Varoşlarda yaşayan herkes
Hırsızlar için çalışmaz."
Diğerleri biraz rahatlamış gözüktüler. Hatta bazıları başlarını onaylar
bir biçimde salladılar. Issle çevresindekilere baktı sonra kaşlarını çattı
"Ama sen bir şeyler çaldın değil mi?" dedi. "Sen de Pazar'daki
yankesicilerden biriydin."
Sonea yüzünün kızardığını hissetti ve bu reaksiyonun sonuçlarının ne
olacağını kestirebildi. Eğer reddederse yalan söylediğini düşüneceklerdi.
Belki de gerçeği söyleyerek sempatilerini kazanabilirdi...
"Evet, çocukken para ve yemek çaldım," diye kabul etti; kendisini
başını kaldırmaya ve Issle'a kararlı bir şekilde bakmaya zorlayarak.
"Ama sadece çok açken ya da kış geliyorken ve benim ayakkabı ya da
giysiye ihtiyacım olduğunda."
Issle'ın gözleri zaferle parladı. "Yani sen de bir hırsızsın."
"Ama sadece bir çocukmuş Issle." diye karşı çıktı Alend zayıf bir sesle.
"Eğer yiyecek hiçbir şeyin olmasaydı sen de çalardın."
Diğerleri Issle'a dönüp kaşlarını çattılar ama o başını
58
Çırak - ilk Yıl
onları umursamadığını belli edecek bir şekilde döndürdü ve Sonea'ya
doğru eğilip buz gibi gözlerle ona baktı.
"Bana gerçeği söyle," dedi. "Hiç birini öldürdün mü?"
Sonea, Issle'ın bakışlarına karşılık verdi ve içinde öfkenin büyümeye
başladığını hissetti. Belki de Issle ger-ı ı (ği bilse bir daha onu sinir
etmeye çalışmadan önce bir I • ¦/ daha düşünürdü.
"Bilmiyorum."
Diğerleri dönüp Sonea'ya baktılar. "Ne demek istiyorsun?" diye dudak
büktü Issle. "Ya ı ıldürmüşsündür ya da öldürmemişsindir."
Sonea bir süre önündeki masaya baktı, sonra gözle-
.....I ısarak kıza baktı."Pekala, madem bilmek istiyorsun.
Lışık iki sene önce bir gece, bir adam tarafından ıl .ıkınıp dar bir
sokağa sürüklendim. Adam... şey bana olu sormak istemediğinden emin
olabilirsin. Bir elim ¦ 11H si kaldığında bıçağımı ona saplayıp kaçtım.
Orada ıkınmadığım için yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum." Bil sine hepsi
sessiz kaldılar. ' < iğlik atabilirdin." dedi Issle
1 ierçekten birinin zavallı bir kıza yardım için kendi imi riske atacağına
inanıyor musun?"diye sordu 1111'sı soğuk bir şekilde. "Adam sesim
çıkmasın diye 'mu kesebilirdi veya başka haydutlar gelebilirdi." Bina
ürperdi. "Bu çok korkunç." 1'11' sı kızın sempatisi karşısında bir an
umutlandı "lınd.ın gelen soru ile bu umudu çabuk kayboldu. Mu /»/ı,,ık
mı taşıyorsun?
I' unu.ıı aksanını fark eden Sonea, Elayk'ın yeşil
ı...... bakmak için döndü. "Herkes taşır. Paketleri
¦ 'I m in, meyve soymak için..."
ı ı ' ki m iplerini kesmek için," diye devam etti Issle.
59
Trudi Canavan
Sonea doğrudan Issle'ın gözlerinin içine baktı. Issle soğuk bir şekilde
bakışlarına karşılık verdi. Kesinlikle buna yardım etmekle vaktimi boşa
harcamışım, diye düşündü Sonea.
"Sonea" dedi bir ses aniden. "Bak senin için ne ayırdım."
Elinde bir tabak tutan tanıdık bir siluet masaya yaklaşırken çıraklar o
yöne döndüler. Regin sırıtarak tabağı Sonea'nın önüne itti. Tabakta
ekmek kabukları ve yemek artıkları olduğunu gören Sonea'nın yüzü
kızardı.
"Sen çok kibar ve görgülü bir gençsin Regin" dedi Sonea tabağı
iterken. "Teşekkür ederim; fakat ben az önce yedim."
"Ama hâlâ aç olmalısın," dedi Regin sahte bir sempati ile. "Şu haline
bir bak. Çok kısasın ve bir deri bir kemik gözüküyorsun. Biraz yemek
sana iyi gelir gibi gözüküyor. Ailen seni doğru düzgün beslemedi mi?"
Tabağı tekrar Sonea'ya doğru itti.
Sonea tabağı geri itti. "Aslında hayır, beslemediler."
"Onlar ölmüş," dedi biri.
"Şey, neden daha sonra acıkabilirsin diye yanına almıyorsun o zaman?"
hızlı bir hareketle tabağı masanın kenarından Sonea'nın kucağına itti.
Tabak Sonea'nın kucağına düşüp cüppesini ve yerleri koyu, kahverengi
sosa bularken bazı çırakların kıkırdaması duyuldu. Sonea, Rothen'in
uyarılarını unutup küfretti ve bunun üzerine Issle bu davranışı iğrenç
bulduğunu ifade eden bir ses çıkardı.
Tam Sonea başını kaldırıp bir şeyler söyleyecekken Akademi gongu
çalmaya başladı.
"Ah, kahretsin!" dedi Regin "Sınıfa gitme vakti geldi. Senin yemeni
izlemek için kalamayacağımız için üzgünüm Sonea." Diğerlerine döndü.
"Haydi millet! Derse

Çırak - ilk Yıl


geç kalmak istemeyiz değil mi?"
Regin peşinde diğerleri ile kasıla kasıla uzaklaştı. Sonea, birazdan
yemek salonunda kalan tek çırak olacaktı. Kız içini çekerek ve
üzerindekileri yere dökme-meye dikkat ederek ayağa kalktı. Sonra
cüppesindeki yemek artıklarını dikkatle masaya silkeledi. Cüppesindeki
yapış yapış kahverengi sosa bakıp bir kez daha hafifçe küfretti.
Şimdi ne yapacaktı? Üstü bu haldeyken sınıfa gide-nıe/di. Öğretmen
üzerini değiştirmesi için onu odasına \ ı ıllardı ve bu da Regin'i daha
mutlu ederdi. Hayır, önce hızla Rothen'in dairesine gidip cüppesini
değiştirmeli ve Oftretmene neden geç kaldığını açıklayacak uygun bir
Iı.ıhane bulmalıydı.
Yolda pek fazla kişiyle karşılaşmayacağını umarak lÜyücüler Makamı'na
doğru acele ile ilerlemeye başladı
***
I ı ııınyl denizcilerin koridorun sonundaki ortak 1 ula toplandıklarını
duyduğunda boğuk bir inilti koy-lıll Yine uzun bir gece olacaktı anlaşılan.
Bir kez daha I »annyl'i alıp getirmiş ve mürettebat Dannyl
II 'i.....a katıldığında tezahürata başlamıştı. Bir yerler-
III ıı blı şişe ortaya çıkmış ve hepsi sert, kokulu Vindo li-
iyndan ağız dolusu yudumlar almaya başlamış-ıı ı kendisine geldiğinde
Dannyl şişeyi doğruca ı ıı. attı ve denizcilerin hayal kırıklığına uğradık-ıı ıl
ıs la dile getirmelerine maruz kaldı, ıkı ıı I iden içtikten sonra denizciler
kendi dilie-i- i' a l>ir tartışmaya başladılar. Sonunda bir ansıdıklarında
beraber şarkı söylemeye başla-
61
Trudi Canavan
d11ar ve Dannyl'in de katılması için ısrar ettiler. Daha önce razı
olmuştu; fakat bu sefer Jano'ya sertçe baktı.
"Bana bunu tercüme edeceğine söz vermiştin"
Adam sırıttı. "Sen şarkı sevmedi?
"Bırak buna ben karar vereyim."
Jano şarkıyı dinlerken bir an durakladı. "Capia'da sevgilimin kırmızı,
kırmızı saçları var... ve tenn çuvalları gibi göğüsleri. Tol-Gan'da
sevgilimin güçlü, güçlü bacakları var... ve ikisini de benim etrafıma
sarar. Kiko'da sevgilimin... ah," Jano omzunu silkti "Sizin dilinizde
kullanılan kelimeyi bilmiyorum"
"Tahmin edebiliyorum," dedi Dannyl başını üzüntüyle iki yana
sallayarak. "Bu kadar tercüme yeter. Söylediğim şarkının konusunu
bilmek istediğimden artık emin değilim."
Jano güldü. "Şimdi sen söyle, sen neden içmiyor siyo, ya i?"
"Siyo ağır kokuyor. Sert." "Siyo sert zaten" dedi Jano gururla. "Bir
büyücüyü sarhoş etmek iyi bir fikir değildir." dedi Dannyl
"Neden değil?"
Dannyl dudaklarını birbirine bastırdı, bunu Vindolunun anlayabileceği
şekilde nasıl anlatabileceğini düşünüyordu.
"Sarhoş olduğunda, çok sarhoş olduğunda, kötü şeyler söyler ve
yaparsın ama onları kastetmeden, yai?"
Jano omzunu silkti ve Dannyl'in omzuna vurdu. "Endişe yok. Biz
söylemez kimseye."
Dannyl gülümsedi ve başını salladı. "Büyüyü kötü bir şekilde ya da
hedef almadan kullanmak iyi değildir. I ehlikeli olabilir."
lano'nun kaşları çatıldı, gözleri hafifçe açılmıştı "Sana
(>2
Çırak - ilk Yıl
az siyo veririz o zaman."
Dannyl gülmeye başladı "Pekala..."
Jano elini sallayarak denizcilere şişeyi ona vermelerini işaret etti.
Şişenin ağzını giysisinin kolu ile silip Dannyl'e uzattı.
Diğerleri tarafından dikkatle izlendiğini fark eden Dannyl şişeyi
dudaklarına götürüp bir yudum aldı. Ağzını hoş lezzeti olan bir aroma
doldurdu ve sıvıyı yuttuğunda boğazından aşağıya doğru yakıcı bir
sıcaklık indi. Hızla nefes aldı ve sonra ¦ yavaşça verdi. Vücuduna yayılan
sıcaklık hoşuna gitmişti. Gülümseyip başını imayla öne eğince denizciler
sevinçle bağırıştılar.
|ano şişeyi diğerlerine geri verdi, sonra Dannyl'in ıun/una vurdu. "Ben
büyücü olmadığım için mutlu. İçmeyi sevip içememek..." Başını iki yana
salladı. "Çok
I lannyl omzunu silkti. "Ben de büyüyü seviyorum."
I >» 11izciIer yeni bir şarkıya başladılar ve bu sefer Jano (İtlini I
)annyl istemeden tercüme etmeye başladı. Dannyl ı ı ı idini, sözlerdeki
absürt zalimliğe gülerken buldu. / \ oma ne demek?"
I leniz sülüğü," diye yanıtladı Jano. "Kötü, kötü şey. ¦ ııı.ı anlat ben."
Bil anda herkes sustu ve parlak gözlerle Jano ile ı 1 ınııyl'i izlemeye
başladılar.
I leniz sülüğü, elden dirseğe kadar kol boyunda." it» kı ılının kaldırıp
bir elini dirseğine koyarak yaratığın İm ulunu gösterdi.
I odunlukla küçük gruplar olarak yüzer ama üreye-I İm /aman hepsi
bir araya toplanır ve çok, çok tehli-1 irininin yanına tırman kaya sanıp ve
denizciler .....İdi ıı, öldür yoksa eyoma yapış ve bütün kanı
Trudi Canavan
Dannyl diğer denizcilere baktı ve onlarda onaylar bir şekilde başlarını
salladılar. Bu hikayenin yolcuları korkutmak amacını taşıyan yalajn veya
abartılmış bir kurgu olduğunu düşünmeye başladı. Gözlerini Jano'ya
çevirdi; ama adam onu fark etmeyecek kadar hikayeye dalmıştı.
"Deniz sülükleri sudaki bütün büyük balıkların kanını emerler. Eğer
gemi batar, adamlar kıyıya yüzmeye çalışır; ama deniz sülükleri onları
bulursa, zaten yorgunlar, ölürler. Eğer üreme döneminde denize adam
düşerse sülüklerin arasında boğulur." Başını kaldırıp Dannyl'e baktı,
gözleri dehşetle açılmıştı. "Ölmek için kötü yol."
Dannyl bütün şüphelerine rağmen adamın betimlemesi ile ürperdi.
Jano ellerini birbirine vurdu.
"Sen endişe yok. Deniz sülükleri sıcak suda yaşar. Kuzeyde... Biraz
daha siyo iç. Hikayeyi unut."
Dannyl şişeyi alıp küçük bir yudum daha içti. Denizcilerden biri
mırıldanmaya başladı ve diğer denizciler de ona katılıp hep bir ağızdan
tekrar şarkı söylemeye başladılar. Dannyl onu da şarkı söylemeye
zorlamalarına izin verdi fakat kamaranın kapısı açılıp, kaptan içeri girince
sustu.
Kaptan içeri girince denizciler seslerini alçaktılar ama şarkıyı
kesmediler. Numo başı ile Dannyl'i işaret edip "Size vermem gereken bir
şey var, lordum."
Eliyle Dannyl'e takip etmesini işaret edip koridorun aşağısındaki kendi
odasına doğru yöneldi. Ayağa kalkan Dannyl geminin sarsıntısı yüzünden
elleriyle duvarlardan destek alarak ilerlemeye başladı. Numo'nun
kapısına ulaştığında lano'nun anlattıklarına hiç uymayan bir şeklide
kendini, kendi odasının dört katı büyüklüğünde bir odanın girişinde
buldu.
Odanın ortasındaki bir masanın üzerinde yayılmış
64
Çırak - İlk Yıl
halde bir sürü harita duruyordu. Küçük bir dolabı açan Numo bir kutu
çıkardı. Gömleğinin altından bir anahtar çıkarıp kutuyu açtı ve katlı bir
kağıt çıkardı.
"Bunu Capia'ya varmadan önce size vermem söylendi."
Numo kağıdı Dannyl'e verdi ve sonra bir sandalyeyi < »sterdi. Oturan
Dannyl mührü inceledi. Lonca sembolü ıh' mühürlenmişti ve kağıt en iyi
kaliteydi.
Mührü kırıp kağıdı açtığında yönetici Lorlen'in el yara ile karşılaştı.
/ lyne Lonca İkinci Büyükelçisi, Tellen Evi, Vorin allı ¦¦¦inden Dannyl'e
Bu mektubun teslimini yola çıkmandan sonraya ge-ln ek şekilde
ayarladığım için beni bağışlamalısın. Bü-\ ııkchilik görevlerinin dışında
benim için yerine ge-ııı meni istediğim ek bir görevin olacak. Bu görev en
ı ından şu an için gizli kalmalı. Mektubun eline bu şe-ı ıl.lt ¦ gt ¦emesi de
bu yönde bir önlem.
Bildiğin gibi Yüce Lord Akkarin kadim büyüler ile il-llı bilgi toplamak için
on yıl kadar önce Kyralia'dan \yıılmıştı. Bu arayış başarıyla
sonuçlanmadı. Görevin ıı1/ordAkkarin'in adımlarını tekrarlamak. Gitmiş
ol-'i her yere gitmek ve araştırmış olduğu konularda I ' toplamanın
yanında ona yardım etmiş kişileri de
l-ıılııı.ık.
İnilen bütün bulgularını bana kuryeler aracılığı ile ini,İn Henimle
doğrudan iletişim kurma. Haberlerini İK klıvı >ııım
I• ¦¦ ¦ ı -kim-terimle, ¦
) ı hu 'in i Lorlen
ı Mııııyl mektubu birkaç kez okudu ve sonra tekrar
65
Trudi Canavan
66
katladı. Lorlen'in amacı neydi? Akkarin'in yolculuğunu tekrarlamak mı?
Sadece kurye aracılığıyla iletişim kurmak ha?
Mektubu bir kez daha açıp hızla gözden geçirdi. Lorlen, Dannyl'in
büyükelçilik görevinden kendi kişisel isteği için faydalanıyormuş gibi
görünmek istemediği için bu gizliliği istemiş olabilirdi.
Ama bu kişisel istek Akkarin'in arayışı idi. Yüce Lord, Lorlen'in kadim
bilgiler için araştırmayı tekrar başlattığını biliyor muydu?
Bu soruya verilebilecek olası cevapları düşündü. Eğer Akkarin biliyorsa
büyük ihtimalle onaylamıştı. Ya haberi yoksa? Dannyl hafifçe gülümsedi.
Herhalde Akkarin'in öyküsünde de deniz sülükleri gibi rahatsız edici bir
şeyler vardı.
Ya da belki Lorlen, arkadaşının başaramadığı bir şeyi başarmak
istiyordu. Sonuçta çıraklıklarından beri rekabet içindeydiler. Doğal olarak
Lorlen kendisi araştırma yapmaya gidemezdi ve başka bir büyücüden
yardım istemeliydi. Dannyl gülümsedi. Ve o da beni seçti.
Mektubu tekrar katlayarak ayağa kalktı ve kendini geminin sallantısına
karşı hazırladı. Lorlen'in gizlilik için sebeplerini çok geçmeden
açıklayacağına şüphe yoktu. Bu arada birinin geçmişini kurcalamaya
izninin olmasının çok hoşuna gideceğinden emindi. Hele bu kişi Yüce
Lord gibi gizemli birisi olunca...
Numo'ya başıyla selam verip odadan çıktı. Mektubu eşyalarının arasına
yerleştirip Jano ve şarkı söyleyen mürettebatın yanına döndü.
4. Bölüm
Görev Başına
Sonea, Akademi koridorlarında sakince gezinirken büyük bir rahatlama
hissi ile doluydu. Ertesi gün boşgündü. Bu da hiç dersi olmadığı ve Regin
ile diğer çıraklara katlanmak zorunda kalmayacağı anlamına ge-11 y
(ırdu.
Son bir haftada bu kadar az şey yapmışken kendini bu I adar yorgun
hissetmesi ilginçti. Derslerin çoğunda kitap okuyup diğer çırakların
Kontrol derslerine gidip gelmeli m ini izlemişti. Pek bir şey olmamıştı
ama sanki haftalar, hayır aylar geçmiş gibi hissediyordu.
Issle artık Sonea yokmuş gibi davranıyordu -ki bu |i ıf ça düşmanlık
göstermesinden iyi de olsa- bütün di-- ı ı ıraklar da bunun yapılabilecek
en iyi şey olduğuna ! ıı ıı vermiş gibi davranıyorlardı.
Bütün çırakları dikkatle izlemişti. Elayk tipik bir Imimar gencinin bütün
özelliklerini gösteriyordu. Ka-llinların saklandığı, birçok lükse sahip fakat
özgürlüğün nl kısıtlı olduğu bir dünyadan gelmişti. Bu sebeple ı ı kula
konuşurken kendini rahatsız hissediyor ve Bina Ilı Isslc'a da aynı
soğuklukla davranıyordu. Bir önceki Sonea'yı Lonca'dan saklayan hırsız
Faren hiç de li' ıkıvranmıyordu ama o zaten hiçbir zaman bir m.ıı lı gibi
davranmazdı.
67
Trudi Canavan
Gennyl'in babası Lonmarlıydı fakat annesi Kyralialıy-dı ve Bina ile
Issle'ın çevresinde oldukça rahat davranıyordu. Sonea'yı kesinlikle
görmezden geliyordu; fakat Sonea birkaç kez, kendisini kısılmış gözlerle
izlerken yakalamıştı.
Shern diğer çıraklarla nadiren konuşuyor, vaktinin çoğunu uzakları
izleyerek geçiriyordu. Sonea hâlâ onun garip büyüsel varlığının
farkındaydı; fakat artık varlığı kararsızca atmıyordu.
Bina her zaman sessizdi ve Sonea kızın herhangi bir sohbete
katılmamasını utangaçlığına ya da uyumsuzluğuna veriyordu. Kıza
yaklaşmaya kalktığında kız geri çekilip, "Seninle konuşmam yasak."
demişti. Kabul Se-remonisi'nden önce kızın annesinin söylemiş
olduklarını düşününce Sonea hiç şaşırmamıştı.
Kano, Alend ve Vallon yarı yaşlarındaki çocuklar gibi davranıyor,
eğlenmek için çocukça şeyler yapıyor ve sahip oldukları ile kızlarla
yaşamış oldukları hakkında gösteriş yapıp duruyorlardı. Harrin'in
çetesinde bu tarz konuşmaları sıklıkla duymuş olan Sonea, bu son
konudaki hikayelerin gittikçe artıp gelişeceğini biliyordu. Ona komik
gelen kısım ise; tanıdığı gençlerin bu yaşa geldiklerinde bu konuda
gösteriş yapmayı çoktan kesmiş olacak deneyime sahip olmalarıydı.
Regin bütün sosyal aktivitelerde en baskın olandı. Sonea, Regin'in
diğerlerini nasıl şakalarla, iltifatlarla, ara sıra yaptığı otoriter yorumlarla
kontrol ettiğini ve her görüş bildirdiğinde diğerlerinin başlarını onayla
salladıklarının farkındaydı. Her fırsatta Sonea'nın geçmişi hakkında
iğneleyici şakalar yapmaya başlayana kadar bu pek de sorun olmuyordu.
İlk başlarda biraz sempati gösteren Alend bile artık bu alaylara
gülüyordu. Sonea'nın Bina ile arkadaşlık kurma girişiminin başarısız
68
Çırak - ilk Yıl
olmasından hemen sonra Regin, bütün çekiciliği ve arkadaşça tavırları
ile kızın yanında bitmişti. "Sonea!"
Bu nefes nefese ses arkasından gelmişti. Sonea arkasını döndüğünde
Alend'in hızla kendisine geldiğini görmüştü.
"Evet?"
"Bu gece sıra sende," dedi yine soluyarak. "Sıra bende mi?" dedi
Sonea kaşlarını çatarak. "Ne sırası?"
"Mutfak görevi." Sonea'ya baktı. "Sana söylemediler mi?"
"Hayır..."
Alend yüzünü buruşturdu. "Tabi ya. Sıra listesi Regin'deydi. Hepimizin
haftada bir gece mutfak görevi v.ıı. Bu gece senin sıran."
"Oh..."
"Acele etsen iyi olur," diye uyardı. "Geç kalmak islemezsin."
" Teşekkür ederim," dedi Sonea. Alend omzunu silkip 11 ıl kıştı.
Mutfak görevi... Sonea içini çekti. Bütün gün hava lıoğiK ıı derecede
sıcaktı ve akşam yemeğinden önce semi biı banyo yapmayı planlıyordu.
Çıraklara verilen bu ı H görevlerin nahoş veya fazla zaman alan görevler
ılın.iması gerekliydi; yani bu görevden sonra hâlâ bir lı ıııyo için zamanı
kalabilirdi.
Spiral merdivenlerden aşağıya acele ile inip yemek kokularını takip
ederek Yemek Salonu'na ulaştı. Salon lılııl ı .1 kalabalıktı ve çıraklar içeri
girdikçe sıralar hızla İniliyordu. Tepsi taşıyan hizmetkarlardan birini izle-ıı
I mutfağa gitti ve kendini uzun maşlarla dolu geniş nkıd.ı buldu.
Kaynayan kazanlardan odaya buhar
69
Trudi Canavan
doluyor, ızgaralarda etler cızırdıyor ve her yerden metalin metale
sürtünme sesleri geliyordu. Hizmetkarlar acele ile sağa sola
koşuştururken birbirleri ile seslerini duyurabilmek için oldukça yüksek
sesle konuşuyorlardı.
Sonea içeri girdiğinde içerideki kokular ve kaos yüzünden bir an olduğu
yerde kalakaldı. Genç bir hizmetkar karıştırdığı kazanın üzerinden ona
baktı. Daha sonra geniş beyaz bir gömlek giyen daha yaşlı bir
hizmetkara seslendi. Kadın, Sonea'yı görünce işini bırakıp yanına geldi
ve selam verdi.
"Nasıl yardımcı olabilirim leydim?"
"Mutfak görevi," dedi Sonea omzunu silkerek "Yardımcı olmam
gerektiğini söylediler."
Kadın, Sonea'ya şaşkınlıkla baktı. "Mutfak görevi mi?"
"Evet" dedi Sonea gülümseyerek. "İşte buradayım. Ne yapacağım?"
"Çıraklar asla buraya gelmezler," dedi kadın. "Mutfak görevi diye bir
şey yoktur."
"Ama..." kelimeler Sonea'nın boğazında kaldı. Kandırıldığını anlayınca
kaşları çatıldı. Sanki Evler'in oğul ve kızlarının mutfakta çalışması
beklenirdi de... Kadın, Sonea'yı ihtiyatlı bir şekilde izliyordu.
"Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim," dedi Sonea İçini çekerek.
"Sanırım bir şakanın kurbanı oldum."
Birden bire ortamı kıkırdamalar doldurdu. Kadın, Sonea'nın omzunun
üzerinden baktı ve bir anda kaşları I illi iı Sonea içinde çok kötü bir hisle
arkasını döndü, ı ıpiılıi I" ¦ Iıinıdık yüz vardı ve hepsi pis bir şekilde sı-
DlIriMİı Sonca onlara döner dönmez hepsi kahka-
|l || || , l„„ nldll
.....İlli ıı bini/ .ılı,almıştı ve Sonea birçok
1...... ll ..........Un ıımı .mi.un,ık için onlara doğru
Çırak - İlk Yıl
baktığını gördü. Bir anda suratının sinirden kıpkırmızı olduğunu
hissetti. Dişlerini gıcırdatarak kapıya doğru ilerlemeye başladı.
"Oh, hayır! Gitmiyorsun." dedi Regin. "Burada hizmetkarlar ile
kalabilirsin, ait olduğun yer burası nasıl olsa. Ama bir kez daha
düşününce, bu doğru değil. Hizmetkarlar bile varoşlulardan iyidir."
Hizmetkar kadına dönerek, "Yerinizde olsam ona dikkat ederdim. O bir
hırsız, hatta bunu ona sorarsanız kendisi de kabul edecektir. Dikkatli
olun ki bıçaklardan birini aşırıp sizi arkadan bıçaklamasın."
Bunları söylerken kapı koluna uzanıp kapıyı kapattı. Sonea kapıya gidip
kolu çevirdiğinde rahatlıkla döndü fakat kapı açılmadı. Elinin etrafında
havada hafif bir titreşim hissediyordu.
Büyü mü? Nasıl olur da büyü kullanabilirlerdi? Henüz hiçbiri İkinci
Seviye'ye çıkmamıştı ki.
Kapının arkasından kıkırtılar ve sessiz yorumlar duyabiliyordu. Alend'in
sesini ve Issle'ın kıkırdamasını hataya yer bırakmayacak bir açıklıkla
duyabiliyordu. Vallon ve Kano'nun da güldüklerini fark etti. Sadece
Regin'in sesini duymadığını fark etti.
Bu büyük bir ihtimalle kapıyı kapalı tutmak için yoğunlaşmış halde
olduğu içindi. Bunun anlamını fark edince içi burkuldu hissetti. Regin
çoktan İkinci Seviye' ye geçmişti hatta daha da ilerlemişti. Sadece
gücüne ulaşabiliyor ve onu çekebiliyor değil aynı zamanda nasıl
kullanacağını da biliyordu. Rothen onu bazı çırakların nldukça hızlı
ilerleyebileceği konusunda uyarmıştı ama neden bu çırak Regin olmak
zorundaydı ki?
Büyüyle oynayarak ve alıştırma yaparak geçirdiği ayları düşünerek
hafifçe gülümsedi. Regin'in hâlâ öğ-renmesi gereken çok şey vardı.
Geriye doğru bir adım
71
Trudi Canavan
atıp kapıyı inceledi. Bu büyüyle savaşmalı mıydı? Büyük ihtimalle ama
o zaman kapı parçalanabilirdi. Arkasını dönüp hizmetkara baktı.
"Herhalde buradan dışarıya açılan başka bir yol daha vardır. Bana o
yolu gösterebilir misiniz?"
Kadın bir an durakladı. Yüzünde artık sempati yoktu; sadece şüphe
vardı. Sonea'nın içindeki his bir anda öfkeye dönüştü.
"Evet?" derken parmaklarını kadının yüzü önünde şaklattı.
Kadının bir anda gözleri büyüdü. Sonra bakışlarını yere indirdi.
"Evet leydim. Beni takip edin."
Sonea'ya takip etmesini işaret eden kadın masaların arasında
ilerlemeye başladı. Mutfaktaki hizmetkarlar yanlarından geçerken
Sonea'ya bakıyorlardı fakat Sonea gözlerini kadının sırtından ayırmadı.
Mutfaktan daha büyük bir depoya girdiler. Depoda üzeri yiyecek ve
kaplarla dolu raflar vardı. Kadın deponun öbür ucunda bir kapının
önünde durdu, kapıyı açtı ve hiçbir şey söylemeden kapının ardında
uzanan koridoru işaret etti.
"Teşekkür ederim," dedi Sonea ve depodan çıktı. Kapı arkasından
yavaşça kapandı. Sonea koridorun iki ucuna da baktı. Bildiği bir yer
değildi ama nasıl olsa bir yerlere çıkıyordu. İçini çekerek başını salladı ve
yürümeye başladı.
***
Rı ıthen, Gece Odası'nda akşamların artık eskisi kadar İlgini olmadığını
düşünüyordu. Bir zamanlar gizemli iroı Iı ı üzerine bir sürü soru
sorulacağı için yarı m ı kıtıktı ve endişe ile beklediği haftalık sosyal
buluş-
Çırak - ilk Yıl
malarda artık kendini görmezden geliniyormuş gibi hissediyordu.
"O Elyneli kızı izlemeliyiz" dedi bir bayan sesi odanın karşısından.
"Leydi Kinla'nın söylediğine göre o kızın bir Şifacı ile yakında mutlaka
yüz yüze konuşması gerekecekmiş."
Buna verilen cevap duyulamayacak kadar alçaktı.
"Bina mı? Belki de. Yoksa sen şeyden mi...? Hayır. Kim ister ki? Bence
bunu Rothen'e bırakmalıyız."
Adını duyan Rothen konuşanların kim olduğunu aramaya başladı.
Yakındaki bir pencerenin yanında duran iki Şifacı hanımın aradığı kişiler
olduğunu fark etti. Biri başını kaldırıp Rothen'in onları izlediğini görünce
kızarıp yüzünü başka bir tarafa çevirdi.
"O kızda garip bir şeyler var. Sanki..." Bu yeni sesi tanıyan Rothen
zafer hissi ile doldu. Konuşan Sonea'nın öğretmenlerinden biri olan Lord
Elben'di. Odadaki başka grupların, kendisine daha yakın konumda ve
daha yüksek sesle yapıkları konuşmalar Lord Elben'in sesini bastırmaya
başlamıştı. Rothen, Dannyl'in kendisine öğretmiş oldu gibi gözlerini
kapayıp yoğunlaşmaya başladı.
"Uyum sağlayamıyor," dedi alçalıp yükselen bir ses. "Ama zaten
hangimiz uyum sağlamasını bekliyordu ki?"
Rothen kaşlarını çattı. Bu konuşan çırakların İlk Yıl tarih öğretmenleri
idi.
"Bundan da fazlası, Skoran." diye ısrar etti Elben. "Çok sessiz. Diğer
çıraklarla konuşmuyor bile."
"Onu pek sevmiyorlar değil mi?"
Buruk bir gülme sesi geldi "Hayır, onları suçlayabilir misin?"
"Bir de Lord Rothen'i düşün," dedi Skoran. "Zavallı adam. Sence neyle
uğraştığının farkında mıdır? O kızın
73
Trudi Canavan
her gece benim daireme gelmesini istemezdim. Garrel bana varoşlarda
yaşadığı sırada bir adamı bıçakladığına dair bir hikaye uydurduğunu
anlattı. Ben uyurken benim dairemde küçük bir katilin olmasını
istemezdim."
"Harika! Umarım Rothen geceleri odasının kapısını kilitli tutuyordun"
ikili uzaklaştıkça sesleri de uzaklaşıyordu. Rothen gözlerini tekrar açıp
elindeki şarap kadehine baktı. Dannyl haklıydı. Bu sandalye diğer
büyücülerin sohbetlerini dinlemek için çok uygun bir konumdaydı.
Dannyl her zaman Gece Odasının ziyaretçilerinin, görüşlerini bildirmek
için kimin dinlediğini kontrol etmeyecek kadar istekli olduğunu ve
onlardan birçok şeyin öğrenilebileceğini söylerdi.
Fakat Rothen insanları gizlice dinlemekten Dannyl'in aksine rahatsızlık
duyuyordu. Ayağa kalkıp Skoran ve Elben'in nerede olduklarına baktı.
Yüzüne nazik bir gülümseme yerleştirip yanlarına doğru ilerledi.
"İyi akşamlar Lord Elben," dedi başıyla selam verirken. "Lord Skoran."
"Lord Rothen," diye karşılık verdiler başlarını aynı şekilde kibarca
eğerek.
"Benim küçük hırsızımın derslerde nasıl olduğunu sormak için
gelmiştim."
İki öğretmen de bir an şaşkınlıkla durdular. Sonra Elben hafif endişeli
bir şekilde güldü.
"Gayet iyi," dedi. "Aslında beklediğimden çok daha iyi. Çok hızlı
öğrenen biri ve güçleri üzerindeki kontrolü ııldukça... gelişmiş."
Mıştırma yapmak için zamanı vardı tabi ve henüz ne I ıid.ıı "m İn
olduğunu test etmedik." diye ekledi Skoran.
Rothon .1 ılı m 11 .1 ı h '.nnca'nın ne kadar güçlü oldu-î'.ıııııı
loylcdiftiııdf I>iı büyücünün güçlerinin kendili-
74
Çırak - İlk Yıl
ğinden uyanması için çok güçlü olması gerektiği gerçeğine rağmen ona
pek inanan çıkmamıştı.
"Onu test ettiğinizde görüşünüzü öğrenmek için sabırsızlanıyorum."
dedi Rothen uzaklaşmaya başlayarak.
"Gitmeden önce," dedi Skoran, buruşmuş, yaşlı elini kaldırarak.
"Sizinle torunum Urlan'ın kimya dersinde nasıl olduğu üzerinde
konuşmak istiyorum."
"Yeterince iyi." Rothen yaşlı büyücüye döndü. Skora'nın torunu
hakkındaki bir tartışmaya çekilirken zihnine Sonea'ya öğretmenlerinin
ona nasıl davrandığını sorması gerektiğini not etti. Bir çırağı sevmemek,
eğitimini ihmal etmek için hiç de yeterli bir mazeret değildi.
***
Akademi merdivenlerinin en altında duran Yönetici Lorlen, geceye
bürünmüş Lonca'yı izliyordu. Sağında, uzun ağaçların arasında bahçeleri
ile iki katlı Şifacılar Makamı bulunmaktaydı. Şifacılar Makamı'nın
önünden Lonca'yı saran koruluğun karanlık bir kolunun içinden geçen ve
Çıraklar Makamı'na doğru giden yol geçmekteydi. Lorlen'in tam önünde
Akademi ile Lonca kapıları arasındaki büyük, daire şeklinde kıvrılan,
geniş bir yol bulunuyordu. Solunda ahırlar vardı ve onun ilerisinde de
ormanın başka bir kolu.
Ormanın bu kenarı ile bahçelerin diğer tarafı arasında bir yerde Yüce
Lord'un konutu bulunmaktaydı. Gri taşlardan inşa edilmiş bina diğer
beyaz Lonca binaları gibi ay ışığında parlamıyor, ormanın kenarında bir
hayalet gibi görünüyordu. Ana Salon'un haricinde Lonca'nın ilk kurulduğu
dönemden beri ayakta duran tek yapıydı. Yedi yüz yıldan uzun süredir
her neslin en
75
Trudi Canavan
güçlü büyücüsünün konutu olmuştu. Lorlen'in şu anda o konutta
yaşayan büyücünün gelmiş geçmiş en güçlü büyücülerden biri olduğu
konusunda hiç şüphesi yoktu.
Derin bir nefes alarak konutun kapısına doğru ilerlemeye başladı.
Şimdilik her şeyi unut, dedi kendi kendine. O gayet iyi tanıdığın, eski
dostun Akkarin. Politika, ailelerimiz ve Lonca meseleleri üzerine sohbet
edeceğiz. Onu Gece Odası'nı ziyaret etmesi için ikna etmeye çalışacaksın
ve o da reddedecek.
Lorlen konuta vardığında omuzlarını dikleştirmişti. Her zamanki gibi
kapı çalar çalmaz açıldı. Lorlen kendisini karşılamak için Akkarin veya
hizmetkarının orada olmamasından dolayı rahatladı.
Lorlen konuk odasına geçip oturdu ve odayı incelemeye başladı. Bu
oda ilk olarak, her iki tarafında da iki merdiven bulunan bir giriş salonu
olarak tasarlanmıştı. Bu konutun yapımından yüzlerce yıl sonra konuk
odaları evlerin değişmez bir parçası haline gelince; önceki Yüce
Lord'lardan birisi, bu konut içindeki bir odayı da konuk odası yapmışlardı.
Akkarin merdivenleri kapatacak iki duvar ile binayı modernize etmişti. Bu
duvarlar arasındaki alanı da rahat mobilyalar ve sıcak görünümlü halılar
ile dekore ederek dar da olsa hoş bir konuk odası yaratmıştı.
"Bu da ne?" dedi tanıdık bir ses. "Beklenmedik bir ziyaretçi."
I orlen merdivenlere açılan kapıda duran siyah cüb-I" Iı adama
döndüğünde gülümsemeyi başarmıştı. İyi al ..unlar Akkarin."
..... lord kapıyı kapatırken gülümsedi ve küçük bir
1 lıiliıi llı ı Iı . i|.....iden bir şişe şarap, özel kadehler çı-
ı ıııl...... 111 I orlen'in önceki gün, alımını durdur-
Çırak - ilk Yıl
maya karar verdiği şaraptan iki kadeh doldurdu.
"Seni neredeyse tanıyamıyordum Lorlen. Uzunca bir süredir
uğramıyorsun."
Lorlen omuzlarını kaldırdı. "Küçük ailemiz son dönemde beni bayağı
uğraştırıyor."
Lorlen'in Lonca'ya koydukları takma adı kullanması üzerine kıkırdadı.
Kadehlerden birini Lorlen'e vererek oturdu. "Ah... ama seni meşgul
ediyorlar sonuçta ve ara sıra iyi davranışları için onlara ödül de
vermelisin. Elyne Lonca İkinci Büyükelçisi olarak Lord Dannyl ilginç bir
seçimdi."
Lorlen kalbinin hızlandığını hissetti. Endişesini düşünceli bir kaş çatış ile
gizledi. "Sen olsan onu seçmez miydin?"
"O bu rol için mükemmel bir seçim. Hırsızlar'ı arayıp, bulup görüştüğü
zaman hem inisiyatif kullanabildiğini hem de cesur olduğunu gösterdi."
Lorlen bir kaşını kaldırdı. "Yine de önce bize danış-malıydı."
Akkarin elini olumsuz anlamda salladı. "Yüksek büyücüler büyük
ihtimalle bu konu üzerinde haftalarca tartışır ve daha sonra en güvenli
kararı ki bu durumda büyük ihtimalle yanlış kararı verirlerdi. Dannyl
bunu fark edip kızı bulmak için diğerlerinin kınaması riskine girdi. Bu da
bize, otorite, insanların iyiliği ile ters düştüğünde onların metotlarını
rahatlıkla reddedebilen biri olduğunu gösteriyor. Eiyne Sarayı ile
uğraşırken bu ka-ı.ulılığa ihtiyacı olacak. Bu atamada benim fikrimi
alın.muş olmana şaşırdım. Ama kararını onaylayacağımı I»ildiğinden
eminim."
"Benim için ne haberlerin var?" diye sordu Lorlen.
"İlgi çekici bir şey yok. Kral 'küçük hırsız' olarak nitelendirdiği
Sonea'nın yaz ortası alımına katılıp katıI-
77
Trudi Canavan
madiğini sordu. Ona katıldığını söyledim ve bunu duymaktan memnun
oldu. Bu bana başka bir eğlenceli olayı hatırlattı. Maron Evi'nden Nefin,
Fergun'un artık İmardin'e dönüp dönemeyeceğini sordu." "Yine mi?"
"Bu Nefin'in ilk soruşu. En son soran Canen'di. O da yaklaşık üç hafta
önce sordu. Maron Evi'ndeki herkes sırayla gelip bana bu konuyu
soracak gibi görünüyor. Hatta çocuklar bile gelip Fergun amcalarını ne
zaman görebileceklerini sordular."
"Ne cevap verdin?"
"Fergun amcalarının çok, çok kötü bir şey yaptığını ama
endişelenmemeleri gerektiğini Kale'deki nazik kişilerin orada kalacağı
yıllar boyunca ona çok iyi bakacaklarını."
Lorlen gülmeye başladı. "Nefin'e verdiğin cevabı kastetmiştim."
"Kesinlikle aynı şeyi söyledim. Tabi ki aynı kelimeleri kullanmadım."
Akkarin içini çekti ve saçını düzeltti. "Ayrıca, bana sadece onları
reddetme zevkini vermiyorlar aynı zamanda Fergun gönderildiğinden
beri Maron evinden hiç evlenme teklifi de almıyorum. Bu bile onu orada
bırakmam için yeterli bir sebep"
Lorlen şarabından bir yudum aldı. Her zaman Akkarin'in Evler'in havai
kızları ile ilgilenmediğini ve sonunda kendine Lonca içinden bir eş
bulacağını düşünmüştü. Ama artık onun karanlık sırrını saklamak için mı
bekar kalmayı seçtiğini merak ediyordu.
\u.m Evi ile Korin Evi yarış atlarına bakmaları için ' ıi ıı ı l.ılebinde
bulundular." dedi Akkarin.
| ¦¦ılı-ıı '.ınnle içini çekti. "Onlara bunun mümkün
ı|.....Iı ı.....\ li'duı tabi ki."
ı ı ...............ı silkti. "Onarla düşüneceğimi söyle-
'M
Çırak - İlk Yıl
dim. Bu, talebi kendi avantajımıza çevirebileceğimiz bir yol olabilir."
"Ama bütün Şifacılarımıza ihtiyacımız var."
"Doğru... ama iki Ev de kızlarını sanki üremeleri başka her şeyden
daha önemliymiş gibi yetiştiriyorlar. Yeteneği olan kızlarının bize
katılmasına izin vermeleri yönünde ikna edilebilirlerse atlar için
gönderdiğimizden çok daha fazla Şifacı olur elimizde."
"Bu süre içinde daha az Şifacımız olacaktır ve elimizdekiler de
zamanlarının önemli bir kısmını yeni kızları eğitmeye harcaması
gerekecektir," diye karşı çıktı Lorlen. "Ayrıca bu kızlar mezun
olduklarında Şifacı olmayı tercih etmeyebilirler."
Akkarin başıyla onayladı. "O zaman bu tamamen bir denge sorunu.
Atlara bakması için gönderdiğimiz Şifacı lan n yerini alacak kadar çok
kızın katılacağından emin olmalıyız. Ayrıca, kargaşa veya ayaklanma ya
da afet olursa çağırabileceğimiz daha çok Şifacı'mız olacak." Akkarin
uzun parmakları ile koltuğunun kenarına vurmaya başladı. "Bu durumun
bir avantajı daha olabilir. Lord Tepo birkaç ay önce benimle hayvan şifası
konusundaki bilgisini geliştirmek istediğini söylemişti. Bu öneri onun
araştırmaları için de çok yararlı olabilir."
Lorlen başını onaylamaz bir biçimde salladı. "Bana hâlâ Şifacılar'ın
vaktini boşa harcamak gibi geliyor."
Akkarin kaşlarını çattı. "İki fikri de Leydi Vinara ile tartışacağım."
Kafasını kaldırıp Lorlen'e baktı. "Benim için haberlerin var mı?"
"Evet var," dedi Lorlen. Koltuğunda geri yaslanıp içini çekti. "Korkunç
haberler... Lonca'daki birçok kişiyi rahatsız edecek ama en çok seni
etkileyecek; hem de I Işisel olarak."
"< )h?" Akkarin'in bakışları bir anda çok dikkatli bir
79
Trudi Canavan
hal aldı.
"İçtiğin şaraptan elinde başka var mı?" "Bu son şişe."
"Kahretsin." dedi Lorlen başını sallayarak. "O zaman durum benim
sandığımdan da kötü. Korkarım bu son şişen. Stoklarımızı yenilememeye
karar verdim. Artık Yüce Lord'a başka Anuren karası yok."
"Haberin bu muV
"Korkunç değil mi?" Lorlen dönüp doğrudan arkadaşına baktı. "Üzüldün
mü?"
Akkarin memnuniyetsizliğini belli eden bir ses çıkardı. "Tabi ki! Neden
yeni sipariş vermedin?"
"Şişesine yirmi altın istediler."
"Şişesine mi?' Akkarin arkasına yaslanıp bir ıslık çaldı. "Başka bir
bilgece karar. Ama bu sefer bu karardan önce bana danışmalıydın.
Sarayda birkaç kişi ile bu konuda görüşebilirdim... aslında hâlâ
görüşebilirim."
"Önümüzdeki haftalarda masama daha mantıklı bir teklifin gelmesini
bekliyorum."
Akkarin gülümsedi. "Ne yapabileceğime bakacağım."
Bir süre sessizce oturdular. Daha sonra Lorlen kadehini bitirip ayağa
kalktı. "Gece odasına gitmeliyim. Gelecek misin?"
Akkarin'in ifadesi karardı. "Hayır. Şehirde birileri ile buluşmalıyım."
Başını kaldırıp Lorlen'e baktı. "Seni tekrar görmek güzeldi. Daha sık
uğramalısın. Lonca dedikodularını öğrenmek için seninle bir görüşme
ayarlamak zorunda kalmak istemiyorum."
"(.alışırım." dedi Lorlen gülümseyerek. "Belki de gece odasını daha sık
ziyaret etmelisin. Böylece bazı dedikoduları kendin duyabilirsin."
Yüce Lord başını olumsuz anlamda salladı. "Ben or-tadayken çok
dikkatli oluyorlar. Ayrıca ben Lonca sı-
80
Çırak - ilk Yıl
nırları dışıyla daha çok ilgileniyorum. Aile skandalları-mızı sana
bırakıyorum."
Kadehini masaya bırakan Lorlen kapıya doğru ilerledi ve kapı sessizce
açıldı. Arkasına baktığında Akkarin'in hoşnut bir şekilde şarabını
yudumladığını gördü.
"İyi geceler." dedi.
Akkarin kadehini kaldırdı. "Kendine iyi bak."
Kapı arkasından kapandığında Lorlen derin bir nefes alıp yürümeye
başladı. Yüce Lord ile sohbetini düşünerek, konuşulanları tekrar gözden
geçirmeye başladı. Akkarin, Dannyl'in atamasına onaylamıştı ki aslında
düşününce bu durum gayet ironik geliyordu. Konuşmanın geri kalanı
rahat ve önemsizdi; böyle zamanlarda gerçeği unutmak çok kolay
geliyordu. Fakat Lorlen, Akkarin'in sohbetlerinde gizli etkinliklerini nasıl
ima ettiğine şaşırmıştı. "Ayrıca ben Lonca sınırları dışıyla daha çok
ilgileniyorum." Durumu kibarca özetliyordu.
Lorlen hafifçe homurdandı. Akkarin'in Kral'ı ve Sarayı kastettiğine
şüphe yoktu. Bildiklerim yüzünden her söylediğinin altında gizli anlamlar
aramayı engelleye-miyorum.
Akkarin'i ziyaret etmek Sonea'nın Duruşma'sından önce hiçbir zaman
böyle dert olmamıştı. Yüce Lord'un Konutu'ndan yorgun çıkmıştı ve
sırtındaki ateşten gömleği çıkardığına rahatlamıştı. Yatağını düşünüp
başını salladı. Dairesine gitmeden önce Gece Odası'nda oturup sonu
gelmez isteklere ve sorulara katlanmalıydı. İçini çekerek adımlarını
sıklaştırdı ve ağaçların arasında ilerlemeye başladı.
81
5. Bölüm
Kullanışlı Beceriler
Sonea dersin başlamasını beklerken notlarını açıp okumaya başladı.
Sırasına bir gölge düştü ve önüne bir el inip çalışma kağıtlardan birini
alırken olduğu yerde sıçradı. Çaresizce kağıda uzanmaya çalıştı fakat çok
yavaş kalmıştı. Kağıt önünden uçmuştu bile.
"Bakın burada ne var?" Regin sınıfın önüne doğru ilerledi ve sırtını
öğretmen masasına dayadı. "Sonea'nın notları."
Sonea, Regin'e soğuk bir bakış attı. Diğer çıraklar ise ilgiyle izliyorlardı.
Regin sayfayı hızlıca inceledi ve gülmeye başladı.
"Şu yazıya bakın!" dedi kağıdı havada tutarak. "Tıpkı tıpkı, bir bakın!"
dedi kağıdı havada tutarak. "Tıpkı bir Çocuk gibi yazıyor. Ve imlası da
berbat!"
Regin yazanları okumaya başlarken Sonea hafifçe homurdandı. Regin
yazanları okurken çok "zorlanıyor" gözüküyordu. Birkaç cümle
okuduktan sonra anlamları yüzünden kafasının karıştığını beyan etti.
Sonea birkaç kıkırdama duydu ve yüzünün yanmaya başladığını his-ı m
Regin sırıtarak sayfadaki yazım yanlışlarını, keli-mi'lnm doğrularını
bağırarak ilan etmeye başladı. Bütün miiiI kahkahalarla gülmeye
başlamıştı.
I Ürseğini önündeki sıraya dayayan Sonea, çenesini .....ı üzerine
koyarak ilgilenmiyor görünmeye çalışı-
83
Trudi Canavan
yordu. Bütün vücudunda öfke ve utanç hisleri birbirinin yerini alıp
dururken tekrar ve tekrar yanıyor ve buz kesiyordu.
Regin aniden olduğu yerde dikleşip hızla sırasına döndü. Gülüşmeler
kesilince ayak sesleri duyulmaya başladı. Kapıda mor cübbeli bir figür
belirdi. Lord Elben uzun burnunun üzerinde bütün sınıfa dikkatle bakıp
masasına doğru ilerledi ve masaya ahşap bir kutu bıraktı.
"Ateş," diye söze başladı, "bir canlı gibidir ve her canlı gibi onunda
ihtiyaçları vardır."
Kutuyu açıp içinden bir tabak ve bir mum çıkardı. Mumu tabağın
ortasındaki bir çiviye geçirdi.
"Bütün diğer canlılar gibi ateş de hava ve besine ihtiyaç duyar. Onun
bir canlı olduğunu sakın düşünmeyin." Hafifçe kıkırdadı. "Bu aptalca olur.
Ama unutmayın ki bazen kendi aklı varmış gibi davranır."
Arkasında birinin kıkırdadığını duyan Sonea dönüp o tarafa baktı.
Gözünün kenarı ile Kano'nun Vallon'a bir şey verdiğini gördüğünde
midesi yine burkuldu. Yazdıkları Lord Elben tarafından fark edilmeden
sınıfta dolaşıp insanları eğlendiriyordu.
Yavaş ve derin bir nefes alıp sessizce verdi. Çıraklarla ilişkileri
konusunda ikinci hafta da da hiçbir gelişim olmamıştı. Shem hariç bütün
çıraklar ki Shem tavandan içeri güneş ışığı girdiğini hararetle ilan
etmesinden beri bir daha görülmemişti, her fırsatta Regin'in etrafına
toplanıyorlardı. Bu topluluğa asla kabul edilmeyeceği m ıhı ve Regin her
iğneleme ve şakanın kurbanı olarak '.(iiıcı'yı seçmişti.
l ii{ 1.1111111¦ .11 I akat Harrin'in çetesine katılmayı dene-i|. ıı diledi
İmiş oğlanların aksine onun gidecek başka
ı........Iiııi »ulara katlanmak zorundaydı.
I ı1'1 . ¦ l. ıı ii'k savunma yöntemi olarak görmezden
ıı I
Çırak - ilk Yıl
gelmeyi seçmişti. Eğer Regin'in sataşmalarına karşılık verip onları
eğlendirmezse zaman içinde sıkılıp vazgeçeceklerdi. "Sonea."
İrkilip Lord Elben'e baktığında öğretmenin kaşlarını çatmış bir şekilde
kendisine baktığını fark etti. Kalp atışları hızlanmaya başladı. Daha önce
ona seslenmiş miydi? Onu duymayacak kadar kendine acımakla mı
meşguldü? Sınıfın önünde azarlanacak mıydı?
"Evet, Lord Elben" dedi kendini biraz daha aşağılanmaya hazırlayarak.
"Bu mumu yakmak için ilk denemeyi sen yapacaksın," dedi Lord Elben.
"Şimdi, sana hatırlatmalıyım ki ısıyı üretmek..."
Rahatlayan Sonea iradesini mum üzerinde odakladı. Öğrendiklerini
zihninde tekrar ederken Rothen'in sesini nerdeyse açık seçik
duyabiliyordu. "Küçük bir miktar büyü çek, iradeni uzat, zihnini fitile
odakla, büyüyü şekillendir ve serbest bırak..." gücünün küçük bir
kısmının fitile aktığını hissetti ve fitil birden alev aldı.
Lord Elben gözlerini kırpıştırdı, ağzı hâlâ açıktı, "...teşekkürler Sonea,"
diye bitirdi. Sınıfın kalanına baktı. "Hepiniz için mumum var. Bu sabahki
ödeviniz onları nasıl yakacağınızı öğrenmek ve bir düşünce ile yakacak
kadar hızlı olana kadar alıştırma yapmak."
Kutudan bir miktar mum çıkardı ve her çırağın önüne birer tane koydu.
Çıraklar hemen fitillere bakıp yoğunlaşmaya başladılar. Sonea çırakları
izledi. Hiçbirinin, hatta Regin'in bile mumu yanmayınca bundan keyif
almaya başladığını fark etti.
I'lben masasına dönüp kutudan, içinde mavi bir sıvı "lan cam bir küre
çıkardı. Küreyi Sonea'nın masasına gelirdi.
85
Trudi Canavan
"Bu, sana büyüdeki inceliği öğretecek bir çalışma," dedi. "Bu kürenin
içindeki sıvı ısıya karşı duyarlıdır. Onu yavaşça ve eşit miktarda ısıtırsan
rengi kırmızıya döner. Eğer başaramazsan kabarcıklar oluşmaya başlar
ve kabarcıkların yok olması birkaç dakika sürer. Kırmızı rengi elde
etmeni istiyorum, kabarcık değil. Bunu başardığında bana seslen."
Başıyla onaylayan Sonea, Elben masasına dönene kadar bekledi. Daha
sonra küreye yoğunlaşmaya başladı. Mumu yakmanın aksine bu
alıştırma sadece ısıtma enerjisi gerektiriyordu. Derin bir nefes alarak
biraz büyü çekti. Daha sonra bu büyüyü camı eşit olarak ısıtacak hafif bir
ısı yaratmak için şekillendirdi. Büyüyü serbest bıraktığında sıvı koyu
kırmızı bir renge dönüştü.
Tatmin olmuş bir biçimde kafasını kaldırıp baktığında Lord Elben'in
Regin ile konuştuğunu gördü.
"Anlamıyorum," diyordu Regin.
"Tekrar dene," dedi Elben.
Regin elindeki muma bakmaya başladı, gözlerini kısmıştı.
"Lord Elben?" diye seslendi Sonea. Regin'e doğru eğilmiş olan
öğretmen vücudunu dikleştirip Sonea'ya doğru dönmeye başladı.
"Yani büyüyü fitile odaklamak gibi mi?" diye sordu Regin, Elben'in
ilgisini tekrar kendine çekerek.
"Evet," dedi Elben. Sesinde sabırsızlık seziliyordu. Regin tekrar
mumuna döndüğünde dönüp Sonea'nın küresine baktı ve başını olumsuz
anlamda salladı.
"Yeterince sıcak değil."
!¦ üresine bakan Sonea sıvının soğuyup mor bir renge büründüğünü
fark etti. Kaşlarını çatarak tekrar iradesini nd d l,n h vıı mvı iı'I ı,ıı kırmızı
renk aldı.
ı ı m I un l> -111 • 111 ¦ sırasında sıçrarayarak, şaşkınlık ve
Mlı
Çırak - ilk Yıl
acı dolu bir ses çıkardı. Mumu yok olmuştu ama eli delice bir şekilde
çıkarmaya çalıştığı erimiş balmumu ile kaplıydı. Sonea bir gülümsemenin
dudaklarını zorladığını hissetti ve ağzını eliyle kapattı.
"Yandın mı?" dedi Elben endişeli bir şekilde. "İstersen Şifacılar'a
gidebilirsin."
"Hayır," dedi Regin çabucak. "Ben iyiyim."
Elben'in kaşları kalktı. Omzunu silkip Regin'in masasına yeni bir mum
getirdi. "İşinize dönün," dedi sınıfın geri kalanına. Herkes Regin'in
kızarmış eline bakıyordu.
Elben, Sonea'nın masasına geldi ve küreye bakıp başıyla işaret etti.
"Devam et," dedi. "Göster bana."
Sonea bir kez daha küreye yoğunlaştı ve sıvı ısındı. Elben başı ile
onayladı, tatmin olmuştu. "Çok güzel. Sana başka bir alıştırma
vereceğim." Elben masasına dönerken Sonea, Regin'in kendisini
izlediğini gördü. Dudaklarında bastıramadığı bir gülümseme ile kıvrılır-
ken, Regin'in yumruklarını sıktığını gördü. Elben geçerken bir elini
Regin'in masasına vurdu.
"İşinize dönün. Hepiniz..."
***
Güvertedeki parmaklıklara dayanan Dannyl tuzlu havayı keyifle içine
çekti.
"Hasta mide dışarıda pek kötü değil, yai?"
Dannyl döndüğünde sallanan güvertede rahatça yürüyen Jano'nun
yaklaşmakta olduğunu gördü. Jano yanın, ı geldiğinde dönüp sırtını
parmaklıklara yasladı.
"Büyücüler gemide hasta olmuyorlar?" dedi Jano.
"Hasta oluruz," diye kabul etti Dannyl. "Ama buna '¦ıl.ı verebiliriz.
Konsantre olmamız gerekir ama her an
87
Trudi Canavan
zihnimizi bu konuya yoğunlaştıramayabiliriz."
"Yani hasta olmamayı düşünürsen hasta olmuyorsun ama her zaman
hasta olmamayı düşünemiyorsun mu?"
Dannyl gülümsedi. "Aynen öyle."
Jano başını salladı. Direğin tepesinde mürettebattan biri bir çanı çaldı
ve Vindo dilinde bir şeyler söyledi.
"O Capia mı dedi?" dedi Dannyl yukarıya bakmak için dönerken.
"Capia, yai!" Jano dönüp uzaklara bakmaya başladı. Sonra parmağıyla
göstererek "Görüyorsun?"
Dannyl, Jano'nun gösterdiği yöne baktı fakat neresi olduğu
anlaşılamayan sisle kaplı bir sahil dışında bir şey göremedi.
"Gözlerin benimkilerden daha keskin," dedi "Vindo gözleri keskin," dedi
Jano gururla. "Bu yüzden deniz-binicileriyiz."
"Jano!" sert bir ses konuşmalarını böldü. "Gitmek zorunda."
Dannyl, Vindo denizcisinin aceleyle uzaklaşmasını izledi, sonra sahili
incelemeye döndü.
Hâlâ Elyne'in başkentini göremiyordu ve geminin pruvasının dalgalarla
yarışını izlemeye başladı. Daha sonra bakışlarının suyun üzerinde
gezinmesine izin verdi. Bu yolculukta, suyun sürekli ve hafifçe
dalgalanmasının yatıştırıcı hatta hipnotize edici bir etkisi olduğunu
öğrenmişti. Hava durumuna ve günün saatlerine bağlı olarak suyun
renginin değişmesini de oldukça büyüleyici buluyordu.
Bir kez daha kafasını kaldırdığında karanın biraz daha yaklaşmış
olduğunu fark etti. Kıyının üzerinde küçük, kare, parlak şekiller halinde
uzaktaki binalar gözüküyordu. Dannyl'i bir ürperti sardı ve kalp
atışlarının hızlandığını hissetti. Kıyının yaklaşmasını izlerken par-
88
Çırak - ilk Yıl
makları ile küpeşte üzerinde ritim tutmaya başladı.
Binaların arasındaki büyük boşluğun, koyun, denizin dalgalarından
gayet iyi korunan girişi olduğu belliydi. Evler duvarlarla çevrili sahile
kadar uzanan bahçelere sahip büyük malikanelerdi. Hepsi de sabah
ışığında yumuşak bir şekilde parlayan sarı renkli taşlardan inşa edilmişti.
Gemi koy girişine yaklaşırken Dannyl'in nefesi kesildi. İki yandaki evlerin
dizilişi bütün koyu arasına alan bir çift kol gibiydi. Aralarında mendireğin
üzerine yükselen daha da büyük binaları görebiliyordu. Onların da
arkasında gösterişli kubbeler vardı ve bazıları devasa taş kemerler ile
birbirine bağlanmış kuleler yükseliyordu.
"Kaptan sizi çağırıyor lordum."
Dannyl kendisine seslenen denizciye duyduğunu başını eğerek
belirttikten sonra güverte boyunca yürüyüp kaptanın yanına gitti.
Denizciler acele ile ortalıkta koşuşup, halatları kontrol edip, birbirilerine
Vindo dilinde sesleniyorlardı.
"Beni mi çağırdınız kaptan?"
Adam başı ile onayladı. "Sadece ayakaltında olmak yerine burada
durmanızı istedim lordum."
Numo'nun gösterdiği yere geçen Dannyl, adamın bir sahile bir de
denize bakmasını izledi. Ardından aşağıdaki tayfalara kendi dilinde bir
emir bağırdı ve dümeni çevirmeye başladı. Mürettebat hızla işe koyuldu.
Halatlar çekildi. Yelkenler döndürüldü ve artık rüzgarı yakalayamadıkları
için söndüler. Gemi sahile doğru dönerken sarsıldı ve sallandı.
Ardından yelkenler tekrar rüzgarla dolarken dalgalandılar ve rahatlıkla
duyulan bir şaklama sesi çıkardılar. Mürettebat, halatları yeni yerlerine
bağlayıp, birbirlerinden de onayları alınca biraz rahatlayıp beklemeye 1ı
ısladılar.
89
Trudi Canavan
Gemi sahile yaklaştığında bütün bu sahne tekrar yaşandı. Bu sefer
gemi koyun girişine doğru yöneldi. Kaptan dönüp Dannyl'e baktı.
"Daha önce Capia'ya geldiniz mi lordum?"
Dannyl başını salladı. "Hayır."
Numo dönüp başıyla şehri gösterdi. "Çok güzel."
Kemerlerin basit yüzleri ile kolonlar artık görülebiliyordu. Kyralia'daki
malikanelerin aksine binaların sadece küçük bir kısmında gösterişli
dekorasyonlar vardı. Yine de bazı kulelere ve kubbelere göze
batmayacak spiral veya yelpaze benzeri desenler kazınmıştı.
"Güneş batarken daha da güzel gözükür," dedi Numo. "Bir gece bir bot
kiralayıp kendiniz görmelisiniz."
"Yapacağım," diye yanıtladı Dannyl sessizce. "Kesinlikle yapacağım..."
Kaptanın ağzı, şimdiye kadar Dannyl'in kendisinde gördüğü
gülümsemeye en yakın şekli aldı. Ama emirler vermeye başlaması ile bu
görüntü çabucak yok oldu. Yelkenler toplandı. Gemi yavaşlayarak koyda
demirlemiş irili ufaklı yüzlerce geminin arasındaki açıklığa doğru
ilerlemeye başladı. İleride bazı gemiler yüksek mendireğe halatlarla
bağlanmıştı.
"Eşyalarınızı odanızdan alsanız iyi olur," dedi Numo, omzunun
üzerinden Dannyl'e bakarak. "Yakında limana ulaşmış olacağız. Sizi
bekleyenlere ulak gönderin. Sizi almaya gelsinler."
I' < -1 I ıiı ederim kaptan." Dannyl güverteden aşağı İMİ|l 0(1 ısına
d<ığru ilerlemeye başladı. Odasını toplayıp
1..... kontrol ettiği sırada geminin yavaşlayıp sal-
......... l'i Itldıftım hissetti. Dışarıda verilen emirlerin
ııl ı Iı m I ı m iti I •Kİ.ıı eliyordu. Geminin gövdesi is-11 Iı ,ı ı|ıt\
11111111' 111< I. ı İni l.ıral sarsıldı.
MI
Çırak - ilk Yıl
Tekrar güverteye çıktığında mürettebat gemiyi mendirekteki büyük
demir halkalara sıkıca bağlıyordu. Geminin yanından büyük, şişkin
çuvallar sarkıyordu. Bunlar geminin gövdesini, iskeleye çarptığında
korumak içindi. Mendireğin bir yanında iki ucunda merdivenler bulunan
dar yürüyüş yoları göze çarpıyordu.
Kaptan ve Jano küpeştenin yanında beraber bekliyorlardı. "Artık
gidebilirsiniz lordum," dedi Numo eğilip selam vererek. "Sizi taşımak bir
onurdu."
"Teşekkür ederim," diye karşılık verdi Dannyl. "Sizinle yolculuk yapmak
da bir onurdu Kaptan Numo" dedi ve Vindo dilinde ekledi "İyi seyirler."
Numo'nun gözleri şaşkınlıkla açıldı. Hafifçe eğildi ve kamaraların
olduğu yöne doğru uzaklaştı.
Jano gülümsedi. "O seni sevdi. Büyücüler bizim yolumuzla kibar olmayı
denemez."
Dannyl başı ile onayladı. Bu onu şaşırtmamıştı. Dört denizci Dannyl'in
sandıkları ile gelince Jano; eliyle kendisini takip etmelerini işaret edip
karaya uzatılan tahta boyunca ilerleyip yürüyüş yoluna çıktı. Dannyl
tahtadan indikten birkaç adım sonra, mendireğin ayaklarının altında
sallanması karşısında telaşlanıp durdu. Sandıklarını taşıyan adamlar
yanından geçebilsin diye kenara çekildi. Jano arkaya bakıp Dannyl'in
yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce gülmeye başladı.
"Sen bacaklarını karaya alıştır." diye seslendi. "Sürmez uzun çok."
Bir eli duvarda olan Dannyl, denizcileri yürüyüş yolu boyunca
merdivenlere kadar takip etti. Tepeye çıkınca I ' udini iskeleye dek
uzanan kalabalık bir yolda buldu, ı »ıiu/( iler sandıkları yere koyup
mendireğe tünediler. \< ıkça belli oluyordu ki hiçbir şey yapmadan yolu
1 İçmekten gayet memnundular.
91
Trudi Canavan
"Güzel yolculuktu." dedi Jano. "İyi rüzgar... Fırtına da yok."
"Deniz sülüğü de yok." diye ekledi Dannyl.
Jano gülerek başını salladı. "Eyoma yok. Onlar kuzey denizlerinde
yüzer." Bir an durdu. "Sen dil geliştirmek için iyi adam. Ben bir sürü yeni
kelime öğren."
"Ben de birkaç Vindo kelimesi öğrendim." diye karşılık verdi Dannyl.
"Çoğunu Elyne Sarayı'nda söyleyemem ama eğer bir Vindo meyhanesini
ziyaret edersem çok işime yararlar."
Küçük adam gülümsedi. "Sen eğer Vin'e gelirsen Jano'nun ailesi ile
kalabilir."
Dannyl şaşırarak adama döndü. "Teşekkür ederim."
Kalabalığı işaret eden Jano gözlerini kıstı. "İnsanların geliyor sanırım."
Gösterdiği yöne bakan Dannyl'in gözleri kalabalıkta yan tarafında
Lonca sembolü olan siyah bir araç aradı fakat göremedi. Jano
merdivenlere doğru bir adım attı.
"Ben şimdi gidiyor. İyi seyirler lordum."
Dannyl adama dönüp gülümsedi. "İyi seyirler Jano."
Denizci gülümsedi ve sonra acele ile merdivenlerden aşağı indi. Sokağa
dönen Dannyl, cilalı kırmızı ahşaptan bir araç önünde durup görüş alanını
kapatınca kaşlarını çattı. Sürücü koltuğundaki adam aşağı inip, diğer
denizcilerle birlikte sandıkları aracın arka tarafındaki bir bolüme
yerleştirmelerine yardım etmeye başlayınca, bu .11.ı« ın kendisi için
geldiğini anladı.
\ı,n m kapısı açıldı ve gösterişli giysilere bürünmüş bil adam aşaftı indi.
Dannyl biran şaşkınlıkla kalakaldı.
I '.Iı ı ....... de I lyne Sarayı'ndan birilerini görmüştü;
¦ İmdi II.m Sarayı'nda moda olan gülünç, süslü ıı lal mı I" unusemek
/orunda olmadığı için iyice lıl......i ıbııl etmeliydi ki giyenin üstüne otu-
Çırak - ilk Yıl
ran detaylarla dolu giysiler, bu yakışıklı genç adama oldukça
yakışıyordu. Böyle bir yüzle hanımlar arasında bayağı popüler olmalı,
diye düşündü Dannyl.
Adam kararsızca bir adım attı "Büyükelçi Dannyl?"
"Evet."
"Ben Tremmelin ailesinden Tayend." Adam zarif bir şekilde eğilerek
selam verdi.
"Sizinle tanışmak bir onur." diye aldı selamı Dannyl.
"Sizinle tanışmak da benim için büyük bir onur Büyükelçi Dannyl." diye
karşılık verdi Tayend. "Yolculuk sizi yormuş olmalı. Sizi doğruca evinize
götüreceğim."
"Teşekkür ederim." Dannyl hizmetkarlar yerine neden bu adamın
kendisini karşılamak üzere gönderildiğini merak etti ve adamı daha
dikkatli incelemeye başladı. "Siz Lonca Evi'nden misiniz?"
"Hayır," dedi Tayend gülümseyerek. "Ben Büyük Kütüphane'denim.
Sizi benim karşılamam Yönetici'niz tarafından istendi."
"Anlıyorum."
Tayend eli ile aracın kapısını işaret ederek. "Önden buyurun lordum."
Araca binen Dannyl içerideki lüksü görünce beğeniyle içini çekti.
Neredeyse yok denecek kadar az mahremiyet, bir o kadar konforsuz,
küçücük bir kamarada bu kadar vakit geçirdikten sonra; bir banyo ve
çorba ile ekmekten daha sofistike bir yemek için can atıyordu.
Tayend karşısına oturdu ve arabacıya sinyal vermek için tavana vurdu.
Araç iskeleden uzaklaşırken l.ıyend'in bakışları Dannyl'in cüppesine kaydı
fakat adam hemen bakışlarını başka bir yöne çevirdi. Pençeli ilen dışarı
bakıp duyulabilecek bir şekilde yutkunarak ellerini pantolonuna sürtmeye
başladı.
93
Trudi Canavan
Adamın sinirli haline gülümseyen Dannyl, Elyne Sarayı hakkında
öğrendiklerini gözden geçirdi. Başka ailelerden başka kişilerin adını
duymuş olmasına rağmen Tremmelin ailesinden Tayend'in adını hiç
duymamıştı.
"Saraydaki konumunuz nedir Tayend?"
Genç adam eliyle geçiştirme manasına gelecek bir hareket yaptı.
"Sadece önemsiz bir konum. Çoğunlukla görmezden gelirim ve zaten o
da beni görmezden gelir." Dannyl'e baktı ve sonra kendi kendine
gülümsedi. "Ben bir alimim. Zamanımın büyük bir kısmını Büyük Kütüp-
hane'de geçiriyorum."
"Büyük Kütüphane," diye tekrarladı Dannyl. "Orayı hep görmek
istemişimdir."
Tayend'in yüzü geniş bir gülümseme ile aydınlandı. "Muhteşem bir
yerdir. Eğer isterseniz sizi yarın oraya götürebilirim. Büyücülerin,
kitaplara birçok saraylıdan daha çok değer verdiğini fark ettim. Hatta
Yüce Lord' unuz da bir keresinde birçok haftasını Büyük Kütüpha-ne'de
geçirmişti. Tabi o zamanlar Yüce Lord değildi."
Dannyl genç adama bakarken nabzının hızlanmaya başladığını hissetti.
"Gerçekten mi? Acaba bu kadar ilgisini çeken neydi?"
"Her şey," diye cevapladı Tayend gözleri parlayarak. "Çoğu zaman
asistanlığını ben yaptım. Baş kütüphaneci Irand, ben çocukken beni
kütüphaneden uzak tutmayı beceremezdi; bu yüzden ufak tefek işleri
yapmam için beni işe almıştı. Lord Akkarin en eski kitapları okumuştu.
Bir şeyler arıyordu ama ne olduğunu asla çözemedim. • ol gi/emliydi. Bir
gün her zaman geldiği saatte gelmedi Bir sonraki gün de ortada
gözükmeyince kendisine ulaşmaya çalıştık. Ama eşyalarını toplayıp
Rİttlfl......ftrendik."
Nı l.nlıı ilginç," diye mırıldandı Dannyl. "Acaba

Çırak - İlk Yıl
aradığını bulabilmiş miydi?"
Tayend pencereden dışarı baktı "Ah! Neredeyse evinize geldik. Yarın
sizi almamı ister misiniz? Oh, önce saraya gitmek istersiniz değil mi?"
Dannyl gülümsedi. "Önerini değerlendireceğim Tayend ama ne zaman
olacağını şu an söyleyemem. Zamanım olduğunda sana bir mesaj
göndersem olur mu?"
"Elbette." Araç durunca Tayend kapının mandalını kaldırıp kapıyı açtı.
"Büyük Kütüphane'ye bir not gönderin yeter veya sadece gelin. Gün
içerisinde daima orada olurum."
"Çok iyi," dedi Dannyl. "Beni rıhtımdan aldığın için çok teşekkür ederim
Tremmelin ailesinden Tayend."
"Benim için bir onurdu lordum," diye yanıtladı genç adam.
Dannyl araçtan indiğinde kendisini geniş, üç katlı bir evin önünde
buldu. Kemerlerle birbirine bağlı kolonlar büyük bir verandayı
destekliyordu. Ortadaki kolonların arası diğerlerine nazaran daha genişti
ve veranda üstü o noktada Akademi girişini andıracak bir şekilde
yukarıya yükselip bir kavis oluşturuyordu. Hemen ardındaki kapılar sanki
Akademi kapılarının birer kopyasıydı.
Dört hizmetkar, Dannyl'in sandıklarını araçtan indirdiler. Başka bir
tanesi öne çıkıp eğilerek selam verdi.
"Büyükelçi Dannyl, Capia Lonca Evi'ne hoş geldiniz. I ülfen beni
izleyin."
Dannyl arkasından bir yerden güçlü bir sesin unvanını tekrarladığını
duydu. Arkasını dönüp Tayend'e I sıkma isteğine karşı koyup
gülümseyerek, hizmetkarı eve doğru takip etti. Genç alimin büyücülere
karşı saygı duymaktan daha fazlasına sahip olduğu kesindi.
I »annyl ilerlerken düşüncelere daldı. Tayend on yıl
......¦ de Akkarin ile karşılaşmış ve ona yardım etmişti.
I orlen bu alimin kendisi ile tanışmasını ayarlamıştı. Te-
95
Trudi Canavan
sadüf? Hiç sanmıyordu. Lorlen, kadim büyüler üzerine araştırmasında
genç alimin yardımını almasını istemişti.
***
Küçük bahçede çiçeklerin kokusu dayanılamayacak kadar tatlıydı.
Arkalardan bir yerden, gecenin gölgeleri arasında gizli, küçük bir
çeşmeden akan suyun sesi geliyordu. Lorlen cüppesine düşmüş olan
çiçek yapraklarını eli ile silkti.
Karşıdaki bankta oturan çift, Lorlen ile aynı Ev'e mensuptular ve
uzaktan akrabaydılar. Lonca'ya girmeden önce onların en büyük çocuğu
VValin ile beraber büyümüştü. VValin şimdi Elyne'de yaşasa da Lorlen
eski dostunun ailesini ara sıra, özellikle de Demi'nin bahçesinin en iyi
zamanlarında ziyaret etmekten keyif alırdı.
"Barran gayet iyi," dedi Velia, gözleri meşale ışığında parlayarak.
"Gelecek sene yüzbaşılığa terfi ettirileceğinden emin."
"Bu kadar çabuk mu?"dedi Lorlen ve ekledi. "Ama doğru ya son beş
yılda birçok şey başardı."
Derril gülümsedi. "Gerçekten de başardı. En genç oğlumuzun, Velia'nın
bütün o şımartmalarına rağmen böyle sorumluluk sahibi biri olması
mutluluk verici."
"Artık onu şımartmıyorum," diye itiraz etti Velia. Sonra içini çekti. "Yine
de artık sokaklarda devriye gezmesi gerekmeyeceği için çok
rahatlayacağım." diye eklerken gülümsemesi silinmişti.
"I İnimin." Derril karısına bakıp kaşlarını çattı. Velia'ya katılmak
zorundayım. Şehir her yıl gittikçe daha tehlikeli hale geliyor. Son işlenen
cinayetlerden
......i-.m adamın bile geceleri evinin kapılarını ki-
Iıilı 11n".nm• sebep ııhıyor."
I mil n m I,r.km çatıldı, "("inayetler mi?"
96
Çırak - ilk Yıl
"Duymadın mı?" Demi'nin kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Bütün şehir
çalkalanıyor."
Lorlen başını salladı. "Bana söylenmiş olabilir fakat son dönemde
Lonca'da olanlar ile o kadar çok meşgulüm ki şehir ile ilgili haberlere pek
dikkat edemedim."
"Kafanı o yerden daha sık çıkarmalısın," dedi Derril, onaylamaz bir
şekilde. "Bu konunun ilgini çekmemiş olmana şaşırdım. Yüzyıldan uzun
bir süredir şehirde görülen en kötü cinayetler olduğu söyleniyor. Tabi ki
Velia ile benim daha fazla bilgimiz var. Bu da Barran sayesinde oluyor."
Lorlen gülümsemesini gizledi. Derril insanlara oğlunun kendisine
söylediği "gizli" bilgileri söylemekten aldığı hazzın yanı sıra her şeyi ilk
öğrenen olmaktan da büyük keyif alıyordu. Büyücüler Loncası
Yöneticisi'ne bu suçlardan ilk bahseden olabilmek, onun için çok gurur
verici olmuş olmalıydı.
"Bu umursamazlığımı başkası fark etmeden olayları bana da anlatsan
iyi olur o'zaman." dedi Lorlen.
Derril öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine dayadı. "Bu
cinayetlerdeki ürpertici olan şey katilin kurbanlarını bir tür ritüel ile
öldürmesi. Bir kadın iki gece cince bu cinayetlerden birine tanık olmuş.
Patronunun bir yabancı ile boğuştuğunu duyduğunda giysileri katiı-
yormuş. İki adamın o odaya doğru geldiğini anlayınca bir dolaba
saklanmış.
"Dediğine göre, yabancı patronunu bağlamış, bir bıçak alıp gömleğini
kesmiş. Adamın vücudunda küçük kesikler açmaya başlamış, iki omzuna
da beşer tane." Derril'in elleri omuzlarına doğru gitti. "Muhafızlar bu
kesikler sayesinde cinayetleri aynı kişinin işlediğini an-l "lıl.m. Kadın,
katilin ellerini kesiklerin üzerine koydu-miiii ve mırıldanmaya başladığını
söyledi. Söylediği her Mı <¦ bitirdiğinde adamın boğazını kesmiş."
Velia rahatsız olduğunu belli eden bir ses çıkardıktan
97
Trudi Canavan
sonra doğruldu. "Özür dilerim ama bu hikaye beni oldukça rahatsız
ediyor." Acele ile içeri girdi.
"Hizmetkar bir şey daha söyledi," diye ekledi Derril. "Patronunun
boğazı kesilmeden önce öldüğünü düşündüğünü söyledi. Barran adamın
omuzlarındaki kesiklerin adamı öldürecek kadar derin olmadığını söyledi.
Zehir izi de yokmuş. Sanırım adamın o sırada bayılmış olduğuna karar
verdi. Ben korkudan yarı ölü bir halde olurdum tahminen. Lorlen, iyi
misin?"
Lorlen kasılmış yüz hatlarını gülümsemeye zorladı. "Evet," diye yalan
söyledi. "Sadece bunları daha önce nasıl duyamadığıma şaşırdım. Kadın
katili tarif edebilmiş mi?"
"Yararlı herhangi bir şey söyleyememiş. Karanlıktan ve anahtar
deliğinden baktığı için pek bir şey görememiş. Tek söyleyebildiği, adamın
siyah saçlı ve yırtık pırtık giysileri olduğu."
Lorlen derin bir nefes alıp yavaşça verdi. "Adamın mırıldandığını
söyledin. Ne kadar garip."
Derril onaylar bir biçimde homurdandı. "Baran, muhafızlara katılana
kadar, dünyada böyle garip ve sapık kişiler olduğunu bilmiyordum. Bir
insan bunları nasıl yapabilir."
Akkarin'i düşünen Lorlen başı ile onayladı. "Bu konuda daha fazla şey
öğrenmek istiyorum. Bir şeyler duyarsan bana haber verirsin değil mi?"
Derril gülümsedi. "İlgini çekti değil mi? Tabi ki haber veririm."
'»/I
6. Bölüm
Beklenmedik Bir Teklif
Sonea odaya girince Rothen şaşkınlıkla ona baktı. "Bu kadar çabuk mu
döndün?" Rothen'in gözleri Sonea'nın cüppesine kaydı. "Ohh... Ne oldu?"
"Regin." "Yine mi?"
"Her zaman." Sonea notlarının bulunduğu kitabı masaya bıraktı. Kitabı
masaya koyduğunda duyulan su sesiyle birlikte masanın üzerine su
süzülmeye başladı. Sonea kitabı açtığında bütün notlarının ıslanmış
olduğunu gördü; mürekkep suyla karışmış ve dağılmıştı. Bütün notları
tekrar yazması gerektiğini fark edince homurdanmaya başladı. Arkasını
dönüp üzerini değiştirmek için yatak odasına gitti.
Akademi'nin girişinde Kano, birdenbire ortaya çıkıp yüzüne bir avuç
dolusu yiyecek fırlatmıştı. Sonea yüzünü yıkamak için avlunun
ortasındaki çeşmeye doğru gitmişti. Tam suya eğilmişti ki çeşmedeki su
onu sırılsıklam ıslatacak bir şekilde üzerine fırlamıştı.
Sonea içini çekerek eski bir gömlek ile bir pantolon ¦ |l ardı ve üzerini
değiştirdi. Islak cüppeyi alarak konuk ı ıı lasına döndü.
I ord Elben dün ilginç bir şey söyledi."
Rothen kaşlarını çattı. "Oh?"
I »edi ki sınıfın birkaç ay önündeymişim. Neredeyse
99
Trudi Canavan
kış döneminde giren çıraklar kadar iyiymişim."
Rothen gülümsedi. "Sınıfa başlamadan önce çalışmak için bolca vaktin
oldu." Sonea'nın giysilerini görünce gülümsemesi soldu. "Her zaman
cüppeni giymelisin. Sınıfa bu halde gidemezsin."
"Biliyorum ama hiç temiz cüppem kalmadı. Tania bu gece getirecek."
Islak cüppesini kaldırarak "Tabi sen bunu benim için kurutabilirsin değil
mi?"
"Bunu senin de yapabiliyor olman lazım.
"Yapabilirim ama büyü kullanmamam lazım."
"Bir büyücü izin vermediği sürece," diye ekledi Rothen. Kıkırdamaya
başladı. "Bu kural biraz esnek bir kural Sonea. Eğer bir öğretmenin sana
öğrettikleri üzerinde alıştırma yapmanı söylediyse tersi söylenmediği
sürece bunu sınıfın dışında da yapabilirsin."
Sonea'nın yüzüne muzip bir gülümseme yerleşti ve cüppesine bakmaya
başladı. Cüppenin içinden sıcak akımların geçmesini sağlarken cüppeden
buharlar tüt-meye başladı. Cüppesi kuruduğunda bir kenara koydu ve
sabah yemeğinden kalan bir parça keki ağzına attı.
"Bir keresinde yetenekli bir çırağın bir üst sınıfa geçebileceğinden
bahsetmiştin. Bunu başarmak için ne yapmam lazım?"
Rothen'in kaşları kalktı. "Çok çalışmalısın. Büyü kullanımı konusunda
gayet iyi olabilirsin fakat bilgin ve anlayışın daha fazla gelişmeli."
"Yani mümkün..."
"Evet," dedi Rothen yavaşça. "Eğer her gece ve her Boşgününde
çalışırsak yarıyıl sınavlarını yaklaşık bir ay içinde geçebilirsin fakat bu
sınavları geçmek çalışma temponu azaltmaz. Sınıf atlayınca kış
çıraklarına yetişmek için çalışmalısın. Eğer İlk Yıl sınavlarında başarısı/
olursan eski sınıfına dönersin. Bu da iki hatta üç ay bo-
100
Çırak - ilk Yıl
yunca çok ama çok sıkı çalışman gerektiği anlamına geliyor."
"Anlıyorum." Sonea dudağını ısırdı. "Yinede denemek istiyorum."
Rothen dikkatle kızı inceledi, sonra sandalyesine ilerleyip oturdu.
"Fikrini değiştirdin o zaman."
Sonea kaşlarını çattı, şaşırmıştı. "Fikrimi değiştirmek mi?"
"Hani diğer çırakların sana yetişmesini bekleyecektin?"
Sonea elini umursamaz bir biçimde salladı. "Boşver onları. Kesinlikle
buna değmezler. Asıl önemlisi senin beni çalıştıracak zamanın olup
olmadığı... Benim yüzümden kendi işlerinden geri kalmanı istemem."
"Benim için sorun olmaz. Ders hazırlıklarımı sen çalışırken de
yapabilirim." Rothen öne doğru eğildi. "Bunu Regin'den kurtulmak için
yaptığını biliyorum. Ama sana hatırlatmalıyım ki bir üst sınıf da bundan
pek iyi olmayabilir."
Sonea başıyla onayladı. Rothen'in arkasındaki bir sandalyeye çöktü ve
dikkatle notlarını ayıklamaya başladı. "Bunu düşündüm. Onların beni
sevmesini beklemiyorum. Beni rahat bıraksınlar yeter. Fırsat bulduğum
zamanlarda onları izledim. Aralarında Regin'e benzer biri yok, ya da
onları yöneten bir çırak da yok gibi." • »mzunu silkti. "Görmezden
gelinerek yaşayabilirim."
Rothen kafasını salladı. "Görüyorum ki bu konuda etraflıca
düşünmüşsün. Pekala. Görüşelim bakalım."
Sonea birden umutla doldu. Bu ikinci bir şanstı onun ..... Rothen'e
bakıp gülümsedi. "Teşekkürler Rothen."
\d,ım omuzlarını kaldırdı. "Sonuçta senin gardiyanınım '.eninle özel
olarak ilgilenmek benim görevim."
Sı 'ma ıslak kağıtları tutarak onları kurutmaya başladı.
101
Trudi Canavan
Kağıtlar kurudukça buruşmaya başladılar, üstelik dağılan mürekkep
harfleri grotesk şekiller haline getirmişti. İçini çeken Sonea notları tekrar
yazmaya başladı.
"Her ne kadar Savaşçı becerileri benim uzmanlık alanım olmasa da,
düşünüyorum da basit bir kalkanı yaratmayı ve korumayı öğrenmelisin,
dedi Rothen. "Bu senin için yararlı olacaktır. Özellikle seni bu tarz
şakalardan korumakta...."
"Nasıl istersen," diye yanıt verdi Sonea.
"Ayrıca dersin başını zaten kaçırmış olduğuna göre belki de burada
kalıp şimdiden öğrenmeye başlasan iyi olur. Öğretmenine şey derim...
şey... neyse ben iyi bir bahane bulurum."
Şaşıran ve sevinen Sonea, kurumuş notları bir kenara koydu. Rothen
ayağa kalkıp masayı aralarından çekti.
"Ayağa kalk."
Sonea denileni yaptı.
"Bildiğin üzere büyücü olan ve olmayan herkesin vücudunun içinde
koruyucu bir alan vardır. Hiçbir büyücü birini tüketmeden bu alanın içine
etki edemez. Edebilseydi basitçe kalbe ulaşır ve onu ezerek birilerini
öldürebilirdi."
Sonea başı ile onayladı. "Ten bunun sınırıdır. Bari-yeridir. Şifa bu
engeli geçer ama sadece tensel temas durumunda."
"Evet. Şimdiye kadar etkini bir kol gibi uzatarak dışarıya uzandın ve bir
mumu yakmak veya bir topu kaldırmak gibi şeyleri yaptın. Kalkan
yaratmak bütün tenini dışarıya doğru, etrafında bir balon olana dek
şişirmek gibi genişletmektir. İzle, görülür bir kalkan yaratacağım."
Rothen'in bakışları dikkati dağılmış gibi gözüküyordu. Teni parlamaya
başladı ve sonra sanki parlayan derisi bir katman gibi dışarıya doğru
itiliyormuş gibi gö-
102
Çırak - ilk Yıl
rünmeye başladı. Genişleyerek, vücudunun etrafında ışıktan bir küre
haline geldi ve sonra tekrar küçülerek yok oldu.
"Bu sadece ışıktan oluşmuş bir kalkandı," dedi Rothen. "Herhangi bir
şeyi durduramaz. Ama başlangıç için gayet iyi olur. Ne de olsa görünür.
Şimdi, aynen böyle bir kalkan yapmanı istiyorum ama sadece elinin
etrafında."
Sonea elini kaldırıp ona yoğunlaşmaya başladı. Parlamasını sağlamak
kolaydı. Rothen ona hiçbir şeyi yakmayacak kadar soğuk ışık yaratmayı
öğretmişti. Tenine odaklanan Sonea, onu büyü etkisinin sınırı olarak
görmeye çalıştı. Sonra dışa doğru itmeye başladı.
Parlama ilk başta dengesiz bir şekilde genişledi fakat birkaç dakika
içinde genişlemeyi her yerde eşit olacak şekilde kontrol etmeyi öğrendi.
Hemen ardından elini parlayan bir küre çevreledi.
"Güzel," dedi Rothen. "Şimdi bütün kolunu dene."
Yavaşla ve birkaç duraklama ile küre, Sonea'nın omzuna doğru uzadı
ve sonra büyük bir küre haline gelene kadar şişti.
"Şimdi gövdenin üst kısmı."
Çok garip bir histi. Kendini daha büyük bir yeri doldurmak için bir
balon gibi şişiriyor hissediyordu. Küre başını da kaplayacak şekilde
genişlediğinde, kafa derisinin karıncalandığını hissetti.
"Çok güzel. Şimdi vücudunun hepsi."
Bacaklarına yoğunlaşırken kürenin bazı kısımları içe doğru göçtü fakat
ilgisini tekrar onlara yöneltince kendini tamamen parlayan bir küre ile
çevrili buldu. Aşağı Isıklığında kürenin ayaklarının altından yerin içine
gire-ı ek şekilde genişlemiş olduğunu gördü.
"Mükemmel!" dedi Rothen. "Şimdi her yönden aynı
103
Trudi Canavan
anda küçültmeni istiyorum."
Sonea küreyi' tenine yerleşene kadar küçülttü. Tabi bazı bölümler
diğerlerinden daha önce küçülmüştü. Rothen düşünceli bir biçimde başı
ile onayladı.
"Nasıl yapılacağını öğrendin." dedi. "Sadece alıştırma yapmaya
ihtiyacın var. Bunu doğru bir şekilde yapmaya başladığında temel
püskürtme ve hapsetme kalkanları üzerine çalışmaya başlayabiliriz.
Şimdi bir kez daha yap."
***
Kapı Sonea'nın ardından kapanırken Rothen kitaplarını ve kağıtlarını
topladı. Duyduklarına göre Garrel'in çırağı doğal bir liderdi. Maalesef
çocuk sınıf üzerindeki hakimiyetini herkesi başka bir çırağa karşı cephe
aldırarak sağlamıştı. Beklenmedik bir sonuç değildi. Sonea da açıkça
hedefi olmuş ve bu da onun, diğerleri tarafından kabul edilme umudunu
yok etmişti.
Rothen için çekip başını salladı. Dilinden varoş argosunu temizlemek,
görgü kurallarını öğretmek, iyi alışkanlıklar kazandırmak için boşuna mı
uğraşmıştı? Sürekli olarak Sonea'ya, bir iki arkadaş edindiğinde,
geçmişinin unutulacağı konusunda güvence vermişti. Ama yanılmıştı.
Sınıf arkadaşları onu reddetmekle kalmamış bir de ona karşı cephe
almışlardı.
Olağanüstü yeteneklerine rağmen öğretmenleri de ondan
hoşlanmamışlardı. Bıçaklama ve çocukluğunda hırsızlık yaptığı hikayeleri
herkesin dilindeydi. Rothen'in yaşlı dostu Yaldin'e göre buna rağmen
öğretmenleri Sonea'nın eğitimini ihmal edemezlerdi. Ama Rothen
bundan emin olacaktı.
—Rothenl
104
Çırak - ilk Yıl
Olduğu yerde kalan Rothen zihnindeki sese yoğunlaştı.
—Dannyl?
—Merhaba eski dostum.
Rothen zihnini odaklayınca ses daha açık duyulmaya başladı ve
arkasındaki kişilik de daha belirgin hale geldi. Ayrıca bu çağrı tarafından
dikkati çekilmiş başka büyücülerin varlığını da hissediyordu. Zihinleri
konuşmadan uzaklaştırdıkça varlıkları soluyordu.
—Seninle daha önce konuşmayı bekliyordum. Yolculuğun normalden
uzun mu sürdü?
—Hayır, iki hafta önce vardım. O zamandan beri hiç boş vaktim
olmadı. Birinci Büyükelçi o kadar çok tanışma ve bilgilendirme düzenledi
ki onlara bile zorlukla yetişebildim. Sanırım zaman zaman uyumak
zorunda olmamdan dolayı hayal kırıklığına uğradı.
Rothen, Elyne Birinci Lonca Büyükelçisi'nin anlatıldığı gibi şişman olup
olmadığını sorma isteğini bastırdı. Zihinsel iletişim tamamen güvenli
değildi ve başka bir büyücünün konuşulanlar duyma olasılığı her zaman
vardı.
—Capia'yı gezebildin mi?
—Biraz. Söyledikleri kadar güzel. Rothen'in gözünün önüne sarı
taşlardan büyük bir şehrin, mavi suların ve leknelerin bir görüntüsü
geldi.
—Saray'a takdim edildin mi?
—Hayır, birkaç hafta önce Kral'ın teyzesi öldü ve Kral Hâlâ yasta.
Bugün ziyarete gideceğim. İlginç olmasını Di ¦IJiyorum.
Bu sözlerin hemen ardından Rothen belirgin bir kendini beğenmişlik
hissi algıladı. Arkadaşının Kyralia'dan lyrılmadan önce bulup öğrenmiş
olduğu bütün o Elyne ''.uayı'ndaki kişilerle ilgili skandal, söylenti ve
dediko-
105
Trudi Canavan
dulan ima ettiğini biliyordu. —Sonea nasıl?
—Öğretmenleri yeteneklerini övüyorlar ama sınıfında bir baş belası var.
Bütün çırakları kendi tarafında toplamış.
— Yapabileceğin bir şey yok mu? Dannyl'in sözlerinin arkasında
sempati ve anlayış yatmaktaydı.
—Bana bir üst sınıfa geçmeyi denemek istediğini söyledi.
—Zavallı Rothen! Bu ikiniz için de çok çalışmak anlamına gelir.
—Ben üstesinden gelebilirim. Tek korkum kış dönemi çıraklarının da
ona şimdikiler gibi davranmaları.
—Ona, onu çok iyi anladığımı söyle. Dannyl'in varlığı solmaya
başlamıştı. Şimdi gitmeliyim. Hoşça kal.
—Hoşça kal...
Rothen kitaplarını toplayıp konuk odasının kapısına doğru yöneldi.
Dannyl'in bir zamanlar geçirdiği somurtkan, asosyal çıraklık dönemini
hatırlayınca kendini biraz daha iyi hissetmeye başladı. Sonea'nın durumu
zorlayıcı olabilirdi ama er ya da geç her şey düzelecekti.
"Tremmelin ailesinden Tayend ha?" dedi Elyne Birinci Lonca
Büyükelçisi Errend ve oturduğu yerde hafifçe döndü. Etkileyici göbeğini,
bir kuşakla bağladığı cüppesi kapatıyordu. "Dem Tremmelin'in en küçük
oğlu. Büyük Kütüphane'nin alimlerinden biri, sanırım. Onu sarayda pek
görmüyoruz ama yanlış hatırlamıyorsam Dem Agerralin ile görmüştüm.
Bu adam kesinlikle şüpheli ilişkilere sahip."
Şüpheli ilişkiler mi? Tam Dannyl konuyu biraz daha
106
Çırak - ilk Yıl
açmasını söylemek için ağzını açmıştı ki iri gövdeli Büyükelçinin dikkati,
aracın sallanması ile dağıldı.
"Saray!" dedi pencereden göstererek. "Seni Kral'a sunacağım ondan
sonra nasıl sosyalleşeceğin tamamen sana kalmış. Neredeyse bütün
öğleden sonramı dolduracak bir görüşmem var. İşin bitince bu araçla
dönersin. Sadece sürücüye gün batımında beni almak için dönmesi
gerektiğini söylemeyi unutma."
Aracın kapısı açıldı ve Dannyl, Errend'in peşinden indi. Geniş bir
avlunun kenarındaydılar. Önlerinde; uzun, geniş merdivenlerin ucunda
duran balkonları ve kubbeleriyle çok geniş bir alana yayılmış Saray
yükseliyordu. Göz alıcı bir biçimde giyinmiş insanlar merdivenleri
tırmanıyorlardı. Bazıları dinlenme amacıyla belirli aralıklarla konulmuş
olan sıralarda oturuyorlardı.
Büyükelçi'ye dönen Dannyl, yanındaki Errend'in yerin biraz üzerinde
süzülmekte olduğunu gördü. Büyükelçi, Dannyl'in yüzündeki şaşkınlığı
görünce gülümsedi.
"Eğer mecbur değilsen neden yürüyesin ki?
Errend merdivenleri süzülerek çıkarken Dannyl, çevredeki soyluların ve
hizmetkarların yüzlerini inceliyordu. Büyü kullanımı onları şaşırtmış
görünmüyordu yine de bazıları Büyükelçi'ye bakıp gülümsediler. İri ve
neşeli bir mizaca sahip olan Büyükelçi belli ki aynı zamanda güçlü ve
yetenekli bir büyücüydü. Etkilenen I >annyl yine de böyle göze batan bir
şekilde ilgileri üze-nııe çekmek istemediği için bacaklarını kullanmaya
kanı ı verdi.
I rrend'i yukarıda kendini beklerken buldu. Büyükelçi eli ile kendisine
manzarayı gösterdi. "Manzaraya bak. Muhteşem değil mi?"
107
Trudi Canavan
Hâlâ tırmanış yüzünden nefes nefese olan Dannyl dönüp etrafına baktı.
Körfez ayaklarının altında uzanıyordu. Pastel bir sarı renge sahip binalar
ile parlak mavi deniz, parlak güneş ışıkları altında ışılıldıyorlardı.
"Şair Lorend bir keresinde bu görüntü için 'Kral'ın gerdanlığı' demiş."
"Burası çok güzel bir şehir," diye onayladı Dannyl.
"Aynı zamanda güzel insanlarla dolu," diye ekledi Er-rend. "İçeri
girelim. Seni onlarla tanıştırmak istiyorum."
Önlerinde başka bir kemerli giriş durmaktaydı. Ki bu kemer Dannyl'in
şimdiye kadar gördüklerinin en büyüğüydü. Kemer birkaç adam
boyundaydı. Kenarlarda alçaktılar ve ortaya doğru gittikçe
yükseliyorlardı.
Dimdik ve ifadesiz duran altı muhafızın gözleri, Büyükelçi'nin peşinden
devasa bir odaya giren Dannyl'i takip ettiler. İçerisi çok büyük ve
havadardı. İki tarafta da belirli aralıklarla taş heykeller ve çeşmeler
vardı. Bunların arasındaki kemerli girişler Saray'ın içindeki koridorlara ve
odalara açılıyorlardı. Duvarlardaki oyuklarda ve yerdeki büyük saksılarda
bitkiler vardı.
Errend odanın ortasına doğru ilerlemeye başladı. Bazılarının yanında
çocuklar da olan erkekler ve kadınlardan oluşan gruplar ya bir yerlerde
duruyor ya da etrafta geziniyorlardı. Hepsinin de üzerinde gösterişli
giysiler vardı. Dannyl ilerledikçe onu inceliyorlardı. Yakınından geçtikleri
ise zarifçe eğilerek selam veriyorlardı.
Dannyl'in gözüne insanların arasındaki birkaç cüppeli figür çarptı; yeşil
cüppeli kadınlar ve kırmızı veya mor cüppeli erkekler. Onu gören
büyücüler başları ile selam verdiklerinde karşılık olarak aynısını yaptı.
Her girişte üniformalı muhafızlar vardı ve herkesi dikkatle izliyorlardı.
Ortalıkta müzisyenler dolaşıyor; telli çalgılarından yükselen yumuşak
seslerle şarkı söylüyorlardı.
108
Çırak - İlk Yıl
Yüzü terden parlayan bir haberci koşarak yanlarından geçti.
Salonun sonunda, Errend başka bir kemerin altından geçerek daha
küçük bir odaya girdi. Kemerin karşısında Elyne Kralı'nın arması işlenmiş
bir çift kanatlı kapı bulunmaktaydı. Bu sembol, bir üzüm salkımının
üzerinden zıplayan bir balıktı. Zırhında aynı armayı taşıyan bir muhafız
öne çıkıp Dannyl'in adını sordu.
"Elyne Lonca İkinci Büyükelçisi Lord Dannyl," diye tanıttı Errend.
Kulağa gayet etkileyici geliyor, diye düşündü Dannyl. Errend'i oda
boyunca izlerken gittikçe heyecanlandığını fark etti. Büyük minderlerle
kaplı, ikili bir ahşap banka yönlendirildiler ve görevli muhafız oturmaları
konusunda ısrar etti. Errend içini çekerek oturdu.
"Burada bekleyeceğiz," dedi
"Ne kadar?"
"Ne kadar gerekiyorsa. Kral şu anki görüşmesini bitirir bitirmez
isimlerimiz kendisine bildirilecek. Eğer bizi hemen görmek isterse
çağırılacağız. Eğer istemezse," Errend omzunu silkerek eliyle odadaki
diğer insanları gösterdî, "Sıramızı bekleyeceğiz veya eve döneceğiz."
Odayı kadın sesleri ve kahkahalar kapladı bir anda. Dannyl'in
karşısındaki bankta oturan bir grup kadın ayaklarının dibinde bağdaş
kurmuş oturan, parlak giysili bir müzisyeni dinliyorlardı. Müzisyenin
kucağında bir enstrüman duruyordu ve parmaklarını teller üzerinde
gezdirerek aylak bir melodi çalıyordu. Dannyl izlerken, müzisyen,
kadınlardan birine bir şeyler mırıldandı ve gülümsemesini kapatmak için
elini ağzına götürdü.
Sanki izlendiğini hissetmiş gibi, adam dönüp doğrudan Dannyl'e baktı.
Tek ve zarif bir hareketle ayağa kalkıp, aletin tellerine vurup tatlı bir
melodi çalmaya
109
Trudi Canavan
başladı. Dannyl eğlenerek fark etti ki müzisyenin gömlek zannettiği
giysisi, aslında belden bir kemerle bağlanan ve alt kısmında kısa bir etek
olan ceketti. Müzisyenin bacaklarında parlak bir şekilde sarı ve yeşile
boyanmış çoraplar vardı.
"Cüppeli bir adam. Cüppeli bir adam.
Cüppeli o adam. Şurada oturan."
Müzisyen odada dans etmeye başladı ve bankın önünde durdu. Hafifçe
eğilip Dannyl'in gözlerine bakmaya başladı.
"Elbiseli bir adam. Elbiseli bir adam.
Elbiseli o adam, ona üzüntü verecek olan."
Buna nasıl bir tepki vereceğinden emin olamayan Dannyl, şaşkınca
Errend'e baktı. Büyükelçi sıkılmış bir şekilde müzisyene bakıyordu.
Müzisyen etrafında dönüp dramatik bir pozda durdu.
"Göbekli bir adam. Göbekli bir adam..."
Müzisyen bir an durup havayı kokladı.
"Göbekli o adam, bu kadar hoş kokan."
Errend, çevrelerinden kahkahalar yükselirken hafifçe gülümsedi.
Müzisyen eğilip selam verdi ve topuğunun üzerinde dönüp kadınların
olduğu yöne doğru yöneldi.
"Capia'da aşkımın kırmızı, kırmızı saçları var ve gözleri en derin
denizler gibi," diye tatlı ve zengin bir sesle şarkı söylemeye başladı. "Tol-
Gan'da aşkımın güç lü, güçlü kolları var ve onları bana sıkıca dolar."
Dannyl kıkırdamaya başladı. "Bu şarkının Vindo denize ileri tarafından
söylenen başka bir versiyonun duymuştum ama bu genç hanımların
kulaklarına hiç uygun değildi."
"I minini '.enin dinlediğin şarkının orijinal halidir. Bu İM Saray için
yumuşatılmış hali." diye karşılık verdi I ilenil
I 10
Çırak - ilk Yıl
Müzisyen enstrümanını büyük bir seremoni ile hanımlardan birine verdi
ve birden geriye doğru parendeler atmaya başladı. "Amma garip bir
adam," dedi Dannyl.
"Hakaret amaçlı ile pohpohlama sanatı..." Errend elini bir sineği kovar
gibi salladı. "Görmezden gel. Tabi onu eğlendirici buluyorsan başka."
"Evet... Sebebini bilmiyorum ama biraz ilgimi çekti."
"Geçer merak etme. Bir keresinde..."
"Lonca Elyne Büyükelçisi," Kral'ın muhafızının sesi odada çınladı.
Errend ayağa kalkıp bir adım arkasında Dannyl ile birlikte odada
ilerlemeye başladı. Muhafız durmaları için bir işaret yaptı ve sonra
kapının ardında kayboldu.
Dannyl önce Errend'in ardından da kendi unvanının anons edildiği
duydu. Bir süre sonra muhafız kapıda görünüp içeriye girmelerini işaret
etti.
Kabul Salonu bir önceki odadan küçüktü. İki tarafta birer masa vardı
ve masalarda orta yaşlı birkaç kişi oturuyordu. Bunlar Kral'ın
danışmanlarıydılar. Ortada üzerinde dokümanlar, kitaplar ve içi tatlı dolu
bir tabak olan başka bir masa vardı. Ortadaki masanın arkasında geniş,
mrhderli bir koltukta Kral oturmaktaydı. Yanında, gözleri ile odadaki her
hareketi dikkatle izleyen iki büyücü vardı.
Errend'i taklit eden Dannyl durup, bir dizi üzerine çöktü. Bir Kral'ın
önünde diz çökmeyeli yıllar olmuştu. En son çocukluğunda -nadiren
babası tarafından Kyralia Sarayı'na götürülüşlerinden birisinde- bir Kral
karşısına çıkmıştı. Bir büyücü olarak -büyücüler hariç- kendisinin
karşısında eğilinmesine alışmıştı. İnsanların onun karşısında eğilmeleri
gibi bir arzusu olmamasına rağmen, bu olmadığında kendini garip bir
şekilde görmezden gelinmiş, kabalık yapılmış gibi hissediyordu. Jestler
sadece
11 I
Trudi Canavan
kibarlık için dahi olsa Önemliydi.
Ama başkasının önünde eğilmek biraz aşağılayıcı bir histi ve bu his
alışkın olmadığı bir şeydi. Kendini bunun bir Kral için, büyücülerin
önünde diz çökeceği Müttefik Ülkeler'deki birkaç kişiden biri olmanın ne
kadar tatmin edici olabileceğini düşünmekten alamıyordu.
"Kalkın."
Ayağa kalkan Dannyl, Kral'ın kendisini ilgi ile süzdüğünü gördü. Ellili
yaşlarda olan Marend'in kızıl-kah-verengi saçlarında griler vardı. Fakat
bakışları tetikte ve zekiydi.
"Elyne'e hoş geldiniz Büyükelçi Dannyl." "Teşekkür ederim
majesteleri." "Yolculuğunuz nasıl geçti?"
Dannyl bir an düşündü. "İyi rüzgarlar. Fırtına yok. Hoş bir şekilde
olaysız."
Adam gülümsedi. "Bir denizci gibi konuştunuz Büyükelçi Dannyl."
"Eğitici bir yolculuktu."
"Peki, Elyne'deki zamanınızı nasıl geçirmeyi planlıyorsunuz?"
"Rutin işler, sorunlar ya da taleplerle ilgilenmem gerekmeyen
zamanlarda şehri ve etrafını gezmeyi planlıyorum. Özellikle Büyük
Kütüphane'yi görmek için sabırsızlanıyorum."
"Elbette," Kral gülümsedi. "Büyücülerin bilgi açlığının sınırı yoktur.
Sizinle tanışmak bir zevkti Büyükelçi Dannyl. Eminim tekrar
karşılaşacağız. Gidebilirsiniz."
Dannyl saygıyla başını eğdi ve Errend'i yan taraftaki kapıya doğru takip
etmeye başladı. İçinde birkaç muhafızın sessizce sohbet ettiği bir odaya
geçtiler. Başka bir adam onları ilk girdikleri büyük odaya götüren
koridora açılan başka bir kapıya götürdü.
112
Çırak - ilk Yıl
"Evet," dedi Errend. "Çok hızlı oldu ve pek heyecan verici değildi ama
sana dikkatlice baktı ve bu küçük gezinin amacı da buydu. Şimdi senden
ayrılmam lazım; fakat endişelenme sana eşlik etmesi için birilerini, ah
geliyorlar işte."
İki kadın yanlarına geldi. Errend kendilerini tanıştırırken vakarla
başlarını eğdiler. Karşılık olarak Dannyl de başı ile salam verdi ve bu
kardeşler hakkında, daha önceden 'kazıp çıkarmış' olduğu bazı ilginç
dedikodular aklına gelince gülümsedi.
Büyük kardeş Dannyl'in koluna girerken Errend gülümseyerek izinlerini
istedi. Daha sonra kız kardeşler Dannyl'i odada gezdirip birçok ünlü
Elyne Sarayı mensubu ile tanıştırmaya başladılar. Bir süre sonra Dannyl
ezberindeki isimlerin çoğunun yüzlerini de öğrenmişti.
Bütün bu saray mensupları Dannyl ile tanışmaya gerçekten de can
atıyor görünüyorlardı ve Dannyl kendini bu ilgileri sebebiyle neredeyse
rahatsız hisseder buldu. Sonunda güneş batarken diğer kişilerin gitmeye
başladığını görünce Dannyl, kabalık yapmadan saraydan ayrılabileceğini
anladı. Kız kardeşlerin yanından ayrılır ayrılmaz Saray çıkışına doğru
ilerlemeye başladı fakat girişe-ulaşamadan bir adam kendisine seslendi.
"Büyükelçi Dannyl?" Adam zayıf ve oldukça kısa saçlıydı. Giysileri
diğerlerinin yanında oldukça kasvetli gözüken koyu yeşil bir renkte idi.
Dannyl başı ile onayladı. "Evet?"
"Ben Dem Agerralin" dedi adam ve eğildi. "Saraydaki ilk gününüz nasıl
geçti?"
Adamın adı tanıdık geliyordu fakat Dannyl bu ismi nereden bildiğini
hatırlayamadı. "Güzel ve keyifli, Dem. Birçok kişi ile tanıştım."
"Ama gördüğüm kadarı ile evinize dönüyorsunuz."
113
Trudi Canavan
Dem Agerralin bir adım kenara çekildi. "Sizi geciktirmeyeyim."
Birden Dannyl bu ismi nerede duyduğunu hatırladı. Dem Agerralin,
Errend'in bahsettiği "şüpheli ilişkilere" sahip kişiydi. Dannyl daha dikkatli
baktı. Dem orta yaşlı biriydi. Görünüşünde dikkat çeken hiçbir şey yoktu.
"Acelem yok," dedi Dannyl.
Dem Agerralin gülümsedi. "Ah, harika. Eğer izin verirseniz size sormak
istediğim bir soru var." "Tabi buyurun." "Özel bir konu ama?"
Meraklanan Dannyl, adamı sorusunu sorması konusunda yüreklendirdi.
Dem kelimeleri seçmeye çalışıyor gözüküyordu. Ardından özür dileyen
bir hareket yaptı.
"Elyne Sarayı'nın dikkatinden kaçan çok az şey vardır zaten sizin de
fark etmiş olduğunuz üzere Lonca ve büyücüler her zaman bize çok
ilginç gelmiştir. Sizin hakkınızda da hepimiz çok meraklıyız."
"Fark ettim."
"O zaman bize sizin hakkınızda bazı dedikoduların gelmiş olduğunu
söylesem şaşırmazsınız."
Dannyl, bir an ürperdi. Yüz ifadesini dikkatli bir şekilde sürpriz ve
şaşkınlıkla tutmayı başardı.
"Dedikodular mı?"
"Evet. Eski söylentiler; ama öyle söylentiler ki ben ve birkaç kişi daha
buraya gelip Capia'da yaşayacağınızı öğrenince bunları hatırlamadan
edemedik. Sakin olun dostum. Bu konular burada Kyralia'da olduğu gibi
şey, tabu olarak görülmezler. Tabi yine de açık açık ifade etmek pek
akıllıca olmaz. Hepimiz sizi çok merak edi-\uıuz bu yüzden bu
söylentilerin doğruluk payı taşıyıp ı.111111.1111)'1111 sorma cüreti
göstersem?"
\ıl......n ses loııunda umut vardı. Dannyl adama ina-
III
Çırak - ilk Yıl
namaz bir şekilde baktığını fark etti ve kendini bakışlarını adamın
yüzünden çekmeye zorladı. Kyralia'da saray eşrafından biri böyle bir
soru sorsa bu adamın onurunu yok edecek ve Ev'inin seviyesini
düşürecek bir skandala sebep olurdu. Karşılık olarak da Dannyl'in
hiddetlenip, Dem'in bu tarz sorular sormanın ne kadar uygunsuz
olduğunu anlamasını sağlaması gerekirdi.
Ama Fergun'a karşı, bu tarz söylentiler yaydığı için duyduğu kızgınlığı,
adamın Sonea'ya şantaj yaptığı için cezalandırılmasından beri sönmüştü.
Ayrıca bu söylenti ve kuşkuları ortadan kaldırmak için kendisine bir eş
bulamamış olmasına rağmen Yüksek Büyücüler, Lonca Büyükelçisi olarak
yine de onu seçmişlerdi.
Dannyl nasıl bir cevap vermesi gerektiğini düşündü. Karşısındaki adamı
gücendirmek istemiyordu. Elyneler, Kyralialılara oranla daha az
soğuktular ama ne kadar az? Büyükelçi Errend, Dem Agerralin'i "şüpheli
ilişkileri" olan biri olarak tanımlamıştı. Ne olursa olsun saraydaki ilk
gününde bir düşman edinmek aptalca olurdu.
"Anlıyorum," dedi Dannyl yavaşça. "Sanırım bahsettiğin söylentiyi
biliyorum. Galiba bu söylenti ortaya çıktığından beri on, hatta on beş yıl
olmasına rağmen asla kurtulamayacağım gibi gözüküyor. Lonca senin de
bildiğin jüzere çok tutucu bir yer. Bu yüzden bu söylentiyi yayan çırak,
bunun bana diğerleri ile büyük zorluklar yaşatacağını biliyordu. Benim
hakkımda her tür söylentiyi yaymaya eğilimli biriydi."
Adam başını salladı, omuzları düşmüştü. "Anlıyorum. Şey, böyle üzücü
bir konuyu açtığım için beni affedin. Bu bahsettiğiniz eski çırağın şimdi
dağlarda, sanırım bir kalede yaşadığını duydum. O kişi de bizi bayağı
meraka düşürdü aslında. Çünkü birini en içten ve en yüksek sesle ihbar
eden genellikle o konuda en..."
115
Trudi Canavan
Dem Agerralin yanlarına biri yaklaşırken cümlesini yarıda kesti. Dannyl
dönüp baktığında Tayend'in geldiğini görüp şaşırdı. Bir kez daha genç
alimin dikkat çekici görünüşü karşısında etkilenmişti. Tayend koyu mavi
giyinmişti ve kızıl-sarı saçları arkada toplanmıştı. Saraya gayet uygun
giyinmiş görünüyordu. Alim, zarifçe eğilerek selam verdi ve ikisine de
gülümsedi.
"Büyükelçi Dannyl, Dem Agerralin." Tayend ikisine de başıyla selam
verdi. "Nasılsın Dem?"
"Gayet iyi," diye yanıtladı adam. "Peki ya sen? Seni uzunca bir süredir
sarayda göremiyorduk genç Tremmelin."
"Maalesef Büyük Kütüphane'deki görevlerim bana vakit bırakmıyor."
Tayend hiç de bundan dolayı üzgün gibi görünmüyordu. "Korkarım
Büyükelçi Dannyl'i senden çalmak zorundayım Dem. Kendisi ile
görüşmem gereken bir konu var."
Dem Agerralin, Dannyl'e baktı. Yüzündeki ifadeyi okumak mümkün
değildi. "Anlıyorum. O zaman size iyi akşamlar dilerim Büyükelçi." Selam
verip uzaklaştı.
Tayend adamın kendilerini duyamayacağı kadar uzaklaşınca gözlerini
kısarak Dannyl'e baktı. "Dem Agerralin hakkında bilmeniz gereken bir
şey var."
Dannyl hafif çarpık bir şekilde gülümsedi. "Evet ve sanırım bunun ne
olduğunu bana açıkça ifade etti."
"Ah..." Tayend başı ile onayladı. "Peki sizinle ilgili söylentiler konusunu
açtı mı?" Dannyl hoşnutsuzlukla kaşlarını çatınca, alim başını salladı.
"Açacağından emindim."
"Herkes bunu mü konuşuyor?"
"Hayır, sadece bazı çemberlerdeki bazı kişiler."
Dannyl bu haberin onu rahatlatıp rahatlatmadığından emin değildi. "Bu
iddiaların ortaya atılmasının üze-
116
Çırak - ilk Yıl
rinden yıllar geçti. Bu söylentilerin bunca zaman sonra buraya, Elyne
Sarayıma kadar ulaşmasına çok şaşırdım."
"Şaşırmamalısınız. Kyralialı bir büyücünün 'oğlan' olması olasılığı çok
ilgi çekici. Bu arada, burada Agerralin gibi kişiler için kullanılan kibar bir
terim bu. Ama endişelenmeyin. Bu çocuklar arasındaki normal lakap
takma gibi bir şey olarak geliyor kulağa. Eğer izin verirseniz bir Kyralialı
için şaşırtıcı derecede sakin kaldığınızı eklemeliyim. Zavallı Agerralin'i bir
avuç kül haline getirmenizden endişelenmişim"
"Eğer yapsaydım büyükelçiliğim uzun sürmezdi."
"Doğru... Fakat kızgın bile gözükmediniz."
Dannyl yine ne cevap vereceğini düşündü. "Hayatının yarısını bu tarz
söylentileri reddederek geçirirsen, seni olmakla itham ettikleri kişiye
karşı bir sempati duymaya başlıyorsun. Kabul edilemez eğilimlere sahip
olmak ve bunları reddetmek veya sürekli saklamak zorunda olmak
korkunç bir yaşam tarzı."
"Kyralia'da öyle olabilir ama burada değil," dedi Tayend gülümseyerek.
"Elyne Sarayı bozulmuşluğu açısından korkunç olsa da özgürlüğü
açısında harikadır. Biz herkesin bir iki ilginç veya eksantrik alışkanlıkları
olmasını normal buluruz. Dedikoduyu severiz ama pek inanmayız.
Aslında burada söylediğimiz bir söz vardır; 'Her söylentide bir parça
gerçek vardır. Asıl sorun hangi parçanın doğru olduğunu bulmakta'.
Neyse ne zaman kütüphaneye geliyorsunuz?"
"Yakında." diye yanıtladı Dannyl.
"Sizi orada jjöjrnek için sabırsızlanıyorum." Tayend bir adım uzaklaştı.
"Ama şimdilik ilgilenmem gereken başka bir konu daha var. Görüşmek
üzere Büyükelçi I )annyl." Eğilerek selam verdi.
"Görüşmek üzere," diye yanıtladı Dannyl.
117
Trudi Canavan
118
Alimin gidişini izleyen Dannyl başını salladı. Elyne Sarayı eşrafı
hakkında söylentiler ve spekülasyonları büyük bir keyifle araştırıp
bulmuştu ama onların da kendisi hakkında aynı şeyleri yapabileceğini hiç
düşünmemişti. Yıllar önce Fergun'un başlattığı bu söylentiyi Elyne
Sarayındaki herkes biliyor muydu? Bu konunun hâlâ konuşulduğunu
bilmek Dannyl'i rahatsız etse de Tayend'in haklı olduğuna inanmalı ve
Saray çevresinin bu söylentileri ciddiye almayacağına güvenmeliydi.
İçini çekerek Saray'dan çıkıp uzun merdivenleri inerek Lonca aracına
doğru ilerledi.
7. Bölüm
Büyük Kütüphane
Sonea kitaplarına sarılıp onları sıkıca göğsüne bastırdı. Bir gün daha,
her zamanki kaba şakalar ve hakaretlerle geçmişti. Hafta, önünde sonu
gelmez bir sınav gibi uzuyordu. Sadece beşinci hafta diye hatırlattı
kendisine. Mezuniyeti ile arasında beş uzun ///vardı.
Her gün daha zor geçiyordu. Regin ve diğer çıraklara hiç katlanamadığı
zamanlar, çıkışta onlarla karşılaşmamak için yolunu değiştirerek ve
uzatarak dönüyordu. Öğretmen bir dakika için bile olsa sınıfı terk
ettiğinde, Regin bu süreyi ona eziyet etmek için kullanıyordu. Notlarını
onların erişemeyeceği bir yerde tutmayı ve sınıfta yürürken ya da
sırasında otururken çok dikkatli olmayı öğrenmişti.
Bir süre her gün, gün ortası yemeğini Tania ile yemek için Rothen'in
dairesine giderek günde bir saat de olsa Regin'den kurtulmayı
başarmıştı. Ama Regin, Rothen'in dairesine giderken veya oradan
gelirken onun yolunu kesmeye başlamıştı. Birkaç kez o bir saati sınıfta
geçirmişti; fakat Regin ne yaptığını anlayınca öğretmenin sınıfı terk
etmesini bekleyip onu orada darahatsız etmeye başlamıştı.
Son olarak Rothen ile gün ortası yemeği için onun sınıfında buluşmayı
ayarlamıştı. Rothen'in dersleri için
Trudi Canavan
cam şişeler ve borulardan oluşan düzenekleri kurmasına veya
toplamasına yardımcı oluyordu. Tania onlara küçük, dışı vernikli
kutularda yemek getiriyordu.
Çırakların öğleden sonraki derslerini bildiren gonk çaldığında Sonea'nın
midesi büzülüyordu. Rothen ve Tania ona sınıfına kadar eşlik etmeyi
öneriyorlardı fakat bunun, sadece Regin ve arkadaşlarına onu rahatsız
ettiklerini ispatlayacağı için kabul etmiyordu. Sürekli maruz kaldığı
rahatsız edici şakaları ve hakaretleri görmezden gelmeye çalışıyordu.
Eğer tepki verirse daha da ileri gideceklerini biliyordu.
Günün son gongu her zaman büyük bir rahatlama anlamına geliyordu.
Çırakların derslerden sonra oynadıkları sosyal oyunlar her ne ise onunla
uğraşmaktan daha eğlenceli olmalıydı ki; öğretmen onları serbest bırakır
bırakmaz hepsi neredeyse koşarak sınıftan çıkıyorlardı. Sonea hepsi
sınıftan çıkana kadar bekliyor daha sonra huzur içinde Büyücüler
Makamı'na gidiyordu. Ama yine de, fikirlerini değiştirme olasılığını göz
ardı etmiyor ve bahçelerden geçen uzun yoldan, her seferinde farklı bir
rotada, diğer büyücü ve çıraklara yakın olmaya özen göstererek
Rothen'in dairesine dönüyordu.
Bugün de tıpkı diğer günlerde olduğu gibi koridorun sonuna
yaklaşırken omuzlarının rahatladığını, boğazın-daki düğümün çözülmeye
başladığını hissetti. Sessizce, Rothen onun dairesinde kalmasına izin
verdiği için bir kez daha teşekkür etti. Eğer Çıraklar Makamı'nda kalıyor
olsaydı Regin'in yapabileceklerini düşününce ürperdi.
"İşte orada!"
Sesi tanıyan Sonea'nın vücudu bir anda buz kesti. Koridor, üst
sınıflardan çıraklarla doluydu ama bu durum Regin'i hiç caydırmamıştı
şimdiye kadar. Adımlarını sıklaştırdı. Regin ve arkadaşları onu
yakalamadan önce
120
Çırak - ilk Yıl
kesinlikle bir iki büyücünün var olacağı Akademinin kalabalık Giriş
Salonu'na ulaşmayı umuyordu.
Arkasındaki koridoru koşan çırakların ayak sesleri doldurdu.
"Sonea! Soneeaaa!"
Çevresindeki bütün çıraklar sese doğru döndüler. Onların bakışlarından
Regin ve çetesinin tam arkasında olduğunu anlayabiliyordu. Regin ile
sakin bir şekilde yüzleşebilmek için derin bir nefes aldı.
Bir el kolunu tuttu ve onu kabaca çevirdi. Sonea kolunu kurtarıp
Kano'ya baktı.
"Bizi görmezden mi geliyorsun varoş kızı?" diye sordu Regin. "Bu çok
kaba bir hareket ama senin görgü kurallarını bilmeni bekleyemeyiz değil
mi?"
Sonea'nın çevresini sardılar. Sonea çevresindeki sırıtan yüzlere baktı.
Kitaplarını iyice göğsüne bastırıp çemberden kurtulmak için omzunu Issle
ile Alend'in arasına sokup ittirmeye başladı. Eller uzanıp onu
omuzlarından tuttu ve ortaya geri çekti. Sonea şaşkınlık ve giderek
büyüyen bir dehşet hissi duymaya başladı. Onunla daha önce fiziksel
olarak hiç uğraşmamışlardı. Çelme takmalarını ve dengesini kaybedip
düşsün diye aniden itmelerini saymazsa!
"Nereye gidiyorsun Sonea?" diye sordu Kano. Biri sırtını bir kez daha
ittirdi. "Seninle konuşmak istiyoruz."
"Ama ben sizinle konuşmak istemiyorum," diye homurdandı Sonea.
Dönüp bir kez daha aralarından geçmeye çalıştı ama tekrar çemberin
ortasına çekildi. Ani bir korku hissetti. "Bırakın geçeyim."
"Neden bize yalvarmıyorsun varoş kızı?" diye alay etti Regin.
"Evet, hadi yalvar. Bu işte iyi olmalısın." "Varoşlarda epey çalışmış
olmalısın bu konuda." diye
121
Trudi Canavan
güldü Alend. "Eminim bildiklerini bu kadar çabuk unutmuş olamazsın.
Bahse girerim babalarımızın evlerinin arkasında yemek için yalvarıp
sızlanan veletlerden biriydin."
"Lütfen bana biraz yemek verin. Lüüüütfeeen!" diye inledi Vallon.
"Açlıktan ölüyoruuum!" diğerleri gülmeye başladılar.
"Belki de satacak bir şeyleri vardı," dedi Issle. "İyi akşamlar lordum."
Sesi işveli bir tona bürünmüştü. "Arkadaş ister misiniz?"
Vallon bir kahkaha attı. "Ne kadar çok erkekle beraber olduğunu
düşünün."
Koridoru gülüşler kaplamıştı sonra Alend aniden geriye doğru çekildi.
"Herhalde bir hastalığı vardır."
"Artık yoktur." dedi Regin, Alend'e anlamlı bir şekilde bakarak.
"Yakalandığında Şifacılar'ın ona baktığını söylediler değil mi? Onu
iyileştirmiş olmalılar." Sonra Sonea'ya dönüp dudaklarını büzdü,baştan
aşağı süzdü.
"Evet... Sonea" Sesi ipek tonuna bürünmüştü. "Ücretin ne kadar?"
Regin biraz daha yaklaştı ve Sonea gerilemeye çalıştı ama arkasından
tekrar ittiler. "Biliyor musun?" dedi yavaşça "Belki de ben yanıldım. Belki
de senden hoşlanabilirim. Biraz cılızsın ama bunu görmezden gelebilirim.
Söyle, herhangi bir, ah, konuda uzmanlaştın mı?"
Sonea omuzlarındaki ellerden silkinip kurtulmaya çalıştı fakat çıraklar
daha sıkı tutmaya başladılar. Regin başını sahte bir sempati ile salladı.
"Sanırım büyücüler, mesleğini bırakman gerektiğini söylediler. Senin için
ne kadar kötü. Ama onların haberi olmak zorunda değil. Onlara
söylemeyiz." Başını bir yana doğru eğdi."Burada çok para kazanabilirsin.
Bir sürü zengin müşteri var."
Sonea, Regin'e baktı. Regin'in onunla yatmak isti-
122
Çırak - ilk Yıl
yormuş gibi rol yapmasına bile inanamıyordu. Bir anlığına blöfünü
görmek için bir istek duydu ama eğer bunu yapsaydı Regin her yerde
onunla yattığını iddia edecekti. Omuzlarının üzerinde koridordaki diğer
çırakların bu olayı ilgiyle izlemek için durduklarını görebiliyordu.
Regin biraz daha yaklaştı. Sonea nefesini yüzünde hissedebiliyordu.
"Buna sadece bir iş anlaşması deriz" dedi Regin alçak sesle.
Sonea, sadece beni deneyip ne kadarına katlanabileceğim! görmek
istiyor diye düşündü. Daha önce de bu tarz kabadayılar ile uğraşmıştı.
"Haklısın Regin," dedi Sonea. Regin'in gözleri şok ile kocaman açıldı.
"Senin gibi bir sürü adamla karşılaştım daha önce ve onlara tam olarak
nasıl karşılık verilmesi gerektiğini biliyorum." Sonea bir elini yukarı
kaldırdı ve Regin'in boğazına sarıldı. Regin'in elleri boynuna doğru
yükseldi ama daha Sonea'nın bileğini tutamadan Sonea bir ayağını
Regin'in ayağının arkasına geçirerek hızla vurdu. Regin'in dizleri büküldü
ve kollarını sallayarak sertçe yere düşerken Sonea'nın içi rahatlama ile
doldu.
Küçük ve büyük bütün çıraklar nefeslerini tutmuş ona bakarken
koridordaki bütün sesler kesildi. Sonea, Regin'e bakıp burnunu çekti.
"Ne kadar iyi bir örneksin Regin. Eğer Paren Evi'nin bütün erkekleri
senin gibiyse sıradan bir bolevi hödüğünden daha görgülü değiller
demektir."
Regin kaskatı kesildi ve gözleri kısıldı. Sonea ona arkasını dönerek
diğer çıraklara kendisine dokunmaya cesaret edip edemeyeceklerini
anlamak için baktı. Çıraklar geri çekildi ve çember bozuldu. Sonea
aralarından geçip ilerlemeye başladı.
Daha bir iki adım atmıştı ki koridorda Regin'in sesi yankılandı.
123
Trudi Canavan
"Açıkça görülüyor ki böyle karşılaştırmalar yapmak için gayet uygun
birisin," diye seslendi. "Peki Rothen neye benziyor? Dairesinde
yaşadığına göre çok mutlu bir adam olmalı. Ah, her şey şimdi anlaşılıyor.
Onu gardiyanın olmaya nasıl ikna ettiğini hep merak etmiştim."
Sonea buz gibi olduğunu hissetti, ardından kıpkızıl bir öfke sardı bütün
bedenini. Yumruklarını sıktı ve arkasını dönme arzusuna karşı koymaya
çalıştı. Ne yapabilirdi? Ona vuracak mıydı? Bir Ev'in oğluna saldırmaya
cüret etse bile, yumruğun geldiğini görüp bir kalkan yaratacaktı. Bu
sayede kendisini ne kadar kızdırdığını anlayacaktı.
Büyük çırakların mırıldanmaları kapladı koridoru. Sonea gözlerini,
önündeki merdivende tutmak için çaba harcadı, yüzlerindeki ifadeyi
görmek istemiyordu. Regin'in söylediklerine inanmazlardı,
inanamazlardı. Geçmişi yüzünden kendi hakkında en kötü şeye inan-
salar bile Rothen hakkında böyle şeyler düşünemezlerdi.
Düşünürler miydi?
*>"*
"Yönetici!"
Lorlen akademi girişinde durup Müdür Jerrik'e doğru döndü. "Evet?"
Müdür, Lorlen'e yaklaşıp ona bir kağıt verdi. "Lord Rothen dün benden
bir talepte bulundu. Sonea'yı İlk Yıl çıraklarının kış sınıfına geçirmek
istiyor."
"Gerçekten mi?" Lorlen elindeki kağıdı inceledi. Rothen'in
açıklamalarını ve güvencelerini okudu. "Becerebileceğini düşünüyor
musun?"
Jerrik dudaklarını düşünceli bir biçimde birbirine bastırdı. "Mümkün.
Öğretmenleri ile konuştum ve hepsi
124
Çırak - ilk Yıl
de eğer sıkı çalışırsa becerebileceğini düşünüyorlar." "Peki Sonea?"
"O kesinlikle çalışmaya hazır görünüyor."
"O zaman izin vereceksin sanırım."
Jerrik kaşlarını çattı ve sesini alçalttı. "Büyük ihtimalle... Hoşuma
gitmeyen şey bu hareketin altındaki gerçek sebep."
"Oh? Nedir o?" Lorlen gülümsemesini bastırdı. Jerrik öğrencilerin sıkı
çalışmasının sebebinin sadece öğrenme isteği olamayacağı inancına sıkı
sıkıya bağlıydı. Ona göre insanları etkilemek, en iyi olmak, ailelerini
mutlu etmek veya hayran oJdukları birine yakın olmak için çalışırlardı.
"Tahmin ettiğimiz üzere Sonea diğer çıraklar ile arkadaşlık kuramadı.
Bu tür durumlarda reddedilmiş olan çırak, genellikle diğerlerinin
alaylarının merkezi haline gelir. Sanırım onlardan kurtulmak için sınıf
atlamayı istiyor." Jerrik içini çekti. "Kararlılığını takdir etsem de kış
sınıfının şimdiki sınıfından daha iyi olmayacağından endişeleniyorum.
Çalışması boşa gidebilir."
"Anlıyorum." Lorlen, Jerrik'in sözlerini düşünürken başını salladı.
"Sonea sınıfındakilerden birkaç yaş büyük ve yaşına göre olgun biri. En
azından bizim standartlarımıza göre. Çırakların büyük bir çoğunluğu
buraya geldiklerinde neredeyse çocuk sayılırlar fakat ilk seneleri içinde
büyük oranda olgunlaşıyorlar. Kış çırakları daha az dert olabilirler."
"Doğru, daha aklı başında bir sınıf." diye ona katıldı Jerrik. "Fakat büyü
eğitimi aceleye getirilmemesi gereken bir konudur. Zihnini gerekli bütün
bilgilerle doldurabilir fakat güçlerini kullanacak yetenekleri yeterince
geliştirmemiş olursa ileride tehlikeli hatalar yapabilir."
"Güçlerini altı aydan uzun bir süredir kullanıyor."
125
Trudi Canavan
diye hatırlattı Lorlen. "Rothen bu zamanı ona Aka-demi'ye girmek için
gerekli olan temel eğitimi vermekde kullanmış olsa da, güçlerine alışkın
hale gelmiş olmalı. Ayrıca diğer çırakların güçlerini kullanırken
bocalamalarını izlemek çok can sıkıcı olmalı."
"Yani buna izin verme taraftarısın." dedi Rothen'in talebini göstererek.
"Evet." Lorlen talebin yazılı olduğu kağıdı geri verdi. "Ona bu fırsatı
ver. Bence beklediğinden çok daha becerikli olduğunu göreceksin."
Jerrik omzunu silkti. "O zaman izin vereceğim. Beş hafta içinde test
edilecek. Teşekkür ederim, Yönetici."
Lorlen gülümsedi. "İlerlemesi ile ilgili gelişmeleri duymak isterim. Beni
zaman zaman bilgilendirir misin?"
Yaşlı adam başı ile onayladı. "Nasıl istersen."
"Teşekkür ederim, Müdür." Lorlen dönüp Akademi merdivenlerinin
aşağısında kendisini bekleyen araca doğru ilerlemeye başladı. Araca
binip sürücüye hareket işareti vermek amacıyla eliyle aracın tepesini bir
iki kez vurdu. Araç aniden harekete geçince oluşan ivme sebebiyle
geriye doğru yaslandı. Araba Lonca kapılarında çıkıp şehirde ilerlemeye
başladı ama düşüncelere dalmış olan Lorlen bunu fark etmedi bile.
Derril'in evindeki yemek daveti bir gün önce gelmişti. Lorlen genelde
bu tarz davetleri reddederdi; fakat bu kez gidebilmek için işlerini yeniden
düzenlemişti. Eğer Derril bu cinayetlerle ilgili yeni bir bilgiye sahipse
Lorlen bunu duymak istiyordu.
Demi'nin katille ilgili anlattıkları Lorlen'in kanını dondurmuştu.
Kurbandaki kesikler, garip ritüel, tanıkların kurbanın boğazı kesilmeden
önce ölmüş olduğuna dair inançları... Belki de kara büyü sürekli aklında
olduğu için bu cinayetler ona bu kadar garip geliyordu.
126
Çırak - ilk Yıl
Ama eğer katil bir kara büyücü ise, bu onu iki olası sonuca
götürüyordu; ya kara büyü yapabilen kaçak bir büyücü şehirde insanları
avlıyordu ya da katil Akkarin' di. Bu iki olasılığın da nerelere
uzanabileceğini düşününce ürperdi.
Araç durduğunda, gidecekleri yere varmış olduklarını görerek şaşırdı.
Sürücü aşağı inip kapıyı açtı ve Lorlen, zarif bir malikanenin balkonlu ön
cephesini gördü.
Lorlen araçtan indi ve kapıda Derril'in hizmetkarlarından biri tarafından
karşılandı. Hizmetkar onu evin içinden geçirerek bahçeye yukarıdan
bakan bir iç balkona götürdü. Lorlen ellerini balkon demirlerine koyup
aşağıdaki boynu bükük gibi gözüken, minik gölcüğe ve etrafındaki
bahçeye baktı; bitkiler üzgün gözüküyorlardı ki, çoğu yaprakların
kenarları sararmıştı.
"Korkarım bu yaz, bitkilerimin çoğu için fazla sıcak geçti." dedi Derril
balkona çıkarken. "Gan-gan çalılarım yakında ölecekler. Lan dağlarından
yenilerinin getirilmesini sağlamalıyım."
"Ayrıca kökleri çürümeden söktürmelisin." diye önerdi Lorlen. "Yer
gan-ganı kökünün güçlü antiseptik özellikleri vardır ve sumi ile
karıştırılınca hazımsızlık sorunları için çok iyi bir ilaç olur."
Derril kıkırdadı. "Şifacılık eğitiminin çoğunu unutmamışsın bakıyorum."
"Hayır." dedi Lorlen gülümseyerek. "Aksi, yaşlı bir Yönetici olabilirim
ama hâlâ sağlıklıyım. Tüm bu ecza bilgilerinden bir şekilde
yararlanmalıydım değil mi?"
"Hmmm." Derril gözlerini kıstı. "Keşke muhafızların arasında da senin
bilgilerine sahip birsi olsaydı. Barran yeni bir gizem ile uğraşıyor şimdi."
"Başka bir cinayet mi?"
"Hem evet hem hayır," dedi Derril içini çekerek. "Bu
127
Trudi Canavan
seferkinin intihar olduğunu düşünüyorlar. En azından öyle gözüküyor."
"İntihar süsü verilmiş olduğunu mu düşünüyor?"
"Belki de." dedi Derril bir kaşını kaldırarak. "Barran akşam yemeğine
katılmak için geldi. Neden içeri girip ona sormuyoruz?"
Lorlen başı ile onaylayıp yaşlı adamı takip etti. Pencereleri, üzerlerine
çiçek ve bitki resimleriyle boyanmış kağıt perdelerle kaplı büyükçe bir
konuk odasına girdiler. Yirmilerinin ortasında görünen genç bir adam,
lüks koltuklardan birinde oturmaktaydı. Geniş omuzları ve hafif kanca
burnu, Lorlen'in, adamın kardeşi VValin ile benzerliğini hemen fark
etmesini sağladı.
Baran, Yönetici'yi görünce telaşla ayağa kalkıp selam verdi.
"Selamlar, Yönetici Lorlen," dedi adam. "Nasılsınız?"
"İyiyim, teşekkür ederim," diye karşılık verdi Lorlen.
"Barran," dedi Derril bir eli ile Lorlen'e oturmasını işaret ederken,
"Lorlen araştırdığın intihar konusu ile ilgileniyor. Ona ayrıntıları
anlatabilir misin?"
Barran omzunu silkti. "Gizli bir konu değil, sadece gizemli." Dönüp
mavi gözlerinde endişeli bir bakışlac Lorlen'e baktı. "Bir kadın, yaşadığı
sokaktaki muhafıza yaklaşıp komşusunu ölü bulduğunu söylemiş.
Muhafız olay yerine gittiğinde, bilekleri kesilmiş bir kadın bulmuş."
Barran bir an durakladı, gözleri kısılmıştı. "Gizemli olan konu şu ki kadın
pek kan kaybetmemiş ve vücudu hâlâ sıcakmış. Hatta kesikler derin
değilmiş. Yani aslında ölmemesi gerekirdi."
Lorlen söylenenleri düşünmeye başladı. "Bıçak zehirli olabilir."
"Biz de bu olasılığı düşündük. Ama herhangi bir zehir izine rastlamadık.
Her zehir küçük de olsa bir iz bı-
128
Çırak - ilk Yıl
rakır. Bu iz sadece iç organlarda görülebilir olsa bile. Silahı da
bulamadık ki inceleyebilelim, zaten bu bile başlı başına bir muamma.
Eğer biri bileklerini keserse kullandığı alet genellikle ortada olur. Bütün
evi aradık ve sadece temiz bir şekilde kutularında duran birkaç mutfak
bıçağı bulabildik. Kadın boğulmuş da değildi. Benim asıl dikkatimi çeken
ise başka bulgular oldu...
"Evdeki hizmetkarların, aileden her hangi birinin hatta kadının
arkadaşlarının bile ayakkabılarına uymayan ayak izleri bulduk. İçeri giren
kişinin ayakkabıları eski ve garip şekilliymiş, bu sebeple rahatlıkla ayırt
edilebilen izler bırakmış. Kadının bulunduğu odada pencere kilitli değildi
ve iyi kapatılmamıştı. Pencerede parmak izleri ve kurumuş kana benzer
lekeler buldum. Sonra dönüp tekrar cesedi incelediğimde kadının
bileklerinde de aynı parmak izlerini buldum."
"İzler bir kadına mı aitti?"
"Hayır, parmak izleri bir kadına ait olabilmek için fazla büyüktü."
"Belki de biri kanamayı durdurmaya çalıştı ve birilerinin geldiğini
duyunca paniğe kapılıp pencereden kaçtı."
"Belki de... Fakat pencere üç kat yukarıdaydı ve duvar çok düzgün;
birinin tutunabileceği çok az yer var. Usta bir hırsızın bile oradan
inebileceğini sanmıyorum."
"Aşağıda hiç ayak izi var mıydı?"
Genç adam cevap vermeden önce bir an durakladı. "Yeri incelemek için
dışarı çıktığımda çok garip bir şey buldum." Barran eli ile havada bir yay
çizdi. "Sanki biri yerdeki tozları mükemmel bir daire olacak şekilde
düzeltmişti. Tam ortasında da yukarıdaki odadakiler ile birebir aynı bir
çift ayak izi vardı. Bir de oradan uzaklaşan ayak izleri vardı. Onları takip
ettim fakat yola, sert ze-
129
Trudi Canavan
mine gidiyorlardı."
Lorlen'in kalbi göğsünde sanki bir takla attı ve sonra hızla çarpmaya
başladı. Üç kat yukardan aşağı atlamak ve yerde oluşan mükemmel bir
çember ha? Bir büyücü süzülmek için ayaklarının altında bir güç diski
oluşturmak zorundaydı. Bu disk, tozlu veya kumlu bir alanda böyle
dairesel bir iz bırakabilirdi.
"Belki de o iz zaten oradaydı" dedi Lorlen.
Barran omzunu silkti. "Veya altı daire şeklinde olan bir merdiven
kullandı. Bu garip bir dava. Yine de kadının omuzlarında hiçbir kesik
yoktu, bu yüzden aradığımız seri katilin kurbanı olduğunu
zannetmiyorum. Hayır, katil bir süredir sessiz veya biz hiç haber
almıyo..."
Bir gonk sesi konuşmalarını böldü. Velia elinde küçük bir gonk ve
çubuk tutarak kapıda belirdi.
"Yemek hazır," diye bildirdi. Ayağa kalkan Lorlen ve Barran yemek
odasına doğru ilerlemeye başladılar. Oğluna sertçe baktı "Ve masada
cinayetler veya intiharlar üzerine konuşulmasını da istemiyorum. Yöne-
tici'nin iştahını kaçıracaksın."
Dannyl, Capia'nın büyük sarı binaları önündeki bir pencereden dışarıyı
izliyordu. Güneş alçalmaya başlamıştı ve bütün şehir sıcak ışıklar ile
parıldıyordu. Sokaklar insanlar ve araçlarla doluydu.
Son üç haftanın her gün ve akşamı, nüfuzlu kişileri ziyaret edip
'eğlendirerek' veya Errend'in büyükelçilik görevlerine yardım ederek
geçmişti. Saraydaki, Dem ve Bel ailelerinin çoğu ile tanışmıştı. Elyne'de
yaşayan bütün Lonca büyücülerinin kişisel geçmişlerini öğrenmişti. Büyü
potansiyeline sahip bütün Elyne çocuklarının
130
Çırak - İlk Yıl
ismini kaydetmiş, saraydakilerin Lonca ile ilgili sorularını yanıtlamış
veya gerekli yerlere yönlendirmiş, Elyne şaraplarının alımı ile ilgili
görüşmeler yapmış ve Lonca Evi mutfağında kendini yakan bir
hizmetkarı iyileştirmişti.
Bu kadar zamandır Lorlen'in istediği araştırmaya başlama şansı bile
elde edememiş olması onu endişelendiriyordu. Bu yüzden birkaç saatlik
boş vakti olduğu ilk fırsatta Büyük Kütüphane'yi ziyaret etmeye karar
vermişti. Tayend'e akşam kütüphaneyi ziyaret etmesinin mümkün olup
olmadığını sorduğu bir mesajla gönderdiği ulak, istediği herhangi bir an
kütüphanede araştırma yapabileceği cevabı ile dönmüştü. Dannyl bu
akşamının boş olduğunu öğrenince yemeği erken yemiş ve kütüphaneye
gitmek için hemen bir araç ayarlanmasını istemişti.
Imardin'in aksine Capia'nın sokakları gelişigüzel dağılmıştı. Araç
zikzaklar çizerek dik bir tepenin etrafında ilerliyordu. Malikaneler
yerlerini büyük evlere, onlar da küçük düzgün binalara bıraktılar. Bir
tepeyi geçince şehrin daha düşük seviyelerine girdiler. Sarı taşların
yerini ağaç ve daha kaba malzemeler almaya başladı. Sokaklardaki
insanlar daha kaba giysiler giyiyorlardı. Her ne kadar Sonea'yı ararken
İmardin varoşlarında karşılaştığı gibi bir görüntü ile karşılaşmamış olsa
da Dannyl, bu görüntüleri dehşetle izledi. Elyne'in başkenti o kadar
güzeldi ki onun da fakir kesimleri olduğunu görmek üzücüydü.
Evleri arkasında bırakan araç tepelerde ilerlemeye devam etti. Tenn
tarlaları rüzgardan dalgalanıyordu. Vare asmaları sıralar halinde dikilmiş,
meyveleri (oplanıp şarap yapılmak üzere depolanmayı bekliyordu. Orada
burada meyve dolu pachi ve piorre ağaçlarından
131
Trudi Canavan
oluşan meyve bahçeleri vardı. Meyvelerden bazıları her sene sırf bu iş
için Elyne'e gelen Vindo ekipleri tarafından toplanıyordu.
Güneşin son ışıkları sarıdan turuncuya dönerken ve araç şehirden
uzaklaşırken Dannyl endişelenmeye başlamıştı. Sürücü gitmek istediği
yeri yanlış mı anlamıştı acaba? Aracın tepesine vurmak için elini kaldırdı
ama araç bir tepenin eteklerinden dönerken duraksadı.
İleride kara bir şerit gibi uzanan yol yüksek bir uçurumun dibine doğru
kıvrılıyordu. Batan güneşin ışıklarında sarı taşlar, sanki içlerinde bir ateş
yanıyormuş gibi ışıldıyorlardı. Gölgeler, yarattıkları karanlıklarla;
Dannyl'in önünde yükselen ön cephenin, çizimlerden hatırladığı keskin
kenarlarını, pencerelerini ve kemerlerini vurguluyorlardı.
"Büyük Kütüphane..." diye mırıldandı Dannyl hayranlıkla.
Uçurumun yüzeyine devasa bir giriş kazılmıştı ve girişi yekpare, ahşap
bir kapı kapatıyordu. Araç yaklaştıkça Dannyl, kapının alt kısmındaki
karaltının devasa kapıya eklenmiş insan boyutunda bir kapı olduğunu
sandı. Önünde bir siluet bekliyordu.
Dannyl, adamın parlak giysilerini görünce gülümsedi. Araç yavaşça
kütüphaneye yaklaşırken parmakları ile pencerenin çerçevesinde
sabırsızca ritim tutmaya başladı. Araç kütüphanenin önünde durunca
Tayend kapıyı açmak için ilerlemeye başladı.
"Büyük Kütüphane'ye hoş geldiniz Büyükelçi Dannyl," dedi zarifçe
eğilip selam verirken.
Dannyl gözlerini kaldırıp Büyük Kütüphane'yi süzerken başını
hayranlıkla salladı. "Henüz bir çırakken kitaplarda resmini gördüğümü
hatırlıyorum. Gerçek ihtişamını birazcık olsun yansıtamamışlar. Kaç
yıllık?"
132
Çırak - ilk Yıl
"Lonca'dan daha eski," diye yanıt verdi Tayend, biraz da kendini
beğenmiş bir tonda. "Yaklaşık sekiz, dokuz yüzyıl yaşında olduğunu
düşünüyoruz. Bazı kısımları daha da eski. En iyi kısmını henüz
görmediniz, lütfen beni takip edin lordum."
Küçük kapıdan geçip eğimli çatısı olan bir koridora girdikten sonra
Tayend kapıyı arkalarından kapattı. Koridor karanlık bir kısma doğru
ilerliyordu; fakat daha Dannyl bir ışık küresi yaratamadan Tayend,
kendisini kenardaki meşalelerle aydınlatılan dik bir merdivene doğru
yönlendirdi.
Dannyl merdivenleri çıkınca kendini uzun, dar bir odada buldu. Odanın
bir tarafında araçtayken gördüğü pencereler farketti. Pencereler
kocamandı ve demir bir iskelete takılmış küçük kare camlardan
oluşuyorlardı. Pencerelerin karşısındaki duvar, altın ışık kareleri ile
süslenmiş görünüyordu. Sandalyeler belirli aralıklarla üçlü, dörtlü gruplar
halinde dizilmişlerdi ve en yakın grupta yaşlı bir adam oturuyordu.
"İyi akşamlar Büyükelçi Dannyl." Adam yaşlı insanların tedbirli
hareketleri ile eğilip selam verdi. "Ben Irand, kütüphaneci."
Irand'ın sesi kütüphanenin inanılmaz büyüklüğüne yaraşır biçimde
derin ve şaşırtıcı derecede güçlüydü. Kısa, ince beyaz saçlı adamın
giysileri toz grisi rengin-' deydi.
"iyi akşamla Kütüphaneci Irand." diye yanıtladı Dannyl.
Kütüphanecinin buruşuk yüzünde bir gülümseme belirdi. "Yönetici
Lorlen burada kendisi için yerine getirmeniz gereken bir görev olduğu
konusunda beni bilgilendirdi. Araştırması sırasında Yüce Lord'un
incelediği bütün kaynaklara ihtiyaç duyacağınızı belirtti."
133
Trudi Canavan
"Bu kaynakların neler olduğunu biliyor musunuz?"
Yaşlı adam başını salladı. "Hayır ama Tayend bazılarını biliyor.
Akkarin'in asistanıydı ve size yardımcı olmayı kabul etti." Yaşlı adam
başıyla alimi gösterdi. "Kadim diller konusundaki bilgisini çok yararlı
bulacaksınız. Ayrıca yemek ve içecek ihtiyacınız olursa onlarla da
ilgilenecektir." Tayend hevesli bir şekilde başıyla onayladı ve yaşlı adam
gülümsedi.
"Teşekkür ederim." diye yanıtladı Dannyl.
"Pekala, sizi engellemeyeyim." Irand'ın gözleri biran parladı.
"Kütüphane bekliyor."
"Bu taraftan lordum" dedi Tayend merdivenlere doğru ilerlerken.
Dannyl, alimi geldikleri karanlık koridorda takip etti. Yan duvardaki bir
rafta lambalar duruyordu. Tayend bir tanesini aldı.
"Zahmet etmene gerek yok" dedi Dannyl. İradesini yoğunlaştırdı ve
başının üzerinde bir ışık küresi oluştu. Tayend kürenin ışığına bakıp bir
an ürktü.
"Gözümün önünde benekler uçuşmasına sebep oluyorlar." Uzanıp bir
lamba aldı. "Sizi bir ara yalnız bırakmam gerekebilir ben yine de yanıma
bir lamba alayım."
Tayend, lamba elinde sallanır vaziyette geçitte ilerlemeye başladı. "Bu
yer her zaman büyük bir bilgi deposu olagelmiştir. Odalarımızdan birinde
o zamanlar bile eski sayılan bir tür kütüphaneden bahseden sekiz yüz
yıllık, dağılmaya yüz tutmuş kağıtlar var. İlk başlarda sadece birkaç oda
kütüphane olarak kullanılıyormuş. Bu yerin kimi kısımlarında bir
zamanlar sayıları bini aşan insan yaşıyormuş. Neredeyse bütün odaları
kitaplar, parşömenler, tabletler ve resimlerle doldurduk. Hatta kayaya
yerti odalar da oyduk."
134
Çırak - ilk Yıl
İkili ilerlerken Dannyl, karanlığın sanki büyüden korkan bir sis gibi
gerilemesini izledi. Aniden boş bir duvarla karşılaştılar, karanlık iki yöne
doğru çekilmişti. Tayend sağındaki geçide girip ilerlemeye başladı.
"Hangi dilleri biliyorsun?" diye sordu Dannyl.
"Elyne ve Kyralia'nın bütün kadim lehçelerini," diye yanıtladı Tayend.
"Eski dillerimiz birbirlerine oldukça benziyorlar ama geriye doğru gittikçe
benzerlikler azalıyor. Modern Vindo dilini konuşabiliyorum, evdeki
hizmetkarlardan öğrenmiştim. Ve biraz da Lan dili. Kitaplarım
yanımdayken kadim Vindo ve Tentur gliflerini tercüme edebiliyorum."
Dannyl, Tayend'e etkilenmiş bir şekilde baktı. "Ne kadar çok dil
biliyorsun."
Alim omzunu silkti. "Birkaç tane öğrenince gerisi kolaylıkla
öğrenilebiliyor. Bir gün modern Lonmar ve onların birkaç eski dilini
öğrenmek için zaman ayırmayı planlıyorum. Henüz fırsat bulamadım.
Ondan sonra herhalde Sachakan dillerine başlarım. Eski dilleri
bizimkilere oldukça benziyor."
Birkaç dönüş ve bir iki merdivenden sonra Tayend bir girişin önünde
durdu. Beklenmedik derecede ciddi bir hareketle Dannyl'in önden
girmesi için ısrar etti. Dannyl içeri girince hayranlıkla nefesini tuttu.
Sayılamayacak kadar çok sıradan oluşan raflar önündeki koridorlarda
uzanıyordu. Her ne kadar odanın tavanı alçak da olsa karşıdaki duvar o
kadar uzaktaydı ki görmesi mümkün değildi. Yüz adımda bir tavan ile
taban arasında yekpare taştan sütunlar vardı. Hepsinde demir altlıklara
oturtulmuş lambalar vardı.
Devasa oda akıl almaz derecede eski olduğunu ilk bakışta
hissettiriyordu. Taş sütunların ve tavanın göze hemen çarpan yapısının
yanında kitaplar aşırı derecede
135
Trudi Canavan
kırılgan ve eğreti şeyler gibi duruyordu. Dannyl'i bir melankoli sardı. Bu
yerde bir sene geçirse bile, soğuk taştan duvarlara kanatlarını sürten bir
güvenin bırakacağı izden fazla etki bırakamazdı.
"Burayla kıyaslarsak kütüphanedeki her yer yeni kalıyor," dedi Tayend
kısık sesle. "Bu en eski oda. Belki de binlerce yıllık."
"Kim yapmış?" diye sordu Dannyl.
"Kimse bilmiyor."
Dannyl koridorlardan biri önünde durdu ve sonu gelmeyen kitap
raflarına baktı.
"İhtiyacım olan kitapları nasıl bulacağım?" diye sordu çaresizce.
"Oh, bu sorun değil." dedi Tayend canlı bir sesle. Sesi odadaki ağır
sessizliğin içinde neşeyle patladı. "Sizin için Akkarin'in kullanmış olduğu
çalışma odasında her şeyi hazırladım. Beni takip edin."
Tayend ilerlemeye başladı, adımları hafif ve canlıydı. Birkaç sırayı
geçtikten sonra döndü ve rafların arasından ilerlemeye başladı.
Tavandaki bir delikten içeri giren taş bir merdivenin önüne geldi.
Basamakları ikişer ikişer çıkarak Dannyl'i geniş bir koridora çıkardı.
Tavan burada da rahatsız edici biçimde alçaktı. İki tarafta da açık kapılar
vardı. Tayend bunlardan birinin önünde durup Dannyl'e içeri girmesini
işaret etti.
Dannyl kendini küçük bir odada buldu. Ortada, üzerinde birkaç öbek
halinde kitap yığını bulunan taş bir masa vardı.
"İşte geldik," dedi Tayend. "Ve bunlar da Akkarin'in okuduğu kitaplar."
Ciltlerin boyutları küçük, avuç içi büyüklüğünden, ı.ısınması çok zor
gözüken devasa bir boyuta kadar çe-sıilılık gösteriyordu. Dannyl bir süre
kitapları inceledi,
I u.
Çırak - ilk Yıl
kapaklarını okudu.
"Hangisinden başlamam lazım?" diye sordu yüksek sesle.
Tayend yığının ortasından tozlu bir kitap aldı. "Akkarin'in ilk okuduğu
kitap buydu."
Dannyl, Tayend'e baktı, etkilenmişti. Genç adamın gözleri hevesle
parlıyordu.
"Nasıl bu kadar iyi hatırlıyorsun?"
Alim gülümsedi. "Kütüphaneyi kullanmak için iyi bir hafızanız olmalı.
Yoksa bir kitabı okuduktan sonra tekrar nasıl bulacaksınız?"
Dannyl elindeki cilde baktı. Gri Dağlar Kabilelerinin Büyüsel
Uygulamaları. Başlığın altındaki tarih, kitabın en az beş yüz yıllık
olduğunu gösteriyordu ve Dannyl biliyordu ki, gerçekten de bu kadar
süredir Elyne ile Kyralia arasındaki dağlarda kabileler yaşamıyordu.
Meraklanan Dannyl kitabı açıp okumaya başladı.
1 37
8. Bölüm
Tam da İstediği Şey
"Yani sadece oturup dinlememiz lazım öyle mi?" Yaldin'in yüzü kırıştı
ve gözleri, Gece Odası'ndaki sesleri dinlemeye çalışırken, çevrede boş
boş dolaştı. Rothen kıkırdamasını bastırdı. Yaşlı büyücünün yüzü fazla
anlamlıydı. Onu gören herhangi biri bir şeyler dinlemeye çalıştığını
anlayabilirdi.
Ama Dannyl yokken Rothen'in diğer büyücülere "casusluk yapacak"
birine ihtiyacı vardı. Ortalarda skandal bir söylenti dolaşıyordu ve bu
yüzden herkes çok dikkatliydi. Söylentilere Rothen de dahil olduğu için;
insanlar konuşmadan önce onun çevrede olup olmadığını kontrol
ettiğinden, Rothen yaşlı dostu Yaldin'i Dannyl'in teknikleri konusunda
eğitmeye karar vermişti.
"Kendini çok belli ediyorsun Yaldin."
Yaşlı adam kaşlarını çattı. "Belli mi ediyorum? Ne demek istiyorsun?"
"Dinlemeye çalı..."
"Lord Rothen?"
İrkilen Rothen dönüğünde Yönetici Lorlen'in koltuğunun arkasında
durduğunu gördü. "Evet, Yönetici?"
"Seninle özel olarak konuşabilir miyim?"
Çevreye bakan Rothen, yakında duran birkaç büyü-
139
Trudi Canavan
cünün Lorlen'e bekleyişle baktığını gördü. Yaldin kaşlarını çattı ama bir
şey söylemedi.
"Elbette," diye cevap verdi Rothen. Ayağa kalkıp Lorlen'i odanın
içinden karşılarındaki küçük bir kapıya doğru giderken takip etti. Lorlen
yaklaşırken kapı savrularak açıldı ve Şölen Odası'na girdiler.
Oda karanlıktı. Yönetici'nin başının üzerinde bir ışık küresi oluştu ve bir
masanın üzerine doğru süzülüp orayı aydınlatmaya başladı. Lorlen
sandalyelerden birine doğru ilerledi. Yönetici'nin karşısındaki sandalyeye
oturan Rothen, kendini endişeyle beklediği konuşmaya hazırlamaya
başladı.
Lorlen bir süre Rothen'i süzdü, sonra bakışları masaya indi. İçini çekti
ve yüz ifadesini katılaştırdı.
"Seninle Sonea hakkında dolaşan söylentilerden haberdarsın değil mi?"
Rothen başı ile onayladı. "Evet."
"Şüphesiz Yaldin sana bahsetmiştir."
"Ve Sonea..."
"Sonea mı?" Lorlen'in kaşları kalktı.
"Evet," dedi Rothen. "Dört hafta önce sınıfındaki çıraklardan birinin
böyle bir söylenti başlattığını söyledi. İnsanların buna inanmasından
endişe ediyordu. Ona endişelenmemesini söyledim. Dedikoduların bir
ömrü vardır ve bu spekülasyon da zaman içinde eski bir söylenti haline
gelip unutulacaktır."
"Hımm." Lorlen kaşlarını çattı. "Bu tarz söylentiler umduğun kadar
kolay unutulmaz. Bazı büyücüler bana gelip kaygılarını dile getirdiler. Bir
büyücünün dairesinde genç bir kız ile yaşamasının doğru olmadığını
düşünüyorlar."
"Sonea'nın taşınması, söylentileri çürütmek konusunda hiçbir işe
yaramayacak."
140
Çırak - ilk Yıl
141
Lorlen başı ile onayladı. "Bu doğru. Yine de ileride ikiniz için de zararlı
olabilecek yeni söylentilerin yayılmasını engeller. Aslında Sonea sınıflar
başladığında Çıraklar Makamı'na taşınmalıydı." Doğrudan Rothen'e baktı.
"Şu anki söylentiler için değil, böylece söylentiler hiç başlamamış
olacaktı. Kimse Sonea ile aranızda uygunsuz herhangi bir şey
yaşandığına inanmıyor."
"O zaman neden taşınıyor ki?" Rothen ellerini açtı. "Hâlâ benim
dairemde benimle zaman geçiriyor olacak, çalışmak için veya sadece
akşam yemeği için." Eğer şimdi böyle bir tepki verirsek insanların
beraber geçirdiğimiz her anı sorgulamaya başlaması ne kadar sürecek?"
Başını iki yana salladı. "Her şeyi olduğu gibi bırak ve bırak ki bu
söylentiye inananlar, uygunsuz bir davranış ile ilgili kanıt bulunmadığını
anlasınlar."
Lorlen'in dudaklarından çarpık bir gülümseme geçti. "Kendinden gayet
eminsin Rothen. Peki Sonea ne düşünüyor?"
"Bu söylenti onu da üzdü tabi ama Garrel'in gözdesinin hedefi
olmaktan kurtulduğunda bu söylentilerin unutulacağına inanıyor."
"Kış sınıfına yükseldiğinde, yani yükselebilirse."
"Evet."
"Sence üst sınıfa çıkıp orada kalmayı başarabilir mi?"
"Rahatlıkla." Rothen gülümsedi, gururunu gizlemeye çalışmıyordu.
"Çok hızlı öğreniyor ve çok kararlı. İstediği en son şey tekrar Regin'in
sınıfına düşmek."
Lorlen başıyla onayladı ve dikkatle Rothen'e baktı. "Bu söylenti
konusunda senin iyimserliğini paylaşmıyorum. Onun taşınmaması için
ortaya koyduğun sebepler gerçekten mantıklı. Fakat eğer yanılıyorsan
durum çok daha kötü bir boyuta varabilir. Onun kendi iyiliği için
taşınması gerektiğini düşünüyorum."
Trudi Canavan
Rothen kaşlarını çattı. Lorlen kendisinin bir çırak ile yatacağına inanıyor
olamazdı, hele üçte bir yaşında biri ile. Lorlen'in bakışları ölçülü ve sertti.
Rothen şok içinde büyücünün bu olasılığı düşünmüş olduğunu anladı.
Lorlen bunu yapmış olabileceğine inanmış olmazdı. Böyle bir şeyi nasıl
düşünürdü? Ne zaman Lorlen'e kendisinden şüphelenmesi için bir sebep
vermişti?
Sebep bir anda kafasında çaktı. Akkarin yüzünden, diye düşündü. Eğer
ben de en eski ve en yakın dostumun büyünün en kötü çeşidini
kullandığını öğrenseydim herkesle ilgili düşüncelerimi tekrar gözden
geçirirdim. Derin bir nefes alan Rothen, bir sonraki kelimelerini dikkatle
seçti.
"Onu neden yakınımda tutmak istediğimi sadece sen anlayabilirsin
Lorlen." dedi kısık bir sesle. "Yanımda, ona zarar verebileceklerden
nispeten uzakta; kaldı ki diğer çıraklardan, başkalarına karşı da
savunmasız kalacağı bir yere gönderilmeden de yeterince korkuyor."
Lorlen kaşlarını çattı, sonra gözleri hafifçe açıldı ve başka bir yöne
bakmaya başladı. Vücudunu dikleştirdi ve hafifçe kafasını salladı.
"Endişelerini anlıyorum. Onun için çok korkunç olmalı. Ama çoğunluğa
aykırı bir karar versem dikkat çekerim. Çıraklar Makamı'nda yaşarsa
daha büyük bir tehlike altında olacağını zannetmiyorum... ama bu kararı
vermeyi,-belki söylentiler senin söylediğin gibi diner diye, mümkün
olduğunca ileriye atmaya çalışacağım."
Rothen başı ile onayladı. "Teşekkür ederim."
"Ve," diye ekledi Lorlen biraz düşündükten sonra, "Şu Regin adındaki
çırağı daha yakından gözlemleyeceğim. Baş belaları mezuniyetten çok
önce halledilmesi gereken problemlerdir."
"Minnettar olurum," diye yanıtladı Rothen.
142
Çırak - ilk Yıl
Lorlen ayağa kalktı ve Rothen de onu izledi. Bir an bakışları karşılaştı
ve Rothen, Lorlen'in gözlerinde soğuk ve bezmiş bakışlar görünce
ürperdi. Lorlen dönüp Gece Odası'na açılan kapıya doğru ilerlemeye
başladı.
Gece Odası'ndan ayrıldılar. Lorlen her zamanki koltuğuna oturdu ve
Rothen de kendi sandalyesine yöneldi. Bu arada kendine dönen
bakışların farkındaydı. İfadesini ciddi ve ilgisiz tutmaya çalıştı. Yaldin ona
sorularla dolu bir şekilde bakıyordu.
"Önemli bir şey değil," dedi Rothen koltuğa otururken. "Nerede
kalmıştık? Oh, evet. Kendini belli etmek... Nasıl gözüktüğünü sana
göstereyim..."
***
Kapısının çalındığını duyunca Sonea içini çekti. Yazı yazmayı bıraktı ve
kapıya doğru dönmeden seslendi, "Girin."
Kapı açıldı.
"Burada sizi görmek isteyen biri var Leydi Sonea," dedi Tania gergin
bir sesle.
Omzunun üzerinden bakan Sonea, odasının kapısında yeşil cüppeli bir
kadının durduğunu gördü. Kadının belinde siyah bir kuşak vardı. Sonea
ayağa fırlayıp acele ile eğilerek selam verdi.
"Leydi Vinara."
Sonea, Şifacılar'ın Başı'na dikkatle baktı. Şifacı'nın ruh halini kestirmek
çok zordu; çünkü Vinara'nın yüzü her zaman sert ve soğuk görünürdü.
Kadının gri gözleri her zamankinden de sert bakıyor gibi geldi.
"Çalışmak için biraz geç," dedi Vinara.
Sonea masasına baktı. "Kış sınıfına yetişmek için çalışıyorum."
143
Trudi Canavan
"Ben de öyle duydum." Vinara elini kapıya doğru salladı ve kapı hafifçe
çarparak kapandı. Kapı kapanmadan bir anlığına Tania'nın endişeli
yüzünü görmüştü. "Seninle özel olarak konuşmak istiyorum."
Sonea, Vinara'ya sandalyesine oturması için bir işaret yaptı, kendisi de
yatağının kenarına oturdu. Midesi korkudan düğümlenmiş halde
Vinara'nın oturup cüppesini düzeltmesini izledi.
"Lord Rothen ve senin hakkında ortada dolaşan söylentilerden
haberdar mısın?"
Sonea başıyla onayladı.
"Buraya sana bu konuda sorular sormak için geldim. Bana karşı dürüst
olmalısın Sonea. Bunlar önemli konular. Bu söylentilerde hiç doğruluk
payı var mı?"
"Hayır."
"Lord Rothen hiç uygunsuz bir öneride bulundu mu?" "Hayır."
"Hiç sana... her hangi bir şekilde dokundu mu?"
Sonea'nın yüzü sinirden kızarmaya başlamıştı. "Hayır! Asla! Bu sadece
aptal bir söylenti. Rothen bana hiç dokunmadı. Ben de ona... İnsanların
bu konuda konuştuğunu düşünmek midemi bulandırıyor."
Vinara yavaşça başıyla onayladı.
"Bunu duyduğuma sevindim. Unutma, korktuğun herhangi bir şey
varsa ya da her hangi bir şeye zorlanıyorsan burada kalmak zorunda
değilsin. Sana yardımcı olabiliriz."
Sonea öfkesini yutmaya çalıştı. "Teşekkür ederim ama burada
herhangi bir problemim yok."
Vinara'nın gözleri kısıldı "Sana ayrıca söylemek zorundayım ki; eğer bu
söylentilerin doğru olduğu ortaya çıkarsa ve sen de kendi isteğinle buna
katlanıyorsan Lonca'daki konumun zarar görecektir. En azından
144
Çırak - ilk Yıl
IIi
Rothen'in gardiyanlığını kaybedeceksin."
Tabi ki Regin buna bayılırdı. En başından beri bunu hedefliyor olabilirdi.
Sonea dişlerini gıcırdattı. "Eğer olaylar o noktaya varırsa Lorlen bana
tekrar gerçek-okuma yapabilir."
Vinara dikleşti ve başka bir yöne bakmaya başladı. "Umalım da işler o
noktaya gelmesin." dedi dudak bükerek. "Neyse bu tatsız konuları
açtığım için özür dilerim. Ama bunun benim görevim olduğunu
anlamalısın. Eğer tartışmak ya da danışmak istediğin herhangi bir şey
olursa lütfen gel beni gör." Ayağa kalkıp Sonea'ya dikkatle baktı.
"Tükenmişsin, küçük hanım. Aşırı derecede çalışırsan hastalanırsın. Biraz
uyu..."
Sonea başını eğdi. Leydi Vinara'nın kapıyı açıp dışarı çıkmasını izledi,
sonra Tania'nın dairenin ana kapısını kapattığını duymayı bekledi.
Ardından yatağına dönüp yastığını yumruklamaya başladı.
"Onu öldüreceğim!" diye kükredi. "Onun ayaklarına kayalar bağlayıp
Tarali Nehri'nin dibine göndereceğim ki cesedini kimse bulamasın."
"Leydi Sonea?"
Ürkek sesi duyan Sonea başını kaldırdı ve birbirine girmiş saçlarını
gözlerinin önünden çekti. "EvetTania?" "Ki... kimi öldüreceksiniz?"
"Sonea yastığını yerine geri fırlattı. "Regin'i tabi ki!"
"Ah..." Tania yatağın bir köşesine oturdu. "Bir an beni çok
endişelendirdiniz. Beni de sorguluyorlardı. Hiç birine inanmadım tabi ki
ama bana dikkat etmem gereken bir sürü şey olduğunu söylediler ve...
şey... ben..."
"Endişelenme Tania" diye içini çekti Sonea. "Lonca'da böyle bir şeyi
denemiş sadece bir kişi var."
Hizmetkarın gözleri açıldı. "Kim?"
"Regin tabi ki."
Trudi Canavan
Tania kaşlarını çattı "Ne yaptın?"
Sonea olanları hatırlayınca gülümsedi. "Sadece Cery'den öğrendiğim
küçük bir numarayı." Ayağa kalkıp anlatmaya başladı.
***
Lorlen, Akademi'deki ofisine döndüğünde oldukça geç olmuştu. Günün
erken saatlerinde asistanı Lord Osen, küçük bir kutuda gelen mektupları
getirmişti. Mektupları karıştırınca aralarında Elyne'den gelmiş küçük bir
paket olduğunu görmüş ve daha sonra okumak için bir kenara ayırmıştı.
Işık küresini parlaklaştıran Lorlen paketi eline aldı. Paketi açıp
Dannyl'in zarif el yazısını dikkatle inceledi. Genç büyücünün yazısı
kendinden emin ve temizdi. Lorlen sandalyesinde geriye yaslanıp
okumaya başladı.
Yönetici Lorlen'e
Büyük Kütüphane'yi ilk olarak bir hafta önce ziyaret ettim ve o günden
beri her gece gidip araştırmama devam ediyorum. Kütüphaneci İrand
benim yanıma Akkarin'e araştırmasında asistanlık yapmış br alimi verdi;
Tremmelin ailesinden Tayend. Bu adamın Yüce Lord'un ziyaretleri
konusunda hafızası gayet güçlü ve bu sayede hatırı sayılır bir ilerleme
kaydettim.
Tayend'in söylediğine göre Yüce Lord içine notlar aldığı, kitaplardan
bölümleri kopyaladığı ve haritalar çizdiği bir günlük taşıyormuş. Alimin
kılavuzluğu ile Yüce Lord'un ilgilenmiş olduğu kitapların yarısını okudum
ve Tayend'in Yüce Lord'un ilgilendiğini hatırladığı heı şey dahil olmak
üzere işe yarayabilecek şeyleri kopyaladım.
14.6
Çırak - ilk Yıl
147
Buradan takip edebileceğim birkaç iz yakaladım. Tahminen Yüce Lord
da aynı izleri takip etmişti. Çoğu Müttefik Ülkeler'deki lahitleri,
kütüphaneleri veya tapınakları ziyaret etmeyi gerektiriyor. Okumalarım
bitince Yüce Lord'un üzerinde çalışmış olabileceği bütün olasılıklardan
haberdar olacağım. Bunların arasından hangisi üzerine gitmem
gerektiğini seçeceğim.
Kararıma yardımcı olması için Tayend, yıllardır bütün geliş ve gidişlerin
kaydedildiği rıhtımı ziyaret etti. Orada, on yıl önce Lord Akkarin'in gelip
birkaç ay sonra Lonmar'a geçtiğini, sonra Capia'ya dönüp başka bir gemi
ile Vin'e gittiğini, bir ay sonra da Capia'ya tekrar geri döndüğünü
öğrenmiş. Kayıtlarda başka bir giriş yokmuş.
Edindiğim bilgiler göz önüne alındığında Yüce Lord'un Lonmar'daki
Görkemli Tapınak'ı ziyaret ettiğini tahmin ediyorum. Notlarımın birer
kopyasını çıkarıp onları bu mektuba ek olarak yolladım.
Elyne Lonca İkinci Büyükelçisi Dannyl
Mektubu bir kenara bırakan Lorlen, Dannyl'in bahsettiği notları
karıştırdı. Hepsi temiz ve düzenli bir şekilde yazılmıştı. Lonca'nın
kurulmasından çağlar öncesine ait bilgilerin parçalarını tanımlıyor ve bir
araya getiriyorlardı. Son sayfada Dannyl tarafından eklenmiş küçük bir
not vardı:
Olaydan kısa bir süre sonra Sachakan Savaşı'nı anlatan bir kitap
buldum. Kitapta Lonca'nın düşman olarak tanımlanması oldukça dikkate
değer; üstelik oldukça nahoş bir tablo çiziyor. Bu görevi bitirdikten sonra
kütüphaneye dönüp onu da incelemeliyim.
Lorlen gülümsedi. Dannyl'in araştırma konusunda bu kadar iyi
olduğunu bilseydi onu çok daha önce kulla-
Trudi Canavan
nırdı. Her ne kadar Dannyl, henüz Akkarin'e karşı kullanılabilecek bir
şeyler bulamamış olsa da bu kadar kısa sürede hiç beklemediği kadar
çok bilgi toplamıştı. Lorlen'in işe yarar bir şeyler bulma umudu artmıştı.
Şimdiye kadar hiçbir garip soru da sorulmamıştı. Umut ettiği gibi
Dannyl gizlilik için gerekçeyi bilmese de konuyu gizli tutma hassasiyetini
göstermişti. Eğer Dannyl, Akkarin'in kara büyü kullandığını öğrenmesini
sağlayacak bir şey bulursa, Lorlen, bunu gizlice kendisine bildireceğinden
emindi.
Peki ya sonra? Lorlen dudaklarını düşünceli bir biçimde birbirine
bastırdı. Büyük ihtimalle Dannyl'e doğruyu söylemesi gerekirdi. Ama
Akkarin'e doğrudan karşı çıkmak için uygun anın beklenmesi gerektiği
yönündeki kararda kendisini destekleyeceğine emindi. Rothen ve
Sonea'nın planına destek olması da Dannyl'i sessiz kalması konusunda
ikna etmeye yardımcı olurdu.
Ama gerçeği Dannyl'e mümkün olduğunca geç söylemek en iyisi
olacaktı. Lorlen şimdilik Dannyl'in mümkün olduğunca çok bilgi
toplamasına yardımcı olacaktı. Önüne bir kağıt alıp Lonca Birinci
Büyükelçi'sine bir mektup yazdı. Özenle mühürledi, Elyne Lonca Evi'nin
adresini yazdı ve masasındaki başka bir kutuya koydu. Lord Osen yarın
bir kurye ile gönderirdi.
Ayağa kalkan Lorlen, Dannyl'in mektup ve notlarını önemli belgeleri
sakladığı bir kutuya yerleştirdi. Başkalarının kutuyu açmasını engelleyen
büyülü engeli kuvvetlendirdi ve kutuyu masasının arkasındaki dolaba
koydu. Odayı terk ederken hafifçe gülümsedi.
Akkarin, Elyne Lonca İkinci Büyükelçiliği için doğru adamı seçtiğimi
söylerken haklıydı.
148
9. Bölüm
Gelecek Üzerine Düşünmek
"Bana daha gösterişsiz bir tane verir misin?" diye sordu Sonea,
elindeki gümüş saç fırçasını göstererek.
"Oh, hayır onu da mı?" diye içini çekti Tania. "Yanına hiç hoş bir şey
almayacak mısın?"
"Hayır. Değerli hiçbir şeyi veya sevdiğim hiçbir şeyi yanıma
almayacağım."
"Ama çok fazla şeyi arkada bırakıyorsun. Peki ya hoş bir vazo? Sana
zaman zaman çiçek getiririm. Odan daha güzel gözükür."
"Bundan çok daha kötüsüne alışkınım Tania. Eşyaları saklayıp
korumanın bir yolunu bulduğumda dönüp bazı kitapları alabilirim." Sonea
yatağının üzerinde duran kutunun içindekileri inceledi. "Hepsi bu kadar."
Tania içini çekti. Kutuyu alıp dışarıya taşıdı. Arkasından çıkan Sonea,
Rothen'i konuk odasını adımlarken buldu. Alnı kırışmıştı ve Sonea'yı
görünce yanına gelip elini tuttu.
"Bunun için özür dilerim Sonea," diye başladı. "Ben..."
"Özür dileme Rothen," dedi Sonea. "Elinden geleni yaptığını biliyorum.
Gitmem kesinlikle daha iyi olacak." "Ama bu saçmalık. Ben..."
"Hayır." Kararlı bir şekilde Rothen'e baktı. "Gitmek zorundayım. Eğer
gitmezsem Regin uyduruk kanıtlar
149
Trudi Canavan
bulmaya çalışacak. Gerçi amacı senin, benim gardiyanlığımdan alınman
ise bunu denemekten vazgeçmeyecektir. Sonra öğretmenler beni
görmezden gelebilir ve ben de bu konuda hiçbir şey yapamam."
Rothen'in kaşları yine çatıldı. "Bunu düşünmemiştim," diye
homurdandı. "Tek bir çırağın bunca sorun yaratması hiç hoş değil."
Sonea gülümsedi. "Hayır ama bu durum benim onun önüne geçmemi
engelleyemeyecek değil mi? Çalışmaya devam edeceğiz."
Rothen, "Elbette," derken, hararetle başıyla da onayladı.
"O zaman bir saat sonra Büyücüler Kütüphanesinin önünde buluşuruz."
"Anlaştık."
Sonea, Rothen'in ellerini sıktı sonra bıraktı ve Tania'ya başı ile işaret
etti. Hizmetkar kutuyu kaldırdı ve kapıya kadar taşıdı. Sonea kapıdan
çıkarken arkasına bakıp Rothen'e gülümsedi.
"İyi olacağım Rothen."
Rothen karşılık olarak hafifçe gülümseyebildi. Sonea dönüp yanında
Tania ile koridorda ilerlemeye başladı.
Büyücüler Makamı bir boşgün sabahı için oldukça kalabalıktı. Sonea
etraftaki büyücülerin bakışlarını, eğer göz göze gelirlerse öfkesini
saklamak çok zor olacağı için görmezden geliyordu. Merdivenlerden
inerken Tania'nın adalet hakkında bir şeyler söylediğini duyar gibi oldu
ama tekrarlamasını istemedi. Son birkaç gündür bu tarz cümleleri
yeterince duymuştu zaten.
Rothen'in odasında, olduğundan çok daha cesur konuşmuştu. Çıraklar
Makamı'na gidince Regin'den kaçabileceği hiçbir yer olmayacaktı. Odasını
Rothen'in gösterdiği gibi büyü ile kilitleyebiiirdi ama Regin'in bunu
150
Çırak - ilk Yıl
aşmak için bir yol bulabileceğinden emindi. Bütün gün de odasında
bekleyemezdi.
Regin'in Evi'nin aşağılamasına karşı alınan intikam buydu. Onu yere
fırlatmayla yetinmeliydi. Ama dayanamayıp onu aşağılamıştı ve o da
buna karşılık ağır bir intikam almaya kararlıydı. Bu durum; Regin'i
görmezden gelip, sonunda sıkılması ve onu rahat bırakması umutlarını
da tamamen tükenmişti.
Artık koridorlarda sadece çıraklar fısıldamıyordu adını. Büyücülerin de
hakkında ne düşündüklerini anlayacak kadar çok konuşmaya kulak
misafiri olmuştu. Kimse bu söylentinin kimin tarafından ve neden
başlatıldığı ile ilgilenmiyordu. Eğitmenlerden biri, "Böyle söylentiler ilk
başta hiç başlamamalı zaten" demişti. Rothen ile yaşaması, geçmişi göz
önüne alındığında şüpheliymişl Sanki varoşlarda yaşayan her kadın fahi-
şeymiş gibi!
Ayrıca birçok kişinin de, neden onun diğer çıraklardan farklı muamele
görmesi gerektiğini sorduğunu duymuştu. Hepsi Çıraklar Makamı'nda
yaşıyordu.
Büyücüler Makamı'nın kapısından çıkan Sonea avluda ilerlemeye
başladı. Yaz ortasının boğucu sıcakları çoktan geçmişti ve hava hoş bir
şekilde sıcaktı. Döşeme taşlarından yayılan hafif sıcaklığı
hissedebiliyordu.
Daha önce Çıraklar Makamı'na hiç girmemişti. Sadece uzun bir süre
önce Cery ile gizlice Lonca'ya girdiklerinde pencerelerden bakıp içerideki
odaları görmüştü. Odalar küçük, gösterişsiz ve dekore edilmemişti.
Girişin orada birkaç çırak vardı. Sonea'ya bakmak için sohbetlerini
böldüler, hatta bazıları fısıldaşmak için birbirilerine yaklaştılar. Sonea
yanlarından geçerken hafifçe, yumuşak bir biçimde çıraklara baktı, sonra
içeri girdi.
151
Trudi Canavan
Birden ortalık daha da fazla çırakla doldu ve Sonea aralarında tanıdık
yüzler arama dürtüsüne karşı koydu. Tania girişin sağına doğru ilerledi
ve bir kapıyı çaldı.
Beklerlerken Sonea gözünün ucu ile koridordaki çırakları izledi.
Regin'in nerede olduğunu merak ediyordu. Bu küçük zafer anı için
buralarda bir yerde olacağından emindi.
Kapı açıldı ve zayıf, keskin yüz hatlarına sahip bir Savaşçı, Sonea'ya
baktı. Sonea eğilerek selam verdi ve Çıraklar Makamı'nın müdürü
hakkında duymuş olduğu şikayetleri ve söylentileri hatırladı. Ahrind pek
sevilmezdi.
"Demek geldin," dedi soğukça. "Beni izle."
Ahrind koridorda ilerlemeye başladı, çıraklar dikkatle önüne
çıkmamaya çalışıyorlardı. Koridorda biraz ilerledikten sonra bir kapının
önünde durdu. Oda Sonea'nın hatırladığı gibi gösterişsiz ve küçüktü.
"Odada değişiklik yapılmayacak," dedi Ahrind. "Akşam gongundan
sonra ziyaretçi yok. Eğer bir ya da daha fazla gece burada olmayacaksan
lütfen beni en az iki gün önceden bilgilendir. Oda temiz ve düzenli
tutulmalı. Odanda Hizmetkarlar ile istediğin bir düzenleme yapabilirsin.
Anlaşıldı mı?"
Sonea başı ile onayladı. "Evet lordum."
Ahrind dönüp uzaklaşmaya başladı. Tania ile bakışan Sonea odaya
girdi ve etrafına bakındı.
Yatak odasından biraz daha büyüktü ve içinde bir yatak, giysileri için
bir dolap, bir masa ve birkaç raf vardı. Pencereye ilerleyip Arena'ya ve
bahçelere baktı. Tania kutuyu yatağın üzerine koyup içindekileri
yerlerine yerleştirmeye başladı.
"O çocuğu göremedim," dedi Tania.
"Ben de ama bu onun ya da yandaşlarından birinin
152
Çırak - İlk Yıl
izlemediği anlamına gelmez."
"Girişe bu kadar yakın olman iyi."
Başını sallayan Sonea defterlerini, kalemlerini ve kağıtlarını kutudan
alıp masanın çekmecelerine yerleştirdi. "Ahrind büyük ihtimalle kötü bir
örnek olmamam için beni yakından izleyecektir."
Tania kaba bir ses çıkardı. "Hizmetkarlar onu pek sevmiyor. Senin
yerinde olsaydım beni fark etmesine fırsat vermezdim. Yemek
konusunda ne yapacaksın?"
Sonea omzunu silkti. "Akşam yemeklerini Rothen ile yiyeceğim. Diğer
zamanlarda da Yemek Salonunu kullanacağım. Büyük ihtimalle içeri sızıp
bir şeyler alıp Regin yemeğini bitirmeden dışarı sıvışabilirim."
"Eğer istersen sana, buraya yemek getirebilirim."
"Yapmamalısın," diye içini çekti Sonea. "Kendini bir hedef haline
getirirsin."
"Diğer hizmetkarlardan biri ile gelirim veya birinin sana yemek
getirmesini sağlarım. O çocuğun, seni yemekten mahrum etmesine izin
veremem."
"Yapamayacak Tania," diye güvence verdi Sonea. "Neyse her şeyi
yerleştirdik." Elini önce dolap kapağına ardından masanın çekmecesine
koydu. "Her şey kilitlendi. Hadi gidip Büyücüler Kütüphanesinde Rothen
ile buluşalım."
Gülümseyerek hizmetkarı dışarıya doğru iten Sonea kapıyı kilitledi ve
Akademi'ye doğru ilerlemeye başladı.
***
"Bu cebimdeki de ne?" cebinden bir parça kağıt çıkaran Tayend
dikkatle inceledi. "Ah, rıhtım ziyaretimde aldığım notlarmış." Notları
okudu ve kaşlarını Çattı. "Akkarin altı yıl boyunca yoktu değil mi?"
153
Trudi Canavan
"Evet." diye yanıtladı Dannyl.
"Bu da demektir ki Vin Adalarından döndükten sonra burada beş yıl
geçirmiş."
"Tabi karadan bir yerlere yolculuk yapmadıysa." diye belirtti Dannyl.
"Peki nereye?" Tayend kaşlarını çattı. "Keşke yanında kaldığı aileye
sorabilseydik ama eğer sorarsak hemen Akkarin'e haber vereceklerdir.
Sanırım bunu pek istemiyoruz." Parmakları ile geminin küpeştesinde
ritim tutmaya başladı.
Dannyl gülümsedi ve yüzünü rüzgara doğru çevirdi. Beraber çalışmaya
başladıklarından beri alimden hoş-lanmıştı. Tayend'in kıvrak bir zekası
ve iyi bir hafızası vardı. İyi bir asistan kadar cana yakındı. Tayend,
Dannyl'e, Lonmar'a olan yolculuğunda eşlik etmeyi önerdiğinde Dannyl
şaşırmış ama sevinmişti, irand'ın buna izin verip vermeyeceğini
sormuştu.
"Oh, orada istediğim için çalışıyorum sadece," diye yanıtlamıştı
Tayend. Belli oluyordu ki bu soru karşısında eğlenmişti. "Aslında pek de
çalışmıyorum. Ziyaretçilere ve araştırmacılara yardımcı olmak
karşılığında Kütüp-hane'de istediğim gibi araştırma yapabiliyorum."
Dannyl, Lonmar ve Vin'i ziyaret etme isteğini dile getirdiğinde Birinci
Büyükelçi'nin kabul etmeyeceğinden emindi. Sonuçta sadece bir aydır
Elyne'deydi. Ama Errend bu istekten gayet memnun olmuştu. Görünüşe
göre Lorlen kendisinden bazı büyükelçilik meselelerini halletmesi için bu
ülkeleri ziyaret etmesini rica etmişti ve Errend gemi yolculuğundan hiç
hazzetmezdi. Hemen kendisinin yerine Dannyl'in gitmesine karar
vermişti.
Bunların hepsi şüphe çekici bir biçimde tam da zamanında
gerçekleşmişti.
"Lonca'ya nasıl geri dönmüş?"
154
Çırak - ilk Yıl
Dannyl irkildi, ardından dönüp Tayend'e baktı. "Kim?"
"Akkarin."
"Dediklerine göre Lonca Kapıları'na yürüyerek gelmiş. Sıradan giysiler
giyiyormuş ve üstü başı kir içindeymiş, ilk başta onu tanıyamamışlar."
Tayend'in gözleri açıldı. "Gerçekten mi? Nedenini söylemiş mi?"
Dannyl omzunu silkti. "Büyük ihtimalle... Kabul etmeliyim ki o sıralar
pek ilgilenmemiştim."
"Keşke ona sorabilseydik"
"Amacımız kadim büyülere ulaşmak olduğuna göre Akkarin'in neden o
kılıkta Lonca'ya döndüğünü öğrenmemiz bize herhangi bir şey
kazandırmayacaktır. Hatırlarsan, Lorlen, Akkarin'in arayışının başarısız
olduğunu söylemişti."
"Yine de bilmek isterdim," dedi Tayend.
Gemi koydan çıkarken sarsıldı. Arkaya bakan Dannyl hayranlıkla iç
geçirdi. Böyle bir yere Lonca İkinci Büyükelçi'si olarak atandığı için
gerekten de şanslıydı. Tayend buruşmuş kağıdı kaldırdı.
"Hoşça kal Capia," dedi özlemle. "Kıymeti bilinmeyen bir sevgiliyi
utanmazca bırakmak gibi bir şey bu. Ayrılırken değerini anlıyorsun."
"Görkemli Tapınak'ın da göz kamaştırıcı bir yer olduğu söyleniyor."
Tayend geminin güvertesinde göz gezdirdi. "Öyley-miş ve bunu kendi
gözlerimizle görebileceğiz. Bizi harika bir macera bekliyor! Ne kadar
güzel yerler göreceğiz, ne harika deneyimler elde edeceğiz, üstelik
yolculuk için muhteşem bir yol."
"Yolculuğumuza ilişkin muhteşem tasvirler yapmadan önce bence aşağı
inip odanı görmelisin. Ayrıca
155
Trudi Canavan
orada uyumayı da harika bir deneyim olarak göreceğine eminim."
Gemi dalgaların etkisi ile sarsıldığında Tayend de olduğu yerde salandı.
"Bu yakında kesilecek değil mi? Açık denize çıktığımızda."
"Ne kesilecek?" diye sordu Dannyl kurnaz bir tonda.
Alim, Dannyl'e dehşetle bakıp, küpeşteden sarktı ve kusmaya başladı.
Dannyl, Tayend'e sataştığı için kendini kötü hissetti.
"Bekle." Tayend'in elini aldı ve avucunu adamın bileğine koydu.
Gözlerini kapayıp bilincinin alimin vücuduna akmasını sağladı ama bu his
alim aniden elini çekince kayboldu.
"Hayır. Yapma." Tayend'in yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Ben iyiyim. Bu
deniz tutması değil mi? Alışırım nasıl olsa."
"Hasta olmak zorunda değilsin," dedi Dannyl, Tayend'in tepkisine
şaşırmıştı.
"Evet zorundayım." Tayend tekrar küpeşteden sarktı. Bir dakika sonra
küpeşteye dayanmış ağzını giysisine siliyordu. "Bunların hepsi deneyimin
bir parçası." dedi dalgalara doğru dönerek. "Eğer bunu hissetmemi
engellersen anlatacak iyi hikayelerim olmaz."
Dannyl omzunu silkti. "Peki ama fikrini değiştirecek olursan..."
Tayend öksürdü. "Mutlaka söylerim."
***
Günün son ışıkları artık sadece ormandaki en yüksek dallara
vuruyordu. Lorlen, Akademi'den çıkıp Yüce Lord'un Konutu'na doğru
ilerlemeye başladı.
156
Çırak - ilk Yıl
Bir kez daha bildiklerini zihninin karanlık bir köşesinde saklamaya
çalışmak zorundaydı. Bir kez daha dostça sohbet edip, birkaç espri yapıp
Müttefik Ülke-ler'in en iyi şarabını içmeliydi.
Bir zamanlar hayatını Akkarin'e emanet edebilirdi. Çırakken yakındılar,
birbirilerine güvenir, birbirilerini savunurdular. Akkarin sık sık Lonca
kurallarını çiğner, haylazlıklar yapardı. Lorlen kaşlarını çattı. Bu huyu mu
onu kara büyü ile ilgilenmeye yöneltmişti? Akkarin, kuralları sırf eğlence
olsun diye mi çiğniyordu?
İçini çekti. Akkarin'den korkmayı sevmiyordu. Böyle gecelerde
Akkarin'in kara büyüyü kullanması için iyi bir sebep yaratmak kolaydı.
Ama şüpheler her zaman baki kalıyordu.
"Kavga beni zayıflattı. Gücüne ihtiyacım var."
Ne kavgası? Akkarin kiminle savaşmıştı? Sonea'nın anılarında gördüğü
Akkarin'in üzerindeki kanları hatırlayınca sadece rakibinin kötü
yaralanmış olduğu sonucuna varabiliyordu. Veya öldürülmüş...
Lorlen başını salladı. Derril ve oğlunun anlattığı hikayeler garip ve
rahatsız edici idi. İkisinde de ciddi olmayan yaralardan ölmüş kurbanlar
vardı. Ama bu, işin içinde bir kara büyücü olduğunu ispatlamaya
yetmezdi. Yine de eğer Akkarin hakkında endişeleniyor olmasaydı bu
cinayetleri çok daha önce Vinara'nın dikkatine sunmuş olacağı gerçeğini
kafasından atamıyordu. Şifacı birinin kara büyü ile öldürülüp
öldürülmediğini anlayacak yollar biliyor olabilirdi.
Ama eğer Lonca bir kara büyücü aramaya başlarsa vaktinden önce
Akkarin'i kışkırtmış olmazlar mıydı?
Yüce Lord'un Konutu'nun kapısında duran Lorlen içini çekti. Bu
düşünceleri aklından uzaklaştırmalıydı. Bazı büyücüler Yüce Lord'un belli
bir mesafeden dü-
157
Trudi Canavan
şünceleri okuyabildiğinden şüpheleniyorlardı. Her ne kadar kendisi
buna inanmasa da Akkarin'in, sırları herkesten önce keşfetmek üzerine
inanılmaz bir yeteneği vardı.
Kapı, her zamanki gibi, çalar çalmaz içeriye doğru açıldı, içeri girince
birkaç basamak ileride elinde bir kadeh şarap tutan Akkarin'i gördü.
Lorlen kadehi gülümseyerek kabul etti. "Teşekkür ederim."
Yakındaki bir masadan başka bir kadeh alan Akkarin, kadehi
dudaklarına götürdü. Bardağın ağzı üzerinden Lorlen'e baktı. "Yorgun
görünüyorsun."
Lorlen başı ile onayladı. "Şaşırmadım." Başını sallayıp dönerek bir
sandalyeye doğru ilerledi.
"Takan yemeğin on dakika içinde hazır olacağını söylüyor," dedi
Akkarin. "Yukarı çıkalım."
Odanın soluna ilerleyen Akkarin merdivenlere açılan bir kapıyı açtı ve
eliyle Lorlen'e girmesini işaret etti. Merdivenlerden çıkarken Lorlen
birden tedirginliğe kapıldı, siyah-cüppeli büyücünün arkasında olduğunu
sanki zihninde hissedebiliyordu. Bu hissi zihninden zorla uzaklaştırarak
merdivenlerin tepesindeki koridora adım attı.
Koridorun ortasında bir çift kapı açık duruyordu. Takan yemek odasının
kapısında kendilerini bekliyordu. Akkarin'in faaliyetlerini öğrendiğinden
beri adamı inceleyecek fırsatı bulamamış olmasına rağmen Lorlen,
kendini Takan'a dikkatle bakmaktan alıkoydu.
Takan bir sandalyeye doğru gidip hafifçe çekti. Sandalyeye oturan
Lorlen, Takan'ın aynı hizmeti Akkarin'e de yapıp odadan acele ile çıkışını
izledi.
"Canını ne sıkıyor Lorlen?"
Lorlen, Akkarin'e şaşkınlıkla baktı. "Canımı sıkan
1 58
Çırak - İlk Yıl
mı?"
Akkarin gülümsedi. "Dikkatin dağılmış gözüküyor. Aklında ne var?"
Burnunun kemerini ovuşturan Lorlen içini çekti. "Bu hafta hiç hoş
olmayan bir karar vermek zorunda kaldım."
"Oh? Lord Davin hava durumu deneyleri için daha fazla malzeme mi
almak istiyor?"
"Hayır, yani aslında o da var tabii... Sonea'nın Çıraklar Makamı'na
taşınmasına karar vermek zorunda kaldım. Sınıf arkadaşları ile
yaşadıkları düşünülürse çok zalim bir karar."
Akkarin omzunu silkti. "Rothen'le bu kadar zaman geçirdiği için bile
şanslı aslında. Birileri eninde sonunda itiraz edecekti. Bu konunun daha
önce açılmamış olmasına şaşırdım aslında."
Başı ile onaylayan Lorlen elini salladı. "Olan oldu. Artık sadece onunla,
sınıf arkadaşları arasındaki durumu gözetim altında tutabilirim ve Lord
Garrel'den Regin'in maskaralıklarını frenlemesini rica edebilirim."
"Deneyebilirsin ama Garrel'den çırağını sürekli gözlemesini istesen bile
bu oğlanı durdurmaz, Sonea diğer çırakların saygısını kazanmak istiyorsa
kendi başının çaresine bakmayı öğrenmeli."
Takan elinde bir tepsi ile içeri girdi ve küçük kaselerde çorba servisi
yaptı. Kaseyi elinde tutan Akkarin tadına bakmak için küçük bir yudum
aldı ve gülümsedi.
"Buraya ne zaman gelsen Sonea'dan bahsediyorsun," dedi Akkarin.
"Belirli bir çırağa ilgi göstermek hiç senin tarzın değil."
Ağzı tuzlu çorba ile dolu olan Lorlen dikkatlice yutkundu. "Ortama ne
kadar uyum gösterebileceği, geçmişinin onu ne kadar etkileyeceği
konusunda meraklıyım.
159
Trudi Canavan
Potansiyelini açığa çıkarıp çıkarmayacağı, bize uyum sağlayıp
sağlayamayacağı hepimiz için önemli, bu yüzden özellikle ilgileniyorum."
"Alt sınıflardan daha fazla çırak adayı mı almak istiyorsun?"
Lorlen yüzünü buruşturdu. "Hayır... Ya sen?"
Bakışları dalan Akkarin hafifçe omuzlarını kaldırdı. "Bazen... Nüfusun
bu kadar büyük bir kısmını görmezden gelerek büyük bir potansiyeli
harcıyor olabiliriz. Sonea bunun kanıtı."
Lorlen kıkırdadı. "Sen bile Lonca'yı buna ikna edemezsin."
Büyük bir servis tabağı ile dönen Takan tabağı masaya, Lorlen ile
Akkarin'in arasına koydu. Boşalmış kaseleri alıp yerlerine temiz tabaklar
koydu. Hizmetkar odayı terk ederken Akkarin, servis tabağındaki
yemekler arasından seçim yapıyordu.
Kendisi de servis tabağına uzanan Lorlen memnuniyetle içini çekti.
Tekrar kurallara uygun resmi bir yemek yemek iyi gelmişti. Ofisinde
yediği aceleyle hazırlanmış öğünler, taze hazırlanmış yemekle boy
ölçüşemezlerdi.
"Sende ne haberler var?" diye sordu
Akkarin lokmalarının arasında Kral ve Saray mensuplarının
maskaralıklarını anlattı. "Yeni Elyne Büyükelçimiz hakkında güzel
raporlar aldım." diye ekledi. "Görünüşe göre birkaç genç bekar hanım ile
tanıştırılmış ama hepsini kibarca reddetmiş."
Lorlen gülümsedi. "Eğlendiğine eminim." Bir an durakladı, bu
Akkarin'in seyahatleri hakkında soru sormak için uygun bir zaman
olabilirdi. "Onu kıskanıyorum. Benim senin gibi yolculuk yapacak vaktim
hiç olmadı. Bundan sonra da olur mu bilmiyorum. Bir günlük tutuğunu
sanmıyorum. Oysa biz çırakken tutardın."
160
Çırak - ilk Yıl
Akkarin dikkatle Lorlen'e baktı. "Her fırsatta günlüğümü okumaya
çalışmış olan bir çırak hatırlıyorum."
Lorlen kıkırdayarak bakışlarını tabağına indirdi. "Artık böyle bir amacım
yok. Sadece geceleri okuyabileceğim yol hikayeleri arıyorum."
"Sana yardımcı olamam." dedi Akkarin. İçini çekti ve başını salladı.
"Günlüğüm ve bütün notlarım yolculuğumun son evresinde yok oldular.
Sık sık keşke bir kopyalarını çıkarsaydım diyorum ve bazen içimden geri
gidip bütün o bilgileri tekrar toplamak geçiyor. Tıpkı senin gibi artık ben
de sorumluluklarım yüzünden Kyralia'yı terk edemiyorum. Belki de yaşlı
bir adam olduğum zaman sıvışıp gidiveririm yine."
Lorlen başı ile onayladı. "O zaman yol hikayelerini başka bir yerde
arayacağım demektir."
Takan servis tabağını almak üzere geri döndüğünde Akkarin kitaplar
tavsiye etmeye başlamıştı. Lorlen başı ile onaylayıp dinliyor gözüküyordu
fakat zihninin bir kıs.m düşüncelere gömülmüştü. Akarin'i tanıyordu ve
bu durum, büyük ihtimalle böyle bir günlüğün varlığını gösteriyordu.
İçinde kara büyü ile ilgili bir şeyler var mıydı? Gerçekten notları yok
olmuş muydu yoksa Akkarin yalan mı söylüyordu? Belki de Yüce Lord'un
Konutu' nun bir yerlerindeydi. Gizlice girip arayabilir miydi?
Ama Takan şarapla tatlandırılmış pişmiş piorres servisine başladığında
Lorlen, böyle bir aramanın çok riskli olduğu sonucuna vardı. Akkarin
birisinin girdiğine dair ufacık da olsa bir kanıt bulursa, birinin sırrını
bildiğinden kuşkulanabilirdi. Tehlikeli bir şeyler denemeden önce
Dannyl'in bir şeyler bulmasını beklemek daha iyiydi.
161
11. Bölüm
İstenmeyen Geliş
Sonea'nın dişleri pachinin kabuğunu delerken ağzını meyvenin tatlı
suyu doldurdu. Meyveyi dişleri arasında tutarak doğru şekli bulana kadar
Poril'in kitabının sayfalarını çevirdi.
"İşte burada," dedi meyveyi ağzından çıkararak. "Dolaşım sistemi.
Leydi Kinla bütün bölümlerini ezberlememiz gerektiğini söyledi."
Poril sayfaya baktı ve homurdandı.
"Endişelenme," diye güvence verdi Sonea. "Hatırlamana yardımcı
olacak bir yol buluruz. Rothen listeleri hatırlamak için gerçekten yararlı
birkaç yöntem göstermişti."
Poril'in yüzündeki şüpheli ifadeyi gören Sonea içini çekti. Poril'in
derslerle neden sorunu olduğunu kısa süre içinde anlamıştı. Zeki veya
güçlü değildi ve sınavlar onu ölesiye korkutuyordu. En kötüsü de morali
o kadar bozulmuştu ki denemeyi bırakmıştı.
Ama arkadaşlığa da açtı. Her ne kadar diğer çırakların ona açıkça
zalimlik yaptığını görmemiş olsa da onu sevmedikleri belliydi. Henüz
öğrenemediği sebeplerden dolayı Saray'da gözden düşmüş olan Heril
Evi'ndendi. Ama çırakların ondan bu sebeple kaçındığını sanmıyordu.
Birkaç tane rahatsız edici alışkanlığı vardı ve en kötüsü bütün dişlerini
gösterdiği aşırı tiz gülüşüydü.
163
Trudi Canavan
164
Sınıfın çoğu kendisini de görmezden geliyordu. Sonea kısa sürede
öğrenmişti ki ondan özellikle kaçınmıyorlardı ya da onu Poril'i
sevmedikleri gibi sevmiyor değillerdi. Sadece hepsi ikili üçlü yakın
arkadaş grupları olmuşlardı ve aralarına bir üçüncü almak istemiyorlardı.
Trassia ve Narron ise açıkça arkadaşlıktan daha fazlasını
paylaşıyorlardı.
Sonea onları birkaç kez el ele tutuşurken görmüş, hatta Lord Ahrind'in
onları yakından izlediğini de fark etmişti. Narron şimdiden bir Şifacı
olmaya karar vermişti ve bu konudaki notları sınıfın en iyisiydi. Trassia
da Şifa ile ilgileniyordu ama bir şeyler onun ilgisinin Narron'un etkisi ya
da kadınların genelde Şifacı olmaları beklenmesi ile alakalı olabileceğini
söylüyordu.
Sınıftaki tek Elyneli olan Yalend, zamanını konuşkan Vindolu genç Seno
ile geçiriyordu. Sert yüzlü Lanlı genç Hal ve Kyralialı arkadaşı Benon
diğer bir çifti oluşturuyordu. Regin'in sınıfındakilerden daha sessiz olsalar
da bu dörtlü de sürekli olarak at yarışlarından ya da saraydaki kızlar
hakkında inanılması güç hikayelerden bahsedip, sanki çocuklukları
bitmemiş gibi hareket ediyorlardı.
Sonea anlamaya başlıyordu ki aslında hâlâ çocuktular. Varoşlardaki
çocuklar çabuk büyüyorlardı, çünkü buna mecburlardı. Bu çıraklar ise,
hayatlarını lüks içinde yaşadıklarından, Lonca dışındaki kız ve erkek
yaşıtlarına oranla olgunlaşmak için daha az sebepleri vardı.
Mezun olana kadar kendilerini saraya sunmak, evlenmek ve ailelerinin
ilgilendiği gelir getiren "ilgi alanına" yönelmek için herhangi bir sebepleri
yoktu. Lonca'ya katılmak çocukluklarını beş yıl daha uzatmıştı.
Her ne kadar Poril bir yaş daha büyük olsa da bazen hepsinin arasında
en çocuk olanı olabiliyordu. Arka-
Çırak - ilk Yıl
daşlığı samimiydi ama Sonea, Poril'in artık en alt sosyal kesimden
olmadığına memnun olduğunu seziyordu.
Sonea, Regin'in sınıf değiştirdiğinden beri kendisini rahat bırakmış
olmasına şaşırmış ve rahatlamıştı. Onu her gün Yemek Salonu'nda
görüyor ve çetesi ile dersten önce koridorda karşılaşıyordu; fakat
kendisine karşı bir harekette bulunmuyorlardı. Rothen'le ilişkisi üzerine
söylentiler bile unutulmuş gibiydi. Öğretmenler artık onu şüpheyle
süzmüyorlardı ve koridorlardan geçerken Rothen'in adının fısıldandığını
nadiren duyuyordu.
"Keşke hangi bölümleri soracağını bilseydik," diye içini çekti Poril.
"Büyük olanlar sanırım, birkaç tane de küçüklerden."
Sonea omzunu silkti. "Zamanını hangilerinin sorulacağını tahmin
etmeye harcama. Hepsini ezberlemek kadar uğraştıracaktır."
Gonk çaldı. Sonea ağaçların arasından diğer çırakların eşyalarını
toplayıp Akademi'ye doğru acele ile ilerlediklerini görebiliyordu. Diğerleri
gibi Sonea ve Poril de günortasını, nadiren görülen güneşli sonbahar
gününün tadını çıkarmak için dışarıda geçirmişti. Sonea ayağa kalkıp
gerindi.
"Sınıftan sonra kütüphaneye gidip çalışırız."
Poril başıyla onayladı. "Eğer istiyorsan."
Acele ile yürüyerek bahçelerden çıkıp Akademi'ye girdiler. Diğer
çıraklar sınıfta yerlerine oturmuşlardı bile. Sonea yerine geçerken Lord
Skoran sınıfa girdi.
Elindeki birkaç kitabı masasına bırakarak boğazını temizledi ve
çıraklara doğru döndü. Kapıdaki bir hareket dikkatini çekti. Bütün sınıf
içeriye üç kişi girerken kapıya döndü. Aralarında Regin'i gören Sonea
kötü bir şeylerin olacağı önsezisi ile ürperdi.
Akademi Müdürü Jerrik sınıfa göz gezdirdi. Gözleri
165
Trudi Canavan
166
çırakların yüzlerinde dolaştı. Sonea ile göz göze gelince kaşlarını çattı,
sonra eli ile yanındaki çırağı gösterdi.
"Regin yarıyıl sınavlarından başarıyla geçti." Jerrik'in her zaman sert
olan sesinde bir isteksizlik tınısı vardı. "Onu sizin sınıfınıza yükselttim."
Sonea'nın midesi büzüldü. Büyücüler hâlâ konuşuyordu fakat sözlere
odaklanamıyordu. Göğsünün sıkıştığını hissetti, sanki görünmez bir el
dolanmış da sıkı-yormuş gibi. Kalp atışlarının sesi, kulaklarında
uğuldamaya başlayana kadar yükseldi.
Sonra nefes almayı hatırladı.
Birden başı dönünce gözlerini kapadı. Tekrar açtığında Regin, en çekici
gülümsemesini takınmıştı. Bakışları diğer çıraklardan kendisine kaydı.
Dudakları aynı geniş gülümsemeyi bir an bile bozmamış olmasına ve
yüzündeki hiçbir kasın oynamamış olmasına rağmen ifadesi tamamen
değişmişti.
Sonea bakışlarını çekti. Bu imkansız. Nasıl başarmış olabilir? Hile
yapmış olmalı.
Yine de nasıl öğretmenleri kandırıp sınavları geçebileceğini
düşünemiyordu bile. Geriye sadece tek olasılık kalıyordu. Kendisinden
kısa bir süre sonra ek derslere başlamış olmalıydı; büyük ihtimalle
kendisinin amacını öğrenir öğrenmez. Bütün bunları gizlilik içinde
yapmıştı, yine tahminen gardiyanının yardımı ile...
Ama neden? Bütün -arkadaşları diğer sınıftaydı. Belki de burada
kendine hayran olanlardan yeni bir çete toplayabileceğini düşünüyordu.
Bu sınıfta oluşan çiftleri onun bile bozması mümkün değildi. Tabi...
Regin'i tanıyordu, bir üst sınıfa yükselmeye karar verdiğinde, bu
çıraklara da mutlaka arkadaşça önerilerde bulunmuş olmalıydı. Belkide
gelişinden memnun olmalarını sağlamıştı.
Çırak - ilk Yıl
167
Sınıfa bakan Sonea, Narron'un Regin'e kaşlarını çatarak baktığını
görünce şaşırdı. Narron memnun olmamış gözüküyordu. Sonra kendisine
kibarca bu sınıfın "oyun oynayacak" vakti olmadığının söylenişini
hatırladı.
Belki de Regin yeni sınıf arkadaşlarıyla henüz arkadaşlık kuramamıştı.
Sınıf atlamak için çok çalışmış olmalıydı.
Belki de sadece bir varoş kızının kendinden iyi olduğunu görmeye
dayanamamıştı. Fergun, sırf düşük seviyeden kişiler Lonca'ya giremesin
diye onu attırmak için büyük risklere girmişti. Sonea'nın başarısı ve
uyum sağlayıp sağlayamayacağı, eğer Lonca bir kez daha Evler dışından
birini almayı düşünürse, büyük önem taşıyacaktı. Galiba Regin de onu
mümkün olduğunca engellemeye çalışarak, bir daha alt seviyelerden
birisinin Lonca'ya girmeyeceğinden emin olmaya çalışıyorsa?
O zaman başaramayacağından emin olmalıyım.
Ondan bir defa kaçmıştı. Bir kez daha sıkı çalışıp bir üst sınıfa geçerek,
yine başarabilirdi.
Fikir aklına geldiği anda bunun mümkün olmadığını biliyordu. Yarıyıl
derslerini üç ay önceden bitirmesi için her gece ve her boşgün çalışmak
zorunda kalmıştı ve daha bu sınıfın onun gelişinden önce gördüğü
dersleri öğrenmek zorundaydı. İkinci Yıl öğrencilerinin öğrenmiş
olduklarını da öğrenebilecek zamanı yoktu.
Belki de onun kazandığını düşünmesini sağlamak daha kolay olurdu.
Onun kadar iyi olmadığını düşünürse belki de rahat bırakırdı. Evlerin
dışından gelenlerin de büyücü olarak başarılı olabileceğini göstermek için
sınıfının en iyisi olmak zorunda değildi.
Eğer ilk sınıfa geri düşerse Regin'in gururunun onu lakip etmesine izin
vermeyeceğinden emindi. Bu fikirden ilkinden de çabuk vazgeçti. Yaz
sınıfı hâlâ Regin'in
Trudi Canavan
"Jebem, halai!"
Bu ses üzerine Dannyl dönüp etrafa bakındı.
"Ne oldu?" diye sordu Tayend.
Dannyl tabağını yüzünü buruşturarak kenara itti. Kurutulmuş marin
lapası her ne kadar lezzetli olsa da hiçbir şey bayat gemi ekmeğini iştah
açıcı kılamazdı.
"Jebem göründü," dedi ayağa kalkarken. Kafasını tavana çarpmamak
için eğilerek kapıya doğru ilerledi. Dışarı çıktığında ışık gözlerini
kamaştırdı. Güneş ufkun biraz üzerindeydi ve ışıkları, dalgaların
parıldamasına sebep oluyordu. Günün sıcaklığı havada izini bırakmıştı ve
168
kontrolündeydi. En azından bu sınıf-şimdilik- kendisine karşı
birleşmemişti.
Sonea bir an irkildi, aniden bir süredir Lord Skoran'ın ince dalgalı
sesinin sınıftaki tek ses olduğunu fark etti.
"...ve Sachakan Savaşı hakkındaki değerlendirmemize devam edersek,
savaşa ikinci aşamada katılmış beş Yüksek Büyücümün adlarını
bulmanızı istiyorum. Bu büyücüler Kyralia'nın dışındaki ülkelerden
geliyorlardı ve Genfel adındaki genç bir büyücü tarafından
toplanmışlardı. Bu büyücülerden birini seçip ve savaşa katılmadan önceki
hayatı ile ilgili en az dört bin kelimelik bir inceleme yazmanızı istiyorum."
Kalemini alan Sonea yazmaya başladı. Regin bir üst sınıfa geçmiş
olabilirdi fakat hâlâ sınıfa yetişmek için çok çalışması lazımdı. Birkaç
hafta boyunca kendisi ile uğraşmak için fazlasıyla meşgul olacaktı. Bu
süre içerisinde Sonea sınıfın geri kalanı üzerinde bir etkisi olup
olmadığını görecekti. Onların desteği olmadan kendisi ile uğraşması çok
daha zor olacaktı.
Çırak - ilk Yıl
güverteden yansıyordu.
Kuzeye bakan Dannyl bir an nefesini tuttu, sonra kapıdan içeriye doğru
eğildi ve işaretle Tayend'i çağırdı.
Dikleşip geminin pruvasına doğru ilerledi ve uzaktaki şehre bakmaya
başladı.
Düz, gri taşlardan inşa edilmiş alçak evler sahil boyunca uzanıyordu.
Evlerin arasından sayılamayacak kadar çok dikilitaş yükseliyordu.
Tayend, Dannyl'in yanında belirdi. "Büyük, değil mi?" diye belirtti alim
şaşkınlıkla.
Dannyl başıyla onayladı. Son günlerde yakınından geçmiş oldukları
küçük sahil kasabaları da aynı tip evlerden oluşmuştu ve aralarından
birkaç dikilitaş yükseliyordu. Jebem'in evleri daha büyük değillerdi; fakat
şehrin kapladığı alan inanılmazdı. Dikilitaşlar sanki iğnelerden oluşan bir
orman gibiydi ve batmakta olan güneş hepsini canlı bir kırmızı-turuncu
ışıkla boyuyordu.
Gemi sahil boyunca ilerlerken sessizce izlediler. Şehre paralel olarak
sanki muhafız gibi devam eden bir kayalık sırası gördüler. Gemi bu
sıradaki bir boşluğa doğru seyretmeye başladı. Şehirdeki dikili taşların
en sık bulunduğu bölüme gelince gemi yavaşladı ve dar bir kanala girdi.
İki tarafta da kara derili adamlar taştan tümseklerin yanlarına koştular.
Denizcilere halatlar fırlattılar ve denizciler de bu halatları gemideki
babalara bağladılar. Halatların diğer uçları çoktan gorinlere bağlanmıştı
bile. Bu büyük hayvanlar, gemiyi kanal boyunca çekmeye başladılar.
Bir saat boyunca Lonmar kanal-işçileri gemiyi kanal boyunca, yapay bir
marinaya dek çektiler. Bazıları bu geminin iki katı büyüklüğünde olan
birkaç gemi suda nazikçe sallanıyordu. Gemi iskeledeki babalara
bağlanırken Dannyl ve Tayend eşyalarını toplamak için
169
Trudi Canavan
odalarına döndüler.
Kaptanla yapılan kısa ve resmi bir vedalaşmadan sonra yürüyüş
tahtasından kuru toprağa çıktılar. Eşyalarını dört adam taşıyordu. Beşinci
bir adam öne çıkıp eğilerek selam verdi.
"Selamlar, Büyükelçi Dannyl, genç Tremmelin. Ben Loryk,
tercümanınız. Sizi Lonca Evi'ne götüreceğim. Lütfen beni takip edin."
Hamallara hızlı, buyurgan bir işaret yapıp şehre doğru ilerlemeye
başladı. Adamı takip eden Dannyl ve Tayend birkaç iskele geçip geniş bir
caddeye girdiler.
Hava, etraflarındaki renkleri belirsizleştirecek denli tozluydu. Deniz
meltemi yerini boğucu bir sıcağa ve parfüm, baharat, toz karışımına
bırakmıştı. Sokaklar basit, yerel Lonmar giysili erkeklerle doluydu.
Çevrelerini sesler sarmıştı ama bu sıvıya benzer sesli dilin kelimelerini
anlamak mümkün değildi. Yanlarından geçtikleri insanlar önce Dannyl'e
sonra Tayend'e açık açık bakıyorlardı; fakat bakışlarında ne bir
memnuniyet ne de kınama vardı. Zaman zaman içlerinden biri, en süslü
saray giysileri içinde oldukça aykırı gözüken Tayend'e kaşlarını
çatıyordu.
Alim beklenmedik şekilde'sessizdi. Arkadaşına bakan Dannyl artık
kendine tanıdık gelen rahatsızlık işaretlerini fark etti; Tayend'in
kaşlarının arasında küçük bir kırışıklık oluşmuştu ve bir adım geriden
yürüyordu. Alimin bakışları Dannyl'in bakışları ile kesişince, Dannyl
güven verici bir şekilde gülümsedi.
"Endişelenme. Yabancı bir şehirde olmak ilk başta herkesi rahatsız
eder."
Tayend'in kaş çatışı yok oldu ve Dannyl'in yanında yürümeye başladı.
Tercümanı dar bir sokak boyunca takip ederek büyük bir meydana
çıktılar. Dannyl
170
Çırak - İlk Yıl
171
etraftakileri görünce dehşete düştü.
Her tarafa ahşap platformlar kurulmuştu. En yakın-dakinde elleri bağlı
bir kadın duruyordu. Yanında beyazlar giymiş, kafası traşlı ve dövmelerle
kaplı sol elinde kırbaç tutan bir adam duruyordu. Başka bir adam
platformun etrafına toplanmış kalabalığın arasında yürüyüp elindeki
kağıttan bir şeyler okuyordu.
Dannyl tercümana yetişmek için adımlarını hızlandırdı.
"Ne diyor?"
Loryk bir süre dinledi. "Bu kadın kocasını ve ailesini, yatak odasına
başka bir erkeği alarak utandırdı." Eliyle çevreyi gösterdi. "Burası Hüküm
Meydan!"
Kalabalıktan bağırışlar yükselmeye başlayınca, duyuruda işitilmez oldu.
Platformların birkaçının önünde insanlar toplanmıştı. Dannyl, kadından
uzaklaşan hamalları takip ederken, yakınlarda durup dikkatlice kadını
izleyen bir adam fark etti. Adamın koyu renk gözleri nemliydi ama yüzü
katı ve ifadesizdi.
Kocası mı, aşığı mı? diye merak etti Dannyl.
Meydanın merkezi daha sakindi. Hamallar iki platformun arasından
ilerlemeye başladılar. Platformlardaki beyaz giysili adamların ellerinde
kılıçlar vardı. Dannyl gözlerini tercümanın sırtında tuttu ama kalabalığın
arasından bir ses yükselmeye başladı ve Loryk yavaşladı.
"Ah... diyor ki; bu adam ailesini utandırdı, doğal olmayan... siz nasıl
diyorsunuz? Tutkuları ile? İnsanların ruhlarını ve bedenlerini doğru
yoldan saptırdığı için en yüksek cezayı hak etti. Nasıl güneş batar da
karanlık dünyayı günahtan temizlerse, onun ölümü de kirlettiği ruhları
temizleyecektir."
Dannyl sıcağa rağmen bütün vücudunun buz kestiğini hisseti. Hüküm
giymiş olan adam bir direğe yas-
Trudi Canavan
lanmıştı, yüzünde boyun eğmiş bir ifade vardı. Kalabalık bağırmaya
başladı, yüzleri nefretle çarpılmıştı. Dannyl etrafa bakındı, hissetmeye
başladığı korku ve öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Bu adam Kyralia'da en
fazla onursuzluk veya utanca sebep olacak ya da Elyne'de -Tayend'in
söylediğine göre- suç bile sayılmayacak bir olay yüzünden idam edilmek
üzereydi.
Çırakken başına o kadar bela olmuş skandal ve söylentiyi düşünmeden
edemiyordu. Bu adamınkine benzer bir "suç" ile suçlanmıştı. Kanıtların
hiçbir önemi yoktu; söylenti bir kez başlayınca diğer çıraklar hatta
öğretmenler tarafından dahi dışlanmıştı. Arkasında kalan kalabalık
bağırırken ürperdi. Eğer Lonmar'da doğacak kadar şanssız olsaydım
benim sonum da böyle olurdu.
Loryk başka bir ara sokağa girdi ve bağırış sesleri duyulmaz oldu.
Dannyl, Tayend'e baktı. Alimin yüzü bembeyazdı.
"Başka bir ülkenin kanunlarını bilmek başka bir şey, uygulanışlarını
görmek kesinlikle bambaşka bir şeymiş." diye mırıldandı alim. "Yemin
ederim bir daha Elyne Sa-rayı'nın aşırılıklarından asla şikayet
etmeyeceğim."
Tercüman başka bir caddeyi daha geçti ve hamallar alçak bir binaya
girerken durdu. "Jebem Lonca Evi," diye açıkladı kapıya yaklaşırken.
"Sizden burada ayrılıyorum."
Adam eğilerek selam verdi ve uzaklaştı. Binayı inceleyen Dannyl,
duvardaki bir plakada Lonca sembolünün olduğunu fark etti. Bunun
dışında bina gördüğü diğer binalarla tamamen aynıydı. Açık kapıdan
girince alçak tavanlı bir odaya ulaştılar. İçeride Elyneli bir büyücü
duruyordu.
"Selamlar," dedi büyücü. "Ben Vaulen, Lonca Lonmar Birinci
Büyükelçisi."
172
Çırak - ilk Yıl
Adam gri saçlı ve zayıftı. Dannyl başıyla selam verdi. "Lonca Elyne
İkinci Büyükelçisi Dannyl." Eliyle, zarifçe selam veren Tayend'i gösterdi.
"Tremmelin ailesinden Tayend, Büyük Kütüphane'den alim ve
asistanım."
Vaulen, Tayend'e kibarca başı ile selam verdi. Gözleri Tayend'in mor
ceketi üzerinde gezindi. "Jebem'e hoş geldiniz. Ama sizi uyarmalıyım ki
Tremmelin Ailesinden Tayend, Lonmarlılar alçak gönüllüğü ve basitliği
her şeyden üstün tutarlar ve ne kadar modaya uygun olursa olsun parlak
renklerden rahatsız olurlar. Burada olduğunuz süre için, size yine kaliteli
ama daha basit giysiler hazırlayabilecek bir terzi önerebilirim."
Dannyl, alimin gözlerinde bir isyan parıltısı görmeyi bekliyordu fakat
Tayend başını he zamanki zarifliğiyle eğdi. "Uyarınız için teşekkür ederim
lordum. Eğer kendisi uygun ise bu terziyi hemen yarın göreceğim."
"Odalarınızı hazırlattım," diye devam etti Vaulen. "Yolculuğunuzun
ardından dinlenmek istediğinize eminim. Burada ayrı ayrı banyolarımız
bulunmakta. Hizmetkarlar size yerlerini gösterecektir. Daha sonra akşam
yemeğinde bana katılırsanız mutluluk duyarım."
Dannyl ve Tayend kısa koridor boyunca bir hizmetkarı takip ettiler.
Adam eğilerek iki açık kapıyı gösterdi ve sonra yanlarından ayrıldı.
Tayend odalardan birine girdi, sonra olduğu yerde durup etrafa bakındı.
Sanki kaybolmuş bir çocuk gibi görünüyordu.
Dannyl bir an kararsız kaldı sonra odaya girdi. "İyi misin?"
Tayend bir an titredi. "Onu idam edecekler değil mi? Hatta şu anda
infaz gerçekleşmiştir bile."
Tayend'in Hüküm Meydanı'ndaki mahkumdan bahsettiğini anlayan
Dannyl başını eğdi. "Büyük ihtimalle."
"Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Farklı bir ülke, farklı
173
Trudi Canavan
kanunlar ve bütün bu şeyler..." "Maalesef."
Tayend içini çekip bir sandalyeye oturdu. "Senin maceranı bozmak
istemiyorum Dannyl ama ben şimdiden Lonmar'ı hiç sevmediğimi
anladım."
Dannyl başıyla onayladı. "Hüküm Meydanı gerçekten de bir ülkeye ilk
girildiğinde karşılaşılması gereken manzaralardan biri değil," diye katıldı.
"Ama ben Lonmar hakkında hemen bir yargıya varmak istemiyorum.
Burada çok daha fazlası olmalı. Eğer İmardin'de ilk olarak varoşları
görsen Kyralia hakkında da iyi şeyler düşünmezdin. Umalım da en
kötüsünü görmüş olalım. Böylece kalan her şey daha güzel olacaktır."
Tayend bir kez daha içini çekerek sandığına gidip açtı. "Büyük ihtimalle
haklısın. Daha basit giysiler bulmaya çalışayım."
Dannyl yorgunca gülümsedi. "Bazen bu üniformanın avantajları da
oluyor," dedi cüppesinin kolunu çekiştirerek. "Her gün aynı mor cüppe
ama en azından Müttefik Ülkeler'in her yerinde giyebiliyorum." Kapıya
doğru ilerledi. "Eğer banyolarda karşılaşmazsak yemekte görüşürüz."
Tayend başını kaldırmadan elini salladı. Dannyl, alimi parlak giysileri
kazarken bırakıp odasına geçti.
Önündeki birkaç haftayı düşünürken ciddileşti. Şehirdeki büyükelçilik
görevlerini yerine getirdikten sonra araştırmalarının bir parçası olarak
Görkemli Tapınak'ı ziyaret edeceklerdi. Olağanüstü güzellikte bir yer
olduğu söyleniyordu. Fakat aynı zamanda bugün karşılaştıkları cezaların
sebebi olan katı Mahga dininin de merkezi idi. Artık orayı görmek için
eskisi kadar can atmadığını fark etti.
Ama orada kadim büyüler hakkında bilgi bulabilir-
174
Çırak - İlk Yıl
lercU. Bir ay boyunca bir gemideki kamarada sıkışıp kaldıktan sonra
hem bacaklarını hem de zihnini açmak için sabırsızlanıyordu. Lonmar'ın
kalanının onları Hüküm Meydanı'ndan daha iyi karşılayacağını umuyordu.
***
Lorlen ofisine döndüğünde oldukça geç olmuştu. Dannyl'in en son
raporunu gizli kutusundan alıp tekrar okudu. Okumayı bitirdiğinde içini
çekip arkasına yaslandı.
Akkarin'in günlüğü hakkında haftalardır düşünüyordu. Eğer böyle bir
günlük varsa Yüce Lord'un Ko-nutu'nda bir yerlerde olmalıydı. Günlüğün
içerebilecekleri düşünülünce Akkarin'in kütüphanesinde diğer kitapların
arasında olma şansı yoktu. Büyük ihtimalle binanın altındaki
bodrumdaydı ve Lorlen oranın her zaman güvenli bir şekilde kilitli
olduğundan emindi.
Soğuk bir esinti hissetti. Ürperdi ve hafifçe sövdü. Ofisinde her zaman
bir cereyan vardı, hatta eski Yönetici de sürekli olarak bundan şikayet
ederdi. Ayağa kalkıp, daha önce defalarca yapmış olduğu gibi esintinin
kaynağını bulmaya çalıştı. Ama her zamanki gibi esinti geldiği gibi
kayboldu.
Başını iki yana sallayıp odayı adımlamaya başladı. Dannyl ve alim
arkadaşı yakında Lonmar'a varmış ve Görkemli Tapınak'ı ziyaret etmiş
olurlardı. Lorlen orada hiçbir şey bulamamalarını umut ediyordu. Böyle
bir yerde kara büyü ile ilgili bilginin bulunması düşüncesi bile hoş değildi.
Kapı çalınca odayı adımlamayı kesti. Gidip kapıyı açtı, Lord Osen'den
çok az uyuduğu hakkında yeni bir azar işitmeyi bekliyordu. Bunun yerine
kapıda karanlık
175
Trudi Canavan
bir siluet duruyordu.
"İyi akşamlar Lorlen," dedi Akkarin gülümseyerek.
Lorlen, Yüce Lord'a şaşkınlıkla bakakaldı.
"Beni içeri davet etmeyecek misin?"
"Elbette!" Zihnini toplamak için başını iki yana sallayan Lorlen kenara
çekildi. Akkarin içeri girip büyük minderli koltuklardan birine oturcj. Yüce
Lord, Lorlen'in masasına bakıyordu.
Arkadaşının bakışlarını takip eden Lorlen nefesini tuttu. Dannyl'in
mektubu masada açık duruyordu. Hızla masaya gidip her şeyi kutuya
kaldırmamak için bütün iradesini kullanması gerekti. Bunun yerine odada
öylesine ilerleyip bir sandalyeyi düzeltti ve sonra yerine koltuğuna
oturdu.
"Her zamanki gibi beni bir dağınıklığın içinde yakaladın," diye
mırıldandı. Dannyl'in mektubunu alıp kutusuna geri koydu. Masadaki
birkaç şeyi daha topladıktan sonra kutuyu bir çekmeceye koydu. "Seni
bu saatte buraya getiren nedir?"
Akkarin omzunu silkti. "Özel bir şey değil. Sürekli sen beni ziyaret
ediyorsun. Ben de düşündüm ki benim sana gelmemin vakti geldi. Seni
önce odana uğramayacak kadar iyi tanıyorum. Ama saat senin için bile
geç oldu aslında."
"Evet, öyle." diye başıyla onayladı Lorlen. "Bazı mektupları okuyordum,
ardından ben de odama çekilecektim."
"İlginç her hangi bir şey var mı? Lord Dannyl nasıl?"
Lorlen'in kalbi tekledi. Akkarin, Dannyl'in imzasını görmüş ya da
yazısını tanımış mıydı? Masadaki kağıtta neler yazdığını hatırlamaya
çalışırken kaşlarını çattı.
"Büyük Koyhmar Klanı hakkındaki konsey tartışmasını halletmek için
Lonmar'a gidiyor. Ben nasıl olsa
176
Çırak - İlk Yıl
kendisi uzaktayken artık Elyne'deki işleri halletmesi için bir İkinci
Büyükelçi olduğu için Errend'den istemiştim ama o kendi yerine Dannyl'i
gönderdi."
Akkarin gülümsedi. "Lonmar..: Seyahat etme arzusunu bileyebilecek
veya öldürebilecek bir yer."
Lorlen öne doğru eğildi. "Sende etkisi ne olmuştu?"
"Hımm," Akkarin soruyu bir süre düşündü. "Dünyanın geri kalanını
görme isteğimi arttırmıştı; ama aynı zamanda beni bir gezgin olarak
sertleştirmişti. Lonmarlılar, Müttefik Ülkelerin en medeni toplumu
olabilirler ama sert ve zalim olan birçok yönleri var. Adalet hislerini
müsamaha etmeye hatta onları anlamaya bile başlıyorsun; fakat bu da
senin kendi inanç ve ideallerinin sertleşmesine yol açıyor. Aynı şey
Elynelilerin havailiği veya Vindoluların ticaret takıntısı için de söylenebilir.
Dünyada moda ve paradan başka şeyler de var."
Akkarin durakladı, gözleri uzaklara dalmıştı, koltuğunda hafifçe döndü.
"Ayrıca nasıl her Elyneli havai değil ve her Vindolu açgözlü değilse her
Lonmarlının da sabit fikirli olmadığını keşfediyorsun. Çoğu nazik ve
affedici, anlaşmazlıkları özel olarak çözmeyi tercih ediyorlar. Onlar
hakkında çok şey öğrendim, her ne kadar oraya yaptığı yolculuk
araştırmam açısından zaman kaybı olsa da kazandığın deneyimler
Lonca'daki rolümde bana çok yardımcı oldu."
Lorlen gözlerine masaj yapmaya başladı. Zaman kaybı mı? Dannyl de
zaman mı kaybediyordu?
"Yorgunsun dostum," dedi Akkarin, sesi oldukça yumuşaktı.
"Hikayelerimle, dinlenmen gereken zamanı çalıyorum senden."
Gözlerini kırpıştıran Lorlen, Yüce Lord'a baktı. "Hayır, beni umursama.
Lütfen devam et."
177
Trudi Canavan
"Hayır." Akkarin ayağa kalktı, siyah cüppesi hışırdıyordu. "Seni
öykülerimle daha da yoruyorum. Başka bir zaman sohbet ederiz."
Lorlen, Akkarin'i kapıya doğru takip ederken hem hayal kırıklığı hem de
rahatlama hissediyordu. Koridora çıkınca Akkarin, Lorlen'e döndü ve
çarpık bir şekilde gülümsedi.
"İyi geceler Lorlen. Şimdi gidip dinlenmelisin. Tükenmiş
gözüküyorsun."
"Haklısın. İyi geceler Akkarin."
Kapıyı kapatan Lorlen içini çekti. İşe yarar bir şeyler öğrenmişti, ya da
öğrenmiş miydi? Akkarin, Lonmar'da bir şeyler bulduğunu gizlemek için
hiçbir şey bulamadığını söylüyor olabilirdi. Bu konudan geçmişte
kaçınırken birdenbire yolculuğundan bahsetmeye başlamış olması
ilginçti.
Lorlen soğuk bir esinti hissedince ürperdi. Düşünceleri dağılınca esnedi
ve masaya dönüp gizli kutusunu ait olduğu yere, dolaba kaldırdı. Kendini
daha iyi hissederek ofisinden çıkıp odasına doğru ilerlemeye başladı.
Sabırlı olmalıydı. Dannyl, Lonmar'a olan yolculuğunun zaman kaybı
olup olmadığını yakında anlayacaktı.
178
12. Bölüm
Akıllarında olan Değil
Nasıl başardı?
Sonea koridorda yavaşça ilerliyordu. Kollarında, içine kalemini,
mürekkep hokkasını, notlarını ve not almak için kağıtları koyduğu kutusu
vardı.
Kutu boştu.
Bir kez daha hatırlamaya çalıştı. Regin'e eşyalarını karıştırmak için ne
zaman fırsat vermişti? Her zaman dikkatliydi, notlarını bir an bile
gözünün önünden ayırmamıştı.
Ama sınıfta, Leydi Kinla'nın dersinde çıraklar sık sık, sıralarından bazı
alıştırmaları yapmaları için çağırılırlardı. Regin'in, sırasının yanından
geçerken notlarını alması mümkündü. Ev'lerin şımartılmış çocuklarının
parmaklarının bu kadar çevik olamayacağını sanırdı. Demek ki yanılmıştı.
Odasını iyice araştırmıştı, hatta gece gizlice Akademi'ye dönüp sınıfı
bile aramıştı. Bütün bu süre zarfında notlarını bulamayacağını biliyordu.
Yani tek parça halinde veya bugünkü sınavdan önce.
Sınıfa girerken Regin'in yüzündeki kendini beğenmiş ifadeyi görünce
yanıltmadığını anladı. Sakinliğini kaybetmeyi reddederek Leydi Kinla'ya
eğilip selam verdi ve Poril'in arkasındaki her zamanki sırasına yöneldi.
Leydi Kinla orta yaşlı, uzun boylu bir Şifacı'ydı. Bü-
179
Trudi Canavan
tün kadın Şifacılar gibi saçları ensesinde topuz halinde toplanmıştı ve
bu saç stili Leydi Kinla'nın ince yüzüne kalıcı bir sertlik katıyordu. Sonea
yerine geçtiğinde Şifacı boğazını temizledi ve bütün çıraklara tek tek
dikkatle baktı.
"Bugün sizi son üç ayda gördüğümüz konular hakkında sınav
yapacağım. Notlarınıza başvurabilirsiniz." Birkaç parça kağıt çıkardı ve
gözleri ile taradı. "İlk olarak, Benon..."
Sınav başlarken Sonea kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Leydi Kinla
sınıfta bir aşağı bir yukarı yürüyor, yanlarından geçerken çıraklara
sorular soruyordu. Sonea kendi adını duyduğunda kalbi göğsünde
tekledi. Neyse ki soru kolaydı ve ezberden cevap verebilmişti.
Fakat sorular gittikçe zorlaşıyordu. Diğer çıraklar gittikçe
duraksamaya, cevap vermeden önce notlarına danışmaya başladılar.
Sonea gittikçe endişeleniyordu. Leydi Kinla yanından geçerken arkasında
bir kıpırdanma oldu.
Sonra Şifacı durup Sonea'ya baktı. Şifacı, Sonea'nın sırasının önüne
doğru bir iki adım attı.
"Sonea," Leydi Kinla bir parmağını Sonea'nın sırasına koydu. "Notların
nerede?"
Sonea yutkundu. Bir anlığına notlarını unutmuş gibi davranmayı
düşündü. Ama böyle bir bahane Regin'i daha da mutlu edecekti. Birden
aklına başka bir şey geldi...
"Bu dersin sınav olacağını söylemiştiniz leydim," dedi. "Notlarımı
yanıma almam gerektiğini düşünmemiştim."
Leydi Kinla'nın kaşları kalktı ve Sonea'ya dikkatle baktı. Arkalarından
bir yerden bastırılmaya çalışılan bir kıkırdama geldi.
180
Çırak - ilk Yıl
"Anlıyorum." Öğretmenin sesinde tehlikeli bir tını vardı. "Vücuttaki
yirmi kemiğin adını söyle. Ve en küçüğünden başla."
Sonea içinden küfretti. Fakat cevabı kendisinin bu kadar çok şeyi
hatırlamasını beklemeyen Şifacı'yı kızdırmıştı.
Ama denemek zorundaydı. Önceleri yavaşça, sonra gittikçe kendinden
daha emin bir şekilde kemikleri saymaya başladı. Bir yandan da
parmaklarıyla kaç tane söylediğini sayıyordu. Bitirdiğinde Leydi Kinla
kendisine sessizce bakıyordu, birbirine bastırdığı dudakları ince bir çizgi
halindeydi.
"Doğru," dedi Şifacı, sanki biraz da istemeyerek...
Rahatlayıp sessizce içini çeken Sonea, öğretmenin dönüp diğer
çırakların sıraları arasında dolaşmasını izledi. Sınıfa göz gezdirdiğinde
Regin'i gözlerini kısmış, kendisini süzerken buldu.
Hemen başka bir yere bakmaya başladı. En azından Poril'in notlarına
yardımcı olmuştu ve onları kendisi için tekrar kopyalayabilirdi.
Kendininkileri bir daha görebileceğini zannetmiyordu.
Lonmar'a varışlarından birkaç gün sonra Dannyl'in görkemli
Tapınak'taki parşömen koleksiyonunu görme isteğine rahiplerden olumlu
yanıt gelmişti. Büyükelçilik görevlerine ara verecek olduğu için çok
mutluydu. Lonmar Yaşlılar Konseyi'nin didişmeleri şimdiden sabrını
zorlamaya başlamıştı.
Lorlen'in yabancı bir Lonca Büyükelçisini gönderme sebebi açıkça
ortadaydı. Büyük Klanlardan bir tanesi gözden Öuşmüş ve serveti
azalmıştı. Artık çıraklarını ve
181
Trudi Canavan
büyücülerini maddi yönden destekleyemiyorlardı. Bu sorumluluğu diğer
klanların paylaşması gerekmekteydi.
Lonca ile diğer ülkeler arasındaki anlaşmaları Dannyl, bu göreve
hazırlanırken incelemişti. Kyrali Kralı vergi gelirlerinin bir kısmını,
Kyralialı büyücülerin ihtiyaçlarına ayırıyor ve Lonca'ya katılacakların
seçimini Lonca'ya bırakıyordu. Diğer ülkeler farklı yöntemler izliyorlardı.
Elyne Kralı her sene birkaç pozisyon öneriyor ve gelecekteki politik
gelişmelerde faydalı olabilecek zihinleri gönderiyordu. Vindo bulabildiği
herkesi gönderiyordu çünkü genetik yapılarında fazla bir büyü yeteneği
yoktu.
Lonmar, Yaşlılar Konseyi tarafından yönetiliyordu. Çıraklar ise Büyük
Klan'lardan geliyorlardı. Her Klan kendi çıraklarının ve büyücülerinin
ihtiyaçlarını karşılıyordu. Lonmar'lılar ile Kyralia Kralı arasında yüzlerce
yıl önce v yapılan anlaşmaya göre eğer bir klan artık büyücülerinin
ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelirse, diğer klanlar eşit oranlarda bu
büyücülerin ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı. Lonca, büyücülerin çok
zorluk yaşamasını istemiyordu, bu, büyüyü etik olmayan bir şekilde
kullanmalarına yol açabilirdi.
Beklendiği üzere bazı klanlar buna karşı çıkıyordu. Büyükelçi Vaulen'in
Dannyl'e söylediğine göre sadece basit ve kibar bir şekilde anlaşmanın
bozulmasının, büyücülerin evlerine geri gönderilmesinin ve Lonca'nın
Lonmarlıları eğitmeyi kesmesinin dezavantajlarını hatırlatmak büyük
olasılıkla işbirliği yapmalarına yetecekti. Vaulen kibar Elyneliyi ikna
etmeye çalışan kişiyi, Dannyl ise sert, fikri sabit Kyralialıyı oynamalıydı.
Ama bugün değil.
Dannyl'in Tapınağı görme isteğinin kabul edildiğini duyar duymaz
Büyükelçi Vaulen hemen hizmetkarlarına
182
Çırak - ilk Yıl
arabayı hazırlamalarını emretmişti.
"Bugün dinlenme günü," dedi Vaulen. "Yani yaşlılar birbirilerini ziyaret
edip ne yapmaları gerektiği konusunda tartışacaklar. Sen de çevreyi
gezebilirsin böylece." Beklerlerken onlara ballı su ile yumuşatılmış
kurutulmuş meyve ikram etti.
"Gitmeden önce rahipler hakkında bilmem gereken bir şey var mı?"
Vaulen düşündü. "Mahga doktrinine göre, herkes hayatında acı ve
mutluluk arasında bir denge kurmalıdır. Büyücüler büyü ile
ödüllendirilmiş oldukları için rahiplik onlardan esirgenmiştir. Bu kuraldan,
şimdiye dek sadece birkaç istisna yapıldı."
"Gerçekten mi?" Dannyl oturduğu yerde biraz doğruldu. "Ne gibi
durumlarda?"
"Geçmişte birkaç büyücünün çok acı çekmiş olduğu kararına varılıp
rahipliğe katılarak denge aramalarına izin verilmiş. Tabi güçlerinden
vazgeçerek. Ama yine de yüksek mevkilere gelme şansları yoktu."
"Umarım büyü ödülümü dengelemek için bana acı çektirmeye
çalışmazlar."
Vaulen gülümsedi. "Sen inançsızsın. Bu yeterince büyük bir kayıp
zaten."
"Yüce Rahip Kassyk hakkında ne söyleyebilirsin?"
"Lonca'ya saygı duyuyor ve Yüce Lord hakkında çok güzel şeyler
söylüyor."
"Neden özellikle Akkarin?"
"Akkarin on yıl kadar önce Tapınak'ı ziyaret etmişti ve görünüşe göre
Yüce Rahip'i oldukça etkilemiş."
"Bu konuda bir yeteneği var." Dannyl, Tayend'e baktı ama alim kendini
yemeğe vermişti. Hiç beklemediği halde Tayend gelişlerinden bir gün
sonra terziye gitmiş ve tipik renksiz Lonmar giysileri ile dönmüştü. "Çok
ra-
183
Trudi Canavan
hatlar," diye belirtmişti alim. "Hatta ziyaretimizin anısı olarak birkaç
tane yanımda götürmeyi planlıyorum." Dannyl başını iki yana sallayarak
"Sadece sen alçak gönüllülük içeren bir hareketi alıp bir keyif belirtisine
çevirebilirsin." diye yanıtlamıştı.
"Arabanız hazır," dedi Vaulen ayağa kalkarak.
Atların nallarının ve aracın tekerleklerinin seslerini duyan Dannyl
kapıya doğru ilerledi. Yediği kuru meyveden yapış yapış olan ellerini
nemli bir beze silen Tayend, hemen arkasından seğirtti.
"Yüce Rahip'e selamlarımı iletin," dedi Vaulen.
"Mutlaka..." Dannyl binadan dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz yolun karşısında
güneşin tüm gücüyle vurduğu bir duvardan yansıyan sıcaklık yüzüne
çarptı. Araba tarafından kaldırılmış olan toz boğazını yaktı.
Bir hizmetkar aracın kapısını açtı. Araca binen Dannyl içerdeki boğucu
havayı fark edince irkildi. Tayend arkasından binip yüzünü buruşturarak
karşısındaki koltuğa oturdu. Hizmetkar ikisine de birer şişe su verip
sürücüye ilerlemesini işaret etti.
Belki bir esinti olur diye pencereleri açan Dannyl, içeri giren tozun
boğazında yarattığı etkiden kurtulmak için sürekli su içiyordu. Mümkün
olduğunca gölgede kalması için dar yapılmış sokaklar ve yayaların
oluşturduğu düzensiz gruplar aracı yavaşlatıyordu. Bazı caddelerin
üzerinde tahta tenteler vardı, o caddelerden geçmek karanlık bir tünelin
içinden geçmek gibiydi.
Birkaç kısa konuşmadan sonra sessizce oturmaya başladılar.
Konuşmak sadece ağızlarına daha fazla toz girmesine sebep oluyordu.
Araba labirent gibi görünen şehirde yavaş ve isteksizce yol alıyordu.
Dannyl kısa bir süre sonra birbirinin aynısı evler ve insanlar görmekten
sıkılmıştı. Başını aracın kenarına yasladı ve uyuklamaya
184
Çırak - ilk Yıl
185
başladı.
Atların nallarının sert zeminde çıkardığı sesler Dannyl'i uyandırdı.
Pencereden bakınca iki yanda da pürüzsüz duvarların akmakta olduğunu
gördü. Yaklaşık yüz adım sonra tünel bitti ve büyük bir avluya girdiler.
Sonunda Görkemli Tapınak'ı görmüşlerdi.
Bütün Lonmar mimarisi gibi bu bina da tek katlı ve gösterişsizdi. Fakat
duvarlar mermerdendi ve mermer blokları öyle mükemmel
yerleştirilmişti ki yekpare gibi görünüyordu. Binanın önüne aralıklarla
dikilitaşlar yerleştirilmişti. Her birinin tabanı neredeyse binanın yüksekliği
kadar yer kaplıyor ve boyları aracın penceresinden görünenden daha
yükseğe uzanıyorlardı.
Araç durdu ve Dannyl aşağı indi, içerideki boğucu sıcaktan kurtulmak
için o kadar hevesliydi ki sürücünün inip kapıyı açmasını bekleyememişti.
Etrafına bakınıp derin bir nefes aldı ve dikilitaşların ne kadar yüksek
olduklarını gördü. Yaklaşık her elli adımda bir tane vardı ve gökyüzünü
dolduruyorlardı.
"Şunlara bak," dedi Dannyl, Tayend'e. "Dev ağaçlardan oluşan bir
orman gibi."
"Veya bin kılıçtan."
"Veya ruhları alıp götürmeyi bekleyen gemilerin direklerinden."
"Veya dev bir çivili yatak."
"Bugün harika bir ruh halindesin," dedi Dannyl tatsız bir şekilde.
Tapınak'ın kapısına yaklaşırken kapıdan beyaz, sade cüppeler giymiş
bir adam onları karşılamak için çıktı. Beyaz saçları, .derisinin siyah
rengiyle tam bir zıtlık oluşturuyordu. Çok hafifçe eğilip ellerini birleştirdi,
sonra Mahga müritlerinin törensel selamlaması şeklinde açtı.
Trudi Canavan
"Hoş geldiniz, Büyükelçi Dannyl. Ben Yüce Rahip Kassyk."
"Ziyaret etmemize izin verdiğiniz için teşekkür ederim," diye yanıtladı
Dannyl. "Bu benim asistanım ve arkadaşım Tremmelin ailesinden
Tayend, Capia Büyük Kütüphane'sinin alimi."
Yüce Rahip, Tayend'e aynı şekilde selam verdi. "Hoş geldiniz
Tremmelin ailesinden Tayend. Parşömenlerden önce görkemli Tapınak'ı
biraz gezmek ister miydiniz?"
"Onur duyarız," diye yanıtladı Dannyl.
"Beni takip edin."
Yüce Rahip döndü ve Dannyl ile Tayend'i tapınak binasının serinliğine
götürdü. Rahip, gezdikleri koridorun duvarlarındaki çizimlerini
göstererek, dini önemlerini anlattı. Kemerli çatının hemen altındaki dar
pencerelerden gelen ışık aydınlatıyordu içeriyi. Bir ara geniş yapraklı
bitkilerle dolu küçük bir avludan geçtiler. Buradaki bereketlilik Dannyl'i
şaşırtmıştı. Zaman zaman da duvarlarda bulunan çeşmelerden su içmek
için duraksadılar.
Yüce Rahip, rahiplerin yaşadığı, çalışmak ve medi-tasyon yapmak için
kullandıkları küçük odaları gösterdi. Her gün ritüellerin yapıldığı ve
duaların edildiği devasa salonlardan geçirdi. En sonunda parşömen ve
kitapların bulunduğu küçük odalara ulaştılar.
"Hangi metinleri görmek istiyorsunuz?" diye sordu Kassyk.
"Dorgon parşömenlerini görmek istiyorum."
Rahip cevap vermeden önce Dannyl'i ilgi ile süzdü.
"inanca sahip olmayanların o metinleri okumasına izin vermiyoruz."
"Oh," Dannyl kaşlarını çattı, hayal kırıklığına uğramıştı. "Bu iyi bir
haber değil. Bu parşömenlerin okun-
186
Çırak - ilk Yıl
masına izin verildiğini zannediyordum ve onları görebilmek için çok yol
kat ettim."
"Bu gerçekten çok üzücü." dedi Yüce Rahip içten bir sempati ile.
"Eğer yanılıyorsam beni bağışlayın; fakat daha önce bu metinlerin
okunmasına izin verdiniz değil mi?"
Kassyk gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı. Yavaşça başı ile onayladı. "Yüce
Lord'unuz on yıl önce burayı ziyaret ettiğinde ona izin vermem için beni
ikna etmişti. Kimsenin bu bilgileri bir daha gelip sormayacağı konusunda
bana güvence vermişti."
Dannyl ve Tayend birbirilerine baktılar. "Akkarin o zamanlar Yüce Lord
değildi ki olsaydı bile böyle bir şeyi nasıl garanti edebilirdi ki?"
"Burada gördüklerinden hiçbir yerde bahsetmeyeceğine yemin etmişti."
Rahibin kaş çatışı derinleşti. "Veya herhangi birine parşömenleri örnek
göstermeyeceğine. Bu bilgilerin Lonca'yı ilgilendirmediğini de söylemişti.
Ayrıca kendisini de ilgilendirmediğini, dinsel bilgileri değil kadim büyüleri
araştırdığını söylemişti. Siz de aynı gerçeklerin mi peşindesiniz."
"Kesin bir şey söyleyemem, çünkü Akkarin'in ne aramakta olduğunu
bilmiyorum. Bu parşömenler Yüce Lord için önemsiz olmuş olabilir, aynı
şekilde benim araştırmam için de çok önemli olabilirler." Dannyl rahibin
gözlerine baktı. "Eğer ben de aynı yemini edersem onları bana da
gösterir misiniz?"
Rahip, Dannyl'i bir süre süzdü. Uzun bir bekleyişten sonra başı ile
onayladı. "Pekala ama arkadaşınızın burada kalması gerekiyor."
Tayend'in omuzları düştü ama yakındaki bir sandalyeye oturunca
rahatlayarak iç geçirdi. Alimi eliyle kendini yelpazelerken bırakan
Dannyl, Yüce Rahip'i par-
187
Trudi Canavan
şömenlerle dolu odalarda takip etti. Labirentten geçmek gibi bir
yolculuktan sonra küçük kare bir odaya girdiler.
Her tarafta kusursuz küçük camlarla dolu raflar vardı. Dannyl yakından
baktığında küçük kağıt parçalarının camların altına bastırılmış olduğunu
gördü.
"Dorgon parşömenleri." dedi Yüce Rahip kağıtların ilkine doğru
ilerleyerek.
"Eğer ailenin ve Loncamın onuru üzerine içeriklerinden kimseye
bahsetmeyeceğine yemin edersen onları sana çevirebilirim."
Dannyl dikleşerek Kassyk'e döndü. "Ailemin ve Ev'imin ve Kyralia
Büyücüler Lonca'sının onuru üzerine yemin ederim ki, bu
parşömenlerden öğrendiklerimden hiçbir kadın veya erkeğe, genç veya
yaşlıya, sessizliğim Müttefik Ülkeler'e büyük bir zarar getirecek olmadığı
sürece asla bahsetmeyeceğim." Bir an durdu. "Bu yemin uygun mu?
Başka tür bir yemin edemem."
Yaşlı adamın dudaklarının kenarındaki kırışıklıklar eğleniyormuş gibi
derinleşti; ama ciddi bir şekilde karşılık verdi. "Gayet uygun."
Rahatlayan Dannyl rahibin yanına gitti ve adam okurken dinlemeye
başladı. Yavaşça odada ilerlediler. Kassyk metinlerdeki şekil ve resimleri
gösteriyor, anlamlarını anlatıyordu. Son parşömenin okunması bittiğinde
Dannyl odanın ortasındaki bir banka oturdu.
"Kim tahmin edebilirdi ki?" dedi yüksek sesle.
"O zamanlar hiç kimse," diye cevap verdi Kassyk.
"Neden okunmalarını istemediğinizi anlayabiliyorum."
Kassyk kıkırdadı ve Dannyl'in yanına oturdu. "Ra-hiplik'e katılanlardan
Dorgon'un, zayıf güçlerini binlerce kişiyi kendi kutsallığına inandırmak
için kullanan bir sahtekar olduğu gizlenmez. Daha sonradan olanlar
188
Çırak - ilk Yıl
önemlidir aslında. Numaralarının arasında mucizeler gerçekleştiğini
görür ve bu mucizeler aslında Büyük Cüç'ün numaralarıdır. Ama bu
parşömenleri okuyan herhangi biri bunu anlayamaz."
"O zaman bu parşömenleri neden saklıyorsunuz?"
"Dorgon'dan kalanların hepsi bu kadar. Daha sonraki çalışmaları
kopyalandı ama elimizde orijinal olarak bir tek bunlar var. Mahga dinini
yüzlerce yıl boyunca reddeden bir aile tarafından korunmuşlar."
Dannyl odaya göz gezdirdi ve başıyla onayladı. "Burada zarar
verebilecek hiçbir şey yok, aynı şekilde kullanılabilecek bir şey de yok.
Lonmar'a bir hiç için gelmişim."
"Yüce Lord'unuz da Yüce Lord olmadan önce böyle söylemişti." diye
gülümsedi Kassyk. "Ziyaretini gayet iyi hatırlıyorum. Siz kibardınız
Büyükelçi Dannyl. Genç Akkarin bugün öğrendiklerinizi duyduğunda
kahkahalarla gülmüştü. Belki de aradığınız gerçekler düşündüğünüzden
daha yakınlar."
Dannyl başı ile onayladı. "Belki de..." Yüce Rahip'e döndü. "Bunları
öğrenmeme izin verdiğiniz için teşekkür ederim Yüce Rahip. Kadim
güçler ile ilgili hiçbir şey barındırmadıklarını söylediğinizde size
inanmadığım için özür dilerim."
Adam ayağa kalktı. "Eğer sizi reddetseydim her zaman merak edip
duracağınızı biliyordum. Şimdi biliyorsunuz ve sözünüzü tutacağınıza
güveniyorum. Sizi arkadaşınızın yanına götüreyim."
Ayağa kalkıp geçitler labirentine geri yürüdüler.
Sachakan Savaşı hakkındaki kitapların hepsi mi
189
Trudi Canavan
alındı?" diye sordu Sonea.
Lord Jullen, Sonea'ya baktı. "Ben de öyle söyledim."
Sonea arkasını döndü ver Rothen'den uzun bir azar yemesine sebep
olabilecek bir küfür mırıldandı.
Sınıf, kütüphaneden kitap almayı içeren bir alıştırma verildiğinde
hemen en uygun kitaplar üzerine kibar bir tartışma başlamıştı. Onlara
katılmak istemeyen Sonea, Rothen'in kütüphanesine bakmıştı; fakat
konu ile ilgili herhangi bir kitap bulamamıştı. Çıraklar Kütüphanesi'ne
ulaştığında orada da yararlı bir kitap kalmamıştı. Geriye bir tek
Büyücüler Kütüphanesi kalmıştı ama görünüşe göre orada da işine
yarayacak bir kitap kalmamıştı.
"Hepsi alınmış," dedi Rothen'e, yanına ulaştığında.
Rothen'in kaşları kalktı. "Hepsi mi? Bu nasıl olabilir? Her çırağın ya da
büyücünün ödünç alabileceği kitap sayısının bir sınırı var."
"Biliyorum. Büyük ihtimalle Gennyl'in de ödünç kitap almasını
sağlamıştır."
"Bunun Regin'in işi olduğunu bilmiyorsun Sonea."
Sonea hafifçe burnunu çekti.
"Neden bir kopya yaptırmıyorsun?"
"Bu pahalı olmaz mı?"
"Harçlığın bunun için veriliyor unuttun mu?"
Sonea çekinerek etrafa bakındı. "Bu ne kadar sürer?"
"Bu kitabına göre değişir. Basılmış olanlar için birkaç gün, elyazmaları
için birkaç hafta. Öğretmenin hangi ciltlerin en iyileri olduğunu
biliyordur." Rothen kıkırdayıp sesini alçalttı.
"Öğretmenine sebebini söyleme böylece konu üzerindeki ilginden
etkilenecektir."
Sonea notlarının olduğu dosyayı aldı. "Ben gitmeliyim artık. Yarın
görüşürüz."
Rothen başıyla onayladı. "Seninle gelmemi ister mi-
190
Çırak - ilk Yıl
191
sin?"
Sonea bir an duraksadı sonra başını salladı. "Lord Ahrind herkesi
yakından izliyor." "İyi geceler o zaman." "İyi geceler."
Büyücüler Kütüphanesi'ni terk ederken Lord Jullen kendisine şüpheyle
baktı. Dışarısı buz gibiydi ve Sonea aceleyle Çıraklar Makamıma gitti.
Kapıdan girdiğinde koridorda küçük bir kalabalığın toplanmış olduğunu
gördü ve durdu. Onu görünce yüzlerine kocaman bir sırıtma yayıldı.
Sonea arkalarına baktığında kapısına lekeli bi'r mürekkep ile yazılmış
olanları gördü. Dişlerini gıcırdatarak bir adım öne attı.
Öne adımını attığında Regin kalabalığın arasından öne çıktı. Tam Sonea
kendini Regin'in aşağılayıcı cümlelerine hazırlıyordu ki Regin öne çıktığı
kadar hızla kalabalığın arasına karıştı.
"Hey! Sonea!"
Sesi tanıyan Sonea hızla arkasını döndü. Biri kısa biri uzun iki siluet
girdi koridora. Kapıdaki yazıyı görünce Lord Ahrind'in gözleri kısıldı.
Sonea'yı geçti ve Sonea arkasındaki çırakların inkarlarını duydu.
"Kimin yaptığı umrumda değil. Bunu siz temizleyeceksiniz. Şimdi!"
Fakat Sonea bunların hiçbirini umursamadı. Bütün ilgisi tanıdık dost
yüzdeydi.
"Cery!" dedi.
Cery'nin gülümsemesi Sonea'nın arkasındakileri görünce soldu. "Seni
bayağı zorluyorlar değil mi?" bu bir soru değildi.
Sonea omzunu silkti. "Onlar sadece çocuk. Ben..." "Sonea." Lord
Ahrind yanına dönmüştü. "Bir ziyaretçin var senin de şüphesiz fark
edebildiğin üzere. Onunla
Trudi Canavan
koridora veya dışarıda görüşebilirsin. Odanda değil."
Sonea başını eğdi. "Peki lordum."
Tatmin olan Lord Ahrind kapısına gidip içeri girdi. Sonea çevresine
bakındığında bir tanesi hariç bütün çırakların ortadan kaybolduğunu
gördü. Odasına gitmeden önce kendisine attığı somurtkan bakış
Sonea'ya bu çırağın sorumlulardan biri değil, sadece orada bulunan
şanssız bir çırak olduğunu gösterdi.
Koridor boş olsa da Sonea, kulaklarını kapılara dayanarak, Cery ile
konuştuklarını dinlemeye çalıştıklarından emindi.
"Hadi dışarı çıkalım. Ama önce burada bekle ben içeriden bir şey
alacağım."
Odasına girip küçük bir paket aldı ve koridora dönüp Cery'yi bahçelere
çıkardı. Korunaklı bir bank bulup oturdular. Sonea etraflarına bir sıcak
hava küresi yerleştirdiğinde Cery'nin kaşları kalktı ve ona onaylayan bir
şekilde baktı.
"İşe yarar numaralar öğrenmişsin."
"Sadece birkaç tane," diye katıldı Sonea.
Cery'nin gözleri etrafa bakındı, sürekli gölgeleri izliyordu. "Bu bahçeye
en son geldiğimiz zamanı hatırlıyor musun?" dedi. "Şu ağaçların dibinden
sürünmüştük. Neredeyse bir yıl oldu."
Sonea muzipçe gülümsedi. "Nasıl unutabilirim?"
Yüce Lord'un Konutu'nun altında tanık olduklarını hatırlayınca
gülümsemesi soldu. O sırada gidip Cery'ye ne gördüğünü anlatamayacak
kadar meraklanmıştı. Sonrasında ise sadece bir büyücüyü büyü
yaparken gördüğünü söylemişti ama bunun yasak olan kara büyü
olduğunu bilmiyordu. Şu anda ise gerçeği Rothen hariç herkesten
gizleyeceğine söz vermişti.
"O çocuk, liderleri değil mi? Büyücüyü görünce, adı
192
Çırak - İlk Yıl
Lord Ahrind'di galiba, saklanan çocuk." Sonea başını salladı. "Çocuğun
adı ne?" "Regin."
"Seni çok mu rahatsız ediyor?"
Sonea içini çekti. "Her zaman." Cery'ye şakaları ve aşağılamaları
anlatınca kendini bir yandan utanmış bir yandan da rahatlamış hissetti.
Eski dostuyla konuşmak ve yüzündeki öfkeyi görmek iyi gelmişti.
Cery oldukça ilginç bir şekilde küfretti. "Bana sorarsan bu çocuğun iyi
bir derse ihtiyacı var. Ona bu dersi vermemi ister misin?"
Sonea kıkırdadı. "Ona yaklaşamazsın bile."
"Oh?" Cery kurnaz bir biçimde gülümsedi. "Büyücüler insanları
incitmemelidir değil mi?"
"Evet."
"Yani büyücü olmayan biri ile dövüşürken güçlerini kullanamaz değil
mi?"
"Seninle kavga etmeyecektir. Bir varoşluyla kavga etmenin onun
seviyesinin çok altında olduğunu düşünür."
Cery kaba bir ses çıkardı ."O zaman bir korkak demektir." "Hayır."
"Seninle kavga etmekle bir sorunu yok ama. Sen de bir varoşlusun."
"Benimle kavga etmiyor ki. Sadece nereden geldiğimi kimsenin
unutmadığından emin olmaya çalışıyor."
Cery bunu bir süre düşündü ve sonra omzunu silkti. "O zaman onu
öldürmemiz lazım."
Önerinin saçmalığı karşısında şaşkına dönen Sonea gülmeye başladı.
"Nasıl?"
193
Trudi Canavan
Cery'nin gözleri parladı. "Onu... bir geçide çeker sonra geçidi üzerine
çöktürürüz."
"Hepsi bu mu? Bir kalkan yaratıp sonra molozları itip çıkar."
"Büyüsünün hepsini kullanması gerekir. Onu çok fazla moloz altına
hapsederiz. Mesela koca bir ev?" "Çok daha fazlası gerekir."
Cery düşünürken dudaklarını birbirine bastırdı. "Onu lağım suyu dolu
bir fıçıya sokup sonra da kapağı mühürleriz."
"Fıçıyı patlatıp çıkar."
"O zaman onu bir gemiye binmesi için kandırırız sonra da gemiyi açık
denizde batırırız."
"Etrafında bir hava balonu yaratıp suyun üzerinde yüzmeye başlar."
"Ah, ama onu uzunca bir süre tutamaz. Yorulup boğulacaktır."
"Basit bir kalkanı uzunca bir süre koruyabiliriz," dedi Sonea. "Tek
yapması gereken zihin yolu ile Lord Garrel'la iletişim kurmak... Lonca
onu kurtarmak için derhal bir gemi gönderecektir."
"Eğer gemiyi bütün büyücülerden uzakta batırırsak susuzluktan
ölecektir."
"Olabilir," diye kabul etti Sonea, "Ama şüpheliyim. Büyü bizi bedenen
de güçlendirirmiş. Normal insanlardan daha uzun süre hayatta kalabiliriz.
Ayrıca suda tuzu nasıl ayırabileceğimizi bile öğrendik. Susuzluk
çekmeyecektir. Üstelik balık tutup pişirebilir de."
Cery sabırsızlıkla homurdandı. "Yeter! Beni kıskandırıyorsun. Onu önce
benim için yoramaz mısın? Ondan sonra ben onu bir güzel yumuşatırım."
Sonea gülmeye başladı. "Hayır Cery."
"Neden olmasın? Senden daha mı güçlü?"
194
Çırak - ilk Yıl
"Bilmiyorum." "O zaman neden?"
Sonea etrafa bakındı. "Buna değmez. Ne yaparsan yap yine benimle
uğraşacaktır."
Cery ciddileşti. "Seni yeterince sindirmiş görünüyor. Eskiden böyle
hiçbir şey yapmadan oturmazdın. Savaş onunla Sonea. Kaybedecek
hiçbir şeyin yok gibi gözüküyor." Gözleri keskinleşti. "Hırsızlar'ın yolunu
kullanabilirim."
Sonea, Cery'ye sert bir şekilde baktı. "Hayır." Cery ellerini ovuşturdu.
"Benden olana zarar verirse ben de onunkilere zarar veririm." "Hayır
Cery."
Cery'nin ifadesi dalgınlaştı, dinliyor gibi gözükmüyordu. "Endişelenme.
Onları öldürmeyeceğim ya da zayıf olanlara dokunmayacağım. Sadece
ailedeki birkaç erkeği korkutacağım. Regin anlayacaktır çünkü her sana
bulaştığında ailesinden birine bir ulak gidecektir."
Sonea ürperdi. "Böyle şakalar yapma Cery. Komik değil."
"Şaka yapmıyordum. Böylece sana dokunmaya cüret edemez."
Sonea, Cery'nin ellerini tuttu ve kendisine doğru çevirdi. "Burası
varoşlar değil Cery. Eğer Regin'in bu yaptıklarını kabul etmek anlamına
geleceği için sessiz kalacağını düşünüyorsan yanılıyorsun. Tam da
istediğini yapıyor olursun. Onun ailesine zarar vermek başka bir çırak ile
uğraşmaktan çok daha ciddi bir suç sayılır. Eğer bir çırağın ailesine zarar
vermek için Hırsızlarla bağlantımı kullanırsam beni atarlar."
"Hırsılarda bağlantın." Cery'nin burnu seğirdi. "Anlıyorum."
"Oh Cery." Sonea yüzünü buruşturdu. "Yardım etmek
195
Trudi Canavan
istemeni takdir ediyorum. Gerçekten."
Cery ağaçlara doğru kaşlarını çattı. "Onu durdurmak için hiçbir şey
yapamam değil mi?"
"Hayır." Sonea gülümsedi. "Ama Regin'i denize atmayı veya üstüne bir
ev yıkmayı düşünmek oldukça eğlenceliydi."
Cery'nin dudakları bir gülümseme ile kıvrıldı. "Kesinlikle."
"Ve uğradığın için de çok mutluyum. Seni Aka-demi'ye başladığımdan
beri görememiştim."
"İşlerim oldukça yoğundu," dedi Cery. "Cinayetleri duydun mu?"
Sonea kaşlarını çattı. "Hayır."
"Son dönemde sayıları arttı. Garip cinayetler... Muhafızlar hâlâ katili
arıyorlar ve herkesten şüpheleniyorlar. Bu yüzden Hırsızlar da
yakalanmasını istiyor." Omzunu silkti.
"Jonna ve Ranel'i gördün mü?"
"Onlar iyi. Küçük kuzenin güçlü ve sağlıklı. Yakınlarda uğrayacak
mısın? Uzunca bir süredir uğramadığını söylediler."
"Deneyeceğim. Çok yoğunum. Çalışmam gereken o kadar çok şey var
ki." Sonea cebine uzanıp odasında aldığı paketi çıkardı. "Bunu onlara
vermeni istiyorum." Paketi Cery'nin eline bastırdı.
Cery paketi tarttı ve sonra Sonea'ya şaşkınlıkla baktı.
"Para mı?"
"Harçlığımın bir kısmı. Onlara vergilerinin daha iyi amaçlara yöneltilen
kısmı olduğunu söylersin, eğer Jonna yine de almak istemezse Ranel'e
ver. O daha az inatçıdır."
"Ama neden götürmem için bana veriyorsun?" "Çünkü buradaki
kimsenin bilmesini istemiyorum.
196
Çırak - ilk Yıl
Rothen'in bile. O onaylayacaktır ama..." Sonea omzunu silkti. "Bazı
şeyler sadece bana kalsın istiyorum." "Ve ben?"
Sonea gülümseyerek bir parmağını Cery'ye doğru salladı. "İçinde tam
olarak kaç para olduğunu biliyorum."
Cery alt dudağını sarkıttı. "Sanki bir arkadaşımdan çalarım da."
Sonea gülmeye başladı. "Hayır, yapmazsın. Sadece diğer herkesten
çalarsın." "Sonea!" diye biri seslendi.
Dönüp baktıklarında Lord Ahrind'in Çıraklar Ma-kamı'nın kapısında
durduğunu ve onlara bakınırken başını bir oyana bir bu yana döndüğünü
gördüler. Büyücü onu fark edince Sonea ayağa kalktı. Büyücü buyurgan
bir ifade ile Sonea'ya içeri gelmesini işaret etti.
"Gitsem iyi olur," dedi Sonea
Cey başını salladı. "Onlara 'lordum' deyip emirlerini sıçrayarak yerine
getirdiğini görmek ilginç."
Sonea, Cery'ye kötü bir şekilde baktı. "Sanki sen Fa-ren'e aynısını
yapmıyorsun. En azından ben beş sene sonra emir verenlerden biri
olacağımı biliyorum."
Cery'nin yüzünden garip bir ifade geçti. Gülümseyip Sonea'yı itekledi.
"Git hadi. Derslerine dön. Ben yakında uğrarım."
"Bu sözünü unutma."
Sonea isteksizce Çıraklar Makamı'na doğru ilerlemeye başladı. Lord
Ahrind kollarını bağlamış bir şekilde onu izliyordu.
"Ve o çocuğa söyle eğer seni rahat bırakmazsa kollarını kırarım," diye
seslendi Cery, sadece Sonea'nın duyabileceği bir tonda.
Sonea, Cery'ye gülümsemek için döndü. "Eğer şansını
197
Trudi Canavan
198
çok zorlarsa bunu ben yaparım zaten. Kazayla tabi..."
Cery başıyla onayladı ve Sonea'ya gitmesini işaret etti. Sonea, Çıraklar
Makamı'na ulaştığında arkasını dönüp baktı. Cery hâlâ bankın orada
duruyordu. Sonea elini sallarken Cery ona sokak işaret dilinde hızlı bir
işaret yaptı. Sonea gülümsedi ve Lord Ahrind'in kendini içeriye almasına
izin verdi.
12. Bölüm
Hırsız!
Çıraklar Makamından çıkınca Sonea'nın şaşkınlık ve mutluluktan nefesi
kesildi. Gökyüzü parlak maviydi ve parlayan turuncu bulutlar vardı.
Sarika Tepesi'nin arkasında bir yerlerden güneş doğuyordu.
Her şeyin sakin ve huzurlu olduğu günün erken saatlerini sevdiğini fark
etmişti. Kış yaklaşırken güneş her gün biraz daha geç doğuyordu ve
sonunda bugün yakalayabilmişti.
Yemek Salonu'na girerken esneyen birkaç hizmetkar dönüp kendisine
baktı. Bir tanesi hiç konuşmadan lezzetli bir çöreği yanında götürsün
diye bir pakete sardı. Atık hiç beklenmeyen zamanlarda gelivermesine
alışmışlardı. Oradan Banyolar'a gitti. Lonca'daki binalar arasında en
güvenlisi orasıydı. Kadınlar ve erkekler ayrı bölümleri kullanıyorlardı ve
bunu garanti altına almak için araya kalın bir duvar çekilmişti. Ne Issle
ne de Bina burada kendisini rahatsız etmeye çalışmamışlardı. Neredeyse
her zaman banyoları kullanan kadın bir büyücü oluyordu, bu yüzden
kendisiyle uğraşılma şansı oldukça düşüyordu.
Regin kısa sürede Sonea'ya yöneltilmiş herhangi bir hakaret veya
küçümsemenin yeni sınıf arkadaşlarını etkilemediğini fark etmişti.
Sonea'nın umduğu gibi onları etkileme çabaları boşa gitmiş ve Poril ile
arkadaşlık
199
Trudi Canavan
kurma çabaları da, çocuk korku ve kuşkuyla geri çekilince komik bir
şekilde başarısız olmuştu.
Günortasında çıraklar Yemek Salonuma gittiğinde Regin her zaman
eski sınıfı ile birlikte yiyordu. Sonea, yeni sınıf arkadaşları ona ilgi
göstermeyince eski çetesi ile vakit geçireceğini bekliyordu zaten. Kendisi
ile tekrar uğraşmaya başlamış olduklarına göre hareketlerini planlayacak
zamana ihtiyaç duyuyorlardı herhalde.
Kendisine işkence etmek için artık sadece ilk dersten önce ve son
dersten sonra vakitleri oluyordu. Sonea ilk gonktan birkaç dakika önceye
kadar ortada gözükme-meye çalışıyordu. Fakat derslerden sonrası için
elinden bir şey gelmiyordu. Çete genelde onu bekliyor oluyordu.
Her ne kadar sınıf arkadaşları Regin'le işbirliği yapmasalar da kendisine
asla yardımcı da olmuyorlardı. Poril de farklı değildi. Regin, Sonea ile
dalga geçerken her zaman bir köşede solgun bir suratla titreyerek
bekliyordu.
Bazen öğretmenin bir şey taşımasına yardım ederek veya öğretmene
cevaplaması, Akademi yolunun çoğunu alan bir soru sorarak çeteden
kurtuluyordu. Koridorda herhangi bir büyücünün bulunması onlardan
kaçması için gerekli fırsatı sağlıyordu. Bazen derslerden sonra Rothen
kendisini almaya geliyordu; fakat ertesi gün Sonea imalı sözlerle
uğraşmak zorunda kalıyordu.
Çete, Sonea'yı Çıraklar Makamı'nda rahat bırakıyordu. Bir keresinde
zorla odasına girip eşyalarını karıştırmaya başlamışlardı. Lord Ahrind'e
gönderilen istenmeyen konuklarla nasıl baş etmesi gerektiğini soran bir
zihinsel mesaj Ahrind'in fırtına gibi oraya gelip neler olduğunu öğrenmek
istemesiyle sonuçlanmıştı. Bir daha odasına girmeye çalışmamışlardı, en
azından Sonea'nın bildiği kadarıyla...
200
Çırak - İlk Yıl
Taşıma kulpu olan sağlam bir kutu almıştı. Eşyalarını içinde tutuyordu.
Çünkü kitaplarının elinden fırlatılmasından, notlarının yakılmasından ya
da kalemlerinin, hokkalarının kırılmasından bıkmıştı. Ayrıca kutuyu
büyüsel olarak korumak için kalkan yaratma becerilerini geliştiriyordu.
Sonea banyolardan çıktıktan sonra avludaki çırakların kimler olduğuna
bakındı. Akademi'ye girdiğinde, kutusunun kulpundaki tutuşunu
sıkılaştırdı ve merdivenleri çıkmaya başladı. İkinci kat koridoruna
girdiğinde hızla çırakların yüzünü taradı. Sınıfının kapısı önünde
kahverengi cüppelerden oluşan bir kalabalık görünce midesi sıkıştı.
Çevresine bakınınca yaklaşık yüz adım ötede bir çırakla konuşan bir
büyücü gördü. Herhangi bir olay olmamasını sağlayacak kadar yakında
mıydı acaba? Büyük ihtimalle.
Mümkün olduğunca sessiz yürüyüp çıraklara yaklaştı. Sınıfta girmesine
birkaç adım kalmışken büyücü dönüp merdivenlerden aşağı inmeye
başladı. Aynı anda Issle kafasını kaldırdı ve Sonea'yı gördü.
"Pöhh!" Issle'ın sesi koridoru doldurdu. "Bu kokuda ne?"
Regin başını kaldırdı ve gülümsedi. "Bu varoşların kokusu. Bak
yaklaştıkça daha da çok artıyor."
Sonea'nın önüne adım attı ve Sonea'nın elindeki kutu bir anda ilgisini
çekiverdi.
"Belki de yeni kutusunun içinde kokan bir şeyler vardı, ha?"
Regin elini kutuya uzatırken Sonea geriye doğru çekildi. Sonra
arkalarındaki geçitten uzun boylu siyah cüppeli bir figür çıktı ve Regin
elini uzatmış bir vaziyette
201
Trudi Canavan
dona kaldı.
Sonea'nın ivmesi onu, Regin'den uzağa ve büyücünün yolu üzerine
götürürken, çevrede hareket eden tek kişinin kendisi olduğunu fark etti.
Koridordaki bütün diğer çıraklar oldukları yerde durmuş, büyücüye
bakıyorlardı.
Siyah cüppeli büyücü... Yüce Lord...
Sonea'nın zihninin gerilerinde bir ses çığlık attı. Bu o! Kaç! Uzaklaş!
Hızla büyücünün yolundan birkaç adım geriledi. Hayır, diye düşündü,
dikkati üzerine çekme. Senin davranmanı beklediği gibi davran.
Dengesini tekrar sağlayınca saygıyla eğildi.
Yüce Lord, Sonea'ya bir kez bile bakmadan yürümeye devam etti.
Sonea'yı örnek alan diğer çıraklar hemen eğilerek selam verdiler. Bu
durumdan faydalanmaya karar veren Sonea, Regin'in yanında sınıfa
sıvışı-verdi.
Sınıfa girer girmez Yüce Lord'un yarattığı havadan uzaklaşmış
olduğunu hissetti. Çıraklar sıralarında aylaklık etmekteydiler. Lord Vorel
yazdıklarıyla o kadar meşguldü ki Sonea'nın selamını fark etmedi bile.
Poril'in yanındaki yerine oturan Sonea gözlerini kapattı ve rahatlayarak
içini çekti.
Herkesin şaşkınlıkla neredeyse donup kaldığı o birkaç dakika içinde,
sanki sadece kendisi ve kabuslarındaki o kara figür varmış gibi gelmişti.
Ve onun önünde eğilmişti. Ellerine baktığında hâlâ kutusuna sıkıca
yapışmış olduğunu fark etti. Şimdiye kadar o kadar çok kez birilerine
eğilerek selam vermişti ki artık umursamı-yordu. Ama bu farklıydı. Onun
ne olduğunu ve neler yapabileceğini biliyorken...
Birdenbire sınıf sıraların yere sürtünme sesi ile doldu, bütün çıraklar
ayağa kalkıyordu. Sonea çırakları taklit
202
Çırak - ilk Yıl
etti, son çırakların da sınıfa gelmiş olduğunu ve Lord Vorel'in sınıfa bir
şeyler söylemiş olduğunu fark etmediğini anladı. Savaşçı kapıyı gösterdi
ve çıraklar çıkmaya başladılar. Sonea şaşkın bir halde Poril'i izledi.
"Kitaplarını burada bırak Sonea." dedi Vorel.
Sonea önce kendi kutusuna baktı, sonra sınıfın kalanına bakınca diğer
çırakların da eşyalarını sınıfta bıraktıklarını gördü. İstemeyerek de olsa
sırasına dönüp eşyalarını bıraktı ve sonra diğerlerine yetişmek için
aceleyle fırladı.
Çıraklar kendi aralarında heyecanla sohbet ediyorlardı. Fakat Poril
hasta gibi görünüyordu.
"Nereye gidiyoruz?" diye fısıldadı ona.
"A... Arena'ya" diye cevapladı Poril, sesi titriyordu.
Sonea kalp atışlarının hızlandığını fark etti. Arena... Savaşçı Becerileri
dersi şimdiye kadar tarihi bilgilerden ve bariyer yaratma
alıştırmalarından oluşmaktaydı. Bunların hepsi de Akademi sınıflarında
anlatılmıştı. Eninde sonunda disiplinin saldırı yönünü öğrenmek için
Arena'ya gidecekleri önceden söylenmişti.
Sınıf merdivenlerden inip Akademi'den çıkarken Sonea'nın üstüne gerip
bir his çöktü. Bu his tam olarak korku değildi. Bir sene önce Rothen,
Lonca'ya katılmaya ikna etmeye çalışırken Savaşçı Becerileri'nin bir
gösterisini görmesi için kendisini Arena'ya götürdüğünden beri hiç
gitmemişti. Çırakların birbirine büyü ile saldırmalarını izlemek rahatsız
ediciydi. Büyücülere taş atıp güçlerinin uyandığı, büyücülerin de
istemeden bir çocuğu öldürdüğü güne dair anıları canlandırmıştı.
Basit bir hataydı ama bir çocuğu, kömürleşmiş bir cesede çevirmişti.
Diğer çırakların pek umursamadığı güvenlikle ilgili uyarılar, her seferinde
Sonea'nın kanını dondurmuştu. Hataların ne kadar sık gerçekleştiğini
203
Trudi Canavan
düşünmekten alamıyordu kendini.
Regin, Hal ve Benon en önde hevesli bir şekilde ilerliyorlardı. Narron ve
Trassia'nın yüzleri bile heyecandan kızarmıştı. Belki de yanlışlıkla
Evler'den veya başka bir ülkenin soylularından birini öldürme düşüncesi
biraz ciddileşmelerini sağlardı. Peki varoşlardan bir kızı yanlışlıkla
öldürme düşüncesi bir an olsun duraklamalarını sağlar mıydı?
Arenamın dışındaki geniş düz alana vardıklarında Sonea, Arenamın
etrafındaki sekiz sütunun sivri uçlarına baktı. Havadaki, sütunların sivri
uçlarının etrafında bulunan büyülü kalkan sebebiyle oluşan hafif titreşimi
hissedebiliyordu. Köşeye kadar ilerleyip aşağı baktı. Arenamın tabanı,
çukurda kalan ve etrafı beyaz kumla çevrili dev bir taş döşeli daire
şeklindeydi. Sütunlar dairenin etrafına eşit aralıklarla yerleştirilmişti.
Kulelerin tabanından bahçelere merdivenler çıkıyordu. Bir kenarda kısa
bir yeraltı merdiveni ile Arena'ya girmeyi sağlayan kare bir geçit vardı.
"Beni takip edin," dedi Lord Vorel. Merdivenlerden inmeye başladı.
Çırakları geçitten geçirip Arena'ya çıkardı. "Sıra olun."
Çıraklar sıra oldular, Poril son sırayı almıştı. Lord Vorel hepsi susana
kadar bekledi ve sonra boğazını temizledi.
"Bu, temel vuruşlar üzerine ilk dersiniz olacak. Ayrıca büyünüzü tüm
gücüyle kullanacağınız ilk sefer olacak. Şu uyarıyı dikkate alın, bugün
yapacaklarınız tehlikelidir." Hepsine tek tek baktı ve konuşmaya devam
etti. "Bu alıştırmalar sırasında mümkün olan bütün önlemleri almalıyız.
Şu anki seviyenizde bile birisini kolaylıkla öldürebilirsiniz. Şunun
unutmayın, aptalca bir davranışa kesinlikle izin vermem. Umursamazlık
ciddi bir şekilde
204
Çırak - ilk Yıl
cezalandırılacaktır."
Sonea'nın omurgasından aşağı bir ürperti indi. Umarım bu ceza, Regin'i
benden bir "kaza" ile kurtulmanın uygun bir yol olmadığına ikna edecek
kadar ciddidir.
Vorel aniden gülümsedi ve ellerini ovuşturmaya başladı. "Bu seviyede
size üç temel vuruşu öğreteceğim. Önce bakalım içgüdüsel olarak
hangisini kullanıyorsunuz. Regin!"
Regin bir adım öne çıktı.
Lord Vorel neredeyse Arena'nın kenarına kadar geriye çekildi ve ellerini
kaldırıp püskürtmeye benzer bir hareket yaptı. Önünde yarı-görünür,
enerjiden oluşan bir disk belirdi. Bir adım kenara çekilip başı ile Regin'e
işaret verdi.
"Gücünü topla ve bu kalkana doğru gönder."
Regin bir elini kaldırıp kalkana doğru uzattı. Kaşlarını çattı ve elinden
parlak bir ışık fırlayıp kalkana çarptı.
"Güzel," dedi Lord Vorel. "Bir güçvuruşu; fakat aynı zamanda ışık ve ısı
için boşa harcanmış bir sürü enerji... Hal!."
Sonea parlayan büyülü diske baktı. Vorel çırakların ne tür enerji
kullandığını anlamak için büyük olasılıkla kalkanı kullanıyordu... ama
Sonea başka bir şeyin anısını kafasından atamıyordu, dehşet ve tiksinti
ile midesini büzen bir şeyin...
Bir enerji ışını daha diske çarptı, bu sefer mavi bir ışındı. Işık ve
çığlıklara dair anılar geçti akından.
"Bir ısıvuruşu," dedi Vorel ve güçvuruşu ile ısıvuruşu arasındaki farkları
anlatmaya başladı. Her ne kadar zihninin bir kısmı anlatılanları dikkatle
dinliyor olsa da Sonea kendini anılardan kurtaramıyordu.
Kalabalık kaçışıyor... kararmış bir ceset... yanan tenin kokusu...
205
Trudi Canavan
"Benon."
Kyralia'lı çocuk öne çıktı. Elinden fırlayan ışın neredeyse şeffaftı.
"Cüçvuruşu." Vorel'in sesi hoşnut geliyordu. "Narron..."
Bir ışın daha havayı yardı.
"Çoğunlukla güç vuruşu ama oldukça yüksek bir ısı da var. Trassia..."
Alevden çizgiler Sonea'nın gözünü aldı.
"Alevvuruşu." Vorel'in sesinde şaşkınlık vardı. "Seno..."
Vindolu çocuk, elinden bir ışık parçası fırlamadan önce uzunca bir süre
kaşlarını çattı. Işık yamuk bir şekilde gidip diski ıskaladı. Arena'nın
kalkanına çarptı ve havada kısık bir çınlama sesi yayıldı. Kalkanın
üzerinde ince enerji iplikleri dalgalandı. Sonea zorlukla yutkundu.
Yakında sıra ona gelecekti. Yakında...
"Yalend."
Sonea'nın yanındaki genç bir an duraksamadan bir adım öne çıktı ve
diski vurdu. "Sonea..."
Sonea diske baktı; ama bütün görebildiği ona bakan bir çocuktu. Korku
dolu ve şaşkın gözler... "Sonea?"
Derin bir nefes aldı ve bu korkunç görüntüyü aklından uzaklaştırdı.
Lonca'ya katılmaya karar verdiğimde bunu öğrenmek zorunda
kalacağımı biliyordum. Bu dövüşler sadece bir oyun. Eğer Müttefik
Ülkeler bir saldırıya uğrarsa diye, savaş becerilerini hayatta tutmak için
yaratılmış tehlikeli bir oyun.
Lord Vorel, Sonea'ya doğru bir adım attı ama Sonea elini kaldırınca
durdu. Sonea kontrol derslerinden beri ilk kez içindeki enerjiye bilinçli
olarak uzandı. Diğer çı-
206
Çırak - ilk Yıl
raklar sabırsızlıkla kıpırdanıyorlardı.
Çocuğun görüntüsü geri döndü. Bu görüntüyü başka bir şeyle
değiştirmesi lazımdı yoksa sinirleri daha fazla dayanmayacaktı. Regin
korkmak ile ilgili bir şeyler mırıldanınca, zihin gözünün önünde yeni bir
figür belirdi ve Sonea gülümsemeye başladı. İradesini odakladı ve bir
öfke patlaması gönderdi.
Büyücülerin tepkileri parçalanan bir camın çıkardığı berrak sese
rağmen açıkça duyulmuştu. Sonea midesinin büzüldüğünü hissetti. Diski
ıskalamış mıydı?
Arena'nın kulelerine doğru ışık dalgaları ilerledi ve yok oldu. Disk
kaybolmuştu. Sonea kafası karışmış bir halde Lord Vorel'e baktığında
büyücünün alnını ovuşturmakta olduğunu gördü.
"Sana henüz bütün gücünü kullanmanı söylememiştim Sonea." dedi.
"Bu... alevvuruşu ile güçvuruşunun... bir birleşimiydi... sanırım." Proil'e
dönü. Poril anında dimdik durmaya başladı. "Hedefi birazdan yeniden
oluşturacağım. Sana söyleyenene kadar vuruş yapma."
Vorel birkaç dakika gözleri kapalı sessizce bekledi. Sonra derin bir
nefes aldı ve diski tekrar yarattı.
"Devam et Poril."
Poril içini çekti. Bir elini kaldırarak kalkana neredeyse görünmez bir
vuruş gönderdi.
"Güzel," dedi Vorel başı ile onaylayarak. "Bir güçvuruşu ve boşa
harcanmış hiç enerji yok. Şimdi hepiniz tekrar saldıracaksınız; fakat bu
sefer tüm gücünüzle. Bundan sonra vuruşlarınızı belirli bir amaç için
şekillendirmeyi öğreneceksiniz. Regin."
Sonea çıraklar kalkana saldırırken izledi. Vuruşların daha güçlü olup
olmadığını söylemek zordu; ama Vorel yine de memnun görünüyordu.
Sıra Sonea'ya gelince, Vorel bir an duraksadı ve sonra omzunu silkti.
207
Trudi Canavan
"Haydi. Bakalım bir kez daha yapabilecek misin?"
Gülümseyen Sonea tekrar gücünden bir miktar çekti ve serbest bıraktı.
Disk dayanacakmış gibi gözüktü ama sonra dalgalanıp kayboldu. Arena
kalkanında yine beyaz ışıklar dalgalandı. Çıraklar istemeden de olsa
eğildiler. Hava, kalkana çarpan vuruşun sesi ile doldu ve sonra her yer
sessizleşti.
Vorel, Sonea'yı dikkatle süzdü. "Şüphesiz yaşın sana bir avantaj
sağlıyor," dedi. Biraz da kendi kendine konuşuyor gibi görünüyordu.
"Tıpkı Poril'in deneyiminin ona kontrol sağlaması gibi." Kalkanı tekrar
oluşturdu. "Poril, bize bir güçvuruşu göster."
Poril'in vuruşu neredeyse görünmezdi.
"Gördüğünüz gibi, ya da göremediğiniz gibi, Poril'in vuruşu tutumlu bir
vuruş. Gereksiz ışık ve ısı yok. Etkisi tek bir noktaya yöneltilmiş ve
dağılmıyor. Şimdi vuruşlarınızı güçvuruşu şeklinde şekillendirmeye
çalışacaksınız. Regin sen başlıyorsun."
Ders devam ettikçe Sonea keyif aldığını fark etti. Vuruşlarını
şekillendirmek oldukça zordu fakat bir kez her tip vuruşun nasıl
"hissettirdiğini" anlayınca, iş kolaylaşmıştı. Vorel sınıfa dönme zamanının
geldiğini söyleyince neredeyse dersin bittiğine üzülecekti.
Etrafına baktığında çırakların birbirilerine gülümse-diklerini ve
heyecanlı gözüktüklerini fark etti. Merdivenlerden hızla çıktılar, yol
boyunca gevezelik yapmışlardı. Sınıfa girdiklerinde sessizleşip sıralarına
geçtiler.
Lord Vorel sınıf tamamen susana kadar bekledi, sonra kollarını
birleştirdi.
"Bir sonraki derste kalkanlar konusuna geri döneceğiz." Çıraklar hayal
kırıklığı ile çöktüler. "Bugün gördükleriniz size kendinizi kalkan ile
savunmayı öğren-
208
Çırak - ilk Yıl
menizin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir," dedi sert bir şekilde.
"Günortasından önce kalan zamanda bugün öğrendiklerinizi yazmanızı
istiyorum."
Birkaç çırak hafifçe inledi. Defterlerini çıkarmaya başladıklarında
Sonea, kutusunun mandallarına uzandı. Onlara dokunduğunda büyü ile
kilitlemeyi unutmuş olduğunu fark etti.
Kutuyu açtığında rahatlayarak derin bir nefes aldı. Bütün eşyaları
içindeydi. Notlarının olduğu dosyayı aldı ama o sırada notların arasından
bir şey kayıp yere düştüğünde metalik bir ses çıkardı.
"Bu benim kalemim!"
Sonea başını kaldırdığında Narron'un kızgın bir şekilde kendisine
baktığını gördü. Kaşlarını çatıp yere baktığında ayağın dibinde altın
renginde bir şeyin yatmakta olduğunu gördü. Eğilip kalemi yerden aldı.
Bir el kalemi elinden koparıp aldı. Başını kaldırdığında Lord Vorel'in
gözünü dikmiş kendine baktığını gördü. Vorel, Narron'a döndü.
"Kaybettiğini söylemiş olduğun kalem bu mu?"
"Evet." dedi Narron, dönüp Sonea'ya bakarken. "Sonea'nın
kutusundaydı."
Vorel, Sonea'ya dönerken çenesi seğirdi.
"Bunu nereden aldın?"
Sonea elindeki kutuya baktı.
"İçindeydi," dedi.
"Benim kalemimi çalmış!" dedi Narron öfkeli bir şekilde.
"Çalmadım!" diye karşılık verdi Sonea. "Sonea..." Vorel, kalemi sıkıca
tutuyordu. "Benimle gel."
Vorel topuklarının üzerinde döndü ve sınıfın kapısına doğru ilerlemeye
başladı. Sonea inanamayarak Vorel'e
209
Trudi Canavan
bakıyordu. Vorel arkasını dönüp kaşlarını çattı. "Şimdi!" dedi bağırarak.
Kutusunu kapatan Sonea, ayağa kalktı ve kendini izleyen gözlerin
farkında olarak kapıya ilerledi. Narron'un kalemini çaldığına inanıyor
olamazlardı. Regin'in kendisine bir oyun oynadığı bu kadar belliyken
olmazdı.
Herkes ona bakıyordu, gözleri şüpheyle kısılmıştı. Poril yere bakıyor ve
Sonea'nın gözlerinden kaçınıyordu. Acı, bir bıçak gibi saplandı ve Sonea
arkasını döndü.
O varoşlu kızdı.. Çocukken hırsızlık yapmış olduğunu kabul etmiş kız...
Alt tabakadan... Hırsızlar'ın arkadaşı... Regin'in onunla dalga geçtiğini
görmüşlerdi; ama çaldığı kitapları ve notları ya da kendisine oynadığı
sayısız bir sürü numarayı görmemişlerdi. Regin'in ne kadar kurnaz ve
kararlı olduğunu bilmiyorlardı.
Regin'i suçlayamazdı. Buna cesaret etse ve gerçek-okuma riskine girse
bile hiçbir şey ispatlayamazdı. Sadece kendi masumiyetini ispatlayabilirdi
ve bunun için gerçek-okuma riskine giremezdi. Eğer bu riske girerse ve
Akademi Müdürü gerçek-okuyucuyu seçmesine izin vermezse biri Yüce
Lord'un gerçeğini öğrenebilirdi.
Vorel kapıda bir an durakladı. "Narron sen de gelsen iyi olur," dedi.
"Kalanlarınız notlarınıza devam edin. Cünortasından önce
dönmeyeceğim."
***
Rothen, Akademi Müdürü'nün odasına girer girmez içeridekilerin
duruşlarına dikkat etti. Jerrik masasında oturuyordu, kollarını
çaprazlamıştı ve yüzünde sert bir ifade vardı. Sonea bir sandalyeye
çökmüş gözleri bambaşka bir yere odaklanmıştı. Yakındaki bir tabureye
210
Çırak - ilk Yıl
başka bir çırak tünemiş dimdik oturuyordu. Arkasında Savaşçı Lord
Vorel duruyordu ve bakışları öfkeyle yanıyordu.
"Ne oluyor?" diye sordu Rothen.
Jerrik'in kaş çatışı derinleşti. "Çırağının sınıf arkadaşı Narron'a ait bir
kalem, onun eşyaları arasından çıktı."
Rothen, Sonea'ya baktı. Fakat Sonea başını kaldırıp Rothen'e bakmadı.
"Bu doğru mu Sonea?"
"Evet."
"Ayrıntılar?"
"Kutumu açtım, notlarımı çıkardım ve kalem aralarından düştü."
"Kalem oraya nasıl girmişti?"
Kız omzunu silkti. "Bilmiyorum."
Jerrik bir adım öne çıktı. "Kalemi oraya sen koymadın mı?"
"Bilmiyorum."
"Ne demek istiyorsun?"
"Kalemi oraya koyup koymadığımı bilmiyorum."
Jerrik kaşlarını çattı. "Nasıl bilmezsin? Kalemi kutuya ya koymuşsundur
ya da koymamışsındır."
Sonea ellerini açtı. "Dün gece notlarımı kaldırırken aralarında olma
ihtimali var."
Jerrik başını öfke ile salladı ve sonra derin bir nefes aldı.
"Narron'un kalemini çaldın mı?"
Sonea kaşlarını çattı. "Kasıtlı olarak hayır."
Daha önce Sonea ile benzer konuşmalar yaşamış olan Rothen
gülümsedi. Ama şu an kelime oyunları için uygun bir zaman değildi.
"Yani kalemi yanlışlıkla çalmış olabileceğini mi söylüyorsun?" diye sordu.
"Bir şeyi nasıl yanlışlıkla çalabilirsin?" diye bağırdı
211
Trudi Canavan
Jerrik. "Çalmak kasıt içeren bir harekettir."
Vorel hoşnutsuzluğunu belirten bir ses çıkardı. "Sonea eğer çalmadığını
belirtmezsen senin suçlu olduğuna karar vermek zorunda kalacağız."
Sonea başını kaldırıp öğretmene baktı ve gözleri kısıldı. "Ne fark
edecek ki? Nasıl olsa kararınızı çoktan verdiniz. Benim söyleyebileceğim
hiçbir şey bunu değiştiremez zaten."
Oda birkaç yürek atışı boyunca sessiz kaldı. Sonra Rothen, Vorel'in
yüzünün aldığı rengi görünce öne çıkıp elini Sonea'nın omzuna koydu.
"Beni dışarıda bekle Sonea."
Sonea odadan çıkıp kapıyı kapattı.
"Şimdi ne yapmam lazım?" diye söylendi Jerrik. "Eğer masumsa neden
bize bu kaçamak cevapları veriyor?"
Rothen diğer çırağa, Narron'a anlamlı bir şekilde baktı. Jerrik,
Rothen'in bakışlarını izledi ve sonra başı ile onayladı. "Sınıfına
dönebilirsin, Narron."
Oğlan ayağa kalktı. "Kalemimi geri alabilir miyim efendim?"
"Kesinlikle." Jerrik başı ile Vorel'e bir işaret verdi. Öğretmenin çırağa
verdiği pahalı görünümlü kalemi gören Rothen yüzünü buruşturdu.
Herhalde çocuğun Lonca'ya kabul edilişini kutlamak için verilmiş bir
hediyeydi.
Narron odayı terk ettiğinde Jerrik, Rothen'e beklenti ile baktı. "Nerede
kalmıştınız Lord Rothen?"
Rothen ellerini arkasında birleştirdi. "Sonea'nın diğer çıraklar yüzünden
çektiği sıkıntıdan haberdar mısın?"
Jerrik başını salladı. "Evet, haberdarım."
"Bu sorun çıkaranların liderini biliyor musunuz?"
Akademi Müdürü'nün dudakları seğirdi. "Bu sözde hırsızlığı liderlerinin
mi düzenlediğini söylüyorsun?"
212
Çırak - ilk Yıl
"Sadece bu olasılığı göz ardı etmemeni öneriyorum."
"Ama kanıta ihtiyacın var. Şu anki haliyle kayıp bir kalemi Sonea'nın
eşyaları arasında bulduk. Onu aldığını inkar etmeyi reddediyor ve Regin'i
de kalemi oraya yerleştirmekle suçlamadı. Neye inanmalıyım?"
Rothen başını sallayarak onayladı. "Eminim Sonea kanıta sahip olmayı
isterdi ama eğer birini suçlamıyorsa bu kanıtı olmadığı anlamına gelir. Bu
durumda masumiyetini çürüten bir şey var mı?"
"Bu onun yapmadığını kanıtlamaz," dedi Vorel.
"Ama benden onun davranışını açıklamam istendi, masumiyetini
kanıtlamam değil. Sadece onun karakterine kefil olabilirim onun kalemi
çaldığına inanmıyorum."
Vorel hafif bir ses çıkardı fakat sessiz kaldı. Jerrik ikisine de dikkatle
baktı ve sonra elini salladı. "Söylediklerinizi düşüneceğim. Teşekkür
ederim. Gidebilirsiniz."
Sonea dışarıda bir duvara yaslanmış somurtkan bir şekilde botlarına
bakıyordu. Vorel ona gözlerini kısarak baktı fakat yanından bir şey
söylemeden geçti. Rothen, Sonea'nın yanına gidip duvara dayandı ve
içini çekti.
"İyi gözükmüyor."
"Biliyorum." Sesi boyun eğmiş çıkıyordu.
"Regin'den hiç bahsetmedin mi?"
"Nasıl yapabilirim ki?" Sonea başını kaldırıp Rothen'e baktı. "Elimde
kanıt olsa bile onu suçlayamam."
"Neden o..." cevap bir anda Rothen'in zihninde çaktı. Lonca kuralları...
Suçlayan kişiye gerçek-okuma yapılmalıydı. Sonea bu riske giremezdi.
Taşıdığı sır zamanından önce ortaya çıkabilirdi. Kendini rahatsız ve sinirli
hisseden Rothen, yere doğru bakıp kaşlarını çatmaya başladı.
"Onlara inanıyor musun?"
213
Trudi Canavan
Rothen, Sonea'ya baktı. "Tabi ki hayır."
"En ufak bir şüphen bile yok mu?"
"En ufak bir şüphem bile yok."
"Belki de olmalı," dedi Sonea acı bir şekilde. "Herkes bunun olmasını
bekliyordu zaten. Ne söylediğim ya da ne yaptığım bir şey ifade etmiyor.
Hiçbir şeyi değiştirmiyor. Daha önce yapmış olduğumu biliyorlar ve bir
sebebim olsa da olmasa da tekrar yapacağımı düşünüyorlar."
"Sonea," dedi Rothen yumuşakça. "Söylediklerin ve yaptıkların bir şey
ifade ediyor. Biliyorsun ki uzun bir süre önce ihtiyaçtan dolayı çalmış
olman tekrar çalacağın anlamına gelmiyor. Eğer engelleyemediğin bir
hırsızlık alışkanlığın olsaydı bunu çok uzun süre önce fark ederdik.
Kimsenin sana inanmayacağını düşünsen bile açık ve güçlü bir şekilde
inkar etmelisin."
Sonea başı ile onayladı ama Rothen, kızın ikna olduğundan emin
değildi.
Günortası gongu çalınca ikisi de başlarını kaldırdılar. Rothen kendini
duvardan itti.
"Gel ve benimle yemek ye. Haftalardır beraber günortası yemeği
yemedik."
Sonea vahşice gülümsedi. "Bir süre Yemek Sa-lonu'nda hoş
karşılanacağımı düşünmüyorum zaten.
214
14. Bölüm
Kötü Haberler
Çıraklar birer birer Lord Elben'in masasının yanından geçiyor ve
masadan birer kavanoz alıyorlardı. Onlara katılırsa düşmanca bakışlar
alacağını bilen Sonea bekledi. Regin'in masaya en son yaklaşan kişi
olduğunu görünce morali iyice bozuldu. Regin bir an Sonea'ya bakıp
masaya yaklaştı ve kalan son iki kavanozu eline aldı. Lord Elben, Regin
iki kavanozu da incelerken kaşlarını çattı; fakat tam öğretmen bir şey
söyleyecekken Regin kavanozlardan birini Sonea'ya doğru itti.
"Al."
Bunu beklemeyen Sonea, kavanozu tutmak için atıldı ama
yakalayamadan kavanoz yere düşüp parçalandı.
"Oh, özür dilerim." dedi Regin, cam parçalarından uzaklaşırken. "Ne
kadar da sakarım."
Lord Elben uzun burnunun üzerinden önce Regin'e sonra Sonea'ya
baktı. "Regin git ve burayı temizlemesi için bir hizmetkar çağır. Sonea bu
ders sadece izleyeceksin."
Sonea sırasına döndü, hiç şaşırmamıştı. Narron'un kalemini "çalması"
çırakların hakkında düşündüklerinden fazlasını değiştirmişti.
"Hırsızlık"tan önce Elben, Regin'e elindeki kavanozu Sonea'ya verip
kendisine yeni bir tane almaya gitmesini söylerdi.
"Hırsızlık" öğretmenlerin ve çırakların şüphelendiği
215
Trudi Canavan
şeyi doğrulamıştı sadece. Resmi cezası her akşam Çıraklar
Kütüphanesinde bir saat kitapları, raflarına kaldırarak düzenlemekti ve
oldukça keyifli bir görevdi aslında. Yani Regin ortalıkta olup da sorun
çıkarmadığı zamanlarda... Ceza geçen Dördüncügün bitmişti fakat hem
çıraklar hem de öğretmenler hâlâ kendisine şüphe ve hor görme ile
davranıyorlardı.
Çoğu zaman sınıfta görmezden geliniyordu. Ne zaman bir çırağa
yaklaşsa ya da konuşsa soğuk bakışlarla karşılaşıyordu. Yemek
Salonu'nda onlara katılmaya çalışmamıştı. Bunun yerine eskisi gibi
günortası yemeğini yememeye ya da Rothen'le yemeye başlamıştı.
Her şey kötü yönde ilerlemiyordu tabi. Artık diğer çıraklardan çok daha
güçlü olduğunu bildiğinden kendine daha fazla güveniyordu. Çıraklara
tavsiye edildiği üzere sınıf etkinlikleri için gücünü korumak zorunda
değildi, bu yüzden kendisini saldırı, fiziksel şakalar ve diğer
maskaralıklardan korumak için sürekli güçlü bir kalkan ile geziyordu. Bu
da, Regin ve çetesi onu sı kıştı rırlarsa onları rahatça itip geçebileceği
anlamına geliyordu.
Odasının kapısı, penceresi ve kutusunu da yarattığı birer kalkanla
koruyordu. Bütün gün ve gece boyunca büyü kullanmasına karşın hiç
yorulmuş ya da tükenmiş hissetmiyordu. Hatta zorlu bir Savaş Becerileri
dersinden sonra bile...
Ama yalnızdı... Önündeki boş sıraya bakıp içini çekti. Poril bir hafta
önce kendini yaralamıştı, çalışırken ellerini yakmıştı. Onu özlüyordu,
özellikle görünürde bir hırsız olduğu ispatlanmış olmasına rağmen bunu
umursamadığı için.
"Lord Elben?"
Sonea başını kaldırıp baktı. Kapıda yeşil cüppeli bir kadın duruyordu.
Kadın biraz yana çekilip kısa boylu bir
216
Çırak - ilk Yıl
217
çırağın sınıfa girmesine izin verdi. Sonea birden neşeyle doldu.
"Poril'in derslere katılabilecek kadar iyileştiğine karar verdim. Hâlâ
ellerini çok kullanmamalı ama en azından dinleyebilir."
Poril'in bakışları doğrudan Regin'e kaydı. Hemen başka bir yöne bakıp
Lord Elben'e eğilerek selam verdi ve sırasına geçti. Şifacı, öğretmene
başı ile selam verip sınıftan çıktı.
Elben sınıfa dersi anlatırken Sonea'nın ilgisi zaman zaman arkadaşına
kayıyordu. Poril dersle ilgilenmiyor gibi görünüyordu. Dimdik oturmuştu,
ara sıra taze yaralar yüzünden kızarmış olan ellerine bakıyordu. Saatler
sonra günortası gongu çaldığında, Poril diğer çıraklar çıkana kadar
bekledi ve sonra ayağa kalkıp hızla sınıfı terk etti.
"Poril," Sonea arkasından seslendi. Hızla Elben'e baş eğip selam verdi
ve birkaç adım sonra çocuğa yetişti.
"Hoş geldin, Poril." Poril kendisine bakınca gülümsedi. "Dersleri
yakalamak için yardıma ihtiyacın var mı?"
"Hayır." Poril kaşlarını çatıp adımlarını hızlandırdı.
"Poril?" Sonea uzanıp kolunu tuttu. "Sorun ne?"
Poril, Sonea'ya baktı, sonra dönüp ileride yürüyen sınıfın kalanına
baktı. Regin grubun en arkasındaydı, omzunun üzerinden onlara bakıp
Sonea'nın bütün teninde bir ürperti dolaşmasına sebep olacak şekilde
gülümsedi.
Poril titredi. "Seninle konuşamam... Yapamam..." Elini çekip kurtardı.
"Ama..."
"Hayır, nolur beni yalnız bırak." Poril arkasını döndü ama Sonea tekrar
kolunu yakaladı ve sıkıca tuttu.
"Bana neler olduğunu anlatana kadar seni yalnız bırakmaya niyetim
yok," dedi Sonea dişlerinin arasından.
Trudi Canavan
Poril cevap vermeden önce biraz durakladı. "Regin."
Sonea, Poril'in solgun yüzüne bakarken midesinin alev aldığını hisseti.
Poril hâlâ diğer çıraklara bakıyordu ve Sonea çocuğun daha fazla
konuşmak istemediğini anladı. Sadece kendisinden uzak durmak
istiyordu. "Sana ne söyledi?" diye ısrar etti.
Poril yutkundu. "Dedi ki artık seninle konuşamazmı-şım. Üzgünüm..."
"Ve sen de söylediğini yapacak mısın?" Bu çıkışı adil değildi, biliyordu
ama öfke içini yakıyordu. "Neden ona gidip Tarali nehrinde boğulmasını
söylemedin?"
Poril yaralı ellerini kaldırdı. "Söyledim."
Sonea'nın öfkesi bile buz kesti. Poril'e bakakaldı. "Sana bunu o mu
yaptı?"
Poril başını o kadar hafifi bir şekilde eğdi ki neredeyse Sonea fark
edemiyordu bile. Koridora doğru baktı; ama sınıf merdivenlere ulaşmış
ve görüş alanından çoktan çıkmışlardı.
"Bu.... Neden kimseye söylemedin?"
"Kanıtlayamam..."
Bir gerçek-okuma ispatlayabilirdi. Poril'in de kendisi gibi saklaması
gereken bir sırrı mı vardı? Yoksa bir büyücünün zihnini okumasından bu
kadar mı korkuyordu?
"Sırf arkadaşım olduğun için senin ellerini yakıp da bundan paçayı
kurtaramaz," diye kükredi Sonea. "Eğer seni bir kez daha tehdit ederse
bana söyle. Ben... ben..."
"Ne? Hiçbir şey yapamazsın Sonea." Poril'in yüzü kıpkırmızıydı.
"Üzgünüm ama yapamam. Sadece yapamam..." Arkasını dönüp hızla
uzaklaştı.
Başını iki yana sallayan Sonea koridorda ilerlemeye başladı.
Merdivenlerden yavaşça aşağı indi. Alt kata indiğinde hafif ve devamlı bir
gürültü duydu. Koridordan Büyük Salon'a doğru bakınca şaşkınlıkla
gözlerini kırptı.
218
Çırak - İlk Yıl
Salon büyücülerle doluydu. İkişerli ya da daha büyük gruplar halinde
durup sohbet ediyorlardı. Sonea olduğu yerde kaldı, neden bu kadar çok
büyücünün bir araya geldiğini merak ediyordu. Ziyaret günü değildi, yani
başka bir sebebi olmalıydı.
"Senin yerinde olsaydım dikkat çekmemeye çalışırdım," dedi bir ses
kulağının yanından.
Geri çekilerek dönüp Regin'e dik dik baktı.
"Bir taneyi unuttuklarına karar verebilirler," dedi, gözleri neşe ile
parlıyordu.
Sonea bir adım geri çekildi. Kafası karışmıştı fakat Regin'in neden
bahsettiğini öğrenmek istemiyordu. Sonea'nın anlamadığını görünce
Regin'in gözleri zevkle parıldadı ve biraz daha yaklaştı.
"Anlamadın, değil mi?" Sırıtması iğrençti. "Unuttun mu? Bugün senin
gibi bir varoş çöplüğü için yılın en neşeli günü. Arınma günü..."
Kavrayış bir bıçak gibi saplandı Sonea'ya. Arınma... Otuz yıldan uzun
bir süre önceki ilk Arınma'dan beri her yıl Kral, Muhafızlarını ve Lonca'yı,
sokakları "serseriler ve ahlaksızlardan" temizlemek için gönderiyordu.
Amaç sokakları hırsızlardan arındırıp daha güvenli yapmaktı, en azından
Kral öyle söylüyordu. Aslında Hırsızlar olaydan pek rahatsızlık
duymuyorlardı, şehre girip çıkmak için kendi yolları vardı. Sadece fakir,
evsiz kişiler varoşlara sürülüyorlardı. Ve geçen sene olduğu gibi "aşırı
kalabalık ve güvensiz" konaklama evlerinde oda kiralayan kendi ailesi
gibi insanlar... O gün o kadar öfkeliydi ki büyücülere taş atan gençlerden
oluşan bir gruba katılmıştı ve güçleri ilk kez orda ortaya çıkmıştı.
Regin zevkle güldü, içinde kabaran öfkeyi fark eden Sonea kendini
dönüp yürümeye zorladı. Regin yolunu kesmek için bir adım attı. Yüzü
zafer ve zalim bir tatmin
Trudi Canavan
hissiyle çarpılmıştı. Sonea ,çıraklar Arınma'ya katılmadığı için kendini
şanslı saydı. Sonra geleceği düşünüp ürperdi. Açıkça görülüyordu ki
Regin, güçlerini zavallı dilenciler ya da fakir insanları şehirden sürmek
için kullanmayı sabırsızlıkla bekliyordu.
"Hemen gidiyor musun?" dedi Regin, başı ile salonu işaret ederek.
"Gardiyanına ne kadar eğlendiğini sormak istemiyor musun?"
Rothen? O yapmaz... belli ki kendisini yemlemeye çalışıyordu, Sonea
arkasını döndü. Çevredeki yüzlere bakınca yakındaki gruplardan biri
içinde tanıdık bir yüz gördü. Rothen...
Bir anda buz kesti. Arınma hakkında neler hissettiğini bildiği halde nasıl
olur da katılırdı? Ama KraPın emirlerine karşı gelemezdi...
Evet, gelebilirdi! Bütün büyücüler gitmiyor. Reddedip yerine başkasının
gitmesini sağlayabilirdi!
Sanki bakışlarını hissetmiş gibi Rothen başını kaldırdı ve göz göze
geldiler. Rothen'in bakışları Regin'e kaydı ve kaşlarını çattı.
Regin kıkırdamaya başladı. Bir anda Sonea'nın tek istediği şey buradan
çekip gitmek olmuştu. Dönüp Regin'in yanından geçti ve Akademi'den
çıktı. Regin peşindeydi, Büyücüler Makamı'na kadar yol boyunca dalga
geçip durdu. Büyücüler Makamı önünde dalga geçmeyi kesip Sonea'nın
tek başına içeri girmesine izin verdi. Rothen'in odasına girdiğinde
içerisini boş bulunca rahatladı. Şu anda öfkesini ondan çıkarma riski
olduğu için Tania ile karşılaşmak istemiyordu.
Kısa bir süre sonra kapı açıldığında içeride ileri geri yürüyordu.
"Sonea."
Rothen'in yüzünde özür dileyen bir ifade vardı.
220
- Çırak - ilk Yıl
Sonea cevap vermedi ama pencerenin önünde durup dışarıya bakmaya
başladı.
"Üzgünüm, bunun sana ihanet gibi geldiğini biliyorum," dedi Rothen.
"Sana katılacağımı söylemek istedim. Ama hep erteledim ve bugün
çağırılacağımızı bu sabaha kadar bilmiyordum."
"Gitmek zorunda değildin," dedi Sonea. Sesi sanki bir yabancıya aitti,
öfkeyle kararmıştı.
"Mecburdum," dedi Rothen.
"Hayır değildin. Senin yerine başkası gidebilirdi."
"Doğru," diye onayladı Rothen. "Ama işte bu yüzden gitmek
zorundaydım." Biraz daha yaklaştı, sesi alçak ve nazikti. "Sonea, orada
olmak zorundayım veya bir hata yapılmaması için elimden geleni
yapmak zorundayım. Eğer gitmeseydim ve bir şey olsaydı..." Rothen
içini çekti. "Bu sefer herkes diken üzerindeydi. Anlaması zor ama geçen
sene olanlar yüzünden Loncamın kendine güveni sarsıldı. Bu hata yapma
korkusu yüzünden de olsa," kıkırdadı, "Başka bir büyü yapabilen varoşlu
yüzünden de olsa fark etmezdi. Birinin Lonca'ya göz kulak olması lazım."
Sonea yere doğru baktı. Kulağa mantıklı geliyordu. Öfkesinin
solduğunu hissetti. İçini çekerek Rothen'e baktı ve başıyla onayladı.
Rothen umutlu bir şekilde gülümsedi.
"Beni affettin mi?"
"Sanırım," dedi Sonea istemeyerek. Masaya baktığında Tania'nın
savory ekmekleri ve diğer soğuk yemeklerden oluşan bir sofra hazırlamış
olduğunu fark etti. Açıkça, birinin gelip de bu yemekleri yiyeceğinden
emin olmayan birinin hazırladığı bir sofraydı.
"Gel, yemek yiyelim," dedi Rothen.
Daveti kabul eden Sonea bir sandalyeye oturdu.
221
Truüi Canavan
***
Lonca arabası iki katlı, gösterişsiz binanın önünde durdu. Lorlen
araçtan indi ve sokaktan geçen insanların meraklı ve ürkmüş bakışlarını
görmezden geldi. İlk Şehir Muhafız Evimin girişine doğru ilerledi ve bir
hizmetkar kapıyı açınca içeri girdi.
Oda zevkli fakat pahalı olmayan eşyalarla döşenmişti. Odanın çeşitli
bölgelerinde rahat görünümlü koltuklardan gruplar oluşturulmuştu.
Burası Lorlen'e Gece Odası'nı hatırlatıyordu. Salonun bir yanındaki
koridor binanın geri kalanına ulaşmayı sağlıyordu.
"Yönetici."
Lorlen sese doğru döndüğünde Deril'in oğlunun koltuklardan birinden
kalkmakta olduğunu gördü.
"Yüzbaşı Barran. Yeni rütbenizi tebrik ederim."
Genç adam gülümsedi. "Teşekkür ederim Yönetici." Eliyle koridoru
gösterdi. "Buyurun ofisime geçelim. Size son gelişmeleri anlatayım."
Barran, Lorlen'i koridorun sonlarında yer alan bir kapıya götürdü.
Kapının arkasındaki oda küçük fakat konforluydu. Bir duvar raflarla
doluydu ve ortadaki bir masa, alanı tam olarak ikiye bölüyordu. Baran
koltukları gösterdi ve Lorlen oturunca o da karşısına geçip oturdu.
"Baban, hakkında konuştuğumuz kadınla ilgili fikrini değiştirdiğini
söyledi," diye hemen konuya girdi Lorlen. "Artık onun da bir cinayet
olduğunu düşünüyormuşsun."
"Evet," diye yanıtladı Barran. "Buna benzer birkaç intihar daha oldu.
Her vakada silah kayıptı ve içeri birinin girdiğini gösteren kanıtlar vardı.
Her kurbanın yarasında el veya parmak izleri vardı. Tesadüf olmak için
fazla garip." Bir an durakladı. "Bu intiharlar, yaklaşık bir ay önce törensel
cinayetler sona erdiğinde başladı. Sanki
222
Çırak - ilk Yıl
katil ilgi çektiğini fark etti de yöntemini değiştirdi. Bu sayede bu
olayların intihar olarak görülüp kurcalanmamasını umuyordu."
Lorlen başıyla onayladı. "Veya belki de yeni bir katil var."
"Belki de." Barran bir an durakladı. "Bir şey daha var, belki bu konuyla
ilgili değildir ama. Selefime daha önce böyle garip vakalar ile karşılaşıp
karşılaşmadığını sordum. Bana son dört, beş yıldır seri cinayetlerin
işlenmeye başlayıp sonra kesildiğini söyledi." Barran gülümsemeye
başladı. "Bunun, şehirlerde yaşamaya karşılık ödediğimiz bir bedel
olduğunu söyledi."
Lorlen'in omurgasından aşağı bir ürperti yayıldı. Akkarin yolculuğundan
beş yıl önce dönmüştü. "Daha önceleri böyle olaylar olmaz mıymış?"
"Sanmıyorum. Eğer olsaydı bana söylerdi."
"Yani cinayetler aynı mı?"
"Sadece bir süreliğine aynı tipte cinayetler işleniyor, sonra cinayetlerin
tipi değişiyormuş. Selefim önceleri Hırsızlar'dan birinin rakip bir grubu
hedef aldığını zannetmiş. Kurbanlarını belli bir şekilde işaretleyip böylece
rakiplerine bir mesaj bırakıyor olabilirlerdi. Ama kurbanların ne
birbirileryle ne de Hırsızlarla bir ilgileri varmış.
"Sonra belli bir türde cinayetler işleyerek ününü yaymaya çalışan bir
suikastçıdan şüphelenmiş. Kurbanların bazılarının ciddi borçları ya da
suikasta kurban gitmek için sebepleri varmış. Selefim tıpkı benim şimdi
bulamadığım gibi, o zamanlarda da cinayetler için bir Sebep ya da
bağlantı bulamamış."
"Basit bir hırsızlık bile yok mu?"
Barran başını iki yana salladı. "Kurbanlardan bir iki ianesi soyulmuş
ama çoğu değil."
223
Trudi Canavan
"Tanıklar?"
"Zaman zaman... Tarifleri değişiyor. Ama bir tek ayrıntı aynı yine de."
Barran'ın gözleri parladı. "Katil üzerinde büyük, kırmızı bir mücevher
olan bir yüzük takıyormuş."
"Gerçekten mi?" Lorlen kaşlarını çattı. Akkarin'in yüzük taktığını
görmüş müydü hiç? Hayır. Akkarin asla takı takmazdı. Tabi bu, kimsenin
onu görmediği zamanlarda parmağına bir yüzük geç iremeyeceği
anlamına gelmiyordu. Ama neden böyle bir şey yapsındı ki?
Lorlen içini çekip başını salladı. "Kurbanların büyü ile öldürüldüğüne
dair bir iz var mı?"
Barran gülümsedi. "Babam bunu çok heyecan verici bulurdu ama böyle
bir iz yok. Cinayetlerin bazılarında tuhaf bir şeyler var ama vuruş
yanıkları veya açıklama getirebildiğimiz bir şey yok."
Tabi ki kara büyü ile işlenen bir cinayette Barran'ın. tanıyacağı bir iz
olmazdı. Lorlen herhangi bir büyücünün bile böyle izleri
tanıyabileceğinden şüpheliydi. Ama yine de öğrenebildiği kadar ayrıntıyı
öğrenmeliydi.
"Bana başka ne söyleyebilirsin?"
"Her cinayetin ayrıntılarını istiyor musun?"
"Evet."
Barran rafları işaret etti. "Garip, seri cinayetlerle ilgili bütün kayıtları
buraya getirttim. Okunacak çok şey var."
Lorlen raflara hayal kırıklığı ile baktı. O kadar çoktular ki...
"En son dönemde olanlara bakalım o zaman."
Barran onaylayarak duvara doğru ilerledi ve raftan kalın bir dosya aldı.
"Lonca'nın böyle olaylarla ilgilendiğini bilmek güzel," dedi.
Lorlen gülümsedi. "İlgim daha çok kişisel; ama
224
Çırak - İlk Yıl
Lonca'nın yapabileceği bir şey varsa söyle yeter. Bunun dışında
araştırmanın bu iş için en uygun kişi tarafından yürütüldüğü konusunda
şüphem yok."
Barran hafifçe gülümsedi. "Umarım Yönetici... Umarım gerçekten
öyledir."
***
Arena'nın eğimli kalkanının üzerinde gri butlular yavaşça Kuzey
Bölgesi'ne doğru yuvarlanıyordu. Rüzgar bahçedeki ağaçların dallarını
yakalıyor ve ileri geri savuruyordu. Soğuk mevsimimin gelişiyle ağaçlar
kararmaya başlamıştı ama henüz dökülmemiş olan kimi yapraklar hâlâ
parlak sarı ve kırmızıydı.
Arena'nın içinde hava sakindi. Kalkan içeriyi rüzgardan koruyordu fakat
soğuktan koruyamıyordu. Sonea kollarını kendi etrafında sarıp, içine
giydiği yün giysileri vücuduna daha da yaklaştırma isteğini bastırdı. Lord
Vorel onlara bütün kalkanlarını hatta sıcak için oluşturdukları kalkanları
bile indirmelerini emretmişti.
"Büyünün şu yasalarını unutmayın," diye anlatmaya başladı. "Bir;
saldırı altındaki bir kalkanı yerinde tutmak
0 kalkana yapılan saldırıdan daha fazla güç gerektirir. İki; bir vuruşun
yolunu eğimli olması veya bir vuruş ilerlemekteyken yönünün
değiştirilmesi düz bir vuruş yolundan daha fazla çaba gerektirir. Üç; ışık
ve ısı güçlen daha hızlı hareket ederler, yani bir güçvuruşu bir
r.ıvuruşundan daha fazla çaba gerektirir."
lord Vorel sınıfın karşısına geçip ellerini beline ko-\.uak dikildi.
Sonea'ya baktı.
'Vuruşlar kolaydır. Büyücülerin zaman zaman aşırıya
1 ıı malarının sebebi budur. Ve yine aynı sebepten 'II an, bir
Savaşçı'nın en önemli becerisidir ve çıraklar
225
Trudi Canavan
zamanlarının çoğunun bunu çalışarak geçirirler. Arena kurallarını
biliyorsunuz. Dış kalkanınız düştüğünde savaşı kaybedersiniz. Bundan
başka kanıta ihtiyacımız yok."
Sonea ürperdi ve bunun soğuk yüzünden olmadığını biliyordu.
Çırakların birbiri ile savaşacağı ilk ders olacaktı. Vorel'in yaptığı bütün
uyarılar aklından geçti. Diğer çırakların yüzlerine baktı.
Çoğu heyecanlı ve yüzleri kızarmış görünüyordu ama Poril'in yüzü kar
gibi beyazdı. Poril ve kendisi sınıf alıştırmalarının çoğunda' eşleştiğinden
Lord Vorel de büyük ihtimalle onları birbiri ile savaştırırdı. Arkadaşına
karşı daha dikkatli ve nazik olmaya karar verdi.
"Başlangıçta güçlerinize göre eşleştirileceksiniz." Dedi Vorel. "Regin,
sen Sonea ile savaşacaksın. Benon sen Yalend ile savaşacaksın. Narron,
Trassia ile savaşacak. Hal, Seno ve Poril ise sırayla savaşacak."
Sonea kanının buz kestiğini hissetti. Beni Regin ile eşleştirdi!
Ama mantıklıydı. Sınıftaki en güçlü iki çırak onlardı. Birden keşke
bunun olabileceğini fark edip daha zayıf gözükseydim diye düşündü.
Hayır, böyle düşünmemeliyim. Vorel onlara defalarca bir büyücü
kaybedeceğini düşünürse savaşın çoktan kaybedilmiş olacağını
söylemişti. Regin'i yeneceğim, dedi kendine. Ben daha güçlüyüm. Bu,
Poril'in yaraları için alacağım intikam olacak.
Lord Vorel kendisini çağırıp Regin'in yanında durmasını istediğinde bu
kararlılığı korumak o kadar da kolay değildi. Vorel bir elini Sonea'nın
omzuna koydu ve Sonea, Vorel'in büyüsünün bir iç kalkan yaratırken
kendisini sardığını hissetti. İkinci bir Savaşçı, Lord Makin de Regin'e bir
kalkan oluşturdu.
226
Çırak - ilk Yıl
"Geri kalanınız dışarı çıkın." dedi Lord Vorel. Çıraklar itaatkar bir
şekilde geçide sıralandığında Sonea kendini Regin'in bakışlarına karşılık
vermeye zorladı. Regin'in gözleri parlıyordu ve dudaklarının uçları sinsi
bir gülümsemeyle yukarı kıvrılmıştı.
"Şimdi," dedi Vorel, çıraklar Arena'nın dışındaki merdivenlere
oturunca."Yerlerinizi alın."
Zorlukla yutkunan Sonea, Arena'nın bir ucuna gitti. Regin rahat bir
şekilde diğer uca doğru yürüdü ve Sonea'ya döndü. Vorel ve Makin
kenarlara doğru çekildiler ve Sonea onların kendi etraflarında kalkan
oluşturduğunu hissetti. Kalbi hızla atıyordu.
Vorel önce Sonea'ya sonra Regin'e baktı ve küçük bir işaret yaptı.
"Başlayın."
Sonea güçlü bir kalkan oluşturup kendini hazırladı; ama beklediği
saldırı salvosu gelmedi. Regin ağırlığını bir ayağına vermiş kollarını
birleştirmiş duruyordu. Bekliyordu.
Sonea gözlerini kıstı. İlk saldırıda belirli bir şeyler olurdu ve savaşılan
kişinin karakterini ortaya koyardı. Daha dikkatli bakınca Regin'in henüz
bir kalkan bile yaratmamış olduğunu fark etti. Regin ağırlığını bir
ayağından diğerine geçirdi, parmakları ile kolunda ritm tutmaya başladı,
bir ayağını yere vuruyor ve öğretmene soru soran gözlerle bakıyordu.
Sonea bir an Lord Vorel'e bakma riskine girdi. Savaşçı dikkatle
izliyordu, anlaşılan savaşın henüz başlamamış olması onu hiç
şaşırtmamıştı.
Regin, Arena'nın dışındaki çırakların bile duyabileceği kadar yüksek
sesle içini çekti. Sonra da esnedi. Sonea gülümseme isteğini bastırdı. Bu
bir büyü savaşı değildi, bu kimin önce sabrını yitireceği üzerine bir sa-
227
Trudi Canavan
vaştı.
Ellerini kalçalarına yerleştirdi ve sonra artık ilgisini Regin üzerinde
tutmak zorunda olmadığı için diğer çıraklara bir göz attı. Bazıları dikkatle
izliyordu, bazıları ise şaşırmış ve sıkılmıştı. Tekrar öğretmene baktı. Lord
Vore,l bakışlarına soğuk bir şekilde karşılık verdi.
Belki de Regin'i önce saldırması için kandırabilirdi. Belki de kalkanımı
indirirsem...
Dikkatle koruyucu dış kalkanının inmesine izin verdi. Kalkanı iner
inmez bütün dünya alevlerle kaplandı sanki. Acele ile oluşturduğu kalkan
saldırılara sadece birkaç saniye dayanabildi ve sonra dalgalanıp yok oldu.
Regin'in büyüsünün Vorel'in iç kalkanı ile buluştuğu noktalarda teninde
ısıyı hissetmeye başladı.
"Durun!"
Saldırılar Sonea'nın görüş alanında karanlık noktalar bırakarak durdu.
Lord Vorel, Arena'nın merkezine doğru yürürken Sonea gözlerini
kırpıştırıyordu.
"Kazanan, Regin," diye ilan etti. Diğer çıraklardan zayıf bir tezahürat
geldi. Sonea, Regin zarifçe eğilip selam verirken yüzünün yanmaya
başladığını hissetti.
"Sonea." Lord Vorel ona dönmüştü. "Eğer kalkanını hemen geri
kaldıracak beceriye sahip değilsen kalkanını indirmen akıllıca olmaz.
İleride bu stratejiyi tekrar kullanmayı düşüneceksen savunman üzerine
daha fazla çalışmanı tavsiye ederim. Çıkabilirsiniz; Şimdi Benon ve
Yalend savaşacaklar."
Sonea eğilerek selam verdi ve yapabildiği kadar hızla geçide doğru
ilerledi. Regin'in Savaşçı Becerileri'ni seçtiği gayet açıktı ve Sonea, Hal'in
Regin'in özel dersler aldığı hakkında bir şeyler söylediğini duymuştu.
Sonea'nın Savaşçı olmak gibi bir isteği olmadığı ve özel derlei almadığı
için bu konuda Regin'in kendisinden
22»
Çırak - ilk Yıl
hep daha iyi olacağı belliydi.
Vorel ilk başta güçlerine göre eşleştirildiklerini söylemişti. Eğer
eşleştirmeler yetenek ve becerilerle göre değiştirilirse ve Sonea,
Regin'den daha az becerili olduğunu gösterdiyse Vorel kendisini başka
bir çırakla eş-leştirebilirdi.
Bu iki seçeneği olduğu anlamına geliyordu; ya iyi çalışıp tekrar Regin
ile eşleşmesi veya ondan kaçınmak için başarısız olmayı sürdürmesi...
İçini çeken Sonea merdivenleri hantalca çıkıp Arena'yı çevreleyen
basmaklarda oturan diğer çıraklara katıldı. İki durumda da utanç verici
birçok yenilgi daha alacak demekti. Sonea, Çıraklar Makamı'nın
yakınında bulunan ve top benzeri bir yapıya sahip olan Kubbe'yi özlemle
düşünmeye başladı. Arena inşa edilmeden önce çıraklar orada
eğitiliyorlardı. Kubbe'yi çevreleyen kalın duvarlar dışarıdan geçenleri
içerideki çırakların yanlış yönlendirdikleri vuruşlardan koruyordu. Daha
da önemlisi bu tür savaşlarda savaşanlar ve öğretmenler dışındaki
kişilerin izlemesini engelliyordu. Havasız ve bunaltıcı bir alan olsa da, en
azından mahrem bir yerdi.
Benon ve Yalend'in savaşını izleyen Sonea çabucak sıkıldı. Bu derslerin
bütün o kuraları ile büyücüleri gerçek bir savaşa nasıl olup da
hazırlayacağını anlayamı-yordu. Hayır, bu Savaşçılar sadece büyülerini
Şifa gibi daha yararlı bir alana yönlendirebilecekken bütün hayatlarını
tehlikeli bir oyun oynamakla geçiriyorlardı.
Sonea başını iki yana salladı. Bir disiplini seçme zamanı geldiğinde
kırmızı cüppeyi seçmeyeceğini biliyordu...
229
15. Bölüm
Sürpriz Bir Saldın
Sonea sınıfa girer girmez bir farklılık olduğunu sezdi, sanki havada
farklı bir tür büyü dolaşmaktaydı. Bir an kapıda kararsız kaldı, Regin'in
çetesini atlatmış olmanın getirdiği rahatlama hissi uçuverdi.
Lord Kiano başını kaldırıp Sonea'ya baktı, bakışlarında sanki Sonea
gelip, olan her ne ise böldüğü için bir memnunluk vardı.
"Bugün ders olmayacak Sonea."
Sonea öğretmene şaşkınlıkla baktı.
"Ders olmayacak mı lordum?"
Kiano bir an duraksadı. Bir tıslama Sonea'nın ilgisini sınıfın ortasına
çekti. Sadece dört çırak vardı. Benon başını ellerinin arasına almıştı.
Trassia ve Narron sıralarını onun yanına çekmişlerdi. Regin arkalarında
sessizce oturuyordu, gözleri ilk defa donuk ve ifadesiz bakıyordu.
Trassia, Sonea'ya suçlar gibi bakıyordu.
"Bir çırak öldü," diye açıkladı Kiano. "Shem."
Sonea kaşlarını çattı ve yaz sınıfından güçleri kendisinde garip hisler
yaratmış olan çocuğu anımsadı. Öldü mü? Aklında bir sürü soru
uçuşmaya başladı. Nasıl? Ne zaman?
"Oh, çek git buradan," diye kükredi Trassia. Kızın bu çıkışına şaşıran
Sonea dönüp kıza baktı.
"O Benon'un kuzeniydi," dedi Kiano alçak sesle.
231
Trudi Canavan
Trassia da kendisine bakıyordu. Sonea yavaş yavaş durumu anlamaya
başlıyordu. Neden ders yapılmayacağını sorarak Lord Kiano'nun
Benon'un önünde Shern'in ölümünden bahsetmesine sebep olmuştu.
Sonea yüzünün yandığını hissetti. Narron kendisine bakıp kaşlarını
çattığında sınıftan çıktı ve koşmaya başladı.
Öfkelenmeye başlayıp koşmayı bıraktığında aslında ancak beş önadım
koşmuştu. Shern'in öldüğünü ya da Benon'un onun kuzeni olduğunu
nereden bilebilirdi? Derslerin neden yapılmayacağını sormak gayet
mantıklı bir hareketti.
Değil miydi?
Tekrar aklına Shern geldi. Bir şeyler hissedip hissetmediğini
düşündüğünde sadece hafif bir üzüntü hissettiğini fark etti. Shern hiç
kendisiyle konuşmamıştı veya başka birisiyle. Aslında Akademi'de olduğu
birkaç hafta boyunca bütün sınıf onu görmezden gelmişti.
Merdivenlere ulaştığında Rothen'in yukarıya doğru gelmekte olduğunu
gördü ve büyük bir rahatlama hissetti.
"İşte buradasın," dedi Rothen. "Duydun mu?" "Dersler iptal edildi."
"Evet." diye başıyla onayladı Rothen. "Bu olduğunda her zaman yapılır.
Seni odanda aradım önce ama orada değildin. Gel, sıcak bir şeyler
içelim."
Sonea, Rothen'in yanında yürürken sessiz kaldı. Sadece birkaç hafta
burada zaman geçirmiş bir öğrencinin ölümü yüzünden Lonca'nın
Akademi'yi kapatması olağanüstü gözüküyordu. Ama kendisi dışındaki
bütün çıraklar Evlerden olduğuna göre, mutlaka büyücüler ve çıraklar
arasında akrabaları olmalıydı.
"Shern senin ilk sınıfındaydı, değil mi?" diye sordu Rothen dairesinin
konuk odasına girdiklerinde.
232
Çırak - İlk Yıl
"Evet." Sonea bir an duraksadı. "Ona ne olduğunu sorabilir miyim?"
"Elbette," dedi Rothen bir masadan bir çaydanlık ve iki fincan alırken.
Bir dolaptan da iki kavanoz getirdi. "Sana bir büyücü ölürken Kontrol'ünü
yitirdiği için olanları anlattığımı anımsıyor musun?"
"Kullanılmamış gücü açığa çıkar ve vücudu tüketip yok eder."
Rothen başıyla onayladı. "Shem büyüsünün Kontrol'ünü kaybetti."
Sonea omurgası boyunca bir ürpertinin yayıldığını hissetti. "Ama İkinci
Seviye'yi geçmişti."
"Evet ama yeterince iyi veya tam olarak geçmemişti. Zihni asla
yeterince kararlı olmadı." Rothen başını iki yana salladı. "Böyle bir
durum nadiren olur ama yine de kimi zaman olur. Büyü potansiyeli olan
çocuklar bulunduğunda aynı zamanda çeşitli sorunlar için de test
edilirler. Bazen büyüyü Kontrol etmek için yeterli zihinsel güce veya
kararlılığa sahip olamayabiliyorlar.
"Maalesef bazı insanlarda zihinsel kararsızlık, yetiş-kinleştiklerinde
ortaya çıkabiliyor," diye devam etti Rothen, "Veya büyüleri
uyandırıldığında. Ama o zaman artık çok geç oluyor. Eninde sonunda
onlara öğretilen Kontrol'ü kaybediyorlar ve bu genellikle ilk yıllarında
oluyor. Shern karasızlık işaretlerini haftalar önce göstermeye başlamıştı.
Lonca onu, bu durumdaki çıraklar için şehirden uzakta yaptırmış
olduğumuz bir binaya götürmüştü. Onları mutlu ve sakin tutmaya
çalışırız ve bu problem üzerine çalışan Şifacılar tarafından tedavi edilirler.
Fakat henüz bir tedavi geliştirebilen olmadı ve güçlerine koyulan bir
bağlama da uzun süre etkili olmuyor."
Sonea ürperdi. "Onu ilk gördüğümde varlığının bir
233
Trudi Canavan
garip olduğunu düşünmüştüm."
Rothen kaşlarını çattı. "Dengesizliği bu kadar erken mi fark ettin?
Kimse fark edememişti. Bunu hemen..."
"Hayır!" Kalbi bir an tekledi. Eğer Rothen herhangi birine Shern ile ilgili
bir sorunu sezdiğini söylerse diğer çırakların onu suçlamak için yeni bir
sebepleri daha olacaktı. "Lütfen yapma."
Rothen, Sonea'ya ciddi gözlerle baktı. "Kimse bu konuda bir şey
söylemediğin için sana kötü gözle bakmayacak. Hissettiğin şeyin ne
olduğunu anlaman mümkün değildi."
Sonea, Rothen'e bakmaya devam etti ve sonunda Rothen içini çekti.
"Pekala. Sanırım artık bir önemi yok." Ellerini çaydanlığın etrafına koydu
ve çaydanlıktan buharlar yükselmeye başladı. "Nasıl hissediyorsun?"
Sonea omzunu silkti. "Onu pek tanımazdım." Sonra Rothen'e sınıfa
girdiğinde olanları anlattı. "Sanki hepsi benim suçummuş gibi."
Rothen kendine demlenmiş sumiden bir fincan hazırlarken kaşlarını
çattı. "Büyük ihtimalle kötü bir zamanda geldiğin için sana
patlamışlardır. Söylediklerini umursama. Yarın unutulmuş olur."
"Peki bugün ne yapacağım?" dedi yüksek sesle.
Rothen bir yudum sumi içmek için duraksadı ve sonra gülümsedi.
"Dorrien'in ziyareti için bir iki plan yaparız diye düşünmüştüm."
Anyi'nin kaptanı, Dannyl, Vin adalarına mı gittiklerini sorduğunda
oldukça mutlu olmuştu. Dannyl ilk başta kaptanın ülkesine döndüğü için
mutlu olduğunu sanmıştı ama Dannyl ve Tayend'in kendi kamarasını
234
Çırak - ilk Yıl
alması için ısrar ettiğinde şüphelenmişti. Vindo denizcileri hakkında
bildiklerine göre, kaptanın kendi kamarasını çağırması için yurt özlemi ya
da Lonca'ya duyulan saygıdan fazlası olmalıydı.
Yola çıktıklarından sonraki günün akşamı Dannyl, kaptanın sevincinin
gerçek sebebini öğrenmişti.
"Kiko Kasabası'na giden gemilerin çoğu önce Capia'ya gider," demişti
kaptan, onlara genel yemek sırasında. "Böyle daha hızlı."
"Neden doğrudan Kiko Kasabası'na seyretmiyorlar?" diye sormuştu
Tayend.
"Vin'in yukarı adalarında kötü adamlar yaşar."diye somurtmuştu
kaptan. "Gemileri soyar, mürettebat öldürürler. Tehlikeli adamlar."
"Oh," Tayend, Dannyl'e bakmıştı. "Ve biz de bu adaların arasından mı
seyredeceğiz?"
"Tehlike yok bu sefer." Kaptan, Dannyl'e gülümse-mişti. "Gemide
büyücü var. Lonca flaması gösterecek. Bizi soymaya cesaret edemez
onlar."
Bu sohbeti hatırlayan Dannyl kendi kendine gülümsedi. Tüccarların
gemilerinde büyücü olmasa dahi Lonca Hamasi çekerek, bu rotada gitme
riskine girdiklerinden şüpheleniyordu. Korsanlar da bu numarayı biliyor
< (imalıydılar. Bir yerlerde gerçek veya sahte bir cüppenin idece
flamanın yeterli olmadığı durumlar için saklandığını öğrense hiç
şaşırmazdı.
I onmar'dan ayrıldığı için çok mutluydu. Yaşlılar I ı ınseyi'nin
anlaşması, bir aydan uzun süren gürültü pa-lıılı ve tartışmalar sonucunda
mümkün olmuştu. Vin'de yerine getirmesi gereken görevler küçük şeyler
olsa da Onların da göründüklerinden daha zorlu olmasından endişe
ediyordu.
II ınmar ile aralarındaki mesafe artmaya ve mürettebat
235
Trudi Canavan
gittikçe daha gergin ve dikkatli olmaya başladığında Dannyl, korsan
tehlikesinin gerçek olduğunu fark etti. Çevreden duydukları ve Tayend'in
çevirdiği konuşmalara göre korsanlarla karşılaşmaları bir olasılık değil,
aksine kaçınılmaz bir durumdu. Bu adamların, hayatta kalma şanslarının
kendisinin varlığına bağlı olduğuna inanmaları oldukça endişe vericiydi.
Diğer bir dar yatakta yatan Tayend'e baktı. Alim solgun ve zayıftı.
Deniz tutması nöbetlerinin sağlığı üzerindeki etkileri görülebiliyordu.
Alim, zayıflığına ve açıkça görülen rahatsızlığına rağmen hâlâ Dannyl'in
kendisini iyileştirmesine izin vermiyordu.
Yolculukları şimdiye dek, Tayend'in umduğu gibi, güzel bir macera
şeklinde geçmişti. Dannyl, alimin Lonmar'dan ayrıldıkları için rahatlamış
olduğunun farkındaydı. Kiko Kasabası'na vardıklarında bir iki haftayı
dinlenmeye ayırmaları gerektiğine karar verdi. Vindolular sıcaklıkları ve
misafirperverlikleri ile bilinirdi. Lonmar'ın boğucu sıcağı ve garipliklerinin
etkilerini üzerlerinden atmayı ve Tayend'in yolculuk için güç ve isteğine
tekrar kavuşmasını umuyordu.
İki yandaki küçük pencerelerden dışarısı çok az da olsa görülebiliyordu.
Gökyüzü bulutsuz ve akşama özgü koyu mavi renkte idi. Dannyl
pencerelerden birine yaklaşınca ufukta adaların gölgelerini görebiliyordu.
Ve iki büyük gemiyi...
Bir esneme duyunca Tayend'e doğru döndü. Alim oturmuş geriniyordu.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Dannyl.
"Daha iyi. Dışarısı nasıl?"
"Görünüşe göre oldukça güzel." Gemiler Anyi'den daha küçüktü. Suyu
yararak ilerliyor, hızla yaklaşıyorlardı. "Sanırım akşam yemeğinden önce
misafirlerimiz
236
Çırak - ilk Yıl
237
olacak."
Tayen kamaranın duvarına yaslanarak Dannyl'in yanına geldi ve
pencereden dışarı baktı. "Korsanlar mı?"
Kapıya yaklaşan telaşlı bir ayak sesi duydular. Ardından kapı hızla
çalındı.
"Onları gördüm." diye seslendi Dannyl.
Tayned, Dannyl'in omzuna vurdu. "Kahraman olma vakti büyücü
dostum."
Dannyl kapıyı açıp koridora çıkmadan önce Tayend'e sert bir şekilde
baktı. Tahminen en fazla on dördünde olan bir çocuk, denizcilerin en
genci, Dannyl'i sert bir baş işareti ile çağırdı.
"Dışarı gel! Çabuk ol!" dedi çocuk, gözleri kocaman açılmıştı.
Dannyl çocuğun peşinden genel odadan geçip güverteye çıktı. Geminin
kıç tarafında duran kaptanı bulup halatları ve kısa bir merdiveni geçip
yanına gitti.
"Kötü adamlar," dedi kaptan parmağı ile göstererek.
Gemiler iki yüz adımdan daha yakındı artık. Dannyl Anyi'nin direğine
baktığında Lonca flamasının dalgalandığını gördü. Güverteye göz
gezdirdiğinde herkesin, hatta çocuğun bile, bıçaklar ya da kısa kaba
yapımlı kılıçlar taşıdığını gördü. Bazılarında yaylar vardı ve yaylar çoktan
gerilmiş, yaklaşan gemilere doğrultulmuştu bile.
Tayend hoşnutsuzluğunu belirten bir ses çıkardı. "Mürettebat sana pek
güveniyormuş gibi görünmüyor," diye mırıldandı.
"Riske girmiyorlar," diye yanıt verdi Dannyl. "Sen gi-n'i miydin?"
"Sen bizim kahramanımız ve koruyucumuzsun. Bizi I ıııı.ıracağını
biliyorum."
"Bunu söyleyip durmak zorunda mısın?"
Trudi Canavan
238
Tayend kıkırdadı. "Sadece sana ihtiyaç duyulduğunu ve takdir edildiğini
bilmeni istiyorum."
Öndeki gemi Anyi'ye yaklaşırken yavaşlamadı. Korsanların gemiye
çarpma niyetinde olduğundan endişelenen Dannyl, gerektiğinde geminin
burnunu başka yöne çevirmek için küpeşteye yaklaştı. Gemi son anda
döndü, yelkenleri o kadar ani bir şekilde çevrilmişti ki şimdi Anyi'n'm
yanında ilerliyordu.
Bu küçük gemilerde tıknaz, kaslı adamlar vardı. Anyi'ye doğru
gelebilecek oklara karşı büyük kalkanlar tutuyorlardı. Dannyl kalkanlarını
arasından bıçaklardan yansıyan güneş ışığını yakalamıştı. İki adamın,
rulo halinde tutukları halatların ucunda kancalar vardı.
Gördüğü adamlar normal bir Vindoludan daha koyu tenli ve uzundular.
Belki de Vindo ve Lonmar kanının karışımıydı bunu sağlayan. Hepsi
temkinli bir ifadeyle ona bakıyordu. Birkaçı geminin pruvasındaki bir
adama baktı. Dannyl bu adamın liderleri olduğunu tahmin etti.
İkinci gemi de ilkinin yanına gelince adam bir elini kaldırıp Vindo
dilinde bir şeyler bağırdı. Tayend kısa boğuk bir ses çıkardı ama Anyi
mürettebatı sessiz kaldı. Dannyl kaptana baktı.
"Ne dedi?"
Kaptan boğazını temizledi. "Güzel arkadaşını kaça satarsın, dedi.
Batıda köle olarak satıp para kazanırmış."
"Gerçekten mi?" Dannyl, Tayend'e baktı. "Ne düşünüyorsun? Elli altın?"
Tayend şok içinde Dannyl'e döndü.
Kaptan kıkırdadı. "İnsan köleler için gerçek fiyatı bilmiyor ben."
Dannyl pis bir gülümseme ile başını iki yana salladı. "Ben de
bilmiyorum. Korsana söyle arkadaşım satılık değil. Ona de ki," Dannyl
korsana doğru döndü. "Bu
Çırak - ilk Yıl
gemideki kargoyu almaya parası yetmez."
Kaptan sözleri Vindo diline çevirdi. Korsan gülümseyip bir elini diğer
gemiye sinyal vermek için kaldırdı. Adamlar halatlara ve makaralara
asıldılar ve kısa sürede gemiler Anyi'n'tn yanında ayrılıp hızla
uzaklaşmaya başladılar.
Kaptan, Dannyl'e doğru bir adım yaklaştı. "Sen şimdi öldür," dedi
aceleyle. "Kaçıp gitmeden."
Dannyl başını iki yana salladı. "Hayır."
"Ama korsanlar kötü insan. Hep gemi soyuyor. Öldürüyorlar. Köle
alıyorlar."
"Bize saldırmadılar," diye cevap verdi Dannyl.
"Onları öldür. Deniz daha güvenli olsun."
Dannyl kaptana doğru döndü. "Bir ya da iki gemideki insanları
öldürmek denizi daha güvenli yapmaz. Yerlerine başkaları geçecektir.
Eğer Vindolular büyücülerin korsanları bu adalardan uzaklaştırmasını
istiyorsa, Lonca ile görüşmeliler. Kanunlara göre Kralımdan doğrudan bir
emir gelmediği sürece güçlerimi sadece kendimi korumak için
kullanabilirim."
Kaptan gözlerini indirdi ve uzaklaştı. Dannyl, adamın mürettebata
işlerinin başına dönmelerini emretmeden önce kendi dilinde bir şeyler
mırıldandığını duydu. Denizcilerden bazıları hoşnutsuz görünüyordu ama
işlerinin başına döndüler.
"Performansın yüzünden hayal kırıklığına uğrayanlar yalnızca onlar
değil." dedi Tayend.
Dannyl arkadaşına şaşkınca baktı. "Sen de mi onları öldürmem
gerektiğini düşünüyordun?"
I ayend uzaklaşan korsanlara doğru bakarak gözlerini I ıstı, "itiraz
etmezdim." Sonra omzunu silkti. "Aslında biraz büyü görmeyi
umuyordum. Fazla süslü şeyler de-|il tabi. Sadece biraz kıvılcım ve
ateş..."
239
Trudi Canavan
"Kıvılcım ve ateş mi?"
"Evet. Belki biraz da su püskürmesi."
"Seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm." diye karşılık verdi
Dannyl tatsız bir şekilde.
"Ve beni köle tacirlerine satmak da nerden çıktı? Hem de sadece elli
altın için! Ne kadar aşağılayıcı!"
"Özür dilerim. Yüz altın daha mı uygun olurdu?"
"Hayır! Ve sesin hiç de üzgün çıkmıyor."
"O zaman özür dilerken inandırıcı olamadığım için özür dilerim."
Tayend gözlerini kapadı."Yeter! Ben içeri giriyorum."
Sonea içinde notları bulunan kutuyu göğsüne bastırdı ve içini çekti.
Hava hızla kararıyordu. Yola çıktığında güneş ışıkları ormanda uzun
gölgeler oluşturuyordu ama şu anda etraf zar zor seçilebiliyordu. Bir ışık
yaratma dürtüsüne karşı koydu, bunun bulunmasını kolaylaştıracağını
biliyordu.
Yakınlardan ince bir dalın kırılma sesi geldi.
Sonea durup ağaçların arasına baktı. Ağaç gövdelerinin arasından
uzaktaki Şifacılar Makamımın ışıkları görülebiliyordu. Hiçbir hareket
görmedi ve hiçbir ses duymadı.
Tuttuğu nefesi bırakıp yürümeye devam etti.
Lord Kiano birkaç hafta önce sınıfı, Şifacılar Makamımın ilerisindeki
alana ve şifalı bitkilerin yetiştirildiği cam çatılı binalara götürmeye
başlamıştı. Onlara bazı türleri göstermiş, bitkileri tanımayı öğretmişti.
Bundan sonra her hafta dersten sonra kendisiyle, seçeceği bil çırağın
buraya geleceğini ve sınav olacağını söylemişti.
Bu öğleden sonra sıra Sonea'daydı. Kiano sınavdan
240
Çırak - ilk Yıl
sonra Sonea'ya gidebileceğini söyledi. Bu Sonea'nın Çıraklar
Makamı'na tek başına dönmesi demekti ve Regin'in büyücülerin olmadığı
bir yerde kendisini pusuya düşürme şansını kaçırmayacağını bildiğinden
orada oyalanıp, bitkilerle ilgileniyormuş gibi davranarak Kiano ile beraber
dönmeye çalıştı. Ama öğretmen, bir bahçıvan ile sıkıcı bir sohbete
başladığında bu sohbetin bitmesinin çok uzun süreceğini fark etmişti.
Böylece diğer planını uygulamaya karar verdi. Regin'in kendisini her
zaman kullanılan yolda bekleyeceğini düşünerek ormanın içinden geçip,
Şifacılar Ma-kamı'nın etrafından dolaşarak Akademi'nin önüne çıkan yola
ulaşmayı düşünmüştü.
Solundan gelen bir çatırtı tekrar durmasına sebep oldu. Bastırılmaya
çalışan bir gülme sesi duyunca planının suya düştüğünü anladı ve
kanının sanki buz kestiğini hissetti.
"İyi akşamlar Sonea."
Aniden yana dönünce ağaçların arasında tanıdık bir siluet gördü. Bir
ışık küresi yarattı ve karanlık dağıldı. Regin durdu, iki kişi daha yanına
gelirken yüzüne bir gülümseme yayıldı. Issle ve Alend. Etraftan gelen
başka leşler duyan Sonea; Cennyl, Vallon ve Kano'nun da nftaçların
arasından çıktığını gördü.
"Ormanda yürüyüş için harika bir akşam," dedi Regin ttrafa bakınarak.
"Çok sessiz. Huzurlu. Bizi rahatsız I < Iı ıı ek kimse yok." Bir adım
yaklaştı. "Öğretmenler artık m.ı özel olarak davranmıyor değil mi? Ne
kadar utanç 'imi. Bizimle özel olarak ilgilenmeleri ve seni
Umursamamaları. Ben de düşündüm ki sana özel olarak tjı ı vermeliyim."
\\aklar altında ezilen karların çıkardığı sesler ..... ı'ya arkasındakilerin
yaklaşmakta olduğunu anlatı-
241
Trudi Canavan
yordu. Kalkanını güçlendirdi ama arkasındakiler yanından geçip
Regin'in arkasında durunca şaşırdı.
"Hmmm," diye devam etti Regin. "Belki de Lord Balkan'ın bana
gösterdiği bir iki şeyi öğretmeliyim sana." Diğerlerine baktı ve başını
hafifçe eğdi. "Evet, sanırım bunu ilginç bulacaksın."
Sonea'nın ağzı kurudu. Regin'in özel olarak Savaşçı Becerileri dersi
aldığını biliyordu; ama bu dersleri disiplinin başı olan Lord Balkan'dan
aldığını bilmiyordu. Regin avucu Sonea'ya bakacak şekilde ellerini
kaldırdığında diğerleri liderlerine yaklaşıp ellerini onun omzuna koydular.
"Kendini koru," dedi Regin, Lord Vorel'in emredici tonunu taklit ederek.
Kalkanını daha da güçlendiren Sonea, Regin'in ellerinden fırlayan enerji
akımını durdurdu. Saldırılar zayıftı fakat daha önce Arena'da
gördüğünden çok daha güçlü olana kadar giderek arttılar. Şaşkınlıkla
kalkanına daha da fazla güç vermeye başladı.
Bu nasıl mümkün olabilirdi? Regin ile onun gücünü bilecek kadar çok
savaşmıştı. Her zaman kendisinden daha güçsüz olmuştu. Gerçek
gücünü göstermemiş miydi? Onu şaşırtmak için kendini saklamış mıydı?
Regin'in yüzü çirkin bir sırıtmaya dönüştü ve bir adım daha yaklaştı.
Aniden saldırı zayıflamaya başladı ve Regin diğerlerine dönüp baktığında
bir an kesildi. Diğerleri aceleyle yaklaşıp ellerini tekrar Regin'in omzuna
koydular.
Regin'e dokundukları anda saldırı yeniden başladı Sonea bunun ne
anlama geldiğini düşündü. Belli ki di ğerleri ona güç veriyordu. Bunun
mümkün olduğunu daha önce hiç duymamıştı ama Savaşçı Becerileri
konu sunda bilmediği birçok şey vardı. Belki de Vorel'in u/un
242
Çırak - ilk Yıl
ve sıkıcı dersleri sırasında kaçırdığı bir konuydu.
Bütün hisleri havayı dolduran büyü yüzünden çınlıyordu. Aralarındaki
kar eriyip cızırdayan su birikintilerine dönmüştü. Bu kadar büyük bir
güç... hedef olma düşüncesi bile korkutucuydu ve kalp atışlarını
hızlandırıyordu. Kalkanı yeterli olmazsa sonucu sert ve ölümcül olabilirdi.
Böyle bir riske girmesi... yoksa bir riske girmiyor muydu?
Ya beni öldürmeye niyetli ise?
Mümkün değildi. Lonca'dan atılırdı.
Regin'in Lonca Salon'unda toplanmış büyücülerin karşısında dururken
neler söyleneceğini aklında can-landırabiliyordu. Talihsiz bir kaza.
Becerileri çok düşük seviyede olduğu için onu suçlayamazlardı. Dört
hafta kütüphanede çalışma cezası ve bundan sonra çok dikkatli olma
sözü.
Korkusu yerini öfkeye bıraktı. Çırakları incelediğinde birbirilerine
şüpheyle baktıklarını gördü. Regin artık sı-rıtamıyordu, kaşları
yoğunlaşma yüzünden iyice satılmıştı. Bir şeyler homurdandı ama
diğerleri itiraz ettiler. Ne yapıyorlarsa bekledikleri etkiyi almıyorlardı.
Güçlerini birleştirdiklerinde sadece bu kadar mı güçlü olabiliyorlardı?
Onları rahatlıkla durdurabiliyordu. < 'mı hafife almışlardı ve eğer
üzerlerinde duran ışık I üresi bir gösterge ise hâlâ gücü vardı.
Peki bu karşılaşma nasıl bitecekti? Saldırılarına karşı-Uİ verirse onların
duracağına emindi. Ama kendilerini 'nivıınamazlarsa Yüksek Büyücüler
ve atılma tehlikesi ile l .irsi karşıya kalacak olan kendisi olacaktı.
Ve kalkan koymayı başarsalar bile Çıraklar Ma-I imı'na gidene kadar
kendisini, rahat bırakmayacak-Mrdı Onlardan nasıl kurtulabilirdi? Işık
küresine baktı. 1 'mı yok ederse gözlerinin karanlığa alışması birkaç da-
243
Trudi Canavan
kika sürerdi. Ama kendisi de aynı gece körlüğünü yaşardı.
Körlük...?
Gülümsedi. Gözlerini sıkıca yumarak iradesini zorladı. Göz kapaklarının
ötesinde ışık, bir anlığına şiddetle parladı ve saldırının kesildiğini hissetti.
Gözlerini açtığında tüm çete gözlerini kırpıyor ve ovuşturuyordu.
"Göremiyorum!" diye bağırdı Kano.
İşe yaradı! Sonea, Alend hararetle küfredip kaygan zeminde neredeyse
dengesini kaybederken sırıttı. Issle bir ağaca ulaşana kadar elleri önde
ilerledi ve ağaca sanki kaçacakmış gibi tutundu.
Sonea bir adım geriye çekildi. Ezilen karın sesini duyan Regin, ellerini
uzatıp Sonea'ya doğru atıldı. Erimiş kardan oluşan çamura basınca kayıp
yüzüstü çamurun içine düştü. Ayağa kalkarken tiksinme ve öfke belirten
bir çığlık attı.
Sonea kahkahasını bastırmaya çalışırken öksürdü. Regin ileriye doğru
atılırken yüzünde cinayet işlemeye hazır birinin ifadesi vardı. Sonea geri
geri çıraklardan uzaklaşmaya başladı.
"Ders için teşekkürler Regin. Senin böyle bir görünüşün olduğunu
bilmiyordum."
Kıkırdayarak döndü ve Akademi'nin ışıklarına doğru ilerlemeye başladı.
244
16. Bölüm
Suçlamalar Hakkındaki Kural
Rothen, birinin ona seslendiğini duyduğu sırada tüpler, valflar ve cam
balonlardan oluşan hassas bir sistemi söküyordu. Kafasını kaldırıp
baktığında hizmetkar giysileri ve Şifacı'ların ulağı olduğunu gösteren
yeşil bir kuşak giymiş bir gencin kapıda durduğunu gördü.
"Evet?" dedi Rothen.
"Leydi Vinara, Şifacılar Makamıma gelmenizi rica ediyor."
Rothen'in kalbi bir an yerinde sıçradı. Vinara ne istiyor olabilirdi?
Sonea'ya bir şey mi olmuştu? Regin'in oyunlarından biri aşırıya mı
kaçmıştı? Yoksa bir başkası mıydı? Yaşlı dostu Yaldin? Ya da karısı
Ezrille?
"Birazdan orada olurum," diye yanıtladı.
Ulak eğilerek selam verdi ve aceleyle uzaklaştı. Rothen kendisine
yardımcı olmak için kalan çırağa baktı. Farind gülümsedi.
"İsterseniz ben bitirebilirim lordum."
Rothen başı ile onayladı. "Çok iyi. Yalnız asitten kurtulurken dikkatli
ol."
"Elbette."
Koridorda hızla ilerleyen Rothen, kendini Vinara'nın onu neden
çağırdığını tahmin etmeye çabalamaktan Vazgeçirmeye çalıştı.
Akademi'nin dışındaki hava buz ||l ıi soğuktu, bu yüzden kendini bir
kalkan ile kapladı ve
245
Trudi Canavan
içindeki havayı ısıttı. Şifacılar Makamı'na vardığında Leydi Vinara'yı
girişte onu beklerken buldu.
"Beni çağırmışsın." dedi Rothen nefes nefese.
Vinara'nın dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi. "Acele etmene
gerek yoktu Lord Rothen," dedi Vinara. "Çırağının kurbanları olduklarını
iddia eden çıraklar ölmek üzere değiller. Sonea'nın nerede olduğunu
biliyor musun?"
Kurbanlar mı? Sonea ne yapmıştı? "Büyük ihtimalle odasında ders
çalışıyordur."
"Bu akşam onu görmedin mi?"
"Hayır." Rothen kaşlarını çattı. "Ne oldu?"
"Altı çırak bir saat önce zorlukla buraya geldiler. Sonea'nın onları
ormanda pusuya düşürüp kör ettiğini iddia ettiler."
"Kör etmek mi? Nasıl?"
"Parlak bir ışık ile."
"Ohh..." Rothen rahatlamıştı ama Şifacı'nın katı yüz ifadesini görünce
tekrar endişelendi. "Daimi olarak değil, değil mi?"
Vinara başını salladı. "Hayır... Hiç birinin yarası ciddi değil, hatta
Şifacılar'ın vaktini harcamaya değecek kadar bile değil. İyileşecekler."
"Körlük dışında başka bir yara var mı?"
"Ormanda yollarını bulmaya çalışırken aldıkları küçük kesikler ve
bereler sadece."
"Anlıyorum." Rothen başı ile onayladı. "Bu çıraklardan biri Garrel'in
çırağı Regin olabilir mi?"
"Evet." Vinara'nın dudakları bir çizgi halini aldı. "Duyduğuma göre
Sonea bu çırağı özellikle sevmiyor-muş."
Rothen kısa ama acı bir biçimde güldü. "Seni temin ederim bu hisler
tamamen karşılıklı. Regin ile konuşa-
246
Çırak - İlk Yıl
247
bilir miyim?"
"Elbette. Seni ona götüreyim." Vinara döndü ve binanın ana
koridorunda yürümeye başladı.
Rothen, Vinara'yı izlerken söylediklerini düşünüyordu. Sonea'nın Regin
ve arkadaşlarına pusu kurduğuna bir an bile inanmamıştı. Büyük
ihtimalle pusuyu kuran onlardı. Ama bir şeyler ters gitmişti.
Kendilerini kör edip suçu onun üzerine atmış olabilirlerdi ama durumun
bu olduğunu hiç zannetmiyordu. Eğer bunu yapsalardı başkalarının onları
bulup Şifacılar Makamı'na getirmelerini ayarlarlardı. Zihinsel olarak
yardım çağırmamaları, duruma dikkat çekmek konusunda gönülsüz
olduklarını gösteriyordu.
Vinara bir kapının önünde durdu ve içeriyi işaret etti. Odaya bakan
Rothen bir yatağın köşesinde oturan çamura bulanmış cüppeli tanıdık bir
yüz gördü. Regin'in yüzü kıpkırmızıydı. Yumruklarını sıkıp sıkıp
gevşetiyor ve gardiyanı Lord Garrel'in omzunun üzerinden uzak bir
noktaya bakıyordu.
Büyücü, Rothen'e doğru döndü ve yüzü karardı. Onu görmezden gelen
Rothen; uzun, öfkeli bir yakınmanın sonunda olan Regin'i dinledi.
"Yemin ederim bizi öldürmeye çalışıyordu. Lonca kanununu biliyorum.
O kız atılmalı."
Rothen önce Vinara'ya sonra tekrar oğlana baktı. Bir gülümsemenin
dudaklarını zorladığını hissediyordu. Eğer Regin Lonca kanunlarını
kullanmak istiyorsa buna izin vermek en iyisi olacaktı.
"Bu çok ciddi bir suçlama Regin," dedi hafifçe. "Ve bu sözlerdeki
gerçeği gardiyanının açığa çıkarması hiç uygun olmaz." Dönüp yanındaki
kadına baktı. "Belki de I eydi Vinara birini önerebilir."
Vinara gözlerini kırpıştırdı, sonra Rothen'in ne kast
Trudi Canavan
ettiğini anlayınca gözleri parladı.
"Gerçek-okumayı ben yapacağım," dedi
Regin ani bir nefes aldı. Çırağa dönüp bakınca Rothen, çocuğun
yüzünün bembeyaz kesildiğini görmekten hoşnut olmuştu. "Hayır, ben
öyle demek istemedim..." dedi aceleyle. "Ben şey..."
"Suçlamanı geri mi çekiyorsun ?" diye sordu Rothen.
"Evet," dedi Regin soluk soluğa. "Suçlamamı geri alıyorum."
"Peki bu gece ne oldu?"
"Evet," dedi Vinara sesi tonu gittikçe daha katı bir hal alıyordu. "Neden
Sonea iddia ettiğiniz gibi size saldırdı?"
"Açıkça, önümüzdeki günlerde derslere girememelerini sağlamak için,"
diye yanıtladı Garrel.
"Anlıyorum," dedi Rothen. "Önümüzdeki günlerde ne olacak ki Sonea
sizin katılmanızı istemedi?"
"Bilmiyorum... Sanırım sadece bize zarar vermek istedi."
"Ve altı çırağı ormana kadar takip etti," Rothen, Vinara'ya anlamlı bir
şekilde baktı. "Sizin birleşmiş gücünüzün üstesinden gelebileceğinden de
gayet emindi. Savaşçı Becerilerinde, notlarının gösterdiğinden çok daha
iyi olmalı."
Regin'in görmeyen gözleri gardiyanını aradı.
"Siz altınızın ormanda ne işi vardı?" diye sordu Vinara.
"Biz sadece... keşfe çıkmıştık. Eğlenmek için." "Hmmm," dedi Vinara.
"Arkadaşların böyle anlal madı ama."
Regin ağzını açtı ve sonra tekrar kapattı. Garrel ayağj kalktı. "Çırağım
bu gece yaralandı ve dinlenmeyi ihtiyacı var. Eminim bu sorgulama
iyileşene kadar bel
248
Çırak - İlk Yıl
leyebilir."
Rothen bir an duraksadı ve sonra riske girmeye değeceğine karar
verdi. Vinara'ya döndü. "Haklı, Regin'in cevaplarını duymaya ihtiyacımız
yok. Eminim Sonea suçsuzluğunu kanıtlamak için gerçek-okumaya izin
verecektir."
"Hayır." diye bağırdı Regin.
Vinara'nın gözleri kısıldı. "Eğer isterse bunu engelleyemezsin Regin."
Çırak sanki ağzında kötü bir tat varmış gibi yüzünü buruşturdu.
"Pekala... Anlatacağım... Biz onu ormana kadar takip edip ona bir şaka
yaptık. Tehlikeli bir şey değildi. Biz sadece... sınıfta öğrendiklerimizin
alıştırmasını yaptık."
"Anlıyorum." Vinara'nın sesi buz gibiydi. "O zaman bize bu şakanın ne
olduğunu anlatsan iyi olur ve unutma ki söyleyeceğin her şey Sonea'nın
anıları ile doğrulanabilir ya da yalanlanabilir."
#*#
İçini çeken Sonea kitabın kaldığı sayfasına bir parça kağıt yerleştirdi ve
çalan kapıyı açmaya gitti. Kapıyı dikkatlice açtı, Regin'in zorla içeri girme
ihtimaline karşı bir yandan büyüyle kapıyı tutuyordu. Koridorda Lord
I Isen'i görünce şaşırdı.
Rahatsız ettiğim için özür dilerim," dedi Lord Osen. "'iıctici Lorlen
seninle ofisinde görüşmek istiyor." Sonea, Lord Osen'e bakakaldı, kanı
yüzünden çekiI-ıııı.iı Midesine soğuk bir korku yerleşti. Yönetici... '
Inunla aylardır konuşmamıştı. Ne istiyordu? Yüce Lord ||l bil alakası var
mıydı? Akkarin, sırrını bildiğini mi öğ-
ıı •ııı ıııslı?
249
Trudi Canavan
"Endişelenme," dedi Osen gülümseyerek. "Sadece birkaç soru sormak
istiyor."
Odasında çıkan Sonea, Osen'i Çıraklar Makamımdan çıkıp avluyu geçip
Akademimin arka girişinden girene kadar takip etti. Ayak sesleri boş
koridorlarda yankılanıyordu. Osen Yönetici Ofisimin kapısını açınca
Sonea'nın nefesi kesildi. Oda büyücülerle doluydu. Bazıları oturuyor
bazıları ayakta duruyordu. İçeri girdiğinde, fark etti ki Yüksek
Büyücüler'in çoğu odadaydı.
Rothen'i görünce rahatlayarak tuttuğu nefesi verdi. Daha sonra Lord
Carrel'i fark etti ve kalbine bir ağırlık çöktü. Demek bu Regin'le
yaşadıklarıyla ilgiliydi. Regin, Yüksek Büyücülerin toplanmasını
sağladıysa gayet iyi bir hikaye anlatmış olmalıydı.
Rothen gülümsedi ve başıyla işaret ederek yanına çağırdı.
"Sonea."
Sonea büyük bir masanın arkasında oturan Lorlen'e döndü. Mavi
cüppeli büyücünün yüz ifadesi oldukça ciddiydi.
"Bu gece seninle altı çırak arasında yaşanan bir hadise geldi önümüze.
Bize neler olduğunu anlatmanı istiyoruz."
Sonea odaya bakında ve zorlukla yutkundu.
"Lord Kiano beni bir test için seraya götürdü. Geriye uzun yoldan,
Şifacılar Makamı'nın etrafından dolaşarak dönmeye karar verdim. Regin
ve arkadaşları beni ormanda durdurdular." Bir an duraksadı, olayları
suçlama manasına gelebilecek cümleler kurmadan nasıl anlata bileceğini
düşünüyordu.
"Devam et," dedi Lorlen. "Bize neler olduğunu tüm ayrıntılarıyla anlat."
Derin bir nefes alan Sonea devam etti. "Regin bana
250
Çırak - ilk Yıl
Lord Balkan'dan öğrendiği bir şeyi göstermek istediğini söyledi," Sonea
kırmızı cüppeli büyücüye baktı, "Ve diğerleri ellerini onun omzuna
koydular. Saldırısı her zamankinden güçlüydü ve diğerlerinin bir şekilde
ona fazladan güç verdiğini anladım." "Sen ne yaptın?"
"Kendimi bir kalkan ile korudum." "Hepsi bu mu?"
"Onlara saldırmak istemedim. Kendilerini gerektiği şekilde
koruyamayabilirlerdi."
"Akıllıca. Daha sonra ne oldu?"
"Işık kürem duruyordu bu sayede hâlâ gücümün kaldığının
farkındaydım."
Birinin aniden sert bir sesle nefes alması Sonea'yı sıçrattı. O tarafa
döndüğünde Leydi Vinara'yı kendisini tartar biçimde baktığını gördü.
"Devam et," dedi Lorlen.
"Vazgeçmeyeceklerini bildiğim için onlar başka bir şey denemeye karar
vermeden önce uzaklaşmam gerekiyordu. Ben de onların beni takip
etmemesi için ışık kürem ile gözlerini kamaştırdım."
Arkasında birçok kişinin mırıldandığını duyabiliyordu. Lorlen eli ile
küçük bir işaret yaptı ve sesler kesildi.
"Akla bir iki soru geliyor," dedi Lorlen. "Neden seradan uzun yolu
kullanarak döndün."
"Beni bekliyor olacaklarını biliyordum," diye yanıt Verdi Sonea.
"Kimler?"
"Regin ve diğerleri." "Neden böyle bir şey yapsınlar?" "()nlar sürekli..."
Sonea başını salladı. "Keşke bil-'.'ivdim Yönetici."
251
Trudi Canavan
Lorlen başı ile onayladı ve Vinara'ya baktı. "Hikayesi Regin'inkine
uyuyor." Sonea, Şifacı'ya bakakaldı "Regin size bunları anlattı mı?"
"Regin seni onları öldürmeye çalışmakla suçladı," diye açıkladı Rothen
sessizce. "Ama bunun bir gerçek-okumayı kabul etmesi gerektiği
anlamına geldiğini anlayınca suçlamasını geri aldı. Ben de senin
masumiyetini kanıtlamak için gerçek-okumayı kesinlikle kabul edeceğini
söyledim. Sonra bütün gerçekler açığa çıktı."
Sonea, Rothen'e şaşkınlıkla baktı. Birinin ona gerçek-okuma yapmasını
mı önermişti? Ya Regin itiraf etmeseydi? Ama Rothen gerçeğin her
halükarda ortaya çıkacağını öğrenince Regin'in konuşacağından emin
olmuştu herhalde. "O zaman bu görüşmenin sebebi nedir? Neden Yüksek
Büyücüler burada?"
Rothen'in bu soruları yanıtlama şansı olmadı.
"Sonea'ya soru sormak isteyen var mı?"
"Evet."
Lord Sarin ayağa kalktı ve birkaç adım yaklaştı.
"Bu olaydan sonra kendini yorgun hissetin mi? Ya da tükenmiş?"
Sonea başını salladı. "Hayır, lordum."
"Bu gece başka bir büyü yaptın mı?
"Hayır... aslında evet. Odamın kapısına bir bağlama büyüsü yaptım."
Lord Sarin dudaklarını birbirine bastırdı ve Lord Balkan'a döndü.
Savaşçı, Sonea'ya dikkatle bakıyordu.
"Boş zamanlarında Savaşçı Becerileri alıştırması yapıyor muydun?" diye
sordu.
"Hayır lordum."
"Bu şekilde gücünü birleştiren herhangi bir grup Ç| rakla daha önce
karşı karşıya gelmiş miydin?"
252
Çırak - İlk Yıl
253
"Hayır, daha önce bu yöntemi duymamıştım bile." Lord Balkan
sandalyesine geri oturup başını Yöne-tici'ye doğru eğdi. Lorlen odaya
bakındı. "Başka sorusu olan?"
Büyücüler birbirilerine baktılar ve sonra başlarını salladılar.
"O zaman gidebilirsin Sonea."
Sonea ayağa kalktı ve büyücülere eğilerek selam verdi. Çıkışını
sessizce izlediler. Kapı kapandıktan sonra odadan sesler yükselmeye
başladığını duydu ama kelimeleri seçemiyordu.
Bir süre kapıya baktı ve sonra yavaşça gülümsemeye başladı. Onun
başına bela açmak isterken Regin kendi başına daha da büyük bir bela
açmıştı. Dönüp Çıraklar Makamıma ilerlerken ilk defa yolda onu kimsenin
rahatsız etmeyeceğinden emindi.
***
"Bu kadar genç birinde bu kadar büyük güç?" Lord S,irin başını salladı.
"Sadece birkaç kişi bu kadar hızlı gelişti." .
Lorlen başıyla onayladı. Kendi güçleri de hızlı gel işin ıslı. Ve
Akkarin'inkiler de. Ve ikisi de Lonca'daki en yüksek iki pozisyonda
bulunuyorlardı. Yüksek büyücüler bunu fark ettiklerinde yüzlerinde
oluşan memnuni-.ıitsizliği görebiliyordu.
Normalde bir çırakta böyle bir potansiyel gördükleri Iı m memnun
olurlardı. Fakat Sonea bir varoş kızıydı ve ıkın geçmişte bir kalem
çalarak, karakteri üzerine so-ı ıl.n açığa çıkarmıştı. Her ne kadar Lorlen
bunu belki de ıligeı çırakların yaptıklarına tepki maiyetinde, tek bir nlıiy
olarak görse de diğer büyücüler, çok daha farklı
Trudi Canavan
düşünüyorlardı.
"Henüz fazla umutlanmamalıyız," dedi Lorlen büyücüleri rahatlatmak
için. "Sadece güçleri erken gelişen biri olabilir ve daha fazla
güçlenmeyecek olabilir."
"Şimdiden öğretmenlerinin birçoğundan daha güçlü," dedi Sarin ve
Rothen'i gösterdi, "Belki de gardiyanından bile."
"Bu bir sorun mu?" diye sordu Rothen soğukça.
"Hayır." Lorlen gülümsedi. "Geçmişte asla bir sorun olmamıştı. Sadece
dikkatli olmalısın."
"Onu bir sınıf daha yükseltmeli miyiz?" Jerrik kollarını kavuşturdu ve
kaşlarını çattı.
"Sadece gücü gelişti," diye yanıtladı Vinara. "Yetenekleri değil. Hâlâ
öğrenmesi gereken bir sürü şey var."
"Yapmamız gereken tek şey öğretmenlerini uyarmak," dedi Lorlen.
"Önlem almadan onun gücünün sınırlarını test etmemeliler."
Lorlen bütün büyücülerin başları ile onayladığını görünce memnun
oldu. Regin'in hareketleri kendi zalim doğasından fazlasını ortaya
çıkarmıştı.
Herkese Sonea'nın neler yapabileceğini göstermişti. Lorlen, Rothen'in
bile Sonea'nın ne kadar güçlü olduğunu görünce şaşırdığından
şüpheleniyordu.
Fakat Rothen'in ilgisi Lord Garrel'deydi. Regin'in gardiyanı tartışmanın
büyük bir bölümünde sessiz kal mıştı. Lorlen kaşlarını çatı. Onları bir
araya getiren ola yın ciddiyetini unutmamaları lazımdı.
"Regin konusunda ne yapılacak?" diye sordu mırıldanmaları keser bir
tonda.
Balkan gülümsedi. "Bence genç adam dersini almif tır. Artık Sonea'ya
kışkırtması için aptal olması lazım."
Diğer büyücüler de başlarını salladılar, nur. mırıltıları yükseldi.
254
Çırak - ilk Yıl
"Biraz disipline ihtiyacı var," diye ısrar etti Lorlen.
"Hiçbir kuralı çiğnemedi," diye itiraz etti Garrel. "Balkan ona, bu
stratejiyi sınıf arkadaşları ile çalışması için izin vermişti."
"Başka bir çırağı pusuya düşürmeye, 'çalışmak' denemez," diye
yanıtladı Lorlen. "Sorumsuz ve tehlikeli bir hareket."
"Katılıyorum" dedi Vinara sebatla. "Ve cezası da bunu yansıtmalı."
Büyücüler birbirilerine baktılar.
"Regin, Savaşçı Yetenekleri üzerine ek dersler alıyordu," dedi Balkan.
"Sorunun kaynağı bu dersler olduğuna göre ona ders vermeyi
kesebilirim, örneğin... üç aylığına."
Lorlen dudaklarını birbirine bastırdı. "Bu cezayı ikinci ("nenin ortasına
kadar uzat. Eminim o zamana kadar Sınıfındaki derslerden onur ve
dürüstlükle ilgili bir şeyler öğrenecektir."
Rothen, Lorlen'e bakıyordu ve Yönetici'nin bir elini burnunu kaşımak
için kaldırdığını gördü. Elin kapattığı yüzde bir gülümseme gizliydi.
Garrel'in yüzü karardı fakat sessiz kaldı. Balkan'ın dudaklarının kenarı
yukarı ptoğru kıvrıldı.
"Pekala," diye kabu etti Savaşçı. "İkinci Yıl'ın yıl or-tftSl sınavları bitene
kadar o zaman."
I orlen diğer büyücülere baktı. Başları.ile onayladılar.
"Bu da halloldu o zaman."
İçirik içini çekti, diğerlerine baktı ve bir adım öne ¦ ıl iı. "Hepsi bu
kadarsa işlerime dönmeliyim."
İmlen, Lord Sarin ve Leydi Vinara kalkıp Akademi ludürü'nün
arkasından çıkarken izledi. Lord Garrel |iı I'ıinden çıktı. Lord Balkan,
Rothen'e bakıyordu. Sonea'nın Savaşçı Becerileri disiplinine ilgisi ol-
255
Trudi Canavan
maması gerçekten çok üzücü. Onun gücünde kadın savaşçılarla çok
nadiren karşılaşıyoruz... ya da onun yaratıcılığında."
Rothen, Savaşçı'ya döndü. "İlgisizliğine üzüldüğümü söyleyemem,"
diye yanıtladı.
"Onu ilgisizleştirmeye mi çalışıyorsun?" Balkan'ın ses tonunda uyarı
niteliğinde bir şeyler vardı.
"Hiçbir zaman," diye yanıt verdi Rothen yumuşakça. "Onun ilgisini yok
eden Kuzey Meydanı'nda olan o malum olaydı ve ilgisini canlandırmaya
çalışsaydım başarabileceğimden şüpheliyim. Onu hepimizin savaş
manyağı kötü adamlar olmadığımıza ikna etmek bile çok zamanımı aldı."
Balkan gülümsedi. "Umarım ikna edebilmişsindir."
Rothen içini çekerek etrafına bakındı. "Bazen bunu yapmaya çalışanın
sadece ben olduğumu düşünüyorum."
"Diğer çırakların düşmanlığı kaçınılmazdı ve bu mezun olduktan sonra
da değişmeyecek. Bunlarla başa çıkmayı öğrenmeli. En azından bu sefer
daha az onurlu şeyler yerine büyü kullandı."
Rothen, büyücüye bakarken gözleri kısıldı. Balkan da bu bakışlara
karşılık verdi. İkisinin arasındaki tansiyonun yükseldiğini fark eden
Lorlen hafifçe masasına vurdu.
"Sadece kavgalarını Arena'ya sakladıklarına emin olun," dedi. "Eğer
yaz olsaydı bütün ormanı yakabilirlerdi. Böyle felaketler olmadan da
yapacak çok işim vaı zaten. Şimdi, eğer izin verirseniz..." İki elini de
kapıy.ı doğru salladı. "Ofisimi geri istiyorum!"
İki büyücü başları ile selam verdiler. Özür dileyeni-kapıya doğru
ilerleyip dışarı çıktılar. Kapı kapandığım l.ı Lorlen rahatlama ve biraz da
kızgınlıkla içini çekti.
Büyücüler!
256
17. Bölüm
Yetenekli Bir Arkadaş
Bahçelerin arasındaki yol kardan temizlenmişti ama ağaçlar hâlâ çıplak
dallarının üzerinde beyaz bir battaniye taşıyordu. Rothen, Akademi'ye
baktı. Pencere pervazlarındaki buz sarkıtları, binanın taştan cephesinde
Ilıış bir dekorasyon oluşturuyorlardı. Binanın önüne geldiklerinde kar
yağmaya başlayınca Rothen vle Sonea, merdivenleri çıkıp Giriş
Salonu'nun korumasına girdiler.
—Rothen? Dorrien.
—Umarım dairende bir düzine ısı küresi vardır. Bu of'uk inanılmaz.
Hatırladığımdan çok daha kötü. Az |ı '/ı/a kapılar görüş alanıma girecek.
Rothen, Sonea'ya baktı. Sonea gözlerini kısıp kapılanı ı udındaki
caddeye bakıyordu.
işte geliyor," diye mırıldandı Sonea.
Rothen dönüp baktığında yalnız bir atlının yaklaş-ıı ıl la olduğunu
gördü. Binici elini kapılara doğru sal-lıidı ve kapılardan biri içeri doğru
açılmaya başladı, i'ılıa kapı tam olarak açılmadan binici atını dörtnala
•¦mineye başladı.
\ı dairesel yolda hızla ilerliyordu, binicinin yeşil peşi rüzgar ile
dalgalanıyordu. Dorrien gülümsü-\miiIii ve yüzü kıpkırmızıydı.
Ikıba!" At durduğunda Dorrien ayağını eğerin üze-
257
Trudi Canavan
rinden atıp yere zarifçe atladı.
"Çok gösterişli Dorrien," dedi Rothen, Akademi merdivenlerinden
inerken yavan bir şekilde. "Bir gün düşüp yüzünü dümdüz edeceksin."
"Bu kesinlikle senin önünde gerçekleşir," diye yanıt verdi Dorrien,
babasına sarılıp onu yeşil cüppesi içinde boğarken, "Böylece 'sana
söylemiştim' diyebilirsin."
"Ben böyle bir şey söyler miyim?" diye sordu Rothen masumane bir
şekilde.
"Hem de nasıl...." Dorrien'in mavi gözleri Rothen'in omzundan geriye
kaydı.
"Demek yeni çırağın bu."
"Sonea." Rothen eliyle çağırdığında Sonea, merdivenlerden inmeye
başladı.
Dorrien atın dizginlerini Rothen'in eline tutuşturup ileriye çıktı. Her
zamanki gibi uzun bir aradan sonra oğlunun gülümsemesini görmek
Rothen'e buruk bir sevinç yaşatıyordu. Dorrien en çekici olduğu
zamanlarda Rothen'e ölmüş karısını hatırlatıyordu. Çocuk aynı zamanda
Yilara gibi kendini saplantılı bir şekilde Şifa'ya adamıştı.
O artık çocuk değil, diye hatırlattı Rothen kendine. Dorrien birkaç ay
önce yirmi dört yaşını bitirmişti. Yetişkin bir erkekti artık. O yaştayken,
diye düşündü Rothen, bir karım ve bir çocuğum vardı.
"Selamlar Leydi Sonea."
"Selamlar Lord Dorrien," diye yanıt verdi Sonea zarifçe eğilerek.
Rothen dizginleri, ahırlardan gelen bir hizmetkara verdi.
"Bavulları nereye götürmeliyim Lordum?" diye sordu hizmetkar.
"Benim daireme," diye yanıtladı Rothen. Adam başı
258
Çırak - ilk Yıl
ile onaylayıp atı götürdü.
"Şu soğuk yerden uzaklaşalım," diye önerdi Dorrien.
Başıyla onaylayan Rothen, Akademi merdivenlerini çıkmaya başladı.
İçerisinin sıcağına girdiklerinde Rothen keyifle içini çekti.
"Geri dönmek güzel," dedi. "Burada işler nasıl baba?"
Rothen omzunu silkti. "Her zamanki gibi sessiz, geçen sene olan tek
olay, bizimle ilgili olandı." Sonea'ya gülümsedi. "Bunları zaten
biliyorsun."
Dorrien kıkırdadı. "Elbette... Peki Büyükelçi Dannyl nasıl?"
"Birkaç aydır benimle doğrudan iletişim kurmadı fakat birkaç mektup
ve bir şişe Elyne şarabı yolladı." "Hiç kaldı mı?" "Evet."
"İşte bu iyi bir haber." Dorrien ellerini ovuşturdu. "Kuzeydoğuda işler
nasıl?"
Dorrien omzunu silkti. "Her şey sıradan. Geçen senenin en heyecan
verici olayı küçük bir kış-humması salgınıydı. Her zamanki gibi bazı
çiftçiler hasta da olsalar çalışmaya devam ettiler ve ciğerçürümesine
yakalandılar. Birkaç kaza, bazı yaşlılar öldü, birkaç bebek doğdu. Oh,
reber-çobanı bir çocuk yanıklarla geldi ve yerel halkın Sakan Kralı
dedikleri bir şey tarafından saldırıya uğradığını iddia etti."
Rothen kaşlarını çattı. "Sakan Kralı mı? Bu Kanlor Dağı'nda yaşayan bir
hayalet hakkındaki eski bir batıl inanç değil mi?"
"Evet, ve yaralarını incelediğimde çocuğun, kendi üzerine yanan
odunlar düşürmüş olduğunu anladım."
Rothen kıkırdadı "Çocuklar yanlış ya da aptalca bir jey yaptıklarını
kabul etmek istemedikleri zamanlarda
259
Trudi Canavan
oldukça yaratıcı olabiliyorlar."
"Çok eğlenceli bir hikayeydi," diye katıldı Dorrien. "Çocuk, Sakan
Krah'nı oldukça akılda kalıcı bir şekilde tarif etti."
Rothen gülümsedi. Zihin iletişimi bu tarz bir gevezelik için fazla hızlı
oluyordu. Yüz yüze konuşmak çok daha iyiydi. Gözünün kenarı ile
Sonea'nın Dorrien'i izlediğini görebiliyordu. Dorrien, Yemek Salonu'na
doğru döndüğünde Sonea onu daha dikkatli bir şekilde incelemeye
başladı.
Dorrien, Rothen'in baktığı yönü fark edince Sonea'ya döndü. Sonea
bunu sohbete katılması için bir davet olarak yorumladı.
"Yolculuğunuz zor muydu?"
Dorrien inledi. "Korkunçtu. Dağlarda kar fırtınası vardı, yol boyu her
yer ise kar yüzünden bembeyazdı. Ama Lonca çağırınca çağrıya uymak
gerekir. Bu gücünün son kırıntısına kadar kar için yol açmaya çalışmak
ve kendin ile atını donmaktan korumaya çalışmak anlamına gelse de."
"Bahara kadar bekleyemez miydin?"
"Bahar reber-çobanları için en yoğun dönem. Reberler yavrular,
çiftçiler çok çalışır, başlarına kazalar gelir." Başını iki yana salladı. "İyi bir
zaman değil."
"O zaman yaz uygun mu?"
Dorrien yine başını salladı. "Birileri mutlaka sızak yüzünden fenalık
geçirir ya da güneş yanıkları ile uğraşırsın. Ayrıca yaz-öksürüğü de var."
"Sonbahar?"
"Hasat zamanı."
"O zaman en uygun zaman kış." "Sürekli birileri buzçürüğü ile gelir ve
aylarca evin içinde yaşamak sağlık için zararlıdır, ayrıca..."
260
Çırak - İlk Yıl
261
"Uygun bir zaman yok değil mi?" Dorrien gülümsedi. "Hayır."
Akademi'ni arka girişinden çıkarak karların arasından Büyücüler
Makamıma geçtiler. Rothen, Dorrien çinili bir alana geçip yukarıya doğru
yükselmeye başladığında Sonea'nın kaşlarının kalktığını fark etti.
"Hâlâ merdivenleri mi kullanıyorsun baba?" Dorrien kollarını
kavuşturup başını iki yana salladı. "Sanırım hâlâ alıştırma ve tembellik
hakkında vaazlar veriyor-sundur. Peki becerilerini de vücudun kadar
formda tutmamız gerekmiyor mu?"
"Yolda yaşadığın onca zorluktan sonra yükselmek için enerjin kalması
oldukça şaşırtıcı aslında." diye yanıtladı Rothen.
Dorrien omzunu silkti. Rothen dikkatle baktığında oğlunun ifadesinde
yorgunluğun izlerini görebiliyordu. Demek gösteri yapıyor, diye düşündü
Rothen. Yaldin bir keresinde Dorrien'in eğer isterse bir reberi, kürkünü
bırakması için tavlayabileceğini söylemişti. Rothen, Sonea'ya baktı.
Sonea, Dorrien'in ayaklarına bakıyordu; büyük olasılıkla ayaklarının
altındaki enerji diskini hissediyordu.
Merdivenlerin tepesine vardılar, Dorrien yere ayak basıp rahatlayarak
iç geçirdi. Sonea'ya, ona değer biçer gibi baktı.
"Babam sana yükselmeyi henüz öğretmedi mi?" Sonea başını iki yana
salladı.
"Hmm, bu konuda bir şeyler yapmalıyız o zaman." Dorrien, Rothen'e
sitemkar bir şekilde baktı. "Zaman /aman çok yararlı olan bir beceridir."
—Genç leydileri etkilemek için mi?
Dorrien bunu duymazdan geldi. Rothen gülümsedi ve Onları dairesine
götürdü. Konuk odasının sıcaklığına
Trudi Canavan
adım attılar ve Tania tarafından karşılandılar. "Sıcak şarap, lordlarım?"
"Lütfen!" diye bağırdı Dorrien.
"Ben istemiyorum," dedi Sonea, hâlâ kapıda duruyordu. "Hâlâ
çalışmamam gereken üç bölüm ecza dersi var."
Dorrien itiraz edecekmiş gibi baktı ama sonra fikrini değiştirdi. "İlk
Yıl'ın sonuna yaklaştın değil mi?" "Evet, İlk Yıl sınavlarına iki hafta kaldı."
"Çok çalışmalısın."
Sonea başıyla onayladı. "Evet; ikinizi baş başa bırakayım. Konuşacak
çok şeyiniz vardır. Sizinle tanışmak bir onurdu Lord Dorrien."
"Seninle tanışmak da güzeldi Sonea." Dorrien kadehini kaldırdı. "Daha
sonra görüşürüz, olmazsa akşam yemeğinde."
Kapı Sonea'nın arkasında sessizce kapandı. Dorrien'in gözleri bir süre
kapıda oyalandı.
"Kısa saçlı olduğunu söylememiştin."
"Bir yıl önce çok daha kısaydı."
"Çok kırılgan gözüküyor." Dorrien kaşlarını çattı. "Ben daha... kaba
görünümlü birini bekliyordum, sanırım."
"Buraya ilk geldiğinde ne kadar zayıf olduğunu görecektin"
"Ah," Dorrien ciddileşti. "Varoşlarda büyümüş. Bu kadar küçük
görünmesi çok doğal."
"Küçük, belki," diye katıldı Rothen, "Ama zayıf değil. Hele büyü
anlamında kesinlikle değil..." Rothen oğlunu inceledi. "Onun dikkatini
biraz dağıtabilirsin diye umuyordum. Yazdan beri tek düşündüğü şey
ders çalışmak ve diğer çıraklarla yaşadığı sorunlar."
Dorrien'in gözlerinde bir muziplik pırıltısı belirdi
262
Çırak - İlk Yıl
"Dikkatini dağıtmak mı? Sanırım bunu yapabilirim, tabi bir köy
Şifacısını korkunç derecede sıkıcı bulacağını düşünmüyorsan."
***
Kiko Kasabasının ana caddesi, sonunda Vindo İmpa-rator'unun
Sarayıma varan bir spiral şeklinde adayı dolaşıyordu. Rehberin, Dannyl'e
söylediğine göre; şehir, istilacıları şaşırtmak ve yavaşlatmak için bu
şekilde inşa edilmişti. Bu cadde ayrıca, festivaller sırasında göstericiler
tarafından da kullanılıyor ve böylece şehirdeki herkesin şenlikleri
izlemesi sağlanıyordu.
Dannyl ve Tayend şehre geldiklerinde hasat festivali en coşkulu
dönemindeydi ve daha üç gün sürecekti.
Lorlen'in Errend'den ilgilenmesini istediği işler küçük fakat çok
sayıdaydı. Dannyl festival bitmeden çalışmaya IMşlayamayacaktı, bu
yüzden Tayend'le birlikte şehre vardıklarından beri Lonca Evi'nde
dinleniyorlardı. Sadece sokaktaki gösterileri izlemek ya da şarap veya
yerel yiyeceklerden almak için dışarı çıkıyorlardı.
Günün büyük çoğunluğunda ana yol, kutlama ya-l ianlar, şarkıcılar,
dansçılar ve müzisyenlerle dolu oluyor \ e herhangi bir yere gitmek, bu
kalabalık içinde oldukça zahmetli oluyordu. Kalabalıktan kurtulmak
mümkündü .ıslında ama bunun için de spiral çizen ana yolun \ anındaki
dik merdivenlerin kullanılması gerekmekteydi. Yukarıya doğru ilerlerken
hiç de kolay bir \ ı ılculuk olmuyordu ve gitmek istedikleri yer olan Lonca
ı \ ı'nden birkaç merdiven uzaktaki bir şarap dükkanına ulaştıklarında da
Tayend nefes nefese kalmıştı.
Bir binaya dayanmak için duran Tayend elini dük-ı ına doğru salladı.
"Ben dinleneceğim," dedi zorlukla.
263
Trudi Canavan "Sen git."
Bir anda kalabalığın arasından çiçekler taşıyan bir kız çıktı ve Tayend'e
yaklaşıp onu bir çiçek satın almaya ikna etmek için konuşmaya başladı.
Tayend, Vindo kadınlarının cesareti karşısında şaşkınlığa kapılmıştı ama
rehberleri, Vindo misafirperverliğinin sadece iyi niyetten ibaret olduğunu
söylemişti.
Tayend'i çiçekçi kız ile uğraşırken bırakan Dannyl dükkana girdi ve
şarap seçmeye başladı. Tayend'in tanıdık bir şeylerden hoşlanacağını
bildiği için birkaç şişe Elyne şarabı seçti. Vindoluların çoğu gibi dükkan
sahibi Dannyl'in dilini fiyatı söyleyecek kadar iyi ama pazarlık
yapamayacak kadar kötü konuşuyordu.
Adam şişeleri bir kutuya yerleştirirken Dannyl dükkanın penceresine
doğru ilerledi. Çiçekçi kız gitmişti. Tayend binanın köşesine dayanıp,
kollarını kavuşturmuştu ve bir grup akrobattı ilgiyle izliyordu.
Birdenbire bir el uzanıp Tayend'in kolunu tuttu ve onu gölgelere doğru
çekti.
Dannyl pencereye bir adım daha yaklaştı ve donup kaldı. Şimdi
Tayend'i görebiliyordu. Alim dükkanın yanındaki bir dar sokaktaki duvara
yaslanmıştı. Kirli giysili, dağınık saçlı bir Vindolu, bir elini Tayend'in
boğazına dayamış diğer elinde bir bıçak tutuyordu.
Korkudan bembeyaz olmuş olan Tayend, hayduda bakakalmıştı.
Adamın dudakları oynadı. Para istiyor diye düşündü Dannyl. Kapıya
doğru bir adım attı, sonra kendini durmaya zorladı. Eğer haydut
karşısında bir büyücü görürse ne olurdu?
Dannyl'in hayal gücü hızla çalışmaya başladı. Haydudun Tayend'i
rehine olarak alışını görebiliyordu... kaçarken alimi beraberinde
götürüyordu... Dannyl'in görüş alanı dışında bir yerde Tayend'i
bıçaklıyordu.
264
Çırak - ilk Yıl
Eğer Tayend parasını verirse adam sadece parayı alır ve çekip giderdi.
Tayend'in gözleri pencereye doğru döndü ve Dannyl'inkilerle buluştu.
Başıyla haydudu işaret eden Dannyl, Tayend dudaklarını okuyabilsin diye
kelimeleri açık seçik söyledi. "İstediğini ver." Tayend kaşlarını çattı.
Alimin yüz ifadesindeki değişimi gören haydut pencereye doğru baktı.
Hızla eğilen Dannyl kendi kendine kızdı. Adam onu görmüş müydü?
Pencerenin köşesinden bir göz attı. '
Tayend para kesesini ceketinin içinden çıkarıyordu. Haydut keseyi alıp
ağırlığını tarttı. Tatminkar bir sırıtmayla keseyi cebine attı.
Sonra hızlı bir hareketle bıçağı Tayend'in yan tarafına sapladı.
Dehşete düşen Dannyl dükkandan dışarı fırladı. Acıdan iki büklüm
olmuş Tayend'in yarasından kan fışkırıyordu. Haydudun bıçağını tekrar
saplamaya hazırlandığını gören Dannyl büyüsüne uzandı. Haydut,
Dannyl'i görünce yüzündeki ifade önce şaşkınlığa sonra dehşete dönüştü.
Bir an sonra haydut havada uçuyordu. Yolun karşı tarafına fırlatılan
haydut, bir binaya iğrenç bir kırılma sesiyle çarptı ve yere düştü.
Kalabalık haydudun düştüğü yerde telaşla kaçıştı.
Dannyl bir an adama şaşkınlık ve dehşetle baktı. Bu kadar güçlü bir
tepki vermek istememişti. Sonra Tayend alçak sesle inleyince haydudu
kafasından uzaklaştırdı. Alılarak Tayend'i düşmeden yakaladı ve yere
yatırdı. Kanlı gömleği yırtarak elini yaranın üzerine bastırdı.
Gözlerini kapatarak zihnini içeriye gönderdi. Yara derindi, damarlar,
arterler ve organlar kesilmişti. Dannyl, Şifa güçlerine yoğunlaşarak onları
yara üzerinde odak-
265
Trudi Canavan
ladı. Kan akışını durdurdu, dokuların kendini yenilemesini sağladı ve
Tayend'in vücudundan bıçağın kirini attı. Şifacılar genellikle yara kapanıp
güvencede olana kadar çalışır ve güçlerini diğer hastalara saklarlardı;
ama Dannyl sadece küçük bir yara izi kalıncaya kadar enerjisini akıttı.
Sonra kendine öğretildiği gibi elinin altındaki vücudu dinlemeye başladı,
her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istiyordu.
Ama başka mesajlar ulaştı ona. Tayend'in kalp atışları hızlandı. Kasları
stresten dolayı kaskatı kesilmişti. Dannyl'in zihnine rahatlama ve dehşet
hisleri dokunuyordu. Bir miktar korkunun halen var olması beklenebilirdi
ama bu dehşet hissinde başka bir şeyler vardı. Hislerini zihinsel seviyeye
çıkardı ve birdenbire Tayend'in düşünceleri zihnine doluştu.
Belki de fark etmemiştir...Hayır, artık çok geç! Büyük ihtimalle çoktan
anlamıştır. Şimdi beni dışlayacak. Kyralialı büyücüler böyledir. Bizim
sapık olduğumuzu düşünürler. Doğal değiliz. Ama hayır! O anlayacaktır.
Nasıl bir şey olduğunu bildiğini söyledi. Ama kendisi bir oğlan değil...
yoksa öyle mi? Bunu saklıyor olabilir mi? Hayır yapamaz. O Kyralialı bir
büyücü. Şifacıları bunu sezer ve onu atarlardı...
Şaşıran Dannyl, Tayend'in zihninden çıktı ama gözlerini kapalı, elini de
Tayend'in yan tarafında tuttu. Demek Tayend bu yüzden Şifa'yı
reddediyordu. Dannyl'in onun... onun Dem Agerralin gibi olduğunu
sezeceğinden korkuyordu. Tayend erkekleri arzuluyordu.
Son birkaç ayın anıları Dannyl'in zihnine aktı. Deniz sülükleri
saldırısından sonraki günü hatırladı. Tayend birbirinin ve bir halatın
etrafına sarılmış bir çift sülul bulmuştu. Denizcilerden biri Tayend'in
ilgisini fark el misti.
266
Çırak - ilk Yıl
"Ürüyorlar," demişti adam.
"Hangisi erkek, hangisi kız?" diye sormuştu Tayend. "Kız erkek yok.
Aynı."
Tayend'in kaşları kalkmış ve denizciye bakmıştı. "Gerçekten mi?"
Adam bir maşrapa siyo almak için uzaklaşmıştı. Tayend sülüklere
bakmıştı.
"Şanslısınız," demişti.
Elyne'de geçirdiği zamanı hatırlayan Dannyl, Errend ile yapmış olduğu
konuşmayı düşündü. Dem Tremmelin'in en küçük oğlu...bir alim
sanırım... Onu sarayda pek görmüyoruz ama yanlış hatırlamıyorsam
Dem Agerralin ile görmüştüm... şüpheli ilişkilere sahip bir adam.
Ardından Dem Agerralin:"5/z7 çok merak ediyoruz..." Ediyoruz?
Sarayda Tayend'in kendisi: "Elyne sarayı bozulmuş-luğu açısından
korkunç olsa da özgürlüğü açısında halikadır. Biz herkesin bir iki ilginç
veya eksantrik alışkanlıkları olmasını bekleriz."
Lonmar'da kaldıkları süre boyunca Tayend tedirgindi. I )annyl, Hüküm
Meydanı'nda gördüklerinin onu şok ettiğini biliyordu ama alimin bu olayı
unutup "ma-( eninin" geri kalanından keyif alabileceğini ummuştu. \ma
Tayend tedirgin ve sessiz kalmaya devam etmişti.
Ve şimdi de tabi ki benim nasıl tepki vereceğimi me-ı.ık ediyor. Biz
Kyralialılar, Tayend gibi erkeklere gösterdiğimiz tolerans ile tanınmayız.
Ki bunu ben çok iyi biliyorum. Şifa görmekten korkmasına şaşırmamalı.
Şifa-• ıl.ınn bir erkeğin başka bir erkeği arzulamasını sanki bir
htistalıkmış gibi fark edebilirler zannediyor.
I lannyl kaşlarını çattı. Peki şimdi ne yapacaktı? ı ı cnd'e sırrını
keşfettiğini söylemeli miydi yoksa hiçbir
267
Trudi Canavan
şeyin farkına varmamış gibi davranması daha mı iyi olurdu?
Bilmiyorum. Karar vermek için daha fazla zamana ihtiyacım var.
Şimdilik... evet... bilmiyormuş gibi davranacağım.
Gözlerini açtığında Tayend'in kendisine baktığını gördü. Dannyl
gülümseyerek elini çekti. "Sen..." "Lordum?"
Dannyl dönüp baktığında çevrelerine küçük bir kalabalığın toplanmış
olduğunu gördü. Kendisine seslenmiş olan adam bir Vindo muhafızı idi.
Diğer muhafızlar insanları sorguluyorlardı. Biri yüzükoyun yatan
haydudun üzerini arıyordu ve adamın cebinden Tayend'in kesesini
çıkardı.
Dannyl'in yanında duran muhafız yerde, Tayend'in ayağının yanında
duran kanlı bıçağı sandaletinin ucuyla dürttü. "Mahkeme yok," dedi
Dannyl'in gözlerine gergince bakarak. "İnsanlar diyor ki sen kötü adamı
öldür. Sen haklı."
Kalabalığın arasından bakan Dannyl, haydudun camlaşmış gözlerini
gördü. Ölü... Omurgasına bir ürperti yayıldı. Daha önce kimseyi
öldürmemişti. Bu daha sonra üzerinde düşüneceği bir konuydu. Dannyl,
Tayend'e döndü ve soran gözlerle baktı.
"Sen iyi misin?"
Tayend hızla başını aşağı yukarı salladı. "Hâlâ titre diğim gerçeğini
saymazsak..."
Şarap tüccarı, dükkanının kapısında durmuş karar ı ve korkmuş
gözüküyordu. Yanında, şarap dolu kutuyu taşıyan genç bir adam
duruyordu. "Gel o zaman. (iidip şarabımızı alalım. Seni bilmiyorum ama
ben oldul ı > susadım."
Tayend kararsız birkaç adım attı ardından kendim
268
Çırak - ilk Yıl
güvenini tekrar kazanmaya başladı. Bir muhafız para kesesini eline
tutuşturdu. Dannyl, Tayend'in ifadesine gülümsedikten sonra tüccarın
çırağına, kendilerini izlemesini işaret edip Lonca Evi'ne doğru ilerledi.
***
Sonea'nın önünde açık duran sayfadaki kelimeler birden bire büyük
mürekkep lekelerinin altında kaybolmaya başladılar. Sonea omzunun
üzerinden baktı ama yakınlarda kimse yoktu. Sayfaya daha da fazla
damlanın damladığını gören Sonea, yukarıya baktı ve gösterişli bir
mürekkep hokkasının üzerinde süzüldüğünü fark etti.
Arkasındaki rafların arasından kıkırdamaları duyabiliyordu. Hokka,
Sonea'nın cüppesine mürekkep dökme tehdidi ile hareket etti. Gözlerini
hokkaya doğru kısan Sonea bir güç dalgası gönderdi. Bir anda mürekkep
kurudu ve cızırdamaya başladı ve hokka kırmızı bir şekilde parlamaya
başladı. Hokka raflara doğru hızla atıldı ve Sonea bir kesik bir çığlık
duydu.
Vahşice gülümseyerek tekrar önündeki kitaba döndü ama sayfada
kuruyan mürekkebi görünce gülümsemesi k.ıyboldu. Bir mendil çıkararak
lekeleri silmeye başladı. Murekkebin yayıldığını görünce hafifçe sövdü.
"Kötü fikir... Bu sadece daha fazla yayılmalarını sağ-l.n," dedi bir ses
omzunun üzerinden.
l">nea irkilip arkasını döndüğünde Dorrien'in yanında durduğunu fark
etti. Aniden önündeki kitabı ka-pattı, kendine engel olamamıştı.
I »orrien başını iki yana salladı. "Bu da kesinlikle yar-ıIiiik ı olmaz."
Sonea can sıkıntısı ile kaşlarını çattı ve verecek sert l)ll ı rvap aradı
ama Dorrien uzanıp kitabı aldı.
269
Trudi Canavan ,
270
"Bırak bir bakayım." Gülmeye başladı, "ilk Yıl Simya. Bunu kurtarmaya
bile değmez." "Ama kütüphanenin kitabı."
Dorrien lekeli sayfalara bir göz gezdirdi ve yüzünü buruşturdu. "Bunu
düzeltmek için yapabileceğin bir şey yok." Dedi başını sallayarak. "Ama
endişelenme. Rothen başka bir kopyasının hazırlanmasını sağlayabilir."
"Ama..."
Dorrien'in kaşları kalktı. "Ama?" "Masraf..."
"...mı olacak?" diye bitirdi cümleyi Dorrien. "Bu pek sorun olmaz
Sonea."
Sonea itiraz etmek için ağzını açtı fakat yine kapadı.
"Onun ödemesinin adil olmadığını düşünüyorsun değil mi?" Dorrien
yanındaki sandalyelerden birine oturdu. "Sonuçta kitaba sen zarar
vermedin."
Sonea dudaklarını çiğnemeye başladı. "Onları gördün mü?"
"Yanmış parmakları ile ilgilenen bir çırak ve erimiş bir mürekkep
hokkasına benzer bir şey taşıyan bir başka çırak geçti yanımdan. Senin
kitabı kurtarmaya çalıştığını görünce kalanını tahmin ettim." Dorrien'in
dudakları seğirdi. "Rothen bana hayranlarından bahsetti."
Sonea sessizce Dorrien'i inceledi. Dorrien, Sonea'nın yüzündeki ifadeye
gülmeye başladı. Ama bu gülüşün içinde acı bir tat vardı.
"Akademi'deki ilk yılımda ben de pek popüler değildim. Yaşadıklarını az
da olsa anlayabiliyorum. Tek kelimeyle işkence ama bundan
kurtulabilirsin."
"Nasıl?"
Dorrien kitabı masaya bıraktı ve arkasına yaslandı "Bir şey söylemeden
önce sana şimdiye kadar nelei yaptıklarını anlatmalısın. Sana yardım
etmeden önce bu
Çırak - ilk Yıl
çırakların, özellikle de Regin'in nasıl kişiler olduğunu öğrenmeliyim."
"Bana yardım etmek mi?" Sonea şüpheyle Dorrien'e baktı. "Rothen
yapamadı, sen ne yapabilirsin ki?"
Dorrien gülümsedi. "Belki de hiçbir şey ama denemeden bilemeyiz
değil mi?"
Gönülsüzce de olsa Sonea, ilk gününü anlatmaya başladı. Nasıl Issle ve
sınıfın ona karşı cephe aldığını... Bir üst sınıfa çıkmak için harcadığını
çabayı, Regin'in de onun peşinden gelişini ve yine Regin'in, Narron'un
kalemini nasıl kutusuna koyarak, herkesin ondan bir hırsız gibi
şüphelenmeyemeye başladığını anlattı. En sonundada ormandaki
pusuyu...
"Neden bilmiyorum ama Yüksek Büyücülerle olan o görüşmeden
bilmediğim başka bir şeylerin döndüğü hissiyle ayrıldım," diye bitirdi.
"Beklediğim türde sorular sormadılar."
"Sen ne bekliyordun?"
Sonea omzunu silkti. "Bütün her şeyi kimin başlattığı hakkında sorular
bekliyordum. Sadece yorgun olup olmadığımı sordular."
"O gün ne kadar güçlü olduğunu gösterdin Sonea," diye açıkladı
Dorrien. "Bu konu çıraklar arasındaki didişmeden çok daha fazla ilgilerini
çekmiştir."
"Ama Regin'in gelecek senenin ortasına kadar Lord Balkan'dan ders
almasını yasakladılar."
"Oh, onu cezalandırmak zorundaydılar," Dorrien bir elini bunu
geçiştirircesine salladı, "Ama seni sorgulamalarının sebebi bu değildi.
Onun hikayesini doğrulamanı istediler; ama daha da önemlisi senin
sınırlarını j»İçmek istediler."
Sonea görüşmeyi düşündü ve başını onaylar bir biçimde salladı.
271
Trudi Canavan
"Duyduğum kadarıyla şimdiden bazı düşük seviyeli öğretmenlerden
güçlüymüşsün," diye devam etti Dorrien. "Bazıları senin güçlerinin erken
geliştiğine ve daha fazla artmayacağına inanıyor, diğerleri ise bu şekilde
devam edip Lorlen kadar güçlü olacağını düşünüyor. Kim bilir? Bu gücü
nasıl kullanacağını öğrenmediğin sürece bunun önemi yok."
Dorrien öne doğru eğildi ve ellerini birbirine sürtmeye başladı. "Ama
büyücüler Regin ve arkadaşlarının sana karşı çete kurduğunu kabul
etmek zorundalar. Maalesef bu konuda sadece kanıt olduğunda bir şeyler
yapabilirler. Onlara kanıt sunmalıyız. Bence onları Narron'un kalemini
kutuna onun koyduğuna ikna edebiliriz."
"Nasıl?"
"Hımm."
Dorrien arkasına yaslandı ve parmakları ile kitabın cildinde ritim
tutmaya başladı. "İdeal olanı, onları, sana tekrar seni hırsız gibi
gösterecek bir tuzak kurmaya yönlendirmemiz olacaktır. Yakalandığında
herkes, senin daha önceki gibi tuzağa düştüğünü düşünecektir. Ama asıl
bizim onları tuzağa düşürdüğümüzden kimse şüphelenmemeli..."
Çeşitli teoriler oluştururken Sonea rahatlamaya başladığını fark etti.
Belki de Dorrien ona yardım edebilirdi. Kesinlikle beklediği gibi biri
değildi. Aslında, diye düşündü, karşılaştığı hiçbir büyücü gibi değildi.
Sanırım onu sevdim, diye düşündü.
272
18. Bölüm
Dostluk
Sonea odasının kapısını açınca şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı.
"Bu kadar ders çalışmak yeter," dedi Dorrien. "Bu hafta her gece
buraya kapattın kendini. Bugün boşgün ve dışarı çıkıyoruz."
"Dışarı mı?" diye sordu Sonea.
"Dışarı," diye onayladı Dorrien.
"Nereye?"
Dorrien göz kırptı,"Bu bir sır."
Sonea itiraz etmek için ağzını açıyordu ki Dorrien parmağını
dudaklarına dayayarak onu susturdu. "Şşş," dedi. "Soru sormak yok."
Can sıkıntısına rağmen meraklanan Sonea, kapıyı kapatıp Dorrien'i
Çıraklar Makamımın koridoru boyunca takip etti. Arkasından hafif bir ses
geldiğini duyunca omzunun üzerinden geriye baktı ve Regin'in bir odanın
kapısından onları izlediğini gördü, dudakları sinsi bir gülümsemeyle
kıvrılmıştı.
Tekrar önüne dönerek, çıkışa doğru giden Dorrien'i lakip etti. Avlu hâlâ
karla kaplı olmasına rağmen güneş Isırlıyordu. Dorrien hızlı yürüyordu ve
ona yetişmek Iı İn |< ele etmesi gerekiyordu.
"Bu gizli yer ne kadar uzakta?"
"Fazla uzak değil." Dorrien gülümsedi
17\
Trudi Canavan
Fazla uzak değil. Dorrien'in cevaplarının çoğu gibi bu da hiçbir şey
anlatmıyordu. Başka soru sormamaya karar verip dudaklarını birbirine
bastırdı.
"Buraya geldiğinden beri avlunun dışına hiç çıktın mı?" diye sordu
Dorrie, Akademi'ye girdiklerinde adımlarını yavaşlatarak.
"Birkaç kez. Ama Akademi'ye başladığımdan beri hiç çıkmadım."
"Ama bu neredeyse altı ay yapar." Dorrien başını iki yana salladı.
"Rothen seni daha sık dışarı çıkarmalı. Bütün zamanını içeride geçirmen
sağlıklı değil."
Dorrien'in bu tepkisi karşısında neşelenen Sonea gülümsedi. Onun bir
binanın içinde uzunca bir süre rahat edebileceğini sanmıyordu. Yüzü ve
elleri güneşten yanmıştı, bu, güneşin altında uzun saatler boyunca
çalıştığını gösteriyordu. Adımları uzun ve hafifti ki ona yetişmek için
neredeyse koşması gerekiyordu.
Rothen'in genç hali ile karşılaşmayı bekliyordu. Dorrien'in gözleri aynı
babası gibi parlak mavi renge sahipken çenesi daha dar ve yüzü daha
inceydi. Fakat asıl farklılık karakterlerindeydi. Ya da öyle miydi? Rothen
kendini çırakları eğitmeye adamışken, Dorrien sorumluluğundaki köylerle
ilgileniyordu. Sadece farklı disiplinleri seçmiş ve farklı ortamlarda
yaşamışlardı.
"Çıkınca nerelere gittin?" diye sordu Dorrien.
"Birkaç kez varoşlardaki teyzem ve eniştemi ziyaret ettim," dedi
Sonea. "Sanırım her gidişimde bazı büyücüler kaçacağımdan
endişelenmişti."
"Kaçmayı hiç düşündün mü Sonea?"
Soruya şaşıran Sonea dikkatle Dorrien'e baktı. Bakışları ve yüz ifadesi
ciddiydi.
"Bazen," diye kabul etti çenesini yukarıya kaldırıp.
Dorrien gülümsedi. "Bunu düşünmüş tek çırak oldu-
274
Çırak - ilk Yıl
ğunu sanma," dedi Dorrien sessizce. "Neredeyse hepimizin aklından
geçer, özellikle sınavlardan hemen önce."
"Ama sonunda buradan uzaklaştın değil mi?" diye belirtti Sonea.
Dorrien gülmeye başladı. "Hakılısın, olaya bu açıdan da bakabilirsin."
"Ne kadar süredir kırsal alanda çalışıyorsun?"
"Beş yıldır." Koridorun sonuna vardıklarında Giriş Salonu'na girdiler ve
merdivenlerden çıkmaya başladılar.
"Lonca'yı özlüyor musun?"
Dorrien dudaklarını büzdü. "Bazen. Çoğunlukla babamı özlüyorum;
ama ayrıca bütün bu ilaçlara ve bilgiye ulaşabilme olanağını da
özlüyorum. Bir hastalığın nasıl tedavi edilmesi gerektiğini öğrenmek
istediğimde buradaki Şifacılar ile bağlantı kurabilirim ama bu çok daha
yavaş bir süreç oluyor ve çoğunlukla ihtiyacım olan ilaçlara
ulaşamıyorum."
"Yaşadığın yerde Şifacılar Makamı yok mu?"
"Oh, hayır," Dorrien gülümsedi. "Tepedeki bir evde tek başıma
yaşıyorum. İnsanlar onları tedavi etmem için bana geliyorlar ya da ben
onları ziyaret ediyorum. Bazen saatlerce yolculuk etmem gerekiyor;
bunun için ihtiyaç duyacağımı düşündüğüm her şeyi yanıma almam
gerekiyor."
Sonea ikinci bir merdivenden çıkarlarken bunları düşündü.
Merdivenlerin tepesine vardıklarında kendisi bi-raz nefes nefese
kalmışken Dorrien'in hiç de yorulmamış ı 'Iı luğunu fark etti.
"Bu taraftan." Dorrien ana koridoru gösterdi ve o yönde ilerlemeye
başladı. Akademi'nin üçüncü katın-d.ıydılar. Sonea şaşırmış bir halde
burada bu kadar ilgi
275
Trudi Canavan
276
çekici ne olabileceğini merak etti.
Dorrien daha küçük bir geçide girdi. Birkaç dönüş ve kullanılmayan
küçük bir odadan sonra bir kapının önünde durdu ve elini ahşaba
yerleştirilmiş bir panelin üzerinde gezdirdi. Sonea bir tıkırtı duydu ve
kapı içeriye doğru açıldı. Dorrien, Sonea'ya kendisini takip etmesini
işaret ederek karanlık bir merdivene doğru ilerledi. Kapı arkalarından
kapanırken Dorrien'in başının üzerinde bir ışık küresi belirdi.
"Neredeyiz?" diye sordu Sonea. O kadar çok köşe dönmüşlerdi ki
Sonea artık emin olamıyordu. Aka-demi'nin ön tarafına yakın bir yerlerde
olduklarından emindi. Yukarıda başka kat yoktu ama yine de merdivenler
yukarıya doğru devam ediyordu.
"Akademi'nin içindeyiz," dedi Dorrien masum bir gülümseme ile.
"Bunu biliyorum."
Dorrien kıkırdadı ve merdivenleri çıkmaya devam etti. Başka bir kapıya
ulaştılar ve bu kapı da Dorrien'in eline bir önceki gibi tepki verdi. Kapı
açıldığında Sonea'yı donduran buz gibi bir hava içeri doldu.
"Şimdi Akademi'nin dışındayız," dedi Dorrien kapı dan çıkarken.
Kendini ileriye doğru uzayan yüksek bir terasta bulan Sonea'nın
şaşkınlıktan nefesi kesildi. Akademi'nin çalı sında duruyorlardı.
Yağmur ve özellikle karın toplanmaması için hafifçe eğimliydi. Ortada,
Büyük Salon'un cam tavanım görebiliyordu. Cam panellerin
çerçevelerinde bir miktai kar birikmişti. İki yandaki binanın daha yüksel"
kısımlarının gösterişli süs mazgalları, bel yüksekliğimi! sağlam birer
parmaklık oluşturuyordu.
"Çatıya çıkmanın mümkün olduğunu bilmiyordum
Çırak - ilk Yıl
"Sadece birkaç büyücün buraya çıkma izni var," dedi I »orrien. "Kilitler
bu kişilerin dokunuşuna tepki verirler. Hana Leydi Vinara'nın selefi Lord
Garen izin vermişti." I >orrien'in yüz ifadesi özlemle doldu. "Annem
öldükten BOnra onunla bir tür arkadaş olmuştuk. Benim için ikinci bir
büyükbaba gibiydi. Benimle konuşmak için sürekli çevrede olurdu. Bana
öğretmesi..."
Kuvvetli bir rüzgar Dorrien'in ağzından çıkan kelimeleri alıp götürdü ve
cüppelerini çekiştirmeye başladı. Sonea'nın kakülleri yüzüne çarpıp
duruyor, gözlerine balıyordu. Sonea başının arkasına uzanıp saçlarını
tutan tokayı tuttu. Yüzünü rüzgara doğru dönerek serbest tu-tamları
toplayıp sıkıca saçına tutturdu.
Sonra rüzgar aniden kesildi. Dorrien'in onları ko-ııımak için yarattığı
kalkanı hissedince ona doğru dön-düğünde, güneşin ışığıyla parlıyan
gözleriyle kendisini İzlediğini gördü.
"Buraya aşağı gel," diyerek eliyle çağırdı.
Dorrien parmaklıkların yanma indi. Sonea peşinden inerken, buraya
çıkanların yerler ıslakken ayakları kaymasın diye yere açılmış olan
olukları fark etti. Dorrien l nııanın ortasında durdu. Sonea
parmaklıklardaki karı Süpürüp avluya bakmak için biraz eğildi. Aşağıya
baş döndürecek kadar uzun bir mesafe vardı.
Bir grup hizmetkar acele ile aşağıdaki yolda, bahçe-lerden Şifacılar
Makamı'na doğru ilerliyordu. Sonea sa-,ıııa döndüğünde Çıraklar
Makamı'nı, Kubbe'yi, Yedi Ay bin,ısını ve Banyolar'ı gördü. Arka tarafta
Sarika'nın Pepesi ve karla kaplı ormanlıklar vardı. Tepenin U erinde
kullanılmayan, dağılmış gözetleme kulesi iğaçlar tarafından gizlenmiş,
zorlukla seçilebiliyordu.
Arkasını dönen Sonea, şehre ve ötesine baktı. Mavi bil kurdele gibi
görünen Tarali Nehri, imardin'den ufka
277
Trudi Canavan
doru uzanıyordu.
"Bak," dedi Dorrien eliyle göstererek. "Nehirdeki mavnaları
görebilirsin."
Sonea eliyle gözlerine gölge yaparak baktığında, şehrin dış
mahallelerinin hemen ötesinde, nehrin üzerinde ilerleyen teknelerden
oluşan bir çizgiyi seçebildi. Her birinde minicik gözüken insanlar,
ellerinde sopalarla ayakta duruyor, sürekli olarak nehir yatağını
dürtüyorlardı. Kaşlarını çattı.
"Nehir derin değil mi?"
"Şehre yakın yerlerde evet," dedi Dorrien, "Ama o bölge mavnacılar
için oldukça sığ. Şehre vardıklarında bir tekne gelir ve onlara limana
kadar kılavuzluk eder. Çoğunlukla kuzeybatıdan gelen ürünleri taşırlar,"
diye belirtti Dorrien. "Nehrin diğer tarafındaki yolu görüyor musun?
Sonea başıyla evetledi. Nehrin mavi çizgisinin yanında dar kahverengi
bir çizgi uzanıyordu.
"Yüklerini indirdikten sonra mavnaları, gorinlere bağlayıp nehirden
yukarı çekiyorlar. Aynı Gorinler başka ticari malları, bu sefer nehirden
aşağı getirmek için kullanılacaklar, onlar yavaş ve ucuzlar."
"Benim evime gitmek için şu yolu takip etmelisin." Dorrien parmağı ile
gösterdi. "Birkaç günlük yolculuktan sonra ufukta Çelikkemer sıra dağları
gözükür."
Sonea, Dorrien'in parmağının doğrultusuna baktı. Yolun ilerisinde
karanlık ağaç kümeleri vardı ve arkalarında ufka uzanan çayırları
görebiliyordu.
Sonea daha öncesinde Kyralia haritalarını incelemişti ve Kyralia ile
Sachaka arasındaki sınırı oluşturan sıra dağları biliyordu; tıpkı
kuzeybatıda Elyne ile sının oluşturan Gri Dağlar'ı bildiği gibi... Uzaklara
bakarken garip bir hisse kapıldı. Orada, bir yerlerde daha önce
278
Çırak - ilk Yıl
görmediği, hatta daha önce merak etmenin bile aklına gelmediği yerler
vardı. Ve bu yerler de ülkesinin bir parçasıydı.
Ve onların da ötesinde daha yeni yeni öğrenmeye başladığı başka
ülkeler vardı.
"Hiç Kyralia'nın dışına çıktın mı?"
"Hayır," Dorrien omzunu silkti. "Bir gün gidebilirim. Şimdiye kadar hiç
iyi bir sebebim olmadı, ayrıca köyümden uzun süre uzak kalmayı da pek
sevmiyorum."
"Peki ya Sachaka? Geçitlerden birinin çok yakınında yaşıyorsun değil
mi? Hiç, bir kez olsun merak edip gitmedin mi?"
Dorrien başını iki yana salladı. "Çobanlardan bazıları gitmiş, tahminen
diğer tarafta günler boyunca bir yerleşim yeri yok. Sadece çorak
topraklar..."
"Savaştan kalan çorak topraklar mı?"
"Evet," diye başıyla onayladı Dorrien. "Tarih derslerine dikkat etmişsin
gördüğüm kadarıyla."
Sonea omzunu silkti "Tek ilginç bölüm buydu. Diğer her şey, İttifak ve
Lonca'nın kuruluşu, çok sıkıcıydı."
Dorrien güldü sonra parmaklıklardan uzaklaştı. Yavaşça kapıya doğru
yürüdüler ve içerideki küçük odaya girdiler. Merdivenlerin başında duran
Dorrien elini Sonea'nın omzuna koydu.
"Sürprizimi beğendin mi?"
Sonea başıyla onayladı. "Evet."
"Çalışmaktan daha iyi değil mi?"
"Kesinlikle."
Dorrien sinsi bir şekilde gülümsedi ve yana doğru adım attı. Dorrien
merdiven boşluğundan düşerken Sonea hafifçe çığlık attı. Bir an sonra
Dorrien tekrar görüş alanına girdi, bir büyü diskinin üzerinde duruyordu.
Sonea bir elini göğsüne bastırmıştı, kalbinin ne kadar
279
Trudi Canavan
şiddetli attığını hissedebiliyordu.
"Neredeyse kalbim duruyordu Dorrien!" diye çıkıştı.
Dorrien gülmeye başladı. "Yükselmeyi öğrenmek ister misin?"
Sonea başını olumsuz anlamda salladı.
"Tabi ki istiyorsun."
"Hâlâ çalışmam gereken üç bölüm var."
Dorrien'in gözleri parladı. "Onları bu gece de okuyabilirsin. Bunu diğer
çıraklar izlerken mi öğrenmek istiyorsun? Eğer sana şimdi öğretirsem
benim dışımda kimse yaptığın hataları görmeyecek."
Sonea dudaklarını çiğnedi. İyi bir noktaya değinmişti...
"Hadi," diye ısrar etti Dorrien. Kollarını açarak kendi etrafında bir tur
döndü. "Eğer kabul etmezsen aşağı inmene izin vermeyeceğim."
Sonea'ın gözleri büyüdü. "Oh, pekala!"
Kiko Kasabası'ndaki Lonca Evi dik bir yamaca kurulmuştu. Binanın,
denizi, plajı ve uzun, spiral yolu -ki hâlâ kutlama yapanlarla doluydu-
görmesini sağlayan birçok balkonu vardı. Ritmik müziğin sesi Dannyl'e
kadar geliyordu. Bir elinde Elyne şarabı dolu bir kadeh, diğerinde ise
şişesini tutuyordu. Bir yudum alıp balkon parmaklıklarından koltuğa
doğru ilerledi ve oturup şişeyi yanına koydu. Bacaklarını uzatarak zihnini
serbest bıraktı.
Her zamanki gibi aklına Tayend geldi.
Soygun olayından beri alim, Dannyl'in yanında garip ve sinirli
davranıyordu. Dannyl olağan dışı hiçbir şey fark etmemiş gibi
davranmayı sürdürse de, görünüşe
280
Çırak - ilk Yıl
göre bu sırrının hâlâ güvende olduğu konusunda Tayend'i ikna
edememişti. Alim, bir büyücünün Şifa sırasında eğilimlerini açığa
çıkaracak fiziksel bir işaret bulacağına inanıyordu ve Dannyl'in Tayend'e
bunun doğru olmadığını anlatabilmesinin tek yolu yanıldığını
söylemesiydi. Ve tabi ki bu da Dannyl'in sırrını öğrendiğini gösterecekti.
Tayend, Dannyl'in dostluğunu reddedeceğinden endişeleniyordu. Bu
mantıklı bir korkuydu. Her ne kadar Kyralialılar, Lonmarlılar gibi "kabul
edilemez" davranışlar yüzünden insanları idam ediyor olmasalar da bu
hâlâ yanlış ve doğaya aykırı kabul ediliyordu. İnsanları, unvanların
elinden alınması ile cezalandırıyor ve ailelerine de sanki hepsinin bu
konuyla bağlantıları varmış gibi davranıyorlardı. Eğer bir aile içlerinden
birinin bu tarz bir eğilimi olduğunu fark ederse onu hemen küçük
arazinin başına ya da aile işleri ile ilgilenmesi için uzağa yolluyorlardı.
Dannyl geçmişte bu şekilde cezalandırılmış Lonca büyücülerini
duymuştu. Lonca'dan atılmış olmasalar da diğer her anlamda
dışlanmışlardı. Bir çırakken yaşadığı zorluklar sırasında kendisine, eğer
söylentilerin doğru olduğu kanıtlanırsa, mezun olamayacağı söylenmişti.
Geçen yıllar içinde tekrar kendi üzerine şüphe çekmemek için çok
uğraşmıştı. Son birkaç günde ise Tayend'in eğilimleri Elyne'de biliniyorsa
sarayda kendisi ile ilgili de spekülasyonlar ortaya çıkmasının kaçınılmaz
olduğu düşüncesiyle boğuşuyordu. Geçmişteki o söylenti, dedikoduları
daha da alevlendirecek ve bu dedikodular Elyne'de tehlikeli olmasa da
Lonca'ya ulaştığında...
Dannyl başını salladı. Tayend ile aylardır yolculuk yapıyorlardı, itibarına
gelecek olan bütün zarar çoktan
281
Trudi Canavan
gelmiş olmalıydı. İtibarını geri kazanmak için Elyne'e gider gitmez
Tayend'i yanından uzaklaştırmalıydı. Asistanının Elynelilerin söylediği gibi
"oğlan" olduğunu keşfettiği için dehşete düştüğünü açıkça göstermeliydi.
Tayend anlayacaktır, dedi zihninin gerisinde bir ses. Ya da anlayacak
mıdır? dedi bir başkası. Ya öfkelenip, gidip Akkarin'e Lorlen'in
araştırmasından bahsederse?
Hayır, dedi ilk ses. Bu bir alim olarak güvenilirliğini sarsar. Belki de bu
arkadaşlığı kibar bir şekilde, onun hislerini incitmeden bitirebilirsin.
Dannyl şarap kadehine doğru kaşlarını çattı. Neden hep bu noktaya
geliyordu? Tayend iyi bir yoldaştı, sevdiği ve değer verdiği birisi...
Lonca'ya dedikoduların ulaşması korkusu ile onunla olan dostluğunu
bitirme düşüncesi, kendini utanmış ve kızgın hissetmesine sebep
oluyordu. Alimle arkadaşlığını itibarını riske atmadan sürdürebilirdi.
Bırak dedikodular sürsün, diye düşündü. Bunların bir arkadaşlığı daha
bozmasına izin vermeyeceğim.
Ama ya Lonca duyar ve kendisini geri çağıracak kadar öfkelenirse...
Hayır, bu kadar dramatik bir şeyi, basit bir söylenti yüzünden
yapmazlardı. Elyne Sarayı'nın nasıl bir yer olduğunu biliyorlar. Gerçekten
aleyhinde olan bir şey duymadıkları sürece harekete geçemezlerdi.
Ve duymayacaklar, dedi Dannyl kendi kendine. Bu tarz söylentilerden
kaçamayacağı açıktı. Yani bununla yaşamayı öğrenmesi gerekiyordu.
Mecburdu. Belki de bunu kendi yararına çevirebilirdi...
"Bütün şişeyi tek başına içmeyi planlamıyorsun değil mi?"
İrkilen Dannyl dönüp baktığında Tayend'in balkon kapısında durduğunu
gördü.
282
Çırak - İlk Yıl
"Tabi ki hayır," diye yanıtladı.
"İyi," dedi Tayend. "Yoksa elimde bunu taşıdığım için bir aptal gibi
gözükürdüm." Elindeki boş kadehi hafifçe kaldırdı.
Dannyl kadehe şarap koyarken Tayend kendisini izliyordu ama gözleri
buluşunca hemen başka bir yöne bakmaya başladı. Alim parmaklıklara
doğru ilerleyip denize bakmaya başladı.
Zamanı geldi, diye düşündü Dannyl. Doğruyu söyleyip onu başımdan
atmayacağımı anlatmanın zamanı. Derin bir nefes aldı.
"Konuşmalıyız," dedi Tayend aniden.
"Evet," diye onayladı Dannyl. Sözlerini dikkatle seçti. "Sanırım, sana
neden Şifa vermemi istemediğini biliyorum."
Tayend istem dışı irkildi. "Bana bir keresinde... benim gibi erkekler için
her şeyin ne kadar zor olduğunu, anladığını söylemiştin."
"Ama senin gibi erkeklerin Elyne'de kabul gördüğünü söylemiştin."
"Kabul görürler ve görmezler." Tayend elindeki kadehe baktı ve sonra
hepsini içti. Dannyl'e doğru döndü. "En azından insanları bu yüzden
dışlamıyoruz," dedi suçlarcasına.
Dannyl yüzünü buruşturdu. "Bir toplum olarak Kyralia toleransı ile ünlü
değildir. Bunu bizzat yaşadığımı biliyorsun. Fakat hepimiz de
önyargıhdeğiliz."
Tayend'in kaşları çatıldı. "Bir zamanlar büyücü olacaktım. Bir kuzenim
beni test etti ve potansiyelimin olduğunu buldu. Beni Lonca'ya
göndereceklerdi." Tayend' in gözleri uzaklara daldı ve Dannyl, alimin
yüzündeki özlemi görebildi. Alim başını iki yana salladı ve içini çekti.
"Ondan sonra seni duydum ve söylentilerin doğru
283
Trudi Canavan
olup olmamasının önemli olmadığını fark ettim. Asla bir büyücü
olamayacağım açıktı. Lonca ne olduğumu öğrenecek ve beni eve geri
gönderecekti."
Dannyl aniden garip, boğuk bir öfke hissetmeye başladı. Mükemmel
hafızası ve keskin zekasıyla Tayend çok iyi bir büyücü olurdu. "Lonca'ya
katılmamayı nasıl basardın?"
"Babama gitmek istemediğimi söyledim." Tayend omzunu silkti. "O
zaman şüphelenmemişti. Daha sonra belli kişilerle görüşmeye
başladığımda gerçek sebebi anladığını düşündü. Bu fırsatı, Lonca'nın izin
vermeyeceği şeylere düşkünlük göstermek istediğim için reddettiğimi
düşündü. Ne olduğumu saklayamayacağımı asla anlamadı." Tayend
elindeki boş kadehe baktı ve yürüyüp şişeyi aldı. Kadehini tekrar
doldurup şarabı hızla içti.
"Şey," dedi Tayend okyanusa bakarak, "Eğer teselli olacaksa, senin
hakkındaki söylentilerin doğru olmadığını her zaman biliyordum."
Dannyl irkildi. "Nereden biliyordun?"
"Şey, sen benim gibi olsaydın ve buna engel olama-saydın o zaman
Şifacılar bunu anlardı değil mi?"
"Aslında, hayır..."
Alimin gözleri fal taşı gibi açıldı. "Yani demek istiyorsun ki...?"
"Fiziksel şeyleri hissederler. Hepsi bu. Şifacılar henüz bir erkeğin
vücudunda başka erkekleri arzulamasına sebep olan fiziksel bir şey
keşfedemediler."
"Ama bana dendi ki... bana Şifacılar'ın bir kişide yanlış olan şeyleri
bulabileceği söylendi."
"Bulabilirler."
"Yani bu... bir yanlışlık değil ya da..." Tayend kaşlarını çattı ve
Dannyl'e baktı. "Peki sen nasıl öğrendin?"
284
Çırak - ilk Yıl
Dannyl gülümsedi. "Zihnin o kadar yüksek sesle haykırıyordu ki
duymama engel olamadım. Büyü potansiyeline sahip ve bunu kullanmayı
bilmeyen insanlar genellikle düşüncelerini güçlü bir şekilde yansıtırlar."
"Oh?" Tayend etrafa bakındı, yüzü gittikçe kızarı-yordu. "Peki ne
kadarını... okudun?"
"Pek fazla değil," diye güvence verdi Dannyl. "Çoğunlukla korkularını.
Dinlemeye devam etmedim. Bu ahlaksızca olurdu."
Tayend başıyla onayladı ve bir süre düşündü. Sonra birden gözleri
büyüdü. "Yani Lonca'ya katılabilirdim öyle mi?" kaşlarını çattı. "Ama
şimdikinden daha mutlu olabileceğimden emin değilim." Dannyl'in
yanındaki koltuğa oturdu. "Kişisel bir soru sorabilir miyim?"
"Evet."
"Gerçekte seninle o çırak arasında ne oldu?
Dannyl içini çekti. "Hiçbir şey." Tayend'e baktığında alimin beklentiyle
kendisine baktığını gördü. "Pekala, bütün hikaye o zaman...
"Pek popüler değildim. Yeni çıraklar genellikle derslerine yardımcı olsun
diye eski çıraklardan yardım isterlerdi. Fakat benimle çalışmak isteyen
birini bulamamıştım. Bu tarz hikayeler yüzünden diğer çırakların uzak
durduğu büyük bir çırak vardı ve sınıfının en iyilerinden olduğu için
söylentileri görmezden gelmeye karar verdim. Bana yardım etmeyi kabul
ettiğinde oldukça sevinmiştim." Başını iki yana salladı. "Fakat sınıfımda
benden nefret eden bir çırak vardı."
"Lord Fergun mu?"
"Evet. İlk günden beri birbirimizle uğraşır, hoş olmayan şakalar
yapardık. Bu çırak hakkında hikayeler duymuştu ve bu da yeni bir
söylenti yaymak için tek ihtiyacı olan şeydi. Bir süre sonra Yüksek
Büyücüler tarafından
285
Trudi Canavan
sorgulandım." "Ne oldu?"
"Söylentileri reddettim tabi ki. Dedikoduları durdurmanın en iyi
yolunun bizi ayırmak olduğuna karar verdiler ve bana o çıraktan uzak
durmamı emrettiler. Tabi ki bu da diğer çırakların ihtiyacı olan tek
kanıttı."
"Peki o çırağa ne oldu? Onun hakkındaki söylentiler doğru muydu?"
"Mezun oldu ve ülkesine döndü, bütün söyleyebileceğim bu." Tayend'in
bakışlarının merakla kesinleştiğini gören Dannyl ekledi: "Hayır, sana
adını söylemeyeceğim."
Hayal kırıklığına uğramış gözüken Tayend arkasına yaslandı. "Peki
sonra ne oldu?"
Dannyl omzunu silkti. "Çalışmaya devam ettim ve bir daha üstüme
şüphe çekmeyeceğimden emin oldum. Bir süre sonra herkes bu konuyu
unuttu, Fergun ve görünüşe göre Elyne sarayı dışında herkes."
Tayend gülümsemedi. Kaşlarının arasında bir kırışıklık oluştu. "Peki
şimdi ne yapacaksın?"
Dannyl kadehini tekrar doldurdu. "Beyaz Gözyaşları Lahitleri, festival
sırasında kapalı olduğuna göre içmek ve dinlenmek dışında yapabilecek
pek bir şey yok.
"Peki sonra?"
"Sanırım Lahitler'i ziyaret edeceğiz." "Peki sonra?"
"Bu ne bulacağımıza bağlı. Ama ne olursa olsun Elyne'e döneceğiz."
"Kastettiğim bu değil." Tayend, Dannyl'in gözlerinin içine baktı. "Bir
oğlan olma ihtimali olan bir çırakla beraber görülmen başına bu kadar
bela açıyorsa, oğlan olduğu bilinen bir adamla arkadaşlığın çok, çok daha
kötüsüne sebep olabilir. Artık üstüne şüphe çekmemeye
286
Çırak - ilk Yıl
çalıştığını söyledin. Sana Kütüphane'den yardımcı olabilirim ama
bulduklarımı bir ulak aracılığıyla gönderebilirim."
Dannyl içinde bir şeylerin burkulduğunu hissetti. Tayend'in bunu teklif
edebileceğini hiç düşünmemişti. Bu arkadaşlığı bitirme üzerine olan
düşüncelerini hatırlayınca kendinden utandı.
"Oh, hayır," diye yanıt verdi. "Benden bu kadar kolay kurtulamazsın."
"Ama bu senin üzerine daha da çok şüphe çekecektir. Bir..."
"... Büyük Kütüphane alimi ile arkadaş olmak," diye tamamladı Dannyl.
"Yararlı ve değerli bir asistan... Ve bir dost... Eğer dedikodu çıkacaksa
zaten çoktan çıkmıştır. Ayrıca gizli olarak iletişim kurarsak çok daha fazla
spekülasyon yaparlar."
Şaşıran Tayend ağzını bir şeyler söylemek için açtı sonra başını iki
yana salladı. Elindeki kadehe bakıp, Dannyl'e doğru şerefe kadeh
kaldırdı.
"Dostluğa o zaman."
Gülümseyen Dannyl, kadehini alimin kadehine doğru kaldırdı.
***
Rothen araştırmasını sürdürürken parmağını kitapların ciltleri üzerinde
gezdirdi. Büyücüler Kütüphanesi'nin kapısı açıldığında bir an durup o
yöne baktı. İçeriye arkasında Sonea ile birlikte Dorrien girmişti. Rothen
kaşlarını çattı. Sonea kendisinden kütüphaneden bazı kitapları almasını
istemişti ama kendiside hem de Dorrien'le buraya gelmişti.
Lord Jullen kaşlarını çatıp Sonea'ya kutusunu kapının
287
Trudi Canavan
yanındaki rafa bırakmasını söyledi. Sonea içinden birkaç kağıt alıp
kutuyu söylenen yere bıraktı. Dorrien kulüp haneciye kibar bir şekilde
başıyla selam verip Sonea'yı uzun raf sıralarının arasına götürdü.
İkilinin peşine düşmeden önce kitapları bulmaya k.ı rar veren Rothen
işine devam etti. Listesindeki ilk kitabı, olması gereken yerden birkaç raf
ileride bulunca, kitabi yanlış yere koyan büyücüye sessizce söylendi.
Birinin Lord Jullen'e yaklaşıp yardım istediğini belli belirsiz fark etti
ama Dorrien'in diğer sırada Lord Galin ile dostça bir sohbete başladığını
duyabiliyordu. Arka sından yüksek bir öksürme sesi geldi ve dönüp baktı
ğında Lord Garrel'in ağzını bir mendille kapatmış ol duğunu gördü.
Hemen ardından bir bağırış bütün dil katini çekti.
"Regin!" demişti Galin bağırarak. Bulunduğu kim dordan çıkmıştı.
Rafların arasından bakan Rothen, Rnan in jullen'in masasının yanında
durduğunu görebiliyoıdu
"Evet lordum?" Regin'in yüzünde son derece masum ve şaşkın bir ifade
vardı.
"O kutunun içine ne koydun?"
"Ne kutusu lordum?"
Galin'in gözleri kısıldı.
"Sorun nedir Lord Galin?" Lord Garrel bulundur.u koridordan çıkıp
Jullen'in masasına yaklaştı.
"Az önce Regin'in Jullen'in masasından bir şey alıp |U kutunun içine
koyduğunu gördüm." Galin, Sonea'nın kutusunu raftan alıp masaya,
Regin'in önüne koydu.
Mırıldanma seslerini duyan Rothen etrafına bakındı ğında, büyücülerin
gözler önüne serilen bu olayı izle mek için ikişer, üçer toplanmakta
olduklarını gördü
Lord Jullen de raflar arasından çıkıp geldi. Önce büy.....
lere, daha sonra çırağa ve kutuya baktı. "Neler oluyot
288
Çırak - İlk Yıl
burada? Bu Sonea'nın kutusu değil mi?"
< ialin'in kaşları kalktı. "Öyle mi? Ne kadar ilginç." 1 öldüklerini bir kez
daha tekrarladı. Lord Jullen'in kaş-
I ı.....ıaylamaz bir çatışa dönüştü.
Bakalım Regin, Sonea'nın eşyalarınızdan hangisine -in| ı < ılmak
istediğine karar vermiş?"
Regin'in rengi soldu. Rothen bir gülümsemenin yü-üne yayıldığını
hissetti. Biri omzuna dokunduğunda neredeyse şaşkınlıktan çığlık
atıyordu. Döndüğünde
l 1.....en'in yanında durduğunu gördü, gözlerinde tanı-
lll Iı.işarı bir parıltı vardı. "Ne yaptın?" diye fısıldadı Rothen suçlar bir
şekilde. I İn bir şey." diye yanıtladı Dorrien, gözlerinde sahte İmi
masumiyetle. "Regin hepsini tek başına yaptı. Ben ıı lt'< e birilerinin
izliyor olduğundan emin oldum." 5onea'nın kutusunun açıldığını duyan
Rothen dönüp jullen'in kutudan siyah parlak bir nesne çıkarışını izledi.
B< nım iki yüz yıllık Elyne mürekkep hokkam." Kütüp-ı1 111'¦ ı ı
kaşlarını çattı. "Değerli ama sızdırıyor. Seni teb-nl etmeliyim Regin.
Sonea bunu kendi başına geri 1 • mayı başarmış olsaydı bile notları
mürekkeple kaplı Olurdu."
Regin çaresizce gardiyanına baktı, l ı/ın notlarını mahvetmek istediği
açık," dedi ı ırrel. "Sadece aptalca bir şaka."
I İn sanmıyorum," diye araya girdi Galin. "Öyle ol-I 'Iı basitçe hokkanın
içindekileri kutuya dökerdi ve hol I ayı masaya geri koyardı."
ı iarrel'in yüz ifadesi karardı ama Galin'in suçlayan bakışları
kararlılığından hiçbir şey kaybetmedi. Lord jullt'n bir büyücüden diğerine
baktı, ardından bakışlarını lll ıra doğru çevirdi.
Lord I )orrien," diye seslendi.
289
Trudi Canavan
Dorrien rafların arasından öne doğru çıktı. "Evet?"
"Lütfen Sonea'yı bulup buraya getirir misiniz?"
Dorrien başıyla onaylayıp rafların arasına geri girdi. Rothen,
büyücülerin görüş alanına giren Sonea'yı izledi. Sonea'nın yüz ifadesi bir
anda temkinli bir hal aldı. Jullen olanları açıklayınca gözleri büyüdü ve
Regin'e ters bir şekilde baktı.
"Korkarım notların mahvolmuş Sonea," dedi Jullen kutuyu önüne doğru
iterek. Sonea kutunun içine baktı ve yüzünü buruşturdu. "Eğer istersen
bundan sonra kutunu dolabıma kilitleyebilirim."
Sonea, Jullen'e baktı yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı. "Teşekkür
ederim Lord Jullen," dedi kısık bir sesle.
Jullen kutuyu kapattı ve masasının altındaki dolaba yerleştirdi. Galin,
Regin'e baktı. "Çalışmalarına dönebilirsin Sonea. Regin ve benim gidip
Akademi Müdürü ile biraz sohbet etmemiz lazım."
Sonea, Regin'e bir kez daha baktı ve sonra dönüp rafların arasına geri
gitti. Dorrien bir an durakladıktan sonra peşinden gitti.
Galin, Garrel'e döndü. "Geliyor musun?"
Savaşçı başıyla onayladı.
İki büyücü ve çırak kütüphaneyi terk edince Dorrien ve Sonea,
Rothen'e yaklaştılar. İkisinde de açıkça fark edilen bir kendini
beğenmişlik havası hakimdi. Başını sallayan Rothen ikisine de sert bir
şekilde baktı.
"Bu çok riskliydi. Ya kimse görmeseydi?"
Dorrien gülümsedi. "Ah... ama birinin göreceğinden emin oldum."
Dönüp Sonea'ya baktı. "Çok inandırıcı bir şekilde şaşkın gözükmeyi
basardın."
Sonea kurnaz bir şekilde gülümsedi. "İşe yaradığına şaşırmıştım."
"Heyy!" dedi Dorrien. "Kimse bana güvenmiyor mu
290
Çırak - ilk Yıl
artık?" düşünceli bir hale bürünerek Rothen'e baktı. "Jullen'i
masasından kimin uzaklaştırdığını ve Regin şeytani planını uygularken
kimin dikkat dağıttığını fark ettin mi?"
Rothen bir süre düşündü. "Garrel mi? Hayır... Komik olma. Regin
sadece durumdan faydalanıyordu. Regin hamlesini yaparken, yardım için
öksürdüğü ve onunda bu çocukça soytarılıklara katıldığını
düşünemezsin."
"Muhtemelen haklısın," dedi Dorrien. "Ama yerinde olsam gözüm onun
üzerinde olurdu."
291
19. Bölüm
Sınavlar Başlıyor
Sonea, Banyolar'dan çıktığında gökyüzü şafağın ilk ışıklarıyla henüz
yeni aydınlanıyordu. Hava hâlâ soğuktu, bu yüzden etrafında bir kalkan
oluşturup içindeki havayı ısıttı. Cüppesini düzeltmek için durduğunda
Banyolar'ın erkeklere ayrılan bölümünden çıkan yeşil cüppeli birisini
gördü.
Dorrien'i tanıyınca neşelendiğini fark etti. Dorrien sabah erkenden
gitmeyi planladığı için Rothen'in dairesinde hep beraber yedikleri akşam
yemeği sırasında vedalaşmalardı. Ama şimdi Dorrien gitmeden önce
onunla konuşmak için bir şansı daha vardı.
"Senin erken kalkmayı seven biri olduğunu tahmin etmeliydim." dedi
Sonea.
Dorrien şaşkınlıkla sesin geldiği yöne döndü. "Sonea! Bu saatte burada
ne işin var?"
"Güne her zaman erken başlarım. Kimse canımı sıkmadan yapmam
gerekenleri yapabiliyorum."
Dorrien çarpık bir biçimde gülümsedi. "Akıllıca bir hareket ama artık
pek gerekli olmasa gerek. Regin artık seni rahat bırakıyor değil mi?"
"Evet."
"İyi." Kafasını hafifçe sallayan Dorrien, Sonea'ya garip bir şekilde baktı.
"Eskiden sık sık gittiğim bir yeri ziyaret edecektim. Gelmek ister misin?"
293
Trudi Canavan
"Nerede?" "Ormanda."
Sonea ağaçlara doğru baktı. "Gizli yerlerinden biri daha mı?"
Dorrien gülümsedi. "Evet ama bu sefer gerçekten gizli."
"Oh? Ama bana gösterirsen gizliliği yok olacaktır."
Dorrien kıkırdadı. "Sanmam. Sadece küçükken gittiğim bir yer. Ne
zaman başım belada olsa oraya saklanırdım."
"Eminim sık sık saklanman gerekmiştir."
"Tabi ki." Gülümsedi. "Evet... Geliyor musun?"
Sonea kutusuna baktı. Gitmeyi planladığı yer Yemek Salonu'ydu. "Uzun
sürecek mi?"
Dorrien başını olumsuz anlamda salladı. "Seni sınavlar başlamadan
geri getirmiş olurum."
"Peki o zaman," dedi Sonea.
Dorrien ormana doğru giden bir patikada ilerlemeye başladı. Sonea,
Dorrien'in yanında yürürken bu yolda yürüdüğü zamanı hatırladı.
Neredeyse bir yıl önceki soğuk bir geceydi, o sıralarda Lonca'nın bir
"mahkumuydu". Rothen temiz havaya ve biraz harekete ihtiyacı
olduğunu düşünmüştü. Ormanın içinde kadim bir mezarlığa gitmişler;
Rothen orada, kendisine, ölen büyücülere ne olduğunu açıklamıştı.
Bu anılar aklına gelince ürperdi. Bir büyücünün hayatı sona erince,
zihni, gücü üzerindeki Kontrol'ünü kaybettiği için açığa çıkan büyüsü,
bedeni yakıp geriye sadece kül ve toz bırakıyordu. Geriye gömecek bir
şey kalmadığı için büyücülere mezar hazırlanmıyordu; bu yüzden o
kadim mezarlık gizemini sürdürüyordu.
Dorrien'in adımları uzundu ve Sonea geride kalmamak için hızla
ilerlemek zorunda kalıyordu. Gece yap-
294
Çırak - ilk Yıl
tıkları sohbeti düşününce Dorrien'in evine dönmek için ne kadar
sabırsızlandığını hatırladı; ama keşke biraz daha kalsa diye düşünmekten
de kendini alamıyordu. Son haftalarda eğlendiği kadar hiç eğlenmemişti.
Rothen her ne kadar iyi bir dost olsa da Dorrien çok enerjikti ve sürekli
eğlenmek için fırsat kolluyordu. Ona yükselmeyi öğretmişti ve beraber
birçok oyun oynamışlardı. Bu oyunların hepsinde büyü vardı ve Dorrien
açıkça, oynayabilecek birini bulduğu için mutluydu.
"Sıradan insanların arasındaki tek büyücü olmak nasıl bir şey?" diye
sordu Sonea.
Dorrien bir süre soruyu düşündü. "Tatmin edici ve zorlayıcı. İnsanlar
onlara ne kadar yakın olursan ol farklı olduğunu asla unutmuyorlar.
Anlamadıkları bir şeyi yapabildiğin için rahatsız hissediyorlar. Çiftçilerden
bazıları hayvanlarına Şifa vermemden ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar
kendilerine dokunmama hâlâ izin vermiyorlar."
Sonea başıyla onayladı. "Varoşlardaki insanlar da öyle. Büyücülerden
korkuyorlar."
"Çiftçilerin çoğu ilk başta benden de korkuyorlardı. Bana güvenmelerini
sağlamam epey vakit aldı."
"Kendini yalnız hissediyor musun?"
"Bazen... Ama buna değer." Yola ulaşmışlardı ve Dorrien sola döndü.
"Yaptığım şey doğru bir şey. Dağlarda ben olmasaydım ölmüş olabilecek
insanlar var."
"Bu harika bir şey olmalı. Birinin hayatını kurtarmış olduğunu bilmek.
Dorrien gülümsedi. "Bu, büyünün kullanılabileceği en iyi alan. Bununla
kıyaslandığında diğerleri sadece saçma oyunlar. Babam buna
katılmayacaktır ama Simya bile bana göre gücün boşa harcanması, bir
de Savaşçı Becerileri var ki... Ne denebilir ki?"
295
Trudi Canavan
296
"Simyacılar insanların hayatını daha güvenli ve rahat olmasını
sağlayacak şeyler icat ettiklerini söylüyorlar," diye konuştu Sonea.
"Savaşçılarda Kyralia'nın savunmasının hayati olduğunu söylüyorlar."
Dorrien başıyla onayladı. "Tamam Simyacılar iyi işler yaptılar ve
büyücülerin kendilerini savunmayı unutmaları da akıllıca olmaz. Sanırım
güçlerini insanlara yardım etmek için kullanabilecekken sadece
kendilerini şımartmaya harcayanlara karşı öfkem var. Özellikle bütün
zamanını garip hobilerle geçirenlere karşı."
Sonea aklına Dannyl'in zihindeki görüntüleri kağıda geçirmeye yarayan
deneyleri gelince gülümsedi. Bu deneylere Elyne Lonca Büyükelçisi
olduğu için artık devam edemiyordu. Dorrien büyük bir ihtimalle
Dannyl'in "hobisini" onaylamazdı.
"Çok fazla Simyacı var ve yeterince Şifacı yok," diye devam etti
Dorrien. "Şifacılar zamanlarını para ve statüsü olanları tedaviye
ayırıyorlar çünkü herkesi tedavi edecek kadar zamanları yok. Hepimiz
temel Şifa öğreniyoruz. Simyacı ve Savaşçıların zamanlarının bir kısmını
Şifacı'lara yardımcı olarak geçirmemeleri için herhangi bir sebep yok.
Böylece çok daha fazla insana yardımcı olabilirdik.
"Ben bana ihtiyacı olan herkesi tedavi ediyorum; çobanlar,
zanaatkarlar, çiftçiler, oradan geçen yolcular. Şifacıların aynı şeyi
yapmamak için iyi bir sebepleri yok. Zanaatkarlar vergi ödüyorlar ve bu
verginin bir kısmı Lonca'ya veriliyor. Onların da paralarının gittiği
hizmetlere ulaşmaya hakları var."
Sesi gittikçe daha güçlü çıkıyordu. Belli ki söylediklerine yürekten
inanıyordu.
"Peki varoşlardaki insanlar?" diye konuyu yönlendirdi Sonea.
Çırak - ilk Yıl
Adımlarının ne kadar hızlı olduğunu fark edince Sonea'ya doğru dönen
Dorien, "Evet," dedi adımlarını yavaşlatırken. "Ama bu konuda dikkatli
olmalıyız."
Sonea kaşlarını çattı. "Oh?"
"Varoşlar çok daha büyük bir problemin parçası ve kolaylıkla birçok
çaba ve zaman boşa gidebilir. Onlar, böyle söylediğim için beni
bağışlamalısın, şehrin tenin-deki çıbanlar gibi, vücuttaki çok daha derin
sorunları işaret ediyorlar. Bu problemler çözülmedikçe çıbanlar
iyileşmeyecektir."
"Büyük problemler mi?"
"Şey," Dorrien tekrar Sonea'ya baktı, "Kurduğum benzetme ile
açıklamam gerekirse, şehir şişman, hımbıl bir Savaşçı'ya dönüştü.
Açgözlü alışkanlıklarının vücudun sistemini yok ettiğinin ya farında değil
ya da umurunda değil, hatta bu kadar çirkinleşmesinin sebebi, kaynağı
kendisi. Olması gereken yapılanmadan çok uzak; ama artık
endişeleneceği düşmanları olmadığı için arkasına yaslanıp kendini
şımartmaktan çok memnun."
Sonea, Dorrien'e baktı, etkilenmişti. Söylediklerinin, Kral ve Evler'in
açgözlü ve tembel bir hale geldikleri ve bunun sonuçlarına varoşlar gibi
ülkenin vatandaşlarının da katlanmak zorunda kaldığı anlamına geldiğini
fark etti. Dorrien tekrar Sonea'ya döndü, gözlerinde bir eminsizlik vardı.
"Bu," diye ekledi aceleyle, "Çok büyük bir problem olduğu için hiçbir
şey yapmamalıyız demiyorum. Bir şeyler yapmalıyız."
"Ne gibi?"
Dorrien gülümsedi. "Ah... ama yürüyüşümüzü saçmalamalarımla
mahvetmek istemem. İşte, yola da ulaştık."
Yola çıktıklarında Dorrien, Sonea'yı yaşlı, emekli
297
Trudi Canavan
Lonca sakinlerinin evlerinden öteye götürdü. Yolun sonuna
geldiklerinde ormanın içine ilerlemeye devam ettiler, karlar botlarının
altında çıtırdıyordu. Sonea onun ayak izlerine basarak takip etti.
Bir süre sonra yer engebeli bir hale geldi. Taşıdığı ağır kutu ilerleyişini
zorlaştırıyordu bu yüzden onu bir kütüğün üzerine koyup etrafına bir
kalkan yerleştirdi. Tırmandıkları patikanın dikliği kısa bir süre sonra
Sonea'yı nefes nefese bıraktı. Nihayet Dorrien durup elini devasa bir
ağacın gövdesine koydu.
"İlk yer gösterici. Bu ağacı unutma Sonea. Yolun'* ilerlediği yönde bu
ağaca ulaşana kadar ilerle ve sonra doğuya dönüp duvara ulaşana kadar
tırman."
"Dış Duvar mı?"
Dorrien başıyla onayladı ve Sonea homurdandı. Dış Duvar ormanın çok
içindeydi. Karlar arasında tepeye doğru dakikalarca ilerlediler. Sonea
artık nefes almakta zorlanıyordu.
"Dur!" diye bağırdı artık bacaklarının kendini taşıyamayacağını
düşündüğünde.
Dorrien döndü ve gülümsedi, Sonea onun da nefes nefese olduğunu
görünce memnun oldu. Dorrien ilerideki karla kaplı kayalardan oluşan bir
yığını işaret etti.
"Duvar."
Sonea karlara baktı ve sonra karların altındaki kayaların ormana
yayılmış dev taş bloklar olduğunu fark etti. Bu yığın Dış Duvar'dan
kalanlardı.
"Şimdi," dedi Dorrien bir yandan nefesini düzenlemeye çalışırken. "Yine
kuzeye ilerlemeye başlıyoruz."
Sonea itiraz edemeden yürümeye başladı. Artık tırmanmadıkları için
ilerlemek daha kolaydı ve Sonea nefesinin düzelmeye başladığını fark
etti. Dorrien bir kaya çıkıntısına ulaşıp tırmandı ve arkasında gözden
298
Çırak - ilk Yıl
kayboldu. Sonea da kardaki izleri takip ederek peşinden tırmandı ve
kendini iri kaya parçalarından oluşan bir dairenin içinde buldu. Çevredeki
ağaçların sıklığına baktığında, yapraklanınca burasının oldukça gizli bir
yer olacağını fark etti. Bir tarafta, kayaların arasından su akıyordu ve
yine kayaların arasından akıp gitmeden önce, kenarları buz tutmuş bir
gölcükte toplanıyordu.
Dorrien birkaç adım ötede durmuş gülümsüyordu.
"İşte burası. Pınar... Loncamın suyunun kaynağı."
Sonea, Dorrien'in yanına yürüdüğünde suyun kayaların arasındaki bir
çatlaktan fışkırdığını gördü.
"Muhteşem," dedi Dorrien'e bakarak. "Yazın burası çok güzel olmalı."
"Yaza kadar bekleme." Dorrien'in gözleri parladı. "Baharda da en az
yaz kadar güzeldir. Karlar erimeye başlar başlamaz burayı ziyaret
ederdim."
Sonea, Dorrien'i tepeye tırmanıp burada tek başına oturan bir çocuk
olarak hayal etmeye çalıştı. Önce Lonca çırağı ardından da bir Şifacı olan
bir çocuk. Buraya tekrar gelmeye karar verdi. Burası tek başına zaman
geçirmek istediğinde, Regin ve diğer çıraklardan uzak olmak istediğinde
geleceği bir yer olacaktı. Belki de Dorrien'in en başından beri amacı
buydu.
"Ne düşünüyorsun küçük Sonea?"
"Sana teşekkür etmek istiyorum."
Dorrien'in kaşları kalktı. "Teşekkür etmek mi?"
"Regin'i kendi tuzağına düşürdüğün için. Beni Aka-demi'nin çatısına
çıkardığın için." Kıkırdadı. "Bana yükselmeyi öğrettiğin için."
"Ah," Dorrien bir elini salladı. "Bu gayet kolaydı."
"Ve tekrar hayattan keyif almaya başlamamı sağladığın için. Sanırım
nerdeyse büyücülükle ilgili eğlenceli hiç bir şey olmadığına inanmaya
başlamıştım." Sonea
299
Trudi Canavan
buruk bir şekilde gülümsedi. "Geri dönmek zorunda olduğunu
biliyorum. Ama keşke daha uzun süre kalabil-seydin."
Dorrien'in ifadesi ciddileşti. "Ben de seni özleyeceğim küçük Sonea."
Bir adım yaklaştı ve bir şeyler daha söyleyecekmiş gibi dudaklarını
araladı ama hiç bir şey söylemedi. Bir parmağını Sonea'nın çenesinin
altına koyarak yaklaştı ve dudaklarını dudaklarına bastırdı.
Şaşıran Sonea biraz uzaklaştı. Dorrien çok yakındı, gözleri parlaktı ve
soru sorarcasına bakıyordu. Bir anda Sonea'nın yüzü yanmaya başladı ve
kalbi deliler gibi atıyordu. Aptalca gülümsüyordu ve istese bile buna
engel olamazdı. Dorrien sessizce güldü ve Sonea'yı tekrar öpmek için
eğildi.
Bu sefer dudakları oldukça oyalandığında Sonea, öpüşün ne kadar
yumuşak ve sıcak olduğunu duyum-sadı. Omurgasından aşağı bir
ürpertinin yayıldığını hissetti ama üşümüyordu. Dorrien geri çekildiğinde
Sonea, öne doğru biraz eğilerek temaslarını mümkün olduğunca uzattı.
Dorrien bir adım geri çekildi, gülümsemesi soluyordu. "Özür dilerim, bu
yaptığım adil değildi."
Sonea yutkundu. Bir şekilde tekrar konuşmayı başardı. "Adil?"
Dorrien başını eğip ayaklarına bakmaya başladı, yüz ifadesi ciddiydi.
"Çünkü gidiyorum. Çünkü ben bir daha dönene kadar ki bu kim bilir ne
zaman olacak, birine ihtiyaç duyabilir veya birini isteyebilirsin ve benim
yüzümden onları reddedeceksin."
Sonea gülmeye başladı, gülüşünde acı bir tat vardı "Emin misin?"
Dorrien'in bakışları ihtiyatlı bir hal aldı. Sonea kaşlarını çattı. Dorrien,
şu anda onun ilgisine karşılık vermesi-
300
Çırak - ilk Yıl
nin sebebinin başkasının kendisine romantik anlamda ilgi
duymayacağını düşündüğü için olduğunu mu düşünüyordu?
Öyle miydi? Bir dakika öncesine kadar Dorrien'in bir dosttan ötesi
olabileceği olasılığını bile düşünmüş değildi. Hafifçe başını salladı ve
gülümsedi.
"Bu sefer beni oldukça şaşırttın Dorrien."
Dorrien'in dudaklarının kenarları yukarıya doğru kıvrıldı. .
—Dorrien?
Sonea, Rothen'in zihin sesini tanıdı. —Baba, diye yanıt verdi Dorrien.
—Neredesin?
— Sabah yürüyüşüne çıktım.
—Ahırustası geldi.
—Birazdan orada olurum.
Dorrien özür diler gibi gülümsedi. "Korkarım buraya gelişimiz
beklediğimden daha uzun sürdü."
Sonea endişenin bir hançer gibi saplandığını hissetti. İlk Yıl sınavlarına
geç mi kalmıştı?
"Haydi."
Kayaların üzerinden aşıp geri dönmeye başladılar. Ormanın içinden
birkaç dakikalık acele bir ilerlemenin ardından Sonea'nın kutusunu
bıraktığı kütüğe ulaştılar. Kısa bir süre sonra yola ulaşıp koşmaya
başladılar.
Sonea zaman zaman Dorrien'e bakıp ne düşündüğünü tahmin etmeye
çalışıyordu. Diğer zamanlarda ise Dorrien'in kendisini izlediğini fark
ediyor ve ne zaman dönüp ona baksa gülümsemesiyle karşılaşıyordu.
Dorrien uzanıp elini tuttu. Parmakları sıcaktı ve Lonca görüş alanına girip
de Dorrien elini bırakınca oldukça üzüldü.
Büyücüler Makamı'na yaklaştıkları sırada Rothen ka-
301
Trudi Canavan
pıdan çıkıp onlara doğru ilerlemeye başladı.
"Atın ön tarafta bekliyor Dorrien." Rothen ikisini de baştan aşağı süzdü
ve botları ile cüppelerindeki karı görünce kaşlarını kaldırdı. "Kurulansanız
iyi olur."
Akademi'ye doğru giderlerken Dorrien'in giysilerinden buhar tütmeye
başlamıştı. Yoğunlaşan Sonea cüppesini kurutmak için etrafında bir sıcak
hava küresi oluşturdu. Akademi merdivenlerinin önünde onları bir
hizmetkar karşıladı, Dorrien'in atının yularını tutuyordu.
Dorrien önce Rothen'e sarıldı ardından Sonea'yı sert bir şekilde
kucakladı.
"Birbirinize iyi bakın," dedi.
"Kendine iyi bak," diye yanıtladı Rothen. "Eve daha erken dönmek için
kar fırtınalarının içine dalma."
Dorrien zarif bir hareketle ata bindi. "Beni evimden uzak tutabilecek bir
kar fırtınası yoktur!"
"O zaman son dört hatadır neden şikayet edip duruyordun?"
"Ben? Şikayet etmek?"
Rothen gülerek kollarını kavuşturdu. "Gözümün önünden kaybol
Dorrien."
Dorrien gülümsedi. "Hoşça kal baba." "Güle güle Dorrien."
Dorrien'in gözleri bir an Sonea'ya doğru aydı. Sonea zihninin köşesinde
belli belirsiz bir dokunuş hissetti.
—Hoşça kal Sonea. Hızlı öğren.
Ardından ileri fırlayan atı ve Dorrien, kapılardan geçip karla kaplı şehre
doğru atıldılar.
Birkaç dakika kapılara bakarak oldukları yerde kaldılar. Rothen içini
çekip Sonea'ya döndü. Gözlerini kısmıştı.
"Hımm," dedi. "Burada bir şeyler oluyor."
Sonea yüzünü doğal bir ifadede tutmaya çalıştı. "Ne
302
Çırak - ilk Yıl
gibi?"
"Endişelenme." Rothen bilgiç bir şekilde gülümsedi ve Akademi
merdivenlerine doğru ilerlemeye başladı. "Onaylıyorum. Yaş farkının
önemli olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta sadece birkaç yıl. Mezun
olana kadar burada kalman gerektiğinin farkındasın değil mi?"
Sonea itiraz etmek için ağzını açtı ama Giriş Salonumda bir hareketlilik
görünce tekrar kapattı. Rothen'in kolunu yakaladı.
"Tahminlerde bulunman önemli değil Rothen," dedi sessizce. "Ama
bunu başkalarının duyamayacağı bir biçimde yaparsan mutlu olurum."
Rothen kaşlarını çatıp Sonea'ya şaşkınlıkla baktı. Sonea ise Salon'a
bakmaya devam ediyordu. İçeriye girdiklerinde salon, merdivenlerden
gelen aceleci ayak sesleriyle yankılandı. Sonea dönüp baktığında bir
anlığına da olsa aceleyle uzaklaşan tanıdık çırağı gördü.
Midesi kasıldı. Görüş alanından çıkmadan önce Regin'in yüzündeki
ifadeyi açıkça görebilmişti. Regin'in kendini bir hırsızmış gibi göstermeye
çalıştığı ortaya çıkınca, öğretmenlerin sempatisini geri kazanmış olabilirdi
ama bu Regin'in kendisi ile uğraşmayı keseceği anlamına gelmiyordu. İlk
Yıl sınavlarına hazırlanmak Regin'i uzun süre meşgul etmiş olabilirdi ama
Sonea kendisini oldukça tatsız bir intikamın beklediğinden emindi.
"Akşam görüşürüz," dedi Rothen'e.
Rothen başıyla onayladı. "İyi şanslar Sonea. Başarılı olacağından
eminim."
Sonea gülümseyip merdivenlere doğru ilerledi. Üst kata çıktığında
dikkatle koridora adım attı. Akademi çıraklarla doluydu; alçak sesle
konuşmaları ve gergin ifadeleri, beklenti ve tedirginlik dolu bir hava
yaratı-
303
Trudi Canavan
yordu. Sınıfının kapısına gelip içeri girdi.
Regin her zamanki yerine oturmuştu, kendisini dikkatle izliyordu.
Sonea dönüp sınıfın önünde duran iki öğretmene selam verdi ve yerine
geçti. Kutusunu açtı ve Lord Skoran'ın vermiş olduğu tarih projesini
çıkardı. Sayfaları karıştırıp, hepsini yerinde ve zarar görmemiş halde
bulunca rahatladı. Her ne kadar odasında kutusuna yerleştirip kutuyu
mühürlediğinde sağlam olsalar da nedense, Regin'in onlara bir şeyler
yapmış olmasını bekliyordu.
Sonea sayfaları teslim ettiğinde Skoran onaylayan bir ifade ile aldı.
Skoran sayfaları bir kutuya kilitleyince Sonea kendini iyice rahatlamış
hissetti.
Bütün bu süre boyunca Regin'in kendini izlediğinin farkındaydı. Yerine
dönüp gözünün kıy ısıyla görebildiği yüzü umursamamaya karar verdi.
Son çırakların da sınıfa girip çalışmalarını öğretmene vermelerini izledi.
Herkes geldiğinde Lord Vorel bir adım öne çıkıp kollarını kavuşturarak
durdu.
"Bugün Savaşçı Becerileri'ndeki İlk Yıl sınavlarına gireceksiniz." dedi.
"Sınıfınızdaki herkesin birbiriyle savaşması bekleniyor ki bu
karşılaşmalardaki becerilerinize, Kontrol'ünüze ve kazandığınız savaş
sayısına göre not verilecek. Lütfen beni izleyin."
Sonea sınıfın kalanı ile beraber ayağa kalktı. Henüz ilk çırak sınıftan
çıkmıştı ki Regin dönüp gözlerinin içine baktı ve tatlı bir şekilde
gülümsedi.
Regin'in bakışlarına soğuk bir ilgisizlikle karşılık vermeye alışmıştı. Ama
bu sefer üzerine soğuk bir korku çökmüştü. Her ne kadar diğer
çıraklardan daha güçlü olsa da, Vorel'in getirdiği engellemeler güçlerini
kendi avantajı için kullanmasını önlüyordu. Vorel'in çırakların etrafına
onları korumak için ördüğü iç kalkan bir şekilde
304
Çırak - İlk Yıl
Sonea'nın saldırıları uygun gördüğünden güçlü olduğunda kendisini
uyarıyordu. Regin hâlâ Savaşçı Becerileri konusunda kendisinden iyiydi,
Lord Balkan ile ek dersler alması yasaklanmış olsa da Lord Garrel'den
ders almaya devam ediyordu.
Sınıftan çıktığında ulak üniformalı bir hizmetkar neredeyse kayarak
yanında durdu.
"Leydi Sonea," dedi adam. "Size acilen Rothen'in dairesine dönmeniz
gerektiğini bildirmek üzere gönderildim."
Sonea şaşkınlıkla Lord Vorel'e baktı. Büyücü kaşlarını çattı.
"Seni bekleyemeyiz Sonea. Bir saat içinde dönmezsen sınavını gelecek
yılın başında olmak zorunda kalırsın."
Sonea başıyla onayladı. Haberciye teşekkür ederek koridorda
ilerlemeye başladı.
Rothen neden onu çağırmıştı? Ayrıldıklarından beri dairesine gitmek
için yeterince zamanı olmuştu. Belki de Regin'in bir şeyler planlamış
olduğunu öğrenmişti ve bunu engellemek için çağırıyordu.
Başını iki yana salladı. Rothen böyle bir şey yapmazdı. Belki de kendisi
için avantaj sağlayabilecek bir yol önermek istemişti. Arena'ya dönüp
sınava katılacak zamanı kalırdı.
Ama sebep bu ise neden kendisi ile sınıfın dışında buluşmamıştı?
Ayrıca neden kendi sınıfında, kendi öğrencilerini sınav yapmaya
hazırlanıyor değildi?
Akademi'nin zemin katına inerken kaşlarını çattı. Ya bu çağrı için başka
bir sebep varsa? Ulak mesajın Rothen'den geldiğini söylememişti. Eğer
öyleyse çağrılmasının sebebi Rothen olabilirdi. Hasta olabilirdi.
305
Trudi Canavan
Yaşlı değildi ama artık genç de sayılmazdı. Belki de...
Endişelenmeyi kes! dedi kendine. Büyük ihtimalle önemli bir şey
değildir. Yine de Büyücüler Makamıma olan yolun yarısını koşarak aştı.
Aceleyle merdivenlerden çıkıp Rothen'in dairesinin olduğu koridorda
ilerlerken kalbi deli gibi çarpıyordu
Kapı dokunur dokunmaz açıldı. Rothen pencerenin yanında duruyordu.
Sonea daireye girdiğinde ona döndü. Sonea tam dilinin ucundaki soruyu
sormak için ağzını açmıştı ki Rothen'in uyaran bakışlarını görünce
kendini durdurdu.
Önce varlığı hissetti. Nerdeyse somurttu, gizli değildi. Odayı kalın
boğucu bir duman gibi sarmıştı. Kalbi dehşetle doldu; ama ifadesini
saygı ve şaşkınlık olduğunu umduğu bir konumda korumaya çalıştı.
Onun neden burada olduğunu bilmiyorsun, dedi kendine dönerken.
Ondan korktuğunu görmesine izin verme. Gözlerini yerde tutarak
ziyaretçiye doğru döndü ve eğilerek selam verdi.
"Afedersiniz Yüce Lord." Akkarin bir yanıt vermedi.
"Sonea." Rothen'in sesi alçak ve gergindi. "Buraya gel."
Sonea, Rothen'e baktı ve midesinin büzüldüğünü hissetti. Rothen'in
yüzü nerdeyse hasta denecek kadar solgundu. Başıyla kendisini çağırdı
ve elini hafifçe salladı. Bu korku işaretleri yüzünden rahatsız olan Sonea,
aceleyle Rothen'in yanına gitti.
Rothen'in sesi Yüce Lord ile konuşurken şaşırtıcı derecede sakindi,
"istediğiniz gibi Sonea geldi Yüce Lord. Size nasıl yardımcı olabiliriz?"
Akkarin, Rothen'e öyle bir baktı ki Sonea böyle bir bakış karşısında buz
kesebilirdi.
306
Çırak - İlk Yıl
"Buraya belirli bir.;, söylentinin kaynağını bulmaya geldim.
Yönetici'den öğrendiğim; sen ve çırağın hakkındaki bir söylentinin
kaynağını..."
Rothen başı ile onayladı. Söyleyeceği kelimeleri dikkatle seçiyor gibi
görünüyordu.
"Bizim hakkımızdaki o söylenti mazide kaldı sanıyordum. Kimse ciddiye
almadı ve..."
Kara gözler parladı. "O söylenti değil. Ben, geceleri benim yaptığım
şeylerle ilgili olan bir söylentiden bahsediyorum. Durdurulması gereken
bir söylentiden."
Sanki bir el Sonea'nın boğazına yapışmıştı ve nefes almasını
engelliyordu. Rothen kaşlarını çatmış başını iki yana sallıyordu.
"Yanılıyorsunuz Yüce Lord. Ben bu konuda hiçbir şey..."
"Bana yalan söyleme Rothen." Akkarin'in gözleri kısıldı. "Eğer emin
olmasaydım buraya gelmezdim." Bir adım yaklaştı. "Az önce Lorlen'in
zihninden okudum."
Rothen'in yüzündeki bütün renk kayboldu. Akkarin'e sessizlik içinde
baktı bir süre. Eğer Akkarin, Lorlen'in zihnini okuduysa, diye düşündü
Sonea, her şeyi biliyor demektir. Dizlerinin tutmadığını fark etti ve yere
çökme korkusu ile arkasındaki pencereye tutundu.
Yüce Lord'un dudaklarında ince bir gülümseme belirdi. "Beni oldukça
etkileyen şeyler gördüm: Sonea'nın halen bir kaçakken nasıl Lonca'yı
ziyaret ettiğini, o gece neye tanık olduğunu, gardiyanlık Duruşması'nda
Lorlen'in Sonea'nın zihnini okurken nasıl bunları öğrendiğini ve ikinize de
Lonca kanunlarını uygulamak için bir yol bulana kadar nasıl bu konuyu
gizli tutmanız gerektiğini belirtmesi. Mantıklı bir karar. Ve hepiniz için
çok şanslı bir karar."
Rothen dikleşti ve başını Akkarin ile yüzleşmek için
307
Trudi Canavan
kaldırdı. "Kimseye bu konuda tek bir kelime bile etmedik."
"Bunu iddia ediyorsunuz." Yüce Lord'un sesi yumuşamıştı ama
soğukluğundan hiçbir şey kaybetmemişti. "Ama bundan emin
olmalıyım."
Sonea, Rothen'in aniden sertçe nefes aldığını duydu. İki büyücü
birbirine bakmayı sürdürüyordu.
"Ve eğer ben kabul etmezsem?"
"Beni mecbur bırakacağın her şeyi yapmaya hazırım Rothen. Zihnini
okumamı engelleyemezsin."
Rothen etrafa bakındı. Aniden Sonea, Cery'nin Akkarin'nin zihin
okuması ile ilgili söylediklerini hatırladı. Cery, Yüce Lord kendisini Fergun
tarafından Akademi'nin altındaki bir odada hapsedilmiş bir şekilde
bulduğunda gerçeğin ortaya çıkması için zihnini okumasına izin vermişti.
Çok kolay olmuştu; kesinlikle Rothen ile zihin paylaşmaktan veya
Lorlen'in gerçek- okumasından farklıydı ve Sonea, Akkarin'in insanların
zihinlerini izin verseler de vermeseler de okuyabildiğine dair söylentide
doğruluk payı olduğuna kanaat getirmişti.
Rothen dimdik bir şekilde sanki kemikleri kendinden yirmi yıl daha
yaşlı birine aitmiş gibi Yüce Lord'a doğru ilerledi. Sonea bu kadar çabuk
pes etmiş olmasına ina-namayarak Rothen'e bakakaldı.
"Rothen..."
"Tamam Sonea." Rothen'in sesi gergin çıkıyordu. "Olduğun yerde kal."
Akkarin, Rothen ile arasındaki mesafeyi birkaç adımda aşarak ellerini
Rothen'in başının iki yanına koydu. Gözlerini kapadı ve yüz ifadesi
beklenmedik derecede huzurlu bir yapıya büründü.
Rothen keskin bir şekilde nefes aldı ve hafifçe sallandı. Eller başını sıktı
ve sonra tekrar açıldı. Sonea bir
308
Çırak - ilk Yıl.
adım atıp durdu. Karışmaya cesaret edemiyordu. Ya Akkarin'in
Rothen'e zarar vermesine sebep olursa? Öfkeli ve korku dolu bir biçimde
olduğu yerde durup yumruklarını sıkmaya başladı, ta ki tırnaklarının
avucuna battığını hissedene kadar.
İki büyücü dayanılamaz bir süre boyunca sessiz ve sakin durdular.
Sonra hiçbir uyarı olmadan birdenbire Akkarin derin bir nefes alarak
gözlerini açtı. Bir süre önündeki adama baktı ve ellerini çekip bir adım
geri çekildi.
Sonea, Rothen derin bir nefes alıp hafifçe sallanırken, endişeyle izledi.
Akkarin kollarını kavuşturmuş yaşlı büyücüyü izliyordu. Sonea dikkatle
bir iki adım yaklaşıp Rothen'in kolunu tuttu.
"Ben iyiyim," dedi Rothen bitkin bir şekilde. "Ben iyiyim..." Şakaklarını
ovuşturup yüzünü buruşturdu ve Sonea'nın elini sıkıp güvence vermeye
çalıştı.
"Şimdi, Sonea..."
Buz gibi bir dehşet aktı Sonea'nın üzerinden. Rothen'in tutuşunun sı ki
lastiği n i hissetti.
"Hayır!" diye karşı çıktı Rothen boğuk bir sesle. Bir kolunu koruyucu bir
şekilde Sonea'nın omzuna koydu. "Artık her şeyi biliyorsun. Onu rahat
bırak."
"Yapamam."
"Ama her şeyi gördün," diye itiraz etti Rothen. "O sadece..."
"Bir çocuk mu?" Akkarin'in kaşları kalktı. "Bir kız mı? Hadi Rothen...
Bunun ona zarar vermeyeceğini sen de biliyorsun."
Rothen duyulabilir bir şekilde yutkundu ve sonra yavaşça Sonea'ya
döndü. Gözlerinin içine baktı. "Her şeyi biliyor Sonea. Ondan
saklayabileceğimiz hiçbir şey yok. I inin olmak istiyorsa bırak olsun. Bu
sana zarar
309
Trudi Canavan
vermeyecek."
Rothen'in gözlerinin kenarları nemlenmiş olsa da bakışları kararlıydı.
Rothen'in elini sıktığını hissedebiliyordu sonra ellerini bıraktı. Korkunç bir
ihanete uğramışlık duygusu sardı benliğini.
— Bana güven. İşbirliği yapmak zorundayız. Şu an tüm
yapabileceğimiz bu.
Arkasında Akkarin'in ayak sesini duydu. Sonea, Akkarin'e doğru
dönerken kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. Yüce Lord öne doğru
çıkarken siyah cüppesi yumuşak bir şekilde hışırdadı. Sonea bir adım
geri çekildi ve omzunda Rothen'in elini hissetti.
Akkarin, Sonea'ya doğru uzanırken kaşlarını çattı. Soğuk parmaklar
yüzüne değdi ve Sonea irkildi. Sonra Akkarin'in avuçları hafifçe
şakaklarına bastırdı.
Zihnine bir varlık dokundu ama bu varlıkta hiçbir ki-, silik yoktu. Hiçbir
düşünce veya duygu hissetmedi. Belki de duyguları yoktu. Bu düşünce
hiç de rahatlatıcı değildi.
Sonra zihninde bir görüntü çaktı. Bir şekilde Akkarin'in kendi zihnindeki
engellere çarpmasını beklediğini fark etti. Ama Akkarin onları geçmişti.
Kontrol ettiğinde savunmasının yerinde durduğunu gördü ama Akkarin'in
varlığı onlara takılacak kadar katı değildi.
Aynı görüntü zihninde çakıp durmaya devam ediyordu. Akkarm'in
konutunun altındaki odanın dışarıdan görüntüsüydü. Gizlice gözetlediği
gecenin anısı yükselmeye başladı.
Bir şeyler o anıyı yakaladı ve her ayrıntısını incelemeye başladı. Sonea,
Lorlen'in anılarını nasıl araştırdığını ve kendisinin onlara yoğunlaşarak
düşüncelerinden uzaklaştırıp nasıl gizlediğini hatırladı. Belki de yine aynı
şeyi yapabilirdi. Anıyı boğmaya çalıştı ama zihin okuma
310
Çırak - ilk Yıl
devam etti. Fark etti ki anıyı Akkarin yönettiği için çabaları hiçbir işe
yaramıyordu. Lorlen sadece kılavuzluk edip cesaretlendirmişti.
Bunu anlamak bir anda paniğe kapılmasına sebep oldu. Çaresizlikle
anıyı başka düşünce ve görüntülerin altına gömmeye çalıştı.
—Kes şunu.
Kelimelerin altında öfke gizliydi. Sonea duraksadı, onu engellemek için
bir yol bulduğunu anlayınca büyük bir tatmin hissetti. Korkusu yerini
kararlılığa bırakmaya başladı. Görmüş olduğu derslerin, yapmış olduğu
şeylerin ve hazırlamış olduğu listelerin birer görüntüsünü getirdi aklına.
Akkarin'i kitaplardan resimler ve kütüphanede görmüş olduğu anlamsız
şiirler bombardımanına tuttu. Varoşlarda yaşadığı hayatın saçma sapan
parçalarına odaklandı.
Zihinsel bir fırtına görüntüsü belirdi, kendisini merkezde kısılı bırakan
görüntülerden oluşan bir hortum. Bu görüntünün gerçek mi yoksa
zihninin yarattığı bir şey mi olduğunu bilmiyordu.
Acı! Bıçaklar kanatasını deşiyordu. Bir çığlık duydu. Bu çığlığı
kendisinin attığını fark etti, gözlerini açınca bilinci, iç ve dış dünyanın
arasında salınmaya başladı. Omzundaki eller daha sıkı tutmaya başladı
ve yukarılardan bir ses geldi.
"Benimle savaşmayı kes," diye buyurdu ses.
Eller tekrar şakaklarına bastırmaya başladı. Bir kez daha zihninin
derinliklerine gömüldü. Acı yüzünden aklı karışmış ve şok olmuş olan
Sonea, denge hissini biraz da olsa yeniden kazanmaya çalıştı. Varlık
aradığı anıları kazıp çıkarma işine geri döndü. Acımasızca görüntü
u/erine görüntü çağırıyordu. Bu sefer kendini Kuzey alanındaki anı tekrar
yaşarken buldu. Bir kez daha taşı
311
Trudi Canavan
fırlattı ve büyücülerin ateşinden kaçmaya başladı. Varoşların odaları ve
koridorları gözüktü. Rothen'in varlığını hissedip kendininkini içgüdüsel
olarak sakladığı gün... Cery, Harrin ve çetesi... Hırsızlar'dan Faren...
Senfel, Hırsızlar'ın büyücüsü...
Sonra tekrar Lonca alanındaki ormanda sürünüyordu. Anılar
belirginleşti ve dikkatle incelenmeye başladılar. Bir kez daha Şifacılar
Makamı'na tırmanıp içerideki çırakları izledi. Bir kez daha Arena'nın
etrafındaki titreşimi hissetti. Akademi'nin pencerelerinden içerisini
gözetledi. Yolculuğu onu Çıraklar Makamı'na bakmak için Lonca'nın arka
tarafına götürdü ve arkadaki ormanın içine ilerledi. Sonra Cery kitapları
çalmak için ayrıldığında garip, gri iki katlı binaya doğru süründü.
Hizmetkar geldi ve arkadaki çalılara saklanmak zorunda kaldı. Sonra
havalandırma deliklerinden ışık geldiğini görünce eğilip içeriyi gözetledi.
Hafif bir kızgınlık hissi dokundu zihnine. Evet, diye düşündü, benim de
sırlarım bu kadar kolay öğrenilseydi ben de sinirlenirdim. Adamın kanlı
giysilerini çıkardığını, temizlendiğini ve bir yere gittiğini gördü. Siyah
cüppeler içinde dönem adam hizmetkarına seslendi. "Savaş beni zayıf
düşürdü. Gücüne ihtiyacım var." Adam gösterişli bir bıçak alıp
hizmetkarın kolunu çizdi ve elini yaranın üzerine koydu. Sonea bir kez
daha o garip büyüyü hissetti.
Anılar birdenbire kesildi ve Sonea kendi zihninin gerisinde debelenen
zihni hissedememeye başladığını fark etti. Acaba ne düşünüyor diye
düşündü...
—Lorlen ve Rothen dışında kimseye bahsettin mi?
—Hayır, diye düşündü Sonea.
Sonea rahatladı, bütün öğrenmek istediği buydu sonuçta ama bu
soruyu anıları arasındaki acımasız bir
312
Çırak - ilk Yıl
sorgu takip etti. Akkarin, çocukluğundan Akademi'deki derslerine
kadar, bütün hayatından parçaları kurcaladı. Hislerini inceledi, Rothen'e
olan sevgisinden, Cery'ye ve varoşlardaki insanlara olan kalıcı bağlılığına
hatta Dorrien için yeni yeni gelişen hislerine kadar.
Ve birdenbire, kendisine bunu yaptığı için ondan nefret etmeye başladı.
Akkarin yaptığı kara büyü hakkındaki hislerini sorgulayınca Sonea'nın
zihni, onaylamama ve korku ile yanıt verdi. Peki yapabilse onu afişe eder
miydi? fvef! Ama sadece Rothen ve diğerlerinin zarar görmeyeceğinden
eminse.
Sonra varlık yok oldu ve şakaklarındaki basıncın kalktığını fark etti.
Gözlerini kırpıştırdı. Akkarin arkasını dönmüş yavaşça uzaklaşıyordu.
Sonea, Rothen'in ellerini omuzlarında hissetti, kararlı ve güven
vericiydiler.
"İkiniz de fırsatınız olsa beni afişe ederdiniz," dedi Akkarin. Bir süre
sessiz kaldı ve sonra onlara döndü. "Sonea'nın gardiyanlığını alacağım.
Becerileri gelişmiş durumda ve Lorlen'in de tahmin ettiği gibi gücü
alışılmadık derecede yüksek. Kimse bu kararımı sorgulamayacaktır."
"Hayır!" diye soludu Rothen. Sonea'nın omzundaki elleri daha sıkı
tutmaya başladı.
"Evet," diye karşılık verdi Akkarin. "Sonea senin ses-sı/liğinin garantisi
olacak. O benimleyken kimseye kara büyü ile uğraştığımı
söyleyemezsin." Gözleri Sonea'ya kaydı. "Ve Rothen'in sağlığı da senin
yapacağın işbirliğinin garantisi olacak...
Sonea dehşetle bakakaldı. Onun rehinesi olacaktı!
"Birbirinizle görüşmeyeceksiniz. Sadece insanlar şüphelenmesin diye
arada sırada konuşabilirsiniz. Basit bir gardiyanlık değişimi dışında hiçbir
şey olmamış gibi davranacaksınız. Anladınız mı?"
313
Trudi Canavan
Rothen boğulur gibi bir ses çıkardı. Sonea telaşla ona doğru
döndüğünde, gözlerinde suçluluk ifade eden bir bakış fark etti.
"Beni başka bir yol bulmak zorunda bırakmayın," diye uyardı Akkarin.
Rothen cevap verdiğinde sesi gergindi, "Anlıyorum. Söylediğin gibi
yapacağız."
"Bu herkes için en iyisi..."
Akkarin bir adım yaklaştı ve Sonea başını kaldırıp baktığında, adamın
kendisini dikkatle incelediğini gördü. "Konutumda Yüce Lord'un çırağı için
ayrılmış bir oda var. Şimdi benimle geleceksin, eşyaların için daha sonra
bir hizmetkar göndeririz."
Sonea, Rothen'e baktı, boğazı düğümlenmişti. Rothen, Sonea'nın
bakışlarına karşılık verdi.
—Özür dilerim.
"Şimdi Sonea..." Akkarin kapıyı işaret etti ve kapı savrularak açıldı.
Sonea, Rothen'in ellerinin gevşediğini hissetti. Rothen kendisini çok
hafif bir şekilde itti. Akkarin'e baktığında, Rothen'in kendisini, sürüklenip
götürülürken görmesini istemediğine karar verdi. Rothen ona yardım
etmek için bir yol bulurdu. Yapabileceği her şeyi yapardı. Yüce Lord
döndüğünde Rothen'in gözleri nefretle kısıldı.
Sonra kapı kapandı ve Sonea, Rothen'i göremez oldu.
"Gel bakalım," dedi Akkarin. "Konutumdaki çırak odası uzun yıllardır
kimseyi ağırlamamıştı; ama her zaman hazır tutulur. Yeni odanı, Çıraklar
Makamı'ndaki odandan çok daha rahat bulacağına eminim."
314
Çırak - İlk Yıl
ORD DANNYL'İN
Kan Parası
Sepetlemek
Şapkacı
tıkladı
Müşteri
Marka Bİtik
Sersemletmek
dübrekafa
Süzmek
I ııluşmuş İt.ılık tutmak Halik l Idiven
Allın Madeni İyi (iidiş Alınmış Büyükanne Blğırsakçı
ıı.,.
ağırlar Kardeş
Bu ak 11.,
llıikınak
m.İM .l|).l ı 'ı ..ıı ıcl.ı
\ lullook ı . .cııık ıı,.vı
VAROŞ ARGOSU REHBERİ
Suikast için yapılan ödeme Red/reddetmek (bizi sepetleme)
Genelevleri yöneten kişi Gerçekleşti
Bir Hırsız'a borcu veya onunla
anlaşması olan kişi
Fahişe
Öldürülmüş
Sessiz kalma yönünde ikna etmek Aptal
Gözetlemek
Kızgın (o konuda resmen tutuştu) Teklif etmek/sormak/aramak
Muhafızlardan kaçan kişi) Rüşvet verilebilir veya bir Hırsız'ın kontrolünde
olan muhafız Oğlanlardan hoşlanan erkek Mantıklı bir deneme
Yakalanmış Pezevenk
Çalıntı eşya satıcısı
Baskın ya da soruşturmayı belirten
çağrı
Önemli kişiler
Bir Hırsız'ın en yakını ve en
güvendiği kişi
Su i kastç i/K i ra 11 k katil
Bir tehdit mesajını taşıyan veya
ileten kişi
Saklamak (Kendi işine bak/senin için
buna bakarım)
Ağız (Bol için bir kap gibi)
Aramakta
Vahşi geceleri avlanan bir kuş türü Eti ve tüyleri için beslenen evcil kuş
Ceryniden daha büyük bir tür rodent
315
Trudi Canavan
Çakmak Tekneci Sağ kollu
ip
Pürüz
Parlamak
Arz etmek
Meydan
Squimp
Stil
Ebelemek
Hırsız
Gözcü
Vahşi Ziyaretçi
TERİMLER SÖZLÜĞÜ
HAYVANLAR Aga Güvesi Anyi
Ceryni Enka
Eyoma
Faren
Gorin
Harrel Limek
Fark etmek/anlamak Kaçakçı
Güvenilir/Kalbi doğru yerde Özgürlük
Bela (İşte biraz pürüz çıktı) İlgi (onun için parlıyorum) Takdim etmek
İzin
Hırsızlar'a kazık atan kişi iş yapma tarzı
Fark etmek (ayrıca ebe; genellikle
gizli olarak casusluk yapan kişi)
Bir suç örgütünün lideri
Birini yada bir şeyi gözetlemek üzere
görevlendirilmiş kişi
Zor
Evlere giren hırsız.
Kumaş yiyen böcekler
Küçük dikenleri olan bir deniz
memelisi
Küçük rodent
Boynuzlu evcil hayvan, eti için
yetiştirilir
Deniz sülüğü
Örümcekgillerin genel adı
Eti ve vagon, mavna çekmesi ya da
yük taşıması için beslenen
büyük evcil hayvan
Eti için beslenen küçük evcil hayvan
Vahşi yırtıcı bir köpek türü
316
Çırak - ilk Yıl
Rcber
Bitki özü sineği
Şevli
Squimp
Zili
BİTKİLER/YİYECEKLER
Anvivope asması Bol
Brasi
Chebolsosu Crots Curem Curren
Dall
Gan-gan İker
Jerras
Kreppa
Marin
Manyo
Myk
Nalar
Yünü ve eti için beslenen evcil hayvan
Ormalık alan sineği
Zehirli bir tür kertenkele
Yemek çalan sincap benzeri hayvan
Bazen evcil hayvan olarak da
beslenen küçük zeki memeli
Zihinsel yansıtmaya duyarlı bir bitki Tugordan yapılan güçlü bir içki.
(Nehir pisliği anlamınada gelir) Küçük tomurcuklu yeşil yapraklı bir bitki
Boldan yapılan yağlı et sosu ¦ Büyük mor fasulye Hafif, lezzetli bir
baharat Kuvvetli bir aromaya sahip işlenmemeiş bir tür hububat Turuncu
tohumlu eti olan ekşi, uzun meyva
Lan'dan gelen çiçekli bir çalı Afrodizyak özellikleri ile ünlü uyarıcı ilaç
Uzun sarı fasulye
Kötü kokulu şifalı bir bitki
Kırmızı bir turunçgil türü
Çiçek soğanı
Zihni etkileyen bir ilaç
Tadı acı olan bir kök türü
317
Trudi Canavan
Pachi Papea Piorres Raka / Suka
Sumi
Telk
Tenn
Tugor Vare
Tatlı gevrek bir meyve Karabiber benzeri bir baharat Küçük çan şekilli
meyve Kızartılmış fasulyeli uyarıcı içecek, Sachaka kökenlidir Acı bir içki
Yağ çıkarılan tohum Un yapmak için ezilebilen, küçük parçalara
kırılabilen, ya da olduğu gibi pişirilebilen bir hububat türü Yabani havuç
benzeri kök bitki Şarapların çoğunun üretildiği meyve
GİYİM VE SİLAHLAR İncal
Kebin
Uzun ceket
Kare sembol, aile kalkanının aksine giysi koluna veya manşetine dikilir
Muhafızlar tarafından kullanılan, saldırganın bıçağını yakalamak için
tasarlanmış bir ucunda kanca bulunan demir çubuk Ayak bileğine kadar
gelen ceket
YAŞAM YERLERİ Hamam
Bolevi
Mayaevi Kalımevi
Banyo imkanlarını ve diğer
tımarlama servislerini satan kurum
Bol ve kısa süreli yatacak yer satan
kurum
Bol üreticisi
Bir aileye kiralanan ev yada oda
MÜTTEFİK ÜLKELER Elyne
Kyralia
Konum ve kültür olarak Kyralia'ya en yakın ülke. Ilıman bir ikilimi
vardır. Lonca'nın bulunduğu ülke
318
Lan
Lonma
bir Vin
DİĞER TERİMLER Cap
Şafakşenliği Öğle arasr Simba matı
Çırak - ilk Yıl
Bir üst para birimine denk gelecek
şekilde yeteri kadar paranın bir
çubuğa dizilmesi
Kahvaltı
Öğlen yemeği
Kamışlardan örülmüş mat
319
Savaşçı kabilelerin yaşadığı dağlık bir ülke
Katı Mahga dininin yaygın olduğu çöl ülkesi
Denizcileri ile ünlü bir ada ülkesi
Prestij
Christopher Priest
19. Yüzyıl'da iki sahne illüzyonisti, aristokrat kökenli Rupert Angier ve
işçi sınıfından gelme Alfred Borden, sert ve ölümcül bir kavgaya tutuşur;
bu kavganın etkileri, ikisinin de soyundan gelenlerde yüz yıl sonra bile
hissedilmektedir.
Viktorya Devri müzikhollerinin, gaz lambası ile aydınlanan kadife
dünyasında çalışan iki adam, saplantılı bir gizliliğin ve doyumsuz merakın
ölümcül birleşimi ile sınır tanımadan, birbirlerinin hayatlarının karanlık
köşelerinde sinsice dolaşıyor.
Mücadelenin merkezinde ikisinin de sahnede sergilediği şaşırtıcı bir
illüzyon numarası var. Bu numaranın sırrı çok basit ama taraflar için asıl
gizem daha derinlerde yatıyor. İkisinin de saklayacakları şeyler, bir
illüzyonun gerçeğinden çok öte...
Hipnotize edici bir roman...
The Independent
Prestij romanı; Batman Başlıyor ve Memento filmlerinin yönetmeni
Christopher Nolan tarafından filme alınmaktadır. Filmin başrollerini de
Christian Bale, Fiugh Jackman, Scarlett Johansson ve Michael Caine'in
paylaşmaktadır.
Ve Sonea için eğitim günleri başlar... (Büyücüler Loncası 'ndaki
çelişkileri derinleştiren
Sonea için, Akademi günleri de hiç kplay olmayacaktır. (Biryandan,
içindeki muazzam gücü pullanmayı ve geliştirmeyi öğrenen Sonea; diğer
yandan da kendisini kabullenmekle zorlanan diğer çıraklara göğüs
germeye çalışmaktadır. (Bu arada ona destek\plmayı sürdüren (Rothen,
Yönetici Lorlen in de ilgisini çekken garip cinayetler, (DannyCin 'Yüce
Lord*un izinden gittiği ilginç yolculukları, Sonea'yı; farkında olmadan bir
kaosa doğru sürüklemektedir...
Tantastipdünyanın en gizemli kişilikleri büyücüler üzerine yazılmış, en
gerçekçi ve en etkileyici seri...

You might also like