You are on page 1of 12

ŞAİR EVLENMESİ

 YAZARI:
 İbrahim Şinasi
Efendi

 BASIM:
 1859
 Şair Evlenmesi bizde ilk tiyatro ürünü olarak bilinir. Bu bir
bakıma doğru, bir bakıma hatalıdır. Çünkü Türkiye’de Şinasiden
önce de bir tiyatro yazma denemesi yapılmıştır. Abdülhak
Hamidin babası, Hayrullah Efendi Şinasiden on beş yıl kadar
önce “Hikaye-i İbrahim Gülşeni“ adlı romanla tiyatro arası bir
eser meydana getirmiş; fakat bunu yayınlamayı görevinin ve
makamının şanına uygun görmemiş ki hiçbir zaman
düşünmemiştir.
 Onun bu eseri yazıldıktan yüz yıl kadar sonra ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla Şinasi “Şair Evlenmesi“ ni yazdığı zaman böyle bir
örnek meydanda yoktu. Sonuç olarak “Şair Evlenmesi” Türkiye
de ilk yayımlanan, hatta ilk yazılan tiyatro eseridir.
Batı üslubuyla yazılmış olan "Şair Evlenmesi", buna rağmen yine
de içinde geleneksel türk tiyatrosu etkisi taşımaktadır. Eski ile
yeni, doğu ile batı arasında bir köprü olma niteliğine
sahiptir.Görücü usulü evliliği, halk diliyle ve yine
toplumdan seçilmiş karakterler ile eleştirel boyutta
incelemiş olan "Şair Evlenmesi" bu açıdan bakınca batı
tiyatrosunu sadece teknik açıdan örnek aldığını
göstermektedir.

Şinasi, bu yeni tekniği Türk tiyatrosuna sokabilmek için, Türk


toplumuna ve seyircisine yabancı olmayan bir konuyu alışkın
olunan oyun kişileri aracılığıyla ele almıştır . "Şair
Evlenmesi", geleneksel türk tiyatrosunun aksine serim-
düğüm-çözüm kısımları bulunan bir olay dizisi
üzerine kurulmuştur.
ESERİN KONUSU
Şair Evlenmesi alafranga tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle
mahallelinin hoşuna gitmeyen Müştak Bey adında fakir, fakat
oldukça kafalı bir şairin sevip evlenmek istediği genç Kumru
Hanım yerine, onun büyük kız kardeşi çirkin ve kart Sakine
Hanım’ı almaya mecbur edilmesi; bu küçük entrikanın, mahalle
imamına Müştak Bey’in dostu Hikmet Efendi tarafından verilen
rüşvetle sonuçsuz bırakılmasının hikayesinden ibarettir. Kişiler
gayet canlı ve doğrudan hayattan alınmıştır. Her kişiye kendi
ortamının konuşma dili verilmiştir. Kimsenin ağzında yabancı ve
yadırganacak söz yoktur. Hatta oyuncuların ağzından yazılan
yanlış söyleyişler, imkansızlıklar, telaffuz hataları da aynen
sahnelenmiştir. Eserin bir diğer özelliği de kişi adlarının kendi
kimliklerine uygunluğudur.
OLAYIN GEÇTİĞİ MEKAN:

Olayın neredeyse tamamı gelin odasında geçmektedir.

OLAYIN MEYDANA GELDİĞİ ZAMAN:

Eserdeki olay Tanzimat yıllarında meydana geliyor ve o


zamanın en önemli sorunlarından birini anlatıyor.
ESERDE YER ALAN KİŞİLER

 ASIL KİŞİLER

MÜŞTAK BEY: Güvey ve Kumru Hanımın aşığı. Müştak Bey aşka


susamış, aşkla körü körüne hareket eden, sevincin ümitsizliğinde
en son derecesine çıkan biridir. Müştak Bey alafranga tutum ve
davranışı, kılık ve kıyafetiyle mahallelinin hoşuna gitmeyen, fakir
fakat oldukça kafalı bir insandır.
KUMRU HANIM: Müştak Beyin sevgilisi ve Sakine Hanımın kız
kardeşidir. Kumru hanım çok genç ve güzel bir hanımefendidir. O
da Müştak Beye aşıktır.
SAKİNE HANIM: Kumru Hanımın büyük kız kardeşidir. Sakine
Hanım; Kumru Hanıma göre oldukça yaşlı, çirkin, kart, kambur ve
evde kalmış bir bayandır. Sakine Hanım eserde Müştak Beyin
nikahlısıdır.
 YARDIMCI KİŞİLER

HİKMET EFENDİ: Müştak Beyin en iyi dostlarından biridir. Çok pratik zekalı bir
kişiliğe sahiptir. Hikmet Efendi; aklı başında, ağırbaşlı ve Müştak Beyi o zor
durumdan kurtaran kişidir.
ZİBA DUDU: Evlenmeye aracılık yapan kılavuz kişidir. Müştak Beyin başına
bu derdi açanlardan biridir. Ziba Dudu; çok geveze, laf taşıyan ve ortalığı
karıştırmayı seven bir kişiliktir.
HABBE KADIN: Müştak Beyin yengesidir. Müştak Beyin başına gelenleri
duyunca feryadı basıp ortalığı karıştırıyor. Çok aceleci ve panik bir kişiliğe
sahiptir.
EBULLAKLAKATÜL’ENFİ: Sakine Hanımın nikahını kıyan imamdır. O da
Sakine Hanımı Müştak Bey’e yamamaya çalışanlardan biridir. Çok düzenbaz,
aşağılık ve dini başka şeylere alet eden bir tiptir. Aynı zamanda oldukça geveze,
gürültücü, iri ve uzun burunlu çirkin biridir.
BATAK ESE: Mahallenin bekçisidir. Müştak Beye oynanan bu oyunda onun da
çok büyük bir payı vardır. Oldukça cahil biridir ve ne duyarsa duysun,
doğruluğunu araştırmadan hemen buna inanır ve mahalleyi karıştırır. Ayrıca her
işe burnunu sokan biridir.
ATAK KÖSE: Mahallenin süprüntücüsüdür. İmama yardakçılık yapanlardan biri
de odur. Oyunda arkasında küfe giyer, çok saf ve cahil bir tiptir.
ESERİN DİLİ VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ: Eserde genelde sade ve
anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Ayrıca o zamanın tabii konuşma dilinden
de kelimeler vardır. Bu kelimelerin anlamını bilmeden eseri tümüyle
anlamak zordur. Anlatım özelliklerine gelince, şair o zamanın en
önemli sorunlarından biri olan görücü usulüyle evlenmeyi en anlaşılır
şekilde anlatmıştır. Ayrıca eserin anlatımı oldukça akıcıdır.

ESERİN TÜRÜ: Eser bir tiyatro ürünüdür. Bu eserde tiyatronun komedi


türü işlenmiştir. Komedi de insanları hem güldürmek, hem de
düşündürmek esastır. Bu tür bizim edebiyatımıza Tanzimatla
girmiştir.

ANAFİKİR: Eserden çıkarılabilecek ana fikir; görücü usulüyle


evlenmenin ne kadar tehlikeli ve yanlış olduğudur.
 ESERDEN ALINTI
Mekan: Gelin odası... Arka planda yatak, oda genişçedir. Sahneye iki taraftan da
giriş yapılabilir. Kapının biri selamlığa açılır. Odada Müştak Bey ve Hikmet
Efendi ayaküstü konuşmaktadırlar.
MÜŞTAK BEY: Bu akşam güveyi giriyorum ya sevinçten havalara uçuyorum.
Allah’tan bugün nikâhımız kıyıldı, az kalsın telâştan nikâhsız güveyi girecektim.
HİKMET EFENDİ: Hiç öyle şey olur mu?
MÜŞTAK BEY: Niye olmasın? Aşıklar dalgın olur. Buna aşık evlenmesi derler.
HİKMET EFENDİ: Acayip!
MÜŞTAK BEY: Öyle ya! Aşksız, sevgisiz, görücü usulüyle evlenenlere aşk
olsun. Ben Kumru Hanımla niye evleniyorum; çünkü onu tanıyorum, seviyorum.
Ne dersin onunla evlenmekte akıllılık etmemiş miyim?
HİKMET EFENDİ: Her halde öyledir.
MÜŞTAK BEY: Onun yüzü gibi huyu da güzel. Ben her halinden memnunum;
fakat Kumru’nun o karga suratlı ablası olmasa!
HİKMET EFENDİ: Gerçekten... onun adı neydi?
MÜŞTAK BEY: Sakine midir, nedir... Cadı suratlının adını bile sevmiyorum.
HİKMET EFENDİ: Niçin?
MÜŞTAK BEY: Bize engel olduğu şöyle dursun, yüzünde meymenet yok
karga suratlının... Yüzüne bakanın işi rast gitmiyor. Kırk beş yaşına gelmiş
daha evlenememiş. Akıldan yana da pek nasibi yok. Böyle bir baldızım
olduğundan alemden utanıyorum.
HİKMET EFENDİ: Eee, gülü seven dikenine katlanır.
MÜŞTAK BEY: Gel şunu sana vereyim be! Ama nikâhla ha!
Geçinemeyecek ne varmış; ya o akıllanır, ya da sen çıldırırsın.
HİKMET EFENDİ: Sakın Kumru’nun yerine onu sana vermesinler! Olur mu
olur. Büyük dururken küçüğü kocaya vermek pek adet değildir.
MÜŞTAK BEY: Yok, bak ben öyle şaka sevmem.
HİKMET EFENDİ: Biraz önce şakayla bana veriyordun ya?
MÜŞTAK BEY: Ben onu sana şakayla değil gerçekten vermek istiyorum.
HİKMET EFENDİ: Sus, özrün kabahatinden büyük.
MÜŞTAK BEY: Hiç de bile!
HİKMET EFENDİ: Yaaa!
MÜŞTAK BEY: Aman sus, kılavuzum Dudu Hanım geliyor. Galiba
Kumrucuğumu getiriyorlar. Sen öbür odaya geç, birazdan yine görüşürüz.
( Hikmet Efendi çıkarken Ziba Dudu girer. )....
(KISALTILMIŞTIR)

 HAZIRLAYAN

 DAMLA MEMİGÜVEN
 11 F-A 61

 KAYNAKLAR

 tr.wikipedia.org
 www.ogretmenlerforumu.com
 www.edebiyat.tc

You might also like