Professional Documents
Culture Documents
Felsefe Sözlüğü - Ahmet Cevi̇zci̇
Felsefe Sözlüğü - Ahmet Cevi̇zci̇
Felsefe SOzliigti
.
AHMET CEVIZCI
Paradigm a
istanbul 1999
Paradigma
Felsefe SozJaea
Ahmet Cevizci
8. Paradigms Kitab1
Felsefe Dizisi 6. Kitap
Bask1
Engin Yay1nc1hk
Birinci Bas1m
Nisan 1996 I Ankara
Ekin Yay1nlar1
lkinci Bas1m
Kas1m 1997 I Ankara
Ekin Yay1nlarJ
Geli~tirilmi~
ve Gozden Get;irilmi~
O~tincti Bas1m
~ubat 1999 I Istanbul
Paradigms Yay1nlar1
PARADtGMA YAYINLARI
Cankurtaran Mah. Seyit Hasan Sok. 1214
Sultanahmet I lSTANBUL
Onsoz
Surekli bir sargulama. ele~tirme ve felsefe tarihi h;inde ortaya kanmu~
alan felsefi iddialarla bitip tukenmeyen bir hesapla~ma. felsefe prablemlerine devamh blr ,.:ozum aray1~1 olarak de~erlendirdi~imiz felsefi
du~unmenin, Turkiyede kritik bir zihniyetin yerle~mesinde, insan1m1z1n ele~tirel ve sorgulaytcl bir tav1r kazanmastnda, ve nihayet bu mumbit topraklar1n her yerinde bir ha~goru artam1 ve mutabakata dayah bir
soylem formunun yerle~mesinde bnemli bir rol oynayabile~~~i at;tkttr.
Bununla birlikte, felsefenin yuzy1llar1n birikimine dayanan kendine ait
bir terminalajiye. kendine alt bir dile sahip bulundu~u ve soyut kavramlarla surdurulen bir etkinlik aldu~u da unutulmamahd1r. Felsefe
kanular1 ve problemleri i~te bu terminolaji. bu dil it;erisinde i~lenir ve
a. kendisinden beklenen ger,.:ek i~levi. ancak bu surec;: ya~andtktan sanra ger,.:ekle~tirebilir.
Turkiyede yakla~tk 7-8 yuzy1lllk bnemli bir bo~luk dbneminin
ardtndan Tanzimat sonrastnda ger,.:ekle~tirilen felsefe ,.:ah~malar1, bu
ba~lamda bnem!i bir yol kat etmi~ ve ulkemizde felsefi terminolojinin
yerle~mesinde onemli bir ka tk1 sa~lam1~t1r. Yine de. entellektuel hayat1m1za hakim alan felsefe anlay1~1n1n hemen tumuyle bir Aydtnlanma
felsefesi. buytik blt;ude pozitivizm ve bir blt;ude de, poziti vizmin gudumunde kalan bir Marksizm olmaSl: felsefeyle. insanlarl ozgurle~tirme
,.:abas1 it;inde olmak. onlar1 kendi ba~lar1na du~unebilme yoluna sokmak yerine, ki~ileri hakim soyleme gore ~ekillendirmeye kalk1~1lmast
butun bu ,.:abalara ket vurmu~ ve hatta, zaman zaman felsefenin kav.
gay1. kavram karga~as1n1 ve kordo~u~unu gizlemeye yarayan bir kalkan, hakim soylemleri me~rula~t1rmaya yarayan bir arat; gibi gorunebilmesine yol a,.:mt~hr.
Elinizdeki sozluk, felsefeye duyulan ihtiyactn daha da arth~l, felsefeye yonelik ilginin giderek yo~unla~maya ba~lad1~1 gunumuz Turkiyesinde, felse'fi terminalojinin oturmas1na, felsefe dilinin yerle~mesine,
felsefi du~unu~un geli~mesine elden geldi~ince katk1da bulunma
yonunde ciddi bir te~ebbus ve ,.:aba olarak de~erlendirilmelidir. Sozlu~un ilk iki basktstntn ktsa sayllabilecek bir sure it;inde tukenmesi du~uncelerimi do~rular, gayretlerimi destekler nitelikte olmu~tur. Sozluk
bu u,.:uncu bask1da, kendisine adeta bir sozluk daha eklenmek suretiyle.
olduk,.:a geli~mi~ ve butunluk kazanm1~ bir ,.:ah~ma haline geldi. Bu
bask1da, genel felsefe kavray1~1ma uygun olarak, sozlu~e felsefenin ele~
tirel, sorgulayac1 mahiyetini daha belirgin bir bit;imde a,.:1~a vuracak
maddeler ekledim; ku~at1c1 ve kucaklay1c1 alma ,.:abama uygun alarak,
tek tek butun felsefe turlerini, felsefenin tum dallar1n1, ayrtm gozetmeden, vermeye ozen gosterdim. Felsefi du~unu~un tartl~mact ya da argumantatif yapts1n1 sergileyebilmek it;in de, Bah felsefesini c;in, Hint ve
tslam felsefesiyle, klasik felsefeyi modern ya da ~a~da~ felsefeyle, analitik felsefeyi de K1ta Avrupas1 felsefesiyle zaman zaman tamamlama,
zaman zaman da ,.:arpa~t1rma gayreti it;inde oldum. Felsefede a~1kh~1n
ve dakikli~in bnemini vurgulayabilmek it;in de, tum maddeleri sistematize edip, felsefi terimlerin farkh filozof, farkh felsefe turleri ya da
alanlar1ndaki anlamlartnl ayr1 ayr1 ifade etme ,.:abas1 it;ine girdim.
Teknik apdan, metnin daha fazla geni~lemesine, maliyetin artmasma engel olmak i~in. si:izliik sonunda yer almas gereken, ~ok
i:inemsedijlim aktarmac1hk faaliyeti i~indekl terciimelere yard1mc1 olabileceklerini sand1jl1m, lngilizce, Frans1zca ve Almanca dizinlere yer
vermedim: bunun yerine, tammlanan terimlerin yabanc1 dildeki kar~l
hklanm, parantez i~inde maddelerin yanma yazd1m. Yine, metlnde
az1msanlllayacak bir yer i~gal eden bii tiin Bkz..'l'M' iptal ederek, gi:indermeleriJ.ll. i~aretiyle yaptlm. Si:izliijliimiin bu haliyle, Tiirkiye'deki felsefe eilitimine, felsefeye kar~1 alan biiyiik ilgiye, felseti dii~iinii~iin geli~mesine ve halihaz1rdaki felsefe ara~t1rmalanna daha fazla katk1 yapacajlma inamyorum.
Te~ekkiire gelince ... Dzerimde emejli alan hemen herkese, en zor
giinlerimde bile bana destek verenlere, arkamda olduklanm hemen her
vesile ile hlssettirenlere ~iikranlanm1 sunuyorum. Bunun yanmda,
i:izellikle ~IHi:irliikten kazandil parayla beni akutan sevgili babam Bekir Cevlzcl'ye, ~ileli hayatlm evlatlanna adam~ sevgili annem Hikmet
Cevlzcl'ye derln bir mlnnettarhkla te~ekkiir ediyorum. Hayatlm biitiiniiyle bana gore diizenleyen. kahnm1 ~eken, zor bir di:ineminde bile
slktntlstnl bana hissettirmemeye ~ah~an biricik e~im Nevin Cevizci'ye
duydujlum derin minnettarhil ifade etmede ise, gallba si:izciikler kifayetsiz kalacaktlr.
Aram1zdaki i~birlijlinin her ge~en giin blraz daha geli~tiili sevgili
dostum Hiisamettln Arslan, bu ii~iincii baskmm haz1rlanmas1 s1rasmda
da, si:izliijliin l~erijlinden sayfa diizenine vanncaya kadar, ufuk apc1
i:inerilerde bulundu, istifade edebilmem, kar~1la~t1rma yapabilmem ve
eksik maddeleri tespit edebllmem i~in bana kaynak temin etti, yurt d!~mdan si:izliik getirtti. Kendisine ~ok ~ey bor~luyum.
Si:izliijliin daha birinci bask1s1 piyasaya pktlil andan itibaren,
kendilerini daha i:inceden hi~ tammad1jl1m pek ~ok ki~lden, beni gururlandran ve daha iyisini haz1rlamaya sevkeden iltifatlar ald1m. Bunlann hepsi ~ok dejlerli olmakla birlikte, ikisine i:izel bir yer vermek ihtiyac hissetmekteyim. Ortadojlu Teknik Dniversitesl Felsefe Bi:iliimii'nden
Abdiilbaki Gii~lii, bir doktora smav1 i~in bulundujlum fakiiltesinde,
si:izliik nedeniyle benlmle tam~ma arzusu sergiledi ve te~ekkiirlerlni hi~
tereddiit etmeden, biiyiik bir i~tenlikle ifade etti. Si:izliik vesilesiyle iyi
bir dost, ciddi bir meslekta~ kazand1m. Yine, bir doktora smav1 i~in bulundujlum Erzurum'da, felsefe bi:iltimiiniin gen~ iiyesi Ali Utku, ~ahs1ma
bir kez daha si:izliikten delay derin bir yakmhk ve muhabbet gi:isterdi.
Sevgili Ali, bununla da kalmayarak: ~e~itli yollarla, hatta telefon etmek suretiyle, not ettiili kimi eksik maddeleri bildirdi. Cah~malanm
zm ve yollanm1zm kesi~ecejli bir noktada bulu~abilmeyl timid ettljlim
bu lki gen~ arkada~1ma da te~ekkiirlerlmi sunuyorum.
Ahmet Cevizci
~ubat 1999 I Bursa
Abelardus
A
Abdera Okulu [ing. School of Abdera, Fr.
Ecole d 'Abdera]. ilk~ a~ felsefesinde, atomru tDemokritos tarafmdan kurulm u ~
olan ve ad1n1 Giiney Makedonya'daki
bir kentten alan okul. Abdera Okul unun di~er onemli temsilrileri aras1nda
Kios'lu Metrodoros ve Anaksarkhos sayllabilir.
Sofist tProtagoras'Jn da do~dutu kent
olan Abdera da kurulmu~ olan okulun
felsefe tarjhindeki onemi, kurucusu Demokri tos taraf1ndan savunulmu~ olan
atomcu gorii~ten kaynaklanmaktadu.
Okulun soz konusu maddeci varh.k gorii~i.i, empirist bir bilgi gorii~iiyle taman\lanmt~ ve Abdera Okulu bu ~er~e
ve i~jnde, tarihte ilk kez olarak tbirincil
ve ikincil nitelikler arasmda bir ay1r1m
yapm1~tlr.
a~aklama
10
a~akhk
. adalet 11
Adalet en yiice, nesnel ve mutlak bir de~erin anlatum alarak, insamn davram~t
m ahlakf ao;:tdan inceleyen ve ele~tiren
bir dii~iince, hakka ve da~rulu~a saygtyt temele alan ahl3k ilkesi, da~ruluk, diiriistliik, tarafslZhk, uygun ve da~ru muamele bi~iminde ka~muza ~t.kar. Bu
~er~eve i~inde, adalet bir kimsenin haklanyla ba~kalannm (taplumun, halkm,
hiikiimetin ya da bireylerin) haklan arasmda bir uyumun bulunmast h3li, hak
ve huku.ka uygun alma durumu, devletin farklt, hatta kar~1t ~t.karlan alan insanlar arasmda hakka uygun bir denge
alu~turmast durumu alarak anla~tltr.
Adalet kavramt, buradan da anla~tla
ca~t iizere, hem 1 bireysel ve hem de 2
taplumsal bir diizlemde ele ahnabilir.
Buna gore, birinci anlamda adalet, bireylerin bir bzelli~i alarak adil alma veya
adil davranmayt ifade eder. Bu ba~lam
da adalet, insanlarm vicdanlarmda yer
etmi~ bulunan, andan kaynaklanan nesnel bir de~er almak durumundadtr. lster
taplumsal, ister ekanami.k alsun, nesnel
bir durumun de~ de, bireysel bir eylemin bzelli~i alarak artaya o;:tkan adalet,
usuli adalet veya kural ada/eli alarak bilinir.
Burada adalet, bir taplumun veya durumun bzelli~ alarak gbriilmedi~i i~in,
yalruzca bireylerin eylemleri adil eylemler alarak goriilebilir. Buna gore, bir
eylem, ba~kalanrun haklanm etkiledi~i
durumlarda, ancak ve ancak bu haklara
saygt gostennek suretiyle ger~ekl~tiril
di~i takdirde, adildir. Ba~ bir deyi~le,
eylemler miilkiyet haklanru karuyan ve
sbzl~melerin yaptlmasmda sahteko!rhk
ve gii~ kullarummt yasaklayan gene! kurallarla uyumlu iseler, adildirler.
Nitekim, gorii~leri bu yakla~nn i~ine
dahil edilebilecek alan ~a~da~ dii~iiniir
lerden F. A. Hayek'e gore, bireysel eylemlere uygulanabilecek bir terim alan
adalet, samut sonu~larla de~il de, eylemlere rehbcrlik eden kurallarla ili~kili
dir. Bir eylemin adil alup almadt~l, a
eylemin etkiledi~i taraflara sa~ladt~l
somut sanu~lara de~l de, eylemin belir-
12 adalct ilkesi
Adorno. Theodor
alarak hi~bic aymm yapmamayla belirlenen zihin haline i~aret etmek amac1yla
kullamhm~tu.
I3
miras
ald!!\t yetilerin sentezini yapar ve ~ev
reden gelen izlenimleri yorumlarken,
biricik alan bireysel bir k.i~ilik ve
ya~am bi~imi yaratan yarat!Cl bir benin
varhgmdan soz etmi~tir. Ona gore,
onemli etkenleri dogtun, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da ~unarhlma alan
ya~am bi~imi, erken ~ocukluk doneminde olu~ur. Manhk, toplurnsal ilgi ve
kendini a~ma ~abasmm ruh saghgma
i~aret ettigini one siiren Adler, a~ag!lik
duygusunun, ki~inin kendi gOvenligiyle ilgili berunerkezcil kaygusu ve ba~ka
lan Ozerinde egemenlik kurrna egiliminin ruhsal bozukluk belirtisi oldugunu
one sOrmO~tOr.
Adorno, Theodor. 1903-1%9 yillan arasmda ya~amt~ Alman dO~OnOrii. Temel
eserleri arasmda Negative DiaW:tik (Oiwnsuz Diyalektik], Kulturinduslrie (KOitOr
EndOstrisi), The Aulhorilairmr Pusonalily
(Otoriter K.i~ilik), Aesletischc Theorie (Estetik Kuranu) ve Horkheimer'le birlikte
yazdt!\t Dialeklik der Aufklarung (Aydmlanmarun Diyalekti!\i] adlr kitaplar bulunan Adorno, tFrankiurt Okulu'nun se<;k.in
bir dO~OnOrOdiir.
Freud~u ve Marksist kurama dayanan
toplumsal-ele~tirel bir analiz iizerinde
yogunla~an, her tOr otoriter yonteme
ka~t ~tkarak, bireyi on plana ~ikartan
Adorno tarihe, akhn degil de, tutkulu
insan dogasmm, yani aktldt~iltgm egemen oldugunu one sOrmO~tOr. Bir ilerleme iyimserligine, kendini tarihin ak1~1
14 ad tan1m1
i~inde a~1ga
Aenesidemos'un tJ:opeleri
15
16 a fortiori
8 ili~ki/er. Algmm tiim nesneleri, algila}'an ozneyle ve i-;inde bulunduklan ko~ullarla olan ili~kileri tarahndan etkilendigi i-;in, nesnenin ger-;ek dogasuu,
bu ili~kilerin d1~ma ;1karak kavramak
olanag1 }'Oktur. 9 Stk ve seyrek olarak ger~ekle~cm olu~umlar. Algdanan nesnenin
alg1layan ki~inin tam~1k oldugu, s1k s1k
kar~1la~tlan bir nesne ya da pek bilinmeyen ve az rastlanan bir nesne ohnas1
da alg1y1 dogrudan etkiler. 10 Yasalarm,
gelenek/erin vc a/J~kanlrklarm etkisi. Algiya, ozelliklc de deger yargilarma, ki~inin
Liyesi oldugu toplumun yasalan, gelenek
vc gorenekleri de yogun bir bi-;imde etki
eder.
Tiim bu gerek-;eler, Aenesidemos'a gore,
insan varhgmm kendisinden baguns1z
bir ger-;ekJigin ne ve nas1l oldugunu hi-;bir zaman bilemeyecegin.i, varhgm kavralUlamaz oldugunu karutlar. Bundan
dolay1, varhk hakkmda dogrulugu test
cdilemeyen gorii~ler ileri siirmememiz,
hi-;bir ~ey hakkmda, onun ~oyle ya da
boyle, ~elirli tiirden bir ~ey olduglUlu
soylemememiz gerekir. Aenesidemos'a
gore, yapllacak tek ~ey, varhgu1 atomlardan ya da ate~ten ya da Idealardan
olu~tugunu one siiren temelsiz kuramlardan sakmmak, k1s1r tart1~malardan
ka-;uunak ve hi-;bir konuda hiikiim vermeyerek yarg1y1 asklya almakbr.
a fortiori. Tikel olarun dogrulugunu karutlamak i;in, tiimelin dogrulugunu gestermekten olu~an akllyiiriitme. tc;1kanmm,
dogrudan bir -;lkarun olmayp, dolayh
oldugu durumlarda, omegin tasunda, a
fortiori targiiman, ozel ya da tikel onermeyi kamtlamak amacyla, gene) onermeyi kamtlamaya kar~1hk gelir.
agape. 1 tPlaton'un felsefesinde, iyilik. Giizellik gibi, ezeli-dJedi ve yctldn idealara
duyulan, zaman zaman ahlili, manevi
ya da tinsel bir temeli olan a~k it;in kulla1Ulan Yunanca terim. 2 Orta-;ag Hristiyan
felsefesinde, Tann adma insaru ve insan
i~n Tafll'I'}'l sevme tavn.
Agape teriminin st)z konusu anlarruna
bagh olarak, ahlak alarunda belirleyici
ogeler ve ilkcler olarak birtakun buyruk-
ahliikd1~1
17
18 ahlak dnyusu
pratik felsefe.
Felsefenin, neyin iyi ve do~ru, neyin
kotti ve yanli~ oldu~unu; insan ya~aml
run amacuun ne ohnas1 gerekti~ini;
ahlakh ve erdemli bir ya~ay1~1n hangi
o~eleri ic;erdi~ini ara~hran dahna kar,lhk gelen ahlak felsefesi, ahlak alan1nda
ge.;en kavra1nlan analiz eder, iyinin,
do~runun anlam!nl ac;1klayap, bir eylemi iyi ya da kotii kllan oJc;titler iizerinde
yo~unla~1r. Buradan da anla~1laca~t
iizere, ahlak felsefesi alan1ndaki ara~hr
malar, JtornJatif alzlakla metaetik ya da analitlk a/1/dk olarak ikiye aynhr.
Bunlardan normatif ahlak, neyin ahlaki
baklmdan do~ru ve yanh~, iyi ve kotii
oldu~unu belirleyen olc;iitler sunup, bu
olc;iitleri hakh klima ve temeUendinne
i~iyle u~ra~Jr. Buna gore, filozoflarm
.;o~u oncelikle ya do~ru eylem ya da en
yiiksek iyiyle ilgilenmi~lerdir. AhlAk felsefesinin temel kavram1 ya da belirleyici
o~esi olarak do~ru eylemi se.;en filozoflar, do~ru eylemi ger.;ekle~tinnenin,
do~ru olaru ~eyi yapman1n, zorunhJ
olarak iyiyi, iyi olaru da do~uracag1n1
one siirmii~lerdir. Buna kar~1n, do~ru
eylemi de~il de, iyi ya da en yiiksek
iyiyi temel kavram yapan filozoflar,
neyin iyi oldugu belirlendikten sonra,
do~ru eylemin hemen ve otomatik olarak farkedilece~ini, ve hayata geljirilece~ini savunrnu~lard1r. Buna gore, birinci
yakla~1mda neyin iyi oldu~u dogru
eylem taraf1ndan belirlenirken, ikincisinde dogru eylem iyi ya da en iyi tarafndan belirlenir.
Soz konusu geleneksel anlay1~1n ya da
nonnatif ahlak1n kar~1smda, ahlak felsefesinin, iyi ve do~ruya ili~kin bir
ara~hrmadan de~il de, ahlak kuramlanyla ahlakf inan.;larut ifadesinde kullanlan terim ve onermelerin manttksal
analizinden meydana geldigini savunan tmetaetik ya da tanalitik yakla~nn
yer ahr. lnsan1n dii~iincesi, eylemi ve
dilinde ortaya t;U<an ahlald o~elerin do~as ve anlam1ru c;oziirnleyen metaetik
ya da analitik ahlak, ahlald kavramlann
ahlikan
anlanllanyla, ahlaki yargalan hakhlandlrma, temellendirme veya desteklemede kullan1lan yontemlerin manhksal
analizinden meydana gelir. ~u halde,
ahlak felsefesi, felsefenin, bir yandan
dogru ya da iyiye ili~kin bir ara~hnna
dan, diger yandan da ahlaki kuram ve
kavra1nlara ili~lcin analizden meydana
gelen dahdu.
ahlikan evreleri [ing. stages of morality; Fr.
pluzses de lQ moralit~). AhlakJn, filozoflar
tarafandan onerilen geli~me a~amalan.
Rasyonellik oncesi, geleneksel ahlak ya
da grup ahlak1yla, ki~isel, rasyonel ya
da refleksif bir ahlakJ belirleyen, ve varhgl, hem ki.ilti.ir tarihinde ve hem de bireyin ya~amanda kolayhkla gozlenebilen bu evrelerin en belli ba~hlan ~u i.it;
evreden, yani 1 bireyin gelenekgorenek
taraf1ndan yonlendirilmesi evresi, 2 bireyin kendi ic;inden yonlendirilmesi,
kendi kendisini yonlendirmesi evresi, ve
nihayet, 3 ozerk birey evresinden meydana gelir.
Buna gore, ahlak, bir ki.ilti.ir ~err;evesi
it;inde kabul gormi.i~, belirlenmi~ ve ta
nunlanma~ amat;larla bu amat;lara nas1l
ula~llacag1na ortaya koyan kurallar
obegi olarak ortaya t;tkar. Bireye dJfSal
olan bu amat; ve kurallar bireyi uzun bir
si.ire boyunca yonlendirdikten sonra,
birey onlan it;selle~tirir kendisine mal
eder ve kendi aanat;lanyla kurallan
haline getirir. Bundan sonra ise, birey
rasyonel ve ele~tirel bir tavar geli~tirip,
kural ve amat;lanna el~tiri si.izgecinden
get;irir, onlan nesnel bir bit;imde degerlendinnesini ogrenir. 0, arhk ozerk bir
birey haline gelmi~tir. Gert;ek anlamda
ahlakln ba~ladag1 yer de, i~te buras1d1r.
ahlak1n soykiitiigii [tng. genealogy of nwrals; Fr. gen~ologie de Ia moraliteJ. 1 Unli.i
Alman filozoh1 Friedrich tNietzsche'nin,
ahlak kurumunu, ahlakan bir toplumda
nasll ortaya t;lkllganJ, hangi fonksiyonu
yerine getirdigini, insanlarm nit;in ona
baglanmak durumunda olduldaruu gostermek suretiyle at;akJama faaliyeti it;in
kullandag1 deyim. Nietzsche soz konusu
yontem ve ahlak anlay1~1nl Geneologie
1
tem~l
ogeleri
19
20 ahlaki
ahliki empir.izm
21
cak bir kuraJlar ve ilkeler buttinu anla~dd1ga su rece, ciddi probleanlere yol
ac;ar ve c;ogunluk, savunulabilir gori.i~
ler olmaktan t;~kar. Evrerasel ahlaki ego
izan ise, anla~dabilir ve savunulabilir
bir ahlak anlaya~a olabilmekle birlikte,
birtak1m ko~ullar gerc;ekle~tirilmedigi
takdirde, pratik olma yan bir ogretidir.
Buna gore, ahlaki egoizm, ancak ve.
ancak insanlar birbirlerinden yalJtlandak
[an, goreli olarak kuc;iik gruplar halinde
ya~adaklan ve dolayasayla, insanlar ara
s1ndaki 9kar c;ah~malan en aza indirgendigi zaman, uygulanabilen bir teori
olabilir. Fakat bizim, kendisine yeten varhkJar olmadlgJmaz, goreli olarak ki.i~iik
topluluklar halinde ya~amayap, ba~ka
insanlarla toplumsal, ekonomik ve hatta
ahlaki olarak kar~d1kh bir bagamhhk
ili~kisi ic;inde bulundugumuz, nufusu
giderek artan bir toplum ic;inde ya~ada
guruz ve burada, kac;lJ\Jlmaz olarak birtakim ~Uc:ar c;ah~malannan ortaya ~aktaga
dikkate aluursa, evrensel ahlald egoizm
de c;okme tehlikesiyle kar~da~u, ya da
en azandan, c;1kar c;ah~malan soz kon usu
oldugunda, c;ab~malan herkesin ~akanru
koruyacak ~kilde ~oziimleyecek bir yontemle tamamlanmak durumunda kalu.
ahlaki empirizm [tng. ethical empiricism; Fr.
empriSriJe ethique]. Genel olarak, insarun
dogal yonunden, d uyulanndan ya da
daha c;ok d uygularmdan hareket eden
ahlak anlaya~lan ic;in kullarulan deyim.
Nitekim, duyguyu duyuJann bir ti.irevi
olarak gorup ahlakhhta ona dayandaran
ti.imdogalc1 ahJaklara ayru zamanda empirik ahlak anlaya~lan ad1 verilir.
Ahlaki empirizm biraz daha ozel bir
anJam i~inde, ahlaki takalcahA-an kar~J
smda yer alan ve ahlaki eylemin temelinde bulunan ahlak kurallannan, dogu~tan getirilmeyip sonradan deneyim
yoluyla kazanaldagtn1 one si.iren gori.i~u
ifade eder. Soz konusu empirist gorii~,
ya ahlaki tbireycilik ~eklinde ortaya c;Jkarak, kurallann kazandmas1nda bireyin ozgiin deneyiminin onemini vurgular ya da tsosyolojizm ~eklini alarak,
kurallann elde edihnesinde ortak deneyimi on plana c;karhr.
22 ahlaki epistemoloji
ahiald epistemoloji [tng. moral epistemology; Fr. epistemolog1e morule] Herkes i~in
gec;erliligi olan nesnel ahlaki dogrulann olup olmadtgl, ahlaki sonuc;lann,
tam olarak 'dogru' diye betimlenemese
bile, nesnel olup olamayacag1 sorulanm soran; ahlaki ilke ve sonu~larm nasd
bilinebilecegi, ahlaki akdyi.iri.itmelerin
nasll hakh kdmabilecegi, akd, duygu
ve sezginin ahlaki di.i~i.ini.i~ ve argi.imanlarda nasd bir rol oynad1g1 konulanru ara~tuan tepistemoloji ti.iri.i.
ahlaki eylem [ing. Moral actioni Fr. Action
morale]. Ahlak a~1smdan degerlendirilebilen, ahlaki bir degere uygun di.i~en ya
da ahlakl bir amaa ger~ekle~tirmeye ~a
h~an, yonelimsel bir karakter ta~1yan,
belli bir amaca yonelmi~ olan eylem.
Ahlaki bir eylemin sahip olmak durumunda oldugu belirli ozellikler ~oyle Slralanabilir: 1 Eyleme yonelten bir niyet
ya da bir motifin varhgw, 2 belli bir
eylem bi~irnini se~en bilin~li ve sorwnlu
bir ozne, 3 ozne tarafu,dan yapdan se~imde, bir zorlamarun soz konusu olmayp, se~imin oznenin kendisi tarafmdan
belirlenmesi, 4 iyi ya da kotii gibi ahlaki
degerlerin varhg1, 5 ki~inin kendisi ya
da ba~kalanrun ~1kanna olabilecek bir
sonucun hedeflenmesi.
l~te bu c;er~eve i~inde, ahlald eylem en
genel haliyle, ozgi.ir iradeye dayanan ve
ba~kalanm gozeten bir eylem olarak tammlanabilir.
ahlaki eylemin gerisindeki motifler. [lng.
motives behind the moral action; Fr. motives
derriere de I' action morale]. Ahlaki eylemi
doguran, ahlAksal diye nitelenen eylem
ti.iri.ini.i gi.idi.ileyen moti.fler, daha ozel
olarak da, Alman filozofu Kant'm, ahlaki
eylemin temeline yer~~~tirilebilecegini
soyledigi i.i~ ayn motif.
Bu motifler Slrasiyla, 1 egilim, 2 ki~isel
9kar ve 3 t6dev olabilir. Bir eylentin
ahlaki degerini yarg1larken, eylemin,
birtak1m egilimlerin nti (bir eylemi, belli
bir anda onu ger~ekle~tirme hissine kapdarak m1 ger~ekle~tirdigimiz), yoksa
ki~isel ~1kann m1 (eylemi, onun kendil,,ize ~1kar saglayacaguu hesaplayarak
ahliki
g~redlik
23
24 ahlaki ilke
ahiak kan1tt
25
ge~mi~te oldu~u
-::1
ahlikSIZCihk
Ajdukiewicz, Kazimierz 27
le~meyi
hedefleyen bi.iti.in bir insan dogasmm de~il de, yalmzca insan akluun
buyrugu olan ve insan varhgma, sonu,.lan hi,. hesaba katmadan, insan oldugu
i,.in yerine getirmek durumunda oldugu
odevleri arumsatan bir yasadtr.
Ahuramazda. Eski iran dini Zerdi.i~t~i.i
li.igi.in, koti.ili.ik ilkesi ya d a Tann's1
olan Ehrimen'le si.irekli bir mi.icadele,
ya da sava~ hali ic;inde olmakla birlikte,
Zerdi.i~t,.i.i iyimserligin bir ifadesi olarak, sonunda mutlak bir zafer kazanacak olan ba~tanns1, iyilik ilkesi.
Zerdi.i~t,.i.ili.igi.in yi.ice ve yarahc1 tannsl olarak Ahuramazda, bi.iti.in tannsal
di.izeni, sulan ve bitkileri, 1~1g1, yeryi.izi.ini.i ve iyi olan her~eyi meydana getirir. Tannsal di.izenin bekc;isi de olan
Ahuramazda, bi.iti.in iyi varhkJann yerlerini belirler, insanlann eylemlerini denetler.
aile benzerligi [ing. family resemblance; Fr.
ressemblance fomiliale). Bir ~eyin tarumlayia, belirleyid karakteristigini ya da ger,.ek
ozi.ini.i ara.maktan olu~an geleneksel ttarum yontemine, ou:ii anlay1~a kar~1 9kan i.inli.i ~agda~ di.i~i.ini.ir Ludwig tWittgenstein'm yakla~ururu ifade ebnek i~n
kullarulan deyim. Buna gore, bir ~eye, a)
her biri bir,.ok ~ey tarafmdan payla~nlan
ve b) baz1lan, her bir ~ey tarafmdan
sahip olunan bir dizi age ya da ozellik sayesinde anlam aktanhr.
aitia. Yunan felsefesinde neden. Ara~tm
lan sonuca yol a,.an olaylara ili~kin mekanik ya da bilimsel bir ta,.Iklama saglayan neden. Bir ~eyin nasd oldugu gibi
oldugunu anlamanuza olanak veren
neden. Varhga geli~in ya da olu~un nedenleri.
Ajdukiewicz, Kasimierz. (1860-1963) Polonya'daki manhksal-analitik gelencgin, empirist yonelimleri ag1r basan,
i.inl i.i temsilcisi.
Felsefi ilgileri ,.e~itlilik arzeden Polonyah filozof, bir entellekti.iel olarak da
bi.iyi.ik bir etki yapm1~hr. Daha ziyade
tmant1k ve bilgi kuram1 alarundak.i ~a
h~malanyla se,.kinle~en Ajdukiewicz,
bu alanda radikal tuzla~lnlClhk ad1 verilen bir gori.i~i.i benimsemi~tir.
28
Al<ademi
' Ote yandan, Platon tarafmdan kurulmu~ alan Akademi'de geli~tirilen felsefeye Akodemi fel.seftsi diye adlandtnhrken.
gunumuzde universitelerde, universiter
kurumlarda yapllan felsefe incelemelerine, ger~ekl~tirilen felsefi ara~tumalara
akDdemilc felsefo adt verilmektedir.
Buna kar~m, universite veya yuksek
ogrenim kurumlanndaki ara~hrmact
ya da hocalann, konu aldlklan bilimin
problemlerini, derslerinde ya da yaym
-----------
~~-------
----
---------
----~-
----
akll 29
~a~m
Orta~a~ dii~iincesinde
30 akllcthk
akll dotrular
zulara degil de, akla ba~vunnam1z gerektigini one siiren gon'.i~e; ahlak kurallanntn kaynat1 soz konusu oldugunda,
bu kurallann ve ilkelerin kaynag1n1n,
deneyiln degil de, insan vicdan1 oldugunu, insanlann dogu~tan ve evrensel
olarak sahip olduklan bu kurallann_
insan vicdarun1n ya kendiliginden olu~
turdugu ya da TaJua'dan edindigi kurallar oldugunu, veya ahlak kurallannan in
sa1un pratik akluun evrensel olarak
ger;erli olan iiri.inleri oldugunu; kJsacasJ
ahlaki kurallann n priori kurallara kar~l
lak geldigini one siiren ogretiye kar~dlk
gelir.
Akalc1hk 5 din alananda (dinde akrlcr/rk)ise, inancn dogrularana, vahiy ya da
ba~ka dogaiistu yollarla degil de, salt
akd ve diger dogal yetiler aracahg1 yla
ula~1lmast gerektigini dile getiren gorii~e kar~1hk gelir.
6 Akrlcrlrk psikolo jide ise, ornegin Jean Piaget'nin ~ocugun dii~iince ve davraru~ geli~imini ara~hran ve zihnin kategorilerinin ancak ve ancak ~ocutun tecriibelerinin, diinya ile kurdu~ ili~kinin ardtndan ortaya ~Jkt1t1ru dile getiren tgenetik
psikolojinin tersine, belli algtsal \fe kavramsal kapasite ya da yeteneklerin dogu~tan oldugu gorii~iine kar~thk gelir.
Buna kar~1n, akllcdtk 7 sosyolojide, ondokuzuncu yiizyddan ba~layarak, QJgunluk pozitivizmle ozde~l~ti~tir.
Ote yandan, akllcllagJn hemen her
zaman Bah Uygarhg1n1n ba~ka toplumlar ve irrasyonel olduklan dii~iiniilen ilkeller kar~1s1ndaki iistiinliitunii vurgulayan ortiik deger yargtlannl i~erdi~
ak1ldan ~1kardmamahdu.
akll ~ag1 [tng. age of reason; Fr. age de Ia
raison]. Felsefede, 17. yiizythn ikinci ya
ns1nda ba~laytp, 19. yiizy1hn ilk yan
s1nda dek uzanan ve her alanda akh temele alan t Aydmlaruna ~agtna verilen
bir diger ad.
Ak1l ~agm1 belirleyen ii~ onemli kabul
vardu: 1 Ezeli-ebedi dogrulann olu~tur
dugu rasyonel bir diizen vardu; 2 insan
zihni bu dogrulan anlamaya, bu hakikat
lerin bilgisine ula~maya fazlastyla yetili-
31
32 akllyiiriitme
akromatik
gore olan bir de~i~medir. Herakleitos'ta
logos, evreni yoneten yasa. insamn da
kendisinden pay ald1~1 tannsal Akll anlamma gelir.
Herakleitos'un tPlaton'la ~a~da~ olan
tKratylos adll izleyidsi, daha sonra bir
yandan ustasmm gorii~lerinin savunuculu~nu yaparken, bir yandan da ustasmm gorii~lerinin mantlksal sonu~lann1
~1karsa1TU~tu. Dna gore, siirekli bir ak1~
kabul edilemez bir ~eydir. Zira, Herakleitos'un gorii~ii kabul edilecek olursa,
evren anla~dn olmaktan ~1kar. Evren ve
evrendeki her~ey siirekli olarak de~i~ti
~inde, nesnelerde onlan betimlemek,
aljlklamak ve anlamak i~in gerekli olan
bir kahc1hk ve siireklilikten soz edilemez. <;unku nesneler de~i~irse, onlar1
adland1rmak ve betimlemek i~in kullamlan sozctikler de de~i~ir. Ger~ekli~in
belli bir par~asnu betimlemeye kalkJ~tl
~umz anda, yalmzca ger~ekli~in soz konusu par~as1 ve biz de~il, fakat kullandl~umz sozci.ik.Jerin anlamlan ve bizi
dinleyenler de de~i~ecektir. Bu durumda ise, yalruzca ger~ekli~i anlama ve
a~Lklama ~abas1 olan felsefe de~il, fakat
konu~ma ve anla~ma olana~1 da ortadan kalkar. Burada yapllacak tek ~ey
susmak ve nesnelere i~aret etmektir. akla uygun [Os. mtikul; ing. reasonable; Fr.
raisonnable; Al. vernunftig]. Akhn sa~la
dl~l standart ya da ol~tilere uygun
olan. Bir inancm, temelsiz olmas1, hi~bir
dayana~1 olmadan one stirtilmesi yerine, sa~lam bir dayana~1 bulunmas1,
kendisiyle ilgili verilerden manhk kurallanna uygun olarak ~1karsanabilir olmasl durumu.
Yapzlan, ger~ekle~tirilen bir eylemin,
mant1ks1z ya da manhkd1~1 olmas1 yerine, belli bir amaca yonelik olarak ve bu
ama~la tutarh bir bi9mde yapllm1~ ya
da ger~ekle~tirilmesi durumu.
ilklm idaresi i~in kurallar [lng. rules for direction of reason; Fr. regles pour Ia dirlction
dt Ia raison]. tModem felsefenin kurucusu
olan FranslZ filozofu tDescartes tarahndan belirlenen ve onun yontem anlayt~l
run bir par~as1 olarak, akltn sezgi ve tiim-
33
34 aksiyom
aksiyomatik yiintem [tng. arionwtic merhod; Fr. methode a:riomatique; Al. ariomatik
nJetlwde) Manhkta, ilkel baZ1 terimlerden
tiiretilen temel onennelerden (aksiyo1n
ya da postiilalardan) yola ~lkarak, manhksal tiimdengelim yoluyla, ozelle~tiril
mi~ kurallara uygun olan tiimel bir sisteme ula~ma siireci ya da i~lemi.
Bu teri.mler ve taksiyomlar key olarak
tan1mlarup olu~turulabilecegi gibi, dogruluklanna ili~kin baz1 gijvencelerin
sezgi yoluyla alglland1gl model uyarmca
da bulunmu~ olabilir. Aksi yomatik sistemlerin en eski omekleri t Aristoteles'in
tasuru ve tEukJidesin geometrisidir. 20.
yiizyd1n ba~lannda tRussell ve -tWhitehead, matematigi ba~tan sona aksiyomatik yontemle bi~imlendinneye ~ah~m~~
lardtr. Bilitn adamlan deneysel bilimleri
bile bu yontemle ele alrm~lard1r.
ak ve kara yanhtl [ing. wlrite and black
fallacy]. Dii~iincede ve du~fincenin ifadesinde, yeterli olgusal ya da kavramsal destek olmadan, keskin ay1nmlar
kullanmaktan; saglam temeller, yeterli
dayanaklar olmadan, aralannda bir or-
Alemberi:
taya, ara kavramlara izin venneyen kar~It u~lu ayutmlar yap1naktan, ak ile
kara arastndaki gri tonlan gonnezden
gelmekten olu~an yanh~ turu.
Albertus Magnus. Derin ve -;ok geni~
kapsamh bilgisiyle, Orta-;a~da kendisine Doktor Universalis unvan1 verilmi~
olan 13. yuzyll du~unuru.
Zamarun1n hemen her aJandald tiim bilgilerini serilnleyip yorumJay~yla tin kazarunl~ olan Buyuk Albertus, inan~ ve
vahiy yoluyla kazarulan bilgiyle, felsefe ve
bilim arachg1yla kazan1lan bilgiyi birbirinden aytnru~ ve bu ikisinin birbirine
kar~lt ohnadtgJnl soyleyerek, inan~ i-;in
bir hakikat, akJl ic;in de ona ~eli~ik bir hakikat bulurunadt~Jnl iddia etmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, Tann'y1 ilk varhk
olarak ele alan metafizikte, lilozofun,
1~1~1 kendisine ilk ilkeleri gosteren akb
kullandl~lnl,
buna kar~1n Tann'yt
vahiy yoluyla bilinen varhk olarak ele
alan teolojide inanc1n do~austu ~~ma
dayanlld1~uu one siiren Buyuk Albertus, tmetafizik ve tteoloji arastnda kesinlikle bir kar~1thk bulunmad1~1n1, birinin ~o~unl uk di~erini latnamladt~lnl
soy lemi~tir.
Felsefesinde Aristoteles~i o~elerle Yeni
Platoncu o~eleri.n bir sentezini yapan
Albertus, ome~in Tann'n1n varolu~unu
kanttlarken, Aristoteles'in hareketten
yola ~1kan karuhn1 kullannu~tu. Ona
gore, Tann ilk ilke olup, varolu~unu,
ba~ka bir ~eyden de~il de, salt kendisinden ahr. Ozu varolu~unu i-;eren
Tann'da, madde, olumsaUtk ve potansiyaliteden iz yoktur. Dunyaya a~km olan
Tann'da, Buyuk Albertus'a g6re, 6zneyle
nesne ay1nm1 da soz konusu de~ildir.
ald1rmazc1hk. [1ng. indifferentism; Fr. indifferentisme ). Ahl~ felsefesinde, ahlild,
erdemli bir ya~ay1~1 sahk veren, fakat
baz1 ~eylerin insarun gucu dahilinde, insarun akJlh ve ahlald eylemiyle degi~liri
lebilir oldu~u yerde, birtakun ba~ka ~ey
lerin insarun etld alaru d1~anda kald1~UU,
ins an tarafmdan degi~tirilemez old u~un u
soyleyerek, insarun, ikincilere alchnnaylp,
bunlara kar~1 kayttslZ olur ve ba~JmSJZ
35
reddederek, butlin
fikirlerimizin duyumlardan geld.i~ini one
s'lrn\u~tiir. Fakat esas pozilivist metodolojisiyle un kazanan DtAJemberl, metafi.
ziksel kuramlarla ~ spekulasyonlann
bir bilgi kaynagJ olamayacaguu, bizim
~eylerle ilgili olarak ni-;in sorularma bir
ya1ut veremey~i iddia etmi~tir.
Bir d1~ dunyanm varolu~undan bile
emin olamayacatunJzl dile gebren filozofa gore, bilime du~en fenomenJeri birbirlerine ba~layarak betimlemek ve fenomenleri ilk ilkelerden ~karsamakbr.
Bununla birlikte, bu, gozlemlenen ikincil
nitelikleri, daha temel olmakla birlikte,
gozlemlenemeyen ba~ka nileliklerden turetmek anlarruna gelir. Bilim ve felsefe fenomenler alan1yla sJrurlandltmdan, biJim
adarru ve filozof a~amayla u~ra~maz;
bilim adanu, deney temeli uzerinde, ac;Jk
se~ik tarumlar olu~twur ve bunlardan
mantlksal sonu-;lann1 -;1karbr.
Bilimci bir bak.J~ a-;ts1yla, entellektuel
aydtnlanma temeli uzerinde, toplumsal
ve ahiAkf ilerlemeye sonsuz bir inan-;
36
alet~ilik
37
ic;inde, s1ras1yla dt~lmtzdaki bir nesneye bagh olan ve duyu verilerini kavramamJZl saglayan i' algrlar]a, oznenin
kendi i.; hallerini i.;ebak1~ yoluyla kavrama olanag1 veren dr~ algrlardan soz
edilebilir.
algtcll1k [Os. idrakiye mezlzebi; ing. percep
tionism; Fr. pttceptionism; AI. perceptionnismus]. insan varhg1n1n dt~ dunyay1
dogrudan ve arac1s1z bir bi.;imde algtlayabilecegini savunan ogreti.
Buna gore, insan1n yalruzca kendi zihnindeki ideleri, kendi zihin hallenni algdayabilecegini one silren Berkeleyci
toznel idealizmin ta1n kar~tstnda yer
alan bir goru~ ola~:ak alg1c1hkr d1~ dunyadaki varhklann nesnel ger.;ekli~ini
tan1yan ve bu varhklann, insan taraflndan, gorundu~u ~ekliyle de~il de, ger.;ekte oldu~u ~ekliyle algdand&~lnl one
suren anlayt~a kar~1hk gelir.
Yine, algJcJhk, algasal yandmalara dii~ebildi~imiz i.;in, alg1n1n guvenilir bir
bilgi kaynags olarak gorulemeyece~ini
savunan goru~lere kar~tt olarak, alg1n1n sa~lam ve guvenilir bir bilgi kaynagl oldu~unu ve bize dogrudan dogruya
nesnelerin kendilerini verdi~ini savunur.
algdar [ing. perceplions; Fr. perceptions). Algt
verisine, bir algt ediminde ortaya .;1kan
ya da varolan ~eye verilen ad. Tumellere, suuflara ve genellemelere i~ret eden
kavramlara, du~iincelere, fikir ve inan.;
lara kar~1t olarak, deneydeki somut birimlere kar~dak gelen bireysel nesnelere
ve tikellere i~aret eden terim.
Algllar, duyu verisinin e~anlamllSl olarak kullarulmadt~l zaman, zihnin, farkl.tla~maml~ duyu verile1 ini d uzenleme i~
lemindeki ilk aduna kar~dlk gelir.
algan1n de~i~ebilirli~iyle ilgili kanat [1ng.
argument from changeability of perception).
Bilgiden duyusal bilgiyi anlayan ku~ku
culugun, d1~ dunyarun algtya dayanan
bilgisinin inu<Arunz oldu~u gostennek
i~ kulland1~ kan1t ya da akdyurutmelerden, algtdaki degi~me o~esini on
plana ~kartaruna verilen ad.
38
Alman idealizmi
1mzda soz konusu olan yetiler aracl.:l;lyla olur. Ba~ka bir deyi~le, kendimize ili~
kin bilgide de aym ara~lan kullamr ve
dolaysyla kendimize de, ba~ka her~eye
bakarken kulland1guruz gozliiklerle bakanz. Ve nas1l ki, kendimin d1~mdaki
~eylerin, onlara bakarken sahip oldugum ozel bak1~ a~1s.ma, kullandgun .
gozliiklere uygun gelmeyen yonlerini bilemiyorsam, aym ~ekilde benirnin de
yalmzca soz konusu bak1~ ao;Ima uyan
yonlerini bilebilirim. Yani, kendimi yalruzca bir fenomen olarak bilebilirim. Ve
ben, Kant'a gore, yalmzGl, birlikli bir
benin d~ diinyaya ili~kin deneye dayanan bilgim i~in ka<;~rulmaz oldugundan
emin olabilirim.
algoritma [ing. algorithm; Fr. algorithm].
Belirli verilerden hareketle belirli tiirden sonu~lara gotiiren bir hesaplamay1,
sonlu bir dizi ad1mda ger~ekl~tirmek
i~in kullarulan mekanik i~lem.
ahc1hk [ing. receptivity; Fr. receptivite; AI.
rezeptivitiit]. Gene( olarak, pasif bir bilgilerune siirecinin karakterine, soyut ve yaratiCI dii~iinceye uzak ama duyu deneyine olduk~a yakm bir bilginin ozelligine
verilen ad.
Zihnin yaratta, etkin, ama~h ya da yonelimsel faaliyetlerden farkh, ve duywnlardan hareketle kavram olu~turma, soyut
kavramlarla yara1Ic1 dii~iinme faaliyetine
kar~1t olarak, yalmzca izlenirnler, duyumlar ahna, zihinde imgeler meydana
getirme durumunu tamrnlayan terim.
ahmlama [lng. reception; Fr. reception; AI.
empfimg]. llleti{;im siirecinde bir bireyin
kendisine iletilmek istenen mesaj1 almas1.
onu elkin bir bi~de yorumlayarak yeniden iiretmesi eylemi. 2 Bir kiiltiir degerinin, bir filozofun dii~iincelerinin ba~ka
bir kiiltiir ~vresi ya da iilkede aha bulmasi, iyi ya da ho~ kar~Ilanmas1 durumu.
ah,kanhk [Os. itiytit; ing. habit; Fr. habitude; AI. gewohnheit]. Tekrar yoluyla kazamlan, ~ok az bir dii~iinceyle ya da
iizerinde hi~ dii~iinmeden ger~ekle~ti
rilip ifade edilen, pek bir diren~le kar~
la~madan ortaya konan davram~ ya da
egilimler.
39
40
Alman
maddecili~i
olana~1
Althusser; Louis
nu~tur.
41
dahil etme. 3 tKant'1n felsefesinde, zihnin kavratnlanndan ya da genel kategorilerinden birini duyusal sezgiye uygulama.
Althusser, Louis. Marksizme yaphgt katk.Ilarla tantnan, 1918-1990 ytllan araslnda ya~am1~, yinninci yiizyll Marksist
toplwn filozoflanntn en ozgiin ve etkilisi olan ._agda~ Franstz dii~iiniirii. Ba~h
ca eserleri arastnda Pour Marx [Marks
i._inL Lire le Capital [Kapital'i Okumak],
Linine et Ia Philosophie [Lenin ve Felsefe]
saytlabilir.
Althusserin temel amaa tMarksizmi
bir tarih bilimi olarak canlandtnnak
veya yeni ba~tan kunnak ve Marksist
thiimanizmin iddialanrun ten;ine, gen._
tMarks'm dii~iinceleriyle Das Kapital'de
ortaya konan bilirnsel analiz arasmda radikal bir kopma oldugunu gastermektir.
Ba~ka bir deyi~le, tarihe ili~kin olarak
bilimsel bir yakla~tm geli~tirme amaa
giiden Althusser, bu baglamda bir yandan Marks._1 gelenegin klisik metinlerip
ni yeni batan okuma, diger yandan da
bilimin dogastna ve onun diger soylem
bi..imlerinden nastl far khla~hgma dair
ara~hrmalann yoluna girmi~tir.
Altusser bilimi, i._inde bilginin iiretildigi toplumsal bir pratik olarak degerlendirir. 0 bilimsel bilgiyi, bilim adamlanJ'W'l yonelim veya ama .. lan taraflndan
degil de, ara~hnlacak sorulan, aranacak delil tiirlerini, onemli addedilen
gii.. liikleri belirleyen kavramlar sistemi
tarahndan yonetilen bir pratigin iiriinii
olarak tarumJar. tDiyalektik materyalizlnin oncelikle, bir epistemoloji, bir bilgi
ya da bilim kuramt oldugunu one siiren
ve bu ._er..eve h;:inde, em pirist bir bilgi
anlayt~Jna, yani oznenin zihinden bagunstz nesneyle kar~tla~tp, soyutlama
yoluyla onun oziinii Qkarsadtguu,. ozne
nin nesneyi dogrudan ve araasJz olarak
bildigini dile getiren bilgi anlaya~tna,
iiretirn, yani kuramsal pratik olarak bilgi
anlay1~1yla kar~t ._.kan Althusser'e gore,
soz konusu pratik, tiimiiyle dii~iince
diizeyinde ger~ekl~ir.
rumlanmr~hr.
42
Althusse1, Louis
ama~lar
kralhgo
43
44
ama~hhk
ilkesi
olarak ortaya <;1kan aktlh insan varhlclannln evrensel bir ahlak yasast altmda
olu~turduklan birlite, tKant tarafmdan
verilen ad.
Ahnan filozofu Kant, buna gore, i.inli.i
odev ahlaktnda, 'her va tanda~tn hem
yasakoyucu ve he1n de uyruk nitelitini
ta~ldttt', 'htir ve akla uygun iradelerin
meydana getirditi toplutnda, hem yasakoyucu ve hem de uyruk gibi davranan' bireyler toplulutu i~in. ayr1 bir
cutnhuriyet ya da kralhk anlamtnda,
a1na~lar kralhtt deyimini kullanm1~tlr.
ama~hhk ilkesi [ing. the principle of fina
lihJ; Fr. le princrpe de final it I]. t Aristoteles
taraftndan one si.iri.ilmi.i~ olan ve nedensellik ilkesini dengeleyen ilke.
Buna gore, Aristoteles'in teleolojik bir
nitelik arzeden metafizik ve dota felsefesinde, par~alarm bi.iti.ine uygunlutunu,
onceden goren ve se~en bir zekantn eseri
olan di.izeni, di.izenden dotan uywnu on
plana ~1kartan ve dotada hi~bir ~eyin
bo~una olmay1p, genel bir amac1n bir
par~as1 olarak ortaya t;IktltJnl dile getiren ilkeye ama~hhk ilkesi ad1n1 vermi~
tir.
ama~ olarak insan [tng. men as an end; Fr.
l'hom1ne conzme un fin). +I<anfm, rum insanlarm, belirli birtakun ama~larm ara~
lart olarak detil de, kendi ba~lanna birer
a.tna~ olarak deterlendirilmesi, gori.ilmesi gerektitini soyleyen ahlak kurah.
Buna gore, kural insanlartn kendilerinde, birtaktm a1 na~lann ara~lart olarak
detil de, her zaman ama~ olarak deterlendirilmeleri gerektitini ifade eder.
Kant, bir insan varhttnda, bir ki~i yerine, bir ~ey, bir nesne olarak gori.ilmeye
kar~l duran ~ok temelli bir ote bulundutunu soyler. Biz insanlan birer ki~i
haline getiren bu ote, akd ya da akllhhk ttr ve bir ki~i ya .da akdh bir varhk
olmak, ~u halde, kendi i~inde, kendi
ba~Jna bir ama~ olmaknr. Buna gore,
insan, bir ahlak yasasma ~bi olan, ve
ahlakr baktmdan kendi kendisini belirleyen ve iyi iradeyi ko~ulsuz olarak ya~ama ge~rmek d urum unda olan yi.ice
ve aktlh bir varhkhr.
Oysa, Kant' a gore, bir ba~kas1 biz insanlart bir amacm arac1 olarak gordi.iti.i, ornetin bize yalan soylediti zaman, bizler
a1na~ olmaktan ~llop, bir ~ey, stradan bir
e~ya haline geliriz.
amel. islam inanctnda, i~, eylem ve faaliyete, ama daha ziyade dini vecibelere
uygun eyleme verilen ad. Bu batlamda,
iman temeli i.izerinde, dinin buyurdutu
ibadetleri yerine getiren ey Ierne sali It
amel, buna kar~tn kafir ve mi.inahklarda gori.ilen, isl~mi vecibelere uygun olmayan eyleme de fasit amel ad1 verilir.
amicus Plato, sed magis amica est veritas.
Aristoteles taraf1ndan soylenmi~ olan bir
sozi.in Latince ifadesi.
Ozel olarak Aristoteles'in, genel olarak
da bilim adanu ya da filozofun haki kat
ya da dotrular kar~lstndaki tavrtnt; in..
santn, temel dotrularla ilgili bir tartl~ma
soz konusu old u~ zaman, hocasma bile
k~t t;lkabilecetini i.fade eden soz~ 'Platon'u severim, ancak hakikati daha ~ok
. ,
sevenm.
amoral. Ne ahlill, ne de ahlaks1z olan,
yani ahlak alarurun d1~1nda kalan eylem,
tutwn, ki~i ya da l.c.arakter i9n k ullandan
slfa t. Ahlakdt~t teriminin, ahlak alanJntn d1~1nda kalan, cans1z varhklar ve
nesneler i~in kullantldttt yep:fe, amoral,
ahlak duygusundan yoksun olan ld~i
i~in kullaruhr ve ahlakr ya da ahlaks1z
hi~ir niteliti olmayan, ahlika ne uyan
ne de kar~tt olan, ahlakl hi~bir ~ekilde
ilgilendirmeyen; ne dotru ne de yanh~
olan, ahlaki bir analize konu edilemeyen
anlamtna gelir. Amoral terimi, omegin
ak1l hastalan ya da bebekler i~in kullarulabilir. ;i.inki.i bebekler, biz onlan
ahlaki bak1mdan egitinceye ve onlan
bazl davrant~lan bakmundan odi.illendirinceye ya da cezaland1nncaya kadar,
bir ahlak duygusuna veya flkrine sahip
degildirler.
amor fati. Onlii Alman filozofu Friedrich
tNietzsche tarahndan kullaruhh~ ~ekliyp
le, ~inin kendi kaderine goni.illi.i olarak
boyun egmesi, kaderini sevmesi anlarmna gelen l..atinc:e deyim. Bu, Nietzscheye
gt>re, insarun bi.iyi.ikli.itlini.in, ahliki yi.iceleginin en onemJi gestergesidir.
Anaksimenes 4-5
anakronizn1a [Yunan geriye, kar~1 anlanuna gelen ana onekiyle, zaman anlatnindaki khronos sozciiklerinin birle~i
tninden tiiretilmi~ deyim}. Kronolojik,
za1nandizimsel bir yanh~. Olay )ann ger~k dtizeniyle anlahlma, aktanlma diizeni aras1ndaki farkhllk, tutars1zhk, veya
bir ~eyin, bir kavram veya olay1n ger~ek
tarihsel baglam1 d1~ma ~1karhlmas1.
Anal,sagoras. Milattan tsnce 5. yuzyllda
ya~am1~ olan Yunanh filozof.
tElea Okululnun gori.i~lerinden etkilenen Anaksagoras, tParmenides'in ezeliebedi ve degi~1nez varhk ogretisiyle,
d1~ d \.in yada gozlemlenen ~okluk ve
degi~menin bir sentezini yapmaya ~a
h~ml~tu. Bu ama~la, varhg1n temeline,
arkhe olarak, ezeli-e bedi, degi~mez ve
nitelik bak1m1ndan ayn1 olan sonsuz say1da tohumu (ltomoioner) yerle~tirmi~
ve her~eyi bu tohumlann dagdlmi ve
birle~imiyle a~1klaml~hr. Varhg1n temeli, ona ~ore, ba~lang1~ta her~eyin
her~eyde bulundugu, sonsuz say1daki
tohumu i~eren bir btitiind iir.
Fakat Anaksagoras'a gore, madde kendi
kendisini hareket ettiremez. Maddenin,
tohumlann hareketi i~in bir d1~ giice,
hareket ettirici bir nedene ihti ya~ vardu. Bu gii(j, ak11 ya da zihin an]amma
ge]en Nous"tur. Anaksagoras varb~ at;~k
lamak i~, maddr nedenlere ek o]arak,
fail nedene ve aynca final nedene gerek
duyuldugunu dii~iiniir. Zira ona gore,
evrende bir dtizen ve uyum vardu. Bu
diizen ve uyumdan da Nous sorum]udur. c;unkii Nous, ilk maddeleri bir
amaca gore diizenlemi~, bir amaca gtsre
hareket ettirmi~tir.
Anaksimandros. Milattan once 6. yuzylla damgas1n1 vurmu~ olan Milet Okululnun, Thales'in ard1ndan ge1en, ik.inci
filozofu.
Anaksimandros, ~agda~1 tinlii filozof
ThaJes"in maddi toz o]arak 'su' anlaytfina, suyun nicelik bakun1ndan suurlJ, nitelik bakun1ndan belirli oldugu gerek~e
siyle kar~1 ~dan1~tlr. Buna gore, su ya
da nem, ~ata~ma ve sava~lann1 a~akla
mak durumunda oldugumuz kar~1tlar-
dan biri olup, ondan hi~bir zaman kar~lh ~1kmaz. Ba~ka bir deyi~le, degi~
Ine, dogwn ve oltim, btiyiime ve kti~iil
me, ~ah~ma ve sava~1n, bir ogenin
Slnular1n1 digerinin aleyhine olacak ~e
kilde geni~letmesinin bir sonucu oldugu i~n, suyun dogasma aykln bir yaplda olan ~eylerin, su i~inde nasd o]up da
eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu
bir a~Iklama getirilemez. Sudan, oyJeyse
yahuzca 1slak ve soguk olan ~eyJer tiireyebilir. Oysa, diinyada, 1slak ve soguk
olan ~eylere ek olarak, s1cak ve kuru
olan ~eyler de vardu.
Suyun nitelik bakun1ndan belirli olmaSlnln yarath~ gii~liikten kurtulsak bile,
bu kez suyun nicelik bak1mandan sanzr
h olu~unun yarathg1 gii~Jiik kar~1m1Za
~1kar. Buna gore, su gibi nicelik~e sirurla bir maddeden, sonlu bir kiitleden evreni meydana getiren sonsuz varhk kiitlesi dogamaz. Sonsuz say1da evren
o]dugunu one siiren Anaksimandros'ta,
sonsuz say1daki evren gori.i~ii, sonsuz
miktarda maddeyi gerektirir.
Evrende varolan tiim nite]ikleri tek bir
nitelige gotiirmenin, tum kar~atlan tek
bir kar~1ta indirgemenin doyurucu ve
dogru olmamasmdan dolaya, ona gore,
evrenin ilk maddesi, maddi tozii, arkhesi nitelik bak1m1ndan be1i~iz, nicelik
bakJmmdan sanirSIZ bir madde olmahdu. Anaksimandros, soz konusu tszellikleri ta~1yan ilk maddesine, hi~bir duyusal maddeyle ozde~ olmayan belirsiz
bir varhk, soyut bir ilke anlam1nda apeiron ad1n1 verir. Onun, ilk madde olarak
niceJik~e Slrurh, nitelik~e beJirJi bir oge
ya da maddenin se~ilmesi evresini ge~erek, her~eyin kendisinden tiiredigi
belirsiz, s1rurs1Z bir arkhe anlay1~1na
ula~mas1, felsefede ger~ek bir ilerlemeyi ifade eder.
Anaksimenes. tMilet Okulu'nun ti~iincti
ve sonuncu dti~iiniirii . Arkhe olarak
hava, bugu ya da sis anlamma gelen
aer'i one siirmii~tiir. Aer, Anaksimenes"e
gore, ~it olarak da~lun gosterdi~
hiliyle, goriinmez abnosfer olup, yogunla~arak bugu ve suya, daha sonra da
46
analitik
toprak ve ta~ benzeri kah maddelere donii~iir. Daha az yo~un oldugu zamanlarda ise, daha steak hale gelip, ate~ olur.
Ba~ka bir deyi~le, Anakshnenes'in felsefe alanmdaki yeniligi, ilk kez olarak
birlikten 91kluga gep~ sureci iizerinde, varolan her~eyin havadan nasJI varhga
geldigini ac;Ikla1na i~inde yo~unla~m1~
olmas1d1r. Buna gore, Anaksimenes birlikten c;okluga ge~~ siirecini ac;tklarken,
dudaklartmlZI birbirine yakla~bnp avucum uza iifledigim.iz zaman, agz1m1zdan
c;tkan havantn soguk, a~znruz1 fazlaca
a~1p, avucumuza iifledigirruz zaman da,
a~z1m1zdan c;1kan havan1n steak olmas1
gozleminden yararlanarak, srk1~ma ve
seyrekle~nJe ka vramlanna ba~vurm u~
tur.
Yani, Anaksimenes'e gore, hava seyrekle~tigi zatnan, ate~, stk1~hg1 zaman da,
riizgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir. Bu c;erc;eve ic;inde, o, havan1n seyrekle~tigi zaman, daha s1cak hale geldigini
ve boylelikle de ate~ olma yoluna girdigini, buna kar~1n stk1~hg1 zaman, daha
soguk olup kahla~ma yoluna girdigini
dii~iinmii~tiir. Anaksimenes'teki seyrekle~me ve Slkl~ma kavramlan, birlikten c;okluga gec;i~ siirecini ac;ll<Jamaya
yaradtktan ba~ka, her tiir niteli~i nicelige indirgeme giri~imini temsil eder.
analitik [Os. tahlili; ing. analytic; Fr. analytique; AI. anDlytisch). 1 t Analizle ilgili olan,
anali.zi yontem olarak k uUanan. 2 t Aristoteles'in manttksal analiz tekni~ Buna
gore, onun Birinci Analitikler adb eseri,
ttas1ma ili~lcin bir analizi, buna ka~1n
ilcinci Analitikler adb eseri de, bilimsel ya
da karutlanabilir olan bilginin ko~ullanna
ili~kin bir analizi ic;erir. 3 tKant'ta bu
yana, yiiklemi oznesinde ic;erilen yargx. 4
Kant'ta, gene) manb~, akhn tUm i~lev..
lerini analiz yoluyla k~feden dah; ilkeler, kavramlar teorisi. Buna gore, Kant'ta
ka vramlann analitigi, bir kavramlar
zihin teorisine, ilkelerin analiti~j de, zihnin i~leyi~ini a priori olarak diizenleyen
a priori ilkeler kuramma kar~d1k gelir. 5
tHegel'in Aristoteles'ten gelen fonnel
mantJga verdigi ad.
analitik ahlak [Os. tnltlili ahlcik; !ng. analytical etltics; Fr. ~thique analytique ]. Metaetik
olarak da adlandtnlan ve kural koyucu
ya da tasviri olmaktan c;ok, c;ozii1nle1nesel olan, yani ahlak dilini analiz eden,
orne gin 'i yi' sozciigiin ii k u II andlglmlz
zaman, bu sozciikle ne anlatmak istedigimizi ara~hran, ahlak siste1nlerin.in
rasyonel temellerini, ~e~itli ahlak dii~ii
niirlerinin c;tkanmlanru ya da tnanhgtnl analiz eden, kural koymay1p, kural
koyan ahlak sistemlerinin temellendirilIneleri, manhksal yapdan ve dilleriyle
ilgilenen ahlak tiirii.
analitik -;izgi [ing. analytic tltread; Fr. fil
analytique]. Birc;ok dii~iiniire, ozellikle
de c;agda~ ingiliz idealist filozoflanna
gore, biitiin bir felsefe gelene~ini olu~tu
ran iki temel c;izgi ya da yakla~tmdan,
spekiilatif degil de, analitik olan, biri.
Analitik 9-zgi ya da yakla~un, Platon'un
Eutltyphron adh diyalogunda omeklenen,
ve bir tiir analizle, felsefe problemlerine
ili~kin kavram analiziyle belirlenir. Soz
konusu c;izgi ya da yakla~1m1n kar~lSln
da, tPlaton'un Sokrates'in Savunnzas1 adh
eserinde omeklenen ahliki-dini c;lzgi yer
ahr. t Analizi degil de, inanc1 ya da degeri temele yerl~tiren bu yakla~!mla analitik yakJa~Iml birl~tiren, erdemin bilgi
ve bilginin de iyi oldu~u teziyle Sokrates
olmu~tur.
analitikfelsefe 47
48 analitik Marksizm
analiz 49
Kant'1n ayutmlndaki bu gii-;liikleri ortadan kaldlrma giri~imleri, sonu-;ta psikolojik bir nitelik arzeden bolme ilkeleri
ya da analitik/ sentetik ay1nmlru, a priori ve n posteriori ya da manhksal olarak
zorunlu I olumsal ayn1mlanna donii~
tiiren manhksal ve epistemolojik ol-;iitlere gotiirdugu i-;in, olduk-;a yararh olmu~tur.
dirgeyici analiz.
Filozoflann iki temel amactndan birinin metafizik, bilgi teorisi ya da ahlik
alanlarmda sistemler kurmak (sentez)
old ugu dikkate ahrursa, ikinci ama-; lan
sentez i~n hazll'hk yapmak, temel fikirleri a-;1khga, ayd1nhga kavu~turmakhr
(analiz). Ote yandan, bazt filozoflar, ozellikle de tanalitik felsefe ak1m1na mensup
olan dii~iiniirler, sentezden ti.imiiyle vazg~erek, felsefenin tek ~inin analiz, d ii~iincelerin ayd1nhga kavu~turulmas1,
kan~Lkl1k ve anla~mazhk yaratan gii-;liiklerin a~anmas1 oldugunu one siirmii~lerdir.
50 analiz
analiz edilen (nnalysandum) olarak sol tarahna, onu a~1klayan, anla~ll1r kdan yeni
ifadenin (analysis ya da analysans) ise sa~
tarahna yerle~tirildi~i bir e~itlik ya da
tan1msal analizdir.
B. +Russell, yalnlZca a~tkltk aray1~1 i~in
de olup, sa~duyunun inan~lann1n uza~tna dii~tnemeyi ama~layan Moore'dan
etkilenmi~ olmakla birlikte, bir metafizik
geli~tirdi~i i~in, ayru tantmsal analizi
biraz daha farkh neden ve ama~larla uy
gulamt~hr. Russell'tn uzun bir sure boyunca matematik ve formel manhkla
u~ra~t1ktan sonra 1netafi~e ge~mesi olgusundan hi~ ku~ku yok ki etkilenen
analiz anlay1~1nda ama~, kompleks ol
gulan atomik bile~enlerine ayumak,
kompleks tiitnce ya da onermeleri kenp
dilerini tneydana getiren o~elere bolmektir. i~te bu ~er~eve i~inde, nesne tap
n1m1n1 t Aristoteles in ozcii gelene~i
i~inde kazand1~1 anlamdan soyup, onu
olgusal dunyan1n ~ok ~e~itli bil~enleri
ni sayma yoniinde bir giri~im olarak
ifade ettigimiz takdirde, Russell'tn analizle nesne tan1m1 olu~turmayt anlad1
~tnt soyleyebiliriz. Nitekim, onun i9n
felsefenin biricik onemli problemi, ger
~ekli~in nihai ve en yuksek bil~enlerip
nin ne oldu~u problemidir.
Analitik gelenegin etkisi en yogun olan
filozofu tWittgenstein ise, felsefi analizi,
kavramsal veya ontolojik bir tan1mdan
~ok, bir tiir indirgeme faaliyeti, dilsel bir
donii~iim olarak dii~iinmii~tiir. Buna
gore, analiz, dilsel fonnlan her ne olursa
olsun, bil~ik onenneleri atomik bilqenlere ve bu onennelerin dogru mantlksal
fonnlanru gasteren ba~la~lara indirgemekten ba~ka hi~bir ~ey de~ildir. Ba~ka
bir deyi~le, analizin i~levinin bil~ik
onenneleri basit bil~enlerine ve bu bil~
~enleri de, d iln yadaki bas it olgu ve o~e
leri temsil eden, analiz edilemez sonsal
isim ya da birimlere ve onlarm birl~im
lerine indirgemek oldu~unu dii~iinen
Wi ttgenstein, analizle, dilsel bak1mdan
yarulbCJ olan ifadeleri manhksal bak1m
dan do~ru olan deyilnlere donii~tiinne
yi anlamt~br.
anarti
51
anar~ist
di.i~i.inceleri bile
radan, en ~dgm
sav\..1.. '!kta sakmca
gormez. Onun hi~bir program1 olmad1~
gibi, hi~bir teoriye bagunhhg1 ya tia di.i~
manhgl yoktur. 0, akhm, duygulanru,
alay1, aguba~h bir tavn, bilinen her yolu
kullarur. Hi~bir yontemi kullanrnaktan
ka~rnmayan, hi~bir gorti~i.i sa~ma bul
mayan epistemolojik anar~izmin mu tlak
olarak kar~1 ~1khg1 tek ~ey, evrensel olmolojik
t._
~i.ilerdir.
v1,
, bu kotiiliiklerin devlet tarafmdan ortadan kaldmlamayacagml; ozii itibariyle iyi olan insamn dogasmm devlet ve
kurumlar tarafmdan bozuldugunu, rum
reformlann degersiz oldugunu, yeni bir
toplumun devrim yoluyla kurulacagm1,
soz konusu yeni devletsiz toplumun,
yolgostericisi alai ve adalet olup, bilimsel deneyimden yardun goren insan ruhunun dogal egilimlerinden tiireyecegini
savunan anar~izm, olwnsuz bir ,.er,.eve
i,.inde, yasaya.ya da diizene en kii,.iik bir
sayg1 duymayan ve toplumun yikllmasi
yoluyla bir kaosa eri~ilmesi i,.in etkin bir
bic;imde ,.aba g05teren inan,. ya da aloma
kar}Ihk gelir. SOz konusu olumsuz anar~izm amacma ula~mak i,.in, ara,. olarak
bireysel terorizmi kullamr.
Her iki anar~izm de, insamn ozgiirliigu ve ~itlik idealini hi,.bir odiin vermeden, mutlak bir bi~mde ve her tiir hakimiyet ili~kilerini d1~layacak, devletin
me~ruiyetini tiimiiyle yads1yacak ~ekil
de yorumlar. Anar~izme gore, yoneticileri ve yonetenleri bannd1ran biittin politik yapllar adaletsiz olup, kaba giice
dayand1g1 ve son ,.ozllmlemede de, insamn ozgiirliigii oniindeki en biiyiik
engel oldugu i,.in reddeditir.
Buradan da anla~llacag1 iizere, 19. yiizyllda, P. J. Proudhon tarahndan geli~tiri
len siyasr bir gorii~ ya da ogreti olarak
anar~izmin tiirleri ya da farkh versiyonlan vard1r. 1 Bireyci anar~izm. Ozgiirliik,.ii felsefelere dayanan, ki~i i,.in mutlak
bir baguns1zhk durumu saglamaya ,.ah~Irken, anar~izmin toplumsal temelini
goz ard1 eden bu anar~izm anlay1~1
Alman dii~iiniirii Max tStirner tarafmdan savunulmu~tur. 2 Kar~llklllk ilkesine dayanan anar~izm. Devletin ve her ttir
siyas[ orgiittin, insan ozgiirliigiinii ortadan kaldird1g1ru savunmak bak!mmdan
diger anar~izm anlay1~lanyla birle~en
bu anar~izm tiirii, insan davraru~mdaki
topl umsal ogelerin onemini vurgulad1g1
i,.in, bireyci ana~izmden aynhr. Proudhan tarafmdan savunulan bu tiir bir
anar~izm, siyasi eylem ve devrimci ~id
dete kar~l ,.lkml~, i~,.i orgiitlerinin et-
54 angst
ic;inden c;tkuga hir;ligi ve yoneldigi belirsiz bir gelecegi derinden derine duyumsayan insamn, ge~mi~le gelecek,
varhkla hi-;lik arasmda havada kalan
varolu~unun belirsizligiru, durumunun
anla~tlmazhgam ve hayatm sac;mahgm1
gorerek ya~ad1g1 derin umutsuzluk ve
dolaytstyla i-; s1kmhs1 hali. Sonsuz bir
evren kar~asmda, ki~inin sonlulugunun
yarattag1 umutsuzluk hali. Tercih, se~im
soz konusu oldugunda, sorumlulugun,
kararstzhgm bireyde dogurdugu i-; daralmasa.
Varolu~-;u felsefeye gore, 20. yuzytlda
mekanikle~en iiretim ag1 ve yaygmla~an kitle kiiltiirii i-;inde daha e~itlik-;i bir
toplwna gjdilirken, insan da giderek silikl~mekte ve ozgiirliigiinii yitinnektedir. Insan toplum ya~amma dogru olan
bu ki~iliksiz katllamdan ve silikle~me
siirecinden, ancak kendisine dtinm.ekle
s1yralabilir. Bunun i~in de insarun yiiregine tasa veya kaygth korku salmaya gerek
vard1r. insanda bu korku ya da tasa, varolu~~u felsefeye gore, zaten vardJT.
c;unku insan bu diinyada yapayalruzdu,
adeta evrene Tann tarafmdan terkedilmi~ durumdad1r. Fakat o toplum ya~a
IIU i~inde eridik~;e, tkitle kUlti.irii i~inde
giivene2 aradtkc;a, angst olarak tarumlanan bu kayg~ dolu korkuyu hep erteler.
i~te insarun kendisine gelmesi ve kendisine dorunesi i-;in, ondaki bu korkuyu
diirtiip uyandmnak gerekir.
ancien regime. Fransa'da, Ulusal Meclisin 1789 devrimiylc birlikte ilirundan
onceki donemi kapsayan siyasi, iktisadr
ve toplumsal diizeni ya da rejimi tanamlamak i.;in kullamlan deyim.
Once, uzun bir sure boyunca sadecc,
1789 Devrimiyle yakdan kralhk mutlakiyeti ve imtiyazlarm varhg1yla se;kinle~en Fransaz monar~isinin siyasal ve
toplumsal yapasam ve kurumlaram,
e~itsizlikler iizerine kurulu bir toplumsal duzeni ifade ehnek i~n kullarulan
ancien regime teriminin i~lemine daha
sonra bu yaptya ozgii iktisadr ya~am
tarz1 vekiiltiirel yap1 da dahil edilmi~
tir. Tanma oncelik veren yapas1, k1thkla-
4lnlam
55
duktan sonra, bu ger~ek ve do~ru bilgiyi unu tur, bu bilgi artlk onun be!le~i
nin derinlerinde sakla kahr. Buna gore,
gerc;ek bilgi genel ka vramlaran, bu d tin~
yaya gelmezden (yani, her turlu duyudeneyinden) once kazanalml~ olan bilgisinin anamsanmas1ndan ibarettir.
Demek ki Platon'da insan zihni do~u~ta, uzerine daha sonra i~aretlerin
~izildi~i bo~ bir levha, daha sonra o~re
tim yoluyla doldurulan bo~ bir ~i~e de~ildir. Tam tersine, insan zihni do~u~ta
doludur ve onun zihnindeki bilgiler diyalekti~in de yard1m1yla, bir anunsa1na
sureci son\.nda a~a~a ~akar.
anlam [Os. mana; tng. meaning; Fr. sens; AI.
sinn, bedeutung]. Bir ~eyin gosterdi~i ya
da dile getirdi~i kavramlar butiinu. Dil~
deki gostergelerin ifade etti~i ~ey. Bir ki~iyi bir nesneye, bir duruma gonderen
ve s~zcuklerle ortaya konan ~y, m~na.
~eylerin ve olaylann delalet, i~ret etti~i ~y; a~aklama, bir ~eyin ni~in oldu~u
gibi oldu~unu gosteren neden. Anlarru
tan1mlayan belli ba~h ve farkh anlam teorileri ~oyle sualanabilir. 1 Anlanu semboller, sesler, jest ve bedensel durumlar
tiirunden uyaranlar ka"rsmdaki davra~1 tepkilerle ozd~l~tiren, bir sozcuk ya da tumcenin anlamuu, dinleyen
ki~i ilzerindeki etkisiyle a~aklayan dauranr~f' anlam otretisi. 2 Sozcuklerin ya da
tiimcelerin ger~k anlamlaranr somut de
neyimlere yapalan dolayh ya da do~ru
dan gonderim veya referanslardan aldaklarw, sozcuklerin yalnazca uygulanun ya
da dogrulanabilirlikleriyle ilgili kurallann deneyimden tiiretilebilmesi d urumunda, anlamh olduklarma dile getiren
deneyimci anlanr ofretisi. 3 Sozciiklerin,
ancak ve ancak gonderme yaphklan,
ahfta bulund uklara bir ~ey, kendilerinin
anlamlanru meydana getiren bir nesne
olmasa durumunda, anlamh oldu~nu
savunan gonderimsel anlam otretisi.
4 Anlaman ozel du~uncelerianizi ba~
kalanna aktarmak i~in semboller kullanmaktan olu~tu~unu dile getiren ile-.
ti~imsel anlam teorisi. 5 Sozcuklerin d1~
dunyadaki bir ~eye kar~ahk geldi~ini
56 anlama yetisi
anomali 57
58 anonnal
anti
ansiklopedi [ing. encyclopedia; Fr. eri.C1JClopldie; AI. en.z.yklopiid ie). Denis tDiderot,
tD'Alembert, tVoltaire, J. J. tRousseau,
tHolbach ve tHelvetius gibi, insarun
ozi.i itibariyle iyi oldu~una, ve uygun ko~ullar sa~land1~1nda, sonsuzca geli~ebi
lece~ine ve hatta yetkinJ~ebilece~ine
inanan Aydtnlarunac iyimser filozofla ..
nn, 1751-1776 ydlan arasmda, Fransa'da
35 cilt halinde yay1nlad1klan ve 18. yi.izydrn bi.iti.in bilimsel bilgi ve di.i~uncesini
bir bi.iti.in olarak serimlemeyi ama~layan
dev eser.
ansiklopedistler [Os. erbabriMmusul ulum;
ing. encyclopedists; Fr. encyclopedists). Bilimlere ve sanatlara ili~kin analitik bir
sozli.ik diye betimlenen t Ansiklopedi'nin
haZirlanmas1na, tDiderot ve tD'Alembert'in editorli.iAU alhnda, katkl yapnu~
olan FranSIZ yazar ve di.i~i.ini.irler obe~i.
tVoltaire ve tHelvetius'un da makalelerini i-;eren ansiklopedi, dine kar~1 ald1gt
el~tirel tavula ve toplumsal ve siyasal
alanda geli~tirdigi liberal gori.i~lerle se~
kinle~mi~tir. Bununla birlikte, Diderot,
D'Alembert ve arkada~lan, kendi ~a~la
ruun iJeri di.i~i.incelerini ve bilimsel bulu~lanni surunak adma, ge~mi~in bi.iti.in
bir miras1n1 reddebni~lerdir.
Ansiklopedinin olu~umuna en bi.iyi.ik
katk1yr yapm1~ olan Diderot, eserin
genel yonetimini i.istlendikten ba~ka,
din, siyaset ve felsefeyle ilgili maddeleri
yazm1~hr. Buna kar~1n, genel olarak
bilgi konusunu ele alan D'Alembert geometri, matematik ve pozitif bilimler konusunda katk1 yapm1~hr.
Diderotnun yalan dostu olan i.inli.i
hekim Chevalier de JaucoW't felsefe, siyaset, edebiyat, sava~, despotizm ve monar~i gibi konularda yazm1~br. Rousseau mi.izik konusunda y~ olmakJa
birlikte, siyaset konusunda toplumsal
sozle~me kuramrnl onceleyen kimi makaleler hazularru~hr. tMontesquieunun
_yalruzca Jbe~eni' konusunda tek bir
makaleyle katk1 yaph~l ansiklopedinin
di~er onemli yazarlan aras1nda Helveti
us, O,arles Buffon, i.inli.i fizyokrat Turgot
ve Baron td'Holbach vardtr.
59
60 antihiimanizm
a:-tcak onun tiretihne veya yaratdma siirecine dahil olan d1~ ko~ullardan hanketle a9klanabilecek bir davram~ olarak
goren zihincilik kar~ltl ogretiye antimentalizm ad1 verilmektedir.
Modern oznenin tahtmdan indirilmesine katk1da bulunan bilimler, antibilim
diye kategorize edilir. Bu baglamda, insamn dogu~unu analiz ettikten sonra,
ic;inde bulundugumuz posthi.imanist ve
postmod.em epistemik mekanda, epistemolojik bir ozne olarak ayru oznenin
oli.imi.ini.i ilan eden Foucault, ozneyi tahhndan indiren, onu d.il, arzu ve bilin~da
~mm bir etkisi olarak yorumlayan, ozneyi ki~i-oncesi gi.i~lerin bir epifenomeni
haline getiren psikanaliz, dilbilim, etnoloji ve arkeoloji gibi bilimleri antibilim
adm1 vermi~tir.
antihiimanizm [ing. anti-humJJnism; Franti-humanisme]. Genel olarak hi.imanizlnin her ti.iri.i ya da ~ekline kar~1 el~tirel
bir tav1r takman, thi.imanizrnin ~u ya da
bu versiyonunu reddeden yakla~lm1960'1ardan itibaren ozellikle Fransa'da
yap1salcdar tarafmdan benimsenen bir
yakla~un olarak antihi.imanizm, insan
ozgi.irli.igi.ini.in bir yarulsama oldugunu
ifade eder. Once yaplsalcllar ve sonra da,
daha belirgin olarak postyap1salalar bireyleri sosyal ve linguistik yapdara, ekonomik i.iretim tarzma ya da bilin~d1~ma
tabi kaJar ve her ttirli.i soylemden once
gelen insamn ozi.i di.i~i.incesinden bir
bi.iti.in olarak vazge~erler.
tDescartes'la ba~Iayan ozne merkezli
felsefeye ve t Aydmlarunanm y1lmaz savunurulugunu yapbgl hi.imanizme ~id
detle kar~1 ~kan tpostmodernizmin antihi.imanizmi ise,. hi.imanizmin yalmzca
sorgulanmall\1~, d1~sal degil de, i~sel
olarak dogrulanml~ sabit bir referans
~r~evesine dayanarak yan1tlar bubnaya
t;ah~an tsazmerkezd bir i.istanlab oldugunu dile getirir. Hiimanizmin insanr ozneyi merkeze koydugunu, insarun evrenin he~eye hi.ikmeden, he~eye karar
veren ve he~yi kontroli.i albnda tutan
efend.isi oldugunu ima ettigini one si.iren
posbnodemistler, hUmanist felsefeyi bas-
Antisthenes
gore, sonucu, ger~ek ve ge~erli sonucunun bir ~eli~igi olarak one silriilen akllyilriitme tilrilne antilo jizm adt verilir.
Ornegin: Aristoteles bir insandtr. Tilm
;,.,_<>anlar olilmlildilr. 0 halde, Aristoteles
1.:' anlil degildir.
antinomi [Os. tesavii nakizeyn; lng. antitwmy; Fr. antinomie; Al. antinomie]. 1 Mo.~-:-r~ rnanbkta, ar;tk se9k olarak dogru bir
ispat ya da karutlama tilrafmdan ortaya
konan manbksal bakundan imkans1z
sonu~. 2 tKant'm Kritik der Reinert Vernunft [Saf Akhn Ele~t:irisi) adh eserinin
Transendental Diyalekfik bohimilnde, rasyonel bir metafizigin dort tezi olarak ortaya konan, her biri ayrt ayn dogru gibi goriinmekle birlikte, her ikisi birden dogru
olamayan iki ilke arasmdaki ~eli~ki.
Buna gore, Kant, ~u dort antinominin,
hem tezi ve hem de antitezi i~in saglam
karut ve argilmanlar getirilebilecegini
soylemi~tir. I Evrenin zaman ic;inde bir
ba~langta vardtr ve evren mekan baktmmdan smtrhdtr. Evrenin zaman i~inde
bir ba~langtct yoktur ve evren mekan
bak1mmdan strurstzdtr. II Her~ey basit
bile~enlerden meydana gelir. Hi~bir ~ey
basit bile~enlerden olu~maz. Ill Her~e
yin bir nedeni vardtr. Her~eyin bir nedeni yoktur. IV Evreni a~tk.layan Zorunlu bir Varhk vardu. Zorunlu bir Varhk
yoktur.
Bu dort ilkeden, tez olarak bilinen birincileri, insan aklmm ko~ullu her~ey
i~in nihai ve temel bir neden (ornegin,
bir ilk neden) bulma talebini, antitez olarak ge~en ikinciler ise, akhn tek tek her
durumu ba~ka bir ~ey tarafmdan ko~ullanmt~ bir hal olarak gorme arzusuna yamt verirler. Kant antinomilerin, -;eli~en iki ilkeden birinin fenomenler,
digerinin de numenJer i9n ge~erli oldugunun dil~ilnillmesi suretiyle ~ozillebi
lecegini one surer.
antinomiyan [1ng. antinomian]. Yunanca
kar~t anlamma gelen anti ve yasa anlatnma gelen nomos sozcilklerinden tilretilmi~ olan, ve toplumun kurallanyla, yasalarmdan bagt~tk olmak isleyen ki~iyi
gosteren stfat.
61
62 antitez
ing. antithesis; Fr. antithese; Alm. antithesis]. 1 Genel alarak, bir dii~tince, yarg1
ya da onermenin kar~1h ya da ~eli~igi
olan onerme. 2 Retarikte ~arp1c1 bir kar~lthk, c;at1~an iki dti~tincenin dengeli
birle~imini i~eren deyim.
Buna gore, tKanf1n Kritik deJ Reincn Vernunft [Saf Akhn Ele~tirisi] adh eserinde
ifade edilen dort antinami bir tez ve bir
de antitezden meydana gelir. Bunlardan
tezlerin a)umsuz alanJanna veya ba~ka
bir tezle celi~en ve anunla birlikte bir anbnami meydana getiren alumlatnaya antitez adt verilir. tdealist diyalekti~in iinJii
dii~iintiru tHegel'de ise antitez, diyalektik siirecin, tezi ink~r eden, ve tezle antitezin k1smi doAtularlru bir araya getirerek, anlann her ikisini de a~an sentezin
artaya <,1~1na katkJ yapan ikinci evresine kar~thk gelir. Antitez tdiya1ektik materyaliztnde de, ayru ~ekilde de~i~me ve
geli~me stirecinin, birinci evreye kar~tt
alan, ikinci evresini ifade eder. Bununl a
birlikte, antitez Hegel ve Marks1n diyalektik felsefelerinde, sadece ~eli~en fikir
ve onermeler ic;in degil, fakat birbirleriyle ~ab~an tarihsel veya toplumsal gii~ler
i~in de kullaruhr. Bu tiirden ytb~ma ya
da ~eli~kiler hem tezi ve hem de antitezi
oztimseyen sentezde a~tltr.
antropoloji (Os. ilnzi be~ lng. anthr"Po-
anlrapozofi
Bundan dolay1,
go~,
dotaya
ili~kin
63
:----
tavnna
kale~-
hk g~jr,
anlropoteizm [tng. anthropotheism; Fr.
anthropothliisme). Felsefede, insarun tannla~ttnlmasl tavn.
antropozofi [tng. antroposophy; Fr. anthroposophie). Bilgeligin ve evrene ili~kin
dog<u bir kavray1~1n anahtanrun insanm kendisinde bulundutunu savunan
otreti. insan zihninin tinsel alemle ili~ki
kurabilme yeteneti ta~1d1tm savunan
felsefe. Avusturyah bir bilim adam1 ve filozof olan iSteiner tarafmdan kurulan
antropozofi, saf di.i~i.ince taraftndan kavranabilen ve bi.iti.in insanlarda gizil durumda bulunan bilgi yetileri ile ortaya ~
kanlabilen tinsel bir a!emin varoldutu
varsayuruna dayarur.
64 a-onennesi
Apolloncu 65
66 apoleietik
Apollon, cnun yo rum una gore, ger.;ckte gune~ tannstdu. Ba~ka bir deyi~Je,
Nietzsche Apollonun bir kez derine indi~imizde, hayat1 ya~arunaya de~er
kdan gl.1zellik yantlsamastru bize sunan
l~tk tanns1 oldu~unu one surer. Bu ba~
latnda, Apollon'un simgeledi~i du~ dcneyimine, bize bir giizellik yanllsamas1
sunan, aa veren bir dunyada kapana klsthnt~, stkt~lp kahn1~ bireye guven ve
huzur veren deneyime Apolloncu deneyim adt veril.ir.
Ote yandan, Nietzsche diizen, oranh,
uyum, olt;u, rasyonellik ve entellektuel
a-;1klatnaya yonelik e~ilim ve i.;tepiye
Apollonculuk aduu verir. Buna gore, Der
Wille zur Macht [Gii.; isterru]'ta Apollonculuk sozcu~ii bir imgele1n ve dii~ diinyasiJun, bizi de~i~me ve olu~ dunyas1ndan
uzakla~bran gi.izel goruntimler diinyasirun co~ku i.;inde seyredilmesini belirtir'
diyen Nietzsche i~, Apollonculuk fonn
ya da bir;imdeki ahenge yUksek bir deger
bit;en uslubu tarumlar. Ba~ka bir deyi~le,
Apollonculuk, tDiyonsos'un ter.rine, olu~
ve de~i~menin, anla~dmazh~1 nedeniyle,
ger.;eklik ve co~kusuna kar~1 c;Jkarken,
hem varolu~sal-entellektiiel ve hem de estetik bir tutwnu sergileyen Tann Apollon'dan kaynaklanan tarz ya da iisluptur.
apolojetik [ing. apologetic; Fr. apologetique;
AI. verteidigend]. 1 Gene) olarak, dii~man
ca, ytk1c1 ve kall ele~tiriye kafll savunJna. Bir o~retiyi, ona yoneltilen ele~tiriler
kar~1 uygulanan savunma yontemlerinin
ti.hnu.
a priori ve a posteriori
67
Buna gore, bir ~eyi a priori olarak bilmek, onu d1~ diinyada tecriibe etmeden
bilmektir. A priori bilginin doj\ruluj\u
duyu deneyinden tiiretilmez, duyu deneyinden baj\uns1z olarak, yalmzca alai
yoluyla bilinir ve duyu deneyiyle ~iirii
tiilemez. A pl"iori bilgi, inkar edildij\i
zaman, bir ~eli~kiye yo! a~t!j\1 i~in,
kesin olan bir bilgi olarak goriiliir.
A priol"i bilgi, doj\ruluj\u duyudeneyine
dayanan ve ~eli~kiye dii~iilmeden inkiir
edilebilen olas1h ya da olumsal bilgi olan
a posteriori bilgiye kar~1thr.A priori bilgi
hi~bir ~ekilde ge~ersiz k1hnamaz olan
bir bilgi olduj\undan, o tiim ko~ullar alhnda, her yerde ve her zaman ge~erli
olan, yani olanakl! tUm diinyalarda doj\ru olan bir bilgidir.
Ote yandan, a priori doj\rulara aklm
doj\rulan ad1 verilir. A priori doj\rular,
formel manhk ve matematikte soz konusu olan tiirden doj\rular olup, ideler,
kavramlar ve anlamlar arasmdaki tarumsal ili~kileri ifade eder. Onlar, biri
dij\erinin yerine ge~ebilen, tammsal olarak ozde~ ya da e~anlamh ya da e~de
j\er tiimcelere dayanan doj\rulardu.A
priori bir tiimcenin doj\ruluj\u, tiimcenin kendisinin incelerunesi suretiyle,
onda i~kin olan anlamlann a~1j\a <;~kar
t!lmasl yoluyla saptanabilir.
A priori bilgi, biraz daha geni~ bir ~er
~eve i~inde, zorunlu, tiimel, deneyi a~n,
olanakh tUm deneylere uygulanabilir olmakla birlikte, deneyden tiiretilmerni~
olan bilgi; deneyden tiiretilemeyen, fakat
(Kant'ta, anlama yetisinin kategorileri ornej\inde olduj\u gibi) ger~eklij\e yiiklenen, ger~kligi diizenleyen v" boylelikle
ger~ekligin anla~!lmasl!ll saj\layan doj\u~tan bilgiye kar~!llk gelir.
a priori ve a posteriori. 1 Onerme, kavram,.
ak!lyiiriitrne ve bilgi tiirleri arasmda yap!lan ve temelde, onermelerin doj\ruluklanna il~kin bilgiyi nas!l elde edebildigirniz konusuyla ilgili olan temel aymm.
Buna gore, a priori bir onerme, doj\ru ya
da yanh~ olduj\u deneye ba~vurmadan,
deneyimden once ya da tecriibeden baj\lmsz olarak bilinen onermedir. Ba~ka
68 apriorizm
bir deyi~le, biit"Jn tin pan;alannn e~it oldugu onennesi (J priori bir onermedir,
~iinkii, biz onun dogru oldugunu deneyden bag1ms1z olarak biliriz. E~deyi~le,
bu onermede ge~en terimlerin ne anlama
geldigiru bildigimiz zaman, onun tiimel
olarak ve zon1nJulukla dogru old ugunu
ve hi~bir deneyin onu ~iiriitemeyece~i
biliriz. A post~iori onerme ise, dogruluk
ya da yanh~hgu1a, deneyime ba~vurula
rak, onennede iddia edilen ~eylerin ger1
~eklikte nas: old uguna bakllarak karar
verilen bncnned ir.
2 Ak.Jlyiiri.ihneler i~in, deneyime bagnn11 olup olmaanalanna veya onciillerden
mi sonuca yoksa sonu~tan 1n1 onci.illere
gittilderine bakllarak olu~turulan ay1run.
Buna gore, onciillerden sonuca giden akdytiriibne ya da karutlama a priori, buna
kar~1n sonu-;tan onciillere giden bir akllyiiriitme a posl~iori bir akllyiiriitmedir.Ya ds a priori bir akdyiiriitme, sonucun, matematiksel veya geometrik bir
ispatta oldugu gibi, onciillerden tiimdengelimsel olarak t;Ikh~l bir alolyiiriitmedir. Ba~ka bir deyi~le, a priori bir alolyi.irii hnede, on culler dogru ve sonucun
bu onciillerden t;lkmaslnl saglayan ~
karun kahb1 ge-;erliyse, sonucu dogrulalnak it;in deneyime hit;bir ~eldlde ihtiya-;
d uyulmaz ve hi.;bir deney onu ~riite
mez. Buna kar~1n, a posteriori bir akllyiiriitm.e, sonucun onriiller tarahndan ne
kadar -;ok desteldeni~e desteklensin, hir;bir ~kilde zorunJu kllnunadag1 bir ak.t.lyiiriitmedir.
3 En az1ndan akllc1 dii~iiniirlere gore,
deneyhnden baguns1z olarak olu~turu
lan ya da dogu~tan getirilen ide ya da
kavramlara a priori, buna kar~1n soyutlama yoluyla olu~turulan kavramlara a
posteriori kavramlar ad1 verilir. A priori
kavramlann ya da idelerin olup olmad1g1 konusu, alolcilarla empiristler araSlnda one1nli tartl~ma(ara yo( at;ml~tlr.
+Locke ve tHume gibi empiristler, insan
zihninde daha once duyulardan gec;me
mi~ olan hit;bir ~ey bulunmad1~n1, ve
dolaysyla tum ide ve kavramlaruruz1n
deneyden tiiretildiklerini savunurlar. Bu-
na kar~1, tPlaton ve tLeibniz gibi akllalar ise, insan zihninde, ttoz, e~itlik,
neden, aynd1k ve farkhhk benzeri, deneyilnden tiiretihnemi~ oian ve ~ok bi.iyiik
Onem ta~1yan baz1 kaV!'amlar bulundugunu soylerler. Yine, +Kant, deneyi.tnin
ve sentetik a priori bilginin, ancak ve
ancak insan zihninde bulunan birtak1m
temel n priori kavra1n ve kategorilerle
olanakl1 olabilecegini savuaulltt~tur .
apriorizm. Genel olarak, zihnin birtakun
di.i~iincelere sahip oldugunu, ve bu durumun bir sonucu olarak da, duyudeneyinden bag1ms1z olan ger~ek bir bilginin
olanakh oldugunu savunan anlay1~.
ilk~agda tPlaton ve tPannenides, modem felsefede ise tDescartes, tSpinoza ve
+Leibniz gibi dii~iiniirler taraflndan savunulan ve ger-;ekligin bilgisini insana
yalnazca akbn sagladlgiJ\1, insan zihninde dogu~tan dii~iinceler bulundugunu,
yalruzca goriinii~leri veren deneyin bilgiye hit;bir katkJSI olmad1guu savunan
gorii~ olan apriorizme gore, bilgiyi belirleyen en onemli ~y, zorunluluk ve tilmelliktir. Soz konusu tiimellik ve zorunlulugu ise, deney degil de, yalnazca alol
saglar. Ozellikle, llke;ag apriorizmi soz
konusu oldugunda, apriorizmi ortaya -rkaran en onemli oge, degi~enin bilinemeyecegi, bilginin nesnelerini olu~turan
temel ger-;eklik ya da ger-;eklikJerle yalruzca akhn taru~brd1g1 inanc1 olmu~tur.
Aquinah Thomas. 1225-1274 yllarl araSlnda ya~am1~ olan, iinlii Hu1stiyan filczof. Bir-;ok bak1mdan ozgiin bir dii~iiniir olan Aquinah'n1n felsefesi onemli ol-;iide Aristoteles'in metafizigine dayanlr. Temel eserleri SumnJa contra Gentiles ve Sunnna Theologiae'dir.
Orta-;ag Hristiyan felsefesinin doruk
noktasuu gosteren Aquinash Thomas,
oncelikle metafizikle teoloji, akllla inan-;
ya da vahiy arasmda bir ay1nm yapml~
hr. Buna gore, yalruzca dogal akbn ~
gina dayanan, inanc1n dogaustii 1~1~1
olmadan, salt insan akl1 yoluyla bilinen
ilkeleri kullanan metafizikte, filozof duyusal varhkJardan, deneyin diinyaslndan hareket edip, akll yoluyla Tann'ya
Aquinah Thomas
69
70 Aquinah Thomas
Tann'da potansiyel olan hi~bir ~ey bulunmaz. O'nda maddenin kirinden eser
yoktur. Tann maddi olmayan, s1rf
ruhani bir varhkbr. 0 turnuyle basil bir
varhkbr.
Diger varhklarda varolu~ bir ~y, oz ise
ba~ka bir ~eydir. Oysa Tann'run ozu,
O'nun varolu~udur. tTann, bu dunyay1
hi~ten yarabru~br. Aquinah'ya gore,
Tanr1 rum varhklarm kaynag1 ise, varhgm, varolan ~eylerin ba~ka bir kaynag1
olamaz. Tann bu balomdan bir sanatkarla, ornegin bir heykeltra~la kar~
la~tlfllamaz. Bir heykeltra~ varolan
malzemeye ~ekil verir. Oysa, yaratili~
tan once, yalmzca Tann vard1; bu nedenle varhga gelen he~ey varolu~unu
Tann'ya bor~ludur. Bu diinya, yarahlm~ ~ey turlerinin miimkun en iyi duzenlemesini i~erdigi i~in, en iyi dunyadr.
Ba~ka bir deyi~le, Aquinah, yarad1h~
konusunda tPlaton'un yarahc1 Tann'srun, Demiurgos'unun ger~ek bir yarahc1
olmadgm, yalruzca ezelf maddeye, yetkin tidealan model olarak kullanarak,
form kazand!rdl~N sayler. Ayru ~kil
de, Aristoteles'in 1lk Hareket Ettiridsi de
ger~ek bir yarabc1 degildir, ~iinku o,
ereksel bir neden olarak zaten varolrnakta ola:m harekete ge9rir. Buna ka~,
Aquinah'nm Tann's ger~k bir yarabadir, hem fail ve hem de ereksel nedendir.
Tann dunyadan bagims12 olarak varolur
ve diinyay1, kendi iyiligine kar~dlk gelen
yetkinligini payla~mak uzere, ozgurce
yarabr.
Aquinah, ruhun oliirnsuzlugu konusunda, bpk Aristoteles gibi, ruhun bedenin fonnu oldugunu sayler, fakat duyumsal ruhla entellektuel ruh arasmda
bir ayuun yapmaz. Ona gore, tum insan
etkinliklerinin nedeni olan tek bir akdh
ruh vardrr. Bu ~er~eve i~inde, insamn
ruhu tiirn cisirnleri bilebildigi ve kendi
uzerine du~unebildigi i~in, insandaki
maddi olmayan par~a olarak olumsuzdur. Aquinah'nm ahlak anlay~ da
Aristoteles'in ahlak goru~une benzer.
ikisi arasmdaki tek ve en onemli farkh-
hk, Aquinah'run insanm ger~ek dogasnm Cite dunyayla olan ili~kisi tarafmdan
belirlendigi tezinden olu~ur.
Tann'run bir yarabg1 olarak insarun
nihai ve en yiiksek hedefi Tann'd1r,
Tann'ya ula~makhr. Dolaysyla, ger~k
mutluluga ancak Cite dunyada ula~illr.
Ba~ka bir deyi~le, Aristoteles gibi, mut~u,
teleolojik ve entellektualist bir ahlak anlay~ geli~tiren Aquinah, nihai hedef
olan kusursuz mutluluga bu dunyada
ve bu dunyadaki ~eylere baglamlarak
ula~damayacag.m soylemi~tir. Mutluluk en yii1<sek ve SIJ\IISIZ iyi olan Tann'da
olmak durumundadu. Tann'ya ili~kin
bir goruye ula~ldgmda ancak, eksiksiz
bir mutluluga sahip olunabilir. Bu hedefe ise, yalmzca alolh varllk.lar bilgi ve
a~ yoluyla ula~abilir. Buna gore, insan
bu dunyada yalruzca Tann'nm varoldugunu bilir ve analoji yoluyla da, O'na ili~
kin olarak yetersiz bir kavray~a yukselebilir. Ancak Cite dunyada, Tann'y
kendinde oldugu ~ekliyle bilebilir. Sonlu
insam, Aquinah'ya gore, bundan ba~ka
hi~bir ~ey mutlu edemez.
Siyaset: Aquinah Thomas, siyaset felsefesi alanmda da Aristoteles gibi du~u
nur. $u farkla ki, Aristoteles'in kent devletinin olu~turdugu gene! ~er~ve i~inde
du~undugu ve insamn salt bu dunyadaki arnac1ru dikkate aldg yerde, feodal
donemin du~unuru olan Thomas, insarun dogal arnaana ek olarak, onun
Tann'ya olan yonelimini de dikkate alrru~br. Bu baglamda, insam toplumsal
bir hayvan, devleli de dogal bir kurum
olarak goren filozof, insanm tinsel ya~a
rmyla ilgili konular soz konusu oldugunda, devlelin Kiliseye tabi olrnas1 gerektigini soylemi~tir.
a.ra~sal akdcihk [lng. instrumental ratiDI'IIllism; Fr. rationalisme instrumental) Ama~
larm belirlerunesiyle, arna~lann rasyonalitesi ya da ge~liligiyle degil de, salt
belirli ya da daha onceden belirlenmi~
ama~lara en iyi ve ernin bir bi9rnde nasd
ula~dacagyla ilgili olan, veribni~ ama~
lara ula~marun en etkili yollanrun se9mi iizerinde duran takllc!hk tiiru.
arafi teorisi
71
da totaliterligin dogu~unu emperyalizmin yi.ikseli~ine ve antisemitizme, totaliterligin gi.i<; kazanmas1m da, geleneksel
ulus devletinin <;ozi.ilmesine baglayan
gori.i~i.ine bor<;ludur.
Ba~ta kamusal alanla ozel alan arasmdaki s1mrlann yokolup gitmesi, ekonomik ilgi ve <;1karlann hayatm tiim boyutlanm tehdit etmeye ba~lamas1 problemi
olmak i.izere, modern toplumun <;e~itli
hastahklarma ciddi bir t~his ve gi.i<;li.i
bir analiz getiren Arendt, aym zamanda
tarihsel tdeterminizmin her ti.iri.ini.i reddeden bir eylem tfenomenolojisi i.izerinde yogunla~m1~t1r. Ona gore, insanlar
her ne kadar ayru ttirden olsalar da, birbirlerinden <;ok farkhdrrlar. Bu farklrl1k
ve ba~kala~ma, ka<;1mlmaz olarak kon~ma ve eylemi onsuz olunamaz bir
kategori hliline getirir. Konu~ma ve eylemin insamn biricikliginin ortaya <;1kt1g1 yap1p etrneler oldugunu one si.iren
Arendl'e gore, konu~madan ve eylemde
bulunmadan ya~anan bir hayat, sozci.igi.in tam anlam1yla hayat degil, fakat
daha ziyade bir insanm bi.iti.in hayaa boyunca ya~ad1g1 bir oli.imdi.ir. Onun gozi.inde, insan ancak eylemde bulunarak
ve konu~arak kendisini ifade edip a<;lklayabilir, ancak bu sayede oz varl1grrun
ki~isel biricikligini di.inya sahnesine <;1karabilir.
Arendt eylem kategorisiyle baglant1h
olarak, oli.im di.i~i.incesini on plana <;1kartan bir<;ok filozofun lersine, dogum
kavram1ru temele ahr. <;:i.inki.i ona gore,
dogmakla eylemde bulunmak ve yeni
bir ~eye ba~lamak aym ~eydir. Arendt
her insamn dogmu~ olmak temeli i.izerinde bir ba~lang1<;, yeryi.izi.ine yeni
gelen oldugunu sayler. Bu baglamda,
dogum umut ilkesinin antropolik, biyolojik ifadesi veya ger<;ekligidir.
ugiiman [Lat. argumentum; ing. argument;
Fr. argument; AI. argument]. Bir tezi, bir
gori.i~i.i desteklemek, dogrulamak veya
gi.i<;lendirmek i.izere getirilen, bir ya da
daha fazla say1da onctil ya da kabulden
belli bir sonucun <;1karsand1g1 kamtlama
tarz1 ya da formu.
72 argumentum ad baculum
mr~
Aristippos 73
74 aristokrasi
Aristoteles 75
Bu varhk o~retisiyle Aristoteles Platon'un idealanrun, onun yanh~hkla bireyler olarak gordi.i~i.i ti.imeller oldu~u
nu one si.irer. tTi.imeller gen;ekten de
vardi.I'lar, fakat onlar varolu~lan i~in
tikel nesnelere, bireysel ~eylere ba~hdir
lar. Ger~ekten varolanlar tilineller de~il
de, a~a~lar ve kediler benzeri, d1~ di.inyada kar~da~h~umz nesnelerdir.
Manttk: Aristoteles, manhk alarunda,
manhk ~ah~malarma ondokuzuncu yi.izyda kadar temel ohnu~ bir manhk sistemi kurmu~tur. Mant1.~1 her ti.irden bilgi
edinme si.ireci it;in bir arat; olarak goren
Aristoteles'in manb~Ullll en onemli yoni.i, 'belli ~eyler kabul edildi~inde, ba~ka
~eylerin onlardan zorunlulukla 9kll~'
bir konu~ma olarak tanmuanan taslilldir. Aristoteles, bir onermedeki oznenin,
yi.iklemine on farkh ~ekilde ba~land1~InJ
gosteren on kategoriden soz eder. Onun
manh~l yalruzca insan zihnindeki di.i~i.ince faaliyetlerini betimlemekle ve dile
ili~kin gramatikal bir tanaliz sa~lamakla
yetinmeyip, akti.iel ~eyler arasmdaki ili~
kilerle ilgili bir kuram1 ifade eder.
Bilgi: Aristoteles'e gore, bilgi tiimel olaiun, fonnun bilgisidir, bu nedenle yargida dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar
arasmdaki ozsel ba~lan hlara ili~kin bir
kavray1~tan meydana gelir. Aristoteles'in gozi.inde bir ~ey hakkmda do~ru
bir bilgiye sahip olmak, o ~yi ti.irler ve
cinsler hiyerar~isi ic;:inde bir yere, bir ti.ir
ve cins i.;ine yerle~tirebilmek ve dolaytsiyla neyin onun i9zt ozsel oldu~nu bilebilmektir; bu ise, ozsel tarum yoluyla
olur. Aristoteteles'e gore, bir ~eyin oztini.i
vermek, o ~eyin nedenine ili~kin bir a'i]klama ortaya koymakhr. Bundan dolay1,
Aristoteles bir ~eyin nedenini ortaya
koyabildi~imiz zaman, ilk elden, ger~ek bilgimiz oldu~unu sayler. Bir ~eyin
nedenini vermek ise, o ~eyin ozi.ini.in ilk
ilkelerden ba~layarak tamtlanmasmt it;erir; bilimin i~levi budur.
Metafizik: Onda tmetafi.zik. var olaru var
olmak bakurundan ele alan, var olan bir
~ey olmamn ne anlama geldi~ini al'a~ll
ran bilimdir. Onun metafizi~i QJk bi.iyi.ik
76 Aristotelesc;ilik
~uns1z
ars combinc.toria
77
Aron, Raymond. 1905-1983 y1llan arasanda ya~am1~ olan unlu Fransaz sosyolog
ve filozofu. Temel eserleri aras1nda
L'Opium des intellectuels [Ayd1nlann Afyonu], Dix-Huit le~ons sur Ia Soci~t~ industrielle [Endtistri Toplwnu uzerine
Onsekiz Ders], Democratie et Totalitarisme
[Demokrasi ve TotalitariZln), lntroducti01'l lila plrilosophie de I' Histoire [Ta-rih Felsefesine Giri~) ve Etapes de Ia Pensee Sociologique [Sosyolojik Du~uncenin Evreleri]
gibi kitaplar bulunan Aron, kariyerinin
ba~lannda unlti varolu~~u filozof ]ean
Paul tSartre'U\ yak1n ~ah~1na arkada~1
olmu~tur. Ancak, Aron daha sonra Sartrela Marksistleri ~iddetle ele~tinni~tir.
1968 oncesi Fransa's1n1nteorik yonden
en onemli bak1~ a~asanan meydana getiren Marksizmi ele~tirdi~i i~in entellektliel ~evrelerden buyuk ol~ude tecrit
edilmi~bir du~unur olan Aron, politik
kurum ve sure~lerin toplumsal ve ekonomik ili~kilerden ba~nnsaz oldu~unu
gostermeye ~ah~ml~tlr. 0, Fransaz sosyolojisine ~u dort konuda katk1 yapmJ~tir: 1 <;a~da~ tideolojiye ili~kin bir
analiz. 2 Endustri toplumuna yonelik
bir analiz ve inceleme. 3 Uluslararasa
ili~kilerle ilgili bir analiz. 4 Modern politik sistemlerle hareketleri konu alan
incelemeler.
ars combinatoria. tLeibniz taraflndan
onerilmi~ olan, ilkel kavramlar olarak
ahnan az sayadaki basit kavram1n birle~iminden hareketle kompleks kavram]ar yaratma ya da meydana getinne tekni~i ya da sanah.
78 arhdeger
Leibniz bu teknigi~ tum disiplinlerde,
her rur ~ah~ma ve ara~tumada kendisinden faydalantlacak bir alet ya da yardunct olarak onermi~tir. 0, tum di~er
setnbollerin kendileriyle tarum lanaca~1
az saytdaki ilkel sembol i~eren evrensel
bir dil geli~tirilmesi, soz konusu giri~i
Inin daha sonra evrensel bir matetnatikle, evrensel bir akdyuruhne sistemiyle
tamamlanmas1 gerekti~ini savunmu~
tur. Bu yaptld1~1nda, tum konular, ona
gore, bu yeni dil1e ara~tudacakhr. Leibniz bu bakt~ a~tsl ve giri~imiyle, tiim disiplinlerde sbz konusu olacak bir fonnell~tinne faaliyetinin oncusu
olarak
gorulm u~tur .
arhde~er [Os. fazlai k1ynret; lng. surplus
value; Fr. plus-value; AI. nrehrwet't) Mark ..
sist teoride, i~~inin uretti~i urunun toplam de~erinden, 0 urunu urebnek i~n
harcad1~1 emek gucunun de~eri ~lkarhl
dlktan sonra, geri kalan de~er; yani ~~i
nin uretti~i maim de~eriyle, ald1~1 ucret
arastndaki fark.
i~~ilerin i.iretitnini arttannak i~in, farkh
yontem ya da stratejilerin kullan.Wnastna
ba~h olarak iki tur artlde~erden soz edi
lebilir. Buna gore, harcanan zamarun fazlala~hnlmasl suretiyle artttnlan arbde~ep
re, mutlak artrdeger, buna kar~m i~~iyi
aynt zaman bi riminde daha verimli ve
uretken kllmak suretiyle yaratllan arbde~ere ise gareli arlldeger ad1 verilir.
artzamanhhk [lng. diarhrcmy; Fr. diachronie;
AJ. diarhronie). Dilsel olgulann zaman
i~ndeki evrimleri bakurundan ele ahndtklannda sergiledikleri ozellik; bir dilin
tarihini olu~turan zaman dizisi.
Terim, esas kar~th olan e~zamanhhkla
bir anlam ifade eder. Bu iki kavram1n
ifade etti~i kar~atlak, dile ili~kin ara~hr
malara ivme kazanduan isvi~reli unlu
yaptsaiCI dilbilimd Ferdinand de Saussure olmu~tur. Artzamanhhk ve t~za
manhbk kar~ttb~1, hem dile yonelik
yeni bir yakla~tmt ve hem de ondokuzuncu yuzyd tarihselcili~ine kar~1 bir
tepkiyi ifade eder. Buna gore, dilbilim
halklann tarihini anlamada kullarulacak
bir yard1mc ara~tan ziyade ayn ve mustakil bir bilim olarak ele abnmahdu.
i~te
79
80
a~agohk
kompleksi
tarzma g~erek bu a~amayr geride brrakh~tnl savunan tMarks'a gere, A.sya tipi
i.iretim larzuun Ierne! ozellikleri arasmda
ozel mi.ilkiyetin yoklu~u, sulama i~le
rinde devlelin egemen olmasr, koylerin
kendi kendine yelerli olmasr, el zenaatlan ve i.irelim yonlemlerinin basitli~ gibi
ozellikler sayrlmr~hr.
Buna gore, ~ok geli~mi~ bir devlel aygrhyla azgeli~mi~ bir sivil loplumun
yelkin bir orne~i olan Asyalik loplum
Bal!'daki ekonomik ve loplumsal geli~
menin uzaj\mda kahm~ olan bir loplumdur. Ba~ka bir deyi~le, merkezile~mi~
devlel lopluma egemen oldu~u i~in, Asyalik loplumda bu~uvazinin do~u~uyla
yakmdan ili~kili olan kurumlar, ome~n
serbesl pazar, ozel mi.ilkiyel, lonca kurumu ve burj~rva hukuku hi~ olmam~br.
Buradan da anla~tlaca~r i.izere, Marks,
Asya tipi i.irelim tam ve dolayiSiyla Asyatik loplumda, ozel mi.ilkiyel bulunmadr~r i~in, loprak sahipli~iyle topra~r i~
lelenler arasmda sauf ~ah~masmm da
olmadr~mr one si.irmi.i~ti.ir. Dinamik bir
smrf ~ah~masr olmadt~l i~in de, Marks'a
gore, devrim niteli~indeki sosyal de~i~
me i<;in sosyolojik bir Ierne! bulunmaz.
a~a~rhk kompleksi [ing. complex of inferiorih;; Fr. comple:re d'inft!rioritt!; AI. minderwertigkeitskomplex]. insarun kendisini
ba~kalarr kar~rsmda eksikli kusurlu
hisselmesi durumu. Ki~inin kendisini
ba~ka bireyler kar~rsmda a~a~r gorme
duygusu. Varolu~u, az ya da ~ok bilin~li
olarak, bedensel, ruhsal ya da loplurnsal
bir a~a~rhk duygusunun etkisi albnda
bulunan ki~inin hali.
a~k [Os. seuda; ng. love; Fr. amour; AI.
Iiebe ]. insam belli bir varh~a, bir nesneye
ya da evrensel bir de~ere do~ru si.iri.ikleyip ba~layan goni.il ba~r. insan tarafmdan, temelde kendisi dr~mdald en yi.ice
varh~a, varhklara veya gi.izelli~e duyulan yo~un ve a~tn sevgi.
Bir kavram olarak a~k, felsefeye din yoluyla, ozellikle de di.inyarun varolu~u
Tann'nm yaralro eylemiyle a~rklandt~l
ya da Yaraho, yarath~l varh~m bi.iti.ini.ini.i ya da bir par~asmr seven en yi.ice
gi.i~
olarak
di.i~i.ir.i.ildi.i~i.i
a!ikinhk 81
1~n, yaratmt~br.
A~km
82 afkln nitelikler
yoluyla bilinen zihin hallerinin dayanagl olan gozlemlenemez bir toz olarak
ruhun a~km oldugunu, yani deney alanmm otesinde kald.gml soylemi~tir.
Bununla birlikte, tKant'm felsefesinde
a~km terimiyle ttransendantal terimi
arasmda mutlak bir far.khhk ve aymm
bulundugunu unutmamakta bi.iyi.ik yarar vardu. Bunlardan a~km olan, bilginin i~erigi i~in duyulara bag1mh olup,
soz konusu deneysel katkadan yoksun
oldugu i4iln, zihin tarafmdan bilinemeyene kar~d1k gelir. Oysa transendantal
terimi, ti.im zihinlere ort"k olan kavram
ve ilkelerden olu~an mant1ksal ~er~eve
i~in kullamhr, oyle ki soz konusu manhksal ~er~eve deneyi di.izenler, ona
form kazandmr ve dolay1siyla, deneyin
zorunlu onko~ulu olarak, deneyden
once varolur.
a~ km nitelikler [tng. transcendental attributes; Fr. attributs transcendantaux]. Orta~ag felsefesinde, t Aristoteles'in on kategorisinin kapsamma, onlan a~t1klan
i~in dahil edilemeyen, temel nitelikJer.
Buna gore, varhk, varolan her~ey i~in
ge~erli olan bir nitelik ya da yi.iklemdir.
Yine, bir ~eyin var oldugunu soylemek,
ayru zamanda onun bir oldugunu soylemektir; ~u halde, birlik de, varhgm, kategorileri a~an ozsel bir ozelligidir. Ve
hpkl, varhgm tum kategorilerde bulunmasi gibi, birlik te ti.im tkategorilere uygulamr. Bunlar, tek bir kategoriyle smulanmanu~olup, bir tcins meydana getirmezler. Omegin, insaru 'akllh hayvan'
diye tarumlarsak, hayvan cins, akllWlk
da ti.irsel ayl.l'um olarak ortaya ~lkar; burada, hayvanhk akdhhga, cins ti.irsel
aymma yi.iklenemez, fakat varhk her
ikisine de yi.iklenebilir.
ataraxia. tKu~kucularda, hi~bir konuda
hi.iki.im vermeme, her konuda yarg1y1 askya alma ve varhk i.izerine speki.ilasyonlara giri~meme sonucunda elde edilecegine inarulan ruhsal huzur hali.
Ataraxia tEpiki.iros~ular tarahndan da,
mutlulugun en temel, en onemli unsuru,
insan i~n en fazla arzu edilir olan hal
olarak tammlanu.
Athenagor a a 83
rini insa1un i~inde bulan, insan1n oznelJigini varhg1n hakikatinin temeli yapan
ve M utlak olanag1n1 ortadan kalduan i,kinlik ilkesi ~ok buyuk bir etki yapml~
tlr.
Ateizm, yukanda da i~aret edildigi
uzere, pratik ve teorik ateizm olarak ikiye
aynhr. Bunlardan teoJik ateizm, Tanr1'run
varolu~unun~ Mutlak ya da Mutlak Varhk olanaguu tumuyle d1~layan bir du~unce siste1nine dayah olarak yadsJnmasmdan 1neydana gelmektedir. Pratik
ateizm ise, ki~inin ya~am1n1 Tann konusunu hi~ gtindeme getinneden surdurmesinin ve davran1~lannda yaln1zca
sonlu ve dunyevf degerleri temele ahnasuun sonucu olan ateizmdir. Ba~ka bir
deyi~le, pratik ateizm, insarun eylemlerinde, Tann'yla olan ili~kisini tumuyle
gozardi ebnesinden ya da Tann sanki
hi~ varolmuyormu~ gibi ya~amas1ndan
olu~ur.
cia bilinir.
S4
Ahnan
Ba~ka
ayn~hnld1~1
boii.indu~i.i
zaman,
ortaya -;Jkanlamayaca~Jna one si.iren organizmacJ anlay~n tam kar~1s1nda yer
alan atomculuk, du~unce tarihinde felsefi atomculuk ve bilimsel atomculuk olarak
ikiye aynlmaktad1r.
Bunlardan 2 felsefi ya da meta}Uiksel
atomculuk' un kokleri tlk-;a~ felsefesine
kadar geri gider. Ba~ka bir deyi~le, once
Leukippos ve Demokritos, daha sonra da
+Epikuros ve Romah tLukretius tarafandan savunuhnu~ olan ve ger-;ekli~in
atomlardan meydana geldi~ini dile getiren o~retiye gore, a) maddenin en ku-;uk
bOlunemez par-;ac1klan olan atomlar, varolan her~eyin nihai ve en yuksek bile~enleri olup, yaln1zca buyukluk, ~ekil,
kahhk ve hatta a~nhk gibi ozelliklere sahiptirler. Ezeli-ebedi olarak varolan atomJar, basit ve aynd1rlar, ba~ka bir ~ye indirgenemezler. Atomlar, ozleri itibariyle
de~i~mezdirler, yani onlann ozsel do~a
lan ezeli-ebedi olarak ayn kahr. c;aplak
gozle goriilemez olan atomlar, kendilerinde renk, tat ve koku gibi oze1liklere
sahip degildirler. SOz konusu ikincil nitelikJer, varolan sonsuz say1daki atom un
duyu organlan uzerindeki etkisiyle meydana gelir.
Ba~ka bir deyi~le, atomlardan meydana gelen bile~ik cisimlerde, ger-;ekten
onlara ait olan niteliklerle, onlann bir
araya geli~lerinden ve onlan algllayan
bir varh~an ozel yap1s1ndan kaynaklanan nitelikleri, atomcu ogretiye gore,
birbirlerinden ayumak gerekir. Birinciler, atomlara ger-;ekten ait olan birincil
niteliklerdir. Buna kar~Jn, ikinciler nesnel bir varolu~a sahip olmayan, atoJnlann -;e~itli ~ekillerde bir araya gelmeleri
ve bizim duyu-organlanm1z uzerine
yaphklan etkinin sonucu, bizde varolan niteliklerdir. Bu atomcu anlay1~,
maddi ~eylerin birincil ve ikincil nitelikleri aras1ndaki farkl1h~1 vurgulamasayla, 17. yuzy1hn P. tGassendi ve P.
Boyle gibi atomculanyla, +Locke gibi
deneyci du~unurlerini bir anla1nda on
cele1ni~tir.
ya da
Aufldiirung
Sozunu ettigimiz bu metafiziksel atomculuga gore, b) evrendeki her nesne ya
da cisimsel varhk, bile~ik olan her~ey
bo~ mekanda dag1lm1~ olan atomlann
bir birle~iminden ba~ka hit;bir ~ey degildir. Ta~lar ve sandalyeler gibi canslZ nesnelerin yamnda, canh ~eyler, hatta insan
zihni de, atomlardan meydana gelmi~tir.
c) Metafiziksel atomculuga gore, atomlann varh~1, atomlann i~inde hareket edecekleri bo~ bir mekamn varolu~unu gerektirir. Bundan dolay1, bo~lu~ atomlarla
aym anlam i~inde olmasa da, var olmak
durumunda olan bir gert;ekliktir.
d) Hareket, atomlann temel bir ozelligi
oldu~unu soyleyr?n felsefi ya da metafiziksel atomculuga gore, harekelin zaman it;inde bir ba~langlCl yoktur. Atomlar bo~lukta farkh h1zlarla du~erler. Bu
du~u~ s1rasmda, atomlann buyuk olanlan, kut;uk olanlara t;arparak, onlann
yonlerini degi~tirir. Bu durumun bir sonucu olarak, sonsuz bir vunna ve t;arpmalar dizisi ba~lar. c;evremizde gordugumuz her~ey, bu t;arpmalann urunu
olarak meydana gelir. Soz konusu
du~me, t;arpma ve birle~me olaylannda hit;bir ~ek.ilde bir raslantadan soz edilemez. Tum bunlar mekanik bir zorunlulukla ortaya &;~karlar.
Felsefi atomculuktan sonra geli~mi~
bir kuram olan 3 bilimsel atomc:ulukta ise
tum di.kkatler, somut fenomenlere ili~
kin at;Lklama uzerinde yo~unla~hnhr.
Atomlarm ozellikleri, a~dclarunak durumunda olan fenomenlerle ili~kili olarak
belirlcnir. Bu nedenle, ondokuzuncu yuzYJlln kimyasal atom kuram1, her kimyasal ogenin kendi ozgul atomlan ve her
kimyasal bile~igin de kendi molekulleri
oldu~unu kabul eder.
Atomculugun t;e~itli alanlardaki uygulamalanna gelince ... Atomculuk, t;agda~
felsefede, 4 +Russell ve tWittgenstein tarafmdan, manhksal atomculuk ad1 alhnda, metafiziksel ve dilsel bir ogreti olarak one surUlmu~tur. Yine 5. atomcu
goru~, onyedinci yuzydda, madd[ atomian metafiziksel nokta ya da birimler olarak monadlarla degi~tiren tLeibniz tarafmdan benimseruni~tir.
85
86 Augustinus
geli~mesini
hareketini
ifade eder. Bu hareketin ii-; biiyiik temsilcisi tWolff, Lessing ve tHerder'dir.
Hareket Romantiklerin 'Alman halkinnl ulusal dehas1' dedikleri ~eyi hayata
ge-;irecek yeni bir tiyatro, yeni bir ~iir
ve bir estetik yaratma -;abas1 i-;inde ollnu~tur.
Augustinus, Aziz. 354-430 ydlan arasinda ya~am1~ olan, iinlii Hristiyan dii~ii
niir. Temel eserleri: Civitas Dei (Tann
Devleti], Confessiones [ltiraflar] Epis tolae
[Mektuplar].
Teknik dtizeyi olduk~a yuksek olan bir
felsefe sergilemekle birlikte, 'Anlayabillnek i-;in, inan1yoruml anlayi~Iyla felse~
feyi dine tabi kllm1~ olan Augustinus,
Hristiyan dininin temel o~retilerini teme liendire bih nek i-;in, Yeni-Platonru
felsefeden ve Platoncu kavramlardan
yararlanm1~ttr. inanc1 temele alan Augustin us'a gore, akhn gorevi, tannsal
vahiy temeli iizerinde, inan-; yoluyla hilinen ~eylerin a-;Iklanmas1 ve aydnh~a
kavu~turuhn as1dtr.
Felsefeyi teolojiye, inane akla tabi kdan
Aziz Augustinusa gore, Tann ezeli ve
ebedi olup, insanhk diizeyinin iistiinde
olan bir varhk olmak durwnundad1r. 0,
varh~m kendisidir: Tann, kendisinden
daha miikemmel ya da yiice hi-;bir ~yin
bulunmadi~J varhkt1r. Tann miikemmel oldu~u i-;in, ayn1 zamanda basittir.
Tannrun bilgisi, bilgeli~i, iyili~i ve
giicii, O'nun ozlinii meydana geti~ir.
Aziz Augustinus, bundan ba~ka i~nde
ya~adi~Imiz diinyadaki ~eylerin Tann'run varh~1n1 ve faali yetini yansttb~l du~lincesindedir. Tanr1tyla dlinya arasmdaki bu ili~kiden dolay~ ona gore, birini bil-
mek di~erini bilmek anlanuna gelir.
Aziz Augustinus, Tann hakklnda en
-;ok bilgisi olan insarun diinyanJn ve
ozelJikle de insan1n ger-;ek do~astnl ve
kaderini en iyi bir bi-;imde bilebilece~i
ni savunur. Ona gore, Tann bu diinyaYI hi~ten yaratnu~tu. Diinya, Tannnin
ozgiir eyleminin bir sonucudur. Bu
diinyadaki her~ey varolu~unu Tannya
A venarius
87
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ------------------- ---------
88 avidya
varolan dtinya arasmda hi~bir fark olmaytp, ger~ekte yalruzca saf deney vardu. Ba~ka bir deyi~le, idealizmle maddecilik arasmdaki kar~11h~l bir ~ekilde
a~may1 deneyen ve bu tarh~maya son
vermenin yolunu, ger~ekli~i, ne tinsel ne
de maddi diye nitelenebilecek fenomenlere indirgeme i9leminde bulan Avenarius, saf deneyin, yani yorumla kan~rna
lnl~ deneyin ozsel do~asm1 gozler online
sermeye ~ah~m1~hr.
avidya. Budizmde, ttim ya~amm ve acllann tek nedeni olan, ba~tmhhk ve tutsakh~a, yani tutkulara, dtirttilere ve doyumsuzlu~a yol a~an ve kurtulu~u
engelleyen bilgisizlik durumu.
ayalh evren [lng. sublunary world; Fr.
monde sublunaire ]. Evreni ikiye ayuan
tAristoteles'te, aytn alundaki varhk ta-.
bakasma, aytistti evrenin ka~1 kutbunu
meydana getirip, suas1yla toprak, su,
hava ve ate~ten meydana gelen yerytiztine verilen ad. Bu evrendeki varhklar,
duyusal bir yap1da olup, varl1~a gelir,
ve daha sonra yok olup giderler.
Ayalh evrenin kar~1smda yer alan, ve
eter ad1 verilen be~inci o~eden meydana gelen varhk alamna ise, Aristoteles
aytistti evren admt verir. Soz konusu
varhk alam, gtine~, ay, gezegenler ve
yldzlar ttirtinden goksel cisimlerden
olu~maktad1r. Yldizlar ve gezegenler,
Aristoteles gore, yok edilemez olan, tanTISal varhklard1r. Bundan dolay1, Ariste>teles hpki Platon gibi, onlarm yetkin bir
hareket tarz1, yani dairesel hareket sergiledi~ini savunmu~tur. SOz konusu hareketi a~lklarnak i~in, elli be~ lane ktirenin
varoldu~unu one stiren Aristoteles'e
gore, en dt~ ktire, hi~ durmaks1zm ytiksek bir h1zla donen ve hareketini daha
a~a~1 ktirelere do~ru ileten sa bit ytldlzlar ktiresidir.
aydtnlanma [Os. tenevvilr; lng. enlightenment; Fr. le siec/e des Iumieres; AI. au fklaerung]. Avrupa'da 17. ytizyt.lm ikinci
yans1yla, 19. ytizy1hn ilk ~eyre~ni kap. sayan ve onde gelen birtak1m filozoflann akh insan ya~ammdaki mutlak yonetici ve yol gosterici yapma ve insan
aydmlllnma
tak.!lcihk, tilerlemecilik, tiyimserlik ve
evrenselciliktir. Bunlardan hiimanizm,
Aydmlamnada, her~eyden once di.inyarun, suurlan doj\a tarahndan dej\il de,
ulusal suurlar tarahndan 9zilen, insanf
bir di.inya olduj\u, anlarruna gelir. Di.inya
Tann tarahndan yaralllml~tlr, fakat o
arhk insanlarm elindedir. Buna gore,
di.inya, insarun dej\erleri, tutkulan, umut
ve korkularyla belirlenen insanf bir evrede bulunmaktad1r. Bu evrede, insanm
evrensel olan doj\asma bi.iyi.ik bir inan<;
beslertir. Temel duygulann, fikirlerin
her yerde ayru olup, ulusal, ki.ilti.irel ve
1rk bakmundan olan farkhh.k.lann yapay
olduj\u savunulur. Aydmlanma boyunca, bir yandan farkhh..klara ho~gori.iyle
balahrken, bir yandan da insarun doj\as1
ve ger<;ek anlam1 gi.in 1~1j\ma <;lkarhlmaya <;ah~1h.r. 'lnsanf olan hi<;bir ~ey
bana yabana dej\ildir' sozi.i, Aydmlanmarun en onde gelen sloganlarmdan biridir.
Aydmlarunada hi.imanizmi tamamlayan tav1r ise tateizm veya deizmdir.
Ba~ka bir deyi~le, Aydmlanmarun hemen ti.im di.i~i.ini.irleri <;oj\unlu.k ateist
ya da deist idiler. Hristiyanhktan nefret
eden bu di.i~i.ini.irler, babl inan<;larla,
baj\nazhk ve dini insanh.j\m ilerlemesi
oni.indeki en bi.iyi.ik engel olarak gormi.i~lerdir. !nan<; ve dine kar~1 t;lkarken
alai ve bilime sar1lan Aydmlanma di.i~i.incesi, Tann'nm evrene mildahalesine
kesinlikle kar~1 9knu~ ve bilirnin gerektirdij\i kendi i<;inde kapah ve di.izenli bir
sistem olarak evren gori.i~i.ini.i benimserken, Tann'y en iyi durumda bir seyird
durumuna indirgemi~tir.
AkllcLILk ise, Aydmlanmada insarun
rasyonellij\ine, doj\u~tan getirdij\i akllna inan<;la belirlenir. Buna gore, alai insana matematij\in en soyut, en karma~lk doj\rularm1 anlama ve oj\rendij\i bu
doj\rulan evrene uygulama olanaj\1 vermi~tir. Akl1, yine insana, iyi planlaruru~
gozlem ve deneylere dayanarak, doj\ayla
ilgili sorular sorup yarutlama olanaj\1
saj\larru~br. Bununla birli.kte, akla ve insarun rasyonellij\ine duyulan inan<;, doj\a
89
Bu baj\lamda, Aydmlanmaya damgaslm vuran bir dij\er ozellik, insan doj\asmn evrensellij\ine duyulan inan<;tan
ba~ka bir ~y dej\ildir. Buna gare, herkes aym a.kla sahip olduj\undan, herkes
ayru rasyonellij\i sergiledij\inden, uygun
bir ej\itim si.irednden ge911i~ olan herkes ayru doj\ru sonu<;lara ula~mak durwnundadlr.
A ydmlanmarun sonuncu ve en belirleyici yoni.i, ilerlemedli.ktir. Aydmlanma
hareketi i<;inde yer alan di.i~i.ini.irlere
gore, Avrupa, bi.itiin birOrta<;aj\ boyunca
si.iren bir babl iti.kadlar ve baj\nazhk donemini geride blrakm~hr. Bu baj\nazhj\m ykh~mda, din kar~1smda kesin
bir zafer kazanan bilimin etkisi bi.iyi.i.k
olmu~tur. Modem bilim, evrenin ti.im
farkh gori.ini.i~lere raj\men, temelde
90 ayd1nlanman1n
~okii~ii
;ok biiyiik, fakat olduk;a basit ve diizenli bir mekanizma oldu~unu ortaya
;tkanm~tn. Bu diizenli evrenin bir par;ast olan insamn davram~l da, ondeyiye ve kontrole elveri~li olup, insanla
i;inde ya~ad1~1 toplum bu bilgi ~~~~m
da sonsuzca geli~tirebilir. lnsanm refaht a;Jsmdan biiyi.ik bir ilerleme kaydedilmi~ oldu~una gore, smustz ve siirekli bir
ilerlemeyi engelleyecek hi;bir ~ey yoktur.
a;Ismdan, feodal donemin yoksul koyliilerinin ;ok daha gerisinde kald1klan gorillmii~rur. Yine, yeni bir ala1 ve demokra ti.k
ozgiirliik ;a~ml ba~lataca~ma inarulan
FranslZ Devrimi teroriin egemenli~iyle
son bubnu~ ve devrimi mutlakiyet;i yonetimler izlemi~tir.
Ote yandan, ondokuzuncu yiizydda ortaya filkan insan tipi, Aydmlanma~un
insan modelinden olduk;a farkh olmu~
tur. Buna gore, Aydmlanmanm akll tarafmdan yonetilen, kendine giivenli, dt~a
doniik insan ti.pi yerine, ondokuzuncu
yiizydda daha ;ok duygulan tarahndan
yonlendirilen, tedirgin, yabanc:da~m1~ ve
i;edoniik bir insan ortaya ;1km1~tn. Dostoyevski'nin Yeraltmdan Notlar adh eserinde tasvir etti.~i bu insan tipi, evreni anlayan, diinya vatanda~1 olmay se;mi~
bir insandan ;ok, kendisini anlamakta bir
biiyiik zorluklan olan, degil diinyayla,
salt kendisiyle bile ban~amam1~, kotiimscr bir insand11.
ayd1nlatan tecriibe [ing. luminous experience; Fr. expbiota lumineuse ]. A~km, yiice,
kudretli, ola~aniistii giicii olan bir ger;eklikle, ozellikle de Tann'yla olan do~
rudan temasla belirlenen ve bu tiir bir
mistik temas i;inde olan ki~iye sonlulu~unu, eksikli olu~unu, ba~1mhh~Im,
yete~izli~ini ve gii;siizlii~iinii gosteren
tecriibe.
Bu tiir bir mistik ya~anb ya da tecriibe, soze dokiilemez, aktanlamaz olup,
ki~iyi temas i;inde oldu~u a~km ger;eklik, kendisi ve biitiin bir varhk alamyla ilgili olarak temelli bir biljimde
aydmlahr, ba~ka bir kaynaktan sa~la
namayacak bir bilgi kazandmr.
aydmlatma teorisi [ing theory' of illumination; Fr. tlliorie de l' eclairage ]. Bilgi felsefesinde, s1mrh, de~~ken ve gelip ge;ici
insan varh~mm zorunlu, ezeli-ebedi ve
de~~mez do~rulan nasd bilebildi~i sorusuna yarut olarak getirilen teori. Aziz
t Augustinus'un geneI kavramlann, zorunlu do~rulann bilgisini a;1klama tarzma kar~1hk gelen otreti.
Ayer
Duyuma ve bilgiye iJi~kin iyi bir analizin, insarun iki farkl1 bilgi tiiriine sahip
oldugunu ac;1ga c;Jkard1guu savunan
Aziz Augustinus, bu iki bilgi tiiriinii sttasyla, giizel bir k1z omeginde oldugu
gibi, d uyulann nesneleri olan som ut varhkJann bilgisi ve giizellik gibi akLlla anla
~dabilir kavramlann ve ezeli-ebedi dogrulann bilgisi olarak belirler. lnsan
gozleriyle maddi varhklan goriir, onlann duyularla algdanan bilgisine sahip
olur, ate yandan akl1yla ezeli-ebedi, degi~tnez dogrular1 kavrar. Sonlu bir varhk olan insan, nasll olup da ezelr-ebedi
dogrulan bilebilmektedir? insan zihni
ic;i.n yedi arb ii-;iin toplanwun her zaman
ve zoru.nlu olarak on etti~ini bilmek nasd
miimkiin olabilmektedir?
Augustinus'a gore, insan zihni ezeli ve
ebedt degi~mez dogrulan gorebilmek,
kavrayabilmek i-;in ayd1nlanmaya, aydlnlahlmaya gerek duyar. l~te, bu ay~
d1nlatmanm kaynag1nda Tann vard1r.
Bu ayd1nlatma, insan1n bilgide fiziki
nesnelerin degi~mesinin ve insan zihninin sonlulu~unWl neden oldugu s1rur
laman1n iistesinden gelmesine olanak
verir. Yani, insarun Tannya her baklmdan muhta-; oldugunu one siiren Augustinus'a gore, bu durum bilgi i-;in de
ge-;erlidir.
Ezeli-bedi do~ulann, genel kavramlann bilgisi i~, bir tiir aydmlanma ogre-tisi geli~tiren Augustinus'a gore, tek tek
olgulardan ve algdardan genel do~rula
ra, bireysel omeklerden genel kavramlara yiikselemeyen insan, genel kavramlann, ezeli-ebedi ve degi~mez dog.n.Jiann
bilgisini, ancak Tanr1'run kendisini ay.
dmlatmasa sayesinde ~bilir.
Ayru ogreti, felsefesinde, t AristoteJes'i
reddederek, Augustinus-;u bir -;izgi izleyen Aziz tBonaventura tarahndan da
one siiriilmii~tiir. Buna gore, insan zihninin degi~ip, ku~ku ve yanh~a a-;1k
oldugunu, insan bilgisinin konu ald1g1
fenolnenlerin de degi~tigini soyleyen
Aziz Bonaventura, insanLn biitiin bunlara kar~1n, birtalom kesinliklere sahip
olmasan1n, de~i~mez oz ve ilkeleri bil-
91
gerektigini dile getiren zay1f bir dogrulana bilir lik ilkesine yonelen Ayer, ilkenin soz konusu versiyonunu ge~mi~le ilgili evrensel yasalan ge~ersiz kllmamak
ic;in benilnsetni~tir. Hatta, burada da
kalmay1p bir adun daha ileri giden filozof, onennelerin ilke olarak hakh kdanamayacaklari yerde, onlar1n yine de
reddedilmemeleri ve hi~bir hakh kihnmanln aranma1nas1 gerektigini ileri sur
1nu~tiir.
Ayer, zihin konusunda, bir tur notr monizlni benimsetni~ ve bir Z z.ihin haline
sallip oldugunu soylemenin, kendisiyle
ozde~le~tigim bir B bedenine sahip oldugumu, ve anin bir h~linin zye neden
oldugunu soylemek anJarruna geldigini
iddia etmi~tir. Felsefenin ger~ek i~levi
rlin tanaliz oldugunu iddia eden ve analizle ilgili gorii~unde Locke: Berkeley,
Hume ve Russell ~izgisini izleyen Ayer'a
gore, felsefi analiz dilsel bir analizdir.
Bu tiir bir analiz, Ayera gore, bize bir
setnbolii, ne onu ne onunla e~anlamh
ba~ka bir sembolu i~eren tiimcelerle
ifade ehnek suretiyte tanmlama yollan
saglar.
ayard edici ozellik [tng. distinquishing
clwracteristic; Fr. CQract~ristique distinctive]. Bir ~eyi ba~ka ~eylerden ayrran,
farkhla~tlran temele, belirleyici ozellige verilen ad.
ayud edilemez [tng. indisurnible; Fr. indiscernable; AI. nichtzuunterscheidende].
Ba~ka bir ~ey kar~1s1nda gozlemlenebilir hi~bir farkhl1gt bulurunayan, ya da
birbirlerinden hi~bir ~ekilde aynlmayan,
ay1rd edilemeyen, ay1rd ediJmeleri i~in
gerekli farkh ozellikleri olmayan, birbi.riyle her bak1mdan, tlpahp ayru olan, tiim
ozellikleri ortak olan iki ~ey i~n kullan1
Ian sllat.
ayud edilemezlerin ozde,ligi ilkesi [lng.
principle of identity of indisCD'?Ulbles; Fr.
principe di! l'identit~ des indisamables]. Evrendeki hi~bir iki ~eyin tiimiiyle, tam
olarak ayn1 olmad1gln1; ~eylere yaklndan bakdd1gtnda, ne kadar benzer gOriiniin;e gorfinsunler, onlarda kesinlikle
baz1 farkhhklar saptanacag1ru; dolay1-
ayr1khk
tanya da cinsten ayrran ozeHikJere verilen ad olarak kar~1m1za ~1kar. Buna
gore, ay1nm, cins i~inde, tiirii gosteren
ozellik ya da ozellikler toplam1dlr. AyinJn, tiirlerin cinste bulunmayan bazr
~ey)eri i~ermesi zorunlulugu bulundugu, aksi takdirde yalnrzca cins olup, turler varolamayacag1 ve cins ttir ayrnmindan soz edilemeyecegi ic;in, her ttiriin
temel ozelligi olarak ortaya ~1kar.
C>te yandan, ay1nm, uzak ve yak1n ayinm olarak ikiye aynhr. Buna gore, ttirti
yakln cinsindeki ortaklarrndan ay1ran
ozellige yakzn ayzrrm, buna kar~rn uzak
cinsindeki ortaklanndan ayU"an ozellige
ise, uzak ny1rzm adt verilir. C>te yandan,
tiirii, ayu cins i~indeki diger rurlerden
ayrran ozellik ya da ozellikler toplarruna
tursel ay.rnn adr verilir.
ayna evresi [ing. stage of mirror; Fr. stade du
miroir; AJ. spiegelstu fe]. Freud~u psikanali
zi yeniden canland1ran Frans1z psikanalisti Lacanrn, ~ocuk ya da ozneye ben
bilincine vanna olanag1 saglarken, yabanclla~mayla oznellik aras1ndaki diyalektigi canlandrran a~amaya verdigi ad.
c;ocugun onsekiz ayla alh ya~ arasmda, aynada kendi kendisini tarumas1n1n
birbirini izleyen ii-; ayn a~amada ger~k!e~tigini one siiren Lacanra gore, ilk
a~amada aynanm oniinde bir yeti~kin
le bir1ikte duran ~ocuk, aynadaki kendi
goruntusiiyle yan1ndakinin goriinhisiinii birbirine kan~hnr. lkinci a~amada
ise, goriintii fikrine sahip olan ~ocuk,
aynadaki goriintiisiiniin ger~ek olmadlganl anlar. Aynan1n ii~iincii a~amasln
da ise, ~ocuk aynadaki goruntusiiniin
ger~ek olmay1p, kendi goriintusii oldugunu ve ba~kasuun goriintiisiiniin de
ayn, farkb oldugunu kavrar.
ayn1hk ve farkhhk [ing. sammess and difference; Fr. identit~ et difforence]. tki ya da
daha fazla say1da ~eyin birbiriyle ayru
oldugu tum durumlara ortak olan ~ey,
bu durumlarda soz konusu olan ozellik.
Farkhhk ise, iki ya da daha fazla saylda ~eyin birbirlerinden farkh oldugu
duru1nlarda soz konusu olan ~ey ya da
93
94
azgeli~mitlik
me saym1~tlr.
azgeli~mi~lik
Bachelard, Gaston
B
Babilik. 1844 yumda. Mirza Ali Muhatnmed Bah tarafmdan kurulan ve islarrun
ilkelerine dayah hir reform tasans1 ya da
giri~imi olarak somutla~an dini tarikat.
Bahili~in en onemli iddias1 peygamher
li~in Hz. Muhammed ile hitmedi~i olup,
kendisini hir ttir mehdi olarak goren
Mirza hu iddiasuu kendisine Tann tara..
fmdan indirildi~ini soyledi~i Beyan adh
kitapta ifade etmi~tir.
Bachelard, Gaston. 1884-1962 ydlan araSlnda ya~anu~ alan Frans1z hilim tarih-;isi ve filozofu; Frans1z tarih temelli
hilim felsefesi gelene~inin kurucusu alan
dii~tiniir. Temel eserleri: lA Formation de
l'Esprit scimtifique [Bilimsel Aklm Olu~u
mu], La Philosophie du Non [Yak Felsefe
si], lL ~terialism Rationel [Rasyonel
Maddecilik].
Bachelardlm dii~iince ve o~retisi, akhn
ve rasyonalitenin dogctsm1, oncelikle ve
biiyiik ol~de bilim tarihi iizerinde dii~iinmek suretiyle anlama yoniinde bir
.;aba olarak de~erlendirilebilir. Ona gore,
bilim tarihi boyle hir i~ fazlas1yla uygun
dii~r. -;unkii abl en iyi bilim, bilim de
en iyi hiUm tarihi anla~Lld1~ zaman hili
nehilir.
Bachelard'1n soz konusu ilci tezinden
hirincisi, onun akl1n yapllarlJUn soyut
ilkelerde de~il de, aklm somut uygula
rna ve kullarumlarmda helirgin hale
geldi~i inanc1n1n hir sonucudur. lkinci
tezi ise, ana gore felsefi ve a priori akllohk ideallerinin, ome~n tDescartes ve
tKant gibi dii~iiniirlerin ideallerinin
hilim tarihindeki geli~meler taraflndan
95
96
Bacon, Francis
Baconculuk 97
1srar etmi~tir.
Yine, o ayru konuda genellemelerin sananmasinda olumsuz omek aray1~1nan
~ok buyuk bit onem ta~ad1~1n1 vurgulamt~hr. ~u halde, Bacon ingiliz filozoflanrun le1nel ozelli~i olan ve John Stuart
Milrin The System of Logic [Manhk Sistemi] adh eserinde doruk noklasma ula~an tumevanmsal akalyurutme tarzana
yonelik ilginin de ba~latu:tsa olarak gorulebilir.
Bacon' a, t Ayd1nlanma boyunca, ozellikJe Fransz filozoflar larafmdan buyuk
bir onem ve de~er verilmi~tir. Ansiklope
di, onun bilimler suuflamas1ru benimsemi~ ve D'Alembert'in dile getirdi~i bi~i
lniyle, onu ldeneysel fizigin zorunlulu~unu ilk kez olarak ortaya koyan' filozof olarak gormu~tur. Francis Bacon her
ne kadar yeni deneysel bilim anlaya~
nln ilk ve en se~kin temsildsi olsa da,
onun tGalile gibi bilim adanu 'ra~da~la
nnda uyguland1~i bi'rimiyle, bilimsel
yontem anlay1~1 yetkin olabilmenin uza
~mda ka~dlgtnl soylemek gerekir. 0
matemati~in yeni bilimin dili olabilmesindeki anlanu kavrayamam~ ve bilim
adamuun yeni ve yaratla varsay1mlar
ortaya koyabihnesinin onemini farkede
memi~tir.
98 Bacon'un yonlemi
ortaya konur.
ba~da~abilircilik [lng. compatibilisrn; Fr.
contpatibilisme]. Spinoza, Hume ve Scho
penhauer gibi du~unurler lara&ndan geli~tirilmi~ olan, ozgurlu~un, nedensellik
ve hatta determiniz1nle ba~da~abilir olSlndaki
du~unu, ikisi aras1nda hic;bir c;al~ki bulunmadl~lnl dile getiren ahlak goru~u.
baAtmstz 99
ba~da~
inconJpatibilisme}. Ozgurlu~un determinizmle, evrende hukum suren nedensellikle ba~da~maz oldu~unu one suren
gorii~e verilen ad. Ozgurlukle nedenselli~in bir ~ekilde uyu~abilece~ini, ozgurlu~un eylemlerin nedenlerine ili~kin
uygun fikirlerden, zorunlulu~a ili~kin
bilgiden ba~ka bir ~ey olmad1~1ru savunan ba~da~abilircilik goru~une kar~1,
ozgiirliikkavramlrun determinizm ve nedensellikle uyu~maz oldugunu, nedenselli~in ger~ekli~ kabul edildiginde, ozgurluk kavram1run ,_eli~ik bir kavram
haline geldi~ini one suren goru~.
ba~Il ozellikler [ing. consequential clwracteristics; Fr. caractlrutiques conslqumtiauxl
Bir ~eyi tan1mlamada ya da sniflamada ozsel obnayan, onu her ne ise o yapmayan, onemi bak1m 1ndan ba~at karaktere ba~h olan ozelliklere verilen ad.
O~uncul ya da sonuc;ta ortaya c;1kan nitelikler olarak da bilinen, ve ba~ka bir
nitelik ya da ozelli~e ba~h olan 'iyi',
'do~ru', 'guzel' benzeri ozellik ya da ni
telikler i~in k ullan1lan terim.
Bir ~ey yalruzca, kendisinde bulunan
ba~ka ozellik, karakteristik y a dd niteliklerden dolay1, iyi ya da do~ru olabildigi i,.in, bu ozelliklere ba~at ya da
temel ozellikler de~il de, ba~ll ozellikler
ad1 verilir.
ba~1mhhk [Os. tdbiiyet; ing. dependency;
Fr. dependance; AI. dependenz]. 1 Matematik ve istatistikte, de~i~kenler aras1ndaki
ili~ki soz konusu oldu~unda, birindeki
de~i~melerin di~erinde de de~i~i.klikle
re yol a~as1yla belirlenen ili~ki tarz1. 2
Sosyal psikolojide, destek i~in ba~kala
nnn gorii~lerine, inan~ ve fikirlerine
a~1n ol~ude guverune, ba~Janma duru~
mu. iki ki~i arasmda ortaya ~lkan ve birinin, duygusal, ekonomik, fikir v. b. g.,
bak1m1ndan di~erine dayanmas1, guvenmesiyle belirlenen ili~ki tarz1.
3 O~uncu dunya ulkelerinin yeterli ve
arzulanan ekonomik kallanma ve geli~
me duzeyine eri~ememelerini, ileri ka-
100 bagmh
2 Ahlak felsefesinde, ahlSki problemlerin, yalmzca daha once baz1 ahlSki ilkeleri kabul ettigimiz zaman ortaya -;tkbgml ve onlann ancak bu ardalana bagh
kahnarak -;oziilebilecegini savunan ogreti. 3 Bilim felsefesinde, 'elektron' tiiriinden teorik terimlerin, yalJUzca, deneysel bir tarzda test edilebilir olan
teoremleri i-;eren ded iiktif si~temlerdeki
terimler olarak ortaya -;tkllgl zaman bir
anlam1 oldugunu savunan gorii~.
4 Estetikte, bir sanat eserinin bi.itl.in bir
kulturel baglam1 i-;erisinde anla~1hnas1
gerektigini savunan, bir sanat eserinin
yalmzca biirun bir kiiltiirel baglamt i~
de anla~tlabilecegini, sanat eseriyle ilgili
tarihsel ve ba~ka tiirden bilgilerin sanat
eserine ili~kin kavrayt~nniZl zenginle~
tirdigini one siiren sanat gorii~ii.
Bu anlayt~a gore, bir san at eserine deger
bi911e, onun ger-;ek dogasuu kavrayabilme ac;:tsmdan gerekli ya da en azmdan
yararh olan etmenler ~unlard1r: a) Ayru
sanat-;1 tarafmdan yarahlm1~ olan diger
sanat eserlerine i~kin bilgi. b) Ayru ortamda -;ah~m1~ olan ba~ka sanatc;:tlar tarafmdan yarahlm1~ olan eserlere dair
bilgi. c) Sanat eserlerinin olu~um unda
etkili olan d1~ etmenlere, ornegin Barok
miizigin olu~um doneminde, miizik
aletlerinin smuhl.aklanna ili~kin bilgi. d)
Sanat-;mm ya~aiiUyla ilgili bilgi. e) Sanat-;mm ya~ama~ oldugu -;aga dair bilgi ve
0 Sanatr;mm ama-;larma ili~kin bilgi.
Biitiin bu etmenler ve bilgiler, baglamc
anlaya~a gore, sanat eserine ili~kin kavrayt~uruza katkJ yapar ve sanat eserinin
gert;ek degerinin ortaya -;tkmasma yarduna olur.
baglamsal tamm [ing. contextual definition;
Fr. dtjinition conte:ctual]. Bir terimi tek ba~ma degil de, bir dilsel baglam it;inde,
ba~ka ~eylerle ili~kili olarak, onun anlamb oldugu baglama i~ret ederek tanlmlayan tarum tiirii.
Buna kar~m, 'Amca = Babanm erkek
karde~i' orneginde oldugu gibi, tanunlanamn belli bir baglam i-;inde degil de,
tek ba~ma bulundugu tamm turiine
Barth; Karl
Ba~
Bain, Alexander. 1818-1913 y1llan araslnda ya~a1n1~ .;a~da~ tsko.; deneyci filozofu ve psikologu.
Ahlak alarunda yararcll1~1n gu.;lu bir
savunucusu olan ve daha .;ok zihin felsefesi alanxndaki .;ah~malanyla tannan Bain, zihin hallerini etkileyen fiziki
ko~ullann ara~hnlmasl gerekti~ini one
surmu~tur.
101
102
Barthes, Roland
Barth Protestan teolojisinde 18. yiizyllda ba~layan ve Schleiermacher tarafmdan gii~lendirilen liberal egilimlere kar~ 1, soz konusu egilimlerin imanla akh uzla~hrma te~ebbiislerinden dolay1, olumsuz bir tav1r takmm1~ ve bu durumun
bir som.tcu olarak da, dogal din anlayi~I
run her tiirunii ve teolojiyi metafizikle t~
mellendinne ~abalanru mahkum etmi~
tir. Ona gore, imamn, akdla olmad1g1
gibi, kiiltiirel ve politik konularla da bir
ilintisi yoktur.
Ondokuzuncu yiizy1lda giderek yerle~en ilerleme inancuun tam bir yamlsama
oldugunu one siiren Barth, temel eseri
olan Church DoSJnatics [Kilise Dogmalan)'te lndl'e koklii ve temelli bir donii~iin
savunuculugunu yap1ru~br. 0, lndl'in
yeniden ve hakiki ogretimiyle canlanchnlmaslm talep ederken, liberalizm, laiklik, hiimanizm, tarihseldlik, sosyalizm
gibi modem dii~iince ve hareketleri de
lncil'den sapmalar olarak degerlendirir.
Kilisenin gorevini kurtana bir Soziin
hizmetinde olmak, Tann ile yepyeni bir
ili~kinin hakim olup, adaletin hiikiim siirecegi bir insan toplulugunun yarahlmaSl i9n ~ah~mak olarak tammlayan Barth,
kilisenin soz konusu asli ve tarihsel gorevine sadlk kalabilmesinin ancak ve
ancak onun iktidar lunn ve arzusundan
vazge~mesiyle miimkiin oldu~nu one
siirmii~tur.
Buna gore, atomcu o~rehnin atornu, bohinemez, part;alan ohnayan bir ~ey olarak basittir. Ayn1 ~ekilde, tLeibniz'in evrenin gu-; birimleri olan monadlardan
1neydana geldigini savunan monadolojisinde, monadlar, par-;alanamayan basil
tozlerdir, t;Onkii evrendeki bil~ik cisim]erin varolabilmesi it;in, basil tozlerin varolmas gerekir.
Descartes i~te bu t;ert;eve it;inde, tanunlan bilinmeden birbirinden ayut edil~
bilen ve kendi ba~ lanna bilgisi edinilebilen ruhsal veya cisimsel o~e ya da
ozlere basit do~alar adtnl vermi~tir. 0
insan zihninin bir imgeye ba~vurmadan
dii~iinebildi~i bilgi, ku~ku ve bilgisizlik gibi dii~iinsel basit dogalar'1 ve ~ekil,
yer kaplama, hareket gibi, ancak cisimlerde tanan1p bilinen cisimsel basil dogala,."l ve nihayet varolu~, birlik ve sure
gibi, hem cisimsel ve hem de ruhsal
~eylere uygulanan karma dogalar't birbi..
rinden ay1nr.
'Kumtzi' gibi, ba~ka bir ozelli~e indirgenemeyen, daha fazla analiz edilemeyen ve yaln1zca kendisine i~aret edilmek
s\tretiyle, tanamlanabilen ya da bilinebilen bir ozelli~e basit sifat ya da yiiklem
ad1 verilir.
Nihayet, onermeler yapt bakJmtndan
snuflandt~tnda, birden fazla basil onermeden meydana gelen bil~ik onermenin tersine, bir ozne, bir yukletn ve bir
kopula ya da ba~la-;tan meydana gelen
onerme basit onerme olarak tantmlantr.
Buna gore, basil onerme, bir yuklemin
basil bir bi-;imde, yani ko~ulsuz olarak
ya da herhangi bir kaytt olmadan veya
onermenin terim1eri arastnda zorunlu
bir ba~tnb yt gerektirmeksizin, bir ozne
hakktnda tasdik ya da inkir edildi~i,
bir ozne, bir yukJem ve bir kopuladan
o]u~an onermedir.
bastlrma (tng. supression, repression; Fr.
supression). Uygun bulurunayan, iyi addedilmeyen, bireyi ruhsal soonhya sokan istekleri, arzulan, anllan engelleme, bilin-; yuzeyinden uzakla~brma edimi.
103
de, hpkl
Descartes'nl tcogitoyu felsefesinin temel
dayanak noktast yapmast gibi, varolu~un sa-;mah~t kar~1s1nda bireysel ba~
kaldtndan bir kollektif dayant~ma hilind yaratma -;abast vermi~ ve bunun,
uzla~amsal burjuva ahlakl ve en somut
ifadesini fa~ist ya da komiinist yonetimlerin toplama kamplarmda bulan
ttotalitaryanizm kar~1s1ndaki tek -;tkl~
yolu oldu~unu soylemi~tir.
ba~ka zihinler problemi [tng. t~re problem of other minds; Fr. le problem des autres esprits). Ki~ininl do~rudan ve aractSIZ olarak,. ba~ka hi-;bir ~eyi de~il de,
yaln1zca kendi bilin-; i~eriklerini bilebildi~i, kendi i~kin kiiresinin dt~tna -;kamadt~t ya da en az1ndan deney yoluyla
tecriibe edilemeyen varhklann bilgisine
sanat~arun
mi~lerdir.
]06
Baudrillard, Jean
Ba~langu;ta
bir Marksist olan Baudrillard, Bab toplu1nunu analiz edip a9k]ana ~abalannda. daha sonra tpostmodernizm dogrultusuna sapm1~hr. Kapitalist toplumun doni1~i1me ugrad1garu, dolayislyla Marksist kategoriJer araahgayla
analiz edileneyecegini savunan Baudrillard, eskiden ~ah~malan ve urebneleri istenen bireylerden ~imdi tukebnelerinin
istendigini one surer.
Ti1ketiln ger~e~ini buyuk ol~ude ihmal
ettigi i~in, Marksist ekonomi anlay1~1
kar~1s1nda ele~tirel bir tav1r taklnan Baudrillard, tuketim toplumunda gosterge
ve sembollerin i1retimi, mubadalesi ve
tuketilnini analiz etme i~iyle me~gul olmu~tur. 0, bu analizinin olu~turdugu
genel ~er~eve i9nde, uretim sanayii, nesnelerin mubadalesi, iktidar ili~kileri ve
dolays1z ileti~ime dayanan eski modem
duzenin yerini, yeni bir posbnodem
medya, enformasyon, ileti~im ve gosterge duzeninin ald1gnu one surmu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, Baudrillard'a 'gore,
modern insan urebnede hayatlndan giderek daha az, ld~isel ihti ya~lanru ve refahiru yara bnada ise, daha fazla zaman
harcamaktad1r. 0 tuketim ic;in, olan tiim
potansiyelini, tiim kapasitesini hayata ge-fjirmelidir. c;ah~ma ve uretimden degil
de, tuketimden haz alma~ tuketim toplumunun eglence ve keyif ahlak1na
gore, ilk ve temel odevdir.
Ba~ka bir deyi~le, yeni bir nesne anlaY~, semiyotik nesne konsepsiyonu geli~tiren Baudrillard, analizinde dort tiir
manhg1 birbirinden a yuu. 1 Nesnenin
kullanm degerine tekabul eden pratik
i~le1nler mant1g1; 2 degi~im degerine
kar~1hk gelen e~degerlik manhg1; 3
sembolik mi1badeleye tekabiU eden kar~ 1t Iann birligi manhg ve 4 gosterge degerine kar~1hk ge]en farkhhklar tnanhg . Bu manhklar, ona gore, suas1yla bir
yarar, pazar, armagan ve bir statu manhgn ozetler. Buna gore, nesne, birinci
kategorinin manhg1nda bir alet, ikincisinde e~ya, u~uncusunde sembol ve
dorduncusunde de bir gostergeye don u~ur.
bilgiyi kavramsal bilgiyle SlJ'Ul"larken, duyusal ve alg1sal bilgiyi ti.imuyle bir kenara att1klan i~in, estetik konusunu ih1nal
ettiklerini soylemi~tir.
Bu eksikligi yine Descartes~1 felsefenin
kavramsal -;er~evesi i-;inde kalarak gidenneye ~ah~an Baumgarten'e gore, ornegin bir ~iirin estetik degeri ve guzelligi, i~erdigi fildrlerin a~1kltk derecesine
baghdu. 0, sanat eserinin estetik degerinin, onun duywnsal sezgi yoluyla algiianan temel niteliginin a~1klik ve canhhg1yla oranbh oldugunu iddia ederken,
bir yandan da estetigin konusu i~ine, aynca sanat eserlerinin yaratmak duruInunda oldugu tepkilerle tecrubenin girdigini s6ylemi~tir.
Bayle, Pierre. 1647-1706 y1llan aras1nda
ya~a1n1~ olan Frans1z filozofu.
Dictionnaire llistorique et critique [Tarihsel
ve El~tirel SOzli.ik] adh biyografik bir
eserin yazan olan Bayle, kadim zamanJann, Ortay:~g ile modem donemlerin
onemli politik tarihi ki~iliklerinin, filozof
ve teologlanrun du~Lincelerini aktanr. 0
bu incelemesinde, filozoflann gori.i~lerin
de i~erilen ~eli~kileri ortaya koyar, llk~ag
dan kendi zaman1na dek olan filomflan
ele~tirel bir gozle ele ahr. Bu incelemenin
kendisini her tiir felsefe ve teolojiyle ilgiJi
olarak taln bir ku~kuculuga gottirdugu
Bayle, felsefi ak1lyi.iriitmenin evrensel bir
septisizme yol a~og1n1, doga.tun ise insaru
kori.i korune inanca zorladtglru savunmu~tur. Rasyonel ~aba ve ~ah~marun degersiz oldugunu one suren Bayle, yine de
insan1n d1~ dLinyada varl.Lklann, nesnelerin varoldugu ve Tann'run aldatan bir
varhk olmad1g1 gorii~unu temellendirmek i9n, saf inanca dayaJulJnasl gerekti~
~ belirtmi~tir.
Ona gore, din sadece ve sadece iman teLneli uzerinde kabul edillnelidir; Bayle,
i~te bu baglamda, her tur gori.i~e ho~go
ru gosterilmesi gerektigini savunur. 0
yanh~ ve sahici ol.Inayan bir dini.n ateiz
me asia tercih edihnemesi gerektigini
dile getinni~tir. Ote yandan, on a gore,
ins an davran1~1ru yoneten ~ey, akddan
ziyade tutkudur.
108
Beauvoir, Simone de
bejleni 109
Fakat bu arada, zihin ve bedenin deneysel olarak verilmi~ iki ayn toz oldugunu
a9k~a one siiren tiim digl!r Dgretiler, zihinle beden arasmdak.i ili~k.i problemine
doyurucu bir ~oziim getirme zorunlulu~uyla kar~I kar~Iya kahr. Probleme bir
yarut getirmeye kalk1~an en onemli iki
teori, birbirlerine rakip ogretiler olan
tetk.ile~imdlik ve paralelizmdir.
Bunlardan etk.ile~imcilik, hem bedeni
ve hem de zihni, birbirlerini etk.ileyen ve
dolayisiyla birbirlerine nedensel bir bi~imde baglanmi~ ik.i ayn tozsel varh.k
olarak goriir. Buna kar~m, tparalelizm
ik.i toziin birbirlerine yalmzca ~lik ettiklerini savunur, fakat bunlar arasmda bir
kar~Ihkh etkile~im ve nedensel bag bulundugunu one siirmez.
Beden felsefi bir ~er~eve d1~mda, yakm
zamanlarda sosyolojik bir a~Idan da ele
ahnmaya ba~laruru~hr. Bu a~Idan ele
almdigmda, beden sosyolojisi, feminizmin,
geli~mi~ toplumlarm niifuslanndaki ya~
lannu~hgm, postmodem toplum teorisinin dogu~unun, ~agda~ tiiketimjn insan
bedenini on plAna ~Ikartan dogasmdaki
degi~melerin, bbbl teknoloji ya da prati.kteki geli~melerin, ki~inin degerini
bedeninin giizelligine indirgeyen ldtle
sporu ve bo~ zaman kiiltiiriiniin bir sonucu olmak durumundad1r. Btma gare,
beden sosyolojisinin dogu~u, pozitivizme ili~.kin bir ele~tirinin, ve bedeni zihinden aym~I belli bir bilimsel yakla~un
ya da gelenege yol a~mi~ olan Descartes'm mirasiiW\ reddedilmesinin sonucu
olmu~tur.
Yiizyihmizda ikici anlayi~I reddederek, zirunsel, fiziki ve kiiltiirel fenomenlerin kar~Ihkh etkile~imini savwtan
gorii~ aym zamanda, insan bedeninin
yalmzca biyolojik olarak verilmi~ bir
olgu olmakla kalmay1p, toplumsal bir
yap1m oldugu, yani soylemler ve toplumsal pratikler taraf1ndan iiretildigi
gorii~iiyle birle~tirilmi~tir. Bu baglamda, tFoucault'nun yolundan giderek,
bedenin modem toplumlarda sonsuz
say1da gozetim, disiplin ve denetim bi<;iminin hedefi hiiline geldigini one sii-
110
Bekta~ilik
Bekta~ilik.
Hact
Bekta~
Veli'nin (12091271) du~unceleri <;evresinde olu~an tarikat. Senkre tist bir yap a arzeden Bekta~iligin temel ozellikleri arasanda, en
ba~ta dort kapa ve dort inan<; tasavv~ru
gelir. Bunlardan dort kapa, ~eriat (l5ld'11"t ve Ehli Beyt'in yoluna uymak) tarikat
(~eyhe baglnnmak), hakikat (Tann y tanzma yolu) ve marifet (Tanrz bilgisine goliiren
yol) kapalan, dort inan<; ise ibadet, niyaz,
adak ve vuslafllr. Bekta~ilikte ayraca Te.
vella (hli Beyti w 12 imanu Sf!Vmek) ve
Teberra (Yezid ve diger Elzli Beyt du~man
lnr~na yirz ~~'irnrek) da onem ta~lrBekta~ilik, ~amanhktan izler ta~unas1,
ayramahk yapmamasa, Anadolu halklnan dilini kullanmasa, a<;1k ilkelerden ziyade, her du~unce ve inan<;ta alan insanlaran kend ilerine gore anlamlar <;tkarabilecegi ustu kapah inan<;lar geli~tir
lnesi nedeniyle Anadolu'nW\ her yerinde
hazla yaydml~ bir inan<; ve o~reti butu
nudur.
belirleme [ing. determinate]. Genel olarakt
bir ~eyi belir li klima, a<;1k ve se<;ik bir ~e
kilde suurlama, karakterize etlne. Bilgi
anlamtnda, bir olayan nedenini ortaya
koyma, bir kavra1n1n i<;lemini olu~tu
ran oge ya ozellikleri a<;1k bir ~ekilde
tan1mlatna ya da s1n1rlama.
belirlenim [lng. detenninatian; Fr. d~ter
rnination]. Ozellik ya da karakteristik. Bir
~eyin her ne ise o olmas1 ya da bir nesnenin ozelliklerine sahip alma durumuna
gelmesi anlarrunda belirletne kazanmas1
duru1nu. Nedenlerle sonu<;lar veya olaylar arasmdaki zorunlu bag1nti. Evrendeki
olaylann neden sonu<; ili~kilerine bagh
olarak ortaya 'tlklnasL
Sonucun dt~ ya da fail neden tarafndan belidenmesinde oldugu gibi, nedensel belirlenimden; bir orgarun fonksiyonunun k1smen, butun bir orgartizmarun
ihtiya<;lara tarafandan yani par<;alann
butun taraf1ndan belirlenmesinde oldugu gibi, yaprsal belirlenimden; ara<;lann
aana<;lar ya da erekler tarafandan belirlerunesi anla1n1nda teleolo jik belirlenimden; bir surccin, onu meydana getiren
kar~1t, fa kat ozsel bile~enlerin i<; <;all~-
- ben 111
112
bencillil<
Bentham, Jeremy
113
114 Benthamcthk
nn1, insarun btiytikhJ~uniin de, bu tinsel diinyadan ve tannsal yaratma yetene~inden pay almas1ndan kaynakJanda~ana savunanu~tur.
Dii~iincesi
getirdi~i
yerkin bir bi~hnde kendi bilin~ akl.~m \1Zl ve sureyi idrak edecegimizi belirtmi~tir. Bu ise, kavramsalla~tmlabilen
bir bilgi degildir; yani, bu, akd ve analiz yoluyla degil de, ancak ya~anarak,
ve sezgi yoluyla bilinebilir.
Ba~ka bir deyi~le, Bergson felsefesinde
oncelikle, kavramsal bilgiye ~iddetli bir
ele~tiri yoneltmi~tir. Kavramlann surekli ve dinamik bir ger~ekligi, onu statik
Mile getirmek ve bolmek suretiyle ~rplt
ttgma one suren Bergson, 'biricik' olan
ger~eklikle ilgili hakikatlerin kavramsal
yolla soze dokulemez, ifade edilemez oldugunu soylerken, bir yandan da bizi
ger~ekligin ozune goturecek bilgi turu
olarak sezgiden soz etmi~tir. Bilimi reddetmeyen, fakat bilimsel bilginin en
onemli bilgi turu olarak goruhnesine
kar~1 ~lkan Bergson'a gBre, ger~eklige
nufuz eden, nesnelerle dogrudan ve aracasaz bir temas kuran ba~ka bir bilgi tiiru
daha vardar. Bu bilgi dile getirilemez,
soze dokulemez. Bu bilgiye, en a:zmdan
bilimsel bilgi kadar onem ve deger verilmesi gerektigini one si.iren Bergson, analiz adliU verdigi bilimsel, rasyonel bilginin kar~asma, sozciiklerle d.He getirilemez
olan sezgiyi g~rmi~tir.
Bergson'a gore, sezgi bize, ger~ekligin
~emasam degil de, bizzat kendisini bilme
olanaga verir. ~u halde, Bergson bir ~eyi
bihnenin iki yolunu birbirinden aymr.
Bu yollardan birincisi bizi bilinecek nesnenin ~evresinde hareket ettirir, oysa
ikincisi nesneye nufuz etmemizi saglar.
Birindsinden elde edilen bilgi, nesneyi
gozlemledigimiz bak1~ a~asma baghdar;
dolayasayla, bu bilgi goreli bir bilgidir.
Buna kar~m, ikincisinde nesneyle dog~
dan bir temas i~inde olur ve herhangi bir
bak1~ a~asamn sarurlamalanndan kurtuJuruz. Burada nesneyi ger~ekte oldugu
~kliyle kavranz. Bunlardan birincisi
+analiz. ikincisi tsezgidir.
Sezginin bize g05terdi~ ger~eklik nedir? Bergson bu konuda aradaga ipucunu
ki~inin kendi dogasma ili~kin sezgide
bulur. Ona gore, kendi ir;imize donup
bakhguruzda tecrube ettigimiz ~ey, de-
gi~en
Berkeley, George
Ona gore, ins an i~te b u ya~amda 1naddeyi yener, mekamn stmrlanmn iisti.ine
t;tkar ve it;inde salt siireyi ya~ar. insan
kendisini biitiin benligiyle bir i~e verdigi zaman da aym ~eyi duyar. Get;mi~, siirekli olarak bugiine ve gelecege
dogru akar. i~te, bu biricik gert;eklik
olarak siiredir. Bergson'a gore, siireyi
ya~ayabilmemizin ko~ulu bellektir. Bellek zaman arahklanm yener, get;mi~,
~imdi olarak ya~amr. Siireyi biitiinliigii
it;inde yakalaytveren ise sezgidir.
Bergsonculuk [lng. Bergsonianism; Fr. Bergsonisrne]. Henri Bergson'un dii~iince t;izgisini izleyen dii~iiniirlerin, 20. yiizythn
ba~lannda, Fransa'da kurrnu~ okulduklan meta.fiz:ik okulu ya da akmu.
Bergson'un metafizi~ benimseyen bu
okul, filozofun kendisinden ba~ka, bilimdeki krizle Amerikan tpragmatizminden etkileruni~ ve Bergsonun dii~iince
siyle, tdirimselcilik ve tirrasyonalizmin,
onun kendisinden t;ok daha otelere ta~t
rnayt amat;lamt~hr. tSezgicilik ve tiradeciligin savunuculugunu yapan Bergsonculann en onde gelenleri arasmda
Maurice tBiondel, Lucien Laborthenierre
ve Eduard Le Roy saydabilir.
Berkeley, George. 1685-1753 ydlan arasmda ya~amt~ olan, ve diinyada yalruzca ruhlann ve bu ruhlarm ideleriniri varoldugunu, buna kar~thk maddenin
varolmadtgmt one siiren ingiliz dii~ii
niir. Temel eserleri: The Principles of
Human Knowledge [insan Bilgisinin llkeleri1 ve Three Dialogues Between Hylas and
Philonous [Hylas ile Philonous arasmda
iit; Konu~ma].
Bilgi GOru~leri: Berkeley de, kendisinden once ya~amt~ olan +Locke gibi,
bizim dogrudan ve aractslZ olarak algtladtgtmtz her~eyin kendi zihnimjzdeki
tideler oldugunu, dogu~tan dii~iinceler
bulunmadtgmt, tum idelerimizin algtsal
deneyin sonucu oldugunu, ve bilgimizin
duyudeneyi yoluyla sahip oldugumuz
idelerden tiiredigini savunmu~tur. idelerden tiireyen bilginin tek bir istisnast
vardtr: Tinsel varhklara ya da insarun
kendi benine ili~kin bilgi.
117
Berkeley'e gore, kendi z:ihnime ya da benime ili~kin olarak dogrudan bir algtsal
deneye sahip olamadtgJm, ama dogrudan ve araas1z olarak yalmzca zihnimin
t;e~itli niteliklerini ya da faaliyetlerini alglladtgun i9n, benim, kendi zihnirne ya
da benime ~kin bir ideye sahip oldugum soylenemez. Bununla birlikte, buradan yola t;lkllarak zihinden ya da benden
st>z ebnenin anlams1z oldugu sonucuna
vardamaz. <;iinkii, sonsuz say1da ideye
ek olarak, bu ideleri bilen ve algdayan
bir ~ey, algdama, isteme, imgeleme ve
arumsama gibi faaliyetlere ek olarak, bu
faaliyetleri gert;ekl~tiren aktif bir varhk
vardtr ki, bu da zihin ya da ruh ya da
bendir.
tdelerden insan zihrunden ya da bir
alg1 eyleminden bagams1z olarak kendi
ba~lanna varolan ~eyler olarak soz
ehnek t;eli~ik olsa bile, bizim birincil niteliklere ili~kin idelerimize benzeyen niteliklere sahip olan nesnelerin insan zihninden bag&mslz olarak varolduklan
dii~iiniilebilir. Bu dii~iinceye Berkeley,
bir idenin ancak ba~ka bir ideye benzeyebilecegi, buna kar~m bir ses ya da bir
~eklin ba~ka hit;bir ~eye degil de, yalm.zca ba~ka bir ses ya da ba~ka bir
~ekle benzeyebilecegi kar~1hg1m verir.
Dahas1, ona gore, biz ~ihnimizdeki idelerin nesnelerin niteliklerine benzeyip
benzemediklerini hit;bir zaman bilemeyiz, t;iinkii bizim dolayuns1z olarak algtlad&glmlz her~ey kendi idelerimiz
olup, idelerimizle bu idelere benzeyen
nitelikler ilke olarak birbirlerinden farkh olduklanndan, bizim idelerimizle bu
idelere benzeyen nitelikleri birbirleriyle
kar~da~hrma imkarum1z yoktur.
Metafizigi: Bilginin tek kaynagmm algt
oldugunu, algtda ise bizim yalruzca
kendi idelerimizi }'a da duyumlanmtZJ
bilebilecegirnizi one siiren epistemolojik
nitelikli oncullerden yola ~karak, yalnlZCa idelerin ve ideleri algdayan zihinlerin varoldugu ve duyularnruz iizerindeki eylemiyle idelere neden olan maddenin hit;bir ~ekilde varolmad&gJ ~klin
deki ontolojik sonuca ula~an Berkeley,
J 18
Berkeley'in tezleri
ome~inde oldu~u
120
be~
nah bu
yol
~erc;eve i~inde,
langt~
betimleyicilik
121
kin ondeyinin bu betilnlemelere dayanmak durumunda oldugunu soyleyen ilkeye betimleme illa!si adt verilir.
betimlemeler teorisi [lng. theory of descriptions; Fr. theorie des descriptions]. lngiliz filozofu B. tRussell taraftndan geli~
tirilen ve betimlemeler ya da tasvirler
arastnda bir aytnm yaparak, bunlartn
dilde, ayn birtaklm i~levler yerine getirdigini one siiren kuram.
Buna gore, Russell bir betimlemeyle
ozel bir isim arastnda bir ayrun yapmt~
tlr. Betimlemeyle belirli bir manttksal
formu olan dilsel bir ifadeyi anlayan
Russell'e gore, betimlemeler belirli ve
belirsiz betimlemeler olarak iki ye ayrthr.
Belirli bir tasvir ya da betimleme, biricikligi ifade eden ve kendisinde ge-;en sozcilklerin anlamlanndan dolayt, yaln1zca
tek bir ki~iye uygulanabilen, buna kar~tn, belitsiz betimleme ise, biriciklik Slrurlamastndan bag1~1k olan bir ifadedir.
Bu -;er-;eve i-;inde, 'lngiltere krali-;esi' belirli, 'bir krali-;e' ise belirsiz bir betimlemeye kar~thk gelir.
Betimlemelere ek olarak, ozel isimlerden de soz eden ve ozel bir isimle yalnzca tikel bir ~eyi ya da ki~iyi adlandran bir sembolii anlayan Russell, hem
ozel isimlerin ve hem de betimlemelerin
dilin kullantmmda, farkll, ancak -;ok
onemli roller oynadtg1n1 savunmu~tur.
Biz, ona gore, dili ozel isimler aracthgtyla diinyaya baglartz. Ozel isimler,
dilimizin diinya ve diinyadaki varhklardan soz ettigi konusunda bizim i-;in bir
teminat olu~turur. Oysa betimlemeler,
daha farkb bir bi~imde kullaruhrlar;
onlar, Russell'a gore, bize kendileriyle
tan1~madt~1m1z nesnelerden soz etme
olanagt verirler.
betimleyicilik [tng. descriptionism; Fr.
descriptionism). 1 Ahlftk felsefesinde, dogalc1hg1n bir tiirii olarak, ahlill yarglartn, kural koyucu degil de, yalruzca betimleyici bir anlama sahip olduklaruu ve
dolayiStyla tam anlanuyla ve ger-;ekten
olgusal olan tiimcelerden c;Ikarsanmak
suretiyle karutlanabileceklerini one siiren
gorii~.
122
bilen
Ahlak alamnda s6z konusu olan bu betimleyici bilimsel yalda~1ma, ya da bilimsel veya betimlemesel yakla~mm
ahlak alaruna uygulanmasuun sonucu
olan ve kural koymay1p, yalruzca insan
davram~m1 gozleyerek, sonUI;lanm betimleyen ahlak tiiriine ayru zamanda betimleyici ahlak ad1 verilir. Ahlaki de~er
ve ilkelere, olgusal ilke ve onermelere
ula~h~lmlz tarzda ula~ldi~m savunarak, insanlar arasmda hangi ortak ahlaki
kural, de~er ya da eylemlerin bulundu~unu, bu ilkelerin evrensel olup olmad~~m ara~t1ran ahlak anlay~ olarak betimleyici ahlak, ';'~itli insanlar ya da
toplumlar tarafmdan benimsenen ahlaki
inanf;', gorii~ ve de~erleri inceler, ahlak
alarunda, olmas1 gerekeni soylemeyip,
yalruzca olam ara~tlrlr.
2 Ote yandan, bilim felsefesinde, do~a
yasalanrun, do~ada hiiki.im siiren bir
zorunlulu~un iladesi ohnay1p, ortaya f;'lki~lan gozlemlenen olay ve olgulann
diizenli dizili~ ya da ard arda geli~lerini
betimleyen genel ifade ya da onenneler
oldu~unu savunan gorii~e betimleyici
doga yasasz anlaya~a denir. SOz konusu
gorii~, suyun 100 dereceye kadar ISlhld~ takdirde kaynad1~m1 dile getiren
do~a yasasmm, yalruzca, do~ada bu
ba~lanbrun bir olgu olarak ortaya filkh~ma i~aret etti~ini ve salt do~ada olup
biteni betimledi~ini ya da af;'1klad~m
dile getirir.
3 Buna mukabil, metafizikte, ~;"a~da~
dii~iiniir P. F. Strawson'un, metafizikten
tumiiyle vazge~;"memekle birlikte, gerfieklik ya da duyusal olamn iisl:iinde ve
otesinde kalan bir diinya iizerine do~ru
lu~u smanamayan onenneler ortaya
koyma tavnna kar~1 ~1kan ve spekiilatif
metafizi~in kotii ve olumsuz yonlerinden uzak dunnaya ~;"ah~an meta.fizik anlay~ma betimleyici metafizik ad1 verilir.
Boyle bir metafizik anlay~. kendisini
toz tiiriinden, temel ve ka~mdmaz oldu~u dii~iiniilen ~;"e~itli kavramlann analizi i~iyle suurlam1~hr. Betimleyici metafiz.ik, tStrawson'un t Aristoteles ve
tKant'ta omeklendi~ini savundu~u me-
tafizik tiiriiniin, yani gozden ge~;"irici metafizi~in kar~1smda yer almaktadu. Buna gore gozden ger;irici metafizik, diinya
iizerine, d1~ gen;eklikle ilgili dii~iince
mizin aktiiel yap1suu betimlemekle yetinmeyip, yeni kavramsal sistemler kurma i~iyle m~gul olur.
4 Tarum teorisinde ise, tiiriin bir ozelli~i olamayan, fakat tiir i';'indeki bireylerin kendilerine ozgii kalan, ayru tiir ifjinde, turun bireylerini birbirlerinden ayumaya yarayan karakteri ya da tekil ozellikleri ortaya koyan; ba~at karakteri
de~il de, ba~1l karakteri; ozsel ozellilderi
de~il de, anzi ozellikleri dile getiren taruma betimleyici tarum denmektedir.
bilen [ing. knower; Fr. saveur]. Bilgi ili~ki
sinde, bilinen nesne ya da varh~a kar~1t
olarak, bilgilenmekte olan, bilgiye ula~an tozne. Bilginin zihinsel bir faaliyetle
birle~tirilen ve empirik bir tben ya da
saf bir ego olarak gortilebilen oznesi.
bile~ik [Os. murekkep; lng. complex, compound; Fr. compose; AI. zusammeugesetzt].
Basitten farkh olarak iki ya da daha fazla
say1da unsurdan meydana gelen ~eyi tarumlayan sdat.
Buna gore, onenneleri yap1lan bakJrrundan suuflad~mzda, basit onennelerle birlikte de~erlendirilmek durumunda olan onenne tiiriine, yani bir ozne, bir
ytiklem ve kopiiladan olu~an basit oner- ,
meden farkh olarak, iki ya da daha fazla
say1da basit ya da kategorik onenneye
aynlabilen onenneye bile~ik onenne ad1
verilir. Bile~ik onenneler 've', 'ya da',
'ise', 'ancak ve ancak' gibi manbksal ba~
la~;"larla birbirlerine eldenmi~ basit onermelerden meydana gelir.
bile,tiriciler manh~a [ing. combinatory
logic]. Matematiksel mant:J~m, de~i~ken
lerin tumiiyle elenip, yerlerine bu mant:Jk
dahna ozgii olan belirli turden fonksiyonlann ge~;"irildi~i dab.
bilgelik [Yun. sophia; Os. hikmet; ing. wisdom; Fr. sagesse; AJ. weisheit]. En geni~ ve
en genel anlarru it;inde, insarun if;'inde
ya~ad1~1 diinya ve toplumla uyumlu,
kendi kendine yeten ve bilin~jli bir varhk
olmas1m; diinyaya, kendisine, ya~ama
bilgi 123
sunar. RuhW\, bilgi soz konusu oldugunda, Aristoteles' e gore, iki temel yetisi
vard1r. Bunlar ise, s~rasyla duyum ve
ak1ld~r. 0 duyuma ili~kin a~Jklamasm
da, madde ve form aymm1 yapar ve duyumu ya da duyu-algJsJJ"U, algllanan
nesnenin, madde olmadan formunu, soz
konusu duyu orgamyla almak olarak tammlar.
Nas1l ki, duyum alguanan nesnenin,
madde olmadan, algllanabilir olan formunu almaktan olu~uyor.;a, aym ~ekil
de alolyurUtme de akllla anla~labilir
olan fonnu almaktan meydana gelir. Algllanabilir olan duyusal formlar oncelikle, duyulann renkler, sesler tiliunden
ozel nesneleridirler. Buna kar~m, akllla
anla~J!abilir olan form, bir ~eyin ozudur, o ~ey i~in soz konusu ~ey olmanm
ne anlarna geldigidir ya da onun tarurmdJJ". Aristoteles'e gore, her ne kadar bir
bedene bagh olmasa bile, ala! da, hplo
duyum gibi, bir yetidir ve daha yiiksek
yetiler varolu~lan i~in daha a~ag1 yetilere bagunhdrlar. Bundan dolay, akuyuriitme faaliyeti varolu~u i~in duyualgsna baghd1r. Ba~ka bir deyi~le, bilgirniz
duyudan, yani tikel olandan ba~lar ve
tiline! ya da gene! olana yukselir.
Bilginin tumel olamn; formun bilgisi
oldugunu, bu nedenle yarg1da dile getirilebilir olan bir bilginin, formlar arasmdaki ozsel baglantllara ili~kin bir
kavray1~tan meydana geldigini savunan Aristoteles'in gozunde bir ~ey hakkmda dogru bir bilgiye sahip olmak, o
~eyi turler ve cinsler hiyerar~isi i~inde
bir yere, bir tiir ve cins i~ine yerle~tire
bilmek ve dolaysyla neyin onun i~in
ozsel oldugunu bilebilmek anlamma
gelir. Onun du~uncesinde bilgiyle, cins
ve tur yoluyla struflama arasmdaki soz
konusu olan bu ili~ki, aym zamanda
bilgiyle tamm arasmdaki ili~kiyi gunerne getirir, zira .)-!!stoteles'te tamm
"ns ve tur olu la olur.
, yalmzca te erm ilgisini veren ad
tarumlanyla, ~yin kendisinin ozunu
veren nesne tarumlan arasmda bir aynm
yapar. Ad tanmuyla nesne tarumt arasm-
------------------------------------
------------------------------
124 bilgi
nn ni~in boyle olduklanru gostermelidir. Bununla birlikte, bilimsel onermelerin dogru olmalan i~in daha fazlasma
gerek duyulur. Bilimsel onermeler, Aristoteles"te zorunlu olarak dogru olmak
durumundad1rlar ve onlarm dogru olduklan karutlanabilmelidir.
Aristoteles burada dikkatimizi modern
felsefe i~in biiyiik onem ta~1yan bir aynma ~ek.mektedir. Onermelerin onemli
bir boliimiiniin dogruluk ya da yanh~
hklan gozlemlenebilir olgulara baghd1r.
Bunlann dogruluk ya da yanh~hklan
duyulann gozlemlenebilir olgularla ilgili olarak saglad1g1 verilere dayarularak
test edilebilir. Buna kar~m, onermelerin
ba~ka bir boliimii de, duyu deneyinden
baglmSIZ olarak dogru ya da yanh~hr.
lki onerme tiirii arasmdaki farkhhk, I
'$imdi yagmur yagmaktad1r' ve 2 '$imdi yagrnur ya yagmakta ya da yagmamaktadlr' gibi iki onermeyle gosterilebilir. Birinci onermenin dogruluguna gozlem yoluyla karar verilebilir. Buna
kar~m, ikinci onermenin dogruluguna
havanm halihaz1rdaki durumuna hi~
bakmaks1Z1n karar vermek olanakhd1r.
Birinci tiirden onermelere biz, giiniimiiz
epistemoloji anlay1~ma gore, olumsal
ya da empirik, buna kar~m ikinci tiirden onermelere zorunlu ya da analitik
onermeler ad1ru veriyoruz.
Aristoteles, bu ~ekilde kesin bir aynm
yapmad1g1 i~in, matematigi omek alarak, matematik i~in ge~erli olarun doga
bilimleri, yani deneyim ve gozleme dayanan empirik bilimler i~in de ge~~li
olmas1 gerektigini dii~iinmii~tiir. Buna
gore, I o, bir bilimin tiim onermelerinin
zorunlu olarak dogru olmas1 gerektigini savunmu~tur.
Oysa, modem filozoflar zorunlu bilginin kapsamrm manhk ve matematikle
s1rurlama egilirnindedirler. Omegin, giiniimiizde hi~bir fizik~i fizigin belli bir
yasas1ru, dogarun oldugundan ba~ka
tiirlii olamayan bir yasasrm Hade eden
ve zorunlulukla dogru olan bir onerme
olarak gormez. Aristoteles ~te bir hilimin tiim onermelerinin zorunlu olarak
bilgi
do~ru oldu~una
inanarken yandm1~hr
ve yanh~1 da ~a~1n1n, en geli~mi~ bilimi olarak matetnati~i ti.im diger bilimler
i~n bir model olarak gonnesinden kaynaklanml~hr.
125
oldugu kavramlan
kullarmu~
olsa
126
bilgi
de~i~tirilebilen
ili~ld
ler.
Bilgide akdc1 gorii~le empirik gorii~iin bir sentezini yapmt~ olan iinlii
Alman filozofu Inunanuel tKant'a gore,
bilgi deneyle ili~kili olmakla ve deneyden ba~lamak.Ja birlikte, onun tiimii deneyden tiiretilmi~ de~ldir. I<ant'a gore,
tecriibe edilen ~ey, anla~thr olmak durumundaysa e~er, akbn a priori kategorilerine, dii~iincenin temel yaptlanna uymahdtr. A priori bilgi, deneyimi, tecru-beyi anJa~tltr hale getirir, tecriibeye, onu
imgelemin siibjektif bir iiriinii olmaytp,
ger-;ek olmak durumundaysa e~er, kendileriyle gerekJi diizenlemenin ger-;ekle~tirilece~i yaptlan sa~lar.
I<anfa gore, insan bilgisi stnirhdtr. tnsan zihni, nesneleri ve olaylan ger~kte
olduk.Jan ~ekliyle bilemez. Nesneler insan taraf1ndan, yalntzca insan zihninin
imkanlarma, yaptstna ve a priori formla
rtna gore bilinebilir. Diinyay1, zihnimizin yaptstna ve sahip oldu~u a priori
form.lara gore anJar ve yorumlanz. Bundan dolayt, insan bilgisi, fenomenlerle
bilgisizlik 127
ge.;en, tarihin insanlt~m, ozgiirliik, mutluluk )'a da stmfstz toplum benzeri bir
amaca do~ru giden ilerlemesi ~eklinde
telelolojik olarak anla~tlmamast gerekti~in gozler online seren soykurugu ya da
jeneoloji, arkeoloji tarafmdan yalruzca
betirnlenen soylemin tarihini bir toplumun gii~ ya da iktidar yaptsuun pratiklerindeki degi~melere ba~layarak a~tk
ladtgt i~in, arkeolojinin otesine ge~er.
Ba~ka bir deyi~le, kurumlan ve soylem tarzlan ya da bic;imlerini ~tplak giic;
miicadelelerine geri gotiiren Foucault,
bir top~umun iktidar yaptsmdaki, yani
diskiirsif olmayan pratiklerdeki de~i~
melerin, bir~ok tariht;i gibi, c;ok ~e~itli
ekonomik, toplumsal, siyasi ve ideolojik
nedenin sonucu oldu~unu soylemi~tir.
Bununla birlikte, bu nedenler basil, birlikli ve teleolojik yonelimli bir ~ema
i~ine yerle~tirilemez.
bilginin goreliliAi [ing. relativity of knowledge; Fr. relativite du savoir]. lnsan bilgisinin, bizim, dt~ diinyaya, dt~ diinyada
varolan ~eylere ili~kin olarak, onlann
bizzat kendilerini detil de, yalruzca zihinlerirnizde yarattl~ etkileri bilebilmemiz anlammda, insan zihrune goreli oldugunu one siiren gorii~. Bizirn hi~bir
zaman tek bir ~eyin bilgisine sahip olamayacagtmtzt, fakat bir ~eyin bilincinde
oldugumuz zaman, ayru anda ondan
farkh, ama onunla ili~kili ba~ka bir
~eyin daha bilincinde olmak dunununda oldugumuzu savunan ogreti.
bilgisizlik [Os. cehdlet; 1ng. ignorance, nescience; Fr. ignorance; AI. unwissenheit].
Genel olarak, bilmeme, bilgiden yoksun
bulunrna hali. Bilgiden ktsmen ya da
tiimiiyle yoksun olrna durumu.
Bilgisizlik durumu, felsefede ozellikle
tSokrates'in yontem anlay~mda, bilgilenrne yolundaki ilk evre olarak deger. lendirilmi~tir. Tek ba~ma bilgi iddiasmn, ger~ek bilgiden yoksun olup,
birtaktm ikinci elden bilgi ya da malumatlarla yetinerek, bilgiye sahip oldugunu savunma durumunun, temelsiz bir
kendini begenrni~lige yola a~arak, bilgiyi hedefleyen her tiir ara~tmnayt engel-
128
bilgi 5osyolojisi
ledi~ini dti~tinen
idealarla do~ru( '!ll bir tam~tkJJ~a dayanan soz konusu rasyonel bilginin yontemi ise, i'ciiyalektiktir. Burada, diyalektik ldealar: birbirleriyle hi-;bir ili~kisi
olmayan y;o~ttlanmt~ ozler olarak de~il
de, sistemati..<. bir birlik meydana getiren
o~eler olarak di.i~i.ini.ir. Soz konusu diyalekti.k bilgi varsayunlara de~il de, kategorik ilk ilkelere dayamr ve her~eyi
tiyi Jdeastyla ili~kili olarak di.i~i.iniir.
Platon'un bu diyalektik yontemi bir tiir
toplama ve bolme i~leminden olu~mak
tadtr. Buna gore, oteye beriye sa-;thm~
tikeller bir idea i-;inde toplanarak kavrantr ve daha sonra idea ti.irlere boli.ini.ir.
Demek ki, genel kavramlara ili~kin bilgiye gottiren diyalektik yontemde soz
konusu olan, her~eyden once bir genelleme, sonra da smtflamadtr. Platon'a
gore, ancak bu ~ekilde, yani yukanya ve
a~a~aya do~ru bir genel kavramdan di~erine ge-;mek suretiyle, kavramlanmlZl genelle~tirerek ve ozelle~tirerek, birle~tirerek ve bolerek, sentezden ge-;irerek ve analiz ederek a-;tk se-;ik ve tutarh di.i~i.inceye ula~abiliriz.
Platon'un o~rencisi t Aristoteles, i.i-;
bilgi ti.iri.inden soz etm.i~tir. a) Teorik
bilgi: Bu bilgi, metafizikte ya da ilk felsefede, fizikte ve matematikte soz konusu
olan ti.irden, bizzat kendisi i-;in istenen,
pratik bir ama-; gozetmeden, bilmek i-;in
bilme tavruun tiri.ini.i olan bilgidir. b)
Pratik bilgi ise, ahlak ve siyasette saz konusu olan, yani pratik i~in, ger-;ekle~tiri
lecek olan birtak.nn eylemler adma istenen bilgidir. Buna kar~m, c) iiretici bilgi
-;e~itli zenaatlarda, mi.ihendisliklerde
soz konusu olan ve, bir ~ey yaratmak,
i.iretmek ya da meydana getirmek i-;in
istenen bilgiye kar~thk gelir.
Empirist bilgi anlayt~mm kurucusu
olan tLocke'a gore, i.i-; ttir bilgiden soz
edilebilir; bunlar, strastyla sezgi, kamtlama ve duyumdur. Bu bilgi ti.irlerinden
1 sezgisel bilgi, insarun iki idenin birbirleriyle uyu~masnu ya da uyu~mamasmt,
i.i-;i.inci.i bir idenin i~e kan~mast soz konusu olmadan, hemen ve do~rudan
do~ruya, i.ki idenin kendisiyle algtladt-
130
bilim
bilimdeki"kriz
131
~imdilik
134
Buna gore, her biiim dah, kendi tarihinde, bir bilirn oncesi donem ya~ar. Bu
donem, tilin bilimler il)in soz konusu
olan bir haz1rhk donemidir. Soz konusu
donemde, bilim adamlanrun belirginle~mi~ bir bakl~ a~1s1 yoktur ve bu bili.m dahnda ara~t1rma yapan bilim adamlan .,ak fie~itli yollar deneyip, lj~it
li. yontemler kullarurlar. Zaman ge~jtik~je,
bilim adamlarmdan birinin teorisi on
plana c;1kar, yani dogadaki olgulan afiiklama gucu oldukfia ytiksek olan ve soz
konusu bilim dalmda daha ileri dtizeyde
ara~hrmalar yapdmasma izin veren bir
bak1~ ai)ISI, bir yontem ya da varsaytm
kendini karutlar ve kabul ettirir. Kuhn,
i~te bu bak1~ ai)ISI, teori, yontem ya da
varsay1ma paradigma adm1 verir. Bu paradigma, yeterli say1da bilim adarru tarafmdan kabul edilince, soz konusu bilim
dah ilk donemine girer ve bir bilim toplulugu olu~ur. Kuhn'un bilim anlayl~l
na gore, bir bilimin olu~umundan once
gelen organize edilmemi~ fie~itli faaliyetler, bu alanda l)ah~an bilim adamlan
toplulugu ya da bilimsel topluluk tarahndan bir paradigmaya bagland1gmda,
yaptya kavu~ur ve dtizen kazarur.
Bir paradigmaya bagh olarak ~jab~an
lar, Kuhn'un olagan bilim aduu verdigi
~eyi icra ederler. Burada bilim adamlan
paradigmay1, deney sonu~jlanmn gosterdigi ger~jek dtinyarun ilgili baz1 yonlerinin hareketini ai)IkJama ve uzla~tuma
giri~imleriyle ifade ederek geli~tirir. Soz
konusu olagan bilim donemi, Kuhn'a
gore, bir bulmaca ljOzme donemidir. Paradigma, bilim adamma belirli bir problemler obegini, I)OZtimleri iljin uygunluklanna kani oldugu yontemlerle birlikte
annagan eder. Kuhn'a gore, olagan
bilim adam1, kendisine bagh oldugu, temele ald1g1 paradigma kar~1smda ele~
tirel bir tav1r takmmamabd1r. 0 ~jabala
riJU, yalmzca ele~tirel bir tav1r taklrunamak suretiyle, paradigmarun ayrmhh
bir bil)imde ifade edilmesi tizerinde yogunla~hrabilir ve dogay1 derinligine incelemek iljin gerekli ljah~may1 ger~jek
l~tirebilir. Olagan bilim donemini be-
lirleyen en onemli ozellik, oyleyse temeller tizerinde mutlak bir uzla~ma halidir.
Kuhn belirli bir sure boyunca normal
bilim yapan toplulugun ara~t:urnalan
nm, daha sonra, yava~ yava~ birtak1m
anomalilerle, birtakun uyu~mazhk ve
uygunsuzluklarla kar~da~hgml sayler.
Zaman ge}<~je, benimsenen paradigma
tarafmdan fiOZtilemeyen birta.lam problemler ortaya filkmaya ba~lar. Bu ttir ba~ansizhkJar, Kuhn'a gore, sonunda bir
paradigmarun reddine ve stiz konusu
paradigmayla kar~da~tmlamaz olan bir
altemati.fin, onun yerini almasma yol
a~jabilecek bir dddiyet kazanabilirler.
Bununla birlikte, bir bunahm ve paradigma degi~ikligine yalruzca fiOZiilememi~ olan problemler yol a~az. Kuhn 'a
gore, yahuzca ozel birtaklm ko~ullar
soz konusu oldugunda, problem ya da
anomaliler bir paradigmaya duyulan
gtiveni ttimiiyle ortadan kaldJrabilecek
bir tarzda geli~ir. Bu bunahmlarm ortaya ~la~mda, Kuhn'a gore, aynca birtaklm toplumsal ihtiyal)lar da belirleyici
bir rol oynar.
Kuhn, bunahmla birlikte, bilim adamlannda mesleki bir guvensizlik dogdu~
nu sayler. Olagan bilim adamlan, felsefi
ve metafizik tarb~malara giri~irler.
Kendi ke~iflerini, paradigmamn bakl~
al)lsmdan felsefi argumanlarla savunmaya ba~larlar. Paradigmaya duyulan guvensizlik ve onunla ilgili memnuniyetsizlik giderek artar. Bir paradigmanm
taraftarlanrun o paradigmaya gtivenlerini kaybedecek derecede zay1flayarak temelleri bir kez sarsdd1 rru, zaman devrim iljin olgunla~m1~ demektir.
1~te, bu bunahm donemi iljinde, fiogu
zaman oldukfia genfi, ama yarat1qhg1
olduk~ja ytiksek olan bir bilim adarru
ortaya filkar. Bu bilim adam1, ortaya
yeni bir teori, daha dogrusu bir paradigma atarak, bilimsel devrimi ba~lahr.
Onun ortaya koydugu yeni paradigma,
Kuhn'a gore, eski paradigmadan fillk
farkb ve eski paradigmayla kar~da~h
nlamaz bir paradigmadu. Bu bala~ aljlsmdan iki paradigma arasmda bir ttir
rak bilimse/ zilmiyet diye betimlenir. Bilimsel zihniyet, tiim bilimler ic;in, olmazsa olmaz olan bir ko~uldur. $eylerin goriindiikleri gibi olduklanru kabul edecek
kadar saf ya da bag1mS1zhk duygusundan ve ki~isel te~ebbiis giiciinden, ah~ll
nu~ kli~elerden ve geleneksel dii~iince
lerden vazge<;emeyecek kadar yoksun
olan ya da istekleri ve arzulan tarafmdan
etkilenecek kadar tarafh olan bir kimse,
elbette ki, bir bilim adamlJllJl temel ozelliklerine sallip degildir. Ele~tirel bir gozle
degerlendirme ve ay1rt etme, bilimde kao;uulmaz bir ~eydir; bununla birlikte, o,
bilim adamuun tekelinde olmay1p, ger~ekte her tiir saglam bilginin zorunlu
onko~uludur.
maz.
2Genellik ve sislem. Bilim bireysel nesnelerle ilgilenmez. 0, oncelikle tiplerle,
bireysel nesne ya da olaym, yalmzca
kendilerinin bir omegi ya da du nnnu
olarak ele ahnd1g1, nesne ve olay tiirleri ya da Slmflar~yla ilgilenir. Bilimin
amaa, dogadaki diizeni yakalamakbr.
Bilim, bu amaca ula~mak i~in, nesne
tiirlerinin ortak ozelliklerini, ve olaylarm gene! yasalanm ya da ko~ullanm
ara~tmr. Ke~fedilen her yasa, ilgili nesnelerin ya da olaylar s1mfmm ozsel dogasmdaki bir liftir; ve bu tiirden bir~ok
yasanm ke~fi, diizenin ya da sistemin
biitiiniine ili~kin bir kavray1~a gotiiriir.
Bu baklmdan, tarih, yani toplumsal ve
siyasi tarih, bir bilim degildir. 0 da, bpk1
bilim kadar, ilgin~ ve m~rii bir ara~tlr
mad!r ve bilim adam1run sergiledigi yapla imgelemi ve el~tirel kavray1~1 gerektirir, fakat bilimden kesinlikle farkhhk
gosterir. Hatta, dikkate deger bir bilimsel
bilgiyi gerektirse de, bilim tarihi bile, bir
bilim degildir, bir tarihtir. Tarih, uluslarla ve kurumlarla, v.b.g., gene! olarak iii~-
136
bilimlere
ili~kin
sm1flama
~ey
138
~
eyler, Hobbes'a gore, cisimsel bir dogadadlr. Bilim ve felsefenin konusu, oyleyse, cisimlerdir. Cisimler de, dogal ve
yapay olmak tizere ikiye aymld1gmdan,
bilimler iki ayn ba~bk altmda toplanabilir: 1 Doga felsefesi: Manbk, ontoloji,
manttk ve fizik, 2 Devlet felsefesi: Ahlak
ve siyaset.
tPozitivizmin kumcusu olan tComte
ise, tinlti ti-; hal yasasm1 bir yandan bilim
tarihine ili~kin gozlemlerle desteklerken,
bir yandan da bu anlay1~1m daha sonra
bilimler smlllamasiyla tamamlanu~ ve
geli~tirmi~tir. Ona gore, bilimler soyuttan somuta dogru giderler. Bilimler birbirlerine dayarurlar, ancak her birinde
soz konusu olan yasalar farkhd1r. Be~
temel ve btiyuk bilimin ba~mda, tum bilimlerin en soyutu ve en geneli olan matematik gelir. Matematik say1y1 inceler.
Astronomi say1ya ek olarak, kuvvet ve
ktitleyi konu ahr. Comte'a gore, fizik aynca lSI ve elektrigi inceler. I<imya organik hale gelmeyi, biyoloji canh varhklan,
sosyoloji ise toplumu inceler.
bilim olarak ahlak [ing. ethics as a science;
Fr. etltique comme une science]. tViyana
<;evresi dti~tintirlerinden olan dogalc1
M. tSchilick'in ahlAk anlay1~1 i-;in kullandan deyim.
Degerler ki~isel istek ve arzulara goreli
oldugundan, Schilick'e gore, ahllli ilkeler ya da bo~ bir odev duygusu yoktur.
Dogal olmayan bir ~ey olarak olmas1 gereken, dogal ya da olgusal olanta a-;Iklanabildigi i-;in, ahlak olgusal bir bilimdir.
Her tiir deger bi9Tte, nonnatif degil de,
olgusal bir yap1 sergilediginden; 'deger'
ve 'iyi' saf soyutlamalar oldugundan;
davram~ kabplan ve karakterler, duygusal tepkilerden ba~ka hi-;bir ~ey olmadigmdan, ahlak, ahlak yasalanyla degil de,
motiflerle ilgili olan, davraru~a yol a-;an
nedenleri ara~bran, onlann duzenini ve
s1rastru belirleyen bir bilim, psikolojinin
bir dahd1r.
bilimsel ac;1klama [ing. scientific erplanation; Fr. erplication scient~fique]. Bir ~eyi,
yaptsmi ve temel stire-;lerini betimleyerek, onun yapmakta oldugu ~eyi nasd
bilimsel determinizm
c;a~
Ba~ka
139
14U
bi limsel determinizm
bHimsel devrim
gi~tirebUme
ya da se\ebihne olanagun~Z
yoktur. Genler ise, dogal ve 1nanevi yaplmlZl, yani cinsiyetimizi, zihinsel giicii
miizii, sa~ ve goz rengimizi belirledigi
i~in, bizim sozciigun ger~ek anla1n1 i,.;nde ozgur oldugwnuz soylenemez.
"! Bilimsel determinizmin ba~ka bir
tiin], psikanalizin yaratlclSl Freud taraflndan if ade edilen, ins an varhklanrun
03 ya~ doneminde ya~adag1 kompleksler, bilin\siz ya~anhlar ve toplum ve ge
]eneklerin zorla1nas1yla bashnlan dogal
itkiler taraf1ndan belirlendigi gorii~ii
psikolojik detenrrinizmdir. Freud'un soz konusu determinist ogretisjne gore, ornegin
niln erkek ~ocuklan te1nelde annelerine
(Oedipus kompleksi), klz ~ocuklan da
babalanna (Elektra kompleksi) a~1k olurlar. Bu bilin.;siz, ancak son derece dogal
itkiler, ensest bir~ok toplum taranndan
yasaklanm1~ oldugu i~in, bashnlmak
durumunda olmakla birlikte, insan varp
hklann1 ~e~itli ~ekillerde etkileyip, onlann gelecekteki ya~amlanna belirler.
Buna gore, anne ve baba, loz ya da
erkek ~ocuklann1 az ya da ~ok sevdigi,
veya onlan yanh~ bir sevgi ttiriiyle besledigi zaman, ~ocuklann btittin bir zihinsel ya~anu, norotik olma noktasrna
varacak kadar etkilenir. Psikolojide, hayvanlar iizerindeki deneyleriyle lko~ullu
tepke' kavramuu geli~tiren Pavlov'la
davran1~~1lag1n kurucusu Skinner da,
insan vathklanrun ~~itli d1~sal etkenler
ve gti~ler taraftndan belirlendigini savWldugu i~in, psikolojik determinizan ~er~e
vesinde de~erlendirilir.
8 Hegel taraf1ndan ifade edilen ve tarih
alan1nda her~eyin, tum tarihsel olay ve
kuruntlann insan iradesinden bagamsaz
olarak one eden beJirl en1ni~ oldugunu
dile getiren determinizm tiiriine ise tariltf
determinizm ad1 verilir. Bir tarih teorisine
dayanan bu liir bir determiniz.m, diinya
tarihinin ~e~itli donemlerini, kendisini
nihai bir yetkinlik hili i~inde tam olarak
ger~ekle~tirmek dunununda olan ~ mut
lak zihin'in tezahiirleri, gortintimJeri olarak degerlendirir. Bu gorii~ten ~rkan
sonu~, insan varhklannm tarihin, kendi-
141
142
bilimsel empirizm
Buna gore, bilimsel e1npirizmde, mantlk~t empirizme ek olarak aynca bilimin birligi fikri tizerinde durulur. Bu
anlayt~, bilimin dilinin mantlksal bir
birligi oldugunu savunur; bilim dallannln kavramlan, ~ok temelli bir bi~imde
farkh olan kavramlar olmay1p, tutarh
tek bir sisteme ait olan benzer kavramlardu. Atna~, bilimin gelecekteki geli~
mesi a~1s1ndan, sosyal bilimlerin de
aralannda yer ald1g1 farkb bilim dallartndaki ozel yasalann kendisinden ~~
karsanabilecegi, olduk~a basit ama birbirleriyle baglantah olan temel yasalar
ktimesine ula~makhr.
Bilimsel empirizmde de, dilsel tanaliz,
tbilim felsefesinin temel yontemi olarak
gorilltir. Bununla birlikte, manttk9 pozitivizmin soz konusu dil analizinin mantlksal boyutuna onem verdigi yerde, bilimsel empirizm, dilin ve bilginin
biyolojik ve toplumsal boyutlaruu da hesaba katan daha geni~ kapsamh bir analize yonelir.
bilimsel hiimanizm [lng. scientific lrumanism; Fr. humanisnre scient~fique). lnsana
fonnasyon kazand1rma ~~ Yunan ve
Latin antik ;agtna ait edebi eserlerin incelerunesinden ~k, bilimsel faaliyetten, bilimsel eserlerin incelenmesinden beklenmesi gerektigini savunan ogreti.
bilimsel yontem [Os. ilmi usul; 1ng. scientific method; Fr. m~thode scientifique; AI.
wissenschaftlich methode]. Amac1 evreni
anlamak ve at;tklamak olan bilimin, bu
amac1na ula~mak ic;in izledigi yol.
Klasik gori.i~ gore, bilim evreni anlama
ve a~lklama ~abastnda, olgulan betimleme
ve apkLnna yollanna ba~vurur. Oyleyse,
bilimsel yontem, bilim adamlanrun ortakla~a olarak kullandtklan soz konusu
betimleme ve ar;~klama yollaruu kapsayan bir stirec;ten ba~ka bir ~y de~ldir.
bilimsel yonterrder
143
ayn1 zamanda bir doga yasr.s1 olarak goriilecektir. Buna ek olarak, ara~hr1na yaptlan alandaki olgulan a~tklamak amac1yla olu~turuhnu~ olan hipotez ya da
hipotezlerden olgusal olarak s1nanabilir
sonuc;lar ~1kanna ve soz konusu sonu~
lan birtaktm yeni gozlem verileri ile kar~tla~tuma i~lemine de dogrulama adt
verilir.
bilimsel yontemler [ing. scientifc nretlrods;
Fr. methodes scient~fiques ]. Bilimlerde soz
konusu olan ara~tuma tarz1na, bilimsel
bilgi ad1 verilen ger~eklige ili~kin dogru
ve nesnel bilgi kiimesine goti.iren yol ya
da ara~lar.
Ge~ bir ~er~eve i~inde kon u~ uld ugunda, bu yontemler, ikiye aynhr. Her~eyden once, ara~tutlan fenomenleri, ve
bu feno1nenlerin verimli bir bic;imde
gozlemlenebilecegi ko~ullan belirleyip,
yonlendinnekten ve ol~lnekten olu~n
1teknik ya da teknolojik yontemler vardtr.
Bilimsel yontemlerle ~o~u kez ve hemen
an1msanan, soz konusu belirleyip yonlendirmeyle, ol9J1ekten meydana gelen,
bu teknik yontemlerdir. SOz konusu teknik yontemler ~o~u zaman farkh bilimlerde farkh ~ekillerde ortaya c;U<ar, ve
birden fazla bilimin ya da birbirleriyle
baglanhh olan bir grup bilimin yontemlerinin tiimiine birden egemen olan bilim
adanu say1s1 ~ok azdu.
.
Ote yandan, bir de 2 nrantrksal ychttemler, yani elde edilen verilere gore degi~en aktlyiiriitme yontemleri vardu. Bu
manhksal yontemler teknik yontemlerle
~ok yaktndan ili~kilidir. Bilimsel ara~hr
ma i~in ~ok biiyi.ik bir onem ta~tsa ve
hatta bu ara~tumalar ic;in ka~1n1lmaz
bile olsalar, teknik yontemler ger~ekte,
esas itibariyle bilimin manhksal yontemlerinin yardtmctlan olmak duru1n undadu lar.
Ba~ka bir deyi~le, saf bililnde, bilimin
tekn]k yontemleri genellikle kendilerinde bir ama~ degildir. Onlar, ya gozlem,
ya da akdyiiriitme i~in yardtmctlardtr.
Bilimin teknik yontemleri, zaman zaInan, ya ba~ka tiirlii hi~bir ~ekilde gozlenetneyen ve ol~iilemeyen, ya da iyi bir
144
bilim sosyolojisi
katin, ger~eklikle ilgili dogrulann ortaya ~1kabibnesi i~in toplumun nas1l orgi.itlenmesi ve di.izenJen1nesi gerektigi
sorunu uzerinde odakla~u.
Amerikan kokenli bu klasikl nonnatif
yakla~una bir tepki olarak geli~en ikind
gelenek ise, bilimsel bilginin i~eriginin
~ok bi.iyi.ik ol~ude ihmal edildigi ger~e
ginden hareketle, bilimsel bilginin i.iretiminde soz konusu olan mekanizmalar
i.izerinde yogunla~ml~ ve bilim pratigini betimleyen bildik kural ve yontemlerin bilimsel ara~hrman1n sonucunu ya
da bilimsel tarta~ma ve ihtilaflann ~ozu
me nasal baglandag1n1 a~lk.lamaya yetmedigini gostenni~ olan bir yakla~un
dll". Hakikat terimini biHm sosyolojisinin
kendine ait terminolojisinden atan bu
gelenegin ayana ozelligi, bilimsel bilginin sosyal olarak in~a edildigin one
si.iren goreci bir anlaya~an ba~latacas1 olmas1d1r.
bilinci teyie,tiren gorii~ (tng. reifying
~agda~ varolu~~u
filozof tSartre'1n, tDescartes"tan ba~la
view of consciousness]
bilinebilirlik 145
146 bilinemezcilik
Bununla birliktc, anla~dabilirlik, rasyonel bir bilgi olanagm1 ifade ettigi, ne alglanabilen, ne de imgelenebilenin, saf
ak1l tarafmdan kavranabilmesini ifade
ettigi i~in, bilinebilirlige gore, daha ozel
bir niteliktir.
bilinemezcilik [Os. /oirfaniye; ing. agnosticislll; Fr. ngnosticisme. AI. ngnosticismus].
1869 y1hnda, Datwinci evrim teorisinin
savunucusu iinlii T. H. Huxley tarabndan yarahhm~ bir terim olarak bilmenie; 'bilenelneh-allnTI~1ire-t eaenal<iih
ya datiiVii--:--~----
Rus dii~iiiliir ve eylemcisi tLenin'in, felsefeleri temelde gen;ek tmadded.lik ve
tBerkeley'le ba~layan idealist felsefeler
olarak ikiyc ayudlktan sonra, tHume'la
tKant'm dogamn, goriinii~lerin gerisindeki ger~ekligin bilinemeyecegini dile
getiren gorii~lerini bilinemezcilige ornek
olarak vennesind_~ oldu~u gibi, felsefi
ya da metafiziksel bir bilinemezdlikten
soz etmek miimkiin olmakla birlikte, bilinemezcilik temelde dini ~r gorii~ olarak ortaya ~1kar. Buna gop(, g~~lbi~
<;eve i~inde, ~eylerin, varolanlann . al
ve en yiiksek dogalan ve dini dogmalarm iddialanyla ilgili konularda, yani felsefenin ve dinin kapsam1 i~inde kalan
bir~ok konuda doyurucu bir bilgiye eri~
meni~i_ir:nkfulslz oldugunu, bu -g.ibi.du-
rumlard~ yapdacak tek ~eyin.Ye ger~ek. bilgeligin, bilim J<.on~m.adlgl .. ~\!r~ce,
susnla]c_Qfu~'nu sa~ri!IIJ..\)illnem._g:ig~
lik, dini bir .;e!~Ye .idml~'---~~~t!e..m
Tann'mn yarq.Jdugu, ateistleruvl'anrl'!)_m
varolmadig1 tezinin tE!.rsine, Tann'run..va, .
roldugunun ya~arolmad1g.run, ilke
olarak ya da u
lamada bilinemeyecegirljtine ~Arer./ ---'-
Kokleri tSofistlerle tSokrates'e kadar
geri giden, Orta~agda olwnsuz teolojiyle
ifadesini bulurken, giiniimiizde ise en
~k mantlk~1 pozitivistler tarafindan savunulan bilmemezcilik tfideizmin tam
kar~1smda yer ahr. Dii~iince tarihinin
farkh donemlerinde, farkh bi~imler altmda ortaya ~1km1~ olsa da, bilinemezcilige, Hume ve Kant'm, insan varhgmm,
deneyimi a~an konularda bilgiye ula~-
masmm olanaks1z oldugunu dile getiren felsefi tav1rlanyla, bilimsel ve tarihsel ara~tmnalann, ku tsal kitab1, tannsal
vahiy olanagm1 el~tirmeden kabul etmeyi giderek zorla~tmnas1 ivme kazanduml~llr.
me, kavray1~, ak1lyuriihne tiiriinden etkinlikleri, sembolle~tinne, inan~, probleln ~ozme hiriinden zihinsel davranl~
larl gosteren ~emsiye terim. En geni~
anlanu i~inde, yani onermesel olmayan
kavray1~1 (alg1, bellek, i~ebak1~, v. b. g.)
oldugu kadar, bu tiirden bir kavray1~1
ifade eden onenneleri ya da yargdar1 da
i~eren biJgi.
Bihne ya da bili~ siirednin ta1n olarak
ne old ugu konusuyla, bilen zihin ve
d 1~ ger~eklik arasmdaki ili~kinin ne o(..
dugu konusu filozoflar taraflndan ta ilk~agtdan ba~layarak ele ahnm1~, bu konu
da farkh yakla~1mlar geli~tirilmi~tir.
<;agda~ felsefedeki iki temel yakla~lm
dan birincisi, dii~iinceyi ve akllyiiri.itme
siirecini a-;1klarken, insan zihnini geli~
mi~ bir bilgisayar sistemine benzeten,
digeri ise, isvi~reli psikolog tPiaget'nin
~ah~malanna dayanarak, oziimseme ve
uyarlaruna siire~lerini birbirinden aylran yakla~1mdu.
bili~~ilik [lng. cognitivism; Fr. cognitfvisme]. 1 Realiztne olduk~a yakm dii~en bir
anl&n i~inde, bilim ya da ahlak gibi bir
disiplinin konu ald1g1 bir alanda, ilke o(a..
rak bilinebilir veya k~fedilebilir olgular
bulundugunu one siiren gorii~. Buna
gore, metaetik gorii~ler aras1nda, ahlAka
konu olan alanda bilinecek ahlaki olgular
bulundugunu savu.nan yakla~una, ahltiki
bililfilik ad1 verilmektedir.
2 Bili~~ilik, psikolojide ise, davraru~1n
i~sel terimlerle, alg1, bellek, tutum ya da
karar verme gibi zihinsel siire~lerle a-;tklanmasl gerektigini one siiren gorii~e
kar~ll1k gelir. 3 6te yandan, bili~~ilik,
zihin felsefesinde, bilginin ger~ek ~eyle
rin yerini tutan, sinir sisteminin ~ok ~e
~itli hdlleriyle ozde~le~tirilmi~ sembollerden ba~ka bir ~ey olma yan zihinsel
unsurlarm i~lemlerinden meydana geldigini one siiren otretiyi gosterir.
bili~ sel [ing. cognitiDe; Fr. cognitij]. Bilgiyle
ilgili olaru, bilgiyi i~ereni; zihinsel ya~a
mm bilgilenmeyle ya da (yanh~ olabilecekleri ya da gerekli temellendinneden
yoksun olduklan gerek~esiyle bilgi olarak goriilmeyen) inan~lann olu~turul
1nas1yla baglanbh olan yonleri i~in kullanllan s1fat. insan varbklar1n1n akll ve
akdhhg1 i~eren yonii ic;in kullarulan niteleme.
1 Buna gore, bili~sel s1fab, oncelikle ve
en genel olarak, zihinsel siire~ler ii~leme
sinde, bihne ya da d ii~iinme siired ve faaliyetini, duygusal siire~lerden ayJrd
etmek i~iJ1 kullan1hr. 2 Sdat aynca, bir
onermeyle aktardan anJatn tiiriinii tarumlamada s6z konusu olur. Buna gore,
bili~sel s1fah, dogru ya da yanh~ olabilen ti.imce ya da onennelerin sahi p old ugu anlam tiiriinii, anlamh olabilmekle
birlikte, dogru ya da yanh~ olduklar1
soylenemeyen buyruklardan ya da duygusal bir anlam ta~1yan dey~lerin anlamJndan ayud ebneye yarar.
3 Bili~sel nitelemesi, aynca ara~tlrma
konusu bilgi olan psikoloji, epistemoloji, norofizyoloji, bilgisayar gibi bilimleri
tasnif etmek i-;in kullaruhr. Nitekim, bu
bilimlere, konusu bilgi olan bilimler an ..
lanunda bili1 bilimleri ad1 verilir. Stfat
yine, ba~kaca ~eyler yarunda bilgi konusunu ele alan bir disiplinin bir dahru
tanunlamak i~in kullan1hr. Buna gore,
varhgtnt ktsmen bili~ konusuna, klsmen de bak1~ a~1s1na bor~lu olan, ve
davraru~~1hga kar~1t olarak, i~sel ve zihinsel siire~lerin onemini vurgulayan
psikoloji dahna bili1sel psikoloji ad1 verilmektedir. Bili~sel psikolojinin temel
kabulii, bir organizmayla ~evresi aras1n..
daki etkile~imin, organizmanm yalruzca
davraru~1ru ya da fizyolojik durumunu
degil, fakat ~vresi hakktndaki bilgisini
de degi~tirdigi ve bu degi~imin organizmarun halihaz1rdaki tepkisinden ba~ka,
~evreye olan gelecekteki yoneli~ini de
etkileyebildigi dii~iincesinden meydana
gelir. Zihinsel ya~am1n bilgilenme sii
re~leriyle ilgili boyutlaruu konu alan bi..
li ~sel psikoloji, tarihsel olarak duyumculuktan ve, bireysel ve toplumsal ogrerune
kuramlanyla, k~ullanma ve egitilebilir..
lik gorii~iinde temellenen ~agn~1ma
epistemolojinin bir birle~iminden dogmu~tur.
148
bit
birdlik 149
150
birey
i~te
151
!52
i~in
gllayan oznenin ic;inde bulundugu ko~ullar degi~tikc;e degi~1ne gosteren ni teliklerdir. Onlar bundan dolay1, nesnelere
ait olmayan, dunyada, 'orada' olmayan
niteliklerdir. Aynma gore, d1~ dunyadaki nesneler aktuel olarak birincil niteliklere sahiptirler; onlar yalruzca, kendilerini
alg1layan oznelerde, ikincil niteliklerin
dogu~una neden olurlar. Bundan dolay1,
birinciJ niteliklerin nesnede old uklan
yerde, birindl niteliklerin dogurdu~
ikincil nitelikler alg1layandan alg1layana
degi~ebilmektedir.
biyo
Oysa, ikincil nitelikler soz konusu old ugunda, nesnelerin bu nitelik.lere sahip olup olmadJklan kesin olarak bilinemez. Ba~ka bir deyi~le, ikincil nitelikler
soz konusu oldugunda, zihin hic;bir ~e
kilde i~e kan~maz; duyular, Descartesa
gore, yalruzca ya~amln surdurulmesi ve
korurunas1 amactna hizmet ettiginden
dolayt, ikincil niteliklere ili~kin ideleriInizin, nesne)erin aktuel niteliklerine
kar~d1k gelip gelmedikleri hususunun
pek buyuk bir .Qnemi yoktur. Birincil niteliklerle ikindl nitelikler arasandaki
ba~ka onemli bir farklthk da, ikincil niteliklerin ol~lenemedikleri yerde, birinctl niteliklerin olc;Umlenebilir olmalandtr.
birlefik uyu,ma ve farkhhk yontemi
[ing. the joint methode of agreement and difference}. J. S. tMill tarahndan onerilen
deneysel yontemin adtmlanndan biri.
Mill'in ttiimevarun yonteminin bu adtmtnda, bir tfenomenin ortaya -;tkh~ bir
dizi duruln, belirli bir oncul dt~mda
ortak hi~bir ~eye sahip olmad>, ve fenomenin ortaya c;tkmadag1 benzer bir
dizi durumda, soz konusu onculun yoklugu d1~1nda, ortak hic;bir ~ey bulurunadtgt zaman, oncul soz kon usu fenomenin nedeni olarak gorulur. Bu, sembolik
olarak ~Oyle gosterilebilir:
Pozitif grup,
an1~
a, b, c, d,...
W, X,
y, z,
b, d, f, g,...
X,
z,
S, t,
d, r, k, l,
Z, S, p, r,
N egatif grup
b, C, f,...
:v:, y, s,
b, g. ~
x, t, p,
birlik~ilik llng.
a,
y, r, w,
C:, [,
oyJeyse,
153
154 biyo-il<tidar
ian ya cia fosilleri, canhlann ya~am siire~lerin.i, hayahn fiziko-kimyasal yonlerini ara~hran bilimsel disiplin; en geni~
anlam1 i<;inde, canh organizmalara ili~kin
sistematik ara~hrma i~iyle me~giil olan,
canh organizmalarm tarihlerini, yap1 ve
i~levlerini, ya~am tarzlan yla, iireme ve
geli~melerini konu alan bilim biyoloji
diye tammlamr.
Ote yandan, ahlak felsefesinin, bir yandan hbbi/biyolojik ara~bnnalar ve teknolojik ilerleme, Cite yandan da insan
haklan ve insanlann gelecegi konusu
dikkate ahnd1gmda, bu ikisi arasmda
si:iz konusu olan kar~1hkh ili~kilerin
sonucunda ortaya ~lkan ahl8ksal problemleri konu alan dahna biyoetik ad1 verihnektedir.
biyo-iktidar[ing.bio-power;Fr.bio-pouvoir].
lktidar kavrammm modern yorumlanna kar~1 o;1kan tFoucault'nun i:inerdigi
yeni ve alternatif iktidar kavrarru.
Yonetici s1mflarda demir atttgm1 ve
dogas1 geregi bask1C1 oldugunu one
siiren modern iktidar teorilerini reddeden, modem iktidann teorile~tirilmesin
de kullarulan iki temel modeli, hukuki ve
ekonomik modelled ~iddetle ele~tiren
Foucault'nun one siirdiigii biyo-iktidar
kavram1, bask1a degil de, iiretken olan
bir iktidan tan1mlar. Biyo-iktidar, giio;leri
i:inleme, tahrip etme ya da tabi kuma
amao giiden bir iktidardan ziyade, giicii
yarabnaya, potansiyel gii~leri aktiiell~
tirrne, varolan giiciin geli~imini saglamaya ve diizenlemeye egilhnli bir iktidard~r.
nu alan, biyolojinin diger doga bilimleriyle olan ili~kisini ve dolay1s!yla biyoloji biliminin kavramsal, metodolojik ve
ontolojik i:izerkligini sorgulayan felsefe
ti.irli.
Ornegin, biyoloji felsefesinde, canh organizmalardaki biiyiime ve iireme ttirlinden organik faaliyetlerin ayru organizmalardaki fiziki ve kimyasal siire<;lerle olan ili~kisi si:iz konusu oldugunda, bir yandan mekanist, diger yandan
da dirimselci ve organizmac1 yakla~ 1m
giindeme gelir. Buna gore, mekanist
yakla~nn tiim organik faaliyetlerin canSIZ varllklann tabi oldugu yasalan i:irnekledigini savunurken, dirimselci ve organizmaci yakla~Im buna ~iddetle ka~1
o;lkar. Nitekim, tdirirnselcilige gore, organik bir sistem kJSmen, onda mevcut bulunan fizild olmayan bir giio; tarafmdan
kontrol edilir.
Biyoloji felsefesi, i~te bu baglamda ~u
temel sorulara bir yarut getirmeye ~ah
~lr: Tiimiiyle biyolojinin kapsam1 io;inde
kalan kavramlar var rrud1r? Salt biyolojiye i:izgii olan manbksal analiz ya da
tao;1klama modellerinden si:iz edilebilir
mi? Yoksa biyolojide, teleolojik ve tarihsel ao;1klamaya da yer olabilir mi? Biyolojide kullamlan kavram ve yasalar fizik
ve kimyamn kavram ve yasalarma indirgenebilir mi? Biyoloji, fizik biliminde
kullarulmayan tarihsel ya da teleolojik
a9klama tarzmdan yararlanabilir mi?
Organik sistemler tarafmdan sergilenen
fenomenlerden baz1lan inorganik sistemlerdeki nedensellikten farkh bir nedenselligi i:imekleyebilir rni? Organizmalarda ne tiir bir biitiin paro;a ili~ki
sinden si:iz edilebilir?
biyolojik mekanizm [ing. biological mechanisrn; Fr. m~canisme biologique; AI. bio/ogisch mechanismus]. Organik dogarun
olgu ve fenomenlerinin ao;lklanmas1 i~in,
inorganik dogarun ao;lklarunas! s~rasmda
si:iz konusu olan yasalann yeterli oldugunu, biyolojinin tiim yasalanrun fizik ve
kimyarun yasalanndan o;Ikarsanabilecegini savunan gi:irii~.
17iologisme; Al. bin!agismus]. Ger<;eklijli yalmzca biyoloji a<;JSmdan, C<ll1hhk baktmmdan e!e alma, OTf~anik
ya~amm kavramlanm di~er gerc;~klik
~lanlanna un;ulama, ve fiziki, toplumsal, v. b.g., olaylan 'Jqyat'm farkh giiriiniim ya da tezahiirleri olarak gonne
tavn. Insan davram~mJ a<;1klarken vt>
betimlerken, bir tcmel oJJrak biyolojinin
ilkelerini kullanma, sosyal geli~meyi biyolojik yasalarla a<;1klama tavn:
Bloch, Ernst. 1885-1977 ylilan arasu"ida
ya~am1~ iinlii Alman dii~iittiir. Temel
eserleri: Geist der Utopie [Otopyan~n
Ruhu], Das Prinzip Hoffiumg [Umnt 11kesi], Abriss der Sozia!en Ulopim [Sosval
Otopya Taslajl1].
gin Bifimi Ozerinoe Bir Deneme], L'/llusiort i:ltialistc [idealist Yamlsama], lA Pens~e
[Dii~iincc].. Principes eUmeninires d'une
Lvgiq11e rle In Vi~ Morale [Ahlakh Hayatm
M~nlr~mm Temel ilkeleri], Lulte pour Ia
Civil'saliclll e/ P!Jilosop!Jie de Ia Paix [Uygarhk i<;in Miicadele ve Ban~JtPascal'm dii~i.incesinin gerektirdilli
felsefey! yaratmayt ama<;layan Blonde!_
modern felsefenin en onemli ba~ansi
nm hareket noktas1 olarak ozneyi almasJ, buna kar~m en onemli probleminin
de dii~iince ile varhk arasmda yarahlan
biiyiik bo~luk ya da yank oldujlunu
stijlemi~tir. DolayJstyla, Blonde), kendisinc <;1k1~ noktas1 olarak tozneyi alm1~
vc dii~i.inceyle varhk arasmdaki bo~lu
gu, varhjl1 dii~iinceye indirge1neyecek
bir ti<;kinlik veya teylem felsefesiyle kapatmanm ve insamn yazg1smm ne oldujlu problernini <;tizmenin miicadelesinl verml~tir.
Onun eylem felselcsi, ozncnin dinamizminin ko~ullanyla tdiyalektigine ili~kin
sisrematik bir arastlrma, kendisini insamn dii~iince ve eyleminde ifade eder gtiriilll!11 irftdenin n pt1ol1 yapiSl iizerine
el~tirel bir +Tefleksiyon veya aktif oznenin ah!ak, bilim ve felsefede ortaya <;Ikan
temel yonelimi iizerine el~tirel bir dii~iiniim olarak t~.rumlanabilir. Oznenin
<;ok dar bir ~er<;eve it;inde ahnrnamastru,
eylemin de bil~ik insamn, ruh ve bedenin sentezinin yapnu olarak golillmesini isteyen Blondel'i esas ilgilendiren ~y
ki(iinin bellibir hedefe dojlru olan yonelirnidir.
insanm bu yonelimini gereti gibi ifade
edebilmek i~in kendisine omek olarak
ah!ak alanom sc<;en Blondel'e gtire, ozgtirliik ancak dojlamrun detenninizmi;:ilil rneyda:na getirdijli Ierne! iizerinde
ortaya <;lkar. Ba~ka bir deyi~le, insan
iril.desinm arzu ve ejlilimlerin etkisi altuida kaldtjlml dile getiren Frans1z dii~iiniilil, oni.m yine de, potansiyel sonsuziujlu it;inde, . olgusal diizeni a~tp
ideal hedeflere yone!dijlini savunur. Bu
156
boc~rdo
Hoole,. George
157
158
Bosanquet, Bemard
boliinmii~
1uzca
gorunu~te
var
oldu~unu
one surnii~tur. Nitelik goru~unun niceli~i tenele alan goru~e baskin \lkmas gerekti~ini, a1na\hh~1n mekanik hareketin
i.ish.inde oldu~unu, neden sonu\ ba~lan
hlannn otesinde ise olumsalhk ve ilerlelnenin bulundu~unu one suren Boutrcr
ux, Maine de Biran'lil da etkisiyle, dinf
tecri.ibenin psikoiojik ve sosyolojik bir
yakla~unla ele aluunas1na ~iddetle kar~1
\lkml~hr.
160
Bradley, Francis
bas1 i~inde olrnu~ olan Brentano'n un felsefeye olan en onemb katk1s1 yonelim
kav ramuu ortaya koyarak, bilincin yonellmselli~e i~aret ebni~ olmas1d1r. Bilindn her zaman bir ~eyin bilind oldu~unu
savunan Brentano'ya gore, psi~ik fenomenlerde zihin her zaman bir ~eye
do~ru yonelir, orne~in bir ~eyi gorur;
ona gore, goriilen nesne gorme eylemi
i~nde varolup, bu -;en;eve i-;inde iQ<.in
bir nesnellik ta~1r.
Zihnin duyum ve imgelemeyi i~eren
alg1; bilgi ya da arumsamay1 i~eren
yargt; istek ve duygulara dayanan sevgi
ya da nefret yoluyla nesnelerle ba~ kurabildigini savunan Brentano, bir yandan zamarurun deneysel psikolojisinin
bilincin kendisine ozgu ozelliklerini ortaya ~lkaramadl~Jnl one surerken, bir
yandan da bilincin bilgisini, psikologun
kendi zihin hallerine ili~kin gozlemden
tureten i~bak1~sal psikolojiye kar~1 ~lk
mt~hr. Ona gore, i~ebak1~sal psikoloji
fiziki olaylara ili~kin gozlemle psikologun kendi zihin hallerine yonelik i-;ebakt~l aras1ndaki ~ok temelli farkhl1~1
kavrayamaz.
Brentano zihinsel fenomenler soz konusu oldu~unda, gozlemleme edi.minin
nesnesini zorunlu olarak ~arp1tb~1ru
soylemi~ ve i~ebak1~1n guvenilirli~inin,
d1~ dunyaya ili~kin bilgide oldu~u gibi,
ba~kalan tarafmdan denetlenemedi~ini
belirtmi~tir. 0, i~te bu ba~lamda, ~a~I
nm deneysel psikolojisiyle i~ebak!~sal
psikt:'lojisine altematif olarak, zihinsel
fenomenlere ili~kin alg1yla gHzlem araSindaki bir aytnma dayanan tasvirr psikolojiyi one sunnu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, alg1n1n psikologa
konusunu meydana getiren ger~eklikle
re ili~ltin olarak do~rudan ve araos1z
bir kavray1~ sa~ladt~lru savunan Brentano, zihinsel faaliyetleri a9klarken, skolastik du~unce gelene~inden aldtSJ yonelimsellik ilkesini kullanrru~hr. llkeye
gore, bir nesneye yonelmi~ olmalan, bir
i~erik ya da konuya gondenneleri, zihinsel ya da psi~ik fenomenlerin ayud edici
Ozelli~idir. 0, i~te bu tyonelmi~lik sa-
162
Brunschwig, Leon
burjuvazi
163
burjuva devrimi [tng. bourgeois revtJlution; Fr. rhlolulion bourgeoise] En yahn anlaml ic;inde, tarihsel olarak 1789 Fransaz
Devrimi'yle ozde~le~tirilen, ve, ekonomik etkmlikleri toprak sahibi aristokrasinin uygulad1~1 politik kontrol taraflndan onemli olc;ude engellenen burjuva
sm1hnm siyasi kontrolu ve iktidan ele
ge~nne hareketi.
Biraz daha genel bir anlam ic;inde, modem dunyay1 yaratan, Babda onyedi ve
onsekizinci yuzydlarda sivil toplum olarak bilinen ekonomik toplumu do~uran
ve dolayJslyla sacayaklanndan birinde
kapitalizm, ikincisinde modem dev let
ve liberal demokrasiyle, sonuncusWlda
bilim bulunan genel hareket, geleneksel
top Iumdan modern toplu1na ge;i~i sa~
layan c;ok temelli donu~um sureci.
burjuvazi [tng. bourgeoisie; Fr. bourgeoisie]
Geni~ bir c;erc;eve ic;inde, modern A vrupa toplumW\un, yeni kapitalist sistemde giri~imci olarak ortaya c;1kan ve boylelikle eski ekono1nik sistemin egemen
santhn1n oldu~u kadar, yeni endustri
duzeninin i~c;i Sln1hn1n da kar~1s1nda
164
Burke, Edmund
yer alar. orta s1mhm; kapitalist toplmnda, orta ya da daha ~ok yonetici s1mf 1
gostennek it;in kullamlan terim.
Biraz daha ozel an.lam1 i<;inde ise, bUijuvazi, ekonomik bakundan geli~mi~ olan
ulkelerde ya da endi1stri toplmnlannda,
i.iretim ara-;lanyla, bunlann tiretimi i-;in
gerekli olan hammadde ve ara-;lan, yani
makinalan ve fabrikalan mi.ilkiyetlerinde
bulunduranlann meydana getirdigi smln tammlar. Buna gore, tiretim ara-;larmm
sahibi ve i.icretli emegin i~verenlerinden
olu~an ve bu anlam1yla ekonomik olarak
hakim s1mf olup, aym zamanda devleti
ve ktilttirel tiretimi kontrolti altmda bulunduran burjuvazi, i~r;i smLfmm kar~l
smda yer ahr ve onunla -;ai:J~ma i~inde
bulunur.
Burke, Edmund. 1729-1797 ylllan arasmda ya~am1~ olan tinlti tngiliz devlet
adam1 ve filozofu.
Temel eseri Reflections on the Revolution
in the FrmJce [Fransa'daki Devrim Dzerine
Dii~tinceler] olan Burke, insarun duygusal ve ruhsal ya~arrurun evrenin genel
dtizeniyle uyum i-;inde oldugunu, toplllln ve devletin, insarun yeteneklerinin
eksiksizce geli~tirilmesine i.mkan saglad1gm1, ortak ~1karlara hizmet etti~ni savunmu~tur. 0 muhafazakiir dti~tinti~tin
en onemli temsildlerinden biri olup,
Frans1z Devrimine ~iddetle kar~1 -;1km1~ ve ingiliz sisteminin erdemlerini savunmu~tur. Ozellikle, Devrim hareketinin rasyonalist ve idealist havasma
kar~1 -;1kan dti~tintir, devrimin manevi
ate~iyle, siyasi yapuun yeniden kurulmasma yonelik projelerin, geleneklerin
ve ge-;mi~ten miras kalan degerlerin y1pramnasma ve maddi manevr kaynaklann
tahribine yol a-;hgma soylemi~tir.
Sisteme ve soyutlamaya da kar~1 -;1kan,
somut ve belirli sorunlan tedricen ve yasalara uygun bir tarzda -;ozmekten yana
olan Burke, liberal ve tutucu Whig aristokrasisiyle oldugu kadar halk kitlelerinin ta~kmhklan ve saray entrikalanyla
da mi.icadele etmekten geri durmam1~ ve
ya~ad1g1 donemde tngiliz siyasi hayahrun istikrar kazanmas1 stirecine onemli
katkdar saglam1~t1r.
buyruk~uluk [ing.
imperativism]. Ahlakm
biitun-par~a ili~kisi
~agda~
165
siyaset felsefesinin bi.irokrasiyle ilgi1i en temel sorusu, bi.irokrasiden vazget;ilip vazge~ilemeyecegi sorusudur. c;unki.i, gi.ini.uniiz toplumlannda
faaliyet alanlan, kuruanlar ve i~ boli.1mi.1
~ok fazla artttg1 i~n, modern topltunlar
giderek artan ol~i.ilerde bi.irokratla~an
toplumlar haline gehni~lerdir. Bundan
dola)ra, baz1 dii~iini.irler bi.irokrasinin
i~te bu duruanun sonucunda, siyasi bir
ege1nenlik sistemi olarak ortaya ~akttg1n1
iddia etmi~lerdir. Buna gore, bi.irokrasi
arhk devletin i~leyi~indeki vazge~il
anez bir ara~ olmaktan c;akap, egemenligi elinde tutan gnap haline gelir. Yine,
bu durum, halk ege1nenliginin temsilcileri olan sec;ilmi~ milletvekilleri ile atanm1~
biirokratlar arasanda bir kar~atllk dogurur. Bundan ba~ka, biirokrasinin karta
siyeciligine, yetersizligine ve ara~larla
ama~lan birbirine kan~taran yakla~nnl
na i~aret edilmi~tir.
biitiin [Os. kiil, umunr; tng. wltole; Fr. tout;
Al. ganz, heil]. Tam ve eksiksiz olan; par'ialardan olu~an ve hi'tbir par.;as1 eksik
bulurunayan, bir birlik ya da sistem ser..
gileyen ~ey; par~alardan meydana gelmekle birlikte, par~alann yahn bir toplamandan daha fazla bir ~ey olan yap1; bir
par~a y1 etkileyen bir degi~menin diger
par~alarda da degi~iklige yol a~anas1 anlamanda, par~alan arasanda kar~llakh
bir bagamhhk ili~kisi bulunan nesne.
Bu baglamda, birbirlerinden ayn duran
par~alann bir sentezi; bu anlamdaki bi.irune totum, yan.i 6geler bi.1tiini.1 ad1 veri- lir. Buna kar~1n, ayn1 san1f i~inde yer alan
tekillerin, bireylerin toplanu anla11unda
bi.itiine ise, omne, yani tekiller toplaan1
denir.
biitiinpar~a ili~kisi [ing. relation of wltolepart; Fr. relation enlre le tout er Ia partie].
Par~ayla, bir bi.iti.ini.i ya da bir toplanu
meydana getiren ~ey ya da oge, buna
kar~1n biirunle de, par~alardan meydana
gel en ~ey ya da yap1 anla~lldagmda, b u
iki ~ey arasanda saz konusu olan ili~ki.
Bir toplam, mekanik biitiin ve organik
bi.1ti.1n olmak iizere, ii~ ayn biitiinden
soz edilebilir. Bunlardan 1 birincisinde,
166
biitiin-par~a
ilkesi
Biitiinpar~a ili~kisi
giindeme geldigin
la.m1~hr.
kan}'a do~ru ~lklldlk~a, her halka bir onceki halkarun niteliklerinden bir fazla ni
teli~e sahip olur.
Buna gore, kabaca, zincirin en alhndaki
halkayla gosterilen mineraller yalruzca
varolu~ ozelli~ine sahiptir; bitkilerde
buna ek olarak, canhhk ya da ya~am
ozelli~i vard1r. Bir i.istteki halkayla gos-
c
Cabanis, Pierre Jean George. Frans1z
Aydmlanmasmm, 1757-1808 ydlan arasmda ya~am1~ alan iinlii dii~iiniirii.
tAydmlanmarun diger dii~iiniirleri gibi
bilimci ve madded bir yakla~mu benimseyip, ilerleme dii~iiniine smus1z bir
inan~ besleyen Cabanis, ruh ya da z.ihin
diye bir ~eyin olmad1gml, yalmzca i~
de dii~iince saklayan beyinden s6z edebilecegimizi one siinnii~tiir. Poz:itif bir
felsefe ve pozitivist bir metodolojinin geregini vurgulayan dii~iiniir, bilim ve felsefe alamnda, tfenomenlerle samrlanmarun kat;:arulmaz bir zorunluluk oldugunu
ifade etmi~ ve fenomenlerin gerisindeki
nihai ve en yiiksek nedenlerle ilgili olarak bilinemezci bir tavtr takmm1~t1r.
0, ahlik konusunda, ~agm icaplarana
uygun olarak, ahlakm metafiziksel ve teolojik onkabullerden kurtarllmasl gerektigini soylerken, insan ya~ammm birligi
iizerinde durmu~tur.
camenes. Klasik manbkta, onciiUerinin yer
degi~tirmesi ve sonucun evrilmesi yoluyla Celarent'e, birinci tasun ~ekline indirgenebilen dordiince ~ekilden tasun:
Tiim Pier M'dir. Hic;bir M S degildir. 0
halde, hi~bir S P degildir.
camestres. Klasik manbkta, ikinci ~ekil
den, biiyiik onennesi tiimel olumlu
kii.;\1k Bnennesi tiimel olwnsuz, sonucu
da tiimel olumsuz alan tasuna verilen
ad. Terimin ba~nda yer alan C hadinin
de gosterdigi gibi, Camestres birinci ~
kilden Celarent'e indirgenebilir: Tiim Pier
M'dir. Hi~bir S M deti}dir. 0 halde, hi~bir S P de#ildir.
170
Camus, Albert
olan
ahlaki tav1rlar, ins ani' degerlerle ger.;ekligin dogas1 arasanda belli bir uygWlluk
ya da ahenk bulundugu inancrna bagh
olmu~tur. Buna gore, ahlill ayuunJan
ge;erli kdan d1~ destekler, ge9Jli~te din
tarahndan saglarunaktayd1. Modem do'emde, dini inanc1n ~~kii~iinden sonra
dogan bo~lugu, ona gore, laik dinler
doldurmu~tur. Nitekim Camus tHegel
ve tMarksm tarihsidliginin insani degerleri ger;ekJige bir tiir tarihsel geli~me
ogretisiyle baglama yonunde bir giri~
~imden bafka hi;bir ~ey olmad1gtnl
one surer. I~te o bu ;er;eve i.;inde, l..e
Mythe de Syspe [Sisyphos Efsanesi] adh
eserinde, bir yandan insan varhklanrun
ama;h tav1rlar1yla deger bi;id olma rol~
lerini sorguya ;ekerken, bir yandan da
Hegel ve Marks 'an tarih ogretileri tiiriinden degeri destekleyici ger,.-eklik yorumlanrun iflas ettigini sayler. Buna gore,
deger bi;id ve ama;h bir varhk olarak
insarun, kendisinin bu tutumuna destek
saglamayan bir dunya i;indeki varolu~unu, Camus insanm durumunun sa;mahgl olarak tan1mlar.
Onu varolu~;u felsefe i-;inde, Sartre'dan
ay1ran ~ey de i~te bu Sa9Jla ogretisidir.
tSartre'a gore, sa9Jla, dunyan1n, bilin~iz
varhg1n oziinde bulunan ve bilincin kavramsalla~hnnalanndan ya da olumsuzlayc faaliyetinden once ortaya 9kan bir
~eydir.
canhmaddecilik
~abas1 i~inde olmu~tur.
Buna gore, Camus'ni.in sa9Jla olan kar~ISJndaki odiin vermez bir i~tenlik ve dii
riistliikten ba~ka, ba~kald1nyla belirlenen ahlak1, uzla~1msal burjuva ahlak1yla
fa~ist ve komiinist toplama kamplannda
sergilenen totalitaryanizmi ba~laca dii~
manJan olarak goriir. Bundan dola}'l,
Camus, ama~larm ara~lan hakh k11d1~1
dii~i.incesine oldu~u kadar, tarihin sonun u goren tarih felsefelerine de ~iddetle
kar~1 ~1km1~hr.
171
172
Camap, Rudolph
ket ve
deg~rnenin
ta~1yan
nedenini kendisinde
ttoz anlay1~1.
Canh maddecilige ilk kez olarak, 'hi;ten hi;bir ~ey ;1kmayacag1'n1, dolaytslyla maddenin yaratlhnama~ oldugunu kabul eden, fakat soz konusu ezeli
1naddeyi harekete ge;irecek bir fail
neden ya da hareket kaynag1 soz konusu ohnad1~1 i;in, kendi degi~me ilkesini kendisinde saklayan, kendi hareketini yine kendisinin a;1klayacag1 bir toz,
arklte arayan tMilet Okulu filozoflannda ortaya ;1km1~tu.
Carnap, Rudolph. 1891-1970 y1llan araSlnda ya~am1~ olan Alman asdh ABD'Ii
di.i~i.inur. tManhk;1 pozitivizm ak1m1n1
geli~tirmi~ olan bir grup bilim adam1, filozof ve matematik;inin 1920'1arda kurmu~ oldugu tViyana ~evresinin en se;kin i.iyelerinden biri olan Camap, manhk
ve bilim felsefesine, olas1hk teorisiyle de
ti.imevanmsal Qkanm konusuna onemli
katkalar ya pma~tlr.
Camap, bilimlerin empirik verilerine
manttksal analiz yontemini uygulamak
suretiyle, birle~ik ya da birlikli tek bir
bilim ortaya ;1kannan1n olanakb olduguna inaxun1~ olan bir filozoftur. 0, Viyana ~evresinin ti.im diger i.iyeleri gibi,
ti.imcelerin ya da onermelerin, yalruzca
deneysel olarak dogrulanabildikleri takdirde anlamh olduklanru ve metafizigin
onermelerinin, bu ol;i.ite tabi tutuldugu
zaman, anlams1z ya da olgusal bir anlamdan yoksun old uklaruun gosterilebilecegini savunmu~tur.
Daha ;ok mant1k ve matematik kon usunda, ya~am1n1n ikinci yans1nda da
ti.imevanm ve olasll1g1n temelleri i.izerinde ;ah~ml~, ve empirizmi, deneysel
bilginin karutsa) temellerine ili~kin sistelnatik ve manhksal bir tsgreti olarak
yorumlam1~ olan Carnap, ayn1 zaman
da manbk;1 pozitivizmin dogrulanabilirlik Ol;i.iti.i i.izerinde durmu~ ve dogada old ugu gibi, toplumsal ve tarihsel
alanlarda deneysel bilimlerin terim ve
onermelerinin fizik dilindeld terim ve
onermelere indirgenebilecegini dile getiren fizikalist gori.i~i.i benimsemi~tir.
cebnye
173
174 celarent
samn iradesine bagh degildir, zira her~ey Allah tarafmdan onceden, degi~
mezcesine belirlenmi~tir.
insaiUn ya da kulun se.;me ozgtirlugu
ahnad1g1 i~, iyi ve kotii i~lerin Tann'dan alduguna inanan Cebriye mezhebi,
iki gruba aynhr. Cehm bin Sahva'nm onctilti~inti yapbg1 ve tam cebrller alarak
bilinen birinci gruba gore, insanlarda
irade bulunmamaktadu ve insanla canSIZ varhklar arasmda bu bak1mdan hi.;bir fark yokh1r. Buna kar~m, daha 1hmh
bir yazgtc1hg1 savunan ikinci gruba gore
ise, kulun yapttg1 i~i Tann takdir etmekle birlikte, kul i~in yapllrnas1 i.;in, belli
bir .;aba ve gti.; harcar.
celarent. Klasik manhkta, btiytik onerme
ve sanucu ttimel alumsuz, kti.;iik onermesi ttimel alumlu alan birind dereceden
tastm ~ekli: Hi.;bir M P degildir. Tiim
S'ler M'dir. 0 halde, hi.;bir S P degildir.
cemaat,.ilik [lng. communitarianism; Fr.
conrmunautarisnre]. Liberal siyaset ve ekonami gt>rti~tintin, yarara ahlak tearisinin oztinde varaldugunu savundugu bireyciligi reddeden, ve sadece bireysel
ozerklik ve ozgtirlugu karumay1 ve kallamayi gozeten bir toplwnda yak alup
gittiklerine inand1g1, ktilttirel veya ulusal
degerler benzeri, kallektif bir dagaya,
artak bir oze sahip degerler ve ama.;lann
onemini btiyiik bir gti.;le vurgulayan taplum tearisi, siyaset gorti~ti.
5Hz konusu taplum ve siyaset tearisinin ahlak gorti~ti, bireysel ozerklige dayanan bireydlik ve zaman zaman da yararcihgm tersine, bir terdem ahlakldu.
Bununla birlikte, cemaat.;iligin ahlak gorti~ti bir erdem ahlak1yla smuh kalmaz;
a si>z kanusu erdem ahlikuun ancak ve
ancak, bir gelenegi alan, aym inan.;,
deger ve davram~ kahplanru benimsemi~, i.;ten, ytizytize ili~kilerle birbirlerine baglanan insanlann meydana getirdikleri cemaatlerde geli~ebilecegi, insamn tam anlamtyla ger.;ekl~mesi i.;in
gerekli alan erdemlerin, aymc1 bir kamtinal ya~am tarzma sahip taplumlarda hayata ge.;irilebilecegi kabultiyle ta~
mamlamr.
olu~rurulabildigi
za1nan mi..hnkiin olacagma ve felsefenin boylelikle matenatiksel modele ~ygun bir yap1ya kavu~tunl
labilecegine inaruyordu. Bu durumda
filozoflar, ortaya attlklan iddialan, geli~
tirdikleri sistemleri, bu se1nbolik dil ve
kalkul sayesinde denetleyebileceklerd i.
Bu i~ ic;inse, Leibniz'e gore, felsefe kavramlanru sembollerle gastennek, kav
ra1nsal ili~kileri de manbksal i~lemlerle
ortaya koymak yeterli olacaktu.
Chartres Okulu [ing. School of Chartres;
Fr. Ecole th Cltartre] Orta-;ag felsefesinin,
Fransa'da, 10. yuzylla 13. yuzytllar arasnda etkin olmu~ onemli okullanndan
biri. Aristotelesc;i ogretilerin, Platoncu ogretilerle belli bir sentezini yapan okulun
en onemli dti~tintirleri arasmda, Chartres'h Theodorik, Conche'lu William
Chartres'h Bernard, ve hepsinden onemlisi tSalisbury'li John sayllabilir.
Chomsky, Noam. 1928 dotumlu iinlti
Amerlkah dilbilimci, dti~tiniir. Temel
eserleri: Syntactic Structures [SOzdizimsel
Yapllar], Current I ssue5 in Linguistic Theory [Oilbilim Teorisinde Temel KonularL
Ltmguage and Mind [Oil ve Zihin), Cnrtesian Linguistics [Oescarte59 OilbilimL DeqJ
Structure and Semantic Interpretation (Derin
Yaps, Ytizeysel Yap ve AnlamsaJ YorumL
Problems of Knowledge and Freedom [Bilgi
ve Ozgtirltikle ilgili Problemler].
Oili dogu~tan getirilen evrensel bir yetenegin tirtinti olarak goren Chomsky,
btittin ozgtin katk.llanyla birlikte, yap
salc1 dilbilim gelenegi i-;inde yer ahr.
Onun dilbilime ve modem dti~tinceye
olan katkllan u-; ba~hk albnda toplanabilir: Chomsky her~eyden once, dilbilimde dikkatleri salt betimlemesel ve
ttimevanmsal olan bir dtizeyden, yani
bildirimleri katologlama dtizeyinden,
dilde yarahcl bir -;gtr a-;an tiretici diizeye, ideal beceri ve yeterlikle derin yap
dtizeyine -;ekmi~tir. Oil, ona gore, maddi
soylem, ya da bir dilin pratik icraslndan
-;ok daha fazla bir ~eydir.
ikinci olarak, o dili yeniden ele ahp degerlendirirken, dilsel beceri ve yeterlik
kazanmanln, dili kullanmay ogrenme-
176
nin
circulus vitiosis
cinsei aymmcdtk [ing. sexism; Fr. sexisme; AI. sexismus). Bir dnsin veya bir kirnsenin ail oldut;u cinsin kar~1 dnslen entellekliiel baknndan, ahlaken ya da
biyolojik olarak iisliin oldut;unu dii~iin
mesi veya iistiin gormesi egilimi, dolayiSiyla cinsler arasmdaki e~itsizlit;i onaylamasi, dot;al kar~Ilamasi lavn.
Terim biraz daha ozel olarak ve hemen
hemen yalruua kadmlara ka~1 e~itsizli
t;i ba~lan kabul eden basmakahp yargdara dayah tulumlan ifade eder. Buna gore,
cinsel aymrnohk erkeklerin kadmlardan
biyolojik olarak, ahlaken veya entellektiiel bak1mdan iisliin oldut;una inanan erkegin tavnd1r.
cinssel lanlJD [lng. genetic definition; Fr.
dtfinition gblitique). Cins-tiir ili~kisi gozetilerek yapdan bir i~lemsel lanrmda, tarumlayan ya da yiiklemin, ozne ya da lanunlanan konumundaki kavramm ail
oldut;u dnse i~aret ettit;i tarurn. 6megin,
'lnsan hayvandu' t.arununda, 'insan' liir,
'hayvan' da dnstir.
cins ve aymm [lng. genus and differentia).
Cins, ba~ka ~ey liirlerine yiiklenebilen
ve ba~ka ~ey simflan i~in ozsel clan
ozellikler loplamma, ayrrnn ise, yabuzca bir Simhn iiyelerine yiiklenebilen, ya
da daha ~ok bir tiirii cinsten ay1ran ozellik ya da ozelliklere verilen addU".
Bir cins kavramr alhnda yer alan her liir
kavranu, tiiriin ozelliklerine sahip oldugu gibi, kendisini hem cinslen ay~ran
(ayrrrm), hem de ayru dns i~erisindeki
dit;er tiirlerden ayrran (IU~e/ ayrnm) ozelliklere sahiptir. Ornegin, 'lnsan ild gozlii
hayvand1r' onerrnesinde, hayvan dnstir
ve insan i<;in oldut;u kadar, balinalar,
ku~lar, kediler ve kopekler i~in de kullandabilir. 'lki gozlii olma' ise, insana ai~
tiirsel bir ozelliklir ve onu hayvan cinsi
i<;inde, iki gozlii olrnayanlardan aylflr.
1ki gozlii olmak' ozellit;i, bundan dolay1
bir ayinrndir.
Bununla birlikle, iki gozlii olrna ozelli~i, insanm pek ~ok hayvanla payla~tt;
bir ozelliklir. Oysa, akrlh olmak, konu~
mak ve giilmek gibi ozellikler, yalmzca
insana ozgii clan ozelliklerdir ve insan
177
tiiriinii dit;er hayvan tiirlerinden ayirmaya yarar. i~le bu sonunculara da, IUrse/ ayrnm ad1 verilir.
cins ve liir giizelilerek yapLian tan1m [lng.
genus and diffrrentio. definition). Tarumlanan ~eyin ail oldut;u cinse ve onu ayru
dns i~indeki ba~ka tiirlerden ay1ran ozellik ya da ozelliklere i~aret edilerek yapilan tarurn tiirii.
Bu tiir bir tarum, yakm ya da uzak cinsin, ayuun ya da liirsel aymrrun orlaya
konrnasma bat;h olarak, kendi i<;inde liirlere aynhr. Buna gore, 'varhk', 'canh' ve
'hayvan' dnsleri arasmda, 'insan'm yakm
dnsi 'hayvan', uzak cinsi ise 'varhk'tu.
Yine, ayru ~ekilde, 'iki gozlii olmak' insana ail tiirsel bir ozelliktir ve insaru 'hayvan' cinsi i<;inde 'iki gozlii' olmayanlardan ayuan tiir.;el bir ozellik oldut;undan,
ayrnrn adrru alU". Bununla birlikte, 'iki
gozlii olma' ozelligi, 'insan'm pek ~ok
hayvanla payla~llt;r bir ozelliktir. Bundan
dolay1, insaru dit;er 'hayvan' liirlerinden
ay~ran ve yalruzca insana ozgii clan ozellikler aranz. 4te 'konu~ma', 'akdhl1k',
'aiel yapma' gibi ozellikler ikind liirden
ozellikler olup, bunlara tiirse.l aymm ad1
verilir.
Buna gore, cins ve liir gozetilerek yapilan tamrn, dorde aynhr: 1 Uzak cins ve
ayrrnn gozetilerek yaprlan tamm ('lnsan
iki gozlii varhkllr'); 2 Uzak cins ve turse/
ayrrrrn gozetilerek yaprlan tanun ('lnsan
akrlh varhktir'); 3 Yakrn cins ve ayrrrnr
gozetilerek yaprlan tamm ('insan iki gozlii
hayvand1r'), 4Yakrn cins ve turse/ ayrrrm
gozetilerek yaprlan tamm ('insan akllh
hayvand1r'). Bu dort larum tiiriinden en
iyi ve en dot;rusu, hi~ ku~ku yok ki,
yakrn cins ve tiirsel aymm gozelilerek
yap1lan lammdir. Dit;erleri en azmdan
yamlllci olabilir.
circulus vitiosus. Vanlacak sonucu kendilerinde barmd1ran onciilleri i~eren akdyiiriitrneyi, karutlanacak sonucu do~
kabul eden ya da varsayan karutlarnay1,
dongiisel akdyiiriilrneyi, kiSir dongiiyii
ifade etrnek iizere kullarulan Latince
lerim
178
cisim
Kelanun isa'da insana donii~mesi, tansal nitelik ile insani niteligin temel ozelliklerinden ve imkanlarmdan hic;bir ~y
yi tirmeden tanriSal kelamm ki~iliginde
bir arada bulunmas1 olarak cisimle~me
Hristiyanhgm en temel inanc;lanndan
biridir. Bundan dolay1, bu dogmay alai
yoluyla ac;1klama c;abas1 birc;ok Ortac;ag
dii~iiniiriiniin en onemli me~guliyetini
olu~tunnu~tur. Ornegin, Adz Anselmus'a gore, cisimle~menin zorunlulugu,
kurtarmanm zaruretinden dogar; zira,
insamn suc;u, Tann'ya kar~1 i~lenmi~
bir suc;tur. Tann bu suc;u, iyiligine ragmen, ~ere ve adaletinden fedakarhk etmeden bag1~layamaz. Ote yandan, hakaret goren ~erefinin intikam1m, Tann
insanlardan alamaz, c;iinkii giinah sonsuz biiyiik bir giinah oldugundan sonsuz biiyiik bir kar~1hk ister.
Yani ya insanhg1 yok etmek, ya da ona
cehennemin sonsuz azaplanm yiiklemek gerekecektir. Ancak her iki durumda da, yaratmarun amaa olan, yaratlklann mutlulugu elde edilmemi~ olacak
ve yaratanm ~erefi tehlikeye dii~ecek
tir. Tann i~n, bu durumdan ~erefine
zarar getirmeden kurtulmamn tek bir
yolu vardu: Tann insamn yerine bu kefareti Odeyecek, yani insan olmak suretiyle insam kurtaracakhr. Tann, ooylelikle lsa'da insan olmu~ ve !sa, insamn
yerine azap c;ekmi~tir.
2 Cisimle~me ikinci olarak, zihnin bir
bedene ic;kin olmakhgm1 ifade eder.
l~te bu baglamda, zihnin, d ii~iinme,
duyumsama, algdama, ammsama, akllyiiriihne, yarg1lama tiiriinden zihinsel
faaliyet ve nitelikleri, bir beden ic;inde
olmadan sergileyebilecegini dile getiren
zihin anlay1~ma cisimle~memi~ zihin
anlay1~1 ad1 verilir. Buna kar~m, evre
nin varolan her~eye ic;kin olan tiirnel bir
zihnin, diizen ve degi~me ilkesi olarak
degerlendirilen kozmik bir zilinin ifadesi oldugunu dile getiren; bir bedene
ic;kin olan zihnin dii~iinme, algdama, isteme gibi zihinsel fonksiyon ya da niteliklere sahip bulundugunu one siiren
zihin gorii~ii cisimle~mi~ zihin gorii~ii
olarak bilinir.
-----------------------------------------------------
coincidentia oppositorum
civitas soiis. !talyan filozofu Campanella'run tasarladJgl iitopik devletine verdigi ad: Gune~ Ulkesi.
Hint Okyanusundaki bir adada kurulmu~ olan Giine~ devletinde egemen
gii<;, hpla tPiaton'un Cumhuriyet'inde
oldugu gibi, bilim ve felsefedir. Devletin yoneticileri pratik ve teorik balamdan <;ok iyi yeti~mi~ olan kimselerdir;
nitekim, devl~tin ba~mda hem filozof
ve hem de rahip olan bir hiikiimdar
vard1r. Devletin istikran ve saglamhg1
i<;in, miilkiyet ortakhg1 uygulamr, devlet cinsler arasmdaki birle~me ve evliJikleri bile diizenlerken, bir yandan da
bireylerin kendilerini geli~tirebilmeleri
i<;in, <;ah~ma giinde dort saatle sm1r h
tutulur.
Clarke, Samuel. 1675-1729 yllan arasmda ya~am1~, Newton'un once ogrencisi,
sonra da dostu ve savunucusu olmu~
olan lngiliz filozof ve ilahiyat<;l.
Tann'run varhguu, 'matematiksel yonteme yakm' bir yontemle karutlamaya
<;ah~m~ olan Clarke, ahllik ilkelerinin
matematiksel onermeler kadar kesin oldugunu, bundan dolay1 inancm yardlml olmadan, yalmzca akd arac1hgyla
bilinebileceklerini one siirmii~tiir.
cogito argiimam [lng. cogito argument].
Modern felsefenin kurucusu tDescartes
tarafmdan, 'ben'in varolu~unu kamtlamak iizere kullamlan iinlii akllyiiriitme
ya da argiiman.
Buna gore, ozneden hareket eden modern felsefenin kurucusu olan Descartes
'a<;lk ve se<;ik bir bi<;imde dogru oldugu
biliruneyen hi<;bir ~eyin dogru kabul
edilmemesi gerektigini' bildiren kurahna uygun olarak, tiim bilgilerinden,
yani, duyu yoluyla kazarulm1~ bilgilerden, d1~ diinyaya ili~kin bilimsel bilgiden ve matematiksel dogrulara ili~kin
bilgisinden (duyu yarulsamalanndan
dolay1, uyku halini uyaruk11k halinden
ay1racak bir !ll<;iit bulunrnad1g1, kendisini aldatan bir kotii cin olabilecegi gerek<;esiyle) ku~ku duymu~tur. Bununla
birlikte, ona gore, ki~i k~ku duymakta
oldugu s1rada, uykuda da olsa, uyaruk
179
ISO
deyilere uia~1nay1 a1nac;jayan bir disiplin de olmadtguu savunan Coilingwood, 'kes yapt~hr' tiirii tarih gorii~iiyle,
'1nakas ve zamk' tarihine kar~1 c;tkmi~
ve tarih felsefesini, tarihsel dii~iiru nenin ve tarihsel bilginin dogasnu a9klama yoniinde bir c;abay1, 'tarih nedir?'
sorusuna yan1t venne ahhnu olarak
gonnii~ttir.
182 conatus
183
184
credo ut intelligam
Croce, Benedetto. 1866-1952 ylllan araSlnda ya~am1~ alan, 20. yuzythn ilk ya
ns1n1n en onemli halyan filozoflarm~
dan, estetik tarihinin en onemli dil~ii
niirlerinden biri. Temel eserleri: Estetica
conte ScietJza dell'Espressione e Linguistica
Generale [ifadenin Bilimi ve Gene) Dilbilim Olarak Estetik}, Filozofia dello Spirito
(Tin Felsefesi], LCJgica [Manhk] ve Etica e
Politicn [Etik ve Siyaset).
KHisik Hegelci felsefenin rasyonalizmini
omek alan bir tin felsefesi geli~tirmi~ ve
tinin tek gerc;ek oldugunu savunmu~
alan Croce'ye gore, tin kendisini diyalektik bir bie;imde, dii~iince ve eylem olarak
iki basamakta gert;ekl~tirir. BunJardan
dii~iince ve eylem basamaklan da, kendi
it;lerinde ikiye aynlrr. Buna gore, birind
basamak sezgi, sezgisel bilgi ya da sanat,
186
~agda~
idealizm
tdo~alclltk olmu~tur.
Bununla birlikte,
19. yuzyll1n son -;eyre~inde, do~a bilimlerine, ozellikle de fizik ve biyolojiye,
tinsel de~erleri neredeyse unutacak
kadar ~ok dayanan felsefe anlay1~ma
kar~1 bir tepki olu~m u~tur. Bu tepki yi
ifade edenler, do~a bilimlerinde birtakun uzla~1msal ve varsa y1msal o~eler
bulundu~unu savunan, ve bilimin, nesnel ger-;ekli~in tam ve eksiksiz olarak.,
ger-;ekte oldu~u ~ekliyle yans1hlmas1ndan meydana geldigi gorii~iine ~iddetle
kar~1 -;1kan +Poincar~ ve tMach gibi filozof ve bilim adamlan olmu~h.lr.
Diger bilim adamlan ve dii~iiniirler
ise, bu ele~tirilerin bilimin de~erini
azalnnay1p, bilim adam1n1n giiciinii ve
yarahc1hg1n1 tarumak ve ifade etmek
suretiyle, artttrd1t;Jn1 belirtince, bir yandan bilimsel dii~iincenin saldu'llan savu~turulurken, bir yandan da geli~en
idealist dii~iince ic;in gerekli zemin haZlrlaruru~ttr.
Buna gore, idealist c;er-;eve i-;inde rasyonalist e~limler Renouvier'in fenome.nalizmi, Cohen ve Natorp'un Marbourg
Okulu ve tWindelband'm de~erler felsefesi, ingilt ere'de Green, Caird, Bosanquet, +Bradley, Fransa'da ise tLachelier
ve Hamelin taraf1ndan temsil edilmi~tir.
Gerc;ekli~i, do~rudan ve arac1s1Z sezgi
taraftndan kavranan manhkd1~1 bir ~ey
olarak de~erlendiren, olumsala ve sezgici egilimleri ise, tBoutroux ve Bergson temsil etmi~tir.
Buna ka~m, psikolojik bilindn verilerinden yola ~ ve bu veriler iizerine tinsel
bir metafizik kuran psikolojik yakla~un,
en iyi ifadesini Ravaisson'da bulmu~tur.
Nihayet, irideyi, ideal ve ahlaki bir gu-;
olarak goren ir~deci yakla~uru ise, eylem
felsefesiyle Blondel sergilemi~tir.
~ag1rma [1ng. interpellation]. ldeolojinin bireylere hitap ehnesi, bireylerin ideoloji
taraf1nda in~a edilmeleri siirecine -;agda~ yap1salc1 Marksist dii~iiniir Louis
Althusser taraf1ndan verilen ad.
ideolojinin ve hikim s1n1fm hegemonyasmtn santld1~1 gibi dot;rudan bir ta-
188
~arv akalar
~arvakalai'.
~evri!cilik
de nitelik bakrmmdan farkh olan onermeler ~eli~ik onenneler olarak tammlamr. Buna gtire, 'Tiim insanlar oltimltidtir' onermesi ile 'Bazr insanlar oltimlti
degildir' onermesi ~eli~ik onermelerdir.
~eli~ki [Yun. antiphasis; Lat. contradictio;
Os. taWkuz; ing. contradiction; Fr. contradiction; AI. kontradiktion ). Mantlkta, bir
ve aym onermenin ayru anda hem tasdiki ve hem de inkarma, hem evetlerunesi
ve hem de degillenmesine; bir onenne
ile bu onermenin degillemesinden olu~an ktimeye verilen ad.
Buna gtire, manllkta iki kavram, yargr
ya da onennenin birbirlerini dr~ta b~ra
kan kar~10lumunu ifade etmek i~in kullamlan ~eli~ki terimi, sosyoloji ya da
toplum felsefesinde, ozleri ya da dogalan geregi bagda~maz olan iki !opiumsal olgu, faaliyet, srruf ya da durum i~in
kullan1hr. Cmegin, Marksist sosyolojiye gore, sermaye arb deger elde etmek
suretiyle emegi somtirdugu i~in, emek
ile sermaye arasmda bir ~eli~ki vard1r.
~eli~mezlik ilkesi [Os. mebdei terulkuz;
ing. principle of contradiction; Fr. principe
de Ia contradiction; AL widersptuchlogisigkeitsprinzip). t Aristoteles'in ifadesiyle
'Aym ytiklem ya da niteligin, aym tizneye aym bak1mdan hem ail olmasmm
ve hem de ail olmamasmm soz konusu
olamayacagm1' (Meta jizik 1005 b 1920)
dile getiren temel mant1ksal ilke. A ym
ilkeye gtire, aym ~eyin hem var olmas1
ve hem de varolmamas1 soz konusu
olamaz (Meta jizik 1006 a 1).
Birbir leriyle ~eli~n iki yarg ya da onermenin ikisinin birden ayru zamanda
dogru olamayacaguu, biri dogru ise, digerinin zorunlulukla yanb~ oldugunu
dile getiren ilke.
~etitlilikteki birlik [ing. unity in diversity;
Fr. unite dDns Ia diversitel Ahlak alanmdaki mutlak;:lllk-gorecilik ka~thgm1,
insan varhklarU\U\ hem benzer hem de
farkh olduklanm, bizim birlige boyle bir
farkhhk i~inde ula~maya ~ab~acag.m1Z1,
bumm yolunun ise, bir yandan olabildigince ozgi.irluge ve ~~itlilige izin verir-
189
ken, bir yandan da belirli birle~tirid ilkeleri kabul etmek oldugunu savunarak, a~maya ~ah~an gorti~.
~evirme [lng. inversion; Fr. inversion; AI. inversion]. Klasik mantlkta, belli bir onermeden oznenin aym kald1gr, yuklemin
yerine ~eli~iginin ge~tigi ve onermenini
niteliginin de, olumluyken olumsuz,
olumsuzken olwnlu hale getirildigi
ba~ka bir onenne elde etme i~lemi.
~evrecilik [ing. orvironmentalisnr; Fr. science de /" environnenrent]. 1 Gene I olarak,
~evrenin insarun faaliyetleri tizerindeki
etkisini vurgulayan felsefi ogreti, ~evre
nin insan davram~ml belirlemedeki roltinti vurgulayan teori ve felseli okul.
lnsanlar da i~inde olmak tizere, tum
hayvanlann yapsm ya da davram~m1
etkileyen bir etmen olarak fizikf, biyolojik, psikolojik ya da ktilttirel ~evrenin
onernini vurgulayan anlay~ 2 Sosyal
bilimlerde, uygarhk ve toplumun geli~
mesinde ~evre etkenlerinin onemi tizerinde duran yakla~1m.
3 <;:evredlik biraz daha tizel bir anlam
i~inde, biyolojik tdetenninizme yakla~an
bir gtir~ olarak, organizmalarm, bir i~
kaynak ya da gtictin sonucu olan kendiliginden eyleme yetili olma}'lp, yalmzca
d!~ uyaranlara yarut ya da tepki verdiklerini savunurken. biyolojik ve ktiltiirel
gtirecitige yol a~n ogretiye tekabtil eder.
Fiziki ~vrenin onernini vurgulayan lizyografik detenninizm, hem rografi ve
hem de politik o;1!Vrenin onemini vurgulayan jeopolitik detemlinizm gibi altba~
bklar alhnda ortaya ~ antropolojik
~evrecilik, en iyi ifadesini 'insan ~ulla
rm tirtintidtir' deyi~inde bulur. 4 <;:evre
ko~ullanrun insan tizerindeki tek yanh
etkisini vurgulayan ~vreciligin bilgi
alamndaki ka~hgl ise, pasif bir nm gorti~ti ortaya koyan Peripatetik ogretiyi
canland1ran empirist bilgi anlay~, tabula rasa ogretisidir. 5 <;:evrecilik, ahlak ve
politika alanmda de, dogal ~evrenin
hem bizatihi kendi ba~ma ve hem de insanhk io;:in btiytik bir pratik ve ahllli
deger ta~g gorti~tinti ve bu goru~ e
dayanan hareketi ifade eder.
190
~tkanm
~kanm [ing.
ge-;~
<;karsama kendi i-;inde tumdengelimsel -;lkarsama ve tumevanmsal -;lkarsama olmak uzere ikiye aynhr. BW\a gore,
tumevanmsal ljlkarsama tek tek olgulardan gene) bir sonuca gitmekten, gozle1nlenen ve ara~bnlan fenomenler aras1nda
belli bir tiirden duzen, bir S1n1f karakteri,
yasa ya da sistem bulmaktan olu~an
akllyuruhne turudur. Buna kar~1n tumdengelimsel ~ka~a, genelden ozele,
tiitnelden yine tumele ya da tikele dogru
gitmekten, tumevanmsal sonu-;lan ya
da hipotetik kavramlan uygun durum
ya da omeklere uygulamaktan olu~an
akllyurutme turudur.
pk11 noktas1 olarak oznellik [tng. subjectivity as a starting point; Fr. subjectiuitt
conrrnu un point d~art) Felsefede ihsan
zihninden bag1ms1z bir ger-;ekligin varoldugunu ve insan varhg1n1n bu ger-;ekliAin bilgisini akll ya da deney yoluyla bilebilecegini (ku~kucular d1~1nda)
savunan ve dolaylSayla felsefede, nesneden hareket eden butun bir Dk ve Orta-;ag felsefelerinden sonra, modern felse
lenin hareket noktasuun ozne olmasuu
ifa de eden deyim.
Deyim, modem felsefenin kurucusu saydan tDescartes'an oznelci tavn, lngiliz
empi.ristleri, tKant, Mutlak Ben ya da
Tinleri, insarun beninin nesnelle~tiribne
sinden ba~ka bir ~ey olmayan Alman
idealist felsefeleri, tvarolu~-;uluk ve, materyalist goru~ istisnas1 yla, he men tum
modem felsefeler i~n ge-;erlidir.
Modem felsefenin kurucusu olarak gorulen Desca rtes'm ozneyi nesnenin, epistemolojiyi de ontolojinin online ge~ren
ve daha soruaki felsefeler tarafandan
payla~11an soz konusu oznelci tavn, u-;
~ifte
yon teorisi
191
192
~ilecilik
lebilmekle birlikte, aktiiel olarak birbirinden aynlmaz olan yonleri old u~un u
dil~ getiren o~reti.
T1pk1, ayru madeni paraya belli bir
perspektiften baklld1~1nda, onun tura,
buna kar~1n ba~ka bir perspektiften baktldl~lnda, yaz1 yiiziiniin goriilmesi
gibi, ger~eklige belli bir perspektiften
baklld1~1nda, zihinle, buna kar~1n ikinci
bir yonden ba~lld1~utda, beden ya da ci
simle kar~lla~lldi~lnt, bundan dolay1
zihin ve bedenin, ruh ve maddenin bir
ve aynt ger;ekli~in, kendisi bilinemeyen
ortak bir tozi.in yonleri, gori.iniim ya da
tezahitrleri oldu~nu savunan metafizik
anla y1~ olarak c;ifte yon kuranu modem
felsefenin kurucusu olan tDescartes'm
zihin beden ikicili~inin yaratt1~1 iki ayn
toz arasmdaki etkile~iJni ac;Il<layabilme
c;abas1run bir parc;as1 olarak ifade edilmi~tir.
mesi, hatta maddi olandan ti..imi..iyle vazge;mesi gerekti~ini; tinsel bir ideal ya
da amao olan insantn, fiziki ve psikolojik istek ve arzulanru inkar et1nek ya da
tiimiiyle unutrnak durumunda oldu~u
nu ifade eden tav1r.
c;o~u zaman dinsel bir c;erc;eve i9nde or
taya c;1kan ve ki~isel yetkinli~e eri~me
nin ve gerc;ek kurtulu~un, bedeni biitiin
kotuli..iklerin kayn~ olarak goriip kii~i.imsemekten ge~i~ savunan anlay1~
olarak r;iledlik, insarun biitiin istek ve arzulanndan vazge~esi ve bedene ba~
~unb olmaktan kurtulmas1 gerekti~ini
one siiren akuru, tinsel benin ya da
1nanevi varh~1n gu~lendirihnesi, yiicel
tilmesi i~in, duyumsal hazlann kiic;i.imserunesi ya da yok say1hnas1 gerekti~ini
savunan otreti tarumlar.
lnsanm et ve bedene olan ba~unhhk
tan kurtuldu~u, kendi kendisini inkar
. etti~i, olabildi~ince basit, ilkel ve yoksul
bir ya~am siirdii~ii ve kendisini tema
~aya verdi~i zaman, ruhsal bakundan
ozgiirlii~e ve kurtulu~a erece~ini savu
nan anlay1~ olarak 9lecilik. bir yandan
iradeyi, duyusal ya da bedensel hazza
dayah bir ya~am bi~imine kar~1 koya
bilmesi yoniinde egitmeyi onerirken, bir
yandan da insandan, tinsel yonelimlerine ve erdemli ~abalarma kar~t koyan
a~a~, duyusal ya da bedensel arzulannl yads1mas1ru ister. 1 Ahldld ~t.ealik ve
2 dini 'ilecilik olarak ikiye aynlan c;ileci
~in her iki tiiriinde de ortak olan o~e,
insanm annmasJ, din ve ahlakm bakJ~
a~s1ndan daha yiiksek bir diizeyde bu
lunan de~er ve faaliyetlerin ger~ekl~ti
rilmesi ad1na, daha a~~~ gii~ ve de~er
lerin yok sayllmas1, zamarun birtakam
yiice ama~lar ad1na yo~un bir bi~mde
de~erlendirilmesidir.
~okanlamhhk
193
hv~una gitti~i
mi~tir.
~okanlamhhk [Os.
194
~okanlamhhk yanh~1
Evrenin birligini ve biittinliigiinii koruyan, evreni tutarh, tamamlarum~, kapah bir biitiin olarak goren soz konusu
tozsel ~ok~uluga ek olarak, bir de yirminci yuzydda ortaya ~akan 3 yeni ,oktuluktan soz edilebilir. Evrenin mutlak birligi dii~iincesine ve tozsel bir varhk
anlaya~ma kar~1 ~rkan yeni ~ok~uluk,
evrenin sonsuz sayada eylem, degi~mc,
olay, olgu ve imkinlardan meydana geldi~ni savunurken, onu heniiz tamamlanmanu~ ve dogrultusu bilinmeyen bir
degi~me ve geli~me siireci olarak degerlendirir. Yeni ~ok~u]uk tcrimi, bir
yandan Herbart, Renouvier ve James'm
sistemlerini belirtmek it;in kullaruhrken,
bir yandan da ~~itli ve farkb bireysel
varhklan incelemek amacr giitmekle birlikte, evrensel yasalann ve belli bir birligin ara~tmlmasaru bir yana brrakan ogretiyi g&terir.
<;ok~uluk veya ~ogulculuk, soz konusu
felsefi ya da metafiziksel anlanundan
ayn olarak, 4 ~ok say1da neden arama
egilimini, ornegin psikolojide, psikolojik
fenomenlerin ~ok say1da nedensel faktortin sonucu oldugunu savunan yak]a~a-
~oklugu
1n1 ifade ecier. 5 Metodolojide ise -;ok-;uluk, her tiir a-;dclamarun, varolanlann
-;oklugunu ve farkhhg1n1 hesaba katacak bir aClklama
olmak d urum unda ol.
dugunu, a-;tklamada tasarruf amac1yla
hi-;bir zaman en basit kuram ya da hipoteze yonelinmemesi gerektigini ifade
eder. 6 c;ogulculuk, aynca toplum felsefesi a-;1s1ndan, aztnhk gruplann1n -;ok
-;e~itli karakteristiklerinin, toplumsal
butunlligun, daha gii-;lu olan -;ogunluk
taraftndan te$.vik edihnesi gereken, -;ok
onetnli boyutlan oldugunu savunan goru~e kar~ahk gelir.
7 c;ok-;uluk ahlak felsefesinde ise,
ozsel olarak istenen tek bir iyi bulundugunu one suren birci ahlak goru~une
kar~1t olarak, ger-;ekten ve ozu itibariyle degerli olan, dostluk, a~k, pa yla~ma
ve yardtmseverlik turiinden bir-;ok iyi
bulundu~unu, insan1n tek bir iyinin pe~inden gitmek yerine, bir-;ok iyinin pe~ine du~mesi, olabildigince -;ok iyiden
pay almas1 gerektigini savunan ahlak
gori.i~unu tantmlar.
8 c;ok-;uluk y a da -;ogulculuk, siyaset
felsefesi a.;t51ndan ise, yirminci yuzytl
ba~lannda lngiliz liberalleri ve sosyalistleri tarafandan geli~tirilen ogretiyi ifade
eder. Soz konusu ogretiye gore, iktidann, topluma devlet ya da tek bir suui\n
egemen olmamas1 iQn, -;ok -;e~itli kurumlara, dini, ekonomik, meslekt e~
timsel ve ku)tlirel kurumlara yaydmas1
ve idarenin merkezi olmaklan -;lkarllmaSl gerekmektedir.
.
~ok degerli mantlk [Ing. many-valued
logic; Fr. logique pollvalente; AI. mehrwertige logik]. D-;uncunun olanakstzhgt iJkesini bir ~ekilde reddederek, ikiden fazla
dogruluk degerine yer veren, kendisinde
ge-;en her fonnulun ikiden fazla dogruluk degerine sahip oldugu bir manbk sistemine; baz1 -;lkarun turlerini analiz ederken, 'dogru, yanh~ ve belirsiz', 'zorunlu
olarak dogru, zorunlu olarak yanb~, ve
mi.imkunr, 'kesinlikle dogru, kesinlikle
yanh~, muhtemelen dogru, muhtemelen
yanJ1~r onteklerinde old ugu gibi, en az
u-; dogruluk degeri kullanan manhga
verilen ad.
unite dans ln vnriete]. Bir buti.in olarak dii~unulmeye, kavrarunaya uygun bir yaplda olmakla bir1ikte, birbirlerinden ayn
olan ve aytrd edilebilen -;~itli nesnelerin, en azmdan bir bakundan ayn1 ya da
ozde~ olmalan hali. Ontolojik ozde~lik
ilkesi geregi birbir1erinden ayn duran ve
farkJ1 olan -;ok say1da nesnenin, ortak bir
ozellik baglamtnda, manbksal ya da
epistemolojik baklmdan ozde~ saytlmasa, farkb nesnelerin genel bir kavram altmda top lantnasa d urwn u.
~oklugu birlige indirgeme [tng. reduction
of nrultiplicity to the unity; Fr. reduction de
Ia multiplicile a l'unite]. Filozoflann, ozellikle de spekulatif meta~ilerin, d1~
dunyada gozlemledikleri -;okluga, -;ok
buyuk sayada nesne ve olaydan meydana
gelen -;okluga ili~kin nedensel a-;aklama..
lannda, s6z konusu -;oklugun, gerideki
ya da temeldeki nihai ve en yuksek bir
nedensel faktor ya da ger-;ekligin sonucu
oldugunu one sunne tavarlan i-;in kullarulan deyim.
Omegin, tPiaton birlikle -;okluk arastndaki saz konusu indirgeme ili~kisini, ~k
olarun, kendisinin +idea adtru verdigi
bir)i~n, ge.;id ve soluk kopyasa oldu~unu
soyleyerek -;ozmu~tu. Buna kar~1n, materyalist atomcu filozoflar, -;oklugun, yani
dogada varolan tiim nesnelerin, bir ~ey
den, yani maddeden meydana gelmi~ oldugunu soyleyerek, -;oklu~ kendisine
indirgedikleri birli~, maddenin, atom
ad!JU verdikleri k uc;W< ve bOiunemez par-;aaklan olarak tan1mlanu~Jardlr. AtomcuJara gore, dogada her ne kadar saytlamayacak kadar -;ok saytda ~ey varolsa
bile, bunlarm hepsi de, son -;ozi.imlemcde
tek bir ~y ti.irune, yani .~tomlara ya d a
maddeye indirgenebili.r. Oyleyse, ger-;ekten var olan atomlar ya da madde olup,
d1~ dunyadaki -;okluk gorunu~ten ba~ka
bir ~ey degildir.
Yine, Orta-;ag felsefesinde, -;okluk, varhgan temeli ve kaynaga, her~eyin kendisinden -;khgt yetkin varhk olarak
Tanrt'ya indirgenmi~tir. Spinoza'run panteist metafiz:iginde de, da~ dun yada varo-
196
~ok
soru
yanh~1
daimicilik 197
D
dadaizm [tng. dadaism; Fr. dadaisme]. Birinci diinya sava~1n1n deh~etinden
kac;1p kurtulmak iizere, isvic;re'ye yerle~en bir grup ~airin kurdugu, sanatta
aklldl~Ihg1, raslanhy1, sezgi ve alayahgl on plAna c;1karan edebiya t alanu. T emelde y1k1c1 bir sanat ve dii~iince ak1m1
olan Dadaizm, bu terimi, salt anlamsiZ
bir sozciik oldugu gerekc;esiyle be~
mi~tir. Ba~ka bir deyi~le, akun Franslzcada ltahta at' anlamma gelen 'dada'
sozcugunii, sava~1n yaratt1g1 umutsuzluktan, burjuva degerlerine kar~1 duydugu tiksintiden kaynaklanan protestosunu ve yerle~ik estetik degerlere
meydan okuyan sanat eserlerini anlatmak i~in kullanm1~tu.
dag1hc1 adalel (ing. distributive justi~;
Fr. justice distributive]. Herkese hak etti~ vennek bic;iminde tarumlanan orantJh bir ~itlik dii~iincesinin iiriinii olup,
e~itlerin e~it, e~it olmayanlann da farkh
i~lem gormesi gerekti~ni savunan adalet
ti.irii. Bir toplwnda, mal, miilk, egitim,
imtiyaz, hak ve frrsatlarm, toplumun
iiyelerine oranbh bir ~ekilde dagtblmaslna dayanan adalet anlay1~1.
daghcJhk (ing. distributivity; Fr. distn"bution; AI. austeilung ]. Kl4sik manbkla, kategorik bir .onermenin oznesi ile yiiklemi arasmda soz konusu olan belli bir
ili~ki.
198 daimon
darapti birinci ~ekilden darii'ye indirgenebilir: Tiim M'ler P'dir. Tlim M'ler S'dir. 0
halde, bazt S'ler P'dir.
darii. Klasik manllkta, buyiik onermesi
tumel, kii~iik onennesi ve sonucu tikel
olwnlu bir onenne olan, birinci dereceden ge~erli tasun kahb1. Tiim M'ler P'dir.
Baz1 S'ler M'dir. 0 halde, baz1 S'ler P'dir.
Darwin, Charles. 1809-1882 y1llan arasmda ya~am1~ ve canhlarda evrimin dogal
ay1klaruna yoluyla ger~eklqtigini one
stiren teorisiyle, bilim ve du~unce tarihinde adeta bir devrim yarabm~ olan
ingiliz doga bilimci.
Evrim konusunda yeterli karut sunarak,
canhlarm dogal ay1klanma yoluyla ~ev
reye uyum saglad1guu a~1klam1~ ve On
tile Origin of Species by Means of Natural selection [Turlerin Kokeni] adh temel eserinde geli~tirdi~ gorii~leriyle, zamarurun bilim ve din .;evrelerini derinden
etkilemi~ olan Darwin, Darwlnizm olarak bilinen evrim ogretisiyle Tann'run
varolu~una dair en onemli karutlardan
biri olan tduzen ve ama~ karubrun gucunu yiktlgl gibi, yaradlh~la ilgili dini ogretilere de oldurucii bir darbe indirmi~
tir.
Darwinizm [lng. Darwin nazariyesi; ing.
Darwinism; Fr. Darwinisme; Al. Darwinismus ]. Unlu ingiliz biyolog ve dogabilimdsi Charles Darwin'in dogal ay1klanma,
turlerin kokeni ve insarun tiireyi~iyle ilgili evrimci gorii~unu, onun i.nsan da
ic;inde olmak uzere, tum canh var hk tiirlerinin dogu~unu ve geli~mesini ya~a
ma sava~1 ile a~Iklayan ara~tumalanm
ve goru~lerini tarumlayan genel terim.
Darwin'in, organik degi~imleri a~lkla
mak amac1yla geli~tirdigi biyolojik evrim teorisini temele alan yakla~Im, L.,r,aru da i,_ine alan canh dogamn evrimJe
olu~tugunu, bu evrimin itici gucunun,
ya~ama kavgas1 ve bunun sonucu olarak da, dogal ay1klanma oldu~nu,
dogal turlerin yarahlmay1p, dogal etkenlerle, birbirlerinden ~lkarak olUimu~ oldugunu one suren ogreti olarak-
davran1' 199
Darl-vinizin, Darwinin, evnl'run ii~ ilke
ya da etkenin etkile~imine dayand1g1 anlayt~lnt tarumlar. Bu ii~ ilke ya da etken
Siras1yla degi~iklik, kahtnn ve varolma
sava~1d1r. Bunlardan degi~iklik, biitiin
canblarda soz konusu olan serbestle~tiri
ci etken; kalltun, benzer organik formlann bir ku~aktan ba~ka bir ku~aga aktatutucu etken;
nlmasinl saglayan
varolma sava~1 ise, belli bir ortamda tis
tiinliik saglayacak degi~iklikleri belirleyen, boylece de se~ici bir iireme h1z1 aracthgiyla tiirlerin degi~ime ugramas1n1
saglayan etkene kar~1hk gelir.
dasein. Ahnancada 'varolu~' i~in kullaru ..
Ian ve lafzen 'burada-olma', 'oradaollna' anlam1na gelen terim.
Terim ilk kez olarak varolu~t;u Ahnan
filozofu Karl t Jaspe~ tarafmdan kullandtnt~tlr. E.xistenz kavramm1 sahici, otantik
ins an varolu~u i~n koruyan Jaspers, dasein terimini normal, giindelik anlarru i~in
de suadan varolu~u ifade etmek iizere
kullarun1~t:Jr. Terime kendi felsefesi i~in
de, yeni ve ozel bir anlam yukleyen
tHeidegger ise, dasein1 belirli bir ti.irden
varolu~u, insan bireylerinin varolma tar
zm1 tanunlamak amactyla kullanu. Bu
tiirden bir varolu~un tetnel ve ayudedid
ozelligi~ onun varhgm kendisi i~in bir
problem oldugu, varolmantn ne anlama
geldigi sorusun u soran bireyin varolu~u
olmas1d1r.
Ayru zamanda neolojizmleriyle de fin
kazaruru~ olan Heidegger das~n terimirU,
modern donerrun insan1 bilin~ varltg1
olarak merkeze koyan ozne felsefesine altematif bir felsefenin temel kavrarru ola
rak onenni~tir. Ona gore, ins an kendi
bilincinin ekseni etrafmda donmez; o
her~eye kendi bilincinden hareketle
niifuz edip, onu manipiile edebilme gilcline sahip degild.ir. lnsan ya da insanf
varolu~ olarak dasein, ancak varllk.la iii~
kisi i~nde tarurup belirlenebiUr.
Heidegger i~in, insani varolu~ dunya
da-olma, insarun kendisini ~evreleyen
nesnelerle ve i~inde bulundugu toplulllun uyeleriyle, onlarla ilgilenme ve on
lara dikkat etme anlammda, belirli bir
ili~ki i~inde
bulunmast dun1muyla belirlenir. Bu ~er~eve i~inde Dasein'1 belirleyen ii~ temel yon vardu: 1 Olgusalhk,
2 varolu~sal durum ya da ki~inin ama~
h varhgtru ve potansiyelini kavramast
ve 3 insantn me~guli yetleri i~inde kendisini un utmast ve bu durumun bir sonuru olarak da, biricik ozelJiklerini ve
sahici varolu~unu kaybehnesi.
datisi. Klasik manttkta~ biiyiik onennesi
tiimel, kii~iik onermesi ve sonucu tikel
olumlu onenne olan ii~iincii ~ekilden
ge~erli tas1m kahb1: Tum M'ler P'dir.
Baz1 Mler sdir. 0 halde, baz1 S'ler p dir.
davran1~ [Os. tavru hareket; lng. behaviour;
Fr. comportement; AI. verhalten ]. Bir nesnenin, ozellikle de canh bir yarattg1n, bir
organizmarun belli bir ortamdaki hareket tarzt~ canblann ~e~itli durum ve ortamlardaki tepkileri, bireyin i~inde bu
lundugu dogal ya da toplumsal ortam1n
uyaranlanna tepki gostenne ya da yarut
verme bi~imi i~n kullarulan genel terim.
'Davran1~ta niyetten saz edilebilir mi?',
'Kalp ah~lan davran1~ olarak goriilebilir
mi?', 'Sessiz dii~iinme davran1~tan say1
hr rru?', "Belli bir bi~imde tasvir edilen
bir davraru~ tarz1 (omegin, kolun kaldinlmas) ba~ka bir bi~imde betimlendigi
zaman (ornegin, cam k1rma) da, davrant~ olmak dunununda m1d1r?' tiiriinden
sorular, davratu~ konusu i~inde ge~en
sorulara omek olarak verilebilir.
Bu baglamda, insan davrant~1n1n, psi
koterapi, uyu~h.lrucu ya da beyin cerrahisi yoluyla onemli olc;-iide degi~iklige
ugrahlmas1 d urwnuna ya da yontemine
davram~ kontrolii ad1 verilir. Ote yandan,
kendisine paradigma olarak davranl~~~
hg alan bir bak1~ a~1S1ndan, insan davraru~Inl bilhnsel yollarla ara~tLran disiplinler; psikoloji, sosyoloji, sosyal ve
kiiltiirel antropoloji gibi bilimlerle, biyoloji, ekonorni, cografya, hukuk., psikiyat
ri ve siyaset biliminin insan davrani~Iyla
ilgili olan alanlanndan olu~an ve insan
eylemlerini konu alan disiplinlei davranrf bili mleri diye tammlanu. Sosyal bilimler terimiyle e~anlamh bir terim ola ~
rak k ullarulan davraru~ bilimleri terimi,
200
davran1H1hk
sosyal bilimler terimine gore, daha deneysel bir yakla~1m1 ifade eder.
davram~~1hk [ing. behaviorism; Fr. behavioisme]. 1 Psikolojinin tam anlam1yla
empirik veya deneysel bir bilim olmas1
serekti~ini, onun sadece ve sadece organizmamn yaph~I ve d1~avurdu~u
~eyi ara~hrmas1 gerekti~ini soyleyen
psikoloji teorisi ve metodolojisi; insan
ve hayvan psikolojisini, zihin ve bilin~
kavramlanm tiimiiyle bir kenara birakarak, davram~;a ili~kin ara~hrmalarla
smtrlayan, psikolojinin mumkiin tek konusunun gozlemlenebilip, ol~iilebilen
davram~ oldu~unu savunan ~a~da~
Amerikan psikoloji okulu.
2 Zihinsel fenomenlerle ilgili onermelerin davraru~ ve davram~ e~ilimleriyle
ilgili onermelere indirgenebilece~ini savunan; insani faaliyetin bilin~, yonelim
ya da anlamla ilgili oznel boyutlanru
bir k1y1ya atarak, salt gozlemlenebilen
davram~ iizerinde yo~unla~an felsefi
o~reti.
Bir anlamda ingiliz dii~iiniiru T. Hobbes'a kadar geri gibnekle birlikte, tam
olarak 1910 y1hnda, John B. Watson tarahndan kurulan davram~~1hk, yuzy1l
ba~larmda hAkim ak1m olan i~ebakl~~~
h~a bir tepki olarak do~mu~tur. Davram~~lllk, bilince ili~kin inceleme,
ara~t1rma iizerinde yo~unla~ml~ olan
i~ebak1~~~h~m tersine, bilincin ve zihin
hallerinin kavranamayaca~llll one surer. i~ebak1~m giivenilmez oldu~unu,
zira ki~inin kendi benine' ili~kin kay1t,
bildirim ve bilgilerin miiphem ve oznel
olup, nesnel bir tarzda do~lanamaya
ca~ml savurian davram~~dlk, tmanhk9 pozitivizmin felsefr temel ve ilkelerine
dayanarak, do~rulukla ve kesin bir bi~imde bilinebilecek he~yin duyular
yoluyla gozlemlenen ~yler, yani davram~lar oldu~unu iddia eder. Ba~ka bir
deyi~le, davram~~h~a gore, psikolojinin ve insana dair bilginin mqru
yegane konusu gozlemlenebilir davranl~hr. Gozlem ise, en iyi bir bifi,imde
kontrollii deney yoluyla ger~ekle~ir. Bu
ti.ir deneylerde ise, davram~~1hk, hay-
van
davram~mm
genellenebilece~i
insan varhklanna da
kabulu uzerinde, hay-
vanlan kullamr.
Davram~~1hk,
insan davraru~m1 yoneten etmenler soz konusu oldu~unda, buradan da anla~daca~1 iizere, ko~ullu
tepke fikrini geli~tiren Rus ara~hrmaCJ.
Pavlov'un ~ah~malanndan hareketle,
salt ~evresel etmenleri belirleyici kabuJ
eden bir yakla~1md1r. Davram~ ~a~n
~lm ve ~u ya da bu tiirden ko~ullama
yoluyla o~renilir ve aym davram~ yine
d1~andan de~i~tirilebilir veya yonlendirilebilir. Bir tiir indirgeyici tmaddecilik
~eklinde geli~en davram~~1hk, ~a~n
~unahk.
cleAer
201
202
degerden bagms1zltk
vc
ger~ektir.
204
deAerl eme
Boyle bir deger hiyerar~isi geli~tiren filozoflardan biri alan Max +Scheler de~erlerin, once niceliksel temeller iizerinde, s1ras1yla a) siirel b) kapsam ve
boliinebilirlik, c) temel alma ve d) doyumun derinli~i olt;Utleriyle I duyumsal
de~erler olarak ve sonra da, daha ~ok niteliksel farkhbklardan dolay11 II ya~arn
sal de~erler, III tinsel de~erler ve IV
dinsel de~erler diye, a~a~1dan yukar1 ya
do~ru Slralandl~lnl One siirmii~tiir.
de~erleme [lng. valuation; Fr. ~valuation;
AI. bwertung scltiltzung ]. 1 Manhkta,
bir onenne kiimesinin her o~esine bir
do~ruluk de~erinin verilmesi i~lemi.
2 Ahlak felsefesinde, bir olay d urum,
ya da nesnenin iyi, kotii veya ahlakla
ili~kisiz oldu~unu soyleme, ana bir kymet takdir etme, ahlaki eylemler i-;in bir
deger yarg1s1 iiretme.
3 Iktisatta1 bir nesne, e~ya, gerc;ek bir
ozellik veya bir hizmete ekonomik bir
de~er yiikleme. Bu ba~lamda, degerin
kayna~1 veya en temel belirleyicisinin,
iiretim esnas1nda harcanan emek oldu~unu soyleyen de~er teorisine emet,in
degeri teorisi, de~erin biricik oi~Usii~n
son birimden elde edilen yarar anlaminda marjinal fayda oldu~unu one siiren
de~er teorisine ise marjitral dega teorisi
ad1 verilrnektedir. Nihayet1 bir nesne ya
da e~yarun de~erinin biricik ol-;iisiiniin
soz konusu e~yarun iiretiminde kullaru
tan iiretim faktorlerinin toplam maliyeti
old u~un u dile getiren de~er teorisi ise,
ntaliyet deger teorisi olarak tarumlarur.
degerlerin tersyiiz edilmesi [lng. transvaluation of values; Fr. transvalUQtion dEs valeurs ). tNietzsche'nin geleneksel de~er
leri once a~md1rarak sonra da atarak,
yeni de~erler one siinne tavnl insanlann geleneksel de~erlere ve toplumun
muhafazaklrh~1na ba~kald1rarak, yeni
de~erlerle ortaya ~1kmas1 gerekti~i dii~iincesi i~in kullanllan deyim.
Onun zaylfh~1, kole ruhunul edilgenligi
yiicelten geleneksel Hristiyan ahlakma
kar~a ~1kara~ insarun kendi kendisini
olumlamastru, kendi kendisini ger~ek
l~tinnesini ama~ bilen yarabc1 ahlakl
1
degitme
~ebilen nic~lik.
2 Metodolojide ise, bir deney soz konusu oldutunda, deneysel bir durumu
olu~turan etkenler, ba~langt~ ko~ullan
ntn etkisine bagh olarak ortaya Qkan sonu~la, gozlemlenen sonurun ortaya ~tkt
~~nda etkisi aranan ba~langt~ ko~ullar1
olarak iki ye ayrtldtgmda, sonucu belirleyen etkenlere bagrms1z degi~ken, sonuca ise bag,ndr degi~ken ad1 verilir.
205
degi~me [Os.
tebeddiil, telunroi.il; ing. change; Fr. changement; AI. wrtinderung, amderung]. Duyumsal ve i~ebak1~sal deneyi-
degi~me tiirleri
ama~lar
,agda~
207
rin konumlannda, yerlerinde soz konusu olan de~i~me, yer de~i~tirme hareketi olarak da tammlamr. 3 Niceliksel degi~me. Bir ~eyin say1sal bak1mdan
farkhla~mas1, artmas1, azalmas1, buyumesi ya da kii~ulmesi.
4 Toz bakmundan degi~me. Bir do~amn,
bir formun, bir ozun ya da potansiyel
olarak varolan bir ~eyin aktuelle~mesi,
varolan bir ~ey haline gelmesi. Tozsel
de~i~me, kendi i~inde iki ture aynhr: a)
Do~um ya da bir~eyin varh~a geli~i, b)
Glum ya da tam olarak aktuelle~mi~ ve
geli~mi~ olan varh~m yok olup gidi~i.
de~i~mez [tng constant; Fr. constante; AJ.
bestiindig). Manhkta, bir yorum alhnda,
ister bir birey, ister bir ozellik ya da ister
bir ba~mh olsun, belli bir ~ey ir;in kullarulan bir ada kar~1hk gelen sembol.
de~i~mezlik ilkesi [tng. principle of immuability; Fr. principe de l'immutabilite]
Felsefede, gerr;ekten varolarun, ya varh~m zorunlu bir ko~ulu ya da bilginin
bir gere~i olarak, de~i~mez, sabit oldu~unu dile getiren ilke.
Buna gtke, tElea Okulu varolanlann hareketsiz ve de~i~mez oldu~unu one surerken, temele dc~i~mezli.k ilkesini alml~hr. Platon ise, de~i~mezli~i, yetkin
varh.klar olarak tldealarda ve lyi ldeasmda buhnu~tur. Aym ~ekilde, mutlak varh~l, do~al varhk alanmm d1~1na atan
Yeni-Platonrular Bir'i, yani mutlak varh~~ faaliyet ve de~i~meden ba~1~lk tutarlar. Tek tannh dinler ise, Tann'run de~~
mezli~ini one surerken, saz konusu
de~i~mezli~i etkin ve yaraha bir de~i~
mezlik olarak de~erlendirmi~lerdir.
De~i~mezlik ba~lammda, yarahmclhkla e~anlamh, tevrimdli~e kar~1 t bir
tav1r olarak, turlerin de~i~mez oldu~u
nu, canll varl1klann ~imdi nas1lsalar, her
zaman oyle oldu~unu dile getiren teoriye
degi~mezlik teorisi ad1 verilmektedir. Bu
teorinin en ate~li savunuculanndan olan
Linneus, t:iim canlt..lann, ba~lang1r;ta
Tann tarafmdan, bugtin nas1lsalar, o ~e
kilde yaratudlklarnu, buttin canlt varhklarm kendileri ir;in gerekli olan her~eyi
kar~llayacak durumda olduklanru- ve
turlerin de~i~mez olup, yarattld1klan
Gerr;ekten varolamn sadece madde oldu~unu, ruhun ve Tann'mn varolmadt~ml savunan bu okulun en unlu temsilcisi lbni Ravendi (01. 910)'dir. Evrenin yarahhnam1~ olup, ezelf oldu~unu
iddia eden bu madded goru~e gore,
maddeden ayn ve ba~mslZ bir ruh, evrenden ayn, bilinr;li ve ir~de sahibi bir
yaraho yoktur. Okul bilgi konusunda
ise, empirist bir bak1~ ar;1s1yla tum bilgilerin kayna~mda duyularm bulundu~unu iddia etmi~tir.
210
De1niurgos
fail ve nedendir. Deleuze'e gore, soz konusu dikey felsefeye aga-;-benzeri hiyerar~ik bir dii,iince yap1s1 egemen olmu~tur.
Dikey felsefeyi, ger-;ekligi kendi kendileriyle ayn1 kalan degi~1nez idealar ve onlann kopyalan feno1nenler olarak ikiye
ayaran, ve fenomenJeri idealar diinyas1n1
tehdit eden golgeler olarak yorumlayan
tPlaton'da, ve oznenin ozde~ligini ve
nesnen.in duyusal trnlsilini anlama yetisini..n n priori yetileriyle 1nilinkiin kdan
transendental felsefesiyle Kanfta te~his
edip gozler oniine sercn Gilles Deleuze,
Freud'un Oedipus kotnpleksinin de ayn1
dti~iince ve yakla~1m1 cisimle~tirdigi
inanc1ndad1r. Ona gore, Oedipus kompleksi de hiyerar~ik ve aga-;~benzeri dii~iincenin agu hakimiyeti alhndadu,
-;iinkii Oedipus ilkesi, indirgemeci bir
yakla~unla, ka-;1rulmaz olarak bir ilk
olay ya da h'av1naya gotiiri.ir. Ayn1 ~ckil
de, eksiklige dayand1nlan arzu teorisini
de reddeden Deleuze'e gore, Freud i-;in,
ozneyle nesne aras1ndaki ay1run imkaru,
bastlnna dii~iincesine baghd1r. Basbrma
-;ocugun anneden aynh~ ve sembolik
diizene, baban1n ve hukugun diizenine
giri~ siirecinde ortaya ~kar. Deleuze soz
konusu baba ya da ozd~lik olar.~k
koken dii~iincesini reddeder. <;unkii
onun goziinde, arzuyla tanunlanan birey
ile hukuk taraflndan tanunlanan kollektivite aras1nda hi-;bir ay1nm yoktur. Sadece sosyal arzu vard1r ve arzu hareket
halinde olup, durutna bagh farklt unsurlardan meydana gelir. Arzu OedipuSt;u
temsil tiyatrosundan ziyade, makineye
benzer. Onu en iyi bir ttir dinamik makine olarak teoril~tirmek s6z konusu ola~
bilir. Deleuze'iin arzulayan makina d ii~iincesi, arzunun tum toplumsal ve
tarihsel ger-;ekligi yaratbgutl ve sosyal
altyap1n1n aynlmaz bir par-;as1 oldugunu ifade eder.
Deleuze'iin yap1bozumu ya da y1k1CJ
ele~tirisinden diyalektik dii~iince de paylnl alm1~hr. Ona gore, Hegel ve Marksist diyalektik sozde, ger-;ekligin kar~1t
fenomenlerin antagonistik in~as1 yoluy-
demokrasi paradoksu
211
Dogrudan deJrrokrasi olarak bilinen ve siyasal karar alma haklorun, ~o~unluk yonelimi usiiUeri ,.en;evesinde harekel
eden biitiin yurtta~lar toplulu~u taraflndan kullaruld1~1 yonetim taJZt ya da 1no
deli olarak demokrasi, antik Yunan'da,
Alina'da do~1nu~tur. Bununla birlikte,
nufus arh~lnln bir sonucu olarak ve bil
gideki uzmanla~madan dolay1, do~ru
dan demokrasiyi belirleyen ko~ullan ve
yurtta~lann siyasi karar siirecine kahhml, modern devletlerin siyasal yapllannda ger,.ekle~lirilemez olmu~lur.
Bundan dolay1, modem demokrasi tenJsili demokrasi olarak bilinen ve yurtta~la
nn aynt hak.Jo ki~isel olarak de~il, se~
tik]eri, yurua~lara kar~1 sorumlu olan
temsilciler araclll~lyla kulland1klar1 yo
netim tarz1 ya da bi~imi, veya liberal ya
da anayasal demokrasi olarak bilinen,
biitiin yurtta~lann Uade ve dini inan~
ozgiirliigii gibi baZ! bireysel ve toplu
haklanru giivence alt:Jna almak iizere,
~otunluk iktidanrun belirli anayasal k1
sJtlamalar -;er-;evesi i-;inde uyguland1~
yonetim modeli olarak geli~mi~tir. Bu
ba~lamda, tiim yurtta~larm onemli kararlara et kin bir bi~imde katdmas1 anlaJrunda do~rudan olan demokrasiye, btlrmcr demokrasi ad1 verilir.
demokrasi paradoksu [lng. paradox of democraty; Fr. paradoxe de Ia dernocratie].
Tarihte ilk kez olarak iinlii F~ansaz dii~ii
niirii Jean Jacques tRousseau tarahndan
ifade edilmi~ olan ve hemen herkes taraflndan kabul edilen onciillerden ~eli~ik
bir son~ ~akarsayan paradoks.
Rousseau tarafmdan dile getirilen paradoks, ~u ad1mlardan olu~maktad1r: 1
Demokra tik tercihlerin me~rulu~a
inaruyorsam e~er, ~o~unJ uk tarafandan
se~ilen bir politikanan uygulanmas1 gerekir. 2 Ave B gibi iki ba~da~maz politika soz konusudur. 3 A politikasuun uygulanmasl, buna kar~1n B politikas1run
uygulanmamasa gerekti~ine inantyorwn ve dolaflslyla oyumu A politikaslrun lehinde kullaruyorum. Fakal, 4 ~o
~unluk B'nin lehinde oy kullaruyor. Bu
alternatiflerden 1 ve 4'e gore, 8 politika-
212
demokratik sosyalizm
deneyim
talist karakterde i~leyen kapitalist ckonomiden sosyalist nitelikteki bir ekonomiye bar!~~~ yolla ge~i~i ama~lar.
Buna gore, komiinizm kapitalizm, ihtilal ve komiinist diktatorliik gibi ii~ mutlakla dii~iiniirken, demokratik sosyalizm ii~ goreli kavrama dayarur: <;:1k1~
noktas1 olarak a~1rh~1 kapitalist clan
bir ekonomL a~amah bir ge~i~ donemi
olarak uzun bir refonn siireci ve muhtemel bir hedef olarak da a~1rhkla sosyalistle~mi~ bir ekonomi.
Demokritos. Sokrates oncesi do~a felsefesinde, atomcu okulun Leukippos'la birlikte kurucusu clan iinlii filozof.
Varolan her.;eyi sonsuz say1da aloma
ay1rnu~ clan Demokritos'a gore, atomlar
sua ile birle~erek ve aynlarak bireysel
varhklann meydana gelmesine ya da yok
olmasma neden olurlar. Sonsuz say1daki
bu atomlar maddenin bi!liinemez par~a
Ciklarma kar~1llk gelmektedir. Atomlar,
kirnyasal nitelik bakmundan birbirlerinin
ayrulan olup, onlann aralannda yalmzca
~ekil ve biiyiikliik bakurundan fark vardu. Atomlar, Demokritos'a gore, hareketlerini kendilerinin d1~mdaki bir gii~ten
de~il de, kendi ozlerinden ahrlar. AtomJan harekete ge~iren kuvvet, atomlara zorunlulukla etki yapar. Bundan dolay1, evrende bir ama~ ya da raslanh yoktur.
Demokritos'a gbre, varolan her~yin temelinde, atomlardan ba~ka bir ilke daha
vardu: Bo~luk. c:;:iinkU, hareketin varoldu~unu soylemek, bo~lu~un varh~1ru
kabul etmeyi gerektirir. B~luk i<;inde siirekli hareket, atomlar1 bir kas1rga hiilinde
siiriikler. Bu ise, onlann biiyiikliik ve ~
killerine gore birl~meleri sonucunu do&n"ur zira kimyasal baklmdan birbirlerinin ayru clan atomlar, birbirlerini ne
~er, ne de iterler.
Do~al olarak yukandan a~a~1ya do~ru
dii~en atomlar, mekiirun en alhnda toplarurlar; buna kar~m, en ince atomlar
havay1 olu~tururlar. Yiizeyleri diizgiin
olmayan, sarp, i~neli ve ~engelli atomlar
vard1r. Bu sonuncu tiirden atomlar da
birbirlerine takllarak, ek~i ve aa dsim-
213
i~te
bu ba~lamda, matematik ve manIlk gibi forme] bilimlerin tersine, deneye dayanan bilimlere, do~a bilimleri
veya olgusal bilimlere deney bilimleri
ya da deneysel bilimler ad1 verilir.
214
deneyimcilik
ic;inde olan ~eyler olarak algllamrlar diye bilinen bu ilkeler her turempirik
bilgi tarahndan ongoriilmek anJamtnda
temel ve a prioridirler. Kant soz konusu
ilkelere, ozellik ya da niteliklerin algtsmdan bu niteliklere dayanak olan toze, bir
olaydan onun nedenine do~ru yap1lan
c;1kamn analojiye benzedi~i ic;in, analojiler ad1m vermi~tir.
deneysel psikoloji [!ng. experimental psychology; Fr. psyclzologie experimentale ]. 1
Genel bir c;erc;eve ic;inde, do~a bilimleri
tarafmdan geli~tirilmi~ olan deneysel
yontemlerin psikolojiye uygularunas1.
2 Deneysel psikoloji terimi, daha dar bir
anlam i~de, psikolojinin, geli~im psikolojisi, anonnal davraru~lar psikolojisi,
kar~1la~bnnah psikoloji, sosyal psikoloji,
e~itim psikolojisi ve uygulamah psikolojiden ayn olarak, normal, yeti~kin insan
bireyleri uzerinde gerc;ekle~tirilen laboratuvar ara~brmalarmdan olu~an dahm; psikolojide laboratuvar deneyini on
plana c;tkartan, a9kJamalan ve teorileri
deneyle do~rulamayt, deney yoluyla geli~tirmeyi amac;layan tavn tanunlar.
deniz sava~1 [ing. seafighl; Fr combat naval].
Gelece~in olumsalh~1 olarak da bilinen
ve ilk kez t Aristoteles tarafmdan ortaya
konan problem.
Yarm, bir deniz sava~mm ya olaca~1 ya
da olrnayaca~1 ~eklinde ( p " -p ) ifade
edildi~inde, mantlksal form ac;tsmdan
zorunlu olmakla birlikte, kendi nedeni
tarafmdan ortaya konmanu~ olan ve dolaytsiyla gerc;ekle~ebilen ya da gerc;ekle~
meyebilen, klsacas1 zorunluluk ta~una
yan olgu. A.ristoteles'ten sonra, olwnsal
gelecek problemi Ortac;a~ du~unurleri tarahndan ele altnml~br. Nitekim, Ortac;a~
da, gerc;ekle~mesi de, gerc;ekle~memesi
de mumkun olan olaylar, olumsal gelecek
c;erc;evesi ir;inde de~erlendirilmi~tir.
denkle~tirici adalet [ing. commutative
justice; Fr. justice commutative). Bireyler
arasmdaki e~itlik du~uncesiyle ili~kili
olan, toplum ic;indeki bireylerin birbirleriyle olan ili~kilerini e~itlik, ve durustluk i~de duzenlemeyi amac;layan
adalet anlay1~1. Ozellikle bireyler ara-
216
Derrida, Jacques
gu olgusuna dikkat
r;ekmi~tir.
Eksiklik,
Rousseau'ya gore, dogarun genel bir
ozelligi olrnasa da, en onemli yonlerinden biridir. Derrida buradan hareketle,
kendine yeten, kendi kendisiyle ozde~
dogarun ayru zamanda bir eksiklik ihtiva ettigini one surer. Doga ancak eksiklik kategorisiyle tamamlarursa kendine
yeten olabilir. Aksi takdirde, ozde~lik
mant1g1 uyannca bir ~eli~kiye dii~iili.ir.
Soz konusu ozde~ligin mutlak ya ~a saf
olmamakhg1 ka~uulmaz bir ~eydir ve
Derrida'ya gore, bu durum ya da ilke
her~ey i~in ge~erlidir. Her basit koken,
imkarurun ya da varolu~unun bir geregi
olarak, kok olmayan bir ~eyi i~erir ya da
gerektirir. !nsan varhklan kendilerini ve
diinyayt bilebilmek it;in, bilincin dolaytmma, dilin aynasma ihtiya~ duyarlar;
fakat safhga, ozde~lige halel getiren,
kanna~tkhga yol a~an bir dolay1mdan
ya da aynadan vazgelji.lmesi gerekmektedir. Onlar hem bilgiyi mWnkiin kdmaktadlrlar, hem de, ozde~lik man11g1
uyannca, onlarm bilgi siirecinde yer almamalan gerekmektedir. Yer aldlklan
zaman da, hpk1 fenomenolojide oldu~u
gibi, bilin~, oznellik ve dil bir tiir kendi
kendisiyle ozde~ mevcudiyete e~deger
hale gelir. Derrida'ya gore, bu ~eli~ki,
ozde~lige dayanan, ve dolaylstyla farkhhgl d1~layan Bah metafizi~ni bir ~J.k.
maz sokak i~inde b1rakmt~br.
Derrida'mn buradan ~akabilmek, ozde~lik felsefesinin yerine bir farkhlJ.k.
felsefesi ikame edebilmek i~, yaplsalclll~m kurucusu Saussure'den yola .;tkarak geli~tirdigi tdifferance kavramma
dayamr. Hem farkhlak ve hem de erteleme, sonraya b1rakma anlamlanna geldigi i~in bilin~li olarak muglakla~tmlan
differance sozcugu, kendileri olmadan ne
dilin, ne de dii~iincenin tanunlanabilecegi farkhhklara i~aret eder. Dijferance
ikincileyin, tarumlama veya a~lama
mn, tarumlanan ya da a~J.k.Janan ~eyin
kendisine degil de, onun diger metinlere yaphg1 gonderimlere bagh oldu~unu
ifade eder. ilkeye gore, anlam zamanla
degi~ir ve anlanun atfedilmesi sonsuza
kadar ertelenir.
-------------------------
218
------------------
Descartes, Rene
Descartes, Rene. 1591-1650 ylllan arasmda ya~arru~, modern felsefenin kurucusu olarak iin kazanrru~ Fransz filozof.
Temel eserleri: Regulae ad Direclionem Ingenii [Akbn idaresi i~in Kurallar], Principia Plulosopliae [Felsefenin ilkeleri], Discours de le Mtthode [Yontem Dzerine
Konu~ma), Mtditalions Mttaphysiques
[Metafizik Dii~iinceler].
Tenreller. Yeni bir doga ve insan anlay1~mm ortaya 9kllg1, ara~llrma yontemlerinin yeni ba~tan olu~turuldugu bir
~agda, bilimlere bir Ierne! kazandJnnay1,
ve rultla bedeni, tinsel olanla fizikf olaru,
geleneksel dini ogretilerle de yeni bilim
gorii~iinii uzla~tumaya ~ah~m1~ ve ~a
gmm bilimlerini yeni ba~tan in~a etmeyi kendisine bir ama~ olarak belirlemi~
olan Descartes, yetkin bilgi modeli olarak gordiigii matematigi ornek alm1~ ve
amaa i<;in mutlak olarak kesin olup,
kendisinden hi~bir ~ekilde ku~ku duyulamayan bir ba~lang1~ noktas1 bulmaya
~ahml~hr.
Descartes, Rene
a~1k
d~
clan ba~lang1~ do~rusu!'la ula~a.
bilmek i~in de, o do~ru oldu~ a~1k ve
se9k bir bi9mde bilinmeyen hi_)bir !!vi
do~ru kabul etmemek gerekti~ bildiren kural uyarmca, h@f$eyden ku~ka
duymaya, yanh~ ya da ku~kulu oldugtl~tu;ve yanh~ ya da kukuf~ .?Im.~s~~
ni muhtemel oldugunu du~undu~u
her~eyi reddetmeye karar vermi~tir.
Ku~kuyu son smmna kadar gottiren
Descartes, bu stire~ sonunda, k~ku duyabilmesi i9n, oncelikle varolmas1 gerekti~i sonucuna varrru~t1r. Ona gore,
istisnas1z her~eyden ku~ku duyan bir
insan, ku~ku duymakta oldu~undan
ku~ku duyamaz, zira ku~ku duyarken,
ku~ku diye bir ~eyin varoldu~unu, dolaysyla ku~ku duyan 'ben'inin varoldu~unu a<;~k ve se~ik olarak bilir. Nilekim, o 'Dti~tintiyorum, oyleyse vanm'
sonucuna varm1~ ve boylelikle dti~tinen
bir varhk olarak kendi varolu~unu kamtlarken, ~ noktas1 ozne clan modem felsefeye yon ve~tir.
219
ve
220
Descartes, Rene
Descartes~lllk
221
~ag7
~yler
--------------------------------------
222
Descartesm merdiveni
d~tennii\izm
223
224
deu:r ex machina
rna otoritesine sahip bir ayn bir kurumlar kiimesi. Demokrasilerde htiktimetlerin gelip gittikleri dikkate ahrursa, salt
htiktimete edeger olmadtgt gibi, iktisat, okullar, toplum orgtitleri benzeri
orgtitlti ve stirekli kurum ve davrant
pratiklerinin btittin bir alaru olarak sivil
topluma da kartl olan btittinsel politik
sistem.
Devletin varhgt i~in zorunlu olan ogeler, strastyla insan toplulugu, tilke ya da
toprak btittinltigti ve egemenliktir.lnsan
ogesi, belirli bir toprak par~ast tizerinde
yaayan ve devleti kuran insan toplulugudur. SOz konusu insan toplulugunun
tizerinde ya~adtgt toprak par~asma ise
ii/ke denir. Bu toprak par.,ast dogal ya
da yapay (bir anla~ma ile ~izilmi~) strurlarla, kom~ulardan aynhr. Buna kartn, egemen/ik, devletin hukuki diizenini
belirleyen en ytiksek otorite ve tist'tin
iradedir.
Bu baglamda, ba~ka hi~bir devlet ile
bagtmhhk ili~kisi i'>inde olmayan devlete egemen dev/et, ~o~nluk zorla kabul
.ettirilen bir bagunhllk ili~kisi nedeniyle
baka bir devletin buyrugu albndaki
devlete yarr egemen deu/et; hukukun listtinltigti ilkesine her koul alhnda bagh
kalan devlete hukuk deu/eti; kendini hukukun tisttinltigti ilkesiyle baglamayan
devlete polis deu/eti; salt gtivenlik, savunma ve adalet gibi klasik gorevlerini
yerine getirmekle yetinip, iktisadi ve
toplumsal yaamda elkin bir rol oynamayan devlete jandanna deu/eti; klasik
ilevlerinin otesinde, toplurnsal e~itsiz
likleri azaltrnak amactyla, iktisadi ve
sosyal hayata elkin bir bi~imde kattlan
devlete sosyal dev/et; belli bir ideoloji
adma bireysel ve toplurnsal faaliyet
alanlan tizerinde m utlak ve btittinsel
bir denetim ve bask1 uygulayan devlete
Iota/iter deu/et; iktisadi ve siyasi Iibera lizmin btittin ilke ve unsurlanna riayet
eden devlete ise liberal deu/et adt veri!-
mektedir. Nihayet, dini bir hareket ya
da otoriteyle hi~bir bagt olrnayan devlete ise, /aik deu/et denir.
devlet~ilik
yakla~abilece~irnizi
225
226
dcvlet ciini
devrim
4 Devleti, ke-ndi irade, ehliyet, yetene~
gi, ve ama~lan olup, bir iiniversiteye
benzetilebilecek cisilnle~1ni~ bir ki~i,
diinyadaki ilahi dii~iince, milli bir ruh
olarak goren Hegelci devlet anlay~ Devletin i~erigini milli ruhun meydana ge-tirdigini one siiren Hegel'e gore, milli
ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi
tiirlii ozel alanlara aynhr.
5 Devletin, devleti kontrol edenlerin,
giicil elinde bulunduranlann ~1kar ve
tercthlerinden hareketle politikalar tire~
ten bir tiir yonetim makinas1 oldugunu,
toplumdaki egemen s1n1f1n Qkarlanna
hizmet ettigini dile getiren Marksist devlet goru~a. Soz konusu anlay1~a gore,
devlet s1n1flara boliinmii~ alan topluma
s1k1 slk1ya baghd1r. Bu ~er~eve i~inde
devlet, sosyal miicadeleyi, stnaf sava~1n1
yava~latan, ana engel alan, ekonomik
bak.Jmdan iistiin durumda alan, iiretim
ara~lanna sahip bulunan s1n1hn bask1
aractdtr.
devletin ideolojik aygttlar [ing. ideological state apparatus; Fr. appareil ideologique
de l'etat]. Marksist Frans1z dii~iiniirii
Louis t Althusser'in egitim, kilise, kitle
ileti~hn ara~lan, sendikalar ve hukuk
gibi, normalde devlet denetilnimjn d1~1nda kahp, ozel alana dahil olmakla
birlikte, devletin degerlerini aktarma,
onun iktidann1 peki~tirme ve boyleli.kle
de d iizeni koruyarak, kapitalist iiretim
ili~kilerini siirdiirme i~levi goren kurumlar1 tarumlamak i~in kullandtgl
deyim.
Althusser'e gore, bir devletin, biri basklcl, digeri de ideolojik olmak iizere, iki
tiir aygttl vardar. Bunlardan bask1c1
devlet ayg1t1 bir tane olup, kendisini
~iddet yoluyla hayata ge~irirken, ideolojik aygttlann bir ~ogullugu soz konusudur ve bunlar tideoloji yoluyla fonk~
siyon gosterirler. Bu, Althussere gore,
tkamusal alanla ozel alan aras1ndaki
ay1nm ger~ek bir ay1n1n olmad1g1 i~in,
boyledir. Nitekim, bu ay1run ger~ek ve
mutlak bir ay1nm olmay1p, burjuva hukukuna ozgii i-;sel ve gostermelik bir
aynm old ugu i~indir ki, ozel alana ait-
227
mi~
22S
devrimci bilim
anlay1~1
2 Ote yandan, devrim, diyalektik ve tarihsel madded gorii~te ozel bir anlam
kazanm1~hr. Buna gore, 2a) devrim,
diyalektik siire~te, antitezden senteze
do~ru giden hareket, yani olumsuzlamamn olumsuzlarunasa anlamma gelir,
~iinkii sentez, ~imdi niteliksel olarak
yeni bir temel iizerinde olu~turulan
yeni bir tezdir.
Yine aym Marksist terminoloji ir;inde,
fakat bu kez 2b) toplumsal anlama i~in
de devrim, iiretimi belirleyen ili~kiler
deki niteliksel bir de~i~meyi, orne~in
feodalizmden kapitalizme do~ru olan
de~i~meyi
ifade eder. Marks'a gore, antiteze kar~1hk gelen iiretim gii~leri, giderek eskiyen iiretim ili~kileri (tez) ba~
lammda geli~ir. Toplwnsal bir devrime,
bu ~er~eve i~inde, iiretim ili~kilerini liretim gii~leriyle uyumlu hale getirmek
i~in ihtiya~ duyulur.
Ba~ka bir deyi~le, devrime ili~kin a~lk
lama siyasi, ekonomik ve sosyolojik etkenlere dayanabil..mekle birlikte, devrim
konusundaki Marksist yakla~un, feodalizmden kapitalizme ge~i~te oldu~u gibi, bir iiretim tarzuun ba~ka bir iiretim
tarz1yla de~i~tirilmesi durumuna ifade
eder. Buna gore, Marksist yakla~1m,
devrimde, toplumsal s1.ruflar arasmdaki
~ah~malann onemiyle, iiretim tarZI i~
de, iiretim gii~leriyle ili~kileri arasmdaki ~eli~kiyi vurgular.
3 Devrim, nihayet, daha ozel bir anlam
ir;inde, entellektiiel disiplinlerde, bilimde, felsefede, sanat ve ideolojide, yerl~
mi~ ve gelenekselle~mi~ olamn yerine
yenisini koyma eylem ya da hareketini
ifade eder.
devrimci bilim anlaya~ [ing. rf!liDlutionanJ view of science; Fr. vue revolutionnaire
de Ia science]. Onlii Amerikah bilim felsefecisi tKuhn'un, klasik bilim felsefelerinin evrimci bilim gorii~iine; bilimin ta
rihsel sure~ i~inde artarak geli~en
kiimiilatif bir bilgi oldu~u, bilimsel ilerleme siirecinin hep artan, ileriye do~ru
geli~en, eskinin do~rulanna yeni do~ru
lar katan bir sure~ oldu~u, bilimin diizgiin do~rusal bir ilerleme siired sergiledi~i tezine kar~1 geli~tirdi~i altematif
bilim anlaya~1.
Kuhn'un soz konusu devrimd bilim
gorii~iine gore, bilimsel bilgi diizgiin
bir do~ru boyunca ilerlemez, birikimsel
bir sure~ izlemez. Devrimci bilim anlaYl~l, bilimde sapma ve zikzaklarm soz
konusu oldu~unu, ve devrim sozcii~iiy
le ifade edilebilen buruk geli~meler ya~andt~lm savunur. Bilim siirekli olarak
ilerleyen, bir onceki a~amasa bir sonraki
a~amasma kahlan do~rusal bir geli~me
gostermez, paradigmal bir geli~me ser
giler. Yani, bir ~er~eve i~inde once d1~
Dewey, John
S1n1rlara ula~liu, a1na soruadan bu c;er<;evenin yerini bir ba~kas1 ahr. Ba~ka bir
deyi~le, Kuhn'un bilim gorii~iine gore,
olagan bilim doneminin ardtndan, anomaliler, nonnal yoldan ac;lklanamayan
uyu~mazhk ve uygunsuzluklar art"hg1
zaman, yiiriirliikteki paradigmarun yerine ba~ka bir paradigmarun ge~rilmesi yle birlikte, bilimde bir devrim ger~ekle~ir.
Dewey, John. 1859-1952 y1Uar1 aras1nda
ya~aml~ olan ve aletc;ilik olarak bilinen
felsefe akun1run kurucusu iinlii Ameri~
kan filozof ve egitim kuramclSl. Charles Sanders Peirce ve William James'1n
gorii~lerinin bir sentezini yapm1~ olan
Dewey, pragmatizmi, manhksal ve
ahlaki bir analiz teorisi olarak geli~tir
mi~tir. Temel eserleri: Problems of Man
[insarun Sorunlan], Studies in Logical TheOn} [Mannk Teorisiyle ilgili Ara~hrma
larl, Freedom and Culture [Ozgi.irlUk ve
Kiilti.ir], Hurnan Nature and Conduct [insanln Dogas1 ve Davran1~1], Huw we
Think? [Nas1l Dii~iiniiyoruz?].
Tetnel ilgiler: Felsefeye, doga bililnlerinin
ve sanabn temel tezlerine dair fikirleri,
sosyal ve ki.ilti.irel kurumlarla ilgili gorii~leri ac;1khga kavu~turma, ins an ya~a
mru ve toplumunu etkileyen inanc;lan
ana liz etme gorevini yiikleyen Dewey,
dogay1 ve bilen insan zlhnini birbirinden
ayuan geleneksel bilgi anlay1~ma kar~1
c;1krru~, deneyemin c;oziilecek problemle
ri ortaya koydugunu, pasif bir varhk oltnamak durumunda olan insan1n dogay1
degi~tirme ve donii~tiirmeyi ogrendigini savurunu~tur.
Bilgi goru~leri: Buna gore, Dewey insan
zihnini, dogan1n bir parc;as1, bir boliimii gibi dii~iiniir. Dolay1s1yla bilgi,
onda, diinyan1n donii~ii, bir c;ocugun
dogu~u, yemek yeme gibi, herhangi
dogal bir etkinlik olarak ortaya c;1kar.
insanla ilgili dogal bir olay old ugu ic;in,
bilgi, insan deneyimi ic;inde yer almaktadu. Deweye gore, ins an deneyiminde
bilgi edinme eylemi, yalruzca dii~iin
meye ba~lad1g1mlz anda degil, fakat
yogun ve derin bir bi~imde dii~i.irune~
ye ba~lad1g1mlz anda ba~lar.
229
2.30
dharnia
Oysa
~ey,
rine baglanan ~eyler, birbirlerinin tiimiiyle d1~anda olup, birbirlerinden tiimiiyle farkhdar. Ornegin, bir masa ve
bir insan birbirinden farkhdar ve onlar
arasmdaki bagmh, soz konusu farkhhktan meydana gelir. insamn masadan
olan farkhhga, ne insarun ne de masamn bir par-;as1d1r. Buna kar~m, 2-b)
rlunlr dr~salcrllk, birbirlerine baglanan
~eylerin, birbirlerine benzer ohnaktan
-;ok, birbirlerinden farkh oldugunu savunur. Gorii~, ~eyler arasmdaki bagmhlarm, onlan birle~tirmekten -;ok, birbirlerinden ayrrdagim ya da onlan bir
araya getirmekten -;ok, birbirlerinden
ayn tuttugunu dile getirir.
2 Metodolojide, bir konuyu, bir disiplini, kendi i-; dinamikleri ya da mekanizmalan yoluyla degil de, onu etkileyen
ya da belirleyen dt~sal faktor, i-;inde
bulundugu kiiltiirel baglam aracahgayla ele alan yakla~am.
Omegin, bilim soz konusu oldugunda,
dt~salct yakla~tm, bilimi rasyonel bir faaliyet olarak degerlendiren ve onu yine bilimJe a-;rklayan i~l yakla~unm tersine,
bilimin irrasyonel yana iizerinde durup,
bilimi, ic;inde geli~ti& ve etkisi altmda
kaldtga kiiltiirel baglaiT\1 i.;inde ele alrr.
Ba~ka bir deyi~le, bilimsel geli~menin
kendi i-; manbga iizerinde yogunla~mak
yerine, bilimsel geli~meyi toplumsal,
ekonomik, siyasi ya da dinf k~ullara
baglayan da~salca yakla~tm, boyle bir giri~im ifilnde psikoloji ya da sosyal bilimlerin tekniklerini kullarur. Boyle bir yakla~aiT\ln en onemli temsilcileri, T. Kuhn,
P. Feyerabend ve M. Hesse'dir.
3 Dogruluk teorisinde, diinyanm zihinden bagunsaz nesnelerden meydana
geldigini, dogrulugun ise, bizim bu nesnelerle ilgili dii~iince ya da yargalanmazla onlann kendileri ve -;~itli halleri
arasmdaki bir tekabiiliyete dayandagaru
one siiren anlayt~. 4 Epistemolojide, ki~inin inancam hakhlandaran ve temellendiren ~eyin salt i-;sel haller oldugunu one siiren ic;:selciligin tersine, inancm
sahibi olan ki~inin i-;sel halleri da~mda
ki faktorlerin hesaba kab.lmasa gerekti-
dikey dii~tinte
mi~
2.33
oldugu Frat\SlZCa terim: Dilin anlanuyla ilgili c;a~maya tekabiil eden farkbbk, dil oyunlan veya farkh soylem fonn ..
Jan arasmdaki mukayese edilemezlik
noktalan, bir dil oyununda bir oyWlCllnun sesinin kJsLlmasl durumu, imkinslZ
olsa bile~ rasyonel bir ~ziim talebinde
bulunan ~at1~malar.
Farkh dil oyunlanrun bulundu~unu
one siiren Lyotard'a gore, bu dil oyunlan mukayese kabul etmeyen pratiklerdir.
Bununla birlikte, bu dil oyunlar1 ya da
soylem formlann1n birlikte varolu~u
zorunlulukla ihtilAfa, ~att~ma ve tarh~
maya yol a~ar. Lyotard, i$te bu ba~lam
da hem kapitali2min modem enformasyon teknolojisinden yararlanarak farkh
soylemleri biromekle~tirdi~ini, farkhhk
ve ~ah~malan gozden ka~1rd1g1n1 ve
hem de bizim bu farkbbklan t~his edi~imizin kapitalizme direnme anlam1na
geldi~ni soyler.
differentia spe(ifi(a. Tiirsel ay1nm, yani
bir tiirii ayru cins it;indeki di~er tiirlerden ayJran temel, ozsel ozellik i~in kullatulan Latince terim. Crne~in, insaru
ayn1 cins i~deki di~er hayvan tiirlerinden ay1ran ozsel ozellik akdhhkt1r.
Buna gore, akllhhk, insan1n tiirsel aylnrruru, yani d~fforentia spec~ficasJru meydana getirir.
dikaiosyne. tPlaton'da, biitiin bir toplum
diizenin adil olmas1 durumu, adalet er
demi, dzellikle de filozof krallarda soz
konusu olan bir tiir i.;sel do~ruluk duyusu, neyin yapll1p neyin yapllmamas1
gerekti~ini otomatik olarak bilme hili
i~in kullanllan terim.
Platon'un insan ve ruh anlay1~mda,
biitiinliiklii, birlikli ve iistteki par~arun
koydu~u ilkelere uyan ii c; par~ah bir
ruhun, parc;alan aras1nda tam bir uyumun ve diizenin olmas1 hali.
dikey dii~iin(e [ing. vertical thought; Fr.
pensle vertic ale]. Fransaz dii~iiniirler Gilles Deleuze ve Felix Quattari'nin klAsik
Bah felsefesini karakterize ettikJerine
inandlklarl, ozde~li~i temel alan 'a~a~
benzeri' hiyerar~ik dii,iince yap1s1 i~n
k ulland1klan deyim.
dikkat
Te1nel kategorileri birlik, ozd~lik, ozne,
nesne, fail, nedensellik, te1nsil olan bu
dii~iince ozellikle aga-; egretilemesine
dayan1p, ger-;ek1igi bir ilk kokten tiiretir,
dikey bir diizlemde hiyerar~ik bir yaplanmay yans1t1r. Deleuze ve Quattari'ye
gore, ozellikle Platon, Descartes ve Kant
felsefelerinde a~ikar hale gelen bu felsefenin al ternatifi, Nietzscheyle ba~la
lnl~ olan ve kendileriyle devam ettigine inandaklan farkhbk felsefesesi ya da
yatay dii~iincedir.
.
dikkat [Os. sarfi zilzin; Ing. attention; Fr.
attention; AI. aufinerksamkeit]. Zihnin faaliyetinin, tiim diger nesneleri d1~layarak,
belli bir nesne ya da olay iizerinde yogunla~hnlmasl. Dii~iince, alg1 ve kavrayi~ tiiri.inden zihinsel yetileri, ba~ka
uyaranlan tii1niiyle bir kenara atarak,
yaln1zca belli uyaranlar iizerinde yogunla~tuma giicii.
Bir-;ok nesne aras1ndan belli bir nesneye, -;evredeki bir~ok uyaran arasmdan
yalruzca kiik bir uyaran kiimesine
odaklanmakla belirlenen sec;icilik ozel1i
gi, dikkatin en temel ozelligidir. Dikka
tin, biri ir8di dikkat, digeri ise iradi olmayan, kendiliginden dikkat olmak iizere, iki
ruril vardu. Birincisinde, ozne, bir nes
neyi daha iyi algdamak, manhksal bir
ili~kiyi daha iyi kavramak amaayla,
yani belli bir niyetle, belli bir c;aba sergi
leyerek, belli bir ~ey iizerinde yogunla~
~lr. tkincisinde ise, ozne taraflnda ozel
bir -;abarun ve amacm varhgmdan soz
edilemez; burada belli bir nesne, belli bir
uyaran kiimesi yeniligiyle, ilgin-;ligiyle,
ozgiinluguyle oznenin dikkatini ~eker.
dikotomi [Yun. dikhotomia; lng. dichotonry;
Fr. dichotomie]. 1 Genel olarak, ~eylerin,
nesnelerin, ozellilderin birbirlerinden
~ok te1nelli bir bi~imde ve birbirlerine
indirgenemezcesine farkh olduldan dii~iiniilen iki temel par~aya boli.inmesi. 2
Ozel olarak da manhkta, tiirsel ay1n1n1
dikkate alarak, ~eyleri cins ve hire gore
bolme ya da cins ve tiir ili~kisi i-;inde saniflama i~lemi. Cinsin, her adunda, nes
nelerin belli bir ti.irsel ayuuna sahip
olup olmamalanna gore, ti.irlere bOliindugu bir bolme tarz1.
dilde reform
235
clegil de, gerc;eklikle dogrudan ve araclstz bir temashr, zira dil ya da dilsel
ifade, bize yahuzca goriinii~ii, az ya da
c;ok c;arpttlhnl~ perspektifleri verir. Buna kar~1n, 2 filozoflann ~ok biiyiik bir
c;ogunlugu, dille ilgili ho~nutsuzluklan
na ragtnen, dilden vazge~meye kalk~
mamt~hr. Bununla birlikte, bu filozoflar
zatnan zaman dilden yaklnarak, dildeki
eksiklik ve kusurlan giderecek adtmlar
atma ya c;ah~m1~, yani dilde bir reform
yapma i~iyle me~gul olmu~lardu.
Dilde bir reforma giden bu filozoflar
iki gruba aynhrlar: 2-a) Birinci grupta,
nonnal dilin, giindelik dil ve konu~ma
nln felsefi ama~lar i~in son derece
uygun oldugunu, yanh~1n ya da problemin giindelik dilden uzakla~maktan
ya da ayr1lmaktan kaynaklandt~ll')l savunan filozoflar yer ahr. Bu tiir bir tavrln, Locke'a dek uzanan ~ok ~e~itli ornekleri vard1r. Fakat, bu ta VU' esas
c;agun1zda bir felsefe akunUWl, gOndelik
dil felsefesinin temeli yaplmt~hr. Ba~ka
bir deyi~le, bu tavtr en gii~lii ifadesini
Wittgenstein"m ikinci donem eserlerinde
bulur.
Buna gore, tWittgenstein felsefenin
hemen hemen tUm problemlerinin filozoflann 'bilmek', 'gormek', 'ozgiirliik' ve
.. neden' gibi terimleri yanh~ kullarunalan
olgusundan kaynakland1gtn1 savunmu~
tur. Filozoflar, bu terimlerin ah~tlm1~,
normal kullarum ve anlamlanndan, yerlerine makul bir ~y get;irmeksizin, uzakla~m~lar ve boylelikle, ba~ka insanlann
ne dii~iindiiklerini ve ne hissettiklerini
bilip bilemeyecegimiz, fiziki nesneleri
goriip goremedigimiz, bir insa1Wl bir
~eyi ozgOrce yaplp yapamayacagl t\irUnden konularda a~llmaz gO~liikler i~ine
dii~mii~lerdir. Ona gore, filozofun gorevi bir terapistin gorevinden hi~ farkh degildir. Filozof, bizim hangi ad1mlardan
ge~erek anlamsLZhga dii~tugumiizii gostermeli, bizi sozciiklerin nonnal, al~l
m~ bilinen anlamlanna geri gotiirmelidir.
Ote yandan, 2-b) baz1 filozoflar da, soz
konusu giindelik dil filozoflanndan
236
oldugu kabul edilen dil elsefesiyle ilgili ara~t1rmalar pu sorulara yamt getirmeye ~ah~1r: (Sembolizmin en gene!
tizellikleri nelerdir? Dilin kendisi nastl
tammlanmak
durumundadtr? Dilin
---- -----.
ozii nedir? lleti~im nei:lir? lleti~im ya
da anlam ileti~imi nastl miimkiindiir?
Bir dilsel ifadenin belli bir anlam1 olmaS1 ne ifade eder? Anlam nedir? Ka~ tiir
an lam vard1r? <;:e~itli dillerin, time gin
din dilinin, ~iir dilinin, bilim dilinin,
matematik dilinin, mirniklerin ya da
bilgisayar dilinin belirleyid tizellikleri
nelerdir? Dille bilgi, dille sezgisel kavray1~ arasmda nastl bir ili~ki vardtr?
Dille ger~eklik, kavramla kavramsalla~
tmlan arasmda nas1l bir ili~ki bulunur?
Dil hangi ama~larla ve nastl kullamhr?
Dil yetkinle~tirilebilir mi? Dili yetkinle~tirmenin yollan nelerdir? Yetkin formel diller nastl kurulur?
Dil felsefesinin esas geli~imini ya~ad1g1
20. yuzytlda, ii~ mihenk ta~1 veya ana geli~me dogrultusu birbirinden ayud edilebilir: 1 Bunlardan birindsi Wittgenstein'm ~ah~malan ve filozofun ilk temel
eseri Tractatus Logico-Piulosoplicus'un yaymlanmas1 ile ba~lay1p, Russell ve Carnap yoluyla Quine ve ogrendsi Davidson'a kadar uzanan dogrultudur. Ludwig
Wittgenstein'mTraclalus'ta geli~tirmi~ oldugu anlanun resim teorisi gorii~iinden
yola 9kan soz konusu geli~me ve inceleme dogrultusu, bir onermenin dogruluk
ko~ullan problemi ve anlam I dogruluk
ili~kisi olmu~tur. Stiz konusu yakla~urun
en tinemli sonucu, onun anlarrun dogrulanabilirligi gorii~iine gotiirmesi ve dolay1s1yla da, analitik ve sentetik onermelerle
normatif deger bic;id onermeler, olgu ve
deger arasmdaki aynm1 peki~tirmi~ olmas1d1r.
2 Dil felsefesindeki ikinci ana dogrultun un ba~mda da, ikinci temel eseri
clan Philosophical I11vestigatio"s [Felsefi
Soru~turmalar]'da, eski anlarnm resim
teorisinden kullammsal artlam kuram1na ge~en Wittgenstein bulunut. Onun
kaynakhg1 ettigi bu yeni yakla~1mm
kapsam1 i~inde J. L. Austin, P. Grice, P.
dil oyunu
2.37
saglanz. Bu ,_er,.eve ir;:inde, dilin gorevleri, Searle'tin soz edimi teorisinden bagamstz olarak 1 bildirme gorevi ve 2 bildirsel olmayan gorev olarak ik.i ba~hk
albnda toplanabilir. Bunlardan bildinne
gorevi, dilin inan,_, tahmin ya da bilgilerimizi iletmek amacyla kuJiamlmasmdan olu~ur. Bu, dilin temel gorevi olup,
dogru ya da yanh~ degerini alabilen deyimlerle, yani onennelerle ger,.ekle~ir.
Dilin bildirsel olmayan gorevleri ise,
dorde aynhr: 2-a) Daha ,_ok tinlemlerin
tizerine aldag1, herhangi bir duygusal
tepki ya da tavnmtzt dt~avurma gorevine dilin belirtme gorevi adt verilir.
Buna kar~m, 2-b) dilin, en ,_ok emir kipinden ctimlelerle, insan davram~lanm
etkilemek amactyla kullamlmas1 ise,
dilin yapt1rma gorevini meydana getirir.
Ote yandan, 2-d dilin 'Gtinaydm!', 'Nastlsmaz?', 'Rica ederim' gibi deyimlerle,
insanlar arasmdaki toplumsal ili~kileri
ba~latmaya, kolayla~tannaya, yerine
gore gti,.lendinne ya da ytireklendinneye yarayan gorevine ise, dilin torensel
gorevi adt verilir.
Nihayet, d) dilin, 'soz vermek', 'yetnin
etmek', 'kabul etmek', 'onaylamak' gibi
deyimlerle ifade edilen ve dil arachgty1a ba~kalanna herhangi bir istegimizi yaphrmaya ,_ah~hgtmtz gorevine,
dilin eylemsel gorevi adt verilir.
dillendinne edimi [lng. phatic act; Fr. acte
phatique]. Onlti ,_agda~ dil filozofu Austin'in kurammda ge,.en dtizsoz edimlerinin ti,_ alt grubundan biri. Bir dilin sozlugunde yer alan sesbtitiinlerini tonlama
yaparak ve o dilin gramerine, dil bilgisi
kurallarma uygun olarak sbzcelemek,
soz haline getinnek fiili. Burada soylenen ~eye 'dillendirim' adt verilir. Dillendirme edimi, anlamlandtrma ediminden
farklt olarak, soylenen ile belirli bir ~eye
gonderimde bulunmak gibi bir ko~ulu
1,_ermez.
dil oyunu [ing. language game; Fr. jeu du
langage]. Onlti ,_agda~ dti~tintir Ludwig
tWittgenstein'm ikind donem felsefesinin en onemli kavrarru: Dilin farkb kur.dlarla yonetilen ve farkb ya~am tarzlarma
dilseJ analiz
lar ile ilgili bir soru kalmaz, lji.inki.i di.inya ile ilgili olarak sorulabilecek ti.im sorulan ozel bilimler sorup, yamtlar.
0 halde, sorular insan di.i~i.incesiyle ilgili olabilir. Bununla birlikte, di.i~i.ince
di.inyanm bir par~as1 olarak degerlendirilirse, bu takdirde di.i~i.incenin de bir
bilimi olur, di.i~i.incenin nasli ve hangi
etkenlerle ortaya ~1kt:J.gm1 ara~tuan, di.i~i.incenin olu~umunu a~lklamaya ljah~an bir bilim soz konusu olur. Oyleyse,
di.i~i.ince ile ilgili olarak sorulabilecek
sorular, di.i~ i.incenin yorumu ile ilgili
sorular olmahdu.
Du~i.inceye ili~kin yorum, bir di.i~i.in
ceye ili~kin analizden, ~u ya da bu d i.i~i.inceyle anlatmak istedigimiz ~eyin
belirlerunesinden olu~tugu i~in, bilimsel bir problem degildir. Di.i~i.inceyle ilgili bir analiz, buna gore, ya di.i~i.inceyi
ifade etmek i~in kullamlan sozctikleri
ya da di.i~i.inceyi meydana getiren kavramlan konu alan bir analiz olacakhr.
Demek ki, felsefenin temel problemi,
anlarn problemidir.
Felsefeye di.i~n gorev, terimlerimizin ya
da terimlerle ifade edilen kavramlan analiz etmektir. Buna gore, bir filozpf 'ki~i
nedir?' diye bir soru sordugu zaman, ne
belli bir insanla ilgili dogrulan, ne de
genel olarak insanhkla ilgili bilimsel dogrulan bilmek ister. 0 yalruzca bir ki~i olmarun ne oldugunu, bir ~eyi, omegin bir
hayvan degil de, bir ki~i yapan ~eyin ne
oldugunu ogreiUneyi ama~lar. Buna gore,
o ki~i sozcuguni.in ne anlama geldigi 5(;
rusunu sormaktad1r.
dilsel tan1m [lng. verbal definition; Fr. dtfiniton verbale ]. Bir terim ya da kavramm, ba~ka ara~ ya da yollarla degil de,
dille tammland1g1, anlam baklmmdan
tammlanan terimin anlamma e~deger
olan sozci.ikler obegi ya da bir tiimce
verildigi zaman soz konusu olan tamm
tiiri.i.
Dilthey, Wilhelm. 1833-1911 ydlan arasmda ya~am1~ ve insan bilimlerinin
metodolojisine onemli katlular yapm1~
olan Alman filozofu. Temel eserleri: Einleitung in die Geisteswissenschaften [Tin
239
240
dimaris
bak1~la
kavranamayacaguu, insamn ne
oldugunu bilme i~inin biitiin bir tarihi
bilmeyi gerektirdigini one siirmii~tiir.
Demek ki, tarihin degeri, insanm kendisini tarih i~inde tamm~smdan kaynaklanmaktadtr. lnsamn ne oldugunu, bize
~ncak tarih gosterir. lnsamn ne oldugun~ ili~kin bir k~vray1~, Dilthey'a gore,
asia tamamlanm1~ olamaz, ~iinkii tarihin kendisi tamamlanm1~ degildir.
dimaris. Klasik manbkta, biiyiik onennesi
tikel, kii~iik onennesi tiimel olumluyken,
sonucu da like! olwnlu olan dordiincii
~ekilden tas1m kabb1: Baz1 P'ler M'dir.
Tiim M'ler S'dir. 0 hlllde, baz1 S'ler P'dir.
din [Lat. religio; lng. religion; Fr. religion;
AI. religion]. lnsan varh
a m ve
yutuy a 1
tecriibelerinili: 1ur-terne
soru ra, lirli ozellikl~e~n!_"go~~iL[ii~
kavrarru Ia am e
e I an n
s1stemi. Dogaiistii bir tannsal gii~ ya da
varbkla ilgili inan~lann, bu varbga yonelik manevi egilimlerin ve Tann'ya yapllan ibadetin olu~turdugu biitiin.
lnsanlann fizikl a~1dan belli bir giivensizlik duygusu ya~d.Jklan ve olduk~a
gii~iiz varbklar olduklan, insanlann
hastabklara yakaland.Jklan, kazalara ugradlklan, a~bk, sava~ ve oliimle ka~
la~tlldan ger~egi kar~1smda, ortaya, insarun fiziksel varolu~unu tehdit eden bu
feliiketlerden kendilerini naSI! koruyabilecekleri sorusu ~br; ay1u durum,
insan varolu~unun anlarru konusunda
da 'i..nsamn bu diinyadaki varolu~u klsa,
problemlerle ve hastahklarladolu, gii~
venlikten oksun bir a~m oldu
kad
a o un olan bir varolu mudur Yoklii' yaymda. hayabl
onemli ve ama .b h:!le etiren derin bir
a am m1 vardu. soru anru dogurmu~
tur; ve ru ayet, insarun ya~ml ve deneyirnleriyle ilgili ii~ncii husu~:s~,a2!~!t
Odev du:ygllsuyla "15''" u''~l!! ~
dynamic
Fr. religion dyJ1aniq1ue). Frans1z filozofu Henri
Bergson'un lLs Deux Sources de Ia Morale
et de Ia Religion [Ahliik ve Dinin i:ki Kaynag] adh eserinde, yapmac1k ve kall
buldugu statik dinin kar~1sma ge~irdi
gi, kendiliginden, do gal ve canb din.
dinamizm [Os. felsefei kuVI!aniye; lng. dy
namism; Fr. dynamisme; AI. dynamismus].
Maddeyi bl bir ~ey olarak goren, maddeye ili~kin a~1klamasmda kiitle ya da
hareket kavram1m kullanan mekanizme
kar~1t bir bi~imde, a,..kiayc kavram
olarak gii~ kavranum )<.ullanan, maddede harekete indirgenemeyen birtaklm
gii~ler bulundugunu, maddenin Ierne!
ozelliginin gii~ oldugunu savunan felsefi ak1m. Dogarun tiirn fenomenlerinin,
madde de dahil olmak iizere, gii~ ya da
eneijinin tezahiirleri oldugunu savunan
ger~eklik gorii~ii.
242
dini determinizm
olarak
gonnii~tlir.
Prodikos'un dine
gosterdi~i sahte ba~hh~1, k1sa bir sure
sonra biirun bir dini, insanlan sw; i~le
mekten ahkoymay1, onlann yureklerine
korku salmay1 ama~layan bilge bir ki~i
nin icad1 oldu~unu soyleyen Kritias
tlirnden ortadan kaldum1~tlr.
Insanhk tarihinin ba~lang1c1m 1 Yasa
Oncesi donem, 2 Yasa sonras1 donem diye
ikiye ayrran Kritias'a gore, yasa oncesi
donemde, insan ya~am1 kaba kuvvetin
kolesidir; bu dtinemde erdemJi insan it;in
hi~bir odul, kotii ve a~a~1hk insan i~inse
hi~bir ceza bulunmamaktadu. Bundan
sonra adaletin egemen gu~ ve zorba, yasayl ihHU ebnenin de onun kolesi ohnas1
i~in, insanlar odiil ve ceza veren yasalar
geli~tin~lerdir. Soz konusu yasa sonraSl donemde, cebir kullanarak su~ i~lemek
yasalar tarafU1dan yasaklamnca, Kritias'a
gore, bu kez kotiiler gizli gizli su~ i~leme
ye ba~lamt~lardlr.
Bir toplumun ya~am1 i~in kabul edilemez olan bu olwnsuz durumu ortadan
kaldrrmak i~in, akllh ve bilge bir adam,
oliimsiiz bir ya~am siiren, her~eyi goren,
i~iten ve bilen, her~eyi dii~iinen, oliimliiler arasmda soylenen her~eyi duyan
bir Tann dii~uncesi yaratm1~ ve olumlii
insanJan ezeli-ebedi Tann'ya ya da tannlara inanmalan ya da onlardan korkmalan i~in ikna ebni~tir. Buna gore, din ho~
bir yalandan, insanlann kiiltiirel bir icadmdan ba~ka hi~bir ~ey de~ildir.
dini determinizm [lng. religious determinism; Fr. determinisme religieux]. Tektannh dinlerde, Tann'ya izafe edilen slfatlann sonucu olan her~eyin de~i~tirile
mezcesine belirlenmi~ oldu~u inane.
Bu s1fatlar, mutlak gu~ (Tann'mn guciiniin hcr~eye yetmesi) ve mutlak bilgi
(Tann'mn her~eyi bilmesi)dir. Buna
gore, Tann, evreni ve insanJar da dahil
olmak iizere, evrendeki her~eyi yaratml~hr; O'nun gucii her~eye yeter ve 0,
olmu~, olmakta ve olacak olan her~eyi
bilir. Bu anlay1~ta, Tann'run soz konusu s1fatlanndan dolay1, dunya tarihindeki her~eyin O'nun taraflndan bilindi~i ve be1irlendi~i dii~iiniiliir.
Diogenes
sonu~ia1unasana
243
244
dirimsel
gu~
diyalektik
ki~iye
245
246
diyalektik idealizm
diyalektik psikoloji
i~te bu ontolojik anlay1~, kuramm sa-
vunurulan tarafmdan diyalektikle birle~tirildigi i~in, ana diyalektik materyalizm ad1 verilir. Bu diyalektik varhk
gorti~tintin temel yasalan ise ~unJard1r:
Kar~1tlann birligi ve sava~1, niceliksel
degi~imlerin niteliksel degi~imlere donti~timti ve olumsuzlamaiUn olumsuzlanmasl yasas1. Bu yasalar tarafmdan
belirlenen diyalektik bak1~ a~1s1, dogay1
statik bir bi~mde, sabit ve degi~mez bir
~ey olarak degerlendiren bak.J~ a~llann
dan farkh olarak, dogarun kendi olu~
ve degi~me stireci i~inde dti~tintilmesi
ni, ara~hnlan fenomenlerin diger fenomenlerden yahtlanmay1p, onJann diger
fenomenlerle alan tum ili~kilerinin dikkate ahmnasm1 ister.
Diyalektik maddeciligin bilgi gorti~ti,
bilginin nesnesinin insan zihninden bagunsJz olarak varolduguna inamr. Bilginin kaynag1 probleminde, bilginin duyu-deneyine dayand1gmJ savunur. Duyu-deneyi, bu ak1ma gore, baguns12 bir
maddf dilnyamn varoldugunu gtizler
online serer. Diyalektik maddeciligin savunuculan, dtinya ve toplum hakhndaki dogrulann empirik bilimsel yontemlerle bulunabilecegini savunmalan ve
dtinya hak.kmda, duyu-deneyine dayanmayan bir bilginin imkArum yadslmalan balommdan pozitivisttirler.
diyalektik manhk [ing. dialectical logic;
Fr. logique dialectique; AI. dialektischer logik].
0~ temel dti~tince yasasm1 inl<Ar eden,
ve ~eylerin degi~me ve geli~me stire~le
rini ortaya koymay1 ama~layan bir olu~
manhg1 geli~tiren Hegel, Marx ve Engels
gibi filozoflann manbk sistem1erini tarumJayan deyim.
Bu manbk anlay1~ma gore, ger~ekligin
oztinde t~eli~ki vardu. <;eli~ki temel kategori olup, geli~meyi ifade eden tiim
diger ilke ve kategorileri ihtiva eder.
Ayru ~eyin hem var olmasmm ve hem
de var olmamasmm, ya da belirli bir ~ey
hem olup hem de olmamasmm mtimktin oldugunu savunan diyalektik manhga gore, ~eli~ki btittin geli~menin itici
gtictinti ve kaynagm1 olu~h1mr.
247
248
diyalog
diyalog [ing. dialogue; Fr. dialogue; AI. dialog). iki ya da daha fazla ki~i arastnda
ge~en felsefi tartl~ma. Felsefi tez ve tavlrlan, yazann du~ gucunun uri.inti alan kanu~malar aracllt~lyla kar~l kar~1ya getiren, kurgusu ozel alarak alu~
turulmu~ anlatlm tarz1.
Bir yaztm bic;imi olarak diyalag tarztnln felsefe alarundaki yarahctst, felsefesinin ana ilkelerini, felsefi tez ve du~un
celerini, tarll~maya temel olu~turan
dramatik bir dununun ve karakterlerin
onem kazandtgl kar~lhkh tarh~ma
~eklinde ifade eden ve diyalagu ayn1
zamanda ba~1ms1z bir edebiyat ya da
sanat yarahs1 di.izeyine yukselten ld~i,
i.inli.i Yunan di.i~i.ini.iri.i Platan olmu~
tur. Onun, yalruzca bir felsefe ba~yap1t1
oJarak deg:il, fakat bir edebiyat yap1h
olarak da de~erlendirilmek durumunda
olan yirmi dort diyalogu vard1r. Platan'un soz konusu diyaloglan, gen~lik
diyaloglan, olgunluk ~a~ diyaloglan ve
ya~hhk donemi diyaloglan olarak ii~e
aynhr.
Diyonisos ruh u [tng. Dionysian spirit). Nietzsd\e'nin Die Geburt dJ:r TragodU! (Tmgedyarun dogu~u] adh eserinde uyum,
di.izen ve ol)iiniin ifadesi Apollonca olanla kar~ttla~tuarak. insan varbk.Jannda varoldugunu sayledigi y~ istegi ve guci.ini.in dinamik ve tutkulu d1~avwumu
olarak tantmlad1~ hil, insarun kendisini
esrime ye da sarh~luk hall i.;inde i~tepi
ve jtblunlarma barakmas1 durumu.
t Nietzsche, yine, oznel olan he"eyin,
eksiksiz bir kendinden ge91te i~inde
kayboldugu esrime deneyimine, evrensel ahengi bir an i~in de olsa kavramamlzt saglayan deneyime Diyonisos deneyimi adm1 verir. Ote yandan., Nietzsche
aynca, Bah insan1run bi.iyi.isi.ine kapdd!gr Hristiyan ahlaki ki.ilti.iriine, bu di.inyaya ait duyumsal insan v.arolu~unun
yerilmesine dayanan Hristiyanbk dinine, kar~1 geli~tirdigi kendi felsefesine
Dionysos felsefesi aduu verir.
Bu ba~lamda, onun Der Will zur MACht
[Gti~ lstemi] adh eserinde, ya~mdaki
do~urganhk.Ja bollugun benimsenmesi,
en
~a~trt1c1
ve en acunas1z sarunlanyla
ya~am1n kabul edilmesi, en yuce yaratllannt feda ederek ttikenmek bilmez
do~urganh~mdan haz duyan ya~ama
iradesi olarak tarumlad1g1 anlay1~a DiyonisosfUluk derunektedir.
diyorizm [ing. diarism; Fr. diorisnre]. Platan'da tbolme, t Aristoteles'te aytnm,
tan1m anlanuna gelen, gi.ini.imi.izde ise,
matematikte, bir problemin ~ozi.imi.i ic;in
gerekli ~artlar1n ortaya kanu~uyla ilgili
alan terim.
dizi [lng. series; Fr. serie; AI. reihe, seri e). 1
Matematikte, birbirlerini belli bir kurala
gore izleyen, belli bir ol~te gore birbirlerinin ard1ndan gelen ~eylerin meydana getirdigi bi.iti.in.
2 Felsefede veya tSartre'tn varolu~~u
lugunda, bireylerin zamansal ve raslanhsal yapilar i9ndeki toplam, tecrit edilmi~ bireylerden meydana gelen ~ok.Juk.
Critique de Ia RJlison dialectique (Diyalektik Akhn Eleftirisi] adh eserinde, farkb
kalabahk ya da topluluk ti.irlerini dizi
diye betimleyen Sartre, diziyi bu baglamda grupla kar~lla~hnr. Buna gore,
dizilerin, diziye ozgu ili~kilerin, bireyleri birbirlerine, omegin otobi.is dura
~1nda oldugu gibi, yabanclla~rru~ eylemlerle ~eyler olarak baglad1g1; radyo
yayuun1n pasif ve yahtlanm1~ dinleyi
cilerini dolayh bir birlikteli~e zorlad1~1;
pasaj ya da ~ar~1 pazann bir arada ah~
veri~ yapmakta olanlan alabildigine
zaytf bir irtibat iQJ1e soktugu yerde,
grup i9ndeki birey ler kar~lltkhbk ve
i~birligi ili~kileri baglamtnda, dayaru~maya ve kollektif eyleme muktedir
hile gelirler.
docta ignorantia. lnsarun yarabostna
veya Tannya i~kin bilgisini ifade
etmek i9n kullarulan Latince terim: Cahilin bilgisi y a da alimce bilgisizlik.
Terim, Tann'yt gori.ini.i~lerin di.inyastndan goren insanlann ka~tn.Llmaz olarak
olumsuz bir oge i~eren, Tannya ili~kin
bilgileri i~in kullandmt~br. Tann hakklndaki bilgUnizi yalnlZCa olumsuz bir
yoldan, Tannnn ne olmad1~ bilmek
suretiyle kazandt~miZl soyleyen Aqui-
dogmalizm
249
250
doAa
doga felsefesi
li~tin ni~lerdir.
251
Bun a kar~1n, Yeni Piatoncular, bu alanda tiimiiyle soyut dii~iinceler ileri siirmii~lerdir. Ortac;ag'da,
dogarun bilimsel ac;1dan incelcnmesi biiyiik olc;iide ilunal edilrni~tir. Bu c;ag1n
felsefesi, Aristotelesc;iligin, Platonculu~ ve Hristiyan metafiziginin bir kan~lmlndan ibarettir.
2 Ronesans doneminde ve doga biJim ..
lerinin bir sure sonra kaydedecegi h1zh
geli~menin hemen oncesinde, Telesio,
tCampanella ve tBruno gibi dii~iiniirle
rin, dogay1, tabiat alan1nl Tann'dan bagut\SLZ bir bi-;imde, kendi ic;inde kapah
bir sistem olarak gormii~ ve boylelikle
de felsefeleriyle modem bilimin teorik
ve ontolojik te1nellerini hazirlami~lar
du. Zaman zaman panteist bir anlay1~1
on plana c;lkartan bu doga felsefelerinden bir si..ire sonra Francis tBacon, insan
bilgisinin ve eyleminin dogaya dayanmasi ve doga iizerinde temellenmesi gerektigini belirtmi~tir. Bacon, bu konuda
~unlan soylemi~tir: 'Dogan1n hizmetkan ve yorwncusu olan insanoAiu, deney ve dii~iinme yoluyla doga diizeninin s1rlann1 anlad1A1 olc;iide, eylemde
bulunabilir ve bilgi edinebilir.' 'Dogaya
egemen olmarun ko~ulu, ona boyun egmektir.'
3 Doga felsefesi, yine tRomantizmin
pozitivist bilim ele~tirisinin dogan1n
modern bilimin ya banc1 kald1g1 feno~
menlerini konu alan spekiilatif teorile~
tirme etkinligini tan1mlar. En dnemli
temsilcileri tSchelling ve tGoethe olan
bu felsefe, modern bilime hikim olan
mekanist doga tasanm1na, dogay1 anlamdan yoksun canSIZ bir madde a(emi
olarak goren anlay1~a ~iddetle kar~1 c;lkarken, dogay1 ~iirle bezenmi~ anlamh
bir varhk alan1 olarak gormii~ ve ondaki anlamh buldugu unsurlan bulup c;lkartma c;abas1 vermi~lerdir. Soz konusu doga felsefesi konsepsiyon una gore,
do gal fenomenler bizim, arz u ettigimiz
takdirde anlayabilece~Jmiz birtakun
mesajlar aktaran bir dil meydana getirir. Bu dili anlamak, dogarun fenomen-
252
dcga filozoflan
re; Fr.
~tat
doga hili
kar~1tla~hnnak
do~aslnl ya da
ve insan toplumlann1n
ozunu toplulnlann bizzat kendilerinin i~leyi~i taraflndan sa~
!anan olc;utlerden ba~UnSIZ olarak ac;1k
lay1p yorumlamak amac1yla tarihsel bir
delil veya analitik bir arac; olarak kulla-
ntlmJ~ttr.
253
254
doga]
ko~ul1ann1 iyile~tinne
diiri:usiine sahip
olmak baknn1ndan, ayn insan dogasin payla~Iyorlarsa eger, bu takdirde
toplumun da dogal bir temeli vardar
demektir ve tum toplumsal diizenlemeler arkaplandaki dogal yasa ve diizene
uygun hale getirilmelidir.
dogal [Os. tabii; ing. nah1ral; Fr. naturel; Al.
naturliclt]. 1 Dogaustii olana kar~lt olarak
bu diinyaya, dogaya ait ve 6zgii olan; 2
Mistik olana, dogaustii kaynaklara veya
vahye dayanarun tersine, insan akluun
eseri olan; 3 lnsan elinden .;tkm1~, insan
taraflndan yarahlnu~ olarun tersine,
dogrudan dogn tya dogadan gelen, kendiliginden olu~an; 4 U zla~una kar~1t
olarak, dogu~tan ya da dogadan getirilen; 5 Sivil ya da sosyal ve politik olarak,
insarun kendisine, fiziki yap1s1na ait ve
ozgii olan; 6 Zihinsel olana kar~It olarak,
insan1n d1~1ndaki fiziki doga1un bir parQiSI olani 7 Ar1zi olarun tersine, bir ~eyin
oziini.in aynlmaz bir par.;asi olan i~n
kullandan stfat.
i~te bu genel ~en;eve ic;inde, yapay anlaJnhhk d1~1nda kalan anlam ti.irlerine,
hayvansal ileti~hn ve dogal i~aretlerde
ki anlamhhga I dogal anlamltltk adt verilir. II FormeI ya da yapma dillerden
farkh olan, bir cemaat ya da toplum tarafmdan fiilen kullarulan dil, tarihsel
dil an!am1nda, dogal dil diye tanimlanu. III Tann'yla kurulan dogrudan ya
da dolayh ileti~ime bath olan vahiy
dini veya dogaustii teolojiye kar~1t olarak, akd yoluyla olu~turulabilen veya
insanda dogu~tan varoldugu dii~i.ini.i
len inant;lar biitiini.ine dogal din; ve bu
nunla ayn1 anlama gelmek i.izere, insanln salt kendi akbna dayanarak ve
makul olasihklarm meydana getirdigi
genel bir t;ert;eveden harek~tle, kendi
Tann's1n1 ve evren teorisini olu~turabi
lecegi onciili.ine dayanan teolojiye de
dogal teoloji ad1 verilmektedir. Bu ti.ir
bir din ani a Yl~lnln en i.inli.i temsilcileri
olan Jean tBodin ve Herbert, nitekim
akh dogal bir 1~1k olarak gonni.i~ ve
dinin, vahyin degil de, aklln iiriinii ol~
255
256
dogalc1hk
~tin,
ak.Jl gtid.intin, merak ve anlama iste~inin on plAna filktl~l bilgelerdir filozofJardu. SOz konusu yoneticilerin erdeini ise, bilgeliktir.
Platon'un bu ti-; S1n1fb toplum anlayi~I,
onun ti-; par-;ah ruh gorii~tine dayanmaktadll. Buna gore, ruhun en alttaki
par-;as1 i~tihadu. Bu par-;a, ruhu bedene,
bedensel arzulara yonelten par~d1r.
ideal devletteki tiretidler, tticcarlar ve zenaatkarlar smd.ma kal'fillk gelen bu par-;anin erdemi, temel i~levi a~1nya ka-;mama, ol~lti olmad1r. ikinci par-;a ise,
can ya da cesarettir. Ruhun, devletteki
bek~ ve askerler s1n1hna kal'fihk gelen
bu par-;asuun gorevi i~tihan1n a~1n arzu
ve isteklerine direnmek, cesaret gestermek ve i~tiha ile akll arasmda -;Ibbilecek -;an~malarda aklln soztinti dinlemektir. Buna kal'fut, ruhun en tistteki
par-;as1, devletteki filozof-yonetidler suufina kar~1hk gelen akdd1r. Akhn gorevi
bilmekt anlamak, ruhun di~er par-;alanna yol g&termektir. Ruhun bu par-;asirun erdemi ise, bilgeliktir.
Platon'a gore, ruhun par-;alan arasinda bir uyum oldu~u, hi-;bir par-;a
ba~ka bir par-;an1n gorevine, i~levine
kan~maytp, kendi gorevini gere~i gibi
yerine getirdi~i zaman, boyle bir ruh
dengeli ve sonu-;ta ortaya -;1kan insan
da sa~bkh ve adil bir insan olur. Platon
bu gorii~tinti aynen devlete yans1hr.
Buna gore, her Sinlhn, ba~ka suuflann
i~ine miidahale etmek yerine, kendi gorevini Iayikiyla yerine getirdi~i bir devlet adil bir devlettir. Boyle bir devlet,
hpk1 bireyde yol gosteren gii-; akd oldu~u zaman, bireyin iyi ve esenlikli olmasi gibi, devlet de ozellikle felsefenin
gticti hissedildi~i, bilge yoneticiler toplum ic;in uygun ve yararh projeler tiretip uygulamaya soktuklan, gcnelin refahinl sa~lad1klan zaman, ideal, yetkin
ve adil bir devlet olur.
do~alc:1hk [Os. tamiyyQn mezhebi; ing. naturalism; Fr. naturalisme; AI. naturismus ].
Varolan ya da olup biten hel'feyin,
do~a bilimlerinde omeklenen yontemler tarafmdan a-;1klanabilme anlaminda,
I
do~al oldu~unu,
doA~Ic1hk
Dogan&n
anla~llabilir
oldugunu, dogal
siire~lerin diizgun ve diizenli sure~ler oldugWlu savunan dogalcdaga gore, insan
varhklan da, t1pk1 dogal nesneler gibi,
doga yasalanna tibi olduklarmdan, insanlarm zihinsel ve toplu1nsal ya~anuru
n1eydana gebren dogal sure~Jer de dogal
yontemle ara~hnlmahdar. Bilim ada1nlan ve filozoflann, her zaman dogal ya da
bilunsel yontemi kullarup, dogal a~lkla
malar geli~tirmeleri, dogal olmayan tiim
a~1.klamalan, ilke olarak doga1 ar;~klama
larla degi~tinneleri gerektigini savunan
dogalct.hga gore, ak.ll dogaJ yontemin
surekli bir bi;imde uygulanmas1 olup,
doga bilimleri akbn en iyi ifadesidir.
Belli bir anda dunyaya ili~kin olarak
sahip olunan bi1ginjn, bilimin bize o
anda diinya hakkutda soylediklerinin
toplam1 oldugunu savunan dogala anlaya.'a gore, bilim d1~mda ba~ka bir
bilgi kaynagln\lZ oJmadagliU sOylemek,
insan varhklarnun yalruzca bilimi temele alarak dogayla temas i;inde olmalan
gerektigini soylemek anlanuna gelmez,
~unkii dunyaya ya da dogaya tecriibe et
anenin farlda yollan vardar.
Evrenin ahlaki bir boyutu, ahlaki bir
karakteri olmadag1n1, insan1n da, dogarun aynlmaz bir par~as1 olup, dogal bilimlerin yontemleriyle a~aklanabilecegi
ni savunan dogalcahgan kapsama i~ine
bir~ok ogreti girer. Dogalct o~retilerin
ortak yonii, metafizik bak.Jmdan her
zaman tek bir toz one surmeleri ve doga
sistemi i~inde teleolojik ogelere yer vermemeleridir.
2 Dogalc1hk manhkta, psikolojizme
ozde~ olan bir o~retidir. Bu baglamda
dogalahk ya da tpsikolojizm, manbk
yasalannan a priori olmadtga, bu yasalann ge~erliliginin zihnine ili~kin empirik
ya da tecriibi olgulara dayand1~1n1 one
surer. 3 Epistemolojide ise dogalctbk, a)
bilgiyi dogal nesne, olay ve sure~lerin
bilgisiyle sanarlayan, b) bilgi teorisinin a
priori bir disiplin olmay1p, deneysel bilimin bir par~asa old ugun u one suren goru~e kar~ahk gelir. +Kant, +Frege ve
257
25A
dogalct
yanh~
Hu1ne'dan beri bilinen olgu/deger aylnrruna rag1nen, olgusal dogru ya da onermelerden liiretilebilecegini iddia eden,
ahlill ka vr amlann dogal olgu ya da
ozelliklere indirgenmek suretiyle analiz
edilebilecegini one suren goru~e tekabi.i 1
eder.
7 Dogalcthk toplum bilimleri alan1nda
ise, sosyolojinin bir bilim oldu~nu
veya olabilecegini, ancak bun un sosyologlann dog a bilimlerinin deney, liimevanm, ondeyi, istatistiksel analiz gibi
yontemlerinl kullarunas1 yla tnumki.in
hale gelebilecegini dile getiren anlay1~1
ifade eder. 8 Dogalc1hk din felsefesinde
de, vahye dayah dini ve mucizeleri reddederek, akhn eseri olan bir dini savunma, dini akla ve insan dogas1na dayan~
dsrma tavn olarak dogal din anlay1~1na
tekabul etmektedir. Bu baglamda, dogalcl bir Tanr1 anlay1~1 geli~tiren gorii~e teolojik dogalchk ad1 verilir. Teolo;ik
dogalcthk, a) neyin gen;ekten varoldugunu bilmenin biricik yonterninin doga
bilimleri taraf1ndan geli~tirilen metod
lar oldugu, ve b) bu yontemlerin uygulanmasl durumunda, ger-;ekligin bile~enlerinin fizild bir yap1da veya fizikf
~eylere bagamh oldugunun ortaya -;1ka
cagtndan hareketle, Tanrt'run tinsel
veya fiziki ~eylerden bagams1z oldugunu dile getiren dogaustucillugun reddedilmesi gerektigini veya Tanr1 kavranunln dogalc1hk.Ja tutarh bir bi-;imde yeni
ba~tan in~a edilmesi gerektigini savunur. Tann, buna gore, dogal dunyadaki
bir sure-; veya insan imgeleminin mahsulu olan ideal ama-;larm bir birligi olabilir.
9 Estetik alan1nda ise, dogalahk, sanatin ger-;ek konusunun doga oldugunu,
sanat-;aya ilgilendiren tek ~eyin fiziksel
-;evrenin ozellik.Jerini ve davranl~lnl
gozlemlemek ve kaydetmekten ibaret
bulundugunu savunan gorii~e kar~ahk
gelir. 10 Dogalahk, nihayet hukuk felsef~inde, hukuki pozitivizme kar~at bir
bi-;imde, dogal hukuk teorisini ve st\z
konusu teoriye baglaruna tavnn1 tarumlar.
doAanin
~t
i~inde
duzenlili~i
ilkesi
259
260
do~austii
bir ttimce ya da onermeyi, dogrulugunu tahkik etmek amaayla, bilimsel olarak test ebne, smama i~lemi.
Biri dogrudan, digeri dolayh olmak tizere,
oo ttir dogrulamadan s6z edebiliriz:
Buna gore, bir onerme dogrudan den~
yim yoluyla algdanabilen bir ~eye kar~ihk geliyorsa, dogrudan ve dolays1z
olarak dogrulamr. Fakat bilimsel bilgimiz, zaman zaman deney yoluyla gozlemlenemeyen ~eylerle de ilgili olabilir.
Bu, ozellikle insan tarafmdan algllanamayan elektromanyetik dalgalar, elektron ve protonlarla ilgili olan fizik teroi!eri i<;in g~erlidir.
i~te burada soz konusu olan dolayh
dogrulamada, teori birtalom gozlem verilerine, temel onermelere indirgenerek
yeni ba~tan do~ulanJr. Buna gore,
elektrik ak1rmrun bir dogru boyunca akllj\lm one stiren onerme, algdanamaz
olan elektronlann tel boyunca akmakta
olu~lanm gerektirecek ~ekilde anla~ll
mamahdrr. Bu onerme daha temel birtakun onermelere, dogrudan gozlem verilerine indirgenebilir. Bu takdirde, aym
onerme telin uygun ko~ullardaki durumundan dolay1, belirli ozgtil ve alg~lana
bilir fenomenlerin ortaya 9kt1guu dile
getirir ve onerme bu fenomenler araahgyla dogrulanabilir. Yani, onerme, ornegin telin u~laruun bir ampermetreye
baglanmas1 durumunda, ampermetrenin ibresinin yer degi~tirecegini, telin
u~lannm bir elektroliz ~ozeltisine batlnlmas durumunda, elektrolizle ilgili fenomenlerin ortaya 9-kaca~, suyun 151suu ol~memiz durumunda ise, ISIJIIJI
ytikseldigini gorecegimizi one surer.
do~rulamaCLhk [lng. verificationism; Fr.
vtrificationisme]. tViyana <;:evresi dti~ti
ntirleri tarahndan ileri stiriilen, temelinde dogrulanabilirlik ilkesi bulundugu
ve felsefi problemleri anlamla ilgili
problemler olarak degerlendirip, felsefenin temel amac1run felsefeden kurtulmak oldugunu savunan gorti~, tav1r ya
da alam. Bir anlam gorti~ti, anlarm belirleyen unsur ya da unsurlara dair bir
262
dogrulanabilirlik ilkesi
dogurucu evrim
etti~i,
263
do~ruluk
gosteren tablo.
DoAu psikolojisi [ing. oriental psychology;
Fr. psycltologie orientale]. Do~uda, yani
Hindistan (Budizm), c;in (Taoizm) ve Japonya'da (Zen Budizm) bulunan <;~itli
tinsel ve gizemci geleneklerin kavrayt~
ve tekniklerini <;a~da~ psikolojinin kendi
mekanizmastyla diline donii~tiinne yoniindekj giri~imlere, Do~unun insanla
ilgili bilgeli~ini BatJ psikolojisinin kavramsal .;er.;evesi i<;inde ifade etme ~ba
lanna verilen gene) ad.
dogurucu evrim [ing. em~gent rnolution;
Fr. evolution bnergente]. Yeryuziindeki
ya~am bic;imlerinin evrimini konu alan,
evrendeki evrim siirecinin genel c;izgilerini ifade etmeyi ve evrimin, kendisini
meydana getiren o~elerde bulunmayan
yeni ozelliklerin ortaya ~lkt~tyla olu~tu
~unu one siiren evrim teorisi.
Yeni realist dii~iiniirler Lloyd Morgan
ve Samuel t Alexander taraf tndan one
siiriilen do~urucu evrim teorisi, C. Darwin taraltndan geli~tirilmi~ olan evrim
teorisinden siireksizlik, diizey, yenilik
dolayh
265
266
dolorizm
!ar dolay;t pkarmz diye tanunlan1r. Dolayh ~1kanm lcategorik tasrm ve kategorik
olmaymt tasrm olarak ikiye aynhr. Kategorik ohnayan tas1m ise, suas1yla hipotetik tasun, aynk bnciillu tnsun ve ikilem
olarak u~e aynbr.
bte yandan, ge~erli bir ~1kanmda, oncullerle sonucun tutarh bir butun olu~
turdu~u; bir ~lkanmda, oncullerle sonuCUl'\ tutarh olmas1 durwnunda, aynt
onciillerle sonurun de~illerunesinin tutarslz, yani ~eli~ik plmas1 gerekti~i dii~iincesinden hareketle, A gibi bir onermeyi, A'n1n de~illemesinin, kabul ediJmi~ 81, 8 2, ... Bn onermeleriyle birlikte, bir
'reli~kiye yol a~h~1n1 gostererek kanltlayan argumana, dolaylr ispat ad1 verilir.
dolorizm [lng. dolorisnz; Fr. dolorisme]. Ya~amdaki, hazza kar~1t olumsuz duyu1n
ya da o~e olarak acl ya da elemin insana fiziki ve 1nanevi bakundan bir gii~
ve diren~ kazand1rd1~1 gibi, insan varh~lnl anndud1~1nt ve zenginle~tirdi~ini
sa vunan gorii~.
domuz felsefesi [lng. pig pihilosophy; Fr.
plzilosoplzie de pore]. Ahllk felsefesinde,
insanln bedensel yanlnl on plana ~lkar
tan hazel felsefeler, ozellikle de niceliksel ya da egoist thazahk i~in kullan1lan
deyim.
Deyim, hazz1 ya~am1n tek amac1 yaph~l, mutlulu~un duyumsal keyiflerden, ~u anhk hazlardan meydana geldi~ini soyledi~i, bu durumun da tinsel
ya da entellektiiel de~erleri, kiiltiirel
bak1mdan rafine ohnay1 hi~ dikkate aJ ..
mama sonuruna yol a~h~t i~in, hazc1h~1n insan varh~1n1 hayvanla ya da domuzla bir tuttu~unu ima eden deyim.
doxa. tPlatonda, nesneleri idealar olan
epistenre ya da bilgiyle kiyaslandi~Ulda,
daha a~a~1 bir bili~ turiine kar~1hk gelen
saru y a da kanaat.
Doxa'n1n nesneleri, be~ duyu yoluyla
algilanabilir olan, de~i~en bireysel varhklardu. Platona gore, de~i~en bir ~ey
bilinemeyece~i ve bilgi de her zaman
tiimelin bilgisi olmak durumunda oldu~u it;in, de~i~ken, duyusal varbklan
konu alan doxa gen;ek anlamda bir bil~i
olamaz.
donemle~tirme
sozcugu, tarwnlayan konumunda bulunan ifadeler arasmda g~en ve aym anlama gelen ba~ka sozci.ik ya da sozctiklerle
tarumlayan tanuna; e~anlamh terimlerle
yap1lan tarife; tanunlayanla tammlanamn kar~1hkh olarak yer degi~tirebildigi.
tammlanan i-;in ayru anlam ya da anlamlann getirildigi tarum tilrilne dongiisel
tanrm denir.
Buna kar~m, bir tilmce, onerme ya da
tezi, kendisi soz konusu tilmce, onerme
ya da tezle desteklenen ba~ka bir tez ya
da tilmceyle temellendirmekten olu~an
yanh~a; sonucu, ge-;erliligi aym sonuca
bagh olan bir kabule dayanan bo~ akllyilriltme tilrilne dongusel akrl yurii tme
yanlz~r ad1 verilir.
donii~tiirme [ing. transformation; Fr. transfomJation; AI. transformation; umvandlung]. Klasik manhkta, dort standart
form kategorik onerme formunda degi~iklik yapma, bu dort onermeden her birinin oznesinin ya da yi.ikleminin yerini
veya onennenin niteligini degi~tirerek
yeni bir onerme elde etme i~lemi.
Soz konusu doni.i~ti.irme i~lemi Slrasmda, onermenin ilk hili ile degi~tiril
mi~ hali arasmda bir e~degerlik olmas1
zorunlulugu vard1r. Evirme, -;evirme
ve devirme olmak i.izere, i.i-; ti.ir doni.i~
ti.irme i~leminden soz edilebilir.
donii~iimciiliik [Os. lstih4liye; tng. transformism; Fr. transformisme; AI. transformismzs]. Biyolojik ti.irlerin sabit ve degi~mez olmad1gm1, fakat yava~ yava~
kaybolan daha onceki ti.irlerden .;rkhglm, bitki ve hayvanlann bulunduklan
ortama uyarak degi~tiklerini savunan
gori.i~. Canh varhklarll\ bir doni.i~i.ime
ugrad1klanm, bu donii~i.imlerin ti.iri.in
yava~ yava~ geli~mesinin ya da genler
ve kromozomlarda ortaya -;1kan ani
deg~inimlerlerin sonucu oldugunu one
si.iren ogreti.
dort neden ogretisi [Os. ileli erbaa; ing.
doctrint! of four causes; Fr. doctrine des quatres CllUSes]. Bilimsel bilginin nedenlerin
bilgisi oldugunu savunan i.inli.i ilk-;ag
Yunan fi.lozofu t Aristoteles'in, varhklaqn ya da bir ~eyin nic;in oldu~ gibi ol-
267
dugunu a-;!klayan dort temel nedenle ilgili ogretisine, i.inli.i nedensellik anlay1~1.
Aristoteles'in ogretisinde ifade edilen
nedenler ~unlard1r: 1 Maddi neden. Bir
~eyin kendisinden varhga geldigi madde ya da dayanak, kendisinde degi~me
ya da degi~melerin ortaya -;1khg1 toz. 2
Forme[ neden. Bir ~eyin degi~me si.ireci
sonunda ald1g1 ~ekil, kazand1g1 form.
Olu~ stirecinde sergilenen oz, bir ~eyin
ozsel ozelligi.
3 Fail neden. Bir ~eyde degi~meyi ba~la
tan, degi~meyi ortaya -;1karan hareket
ya da degi~me kaynag1. 4 Ereksel neden.
Bir varhktaki degi~menin kendisi i-;in oldugu ~ey, degi~menin yoneldigi hedef
ya da ama-;. Bu dort neden, Aristoteles'e
gore, bir ~eyin, bir varhgm, ba~ka herhangi bir ~ey olmak yerine, nic;in ve
nas1l oldugu gibi oldugunu a9kJar.
Dort neden, birlikte deterlendirildiginde, Aristoteles'te s.Oz konusu olan teleolojik nedenselligi meydana gelirir. Aristoteles'e gore, biz bir ~eyi, onunla ilgili dort
hususu, a) onun kendisinden yapdd1g1
~eyi (maddi neden), b) onun ~eklini ya
da ozi.ini.i (forme! neden), c) onu meydana getiren ya da yaratan ~eyi (fail
neden) ve d) onun nihai halini bildigimiz z.aman, anlar ve biliriz. SOz konusu
dort neden, Aristoteles'e gore, ayru ~ekil
de hem dogada (physis'te, yani insanlar
tarafmdan yarahlmam1~ olan dogal varbklarda) ve hem de sanatta (tekhne'de,
yani insan tarafmdan yaratllm1~ olan
~eylerde) ortaya 9kar.
Buna gore, bir heykeltra~m bir Zeus
heykeli yaphg1m di.i~iinelim. Heykelin
kendisinden yap1lm1~ oldugu mermer
ya da tun~ onun maddi nedenidir. Mermer ya da tunca ~ekil veren Zeus fonnu
ise, heykelin forme) nedenidir; bu fonn,
mermer ya da tunca yi.iklenen ide olarak, once heykeltra~m zihninde varolur.
Ote yandan, fail neden, sanatkar tarafmdan belirli bir sure boyunca kullarulan
-;ekic; ve keskidir. Ereksel neden ise, sonuc;t~ ortaya c;1kan, tamamlaruru~ i.iri.indilr.
268
dort oge
lanllml~hr.
teli.k arzeden ve ruelainn khole'yle phlegma diye adlandudan kara safra ve irinli
iltihap ya da balgamd1r.
dort turlu yan1t yontemi. Budist ogreti
~er~evesi i~inde, M. 5. 2. yuzy1lda Nagarjuna tarahndan geli~tirilen degilleme mant1A1n1n bir par~as1n1 o]u~turan
yonte1n.
Yonteme gore, 'evet' ya da 'hay1r' yanlh bekleyen bir soruya ya tam bir 'evet'
ya tam bir 'hay1r', ya ko~ullara baglanarak duruma gore, 'bu ~ekildeyse evet,
~u ~artla hay1r' ya da son olarak ~ne
evet ne hayu' yarutlanndan birinin vep
rilmesi gerekir. Yarutlaran en yuce gerp
~ek at;Jslndan hep 'ne evet ne hay1r'
~eklinde olmas1 gerektigini savunan
Nagarjuna'ya gore, bu, temel ger~ekligin
her ttirlu niteleme ve kavrayl~ln otesinde oldugu anlarruna gelir.
Duhem, Pierre Maurice Marie. 1861-1916
ylllar1 aras1nda ya~am1~ alan FranSiz
matematik9, fizik~ ve felsefeci. Temel
eseri: Syst~nre du Monde, Histoire des
I
Doctrines Cosmologiques de Platona Copernic [Dunya Sistemi, Platon'dan Kopernik'e Kozmolojik Doktrinler Tarihi].
Evrimci metafizik teorilerine dayah
modern bir bilim tarihi anlay1~1 one
stiren Duhem, teorinln bilimdeki rolunun yeni olgularl a~lklamaktan ~ok, baAlnhlarl sistemle~tirmek oldugunu savunmu~tur. Ba~ka bir deyi~le, formel
bir bilimsel teori anlay1~1 geli~tirmi~
alan Duhem, bilimsel bir teorinin, bize
deneyimin gelecekteki seyrini onceden
kestinne olanag1 veren yararh bir kalktil oldugunu, fakat ogelerinin dl~
dunyada hi~bir ~eye kar~dtk gelmediAini ya da hi~bir ~eye gonderimde bulunmadiAlnl iddia etmi~tir.
Temel amac, fizikle metafizik arasmdaki teorik ayr1hA1 a~1k ve anla~llu kdmak alan Duhem'e gore, metafizi.kt;i
a~lklamayla ilgilenir, varhAt a~lklama
~abas1 verir. Buna gore, metafizik~i ~lp
lak ger~ekligin kendisini gorebilmek
i~in, ger~ekligi, onu ku~atan gorunu~
lerden soymaya ~ab~1r. Duyusal golii-
duygu
nti~lerin
269
siste1n
i~inde.,
birtak1m -;1kanmlarla kanatlanamayaca~an ve d) deney ve gozlem gibi yollarla enpirik olarak test edi
leaneyece~ini one siiren bir tavtr olarak
duygucu anlayt~, ahlAki sozciik ve tiimcelerin 1 ba~kalanntn eylemlerini etkilenek, 2 duygu, his ve tav1rlan ifade et~
mek ve 3 benzer duygulan uyandumak
i~levini yerine getirdi~ini iddia eder.
Soz konusu anlayt~a gore, ahlalon kapsama i~ine giren biitiin ttimce ve oner~
meler, ozii itibariyle tiitnceyi kuran ki~i
nin, ba~kalann1 kendi tavnn1 payla~ma
konusunda ikna etme giri~ilnlerinden
ba~ka hi~bir ~ey de~ildir. Buna gore, orne~in, 'Kiirtaj kotii ya da ahlaksazca bir~eydir' derken, yalruzca kiirtaj kar~lsan
da duydu~umuz rahatsazhk ve tiksintiyi
ifade etmiyoruz, fakat ba~kalaruu da
bizim kiirtaj kar~1s1ndaki tavnm1z1 payla~malan i-;in ikna etmeye -;ah~1yoruz.
Boyle bir ahlak anlay1~ma yoneltilen
en onemli ele~tiri, onun akl1 ve manhksal dii~iinceyi ahlak alan1n1n d1~ma atmaslndan ve ahlaksal argiimanlan propagandadan ayracak hi-;bir ol-;iite
sahip olmamasandan meydana gelir.
duygudathk [Os. tecAzup, inciz8p; fng.
syntphaty; Fr. sympathie; AI. mitgefiihl]
iki insana, iki ki~iyi birbirine -;eken, birbirine ba~layan do~al e~ilim, iki ki~i
arasandaki do~al uyum ve kayna~ma
i~in kullanllan terim.
Ba~kasanan halinden anlama, ba~kasa
nln duygularma, sevin-; ve ozellikle de
iiziintiilerine kablma durumu. <;ok derinli~ine bilinmeyen, aynntth olarak tanarunayan bir ki~iye kar~1 duyulan ve
manhksal a-;1ldamas1 olmayan do~al
yak1nhk. Bir ba~kas1 i-;in, hpkl kendimiz i-;in oldu~u ~ekilde davranmak durumu.
Bu ba~lamda, ahlaki de~erler cetvelinin varh~an1, duyguda~hk fikri iizerine
kuran, yani ahlaki de~erlerin Slralaru~l
na her bireyin kendi benzerine kar~l
hissetti~i i-;giidiisel duyguda~hk iizerinde temellendirmeye -;ah~an Max
tScheler'in, eylemlerin ahlakili~ini ba~-
duyum
ka insanlarda uyandud1gl
duyguda~hk
~1n,
271
272
duyumculuk
gelen dolaytmsJz zihinsel i.iriin. Bir duyu orgammn, duyu siniri veya beyindek.i bir duyu bolgesinin uyanlmasmdan
kaynaklanan somut, bilin~li deneyimi.
D1~ diinyay1 idrak etme yolu olan
duyum, insanda oldugu gibi, hayvanda
da bulunur. Sinir sisteminin genel kurallanna ve sinirlerin ozel giiciine gore
olu~ur. Duyumla genellikle duyumlama siireci kadar, duyumlanan nesne de
anlahlmak istenir. Ozellikle empirist ya
da duyumcu dii~iiniirler, duyumlann,
fakat esas zihinsel hayat:Jmtzl kuran
temel duyumlann gayri iradi, yargadan
bagamslZ, yorumdan muaf, yanh~ ya
da yanh~a a~ak olmayan miistakil veya
atomik birimler olduklann1 one siirerler.
duyumculuk [Os. hassiye me:z.hebi; lng. sensationalism; Fr. sensualism; Al. sensualismus]. 1 Genel olarak. tiim bilgilerimizin
duyumlardan tiiredigini; bir ba~ka ~eye
ind irgenemezcesine, ger~ekten ve en
yiiksek bir bi~imde varolan, ba~ka her~eyin kendisine indirgenebildigi tek
~eyin duyum oldugunu savunan gorii~.
Biitiin zihin h~llerinin, tiim bilin~ i~erik
lerinin, birle~im ya da ~agn~1m yoluyla
duyumdan tiiredigini, duyumlanm1zm
inan~larmuzm biricik kaynag1 ve dayanag& oldugunu, diinya ile ilgili biitiin
onermelerin hi~bir anlam kayb o]madan duyumlarla ilgili onermelere indir
genebilecegini savunan ogreti.
Olgusal bilginin algmm sonucu oldugu kabulii ve yalmzca duyumlarm ya
da duyu-izlenimlerinin alg&land&gl tezi
iizerinde, duyumlar d1~mda ba~ka hi~
bir ~eyin varoldugunun soylenemeyecegini one siiren ogreti olarak duyum
culuk, bilginin yalmzca d1~ deneyden
tiiredigini savunarak, i~ deneyi tiimiiyle yads1r.
2 Duyumculuk, duyumlar nesnel bir
ger~ekligin yansunalan olarak goriildiigu zaman, tmaddecilikle, buna kar~m
temellerinde ne oldugu bilinmeyen zihin halleri olarak degerlendirildiginde
de, toznel idealizmle sonu~lanar. Epist~
duyu-verisi teorisi
anla~llabilir
273
274
diinya
~eylerin,
gorii~ii
dunyevile,me
275
276
dii~
da siireci, ~u hal de, deneyim yolu yla karutlanabilir tav1rlar olmad!l<lan io;in, tteizmden de tateizmden de uzak durduktan ba~ka, dini i~e hi~ kan~tumadan,
yalmzca akla dayanarak saglam, tutarh
ve insaru mutluluga gottirecek bir ahlak
geli~iirilebilecegini kabul eder, ki~ilerin
ahlaka ve din! konulara ili~kin inan~ ve
ara~t1rmalannda, en az bilimsel ara~tu
mada olduklan kadar ozgiir olmalan
gerektij\ini savunur.
Din ve diinya i~lerinin birbirinden ayrilmas! anlammda diin yevile~menin,
politik ya da siyasi alandaki ozel haii, laiklik olarak bilinir. Laiklik ~te bu ~er~e
ve i~inde, si yasetle dinin, devletle kilise
ya da diyanetin birbirinden aynlmas1,
siyast otoritenin yonettigi insanlann inancma miidahale etmemesi anlamma
gelir.
dii~ [Os. riiya, haylll; lng. dream; Fr. reve;
AI. traum]. Uyku suasmda cilu~an, bilincin ve iradenin denetiminden biitiiniiyle baglmSIZ bir bi~imde olu~an ruhsal hayaller.
lmgelemin en pasif yoniinii ortaya k<r
yan dii~te, her tiir imge, bir orgamn etkisiyle meydana gelen bir algmm ~evre
sinde birle~ir. Dii~te, imgelerin birbiri
ard!sua geli~i, birle~tirme yasalanna
baghdu. Dii~ konusu, bilin~albrun analizine biiyiik bir onem veren psikanalizde
on plana ~1kar. Psikanaliz bu baglamda,
dii~lerin, insanlara ~ogu zaman sat;:ma
ve anlamstz gelen goriinii~teki i~rigiy
le, bilin~albndaki gerek~yi dile getiren
gizli i~erigini birbirinden aymr.
dii~iince [Os. jikir; ing. thought; Fr. pensee; AI. gedanke, denken]. lnsana ozgii
olan dii~iinme faaliyetinin, i~ ya da d1~
uyaranlara yamt olarak geli~en dii~iin
me ediminin iiriiniine; insanm zihinsel
faaliyetleri ile d1~ uyaranlar arasmda
kurdugu ba~lanbnm sonucu olan ~ey.
Ki~inin bir konu iizerindeki yarg1s1,
bir nesnenin fikirlerle olu~turulmu~
soyut tasanm1; bilin~li insan varhgmm
kavramlan birbirine baglamasm1 ve
yeni bilgilcre ula~mas1m mii.mkiin kllan i~lemler, siire~ler biitiinii.
Dii~tincenin
diizeltilemez
dii~iince
277
278
diizen
d1~ ger~eklikteki
diizenlilikleri betimleyen bilimsel yasalarm, ger~eklikteki di.izen ya da diizenlilikleri 1 olaylarm birlikte varolu~uyla, 2 olaylann ard arda
geli~i veya bir dizi i~indeki ardl~lkh
l';lyla ve 3 olaylar arasmdaki (nedensonu~ baj';lanhsl) dej';i~mez baj';lanhlarla a~lkladlj';lru savunan bilimsel yasa
gi:irii~ii.
diizen ve ama~ kan1h [ing. teleogical argument for the existence of God; Fr. tMological argument pour /'existence de Dieu].
Din felsefesinde, diizen verici bir yetk.in
varhk olarak Tann'run varolu~unu evrendeki diizenden yola ~1kmak suretiyle gi:isteren empirik kamt.
Kamta gi:ire, doj';a, yalmzca bir raslanhsal olaylar biitiinii, salt bir raslanhlar
toplam1 dej';ildir, diizenli bir varhk alamdlr. Gezeger!ler yi:iriingelerinde, diizenli bir bio;imde hareket etmektedir.
Topraj';a ek.ilen bitldler diizenli bir bi~imde geli~mekte ve karma~lk yap1lara
di:inii~mektedirler. Doj';ada her~ey bir
i:imej';e uyar, yasa tarahndan yonetilir.
Ba~ka bir deyi~le, kamta gi:ire, bu dev
doj';a diizeni, si:iz konusu ahenk ve diizenlilil';i kendi kendisine kazanrn1~ olamaz. Bu diizen salt bir raslanhmn sonucu olarak da meydana gelmi~ olamaz.
Doj';adaki diizen, varhj';1run nedeni olan
bir zekay1 gerektirmektedir. Bir model
ya da bir yap1run varhg1, amac1 bu yaP'Y' meydana getirmek olan bir ressam,
mirnar ya da sanatkAnn varhj';m1 kabul
etmemizi zorunlu hale getirir.
Diizen ve ama~ karutl, yine ~evremize,
i~inde ya~adil';muz diinyaya bakh1';1
nuz takdirde, heJleyin kendi fonksiyonunu yerine getirecek ~kilde, en ince
aynntlsma kadar diizenlenmi~ ve ayarlanrru~ olduj';unu gi:irecej';imizi bildirir.
Varolan her~ey kendisinin bir amaca
gi:ire diizenlenmi~ olduj';unu doj';rular.
l~te bu durum, bir Yarahomn varolu~unu karutlar.
Bu karull i:ine siirenler, doj';aya ve doj';adak.i ~ylere ili~kin en iistiinki:irii bir
incelemenin bile, her varhl';m belli bir
diizsoz edimi
i~levi
279
kurulan analojinin zay1f bir analoji oldu~unu savunmu~lard1r. Onlar, ikinci olarak, do~adaki diizenin, do~ada bulunan
bitki ve hayvanlann ,.evrelerine uyum
sa~layarak, belli bir i~levi yerine getirecek ~ekilde diizen kazanmalar1n1n, alulh ve giicii her~eye yeten bir Yarahc1 yerine, Darwin'in evrim gorii~iiyle ac;aklanabilecetini one siirerler.
Tarafsaz bir gozle de~erlendirilditinde,
Darwin'in evrim teorisinin Tanr1'n1n varolu~unu r;iiriittii~i.inii soylemek, elbette ki, olanaks1zdar. -Bununla birlikte,
Darwin'in evrim teorisinin, ayn1 sonucu,
yani do~adaki diizen ve ama,.hbgi,
diizen kan1hna gore bu sonucun nedeni
olan Tann'dan hi-; soz etmeden at;lklayabildi~i ic;in, kan1hn gi.ici.inii ve g~erli
li~ini azalth~I one siiriilmii~tiir.
Nihayet, di.izen karutuun temelde
kabul edilse bile, olduk-;a san1rh oldu~u
na i~aret cdilmi~tir. Buna gore, kan1t
do~adaki di.izenin sorumlusu olarak tek
bir Tannnm varoldutunu kanitlayamaz, d~nmi~tir. Bu di.izenden, diizenin
d1~1ndaki yarahc1 bir gii,. sorumlu olsa
bile, bu, manb.ksal olarak tek bir
Tann'run varoJu~unu gerektirmez. Do~adaki diizenin sorumlusu olan birden
fazla saytda Tannrdan, karutl ele~tiren
lere gore, s0z edilebilir.
Vine, karut Tannrun giictiniin her~eye
yetti~ zorunlulukla
karutlayamaz,
denmi~tir. <;unkii, gozdeki diizen ve
goziin i~levinden sorwnlu olan bir
Tann'nan varoldutu kabul edilse de,
-;ok say1da insanda rastlanan gorme bozukluk ve oziirleri, ileriki ya~larda ortaya -;1kan katarakt benzeri goz hastahklan, Tanr1'run giici.inii sm1rlar. Diizen
kanltuu ele~tirenler, son olarak, do~ada
ya da diinyada varolan koti.ili.iklerin, felaketle~ diinyadaki diizenin sorumlusu olan Tanr1'n1n iyili~ine de golge dii~ iird ii~iin ii belirtmi~lerdir.
diizsoz edimi [lng. locutionary act]. Onlii
tngiliz dil felsefecisi t Austin'in Slnlflamasanda yer alan ve at1zdan anlamh
sozler 9kannaktan olu~an edim; belli bir
I
280
dynamis
anlams ve
gen;ekle~tirmekle a yn1
~eydir; ba~ka bir deyi~le, bir diizsoz
edimi ger~ekl~tinneksizin bir soylemek
d iizsoz edimi
miimkiin degildir. Ote yandan bir diizsoz edimi, ii~ all edimin bir birlikteiitinden meydana gelir. Bunlar da suastyla,
edimsel
E
edehiyat felsefesi [ing. philosophy of literature; Fr. philosophie de Ia literature]. Edehiyab konu alan, hir soy lem hi9mi olarak
edehi soy lemin mahi yetini ortaya ~lkar
maya ~al~n, felsefeyle edehiyat ili~ki
lerini ara~tnan felsefe disiplini.
Edehiyat felsefesinin onciileri hi~ ku~ku
yok ld, diyaloglan ayn1 zamanda hirer
sanat yapth olan, felsefi dii~iincelerini
edehi hir dille aktannay1 se<;en Platon'la,
Poetika ad1n1 ta~1 yan eserinde, edehiyahn ontolojik temellerini ve genel felsefi
sistem i~indeki yerini tarh~an A.ristoteJestir. Bununla hirlikte, felseff eserlerinde edehiyata yer vennek i~in miicadele
ebni~ olan Kierkegaard, Schopenhauer,
Nietzsche, Heidegger ve Sartre gihi filozoflarla, edehiyah di~er sanatlarla hirlikte felsefenin temeline yerle~tiren Romantikler edehiyat felsefesinin en onemli
isimleri olarak ge~er.
.Edehiyat felsefe ili~kileri soz konusu
oldu~unda, her~eyden once felsefe ve
edehiyat ayn ve tizil itihariyle hirhirle-rinden ha~1ms1z olan ozerk disiplinler
olarak goriilmii~tiir. Edehiyat felsefesi,
i~te h u ha~lamda, felsefeyi edehiyattan
ayuan ol~iitler iizerinde yogunla~uken,
hazen ikisinin hirhirinden konulariyla,
hazen yontemleri halwn1ndan, zaman
zaman da iirettikleri sonu~larl~ farkbhk
gosterdi~i soylenmi~tir. Yine, edehiya t
felsefesi, edehi melinlerde felsefi d_e~eri
olan unsurlan, felsefi i~erikli fikirleri
te~his edip ortaya 9kannaya, hu dii~iincelerin a~1mlanmas1nda kullanllan
anlatlm ara~lanru helirlemeye ~ah~1r.
Edehiyat felsefesi yakm zamanlarda,
ozellikle Franstz filozofu I acques Derri-
281
282
edimselcilik
mamlaiUnl~,
mitle~tirerek
egilim
283
284
eAitim
~eve
egitim sosyoloj"isi
do~alclh
285
somut bir bi~imde yaratma ve sorumluluk alma alana~~ verecek bir e~itiln verilmesi gerekti~ini savunur.
e~itim psikolojisi [tng. psycltology of educntio,t; Fr. psychologie de reducation]. 1
Genel olarak, uygulamah psikoloji.nin
o~renmeye ili~kin ~ah~malarla, problem ~ozme, ol~me gibi konularla ilgili
alan dah; ~ocuklann e~itimi, geli~imi
ve yeti~mesinde rol oynayan o~renme
siire~lerinl ve bu siire~te kar~1la~dan
psikolojik sorunlan inceleyen disiplin.
2 Da ha ozel olarak da, o~renme ve o~
retme siire~lerini anlamay1 ama~layan
akademik psikolojiyle, ki~inin o~enme
yetene~i.ni tam olarak ger~ekle~tirmesi
ni engelleyen handikaplan tethis edip
ortadan kald1rmay1 ama~layan uygulamah psikolojinin bir sentezini yapan
psikolo ji tiirii.
e~itim sosyolojisi (ing. sociology of eduaztio,t; Fr. sociologie de I'education]. E~itim
kurumlann1 ve okulla~mayla modern
endiistri toplumlannda okulla~ma sistemlerini, okul ile toplumsal yap1 araSlndaki ili~kilcri kon u alan, e~itim k urumunun toplumun di~er biiyiik kurumsal diizenleriyle, yani iktisat, politika, din, v. b. g., ile alan ili~kilerini sosyolojinin yontemleri ve bak1~ a~1s1yla
ele alan sosyolo ji dah.
E~tim
sosyolojisinin giiniimiizdeki
ara~bnnalan, e~itimin oncelikle, yeniden iiretilecek bir kiiltiirii, bir bilgi ve beceriyi aktannak, sonra da ekonomik ve
top Iumsa I kalkuunaya katk1da bulunmak gibi ild ayn ve birbiriyle ~eli~en i~
levi oldu~unu ortaya koyar. Son zamanlarda, ozellikle egitimin sOZ konusu iki
i~levi ba~lam1nda yapdan ele~tirel ~ah~
malann temel tezi, okul e~timinin ege-
286
egretileme
eksik
her~ey
287
288
bte yandan, bilim felsefesinde, ne karutlanabilir ne de ~i.iri.iti.ilebilir bir formi.il i~eren teorinin Ierne! ozelli~in.in
eksiklilik oldu~u soylenir.
eksik iinermeli tastm [ing. enthymeme;
Fr. enllrymeme; AI. enthymem]. Onci.illerinden biri ya da sonucu sakh tutularak, yani onci.illerinden biri ya da di~eri
dile getirilmeden yaprlan tas1m ti.irii.
Eksik onermeli tasrm, i.i~ ayn gruba
aynhr. Buna gore, tasrmm ilk onci.ili.i
sakh tutuldu~unda, buna birinci srradan
eksik onermeli tasmr, buna kar~m tastmm ikinci onct.ili.i sakh h.rtuldu~unda,
buna ikinci srradan eksik linenneli tasrm,
ve nihayet tastmm sonucu sakh tutuldu~unda, buna da ii'iincii srradan eksik
onermeli tasrm adt verilir.
ekzoterik [Dt~an anlamma gelen Yunanca 'eksoterikos'tan; ing. exoteric; Fr. exotlrique; AI. e:toterisch]. Ezoterik de~il de,
herkese ao;tk olan. Gizli olup, yalruzca
se~kin ve iisti.in yetenekli birka~ ki~iye
aynlmt~ olmak yerine, halk tarafmdan,
herkes~e anla~tlabilir olan.
Di.i~i.incelerin, inan~ ve o~retilerin uzman olmayan stradan insanlann anlayaca~r ~ekilde sunulu~uyla ilgili olan.
t Aristoteles'in okulun dt~mdaki insanlar i~in yaztlmr~, kolayca anla~tlacak
eser lerine i~aret eden stfat.
Elea Okulu [ing. Elealics; Fr. Ecole t!Uatique]. ilk~a~ Yunan felsefesinde, tParmenides tarafmdan, Gi.iney italya'da bulunan Elea kentinde kurulmu~ olan okul,
ya da varh~m birli~ini ve de~i~mezli~i
ni savunan Pannenides'le, izleyicilerinin
gorii~lerine veri! en ad.
Elea Okulunun gorii~i.i mutlak bir birdlikle belirlenir. Var olan birdir, hareketsizdir, yarahlmamt~hr, yok edilemez
ve de~i~mezdir. Hi~ten hi~bir ~ey do~
mayaca~ma gore, o varh~a gelmi~ de~ildir. Bir olan de~i~mez de, zira onun
de~i~mesi, var olanm var olmayan
haline gelmesi demektir. Bundan dolayt, evrende, gori.ini.i~teki ~oklu~a kar~m. ger~ekte biiti.inU kaplayan tek bir
maddt varhk vardtr. tZenon hocastrun
soz konusu bircili~ini, de~i~meyi, hare-
Felsefenin matematiksel yontemi kullanabilece~ini savunan filozofun yarulmakta oldu~unu dile getiren Kant, once
aklm gi.i~lerini analiz ederek, onun neyi
bilip neyi bilemeyece~in.i ara~ttrml~ ve
insan zihninin ger~ekli~i oldu~u ~ekliy
le de~il de, kendisine goriindi.i~ ~ek
liyle bilebilece~i sonucuna vannt~hr.
2 Ele~tirel aktlcthk deyimi, aym zamanda tPopper'm bilimsel bilginin
do~rulatna yoluyla ve birikerek de~il
de, smama yarulma ve dolaytstyla ele~
tiriye dayanan bir yanh~lama yoluyla
ilerledi~ini savunan ve k!Asik pozitivizmin aktlcth~tm ve do~rulamacth~mt
dogmatik bulan bakt~ a~tst ve yakla~t
nu i~in kullaruhr. Ttpkt Kant'ta oldu~u
elettirel metafi:tik
289
:290
elettirel pozitivizm
rak.J giderme amac1 ta~1yan teorik bir etkinlik olmay1p, en az eylem ilkesini hayata ge~iren ve organizmarun ~evresine
daha iyi bir bi~imde uyum sa~lamas1ru
ama~layan bir etkinliktir.
ele~tirel realizm [Os. lzakikiyei tenkidiye;
1ng. critical realism; Fr. rtalisme critique;
AI. kritische realismus]. 1nsan zihninden,
insarun alg1 ya da kavray&~mdan ba~nnslZ olan nesnel bir dunyamn varoldu~unu kabul eden, fakat bilme ili~ki
sinde he~eyin nesnel oldu~unu one
surmenin onemli birtak1m gu~lUkler
i~erdi~ini vurgulayarak, naif bir realizmden aynlan bilgi goru~u.
Sa~duyunun, zihinden ba~ImSIZ fiziki
~eyler dunyasma duydu~u inanc1 koruyan, fakat fizikf nesne ya da ~eylerin
bize, alg1sal durumlarda do~rudan
do~ruya ve homojen olarak sunulmadi~ml dile getiren goru~ olarak ele~tirel
realizm, tarihsel bak1mdan tidealizmin
ardmdan gelir. Buna gore, el~tirel realizm idealizmin, bir ~eyin algilandl~l
z.aman, zihnin bir nesnesi ya da zihin
i~in bir nesne halirie geldi~i goru~unu
kabul etmekle birlikte, buradan, bir
~eyin algllanma d1~mda, zihinden ba~unsiZ bir varolu~a sahip olmad1~1 sonucunun ~lkmadi~Inl dile getirir.
eleti.rel sosyoloji [1ng. critical sociologit;
Fr. sociologie critique]. <;ok buyuk ol~ude
Frankfurt Okulu'ndan esinlenmi~ olan
~a~da~ sosyoloji anlay1~1.
tFonksiyonalizm ve be.nzeri geleneksel
sosyoloji teoiilerini, bunlann kapitalist
toplumlardaki kurumlann ve uygulamalann savunulmasU\a hizmet etmekten
ba~ka bir ~ey yapmad1~1 gerek~esiyle
kar~1 ~1kan el~tirel sosyoloji, kendi i~le
vini, ~a~da~ kurwnlann forme! de~erle
ri ve hedefleriyle aktiiel uygulamalar
arasmdaki uyu~mazh~1 gozler online
sermek olarak tarumlam1~hr.
ele~tirel teori [tng. critical theory; Fr.
theorie c:ritique; AI. kritische theorie] Yirminci yuzyd du~uncesinde, tFrankfurt
Okuluyla birle~tirilen toplumsal analiz
tarz1.
teorinin +Adorno, tHorkheimer, tMarcuse, tHabermas gibi sahipleri, insan1n toplumsal ele~tiri yo1uyla,
baskllardan kurtulup ozgtirle~mesine
katk1da bulunan her felsefi gorii~ s1cak
bak1nakla birlikte, daha ~ok Marksist bir
~er~eve i~inde kalm1~lard1r. SOz konusu
ele~tirel dii~iiniirler, oncelikle toplumsal ~1karlann, ~ah~ma ve ~eli~kilerin
dii~iincede nasd ifade edildi~i ve bask1
sistemlerinde nasd iiretildigi yle ilgilenmi~lerdir.
teori, en iyi bir bi~mde, ortodoks Marksizmle olan soz konusu farkhh~1na ek olarak, zaman zaman negatif
felsefe diye nitelendirilen tpozitivizmin
ilkeleriyle olan kar~1thk, ki bu kar~1tll.k
292
elettirel trori
du~i.inur!erine
n1n giic;lerine ve bilgiye ili~kin bir analizden ve insan1n neyi bilip neyi bilemeyeceginin belirlenmesinden olu~ur.
ele~tiri ~ag1 [lng. age of critique; Fr. age de
Ia dritique]. 1 llkt;ag Yunan felsefesinde,
iki yiizydllk bir doga felsefesinin ardlndan, insan felsefesine gec;i~le birlikte,
tSofistlerin, o za1nana dek hi~bir ~kilde
sorgulanmam1~ olan kurumlara, toplumun siyasi ve hukuksal temellerine ve
dine yonelttikleri el~tiriyle belirlenen
donem; insan feJsefesinin ardtndan ba~
Iayan ve tPlaton'la Aristotelesin daha
onceki doga ve insan felsefelerini sorgulayan ele~tirici felsefelerinden olu~an
sistematik donem it;in kullantlan terim.
Felsefi du~iincenin M. 0. dordiincii
yiizydda ula~tlgr di.izeyde, Platon ve
t Aristoteles insanan bilgiye ula~trken
kulland1gl yetilerin gi.ivenilirliklerini ve
yeterliliklerini sorgulamaya ba~lamt~
Iardar. Bilgilniz ger~ekte neye dayanmaktadrr? Bilgimizin temelinde d uyular
rm, yoksa akd .m.1 vardu? Duyulanmlztn bizi gerc;eklikle ili~kiye sokabileceginden emin olabilir miyiz? Zihinsel
i~lem ve faaliyetlerimiz saglam ve giivenilir mi? Platon ve Aristoteles'in felsefeleri i~e oncelikle bu sorulan yan1tlayarak ba~lar.
2 El~tiri t;aga, daha ozel olarak da modem felsefede, 17. yiizydda lngiliz empiristi tLockela ba~Iayan ve 18. yiizyalda tKant'a dek uzanan doneme kar~1hk
gelir. Bu donemde yer alan filozoflardan
ozellikle tHume ve Kant, geleneksel me-tafizige ku~kuyla bakarak, insanm bilgi
giit;lerini analiz etmeye ve insanm neyi
bilip neyi bilemeyecegini belirlemeye t;ab~ma~lardu. Omegin, Hwne felsefenin
en onemli i~levinin, insarun kavray~
giiciinii a~an konularla ilgili bo~ ve anlamstz spekiilasyonlara son vermek oldugunu dii~iinmii~tiir. Felsefenin onun
goziinde olumsuz bir i~levi vardu ve
bu i~lev de, t;ok biiyiik ol~i.ide metafizikt;ilerin iddialannl ele~tiri siizgecinden gec;irmekten ve insan bilgisinin sanulannt gostermektetrolu~ur.
eie~tiri
Empedokles
mti~ttir. Ozgi.lrle~tirmeye dontik bir
295
296
emperyalizm
reti fiziki ~ekme ve itme etkileri uygula)'an dogal gii~ler olarak one siinnii~
olan filozofa gore, nefret, etkisiyle her
ogenin kendisini, diger ogelerden aytrmaya ~ah~hgt; a~k ise, bile~ik yarahklar meydana getirmek i~in, bir ogeyi
diger ogeyle kan~ttran gii~tiir.
emperyalizm [lng. imperialisnz; Fr.
imperialism; Al. impelialismus]. Geli~mi~
iilkelerin zaytf ya da az geli~mi~ iilkeleri ekonomik, politik ve kiiltiirel baknndan bask1 altmda tutmast, onlan
hakimiyeti altma almast siireci ya da i~
lemi.
Napolyon'un siyasi ve askeri ozlemlerini ifade etmek iizere kullamlmaya ba~
layan etnperyalizm terimi, Avrupa'mn
1870'li ytllarda ba~layan yaynlmacthgtyla daha anlamh hSle gelmi~tir. Emperyalizmi ya da emperyalist siireci
a~lklayan ii~ farkh teori vardtr. Bunlardan birinci ve en eskisi, emperyalizmi
iktisadi terimlerle Marksist gorii~tiir.
Emperyalizmi kapitalizmin en yiiksek
a~amast olarak goren ve onun temeline
iktisadi somiiriiyii koyan soz konusu
Marksist gorii~e gore, emperyalizmde,
1 iiretimin artmast ve sermayenin yogunla~mast, 2 banka sermSyesi ile sanayi sermayesinin kayna~mast ve bu mali
sermaye temeli iizerinde mali bir oligar~inin meydana gelmesi, 3 mal ihracah
yerine, serm~ye ihracabmn ozel bir
onem kazanmast, 4 diinyayt payla~an
kapitalist birliklerin onem kazarunast ve
5 diinya topraklaruun biiyiik kapitalist
devletler tarahndan payla~uru soz konusu olur.
Emperyalizmi liberal gorii~ten hareketle a~tklayan yakla~tm ise, onu emperyalist toplumlardaki kapitalizm ve
endiistrile~me oncesi bir sosyal tabakamn varolu~uyla a~tklar. Topraga bagh
ve askeri bir aristokrasiyle ozde~le~tiri
bilecek olan bu tabakarun, atalara ozgii
idealleri ve toplumsal konumudur ki,
toplumu modern kapitalist toplumun
~tkanna olmayan bir ~eye zorlar. O~un
rii gorii~ ise emperyalizmi, stratejik ya
empirizm
297
daha sonra bellekte birtak1m tasarunlann turetildigini ve tiiretilen bu tasanmlann ~e~itli ~ekillerde birle~tirilmeleri
ve i~lenmelerinin kompleks du~uncele
re goturdugunu, klsacas1 zihinde daha
once duyularda bulunmam1~ olan hi~
bir ~ey bulunmad1gm1 savunan goru~
olarak empirizm, bilginin ya da en azmdan varolanlara ili~kin bilginin veya
salt kavramlar arasmdaki manhksal ili~
kilerle ilgili bilgi d1~mda kalan bilgilerin a priori olamayacagm1, tumel ve zorunlu dogrulann, yalmz ge~mi~ ve
~imdi i~in degil, fakat gelecek i~in de
ge~erli olan tumel bir bilginin soz konusu olmad1gm1, bilginin dogu~tan getirilmedigini, dogrulu~n lil~utunun apa~Ikhk olamayacagm1 ve rum bilgiler i~in
zorunlu olan birtak1m onkabuller bulunmad1gm1 kabul eder.
Empirizm, yine idelerin, kavramlann
ya da tumellerin kaynag1 konusunda,
onlarm temelde ve oncelikle deneyimden turetildigini savunan goru~u dile
getirir. Bir kavramm ge~erli bir kavram
olarak gorulmek durumundaysa eger,
deneysel kokenini a~1ga vurmak durumunda oldugunu one suren empirizm,
tumellerin ya da kavramlann anlamlanyla ilgili olarak, onlann anlamlanmn
deney i~erigine yap1lan gonderimlerden olu~tugunu one surer.
Empirizm, bilginin s1mrlan konusunda, insana alg1da ba~ka hi~bir ~eyin
degil de, yalruzca izlenimlerinin ve
kendi duyu deneylerinin verildigini, insamn bilgide kendi i~kin kuresini a~a
rak, nesnelerin bizzat kendilerine ula~a
mayacaguu, ikincil niteliklerin otesine
ge~erek, nesnelerin birincil nitelik.lerine
eri~emeyecegini savunur. Empirizm, bu
~er~eve i~nde, insamn kendi zihin kuresinin d1~mdakileri bilebilse de, bu bilginin daima kesinlikten yoksun olacagm1
iddia eder. Empirizm, nihayet yontem
bakumndan, analiz ya da salt du~un
meyi bir kenara b1rakarak, dogrudan
gozlem ya da dolaysiZ deneyime dayarur; diskursif, rumdengelimsel, spekula-
298
endiistri devrimi
rilmi~tir.
c;iinkii ahlaki ilkelerin, alulcllann sa vund ul<lan gibi, a pac;:~k olmadlklanna inand1klan i~in, ahlakln mutluluk iirehne guciiyle hakh klhnd1~1n1
one siirmek, empiristler i~in do~al bir
durumdur.
endiistri devrimi [ing. industrial r~oluti
on; Fr. revolution industrielle]. Bah uygarh~lnda, kabaca 1780 ve 1820 ytllan
aras1nda kalan tarihsel doneme ve bir
dizi teknik bulu~un, buhar makinesi ve
lokomotifin icad1run iiretim siirecinde,
insan giicii ve emeginin yerini mekanik
enerjinin almastna olanak veren siired
ba~hithg1 doneme verilen ad.
endustri toplumu [lng. industrial society;
Fr. societe industrielle]. Endiistri devrimi
sonras1nda ortaya ~1kan endiistrile~me
nin yarath~t to plum mode li.
Boyle bir toplum tiiriiniin temel ozellikleri ~oyle sualanabilir: 1 Ortak bir dil
ve kiiltiir birli~ini ya~ayan ulus devletlerinin do~u~u; 2 gec;im ekonomisinin
ortadan kalki~lyla birlikte, iiretimin ticarile~mesi; 3 makine iiretiminin hikim iiretim ~ekli olmas1 ve iiretimin,
kii~iik i~letmelerde de~il de, fabrikada
gerc;ekle~mesi; 4 tanmla u~ra~an insan
say1sln1n, niifus i~indeki orarurun dii~
mesi; 5 toplumun kentle~mesi; 6 kitle
kiiltiin1niin yukseli~i; 7 siyasetin kitle
partileri etraflnda orgiitleni~i ve nihayet, 8 bilimin ya~am1n tiim alanlanna
ve ozellikle de iiretim siirecine uygulanmasl, toplumsal ya~a1n1n a~amah ve
siirekli olarak rasyonalizasyon u.
<;o~nluk ya da her zaman kitle toplutnuyla ozde~le~tirilen ya da birle~tirilen
endiistri toplwnuna Batt'da kapitalizm,
Dogu'da ise sosyalizm omek verilmi:jtir.
Ba~ka bir deyi~le, toplwn bilimciler
hem kapitalizm ve hem de sosyalizmi
endiistri toplumu olarak de~erlendirir
ken, Marksistler, endustii toplumunu
kapitalizme ozgii bir toplum modeli olarak gormii~lerdir.
Ote yandan, endiistri toplumu, toplumdaki temel, merkezf ilkenin teorik
bilgi oldugu, ekonomide hizmet sekto-
Engels, Friedrich
endiistriyalizm [tng. industrialism; Fr. illdustrialisme; AI. industrialismus]. i 1nsarun bilgisinde ve doga uzerinde egemenlik kurma surecinde, makine uretim
sanatlanmn ya da tekniginin kaza1ulmas1 ve mekanik gu,. kullammmm ogrenilmesiyle belirlenen evre; 2 maddi
ilerlemedeki belli bir a~ama; ekonomik
geli~me ve toplumsal kalkmmamn endustril~me yoluyla olacaguu savunacaguu one suren goru~.
Buna gore, cansiZ gu,. kaynakJarmm,
uretimi mekanikl~tirmek amaayla, liretim surecine uygulanmasUlU\ ardmdan
ortaya 'Y!kan ekonomik buyumeye endustrile~me ad1 verilir. Bu sure,., endustrile~me oncesi toplum yap1sma
gore, i~ bolumunu, kapitalistle i~,.i araSindaki yeni uretim i likilerini, kentlemeyle endustrinin cografi olarak merkezile~mesini, v. b. g., 'i,.erir. Ba~lang1,.ta
kapitalist toplumlarda gozlenen bir geli~
me olarak ortaya ,.1kan endustrile~me sureci, gunumuzde tek bir ekonomik sistemin suurlanm a~m1~ durumdadu.
energeia. Aristoteles'in felsefesinde, kendi
ozune, edimselligine, entelekyasma tam
olarak sahip olan bir ~eyin varolu~ tarz1,
potansiyel olaru aktuel olana donu~tu
ren gu,.. Saf edim. Potansiyaliteden, gizil
gu,.ten tumuyle yoksun bulunan varhk.
Buna gore, evrenin ezeli oldugunu one
suren Aristoteles, kendisinde potansiyel
hi,.bir yon bulunmayan, kendisi degi~
meden degi~meye neden olan bir hk Hareket Ett;irid olmas1 gerekti~ savunmu~tur. I~te bu Varhk, saf aktualite, saf
edim, energeiadu, ve saf edim oldu~ i9,n
de, maddi olmayan bir varhkhr, ,.unku
madde, potansiyaliteye, degi~tirilmeye,
eyleme maruz kalmaya i~aret eder.
enerji [Os. lcuuve; 1ng. energy; Fr. energie;
AI. energie]. Bir degi~me meydana getirebilme, hareket etme ve eyleme neden
2~
300
en iyi ilkesi
~1n
entellektiiel
tu,
301
302
entellelduel yukseli
deyi~le,
303
Epiktetos'un iki temel kurah [lng. Epictetus' twa basic Mlles; Fr. deur regles bases
d'Epictete]. Stoac1 Epiktetos'un ahlak felsefesinin temelinde bulunan iki kural:
'iradenin d1~1nda, iyi ya da kotu olan
304
Epikiiros
hi-;bir ~ey bulunmadtgtnl kabul etrnetniz gerelcir' ve 'Olaylan ongorti p yonlendirmeye -;ah~mak yerine, onlan yalnizca bilgelikle kabul etmeliyiz'.
Epiktetos'a gore, insan if;in iyi olan tek
~ey iradedir ve en onemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insan1n kendisini dogantn aynlmaz bir par-;as1 olarak gormesiyle ve doganm seyrine ayak uydurmasiyla elde edilir. insan kendisini dtinyantn gidi~inden s1y1np ayuamad1gtna
gore, yapdacak en iyi i~ dunyan1n gidi~mi oldugu gibi benimsemektir. lnsan
dotal dtizene boyun eger.;e, dunyan1n
gidi~ini oldu~ gibi benimserse, kendisini gereksiz s1klnh ve tedirginlilderden
kurtanr.
Epiktetosun bu anlay1~1na gore, insan
bir dramdaki aktore benzer. Dtinya ve
dtinyarun tarihiyle ilgili bu dramda,
insan yalntzca bir oyuncudur. Oyuncu
oynayacag1 rolti s~emez, dekora, oyunun kendisine etkide bulunamaz. Tann
ya da akll ilkesidir ki, her insan1n bu
tarih i-;inde ne olacag1n1 belirler. Dtinya
sahnesinde bir tiyatro eserindeki oyuncuya benzeyen ins an, hi-;bir etkide bul unamayacagl ~eyler kar~ISinda kay1tsiZ
kalmak durumundadu. Onun kontrol
edebilecegi tek bir ~ey vardu: Kendi
tavn ve tutkulan.
0, bir ba~kasma daha iyi bir rol verildi~i i-;in k1skan-;hk duymamah, makyaj1
yapan bumunu -;irkin gosterdigi i-;in,
kendisini a~agdan.m1~ hissetmemelidir.
Yani, insan kendisine ne verilrni~se
onunla yetiruneli, eri~emeyecegi, sahip
olamayacag1 ~eyler i-;in, a-;hk, kJskan-;hk duymamahdu. Btitiin bu duygular
onu mutsuz kllar. Oyleyse, yapdmas1
gereken ~ey, akla uygun olmayan duygular, tutkular kar~1smda, ki~inin gti-;lti
olmas1, ba~nnsizhg1n1 kazanmas1du.
Bu baguns1zbga giden yol ise, bilgelikten ge-;er. lnsan kendisini bu olumsuz
duygulardan kurtarabilirse, yani duygusuzluk haline ula~abilirse, bilge insana
ozgti olan huzur ve mutluluga kavu~a
bilir. Zira, yalruzca bilge insan roltiniin
ne oldugunu bilebilir.
Epikiiros
305
306
Epikiiros~u
Okul
kar~tlayabilecek
epistemolojik
epistemik genellik [lng. epistenric publicity]. ifirekJi~e, yani ki~iye ozgii olup,
ba~kalanna aktardamayan bilgiye kar~lt olarak, genel ve herkese afilk olan,
yani aktanlabilen, payla~dabilen, test
edilebilen, birfiok insan tarafmdan do~
rulanabilen bilginin, birfiok insan tarafmdan do~rudan ve araas1z olarak bilinen nesnelere ili~kin bilginin ozelli~i.
epislemoloji [ing. f!Pistemology; Fr. epistemologie; AI. wissenschaftslehre]. Felsefenin, bili~sel siirefilerin olu~umlanndan
ziyade, bilgiyi genel olarak ele alan, bilgiyle ilgili problemleri ara~hran, bilginin kayna~m1, do~as1m, do~rulu~unu,
smulanru inceleyen dah.
Epistemolojinin kapsanu i.;inde kalan
klasik problemler dort temel ba~hk alhnda toplanabilir: 1Bilginin imkanr problemi. Bu problem ifiinde, bilgin.in hi'fbir
~ekilde miimkiin olmadl~JJ\1 savunan
ku~kucu yakla~un ile bilginin kesinlikle olanakh oldu~unu savunan yakJa~lm yer ahr.
2 Bilginin dogrutugu problemi. Bilgi.nin
do~rulu~unun, dii~iince ya da onermeyJe gerfieklik arasmdaki bir tekabiiliyetten olu~tu~unu savunan do~ruluk
anlay1~1; bilginin do~rulu~unun dii~iinceler ya da bilgiler aras1ndaki tutarhhktan olu~tu~unu savunan dotruluk
anlay1~1; bilginin do~rulu~unun bilginin apafilkh~mdan meydana geldi~ini
savunan anlay1~ ve bilginin do~rulu~u
nun yararhh~1yla, belli bir amaca hizmet etmesiyle belirlendi~ini savunan
do~luk anlay1~1 bu fierfieve ifiinde de~erlendirilir.
307
308
epistemolojik engel
~nns1z ger~eklik1erin
lerinden aynlmasa, ve iki farkh kavramsalla~tlrma ya da algllama tarza dogdugu zaman soz konusu olur.
epistemoloji olarak metafizik [ing. metapl,ysics as epistemology; Fr. metaphysjque
comme epistemologie]. Ahnan filozofu
tKanfm varhg1 varhk olmak bakn1un~
dan degil de, bilinebilir ohnak, insan bilgisinin nesnesi olmak bakunandan ele
alan metafizik anlay1~1na verilen ad.
t Aristotelesten once ya da sonra gelen
bin;ok buyiik dii~iiniir, onun 'insan varhglnln, varhg1n bizzat kendisine niifuz
edebilecegi' kabiiliinii payla~1nakla birlikte, zaman zaman varhkla dii~iince ya
da alga arasandaki ili~kinin olduk~a
proble1nli olan bir ili~ki oldugu dii~ii
niihnu~tiir. Gen;ekten de, varhkla dii~iince aras1ndaki bu ili~kinin dogasan1n
ne oldugu proble1nL epistemolojinin
ontolojinin online ge~tigi modern felse ..
fenin en onemli problemlerinden biri
haline gelmi~tir. i~te Kant, soz konusu
problemi -;ozme giri~iminin bir par~asa
olarak, varhk ohnak bakunmdan varhk
iizerine olan dogrulan degil de, bilinen
ya da bilinebilir olmak bakuntndan varhk hakk1ndaki m utlak dogrulan ortaya
koyacak yeni bir metafizik anla y1~1na
ula~ma~tu.
Kant, metafizigin ilkelerinin tiim bilimler i-;in ortak old ugu ve onlarm ozel bilhnlerin ilkelerinden ozii itibariyle fark)a
oldugu konusunda, Aristoteles'le ayna
fikri payla~1r. Ona gore, metafizigin ilkeleri, 1 her tur deneyimden ve hatta
duyulann izlenilnlerinden bile bagunslZ
olma anlamanda a prioridir. Kant, nedensellik kavramuun herhangi bir duyuizlenimini betimlemedigi konusunda,
tHutnela uyu~ur. Buna gore, bir duyuizlenilnini betimleyen hi~bir onerme
mantlksal olarak nedensellik ilkesini gerektirmez. Nedensellik ilkesi, bu baglamda a prioridir.
2 Metafiziksel onermeler, ~eli~mezlik
yasas1nm ya da manbk yasalannEn sdz
konusu ilkelerin do~rulugunu belirlemek bakamandan yeterli olmamasa anla
310
epokhe
bir metafiziksel
ilke, yani sentetik a priori bir onerme,
onun yahuzca oznel bir teai.ibe olarun
nesnel bir deneyime donii~tiiriilmesi
i-;in zorunlu bir ko~ul oldu~unu belirtmek suretiyle hakh k~hnabilir. Kant,
yaln1zca kategorilerin tiiketici bir listesini yap1nakla yetiruneyip, soz konusu
erdem ahlaka
311
312
m1~t1r.
erotetik [ing. erotetik; Fr. hoth~tique]. Soru yamt yoluyla tarti~ma anlammda
baz1 diyalektik ttirleri iliin kullarulan,
sorularla, sorgulamayla, soru sorrnayla
ilgili olmay1 dile getiren terim. Sorulara
ili~kin manhksal analizle, sorulardan
yararlanarak karut toplama ya da otretim yontemiyle baglanbh olarak kullamlan deyim.
esir [lng. aitlter; Fr. ether). ilk~ag doga biliminde, toprak, hava, su ve atee ek olarak var hj!;l kabul edilen be~inci ogeye,
yakla~1k yiiz y1l tincesine kadar, mekam
doldurdugu varsay!lan esnek madde ya
da ortam.
Buna gore, 19. yiizyllm neredeyse
sonlarma kadar, fizik~iler havamn ses
dalgalanm iletmesine benzer bir bi~im
de, esirin de elektromanyetik dalgalan
ilettigine inanm1~lardl. Esirin aguhg1
olmayan, saydam, siirtiinmesiz, kimyasal ya da fiziksel olarak varhg1 saptanamayan ve tiim maddeleri ge~iren bir
ortam oldugu kabul edilmekteydi. Modern fizikte, 1~1gm ve maddenin yap1s1
daha iyi anla~tlmca, esir kavrammm
yerini, mekanik bir ortama indirgenemeyen maddi alan kavram1 almt~br.
eskatoloji [ing. eschatology; Fr. eschatologie; AI. esciJatologie]. Teolojinin, tiliimii,
insarun !iliimden soruaki yazgtsi!U, cennet ve cehennemi, tarihin son ani!U ve
diinyarun sonunu konu alan dah. insamn akibetine, tiliimden sonrak.i hayatma
ve diinyanm nihai akibetine ili~kin dini
kuram. Ornegin, ilmi ahiret olarak bilinen 1sl&m eskatolojisi, insanlara ahirette
olup bitenleri, ahirette g~en olaylan ogretir.
esse. Varhktan, varb.k durumundan farkh
olarak, var olma eylemi, bir tiziin aktif
ifadesi i~in kullarulan Latince terim.
esse est percipi. tBerkeley'in, ~eyler ya
da nesneler i~in 'varolmarun algtlaruru~
olmak' anlamma geldigini, nesne ya da
~eylerin yalmzca, onlan algt!ayan tinsel
varhklann zihinlerinde basil idelerden
meydana gelen kompleksler olarak varolduklanm tine siiren idealist tezi.
Berkeley'in stiz konusu gtirii~iinii anlatmak i~in, yalmz ba~ma tidealizm terimi, insan zihnindeki idelerden ba~ka
hi~bir ~eyin varolmad!gml dile getirdigi i~in, yamlhctdu. Zira, onun gtirii~iin
de, algt siirecinde algtlanan idelere ek
olarak, stiz konusu ideleri algLlayan varhklann var olmas1 gerekir. Oyleyse, 'varolmak algtlanmt~ olmakhr' (esse est
percipi) tezi, tam olarak ifade edildigin-
314
essentia
deyi~le,
estetik
315
316
estetik birlik
la~amlann ba~mda,
estetik tavar
ba~ta
Ba~ka
317
318
estetik yarg1
2 Ote yandan estetik taVtrda, fenomenal diinyaya yonelik bir ilgi soz konusud ur. Ba~ka bir deyi~le, estetik nesne
duyular araah~tyla deneyimlenir; yani
o, duyusal olup, goriiliir, i~itilir veya zihindc duyusal ~ekliyle canland1nhr; ve
insana duyusal ozellik ya da nitelikleriyle haz verir. 3 Estetik tavuda, aynca
bir anlam aray1~1 vardu. Yani, estetik
nesne bir yandan da dii~iiniilen, tema~a
edilen bir objedir. 0 insan1 sadece duyulara ho~ geldi~i i~ de~il, bir anlam
it;erdi~i, bir de~er ta~1d1~1 it;in ilgilendi.
nr.
4 Yine, estetik tavu gayri-bili~sel bir
tutu1n olup, ahmlayict estetik nesneye
bilgilenmek, varolan bilgilerini artbrtnak it;in de~il, fakat estetik bir tema~a
zevki elde ehnek it;in yonelir. 5 Ote
yandan, ki~isel olmayan bir tavtr olarak estetik ya~antlda, bir tekrar unsuru
vardu. ilgi ve yonelimlerimizden birt;o~unun, tatmin edildikten sonra unutuldu~u yerde, estetik ilgi ozii itibariyle
doyurulamaz bir ilgi oldu~u it;in, onda
tekrar soz konusu olur.
estetik yarg1 [ing. aesthetic judgement; Fr.
esthetique jugenrent; AI. aesthetisch urteil].
Estetik bir nesneye estetik bir tavula
yakla~an, belli bir estetik be~eniye, bir
giizellik duyusuna sahip oznenin, soz
konusu nesneye bit;ti~i de~erin ifadesi
olan, bu nesnenin giizel ya da ho~ old u~u yon iindeki yarg1.
esthesis. Yunancada, kavramsal, yarg1sal
ve yorumsal o~eler it;enneyen saf duygu
ya da duyum; duyumsal diizeyde, saf
duyu verisinden olu~an malzeme.
e~adh (ing. homonynrous; Fr. honronynze;
AI. lzonronyrn]. Ba~ka bir adla ayn1 form
ya da sese sahip olan, fakat anlam balamtndan farkbhk gosteren, gosterilenleri
a yn, am a gosterenleri ozde~ olan sozciikler; ayn1 ~ekilde telaffuz edilen ya
da okunan fakat farkh ~timolojileri ve
dolaytstyla farkl1 anlarnlan olan ifadeler it;in k ullanlan stfat.
E~adhhk ba~la1n1nda get;en soz konusu farkh anlamlar, ya ~ok belirgin bir bi-
t;imde
ya da e~
anlamlar
olabilir.
e~anlamh (ing. sy11onyuzous; Fr. syno.ayme;
e~itlik
319
eductions; Fr.
eductions]. Klasik manhkta, dort standart
form kategorik onerme kahbmda yapilan baz1 degi~ikliklerin sonucu olarak,
onennenin ilk hali ile degi~tirilmi~ hali
arasmda soz konusu olan e~degerlige
bagh bulunan dogrudan pkanmlar.
E~degerlik -;1kanmlan, evirme, c;evirme ve devirme -;1kanmlan olarak tic;e
aynhr.
e~itlik [Os. mustiudt; ing. equlllity; Fr.
egaliU; AI. gleichheit, gleichung]. Ahlaki
ve toplumsal bir ideal olarak, insanlann
birbirleriyle, ayru insan dogasma sahip
olmak bakunmdan, aym konum ve degerde olmalan hali. insanlann birbirleriyle e~degerde oldugunu, bundan dolayi insanlar arasmda aymm gozetilmemesi gerektigini dile getiren ilke.
E~itlik, Ilkc;ag Yunan felsefesinde, Yunanh-barbar, ozgtir yurtta~-kole aynrnma kar~m, bir akla sahip olmamn insam d1~ diinyadan ayird1g1, bundan
dolay1 bir insamn akll yurtiten par-;asimn ba~ka bir insamn akll yurtiten par-;asiyla ayru oldugu ve insanlann, hayvanlar olarak degil de, insanlar olarak
bir ve ayru oldugu dti~iincesini ifade
eder. Orta-;agda ise, ~itlik dtinyadaki
~itsizligin Tann'mn varolan ~eyler
i-;in tasarlad1g1 dtizenin bir par-;as1 oldugu, kadm ya da erkek, kole ya da
ozgtir, tiim insanlann, maddi ya da
fiziki baklmdan fark11 olabilseler de,
tinsel bak1mdan e~it, yi.ice Tann kar~I
smda bir ve ayru olduklan dii~tincesiy
le belirlenir.
Modem ljagda, i-;eri~ biraz daha zenginle~en bir kavram haline gelen e~itlik,
Siras1yla, tiim insanlann farkh yetenek
ve kapasitelerle dtinyaya geldi~, bundan dolay1 her insana kendinde olaru
tam olarak gun 1~1gma -;Ikartmas1, kendisini tam anlamtyla ger-;ekle~tirmesi
i.;in imkan tarunmas1 gerektigini dile getiren ftrsat e~itligi dti~tincesini; temelinde, insan varhgmm yuceligine duyulan
saygmm, insan varhklaruun her zaman,
bir ara-; olarak degil de, bir ama-; olarak
eudaimonia
321
322
Eukleides geometrisi
.
oldujlu, ki~inin dojlas1 gerejli ohnak zonmda oldujlu gibi olmu~ oldujlu haL
Gene! olarak, iyi-olma hali. ~inin ihliya~lanm kar~damasmm, dojlasm1 ger~ekle~tirmesinin dojlal bir sonucu olarak orlaya ~1kan durum. insamn nihai
ve en yiiksek hedefi clan kendini tam
olarak ger~ekle~tirme ve mutluluk hali.
Yunan felsefesinde bu mulluluk haline
nasd ula~Ilabilecejli konusunda farkh
gorii~ler one siirtilmii~liir. tSokra tes'le
ba~lay1p, tPlaton vet Aristoteles boyunca geli~en birinci ~izgi, bir tiir enlellekliializmle belirlenip, mutlul ujla, ki~inin
kendisine ve varhjla il~kin bilgisine
bajlh clan bilgelik ve benzeri erdemlerle
er~ilebilecejlini savunurken, tDemokritos'la ba~lay1p tSofistler ve t Aristippos'la birlikle, tEpikiiros'a uzanan ikind
~izgi, mutlulujla hazla ula~dabilecejlini
savunmu~tur.
1 Aym
~eye e~it
clan
~eyler,
birbirleri-
evrenselcilik
Buna gore, soz konusu posLiila1un yerine, 'bir noktadan, verilen bir dogruya en
az iki paralel c;izilebilir' aksiyomu nun
gec;irilmesiyle, Nicolai I. Labotchevski
tarafmdan kurulmu~ olan geometriye
ayn1 zamanda hiperbolik geometri ad1 verilir. Buna kar~m, bir noktadan, verilen
bir dogruya hic;bir paralel ~izilemeyece
gini kabul eden, yani paralellik kavramindan vazgec;en ve Eukleides'in ikinci
posti.ilas1 olan 'sonlu bir dogru istenildigi kadar uzahla bilir' postiilas1n1 da dogrunun sonlu bir uzunlugu oldugu,
ba~ka bir deyi~le dogrunun bir ti.ir kapah egri oldugu bic;iminde degi~tiren
ve Bernhard Riemann tarahndan kurulmu~ olan geometriye ise, eliptik geometri
ad1 verilir.
Eukleidesc;i geometri ile Eukleidesc;i
olmayan hiperbolik ve eliptik geometrilerden hangisinin gerc;ek diinyay1 matematiksel olarak en dogru bir bic;imde
betilnledigini saptamak olanaks1z oldugu gibi, boyle bir soruyu sormak da c;ok
anlaml1 sayalmaz. Bundan dolay1, mate. matikc;iler tek dogru geometri kavramlndan vazge9Jlek ve ayn1 derecede
gec;erli ve tutarh olan degi~ik geometrilerin varolabilecegi gorii~i.ini.i kabullenmek zorunda kalm1~lard1r. Yine, Eukleidesc;i olmayan geometrilerin ortaya
c;1kl~1 baglam1nda, matematiksel sistemlerin, ke~fedilmeyi bekleyen dogal
olgulardan ibaret olmad1gr, bu sistemlerin, tutarh bir aksiyom ve posti.ilalar
kiimesi sec;ilip, bunlardan tiiretilebilecek teoremlerin incelerunesiyle yarahlabilecegi anla~1hn1~hr.
Evhemeros~uluk [lng. Euhemerism; Fr.
Evhemerisme; AI. Evhemerisntus]. Mitolojik varl1klar ve olaylar ic;in gerc;ek bir tarihsel dayanak arama gelenegini yerle~
tirmi~ olan Yunanh 1nitoloji yazar1 Euemerosun tavr1n1n genelle~tirilmesin
den olu~an ve Tann'lann, insanlarm yarahsl oldu~unu, insanlann biiyiik ki~i
lere duyduklan sayg1y1 giderek Tannhk
kabna c;1kard1klanru ve c;e~itli Tannlar
yarathklannl one siiren anlayl~.
323
ing. conversio1; Fr. coJtversio1; AI. umkefzrung). Klas_ik manbkta, belli bir onermeden, soz konusu onermeni.n niteligini
ve niceligini bozmaks1Z1n, oznesi ilk
onennenin yi.iklemi, yi.iklemi de ilk
onermenin oznesi olan ba~ka bir onerme elde etmekten olu~an dogrudan c;~
karun liirii.
Evirme i~lemi ya da c;1karun1, yalruzca
ilk ya da orijinal onerme bir E ya I onerInesi oldugu zaman ~deger bir onerme
verir. Klasik manhkc;1lar, A onermesinin,
evirme i~lemi, ilk onermenin niceliginde tiimelden tikele dogru ger~kle~en
bir doni.i~iimle tamarnland1g1 takdirde,
e~deger bir onerme verdi~ni savunurlar. Buna kar~1n, 0 onermesinin evrigi
olmaz; yani, evirme c;lkanrrunda SoP kahbl gec;ersizdir.
evren [Os. lllem, kllinat; lng. universe; Fr.
Varolmu~
124
evrensellettirilebilirlik
Bununla birlikte, eylemlerin maksimlerini evrenselle~tirmenin ahlaki eylemleri ahlakslZ eylemlerden aytrma irnkam
vermedigine i~aret edilerek, soz konusu evrenselle~tirilebilirlik ilkesi, ba~ta
tHegel olmak tizere bir~ok filozof tarafmdan ele~tirihni~tir. Buna gore, evrenselle~tirilebilirlik ilkesi kendi i~inde
tutarh, ama ahlaken kotti bir fail olanag.mt dt~ta btrakmaz. <;:tinkti her eylem,
hatta en ahlakslZ eylem bile, maksimi
~eli~kiye dti~tilmeden evrenselle~tirile
evrimcilik
325
326
evrimci pozitivizm
ratmasa (creatio ex nilrilo) inancana kar~lt olarak, hit;ten hit;bir ~eyin t;akmayaca~a goru~u.
Goril~iin ilk
ve en set;kin orneklerine,
tSokrates oncesi do~a filozoflannda
rastlanu. Bu filozoflar, hit;ten hi~bir
~eyin t;akmayaca~l gorii~iinii bir onka~
bul olarak temele almak suretiyle, ilk
maddelerinin, yaratalmama~, ezeli-ebedr
olarak varolan bir toz oldu~unu savunInu~lardar.
experimentum crucis. Birden fazla hipotez arasandan hangisinin do~ru oldu~unu kesin sonut;lu olarak
gosteren
deney it;in Francis tBacon tarahndan
kullanalan Latince terim.
eylem [Os. fiil, amel; lng. Fr. action; AI. tat,
handlung, wirkung). Bir ~ey yapma, bir
i~lemi gert;ekl~tinne, bir etkinlikte bulunma, bir i~levi yerine getinne. Bir ~ey
iizerine etkide bulunma. Bir i~, davraru~ ya da olayla sonut;lanan, gilt; ya da
enerji uygulama durumu.
Zaman zaman cans1z varhklar it;in de
kullanalmakla birlikte, eyJem sozcii~ii,
hareket ve davrana~tan ay1rd edilerek,
temelde ve oncelikle bilint;li ve amat;ll
oznelerin yapap ebneleri it;in kullanllmahdar. Aristoteles eylemi, yani bir insarun
yapt1~1, gert;ekle~ tirdi~i ~eyi (poiesis),
on un ba~ana gelen ~eyden, alda~1 etkiden (yani, pathos'tan) ayarmJ~br.
Eylemle ilgili olarak, felsefenin kapsama it;ine giren tit; temel problemden soz
edilebilir: 1 Eylemin nasd tarumlanabilecegi problemi; bu problem, irade ozgurlii~ii problemi kapsamana girer. 2 Eyleme de~er bit; me problemi, ki soruml uluk konusu it;ine girer ve nihayet 3 Eylemin nasal afjdclanabilece~i problemi.
eylem yararc1liAt
327
328
ezeli-ebedi
Farabi
F
fabyanizm [Os. Fabyen cemiyeti; tng. Fabianism; Fr. Fabianistne; AI. Fabianismus).
Bir grup ingiliz sosyalisti tarafmdan geli~tirilen ve kapitalizm i~inde b~~lay1p
tsosyalizme dek siiren geli~menin sii~
rekliliAini savunan oAreti.
Fabyaniz1n, tMarksizmin sosyalizmin
doAu~unu, i~~i s1nd1run giderek artan
sefaletiyle temellenen bir devrime baAladigl yerde, i~-;ilerin 19. yilzyllda, yoksulla~madlklanru, tam tersine ekonomik
d urumlanrun iyile~tiAini ve gelecekte
daha da iyile~eceAini savunmu~ ve 19.
yuzyll1n toplumsal reformlanru sosyalizmin, kapitalist toplum ~er~evesi i;indeki
ba~lang1cl olarak deAerlendirmi~tir. Buradan da anla~dacaAt iizere, Fabyanizm,
devrim yoluyla de~il de, a~amah olarak
ger~ekl~ bir sosyalizmin savunurusu olmu~tur.
fail [tng. agmcy; Fr. agent; AI. tatigkeit]
Belli bir otorite ya da iktidara, eylemde
bulunma giiciine ya da nedensel etkiye,
toplumsal ili~kiler sistemi iizerinde eylemde bulunma kudretine sahip alan
kimse, birey.
Fail terimi felsefe ve sosyolojide, yap1ya
kar~1t ve eylemle de ~anlamh olarak,
yapasala teorilerin determinizminin tersine, insan oziiniin belirlenmemi~ oziinii
vurgulamak iizere kullarulu.
fail nedenle a~Ildama [tng. erplanation
with effirimt CAuses; Fr. expllznDbon avec causes effidents]. Aristoteles'in maddi at;xklamaya, formel ve teleolojik a~1klamaya
ek olarak getirdiAi dordiincii at;xklama
tiirii.
Bu tiir bir a~1klama, bir ~eyin do~u
~una ya da varhA1na katk1 yapan d1~
329
330
farkhhk metafizili
farkhhk politikast [ing. politics of difference; Fr. politique de Ia difference]. Otekinin varhgmt ve ozgiilliigiinii reddeden,
kadtm erkegin yoklugu ve eksikli otekisi olarak olumsuz bir bi<;imde tanunlarken, Babh olmayan boylan yoksayan
veya onlann farklthklanm tammaytp,
diger kiiltiirleri Bab uygarhgmm adi
yanstmalart diye degersizle~tiren Avrupa veya erkekmerkezci yakla~tma kar~1, postmodernizm ve feminizm taraftndan geli~tirilen ve oteki'nin farkhhguu,
ozgiin liik ve ozgiilliil\iinii olumlamaya
dayanan yakla~un ya da strateji.
Boyle bir strateji, her~eyden once Bab
dii~iincesinin ozd~lige, neredeyse farkhhgt yoksaymak pahasma, imtiyazh bir
yer verdigini one siirer. Bu tavnn Iernelinde ise, ayru Batt dii~iincesinde Platon'dan beri hiikim olan bir 'mevcudiyet
metafizigi' yer almaktadtr. Fakat farkhhgt kutsayan bu yeni ve postrnodernist
yakla~tma gore, fazlastyla problematik
olan ~ey, bulunu~ metafizigi ve dolaytstyla da, llzde~lik lehinde bir terc:ihin,
ka~tndmaz olarak birtakt.m toplumsal
ve pratik boyutlan olmastdtr. 0 cinsel
ya da trksal farkhhklan goremez. Goremedigi gibi, kendisiyle bir ve ayru olmayaru, kendisinden farklt olam dogalhkla ya yoksayar, ya da kendisine
benzetir veya kendisine tlibi kdtp baski
altmda tutar.
farkhhktaki aymhk ilkesi [ing. principle
of identity in d!fforence; Fr. principe de
/'identitt! dans Ia difference]. ~ylerin birbirleriyle olan tiim farkhhklanna ka~m,
evrendeki bir ~eyin ba~ka bir ~eyle en
azmdan bir bakundan (omegin, varolma, meklinda bir yer i~gal etme, zaman
i~inde varolma bakunmdan) ozd~ oldugunu, hi~ir iki ~yin her yonden farklt
olarnayacaguu dile getiren ilke.
farkhhk yonlemi [ing. method of difference; Fr. methode de Ia dijftrence ]. ingiliz filozofu J. S. Mill'in onerdigi deneysel ya
da tiimevarunsal yontemin bir ad1m1.
Buna gore, iki ayn olaylar ya da fenomenler obegi birbirlerine her bakimdan
C,
d,......
w,x,y~z,
a, b, C ..... oyleyse, d
w,x,y,
z
332
felapton
felse"fe
333
sorular hakk1nda belirli bir tiirden dii~iinme faaliyetidir. Felsefeyi rum diger
disiplinlerden ayuan en onemli ozelligi,
felsefenin bu tiirden sorular iizerinde
d ii~iin iir ken, manhksal argiiman ya da
aktlyiiriitmeye dayarunas1du. Buna
gore, filozoflar, bu manllksal aktlyiiri.itmeleri ya kendileri yaratular ya da ba~
kalanntn aktlyiiriitmelerini ele~tirirler.
Filozoflar, aynt zatnanda bu akdyiiriitmelerin temelinde bulunan kavra1nlan
analiz eder ve ac;tkhga kavu~tururlar.
Filozoflar, in san ya~am1n1 ilgilendiren
her~ey hakkJnda akll yiiriitebilir, her~e
yi felsefi bir problem konusu yapabilir~
ler. Filozoflar, ornegin bizim apa~1k ve
dogru olduklarma inandtguntz inan~la
nmlZl sorguya ~ekerler. Ya~amtn anlamuu tneydana getirdigini soyledigimiz
temel surular iizerinde dururlar. Dinle,
Tann'ntn varolu~uyla, dogru ve yanh~
la, dt~diinyarun varolu~uyla, bilginin
kaynag1 ve suurlanyla, bilimle, sanatla
ve daha bir~ok konuyla ilgili sorular
iizerinde akll yiiriirup, bu sorulara geneI ge~er ve nesnel yarutlar getirmeye
~ah~ular.
334
felsefenin degeri
felsefenin disipli.nleri
335
336
felsefe tarihi
tusuna
benzetmi~tir.
alllak felsefosidir.
2 Ote yandan, zorunlu olarak bir toplum i~inde ya~ad1~1mtza ve ba~ka insanlarla ili~ki i~inde bulundu~umuza
gore, hayahm1zm niteli~i kac;mllmaz
bir ~ekilde ba~kalanrun davram~larm
dan etkilenir. Bu ba~lamda, belli bir yonetim bi~iminin olu~turdu~u temel iizerinde, bireyleri ban~ ve i~birli~i i~inde
olan bir toplum i.;:in birtak.un kural ve
gene] yasalarm gerekli oldu~unu farke
deriz. Bize bu konuda yardun eden felsefe ise, siyaset felsefesidir. Soz konusu
felsefe tiirii, farkh yonetim l:arzlanm,
hangi yonetim bi~iminin di~erlerinden
daha iyi oldu~unu ve yasalann temellerini ara~tmr.
3 Nihayet, dii~iincemiz geni~leyip,
kendimizin ve i~inde ya~ad1~1mlz toplumun smulanm a~h~1m1zda, bu kez
evreni, bu diinyadaki ya~amumz1, bu
ya~amdan sonrasm1, evreni ve bu diinyadaki varolu~umuzun bir Tann'yla
olan il~kisini ele ahr ve din felscfesinden yard1m isteriz. Felsefenin bu dah,
buradan da anla~IIaca~l gibi, Tann'mn
varolu~u, insamn bu evrendeki yazg1s1
gibi konulan ele ahr.
felsefi antropolo;i
h~mahd1r. ikinci olarak, filozofun gorii~lerinin
337
338
felsefi diitiince
f elsefi yontemler
rulmu~
339
340
feminist
oldu~unda, ~u
tesisine hizmet ettikler1 i-;in reddedUmeleri gerektitini savunan yeni bilgi teorisi
feminist epistemoloji diye tarumlanar.
Toplumu anla1nak ve onunla ilgili
dotru teorilere ve satlam analizlere
ula~anak i-;in, topluma kad1n1n bak1~
ac;asandan, di~ilin perspekhfinden yonelinlnesi gerekntini, zira di~inin bilenle
bilinen, benle oteki, zihinle beden, ozneyle nesne ara.s1nda daha az ay1run
yaphg1n1, ve dolayas1yla, bashnhna~ ve
tabi kduun1~ bir grup olarak kadtnlann,
sosyal ger-;ekligin dotru bir yonunu ve
tetnsiline eri~mek ac;asandan, kontrol
aanacarun gozlerini kor ettigi erkeklerden
daha i yi bir konumda bul und uklanru
one suren yontem teorisine ise feminist
metodoloji ada verihnektedir.
Ote yandan, rasyonaliteyi erillite, duygusalhtl ise di~illite e~itleditine, kadlnl erketin yoklutu, eksik otekisi olarak
tanamlad1tana inan1lan butun bir Bah
felsefesi gelenetine ~iddetle kar~1 koyarken, ontolojik tikicilitin her turunu
reddeden; kadtnlann ni-;in bashraldtklanru ac;aklarken, hakiki anlama ve ar;klamanan basttnlanan, tahaldd.1m alttna ahnanan sesine kulak vennekle mumkun
olacataru savunan; k1sacas kadm1n
ilgi/ -;akarlan1u, ki1nlitini, konu ve duyarhb.klanru dddi ye alan, kadana ozgu
varhk, du~urune ve eyleme tarzlannan
deterini ve onemini vurgulayan felsefe
ruru feminist felsefe diye tanunlanu.
feminizm [lng. feminisrn; Fr. f~minisme;
AI. feminismus]. Kokleri 19. yuzyalda bulunmakla birlikte, daha ziyade 196(rh
ydlarda geli~en, ve kadanlar i-;in erkeklerle ~it sosyal ve politik haklar talep
eden hareket veya ogreti. Feminizm, erkeklerin kadmlar uzerindeki, bir i~bolu
muyle sonu-;lanan cinsel farkJLltklardan
kaynaklaruN$, tahakkum ve somur(1sunun olduk~ uzun bir tarihl old utun u
one surerken, en lllmh duzeyde dnsel
ayanmahtan son bulmasaru ister, hrsat
e~itliti talebinde bulunur.
Feminizm, ozellikle ik.inci ku~atayla
birlikte daha felsefi unsurlar kazandak-;a, kadanlar tarafandan algllanan sosyal
fenomenalizm
e~itsizlikJeri
341
342
fenomt!nler dunyas1
~ey
fcnomenolojik
ge~i~i
yanh~
343
344
fenomenolojinin evreleri
Feuerbach, ludwig
ik.inci ~ekilden tasnn kahb1. F harfi tas1m1n birinci ~ekilden ferio'ya indirgendigini, s harfi ise indirgemenin biiyiik
onennenin evriginin ahnmas1 suretiyle
ger~ekl~tirildigini gostennektedir. Hi~
bir PM degildir. Baz1 S'ler M'dir. 0 halde, S P degildir.
feti~izm [tng. fetichism; Fr. fetichisme; AI.
fetischismus]. 1 Genel olarak, dogaustii
bir gticii ve etkisi, biiyiilii ya da a~kln
gii~leri old uguna inan1lan tapmma objesine tapan dini uygulamalarm biitiin u. 2 Daha ozel olarak da, ins an elinden
~1krna iiriinlerin, insan1n yaratdanntn
bag1mS1Z bir varolu~a sahipmi~ gibi
goriiniip yarat1c1 iizerinde, bilin~li ya
da bilin~siz olarak, belli bir bask! uygu
lamas1 duru1nu. 3 Psikanaliz a~Ismdan,
belirli nesnelerden gorme ya da dokunma duyusu yoluyla doyum elde etrneye
~ah~maktan olu~an cinsel sap1kbk.
Feuerbach, Ludwig. 18041872 ydlan
aras1nda ya~am1~ ve Marks iizerindeki
etkisiyle iin kazanm1~ olan Ahnan
maddeci filozofu. 19. yuzyd Alman materyalizminin ilk dii~iiniirii olan Feuer
bach'n temel eserleri Kritik der hegeliscJJen Philosophie [Hegel Felsefesinin Ele~tirisi), Grundziitze der Philosophie der
Zukunft (Gelecegin Felsefesinin llkeleri), Das Wesen des Christentums [Hristiyanhgln Ozu)'tur.
Felsefesi, bir thii1nanizm ve dogaic1hk
~eklinde geli~en, dine ili~kin ele~tirisi,
insanhkla ilgili dogrulann bilin~izce
yans1tdmasln1 ifade eden Feurbach, fel
sefeye once tHegel'in nesnel idealizmini benimseyerek ba~lam1~, fakat daha
sonra ttinselcilik/ maddecilik kar~th
tinda, tmaddeciligin taraf1nda olmu~
tur.
Dinin ger~ek ya da antropolojik oziinii
~oztimleme ~abas1 i-;ine giren Feuerbach, Tann'n1n, insarun i~edoniik dogaSlnln d1~adoniik kar~ht1 ya da yanslmasl oldugunu iddia etmi~tir. 0,
Tann'ya yiiklenen ~e~itli s1fatlan tarb~arak, bu niteliklerin, insan dogasuun
farkh ihtiya~lanrun kar~Il1g1 ve ifadesi
oldugunu savunmu~tur. Tanr1'n1n in-
345
Feyerabend, Pau'
hchte, johann
347
348
Fichte, Johann
Fichte, Johann
349
_,,-o
rrcino, Marsilio
frlozofkra]
?.51
352
finalizm
yi~le,
fiziki 353
indirgemeci bir goru~ olarak fizikalizm,
tMach, tSchilick ve tAyer gibi mantlkfil
pozitivistler tarafmdan benimsenen ve
temel yuklemlerle onermelerin salt
duyu-verileriyle ilgili onenneler oldugunu one suren tfenomenalizmden farkhhk gosterir.
2 Metafizikte, klasik tmaddeciligin modem ya da fiagda~ versiyonu olarak, varolan her~eyin fizik bilimlerinin temel
sayd1g1 ~ey ya da nesnelerden meydana
geldigi ve temel fiziki unsur ya da nesnelerin davram~m1 yoneten yasa ve duzenlilikler dt~mda ve onlardan baglmSlz hifibir yasa olmadtgl goru~u.
3 Zihin felsefesinde, zihinsel ozelliklerin fiziki ozellikler tarahndan belirlendigi goru~unu ifade eden fizikalizm,
zihin-beden ili~kisi konusunda ise, zihinsel olaylann tam olarak fiziki olaylar, fiogu zaman da beyindeki olay ve
surefiler aracthgtyla afilklanabilecegini
savunan goru~e kar~1hk gelir. Fizikalizm, birbirine indirgenemez iki ayn tDzun varoldugunu savunan zihin-beden
ikiciliginden farkh olarak, bird bir ogretidir; yalruzca tek bir tozun, fiziki bir
yap1 arzeden tozun, yani beynin varoldugunu one surer. Zihinsel bir olaym
fiziki bir dille tasvir edilebilecegini belirtir ve bilim adamlannm fiah~malan
m bu alana yoneltmeye fiah~u.
Fizikalizmin iki ayn turu vardu: a) Tiirsel ozde~lik kuramr. Bu tur bir tizilc.aliz.m,
zihinsel olaylann fiziki olaylarla ozde~
oldugunu one surer. Buna gore, omegin
'masa'yla ilgili bir du~unce, yaln1zca
beynin belli bir hilidir. Beyinin bu hali
saz konusu dogu zaman, bunu masayla
ilgili bir du~iinceye sahip olmak olarak
betimleyebiliriz. Su halde, belirli bir rurden tiim fiziki haller, ayru zamanda belirli bir turden zihin halleridir. Ttpkl'su'
ve 'H 20'nun ayru maddeyi gostermesi,
birinin halk arasmda, buna kar~m digerinin bilimsel fievrelerde kullandmas1,
birincisinin aym maddenin tslakhgm1,
oysa digerinin kimyasal bil~imini ifade
etmesi gibi, 'masayla ilgili du~unce' ile
'beyinin belli bir hali' tam olarak ayru
~eyi g~sterir.
fizi~ [tng.
354
fiziki idealiz1n
gili olarul burndan te~1nil ya da anla1n geni~le1nesi yoluyla do~arun maddi yonle
rini ve nihayet insan bedenini gosterir.
Bu ba~lamda, fiziki olgu ve olaylar araSlnda varolan nedensel ili~kiye, insan
zihninden ba~tms1z olarak varolan fiziki
nesneler aras1nda soz konusu olan nedensellik ili~kisi fiziki nedcnsellik ad1 veri~
lir. Fiziki bir ~eydel ya da fiziki nesneler
aras1nda ortaya c;kan de~i~me, hareket
ya da faaliyete ise.fizikf olay derunek tedir.
Buna mukabil, hareket edebilen, de~i~e
bilen, hareket ettirilebilen, de~i~tirilebi
len tic; boyutlu nesne ya da varhk fizik7
~ey diye tanunlan1r.
fiziki idealizm [lng. pltysic(l{ ide(l{ism; Fr.
idcalis11Je physique). Rus dti~tintir ve lideri tLenin'inl 20. yuzyddaki bilimsel
geli~meler ve gorelilik teorisiyle birliktel
fizi~in baz1 nesnelerinin incelenmesinde
gorse( o~elerin ve gozlem guciintin giderek azahnas1ndan dolay1, bu bilim dahnda nesnelerin soyutl matematiksel terilnler kullarularak tasvir edildi~i~
geriye yalruzca 1natematiksel denklemlerin kald1~1 ve modern fizi~in dunyay11
ger~ekli~i a priori matemati~in yardnuyla betimleyen oznenin ozellikleriyle
a~1klamaya ~ah~h~l inanc1na ba~h olarak, c;a~da~ fizi~i nitelemek i~in kulland~ terim.
fiziko-teoloji [lng. physico-theology; Fr.
pltysico-thiologie ]. Onyedinci ve onsekizinci yuzydlardal do~an1n a~ikar ama~
hh~mdan soz eden gorti~ler i~in kullarulan genel tanunJama.
Bu ba~lamdal tKant, Tann'run varolu~una ili~kin delilleri konu alan smflamaslnl olu~turan karutlama ttirlerinden
birine; yalruzca, bir evrenin varoldu~u
olgusundan ya da salt Tann kavrarrundan yola c;tkan kanatlardan farkh bir bi~imde, Tann'n1n varolu~unul onctil olarak ald1~1, evrenle ilgili olgulardan
{ome~in, evrende soz konusu olan dtizenden) ve empirik gozlemden hareketle
ispatlamaya ~ab~an kanltlama ruriine fiziko-teleolojik karutlama adm1 venni~
tir.
fonksiyCJnalizm
lirtmi~tir.
~in.i
355
356
fonksiyonel
2 Sosyal bililnlerde,
bir toplwnsal
kurum ya da pratige dair a;lklamada,
onun kokenini de~l de, yerine getirdigi
i~levini, o kurum ya da pratigin, bir par~
;as1 oldugu daha biiyiik bir sosyal biitiiniin i~leyi~ine, geli~imine ya da bekaslna yaphgt katk1y1 te1nele alan ogreti.
3 Psikolojide, tutwn ve davraru~lann
oncelikle yerine getirdikleri fonksiyonla
belirlendigini, zihne ve davraru~a ili~kin
analizin temelinde, i;erik yerine, fonksiyon veya yararm bulwunas1 gerektigini
savunan anlay1~; davrani~larla zihinsel
fenomenlerin yaln1zca organizmanm biyolojik ya da toplumsal ;evreye uyarlanma stratejileri olarak ac;lklanabilecegini
one siiren o~eti. 4 Zihin felsefesinde, bir
zihin halini her ne ise o (bir aa deneyimi,
yeme i-;me arzusu) yapan ~eyin sergiledi
gi fonk.siyonel rol old ugWlu one stiren,
zihin hallerini fonk.siyonel durumlar olarak goren ogreti.
5 Sosyolojide, toplwn un her ogesinin
belli bir fonksiyonunun bulundugunu,
toplwnu meydana getiren bu ogelerin
kar~dtkh bir etkile~im ve ba~lantl i;inde oldu~unu savunan, bpkl kalbin fonk
siyon ya da i~levinin kan dola~tminl
saglamak olmas1 gibi, bir organizma
olan toplumda, kurumlann biitiin it;in
ve biitiin ad1na ger;ekle~tirecek i~lev ya
da fonksiyonlan oldu~nu one stiren anlayJ~; toplwnu, dengesi ;ok ;e~itli bil~
~enlerinin biitiinle~mesine bath bir sistern olarak goren yakla~un.
6 Dilbilimde, tum dilsel ogelerin, kendisi de yerine getirdigi ileti~im fonksiyonuyla varolan bir dil sistemi i-;indeki
fonksiyonlanyla anla~dmasa gerekti~i-
ni dile getiren anlayt~. 7 Milnari ve tasanmda, form un her zaman bir fonksiyonu yans1hnas gerektigini, tasanm1n
salt, tasanmlanan nesne ya da yaptrun
fonksiyonunu dikkate alrnas1 gerektigini one stiren yakla~nn.
fonksiyonel [in g. fuJ1ctional; Fr. fon ctionnel; Al. funktional). Fonksiyonla ilgili
alan, i~levi on plana ;lkaranki~i, disip ya
da yakla~1m i;in kullantlan S!iat.
Bun a gore, bir ~eye dair fonksi yonel
a~1klama, o ~eyin istikrarma ve siirekJiligine katk1da bulundugu bir btitiin ya da
yap1nm bir par;as1, aynlmaz bir bile~e
ni oldugunu gostermekten olu~ur.
Yine, bir ~eyi, ozellikle de canh bir varhgt ger;ekl~tirdigi i~lev ya da fonksiyonlarla, yerine getirmek durumunda
oldugu gorevlerle tan1mlayan tan1m tiiriine fonksiyonel tannn ad1 verir. c;unkii
fonskiyonel tan1m, hakem gibi, ba~kan
gibi, ogrenci gibi, filozof ya da yonetici
gibi, beUi bir fonksiyonu yerine getinnek
durumunda olan iruanlar ic;in saz konusu olan ve onlan kendilerine ozgii ozellikleriyle degil de, fonksiyon ya da gorevleriyle ve ba~ka ~ey ya da insanlarla
olan ili~kileriyle tarumlar.
Yine, ki~inin, diinyaya ili~kin bilgisinin, ana daha onceden bilinmeyen ~ey
lerle ilgili olarak ge;erli bir sonuca
ula~ma olana~1 veren tiimdengelimsel
argiiman akilyuriitme tiirtine fonksiyonel
a~1lyurutme ad1 verilir.
Ote yandan, kendi kendisini yonlendiren, diizenleyen ve koruyan birim ya
da sistem; aralannda kar~ll1kh bir etJd . .
le~im bulunan par;alann, sistetne fonk . .
siyonunu ger;ekle~tirmesi i-;in katks
yapti~l, onun diizenli bir sistem olarak
faaliyetini siirdiirmesini saglad1~1 organik ya da birlikli biitiin fonksiyonel birlik
olarak tarumlanu. Teleolojik birlik anlamlna da gelen fonksiyonel birlik, bir
biitiin ya da yapmm, oge ya da par;alaruun geli~igiizel bir bi-;imde bir araya
geli~inden de~il de, soz konusu par;alaran son -;oziimlemede biitiinii ya da
yap1y1 meydana getirecek ~ekilde i~le
melerinden, fonksiyonda bulunmalanndan olu~an birlik anlam1na gelir.
forme!
fonksiyonel psikoloji [ing.jimclional psydJO/oglJ, Fr. psychologie fonctionelle; AI. funktional psychologie]. lsteme, du~unme, alglama ya da duyumla1na tiirunden bilin"
halleri ya da faaliyetlerinin, fiziki bir
~evre ile etkile~im i"inde bulunan bir organizmarun faaliyet ya da i~lemleri oldu~unu; canb organizmaya, .,evresine
uyum sa~lama, .,evresini bilme, kontrol
alhna alma ve varb~1ru surdunne olana~ veren bu i~lem ve faaliyetlere tozsel
bir varolu~ yuklenmemesi gerekti~ini
savunan psikoloji anJay1~1.
Bilinci meydana getiren ~ey, soz konusu psikoloji anlaY'~ma gore, bir ruh,
zihin ya da yetiler olmay1p, .,evresiyle
etkile~im i"inde bulunan fiziki ve biyolojik bir varbk olarak du~unUien insan
varh~mm .,e~itli fonksiyonland1r.
Fontenelle, Bernard le Bovier de. Frans1z
Aydmlanmasuun 1657-1757 y1llan arasmda ya~am1~ olan unlu du~unuru.
Kartezyen fizi~i benirnseyen Fontenelle, buyuk ununu bilimsel du~unceleri
popiilerle~tirip geni~ halk kitlelerine
sunma ,abasmdan kazanm1~hr. Bilgi goru~u bakurundan empirist olan, turn du~uncelerimizin son 1;ozumlemede duyuverilerine indirgenebilece~ini savunan
Fontenelle, bilimsel du~unceleri yaymamn d1~mda, din! hakikatlerle ilgili
konularda ku~kuculu~un geli~ip peki~mesine da katk1da bulurunu~tur.
Buna gore, Fontenelle, Histoires des Oracles [Muc:izelerin Tarihi] ve De I'Origine
des Fables [Masallann Kokeni] adh kitaplannda, soylence ya da masallarm insan
imgeleminin eseri ve oyunu oldu~ goru~une kar~ "'km1~ ve onlann, fenomen.leri a<;~k.larna arzusunun sonucu,
insan zekas1run eseri oldu~unu soylemi~tir. ilk"a~lardaki insan zihniyle modem insanm ak.lmm ozde fark.l1 olmad~ru savunan filozof, hem ilkel ve hem
de modem insarun fenomenleri a.,Iklamaya, bilinmeyeni bilinene indirgemeye
,ah~h~Im soylemi~tir. Onlann arasmdaki farkbhk Fontenelle'e gore, ~undan
meydana gelmektedir: Eski .,a~larda pozitif bilgiden pek soz edilemeyece~i i"in,
357
358
form
~kli
fo[JJlel
~eylerden
359
ne uygun bir eyle~n olup ohnad1g1n1 be!irleyen ~yin, oznenin iradesinin, i.;erigi
degil de, fonnu oldugunu one si.iren
ahlak ogretisi. 7 Sosyolojide, toplumsal
ya~aman (ornegin, ailelerden, egitim, siyaset, sanayi, v. b. g.den meydana gelen) i;erigini, toplumsal ya~aana ~ekil
lendiren, onun teme)ini olu~turan ';atl~
Ina' benzeri formlardan veya yap1larda11
ayaran ve boylelikle de toplu1nsal ili~ki
lerin te1nel bi;imlerini yakalayarak toptumsal ya~a1n1n bir geometrisini lneydana getinneye ;ah~an sosyoloji anla ya~1.
8 Edebiyatta, eseri, felseft toplu1nsal
veya psikolojik yap1lara eri~1neyi saglayacak bir ara; olarak gormek yerine, bizatihi kendi ba~1na bir deger olarak degerlendirip, onu i;kin olarak yoruinlayan, edebi form ve i.isluplara, edebiyahn salt kendisine ozgi.i olana dair incelemeyi on plana ;1kartan yakla~1m. 9 Edebiyat ele~tirisinde, Roman Jakobsan'dan
esinlenen ve oznel yorumdan saklrurken, anlan teknikleri, metnin fonetik ve
semantik boyut1ar1 arastndaki ili~kiler
ve onwt ;~itli yap1sal ozellikleri i\zerinde odakla~an metinse) analiz ve ele~
tiri yontemi.
for1nel [Os. suri, ~ekli; lng. formal; Fr. formel; Al. formal]. 1 Ozel konu ya da i;erikten bagamslZ olarak ge;erli olan, y alJuzca manhksal bir anlaan1 bulwtan; 2
maddeyi ya da somut ger;ekligi soyutlayarak, ger;ekligin yalruzca fonnunu
ya da yaplSinl goz online alan yakJa ..
~1m; 3 salt fonnla ilgili olan; 4 olgulan,
maddf ger;ekleri dikkate almayan tavu;
5 ama;larla, nihar hedeflerle degil de,
salt ara;larla ve si.ire;lerle ilgili olan yakla~lm i;in kullarulan s1fat.
Bwta gore, t Aristoteles'in maddi a;lklamaya alteanatif olarak getirdigi ar;U<Jama
tarz1na, bir ~eyi formuyla, on u her ne ise
o ~ey ya pan oz ya da forme( nedenle
a;lklama ~ekline fonnel afklama ad1 veriHr. Soz konusu at;tklama, ornegin agacan, kendi fonnwtdan dolaya, o filanca
tarzda yap1lanm1~ oldugu i;in, bi.iyi.idi.igu ~ekilde, bi.iyi.iduguni.i sayler.
::\60
fonnel ahlak
Bu bag-lamda, ele ahnan Slruf1n, tan1mlanan kavramln tiiln uye ya da orneklerinin, ortak olarak payla~llklan, ve o
s1n1f ya da kavram1 ba~ka s1nlf ya da
kavramlardan aylrmaya yarayan oznit~lik ya da karakteristik.lerinin belirlenip Hade edihnesinden olu~an tan1m
tiirtine fonnel tamm denir.
Ote yandan, pazar ve iktisadr eyleme
dair a~lldamas1nda, Max Weber tarahndan ki~isel olmayan niceliksel kalkiiliin
kapsam1yla ilgili olan, daha sonra da
ba~kalan tarahndan, amat;lan hesaba
katmadan, ara~lann ve siiret;lerin hesaplanmaslnda soz konusu olan akdclhk tiiriine forrnel rasyonalife ad! verilmi~tir.
d1r. Matematik ve manhg-ln formel bilimler olarak goriilmesinin ikinci nedeni, bu bililnlerin i~erikJe ilgili olmamalandu. Bize d1~ diinyadaki varhklarla ilgili bilgi vermeyen matematikt;i ve manllkt;1n1n gorevi, kendisine herhangi bir
onerme verildig-inde, bu onenneden
hangi zorunlu sonut;larm ~1khg-1n1 ara~
hrmakhr. Zira, fonnel bilintler belli ~ey
lerin (tarwnlann, aksiyomlarln) dog-ru
kabul edilmesi durumunda, belli sonut;lann, onlardan zorunlu olarak fjlkllg-1
dediiktif sistemlerdir.
formel bir sistemin yap1s1 [lng. structure
of a fonual system; Fr. structure d'un
systeme forme I). Fonnel bir sistemin, 1 terimler aras1nda ili~ki kurma s1ras1nda
ba~vurulan bir i~lem olarak tanunlama
ve 2 onerme ya da fonniiller arasmdaki
manhksal ili~kileri belirtik hAle getirmek, aksiyomlann dog-ru kabul edilmesi durumunda, ba~ka hangi onenne ya
da fonniilleri daha dog-ru kabul etmemiz gerektig-ini gostennek it;in ba~vuru
lan i~lem olarak 9kanm ya da kaJutlama gibi iki temel i~lemden, 3 sistemin
vokabiilerini olu~turan, a) sisteme tarumlanmadan dahil edilen ilkel terimJerle, b) ilkel terimlere dayarularak belirtik bir bit;imde tarum.lanan tiiretilmi~
terimlerden, 4 a) sistemde ispatlanmak~
s1z1n kabul edilen onenneler olarak aksiyom ya da postiilalarla, b) sisteme ispatlanarak dahil edilen teoremlerden,
ve nihayet 5 sistemi meydana getiren
onenne ya da formiillerin, rastgele
terim dizilerinden ibaret olmay1p, sentaks yoniinden kurallara uygun tamdeyimler oldug-unu belirlemek ya da denetlemek it;in kendilerine ba~vurulan
kurallardan olu~an yap1s1.
formel dil [ing. formal language; Fr. langue
formelle; AI. formlich sprache). Bilimselteorileri ve yasalan, ve manhk ve matematig-in dili benzeri dilleri semboll~tir
mek iizere, ozel birtalam kavramsal
kurallarla mantlk kurallarma gore olu~
turulan ve belirli bir amaa tam olarak,
kesin ve tutarh bir bit;imde gert;ekle~tir
mek it;in kullarulan dil.
formel orterme
361
J62
forme! soylem
Buna gore, formel yanh~ sonucun onciillerden zorunlulukla c;Ikmadi~I argiimanlarda orta ya -;1kan yanh~a, ge-;ersiz
-;1karuna tekabiil eder. Ba~ka bir deyi~
le, forme( yanh~, do~ru bir -;kantn kurahna uyar goriinmekle birlikte, ome~in
hipotetik bir onermede, sonucu olum
suzla1nak ic;in, ko~ulun ya da onbile~e
nin de~illen1nesinde oldu~u gibi, do~ru
bir -;1kanm kurahna uymayan, yanh~
kuruhnu~ bir ~1kanma, bir -;1karun kurahnl ya da bir mant1k yasas1n1 ihlal et
1nekten olu~an manhksal fonn yanh~I
na kar~1hk gelir.
forme( yanh~ tiirleri [ing. types of fonnal
phallaClJ; Fr. ge11res de l'erreur fon1relle].
Manbk kurallanna uymamanm sonucu
alan belli ba~h forme( yanl~ tiirleri
~oyle sualanabilir: 1 Tiimel olumlu oner
meyle (SaP) rumel olumsuz onermenin
(SoP) evri~ olmamas1na, bu onennelerin
evrikleri ahnd1~1nda sonucun yanh~ ~Ik
masma ra~men, SaP'm evri~ini alarak,
onu PaS'a, SoPun evri~ini alarak, onu
PoS'a donii~tiinnekten olu~an kuraldrir
roirme yanlr~r.
2 0-; teriml i bir tasam goriintiisii vermekJe birlikte, bu durumun yalruzca goriinii~te kald1~1 bir tasunda, -;okanlaml1
bir orta terim kullarunan1n sonucu alan,
dort terim kullanma yanlr~r. 3 Orta teri
1nin . da~Ittlmami~ oldu~u bir tasun
meydana getirmekten olu~an dagr trlmann~
orta terim
yanlr~r.
4 Bir tasunda, biiyiik terim biiyiik onciilde da~Ihlmad1gt zaman, tiimel bir sonu-;
c;Ikannaktan ve dolayJsiyla biiyiik terimi
da~ltmaktan olu~an kuraldr~r buyak terim
yanh~r. 5 Bir tasunda, kii-;iik lerim kii-;iik
onciilde da~Ihlmad1t9 zaman, tiimel bir
kuruk terim
yanlr~r.
Foucault, Michel
363
364
Franl<furt Ol<ulu
366
Frcg~,
Gotllob
Freud, Siginund
ah~llmadak
davram~lanmn
367
368
freud~u
Marksizm
ve gerekse Amerika Birl~ik Devletlerinde sempatiyle kar~rlanm1~ olan Marcuse, dtirttilerin bastmlmasuun uygarhg:tn
zorunlu bir ko~ulu oldu~unu, fakat gtintimtizde bu basturnarun kendine ozgti
tekniklerinden dolayt daha hafif bir mahiyet kazand1~1n1 50ylemi~tir.
fiiturizm [lng. futurism; Fr. futurisme; AI.
JUturismus]. Oncelikle estetik bir anlam1
olmakla birlikte, ayru zamanda ahlaki ve
siyasi bir anlam da ta~ryan ve eski formtillere, ahlaka, kitaphklara ve tutuculann iyi ve gtizel buldu~u her~eye sut ~e
virerek, kuvvetin, hJZI11, gelece~e do~ru
alllurun, endtistriy~l geli~menin onemine i~aret eden; sava~m, tehlikenin, makinenin, ba~kaldm ve ~iddetin ttirktistinti ~a~1nnamn hem bireyler ve hem de
halklar i~in gerekli oldu~unu savunan
ak.Jm.
Gadamer, Hans-Georg
G
Gada mer, Hans~Georg. Temelde dil ve
yorum konusunu ele ainu~, doga bilimlerinin metodolojisine kar~1, henneneutik iizerinde 1srar etmi~ olan ~agda~ Alman filozofu. Temel eserleri: Hegels Dialektik [Hegel'in Diyalekti~i], Die Begriffsgee.schichte und die Sprache der Philosaphie
[Kavramlann Tarihi ve Felsefenin Dili],
Wahrheit und Methode (Iiakikat ve Yontern].
tDilthey'm anlama temeli iizerinde
yukselen epistemolojik henneneu tiginden aynlarakt ontolojik bir henneneutik
geli~tirmi~ olan Gadamer, anlamay1, insarun bir nesnenin ya da konunun iistiindc ve kar~1s1ndaki oznel bir faaliyetinden ~o~ bir varhk tarz1 olarak de~
erlendinni~tir. Ba~ka bir deyi~le, o, Dilthey'ln yapb~ gibi, insan bilimlerinin
kendine ozgii metodolojisi olarak hermeneutikten QJkt insanm ya da tarihsel varolu~un do~as1ru a-;1mlayacak anahtar
olarak hermeneutikle ilgilenmi~tir. Zira,
ona gore, insan bilimlerinde soz konusu
olan anlama ve yorum, biz insan varbklannm hep i-;inde oldu~muz bir faaliyetin en a~k ifadesidir.
Ba~ka bir deyi~le, anlama, tarihsel bir
~er~eve i~inde varolan_bilin~li insanlarm
kendilerini dun yay a ba~lamalann en
temel yolu, dunyayla kurduklan ili~ki
nin en a~1k ifadesidir. Buna gore, anlamanm, epistemolojik bir anlamdan ~ok,
ontolojik bir anlam1 vardu. Buradan da
anla~llacag1 iizere, Gadamer do~al bilimsel akbn evrensel ge~rlilik iddialarlna, daha az evrensel olmayan ontolojik
bir henneneutikle yan1t venni~tir. <;iinkii ona gore, henneneuti~n kategorileri,
369
370
Galilei, Galileo
ba~ka
h~ml~tlr.
ge~erlilik
371
372
ge~itli
Bu
ba~lamda,
zamantn, heniiz olmamt~, fakat olacak, ortaya ~akacakr ger~ekl~ecek olan tiim olaylan kapsayan
par~ast; i~inde bulundu~umuz ~u andan, ~imdiden sonra ortaya ~akacak
olan zaman, heniiz gelmemi~, ya~an
mama~ zaman dilimi de gelecek olarak
ifade edilir.
geist. Alman felsefesinde, nihaf ger~ekli ..
~e ve varolan her~eyin kayna~1 olan
tinsel ilkeye verilen ad. Do~ada ve insarun diinyasmda, kendi potansiyel gii~
lerini aktiielle~tinnek ve kendi bilin~ ve
ozgiirlii~iine ula~mak iizere, diyalektik
bir yiiriiyii~ ger~ekle~tiren tinsel gii~,
yaratla ilke, ruh ya da tin.
tHegel'e gore, kendisini do~ada ve
insan akhnda ifade eden Geist, diinya tarihi boyunca bir evrim sUred ic;inde olmu~tur. 0 bu evrim siirecinin sonunda,
a~kln, kend.i kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan,
tam anlarruyla ba~uns1z bir varhk olmaya ~ah~maktadu. SOz konusu evrim siired, Geist'm tam olarak rasyonel ve anla~lhr bir varhk haline gelme ~abasmdan
ba~ka bir ~ey de~ildir.
geisteswissenschaften. Tin bilimleri; Almancada, tarih, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, si yaset bilimi ve ekonomi gibi,
insana, toplumu ve tarihi ara~tlran disiplinlere; do~a bilimlerinin yontemlerinden kokten bir bic;imde farkhhk gos~
teren yontemleri kullanan disiplinler
olarak insan bilimlerine veri len ad.
Buna gore, saz\i edilen insan bilimleriyle
sosyal bilimlerde, onsekizinci yiizytlda
kaydedilen biiyi.ik geli~meler, yansJmas
ru, Hegel'in insan1n do~asliUn, toplumsal
kurumlann ve sanat, din, felsefe tiiri.inden yUksek killtiir Uriinlerinin, maddi
diinyarun iiswnde olan ozerk bir diinya
olu~turdu~nu ifade eden Tin felsefesinde bulmu~, yi.izydm sonunda ise, do~a
ve tin alanlanJUI\ birbirlerinden tiimiiyle
farkh olan alanlar olduklan ve farkh
yontemleri zorunlu klldakJan hemen her
kes laraflndan kabul edilmi~ti. i~te
bOyle bir geli~menin sonucu olan anla-
gelenel<~ilik
y1~,
373
progranl, yontenl, ol~e, ogrenci-ogretmen ili~kileri a-;1s1ndan t;agda~ egitime te~ dii~n, o~encinin degil de ogretmenin etldn oldu~ egitim anlaYJ~l geleneksel egitim olarak tarumlarur.
gelenek~ilik. [0. ananeviyye; lng. traditio
nalism; Fr. traditionalismc; AI. traditionalismus ]. 1 Genel olarak, gelenege dayanan
inant; sistemine, gelenekler yoluyla aktanlan adet ve dii~iince tarzlartna . baghhkla belirlenen tavu; geleneksel ve yer)e~ik veya kurumsalla~ml~ olan1 yeni
ve modern olana terdh etme tutumu; geleneksel degerlerin korunup ya~attlmas1
gerektitn'U savunan yakla~rm.
2 Ozellikle Alman dii~iiniirii Hans
Georg tGadamer'de doruk noktastna
t;lkan henneneutik yakla~unda, her tiir
anlama ediminin ozsel ve aynJmaz bile~eni olarak gelenegin onemini vurgulama tavn. Buna gore, Gadamer kendi hermeneutik gorii~iinde, gec;mi~le bugun
arasmda aras1nda siiregeJen bir diyalog
ya da ge~~ ve ~imdi arasmdaki diyalektik olarak gelenegin onemini buyill<
bir giit;le vurgular. c;unku, on a gore,
eserleri veya metinleri anlama denilen
~ey, bugtinun ufkuyla ge-;mi~in ya da
gelenegin ufku arasmdaki bir diyalektik
tarz1nda geli~ir. Bu ili~ki diyalektik bir
ili,kidir, zira gelenek sadece hermeneutik siiredn edilgen bir nesnesi olmaytp,
daha ziyade bir diyalog, bugun u anlamaya imkin veren bir yardunc1d1r.
3 Biraz daha ozel bir t;ert;eve ic;inde, Hristiyan teolojisinde, insarun vahiy d1~1nda
bir yolla, Tann')'l tarumasma ve Tanrl'n1n
varolu~unu kan1tlamas1na imkin bulunmad.J~ ifade eden o~eti.
4 19. yuzyll Fransaz felsefesinde, oncelikle Joseph de Maistre taraf1ndan savunulan, hakikatin ozellikle de dinf hakikatlerin bii' birey taraftndan asia ke~
fedilmeyip, sadece gelenek i~de bulundugu gorii~ii. Hakikatin, tarihin ak1~1
it;inde yava~ yava~ geli~tigi ve dilde cisiml~tigi it;in, bireyustii olup, geleneginden kopmu~ bireyler taraf1ndan k~fedi
lemeyecegi, kavranamayacag1 anlay1~1.
374
geleneksel teori
geneliride
375
376
genelleme
genetisch). 1 Bi.r ~eyin dogu~uyla, olu~umuyla ilgili olan; 2 bir ~eyin kokeni
ve geli~imiyle ilgilenen; 3 genler veya
kaht1m kapsam1 i~inde kalan ile ilgili
olarak kullarulan s1fat.
Bu baglamda, bir geli~me siirecinin
soz konusu oldugu alanlarda kullamlan
ve temel i~levi, zamam ol~iit alarak, fenomenler arasmdaki bagmtllarl saptamak ve daha a~ag1 formlardan daha
yiik5ek formlara ge~~i incelemek olan
yonteme genetik yontem ad1 verilir. Genetik yontem, buna gore, geli~imin ba~
lang~ ~artlanm, geli~menin ba~hca
a~ama ya da evrelerini ve geli~menin
temel egilirn ya da ~zgi5ini belirleme
~aba51 go5teren bir yontem tiiriidiir.
ger~eklerime
377
378
ger~jeklik
bir
~ii
Geulincx, Arnold
fakat pan;alanmn yahn bir toplarrundan daha fazla bir ~ey olup, par~alan
na dogrudan etki edebilen ve par~alan
mn kar~ll1kh etkile~im ve etkinliginin
ustunde ve otesinde tozsel bir varolu~a
sahip bulunan birlikli butun. Metafiziksel olmayan bir anlam i~inde, bir algmn sergiledigi butunluk duygusu.
Bu baglamda, ~evremizin, temel, ayn
ve ba~ka bir ~eye indirgenemez izlenimlerden kurulmak yerine, bile~ensel
par~alanna aynlabilen duzenli bu tunlerden olu~tugunu, bilincimizin de ayru yap1y1 sergiledigini savunan felsefe
anlay1~ma gestalt felsefesi ad1 verilir.
gestalt psikolojisi [ing. gestalt psychology;
Fr. gestal(isme; AI. gestalttheorie]. Almanya'da 1910'lu y1llarda kurulan ve duyumcu ve ~agn~unc1 bir psikoloji anlaYl~ma, tum ya~anm1~ tecrubeleri atomcu bir yakla~1mla, piU'~alar halinde ele
alarak ~ozumleme egilimi sergileyen
~agn~lmCI ve yap1salc1 okullara kar~1
~1k1p, ~agn~1m fikri yerine gestalt ya da
organize, diizenli butun kavrauuru ge~i
ren psikoloji anlay1~1. Par~alarut bii.tunden once varolmad1l?Iu ve niteliklerini
biitiinun yap1smdan aldl~J\1 savunan
psikoloji goru~u.
Gettier problemi [ing. Gettier problem; Fr.
Gettier probleme]. <;agda~ epistemoloji,
ve analitik felsefe gelenegi i~inde, geleneksel bilgi anlay1~mm yetersizligiyle
ilgili olarak E. L. Gettier tarahndan ortaya konan problem.
Buna gore, bilgi konuswtda, klasik anlay~, bilen ozne O'nun, P gibi bir onermeyi bilebilmesi ic;in, u~ ko~ula, Slrasyla do~ruluk, inanma ve inancm hakh
k1hnmas1 ko~ullaruun saglanmasma ihliya~ vard1r. Bunlardan birinci ko~ula,
dogruluk ko~uluna gore, P onermesinin
dogru olmas1 gerekir. Sonra, ozne, onermenin dogruluguna inanacak, yani
. onermenin dile getirdigi deneysel olguyu iQSell~tirecek ve nihayet, u~uncu
olarak inanam temellendirecektir.
i~te Gettier problemi, u~ adunh standart bilgi analizinin bilgi konusunda ye-
379
380
deki
girilmezlik
de~i~me
ve hareketlerin meydana
geli~i s1rasmda, neden ya da aktor degil
de, seyirciyim. Aytu ~ekilde, bilin~ alantm i~inde ortaya ~1kan sonu~larm, yani
duyum ve algdarm bilindndeyim, fakat
bu sonu~lan do~uran, bedenim ya da
berum d1~1mda olan ba~ka bir ~ey de~ildir.
gizleme
y~nhl
381
382
gnoseoloji
gnoseoloji (Os. mepltas1 mlirifei; lng. gnoseolOglj; Fr. gnoseologie; Al. gnoseologie]. Bilgiyi, ins an v arh~trun bili~el fa ali yetlerini, genel olarak konu alan disiplin.
Antik Yunanlda, epistemoloji terimiyle
e~ anlamh bir bic;imde kullarulan gn~
loii terimi, bilginin kayna~1, stn1rlan, do..
~as1 ve gec;erlili~iyle iJgili olan ve ozel bi..
limlerin kabullerini, temel kavramlaruu
ve yontemlerini konu alan metodolojiden
farklllLk g6steren bilgi teorisini tarumlar.
gnosis. Antik Yunan'da, genel olarak bilgi
anlamma gelen, fakat Milattan sonra bi..
linci ve ikind yuzydda, belli bir mezhep
ya da tarikatta oldukc;a ileri bir duzeye
gelmi~ sec;kin m uminlerin onemli dini
ve felsefi do~rulara ili~ldn bahni bilgisi ..
ni gosteren terim.
gnostisizm [ing. gnostisicism; Fr. gnosticis ..
me; AI. gnosisticisrnu.s]. Bir din ~er~evesi
i~inde, ozellikle de Hristiyanhkta ortaya
~kan ve inan~ yerine bilgiyi (gnosis) gec;iren o~reti lnan~ yerine ge~irdi~ bilgide, ara~hrmaya dayah bir bilgelik yerine, hakikate yonelik dolay1ms1z bir
gorliyle ~ekillenen bir bilgeli~in savunucusu olan, Tann'n1n, ki~iye Tann'yla
birle~me ve Tanr1'n1n do~as1n1, ozunu
kavra1na olana~1 veren gizetnli bir aydJnlanmanm sonucu olarak, tam anJamyla bilinebilece~ini savunan, ve dolaysyla Kilise'den aynlarak ki~isel ve
gizemli bir bilgiyi resmi dinin dogmalanndan ustun sayan anlay1~.
Hristiyanhkta, sapk.ln bir o~reti olarak
ortaya c;1kan gnostisizm, Hristiyan inan ..
c1yla ilgili o~eleri, Yunan felsefesinin teolojiyle ilgili goru~lerini ve Do~u'dan
gelen unsurlarla birle~tirerek, bir Tann,
yaradlll~ ve kotuluk o~retisi geli~tir ..
mi~tir. T1pk1 Mani~eizmde oldu~u gibi,
bir ucu Tann'da, di~er ucu maddede
olan ikici bir goru~un savunucusu olan
Cnostisizm, ikisi arasmdaki bo~lu~u bir
dizi turumle veya Tann'yla madde arasmda yer alan ara varhklarla kapatmaya
~ah~nu~tu. Gnostisizmde, turum sure ..
cini, Tannya kurtulu~ yoluyla donu~
tamamlar. Kurh.Jlu~u sa~layan en 0nemli ~y ise, t;ileciliktir.
gorecilik
sanlar bilgisiz olduklan i~in, Gorgias, aldanmayJa do~ruluk arastnda buyuk bir
fark olmada~tnt belirtmi~tir. Olmadt~l
i~in de, ona gore, do~ru s6z ya da akllyuriitmeyle yanh~ soz ya da akllyuri.itme aras1nda de~il, fakat yalnJzca ba~a~
nh, doyurucu, ikna edici akllyi.irutme
ve tarta~mayla k1s1r soz ve tarh~ana atasanda aytnm yapabiliriz. Logosun, sozi.in
buyi.ik bir gur.u oldu~unu one suren
Gorgias, bir yandan da sozi.in bu gi.ici.inun, aydtnlatan ve bilgi veren bir gu~
olmaytp, dalgalanduan ve etkileyen bir
gu~ oldu~unu soylemi~tir.
goniil. Tasavvufta, tinsel de~erlerin bulundu~u yere, Tann'run, ge~ici varhklann etkilerinden st ynlmt~, ge~ici a~klar
dan uzakla~arak ger~ek a~ka eri~mi~
kilnselere gorUndi.i~i.i makama, gen;ek
sevgilinin kendisine yur~ edindi~i sonsuzluk ulkesine verilen ad.
gorecilik [tng. relativism; Fr. relativisme;
AI. relativismus]. Ki~iden ki~iye de~i~
meyen nesnel bir hakikat, herkes i~in
get;erli olan mutlak do~lar buluruna
da~tnJ, hakikatin ya da do~rulann bi
reylere, ~a~lara ve toplumlara goreli oldu~unu savunan anlaya~; ki~iden ki~i
ye, ~a~dan ~a~a, toplumdan topluma
de~i~meyen birtak1m do~rular, evren~
sel hakikatler bulundu~unu reddeden
tav1r. Mutlak veya de~i~mez ya da ev
rensel standart ya da ol(jiitlerin bulunmada~Inl one si.iren yakla~1m; bir teori
nin, kendisinin da~Jnda ve kendisinden
bag1mS1Z olan do~ruluk ol(ji.itleri sa~la~
yamamasa durumu.
Bir kimsenin gorii~i.ini.in ba~ka bir
k.imsenin gori.i~i.i kadar iyi ya da do~ru
oldu~unu one si.iren gorecilik. bireyler
aras1ndaki farkhhklarla ilgili bir ogreti
oldugu zaman, 1 bireyci gorecilik; toplumlar arasandaki farklahk1arla ilgili bir
ogreti oldugu zaman, 2 sosyal gorecilik
ad1n1 ahr. Bununla birlikte, biri ahlaki,
di~eri de epislemolojik olmak i.izere, te
melde iki ayn gorecilik tiiri.i vardu.
Bunlardan evrensel olarak ge(jerli ahlaki
ilkeler bulunmada~Jna, ti.im ahlaki ilkelerin ki.ilti.irlere ve bireysel tercihlere gO6
383
reli oldu~unu one suren rolativizm turi.ine 3 a/zl8ki gorecilik ada verilir. Ahlaki
gorecili~in bir ttiru, tum ahlak ilkeleri
nin bir ki.iltur ya da toplumun uzla~m
lan ba~lamanda ge~erlilik kazandt~tnl
one suren 3-a) uzla~mrctlrkttr. Buna kar~ln, ahlaki gorecili~in bir di~er versiyonu olan 3-b) oznelcilik, ahlaki bir ilkenin
ge(jerlili~ini belirleyen ~eyin bireysel
tercihler oldu~unu savunur.
Soz konusu ahlaki gorecilik, s1rastyla
I ahlaken do~ru ve yanh~ oldu~u dti
~unulen ~eyin toplumdan topluma de~i~ti~ini ve dolaytstyla, tum toplutn!ar
taraflndan kabul edilen tek bir ahlaki
ilke bulunmadt~ana dile getiren ~e~itli
lik tezine ve II rum ahlald ilkelerin ge~erliliklerini gordukleri ki.iltiirel kabulden aldaklanna dile getiren bagunlrhk
tezine dayantr.
4 Epistemolojik ya da bili~sel gorecilik
ise, evrensel bilgi ya da hakik at ol(ji.itleri olmada~uu, do~ru olan ya da kabul
edilenin yerel ki.ilti.irlere, tarihsel veya
sosyo-politik ilgilere i-;sel ve dolayJsly
Ia goreli olan ol(ji.itlerin bir fonksiyonu
oldugunu iddia eder. Ba~ka bir deyi~
le, epistemolojik gorecilik bilim felsefesinde, bir teori ya da em pirik inan(jlar
ki.imesinin di~erinden daha iyi ya da
dogru oldugu yargtsana varma imkan1
verecek, evrensel ge(jerliligi olan bilim
sel bir metodolojinin olmad1~aru one
surer.
Niteldm, tKuhn ve tFeyerabend gibi
goreciler, bilimsel teorilerin birbirleriyle
mukayese edilemez olduklann1 savunurlar. Soz konusu filozoflardan Kuhn,
The Structure of Scient~fic Revolutions [Bi~
limsel Devrimlerin Yapsa) adh eserinde, bilimsel di.i~i.incenin her zaman, tarh~manln terimlerini tanmlada~l i(jin,
hakh kdanamayan, temellendirilemeyen teorik bir paradigmarun benimsen
mesini i~erdi~ni s6yler. Bir teoriden di~erine do~ru olan de~i~menin, . ozi.i
itibariyle rasyonel olmayan bir de~i~
me oldu~unu one si.iren Kuhn, bilimsel
paradigmalann birinden di~erine ge~i
~in, a(jtklanabilmekle birlikte, metodo-
384
goreli
gosterge
Gorunu~-gen;eklik
385
ay1run1, Marksis t
felsefede, kapitalist toplumun goriinu
~unun gerisindeki, bu gorunu~un teme
linde bulunan gerc;ekli~e ula~man1n
yontemi olarak kullandm1~tlr. Bu yonte
me gore, goriinu~ ger~ekli~i gizlemekte
olup, gizledi~i o gen;eklik tarafmdan
ac;Lklarur. Bununla birlikte, gorunu~, bir.;ok bakundan tatmin ve i.kna edici oldu~u i~in, bir anlamda ger~ektir de.
gosteren [ing. sign~~er; Fr. signifiant; AI.
signifikant]. Gosterilenle birlikte bir gosterge meydana getiren ses ya da sesler
butunu, gostergenin maddi boyuhmu
olu~turan imge. Hep maddi bir varbk,
yani duyu-organlanyla alg1Janabilir bir
~ey alan gosteren unlu dilbilimci Saussure'tin ifadesiyle, sadece sure i9nde
ger~ekle~ti~i, ozelliklerini sureden aldl~~ v.e yayll1m gosterdi~i i~, ~izgiseldir.
gostererek yap1lan tan1m [tng. ostensive
defition; Fr. definition ostensi'De]. Herhangi bir kavram ya d a terimi, onun alglla
nabilir bir ome~ini gostererek tarumla
yan tan1m turii.
Buna gore, alg.sal kokenli temel kavramlan dilsel yoldan tan.unlamak kolay
ya da olanakl1 olmad1~1 i~in, bir rengi,
ome~in sanyl obur renklerden ayuarak
tan1mlayabilme, san renkli bir ~eyi gostermeyi gerektirir. Soz konusu tanJm
turii, tam dilsel de~il de, yan-dilsel
alan bir tarum turu olarak ortaya ~1kar.
goslerge [ing. sign; Fr. signe; Alm. zeichen ]. 1 Genel olarak, kendi d1~1ndaki bir
~eyi gosteren, kendisinden ba~1ms1z bir
ger~kli~i yans1tan her tOr varhk, nesne,
olay, olgu. Bir faaliyeti, bir olu~um ya
da anlanu onu anJayan birine g6steren,
bir ba~1nhn1n yerine duran ~ey.
Buna gore, bir gosterge hpk1 klrmlZI
renginin, trafik dilinde 'dur' anlamma
gelmesi gibi, be IIi bir ~yi gosterecek,
belli bir anlarru ifade edecek ekilde d u
zenlendigi ya da ayarland1~1 z.aman,
buna uz~unsal g05terge ad1 verilir. Ba~ka
bir deyi~le, bir g6sterge insanlarm ayn
anlam, du~unce ya da nesneyi g6stennek
iizere, ba~ka bir i~areti kullanabilme olana~lna sahip olmalan anlam1nda uzla-
386
gosterilen
~nnsaldu.
Gramsci, Antonio
s1rurlamnami~
387
388
Gregorius
Guattari, Felix
389
390
gii~
bilin~li
ahlakl
guzel sanatlar
391
giivensizlik yanh~a [in g. fallacy of lu ,Juoque ]. Bir insamn eylE>mlerinin savundugu dii~iincel.erle tutarh olmadtgma gosteren deliller bulmaktan, bir ki~inin
gori.i~lerinin daha onceki inan(jlanyla
(jeli~tigim ve bundan dolaya, o l<i~iye
giivenihnemesi ya da onun gori..i~uniin
reddedilmesi gerektigini iddia etmekten olu~an yanh~ tiirii.
giizellik [ing. benuty; Fr. beaute; Al. scllonheit]. Bir nesnenin, oznede haz ya da estetik begeni duygusuna yol a~an temel
bir ozelligi. Gonne ve i~itme duyulan
aracahgayla begenilen, ho~a giden ve
hayranhk uyandaran bi(jim ve ol(jiilerin
meydana getirdigi uyumlu ve di.izenli
biiti.in. Oranta, yetkinlik, basitlik, birlik
ve olfiii yoluyla, duyulann ya da zihnin
ho~una giden, insanda estetik bir begeni duygusu yaratan ~ey.
insan elinden filkma i.iriinlerde oldugu
kadar, dogada da varolan bir nitelik olarak giizelligin ne oldugu, filozoflar arasmda fiOkfia tarta~llan bir konu olmu~
tur. Antik fiagda Yunanh du~iiniirler,
giizelligin tammlanabilecegini savunup,
onu diizen, birlik, uyum, oran, olljii ve
iyilik gibi niteliklerin bir birle~imine indirgerken, baza modern dii~iiniirler guzelligin tammlanamayacagn'ia savunmu~dar.
392
giiul sanatlar
salt est~tik bir tecrube, 9kar gozetmeyen bir giizellik deneyimi meydana getir~ek, izleyicide estetik tepkiler uretmek olan sanatlar.
Giizel sanatlar, 1 giirsel sanDtlar, 2 i~i tsel
sanatlar, 3 sernbolik sanatlar ve 4 karma sanatlar olarak struflarur. Bunlardan gorsel
sanatlar, goze hitap eden, gorse] algtlarla
belirlenen sanatlardu. Bunlar resim, heykeltra~hk, mimari gibi sanatlardu. i~it
sel sanatlar ise, ses sanatlarmdan meydana gelir. Buna kar~1n, sembolik sanatlar,
iir ve roman gibi sanatlard1r. Karma sanatlar ise, ayru anda farkb sanat turlerinj
Habermas, Jurgen
H
Habermas, Jiirgen. Hermeneutik alanindaki gorii~ ve tarh~malanyla tarunan
~a~da~ Alman dii~iiniirii. tFrankfurt
Okulunun onemli temsilcilerinden biri
olan Habennas'1n temel eserleri arasmda Theorie und Praxis [Teori ve Pratik],
Tekhnik und Wissenschaft als ideologie
[ideoloji Olarak Teknik ve Bilim], Kultur
und Kritik [Kiiltiir ve Ele~tiri], Strukturwandel der Offontichkeit: Untersuchtrngen
zu einer Kategorie der burgerlichen Gesellschaft [Kamusal Alan1n Yap1sal Donii~ii
mii: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Ozerine Ara~hrmalar], Erlcmntis und
interesse [Bilgi ve insani c;1kar /ilgiler ],
Zur Logik der Sozialwissenscha ften [Sosyal
Bilimlerin Manh~l Ozerine], Legitimations Probleme im Spiitkapitalismus [Ge~
Kapitaliz.mde Me~ruiyet Problemi], Theorie des Komunikativen Handeins [lleti~imsel Eylem Teorisi] gibi kitaplar bulwunaktadli.
Hegel ve Marks1n sad1k bir izleyidsi
olan Habermas, felsefede yalnlZca teorik konulann ele ahnmasma ~iddetle
kar~1 ~1km1~ ve bunun yerine insani
praksisi, insan ya~aman1n pratik yonlerini ge~irmeye ~ah~mt~hr. 0, hermeneuti~in ba~ka iinlii bir savunucusu olan
tGadamer gibi, ya~amda ortaya ~1kan
~e~itli anlamlan serimlemekle yetinmeyip, yorumun ele~tirel fonksiyonu iizerinde durmu~; belli anlamJan ve ku, rwnlan reddedip,_ di~erlerini savunacak
temel bir dayanak noktast bulma ~abas1
vermi~tir.
Ba~ka
393
gorii~ii
ele~tiren
geli~tiremedi~i
i~in
~iddetle
194
hadis
ni
geli~tirir.
Haeckel, Ernst. 1834-1919 ylllan araslnda ya~am1~ alan Alman bilgin ve dii~iiniirii.
hakikat refimi
dan ba~ka bir ~ey degildir. Bu iki teorinin eksiklerini gidererek bir sentezini
yapmt~ olan 3 karma teori a~tsmdan ise
hak, hukuki diizenin ki~iye, sahip oldugu ~tkan korumast i~in tamdtgt irade
giiciidiir.
Haklar ~~itli ~ekillerde stmflanabilir.
Her tiir struflamamn ba~mda gelecek
hak tiirii, dogal hakla belirlenir. Buna
gore, dogrudan dogruya insan dogasmdan ~tkan ve bir insan varltgt olma olgusu tarahndan ongoriilen hak ve ozgiirliiklere dogal haklar adt verilir. Bunlar,
her zaman ve her yerde ge~erli olan haklardtr. Dogal haklar, bir ba~kasuia devredilemeyecek ve hi~bir ~ekilde vazge~i
lemeyecek hak ve ozgiirliikler olarak
anla~thr. Bu haklann en belli ba~hlan,
ya~am, ozgiirliik, e~itlik, mullu olma,
~ah~ma gibi haklardtr."
Ote yandan, kabul edilmi~ standartlara
uydugu, Tann"mn isteklerine uygun
dii~tiigii, ideallerimizi somutla~ttrdtgt;
ba~kalaruun ~karlanna zarar vermediti; ve nihayet, kendilerinin ahlaki degerleriyle ilgili saglam karutlar bulundugu
i<;in, belli eylem ya da faaliyetleri ger~ek
le~tirme hakkma, ahlllki hak adt verilir.
D~iincii olarak, ki~inin siyasi iktidann
kullarumma kahlma amaana yonelik
SeQ.ne, se9Jme, siyasi parti kurma, ve
partilere girme, siyasi iktidan el~tirme,
sansiire ya da kovu~turrnaya ugramama gibi haklanna, siyasi haklflT adt verilir. Buna kar~m. bir toplumun yurtta~
lanna, o toplwnun hukuld. ya da yasakoyucu gii~leriyle verilen haklara, vatanda~bk haklar1 adt verilmektedir. Ote yandan, iyi bir etitirn, saghk, meslek sahibi
olma, uygWl bir ya~am standardma
ula~ma, bask.t altmda tutulmama, hrsat
e~itligi gibi, bireylere toplum tarahndan
saglanan Ierne! hak ya da ideallere insan
haklar. adt verilmek durumundadtr.
Yine, hukuki sistemi, itharnlara kar~t
savunma, ba~kalanru su~lama, ba~ka
lan kar~Jstnda korunma, yasalan degi~tirrne gibi i~lerde kullanma, biittin
bu konularda yasa kar~tsmda e~it muameleye tabi olma tiiriinden haklara ise
hukuki hak/ar adtm verrnemiz gerekir.
395
396
hakhland1rma
gore, hakikatin bir ekonomi politigi vardtr. Soz konusu ekonomi politigi belirleyen be~ temel ozellik bulunmaktadtr.
Bu ozelliklerin ba~mda, hakikatin bilimsel soylem formunda ifade edilip,
onu iireten kurumlarda merkezile~tigi
ger~egi gelmektedir. Yine hakikat, siirekli bir ekonomik ve politik te~vike
konu olduktan ba~ka, smus1z bir yayllma egilimi sergiler ve tiiketim objesi
olur. Ve yine hakikat, Foucault'ya gore,
egemen birka~ biiyiik ekonomik ve politik aygtbn, ornegin iiniversite, ordu ve
medyamn politik tartl~ma ve topl umsal
planda kar~1 kar~ya gelmeleriyle ilgili
bir sorun ya da konudur.
Bu baglamda, bilginin iiretildigi toplumun bir gii~ ili~kileri evreni oldugunu
one siiren ve dolaytsayla, giicii epistemik strateji olarak tammlayan Foucault,
giiciin soylenmesi, yapllmasl gereken
~eyi engelledigini ve soylenebilecek
~eyi se~tigini one siirmii~tiir. Ba~ka bir
deyi~le, bilgi gii~ ili~kisi diizenleyici
tilrden bir ili~ki olup, pratikte gorillebilir. Ona gore, bilgi, gii~ kullarunu olmadan, tammlanmamt~, belirsiz ve formsuz bir ~eydir. Bilgi, politik ekonomi,
soylem formasyonu ve politik teknoloji
olup, bilrnek de yargtda bulunma ve egemenlik albna alma giiciinii kullanmakbr.
Bundan dolayt, Foucault'ya gore; gii~ olmadan bilgi, bilgi olmadan da g~ olamaz. Bilgi gii~. gii~ te bilgidir.
hakhlandarma [Ing. justification, 'Pindication; Fr. justification; Al. rechtfertigung]. 1
Genel olarak, hakl1 kllma, temellendirme. Bir iddiaya, bir sonucu, bir onermeyi
ya da belli bir davraru~ tarz1m, yeterli
nedenler, tatmin edici deliller ve saglam
dayanaklar gastererek savunma, destekleme.
2 Manllkta, bir ~1kanm ya da akllyiiriitmenin onciillerinin sonu~ i~in mantlksal bir karut meydana getirdigini gas
terme i~lemi, kamtlama.
3 Hakhlandtnna, ozellikl~ ~agda~ epistemolojinin en onemli problemlerinden
biri olarak ortaya ~1kar. Buna gore, hakhlandnma, omegin analitik felsefenin
Soz konusu bilgi anlay1~ma gore, bilinen ~ey, bir onerme, olgularla ilgili deneysel bir onerme olup, 0 oznesinin P
onermesini bilebilmesi it;]n, oncelikle
onermenin dogru olmas1, ikincileyin oznenin P'ye inanmas1 ve son olarak da, 0
oznesinin P onermesine olan inanc&IU
hakblandumast, temellendirmesi, gerek~elendirmesi, P'ye ili~kin psikolojik durumuna epistemik bir nitelik yiiklemesi
gerekir.
Hakhlanduma teorileri, yani bilen oznenin dogru onermeye olan inancmJ nasll ve ne ~ekilde gerek~elendirdigi ya
da temellendirdigiyle ilgili olan teoriler,
temelde i,.-selci ve da~salc1 teoriler olarak ikiye aynhrlar; bunlardan ifSelci teorilere gore, oznenin inancuun hakldandmlmast, herhangi bir d1~ yard1m olmadan salt oznenin kendi ic;sel, zihinsel
siire~leri, bilin~ halleri ile olur.
Buna ka~an, dz~lcz teoriler, bilen oznenin do~ olan onermeye olan inanet,
salt oznenin kendi i.;sel mekanizmalanyla hakhlandtnlamayacagml ifade ederler.
<;iinkii, inancm hakldandanlmasanda,
vazge-;i)mez bir onemi ve i~levi olan ogeler, bilen oznenin dt~mdan gelir. Bu oge
ya da faktorler ise, om.egin inan~ olu~tur
ma siire~lerinin giivenilirligi, kendisine
inarulan onermenin sahip oldugu dogruluk degeridir. Giivenifulik ve olasthk gibi
faktorler ise, a~kbr ki, dt~sal ogeler
olup, inane hakh ~1kanc1 ve temellendirici bir i~levi ger~ekle~tirirler.
hareket [lng. motion; Fr. mouvernent; AI. bewegung, gemutsbewtgung]. Genel olarak,
bir cismin mekln i~inde yer degi~tirme
si. Cisimlerin me~~n it;indeki, birbirlerine goreli olan konum ya da durumlanrun degi~mesi. SiikQnete, hareketsizlige
kar~1t olarak, nesnelerin yerlerinin degi~mesi siireci.
397
geli~me
ula~maya
~ah~mas1
i~in
398
Harivannan
~eyin
potansiyel olan bir ~eyden manhksal olarak once geldi~ini kabul etmekten ge.;ti~ini dii~iirunii~tiir. De~i~me
olgusu, ona gore, aktiiel bir ~eyin, kendisinde maddi ve potansiyel hit;bir ~ey
bulun1nayacak ~ekilde, kah~1ks1z olarak akttiel olan bir ~eyin varolu~unu zorunlu kllar.
Ote yandan, bu Hareket etmeyen hareket ettirici, bir gi.it; uygula1na ya da bir
hade sergilemek anlammda bir fail
ned en de~ildir. C::iinkii gii~ uygulamak
ya da iradi bir eylemde bulunmak potansiyel olan yonlere i~aret eder. Hareket etmeyen hareket ettirici evrende
olup biten her~ey kar~1s1nda de~i~me
den ayn1 kahr. 0, evrendeki olaylardan
etlcilenmez, evrene miidahale ehnez. 0,
evrende olup bitenlere etki etse, do~asl
na ayk1n olarak, hareket eden ve de~i
~en bir varhk haline gelecektir. 0, yalnlzca kendi kendisini dii~iinen saf
formdur. Hareket ebneyen hareket ettiricL harekete fiziki temas ya da eylem
yoluyla neden olmaz. 0 ~eyleri, bir idealin insan varhklanru harekete ge.;:irdi~i
tarzda hareket ettirir. Bu varhk, her tiir
de~~meden ba~nns1z olarak varolur.
Aristoteles'in Tann anlay1~1, Ortat;a~
Hristiyan felsefesi yle islam felsefesinin
~ekillenmesinde oldukt;a etkili olmu~
tur. Kendisi hareket etmeyen bu ilk hareket ettirici, Aristoteles'in Tann's1d1r. 0
yetkindir, ezeli-ebedidir, de~mezdir
ve potansiyel olmak de~~meye ac;:tk
olmak anlam1na gelditi i.;:in, tiimiiyle
aktiiel bir varhkhr. Akd, bir ki~i ya da
insan olmanm ozii oldu~u i.;:in, 0 ayru
zamanda bir ki~idir, bununla birlikte,
O'nun dii~iincesi, dii~iincenin kendisine ili~kin bir dii~iincedir. Tann, varolan her~eye ili~kin yetkin bilgisiyle, en
yiiksek olt;iide 1nutludur. Aristoteles'in
Tann's1, evrendeki harekete, fiziki bir
anlamda de~il de, evrenin ereksel nedeni olmak bakmundan neden olur.
Harivarman. M. S. 250-350 yallan araslnda ya~am1~ olan Hintli Budist dii~ii
niir. 'Hit;lik o~retisi'ni geli~tinni~ olan
Harivarman sisteminde Nirvana'ya eri-
Hartmann, Nicolai. 188::~1950 ydlan araslnda ya~am1~ olan iinlii Alman spekiilatif 1netafizikt;isi. Temel eserleri: Die
Philosopllie des deutschen idealismus [AI
man ldealizminin Felsefesi], Neue Wege
der OntologJe (Ontolojinin Yeni DallanL
Harhnann, Nic'olai
HartmaM'a gore, bilgiden ba~ka, dotrudan ya~anm1~ hallerimiz, karar vermek, ~ab~1nak gibi faaliyetlerimiz ve gelece~e yonelik ~abalaruruz da bizden
ba~tmslz bir ger~ekli~ var olduAunu
ortaya koyar. Tu1n bu hallerde, faaliyetlerde ve ~abalarda ortak olan yon, bir
~eyin, ozneden ba~Ims1z bir varh~m bir
ozneye kar~1 koyu~udur. Bundan dolayt, nesneleri taJudl~lmlZ zaman, onlan
tam olarak tatud1~1nuzt ve bildi~imizi
dii~tin1neineliyiz. Duyu-algLlan bize yalruzca nesnelerin on yi.iziinu g05terir ve
bilinenle biliruneyen arasmda bir kar~l
koyma strun kallr. Bu durwn, yahuzca
bir nesneler alaruru aydtnlabp, ti.im geri
kalanlar1 karanhkta btrakan bir lambaya
benzetilebilir.
Bilgide amacunlZ, bu slJUn a~arak, nesneyi tam olarak tarumaktu. Bununla birJikte, Harbnann insarun bu slJUn hi~bir
za1nan a~a1nayacag1JU savWlur. Bu bilme
~banuzda, hemen son bir bilinebilirlik
Slntnna ula~lrlZj bu Slrunn otesinde bilinemez ve aklld1~1 olan ba~lar. ~u halde,
her bilgi ~abasi.JU kat;1rulmaz olarak durduran aklld1~1 bir kahnb dahna kalacaktlr. Raslanb, almyaztst gibi aklld1~1 olan
o~eler, Harbnann'a gore, kaldtnhp abla
maz.
Ontolojisi:Harbnann'm ontolojisine gore,
ger~ek varhk ve ideal varhk oltnak iizere,
iki ayn varbk alaru vardtr. Ger~ek varhk
alaru ise, ii~ a yn varhk tabakas1 y a da
katmarundan olu~ur: lnorganik tabaka,
~rganik tabaka ve ruhlu varhk tabakas1.
Jnorganik tabakada canslZ maddeler yer
ahr ve bu alan genellikle fizigin konusuna girer.
Organik tabakada ise, canh varbklar
bulunur ve bu alan biyolojinin konusunu meydana getirir. Psikolojinin alaruna
giren u~iincii tabakada ise, bilin~li varhklar ve onlann iiriinleri, insan1n yarattl~l tiim eserler, insarun tum somut ba~anlan yer ahr. Buna kar~1n ideal
varh.k alantnda, tek bir varhk tabakast
vardtr. Bu varhk tabakas1 da tinsel varhk tabakastdn. Felsefenin konusu olan
bu tabakay1 olu~turan varhklar, insan
ve de~erleridir.
399
400
hassa
haz kalkulu
401
402
haz uzman1
Haz kalkiiliinii daha geli~mi~ bir .;er.;eve ic;inde ifade eden yarara Bentham'a
gore ise, her birey aadan kac;uup, haz
elde ebneyi a1na.;lar. Bununla birlikte,
hazlar ve aclar birbirlerinden mutlak bir
bi.;imde farkJahk gosterdiklerinden, farkh deterlere sahiptirler. tBentham bu .;er-;eve i9nde, matematiksel bir dakiklite
eri~mek amactyla, haz ya da ac1 birimlerinden soz etmi~ ve boylelikle, eylemde
bulunmazdan once, bu birimlerin deterlerini hEStplayabilecetimizi dile getirmi~tir. Soz konusu haz birimlerinin de
teri, kendi ba~larma deterlendirilditi
zaman, Bentham'a gore, bunlar az ya da
.;ok, ha~ztn yotunlutuna, siiresine, kesinlitine ve yalonllttna bath olaGlk.lardu. Bundan sonra, hazz1 kendi ba~ma
detil de, sonu.;lan a-;1s1ndan ele aldltllnlZ za1nan, bu kez hazzJn verimlili~,
yani ayru tiirden ba~ka duyumlarca, ~
deyi~le yeni hazlarca izlenme ~ans1, ve
hazz1n safhtl, yani onu acJnln detil de,
hazz1n takip etmesi olas1ht1 ti..iriinden
ba~ka etkenler hesaba katdmahdtr. Haz
kalkiiliinde hesaba kabl.mas1 gereken yedinci ve sonuncu ote, Bentham'a gore,
hazzm kapsam1d1r, yani onun etkilediti
insan say1s1d1r.
Bentham, bu son noktadan hareketle
en yiil<sek sayada insan i.;in en yuksek
m utluluk ilkesine ula~ml~hr. Ba~ka bir
deyi~le, bir eylem en yiiksek say1da
insan i.;in en yiil<sek miktarda haz sathyorsa, bu eyle1n, Bentham'a gore, ahllli
bakundan iyi olan bir eylemdir. Soz konusu haz kalkiilunden de anla~aldatJ
gibi, Bentham temelde, hazzm nitelitini
detil de, niceliksel yoniinii dikkate alml~hr. Ona gore, ayru miktarda hazza
yol ac;an tiim eylemler aynl ol.;iide iyi
ve deter lidir.
haz uzman1 [lng. hedonic expert; Fr. specialiste on hedonisme]. Bentham'1n niceliksel hazcaht1na kar~1 .;1kan, bu tiir bir
hazc1h~1n insan varhtlnl domuzla ayru diizeye getirditini belirten Mill'in
entellektiiel yetileri, kiiltiirel de~erleri
olan insan varht1n1 haz olfW\lti..i yapbtlnl gosteren deyim.
nin eseri, urunu olmas1 gerektigini savunur. Demek ki, bilginin tum ogeleri
zihnin eseridir.
Hegel'e gore, insan, bilgide kendisinin
dt~mda olan, kendisinin yaratmad1g1
ve insandan bag1msLZ olan bir diinyayt
tE.'Crube etmektedir. Bu dogal dunya butilnuyle zihnin eseridir, fakat biz insanlann zihinlerinin eseri degildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarahndan yarahlmamt~hr. Bundan Hegel'e
gore, ~u sonu~ ~tkar: Bu dunya, bu dunyayt meydana getire.ll_ye b.ilgimizin konusu olan nesnele~ sonlu bireyin, insamn zihninden ba~ka bir zihnin eseri
olmahdtr. Bilginin nesneleri ve dolaytstyla butun bir evren mutlak bir oznenin, mutlak bir Zihin, Akd ya da Tinin
urunudur. Hegel'in Tin, Geist, lde, Mutlak, Mutlak Zihin admt verdigi bu tinsel
varhk, tum bireysel, sonlu insan ruhlannm dt~mdaki nesnel bir varhk olup,
Tann'dan ba~ka bir ~ey degildir. Hegel,
Mutlak Zihnin, Geist'in ozune, insan
akh tarafmdan nufuz edildigine inarur,
~iinkii Mutlak Zihin, insan akhnm i~le
yi~inde oldugu kadar, dogada da a~tga
~1kar.
Yani, Geist kendisini Hegel'e gore, dogada ve insan akhnda ifade eder. Ona
gore, ger~ekli~n tumii yalmzca bir ide,
Mutlak ya da Nesnel Akll, bir Mutlak
Tin aracthgtyla anla~tlabilir. Bu Mutlak
Aktl, dunya tarihi boyunca bir evrim
siireci i~inde olmu~tur. Mutlak Akd a~
km, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam
olarak bagtmstz bir varhk olmaya ~ah~
maktadu. S6z konusu evrim siireci, mutlak Akhn tam olarak rasyonel ve anla~t
hr bir varhk h&line gelme ~abastdll".
Du~unce ile varhgm, manhk ile metafizigin bir ve ayru ger~ekligin iki farkh
yiizii oldugunu soyleyen Hegel'de Mutlak Zihin statik bir varhk degil, fakat dinamik bir siire~tir. Bu Mutlak Zihin,
dunyadan ayn bir varhk degil, fakat
ozel bir bakl~ a~tsmdan goriildugunde,
dunyadtr. Hegel'in dinamik bir sure~
olarak betimledigi bu mutlak varhk,
403
404
Heidegger, Martin
tamamlamm~
~ekli
'kendini hissetme' dir ve bu, bilince giden bir ara basamakt1r. Bilin~, boylelikle duyum, alg1 ve
anlay1~ a~amalanndan ge~erek kendini
ozgtir bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tamr.
0, bundan sonra ba~ka benleri de tarur
ve kabul eder. Boylelikle, Geist kendisini
Nesnel Ruh olarak ger~kie~tirir ve ortaya ahlakbbk ve Devlet ~1kar. Bu durum
benin kendi i~inde l<almaktan kurtularak
gene! kurallara ve oznellikten nesnellige
yiikselmesi demektir. Boylece, herkes
i<;in ge~erli clan, herkesi kavrayan nesnel
Ruh ortaya ~1km1~ olur. Tarih dedigimiz ~ey, Hegel'e gore, halklarda beliren
Ruhun geli~mesinden ba~ka bir ~ey degildir. Tarihin belli bir arunda, belli bir
halk, Ruhun geli~mesini iizerine abr.
Ruhun hukuk, devlet, ahl~k ve tarih alanmdaki bu nenelle~mesi boyunca kendine donmesi, kendini tammas1, mutlak
Ruhun bilincine vannas1 soz konusudur.
Ozel isteklerin, tutkulann ve egilimlerin
alarunda, herkes i~in ge~erli nesnel ilke.leri ortaya koyarak, onlan hukuk, ahlak,
devlet ~eklindc kabul eden Ruh, biitiin
ko~ullardan s1ynlarak kendini tarumaya, kendi oziinii farketmeye ba~lar. Boylelikle, Mutlak Ruh haline gelir.
Mutlak Ruh da ~ adunh bir hareketle
ger~l<l~ir. Onun birind a~amas1 sanat
(tez), ikinci a~amas1 ise dindir (antitez).
Buna kar,un, onun ii~iincii a~amas1 felsefedir (sentez). Felsefe, Hegel'e gore,
hem sanatm hem de dinin a~tlmas1 ve
onlann i~lerinde ta~1d1klan hakikatin
daha iist bir diizeyde kavrarunas1dtr. Felsefe, Geist'1, mutlak varbk olarak kavrar
ve onu hem maddt olmayan bir dii~iin
ce, hem de elle tutulup gozle goriilebilen
biitiin varhklarm birligi olarak kavrar.
Hegelcilik [lng. Hegelianism; Fr. Hegelianisme ]. Hegel'in ve ogrencilerinin geli~
tirdigi ogreti. Hegelci dii~iince geleneginin, filozofun bak1~ a~1s1, metafizik
gorii~ii ve diyalektik anlay1~mm, metafizik, estetik, siyaset, toplum teorisi, te<r
loji ve din felsefesi <tlamnda, Hegel'den
sonra ya~am1~ clan ~e~itli dii~iiniir ve
ara~ttrmaa tarafmdan benimsenmesi
sureliyle siirdiiriilmesi.
405
406
Heidegger, Martin
Heidegger, Bah kiilturiiniin onun kendisine kar~1 tavtr aldaga bilimsel akh
nan, biitiin bu giri~imlerin ba~anslzh
ganan bir sonucu olarak ortaya t;aktagana
soylemi~tir. Bununla birlikte, ona gore,
bilimsel akd da soz konusu temel meta
fiziksel inanc1 korur: Mutlak ya da ko
~ulsuz bir bit;imde gert;ek olan ~eylerin
nedensel temellerinden, zihinden ba
Heidegger, Martin
407
408
Heidelberg Okulu
Heidelberg Okulu [ing. Heidelberg School; Fr. Ecole d'Heidelberg]. Alman dti~ti
ntirleri tWindelband ve tRickert tarafmdan kurulmu~ olan ve aym zaman~
da Baden Okulu olarak da bilinen YeniKantfil felsefe okulu.
Ad1 get;en filozoflardan, zamarurun en
se.,kin tarih felsefecilerinden biri olan
Windelband, epistemolojik nitelikli bir
problemin ger.,ekte de~er felsefesiyle ilgili bir problem oldu~unu iddia eden
o~retisiyle tin kazanm1~hr. Ona gore,
bir yargt, bir nesneye, bir kendinde ~ye
kar~dtk geldi~i zaman de~il de, onu
kabul etmemiz gerekti~i hissine kaplldi~rruz, ona inanmamn bir ytiktimltiltik
oldu~unu dti~tindti~iimtiz zaman do~
rudur.
Rickert ise, dort ayn varhk alaru arasm~
da yapm1~ oldu~u aymmla tin kazanml~hr. Bu ayu1ma gore, her~eyden
once bilginin nesneleri, bilimin duyusal
dtinyas1 vard1r. ildnci olarak, alg1 yoluyla de~il de, anlama yetisi yoluyla bildi~z, duyumsal olmayan nesnelerin
akdla anla~1labilir dtinyas1 gelir. Bu
dtinya, tarih, sanat, ahlik ve kurumlar
ttiriinden kiiltiirel nesnelerden meydana
gelir. Rickert'e gore, hem ktiltiirel nesneler ve hem de do~a, nesnele~tirilemeyen
bir ozneyi gerektirir.l~te bu ii'liincti var- hk alam~, o 'fizik oncesi olan' diye tammlar ki, bu alan Kant'm transendental
benine ve Hegel'in oznel tinine karwk
gelmektedir. Dordtincti alan ise, inancm
nesnesini meydana getiren metafiziksel
alandu,
Hellenik felsefe [lng. Hellenic philosophy;
Fr. philosophie helltnique]. M.O. altmo
ytizydm ba~lanndan, M. 0. 323 ydma
dek stirmti~ olan Yunan felsefesine verilen ad.
Felsefe, felsefenin do~u~u i~n, ytiksek
bir refah diizeyiyle merak olmak \izere,
iki ko~ul arayan Aristoteles'in yorumuna uygun olarak, 'lqitli yollarm kesi~ti
~ bir kav~akta bulunan ve ozellikle ticaret yoluyla zenginl~mi~ olan Milet
kentinde ba~lam1~hr. Ki~inin merak
duymas1, kendisine sunulanJa yetinme-
Hellenik felsefe
Bundan dolayidir ki, felsefe, felsefi dii~iinii~ oncesindeki insanm yaph~I gibi,
gormek ya da inarunakla ilgili bir konu
de~ildir. Felsefe merak etmekle, dii~iin
mekle, klsacas1 ak1l ile ilgili bir konu,
gozle goriilen varhklann meydana getirdi~i ~oklu~un gerisinde gizli olan birli~i, goriinii~iin arkasmdaki ger~ekli~i
aramakla ilgili bir faaliyet olarak ortaya
~1k1p geli~mi~tir. Daha onceki dii~iin
cenin dini dii~i.inceyle ve pratik ihliya~
larla kar1~h~' yerde, Hellen.ik felsefe
daha ~ok dinf ya da mitolojik di.i~i.ince
den kopu~un sonucunda, yalmzca insan akhna dayanan ba~lmSIZ bir di.i~i.ince faaliyeti olarak ba~laml~hr.
Hellenik felsefe, i.i~ doneme ayrdabilir.
1 Doga Felsefesi. Bu donemde yer alan filozoflar, felsefenin u~ temel konusu olan
varl~ bilgi ve de~erden birindsini, yani
varhk konusunu ele alnu~lar, varhktaki
de~i~meyi, varhfPn nedenlerini, do~a
daki ~oklu~un kendisinden ti.iredi~ birli~, yani tarkhe konusunu ara~tmn1~lar
d1r. Do~a felsefesi dort okul ya da
problem ~r~vesi i9nde ele ahnabilir: a)
tThales, t Anaksimandros ve Anaksimenes'ten olu~n maddeci, birci Milet
Okulu. b) Matemaliksel ~ah~malanyla
se~kinl~en ve felsefede, fonnu, yap1 ve
i~levi on plana ~kartan Phytagoras~1
Okul. c) Daha ~ok birlikten ~oklu~a ge9~
ve dolaylslyla, de~me problemi i.izerinde durmu~ olan Herakleitos ve Parmenides. d) Di.inyadaki apa~1k de~i~me
olgusunu Pannenides'in varhkla ilgili
gori.i~leriyle uzla~tmnaya ~ab~ml~ ve
bu ~er~eve i~inde, varh~m temeline birden ~ok arkh yerl~tirmi~ olan ~ok~u filozoflar. Empedokles, Anaksagoras ve
t Atomcular.
409
II l;1san Dzerine Felsefe. Yunan felsefesinde, M. 0. V. yiizy1hn ortalanyla birlikte, do~a felsefesinin yerini, pratik felsefe olarak da tarumlanan, insan iizerine
felsefe ahm~t1r. Bu donemde filozoflar,
dti~tincelerini insamn kendisiyle ya~a
mma yonel tmi~lerdir. Bun dan dolay1,
bu ttir bir felsefe, insanm kendisiyle, do~asl, de~erleri ve yetileriyle, onun do~adaki yeriyle ilgili olan, insarun ba~ka
insanlarla olan ili~kilerini konu alan bir
felsefedir. insan iizerine olan bu felsefenin temelinde yer alan motif, do~a felsefesinde oldu~u gibi, saf merak olmay1p,
insan ya~amuun ve insamn eylemlerinin nasd iyile~tirilip, geli~tirilebilece~i
ni bulma ~eklinde ortaya ~1kan pratik
bir motiftir.
Hellenik felsefedeki bu de~i~imin toplumsal, siyasi ve felsefi nedenleri vard1r.
Buna gore, bu ~~da felsefenin merkezi
olan Atina'run toplumsal yap1s1 bozulmu~, kent, goz kama~tlrlCI bir refah doneminin ardmdan, M. 0. 431 ydmda,
otuz yd sonraki y1klh~m1 hazulayan,
uzun ve zorlu bir sava~a girmi~tir. Sava~ yenilgisinin ardmdan, Atina, bir de
veba salgmm tum deh~etini ya~aml~
tlr. Bundan dolay1, Atina arhk yi.iksek
bir refah diizeyi olan bir kent olmaktan
~akarak, insan ya~arruyla ilgili problemlerin kendilerini ~ok daha derinden hissettirdi~i bir kent olup ~1km1~tlr.
Ote yandan, Yunan felsefesinde, felsefenin merkezi olan Alina aym zamanda,
yurtta~lann yoneticilerini se~mekle kalmaylp, kendilerinin de siyasal ya~ma
elkin bir bi~de kablabilecekleri kii~k
bir demokrasiydi. l~te bu durum, siyasal ya~amm gerisinde yatan ilkeler ve
ki~inin siyasal ya~amda ba~anh olmasuu sa~layacak sanatlar haklanda daha
~ok ~y o~renme arzusunu gu~lendir
mi~tir. Yine, do~a felsefesinin, ortalama
insamn bak1~ afi1smdan iflas etmi~ oldu~unu soylemek gerekir. Ba~ka bir deyi~le, ortalama aydmm bak1~ a~&sm
dan, do~a filozoflanrun ayru konuda
kar~1t g6rii~lere ula~malarmdan dolayl, do~a felsefesi hepten anlams1z ve ge-
410
Hellenistik felsefe
reksiz hale gehni~tir. Bu tiir bir felsefenin iki temsilcisi vardu: tSofistler ve
tSokrates.
lll Sistematik Donem. Hellenik felsefenin son donetni, ele~liric.i bir felsefeden
olu~an sistematik donemdir. Yunan felsefi dit~iincesinin ula~t1g1 bu diizeyde,
tPlaton ve t Aristoteles, insanan bilgiye
ula~Jiken kullandag1 gii~ ve yetilerin giivenilirlik ve yeterliliklerini sorgulamaya
ba~larru~llr. Bilgimiz, ger~ekte neye dayanmaktadlr? Bilgilerimiz duyulanmaza
1n1, yoksa akhmaza ma dayanmaktadar?
Duyularun1zan bizi ger~eklikle ili~kiye
sokabileceginden emin olabilir miyiz?
Zihinsel faaliyet ve i~lemlerimiz giivenilir mi?
Bu donemin ild biiyiik filozofu alan
Platon ve Aristoteles, felsefelerinde, kendilerine da~d iin ya haklonda d ii~iinme
ve spekiilasyonda bulunma izni vennezden once, yetilerimiz, zihinsel faaliyetle
rimiz ve i~lemlerimizi ~oziianlemek ve
sanamadan ge~irmek gerektigi inancayla, i~e bu sorulan sorarak ba~lama~lar
dar. Yine, ayna donemde, Yunan felsefesinin ilk iki doneminde, doga ve insan
konulannda elde edilen bilgiden de yararlanan Platon ve Aristoteles, tarihin tan1d1ga ilk ve en biiyiik felsefe sistemlerini kurmu~lardu. Bu donem, ruhayet,
bilimsel ara~tumayla felsefe faaliyetinin, egitim ve ogretimin kurumsal bir
nitelik kazandag1 donem olmu~tur. Bu
~agda, egitim ve ara~tlrma faaliyeti i~in,
Platon Akademi'yi, Aristoteles de Lise'yi
kurmu~ ve faaliyetlerini burada siirdiirm ii~lerdir.
Hellenistik felsefe (tng. Hellmistic philosophy; Fr. philosop/Jie hellenistique ]. Kent
devletinin sana erdigi M. 0. 323 yahyla
Hellenistik ~agan son biiyiik imparatorlugunun Roma'nan bir par~ast oldugu
M.O. 30 yah arasandaki donemin felsefesine verilen ad.
Bu donemde yer alan dort biiyiik felsefe okulu s1ras1yla, t Akademi, Peripatetik okul, +Epikiiros~u ve +Stoaa okuld ur. Bu dort okuldan, hazc1 ahlilo ve
Tann'nan evrene miidahalesini redde-
Herakleitos
nin yerini alan imparatorl ukla birlikte,
bilinen diinyan1n stn1rlann1n geni~le
mesi ve bireylerin ka~1ndmaz bir bi~hn
de diinyaya, topluma ve kendilerine yabanola~masJ, yalntz ve ba~1bo~ kalmasJdu.
Boylesi bir toplum diizeninde, felsefeden beklenebilecek tek ~y, ilgisini birey
iizerinde yogunla~tlrmast, bireyin felsefeden bekledigi yol gostericilik gorevini
yerine getinnesidir. Bu donetnde, felsefenin herkes~e kabul gormii~ amac1, insan1
m utlu bir ya~ama ula~tlrmak, bireye
giiven ve bilgelik kaz.and1rarak, onun ya~adtgl yabanc1la~ma ve yolunu kaybetmi~lik duygusunu a~mas1ru saglamakhr.
i~te bw\dan dolay1, Hellenistik donemin
en biiyiik ve en onemli iki sistemi olan
Epikiiros-;ulukla Stoac1hk ki~isel bir
ahlak iizerinde yogunla~;ru~lar, siyasi ya
da toplumsal diizenle ilgili problemlere
pek az onem venni~lerdir. Bir tinsel bagunslZhk ve kendi kendine yetme ideali ..
ni On plina ~Ikartan i.ki alwntn da ahlalo,
fiziklerinin katktstz tmaddeciligini yansttacak ~ekilde dogalc1 ve 'bu diinyaa',
yani i~inde ya~ad1gun1Z diinyayla, bu
diinyadaki ya~am ve degeri temele alan
bir ahlak anlay1~1du.
Helvetius, Claude Ad.rien. Aydtnlanmarun onemli dii~iiniirlerinden biri olup,
t Ansiklopedinin hazulanmasma katk1
yap1n1~ olan Frans1z filozofu.
Helv~tius, insan zihninin tUm entellektiiel gii~lerini, Condillac'tnkine benzer bir
indirgeyici analizle, duyum ya da duyualg~sJna indirgeme t~bbiisiiyle iin kaz.anrru~hr. Ba~ka bir deyi~le, insan1n
d uyu dfizeyini a~an yetilere sahip old ugu gorii~iinii yanh~ bir teori olarak niteleyen Helv~tius'a gore, omegin yargyt
ele alahm. Yargtlamak, bireysel ideler
aras1ndaki benzerlikleri ve farkllhklan algilamaktan ba~ka hi~bir ~ey degild.ir.
Ayru indirgeyici analizi ahlik alaruna da
uygulayan filozofa gore, insan davraru~l
nn evrensel temelini ben-sevgisi meydana getinnekte olup, ben sevgisi haz elde
etme amaona yonelmi~tir. Tum degerle~ hatta gii~ arzusunun bile ikincil oldu-
411
gunu one siiren Helv~tius'a gore, bu degerler temel istek olan haz sevgisi veya
arzusunun donii~iimleri olmak durumundadJr.
YararCI ahlak anlayi~nun ilk biiyiik onciisii olan Helv~tius, egitim gorii~leriyle
~ok etkili olmu~tur. 0 egitime biiyiik bir
one1n vermi~ ve bizi, her ne isek o yapanln egithn oldugunu soylemi~tir. Bununla birlikte, iyi bir egitimin oniinde
ciddi engeller vardu. Bu engellerin ba~Jnda ise, din ve baht inan~lar gelmektedir. Ger-;ekten varolantn yalruzca maddi
nesneler oldugunu, bilginin d1~ diinyadaki 1naddi nesnelerin duyularnnwn
iizerindeki etkisinin bir sonucu olarak
duywnlardan meydana geldi~ni savunan Helv~tius, Tann'n1n varolu~u konusunda tateizmi benimsemi~tir.
hen. Antik Yunan felsefesinde, omegin
+Parmenides'te Bir olana; her~yi i~eren,
faka t kendisi ba~ka bir ~eyde i~erilme
yen; varhg1n, degi~menin kaynagt olan,
her~eyden baguns1z ilk varhk, nihai ve
en yiiksek ger~eklige; duyulann gosterdigi goriinii~lerin gerisindeki, alul yoluyla bilinen, varhga gelmemi~ ve yok
edilemez olan, ezeli-ebedi degi~mez realiteye verilen Yunanca ad.
Herakleitos. Pannenides'in duragan ve
degi~mez varhg1na kar~1, niteliksel degi~me olarak olu~un ger~ekligini one
stiren Yunan filozofu.
Bilgi bakurundan, e1npirik ya da duyusal bilgiye hi~ deger vermeyen Herakleitos, gozlerin ve kulaklann kotii tantklar
oldugunu one siirerek, rasyonalizmin
savunuculugunu yap1ru~t1r. ~ok ~ey
bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye kar~1
~1kan filozof, ~ok ~ey bilmenin ak1lh ol~
rna y1 ogretmedigini soylemi~tir. Siyasi
alanda, demokrasi kar~1h egilinuerini,
~ogunluk geni~ halk y1g1nlanna kar~1
duydugu nefretle birle~tiren ve 'bir ki~inin, yet kin biriyse eger, kendisi i~n,
on bin ki~iden daha degerli oldu~nu'
soyleyen Herakleitos'un metafiziginin
en one1nli tezi, hi~ ku~ku yok ki, ~ah~
ma ve sava~1n her~eyin babas1 oldugu
dii~iincesidir. Ona gore, kar~1tlann sa-
412
Herder
va~1,
Onun varhk
o~retisinin
mu~tiir.
hermeneutik
lenebilir.
Herder'e gdre, farkh diller farkli dii~iinme ve hissetme tarzlanna, farkb dii~iince ve duygulara kar~1hk gelir. Dilin,
Herder'de oynadigi, insan dii~iincesini
ve kiiltiiriiyle ilgili kurucu rol, Aydmlanmamn hiimanizmine ve insamn, ~ag
dan ~aga ve toplumdan topluma degi~
meyen evrensel bir ozii oldugu tezine
ters dii~er. Aydmlanma dii~iincesinin
~iddetli birka~ ele~tirmeninden biri
olan Herder, ayn halklann ozgiil tarihlerinin onemini vurgulam1~ ve Aydmlanmamn tevrenselciliginc kar~I, ondokuzuncu yiizydm en onemli giicii hali.ne gelecek milliyet~iligi esinlemi~tir.
hermeneutil< [ing. hermeneutics; Fr. llermeneutique; AI. !Jenneneutik]. G~el olarak insarun eylemlerinin, sozlerinin, ya-
rathgt iiriinlenri ve lruril'iTUann anlanillU__ _
kavrain!i.. ve yonmdama saiiab-:-tg. yiiz'
ydda, pozitiv~.g~ij.~fY([ri!em. art!ayi~ ve doga bilimlerinin yontemini
msiiii bilunlennde de kullanma tavrma
kar~1, tarih i':_e_.S05yo~oJCSibi insan bilimleriniri konusu olan msan varbguun
temcl ozelli~den dolay1, larkb bir yontell}e ihtiya~ .d\l}tdugu anlayi~Irun sonucu olan yorwn teorisi.
Teolojik bir kokeiU, uzun bir tarihi olan
ve lelseleye tDilthey taraftndan kazandinlan henneneutik terimi ilk kez olarak
Yunan'da kullamlmi~hr. Buna g6re,
Antik Yunan'da, tannlarm s6zleri ve mesajlan insanlara, tannlarm haberdsi olan
Hennes tarafmdan iletildigi ve Hermes
taralmdan aktanlan bu sozlerde tannlar,
insan ya~arru hakkmda, insanlann goremedikleri ~eyleri de 'stiz kabbt' i~inde
aktardlklan, I aka t bu sozlerin yalruzca
lafzi anlamlanyla diimdiiz anla~Limayip,
a~tklanmalan ve yorwnlanmalan gerektigi i~in, ta.nr!lann.~O.<:~.rini-JLOwm]ama
laa!iJ<etine.hermeo.eytik ad!.-veri)mj~tir
Hermeneutik teriminin soz konusu teolojik anlarru Orta~agda da korunmu~
ve terim, Hristiyan teolojisinin kutsal
kitaptaki tinsel hakikati anlaytp yorumlama i~iyle me~gul olan losmt i~in kullamlmi~hr. Bundan sonra, Dilthey, F.
tSchleiermacher'in de etkisiyle, terime
413
felsefi bir anlam kazandmm~ ve hecmeneutigin tinsel bilimlerin yontemi oldugunu savun""u~tur.
Tinsel bilin ueri ya da in san bilimlerini
ya~ama kavrammdan hareket eden
anlam bilimleri olarak tannnlayan Dillhey, bu bilimlerin, yazd1 metinleri once
filolojik bir anlam ele~tirisinden ge~ir
mek, daha sonra da sozciiklerin belli bir
donem ya da ~agda soz konusu olan anlamlanm ortaya ~tkarmak durumunda
oldugunu one siirmii~tiir. <;iinkii, belli
bir donemi ve kiiltiirii anlamak i~in yaZih yap1tlann lalzi ya da goriinii~teki
anlamtm ortaya ~tkarmak, yeterli olmaz;aynca, sozciiklerin belli bir donem
ya da ~agm sahip oldugu tinsel ya~am
altmda kazandtklan anlamt da giin t~I
gma ~1kartmak gerekir; Dilthey'a gore,
bu yapdd1g1 zaman ancak, soz konusu
anlamlar saycsinde o donem ya da ~aga
egemen olan tinsellik kavranabilir. Bu
anlamlan a~tga ~LI<aracak olan yontem
de, bir tiir anlama ve yorumlama sanah
olarak, hermeneutiktir.
Dogaya ili~kin ara~hrma ile insan eylemine ili~kin ara~hrma arasmda ~ok
temelli bir larklihk bulundugunu, insan
eyleminin ozel bir ana liz yontemine ihtiya~ duydugunu savunan Dilthey, bu
~er~eve i~inde, iki ayn yontem ortaya
koymu~tur. Bunlardan birindsinde, bir
eylemin, kitabm ya da bir tablonun yarahcistmn yorumcuyla olan ili~kisi iizerinde yogunla~thr. Buna gore, izleyici
ya da yorumcu, kendisini yarahcnun
yerine koyarak anlar. Anlama, gerek yarahci gerekse yorumcu ya da izleyicinin
ortak bir insanbg1 payla~masmdan
veya her ikisinin de aym Tinin tezahiirleri olmasmdan dolay1, miimkiindiir.
Dilthey'm onerdigi ikinci yontemde ise,
bireylerin ki~isel ozellikleri ya da karakteristikleri bir kenara b1rakthr. Bunun
yerine hermeneutik, insan eylemini, ona
anlam veren daha geni~ bir biitiirue
ili~ki i~inde anlar. Buna gore, ornegin
bir tablo, o tablonun i~inde iiretildigi
toplumun diinya gorii~ii dikkate almarak anla~Ihr.
4l 4
hermer.eutik dongii
heyecan
anla~llamayacagmt
415
416
hiHilik
----------c-----
hiper-ger~eklik
417
-------------
418
hipotetik ikicilik
udrillard'a gore, hiper-ger~eklik bir durum, ktikeni, kaynag1 veya ger~ekligi olmayan bir ger~egin modelidir; hiperger~ek de, ger~eklikten bag1ms1z olarak
yeniden tiretihni~ olan bir ~eydir. Ba~
ka bir deyi~le, onun televizyonu biricik
ontolojik ger~eklik haline getiren soz konusu kavramsalla~bnm1, gtintimtizde,
ger~ek ile dti~sel/imgeselin, somut ya
da ger~ekten var olan ile sanahn birbirine kan~hgm1 ve estetik btiytilenimin
her yerde htiktim stirdugunti ortaya
koyar.
hipotetik ikicilik [ing. hypothetical dualism; Fr. dualisme hypothetique]. 1 ikiciligin, zihin ve d1~ dtinya ikiciliginden
olu~an ttirti. 2 Epistemolojide, d1~ dtinyanm yalmzca ~1kanm yoluyla bilindigini savunan gorti~.
hipotez [Yun. hupothesis; ing. hypothesis;
Fr. hypothese; AI. /typot/tese]. 1 Genel olarak, bir ilke, kabul, tahmin, ko~ul ve onctile, yol gosterici dti~tince. 2 Manhkta,
ko~ullu bir tinermenin ko~u( k1sm1, tin
bile~eni.
tnekintn yaln!zca
v i~aiartm1ar olneu un , e sefenin
den eri, neder!le. som.u;liv ~rsaina laaliyetinP i<?l';thk id\Ltifltenesuren Hobbes, ya~adg sure i~inde,
biri entellekttiel, digeri siyasf olan iki
devrime tarukhk etmi~tir. Bu devrimlerden siyasi olam, yani mutlak monar~inin parlamenter demokrasinin temsili
kurumlanyla S1mrlanmas1 soz konusu
oldugunda, Hobbes tam bir kar~t devrimcidir. Buna kar~m entellekttiel devrim, yani Orta~agm tannmerkezli ve
Aristoteles~i dtinya gorti~tiniin buaktlarak, yeni doga bilhnleriyle, mekanik
a~tklamarun ve deneysel yontemin benimsenmesi soz konusu oldugunda, o
tam bir devrimcidir.
n ve erekli politik kurumlann
insan dogas1y a 1 g1 1 ger~e ya da olgulardan, insan dogas1yla ilgilil;u olgularm da evrerun aagas,yla iljli s'sular
"CCan ~lkarsanacag1 birlikli bir hilirn
goru~ti gelitirmeyi ama~liR'II~ elan
H"ones da fel~fesinde, ttplg bir rasyonalist gibi, geometrinin yontemini benimsemistir, zira geometri, ona gOre,
kesin, a priori birka~ ilkeden .,.karsanabilir olup, bilgi veren sonu~lardan, onermelerden meydana gelmektedir. Felsefeyle bilim arasmda bi r aymm yapmayan, felsefesi, bilimsel yontemin kapsamlru ki~ilere iii~ kin ara~ttrrnayla si yaseti de i~ine alacak ~ekilde geni~letmek
ten meydana gelen Hobbes, her problemin ilke olarak doga bilimlerinin yontemleriyle ~tiztilebilecegine inand1~
doga bilimlerinin yontem ve ara~tuma
lannm ki~ileri ve si yaseti a~udamak
i~in de kullarulabilecegini savundugu
i~in pozitivist bir dti~tintir olmak durumundadJr.
ta zi i: Hobbes, zihin konusunda
deneyci ve madded bir tavn benirnsemi~tir. Zihindeki dti~tincelerin duyuma
bagh oldugunu, duyum olmad1gtnda
ti~tincenin de olamayacagm1 savunan
ilozofa gore, ide ya da dti~tinceler,
anhksal olarak fiziki nesnelere de ba1mhd1r. Ba~ka bir deyi~le, ide ya da
Hobbes, Thoma
4I 9
alm1~hr.
au~ak,
anca
dafiOJ. ;;larak,
TantJ
jn:
~u;
lann
dt
nesnelerj;dUjlUma.
~jjnceye
duyum-
neden oldufi;uny ye ,
dti~tincelerin de dilde Hade edildij!ini ,
one siirmti,ttir. lnsan varhklannda, dti~tinceyi degi~tirebildigini savundugu
dilin, y_az, ve konyma..olarak iki ~ekil
de varoldugunu belirten Hobbes, bunlardan dti~tinceyi kaydetmeyi yara~an
yaz1da bellegin genilemesinin soz onusu oldugunu soylemi~tif: iletiime
yarayan konu~marun, ana gore. nedensel Jl!~kileri kaydetme, bilgi aktarmq,
arzu ve istekleri bildirme, .@zctikleri
kullanm<J.\<1~.!'-~~vJ:
20
olumlamay, bir karullama i~in de, birJe yarathklan bu yapay insan, bu ejder~k lasum bir araya gelirdigini one
ha, onlan lemsil edip, yoneteceklir.
siiren Hobbes'a gore, man11k, isimleri
0, bu ytice egemen gtictin, soz konusu
farkh birle~imler i~inde, 1oplay1p <;~kar
ejderhamn, insanlann yaphklan sozl~
maklan ibarellir.
meyle baglannu~ olmad!lm soylemi~
.Bilgi Goriis/eri:.Empjrist bir bilgi goriitir. Toplum'!_kan;t bi~bir yiikiimliilti~
~tin,!_ ~a hip clan Hobbes.. felsefenin neo,ill\J!yan _ejderha ya da cJ&y(etin cok ~
geni yetki(eri va<e;lu. Cerek _bukuk,
denlerden harekelle sonu~lan, sonu~lar
daR harekgtle ci& nedeRleFi '=dtarbp bil-..:.
g~k din, gerel<se mtilkiyet. k1sacas1
ek anlamma geldigini one stirmti Iii
he~ey s1mrs1z y!!tkilerle bi>zenmi~ by
Bil~ u yu- neym en ilkelere (anatisttin gilce bagh olmak dyrumundad1r. _
liz) ya O:a Uk il:tcele1 den, eu genel onetHobbes'a gOre. huknknR tek bir kayna~J .
Ineler en sonu ara sen ez o
1 erv.ardtr, bu kaynak da, egemen ye iistiin
Ie
tiren filozo
giiciin iradesidjr. Mtilkiyet de, egPD!..en
sonu~lann ve olgularm birbirlerine clan
gtictin verdigi !?ir OdiiREien ba~ka hjr
baghhgmm bilgisi oldugunu soylemi~
_ey degildir. Buna gore, sozle~meden
tir. Btiytik bir boliimtiyle, nedensel ili~
once, herkesin her~ey tizerinde hakk
kilerin bilgisinden meydana gelen bi!im,
vard1, ama gticti gtictine yeleneydi. isle
ona gore, ayru anda hem liimevanmsal
mtilkiyet giivenligini getiren devlel, geve hem de tiimdengelimsel yonlemleri
rel(tigi zaman, mtilkiyeti dnedg ~gb
kullamr.
diiz;enleyebilir. O!:!_a gore, devlet almaPolitik Felse[esi: Siy~l felsefesinde,
dan, miilkixetin anlam1 yoktur.
kar~l devrhnci bjr taytJ hpnjmse!ien,
Ayru durum, din i~in de ge~erlidir. Inyeni yeni orlaya ckl~ btit,tik bir h1z)a
s~~"' ayru_ anda iki efendiye birden
geli~en buruvaz iUaflnt tutmayan
li1zmet edemeyece~iDI soylegn fiijb_ u alandaki btiytik tiniinti sdz- - bes, i~ ban~1 iiirdtirebilmenjn tek yolule~meci devlel anla 1 1 Ia mull
'k n:n":n:vlet ba~karunm aym zamanda
dan sa lam 1r lemele oturtmasmdan
\s!!i'!f'nin de baskam ofirias1, dlb! de deaTm1~hr. Ba ka bir deyile, Hobbes'la
netimi alhnda tutmas1 oldugunu soylemul a iklid
allann Ta '
almijtir.
diklan yelkiye de~ de, dogrudan dogHolbach, Paul-Henri Baron d'. Yeni ve
ruya blteylerin ~ rlanna dayandmlozgtin bir dti~tince geli~tirmemi~ olrnl~tlr.
makla birlikle, Lamettrie tarafmdan kuHcf.'ihes'ra devlet insanlaRA keri:IF.:JRa-:ruhnu~ clan Frans1z tmaddeciligini da'
far!. i~in sozle~meyle meydana gelirilha ayrmhh ve kesin bir sislem haline.
mi~ xapay bir yarattk olup. onun sixa-gelirmeye ~ah~m1~ clan filozof. 1723sel felsefesindeki ~Ia nok1as1 dogal
1789 y1llan arasmda ya~am1~ clan Holinsandu. lnsanlann dogal ya~ama hllbach'm temel eseri System de In Nature
lindeyken, allm ~agda ya~amay1p, ce[Doga Sislemi]'dir.
hennem hayab i~inde olduklanm savuHolbacb, ger~eklen varolarun canl1, hanan, bu donemde e~it ve ozgiir clan inrekel hlllindeki madde oldugunu, madsanlann birbirleriyle stirekli bir sava~
deyle rubun bir ve aym ~eye kar~1hk
i~inde olduklanm one siiren filozof,
geldigini one stirmti~ttir. Madde ve haboyle bir durumds geli~me ve uygarhrekel, evrenin lemelini meydana getirir.
gm ilerlemesinin beklenemeyecegini
Maddi doga, ona gore, canslZ ve haresoylemi~lir. Buradan clasm lek yolu,
kelsiz bir ~ey olsayd1, bu lakdirde Tann
insanlann bir sozlemeyle kendi s1mrgibi, rub gibi manevi tozlere ba~vurmak
. sz Ozgiir)illderine $D vermeleri, Slr
ka~1rulmaz olurdu. Fakal doga klmlidaii~iincii lehjne haklanndan vaz~melc-~
madan duran, cans1z ve harekelsiz bir
r.;dir Hobbes'a gore, onlann sozle~mey~ey degildir; harekel maddenin en
holizm
421
422
homeomeri
hukugun
homoteizm
t~levi
423
Hsiin Tse. M. 0. 395 ve 288 ytllan arastnda ya~am1~ ve insamn dogas1 konusunda, ~agda~1 Mensiytis'tin tam tersi
gorti~ler ileri stirmti~ olan ~inli dti~ti
ntir.
insanm dogu~tan kotti oldugunu, iyiliginin bir yapmactktan ba~ka bir ~ey
olmad1g1m savunan Hstin Tse, diger
<";inli dti~tintirlerin dogaya pek onem
vermeyip, tiim dikkatleri insamn kendi
i-;ine yoneltme tavzr ve kendi i~ dogamizl dinleme Ol)erilerine kar~1t olarak,
dogaya egemen olmamn onemine i~a
ret etmi~, dogarun kendi ama~lanmtz
i~in somtirtilmesini istemi~tir.
hudiis. Islam felsefesinde, evrenin ve
i~inde yer alan tiim varhklann, ezeli olmayip, sonradan yarat1lm1~ oldugunu
dile getiren gorti~ i-;in kullamlan terim.
Buna gore, ezeli olmama ve sonradan
yaratalm1~ olma durumuna hudus; hudus sonucu ortaya ~tkan varhga da hiidis ad1 verilir. Yine aym ~er~eve i~inde,
evren hadis, Tann da kadimdir.
hudiis kamh. Tann'mn varolu~uyla ilgili kozmolojik karuhn, yani evrenin varolu~undan Tann'ya giden kamhn
lsl~m di.inyasmdaki, Gazali' tarafmdan
one stiriilmti~ olan, versiyonu.
Kamt, ~u ~ekilde ifade edilmi~tir: 1
Her hidisin, yani yok iken var olan bir
~eyin hudtls bulmas1, e~deyi~le sonradan varhga gelmi~ olmas1 i~in bir nedene ihtiya~ vardzr. 2 Evren hadistir,
yani yok iken varolmu~tur. 3 Bu nedenle, onun varhga geli~inin bir nedeni olmasi gerekir, ki bu neden de Tann'dtr.
hukuAun i"Jevi [Ing. function of law; Fr.
fonction du droit]. Hukuk~u ve hukuk
felsefecilerine gore, hukugun ger~ek
le~tirmek durumunda oldugu ii~ i~lev
vardzr: 1 Egemen gi.ici.in istedigi ve belirledigi nihai bir durum ya da hedefe
ula~mak. Omegin, sosyalist hukuk sistemlerinde, hukuk ~ogunluk sosyalist
toplum amac1 i~in bir ara~tan ba~ka bir
~ey degildir.
2 Hukugun ikinci i~levi, insanlar arasmda bir ~ah~ma oldugu her yerde,
adalet dag1tmakt1r. 3 Hukugun ti~tincti
424
hukuk felsefesi
Ba~ka
Huu>e, David
425
sevdiAHRiz, iiiilti~btriz ya da
langr~ki
b~:enimdir.
fa
fi:du~;~ :n~:k~~~:
zan:nn!araU;~de-
iimiiz
ere sa p oluruz ve bu ideler oz
y
,
a az canh ve so1$.turlar0flwne'a gore, idelerimizin bir-buleriyle belirli ili~kiler it;inde olmasr,
birbirlerine belirli ~killerde baglanmalan bir raslanh degildir. 0, idelerimizi
belirli bazr bak1mlardan bjrhiderine
baglayan birtakun birleytirici baP;lar buIu11auP;unu s9yler, ,Buna gore, idelerde
belirli baZI n.iteliklt:r bulundugu zaman,
bu jdeler bjdljderine bagianula!. Bu nibenzerlik, zama'1
telikler, Hume'a
ya da mekiin ba mdan \urek)ilik ve
neden-sonu~ olmak i.izere i.i~ tanedir.
Klaslk Ingrlli empmzminin i.i~i.inci.i ve
sonuncu di.i~i.ini.iri.i olan Hume, bunlardan
baglanbsmm
Em"
426
Hume, David
olu~turur.
seyJPrin.
Hume'cu
sik lngiliz empinzmmm ilk dii~iiniini
clan tLocke'a yoneltti~i ve Hume'un da
onaylad1~1 itirazlann, tinsel ya da zihinsel clam da kapsayacak ~ekilde geni~le
tilmesinin bir sonucu olarak ortaya
<;~kar. Zihinsel ya da tinsel toziin yoklu~unda, Hume ic;in, izlenimler ya da ideler ya da bynlardan oly~an toplam d!~mda, ki~inin kimligini belirleyecek._
on~ kendisiyle ozdeletirilecegi hi[.
~ey yoktu~, Ben i~in, kimli~ini zaman
i~rnde koruyan siirekli bir varolu~ soz
konusu olamaz. Dayjd H''J:Ail'ut=t g9zH:n ..
de zihin, cesitli alg1larm ya da izlenim-
lerin ard arda ortaya ~1kt1~1 bir tiyatrodur, fakat bu izlenim ya da !dele~
dayanak clan bir toz degilctir, yani
bizim oyunun oynand1g1 satlrie hakkmda en kii~iik bir Hkrinuz clam. Ben ile
anlat1rmak istenen ~ey, belli b1r toz tiirii
ise, ona gore, bu toz duyumun sonucu
clan izler\imlerden tii ti emez.
Toz 1 es1 ize duyularuruzla aktanhyorsa e~er, duyulanm!Zdan hangisiyle ve ne
~ekilde aktar!lmaktad!r? 0, Hume'a
gore, gozlerimiz tarafmdan alg!lamyorsa e~er, bu takdirde bir ttlz ya da bir dayanak de~il de, bir renk olmak zorundadu; fakat kulaklanm1z tarafmdan
alg!lamyorsa, bu durumda da bir ses olmahdu. Bundan dolay1, tozden de~il
de, yalmzca niteliklerin bir toplammdan soz edilebilir.
Hume'un insanm bilgide dyyy deneyjQ!rl otesine gec;errleyece~ ye l<endj zihnie,rkkilerin d!smda bjr ~eyi bilemeyece i eklindeki tezi onu do alhkla
Tan_!l'run varolusuyla ilgili olarak a
ku~kucu bir tavua siiriikler. Ona gore,
Tann'run varolu~unu karutlama yoniindeki ~abalann ~ogu, nedery_:;ellik dii~iin
cesine_dayanmakta olyp, Tann'run evre:ni bir ama~ gozeterek yarath!\lm dile
getirir ve Tann'mn bu evrendeki diizenin nedeni y~ da kayna~ oldutynu ortaya koyar. l~te, bu noktada Hume'un
nedensellikle ilgili eletirisj bjr kez daha
onegtli hit.[!ll oy!)llr.
Ona gore, bizim neden idesini iki ~ey
arasmdaki siirekliligi, ya da iki ~eyden
duyguda~hk
427
428
Hume
~atah
Husser(, Edmund
429
430
Husserl, Edmund
Onun ~eylerin ozleri deyimiyle dile getirdigi ideal varhklar, hemen hemen Platon'un ldealarma kar~ll1k gelir. Belirli
bir ti.iri.in omegi olarak belli bir ~eyin
ozi.i, tam olarak bu ti.iri.in kendisidir.
Buna gore, yaz1 yazarken ~imdi parmaklannun aras1nda tuttugum bir nesnenin, yani kalemin ozi.i 'kalem' ti.iri.idi.ir. Masam1 kaplayan k1nn1ZI orti.iye
bakttg1m zaman, duyulanmla bu somut
~yi algdanm, ancak ayru zamanda zihnim de k.Jnn1Zlhg1n ozi.iniin neden meydana geldi~n bilincine vanr. Edmwtd
Husserl'e gore, insan zihni burada klrmlzlhgm ozi.ini.in bilincine vanrken,
yine deneyim saz konusudur. Bununla
birlikte, bu deneyim be duyu arachg1yla ger~ekle~en duyu deneyi degildir.
Burada saz konusu olan deney z.ihinsel
bir deneyimdir.
Yani, insan zihni k1nntz1hgan ozi.ini.in
bilincine vararken, bu ozi.i dogt-udan ve
aracJSIZ olarak kavrar. Bu deneyim ti.iri.inde, ~eylerin ozleri, bize hpkl duyu
deneyindeki dogal cisimler gibi, dotNdan ve araastz olarak verilir. Husser(,
~eylerin ozlerini tecriibe ettigimiz bu
deneyim li.iriine ozlere ili~kin sezgi adlnl verir. Ona gore, biz ozlere ili~kin bu
sezgi arachg1yla, kesin ve ku~ku duyulamaz onennelere, sonu~lara ula~1nz.
Husserl'e gore, matematigin nesneleri,
aksiyomlara da ayru ~ekilde bilin.ir. Ma
tematigin aksiyomlan, yalruzca saytlar
ve diger matematiksel nesneler haklonda, sezgiler arach~yla kazandma~ bilginin dilsel ifadeleridir. 'Dogal say1',
'nokta', 'dogru ~izgi', 'di.izlem' gibi ifadeler, duyu deneyiyle tecriibe edilebilir
olan ger~ek nesnelerin adlan degildir.
Bu ifadeler, bize Hussertin ozlere ili~
kin sezgi ad1n1 verdigi soz konusu deneyim bi.;imi it;inde dogrudan ve araaSIZ olarak verilen ideal nesnelerin
adlandarlar. Husserte gore, ozlere ili~
kin bu sezgi araahg1yla, biz matematigin kendisine konu aldag1 ideal varbkla-
hiimanizm
431
432
hyle
yeliyle kurtulabilecek de~ersiz ve stradan bir varhk olar~ goren, 2 insan bilinciyle ilgili goru~unde, determinist ya
da indirgemeci olan her du~unce sistemine ~iddetle kar~1 ;tkan anlay1~1 veya
tavn ifade etmek durumundadtr.
Kokenleri antik Yunan du~uncesine, insant felsefi du~uncenin merkezi ge~ren
Sokrales'e, 'insan her~eyin ol-;usudur'
diyen Protagorasa kadar geri giden, ama
esas Ronesans doneminde, Tanndan
uzakla~n dikkatin insana yonelmesiyle
ortaya -;oop, ilerlemed Ayd111lanma ve
modernist hareketle geli~en hum~
20. yuzydda ise, ingilizce konu~an dunyada, ateizm ya da laik bir akdahkla
e~anlamh bir terim haline gelmi~tir.
Buna kar~1n, kJta Avrupas1nda humanizln, insanla do~aJun geri kalan1 arasmdaki ontolojik farkhll~ temele alan ve
topluma, tarihe, kulture ili~ldn a-;lkJamada, onceli~i insana veren felsefeleri gosterir.
Humanistler, bu -;er-;eve i-;inde, insan
varb.klanna ozgu, onlann urunlerini, bu
urun ister tarihsel bir olay, ister ekonomik sistem ya da ister edebi bir eser
olsun, standart bilimsel attklamayla birle~tirilen nesnel ve indirgemeci analizler
tarahndan a-;tklanabilmesini imkan-stz
k1lan, birtakun nitelik ve yetiler bulundu~unu savunmu~lardtr. l~te a) varoluirulugun, insanl ve insan biJincini on
plana -;tkartan ve insan1n evreni, ya da
insan1n oznelli~inin meydana getirdi~i
evren d1~1nda ba~ka bir evren bulunmadt~Ull iddia eden felsefeleriyle; b) insanJn ezeli-ebedi do~rulan tema~a etme
ve a~k1n bir ger-;eklikJe do~rudan bir
ili~ki i-;ine girebilme gucune sahip oldu~una inanan personalizm; c) insan1
her~eyin ol-;usu yapan insan merkezli
goru~unden dolayt, pragnJatiznr; d) Lukacsz'lll genel yabancda~ma ve ~eyle~
tirme surecini, insanh~1n yitiriJmesi olarak de~erlendiren gliru~u; yabancda~ma
uzerinde odakla~an gen-; Marks'la irtibatlandlnlan Marksist humanizm, -;a~da~
1rk~1hk
I
ahmh apriorizm [ing. moderate apn'orism;
Fr. aprorisme moden!]. Bilgide akhn katkaSlnl temele almakla, bilgideki en onemli
ogenin akhn deneyden bagamSIZ faaliyeti oldugunu one siinnekle birlikte, deneyimin roliinii de yadsunayan gorii~.
Deney yoluyla temellenmeyen, deneye
bagb olarak hakh kabnamayan sentetik
a priori onennelerin varoldugunu ve ger-;ek bilginin bu tiir onennelerden olu~
tugunu savunan bilgi anlay~.
1hmh empirizm [ing. moderate empiricism;
Fr. emprisme modere). Bilginin kaynagmda deneyimin old ugun u one siinnekle
birlikte, matematigin aksiyomlann1n
bile deneyime dayanan iddialar oldugunu savunan radikal empirizmden, kendilerine manttk ve matematikte bir yer
bulan a priori, yani deneyime dayanmayan kavram, sav, iddia ve onennelerin
varolduguna inanmak bakanundan farkhhk gosteren empirizm tiirii.
Radikal empiristlerin fonnel kavramlan deneysel olarak yorumlama -;abalannan beyhudeligini goren ahmh empirizm, ozellikle matematikteki fonnel
kavramlarm a priori kavramlar oldugunu, Eakat Tann, toz, neden gibi kavramlann a priori olamayacaguu one siirer.
Ba~ka bir deyi~le, matematigin deneyimden gelecek destege gerek duymayan a priori bir disiplin oldugunu belir
tirler. Saf matematik, terimleri empirik
bir anlama sahip olmad1~ it;in, iddialanmn bir zaman gelip de deney taranndan ~iiriitiileceginden -;ekinmesi gerekmeyen, rasyonel bir disiplindir.
433
434
ili~ki
kar~uruza
-;1kar.
aslah edici adalet [tng. rehabaative theory
of punishntet1t; Fr. theorie de Ia punition
rehabilitative]. Cezan1n, ceza vermi~ ola
mak i-;in degil de, benzer eylem ve su-;lann yeniden ortaya -;lkmamas1 i-;in,
su-; i~lemi~ olan ki~inin karakterini ve
bu arada -;evresin.i degi~tinnek amac1yla verilmesi gerektigini savunan adalet
anlay1~1.
lbni Haldun
I
ibda. islam felsefesinde, mutlak hi-;lik ya
da yokluktan yaratma eylemi i-;in kullanalan terim. ibda, hepsi de nedenin ~
nut; kar~as1ndaki zamansal onceligini
varsayan halk, tekvin ve ihdas terimlerinden a)'lrd edilmelidir. Buna gore, ibda'da, nedenin sonuca onceligi yoktur,
fakat yalruzca oz bakunmdan bir oncelik vardar.
Cte yandan, ibda ister zaman, iste:r ister
hareket ya da ister madde ac;..sandan
olsun, bir ara gu-; ya da varbk olmadan
varolu~ vermeyi gosterdigi ic;in, o digerlerinden daha ust duzeyde bir yaratInaya kar~llak gelir. Yine, ornegin halk'm dogal varhklar1n yarahh~a i-;in kullanlldlgl yerde, ibda aklllann yarad ah~a yla sanarh olmak durumundad1r.
lbni Haldun. 1~32-1406 yLllan arasanda
ya~ama~ unlu Islam tarihc;isi ve du~u
nuru. Temel eseri Mukaddime olan ibni
Haldun, bir tarih-;i olarak, deneyime,
gozleme dayanan, konusu kultur varbklan ve toplumsal ya~am olan, toplumun
g~itnini, kultur a~malann1, i-; yapisana, ge-;irdigi degi~im ve donemleri inceleyen bilim olarak tanamladaga tarih
biliminde, onemli bir kilometre ta~l
olu~turur.
435
436
1bni
gii~lii
Rii~t
lbni Sina
437
138
i~
bagmlllar ogretisi
iomatik olarak ger~ekle~mez. Yani, insatun var olmastyla var olmamast e~il
derecede mumkundur. Onun ozu ger~ekle~ebilir de ger~ekle~meyebilir de.
Ona varolu~ veren, onun ozunun ger~ekl~mesini saglayan varltk Tann'dtr.
Insan zihninin ozu bilmeklir, ancak
insan her zaman biliyor degildir. insan
aklt, bilebilmeye yelilidir, fakal insanm
bilme larzt yalmzca mumkundur. insan
zihni ger~ekle herhangi bir bilgi olmadan, ancak bilebilme gucuyle bezenmi~
olarak yaralllmt~br. lbni Sina bilgi anlayt~mda, insan zihninde bilginin varolu~u i~in iki ogenin zorunlu oldugunu
belirlir: 1 Duyusal nesneleri algtlamamtzt saglayan duyular ve 2 algtladtgtmtz bu nesnelerin surel ya da imgelerini bellekle saklama gucu ve soyullama
yoluyla ncsnelerdeki ozu ya da lumel
ogeyi yakalama yelisi. Fakal bu soyullama, ibni Sina'ya gore insan zihni larafmdan ger~ekle~lirilmeyip, Elkin.Aklm
bir eseridir. Etkin Aktl bilgi sahibi olabilmesi i~in, insan zihnini aydmlallr. 0,
bundan dolayt insarun yarallast ve
buna ek olarak, insan bilgisindeki aklif
gu~tur. Demek ki, rum insanlarda hepsinin birden pay aldtgt tek bir Etkin
Aktl vardtr.
i~ bagtnltlar iigretisi [lng. doctrine of internal relations; Fr. doctrine des relations
internes]. Bir ~eyin ba~ka ~eylerle olan
bagmltlarmdan dolayt, her ne ise o oldugunu; evrendeki tum olaylann geri
kalan tum diger olaylarla nedensel bir
bag i<;inde bulundugunu; bundan dolayt, evrendeki bir olaya ili~kin olarak
dogru bilgi elde edebilmek i~in, onun
uzerinde etkide bulunan tum nedenlerin bilgisine sahip olmak gerekligini savunan goru~.
i~ebakt~ [lng. introspection; Fr. ifllrospection; AI. selbstbeobachtung]. Zihnin kendi
i<;ine donmesi, benin kendi kendisinin
bilincinde olmaSJ. Bilincin kendi uzerine
donerek, kendi hallerini ve edimlerini
gozlemesi, kendi kendini gozleme tabi
tutmast. Benin, zihnin dikkalini kendi
i~ine, zihinsel sure~lere ve zihin halleri-
i~kin
439
440
i~ldn
epistemolojik idealizm
olalf!k i'kin neden ad1 verilmektedir. Buna gore, maddi ve formel nedenler varh~ln ic;kin nedenleridir. Ayn1 ~ekilde,
insan varh~1ndaki, onun eylemlerinin
nedeni olan irAde de, bu tiirden bir ic;kin neden olarak tan1mlan1r.
5 Nesnelerde onlar1n ozii olarak varolan tiimele ise, i'kin tumel ad1 verilir.
Tiimel olan olanm, zihinden ba~1mS1Z
olduktan ba~ka, bireylerden de ayn oldu~unu one siiren radikal kavram realizmine ya da tPlaton'un a~k1n tiimel
anlay1~1na kar~1, Aristoteles taraf1ndan
one siirillen ve tiimellerin, tikellerden
ayr1 olarak de~il de, tikellerde1 onlann
ozil olarak varoldu~unu dile getiren
tilmel gorii~ii i~kin tumel anlayr~l olarak
bilinm.ektedir. Ba~ka bir deyi~le, kendisi ic;in nesnel bir tiimelin soz konusu olmadl~UU1 fakat zihindeki oznel kavram
ic;in varolan ~eylerde nesnel bir temelin
soz konusu oldu~unu savunan t Aristoteles'in bu gorii~ilne gore, tilmel ~at'
oznel bir kavramd1r1 fakat onun, tikel
atlara ~ekil veren tozsel formlarda nesnel bir temeli vardu.
6 Cte yandan bilim felsefe:sinde, bir teoriyi kendi kabullerine dayanarak ele~
tirme veya de~erlendinne tavrma da
i'kin ele~tiri denmektedir.
i~kin epistemolojik idealizm [lng. imma-
i~lem
441
442
i~reklik
kavram1, canhy1, hayvam, insam veinsamn alt-tiirlerini kapsad1~ i~in, kaplaml en geni~ olan kavramd1r. i~te, varhk, canh, hayvan, insan ve insarun alttiirlerinden meydana gelen bu hiyerar~i
de, nasd ki yukan dogru ~1khk~a, kaplain geni~liyor, fakat i~lem yoksulla~l
yorsa, a~ag1ya dogru indik~e de, kaplam
darahr, fakat i~lem, yani kavram1n gosterdigi ozellikler biitiinii zenginle~ir.
Buna gore, kaplam1 en zengin kavram
olan 'varhk' kavram1, aym zamanda i~
lemi en yoksul olan kavramdu. 'lnsan'
kavram1 ise, hem kendl ozelliklerine ve
hem de hayvan, canh ve varhk olmanm
ozelliklerine sahip oldugu i~in, her ne
kadar kaplam bak1mmdan yoksul olsa
da, i~lem baklmmdan en zengin olan
kavramd1r.
Bununla birlikte, i~lemle kaplamm ters
oranhhhg1 kurahmn ge~erliligini zaman zaman ortadan kaldtran istisnai
durumlar vard1r. Ornegin, 'e~kenar ii~
gen' kavramma 'e~it ac;:J.h' olma ozelligini ya da belirlemesirti eklersek eger,
terimin i~lemi zenginle~se bile, kaplanu
aym kahr.
i~reklik [ing. privacy; Fr. intimite; AI. zuruckgezogmheit, privateleben]. Epistemolojide, ba~ka hi~ kimse tarafmdan bilinemeyip, yalmzca tek bir ki~i tarahndan bilinme ya da bilinebilir olma durumunu ifade eden terim. Birden ~ok ki~i
nin deneyine, gozlemine a~ olmama
durumu. Ki~iye ozel bilgi. Bilincin ki~i
ye ozel olan i~erigi, ba~kalan tarahndan bilinemeyen, fakat yalmzca soz konusu i~erigin i~ebak1~ yoluyla bilincinde olan ki~i tarafmdan bilinen bilin~
i~erigi, zihin hali. Bir ki~irtin kendi hazlan, ac1lan, duygu ve dii~iinceleriyle ilgili, ba~ka insanlara a~1k olmayan, dogrudan ve aracs1z bilgisi.
Buna gore, bir ki~inin bilin~ akl~mm
bir par~as1 olan, ve yalmzca o ki~i tarafmdan i~ebak1~sal olarak farkma vanian ya da bilinen dii~iince ve duygular
i~rektir. Bir ~ey, ~u halde, yalmzca tek
bir ki~i tarahndan, bir ~1karsama yapdmadan, dogrudan ve arac1S1z olarak bi-
lindigi takdirde, sez konusu epistemalojik anlam ir;:inde i~rek olmak durumundadu. Buna gore, tlim dii~iinceleri
miz, bu dii~iincelerin ger~ekte ne oldu~ ba~kalan tarafmdan, soyledigimiz
~eylerden ~Lkarsanabilmekle birlikte, i~
rektir.
i~selcilik [Os. dahiliyye; lng. internalism;
Fr. intenzalisme]. 1 Metafizikte, bagmhlann, ~eyleri, benzerlikleri bir ~ekilde
her birinin dogasmm, oziiniin bir par~aSl olacak ~ekilde birle~tirdigini savunan gorii~. Soz kanusu i~selciligin, a~m
ve 1hmh i~selcilik olmak iizere, iki ayn
tiirii vard1r. Bunlardan 1-a) aiiTI ifselcilige gore, birbirlerine baglanan ~eyler birbirlerine benzer ya da birbirleriyle ozde~tirler. Bunlar, tek bir biitiin olan
evrenin par~alan olup, ondan aynlmazlar. Bagmtllarm ~eyleri birl~tirdigini
savunan bu anlay1~a gore, iki ~ey birbirine bagland1g1 zaman, onlar ayru bagmtlyl payla~1rlar. Gorii~e gore, ornegin bir ki~i ve bir masan, goriinii~te
farkh olsalar bile, ~nlarda tezahiir eden,
kendisini onlar arachg1yla ifade eden
evrenin temel par~alan olmak durumundadlrlar. Onlar, salt evreni farkb
~ekillerde ifade ettikleri ya da gosterdikleri i9n, farkl1 goriiniirler.
Ote yandan, 1-b) dmdz i~elcilik, birbirlerine baglanan ~eylerin, birbirlerinden
farkb olmaktan ~k, birbirlerine benzer
olduklanm ifade eder. Buna gore, ~ey
ler arasmdaki bagmb.lar, onlan aylrmaktan ~ok birle~tirir ya da ayn rutmaktan ~k bir araya getirir.
2 Metodolojide, bir konuyu batuns1z
ve ozerk bir alan olarak goriip, ona dl~
sal olan faktorleri hi~ hesaba katrnadan,
kendi i~ dinamikleri ve temel ozellikleriyle a~1klama tavn. Omegin bilim felsefesinde ~ok ge~erli olan boyle bir yakla~lm, bilimin rasyonel yamru vurgular;
ifselci yaklailm olarak bilinen bu tav1r,
bir yandan bilimin rasyonel bir faaliyet
oldugunu OJ'}e siirerken, bir yandan da
bilimi, tiim diger disiplin ya da faaliyetlerden aymr ve onu toplumun diger
sektorlerinden ozerk bir alan olarak go-
ide
44.3
--------------------------------------------------
444
-------------------
idea
Ian anlanuna gelen ide, ingiliz empiristlerinden +Hobbes 'ta, insan zihninden bag1ms1z nesnelerin duyu-organlan iizerindeki etkisinin sonucunda, beyinde ortaya
~1kan goriinii~ ya da suret anlam1 ta~
m~llr.
ili~kilerin
idealist pozitivizm
dart, norm. 4 Arzu ya da istemenin hedefi olan yetkin nesne. Karakter ve eylem bak1mmdan, olana kar~1 olmas1 gerekeni gosteren ol~tit. 5 Degerler alanmda, diiriistliik, adalet ideali tiiriinden,
mutlak yetkinligi i~inde dii~iiniilen ve
soz konusu degere kar~1 duyarh olan
herkesi kendine ~eken ~ey.
Bu baglamda, filozof ya da dii~iiniirle
rin, varolan diizen kar~1smdaki ho~nut
suzluklanmn bir sonucu olarak tasarladJklan diizene; olmas1 gerekene yonelen teorisyenlerin, birtak1m ilkeleri temele alarak, insanlarm tam olarak geli~ebileceklerini, ger~ek bir refah ve mutluluga ula~abileceklerini dii~iindiikleri
toplum diizenine, ger~eklikte degil de,
sadece dii~iincede varolan diizen anlammda, ideal diizen ad1 verilir. Nitekim,
dii~iiniir ler boyle bir to plum diizenini
belirleyen ol~iitler olarak ozgurliik, e~it
lik ve adalet ilkelerini, birtak1m idealleri
temele alm1~lardlr
ldealar leorisinin ele~tirisi [lng. critique
of t!Jt. theory of Ideas; Fr. critique de Ia theorie
des Idees]. Platon'un varhg1 ve bilgiyi
a~1klamak i~in one siirdugii, insan zihninden baguns1z ve bireysel varWdar ya
da a~km tiimel ger~eklikler olarak !dealarla ilgili teorisine, a~km tiimel anlay~ma kar~1 ~1k1p, i~kin tiimel anlay1~ma
ge~n ogrendsi
Aristoteles tarafmdan
yoneltilen ele~liri.
Aristoteles, hocas1 Platon'un !dealar teorisini, temelde yarars1z ve imknsJZ bir
kuram oldugu gerek~siyle ele~tirmi~
tir. Buna gore, !dealar a~1klamada tasarruf saglamak bir yana, varolanlan hi~bir
~ekilde a~1klamazlar. Onlar, yalnJZca
varolanlann say1s1ru gereksizce arttmrlar. !dealar, varolan ~eylerin bilgisini
a~JklamadJ!dan gibi, ~eylerin hareketini
a~1klamada da bir i~e yaramazlar. Buna
gore, ~eylerin !dealardan dolay1 varolduklarl kabul edilse bile, !dealar ~eyle
rin hareketlerini ve varhga geli~leriyle
yok olu~lanm nasll a~1klayabilirler?
ldealarm kendileri degi~mez ve hareketsiz oldugu i~n Aristoteles'e gore, bu
dunyadaki nesnelerin de, ldealarm kop-
445
ol46
idealist realizm
ideal realizm
447
448
ideal yararc1hk
idem per idem. Fonnel olarak yetkin olmakla birlikte, bir ~eyin kendisi oldu~unu bildiren ozde~lik bilgisi dl~mda
yeni bir bilgi vermeyen e~sozler, 'kitap
kitapttr', 'kare karedir' tiiriinden totolojiler ir;in ger;erli olan, bir ~eyi yine kendisiyle tanunlama tavn ir;in kullarulan
Latince deyim.
ideoloji fOs. fikriyyat; lng. ideology; Fr.
ideologie; AI. ideologie]. Genel olarak siyasi ya da toplumsal bir o~reti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi
yonlendiren dii~iince, inan~t ve gorii~
ler sistemi; bir topluma, bir doneme ya
idio-psikolojik ilhlik
449
450
idoller
ikidlik
varalan her~eyin kaynag1 alan ZaWllu
Varhk'an varalu~unun kan1tt aldugunu
savunur.
iki basamakh kavrayt~. l<Jasik Vedanta
sisteminin kurucusu alan ~ankara'ntn
soztinti ettigi ettigi farkh kavrayt~ tarz1
ya da madellerine verilen ad.
Kavray1~1n bir a~agtya dagru, bir de
yukar1 dagru alan iki tarz1 aldugunu
belirten ~ankara'ya gore, bu kavra}'l~
lardan duyusal bilgiye dayah alan birincisinde, varhk ve Tann farkh ~killerde,
binbir bi~im alttnda goriiltir. <;akluga
gottiren ve yalruzca gortinii~ti veren bu
ttir bir kavrayl$ asbnda dagal bir kavraYI~ t1r. Bununla birlikte, baz1 insanlar,
bu kavray1~1 bir ~ekilde a~arak, yukanya, varhgan ger~ek oztine dagru ytikselebilir. Bu yalda ki~i, aldahct 1maya' gori.inli.istintin ardtnda hi-;bir nitelemeye
stgmayan, akalla kavranamayan tBrahman'm bulundugunu sezer. Ger~ek
bilge, tum gori.inti~lerin gerisindeki ve
otesindeki birli~ sezerek ger<;ege s1g1n1r
ve ger-;e~n sezgisel bilgisine ula~tr.
ikicilik [Os. sundiye; ing. dualism; Fr. dualisme; AI. dualismus). 1 Gene) alarak, herhangi bir alanda birbirinden bagunstz,
birbirine indirgenemez ild toz ya da ilke
kabul ebne tavn; metafizikte, ger~ekli
gin, ornegin dagaustti bir varhkla dagal
varhk, Tann ve evren, ruh ve madde,
gozle goriiltir dtinya ile alalia anla~lla
bilir dtinya, dti~i.inen toz ve maddi toz,
akli.iel ger~eldik ve miimktin ger~
fenamenel ger~eklikle numenal ger~ek
lik ti.iri.inden, bagunstz ve birbirine indirgenemez iki ayn toz ya da alandan
meydana geldigini savunan gorii~ ya da
alum.
Zihinlerin bedenlerden ayn ve bagtmp
SlZ alduklanru, insan varh.ldartrun yalruzca maddi par<;acaklartn bir taplam.1np
dan alu~madtguu, zihin ve bedenin,
ozsel nitelikleri birbirinden her bakundan farkh alan iki ayn, bagtmstz ve birbirine indirgenemez toz aldugunu savu
nan ve zihin-beden ikiciligi alarak bilinen
ogretiyi tarumlayan ikicilik, bilgi felsefesinde ise, algt ve arumsama ttirtinden ~~-
451
452
iki
ger~ek
ogretisi
bir iy! bulundugunu, iyinin kotiiden aynlmaz oldugunu iddia eder. 5 Algt, bellek tiiriinden ~1kanmsal olmayan bili~
tarzlannda, zihnin dogrudan ve aractsl2
olarak bildigi duyu verisi, bellek imgesi
tiiriinden bilin,. i,.erigiyle, bilinen ger,.ek
nesne, algdanan ya da arumsanan ~ey
gibi, iki ayn ogenin varhgma i~aret
eden, yani algmm dolaytmstz nesnesiyle, ,.Jkarsama yoluyla bilinen maddf nesneler arasmda bir aymm yapan ikicilige
ibe epistemolojik ikicilik adt verilir.
6 Buna kar~m, evrende iki biiyiik ve
kar~It Tann, iyi ve kotii gibi birbirne indirgenemez kar~It ilke, dogum Ve oliim
gibi iki evre bulundutunu one siiren ogretiye dini ikicilik denmektedir.
iki ger~ek ogretisi. Budizmde one siiriilen degilleme manhgm.ut onemli bir bOIiimiinii ifade eden ve M. S. 2. yiizyllda
Nagarjuna tarahndan geli~tirilmi~ olan
ogretiye verilen ad.
Bu anlayt~a gore, bir tez inceden inceye gozden ge,.irilmemi~se, ilk bak1~ta
dogruymu~ gibi gtsriinebilir, ancak
daha yiiksek bir a,.tdan ele ahndtgmda,
bunun dogru olmadtgi anla~thr. Aym
tezin iki farkh diizeyden ele ahnmast,
boylelikle A :... a~ag1 dogru ve B = yiiksek dogru ~eklinde iki bakt~ a,.tsma
yol a,.ar. Degilleme manttgma gore, biri
digerini degilleyen bu iki bak1~ a~st
AB ~eklinde birle~tirilerek bir senteze
ugrar; bir biitiin, daha yiiksek bir
dogru olarak ele ahmrsa ve buna, bu
kez daha da yiiksek bir a,.tdan balalacak olursa, dogru oldugu samlan bu
yeni dii~iincenin de tiimiiyle dogru olmadtgt ortaya ,.tkar. Bu durum AB =
A~ag1 dogru, C = yiiksek dogru; ABC =
a~agt dogru, D = yiiksek dogru ~eklin
de ifade edilir. Boylelikle, degilleme
manttgt temele ahnarak, a~ama a~ama,
gittik~e daha yiiksek ve daha temel
dogrulara ve nihayet nihai ve en yiiksek hakikate ula~thr.
ikilem [Os. kryasr mukassim; tng. dilemru~;
Fr. dilemme; AI. dilemna]. 1 Mani:Jkta,
biiyiik onciilii iki hipotetik onermenin
birlikte evetlenmesinden olu~an bile~ik
bir onerme, kiit;Uk onciilii ise aynk oner-
ikincil
453
Buna gore, birind dereceden tozti, orn~in bireysel insan Sokrates'i i~eren
insan tiirti ve hayvan dnsi, ikinci dereceden tozlerdir. !;iu hlllde, bireysel ~eyle
rin kendilerinin tiyeleri olduklan ikinci
dereceden Iozier, kendilerine ytiklendikleri birinci dereceden Iozier olmadan varolamamalan, manllksal ve ontolojik baklmdan birinci dereceden tozlere ba~h
olmalan anlammda ikincildirler.
ikinci dereceden Iozier, birind dereceden tozlere mantlksal ve ontolojik baklmdan ba~1mh olmakla birlikte, Aristoteles'te bilimin konusu, de~i~en bireysel varhklar de~:il de, ttirler oldu~u
io;in, epistemolojik bak1mdan once olmak durumundad1r.
ikincil [Os. l<ili; ing. secondary; Fr. secondaire;
El. sekundiir]. Belli bir alanda ilk ya da olmayan, fakat epistemolojik, ontolojik
veya manhksal bak1mdan sonra gelen,
ilk olana tabi olan ~ey ya da ~eyler ic;in
kullamlan s1fat.
Bu ba~lamda, 1Ik Neden olarak bilinen
Tann'mn d1~mda kalan ve evrende ortaya ~1kan nedenlere ikinci/ nedenler ad1
verilmi~tir. Buna gore, ikincil nedenler
onaltmc1 ytizyhn sonlanndan ba~laya
rak, laik dti~tintirlerin, evrenin do~ru
dan do~ruya Tann'run eseri olmakla
birlikte, bu durumun evrende ortaya
~1kan tikel olaylann nedenlerini aramamza engel olmad1~1, ikincil nedenlere
ili~kin ara~llrmarun tannsal nedenselli~e zarar vermeyece~i, tam tersine
Tann'mn eserinin daha iyi anla~lmas
na olanak verece~i dti~tincesiyle onemi
artan, lin plana o;1kan nedenler olmak
durumundad1rlar.
Yine, ayru anlam io;inde, do~rudan ve
arac1S1Z bir bi~imde gozlemlenemeyen
elektron benzeri nesnelerle ilgili olduklan i~in, kendilerine basil ttimevanmla
ula~damayan ya dado~rulanama)/'anhi
potezlere gottiren ~evanma; basit tiimevanrrun sonucu olmayan hipotezleri
d~rulayan ttimevanm ttirtiyle, kendi
onctilleri de ttimevanmsal bir aklytirtitmenin sonucu olan tiimevanm tiiril.ne
ikinci/ tilmeuanm ad1 verilir.
454
iki
iki
yanh~m
dii~iinme yanh~1
a rigftt]. lki
yanh~1
ilerleme.cillk
455
456
iletiim
sozle,
~e~itli
ile-
ileti~imsel
ileti~imsel
eylem
457
eylem ring. communicative action; Fr. actioH commuHicative; A 1. communikative action]. Habermasln eylem
kategorizasyonunda, i~ ya da emekten
sonra gelen te1nel insani etkinlik tiirti.
0-; ayn diinyay1, yani do~al bir nesneler ve olaylar diinyas1yla, ozneler arasln
da me~ru ki~isel beklentilerden olu~an
bir sosyal diinyay1 ve kendi arzulan, istekleri, inan-; ve niyetlerinin meydana
getirdi~i oznel diinyayl birbirinden
ayud edebilme yetene~ine sahip insan1n
eylemlerini iki temel ba~hk albnda toplayan Jiirgen Habermas, bunlardan birincisini, ozde ba~h oldu~u Marksist
anlay1~a uygun olarak, biitiin ama-;hrasyonel eylem ~ekillerini kapsayacak
binde emek diye ifade etmi~tir. Buna
gore, insarun birind diinyayla ili~ki kurmasJnl, onu kendi diinyas1yla sosyal
diinyarun ilgi/ ~karlanna uygun bir bic;imde donii~tiirmesini sa~layan eylem
tiirii emektir. Tanunlanm1~ ama-;lan belirli ko~ullar alhnda ger-;ekJe~tirme olarak emek ya da ama-;b-rasyonel eylem,
kendi i~inde ara~al eylem ve stratejik
eylem olarak ikiye ayr1hr. Bunlardan
ara-;sal eylem, d1~ ger-;ekli~in, nesneler
ve olaylar diinyasuun etkin bir bi-;Unde
denetlerunesi ol-;iitiine gore uygun diye
nitelenen ara-;lan diizenleyen eylemdir.
Stratejik eylem ise, miimkiin alternatif
se-;imleri do~ru de~erlendirmeye ba~h
olup, hesaplamarun sonucudur. Burada,
soz konusu olan rasyonalite tiirii, Habermasa gore, do~a bilimleri ve teknolojide somutla~an hesaplayicl, klasik
rasyonalitedir.
Habennas'a gore, insan ikinci olarak, bir
yaf8ma diinyasmda, i-;inde kendisinin
ba~ka insan]aila birlikte yapmak durumunda oldu~u bi1 ozneleraras alanda
eylerpde bulunur. SOz konusu eyme], ileti~imsel eylem olup, etkiletim kategorisi
it;inde or.taya ~kar. Eme~in bir nesneler
diinyas1 ilzerindeki ara~l kontrol ili~ki
sini i~erdi~ yerde, o iletl~imsel eylemi
omeler aras1ndaki kar~wkh anlama ol~li.ine gore tan1mJar. Eme~in teknik kuraiJann nesneler di!nyas1na uygulanma-
458
ilgisiz
sonu~ y anh''
s1ndan meydana geldigi yerde, ileti~i. msel eylem ahlaki nonnlara ba~h o)mak
durumundadu. 0, davrant~ ba~lamm
da, kar~1hkh bekJentileri tarumla yan, ve
eylemde bulunan asgari iki ozne tarahndan anla~Llmast ve kabul edilmesi gere
ken baglay1c1 anutabakat normlan tara
ftndan yonetilir. De~er ve normlann
sahas1nda ortaya -;kan ileti~ilnsel eylem
alant, HabermasIn A ydtnlanman1n for1nel rasyonalitesine altematif olarak getirdi~i ilet~imsel ya da ozsel rasyonaliteyi tantmlar.
ilgisiz sonu~ yanhtl [lng. fallacy of irrelevant conclusion; Fr. erreur de Ia conclusion
/tors de propos]. Karutlanmak durumunda olan husus ya da tezi degil de,
ba~ka bir tezi kan1tlayan, kanttlanacak
tezi ne kanttla yan ne de -;uruten akilyurutmeyle belirlenen ve igtraratio elenchii
olarak bilinen gayrt formel yanh~ turii.
ilinek [Yun. sumbebekos; Os. araz; Ing. accident; Fr. accident; AI. accidens, akzidens].
1 Gene) olarak, ba~xmstz ya da kendinden kaim bir varolu~u olmayan, ancak
ve ancak bir tozde varolabilen ozellik
ya da nitelik. 2 Aristoteles manh~tnda,
bir toze yuklenen, fakat o toziin varolu~u i~n, zorunlu, ozsel olmayan ozellik,
stfat, araz, ilinti. 3 Zorunlu ya da surekli olmaksaztn ortaya -;tkabilen ozellik;
~eyde ortaya -;akan, fakat ne tantm, ne
tursel aytnm ne de dns olan ve ~eyin
diger nitelik ya da stlatlartyla zorunlu
bir ili~kisi bulunmayan nitelik; bir ve
ayru bireyde, bulunabilen ya da bulunmayabilen ozellik; oznede, oznenin yokolu~u ya da ortadan kalkt~l sonucunu
do~urmakstztn, mevcut ya da yok olabilen nitelik.
Bu ba~lamda, ilinek ayn zamanda, bir
~ eyin ger~ek do~ast i-;in o:zsel olmayan,
o ~eyin her ne ise o olmast it;in k.e ndisine ihtiya~ duymadt~l, kendi o:zsel dogastndan ~karsanamayan nitelik olarak ilineksel ozellik diye tanamlantr. Buna gore,
ilineksel ozellik, bir ~eyin, onun belli bir
Slnlfln uyesi olmas1 i~in zarurf o(mayan
herhangi bir ozelli~ini, bir ~eyin, soz konusu ~eyin oziiniin, do~asman zorunlu
olarak d1~1nda kalmak durumunda ol-
masa da, varolu~u s1ras1nda sahip olabilece~i ya da olmayabilecegi bir niteligini; 0 ~eyin ozunu ya da dogaslnl bozlnadan, ozsel, zorunlu diye tan1mlanan
ozelliklerine zarar vermeksizin ortadan
kaldtnlabilecek ya da soyutlanabilecek
bir niteli~ini ifade eder.
ilk [Os. mebde, mebad'i; Lat. arclteus; lng.
arche, fitst; Fr. archee, premier; AI. archaeus]. 1 Zamansal olarak, belli bir zaman
dizisinde en eski olan, kendisinden once
gelen hic;bir ~ey bulunmayan~ey; 2
manhksal ac;1dan, ba~ka terimler araohgayla tanlmlanntayan, ba~ka onennelerden tiiretilmemi~ olan, ba~ka ilkele
rin sonucu olmayan, bir -;tkarurun ba~tna yerle~tirilen genel onerme; 3 de~er
a-;tsmdan turunun yetkjn orne~i olan
~ey; 4 epistemolojik bakJmdan temel ve
apafilk olan dogru i~in kullandan terim.
Ilk stfah, buna gore, bir analizde, bir
onerme ya da sonu~tan hareketle geriye
dogru giden bir -;oziimlemede, kendisine en son ula~dan onenne ya da do~ru
yu; bilgi duzeninde ise, tum bilgilerimizin temelinde bulunan, do~l ugu ve
a~tkh~tyla kendisini zihne, hi-;bir ku~
kuya yer btrakmayacak ~ekilde zorla
kabul ettiren ve kendisinden turetilen
ba~ka onennelerin do~rulugunun teminah olan do~ru ya da ilkeyi gosterir.
5 Varhk a~tsmdan ise, ilk deyimi, kendinde ba~ka varhk ya da ger~ekliklerin
varhk nedenini i-;eren, ya da ba~ka varhklartn fail ya da ereksel nedeni olan
varhk i~n kullanahr.
Bu ba~lamda, nesneleri, olaylan veya
ki~ileri kategorize etmeye veya santflamaya yarayan, ki~i, nesne ya da olaylar
kumesinin en iyi ome~ine ilkornek adt
verilir. Ote yandan, eklemleme ve fark
hJa~ma pratikleri tiirunden tum dilsel
i~lemlerin modeli olan yazt. turiine,
hem yaZJb ve hem de sozlu dili temellendiren imkAna illcyazt denmektedir.
ilke
~eyi
459
at;lklayan, ~ey lerin ozsel ozelliklerini, karakteristiklerini veren temele ilke denir.
Buna kar~m, 2 ilke, manhkta, her ttir
ak1lyurtitmenin kendisine dayanmak,
kendisine uygun olmak durumunda oldugu dti~tince yasas1m; kendisinden
ba~ka onermelerin t;1karsand1g1 genel
onenneyi; bir c;1kanmda, t;lkanmm ba~ma yerle~tirilen ve kendisi ba~ka onermelerden t;1karsanmam1~ olan onermeyi ifade eder. ilke, 3 bilimde, bir bilimi
yonlendirici ve organize edici bir i~levi
olan ve soz konusu bilimdeki ara~tlrma
ve geli~menin kendisine tabi ve bagh oldugu onerme ya da dogruya; fenomenleri alflklama faaliyetinde, vazgec;ilmez
bir temel olarak ortaya ~kan genel onerme, yasa, kural ya da do~uya; 4 ahlak
alamnda ise, eylemde temele ahnan pratik kural, eylemi belirleyen, eylemin
kendisinin sonucu oldugu norma kar~ll
hk gelir.
Bir ilke, manhksal anlamda kendisinden ba~ka onermelerin t;lktlgl genel bir
onerme, eylemin kendisinden ttiredigi
ahl~k kural ya da norm olarak, daha
genel ilkelerin bir sonucu ya da bir dizi
tarb~ma ya da teorik ak1lyurutmenin
nihai ifadesi olabilir. t~te bu t;ert;eve
it;inde, kendisi ba~ka ilke ya da akllyfirtitmelerin bir sonucu olmayan ilkeye,
ilk ilke ad1 verilir. Buna gore, il ilkeler
bir sistemin temelinde bulunan ve sistemin varhg1 ve tutarhhgmm kendisine
ba~h oldugu apat;lk yasa, neden ve kurallan; ~eylerin, her ne ise o olmasuu
saglayan temel yasalan; varhgm, onto
lojinin kategorileri ya da postiilalanru,
her tiir bilginin temelinde bulunan evrensel dogrulan tammlar. Ote yandan,
davram~1m1za y<cda ara~brmam1za
yon vermek, diizen kazand1rrnak ic;in
kuUarulan bir ilkeye ise, yonlendirici ilke
denilmektedir.
Bilimden, bilimsel ara~hrmadaki belirleyici bir ilke olarak nedensellik ilkesini, ahl~k alanmdan da, ahlaki ya~am1
belirleyen ko~ulsuz buyrugu kendisine
omek olarak verebilecegimiz duzenleyici
460
ilkelcilik
461
462
amge
ikinci olarak, karutm sonu.;lar ve nedenler dizisinin sonsuzca geriye gitmesinin mumkiln olmadl~Inl, nedenler dizisinin bir ba~lang1c1 olmas1 gerekti~ini
varsayd1~1, yani bir varsayama dayandl~~ i.;in, bir kanlt olmadl~l soylenmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le soz konusu itiraz, bir
nedenler dizisinin bir ba~langlci olmaSinin hi<; de zorunlu olmad1~1nl dile getirir. Nitekim, matematik ilk terimi oiInayan bir dizi kavram1n1n, hi.; olmazsa
tutarh bir ~ey oldu~unu gostermi~tir.
O<;iincii olarak, kan1tln hef1eye ra~men
kabul edilmesi durumunda, onun her~e
ye gucii yeten bir Tann'nm varolu~una
i~aret etmekle birlikte, Tannnan her~eyi
bilme ya da mutlak olarak iyi olma gibi
ozellikleri hakklnda hi.;bir ~y soylemedi~i belirtilmi~tir.
yim ya da tecrubeleri
nesnelle~tinne
yetene~i.
inan-;
O,. ti.ir
463
464
inan~
felsefesi
Sonunru inane;
l<Inda ~u
y2 da bu yolla
hi~bir ~ey
indirgemecilik
~eye
465
466
indirgeme
yanh~1
----------------- -------------c------------
insanmerkezci hiimaniz:m
in~am
467.
dii~iincesinde, en
basama~a eri~mi~, kemale ermi~,
ka.niJ. Tasavvuf
yiice
tinsel bak1mdan olgunluk kahna ula~
mi~; btitiin bir var hk alanmm kendisinde dile geldi~ini kavrayan; kendi ge~ici
varh~mdan siyrilarak Tann'da sonsuzlu~a varan kimse.
Tasavvuf inancmda, kamil insan ~ok
~e~itli Sifatlarla tammlamr. Buna gore,
o Allah'm sftreti, Allah da onun ruhu
gibidir. Ote yandan, o evrenin ruhu, evren de onun suretidir. Bundan dolayidir ki, tasavvufta, alem insan-i kiibrcl denilmi~tir. Allah'm yeryiiziindeki halifesi ohnas1 itibariyle, O'nun btitiin isim
ve Sifatlanna mazhar olan ve varh~m
esas mertebelerini kendinde toplayan
insan olarak kamil insan, goz bebe~ine
benzer, kendisi d1~mda her~eyi goriir.
Allah'm zat, s1fat ve isimlerinin aynas1
olan kamil insanm huyu, suyu, bilgisi
de iyidir.
insanm yetkinle~ebilirligi inanc1 [lng.
belief in the perfectibility of of man; Fr. croyance en perfectionnabilite de /'honnne].
lnsan varh~mm sonsuzca geli~ebilece
~ine, onun ahlaki ve toplumsal duyarhh~Iyla davram~lanm smirSIZCa geli~ti
rebilece~ine, bireysel ve toplumsal potansiyel gii~lerini tam olarak ger~ekle!i
tirebilece~ine, soz konusu geli~me ve
ilerleme siirecinin ileriye ya da yukanya
do~ru olan siirekli bir evrim siirecinden
meydana geldigine duyulan inan~.
insanmerkezci hiimanizm [ing. anthropocentric humanism; Fr. humanisme anthrop¢rique; AI. anthropocentrisch humanismus]. <;:a~da~ Frans1z dii~iiniirii Jacques
Maritain'in (1882-1973) 'tanrunerkezci
hiimanizm' olarak bilinen kendi gorii~iiyle kar~1 ~lkti~l modern ve laik hiimanizme verdi~i ad.
Bu hiimanizm, Descartes, Locke ve Rousseau'nun ortaya koydu~u insan anlaYI~ma dayarur. Buna gore, insan giinahSIZ, do~al dinin iiriinii oldu~u i~in,
Tann'run inayetine, vahiy ve mucizelere
ihtiya~ duymayan bir insandir. Maritain'e gore, Locke ve Rousseau gibi dii~ii
niirlerle do~al din hareketinden ba~ka,
468
insanmerkezcilil'
laikle~me
siirecinden de etkilenen ve
Tannyr yok say1p, yerine dogayt gec;iren
insanmerkezci hiimanizm, tmaddecilik
ve tpozitivizmin bir iirilnii olrnak durumundadlr. 0, mutlak do~rulann olmadt~lnJ savunurken, insa1u tannla~tU'
tnl~, kotiilii~ evrim siirecindelci get;ici
bir evre olarak degerlendirn\iitir.
lnsanmerkezd hiimanizmin laik insaru,
Maritaine gore, ya~amtn kendisine sonsuz bir deger verip, ona adeta tap1n1~
L1r; ozgiirlii~e inanmakJa birlikte, ozgiir
iradeyi temele alamam1~; makineye kolelik ic;inde e,itlige inarurken, adaleti unutmu~, karde~ sevgisinden yoksun olarak
demokrasinin pe~ine dii~mii~tiir. Bu tiir
bir h(imanizmin, -;a~da~ diin yadaki sonucu, Maritaine gore, Marksizm ve
Alman nasyonalizmidir. Bundan dolayt,
onun geli~iminde aynca Marx, Darwin,
Freud ve Nietzscherun biiyfik katlos1 olmu~rur.
ins an ya~am1n1n ii~ diizeyi [i ng. three levels of the life of life of nzan; Fr. trois niveaux de la vie de I' hoPnme]. 19. yu.zyll FranSIZ filozofu Maine de tBiran ile insan
it;in, estetik, ahlaki ve dini varol u~ olmak
iizere iit; ayn varolu~un soz konusu oldugunu one siiren Danimarkab filozof
SOren +Kierkagaard'Jn, insan varhgr ac;tsmdan iic; ayn ya~am tarz1 arastnda bir
sesme yapma olana~l bulundu~untt
ifade eden gorii~leri it;in kullarulan genel
terim.
Bu filozofl ardan, ome~in ins an aldt ve
iradesin.in ba~ka bir kaynaktan yardtm
gormediginde, yetersiz ve stnarh o1dugunu savunan Maine de Biran'a gore,
insan varh~1 it;in birinci ya~am diizeyL
bir hayvan ya da duyutnsal bir varhk
olarak ya~amayla belirlenir. Bu diizeyde, insan tiimiiyle edilgen olup, kendisini hayvani dogastna, etin istek ve tutkulartna teslim etmi~ durumdadtr.
tkinci ya~am diizeyinde ise, insan bilincin ya~amtru, dil~iinen ve ozgiir bit
bit;imde eyleyen bilint;li ozneninhayatJnt surer. Burada, ki~isel ve kendine
yeter bir varolu~ stiz konusudur. Buna
kar~1n, ii~Lincii ya~am diizeyinde, insan
kendisini Tann'ya teslim eder, mutlak
bir edilgenlik hali it;inde, Tannnn etkisi albnda, Tanr1 a~kyla tinsel bir ya~a
mt ger~ekl~tirir.
iride
~v:renin
469
470
iradeci lik
471
insanlarm nas1l olup da ozgilr olduklannm soylenebilece~i problemi olarak kar~1m1za ..1kar.
Ormi~in, isl~m dti~ilncesinde, insarun
Tann kar~1smda rilzg~ra tutulmu~ bir
yapraktan ba~ka hi..bir ~ey olmad1~1n1,
insan ir~desinin ozgilrlilkten yoksun
bulundu~unu savunan Cebriye adh yazgla mezhepten sonra, Mutezile mezhebi,
insan ir~desinin ozgilr, insanlarln da
kendi eylemJerinin mutlak faili ya da
yarahc1s1 olduklaruu one silrmil~tilr.
Bu goril~e gore, insan ozgilr bir varhkhr, ..ilnkil e~er kotiililkte tannsal ir~
denin etkisi soz konusu olsayd1, bu takdirde ya Tann'mn insanlan eylemlerinden sorumlu tutmamas1 ya da Tann'nm
haks1zhk yaph~mm, insana kar~1 adaletsiz davrand1~mm kabul edilmesi gerekecekti. 1ki altematif te kabul edilemez oldu~undan, insanlann eylemlerini
kendi ozgilr irAdeleriyle se ..tiklerini soylemek gerekir. Tann kusursuz adaleti
gere~i, insanlan se-;mekte ozgilr blrakh~~ eylemlerinden sorumlu tutar.
Soz konusu iki u-; arasmda kalan ve
ehli sunnet diye bilinen 1hmh mezhep
ise, ayru anda hem killli veya tannsal
ir~denin varh~ml ve hem de insanm
kendi eylemlerini se-;mede ozgilr oldu~unu kabul etmi~tir. Ehli silnnet it;inde
yer alan iki mezhepten gerek E~ari
ye'nin kurucusu el-E~ari ve gerekse Ma
turidiye'nin kurucusu el-Maturidi, insap
ni eylemleri zorunlu davraru~lar ve ihtiyari eylemler diye ikiye aymrken, birin-
472
iradi
hi~ten yaratm1~hr.
Dahast, Tanr1 diinyayl zorunlulukla degil de, ozgiirce yaratml~ttr; evren, iyiden ve iyilik amacayla ~1krn~t1r.
irfan. tslam felsefesi ya da dii~iincesinde,
Tann'y1 ve Tann'JW\ s1fatlaruu bilmeye
yarayan tUm yollar i~in kullandan terim.
Bu yo liar, iki ba~hk altmda toplanu: 1
Bilim adamlanna, bilginlere ozgii olan
ve sonu~tan nedene, eylemden s1fata ve
Slfattan oze ge~meye yarayan istidl&l ya
da ~1kan.m yolu. 2 Evliyaya ozgii olan,
ve goniilii temizlemekten ve goniilden
madde ve diinya sevgisini abnaktan
olu~an i~ temizligi yolu. irfan, tasavvuf
geleneginde, aynca ki~inin 'kendisini
bilmesi' olarak tarumlan1r.
irfaniye. Bat1 ya da Hristiyan dii~iince gelenegindeki gnostisizmin islam diinyaSlndaki versi yonu; ki~inin tannsal d iinyarun tiim gizleri hakk1nda tam ve
ger~ek bir bilgiye sahip alabilecegini one
siiren din gorii~ii.
irrasyonalim [ing. irrationalism; Fr. irrationalisme; AI. irrationalismus]. Aydlnlanma ve 19. yiizyd takllc1hganln, diinyarun rasyonel ya da uyumlu bir biitiin
oldugu, insan akluun bu uyumlu biitiinii kavramaya yetili oldugu, diinyarun
yap1 ve i~leyi~ini a~1ga ~1karacak olan,
ba~kalanna aktardabilir ve ogretilebilir
olan yontemler bul und ugu, ins an toplumunun geli~mesinde, bu yontemlerle
kazandan bilgiden yararlanllabilecegi,
insarun ozii itibariyle makOI ve ilerlemeye a~1k bir varhk oldugl.l ve insan1n
potansiyel gii~lerinin, bilgisizliginin ortadan kald1rdmas1 ve adalet ilkelerine
dayanan kurwnlann yaratdmas1 ~ure
tiyle hayata ge~irilebilecegi gorii~lerine
kar~1 ~Jkan felsefi tavar.
Dii~iince tarihinde ortaya Qkma~ olan
ii~ a yn irrasyonalizmden soz edilebilir:
Bunlardan birincisi olan 1 ontolojilc irras
yonalizm ozellikle iinlii Alman filozofu
tSchopenhauer taraf1ndan one siiriilm ii~tiir. Bun a gore, soz konusu ontolojik irrasyonalizm, diinyarun bir anlam
ya da ama~tan yoksun oldugunu, diinyanln iyi bir teleolojik ilke taraf1ndan
lsko~ Aydmlaninas1
yonetilmedi~ini,
belirli rasyonel kategorilerin cisimle~mesi olmad1~1nl, diinyamn merkezinde akla ve de~ere kar~1t
olan, bilinfidt~l kor bir giicun, yani iradenin bulundu~unu savunur.
2 Epistemolojik irrasyonalizm ise, gerfiekli~in anlamdan yoksun oldu~u tezine
ko~ut olarak, do~anm bilimsel yontemlerle kavranamayaca~ml, gerfiekli~e ancak ve ancak sezgi yoluyla niifuz edilebilece~ini dile getirir. Akd yoluyla kazamlan bilginin ~ematik, soyut ve yetersiz
oldu~unu, nesnelerle do~rudan ve yakm bir temas kuramad1~nu, gerfiekli~in
oziinii veremedi~ini savunan epistemolojik irrasyonalizm, rasyonel bilginin yerine tam ve kesin oldu~una inand1~1 ve
akd da~mdaki ba~ka yollardan kazandml~ bir bilgiyi gefiirmeye fiah~u.
Sonuncu irrasyonalizm tiirii ise, 3 ahlr2ki
irrasyonalizmdir. Bu gorii~, kendilerini
yabanc1 ve anlamdan yoksun bir diinyada bulan insan varhklanrun, ~u aru ya
da ~imdiyi ya~amalan, ifigudii ya da tut
kulai'Ula uygun bir hayat sii.rdi.inneleri,
gerekti~inde anar~ik davraru~lara kalkl~malan, filkar gozetmeyen bir sanat faaliyeti i,.mde olmalan gerekti~ini, k1sacas1 aklld1~1 ve anlamdan yoksun bir
dunyaya verilecek en ak1lhca tepkinin,
akdd1~1 bir bit;imde eylemek oldu~unu
iddia eder. insan davram~arun alai tarafmdan yonlendirihnedi~ini ya da yonlendirilmemek durumunda oldu~unu
savunan ahlakl irrasyonalizmin, insan
davram~arun, akhn yonetimi ve yolgosteric:ili~i alb.nda olmadJ~aru one siiren
~ekline, 3-a) betimkyici irrasyonalizm ad1
verilir. Bu tiir bir anlay1~a en iyi omek,
insanm inancm1, dii~iincesini ve eylemini belir Jeyen etmenlerin bilinr;siz ve
akdd1~1 etmenler oldu~unu one siiren
Freud'dur.
Buna kar~m, insan davram~1run ak1l
tarahndan yonlendirilmemesi gerekti~i~
ni savunan ahliiki irrasyonalizm tiirii
ise, 3-b) normatif irrasyonalizm olarak bilinir. Bu tur bir anlay1~m en iinlii temsilcileri ise, duygu ve do~al ifigudiintin
onemini vurgulayan tRousseau, insarun
473
durumunun safimah~rna i~aret eden Kierkegaard ve hifi ku~ku yok ki, Nietzsche'dir.
iiTealizm [ing. irrealism; Fr. irrealisme]. 1
Nesnel bir gerfieklik, zihinden ba~1ms1z
bir varhk dii~iincesini reddeden ak1m
veya tav1r. Nesnel gerfieklik dii~iincesi
ni yads1yan ..ok say1da akun olmakla
birlikte, irrealizm teriminin bu anlamda
kullamm1 oldukfia yeni olmak durumundadu.
2 Belli bir nesne ya da ozellik tiiriintin
gerfiek oldu~unu, gerfiekten varoldu~u
nu one siiren gorii~ii yads1yan teori. Bu
ba~lamda, ahltiki irrealiznr ahlak1 ozellik
ya da niteliklerin varolu~unu veya ger~ekli~ini yads1r.
isbatii'l bari. islam felsefesinde Tann ya
da Yarat1c1run varolu~unu karutlama faaliyeti ifiin kullarulan deyim.
islam dii~iiniirleri bu konuda, e~deyi~
le Tann'run varolu~unu ispatlama soz
konusu oldu~unda, Bab'daki dii~iiniir
lerle tam bir uyum ifiinde Ufi ayn Tann
karubru, yani kozmolojik karub, teleolojik kamh ve ontolojik kamt1 kullaruru~
lardlr. Bununla birlikte, islam filozoflan,
daha f~Ok kozmolojik karuh kullamp, bu
karulln farkl1 versiyonlanru one siirm ii~lerdir.
lskenderiye Okulu [ing. Alaandrian School; Fr. Ecole d' Ala.tmdrie]. Milattan son.ra
ufiuncii yuzydm ba~lannda kurulup,
kentin Araplann eline g~gi 642 ydma
dek olan donemde, iskenderiye'de ortaya ~ ve 5e9'Jleci, gizemd egilimler
sergileyen felsefe okulu.
Plotinos'un hocas1 olan Ammonyas
Sakkas tarahndan kurulmu~ olan okula
datla f~Ok Yeni-Platoncu felsefe egemen
olmu~t1,1r.
474
islam felsefesi
kucu bir empiriznti benimseyen bu hareket, teleolojik bir goru~ten vazgec;erek, Descartes9 doga anlay1~1nln man
hksal sonuc;lann1 c;1karsam1~hr.
Bun a gore, lskoc; A ydinlarunas1, dini
vahiy ve felsefi spekulasyon kar~rs1nda
gozlem ve deneyimin onemini vurgulaml~, ahlak1n geli~imiyle goreciligin yarathgl guc;luklerin ustesinden gelmede
toplu1nsal degi~1nenin ve toplumsal or
ganizasyonun kac;uulmazhgna i~aret
ehni~tir. Endustrile~me surecinin topluma maddi bir yarar saglad1guu savu
nan hareket, bununla birlikte toplumsal
ilerlemenin bireyin 1nutluluguna zorun
lulukla katk.J yaphg1 du~uncesinden saktnml~hr.
Buna gore, islam felsefesinin ilk kaynag. Yunan filozoflandtr. lslam felsefesinin ikinci buyilk kaynag1 ise, Hint, iran,
ezopotamya ve M1s1r'du. lran ve
Hint'ten gelen dinle kan~1k felsefi eserler, Hint'ten gelen Brahman ve Buda
dinleri, Rig-veda, Kelile ve Dimne gibi
dini-ahlaki eserler, lran'dan gelen Zerdu~t ve Mazdaizm dinleri ile ZendAvesta gibi yan dini yan ahlaki eserler,
Islam felsefesi
Islam felsefesi, genel nitelikleri itibariyle kavrama bir nitelik arzeder ve deneyimden ~k du~unceye, duyu verileri
yerine akll ilkeleriyle manhk kurallanna
dayamr ve i~inde ya~amlan dunya yerine, olumden sonraki dunya ile ilgilenir.
i~ledij!i konulan Kuran'dan, hadislerden, fslam dininin ortaya koydu~u temel inan~lardan se~en islam felsefesinin
ger~ek amac1 felsefeyle, ozellikle Platen,
Aristoteles ve Plotinos'un felsefeleriyle
dinin ilkelerini uzla~tumak, dinle felsefe arasmda i~ten bir ba~lanll kunnak,
dinin konulanm felsefe goru~leriyle
uzla~hrmak olmu~tur. islam felsefesi
inanca dayanan bir felsefe olup, onun
birle~tirici, inan~la ak1l arasmdaki ayn~~~1, dinin lehine olacak ~ekilde giderici
bir niteli~i vard1r. lnsam da konu edinmekle birlikte, etkilendi~i Platen felsefesine uygun olarak, insaru maddi yamndan SIYirlr ve insamn ger~ek bile~eni
olarak, yalniZca ruhu gorur.
islam felsefesinin belli ba~b konulan
arasmda, her~eyden once Tann vardtr.
Ba~ka bir deyi~le, Islam felsefesinin konulan, en ytice vubk clan Tann'dan ba~
layarak, insana ve maddeye kadar inen
bir varbklar dizisinden olu~ur. Varbk
ttirlerinin en yiiksek noktasrnda Tann
vardu. Tann, ozu bakurundan butiin olarak bilinemez clan varbkhr; Tann'run
'zat'1 akbn. bilgi gucunun, anlama yetisinin Slrurlanm kesinlikle a~ar. Tann'mn
'zat'1 bilinemese de, nitelikleri ara~tlr
ma konusu olabilir. Buna gore, Tanr1
'kadim' dir, tiim varbk turlerinden oncedir. Onun ba~langc ve sonu yoktur;
Tannen olgun, en yetkin varbkllr. Yarahad.!r, ezeli ve ebedidir. Tann heJleyi
bilir, hefleyi gorur ve her~eyi duyar.
O'nun bUt tin bu nitelikleri, ilahl s1fatlan
ancak, akll yoluyla anla~labilir.
Evren, Islam felsefesine gore, Tann'run
eseridir, yarahlm1~tu. Evrenin bir ba~-
475
476
islami bilimler
i~lemsel
goru~ii
4n
a~m
t~bollimlinlin
478
i~lerlik
i~ledik
. iyi
verdigi, ihtiyac;lanmlZl kar~alayan, ozlemlerimize uygun dii~en ~ey. Kendimizi bir insan varhg1 olarak tam anla1n1yla ger-;ekle~tirme1nize hizmet eden,
ait oldugumuz topluluk i-;in yararh ve
degerli olan ~ey.
Farkh iyi tiirlerinden soz edilebilir: 1
Buna gore, bir ~ey, kendisindeki temel
bir ozelHkten, onu degerli ya da arzu
edilir bir ~ey olarak gormemize imkan
veren ozsel bir nitelikten dolay1 iyi oldugunda, asli olarak bizzat kendi ba~1na
iyidir. Bu anla1nda iyi, kendinde ve ken- .
disi ic;in arzu edilen ya da deger verilen
~eydir, bizzat k4tndisinden dolay1 ama-;lanan hedefbr (asli iyi).
2 ikinci olarak, bir ~ey, kendisi ic;in ve
kendisinden dolay1 degil de, dogurdugu yararh sonuc;lardan dolay1 iyidir. 0
ba~ka bir ~ey i-;in arzu edilir, on a ba~ka
bir ~ey ad1na deger verilir (ar1zi iyi). 3
Yine, bir ~ey, ba~ka bir iyinin elde edilmesine vesile oldugu i-;in iyidir (ara~al
iyi).__
479
480
lyi ldeas1
kotulii~e
james, William
J
James, William. 1842 y1hnda New York'ta dotmu~ clan unli.i Amerikah filozof.
Temel eserleri: Pragmatism [Pragmatizm], The Meaning of Trutlt [Hakikatin
Anlam1), The Varieties of Religous Experience (Dini Deneyimin c;e~itleri].
Pragmatizmi: Amerika'daki ilk psikoloji
laboratuvar1n1 olu~turmu~ clan James,
dotrulutu ve gen;ekliti tek yanh olarak yalruzca eylemlerin sonufilarl ile deterlendiren pragmatizm ak1m1n1n k urucusudur. Bu akuna gore, gerfieklik ve
dotruluk insarun bak1~ afilSlndan, zihinsel kanaatlerinden ve dolay1s1yla eylemlerinden batuns1z detildir. Bundan
dolaya, gerfieklik eylemlerin sonufilarl,
ba~arllarl ve yararhhklar~yla deterlendirilme lidir.
James bir du~uncenin nereden ve nasll
turediAini ya da onun onci.illerinin neler
oldutunu sonnak yerine, bu di.i~i.ince
nin sonufilar1n1 incelemi~tir. Onun gozunde pragmatizm, ilk nesnelerden, ilkelerden, kategorilerden oteye, son
nesnelere, i.iri.inlere, sonufilara ve olaylara yonelmektir. James'a g~re, kendisinden onceki klasik felsefe 'nesne nedir?'
diye soruyor ve kendisini onemsiz ~ey
lerde kaybediyord u. Danvin'in evrim teorisi, 'varhtrn kaynat1 nedir?l diye soruyor ve kendisini y1ld1zlar y1tm1nda
yitiriyordu.
Oysa, pragmatizm, lsonufilar nelerdir?'
diye sormakta ve di.i~uncenin yi.izi.ini.i,
eylem ve gelecete yonelbnektedir. Nitekim James, ya~am1 dotrudan ilgilendiren somtit olgulara, eylemlere, insa-
481
482
Jameson, Frederic
Jaspers, Karl
aracth~tyla ~ozumleyecek
bir
varolu~
Jaspers'in sezunu
etti~i
483
olilm, cisimse!
olum olmaytp, insanln kendisini ger~ek
le~tirme strastnda hi~bir olana~tn kalmadl~tnt gordu~u zaman ya~adt~t 'varolu~sal olii1n'dur. Ote yandan, ger~ek
bir varolu~ duzeyine yukse1meye ~ah
~an, egzr'stans ohnaya ba~layan insan ac1
~eken insandu. Normal insarun, Dasein'daki insarun aadan kac;1p kitleye st~ln
dl~l yerde, egzistans olmaya ba~layan in
santn ~ekti~i act, ya~amtna kendisi i~n
bir i~erik kazandtrma ~abasuun sonucu
olan bir ac1d1r. Dahast, egzistans olmaya
ba~layan insan i~in, ba~kalann1n da
aynt ~eyi yapmastnt ~nlemek bir su~ oldu~u gibi, onlarm egzistans olmalan i~in
hi~bir ~ey yapmamak da bir su~tur. Oyleyse, ger~ek bir varolu~ duzeyine yukselmek, egzistans olabilmek sorumlu olmaktan ge~er.
Egzistans olabilmek, butun bu gu~luklere
ra~men mumkun mudur? insant SlnJr)ayan ba~kalan hep oldu~u it;in, o tek ba~tna egzistans olamaz. Bir inan~ ahlak1
geli~tiren Jaspers, insanm varolu~unu
ger~ekl~tirebilmesi i~in, bilimi a~rak
'mutlak', ya da ~Tann~ya gitmesi gerektigini s~ylemi~tir. Varolu~unu bu yolla
kuran insan, ona gore, ahlaksal bakundan do~ru olaru da bulmu~ olux. Bununla birlikte, bu do~runun, nesnel olmaytp,
yalruzca ona ait oldu~u unutulmamahdtr. Dolaytstyla varolu~sal ya~am, tarihsel bir olu~um olup, onun belli anlara
ba~b olan do~rulan olabilir.
484
Kabala
K
kabala. Genel olarak, gizemci Yahudi ge
lene~ine, daha ozel olarak da ezoterik
Tann ve evren o~retisine verilen ad.
Buna gore, kokleri eski ~a~lara dayanan Yahudi gjzemcili~i, pratik bir yonii
de olmakla birlikte, temelde kozmogoni
ve Tann'mn do~as1yla ilgili olmu~tur.
Orta~a~'da ise, spekiilatif Kabala ile felsefe arasmda, orne~in tbni Cabir'de
a~klkla goriilen S1k1 bir ba~lanh vardir. Kabalistler i~n Tann ozii itibariyle
bilinemezdir; O'na yahn bir bi~mde
'Sonsuzluk' ad1 verilir. Kabala anlayi
~mda, Sonsuz olanla sonlu diinya arasmdaki biiyiik u~urum bir dizi tiiriimle
kapatdu; o, ancak bu sayede belli ol~ii
ler i~inde bilinir hile gelir. Buna gore,
Tann diinyadaki eylemi yoluyla bilinebilir.
kabul (ing. assumption; Fr. assomption; AI.
vorassetzung, annahme]. Do~ru oldu~u
na, herkes i~in apac;~k oldu~una inamlan genel fikir, ilke ya da saymhlar.
Kabullerin ~e~itli tiirleri vard1r: Bunlardan orne~in aksiyom, ne kamtlanan
ne de ~iiriitiilebilen, fakat herkes tarafmdan apa~1k ve do~ru oldu~una inamlan bir kabuldiir. Buna kar~m postiila, herkes taranndan apa~;~k bir ilke ve
do~ru olarak goriilmese bile, belli bir
teorinin suurlan i~inde, do~rudan do~
ruya smanabilir bir sonuca gotiirdii~ii
i~in benimsenen bir kabuldiir.
ka~anllmazhk [ing. inevitability; Fr. in~i
tabilite]. Bir onerq.enin ba~ka bir onermeden zorunlu olarak ~~ ya da bir
olaym, durumun belli bir geli~menin sonucu olarakortaya c;~kmas1 durumu.
Buna gore, kac;mdmazhk, mantlksal ka~amlmazllk ve olumsal ka~mrlmazlJk olarak ikiye aynhr. Mant:J.ksal zorunluluk
anlamma gelen manhksal ka~mdmaz
hkta, b'nin a'dan ka~mdmaz olarak ~1kt1~~ soylenirse, bu, b'nin a' dan zorunlulukla tiiredi~i, b'nin a'mn zorunlu sonucu
oldu~u anlamma gelir. Olumsal ka~md
mazhk ise, bilimsel determinizm ya da
metafizik veya dini yazgicihk anlarrunda, bir olaym, bir durumun, onu onleyecek, ortaya ~lki~uu engelleyecek tum
~aba ve giri~imlere kar~m ortaya c;Ikl~l
na i~aret eder.
kaderiye. Her hareketin, her eylemin onceden Tann tarafmdan yarahldi~mi, takdir
edildigini ileri siiren Cebriye anlayi~ma
kar~1 ~n ve insamn yaph~ i~lerin yarabciSt oldu~u, ozgiir bir iradeye .sahip
oldu~u gorii~iinii benimseyen Islam
mezhebi.
Bu mezhebe gore, Tann insana ak1l ile
birlikte bir yapabilme giicii (kader) vermi~ ve onu ozgiir buakm1~tlr; bundan
dolay1, kul her eyleminden sorumludur.
Kaderiye mezhebine gore, Tann yalmzca iyi yarahn1~ olup, kotii .i~s~n ya d_a
~eytarun eseridir. fnsan bu lkismden barini se~mede biitiiniiyle ozgiirdiir. Bununla birlikte, bu durum Tann'-run insamn her davram~m1 onceden bilmedi~i
anlarruna gelmez.
kakos. Yunancada, ~rkin, kotii, de~ersiz,
zavalh ve talihsiz anlamma gelen s1fat.
Kakos'un kar~1h ise da~ goriinii~ ya da
bi~im, ~ekil bak1mmdan giizel olmay1,
ahlakh, erdemli ve yetkin olmay1 ifade
eden kalos Slfatldlr.
kahc1 [ing. permanent; Fr. permanent].
Gec;ip giden ve siireksiz olmaya kar~1t
olarak, hep var ve siirekli olanm duru
mu. Ger~ekli~in hi~ ortadan kalkmayacak, hep varolacak olan bir boyutu,
yonii ya da par~as1 i~in kullamlan ~1fat.
Cme~in, mekan, Orta~a~ felsefesmde,
bu anlamda kahc1 bir ~ey ya da nitelik
olarak de~er lendiri.lmi~tir.
.
kahnhlar yontemi [Ing. method of resJdues; Fr. methode des residus]. J. 5. tMill tarafmdan onerilen deneysel yontemin
bir ad1m1.
kal venizm
a, b, c,
w,x,y,
oyleyse, d
z
485
186
kamusal
kana at [ing. opinion; Fr. opinion). 1 Rasyonel bir temeli olmakla birlikte, kendisinden ku~ku duymamn mumkun oldugu
bir onerme ya da hipotez. Ki~isel goru~lere dayanan inan~. 2 Bir uzman tarafmdan verilen hukum ya da yargt. 3
Saglam delil ya da dayanaklart olmayan
fikir, goru~, sam. 4 Degi~en fenomenlerin kesinlikten yoksun duyusal bilgisi.
Sam. Ki~inin dogru olup olmadtgmdan
emin olmadan benimsedigi gorii~ tarzt.
5 Otoriteye ve guvene dayah olarak benimsenmi~ du~unce.
Kant, Immanuel
=-
487
Ba~~.Jm.. deyi~le,.
o felsef~~ki ilk ve
teinel misyonun.Yn _bilirni temeileruhrmek, daha sonra da ahlakm ve dinin rasy.onelligini savUP.IUak
oldu~a
inan-
488
Kant, Immanuel
matematigin mekan ve say:yla ilgili yargtlaruun sentetik dogasuu ortaya koyabilme imkfuu bulabilmi~tir.
zihnin
mn
ve
dunyaya
ili~kin
yorumumuzun temel
bile~enlerini meydana getirir. Deneyimde soz kon~ olan <;akluk, Kant'a ~ore,
ba
Kant,
lmm~nuel
489
490
Kant~
idealizm
kapitalizm
uymasm1 saglar. insan zihni dogasa geregi, deneyimlerimizi aktif bir bi~imde
duzenler. Ba~ka bir deyi~le, du~unme
faaliyeti yalmzca, duyular aracahgayla
birtak.Im izlenimler almaya degil, fa.kat
ayiu zamanda tecrube ettigimiz ~eyler
hakkmda yargalar olu~turmaya i~erir.
Tapk1 renkli gozlukler takan bir kimsenin her~eyi gozluklerinin rengiyle gormesi gibi, du~unce yetisine sahip olan
her insan varhg1, ~eyleri ka~andmaz bir
bic;imde kendi zihninin dogal yapasma
gore du~unur.
kaos [Yun. khaos; ing. chaos; Fr. chaos; AI.
chaos]. llk maddenin, evrendeki duzenden once soz konusu olan, duzensiz,
kannakan~ak, ~ekilden yoksun ve ayanmla~mama~ hili. Dunyanm yaradah~mdan once, butun maddr ogelerin i~in
de bulundugu kan~akh.k, karga~ah.k.
Evrendeki egemen gucun yasa ve diizen
degil de, raslanb oldugu durwn.
Yunan felsefesinde, evrenin, butun bir
evrene yasahhk ve duzen getiren rasyonel ilkelerin varolmadag1 bir zamandakj
durumu. Tum ogelerin, duzenleyici bir
gu~ tarahndan, bir duzenin temel par~a
lan haline getirilmezden onceki, i~i~e
ge~mi~ ve karmakan~ak olma hAli. Anla~llamayan, kontrol edilemeyen h41,
durum, olu~um.
kapah ahlik [ing. closed morality; Fr. morale fermee]. <;agda~ Fransaz filozofu H.
Bergson'un Les Deux Sources de la Morale
et de la Religion [Ahliik ve Dinin tki Kaynaga] adh eserinde sozunu ettigi, kata
toplumsal tabulara dayanan ahl&k anlaya~l.
491
492
kaplam
-~~~~r~~la~k~:~~~~ ~nu~ir.:~a;t!;~J~~
..
bilemeyecegimizi, her kanatlama, kendileri karutlarunak durumunda olan onkabullere dayandaga i~in, hi~bir ~eyi karutlayamayacaglmaza one sliren filozof,
tStoac1 felsefeyi ve onlann Tann'nan varolu~uyla ilgili kanatlannt ~iddetle
ele~tirmi~tir. 0, mutlak bir ku~kuculu
gu benim.semenin, yargtya tiimliyle asklya almarun olanaksaz oldugunu bildigi i~in bir olasahk kurama geli~tinni~tir.
kar~ 1 [ing. counter; Fr. contre) Online geldigi sozcliklerin anlamana, i~erdigi kavrama zad olan, ona kar~a ~akan an lamlarda bile~ik sozciikler meydana getiren
onek.
Bu baglamda, ornegin bir ihtilale kar~a
koyan koyan, bir devrimin sonu~laruu
ortadan kaldannayt ama~layan siyasi ve
sosyal harekete kar~devnnr ada verilmektedir. Yine ayru ~er~eve i-;inde, modern
bilin~li oznenin yarahrru olan disiplinlere
kar~t, oznenin tahttndan indirilmesinin
ardandan ve dill arzuyla bilin~da~arun bir
etkisi olarak yorumlayan bak1~ a~asln
dan, arkeoloji ya da soyklitt.i~li, psikanaliz ve dilbilim kar~adisiplinler olarak kategorize edilir.
494
kar~ala~tuma
kar~lla~tuma
yontemi
kat~gori
495
496
kategori
~ekliklerin gorilnii~lerini,
ya da fenolnenleri bilebilece~imizi savunan All nan filozofu Kant'ta, nihai ve indirgenemez yuklem ttirleri olarak kategoriler, 'varhk tarzlan'n1 de~il de, yalnJzca
nihai ve en yuksek 'kavraya~ tarzlanlU', gerc;ekli~i idrak etme, kavrama bi~imlerimizi ifade eder. Bu kategoriler,
anlama yetisine, deneyimde verilmi~
olaru alg1lay1p, kavramas1 i~in gerekli
yap1y1 sa~layan a priori kavram ve kategorilerdir. Onda kategoriler, ~u halde,
anlama yetisinin temel kavramJanna
kar~1hk gelmektedir.
Kategorilerin, numenler dtinyasuu hi~
bir zaman bilemedi~i.Jniz i~in, ger~ekli
~in kendisini beth nlemedi~ini ya da tanlmlamadl~lnl, f akat kategorilerin deneyimin zorunlu ko~ullar1 oldu~unu,
bilgi ve deneyimin kategorileri ongordti~i.inti, onlarm deneyimden elde edilmeyip, deneyde sa~lanan kaba malzemeye
yuklendi~ini, deneyimi a~an kategorilerin a priori oldu~unu savunan tKant, kategorileri, dti~tince her zaman onermelerle ifade edildi~i ve bundan dolay1
temel onerme ttirleri kategorilere kar~l
hk gelmek durumunda oldu~u i~in,
onerme formlarlndan ~lkatsaml~hr.
Ba~ka bir deyi~le, A.ristotelesten sonra
yeni bir kategori anlay1~1 geli~tiren
Alman filozofu Kant, kategori konusunun birl~ik ohnayan deyimler ba~la
nunda de~il de, yargalardan hareketle
ele ahnmas1 gerekti~ini one stirmti~ttir.
Buna gore, yarg1 ya da onermelerin nicelik ba~lam1nda ttimel, tikel, tekil; nitelik
ba~lam1nda olumlu, olumsuz, sonsuz;
ba~1nh soz konusu old u~unda, kategorik, hipotetik, aynk; kiplik bakunmdan
ise problematik, assertorik ve apodeiktik
olmak tizere on iki ayr1 ttirden oldu~u
nu dile getiren Alman dti~tintirti, bu on
iki yarg1 li..irtine on iki kategorinin kar~l
hk geldi~ini savunmu~tur.
Aristoteles'in stiz konusu kategori anlayl~lyla Kanf1n kategori anlay1~1, aradaki rum farkhhklara ra~men, ~u iki
noktada uyu~ur: I Kategoriler dtinya
hakkJnda olan bili~sel soylemin, i~eri-
497
498
lemlerden hepsi, bir grup ya da bir toplam meydana getirecek ~kilde goriilmii~tiir. Aym durum, 'Biitiin biiyiik gezegenler sa y1ca sekiz tanedir' onermesi
io;in de g~rlidir. Burada da, ozne bir
grup olarak goriiliir ve yiiklem, ayn
ayn gezegenlerden her biri hakkmda
dej';il de, bir grup olmak balommdan
grup haklonda tasdik edilir.
Tekil ve gene) onermeler, tikel onermelerin tam tersine, belirli ya da belirlenmi~ onermelerdir. Tikel onenne ise, ka~m!lmaz olarak belirsiz ya da belirlenmemi~tir. Ornej';in, varsayahm ki,
'Baz1 y!ld!zlar parlakhr' onermesinin
doj';ru olduj';unu biliyorum; ben yalmzca buradan kalkarak, gorecej';im ya da
haklonda bir ~eyler duyacaj\1m bundan sonraki ilk y1ld!Zm parlak olup olmayacaj\ml bilemem. l~te bu, tikel
onermelerde soz konusu clan belirsizlik
ve kesinsizlik oj';esidir. Fakat hem gene)
onermeler, hem de tekil onermeler, bu
belirsizlik ve kesinsizlik oj';esinden baj\l~Jkhrlar. Bundan dolayt, onlar genellikle tilmel onermeler olarak Slmflanular --onlar iddia ettikleri ~eyi, oznelerinin, belirsiz bir par~as1 i~in dej';il de,
(bu ozne ister tekil, ister say!lamaz
olsun) tiim kaplam1 i~in iddia ederler.
kategorik iinermelerin niteliAi [lng. quality of categorical proposition; Fr. qualiM de
Ia propositon all~ gorique]. Kategorik onermenin olumlu ya da olumsuz ohnas1 durumu.
kavram
va~tan
499
500
kavrama
kavray1~
varoiur. BwlUnla birlikte, tiimeller, geneller dt~ diinyadaki ~eylerden, bireysel ve somut nesnelerden ayn olarak varolmaz. Yani, tiimeller tikellerden ayn
olarak varolan tozler det;illerdir. Tiimeller, bireysel nesnelerde, tikellerde varolur.
Bu durumun istisnalan, madde, Tann
ve insanm en tannsal par~ast olan aktldtr. Bir tiimel, somut ve bireysel toziin,
bir tikelin, dij';er bireysel tozlerle, tikellerle payla~ttl'; yonii ya da ozellij';idir.
T tiimeli, tiim l'lere ortak olan ozelliktir.
Zihin tiimellerin bilgisine, Aristoteles'e
gore, somut ve bireysel tozlerdeki ortak
ozellit;in kavramtm, deneyim ya da tecriibedeki nesne ya da ~eylerden soyutlamak suretiyle elde eder. Aristoteles,
i~te bu soyutlama siirecine, sezgisel tumevarnn admt vermi~tir.
kavram formasyonu [in g. cancept fonnation; Fr. concept formation]. Ba~ka ozellikleri bak.tmmdan farkhhk gostermekle, ontolojik bak.tmdan kendi kendileriyle aym
olup ba~ka her~eyden farkh olmakla birlikte, manttksal baktmdan ozde~ olan,
yani ortak bir nitelil';i payla~an nesne ve
olay kiimeleriyle dolu olan diinyanuzda,
nesne ve olay kiimelerinin soz konusu
ortak nitelil';ini bulup ~karma, yakalaytp
soyutlama i~lemi.
kavram olarak varhk anlay1~1 [lng. liteOn) ~f being as concept; Fr. thiorie de /'itre
comme concept]. Aym yasalara gore geli~en dii~iinceyle ger~eklik arasmda bir
aymm gozetmeyen iinlii Alman idelist
filozofu tHegel tarafmdan geli~tirilen
varhk anlay~
Hegel bir tutarhhk kuraml benimsemi~.
dii~iinceyle dii~iince olmayan bir ~eyi
kar~tla~tlrmamn olanaks1z olduj';unu
dile getirirken, kavramlanmlZI kendimizden baj';lmSlZ bir ger~klikle kar~
la~tlrmarun soz konusu olamayacag.m
ifade etmi~tir. Bunun yerine, kavramlanrruzm kendilerini a~Imladl';uu ve bu suretle kavramlarla betimlenen ger~lil';i
meydana getirdigini savunan Hegel, varhk gorii~iinde, ger~eklil';in kavramlar tarafmdan belirlendil';ini, diinyanm yap1s1-
501
502
kayg1
m1~
kendi
503
504
kendili~indenlik
ic;in kendisine
ihtiyac; duydugu, dogas1n1, ozsel olmayan karakteristiklerini sergilemeden tam
olarak ifade eden ~eyin d urum u. Kendiligindenlik terimi bu ~er~eve i~inde, geleneksel olarak Tann i~in kullarulm1~br.
2 Bir neden, bir etki, zorlama ya da
baskl olmadan, iradenin kontrolii dl~ln
da ger~ekle~en eylem, davraru~ ya da
olu~um i~in kullanllan s1fat.
Bu baglamda, Bakunin ve Rosa Luxemburg gibi sosyalist teorisyenler taraf1n
dan geli~tirilmi~ olan, devrim hareketin
kendi orgiitlenme ve geli~me bic;imlerini, geleneksel i~t;i OrgOtlerinin katklSl
olmadan da, kendi i~elligi ve diyalektigi i~inde, kendi ba~1na bulabilecegini
savunan gorii~e de kendiligindenlik ad1
verilmektedir.
kendinde/ kendi.si i~in [tng. in itself/for itself; Fr. en soi/pour soi; Al. an sich/for
sich).Felsefede, bir ~eyin kendi ba~1na,
kendi i-;inde, yani bilin~ten bag1ms1z olarak ne olduguyla, bir bilin~le il~kisi i~in
de ne oldu~u aras1ndaki kar~1lh~ ifade
eden onemli bir ayanm.
Ay1nm kendinde ~eyle bizim i~in olan,
bizim tarahm1zdan belirlenen ~ey araSlndaki bir ay1run olarak, ilk kez tKant
tarahndan ortaya konmu~tur. Buna
gore, kendinde ~eyin Almanca kar~lll
gl olan ding an sich, Kant'ta miimkiin
deneyimin otesinde kalan, bilindn kendisine eri~emedigi ve dolay1s1yla da bilinemez olan varhga gosterir. insan taraf1ndan bilinemeyen, a~kln ve insan
zihninden bag1mstz ger~eklik olarak
kendinde varhk, goreli veya bilince
gore degil de, mutlak ve bag1msaz varh~ tantmlar. Kendinde varhg1n kar~l
ll, bilincin bir fonksiyonu olan, zihin taraftndan belirlenen, yani bizim ic;in var
olan, e~deyi~le algtland1g1 ve bilindigi
~ekliyle varhktlr, fenomendir.
Kendinde /kendisi i-;in ayuuru, kendinde terilnini tez anlarrunda ve bilin-;siz
olaru, buna kar~1n kendisi ic;ini de antitez anlam1nda ve bilin~li olan1 veya bilinci olan1 ifade etmek i~in kullanan
Hegel tarahndan geli~tirilmi~tir. Te-
kendinde~varhk
505
506
kendini aldatma
Soz konusu ahlak anlayx~ma gore, ger~ek ben, aktiielle~me, ger-;ekle~me ihtiyaanda olan ideal bir bendir. Birey ya
da ben, yetkinlige ancak potansiyel gii~
lerinin ger~ekle~mesi yoluyla ula~abilir;
o, yalmzca bu sayede, ger~ek ki~iligini
kazanabilir. Birey i~in en yiiksek iyinin,
ahlak alanmdaki nihai hedefin rum potansiyel gii~lerin, duygusal ve entellektiiel biitiin imkanlarm tam anlamtyla
geli~mesi ve ger~ekJe~mesi oldugunu
dile getiren bu ahlak anlayt~ma gore,
insan soz konusu hedefe yalmzca, ki~ili
gini meydana getiren ~~itli yonlerin bir
biitiin olarak ve akbn 1~1gmda diizenlenmesi suretiyle ve ba~kalanyla ili~ki
i~inde ula~alabilir.
oyleyse, toze, ger~ek varhga kar~tltk gelen kendinde varhktan, fenomene kar~tltk gelen ba~kas1
i~n varhktan farkb olarak, kendi ya~a
mtna yon verme, kendi ya~anbsma
diizen ve anJam kazandmna siirecinde,
ozgiirce se~imde bulunan ve eylemlerinin hem kendisi ve hem de ba~kalan
i~in ortaya ~akaraca~ sonu~lan sorumlulukJa hesaba katan ki~i, bilin~li, sorumlu ve ozgiir birey it;in st)z konusu
olan varolu~ tarzm1 ifade eder.
Sartre'm varolu~-;u felsefesine gore, insanlar, varhk tarzlan kendinde varbktan olu~an ~eylerden farkh olarak etldn
ve yarabctdxrlar. ~yler, her ne ise odur,
oysa insan her zaman oldugundan
ba~ka tiirlii olabilir. Kendisi i~n varhk
olarak nitelenen insan onceden belirlen-
kesintililik
mi~
507
Yine, iki tiir 6nermenin, yani ak1l dogrulanm ifade eden onermelerle, dogrudan ve arac!SIZ deneyi betimleyen onermelerin kesin oldugu soylenebilir. Ote
yandan, kesin olan ~eyler Slnlfl, bilinen
~eylerin bir all s1ruh ve bilgi de zorunlu olarak dogru olmak durumunda oldugu i~in, dogruluk bilgi ve ozellikle
de kesinlik i~in temel bir ol~tittiir.
kesinsizlik ilkesi [ing. principle of uncertainh;; Fr. principe de I' incertitude]. Unlli
Alman fizik~i Werner Heisenberg tarahndan ortaya at1hm~ olan, bir cismin
belirli bir andaki konumu ile momentumunun (yani, ktitlesiyle luzmm ~arpl
muun) aym anda ve kesin degerlerle bilinemeyecegini 6ne stiren ilke.
Bu ilkeye gare, elektron gibi kii~iik par~ac!klann, ayru anda hem yerini ve hem
de h!Zuu belirlemek olanakh degildir.
Soz konusu belirsizlik, deney ara~lanmn
yeterince duyarh olmamasmdan kaynaklarunamaktadu. Elektronu gormek i~in,
k1sa dalga boylu 1~1nlar kullaruhr, fakat
enerjisi yiiksek olan bu 1~mlar, elektrona
~arpmca onun luzuu de~~tirir ve boylelikli elektronun yeri saptarurken, 1-u.zi belirlenemez. D~tik ene1jili uzun dalga
boylan kullamld!gmda ise, elektronun
1-u.zi etkilenmez, ancak bu kez de, onun
yeri tam olarak saptanamaz.
Heisenberg tarafmdan ortaya konan
bu ilkenin, doga bilimlerinin temelinde
yer alan determinizmin reddini gerektirdigi one stiriilmti~ttir.
kesintililik [lng. discontinuity; Fr. discontinuite]. ~eylerin, bir tarihsel ~agdan digerine ge~i~te, art1k aym tarzda algllarunamasl, tasvir edihnemesi, ifade
edilmemesi, nitelcndirilmemesi, sm!llandmhnas! ve aym tarzda bilinmemesi olgusunu anlatan terim.
Terimi esas kullanan ki~i olarak Foucault, kesintililigin mutlak bir degi~im
degil, onceden varolan episteme ya da
bilginin yeniden dag!lmu, bu epistemenin ogelerinin yeniden ~ekillenimi oldugunu sayler.
Khrysippos. Stoa Okulunun, M. 0. 280207 y1llan arasmda ya~a1ru~ olan ti<;tincti ba~kam. tArkesilaos ba~kanl1gmda-
508
k.i
t Akademi'den Stoacd1~a
doJunu~
genel bir dunya goru~ti duzeyine yukselmi~tir. Ay1u pozitivist gelenek, 20.
yuzy1hn ba~lannda, Frege ve Russel1'1n
manhk alan1ndaki ~~~lr a~1c1 ~ah~mala
n y Ia analitik felsefe gelene~ini do~ur
mu~tur. Buttin bu gelene~in bilim ve
manh~l, bilim ve dil felsefesini on plana
~1kard1klan ve metafizi~e ve ahlaka
kar~1 olumsuz bir tav1r takJnd1klan
yerde, K1ta Avrupas1 filozoflan pozitiviz1n, Aydmlanma ve modernlik dti~uncesi kar~1s1nda ku~kucu bir tavu takJnml~ ve metafizikle ahlaka buyuk bir
onem vermi~lerdir.
Kierkegaard, Soren. 1813-1855 y1llan
aras1nda ya~am1~ olup, varolu~~u felsefenin onctisti olarak tan1nan Danimarkah filozof. Temel eserleri: EntenEller [Ya/Ya Da], Forforens Dagbog [Ba~
tan <;1kanc1nln Guncesi], Fnjgt og Baeven [Korku ve Titreme], Sygdommen Til
Doden [Umutsuzluk Ozerine lnceleme).
Ayd1nlan~run geli~tirdi~i do~a bilimlerini omek alan bilgi ve akllc1hk anlayl~lna ~iddetle kar~1 -;1kan Kierkegaard,
Ayd1nlanmarun nesnelli~i vurgularken,
geleneksel din ve ahlaksn hakikatlerine
kar~1 ald1~1 dti~manca tavudan rahats1z
olarak, oznel hakikatin onemini vurgulaml~hr. Hegel gibi, inan~ ve akb, htilnanist bir teolojiyle daha yiiksek bir dtizlemde uzla~tarmaya .;ab~mak yerine,
inan.;la akhn uzla~maz oldu~unu savunan ve inan~la akJI aras1ndaki yan~1
daha da geni~leten Kierkegaard, fideizm
yoluna girmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, rasyonalist bilgi gorii~tine kar~1 ~1kan, nesnel bilgi idealinin i~el ya~ama, bireyin oznel deneyimine kor oldu~unu savunan, onun insan ya~am1n1 anlamaya hi~bir katk1s1
olmadt~lnl soyleyen Kierkegaard'a gore, rasyonalist sistemler ger~ekli~in tiimtinti bir dti~tince sistemi i~ine Slkl~h
nr, her~eyi akla indirger; akd d1~1ndaki
o~eleri ve hepsinden onemlisi varolu~u
unutur. Varolu~ terimini Kierkegaard
insan i~ kullarur, zira var olmak belirli
bir birey olmak, ~abalayan, altematifleri
hesaba katan, se~en, karar veren bir
l<ierkegaard, Soren
birey olmak anlamma gelir. Akb, toplumu, v.b. g., on plana ~tkartan bir felsefe
kj~iselligi, ki~isellik ilkesi olan varalu~u,
ins an In varolu~un u meydana getiren
ogeleri hit; dikkate almaz. Oysa gerc;ek
felsefe ancak varolu~ felsefesi olabilir,
yani felsefe derinden derine ki~isel bir
ozellik ta~nnahdtr. Felsefe genel olana
degil, ozel olana, nesnel degil de oznel
olana yonelmelidir.
Kierkegaarda gore, insan ya~a1n1~ soyut du~unceye gore ~ok daha onemlidir. Dahast, genel felsefr problemlerin,
soyut du~un~elerin insantn en onemli
anlarmda hi~bir yardun1 o!maz. Ona
gore, insan ya~amtntn en onemli anlan,
bireyin bir ozne olarak kendisinin bilincine vard1g1 ki~isel anlardtr. Bu ki~isel
ve oznel ogeler, yalruzca nesnel ogeleri,
tum insanlarda ortak olan nitelikleri
dikkate alan rasyonel du~unce tarafln
dan a~1klanamaz. Oysa, her insarun, her
ki~inin biricik varolu~unu meydana getiren bu oznelliktir. Tarunmaya ve a~lk
lanmaya muhta~ olan budur.
insan i~in onetnli olan1n ki~iligin geli~
tirilmesi oldugunu savunurken, Kierkegaard insan varolu~unu, varolu~ halini
betimleyip, insan1n ne olduguyla ne olmast gerekti~ arasmda bir aynm yapar.
Ona gore, insatun ya~am1nda insarun
ozunden varolu~una dogru bir hareket
vardu. Hristiyan dininde bu harekete
ili~kin geleneksel a~1klama gunah kavramtndan olu~ur. Kierkegaarda gore
de, insarun ozu Tannyla, sonsuz olan
yuce varhkla ili~kiyi gerektirir. lnsarun
varolu~ hali, onun ozunden uzakla~ma
Slrun, yani Tannya yabanala~masuun
bir sonucudur. Bundan dolay1, insarun bu
dunyadaki ya~am1, 'korku'yla, 'ytlglnhk1la ve insanm sonlulugundan duydu~u
1Slklnh'yla doludur. Bir insanm eylemleri,
onu Tann'dan daha da uzak.Ja~hnrsa,
onun yabanala~mast ve umutsuzlugu
daha da arur.
Akll yoluyla karutlanabilecek ahliki bir
sistem ya da din olamayaca~m1, ahlAk
ya da din i~inde, bize belli bir bi~de
ya~amam1z gerektigini gosterecek, hi~4
509
510
Kinikler
g. se~mektedirler.
~mdan,
inam;lanndan ne pahasma olursa olsun odun vermeyi~inden, Antisthenes'in hocalanndan olan Gorgias'm ElF
aa eristik manllgmdan, Hippias ve Euripides'in 'dogaya donuf du~uncesin
den etkilenmi~lerdir.
Bununla birlikte, Sokrates'in karakter
bagimsizhgmm, dunya nimetlerinden
ve insanlarln ovgiilerinden uzak duru~unun, yalmzca ger~ek bilgeligin ~ok
daha yuksek iyiligine ula~mak i~in ol
dugu ger~egini goremeyen Kinikler, karakter bagimsizhgi, dunya nimetlerinden uzak durma tavr1 ve kendine yeter
olmay en yuksek ideal olarak deger
lendinni~lerdir. Kiniklere gore erdem,
dunya nimetleri ve hazlan kar~Ismda
bagimSIZ olmakllr. Bu ise, Sokrates'in
ya~arrurun, vazge9T1e ve kendi kendine
yetmeden olu~an olumsuz yonunun
olumlu bir ama~ ya da ideal hliline getirilmesinden olu~ur.
Yine, Sokrates'in ahlaki bilginin onernini
vurgulamasiru, Antisthenes ve diger Kinikler ba~ka her tiir bilgiyi ku~seye
cek, hatta yoksayacak kadar abartrru~
lardir. Kiniklere gore, mutluluk amaa
i~in, erdem kendi ba~ma fazlasyla yeterlidir ve ba~ka hi~ bir ~eye gerek yoktur. Erdem arzunun yoklugu, isteklerden bagimsiZhkllr. Erdem, insana uyan
ve dunyada olup bitenlerin degi~mele
rinden bagimSIZ kalan biricik ~ey oldugundan, yalmzca en yuksek degil, fakat
biricik degerdir, mutluluga goturecek
tek yoldur. tAntisthenes ve diger Kinikler, erdemin d~mda, insanlann deger
verdikleri hi~bir ~eye sayg beslememcmi~lerdir. Onlara gore, erdemden ba~ka
iyi olmadg gibi, erdernsizlikten ba~ka
kotii de yoktur.
lnsam mutlu kdan erdemi, bilgelikte
bulan Kinikler, erdemin ogrenilebilir oldugunu soylerken de, bununla bilimsel
ara~llrmadan ~ok, ahlaki ~ah~ma ve
ah~IIrmayi, egzersiz yapmay anlami~
lardir. Antisthenes'in gozunde, felsefenin i~i, 'mutlu olmak i~in, dogaya uygun olan ~abalan se~mek'ten ba~ka hi~
bir ~ey degildir. Kinikler, bilgelikte bul-
kipler
manngt
511
ara~tu1r.
512
kiplik
kiplik [ing. modality; Fr. modalite; AI. modalitiit]. Modalite. Bir ifade ya da tiimcenin, ili~kili ba~ka bir tiimce ya da onermenin ne ~ekilde, nas!l ya da ne tarzda
dogru oldugunu belirtmesi durumu.
!Gplik, duyusal, manllksal, zamansal,
deontik ve epistemik kiplik olmak iizere
be~e aynhr. Bunlardan 1 duy145al kiplik,
d1~ diinyadaki nesneleri alg!lama, yani
gorme, i~itme tarzlanm1zdan olu~ur.
2 Mant1ksal kiplik ise, bir ~eyin dogru
olma zorunlulugu, olumsalhgl, imkan
ya da imkans1zhgma kar~1hk gelir.
Buna gore, ii gibi bir onermenin, manllksal bak1mdan zorunlu olarak dogru oldugu ya da onun dogrulugunun miimkiin ya da olumsal oldugu veya ii onermesinin dogru olmasuun manbksal olarak imkans!Z oldugu soylendigi takdirde, bu, ii onermesine manbksal bir kiplik yiiklendi~i anlamma gelir.
3 Ote yandan, bir onermenin ge~mi~te
ya da ~imdi dogru oldugwtu ya da
onun gelecekte veya hep dogru olacaglm soylemek, o onermenin zamansal kipligini dile getirir. Buna kar~m, 4 bir eylemin ahlaki bak1mdan yapmakla yiikiimlii oldugumuz bir eylem mi, yoksa yalmzca me~rii veya yasaklanm1~ bir
eylem mi oldugunu ifade eden, dolaylSlyla yiikiimlii olmay1, me~riiluk ya da
izin verilmi~ligi, veya yasag1, yasakhhg, dile getiren terimler, Odevle ilgili
olma anlarrunda deontik kipligi meydana
getirir.
o Epistemik kiplik ise, bir onermenin
dogru oldugunu bilmeyi, bilmemeyi ya
da dogru ohnad1gm1 bilmeyi dile getiren bir kiplik olarak ortaya ~tkar.
Bu baglamda, kiplik bildiren onermelere, yani zorunluluk, olumsalhk. imkiinslZhk, yiikiimliiliik, me~riiluk ya da yasakhllgl ifade eden 'zorunlu', 'yiikiimlii',
'-meli', '-mah', 'gerekir' tiiriinden ifade
ya da terimlere kipselterimlerdenir.
kiti
51::\
514
ki~ilik
klisik
515
516
kliisik aktlctbk
klasik do~ruluk gori.i9i.i [lng. classic.:zltlteory of truth; Fr. thiorie clasique de vbiti].
Do~rulu~u, di.i~i.incemizin
ger~eklikle
uyu~masJ, di.i~i.incemize
gerektiren ve
ayru zamanda tekdbi.iliyet teorisi olarak
da bilinen soz konusu do~ruluk anlay~1, bununla birlikte, birtaktm el~tirilere
maruz kalrru~hr. Ele~tiriler temelde kavrarnlarla nesneler, onermelerle olgular,
gori.i~lerle olaylar, di.i~i.inceyle ger~ek
lik arasmdaki 'uyu~ma' ya da 'tekabi.iliyet'le tam olarak ne anlab.lm3k istendigi
sorusuna ba~hd1r. Kl&sik tekabi.iliyct teorisini savunanlara gore, di.i~i.incenin
ger~eklikle uyu~masJ, hi~ ku~ku yok ki,
di.i~i.incenin kendisinin, betimledi~i ger~klikle ozde~ ohnas1 anlarruna gelmez.
Onlara gore, di.i~i.incenin ger~eklikle
uyu~masJ, ger~ekli~e tekabi.il etmesi, di.i~i.incenin ger~ek bir ~eyin bir benzeri,
ger~ekli~in bir yansunasJ olmasmdan
meydana gelir.
Fakat tekabi.iliyet kuramma kar~J ~
kan filozoflara, 'di.i~i.incenin ger~eklikle
uyu~masl' ~eklindeki bu do~ruluk yorumu, sa~ma bir fikir olarak gori.inmi.i~
ti.ir. Klasik do~ruluk anlay~ma kar~
~1kan filozoflar, di.i~i.incenin kendisinden olduk~a farkh olan bir ~eyin benzeri olabilmesinin anla~1hr ohnadJ~JnJ
savunmu~lar, dolayJsJyla, zamandan
ba~ka hi~bir boyutu ohnayan di.i~i.ince
nin aym zamanda mekansal olan bir
~eyin benzeri olamayaca~m soylemi~
lerdir. Buna gore, 'di.i~i.ince bir masaya
nasd benzeyebilir?' Ote yandan, yalmzca zaman boyutu dikkate ahnd1~1nda
bile, bir di.i~i.incenin do~ru olmas1 i~in,
onun kendisiyle ilgili oldu~u ger~ekli~e
benzer olmas1 gerekmez. Bir di.i~i.ince
ger~ekli~e benzemese bile, yine de
do~ru bir di.i~i.ince olabilir.
Klasik do~ruluk anlay~uu savunanlar,
bu el~tiriler kar~1smda, ger~ekli~e ben-
klasik hiimanizm
517
idealist filozoflar, klasik do~ruluk a.il.laYI~Ina i~te tam olarak bu noktada kar~1
~1karlar. Onlar kitab1, tiim ili~kilerinden
yahtlanmJ~ bir nesne olarak kavrayi~J
miZin yetersiz, k1smi ve hatta yanb~ y a
da yanllhcl bir kavrayl~ oldu~unu one
siirerler. idealist filozoflara gore, kitap
ili~kilerinden yah tlanamaz; o her~ey
den ayn ve ba~ImSIZ bir bi~imde varolan bir ~ey olarak goriilemez. Kitap varolu~u i~in, i~lerinden bazllann1 bilmedi~miz ba~ka nesnelerle olan ili~kileri
ne ba~h ise, ve bu durumun bir sonucu
olarak, kitab1n kendisini tam ve kesin
olarak, ger~ekte oldu~u bi~imiyle bilmiyorsak, yargunwn kendisine tekabiil et
ti~i ya da kar~1hk geldi~ olguyu da
tam olarak bilemeyiz. idealist filozoflar,
i~te bu sonuncu gerek~eden hareketle,
klisik do~ruluk anlay1~mdan vazge~
mi~ler ve bunun yerine ba~ka do~ruluk
gorii~leri ge li~tirmi~lerdir.
klisik fizik [ing. classical physics; Fr. phy
sique classique]. Fizi~in, goreliHk ve ku
antum mekani~iyle ilgili ~a~da~ geli~
melerden once belirlenmi~ olan alan1.
Buna gore, klasik fizik. Newton mekani~i, elektromanyetizm, tennodinamik
ve istatistiksel mekanikten olu~ur.
Klasik fizik saz konusu oldu~unda, iki
noktanm alt:uun ~izilmesinde biiyiik
yarar vardu: 1 Klasik fizi~i olu~turan
bu dort biiyiik teori, modem bulgular
taralindan yanli~Ianmam1~ tlr; tam tersine, bu teorilerin a~1k se~ik olarak ve
iyi bir bi~imde tan1mlanm1~ l<o~ullar albnda yakla~1k olarak ge~erli olduklan
ortaya ~1kml~tlr. 2 Hem kavramsal temellerine ili~kin ~ab~malar ve hem de
uygulamalanyla ilgili geli~meler a~lSln
dan, klasik fizik canh ve geli~en bir alan
olarak varh~1n1 siirdiirmektedir.
klisik humanizm [1ng. classiCDI humanisnz; Fr. humanisme classique]. Ronesansla birlikte ortaya ~Lkan ve Yunan kiiltiiriinii temele ahp, insanda, insanh~1 ve
insani hasletleri geli~tinnenin, ona sa~
lam bir formasyon kazand1rmanm en
iyi yolunun Latin ve Yunan antik ~a~1na
ait edebi eserlerin incelenmesi oldu~u
n u ileri siiren gorii~.
518
komiinizm
ifadE etmeleri i~in, yardrmc1 olmaya yarayan bilgi biitiinii, psikoloji tiirii.
kodlama [lng. coding; Fr. mise en code, codification]. 1 Gene! olarak, ger~ekli~in
~ok farkh unsurlanm, gene) bir anla~r
hrhk saglamak, ger~ekli~i dii~iincede
yansrtmak veya tahrif ehnek amaCiyla,
belli bir adla tasnif etme, gene! bir ~ema
i~inde bir yerlere yerle~tirme. 2 Daha
ozel olarak da, alan ara~llrmasmda,
gozlemleri, ol~me kolayh~r sa~lamak,
niceliksel analize imkan vermek amaCiyla, onlara birer sembol ya da sayr
yiikleyerek, kavram ve ka tegorilere donii~tiirme i~lemi.
519
si, o~renci, memur) farklr birey lerin, belirli bir ama~, bir i~lev (el!;itim) ~er~evesi
i~inde bir araya gelerek olu~turduklan
bir grup ya da kiime olmayr ifade eder.
Gruba ya da kiimeye gore anlam kazanan, grup ya da kiime i~inde yer alan
bireylerin ozelliklerini grup ya da kiimeye gore belirten kavramlara ise, iile~
tirirnsel kavramlar ad verilir. Omel!;in,
'asker' kavramr, ancak 'ordu mensubu'
olmakla anlam kazanan, boyle bir kavramdrr.
kollektivizm [ing. collectivism; Fr. collectivisme; AI. kolleklivismus]. Bireycili~in
tam kar~rsmda yer alan, ve 19. yiizyrl
liberalizminden uzakla~arak, gene! bir
sosyal geli~me ~izgisi, ekonomik bir reform programr, insanhk i~in iiiopik bir
diizen ve, sosyalizm, komiinizm, sendikalizm ve bol~evizmde oldu~u gibi,
otoriteye dayah bir toplumsal denetim
mekanizmasr gelj~tiren ortakla~aohk
dii~iinc.esiii.e; iiretirii- ara~lanrun bolgesel, ulusal ya da evrensel diizeyde ortakla~a kullarulmasmr ama~layan iktisat sistemine verilen ad.
komiinizm [Os. i~tirakiyye; ing. commu~
nisnr; Fr. communisnre; AI. konrmunismus ). Srrasryla, iitopik, akrlcr ve pasifist
bir o~reti olarak do~a hali ogretisine,
insanhk tarihini iyi ve kotii, ruh ve
madde, aydmhk ve karanhk arasmdaki
bir sava~ olarak yorumlayrp, ozel miilkiyetin insanr bu diinyaya ~ekti~ini ve
tmaddecili~e yoneltti~ini savunan, altematif olarak da her~eyden el etek
~ekmeyi ve ~leciligi oneren Mani~eiz
me, smrf sava~m1 uygarh~m itici giicii
olarak goren tMarksizme, ya da iiretim
gii~lerinin yiikseli~i ve geli~mesiyle ilgili ekonomi anlayr~ma ve dolayrsryla,
ortak!a~a miilkiyet dii~iincesine ve srrufsrz toplum idealine dayanan toplum
madeline, bu dii~iince ve idealle ba~
lanbh ideoloji.
Dretim ara~lannm toplumsal ortak!r~a
dayah oldu~u ve ozel miilkiyetin varolmadt~l boyle bir toplum, Marksist terminolojide, proletarya diktatorlii~iiyle
belirlenen bir ge~i~ doneminin ardm-
520
konformizm
ko~ullu
lan1n1~
1n1
521
522
kotullu tasam
kozmopolitaniz:.m
523
olgu oldugunu ve yalruzca Tann'mn varolu~uyla a-;1klanabilecegini one siirerek, evrenin varoldugu olgusundan
Tann'mn varoldugu sonucunu -;1karsayan karut.
kozmop olitanizm [Os. ci/uinilik, ci/Jangirtlik; ing. cosmopolitanism; Fr. kosmopolitisme; Al. kosmopolitismus]. Siyasi anlamda, Yunan kent devletinden sonra,
Biiyiik iskender'in Asya'ya uzanan fetihleriyle ve Roma imparatorlugunun
tarih sahnesine -;lkl~Iyla belirlenen Hellenistik donemde soz konusu olan bir
anlay1~ olarak, bireyin anayurduna
duydu~u baghhk ve muhabbetin yerine, daha biiyiik ve daha yiice bir yurt
olarak dii~iiniilen biitiin bir d iinyaya
duyulan baghhk ve muhabbeti ge-;irmesi gerektigi anlay1~1.
Kendilerini belli bir iilkenin yurtta~1
olarak degil de, diinya yurtta~1 olarak
goren Stoahlann ahliik anlay1~1m belirleyen bir gorii~ olarak kozmopolitanizm, insanlarm birligi ve e~itligi
adma, onlan yurtseverlik duygulanm
ve ulusal kiilturii reddetmeye davet
eder. Vatan tarumamaktan, insanlann
ayn uluslara boliinmesinin insanlarm
karde~li~i dii~iincesine aykm oldugunu savunmaktan olu~an gorii~ olarak
kozmopolitanizm, diinya vatanda~hg1
d ii~iincesini on plana -;1karbr.
Kozmopolitanizmi ilk kez olarak savunan tStoacdara gore, her insan dogal
olarak toplumsal bir varbk olup, bir toplum i-;inde ya~mak akhn bir buyrugudur. Bununla birlikte, akd tiim insanlardaki, onlan birbirlerine baglayan ortak
ozsel ogedir. Bu nedenle, tiim insanlar
i-;in ge-;erli olan tek bir yasa vard1r ve
insanhgm devletlere boliinmesi kadar
sa-;ma bir ~ey olamaz. Bilge insan, ~u
ya da bu devletin de~il de, diinyarun
vatanda~1du.
524
kozmoteizm
525
526
koti.imserlik
sahip olmasaydlk eger, bizim makinalardan, robotlardan hi~bir farkun1z olmayacakh. $u halde, bizim kotu olan1
se-;memiz ve yapmam1z, dunyada kotulugun ortaya ~~kl~l, insanlann ozgur
iradeye sahip olmalann1n zorunlu bir
sonucudur. Aksi takdirde, ozgur iradeden soz edilemez.
Bu yakla~1m1 benimseyenler, i~ndeki
insanlann, kendilerini zaman zaman
kotu olana yonelten ozgur bir iradeye
sahip olduklan bir dunyan1n, insan eyleminin onceden belir]endi~i, insanlann yaln1zca iyi eylemleri yapacak ~e
kilde progratnlandl~l bir dunyaya
tercih edilmesi gerektigini belirtirler.
Ger~ekten de, tum eylemlerimiz onceden belirlenmi~ olsa, bizim eylemlerilnizi ahlaki bakl1ndan iyi olan eylemler
olarak niteleme imkan1maz kalmaz,
~unku ahlkf iyilik, yalruzca irade ozgurluguyle olanakhdu.
kiiliimserlik [ing. bedbinlik; lng. pessimism;
Fr. pessimisme; AI. pessinrismus). 1 Gene)
olarak, yalruzca kotuyu ve kotulugii
goren, her~eyde kotulu~un baskm ~h
~tnl savunan, varolan her~eyi acuna,
uzunti.i, umutsuzluk duygulanyla, anlamslzhk, sa-;mahk, ac1 ve olum du~un
celeriyle de~erlendiren bak1~ a~1s1; dunyarun bir amaca gore duzenlenmedi~ini,
yani onWl ~u ya da bu iyinin ve iyili~in
ger~elde~mesine engel olacak bir yap1da
oldugunu iddia eden, sa~mar\11\ anlamSlZh~an, umutsuzlu~un, act ve oliimun
ya~am1n temel ve vazge-;ilmez o~eleri
oldu~nu savunan du~unce tarz1.
2 l<otumserlik, antropolojik ya da psikolojik bir anlam i~inde, insan1n ki~isel
tecriibesinde ya d a gene I olarak ins ani
tecrubede; fiziki bir bakl~ a~1s1ndan da,
fizikf diinyada; evrensel bir anlamda
ise, bir butun olarak evrende, iyinin ve
iyiJi~in de~il de, kotunun ve kotulu~un
egemen o)du~WlU one SUren tav1rdan
olu~ur. dte yandan, kotiimserlik tarihsel bir a-;tdan da, kultiirel donemlerin
ya da tarihi belirleyen gii~ ve kurumlann kotu oldu~unu one suren bakl~ a~
sanl ifade eder.
kotii
v~
duzensiz a~k
527
528
Ksenophanes
A~kln
ilgisi doga felsefesine, kozmolojik meselelere degil de, insan ve to plum sorunlanna yonelen, i~inde ya~ad1g1 Yunan
toplumuyla kiiltiiriiniin temel kavramlanm ve degerlerini ele~tiren Ksenophanes'in Tann konusundaki spekiilasyonu, kendi i~inde iki evreyi i~erir.
Birinci evrede, onun Homeros ve Hesiodos~u antropomorfik ~oktannc1hga yonelttigi el~tiriler yer ahr. Bu evre, onun
Tann konusundaki olumsuz ele~tirile
rinden meydana gelmektedir. Buna
gore, Ksenophanes 'Homeros ve Hesio-
~iddetle
ele~tirdikten
kumarbaz argi.im.anl
529
530
kumarbaz yanh'1
likli olmasr gereken bir konuda, onu samimiyetsiz ve yaln1zca kendi ~1kann1
gozeten bir varhk haline getirdigi soylenerek itira:i edilmi~tir.
kumarbaz yanh~1 [ing. fallacy of ga1nbler;
Fr. erreur du joueur ). Olaslhk teorisinde,
her olay ya da olu~umun bir oncekinden baguns1z oldugu kabuh..nu reddederek, omegin maden[ bir paran1n on
kez tura geldikten sonra, onbirincide
yaz1 gelecegiru iddia etmekten olu~an
yanh~ turu.
k ural deontolojizmi [ing. rule deontological theories]. Eylenuerin ya da insanlann
ahlaki olup olmadlklarma karar verirken, eylemlerin sonu~lanna hi~ baklmamas gerektigini, eylemlerin ve ki~ilerin
sonu~tan bagunslZ olao daha yuksek bir
ahlili olr;iite gore degerlendirilmek du
rumunda olduklanru ve eylemlerin, yalruzca ahlili bak1mdan dogru olup olmadJglna, ki~ilerin ise, ahlAJd bak1mdan iyi
olup olmad1klanna bakdarak yargllanmasJ gerektigini one suren deontolojik
ahlak anlay1~1run, ahlald eylemde uyulacak birtak1m ahlaki k urallar bul und ugunu, soz konusu kurallar butununun
ahUlk1n tek temeli oldugunu savunan
6
tiirii.
---------------------------------------------
kural yararcthgt
tannh dinlerde soz konusu olan dini
a/ddktu. Bu tur ahlaklarda, eylemlerde
uyulacak kurallan Allah veya Tann ya
da doj\atistu bir varhk koyar ve bu kurallar insanlara Tanrl'mn el~ileri aracthj\tyla bildirilir.
lkincisi ise, unlU Alman filozofu
Kant'm todev ahlakl olarak bilinen kuramtdtr. Burada ise, ahlaki kurallar, doj\austu bir varhj\a ya da empirik verilere
dayarularak dej\il de, manllk ve matematikte soz konusu olan manllksal aktlyuriitme yoluyla ortaya konur. tKant'a
gore, bu llir bir mutlak ahlak kurah her~eyden once, manllksal baktmdan tutarh olmah, yani kendi kendisiyle ~eli~me
meli ve ikinci olarak evrenselle~ti
rilebilmeli, yani herkes ya da ak1lh tiim
insan varhklan i~n ge~erli olmahdtr.
kuralkoyuculuk [lng. prescriptivism; Fr.
prescriptivis111e). 1 Ahlaki yargtlann ozde eyleme yo! gosterici bir vasft olduj\unu one suren goru~.
Goru~un savunucusu olan ~aj\da~ du~unur R. M. Hare'a gore, kurdu~umuz
onerme ya da tumceler, biri betimleyici,
dij\eri de dej\er bi~ici olmak uzere, iki
ayn ve farkh anlam turune sahiptirler.
Deger bi~ici ya da laymet takdir edici
yargt ya da onermeler, kuralkoyucu goru~e gore, ahlaki eyleme yo! a~a, eyleme rehberlik etme ozellij\i sergiler. Bu
yargt ya da onermeler, eyleme yo! a~a
gudine sahip dij\er yargt ve onermelerden, ayru zamanda evrensell~tirilebilir
olmak bakurundan farkhltk gosterirler.
Buna gore, belli bir konu haklanda
ahlaki bir hOkum verdij\im zaman, ayru
yargtnm benzer tiim durumlar i.,:in de
ge~erli olduj\u sonucuna vannm.
2 Kural koyuculuk, bilim felsefesi alanmda ise, betimleyici doj\a yasast anlayt~mdan farkh olarak, doj\a yasalanm,
cisimlerin davraru~mt yoneten, cisimleri olduklan gibi olmaya zorlayan, cisimlerin davram~1 i~in kural koyan, cisimlerin kendilerine uymak durumunda
olduj\u ilkeler, cisimle~mi~ gu~ler olarak yorumlayan goru~e kar~dtk gelmektedir.
531
532
kurguc:uluk
Kural ya;;arclltgma yoneltilen en onemli ele~tiri, insan varhklanmn kendilerinin, onlann ilgi, ~1kar ve ama~lan
mn ve ahlaki eylemin ger~ekle~tigi durumlann olanca farkhhg1 dikkate almdtgmda, biiti.in bu farkhhklan kucaklayacak ve en biiyiik saytda insarun en
yi.iksek mutlulugunu her zaman ve gert;ekten saglayacak kur11llar olu~turma
mn oldukc;a gii~ olduguna i~aret eder.
Kural yararctlan bu gii~liikten hareketle, hit;bir ~ekilde ihl81 edilemez olan
birinci dereceden kurallarla, goreli olarak daha az onemli olan ikinci dereceden kurallar arasmda bir aymm yapmaya ~ah~m1~lardu. Bununla birlikte,
bu geli~me de sozii edilen gii~liigii bertaraf etmeye yetmez. Ornegin, en temel
ahlaki kural olan 'Me~ru miidafaa dt~mda, hi~bir zaman adam oldiirme!'
kurah bile, tiim insan ve tiim durumlar
i~in get;erli olabilecek evrensel bir kural
olabilir mi? Boyle bir kural, kiirtaj ya da
otanazi i.;in de ge~erli olabilir mi?
kurguculuk [ing- ftctionalism; Fr . .fictionalisme]. 1 Pragmatizm ya da alet~iligin
a~m bir versiyonu olan, ve doga bilimlerindeki, matematik, felsefe, ahlak ve
dindeki kavram, ilke ve hatta teorilerin,
nesnel bir dogruluk ve ge~erlilikleri olmamakla birlikte, eylem baklmU'\dan
yararh olan saf kurgular, basit fiksiyonlar oldugunu savunan gorii~.
2 Daha ozel olarak da, ~agda~ Alman
dii~iiniirti Vaihinger'in degerlerin, ideallerin, bilimsel kavram ve teorilerin kendi
kendileriyle tutarh ve dolaytstyla, kendi
i~lerinde dogru olup, nesnel bir temelden
yoksun olsalar da, yararll ve hatta ka.;Imlmaz kurgular oldugunu one siiren gorii~ii. 3 Kipler manh~mda, miimkiin
dtinyalardan soz eden bir soylemin, ger~ekten varolan bir diinyalar ~okluguna
gonderimde bulunan bir soylem olarak
de~il, fakat salt yararh bir kurgu olarak
goriilmesi gerekti~i gorii~ii.
kurucu ozne [ing. constitutive subject; Fr.
sujet constitut~f). Modem donemde, salt
kendi bilindnden hareketle bilgiyi kuran.;
nesneler alemini kendi oznel bakr~ a~1-
ba~ka
hi~bir
~ey
degildir. Ona gore, arbk yaptlmasa gereken ~ey, ozneyi yaratto roliinden soymak ve onu soylemin karma~ak ve degi~ken bir fonksiyonu olarak analiz
etmektir.
ku~ku [Fr. ruphe; ing. doubt; Fr. doute;
AI. zweifeil]. inancm olumsuzlarunas1,
bir onermenin lehinde ya da aleyhinde
olumlu bir sonuca ula~mam1~ olma durumu. Bir ~eyin dogrulu~uyla ilgili olarak tereddiit i~inde olma, kesin karar
verememe durumu. Bir iddiarun dogrulu~una inanmama egilimi. c;eli~ik onermeler arasmda duraksama durumu.
tkna olmama ve dola}'lstyla hiikiim vermeme, yargry1 ask1ya alma hali.
Ku~ku, teorik ku~ku ve degerlerle ilgili ku~ku olarak ikiye ayrlldtgmdan,
ku~kunun konusu, duyu verilerinin ta-
kukucufuk
mkhjl1 ve teorilerin doj~ruluj~uyla, estetik ve ahlliki dejlerlerle ilgili yargilanmlzm ge~rliligi olabilir.
ku~kuculuk [lng. scepticism; Fr. scepticism<; AI. skeptizismus].lnsanzihninin bilgide kesin ve pozitif dojlrulara ul~ya
caj~U\1, kesin ve dogru bilginin milmkiln
olmadijll!u ve insamn gorilnil~lerin atesine ge~erek ger~eklijlin kendisine ulamayacajlm one silren goril~, bilgi
imkammiZm sm1rh oldugunu savunan
ojlreti. Daha gene! olarak da, belli bir
dojlruya ula~madan once, ku~ku duymarun zorunlu ve ka~mlmaz olduj~unu
savunan anlay1~.
tDogmatizmin tam kar~tsmda yer alan
bir ogreti olarak ku~kuculuk, bir ~ekliy
le ilkece bilinemez clan ~eyler ya da
nesneler bulundugunu one silrer, ba~ka
bir ~ekliyle de, baz1 ~eylerin bilgisine
ancak belli birtak1m gil~lilklerle ve kimi
tedbirlerin sonucu olarak ula~abilecegi
mizi savlar. Bundan dolayt, ku~kuculu
gun ~e~itli ~ekilleri birbirlerinden, ya
g(ivenilirlikleri sorgulanan ara~hrma
yontemleri, ya da bilinebilirlikleri ku~
kulu clan nesne tilrlerine gondenne yapiidjl zaman, aynhr.
Bir de, yontem ya da bilinen nesne baklmmdan dejlil de, ilgili alan bakunmdan farkhl!k gosteren ku~kuculuk tilrleri vard1r. Buna gore, farkh farkh
alanlarda ortaya ~1kan en az il~ ayr1
ku~kuculuktan soz edilebilir: 1 Bunlardan birincisi, folsefi ku~kuculuktur. lnsarun du yularU\Jn ve akhnm yetersizlijlinden dol ay1, ger~eklijlin bilgisine eri~emeyecejlini savunan bir goril~ clan
felsefi ku~kuculuk, dogmatik sisternlere
bir tepki olarak ortaya <;tkmi~hr. Ku~
kuculuk bu ~er~eve i~de, dogmatik felsefe okullanrun &nciillerini, Ierne! tezlerini ve yontemlerini ele~tirmi~ ve bu
okullann birbirlerine kar~II goril~ler
geli~tirdijlini gostermi~tir. Ku~kuculuk
533
534
ku~kuculuk
kutuplar
535
kutuplar [in g. polarities; Fr. polarites ]. Felsefede, u~lan gosteren kar~1t ya da z1t
terim veya ogeler; iyi/koti.i, a~k/ nefret, dogru /yanh~, aydnhk/karanl1k,
s1cak/ soguk, ahlaki/ ahlaks1z, gi.izel/
~irkin gibi birbirlerinin tam kar~1S1nda
yer alan nitelik ya da degerler.
Kutuplar, ontalajik bak1mdan varolu~u kar~1hna bagh alan, kar~1 kutbu varaldugu takdirde varalan oge, nitelik
ya da degerlerdir. Buna gore, ayd1nl1k,
karanhk almadan varalamaz; iyi varolm~zsa kotu de almaz ya da kotti olmad1g1nda, i yin in anlam1 olmaz.
536
kuvvet
kiiltiir [lng. culture; Fr. culture; Aim. lodtur]. lnsan toplumunun, biyolojik olarak de~il de, sosyal olarak ku~aktan
ku~a~a aktard1~1 maddi ve maddi ol-
kiittiirel
537
kiiltiirel [ing. cultural; Fr. culture/; AI. kulturell]. 1 Kiiltiirle ilgili; 2 Tinsel ya da
manevi kiiltiire, bir toplulugun hayat
tarzma ili~kin olan; 3 Dogu~tan getirilen veya biyolojik olarak miras almana
kar~1t olarak, sosyal bir bi-;imde aktanlan veya i-;inde ya~arulan toplumsal durumdan kaynaklanan; 4 Varolan kiiltiirii geli~tirmeyi, yaygmla~hrmay1 ama-;layan ~ey ya da ~eyler i~in kullamlan
s1fat.
Buna gore, kiiltiir iiretimiyle ugra~an
veya sanatsal, dii~iinsel ve bilimsel -;ah~malarm siirdiiriildugu, himaye edilip desteklendigi veya geli~tirildigi orgut ve ortamla ilgili unsurlara, veya
kiiltiiriin toplumsal ~evreye sunulmaslna veya yay1lmasma imk:ln veren ara-;lar ya da a.Ietler sistemine kiiltiirel aygrt
ad1 verilmektedir. Yine aym baglamda
ve Frans1z dii~iiniirii tBaudrillard tarafmdan betimlenen postmodem diinyada, dinleyici ve ahct kitle i-;in toplumsal
anlamlar ile kiiltiirel fonnlann kaynag1
oldugu one siirtilen televizyon kiiltiirel
forum diye tammlarur.
Yine aym genel -;er-;eve i~inde, birbirleriyle rekabet h:ilindeki toplumsal ~
karlarm anlamlar baglammda sergilenen miicadelesinin vuku buldugu ortam ya da arenaya kiiltiirel alan ad1 verilmektedir. Buna kar~m, soz konusu
kiiltiirel alan i~inde kendilerine bir yer
bulan kiiltiirel unsur, deger, fikir ve
fonnlarm siireklilik kazanmalan durumu ise kiiltiirel yeniden iiretim diye tanlmlanmaktadlr.
Ote yandan, kiiltiir unsurlanru, kiiltiirel degerleri veya belli kiiltiir fonnlanm
ahmlayabilme kapasitesine, ~u ya da bu
kiiltiirel ifadeye eri~ebilmek i-;in gerekli
maddi, ama daha ziyade tinsel altyapi
ya sahip olma durwnuna kiiltiirel yeterlilik denirken, soz konusu unsur, deger
ve formlan ahmlayacak durwnda almamaya, e~tim sisteminde arzu edilen ba~anyl saglayacak gerekli dil formlanna
ve bilgi tiirlerine sahip olamama h:iline
kiiltiirel yoksunluk adl verilmektedir.
Yine aym baglamda, mevcut statiiniin,
538
kiilturel bircilik
u.
kiiltiir felsefesi
539
540
l<iime
Kureselle~me
ya da global kultur,
biitun dunyay1 ku~atan ~ok geni~ kapsamh bir enformasyon sisteminin varolu~u, kuresel tuketim modellerinin dogu~u, kozmopolit ya~am tarzlanmn
geli~imi, Olimpiyat Oyunlan ve Dunya
Futbol $ampiyonalan benzeri global
spor etkinliklerinin varhg1, dunya turizminin yayll~, ulus devletinin egemenliginin zayflamas1, butun bir gezegeni
tehdit eden ekolojik krizin farkma vanlmasl, s1mr tammayan ekonomik ve
Iicari etkile~imin hlzlanmasl, Avrupa
Uluslar Toplulugu ve Birle~mi~ Milletler gibi t~kilatlann ve tum dunyay etkileyen politik sistemlerin dogu~u,
Marksizm veya liberalizin benzeri global politik hareketlerin geli~imi, insan
haklan kavramuun sm1r tarumayan yayiilml, kulturler arasmdaki kar~1hkh
ili~kilerin butun dunyay1 etkileyen boyutlara vannasmm sonuru olan bir
sure~ ya da olgu olarak tammlamr.
lachelier, Julius
L
Lacan, Jacques. 1901-1981 ylllan arasmda ya~am1~, ve psikanatizin kurucusu
tFreud'dan ,.ok etkilenmi~ olan iinlii
Frans1z psikanalisti.
Ya~arrunm biiyiik bir boliimiinde
Freud'a donii~iin gerekliligini vurgulayan Lacan, tpsikanalizin kurucusuna
itibanm yeniden kazand1rmaya ,.ah~
ml~hr. 0, Fransa'da Kojeve'in Hegel
iizerine derslerini izlemi~, Heidegger'i
okuyarak yeniden yorumlarru~ ve psikanalizi felsefi kavramlarla zenginle~ti
rerek daha anla~d1r h~le getirmenin
miicadelesini vermi~tir.
Bununla birlikte, dilbilim ve yaplsalclhk, onu tHegel ve tHeidegger'e gore
,.ok daha yogun bir bi,.imde etkilemi~
tir. Ozellikle dil iizerinde duran ve psi~ik yapuun incelenmesinde simgesel
olana biiyiik bir onem veren Jacques
Lacan, bu sayede Freud'un ogretisini
yeniden diizenlemi~ ve yap1salcl bir
~er~eve i,.inde yeni bir ozne teorisi geli~tirmi~tir.
Lacan'm psikanaliz kurarru, bir boliimiiyle yap1salcl antropolojinin, bir boliimiiyle de dilbilimin ke~iflerine dayarur. Bilin,.dl~mm da dilinkine benzeyen
gizli bir yaplSI oldu~.mu soyleyen
Lacan, diinyanm, ba~kalannm ve benlit;in bilgisinin dil tarafmdan belirl~ndi
gi iddiasmda olmu~tur. Dil, bir kimsenin ayn bir varhk olarak kendisinin
ay1rdma varmasmm zorunlu onko~u
ludur. Dilin, i,.erisinde toplum tarafmdan verilen ~eylerin, yani kiiltiiriin, yasaklann ve yasalann ta~md1g1 bir ara,.
oldugunu savunan Lacan'a gore, ozne-
541
leri aralannda birbirlerine gore, ta~1d1klan kar~1thklar yoluyla tammlayarak oznelligin temelini kuran ben-sen
diyalektigidir.
Lachelier, Julius. 1832-1918 ydlan arasmda ya~am1~ ve tiimevanm preblemine getirdigi ,.oziim yoluyla tinselci
bir felsefeye ula~ml~ olan Frans1z filozofu.
Temel eserleri Du Fondement de l'lnduction [Tiimevannun Temelleri Ozerine]
ve La Psychologie et le Metaphysique
]Psikoloji ve Metafizik) adh kitaplar
olan Lachelier, tiimevanm konusuna,
hpk1 +Kant gibi, diinya ili~kin tecriibemizin zorunlu k~ullanru ara~hrarak
girmi~tir. Deneyimin bize yalmzca, fe.
nomenler arasmdaki pratik baglanblarla
ilgili sm1rh saytda gozlem saglad1gml,
fakat bu fenomenlerin ni.;in birbirlerine
baglandlklanru soylemedigini, bizim
ise, tiimevanmsal ak1lyiiriitmede, s1mrh
say1daki gozlemlerden, gelecekteki gozlemlenmemi~ baglantdan da i,.eren
tiimel bir sonw; ,.1kardlglltUZI dile getiren Lachelier, tiimevannun bilimsel
pratik a,.1smdan gerekJi olmakla birlikte, felsefi diizlemde ancak fail ve mekanik bir nedensellige ek olarak ereksel
ya da final bir nedensellik yoluyla temellendirilebilecegini savunmu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, Lachalier'ye gore,
tiimevanm, ayn fenomenlerin mekanik
olarak birbirlerine baglarum~ dizilerinden ba~ka, btitiinler ya da birlikler olarak fonksiyon goren kompleks fenomen
obeklerini van;ayar. l:;e~itli diizeylerde
varolan bu biitiin ya da birlikleri, ancak
diizenleyici i,.kin ereksellik dii~iincesiy
le a(,'lklayabilecegimizi savunan filozof,
bu nedenle, her fenomeni, bir amaca yonelmi~ kendiliginden bir e~ilimi ifade
eden bir giiciin tezahiirii olarak gormii~tiir. Ona gore, i~te bu gii,. dii~iin
cesidir ki, duyumlaruruzm keskinlit;ini
ve yo~nlugunu a,.J.k.Jay1p, diinyamn
oznel duyumlanrruza indirgenemez oldugu kanaatimizin temelinde yer ahr.
Buna gore, diinyanu.zm diizenli, anla~l
labilir ve dii~iinceyle niifliz edilebilir
542
Laclau, Ernesto
Lakat09, lmre
543
544
Lamark~1hk
Lamark~thk [ing.
545
de Metapltysiqtle [Metafizik Ozerine Konu~ma], Nouveaux Essnis sur l' Entendement humaine [insan Zihni Ozerine Bir
Soru~tun na] Essais de Tlteodicee [Teod i~
se Denemeleli].
T emeller: Leibniz, modern felsefenin
diger etkili dii~iiniirleri gibi, deneysel,
tiimevanmsal ve matematiko-mekaniks
doga bilimlerinden ve ozellikle de fizik
bilitninden yola -;Jkm1~hr. Dogantn
sonsuz kii;iikliikteki unsurlardan meydana geldigi ogretisini benimseyerek,
cisimlerin kar~tltkh eylem ve diizenli
etkile~imlerini a;lklayabilmek i~in, varsaytlmasJ gereken bir ~ey olarak gii;
dii~iincesine ula~an Leibniz, bu giicii,
dsimsel olmayan bir ~ey olarak tasarlamt~ ve onu ayru zamanda dii~iinen, algtlayan, ve maddf olmayan bir ger;eklik
olarak tantmlamt~tlr. Boylelikle, madded ve mekanik bir gorii~ten, tinsel ve
dinamik bir dii~iince tarztna ge;en Leibniz, bu gii; birimine monad adtnt vermi~ ve monadm faaliyetlerinin ideler ve
algtlar olarak ortaya ~kacag1n1 soyle
mi~tir. Buna gore, evren ger;eklikte yan
yana varolan bir monadlar ~oklugun
dan meydana gelmektedir.
Metafiziti: Ayru sonuca ba~ka bir noktadan daha hareket ederek varan, ve
diinya ile birey, makrokosmos ile mikrokosmos arastndaki ili~ki problemini en
a;tk bir bi-;imde ifade etmeyi ve problemi yeni yontemlerle ~ozmeyi deneyen
Leibnize gore, birey ve evren bitbiriyle,
niceliksel deAi] de, niteli.ksel bir ili~ki
i.;indedir. Evren yalruzca bireyselligin
bak1~ a~151ndan anla~tlabilir; birey ise,
yalruzca evrenle ilifki i;inde belirlenebilir ve tarumlanabilir. Leibniz'in sisteminin hareket noktastnl olu~turan bu fikre
gore, her bireysel 'ben', her monad evrenin biitiiniinii, onu aktiiel olarak kapsama anlamtnda degil de, ideal bir bi~im
de tasarunlama anlam1nda i;erir.
Leibniz'in tmonadoloji olarak bilinen
bu anlayt~tna gore, duyulanmtzla gozlemledigimiz dsimJer daha k ii;iik par;alara boliinebilir olup, varolan her~ey
bil~ik cisimlerden meydana gelmekte-
546
Levi-Strauss, Claude
547
548
Uberalizm
Locke, John
549
ifi'San
cere, deneyimdir, Bilginin kayna~t konusunda empirisl ola Locke biri dt~
dene
ri de ic deneyim olmak ,
iizere, iki tiir tecriibe huh mdngunn stiler. Bunlardan birincisinde, yani dl$ deneyimde, insan bes duyu yoluy@ dt~
diinyadaki ~yieri lecriibe eder; insan
z.ihni. Locke'a gore, burada tiimiiyle
aha olup. pasif durumdadtr. ildru:Wt>de, y.i"ni refleksiyon veya ;,ebakta is~,
insan varhS!, kendi zihninde, kendi_ ic
diinyasrnda olup bilenleri lecriibe edet;.
lnsan zihllindeki tiim ideler, i~le bu iki
kayna~tn ~tudeo
ya
da_di~erinden
gelir.
.
tnsan zihnindeki tiim ideler, lngiliz empirizminin kurucusu clan Locke'a gore,
basit jdeler ue kompleks ideler olmak
iizere, ikl ba~ltk alllnda toplanabilir. Bu
ayrrun, Locke'a zihnin liimiiyle pasif oldu~u durumlarla aktif oldu~u durumlan birbirlerinden aytrma imkaru verdi~i
it;in, onemli bir aytrundu. Basil ideler,
dl$ diinyadaki cisimlerin ve onlann nileliklerinin duyu-organlaruruz iizerindeki elkisi sonucunda, duyularuruz araah~tyla
kazamlmt~ clan
idelerdir.
lnsan zihni bu basil ideleri birbirleriyle
~e~illi ~ekillerde birle~lirdi~i zaman
550
Locke, John
'
nin
(ome~in, a~a~,
~dri:~kapsami
bilgi-
locke,"}ohn
551
birbirlerine ba~lad1klan ic;in, gerc;ek anlamda genel bir bilgi olmamn c;ok uzagmda kahr. Zira, bu bilimlerin birbirine
baglad1g1 ideler arasmda zorunlu bir
bagmtmm olup olmad1g1, sezgi yoluyla
da kamtlama yoluyla da kavranamaz.
Gerc;ek varolu~ soz konusu oldugunda,
bilgimizin kapsam1 daha da darahr.
Locke'a gore, biz sezgi yoluyla kesin olarak yalruzca kendimizin varoldugunu biliriz. Kamtlama yoluyla ise, Tann'run
gerc;ek varolu~unu kamtlanz. Bir de duyusal bilgiyle, duyulanmlZa sunulmu~
olan nesnelerin varoldugunu bi1iriz. Bununla birlikte, kesin olmayan duyusal
bilgi, bize gerc;ek bix bilgi veremez,
c;iinki.i bu bilgi her~eyden once ~imdi
duyulanm1Za sunulmu~ olan nesnelerle
.smJrla~ olup, ~imdi ve burada
mevciJ t olan tikel nesnelerin Otesine gec;emez. ikinci olarak, duyusal bilgi yoluyla, bizim d1~1m1Zdaki nesnelerin varoldugunu bilsek bile, Locke'a gore, bu
nesnelerin gerc;ek dogalarma ili~kin olarak pek fazla bir bilgimiz olamaz.
Demek ki, Locke 1 dolayunstz olara~
bilincinde oldugumuz ~eylerin, nesnelerin bizatihi kendileri degil de, zihinlerimizdeki ideler oldugunu, 2 idelerimizin tecri.ibeden tiiretilmek durumunda
oldugunu, aksi takdirde anlamh bir ic;erikten yoksun olacaguu ve 3 genel bii
onermenin sezgisel bak1mdan ya da karutlama yoluyla kesin olmadJkc;a, gerc;ek anlamda bir bilgi olamayacaguu
kabul ettigi ic;in, bilgimizin kapsamtm
oldukc;a daraltu. 0, bir empiristtir ve
dolayJstyla bilgide deneyime onem
verip, empirik olmayan ilkelerden ti.iretilmi~ manhksal bir sistemin bize gerc;ekligin resmini hic;bir ~ekilde veremeyecegini kabul eder.
Locke, bundan ba~ka zihnimizde olan
~eylerin, nesnelerin kendileri degil de,
nesnelerle olan gerc;ek ili~kilerini hic;bir
zaman bilemeyecegimiz ideler oldugunu savundugu ve neyin bilgi say1hp
neyin bilgi sayllamayacag1 konusunda,
hayli yi.iksek bir kesinlik olc;uti.i one si.i~.
552
logoi spermatil<oi
-loji
mistik bir tepkiyi temsil eden Heraketleitos'a gore, gozle goriilen diinya, ger.;ekli~i k1smen a.;1~a vurur, k1smen de
gizler. Ger.;eklik diinyarun, biitiin bir
ya~am1 sonsuz bir do~um ve oliim,
olu~ ve yenilenme .;arkmda sergilenen,
tannsal ruhudur. +Herakleitos, i~te bu
tannsal ruha, akla logos adm1 verir.
Diinyada homojen olan tek bir logos oldu~unu soyleyen, soz konusu tannsal
ruha aym zamanda Do~a adm1 veren ve
onu kozmik siire-;le ozde~l~tiren panteist Herakleitos'a gore, logos bir yandan
da, ya~am ilkesi olan ruhtur, tannsal yasadJr, Tann'run iradesidir. Hep varolan
ve diinyamn i.;kin nedeni olan logos, yildJzlan yoriingelerinde tutan gii.;, her~e
yin kendisine uydu~u yasad1r. Varhktaki .;ah~ma, uyumsuzluk ve sava~m
gerisindeki uyum ilkesidir.
Gorgias'ta ise, logos kar~1 konulmaz bir
giicii olan soz anlarruna gelir. Olanaks1z
oldu~unu soyledi~i bilgi yerine saruy1,
hakikat yerine de aldatmay1 ge.;iren ve
bundan dolay1 bir bilim dahnda de~il
de, ikna ve giizel konu~ma sanah iizerinde yo~unla~an tGorgias'ta, soz,
giizel konu~ma anlamma gelen logos,
biiyiik bir gii.;tiir. Logos, korkuyu sana
erdirebilir, iiziintiiyii uzakla~brabilir,
keyif yaratabilir ve merhameti arthrabilir. Logos, ona gore, akh de~il de, duygu
ve tutkulan etkiler. Gorgias'm logos anlayl~l, soziin, insaru e~itmek ve aydmlatmak yerine, insaru ho~nut eden, ona
haz ve i.;inde bulundu~u durumdan
kurtulma olana~1 veren yontine i~aret
eder. insan, Gorgias'a gore, daha iyi biri
haline getirileme~, fakat insarun ya~am1
iyile~tirilebilir ve s~zler de, i~te tam tamma bunu yapar. Trajedide ve komedide oldu~u gibi, sozler ruhu e~ibnek yerine, onu etkiler, yonlendirir, .;ekimler
ve ruhun Slkmtdanru hafifletirler. Onun
goztinde logos, ila.;lara benzer bir bi.;imf:ie, s1kmhh bir durumdan ka.;1~ sa~la
yan bir gii.;tiir.
Herakleitos'un varhk gorii~iinii yeni
den canJandll'ml~ olan tStoah.larda ise
553
logos, evrendeki rasyonel diizenin ve rasyonel bir bi.;imde diizenlenmi~ faaliyetin yarahCISI olan kozmik akd ilkesidir.
Herakleitos gibi, Stoahlar da, panteist
bir anlay1~la, logosu maddi bir gii.;le, varolan her~eye yaydm1~ olan ate~le ozde~le~tirmi~lerdir. Logos, ayru zamanda
insanda varolan ve insana evrendeki diizeni ve amaa anlama, ya~amm1 do~aya
uygun bir biljimde diizenlemenin yolunu ve evrendeki zorunlulu~u anlama
olana~1 veren bireysel akdd1r.
Yine logos, her~eyi, kendi iyisine do~ru
yonelecek ve evrende varolan diizen ve
'uyuma katklda bulunacak ~ekilde diizenleyen gii.;tiir. Logos, ayru zamanda
tiim ahlaki de~erlerin kayna~1d1r. Buna
gore, tiim insanlar, fiziki ve kiiltiirel
farkhhklanna kar~m, oliince kendisine
kan~caklan ezeli-ebedr logostan bir
par.;aya sahip olduklan i,.ID, ayru insanh~m e~if iiyeleridirler. Stoahlara gore,
insanlann ruhlan (logoslan) bundan dolayl oliimsiizdiir.
logos orthos. Sofistlerin mantlk ve retorikle ilgili -;ah~malarmda; uygun filkanmlarda, ve bir gorii~ ya da bak1~ i9n
en elveri~li durumu yaratmak i.;in kullarulacak olan manhksal ilke, tez ve gorii~lere verdikleri ad.
Yunan dii~iincesinde, genel olarak
do~ru ve yerinde tarh~ma, gii.;lii akllyiiriitme olarak tarumlanan logos orthos,
Platon'da, bilgiye donii~tiiriilebilmek
i.;in, nedenlere ili~kin a.;lklama y a da tarumla tamamlanmak durumunda olan
do~ru inanca kar~1hk gelir.
-loji. Bir bilim ya da disiplini tarumlayan
bile~ik sozciiklerde, konuyu veya ara~
hrma alaruru de~il de, ortak olan unsuru, teoriyi ya da disiplini gCisteren, teori,
bilim ya da disiplin anlamma gelen
mii~terek terim.
~~--------
554
lojisizm
lojisizm [ing. logicism; Fr. logicisme; AI. /ogizismus]. 1 Matematigin manllgm kavramlanyla tiimdengelimsel ~anmlann
dan tiiretilebilecegini, matematigin son
~oziimlemede manllga indirgenebilecegini, tiim matematiksel karutlamalann
liimdengelimsel aktlyiiriitmenin farklt
formlarmdan ba~ka hi~bir ~ey olmadtg,ru savunan anlayt~ ya da yakla~tm.
'lki art1 iki dart eder' demekle, 'A A'du'
demek arasmda forme] a~tdan bir farkhhk bulunmamasmdan, hem manhgm ve
hem de matematigin ad tammlarma dayah tiimdengelimsel/karutlaytct birer
yaptya, hatta ayru yaptya sahip olmasmdan hareketle, manbkla matematik arasmda tam bir ozd~lik ili~kisi kuran ve
matematigi manllga indirgeyen tavu.
Russell, Frege ve Dedekind gibi filozof
ve matematik9ler tarafmdan savunulan
bu gorii~, matematigin temel kavramlanmn manllgm kavramlan aracthgtyla
tanunlanabilecegini, matematigin temel
yasalanmn, matematiksel aksiyomlann
manllk yasalanndan, manhk ilkelerinden ~tkarsanabilecegini belirtir. Buna
gore, yaptlmast gereken ~ey, saytlan,
manllksal terimlerle ifade etmek, saytlar
arasmdaki ili~kileri kaplamsal yoldan
kiimeler arast ili~kiler olarak kunnakhr.
Bu ger~ekle~tirildiginde, matematik alarundaki kesinlik, llpkt manttksal kesinlik gibi totolojik bir karakter kazanacak
ve tiim matematiksel onermeler analitik
onermeler olacakhr.
2 AhlAk alanmda ise, manbgt ahlak alamna ta~una, ahlAk alarurun kendisine
ozgii bir manhgt oldugunu one siirme
tavn, dogru ahlAksal yargtlann, ~i bu
yargtlan kendi kendisiyle ~eli~kiye dii~
meden inkAr edemedigi i~in. zorunlulukla dogru oldugunu savunan gorii~.
Lukacs, Georg. 1885-1971 ytllan arasmda ya~am1~ olan Macar Marksist dii~ii
niirii ve estetik~isi. Temel eserlerr arasmda Roman Kuranu, Estetik Kultiir,
Tarihi Roman, Tarih ve Stmf Bi/inci adh
kitaplar bulunan Lukacs, Yeni-Kant~l
Georg Simmel'in ogrencisi, Ernst Bloch,
Karl Mannheim ve Marx Weber'in arkada~t olmu~tur.
Estetikte, Marksist bir ger~ek~ilik kuramt geli~tiren Lukacs, felsefede ise, irrasyonalizm, mekanik tmaddecilik, ve
tdogmatizmin ~~itli ~ekillerine kar~1,
diyalektigin savunuculugunu yapmt~
tlr. Buna gore, Lukacs, toplumsal strufla
edebiyat formu ya da tarz1 arasmda
dogrudan bir ili~ki oldugunu savunurken, romanm 19. yiizytlda ger~ek~i oldugunu; burjuvazi, bu donemde kesin
bir zafer kazand1g1 i~in, insamn tecriibesini bir biitiin olarak yansttllgmt; buna
kar~m. 20. yiizytlda, devrimci olan i~~i
smtfmm yiikseli~inden dolayt, modernist oldugunu iddia etmi~tir.
Felsefede tHegel ve tMarks'tan ~ok
yogun bir bi9mde etkilenen Lukarn, diyalektigi, modem felsefeyi belirleyen
diializmleri, ozne nesne, ozgiirliik :ur
runluluk, teori pratik ikiciliklerini a~an,
tarihsel ve kategorik bir dii~iirune tarzt
olarak dii~iinmii~tiir. 0, ~eyle~me teorisinin kapitalist toplumun analizi a9smdan biiyiik bir onem ta~tdtgmt dile
getirirken, ~eyle~me dii~iincesini, Karl
Marks'm metafeti~izminin kiiltiirel bir
genellemesi olarak ortaya koymu~tur.
Bu genellemenin Marksizmin bir iktisat
teorisinden bir praksis felsefesine donii~
mesini gerektirdigini savunan Lukacs
i~in, modern felsefenin problemleri, felsefenin kategorileri ger~ekte tarihsel ve
toplumsal kategoriler oldugu i~in, tarihsel ve toplumsal problemlerdir.
Lukretius. M. 0. 94-51 ytllan arasmda ya~amt~ olan Romah atomcu dii~iiniir.
Alii kitaptan olu~an ve 1-2. kitaplan
atomcu teoriyi, 3. kitabt ruhun oliimsiizliigiinii, 4. kitabt duyum ve dii~iin~eyi,
5. kitabt diinyanm kokeni ve geli~imini,
6. kitabt ise ~e~itli dogal fenomenleri
konu alan De Rerum Natura adh eseri
yazmt~ olan Lukretius, 1 hi~ten hi~bir
~eyin ~tkmayacag1 ve 2 hi~bir ~eyin ortadan kaldmlamayacag1 ilkelerine dayanarak, maddi cismin ve bo~lug1!n varoldugt!nu one siirmii~tiir. Lukretius'a
gore, geri kalan her~ey, zamamn kendisi de dahil olmak iizere, soz konusu iki
ger~eklik tiiriiniin niteliklerinden ba~ka
bir ~ey degildir.
555
556
Mach, mst
M
Mach, Emst. 1836-1919 ysllan aras1nda
ya~am1~ A vusturyah fizikt;i ve filozof.
Empirist bir felsefe anlay1~1 geli~tiren
Mach, mantlkt; tpozitivizmin babas1
olarak bilinir. Zihnin duyumlanrun Otesinde kalan bir ~eyi bilme giiciine sahip
olmad1~n1, bilimsel bir teorinin duyumlann diInda kalan ger-;ek ~eylerle
ilgili bir bulgu olmay1p, yalruzca tecrilbenin ak1~1 yla ilgili bir ondeyi old u~
n u one siiren Mach, bilimin -;ok farkll
bir dizi deneyirni tek bir formiille betirnlemek suretiyle, tasarruf saglad1g1n1 ve
bizi hi-; ah~dmad1k bir d urumla kar~1
kar~1ya kalma riskinden kurtard1g1n1
sayler. Bilim bize, tUmiiyle yabanc1 ve
ah~drnadlk olarun, deneyimler araslndaki tarudlk bir baglnhrun ozel bir goriiniimii oldugunu gt>stermekr ah~llma
ml~ ve bildik olmayaru ah~dm1~ olana
indirgemek suretiyle, ya~amak i-;in gerekli olan her~eyi saglar.
Pelseff a-;1dan radikal bir pozitivist
olan Mach, tKant'1n eski meta.fizigin
degersiz fikirlerini -;ope atm1~ bile olsa,
baz1 meta6ziksel kavram ve fikirlerin,
bilirn felsefesinde ve hatta bilirnde -;ok
etkili oldugunu savunmu~tur. Geleneksel meta6zige bu noktadan ba~layarak
~iddetli ele~tiriler yoneltmi~ olan pozitivist Mach atomlardan ya da elektrik
ak.Intdanndan S.Oz ederek, tecriibenin
otesine ge-;en bir mekanigin i~ini, kendisine d iien gorevi yerine getiremedigini one siirmii~tiir.
Zira Mach'a gore, bilim adarru elde ettigi ba~anlarla atomlann ger-;ekten varoldu~nu kabul ebne durumuna gelirse,
bilimin verirnli -;ab~ma alaru yla metafi-
557
SSS
Machiavelli, Niccol6
En temel ozellikleri yer kapla1na, girilmeztik olan maddenin aynca do~as1 itibariyle pan;ac1k ya da atomlardan olu~
tu~u, bilinemez oldu~u, fiziki etkinlik
ya da de~i~me potansiyeline sahip bulundu~u,
kutlesi oldu~u soylenir.
Madde, bu ~er.;eve i.;inde, ti.im gerc;ekli~in ~ekil almam1~, belirsiz temeli; varh~m, stirekli olarak de~i~en sonsuz sayldaki fenomenle sergilenen dayana~1 ve
deneyhnin temel nedeni olmak durumundadu. Madde, yine bir ~eyin fizik1
ya da maddi bile~eni, bir varh~1n ken
disinden meydana geldi~i ~ey anlam1na
gelir.
Madde, farkh filozoflar tarahndan .;ok
farkh ~ekillerde tan1mlanm1~hr. Orne~
~in, maddi varhklan, hpk1 Empedokles
gibi, toprak, hava, su ve ate~ten meydana gelen nesneler olarak s1n1flayan Piaton, dort ayn ti:irden maddenin kar~1t
ozelliklerini ac;Jkla yabilmek i.;in, yeni
bir matematiksel teori geli~tirmi~tir.
Buna gore, her nesne hirii ayn bir geometrik ~ekli olan atomlardan meydana
gelmi~tir; bu geometrik ~ekiller ise,
kub, tetrahedron, v. b. g. turunden alh
yuz!u, sekiz yuzlu, onyuzlu ~ekillerdir.
Maddeyi, matemati~in yarduruyla ve
atomcu bir anlay1~la a9klayan tPiaton,
organizmalann asli ozelliklerini maddi
terimlerle de~l de, fonksiyon a9s1ndan
a.;tklamaya .;ah~m1~, bir organ1, organizmanm ya~am1 boyunca ger.;ekle~
tinnek durumunda oldu~u i~lev ya da
rolle tan1mlamaya koyulmu~tur.
Bir nesnenin kendisinden meydana geldi~i maddi tozle, ona yuklenen form
aras1nda bir ay1nm yap an t Aristoteles
ise, bir toziin ya da cismin temel ozelliklerinin nasll a~klanabilece~i, maddr
ger.;ekli~n atomlarla nu, yoksa geometrik terimler araoh~1yla m1 a.;lkJanmas1
gerekti~i konusu lizerinde dunnu~tur.
Bireysel bir nesnenin davrant~tnt ve
ozelliklerini a9klamak i-;in, onu her~eyden once belli bir nesne turii olarak
gonnek gerekti~ini one suren Aristoteles, do~ada varolan her nesne turiinun,
OZU ya da kendi ozel fonnu taraflndan
madde
Aristoteles
di.i~i.incesinden
559
560
maddecilik
maddecilik [Os. fel~efti maddiye; ing. materialisrn; Fr. materialisme; AI. materialisPnus]. 1 Yalruzca maddenin gen;ek oldu~nu, madde ve maddenin de~i~imleri
d1~1nda hic;bir ~eyin varolmad1~1n1,
varh~1n madde cinsinden oldu~unu one
siiren gorii~; yer kaplayan, girilmez, yara hlmatnl~ ve yok edilemez, kendinden
kaim olan, harekete yetili maddenin, evrenin biricik ya da temel bile~eni oldu~unu savunan varbk anlay1~1.
Evrendeki tek toziin madde oldu~nu,
varh~rn fiziki bir nitelik ta~td1~1ru ve evrende tinsel bir tozun bulwunad1~ one
siiren gorii~, ve indirgemeci bir o~reti
olarak maddedlik yaln1zca maddeye varbk yukler, zil1in ya da ruha ba~1 bir
ger-;eklik ya da ikinci dereceden bir varhk verir veya ruhun lli.;bir ~ekilde varolmadl~lnl one surer. Ger~ek dunyarun,
halleri ve ili~kileri itibariyle de~i~en
maddi ~eylerden meydana geldi~ini ~a
vunan madde~ maddf bir ~ey ya da
nesneyi ise, sadece mekan ve zaman i9flde olma, ~ekil, biiyiikluk, kutle, kat:J..hk,
s1cakhk turiinden fiziki ozellikler sergileyen bir ~ey olarak tarumlar.
Maddecilik, buna gore, fiziki bilimlerin
belli fenomen obeklerini yalruzca fiziki
ko~ullara yonelerek a-;1klama .;abasmda
olan madded metodolojisinden de yararlanarak, realist bir bak1~ a~1s1yla,
insan varhklanna duyu deneyinde sunulan diinyarun, rasyonel bir bili~ tarznln kendilerine eri~emedi~i ~eyleri gizleyen fenomenal bir fantezi olmay1p,
temel ger~ek.Jik oldu~nu savunan, do~adan ayn bir kendinde ~eyler dunyaSirun, do~arun otesinde, dinin, onsezileruruze ve d uygularuruza m uracaat
eden, ama ak1ldan destek bulmayan geleneksel babl inan~lara ba~vurmak suretiyle varb~ll\1 bildirdi~i tUrden do~a
iistu bir dunyanm varolmad1~1n1 one
siiren gorii~e kar~1hk gelir.
Vahye ve vahye dayanan dine, geleneksel olarak kutsanan bab.J inan~lara,
ciddi ara~hrma ve argumanlardan ~ok
an ulann sonucu olan kanaatlere kar~1
olumsuz bir tav1r tak1nan ve tinsel bir
ger~eklik
maddefonn
561
562
madde-form anallzi
ve bir formdan meydana geldigini soyleyen Aristoteles, her ne kadar maddeyle formu birbirinden ay1rsa bile, dogada
bizim hi~bir zaman maddeden yoksun
bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de kar~nla~madlglmlZI belirtmeye ozen gosterir.
tPlaton'dan ~ok temelli bir bi~imde aynlan Aristoteles'e gore, varolan her~ey
somut bir birey olarak varolur ve her~ey maddeyle formun bir birligi olarak
ortaya ~1kar. Bundan dolay1, onun metafiziginde, ger~ekten varolan ilk ve tek
var hk olarak toz, form ve madded en
meydana gelen bile~ik bir varhkhr. Bu
nedenle, tAristoteles'te, Platon'da oldugu gibi, ayn formlardan, duyusal diinyamn d1~mda olan bir tidealar diinyasmdan soz etmek olanakh degildir.
Form, ayn bir yerde degil de, bu duyusal diinyada ve toziin bile~enlerinden
biri olarak varolur.
Aristoteles, madde ve form aynnuyla
ilgili olarak, ~eylerdeki ~e~itlilik ve bireyselli~in kayna~mn madde oldugunu sayler. Ayn1 tiir i~e giren i.ki ya da
daha fazla ~eyin formu bir ve ayruysa,
bunlar birbirlerinden yalruzca maddeleriyle aynhrlar. Varhgm madde ve form
gibi iki ogeden meydana geldigini savunan Aristoteles'e gore, bireysel bir
neshe kendi tikel niteliklerinin toplammdan her zaman daha fazla bir ~ey
dir. Ba~ka bir deyi~le, niteliklerin gerisinde, niteli.klere temel olan, nitelikler
i1 bir dayanak olma i~levi goren bir
~ey vard1r.
Maddeyi form alma, bi~im kazanabilme kapasitesi; degi~en, form bakimmdan degi~mekte olan bir ~eyde soz konusu olan kahc1 ve siirekli oge olarak,
formu ise, degi~mekte olan ~eylerde ortaya ~1kan yenilik, biriciklik olarak tarumlayan, maddenin belirsiz ve bilinemez oldu~unu ve form tarafmdan
belirlenip, form sayesinde bilindigini
soyleyen Aristoteles'e gore, madde ve
form aynnu dogada varolan her~eye
uygulanmak durumunda olan bir aynmdlr.
Buna gore, omegin bir sanatkar tarabndan yapdm1~ olan giimii~ten bir tabag1
ele alahm. Soz konusu giimii~ tabakta
da, ba~ka her~eyde oldugu gibi, madde
ve form olm.ak iizere i.ki oge birbirinden
ay1rd edilir. Giimii~ taba~n maddesi,
tabagm kendisinden yapdm1~ oldugu
giimii~tiir, buna kar~m tabagm formu
da, tabag1 yapan sanatkar tarahndan giimii~e verilmi~ olan yap1dn, ciiizenleme
ya da ~ekildir. Bununla birlikte, aym
aynrn, Aristoteles'e gore, yalmz insan
eliyle yapdm1~ nesneler i~in degil, fakat
dogal nesneler, omegin sanatkar tarafmdan heniiz i~lenmemi~ olan giimii~
part;asl i.;:in de soz konusudur.
Buna gore, giimii~tin, kendisine benzer
olan bir alhn ya da bak1r par~asmdan
farkh olan, gozlemlenebilir bir yap1s1,
niteligi vardu. i~te bu, onun formudur.
Buna kar~m, giimii~iin maddesi, son
~oziimlemede giimii~iin kendisinden
meydana geldigi, toprak, hava, su ve
at~ gibi dort ogeden olu~ur. Elbette ld,
giimii~ii meydana getiren ogelerin oranlan, giimii~iin formunun bir par~as1ru
meydana getirir. <;iinkii Aristoteles, giimii~le ba~ka metaller ya da maddeler
arasmdaki farkhbg1, ogelerin oranlanndaki farkhhga baglar.
Ogelerin kendilerine, yani toprak, hava,
su ve at~in kendisine gelince, Aristote
les onlann da madde ve formdan olu~
tuklanru sayler. Buna gore, bu ogeler
s1cak ve soguk, 1slak ve kuru gibi kar~at
niteli.klerden olu~an c;iftler araahgayla
a~1klamrlar. Omegin, ate~in fo~u
s1cak ve kurudur, buna ka~m topragm
formu soguk ve 1slakhr. Onlann maddeleri ise, Aristoteles'in ilk madde ad1ru
verdigi, biitiiniiyle belirsiz ve yap1s1Z
olan bir madde tiiriidiir.
madde-form analizi [tng. form and matter
analysis; Fr. analysis de Ia matihe-fonne].
tlk kez Yunan filozofu Aristoteles tarafmdan varhk felsefesinde, daha sonra
da tKant tarafmdan epistemolojide kullarulan ve bir ~eyi hem maddesi, ham
malzemesi ve hem de bi~imi, ozii ya da
yap1s1 at;Ismdan ele alan analiz tiiru.
maddesizcilik
563
564
maddi
a~rklama
-;aknu~tar.
Maine de Biran
565
566
makam
Malebranche, Nicolas
Condillac insanm evrensel do~a duzeni i.;inde bir istisna, ayn ve ayncahkb
bir tur olmadl~lnl sayler. Do~arun yasalan tum varhklar i~in ayrud1r. Bu bak.Jmdan insanla hayvan, bitkiyle cansLZ
varhk arasmda hi~bir fark yoktur. insan
da ruhsuz bir makinad1r, am a yalruzca
hayvandan daha karma~1k olan bir makinadr.
makrokosmos [ing. macrocosm; Fr. macro
cosme; AI. macrocosmus). Aktif, yap ka~
zanm1~ bir butun olarak du~unulen
evren. Mikrokosmos diye adland1nlan
insanla kar~Itla~tudan, insana bir~ok
baknndan benzer oldu~u varsayllmak
Ia birlikte~ insandan .;ok daha buyuk
olan kompleks butun. Ku~ukevren olarak gorulen insan1n kendisi gibi, akla,
akd ilkelerine gore duzenlendi~i, insan
gibi canh ve bilinc;li oldu~u du~unulen
kompleks yap1, do~as1 insan varh~1na
, tam olarak yans1yan tanr1sal bir varh~a
kar~1hk geldi~i varsayllan butun.
T1pk1 rasyonel du~uncenin insan varh
~mdaki denetleyici ve yol gosterici gu~
olmas1 gibi, evrenin de tek bir tinsel ilke
tarafmdan duzenlenmi~ oldu~u fikri,
dii~unce tarihinde, bir yandan dunyanin in san taraf1ndan anla~Ilabilir old ugu ve bilimsel ara~trrma i-;in uygun bir
yap1da bulundu~u inanana, bir yandan
da bu ruh ya da tinsel ilkeyle mistik bir
birli~e ula~mak i~in ~ah~ma arzusWta
yo I a~m1~hr.
maksim [!ng. Jntttim; Fr. marime; Al. maxime ). Gene I olara~ bir bireyin benimseyebilece~i, ya da bireye, eylemlerinde
iyi bir yol gtisterici olarak kabul etmesi
tavsiye ediler:t davran1~ kurah. Mantaktak.i, genel bir kabul goren iddia ya da
kural. Kant'1n ahlik felsefesinde, ahlaki
ozne i~in ge~erli old u~u gorulen pratik
bir ilke.
SOz konusu anlam1 ifjinde, maksim pratik bir yasadan farkhhk gosterir, ~unku
pratik yasa nesnel olarak ya da tiim akd-
567
568
Mal thus~uluk
ettirece~hnizi
kesinlikle bilemiyoruz.
Ger~ek nedensel guciin eylemde bulundu~unu ve nasd eyledi~ini bilen varbk
olmas1 gerekti~ini dii~iinen Malebranche'a gore, benjm kolumun hareketinin
ger~ek nedeni olma1n fikri c;eli~ik bir fikirdir. Zira, ger~ek bir neden, zihnin
kendisiyle sonucu aras1ndalci zorunlu
ba~lanhy1 ke~fetti~i bir nedendir.
Ger~ek bir neden olman1n yarahc1 bir
nedensel gi.i~ olmak old u~un u soyleyen
Malebranche'a gore, hi~bir i~an yaratiCl ola1naz. Dahas1, Tann yarahna guciinu insana aktarm1~ da de~ildir. Cyleyse, tek ve ger~ek bir neden vard1r ve o
da Tann'du. Fiziki nesneler aras1ndaki
ili~ki ic;inse, Malebranche, iki dsim ~ar
pl~h~l zaman, ikisi aras1nda nedensel
bir ili~ki bulurunad1~1 i~n, birinin hareketinin di~erinin hareketini etkileme guciine sahip olmadi~lnl iddia etmi~tir.
Onun tHume'un gori.i~iine ~ok benzeyen nedenseUik gorii~iiniin manhksal
sonucu, 'bizim her~eyi Tann'da gordii~iimiiz' sonucudur, zira d1~ diinyadak.i
nesneler bizde, bir ide ya da dii~iince
meydana getiremeyece~i i~in, tii m ide
lerimiz Tann'dan ~Lkar.
Malebranche i~te, bu o~retiyi Slntrh
varhklar olarak bizim ezeir-ebedi ve zorunlu do~rulara nasll sahip olabildi~i
miz olgusunu a~1klamak i~n kullanmi~hr. Ba~ka bir deyi~le, bizim bir ~eyi
bildi~imiz zaman, Tann'n1n zihnindeki
ideleri bildi~imizi soyleyen Malebranche'a gore, bizi ayd1nlahnak suretiyle, bir
~eyi bilme olana~1 veren Tann'du.
MaJthus~uluk [ing. Malthusianism; Fr.
Malthusianisnze]. 1766-1834 ylllan arasinda ya~am1~ olan ingiliz iktisat~1s1 T.
R. Malthus tarahndan savunulan ve
do~umlann ktsitlanmasi gerekti~i o~
retisine verilen ad.
Diinyadaki niifusun g1da kaynakJanna
ktyasla ~ok daha h1zh arth~1n1, diinyada, g1dan1n yalruzca aritmetik bir tar.zda artb~l yerde, niifusun geometrik
olarak arth~1n1, diinyadaki niifus arh~Inln biiyiik boyutlara ula~aca~Inl,
kaynaklann herkes i~in yeterli olmaya-
manhgtn itlevi
569
570
manhk
manhk~a
manhk~r
Maten1atik ve manngm tum onermeleri, tannn geregi dogru olan analitik finermeier ya da totolojilerdir. BwlW11a birlikte, matematik ve manb.gm onermeleri,
bilgi bakmundan anlamh ve dogru olan
onermeleri duzenleyip organize etmede
son derece yararh olan onermelerdir. Bu
onennelerde ge~en kavramlar, ger.;ekligin incelenmesi suretiyle ke~fedilen,
dogrulanan kavramlar olmay1p, uzla~un yoluyla, i.;k.in ad tarumlanyla elde
edilen kavramlard1r. Deyimlerinin anlamlanrun a.;1khga kavu~turulmasm
dan olu~mayan ve dolay1s1yla analitik
onermelerde ifade edilmeyen her tilr
bilgi deneyime dayarunak durumundadu. i~te bu baglamda, sentetik onennelerin, deneyim tarafmdan dogrulanamaz
ya da .;urutulemezlerse eger, temelsiz ve
anlams1z olduklan savunulur.
Ger.;eklik uzerine olan dogru bilginin
olanakh tek arac1, bilimsel yontemdir.
Manttk~1 pozitivist filozoflar, i~te bu
.;er.;eve ifjinde, mant1ksal-matematiksel
ve deneysel bir metodoloji geli~tirerek,
tum bilimleri, birlikli bir sistem i.;inde
toplamaya ~ah~m1~lardu.
Ger.;eklige ili~kin bilgiyi, fizik, jeoloji,
astronomi ve tarih gibi empirik bili.mler
saglar. Bu bilimler tarafmdan saglanan
bilgi d1~mda, ger.;ekligin, metafizigin
sahip olma iddiasmda bulundugu turden bir bilgisi asia soz konusu olamaz.
Kural koyucu bir ahlakla metafizigi, felsefenin mutlak bir bi.;imde ba~ans1z oldugu alanJar olarak degerlendiren manb.k.;l pozitivizm bilgi teorisini, felsefenin
ciddi ara~tlnnalar yap1p katk1da bulunabilecegi tek alan olarak gonnu~lerdir.
Mantlkc;I pozitivistlere gore, bilimsel bir
bilgi teorisi ~agda~ ~ekli i.;ind~ki mantlkla ozde~tir. Bundan dolaya, mantlk,
mant1k.;1 pozitivizmin buyuk bir ba~an
kazand1g1 ve onemli katkllar yapt1g1 bir
alan olmu~tur.
Felsefe, bundan ba~ka, manhk ve bilimsel yontemden de yararlanarak, anlam
analizi i~iyle ugra~mah v~ kavramlarm anlamlanru a~1khga kavu~turmah
dlr. Manbk.;1 pozitivizme gore, bu ya-
pozirivizm
571
p1ld1gmda, geleneksel felsefenin problemlerinin, anlams1z problemler olmaktan ~ok, olduk.;a kotu bir bi.;i..mde formule edihni~ olan sozde problemler
olduklan anla~1lacakt1r.
Mant1k~1 pozitivizme gore, dil bir hesaplama sanatl, ger.;ek bir kalkuldur ve
formelle~tirilerek, a) felseff problemleri
~ozme ya da onlann kotu bir bi.;imde
formule edilmi~ olan sozde problemler
olduklanm gosterme ve b) bilimin temellerini ortaya .;1kanp, gozler onune
serme i~inde, bir ara.; olarak kullamlmahdlr. Ger.;ekten de, manhk.;1 pozitivistler, fizik benzeri olgusal bilimlerde
soz konusu olan a.;1khk, tamhk ve dakiklige felsefede de sahip olmak amaclyla, yapay, ve formel bak.Jmdan yetkin olan diller olu~turmak i9n .;aba
gostermi~ ve bu alanda ger.;ekten de
ba~anh olmu~lardu.
Metafizi~n onenneleri
572
manhksal atomculuk
~eder
kanna~1k
Marburg Okulu
le~tirilen ~1g1r
ac;1c1
~ah~malann
573
belir-
ledigi devrim.
Buna gore, manttg1 kuran Aristoteles'in, ge~erli tas1mlan smtflamasmdan,
dogruluk ve c;1kanmla ilgili gorti~tin
den sonra, manhkta bu temel tizerine
uzun ytllar boyunca hemen hi~bir ~ey
eklenmemi~; 17. yiizy1lda tleibniz'in
kaydettigi suurh ilerlemeyle, ondokuzuncu yuzy1lda tHegel'in yazdtgt, formel olarak gec;ersiz olan argtimanlardan
olu~an Manhk kitabtyla, daha sonra da
J. S. tMill'in mant1ga yonelik empirist
bir yakla~umyla belirlenen smah katkllann ardmdan, 19. ytizytlm sonunda,
tFrege ve tRussell'm matematiksel dti~tincenin temellerine ili~kin ~ah~mala
nyla birlikte, belli bir devrim donemine
girilmi~; filozoflann, onemli olamn gonderim, referans oldugunu gormelerinin,
manttgm dti~unceler arasmdaki ili~ki
leri degil de, dille dtinya arasmdaki il~~
kiyi betimledigini anlamalanrun sonucu
olarak, mant1k alamnda ger~ek bir devrim ya~anmt~hr.
Maoizm [ing. Maoism; Fr. Maoisme].
~in'in eski komtinist diktatorti Mao Zedung'un dti~tince ve uygulamalanndan meydana gelen siyasi ogreti.
Maoizm, temelde Marks'm, Lenin ve
Trotsky'nin dti~tincelerinden derlenmi~ fikirlerin ~in'e ozgti ko~ullara uygulanmasmm sonucu olan Marksist bir
gorti~ttir. Bu ogretinin baglmSIZ felsefi
bir degeri olmadtktan ba~ka, Marksist
ogretiye yapbgl ciddi bir katkl da yoktur. Gtintimtizde arhk ~in'in resmi
siyasi ideolojisi olmaktan ~tkan Maoizm, Fransa'da, kimi Latin :Amerika tilkeleri ve Kambo~ya'da bazt azmhk gl)~ist gruplann baglandtgt bir ideoloji
olarak varhgmt stirdtirmektedir.
Marburg Okulu [ing. Marbourg School;
ing. Ecole de Marbourg]. Kant'tn felsefesinden yola c;tkan ve Alman dti~tintirti
H. Cohen tarafmdan kurulup, P. Natorp ve E. tCassirer tarafmdan desteklenen, geli~tirilen felsefe okulu.
Adt ge~en her ti~ dti~tintir de, kesin
bilgideki a priori ve manhksal ogenin
574
Marcel, Gabriel
Okulun ozgun bir goru~i.i, tarih konusunda ortaya -;1kar. Buna gore, Marbourg Okulu tarih konusuna ahlaki bir
a-;1dan yakla~arak, kendisine ozgu bir
sosyaliz1n goru~u geli~tirmi~tir. Tarih
kavra1ruru, akhn insanhk idesini ger-;ekle~tirmekten olu~an goreviyle tarumlayan Marbourg Okuluna gore, sos
yalizm, tarihi zorunlu yasalar alhnda
ve kendiliginden ger-;ekle~ecek ama-;la
ra yonelmi~ bir sure-; olarak degil de,
ozgi.irluge ve e~itlik-;i bir di.izene ula~
ma -;abalan olarak anla~lmahd1r. Bu
nedenJe, tarihin ozu i.iretim ve gu-; iii~
kileri degil de, ozgiir insan akhnul
urunleri olan ahlaki ilkelerdir.
Marcel, Gabriel. 1889-1973 ylllan araslnda ya~am1~ olan varolu~~ Frans1z filozof. Temel eserleri: Existence et Objectivit~ [Varolu~ ve Nesnellik], E.tre et Avoir
[Varve Sahip Olmak], Du Refus a l'lnvocation [Yads1madan Yakan~a], La
Mltaphysique de Royce [Royce'un Metafizigi].
Ger-;ek olaru rasyonel olanla, yani oz
lerle ya da degerlerle ozde~le~tirdigine,
~eyleri saf nesnelere doni.i~turdugune
inand1g1 ve varolu~u, -;eli~ik old ugu
gerek-;esiyle, inkar etti~ne inand1~ idealizme kar~ -;1kan Marcel, inane1n onemini vurgulam1~ ve tHeidegger gibi,
insanf tecrubenin ontolojik ag1rhg1n1 artaya c;karmaya -;ah~ml~hr.
Ayn varolu~-;u gelenek i-;inde yer
alan tSartre'n ahlak goru~uyle insan
ruhunun dunyada yalruz oldugu inanCinl ele~tiren Marcel, varolu~-;ulugun
Tann di.i~uncesiyle uyu~maz olmad1g1n1, tvarolu~-;ulugun Hristiyan Hgreti-
bagda~hnla bilecegini
savunmu~tur.
Marcuse, Herberl 1898-1970 ydlan araSinda ya~arru~ olan Alman asalh unli.i
Amerikan du~unur.
Frankfurt Okulu mensuplanndan biri
olan Marcuse, Marksist teoriyi 1920.den
ba~layarak degi~en tarihsel ko~ullarla
uyumlu hale getirmenin mi.icadelesini
vermi~tir. Bu ama-;la, ele~tirel Marksizmin kendi versiyonunu one suren ve
1960'h ydlardan ba~layarak uluslararaSl bir un kazanan Marcuse, Amerika
Birle~ik Devletleriyle Avrupa'daki yeni
sol hareketin destek-;isi ve savun ucusu
olmu~tur.
Marks, Karl
ian yogun bir bi~imde ele~tinni~tir.
Ba~ka bir deyi~le, yoksulla~mamn giderek artacagm1 ve somiiriilen s1mfm
bilinfilenmesinin devrime yol afjacagml
savunan Mark.s'1 ele~tiren Marcuse, sanayile~mi~ refah toplumlarmm i~lji Slmhm kendi iljinde erittigini, bu siiredn
tiiketim ozlemi, yiiksek iicretler ve
medya yoluyla sagland1gm1 soylemi~
tir. 0, geleneksel toplumlardaki fonksiyonel baskmm, iiretimin biiyiik bir
hiZla artt1g1 giiniimiiz refah toplumunda fonksiyonel olmaktan filkhgml ve bir
list bask1ya donii~tugi.inii one siirmii~
tiir. Oretimin tek amafi oldugu, giiniimiiziin totaliter, sanayi toplumunda,
fiOk boyutlu bir varhk olan insanoglu
Marcuse'e gore, tekboyutluluga indirgenmi~ ve kendisine yabancda~ml~hr.
0, soz konusu ele~tirin.in ardmdan, estetik ve biyolojik degerlerin yiiceltildigi
bir toplum diizeni aray1~ma girmi~tir.
Gelecegin toplumuna ili~kin gorii~le
riyle ozgiirliikljii bir anar~ist olarak nitelenen Marcuse, ozgiir, giizel, aydmhk, cinsel iljgiidiilerin bastmlmadtgl,
herkesin yetenegine gore ozgiirce ljah~
tlgl, fiah~mamn bir oyun haline getirildigi, devletin bask1c1 gorevine gerek
duyuhnayan bir toplum diizenini ozlemi~tir.
ili~kilere
575
576
Marks, Karl
Bu gel~menin toplum iizerinde, 1 eskiye crania <;ek daha fazla mal iiretilmesi
ve boylelikle, de tiretim miktanmn siirekli olarak artmas1 ve 2 teknolojik geli~
meni.n benzer meslekleri ya da i~leri icra
eden insan say1s1mn siirekli olarak azalmasma neden olmas1 yoluyla, yogun bir
etkisi olur. Soz konusu geli~meler,
Marks'a gore, i~~inin yaranndan ~ok zarannadJr. Buna gore, iiretim ve iiretkenlik artllk~a, kapitalistin kan daha da
artar, ~nkii daha fazla miktarda iiretim
daha ucuza mal olur ve makineler i~~i
nin yerini aldk~a, emegin iicreti dii~er.
$u halde, teknolojik geli~meden dolay1,
iiretim arthk<;a, tiretimin maliyeti azahr
ve i~adammm kan artar. Kardaki bu
aru~, bununla birlikte i~~iler arasu'ida
i~sizligin arll~ma y_ol a~ar.
Dretim arll~mm sonucunda ortaya
~1kan bu iki kar~1t egilim, yani uzun
vadede kapitalistin kannm arh~yla i~
sizligin ~ogalmas1, rekabetten dolay1,
daha da yogun bir bi~imde soz konusu
olur. Daha fazla mal satmak ve boylelikle daha ~ok kar etmek isteyen i~ adam1
rakiplerini a~mak, all etmek durumundadu. 0, bunun i~in fiyat k1rar. Ayru
iiretim teknolojisinden rakipleri de faydalimacagli~ll.'.!...kapitalistin maliyeti d~
~iirebihnesinin tek yolu, Marks'a g9re,
cmegin paymm, i~~iye odenen iicretin
dii~iiriihnesidk, Makinele~meden delaY zaten artan bir i~sizlik soz konusuyken, i~~iler, bu yeni durum kar~1smda,
varolan i~ler i~in kendi aralarmda kyasya bir rekabete girer ve daha az iicretle
~ah~may1 kabul ederler. Marks'a gore,
i~~inin aldll iicret azald1k~a, ~ adamlmn kan ve onun ba~ka i~letmelerle, kapitalistlerle rekab.;!t etme ~ans1 daha da
artar.
Marks, bu baglamda, kapitalizm geli~
tik~e, zenginin daha da zenginle~tillini,
yoksulun ise daha fazla yoksulla~hllm
one siirer. Bu geli~me siireci i~inde, orta
s1mf yok olup gider ve toplum iki s1rufa
aynhr: Dretim ara~lanna sahip clan,
kii<;tik ama zengin bir s1mf (bur juvazi),
say1ca biiyiik, fakat yoksul bir suuf (pro-
Marksizm
sn
klllla~tltmak
578
Marksizmin
ele~tirisi
ele~t:iriden
matematik felsefesi
579
ti~in
580
matematik felsefesi
matemafiksel
581
Maupertius, Pierre Louis. Franstz Aydmlanmasmm 1698-1759 ytllan arasmda ya~am1~ olan iinlii dii~iiniirii.
S1k1 bir bilimci olup, bilime ve ilerleme
filcrine yo~un bir ba~hhk sergileyen
Maupertius, Newton biliminin, ozellikle
de yer~ekimi yasastrun savunuculu~u
nu yapmt~tlr. Bilgi alamndaki gori.i~leri
bak1mmdan empirist, hatta pozitivist
bir gorii~i.i benimseyen filozof, bizim
fizik biliminde fenomenler alanmda kaldt~lmiZI soylemi~tir. Ona gore, mekani~in temel kavramJan duyum yoluyla
a~klanabilir. Nitekim, Maupertius, matematiksel ve mekanik ilkelerde saz konusu olan zorun1u ba~lanttrun bile, salt
.;a~n~1m ve ah~kanhk aracth~tyla at;Jklanabilecegini one si.inni.i~tiir.
Bilimci ve deneyci bir bak1~ a~ISI benimseyen Maupertius, bununla birlikte,
kah bir tmaddecilikten uzak durmu~
ve do~aya ili~kin olarak teleolojik bir
anlayt~m savunuculu~unu yapmt~hr.
0, bu .;er.;eve i.;inde, do~ada ortaya
~1kan
582
mauvaise foi
maya.
medinetii'l cilhile
583
kap ya da hazne olarak yorumlayan gorti~e gore, mekan, it;ine bir ~eyler yer
le~tirilinceye kadar bo~ olan bir kap
olarak varolur. 0, iPne bir ~ey konsun
ya da konmasm, varolan bir ~eydir. Bu
t;ert;eve it;inde, bazt dti~tintirler, kap ya
da hazne olarak mekarun sonsuz oldugunu, yani dt~ smulan bulunmadtgmt
soylerken, diger baz1lan mekarun sonlu
oldugunu savunmu~lardtr.
b) Bagmttsal mekan gorti~ti ise,
mekarun. yalruzca, birlikte varolan ~eyler
arasmdaki, dt~al bir bagmn oldugunu
soyler. Buna gore, mekan, aralannda hit;bir ~ey olmad1g1 zaman, varolanlar arasmdaki ~eydir. $eyler varoldugu zaman,
mekan da onlar arasmda varolur, fakat
~eyler varolmadtgl zaman, aralanndaki
mekandan da 50z edilemez.
c) Oc;unru ve sonuncu mekan gorti~ti,
mekaru On plaru ..tkartan, 'kap olarak
mekan' gorii~tiyle, ~eyleri on plana t;tkartan 'bagmtJsal mekan' gorti~tintin
bir sentezini yaparak, mekan ve ~eylerin
birbirlerini tamamladtguu one stiren
't;ok yonlti mekan' ~orti~tidtir.
Dti~iince tarihinde soz konusu olan
mek!n teorileri, bu struflama t~tgmda
~oyle sxralanabilir: 1 'Varllk vard1r, yokluk var degildir' deyi~iyle tin kazanan
tParmenides'e gore, mekan varolmayan
bir ~ey, mutlak bir yokluktur. 2 Elea
Okulunun bo~lugu inkar etmesinin ardmdan, temel gert;eklik olarak atomlart
one stiren atomculara gore, mekan,
atomlar arasmda varohir ve it;inde atomlarm hareket ettigi bo~lukla ozd~tir.
3 Mekan kavramuu dokunma ve gorme
duyusu aracthg1yla kazandtgtnuzl soyleyen tLocke ise empirist bir mekan gorii~ti geli~tirmi~tir. 4 Onun empirist
gorti~tintin kar~tsmda, mekan kavramma rasyonel bir analizle ula~an Descartes'm mekan gorti~ti bulunur. 0
mekam maddeyle ozde~le~tirirken, bir
mekirun gerc;ekte, o mekam i~gal eden
cisimden aynlmadtgml soylemi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, bo~ mekanm varol
mad1guu savunan tDescartes'a gore,
mekan maddi tozden ya da maddeden
384
mekanik
degil, fa kat m utlak bir kap olarak gorlnti~ttir. Mutlak mekan, ona gore, kendi
dogasJ it;inde, da~sal herhangi bir ~yle
ili~kisi ohnaksaZln, ayru ve hareketsiz
kahr. Mekarun it;eriginden bag1ms1z olarak, zorunlu ve sonsuz oldugunu ifade
eden Newton'a gore, mekan tilin diger
vadaklann ko~ulu olan zorunlu yap1d1r.
6 Newton'un mut]ak mekan anlay1~1na
ta1n kar~1t bir gorti~ olarak, baganhsal
1nekan anlaya~Jnl geli~tiren ve mekarun
bir oznel bir de nesnel yaru. bir psikolo-jik, bir de ontolojik tarah oldugunu soyleyen tLeibniz ise, yalruzca monadlann
gert;ek bir varolu~a sahip oldugu sisteminde, mekarun hit;bir ~ekilde gert;ek
olmay1p manhksal bir yapun oldugunu
dile getirmi~tir. Dna gore, mekan bagantdardan meydana gelen, salt goreli
bir ~eydir. Mekan1n kendisinin manhksal bir yapam, ideal bir ~y oldugunu
one stiren filozof, bir idealist olarak, bu
ttirden ideallere kar~ahk gelen gert;ek
bir mekana ihtiyat; olmadJgutl savunmu~tur.
nematik ve hareketin nedenlerini kuvvetler, nesneler arasandaki kar~ahkl1 etkile~imler aracdagayla at;aklayan dinamikdiye ikiye aynhr.
mekanik maddecilik. [tng. mechanical
rnaterialisnz; Fr. 1nateri.alisrue mecaniqe; AI.
mechanisclz n1aterialismus]. Evrenin, alemin btiyuk bir makine oldugunu ve
part;alaruun birbirleri tizerindeki mekanik etkileriy]e at;Jklanabilecegini savunan, tum fenomenlerin maddenin Jnekanik hareketlerinin sonucu olduklanru,
maddi nesnelerin birbirlerini yalruzca
dogrudan bir mekanik etki ya da temas
yoluyla etkileycbilecegini, uzaktan etki
olmadag.n1, evrende bir amat; ya da birtakun ereksel nedenler bulunmad1g1ru
one stiren madded gorii~.
Tek tozun madde oldugunu, tinsel
tozun hit;bir ~ekilde varolmad1gan1 one
suren goru~ olarak mekanik maddecili.k, zihinsel fenomenlerin, yani du~un
celerin, du ygularm bile fiziki stiret;ler
oldugunu iddia eder, zihinsel fenoanenleri ya beyinde ortaya t;akan belirli fizyolojik suret;lerle ozde~le~tirir ya da
onlan beyin tarahndan saklanan cisimler olarak degerlendirir.
mekanizm [Os. ,zihan ikiyye; ing. ntecanism; Fr. nzecanisme; AI. mechanismus,
mechanistische weltanschaung]. Dogal, biyolojik ve psikolojik tum fenomenlerin,
son t;oztimlemede fiziki fenomenlerden
ba~ka hit;bir ~ey olmad1guu ve buttin
fenomenlerin yalnazca maddi degi~me
ler ya da hareket halindeki madde aracahgayla at;aklanabilecegini savunan ve
canh dogayla cansaz doga arasanda hit;bir ay&nm gozetmeyen goru~. Fiziki,
kimyasal, biyolojik, ruhsal ve toplumsal
tum olaylan mekanigin yasalanyla at;aklayan, hareketlerin degiiminin hangi
tiirden olursa olsun, her olaya at;aklamak
it;in yeterli oldugunu dile getiren ve son
t;ozumlemede tmaddecilikle birle~en
anlaya~.
melyorizm
585
586
Mensiyiis
--------------
meta
587
588
metabilim
ad1 verilir. 2 Buna kar~1n, konusu formel Jnanhk sistemleri olan ara~hrma tiiri.ine, manhksal bir siste1nin tutarhhg1
ve ta1n h~1 ile ilgili olan manttk ustu
ara~tumaya nretamautzk denmektedir.
3 Formel bir 1nate1natik sistemini konu
alan, bir mate1na tik teorisinin onermelerinin ti1retile bilir li gini, ...karsanabiliiiigini, v. b. g., konu alan ara~tlrma tiiri.ine
ise metm11ntematik ad1 verilmektedir. 4
Felscfenin dogas1na, 1nahiyetine ili~kin
ara~hrma, felsefedeki etkinlik turunu
ve onun kabullerini konu alan disi plin
ise, mctafelsefe diye tan1mlanu. Bununla
birlikte, yakln za1nanlarda baz1 Frans1z
du~unurleri metafelsefe terimini biraz
daha farkh bir anlamda kullanmaya
ba~la1nt~lard1r. Felsefenin sonunun geldigini veya felsefenin olmek uzere oldugunu one suren bu du~unurler, felsefenin vefahndan sonra mumkun ya da
zorunlu hale gelen teorik ya da pratik
etkinlige metafelsefe adtru verirler.
5 Konusu belli bir konuya dair ara~tlr
ma, belli bir konuyla ilgili teori olan
ustdisipline, teorilerin bilim adamlan
taraflndan nas1l olu~turulduguyla ilgili
olan ikinci duzey ara~tlnnaya da, metateori denmektedir. Metateoriye bir ornek
olarak, pozitif bilimlerde teorilerin nas1l
olu~turuldugunu ele alan, teorilerde
esas olan1n, dogrulama degil de, yan
h~lama oldugunu one suren yanh~la
maclhk verilebilir. 6 Yine, Freud, bilin.. dt~l yla ilgili kendi psikanaliz teorisine,
kendi zaman1n1n psikoloji anlay1~1n1n
standart konusunu a~ng1, yani bilin..
veya bilin ..li zihnin otesine gittigi ic;in
metapsikoloji ad1n1 vermi~tir.
Bu durumun tek istisnas1 metafizik terimidir. Ba~ka bir deyi~le, 1netafizik
fizik biliminin problemlerini daha list
duzeyde ele alan bir disiplin degildir.
Metafizik, ad1n1 tum uyle raslant1sal birtakun durum ve ko~ullara bor..ludur.
Terim, Aristoteles'in eserlerini, filozofunun olum linden sonra tasnif eden ogrencileri taraflndan bulunmu~tur.
Milattan once dorduncu yuzy1lda ya~am~ olan unlu Yunanh filozof Aristo-
metaetik teoriler
589
dile getiren nonnatif ahhlktan farkh olarak, ahlakm ne yapll~t ve ne i~e yaradr~ konusunu ele ahp, ahlakf sistemlerin
temellendirilmesi, mantrksal yaprsr ve
ahlak sistemlerinde kullarulan dil ile ilgilenen ahlak tlir(i olarak ortaya .,rkar.
<;:a~rmrzda, orne~in Toulmin, Stevenson, Urmson ve Ayer gibi dii~iiniirler
tarafmdan benimsenen bu yakla~rma
gore, felsefenin ilk ve temel i~i, dile ili~
kin bir analiz oldu~undan, ahlak alarunda soz konusu olabilecek bir felsefeye
dii~en, ahlaki kavramlan ya da ahlaki
kavramlann mant1~1m analiz etmektir.
6rn~in, Ayer'a gore, bir ahlak kuramr,
insanlara hangi ahlaki yargdan ortaya
koyacaklanyla ilgili bir dizi telkinden
meydana gelmez, tam tersine insanlann
ahlaki yargdarda bulunduklan zaman,
ne yapmakta olduklaruu gostenneye ~a
h~rr.
590
meta
feti~izmi
lay1, ait olan bir nitelik oldugunu savunur; oysa 1.. b)n oznel dogalcrlrga gore,
iyilik ~eylere, onlann doga ya da ili~ki
lerinin bir sonucu olarak degil de, ozne
taraftndaki bir -;akar, ilgi ve arzunun bir
sonucu olarak ail olan bir niteliktir.
Tum bu bili~;i metaetik ogretilerin kar~asJnda ise, 1930'lu yallardan itibaren,
Hare, Stevenson gibi du~unurler tara
hndan savunulmu~ olan 2 biliisizdlik
yer almaktadJr. SOz konusu metaetik teoriye gore, ahliki terimlerin tasviri, betimsel bir an lama yok tur. Bili~si:zcilik,
ahlaki yargdann dunyayla ilgili olgulan
ortaya koyan onermeler olmadaklanru,
akll ya da ba~ka bir fakultenin ahlaki
bit ilkeyi karutlayamayacag1ru ya da
hakh kdamayacag1ru one surer. Bili~siz
cilige gore, ahlaki terim ve yargalann
betimsel olmayan bir anlamlan vardar
ve onlar istek ve duygulan ifade etme
ye, bir etki yaratmaya yararlar, tercihleri
yonlendirip buyruklarla sonu~larurlar.
meta feti~izmi [ing. commodity fetis-
metafizik
591
de ve kendi
ba~tna
varolan ger.;ekJigi,
her~eyin varolu~u i.;in kendisine bagh
oldugu, bagtmstz ve kendi kendisini belirleyen varhgt; her tur varolu~un kaynagt ya da nedeni olan a~k1n bir ger.;ekli~i ele alan disiplindir. Dogas1 geregi
varolmak zorunda olant ve oldugundan
ba~ka turlu olamayan1 konu alan disipline kar~1hk gelen 1netafizik, tinsel ya
da dogausti.i olan ve bilimin yonte.nleriyle a-;1klana1nayan varhk ya da varhklan ara~hnr.
5 Metafizik bir butun olarak diin yay a
ili~kin bir bilitndir. Buna gore, biliJnlerin varhg1 ya da diinyay belirli yonleriyle, par.;alayarak ele ald1kJan yerde,
1netafizik diinyay1, varhg1 bir biitun olarak ve varhk ohnak baktmtndan ele ahr.
Metafi?.ik, i~te bu .;er.;eve i.;inde, gerektigi zaman ozel bilimlerin verilerinden
de yararlanarak, diinya iizerine geni~
kapsamh, ku~at1c1 bir bakJ~ ve yorum
saglar. Metafizigin varbga ya da diinyaya ili~kin olarak olu~turdugu goru,,
genel, tutarh ve kapsaytct bir gor~ ya
da disiplin olmak durumundadtr.
6 Metafizik ilk ilkeleri konu alan bir
bilim ya da disiplindir. Ba~ka bir deyi~
le, metafizik, yalruz varhk bak1m1ndan
de~, bilgi ve a~1klama baklmtndan da
ilk olant ele ahr. Ozel bilimlerin, dogru
ve apa.;tk kabul ederek kendilerinden
ba~ka dogrulan turettikleri ilkeleri inceleyip, ele~tiri surecinden ge.;irir. Buna
gore, bilimlerin nihai ve en yuksek
kabul ya da onsaytntdannt hakh kdtp,
kendisinde hakh k1hnmamJ~, temellendirilmemi~ hi.;bir ~ey btrakmamak metafizigin en temel ozelligidir. ~u halde,
ozel bilimlerin ara~brmalaruu hi.;bir
zaman sorgulamadtklan belirli kabul ve
ondayanaklar alhnda ger.;ekle~tirdikle
ri yerde, metafizik, ele~tirel bir disiplin
olarak, bilimlerin kabullerini ve ondayanaklartru sorgular.
7 Metafizik, tum disiplin ya da ara~hr
ma alanlart i.;inde en temel, en geni~
kapsamh olan ara~hrma alantdtr. Temeldir, .;iinku diger ara~tuma tiirlerine
592
metafizik
t;ekligin bir tasviri, gortind iikleri ~ekli yle degil de, ger-;ekte olduklan ~ekliyle
~eylerin bir resmi diye sundugu unutulmamahdlr.
12 Metafizik, farkh -;ag ve filozoflarda
farkb anlamlara gelmi~tir. Buna gore,
metafizik ilk-;agda ontolojiyle ayru anlalna gelirken, Orta-;ag'da a~ag1 yukan teolojiyle birle~mi~tir. Modern felsefede,
bilimin yukseli~inden etkilenen metafiz.i~ -;agda~ felsefede de, dil ve ahlaka
bagh olmu~tur. Ba~ka bir deyi~le,
t 1\ristoteleste ilk felsefeyi ifade eden,
onda tontoloji olarak metafizik ~eklinde
kar~uruza t;Ikan metafizik, Kant'ta, epistelnoloji olarak metafizik ~eklinde anla~dml~hr. Ba~ka bir deyi~le, Aristoteles
metafiziginde, varh~1 varhk olmak bakJ~
nundan e le alm1~ken, Kant varhg1 bilin~bilirlik a-;1s1ndan degerlendinni~tir.
Metafizik tarihinin belli ba~h og-retile~
ri aras111da, tPiaton'un gorunu~ler dunyaslyla ideal ger-;ekliklerin dunyas1n1
birbirinden ay1ran ve asll var olan1n
ideal ger-;eklikler oldugunu one si.iren
a~k1n metafizigi, Aristoteles'in fonnel
ya da ideal ger-;eklikleri bu dunyaya indiren i-;kin metafizigi, +Aquinash Thomasln Aristotelesin sisteminin Hristiyanhgln ama-;lanna uyarlanmas1ndan
meydana gelen metafizi~i, +Descartes
ve modem bilimin dunyay1 ozne-nesne,
zihin ... mad de olarak ikiye bolen ikid
metafizigi ve onun ard1ndan zihinmadde dikotomisinin bir taraflnl on
plana ~artan farkh idealizm ve maddecilikler verilebilir.
metafiziksel [ing. metaphysical; Fr.
metaphysique; AI. nretaphysisch]. 1 Genel
olarak metafizilcle ilgili olan; 2 gozlemlenebilir ~eyleri, tecri.ibe edilebilir olan varhk alarum a~an ve 3 genel bilgilerle, senlez haklanda olan i9Jt kullan1lan s1f at.
Bu baglamda, omegin, ahlak1 metafizigin bir dah olarak goren, ahlaki ilkelerin
metafiziksel ilkelerden turetildiklerini,
ahlaki kavramlann metafiziksel kavramlar la tarwnland1g1nl savunan ahlak
gori.i~une metajiziksel ahlak ad1 verilir.
metin
~eye ger~ek
593
594
metinlerarasahk
Metin, yazann otoritesini tiimden sarsan yap1salahk, ama ozellikJe de postmodemizmde biiyiik bir onem kazanmi~hr. Metni yazarla okur arasmda
ileti~im kurma .;abas1 olarak goren modem anlay1~1 reddeden tyapisalcihkta,
metnin gizli olsa dahi, belli bir nesnel
i.;erigi vard1r. Bununla birlikte, yapisaiCI gorii~e gore, yazdd1ktan sonra baglmSIZ addedilen metnin kokenlerinde,
yazann soyledikJerinde anlam ve a.;lklamalar bulmaya .;ah~mak bo~unadu.
Metin ve metnin anlam1 bahsinde, yapisalcihktan daha da ileri giden postmodernizm metne her tiirlii nesnel i.;erikten kurtulmu~ bir ~ey olarak bakar.
Metin-merkezli bir gorii~ olarak taxumlanan tpostmodemizmin bak1~ a.;Ismdan, metin her~ey olup, sonsuz say1da
yoruma imkan verir. Postmodernistler
i~te bu baglamda, tutarhhk ve birlige
direnen, .;eli~kiyle dolu olup, her okumada yeniden yazdan ve yorumlanan
metin tiiriine yazrlabilir metin adm1 verirler. Yazllabilir metnin bir diger ozelligi de, onun okuyucuyu etkin olmaya
sevkebnesi, okuyucuyu tiiketiciden ziyade bir iiretidye donii~tiinnesidir. YaZllabilir metin aym zamanda a~k metin
olarak da tarumlanabilir. Buna gore, altematif yorumlara elveri~li olan, farkh
anlamlan te~vik eden ve zengin, farkh
ve kanna~1k okumalara imkan tamyan
metne apk metin ad1 verilmektedir.
Bu aQdan yazdabilir veya a.;lk metnin
kar~1b, pasif okuyucu i.;in yazdrm~
olan, salt belli bir mesaj almak iizere
okunmas1 gereken, teki1 ve degi~mez bir
anJam1 ozendiren ve dolaylSiyla okur tarafmdan yeniden yazdmaya ka111
koyan metin olarak okunabilir rnttindir.
Okuyucu, okuma siired boyunca belirli
bir yol iizerinde yiiriibueyi ama.;layan,
altematif yorumlara, farkb okumalara
pek imkhan tarumayan metinlere aym
zamanda kapalr metin ad1 verilir.
metinlerarasdtk [lng. intertutuality; Fr.
intertextuaUU]. Postmodemizmde, her
metnin tiim diger metinlerle ili~kili ol-
Mile! Okulu
olu~turulmu~
595
596
milliyet~ilik
Mill,
J.
mneomonik terimler
kopya, benzebne ya da taklit ili~kisi oldu~unu ifade eden sanat gorii~ii; sana~
tln do~ay1 taklit etmeyi ama-;lad1~1nl,
sanat1n oziiniin talditte bulundu~unu,
sanatta, ger-;ek diinyarun bir taklidi olan
dii~sel ya da imgesel bir diinya yarahldl~lnl savunan sanat gori.i~ii.
Sana bn bize ger-;ekli~i de~l de, goriinii~ii verdi~ini, sanatta soz konusu olarun goriinti.iler oldu~unu savunan Platon'a gore, gerr;ek varJ1k ala1u idealar
diinyas1ndan olu~tu~u i-;in, sanat eseri
kopyarun kopyas1 oh nak durum undadu. Ba~ka bir deyi~le, sanatln konusu
olan nesne ya c!a fenomenJer, ger-;ekJi~i
ohnayan kopyalard1r, zira ger-;ekten var
olan yalruzca idealard1r.
Sanatm taklit etti~ nesneler, idealarm
birer kopyas1ndan ba~ka bir ~ey de~il~
dir. Sanattn yoneldi~i ~yler, yani mi~
metik nesneler ger-;ek varh~1n kopyala..
nndan ba~ka bir ~ey olmad1~1ndan,
sanat eseri, ger-;ek bir varb~1n de~l de,
kopyarun kopyas1 olarak ortaya -;1kar.
Sanahn insanlan, ger-;ekJi~e yoneltmek
yerine, ger-;eklikten uzakla~brd1~nu
one siiren Platon, sanat~llan bundan dolayl ideal devletinden atmaya -;ah~rru~
hr.
mimelizm [ing. mimetism; Fr. mimltisme;
AI. taachahrnung, mimikry]. TakHt-;ilik.
Baz1 hayvanJann i~nde bulunduklan
ortam1n ozelliklerini alabilmelerinden
hareketle, olumlu anJamda k.i~inin ic;inde yer ald1~1 her insani durum ya da or~
tam1n ozelliklerini, duygu ve fikirlerini
benimseme tavi.I' ya da tutumu, olumsuz anlamda olan biteni pasif bir bit;imde taklit ehne durumu ic;in kullan1Jan
terim.
milsein. Varolu~-;u felsefede, ozellikJe de
Heidegger'de ge-;en ve 'otekileriyle birlikte olma' anlam1na geJen Almanca
terim.
Varhk hakk1nda soru sorabilen insan1
'varh~1n -;oban1' yapan Martin Heideg~
ger, onun kendisi hakk1ndaki sorulanna
verdi~i yanltlarla kendi varolu~unu bi~
-;hnledi~ini sayler. Ger-;ek bir varolu~,
egzistans olar~k insan1n, Heidegger'e
597
598
modalizm
modem bilim [lng. modem science; Fr. science modeme]. Kabaca ve gene) olarak,
Battda onalhnc1 yiizylldan ba~layarak,
599
600
Bu
modem felsefe
e!e~tirinin
en one1nli ad1mlan
~oyle saralanabilir: 1 Her~eyden once,
modern bilimin en co~kulu taraftarlanrun vaal etti~i sonu~lann bir turlu ortaya ~akamay1~1ndan duyulan sabarsazhk
giderek artnu~ ve bu, gerek pozitif bi
limlerde ve gerekse toplum bilinuerinde yo~un bir kinizme yol a~ma~br. Zira
modem bilhn uzun vadede kendini duzelten bir sure~ olsa da, on un haiti kat
diye takdim edilen kimi ktsa vadeli hatalara baz1 durumlarda trajik sonu~lar
do~urmu~tur. 2 ikinci olarak, tum dikkatler modem bilimin suistimalleri ve
verdi~i zararlar uzerinde odaklanma~
hr. Khni durum ve yerlerde, modem bilimin Batarun kendi terdhlerini m~ru
la~hrda~l, 'bilimsel hakikatleri' ortaya
koymak bir yana, salt tercihten ibaret
normatif kon umlara hakhlandtrdt~l ortaya konmu~tur. Buna gore, modem
bilim demokratik toplumlarda, hukumetlerin yaph~a usulsuzluklerin iizerini ortmekle ve totaliter yonetimlere payanda olmakla itham edilmi~tir.
3 O~uncu olarak, Kuhn, Feyerabend ve
Toulmin gibi bilim filozoflanrun ara~hr
malanrun sonucunda, modem bilimin
teoride nasll i~ledi~yle ilgili varsayun
Jar ve on un ger~ek i~leyi~ tarza arasand a
bir uyu~mazhk oldu~u tespit edilmi~
tir. Buna gore, modem bilim kendi formel standartlarana bizatihi kendisi de
uygulamamaktad1r. 4 Ayraca, bilimin
butun problemleri ~ozebilece~ine du
yulan inan~, yirminci ytizyalda onemli
ol~ude erozyona u~rama~tar. Bu ba~
lamda, modem bilimle ilgili olarak ~u
sorular sakhkla sorulmaya ba~lanml~
ttr: "Niikleer silahlar ve zehirli kimyasal
ahklaran yol a~h~l tehdit kar~asanda
bilim ne yapabilir7', 'A-;bk, yoksulluk,
~evre kirlenmesi kar~ts1nda, acaba hilimin soyleyecek bir ~eyi var madlt'
5 Nihayet, modem bilim insan varolu~unun, hi~bir ~ekilde bilimsel olmayan,
mistik ve metafizik boyutlarLJU hi~ dikkate almad1~1 gerek~esiyle ele~tirilmi~
tir. Ba~ka bir deyi~le, salt maddi olan
uzerinde yo~unla~an modern bilimin,
modem felsefe
lay1~i
601
on plana <;1kar. B\ma gare, modern felsef~de, doga, mekanik nedenlerin etkisiyle geli~en, toplam enerji ya da
hareket miktarmtn sabit oldugu, kendi
i~ine kapah bir sistem haline gelir.
Ba~ka bir deyi~le, Orta~agm dogaiistiicii vari.J.k anlayt~t, modern felsefede yetini tdogalalcthga btrak~r.
10 Bu durum, modem felsefede, ahlak
felsefesi a~tsmdan da bir degi~ime yo!
a~mt~hr. Orta~agm ahlak anlayt~l,
Tanrt a~k1yla, ebedi bir saadetle belirlenen bir ahlak anlayt~tyken, modem felsefede, kendi i~ine kapah bir sistemde,
insanm ozgiirliigiinii kurtarma ve yeni
bir ahliik anlayt~l, dinf ya da teleolojik
ahlaktan bag1mstz, ozerk bir ahlak geli~tirme soz konusu olur. 11 Modern felsefede, felsefenin, Orta~ag felsefesinin
tersine, insan merkezli olmasma ko~ut
olarak, insan psikolojisi de geli~ir. Bu
durum hemen tiirn modem filozoflar,
ama ozellikle de Ada Avrupas1 empirist
filozoflan io;in ge~rlidir. tLocke, Berkeley ve tHume gibi deneyci dii~iiniirler,
yurtta~lan Newton'un fiziki alem io;in
yapbgtru, ruhsal veya zihinsel alem i~in
yapmaya ~ah~mt~lard1r.
12 Modem felsefe i~in, herhalde en belirleyici ozellik, biraz da bilimsel devrimin etkisiyle, epistemolojinin dii~iince
tarihinde ilk kez ontolojinin oniine ge~
mesi, ve dolaytstyla varhk merkezli bir
dii~iince tarzmdan ben merkezli bir dii~iince tarzma ge~i~tir. Buna gore, Orta~ag felseiesinde, hpkt ilk~ag felsefesinde oldugu gibi, ontoloji once gelir ve
dii~iiniirler, hi~bir istisna olmadan, realist bir tavula, zihinden bag1ms\Z bir
ger~ekligin varoldugunu one siirerken,
nesneden ozneye ge~i~te, dt~ ger~ekli
gin zihin tarafmdan bilinmesi siirecinde
problematik bir ~ey ohnadtgmt dii~ii
niirler. Oysa, modern felsefede, filozoflar, zihinden ya da ozneden hareket
ederler, ve zihinden maddeye ge~i~te,
oznenin varh~m bilgisine ula~masmda
birtak1m gii~liikler bulundugunu teslim
ederler. Bu tavnn doruk noktast, ele~ti
rel felsefesi ve insan bilgisinin stmrhhgma ili~kin gorii~leriyle tKant'hr.
602
modern idealizm
modemle~me
Yerle~ik
603
uzla~1mlara,
604
modernlik
/'Moder_I}!~l~.~:\~ fikrit..~!ll:!~_go:I!_!Jl_e,_,
'
a eae;:----
befwe.:
---------------------------------------
modus tollens
Bununla birlikte, a~ajlt yukan ayru donemde, tRousseau, akhn, insanhjltn bir
ziynetinden, insanhjla sunulmu~ e~siz
bir annajlandan c;ok, insanhk i~in bir
hastahk, ya da stkmh olarak goriildiigii
bir tepkinin ba~lahctst ohnu~tur. Onlii
Alman dii~iiniirii tHegel de, cinsekizinci yiizytl t Aydmlanmasmm rasyonalist
tekyanhhjltm her baktmdan a~hjltnt
varsaydtjlt daha iistiin bir bilgi liiriinden, diyalektik ya da spekiilatif akddan
soz ederek, Rousseau'nun ba~lathjlt bu
tepkiyi peki~tirmi~tir.
t~te bu ~er~eve i~inde, modemlijlin yol
a~hjl1 felaketlerden, ve ozellikle de Franstz Devriminin a~mhklanndan, Aydmlamnayt sorwnlu tutmak adet olmu~tur.
Aym lema, tMarks'm ideoloji teorisinde
de ortaya 9karken, kendisini bu baktmdan tHeidegger ve tDerrida'nm izledijli
tNietzsche de, tSokra tes'ten sonraki Bah
felsefesini tiimiiyle mahk!im ebne tavnna Ierne! olmu~tur. ,9Je .randan, felsefedeki m~deri:tlijlin e~J<i.!9dia ve tutkula~l,ltn, yirminci_ yiizpl fe~fesinde,
./!!antrk~~ . f~zthvtz~: ve .. /fid_y_~le~lt~
maddectlik . tarahndan surduruldujlu
unutul~'mahd_tr, -~
'---------"""'
modern !opium [ing. modem society; Fr.
socieU moderne]. Bah uygarhjltnda endiistri devrimi ya da tkapitalizmin dogu~u ve teknolojinin geli~imiyle birlikte
ortaya ~1k1p, bir aktlcthk ve bireycilik
felsefesine dayanan; ve ozii itibariyle du-i<!!l!l_n v~mtthafaza_)<ar olup, kapitalizm
oncesi iirelim tarzlanna bajlh clan geleru?I<Sel lopJumun kar~IStnda yer alan
toplum tiirii.
Modern toplutn oncelikle bireyci olup,
bireyler arast bajltmhhjltn en yiiksek
diizeyde oldujlu toplumdur. Bu toplum
modelinde bireylerin ~ok saytda ozgiirliijlii ve mt!Slek, dejler, e~ya ve etkinlik
bakimtndan ger~ek bir se<;me ~anst vardtr; yine, modem toplumda, ihtiya~lan-
605
606
Mohizm
Mohizm. <::in' de, M. 0. 500-396 y11lar1 araSlnda ya~aiJU~ olan Mo Tse tarahndan
kuruhnu~ olan ve her~eyden once yaran temele aJan, yararh olmay1 ama-;layarak, uygulamaya yonelen felsefe akUTU.
Her teori ve uygulaman1n, bollu~u, bi.iyi.imcyi ve nlifusun r;ogalmas1n1 sa~la
YIP saglamadtgt a-;1s1ndan de~erlendi
rilmesi gerekti~ini dile getiren Mohizme
gore, her teoride, sa~lam bir dayanak,
ele~tirilere dayan1khhk ve uygulanabilirlik gibi i.i-; temel nitelik olmahdu. Evrensel bir a,k ilkesini ya~ama ge-;irmeyi
a1nac;layan Mohizm, 'herkesin, ba~ka
i.ilkelere kendi i.ilkesiymi~ gibi, ba~ka
ailelere kendi ailesiymi~, ba~ka insanlara da kendisiymi~ gibi, bakmas1' durumunda, her yerde ban~ ve zenginli~in
olaca~nu belirtmi~tir.
lak bir
tbilimcili~in
607
probleminin a9k bir ~oziimii o1mad1g1n1 savunmu~tur. Akhn yetersiz oldugunu gostererek, kesin bilgi imkantndan
ku~ku duyan Montaigne'e gore, ge1~ek
bilgelik ya~am1 oldugu gibi kabul etmektir. De,1emeler adh eseriyle tantnan
Montaigne, insan dogas1n1n zaylfhg1n1
gormii~ ve eserinde, tecriibelerini okuyucusuna kabul ettinnek yerine, insanlann soru1nluluklann1 bilecek kadar bilin~li olmalann1 saglatnaya ~ah~m1~tlr.
Ba~ka bir deyi~le, duyu-algts1n1n goreHiigi, akhn boyle bir goreliligi a~ma ~a
balanlun ba~ans1zhg1 iizerinde duran
Montaigne, insan1n hayvan kar~1s1ndaki
iistiinl iik iddiastrun temelsizligini gozler
online serdikten sonra, insana dii~en tek
~eyin, kendisini tannsal vahye tesliln
etrnek oldugunu soylemi~tir. Ayn1 za~
manda doga dii~iincesi iizerinde duran
Montaigne, dogan1n her insana belli ve
degi~mez bir karakter verdigini, egit:itnin bu karaktere, belli bir oz ya da mo
deli temele alarak Skolastik yontemlerle
~ekil vennek yerine, onun ozgiinlugunii
ve yarahcahg1n1 a~1ga ~1kannas1 gerektigini one siinnii~tur.
Monte Karlo yanht (ing. Monte Carlo
phallacy; Fr. erreur de Monte Carlo]. Bir
~eyin ge~mi~te beklendiginden daha
az ortaya ~kbgl i~in, yak1n bir gelecek
te ortaya ~1kma ~ans1n1n ~ok yiiksek oldugunu kabul etmekten olu~an fonnel
olmayan yanh~ tiirii.
Montesquieu, Charles Louis de Secondat. 1689-1755 ylllan aras1nda ya~am1~
iinlii Frans1z filozofu.
Bir siyaset sosyolojisi geli~tiren Montesquieu, esas iiniinii toplum, hukuk ve
yonetim tarzl konusunda ger~ekle~tir
digi kar~1la~tumah ara~hrmadan alml~tlr. Siyaset ve hukuk konusunda tiimevanmsal ve deneysel bir yakla~1m1
benimseyen filozof, olgulan kaydetmek
yerine anlamay1, fenomenleri konu alan
kar~tla~hrmah bir soru~turmayt, tarihsel geli~menin ilkelerine ili~kin sistematik bir ara~tumarun temeli yapmay1
ittni~tir. Siyaset konusuna, ~u halde bir
608
tarih fHozofu oiarak yakla~an Montesquieu, farkh politik toplumlardaki farkh pozitif hukuk sistemlerinin c;ok ~~itli
faktorlere, ornegin, halkJn karakterine,
ekono1nik ko~ullarla iklime, v. b. g., goreli oldugunu soylemi~tir. 0, i~te
butun bu temel ko~uUara, 'yasalann
ruhu' ad1n1 vermi~tir.
Montesq uieu bu baglamda, uc; tur yonetim tarz1n1 birbirinden aytrml~ ve b u
devletlere uygun dli~en yonetici ilke,
iklim ve topraktan soz etmi~tir. Buna
gore, despotizm buyuk devletlere, s1cak
iklimlere uygun du~er ve korkuya dayarur. Britanya orneginde oldugu gibi,
ne soguk ve ne de s1cak olan bir ikJimin
hlikum sl.irdl.igli, orta bi.iyuklukteki
dcvletlere uygun dl.i~en yonetim bic;imi,
rnonar~idir; soz konusu yonetim bic;imi,
~an ve ~erefe dayanu. Buna kar~1n,
soguk iklimlere ve ki.i~i.ik devletlere
uygun du~en rejim, demokrasidir; demokrasinin yonetici ilkesin.in erdem oldugunu one si.iren Montesquieu, tum
insanlar i~n ge~er li olan tek bir dog a
yasas1 ve evrensel bir insan dogas1 oldugunu kabul eden akllc1hga ~iddetle
kar~1 ~1km1~ ve kuvvetler aynhg1 prensibini ortaya atm1~hr.
Moore, George Edward. 1873-1958 ydJan aras1nda ya~am1~ olup, idealizme
yonelik ~iddetli ele~tirileriy le i.in kazanan ~agda~ lngiliz di.i~i.ini.iri.i.
Ahiak ve bilgi konusundaki gori.i~i.iyle
tan1nan Moore, ahlakln temel kavrarru
olan iyinin, daha basit ba~ka bir ~ey
aracahg1yla tanunlanamayan, analiz edilemeyen, fakat belirli ~ylerin ya da durumlann, ahlaki bir sezgiyle bilinebilecek dogal olmayan bir niteligi oldugunu
one si.irmi.i~ti.ir. Dogruluk, odev gibi
diger ahlaki kavramlar ise, soz konusu
iyilik niteli~ni yaratabilen ve koruyabilen faaliyetJer ya da eylemler yoluyla tanltnlanabilir.
Bilgi alan1nda empirist bir bak1~ a~lSI
benimseyen Moore, ~ogu zaman empirizinden -;,1kartdan ku~kucu sonu~lar
d an sak1nm1~ ve idealizme ~iddetli bir
bi~imde kar~1 ~lkm1~ttr. 0, duyu verile-
mukayese edilemezlik
mucize [1ng. miracle; Fr. illiracle; AI. wwtde,.]. Doga yasasma aykm dii~en, dogaiistii bir giici.in eyleminin sonucu clan,
dogal kavramlarla a~1klanamayan ve
insanm kavrayl~lnl a~an clay y a da
olu~um.
. . . .,
~i!~.~
609
610
mundus intelligibilis
mutlak
gorii~ler
611
lere ihtiya~ duymayan ~eyi; baz1 filozoflar tarafmdan hem bir ve yetkin varhg1,
ve he1n de ~oklugun kaynagt olarak goriilen nihai ve en ytiksek ger~ekligi;. nitelik bakunu1dan tam ve yetkin olan,
kendisinden ku~kulantlmayan, suurlama ya da istisnalarla s1n1rlanmayan varhgt gosterir.
Buna gore, metafizikte, tamhk, biitiinliik, her~eyi i~enne, yetkinlik, bagimSlzhk, nesnel ger~eklik, tiiretilmemi~
ve ko~ulsuz olma, degi~mezlik, safhk,
basitlik, rumellik gibi slfa tlarla nitelenen,
yani her ttirlii miimkiin yilkle1nenin aznesi olan, fakat kendisi kesinJikle yiiklem
olamayan varhg1, ger~ekligin tiimiinii
gosteren mutlak kavram1, varolu~un, etkinligin, birlik ve ~oklugun kaynag1
olan, temel, nihai ve en yiiksek ger-;eklik,
kozmik ilke i~in kuiJaruhr.
6 Mutlak ayru zamanda, zorunlu variJk
anlam1nda, varolu~u ve etkinligi i~in,
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan,
fakat tiim diger varhklarm varolu~ ve
etlcinlikleri i~, kendisine bagh olduklan ve bir anlamda kendisine indirgenebildikleri varhk i~in, aktiielle~me siireci
i~inde, tum sonJu varhklan, goriinii~le
ri ve ge~ici varolu~u meydana getiren
ger~eklik, bizdeki go run ii~iinden far kh
olarak; kendi i~indeki ger~eklik, kendinde varhk it;in kullanwr. Buna gore, mutlak bize goriinii~lerde ya da fenomenJer
diin yasmda verilmeyen bir, yet kin, ezeli
ve ebedf, nedeni olmayan, her~eyi kucaklayan, bundan dolay1 insan varhklan tarafmdan tam olarak bilinildi~ d ii~iiniilmeyen varhg1 ifade eder.
Soz konusu tozsel anlam1 i~nde, mutlak terimini felsefe literatiiriine sokan
1440 yJ11nda Cusa'h Nikholas olmu~ ve
Mutlak kavram1 tSpinoza'run panteizmjnde de on plana ~1km1~hr. Bununla
birlikte, terimi felseli temrlnolojiye yer
l~tiren esas Alman filozofu +Schelling
olmu~tur. 0, Mutlak'1n, entellekh.iel sez
ginin bilen ile bilinenin ozde~ligi olarak
gordugu ~eye kar~1hk geldigini sayler.
Mutlak'1 her~eyin kendisinden tiiredigi
nihar ve en yiiksek ger~ekJik olarak ta-
.12
mutlak~thk
miidahalecilik
613
rinin kendisine ozgti i~!evi yerine getirmesinin, dit;er par~amn i~levine mtidahale etmemesinin sonucu olan uvum
hli olarak tammlamr~hr. Buna gore,
akil ldealarm ve lyi ldeasmm bilgisi.ne,
insan ya~ammrn amacma, v. b. g., ili~
kin bilgiye sahip olup, btittine yol gosterdit;i, i~tiha istek ve arzularmda ol~ti
lti oldut;u, can da i~tihamn a~m
isteklerine diren~ gosterip, akhn sesini
dinledit;i zaman, insan, kendi oztinti
ger~ekl~tirme, amacma ve dot;al iyisine uygun ya~ama anlammda mutlu
olur.
Ahlki hayan entellekttiel hayata tbi
k1lan t Aristoteles'te ise, mutlaluk, t.,grik
bilgelikten olUUr, Rm'la g9Fe, birey iQn
mutlaluktan, rasyonel ve entellelctiiel faaliyetle ge~ek bir ya~m olu_tul!u, bireym potansiyel giideri tam nJar;;k. g~
li~tit;i ve insan varht;r ~e~itli olanak ve
kapasitelerini ger~ekle~tirdit;i zaman,
soz edilebilir.
tKant'ta, hi~bir zaman ger~ekle~meye
cek2 olan bi.r ideal olarak ortaya "'kan
mutluluk, ti~ ot;eden olu~ur: a) Ki~inin
kendi kendisine yetmesi, b) benirun
u urnu, c) ki~i.ni.n kendi kendisini heli;
lemesi mutla rr e o
r ti . Haza
ve yararcr bir ahla anlayr~r geli~tiren
tMill's!e ise, mutluluk, benin aadan
uzak olup, olabildit;ince ~ok haz alma
sryla belirlenen genel uyum hli olarak
tammlarur.
miicessime. Islam dtinyasmda kelmm
dot;u~undan sonra ortaya ~rkmr~ bir
gor~ ya da mezhebe verilen ad.
Bir ttir antropomorlizm benimseyen
mticessime, Tann'run insan ~eklinde
ortaya ~rktrt;nu one stirmti~hir. Tann,
btittin tarinsal ozelliklerini btinyesinde
toplayarak, gortinti~ler dtinyasmda
insan ~eklinde ortaya ~rkar.
miidahalecilik [ing. interventionalism].
Devletin, ekonominin yasalannr kendi
i~leyi~ine brrakrnayrp, iktisadi hayata
belli ol~tiler i~inde mtidahale ehnesi gerektit;ini savunan; varolan iktisadi ve
toplumsal yaprda koklti bir det;i~iklik
yapmayr ama~lamadrt;r i~in, liberaliz-
14
miimkiin
naif
edebildi~ini
N
Nagarjuna. M. S. 2. yiizyllda ya~am1~ ve
de~illeme manh~l y Ia i.in kazaruru~ olan
iinlii Budist dii~iiniir. Diinyay1 anlama,
yoru.mlama ve varh~u1 gizini ~ozme giri~imlerinin zorunlu olarak suur larla
kar~lla~aca~1n1, ve e~yan1n bo~ oldu~unu one siiren Nagarjuna, yalniZCa
bilge ki~inin, varhkla ilgili olarak var
m1 yok mu sorusuna takdmadan, 'ne
var, ne yok' diyece~ini, her~eye tepeden
bakaca~1n1 ve tarh~madan susaca~uu
savunmu~tur.
615
616
narsisizm
neden
617
618
nedensel
rilmi~tir.
nedensclligin ele~tirisi
a~1klayan ba~ka
619
Rasyonalist
gori.i~e
gore, nedensellik
dti~i.incenin bir zorunlulu~u, a prior; bir
dtizenleyici ilke ve dolay1s1yla da bilimin, bir sonucu de~il de, onkabuli.idi.ir.
tleibniz'in bu t;er~eve i~inde de~erlen
dirilmek duruanunda oJan gori.i~i.ine
gore, nedensellik, yeter neden ilkesinin
belli bir ~ekline kar~1hk gelir. Kant ta
ayn1 gorti~i.i savunmu~tur: Dna gore,
nedensel ba~ ya da nedensellik, deneyimde do~rulanabilir olma, fakat deneyimden ti.iretilmeme, analiz edilememe
anlam1nda sentetik bir ilkedir. Mtimktin
bir deneyiln tarahndan ~i.iriiti.ilemeyen
nedensellik, bir ~eyi anlamtn1n, d1~
di.inyaya ili~kin bilginin zorunlu bir on~
ko~u1udur.
Bu
gori.i~i.in kar~1S1nda
620
nedenselligin eletirisi
kar~1hk
nesne
oldugunu one siirmii~lerdir. Romantiklerin bu el~tirisinde 19. yiizyll biliminin, geli~n yeni dallanyla, nedensel olmayan, daha zengin baP;tnll tiirlerini,
ozellikle de kar~1hkh eylem ve organik
baP;mhlan gozler oniine sermesinin
biiyiik etkisi olmu~tur. Dogantn ~e~itli
liP;ini, onun farkh oge, birey, iiye ve yonleri arasmdaki kar~ll1kh baP;nnhhP; on
plana ~Lkaran romantizm, nedenselliP;in
salt nedenden sonuca giden tek yonlii
bir ili~ki oldugunu ve dolaysyla da,
kar~1hkh baP;1mhhk ili~kileri dikkate
almd1P;mda yapay hale gelen bir soyutlama ve yetersiz bir kavram olduP;unu
one siirmii~tiir.
nedensel varhk anlayf [ing. causal tireOM) of being; fr. tllt!orie causale de /'eire].
tHerakleitos, t Aristoteles ve tLeibniz
gibi filozoflar tarahndan benimsenmi~
olan, yeter neden ilkesine dayah dinamik varhk anlay1~1.
Soz konusu varhk anlay1~1, deP;i~meyi
apa~1k bir olgu olarak goriip, onu, ortaya ~1kan, olup biten her~eyin bir nedeni
olmas1 gerektiP;ini one siiren yeter
neden ilkesiyle a~1klamaya ~ah~1r. Dogmatik oldugu kabul edilen ttozsel varhk anlay~mm tersine, ele~tirel bir yakla~= olan nedensel varhk gorii~ii,
varhP;m salt varolu~unun hi~bir ~eyi
a~Lklamad1P;1m, diinyada soz konusu
olan eylem ve deP;i~menin hesabm1 veremediP;ini belirtir. Soz konusu yakla~
ma gore, bir ~eyin, 'Altm alhndr' omeP;inde oldugu gibi, her ne ise o ve kendi
kendisiyle ayru oldugunu soyleyen ozde~lik ilkesi tinemli ve deP;erli olmakla
birlikte, tozle, yani altmla ~~itli nitelikleri arasmda bir bag kurabilmek i~n, bu
ilkenin yeter neden ilkesiyle tamamlanmasl gerekir.
nefis. Islam felsefesinde, insan varhP;mm
bedensel y a da daha ~ok biyolojik ihtiya~lan biitiiniine birden verilen ad.
Nefis Tasavvufta zaman zaman, insam
diinyadaki ge~ici varhklara, gosteri~e,
maddeye, tutkulara yonelten, bundan
dolay1 her zaman irlldenin kontrolii al-
621
622
nesne dili
nesne, belirli bir haCini olan, yer kaplayan her ti.irli.i cans1z varht1 gosterir. 3
Bilince sun ulm u~ olan, bilincin bilditi,
tanldttt ~ey; bilme edimi ile bilinen hakikat aras1ndaki bir dolay1m.
nesne dili [Fr. object language; Fr. langage
d' objet]. Ba~ka dillerden, dilsel nesnelerden detiJ de, dilsel olmayan nesnelerden, varolan ~eylerden soz etmek i~in
kullan1lan dil.
Buna gore, bir onermenin ancak ve
ancak dilsel bir ifade hakklnda olmamaSl durumunda, nesne dilinde oldutu
soylenebilir. Nesne diline, ifade ya da
deyimleri ba~ka bir dilin inceleme k~
nusu olan, ba~ka bir dil taraf1ndan sozii
edilen dil anlammda, 5Dzedilen dil ad1 da
verilir.
nesnel [Os, aynT, vdkrT; lng. objective; Fr.
objectif; AI. objektiv]. 1 Genel olarak,
bilen zih.inden batimSlZ olarak varolan
ger~ek bir nesne; ba~ka bir deyi~le, ger~ek, tanJtlanabilir ya da fiziki olan ve
dolaylstyla, durum, fonksiyon ya da
konumu, i~el tecriibeye, zihinsel ya~antiya, oznel deneyime bath olmay1p,
herkes taraf1ndan gozlemlenebilir ve
dotrulanabilir bir ~ey olarak nesne; dotasl fiziki ol~iim yoluyla belirlenebilen
bir ~ey i~in k ullan1lan s1f at.
2 i nsan1n bak1~1ndan, zihinsel tasar1mlar1ndan, diinya gorii~iinden batunsaz
olma durumunu; varhtJn, bilginin, deterin algllayan ozneden, bilen zihinden,
deter bi~en insandan batlmSlZ olmas1,
her ne ise o olmas1 halini; bilincin dl~ln
da varolma, bilin~te tasarunla~ ollnaya ihtiya-; duymama, ozneden kesin
ve mutlak bir bi~imde baSJmSJZ olma
durumunu; 3 saru ya da oznellite kar~lt
olarak, bir duruma, olaya, varbta, duygulardan, onyargllardan etkilenmeksizin deter bi~e yetenegini; bir dii~iin
ce, bilgi, yarg., karar ya da tezi, aktiiel
olaylara dayanan veri ve kan1tlarla destekleme tavnru g5stennek i~in kullarulan s1fat.
4 Duns tScottus'la ba~lay1p, 17. ve 18.
yiizy1Ia deksiiren skolastik bir termino-
lo ji ic;inde ise, nesne1 s1fah, zihinden batimSlZ bir varolu~a sahip olmaks1zm,
zihinde bir tasanm ya da ide olarak varolan ~ey i~in kullan1lm1~hr. Buna gore,
tDescartes'1n felsefesinde nesnel olarak
varolmak, zihinsel bir tasanm olarak va
rolmakhr; formeI olarak varolmak ise,
ba~tmstz bir ger~eklite sahip bulunmakhr. Nesnel sozctitiiniin zihinde bir
tasarun olarak varolan ~ey i~in kullan1l
mas1ndan, zihinden batimSIZ olarak varolan ~ey i~in k ullandmas1na get;i~,
Alman filozofu tBaumgartenle olmu~
tur. Nitekim, tKant'ta nesnel varolu~ ya
da ger~eklik, dii~iince d1~1ndaki, zihinden batunstz olan varolu~ ya da gerc;eklik anlamma gelir.
Buna gore, oznel varolu~ ya da ger~ek
litin, oznel yargdanrruz, p~in hiikiim
ve etilirnlerimiz 1~1~da bilinen bir
~eyin varolu~unun tersine, d1~ diinyada, kendisine ili~kin alg1m1zdan, bilgi ve
kavray1~1nuzdan bat1ms1z olarak varolan, bilinen ya da bilinebilen bir ~yin
varolu~na; herkes taraftndan gozlemlenebilir olup, onu teaiibe eden herkes
i~in ayru olan bir ~eyin varolu~une nesnel varolu~ ad1 verilir.
nesnelcili.k [Os. ~fokiyye; lng. objectivism;
Fr. objectivisme; AI. objektiuismus ). 1 GeneI
olarak, varhSJn, ger~eklitin bilen ozne
den batuns1z oldugunu dile getiren
gorii~. 2 Metafizikte, nesnel idealizm anlarrunda kullarulan nesnelcilik, bilginin
hem oznesi ve hem de nesnesinin ayru
ol~iide ger~ek oldugunu ve mutlak bir
varht1n tezahiir ya da i.fadesi oldutunu
savunan akuna kar~1hk gelir.
3 Nesnelcilik bilgi felsefesinde ise, bir
d1~ diinyan1n kendisine ili~kin bilgimizden batmslz olarak, kendi ba~1na
varoldu~nu, bu diinyan1n oznel bak1~
a-;1m1z Ve onyargllanm1zdan batJmSIZ
olarak bildigimiz bir diinya oldugunu
savunan gorii~ii ifade eder. Bilginin, bilimin nesnel yontemleri ve akllyiiriitme
yoluyla elde edilen bilimsel verilere dayanditlnl ve ~eyleri ger-;ekte oldutu
~ekliyle tasvir ettitini ileri siiren gorii~
nesnel
olarak nesnelcilik, epistemolojik tckbenciligin tam kar~1t1 olan ve dogru bilginin duyu-deneyinden ti.iretilen ve yalmzca duyu-deneyiyle dogrulanan bilgi
oldugunu savunan bir ogretidir.
4 Bilim felsefesinde ise, nesnelcilik, bilimsel bilgiyi, bilim adammm ozel ti.irden inan~lan olarak gormeyen ve dolaysyla bilimsel faaliyetin oznesiz bir
si.ire~ oldugunu one si.iren bilim gori.i~i.i
ni.i tammlar. Bilimsel teorilerin, dogu~
ve geli~me si.ire~leri boyunca bilim
adamlar1nm katdunlanm zorunlu ktlmakla birlikte, birey ve bilim adamlan
arasmdakj mutabakat fikrinden bagunSIZ ozerk bir varolu~a sahip oldugunu
one si.iren nesneld bilim yorumuna
gore, bilimsel teoriler aralarmda soz konusu olan belirli ili~kilere ve uygun kamtlara dayan1r; belli sonu~lan varsay1p,
tutarhhk ya da tutars1zhk sergiler.
Bi.iti.in bunlar bir yana, bilimsel teoriler,
bilim adamlanyla bilim adamlan toplulugunun ozelliklerinden bag1mSIZ ozelliklere sahiptir.
Nesneld.lik, 5 mantlk alanmda, di.i~i.in
ce yasalan ve 9karun faaliyetinin, insan
psikolojisine indirgenemeyen bir yap1s1
ve i~leyi~i oldugunu ve ti.im insanlar
i~in evrensel bir ge~erlilik ta~Id1gmi one
si.irerken, psikolojizmin tam kar~1smda
bulunur. 6 Nesnelcilik, ahl4k felsefesinde, degerlerin, d1~ di.inyada, onlara ili~
kin kavraya~nmzdan ayn ve baguns1z
olarak varoldukJanru, d1~ di.inyada varolan bu degerlerin insan tarafmdan bilinebileceklerini, degerlerin insanlann
ahlaki yargdan ve eylemlerini belirleyen
ilkeler olarak kullarulmak durumunda
olduklanm, ve nesnelerle eylemlerin,
kendilerinde insandan bag1ms1z olarak
varolan bir nitelikten dolay1, iyi ya da
degerli olduklanru savunur. Ahlik alanmda, oznelciligin kar~1smda olan nesnelcilik; ahJ~kJa ilgiJi bir yargt ya da
onerme tarahndan iddia edilen ~eyin
dogrulugunun, onermeyi kuran ya da
kullanan ki~iden, onun onermeyi kullandlgl zaman ve yerden bag1ms12 ol-
ger~eklik
623
dugunu savunur. Buna gore, ahl~ki nesnelcilik dogrulann, insanlann tav1r, yakla~Im, uygulama ve inan~lanndan baglmSIZ olarak varoldngunu, omegin
'Hi~ kimse bir ba~kasma, onun ~ekecegi
ac1dan zevk almak amaayla, ao ~ektir
memelidir!' ilkesinin, hpkt 2+2'nin her
yerde, hatta say1 saymay1 bilmeyen bir
toplumda bile dogru olmas1 gibi, her
yerde dogru oldugunu one si.irer.
7 Estetikte, estetik degerin, ona sahip
olan nesnenin, hpkl yuvarlakhk, ~ekil
ve ag1rhk gibi, nesnel bir degeri oldugunu one si.iren nesnelci deger teorisi.
nesnel ger~eklik [Os. viicudu harici; afak'i
laakikat; lng. objective reality; Fr. realite objective; AI. ob jektive realitiit] 1 Gene) bir
~er~eve ic;:inde, kullandlglmlz dilin, alg1
ve di.i~i.incelerimizin gonderimde bulundugu d1~ ger~eklik; ger~ek varhk ya
da varolu~a ait olan ger~eklik ti.iri.i; akti.iel varolu~a sahip olan, akti.iel olarak,
ger~ekten varolan bir ~ey i~in soz konusu olan ger~eklik tar21.
2 Nesnel ger~eklik daha ozel bir ~er~e
ve i~inde ise, akti.iel olarak varolan ~ey
ler i~in oldugu kadar, ideler, dii~i.inceler
i~in de soz konusu olan ve bir ~eyin
ozi.iyle ilgili olup, akti.iel olarak varolan
ya da di.i~i.incede tasanmlanan bir ~eyin
yetkinligini ifade eden ger~eklik ti.iri.ini.i
ifade eder. Ornegin, bir melek di.i~i.ince
siyle, insan ba~h at di.i~i.incesini kar~l
la~brahm. Bunlardan ikisinin de varolmadlgl, ikisinin de akti.iel bir varolu~a
sahip olmad1g1 soylenebilir. Bw\Unla
birlikte, bir melek di.i~i.incesi insan ba~h
at di.i~i.incesinden daha bi.iyi.ik bir nesnel ger~eklige sahiptir, ~i.inki.i bir melek
di.i~i.il'lcesi, ins an ba~h at d i.i~i.incesine
gore daha yetkin bir varhgm di.i~i.incesi
dir.
nesnel goredlik [tng. objective relativism;
Fr. relativisme objectif; AI. objektive relativismus ]. Algmm nesnesinin, farkh perspektiflerin i.iri.ini.i olan ti.im gori.ini.i~le
rine ger~ek bir nesnellik yi.ikleyen
epistemolojik ogreti.
Bu ~er~eve i~inde, ayn1 zamanda perspektif trealizmi olarak da tarumlanan
624
nesnel idealizm
niceliksel
geni~
625
l1~ma
626
niceliksel hazcJhk
Jenseits von Giit und Buse [iyi ve Kotuniin Otesinde], Zur Genealogie der Moral
[Ahlakm Soykiitug-u Ostiine}, Der Wille
zur Macht [Gii~ lstemi].
tAydmlanma akllc1h~1, thiimanizm ve
tdeizminin manhksal sonuc;lanru ~1kar
sam1~ olan Nietzsche, tKierkegaard'm
yapt1~1 gibi, ne tfideizm yoluna girmi~,
ne de tHegel gibi, inan~ ve akJ1 daha
yiiksek bir diizlemde uzla~unnaya ~a
h~m1~hr. Ba~ka bir deyi~le, Aydmlanma dii~iincesinin mantlksal sonu~lanru
~1kartlrken, Ayd1hlarunamn silah1 olan
ak11 en keskin bir bi~imde kullanrru~
olan Nietzsche, 'Tann'mn oldii~iinii'
iddia etmi~tir. Tann'mn oliimii kar~t
smda, hiimanizmin de anlam1 olmad1g-1ru, zira Tann'run yoklu~unda, insamn
metafiziksel baklmdan ilk ve temel olma
iddiasuun bir temeli bulunmad1~lnl one
siiren Nietzsche, hiimani.zme ka~1 9k1~mda, insam tannJa~hran, ona hayvanf
varolu~u a~ma olana~1 veren ba~arda
rm temelinde, hakikatin de~il de, yanh~
ve yarulsamarun bulundu~unu gootermeye ~ah~mJ~tlr.
Ba~ka bir deyi~le, Yunan felsefe ve sanatma ili~kin ara~hnnasmda, sanahn
uyum ve diizenle birle~tirilen Apollon'a
dayanmad1~uu, Dionysos'un kaotik ve
y1k1c1 giiciiniin bir ifadesi oldug-unu one
siiren Nietzsche, diizenli bir goriinii~ler
diinyas1 fikrinin, uyumlu ve birlikli bir
ger~eklik inanonm koca bir yalan oldu~unu, Bah metafizi~inin, en azmdan
Sokrates'ten beri ger~~kli~i ~arp1th~1m,
metafizi~in insanh~ temel yanl&~lan
ru, sanki temel halcikatlermi~ gibi ifade
eden sazde bir bilim oldu~unu one siirmii~tiir. Akhn da duyulann tamkh~1m
~arp1tmak i~in kullanlld1~ln1 soyleyen
filozof, goriinii~lerin fenomenal diinya51 d1~mda hi~bir ~eyin olmad1~m1 savunmu~tur.
Nietzsche, Friedrich
627
628
Nietzsche, Friedrich
nifelik
soylemi~tir.
629
630
nominalizm
oldu~unu
one siiren vc dolayts1yla sonUI;.;u ya da teleolojik bir anlayt~m kar~lsmda yer alan ahlak gorii~ii. Deontolojik ahlak anlayt~l olarak da bilinen
niyet ahlakmm en iinlii temsilcisi
Alman filozofu immanuel Kant olmakla
birlikte, soz konusu anlayt~ ilk kez olarak Stoaolar tarafmdan savunulmu~tur.
Stoactlara gore, hi.;bir eylem kendinde
ve kendi ba~ma kotii de~ildir; eylemi
kotii bir eylem yapan, eylemi ger.;ekle~ tiren oznenin niyeti, ahlAki durumu, eylemle ula~mak istedi~i sonu.;tur.
noesis. Yunan felsefesinde, nousun faaliyetinin iiriinii, insan varh~mdaki akhn,
zihnin, entellektiiel yetinin eseri olan
bilgiye verilen ad. Nous ya da akhn faaliyeti, sezgisel kavrayt~ ve sezgisel bilgi
i.;in kullarulan Yunanca terim.
Orne~in, duyusal nesnelerin bilgisine
sam, kanaat anlammda doksa, matematiksel nesnelerin refleksif bilgisine dianoia aduu veren Platon, ezeli-ebedi, degi,mez, tiimel ger.;ekliklerin akla dayah
olarak, diyalektik yoluyla kazarulan bilgisine noesis adm1 verir.
noesis noeseos. Aristoteles'in, TanJ'l'yt,
Hareket Etmeyen Hareket Ettiriciyi tammlama tarz1: 'Dii~iincenin dii~iince
si'. Aristoteles'e gore, energeia, saf edim
olan, kendisinde maddi ya da potansiyel hi.;bir ~ey bulurunayan Ilk Hareket
Ettiricinin eyleminin cisimsel bir y~nii
olamaz; O'nun faaliyeti tiimiiyle tinsel
ve dolaytstyla entellektiiel olmahdtr.
Ba~ka bir deyi~le, ilk Hareket Ettiricinin faaliyeti bir dii~iince faaliyetidir.
Bununla birlikte, Tann ya da ilk Hareket Ettiricinin dii~iincesinin nesnesi,
miimkiin tiim nesnelerin en iyisi olmak
durumundadtr. Buna gore, Tann'mn
kendisi dt~mda bir konusu ve amao.
olamaz; 0, ba~ka bir ~eyi de~il de, yalmzca kendisini bilebilir. Onun dii~iin
cesinin nesnesi ya da konusu yalruzca
kendisidir. 0, kendisini ezeli-ebedf bir
sezgi eylemiyle bilir; bundan dolayt,
tinsel bir gii.; ya da dii~iince olarak bilinen Tann Dii~iincenin dii~iincesi diye
tanunlanabilir.
631
632
nominalizm
normatif
nominal oz [ing. nominal essence; Fr. essence nominate]. Bir kavramr tantmlamak i9,n kullandan terimler obegine
verilen ad. Ornegin tLocke'ta, nominal
oz, bir nesnenin, i9,nde bulundugu tur
bakunrndan onsuz olunamaz niteJiklerinin toplamtna kar~1hk gelir.
nomos. 1 Yunan felsefesinde, temeli dogada olan yasaya, dogal ozelliklere dayanan yasahhga kar~rt o)arak, sonradan insan tarafrndan uzla~rma dayah
olarak konan yasalar, olu~turulan gelenekler i-;in kullantlan terim.
N onros terimi daha ozel olarak da, 2
ahlak alarunda, insarun kendi dogal
ozelliklerine uygun olarak degil de, geJenek ve goreneklere, sonradan belirlenmi~ ahlaki kurallara ya da toplumun yasalanna uygun olarak ger-;ekl~tirilmi~
eylemler i-;in; 3 epistemolojide ise, ~eyle
rin kendilerinde bulunan ~ekil, bi~
gibi niteliklere, nesnenin physis ya dadogastna kar~rt olarak, dt~ dunyada varolmayan, yalruzca insan zihninde gortinu~ler olarak varoJan koku, tat, renk
gibi ikindl nitelikler i-;in kullanrhr.
non sequitur. Akla dayah bir baglanh
ortaya koyma iddias1nda olmakla birlikte, boyle bir baglanbdan uzak olan
kavram ya da ifadeler; ge-;erli bir -;tkanm goruntusunden bile yoksun oJup,
sonucu oncullerinden manbksal kurallara gore -;1kmayan -;rkanm i-;in kullarulan Latince terim.
nooloji. Bazr du~unurler, ozellikle de
kimi 17. yuzyd filozoflan tarafUldan,
Yunanca zihin anlamma gelen nous, ve
bilim anlanuna gelen logos s6zciiklerinden turetilerek olu~turulmu~ olan ve
zihni ya da zihnin noetik fonksiyonlan
ru, bilginin ilk ilkelerini, dotu~tan du~unceleri, entellektiiel sezgi ya d a saf
aklm fonksiyonunu ve i-;erigini konu
alan ve manhkla psikoloji arasrnda aracthk eden biJim anlam1na gelen terim.
norm [Yun. khromon; Lat. nonna; Os. kaidei ala; ing. nonne; Fr. norme; AI. nonn]. 1
Genel olarak, duzgu; ol-;u ifiin kullarulan standart birim. 2 Her tur yargtrun
zrmnen ya da a-;k-;a kendisine dayan-
633
634
nous
nyaya
g\tlar aras1nda varolan ili~kileri, deneyirn diinyas1ndaki diizenlilikleri, deneyimin d1~1na ~1kmadan ara~hrmas1 gerektigini, bilginin deneysel bir bilgi
oldugunu savwtan pozitivizmin, deneyimin, alg1n1n nesneleriyle ilgili tartl~
lnada ortaya ~1kan bir tiirii.
Notr pozitivizm, alg1da kendi zihin
hallerimizi algladtglmlzl one siiren
tidealist pozitiviz1nden ve alg1da, insan
zihninden bag1mS1z nesneleri algladlgllnlZI One siiren trealist pozitivizmden
farkh olarak, bizim alg1da nesne komplekslerini algladlglmlZI one surer;
ba~ka bir deyi~le, bize deneyilnde verilen cisilnler kompleks varhklard1r. Bu~
n unla birlikte, bu kompleks biitiinler, zihinsel ya da fiziksel olmayp, notr olan
biitiinlerdir ve bu nesne komplekslerinin alglarunamalan durwnunda bile
varolabilen, renkler, sesler, kokular ve
tatlar tiiriinden belirli ogelerden meydana gelirler.
19. yuzy1hn sonlanyla 20. yuzy1hn ba~
lannda ya~am1~ olan Avusturyah bilim
adanu Ernest tMach taraf1ndan savunulan bu pozitivizm tiirilne gore, soz
konusu renkler, kokular, sesler ve tatlar,
benin ya da ruhun kendisinden meyda..
na geldigi komplekslerin bile~enleri ola
rak dii~iiniilmeleri durumunda, onlann
kendilerine izlenimler ad1 verilir, buna
kar~1n cisimler diye ~ag1nlan komplekslerin bile~enleri olarak dii~iiniilmeleri
durwnunda ise, onlar, bu cisimlerin
ozellil<leri olan ogelerdir. Bilin~ ak1~1ru
meydana getiren anllardan, duygulardan, arzulardan oldugu kadar, cisimleri
meydana getiren komplekslerden de soyutlama i~inde dii~iiniilen bu ogeler,
yani renkler, sesler, tatlar ve kokularm
kendileri ne zihinsel, ne de fizikseldir.
Onlar, soyutla1na i~inde ele ahnd1klan
zaman, ayru ol~iide zihinsel ya da fiziksel diye nitelenen notr ogelerd ir.
635
numen. Genel o!arak, akhn, tum fenomenlerin nedeni, temeli, dayanag1 olarak varolu~unu ongordugu, ger~ek fakat kendi
i~inde bilinemez olan toz, fenomenin
kendisinin tezahiirii, ifadesi oldugu ger~eklik. Dii~iincenin d1~1nda kalan, hi~
bir bilgi tiiriine konu olamayan, ne duyusal ne de entellektiiel sezgi tarahndan
bilinebilen, duyularla kavrand1g1 takdirde, n umen olmaktan ~1karak, fenomen
haline gelecek olan te1nel, toz.
Akhn, bilim ve felsefenin ba~lang~
noktas1 olarak varolu~unu ongordugu,
varoldugunu bi]digi, fakat neye benzedigini, ne oldugunu bilmedigi ger~eklik
olarak numen, t Kanfta, fenomene kar~lt bir bir;imde, ger~ekligin kendisi i~in
kullanlm1~hr. Buna gore, numen, em~
pirik, tecriibi ve rasyonel bir bilginin
konusu olamayan, deneyimi a~an, deneyime a~k1n olan, varolu~u teorik olarak problemli olmakla birlikte, pratik
akll taraf1ndan varsay1lan nesne ya da
gil~ anlam1na gelir.
nur. lslAm felsefesinde kutsal bir gii~ten
dogdugtJna, ~1ktrg1na inanllan 1~1k, aydinhk. Insan1n gonliinii ayd1nlatan, anlamay, bilmeyi saglayan 1~1k.
nyaya. KanJt ya da kural anlam1na gelen
Nyaya admdan tiireyen ortodoks bir
Hint felsefesi sistemi.
Daha ~ok mant1k ve diyalektikle ilgilenmi~, akllyiiriitmenin, manhkh sonu~lar
~1karman1n kurallanru ifade etmeye ~a
h~ml~ olan bu dii~iince sistemi, evrenin, biitiin nesnelerin temelinde yer alan
atomlann bir birle~iminden ve sonsuz
say1da ruhtan meydana geldigini savunmu~, zihinden bag1msz nesnel bir ger
~kligin nesnel ve mantlksal bilgisine
rasyonel yollarla, yani alg1, ~1karun ve
kar~1la~hnna yoluyla eri~menin onemini vurgulanu~tll'. Teist bir Tann anlay~ benimseyen bu sistem, daha sonra
Vaysesika sistemiyle kayna~m1~hr.
636
0
obscurum per obscurius.~ Karanhk olam
aydmlatmak, onu a~ak olan bir ~eyle tarumlamak yenne, daha. da karanhk
olan bir ~eyle a~1klamaktan olu~an
yanh~a verilen Latince ad.
Ockhamh William. Orta~ag felsefesinin,
1285-1347 yallan arasmda ya~am1~
olan tinlti dti~tintirti.
Ttimeller konusunda nominalist bir
gorti~ benimseyen, tumellerin ger~ek
bir varolu~a sahip olmad1klanru, yalruzca ag1zdan ~tkan bir sesten ibaret ol
duklarm1 savunan Ockhamh'ya gore,
ttimeller teorik bak1mdan gereksiz olan
ogelerdir; ttiimeller, ~okluga, ortak
degil de, ytiklenebilir olan isimlerdir.
Ockhamh William, filozoflann bo~una
bir bireyle~im ilkesi aradtklaram, oysa,
~eylerin ilk ba~tan beri birey olarak varoldugu i~in, bireyle~meye ihtiya~ duymadaklaruu, soyler. Oyleyse, a~an
mak durumunda olan husus ~udur: Bir
birey ya da bireysel bir varhlda ba~ka
bir birey arasmda ortak hi~bir ~yin bulunmadtgl dikkate al!rur.>a, zihin nastl
olup da ayru anda bir~ok bireye uygu
lanan ttimel ya da genel kavramlan
olu~turabilmektedir7
Ba~ka bir deyi~le, metafiziksel bir bireyle~im ilkesine degil de, epistemol_,
jik bir ttimell~me ilkesine ihtiya~ du-
okkasyonalizm
637
kun1labile~~i
638
okul
de~il
olasll1k
639
yaln1zca dogru olma olasahg1 digerlerinden daha yuksek olan olasda goru~
ler bulundugunu one suren, lnutlak
dogruluk idealinden vazge~er~k, olas1h
goru~lere baglanan, manhg1n gorevinin dogruyu yanh~tan ay1nnak degil
de, dii~uncelerin dogru olma ~ans ya
da olasahklanna ol~mek oldugunu belirten anla y1~.
Olaylara ili~kin olarak, tecrubi ve rasyonel a~ldan, ondeyide bulunu labilecegini, fakat boyle bir ondeyide, mutlak
kesinligin degil de, yalntzca olas1hg1n
soz konusu oldugunu savunan felsefi
gori.i~ olarak olasJc1hk, kesinlik yerine
olas1hgan, incelenmekte olan fenomenlerin karma~1khg1n1n ve insanhg1n
halihaz1rdaki yetersiz bilgi duzeyinin
sonucu oldugunu ifade eder.
2 Olasahcahk, soz konusu teanelden hareketle ve anlam geni~lemesi yoluyla,
gerc;ekligin kendisi butunuyle rasyonel
bir sistem olmadag1, akla uygun bir
duzen sergilemedigi i~in, gerc;eklik hakkJnda m utlak bir kesinlige ula~man1n
imkans1.2. oldu~nu, ~eylere ve insan
davraru~1na ili~kin olarak yaln1zca olasah bir bilgiye sahip olabilecegimizi,
makiil bir insana du~enin de olasll1 bir
bilgiyle yetinmek oldugunu one suren
goru~u de ifade eder.
3 Olasalaahk, ahlak felsefesinde ise, bir
eylemin ahlakr dogruluguna karar vcrirken, eylemin aktuel sonu~lannm degil
de, muhtemel sonu~lanrun dikkate aimmas gerektigini one suren ogretiye kar~ahk gelir.
olas1hk (Os. illlimaliyet; ing. probability;
Fr. probabiliU; AI. probabiliitJ. 1 ihtimaliyet, raslanhsal ya da olumsal olma,
mumkun ya da ihtimal dahilinde bulW\ma durumu. Bir ~eyin olabilme, ger~ek
l~bilme durumu, olabilirligi; ger9!k
le~me ihtimali. 2 Daha ozel olarak da,
matematikte, bir olay1n gerc;eklqme
~ansaru hesaplama i~lemine, bir olay i~in
elveri~li durumlann olas1 butun durwnlara orana. Buna gore, olaylann ger~ek
Je~me ~anslannan yuzdesini bulmaya
hizmet eden kurallan ele alan matematik
dalma, olasrlklar he5Qbr ads veriJir.
640
olay
O!as:hgtn ozi1nU ortaya koymak, dogaSlnJ ifade etmek iizere -;e~i tli teoriler
one siirulmti~tiir. Buna gore, I klasik olasrlrk teorisi, bir olay1n ortaya -;1kma ~an
$lnln, ger-;ekl~me alternatifinin olanakh ti 1m diger altern a tiflere oran1ndan
1neydana geldigini dile getirir. II Manhksal bagmtr teorisi, olas1hg1, veri ve kanltlarla sonu-; aras1ndaki manhksal bir
bagtntl haline getirirken, olas1hga oznel
bir bak1~ a-;1s1ndan yakJa~an teori, olas1hg1 inan-; dereceleri aracthg1yla analiz
eder. A priori ya da teorik olasrbk olarak
da bilinen soz konusu olas1hk gorii~ii
niin kar~lSlnda, Ill tiimevanmsal ya da
enrpirik olasrlrk olarak da bilinen nesnel
olas1hk gorii~ii, bir ola y1n ger-;ekle~me
~ans1n1 belirlerken matematiksel yontelnleri uygular. Bu -;er-;eve i-;inde, IV
frekans teorisi, olas1hg1, bir ~eyin ortaya
-;tkhgt dururrilann ortaya -;1kabilecegi
dun1mlara oraruyla tarumlar.
olay [Os hadise; 1ng. ~ent; Fr. evenement;
AI. ereignis]. Ortaya -;1kan, olup biten
~ey ya da dunun; dikkati -;eken ya da
-;ekebilecek olan her tiirlii olu~um.
Bir degi~1ne ortaya koymakJa birlikte,
zaman ic;inde uzun sure boyunca devam
etmeyen hal olarak olay, bir ~eyin niteliklerinde, s1fatlannda, bag1ntllannda
soz konusu olan degi~imi; varolan ~ey
ler aras1nda ortaya -;1kan bir de~i~me,
etkinlik ya da siire-;i; ba~ka ~eylerle nedensel ili~kiler i-;inde bulunan nesnelerin yol a-;ttg1 olu~umu tan1mlar.
olgu [Lat. factum; Os. vakra; lng. fact; Fr.
fait; AJ. tatsache]. 1 Aktiiel olarak ortaya
-;1kan, gen;ekle~en olay, nitelik, bag1ntt
ya da durum, tartt~1lmaz, yadsmmaz
olarak, tartl~llmazcas1na, i.nkar edilemezcesine kabul edilen ~ey. 2 Dilden,
dii~iinceden bag1ms1z olarak ortaya
-;1kan olu~um; dogru bir tiimce ya da
onermeye d1~ diinyada kar~1hk gelen
~ey. 3 Tespit edilmi~, bilimsel incelemeye elveri~li ve bir deney konusu yapllabilecek dogal olay. 4 Olu~um siireci
i-;inde veya ba~ka bir ~eyin emaresi
olarak gozlemlenmi~ olay.
olumlu
641
olumlu [ing. musbet; ing. positive; Fr. posit~t AI. positiv). 1 Genel olarak, olumsuzun kar~1h olan, bir niteligin varhg1yla
belirlenen; 2 amaca, istek ve beklentilere uygun olan; 3 yap1c1 olan ve 4 tasdik
eden it;in kullandan s1fat, niteleme.
Buna gore, olumlu bir terim ya da kavram -li, -h ekiyle kurulan ve bir niteligin varolu~unu ifade eden (bilgili) bir
terim ya da kavram iken, olumsuz bir
kavram -siz, -sLZ ekiyle kurulan, bu ~e
kilde kurulmasa bile, bir niteligin yok~
Iugunu bildiren bir kavramd1r (cahill
bilgisiz). Baz1 dii~iiniirler, sonlu ya da
s1nuh kavram1n1, &Jnlr dii~iincesi bir
olumsuzlamay1 ifade ettigi i~in, olum
suz bir kavram olarak gormii~lerdir.
Buna kar~1n, sonsuz kavram1 da, s1n1
nn, sonlulugun bir olumsuzlamas1 oldugundan, olumlu bir kavramd1r.
5 Yine olumlu ya da pozitif olan, dogal
olana, do~~tan getirilene kar~1t olandlr. Buna gore, pozitif hukuk, dogal hukuga, insanlann iradelerinden bag1mslz
olan ve insanlann dogalannda temelle
nen dogal yasalara kar~1t olarak, sonra
dan haz11larun1~ olan yazth hukuktur.
6 Ve olumlu, nihayet, tarh~ma gotiirmez bir tarzda kurulmu~, ifade edilmi~
olan, ge~erliligi herkes~e kabul edilen anlamina gelir. Buna gore, az ya da ~ok
keyff olan, herkes~e kabul edilmeyen
642
olumsalhk
nun zarunlu almamast, btitiin bir yaradih~m Tann'nm ozgtir iradesine ba~h
almas1 durwnunu gosterir. Otinyanm
alumsalh~1, tealajide, Tann'nm varalu~u iljin bir kamt alarak kullamlm1~hr.
Kamta gore, dtinya varolmayabilirdi
ya da aldu~undan ba~ka ttirlti alabilirdi. Kendinde, kendi varhk nedenini barmdirmayan, bundan dalay1 varolu~u,
zarunlu de~il de, alumsal alan dtinyamn nedenini ba~ka bir yerde aramak
gerekmektedir. Olumsal alan, zarunlu
alam varsayd1~1, aksi takdirde sansuzca geriye gidi~ prablemiyle kar~Ila~Ila
ca~l iljin, dtinyanm nedeni, varalu~u
zarunlu alan, yani kendisinin dt~mda
bir nedene ba~h almayan varhk alarak
Tann'du.
Ote yandan, alumsalhk, mant1ksal
alumsalhk ve fiziki alumsalhk alarak
ikiye aynhr. Bunlardan manhksal olumsalllk, manhk yasalan, fiziki olumsallrk
ise; da~a yasalan baklmmdan alumsal
alma, zarunlu almama anlamma gelir.
Yine ayn1 ba~lamda, akild1~1 alanla
rasyanel alan, aktiiel alanla mant1ksal
alan ve yarad1h~la da diinyamn ezeli
ebedili~i ve zarunlulu~u arasanda nasil
bir ili~ki bulundu~unu a~ama :ve birincileri ikincilere ba~layarak alumsalh~~ a~ma prablemine alumsalhk prablemi ad1 verilmi~tir.
olumsal varhk [ing. contingent being; Fr.
etre contingent]. Da~adaki varll:klar iljin,
varalmalan kadar varalmamalan da
alanakh alan nesneler ya da ~eyler iljin
kullarulan terim.
Bu tiir varhklar, varalu~lan zarunlu almadi~I: her zaman varalmay1p, yaratllmi~ alduklan, yak alup gittikleri iljin
alumsal varhklard1r. Aquinah Thamas'a
gore, ome~in, bir a~acm varalmad1~1
bir zaman vard1; a, ~imdi var almaktadu ve bir gun varhktan lflkacaktu. A~a'i
i9n varalmama, iki anJamda dii~tiniil
melidir. Birincisi, anun hilj varl1~a gelmemi~ almas1 mi.imktindi.ir; ikincisi ise,
a bir kez varalunca, aljikhr ki, belirli bir
sure sanra yak alup gidecektir.
643
644
ontoloji
ontoloji [ing. ontolog~;; Fr. ontologie; AI. ontologie). lllk felsefe olarak da bilinen ve
teolojiyle benzerlikleri olan, zaman
zaman metafizik anlamma gelecek ~ekil
de anla~1hp, bazen de metafizij\in bir
dah olarak goriilen felsefi disiplin. Metafizigin, tek tek nesne ve olaylarla dej\il
de, genel olarak varhk problemiyle ilgili
olan dah; varhl\J varhk olarak, varhk
olmak bakmundan ele alan bilim; varolan tikel ~eyleri dej\il de, varhj\m kendisini, varhj\m temel ozelliklerini konu
alan, somut varhj\1 ara~llrmak yerine,
varhj\1 soyut bir bi~de ara~hran ve
'varhj\m varhk olmak bakmundan doj\asmm ne olduj\u', 'varhj\m kendi ba~ma
ne olduj\u' sorulanru soran felsefe dah.
Ger~eklij\in yap1suu ve doj\asm1 varhk, olu~, dej\i~me, zaman, mekan, oz,
zorunluluk, yokluk, edimsellik gibi kategorileri kullanarak, olabildij\ince kapsaylcl bir tarzda a~lklamaya ~ah~an felsefe ltirti olarak ontoloji, varhj\m temel
ilkelerini konu ahp, bir kategoriler oj\retisi ortaya koyar ve nihai ve en ytiksek
ger~eklij\in, Mutlak Varhgut, Bir olamn,
Idealarm doj\as1ru ifade etmeye, ~
dtinyada varolan ~eylerin varolu~lan
i9n, nasll soz konusu ger~eklij\e baj\h
oldugunu gostermeye ~ah~1r. Buna
gore, ontoloji var olmarun ne oldugunu,
var olmarun ne anlarna geldigini konu
ahr ve ~e~itli ~eylerin, omej\in dti~tin
celerin, matematiksel nesnelerin, ttimellerin, alguun nesnelerinin hangi anlarn
i~inde varolduj\unun siiylenebilecegini
ara~tmr.
Ontoloji terimi ilk kez olarak, 17. ytizyllda, 'metafizik' teriminin muj\lakhk
veya anlam belin;izlij\inden sakmmak
amac1yla kullandrru~tu. Terimi ilk kez
olarak kullananlardan biri tleibniz'dir.
Christian tWolff ise, ontolojiyi varhk
olmak bak1mmdan varhj\m genel bilimi
olarak tan1mlarken, onun kavrarnsal
~er~evesini ~izmi~, konulanru belirlemi~tir. Buna gore, ontolojinin ti~ ana
k.Jsm1 ya da dah, S1ras1yla diinya teorisi
olarak genel kozmoloji, ruh goril~ti olarak rasyonel psikoloji ve Tann'ya dair
bir teori olarak da doj\al teolojidir.
645
da, mutlak olarak yetkin olan, fakat varolmayan bir varhk kavramtrun kendi
i.;inde .;eli~ik bir kavram oldu~unu soyleyebiliriz.
<;unkii varolmamak, 'mutlak olarak
yetkin olmamak' demektir. Bu durumda, yalmzca zihinsel bir kurgu ya da fiksiyondan ibaret bir ~ey olacak olan mutlak olarak yetkin bir varhk, yetkinlik ya
da tamhk kavrammm temel bir ogesinden yoksun olacaktlr. Karuta gore,
ba~ka bir kavramt, bu kavramm gosterdi~i ~eyin varoldu~unu dii~iinmeden
646
ontolojizm
bag vardtr.
Bundan dolay1, 7 metafizik, farkh bilgi
turleri arasmdaki ili~kilere, bu bilgi tiirlerinde kullan1lan kavramlarm varolanlar i9Jt nastl kullaruJabildi~ne ve onlann
ontolojik ve manttksal statusiine ili~kin
bir ara~b.nnadu. Buna gore, metafizik
ttumellerin mantJksal ve ontolojik statiilerini, tikeJie tiimel ve tumelle tikel arasandaki ili~kileri, birlik, ene1ji, de~i~me,
fonn, matematiksel nokta, geometrik
fonn, v.b.g., kavramlan ele ahr.
Aristoteles'in soz konusu metafizik anlayi~uun temelinde yer alan kabuller
ise ~unlardu: a) Boyle bir metafizigin
ortaya koydu~u tezler mutlak ve de~i~mezdir. b) lnsan varhklan varh~1n
bizzat kendisini anlayabilir, varh~1n
kendisine nufuz edebilir.
ontolojizm [tng. ontologism; Fr. ontologisme; Al. onlolDgismus ]. 1 Manhkla varh~In ozde~ligini ifade eden, mantlksal
kategorilerden dolay1ms1Z olarak ger~ekl i~in bizatihi kendisine giden felsefi
yontem; manbk ile varhAt uygunluk
it;inde goren, mantlk ilkelerinin ay1u zamanda varhk yasalan oldu~unu dile getiren tavu, ve en genel olarak da, felsefenin yontem ve ilkelerinin, oznede degil
de, nesnede aranmasi gerekti~ini savunan o~reti. t Aristoteles'le ba~layan ve
zihnimizin yapas1 ile varh~1n yap1s1
arasanda bir ozde~lik bulan bu tav1r,
Yeni91~'da. lngiliz empiristleri ve ozellikle de tKant tarahndan ele~tirilmi~
ve daha sonra, Aristoteles'ten beri felsefeye egemen olan mantak-varhk ozdetli~i di.i~iincesinden vazge~ilmi~tir. Ontolojizme kar~1 ~1kan bu anlay1~a gore,
manhk ilkeleri varhk }'asalan de~il de,
oznenin fenomenleri bilme kahplandu.
2 19. yuzyt!da, rasyonalist ve panteist
e~ilimleri agu basan bir dini-felseff ot;reti. ltalyada, Fransa'da ve hatta ABD'de
gori.ilen ve rasyonel bir ger-;ekli~i
Tannyla ozde~l~tiren ogrelinin, ger-;ek
olarun rasyoneL rasyonel olarunsa ger~ek oldugunu one siiren Hegeld felsefeyle onemJi bir yak1nh~1 vardu.
operasyonalizm
647
durumunda oldugu gor!i~iinii benimsemi~tir. Gero;ek olan, nesnelerin olo;iilebilen niceliksel yonleridir.
17. yiizytl akJlc1hguun soz konusu niceliksel varhk gorii~iine ula~masmda
modern matematiksel fizik o;ok etkili olmu~tur. ~iinkii, Ronesans sonlannda
htzla ilerleyen modem fizi.k, dogamn
yaptsmt matematik kavramlarla kavrayabilecegimizi gostermi~tir. Bu anlayt~
la oyle doga yasalarma vanhm~tlr ki.
bunlar kesin kavramlara dayarurlar; bu
kavramlar da zihinden tiiretilmi~lerdir,
dogadan o;tkanlmamt~lardtr. Demek ki,
doga ile akd, nesne ile zihin arasmda
bir uygunlu.k vardtr. Bu uygunluk da,
onyedinci yiizyd dii~iiniirlerine gore,
Tann'run hem insan zihnine ve hem de
dogaya ayru ilkeleri yerle~tirmi~ olmasmdan kaynaklanmaktadtr.
Onyedinc:i yiizyll aklahgt, bilginin
mii.kemmel omegi olara.k matematigi
goriir. Bu donemin iio; biiyiik filozofundan en az ikisinin, yani Descartes ve Leibniz'in ya.l.tuzca bir filozof olmaytp,
aym zamanda biiyiik birer matemati.ko;i
olmalan rastlantt detildir. Bu filozoflar
matematigi iyi temellenrni~. ao;tk seo;i.k
ve biitiinsel bir bilgi sisteminin gero;ek
ornegi olarak gormii~lerdir. insamn
rasyonelligine, dogu~tan getirdigi akd
giiciine biiyiik bir inano; besleyen Alai
c;:agt dii~iiniirleri, varolan her~eyi. dini
bile alai siizgecinden geo;irmi~lerdir.
o-onermesi [lng. a-proposition]. Klasik
mantt.kta, tikel olumsuz onerme.
'Bazt insanlar oliirrdii degildir' onermesi, soz konusu onerme tiirii io;in bir
Omek meydana getirir.
operasyonalizm [lng. operationalism; Fr.
operationalisme; AI. operationalismus ]. i~
lemcilik Bir kavramm anlarrurun bir dizi
i~lemle belirlenditini; bilimsel bir fikir,
kavram, terim ya da semboliin anlarrurun, onu anlarnak io;in gero;ekle~tirilen bir
dizi faaliyetle ozde~ oldugunu; ornegil),
uzunlugun yalruzca olo;ii birirnleri ya da
olo;iim tekni.kleriyle tarumlanabilmesinde
oldugu gibi, kavramlarm, uygulanmalan
ya da kullamlmalan strasmda gero;ek-
648
ordo cognoscendi
le~tiriJen i~lemler
goru~.
2 SosyoJojide, topJumu organik, biyolojik bir sistem oJarak goren ve topJumun birim ve ogeJeriyle biyoJojik organ
arasmda bir ko~utluk kuran yakla~1m.
hk kez olarak lngiliz dii~iiniirii Herbert
Spencer'm ortaya atb~, Alman sosyologu Schaffe ve t;agda~ Amerikan sosyologu Parsons tarafmdan da savunulan bu
gorii~e gore, bir toplumdaki degi~ik
toplumsal gruplar, insan viicudunun
farkh organlarma benzer. Organik anaJoji oJarak da nitelenen bu yakJa~un, toplumun yapasa ve i~Jevinin ancak ve
ancak canh organizmalann dogas1yJa
kuruJacak anaJoji yoJuyJct. anla~dabilece
gini one surer. Buna gore, dogadaki bir
organizma gibi dii~iiniilmek durumunda oJan topJum, topJumsaJ yapas1run evrimsel degi~me yoluyla farkhJa~masa
suretiyle, daha kanna~lk hAle gelir.
Soz konusu topJum teorisinin kar~Ism
da, mekanist yakJa~am bulunmaktad1r.
Buna gore, organizmac1 yakJa~nrun
toplumu insani planlamadan bag1ms1z
olarak varoJan dogaJ bir fen omen olarak
degerJendirdigi yerde, mekanist toplum
gorii~ii topJumu, planJamaya dayah
insan yaratasa bir makine oJarak goriir.
Ote yandan, organizmaa topJum anla~
Yl~liUJ\, toplumun siyasi miidahaJe yoJuyJa degi~tirilemeyecegine inand1~
Orta~a~
1~111,
Felsefesinde, Hristiyanhgt Yunan felsefesiyle kayna~hrma ~abast veren Origenes, en buyuk saygtyt, kendisinde
kutsal u~lemeyi gordugu Platon'a duymu~tur. Nitekim, o, Baba, Ogul ve Kutsal Ruh u~lemesini, Platoncu ve YeniPlatoncu du~uncenin etkisi altmda, turumcu ogretiyle yorumlamt~br.
Yine, yaraddt,m, Tann'run ezeli olan
maddeye bi~im vermesinden meydana
geldigini one suren Platon'dan ve diger
Yunan filozoflanndan farkh olarak, Ori.genes, bir yandan Tann'nm maddenin de
yarabast, tam ve ger~ek anlamda bir Yarabct oldugunu, diger yandan da, biri digerinin ardmdan gelen, ve hepsi birbirinden farkltltk g05teren sonsuz sa}'lda
dunya bulundu~u one siirmu~tur.
Dunyada kotiilerle kotiilugun varoldugunu kabul ebnekle birlikte, bu kotiilu-
felsefesi
649
gun olumlu bir ~ey olmaytp iyiligin yoksunlugu oldugunu, dolaytstyla Tann'run
bundan sorumlu tutulamayacagml one
siiren Origenes, Tann'run tum ruhlan nitelik bakurundan aynt yaratttguu, fakat
varhga gelmezden onceki gunahm onlarm beden i._;nde gizlenmeleri sonucunu
dogurdugunu ve ruhlar arasmdaki niteliksel farkhhgm onlann bu diinyaya girmezden onceki davrant~lanndan kaynaklandtgm. savunan ogretisiyle de
ortodoks goru~ten aynlmt~br.
Ona gore, ruhlar bu dunyada ir&de ozgurlugune sahiptirler, fakat onlarm eylemleri ozgur seo;imlerinin yamnda,
Tann'run, ruhlann bir beden i~ine girmezden onceki davram~lanyla oranhh
olan inayetine bal';hdtr.
Orta~ag felsefesi [1ng. medieval philosuphie; Fr. philosuphie du moyen age]. Klasik
~ag ile modem ~ag arasmda kalan tarihsel donemde soz konusu olan felsefe
faaliyetine verilen ad.
Orta~ag felsefesi, bir~ok bakunda n
yanlt~ anla~tlmt~ ve yorumlanmt~hr.
Orta~a~ yeni matematiksel ve bilimsel
du~uncelerden yoksun oldugu, ktstr
tarh~malarla bo~ ve temelsiz spekulasyonlardan olu~tugu gerek~esiyle, 'karanltk bir ~ag' olarak nitelenmi~tir. Bu
bakt~ a~tsmm bazt baktmlardan yanh~
oldugu ortaya ~tkmt~hr, ~unku bilim
tarih<;ileri, Ronesans'm bilimsel du~un
celerinden bazdarmm Orta~ag du~u
nurleri tarafmdan ele ahndtguu gostermi~lerdir.
Yine, manhk tarih<;ileri,
Orta~ag filozoflanrun manttk teorilerinin, modem kuramlart lasmen onceledigini karutlamt~lardtr. Bundan dolayt,
modem du~unce ve felsefenin, Orta~ag
felsefesinin tiimuyle reddedilmesinden
sonra ba~ladtgt goru~u, en azmdan yamlhct olmak durumundadtr.
Orta~ag felsefesi, ilk~ag felsefesiyle
modem felsefenin tersine, dini ogretileri
temellendirme ~a bast sergileyen, dinle ilgili olan, dinden etkilenmi~ olan bir felsefedir. Bu donemde din, giinumuzde bilimin oynad1g1 rolu, o;aguruzda bilirnin
yerine getirdigi i~levi yerine getinni~tir.
Ttpla gtinumuzde, bir filozofun du~un-
650
celerini olu~tururken zorunlu clarak eldeki bilimsel bilgileri dikkate almas1, ula~dan bilimsel bilgi diizeyinin filozofun
dii~iinceleri iizerinde onemli ve belirleyici bir etkisi olmas1 gibi, Orta~al';'da da
filozof, felsefi dii~iincelerini dini dogmalarla uzla~hrma ~abas1 i~inde olmu~tur.
Bununla birlikte, Orta~aj';'da felsefeyle
din arasmda soz konusu clan bu ili~ki,
tek yanh bir ili~ki olmaktan uzaktu. Felsefi dii~iince dinden, dinin dogmalanndan etkilendil';i gibi, din de felseff dii~iin
ceden yoj';un bir bio;imde etkilenmi~tir.
Buna gore, felsefe dine teorik bir ~~eve,
felseff bir Ierne! saj';laml~tlr.
Orta~al'; felsefesi dini anlamlanduma
ve temellendirme ~abasmda, ana dii~iincelerinde, problemlerinde ve bu
problemlere getirdil';i ~oziimlerde, ~oj';u
zaman Yunan felsefesine bal';h kalml~
hr. Bu felsefede yap1lan i~, daha ~ok
Antik Yunan'm dii~iince diinyasm1 benimsemek ve Yunan felsefesinin Ierne!
kavratnlanm i~leyerek, inane temellendirmek olmu~tur. Ote yandan, Orta~al'; felsefesi benimsedil';i ve kendisine
gore bi~imlendirdil';i felsefeyi, genellikle olmu~ bitmi~, yetkin bir sistem olarak gonnii~tiir. Buna gore, antik Yunan
felsefesinin dinamik bir yap sergiledil';i
yerde, Orta~al'; felsefesi mutlak doj';rularl bulmu~ olduguna inanan statik bir
felsefedir.
Orta~al'; felsefesinin iki Ierne! konusu
ya da problemi olup, bu felsefe iki doneme aynhr. Buna gore, Orta~al'; felsefesi,
1 nesnel ger~eklikler olarak tumeller
problemiyle, 2 Tann'run varolu~unu
mantlksal delillerle karutlama konusu
etrafmda doner. Bundan delay, Orta~al'; felsefesi ayru zamanda 'Tann merkezli felsefe' olarak da betimlenir.
Donemleri ise, a) Hristiyanhl';m doj';u~undan VIII. yiizyla kadar clan Patris
tik felsefeyle, b) VTII. yiizyddan XV.
yiizyda kadar clan tSkolastik felsefedir.
Bunlardan tPatristik felsefe donemi,
putperestlige ka~1 Hristiyan inancm1
savunmu~, ve daha sonra benimsedil';i
Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefeyle
dini, putperestli!';in ve gnoslisizmin saldmlan kar~1smda korumaya ve anlamlandrrmaya ~ah~mt~hr. Skolastik felsefe, daha ~ok Hristiyan kilisesinin Ierne!
dogmalar1m, Aristoteles'in bilim ve felsefesine dayanarak temellendirme ~aba
smdan olu~ur.
ortak onay kamh [lng. common consent argument for God's eristence]. Bir inancm,
daha doj';rusu Tann inanc1run varhl';mdan ve evrensellij';inden sdz konusu
inancm doj';ruluj';una ~n Tann kamt
ya da delilttirii.
Tann'mn varolu~unu, tiim ~aj';larda,
tiim kiiltiirlerde evrensel bir Tann inancuun varhj';ma ba~vurarak karutlama
tavn olarak ortaya ~1kan ortak onay kamh, insan varhklannda, her tiirlii el';itimden once gelen, doj';u~tan ve hatta
i~giidiisel bir Tann inancmm varolduj';unu, insan varhklannui Tann'y ozlediklerini savunarak, bu evrensel Tann
inancmdan Tann'run varolu~unu ~lkarsamaya ~ah~1r.
ortodoks Marksi"zm
651
652
otomatizm
Sosyologlarla sosyal psikologlann SImflamasma gore, farkh otorite tiirlerinden soz edilebilir. Bu otorite tiirlerinden
biri olan karizmatik olorite, bir bireyin
olaganiistii ya da d1~1 ozelliklerinin sonucu olan ve yasal kurumlardan bagunSIZ olarak kazamlan bir otorite ~eklinde
tammlanabilir. Geleneksel otorite ise,
me~rulugu ve giiciinii toplumsal ve
kiiltiirel geleneklerden alan bir otorite
tiiriidiir. Me~ru otoriteye gelince, bu,
toplumsal fonksiyonlan diizenlemel< ve
denetlemek amac1yla yasa ya da hukuk
tarafmdan kurulmu~ olan otoritedir.
Buna kar~m, me~ra olmayan, yasal bir
temeli bulunmayan otorite, gii~ ve cebir
yoluyla kazamlan ve odiil ve ceza sistemiyle siirdiiriilen bir otoritedir. Nihayet, belli bir alandan, bir bireyin uzmanhk bilgisine, sahip oldugu ozel
yeteneklerine, olagand1~1 kavray1~ma
bagh olan bir otorite tiirii olarak rasyonel
otoriteden soz edilebilir. Rasyonel otorite, olumlu bir anlam i~inde, ba~ka bir
yer ya da kaynaktan saglanamayacak
bilgi, yarar ve t;Ikarlan elde etmek i~in
kendisine ba~vurulan kaynak, olumsuz
bir anlam i~inde ise, giicii ve ag1rh~yla
insan iizerinde etki yapan, insan1ann
bag1mstz ara~hrmadan vazge~melerine
neden olan temel olarak ortaya ~1kar.
otoriteryanizm [ing. autoritarianism; Fr.
autlwritarisme; Al. authoritarismus]. Yonetilenlerin yonetid ya da yoneticiler
kar~1smda hi~bir hakk1 bulurunad1gm1
ya da onem.siz birka~ hakkl bulundugunu ve yoneticilerin gii~ ve otoritesinin
~ok biiyii.k oldugunu ve olmas1 gerektigini one siiren yonetim teorisi ve tan1;
bireyin haklanrun devletle onderlerinin
otoritesine t~bi olmas1 olmas1 gerektigi
inancma dayanan sosyo-politik sistem.
Bu tiirden otoriter yonetim teorileri
arasmda Platon'un devlet anlay1~1 ve
Burke'nin, Frans1z Devrimi'n~n insan
haklan anlay1~1 kar~1sm~, gelenegi
savunan gorii~ii yer ahr. Sosyo-politik
bir sistem ya da anlay1~ olarak .otoriteryanizm, uzla~unsal, orta s1ruf degerlerine baglanma, bir ki~i ya da grubun
Oxford Universitesi
idealize edilrni~ ahlaki otoritesini benimseme, geleneksel ve uzla~tmsal degerlere zarar verenleri mahkum edip
~iddetle cezalandtrma, oznel ve ilngesel dii~iinmeyle yarahcthga ku~kuyla
bakma, bireyin kaderini belirlemede
birtak1m mistik ogelerin etkili olduguna inanma, kah ve degi~mez kategoriler i~inde dii~iinme, giicii ve otoriteyi
putla~ t1rma, gii~lii-zaytf onder-izleyici
fikrini temele alma, insani olana kar~1
kayttstz kalma ve diinyada bir ~eylerin
kotii gittigine inanma egilim ve tavtrlanm 1~enr.
Otorit~ryanizm, aynca bir onermenin
dogrulugunun, soz konusu onermenin
belli bir otorite, yiiksek bir degeri olan
bir birey ya da bireyler obegi tarafmdan
one siiri.ilmii~ olmas1 olgusuyla belirlendigini savunan gorii~e, bireysel, ozgiir
ara~l:mna ruhuna kar~1t olarak, bir otoriteye sorgusuz siialsizce baglanmarun
ge~erli tek bilgi kayna~1 oldugunu savunan anlay1~a kar~1hk gelir.
ousia. Antik Yunan felsefesinde, ozellikle
de t Aristoteles'te hem ttoz ve hem de
toz anlamma gelen Yunanca terim.
Buna gore, ousia oncelikle, 1 toz, de~~
mez varhk, kahc1 ger~eldik; somut ger~eklikte soz konusu olan her tiir de~~
menin, dogadaki siire~lerin gerisindeki
dayanak; 2 manbkta, tiim kategorilerin
temelinde bulunan toz kategorisi; birinci
dereceden toz anlamma gelecek ~ekilde
kullamhr.
Ousia, ii~iinru olarak 3 oz, bir ~eyin
ozsel dogas1, bir ~eyi her ne ise o ~ey
yapan oz; bir liiriin iiyesi olan ~eyin
ger~ek dogas1; birinci dereceden tozii
~u ya da bu tiiriin iiyesi kdan oz ya da
form; tumel kavrama kar~1hk gelen formel oge ya da tiirsel oz anlamma gelecek ~ek.ilde ifade edilir.
Bu baglamda, varolu~u duyulara dayarularak bilinen birind dereceden toze,
~u diyerek gosterdigimiz bireysel varhga ousia aisthetete ada verilir.
1
653
kar~m, Orta~ag felsefesinde, yarattlmt~ oze, bireysel insan ruhuna, bedene can veren, bedensel ara~lar varol-
Buna
654
iidev ahl.ik1
ee
iidev [!ng. duty; Fr. drooir; AI. rniissen, sollen]. Miimkiin ile zorunlu olamn, olmas1
gerekenin olan, ideal olanm aktiiel olan,
akhn da dogal olan io;ine yerle~tirilme
sirtin bir sonucu olan, birlikteligi. Sireyin egilimleriyle, bu egilimlerin kendisine tabi olmak durumunda oldugu,
otorite degeri ta~1yan nesnel bir standart ya da norm arnsmdaki kar~1thkta,
soz konusu nesnel kontrol ya da standarhn, bireyden, arzu, duygu ve egilimlerinden bagunsiz olarak yapmasm1,
ger~ekle~tirmesini istedigi eylem ya da
eylemler biitiinii.
lfadesirti vicdnda bulan ahlak yasasmm,
yapmanuz1 ya da yapmamarnm buy_u~
dugu ~ey. Ki~inin insanl gina, yiicehgne, sorumluluguna bak1larak ge~kl~tir
mesi (ya da ger~kle~tinnemesi) istenen
ve beklenen eylem ya da eylemler kiimesi.
Ki~inin yapmas1 gereken, yapma yiikiimliiliigii duydugu ~ey. Ki~inin arzular~
isteklerirtin sonucunda yapma egilim.i
duydugtl ~eyden Iarkh olarnk, ahlak! bakundan yapma zorunlulugu hissettigi
~ey. Bu ~r~ve io;inde, ge~ekl~tirilmek
durumunda olan eylem ya da eylemlere
iidroin i~erig;, buna kar~n bireyin bilindrtin eyleme kazandiidlg pratik zorunluluk karakterine ise iidevin furmu ad1 veriHr.
odev ah!ala. [tng. dui1J based ethics; Fr.
ethique de drooir). ~ill bir eylemin
dogrulul!;u ya da yanh~h~mm. eylemin
sonuc;larmdan haj9l:llS.IZ...CII.IJ'!s- birt11k!m crldilki Odev ya da~ j(,,raJJanT\1
yertne getipptinnemesi ~rafmpan belirlendi~ini,
Akt'L.!}'Iemm sonucun-
OJle..-8una
~tire.
ahllli bir
;e
fe~~ug;srl~;=:e:; :~:.~;!~a;$ziffian
alan~.'
insaolar~ ~~netleyebileceklen
d~nd4
BUndan doiay1,
k3hT:
d~
iil~iit
._s;;;;
rum
riilmii~tiir.
655
olUm korkusu
bir s6zctigtin dogru kullamhp ku!lamlmadiguu, bir tiimcenin dogru mu, yanh~ m1, analitik mi yoksa sentetik mi oldugunu kesin sonw;lu bir bi~mde
bilme i.mkaru verecek ilke ya da kural;
bir ~eyi t>I~me standartl ya da kurah, bir
~eyi yargllama yontemi.
Buna gore, ornegin ahlakm en onemli
ama~larmdan biri, bize eylemleri iyi ya
da kotti, dogru ya da yanh~, ahlaki ya
da ahlaks1z diye s1mflama olanag1 verecek oi,.ut ya da oi,.titler bulmaktu.
oliim korkusu [ing. fear of death; Fr. tanatophobie]. insan varhklanmn, bu dtinyadaki varolu~larmm son bulacag1 ger,.egi kar~1smda duyduklan korku.
8W1a gore, projelerimizin son bulacag1,
sahip oldugumuz deger ve zenginlikleri
yitirecegimiz. ontolojik bir gtivensizlik
ya~ay1p, mutlak bir belirsizlik i,_ine girecegimiz gerek,.esiyle, oltimden korkmarun rasyonel bir korku oldugunu savunan filozoflara kar~1, itk,.ag'da Platon
felsefe yapmarun olmeyi ogrenmek, olmeye haZilhk yapmak oldugunu soylemi~tir. Hellenistik donem dti~tintirlerin
den Lukretius ve Epiktiros ise, madded
dtinya gorti~tiyle oltimden korkmarun
anlamsizhgliU ifade etmi~lerdir. Nitekim, bu filozoflar, oltimden sonra, hi~ir
~ oldugumuz, veya oltim varken biz,
biz varken de oltim olmacilgr i,.ut, oltimde korkulacak bir ~ey olmadlgiiU soylemi~lerdir.
oncelik
657
dile getirmi~lerdir.
Ruhun oliimsiizli.i~ii i~in getirilen ahlaki
kan1tlar ise, diinyada iyi ve koti.i insanlarm bulundu~unu; diiriist davranmak,
adil olmak ic;in her tiirli.i zorlu~u, stkJntlyl goze alan ahhikh insanlar yarunda,
de~er bilincinden yoksun koti.i insanlann da varoldu~unu; oli.imle her~eyin
1nutlak bir sona ula~Inasa durumunda,
adaletli ile adaletsiz aras1nda hi~bir fark
kalmayaca~lnl; bundan dolayl, oli.imsi.izli.i~iin iyi ve ahlakh bir ya~am1n
odi.ili.i olarak soz konusu oldu~unu
ifade eder.
Oliimsi.izliikle ilgili enrpirik ya da bilirnsel
kanrtlar ise, teJepati, ruh -;a~1nna, i~e
do~a, gozle goruliir bir kaynak olmamaslna ra~men sesler duyma, gele~kten
haber venne ve parapsikoloji ile ilgili verilerden hareket eder. Bununla birlikte,
son zamanlarda hem bedenli bir oli.imslizliik o~retisine, hem de bireysel ruhun
oliimsiizli.i~i.i o~retisine kar~l ~lkliml~
ve
oliimsiizlii~iin
oldu~u
one siiriilmi.i~ti.ir.
658
ondil
snuflama di.izeninde, sualamada, nedenler dizisinde, ya da ayncahk bakimmdan ilk ya da geride olarun ontolojik, epistemoloji veya mantlksal halini
gosteren deyim.
Buna gore, zaman di.izeninde ilk olamn ya da once gelenin, di~er ~eyler
kar~1smda zamansal onceli~i, ba~ka
bir terim ya da onermenin kendisine
ba~h oldu~u, kendisinden ;1kh~1 terim
ya da onermenin ise mantaksal onceli~i
vard1r. tlkeler ya da onci.iller, bu ~er~e
ve i~inde, sonu~lardan manhksal olarak
once gelir.
onci.il [Os. mukaddem; ing. premiss; Fr.
premiss; AI. vordersatz, premisse]. Do~ru
olan ya da do~ru oldu~u kabul edilen, ve belli bir sonuca ula~an bir akdyi.iri.itmenin hareket noktasm1 olu~tu
ran onerme; bir ~1kanm i~in temel
i~levi goren onerme. Bir akilyi.iri.itmenin sonu~ d1~mdaki di~er temel bile~eni ya da o~esi.
Bir akdytiri.itmede, sonucun kendisinden manbk kurallanna uygun olarak
~1kt1~1, sonu~ i9-Jl kamt ya da dayanak
i~levi goren, sonucu temellendiren onerme olarak onci.il, ger~ekten do~ olan
ya da bir akllyi.iri.ib:nede beUi bir sonuca
ula~mak i~in do~ru oldu~u kabul edilen, ve sonu~ ir;in gerek~e haline gelen
onermeyi ifade eder.
onerme [Lat. prapositio; Os. kaziye; ing. proposition, statement; Fr. praposition; AI. aussage, satz). Manbkta, dilin sozdizimi kurallanna uygun olarak ve haber kipinde
ifade edilmi~ ti.imce, dilde ifade edilmi~
yarg1 ya da inan~.
Ki~isel di.i~i.incelerimiz, yani belli bir
si.ire boyunca ba~kalarma iletmedi~i
miz yargtlar bile, kendisini iyi ifade edemeyen bir dil ortanunda ortaya ;1kar.
Fakat, yargllarm ba~kalanna a~Jklana
bilmesi ya da ba~kalanyla tarh~dabil
mesi, ancak onermelerin olu~turdu~u
ortam ic;inde olur. Bununla birlikte,
onerme terimi, manhktaki anlammdan
biraz daha geni~ bir anlam i~inde kullaruhr. Buna gore, onerme terimi, yalruzca
akti.iel bir yargt ya da inanan sozel ifa-
onkabul
659
ko~ul.
Buna gore, tUmevarunsal akllyi.iriitmenin ge~erlili~i, do~anm diizenlili~, diinyantn gelecekte de, ~imdi ve ge~mi~te
----------------------------------------
660
onsoz paradoksu
oldu~u
oteki
i~in
varhk
661
662
oz
iiz [Lat. essentia; Os mailiyei, niive; lng. essence; Fr. essence; AI. wesen]. 1 Bir ~eyi,
her ne ise o yapan, kendisi olmadan, o
~eyin var olamayacaj';l ~y. bir ~eyi,
ba~ka bir ~y dej';il de, her ne ise o ~ey
yapan ~ey. Bu ~er~eve i'>inde, oz, bir varhk, nesne ya da ~yin a) ozsel ve zorunlu, tanunlayJa Cizellij';ini, b) bir ~eyin,
temel, ilk ve nihai giiciinii, ya da d bir
~eyin zorunlu i~ baj';mbsl ya da fonksiyonunu tammlar. Z Manhkta, bir ~yin
cins ve tiirsel aymm1 gozetilerek yap1lan
tanurunda giindeme gelen oz, 3 epistemolojide, belirsiz bir yiiklernin kendisi
hakkmda olumlandlj';l, varolu~unu tasdik ettij';i ~eyi tammlayan, ak11la anla~l
hr karakteri ifade eder.
Oz, felsefe tarihinde, varolu~la kar~l
kar~1ya getirilmi~tir. Buna gore, ozellikle tlk ve Orta~al'; felsefesinin bak1~ a9-smdan, bir ozii olmayan bir ~ey varolamaz. Bu ~~ve i~inde, bir ~eyin ozii, o
~eyin varolu~undan bal';lmslz olarak
dii~iiniilen doj';as1d1r. Hristiyan Orta~al';
felsefesinde, oz ve varolu~ konusunu,
Aristoteles~i ~izgide ele alan iinlii Aquinash Thomas'a gore, cisimsel bir varhl';ln ozii, madde ve forrndan meydana
gelen tozdiir; maddf ya da cisirnsel bir
tozii ger~ek bir varhk Mline getiren
~ey ise, varolu~tur. Ozii varolu~undan
ayn clan, varolu~u oziinii aktiielle~ti
ren veya ger~ekle~tiren sonlu hi~bir
varbk zorunlu olarak varolmaz. Aquinash Thomas, oz ile varolu~un birbirini
belirledij';ini sayler. Buna gore, varolu~
ozii, kendisi sayesinde oziin varhj';a geldij';i edim olma anlanunda; oz de varolu~u, ~u veya bu tiirden varolu~ olma anlammda belirler.
Oziin Varhk ve kavram arasmda yer
ald1j';m1 ve onlann orta terimini meydana getirdij';ini one siiren Hegel'den
sonra, Husser! ozii, bir nesnenin kendisini her ne ise o yapan, ve bu nesnenin
herhangi bir ozellij';inden once, bu ozellij';i miimkiin ve anla~du kdan zorunlu
yaplSl olarak tarumlam1~hr. Oysa, varolu~~u felsefe, insan soz konusu olduj';unda, varolu~un ozden once geldij';ini
ozdetlik
663
664
ozdeflik felsefesi
ozde~lik
ozerklik
la~1lamaz
665
666
Ozgeci egoizm
ozgiirliikfiiiliik
667
668
ozne
tir. Kendine ozgii acayip yanlan olmayan ozne gelecegi planlar, haz almayt
erteler, siyasi projelere baglanabilir ve
ideolojik nitelikli amac;lar i~in c;ah~abi
lir.
Modern ozne, irade ozgurlugune ve ki~isel ozerklige inanmakla birlikte, c;ogunlugun goru~une sayg gostermesini
bilir. 0 genelin kolektif iyiligi ad1na ki~isel c;karlann1 ikinci plana atmaya hazlrdu. Zira o, rasyoneJ kurallara, genel
iradeye, toplumsal uzla~1mlara, adil gorunen standartlara sayg1 gosterir ve hakikat aray1~1run bo~una olmad1gmdan
emindir. Bu ~eldlde tarurnlanan oznenin,
kunnaca bir ~y oldugunu one surerken,
oznenin olumunu yuksek sesle ilan etmekten geri d unnayan posbnoderniz.me
gore, ozne bir maske, bir kurban, modemligin kahnhs1, liberal humanizmin
icadJ, ozne-nesne ikiliginin kaynagldlr.
0 eylemin, yaz1n1n ve ifade fonnlanrun
kokeni olmak bir yana, dildeki bir
konum, bir soylem etkisinden ibaret alan
bir ~eydir.
oznel [Os. tufsi, fahsi; ing. subjective; Fr.
subject~f; AI. subjektiv). 1 Genel olarak,
ben ve ben olmayan ay1nm1yla birlikte,
ozne-nesne ikiliginin bir son ucu olarak,
oznenin d1~1ndaki ~eyler ve durumlarla degil de, ozneyle ilgili alan ~ey, oznenin kendisine, kendi zihin hallerine
ili~kin dolayimSIZ deneyimi ic;in kullandan s1fat.
2 Bir ben veya zihin olarak tasanmlanan ozneye ait alan; 3 da~ dunyadan,
nesnel temel veya kaynaklardan degil
de, benden, zihinden, ki~isel algdardan
tureyen, kj~isel yargllannuz1n sonucu
alan; 4 salt bilinc; ya da zihinde varolan,
fakat d1~ d tin yada nesnel bir temeli
veya dogrulamas1 olmayan; 5 bilen ki~inin kendi bireysel deneyimlerine,
duyum ve algdanna, ki~isel tepkilerjyle tarihine goreli alan; 6 dogruluk ya da
gec;erlilikten yoksun ve keyfr alan, kj~i
sel bir tercih ya da begenjyle ilgili bulunan; 7 kamusal degil de, ozel ve ki~isel
alan ~ey ya da ~eyler ic;in kullarulan niteleme.
oznelcilik
669
670
oznelerarasahk
ozne-yiiklem
671
672
oznitelik
yiiklemler k ullarunarun oznede bir de~~meyi gerektirdi~ini, oysa ayn1 yiiklemi farkh ozneler i-;in kullanmarun yiiklemde bir de~i~meyi gerektinnedi~ini
dii~iinen ve soz konusu de~i~mezli~i
ger~ekli~in en onemli ol~iitii yapan Piaton, idealar teorisiyle onceligi ve iistiin
lii~il yiiklemlere ve dolay1s1 yla kavramlara ve tiimellere venni~tir.
Platondan fark11 olarak, ozneye ontolojik bir statu yukleyen t Aristoteles, once
ilk tozii, hi-;bir zaman yuklem olamayan, fakat yaln12.ca ozne olan, ve ba~ka
hi-;bir ~eyde var ya da mevcut olmayan
~ey olarak tanunlamJ~tlr. llk tozlerin bi
reyler, ikincil tozlerin ise turler ve cinsler
oldu~unu savunan Aristoteles'e gore,
biz bireyler ve turler iizerinde konu~u
ruz; bundan dolay1, onun felsefesinde,
yalruzca bireyler de~il, f~kat tiirler de
manttksal ozneler olarak ortaya ~1kar.
oznitelik [ing. attribute; Fr. attnout; AI. attribut]. Bir varh~1n ya da toziin temel,
ozsel, belirleyici, karakteristik ozelli~.
Toziin vazg~ilemez, onsuz olunamaz
niteli~i; toze zorunlu olarak ba~h olan,
onun o:ztinii meydana getiren ilk ozellik.
Tinsel ya da maddi bir toz i-;in, ka~ul
maz olan, bir ~eyin do~asuu ifade eden,
kendisi olmadan bir ~eyin, asia dii~iinii
lemeyece~i nitelik olarak oznitelik.. ayn1
zamanda Tannrun, bilgelik tilrunden
ozsel ozellik ya da s1labru ifade eder.
Dilbilgisinde s1fatla ifade edilen oznitelik, mant1kta, bir onermenin oznesi hakkinda tasdik ya d a inkar edilen yuki em
olarak kar~1m1za ~1kar.
oz tan1m1 [Os. tdrifi zati; ing. essential defition; Fr. dqiniti on essettielle]. Czsel tarum
ya da nesne tan1m1 olarak da bilinen ve
bir ~eyin oziinii ifade eden tarum. Bir
~eyin sahip oldu~u ozellikler aras1nda,
a) o ~eyin en onemli, ve b) ba~ka ozelliklerin varol u~lan bak1mmdan kendisine bagh oldu~u biricik ozelli~ini veren
tarum tiiru.
Bu tarum tiiriine gore, insan 'alalh hayvan' olarak tarumlanmahdu, -;iinkii insarun gulme, aJet yapma , semboller ve dil
yaratma ve kullanma, yeme~ini pi~irip
haZJrlama gibi onemli ozellikleri varolu~
lan bakurundan 'ablh olma', 'aklJ kullan~
ma' ozelli~ine ba~hd1rlar. Su halde, oz
tanmu bir ~eyin biridk olan ve nesnel
olarak varolan ozunii ortaya koyan tanundJr.
oz ve goriiniij [ing. essence and t~ppearence;
Fr. essence et apparance]. Diyalektik maddeci anlay1~, ya da maddeci bilim gorii
~ii tarahndan ger~klikle soz konusu
ger~ekli~in tecriibe edilme ya da gorunme tarz1 arasmda yapdan ayuun.
Bu ikisi aras1ndaki biiyuk farkhhk,
ayn ve farkh diizeyden analizlere ve bu
arada bilime duyulan ihtiyac1 a~~a
vurur. Maddeci biJim gorii~une gore,
ozle goriinu~ aras1nda bir farkhbk bulunmasaydl e~er.. ozlerini ke~febnek
iizere, goriinii~lere niifuz edecek.. gorunii~lerin otesine ge-;ecek bilime ihtiya~
duyulmayacakt1. Buna gore, goriinii~,
ozii taraflndan belirlenen ya da etkilenen empirik ger-;eklik dilzeyi veya ozun
ifadesi, tezahiiriidiir.
panenteizm
p
paideia. Klasik egitim. Antik Yunan'da,
ozgiir sitenin aristokrat idealini belirleyen yiiksek diizeyden egitim. Belli bir
teknik bilgi, tekhne ogretmeyi degil de,
matematik, astronomi, gramer ve felsefe
gibi yiiksek bilgiler vermeyi ama~layan,
maddeye, duyusal olana bagh uygulamah bilgilere kar~It olarak, entellektiiel
bak1mdan egitmeyi ama~layan egitim
tiilii.
SOz konusu yi.iksek egitimm teme li Pia . .
ton ve isokrates tarafmdan ablnu~tar.
isokrates'in paideiil ya da yfiksek egitimin
temeline edebiyah, giizel ve etkili konu~
ma sanatuu yerle~tirdigi yerde, Platon
matematik ve felsefeyi yerl~tirmi~tir.
Panaetios. Orta Stoa'JWl M. 0. 185-109 ydlan arasmda ya~am1~ etkili dii~iini.irii.
tStoac11lg1n idealist oziinden belli oller i~inde vazge~en, ruhsal dinginlik ve
aldumazhk idealini reddederken, ger~ekten bilge olan insanlann varolu~unu
yads1yan Panaetios, ahlak alaru i~inde
nihai ve en yi.iksek amac1n bi.reyin oziini.in olabildigince geli~tirilip yetkinl~
tirilmesi oldugunu one siinnii~tiir.
panaplikon [ing. panapticon]. lngiliz yararCl 6lozofu Jeremy +Bentham taraf1ndan
tasarlaruru~ olan iinlii modem hapishane pro jesi. Kendi ~a~n1n lngiltere'sinde,
varolan kurumlarda bir refonn yapmaya
kalk1~an Bentham'm omek hapishanesi,
bir daire ~eklinde, hapishane miidiiriiniin merkeze yerl~ip her mahkfunu
gozlemek ve yonetmek imkiruna sahip
bulundugu bir yap1du.
Panaptikon'un, Jeremy Bentham'1n modernist ve yararc bak1~ a~1smdan,
673
674
pankozmizm
nin io;ine
getirdi~ini,
suadan neden ve
sonu~lann bile, tannsal do~amn aynlmaz bir par~ast haline geldi~ini, boylelikle de Tann'run, ilk ve ger~ek Neden
olmaktan ~tldt~tnl belirtir. Panenteizm
bu ~er~eve i~inde, Tann'yt soyut, mutlak ve de~i~mez gibi yonleriyle evrenin
ustiinde, somut, goreli ve de~i~en yonleriyle de evrenin i~inde goriir.
pankozmi.zm [ing. pancosnrisin; Fr. patrrosmisme]. Evrenin, duyular tarafmdan algtlanabilen, imgelenen varltklardan meydana geldi~i; evrenin, sonlu bir zihin ya
da anlayt~ taraftndan bilinebilir olan
fiziki ve psi~ik varhklar dt~mda hi~bir
eY i~ermedi~i goru~ii. Butun bir varhk
alarurun ya da tum ger~ekli&n zaman
ve mekn i~nde varolan fiziki evrenden
ibaret oldu~unu one siiren goru~.
Tann 'y Ia evreni ozde~l e~tiren, evrendeki tum fenomenlerin mutlak tozden,
Tann'dan aldtklan pay ol.,Usiinde ger~k oldu~nu, fakat evrendeki fenomenlerin yalruzca mutlak toziin ge9ci formIan ya da gl:lriinu~leri oldu~unu one
suren panteizmle kan~tmlan pankozmizm, pantei.zmden, metafizik problemled tumuyle dt~larnak, evrende i~kin ya
da a~km bir Tann'ya yer vermemek ve
do~ada, varh~t, aktl yoluyla saptanabilir
bir arnacm varoldu~unu kabul ebnemek
bakurun.dan farkhhk gosterir.
panloji.zrn [ing. panlogism; Fr, ptmlogisme;
Al panlogismus]. Evrenin logos adt verilen nesnel bir akhn, ezeli -ebedi bir evrensel zihnin ifadesi ya da tezahiiru oldu~u
nu, boyle bir zihnin aktuell~mesinden
ba~ka bir ~ey olmadt~mt, logos ya da
akhn varolan her~eye ve evrendeki her
faaliyete yaytlnu~ oldu~unu one suren
goru~. Varhk ve du~uncenin C!zde~li~i
ni savunan, do~a ve toplumdaki geli~
menin evrensel mutlak Ide ya da aklm
manttksal faaliyetinin eseri oldu~unu,
do~ada manbk bulundu~unu, manttk
yasalanyla madd! dunyarun yasalanrun
bir ve aym oldu~unu one suren o~eti.
Panlojizm, en iyi ifadesini do~a, zihin
ya da akhn bir ve ayru oldu~unu savunan, hatta do~ayt akla tbi hle getiren,
'ger~ek
paradigtna
reti olarak panteiztni beni.tnseyen k.i~i
ya da yakla~1m i.. in kullanllan stfat.
Bu ba~lamda, birci idealizm olarak da
bilinen ve him sonlu zihinlerin Mutlak
Du~unce'nin, Tann'run, Zihnin, Tinin
ya da Ruhun aynlmaz pan;alan (yonleri, stfatlan ya da tezahiirleri) oldu~unu,
Mutlak Dii~unceden yaln1zca soyutlama ic;inde ayinlabilece~ini savunan goru~e panteist idealizm ad1 verilir.
Yine a yru anlam ic;inde, gerc;ekli~in en
yiice ve en yuksek bir Ki~ilik olarak
Tanrt'dan meydana geldi~irti, yeryiizundeki ki~ilerin bu Ki~ilik 'in pare; alan oldu~unu ve Tannsal Ki~ili~in yarahlml~
olandan ayn bir varolu~a sahip oldu~u
nu savunan o~reti panteist personalizm
olarak gec;er.
panteizm [Os. vahdeti vucut mezhebi; ing.
pantheisrn; Fr. pantheisnze; AI. pantheisnrus ). Geni~ bir c;erc;eve ic;inde ele ahnd1
~1nda, Tann'run dunya ile olan olumlu
ve organik ili~kisi bak1m1ndan, deizmi
a~an ve Tanr1'n1n diinyaya a~kln de~il
de, ic;kin oldu~unu one siiren Tann anlayt~l ya da goru~u.
Panteizm, Tanrt'run diinyayla ve insan
Ia mekanik ve d1~sal bir i1i~ki i~de ol
du~unu one suren deizme donu~me e~i
limi gosterdi~ine inand1~1 tteizme kar~1
felsefi ve diru bir tepki olarak geli~mi~
tir. Buna gore, teizm sonsuzla sonlu olan
arastndaki ili~kiyi dt~sal ve anzi bir ili~
kiye donu~tiirdu~u, sonluyu ba~unstz,
sonsuzu ise SlJUrh hale getirdi~i, ve insan
ruhuyla Tann arasmda ger..e~ derin ve
ic;ten bir ili~ki ve temasa yer btrakmadtt;J
i~n, pan teizm, sonluyla sonsuz arasmda
yak1n ve ezc;el bir temas kurmak ve insa
ru Tann'ya yakmla~brmak amaClyla, va
rolan her~eyin bir birlik meydana getirdigini ve her~eyi kapsayan bu birli~in
tanrtsal bir yap1da oldugunu iddia eder.
Ba~ka bir deyi~le, panteizm, Tanrt'yla
evrenin bir ve ayn1 oldu~u one surer~
sonlu ve strurll dunyarun ezeli~bedr, s1
rurslZ ve n\uUak Varltk'n bir parc;as1, gorunu~ii ya da tezahurii oldu~unu savunur.
675
676
paradoks
Parmen:ides
2 Varolu~la ilgili paranteze alma. lncelenen nesnelerin ger~ekten var olup olmadgm da bir yana buakmak. 3 Ideallerle
ilgili paranteze alma. Husser!' de ide, sezgide verilmi~ olan oz anlamma geldiginden, mckan ve zamanla ilgili belirlenimler bak1mrndan nesnede bulunan
her~eyi parantez i~ine almam1z gerekir.
Daha sonra ger~ek diinyayt, bu dunyamn raslanhlaruu ve son olarak da yarahcl benin kendisini, onun gelip ge~id
eylemlerini parantez i~ine almahy1z.
Bu paranteze alma sured sonunda, geriye yalruzca 'mutlak ben ya da 'transendental bilin~' kalacakbr. Husserl'e
gore, fenomenoloji bundan sonra bu
anrum~ bilin~te, 'oze ili~kin sezgi' ile
buldugu her~eyi ara~tnacakhr. Bu ~e
kilde bulunmu~ olan ideal ozler, arbk
zaman ve mekandan bag1msz olmu~ ve
mutlak hale gelmi~lerdir. Bu ozler, kesin
ve gene!
ge~r
677
678
parousia
pasifi.zm
679
680
Patristik felsefe
tadan kald1rmamn bir yolu olarak goriilmesini kabul etmeyen; bireyler arasmdaki i~birli~i ve yard1mla~may1 gii~
lendirmeyi ama~layan, fakat bu tiir
ili~kilere zarar veren rekabet ve yan~
maclh~l ho~ kar~llamayan; uluslararas1
problemleri, siyasi anla~mazhklan gidermenin tek yolunun diplomasi, uzla~
ma ve herkeste varolan insanh~a miiracaat etmek oldu~unu savunan tav1r.
Patristik felsefe (Os. AM-1 H1ristiyaniye
felsefesi; ing. patristic philosaphy; Fr. philosaphie patri.stique]. Orta~a~ felsefesinin
Hristiyanh~a kar~1 yoneltilen saldmlan, tPlaton ve tPlotinos'un gorii~lerin
den yararlanarak kar~llamaya ~ah~m1~
olan birinci donemi.
vm. yiizyda kadar olan bu donem boyunca Patristik felsefe Hristiyan ogretisini felsefenin kavramsal aTa~lamu kullanarak temellendirmeyi ama~lam1~hr.
Soz konusu felsefe, Skolastik felsefeyle
modem felsefeden, akla dayandarak
elde edilen sonu~larla vahyin do~rulan
arasmda bir ay1nm yapmamak baklmmdan farkhhk glisterir. Buna gore, felsefe, teoloji ve d..inin do~rulan, bir biitiiniin aymlmaz o~eleri ya da par~alan
olarak de~erlendirilir.
Patristik felsefe kendi iljinde ii~ doneme aynhr: 1 Hristiyanlrgm dogu~undan
200 yrhna dek olan donem. Bu donem dii~iiniirleri Hristiyanh~m 'ger~ek felsefe'
oldugtlnu savunmu~lar ve Hristiyanh~r, ya putperestlerin saldmlanna ya da
Gnostisizmin dinsel spekiilasyonlanna
kar~1 koyarak, savunmaya, yanh~ anlamalan onlemeye ~ah~m1~lard1r. 2 200450 ylllan ara.srndaki altrn donem. Bu
donem Yeni-Platoncu iskenderiye Okulunun ve ozellikle de Clement ve Origen
gibi dii~iiniirlerin etkisiyle, Hellenistik
felsefeyle Hristiyan dini arasmdaki etkile~im ve uzla~1m donemidir. Bu donem,
Hristiyanh~m dogmalanru Yunan dii~iincesinin terminoloji ve kavramsal ~r
~evesiyle ifade etrne donemidir. SOz konusu Altm <;a~, Aziz Augustinus't.m
felsefesiyle en iist diizeye ula~1r. 3 450
ylmdan vm. yuzylla dek olan gerileme dO-
pelagiani%m
du~unu,
681
tikler.
Bu ti~ donemden yaln1zca, Aristoteles
ruhu ve etkisinin ~ok yo~un bir bi~im
de hissedildi~i ilk Peripatetikler donemi verimli olm u~tur. Bu doneme de
Aristoteles'in empirik trea lizmi damga
s1n1 vurmu~tur. Buna gore~ ger~ekten
varolanlar tikeller, bireysel ~eyler olup~
cinsler~ ttirler ikincil tozlerden ba~ka
bir ~ey de~ildirler. Bilgi yaln1zca, duyu
aractl&~ayla mtimkundtir; ger~ekten varolanlar somut tikeller olmakla birlikte,
bilginin nesnesi ttimellerdir.
Bu nedenle, olgulann gerisindeki yasalara ve nedenlere gibneliyiz, hareketten
zorunlulukla bir ilk Hareket Ettiricinin
ve do~al dtinyadan da ezeli-ebedi ya~a
m kendi kendisini dti~tinen dti~tince
olan a~k1n bir Tann'n1n varh~1n1 ~Jkar
samahylZ. t~te~ Eudemos, Teophrastos,
Aristeksenos ve Strate gibi ilk donem
Peripatetikleri anahatlan ~izilen bu sistern ~er~evesi i.;inde bilim ve felsefe yaprru~lar, mantLk ve felsefcye onemli katkllarda bulurunu~lardu.
Buna kar~1n Gerileme Doneminin
Lyko, Aristo, Diodoros, Erimneos, Antisthenes ve Sotion gibi . dti~tintirleri~
bilim ya da felsefeyle u~ra~may1p, reto..
rigi geli~tirme u~ra~1 gostererek, kendilerini tarihsel, dilsel ve edebi .;ah~mala
ra vermi~lerdir. Buna kar~1n~ son
donemin Boethos~ lskendcriyeli Aristo,
Nikolaos~ Aspasius, AristokJes gibi Peri-
682
per se
personalizm. mutlak,.Ih~m panteist sonu,.Ian ve empirizmin mekan.ik determinizminden ka,.uunak amaayla, ki~i
ve ki~ili~in sahip oldu~u ozellikJerin
evreni ve evrendeki he~eyi anJamada
ba~vumlacak tek anahtar oldu~unu one
surer. Personalizm bu ,.er,.eve i,.inde,
biitun bir varhk alarurun evrensel bir ki~isel bilincin ifadesi oldu~unu, ve insan
ki~ili~inin ,.e~itli formlan aracdl~lyla
bilinebilece~ini ve anla~Ilabilece~ini, ki~ilerin biitun bir varhk alarurun ba~ka
bir ~eye indirgenemez ve ba~ka bir ~ey
araah~1yla a,.1klanamaz o~eleri olduklanm, ger,.ekli~in ki~ilerden, ki~ilikler
den ve benlerden olu~an bir sistem oldu~unu, evrende ki~iden ve ki~ilikten
daha yuksek bir de~er bulunmadi~uu
savunur.
3 Frans1z du~unuru E. Mounier tarafmdan geli~tirilen felsefe, ama daha ziyade
ahlak goru~u. Personalizmi, ki~io~lu
nun maddi zorunluluklar ve onun tinsel
geli~imini engelleyen kollektif aygtlar
kaqiiSUldaki onceli~ini kabul eden O~re
ti diye t:arumlayan Mounier'ye gore, modern ,.a~m yeni hilinanizm..i birey /ki~i
kar~1th~ma dayanmak durumundad1r.
Maddi baskdar ve madded bir hayat tarzmm kokle~tirdi~ insana yabanc1 ve aykln kimi teoriler kar~1smda ki~iyi ve ki~ili~i one ,.1karan Mounier'ye gore,
bireycili~in bireyi kendi benli~ini temel
almaya yoneltti~ yerde, personalizm ki~iyi benli~inden uzakla~hnnay1 ama,.lar. Benlikten uzakla~ma ya da d1~a
do~ru at;llma, Mounier'ye gore, hep otekine dogrudur. Nitekim, o 'sen ve onun
varh~nda biz, benden once gelir' demi~tir.
phantasia
683
phili.ii
tasaruna phantasia kataleptike adm1 vermi~lerdir. Bu tiir bir alg1 at;Jk olup, Stoacl dii~iinceye gore, ruhu nesnesiyle ilgili olarak onay venneye zorlar.
philia. Antik Yunan felsefesinde, cinsel
bir boyu tu olan a~k it;in kullamlan eros
ve ahlaki ya da tinsel a~k it;in kullamlan agape teriminden farkh olarak, insanm hemcinsine duydugu, cinsel bir
yonii olmayan a~k, baghhk, iki insan
arasmdaki dostluk ili~kisi; kendisine
kar~l ozel bir yakmhk duygusu besledigimiz ve kendisi de buna aym duygu
ile yamt veren ki~iyle olan ili~kimiz;
iki insan arasmdaki, kar~1hkh sempati
ve sevgi duygusu ic;in kullamlan terim.
philosophe. Frans1zcada 'filozof' anlamlna gelen sozciik. Sozciik tarihsel olarak
Frans1z t Aydmlanmasmm etkili ve
moda dii~iiniirleri, Buffon, tCondorcet,
tCondillac, tDiderot, tMontesquieu ve
tVoltaire gibi, 18. yiizyll Fransa'smda,
farkh gorii~leri savunrnakla birlikte,
aklm iistUnlugune ve giiciine duyduklan inant;la bir araya gelen bilim adam1
ve dii~iiniirleri tammlamak it;in kullamlml~tlr.
Pironi.Zm
685
Pironizm btiti.in bunlann, biz insanlann hi~bir ~eyden emin olamayacaglmlZl, ve hi~bir konuda kesinlige ula~ama
yacagu n1z1 gosterdiklerini, bu nedenle,
bilge ki~iye du~en ~eyin varhgan idealardan ya da madde ve formdan aneydana geldigini soylemek yerine, bu tiirden
anlamsaz spektilasyonlardan vazge~mek
ve hi~bir konuda hi.ikum vermeyerek,
yarg1y1 ask.Jya abnak oldugunu belirtir.
Bilge ki~i, hi~bir ~ey hakklnda, onun belirli bir ~eyden oldugunu soylelnemeli,
o boyledir' de1nek y~rine, 'ban a boyle
gorlin1nektedir' ya da ~boyle olabilir' demelidir. Soz konusu yarg1ya asklya ahna
tavruun Pironizme gore, yaln1zca teorik
degil, fakat pratik bir anlam1 vardar.
Epokhe, ayn1 zamanda her tiirlti deger
bi~meden ka~1nmak ve dolayas1yla nesnelerin kendisine yonelmi~ her ttirlti
istek ve arzudan uzak durmak demektir.
Pironizm ayna ku~kuculuk ve yarg1y1
ask1ya alma tavnn1, degerler alanma da
yans1tar. Pironizme gore, hi~bir ~ey
kendi i~inde gi.izel ya da fiirkin, dogru
ya da egri degildir, en azandan bizim
onun gi.izel ya da (irkin oldugundan
emin olma imk&namaz yoktur. Dl~amaz
daki ~eyler bizim a~amazdan en ki.i~i.ik
bir farkhhk yaratmaz. Bilge ki~i, i~te
bu durum kar~asanda yalnazca ruh
si.ikunetine ula~maya, ve bu ruh halini
daima korumaya ~ah~c:akbr. Bilge
insan da, herkes gibi belli bir bi~iande eyleme ihtiyacmdadu ve o da, en azmdan
temel ihtiya~lanru kar~alamak amaayla,
pratik ya~ama kallhr. 0, bu ~er~eve i~in
de, insanan mutlak dogrulara ula~masl
nan olanakslZ oldugunu bilerek, herkes
gibi davrarur, geleneklerin, orf ve adetlerin, dogru ~akmasa muhtemel gori.i~lerin
sadak izleyicisi olur.
Pironizme gore, ger~ekligin bizzat
kendisinden vazge-;ti~imiz zaman, bize
gori.ini.i~ler kahr. Bizi eylemlerimizde
yonlendirecek olan ~ey de, i~te bu goriini.i~lerdir. Pironizm, ku~kucu felsefenin insana mutluluga goturebilecegini,
zira bu felsefenin lnsana, varhgan bilgisinin olamayacagaru gostermekle, bu liir
686
Platon
bir bilgiyi, varhk iizerine spekiilatif tarh~mayi anlamstz hale getirdigini, bilginin imkanslZ oldu~nu gosterirken, insam bo~ kuruntulardan kurtard1gm1
savunur. Pironizme gore, oliimiin ne oldugunu bilmedigimize ve aym ~ekilde
oliirriden sonraki ya~am hakkmda da
bir bilgimiz olamayacagma gore, oliimden hi~ korkmamam1z gerekir. <;unkii
insan bilmedigi ve bilemeyecegi ~eyler
le ilgili olarak korku ve tedirginlik i~in
de olamaz. Bilgi miimkiin olmadtgl i~n,
insan bilgilenmek amactyla ara~hnna
vapmaz ve kendisini zahmete sokmaz.
lnsan i~in her baklllldan rahatlaho ve
huzur verici olan bu duruma, Pyrrhon,
ruhsal huzur ve siikilnet anlamma
gelen, ataraxia aduu vermi~tir.
pistis. Yunancada inan~ anlamma gelen
terim. Pistis Platon'da tahmin anlamma
gelen eikasiayla birlikte, fenomenlerin
bilgisine tekabiil eden ve sam ya da kanaat anlamma gelen doxayt olu~turur.
piyetizm [Os. ziihdiyye; ing. pietism; Fr.
piitisme; AI. pietismus]. inancthk. Hristiyanhkta soz konusu olan forrnel ve uzla~tmsal ogelere bir tepki olarak geli~en,
bir yandan inancl dogru dini ogt-etiyi
tasdik etmeye e~itleyen entellektiializme, diger yandan da Hristiyanhgt kurulu geleneklere uygunlukla ozde~le~tiren
tavra kar~1 ,.tkan ve dinde tecriibenin,
ki~isel ya~antmm, duygu ve ki~isel kahlurun onemini vurgulayan ak.Jm.
Dinde bili~sel ogeden vazge,.erek, ki~i
nin kendisini one surmesine, vakfetmesine onem veren, her~eyi bir k1y1ya atarak, i~el tecriibe ve ya~anbya on plana
~tkartan tavu. Ruhun kurtulu~u baki
mmdan, duyguyu ve ahlaksal ya~ama
onem veren anlayt~.
Platon. M. 0. 427-347 YJIIan arasmda ya~ am&~ olan ve dii~iince tarihinin tamdt~ ilk ve en biiyiik sistemin kurucusu
olan iinlii Yunan filozofu.
Temeller. Sisteminde, Sofistlerin Yunan
toplumu iizerindeki olumsuz etkileriyle
sava~maya ~ah~m1~ olan Platon, i~e
oncelikle bilgi konusuyla ba~lam1~ ve
mutlak ve kesin bir bilginin var oldugu
konusunda tiimiiyle dogmatist bir tavu
Platon
yon
bulmunad1~mt,
de~i~ken
ondaki
her~eyin
ve goreli oldu~unu goriiyoruz. Platon'a gore, boyle bir diinya ger~ de~ildir, ger~ekten var olamaz; o
duyusal diinyamn yalruzca goriinii~ler
den meydana gelen bir diinya oldu~u
nu savunur. Bu duyusal diinya, ~u
masa, ~u heykel, ~u kitap gibi, ~u diyerek gosterdi~imiz bireysel nesnelerden meydana gelmektedir. Bu diinyadaki nesneler, de~i~en, kendilerinde
kar~It yiiklemleri bannd1racak ~ekilde,
eksikli, goreli, ba~unh ve bile~ik olan
~cylerdir. Be~ duyu yoluyla alg1lanan
bu bireysel nesneler, Platon'a gore, ger~ekten var de~ildir. Onlar de~i~meyen,
mutlak ve kahc1 bir ger~ekli~in yalruzca
goriinii~leridirler. Bu bireysel nesneler
aym anda hem ger~eklikten ve hem de
yokluktan pay aiirlar; bandan dolayidir
ki, Platon'a gore, onlar hem var ve hem
de yokturlar ya da bugiin var yann yokturlar. Onlar varh~a gelir, ~e~itli de~~
melere maruz kahr ve oliip giderler. Platon'a gare, ger~ekten varolan ~eyler
idealard1r ve ldealar duyusal diinyada
soz konusu olan goreli bir dura~anl1~m
ve anla~1hrh~m temel nedenidirler. idealar duyusal diinyada hiikiim siiren de~i~melerden etkilenmedi~i i~in, onlann
i~inde ya~ad1~urnz goriinii~ler diinyasmdan ayn ve ba~ImsiZ bir varolu~a
sahip ohnalan gerekir.
Bizim kendilerini duyu-deneyi yoluyla
de~il de, dii~iince ve akii yoluyla bildi~imiz bu ldealar, kendilerine ait ayn
bir diinyada varolurlar. Platon'a gore,
ldealar sahip olduklan ozellikleri hepsinin iistiinde ve otesinde bulunan Iyi
ldeasmdan ahrlar. Dev/et'te yer alan
ilnlii Giine~ Benzetmesinde, o duyusal
diinya ile akllla anla~IIabilir diinya, dolayisiyla da Giine~le lyi ldeasr arasmda
bir analoji yapar ve mecazi bir anlat1m
i~inde, iyi ideas1m Giine~e benzetir.
Buna gore, nas1l ki duyusal diinyada
giine~ ~~yla gozle goriilen nesneleri
aydmlat1yorsa, aym ~ekilde lyi ldeas1
da ak11la anla~Ilabilir diinyada ldealan
do~rulukla aydmlat1r, ba~ka bir deyi~-
687
688
Platon
a~ildamaya
~ah~1r.
tiimiiyle belirsiz olup, ~ekilden, formdan yoksundur. Zaten belirli olsa ve bir
~ekli bulunsa, bu, ldeamn onda zaten
bulundugu anlamma gelecektir. Madde
tammlanamaz. Bununla birlikte, tiimiiy
le diizensiz olan madde form kazanmaya, ~ekil almaya uygun bir yap1dad11.
I~te, hem akilla anla~ilabilir diinyanm
ve maddi diinyarun d1~mda olan bir
Tanr1 olarak Demiurgos, maddeye ideaJar diinyasmm ozelliklerini, ak1lla anla~ilabilir diinyarun formlanm yiiklemek
suretiyle, diizenden yoksun, belirsiz
maddeye diizen ve form kazandmr. Demiurgos'un bu faaliyeb, sonu~ta duyusal
diinyada idealarm golgelerinin ortaya
~lk1~1na yol a~ar.
Kare, ii~gen, ag1rhk, beyazhk, v. b. g.,
idealann maddi diinyada ortaya r;tkan
goriintiileridir, soluk kopyaland1r ve
onlar maddi diinyaya sahip oldugu
diizen ve belirliligi kazanduan temel
ogelerdir. $u halde, maddi diinya sahip
oldugu diizen ve belirliligi her~eyden
once ldealar diinyasma ve idealar diin
yas1run yap!SUll ve formlanm maddeye
aktaran Demiurgos'un faaliyetine bor~lu
dur. Biz duyusal diinyada ~~itli zaman
ve yerlerde var olan ~eyleri, Demiurgos
formlan maddeye yerle~tirdigi i~in saphyor ve tammlayabiliyoruz.
Bununla birlikte, maddi diinya kendisine aktanlan formlan koruyabilmek bakunmdan yetersiz olup, mutlak bir degi~me i~indedir. Maddi diinya forrnlan
yalruzca belir li zaman dilimleri io;inde
koruyabilir. 0 siirekli bir aki~ hali i~in
de bulunduguna gore, formlan ahr ve
daha sonra yitirir. $u halde, maddi diinyanm ger~ek ldealar diinyas1run ezeliebedi yonlerini Demiurgos'un faaliyeb
sayesinde kazand1g1 ve bu yonleri sonsuz bir hareketler dizisi ve dolay!s!yla
degi~me siireci i~inde kaybettigi dikkate ahnd1gmda, o ezeli-ebedi bir ger~ek
ligin zaman i~inde hareket eden ve degi~en golgesi ya da kopyas1 olarak
goriibnek durumundadtr. Oyleyse, ger~ekten var olan degi~mez ldealar diinyas!dl1.
Platoncqluk
689
690
Pliitarkhos
yet tum insanh~m kurulu~u ve geli~i
minin iktisadi ko~ullara ba~h oldu~unu
iddia eden Plekhanov. Bernstein'm revizyonizmine, tLenin'in bol~evizmine
~iddetle kar~1 ~lkm~tlr.
691
692
Poin~are,
Henri
Ba~ka
bir deyi~le, Poincare bilimsel yasalaran, bir oyunun istendig-i gibi, uzla~un yoluyla deg-i~tirilecek kurallan olmadlg-Jnl soyletni~tir. Zira bir oyunun
kurallaruun dog-rulanabilmesinden ya
da yanh~lanabilmesinden soz edilemez.
Oysa bilirnin kurallan, ondeyi giiciine
sahip olduklan, ondeyide bulwtduklan
siirece ve olc;iide eylem kurallan haline
gelirler, ve ondeyilerin yanJJ~!anabilme
ye ac;1k olduklan unutulmamahdu.
Yani, deneysel hipotezler yalruzca uzla~unlar olmay1p, onlann bili~sel ve pratik bir deg-eri vard1r.
Empirik bir genelleme, ilke olarak hep
yeniden gozden gec;irilebilir oldug-u i~in,
bilimde mutlak kesinlig-e ula~mak
miimkiin olmasa bile, Poincare'ye gore,
en az1ndan birc;ok duru1nda yuksek bir
olas1hk derecesine ula~ahr. 0 matematiksel fizikte uzla~Jmlann onemli bir rol
oynadtkJarJnJ, ba~lang1c;ta deneysel bir
genelleme olan bir onermenJn daha
sonra yanb~lanmaya ac;1k olmayan bir
uzla~1m hAlini alabildig-ini soyler. Bununla birlikte, bilim ~eyler arasmdaki
ili~kilerin bilgisine ula~maya ~ah~1p,
ondeyide bulwtur, onun baz1 ondeyileri
yanll~lan1rken, bazdan kesin sonu~lu
bir bi9mde olmasa da dog-rulatur. Bilimin, oyleyse, tiimiiyle uzla~unlardan
meydana geldig-i, i-;sel h.ltarbhk sag-landJg-Jnda, her sistemin en az dig-eri kadar
i~ goreceg-i, Poincare'ye gore, hic;bir ~e
kilde iddia edilemez.
Ona gore, dog-a bilimleri bilgimizi arthrabilir ve bu art1~ deneysel genellemelerin test edilmesi yoluyla sag-larur. Bilim,
bilgideki bu arb~ sayesinde, dog-a ya da
fizild diinya hakk1nda hakikate, birtakun dog-rulara ula~may amac;lar. Yine
bilim., en onemlileri dog-arun birlig-i ve
basitli~ kabulleri olan birtalwn kabullere dayarur. Buna gore, evrenin par~alan
aras1nda, canh bir bedenin par~alan arasndaki kar~d1kh ili~kiye benzer bir
kar~ll1kb ili~ki oldug-u onceden varsaydJr. Dog-arun basitlig-inin varsayllmas1
ise, iki ya da daha fazla genellemenin
stsz konusu olmas1 d urum unda, bwtlar
arasmda bir se~im yapllabilece~i ve se~timdeki yol gosterici o~enin ise, basitlik
olaca~1 anlamma gelir.
Bilim, Poincar~'ye gore, bize kesinlikle
~eylerinin ozi.ini.in bilgisini vermez.
Ona gore, bilimsel bir teori bize 1s1run,
elektri~in ya da ya~amm ne oldu~unu
soyleme iddiasmda bulundu~u zaman,
verebilece~i her~ey kaba ya da yakla~lk bir resimdir. Bilim yoluyla elde etti~imiz bilgi, ~eyler arasmdaki ba~lantl
lann bilgisidir.
poiesis. Yunanca i..iretim, meydana getirme; i.;sel de~il de, harici bir hedefe, d1~sal
bir amaca yonelmi~ davram~ tarz1 anlanuna gelen terim. t Aristoteles'te, phronesise oldugu kadar, praxise de z1t olan, ve
amaa bir ~ey meydana getinnekten
ba~ka bir ~ey olmayan davram~ ti.iri.i.
Polanyi, Michael. tDescartes'la ba~lay1p,
tViyana <;cvresi di.i~i..ini.irlerine kadar
uzanan tarihsel sure~ it;inde savunuJmu~
olan 'nesnel ve kesin bilgi ideali'ne ~id
detle kar~1 ~1kan ~agda~ bilim felsefecisi.
Bilimin kendisine baghhk duydugumuz bir inan~lar sisteminden ba~ka hi~
bir ~ey olmad1g1ru one si.iren Polanyi,
bilimin a~anmas1 soz konusu oldugunda, d1~salc1 bir yakla~1m1 benimsemi~tir. Ba~ka bir deyi~le, bilimin kendi
i~ manng1yla degil de, i~inde yer ald1gt
-tarihsel ve toplumsal baglama dayandinlarak a~tlklanmak durumunda oldugunu one si.iren M. Polanyi'ye gore, bilim
adam1 toplumsal bir varhk oldugu it;in,
bilimin bir sosyolojisi olmak gerekir.
Ote yandan, Polanyi'ye gore, ti..im bilgi
ti.irleri gibi, bilimsel bilginin de, akli ve
ak1ld1~1 ogeleri vardu. Ba~ka bir deyi~
le, bilim dedigimiz bilgi ki.imesi, akli,
dile getirilebilir, fonni.ile edilebilir olup,
bilimsel metinlerden ve ders kitaplanndan ogrenilen at;~k bilgiyle ustadan veya
hocadan ogrenilirken, metinlerde yer almaylp, dile getirilemeyen z1mni bilgiden
meydana gelir. Bunlardan a~ bilgi bir
~eyin ne oldugunun bilgisidir, buna kar~m zunni bilgi, bir ~yin nasd yapdacagmm, nas1l icra edile~ bilgisidir.
Bilimin istendigi 7.aman her insan tara-
693
694
695
696
Poppercl
post-endustriyel toplum
697
698
post-Marksizm
postmodernizm
Postmodemist Marksizme gore, ileri
kapitalizmin kiiltiirel manhgmm ikinci
bir yonii, kiiltiirle toplum arasmdaki
ili~kide ortaya ~tkar. Ba~ka bir deyi~le,
bu donemde postmodern kiiltiir toplumu istila eder. Buna gore, tiiketim kiiltiirel terimlerle tammlamrken, kiiltiiriin
kendisi de hi~ olmadtgt ol~iide e~ya
la~tmhr. Sanat eserleri piyasa gii~leri
ne tabi olurken, meta ya da e~yalann
reklarru da, onlann birer sanat eseri old ugu soylenerek yapthr.
post-modernizm [ing. postmodemism; Fr.
postmodernisme]. Kapitalist kiiltiirde, ya
da daha gene! olarak Batt diinyasmda,
yhminci yiizy.hn son ~eyreginde, resim,
edebiyat, mimari, v. b. g., giizel sanatlar
alanmda ve bu arada ozellikle de felsefe
ve sosyolojide belirgin hale gelen hareket, aktm, durum veya yakla~un.
Postmodemizm teriminin oncelikle
sanat alanmda ortaya ~tkttgt dikkate
ahndtgmda, onun Ierne! ve belir Jeyici
ozellikleri arasmda, bu konuda her ne
kadar tam bir uzla~tm olmasa da, ~u
unsurlar yer ahr: 1 Bi~im i~erik tartl~ma
st soz konusu oldugunda, postmodernizm vurguyu i~erikten bi~im ya da
iisluba kaydmr. 2 Pasti~e. kokten bir bi~imde farkhhk gosteren baglam ve tarihsel donemlerden se.;ilen iislup ogelerinin bir araya getirilmesine onem atfeden
postmodernizm, buna uygun olarak diizenliligi, manhk ve simetriyi yads1r; <;eli~ki ve kan~tkltklan ho~lamr.
3 Bir ironi duygusuyla birlikte, ben bilincinin yogunla~masmt temsil eden
postmodemizm, 4 sanatla giindelik
ya~am arasmdaki strurlan silme, elit ve
popiiler kiiltiirle, farklt sanat bi~imleri
arasmdaki geleneksel aymmlan a~ma
arzusuyla se~kinle~ir. 5 Postmodemizm
sanatsal iiretimin ozgiinliigt;ne ~iddetle
kar~t ~tkarken, ger~ek sanat eserinin dahilerin iiriinii oldugu tezini ytkar ve sanahn salt yinelemeye dayah bir faaliyet
olabilecegini vurgular. 6 Buna bagh olarak, eklektizme, aktararak soylemeye,
yapmlt ve raslanhsalhga onem veren
postmodemizm, 7 metnin yaraltctst ola-
699
rak tyazann otorite ve iktidanna meydan okur. Ba~ka bir deyi~le, poshnodernizmde tmetnin kendisi yazardan,
yazar bireyden daha iist bir konuma
yerle~tirildigi i~, yazarm amact veya
niyetinin ne oldugunu bilmenin hi~bir
onemi kalmaz.
Biraz daha ozel bir anlam i~inde ise,
postmodernizm 8 modernlige yonelik
~iddetli bir ele~tiri ve saldmyla karakterize olur. Bilindigi iizere, modernlik
tarihe insanhgt bilgisizlikten, batt! itikat
ve irrasyonalizmden kurtarmayt vaad
eden ilerici bir gii~ olarak girmi~tir.
Oysa, yirminci yiizYJIIIl ikinci yansmda,
modernligin sicili iki diinya sava~t. Nazizmin yiikseli~i. gerek Dogu ve gerekse
Batt'daki toplama kamplan, soykmm,
diinya ~apmda bunahm, yerel sava~lar,
v.b.g. ile olaganiistii bozulmu~tur.
Biitiin bunlar modemizmin ifade etligi
ilerleme fikrine duyulan inane a~mdiT
mt~ttr. Postmodernizm, i~te bu baglamda modernligin yarathgt her~eyi ele~ti
rir: Bah Uygarltgt'run yarathgt deneyim
birikirni, sanayil~me, kentle~me, ileri
teknoloji, modem ulus devleti. Posbnodemizm, yine aym ~er~eve i~inde,
biitiin modem onceliklere, kariyer, bireysel sorumluluk, biirokrasi, liberal demokrasi, ho~gorii, hiimanizm, e~itlik~i
lik, yanstz i~lem ve siire~ler, gayrf ~ahsi
kurallara kar~t ~tkar.
9 Postmodemizm modemligin ahlaki
iddialanna, modem oznede temellenen
evrensel bir ahlak dii~iincesine, ozellikle de tyararctltk ve tbireycilik diye ifade
edilen etik anlayt~lara ~iddetle ka~t
~tkip, bir 'oteki etigi'nin savunuculugunu yapar. 10 Postmodemizm siyasi, dini
veya toplumsal nitelikli biitiin kiiresel,
her~eyi kucaklayto diinya gorii~lerine
itiraz eder. 0 tMarksizmi, Hristiyanh~ tfa~izmi, Stalinizmi, tliberalizmi,
fslAmiyeti ve tmodem bilimi, v. b. g.,
bunlann hepsini birden aym kefeye
sokar ve biitiin bunlarm sozmerkezci,
a~kin ve biitiinsell~tirici iistanlattlar
olduklannt s6yleyerek, hepsini elinin
tersiyle iter. Ba~ka bir deyi~le, postmo-
700
postmodemizm
~e~itleri
modem oncesinden iistiin oldugu dii~iincesine kar~1 ~1kar. Koy liin un k1r hayati yerine entellektiielin karma~1k,
kentli ha yat tarzLru tercih etmeyi red de~
der. 17 Doga bilimleri, insan bilimleri,
toplum bilimleri, sanat ve edebiyat araSlnda bir s1n1r Qzgisi ~ekilemeyeceg:ini
savunan postmodemizm, bir yandan
klisik dii~iincenin yaphg1 goriinu~
gen;eklik aynmnu reddederken, akademik disiplinlerin geleneksel kala tanimlanrun ve kategorizasyonlannn modemligin bir kahntlSI oldugunu one surer Ve
disiplinlerarasdag1n onemini vurgular.
18 Posbnodemizm tarihe dii~uk bir
statu atfederken, g~1ni~i bilme ve temsil etmeyle ilgili ara~hnnalara ku~kuyla
bakar ve tarihin bildik, tarud1k fonnlan
yerine mikroanlatdan ge~irir. Yerel ve
bolgeseJ mekinlara oncelik verir. 19
Postmodemizm teori ve hakikat kav
ramlanna da ~iipheyle bakar. Postmodem di.i~uncede teori, belli bir mesafeyi
korumak anlamtnda masum de~ildir;
hakikat ise, tarafs1zhk ve nesnellik baglamnda naif bir ~ey olmarun -;ok uzagandadu. 20 Posbnodernizm temsili bir
sahtekirhk olarak goriirken, demokrasiye de buna bagh olarak ~upheyle bakar.
Buna gore, posbnodemizm bir~ok yeni
siyasi ve toplumsal hareketi destekler,
partizanca ve dogmatik tav1rdan ziyade
-;ogulculugu ve ho~goruyu savunur.
post-modemizm ~e~itleri [lng. varifties of
postmodernism; Fr. van.ltis du postmodernisnre ]. Sanatsal, kulti.irel, toplwnsal, felsefi postmodemizmlerden saz etmek
dogru ve mWnkun olsa da, tum bunlann
son -;oziimlemede iki ayn postmodemizme indirgenebilmesinin sonuru olan
postmodemiz.m saruflamasL
Bu snuflamaya go~, postmodernizlerden birincisi, modemlik ve Aydinlanmaya ili~kin felsefi el~tiriden meydana
gelen postmodemizm, ikincisi ise sanat
ve kulturdeki postmodem egilimlerle
-;agda~, postmodem toplumlar arasmda
bir bag kuran, postmodemligi Bah top. lumundaki bir evre olarnk goren post~
modemizmdir.
postmodemi2:min
Ba~ka
postmodemisnr; Fr. naissance du posmodernisme]. Batman yinninci yiizyalda felaketler getiren tarihine bir tepki olarak
geli~en ve tAydanlanrna sonrasanm tiim
iistanlahlanndan kopu~u simgelerken,
tfenomenolojiyle tvarolu~r;ulu~u ozneye ili~kin nostaljik felsefeler olarak
mahkum eden postmodernizmin dogu~unda dort neden ya da olu~umun r;ok
etkili oldugu soylenebilir.
Bunlardan birincisi, 1 hir; ku~ku yok ki,
t Aydmlanmaya hemen ti.im y6nleriyle
kar~a r;akan postmodemizmin Aydmlanmadan kopu~unun, Nietzsche, Heidegger, tyapasalcahk ve postyapasalcahgm
tantihtimanizm.i ve ozneye yonelik ele~
tirisi tarafmdan hazulam~ana i~aret
eder. Bilindigi iizere, postmodemizm
Aydmlarunamn temel tez ve kabullerine
ka~a ele~tirel bir tavar ahr ve, doga bilimlerinin evrensel ger;erlilik iddialanyla
bu bilimlerin somutla~tardaga arar;sal,
nesnelle~tirici ve indirgeyici akdcahga
kar~a r;akarak, Aydanlanrna akalcahgamn
uygarl_a~hnca misyonunu ku~kuyla kar~aJar. l~te postmodernizmle onun soz
konusu ku~kucu ve el~tirel tavnrun ortaya r;aka~mda, +Nietzsche ve Heidegger
gibi filozoflarla yapasalcahk ve postyapasalcahk gibi akamlarm, Aydmlanrnaya
belirleyen en temel oge olarak hiimaniz-
dogu~u
701
702
poslmodemizmin ele,tirisi
Buti.in bu
geli~tne1er
posttnodernist
di.i~i.ini.irlere, Dogu'nun Bah'dan daha
masu1n olmadlglnl, daha dogrusu Dogu
ve Bab'run modemligin iki ayn yi.izi.i oldugunu, ~u farkla ki Ball kapitalizminin
ekono1nik rasyonalizasyonunun yerini
Do~u'da bi.irokratik rasyonalizasyonun
ald1g1n1 gosterdigi i~in, postmodernizmin dogu~unda bir kilometre ta~1 meydana getirir. Ba~ka bir deyi~le, Marksizmin en az1ndan uygulamadaki apat;1k
ba~ans1zhg1, postmodernizmin ~iddetle
kar~1 t;lkhgl Ayd1nlanma projesiyle modemizmin iflaslJUil kesin ve nihai bir karuh oldugu it;in, postmodemizmi hazulayan en onemli etken ya da evrelerden
biri olmak durumundad1r.
Bir tavu ya da ak1m olarak postmodernizmin dogu~unda, dordunci.i olarak,
sanat alan1yla sanat teorisindeki geli~
meler olduk~a onemli bir rol oynaml~
hr. Bilindigi i.izere, modemizm genelde,
A vrupa tarihinin Ronesans 'tan itibaren
olan donemine kar~1hk gelmekle birlikte, sanat alan1nda modemizm yirminci
yii2yd1n ilk yans1nda ortaya t;lkan ve
daha ~ok forme) yenilik ve anlallmlann
pe~inde ko~an Ki.ibizm, Fi.iturizm, DI~avurumculuk, Dadaizm, Gert;eki.isti.ici.ili.ik gibi ak1mlarla Sinulanml~lU'. Bu
~erc;eve it;inde modemizm, ornegin edebiyat alan1nda Marcel Proust ve James
Joyce, 1niizik alan1nda Arnold Schoenberg, mimaride ise Le Corbusier gibi
ishnlerin eserlerinde ifadesini bulur.
i~te bir a~1dan modernizme kar~1 bir
tavn ifade eden postmodemizmin dogu~unda, sanatsaltnodernizmin bir anlamda ba~ans1zhg1, formel ya da sanatsal yeniliklerin yarat1c1 ya da sanatsal
anlamdan yoksun yenilikler olarak kah~~ ve onun siyasr arlamda kurulu di.izenle bi.itiinle~mesi etkili olmu~tur.
postmodernizmin ele~tirisi [tng. cn"ticism of postmodernism; Fr. critique du postrnodemisrne). Yirmind yi.izydm son .;eyre-ginde sosyal bilimlerde ve ozellikle de
felsefede oldukt;a etkili olan postmodernizmin sadece ele~tirdigi, ylkbg1, ku~
kuculug ve yunt~a nedir bilmez
olumsuz tavn nedeniyle tenkid edilmesi.
postmodemlik
703
704
postmodem topluan
potansiyalite
705
706
pozitif
pozitivizm
pozitif felsefe [Os. miispet felsefe; ing. positive philosaphie; Fr. pltilosapf1ie positive].
tComte ve tMach gibi pozitivist du~i..i
nurlerle, tKierkegaard ve tSartre gibi
varolu~c;u filozo.flar taraflndan savunulan felsefe tliru.
Sozu edilen du~iinurlerin ortak yonu,
en iyi bir bic;imde Alman filozofu Hegel
taranndan omeklenen spekulatif ya da
daha c;ok n2gatiffelsefrye kar~ c;Ikmalandll. Buna gore, negatif felsefe ide ya da
kavramlann a-lanmda hareket eden ve
kavramlarm ya da ozlerin t;~karsaruna
Slyla ilgilenen bir felsefedir. Bu felsefe
aktuel varolu~ alarum a~arak, gorunu~un gerisindeki gerc;eklige, aktuel varolu~un otesindeki ozler alanlna ula~maya
c;ah~1r. Oysa pozitif felsefe kendisini ~k
tuel varolu~ alan1yla SlnJrlayan, bu alaru
duzenlemeye, onun yaratb~l problemlerle ba~etmeye c;ah~an bir felsefed ir.
Comtec;u anlamda pozitif felsefe, bilim
temeli uzerinde yukselen bir felsefe olup,
bilimlerle bir likte, nesnelli~ gozetir ve
aktuel varolu~ alarundan, fenomenler
duzeyinden oteye gec;menin me~ru bir
gec;i~ olmad1~1 one surerek, kendisine
bilimlerin ula~hg1 sonuc;lan sistematize
ehne ve bilimsel bir dqnya goru~u olu~
turma gorevi yukler. Pozitif felsefenin
i~i, bilimin kavramlann1 a-;tklay1p temellendirmek ve bilimin yontemini analiz etmektir.
Buna kar~1n, Kierkegaardc;1 ya da varolu~c;u anlam1 ic;inde pozitif felsefe, aktuel varolu~un, nesnel degil de, oznel
yan1yla ilgilenir. Bilimlerin ula~h~l sonuc;lan yoksaymamakla birlikte, insaru
ilgilendirenin esas bu olmad1guu dile
getiren varolu~-;u pozitif felsefe, aktuel
varolu~un daha c;ok oznel ve bireysel
boyutu ilzerinde durur ve oznel hakikatleri vurgulayan bir kavramaaUa~hr
maya gider.
pozitivi.zm [Os. felsefei ilmiye; ing. positivism; Fr. positivisme; AI. positivismus]. 1
Genel olarak, +modern bilimi temele
alan, ona uygun du~en ve bah) inanc;lan, metafizik ve dini, insanhg1n ilerlemesini engelleyen bilim oncesi du~unce
707
708
pozitivizmin elettirisi
pragmatik
709
710
pragmatist doAruluk
yanh~1
pragmatizm
Bir inancm dii~iiniilen amaan ger-;ekle~mesine katlo yaptp yapmadtgt, yalmzca tecriibe, deneyim tarafmdan belirlenir. Bundan dolayt, bir inancm dogrulugu -;ogu durumda hemen ve
dogrudan dogruya saptanamaz. Buna
gore, bir inanan dogru oldugunu kabul
ediyorsak, ve bu kabiiliimiiz inancm benimsendigi andan itibaren uygulamadaki sonu-;lar tarafmdan siirekli olarak
destekleniyorsa, k1sacas1 inan-; uygulamada bir i~e yanyorsa, o giderek artan
ol-;iilerde dogru bir inan-; haline gelir.
Oyle ki, omegin -;ekim yasas1 gibi bir
inan-;, deneyin smamasmdan -;ok uzun
bir zaman dilimi boyunca ba~anyla ge-;nti~se, soz konusu inan-;, pragmatiste
gore, tiim prati~ ama-;lar bakunmdan
dogrulugu kamtlanm1~ bir inan-; diizeyine yiiksehni~tir.
Bununla birlikte, gelecegi heniiz tecriibe etmedigimiz i,.:jn, tUm deneyimler samrh olmak zorundadar. Bundan dolaya,
hi-;bir inan-; tam ve mutlak olarak dogru
olamaz. Zaten, pragmatiste gore, mutlak
dogruluktan soz edilemez. Mutlak dogruluk, mantak-;alann yarattJga bir yarulsamadan ba~ka hi-;bir ~ey degildir. Oyleyse, bir inan-;, hi-;bir zaman mutlak
olarak dogru olamayacak olmakla birlikte, dogru olma iddiasmda bulunan
bir ~eydir.
Demek ki, bir inanca benimsedi~iz
zaman, ona gore eyler ve eylemlerimizle
soz konusu inane smanz. Bu inanan
benimsenmesi sonucunda ortaya 9kan
eylemlerin sonu-;lan iyiyse, inancmuz
bize dii~iindugumiiz amaca ula~ma
imkam veriyorsa ve dolayastyla, ya~a
rrunuz iizerindc olumlu bir etki yapayorsa, inanclfiUztn dogruluk iddiasa ge-;erli bir iddia haline gelir. $u halde, biz,
pragmatiste gore, tapk1 kendi ger-;ekligimizi kendimiz i-;in meydana getirmemiz gibi, kendi inanrumzm dogrulugunu da oznel olarak kendimiz yarabnz;
sahip oldugumuz inan-;larumzm dogrulugu da, hpk1 alglladagumz nesnelerin ger-;ekligi gibi, bizim ama~lanrruza
gorelidir.
711
712
prakriti ve purua
pta:ds
tetik ve ahlaki egoizm clarak uc;e aynhr. Bunlardan uautJksal egoizm, ki~inin
kendi yargis1n1, ba~ka insanlann ele~
tirel degerlendirme ve S1namas1na tabi
tutmas1n1n gerekli olmad1gln1 savunan
tavra kar~1hk gelir. Estetik egoiznt, ki~i
nin kendi begenisiyle tam ve mutlak bir
doyum sagladiglni one surerken, al1ltiki
egoiz11r ki~inin c;Ikarlannl temele alarak,
ki~inin kendisini tum faaliyetlerinin
nihai ve en yuksek amac yapar.
pralik akhn postiilalan [tng. postulates of
practical reason; Fr. postulats de Ia raison
pratique]. Kant felsefesinde, ahlak ic;in
gerekli olan, faka t karutlanamayan onkabuller; tecrubi temelleri oln1amakla
birlikte, ahUik1n varolu~u ic;in ka~and
maz olan ideler.
Ahlakh olmam1z, ahlaki odevlerimizi
yerine getirmemiz ic;in inanmak durumunda oldugumuz kanltlanamaz, ya
da kanltlanmadan kabul edilmek durumunda olan pratik ya da ahlaki hipotezler. Kant'a gore, bu hipotezler 1
Tanrl'n1n varolu~unu, 2 ruhun oliim
suzlugunu ve 3 iradenin ozgiir oldugunu dile getiren hipotezlerdir.
pralik deneyimin lransendanlal ko~ulla
n [ing. transcendental conditions of practical experience; Fr. conditions transcendenteaux de I' experience pratique]. Onlu Alman
filozofulmmanuel Kant'ta, insan varolu~unun bir olgusu olarak ahlak.J mumkiln k.Jlan, ahlaki yarg1ya nesnellik kazandiran ko~ullar.
I<ritik d~ Reinen Vernunft [Saf Akhn
Ele~tirisi] adh birinci kitab1nda, teorik
deneyi ya da bilgiyi olanakh kllan ko~ul
lan ortaya koyan, bizim, numenleri degil
de, ancak duyarhk ve anlama yetisinin
apriori kavram ve kategorileri ic;ine yerle~tirebildigimiz fenomenleri, bir anlamda kendi kurdugumuz nesneleri bilebildigimizi soyleyen Kant, I<ritik der
Praktischm Vernenft [Pratik Akhn Ele~
tirisi] ad1n1 ta~1yan ikinci kitabmda,
ahlak1 mumkun kllan ko~ullan, ahliki
deneyim ve yarguun zorunlu postiilalaruu ortaya koymu~tur.
713
Buna gore, ahlakln temel poshHast, ozgurh'.iktiir, c;unku ozg\lr ola1nazsak eger,
eylemle1imizden sorutnlu tu h.tlamay1z.
Bununla birlikte, ozgtirluk, Kant'tn fiziki
dunyan1n temelinde bulundugunu gosterdigi nedensel zorunlulukla uzla~tu1l1nahdar. Kant, bu uzla~may1, nuinenfenomen ay1runuu insan1n kendisine uygulayarak ger~ekle~tirir.
praxis (Yunancada eylem, yap1p ehne anlamina gelen sozcuk]. ilkc;ag Yunan felsefesinde, ahlaki vc siyasi davra~ ve faaliyeti de ic;ine alacak ~ekilde, insan
davraru~1 ve eylemi ic;in kullarulan teriln.
Buna gore, Aristoteles praxisi, poiesis ve
ll1eoria'ya kar~lt bir bi9mde, insani eytem
ve etkinlik ic;in kul1antr.
tModem felsefede ise diyalektik ve tarihsel maddeciligin kurucusu olan
+Marks, daha once d u~unce ve teorid en
ayn ve bag1msiz olan praxise yeni bir
anlam kazand1nn1~ ve onu teoriyle eylemin birligi olarak tanimla~tlr. Onda
praxis, salt emekten farkh olarak, insana
has ozgur ve bilinc;li yarahct faaliyeti tarumlar. Boyle bir etkinlik, bilgi temeli
uzerinde yeni ve daha iyi bir duzen kurabihneye 1nuktedir olan bir eylem turiidur.
Marks'a gore, du~unce ya da teori
soyut bir standart, eyle1nden kopuk, uygulamayla ili~kisi olmayan bir ideal olarak degerlendirilmemelidir. Du~unce ya
da teori eyletnin, pratigin sonucudur, eylemden dogar, eylem tarahndan geli~ti
rilir ve donli~tiirulur. Bundan dolay1,
ideal olanla gerc;eklik aras1ndaki yank,
Marks'a gore, ancak pra.xisle, dunyay1 anlamak kadar, dunyayJ kuram-eylem bagla1n1nda degi~tirme projesiyle, ger~ek
dtinyay1 don(i~tunneyi amac;layan toplumsal s1ruflar aras1nda teorik bir bilinc;
geli~tirmek suretiyle kapatdabilir.
Marksist gelenegin 20. yuZ}'lldaki
onemli uyelerinden biri olan Frankfurt
filozofu tHabermas ise, praxis terimini
insanlar aras1ndaki ileti~imsel eylem
ic;in kullanu. Ahl~ki nonnlar tarafandan
yonetilen praxis, onda teknik kurallann
belirledigi ara~sal eylemin, yani e~ya
uretiminin tam kar~1S1nda yer ahr.
714
pre
proton pseudos
engel vard1r'
715
demi~tir.
Protagorean
relativism; Fr. relativisme de Protagoras ].
Protagoras'm 'insanm, varolan ~eylerin
varolduklannm, varolmayan ~eylerin
varolmad1klannm oh;usti oldugu' ~ek
lindekj deyi~inde ifadesini bulan gorelilik anlay1~ma verilen ad.
Protagoras'm goreciliginin temel inan,_lan ~u ~ekilde s1ralanabilir: 1 ~eyler, insanlara gorundugu, insanlar tarafmdan
alg1land1g1 gibidirler. 2 ~eylerin kendilerine farkh gorundugu i..kj insandan hi,.biri, digerini, ona yarulmakta oldugunu
soyleyerek, ikna edemez. 3 c;unkti ~ey
ler, bir insana belirli bir bi,.imde goruntiyorlarsa eger, bu, ~eylerin, her ne kadar
onun kom~usu i,_in farkh olabilse bile,
soz konusu ki~i i,_in varolma tarz1du. 4
Dogruluk alg1lananla ozd~ olup, aJgilayarun fiziki durumuna ya da ko~ulla
nna gorelidir.
5 Farkh duyu organlan ve k~ullar stiz
konusu oldugunda, alg1lanan ve dogru
gibi goriinen ~y de farklt olacakbr. 6
Dogruluk tumuyle gorelidir. 7 Dogruluk
algdayan ki~iden bagut\SIZ degildir. 8
Varolan ~eyler sanhg1 olan birinin goztine san goriinuyorlarsa eger, ger,.ekten de
sand1r ve hi,_ kimsenin ona ~ylerin san
olmad1guu soyleme hakkt yoktur. 9 Alg1
ve bilgi ir;in ge~rli olan bu durum, degerler i,_in de ge,.erlidir; bw1a gore, bir
insan h1rS1Zbk yapmamn iyi olduguna
ger~ekten inaruyorsa eger, bu onerme,
ayru insan onun dogru olduguna inand1g1 stirece dogrudur.
protai ousai. t Aristoteles'te, var olmak
i,_in kendisinden ba~ka hi,.bir ~eye ihtiya,_ duymayan birinci dereceden tozlere verilen Yunanca ad.
prote philosophia. ilk felsefe anlamma
gelen ve ilk,_ag ile Orta,.ag felsefesinde,
modern felsefenin tersine, epistemolojiden once gelen ontoloji ya da metafizigi
tammJayan Latince terim.
proton pseudos. Yunancada ilk yanh~;
hatamn kokeni, yanh~ ilk adun anlamina gelen terim.
716
Proudhon, Pierre-joseph
Pro01dhon, Pie,ne-Joseph. 1809-1965 y!llart arasmda y3~aml~ clan Frans1z sosyalist dii~iiniir. Temel eserleri: Qu'est-ce
que Ia pi'Opl'icte? [Miilkiyet nedir?].
Systeme des Contradictions economiques ou
Plrilosophie de Ia Misere [lktisadi <;:eli~ki
lcr Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi].
Daha ziyade 'Tann ~erdir' vc 'Miilkiyet
hrrs1zhkllr' gibi slogan sozlerle arwnsanan Proudhon, tanar~izmin kumcusu
olarak bilinir. 0 miilkiycti kendi kendini
yok eden bir katil olarak gonnii~. onun
toplumu kemirdi~ini ve adaletin kurulmasma engel oldu~unu soylemi~tir.
Proudhon'a gore, insanlann birbirleri
kar~1smda hi~bir iistiinliikleri olamaz,
dolayisiyla onlann zor:ba ve kale, hiil<meden ve hiikmedilen olarak ikiye boliinmelerinin anla~1hr hi~bir gerek~esi yoktur. 0 diinyada mutlak bir ozgiirliik ve
e~itlik tesis edildi~i zaman, hi~bir yonetim ve hiikiimete gerek kabnayacaguu
iddia eder.
Tiim orgiit ve kurumlara kar~1 ~kan,
komiinizmden nefret etti~ini belirten
Proudhon do~alhkla Tann'ya da dii~
man olmu~tur. Ekonomi politi~in e~ya
diizenini me~rula~tmnak sureyile seflati ovmekten ba~ka hi~bir ~ey yapmad1~~m savunan filozofa Marks The Poverty
of Philosophy [Felsefenin Sefaleti] adh
eseriyle kar~!l1k vermi~tir.
psikanaliz [lng. psycl!analysis; Fr. psycharudyse; AI. psychanalyse]. Ozel olarak,
Freud'un dii~iince, ~ah~ma ve eserleriyle birle~tirilen psikoloji ve ruhsal tedavi
anlay1~1, daha gene) olarak da Breuer ve
Freud'un 1880 ve 1890'h y!llardaki ara~
l!rma vc dii~iincelerinden ~1kan psikoloji aknnr.
Soz konusu psikoloji anlay1~1 ya da
okulunu belirleyen en onemli o~eler
~unlard1r: 1 Hi~bir insan davram~mm
geli~igiizel, rastgele olmad!~lm, tiim
davram~larm bireyin psi~ik ya~anl!s!
tarafmdan belirlenmi~ oldu~unu one
siiren psi~ik bir determinizm anlay1~1.
2 Bilin~ alamnm d1~mda kalan, fakat
bireyin ya~ammda ve bireyin davram~lanm a~1klamada ~ok onemli bir rol
oynayan bilin~d!~l o~retisi.
psikoloji
tir. t~farcuse'e gore se, psikanalizin bashrma ve bilin;d1~1 ile ilgiii fikirleri, anadem kapitalist burokl"asilerde soz konusu
olan sefalet ve yabancda~man1n adeta
sagla1n bir tasvirinden ba~ka hi-;bir ~ey
degildir.
tDerrida ve tFoucault gibi du~unurler
ise, Freud't1, yalruzca bilincin ve benin
yan1lg1 ve ald an1~lannt ortaya -;kard1g1
i-;in degil, fakat Bah felsefesi geleneghun
ten1elinde yer alan 'akJJ' ve 'gerc;ek' di.i~i1nlerin.in anlams1zhgn gosterdigi i;in
de olutnlu kar~datnt~lar, ama bir yandan da di.i~iincelerini daha ileriye, nihai
tnanhksal sonucuna kadar goti.irrnedigi
i-;in ele~tinnekten geri durma1ru~lardtr.
Psikanaliz baglamtnda ikinci tepki,
lnanhk;l pozitivistlerin ya da ornegin
tPopper'1n teori kar~1s1ndaki oltunsuz
tavndu. Nitekim Popper'a gore, psikanaliz sozde bir kuram olup, bilimsel
olarak test edilebilir bir teori degildir. 0
ne dogrulanabildigi, ne de yanh~lana
bildigi i-;in, bilimsel ilerlemeye engel
olan, gorunu~te bilimsel, ger-;ekte ise
bilimsel olmayan bir gori.i~ti.ir.
psikodram [ing. psycl10dram; Fr. psyclrodraJne]. Psikolojide soz konusu olan ve psi
kolojik bozukluklan olan oznelerin,
kendilerinde varolduguna inandan bozukluklarla ilgili bir temayt, tiyatroya
ozgi.i bir ah~hnna ~klinde salmede oynaytp ifade etmelerini ve boylellkle de,
kendi benlilderini bulmalaruu ve komplekslerinden kurh.llmalann saglayan bir
teknik. Ger-;egin oyun ~kl inde gosterilmesi suretiyle, oynay'arun bo~lun1n1, bireyin dogalhg1n1 maskeleyen ogreni1mi~
rollerden kurh.Jhnastru ama-;layan psik~
lojik tedavi teknigi.
psikoloji [Os. rultiyat, iltni ruh; lng. psy~
logy; Fr. psychologie; Al psyciJologie]. 1 Ruh
bililni. Psi~ik olaylann, ruh ya da zihinle
ilgili fenomen ve olaylann bilimi. Zilinin
yaplSlnl, i~levlerini konu alan ara~tuma
dah. Ayrtca, 2 bir birey ya da k.i~iyi ya
da belli kategoriden insan varhklaruu
ba~kalanndan ayran karakter ozelliklerinin ya da psi~ik olaylann bi.iti.ini.i.
717
Zihni konu alan, zihinsel ya~a1n1r. bilimi veya davran1~ bilimi olarak tanunlanan psikoloji, yakla~1k yiizytlhk bir
bililn olup, felsefeden ve hptan yogun
olarak etkilenmi~tir. Buna gore, felsefeden zihin, irade ve bilgi ile ilgili probletnl~ri mjras alan psikoloji, hptan gerc;ekle~tirilene, di.i~uniUen ve hissedilene
ili~kin a-;lklamanlll, biyoloji ve fizyolojinin terimleriyle ifade edilmesi gerektigi
gorii~unii a1mt~hr .
Alg1, ogren1ne, gild ulenme, zeka, ve kj~ilik gibi konular uzerinde yogunla~an
psikoloji, ba~lang1c;ta genel yoneliln itibariyle pozitivist bir karakteristik ta~1
tnl~ ve daha ziyade, insan davran1~1n1n
a-;klarunaslnda ic;sel faktorlerin onemini reddedip, -;evrenin etkisini vurgula
yan davraru~;thk genel paradig1nas1na
bagh olare1k deneysel bir nitelik arzetni~ tir.
1960'h ylllardan itibaren yava~ yava~
bili~sel yakla~unlara da yer vermeye ve
i-;sel kapasitelerin onemini kabul ebneye
ba~layan psikolojide, ozellikle de AngloAtnerikan psikoloji anlayl~lnda deneysel ve pozitivist egilimler hala hakim d urumdadlr. Gi.inumi.izde aynnhh ve -;ok
yonlii olduktan ba~ka birbirleriyle kar~hkh bir ili~ki i~nde bulunan psikoloji
konularuu farkh bak.t~ a~larayla ele alan
belli ba~h yakla~1m ya da psikoloji okullan ~unlard1r: Bilincin temel ogelerini ve
i-;eriklerini sistema tik bir tarzda i-;ebak~ yoluyla ara~tuan yaprsalcrlrk, :z.ihnin
temel faaliyetleriyle ilgili olan Jonksiyonaliznr, ayn ve birbirlerinden yahtlannu~
psikolojik ogeleri kar~1hkh baglanhlaCI
i-;inde incelemek isteyen ,agn~rnrct Irk,
bi.iti.ini.i ve bi.itiinle ilgili ozelliklerin onceligini vurgulayan ve bi.iruni.in hi;bir
~ekjJde ogelerine par-;alanamayacaglnl
iddia eden Gestalt psikolojisi, oznel deneyimin degil de, yaln1zca nesnel davraru~n incelenmesi gerektigini savunan davranr~~rlrk, ve bilin-;li, bilin-;siz tiim ruhsal
fenomenleri yoneten, belirleyen gi.i-;leri,
motifleri ara~tuma amac1 giiden psilaznaliz.
718
psiko1ojik
2 Daha ozel olarak da, manbkta, manh~~ insamn duyusal tarafma, psikolojiye
indirgeme, manhksal onermeleri psikolojik onermelerle ozde~le~tirme tavn.
Soz konusu ozel anlarru i~nde psikolojizm, mantlk ilkelerinin kayna~Iru insanm psi~ik ya~ammda bulma ~abasmm
bir sonucu ortaya ~aknu~t::lr. Ome~in,
tHusserl kariyerinin ba~langacmda bu
tur bir psikolojizmi savunmu~tur. Husserl'e gore, du~unme yasalarmm normatif bilimi olarak manhk salt, kesin ve
fonnel bir disiplindir ve manhk ilkeleri
de bu bakamdan a priori ve transendentaldar. Bununla birlikte, o manh~m da
duyusal bir kokeni oldugunu ve bu kokenin insan psikolojisinde aranmasi gerekti~ini one surmu~tur.
Husser! bu psikolojist tezini daha
sonra terketmi~ ve psikolojizme ~iddet
le kar~1 ~~hr. <;unku, psikoloji gibi
empirik bir bilimin, bilim olmas1 dolaytsayla, bize ancak her bilim gibi olasthk
de~eri olan, tumevarunsal yoldan elde
edilmi~ bir bilgi verebilecegi, olasdd1 bir
Pythagoras~dar
?19
tenin
mi~lerdir.
anlay1~1
benimseyen
Phyta.goras~llar insan ruhunun ba~ka
insanlann bedenlerine old u~u kadar,
hayvanlann bedenlerine de girdiklerini
dile getirmi~ ve bu ~er~eve i~inde, hayvan eli yemeyi y asakl~lardrr. Pythagoras~dar, aynca bilim ve ozellikJe de
1natematik alan1ndaki ~ah~malar1yla iin
kaz.annu~lard1r. Yunan diinyasmda matemati~in
kurucusu olarak bilinen
Pythagoras, arihnetikle, oncelikle miizi~e yonelik ilginin bir sonucu olarak ilgilenmi~tir. Muzik alan1nda bir uywn
bulan Pythagora5t;~lar, buradan hareketle bir yandan miizikteki uyumun evrendeki genel ve yetkin uyumun kii~iik bir
720
Pythagoras~rhk
ya da tozitnitn say1 oldu~u fikrine ve nihayet, varhklar arasmdaki rutelik farkhllklannln niceliksel farkbhk)ara indirgenebilece~i sonucuna ula~m1~lard1r.
Pythagorasc;IJann biHmsel c;ah~malan
aras1nda, geo1netri alarunda, Yunanlmnl
genele, yasaya ula~1nadaki dehas1ru, ya
da UStiin ba~arlSlnl e~siz bir bir;ilnde ornekleyen tinhJ Pythagoras teoremi de yer
ahr. Teore1n, Pythagorasp]ann salt aritJnetiksel ve geo1nehik olgttlan a~m1~
olup, bu olgulan tiimdengelimsel bir sisteln ic;inde oziimled ik)erini gosteren c;ok
giizel bir ornektir. Metafizik alanmda
Anakshnan drostan etkilenen Pythagop
rasc;1lar, ondaki Belirsiz ya da SU'Urs1z fikrini, S1rursLZ olana ~ekil veren ve ondan
bir uyum yaratan SLrur fikriyle birle~tir
Jni~lerdir. Buna gore, sayllann tek ve c;ift
diye ikiye aynld1~1nt one suren Pythagorasc;r anlay1~a gore, bunlardan Tek alan
snurh iken, c;ift alan suursJzdu. Bir ise,
ayn1 anda hem tek ve hem de c;ift oldu~u
ic;in, bu ildsinden meydana gelir. Ba~ka
bir deyi~le, bir, suunn, onu s1n1rh kllmak
ic;in, Sln1rs1z.a baskln -;:rkmas1run son ucunda ortaya c;tkar. Say1 ya da say1lar ise,
birden do~ar.
Pythagorasc;1larda uyum, kar~1t o~eler
aras1ndaki ili~kinin bir sonucu olarak,
Q
quadrivium. Orta'ra~da iiniversiter e~iti
min daha ileri a~amas1n1, daha yiiksek
bolmesini meydana getiren dort matematiksel disiplin.
Astronomi, geometri, aritmeti.k ve miizikten meydana gelen dort matematiksel
disiplin ya da sanatl gosteren quadriviu
mun bir onceki a~amas1 triviumdur. Quadriviumu meydana getiren bilim ya da
disiplinlerden once okurulan bu disiplinler, suas1yla gramer, retorik ve manbkhr. Quadrivium ve triviumu meydana getiren bu yedi sanata birlikte, ozgiir
adamm sanatlan anlammda liberal sanatlar ad1 verilmi~tir.
Quine, Willard Von Orman. Manhgm temelleri ve ozellikle de semantik yonleriy .
le ilgili bir teori geli~tirmi~ olan Amerikab manbkftl ve filozof. Temel eserleri:
Word and Object [Soz ve Nesne], Methods
of l.ogic [Manbk Yontem.leri], From a Logical Point of View [Manbksal Bakl~ A'r'ISUldan], Philosophy of Logic [Manbk Felsefe-si], TJ1e Roots of Reforana [GOnderimin
KokenleriL Pursuit of Tntth [Hakikat AraYI~I] ve 'Two Dogmas of Empricism'.
Felsefi ara~hrmalaranda do~alc1 ve empirist diinya gorii~iine uygun bir yakla~un benimseyen Quine, empirizmin iki
721
dogmast olarak gordiigii ~eyi, yani analitik I sentetik ayuuruyla anlamh tiim
onennelerin dolayuns1z deneyimlere dair
rumcelere indirgenmesi gerekti~i anlayi~~ru reddetmi~tir. 0 giderek daha maddeci ve nominalist bir gorii~e yonelmi~
ve bilgiyle dii~iinme siirecindeki kavramsalla~tumarun onemi iizeri nde durmu~tur. Algasal benzerlik yoluyla goz
lem onennelerine yiikseldi~, gozlem
onennelerini bir araya getirmek suretiyle de de nasd genel yasa ya da hipotezler olu~turdu~umuzu ara~hran Quine,
manbk alantnda daha ziyade Russell ve
Whitehead tarabndan geli~tirilmi~ olan
matematiksel manbBa sad1k kalma~br.
Bununla birlikte, o Ingiliz filozo.Oanrun
manhgm ontolojik bakundan yanslZ oldu~u gorii~tine ka~1t bir tavu geli~tir
mi~ ve hatta, varh~1n manb~a, ama
daha ziyade dile ba~h ve goreli oldu~u
nu one si.irmii~tl.ir.
Bir manbk teorisinin kabulliniin ortaya
~lkard1~1 ontolojik sonu~lar iizerinde
duran Quine, dili sa~lam tahminler ortaya koym~ ge~erli ondeyilerde bulunmak suretiyle tecriibemizi diizenlemeyi
ama~layan bir tiir teori olarak gonnek
gerekti~ini belirtir. 0 bu ba~lamda, bir
dilden ba~ka bir dile terciime yapmanan
iml<Ans1Z oldu~unu iddia ederek, anlam
efsanesini bir ~ekilde yikmi~hr. Bilhn
felsefesi alarunda ise, Quine, Duhemi izleyerek, bilim adaman1n deneyin sinamasina, di~er onermelerden yahtlanm1~
bir onermeyi de~l de, bir dizi onermeyi
t4bi tuttu~unu ~vunur. Zira onun gorii~iine gore, bir onenne sadece deneyim
lerin yahn bir ozeti de~l, fakat bilimsel
bir sistemin temel bir bile~enidir.
/22
radlkaJ
Deneyimin
radikal [ing. radical; Fr. radical; Al. radikal].
1 Temel, mutlak, topyekiin ya da kesin
alan bir ~eyi tanunlamak i~in kullandan
s1fat. 2 Politik sistemde geni~ kapsamh
ve temel bir donii~iimiin gereklili~ini
savunan ki~iyi; siyasr yelpazede a~1n
u~larda, ama ozellikle de solda yer alan
birini tanunlamak i~ kullanilan politik
niteleme.
Bu ba~lamda, sosyal ve politik alanda
biiyiik de~i~imlerin, kokten donii~iim
lerin savunuculu~unu yapan teori ve
hareketler de radikal sifattyla kategorile~tirilir. Gelenekle, kurumla~m1~ ve
yerle~ik ge~mi~le alan tum ili~kileri koparmak ve yeni bir sayfa a91\ak isteyen
lerin gorii~ii, ayru zamanda radilaJlizm
olarak tarumlanu. Bu anlamda radikalizm Fransada, liberalizm, cumhuriyet9lik ve seki.ilarizm i-;in genel bir terim olarak kullan1hrken, lngilterede felsefi
radikalizm anlammda, Jeremy tBentham
ve John Stuart tMiJIin temel W\Surlan
iktisadi liberalizm, alalohk, yararabk ve
bireycilik alan felselesini tarumlamak
i~in kullandm1~br.
gert;ddi~in
bilgisi
i~in
bir
rasyonalite
723
724
rasyonalizasyon
veya etki)i olan yol!ar! kuUanmaya dikkat eden insan1n tavnna tekabiil eder.
rasyonalizasyon [ing. rationalization; Fr.
rationalisation]. 1 Genel olarak, olaylara
akli bir pe~pektiften yo rum ya da a~kla
rna getirme. Kan~~ anlam baknrundan
belirsiz, karanJJk ve anla~almaz olaru belirli, dakik, a-;1k ve anla~aJJI hAle getirme
imkaru veren i~lem ve siire-;.
2 lnsan davranJ~Jna dair s6zde a~a
ma. Eylemleri hakh kdmak veya anla~alu
hale getinnek ic;in sahte ya da diizmece
ac;lldamalar iiretme, ozellikJe psikolo~de
ki~inin eylem, dii~iince ve duygulanrun
gerisindeki ger-;ek motifleri gizlemeye ya
rayan i~lemler, geli~tirilen savunma anekanizmalan.
3 Sosyolojide, iktisat ve siyasette, belirli ama-;lara ula~mak i-;in elkin ara-;lann
yarat:Ilmasl veya orgiitlenmesi siireci.
Bireyleri ozgiirl~tirmek bir yana, onlara modem kurum~ orgii t ve etkinliklerin demir kafesi i~ine mahk1l.m eden
rasyonalizyon siire-;lerinin oziinde, sosyal faillerin, ~evrelerindeki diinya iizerinde daha bi.iyiik bir kontrol elde
etmek i~in, ki~isel olmayan ili~kilerde,
bilgiyi giderek daha yogtm bir bi-;imde
kullanma yonelimleri vard1r. Ba~ka bir
deyi~le, tWeber'de, insan eyleminin
her boyu tunu oh;iim ve kontrole elveri~li hale getiren siire-;leri tarumlayan
rasyonalizasyon, geleneksel uygulamaJaran reformdan ge-;irilmesine ve bu uygulamalarla ozde~le~mi~ ama-;lara daha
iyi ve etkili bir bifiimde ula~xna olanaga
verecek siire-;lerin ortaya c;tlo~ana, kurumlann belli ama-;lann ger-;ekle~tirile
bilmesi i-;in, daha etldli ve yeterli ara-;lar
hlline getirilmesine i~ret eder.
Buna gore, Weberci anlanu i9Itde rasyonalizasyon, ekonomi alarunda, fabrika
ve iiretimin biirokratik yollardan diizenlenmesiyle, kann geli~mi~ muhasebe
teknikleri kullanllarak hesaplanmasuu;
din alarunda, ilahiyabn, vahiy temeli
iizerinde degil de, entellektiiel bir temel
iizerindeki geli~imi sayesinde, biiyiiniin
ortadan kaldanhp, dinf Ayinlerin yerine
ki~isel
rationes seminales
Yine ayru .;er.;eve ic;inde, speki.ilatif disiplinlerde, felsefede ve teolojide kullarulma~ olan, ve deneysel o~elere pek yer
venneyerek, ya!Juzca saf akhn faaliyeti ve
katkisiyla belirlenen metodlar rasyonel
yontemler diye karakterize edilir. Felsefede farkh filozoflar tarafmdan benimsenmi~ olan soz konusu rasyonel yontemlerin belli ba~hlan, tarihsel bir s1ra
i.;erisinde ~u ~ekilde sm1flanabilir: 1
tSokrates tarafmdan kullamlm1~ olan ve
sorgulama yoluyla analizden meydana
gelen Sokratik tartr~ma yontemi. 2 Ara~h
rrlan oze ula~ilincaya kadar, ti.irlen toplamaktan ve en yi.iksek dnsi alt ti.irlerine
bOlmekten olu~an Platonik toplama ve
bOime yontemi. 3 t Aristoteles ve Orta~~
di.i~i.ini.irleri tarafmdan kullandan ve di.i~i.inceyle varhk arasmdaki nedensel ili~
kiyi kamtlamah olarak gtistenneyi ama.;layan smtetilc yontenr.
4 t Plotinos, t Augustin us ve mistikler
tarafindan onerilen ve zihnin bir bi.iti.in
olarak aydmlarunas1 hedefine goti.iren
bir si.ire.; olarak, ahlaki ve entellekti.iel
annma ve safla~mayla belirlenen 'ile
yor1temi. 5 tCicero tarafmdan kullamlmi~ olan ve do~rulu~a ula~ma yolunda,
farkh o~eleri farkh yer ve o~retilerden
ama.;h bir bi.;imde se.;ip almaktan olu~ an se~meci ya da eklektik yontem.
6 Franstz filozofu tDescartes tarafmdan
kullarulan, ve akhn sezgi gi.ici.ini.i kullanarak, alilk ve set;ik olan, ve bundan dolayi kendisinden hi.;bir ~ekilde ku~ku
duyulamayan mutlak bir do~ruya ula~
mak i.;in, ku~kunun bir ara.; olarak benimserunesinden olu~an tku~ku yontemi.
7 tngiliz empiristleri taranndan kuBaNIan ve idelerin, di.i~i.incelerin kokenine
ili~kin bir ara~hrmadan, i.;ebak1~sal
analizden olu~an psilcolojik yontem. 8
tKant tarafmdan kullamhru~ olan ve
bilginin olana~yla ko~ullan ve Sirurlanna ili~kin bir analizden olu~an transendental yontem. 9tHegel ve tMarks tarafmdan kullamlm1~ olan ve di.i~i.inceyle
varh~m tez, antitez ve sentezden ge.;erek geli~ti~ini ifade eden tdiyalektik yontent 10 tComte ve tSpencer tarafmdan
725
kullarulmz~
tpazitivist yontem.
726
i.svendiye
t1~mada,
deneyimin ya da alg1nm nesnelerinin algllayan oznenin zihninden ba~msiz olup, nesnel bir varolu~a sahip
bulundu~nu one suren turu reulist pozitivizm olarak tarumlarur. Bu tur bir pozi
ti vizm, alg1da, da~ dunyadaki nesneleri
detil de, kendi zihin hallerimizi algdadl~ soyleyen idealist pozitivizmden,.
alguun nesnelerine insan zlhninden batimsxz bir varolu~ yuklemek baklmlndan aynhr.
realizm [Os. lulkildyye; ing. realisnt; Fr.
rbJlis.me; AJ. realismus]. 1 Genel olarak, olgulan, ne kadar ayk1n gorunurlerse goriinsunler, oldul<Jan gibi, ~eyleri ger~ekte
olduklan ~ekliyle nesnel olarak ve duriist~e kabul etme tavn veya belli bir kategoriye giren varhk ya da nesnelerin zihinden ba~mSIZ olduk)anru One suren
otreti.
Belli bir kategori ya da turden ~ey ya da
nesnelerin zihinden ya da du~tincemiz
den batunstz oldutunu, ve dolayJs1yla
bu nesne turlerinin ke~fedilebileceklerini
veya bilinebileceklerini one siiren genel
realizm otretisinin daha 5zel omekleri
nin ba~mda, hi-; ku~ku yok ki, 2 ontoloj~
realizm gelmektedir. Ontolojik realiz1ne
gore, biz insan varbklan, bizden tumuyle
ba~JmSIZ olarak varolan bir dunyada ya~amaktay1z. Bu dunyanm bizden batunSlZ olan olgular1n1n buyuk bir bt>lumunu
bilebilsek dahi, henuz bilgisine eri~me
di~imiz, bizim kavrayt~1m1z d1~1nda
kalan olgular vardu.
3 Tumellerin ba~1mS1Z bir bit;imde varolduklaruu, onlaran varolu~lanru kendilerinin nitelikleri old uklan bireylere
bor-;lu olmadiklaruu one suren t~am
realizmi ba~ka bir realizm turu olarak ortaya ~Jkar. Tumellerin at1zdan ~kan bir
sesten ba~ka bir ~ey olmaditlnl savunan tnominalizmin kar~1s1nda yer alan
manbksal ve metafiziksel bir otreti olarak kavram realizmi, ilk kez, Sofistlerin
toznelcili~ini a~mak uzere, bilginin nesnesinin tumel olan oldu~unu one suren
tSokrates tarafmdan dile getirilmi~ ve
ger~ekten var olan1n insan zihninden batimSJZ, nesnel bir varolu~a sahip olan
realizm
72.7
728
reductio ad absurdum
ba~unstz
olan ahlili olgular bulundu~unu; ahlaki yargdarm, bpkl di~er yargdar gibi ger.;ekli~i betimledi~ini, betimlenen bu ger.;ekli~n ahlaki ger.;eklik
oldu~unu, diinyamn iyilik, kotiiliik ve
de~eri, do~ru ve yanh~1, birtak1m zorunluluk ve yasaklan i.;erdi~ini ve
ahlak dilinin amacmm biitiin bu o~e ve
de~erleri a.;Iklamak ve onlar hakkmda
akd yiiriitmek oldu~unu savunan anlaYI~l ifade eder.
Realizm, 11 estetikte de, a) genel tip ya
da tiiriin onemini vurgulayan idealizme
kar~It olarak, bireyselli~i on plana filkaran gorii~e, b) uyum ve uywnlu olaru
arayan idealizmden farkl1 olarak, ya~am
ya da ger.;ekli~in gii~lii, keskin ve hatta
~rkin yonlerini ortaya koymaya ozen
gosteren anlay1~a, d sanat.;mm estetik
ilgilerine ba~h olarak, ger~eklikte de~i
~iklikler ve bu arada s.eQmler yapmaya
dikkat eden idealizmin tersine, ger.;ekli~i, hi.;bir se.;im ya da aymm yapmadan,
ger.;ekte oldu~u gibi, tiim aynnhlanyla
yans1tmaya dikkat eden tavtra kar~1hk
gelir. Nihayet, 12 piyasmm kendi yasalanna gore i~lemesi ve devletin her
tiirlii miidahalesinden baSJ,~1k tutulmaSI gerekti~ni one siiren tavra da, ~
mik realizm ad1 verilir.
Reichenbach, Hans
729
'/30
Reid, Thomas
lik ilkesinin de
de~i~tirilmesi
gerektigini
soylemi~tir.
Do~rulanabilirlik
konusunda ozgiin
katk1larda bulunan Reichenbach, dort
ti.ir dogrulanabilirligi birbirinden aytrmt~hr. Bunlar suastyla, teknigin geli~
me diizeyiyle oranhh olarak gtindeme
gelen teknik do~rulanabilirlik, doga yasalanyla ~eli~memeyi ifade eden fiziki
dogrulanabilirlik ve ~eli~kiden ba~1~1k
olmay1 ifaden mantJksal doty-ulanabilirlik ve deneysel dogrulanabilirliktir. Anlamt tanunlamak soz konusu oldugunda, soz konusu dort dogrulanabilirlikten
hangisinin se~ileceginin uzla~unJa ilgili
bir konu oldugunu belirten Reichen
bach'tn kendisi, bilim i~in en yararh ola~
run fiziki dogrulanabilirlikle 1nanbksal
do~rulanabilirlik aras1ndaki orta yol oldu~unu iddia etmi~tir.
Reid, Thomas. 1710-1796 y1llan aras1nda
y a~ m1~ olan tsko~ filozofu.
Sa~duyu felsefesine ~ok onemli katkllar
yapm1~ olan Reid, felsefede i~e, t1pk1
tl<ant gibi, tHume'u okuyarak ba~la
m1~br. 0 da Hume gibi, in san zihninin
d ii~iincede ve alg1daki do~rudan ve
aracstz nesnelerinin ideler oldu~u sonucuna vanrken, soz konusu ide anlayJ~uun Hume dt~mda, tDescartes, Locke
ve tBerkeley gibi dii~iiniirler tarahndan
da benimsendi~ni goriip, boyle bir teorinin do~al sonurunun tku~kuculuk oldu~unu dii~iinmii~tiir.
Bu temel uzerinde realist bir alg~ kuranu benimseyen Reid, sa~duyunun savunucului\inu yapm~ ve her tiir bilgiyle
bilimin, apa~lk ilkelere dayandl~lnl one
siinnii~tiir. Sagduyusu olan tiim insan
larm a;tk ve se-;jk bir bi-;jmde algtladl~nt one siirdii~ii bu ilkeler arasmda,
ona gore, matemati~in zorunJu ilkeleriy
le, sa~duyunun zihinden ba~uns1z bir
dt~ diinyantn varoldu~unu dile getiren
ilkeleri vard1r.
Renouvier, Charles. 1815-1903 yd4tn araSlnda ya~atnt~ olan Franstz dii~iiniir.
Hocast tCom te'a ek olarak, Leibniz ve
Kant'tan da etk~lenmi~ olan Renouvi-
er'nin te1nel eserleri Philosophie analytique de I' Histoire [Analitik Tarih Felsefesi], Les Dilemrnes de Ia M~taphysique pure
[Saf Metafizi~in <;tkmazlan], Histoire et
Solution des ProbleJPres Metaphysiqu~ [Metafizik Problemlerin Tarihi ve <;oziimii],
le Personalisme [Personaliz1n)'dir.
Varolan ~eylerin bilgi bakimtndan fenolnenler olduklann1 one si1ren Renou
vier, her tiir Jnetafizigi reddetmekle bir~
likte, tpozitivizmden de uzak durmayt
bihni~tir. 0 ~eylerin varolu~lan i~in oz~
neye ba~h olduklan sonucuna da var
1na1n1~, ama Frans1z ttinselcili~inin geli~imine
onemli katlalar yapacak
~eldlde, benin ozgiirlii~iinii biiyiik bir
gii;le vurgulam1~ttr. ~eylerin indirgenemez ~oklu~u ve bireyselli~i tezi ile, ondokuzuncu yuzythn sonlannda giderek
daha belirgin hale gelen mutlak idealizme kar~t koymaya ~ah~an Renouvier,
insarun bireyselli~ini belirlenimsizcilik
ve ozgiirluk ile irtibatlandtrmt~ttr. Buna
gore, ahUUd ozne ya da failler ba~ka
~eyler tarahndan belirlenmeyip, kendi
kendilerini belirledikleri. ol~iide biricik
ve ozgiir hale gelen bireylerdir.
Renouvier. siyaset felsefesi ve din alantnda da, bireysel ozgii rliik ve vicdan
hiirriyetinin ytlmaz bir savunucusu olmu~tur .
retol'ik
731
732
revi.zyonizm
rafa ya da kar~1t gorii~lerden birine baglanmarun olanaks1Z oldugunu dile getirerek, tal<lllllmasJ gereken tavrm yargy
asklya almak oldugunu savunan gorii~
i~in kullamhr. tKu~kuculugun Islam
diinyasmdaki en iinlii temsilcisi, bilimden de, felsefeden de vazge~erek, tasavvuf yolttna girmi~ olan Gazalr dir.
Rickert, Heinrich. 1863-1936 y1llan arasmda ya~am1~ olan Yeni-Kant~I Alman
dii~iiniir. Temel eserleri: Die Grt"llzm
der Naturwissenschaftichen Begriffsbildung
[Doga Bilimlerinde Kavram Formasyonunun Smirlan], Gnmdprobleme der Philosophischen Metlwdologie. Ontologie. Anthropologie [Felsefi Metodoloji, Ontoloji
ve Antropolojinin Sorunlan].
Daha ziyade degerler diinyasi ile olgular diinyasi arasmdaki ili~ki problemi
iizerinde durmu~ olan Rickert hpk1
Dilthcy gibi, doga bilimleriyle kiiltiir bilimleri arasmda kesin bir aymm yapIIU~Ilr. Bunlardan doga bilimleri, ona
gore, genel onermelere ula~may ama~
lar, yasa pe~inde ko~ar. Oysa kiilti.ir bilimleri genelligi ama~lamaz, yasa p~in
den gitmez. bmegin, kiiltiir bilimlerinin
en temeli olan tarih bir defahk olu~un
bilimi oldugu i~in, bir yasa bilimi olarak
goriilemez.
Dahas1 kiiltiir bilimleri, bir anlama
edimini gerektirirler. <;:unkii bu bilimlerin konu aldiklan ger~eklik, insanlarm
belli birtakun degerlere gore eyledikleri
bir alarun ger~kligidir. Bu ger~eklige
dolayuns1z bir tarzda degil de, ancak
soz konusu degerler aracJhgyla yonelme imkammz olabilir. Degerler ise,
dogal nesneler gibi algilamanm degil,
fakat anlamamn konusudurlar.
Ric12ur, Paul. 1913 yllmda dogmu~ olan
iinlii FransiZ filozofu. Temel eserleri: Volontaire et l'Involontaire [lrad ve Gayn
lrad Olan], /'Homme Faillible [Gii~siiz
lnsan], De l'lnterpretation: Essai sur Freud
[Yoruma Dair: Freud Ozerine Deneme1
Finitudeet Culpabilite [Sonluluk ve Su~lu
luk), Le Con flit des lnterpr~tations: Essais
d'Hermhleutiqe [Yorumlartn <;:all~masi:
Hermeneutik Denemeleri):
romalttiim
tFenomenolojiyi varolu~~u bir dogrultuda geli~tiren tSartre ve tMerleauPonty'n.in tersine, RicCEur fenomenolojiyi
hermeneutigin aynlmaz bir par~as1
haline getinni~tir. Ba~ka bir deyi~le,
Husserl'in eidetik yonteminden etkilenen RicCEur, ti.iln empirik bilgiyi veya
deneysel hipotezleri bir kenara ahp, ornegin irade ya da istemenin kavramsal
yap1s1 uzerinde odakla~an dikkatli bir
kavram analizi yontemi geli~tinni~tir. 0
tum ya~anu boyunca, ontolojinin nihai
ve en yuksek sorusu olan Varhg1n anlaml sorusu uzerinde durmu~tur. Duz
degil de, kesikli bir ontolojinin ka~1n1l
mazhg1 konusunda 1srarh olan RicCEur,
tHegel ve tHeidegger'in kestirme yolu
yerine, hakikate kly1lardan ve dolayh
olarak yonelmeyi, simgelerin, imgelerin,
oyki.i ve ideolojilerin araoh~yla gitmeyi
onermi~tir.
RicCEur'iin hermeneutik
donii~ ad1n1 verdigi, anlam1 bu ~ekilde
dolayh olarak sorgulama tarz1, insan anlayi~lnln sonlu dogas1ndan kaynaklanan ka~mllmaz bir durumdur.
733
Her tiir anla1n1n son ve en yiiksek kaynaglnln insan varhg1, ozne oldugunu
savunan varolu~c;ulann tam tersine,
RjcCEur, yine, anlam1n her zaman kiilturel, toplumsal ve dilsel simgeler araclllglyla aktar1ld1g1n1 iddia etmi~tir. Fakat
o, bu noktada, yap1salalardan da aynlarak, diinya, ben ve tarih gibi fenomenolojik dii~unlerin onemi uzerinde 1srarh
olmu~tur.
734
Rorty, Richard
di~er
Romantizm, siyaset felsefesinde ise, evrenselcili~in yerine milliyet<;ili~i one <;tkarm1~tlr. Onda, ozgiir ve e~it bireylerden meydana gelen toplum idealinin
yerini, her insarun konumunu bildi~i,
geleneksel kokleri olan organik bir cemaat ideali ahr.
Rorty, Richard. 1931 do~umlu <;a~da~
Amerikan filozofu. Temel eserleri: The
Linguistic Turn: Recent Essays in Metapltilosophy [Dilsel Donii~: Metafelsefede
Yeni Denemeler ], Philosophy and the Mirror of Nature [Felsefe ve Do~arun Aynas1L
Contingency, Irony and Solidarity [Olumsalhk, lroni ve Dayaru~ma], Essays on Heidegger and Otl!ers [Heidegger ve Di~erle
ri Uzerine Denemeler).
Temelde metafelsefeyle ilgilenen Rorty,
biiyiik Ol<;iide Quine'm dii~iincelerl iizerinde yo~unla~mt~ ve buradan hareketle, daha <;ok tanalitik felsefeyi konu alan
geni~ kapsamh bir ele~tiri geli~tinni~
tir. Ona gore, felsefe, <;~itli okullann etk.isiyle, 20. yiizyilda temelde savunma
ama<;h bir felsefeye donii~tiiriilmii~tiir.
Rorty, ingiltere ve Amerika'daki filozoflann anlam problemi iizerinde yo~unla~an dilci filozoflar olmasma neden
olan ~eyin, kita Avrupa'smdaki filozoflardan <;o~unu fenomenolojist yapan
~eyle ayru oldu~unu one siirmii~tiir:
Geleneksel filozoflarm, neyin, gorii~leri
ni do~rulayan ya da yanh~layan deliller
olarak saytlaca~1ru a<;1k kdrnadaki ba~a
nstzhklanrun sonucu olan umutsuzluk
duygusu.
Ba~ka bir deyi~le, bilginin ger<;ekli~in
zihinsel ya da dilsel temsiliyle ilgili bir
konu oldu~unu savunan gorii~ii ~id
detle el~tiren Rorty, temsilin ve tasaruncilt~ln sonunun tepistemoloji merkezli felsefenin sonu anlamma geldi~ni
sayler. Bu durumun, yeni bir evrenin
ba~lang:tc1 oldu~unu, soz konusu ba~-
735
736
Royce, Josiah
~1~~:=:::t:~ :::~~a;_~~
-ruh
737
738
ruh
kar~1smda
Aristoteles'te ruhun bu fonksiyonlanndan birindsi, 1 beslenme i~levidir (bitkisel ruh). Ruh bu diizeyde, dogma, biiyiime, beslenme ve varh~1ru siirdiirme
i~levlerini yerine getirir. Ruhun bu diizeyi, bitkisel ya~ama kar.jlhk gelmektedir. 2 Duyumlama faaliyeti ya da i~levi.
Duyumlar alma, hissetme, belli ~ekilde
tepki verme, ruhun bu ikinci diizeyini
meydana getirir. Ruhun bu diizeyi, Aristoteles'te hayvansal ya~ama kar~1hk
gelmektedir. 3 trade ya da isteme.
Ruhun bu ii~nc\i diizeyi, kendi hareketine neden olma, daha yiiksek hayvan
tiirlerinde kendi kendiru yonlendirme
ve genel olarak harekete yol a4tma giiciiyle belirlenir. 4 Akd yiiri.itme. Ruhun
akdyiiriitme, dii~iinme, dil ve simgeler
kullanmayla belirlenen bu sonuncu etkinli~i ve diizeyi, yalruzca insan varhklarma ozgiidiir.
Yine Aristoteles, ruhta biri I rasyonel,
di~eri de II irrasyonel, aklld1~1 olmak
iizere, iki ayn par~a bulundu~unu one
siinnii~tiir. Bunlardan ak1lh par~a, alaldl~l par~aya yon verir, yol gosterir ve
onu kontrol eder. Akdh par~a da, kendi
i9nde ikiye aynhr: a) Ttimiiyle rasyonel
olan par~a, kendisine ezeli-ebedi ne.sneleri konu ahr ve teorilerle me~gul olur.
Rasyonel ruhun bu par~as1 tiimiiyleteo-
ruh g o~ii
739
dan bireyseJ olarak yarat!ldlglnl soylemi~lerdir. Ba~lang1-;ta daha zi yade Piatoncu bir bakt~ at;ISl benimseyen ve bedenin ruhun kendisine eklendigi bir toz
oldugunu soyleyen Hristiyan du~unur
ler, Skolastik donemde, Aristotelest;i
ruh goru~une yonelip, ruhun hayati ve
zihinsel i~levlerin biricik kaynag1 olarak, bedenin tozsel fonnu oldugunu
iddia etmi~Jerdir. Ruh basittir, ama birtaklm yeti ya da i~levlerden yoksun de~ildir. Basit ve tinsel bir toz olarak ruh,
ol umsuzd ur.
islam dtinyas1nda ise, ruh insarun canh
ve bilint;li varhk olarak tanunlanmasuu
saglayan unsur diye get;er. Buna gore,
islam du~unurlerinin nefs sozcuguyle
adlandird1klan ruh, bedenden ayn ve
bagunslZ bir oze sahip olan, bu nedenle
varhgm1 beden olmadan da surduren,
salt tinsel bir tozdur. ~d bir sure i~
bedende bulunan bu oz, bedenin olumundt:n sonra da varhgllU surdurecektir.
ruh g~ [Os. tendsuh; ing. metenrpsychose;
Fr. metempsychose; Al. seelenwanderung].
lnsan ruhunun oliimsuz oldugunu, dolayislyla beden olunce ba~ka bir varhga
get;tigini; bireysel ruhun bir dizi bedene
can verecegini savunan ogreti. Bireysel
ruhun mutlak bir oluinsuzluge eri~mez
den, ebediyete yukselmezden onre, tam
olarak aruuncaya kadar, bir dizi ruh got;iine tabi oldugunu, ba~ka bedenlerde
yeniden ortaya t;Ikhguu dile getiren
goru~.
740
Russell, Bertrand
bunu savunur. Buna gore, 'Ahmet uzundur' onermesi birinci turd en, 'Ahmet
Mehmefin solundad1r' onermesi ise
ikinci turden atomik onermeye bir ornektir. Russell buna ck olarak, ato1nik
bir onermedeki terimlerin anlam1run,
her zaman bu terimlerin delalet ettigi,
gosterdigi ogelerden meydanil geldigini
sayler. Bu ~er~eve i~inde, 'A}unet'in anlaml, Ahmet ki~isidir, 'uzunlun anlam1
uzun olma ozelligi ve nihayet, -in solunda'nln anlam1 ise, solunda olma baglnhsldlr.
Russell soz konusu manhk ogretisiyle,
belli bir metafiziksel gorii~e ula~m1~hr.
Ba~ka bir deyi~le, onun mant1k ogretisiyle metafizigi a~asmda ~ok yakm bir
ili~ki vard1r. Ona gore, biz soz konusu
mate1natiksel manbktan, felsefi analizden yararlanarak, dunyay1 meydana getiren bile~enler hakk1nda saglam bir
fikir sahibi olabiliriz. Russell'e gore,
diin ya iki tiirden bile~enden meydana
gelir; Basit ogeler ve olgular. Basit ogeler~ atomik onermelerin bilefenlerinin,
gosterdikleri varhklard1r; ozel isimler,
yiiklemler, bag1nb terimleriyle adlandlnlan ~eylerdir. Olgulann nihat bile~en
leri ve onlardan ~ok daha temel olan bu
basil oglerin ba~ka hi~bir ~eyde soz konusu olmayan bir ger~eklikleri vard1r.
Olgular ise, baz1 onenneleri dogru, bazllantu yanh~ kllan yapdard1r. Cmegin,
Ahmefin a~ olmas1 olgusu, 'Ahmet
a~t1r' onerm~sini dogrularken, 'Ahmet
toktur' onennesinj yanh~lar. Bu nedenle, diinya, Russell'e gore, yalnlZca basil
ogelerden degil, faka t olgulardan da
meydana gelir. ~u h:llde, diinyayt tasvir
e~ek istersek, yalruzca ondaki bireyleri
saymak yetmez, aynca onun tlim olgulannl betimlemek gerekir.
Basil ogeler, bireyler, kendi ba~ma
ahnd1klannda, tasvir edilemez, fakat
yalruzca adland1nlabilirler. Buna gore,
Ahmet, niteliklerinden ve de baglnhlarmdan ayn olarak, yalruzca adlandlnlabilir. Onu betimlemek, onunla ilgili bir
olguyu ifade etmektir. Bu olgulan dile
getiren atomik onermeler toplam1, diinI
Ryle, Gilbert
yaya ili~kin tam ve eksiksiz bir betimleme meydana getirir. Russell, bu ogretiyi
ger~ekligin tek bir tozden, zihinsel yapSI olan bir Mutlaktan meydana geldigini
savunan McTaggart, Bosanquet ve Bradley gibi, ingiliz idealist ve birci filozoflanna kar~1 ~k~mn bir ifadesi olarak
geli~tirmi~tir.
741
742
Ry1e, Gilbert
,_ah~an,
sa.dizln
s
sacrificium intellectus. Latincede 'akh
feda etmek' anlamma gelen deyim. Orta-;ag felsefesinde veya ak1l-inan-; ili~kisi
saz konusu oldugunda, kor inan-; ugruna akh sustunna tavn. imarun buyurduguna, dinin emrettigine gozu kapah
inanma hili.
sa-;ma [Os. abes, muhiil; tng. absurd; Fr. absurde; AI. absurd, abgeschmackt). 1 Genel
olarak, ak.la a~tk-;a kar~1 olan, gizli ya
da ortuk degil de, apa~1k bir -;eli~ki sergileyen, manhk yasalanna ay karl olan,
sagduyunun apa-;1k dotrulanna ters
du~en fikirler, tezler; kendi i-;inde bir ~
li~ki i~eren filcirler; mant:J.k bak1m1ndan
zorunlu olan bir dogruyla -;eli~en yargllar i~in kullandan stfat. 2 Daha oze) olarak da, varolu~ felsefelerinde, ya~anun
anlamsLZhg1, tutars1zhgz ve ama-;s1zhg1
i~in kullarulan terim.
Varolu~-;ulugu karakterize eden bir
terim olarak sa-;mahk, tHeidegger'de
boguntu ve olgusalhk, tSartre'da insan
ya~am1 ve varolu~unun anlamsazhga,
Camus'de ise, bize eylemden ba~ka bir
altematif b1rakmayan durumumuzun
tutars1zhg1 olarak ortaya c;Ikar. Varolu~~u filozoflardan bazdan, omegin
Camus insan varolu~unun, nihaf bir
ama-;tan yoksun ve dolaylSIYla da, anlamslz oldugu it;in, sa~ma oldugunu savunur. Sa~ahk, yine tCamusde dogrudan dogruya Tann'n1n yoklugundan
ka ynaklanar.
Sade, Marquis de. 1740-1814 ydlan arasmda ya~ama~ olan Frans1z yazar ve
dii~iiniir. Sadizmin isim babas1 olan, sefahat du~kunlugu ve cinsel sapkmbklan
?43
744
saf
c;an~bilen
genel
bir alanda,
sinde ve giindelik ya~amla ili~ki i~inde
geli~en ve ilgili her birey tarahndan
payla~llan tutarh inan~lar ve yargdar
sistemi.
N onnal, olagan rasyonel kavray1~
giicti, pratik yetenek ve bilgelik olarak
sagduyu,, ilk dogrulan ogrenme, apa~Jk
dogrular olarak algdad1g1nuz ahlaki ve
entellektiiel ilkeleri kavrama yetisini,
insan toplumunda evrensel yarg1 ve
ortak duygu ~klinde somutla~m1~ nitelikler, inan~lar biitiiniinii; insan1n
it;inde dogup biiyiidiigil toplumda, eskidenberi varoldugunu gordiigii teori
ve pratigi; bir toplumdaki teori ve pratigi belirleyen, diizenleyen inan~lar toplamtnl tantmlar.
Sagduyuyu olu~hlran inan~lar arastnda, maddi diinyanm, onu algllayaytm
ya da algdamayay1m, varoldugu inanc1;
benim d1~1mda ba~ka insanlann d a varolmakta oldugu inanc1; maddi diinyarun ve i~ndeld insanlann uzun zamandanberi varolmakta oldugu ve gelecekte
de varolacag1 inanc1; ba~ka insanlarda
bizimkine benzer bedenlerde, bizimkine
benzer ruhlann varoldugu inanc1;
zaman boyunca siiriip giden bir ki~isel
k.imligimiz oldugu inanc1; ge~i~te ve
~imdi olup biten ayn1 ~eylerin ve olaylarm gelecekte de ayru seyri izleyecegi
inanc1; dogada neden-sonu~ ili~kilerirtin
bulundugu inane; ~eylerin zaman ve
mekan i-;inde varoldugu inane yer ahr.
Bu baglamda, felsefeyle ugra~mayan
ortalama insarun, kendisirti ~evreleyen
d1~ diinyayla ilgili inan~larm1 temellendirme ya da haklt klima giri~imi yle belirlenen realist gorii~e, d1~ diinyan1n
upk1 insana goriindiigii gibi oldugunu
kabul ebne tavnna sagduyu realizmi ad1
verilir.
Ayru baglamda, sagduyunun, 1 d1~
diinyarun, ozelliklere, niteliklere sahip
olan tozlerden, ornegin katl ya da yu
mu~ak olabilen tah talardan, san ya da
beyaz olabilen metallerden olu~tugunu,
2 insan varhklan.run bu teizleri, masa ya
sahidlik
745
7 46
Sahte Oionisos
sakal yanlltl
bir organiZina olarak goren ve bu organizmanln evrimini inceleyen SaintSimon'a gore, toplumun kokeninde ~Lkar
ogesi vardlr. 0, bir toplumun insanlan
n1n birbirlerine geli~iguzel yakJa~mad1
g1n1 soyler. insanlar, ancak bir ~1kar dununu ortaya ~1k1nca, bir toplum halinde
bir araya gelirler. Toplum, Saint-Simon'a
gore, ~lkar ogesinin bir sonucu olarak
uzla~mayla kurulur. Bir toplumun kurulabihnesi, ~tkann sonucu olan bir toplwnsal bag1n var olmas1na ve dolay1s1 yla kollektif bir vkdan1n olu~mas1na
baghdu.
Saint-Simon'a gore, insanlar kendilerine
ozgii orijinal varhklar olmanm yanmda,
dogada hukiim siiren detenninizme tabi
olan varh.klard1r. Fizik ve kimya alanmdaki ag1rllk merkezi yasas1 gibi, toplwnlan .yoneten bir ilerleme yasas1 vard1r.
Sosyoloji biliminin gorevi, bu yasarun
varllguu gosterip, insanlara bu yasaya
itaat ebneyi ogrebnektir. Zira, SaintSimon'a gore, bu yasay1 insanlar koymu~ degildir. Biz, bu ilerleme yasasJnl,
siyasi, ahlaki, ekonomik, v.b.g., olaylar
i9nde goruriiz. Sosyolojinin tarihsel yon
tenu benimseyen bir gozlem bilimi olmasanm nedeni budur. 0, bu ilerleme yasasuu diizenli bir yontemle a-;tklayarak,
Avrupa Uygarhg1nm toplumsal ve
siyasi evriminin genel yasalanru elde etn;teye ~ah~mJ~hr.
lnsanm top Iumsal tarihinin kendilerine
ayn dii~iince tarzlanrun kar~1hk geldigi
ii~ ayr1 a~amadan, yani saras1yla ~oktan
nchk/ kolelik, tei zm I feodalizm ve poziti vizm/ endiistriyalizm evrelerinden ge~
tigini one siiren Saint-Simon'a gore,
toplumsal degi~me ve diizenin yasalan,
pozitivizmin marifetiyle, bulunabilir.
Toplwnun, ona gore, ba~hca gorevi, ya~amak i~in gerekli nesneleri ~ogaltan
uretimi geli~tinnektir; ~iinkii mutluluk
ancak bu ~ldlde saglan1r. Yeni diizende
toplurnu anlar, yani endiistri alanmda
~ah~anlar yonetecektir. Endiistri alarun
da ~ah~anlarla, o zenaatlarla ugra~anla
n, ~ift~ileri, fabrikatorleri, yabnma a~bk
Ian kredilerle iiretime kahlan bankerleri,
tiirlii iiretim dallarmdaki uzmanlan an-
747
748
sanat
sanat felsefesi
749
750
sanal ontolojisi
vermi~tir.
751
752
dir.~
Saussure, Ferdinand de
753
ozgitr oh.tp, sadece boyle biri ger~ek varolu~a sahip olabilir. Bu nedenle tek
mutlak de~er ozgtirli..ik olsa bile, sorumJulu~a ba~lanan bu ozgiirltik, kah bir
ahlak1 gerektirir. Onun goziinde do~ru
eylem, sorumlulu~u ozgiirce yi..iklenilmi~ olan eylemdir. Bununla birlikte,
genel ge~er ve mutlak bir do~rulu~un
da olmad1~1 un utulmamahdtr. Her ~a~
kendi do~rusunu yarat1rken, ahlakhhk
da her ~a~da kendi do~rusunu k uran insan1n ozgiir eyleminde ortaya ~tkar.
Saussure, Ferdinand de. 1857-1913 ytllan
aras1nda ya~anu~, modem yap1sal dilbilimin kurucusu, ve dolay1s1yla yap1salc1h~1n buyukbabas1 olarak gorulen iinlii
dii~iiniir. Temel eseri: Cours de lingustique generale[Genel Dilbilim Dersleri].
Konu~an ya da yorumlayan ozneden
~ok, dil iizerinde yo~unla~t1~1 i~ Saussure 20. yiizyala bir anlamda damgaslllt
vuran, modem du~iincenin ya d a Aydtnlarunarun hiimanizminden kopu~ e~ili
minin veya antihumanizmin en onemli
isimlerinden biridir.
Saussure, ozneyle dil aras1ndaki geleneksel a y1ruru bir kenara atarak, dille
soz aras1ndaki ay1rmu on plana ~lkart
ml~br. Buna gore, dil, bireyin ne yaratabildi~i, he de de~i~tirebildi~i, ondaki
dil yetisinin geli~mesini sa~layan uzla~tmlar biitiiniidiir. Soz ise, toplumsal
uzla~1m arac1 olan dil yoluyla, bireyin
dil yetisini ger~ekle~tirme edimidir. Bu ..
radan da anla~tlaca~l iizere, Saussure,
bir gostergeler, sozciikler ve anJamlar
sistemi olarak dilin, konu~an bireysel
oznelerin SOZ edimlerinden ba~lmSlZ
olarak varoldu~unu soyler.
Ba~ka bir deyi~le, konu~ma ya da dilsel davraru~ ile bir duzenlilikler sistemi
olarak dil aras1nda bir ay1nm yapan Saussure, k iiltiir gibi dilin de, kollektif olarak yarahlan ve payla~alan bir anlam sistemi oldu~unu soylemi~tir. Buna gore,
dil bir gostergeler sistemi olup, konu~
macdar, soz ya da konu~malarllldan
once varolan bir dilin yardnn1 yla bir ~ey
soyleyebilir, bir ~eyler anlatabilirler. Bu
nedenle, dilin anlarru leno1nenoloji ya da
754
Scheler, Max
755
756
Schelling, Friedrich
757
758
Schopenhauer, Arthur
759
yonehni~tir. Ba~ka
eifache Wurzel des Zatzes wom Zureichende Griinde [Yeter Sebeb ilkesinin Dortlii
Kokeni Dzerine], Die Beiden Grundprobleme der Ethik (Ahlalan lki Temel Problemi] olan Schopenhauer felsefesin.in
temel tezi, esas gert;ekli~in Kantt;t kendinde-~ey oldu~u dii~iincesinden meydana gelir.
Metafizigi: Kant't fenomenler diinyastyla numenler d iin yasaru birbirinden aytrdt~t, ve insantn ozgiir faali yetini, fenomenler alan1na de~il de, insan iradesine
dayandrrdt~t i.;in takdir eden, fakat onu
bir yandan da numenjn, kendinde ~eyin
bilinemez oldu~unu soyledi~i it;in ele~-
760
scientia realis
Searle, John
Buna gore, yalruzca bireylerin varoldu~unu one suren Ockhamh William, bireyleri konu olan gen;ek bilimin onermelerinin tiimel oldu~unu soylemi~tir.
Scottus, John Duns. 1265-1308 yallan arasmda ya~am1~ olan isko,_ du~unur.
t Aristoteles'in manbk ve metafizi~ini
benimsemekle birlikte, daha ,_ok Augustinus,_u gelenek i,_inde yer alan filozof,
t1bni Rti~t'e de, Thomas,.ah~a da kar~1
!jlknu~tu. 0, metafizilde teoloji arasmda
bir aymm yapma~ ve butun varolanlar
ic;:in ortak olan ilkeleri ara~hran metafizi~in Tann'ya kavrayamayaca~am one
surmu~tur. Ona gore, Tann, teolojinin
konusuna girer.
Ba~ka bir deyi~le, metafizik her ne
kadar varh~m bilimi, ve Tann da ilk varhk olsa bile, Tann metafizi~in konusu
olamaz. <;unku metafizik, Tann'ya a priori bir bic;:imde degil de, a posteriori olarak.
yani sonu,.lanndan ya da yarahklanndan hareketle bilebilir. insanm bu dunyada, Tann'ya ili~kin olarak sezgisel bir
bilgiye ula$amayaca~ma one suren Scottus,
insan
zihnirtin
yarabklanru
Tann'run eserleri olarak gonnek suretiyle, O'na uygulanabilecek kavramlar
olu~turdu~unu ve bu yolla Tann'run varolu~unu kamtlada~am soyler. 0, i~te bu
,_er,.eve i,_inde Tann'nm varolu~una ili~
kin olarak !je~itli karutlar getirmi~tir.
Buna gore, Duns Scottus, Tann'run varolu~unu, her~eyden once evrendeki
de~i~me olgusundan hareket ederek
kamtlamaya ,_ah~ma~hr. Evrendeki hareket ve de~i~menin bir ba~lahcas1, evrendeki varhklann bir ilk hareket ettiricisi olmahdar ki, bu da Tann'du. Tann
zorunlu varhkhr, birdir, ozu itibariyle
basittir, ozgur bir iradeye sahiptir.
Orta,_a~m iinlii ttumeller kavgasmda,
kavramala~a benimseyen Duns Scottus'a
gore, tumeller, gene( kavramlar oznel yarabnalar olmayap, nesneler dunyasuun
genel yapasam yansatu. Tumellerin oncelilde Tann'run zihnindeki formlar olarak
varoldu~unu soyleyen Scottus, onlann
ikinci olarak nesnelerde nesnelerin ozleri
761
ya da genel do~alan olarak ortaya c;Ikh~ml iddia etmi~tir. Tumeller, ona gore,
nihayet, zihnimizdeki soyut kavramlar
olarak varolur.
Scottus, insan ruhuna, teoloji ve ahlaka
ili~kin ara~hrmalannda, hem insani ve
hem de ilahf iradeyi alai karlSinda On
plana ,_.karan tiradedli~i benimsemi~
tir. Ona gore, iride zekadan daha yetkin
bir varhk olup, Tann'dan nefret etmek
Tann'y1 bilmemek ya da du~unmemek
ten daha kotudur. Yine, kotu olan bir
~eyi du~unmenin zorunlu olarak bir
gunah meydana getinnedi~i yerde,
gunah kotu olan bir ~yi arzu etme, isteme anlanuna gelir. Scottus, temelinde
irade bulundu~u i,_in, a~kln da bilgiden
daha iyi ve ustun oldu~unu one surer;
bu ise, ebedi mutlulu~a, Tann'yla birle~
me hedefine ula~mada en onemli rolu,
iradenin oynad1~1 anlanuna gelir.
Searle, John. 1932 do~wnlu ,_a~da~ Amerikah dil filozofu. Temel eserleri: Speech
Acts: An Essay in the Philosophy of language [Soz Edimleri: Oil Felsefesinde Bir Deneme], Expression and Meanning [ifade ve
Anlam], Intentionality [Yoneli.msellik].
Searle dil felsefesinde, anlamm resim
teorisinden sonra, kullammsal anlam teorisiyle ikinci onemli ve buyuk aduna
atan gelene~in John tAustin'le birlikte,
en onemli du~unurudur. 0 dilsel davraru~m nasal bir davram~ turu oldu~u
tizerindc yo~unla~m1~ ve uzun sureli
ara~tumalanrun ardtndan, dilsel davraru~m kurallarca yonetilen belli bir davraru~ turu oldu~u sonucuna vanna~tu.
Soz konusu yakla~murun gerisinde
'dilin dunya ile olan ili~kisinin insanlann bu ili~kiyi nasd kurduklanna ba~h
oldu~u' du~uncesi bulunan Searle'e
gore, dilsel davram~ ve ileti~imin temel
birimi tsoz edimidir. Oil felsefesinin,
anlam ve referans problemleri ba~ta
olmak tizere, tiim problemleri, bu yak.Ja~unm bir sonucu olarak, Searle'e gore,
ger,.ekte soz edimleri teorisinin de~i~ik
ve~eleriyle kolayca ,.oztilebilen problemler haline gelirler.
762
sebep
Dilin kullarunuyla ilgili olan soz edimleri, bununla birlikte, kurgu, e~retileme
ve benzeri konularda yan1ts1z kalan S<;
rular b1rakt1~1, ve inan~ istek ve niyet
gibi zihin hallerine s1khkla ahfta bulundu~u i~, Searle daha sonra genel bir
yonelimsellik teorisi geli~tirmi~tir. 0, bu
teori ba~lanunda, yoneliln durwnlan ve
soz edimleri benzeri tiim tetnsil fenoanen lerinin, i~ltvlerini yerine getirebilIneleri i.;in, arkaplanda temsili ol.Jnayan
bir temel yetenekler kiimesini ongerektirdi~ini iddia ehni~tir. Anla1n ve yonelimsellik, sadece kendileri anJamla yonelimselli~in bir par.;as1 olmayan bir dizi
yetenek sayesinde i~gorebilir.
sebep [ing. reason; Fr. raison; AI. verlziiltnis].
Bir onenne ya da varg1y1 te1nellendiren,
bir tezi anla~1hr hale getiren terim ya da
onerme. 'Her~eyin bir nedeni oldu~u
nu' soyleyen ontolojik ilken..in epistemolojik kar~1h~1 olarak sebep, bir kanltlama i~leminde, kanlt ya da gerek.;e
dunlmundald onennede dile getirilen
iddiay1 ifade eder. Buna gore, metallerin
genle~mesinin nedeninin onlarm 1Slttlmasl oldu~u yerde, Sokrates'in olilinh.i
olmaslnm sebebi, tilin insanlann oliimlii
olmas1d1r.
Sebeple neden birbi rinden farkb olmakla birlikte, bu ikisi felsefe tarihinde
zaman zaman uirbiriyle ozde~le~tiril
mi~tir. Siiz konusu ozde~le~tirmenin
ilk nn.e~ine, mantlkla ontolojiyi ozd~
:~tiren A.ristoteles'te, do~an1n matematik bir difle yaz1lm1~ oldu~nu kabul
eden rasyonalist felsefede rastlanu.
secundum quid. Belli bir bak&mdan, bir
duruma gore, belli bir k~ul alhnda, bir
~eye goreli olarak anlam1na gelen Lalince deyim. Soz kon usu deyimin kar~
h, ko~ulsuz olarak, mutlak bir bi.;imde,
hi.;bir sm1rlama olmadan anlam1na
gelen Latince sitnpliciter ifadesidir.
se~ici alga teorisi [lng. selective thecny of
perception; AI. tl~orie selective de lJJ perception). Alg~larUl, zihnin bilin.;li ya da bilin9iiZ olarak se~ti~i ve bir diizene soktu~u duyum kompleksleri oldu~unu
savunan alg1 gorii~ii. R\lSSell gibi .;a~da~
se~me
[ing. cl1oise; Fr. cltoix; Al. walzl, auswalzl]. Bir konuda, bir eylem soz konusu
oldu~unda, varolan alternatifler aras1n
da birini di~erlerinden ay1rd ederek,
onun lehinde karar verme bilin~li i~lemi
ya da edimi.
Se.;me iradi bir eylem olup, ~u temel
o~eleri i~erir: 1 Bir problemle kar~1 kar~1ya kahnd1~1nda, eylemde bul uruna
e~ilimi. 2 Prob lemi ol.;iip bi.;me, problem iizerinde etrafhca dii~iirune. 3 Eylemeye karar v~rme. 4 Birden fazla
imkan&n ya da birtak1m alternatiflerin
varh~1. 5 Eylem tarzUldan ya da se~~ile
cek alternatiften ~1kacak sonu.;lan de~erlendirme. 6 Nas&l eylenece~iy le ilgili
bir tercih ve 7 tercihle eylemi hayata ge~irme iste~i, iradesi sergileyip, eylemi
ger.;ekl~tinne.
semantik
olu~turmak
varolu~
763
degildir;
insan~ anlayan ve soru soran bir varolandtr. DolayiStyla, insan kendi kendisini
anlayabildi~i i~in, bi.i tiin varolanlan anlayabilir. Bu nedenle, bir varhk o~retisi
ya da ontoloji, eskiden oldu~u gibi, seindan, yani varhktan de~il, kendisi olabilen, ger~ek bir varolu~a sahip bulunan
insandan hareketle kurulabilir.
sekincilik. lslim felsefesinde, insan1n
Tann'ya ula~abilmesi i~in, i~e kapanmaSl, diinya i~lerinden uzakla~arak sessizli~e dalmas1 gerekti~ini savunan anlaY~ ya da mezhep.
Si.irekli olarak ~aba gostennenin, eylemde bulunma ve maddenin pe~inden
ko~man1n insan1 Tann'ya yabancda~h
raca~ ve Tann'dan uzakla~hraca~1
inanc1n1 benimseyen soz konusu anlay~a gore, insan, birli~i ti.im evreni ku~a
tan Tann'ya ancak sessizlikle, i~e kapanma yoluyla ve Tann'dan ba~ka he~eye
yiiz ~evinnek suretiyle eri~ebilir.
selefiye. lslimda, sonradan ortaya ~1kan
her~eyi reddeden, gerek f1k1h, gerekse
inan~ kon ulannda akla yer vermeyen,
Kur'an ve Siinnet'te Allah'la ilgili ne
varsa, mecazi anlam1 hi~ dikkate almadan oldu~u gibi benimseyen itikat mezhebi.
Peygamberin olumi.inden sonra sahabe'nin sazlerini ve davraru~lanru. benimseyen SelefOik, takdis, tasdik, aczi itiraf,
siikut, imsak, keff ve teslim gibi yedi kavrama daya1ur.
semanlik (lng. senuzntics; Fr. sbnardique;
Ahn. senrantik]. Genel olarak, anlam konusuna yonelen, dili anlam balwnUldan
ele alan, gosterge ya da i~retlerle g05terilen arastndaki ili~kiyi inceleyen disiplin., bilim dah.
Bir biitlin olarak anlam konusunu ele
alan, her tiirlii anlamJ1 olmay1 inceleyen
disiplin olarak semanlik,. oncelikle A formel semantik, belimleyici semantik ve
saf semantik diye ii~e aynlayarak SlnLflanabilir. Bunlardan A-1 fonnel se~nantik,
belli bir teoriyle, bu teoriyi formule etmede kullarulan manbksal kalkiil arastndaki ba~lanhlan, mann~xn sentaktik
764
semantik
yen bir deyim veya onermenin c.nlalnSlz oldugunu one surer. Bir tiimcenin
anlamiyla, o tiimcenin dogrulanma
yonteminin bir ve ayru oldugunu; bir
onermenin, en az1ndan ilke olarak dogrulanabilir olmamas1 durumunda, .anlamslz oldugunu; bir tumcenin, ya ana~
litik bir yarg1 ya da deneysel bir qer~eve
i~inde dogrulanabilen bir tiimce olarak
dogru oldugu takdirde, anla1nh oldugunu dile getiren; bir t:ilinceyi anlayabilmek i~in, ki~inin o cumleyi do~u ya da
yanh~ kllan ko~ullan bilmesi gerektigini one suren soz konusu anlam teorisi,
dogru ya da yanh~ olmamakla birlikte,
yine de anlamh olan bir~ok ifadenin anlamml a~JklayaJnadaga gerek~esiyle
ele~tirilmi~tir.
Felsefr semantikte, u~ncu anlam teorisi olan B-3 kullarumsal anlam kuranu,
gonderimsel anlam leorisiyle, anlamm
dogrulanabilirligi kuranun1n anlamm
tam olarak ne old ugunu a~1klamada ugrad1g1 ba~ans1zhg1n bir son ucu olmak
durumundad1r. Anlarrun konu~mac1 ya
da konu~macdann dili kullanma tarzlanndan meydana geldigini ifade eden bu
an lam k uramiiWt en onemli temsilcileri
L. +Wittgenstein ve J. t Austin'dir. Kulla ..
1umsal anlam teorisinin savunuculan,
dilsel gostergeleri, konu~maolarm niyet
ve ama~lanndan bag1mSIZ olarak ele
alan ilk iki teoriden farkh olarak, bir sozcugun anlam1nln ki~inin onu ne ama-;la, hangi niyetle kulland1gma bagh oldugunu one surer. Austin'in soz edimi
kavranuyla biraz daha geli~en soz konusu anlam teorisi, dil felsefesi i~in
onemli imkAnlar yaratm1~hr. Teorinin
onemi esas, dilsel gostergeleri belli bir
baglam i~ine oturtmas1ndan ve anlarrun
dildeki uzla~1m ve ah~kanhklara bagh
oldugunu gostermesinden kaynaklanmaktadar.
Semiyotigin, sentaks ve pragmatikten
ayn ve baguns1z bir dahn1 meydana
getiren dilbilimsel semantik de, felse.fr
semantilde yalda~1k olarak ayru zaman
dilimi i~inde geliiD\eye ba~lam1~ ve
20. yuzydan ba~lannda dili artzamanb
sembolik
etkile~imcilik
765
lar.
1 Bu ba~lan1da, sembole dayanan anlatun bi~hnine, felsefede sernbolizm ad1 verilir. Semboliz1n, sembole ve sembolun
i~erdigi anlama ba~h olup, dolayh veya
dolays1z bir analoji niteli~i ta~1r .
2 Ote yandan, tarihsel olarak XIX. yuz)'lhn sonunda, daha onceki done1nin pozitivizln, realizm ve do~alcd1~1na kar~1
~iddetli bir tepki olarak geli~en ~iir, edebiyat ve sanat hareketi de sembolizrn o)arak bilinir. Romantiz1nden 1nodernizme
ge~i~i simgeleyen, do~an1n guzelli~ine
duyulan inanca kar~1 tavu ahp, sa~du~
yuya ve bilimsel anlay1~a ters du~en, imgele1ne ozel bir onem vererek, ozaru
a~k1n bir di..inyaya do~ru yolculu~a ~lka
ran, ya~am1 bir semboller butunu olarak
goren sanat anlay1~1 olarak sembolizme
gore, sanat~1, maddf varl1~1, d1~ ger~ekli
~i taklit etmekle yetinmek yerine, onu
kendisine goriindu~u gibi gC.Stenneli ve
o bunu yaparken de, ~eyler dunyasiilln,
e~ya aleminin otesini, ~yarun gizemli
yanlanru .;a~n~bnnahd1r.
sembolik etkile~imcilik [tng. symbolic interactionism; Fr. inlt!ractionisme syrnbolique ]. Temel amac1, anlamlann etkile~im
yoluyla nasd olu~tuklanJu, ortaya .;1khklanru anlamak alan, gundelik ya~a
mll\ anlamlann1 analiz eden, insani etkile~imin temef bit;imlerini anlamaya
yonelen sosyal psikoloji teorisi.
Amerika'da tdavraru~~h~a bir tepki
olarak geli~en ve bu arada pragmatizmden de yo~un bir bi~imde etkilenen
sem bolik etkil~imcili~e gore, 1 insanlar
semboller yaratan ve sembollerce yonetilen hayvanlard1r. Tum hayvanlar iQJ\de sadece insanlard1r ki, semboller sayesinde ve yoluyla bir kultur yarabr,
kompleks bir tarihi kendilerinden sonraki ku~aklara iletirler. Dolaysyla, sembolik etkil~imcilik, insanlann bedenlerine, duygulanna, it;inde bulunduklan
durumlara, ya~amlanrun ic;inde ge~ti~i
sosyal dunyalara nas1l anlam verdikleri-
766
sembolik mantlk
ni ara~hnr.
2 Se1nbo lik etkile~imcilige gore, sosyal
dunya dinamik ve diyalektik bir ~ebeke
olup, durumlar her zaman de~~ken sonu~larla kar~1la~u; ki~isel hayatlar ve
ya~a1n tarihleri her daim bir olu~ ve degi~me sureci i~inde bulunur. Bu nedenle, dikkatler degi~mez ve kab yapllara
de~il de, sure~lere, ak.J~ halindeki etkinliklere yoneltilmelidir.
3 Tecrit edilmi~, tek ba~1na varolan bir
bireyden soz edilemez; insanlar her
zaman 'otekflerine, ba~ka insan varhklarlna baglanm1~lard1r. lnsanlar1 birbirlerine baglayan, onlan birle~tiren bag
lar, onlann otekileriyle ilgili du~unceleri
ve kendilerine ili~kin inan~lan sembolik
etkile~ilnden dogan anlam yap1land1r.
Dolay1s1yla, insanlar1n otekilere ve kendilerine dair oznel inan~lan toplumsal
hayahn en onemli olguland1r. 4 Sembolik etkile~imcilik, bu nedenle ve Georg
tSimmel'in etkisiyle, toplumsal ya~a
mm temel formJanru belirlemek uzere,
bu sure~lerin, sembollerin ve etkile~im
lerin gerisine bakar.
Toplumsal yap1y1, siyasi iktidan ve tarihi ihmal ettigi i~in ge-;mi~te ~iddetle
ele~tirilen sembolik etk.ile~imcilik, 90'h
y1llarda tpostmodernizm, semiyoloji ve
tfeminizmle olan a~ikar ili~kisinden
dolay1 buyiik onem kazanm1~hr.
sembolik manhk [lng. symbolic logic; Fr.
logique symbolique; AJ. symbolische logik].
Se1nboller, i~aretler, bagla~lar, sembollerin birle~imiyle ilgili kurallar, ~1kar1m
ve turetim kurallan tiirunden duzgun
tam deyimlerden olu.,an; analiz edilen
ogelerin i~erigini degil de, fonnunu temele alan, formelle~tinneyi on plana c;Jkaran manhk.
semiyotik [lng. senriotiC5; Fr. shniotique;
AI. semiotik]. Gostergebilim. Gostergeleri
ve gosterge sistemlerini konu alan, bu
sistemlerin anlanun kurulu~undaki rollerini inceleyen., gosterge sistemlerinin
ya p1s1 ve i~leyi~ini ara~luan; k1sacas1,
canh varhklann bildiri~me amac1yla
kulland1klan her tiirlu i~aret sistemini
ele alan bilim dah.
seittaks
mi~tir.
767
768
sentetik
sentetik a priori bilgi [ing. synthetic a priori proposition; Fr. proposition synthitique a
priori). Onlu Alman filozofu Immanuel
Kant'ta ozel bir onem kazanan ve da~
dunyaya ya da d1~ dunyadaki bir ~eye
iJi~kin
se.zgi
769
770
sezgici ahlak
zu
ozve
sezgicilik
771
772
sezgici yararc1hk
sezgici yaramltk [ing. intuitive utilitarianism; Fr. utilitarisme intuitif Al. intuitiv
utilitarismus]. Bireysel mutlulukla ba~
kalanrun mutlulu~u arasmda bir denge
kurmaya ~ah~ml~ clan H Sidgwick'in
(1838-1900) tMill'in hazcltgt ya da yararcth~tyla, tKant'm odev ahlala ya da
tsezgiciliginin bir sentezini yapan, yararctb~l sezgilikle evlendiren ahlak gorii~tine verilen ad.
Buna gore, tyararctlt~m, odev ya da
erdemin de~il de, mutlulu~un ya~amtn
tek amaa oldu~u, ve dolaytstyla tek
odevin mutlulu~a ula~maya ~ah~mak,
biricik erdemin de mutlulu~a ula~abil
me gticti ya da yetisi oldu~u gorii~tinti
kabul eden Sidgwick, bir yandan da
Kant'tn, ki~inin evrensel mutlulu~a
kat !ada bulurunak gorevi bulundu~u
gorti~tinti benimsemi~tir_ 0, soz konusu sentez uyartnca, yararcth~tn haz kalktilti yerine, sa~duyunun kalktiltinti ge~irmi~ ve 'akhn, benim mutlulu~um iyi
ve arzu edilir bir ~ey oldu~u takdirde,
ba~kalanrun mutlulu~unun da aym ol~tide iyi ve arzu edilir bir ~ey olmast
gerekti~ini gosterdi!9ni' soylemi~tir.
sezgisel tiimevanm [fng. intuitive induction; Fr. induction intuitive; AI. intutiv induktion]. Bizim dt~ dtinya haklandaki
birtakun zorunlu do~rulan deneyim yoluyla bilebilece~imiz inancuun sonucu
clan ve bir dizi ti.kel durumun, genelleme i9n rasyonel bir dayanak ve taruttan
~k. psikolojik neden ya da gerek~e i~le
vi gordti~ti ttimevanm ttitti.
Shaftesbury, Anthony- 1671-1713 ytllart
arasmda ya~amt~ clan lngiliz dti~tinti
rii. Temel eseri: Characteristics of Men,
Manners, Opinions and Times [lnsanlann,
DaVTam~lann, Dti~iincelerin ve <;:a~la
rm Karakteristikleri].
a~llclamas1
774
sanaflama
hi~bir ~eyi
Orne~in, tfeodalizmden
tkapitaliz.me
ge~i~, toprak sahibi aristokrasi ile yi.ikselen kapitalist burjuvazi arasmdaki ~ah~
mamn sonucu ger~ekle~ir. Kapitalizmden sosyalizme ge-;i~ ise, burjuvazi ile
i~~i stmft arasmda giderek yo~unla~ an
kutupla~manm ve i~~i suu&nm somuriilmesinin sonucunda ortaya e;Jkar.
saruflama [Os. tasnif, ing. classifiCJZtion; Fr.
classification; AJ. klass~fikation). Bilgide ilk
ve en onemli adun olarak, belirli ~eyle
rin birli~ini ve ~~itli ~ey tiirleri arasmdaki ili~kiyi kavramanm yolu; do~ada
duzen ke~fetmenin ilk ve en basit yontemi. Konu ve nesneleri dns-tiir ili~kisine
gore saralama.
Smtflamada iki k~ulun yerine getirilmesi gerekir: a) Bir suuflama, en ustteki
cins kavrarruyla homojen olan kavramlan, alt<ins ve cinsler olarak i~ermelidir.
Orne~in, hayvanlara ili~kin bir samflamada, bir bitki cinsi yer almamalldar. b)
iki ayn sarufta (ome~in, 'hayvanlar' ve
'bitkiler') bulunanlar arasmda 50z konusu olan ozellikler (omegin, 'canhhk'), bu
samflann her birinin kendi i~lerinde ta~adaklan ortak ozelliklerden fazla olmamahdar. SOz konusu her iki ko~ula da
olabildi~nce uyan bir slnlflamaya tam
srn~flama, buna kar~an, bu iki ko~ulu
tam olarak yerine getiremeyen bir saruflamaya ise eksik srniflama ada verilir.
Suuflamada soz konusu olan ol~ut,
amaca uygunluktur. Bu ba~lamda, iki
temel ama~tan soz edilebilir: 1 Pratik
amaf. Pratik ama~ gozetildi~inde, pratikte i~e yaramayan .ozellikler goz ardt edilir ve yararll ozellikler on pl~na ~lk.ar.
Ome~in, otomobiller markalanna, modellerine ve yerine getirdikleri i~levlere
gore suuflanabi!irler. Pratik ama~larla
yapdan Slnlflamaya yapay srnflama ada
verilir.
2 Bilgisel D.!"ilf SllUflamada esas ama~,
kavramlaruruzm i~]emlerini goz online
almak, nesnelerin ger~ek ozelliklerine
yonelmektir. Bu ba~lamda, konunun ya
da nesnenin tiim ozelli.k1eri dikkate allnarak yapalan saruflamaya, dogal ya da
gerfek sanJlama ad1 verilir. S1n1flamamn,
simiilakrum
775
716
s1mya
yen Baudrillard i.;in, simtilasyon ve simiilakra orijinal ya da ger~eklik olmadan, bir ger~kligin modelleriyle yaratmayl ifade eder. Ger~k ile model,
orijinal ile kopya arasmda hi~bir fark kal-
maml~tlr.
zanml~llr.
sinkategorematik terimler [ing. syncategorematic terms; Fr. tennes syncategorematiques]. Orta~ag'm iinlii nominalist filozofu Ockhamh William"a gtire, dilde
yalmz ba~larma anlam ta~1yan terimler
d1~mda kalan, onlan birbirlerine baglamakta kullarulan ve tek ba~lanna anlamh olmayan terimler. Sinkategorematik terimlere timek olarak, bagla~lar,
edatlar verilebilir.
sistem [ing. system; Fr. systenre; AI. system].
Par~alan, ogeleri arasmda ka~Wkh
ili~ki, etkile~im, baglanh ve bag1mhhk
bulunan tutarh bir biitiin i.;inde birlikli
hale getirilmi~ nesneler toplam1.
Rasyonel bir ilke, plan, ya da ytinteme
gtire, altakoyma, 9kanm ya da genellik
tiiriinden tutarh bir diizen ya da diizenleme i~inde bir araya getirilmi~ nesneler,
fikirler, aksiyom ya da kurallar biitiinii
olarak sistem, belli bir gti~, tigreti ya
da ideoloji meydana getirecek ~ekilde
birbirlerine baglanml~ ilkeler toplamm1
oldugu kadar, belli bir sonuca ula~mak
i~in kullarulan ytintemi de tarumlar.
sistematik felsefe [ing. systematic philosophy; Fr. philosophie systematique; AI.
systematik plrilosophie]. Ger~kligin tiim
alanlaruu kapsayan sistemler kurrnay1
ama~layan, ~~itli konularda elde edilen
bilgileri bir sentez i.;inde birle~tirmeye
~ah~an felsefe tiirii.
Sistematik felsefe deyimi, aynca, feJse.
feyi tarihsel bir a~1dan ele alan tarihsel
yakla~1mdan farkh olarak, felsefenin
epistemoloji, ontoloji, deger gibi alanlarmda felsefi yontemleri kullamp, analiz
ve el~tiriyi ve bu arada, yeni felsefi
bilgiler iiretmeyi hedefleyen felsefe anlayl~ml ifade eder.
sivil toplum [ing. civil society; Fr. societe civile]. Siyasi otoritenin basl.asu!dan nispeten uzak olan toplum modeli; toplumda
varolan ve kurulu~u birtakim haklar
siyaset felsefesi
elde etme ~abas1na ba~h olan demokratik yap1; toplumun kendi kendisini, devletin kurumlanndan ba~tmsiz olarak,
yonlendirmesi d urum u.
Ba~lang1~ta uygarh~1n sonucu olan bir
nezaket ve uygarla~1 na halini tanunlayan sivil toplum terimi, 18. yuzydda
Bat1 yonetirn tarz1 Do~u despotizmiyle
kar~1 kar~1ya getirilirken, onun aynmlnl belirtmek tizere politik bir terim ola
rak k ullanalml~tlr. Bun unla birlikte,
sivil toplum terilni esas tHobbes ve
Locke taraflndan kullan1lm1~ ve soz konusu toplum sozle~mesi teorisyenlerinde onem kazanm1~ttr. Hobbes ve Locke
gibi dti~iintirler politik otoritenin en
aZJndan varsay1msal olarak onsuz olunabilir bir kavram ya da ~ey oldu~unu
belirtirken, devlet olmadan da yapmak
m iimktinm ti~ gibi akll yurtitmelerine
ba~h olarak, devlet olmad1~1nda geride
kalan kurumlar1 betimlemek i~in bir
kavrama ihtiya~ duymu~lardu. Bu kav
ram da sivil toplum kavram1d1r. Buna
gore, sivil toplum, ekonomik ili~kilerin,
ailesel yaptlann, dini kurumlann, v. b.
g., politik otorite olmadan var l1~1n1 stirdtirdtikleri genel ~er~eveyi tantmlar. Bununla birlikte, sivil toplum kavranurun,
sivil toplum politik otorite olmadan varolmadi~ i~in, analitik bir kavram oldu
~u unuh.Jlmamahdu.
Sivil toplum kavrarrurun anlam1na katklda bulunan dti~tintirler arasmda, her
~eyden once Hegel ve Marks bulunmaktadu. Buna gore, Hegel'de, sivil toplum,
aile ile .devletin siyasi ili~kileri aras1nda
yer alan bir ara kurum olarak tan1mlarur.
Karl Marksta ise, sivil toplum sosy~
ekomonimik ili~kilerle tiretim gu~lerinin
btittintinti gosterir. Onun goztinde temel
kar~1thk bu ~ekilde tan1mlanan sivil top
Iumia sivil toplum i~indeki s1nlf ili~kile
rinin ustyap1sal tezahtirti olan devlet arasmdadlr. Alman ideolojisi adh eserinde,
sivil toplumun btitiln bir tarihin kayna~1
ve oynand1~1 tiyatro oldu~unu savunan
Marks'a gore, siyasi olaylara, hukukl de~i~imlere ve ktilttirel de~i~meye ili~kin
a~lklaman1n sivil toplumun yap1s1ndaki
geU~melerde aranmas1 gerekmektedir.
anlay1~1n1
718
siyaset sosyolojisi
skolastik
lann beiirledi~i, sistematik ve forme! karakteri veya lafzili~i ile ~okii~ donemindeki skolasti~i anduan bir gorii~ ya da
o~retiyi tarumlamak ic;in kullarur.
skolastik felsefe [Os. medrese felsefesi; lng.
~colas tic pl1ilosophy; Fr. philosophie scolastique; Al. scholastik pihilosophie]. 8. yiizydla, 15. yiizytl arasmda kalan tarihsel doneJll~e soz konusu olan felsefe tiiriine,
Hnstlyan dii~iince sistemine verilen ad.
SkoJastik felsefenin en onemli ozellikleri
~u ~ekilde sualanabilir: 1 llk~a~ Yunan
felsefesinin belli bir halkm, modem felsefenin ise bireylerin felsefesi oldu~u
yerde, Skolastik felsefe, bireylerin ve
halklann karakteristik ozelliklerinin iistiinde olan diili bir toplulu~un, Hristiyan toplwnunun felsefesidir. 2 Bu felsefe
i~in, belli bir gelenek, ve vahye dayanan
bir din ~er~evesinde olu~n otoriteye
duyulan sayg1 esastu. 3 Skolastik felsefenin temelinde bulunan felsefe gelene~,
Platon'un ve ozellikle de Aristoteles'in
felsefelerinden olu~ur.
4 tlk~a~ felsefesinin merkezinde dogayla insarun, modern felsefenin merkezinde ise bilgiyle insarun bulundu~u yerde,
Skolastik felsefenin merkezinde Tann
vard1r. 5 Skolastik donemde, felsefe
inanca, inan~ ta vahye tabi olmak durumundadu. 6 Bundan dolay1, Orta~a~
kiiltUriinde ~ok onemli bir rol oynayan
din, Skolastik felsefe ve rasyonel bir
ya~am gorii~ii iizerinde de ~ok temelli
bir etki yapnu~br. Bu felsefede, vahyin
aklm vazge~ilmez bir yardlmCJSI oldu~una inaruhr. Skolastik donemin filozoflan, akll ile inan~ arasmda bir aymm
yapm1~ ve zaman zaman d a felsefenin
goreli bir ba~mslZhk ya da ozerkli~ini
vargulanu~ olmakla birlikte, bilimde ve
felsefede, bir ~oziime kavu~turulacak
problemlerin ~oziimii de dahil olmak
iizere, hemen her~ey teoloji tarafmdan
belirlenmi~tir. 7 Skolastik felsefenin
temel konulan, Tann ve Tann'nm varolu~u problemi, Tann-evren ili~kisi ve
tiimeller problemidir.
8 Skolastik fdsefenin en belirleyici
yonii, yontemidir. Buna gore, Hristiyan
dii~iiniirler,
fels~fe
779
Tann sozii olan kutsal kitaba dayanan Hristiyan inancm1 sistematik bir bi~imde ifade etmek, savunmak
ve geli~tirmek i~in, daha ~ok manhksal
ve dilsel analize yonelmi~lerdir. Skolastik dii~iiniirler bu ba~lamda, oncelikle
Yunanblann bilimsel ve felsefi tenninolojilerini kullarum~lar ve daha sonra da,
Yunan manh~mi bir biitiin olarak alml~lardu. Su halde, Skolastik donemin
filozoflan, Hristiyan inancm1 sisteml~
tirme ve temellendirme ~abalannda akh
ve manb~m tiimdengelimsel tekniklerini kullarum~lard1r. 9 Skolastik dii~ii
niirler, daha sonra Yunan dii~iincesinin,
12. yiizyd Ronesans1 s1rasmda, tslam
diinyasmdan terciline yoluyla o~rendik
leri i~eri~ini, Hristiyan inanoyla tutarh
olacak ve Hristiyan inanCinl destekleyecek ~ekilde yeni ba~tan kurmaya ve ~
killendirrneye ~ah~m1~lardu.
Skolastik felsefe, dort doneme aynhr: I
Haz1rhk donemi. 8. ve 9. yiizylllar arasmda kalan bu donemde, iizerinde durulacak problemler obegi, Patristik felsefenin
biiyiik dii~iiniirii Aziz Augustinus'un
olu~turdu~u genel ~er~eveden hareketle, yava~ yava~ belirlenmeye ba~lam1~
ve bu problemlerle ilgili olarak ilk
~oziim denemeleri ger~ekle~tirilmi~tir.
Donemin en etkili dii~iiniirii olan J. 5.
Erigena, Boethius'tan yararlanarak, Skolastik yontemi geli~tirmeye ~ah~m1~hr.
Matematik ve do~a felsefesi alamnda
onemli ~ah~malar ger~ekle~tirmi~ olan
Gerbert'le, diyalekti~i teolojiye uygulama giri~iminde ba~an kazanm1~ olan
Chartres'h Fulbert ve teolojiyi rasyonell~tirme hareketinin onciilii~iinii yapml~ olan Tours'lu Berengar donemin
di~er onemli simalandJr.
II Erken Skolastik. 9. ve 12. yiizydlar arasmda kalan donemin en onemli dii~ii
niirlerinden biri olan Aziz Anselmus,
do~aiistii olanla do~al olan arasmdaki
organik ili~kiyi ifade etmeye ve inanan
akd iisl:i.indeki yorumlayJcl ve yonlendirici giiciinii gosterrneye ~ah~m1~hr. Bu
donemde, tiimeller problemi ilk kez olarak ciddi bir bi~imde ele ahruru~, prob-
780
Smith, Adam
Sofistleri bir felsefe okulu olarak gormek olanakslZ olsa da, onlann ruaniine
birden ortak olan baZl noktalardan soz
sofistiik
781
782
sofokrasi
tir.
Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki onemi, onun bilin~li ve ahliki
ki~iligin bulundugu yer olarak ruh kavraminl bubnu~ olmastndan kaynaklarur; felsefenin merkezine insan1 ge~iren,
insarun kendisiyle, evrenle ve toplumla
olan ili~kisinin ne old ugun u ve ne olmaSI gerektigini ara~hran, insan ya~ami
run ki~isel, toplumsal ve ahlaki boyutun u on plana ~1karan Sokrates, insanlara
ozsel bile~enlerinin ruh oldugunu, onlann ruhlanna ozen gostermeleri gerektigini anlatmaya ~ah~m1~, bu du~unce
sini ifade etmek, onu eylemleriyle
somutla~hrmak i~in de, yaz k1~ ~1plak
ayakla ve ince bir entariyle dola~m1~hr.
Fizigi itibariyle .;irkin biri olan Sokrates,
insanlann yuzlerini ve fiziki yapllanru
degi~tiremeyeceklerini, fakat ruhlann1
Sokratik paradoltslar
Sokrates problemi [lng. poblem cf Socrates; Fr. probleme de Socrate]. Filozol Sokrates'i anla tan, tamtan ~ok ~e~itli eserlerden, farkh Sokrates yorumlarmdan
ayn olarak, tarihsel Sokrates'i, yani M.
0. 5. yiizy1lda Atina'da ya~am1~ olan
Sokrates adh dii~iiniiriin ger~ekte kim
oldugunu, onun felsefi ogretisinin tam
olarak ne olmu~ oldugunu belirleme
problemi.
Sokrates'in kendisi, yazl11 soziin degerine inanmad1g1, yazmak yerine tarh~ma
ya onem verdigi i~in, yaz1h hi~bir ~ey
b1rakmaml~, hayat1, gorii~leri, degerlere ve diinyaya bak1~ tarz1, ki~iligi, ilgileri ve gorii~leri farkh ogrencileri tarafindan anlahlm1~br. Sokrates'in kendisi,
yonteminin bir pan;as1 olarak, haz1r
bilgi vermek yerine, ogrcncilerinden her
tiir bilgiyi kendilerine mal etmelerini istedigi i~in, ogretisi ve. gorii~leri de, Ksenophanes ve t Plat on gibi og<encileri taraf mdan, yahn bir bi~mde ve oldugu
gibi kabul edilmemi~. sozii edilen filozollarm kendi balu~ a~llar1 ve ki~isel
ozellikleriyle birle~tirilerek yorumlanml~hr. Ksenophanes ve Platon gibi dii~iiniirler Sokrates'i ve llgretisini, kendi
kavray1~, ilgi ve dogalanna uygun olarak yorumlarru~lard1r.
i~te Sokrates problemi, bu farkl1 Sokrates resim ya da yorumlarmdan hangisinin tarihsel Sokrates'e, yani M. 0. 5.
yiizy1lda Atina'da ya~am1~ olan ~1plak
ayakh dii~iiniiriin ger~k gorii~ ve dii~ iincesine kar~1hk geldigini belirleme
problemi olarak ortaya ~1kar.
Sokratik alay [ing. Socratic irony; Fr. ironie
socralique ]. Sakrates'in, 'Bildigim bir ~e y
var, o da hi~bir ~y bilmedigimdir' soziiyle ve sergiledi~ llg<enme ve bilgiye
susam1~hk hali yle, kar~1sma ald1g1 tarh~macllara, ger~ekte bilgisiz olduklarma
i~aret etmek ve ahlak alarundaki bu bilgisizligin, ya~amm ak1~1 i,.utdeki tehlikesini ve ag1rhgm1 hisseltirmek iizere
benimsedigi, kendisini oldugundan farkli gosterme, bilgisini gizleme ve ka~
smdakine meydan okuma tavn.
783
784
Sol HegelciJik
~u
sonu~~uluk
Suurlanm1~
785
786
sophia
sophrosyne. Yunan'da ol~ululuk, agJrba~hhk, basiret ve ozdenetim olarak tanunlanan erdem. Tutkular uzerinde bir
egemenlik ve denetim kur~nay1, ba~l
bo~ arzulann S1mrlarunasm1 gerektiren,
haz ve ~ehvet du~kunlugune dayah
ba~kaldmya kar~1 olan fazilet turti. Ne
tumuyle bir perhiz ya da her turden arzunun kokunu kaz1ma, ne de sapma ve
kural tammazhk olan, fakat daha ~ok
ikisi arasanda~i bir ortayla belirlenen, ki~inin kendisi uzerinde egemenlik kurmasma, kendi kendisinin efendisi olmasma kar~allk gelen erdem. Ki~ide, akhn
yol gostcriciligi albnda ger~ekle~en
uywn, hazlarla aalar arasmdaki denge
hali
sorumluluk [Os. mesuliyet; ing. responsibility; Fr. responsabilite; Al. verantwortung).
Ki~inin, ahlaki oznenin, kendi eylemlerinin sorumlulugunu ustlenebilmesi
durumu. Yaphga, ger~ekle~tirdigi ~eyi
tam bir bilin~le ve ozgurlukle yapabilecek ehliyette olan ki~inin durumunu
ifade eden sorumluluk, ki~inin, olu~u
mundan psikolojik olarak sorumlu oldugu sonu~ ve geli~meleri uzerine almaya
vicdani bir odev saymas1 haline tekabtil
eder.
Ahlaki sorumlulugun, bu ~er~eve i9nde ~ temel fikirlere dayandagl soylenebilir: 1 Akllh bir insan varhgmm yerine
getirmek zorunda oldugu ve yerine getirebilecegi eylemler vardar. 2 Bu eylemleri ger~ekle~tirmeme, yerine getirmeme
cezay1 gerektirebilir. 3 Buna kar~m bu
eylemleri yerine getinne ise, ki~iyi odullendirebilir, onurlandarabilir ya da ovguye deger biri yapabilir. Bu u~ fikir ise,
insamn motiflerinin davram~ ya da eylemlerin nedenleri oldu~u, bu motiflerin
odul ve ceza turunden ~eylerle etkilenebilecegi ya da ko~ullanabilecegi ve bu
motiflerin k~ullanmas gerektigi goru~une dayanmaktadar.
oosyal
Sorokin, Pilirim Alexandrovich. 1869
1968 ytllan arasmda ya~am1~ ol~n Rus
as1lh Amerikan sosyolog ve dii~iiniir.
Temel eserleri Crisis of Our Age [<;:ag1
mzm Bunahm], Social Philosopl1ies in an
Age of Crisis [Bir Bunahm <;:agmda Top
!urn Felsefeleri].
Sosyoloji, toplumsal sistem ve obeklerle
kiilliirel sistemlerin, l<i~ilik sistemi ve l<i~iler arasmdaki ili~kinin dinamikleri ve
yapts1run genelle~tirilmi~ teorisi olarak
tammlayan Sorokin'in loplum felsefesin
deki biiyiik onemi, onun elkile~imin konusu olarak ki~iligL ki~iler arasmdaki
etkile~imin toplam1 olarak loplumu anlamak i<;in deger, nonn ve anlamlar toplarruna bagh olan kiiltiirii anlamamiZ
gerekligi tezinden kaynaklanmaktadu.
Sorokin'in bir diger onemli katl<s da,
loplwnlarm ii<; farkh yal<la~lm y a da
manlalite arasmda sahndlldanru belirlen
dongiisel bir sosyal degi~me leorisinden
meydana gelir. Comle'un ii<; evre yasaslna benzeyen bu degi~me anlay1~mda,
dini dii~iirune 1arzlarm1 tammlayan dii~iinsel sistem pozitivisl bal<1~ a<;suun
leolojil< evresine, ger<;ekligi anlamada
duyumlarm onemini vurgulayan duyumsal kiiltiir ya da sistem Comle'taki
pozilif evreye, bu ikisi arasmda kalan
idealist kiilliir de, positivist gorii~teki
melafizik evreye lekabiil eder.
sosyal [Os. i'timai; ing. social; Fr. sociale;
AI. sozial]. 1 Bir topluma, ayn ve miislakil bir varolu~a sahip olduguna inarulan
insan lopluluguna ili~kin olan; 2 loplumu meydana getiren, bir loplum i<;inde
ya~ayan insanlar; 3 loplum i<;inde ya~a
yan bireylerden meydana gelen kalman,
grup, s1mf, v. b. g.; 4 loplumdaki bireylerin birbirleriyle olan ili~kileri; 5 loplumdaki s1mflarm birbirleriyle olan elkile~imleri; 6 loplum i<;inde ya~ayan
insanlann maddi hayal ko~ullanm geli~tirmeyi, tinsel ihtiya<;lanm kar~llama
}'1 ama<;layan eylem ve faaliyetler io;:in
kullamlan s1fat.
Bu baglamda, bir toplumda ya~ayan iki
ya da daha fazla say1da insanm birbirleriyle girdigi, kar~1hkh olarak devam el-
787
tirdigi lasa veya uzun siireli anlamh etkile~imlere sosyal ili~ki ad1 verilir. Yine,
belli say1da ortak ozelligi olan, birtak1m
ortak ihtiya<;lanm kar~1lamak i<;in bir
araya gelmi~, baglmSIZ bir varolu~a
veya kimlige sahip bulundul<laruun bilincine sahip, birtaklm orlak kurallara
gore birbirleriyle ili~ki i<;inde bulunan
bireyler kilmesi veya toplumsal birim
sosyal grup olarak tammlamr. Aym <;er<;eve i<;inde, ekonomik gii<;leri, loplum i<;indel<i rol ve konumlan, hayat tarzlan birbirlerine benzer olan, orlak <;tkarlara
sahip insanlardan meydana gelen lopluluga sosyal smif ad1 verilmekledir. Yine,
insan eyleminin failler arasmdaki kar~l
llkll elkile~imi i<;eren all sm1fi ya da sosyal gruplarm eylemi sosyal eylem diye larumlarur.
Ote yandan, bireylerin, sosyal grup ve
Slmflarm, isler <;at1~ma ya da isler uzla~=m bir sonucu olarak, birtal<1m normJar ve degerlerin de yardmyla sergiledikleri ahenkli ve istikrarh ya~ay1~ hli
ve diizenine sosyal diizm denir. Buna
kar~m, bireyleriit ve ekonomi, aile, din,
siyasel benzeri temel loplumsal kurumlann kar~1hkh ili~l<ilerinden meydana
gelen biitiine sosyal sistem ad1 verilirken,
bir topluma Ierne! ve asli ~eklini kazandiran ve eylem tarzlanna sm1rlar getiren
Ierne! sosyal ili~kiler biitiinii veya sosyal
ili~kilerin lemelindeki ilkeler obegi sosyal
yap olarak tarumlaur.
Ole yandan bir toplumun sosyal sislemi
i<;inde yer alan kurumlann, loplwnsal
rol kahplanrun, bireyler arasmdaki ili~
kilerin ve dolaysyla bir biitiin olarak
loplumun, teknoloji, fikirler, inan<;lar,
kiiltiirel etkil~imler, dogal felaketler,
ke~ifler benzeri <;ok <;e~itli nedenlerle
degi~mesi durumuna sosyal degi~me ad1
verilir. Ayru baglamda, bir toplumun
birden fazla yonde ilerleme kaydetmesi,
loplumun biitiiniinde meydana gelen
ilerleme sosyal geli~me olarak larumlanabilir. Buna kar~m, bir birey veya grubun, bir toplumsal suuftan digerine ge<;i~iyle veya ayru s1mf i<;indeki harekeliyle
belirlenen toplwnsal hareketlilige sosyal
hareketlilik ad1 verilir.
788
sosyalist
789
790
sosyalizm
etkilenmi~
- - - - - - - - - ---
--- -- - - - - - -
----- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
sosyal pozitivizm
--------
791
792
sosyoloji
sosyolojtk
ikinci goru~ ise, II Durkheim'a dayanarak, sosyolojinin esas ve ger~ek konusunun, kollektif tasaram I terns iller, yani
anlamlar, ve bireylerden bag1mSIZ bir
varolu~a sahip alan dunyay bili~sel
olarak organize etme tarzlan oldugunu
one surer. Soz konusu yakla~1ma gore,
bu kolJektif temsillere en iyi ornek, insanlann dogu~undan once varolan ve
onlar olduk ten sonra da varolmaya
devam eden dildir. Gunumuzde yapsalctlarla postmodemistlerin ~ah~mala
n bu gelenek i~inde degerlendirilir.
Gunumuzdel sosyolojinin konusu ile
ilgili u~uncu goru~, III onun ger~ek
konusunun Weberci anlam1 i-;inde sosyal eylem oldugunu iddia eder. 'Bu g6ru~e gore, toplum diye bir ~ey olmayp, sadece birbirleriyle ili~ki i-;ine
giren, kar~1hkh bir etkile~im i~inde bu~
lunan bireyler v~ sosyal gruplar vard1r.
sosyolojik Yeni-Kant~1l1k [lng. sociological Neo-l<.antis,n; Fr. Neo~l<.antisme sociologique ]. Alman filozofu Georg Simmel
taraf1ndan kurulmu~ alan Yeni-Kant~l
felsefe okulu.
Simmel felsefesinde, Kant'1n, bizim deneyin, lecriibenin d lin yasiJU, fenomenleri kurdu~umuz gorii~uyle spekiilatif
metafizigin olanaks1z old ugu tezinden
etkilenmi~ ve deneyim diinyasaru.n kaynagtru toplumsal durumda bulmu~tur.
sosyolojizm (Os. i'timaiyat,llk; lng. socio-logism; Fr. sociologisme; AI. soziologismus].
1 Genel olarak. sosyolojiyi psikolojiden
bagtmstz bir bilim olarak goren, bir bilim
olarak sosyolojinin toplwnsal ger~ekligin
tiimuyle ve geregi gibi a~lklanmas i.;in
gerekli ve fazlas1yla yeterli oldugunu savunan gorii~ ya d a ta vtr. Organik ya~
nu a~an her~eyin, akd, bilim, sanat,
ahlak ve din gibi oge, duygu ve kurumJann toplwn ve toplwnsalhg.n sonucu oldugunu savunarak, kollektif bilind put~
la~bran, cemiyeti he~yin temeli yapan
gorii~.
YeniKant~thk
793
794
soylu
vah~i
soylem
795
79n
soylem etiAi
sozde bilim
kile~im
797
soyleyen [ing. utterer]. tleti~im soz konusu oldu~unda, sozu soyleyen, bir
ba~kasma belli bir mesaj ileten birey.
ileti~imi ba~latan, bit ileti ya da bir mesaja bir soz, konu~ma ya da soylenimle
ba~ka bir kimseye aktaran ki~i.
sozcelem (tng. utterance; Fr. enonce; Al.
iiusserung). 1 Gene! olarak, agazdan ~akan
sozlere verilen ad; 2 daha ozel olarak da,
anlamh bir ileti~imin temelini olu~tu
ran, ileti~imde bulunmaya yarayan, bir
mesaja ba~ka bir bireye ileten konu~ma.
Bununla birlikte, konu~anm belli bir
ileti~im niyetiyle a~aga vurdu~u anlamh
cdim olarak sozcelemin her zaman dilsel
olmasuu bekleyemeyiz. Dilda~a i~aret
veya imlemeler de, ileti~im ortammda
birer sozcelem de~eri ta~arlar. c;a~da~
dil filozofu +Austin'in de gosterdi~i gibi,
bunlar uzla~amsal terimler (ome~n, birisine yumurta atarak onu protesto
ehne) olabildi~i gibi, (sozgelimi, bir sopaya tatla tath sallayarak birisini bir ~ey
yapmaya ikna ebne) olmayabilir de.
Bu baglamda, iinlii dil felsefecisi Searle,
bir ~ey soylerken ger~ekle~tirilen ilk ve
temel edime sozceleme edimi adma vermi~tir. Buna gore, konu~amn anlamh
bir dilsel ifade sozcelerken yapb~a ~ey
bir sozceleme ediminde bulurunakhr.
sozdik [Os. kelime; 1ng. word; Fr. mot; AI.
wort]. lleti~im siireci i~inde, genel ~ekil
lerini ve aym ya da benzer anlamlaruu
farkh zamanlar boyunca kon.yan i~aret
ya da gosterge. Belli bir anlarru ifade
eden ya da sembolle~tiren, nihai ve ba~unstz bir ileti~im birimi alan anla~ahr
i~aret ve diizgiin ses. Dilde bir tiimceyi
meydana getiren, bilgisel bir anlatm oldu~u kadar, duygusal bir yiiki.i ya da
anJama da bulunan temel birim.
Bu ba~lamda, bir bireyin kullanda~a ya
da bir disiplinde ge~en sozciiklerin tiimii,
vokabuler ya da sozcuk daga rcrgr olarak tanunlamr.
sozde bilim [tng. pscduo-science; Fr. pseudo-science]. Bilimsel yontemin yanh~
kullarulmasmm sonucu alan ve bilim olmada~a halde, bilim goriintiisii veren teoriler; bilime her yoniiyle benzemekte
gibi gori.inebilse de, bilim olabilmesi
798
soz edimi
799
bir biiti.in o[arak gen;eklige ili~kin tutarh bir gori.i~ sunmaya <;ah~an kapsay1c1,
fakat onermeleri hi<;bir za1nan gozlem
yoluyla test edilemeyen n1etafizik ti.iri.i
ya da sistemi olarak spekulat~f nattajiziktir. Ozellikle, dilin onemini vurgulayan
manhk<;t pozitivistler, bu ti.ir bir metafizik anlayt~tna ~iddetle kar~1 <;tkmt~lar
dtr.
Ote yandan, tutarlL.hkla belirlenen bir
dogruluk anlayt~tna dayanan, ve ger~ligin bir Ben'in, Zihin ya da tinsel bir
ilkenin ifadesi ya da tezahi.iri.i oldugunu
savunan anlay1~a spekulatif idealizm adt
verilir.
speki.ilatif gizemcilik [tng. speculative
mysticistn; Fr. mysticisme speculat~f] . Orta<;ag di.i~i.incesinin sonlanna dogru, 14.
yi.izytlda, Tanr1'run kendisiyle birle~me
yoluyla kurtulu~ ihtiyac1ru bir k1y1ya
atan reali5tlerle nominalistlerin, insan
yi.iregini hi<;bir ~ekilde doni.i~ti.innedi
gine, insant Tann'ya daha fazla yakla~
hnnadiklarma inanllan, manhksal ve
soyut 1netafiziksel ara~hrmalanna bir
tepki olarak geli~en gizemcilik ya da
mistisizm liirii.
Tecri.ibeyi, dt~ deney ve refleksiyonla
santrlamayan, bu iki deney ruri.ine ek
olarak, insaru Tann'ya baglayan ayn bir
'deruni tecri.ibe' veya dini bir tecri.ibe oldugunu ve bu tecri.ibeye dayanan mutlak bir kesinlik bulundugunu one si.iren
bu ondordi.inci.i yi.izyJl gizemciligi,
oznel ve alald1~1 olan dint tecri.ibeyi rasyonelle~tirme giri~imi ve ruhun ve
gene) olarak da yarahklann Tann'yla
olan Hi~kileriyle ilgili speki.ilasyonlarla
tamamladtiP i<;in, speki.ilatif gizemdlik
olarak bilinir. SOz konusu tarihsel ve
speki.ilatif gi:zemdligin en i.inli.i temsilcileri, Meister Eckhart, Henry Suso'dur.
spekulatif tarih felsefrsi [tng. speculative
philosophy of history; Fr. philosopllie
speculatioe de l'histoire]. Tarihe ili~kin
ara~hrmantn iki di.izeyde ger<;ek le~tiri
lebilecegi kabuli.ini.in; tarihin belli
donem., kesit, ki~i ya da olayJann1n empirik malzemeler a~tgtnda dikkatlice
incelenmesinden ve anla~thr klllnmaSlndan, tarihsel olaylann tasviriyle ana-
800
Spencer, Herbert
Temeller: Evrim teorisinin deneysel olarak test edilebilir, savunulup temellendirilebilir bir kuram oldugunu belirten
Spencer, basitten karma~1ga, homojen
olandan heterojen olana dogru ger~ek
le~tigini di.i~i.indi.igi.i evrimin, dogadaki, toplum ve ahlakf ya~amdaki omeklerini gozler oni.ine sermeye ~ah~m1~tlr.
Epistemolojisi: Epistemoloji alamnda,
insan varhgmm bilgisinin smuh oldugunu, bizim yalruzca fenomenleri bilebilecegimizi one si.iren Spencer, bir yandan da bu fenomenlerden, her~eye
kar~m Bilinemez Olam, fenomenlerin
kayna~ ve evrimin temeli olan Kavranamaz Gi.ici.in varhgm1 ~lkarsayabilece
gimizi savunmu~lur. 0, ilerlemenin bir
raslanh, insarun kontroli.i alhndaki bir
~ey olmay1p, bir zorunluluk oldugunu
belirtmi~, ya~amm, i~sel olamn d1~ ~ev
reye uyarlanmasmdan, si.irekJi olarak
ona gore ayarlanmasmdan ba~ka bir
~ey olmad1gm1 iddia etmi~tir. Siyasel
alarunda tbireyciligi savunmu~, ya~am,
zihin ve toplumu madde, hareket ve gi.i~
araclhg1yla a~lldamaya ~ah~m1~ olan
Spencer, ahlakm dogal bir temeli oldugunu, ahlaki sonu~lann gene! evrim yasasuu izledigini one si.irmi.i~ti.ir.
Ahlak folsefrsi: Ba~ka bir deyi~le, siyaset
felsefesi alarunda eski liberalizmin en
onemli temsilcilerinden biri olan Spencer'a gore, devlet ve toplumun iki temel
~kli vard1r: Askeri devlet ve endi.istri
yel devlet. Bunlardan asken devlet toplumsal orgi.itlerunenin ba~langl~ formu
olup, ilkel ve barbard1r, sava~ i~in her
zaman hazudll'. Birey, burada sava~ta
zafer amac1 i~in bir ara~tan ba~ka bir
~ey degildir. Toplum s1k1 ve disiplinli
bir bi~imde orgi.itleruni~tir ve her birey
militarizm ve otoriter yonetimin gerekleri i~in kendisine tahsis edilmi~ olan konumu i~gal eder. $ovenizmle milliyet~i
lik ve emperyalizmin askeri devlete
gerekli ideolojik esini saglad1gm1 ve devletin ruhbani yap1suun itaal ve disipl.inin
onde gelen erdemler olduAunu ogrebneye yoneldi~ni one si.iren Spencer'a gore,
sanayici sm1flann iktisadi faaliyetleri
Spinoza, Barilch
801
Spengler, Oswald. 1880-1936 ylllan arasmda ya~amt~ olan Alman tarih felsefecisi. Temel eserleri: Der Untergang des
Abendlandes [Battmn Gerilemesi] ve Der
Mensch und die Teclmik [insan ve Teknik].
Tarihi kor bir doga oyununa benzetip,
tarihte bir ama,.hhk aramanm bo~una
bir ,.aba oldugunu savunmu~ olan
Spengler, diinya tarihinin morfolojisini,
felsefi ve bu arada biyolojik esaslara gore
a,_tklamaya ,.ah~mt~hr.
Diinya tarihinin dogu~, ,.okii~, yiikselme ve al,.alma gibi haller sergileyen
akl~t ile bu akt~m evrelerine kar~tltk
gelen kiiltiir tipleri arasmda bir paralellik kurmu~ olan Spengler'e gore, kiiltiirler geli~igiizel dogar, geli~ir ve Oliirler.
Ona gore, tiim diinya tarihinde 8 tip kiiltiir ,.evresi aytrd edilebilir. Mtstr, Babil,
Hindistan, <;in, Antikite, Arap, Batt ve
Meksika olarak belirledigi 8 kiiltiir ,.evresinde, 1 Metafiziksel-dini yiiksek kiiltiirler, 2 sembolik erken kiilliirler, 3
sivil-ge,_ kiiltiirler diye ii,_ geli~me basamagt aytrd etmi~ olan Spengler, 'sivil
ge,_ kiiltiir' olarak tarumladtgt Bah kiiltiiriiniin bir ,.okii~ i,_inde oldugu savunmu~tur.
Spinoza, Baruch. 1632-1677 ytllan arasmda ya~amt~ olan iinlii panteist dii~ii
niir.
Temel eserleri arasmda Tractatus Theologico-Politicus {Teolojik-Politik Deneme],
Tractatus de lntellectus Emendatione [Anlama Yetisinin Diizeltilmesi Ozerine], Ethica Ordine Geometrico denronstrata [Geometrik bir Tarzda lspatlaruru~ Etika) adh
eserler bulunan Spinoza, dini baskt ve
engizisyon nedeniyle, lspanya'dan Hollanda'ya ka,_rru~ olan Yahudi bir ailenin
,_ocugudur. Daha 24 ya~mdayken, felsefi
gorii~lerinden dolay1, Yahudi camiasmdan afaroz edilen Eilozof, hayattm optik
ara,.Iar yapara.k. lens tamir ederek kazanmt~hr.
802
Spinoza, Baruch
densellik
ili~kisini
manhksal iljerme
ili~kisiyle ozde~le~tirerek, sonlu ~eyle
re gefi]~ ise, evrenden olumsalhga atmak
anlamma gelir. Ba~ka bir deyi~le, varolan her~eyin Tanra'ya olan nedensel bagamhhga, manbksal bagtmhhkla bir ve
aymysa eger, maddi ~eylerin dtinyasmda olumsalhga, insarun dtinyasmda ise
ozgtirluge yer kalmaz. Bundan dolaya,
varhk aljasmdan metafiziksel bir determinizmi benimseyen Spinoza, ahlak alanmda tbagda~abilirci bir tavarla determinist bir ahlak gorti~ti benimsemi~tir.
0 da, tiim diger metafizikljiler gibi, varhga ya da da~ dtinyaya aljaklama ljabasmda, fiOklugu birlige indirgemeye c;ah~ma~hr. Buna gore, o sonlu ~eylerin,
maddi varhklann varolu~unu nihai ve
en yuksek bir nedensel etmen araahgayla aljaklamaya ljah~ma~br. Yani, Spinoza
deneyimin sonsuz sayada varhgma kendisinin Tann ya da Doga adam verdigi
biridk sonsuz ttoze ba~vurarak a9klanu~tu. Manhksal iljenneyle de nedensel
ili~kiyi birle~tirdigi ia;in, Spinoza sonlu
varhklan zorunlu olarak sonsuz tozden
filkan ~eyler olarak tarumlarm~hr.
Spinoza'ya gore, bir ~eyi bilebilmek
iljin, onun nedenini bilmek gerekir;
ba~ka bir deyi~le, bir ~eyi aljaklamak
demek, onun neden ya da nedenlerinden soz etmek demektir. Toz, bu fierfieve
ifjlnde, Spinoza'da 'kendinde ve kendisi
aracahgayla kavranan ~ey' olarak tammlanmaktadar. Kavrama ba~ka bir ~eyin
kavramJna bagh olmayan, kendisinin
da~mdaki bir nedenin sonucu ohnayan,
dolayasayla kendi kendisinin nedeni
olan, ba~ka hiljbir ~eye degil de, salt
kendisine bagamh olan bu varhk, ozti
varolu~unu iljeren soz konusu varhk
Tann'dar. Varolu~ toztin oztinden aynlmaz oldugundan, toze ili~kin tamm zorunlulukla varolu~u iljerir. Ona gore, bir
ve yalmzca tek bir toz, sonsuz ve ezeliebedi olan tek bir toz vardar. Tek toztin,
yani Tann'run ozti her tilr kusur ve eksigi dt~ta baraktaga ve mutlak yetkinligi
iljerdigi iljin, O'nun varolu~u, apafiak,
mutlak ve kesindir.
Spinoza,Baruch
Tek toz oian Tann, sonsuz ya da smuSJZdlr. Zira sonlu ya da s1narh olsa,
ba~ka bir toz tarai1ndan s1rurlanacakhr.
Sonsuz toz, sonsuz say1da ananiteli~e
sahip olmahd1r, -;iinkti Spinozaya gore,
bir ~ey ne kadar -;ok ananiteli~e sahip
olursa, onun ger-;ekli~i o kadar fazla olacakhr. Sonsuz tannsal toz boltinemez ve
biricik varhktrr.
Sonlu ~eyler, deneyimin bir par-;as1 olan
maddi varllklar, ona gore, Tarm'n1n, tek
toztin tezahtirleri, modifikasyonland1r.
Herne kadar tek toz sonsuz saytda ananiteli~e sahip olsa da, sonlu zihinler olarak bizler, bunlardan yaln1zca iki tanesi
ni bilebiliyoruz. Bu iki ananitelik de,
dti~tince ve yer kaplamadu. Spinoza'nln, Descartes'm tozsel ikicili~inin ni
teHksel bir ikicili~e donti~tti~ti sisteminde, sonlu zihinJer, Tann'run dti~unce
ananiteli~i albndaki tezahtir ya da modifikasyonlara, sonlu cisimler ise, Tanra'run
yer kaplama ananiteli~i albndaki modifikasyon ya da goriintimleridir. D~a,
demek 10, ontolojik olarak Tann'dan ayn
de~ildir; ayn olmamasiJUJ\ nedenj ise,
Tann'n1n sonsuz olup, kendisinde tiim
ger-;ekli~i i-;ennesidir. Bununla birlikte,
Spinoza, Tann'dan ba~layan manhksal
ttimdengelim stirecinde, sonsuz tozden
hemen ve do~rudan do~ruya sonJu
cisim ya da zlhinlere g~ez. Bu ikisi arasmda sonsuz ve ezelr-ebedi modtisler bulurunaktadJr.
Buna gore, sonsuz toztin dti~tince ana
niteli~i alhnda manhksal baklmdan
once gelen hali dti~tince ve kavray1~,
yer kaplama ananiteli~i alhnda, manbk . .
sal bakundan once gelen hili ise, hareket
ve stikunettir. Bu, Spinoza i-;in, Descartes'ta oldu~u gibi, dtinyaya hareket aktaran bir Tanra'nan, bir dr~ gil-; ya da nede
nin olmada~a anlam1na gelir. Tann
do~aya a~k1n de~ildir, dolayisiyla hareket do~an1n kendisinin bir niteli~id ir.
Hareket ve sukunet yer kaplayan do~a
run temel ozelli~idir. Do~adaki toplam
hareket, evrendeki toplam enerji miktan sabit ve de~i~mezdir. Fizild evren, hareket hllindeki cislmlerin kendine yeten
kapah bir sistemidir.
Ba~ka
803
bir deyi~le, Spinoza'n1n metafizigine gore, kompleks ya da bile~ik cisimler par-;ac1klardan meydana gelrn.i9tir. Her par~actk bireysel bir cisim olarak
gortilebilirse ~er, jnsanlarm bedenleri
ya da hayvanlan.n vtirutlan daha ytik
sek duzeyden bi.reylerdir. Onlar birtaklm o~eler ya da par~aclklar yitirir ve
bu an]amda de~~irler. Spinoza'ya gore,
daha da karma~rk olan cisimler tasarlayabiliriz; bu ~kilde, sonsuzca ilerleme
ye devam edecek olursak, bu takdirde
par-;alan, yani tiin cisimleri de~i~en bir
birey olarak btittin bir do~aya ula~1nz.
Bir btitlin olarak bu birey, sonlu cisim
lerden meydana gelen mekansal sistem
olarak Do~adu.
Do~adaki sonlu varhklann ozleri varolu~ i~ermez. Onlann ozleri varolu~u
i-;erseydi, bu t.a kdirde onlar kendi kendilerinin nedeni olurdu. Ozleri varolu~u
i-;ermeyen bu olumsal varbklara Tann
zorunlu olarak neden olur. Spinozaya
gore, do~ada mutlak bir zorunluluk
olup, buradaki varhklar oz, varolu~ ve
eylem bak1m1ndan belirlenmi~lerdir.
Tum varhklar, Tanndan zorunlulukJa
ve belli bir dtizen ve ~artlanma i-;inde
do~mu~lard1r. L)te yandan, do~adaki
her nesne ba~ka bir nesnenin, her olay
ba~ka bir olay1n zorunlu sonucudur.
Evrende btiti.in nesneler sonsuz bir ba~
lanh i~inde bulunurlar; burada rastlanhya yer yoktur. Maddi fenomenler yalruzca maddi nedenlerle a-;IklanabiJir.
Evrende, Spinoza'ya gore, rastlann olmadi~l gibi, bir ama-; da yoktur. Bu ise,
her rur teleolojinin reddedildi~i, meka
nil< bir sistemi ifade eder.
Epistentolojisi: Spinoza bilgi gorti~tinde,
ii~ ttir bilgiden soz etmj~tir. Bun]ardan
birincisi, insarun bedeninin ba~ka cisimler tarafmdan etkilenmesinin sonucu olan duywnsal bilgidir. Bu bilgi, duyulardan ya da imgelemden turetilmi~
olan ide ya da fikirlere dayan1r. Bunlar,
ba~ka idelerden manbksal ttimdengelimle -;lkarsarunanu~ oldu~u it;in, zihin
bu idelerden meydana geldi~i stirece,
pasif ve aha durumdadu. SOz konusu
804
Spir, African
Stirner, Ma
~ulsuz
<;1km1~hr.
805
806
Stoacthk
cihk damgasm1 vurmu~tur. Kendi i9nde dont.ip bakbgmda, Romantik felsefenin, tnesnel idealizmin mutlak egosuyla
degil de, somut bireysel benle, et ve kemikten meydana gelen insanla kar~da~
ttgm, one stiren Stirner, soz konusu bireysel benin ta ilk ba~tan beri kendisini
korumaya ve one stinneye ~ah~an biridk bir ger~eklik oldugunu belirtmi~tir.
0 kendi varolu~unu, kendisini tehdit
eden ba~ka varhklar ka~1smda korumak durumunda olduguna gore, bireysel benin esas ilgisi kendisiyledir.
Stirner'a gore, filozoflar bu biricik bireysel ger~ekligi ~ogunluk ihmal etmi~
ya da unutmu~lardtr. Ornegin, tHegel
felsefesinde, Mutlak lde ya da Tin her~ey iken, bireysel benin hi~bir onemi
yoktur. Bu felsefede somut ger~ekligin
yerini bir soyutlama alm1~b.r. Bu
durum, ona gore, yalruzca idealist felsefeler veya sag Hegelciler i~in degil, fakat
maddeciler veya sol Hegelciler i~in de
ge~erlidir. Stimer, tFeuerbach'm insarun
dinde soz konusu olan yabanola~may1
a~1p kendisini yeniden bulm.astru isterken ~k hakhdu. <;unkti Hristiyanhkta,
insarun ozti insan varhgmm dt~mdaki
Tann kavramma yansthlmi~ ve insan
kendi imgesinden yaratLlan bu varhk
kar~tsmda kolele~tirilmi~tir. Stirner'a
gore, Feuerbach dini yabanc.la~ma konusunda a~m1~ oldugu polemikte hakh
olmakla birlikte, bireysel beni ihmal etme
yanlt~ma o da dti~mti~rur. Biricik hireyin anlarn ve deterini kavrayamayan Feuerbach, lnsanhk veya Mutlak insan soyutlainasUll, insarun devlet marifetiyle
tamamlanmas1 veya ger.;ek.l~mesi masahru ortaya koymu~tur.
l~te Stimer, him bu soyutlamalardan
vazge9p, somut insan ki~isini on plftna
~1kanru~ ve biricik ve ozgtir bireyi adeta
putla~brmt~tu. Czgtiriugun mtilkiyet
yoluyla ger~ekle~tigini dile getiren filozofa gore, ki~i, kendisinin Tann, devlet,
&nsanhk veya ahlak yasas1 ttiriinden gti~
ya da soyutlamalar kaJ1tsmda kolel~ti
rilmesine izin vermeyip, biricik bireysel~
ligini ifade etmenin yollamu aramahdtr.
Stoahlar, bir yandan da soz konusu nominalist ve empirist anlay1~la pek tutarhhk i~inde olmayan akdc1 bir gorti~ benimse~lerdir. Buna gore, onlar bir
yandan aklm bir geli~menin tirtinti oldugunu, ki~inin ondordtincti ya~ma
Stoac1hk
dogru, aig1lardan dogdugunu one surerken, bir yandan da insan zihninde bilin~li bir bi~imde dti~tinulerek olu~
turulmu~ genel dti~tincelerden ba~ka,
deneyimden, onlan olu~turma yontinde bir egilime sahip olmam1z anlammda once olan, genel fikirler bulundugunu savunmu~lardu. Bu anlay1~a gore,
insan ger~ekligi, ancak akd yoluyla bilebil.ir. Dogrulugun ol~titti problemi soz
konusu oldugunda, dogrulugu kavraylCl algi ya da tasanma baglayan StoaWar,
dogrulugun ol~tittintin alglJUn kendisinde, yani ruhu onay verm~ye, tasdik etmeye zorlayan alg1da yathgm1 one surmti~lerdir.
Kozmolojilerinde,Sokrates-oncesi doga
felsefesine ba~vuran Stoahlar, Herakleitos'tan dunyarun ana maddesi olarak
ate~le, tlogos ogretisini odtin~ almi~lar
dir. Bu anlay1~a gore, evren ya da ger~eklik, biri etkin digeri edilgin olrnak
tizere, i.ki ilkeden olu~ur. Bu ilkelerden
edilgin olaru, her ttir nitelikten yoksun
olan madde, etkin olaru da, evren dtizenine i~kin olan akll ya da Tann'du. Stoahlara gore, evrende gozlemlenebilir olan
dogal guzellik, bir dti~tince ilkesinin,
yani her~eyi insarun iyiligi ic;in dtizenlemi~ olan bir Tann'run varolu~una i~aret
eder. Stoahlar, aynca dogarun en yuksek
varhg1 olan insamn bir bilince sahip olu~unun, bizi dunyamn da bir bilince
sahip oldugunu dti~iiruneye zorlad1gmi
belirtmi~lerdir, zira btittin hi~bir zaman
pan;adan daha az yetkin olamaz. Demek
ki, Tanr1, dunyarun akhd1r.
Bununla birlikte, Stoahlann s6z konusu
varhk anlay1~lanrun ikici bir anlay~ oldugu dti~tintilmemelidir, ~Unkti onlarda
Tann tinsel bir ilke ya da varhk degildir.
Tanr1 da, b.pk1 bi~im verdigi, etkiledigi,
eylemde bulundugu dayanak ya da edilgin ilke gibi, maddi bir yaptdadll'. Tann,
evren dtizenine i~kin olan, etkin at~tir;
bununla birlikte, o ayru zamanda cisimler
dunyasJm meydana getiren ogelerin kendisinden ~1km1~ oldugu ilk kaynakb.r. Bu
ogeler Tann'dan dogar ve daha sonra yeniden Tann'ya donerler, oyle ki evrendeki her~ey ya ilk ate~ -yani, kendi i9nde
807
SOR
Straton
Strawson, dili kullamna tarzlmJZJn, kahCl nesnelerden olu~an bir ~er~eveyi gerektirdi~ini dile getirmi~ ve bu ~er~eve
nin, bir ~ey anlatmak istedi~imizde,
gereken kahah~, zaman i~indeki siireklili~i sa~layacak bireylerden olu~tu~u
nu belirtmi~tir. Ona gore, biz dilimizi,
nesnel bir alana demir atma imkaru
veren temel gonderim ya da referans
edimleriyle, bireylere ba~lanz. Bireylerden meydana gelen bu diinya yalruzca
nesnel de~il, fakat ay1u zamanda
mekinsal bir dunyadu. Ote yandan, bireyler maddi nesneler ve ki~iler alarak
iki tiire aynhr. Ki~iler, maddi nesnelere
anlamh olarak uygulanamayan belirli
yUklemlerin kendilerine uygulanabilmeleri olgusuyla farkhhk gosterirler.
Suarez, Fransisco. 1548-1617 y1llar1 araSlnda ya~am1~ olan lspanyol dii~iiniir
ve teolog. Temel eserleri: De Legibus
[Hukuk UzerineL De Ani1na [Ruh Ozerine), De Deo Uno el Trino [Kutsal O~leme
ye Dair) ve Disputationes Metaphysicae
[Metafizik Tarh~malar ].
siinnilik
Ozellikle Aristoteles ve Aquinah Thomas'tan etkilenmi~ olan Suarez, daha ziyade metafizik ve hukuk felsefesi alamndaki ozgun goru~leriyle tarumr.
Yuzlerce ydhk t Aristoteles metafizigine
~erh yazma gelenej\inin ardlJ'Idan, metafizij\i kendi gorii~lerini ortaya koydugu
elli dort biilumluk bir kitapta mustakil
olarak ele alan Suarez'e gore, metafizik
ger~ek varhk olmak bakJmlJ'Idan varhj\IJ'I bilimidir. Varhk kavramJ ise, ~eyler
arastndaki benzerlikten hareketle kuruIan analojiye dayamr. Ger~eklik bireylerden meydana gelir; tozler ve ozellikleri,
ilkeleri ve bil~enleri de dahil olmak
iizere, her~ey bireyseldir. Bireyle~im ilkesi, bir tozu her ne ise o ~ey yapan
ozdur.
Hukuk felsefesinde Aquinah Aziz Thomas'tan etkilendij\i kadar, ona kar~J da
~1kan Suarez yasay1 dorde ayu~ ve
insani yasalann, dogal veya tannsal hukuga dayamp, insandan ~lkmadJj\liU
one sunnu~tur.
sub specie aetemitas. tSpinoza'da ge~en
ve Tann i~in kullamlan Latince bir
deyim olarak, ~eyleri hep birden, ezeliebedi bir bak1~ a<;lSlndan kavrama, ge~
mi~ ya da gelecegi dikkate almadan,
tumden tek bir du~uncede bilme tarz1.
Buna gore, bir ve ayru ger~eklik iki baklmdan, ezeli -ebedi bir bak1~ ao;:~stndan
ve zaman i<;inde, normal bir ba.kJ~ a~
smdan kavranabilir. Birindsi soz konusu
oldugunda, dunya, bpkl matematiko;inin
say1lan ve ispatlan kavrad1j\1 tarzda
ezeli-ebedi bir ao;:~dan kavramr (sub specie
aeternitas). Dunya ikinci olarak, ortalama
insanm olaylann zaman i<;inde ard arda
gel~ini kavrad1j\1 tarzda, ger~ekte oldugu ~ekliyle kavranabilir (sub specie durationis). Bununla birlikte, dunyaya bu a~I
dan baklldlj\lnda, dunya hi~bir zaman
bir biitun olarak kavranamaz, ondaki
tiim zorunlu baj\mhlar anla~Ilamaz.
Oysa, dunya ezeli-ebedi bir a~1dan kavrandlj\mda, dunyaya ili~kin tum dogrular zorunlu dogrular olup o;:~kar ve dunyaya ili~kin upuygun bir kavray1~a
sahip olunur.
809
sui generis. Oncelikle Tann i~in kullarulan bir terim olarak, kendi turiinde tek
olamn; bir konuda biricik olamn ozellij\ine verilen Latince ad.
summum bonum. Latincede en yuksek
iyi anlamma gelen terim.
Yalmzca tum dij\er iyileri a~mak ve
kapsamakla kalmay1p, kendinde ve kendisi i~in iyi olan, mutlak iyiyi gosteren
summum bonum terimi, geri kalan he~e
yin sadece kendisiyle ili~ki i~inde en
fazla ara~sal bir deger konumuna yukselebildij\i, yani onun ger~ekle~mesine
katkida bulundugu ol~iide degerli hale
gelebildij\i, bizatihi kendisi io;in istenen
en yiiksek degeri ifade eder. Ahlili soyleme t Aristoteles tarafmdan dahil edilen terim, buna gore tiim insanlann ya~amlarmm ve eylemlerinin nihai ve en
yuksek hedefini, amacm1 tammlar ve
ozu itibariyle, kendi ba~ma iyi olan ve
ba~ka bir ~eye tabi olmayan iyilik ya da
degeri gosterir.
t Ahlak felsefesi tarihinde, haz, mutluluk, erdem, kendi kendini ger~ekle~tir
me, gu~, odevin sesini dinleme, iyi
irade ve yetkinlik, farkh filozoflarca
insan davram~mm nihai hedefi olan en
yuksek iyi olarak tammlanml~hr. Metafizik ve teolojide ise, summum bonum,
bir degerler hiyerar~isinin en tepesinde
bulunan en yuksek deger ya da iyiye
kar~1hk gelir.
siikiit. islamda, Kur'an ve hadislerdeki
anla~Ilmayan ~okanlamh sozler hakkmda hi~bir ~ey sormama tavn i~in kullamlan terim.
Siinnilik- Musluinaniij\m Kur'an'a kesin
olarak bagh olup, Peygamberin yapbj\1
ve soyledij\i ~eylerin hi~bir ~ekilde di~ma ~kmayan kolu ya da temel mezh~
bi.
Buna gore, Sunnilik, Kur'an, hadis ve
Peygamberin sayledij\i ve yaphj\1 her~e
ye inanmaktan, onlan benimsemekten;
lslamiyetin tum inan~lanna ve kurallanna mutlak bir iman ile baglanmaktan;
inane! dil ve goniil yoluyla ikrar etmekten; inarulan ~eyi, herhangi bir ~1kar
beklemeksizin ve Tann buyrugu olarak
810
siire
siirektilik
811
memi~
812
~ankara
be-
dii~iiniilemeyen
ve
lirlenimi olmayan,
~izofreni
813
814
Ovenizm
tam
T
tabiiyyun. islam du~lincesinde, di.inyan1n
yoktan var edildigini, kendi d1~1ndaki
mutlak, iradeli ve yi.ice bir gi.i-; taraf1ndan
di.izenlenip yonetildigini savunan ve bu
-;er-;eve iQnde, Kur'an ve hadislere daya~
nan du~i.ince ak.Jmlanna kar~1 olan ve
dogayt temele almakla birlikte, madde
di.inyas1 d1~mda ruhun ve Tann'nm varhgiru kabul eden gori.i~e verilen ad.
Evrenin, dogal nesnelere ek olarak,
dogal olmayan bir nesne ti.iri.i de it;erdi
gini, bu varhg1n Tanr1 oldugunu,
Tanr1'run hikmetinin ya1'3thgl e~yada tecelli ettigini belirten, dogaya bilimsel ya
da dogal yontemlerle ara~tumay1 savunan, bilginin temeline deney ve ti.imevannu yerl~tiren bu oku]un kururusu ve
en onemli temsilcisi El Razi dir.
Ia bula rasa. lngiliz empirist felsefe gelene~nin kurucusu olan tlocke'un, bilginin
duyu-deneyinin sonucu oldugunu, zihinde dogu~tan di.i~i.inceler bulunmadiguu, mantlk ilkelerinin bile sonradan
kazanddlglnl soylerken, zihnin dogu~
ta, her rur deneyim oncesinde bombo~
olduguna i~aret etmek i-;in kullanm1~
oldugu Latince terim.
Locke'un soz konusu bilgi anlay1~1na
gore, insan zihni pasiftir, da~ di.inyadaki
uyaranlarm etkisiyle ald1~1 duyumlan
i~leyerek bilgiye ula~u, fakat kendi ba~ana hi-;bir ~ey yaratamaz, zira insan
zihni do~~ta bombo~tur, bo~ bir levha
gibidir. Bilgi bu levhaya, d1~tan gelen
birtak1m i~aretler kaz1nd1kt;a olu~ur.
Locke'un sOZ konusu tabula rasa ogretisi, onun bir yandan tDescartes'm kendi-
815
816
tamalga
o,.
tansmfama
oldu~unu
817
sahip oldu~u niteliklerini, bir ttiriin ir;inde ki bireylerin kendilerine ozgii kalan
tekil ozellikleri de~il de, 0 ~eyin ozsel
ozeUik ya da niteliklerini, ozsel yonlerini, ger-;ek do~asl ya da oziinii ifade etmelidir. 2 Bir tanun, tarumlanan ~eyin
yakm cins ve tiirsel ay1nm1n1 belirunelidir. 3 Tarumlananla. tan1mlayanlardan
meydana gelen bir tan1mda, tan1mlanan
tarumlayanlar arasmda yer almamahd~r. 4 Bir tarutn soz konusu old u~unda,
tarumlayanlan, tarumlanana k1yasla
daha iyi bilmeli, tan1mlayanlarla daha
tan1~1k olmahyz; bu ba~lamda, tan1m ..
layanlann tarumlanandan daha a-;1k ve
anla~d1r olmas1 gerekir.
5 Tanunlananm tan1mlayanlara mantlksal bak.Jmdan e~de~er ve tarumlayanlarla e~anlamh olmas1 gerekir. 6 Bir
tan1m tam ve dakik olduktan ba~ka, ne
fazla dar, ne de fazla geni~ olmahd1r. 7
Bir tan1m anlam bakurundan belirsiz ya
da -;ok anlamh olmamahd1r. 8 Bir tanun
karanl1k ve anla~tlmaz olmamah, herkes tarafmdan kolayhkla anla~dabilir
olan bir terminolojiyle ifade edilmelidir.
9 Bir tanuTun mecazlarla ya da figiiratif
bir dille ifade edilmemesi gerekir. 10 Bir
tarumda alumsuz terimler yer almamahd~r. 11 Bir tan1m kar~1t terimlerle de
ifade edilmemelidir.
tanamlama (tng. defining; Fr. definir]. Kavramlann, onlann dildeki ifadeleri olan
terimlerin, sozciiklerin anla~dmas1ru
sa~lamak amaoyla ba~vurulan i~lem
ya da faaliyet.
Tanamlama konusunda dikkate ahnmak durumunda olan ve bize tarumlamanln konusunu, amaaru ve y<intemini
veren t.i~ temel soru vardar: 1 Neyi tarumlanz?, 2 Nh;in tarumlanz?, 3 Nasd
tanimlanz7 Birinci soruya felsefe tarihinde ii~ farkh yan1t verilmi~tir: a) Dild filozoflara gore, dilsel nesneleri ya da sozciikleri tan1mlanz. b) Buna kar~1n,
Aristoteles, ingiliz empiristleri, Kant ve
Husserl gibi filozoflara gore ise, zihinsel
nesneleri ya da kavramlan tan1mlanz. c)
Buna kar~an, Platon, zihind1~1 nesneleri
ya da soyut idealar1 tanimladl~lmlZl
soy Jemi~t:ir.
818
tan1mlanamayanlar
ya~ama~
Tann d~vleti
ian>mlanamaz bir ~ey olarak iyi [ing.
good as something indefinable; Fr. bon
conrnre que/que chose indeftnissable ]. c;:agda~ ingiliz filozofu G. E. tMoore'un, iyinin tammlanamaz bir deger oldugunu,
ya da iyiyi tannnlamamn en azmdan
san rengini tammlamak kadar gti~ oldugunu dile getiren gorti~ti.
iyi tammlamay san rengini tammlamaya benzeten Moore'a gore, sany tammlamay, imkans1z degilse bile, olduk~a gti~ bir i~ haline getiren ~ey,
onun Ierne! ve biricik bir nitelik olmasdir. Bu baglamda, iyiyi tammlayan
onermeler, analitik degil de, sentetik
onennelerdir. Bunlar kendilerini meydana getiren bile~enlere aynlarak analiz
edilebilir, fakat iyinin kendisi boltinemeyen, analiz edilemeyen, ger~ek fakat
basil bir idealdir. Moore iyiyi, i~te tam
olarak bu ~er~eve i~inde sanya benzetmi~tir. Ona gore, sany her ne kadar tarumlayamasak da, san terimini gtivenle
kullamr ve san renkli bir nesneyi en
kti~tik bir gti~ltik ya~amadan tamr,
ayud ederiz. Bu ~er~ve i~inde, san rengini tammlamay olduk~a gti~le~tiren
neden, onu tarumlarken, hemen tarumladlglffiiZ ~eyi unutarak, ba~ka bir ~eyi
tarumlamaya ge~mernizdir. Ornegin, sanmn, belirli 1~1k titre~imleri normal
goze ~arp11g1 zaman ortaya ~khgm
soy lemek, bir renge ili~kin algmm mekanigiyle ilgili tam ve kesin bir bilimsel
betimleme olabilir. Fakat 'san' sozctigti,
bilimsel ol~timlerin sonucu olan bir bilginin ad1 olmaktan ~ok, gordtigtimtiz
bir rengin ismidir. Ayru ~ekilde, iyiyi tammlamaya kalkl~hglmlZ zaman, onu
daima ba~ka bir ~eyle ozde~le~tirme
egiliminde olur, omegin iyiyi hazla ya
da mutlulukla tanunlallZ. iyiyi omegin
hazla tarumlamak ise, Moore'a gore,
ba~lang>~ta sorulan iyinin ne oldugu sorusunu yan1IS1Z b1rakmaktan ba~ka bir
~ey degildir. Bundan dolay1, iyi tammlanamaz.
lammlayc ozellik [lng. defining characteristics]. Bir ~eyin her ne ise o olarak tamnabilmesi, suuflanabilmesi ve dolaysy-
819
820
Tann'n1n safatlan
821
822
Tanrunerkezci hiimanizm
3 BnsitTik. <;e~itli dinlere veya birt;ok felsefl sisteme gore, Tanr1 ya da Allah, mutlak olarak basit olma anlanunda da birdir. Buna gore, oz ve varolu~, toz ve
ilinek turunden, sonlu bir varh~ bil~ik
bir varhk hiline getiren rum aymmlar,
Tann it;in get;erli olmayan, O'na uygulanamayan aymmlard1r. 4 Cisimsel olmamakllk. Bir suurlanrna ilkesi olarak
madde, Tanr1'mn yetlcinligiyle uyu~maz
oldugu it;in, Tanr1 ya da Allah'm maddesiz bir varhk, cisimsel olmayan bir varhk
oldug-u one siiriilur. 5 Degi~mezlik. Tann
ya da Allah'm dogas1, ozu degi~mez,
~unku degi~me, Tann'run yetkin olmamasl anlarruna gelir.
6 Ezeli-ebedilik. Yarat1lmam1~ ve degi~
meyen bir varhk olarak Tanr1, dinlere
gore, ayru zamanda zamand1~1 bir varhkbr. Yani, 0 zamamn d1~mda oldugu
i~, zamanJa ilgili belirleme ve aymml_ar,
Tann it;in keslnlilde get;erli degildir. 7lyilik. Tum filozof ve teologlar, Tann'mn
ahlaki bak1mdan da yetkin olan bir varhk, saf iyili.k, mutlak olarak iyi olan varhk oldugunu ifade etmi~lerdir. 8 Tum
bilgi ya da her,eyi bilme. Tann'mn sonsuz
olmasuun .,ak onemli bir diger sonucu
da, O'nun mutlak bir bilgiye saltip olma,
her~eyi bilme ozelligidir. 9 Tiimgu~.
Tann'mn sonsuzlugu, aynca mutlak varW< Tann'run guci.inun he.,eye yettigi anlanuna gelir.
Tannmerkezci humanizm [ing. theoctntric
humanism; Fr. humo:nism thloantrique ].
<;agda~ Frans1z dil~unurii Jacques Maritain'in laik humanizmin kar,Jsma ge.;irdigi humanist goru~une verilen ad.
Onun, daha t;ok tmaddecilik ve pozitivizmin sonucu olan tannslZ hUmanizme
kar~1, zamansat ya da dunyevi olaru
ezeli-ebedi ya da tannsal olanla ve dogayla Tmn'y birlf1tiren thumanizmi,
insana buyuk bir onem ve deger verirken, onu,. bir evrim sWecirUn sonucu olan
bedenini, tannsal yarabnarun uriinu olm
olumsuz ruhuyla birl~tirip, Tanr'ya
baglar, insarun yuceliginin Tann'dan geldigini, insan haklanrun Tann tarafmdan
koyulmu~ dogal yasalardan tiiredigini
belirtir.
Tao
823
ket Ettirici olarak Tann goru~i.idi.ir. Burada, iik Hareket Ettirici olan Tann, bpk1
kendisi gibi ezeli olan maddeye hareket
vermekte, fakat evrende neyin olup bittigini bibnemektedir. 2 Ezeli, bilin,li ve eureni bilen varlrk olarak Tanr1~ Bu, klasik teizmin Tann anlayt~tdtr. Tann'run bu
-;er-;eve i9nde diger ozellik1eri, ~evreni
yaratan', 'irade sahibi varbk' gibi ozelliklerdir. 3 Ezeli, bilin~li, roreni bilen ve eureni
Bilin,li, Bilen, Zamanla ilgili bulunan ve eureni krsmen i'eren Varl1k olarak Tanr1: Bu
ise, suurh bir tpanteizmin
gori.i~i.idi.ir.
Tam anlam1yla zamantn i'inde olan ve tedricen 'zuhur eden' Varl1k olarak Tann: Bu anlayt~a
824
Taoizm
tarih felsefesi
dizili~i
825
826
Tarih Okulu
tarihsel dil
que]. Saf Akl1n Ele~tirisinden ba~ka, Pratik Akltn Ele~tirisiyle Yargr Ciiciiniin
Ele~tirisin.i yazan, yani teorik bilginin,
ahlAk ve esleti~in ko~ ullanru ara~hran
I<ant'lan sonra, Kant'lan t;ok etkilenmi~
alan ba~ka bir Alman di.i~i.inurii Dilthey'In larihin ya da daha ~ok larihsel
kavray1~1n olana~1yla
ilgili ara~hnnala
nria ve projesine kendisinin venni~ oldu~u ad.
Buna gore, ttarihselciligin kurucusu
Dilthey, larihsel kavray1~1n temel ilk e ..
lerini gostermeyi ve tarihsel du~un
meyle anlamarun smulann1 gostenneyi
ama~lad1~ i~in, gene) fe)seff projesine
tarihsel akhn ele~tirisi ad1n1 vermi~tir.
tarihselcilik [Os. tarihiyye; lng. historicism;
Fr. historicisme; AI. historicism us]. Tarihin
onemini vurgulayan, ~eylerin her zaman
tarihsel geli~menin seyri i-;lnde gori.ilmeleri gerekti~i savunan gori.i~ler i~in
kullanllan ortak a d.
Tiim larihseJ fenomenlerin biricikligini
ve bireyselligini vurgulayan; her ~~,
her tarihsel donemin, o doneme damgasuu vuran. fikirler ve ilkeler aracllt~Iyla
yorumlanmas1 gerekti~ini ve dolayJs1yla,
827
gec;tni~leki
82A
konu~ma
tarih teolbjisi
Evrimci baki~ a~tstyla, soz konusu btittintin aym zamanda geli~en bir btitiin
oldugunu one stiren tarihsel maddedlik,
geli~en toplumsal biittindeki bagtmstz
degi~ken olarak ekonomik tiretim tarztnm, toplumun ekonomik yap1smm toplumlar arasmdaki farkhhklan oldugu
kadar, hkim olan toplum ya da kiilttir
modelini aS"LkJamada da anahtar oldugunu iddia eder. Toplumun ekonomik
yaptstyla da, tiretim ili~kileri toplamm1
anlayan tarihsel maddecilik, tiretim ili~
kilerinin toplwnun, btittin bir kiilttir
kompleksinin ger~ek temelini olu~tur
dugunu iddia eder. Tarihsel maddecilige gore, ekonomik tiretim tai'Zl, ifadesini
bireylerden bag1mstz olan belirli toplumsal ili~kilerde bulur, zira insan mtilkiyet ili~kilerinin daha onceden belirlenmi~ oldugu bir toplum i~inde dtinyaya
g'elir. Bu mtilkiyet ili~kileri feodal bey,
serf, burjuvazi, i~~ suuf1 ttiriinden farkh
suuflan tarumlar. Bir toplumun struflara
boltinmesi ise, varolan struf ili~kilerini
dile getiren farkh siyasf, ahUiki ve felsefi
ideolojilerin dogu~una yol a~ar.
Tarihsel maddecilige gore, her toplumsal dtizende maddi tiretim gti~leri a~t
smdan stirekli bir degi~me ya~amr. Bu
degi~meyi doguran ~ey, tiretim ara~la
nndaki geli~medir; soz konusu degi~
me, varolan mii!kiyet ili~kilerini zorlar
ve s1ruf mticadelesini luzlandmr. Tarihsel maddedlik, i~te bu ~er~eve i~erisinde,
tarihte sarastyla ilkel komtinizm, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komtinizm gibi be~ ayn toplum modelinin ortaya ~tkhgtru ve ~lkac:agtru savunur.
tarihsel tamm [ing. historical definition;
Fr. definition historique]. Ta1umlanmakta
olan ~eyi, ya da varhg1, omegin, tiniversite ogrencisini, mezun oluncaya kadar
tiniversitede ge~en ytllanyla ve faaliyetleriyle tanunlamada oldugu gibi, kendi
ki~isel tarihine ba~vurarak tammlayan
tarum turti.
tarihsicilik [ing. historism; Fr. historisme;
AI. historismus). 1 Alman filozofu E. Rothacker'in, evreni oldugu kadar, insanhk
tarihini de birtaklm temel mekanik ana-
829
830
tarh11hnaz
Bu baglamda, dii~iincenin nesnesini zihinde temsil etme, onu llpk.t bir resirn
gibi duyusal bir tarzda veya zihinsel imgeler ~eklinde zihinde canlandmna eylemine, bir ~eyin zihinde yanststm meydana getirrne edimine tasanmlama denir.
Tasanrntn soz konusu anlamt i~inde,
i~ deneyirn, i~ebakt~ ya da refleksiyon
yoluyla bilinen ve ki~iye ozel olan i~
diinyaya; dt~ diinyayt yansttan, dt~
ger~eklikteki nesne ve niteliklerin kopyalan olan tasanmlann ortaya ~tkttgt,
kendisine kar~thk gelen dt~ ger~ekligi
tasanmlayan zihinsel ortama tasartmlar
ortam1 denir.
Ote yandan, dt~ diinyarun yalruzca
~ekil, hareket, yer kaplama gibi birincil
niteliklere sahip olan ~eylerden, maddi
nesnelerden meydana geldigini; bu ~ey
lerin duyu-organlanrruz iizerindeki etkisinin bilin~te birtaktrn tasarunlartn dogu~una yo! a~bgtru; bu tasarunlann
daha sonra, zihin tarahndan ikincil niteliklerle zenginle~tirildiklerini; zihnin,
ikincil niteliklerle zenginl~tirdigi tasanmlan daha sonra, nesnelerin kendisinin yaratm~ oldu~ bu ozelliklere
sahip oldugunu varsayarak. dt~ diinyaya yansttbgm1; insamn d1~ diinyadaki
~eyleri de gil de, dt~ diinyadaki ~eylerin
insan zihnindeki tasanrnlarJIU ya da
kopyalarJIU bildigini savunan gorii~ tasartmcthk olarak kategorize edilir. Buna
gore, tasarunabk, bizim yalruzca dt~
diinyaya ili~kin zihinsel tasarunlan,
oznel zihin hallerini tecriibe edebilecegimizi ve bilebilecegimizi; faka~ bu tasanmlan, oznel halleri aktiiel diinya ile
kar~tla~hrma imkammtz bulunrnadtglm, her birimizin, dt~ma .;tkamad1guruz
kendi ozel sinemam1za mahkurn oldugunu; bizlerin perdede ~e~itli filmier
gordiigiimiizii, bu filmlerin aktiiel diinyayt ger~ekte oldugu ~ekliyle gosterdigini kabul ettigirnizi; fakat, kabuliimiizii dogrularna imkarumtz bulunrnadtgt
io;in, gosterilen filrnlerle aktiiel diinya
arasmdaki benzerligin ne ol~iide oldu~
gunu hi~bir zarnan bilemeyecegimizi
One sUrer.
tas1m
831
832
tas1m kahb1
ne indirgenmesi i~lemi
indirgemede sonuc;, yetkin olmayan
tas1m ~kJindeki onctillerden evinne,
ardc;evirme, v. b. g., yle tiiretilmi~ birinci
~ekilden onctillerden c;akb.~a zaman dogruda't indirgeme, buna kar~1n sonucun
ge~erlili~ini, c;eli~i~inin kuraldl~lh~Inl
leiz.m
kan1tlayabilece~ini
833
834
tekabi.iliyet
tekabiiliyet [ing. corresponderzu; Fr. con-esponden ce]. Bire bir ili~ki it;inde, kar~llakh
olma durumu. Bir butunun ogelerinin
ilgili ba~ka bir butunun ogeleriyle kar~lhkhhk ili~kisi it;inde ohnas1, gene]
olarak du~uncenin varhkla, tasanm1n
gert;ek nesne ile stszcugun zihindeki
ideyJe, kavramln terimle, sozcugun dl~
dunyadaki nesneyle, onermenin gert;ek
likteki olgularla kar~ahkbhk it;inde olmasa durumu, du~uncenin da~ dLinyada
nesnesinin ya da kar~ahgtrun bulunma
s1 hali.
tekbendlik [ing. solipsism; Fr. solipsisme;
Al. solipsisnrus]. 1 Genel bir c;ert;eve i.;inde, benmerkezcilik ya d a egoizme yak an
bir ogreti olarak, bene buyuk bir onem
atfeden, beni temele alan yakla~am; ki~i
nin kendi t;akar ve hazlan dt~Jnda hit;bir
eye deger vennemesi gerektigini savunan ogreti. imtiyazh olup, indirgenemez
birtak1m ozelliklere sahip bulunan birinci ~ahsa ait bir bak1~ a~s1n1n varoldu
gunu ve bu bak1~ at;ISJntn ki~iyi ba~ka
her~ey ve herkesten yahtlad1guu savunan gorii~.
2 Epistemolojide, ki~i ya da insarun
kendi benligi ve bilint; it;eriklerinden
ba~ka hit;bir ~eyi bilemeyecegini one
suren ogreti. insan zihninin kendi zihin
it;eriklerinden, kendi i.;kin kuresinde yer
alanlardan ba~ka hit;bir ~eyi bilmedigi,
bilgimizin yalntzca ve tumuyle zihin
hallerimizin bilgisi oldugu du~uncesin
den hareketle, kendi zihin hallerimiz
d1~1nda hit;bir ~eyin varoldugunun bi
linemeyece~ini, bilinemeyen bir eyin
varolu~unu one surmek ic;in hit;bir
neden bul unmadagaru, bundan dolaya
bildigim zihin hallerinin evreni meydana getirdigini iddia eden gtsrii~. Bu ogretiye gtsre, zihin hallerine, bilint; it;eriklerine ek olarak, ba~ka bir ~yin daha
varolup olmadag1 bilinemez, zira insan
duyu-deneyinin sarurlan it;inde, idelerinin oluturdugu duvarlarm arasanda SJkJ~lp kalm~tlr. Ctreti, bu t;ert;eve i.;inde, bir ~eyin varolu~una ili~kin bilginin
nedeni ve hakh lube temelinin bilint; oldugunu one surer.
3 Ontolo jide,
ki~inin
kendi beni ve hilint; ic;erikleri, zi.h.in halleri d1~1nda hit;bir ~yin varolmadtgl gorti~u . Tekbencilik, bu baglamda 'yalruzca kendi
benligimin varoldugunu', ki~inin kendi
beni d1~1nda, hic;bir ~eyin varolmadxgtru, ben, zihin ya da bilincin butun varhgt 1neydana getirdigini, her~eyin ki~i
nin bilincinin yarahlan oldugunu, hit;bir
~eyin bagamstz bir varolu~a 3ahip olmadtglnl, ba~ka ~eylerin bilince ve zihin
hallerine indirgenebilecegini iddia eder.
4 Psikolojik va ahlaki bakamdan ise,
tekbencilik herkesin kendisini, kendi t;tkarlaruu gozeterek eyledigini ya da ey
lemesi gerektigini one stiren egoist anlaya~a kar~ahk gelir.
tekhne. Sanat; bir nesnenin iiretilmesi ya
da belli bir amaca ula~JlmasJ it;in gerekli olan ilkelerin bilgisine, kullarulmak
durumunda o]an rasyonel yonteme ili~
kin kavraya~.
ilkelerin bilgisini gerektirdigi it;in epistmzeye benzeyen, f akat bir ~ey yapmayt
ya da meydana getinneyi amat;ladl~l
i.;in epistemeden ya da .;akar gutmeyen
teorik bilgiden farkhhk gosteren bilgi
tiirii. Dogada varolan nesneleri ya~am
da kullarum degeri olan arat; ve geret;
lere donu~turme faaliyeti; amac bir
~ey yaratma olan ve dogru bir plana
gore yonlendirilmi~ olan beceri olarak
tanamlanan telchne, dogru bir akdyurutmeye dayanan ve insarun, kendisi tarafJndan yarat1lm1~ bir eyi ortaya ~akar
mastru saglayabilen yetenek olmak
durumundadar.
tekil (Os. mustakil, munfrrit; ing. singular;
Fr. singulier; Al. singulil'r, einzig). Tek olmakll~, tek bir ~y ic;in get;erli olma durumunu gosteren safa~ tek nesneyi dile
getiren kavram. Buna gore, onenneler nicelikleri a~SJndan suufland1~nda, tumel
ve tikeJ onenneyle birlikte degerlendirilmek durumunda olan onerme turu.
Manttkta nicelik, ozne ile yuklem araSJndald bir baganhda kendisini gosterdiginden, tekil onerme tek bir ozne
hakkanda tasdik ya da inkar edilen
onermedir.
tektannc1hk
835
836
teleolo ji
teleol~ji
gorii~ii.
temelcilik
tema~a
837
838
temel Onermeler
inan~lar
temsil
83~
840
teodise
insan ya~am1run anlanUiu, vah yin verilerine da anarak incele en disiplin.Yirl verilerine dayanar
tannsa
degi~mez, ezeh-ebed ya da Ideal dunya
ile fiziki dtin ya arasmdaki iii~ kinin ne
oldugunu arahran, Tann'mn oztinti,
varhg1ru ve iradesini ifade ebneyi am!~
layan aisiplin,;...Tann'ya d':!}'ulan inanCI
tutarlnre anlam!I bir bic;imde yorumlamay venakh kiimay ama~layan ara~hrma alaAI. Dini gruplann ya da dti~tintirlerin
Tann'yla ilgili inan~lanndan ya da og<etilerinden olu~an btittin olarak teol~
ara~t1rmalannda yalntzca &a J!aya~'
dogal teoloji ve sistemini oluturur en,
vah yi temele alan vahye dayalr teoloji olarak ikiye iJLrihr._
-leori. [Yun. theoria; Os. nazariye; ing. t/Jeory; Fr theorie; AI. theorie). Olgulardan
hareketle, ~eyleri birbirleriyle olan evrensel ve ideal ili~kileri i~inde kavramarun iirtinti olan kapsay1c1 gorti~; bilimsel bir bilgi sistemi i9,nde, konusunun
bir boltimtine ya da tamanuna ili~kin
mi~Ilr.
olarak sistematik . bir gorii~ geli~tiren
teokrasi [Os. saltana II ilahiyye; ing. theocracy; Fr. theocratie; AI. theokratie]. 1 Tann
soyut, genel ve a~klaylCI ilke; doga
veya toplwndaki diizenlilikleri ifade
anlamma gelen Yunanca theos stizctieden, kendisine dayamlarak fenomenleguyle, gti~, iktidar anlarruna gelen kratos
rin a~lklandlgl, fenomenlere dair ondesozctiklerinin bir birl~iminden meydayilerde bulunuldugu, dogru kabul edina gelen ve Tann'mn tek yonetici, mullen hipolez veya yo rum.
lak bir kudret sahibi biricik varhk olduGozlemlenebilen ve Ol~tirnlenebilenin
gu, iktidann Tann'dan geldigi ve bu
otesine ge~en, dtin ya ya iii~ kin a~lklama
iktidar ya da gtictin, yalmzca Tann'run
ve yorum olarak leori, olgular dtinyasyerytiztindeki el~isi larafmdan kullarulru sistematik bir bi~imde anlama i.Jnk3ru
digl inancma da yanan siyasi loplum dtiveren kavrarnlan dtizenleyen birbirlerizeni.
ne bagii tarumlar ve ili~kiler obeginden
2 Tann anlarruna gelen Yunanca theos
sozctiguyle kan~1m anlamma gelen krameydana gelir. Doga bilimlerinde teorilerin ger~ekte hipotetikcrdedtiklif sissis sozctigtintin bir birle~iminden meyternler olduklar1, bu sistemlerde tiimdana gelen ve farkh lannlara lapuunaya
dengelim zincirlerinin birtak1m ytiksek
i~aret eden terim. 3 Daha ozel bir anilkelere bagh bulunduklan, bu sistemlamda ise, tYeni-Piatonrulukta ruhun
lerin kendilerinin de, deney yoluyla
Tann'yla tema~aya dayah temas1 veya
birle~imi i~in kullandan lerirn.
dogrulanabilen veya ~iirtittilebilen gozlem onermelerine bagh oldugu savunuteoloji [Os. ilahiyat; ing. theology; Fr.
thiologie; AI. theologie). Dine Uj~kin nlgu
lur. Bu gorii~e gore, gozlemden teoriye
gidi~ ttimevanm, teoriden gozleme,
y_c fenomenleri kony alan ve dinle ilgili
Qlarak genis )<apsamh bir senteze ulat_ a~1klama ve ondeyiye ge~i~ de ttimdengelim yoluyla olur.
Dli!Yl ama,layan disiplin. Tann'y ve
teorik
Buna kar~1n, sosyal bilimler soz konusu old ugunda, daha farkh teori gorii~le
rinden soz etmek miimkiindiir. Bazdarana gore, 1 teori sosyal dunyayla ilgili
genelleme ve sliUflamalardan ba~ka hi~
bir ~ey degildir. Bu ~er~eve i~inde teoriler nisbeten san1rh bir fenomenler alantyla ilgili genelletnelerden ba~laytp, bir
biirun olarak toplum ve tarihe dair genel
ve soyut a~llday1c1 modellere kadar uzanabilirler. 2 Diger bir gorii~e ya da pozitivist yakla~rma gore, teoriyi olu~turan
tum teorik onenneler test edilebilir empirik onermelere indirgenebilir olmahdtr. 3 Marksist gorii~ ise, teorinin, her ne
kadar dolaytmsl2 olarak gozlenemeseler
de, sonu~larda ortaya ~lkan, nedensel
mekanizma ve siire~leri ke~febnek suretiyle fenomenleri a~lklamak durumunda
oldugunu one surer.
Bu baglamda, topluma dair teorilerin en
genel ve soyutlanna, Marksizm, yapasalahk, ionksiyonalizm, yaptsal fonksiyonalizm benzeri bakJ~ a~alarana toplum tforisi adt verilir. Ayn1 ~er~eve i~inde,
toplumda neyin do~ru, neyin yanlt~,
neyin adil ve neyin adaletsiz v. b. g., oldu~na dair onerme ya da hipotezler biitiinune norntatif teori denir.
Buna kar~tn, sosyal ya da toplumsal bilimlerde,mantJ..ksal-tiimdengelimsel yontemlerle elde edilmi~ olan formel, soyut
teoriye kar~tt olarak, deneysel ara~hr
ma yoluyla elde edilmi~ verilere dayanan teoriye, temellenmi~ teori ada verilir.
Deneysel malzemesi bol olmakl a birlikte, teorik ~er~evesi za)'lf olan teoriyle,
formel ve teorik yonii gu~lii olsa da, de
neysel temeli olmayan teorinin tam ortastnda yer abp, bu ikisi arasandaki bo~lu
gu gidenneye yarayan teori tiirii olarak
temellenmi~ kuram, a~tn empirizme ol
dugu kadar, kavramsal diizeyi olduk~a
soyut olan bu yuk teoriye bir tepid olacak
~ekilde tarumlarunt~hr.
Ote yandan, teoriye ba~b olan, gozlemlenen veya kaydedilen ~eyin teorik bir
yorumunu bir ~ekilde ihtiva eden gozlem, teori yuklu gozlem diye ge~er. Bu
ba~lamda, gozlem onermeleri ve teori,
841
gozlef!'l. terimleriyle teorik terimler arastnda keskin bir aytnan yapan mantlk~a
empirizm, gozlemin teoriden kesinlikle
ba~uns1z oldugunu one siirmii~tur.
Soz konusu pozitivist gozlem teori aytnmtnt sorgulayan ve teorik birtaksm
kabullerde bulurunadan gozlem yapmanJn imkans1z oldu~nu, gozlemlerin
bu kabullerin yansatttklannl soyleyen
Paul tFeyerabend, Hanson ve Thomas
t Kulm gibi bilim filozoflan, him gozlemlerin, dunyaya algtlama tarzlannuz
dilsel, kiilturel farklaltklara bagh bulundugu veya gozlemle teori arasmda ayanm yapma te~ebbusleri ba~ansazhga
mahkum oldu~ it;in, teori yuklii oldugunu iddia ederler.
teorik [Os. nJZZJUi; ing. theoretical; Fr.
thtoretique; AI. theoretisch). 1 Tecrube edilene, gozlemle ilgili olana kar~tt olarak,
dii~iince, teori, hipotez veya bilimsel
yasa ile ilgili olan; 2 eylem veya uygulamayt goz online almadan, salt bilgi ve
spekiilasyon ile ilgili bulunan; 3 ger~ek,
somut, elle tutulabilir olanan tersine, yalruzca fikir alaruru ilgilendiren, soyut bir
tarzda ele ahnan; 4 pratik veya yapalmast gerekeni degil de, fenomenleri, dogal
olgulan konu alan genellemelerle ili~kili
olan it;in kullantlan niteleme.
Bu baglamda, teorik bilgi ya da ara~br
maya yonelen, birtakun hakikatlerin pe~inden ko~an akla teorik akrl adt verilir.
Eylemle, ahlAki ve dinl kurumlar Ia ilgili
olan pratik akl la kar~tt olarak, salt bilgiyole, bilimle ilgili olan, bilmek i~in bilmeyi ve ogrenmeyi ama~layan ak1l,
Aristoteles'te olan1n, oldu~undan ba~ka
ttirlii olamayanan bilgisine yonelen ve
belli bir bilgi, onerme ya da iddiayla sonu~lanan faaliyeti Kant'ta ise entellektiiel ya da bilimsel bilgiyi kuran akd diye
tan1mlarun1~hr. Ote yandan, de~erle
veya olmast gerekenle ilgili olan felsefe
til rune teorik felsefe deiunektedir.
Buna mukabil, gozlemlenmeyen, fakat
varoldu~u sonucuna ula~zlan varhk ya
da nesneye, varoldugu kabul edilen,
varolu~u varsaydan, ve gozlemlenebi. lir fenomenleri ac;Uclama faaliyetinde,
842
teorik egoizm
ac;tklaytc! bir sistemin temei ogesi yaptlan varhk ya da kendili~e leorik yap1m
adt verilir.
teorik egoizm [ing. theoretical egoizm; Fr.
egoisrne th~oretique; AI. theoretiscll egois"' us]. tOznel idealizm ya da tekbencilik
olarak da adland1nlan ve ki~inin, yaltuzca kendi i-;kin kiiresini, kendi zilminin i-;indekileri bilebildi~i, bilgisi kendi
varh~1n1n -;~itli hallerinin bilgisini a~a
Inadt~l ve dolaytslyla ba~ka varhklann
da varold u~un u one siirebilmek bakJlntndan ge-;erli bir dayana~1 olmad1~1
i-;in, mantlksal olarak varoldu~unu
iddia edebilecegi tek varh~1n, kendi bireysel beni oldu~unu ileri siiren o~reti.
teorik lerim [ing. tlreoretical term; Fr. terme
theoretique; Al. theoretisch tenn). Atomalh
par-;ac1k, quark, dalgalar benzeri gozlemlenebilir olmayan ~ey, ozellik ya da
ba~1nhlara gonderimde bulunan terim.
Teorik terimlerin ahf yapt1~1 gozlemle
nemez, ama etki ya da eylemleri bilimsel teorilerde betimlenen; gozlemlenebilir ~ey ya da siire-;leri a-;Lklamak i~in
varolduklan varsaytlan ~ey ya da kendilikler soz konusu oldu~unda, u-; ayrl
goru~ ya da yakla~1m1 birbirinden
aytrd etmek gerekir. Bunlardan 1 realist
yakla~rnz, teorik terimlerin, orada olan,
dunyada ger-;ekten var olan ~eyleri gosterdiklerini, teorilerin ger-;ekli~in nas1l
gorundii~iinii dile getirdikJerini savunur. Realist yakla~Jma gore, bundan
farkh bir yakla~1m, bilimsel teorilerin
ger-;ekte goriinil~leri a-;tkladl~l inanclna ters dii~er.
2 Bir teorinin, gozlem onenneleri toplarrundan -;lkan bir yap1 oldu~unu savunan tindir gen1ecilige gore ise, teorik
terimlerin at1fta bulund uklan, i~aret et..
tikleri ~eyler, ger-;ekte, kendilerinden -rka~ndtklan gozlemlerden hareketle
kurulmu~ olan 'mantlksal yap1mrlard1r.
3 Ote yandan, teorilerin bir gozlemden
ba~ka bir gozleme get;rneye yarayan
iletler olduklartnl, onlan belirleyen tek
de~erin ondey_i gilcil olup, teorilerin bu
giicii, bizi gozlemden ahp teoriye goruren manhksal ili~kilerden kazandtklan-
terkedilmitlik
Taru1 ile
birle~inceye
dek yiiksebnesini
sa~lamay1 ama~layan, bu ama~ ~er~eve
si i~inde, ~k biiyiik ol~ude sezgisel bir
bilgiye dayanan ve kendisini Tann taraflndan ilham edilmi~ bir ogreti olarak
sunan disiplin. tPhytagoras~dlk, tYeni
Platonculuk ben:zeri matematiksel veya
bilimsel temellere dayand1nlmak istenen her liir felsefi tgizemcilik.
tepke [Os. fiili miin 'akis; ing. reflex; Fr.
reflexe; Al. reflex]. Canb bir varh~1n belir li bir uyaran kar~ISinda gosterdi~i
davran1~sal tepki. D1~tan gelen bir
uyararun, kurulu birtak1m ba~lantalar
yoluyla, otomatik bir bi9Jnde, kendisine
ozgii bir tepki do~urmasindan olu~an
sinirsel fenomen. Belli bir uyarana ba~h
olarak ortaya ~1kan ve adale kasdmas1
gibi hareket ve salg1 gibi tepki yol a~an,
irldi olmayan sinin~el faaliyet.
Tepke, kendiliginden tepke ve ko~ullu
tepke ol"rak ikiye ayr1hr. Bunlardan ken
dili~inden ve ko~ulsuz olarak ger~ekle
~n tepke tiirti, hayvanlarda dogu~tan
olan ve sinir sisteminin yap1S1na ba~h
olan tepkedir. Buna kar~1n, Rus bilim
adam1 Pavlov tarafmdan bulunan ko~ul
lu tepke, yeni bir uyaran ve sinirsel bir
faaliyet arasmda sonradan kurulan ba~
lanhya, d1~tan gelen belirli bir uyarana
kar~1 gosterilen tepkenin daha sonra
kayd1nlarak ba~ka bir tepkeye gosteril
mesi durumuna kar~1hk gelir. Buna
gore, ko~ullu tepke bir sinir sisteminin
tekrarlanan deneyler sonuCWlda, kendi
do~al, ozgiin uyaranma de~il de, bu
uyaran1n yerine ge~irilmi~ olan ba~ka
bir uyarana kar~ll1k veren otomatik reaksiyonundan ba~ka bir ~ey degildir.
terim [Yun. horos; Os. tdbir, rstdah, had;
ing. temr; Fr. tmnc, AI. ternr, wort, ausdruck)l Genel olarak, anlamla yiiklenmi~
olan sozciik ya da deyim. Kavram1 dilsel veya fonetik yonden ortaya koyan,
kavraJrun anlarrun1 bildiren kelime. 2
Klasik manttkta, iki bil~enden meydana gelen kategorik bir onennenin ozne
ya da yiiklemi olarak goriinen kavram.
Terim, bu ~er~eve i~inde tekil ya da
genel terim olarak kar~Imtza ~1kabilir.
843
844
terminoloji
Thomas~dak
845
846
tikel
buna gore, biyoloji ya~am1 ya da canhhgl, fizik maddeyi, psikoloji zihni konu
ahr. BWlunla birlikte, her bilim, hi~bir
zaman temellendirip hak.h kdamayacagt
birtak1m kabullerde bulunur.
Aquinah'ya gore, felsefenin gorevi, i~te
bu kabuUerin ge~erli olabilmesi i-;in,
dunyan1n nasll olmas1 gerektigini gozler oni.ine sermektir. Felsefe, Aquinah 'ya
gore, sonu~laruu deneyime dayand1ra~
tnaz; onun sonu~lan yalruzca akla dayanmahdlr, zira felsefe, lvarolan her~e
yin ilk ilkelerini' ortaya koyar. Ti.im
bilimler temel kabulleri bak1m1ndan felsefeye dayand1g1 ve dolay1s1yla herey
felsefenin kapsam1na girdigi i~in, felsefe, olumsal olan bir ~eyi olumsal olan
ba~ka bir ~ey araahg1yla a~1klayan ve
dolayisiyla ~eylerin 'ikindl nedenleri'
i.izerinde duran ozel bilimlerin sorulanndan farkh olan sorulan sormak durumundadlr. Felsefe, olumsal olan her~e~
yi, ger~ekligin nihai ve en yi.iksek
dogas1 arachg1yla a9klayan ilk nedenleri konu ahr.
tikel [Os. ciiz'i, munforit; ing. particular; Fr.
particulier; AI. partikular). 1 Birinci ve
temel manas1 ya da s1fatsal anlam1 i~in
de, 'ti.im'den farkh olarak 'baZJ YI ifade
eden, yani bir iddianan, bir slNfrn tiim
i.iyeleri ic;in degil de, beliniz bir boli.imi.i
i~in ge;erli olmas1 durum.unu ortaya
koyan terirn. 2 Slfattan ti.ireti.Jen isim olarakl metafiziktel varolan bagunslZ bir
varbga, bireysel bir ger~ekligel temel bir
birime; bir s1nJf1n i.iyelerini belirleyen
ozelliklere ka111t olarak, 0 Slnlfln bireysel bir i.iyesine i~ret eden isim.
Bu ~en;eve i-;inde, tikellerin belli ba~hk
larla ortaya 9kbg1 soylenebilir: I Masa..
larl ki~iler, hayvanlar ve kitaplar ti.iri.inden, zaman ve mekan i~nde varolan,
say1labilen ve betimlenebilen ~eyler ya
da tozsel bir varolu~ sahip olan somut
tikeller. II Say1lar snuflar tiiri.inden, kendilerine ad verilen nesneler olarak soyut
tikeller. III Tofa~ Uno ti.iri.inden, tek bir
otomobili degil de, bir araba markasuu
gosteren ve manhksal olarak ahndJgJnda, t1pk1 bir tikel gibi duran, mekinsaJ..
1
durumlar.
Till ich, Paul Johannes. 18861965 y1llan
aras1nda ya~am1~ olan Alman kokenli
Hristiyan ilahiyat~lSl ve filozofu. Temel
eserleri: The Protestant Era [Protestanhk
<;ag1], Systematic Theology [Sistematik
Teoloji]~ Dynamics of Faith [Inanc1n Dinamigi).
Ah~llmad1k ama ozgi.in d i.i~i.inceleri ve
tislubuyla dikkat ~eken Tillich, ilAhiyat
ile ki.ilttiri.in diger unsurlan arasmda
kalan bolgelerde onemli ara~brmalar
yapm1~hr. Dinle insan varolu~unun derinlikJeri aras1nda bag kurmarun onemine deginen filozof, tSchopenhauerm
tiradeciligi.ndenl t Marks'an sosyalizminden ve aynca tNietzscheyle tFreudtan
etkilenmi~tir. 0 bireylerin ya~nbsmda
soz konusu olan veya ki.ilti.irlerin yol a~
ugr varolu~al sorulara Hristiyanca yarutlar getirmi~tir. Zaman zaman dina bir
sosyalizmin de savunurulugunu yapm1~
olan Tillich, oli.im ka~mda d uyulan
kayg1, anlams1zhk ve su~ temalann1
~ok~a i~lemi~ ve Barthla bir~ok varolu~
~ di.i~i.ini.iri.i etkilemi~tir.
tinselcilik
847
648
tipler teorisi
toplum sozletmesi
849
850
toplum
sozle~mesi
tizerindeki ortak bir hakeme devrettiklerini ifade eden, yaz1b olmayan anla~ma
ya verilen ad.
Sozl~me fikrini temele abp, toplumun, 'doj';a durumu'ndan bilin~li olarak uzakla~n, kendilerinin ve bu arada
genelin iyilij\i i~, birtakun ozgtirltiklerinden vazge~n bireylerden meydana
geldij';ini one stiren anlay1~; toplumun
kokeniyle ilgili rasyonel bir kabultin sonucu olarak, bireyin topluluktan, gruptan once geldij';ini ifade eden oj\reli;
devlctin ve hukukun kokenini, bireyler
arasmda bilin~li olarak akdedilmi~ bir
sozle~mede bulan anlay.~; bir toplumun
tiyelerinin birbirleriyle olan ili~kilerinde,
devletin yonetimi albnda, kar~1bkb s.r
rumluluk ilkesine giire davranmak i~
yaptudan anla~ma i~in kuUamlan terim.
Toplum sozle~mesi dti~tincesi Sofistlere
ve Platon'a kadar geri gitmekle birlikte, o
daha ~k 17. ytizydda bireyin toplumdan
once geldij';ini giistermek, toplumun kokenini a~1klamak ve ulus devletlerinin
kurulu~u s1rasmda, geleneksel otoriteyi
mahkfun ebnek i~in kullamlml~llr.
Hobb_E!J!, Locke ve Rousseau taraftndan
savunulan toplumsal anta~ma anlay1~1
Hume, Burke ve, toplumun bir sozl~me
ye dayandmlamayacagm1, zira toplumlarm olu~umundan once, siizl~me diye
bir ~eyin olamayacaj\ml savunan Hegel
tarafindan el~tirilmi~tir.
Buna gore, toplum sozle~mesi kurarmrun ilk savunucusu olan Hobbes, once
insamn doj';a durumunu betimlemi~,
rum insanlann soz konusu doj';a hali
i~inde birbirlerine e~it olduklanm, bu
e~itlij';in ise, herkesin kendi varbj';ml
stirdtirmek i~in istedigini yapmak durumunda olmas1 anlamma geldigini, ozti
itibariyle bencil olan insanda dtizenli ve
ban~~! bir toplum yaratma yetenej\inin
bulunmadlj\lnl one stirmti~ttir. 'insarun
insamn kurdu olduj';unu' soyleyen Hobbes, soz konusu doj';a halinin mutlak bir
anar~iye, herkesin herkesle sava~ durumu io;iride olmasma neden olacaj\1ru belirtmi~tir. i~te insanlar, varhklanm stirdtirebilmek i~in, bu anar~i ve sava~
durumundan sakmmarun kendi Jararlanna olduj';unu anlaml~lar ve dolaysyla, bir toplum sozle~mesiyle, doj';a
durumundan uzakla~1p, birtakun haklarmdan vazge~rek, ve ozellikle de
kendi kendilerini yonetme haklaruu bir
hakeme, yonetici bir gtice devrederek,
toplum kurmu~lard1r. Hobbes'a gore,
zorunlu olan bu sozle~menin, .C! bir ~e
kild~ gti~lem~i~ilmedi~i stir~ce. hi~bir
lotolo;i
851
852
T oulmin, S. E.
toz
853
--- ----------c-:c--
854
---------------- ----------
--------- ----
tozciiliik
tolojik olarak d1~larlar. e) Tozlerin varohnasl gerekir, aksi takdirde s1f atlann,
ozelliklerin varolu~undan da soz edilemez. T ozler olmadlj';mda, du~unme ve
yer kaplama kavramlan anlams1z hale
gelir.
Modern felsefenin kurucusu Rene Descartes'm 'var olmak i~in kendisinden
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan
~ey' olarak tammladlj';l toz goru~unden
yola ~1kan Baruch tSpinoza ise, bu tamma uyan tek bir toz bulunduj';unu ve bu
tek tozi.in Tann olduj';unu soylemi~tir.
Buna gore, toz bir, sonsuz, ezeli-ebedi
ve mutlak olarak baj';nns1z varW<.tJ.r. Varolan her~eyin varolu~u i~in kendisine
baj';b oldugu, kendinde ve kendi ba~ma
varolan toz olarak Tann yalruzca kendisi arac1hj';lyla anla~!lan, anla~!labilmesi
ic;in ba~ka lti~bir kavrama ihtiya~ duymayan varbkllr. Tek tozu evrenle ozde~le~tirerek panteist bir goru~e ula~an Spinoza'ya gore, tozun, yani Tann
ya da evrenin, yalmzca ikisini bilebildi!';imiz sonsuz say1da oznitelij';i, yuklemi
vard~r. Bu oznitelikler ise, du~unce ya
da zihin ve yer kaplama ya da maddedir.
Aristoteles'in tozun dej';i~me merkezi,
ve manllksal ozne oldugu goru~unu
aynen benimseyen tl..eibniz ise, tozu belirleyen soz konusu oltlere basitlik ol~utunu eklemi~tir. Onun metafiziginin
Ierne! oj';eleri, basil, par~alan olmayan
tozler olarak tanunladlj';l monadlard1r.
Bu turden basil tozlerin varoldugu sonucu, Leibniz'e gore, basil ~eylerin toplamlanndan ba~ka bir ~ey olmayan bile~ik varhklann varoldugu olgusundan
~1kar. Onun tozleri, gu~ ve etkinlik merkezleri, maddi olmayan tozler olarak
monadlard1r.
+Locke' a gore ise, toz, tum doj';al fenomenlerin gorunu~unun gerisindeki, ne
olduj';unu bilmedi!';imiz, deneyim yoluyla tecrube edemedigimiz temeldir.
Bu Ierne!, manhksal olarak, bir ~eyin
tum nitelik ya da ozellikleri ortadan kaldmldij';mda, geride kalacak olan ~ye
kar~1hk gelir. Toz aym zamanda, tum
nitelikler ic;in dayanak olma i~levi
lTans-
855
856
transdiiksiyon
Kant'tn ele~tirel felsefesinde, transendental rnannk da, daha sonra kendi i~in
de ikiye ayrthr. Bunlardan transend~ttal
m1alitik anlama yetisinin, kendileri ohnadan hi~bir nesnenin du~untilemedi~i,
e1npirik bilginin hi~bir ~ekilde soz konusu olamad1~1 kavram, kategori ve ilkele~
ri konu ahr. Buna kar~m, akhn kendi Slnlrlarlnln otesine ge~me yoneliminin
sonucu olan yanllsamalan konu alan
manllk turune, yaln1zca a priori ilkelere
day a nan yanh~ ve yan1lllcl ak1lytirti t- .
meleri inceleyip ele~tiren, bilginin
me~ru S1nnlann1n a~llmas1ndan kaynaklanan yanh~hklan duzeltm.eyi ama~
layan ara~hrma tarztna transendental diyalektik denir. Ayn1 c;er~eve i~inde, Kant
felsefesinde, anlama yetisinin yalruzca
tecrubede ge~erli olan a priori kategori
ve sezgi formlaruun, salt bilincin kendi
i~inde bilinemez olan bir ger~ekli~e yap1
ve form kazandnma yollan olmay1p,
ger~ekli~in do~aslna, ozune ili~kin betiJnleme ve do~rular oldu~u inanc1run
sonucu olan aldaru~ turiine transertdental yan1hama ad1 verilir. Kant'a gore, bu
ttir bir inan~ ya da yarulsama bizi, ruhu,
Tann'yt, bu konuda tecrubi malzeme olmadl~l it;in, bilemesek bile, ruh ve Tann
ideleri uzerinde a priori bir bi-;imde akd
yurutmeye gotiirik.
transendental fenomenoloji [ing. transcendental phenomenology; Fr. phenomenologie
transc.endentale]. Alman filozofu Edmund
tHusserl'in tfenomenolojisinin, do~as1
itibariyle yonelimsel olan bilincin temel,
ozsel ve birbirleriyle ili~kili yasalanru
gun ~~na ~1karmay1 ama~layan yonune, ya da daha do~ru bir deyi~le bu fenomenolojinin ilk ve en onemli evresine
verilen ad.
Bu ttir bir fenomenolojiye damgas1ru
vuran ~ey, bilginin deneyim ya da tecriibe s1rasmda ortaya ~1kan veya kendini
gosteren ozsel temellerine ili~kin bir
ara~tJrma, onkabul ya da yargllardan
ba~1~1k bir bilgi i~in sa~lam temeller
olu~turmaya yonelik bir ~abadJr. Buna
gore, transendental fenomenoloji, ger~ek bilgiyi mumkun kllan temel ko~uJla-
858
transendentalizm
tutarhhk
859
bulundugunu sayler. 0 yalnlZCa dogaiCtbgln olumsuz yanlan ve sonu-;lart iizerinde degil, fakat tarihsicilik anlall\Ulda
tarihseldligin olwnsuz i-;erimleri i.izerinde de aynntlh olarak dunnu~tur. Tarihsiciligi, tarihi bi.iyi.ik ol-;i.ide genel yasa
lar, sistemler ve dogal zorunlul uklar
alhnda yanh~ bir analoji ile ele alan tarihselcilik diye tan1mlayan Troeltsch,
bunu sadece Hegel ve Marks'1n tuhlmlanyla suurlamam1~tlr. Ona gore, tinsel
bilimlerden hareketle, tarihte her~eye
yayllm1~ bir anlam bulundugunu ve bu
anlam1n bi.itiini.iyle kavranabilecegini
soylemek de, tarihsidlikten ba~ka hi-;bir
~ey degildir.
Oysa hakiki tarihselcilik, bir ilke ya da
yakla~1m olmaktan ziyade, bir duygu
olmak durumundadu. Troeltschun gozi1nde tarihselcilik, kendini tarihin sonsuz zenginJiginde, k i.ilti.iriin sinirSIZ -;e~itliliginde arayan insan1n trajik ya~am
duygusudur.
tutarhhk [Os. insicdnr; ing. consistency, coherence; Fr. coherence; AI. zusammen,wng].
~eylerin, di.i~i.incelerin ortak bir ilkeyle,
bag1nt1, di.izen, kavram ya da fikirle birbirine baglanma~ olmas1 durumu, manhkll bir bi.iti.intin par-;alan, ogeleri araSlnda, kar~1hkh bagJanh ve uyum
bulunmas1 hali. c;eli~k.iden, manhksal
atlama ya da bo~luktan bag1mS1Z olma
hali olarak tutarhhk, di.i~i.incelerin birbirlerinden, sonu-;lann onci.illerinden
mantlksal olarak -;akmas1 duru1nunu,
bir onermeler ki.imesinin, ki.imedeki
onermelerin birlikte evetlenmesi hi-;bir
-;eli~kiyle sonu-;lanmad1g1 zaman, sahip
oldugu ozelligi, birka; onermenin, birbiriyle -;eli~ik olmad1ktan ba~ka, ifade ettigi ~eyler a-;1s1ndan birbirini destelclemesi durumunu ifade eder.
Buna gore, anlamlan -;eli~ik terimler
i-;enneyen, -;eli~kiden bag1mS1Z olan
kavramlara tutarl kavramlar ad1 verilir.
Buna kar~1n, en az bir dogrulay1o yorumu olan onermeye tutarlr onerme ad1 verilir. Yine, tutarh onennelerden olu~an,
yani birlikte dogru olabilen ya da birbirleriyle bagda~abilen onermeler ld.imesi-
860
tutarhhk teorisi
onun tum di~er nesnelerden ayn, ba~unslz ve yahtlarun1~ alarak varaldu~unu kabul eden hi,.bir yarga, bu anlay1~a gore, da~ru alamaz.
Soz kanusu da~ruluk anlay1~1mn en
onemli yonu, anun oncelikle par,.alan
kar~1smda butunu, algular kar~1smda
da sistemi on plana .. lkarmasl, par,.alarm, algulann bilgisinin yerine, buti.inun
bilgisini vurgulamas1d1r. Ba~ka bir deyi~le, bu anlay1~ta butunun ya da sisteminin bilgisi par,.alann ya da sistemi
ol u~turan algulann bilgisinden mantlksal alarak once gelir ve sanuncular
ancak ve ancak sistemin kendisi bilindi~i takdirde, dagru alabilir. Soz konusu
do~ruluk anlay1~ma gore, butunun ya
da sistemin kendisi de, anu meydana
getiren par,.alardan daha fazla bir ~ey
dir. Ome~in, tarihin belli bir doneminde artaya ,_1km1~ alan tum algularla ilgili tam ve kesin bilgi, ki~iye soz
kanusu tarihsel doneme ili~kin alarak
sa~lam ve dayurucu bir kavray1~ kazandumamn ,_ak uza~mda kahr, zira
belli bir tarihsel donem, i,_erdi~ algulann taplammdan daha fazla bir ~eydir.
0 sozu edilen algulan i,_eren, fakat bu
algulan a~an bir biitundur.
Tutarl1hk o~retisinin en onemli gu,.lu~u, bu anlay1~la birlikte, kendi i.;inde
tutarh alan, fakat ger,.eklikte hi,.bir kar~~~~~~ almayan her oyku ya da tearinin
da~ru almasuun mumkun hale gelmesidir. Ome~in, belli bir tarihsel donem
i,_in soz kanusu alan gencl kavray1~, tarih,.iden tarih,.iye de~i~ebilmekle, ve
tarih,.iler tarafandan aktanlan izlenimler farkhhk gosterebilmekle birlikte, bu
genel kavrayl~lardan her biri e~it ol,.ude da~ru alabilir.
Tutarhh~1, ister bir tearinin varalan
tum bilgilerle tutarhhk i,_inde almas1,
ya da ister tearinin kendi kendisiyle
alan i,_sel tutarhh~1 alarak yarumlayahm, aym gu,.luk varalmaya devam
eder. Su halde, du~uncelerimizin kendi
aralarmda, birbirleriyle uyu~mas1 da~
ruluk i9n hi,.bir zaman yeterli bir ol,_iit
alamaz. <;unku du~uncelerimizin kendi
tiiketim toplumu
aralannda birbirleriyle uyu~masi dogruluk it;in yeterli bir olt;iit olursa, kendi
it;inde uyLUnlu ve tutarh olan her oykii,
laboratuvar gozlemleri ve deneylerine
dayanan bir fizik kuram1 kadar dogru
olabilir.
tutarslZ [Os. gayn miinsecim; lng. incoherent; Fr. incolzerent]. Part;alara arasmda
baglantl olmayan, part;alan birbirleriyle uyu~mayan ve hatta bir anlamdan
yoksun olan biitiin it;in kullamlan s1fat.
Buna gore, hic;bir dogrulayaCl yorpmu
ohnayan onenneye, tutarszz onerme ad1
verilir.
Otc yandan, tutarSlZ onciillerden ya da
onciilleriyle sonucu arasmda en kiit;iik
bir tutarhhk bulunmayan akllyiiriitme
ya da t;akanmdan olu~an yanh~ tutarszzlzk yarzlz~z diye nitelenir.
tutku [Os. ihtiriis; lng. passion; Fr. passion;
AI. leidenschaft]. A~k, nefret, kaskant;hk,
cimrilik, ~ehvet tiiriinden ~iddetli ve siirekli duygu, giit;lii istek ve egilim; bu
nir bir istek ya da egilimin yoneldigi
amat;; antipati ya da arzunun iiriinii
olup, davram~a yoneten yogun duygu.
Yoneldigi amat; ya da set;ti~ nesne iizerinde, bu amat; veya nesne da~mdaki hit;bir ~eyi, hatta nesnenin kendisiyle ilgili
ozellik]eri bile goremeyecek kadar yogunla~rru~ olan tutku, duygusal ve zihinsel bir tav1r olarak ortaya t;Ikarken,
bir tiir korle~meyi ifade eder. Felsefe tarihinde filozoflar, tutkuya kar~1 genellikle olumsuz bir tavar takmrm~lard1r.
'Tutku olmazsa, biiyiik ve onemli hit;bir
i~ yapuamaz' diyen +Hegel ve Friedrich
+Nietzsche gibi dii~iiniirler bir kyya barakllacak olursa, hemen ti.im dii~iiniirler
tutkuyu, insana zarar veren akllda~1 bir
oge olarak degerlendirmilerdir. Ornegin, Platon ve Spinoza gibi dii~liniirler,
insarun tutkunun kolesi oldugu zaman,
ozgiirliikten yokSWl oldugunu dile getirirken, i..nsanm kendi kendisinin efendisi
olmasuu en biiytik deger olarak goren
tStoahlar tutkuyu bir tiir ruh hastahga
olarak gormii~lerdir.
Bu iki kar~1 ut; arasmda, modem felsefenin kurucusu olan tDescartes'm tavn-
861
862
tukizm
ml~hr.
tlimel
~ekilde
863
2 Genel alan. Stmrstz ya da suurlanmam~ alan. Bir,.ak bireysel ~eye yiiklenebilir alan, ve kendisi sayesinde, bu ~ey
lerin bir stmf i,_incl"' taplandtgl stf at. 3
Bir,.ak nesne i,_in kullandan ya da bir
dizi ~eye artak alan genel bir kavram.
Nesnelerin, bireysel varhklann ba~ka
nesnelerle payla~hg1 ozellik, nitelik.
Tiimel; buna gore tikel nesnelere artak
alan genel ozellik, nitelik, tiir ve ili~ki
gibi genellikleri, bir genel kavramm
kaplamtyla artak ozelliklerinin tam ve
eksiksiz ahnas1 durumunu gosterir. Bu
.. er .. eve i,_inde, en azmdan dort ayn tilmelden soz edilebilir. 1 Bir toze yiiklenen, onermede yiiklemle ifade edilen
ozellikler. Tiimeller alarak ozellikler, kahct ozellikler ve zamansal durumlar,
egilimler ve alu~umlar, ozsel ve anzi nitelikler, birincil ve ikincil nitelikler alarak artaya ,_tkar. 2 'Biiyiiktiir', 'kii,.iikti.ir', 'e~ittir' tiiriinden yiiklemlerle if ade
edilen ve ikiden fazla birey i,_in ge,.erli
alan bagmtdar. 3 Tikelleri bir cins-tiir
hiyerar~isi i,_inde struflama, v e bu stmflama yaluyla da, bize diinyay1 bilme
alanag1 veren tiirler. 4 'Ne kadar?' sarusuna bir yamt alu~turan ve anlanndan
ya da omeklerinden once gelen kiitleleri
ifade eden kiitle terimleri.
Ote yandan, tiimelin, iki ya da daha
fazla ~ey birbirlerine bir bak1mdan ya
da yonden benzer alduklan zaman, anlann benzer alma tarzlanna, iki ya da
daha fazla ~eyin, belli bir baktmdan
benzerligi ya da ayruhgmdan meydana
gelen ~eye kar~tllk geldigi yer, tikel bir
~eydir, ayn duran bir bireydir. Tikelin
bir ~eyin birligini, tekligini, biricikli~ni,
bireyselligini ve ba~ka ~eylerden alan
farkhhgm1 gosterdigi yerde, tiimel, ~ey
lerin belli bir baklmdan alan benzerligini, aynthgml, artakhguu vurgular.
Tiimellerle tikeller soz kanusu aldugunda, ilk gorii~, I yalmzca tiimellerin
varaldugunu, tikellerin hi,.bir ~ekilde
varalmadtgml savunan tPlatan'un gorii~iidiir. Platan'un tkavram realizmine
gore, tikeller, bireysel varhklar, dunyatnlZ Demiurgos tarafmdan ldealar ornek
864
tiimel
ahnarak yarabhncaya dek, varohnuyorIardl. Bundan dolay1, diinyan1n yaradlh~nndan once, ger~ekten Ve yalnlZCa tiimeller vardt
Buna kar~1n, II 'yaln1zca tikeller vardlr, tiimeller hi~bir ~ekilde var de~Hdir'
diyen gori.i~e gore, diinya1n1z bir~ok
farkh ~eyden meydana gelir. Bu ~eyler
den her biri bir birey, ya da bir tozdiir.
Biz bu ~eylere isim verirken, trpk1 insan
lar i~n ozel ishnler kullarunainlzda oldu~u gibi, onlardan her biri i~in ayn bir
ad kullanabilirdik. Fakat dilde ve dii~iincede tasarruf sa~la1nak i~in, benzer
goriinen farkh ~eyler i~in ayn1 ismi kulIan1yoruz. Ba~ka bir deyi~le, bir masa
i~in Ianasa' terimini kullaruyoruz, ba~ka
bir 1nasayla kar~lla~h~lmlzda, ona
f arkJ1 bir ad vermek yerine, yeniden
aynl lmasa' sozcii~iine ba~vuruyoruz.
~u halde, iki ya da daha fazla ~ey i~n
bir ad olarak kullarulan bir sozciik,
ti1mel di ye ge~er. t Ad~1hk olarak da bilinen bu gorii~e gore, tiimeller bu ~eldl
de kullandan adlardan, a~lZdan c;lkan
seslerden ba~ka bir ~y de~ildir; onlar
ne ~eylerde, ne de ayn bir ezelf-ebedi tilemde varolur. Gen;ekten varolan tikeller, bireysel varhkJardtr; tiimellerin varh~l ve ger~ekli~i yoktur.
III Bu konudaki ii~iincii gorii~, ilk gorii~iin tiimel .. tikel ili~kisi ba~Iam1nda soz konusu olan farkh bir versiyonudur.
Bu ~er~eve i9nde, ome~in Platoncu felsefeye gore, tiimellerin tikellerden daha
ger~ek oldu~unu soyleyebiliriz. Platon'un gorii~iinde, diinya, her biri yetkin, ezeli-ebedi ve ger~ek bir tdearun bir
taklidi olan, ~e~itli tiirden ~eylerden
meydana gelir. Bu ~eyler ve onlarm tiirleri, varolu~lann1 ve varhktaki devamhhklannl, Demiurgos'un, yani Platon'un
sisteminin Tann's1 ya da fail nedeninin
onlan, tdealan omek ya da ideal model
olarak kullarunJ~ olmas1 olgusuna bor~
ludur; bunwlla birlikte, bu ideal modeller, bireysel ~eylerde ancak k1smf olarak
ger~ekle~mi~, yetkin olmayan bir tarzda dsiml~mi~lerdir. Bu durum, yani tikellerin varolu~Iann1 ideal modeller
olarak k ullarulan tiime11ere bor~lu old u~u olgusu dikkate ahndt~nda, tiimellerin tikellerden kesinlikle daha ger~ek
oldu~u soylenebilir. <;iinkii, tiimeller tikellerden mantlksal, zamansal ve meta
fiziksel olarak once olup, 1nutlak bir ba~uns1zhk i~indeyken, tikeller tiimellere
ba~1mhdu.
tiimeller kavgas1
V Tumeller ve tikeller soz konusu oldu~unda, ba~ka bir goru~, hem tumellerin
ve hem de tikellerin varoldu~u fakat on~
lann tumuyle farkh bir do~ada oldu~
goru~udiir. Orne~in, ~eylerin bizzat
kendilerini ya da kendinde ~eyleri bilemeyecegimizi savunan Kant'1n bu ~er~e
ve i~inde de~erlendirebilece~imiz goru~une gore, ozneye deneyim ya da
tecrubede gorunen .~ey, son ~ozumle
mede iki farkh turden ~eyin, tikelli~i
sa~layan duyumlarla tumelli~i sa~la
yan kavramlann katk1S1n1n sonucudur.
Duyumlar ve kavramlar, tikeller ve ti.imeller birbirlerinden tumuyle farkh olmakla birlikte, fenomenal dunyadaki
nesnelere ili~kin bilgimizin ayru ol~ude
gerekJi bile~enleridir. tSantayana'IW\
ayru c;erc;eve i~inde de~erlendirebilece
~imiz goru~une gore ise,. oz, madde, hakikat ve tin alaru olmak uzere, dort ayn
varhk alaru vard1r. Bu alanlardan ikisi,
tumeller1e tikellerden meydana gelir.
Ayru ~ekilde, Bertrand Russell'1n manbksal atomculu~na gore de, varolan
her~ey iki smda aynhr: a) Kompleks
butunlere yalruzca yuklemlerin ozneleri
ya da ba~1nblann terimleri oJarak giren
ve deneyimledi~imiz dunyarun bir par~asl olup zaman i~de varoJan tikeller
ve b) kompleks butunlerde yukJemler
olarak ortaya ~1kan ve zaman i9nde varolmayan tumeller. Ayru anJayJ~, varolanlan aktuel varhklar ya da tikelJer ve
ezeli-ebedi nesneler ya da tumeUer olarak ikiye ayuan +Whitehead it;in de soz
konusudur.
Ayn1 konudaki bir di~er goru~, VIne
tumellerin ne de tikellerin varoldu~u
goru~udur. Bunlann varoldu~u soylenecek olursa, onlann yalnLZca aldaba
yonler ya da gorunu~ler oldu~unu soyleyen bu goru~e Hint felsefesinde rastlarur. Ome~in, Veda o~retisinde Brahman, Budizmde Sun ya nihai ve en
865
866
tiimeller kavgasa
savunmu~
di~i'
ti.imevanmcthk
867
tiimevanm [Os. istilaa; ing. induction; Fr. induction; AI. induktion). Genelden ozele, tiimelden tikele giden, gene} yasadan omek
ya da ozel bir uygulamastru c;tkarsayan
ttimdengelime kar~lt olarakl ozelden genele, tek tek olgulardan genel yasalara
ula~an tekil gozlem onennelerinden stnulanmamt~
genellemelere ytikselen
akll.ytiriibne tiirii, genelleme.
tiimevartm(lhk [in:g. inductivism; Fr. inductivisme; AI. induktivis,nus ]. Tiimevarlma, ttimevartm probleminin varh~tna,
ttimevanrrun temellendirilememesi olgusuna ragmen naif bir tav1rla sarstlmaz
bir inane; besleyen, tiimevanm1n hakiki
bilimin, gerc;ek bilimsel ara~hnnarun temeli oldu~unu one siiren gorii~.
Tumevanm1n, ttimiiyle temellendirilemese de, en az1ndan belirli ko~ullar alhnda, rasyonel bir i~lem old u~un u savunan ki~iye ise turnevanmc1 denmektedir.
Buna mukabil, li.imevanmsal a.lalytiriibnede sonuc;, onciillerde bildirilenin
kapsam1n1 a~t1~1 ic;in, tiimevaruntn
manbksal olarak temellendirilemeyecegini kabul etme, fakat bir yandan..da tii..
mevanmm, yalruzca gelecegin, bplo
ge-;mi~ ve ~imdi gibi diizenli olabilecegi
kabulii iizerinde hakh kdtnabileceginden hareket ederek, soz konusu akllyii
riitmenin bu temeller iizerinde ve temellendirilemeyecegi gerc;e~ine ra~men
kabul edilmesi gerekti~ini savunma tavnna tiimevarlml teyid derunektedir. Bu
yakla~tma gore, ttimevanmm gelecekte
868
tiimevanm problemi
~ziimler
869
870
lamaczlrk
du~uncesine
dayanan
Popper
bilimin
cesini reddeder. Buna gore, ti.imevanm
problemi, ancak ve ancak bilimin ti.imevaruru gerektirmedi~ tesbit edilirse,
bertaraf edilmi~ olur. Ba~ka bir deyi~le,
ti.imevanm problemi yanh~ bir bilim
kavray1~1ndan ~1kanlnu~, yanh~ anla~dan bir problemdir.
tiimevanmsal dii~iinen hindi benzetme
si [ing. analogy of turkey thinking inductively; Fr. analogie de Ia dinde pensante inductivement) lngiliz filozofu Bertrand
Russell'm The Ptnblons of Phila;oplry [Febefmin Problemlm] adh eserinde, liimevanmln manbk yoluyla temellendirilemeyece~ni gostermek amaayla kulland1g1
finli.i hindi oyki.isi.i.
Oyki.iye gHre, hindi, hindi -;iftli~ndeki
ilk sabahmda yemetUUn saat dokuzda
verildi~ gonni.i~ti.ir. Fakat, hindi iyi
bir tiimevanmc1 oldugu i-;in, acele edip
birtak1m sonu-;lara SI('I'CUI\amJ~hr. Saat
dokuzda doyurulmasiyla ilgili olarak
~ok say1da gozlem yapmcaya kadar beklemi~ ve gozlemlerini ~ok deg~ik ko
~ullarda, c;ar~amba, Per~embe ve
Cwna gi.inlerinde, 1hk gi.inlerde ve
soguk gUnlerde, ya~urlu gi.inlerde ve
gi.ine~li gi.inlerde tekrarlam1~hr. Hindi,
listesine her gi.in yeni bir gozlem onermesi ekJemi~ ve ti.imevanmo vicdaru en
sonunda ikna olduktan sonra, ~k sayida gozlemden ha reketle, 'Ben, her sa bah
saat dokuzda kahvalh yapanm' sonucuna ula~uken, ti.imevanmsal bir ~1kanm-
tiir
etmez. Ba~ka bir dey!~le, manhksal bakamdan imkansaz olam ortaya koymak,
bir kudret i~i olmada~mdan, Tann kar~atlarm birle~mesi i~in u~ra~maz. Ote
yandan, tumgu~ safah, Tann'nm di~er
safatlanndan ayn olarak de~il de, onlarla birlikte ger~ekle~ti~i i~in, Tann kendi
adaleti, merhameti ve bilgeli~iyle ba~
da~mayan ~eyleri de yaratmaz. Yine,
Tann ilahi do~asma aykm dii~en ~eyle
ri de yapmaz. Orne~in, yalan soylemek,
aldatmak turi.inden eylemler, akal, bilgi,
ir!de ve gu~ sahibi her varhk i~in olanakJa olmakla birlikte, aldatmak, yalan
soylemek Tann'mn ozune aykm du~er;
buna gore, aldatan, yalan soyleyen bir
varhk Tann olamaz.
Bu ba~lamda, Tarua'run, insana ozgurliik verdikten sonra, bu ozgurlu~un insan
tarafmdan kotuye kullarulmasaru engellemek istememesinden ya da isteyememesinden ve dolaylSayla bu koti.ilukten sorumlu tutulamamasmdan kaynaklanan
gu~luk ya da paradoksa, tumgu' paradoksu denir. Paradoksa gore, sorulmasa gereken soru ~udur: Tann daha sonra kontrol
albna alamada~1 bir ~eyi yaratabilir mi?
Soruya verilecek olumlu yaJut da, olumsuz yarut da, Tann'run sonsuz kudretiyle
uyu~maz. Paradoks, manbksal olarak
anumkun olan he~eyi yapma gucu, kapasitesi kudret anlaYJ~mda, bir de~i~ikli
~e gitmenin zorunlulu~una i~aret ebnektedir.
tiimiyilik [ing. omnibenroolence; Fr. bienveiflence] Tann'mn safatlarmdan biri.
Tann'run tumuyle iyi olmasa, kotiilukten tumuyle uzak ve ba~a~ak olup; yardamseverlik, a~k, sevgi ve dostlu~a
uygun bir tinsel yapada bulurunasa, tumuyle merhametli olmasa.
Tannsal iyili~in, hem evren ve hem de
insanbk duzeyinde ger~ekl~tigini ifade
eden safatla ilgili en onemli gu~luk,
Tann'run mutlak iyili~ni, dunyada varolan kott.ilukle uzla~hrma gu~lu~udur.
t:iir [Yun. eidos; Lat. species; Os. nevi; lng.
species; Fr. esp~ce; Al. art]. 1 Oyelerinin
ortak olarak bir~ok do~al niteli~i ya da
i~levi payla~h~a do~al grup ya da
871
872
tiiretilebilidik
~in 1~1gm
Unomuno, Miguel de
u
ugrak [!ng. moment; Fr. moment; AI. moment]. 1 Gene! olarak, an; zaman veya
zaman i~indeki, siiresi belirlenmemi~ ya
da cotrafi yeri belirtilmemi~ belirsiz
nokta. 2 Diyalektik dii~iincenin, tez, antitez ve sentezden meydana gelen adJmlarmdan her biri. Hegel'de, diyalektik
dii~iinen zihnin ilk dolayunstz varht
incelerken yapttt boliimleme sonu~la
nndan her biri.
3 Bir siirecin belli ba~h adtmlan. Terim
ozellikle tposbnodernizmde, toplumsal
analizin a~amalanna veya basamaklartna i~aret ehnek i~in kullamhr.
universale in mente. Orta~at dii~iince
sinde, tiimellerin zihinden battmSIZ bir
ger~eklite sahip olmadtklanru, onlarm
yalruzca zihinde varolduklarmt dile getiren Latince terim.
universale in voce. Orta~at felsefesinde,
ttiimeller kavgast stiz konusu oldutunda, tkavram realizmine oldutu kadar,
tkavramcthta da kar~t ~tkan ad~tlarm,
tiimelleri attzdan ~tkan sesle ozde~l~-
tiren gorii~lerini Hade eden ve tiimellerin yalmzca sozde varoldutunu ifade
eden Latince terim.
universalia ante res. Orta~atda, Platon'un
radikal kavram realizmi io;in kullarulan
deyim. Tiimellerin tikellerden ayrt ve zihinden battmstz olarak varoldutu gorii~ii. Tiimellerin kendilerini ozelleyen
maddi nesnelerin varolu~undan once
varoldutu ve ikinci olarak da, Tann'mn
koydutu yasalann dotal fenomenlerin
nedenleri olarak, bu fenomenlerden once
gelditi gorii~ii.
universalia in rebus. Orta~at dii~iiniirle
rinin Aristoteles~i tkavramcthk batla-
873
874
Upani~adlar d~nemi
olarak
varl1~m
uzla~tmcahk
kavu~turabilece~ini,
ama bu problemlere bir yamt ya da c;ozilm getiremeyece~ini one silren analitik ahlk anlayi~I
mn kar~1smda yer ald1~Inl unutmamak
gerekir.
2 Yine, insanm do~adaki yerine, ki~ili
~in do~asma, bilimsel ve teknolojik geli~menin toplumsal sonuc;lanna v. b. g.,
dair felsefe incelemelerine ise, uygulamah fobiefo denrnektedir. 3 Uygulamal1 m'atematik ise, matemati~in, fizi.ld ve do~al
bilimlerde soz konusu olan tilmdenge
limsel akdyilriitmeye katklda bulunrnak
ilzere geli~tirilmi~ olan dallanna, daha
ozel olarak da klisik fizikte kullamlan
matematiksel tekniklere denir.
uyu,ma yontemi [lng. method of agreement; Fr. mit hod de l' accord]. lngiliz filozofu J. 5. tMill'in onerdi~i deney$el
yontemin adunlanndan biri. Buna gore,
bir fenomenin ortaya c;tkh~1 birkac; durumda, ortak bir o~e soz konusu oldu~u takdirde, bu ortak o~e soz konusu
fenomenin nedeni olarak gorillilr. Bu
ili~kiyi sembolik olarak ~oyle gosterebiliriz:
a,b,c,d,...
b,d,f,g,...
d,f,k,l,... oyleyse, d
z,s,p,r,
uzam [ing. extension; Fr. itendue; AI. ausdehnung). Zaman ic;inde varolup, fiziki
mekanda yer i~gal etme. Elle tutulabilir, de~i~tirilebilir, bolilnebilir, hareke t
ettirilebilir olup, ~ekli ve bilyilklil~il
olan maddenin yer kaplama ozelli~i.
uzla~1m [ing. conoerztion; Fr. convention;
AI. konvention, vortrag]. Do~ada varolmayip, sonradan yapdan genel bir anla~marun ilrilnil olan, do~rulu~u do~a
da varolan ~eylere de~il de, anla~maya
ba~h olan genel onenne ya da kabul.
Buna gore, yasalar ve ahlW ilkeler,
insan varhklarunn, dilzen ve gilvenlik
i-;inde, temel ihtiyac;lanm kar,Ilayip amac;lanna ula~arak ya~amak amac1yla
yaphklan anla~marun ilrilnil olan uzla~Imlar olarak gorillilr. Ayru ~ekilde, bir
875
Bilimsel yasa)ann, fiz!ld di.inyay1 gert;ekte oldutu ~ekliyle betimlemediklerini, bundan dolay1, dotru ya da yanh~
olmadJkJann1; onlann d1~ di.inyaya iii~
kin algdanmiZI manhksal ya da matematiksel bak1mdan di.izenlemeye yaradikiann; di.inyay1 anJama ve betimleme
tarzJmlZUl ic;inde bulundutumuz ki.iltiir
tarafmdan benimsenmi~ olan uzla~lm
lara bath oldutunu; bu anlamda, tek bir
gert;eklite ili~kin olarak, birt;ok uzla~un
.ya da resim olu~turulabilecetini; bunlardan bazllanrun diterlerinden daha
iyi olabilmekle birlikte, hit;birinin diterinden daha dotru olmadJtini; bir uzia~lmln, diter uzla~1mlardan daha basit,
daha uygun, daha yararb oldutu ve
daha fazla say1da fenomeni a-;Lk.ladJta
zaman, yasala~htinl ya da yasa olarak
kabul edild itini one si.iren yasa gorii~i.i
olarak uzla~unahk, fiziki di.inyada buldutumuz di.izenin, dotaJW'l kendinde
ve kendinden sergiledigi bir di.izen olmayip, zihnimizin di.inyay1 nasll gordi.itune, manbk, matematik ve dil sistemlerimizin onu nasd di.izenleditine bath
oldutunu one si.irer.
Bilim felsefesinde kabul goren bir gori.i~
olarak uzla~unchtin temelinde i.inli.i
AJman filozofu Kant'Ul, di.inyada buldutumuz diizenin zihinlerimizin yap ve
ozelliklerinden batunsz oimaditi gori.i~i.i vardtr. Kant'tan etk.ilenen uzla~uncJ
hk ba~ta t Poincar~ obnak i.izere, tMach
ve tDuhem gibi di.i~i.ini.irler tarafmdan
savun ul m u~tur.
ii~
a~arur.
korku
877
kabul edilir.Bundan dolay1, mutlak a.;klamalar bir yana b1rakllu ve olgular araSlndaki duzenli ili~kileri ya da yasalarJ
bulmaya ge\i]ir.
Comte'a gore, bu u.; evreye kar~1hk
gelen toplu1nsal, ekonomik ve kultiirel
yap1lar vardu. Buna gore, teolojik evre
ozu itibariyle otoriteye dayanan ve militarist bir yap1 sergileyen bir duzene
kar~1hk gelir. Oysa, pozitif evre tekno ..
loji ve endustriyel faaliyetle belirlenir.
ii~ kocku [ing. three basic fears; Fr. trois
craintes]. Epikuros'un insan ya~am1n1
.;ok derinden etkiledi~ine inand1tJ ve
ortadan kaldlrllmas1 i.;in belli bir metafizik sistem geli~tirdi~i u.; korku.
Buna gore, tEpikuros, bu korkulardan
birincisi olan Tann korkusunu, madded
bir atom goru~u benimseyerek yersiz
hale getirir. Maddi evren gorii~unu,
Tannlar1 da i.;erecek ~kilde geni~leten,
Epikuros'a gore, Tannlar da, atomlardan
meydana gelmi~ olmahdlrlar. Bununla
birlikte, Tannlan meydana getiren
atomlar en ince ve en yetkin atomlard1r .
Epikuros Tanrllan it;inde ya~a-d1~un1z
dunyarun olduk.;a uza~mda bir yerlere
yeryeGtirir. Bu ise, Taru1lann yeryuzunde olup bitenlere karl~mad1klan, dunyadaki her~eyin yalruzca atomlann -;arpl~malarl ve birle~meleri sonucunda
do~al olarak olu~tu~u anlam1na gelir.
Epikuros'un atomcu goru~u, insan1,
Tann, olum ve kader korkusundan kurtanr. <:;unku, Epikuros'un varhk goru~une gore, do~a atomlardan meydana
gelir ve bu do~al duzende, tiim olaylar
do~al nedenlerle a.;&klarur. Do~ada olup
biten her~ey atomlann hareketine, onlarm birbirleriyle .;e~itli ~ekillerde ,.arpl~
rna ve birle~melerine indirgendi~j i.;in,
Tann'n1n bu dunyaya bir ~ekilde mudahale etmesinden soz edilemez. Tann
do~al duzene mudahale etmedi~ine ve
insanlann i~lerine kan~mad1~1na gore,
Tann' dan korkmarun aruanu yoktur.
Epikuros'a gore, olumden de korkma
mak gerekir, ~i.inku biz ya~arken oli.im
yoktur, olum geldi~i zaman da, biz
arhk ya~amda de~ilizdir. Ve nihayet,
878
i.i~lemecilik
aton1lann
ii~lemecilik
sa~ahklanna
dii~meden
iistdil
879
880
i.itopya ti.irleri
Nc var lei, stiz konl!su !deal ve yetkin topfum dtizenirtin hayata ger;irilme ~ans1
pek fazla olmad1~1 ir;in, o bir titopya olarakkahr.
Buradan da anla~llaca~1 tizere, bir
titopya kar~tsmda, ~u tavulardan biri
ya di~eri sergilenebilir: 1 Bir titopyarun,
ideal bir toplum dtizeni ortaya koydu~u ir;in, gerr;ek bir de~eri vardtr ve tam
olarak hayata ger;irilemese bile, ona bir
~ekilde yakla~mak mtimktindtir. 2 Bir
i.itopyamn, ideal bir toplum dtizeni
olu~turdu~u ve varolan toplum dtizenlerine de~er bir;erken kullarulacak bir
standart sa~ladt~t ir;in, gerr;ek bir de~e
ri vard1r, bununla birlikte, bu ideal dtizeni tam olarak hayata ger;irmek bir
yana, gerr;ekte ona yakla~abilmek bile
stiz konusu olamaz. 3 Utopyalar, gerr;ekle~me ~ans1 hir; olmayan, gerr;ekdt~1, idealist ve bundan dolay1 da de~er
siz ~emalardu.
titopyac1hk [ing. utopianism; Fr. utapisme;
Al. utopismusJ. Toplum kuranu veya siyaset teorisinde, mtikemmel bir toplum
modeli veya tasansmt temele alan yakla~tm. Sadece daha iyi de~il, fakat yetkin bir toplum dtizeni in~a etmeyi
amar;layanlann, soz konusu dti~tince
deneyini, veya salt dti~tincede yarahlan
yetkin toplum dtizenini varolan akruel
dtizeni donti~time u~ratmak ir;in kullananlann inanr; ve tavulan.
Dti~tince tarihinin belli ba~h titopyalan
ideal Devlet'iyle Platen, Gi.ine~ Wkes,~yle
Tommaso Campanella, Utopya'styla Thomas More, ve Yeni Atlantis'iyle F. Bacon
tarafmdan ortaya konmu~tur. Ki~ilerin
ya da filozoflann titopik davrarunalanna, titopya yazmalanna yol ar;an birtakun nedcnler vardtr. Bu neden!erin ba~mda, elbette ki, her~eyden once, 1
filozofun ya da entellekttielin, dtinya ya
da dtinyalar yarahna ihtiyact gelir. Bu
ba~lamda, bir titopya olu~tunna, ka~1t
tizerinde bile olsa, bir baktma tannsal
bir faaliyettir. Utopyactlt~m ba~ka bir
nedeni, 2 toplumu ve varolan toplumsal
kurumlan ttimtiyle mahkfun elme arzusudur. tRousseau, tMarks ve tEngels
881
bu ti.ir bir utopyacthga brnek olarak verilebilir. Burada, tasarlanan ideal toplum
diizeni, temel amac; varolan toplum dtizenini mahkCun etmek oldu~u ir;in, varolan toplum dtizeninin tam kar~th bir
t~plum dtizeni olmak durumundadu.
Utopik dti~tincenin temelinde, nihayet
3 toplumsal uyum ve dtizenle ilgili tum
do~rulann bilindi~i, bu bilgilerin aktanlarak, gerr;ek ve yetkin bir toplum dtizeninin kurulabilece~i inanc1 ve iyimserli~i bulunur. Utopyacthk btisbtittin
yararstz ve de~ersiz bir dti~tince ve hareket tarz:t de~ildir. Utopyact literattirtin her.;eyden once sosyolojinin geli~
mesine, ahlaki dti~tincenin ilerlemesine
ve insan do~asmm daha iyi anla~tlma
sma btiytik katktst olmu~tur.
litopya ttirleri [ing. varieties of utopia; Fr.
genres de l'utopie). ideal ve yetkin bir
toplum dtizeni tasanst olan titopyalann
belli ba~h ttirleri ~oyle stralanabilir: 1
Siyasetin temel problemleri tizerinde
dti~tirune, temelde siyaset bilimiyle ilgi
li olan bir dti~tintirti, ideal bir siyasi
dtizen ve ya~am konusunu ele almaya
gottirebilir, ki bu da dti~tintirti kar;trulmaz olarak soz konusu siyasf dtizenin gerr;ekle~mesine katktda bulunabilece~i birtalam amar;lann toplumsal ve
ktilttirel onkabullerinin neler oldu~u sorusunu sormaya sevkeder. i~te dti~tinti
rtin bu temel tizerinde ideal bir toplum
dtizeni olu~turdu~u siyllSi utopyalar, ilk
ve en onemli titopya ttiru olarak kar~t
mtza 9kar. Platon ve More'un titopyalan bu ttirden titopyalardtr.
2 Birtaktm tarih felsefeleri taraflndan tasarlanan yetkin ve ideal dtizenler olarak
titopyalar, ikinci temel titopya ttirtinti
olu~tururlar. Kendilerinin titopik dti~ti
ntirler olarak gori.ilmelerine her ne kadar
kar~t r;tksalar bile, gerr;ekli~in do~as1 ve
i~leyi~ine ili~kin olarak e~siz ve temel
bir kavray1~a sahip olduklarma inanart
Hegel, Spencer ve Marks gibi filozof ya
da tarih felsefecilerinin, tarihsel geli~me
nin son ve nihai evresinde ortaya r;kaca~ma inandtklan toplumsal dtizenler, soz
konusu titopya tiiri.intin omekleri olarak
882
iitopy a tiirleri
obeklerin, insan varolu~undaki r;ok temelli degi~imle ilgili ondeyilerine dayanan i.itopyalan. 5 Felsefi antropolojiler
olarak tanunlanan, bundan dolayt daha
c;ok bireyci bir nite)ik arzeden ve yazann
insana ozgi.i olaru, uzla~amsal de~il de,
gerc;ekten ve tam anlam1yla insansal
olan1 tarumladJ~l, insan1n tum potansiyel gi.i~lerinin gert;ekJe~mesini amat;ladt~l i.itopyalar. Schiller'in Estetik Egitim
llzerine adh eseriyle, Marcuse'i.in Eros ve
Uygarhk adZ. eseri bu tiir bir iitopyarun
en se;kin omekleri olarak gori.ilebilir.
v~hiy
yaratahna~ her~eyin
v
vacibii'l viicud. islam felsefesinde, ozu
varol u~unu i~eren, kendi kendisiyle varolup, varhg1n1 kendi d1~nnda bir giice
borc;lu olmayan, zorunlulukla varolan
varhk, yani Allah, Tann ic;in kullanalan
terian.
Omegin, Farabi, unlu Tanr1 karuhnda,
bu dunyadaki ~eylerin zorunlulukla var
olmayan mumkun varWdar oldugunu
sayler. Onlar, var olmalan kadar var ol~
maanalan da mUmkun olan varbklardar.
Miimkiin varhklann ozleri varolu~lan
ru i~ermez. Bu varhklar, varhga gelir ve
yok olup giderler. Miimkiin varhklar
kendi kendilerine neden olamazlar. Oyleyse, m umkun var hklann var olu~lan,
zorunlu olarak var olan bir ilk varhga
baghdrr.
tFarabi'ye gore, bu zorunlu varhk
Tanra'dar. Tann ozunu ve varbg1ru
ba~ka hi~bir varhga ya da nedene bor~
lu degildir. Tanra sonsuzca yetkin olduguna gore, bu oz ve varolu~ ba~ka hi~
bir varhkJa payla~dmaz. Tanr1 sonsuz
mukemmel, sonsuz ustun bir varl.ak.br.
0, tum varhklann varhk nedenidir.
Tann ezelf ve ebedidir; onun maddesi
ve fonnu yoktur. Tann butunuyle basittir, birdir. O'nun her~eye giicii yeter.
Tann her~eyi bilendir. O'nun bilme eylemi sonsuzdur. 0 saf sevgi. saf iyiliktir.
vahdel-i viirud. Varhktaki mutlak birligi, yaratanJa yarablarun birligini savunan varhk goru~une, tasavvuf anlayr~a.
Buna gore, tasavvuf goru~u, tektannh
dinlerde soz konusu olan hi~ten yaratth~ ve evrenle varhk arasmdaki aynhk
fikrinden farkJa olarak, Tann taraflndan
883
884
Van Cung
nitelik arzeden, s1fatlar1 a~smdan, insana ve dotaya ozgii olan s1fatlarla ifade
edilemeyen mutlak bir Varhk olarak
Tannyla, ondan tiimiiyle farkb bir varhk olan insan arasmdaki ileti~imin zorlutunu a~1klayabilme problemidir.
Van ~ung. M. S. 1. yuzy1lda ya~am1~ ve
etldsi uzun ylllar siirmii~ bir aklm1n
ba~lahc1s1 olan c;inli dii~iiniir. Konfii~
yus~uluta yonelik keskin ele~tirileriyle
fin kazanm1~ olan Van c;ung, ba~any1
ve akl1 temele alm1~, her tiirlii bo~ inanca sald1rm1~hr. Sa~ma gorii~leri, bani
. itikadlan ve ruhlarla ilgili her rur inanc1
alaya alan Van c;ung, oliimsiizliik inanclnl da yererek, Tann'run dilediti olur
diye dii~iinmenin yanh~ht1n1 belirtmi~tir.
Varhta ya da diinyaya ili~kin kavray1~1m1z ise, ayr1lmazcas1na dilimize bathdlr. Bu anlay1~a gore, dil hakikatten
ayrdmaz, zira Varht1 a~1mlayan, Varhtl a~1k hale getiren dildir. Ta~ta, bitkide
ya da hayvanda oldutu gibi, dilin olmadltl yerde, Varht1n ya da varhklann
a~kht1 ve dolay1s1yla da a~IIun1 yok
tur. Buna gore, dil, varhtm a~unlaruna
Sl imkan1n1 ve varht1n a~Jk hale geli~ini
temsil eder.
Heidegger, bilimsel akhn ya da poziti
vizmin klasik ozne-nesne dikotomisinin
yarathtl metafiziksel gii~liiklere dii~
memek i~in, Husserl'in yaphtl gibi bilin~ten soz etmez, bunun yerine dili temele ahr, zira dil, bireysel bilin~ ve
varolu~u a~ar. Dilin yaraha bir tarzda
kullandmas1na biiyiik bir onem veren
Heidegger'e gore, filozof, Varht1n yeni
boyutlar1n1n kendilerini a~unlay1p, ortaya koymalarma izin veren bir ozandJr. Sanatln ozii ~iirdir, ~iirin ozii ise,
hakikati bulmaktan ba~ka bir ~ey detildir. Bununla birlikte, ~iirin hakikati,
bilimsel soylemin olgusal dotrularJyla
hi~bir ~ekilde karl~hnlmamahdlr.
varhk felsefesl
statik bir tbircilik geliitinnii olan Parmenides, aym zamanda Varhj\1 diiiiinceyle ozdeileitirmiitir. Buna gore, ger~ekten var olan bir iey olarak Varbk,
diiiiincede kahct ve siirekli olan bir
~y ieklinde ortaya ~1kar, oysa yokluk
yalmzca alg1da varolan bir goriiniiitiir.
Pannenides'ten etkilenmii olan Platon'un varbk anla Y1i1 ise, dej';iien fenomenlerin Otesindeki ger~klikler olan idealar tarafmdan belirlenir. Buna gCire, idea,
yalruzca kendi altmdaki bireysel ~yleri
i~ennekle kahnaz, fakat kendi ger~klil';i
ni bireysel ~ylere aktannak suretiyle,
onlar iizerinde ontolojik bir fonksiyon
gen;ekle~tirir. Varhk, bu anlay1ia gare,
ldead1r ya da idea ger~ek varbj';a sahiptir,
~iinkii 0, bireysel ~yin siirekli olarak del';iitil';i i9n, ger~ek olmad1j\1 yerde, kaba
ve siireklidir.
Buna kaf'im, dinamik bir ger~eklik anIay1i1 benimseyen t Aristoteles, metafizij';inde, Platon'un ideas1run yerine,
+Fonn ilkesini ge~irmiitir. Form maddenin tam kari1hd1r, ve bunlardan her
ikisi de Aristoteles tarahndan, fail ve
ereksel nedenleri tamamlayan nedenler
olarak goriiliir. lite bu dort neden ya da
ilke, onun varhk anlay1i1run temelini
oluilurur. Baika bir deyiile, Aristoteles, Platon'un tozsel bir varhk anlay1i1
benimsedij';i yerde, nedensel bir varhk
goriiiii benimsemiitir.
Ortao;aj';da ise, ilko;al'; felsefesinin kaho,
siirekli, ezeli-ebedi varhk ile detiime
i~indeki fenomenler arasmdaki ayonrru,
yarahc1 var.bk ile yarattlm1i varhk aynmma doniiimiii ve filozoflar zorunlu,
yarat1c1 varbj\1 a~unlad1ktan sonra,
dij';cr varbklan Tann'yla iliiki i~inde ele
alm1ilard1r. Bu aynm modem felsefede,
idealist felsefe ile madded felsefe arasmdaki bir ayrun ieklinde ortaya ~1kar.
Varl1j\1 daha ziyade ozneye baj';layan,
oznellikten yola ~lkan, ilk ve Orta~al'; felsefesinin bir tozler ~okluj';u olarak varbk
gorii1iinii iki tozlii bir varhk anlayiitna
indirgeyen Descartes, Orta~al'; dfiiiiniirii Aziz Augustinus gibi, cogito'yu dubito'ya baj';lamli ve cogito'ya ergo sum'u
eklemi~tir.
885
An-
886
varhl< hiyerarfisi
varhk kofullan
Nous'u, Plc.ton'w1 Timaeos adh diyalo-
887
kilde, Tann'dan ba~layan tiiriim siirecinin son evresinde bulunan madde, mutlak karanhk, tam bir 1~1k yoksunlugu
olarak anla~ahr. Madde, Bir'den ba~la
yan tiirtim siirecinden dolaya, yaratlh~
taki bir faktor olmak anlammda,
Tann'dan c;akm1~ ya da tiiremi~tir; fakat
kendi ic;inde, o evrendeki en a~aga evredir ve Bir'in antitezidir. Madde, Plotinos'a gore, Tann'dan en uzak noktada
bulunan varhkhr. Madd~nin kendisinde
pozitif hic;bir nitelik yoktur. Madde, Plotinos'a gore, formun yoklu~, bic;imsizligin kendisidir. iyinin inkan olan maddenin kendisi bizzat kotiidiir.
Bu tiir bir varhk hiyerar~isine omek
olarak, yine Hmstiyan Ortat;ag felsefesinin en biiyiik dii~iiniirii olan Aquinah
Thomas'm varhk cetveli verilebilir. Evreni, ikici bir anlay1~1a maddi', ve tinsel
diinya olarak ikiye ayaran lhomas'a
gore, maddi diinya sarasayla inorganik
tozlerden, bitld ve hayvanlardan ve nihayet, insanlardan meydana gelir.
Maddi ya da dsimsel diinyamn doruk
noktas1, Aquinahya gore, k1smen tinsel
k1smen de dsimsel olan insandar. Onun
varhk cetvelinin tepesinde ise, ttimiiyle
tinsel ve basit olan Tanr1 bulunmaktadJr. Thomas hiyerar~ik varhk cetvelini,
insarun iisttinde, fakat Tann'mn altmda
olan meleklerle tamamlama~tlr, zira melekler, tUmiiyle tinsel olmakla birlikte,
Tann'mn mutlak basitligine sahip de~l
dirler.
varhk ko,ullan [lng. conditions of being;
Fr. conditions d' etTe]. Bir ~eyin var olabilmesi ic;in gerekli ya da olmazsa olmaz
olan k~ullar biitiinii, gerek ve yeter ko~ullar toplama.
Varhk k~ullan biraz daha ozel bir
anlam ic;inde, c;agda~ marksist felsefe ya
da sosyolojide, klasik tMarksizmin kab
ekonomik tdetenninizmine altematif
bir deyim olarak one siiriilmii~ olup,
belli bir toplumsal olay ya da etkinligin
varolu~u ya da do~~u ic;in gerekli olan
k~ullar obegine i~aret eder. Bu anlayt~, ekonominin belirleyici olmasmdan
c;ok, ideoloji ve siyasetin ekonominin
varhk ko~ullan oldugundan soz eder.
B88
varolu~~uluk
soz konusu anlamma ek olarak, 20. yuzYllda geli~en ve varolu~c;uluk diye bilinen aklmda belirginle~en daha ozel bir
anlanu vard1r. Burada varolu~, insani
varolu~ anlam1nda, salt ozne ya da hire
yin varolu~unu ifade eder. Buna gore,
tl<ierkegaard'la ba~layan varolu~c;u felsefe, insanLn birey ya da ki~i oldu~unu
one surerek, bireyin varolu~a sahip bir
varhk oldu~unu kabul eder. Nitekim,
Kierkegaard ic;in varolu~, a~klnh~a yonelen, bo~untulu bir gerilim anlam1
ta~1r ve kayg1da, bo~untu ile ya~anan
an birbirine kar1~1r. Varolu~u soyut du~uncede de~il de, ya~anan anda, sureksiz olanda kavrayabilece~imjzi one
silren bu goru~, dolayislyla, insan1 once
bir varhk olarak ele alan, insaiu tarumlarken varhktan yola c;1kan geleneksel
felsefenin tersine, insaru yine insarun,
insani varolu~un kendisinden hareketle
tan1mlar.
Hatta, soru sorabilen, kendi kendini tanunlayan ve kendini ger~ekle~tirmeye
~ah~an insana egzistans aduu veren varolu~c;u felsefede, varhk, egzi stans1n kendini ger~ekle~tirme alaiu olarak varolu~a tabi klluur. Nitekim, varolu~~ulu~a
egemen formw1u kazand1ran Heidegger
insan varolu~unu Daseinm varolma tarzlannda ele alm1~br. Ba~ka bir deyi~le,
varolmarun ne anlama geldi~i soyut sorusunu ortaya koyabilmek i~in, varolu~
tan yola ~1kan Heidegger'e gore, varol
marun ne anlama geldi~i sorusu,
varh~1n kendisi it;in bir soru oldu~u var ..
hg1n perspektifinden sorulmahd1r.
varo)of aydanJanmas1 (AI. existenurhellung]. insarun ger~ekte ne oldu~unu
gostermeyi, insan1n tarihselli~ini ve ozgurlu~unu ifade etmeyi ama~layan Karl
Jaspers'in, insan varh~uun suadan ya~.anhlan, yahn tecriibeleri a~arak, kendine ozgu varh~1n1 ortaya ~lkard1~1 teerube ya da ~abaya verdi~i ad.
varolut~u ahlak (ing. existentialist ethics;
Fr. lthique existentieliste]. lnsaru bir varhk olarak alan, insantn ahlaki ya~rruru
once varh~1 anlamaya ~ah~arak betimleyen di~er ahlak tiplerine bir tepki ola-
geli~en
Y89
890
varolu~~u
psikoloji
felsefe, geleneksel felsefenin one surdugu gibi, ozun varolu~tan once de~il de,
varolu~un ozden once geldi~ini one
surer; insarun once varoldu~unu, daha
sonra kendisini tammlaytp, ozunu yarath~lm dile getirir. Ba~ka bir deyi~le,
varolu~c;uluk, insamn dunyaya hrlahlmt~ bulundu~unu, dolaytstyla omm
kendisini nastl olu~turursa, oyle olaca~tm; insamn ozunu kendisinin belirleyece~ini; bireysel insan varh~mm sabit
ya da de~i~mez, ozsel bir !io~as1 bulurunadt~uu one surer. Bu ba~lamda
her tur tdeterminizm ya da zorunlulukc;ulu~a buyuk bir guc;le kar~I c;akan varolu~c;uluk, bireylerin mutlak bir irade
ozgurlu~une sahip bulundu~unu, insamn ozgtirlu~e mahkWn oldu~unu ve
oldugundan tumuyle farkh biri olabilece~ini dile getirir.
4 Insana ozunu olu~turma ~ans1 veren
bu imkanlar, onun ~eylerle ve ba~ka
insanlarla olan ili~kileri tarahndan yaratlldt~l ic;in, varolu~ her zaman dunyadaki bir varhk olmak veya sec;imi strurlayan ya da ko~ullayan somut ve
tarihsel olarak belirleruni~ bir durumda
ortaya c;llunak durumundadu. Bu ise,
varolu~c;ulu~un ttekbencili~e ve epistemolojik tidealizme taban tabana z1t
varolutsal
891
aras1nda soz konusu olan kar~1thg1, onlartn cinsel davrant~ kar~lstndaki tavtrlan yla omekler; bun a gore, birincisi kendisini duygulanna btrakuken, digeri
evliligi akbn bir ifadesi olarak gortir.
Ahlakb insan, ahlaki bak1mdan kendine
yeten insandtr. Evlilikte mutlulugu, i~te
ya da meslekte ba~anyt arar.
AhHiki varolu~ tantndaki insan, bir
sec;me eylemiyle dini varolu~ tar2Jna
yukselir. Kierkegaard'a gore, inanca atth~ karannt, ki~inin kendisinin vermesi
gerekir. Tann'ntn varolu~uyla ilgili
katut gosterilmesini is terse, in san in annuyor demektir. Onemli olan karutlatnaya ihtiya-; duymadan inant;hr ve Tann,
bireyin gonltinde, ondaki inan-; sayesinde ortaya c;:1kar.
Kierkegaard'a gore, Tann, nesnel olarak
gun 1~1g1na -;lkanlamaz, zira Tann oz
nedir ve yaln1zca oznenin ic;inde, bireyin
gonltinde var olur. insarun Tann'yla ili~
kisi soz konusu oldugunda, bu ili~kiyle
ilgili olarak rasyonel ya da objektif ya da
kavramsal bir bilgi olamaz. Tanrt'yla
birey aras1ndaki ili~ki, biricik ve subjektif bir tecriibeden olu~ur. Bu ili~ki dile
dokulemez. Tanrtyla birey arastndaki
bu ili~ki gerc;ekle~meden once, on un
hakkmda hi-;bir ~ey soylenemez. Varolan bireye Tanrtyla ki~isel ili~kiyi yalnlzca inanc1 temin edebilir. Ve insatun
yabanctla~mast, yalruzca Tann'yla olan
ki~isel ili~kisi sayesinde son bulur.
varolu~sal [ing. existential; Fr. eristentiel;
AI. aistential). Ger-;eklige ve ~imdinin
-;~itli boyutlanna ili~kin canh tecrtibeye; ki~inin, varol dugunu ve ki~iligini,
ey Ierne ve sonunlulukla ~e surecinde
yaratan ve ifade eden ozgur bir varhk oldugunu farketme hfiline; insarun kendisini ya~ama, ya~anun gereklerine ve sorumluluklanna kapluma durumuna
i~aret eden safat. titsarun varolu~uyla,
insanm bu dunyada kendisini yaratma,
ozunu belirleme sureciyle ilgili olma durumW\u ortaya koyan deyim.
insarun dunyasarun nesnel degerlerle
ol-;ulemeyecegini dile getiren Heidegger varolu~salhg1, felsefesinde, insantn
892
varolu~sal
diyalektik
varolu~uyla
olarak ortaya t;1k1m~t1r. Geli~iminde Heidegger'le Sartre'm da etkili oldu~ varolu~sal fenomenoloji, bilginin transendental ko~ullanna ili~kin bir ara~hrma
yerine, giindelik diinya it;inde ortaya
t;tkan, kendisini aktiiel varolu~ it;inde
gosteren varh~m do~asma ili~kin bir
ara~hrmanm onemini vurgular.
varolu~sal teoloji [ing. existential theology; Fr. theologie existentiel; Al. existential
tiJeologie]. Her o~retiyi, insamn tecriibesinden tiiretilmi~li~i ve insarun tecriibesinj aydmlatma giicii at;tsmdan de~er
lendiren teoloji tiirii.
varsayma yanh~1 [lng. phallacy of begging
the question; Fr. erreur d' eluder Ia question]. Forme) olmayan bir yanh~ tiirii
olarak, kendileri tarh~mah olup, kamtlanmalan gereken, fakat karutlarunadan, do~ru kabul edilen, do~ru oldu~u
varsayllan onciillerden sonut; t;tkarmaktan ya da sonuca veya sonucun bir
boliimiine argiiman ya da alalyiiriitmenin onciilleri arasmda yer vennekten
olu~an yanh~ tiirii.
Vasubandhu. M. 5. 420 ile 500 ytllan arasmda ya~amt~ olan ve 'realist sistem'
adtyla amlan Budist o~retiyi geli~tir
mi~ olan Hintli dii~iiniir. Nirvanaya
eri~me yolu olarak, de~illeme manh~l
m kullanan, hakikati mantlk i~lemleriy
le bulmayt amat;layan Vasubandhu, varh~m bir taraftan t;e~it t;e~it somut
nesnelerden, di~er taraftan da bu nesnelere ge9ci bir siire i~ yonelen benJik
ya da ruhlardan olu~tu~unu savunmu~, de~illeme manh~tm ki~iler i;izerinde :uygulayarak, siirekli ve kahct rubJar olabilece~i dii~iincesini yadsunaya
t;ah~ml~hr.
vers then
893
894
m~
olan Dilthey, ozellikle tarih olaylanrun ancak bu yonlemle kavranabilecegirti ileri siirmii~tiir, zira ona gore, tarih ve
tinsel bilimler 'ya~anb'yla ilgilidir ve ya~antl da, a~ll<lama yoluyla degil, ancak
anlamayla, yonelimsel anlay~la kavranabilir. Ba~ka bir deyi~le, versthen1 i~el
olan bir ~eyi d1~sal gostergelerden ~
karsama imkam veren siire~, i~lem ya
da yontem olarak tammlayan Dilthey'a
gore, bu yontem empirik bilimlerin dogmdan yakla~Imlanmn tersine, dolaymh
bir bilme tarz1du. Buradan da anla~Ilacagi iizere, verstelten, ozel olarak Dilthey'm, daha gene!
olarak da 19. yiizyllda Alman dii~iiniir
ve sosyologlaruun doga bilimlerinin ya
da pozitivist sosyolojinin yontemine altematif olarak geli~tirdikleri anlama
yontemine kar~1hk gelir. Buna gore,
insan bilimleri, insam ve eylemlerini,
dog a bilimlerinin yontemini kopya ederek, d1~andan analiz etmeye kalki~ma
mahdir. Bunun yerine, ornegin sosyologlar, insan varhklannm eylemlerine
yiikledikleri anlamlan duyumsamaya,
tammaya ~ah~mahd1rlar. Bu ise, verstehenla, yani anlama yonlemiyle olur.
Buna gore, verstehen, ki~inin onlann eylemlerine hangi anlamlan yiiklediklerini, ama~lannm ne oldugunu, eylemlerinin hizmet ettigi ama~lan gorebilmek
i~in, kendisini ba~kalanmn yerine koymasmdan olu~ur.
Bununla birlikte, versthen empali ya da
duyguda~hkla
ozde~le~lirilmemelidir,
zira o anlamlara, degerlere niifuz etrneyi, onlan anlamay1 ifade eder. Be~er! bilimlerde kullamlacak bir yorumlama
yontemini lanunlayan versthen, insan ve
kiiltiir bilimlerinin ayn bir metodolojisi
oldugunu vurgularken, 'bilimin birligi'
tezine ~iddetle kar~1 ~1kar.
verum sequitur ad quodlibet. Dogrunun
manllksal olarak her~eyden ~Ikabilece
girti dile getiren Lalince ilke. Manhksal
olarak dogru bir onermenin her onciilden ge~erlilikle ~1karsanabilecegini one
siiren bu ilke, ex falsa quodlibet [yanh~
tan her~eyin ~Iktigl] ilkesiyle bir biitiin
meydana getirir.
via affirmaliva. Olumlu yo!. Orta~ag felsefesinde, Tann'y bilmenin Ierne! ve
olumlu yolu.
Bu yolun en onemli ozelligi, insan varhglfun burada, kendi diinyas1 ya da tecriibesinden tarud1gt birtak1m nitelikleri
Tann hakkmda tasdik etmesi ya da
olumlamasmdan meydana gelir. Ba~ka
bir deyi~le, insan bu yolda, Tann'ya,
O'nun tarafmdan yarablnu~ olan varbklarda gozlemledigi nitelikleri, yani iyilik, gil~, bilgelik gibi, Tann'mn oziine,
tannsal dogaya her bak1mdan uygun
dii~en, fakat O'nda, yarabklarda varoldugu ya da soz konusu oldugu larzda
varolmayan nitelikleri yiikler. Bu nitelikler, Tann'da, O'nun yarabklannda varolduklan ~ekliyle varolmazlar, ~iinkii
onlar, insanda ki~ilere, yere ve zamana
goreli olarak ve zaman zaman da kar~1t
rtiteliklerle birlikte varolurken, Tann'da
mutlak bir bi<;imde, ve yetkinsizlik _ya
da kusurun izi olmadan varolurlar. Ornegin, Tann'ya, yarabklarda bulunan
tiim iyiliklerin kaynag1 olarak iyilik Sifa11 yiiklenir.
Olumlu yolda, yani Tann hakkmda birtaklm nitelik ya da Sifatlan tasdik etrne
ya da olumlama siirednde, sonsuz ve
yetkin olan Tann'mn oziinii daha iyi
ifade ettikleri, O'na daha fazla uygun
dii~liikleri i~in, en gene! rtiteliklerden
ba~lay1p, daha ozel ve somut durumlara
inmek dogru olur. Buna gore, Tann'run,
su ya da aga~tan ~k. bilgelik ve yetkinlik oldugunu soyleme geregi van:hr, zira
bilgelik ve iyilik nitelikleri tannsal oze
ger~ekten uygun dii~er; oysa Tann yalruzca, su ya da agaan nedeni olmak anlarrunda su ya da aga~br. Bununla birlikte, her ne kadar baz1 nitelik ya da isimler
Tann'y1, ba~ka nitelik ya da isimlere
gore daha iyi betimlese de, onlann bize,
Tann'run ger~ek dogasma ili~kin olarak
saglam bir kavray1~, Tann'run dogru bir
bilgisini sagladg soylenemez. <;:iinkii
burada Tann, kendinde ve kendi ba~ma
degil de, salt insanlarla ili~ki i~inde, bilirur.
vi~nanaveda
vi~
d1~
895
896
vitnuizm
Viyana
~evresi
89'7
ien1ni~tir.
Wissenscltaftliclte Weltauffassung - der Wiener Kreis [Bilimsel bir Dunya Goru~u Viyana <;evresi] adh risalede ifade
etmi~ ve 1930-1929 ydlan aras1nda, tam
dokuz y1l sureyle Erkenntnis adh bir
dergi -;lkarhn1~lardu.
<;evrede geli~_tirilmi~ ve dergide ifade
edilmi~ olan goru~lere A. E. Blu1 nberg
ve H. Feigl tarafmdan tmant1k~1 pozitivizm ad1 verilmi~ olmakla birlikte,
<;evre harekctinin uyelerinden bir~o~
daha sonra tmanhkt;l empirizm ad1n1
yeglemi~lerdir. Viyana <;evresi bilimsel
tavnn ve i~birliginin onemini vurgulalnl~, ozneleraras1 bir dille bilimin birligi
uzerinde dunnu~, olgusal tiim bilgilerin
dogrudan ya da dolayh dogrulamay1
1numkun kllacak ~kilde, deneyimle
baglanhh oldugunda 1srar etmi~tir. Hareketi kJasik empirizm ve eski pozitivizmden, dilin 1nanhksal analizine onem
venne tavn ay1nr.
Viyana <;evresi du~unurlerine gore,
felsefenin i~i, bilgiye, ozellikle de bilime ili~kin analizdir; burada kullaniiacak temel yontem ise, bilim diJine ili~
kin analizden olu~ur. Empirik bir bak1~
a~tstndan yola t;~kan bu bilim adaml.filozoflar metafizige kar~1 olumsuz bir
tav1r takuuru~lardu . Anlamh ve get;erli
bir bilgi sistemi meydana getirmeyi
amat;layan <;evre du~unurleri, felsefede idealin, 1netafizik, ahlak ve teolojiyi
felsefenin tumuyle d1~1na ahp, bilimle
rin birligine ula~mak oldu~unu one surmu~lerdir. Onlar, Wittgenstein'1n 'Soylenebilecek olan her~ey, a~1k bir bi~imde
ifade edilmelidir; uzerinde konu~ula
mayacak konularda ise, susulmahd1r'
~eklindeki sozlerini, <;evrenin bakl~
898
vokabuler
~Benim
viilgarizasyon
899
w
Weber, Max. 1864-1920 yJIIan arasanda
ya~ama~ olan iinlii Alman dii~iini.iri.i ve
sosyologu. Weber'in biiyiik onemi, onun
Emile Durkheim'la birlikte, ayn ve ba~amslZ bir disiplin olarak modern sosyolojinin kurucusu olmasa olgusundan
kaynaklanmaktadar. 0, sosyal bilimlere
felsefi bir temel, sosyolojiye de kavramsal bir ,.en;eve kazandarma~tu. Ba~ka
bir deyi~le, Weber bir bilim olarak sosyolojinin gene) kavramsal ,.er,.evesini en
iyi bir bi~imde ortaya koydu~u, tutarh
bir sosyal bilimler felsefesi geli~tirdi~i
ve n.ihaye~ modem endi.istri toplumun~ temel ozelliklerini sa~lam bir bic;imde kavrayap ifade etti~i i-;:in, modern
sosyolojinin kurucusu olarak tanuur.
Zira, Durkheim'm sosyoloji bilimini
kurma, sosyolojiyi temellendirme te~eb
biisi.i, zamanuun tpozitivizmine dayanda~a yerde, entellekti.iel geli~imi Windelband ve Rickert'in de i,.inde yer
alda~a Yeni-Kant,.a gelenek i,.inde ger,.ekle~mi~ olan Weber, oncelikle sosyolojinin insan davraru~ayla ilgili olarak,
do~a bilimlerininkine benzer, genelge,.er yasalara ula~amayaca~II\J iddia
etiT\i~tir. Di~er bir deyi~le, Yeni-Kant,.a
felsefenin algalanan di.inya ya da fenomen ve algalayan bilin,. ya da numen
aymnwu benimseyen Weber'de soz konusu ayanm do~a bilimleriyle sosyal hilimier arasmdaki bir aymm haline gelmi~tir. Buna gore, biz do~a bilimlerinde
evrensel yasalara ula~maya ,.ah~araz,
oysa bu, toplumsal eylemleri tikel, tarihsel ba~lamlan i,.inde anlamaya ama,.layan sosyal bilimlerin amaCI olamaz.
Sosyolojinin yontemi ve felsefi prob-
901
anlayt~1ndan
902
li~tirihnesi gerekti~ini
903
savunur.
Windelband'm bir di~er onemli katklst
da, onun Geschichte und Natunvissenschaft [Tarih ve Do~a Bilimi] adh eserinde, ktiltiir ve tarih ara~tlrmalanyla bilimsel ara~tlrma arasmda bir aymm
yapmasmdan meydana gelir. Windelband'm idiografik bilimlerle nomotetik
bilimler arasmda yaptl~t bu aymm,
farkh ara~hrma konulan arasmdaki bir
aymmdan ziyade, farkh ara~tuma tarzlan arasmdaki bir aymma tekabiil etmektedir. ldiografik bilimler, tarih ttirtinden, yasa koymayap, betimleyici alan
bilimleri tarumlayan bilimlerdir. Windelband'a gore, tarih, kendine ozgiilti~ti
i~indeki bir defahk bir olu~un kavrama
oldu~undan, yasa kavramayla bir arada
olamaz. Ba~ka bir deyi~le, tarihin amact
tamm gere~i, rumel onermeler, sarurlanmama~ genellemeler olu~tunnak de~il
de, her olaya, her olu~umu, kendi tekli~i
i~inde betimlemektir. Oysa nomotetik
bilimler, betimlemeyi de~il de, daha ~ok
yasa koymaya ama~layan bilimlerdir. Bu
bilimler fenomenlerin davram~lanm
a~aklayacak yasalar geli~tirmeye yoneldikleri i.;in, tikel de~il de, genel ya da
ttimel onennele~le ilgilenirler.
Wisdom, Arthur John. Analitik ve dilci
felsefenin onemli temsilcilerinden biri,
tWittgenstein'dan yo~un bir bit;imde etk.ilenmi~ alan ~a~da~ ingiliz dti~tintirti.
Temel eserleri: Other Minds [Ba~ka Zihinler ], Plz ilosaphy and PsychoarJQl ysis
[Felsefe ve Psik&maliz].
Bilgi iddialanru ~oztimleyen, ba~ka zihinlerle ilgili tku~kuculukJan analiz
edip, onlan ~tiriitme ~abast i~ine ginni~
alan Wisdom. felsefesinde onemli olt;Ude metafelsefi alan bir yakla~lm sergilemi~tir. Buna gore, onun felsefesi daha
ziyade, filozoflann ni~in geleneksel felsefede oldu~u gibi, acayip ve anla~al
maz ~eyler soyleme e~iliminde olduklan konusunda sistematik bir dti~tintim
ve analizin do~asa tizerine sakl bir soru~turmadan meydana gelir.
Ba~ka bir deyi~le, ~a~da~tanalitik felsefe gelenegi i~inde, felsefenin do~asana ve
amacam yeniden tammlama t;abasayla tin
904
Wittgenstein, ludwig
kaz~
Wolff, Christian
905
906
yabancllatma
y
yabanc1la~ma
yabanctlatma
yabanc1la~nn1~
90'7
906
yabancdatmanln nedenleri
yananlam
c1 baskl alhnda., hi;bir za1nan bzgiir ola1nayacag1 i;in, onun duygu ve tutkulannl baskJ alhnda tutan ve korelten boyle
bir ya~am tarzan1 kokiinden yads1mak
gerekir.
Yahudilik [ing. Judaism; Fr. Judaisure].
Musevilik. lsrail halkan1n dini dii~iince,
inan~ ve kurumlanrun tiimii; israilogullannln ttarihi i;erisinde olu~mu~ olan
dini gelenek.
Irk temeline dayah bir din anlaya~l)')a
se;kinle~en Yahudi inanca, iinlii Musevi teolog ibni Meymun tarafandan oni1~
ba~hk alll41da toplanm1~hr: 1 Tann
diinyan1n yarahcasa olup, 2 bir ve tektir.
3 Tanra ruhtur ve 4 oliimsiizdiir; 5 sadece Tann'ya dua edilmeJidir 6 israil
peygamberlerinin biiti..in sozleri ger;ek
olup, 7 Musa, peygamberlerin en biiyiigudiir. 8 Yahudilerin benimsedigi yasa,
Musa'ya Tann tarafandan vahyedilmi~
tir. 9 Onu degi~tirmeye kims~nin giicii
yetmez. 10 lnsanlann biitiin eylemlerini
goren Tanra, 11 emirlerini yerine getirenleri odiillendirir. 12 Peygamberlerin
miijde)edigi Mesih'i gonderecek olan
Tann, 13 oliileri diriltecektir.
Diinyaya Tanranan liitfunun bir eseri
olarak goren, insanJagm Tann'nan yarathgl Adem ile Havvadan gelen biiyiik
bir aile olduguna inanan Yahudilikte, in~
sana Tann taraftndan se;me giicii, iride
ozgiirlugu verilmi~tir. Ruhun oliimsiiz
oldugunu, ebedi saadetin tannsal yetkinligi goniil goziiyle gormekten meydana geldigini beyan eden Yahudiligin
kutsalliteratiirii, yalnazca Hristiyanlaran
Eski Ahit dedikJeri kasma tekabiil eden
lbrani kitap)anndan meydana gelir.
Bunlar, Tevrat (Torah), Peygamberler
(Nebiint) ve Ketubiindir. Bununla birlik
te, Tevrat sadece dini bir eser, ahlaki
ogutler derlemesi olmaylp I Maslr egemenli~inden kurtularak yeni dogan bir
halk i;in gerekli olan yasa ve kura) toplam! olmak d urum undadar.
yalanc1 paradoksu [lng. paradox of liar; Fr.
paradoxe du menteur]. Megarah paradoksu ya da Eubulides paradoksu olarak da
909
bHinen unh.i paradoks. 'Yalan soyluyoruln' diyen ki~inin sozl.i ya da tiilncesinin, ki~inin soyledigi ~eyin yanh~ oltnasl duru1nunda dogru, buna kar~an
soy ledigi ~eyin dogru olmas1 d urulnunda ise yanh~ olmasayla belirlenen
paradoks.
yahtlamacahk [ing. isolationis~n; Fr. isolationnisme]. Sanat eserinin kiiltiirel ve tarih.sel baglamtndan soyutlanarak anla~ll
masa, yorumlanmasa gerektigini savunan
gorii~. Bir sanat eserine deger bi;mek
i;in, sanat eserine bak1naktan, onu dinJemekten ya da okumaktan ba~ka hi;bir
~eye gerek duymadag1maza, sanat eserinin d1~1na ;akarak tarihsel olgulara, sanat;Inan biyografisine ba~vurmaya
gerek olmadag1 gibi, bunun sanat eserinin ger;ek degerini gozden ka;ard1gana
savunan sanat gorii~ii.
ingiliz sanat ele~tirmeni Clive Bell tarahndan savunulan bu gorii~, bir sanat
eserini deger)endirmek, onun ger;ek
dogasana kavrayabilmek ve ona bir
deger bi;ebilmek i;in, diinyaya iH~kin
bilgimizden hi;bir ~eye gerek ohnadaglru, yalruzca resim sanah soz konusu oldugunda, ii; boyutlu mekanla tan1~1k
olmaya gerek duyuldugunu one surer.
yananlam [lng. connotation; Fr. connotation;
AI. konnotation] Bir sozciik ya da kavraman mevcut anlam unsur1anna veya diizanlalnana, kullanun sarasanda ekJenen
ikinci) anlamlar biitiinii ya da kiimesi.
Yananlam, sozciik ya da kavraman ilk
v~ diiz anlamma sabitler ya da dondururken, kendisini imgelere, oznel izlenim ve a!galamalara bagh duygusa) ve
;o~kusal anlamlarJa, ;agra~1msal unsurlar yoluyla biteviye zenginle~tirir.
Bireysel oldugu kadar sosyal, tarihsel,
kiil tiirel ozellik)ere ihtiva eden yananlaln, diizanlaman yans1z ve tekdiize oldugu yerde, okuyu iizerinde beUi bir
tepkiye yol a;ma amac1 glider, onu belli
imgesel bolgelerde gezinti yapmaya
sevkeder. Nitekim, yananlam1n egemen
oldugu soylem tarz1 daha ziyade edebi
soylemdir.
910
yanalabilirciHk
yantla bilircilik [ing. follibilisnr; Fr. faillibilisnre]. Ara~tannay1, belli bir guc;lugun
belirledigi bir zihin halinden kurtulup,
soru ya da guc;luge uygun yan1h bulma
ve boylelikle rahatlama a1nac1yla ger~ekle~tirilen bir faaliyet olarak tanunlayan, A1nerikan filozofu Peirce'1n geli~
tirdigi gorti~.
Soz konusu ara~hrma faaliyetinde,
amac;, hareket nokta$1 ve uygun ~aba d1~1nda hic;bir ~ey garanti degildir, zira
l.iretilen hipotez ya da k uramda bir degi~iklige gitmeyi gerektirecek yeni veriler her an ortaya c;lkabilir. Bundan dolayl, yan1labilirlik, ara~tumay1 belirleyen
en onemli ozellik olmahdn.
yanllmazhk (Fr. info;llibility; tng infaillibilitc]. Aldanmas1, yanh~a du~mesi mumkun olmayan ki~inin; hatadan old ugu
kadar gunahtan da uzak olmas1 durumu; bir edimin yanh~a ac;1k olmamas1
hali. Bahda daha ziyade dini liderler,
din kuruculan, krallar, papa ve rahip
benzeri ki~iler ic;in gec;erli olan yanllmazhk, Dogu dinlerinde daha ziyade
inanc1n sarsllmazhg1ru ifade eder.
yan1lsama [Os. vehim, vehmu lwvas; ing. illusion; Fr. iUusion; AJ. illusion, l~'uschung].
Ah~llmad1k, normal olmayan psikolojik, fiziki ya da fizyolojik ko~ullann sonucu olarak, duyu verilerinin yanh~ yorumlanmaslna bagh olan yandhc algt;
nesneyi oldugundan ba~ka ti.irlu algdama, gerc;ege uymayan goruni.i~u gerc;ekmi~ gibi yorumlama ve bu yarulglrun farkmda olmama hili. Yarulsama,
duyusal bile~nlerin, duyu verilerinin
hic;bir ~ekilde soz konusu olmad1g1 sanndan ay1rd edilmelidir.
yandsamacahk [Os. hayaliyye; lng. illusionisnl; Fr. illusionnisme].Mekan ve zaman
ic;inde varolan d1~ dunyan1n bir yanllsamadan ba~ka hic;bir ~ey olmad1g1n1,
varolan her~eyin aldat1c1 bir gorunu~
ten ibaret bulundugunu, varolu~un en
kuc;uk bir gerc;ekligi ve degeri o1mad1g1n1 savunan gorii~; bizim yanLlsamalarla dolu bir gorunu~ler aleminde ya~adl
gtmlZl one suren goru~, dini ogreti.
yanh~
d1~
912
yanhtlanabilirlik ilkesi
Devrim niteligi ta~tyan bilimsel teoriler, Popper'a gore, cesur ve yaratlca imgelemlerin dogru tahminlerinden ba~ka
hit;bir ~ey degildir. Bilim gorii~iiniin bilimdeki yaratlcthgt bu ~ekilde daha teanelli bir bic;hnde vurguladtgtnl one
sliren Popper'in bu yanh~lamaahk yorumuna, hipotezleri yanh~laman1n
onemi iizerinde dururken, ba~anh bililnse) ondeyilerin, bilimsel bir teorinin
kabul edili p edilmeyecegi konusundaki
etkilerinin onemini goz ardt ettigi gerek~esiyle itiraz edilmi~tir. Ondeyilerin
dogru oldugu ortaya 9-karsa, bu kuram
i~in pozitif bir destek saglar. Oysa yanh~lamaahk, bilimin bu boyutunu hesaba katmaz, ba~anh bilimsel ondeyilerin
biliansel geli~me siirecinde oynadtgt
onemli rolii hesaba katmaz.
yanh,lanabilirlik ilkesi {ing. principle of
fals~fjability; Fr. principe ~ falsifiabiliti].
<;agda~ bilim felsefecisi Karl Raimund
Popper'tn, klasik bilim anlayt~anan ya da
tmanhk~a pozitivizmin dogrulanabilirlik ilkesine kar~1/ altematif olarak one
siirdugu ilke.
like genel olarak ifade edildiginde,
tiimel onennelerin, bilimsel genelleme ya
da teorilerin, hi~bir zaman kesin sonu~lu
olarak dogrulanamayacaglnl, fakat tek
bir ayktn ornek ya da veriyle yanh~la
nabilecegini one surer. nkenin dogrulanabilirlik ilkesi kar~astndaki en onemli
iistiinlugii, onun manttk~ pozitivizmin
~anlamhhk' ol~iitiinii a~mastndan, ciddi
bir test edilebilirlik olc;Utii saglamasandan ve Poppera gt>re, yetersiz kalan
bilim/ bilim olmayan dikotomisi yerine
bilim/ sozde bilim aynuntru ge~irmesin
den meydana gelir.
Kendisiyle tViyana <;evresi dii~iiniirle
ri arastndaki kar~tthgtn mutlak, hakiki
bir kar~athktan ziyade, resmi bir kar~at-
yapibozum
yapl [ing. structure; Fr. structure; AI. struktur]. 1 Genel olarak, par~alan ve unsurlan arasanda yasaya uygunluk, diizgiin
ba~lanhlar ve kar~dakb ili~kiler bulunan biitiin; veya bir biihinii meydana
getiren ~e~itli par~a ya da boliimlerin
birbirleriyle olan ili~kilerinin ve biitiin
i~inde yerine getirdikleri fonksiyon]ann
sonucu olan diizen.
2 Felsefede, o~eleri birbirlerine kar~t
hkh olarak ba~amb olan ve ba~antalara
birtak1m yasalara uyan diizenli ve ozerk
biittin. 3 Sosyolojide, topJumsal yapa anlaiJWlda, toplumsal kurumlann kar~a
hkh ili~kilerinden meydana gelen biitiinliik; toplumsal ili~kilerin istikrar
sergileyen biitiinsel diizeni. 4 Psikolojide, bir bireyin mizac1n1 veya hangi tipten
oldu~unu belirlemeyi miimkiin kllan fizyolojik ve psikolojik ozellikler toplarru. 5
Antropolojide, kendisinin -;ok -;~itli unsurlarana birl~tiren ili~kiler biiti.inii ola ..
rak, empirik ger-;eklikten hareketle geli~tirilen a-;tklayaca soyut model. 6
Dilbilimde, disiplinin en temel kavramt
olarak, dilsel unsur ya da birimlerin
meydana getirdi~i e~zamanh i~ ba~1nh
lardan ve birimleri.n fonksiyonlanndan
kaynaklanan ozerk biitiin.
yapabozum [ing. deconstruction; Fr. deconstruction]. Fransaz postyapasalct dii ..
~ iiniirii Jacques tDerrida tarahndan,
felsefe ve edebiyat ok umalannda k ullandmak iizere onerilmi~ olan ~ozi.imle
me yontemi, metinsel analiz ~ekli ya da
tarzt.
Yapabozutn, her~eyden once, metnin
tutarb bir biirun oldu~u, onun ~e~itli
unsurlaruun metnin anlam1n1 biitiinleyecek ve drestekleyecek ~ekilde ahenk
il;inde birbirlerine eklemlendi~i kabulle..
riyle ve metindeki muhtemel uyumsuzluklarm yazann ki~isel yetersizli~ine
izafe edilmesi gerektiAi inanayla belirlenen modernist metin ve ele~tiri anlaya~Jna kar~1 -;akar. T1pk1 okur gibi metnin de hi-;bir ~ekilde statik olmad1~1n1
savunan yapabozum, bir metin i-;inde
ge-;en kavramlann, metnjn biiti.inlugun ii bozan tutars1z ve ikirdkli kullarumla-
913
914
yapam
yaptsalcthk
915
916
yap1sal fonksiyonalizm
yararc1hk
917
918
yarar ilkesi
yaratma
~.runa
919
920
yargr
yarga gi.iciiniin
ele~tirisi
921
922
yan-nedencilik
ozerk bireyler olarak rasyonel varolu~umuza baglar. Buna gore, dogal guzellige ili~kin estetik tecrtibemiz, bizde
dogamn anlamma ili~kin bir bilin~ dogurur; guzellik doga halinden ahlaki
hale, zorunlulu~tan ozgtirluge gottirtir;
dogamn guzelligini tecrtibe ederken,
onun sanki bir ama~ i~in yarahlnu~ oldugunu dti~tirunemiz, bize ahlakm esnemez talep ve buyruklaruu, maddi dogamn kayitsizhgiyla uzla~hnna imkAm
verir.
yan~nedencilik [ing. semi-causalism; Fr.
sbni-causalisme]. Nedensellik ilkesinin
mutlak ve suursiZ bir ger;erliligi olmadigi.IU, onun yalmzca SIIUrh bir ge~erliligi
bulundugunu savunan eklektik nedensellik anlay1~1. Istatistiksel ya da teleolojik a~1klamamn smirSIZ ge~erliligine inamrken, nedenselligin omegin atbmalt1
dtizeyde ge~erli olmadigi.IU, fakat yalmzca makroskopik cisimler i~in ge~erlili
gi bulundugunu one stiren gorii~.
yasa [Os. kanun; lng. law; Fr. loi; AI. gesetz]. 1 ~~yleri belirledigi kabul edilen
ilke; dogal olaylan birbirlerine baglayan zorunlu ili~kiyi ortaya koyan genel
prensip. Dogadaki olaylar arasmda
htiktim stiren stirekli ili~ki. 2 Bir btittinti meydana getiren ogelerin i~leyi~ini
yoneten zorunlu ve stirekli bagmb.
3 Toplumsal ya~am1 ve insan eylemlerini dtizenleyen normlar, kurallar; belli
bir otoriteye dayamlarak konan ve birtakim yaptmmlarla desteklenen ilkeler
btittinti.
Bu baglamda, Tann tarafmdan konan
ve vahiy yoluyla insanlara bildirilen, insanlann birbirleriyle ve yarattcrlanyla
olan ili~kilerini dtizenleyen yasaya tanrrsal yasa denmektedir. Buna kar~m, insaniradesinin insana tiim insanlar i~in
ge~erli olacak ~ekilde buyurdugu evrensel ahlak kurallan btittintine ahlak
yasas1, bir toplumda yasama orgaru tarafmdan ~1kanlan, toplumsal ya~am1
ve insan etkinliklerini dtizenlemeyi, denetlemeyi ama~layan baglayici kurallara hukuki yasa, dogal olaylar arasmdaki
stirekli ve dtizenli ili~.kilere doga yasasr,
do~a
yazar
ya~am varolan her~eyin, kendisinin par~alan de~l de, tezahtirleri oldugu stirek-
ray1~1n
923
924
yazg1
yeni-Kant~1hk
925
ve bunahmdan
veren gorii~.
20. yiizyd uygarh~1n1n kendi kendisini
yok etme tehlikesiyle kar~1 l<ar~1ya bulundu~unu, sahip oldu~u muazzam
giiciin insanh~1n gelece~ini ciddi bir bip
~imde tehdit etti~ini, siyasi eylemle a~
lamayacak denli biiyiik olan bu bltnahmln, ancak ve ancak e~itim yoluyla
giderilebilece~ini savunan bu e~itim anlay~tna gore, e~itimin amac1 ve ara~la
n, mevrut kiiltiirel bunalunan taleplerini
kar~dayacak ve davran1~bilimlerinin
bulu~lanna uygun olacak ~ekilde, yeniden dtizenlenmelidir.
yeni-dirimselcilik [Os. IJaydtiyye cedide;
tng. neovitalis,r; Fr. neo-vitalisrne]. Dirimselcili~in 20. yiizylda ortaya ~1kan
~ekline; organlann kendini onannas1,
~evreye uyarlamas1, birbiriyle i~birli~i
i~inde olmas1 tiiriinden olaylann zihinlerde hayret uyand1rmasmn bir sonucu olarak, klasik hayati giiciin yerine
entele~i, holizm, organc1hk, ya~am alllama gibi ilke ve dii~iincelerin ge~iril
mesiyle belirlenen dirimselcilik tiirii.
Buna gore, dirimselcili~in ~a~da~ ~ekli,
organik diinyada ortaya t;~kan fenomenlerin ak1~1nt, canslZ do~ada ge~erli olan
yasalardan kesin.likle farkb olan yasalara
gore yoneten dominantlar, entel~iler,
psikoidler gibi faktorlerin katklstru temele ahr; bununla birlikte, dirimselcili~n soz konusu ~a~da~ versiyonunun
temsilcileri, dominantlarm, entele~ilerin,
psikoidlerin bilin~li olarak belirli ama~la
ra yonelmi~ gii~ ya da varhklar olarak
tarwnlanmas1na kar~1 ~1karlar.
yeni-Kant~ahk [tng. tenkidiyyei cedide;
ing. Neo-Kantism; Fr. N~o-Kantisme; AI.
Neukantianisnrus]. Almanya'da, 19. yiizyhn ortalannda gu~ kazanan bilimci
ve maddeci diinya gorii~lerine bir tepki
olarak geli~en ve 1860'lardan ba~laya
rak insan ve toplum bilimlerinde kaha
ve siirekli bir etl<i yapan entellektiiel ve
kiiltiirel Kant' a donii~ hareketi
Felsefe tarih~isi Kuno Fischerin yaph~
'Kant'a donme' ~a~nsuu olumlu kar~l
layan Lange, truckert, Windelband'n ve
926
yeni kozmoloj i
rn7
silrdil~il
belirtmi~tir.
Francisco Sanches ise, bilginin, bir yandan insan1n, di~er yandan da bilginin
nesnelerinin do~as1ndan dolay1, kesinlikle imkans1z oldu~unu iddia etmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, bilginin konusu olan
nesnelerin birbirleriyle olan kar~1hkh
ili~kilerinin sonsuz say1da olmas1ndan,
bu nesnelerin surekli olarak de~i~me
sinden ve nihayet insarun d uyulann1n
S1rurhh~1ndan ve de~i~kenli~inden dolay!, Sanchese gore, insan1n bilgisi, ger~ek tozlerin bilgisi olamay1p, goriinfi~ ..
lerin bilgisiyle Slnulanml~hr. Sanches
buradan, ger~ek do~rulara yalntzca
inan~ yoluyla ula~1labilece~i sonucuna
vann1~hr. Montaigne de ayn1 ~ekilde,
insan varhklanrun ger~kli~i anlayamayacaklann ve bilemeyeceklerini savunmu~, ger~ek bilgiye yaln1zca vahiy
ve inan~ yoluyla ula~1labilece~ini savunmu~tur.
yeni-liberalizm [ing. nro-liberalism; Fr. n6Jliberalisme; Al neu-liberalismus]. Klasik liberalizmden iarkh olarak yirminci yuzydda geli~tirilen, ozellilde de lngiliz iktisat~Sl John Maynard Keynes taraflndan
temsil edilen liberalizm turu.
928
yeni-Marksizm
yeni-Piatonculuk
ramas1 gerektigini ve yalmzca bir ara~
oldugunu, ama~ olmad1gml gostermeye ~ah~an Yeni Mohistler, insamn ara~
brarak, deneyerek, ogrenerek edindigi
him 'bilgileri', i~inde bulundugu ortamda daha iyi ya~ayabilmek i~in edindigiru ve bilginin dogru davranmaya
yarad1gm1 belirtmi~lerdir.
yeni-Pythagoras~IILk [ 1ng. new Pythagoreanism; Fr. ntio-pythago ism]. M. 0. 1. yiizyllda, iskenderiye'de Romah Nigidius
Figulus tarafmdan kurulmu~ olan dii~iince okulu. Pythagoras~!, Platoncu,
Peripatetik ve Stoac1 dii~iince ve gorii~lerin bir sentezinden olu~an Yeni
Pythagoras~1hk, gizemciligi, say sembolizmi ve astrolojisiyle tin kazarum~
hr.
Felsefenin bir ya~am tarz1 oldugu
inanc1yla birlikte, bilge insanm, bilgi,
tinsel annma ve ~e~itli torenler araclhgyla, Tann'ya ula~manm yollanm arayan ki~i old ugu gorii~ii; kavramsal karakterinden dolay1, duyu diinyasmm
iistiinde olan, cisimsel olmayan bir
diinyamn sayllarla temellendirilip yorumlanmasl, Stoacllann maddeciligine
kar~1 bir tepki olarak, diinyamn ve zamarun ezeli-ebedi oldugu fikri ve aynca ~ileci bir ahlak anlay~. Pythagoras'>~ se~meci ogreti belirleyen en onemli
gorii~lerdir.
929
ge~mi~
930
yeni-Platoncu Okullar
ili~kin
yeni- Thomas~1hk
931
932
yer deAittirme
ol~utu
yel' degi~tirme ol~iitii [lng. reuersibility criterion; Fr. critere de Ia reuersibilit~}. Bir eylemin ahlakiligini ya da ahlakslZhgtnl 51nama olfjutii olarak onerilen ve ~iden,
karar verirken, kendisini ba~kasuun, eylemden etkilenecek ki~ilerin yerine koymasuu isteyen olfjut. 'Sana yapdmasuu
istedigin ~eyleri yap~' ya da 'Sana yapdmasinl istemedigin ~eyleri yapma~' diye
bilinen alhn kurahn, kendisinin iyi bir
ornegi oldugu ahlAki olfjut.
yer merkezli teori [ing. geocentric tlzeory;
Fr. t/1eorie geocentrique]. bkfjagda, Yunanh astronom Batlam yus taranndan
geli~tirilen ve sistemle~tirilen, Polonyah
iinl u astronom Kopernik'in gune~ merkezli sistemine kadar kabul goren astronomi kuram1.
Yer merkezli kurama gore, diinya sabit
olup, evrenin merkezidir. Gune~, Ay,
gezegeiller ve ydd1zlar, dunyarun -;evresinde donmektedir.
yeter ko~ul [tng. s~fficient condition; Fr.
condition suffisante]. Varoldugu zaman
belli bir olay1n gerfjekle~tigi ya da varoldugu ko~ul. Mevcudiyetinde, belli
bir olay1n ortaya fj'lkhg1, bir ~eyin varoldugu ko~ul.
Terimin kullanmu onermeler aras1nda
varolan formel ili~kileri de kapsayacak
~ekilde geni~letildigi zaman, A onerml'Si B'yi ifjerdigi takdirde, A gibi bir
onermenin dogrulugunun B gibi ba~ka
bir onermenin dogrulugun un, yeter ko~ulu oldugu soylenebilir.
yer yurt saglama [tng. territorialization;
Fr. Mrritoriali saticm]. Birtak.Jm giifjleri,
varhk unsurlannl, birlik, butunluk ve istikrar saglama adma gen;eklik ifjinde bir
yere oturtma; onlan, birlikli ozne ad1na
arzuyu bilinfjdl~Ina itme, toplumun iyiligi ad1na deliyi bmarhaneye kapama,
kadlJU erkegin eksik otekisi olarak gufjsuzle~tirme orneklerinde oldugu gibi,
etkisiz, zarars1z hale getinne, guya biitun un saghg1 ve iyiligi ugruna, kis&tlama
bashrma.
Buna kar~m, bu gufjlerin kendilerini klslllayan, Slnlrlayan, alii k1lan yerl~ik
mekAnJanndan fjlkartllmalan, kendileri-
ni biitiin iiretkeniikleri i~nde ifade edebihneleri ifjin, ozgurle~tirilmeleri siirecine yersiz yurtsuzl~hnna denmektedir.
yeter sebep ilkesi [Os. sdJei kafi mebdei; ing.
principle of sufficient condition; Fr. principe de
raison suffisante; Al. satz vom zureichenden
grunde]. Evrendeki her~eyin, tii1n nesne,
olay, degi~me ve nedenlerin, birbirleriy
le zorunlu bir ili~ki ifjinde bulunduklannl, soz konusu ili~ld i-;in birbirlerine
ihtiyafj ciuyup, birbirlerine bagunh ol~
duklann1, olduklanndan ba~ka tiirlu
olamayacaklaruu ve biitiin bunlann bir
nedeni oldugunu savunan ilke. Her~e
yin, tum nesne ve varhklann bir nedeni
oldugunu, her~eyin bir nedenin sonucu
olarak varoldugunu, nedensiz. hifjbir
~eyin varolamayacagtnl, bir nesnenin
nedeninin farkh olmas1 duru1nunda,
kendisinin de oldugundan farkh olacaguu one siiren ilke.
Yeter neden ilkesi birfjok filozof ve
bilim adam1 taraf1ndan kullarulm1~ olmakla birlikte, o bu ilkeyi felsefesinin
temeline yerle~tiren tleibniz'in ad&yla
an1hr. Felsefesini iki ilke uzerine in~a
eden, bunlardan fjeli~mezlik ilkesini zorunlu ak1l dogrularuun, manbksal dogrulai"Ul temeline, yeter neden ilkesini ise
olgusal dogrulann temeline yerle~tiren
Leibniz'e gore, evrende her~eyin bir nedeni vard1r ve hifjbir ~ey nedensiz degildir. Her nesnenin, her olaym, her
varhg1n, nifjin ba~ka turlii degil de, oldugu gibi oldugunu afjlklayan bir
neden bulurunaktadu. Bununla birlikte,
Leibn.iz'e gore, insan varhklar1 soz konusu tum nedenleri bilemezler; bilebilseydiler eger, her~eyin nifjin oldugu
gibi oldugunu kolayhkla afj'Iklayabilirlerdi. Leibniz yeter neden ilkesine ula~Irken, hifjbir iki ~ey birbirleriyle tam
olarak ayn1 olamayacag1ndan, bu durumun bir nedeni olmas1 gerektigini, ~ey
lerin ve bir buti.in olarak evrenin yeter
nedeninin olumsal olaylann olu~turdu
gu sonsuz dizinin d1~1nda varohnas1
gerekti~ni ve bu nedenin zorunJ u bir
loz ya da monadda, yani Tann'da bulundugunu du~unmu~tur.
yeii [Os. meleke, llassa; lng. capacity, faculty; Fr. capacite, faculU; AI. vermogen,
faligkeit]. Belli bir ~eyi, i~lemi, faaliyeti
yerine getinne, belli bir eylemde buluntna giicii; bir ~eyin belli bir ~eyi hayata
gec;ircbilme potansiyeli; herhangi bir
~eyi yapabilir olma durumu. Do~1~tan
getirilen ya da sonradan kazantlan beceri olarak yeti, bir insantn yapmas1 gereken ~eylerle, odevleriyle ili~kili olarak yapabildi~i ~eyi, gen;ekl~tirmeye
muktedir oldu~u eylem tarz1n1 oldu~u
kadar, zihnin belirli bir fonksiyonla
ozelle~mi~ boliimiinii ifade eder.
Yetiler, beslenme, biiyiime ve iireme
tiiriinden etkinlikleri do~uran bitkisel
yeti; harekete, de~i~meye neden olan harekel yetisi; temel itki, arzu ve istekleri
do~uran i~tiha; algt, duygu, tutku, haz
ve acdan do~uran ve bellekle imgelemin temelinde bulunan duyum yetisi; ya~ama iste~i ve arzu ve ihtiyac;lanmiZl
kar~llama giicii ya da enerjisi do~uran
ircide ve nihayet, bilgiyi, soyut dii~iinme,
kavramsalla~hrma, yargdama tiiri.inden
bili~sel faaliyet]eri do~uran akll ya da
akdyuriUme yetisi oJarak stralanabilir.
Bu ba~la1nda, dii~iinme, itngeleme,
hissetme tiiriinden bilinc; ya da zihin
hallerinin, zilmin, akll yetisi, imgelem
yetisi, tinsel yeti tiiriinden, soz konusu
bilinc; hallerine kar~tllk gelen, yetileriyle a~1klanabildi~ini, zihnin bu yetilerle,
bu yetilere gore i~ledi~ini, zilmin bu
yetilerden olu~an bir birlik oldu~unu
savunan o~retiye yeti psikolojisi ada verilmektedir.
yetkinlik [Os. kemal, mukemmeliyet; ing.
perfection; Fr. perfection; AI. vollendung,
vollkommenl1eit]. 1 Nitelik bak1m1ndan,
kend isinin iizerinde olan bir rtiteli~in
d ii~ iin ii lememesi, kendisini a~ an bir
derecenin kavranama1nas1 d urumu. 2
Her baklmdan en iistte olma hali. 3
Yoksunluk, kusur ve stnulamadan ba~~~~k olup, tiimiiyle olumlu olma durumu. 4 Tam ya da saf olma durumu. Kop
~ulsuz ya da stntrlanmamt~ olma hili.
5 Anzr ya da raslanhsal hic;bir ozelli~i
bulunmama durumu. 6 Bir varh~m,
933
934
yetkin tan1m
yokluk
935
936
yoksunluk
varh~a ya da ger~ekli~i
bk ile iyili~in ozde~ ya
yoktur. Bu, varda e~anlamh olmaslndan bellidi.r. Varolan her~ey, Mutlak tyilik olan Tann'dan turemj~tir ve
dolayastyla, bir varh~a sahip oldu~u surece, iyi olmak durumundadtr.
Ba~ka bir deyi~le, tum yarahklann, bir
varh~a sahip olduk.Jan surece, iyi oldu~unu ve tyi Olandan, yani Tanra'dan
geldi~ini soyleyen Orta~a~ du~unurle
rine, orne~in Aziz t Augustin us y a da
Sahte Dionisosa gore, yarahklar tyi
Olandan yoksun olduklan siirece, ne
iyidir, ne de bir varh~a sahiptir. Buna
gore, kotuluk, varhktan oldugu kadar,
iyilikten yoksunluktur; ya da daha ~ok,
olmas1, aktuel olarak bulunmas1 gereken bir iyinin yoksunlu~udur. Buna
gore, bir gunahkar bile, bir varh~a,
ya~am ya da varolu~ ve bir iradeye
sahip oldu~u surece, iyi olmak durumundadn; gunahkar insandaki kotuluk,
onda aktuel olarak olmasa gereken iyili~in yoksunlu~undan, iradenin ahlak
kurallanyla olan yanh~ ili~kisinden, ~u
ya da bu erdemin eksikliginden meydana gelir. Buna gore, tum insanlar, eylemlerinde iyi olan bir ~eye, kendilerini
tamamlayacak bir ~eye yonelirler, fakat
un utulmamahdtr ki, onlar kendileri i~in
neyin iyi oldu~uyla ilgili olarak, yanh~a
du~ebilirler.
yonelim
937
938
yonelmilik
daki
ba~l
yontemsel kutkuculuk
939
940
yontemsel
ku~kuculuk
duyma olasahga vardar. 0 tiim duyudeneylerimizin ger~ekte hayali olabilecegini sayler. Duyu-deneyi yoluyla tecrube
ettighniz her~ey uyurken bir dii~te
sahip oldugutnuz deneylere her bak.Jmdan benzer. Uyanikhgt uyku halinden
ayiracak bir ol~iit bulunmadtgma gore,
uyarukken sahip oldugumuz deneylerin
ger~ekte uyku halinde ya~adLklannuzan
bir par~as1 olmad1~ndan nastl emin olabiliriz? 0, bundan soma bir adun daha
atarak, bilimsel dogrulara ge~er. Ona
gore, bilimsel bilgiden bile ku~ku duyanak i~in, uzak da olsa, bir neden vardar.
Descartes, Ulsarun irngeleminin birtak.Jm
mitolojik varhklar, yans1 ker;i yans1 insan
olan varbk tiirleri.. su perileri, deniz k1zlan
yaratabildigini sbyler. Biitiin bunlar ger~ekte varolmayan hayali nesnelerdir. 0,
i~te bu noktada tiim duyu-deneylerinin
pekala irngelemin faaliyetine benzeyebilea!8ini sayler. BlUldan dolaya, diinya hakkmda bildi~ du~iindugumiiz her~ey,
ger~ekte
varol1nayan
dii~sel
varbklarla ilgili bir bilgi olabilir. Fizik,
kimya, hp gibi bilimler de su perilerine,
deniz k.Jzlanna, at ba~h lnsanlara ya da yansa ke9 yansa insan olan yarat&klara ili~
kin bir ~ah~ma kadar bilirnsel olabilir.
Ku~kunun kendisi her ne kadar daha
da ileri gotiiriilmeye elveri~li bir yapada
olsa bile, geriye yine de kesin olarak bilebilecegimiz bir ~ey kalmaktadU'. Ya
~aman kendisi yahuzca bir dii~ olsa da,
olaylann sergiledigi bir diizen, olaylar
aras1nda sabit ve degi~mez birtakam
ili~kiler vardar. Buna gore, tecriibe ettigimiz bir ~eyin ger~ek diinyanan nu,
imgelememizin mi~ yoksa gordugumiiz
dii~iin bir par~as1 m1 old ugunu kesin
olarak bilemesek bile, dii~iinebilecegi
miz her karenin dort kenara vardar, ikiyle ii~iin toplam1 her zaman be~ yapar.
Fakat Descartes'a gore, 1natematiksel
dogrulardan da ku~ku duymak i~in ge~erli bir nedenilniz var gibi goriinmektedir. Burada onun aldatan Tann, ya da
Kotii Cin varsayamt giindeme gelir. Soz
konusu varsayama gore, insanlan aida ..
tan bir Tann ya da ~eytaru bir varhk,
yontemsel maddecilik
941
942
yilklem
transferi. B!r i~giidti, itki, duygu, arzuyla yonelinen nesne ya da amacm yerine
ba~ka bir ama~ ya da nesnenin ge~iril
mesi. Psikanalizde, baZJ 'a~ag1' duygu
ya da i~gtidtilerin daha 'yi.iksek' i~gtidti
ya da duygulara donti~mesi durumu.
yiiklem [lng. predicate; F. predicat; AI.
priidikat]. 1 Dilbilgisinde, bir ctimle soz
konusu oldugunda, ctimledeki ttim unsurlann fonksiyonlarmm kendisine gore
belirlendigi, ctimlenin temelini meydana getiren, ortadan kalk11g1 zaman ctimlenin de yok olup gillnesine neden olan
temel oge. 2 Manhkta, iki bile~enden
meydana gelen kategorik onermede,
onermenin ikinci terimi ozne hakkmda
tasdik ya da inkar edilen ~ey, oznenin
dahil veya d1~mda oldugu s1mfl gosteren sozctik 3 Modern manhkta, ozellikleri, nitelikleri ya da bagmhlan gosteren terim
Bu baglamda, varb.k ya da nesnelere nitelikler izafe ellne faaliyetine, bir ozneye
bir s1fat, ozellik, fill, bagmh ytikleyen
onermeye veya boyle bir onermenin
ozne ile ytiklem arasmda kurdugu ili~
kiye veya forme! bag a yuklemleme ad1 verilir. Bir ytiklernin, bir ozelligin oznede
veya ozne konumundaki kavramm i<;lerninde yer ald1guu dile getiren yargya
yuklemleme yargJSI ad1 verilmektedir. Ote
yandan yalmzca bireylerin varoldugunu, bireyler d1~mda hi~bir ~eyin somut
bir varolu~ sahip olmad1guu one
stiren tnominalizmin, gene! kavramlan
bireyler arasmdaki benzerlikle at;lklayan, ytiklemeyi genellemenin araCJ olarak goren ttirti yuklem nominalizmi olarak tarumlaiUr.
Yine, tFrege taraf mdan geli~tirilmi~
olan, ve onermeler manugma, a) bir bireye bir yiiklem atfeden ('Ali zel<idir'
benzeri) ttimceleri, b) bireylere bir bagmh ytikleyen ('Engels Marks'm dostudur' benzeri) onermeleri, c) belirli bir
ytiklem ya da bagmhmn baz1 veya ttim
bireyler i~in ge~erli oldugunu soyleyen
('Baz1' veya 'Ttim insanlar zekfdir' benzeri) ttimceleri ekleyen manhga, yuklemler mantrgr ad1 verilir.
zamand1~i ~imdi
ol~iilemeyen,
z
Zahiriyye. Kurtuba'da ortaya o;tkan ve
Endiiliis Emevileri tarafmdan resmf
mezhep olarak benimsenen ilikadi islam
mezhebi. Kuran'daki ayetlerin yalruzca
zahiri ya da goriinii~teki anlamlanna
onem veren, onlann mecazf anlamlanru
hi~bir ~ekilde kabul etmeyen Zahirilere
gore, din ilahi olup, tas1m akdsaldlr.
Dahi meselelerin insan akhyla ~oziimle
nemeyece~ini one siiren mezhep, Kuran
ve hadislerin yorwnlanmas suretiyle,
onlardan yeni anlamlar ~lkarmarun, sadece yanl1~ de~il, fakat ayru zamanda
bo~una oldu~unu savwtur.
.
zaman [Yunanca 'khronos' tan; Ing. time;
Fr. temps; AI. Zeit). 1 Ol~ebilir nicelik
olarak dii~iiniilen siire. 2 ~imdinin g~
mi~ olmasma yo! a~an (ve genellikle
siire oldu~u dii~iiniilen) kesintisiz de~i~me, hareket; ge~mi~, ~imdi veya gelecek gibi zaman dilimlerinin kendisinin
par~alan oldu~u siirekli biitiin. Par~ala
n once sonra, ba~lang~ ve son gibi ili~
ki bildiren terimlerle ifade edilen ve de~i~meden aynlmaz olan biitiin.
3 Olaylann birbirlerini izledikleri sonsuz bir ortam olarak dii~iiniilen soyut
kavram. 4 Fiil ya da eyleme ba~h olarak do~al siirenin ~~itli dilbilimsel boliimlerini gosteren kategori.
Zaman da, hpk meklin gibi, oznel ve
nesnel a9dan de~erlendirilir. Bunlardan
uesnel zaman, kendi i~inde de~il de, cisimlerin hareketiyle ol~lebilen zaman
olarak bilinir. Oznel zaman ise, gelece~e
da~ru yonelmi~ bir siirece ili~kin, pasif
de~il de, aktif ya~anllyla belirlenip,
do~rudan ve araCISIZ olarak hissedilen,
dolays1z olarak ya~amp, nesnel olarak
943
niceliksel olarak belirlenemeyip, yerine gore k1sa ya da uzun goriinebilen zaman ya da siiredir.
Ote yandan, zamarun nesneler arasmdak:i ba~mll kiimelerinden meydana
geldi~ini ve nesnelerle de~i~meden asia
ba~1msz olmadl~IIII dile getiren goreli
zaman anlay1~1mn kar~1smda ise, mutlak zaman gorii~ii yer ahr. Ome~in,
tNewton'a gore, mutlak zaman do~al
olaylardan ba~lmSIZdlr ve fiziki olaylardan varhk bak1mmdan once gelir. Mutlak zamanut matematiksel bir diizen oldu~unu, oziiniin d~ bir ~eyle ili~ki
olmaks1zm, diizenli bir bi~imde akmaktan olu~tu~unu dile getiren Newton, zamarun ezeli-ebedi olup, mutlak bir do~
rulhsu bulundu~unu soylemi~tir.
Zaman gorii~iinii, farkl1 zaman anlaY~lanna omek olarak verebilece~imiz
Platon"a gare, zihnin varolanlan bir
biitiin olarak ve birden kavrayamamasnm sonucu olan zaman, de~i~mez ve
zamand1~1 olan yetkin idealar diinyasmn yetkinlikten yoksun bir taklididir.
Platon'un zam.an o~retisinden etkilenen,
ve olaylann siireye ba~h oldu~unu,
fakat siirenin olaylara ba~h olmad1~Uu
dile getiren bir anlay~ geli~tiren Hristiyanhkta, diinyamn ve zamarun yarallh~mdan once varolan ve diinyarun yokolu~uyla zamamn bitiminden sonra da
varolacak olan ezeli-ebedi bir Tann vardir. Bundan dolay1, zaman, varolu~u
i~in Tann tarahndan yaralllm~ olmaya
ba~h olmu~tur ve olacakllr.
Zamamn e~yadan aynlmayan bir varhk tarz1, ve olaylarm siiresi oldu~unu
one siiren tDescartes'a kar~ tLeibniz
zamam bir ili~kiye indirgeyerek, ard
arda gelen olaylann diizeni olarak tammlami~IIl. Yine, zamamn duyarh~m
a prio~i bir formu, deneyin zorunlu bir
ko~ulu oldu~unu dile getiren, deneyin
d1~1nda hi~bir anlarm olmad~m1 dile
getiren tKant'a ka~1 da tBergson, zamam Ierne! ger~klik olarak gormii~tiir.
zamand1~1 ~imdi [lng. timeless present;
Fr. present tternel]. Bah dillerinde kopularun, Tiirk~ede 'd1r'm, bir tiimce ya da
onermede, geni~ zamanda, faka t ge~-
944
zamansol
mi~
zamansal [ing. temporal; Fr. tempore!]. Zamana ait, zamamn bir par~as1 olma durumu. Zamanm i~inde yer. alan ya da
zamanla smulanm1~ bir ~ey i~in kullamlan s1fat. Ezeli-ebedi olana kar~1t olarak ge~ici olam; tinsel, a~km ya da
soyut olana kar~1t olarak, madd! ve
somut olam; dol';aiistii, goksel, ideal ve
zamand1~1 olana kar~lt olarak, bu diinyaya ait olup, yeryiiziindeki varolu~la
ilgili olaru gosteren deyim.
zeitgeist. Almanca zamamn ruhu anlarruna gelen ve metafizik ya da tarih felsefesinde, fikirlerin, el';ilim ya da yonelimlerin, felsefeyle toplumsal yapnun, iktisat
anlayl~lyla siyasi yapmm. bir kiiltiiriin
belli bir ~al';daki durumunu ve diizeyin.i
belir leyen, bile~kesini anlatmak iizere
kullamlan terim Bu dol';alo yakla~lm,
olaylan belirleyen, yonlendiren ve denetleyen ~yin, i9nde bulunulan ekonomik, siyasi ve ecytellektiiel k~ullar veya
Zeitgeist oldul';unu soyledil';i io;in, tarihi
daha ~ok yarat1c1 insanlann yaplil';lru
soyleyen biiyiik adam kuranurun ki~i
selci yakla~1mma ka~1tlir.
zeki [lng. intelligence; Fr. intelligence; AI.
intelligenz]. En gene! olarak, yepyen.i bir
duruma, bu ycni olu~umun ol';eleri arasmda varolan ili~kileri kavrayarak k.r
layhkla uyum sal';lama giicii, melekesi;
insan varhl';rnrn deneyimini ve bilgisini
yeni kar~ila~tll';l somut durumlara uydurrnak suretiyle sergiledil';i problem
~ozme yetenel';i. Gosterge ya da sembolleri yorumlama ve ili~kileri kavrama ve boylelilde de gozlemlenen olaylarm ve e~yarun mahiyetini a~1klama
yetisi; insan zihninin kar~1 kar~1ya kaldil';l teorik ve pratik problemleri bellel';in, imgelem ve kavramsa I dii~iincenin
de yardnruyla tatmin edici bir bi~imde
~ozebilme kapasitesi.
Yap1lam~mda dol';u~tan getirilen ageJere ek olarak, duygusal ve toplumsal
ya~amm da biiyiik bir rol oynad!l';l
zeka soyut zeka ve somut ya da pratik
zeka olarak ikiye aynhr. Bunlardan
soyut zekdy1 belirleyen en onemli ozellik,
onun duyu-verilerini, bilgi.si onceden
kazamlm1~ ve a~iklanml~ gene! durumlann, bir yasa ya da ilkenin ozel bir hli
ya da ozellemesi oldul';unu ke~fetmek
suretiyle anlamas1 ve yorumlamas!d!r.
Ba~ka bir deyi~le, soyut zekaya sahip
bir insan sembolleri ve kavramlan beceriyle kullanan ki~idir. Oysa somut veya
pratik zekdnm en onernli ozellil';i, onun
somut verileri kolaybkla kullanabilmesinden meydana gelir; ba~ka bir deyi~
le, somut zeka deneysel rnalzeme ya da
verileri, geneli hi~ hesaba katmadan,
aym ~ekilde ozel ve somut olan ba~ka
bir veri aracilll';lyla anlamaktan olu~ur.
Ote yandan, zeUmn geli~memi~lil';i
ne, dol';u~tan varolan veya sonradan ortaya ~1kan nedenlere bal';h zihinsel yetersizlil';e zek6 geriliji ad1 verilir. Kahtsal
nedenlere bal';h olabildil';i gibi, d1~ etkenlerle de vuku bulabilen zeU gerilil';inin ii~ farkh tiirii vard1r. Bunlardan
yarg bozukluklan, yeni durumlara
uyum gii~liil';ii ~ekme ve telkin aQ.k olmayla belirlenen zeU gerilil';i veya geli~im yetersizlil';i tiiriine zay1J akllllllk ad1
verilmektedir. Zeka gerilil';inin en al';lr
olan tiirii ise, ahkl1k olarak bilinir. Buna
gore, konu~ma yetisine sahip olamayan. ahk, en basit ihtiya~lanru kar~ila
yamadJI';I gibi, kendisini d1~ ko~ullara
kar~1 savunacak durumda del';ildir. Ote
yandan ahkhk ile zayd akilhhk arasmda yer alan zeU gerilil';ine ITudalallk denmektedir.
Zen-Budizm. KokJeri Hindistan'da olan
ve Nirvana'ya gotiiren yo! olarak meditasyonu ~ ya da i~e dahm gibi belirli uygulamalar yoluyla, insarun derinlik-
Zenori, K1bnsh
lirlemi~tir.
945
Ona gore, gen;ek o!an her~ey maddidir. Fakat evren, pasif bir
maddeden olu~mam1~hr. Degi~en bir
yap1s1 olan diizenli biiti.in olan evrendeki pasif maddeden ba~ka, dogadaki diizenleyici, aktif ogeyi temsil eden bir gii.;
daha vard1r. Bu aktif gii.;, maddeden
farkl1 degildir, ancak maddenin degi~ik
bir goriiniimiidiir. 0, hava akmbs1 ya
da nefes gibi, siirekJi olarak hareket
eden ince bir ~eydir. Zenon bu giiciin
ate~ oldugunu soyler; ona gore, bu ate~
var olan her~eye yayllar.
Bu maddi ate~in en temel ozelligi akaldlr. Bu ate~, evrendeki en yiiksek varhk
tiiriidiir. Zenon'a gore, Tanr1 her~eydir.
Yani, Tann bireyleri birbirleriyle birle~
tiren ate~ ya da s1cak nefestir. 0, dogarun ic;indeki akll ya da rasyonel gii.;tiir.
Tann'run ate~ ya da rasyonel bir gii.; oldugunu soylemek, dogaya aklm ve akal
ilkesinin egemen oldugunu soylemekten ba~ka bir ~ey degildir. Madde, kendisinde bulunan bu akd ilkesine gore
davramr. Maddenin bu ilkeye gore olan
siirekli eylemi, Zenon'a gore, bizim
doga yasas1 dedigimiz ~eyi meydana
getirir. Zenon, bilgi anlay1~mda, sozciiklerin dii~iinceleri ifade ettigini, dii~iincelerin ise, bir nesnenin zihin iizerindeki etkisi sonucu ortaya .;1kng1ru
soyler. Zihin, dogu~tan bo~ bir levhadlr
ve dii~iince dagarc1gm1 d1~ diinyadaki
nesnelerden etki ald1k.;a doldurur. Bu
nesneler, duyulann olu~turdu~ kanallardan ge.;erek, zihinde izlenimler meydana getirirler. Aym nesnelerle tekrarlanan fiOk say1da ili~ki, izlenimleri
.;ogalbr, bellegimizi geli~tirir. Bu, bize
oniimiizde duran nesnenin otesine gefjerek, gene) kavramlara ula~ma olanag1
saglar. Zenon'a gore, bir ~eyin dogru ya
da iyi oldugu ~ekJindeki bir yarg1 izlenimlerimizin bir iirtiniidiir.
Zenon, insan ve ahl!k ~nlay1~mda,
diinyarun bir par.;as1 olan insamn da
aym ~ekilde maddi bir varhk oldugunu ve tannsal ate~ten pay ald1gm1 sayler. tnsandaki bu ate~, onun tiim viicuduna niifuz eder ve insana hareket
etme ve d1~ diinyadan duyumlar alma
946
Zenon'un paradokslan
olanag1 verir. Yani, Zenon'a gore, insandaki bu ate~, onun ruhunu meydana getirir. 0, insan ruhunun en iyi ifadesini akllda ve akllhhkta buldugunu
savunur. lnsan i~in akllhhk ise, onun
kendisinin de bir par~as1 oldugu yetkin
doga diizenini anlay1p bilmesi anlamna gelir. Zenon'un ahlak1, i~te bu doga
ve insan anlay1~ma uygun olarak, bir
yandan akla ve bilgiye, bir yandan da
dogal diizene boyun egmeye dayamr.
Zenon'un paradokslan [ing. paradoxes of
Zenon;Fr. paradoxes de Zeraon]. Zenon'un,
degi~meyen bir Varhgm oldugunu, degi~me ve ~oklugun bir yamlsama oldugunu one siiren hocas1 tParmenides'in
Pythagoras~! kar~1tlanm bir dizi zekice
ve ustaca sa~maya indirgemeyJe ~iiriit
mek i~in tasarlarum~ olan karutlamalanna verilen ad.
Zenon'un bu karutlama ya da argiimanlan, buna gore, ~okluk, degi~me ve
mekan kavramlailiW\ ozii itibariyle ~eli
~ik olup, sa~mahklara yol a~1::1g1ru ve
bundan dolay1 evreni ve evrendeki fenomenleri ac;tl<lamak i~ kullamlamayacagmt gostermeyi ama~lar. Bu karut
ya da paradokslann belli ba~hlan ~un
lardu: 1 c;okluk paradoksu: Pythagoras9larla birlikte, ger~ekligin, tek bir varhktan degil de, birimlerden meydana
geldigini kabul edelim. Ger~ekligi meydana getiren bu birimlerin agnhklan ya
vard1r ya da yoktur. Birinci altematifte,
diinyadaki her~ey ve dolayisiyla diinyamn kendisi de sonsuzca biiyiik olacaktu. lkinci altematifte, yani birimlerin
biiyiikJiigii olmad1gt kabuliinde, evrenin de biiyiikJiigii olmayacakhr, t;Unk(i
ona ne kadar ~ok birim eklerseniz ek)eyin, bu birimlerden hi~birinin bir biiyiikliigii yoksa, birimlerden olu~an toplamm da biiyillcliigii olmayacakt1r. ~u
halde, evrenin kendisi de, sonsuzca
kii~iik olmak durumundadu. Pythagoras~lar, oyleyse, ~u ikilemle kar~1 kar~Iyadnlar: Evrendeki her~ey ya sonsuzca biiyi.iktiir ya da sonsuzca kii~iiktiir.
Zenon'un buradan c;tl<annak istedigi
sonu~, ikilemin kendisinden ~1kl::lg1 ka-
buliin, yani evrenin ve evrendeki her~eyin birimlerden meydana geldigi kabuliiniin sac;ma bir kabul oldugudur.
Pythagoras~llar varhgm bir oldugu
varsay1mmm sa~ma olup giiliin~ sonu~lara gotiirdiigiinii dii~iiniiyorlarsa
eger, ~imdi kar~lt varsay1mm, yani varhgm bir ~okJuktan olu~tugu varsayumrun da giiliin~ sonu~lara yol a~t1g1 kabul
edilmelidir.
2 Mekan paradoksu: Parmenides, bo~
luk ya da bo~ mekamn varolu~unu
inkar etmi~ti. Zenon hocasmm bu gorii~iinii, ona kar~1t gorii~ii sa~maya indirgeyerek desteklemeye ~ah~m1~ttr.
Buna gore, i~inde ~eylerin bulundugu.
bir mekarun varoldugunu kabul edelim. 0, hi~bir ~eyse, yani bir ~ey degilse eger, bu takdirde onun i~inde bir
~eyler olamaz. Bununla birlikte, o bir
~eyse eger, onun kendisi mekan i~inde
olacak; bu mekarun kendisi de mekan
i~de bulunacak ve soz konusu siire~
sonsuzG! devam edecektir. Fakat bu,
Zenon'a gore, bir sa9JlaWdu. ~eyler, ~u
halde, mekan ya da bo~ uzay i~inde degmerdir.
3 Hareketle ilgili Paradokslar. a) Stadyum
Paradoksu: Varsayahm ki, bir stadhk
uzunlugu ya da belirli bir yan~ mesafesini ko~arak almak istiyorsunuz. Bunu
yapmak i~in, Zenon'a gore, sonsuz sayidaki noktay1 ge~mi~ olmamz gerekecektir, ~iinkii ~klugun varolu~unu one
siiren anlay1~a gore, her mesafe sonsuz
say1da noktaya boliinebilir. Dahas1,
van~ noktasma ula~mak istiyorsamz
eger, bu mesafeyi sonlu bir zaman dilimi iljinde ge~meniz gerekir. Fakat sonsuz say1daki nokta ve dolayisiyla sonsuz bir mesafe, nasll olur da sonlu bir
zaman dilimi i9nde ge~ilebilir7 Zenon
buradan bir stadhk mesafenin hi~bir
zaman ahnamayacag1 sonucunu ~lkar
hr. Bu durumun herkes ve tiim mesafeler i~in ge~erli oldugu a~ll<.tn. Bu,
Zenon'a gore, her tiir hareketin olanakSIZ oldugu anlamma gelir.
b) A~il Paradoksu: A~il ve kaplumbaganm aralarmda bir yan~a tutu~tuklanru
zihin
947
Buna gore, Zerdu~t~ullikte, iyilik ve koruluk gibi, iki temel ilke vardtr. Aydmbk iyiligi, karanhk da kotiilugu gosterir.
iyiligi yayan Ahuramazda'run kar~lStn
da, kotilli.igi.i yayan Ehrimen bulunmaktadu. insan ruhu, i~te bu iki guciin, iyilikle kotulugun .;att~ma alan1d1r. lnsan
hangi tara tistiin gelirse, Zerd i.i~t.;ulii
ge gore, o tarafa yonelir.
zetetik. Antik Yunan'da, ozellikle hi.;bir
konuda huki.im venneyip, kesin bir
goru~ bildirmeyerek, yaln1zca ara~ttr
maya devam ettiklerini bildiren ku~ku
cular taraf1ndan kullarulm1~ bir stfat
olarak, belli bir konuda birtaklm dogrup
lara ula~may1 ama.;layan ara~hnnaoy1
ve ara~hrmact tarahndan kullantlan
sorgulama yontemini niteleyen sozciik.
zihin [Os. mudrike, kurroei mufekkire; lng.
mind; Fr. intellect, esprit). insarun dii~iincc ve duygulantmlanyla ilgili fonksiyonlanrun tiimi.ine, cisimsel ya da bedensel olgudan, yalntzca ki~inin kendi
gozlemine a.;tk olu~uyla aynlan yaptya
verilen ad. Buna gore, zihinde olup
biten ~eyler, ba~kalan tarahndan gozlemlenemez olup, ozel ya da i.;rektir.
Zihnin ne oldugu ve nastl tantmlandtgt konusunda, di.i~i.ince tarihinde iki
temel egilim ortaya 9km1~t1r. Bunlardan birincisi, zihni, metafiziksel balom ..
dan, mekanik sistemlerden ayn ve bag1ms1z a.;tklaytct bir yap1, varhk ya da
ilke olarak gorme egilimidir. Bun a karp
~1n ikincisi, zihni, beynin norofizyolojik siire~lerinin tezahiiriinii gosteren bi
yolojik bir egriteleme ile ifade etme
egilimidir. Bu ~er~eve i.;inde degerlendirildiginde, ~u zihhl tan1mlanndan
soz edilebilir~
1 Psikolojik olay ve verileri a.;tklayabilmenin temel ara.;lan olduklan i.;in,
varsaytlan zihinsel sure~ ve edimlerin
toplamt olarak zihin. 2 Bireysel organizmanm veya insan organizmastntn bilin.;li ve bilin~ten yoksun mental tecriibelerinin toplam1 olarak zihin. Buna
gore, zihin, canh bir organizmantn v arolu~u ve ya,am miicadelesi s1ras1nda,
.;evresine verdigi bilin.;li tepkilerin dayanagt olan tinsel ger.;eklige kar~tltk
948
zihinbeden dikotomisi
Ba~ta
zihin-beden
~1lacag1
tkicili~i
949
950
zihin-beden problemi
zihin ogretileri
y1~
olarak zihincilik, zihin halleri ve zihinsel siire~lerin, davraru~taki tezahiirlerinden ya da ifadelerinden bagamsLZ
olarak varolduklan1u ve insan davran1~1n1 ac;Iklayabildiklerini savunan ogretiyi; a~lklamalarda, herkes~e gozlemlenebilir olmayan zihinsel olgulara yer
venne tavnnr ifade eder. En iinlii temsilcisi +Chomsky olan bu goru~, aynca
tdavran1~~ahg1n da kar~1s1nda yer ahr.
2 Daha ozel olarak da, tBerkeleyin yalnlzca bireysel zihinlerin ve oznel zihin
hillerinin ger~ek oldugunu savtman
metafiziksel idealizmi. Berkeley'in bu
goru~u, zihni tek toz, varolan biricik
gerc;eklik ya phga i~in zihincilik olarak
bilinir.
zihind1~1 [ing. extramental]. Bilen zihnin
d1~1nda, bilen zihinden bagamsaz bir
varbk tarz1na sahip olma durumu. lnsan
zihninin d1~1nda bir var hk statusiinde
olma.
zihin felsefesi [ing. philosophy of mind; Fr.
philosopltie de fesprit]. Zihinleri, zihin
hllerini ve ba~ka zihinlere ili~kin bilgiyi konu alan felsefe dah; zihne ve zihinsel faaliyetlere ili~kin felsefi ara~hnna.
Zihinle uzaktan ya da yakandan irtibatlandanlan tum kavramlan, ornegin
duygu, du~iince, alg1, ac1, duyum gibi
kavramlan analiz eden, amac;h davranl~, yonelimsellik ve oznel tecriibe tiiriinden zihni belirleyen temel ozellilderi inceleyen felsefe tiirii olarak zihin
felsefesinin tetnel konusu, zihnin varolu~uyla, onun oziinun ve statiisiinun
ne oldugu, kendi da~1ndaki varhklarla
nasal bir ili~ki ic;inde bulundugu probleminden meydana gelir.
Zihinsel olaiUil fiziki olandan ozii itibariyle farkh oldugunu savunan ildci
bak1~ a~asandan hareket eden zihin felsefesi, demek ki, temelde zihin ve beden
aras1ndaki nedensel ili~kileri inceler,
zihnin tam olarak ne oldugunu doyurucu bir bi~imde a~tklamaya ~ab~1r. Son
zamanlarda zihin felsefesinin en onemli
problemi ba~ka zihinlere ili~kin bilgimizin mahiyetiyle ilgili bir problem olarak ortaya t;akma~br. Aynca, zihnin ne
951
)52
zihin iigretileri
ilgili
konu~ma
zihin ogretileri
i~te bu t;en;eve, yani ikicilik kapsam1
953
zihinsel, ve hem de fiziki nitelikler sergileyen tozlerdir. Bir ve aym tozun hem
zihinsel ve hem de fiziki niteliklere
sahip oldu~unu savunan bu gorti~, zihinsel olanla fiziki olan arasmdaki farkhh~l niteliksel bir farkhh~a indirger.
Aym notr zihin o~retileri ba~lammda,
biraz daha farkh bir yakla~1m 5-c) pragmatist dti~tintir W. t}ames'la, E. tMach,
R. tCamap, ve A E. tAyer gibi pozitivistler tarafmdan benimsenmi~tir. Birtaklm tikel o~elerin, yani tecriibe ya da
deneyimlerin varh~mdan soz eden bu
yakla~1ma gore, bu tecrtibeler birbirlerine, ome~in bellek ve t;a~n~m yasalanyla ba~land1klan zaman zihinleri,
buna kar~m orne~in perspektif yasalanyla ba~land1klan zaman da maddi
nesneleri meydana getirirler. Bir ki~inin
zihninin, salt onun deney ya da tecrtibelerinin toplarrundan ibaret oldu~unu
one stiren bu yakla~1m, zihinsel olanl~
maddi ya da fizikr olan arasmdaki farkhh~l, notr tikeller, yani tecrtibel~r arasmdaki farkhh~a indirger.
Bu SOnUnC'U ogretiyle oldukt;a onemli
benzerlikler sergileyen bir zihin o~retisi
de, yine yuzy1lumzda d.ilci filozoflarla
varolu~t;ular ve fenomenologlar tarafmdan one stirtilmti~ttir. 5-d) Dilc:.i filozoflar i~te bu t;ert;eve it;inde, zihinle beden
arasmdaki farkhh~a, iki dil ya da kavramsal sistem, yani srras1yla, zamansalme~nsal terimlerden meydana gelen fizikalist bir dille, ahlaki sorumlulu~a,
akllsalh~a, insan eylemlerinin ahlaki de~erine
gonderimde bulunan ki~i
konu~masl arasmdaki farkhh~a indirgerler.
Dilci filozoflarla a~a~1 yukan aym sonut;lara ula~m1~ olan fenomenologlarla
varolu~t;ular ise, 5-e) dilsel mtitalaalardan t;ok, bir bedeni olup tecrtibe eden,
tecrtibelerini ve ya~amm1 de~i~tirme
ve belirleme gtictine sahip bulunan,
dtinyadaki bir varhk olarak insanm durumuna ili~kin gozlemlerden yola t;lkml~lardlr. Buna gore, insan, gozleme
konu, ve do~a yasalanna t~bi olan bir
. nesne, mekansal ve za.mansal o~elerin
bir bile~kesi ya d a toplam1 olan bir var-
--------:--------------------
54
- - - - - - - -- - - - - -
---------------------------
zincirleme tastm
hk olarak goriilebildijli gibi, kendi kendi5ini harekete ge~iren, kararlan ve 5ec;imleriyle kendi5ini oldujlu kadar, dunyay' da dejli~tirebilen, dejler yarahci5I
bir ozne olarak goriilmelidir.
incirleme la5Im [lng. polysyllogism; Fr.
polysyllogisme). ikiden fazla onciilii olan
ta5Imlara, ta5Un5al ~lkarunlara verilen
ad. Onciillerin 5tra5ma ve terimlerin konumuna gore, ~ok 5ay1da zincirleme
ta5un tiirii olmakla birlikte, en ~ok bilinen
iki zindrleme ta5un tiirii, yijlm zincirleme ta5Im ve ii5teleyid zindrleme ta5undu.
.oon polilikon. Tek ba~ma ya~ayabilecek
tek varhjlm hi~bir ~eye ihtiyac1 olmayan
Tann ya da ihtiya~lanru pen~eleriyle
elde eden hayvan oldujlunu, insarun tek
ba~ma mutlu olamay1p, amacma er~e
meyecejlini, ancak bir toplum i~inde ya~ayabilecejlini dile getiren Ari5totele5'in,
insania ilgili olarak. onun 'toplumsal ya
da 5iya5al hayvan' oldujluna i~aret eden
deyirni.
.orunluluk [05. zorunluluk; ing. necessity;
Fr. necessite; AI. notwmdigkeit]. 1 Olum5al olmaya, oldujlundan ba~ka tiirlii
olabihneye kar~1t olarak, oldugundan
ba~ka tiirlii olamama durumu. 2 Ka~J
mlmazllk, on5uz olunamazllk hAii. 3
Bir ~eyin kendi5i olmadan, belli bir
~eyin yap1lamama51 ya da varhjla gelememe5i durumu. 4 Ke5in, belirleruni~.
i5tejle bajlh olmayan, iradi olmayan.
Bu ~erc;eve ic;inde, bajllmSIZ, yok edilemez, kendi5ine neden olunmam1~, varhjla getirilmemi~ varhjla; .varolu~u i~in
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan,
fakat ba~ka her,;eyin varolu~unun nedeni olan, oldujlundan ba~ka t!irlii olamayan, yok edilemeyen, kendinden kaim,
kendine yeter varhjla; kaynajl1, nedeni
balammdan, ba~ka ~eyler kar~l5mda neden5el ve mutlak bir bajllm51Zhjll' olan,
ozii varolmak olan, varolmay1~1 dii~ii
niilemeyen varhjla zorunlu varhk ad1 verilir.
orunluluk~u dojla ya5a51 giirii~ii [ing.
necessiterian viw of laws of nature]. Dojla
ya5alanmn dojladaki fenomen ve ~eyle
ri yoneten, ~eylerin belirli ~killerde orta-
ya c;lk~lanm 5ajllayan, dojladaki olaylann tam olarak ya5aya uygun bir bi~imde
ortaya ~1kmalanm, olduklan gibi olmalanru gerektiren ilkeler, buyruklar, kurallar
oldujlunu dile getiren gorii~. Dojla yasalanrun, ortaya ~lkl~lanna neden oldujlu
fenomen ve ~eylerden ger~eklik ve gii~
bakmundan once geldijlini 5avunan anlaYl~.
zorunlu ve olumsal
do~rular
955
956
dogruyu analitik bir onerme olarak gormede ortiik olarak soz konusu olan r;eli~
kiden, bir tozi.in sahip oldugu ozelliklerin say1smm, bpkl bir ~eye sonsuz
say1da farkh bak1~ a~1smdan yakla~ma
nm olanakh ohnas1 gibi, sonsuz say&da
olmass gerektigini gostererek ka~mmaya
~ah~m1~t1r.
Dizin
Tiirk~e
Dizin
a
Abdera Okulu; Abelardus;
acele genelleme yanh~1; ac1; a;1k;
a;~k ahlak; a;~klama; a;~khk;
a;k toplwn; a;~k ve ~ du~unceler;
adalet; adalet ilkesi;
ademi merkezil~tinne; ad hoc; adiafora;
a dicto secundum quid ad dictum simplici~
a dicto simpJiciiEr ad dictum serundum qmd
adlandlrlCl tan1m; Adler, Alfred;
Adorno, Theodor; ad tanuru; advaytizm;
Aenesidemos'un Tropeleri;
a fortiori; agape; Agathon; Agrippa;
aga; bit;imli du~unce; ahimsa;
ahlak; ahlakt;~; ahlak;lhk;
ahlakd1~1; ahlik duyusu;
ahlak felsefesi ; ahlak1n evreleri;
ahlak.Jn soyk utugu;
ahlak1n temel etmenleri;
ahlakln temel ogeleri;
ahlaki; ahlaki arihnetik;
ahlaki egoizm; ahlaki emp irizm;
ahlaki epistemoloji; ahlaki eylem;
ahlaki eylemin gerisindeld mohfler;
ahlaki gerekt;eler karub;
ahlaki gorecilik ; ahlaki ilke;
ahllli ilkelerin bilgisi;
ahlaki kulti.ir hareketi;
ahlaki mutlakt;ll1k; ahlaki ozne;
ahlaki ve toplumsal yasalar;
ahlak karuh; ahlaks1zc1hk; ahlak turleri
ahlak yasas1; Ahuramazda
aile benzerligi; aitia;
Ajdukiewicz, Kasimierz; Akademi; akll;
ak1labk; akd -;ag1; aklld1~1;
akd dogrulan; akllyurutme;
ak1nhlar kuram1;
ak1~ ogretisi; akJa uygun;
957
958
Dizin
.~polloncu;
apolojetik; apophansis;
aporetik; aporia; a posteriori bilgi;
a priori bilgi; a priori ve a posteriori;
apriorizm; Aquinah Thomas;
ara-;sal akdcahk; ara-; teorisi;
arbitrum liberum; ardbile~en;
Asya tipi iiretim tarz1;
a~ag1hk kompleksi; a~k; a ~lun;
a~k1nhk; a~ktn nitelikler;
ataraxia; ateiim; athanatizm;
Athenagoras; Atman; atomculuk;
ato1nik olgu; Aufklarung;
Augustin us, Aziz;
Austin, John Langshaw;
au tarkeia; Avenarius, Richard;
avidya; ayalb evren; aydmlaruna;
ayd1nlanman1n -;okti~ti;
ayd1nlatan tecriibe; aydmlatma teorisi;
Ayer, Alfred; ay1rd edici ozellik;
ay1rd edilemez;
a yud edilemezlerin ozde~ligi ilkesi;
ay1nm; a yna evresi;
aynahk ve farkbhk; ayn;
aynkhk; azgeli~mi~lik;
b
Babilik; Bachelard, Gaston;
Bacon, Francis; Baconculuk;
Baconun yontemi;
bagda~abilircilik; bagda~1k;
bagda~mazclhk; bagll ozellikler;
belirlenimsizcilik; belirsizlik;
belirtik tarum; bellek;
bellum omnium contra omnes;
ben; bendllik; Benjamin, Walter;
benlik~lik; benlik teknolojisi;
benmerkezci durum;
benmerkezcilik yanllsamas1;
ben-olmayan;
Bentham, Jeremy; Benthamc1hk;
benzerin benzerine neden oldugu ilkesi
Berdyayev, Nikolai;
Bergson Henri; Bergsoncul uk ;
Berkeley, George; Berkeley 'in tezleri;
Berlin, Sir isaiah;
Bernard, Clairvaux'lu Aziz;
be~inci toz; b~ Himel;
~ yol; betim; betimlemeler teorisi; betimleyicilik; bilen;
bile~tiriciler manhg1; bilgelik; bilgi;
bilginin arkeolojisi;
bilginin goreliligi; bilgisizlik;
bilgi sosyolojisi; bilgi ttirleri;
bilim; bilimdlik; bilimdeki kriz;
bilim felsefesi; bilimin bilimi;
bilimin birligi; bilimin degeri;
bilimin ilerleme tablosu;
bilimin temel ozellikleri;
bilimlere ili~ldn s1lllflama;
bilim olarak ahlak; bilimsel a-;1klama;
bilimsel ara~tuma program1an metodolojisi
bilimsel deney; bilimsel detenninizm;
bilimsel devrim; bilimsel empirizm;
bilimsel hiimanizm; bilimsel yontem; bilimsel yontemler; bilim sosyolojisi;
bilinci ~eyl~tiren go.rii~; bilin-;;
bilinebilirlik; bilinemezcilik;
bilinemezcilige reddiye; bili~;
bili~~ilik; bili~l; bir;
Biran, Maine de; bir arada olabilirlik;
bircilik; birey; bireycilik; bireyle~im;
birinci dereceden toz;
birincil ve ikincil nitelikler;
birle~ik uyu~ma ve farkhhk yontemi;
birlik-;ilik; birlikte degi~me yontemi;
birlikteki ~okluk; biyo; biyo-iktidar;
biyoloji felsefesi;
biyolojik mekanizm; biyolojizm;
Bloch, Ernst; Blonde!, Maurice;
bocardo; Boethius; bol~evizm;
Bolzano, Bernard; Bonaventura, Aziz;
Boole, George; Bosanquet, Bernard
Dizin
959
Tanns1;
Bourbaki, Nicolas; Bou troux, Emile;
bohne; bolurunti~ -;izgi analojisi;
Bradley, Francis; Brah1nan;
bramantip; Brentano, Franz;
Brunschvig, Leon;Bruno, Giordano;
Budiztn; bulaxuk; bulgusal;
Buridan, Jean; Buridan,In e~egi;
burjuva devrimi; burjuvazi
Burke, Edmund; butaveda;
Butler, Joseph; buyruk-;uluk;
buyruk turleri; Buchner, Ludwig;
bl.irokrasi; blitun; butun-par-;a ili~kisi;
butun-par-;a ilkesi;
btiyuk adam kurama;
btiyuk oncul; buyuk patlama;
btiytik varbk zinciri;
c
Cabanis, Pierre Jean George;
camenes; camestres; Camus, Albert;
Canguilhem, Georges; canbcllak;
canh maddecilik; Camap, Rudolph;
Carr, Edward; Cassirer, Ernst;
catvari arya-satyani; causa sui;
caynacthk; cebriye; celarent;
ce1naat9lik; cesare; cesaret; ceza;
characteristica dominante;
characteristica universalis;
Chartres Okulu; Chomsky, Noam;
Cicero, Marcus Tulius; cins;
cinsel ay1nmcahk;
cinssel tarum; cins ve ayaram;
cins ve tiir gozetilerek yapdan tan1m
cisim; dsimle~me; civitas solis;
Clarke, Samuel; cogito argumaru;
cognitio approbationis;
coindden tia oppositorum;
Collingwood, Robin George;
Comte, Auguste; conatus;
Condillac, Etinne Bonno de;
conditiones sine qui bus non;
Condorcet, Marquis de;
consensus gentium yanb~a;
consequentia; contradictio in adjecto;
co~umculuk; Couturat, Louis;
credo quia absurdum est;
credo ut intelligam; Croce, Benedetto;
cum principia negante non est disputandum
-;agda~
d
dadaizm; dagahca adalet;
dagttacabk; dagahlma kurallara;
daimicilik; daimon; darapti; darii;
Darwin, Charles; Darwinizm;
dasein; datisi; davrana~;
davrana~-;1hk; dayanak;
dayana~mactbk;definiendum;
definiens; deger;
degerden baglmSizhk;
degere dayah varhk hiyera~isi;
deger felsefesi; deger hiyerar~isi;
degerleme; degerlerin tersyii.z edilmesi;
deger perspektivizmi; degiiJeme;
degilleme mannga; degi~im felsefesi; degi~ken;degi~me; degi~menin inkan;
degi~me turleri; degi~mez;
degi~mezlik ilkesi; deg~incilik;
deha; dehriyyQn; deizm;
Deleuze, Gilles; Demiurgos;
demokrasi; demokrasi paradoksu;
demokratik sosyalizm;
Demokritos; De Morgan yasalan;
deneyim; deneyimcilik;
deneyim-d1~1 bilgiye ili~kin ku~kuculuk
deneyimin temel analojileri;
deneysel psikoloji;
deniz sava~a; denkle~tirici adalet;
960 Dizin
e
edebiyat felsefesi; edim psikolojisi;
edimsel; edimse]cilik; edimsel dil;
edimsel/ potansiyel sonsuzluk;
edimsel sozcelem; edimsOz edimi;
edimsoz giicii; efendi ahlak1;
efendi-kole diyalektigi;
egoist hazcd1k; egilim; egitim;
egitim felsefesi; egitim psikolojisi;
egitim sosyolojisi; egretileme;
ehrimen; ehli siinnet eidetik;
eidola; eidos; eigenwelt;
Einstein, Albert; ekberiye; eklem;
eklemleme; ekonomizm;
eksik; eksik onermel i tasun;
ekzoterik; Elea Okulu;
elenkhos; ele~tirel akl1cd1k;
Dizin
eie~tirel bircilik; ele~tirel do~alahk;
ele~tirel idealizm; ele~tirel metafizik;
ele~tirel positivizm; ele~tirel realizm;
ele~tirel sosyoloji; ele~tiricilik;
ele~tiri r;a~t; ele~tiri yonelimli bilimler,
eleyici;
Elis~Eretriya
Okulu;
El~Kindi, EbO Yusuf Yak'ub bin lshak;
empati; Empedokles; emperyalizm; em~
pirik; empiriyo-kritisizm;
empirizm; endtistri devrimi;
endtistri toplumu; endtistriyalizm;
energeia; enerji; enerjizm;
enformasyon toplumu;
Engels, Friedrich; en iyi ilkesi;
enkrasia; ens; entelekya;
entellekttializm; entellekttiel;
entellektiiel yukseli~;
e-onermesi; epifenomen;
epifenomenalizm; Epiktetos;
Epiktetos'un iki temel kurah;
Epiktiros; Epiktirosr;u Okul;
episteme; epistemik genellik;
epistemoloji; epistemolojik;
epistemolojik engel;
epistemolojik kopma;
epistemoloji olarak metafizik;
epokhe; Erasmus, Diderius;
Erastusr;uluk; erdem;
ereksel nedenler o~retisi;
Erigena, Johannes Scottus;
eristik; erkekmerkezcilik;
eros; erotetik; esir;
eskatoloji; esse; esse est percipi;
essentia; estetik; estetik birlik;
estetikr;ilik; estetik nesne;
estetik ozne; estetik tavu;
estetik yargt; esthesis; e~adh;
e~anlamh; e~arilik; e~bit;imlilik;
961
962
Dizin
g
Gadamer, Hans-Georg; Galilei, Galileo;
Gassendi, Pierre; Gazali;
ge~erlilik; ge~i~li; ge~mi~; geist;
geisteswissenschaften; gelenek;
gelenek~ilik; geleneksel teori;
geli~imbilim; geli~im psikolojisi;
gemeinschaft ve gesellschaft;
genel; genel irade; genelleme;
genetik; genus; ger~ek; ger~eklenme;
ger~eklik; ger~ekiistiiciil iik;
gerek ko~ul; gerektirme;
gestalt; gestalt psikolojisi;
Gettier problemi; Geulincx, Arnold;
girilmezlik; gizemcili~in do~u~u;
gizemcilik; gizemli tecriibe;
gize1nsizle~tirme; gizleme yanh~1;
gnoseoloji; gnosis; gnostisizm;
gnostikler; gnothi seauton;
Gorgias; goniil; goredUk; goreli;
goriirunez el; goriinii~;
goriinii~-ger~eklik ay1ruru;
gosteren; gostererek yapdan tanm;
gosterge; gosterilen; Gottingen Okulu
gozden ge~iFici metafizik; gozlem;
gozlemleyici sozcelem;
gozlemsizlik yanh~; Gramsd, Antonio;
Gregorius; Grotius, Hugo; grup;
Guattari, Felix; gii~ ahlAkl; gii~ istemi;
giindelik dil; giindelik dil felsefesi;
giindelik ya~am1n estetizasyonu;
giine~ merkezli teori;
giivensizlik yanh~1;
giizellik; giizel sanatlar;
h
Habermas, Jiirgen; hadis;
Haeckel, Ernst; hak; hakikat;
hakikat rejimi; hakhlandtrma; hareket;
Hareket etmeyen hareket ettirici;
Harivannan; Hartmann, Nicolai;
hassa; hatah nedensellik yanh~1;
hayali dii~man yanh~1; hayvan ruhu;
Hayyatiye; haz; haze; hazahk;
haz kalkiilii; haz uzman1; hedonik;
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich;
Hegelc!lik; hegemonya;
Heidegger, Martin; Heidelberg Okulu;
Hellenik felsefe; Hellenistik felsefe;
Helv~tius, Claude Adrien; hen;
Herakleitos; Herder, D. G;
hermeneutik; henneneutik dongii;
hermeneutik fenomenoloji;
her yerde olma; heterojen;
heterolojik; hexis; heyecan;
hi~~ilik; hi~lik; hileli tan1m;
hilomorfizm; hiloteizm; hinayana;
Hint felsefesi; hiper-; hiper-ger~eklik;
hipotetik ikicilik; hipotez;
Hobbes, Thomas;
Holbach, Paul-Henri Baron d';
holizm; homeomeri; hominizm; homo;
homo homini lupus est;
homojen; homo mensura teorisi;
homoteizm; ho~gorii; Hsiin Tse;
hudus; hudus kan1h; huku~un i~levi;
hukuk felsefesi; hu1Ql; Hume, David;
Humecu duyguda~bk; Hume ~atah;
Husserl, Edmund; humanist;
hiimanizm; hyle; hypokeimenon;
1
1hmh apriorizm llunh empirizm;
1r k~1hk; 1slah edici ada let;
1
ibda; lbni Haldun;
ibni Meymun; ibni Rii~t;
tbni Rii~t~iiliik; tbni Sina;
i~ ba~lntdar o~retisi; i~ebakl~;
i~e ~me; i~giidii; i9Qn;
i~kin epistemolojik idealizm;
i~kinlik; i~lem;
i~Jem ve kaplamm te~ oranbW1~1 kurab;
Dizin 963
ignoramus et ignorabimus;
ihvanii's-Safa; iki basamakh kavrayt~;
ikicilik; iki ger.;ek o~retisi;
ikilem; ikili; ikili kar~1thk;
ikinci dereceden toz; ikincil;
iki y~ bir dogRJ ettigini d~y~
iktidar; iktidar /bilgi; iktidar se~kinleri;
ilahiyat; ilerleme; ilerlemecilik;
ileti~im; ileti~im teorisi;
ileti~imsel eylem;
ilgisiz sonu.; yanh~1; ilinek; ilk;
ilkc;a~ idealizmi;
ilke ilkelcilik; ilk elden odevler;
ilk felsefe; ilk hareket ettirici;
ilk madde; ilk neden; ilk neden kan1t1;
imge; imgelem; imkan kanth; imsak;
inan.;; inan.; felsefesi; inan.; mant1~1;
inanma arzusu; inayet; indirgetne;
indirge1necilik; indirgeme yanh~1;
indirgeyici analiz;
indirgeyici maddec:ilik; in esse;
in facto; in fieri; in intellectu;
ingiliz em piristleri; ins an do~as1;
insaru kamil;
insanm yetkinle~ebilirli~i inanc1;
insarunerkezci humanizm;
insanmerkezciJik;
insan ya~amirun u.; duzeyi;
in se; in~ac1hk; i-onermesi; ipse dixit;
irade; iradecilik;
irade ozgiirlii~ii problemi; iradi;
ireneos; irfan; irfaniye;
irrasyonalizm; irreali.zm;
isbati.i'l bari; iskenderiye Okulu;
iskoc; Ayd1nlarunas1; islam felsefesi;
islami bilimler; ispat; istiare; istidlal;
i~ bolumii; i~lemsel tanun;
i~lemsel kurallar olarak yasa goru~ii;
i~lerlik; i~rakiye; i~tiha; ittihad;
itki; iyi; Jyi ideas1
iyili~i buyunna, kotulu~u onleme ilkesi
iyilik ilkesi; iyimserlik;
izlenim; izlenimdlik;
k
kabala; kabul; ka.;Inllmazhk;
kaderiye~ kakos; kahc;
kaiinhlar yontemi;
kahhm -~evre kar~1th~1;
kalki.il; kalvenizm; kamusal; kanaat;
kan1tlama; kanon; Kant, Immanuel;
Kant-;1 idealizm;
Kant'1n Kopemik devrimi; kaos;
kapah ahlak; kapitalizm;
kaplam; kaplamsal;
karakter; karar manh~1;
Karneades; kar~1; kar~1 k iilti.ir;
kar~da~tumah felsefe;
kar~IIa~hrma yontemi;
kar~1hkh ko~ul eklemi;
kar~1hkh ozgeci)ik; kar~IO)Um karesi;
kar~1ornek yontemi;
kar~1t; kategorematik terimler;
kategori; kategorik; kategorik onerme;
kategorik onermelerin niceli~i;
kategorik onermelerin niteli~i;
kategorik tasun; kategori yanh~1;
katharsis; kathenoteizm; kavimcilik;
Kautsky, Karl; kavram; kavrama;
kavramc1hk; kavram fonnasyonu;
kavram olarak varhk anlay1~1;
kavram realizmi; kavramsa I ~erc;eve;
kavray1~; kayg1;
kayg1ya dayah varhk anlay1~1;
kazandm1~; kaziiistik; keff; kelam;
kendi; kendili~indenlik;
kendinde/ kendisi i~n;
kendinde-kendisi i~n varbk;
kendinde varhk; kendini aldatma;
kendini ger.;ekle~tirme ahlakl;
kendisi i~in varhk; kesinlik;
kesinsizlik ilkesi; kesintililik;
Khrysippos; Klta A vrupas felsefesi;
Kierkegaard, SOren; kinesis; Kinikler;
kip; kipler manh~1; kiplik;
kipsel onermeler; Kirene hazclli~I;
Kireneliler; ki~i; ld~ilik;
ki~iliksizle~me; ki~isel idealizm;
ki~isel reali.zm; ki~iye yonelen eylem;
kitle toplumu; klasik; klasik akdahk;
klasik do~ruluk goru~u;
964
Dizin
I
Lacan, Jacques; Lachelier, Julius;
Laclau, Emesto; Laerteli Diogenes;
lafzf; laissez.faire;
Lakatos, Imre; Lamark~tbk;
Lamettrie, Julian Offray de;
Lange, Friedrich Albert; lebenswelt;
Leibrtiz, Gottfried Wilhelm von;
Leninizm; leviathan;
Levinas, Emmanuel
Levi-Strauss, Claude; liberalizm;
liberal sanatlar; Locke, John;
logoi spermatikoi; logos;
logos orthos; loji; lojisizm;
Luk4cs, Georg; Lukretius;
Lyotard, Jean Fran~ois;
Ill
Mach, Ernst; Machiavelli, Niccolo;
madde; maddecilik; maddeci realizm;
madde-form; madde-form analizi;
maddele~me;
Dizin
n
Nagarjuna; Nagel, Ernest; naif;
narsisizm; Nastikas;
nasyonal sosyalizm; natura naturans;
natura naturata;
natura non facit saltus;
naturwissenchaften; neden;
nedensel; nedensellik;
nedenselli~in ele~tirisi;
965
!'otr pozitivizm;
numen; nur; nyaya;
0
obscurum per obscurius;
Ockhamh William;
Ockhamh'xun usturas1; okkasyonalizm;
okul; okuma;
olan/ olmas1 gereken ayll'Jnu;
olandan olmas1 gerekene ge-;me yanh~1;
olas1clhk; olas1hk; olay; olgu;
olgu/ de~er aymm1; olgu kar~1h;
olgusalhk; olumlu; olwnsalhk;
olumsal varhk; olumsuzculuk;
olumsuz teoloji; olu~;
onikinci yuzyd Ronesans1;
ontoloji; ontolojik gorelilik;
ontolojik kamt;
'
ontolojik tasarruf ilkesi;
ontolo;i olarak metafizik;
ontolojizm; ontoteolojik toz;
onyedinci yiizyd a.lolalig1;
o-onermesi; operasyonalizm;
ordo cognoscendi; organik birlik;
organizmaCJhk; organon; Origenes;
Orta,_a~ felsefesi; ortak onay ka1utt;
orta Stoa; orta terim; orta yol o~retisi;
Ortega y Gasset, Josl!; ortodoks;
ortodoks Marksizm; otomatizm;
otokrasi; otorite; otoriteryanizm; ous1a;
Oxford deontolojistleri;
Oxford Dniversitesi;
966
Dizin
p
paideia; Panaetios; panenteizm;
pankozm.i:zm; panlojizm; panpsi~izm;
panseksiializm; panteist; panteizm;
paradigma; paradoks; paralelizm;
paralojizm; paranteze alma;
parapsikoloji; Paris Oniversitesi;
Parmenides; parousia; Pascal, Blaise;
pasif em pirizm; pasifizm;
patristik felsefe;
Peirce, Charles Sanders;
pelag]anizm; per accidens; peras;
peripatetik; per se; personalizm;
perspektif; perspektif realizmi;
perspektivizm; Peygamber;
phantasia; philia; philosophe;
philosophia perennis; phronesis;
Phyrrhon;physis; Piaget, Jean;
Pironizm; pistis; piyetizm;
Platon; Platonculuk; Platonik;
Plekhanov, Georg Valentinovich;
pleroma; Plotinos; Pliitarkhos;
Poincare, Henri; poiesis;
Polanyi, Michael;
Popper, Karl Raimund; Poppero;
popiiler kiiltiir; popiilizm;
Porphyrios; Porphyrios agao;
Poseidonius.; post-;
post-endiistriyel toplum;
post-Marksizm; post-modem;
post-modernist Marksizm;
post-modemizm;
post-modemizm -;e~itleri;
post-modernizmin dogu~u;
post-modernizmin ele~tirisi;
post-modernizmin soy kiitugu;
postmodernlik; postmodem topJum;
posttila; postyaptsalctltk; potansiyel;
potansiyaJite; pozitif; pozi tif felsefe;
pozitivizm; pozitivizmin ele~tirisi;
pozitivizm tarh~mast; pragmatik;
pragmatist dogruluk anlay1~1;
pragmatizm; prakriti ve puru~a;
pratik; pratik akhn postiilalan;
pratik deneyimin transendanlal k~ullan;
praxis; pre; presokratik felsefe;
prima facie; primium prindpium;
principium individuationis; problem;
Proklos; proletarya; propaedeutik;
Protagoras; Protagoras~ gorecilik;
protai ousai; prote philosophia;
proton pseudos;
Proudhon, Pierre-Joseph; psikanaliz;
psikodram; psikoloji; psikolojik;
psikolojik egoi:zm; psikolojizm;
psikovitalizm; psykhe;
Pufendorf, Samuel;
.
Pythagoras~llar; Pythagoras~1hk;
q
quadrivium;
Quine, Willard Von Orman;
r
radikal; radikal apriorizm;
radikal empirizm; radikal hiimanizm;
raslanh; rasyonalite; rasyonalizasyon;
rasyonel; ratio sapiantiae;
rationes seminales; ravendiye; realist;
realizm; reductio ad absurdum;
reductio ad impossibile; refleksivite;
reformizm; Reich, Wilhelm;
Reichenbach, Hans; Reid, Thomas;
Renouvier, Charles; res cogitans;
res extensa; resimsel d il teorisi; retorik;
revizyonizm; reybfyfln;
Rickert, Heiruich; RiaEur, Paul;
Rodoslu Andronikos; romantizm;
Rorty, Richard; Roscelinus;
Dizin
s
sacrificium intellechls; sa~a;
Sade, Marquis de; sadizm;
saf; sagduyu; sa~ Hegelcilik;
sahicilik; Sahte Dionisos;
Saint-Simon, Claude Henri de;
sakal yanh~1; sanat; sanat ele~tirisi;
sanat felsefesi; sanat ontolojisi;
sankhya; sann; Santayana, George;
saptama teorisi; Sartre, Jean Paul;
Saussure, Ferdinand de;
Savigny, Friedrich Karl von;
say1c1 tan1m; say1 gizemcili~i;
Scheler, Max; Schelling, Friedrich;
Schiller, Johann Friedrich von;
Schleiermacher, Friedrich Daniel Ernst;
Schlick, Moritz; Schopenhauer, Arthur;
sdentia realis; Scottus, John Duns;
Searle, John; sebep; secundum quid;
se~ci alg1 teorisi; se~me; se~mecilik;
sein; sekincilik; selefrye; semantik;
semantik anlam; sembol;
sembolik etkile~imcilik;
sembolik 1nanhk; semiyotik;
sendikalizm; Seneka; senkretizm;
sentaks; sentetik; sentetik a priori bilgi;
sentez; seslendirme edimi;
sesmerkezcilik; Sextus Emprikus;
sezgi; sezgici ahlak; sezgicilik;
sezgici yararc1hk; sezgisel tumevanm;
Shaftesbury, Anthony;
s1fatsal; s1kl kuralclllk; s1k1bk; s1k1nh;
s1n1f; san1flama; s1nulay1cl tan1m;
s1n1rh alternatif yanh~1;
Simmel, Georg; Simplicius;
shni.ilakrum; siJ.nya; sine~izm; Slnlzm;
sinkategorematik terimler; sistem;
sivil toplum; siyaset felsefesi;
siyaset sosyolojisi; siyasf personalizm;
skolastik; skolastik felsefe;
Smith, Adam; Sofistler; sofistlik;
sofokrasi; sokinyanizm; Sokrates;
967
Sankara;
~ovenizm;
t
tabiiyyun; tabula rasa; takdis;
tam; tamalg1;tan1m; tanuna;
tarumcdar; tarum kurallan;
tanunlama; tan1mlanamayanlar;
tarumlanamaz bir ~ey olarak iyi;
tanonlaylCI ozellik; tanltlama; Tann;
Tann di.inya ili~kisi;
%8 Dizin
u
ugrak; universale in mente;
universale in voce; universalia ante res;
universalia in rebus;universalia post res;
Unomuno, Miguel de;
Upani~adlar donemi; upuygun; unlc;
usulu'l-hamse; uyaran; uygulamah;
uyu~ma yontemi; uzam; uzla~1m;
uzla~lmc1hk;
u
UIJ evre yasas1; UIJ korku;
i.i~jlemecilik; i.i\iincii adam paradoksu;
i.i~Ji.inciil nitelikler;
i.i~Jiincunun olanaks1zh~ ilkesi;
uretim; ustanlatl; ustdil;
usteleyici zincirleme tasun; ustinsan;
ilstyap1; Utopya; Utopyacllak;
i.itopya turleri;
v
vacibu'l vucud; vahdet-i vucud;
vahiy; Van <;ung; varga; varhga geli~;
varhgm evi olarak dil; varhk;
varhk bildiren onenne;
varhk felsefesi; varhk hiyeraJlisi;
varhk ko~ullan;
varbk olmak balwrundan varhk;
varhk tarih; varolmak; varolu~;
varolu~ aydmlanmas1;
varolu~IJU ahJA.k; varolu~~uluk;
varolu~IJU psikoloji; varolu~ evreleri ;
varolu~sal; varolu~sal diyalektik;
Dizin 969
varolu~sal
varolu~sal
fenomenoloji;
teoloji; varsayma yanh~1;
Vasubandhu; vaysesika; Vedalar;
vedanta; Venn diyagram1;
verilmi~ olan; verstehen;
verum sequitur ad quodlibet;
via affirmativa; via eminentiae;
via negativa; vi~istadvaita vedanta
vi~nanaveda; vi~nuizm;
w
Wang Ch'ung; Weber, Max;
Weil, Simone; weltanschaung;
wesen; Whitehead, Alfred North;
WhorE, Benjamin Lee;
William, Auvergneli;
Windelband, Wilhelm;
Wisdom, Arthur John;
Wittgenstein, Ludwig;
Wolff, Christian;
y
yabanala~ma ;
yabanc1la~manm
nedenleri;
yadsuna felsefesi; Yahudilik;
yalanc1 paradoksu; yahtlamaahk;
yananlam; yarulabilircilik;
ya1ulmazhk; yarulsama; yamlsamac1hk;
yamlsamadan hareket eden kamt;
yamlsama manhg1; yam.ltmac1lar;
yanh~; yanl1~lamaahk;
yanh~lanabilirlik ilkesi;
970
Bibliyografya
BIBLh'OGRAFYA
-N. Abercrombie, S. Hill, B. S. Turner,
The Penguin Dictionary of Sociology, London, 1994.
-K. Adjukiewicz, Felsefeye Girii (~ev. A
Cevizci), Ankara, 1989
-H. Aiken (Ed.), The Age of Ideology, London, 1956
-B. Akarsu, Felsefo Terimleri Sozliigu, Ankara, 1988
-B. Akarsu, c;agdai Felsefe Akrmlar., lstanbul, 1979
-W. Alston, Philosophy of Language, New
.
Jersey, 1964
-P. A Angeles, The Harper Collins Dictionary of Philosophy, New York, 1992
-J. Annas - J. Barnes, The Modes of Scepticism, Cambridge, 1985
-K. Ansell-Pearson, Kusursuz Nihilist, lst.,
1998
-N. Arat, Etik ve Estetik Degerler, lst., 1987
-Aristoteles, Metafizik (~ev. A. Arslan), 2
cilt, lzmir, 1985, 1993
-Aristoteles, Retorik (~ev. M. Dogan), 1st.,
1995
-A. Arslan, ilk~ag Felsefosi Tarihi, lz., 1995
-P. Assoun, L'Ecol.e de Francfort, Paris,
1987
-E. v. Aster, Felsefe Tarihi Dersleri (~ev. M.
Gokberk), Istanbul, 1943
-R. Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, Cambridge, 1995
-M. Aydm, Din Felsefosi, izmir, 1987
-H. Batuhan- T. Griinberg, Modern Mantzk, Ankara, 1977
-B. Barnes, Bilimsel Bilginin Sosyolojisi
(~ev. H. Arslan), Ankara, 1990
-J. Barnes - M. Schoefield, - R. Sorabji
(Eds.) Articles on Aristotle, 3. cilt, London,
1979
-H. Barreau, Aristote, Paris, 1972
-J. Bennett, Kant's Analytic, Camb., 1976
Bibliyografya
971
972
Uibliyografya
Bibli yografya
9'73
Londra, 1976
-A. R. Lacey, Moder1z Philosophy, Bos., 1982
- ]. Lacoste, La Philosophie de L' Art, Paris,
1981
-J. Lacroix, Kant et le Kantism, Paris, 1966
-1. Lakatos - A. Musgrave, Bilginin Geli~imi (~ev. H. Arslan), istanbul, 1992
-A. Lalande, Vocabulaire Technique et Critique de Ia Philosophie, Paris, 1962
-Q. Lauer, Pheno1nenology, New York, 1958
-J. Lechte, Fifty Key ConteJnporary Thinkers,
London, 1994
-J. Locke, An Essay Concerning Human
Understanding, Oxford, 1975
-J. Lyotard, La Ph~nomenology, Paris, 1954
-G. E. R. Lloyd, Aristotle: Growth and Development of his Thought, Cambridge, 1968
~A. A. Long, Hellenistic Philosophy, Lon.,
1974
-A. Macintyre, A Short History of Etlrics,
Oxford, 1968
-J. L. Madde, Hume's Moral11reory, Lon.,
1980
-J. Macquarrie, Existentialism, Hannondsworth, 1973
-J. Macquarrie, Martin Heidegger, Lon., 1968
-B. Magee, Y eni DUiin Adandarr (~ev. M.
Tuncay), istanbul, 1979
-B. Magee, Karl Popper'ln Bilinr Felsefesi ve
Siyaset Kuramr, lstanbul, 1982
-B. Magee, The Great Philosophers, Lon. 1983
-G. Marshall (ed.), The Concise Dictionary
of Sociology, Oxford, 1994
- T. Mautner (ed.), A DictionanJ of Philosophy,
London, 1994
-A. Megill, A~rnlrfrn Peygamberleri: Nietzsche, Heidegger, Foucault ve Demda,Ank. 1998
-J. Mepham - D. Ruben (Eds), Issues in
Marxist Philosophy, SusseK, 1979
-G. D. Mitchell (Ed), A New Dictionary of
Sociology, Londra, 1979
-J. Moreau,Spinol:a et Le Spinozisme, Paris,
1971
-L.M. Morfau)(, Vocabulaire de Ia Philosop-
974
Bibliyografya
Lonclra, 1969
-K R. Popper, Apk Toplum ve Dii$manlar~,
(o;ev. M. Tuncay- H. R.tzatepe), Ank., 1%7
-H. A prichard, Kant's TI1eory of Knowledge, OAiord, 1923
-P. Rabinow, A Foucault Reader, Harmondsworth, 1984
-].H. Randall, Aristotle, New York, 1960
-A. S. Reber, The Penguin Dictionary of
Psychology, Londra, 1985
-o. Reboul, La Philosophie De L'Education,
Paris, 1989
-). Ree, Descartes, London, 1974
-H. Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Do[u$U (o;ev. C. Yddtnm), Istanbul, 1981
-). Resweber, La Philosophie Du Langage,
Paris, 1979
-D. Robertson, The Penguin Dictionary of
Politics, London, 1993
-G. Rodis-Lewis, Descartes et Le Rationa/isme, Paris, 1966
-R. Rorty, Philosophy and the Mirror of Nature, Princeton, 1979
-P. M. Rosenau, PCISt-Modmlzm ve Toplum
Bilimleri, Ank. 1998
-M. Rosenthal - P. Yudin, Materyalist Felsefe Sozlii[ii (o;ev. E. Aytekin - A. <;:ah~
lar), Istanbul, 1980
-W. D. Ross, Plato's Theory of Ideas, Oxford, 1951.
-). Rossi, La Philosophie Analytique, Paris,
1989
-M. Rullman, Kadm Filozoflar (~v. T. Mengii~~lu), 2 cilt, 1998
-D. D. Runes, The Dictionary ofPhilowphy,
New York, 1945
-B. Russell, Bah Fe/sefesi Tarihi (o;ev. M.
Sencer) 3 cilt. Istanbul, 1973
-). Russell, Man:-f.ngels Dictionary, Brighton, 1980
-W. S. Sahakian, Ethics: An Introduction to
Theories and Problems, New York, 1974
-M. Sainsburry, Russell, Londra, 1979
-S. Sallan - S. Boybeyi, 'PostmodemizmModernizm lkilemi', Ara$11rma, 1994, s.
13-23.
-M. Sanca, 100 Soruda Siyasf Dii$iince Ta-
Bibliyografya
975