You are on page 1of 975

Paradigm a

Felsefe SOzliigti
.

AHMET CEVIZCI

Paradigm a
istanbul 1999

Paradigma
Felsefe SozJaea

Ahmet Cevizci

8. Paradigms Kitab1
Felsefe Dizisi 6. Kitap

Bu Kitab1n Ttim Yay1n Haklar1 Paradigms Yay1nlar1na Aittir.


lzinsiz basJlamaz, ,.:ogaltllamaz. kopya edilemez.

Bask1
Engin Yay1nc1hk

Birinci Bas1m
Nisan 1996 I Ankara
Ekin Yay1nlar1

lkinci Bas1m
Kas1m 1997 I Ankara
Ekin Yay1nlarJ

Geli~tirilmi~

ve Gozden Get;irilmi~
O~tincti Bas1m
~ubat 1999 I Istanbul
Paradigms Yay1nlar1

PARADtGMA YAYINLARI
Cankurtaran Mah. Seyit Hasan Sok. 1214
Sultanahmet I lSTANBUL

Onsoz
Surekli bir sargulama. ele~tirme ve felsefe tarihi h;inde ortaya kanmu~
alan felsefi iddialarla bitip tukenmeyen bir hesapla~ma. felsefe prablemlerine devamh blr ,.:ozum aray1~1 olarak de~erlendirdi~imiz felsefi
du~unmenin, Turkiyede kritik bir zihniyetin yerle~mesinde, insan1m1z1n ele~tirel ve sorgulaytcl bir tav1r kazanmastnda, ve nihayet bu mumbit topraklar1n her yerinde bir ha~goru artam1 ve mutabakata dayah bir
soylem formunun yerle~mesinde bnemli bir rol oynayabile~~~i at;tkttr.
Bununla birlikte, felsefenin yuzy1llar1n birikimine dayanan kendine ait
bir terminalajiye. kendine alt bir dile sahip bulundu~u ve soyut kavramlarla surdurulen bir etkinlik aldu~u da unutulmamahd1r. Felsefe
kanular1 ve problemleri i~te bu terminolaji. bu dil it;erisinde i~lenir ve
a. kendisinden beklenen ger,.:ek i~levi. ancak bu surec;: ya~andtktan sanra ger,.:ekle~tirebilir.
Turkiyede yakla~tk 7-8 yuzy1lllk bnemli bir bo~luk dbneminin
ardtndan Tanzimat sonrastnda ger,.:ekle~tirilen felsefe ,.:ah~malar1, bu
ba~lamda bnem!i bir yol kat etmi~ ve ulkemizde felsefi terminolojinin
yerle~mesinde onemli bir ka tk1 sa~lam1~t1r. Yine de. entellektuel hayat1m1za hakim alan felsefe anlay1~1n1n hemen tumuyle bir Aydtnlanma
felsefesi. buytik blt;ude pozitivizm ve bir blt;ude de, poziti vizmin gudumunde kalan bir Marksizm olmaSl: felsefeyle. insanlarl ozgurle~tirme
,.:abas1 it;inde olmak. onlar1 kendi ba~lar1na du~unebilme yoluna sokmak yerine, ki~ileri hakim soyleme gore ~ekillendirmeye kalk1~1lmast
butun bu ,.:abalara ket vurmu~ ve hatta, zaman zaman felsefenin kav.
gay1. kavram karga~as1n1 ve kordo~u~unu gizlemeye yarayan bir kalkan, hakim soylemleri me~rula~t1rmaya yarayan bir arat; gibi gorunebilmesine yol a,.:mt~hr.
Elinizdeki sozluk, felsefeye duyulan ihtiyactn daha da arth~l, felsefeye yonelik ilginin giderek yo~unla~maya ba~lad1~1 gunumuz Turkiyesinde, felse'fi terminalojinin oturmas1na, felsefe dilinin yerle~mesine,
felsefi du~unu~un geli~mesine elden geldi~ince katk1da bulunma
yonunde ciddi bir te~ebbus ve ,.:aba olarak de~erlendirilmelidir. Sozlu~un ilk iki basktstntn ktsa sayllabilecek bir sure it;inde tukenmesi du~uncelerimi do~rular, gayretlerimi destekler nitelikte olmu~tur. Sozluk
bu u,.:uncu bask1da, kendisine adeta bir sozluk daha eklenmek suretiyle.
olduk,.:a geli~mi~ ve butunluk kazanm1~ bir ,.:ah~ma haline geldi. Bu
bask1da, genel felsefe kavray1~1ma uygun olarak, sozlu~e felsefenin ele~
tirel, sorgulayac1 mahiyetini daha belirgin bir bit;imde a,.:1~a vuracak
maddeler ekledim; ku~at1c1 ve kucaklay1c1 alma ,.:abama uygun alarak,
tek tek butun felsefe turlerini, felsefenin tum dallar1n1, ayrtm gozetmeden, vermeye ozen gosterdim. Felsefi du~unu~un tartl~mact ya da argumantatif yapts1n1 sergileyebilmek it;in de, Bah felsefesini c;in, Hint ve
tslam felsefesiyle, klasik felsefeyi modern ya da ~a~da~ felsefeyle, analitik felsefeyi de K1ta Avrupas1 felsefesiyle zaman zaman tamamlama,
zaman zaman da ,.:arpa~t1rma gayreti it;inde oldum. Felsefede a~1kh~1n
ve dakikli~in bnemini vurgulayabilmek it;in de, tum maddeleri sistematize edip, felsefi terimlerin farkh filozof, farkh felsefe turleri ya da
alanlar1ndaki anlamlartnl ayr1 ayr1 ifade etme ,.:abas1 it;ine girdim.

Teknik apdan, metnin daha fazla geni~lemesine, maliyetin artmasma engel olmak i~in. si:izliik sonunda yer almas gereken, ~ok
i:inemsedijlim aktarmac1hk faaliyeti i~indekl terciimelere yard1mc1 olabileceklerini sand1jl1m, lngilizce, Frans1zca ve Almanca dizinlere yer
vermedim: bunun yerine, tammlanan terimlerin yabanc1 dildeki kar~l
hklanm, parantez i~inde maddelerin yanma yazd1m. Yine, metlnde
az1msanlllayacak bir yer i~gal eden bii tiin Bkz..'l'M' iptal ederek, gi:indermeleriJ.ll. i~aretiyle yaptlm. Si:izliijliimiin bu haliyle, Tiirkiye'deki felsefe eilitimine, felsefeye kar~1 alan biiyiik ilgiye, felseti dii~iinii~iin geli~mesine ve halihaz1rdaki felsefe ara~t1rmalanna daha fazla katk1 yapacajlma inamyorum.
Te~ekkiire gelince ... Dzerimde emejli alan hemen herkese, en zor
giinlerimde bile bana destek verenlere, arkamda olduklanm hemen her
vesile ile hlssettirenlere ~iikranlanm1 sunuyorum. Bunun yanmda,
i:izellikle ~IHi:irliikten kazandil parayla beni akutan sevgili babam Bekir Cevlzcl'ye, ~ileli hayatlm evlatlanna adam~ sevgili annem Hikmet
Cevlzcl'ye derln bir mlnnettarhkla te~ekkiir ediyorum. Hayatlm biitiiniiyle bana gore diizenleyen. kahnm1 ~eken, zor bir di:ineminde bile
slktntlstnl bana hissettirmemeye ~ah~an biricik e~im Nevin Cevizci'ye
duydujlum derin minnettarhil ifade etmede ise, gallba si:izciikler kifayetsiz kalacaktlr.
Aram1zdaki i~birlijlinin her ge~en giin blraz daha geli~tiili sevgili
dostum Hiisamettln Arslan, bu ii~iincii baskmm haz1rlanmas1 s1rasmda
da, si:izliijliin l~erijlinden sayfa diizenine vanncaya kadar, ufuk apc1
i:inerilerde bulundu, istifade edebilmem, kar~1la~t1rma yapabilmem ve
eksik maddeleri tespit edebllmem i~in bana kaynak temin etti, yurt d!~mdan si:izliik getirtti. Kendisine ~ok ~ey bor~luyum.
Si:izliijliin daha birinci bask1s1 piyasaya pktlil andan itibaren,
kendilerini daha i:inceden hi~ tammad1jl1m pek ~ok ki~lden, beni gururlandran ve daha iyisini haz1rlamaya sevkeden iltifatlar ald1m. Bunlann hepsi ~ok dejlerli olmakla birlikte, ikisine i:izel bir yer vermek ihtiyac hissetmekteyim. Ortadojlu Teknik Dniversitesl Felsefe Bi:iliimii'nden
Abdiilbaki Gii~lii, bir doktora smav1 i~in bulundujlum fakiiltesinde,
si:izliik nedeniyle benlmle tam~ma arzusu sergiledi ve te~ekkiirlerlni hi~
tereddiit etmeden, biiyiik bir i~tenlikle ifade etti. Si:izliik vesilesiyle iyi
bir dost, ciddi bir meslekta~ kazand1m. Yine, bir doktora smav1 i~in bulundujlum Erzurum'da, felsefe bi:iltimiiniin gen~ iiyesi Ali Utku, ~ahs1ma
bir kez daha si:izliikten delay derin bir yakmhk ve muhabbet gi:isterdi.
Sevgili Ali, bununla da kalmayarak: ~e~itli yollarla, hatta telefon etmek suretiyle, not ettiili kimi eksik maddeleri bildirdi. Cah~malanm
zm ve yollanm1zm kesi~ecejli bir noktada bulu~abilmeyl timid ettljlim
bu lki gen~ arkada~1ma da te~ekkiirlerlmi sunuyorum.

Ahmet Cevizci
~ubat 1999 I Bursa

Abelardus

A
Abdera Okulu [ing. School of Abdera, Fr.
Ecole d 'Abdera]. ilk~ a~ felsefesinde, atomru tDemokritos tarafmdan kurulm u ~
olan ve ad1n1 Giiney Makedonya'daki
bir kentten alan okul. Abdera Okul unun di~er onemli temsilrileri aras1nda
Kios'lu Metrodoros ve Anaksarkhos sayllabilir.
Sofist tProtagoras'Jn da do~dutu kent
olan Abdera da kurulmu~ olan okulun
felsefe tarjhindeki onemi, kurucusu Demokri tos taraf1ndan savunulmu~ olan
atomcu gorii~ten kaynaklanmaktadu.
Okulun soz konusu maddeci varh.k gorii~i.i, empirist bir bilgi gorii~iiyle taman\lanmt~ ve Abdera Okulu bu ~er~e
ve i~jnde, tarihte ilk kez olarak tbirincil
ve ikincil nitelikler arasmda bir ay1r1m
yapm1~tlr.

Abdera Okulu'yla ilgili kaydede~er


ba~ka bir nokta da, Okulun iiyelerinden
olan Anaksarkhos'un, bir ak1m olarak
ku~kurulu~n Yunan,daki kurucusu
tPyrrhon 'un o~retmeni olmu~ olmasldu.
Abelardus, Petrus. 1079-1142 ylllan arastnda ya~am1~ olan iinlii Orta~a~ filozofu. Temel eserleri Sic et Non, De unitate
et trinitate ve Diologus inter philosophum, judDeum et christianum'dur.
Manhk, ahlak ve teoloji konusundaki
~ah~ma ve gorii~leriyle tarunan Abelardus, ttumeller kavgas1'nda, nominalistlerle birlikte, genel kavram ya da
sozciiklerin gosterdi~i ya d a kar~dlk
geldi~i hi~bir tek ~ey bulunmad1~1nl
ve varolan her~eyin bireylerden ibaret
oldu~nu kabul etmi~tir.

Fakat bu noktada kalmay1p, buradan


gene! s6zci.iklerin anlamdan yoksun oldu~u sonucunun hi~bir ~ekilde ~lkma
dl~lnl one si.iren Abelardus'a gore, gii~
liik, insan zihninin soyutlama yapma,
soyutlamalar olu~turma giiciine sahip
bulundu~unu kabul etmekle ~oziiliir.
Buna gore, insan zihni yaln1zca bireylerin, orne~in Platon'un ve Sokrates'in
kavramlanna sahip olmakla kallnaz,
fakat bu bireylerin ~e~itli yonlerine ili~
kin gene! fikir ve kavramlara ula~u.
+Kavram realizmfnden oldu~u kadar,
tnominalizmden de uzak d uran Abelard us, kavramc1h~1 benimsemi~tir; nitekim, ona gore, bir tiimelin iki ~ekilde
varoldu~ soylenebilir: 1 Tiimel, ortak
bir benzerlik olarak tikellerde ya da bireylerde varolur, ve 2 tiimel, zihnin dikkatini saz konusu benzerlik iizerinde
yo~unla~hnnastnln sonurunda olu~tu
rulan bir kavram olarak,. insan zihninde
varolur.
Tiimeller kavgas1 d1~1nda inan~-ak1l ililkisi iizerinde de duran Abelardus, akllyiiriitme yoluyla ortaya konmarru~ olan
inancm yalntzca bir ba~lang1~ olup, zorlamaya dayanmadlgtnl one siinnii~ti.ir.
Dolaflslyla, inanc1n verileri Uzerinde
akll yiiriitiilmesi gerekti~ini one siiren filozof, inan~ ve vahiy kar~1smda, iradeci
de~il de, entellektiialist bir tav1r takJnml~ttr. tTann'run varo1du~u sonucuna
ger~kten var olanla ge.;ici olan arasmdaki kar~1thk iizerinde d ii~iinmek ve
bedenin zihne olan baAunldt~uu genellettirmek suretiyle varan Abelardus, yaratmarun, ir~denin keyfi bir eylemi olmaylp, Tann'run en iyi olaru se~me
zorunlulu~nu yans1tan bir eylem oldu~unu soylerken., bu konuda Augustinus'Wl omek;iligini benimsemi~tir.
Ya~anunm son doneminde, daha ~ok
teolojinin kapsanu iQnde kalan konulan
ele alm1~ olan Abelardus, antik donem
filozoflannm erdemlerinden ve Hristiyan vahyinin bir~k temel o~etisini alai
yoluyla bulmu~ olmalanndan ovguyle
soz etmi~tir. Giinah kavranuru da Qiziimleyen Abelardus, insan davraru~la-

acele genelleme yanh'1

nmn, insam Tann'mn goziinde ne daha


iyi, ne daha kotii yapabilecegini, zira
davram~lann kendi ba~lanna ne iyi ne
de kotii oldugunu savunmu~tur. Ona
gore, Tann katmda iyi olan niyettir ve
giinah, davraiU~la degil de, insan akhnm, yanh~ oldugunu bildigi bir ~eye
nza gostermesiyle olur. Ba~ka bir d~
yi~le, bir eylem ya da sonu~ ahlakmdan
~ok bir niyet ahlak1 geli~tiren Abelard us,
ger~ek ahlakhhgm eylemlerden ~ok zillinde ve -yurekte oldugunu one siinnii~
tiir.
acele genelleme yanh~1 [ing. fallacy of
l1a.sty generalization; Fr. erreur de Ia generalisation irrijlechie] Bilimsel ya da kritik zihniyete, el~tirel bir gozle degerlendirme
tavnna aykm dii~en bir yanh~ olarak,
suurh bilgiden, yetersiz verilerden, sonucu dogrulamaya yetmeyen onciiJlerden
ya da temsil giicii yiiksek olmayan bir orneklemden hareketle sonuca get;mekten,
s1mrh say1da ornekten smtrlanmanu~ bir
genellemeye atlamaktan olu~an yanh~.
ac1. [Os. zzdzrap; ing. pain; Fr. douleur; Al.
schmerz]. Viicuddaki herhangi bir orselenmeye ya da yaralanmaya e~lik eden
duyum ya da ho~laruhnayan duygularum. Ho~ olmayan fiziki durum. Hazzm kar~Itl duyum.
Hazza eri~me ve ac1dan ka~1nmarun,
insam harekete ge~iren en temel ilkeler
olduklan savunulmu~tur. Ac1, bundan
dolay1, insan tecriibesi ve ya~arrundaki
olumsuz oge olarak degerlendirilir. Bunttnla birlikte, hazz1 ge~ci bir ~ey olarak goren tSchopenhauer gibi baz1 kotiimser filozoflara gore, ac1 diinyaiUn
en temel ve onemli boyutudur.
Ba~ka bir deyi~le, iradeyi temele alan
Schopenhauer'a gore, irademiz, d1~ diinyaya ili~kin bilgisi orarunda, i.ki ~eyden
birini se~er: D1~ diinyay iyi bilirsek, ya~amayi, kotti bilirsek, olmeyi se~eriz.
lrademize engel olan ~eylere ac1 ya da
elem, isteyip ul~ugmz ~eylere de haz
diyoruz. Oysa, ona gore, her hareket,
her eylem bir ihtiyacm sonucudur. Kar~llanan ihtiya~litr haz verir, bununla
birlikte, bu durum her zaman ge~icidir.

Arzu kandmld&ktan sonra, haz biter ve


yeni bir arzu ba~lar. Arzunun ba~lang
Cl, arzu tatmin edilinceye kadar, ac1 ya
da elemdir. Ya~anun esas1, oyleyse acdrr, zira arzu sonsuzdur.
apk [Os. vdzzl!, sarih; ing. clear; Fr. clair;
AI. klar]. Hi~bir ku~ku ve tartl~maya
yer brrakmayacak kadar belirgin ve
kesin olan alg1run, metnin, anlamm
ozelligi; kolay anla~Ilan, en iyi bir bi~imde kavranan soz ya da yau
+Modem felsefe'nin kurucusu olarak
bilinen +Descartes, a9k srfahru, insanm
hakikati kavrayabilmesini miimkiin
kilan ko~ullardan biri olarak kullamr.
Ayru rasyonalist gelenek i~inde yer alan
tLeibniz de, 'tasanmlanan ~eyi bana tamtmak i~ yeterli olan bilgiye' a~rk
bilgi adm1 verir. Buna gore, konusunu,
nesnesini tam ve ona benzeyen rum
diger nesnelerden aynlmr~ olarak tarumarmza imkan veren kavrama ozellikle
rasyonalist gelenek i~inde apk kavran1
ad1 verilmektedir. Bu baglamda bir kavramJn a9k olmas1, o kavramJn a9khk
derecesini, yani o kavramm hangi kavramlarla i~lem gorebileceginin bilinmesi anlamma gelir. Bir onerme i~erisinde
yiiklem olarak alabilecegi ozellikleri hilinen kavram diye tanunlanan ac;~k kavram, ba~ka hi~bir kavramla kan~tml
madan hemen tamnan kavramdrr.
a~1k ahlak [tng. open morality; Fr. moral
ouve1te]. <;agda~ Frans1z filozofu Henri
tBergson'un, Les Deux Sources de Ia morale et de Ia Religion [Ahlak ve Dinin iki
Kaynag1] adh eserinde one siirdugu ve
katl toplwnsal tabulara dayanan kapah
bir ahlak anlayi~mm kar~asma ge~irdi
gi ahlak anlay1~1.
Soz konusu ahlak anlay1~1 yaratlci
hamleyi temele alan, sevgi ve kutsalhg1
aray1p bulan ki~ilerin ozgiir, ki~isel ve
insani ahlak gorii~iine kar~1ltk gelir.
Boyle bir ahlak, esnek bir yap1 sergileyen, degi~ik ki~ilikleri hesaba katan ve
bu sayede, onyargilan ve gorenekleri
y1karak, ozgiirliik yarabosi olan ve evrensel bir ~agr1 bi~imine yiikseltilebilen
bir ahlak olarak ortaya ~tkar.

a~aklama

Bergson'un, ancak iistl.in ki~iliklerde,


ermi~lerde, kahramanlarda somutla~h~
gm1 soyledigi bu ahlak, toplumsal degil
de, ki~isel bir ahlakhr. Bask! yerine oz~
giirluge dayanan a~1k ahlak, degi~mez
ve kah olmak bir yana, esneklik ve yara~
tlc1hk ozelligine sahiptir; ilerleyici bir
karakter t~Jyan, ya~amm en genet yonlerine a~1k olup, hayah biitiiniiyle kucaklayan a~k ahlak, Bergson'a gore, ki~
~iye ozgii.-liik duygusu verir.
A~1k ahlakm dogal miittefigi ve destek~isi, tgizemcilik'le ozde~le~en, yara
hc1 hamlenin dirimsel akt~mm ~1khg1
yone donii~ten dogup, ula~dmaz1 kavrama ~abasmdan kaynaklanan tdinamik
dindir.
a~1klama (Os. izah; lng. explanatiotJ; Fr.,
explaru~tion; AI. erklaerung]. Bir ~eyi anla~Ihr ve bilinir hAle getirme; bir ~eyin,
yahtlarum~, baglanhstz ve havada kal~
m1~ gibi goriirunemesi i~in, ba~ka bir
~ey ya da ~eylerle olan ili~kisini goster~
me i~lemi; bir soruyu, bilinmeyen bir
~eyi, bir olgunun, bir dunnnun nedenini
aynnhh bir bi~imde ortaya koyma.
Buna gore, ~eyler, nitelikler, olaylar ve
siire~ler Simflanna, nedenlerine ya da
yasa ve diizenliliklere gonderimle a~tk
larup anla~tlu hale getirilir; ayru ~ekil~
de, yasalar da, kendilerinden tiiretilmi~
olduklan daha kapsaytci yasala.-a gidi~
lerek a~1klanabilir.
Biraz daha teknik anJam1 it;inde, a~Jkla
ma, bir fenomenin ya da fenomenler
obeginin, birtaklm nedensel ili~kilerden
dolay1, bir yasaya uydugunu gosterme
yontemine ya da klsaca, bir fenomeni,
onun nedenini ortaya ~Lkarma amaayla,
yontemli olarak analiz etmeye kar~Il1k
gelir. Bu baglamda a~Iklama, neden ya
da ni&;in sorusuna yamt verme, olgulaI'Ul ni~in olduklan gibi olduklanru ortaya koyma, anlam1 yeterince a~lk olmayan bir kavram ya da terimi a~1k ve
anla~thr bir terimle aydmlatma, onun
anlamuu a~ikar hale getinne anlamma
gelir. Nitekim, tanalitik felsefe gelene~
gi'nin onemli dii~iiniirleri{tden biri olan
tCarnap'a gore 'a~1klama, anlam1 kesin

olmayan, bilim oncesi bir kavramm.


yani ac;IklanaJUn, anlam1 kesin ve
a~ikar olan yeni bir kavrama, yani a~Ik
layana donii~tiiriilmesi i'lemidir; a~Ik
lanan, tam, upuygun ve belirli deyimlerle ifade edilemese bile, forme) olmayan
aydmlatma ve omekler yardtmiyla olabildigince anla~dtr bir hale getirihnelidir.'
Farkl1 a~tldama tiirlerine gelince ... 1 Bir
~ekilde baglanhh gibi goriinse bile, olduk~a uzak ve ilgisiz gibi goriinen olgu
ve olaylarla ilgili problemler soz konusu
oldugunda, a~1klamamn, ayn ve ilgisiz
gibi goriinen bu olgu ve olaylan belli bil'
ili~ki i~ine sokan, aralannda bir bag
kuran arac1 etkenlerin ke~fedihnesi ya
da belirlerunesi suretiyle ger~ekle~tiril
mesine arac1 nedenlere Jiaret ederek a~rkla
ma ad1 verilir. Soz konusu a~1klama tiiriinde, omegin, sese ili~kin algt, ses
kaynag1 ile sesi i~iten kulak arasmdaki
hava dalgalan aracthg1yla a9klamr. 2
Bir nesne ya da daha ~k bir nesne ruriiniin, zincirdeki bir hall<a olarak, bir
evrim dizisi i~indeki yerine i~aret edilmesi suretiyle, onun siirekli bir geli~me
diizeni i9ndeki yerinin belirlerunesiyle
a~Iklarunast ise, evrim dizi5ine i~aret ede~
rek a~1klama diye bilinir.
3 Fenomenleri, bir ~eyin ogelerinin, o
~eyin varolu~u boyunca ger~ekle~tirdi~
gi faaliyetleri, eylemleri ve fonksiyonlan betimlemek suretiyle a~1klama tarzna ise, fonksiyonel a~rklama ad1 verilir. 4
Biitiincii a9klama olarak da bilinen ve
fenomenleri, par~alarmm yonlendirici,
diizenleyici ilkesi. olan bir biitiin, form
ya da birligin ama~lan, ozellikleri, faaliyet ve fonksiyonlan aracthg1yla a~tkla
ma tarzma, bir biitiiniin par~alaruun faaliyetini, soz konusu biitiiniin faaliyet~
leriyle af):lklamaya llolistik afrklama denmektedir. 5 Ote yandan, bir kompleks
i~indeki par~alarm diger par~alar iizerinde mekanik bir bi~imde ger~ekle~tir
digi eylemleri betimlemekten olu~an
ve ama~ ya da ama~hhk gozetmeyen
a~1klama tiiriine mekanistik a~1klama ad1
verilmektedir.

10

a~akhk

6 Ac;lklamada organizmay1 temele alan,


bir biitiiniin ozelliklerinin bireysel par
c;alarmm ozelliklerinden ayn oldugunu
savunan, bir ~eye ili~ldn ac;1klamada
parc;alarm birbirleri iizerindeki ka~1hk
h etkile~imini hesaba katmanm zorunlu
oldugunu dile getiren ac;1klama tarzma
ise, organizmacr a~rklama ad1 verilir. 1 Bir
nesnenin bazen, gerc;ekte bir iiyesi oldugu s1m.fm gosterilrnesi ya da belirlenme
si suretiyle ac;1klanmasma da, smif gostererek aflklama ad1 verilir. Bu ac;1kJama
ti.iriine gore, ornegin, belli bir bitkinin
ne olduguyla ilgili olarak birtak1m ku~
kular soz konusu oldugu takdirde, o ait
oldu~ bitki tiirii belirlendigi zaman,
tam olarak a-;akJanabilir.
8 Bir amaca gore a~rk.lamn olarak da bilinen ve belirli biyolojik .fenomenler ve
ozellikle de insan ve insarun .faaliyetleri
st:iz konusu oldugunda giindeme gelen
ac;xklama tiiriine teleolojik a~rk.IJJma ad1 verilir. Teleolojik ac;lklama tiiriinde, amac;
aracrhg1yla ac;lklama, bir ~eyi, kendisine
dogru yonehni~ oldugu hedefle, gerc;ekl~tinnek durumunda oldugu amaayla
ac;1klama, anla~Ihr k.tlma soz konusudur.
Amaca yonehni~, planlanm1~ ya da tasarlannu~ bir amacr hede.f alan .faaliyet
ya da etkinlik aracrhg1yla ac;lklama olarak teleolojik ac;1klama, gec;mi~ ve ~imdi
yi, kendisi ic;in c;aba gosterilen, ya da
halihazudaki faaliyetin kendisi sayesin
de var oldugu, gelecekteki bir ~ey, bir
amac;, bir sonuc; ya da hedef aracthgtyla
ac;1klamaya c;ah~u.
Bu tiir bir ac;1klama, ~imdiyi, gelecekteki bir olay1, ondan once olan neden ya
da ko~ullarla ac;1kJayan mekanist veya
bilimsel ac;1klamaya ka~1t olan bir ac;lk
lama tarz1d1r. Teleolojik ac;1klama, buna
gore, bir biitiinii, birbirlerin~ soz konusu biitiiniin amac;lanm gerc;ekJe~tirecek,
ihtiyac;lanm kar~dayacak ~ekilde bag
lanm1~, uydurulmu~ parc;alarm yap1s1
ve .faaliyetleri aracJ.l1gtyla a~amaktan
meydana gelir.
a~1khk [Os. sarahat; fng. clarity; Fr. clarte).
Kendisini bize zorla kabul ettiren, kendisinin bilincine varmamiZl saglayan;

anlam belirsizligine yer vermeyen, tar


h~damayacak kadar kesin, net ve belirli olan bir ~eyin ozelligi. Bulamk ve ka
ranhk olamn kar~1h.
Ac;tkhk terimini felse.fe literatiiriine
sokan tDescartes olmu~tur. Descartes'a
gore, agnyan bir di~ime ili~kin algx
ac;lkhr, c;i.inki.i di~imin agnd1gm1 .farketmeden yapamam. Aym ~ekilde, 2+2=4
dogrusu ac;1k bir dogrudur, c;iinkii bunu
kabul etmemem soz konusu olamaz,
inkar edersem eger, bir dii~iince yasas1
ru ihlal e~ olurum. Nitekim, o 'ac;1k
bir bilgiden, dildcatli bir zihne kendini
sunan ve belli eden alg1 ve bilgiyi anhyorum' demi~tir.
a~1k toplum [1ng. apen society; Fr. societe
ouverte) c;agda~ 1ngiliz bilim ve siyaset
felse.fecisi Karl +Popper'la iinlii FransJZ
ya~am .filozofu ve metafizikc;isi Henri
Bergson'un ozgiir, demokratik, a-;ak
sozlii ve sivil topluma verdigi ad.
Popper'a gore, ac;lk toplum, tiim iiyelerinin yonetime etkin bir bic;imde kablabildikleri, iktidan elinde tu tanlan ve
hiikiimet politikalanm etkili bir bi;im
de ele~tirebildikleri toplumdur. Politikalar her ne kadar birkac; ki~i tarafm
dan olu~turulsa da, hemen herkesin bu
politikalan ele~tirip, yargdayabilecek
durumda oldugunu savunan Popper,
ac;lk toplum gorii~ii uyarmca, ele~tiri
ye yer vermeyen her ti.ir totaliter ve bas
klcl ogretiye, bireylerin yetenekJerine
gore geli~ebilmelerine ve yiikselebilmelerine izin vermeyen, tek sesli toplum
sal-siyasf diizenlerin kapah hiyera~ilerine,
egitimde beyin ylkama ve k~ullamaya,
insan toplwnWlWl gel~ birtakun
model ve yasalara gore onceden belirlemeye c;ah~an tarihsel gorii~lere ~iddet
le kar~1 c;akm1~t1r.
Popper'da, normal degi~me siirec;lerine yabanc1 olan kapah toplumun kar~I
smda yer alan ve etkinlige, yarat1c1hga
dayanan geli~me dogrultusu onceden
kestirilemeyen liberal ve demokratik bir
toplum modeli olarak tarumlanan a9k
toplum, tarihi iki toplum tipi ya da tiirii
arasmdaki bir miicadele olarak goren

. adalet 11

Bergsan'da da, ozgiir, yarat!C!, refarmcu


ve yenilik~ilere yar ve yiiksek bir de~er
veren dinamik taplum diye tarif edilir.
Kapah taplum ise, Bergsan'da dar gori.i~lii, yerl~ik brf ve Adetlerinlerin
hakim aldu~u, bzgiir almayan, statik ve
muhafazakar bir taplumdur. Ona gore,
ao;:U< taplum un iiyelerinin ahlakf bir evrenselcili~e yiirekten yaztldtklan yerde,
kapall taplumun iiyeleri kabile kiiltiiri.i
ve ili~kilerini, mutlak bir vatanseverli~i
benimserler.
apk ve se~ik dii~iinceler. [lng. clear and
distinct ideas; Fr. idhs c/aires et distinctes].
tMadern felsefe'nin kurucusu iinlii filazaf Ren~ tDescartes tarafmdan dile getirilen ve ger~ek bilginin temelinde yer
alan da~ru dii~iince ya da ideler.
Buna g6re, Descartes bir ide ya da dii~iincenin bir biitiin alarak ve hi~bir tutarstzhk ahnadan kavranmast durumunda
a~tk, buna kar~m ba~ka bir ide ya da dii~iinceyle karl.(lhnlmamast durumunda
da, se~ik aldu~unu sayler. Descartes, yalruzca a~t.k ve se~ik bir bi~imde kavranan
dii~iincelerin da~ru aldu~unu ve se~i.k
almayan bir dii~iincenin, idenin a~t.k alabilece~ini one siirer.
Bununla birlikte, Descartes'a gllre, bir
dii~iinceyi, anu se~ik ho!le getirecek ~e
kilde, yeterince tam, dakik ve kesin bir
bi~imde tannnladt~umz zaman, a ayru
zamanda a~tk alacakhr, zira anu tammlarken dile getirdi~imiz aymmlan, bu
aymmlar yeterince gii~lii bir bi~imde
algtlanmasaydt e~er, artaya kayamayacakhk. Bundan dalayt, se~iklik a~tlclt~t
i~erir. Llrne~in, bir daire dii~iincesi se~iktir, ~iinkii daireyi tiim di~er ~ekiller
den aytracak ~ekilde tammlayabiliriz.
Ote yandan, daireyi, ana ili~kin alarak
a~tk bir dii~iinceye sahip aldu~umuz
i~in tammlayabiliyaruz.
adalet [Os. addlet; Jng. justice; Fr. justice;
Al. gerechtigkeit]. Bir taplumda, de~erle
rin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimle~mi~. samutla~m1~, hayata ge~i
rilmi~ almast durumu. Houkesin hak
etti~i bdiil ya da cezayla kar~tla~mast
durumu.

Adalet en yiice, nesnel ve mutlak bir de~erin anlatum alarak, insamn davram~t
m ahlakf ao;:tdan inceleyen ve ele~tiren
bir dii~iince, hakka ve da~rulu~a saygtyt temele alan ahl3k ilkesi, da~ruluk, diiriistliik, tarafslZhk, uygun ve da~ru muamele bi~iminde ka~muza ~t.kar. Bu
~er~eve i~inde, adalet bir kimsenin haklanyla ba~kalannm (taplumun, halkm,
hiikiimetin ya da bireylerin) haklan arasmda bir uyumun bulunmast h3li, hak
ve huku.ka uygun alma durumu, devletin farklt, hatta kar~1t ~t.karlan alan insanlar arasmda hakka uygun bir denge
alu~turmast durumu alarak anla~tltr.
Adalet kavramt, buradan da anla~tla
ca~t iizere, hem 1 bireysel ve hem de 2
taplumsal bir diizlemde ele ahnabilir.
Buna gore, birinci anlamda adalet, bireylerin bir bzelli~i alarak adil alma veya
adil davranmayt ifade eder. Bu ba~lam
da adalet, insanlarm vicdanlarmda yer
etmi~ bulunan, andan kaynaklanan nesnel bir de~er almak durumundadtr. lster
taplumsal, ister ekanami.k alsun, nesnel
bir durumun de~ de, bireysel bir eylemin bzelli~i alarak artaya o;:tkan adalet,
usuli adalet veya kural ada/eli alarak bilinir.
Burada adalet, bir taplumun veya durumun bzelli~ alarak gbriilmedi~i i~in,
yalruzca bireylerin eylemleri adil eylemler alarak goriilebilir. Buna gore, bir
eylem, ba~kalanrun haklanm etkiledi~i
durumlarda, ancak ve ancak bu haklara
saygt gostennek suretiyle ger~ekl~tiril
di~i takdirde, adildir. Ba~ bir deyi~le,
eylemler miilkiyet haklanru karuyan ve
sbzl~melerin yaptlmasmda sahteko!rhk
ve gii~ kullarummt yasaklayan gene! kurallarla uyumlu iseler, adildirler.
Nitekim, gorii~leri bu yakla~nn i~ine
dahil edilebilecek alan ~a~da~ dii~iiniir
lerden F. A. Hayek'e gore, bireysel eylemlere uygulanabilecek bir terim alan
adalet, samut sonu~larla de~il de, eylemlere rehbcrlik eden kurallarla ili~kili
dir. Bir eylemin adil alup almadt~l, a
eylemin etkiledi~i taraflara sa~ladt~l
somut sanu~lara de~l de, eylemin belir-

12 adalct ilkesi

li kurallara U)'arak yapthp yapthnadt~l


na bak1nak suretiyle be1irlenir. Hayek'in
soz konusu davrant~ kurallanna verdigi ad, ndil davranl~ kurallandtr. Bu kura1lar soyut ve gene) olup, belirli ki~ilere
kar~t ba~tan olumlu veya olutnsuz bir
tavu- taktnmaz. Adil davrant~ kurallanntn belli ba~ldan ise, ozel tniilkiyete
saygt, tni.ilkiyetin nza ile el degi~tirme
si, sozle~meJere uyuhnast, hile ve zora
ba~vurulmamast gibi oltunsuz kurallarchr. i~te bu kuraHara riayet eden eylemler, Hayeke gore, klln i~in ve nasll bir
sonu~ dogurursa dogursun, adil olmak
d u ru tnundadtr.
Buna kar~tn ikinci an]amda adalet, toplutnsal bir di.izlemde, ve bireylerin eylen'lJerinin degil de, toplumsal bir dunlmun ozelligi olarak ortaya ~kar. Bu
~r~eve i~inde ada)et, kendisini iki ~ekil
de gosterir. Bunlardan birincisi olan ve
kurallann uygu)aJunastndaki tarafsiZhk
ve yeknesakhgt ifade eden adalete, forntel adalet ad1 verilir. Buna kar~tn, bir
toplumun, bel1i bir adalet ol~ti.ine
uygun oldugu, yani toplumdaki kaynaklar ve mallann dagtlunt onceden saptanmt~. bir ahlaki ol~i.it ya da ilkeye uygun
dti~ti.igu takdirde adil oldugunu soyleyen adalet ani a yt~tna sosyal ada let veya
dagztu:z adalet adt verilir. Soz konusu
adaletin lemel ilkeleri ise, suastyla a)
herkese ihtiyactna gore, b) herkese de~
gerine gore, c) herkese hak ettigine gore,
ve d) herkese yapttg1 anla~maya gore ilkeleridir.
adalet ilkesi. tlslam felsefesinde, ozellikle
de bir ~u itikat mezhebi olan Mutezile'de
savunulan ~ tetnel ilkeden biri.
tYazgtcrltga, iyinin de koti.ini.in de
Tanndan geldigi gori.i~i.ine kaflt ~lka
rak, insantn irade ozgi.irli.igi.ine sahip oldugunu one si.iren tMutezile'ye gore,
insan iyi i~leri de, koti.i i~leri de, kendi
ozgi.ir iradesiyle se~erek yapar; ba~ka
bir deyi~le, i yilik de, koti.ili.ik de insanm
eseri olup, insan varhgt yapttklann.dan
sorumludur. Aksi takdirde, Tann alntna
yazdtgt, Tann oyle istedigi i~in, insanm
koti.i i~ler yapttg1ru ve yaphg1, fakat

eli nde olmayan kottH ilklerden dolay1,


cezalandudd1gln1 dil~i.inmek, Tann'n1n
mutJak adaJetini yadstmak olur.
ademi merkezile~tirme [ing. decentralization; Fr. decentralisation]. Poshnodem bir
strateji olarak, merkezde etkin hi~bir gti~
ya da varhk unsuru, baskin hi~bir hakika ~ buakmaina tavn; ozneyi, akh, bililni,
1noderni karakterize eden bilutnum unsu rlan tahtlanndan indin11e, merkezi konutnlanndan uzakla~tuma, dikka tleri
gec;tni~te tne(kezde olanlann bastudtgt,
marjinaJie~tirdigi ya da ortadan kaldudigt unsurlara yoneltme egilimi.
ad hoc. Keyfi bir bi~imde ve hi~ir temeli
olmadan, olguya ili~kin bir a~ddatna
diye gi.indeme getirilen ve ge~ici olarak
dogru kabul edilen tarh~mah bir kabul
ya da aJoJyiiriitme i~in kul1antlan ve
'bu ama~ i~in' anlamtna gelen Latince
deyim; varolan teorik bir ~er~eveye uymayan bir dizi veriyi ya da veriler obegini a~1klamak atnactyla geli~tirihni~ olan
varsaynnt, yeni verilerle sarsllan bir kuramt eski dogru haline geri goti.irmek
amactyla gi.indeme getirilen hipotezi nitelemek i~in kullarulan terim.
Buna gore, ad hoc hipotez, bir kuram
kar~t kan1t ya da aleyhte delillerle sarSinhya ugradtgt veya yanh~lanma durumuna geldigi zaman, teoriyi kurtarma~ onu eski dogru ve ge~erli haline
iade etmek i.izere getirilen ek hipoteze
denir. Ek hipotezin bizatihi kendi ba~l
na hi~bir onem ve deAeri yoktur, ondan
salt bu ozel ama~ i~in yararlantlm~tJr.
adiafora. AhJakla ilgisiz o]ma hali. Yunan
felsefesinde, ozellikle de 15toahlarda,
bilgi, saghk, ya~am, haz, para, toplumsal
konum ve kariyer gibi, kendilerinde iyi
ya da koti.i, dogru ya da yanh~, erdemli
ya da bozuk olmadtktan ba~ka, iyi ya da
koti.i, dogru ya da yanJt~ bir ~eye yol a~
mayan, yani ahlakla dogrudan bir ilgisi
bulurunayan ~eylere i~aret elmek i.izere
kullarulan terim.
Adiaphora, soz konusu anlam1na bagh
olarak, tPyrhhon tarafmdan, insan varhgt i~in en yi.iksek iyi olarak tanunlanan
ve varolan ~eylerin degerleriyle ilgili

Adorno. Theodor

alarak hi~bic aymm yapmamayla belirlenen zihin haline i~aret etmek amac1yla
kullamhm~tu.

a dicto secundum quid ad dictum simpliciter. Ozel durumlardan, ozelligi alan


hAiler i~in ge~erli alan ozelleme ya da
kurallardan gene! ilkelere su;rama yanh~t. Bu tiir bir yanh~ ornegin, 'Me~rO
miidafaa amaCiyla adam oldiirmek yanh~ degildir' onciiliinden ya da S!rurlanlnl~ durumundan, 'Adam oldiirmek yanh~ degildir' gene! sonucuna su;ramak
yanh~md~ oldugu gibi, ko~ullu, belirli
durumlarla snurlamn1~ ilkelerden ya da
ozel durumlardan snurlanmaml~ genellemelere, gene( ilkelere ge~mekten meydana gelir.
a dicta simpliciter ad dictum secundum
quid. Gene! ilkelerin istisnai dmumlar
i~in de ge~erli oldugunu dii~iinme yanh~1. Ornegin 'Hi~ kimse yalan soylememeIidir' gene! ilkesinden, 'Bir cani, i~leyece
gi ba~ka bir dnayet i~in bilgi almak
iizere, iistiine gelirse eger, yalan s6ylememelisin!' omeginde sergilendigi iiz~
gene! bir kural ya da ilkeyi, uygulanamayacagl ozel bir duruma uygulamaktan
olu~an forme! ohnayan yanh~.
adlandmc1 tamm. Yeni bulunan ya da eskiden beri bilindi!\i halde, adlandmlmaml~ alan bir nesneye bir ad tai<Jid!klan
sonra, bu adm neye yarad1!\1ru belirten,
yen.i icat edilen nesneye bir anlam kazand!ran tarum tiirii.
Adler, Alfred. 1870-1937 y!llan arasmda
ya~am1~ alan iinlii Avusturyah psikolog.
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu
ve eksiklik duygusu ya da ta~ag1hk
kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan ki~i alan Adler, insan ki~iligi
ni eksiklik ya da yetersizligi giderip iistiinliik ya da yetkinl.ige ula~ma ~abas1yla
anlama ugra~1 i~inde ohnu~tur.
Ya~am1 boyunca toplumsal sorunlar
kar~1smda biiyiik bir duyarhhk gosteren Adler, biyolojik ve tinsel etmenleri
temele alan tFreud'dan ~iler arasmdak.i hiyerar~ik, toplumsal ili~k.ileri on
plana ~1kannak bai<Jmmdan farkhhk
gosterir. Ba~ka bir deyi~le, ~ocukluk do-

I3

nemindeki cinsel ~ah~malann ruhsal bozukluklara yol a~t11';1 konusunda Freud'a


kat!lmayan Adler'in psikolojisinde, insanm en temel gtidiisiinii meydana getiren
yetkinle~me ~abasm1 bir iistiinliik ~abast
ve dolay!styla da eksiklik duygusunun
giderihnesi olarak tannnlamr. Insamn
gelecege ili~kin beklentileri tarafmdan
giidiilendigini ve dolay!s!yla insan
davram~mm ~ocuklukta ya~anan deneyimler tarafmdan belirlenmedigini
one siiren Adler, insan varhgmm yalmzca ~evre ve kahtnnm bir iiriinii old ugu
dii~tincesine kar~1 ~1kml~hr.
0 i~te bu ~cr~eve i~inde, insamn

miras
ald!!\t yetilerin sentezini yapar ve ~ev
reden gelen izlenimleri yorumlarken,
biricik alan bireysel bir k.i~ilik ve
ya~am bi~imi yaratan yarat!Cl bir benin
varhgmdan soz etmi~tir. Ona gore,
onemli etkenleri dogtun, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da ~unarhlma alan
ya~am bi~imi, erken ~ocukluk doneminde olu~ur. Manhk, toplurnsal ilgi ve
kendini a~ma ~abasmm ruh saghgma
i~aret ettigini one siiren Adler, a~ag!lik
duygusunun, ki~inin kendi gOvenligiyle ilgili berunerkezcil kaygusu ve ba~ka
lan Ozerinde egemenlik kurrna egiliminin ruhsal bozukluk belirtisi oldugunu
one sOrmO~tOr.
Adorno, Theodor. 1903-1%9 yillan arasmda ya~amt~ Alman dO~OnOrii. Temel
eserleri arasmda Negative DiaW:tik (Oiwnsuz Diyalektik], Kulturinduslrie (KOitOr
EndOstrisi), The Aulhorilairmr Pusonalily
(Otoriter K.i~ilik), Aesletischc Theorie (Estetik Kuranu) ve Horkheimer'le birlikte
yazdt!\t Dialeklik der Aufklarung (Aydmlanmarun Diyalekti!\i] adlr kitaplar bulunan Adorno, tFrankiurt Okulu'nun se<;k.in
bir dO~OnOrOdiir.
Freud~u ve Marksist kurama dayanan
toplumsal-ele~tirel bir analiz iizerinde
yogunla~an, her tOr otoriter yonteme
ka~t ~tkarak, bireyi on plana ~ikartan
Adorno tarihe, akhn degil de, tutkulu
insan dogasmm, yani aktldt~iltgm egemen oldugunu one sOrmO~tOr. Bir ilerleme iyimserligine, kendini tarihin ak1~1

14 ad tan1m1
i~inde a~1ga

vuran ve hep ileriye dogru


gidcn bir projenin, bir evren planuun
bulundugu iddias1na ~iddetle kar~1
~akan Adorno, ya~nan onca felaketin
bu tiir iddia ve iyimserliklerin temelsi7.ligini gosterdigini soylemi~tir.
AkJ1n, yani t Ayd1nlanma felsefesinin
uzerine buyiik iimitler in~a ettigi yetinin, ~agda~ toplumda kendisini kendi
eliyle yiktJgaru; akhn geli~mesine, rasyonelligin yerle~mesine, ozellikle de bireyin ahlaki ilerleyi~iyle maddi zenginligin art1~1na biiyuk bir gii~le inanan Bat1
toplumlaruun, yakla~1k yuz elli yd i~in
de akh, toplumsal, ekonomik ve siyasal
ger~ekligi kendi ~akarlan dogrultusunda orgutJeyen bir Slnlfln oznel ol~iitil
haline getirdigini sayleyen Adorno, bu
durumun a~Iklamas1n1n insarun dogaya
egemen alma siireci ile insarun insana
ege1nen olu~unun ayn1 ~ey olarak gori.Hmesi, ve bu iki farkh anlay1~1n tek~
nokra tik bir bilincin dogu~una neden
ohnas1 oldugunu iddia etmi~tir.
Akhn, ba~lang1~taki hedeflerinden
uzakla~tlglnl, humanist ideallerin ya~ama ge~irilmesini engelledigini, yabanclla~Jna'nin temel arac1 haline gela
digini belirten Adorno'ya gore, ~eyler
uzerindeki egemenlik insanlar iizerina
deki egemenlige donu~mu~ ve toplum,
egemenlik, gii~ ve bask1yla bir ~ekilde
ozde~le~tirilmi~tir. Fakat toplum, egemenlikle birlikte du~ilnulunce, bu kez
entellektuel ve kulturel ya~am standart
hale gelir ve tutucu bir kimlik kazan1r.
Toplumdaki gii~ yogunla~mas1, ona
gore, geli~imi smulam1~, teknolojinin
ara~lanru, iiretkenligi ve zenginligi arttumak amac1yla ellerinde bulunduranlar, ayn1 ara~lan halk1 bask! alhna
almak ir;in kullanm1~lardu.
Bu geli~menin e~i tlik, ozgiirliik ve
ada let kavramlany Ia ~eli~tigini, ger~k
ilerl~menin ortadan kaybolup, bir tiir gerileme ve barbarhgm giindeme geldigini
savunan Adomo'ya gore, biililn bu
olumsuz siire;ler, ancak olumsuz diyalektilde anla~Ilabilir. 0, diyalektigin Hegel'in
sistenunin biiti1nleyid tam ya da yoneli-

minden kurtanlmas1 gerektigini stiy ler,


~iinkii guni.lmiiz toplumunun biitiinii,
tumelle tikelin bir uzla~tanlmas1 almayip, yalruzca kendini koruma i~giidii
suyle belirlenen oznel akhn tumelliginin
tikellik iizerindeki egemenligidir.
Bu ise, yaln1z Alman idealist felsefesi
i9n degil, fakat, tiim degerlerin (tikellik)
evrensel bir ah~veri~, degi~toku~ hizmetine (tiimellik) tabi tutuldugu, her~e
yi (tikellik) ba~ka bir ~eyin soyut e~de
gerine indirgeyen aniibadale ilkeleriy le
(tilmellik) belirlenen kapitalizm i9n de
geQ?rlidir. i~te, olumsuz diyalektik, niteliksel bak1mdan farkh alan ve ozde~ olmayan varhklan, zorla niceliksel bir ozde~lige siiriikleyen eski diyalektigin
tersine, birle~tirmeyen ya da ozde~le~A
tirip, biitiinsell~tirmeyen bir diyalektik, analitik bir i~lemdir.
Esas katk1s1 muzikoloji alantnda alan
Adorno'nun estetigi, aristokrat~a bir
mahiyet ta~u. Adorno tkiiltiir endiistria
sine, kiiltiiriin kapitalist duzen i~inde
salt bir tiiketim nesnesine indirgenmesine ~iddetle kar~t ~1karken, sanabn kurulu diizenle ili~kisini tilinuyle keserek,
ele~tiri ve kar~1 ~1kma gorevini yerine
getirmesi gerektigini one surer.
ad tantml [ing. nominal definition; Fr. d~fini
tion nominate]. Bir ~eyin tarurrun1 veren
bir nesne ya da e~ya tarunundan farkh
olarak, bir ad, bir s6zciik ya da bir semboltin anlamuu a~Lklayan tarum tiirii.
Ad tarunu dilsel bir uzla~urun iiriinii oldugu i~in, ayru zamanda dilsel ya da sozel
tanm1 diye adland1nlu. Ba~ka bir deyi~A
le, ad tarununda, insanlar taraf1ndan
daha onceden belirlenmi~ bir ~eyi, yeni
bir ifadey le anlabnak, tarwnlamak stiz
konusu olur. Buna gore, kare', 'dort kenarh ~ekil' diye, anlanu iizerinde daha
once uzla~maya vamu~ alan bir kavram
e~'), yeni bir ifade (' dort kenarh
~ekil') ile tanamlarur. Ote yandan, ad tanurunda bir ~ey yine kendisi ile tarumlandlga i~n, burada bir ttotolojiye ba~vu
rulur. Buna gore, ad tammlan daha ~ok
totolojik ve kaplamsal alan tanunlardu.
Ad tarum1 bir uzla~una i~aret eder; keyfi
1

Aenesidemos'un tJ:opeleri

ve uzla~unsal oldugu i~, ne karutJana

bilir ne de ~urittiilebilir. Ad tarwnlannda


bir uzla~1msalhk ve hatta bir keyfilik ve
ozgiirluk bulunsa da, bu titr tarumlar,
her~eyden once du~iiruneyi kolayla~h
ran bir i~leve sahip olduklanndan., felsefe, matematik ve bilimde biiyi.tk onem
ta~u.

advaytizm. tBudizme kar~1 alan Sankara


taraf1ndan savunuhnu~ birci ogreti.
Dt~ ger~ekJigin, dunya ve bireyin yalnzca goreli ya da fenomenal varhk olarak varold ugunu, bir gorunii~ten ba~ka
hi~bir ~ey olmadagan1, ger~ekten varo
Jan tek ~eyin k.i~isel olmayan bir mutlak ya da mutlak varhk oldugunu one
suren; ben ve dunya ikiliginin yanllma
ve bilgisizlikten kaynakland1g1nl dile
getiren gorii~.
Aenesidemos'un tropeleri [ing. tropes of Aenesidemos; Fr. tropes d'Anesidmze]. Pyrrhon
tarahndan kurulmu~ alan Yunan ku~
kuculugunu M . 0. birinci yiizy1lda yeniden canlandumt~ ve soz konusu ku~ku
culugun teorik ~er~evesiyle temellerini
ortaya koymu~ alan Yunanh dii~iiniir
Aenesidemos'un, bilginin olanakslZ oldugunu ortaya koyan, maddf diinyaya
ili~kin bilgimiz soz konusu oldugunda,
yarg1y1 asluya alma tavnn1 ve dola}'lsyla ku~kuculugu hakh kllan on neden,
gerek~e ya da diyalektik karutlamas1 ic;in
kullandan gene) terim.
Bu gerek~e ya da nedenler ~u ~ekilde
s1ralanabilir: 1 Haytanlar aras1ndaki farklzlzklar. Buna gore, hayvanlar, kendi aralanndaki farkldd<!ardan dolay1, ayru .nesnelerden farkll izlertilnler ahrlar. 21nsan
varlzklan arasrndaki farklzlzklar. lnsanlann
izlenim ve deneylerL diger hayvanlarJn
alg1lanndan ~ok daha guvenilir o1sa bile,
bu kez hangi insarun izlenimlerinin daha
giivenilir o)dugunu belirlemede a~dmaz
gii-;liiklerle kar~da~1nz. tnsanlartn d1~
diinyadaki varhklara ili~kin.. algdan
i-;inde bulunduklan bedensel ko~ullara
bagh oldugundan, insanJar aras1nda soz
konusu alan fizikj ve psi~ik farkldlk.lar,
farkh algdann ortaya ~tk1~1na neden
olurlar.

15

3 Duyu organlann1n forklr kurulu~u. insan


varhklan duyu organlanrun farkh kuru1u~undan dolay1, ayru nesneden duyu
organlan aracdtgtyla, ttimiiyle farkla izlenimler ahrlar. Omegin, tad alma duyusu, bir nesnenin tath, gonne duyusu ise
kJrtnlZl, doktmma duyusu ise diiz oldugunu s6yler. Hatta baz1 ~eyler, bir duyuya ho~ gori.ini.irken, bir ba~kas1na kotii
goritnurler. Biitiin bu uyu~1naz duyumlar kar~1smda, Aeneside1nos'a gore, biz
nesneleri niteliklerden olu~an koJnpleksler olarak di.t~i.tni.truz . Bununla birlikte,
bir nesnenin tam olarak bu ni teliklere 1ni,
daha fazlasma ya da daha azma 1n1
sahip oldugunu bihne o)anagnnlZ yokh.lr.

4 Oznt!1Ji etkileyen ko~ullar. Bu gerek-;e


ya da neden ise, algtsal deneyin k.arakterini belirlemede biiyiik bir rol oynayan
oznel ko~ullan ifade eder. AnormaJ durumda alan birinin, bir hasta ya da delirun duyumlan ya da algdan, normal bir
kimsenin alg1 ya da deneylerinden farkhhk gosterir. Bununla birlikte, normal
durumda olanlann deneyJeri de, ~itli
neden ya da gerek-;elerden dolay1, farkh
olabilir. Omegin, a~hk, susuzluk, ya~h
hk, hareket ya da hareketsizlik, korku,
giiven, a~k ya da nefret ki~inin alg1sal
deneyine yogun bir bi-;imde etki eder.
5 Nesneni n konunru, uz.aklzgz ve ym. Algsal deneyin i~erigi, nesneyi ~evreleyen
ko~ullar taraf1ndan da etkilenir. Ayn1
gemi uzaktan kii-;uk ve hareketsiz, ya
k1ndan biiyuk ve hareketli goruniir.
Fakat, algllanan nesnenin ger-;ek dogasnu goz online sermek a~1s1ndan, bir izlenim ya da deneyin digeri kar~asmda
hi~bir iistiinlii~, bizim de digeri yerine
~u ya da bu izlenimi se-;mek i-;in hakh
bir nedenimiz yoktur. 6 Algrdan at;nhnaz
olan kan~mlar. Nesneler duyulart, kendi
ba~lanna degil de, her zaman ba~ka bir
~yle birlikte etkiler. Bundan dolay1,
insan varhg1run algtlad1gl iirun, nesnenin saf h~liyle ozde~ olmayan bir kan~amdu. 1 Nesntnin niceli:i ve konrpozisyo
nu. Seylerin niceligi ve kompozisyonu
da algJSal deneyin niteligini dogrudan
bi.r biQmde etkiler.

16 a fortiori

8 ili~ki/er. Algmm tiim nesneleri, algila}'an ozneyle ve i-;inde bulunduklan ko~ullarla olan ili~kileri tarahndan etkilendigi i-;in, nesnenin ger-;ek dogasuu,
bu ili~kilerin d1~ma ;1karak kavramak
olanag1 }'Oktur. 9 Stk ve seyrek olarak ger~ekle~cm olu~umlar. Algdanan nesnenin
alg1layan ki~inin tam~1k oldugu, s1k s1k
kar~1la~tlan bir nesne ya da pek bilinmeyen ve az rastlanan bir nesne ohnas1
da alg1y1 dogrudan etkiler. 10 Yasalarm,
gelenek/erin vc a/J~kanlrklarm etkisi. Algiya, ozelliklc de deger yargilarma, ki~inin
Liyesi oldugu toplumun yasalan, gelenek
vc gorenekleri de yogun bir bi-;imde etki
eder.
Tiim bu gerek-;eler, Aenesidemos'a gore,
insan varhgmm kendisinden baguns1z
bir ger-;ekJigin ne ve nas1l oldugunu hi-;bir zaman bilemeyecegin.i, varhgm kavralUlamaz oldugunu karutlar. Bundan
dolay1, varhk hakkmda dogrulugu test
cdilemeyen gorii~ler ileri siirmememiz,
hi-;bir ~ey hakkmda, onun ~oyle ya da
boyle, ~elirli tiirden bir ~ey olduglUlu
soylemememiz gerekir. Aenesidemos'a
gore, yapllacak tek ~ey, varhgu1 atomlardan ya da ate~ten ya da Idealardan
olu~tugunu one siiren temelsiz kuramlardan sakmmak, k1s1r tart1~malardan
ka-;uunak ve hi-;bir konuda hiikiim vermeyerek yarg1y1 asklya almakbr.
a fortiori. Tikel olarun dogrulugunu karutlamak i;in, tiimelin dogrulugunu gestermekten olu~an akllyiiriitme. tc;1kanmm,
dogrudan bir -;lkarun olmayp, dolayh
oldugu durumlarda, omegin tasunda, a
fortiori targiiman, ozel ya da tikel onermeyi kamtlamak amacyla, gene) onermeyi kamtlamaya kar~1hk gelir.
agape. 1 tPlaton'un felsefesinde, iyilik. Giizellik gibi, ezeli-dJedi ve yctldn idealara
duyulan, zaman zaman ahlili, manevi
ya da tinsel bir temeli olan a~k it;in kulla1Ulan Yunanca terim. 2 Orta-;ag Hristiyan
felsefesinde, Tann adma insaru ve insan
i~n Tafll'I'}'l sevme tavn.
Agape teriminin st)z konusu anlarruna
bagh olarak, ahlak alarunda belirleyici
ogeler ve ilkcler olarak birtakun buyruk-

lar bulundugunu, fakat bu buyruklar


arasmdan birinin temel olup, tiim digerlerinin bu buyruktan ;Ikhgmt savunan anlay1~a; tek bir ahH~ki buyrugun
varoldugunu, tiim diger buyruk ya da
degerlerin kendisinden tiiretilmek durumunda oldugu bu temel buyrugun 'Sev!'
buyrugu oldugunu one siiren a~k ya da
sevgi ahlakma agapiznr ad1 veri1ir.
Agathon. tPlaton'un felsefesinde, ahlaki iyilige ve bu -;er-;eve i~de en yiiksek iyiye,
en yiiksek tideaya, ti.irn Idealann varhk
nedeni olan iyi ldeaSll\a ve1ilen ad.
Agrippa. M. 5. 3. yiizyllda ya~am1~ olan
Romah septik filozof.
Agrippa hakkmda tku~kuculugu gerek-;elendiren ya da temellendiren argiimanlan ozetlemesi, t Aenesidemos tarafmdan ortaya konan on tropeyi be~e
indirgemesi d1~mda pek az ~ey bilinmektedir. Aym konu hakklndaki veya
aym nesneye dair gorii~ farklthklanndan; her onciiliin tek tek karutlanmasJ
gerektigi i-;in, karutlamalann sonsuzca
geriye gidi~e yol a~asmdan; bir nesnenin, ozneler arasmdaki farkhhklara ve
nesnenin degi~en -;evresel ko~ullanna
bagh olarak, farkl1 gozlemcilere farklt
~eldllerde gori.inmesinden, v. b. g., dolayi, yalmzca akla dayanan zorunlu bilginin degil, fakat, aktiiel ya da miimkiin,
her tiir olgusal bilginin de olanaksizhgm dile getirmi~ olan Agrippa, tMontaigne ve +Pascal iizerinde etkili olmu~
tur.
aga~ bi-;imli dii~iince [ing. tree-like thougllt; Fr. pensee arborescente].Deleuze ve
Quattari'nin, botanikten ba~layarak cnfonnasyon bilimi ve teolojiyle felsefeye
kadar Bah kiiltiiriiniin hemen tiim unsurlanru belirledigini soyledikleri epistemoloji veye dii~iince tarzma verdikleri ad.
Gilles tDeleuze ve Felix tQuattari'ye
gore, Ban dii~iincesini tarumlayan iki
temel egretilemesi vard1r. Bunlardan
ayna egretilemesi, ge~gin bilin-;te
yan saydam bir bi-;imde yansJtddJgt tasavvunma tekabiil eder. lkinci egretileme ise, zihnin ger-;eklik hakklnda ayru

ahliikd1~1

tarafmdan saglarum~ olan bHgisini saglam temellere (yani, koklere) oturtulmu~


sistematik ve hiyerar~ik ilkelere (e~de
yi~le, bilgi dallarma) gore diizenleyen
aga~ egretilemesidir. Deleuze ve Quattari'ye gore, aga~ bi~imli Bah kiiltiiriine,
merkezi, birle~ik, kendisine ~effaf,
kendi kendisiyle ozde~, temsil eden bir
ozneye dayandmlm1~ biiyiik sistemler
in~a etme imkaru vermi~tir. Aga~ benzeri dii~iincenin aga~lanndan serpilen
yapraklan, idea, bz, yasa, Hakikat, Adalet, Hak ve Cagita gibi dallan vard1r.
Boyle bir dii~iincenin en onemli temsilcileri tPlaton, tDescartes ve tKant'tJr,
~nkii onlar evrenselle~tirici ve ozselle~
tirici ~emalar i~erisinde zamansalhg1
yok eden filozoflard1r.
Bu dii~iincenin diger bir ad1 da dikey
felsefe olup, alternatifi koksap veya rizomatik dii~iincedir.
ahimsa. Hint dii~iincesinde ge~en, ve tiim
canhlann akraba oldugu ve dolaysyla
biitiin varhklarm carunm degerli ve kutsal oldugu dii~iincesini temele alarak,
hayvani g1dadan ve sava~tan vazge~
mekten meydana gelen yaralamama,
zarar vermeme ilkesi.
ahlak [Os. ah/tik; ing. morality; Fr. mara/ill!;
AI. mara/ischer, sittlichkeit] Gene! anlamda,
mutlak olarak iyi oldugu dii~iiniilen ya
da belli bir ya~am anlay1~1ndan kaynaklanan davraru~ kurallan biitiinii; bir
kimsenin iyi niteliklerini ya da ki~iligi
ni ifade eden tutum ve davraru~lar biitiinii, huy. lnsanlarm kendisine gore ya~ad1klan, kendilerine rehber aldklan
ilkeler biitiinii ya da kurallar toplam1.
ahlak~1 [lng. moralist; Fr. maraliste). 1 Gene!
olarak, ahlak alarunda yogunla~an filozof, insan eyleminin ahlili boyutu Ozerinde duran dii~iiniir; ahlald konulan ve
~agmm, toplumunun ahlald degerlerini
tarh~rak, buradan belli bir senteze ula~
maya ~ah~n ki~i. Dii~iince ve eylemlerinde, ahlak ilkelerine bagh kalmaya
ozen g6steren, ahlakh olmay h~eyin
oniinde tutan kimse.

17

2 Daha ozel olarak da, i~inde ya~ad1g1


toplumun ve ~agm torelerini, ahlak anlay~m el~tiren, tasvir eden ve buradan hareketle insan va ahlakh olmarun
ko~ullarma ili~kin dii~iinceler geli~ti

ren denemeci, dii~iiniir, ya da romanCI.


Bu anlamda ahlak~1, gene! ahlak dii~iin
cesini ele~tirir, insanlarm maskelerini
dii~iiriir ve edremle kotiiliigiin ~atl~
masuu ana tema olarak 5e9Jlek suretiyle insarun ahlald a~1dan gii~siizliigii
nii ve yetersizligini gozler oniine sermeyi ama~lar. Onun sistematik olmaktan
uzak olan eseri, ya inceleme (tSeneca)
ya yergi (Horatius) ya risale (Boileau),
ya ozdeyi~le (La Rochefoucauld), ya deneme (tMontaigne) ~eklinde geli~ir.
Ahlak~mm tavn ahlakm ger~ek kokenlerine ili~kin sistematik bir analiz olmamak ve donemiyle sm1rh kalmak bakmmdan, Nietzc;he'ye ozgii bir soykiitiigii
anlay~mdan farkW1k gosterir.
ahlakphk [Os. al!lalcfyye; lng. moralism;
Fr. mara/isme; AI. marnlismus]. 1 Her~yi
ahlak a~ISmdan degerlendirme, ahlaki en
ytiksek deger ve ama~ olarak alma tavn
ya da irlSanm biitiin eylernlerine ahlaki
bir deger yiikleme ve ama~ kazand1rma
kaygsutl ifade eden tavu, pratik felsefe
anlay1~1. 2 Daha ozel olarak da, ahlaki,
her tiir tinsel, teolojik ve varolu~sal baglamdan bag.rnslZ ozerk bir disiplin, mutlak bir yargdayta olarak goren ogreti.
Buna gore, ahlakt;~hk, insan varhgma
biiyiik bir inan~ besleyerek, onun degerine ve yetkinl~ebilirligine inanarak,
ger~ek iyinin ya da insanm en yiiksek
amacmm, d1~ etkiler ve ko~ullar her ne
olursa olsun, ger~ekle~tirilecek ahlald
eylemlerle kazarulan bir yetkinlikten
olu~tugunu savunan anlay1~ olarak ortaya <;lkar.
ahlakdt~t [lng. nonrrwral; Fr. nonmoral].
Yerle~ik ahlald degerlere ten; d~me, bu
degerlerle bagda~mama durumu veya
ahlak alanmm tiirniiyle d1~mda kalan
~ey i\in kullarulan s1fat.
Omegin, canslZ varhklar, otomobiller,
silahlar ne ahlaki, ne de ahlaks1zdu. Bir
otomobili ya da silah1 kullanan ki~i. bu

18 ahlak dnyusu

oto1nobi 1i va da silah1 ahlaks1zca, kotii"'


lii~e yok ac;acak bir tarzda kullanabilir.
Fa kat bu ~eylerin kendileri ahlakd1~1
ohnak durumundadu. Orne~in, bilimsel bilginin de ahlakla bir ilgisi yoktur.
Bilimin sa~lad1~1 bilgi, ins an taraf 1ndan
iyi ve yap1cr yonlerde kullantlabildi~i
gibi, kotiiltik i~in ve y1k1a ama.;larla da
kullan1labilir ve yahuzca, kullantlmaya
ba~lad1~1 andan itibaren, ahlak bir olgu
olarak ortaya ~1kar.
ahlik duyusu [Os. hissi al1lak; lng. moral
sense; Fr. sens moral; AI. moralisclter sinn]
Birtak1m filozoflann, ahlaki eylemlerin
kayna~1 olan ve insanlara do~ruyu yanh~tan ay1rma olana~1 verip, onlan do~
ruya yonelecek ~ekilde harekete gec;iren
ve ahlaki yarg1lar olu~tururken, dikka
te alaca~nn1z standartlar sa~layan, do~u~tan getirdi~intiz sezgisel gii.; ya da
yetiye verdikleri ad.
Ahlaki yeti o~retisi olarak bilinen ve
insan varhklannda, onlan iyilik, yardlmseverlik, odev ve insan sevgisi tiiriinden ahlaki de~erlere yonelten ve yalnizca ahlakf olgularla ilgili olan ayn bir
duyu, gii.; ya da yeti bulundu~unu savunan bu gorii~, ahlak alarunda, ahlakf
ozneye iyi ve kotiiyle, do~ru ve yanh~
aras1ndaki farkhhh~1 algllama olana~1
veren bir ahlak duyusunu temele ahr.
Varb~ ilk kez Francis tHutcheson ve
David tHume taraf1ndan one siiriilmii~
bir yeti olarak ahlik duyusu, neyin
do~ru ve neyin yanh~ olduguna ili~kin
bilgiyi temellendirdikten ba~ka, ahlaki
bilgiyle ahlald eylem aras1ndaki yank ya
da bo~lu~, ahlaki eylem i.;in bir motif
sa~lamak suretiyle kapamaya yarar.
ahlik felsefesi [Os. ilmi ahldk; lng. etiJics;
Fr. ethique; AI. ethik]. Felsefenin, 'odev',
'yiikiimliiliik', 'sorumluluk', 'gerekli1ik',
'erdem' gibi kavramlan analiz eden,
'do~ruluk' ya da 'yan1~hk'la 'iyi' ve
kotii'yle ilgili ahlaki yargllan ele alan,
'ahlaki eylem'in do~as1n1 soru~turan ve
iyi bir ya~mm nas1l ohnas1 gerekti~ini
a-;1klamaya .;ah~an dah. Temelde iyi ve
do~ru gibi iki etken taraflndan belirlenen ve iyi ve do~ru olana, neyin iyi ve

do~ru oldu~una ili~kin ara~ttrmadan


olu~an

pratik felsefe.
Felsefenin, neyin iyi ve do~ru, neyin
kotti ve yanli~ oldu~unu; insan ya~aml
run amacuun ne ohnas1 gerekti~ini;
ahlakh ve erdemli bir ya~ay1~1n hangi
o~eleri ic;erdi~ini ara~hran dahna kar,lhk gelen ahlak felsefesi, ahlak alan1nda
ge.;en kavra1nlan analiz eder, iyinin,
do~runun anlam!nl ac;1klayap, bir eylemi iyi ya da kotii kllan oJc;titler iizerinde
yo~unla~1r. Buradan da anla~1laca~t
iizere, ahlak felsefesi alan1ndaki ara~hr
malar, JtornJatif alzlakla metaetik ya da analitlk a/1/dk olarak ikiye aynhr.
Bunlardan normatif ahlak, neyin ahlaki
baklmdan do~ru ve yanh~, iyi ve kotii
oldu~unu belirleyen olc;iitler sunup, bu
olc;iitleri hakh klima ve temeUendinne
i~iyle u~ra~Jr. Buna gore, filozoflarm
.;o~u oncelikle ya do~ru eylem ya da en
yiiksek iyiyle ilgilenmi~lerdir. AhlAk felsefesinin temel kavram1 ya da belirleyici
o~esi olarak do~ru eylemi se.;en filozoflar, do~ru eylemi ger.;ekle~tinnenin,
do~ru olaru ~eyi yapman1n, zorunhJ
olarak iyiyi, iyi olaru da do~uracag1n1
one siirmii~lerdir. Buna kar~1n, do~ru
eylemi de~il de, iyi ya da en yiiksek
iyiyi temel kavram yapan filozoflar,
neyin iyi oldugu belirlendikten sonra,
do~ru eylemin hemen ve otomatik olarak farkedilece~ini, ve hayata geljirilece~ini savunrnu~lard1r. Buna gore, birinci
yakla~1mda neyin iyi oldu~u dogru
eylem taraf1ndan belirlenirken, ikincisinde dogru eylem iyi ya da en iyi tarafndan belirlenir.
Soz konusu geleneksel anlay1~1n ya da
nonnatif ahlak1n kar~1smda, ahlak felsefesinin, iyi ve do~ruya ili~kin bir
ara~hrmadan de~il de, ahlak kuramlanyla ahlakf inan.;larut ifadesinde kullanlan terim ve onermelerin manttksal
analizinden meydana geldigini savunan tmetaetik ya da tanalitik yakla~nn
yer ahr. lnsan1n dii~iincesi, eylemi ve
dilinde ortaya t;U<an ahlald o~elerin do~as ve anlam1ru c;oziirnleyen metaetik
ya da analitik ahlak, ahlald kavramlann

ahlikan

anlanllanyla, ahlaki yargalan hakhlandlrma, temellendirme veya desteklemede kullan1lan yontemlerin manhksal
analizinden meydana gelir. ~u halde,
ahlak felsefesi, felsefenin, bir yandan
dogru ya da iyiye ili~kin bir ara~hnna
dan, diger yandan da ahlaki kuram ve
kavra1nlara ili~lcin analizden meydana
gelen dahdu.
ahlikan evreleri [ing. stages of morality; Fr.
pluzses de lQ moralit~). AhlakJn, filozoflar
tarafandan onerilen geli~me a~amalan.
Rasyonellik oncesi, geleneksel ahlak ya
da grup ahlak1yla, ki~isel, rasyonel ya
da refleksif bir ahlakJ belirleyen, ve varhgl, hem ki.ilti.ir tarihinde ve hem de bireyin ya~amanda kolayhkla gozlenebilen bu evrelerin en belli ba~hlan ~u i.it;
evreden, yani 1 bireyin gelenekgorenek
taraf1ndan yonlendirilmesi evresi, 2 bireyin kendi ic;inden yonlendirilmesi,
kendi kendisini yonlendirmesi evresi, ve
nihayet, 3 ozerk birey evresinden meydana gelir.
Buna gore, ahlak, bir ki.ilti.ir ~err;evesi
it;inde kabul gormi.i~, belirlenmi~ ve ta
nunlanma~ amat;larla bu amat;lara nas1l
ula~llacag1na ortaya koyan kurallar
obegi olarak ortaya t;tkar. Bireye dJfSal
olan bu amat; ve kurallar bireyi uzun bir
si.ire boyunca yonlendirdikten sonra,
birey onlan it;selle~tirir kendisine mal
eder ve kendi aanat;lanyla kurallan
haline getirir. Bundan sonra ise, birey
rasyonel ve ele~tirel bir tavar geli~tirip,
kural ve amat;lanna el~tiri si.izgecinden
get;irir, onlan nesnel bir bit;imde degerlendinnesini ogrenir. 0, arhk ozerk bir
birey haline gelmi~tir. Gert;ek anlamda
ahlakln ba~ladag1 yer de, i~te buras1d1r.
ahlak1n soykiitiigii [tng. genealogy of nwrals; Fr. gen~ologie de Ia moraliteJ. 1 Unli.i
Alman filozoh1 Friedrich tNietzsche'nin,
ahlak kurumunu, ahlakan bir toplumda
nasll ortaya t;lkllganJ, hangi fonksiyonu
yerine getirdigini, insanlarm nit;in ona
baglanmak durumunda olduldaruu gostermek suretiyle at;akJama faaliyeti it;in
kullandag1 deyim. Nietzsche soz konusu
yontem ve ahlak anlay1~1nl Geneologie
1

tem~l

ogeleri

19

der Moral [Ahlalon Soyki.iti.igi.i) adh eserinde geli~tirmi~tir. Nitekim, s1ras1yla,


efendi ve kole ahlak.J, gi.in~ ve sut;luluk
bilinc, ve nihayet t;ilecilik ideali gibi i.it;
ayn boli.iJnden meydana gelen kitaban
ana di.i~i.incesi, ahlak.Jn gi.ic;stizli.ik ve yeteneksizliklerinden dolaya yarattca eyletne te~ebbi.is edemeyen, ama eylemi
kendilerine oldugu kadar, yaratao ki~i
lere de yasakJayan birtak.Jm norm ve kurallarla gi.it;si.izli.ik ve yeteneksizlikJerini
dengelemeye t;ah~anlann hant; ve intikam duygulanndan dogdugu di.i~i.ince
sidir.
2 Nietzsche ve Marks'ta omeklenen bir
tavar olarak, varolan geleneksel ahlakln
temellerini kaz1y1p, kendi anlaya~ma,
kendisine ozgi.i bir ahlaka yer a911a tavn.
ahlik1n temel etmenleri [tng. basic factors in morality; Fr. facteurs bases de Ia Jno ..
rnlit~]. Ahlak olgusunu ya da kunununu
olu~turan, belirleyen temel ve vazget;ilmez ebnenler.
Bu etmenler ~u ~ekilde saralanabilir: 1
Tikel nesne ya da bireylerin belirli bir
ahlaki nitelik., tOdev ya da sorumluluga
sahip olduklar1n1 ya da olmad1klaruu
ifade eden belirli yarga fonnlan. 2 SOz
konusu yargllar it;in nedenler ortaya
koymanm uygun ve olanakh oldugu di.i~tincesi. 3 Daha genel yargdarda ifade
edilebilen ve ahlaki yargllarla bu yargalar i~n getirilen nedenlere teanel olan kurallar, ilkeler, idealler ve terdemler.
4 Bu yargdara, kurallara ve ideallere
e~lik eden ve bizim onlara uygun bir
tarzda hareket et:memizi saglayan doga( his ya da duygular. 5 Sorwnlu tutulma, ovi.ilme ya da aylplanma ti.iri.inden,
belirli odi.il ya da ~zalar, ek motivasyon
kaynaklan. 6 Bi.itUn bir yargdama, akllyi.iri.ibne ve hissetme si.ircci boyunca benimsenmi~ olan belli bir bakJ~ ar;1s1.
ahlakan temel ogeleri [tng. basic elements
of ethics; Fr. elmzents bases de l'~thique] .
Ahlak1n varolu~nun kendilerine bagh
oldugu temel unsurlar, bir toplum ya
da ki.ilti.ir t;evresinde ahlakJn onsuz olunamaz ko~ullan. Bu ogeler ~oyle sJralanabilir:

20 ahlaki

1 Ahlak, ey lemlerimizde her zaman


birtaklm alternatiflerle kar~r kar~rya kaldrgnrnz gerfeginin kabu)iiyle ba~lar. Biz
do~ru ya da yalan soyleyebi liriz. Soz
konusu iki olanak ya da alternatif kendisini bize, davranl~UnlZln alternatifleri, eyle1nimizde yonelece~imiz sec;enekler olarak sunar. Biz bu iki altematiften
birini ya da di~erini sec;ebiliriz ve a] ternatiflerin varh~1na ba~h olarak, eylemhnizi kontro) edip diledi~imiz ~ekil
de ayarlayabiliriz. Oysa, canslZ bir
varhk ya da e~ya ic;in boyle bir ~ey kesinlikle soz konusu ola1naz, c;tinkii o
farkh eylem tarzlann1 birbirinden aylramaz. Ote yandan, cans1z bir varhk,
ba~ka bir bic;ilnde degil de, yaln1zca
kendisine etk.i eden bir d1~ giice ba~h
olarak davran1~ta bulunur. ~u halde,
insan varh~1, cans1z bir varh~1n tersine, bir eylemi kendi ba~1na ba~latma
gitciine sahip, farkh altematiflerin bilincinde olan biridir.
2 Olfiip bi,me, bilin,li olarak tartma.
Buna gore, bir kimse bir problem ya da
giic;liikten kurtulabilmek i9n, yalan rru
yoksa gerc;ekleri oldu~u gibi mi soylemesi gerekti~i iizerinde dii~iiruneye
ba~lad1~1 zaman, alternatif davran1~
tarzlann1n lehindeki ve aleyhindeki verileri olc;iip bi,.iyor demektir. Pratik bir
bilgeli~e dayanan ol,.iip bic;me, bilinc;li
olarak tartma, bizim giicumiiz ve etki
alanmz ic;inde kalan, gelecekteki eylemleri konu ahr. Olc;iip bic;me, ne yapnamz gerekti~i iizerinde dii~iirune, 'Ne
yap1nahyun?' sorusunu yarutlama, belli
bir amaca nas1l ula~llacagt konusunu bilinc;li olarak tartma anlamu1a geli.-.
3Se,im ya da ir4de ozgurlugu. Ahlak1
olanakh kdan c;ok onemli ba~ka bir o~e
ise, sec;im yapabilme, altematifler kar~ISlnda tercihte bulunabilme yetene~i
mizdir. Zira in san varhklan birer makina olsaydlar ve insanda her~y onceden
belirlenmi~ olsayd1, ahlak diye bir ~ey
hie; soz konusu olmayacakh. Ba~k.a bir
deyi~le, ahllki ozne iyi ve kotii, de~erli
ve de~ersiz kar~1S1nda, kendi motifleriy-

le, kendi arz.u ve ideallerine dayanarak


bir sec;im yapamad1~1 zaman, ahllktan
ve ahlaki eylemden soz edilemez.
4 Ahlakln dordiincii temei o~esi, sorumluluktur. Soruinluluk, ki~inin eylemlerinin sonuc;lann1 iistlenebilmesi anla~
m1na gelir. Buradan da anla~1laca~1
iizere, ahlaki soru1nluluk, se~m o~esini,
irade ozgiirlii~iinii varsayar. Yani, eylemlerine ozgiirce ve kendi motifleriyle
karar veremeyen bir kimsenin, bu eylemlerin hesab1n1 verebilmesinden, onlarm sonuc;lann1 iistlenebihnesinden
soz edilemez. Bu anla1nda bir c;ocu~un
ya da akll hastas1n1n sorumlulu~undan
soz etmek miimkiin de~ildir. Onlar sorumlu tutulamazlar, c;iinkii kendilerine
eyleinlerine ozgiirce, kendi tercihlerine
gore karar verebilme olana~1 verecek,
bir zihinsel olgunluktan yoksundurlar.
5 Ahlakln ba~ka bir temel o~esi de,
ba~ka insanlarr hesaba kahna zon.nlulugudur. Buna gore, davran1~laruruzll\ ba~ka
lanru nasd et.kileyece~ konusu, ahlak1n
konulanrun onemJi bir bOliimiinii meydana getirir. ~iinkii, davraru~larunLZJn iyi
ve do~ olup olmadJkJan, ~~unlukla
soz konusu davraru~lann ba~kalan iizerindeki etldlerine ba~h olacakbr. Niteldm,
birc;ok ahlak~ Robinson Crusoe'nin gerc;ek anla1nda ahlakh ya da ahlaks1z davranabilecegi gorii~iinii kabul ebnez.
6 Olc;iip bi,.ti~imiz, 'Ne yapmahyun?'
diye sordu~umuz zaman, davran1~1m1~
z1n, yalruzca ba~kalan iizerindeki etkilerini degil, fakat kendi karakterimiz, kendi
ya~an trmrz ve genel amacrmrz uzerindeki
etkilerini hesaba katryoruz demektir. Bundan dolay1, ahlakln en onemli o~esi,
ahlaki eylem.in oznesidir.
ahliki [lng. moral; Fr. moral; AI. sittlich].
i yi, dogru di ye nitelenen, do~u, erdemli,
adil, v .b.g., oldugu kabul edilen insan eylemleri; temel de~erler tarafll\dan yonlendirilebilme veya ba~kalanru bu de~er
lere gore et.kile1ne, yarg1lama kapasitesi
i~n kuUanllan s1lat. Ahlak kurallanna
uygun olan, ahllk bakurundan iyi olan
eyleme, ahlak bakmundan iyi olan ki~i
nin karakteri~ verilen ad.

ahliki empir.izm

ahlil<i aritmetik [tng. nroral arithmetic; Fr.


aritlnuetique morale]. tYararcahtan kururusu Jeremy tBentham'an, 'mumki.in oldugu kadar c;ok sayada insana, mi.imki.in
en yliksek mutlulugu saglama amaca'na
ula~1nak ic;in temele ald1t1 hazlara iii~
kin hesab bililni; hazlann yogunlugu,
suresi, niteligi ve ba~ka insanlar i.izerindeki etkisiyle ilgili kalki.il ruri.i.
ahlaki egoizm [tng. egoism; Fr. ~goisme; Al.
egoismus]. AhJak feJsefesinde, her insan111
kendi iyi1igini gozetmesi ve kendi c;akarlanru hayata gec;innesi gerektigini, ya~amdaki en yuksek i yin in, ki~inin kendisi ic;in olanakla olan tum tatminleri
(arzulan, istekleri, ihtiyac;lara, hazlan ve
a1nac; lara) kar~damas1 ya da gerc;ekle~tir
lnesi oldugunu, ki~inin kendi tatmin, ba~an ve mutlulugunun ilk, en yiiksek ve
nihai deger oldugunu, kalan tiim degerlerin bundan c;1khgln1 savunan anlaya~.
Herkes ic;in ge~erli olan bir tahlak ya
sas1 bulunmadaga ic;in, ahlaki eylemin
sonucuna gore degerlendirilmek durumunda oldugunu, ki~inin her zaman
kendi c;1kann1, yaranna temele alarak eylenesi gerektigini, ahlaki bir eylemde
belirleyici unsurun, eylemin ozneye sagladatJ yarar, c;akar oldutunu one siiren
ahlak gori.i~u olarak ahlaki egoizm ya
da benciligin, tbencillikle ozde~le~tirilp
1ne zorunlulugu yoktur, c;i.inki.i bencillik
sergileyen eylemler, pekala eylem sahibinin c;akanna olmayabilir.
Oc; ayn ahlaki bencilik ya da egoizmden
siiz edilebilir: 1 Evrensel alllQJc.i egoimz,
temel ilke olarak, herkesin, ba~kalanrun
t;Jkarlanru hie; dikkate almakswn, her
zaman kendi c;1kanru gozeterek eylemesi
gerekb~ one surer. Buna kar~tn, 2 biret;sel ahlaki egoizm, herkesin benim t;lka
nma gore eylemesi gerektitiJU, 3 ki~isel
alalaki egoiznr ise, benim, ba~kalanrun ne
yapmalan, nasaJ davranmalan gerekti~yp
le ilgili bir iddiada bulunmakswn, kendi
ki~isel t;~kannu hesaba katarak eylemde
bulurunam gerektigini one siirer.
Soz kon usu ahlaki egoizm tiirlerinden,
bireysel ve ki~isel egoizm, ahlaktan toplumsal bir ahlak, bir ahlak sisteminden
de, tiim insan varhklan i~in gec;erli ola-

21

cak bir kuraJlar ve ilkeler buttinu anla~dd1ga su rece, ciddi probleanlere yol
ac;ar ve c;ogunluk, savunulabilir gori.i~
ler olmaktan t;~kar. Evrerasel ahlaki ego
izan ise, anla~dabilir ve savunulabilir
bir ahlak anlaya~a olabilmekle birlikte,
birtak1m ko~ullar gerc;ekle~tirilmedigi
takdirde, pratik olma yan bir ogretidir.
Buna gore, ahlaki egoizm, ancak ve.
ancak insanlar birbirlerinden yalJtlandak
[an, goreli olarak kuc;iik gruplar halinde
ya~adaklan ve dolayasayla, insanlar ara
s1ndaki 9kar c;ah~malan en aza indirgendigi zaman, uygulanabilen bir teori
olabilir. Fakat bizim, kendisine yeten varhkJar olmadlgJmaz, goreli olarak ki.i~iik
topluluklar halinde ya~amayap, ba~ka
insanlarla toplumsal, ekonomik ve hatta
ahlaki olarak kar~d1kh bir bagamhhk
ili~kisi ic;inde bulundugumuz, nufusu
giderek artan bir toplum ic;inde ya~ada
guruz ve burada, kac;lJ\Jlmaz olarak birtakim ~Uc:ar c;ah~malannan ortaya ~aktaga
dikkate aluursa, evrensel ahlald egoizm
de c;okme tehlikesiyle kar~da~u, ya da
en azandan, c;1kar c;ah~malan soz kon usu
oldugunda, c;ab~malan herkesin ~akanru
koruyacak ~kilde ~oziimleyecek bir yontemle tamamlanmak durumunda kalu.
ahlaki empirizm [tng. ethical empiricism; Fr.
empriSriJe ethique]. Genel olarak, insarun
dogal yonunden, d uyulanndan ya da
daha c;ok d uygularmdan hareket eden
ahlak anlaya~lan ic;in kullarulan deyim.
Nitekim, duyguyu duyuJann bir ti.irevi
olarak gorup ahlakhhta ona dayandaran
ti.imdogalc1 ahJaklara ayru zamanda empirik ahlak anlaya~lan ad1 verilir.
Ahlaki empirizm biraz daha ozel bir
anJam i~inde, ahlaki takalcahA-an kar~J
smda yer alan ve ahlaki eylemin temelinde bulunan ahlak kurallannan, dogu~tan getirilmeyip sonradan deneyim
yoluyla kazanaldagtn1 one si.iren gori.i~u
ifade eder. Soz konusu empirist gorii~,
ya ahlaki tbireycilik ~eklinde ortaya c;Jkarak, kurallann kazandmas1nda bireyin ozgiin deneyiminin onemini vurgular ya da tsosyolojizm ~eklini alarak,
kurallann elde edihnesinde ortak deneyimi on plana c;karhr.

22 ahlaki epistemoloji

ahiald epistemoloji [tng. moral epistemology; Fr. epistemolog1e morule] Herkes i~in
gec;erliligi olan nesnel ahlaki dogrulann olup olmadtgl, ahlaki sonuc;lann,
tam olarak 'dogru' diye betimlenemese
bile, nesnel olup olamayacag1 sorulanm soran; ahlaki ilke ve sonu~larm nasd
bilinebilecegi, ahlaki akdyi.iri.itmelerin
nasll hakh kdmabilecegi, akd, duygu
ve sezginin ahlaki di.i~i.ini.i~ ve argi.imanlarda nasd bir rol oynad1g1 konulanru ara~tuan tepistemoloji ti.iri.i.
ahlaki eylem [ing. Moral actioni Fr. Action
morale]. Ahlak a~1smdan degerlendirilebilen, ahlaki bir degere uygun di.i~en ya
da ahlakl bir amaa ger~ekle~tirmeye ~a
h~an, yonelimsel bir karakter ta~1yan,
belli bir amaca yonelmi~ olan eylem.
Ahlaki bir eylemin sahip olmak durumunda oldugu belirli ozellikler ~oyle Slralanabilir: 1 Eyleme yonelten bir niyet
ya da bir motifin varhgw, 2 belli bir
eylem bi~irnini se~en bilin~li ve sorwnlu
bir ozne, 3 ozne tarafu,dan yapdan se~imde, bir zorlamarun soz konusu olmayp, se~imin oznenin kendisi tarafmdan
belirlenmesi, 4 iyi ya da kotii gibi ahlaki
degerlerin varhg1, 5 ki~inin kendisi ya
da ba~kalanrun ~1kanna olabilecek bir
sonucun hedeflenmesi.
l~te bu c;er~eve i~inde, ahlald eylem en
genel haliyle, ozgi.ir iradeye dayanan ve
ba~kalanm gozeten bir eylem olarak tammlanabilir.
ahlaki eylemin gerisindeki motifler. [lng.
motives behind the moral action; Fr. motives
derriere de I' action morale]. Ahlaki eylemi
doguran, ahlAksal diye nitelenen eylem
ti.iri.ini.i gi.idi.ileyen moti.fler, daha ozel
olarak da, Alman filozofu Kant'm, ahlaki
eylemin temeline yer~~~tirilebilecegini
soyledigi i.i~ ayn motif.
Bu motifler Slrasiyla, 1 egilim, 2 ki~isel
9kar ve 3 t6dev olabilir. Bir eylentin
ahlaki degerini yarg1larken, eylemin,
birtak1m egilimlerin nti (bir eylemi, belli
bir anda onu ger~ekle~tirme hissine kapdarak m1 ger~ekle~tirdigimiz), yoksa
ki~isel ~1kann m1 (eylemi, onun kendil,,ize ~1kar saglayacaguu hesaplayarak

ml ger~ekJe~tirdigimiz) yoksa odevin


mi (yani bir eylemi, onu yapmamn
odev, dogru olduguna inanarak ml ger~ekJe~tirdigimiz) sonucu oldugunu bilmenin bi.iyi.ik onem ta~td1gm1 soyleyen
Kant'a gore, dogal egilimlerimize dayanarak ya da ki~isel c;1kan temele alarak
eylemek yerine, bir odev duygusuna dayanarak eylemeliyiz, ~i.inki.i burada nesnel bir ahlik yasas1yla bu ahlak yasasma
duyulan oznel bir sayg1 d1~mda hi~bir
~ey yoktur.
Ote yandan, tKant'a gore, bir eylem bir
egilim ya da histen dolay1 degil de, yalmzca bi.r odev duygusund<u1 dolay1 ger~ekle~tirilmi~se eger, ahlaki bir eylem
olabilir. Zira, insanlar yalmzca etld edebildikleri, kendi denetimleri altmda bulunan ~eylerden sorumlu tutulabilirler.
insan, egilimleri, duygu ve tutkulan
i.izerinde tam bir denetim saglayamaz.
Aym ~ekilde, insamn ki~isel ~1kanm
gozeterek birtakun sonu~lara yonelmesi
de kabul edilemez. <;unki.i bu ti.ir eylemler insamn yi.ice, insani ve rasyonel
ozi.ini.i ortaya ~lkaramad1ktan ba~ka,
eylemlerin sonu~lan da ~ogu zaman insanlarm etki edebilecekleri ala1un dl~m
da kahr. Bundan dolay1, tum insanlar
i~in ahlakl1 olmaktan saz edilebilecekse
eger, ahlak insandaki Odev duygusuna
dayanmahdu.
ahlaki gerek~eler kan1h [ing. argument
from moral considerations]. Ahlak felsefesi
tarihinde, tNietzsche ve Sartre gibi baz1
ateist di.i~i.ini.irlerin ahlak1 ve insan ozgi.irluguni.in varolu~unu mi.imki.in kllabilmek i-;i.Jl, yani ahlaki kaygdardan hareketle, Tann'mn varhgm1 yads1ma
tavtrlanm ifade eden l<arut ya da argi.iIJ\an ti.iri.i.
Di.inya tarihinin olduk~a karrna~1k ve
problemli donemlerinde ya~am1~ ve felsefelerinde ahlik1 on plana ~1karrru~
olan Nietzsche ve Sartre, ahlak saz konusu oldugunda, i.nsarun Tann tarafmdan onceden belirlenrni~ bir ozi.i bulunmadtgnu, insarun ozi.ini.i kendisinin
yarathgm1 one si.irmi.i~ti.ir. Ba~ka bir
dey~le, bu filozoflar, insan ozgi.irlugu-

ahliki

niln, ancak ve ancak Tann varolmad1g1


zaman soz konusu olabilecegini savunmu~lardlr.

Buna gore, Nietzsche, Avrupa'da Tann


inancmm ve bu inanca dayanan klasik
Hristiyan ahlakmm ~oktugunu iddia
eder. 0, bu durumun ~ok endi~ verici
bir durumoldugunun farkmdad1r. Nitekim, Tann inancuun ~oku~uyle ilgili
olarak, 'Dunyanm bir daha sahip olamayacagl en kutsal ve en gu~lu varhk, han~erlerimizin altmda kana boyand1. Bu,
insanm kalduamayacag1 kadar buyuk
bir olayd1r' demi~tir. Fakat, bu durum
ona gore, zorunludur, ~unku insanm gucunun bir degeri olacaksa, insan i~in bir .
ozgurluk ve ahlaktan soz edilebilecekse,
sonsuz guce sahip olan bir varhgm varolmamasl gerekir. Zira, sonsuz olanla
sm1rh olan, en yetkin olanla yetkin olmayan, tamla eksik olan bir ve ayru
dunyada bannamaz. Banmrsa eger,
eksik ve smrrh olan, kolele~ir, yetkin
olan ve SIJUrslZ bir guce bulunana teslim
olur, ozunu ve ahlakm1 yaratam.az. Oyleyse, insarun kendisini ozgurce yaratabilrnesi i~i.n, Tanr1'dan vazge~ilmesi gerekir.
Aym tezi tSartre da savunur. insanda
varolu~, ona gore, ozden once gelir. insarun varolu~u, bu dunyaya gelmi~ligi
vardLI ve insan, oztinti kendisi yaratlr.
Tann, yani bir yarat1c1 var ise eger, insarun ozu de var demektir ve bu oz varolu~tan once gelir. Ba~ka bir deyi~le,
Tann varsa, ozgiirluk yok demektir ve
insan kendi ozunu olu~turma olanak ve
gucunden yoksundur. Bu imkan ve
~kiln varolabilmesi i~in, Sartre'a gore,
Tann'nm varolmamas1 gerekir.
ahlaki gorecilik [tng. etltical relativism; Fr.
relavitisme ethique]. Ahlakta ve degerler
bakmundan rolativizm. Bireylerin ahlaki
ilke ve degerleri arasmda bir ~ab~ma bulundugu gozleminden hareketle, ahlakl
degerleri.n ve ilkelerin ki~iden ki~iye,
~agdan ~aga ve toplumdan toplwna degi~tigini savunan anlay1~. Ahlak alamnda, mutlaklann varolmad1g1m, ahlakm
kulturlere, gruplara ve hatta bireylere

g~redlik

23

goreli oldugunu, mutlak hi<;bir ilke ya


da deger bulurunad1g1 i~in, her i.nsarun
kendi kural ya dt~ degerlerini kendisinin
belirlemesi gerektigini savunan ahlak
gorii~i..i.

Tiim insanlar i~in, tilin zamanlar bo-

yunca ayru ol~ude ge~erli olan tek bir


ahlakm ya da tek bir tahlak yasas1'nm,
ahlaksal standarhn varolu~unu yadsyan, bir<;ok ahlak yasas1, bir~ok standart
bulundugunu, bir ~agda ya da belli bir
yerde hukum suren ahlakm ba~ka bir
~agda ya da yerde hukum suren
ahlaktan olduk~a farkb olabilecegini, bir
ahlakm hukum surdugu ~aga goreli oldugunu one suren gorii~.
Nesnel olarak dogru ve ge~erli olan
ahlaki hi~bir standart, evrensel hi~bir
deger bulunmad1g1ru savunan gorecilige gore, tiim standartlar, tum degerler
oznel bir karakter ta~u. insanlann
ahlakla ilgili oznel duygulan, varolan
tek ahlaki ol~ut ya da standard meydana getirir.
Ahlaki goreciligin ii~ farkb ~ekli ya da
ttirti vardu: 1 Bunlardan betirnleyici gorecilik, olaru betimleyerek, yalruzca, farkh
insan ve toplwnlann ahlaki yargdannm
farkbhk gosterdigini, hatta bunlann birbirleriyle ~ah~ma i~inde bulundu~u
dile getirir. 2 Metaetik gorecilik ise, temel
ahlaki yargllar soz konusu oldugwtda,
bu yarg1lardan biri yerine ba~ka bir yarg1y1 hakh kdmarun nesnel olarak ge~erli
olan rasyonel bir yolu bulurunad1gllll ve
~ah~an iki Lemel yargmm aym olde
ge~erli oldugunu savunur.
3 Buna kar~m, normatif gorecilik, betimleyid gorectligin antropolojik ya da sosyolojik bir iddiada, metaetik gorecil tgin
ise tmetaetik alaruna giren bir savda bulundugu yerde, normatif bir ilke one
surer: Bir birey ya da toplwn i9n dogru
ya da iyi olan, i.;inde bulunulan durum
ya da ko~ullar ayru olsa bile, ba~ka bir
birey ya da toplum i~in dogru ya da iyi
olamaz. Bu ilke ise, bir kimse tarafandan
dogru ya da iyi oldugu du~unulen bir
~eyle ilgili olarak, ba~ka bir kimsenin
onun iyi ya da dogru oldugu i.nancma ya

24 ahlaki ilke

da dii~i.lncesine sahip olmad1~ tezine ek


olarak -ki, bu betimleyici gorecili~n tezidir- bir toplumda, belli bir yerde ya da
zamanda gerc;ekten de iyi ya da dogru
olarun ba~ka bir durumda, yerde ya da
zamanda iyi ya da dogru olmad1g1 tezini
1~nr.

ahHiki ilke [Os. mebdei ahllik; ing. moral


principle; Fr. principe moral]. 'Yalan sbylemek kotiidiir', 'H1Is1zhk kotiidiir', 'Ki~i
diiriist olmahd1r' tiiriinden, insana yapdmasl, gerc;ekle~tirilmesi gereken ahHiki
eylemi g5steren, insana yiikiimliiliigiinii, Odev ve sorumlulugunu arumsatan,
ahlaki eylemlerin bilinc;li olarak ya da bilin~izce kendisine dayandmld1g1, eylemlerin kendisiyle ac;lldand1g1 ya da yorumlandl~ kural ya da ilke.
ahlaki ilkelerin bilgisi [ing. knawledge of
moral principles; Fr. connatsance des principes morals] tOdev ahlak1yla iinlii Alman
filozofu Kant'm evrensel ve zorunlu
ahlaki ilkelerin bilgisinin nasll kazaruld1gm1 ac;1klama tarZl.
Teorik bilgi ile pratik bilgi arasmda bir
ko~utluk kuran tKant, ahlaki ilkelere
ili~kin bilgimizin bilimsel ilkelere ili~
kin bilgimize bir bak1ma c;ok benzedigini one siirmii~tiir. c;unkii Kant'a gore,
'insan daima dogruyu soylemelidir!'
~eklindeki ahlaki yarg1, ilke olarak 'Her
degi~menin bir nedeni vard1r' ~klinde
ki bilimsel yarg1yla ayru tiirdendir ya da
ayru zihinsel faaliyetin iiriiniidiir. Biz,
tiim degi~meleri gozlemlememi~ olsak
da, zihnimiz tiim degi~meleri dii~iinme
olanag1 saglad1g1 ic;in, her degi~menin
bir nedeni olmas1 gerektigini biliriz. Bu,
Kant'a gore, bizim teorik, kuramsal dii~iirune kapasitem.izi yansltmaktadn. Oc;
arh iic;U.n alh ettigini biliyoruz ve bu bilgiyi elmalan ya da portakallan bir araya
getirerek elde etmiyoruz. A yru ~ekilde,
insanrn her zaman dogruyu soylemesi
gerektigini sonucuna, Ali'nin, Mehmet'in eylemini gozlemledikten sonra
vamuyoruz.
Kant' a gore, bilgimiz her ne kadar deneyimle ba~lasa da, tecriibeyle s1rurlarum~
degildir. Deneyimden gelen izlenimlere

ek olarak, akhmlZ, tecri.ibedeki nesne ve


olaylara, sanki onlan belli gozliikler ya
da lensler araclllg1yla goriiyormu~casl
na, onlarla ilgili dii~iinme tarzlanmlZl
aktam. Buna gore, biz, bilirnde de ahlak
felsefesinde de, belli bir durwnda, zamanda deneyimledigimiz tikel olgulann
otesine gec;en kavramlan kullarunz. Deneyim, bilimde ve ahlakta, zihne daha
geni~ kapsamh, tiimel terimlerle dii~iin
me hrsah verir. Bir degi~me gozlemledigimiz zaman, zlhnimiz bu olaya, bu degi~meye ek olarak, tiim degi~melerdeki
tnedensellik ili~kisini ac;1klama olanag1
veren nedensellik kategorisini yiikler.
Aym ~ekilde, pratik akbm1z da, Kant'a
gore, insani ili~kilerimizde, yalmzca belli
bir anda degil, fakat her zaman nasd
davrarunarruz gerektigini belirleyebilir.
Nas1l ki, kuramsal akluruz nedensellikle
ilgili tiimel ve zorunlu yargllar olu~tura
biliyorsa, ayru ~kilde pratik akhrruz da
'ne yapmanuz gerektigi'yle ilgili genel
gec;er, evrensel yarg1lar ortaya koyabilir.
Aklumz her ikisinde de, tiim zamanlar
ve durumlar i9n gec;erli olan bir ilkeyi
konu almaktadar, zira bpk1 fizigin yasalan gibi, ahlaki eylernin de yasas1 vardll'.
ahlaki kiiltili hareketi [ing. ethical culture
movement]. insani, toplumsal ve uluslararasl tiim ili~kilerde, ahlak etkeninin
onemini vurgulayan, odev duygusunun,
ahlak yasastyla insamn sonsuz deger ve
yiiceliginin herkes tarabndan geregi gibi
anla~Ilmasm1 amac;layan aklm ya da hareketler.
Terim tpozitivizm, tyararabk,. idealizm
ve daha ozel olarak da, 19. yiizyilin sonlannda ingiltere'de baZl se9<,in filozoflar tara.bndan sbzii edilen amac;la kurulan dernekler it;:in kullarulnu~br.
ahlaki mutlak~1hk [ing. ethical absolutism; Fr. aflsolutisme ~tltique]. Ahlaki degerin ezeli-ebedf ve nesnel olarak gerc;ek oldugunu, ezelt-ebedi olarak dogru
ve gec;erli olan ahlAki kural ve degerler
bulundugunu ve bu degerlerle kurallar
biitiiniiniin istisnaslZ tiim insanlar ic;in
gec;erli oldugunu, yani tiim insanlar tarafmdan kabul edilmek, benimsenmek

ahiak kan1tt

durumunda olan, de~i~mez ve mutlak


bir yasa, standart ve ahlak bulundu~u
nu savunan gorii~.
Ahlaki toznelcili~in tam kar~1b olan
gorii~, soz konusu ahlak yasasuun uygulamasl ve ge~erliligi bakmundan diinya
nm belli bir bolgesi ve tarihiyle Slrurlanmalni~ oldu~unu one siirer. Mutlak9lara
gore, ahlald bakundan bugiin do~ru olan,
antik Ytman ve Roma'n1n egemenli~i alnnda ge~en yiizy1llarda ve hatta daha
once de do~ru olmak durumundadlr.
Giinii1niizde ahliki bakundan yanh~ olanin, o zaman da yanb~ olmas1 gerekir.
Ahlaki bak1mdan bugiin yanl~ olan
kolelik, o zaman da yanh~ olmak durumundaydl. Bu durum, antik~a~da baz1
biiyiik dii~iiniir ve ~ahsiyetler koleli~in
toplum i~in zorunlu bir ko~ul oldu~u
nu dii~iinmii~ olsalar bile, ge~erli olmahdlr. Antik~a~da koleli~in me~ru olmasJ, yaln1zca, Yunanlllann, neyin
ahlaki baklmdan do~ru ve neyin yanh~
oldu~u konusunda bilgisizlik i~inde old ukJanru gosterir.
Buna gore mutlak~1 bir bakl~ a~s1ru benimseyen ki~i, ahlaki de~er ve dii~iin
celerin ~a~dan ~a~a ve toplumdan topluma de~i~ti~ini, tartt~IImaz bir olgu
olarak kabul eder. Biz, bugiin koleli~in
ahlaki bak1mdan yanl1~ oldu~unu dii~ii~
niirken, 'funanhlar onun do~ru oldu~u
na inanm1~ olabiJirler. Bununla birlikte,
onJann bir ~eyin do~ru oldu~unu dii~iinlnii~ olmalan, bir ~eyi ger~ekten de
dogru yapmaz. lnsanlann bir ~ey hak
k1nda ne dii1iinmii~ olduklanndan ~ok,
o ~eyin ger~ekte ne oldu~unun bir
onemi vard1r.
Ahl&ki mutlak~ya gore, do~ru ahlaki
de~erler obe~i her ne olursa olsun, 0
tiim insanlar i~in, tiim zamanlar boyun ..
ca her zaman ayxu obnak durumundadu. Mutlak~1n1n bu inano ya da gorii~ii, insanlarm ahlikla ilgili konularda
hala o~renecek ~ok ~eyi oldu~u inanciyla
tutars1zhk gostermez. <;iinkii, insan taraflndan yaralllmarru~ bir ~ey olarak
ahlilan nesnel oldu~u, ahlakm ilkelerinin, insanlann kendileriyle ilgili olarak,

25

ge~mi~te oldu~u

gibi, ~imdi de bilgisizlik i~inde olabilmekle birlikte, kesinlikle


bilgisine sahip olmak durumunda olduklan ger~ek do~rular oldu~u inanc1, mutlak9nm tavr1nlll aynlmaz bir par~asidtr.
Ona gore, ahlaki bak1mdan do~ru y a
da yanh~ olan -bu ister ozgiir a~k, ister
koleiik, ya da ister ~oke~lilik olsuntiiln insanJar i~in, tiim zamanlar boyunca do~ru ya da yanh~ttr. Ba~ka bir deyi~le, mutlak~1bk, yaln1zca ahlak yasasuun bu gezegendeki tiim insanlar i~in
ayru oldu~unu de~il, fakat onun rum
akdh varbklar i~in ge~erli old u~un u da
one siirer. Mutlak~1b~a gore, ahlak yasas evreninin yap1snn ayr1lmaz bir
par~as1du.

ahliki ozne [ing. moral agent; Fr. agent


moral). Kendisine belli birtakun ahlaki
niteliklerin atfedilebildi~i, bundan dolayl, ahlaki a~dan de~erlendirilebilen,
belli bir olgunluk, akd yetisi ve duyarb~a sahip olduktan ba~ka, ozgiir ve sorumlu olmak durumunda olan ve kendisini ahl&ki eylemle ilade eden ozne.
D1~ ko~ullar, kendisinin d1~mdaki gii~
ve nedenler taraf1ndan de~ de, kendi
se~im ve ozgiir ir&desiyle belirlenen, bilin~li ve sorumlu varhk.
ahliki ve toplumsal yasalar [ing. moral
and social laws; Fr. lois morales et social es ].
insan davran1~1ru diizenlemek, yonlendirmek ve kontrol etmek amac1 yla bir
totorite, tgelenek ya da akll taraf1ndan
getirilen davran1~ kurallan, yasak ve
yukiimliiliikler; toplwnsal beraberlik,
bar1~ ve uyumu sa~lamak, ki~isel oiInayan ili~kileri siirdiirmek, duygulan
gere~i gibi ifade etmek iizere, davran1~
s1rasmda izlerunesi gereken, cvrensel
bir ge~erlili~i ya da uygulanabilirli~i
olan nesnel ve ba~lay1c1 kurallar.
ahlak kan1h [ing. moral argument for the
existence of God; Fr. argument moral pour
I' existence de Dieu]. tTeizmin temellerini,
insan varhkJanrun ahlakr deneyimlerinde
bulan, T ann'run varolu~unu insandaki
de~er duygusuyla a.;Iklayan, Tannnin
varolu~unu ahlak yoluyla kan1tlayan
tav1r, yakJa~Im.

-::1

ahlikSIZCihk

Tann'run varolu~unu kamtlama ~aba


smda olan diger tTann kamtlan gibi iddiah olmayan ve Tann'nm varolu~unu
ahlak olgusundan, insarun ahlaki deneyiminden, ve dolay1s1yla soz konusu
deneyim ile ilgili verilerden yola ~lka
rak kamtlamaya ~ah~an; insan varhgmda goriilen ahlaki ve tinsel geli~menin,
yalmzca Tann'nm varolu~u 1~1gmda
degerlendirebilecegini, insanda goriilen
ahlaki ilerlemenin ancak ve ancak bu
geli~menin gerisindeki itici gii~ ve
oniindeki yiiksek ama~ olarak Tann'run
varhg1yla a~1klanabilecegini savunan
ahlak kamh ~u kabullerden biri ya da
digerine dayamr: 1 Ahlaka, ahlakhhga
temel olan vicdan sadece Tann'run sesi
olarak a~1klanabilir; 2 Odev, dogruluk,
diiriistliik, hakkaniyet gibi ahlaki kavramlan ancak Tanrl'mn iradesiyle a~lk
layabiliriz. 3 Ahlakhhk baglayu:1 giiciinii Tann tarafmdan verilen ceza ve
odiillerden ahr. 4 Ahlakf deger ve ki~i
sel mutluluk arasmda bir baglanb olmasmm aklm bir talebi oldugu dikkate
ahrursa, ahlaki oznelerin Tann'mn varolu~unu kabul etmeleri makul, rasycr
nel bir ~eydir. Ahlak kamtmt ilk kez
olarak ortaya atan ki~i, iinlii Alman filozofu tKant i~te bu kabuUerden sonuncusunu temele alm.J~hr.
Diger Tann kamtlanru, Tann'nm varhgmr bir bilgi konusu ya da problemi
haline getirdikleri il)in ele~tiren Kant.
Tann'mn varhgr inancmt ahlak yoluyla
temellendirm.eye ~ah~trken, en onemli
gii~liigiin, bir yandan ahlakm ozerkligini
koruma, diger yandan da inan~ ile ahlak
arastnda makul bir bag bulundugWlu
gtistenne zorunJulugwlda yatbguu dii~ii~tiir. Buna gore, Kant kendisine
~ noktas1 olarak, insarun ahlakh bir
varhk oldugu ger~egini alm~ta:r. insan,
ahlakh olmak zorunda olan bir varhkbr.
Ona gore, insaru mutluluga laytk ktlan
~ey de ahlAkhhkttr. Kant, aktl diinyasmda, ahlikhhkla mutlulugun birle~tigi bir
sistemin varl..agrm dii~iinmenjn, biz insanlar i~in ~k dogal bir hak oldugunu
one siirer.

Bw\Unla birlikte, salt fikir diizeyinde kahndrgrnda, ahlakm mutlulukla sonu~


larunast, yalmzca bix ideden, ger~ekl~
meyebilecek bir idealden ibaret kahr.
Oysa, Kant'a gore, ahlik ile mutlulugun
birle~mesi, insan ic;:in en yiiksek iyiyi
meydana getirir. Fakat, biitiin insanlar
bir araya gelseler bile, boyle bir iyinin
ger~ekl~mesini saglayamazlar, zira bu,
onlarm, hatta bir biitiin olarak doga diizeninin gii<.iinii a~ar. Ahlaklilik ile mutlugun birle~mesi, Kant'a gore, yalmzca
evreni ahlak yasalanna gore yoneten bir
Mutlak Alol'tn, yani Tann'nm varhglrun tasavvur edilmesi durumunda soz
konusu olabilir. Bu durumda, saf pratik
akhn ilkelerine gore, 'Tann postiilast' ile
'Oliimsiizliik posrulast'ru ortaya koyma
zorunlulugu vardu.
ahliksrzc1hk [Os. gayri aldiikiyye; ing. immoralism; Fr. immoralisme; AI. immoralismus]. t Ahlak~rhgm kar~tstnda yer
alan bir tav1r olarak ahlak dii~manhgr.
Ahlakf odev, ilke ve kuxallann insarun
insanbgtru oldiirdiigiinii, insaru bask.J
all:utda tutup, onu kolele~tirdigini savunan ve bundan dolayt, ahlaka biitiiniiyle
kar~1 Q.kan, ahlaka kar~1 kayrtstz kalan
gotii~e ya da geleneksel ahlak anlayt~ma
kar~1 koyma tavn.
ahlik tiirleri [ing. hjpes of morality; Fr. genres de moralite]. 'Kime ya da neye kar~J
ahlakh olunur, ahlakh davramlu?' sorusuna verilen yarutlara bagh olarak, ortaya ~1kan ahlak tiirleri.
Bw1a gore, dort rur ahlaktan soz edilebilir: 1 Dini ahlak. insanm dogiistii varhk
ya da varhklarla olan ili~kilerinde soz
konusu olan ahlak. OmeA'in, Yahudi ya
da Hristiyan geleneginde, On Emir'den
ilk ii~ii bu tiir bir ahlak.ln bir par~as1 olarak anla~1hr. Buna gore, bu ii~ emirden
birine kar~1 sayg1s1zhk etmi~ olan bix
lcimse, soz konusu ahlak kurallarma
gore, bir insana kar~1 ahlakstz davranmanu~ olsa da, Tann'ya ahlak.a aykm
bir bi~imde davra~ olur. 2 Dogal
ahltik. BiitUn. ilkel kiiltiirlerde yaygm olan
bir ahlak tiiril olarak. insarun dogayla
olan ili~kisinde ortaya ~tkan ahlak. Bura-

Ajdukiewicz, Kazimierz 27

da, doga, insarun refah1 i~in degerli olan


bir ~ey olarak degil de, ahlaka konu olacak ~ekilde bir kendinde iyi olarak degerlendirilir.
3 Bireysel aiJltik. Bireylerin, herhangi bir
toplumsal ya da dini ahlak sistemine
bagh olmaks1zm, kendilerine kar~1 olan
iii~ kilerinde soz konusu olan ahlak. 4
Toplumsal aJIIQk. tnsan varhguun diger insanlarla olan ili~kilerinde soz konusu
olan ahlak. tnsarun en onemli ahlaki davram~lan, insamn toplumsal grup olu~
turmasiyla ve bireylerin birbirleriyle ,.ah~ma i,.ine girmeleriyle ba~lad1g1 i,.in,
digerlerine gore daha ,.ok i.izerinde durulan ahlak budur.
ahlak yasas1 [Os. aiJltiJc:j 1alnun; ing. moral
law; Fr. loi morale). Eylemi yonlendiren,
kendisiyle davram~m s1mrlarup di.izenlendigi, bize ne aradlglmlZI ve ne yapmaIruz gerektigini arwnsatan kural ya da
idealler bi.iti.ini.i. AhlAkr eylemin kendisine tabi olmak durumunda oldugu nesnel
ve evrensel yasa. Ahlaki eyleme zorunluluk karakteri kazandl!an gene! kanun.
Ahlak yasasmm sirasiyla teolojik, dogal
ve rasyonel bir temeli olabilir. Buna gore,
teolojik bir ahliik. yasas Tann tarafmdan
buyurulan bir ahlak yasas1d1r. Burada,
ahlak yasas1, temeli insan dogasmda ya
da yasaya itaat edip etmemenin get:i.recr-gi sonu,.larda degil de, tTann'run dogasmda bulunan, Tann'run iradesinden
kaynaklanan davram~ kurallan bi.iti.ini.i
olarak gori.ili.ir. Buna gore, ahlakh olmak,
tannsal iridenin, insanlar i~n koydugu
davram~ kurallanna, ahlak yasasma uymakbr.
Dogal bir ahl6k yasasr ise, nihai ve en
yi.iksek hedefi tarri olarak ger,.ekle~mek
olup, mutlulugu ama,.Iayan insan dogaSl tarafmdan buyurulan, insan dogas1~
run ifadesi olan, akll yoluyla bilinen ve
baglayiclhgl kabul edilen yasa olarak
ka~1m1za ,.1kar. Buna gore, ahlakb
olmak ger,.ek anlamda insan olmakhr ve
ger,.ekten insan ohnak ise, akllh bir hayvan olmakbr.
Rasyonel ahltik yasas ise, nihai bir amac1
olan, tmutlulugu ve tam olarak ger,.ek-

le~meyi

hedefleyen bi.iti.in bir insan dogasmm de~il de, yalmzca insan akluun
buyrugu olan ve insan varhgma, sonu,.lan hi,. hesaba katmadan, insan oldugu
i,.in yerine getirmek durumunda oldugu
odevleri arumsatan bir yasadtr.
Ahuramazda. Eski iran dini Zerdi.i~t~i.i
li.igi.in, koti.ili.ik ilkesi ya d a Tann's1
olan Ehrimen'le si.irekli bir mi.icadele,
ya da sava~ hali ic;inde olmakla birlikte,
Zerdi.i~t,.i.i iyimserligin bir ifadesi olarak, sonunda mutlak bir zafer kazanacak olan ba~tanns1, iyilik ilkesi.
Zerdi.i~t,.i.ili.igi.in yi.ice ve yarahc1 tannsl olarak Ahuramazda, bi.iti.in tannsal
di.izeni, sulan ve bitkileri, 1~1g1, yeryi.izi.ini.i ve iyi olan her~eyi meydana getirir. Tannsal di.izenin bekc;isi de olan
Ahuramazda, bi.iti.in iyi varhkJann yerlerini belirler, insanlann eylemlerini denetler.
aile benzerligi [ing. family resemblance; Fr.
ressemblance fomiliale). Bir ~eyin tarumlayia, belirleyid karakteristigini ya da ger,.ek
ozi.ini.i ara.maktan olu~an geleneksel ttarum yontemine, ou:ii anlay1~a kar~1 9kan i.inli.i ~agda~ di.i~i.ini.ir Ludwig tWittgenstein'm yakla~ururu ifade ebnek i~n
kullarulan deyim. Buna gore, bir ~eye, a)
her biri bir,.ok ~ey tarafmdan payla~nlan
ve b) baz1lan, her bir ~ey tarafmdan
sahip olunan bir dizi age ya da ozellik sayesinde anlam aktanhr.
aitia. Yunan felsefesinde neden. Ara~tm
lan sonuca yol a,.an olaylara ili~kin mekanik ya da bilimsel bir ta,.Iklama saglayan neden. Bir ~eyin nasd oldugu gibi
oldugunu anlamanuza olanak veren
neden. Varhga geli~in ya da olu~un nedenleri.
Ajdukiewicz, Kasimierz. (1860-1963) Polonya'daki manhksal-analitik gelencgin, empirist yonelimleri ag1r basan,
i.inl i.i temsilcisi.
Felsefi ilgileri ,.e~itlilik arzeden Polonyah filozof, bir entellekti.iel olarak da
bi.iyi.ik bir etki yapm1~hr. Daha ziyade
tmant1k ve bilgi kuram1 alarundak.i ~a
h~malanyla se,.kinle~en Ajdukiewicz,
bu alanda radikal tuzla~lnlClhk ad1 verilen bir gori.i~i.i benimsemi~tir.

28

Al<ademi

0, gundelik, dogal dilimizde ne analitik


ve sentetik onenneler, ne de manbksal
~1kar1111. kurallanyla bilimsel hipotezler
arasmda bir aymm bulunmad1~ one
surer. Btitun bu aymmlar, ona gore, salt
uzla~llt\la iJgili bir meseledir. Yeni bilimsel bulu~ ve k~ifler soz konusu oldugunda, kurallanrruzt veya hipotezlerimizi gozden ge~rip ge~innemek de bize ya
da uzla~tma kalmt~ bir ~eydir.
Akademi. Yunan filozofu tPlaton tarafmdan, M. 0. 387 Atina'da, kentin kuzeybahsmda yer alan ve ad1ru kahraman Akademos'tan alan annan i~inde kurulmu~
alan ogretim ve ara~hrma merkezi; tarihin tarudtgr ilk yuksek ogretim kurumu.
Akademi'nin uzun sayllabilecek bir t.arihi vardtr. Buna gore, okulun yonetiminde once Platon'un ve daha sonra da
Speusippos'un bulundugu donem Eski
Akademi olarak bilinir. Milatt.an Once 4.
ve 3. yuzytllan kapsayan bu donemde,
tPhytagoras~dann okul uzerindeki etkisi
artm1~ ve Platon'un tmetafizik goru~leri
bir 'sayt kuramma' dayandmlarak sistemle~tirilmi~tir. Yine ayru donemde,
Akademi matematik ve astronominin geli~mesinde buyuk rol oynamt~hr.
Okulun yonetid.Jigini Arkesilaos'un yaphgJ ve daha ziyade ku~kucu bir ogretinin egemen oldugu donem ise (M.O. 3.
yuzyt.l) Orla Alcm:Umi olarak bilinir. Yeni
Akademi ise, MO. 2. ve 1 yuzydlarda,
tKarneades'in onderliginde, tStoacJlarm
tdogruluk ol~utleriyle ilgili ogretilerine
kar~t ~lktru~hr. Daha sonraki donemlerde ise, Akademi Platoncu, Aristoteles~i
ve Stoae1 ogretileri eklektik bir tarzda birle~tirmi~tir.

' Ote yandan, Platon tarafmdan kurulmu~ alan Akademi'de geli~tirilen felsefeye Akodemi fel.seftsi diye adlandtnhrken.
gunumuzde universitelerde, universiter
kurumlarda yapllan felsefe incelemelerine, ger~ekl~tirilen felsefi ara~tumalara
akDdemilc felsefo adt verilmektedir.
Buna kar~m, universite veya yuksek
ogrenim kurumlanndaki ara~hrmact
ya da hocalann, konu aldlklan bilimin
problemlerini, derslerinde ya da yaym

yoluyla, (bilimsel ~ah~mamn evrensel


standartlann yerine getirerek ve i~ ahlakma uyarak), yoneticilerinin mudahalesine maruz kalmadan, ara~ttrma ve
tarh~ma ozgurlugu, akademik ozgiirliik
diye tammlamr.
akd [Os. tikile; ing. reason; Fr. raison; AI.
vernunfl). lnsandaki soyutlama yapma,
kavrama, bagmtt kurma, du~unme,
benzerliklerin ve farkhhklann bilincine
vanna kapasitesi, \tkarsama yapabilme
yetisi. Apar;tk dogmlan ya da soyut nesneleri, ozleri, tumeUeri, dogrudan ve araOSlZ bir bi~mde sezme melekesi; onctillerden sonuca ge~mek suretiyle ~1kanm
yapma yetenegi ya da gticu. Vahiy,
inan~, sezgi, duygu, duyum, algt ve deneyden farklt olarak, salt insana ozgu
alan bilme yetisi, dogru du~unme ve
hukum verme yetenegi, kavram olu~tur
ma gucu.
insan, alai teriminin soz konusu anlamlan i~inde 'akllh hayvan' olarak tarumlaruru~hr. Buna gore, akd, i~gtiduye kar~tt olup, insarun kendisi sayesinde
~tkanmlar yapttgr, ya da do~ onctillerden ge~erli sonu~lar ~tkardtgt yetiden
ba~ka hi~bir ~ey degildir. Akll yine,
duyum, algt, imgelem, duygu ve arzuya
kar~1t olarak, ~u ya da bu anda ya da
yerde, neyin var oldu~ ile ilgili dogrulan, ~tkanmda bulunmadan sezgisel olarak kavrama yetisine kar~1hk gelir.
Akll yine, pratik alai anlammda, genel
alul guciinun bir par~as1 olarak, belirli
eylemlerin ni~in ger~ekle~tirilmesi gerektigini, bu eylemlerin kendilerinden
~lkbgt ilkeleri ya da bu eylemlerin kendileri i9Jt yalruzca birer ara~ oldu_tu
ama~lan kavrama yetisini ifade eder. Ote
yandan, salt bilgiye hik.im alan, ama~ ve
sonu~larla hi~ ilgilenmeyen, bir fenomenin mekanik sure~ i\lnde gozlemlenmeslyle suurlt alan akla teknik alol adt verilir. Buna kar~m, nesne olmayt reddeden,
varhgmt ozne olarak taruyan ve varolanlan varhk olmak bakmundan ele ahp struflayan akla ontolojik akll denir.
Akll kavrammm anlamt temelde aym
olmakla birlikte, bu anlam kimi zaman

-----------

~~-------

----

---------

----~-

----

akll 29
~a~m

ilgi!erine ve dolaytstyla, ko~ullan


na ba~h olarak farklthk goslerir. Ome~in, ilk~a~'da zihinden ba~unstz varb~1
bilen akd, Orta~a~'da inanan hizmetinde
ohnu~; buna kar~m, modem donemde
bilimsel dii~iinceyi kunnakla yiikiimlii
clan akll, bilimsel dii~iincenin geli~imi
nin bir sonucu olarak par~ala~ hale
gelmi~lir.

Saymayt bibne ve bilme yetisi anlamma


gelen Yunanca logos sozc~iinden tiireyen
akll kavramt, buna gore, llk~a~da diinyadaki ~oklu~u ve ~e~itlili~i diizene sokan
ve hem de varolaru kavramaya yonelen
bir insani yetiyi ifade eder . .Alol konusundaki felsefi spekiilasyon, bu nedenle ilk~~da varb~a dair felsefi spekiilasyondan
aynlmazdtr. Nitekim, tSokrates oncesi
Yunan do~a filozoflan, herkes i~ bir ve
ayru clan ~eyi, dii~iincenin ve varh~m temelini akil yoluyla ortaya koymaYJ ama~
lamt~lardu. Onlann diinyarun lularhh~
ru tularh bir stiylemde dile getinnek
iizere, ~klu~un gerisindeki birligi, tiirn
fenomenlerin biricik ve kurucu nedenini
aramalannm nedeni budur.
Yine, tPlalon'a gore aktl, duyulann
sa~lad1~1 de~i~ken ve yamlhct4Iox4 ya
da empirik bilgiye kar~tl clan do~ru
dii~iincedir. Akla dayah bilgi, onda dt~
goriinii~ler alarurun iistiine yiikselmemezi sa~layarak, bizi ger~ekten varolan
tldealara gotiiriir. lki tiir akd veya akllda iki tiir bilgi oldu~unu soyleyen Platon'a gore, bunlardan birincisi ozleri,
idealan do~rudan ve aractsJZ olarak
kavrayan sezgisel akd ve ikincisi de malematikselldealara yonelen, dolaytstyla
matematiksel kamtlamayla s~kinle~en
diskiirsif akddtr.
Akh kuramsal ve pratik akd, kurarnsal
akh da, elkin ve edilgin aktl olarak
ikiye aytran t Arisloleles ise, bunlardan
elkin akdm, edilgin ya da pasif akla,
duyumlanan ya da algtlanan nesnenin
duyusal formunu alma olana~1 verdi~i
ni soyler. Ole yandan, etkin aktl, formu,
onu duyu-deneyinden soyutlamak suretiyle, bilin~ i~in a~1k hale getirmek durumundadtr.

Orta~a~ dii~iincesinde

ise, aktl inanca


ba~tmh, inancn hizmetindedir. insanm do~al bir yetisi olarak akhn bir
ozerkli~i olabilse bile, bu a!\cak diskiirsif
bir akd olabilir. Nitekim, tSkolastik felsefenin en biiyiik ve en onemli filozofu
clan Aquinash tThomas 'akd yiiriitmenin, kavrama nesnesi clan bir nesneden
ba~k~bi nesneye gitmek oldu~unu'
stiyler.
lam felsefesinde ise, hakikati,
onu olayunstz olarak bildiren vahiyden
ba~unstz olarak bilen, do~ruyu ve yanh~~ aytrt etme imkam sa~layan 'do~al
l~tk'hr/
Modem donemde ise, akll modern le~
menin lemelindeki yeti olarak, inan~lan
ba~tmstzdtr ve onun gorevi, once bilimsel dii~iinceyi, sonra da loplumsal
diizeni kurmakttr. Dt~ ger~ekli~i tema~a eden veya yanstlan bir gii~len ziyade,
diizenleyici ve kurucu bir gii~ olarnk aktl,
tDescartes'a gore, tiim insanlarda ~iltir.
Ttpkt do~runun ve bilginin ol~iitii olarak
akla saygt duymanm zorunlu oldu~unu
stiyleyen tMalebranche gibi, tLebniz'e
gore de, inan~lan ba~mstz olarnk ozerk
akhn giiciinii hi~bir ~ey sarsamaz.
tKant'ta ise, ak.Jl, anlama yetisiyle birlikte, iki temel entellekliiel yetiyi meydana getirir. Bunlardan anlama yetisi,
kendileriyle deneye yapt kazandtrdt~t
a priori idelere, deneyden liirelilemeyen, saf deneyde bulurunayan a priori
kavramlara do~u~lan sahip olur. Oysa
akd, anlama yetisinin tersine, miimkiin
bilginin smtrlan i~inde kalmaytp, deneyin strurlanru a~maya, varolan her~eyi
kapsayan ku~ahc1 bir ger~ekli~e ili~kin
olanakstz bir kavrayt~a ula~maya ~ah
~tp, zorunlu olarak ~eli~kilere dii~er.
Bundan dolay1, Kanl'a gore, aktL anlama
yetisi i~in neyin bilinebilir oldu~unu
ara~llnnakla, deneye nasd yapt kazandtrddt~mt incelemekle yetinmeli, bilginin
smtrlanm a~tp, a priori spekiilasyonlara
kalkt~mamahdtr. tRousseau'da ise akd,
toplumsal yasalann ol~iitii ve yolgoslericisi olmak durumundadtr. Buna kar~m,
tHegel'e gore ak.Jl. en yiiksek hilme for- _
mudur.

30 akllcthk

ak1kllzk [Os. akliyyun mez!Jebi; in g. ralio


nalism; Fr. rationalisme; Al. rationalisnzus].
Rasyonalizm. Evreni bir butun olarak
di.1~l.1nce yoluyla yorutnlaJnayi, bireysel
ve lopltunsal ya~a1n1 akhn ilkeJerine
gore dilzenle1neyi a1na~layan tavu. imanln ya da dinin reddedilmesi durumu,
bi.1ttin bilginin bir siste1n i~inde ifade
edilebilecc~i, ilke olarak her~eyin bilinebilece~i inanc1.
1 Genel bir bi-;i1nde de~erlendirildi~in
de, akllc1hk, tirrasyonalizmin tersine,
ak1l yoluyla kazan1lan bilgiye duyulan
inanc1, do~ai.isti.i kaynaklardan kazanllan bilgi yerine, do~al roldan kazan1lan
bilgiye duyulan inana, duygulann yerine de, akla duyulan inanc1 ifade eden
genel bir tavtrdu. Boyle bir genel tavu
olarak, akllc1hk, yetkin orne~i bilimsel
bilgi, ya da daha -;ok, yetkin ornekleri
mate1 natik ve do~a bililnleri olan bilgi
tilrilne de~er verir ve akla, deneye dayanmayan bir bilgi olamayaca~1n1 savunur. Ba~ka bir deyi~le, genel a~1dan ele
ahnd1gmda, yalruzca tumevanmsal ya
da tfundengelimsel akdyurutmenin, bize
gerc;ek diinya hakklnda bilgi verebilece
~ini savunan goru~ olarak akdahk, vahyin ve duygularm bilgi kayna~1 olamayaca~Ull one surdu~u ic;in, irrasyonalizme,
tgize1ncili~e ve romantizme kar~1t olan
bir goru~rur.
2 Akdcihk, daha ozel ve deneyci.li~e ya
d a tern pirizme kar~lt bir o~reti olarak
da, duyu-alglSlndan once ya da ustun
ve ba~uns1z olan, ilk ve temel bilgi kayna~l olarak akh on plana ~kartan ya da
vurgulayan felsefi teoriye kar~ll1k gelir.
Bu teori, yani epistetnolo jik akdcrlzk, insan
varhk.laruun, soyut bir bi~de akllyurijtme ya da du~ilrune i~lemiyle, varolan ve varolanan yap1s1 ve genel olarak
da evren hakk1nda, temel ve reddedilemez kesin yan1tlara ula~abildiklerini
one surer.
Epistemolojik akllahk, yine ger~eklikle
ilgili olan baz1 do~rular1n gozlemden,
deneyimden ba~uns1z olarak ve deneysel yontemler kullarulmadan bilindi~;
zihnin, ger~eklik hakk1ndaki analitik ol-

1nayan bu do~rulan, soz konusu do~ru


lar zihindeki do~u~tan dil~ilncelere
kar~1hk geldi~i ve ger~eklikle uyu~tu
~u i~in, deneyden once ve deneyden ba~uns1z olarak bilebildi~ini belirtir. Akllclhk, ayn1 ~er~eve i~inde, bilginin tek
ger-;ek kayna~uun aktl, ve bilimin de,
temelde alol yoluyla olu~turuhnu~ olan
tilmdengelimsel bir sistem oldu~unu;
do~rulu~un tek ve temel ol-;urunun,
manhksal tutarhhktan meydana geldi~i
ni iddia eder.
Ayn1 g6ru~, her konuya uygulanabilir
oJan, tumdengelimsel, manbksaJ, matelnatiksel ve ~lkanmsal, yani rasyonel bir
yontem bulundu~unu ve bu yontemin
bize, her konuda uygun ve doyurucu
a~1klamalar sa~lad1~1n1 one silrer. E pistemolojik akllc1h~a gore, bilgideki ideal,
~eylerle ilgili olarak mutlak bir kesinli~e
ula~1nak olmahdu. Yalruzca aklldan turetilmi~ olan zorunlu ve apa-;1k do~ru
laran do~ru, ger-;ek ve kesin oldu~unun
bilinebildi~ini, geri kalan her ~eyin,
yanh~lanmaya a-;1k olup, kesinlikten
yoksun bulundu~unu one suren akllC'Ibk, evrenin, ger-;ekli~in manbksal ya da
akJa uygun bir bi~imde duzenlenrni~ bir
sistem oldugunu; manb~a mutlak olarak
hnim olundugurtda, evrendeki her~e
yin manh~1n ilkelerinden ya da yasaJanndan -;lkarsanabilir oldu~unun gorulece~ini one surer.
3 Epistemolojik akllc1h~a ek olarak, bir
de spekulatif ya da meta fiziksel aktlcrlrktan
soz edilebilir. Ger-;ekli~in ili~kisiz ve tutarslz par-;alann bir toplanundan ba~ka
hf-;bir ~ey olmad1~1 ve dolay1s1yla akd
tarafmdan kavranamayaca~1 gorti~u
nun tam kar~lsanda yer alan spekulatif
alalc1hk, dunyarun, par-;alan birbirlerine manbksal bir zorunlulukla ba~lan
ml~, yap1s1 tumuyle anla~1labilir ve
kavranabilir olan, rasyonel bir bi~de
duzenlenmi~ bir butun oldu~unu one
surer.
Ote yandan akllc1llk, 4 ahJak alarunda
(altl8ki akrlcrhk), neyin iyi ve do~ru,
neyin kotu ve yanh~ old u~una karar verirken, duygu, gelenek, otorite ya da ar-

akll dotrular

zulara degil de, akla ba~vunnam1z gerektigini one siiren gon'.i~e; ahlak kurallanntn kaynat1 soz konusu oldugunda,
bu kurallann ve ilkelerin kaynag1n1n,
deneyiln degil de, insan vicdan1 oldugunu, insanlann dogu~tan ve evrensel
olarak sahip olduklan bu kurallann_
insan vicdarun1n ya kendiliginden olu~
turdugu ya da TaJua'dan edindigi kurallar oldugunu, veya ahlak kurallannan in
sa1un pratik akluun evrensel olarak
ger;erli olan iiri.inleri oldugunu; kJsacasJ
ahlaki kurallann n priori kurallara kar~l
lak geldigini one siiren ogretiye kar~dlk
gelir.
Akalc1hk 5 din alananda (dinde akrlcr/rk)ise, inancn dogrularana, vahiy ya da
ba~ka dogaiistu yollarla degil de, salt
akd ve diger dogal yetiler aracahg1 yla
ula~1lmast gerektigini dile getiren gorii~e kar~1hk gelir.
6 Akrlcrlrk psikolo jide ise, ornegin Jean Piaget'nin ~ocugun dii~iince ve davraru~ geli~imini ara~hran ve zihnin kategorilerinin ancak ve ancak ~ocutun tecriibelerinin, diinya ile kurdu~ ili~kinin ardtndan ortaya ~Jkt1t1ru dile getiren tgenetik
psikolojinin tersine, belli algtsal \fe kavramsal kapasite ya da yeteneklerin dogu~tan oldugu gorii~iine kar~thk gelir.
Buna kar~1n, akllcdtk 7 sosyolojide, ondokuzuncu yiizyddan ba~layarak, QJgunluk pozitivizmle ozde~l~ti~tir.
Ote yandan, akllcllagJn hemen her
zaman Bah Uygarhg1n1n ba~ka toplumlar ve irrasyonel olduklan dii~iiniilen ilkeller kar~1s1ndaki iistiinliitunii vurgulayan ortiik deger yargtlannl i~erdi~
ak1ldan ~1kardmamahdu.
akll ~ag1 [tng. age of reason; Fr. age de Ia
raison]. Felsefede, 17. yiizythn ikinci ya
ns1nda ba~laytp, 19. yiizy1hn ilk yan
s1nda dek uzanan ve her alanda akh temele alan t Aydmlaruna ~agtna verilen
bir diger ad.
Ak1l ~agm1 belirleyen ii~ onemli kabul
vardu: 1 Ezeli-ebedi dogrulann olu~tur
dugu rasyonel bir diizen vardu; 2 insan
zihni bu dogrulan anlamaya, bu hakikat
lerin bilgisine ula~maya fazlastyla yetili-

31

dir, ve nihayet 3 insan1n, bu dogrulan


anlaanaya yetili olan zihninden ba~ka,
ayna dogrulan ten1ele ahp se-;ilnde bulunan, bu bilgiler 1~aganda eylemeye istekJ i
ve yetili bir iradesi vardu.
Ak1l ~ag1 du~iinurleri i~in, her bilhn,
yalruzca fizik, kilnya, astronotni degil,
fakat iktisat, siyaset ve ahlak dahi, dognlukJan hetnen ve arac1s1Z olarak kavranabilecek olan onennelerden, ilk ilkelerden hareket etanelidir. Bililnin i~i bu
ozel onennelerden.. apa~lk ilk ilkelerden
~1karsanabilecek olan tum teore1 nleri ortaya ~lkannakllr. Bililnin yetkin ornegi
doga bilimleri olup,. doga bililnlerinin
yontemi de ideal bilimsel yontetni mey
dana getirir. Bu yontem her alana uygulanabilir. Akllh insana du~en de, doga
bilimlerini temele alarak, bilimin ortaya
koydutu tum bu dogrulan, oldugu gibi
gundelik ya~ama uygulatnakhr.
akldll [Os. gayn alcli; ing. irrational; Fr.
irrationnel; AI. irrational]. AkJa uygun olmayan, akla, dii~iince yasalanna kar~1t
olan, sa9fla ve anla~datnaz olan. Akllhca, rasyonel yargllara u ygun bir tarzda
eylememe durumu. Diizenden, akbn
kavrayabileceti bir diizenlemeden yok
sun bulunan. Karmakan~1k ya da kao
tik bir durumda olan. Rasyonel bir a~tk
lamas1 ya da ifadesi olmayan.
akd dogrulan [lng. trnths of reason; Fr. writes de raison]. Alman rasyonalist dii~ii
n iirii tLeibniz'in felsefesinde, her yerde
ve tiim miimkiin diinyalarda d~ olan
onerrnelere verilen ad.
Bu tiir dotrular, yahuzca tarum geregi
dogru olan onermeler olarak kalmazlar;
onlar, ger~ek diinya, dt~ diinya i~in de
ge~erli olan dotrulardtr. Ger~eklik hakkindaki bu teme) dogrulan, hi~bir gii~,
hatta Tannzun giicii bile deti~tiremez.
Bu tem~l akd dogrulanntn ba~tnda ~e
li~mezlik ilkesi gelmektedir. Akhn dogrulan manbk, dii~iince yoluyla bilinen,
zorunlu dogrulardu, oyle ki b u dogrulardan birini inkar etmek ~eli~kiye dii~
lnekle e~ anlamhdu. Leibnlz akbn dogrulanrun apac;ak dogrular old ugun u
sayler.

32 akllyiiriitme

aktlyiiriitme [Os. muluikmt; ing. rfASOiling;


Fr. raisonnement; AI. vernunftscltluss]. Dii~unceleri bilint;li, tutarh ve amat;h bir
bit;hnde birbirlerine ba~lama i~lemi.
Manhkh bir biJ;imde dii~iinme. c;Ikarsamalar yapma. Verilerden ya da verilmi~ olan olgulardan sonu-;lara ge-;me
faali yeti. Oneill olarak ahnan onenneJerden manhksal t;tkanm k urallartna
uygun bir tarzda sonut; t;lkanna i~lemi.
Zihnin, haz1r ya da verilmi~ baz1 bilgi
ya da onennelerden hareketle, verilmi~
olmayan ba~ka bir ~eyi, belli bir sonut;
olarak t;tkard1~1 i~lem.
Akdyiiru tmenin kokeni, do~as1 ve de~eri konusunda, bir ucunda aktlyiiriittneyi ruhun bir yetisinin faaliyeti olarak
goren ttinselcili~in, di~er ucunda da
ak1lyuriitmeyi beynin bir epifenomeni
olarak goren tmaddecili~in bak1~ at;lSl
bulunan, bir dizi farkh goru~ soz konu
sudur.
Bununla birlikte, akllyiiriibnenin, 1
tiimdengelimsel, 2 tiimevanmsal, 3 olasth ve 4 aldahc1 akJlyiiriitme olmak
iizere, dort farkl1 tiiriiniin bulundu~u;
akllyiiriitmenin, ge-;erlili~ine duyulan
ve hit;bir ku~kuyla ortadan kaldinlatnayan bir inanc1 gerektirdi~i; birtak1m
manhksal ah~kanhk ve yontemleri it;erdi~i ve hepsinden onemlisi, baz1 temel
akll ilkelerine dayand1~1 konusunda bir
gorii~ birli~i vard1r.
Buna gore, akllyilriitme bir t;tkarsama
i~letnidir; daha onceden do~ru old ukIan bilinen ya da do~ru olduklan kabul
edilen belirli onennelerden, onlardan
t;tkmakla birlikte, onlardan ayn ve farkh olan ba~ka bir do~ruya ge-;mektir.
Akdyiiriitme, bir onermeyi, aralannda
ortak bir o~enin bul und u~u ba~ka bir
onermeden ya da onermeler obe~inden
t;tkarsamaktlr.
c;tkarsama, tiimdengelimse I akll yiiriitme soz konusu old u~u zaman, zorunlu;
tiimevanmsal akdyiiriitme soz konusu
oldu~u zaman, olumsal; olas1h akllyiirii bne soz konusu oldu~u zaman, olasi11 ve yarulhc1 aktlyiiriibne soz konusu
oldu~u zaman da, yanh~hr.

ak1nhlar teorisi [ing. thEonJ of t(fluences;


Fr. theorie des ej]luences]. ilkt;a~ Yunan fel~
sefesinde, tEtnpedokles ve tDemokritos
gibi dii~iiniirler taraftndan savunulmu~
olan alg1 anlayt~ma verilen ad.
BWla gore, bir alg1 siirecinde, algtlayan
oznenin alg1 menziline giren nesne, duyu
organlaruun gozeneklerine uygun gelen
ve oznenin bedeninden t;tkan film, suret
ve ai<Jnhlar Ia kar~lla~an aktnblar, suretler gonderir. t~te bu siirec;, d1~ diinyaya
ili~kin bilgimizin temelini olu~ruran
duyum ve algtlara neden olur.
ak1~ ogretisi [Ing. theory of flux; Fr. throrie
de changenrent continuel]. Presokratik filozof Herakleitos'a atfedilen, evrenin ve
evrende bulunan he"eyin siirekli bir de~i~me it;inde bulundu~unu, hit;bir ~eyin
kahc1 ve siirekli olmaytp, ak~ hiUinde
oldu~unu, bu de~i~meden dolay1 'aytu
nehre iki defa girilemeyecetW' belirten
teori.
Daha t;ok deti~me problemi i.iz.erinde
yo~unla~m~~ olan tSokrates oncesi do~a
filozofu tHerakleitos, evrende siirekli bir
deti~menin hiikiim siirdii~iinii, her~e
yin sava~ ve t;ab~manm bir sonucu olarak ortaya ._,kh~uu soylemi~tir. Ona
gore, evrende kahahk ve dura~anhk
yoktur; her~ey deti~mekte, yakarak. ytkarak ya~amaktadlr. 0, kendisinden onceki filozoflann bo~u bo~una evrende
kahcbk ve siireklilik aradtkl~ oysa
evrende kahohk bulunmay1p, mutlak bir
deti~menin soz konusu oldu~unu one
siinnii~tiir.

Nehir ak1p gitti~i ir;:in, o ayn1 nehre iki


kez giremeyece~zi belirtir. Evrende
hit;bir nesne, nesnelerin hit;bir ozelli~i
yoktur ki,- de~i~meden ayn1 kalsm. Her~ey bir ba~ka ~eyin yikiml ve oliimii sayesinde varh~a gelmekte ve daha sonra
yok olup gitmekted ir. Evrendeki tum
o~eler arastnda siirekli bir t;ah~ma ve
sava~ hali vardtr ve de~i~meyen tek
~ey, bu de~i~me halinin sonucu olan
kozmik denge durumudur. Bunun]a
birlikte, evrende hiikiim siiren bu ak1~
ve de~i~me, yasas1z bir de~i~me de~il
dir. De~i~me, bir yasaya, y ani logos a

akromatik
gore olan bir de~i~medir. Herakleitos'ta
logos, evreni yoneten yasa. insamn da
kendisinden pay ald1~1 tannsal Akll anlamma gelir.
Herakleitos'un tPlaton'la ~a~da~ olan
tKratylos adll izleyidsi, daha sonra bir
yandan ustasmm gorii~lerinin savunuculu~nu yaparken, bir yandan da ustasmm gorii~lerinin mantlksal sonu~lann1
~1karsa1TU~tu. Dna gore, siirekli bir ak1~
kabul edilemez bir ~eydir. Zira, Herakleitos'un gorii~ii kabul edilecek olursa,
evren anla~dn olmaktan ~1kar. Evren ve
evrendeki her~ey siirekli olarak de~i~ti
~inde, nesnelerde onlan betimlemek,
aljlklamak ve anlamak i~in gerekli olan
bir kahc1hk ve siireklilikten soz edilemez. <;unku nesneler de~i~irse, onlar1
adland1rmak ve betimlemek i~in kullamlan sozctikler de de~i~ir. Ger~ekli~in
belli bir par~asnu betimlemeye kalkJ~tl
~umz anda, yalmzca ger~ekli~in soz konusu par~as1 ve biz de~il, fakat kullandl~umz sozci.ik.Jerin anlamlan ve bizi
dinleyenler de de~i~ecektir. Bu durumda ise, yalruzca ger~ekli~i anlama ve
a~Lklama ~abas1 olan felsefe de~il, fakat
konu~ma ve anla~ma olana~1 da ortadan kalkar. Burada yapllacak tek ~ey
susmak ve nesnelere i~aret etmektir. akla uygun [Os. mtikul; ing. reasonable; Fr.
raisonnable; Al. vernunftig]. Akhn sa~la
dl~l standart ya da ol~tilere uygun
olan. Bir inancm, temelsiz olmas1, hi~bir
dayana~1 olmadan one stirtilmesi yerine, sa~lam bir dayana~1 bulunmas1,
kendisiyle ilgili verilerden manhk kurallanna uygun olarak ~1karsanabilir olmasl durumu.
Yapzlan, ger~ekle~tirilen bir eylemin,
mant1ks1z ya da manhkd1~1 olmas1 yerine, belli bir amaca yonelik olarak ve bu
ama~la tutarh bir bi9mde yapllm1~ ya
da ger~ekle~tirilmesi durumu.
ilklm idaresi i~in kurallar [lng. rules for direction of reason; Fr. regles pour Ia dirlction
dt Ia raison]. tModem felsefenin kurucusu
olan FranslZ filozofu tDescartes tarahndan belirlenen ve onun yontem anlayt~l
run bir par~as1 olarak, akltn sezgi ve tiim-

33

dengeli.m gibi iki gticiine geregi gibi yol


g6sterece~ dti~iintilen kurallar bi.ittini.i.
Akhn uyaca~1 kurallar, Descartes'a
gore, dart tanedir, ancak hepsinden daha
onemli olan genel kural ~udur: Akll,
basit ve mutlak bir bi~imde a~1k olan bir
do~rudan hareket etmeli ve yol boyunca
a~1kl1k ve se9)<li~i hi~ kaybetmeden
adun ad1m ilerlemelidir. Di~er dart kural
~u ~ekilde s1ralanabilir: 1 Do~ru oldu~u
at;~k ve set;]k bir bit;]mde bilinmeyen hi~
bir ~ey do~ru kabul edilmemelidir. 2 incelenmekte olan gii~ltik ya da problemler, uygun bir ~oztimtin gerektirdi~
~ekilde, olabildi~ince ~ok par~aya boltinmelidir. 3 Dti~tinceler, en basit ve
bilinmesi en kolay nesnelerden ba~la
ylp, yava~ yava~ ad1m ad1m ilerleyerek, en karma~1k olamn bilgisine yilkselecek ~ekilde diizenlenmelidir. 4 Ki~i,
adunlan, her durumda tam olarak say1p,
her~eyi gozden ge9rerek, hi~bir ~eyin
unutulmam1~ olmasma dikkat etmelidir.
akrasia. [Olumsuzluk gosteren Yunanca
a onekiyle, gu~, kudret, denetim anlamma gelen kratos'tan ttiremi~ sozctikJ.
trade zaylfh~l, ozdenetim yoksunlu~u;
yapdmas1 gerekeni, ahlaki bakJmdan
do~ru veya ki~inin kendi oz~1kanna
uygun olam bilmekle birlikte, bunu hayata ge~irmede zaafiyet gosterme.
Terim, t Aristoteles'in ahUksal bakJmdan zay1f olan insanla (akrates), ba~tan
~1kanc1 ~eylere kar~1 koyabilen insan
(enkrates) arasmda yaph~l aymmdan
ttiremi~tir. Ba~ka bir deyi~le, terimi
felsefe literattiriine sokan Aristoteles olmu~tur, zira kendisinden once yapm1~
olan Sokrates gibi dti~tintirler, bilgiyle
eylem, bilmeyJe yapabilme arasmdaki
olas1h bir bo~lu~u, ir!de zayifh~l.lll
kabul etmezler.
akromatik. Sozel olarak aktanlamayan;
halk ya da geni~ kitleler i~in olmay1p,
okulun smulan i~inde kalan o~retiler,
ozellikle de t Aristoteles'in, olduk~a ileri
bir bilgi dtizeyinde bulunan se~kin o~
rencileri i~in aynlm1~, yalmzca onlann
anlayabilece~i ttirden gizli o~retiler i~in
kullandan Yunanca s1fat.

34 aksiyom

aksiyom [Os. mebde! bedih!'; ing. tlX!am; Fr.


axiome; Al. axiom]. 1 Genel olarak, apat;lk bir bi~imde dogru oldugu dii~unii
len, ne karutlanan ne de ~iiriitulebilen
onenne; uzerine 1nantlksal bir siste1nin
kuruldugu ve ancak sistemin tutarhhgJndan vazge~ilmesi durLnnunda, inkar
edilebilen en temel ve zorunlu apaQ.k
dogru; ba~ka onermelerden tiiretilemeyen, faka t kendisinden ba~ka onennelerin ~tkarsanabildigi ilk ba~lang1~ noktaSl; biitiin bir kan1tlama surecinin temelini oJu~turan; fakat kendisi karutlanamayan onerme; fonnel bir sistemde, ka
n1tlan1nadan one siiriilen ve, tiim diger
teoremlerin, sistemin ~1karun kurallan
na gore, benzer diger onennelerle birlik
te, kendisinden tfiretildigi te1nel finerme.
Aksiyomlar, kendilerinden 9-ka ~bi
len onennelerin kanJtlanabilir olmalan
anlarrunda, karutlanabilir olan onermeler
olarak goriile1nezler. Aksiyomlara ili~
kin kan1tlama, onlann tutarh ve kapsayt
Cl bir sistemin kurulu~unda kullandabillneleriyle ili~kilidir.
2 Daha ozel olarak da aksiyom, epistemolojik bir ~er~eve i~inde, dogrulugu
apa~1k olan, dogrudan ve araclSIZ bir
bi~imde kesin, nesnel olarak dogru olan
onermeyi ifade eder. Buna gore, aksiyomun dogrulugunu kabul eden kimse,
aksiyomun dogru oldugu nesnel olgu
sunu sezgisel olarak bilir, dogrudan ve
aracs1z olarak kavrar.
3 Psikolojik anla1nda ise, aksiyom, ki~inin bir yandan kan1tlanamazcas1na
dogru oldugunu du~iiniirken, bir yandan da dogru ve zorunlu oldugu konu~
sunda sarsdmaz bir inan~ besledigi onerlne anlarmna gelir. SOz konusu anlam1
i~inde aksiyo1n, aksiyom olarak goriilen
onennenin dogru ve zorunlu olduguna
sarsllmaz bir inan~ besleyen ozneye gorelidir. Burada ozne, pekala ba~ka bir
kimsenin yanh~ olduguna inand1g1 bir
onermeyi aksiyom olarak alabilir.
4 Manllksal bir anlam i~inde ise, aksiyoln, kendisi kan1tlanmayan, fakat kanitlamalar i~in bir temel olarak kullan1-

Ian ilk ilkeden ba~ka bir ~ey degildir.


Burada aksiyom, onerme ya da akllyurutmelerden olu~an belli kuraln ya da
sisteme gorelidir. Mannksal anJatnl
i~inde aksiyom, belli bir sistent ya da
kuram1n geli~me siireci i~inde kanltlanmayan, fakat daha i~in batnda
dogru kabul edilen ve soz konusu sisteInin par~alanru 1neydana getiren katutlamalar i~in bir temel olarak kullanllan
bir cnermedir. Soz konusu sistem,
1niimkiin bilgi sisteminin butiiniinii
meydana getiren bir sistem olarak goriildiigii zaman, aksiyomlar 'mutlak ilk
ilkeler' olarak kar~1m1za ~1kar.
5 Toplumsal anlamda ise, aksiyom, gorii~iin anlam1n1, degerini ve one1nini
anlayabilecek yetide ve uz1nanhkta olan
herkes tarahndan apa~1k bir olgu olarak
kabul edilen gorii~ anlam1na gelir. Burada aksiyomu belirleyen ol~iit, tiim ras
yonel varhklann ya da normal, bilge insanlann ya da uzmanlann onay ya da
uzla~1mlandu.

aksiyomatik yiintem [tng. arionwtic merhod; Fr. methode a:riomatique; Al. ariomatik
nJetlwde) Manhkta, ilkel baZ1 terimlerden
tiiretilen temel onennelerden (aksiyo1n
ya da postiilalardan) yola ~lkarak, manhksal tiimdengelim yoluyla, ozelle~tiril
mi~ kurallara uygun olan tiimel bir sisteme ula~ma siireci ya da i~lemi.
Bu teri.mler ve taksiyomlar key olarak
tan1mlarup olu~turulabilecegi gibi, dogruluklanna ili~kin baz1 gijvencelerin
sezgi yoluyla alglland1gl model uyarmca
da bulunmu~ olabilir. Aksi yomatik sistemlerin en eski omekleri t Aristoteles'in
tasuru ve tEukJidesin geometrisidir. 20.
yiizyd1n ba~lannda tRussell ve -tWhitehead, matematigi ba~tan sona aksiyomatik yontemle bi~imlendinneye ~ah~m~~
lardtr. Bilitn adamlan deneysel bilimleri
bile bu yontemle ele alrm~lard1r.
ak ve kara yanhtl [ing. wlrite and black
fallacy]. Dii~iincede ve du~fincenin ifadesinde, yeterli olgusal ya da kavramsal destek olmadan, keskin ay1nmlar
kullanmaktan; saglam temeller, yeterli
dayanaklar olmadan, aralannda bir or-

Alemberi:

taya, ara kavramlara izin venneyen kar~It u~lu ayutmlar yap1naktan, ak ile
kara arastndaki gri tonlan gonnezden
gelmekten olu~an yanh~ turu.
Albertus Magnus. Derin ve -;ok geni~
kapsamh bilgisiyle, Orta-;a~da kendisine Doktor Universalis unvan1 verilmi~
olan 13. yuzyll du~unuru.
Zamarun1n hemen her aJandald tiim bilgilerini serilnleyip yorumJay~yla tin kazarunl~ olan Buyuk Albertus, inan~ ve
vahiy yoluyla kazarulan bilgiyle, felsefe ve
bilim arachg1yla kazan1lan bilgiyi birbirinden aytnru~ ve bu ikisinin birbirine
kar~lt ohnadtgJnl soyleyerek, inan~ i-;in
bir hakikat, akJl ic;in de ona ~eli~ik bir hakikat bulurunadt~Jnl iddia etmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, Tann'y1 ilk varhk
olarak ele alan metafizikte, lilozofun,
1~1~1 kendisine ilk ilkeleri gosteren akb
kullandl~lnl,
buna kar~1n Tann'yt
vahiy yoluyla bilinen varhk olarak ele
alan teolojide inanc1n do~austu ~~ma
dayanlld1~uu one siiren Buyuk Albertus, tmetafizik ve tteoloji arastnda kesinlikle bir kar~1thk bulunmad1~1n1, birinin ~o~unl uk di~erini latnamladt~lnl
soy lemi~tir.
Felsefesinde Aristoteles~i o~elerle Yeni
Platoncu o~eleri.n bir sentezini yapan
Albertus, ome~in Tann'n1n varolu~unu
kanttlarken, Aristoteles'in hareketten
yola ~1kan karuhn1 kullannu~tu. Ona
gore, Tann ilk ilke olup, varolu~unu,
ba~ka bir ~eyden de~il de, salt kendisinden ahr. Ozu varolu~unu i-;eren
Tann'da, madde, olumsaUtk ve potansiyaliteden iz yoktur. Dunyaya a~km olan
Tann'da, Buyuk Albertus'a g6re, 6zneyle
nesne ay1nm1 da soz konusu de~ildir.
ald1rmazc1hk. [1ng. indifferentism; Fr. indifferentisme ). Ahl~ felsefesinde, ahlild,
erdemli bir ya~ay1~1 sahk veren, fakat
baz1 ~eylerin insarun gucu dahilinde, insarun akJlh ve ahlald eylemiyle degi~liri
lebilir oldu~u yerde, birtakun ba~ka ~ey
lerin insarun etld alaru d1~anda kald1~UU,
ins an tarafmdan degi~tirilemez old u~un u
soyleyerek, insarun, ikincilere alchnnaylp,
bunlara kar~1 kayttslZ olur ve ba~JmSJZ

35

kahrken, liiln gucilyle birindler uzerinde


yogunla~mast, ketldisinde olan1, kendi
guci.i dahili.nde bulWlaru ger~ekl~t:irJne
si, olabildi~ince ahlakh ve erdemli obnaya ~ah~maSl gerekti~ini One SUren taVJ!.
Tavtr ilk kez olarak, kendisi olduk~a
~irkin bir adam olan, fizi.kr yapLSUU de~i~tirmesinin insaJun elinde olmadl~lnl,
faka t karakterini geli~tinnenin, daha
ahlakh bir insan obnarun, insarun elinde
oldugunu ve dolayistyla, insarun, mal,
mulk, ~an ve ~erefe hi-; aldlrmayarak,
vargucuyle bu ama~ it;in ~ah~mast gerekti~ini soyleyen tSokrates taraf1ndan
sergilenmi~tir. Ayn1 tav1r, tStoahlarda
felsefi bir o~reti olarak ortaya -;tkar.
Alembert, Jean Le Rond d'. 18. yuzy1lda
ya~am1~ olan Frans1z rna tematik-;isi ve
filozofu.
FranSlZ t Aydtnlanmasuun un!u .Ansiklopedisinin tDiderot'yla birlikte editorlu~unii yaprru~ve matemati~e ozgun ve
onemli katkdarda bulunmu~ olan
d' Alembert, bilgi alarunda mutlak bir
tduyumculu~u benimsemi~, do~u~tan
du~unceler o~retisini

reddederek, butlin
fikirlerimizin duyumlardan geld.i~ini one
s'lrn\u~tiir. Fakat esas pozilivist metodolojisiyle un kazanan DtAJemberl, metafi.
ziksel kuramlarla ~ spekulasyonlann
bir bilgi kaynagJ olamayacaguu, bizim
~eylerle ilgili olarak ni-;in sorularma bir
ya1ut veremey~i iddia etmi~tir.
Bir d1~ dunyanm varolu~undan bile
emin olamayacatunJzl dile gebren filozofa gore, bilime du~en fenomenJeri birbirlerine ba~layarak betimlemek ve fenomenleri ilk ilkelerden ~karsamakbr.
Bununla birlikte, bu, gozlemlenen ikincil
nitelikleri, daha temel olmakla birlikte,
gozlemlenemeyen ba~ka nileliklerden turetmek anlarruna gelir. Bilim ve felsefe fenomenler alan1yla sJrurlandltmdan, biJim
adarru ve filozof a~amayla u~ra~maz;
bilim adanu, deney temeli uzerinde, ac;Jk
se~ik tarumlar olu~twur ve bunlardan
mantlksal sonu-;lann1 -;1karbr.
Bilimci bir bak.J~ a-;ts1yla, entellektuel
aydtnlanma temeli uzerinde, toplumsal
ve ahiAkf ilerlemeye sonsuz bir inan-;

36

alet~ilik

besleyen D'Alembert, ahlaka da biiyiik


bir onean vermi~ ve onu metafizik ve teolojiden ay1rmak i~in miicadele etmi~
tir.
alel~ilik [ing. instrume,ztalisuz; Fr. instrumc:rztttlisrue]. 1 Bilim felsefesinde, tPeirce,
tfames gibi pragmatistler)e +Mach ve
tSchilick gibi pozitivist du~iintirler tarafandan one siiriilen ve ozellikle bilianlerdeki teorilerin dogru veya yanh~ olmadJklarnu ve olamayacaklarJnl, fakat
sadece birer alet o)arak goriilebileceklerini one siiren ogreti. Dogrulugu yarar
ad1na reddeden bu gorii~e gore, kuraanlar bir dizi veriden ba~ka bir veriler
obegine ge~meye imk8n vererek, ondeyilerde bulunmaya yararlar.
2 Daha genel olarak da, iinlii A1nerikan
filozofu Jolu'\ tDewey'in, dii~iincenin,
mantag1n ve bilgilerune surecimizin dogasa konusunda, James'1n pragnatizmini geli~tirerek one siirmii~ oldugu felsefe akuna. Dewey'e gore, dii~iinceler,
kavramlar ve yargllar, bir ~eyleri tecri.ibe etb~imiz ve gelecekteki sonu~lan belirlemeye ~ah~tag1m1z zaman belli bir
i~levi yt:rine getjren, i~e yarayan ara~
lar, aletlerdir. Onerme)er ara~tarma siirecindeki ara~lar olarak goriilmelidir. Bu
~ekilde degerlendirildigi zaman, alet~ili
ge gore, oner1neler dogru ya da yanh~
olamaz. Onlar, insan tecriibesindekj olaylan, degi~meyi a~aklamada ve yorumlamada, insarun ihtiya~lanna kar~tlamada,
ama~lanna ula~Inasl.llda ve gelecekle il-
gili ondeyilerde ba~anh olmalanna
gore, etkjli, gu~lii ya da yararh diye deger lendirilebilir.
Alet~ilige gore, dii~iinme, soyut birtaklm ol~iitlerle degil de, bir organizanaya, ya~ama sava~1nda, ~evreye uyum
saglamasanda ve toplumsal anlamda
varhgana siirdiirmeye devam ehnesinde
yardamca olu~uyla yargalanabilir. Yasalar, kuramlar ve hipotezler, ancak bir
gii~lugu ~ozdiikleri, insan ya~amma
katk1 yaphklan siirece anlamhdular.
Pratikten kopuk hi~bir dii~iince, onerme ve kuram anlaanh degildir.

3 Ontolojide, V gibi bir varhk rurti ol-

masa bile, bu tiir varhklarla ilgili onertnelerin dogru olabilecegini savunan


gorii~. Ornegin, bir ki~iye bir arzu veya
bir tutku atfeden onermelerin bu tiirden
varhga kan1tlanabilir i~sel haller fiilen
varolmasa dahi, taan anlamayla dogru
oldugunu one siiren bu gorii~ ise, dogrulugu yararhhkla ozde~tiren bir ogretidir.
4 Estetikte, bir nesnenin estetik degerinin onun oznede estetik deneyim yaratma kapasitesinde yattaganl, nesenedeki
bu kapasitenin kapsama ya da ol~iisii
niin ko~ullara ya da zaanana bagh oldugunu, bir nesnenin estetik degerinin
onun estetik haz veya tema~a zevki
iiretmek i~in bir ara~ olmakhgayla yargalanmasa gerektigini savunan gorii~.
Alexander, Samuel. 1859-1938 yallan arasanda ya~ama~ olan ingiliz yeni-realist
filozof. Ba~hca eserleri, Space, Tinre and
Deity [Mek8n, Zaman ve Tanr1] ve Beauty and Other Fonus of Value [Giizellik
ve Diger Deger Bi~imJeri)'dur.
19. yiiz yahn ikinci yansanda egemen
ingiltere'de gozlenen idealist felsefelere
~iddetle kar,a ~akan Alexander, bilginin bilen ozneden bagamsaz olan bir
diinyanan bilgisi oldutunu savundugu
i~in, yiizyd1n ba~1ndakj realist hareketin onemli bir ismi olmu~tur. Fakat Alexander diger yeni-realistlerden, realist
bir temel iizerine dogalca bir metafizik
in~a ehnek bak1mandan farkhhk gosterir. Ba~ka bir deyi~le, doga bilimlerinin
verilerinden yararlanarak empirik bir
yoldan kurmu~ oldugu metafizigiyle
iin kaz.anan Alexander, ayna zamanda
dogurucu evrim gorii~iiyle se~kinle~ir.
Bu dogurucu evriln goru~ii, deneyimimizin ~e~itli yonleri iizerine refleksiyonun sonuru olan tarihsel bir hipotezdir.
Ger~ekligi, zamanan ileriye dotru olan
yoniiyle belirlenen tarihsel bir sure~, her
evresinde diizenli yapllarm ard arda ortaya ~akt1g1 bir geli~me siireci olarak tasarlayan Alexander'an evrim ogretisinde
zamanmekan evrenin temel malzemesi;
tkategoriler de maddenin kai.Jc ve sii-

algan1n deAifebilirligiyle ilg'ili kantt

rekli ozellikleridir. Maddeden ise ikincil


nitelikler ve ya~am!a zihin nitelikleri
dogar. Zihin konusunda idealist ve ikici
gorii~lere kar~1 ~1kan Alexander, zihni
fizyolojik ve norolojik slire.;lerin duzen
kazan1n1~ yap1s1 olarak tan1mlarken,
biitiin bu s(ire~lerin (istiinde ve otesinde, a yn ve sa bir zihinden soz edilemeyecegini belirtir. Zihnin dogurucu evrim surecinin en son ortaya ~an urunu
oldugunu belirten filozofa gore, Tann
da evrenin kendisine dogru yonelmi~
oldugu nihai ve en yi1ksek iirundu;
yani, Tann otede, ama henliz gerc;ekle~
memi~ olan son niteliktir. Ona gore, idealistler tarahndan one silriildugu ~ek
liyle bir gerc;ekJik derecelerinden soz
edilemez; zihinler yahn bir bic;imde
ba~ka her~eyin yan1 sua ve yan1 ba~Jn
da varolurlar.
alg1 [Os. idralc; ing. perception; Fr. perception; AI. perception]. <;agda~ psikoloji ve
tepistemolojide, duyusal olarak uyanllna sonucunda, evler, arabalar, aga.;lar
tiirunden suadan nesnelerle ilgili kavrayJ~a verilen ad. D1~ dunyay1 duyular
yoluyla, i.; ya~antdan ise ti.;ebakr~la
kavrama yetisi. insan varh~1n1n kendisini .;evreleyen d1~ dunyadan duyu organlan aracdrg1yla edindi~i malumat.
SOz konusu en genel anlam1 ic;inde,
algt, insana duyu yoluyla gelen malzemeye uyum ve birlik kazandnan ve dolayJsJyla, fizikl, fizyolojik, norolojik, duyumsal ve bili~sel bile~enleri olan sureci
ifade eder. Bu .;er.;eve i.;inde, algr, bu sii
recin bilincinde ya da ay1rdmda olma
anlamma geldi~i kadar, duyumsal verilerin bir sentezine de kar~d1k gelir. Yine,
alg1, idrak ya da sezgisel kavray1~ anlamJnda, bir ~eyin do~rulu~unun bilincine varmay1 ifade eder.
Algt bir yandan duyumdan, yani yahtlanma~ duyusal nitelikleri idrakten,
di~er yandan da, imgeleme, arumsama,
kavram olu~turma ve akdyurutme gibi
daha yuksek zihinsel sure.;lerden ayut
edilir. Bu ba~lamda, algt, yabn duyu
verilerinin d uzenlenmesi ve yorumlanmasl olarak tarumlanabilir. Bu .;er.;eve

37

ic;inde, s1ras1yla dt~lmtzdaki bir nesneye bagh olan ve duyu verilerini kavramamJZl saglayan i' algrlar]a, oznenin
kendi i.; hallerini i.;ebak1~ yoluyla kavrama olanag1 veren dr~ algrlardan soz
edilebilir.
algtcll1k [Os. idrakiye mezlzebi; ing. percep
tionism; Fr. pttceptionism; AI. perceptionnismus]. insan varhg1n1n dt~ dunyay1
dogrudan ve arac1s1z bir bi.;imde algtlayabilecegini savunan ogreti.
Buna gore, insan1n yalruzca kendi zihnindeki ideleri, kendi zihin hallenni algdayabilecegini one silren Berkeleyci
toznel idealizmin ta1n kar~tstnda yer
alan bir goru~ ola~:ak alg1c1hkr d1~ dunyadaki varhklann nesnel ger.;ekli~ini
tan1yan ve bu varhklann, insan taraflndan, gorundu~u ~ekliyle de~il de, ger.;ekte oldu~u ~ekliyle algdand&~lnl one
suren anlayt~a kar~1hk gelir.
Yine, algJcJhk, algasal yandmalara dii~ebildi~imiz i.;in, alg1n1n guvenilir bir
bilgi kaynags olarak gorulemeyece~ini
savunan goru~lere kar~tt olarak, alg1n1n sa~lam ve guvenilir bir bilgi kaynagl oldu~unu ve bize dogrudan dogruya
nesnelerin kendilerini verdi~ini savunur.
algdar [ing. perceplions; Fr. perceptions). Algt
verisine, bir algt ediminde ortaya .;1kan
ya da varolan ~eye verilen ad. Tumellere, suuflara ve genellemelere i~ret eden
kavramlara, du~iincelere, fikir ve inan.;
lara kar~1t olarak, deneydeki somut birimlere kar~dak gelen bireysel nesnelere
ve tikellere i~aret eden terim.
Algllar, duyu verisinin e~anlamllSl olarak kullarulmadt~l zaman, zihnin, farkl.tla~maml~ duyu verile1 ini d uzenleme i~
lemindeki ilk aduna kar~dlk gelir.
algan1n de~i~ebilirli~iyle ilgili kanat [1ng.
argument from changeability of perception).
Bilgiden duyusal bilgiyi anlayan ku~ku
culugun, d1~ dunyarun algtya dayanan
bilgisinin inu<Arunz oldu~u gostennek
i~ kulland1~ kan1t ya da akdyurutmelerden, algtdaki degi~me o~esini on
plana ~kartaruna verilen ad.

38

algm1n yandabilirligiyle ilgili kan1t

Buna gore, kamt algmm, degi~en


bak1~ a(jlSl, i(jinde bulunulan ortam ve
1~1k ko~ullan gibi oznel _ve nesnel durumlara bagh olarak i(jerik bak1mmdan
degi~tigini ve soz konusu degi~imin,
algmm insana, kendisinden bag1mS1Z
olarak varolan degi~mez bir ger~ekligi
dogru ve giivenilir bir bi(jimde vermesini olanaks1z hale getirdigini savunur ve
buradan insamn d1~ diinyay1, en azmdan oldugu ~ekliyle bilmesinin soz konusu olamayacag1 sonucunu filkarhr.
algmm yamlabilirligiyle ilgili kanat [ing.
argw11ent from fallibility of perception].
insan var!Jgmm d1~ diinyaya ili~kin gerfiek bir bilgiye ula~masli\ll\ olanaks1z oldugunu savunan ku~kucu gor~ tarafmdan, ilk~ag felsefesinden beri kullarulan
bir kamt ya da argiimana verilen ad.
Yarulsama, sann tiiriinden alg1 yarulmalannm, yamlma ya da yamlg1 soz konusu oldugu s1rada farkedilememesi ve
hemen her zaman dogru, olaru oldugu
gibi gosteren alglar olarak degerlendirilmesi olgusundan hareket eden ve soz konusu onciilden, bu durumun dogru saylJan her olgu i(jin g~erli olabilecegi ve
alg1sal bilginin olanakslZ oldugu sonucunu fikartan argiiman ya da karut.
algmm transendental birligi [ing. transcendental unity of perception; Fr. l'uniU
transcendentale de Ia perception]. Alman fiJozofu Kant'm bilgi gorii~iinde, benin,
d1~ diinyaya ili~kin deney, tecriibe tarafmdan zorunlu kllman birligi.
Bilgi gorii~iinde, insan zihninin yalruzca, kategorileri araahgtyla kendilerine
bir yap1 kazandud1~ fenomenleri bilebiJecegini, bunun otesine giderek ~eyle
rin bizza tihi kendilerini bilemeyece~,
duyu-deneyindeki nesnelerin insan zihninin i~leyi~ine uydugu i~n bilinebildi~
soyleyen ve tum empirik yasalan insan
zihninin yasalanna indirgeyen tKant,
daha sonra benin kendisine ge91rl~tir.
Buna gore, Kant zihnin i~leyi~iyle ilgili
analizrnde, insan zilininin duyulara verilmi~ olan ham ve i~lenmemi~ malzemeyi, birbirleriyle baglanhh ogelerden
meydana gelen tutarh bil' biitiin hAiine

getirdigi.ni, duyu-deneyinde soz konusu


izlenimler fiOklugundan birlikli diinya
resmi ortaya fiLkard1gm1 soyler. Bu h~l,
Kant'1 duyu deneyimizin, tecriibenin birliginin benin birligini gerektirdi~ soylemeye gotiiriir, zira zihnin fie~itli i~Jem
lerinde, farkJ1 faaliyetlerinde bir birlik
soz konusu olmazsa eger, deneye dayanan bir bilgi olanakh olamaz. Ba~ka bir
deyi~le, bilgi, d1~ diinyadan gelen izlenimlere yap kazand1rmay1, duyumu,
imgelemi, zihnin sentez faaliyetini ve bellegi i(jerir.
Yani, bir nesneyi duyumlayamn, onun
ozelliklerini anunsayanm, onu zaman ve
mekan kahplanyla nedensellik kategorisi i(jine yerle~tirenin hep aym ben olmas1
gerekir. Soz konusu duyumlama, algdama, ammsama, sentezden g~irme faaliyetleri hep aym bende ger(jekle~mek durumundad!.r, aksi takdirde bilgiden soz
edilemez, (jiinkii oznelerden biri yalruzc:a
duyumlara, digeri yalruzca bellege sahip
olursa, darmadaguuk izlenimler fiOklugu hi~ir zaman birl~tirilerek birlikli bir
biitiin haline getirilemez.
Duyu izlenimlerini birl~tiferek,. onlardan birlikli bir biittin meydana getiren
bu bir ve ayru ozneye, bizim ben diye adJandllmamlZ gereken bu ozneye Kant algmm transendental birligi aduu verir. Bu
tiirden bir biil.ik ya da ben, duyudeneyi
ya da aktiiel tecriibe tarafmdan zorunlu
kdmmakla birlikte, bizim onu dogrudan
ve arac1S1z olarak algdayamanuzdan doJay!, Kant soz konusu ben i(jin transendental deyimini kullamr. Oyleyse, birlikli ve tutarh bir diinyarun bilgisinin
zorunlu ko~ulu olarak ben dii~iincesi,
Kant'a gore, a priori bir dii~iincedir. 0,
bizim duyu-deneyinde i~erilen ogeleri
birle~tirmek suretiyle, onlara bir birlik
kazandmrken, kendi birligimizin de bilincine vard1tun1z1 soyler.
Ba~ka bir deyi~le, tutarh ve birlikli bir
diinyarun bilindne varmamlZla kendi
birligimizin bilindne varmam1z aym zamanda olmaktadlr. Ve, kendi benimizin
bilincine varmam1z, Kant'a gore, yine
bizim d1~1m1zdaki nesnelere ili~kin alg1-

Alman idealizmi

1mzda soz konusu olan yetiler aracl.:l;lyla olur. Ba~ka bir deyi~le, kendimize ili~
kin bilgide de aym ara~lan kullamr ve
dolaysyla kendimize de, ba~ka her~eye
bakarken kulland1guruz gozliiklerle bakanz. Ve nas1l ki, kendimin d1~mdaki
~eylerin, onlara bakarken sahip oldugum ozel bak1~ a~1s.ma, kullandgun .
gozliiklere uygun gelmeyen yonlerini bilemiyorsam, aym ~ekilde benirnin de
yalmzca soz konusu bak1~ ao;Ima uyan
yonlerini bilebilirim. Yani, kendimi yalruzca bir fenomen olarak bilebilirim. Ve
ben, Kant'a gore, yalmzGl, birlikli bir
benin d~ diinyaya ili~kin deneye dayanan bilgim i~in ka<;~rulmaz oldugundan
emin olabilirim.
algoritma [ing. algorithm; Fr. algorithm].
Belirli verilerden hareketle belirli tiirden sonu~lara gotiiren bir hesaplamay1,
sonlu bir dizi ad1mda ger~ekl~tirmek
i~in kullarulan mekanik i~lem.
ahc1hk [ing. receptivity; Fr. receptivite; AI.
rezeptivitiit]. Gene( olarak, pasif bir bilgilerune siirecinin karakterine, soyut ve yaratiCI dii~iinceye uzak ama duyu deneyine olduk~a yakm bir bilginin ozelligine
verilen ad.
Zihnin yaratta, etkin, ama~h ya da yonelimsel faaliyetlerden farkh, ve duywnlardan hareketle kavram olu~turma, soyut
kavramlarla yara1Ic1 dii~iinme faaliyetine
kar~1t olarak, yalmzca izlenirnler, duyumlar ahna, zihinde imgeler meydana
getirme durumunu tamrnlayan terim.
ahmlama [lng. reception; Fr. reception; AI.
empfimg]. llleti{;im siirecinde bir bireyin
kendisine iletilmek istenen mesaj1 almas1.
onu elkin bir bi~de yorumlayarak yeniden iiretmesi eylemi. 2 Bir kiiltiir degerinin, bir filozofun dii~iincelerinin ba~ka
bir kiiltiir ~vresi ya da iilkede aha bulmasi, iyi ya da ho~ kar~Ilanmas1 durumu.
ah,kanhk [Os. itiytit; ing. habit; Fr. habitude; AI. gewohnheit]. Tekrar yoluyla kazamlan, ~ok az bir dii~iinceyle ya da
iizerinde hi~ dii~iinmeden ger~ekle~ti
rilip ifade edilen, pek bir diren~le kar~
la~madan ortaya konan davram~ ya da
egilimler.

39

Belli eylemlerin tekrarlana tekrarlana


bilin~d~ ve mekanik bir hale gelmesinin sonucu olan, sonradan kazamlm1~
davram~ tuz1. Ki~inin siirekli olarak
yapmak ve yinelemek suretiyle kazand1g1 davram~ bi~imi; bir i~i, bir hareketi, biiyiik bir ~aba gostermeden deneyerek, uygulayarak yapabilme becerisi;
bir toplumda var olan, siiregelen davram~ bi~imi i~in kullamlan terim.
Alman idealizmi [ing. Genuan idealism; AI.
idealisrne alle111ande]. Almanya'da 18. yiizyllda, tKant'la ba~layan ve daha sonra
tHegel, tSchelling, tFichte gibi dii~ii
niirlerle devam eden felsefe gelenegi.
Alman idealist felsefe geleneginin ilk
biiyiik dii~iiniirii olan Kant, ger~ekligi,
tfenomenler diinyas1 ve tkendinde ~ey
alam olarak ikiye bolmii~, ve diskiirsif
dii~iinceyi fenomenler alamyla smulamak suretiyle, naturalist doga gorii~iine
ve dolaysyla tdogalalgm i~erdigi tmekanizme, tyazgiahga, tateizme, tegoizm
ve thazahga kar~1 ~Ikmi~IIr.
Ona gbre, duyu-deneyinin diinyasmda,
yasa, yani dogal yasalar egemen olur. insanm eylernleri de dahil olmak iizere, her
olay nedensellik zincirindeki bir halkadiT. i~te bu alamn d1~mda bilimsel bilgiden sbz edilemez; yani, tnumen ya da
kendinde ~y bilinemez. Ama, Kant'ta
bilimsel bilgiden ya da bilim ala mnda n
ahlak alaruna ge9ldiginde, kendinde
~ey fikri geli~ir ve numen dii~iincesi bir
soyutlama olmaktan ~1karak, aktiiel bir
ger~klik haline gelir. Ba~lang~ta yalmzca bir soyutlama olan kendinde ~ey
ya da numen, aklm zorunlu bir idesi, insarun birligi ic;:in gerekli olan diizenleyid bir ilke olup 9kar. Kant'a gore, tahlak
yasas1 bu idenin ger~ekligini kamtlar ve
Tann'mn, tinsel bir varhgm ve oliimsiizliigiin varolu~unu ifade eder. ~u
halde, bilimsel dogrulardan daha yiiksek olan bir hakikat vardiT. Bizim i9mizdeki ahlak yasaSl duyular iistii bir
diinyarun varolu~unun kesin teminabchr, fakat buraya bilimin fizikomatematik yontemleriyle ula~Ilamaz.

40

Alman

maddecili~i

Bununla birlikte, Kant k~ulsuz buyru~n ortaya .;kardl~t spekiilatif imkinlan


geli~tirmede tedbirli davrarur. Ona gore,
deneyin suur laruun otesine get;ilemez,
kendinde ~eye kavramsal dii~iinen akllla ula~tlamaz; akll, ~imdi ve burada
olana ili~kin do~rudan tecri.ibenin otesine ge.;ti~inde, kaosa dii~er. Kant~ ~u
halde, kendinde ~eye gorurecek bir yol
olarak duyguculu~u ya da mistisizmi
kabul etmez. Bununla birlikte~ o felsefesinde inan; o~esine bir yer verir. Kant' a
gore, ko~ulsuz buyru~a~ ahlak yasasma
duyulan inan-;~ bizi agnostisizmden~
maddecilikten ve determinizmden kurtanr. Ona gore, biz en yi.iksek ger.;ekliti~
ahlik yasasma inandt~1m1z i.;in biliyoruz. Ahlak yasast olmasaydt, ozgiirliik
ve ideal diizen hakkmda hi.;bir bilgimiz
olmayacakh. Ahlak yasast, ahlaksal
do~rular bizi ozgiir kllar.
t~te Kanfm felsefesinin bu yonii, felsefede ondan sonra ba~layan yeni bir donemin en bi.iyiik yol gostericisi olmu~
tur. Kafayla yiirek aras1ndaki kar~ttlt~a
Kant'1n getirdi~i bu .;oziim, ve soz konusu .;oziimiin ifade etti~i idealist bakt~
a.-;tst, Ahnan felsefesinde popiiler hale
gelmi~, ba~hca temsilcileri Fichte, Schelling ve Hegel olan Kant sonrast Alman
idealizmillin en onemli .;tkt~ noktastnl
olu~turmu~tur.

Soz konusu idealist filozoflar~ spekulasyonlanntn .;tkt~ noktast olarak aloHa


anla~1labilir d iinyay1, ahlak yasastnm
kendisille i~aret etti~i ozgiirlii~ii alml~
lardtr. Ger.;ekten varolan~ ger-;ek olan
diinya, ideal ya da duyular iistu dunyadtr, akhn ya da tinin diinyastdtr. Bu filozoflar felsefenin tum problemlerini,
temel ilke olarak, kendi kendisini belir leyen tinsel faaliyeti gonnek suretiyle .;ozmeye .;ah~ular. Onlar, bilgiyi ve tecrtibeyi, do~ayt ve tarihi bu tinsel faaliyet
aractlt~tyla a.;1klarlar. Fichte, Schelling
gibi idealist dii~iiniirlere gore, ideal ilke
kategorileri diizenleyerek, kuramsal ve
pratik akh birle~tirerek, bilgimize birlik
kazand1rtr ve bize mekanizmle teleoloji
aras1ndaki kar~ttlt~tn iistesinden geltne

olana~1

verir. Ger;ekli~i, Kant sonras1


Alman idealist filozoflanna gore, ancak
ve ancak kendi kendisini belirleyen
akltn 1~1~1nda yorumlad1~1mtz zatnan
anlayabiliriz; alai diinyayt, yaln1zca kendisi anladt~I zaman, anlayabilir. Fichte~
Schelling ve Hegel, i~te bu .;er.;eve i.;inde
metafizi~in problemlerini .;ozecek olan
disiplinin bilgi teorisi oldu~unu soyler.
Felsefe temel ve mutlak bilimdir~ her~eyi a.;klayabilecek olan odur. Olgulara ili~kin empirik bilgi ger.;ek bilgi de~ildir; do~ay1 ve tarihi konu alan
empirik bilimler de bilim olamaz. Bilmek ger.;ekli~in aktif, canlt, sentetik ve
tinsel akJ~1n1 bilmek ise e~er, kendisini
mekAnsalzamansal ve nedensel diziler
i.-;indeki fenomenlerle stnulayan bir
yontem ve bilgi~ bilgi olamaz. Fichte~
Schelling ve Hegel bu kon uda tam bir
uyu~ma it;indedir. Onlar ger.;ekliti bir
evritn siireci olarak de~erlendirirler.
Farkhhk g6sterdikleri tek nokta, bir
evrim siireci olarak yorumladtklan bu
ger.;eklitin bilgisine ula~mak i.;in onerdikleri yontemdir.
Alman maddeciligi [ing. gmrum materialism; Fr. malerialisrne allemande]. Almanya'da 19. yi.izyllda Ludwig +Buchner~
Ernst tHaeckel, J. tMoleschott, H. Czolbe
ve Karl Vogt gibi bilim adam1-filozoflar
taraftndan savunan maddeci felsefe anla~
yt~tna verilen ad.
Almanya'da, devlet kontrolii albndaki
iiniversitelerde okutulan resmi felsefeye,
do~a bilimlerinin geli~imine kar~t tinsel
ya~amt, radikal reformlara kar~t da varolan devleti korumayt ama.;layan idealist felsefenin, geli~en do~a bilimlerinin
deneysel yaptsuu ifade etmedeki ba~an
sttllttna bir tepki olarak geli~en soz konusu anlayt~, maddeci bir metafizi~i,
humanist ve idealist bir ahlak anlayt~ty
la birle~tirerek, spekiilatif felsefenin a~l
nhklanna ve teolojik sonu.;lanna ~iddet
le kar~t t;1km1~ttr.
Ba~ka bir deyi~le, bilimler iizerine dii~iinmenin bir sonucu olan bu maddeci
hareket~ derinlikli bir felsefe aklnu olu~
turamami~ olsa da~ old uk.;a etkili ol-

Althusser; Louis
nu~tur.

41

Bu neden1e, 19. yuzyl1 maddeci-

ya da genellemenin aJnna koyma, ona

ligi kapsamt i~ne giren bu dii~uniirle


rin ogretileri tutarh ve saglam bir lnaddecilikten QJ~ eklektik bir dii~unce olarak ortaya c;.kar. Buna gore, akll ya da
dii~iince zaman zaman hareket, bazen hareketin sonucu olan, bazen de harekete zorunlu olarak ~lik eden bir ~ey olarak ta-

dahil etme. 3 tKant'1n felsefesinde, zihnin kavratnlanndan ya da genel kategorilerinden birini duyusal sezgiye uygulama.
Althusser, Louis. Marksizme yaphgt katk.Ilarla tantnan, 1918-1990 ytllan araslnda ya~am1~, yinninci yiizyll Marksist
toplwn filozoflanntn en ozgiin ve etkilisi olan ._agda~ Franstz dii~iiniirii. Ba~h
ca eserleri arastnda Pour Marx [Marks
i._inL Lire le Capital [Kapital'i Okumak],
Linine et Ia Philosophie [Lenin ve Felsefe]
saytlabilir.
Althusserin temel amaa tMarksizmi
bir tarih bilimi olarak canlandtnnak
veya yeni ba~tan kunnak ve Marksist
thiimanizmin iddialanrun ten;ine, gen._
tMarks'm dii~iinceleriyle Das Kapital'de
ortaya konan bilirnsel analiz arasmda radikal bir kopma oldugunu gastermektir.
Ba~ka bir deyi~le, tarihe ili~kin olarak
bilimsel bir yakla~tm geli~tirme amaa
giiden Althusser, bu baglamda bir yandan Marks._1 gelenegin klisik metinlerip
ni yeni batan okuma, diger yandan da
bilimin dogastna ve onun diger soylem
bi..imlerinden nastl far khla~hgma dair
ara~hrmalann yoluna girmi~tir.
Altusser bilimi, i._inde bilginin iiretildigi toplumsal bir pratik olarak degerlendirir. 0 bilimsel bilgiyi, bilim adamlanJ'W'l yonelim veya ama .. lan taraflndan
degil de, ara~hnlacak sorulan, aranacak delil tiirlerini, onemli addedilen
gii.. liikleri belirleyen kavramlar sistemi
tarahndan yonetilen bir pratigin iiriinii
olarak tarumJar. tDiyalektik materyalizlnin oncelikle, bir epistemoloji, bir bilgi
ya da bilim kuramt oldugunu one siiren
ve bu ._er..eve h;:inde, em pirist bir bilgi
anlayt~Jna, yani oznenin zihinden bagunstz nesneyle kar~tla~tp, soyutlama
yoluyla onun oziinii Qkarsadtguu,. ozne
nin nesneyi dogrudan ve araasJz olarak
bildigini dile getiren bilgi anlaya~tna,
iiretirn, yani kuramsal pratik olarak bilgi
anlay1~1yla kar~t ._.kan Althusser'e gore,
soz konusu pratik, tiimiiyle dii~iince
diizeyinde ger~ekl~ir.

rumlanmr~hr.

Alman tarih okulu (ing. Gennan school of


history; Fr. Ecole d'histoire alle1nande ]. Kokeni ve geli~imi a._ts1ndan tHerder'e
bagh alan ve se~ki n temsilcileri arastnda, von tHumbolt ve Sybel bulunan
tarih okulu.
ilerlemenin bir tarih kategorisi ohnad1g1nt dile getirerek, tarihin akhn gert;ek
le~me alant oldugu dii~iincesine ve dolay1s1yla Hegelci tarihi determinizm
gorii~iine kar~t ._1kan Okul, tarih bilgisinin, bir halk1n kendisiyle ilgili bilincinin
ne oldugunun belirlenmesi suretiyle,
yalruzca o halk i._in ge..erli kdmacak bir
bilgi oldugunu savuntnu~tur. Bu ._er._eve it;inde, tarihsel bilgi &Oz konusu old ugunda, bir halla ele almak i\in en uygun
modelin, onu bir organizma olarak gormek oldugunu one siiren Alman Tarih
Okulu, bur ada organizmanm temel fonksiyonlannt yerine getiren organ olarak
devletle kar~lla~ttgunlZl soyler.
Bununla birlikte, von Hum bolt' a gore,
tarih ara~hrmast, bu tiir bir ulusal tarih~ilikle yetinmeyip, diinya tarihine insanbk ac;~Stndan egilerek, insan balwrundan
genel olaru olu~turmaya ._ah~mahdtr.
Bunu yapabilmek i._in de, tarihc;inin
insani olan hi ..bir ~eye yabana olmarnas1
gerekir. Zira insani olan her~ey tarihsel
dir; ba~ka bir deyi~le, tarih insani ve
ahlaki olan tUm olu~um ve degerlerin ta~tyactsldtr.

altakoyma [0. idrl2~; in g. subsumption; Fr.


subsunrption; Al. subsumptioP~]. 1 Genel
olarak, olup biten bir ~eyi ba~ka bir
~eyin altlna koyma ya da i._ine dahil
etme eylemi.
2 Daha ozel olarak da, manhkta, tiiru
cinsin, bireyi de tiiriin, tikel bir durum
ya da omegi genel bir yasarun, kurahn

42

Althusse1, Louis

Ona gore, bilnle siirecinde, su~styJ~


di,~i nee ve soyutlamalardan tneydana
gelen teorik bir hatrunadde, biitiin bunIan etkileyen kavramsal tirethn ara~lan
ve nihayet, uriin olarak bilgi soz konusu
olur. 0, bu baglamda, bilimlerin kendi
biinyelerindc, iiriinlerinin ge~erlilikleri
ni denetleyecek i~sel karutlamalan bannduma)anndan dolayt, kuramsal pratik olarak bilgi anlay1~1n1n, bilginin
ge~erliligi i~in d1~ teminatlara ihtiyact
obnadtgtnl soylemi~tir. Kendi ihtiya~
ya da gereklilikleri tarahndan belirlenen, kendi geli~im seyrine uygwt bir
yol izleyen ve bundan dolay1 da, iistyapuun bir par~as1 ohnaytp, ozerk olan bilimsel ya da kuramsal pratik, Althusserin goru~i.ine gore, ideolojik pratikten
old ugu kadar, politik ve ekonomik pratiklerden de aynd1r. Bilimin diger pratikJere gore daha ozerk bir pratik ruru
oldugun u one suren Althussere gore,
bilimsel pratik diger pratiklerden ayn
ve bag1ms1z bir bi~imde i~ler. Bilimin
amaa, bilimsel pratigin bizzat kendi
i.;inde olup, o belirli tiirden bir bilginin
uretilmesine yonelir.
Bununla birlikte, materyalist Marksizm
geleneginden ger.;ek dunyarun, bu dunyaya ili~kin, tarihsel ve toplumsal bir
diizle1nde iiretilmi~, bilgiden bagrmsLZ
oldugu, soz konusu bilgiden once geldigi tezini miras alan Althusser, ideolojinin de zihinden bagunstz olarak varolan
bir ger.;eklige gonderimde bulundugunu, fakat bunu bilimden farkb bir tarzda
yaptJgliU soyler. tideoloji bireysel oznelere kendilerini ve i.;inde yer aldtklan
toplumla olan ili~kilerini tan1man1n ve
tanunlaman1n bir yolunu saglar. Bu taruma ve tarumlama tarz1, Althusser'e
gore, dogru olmaytp, pratik davrant~a
yol a.;ma amaa giider. Fakat o, bunu
hakim ideolojide, yururlukteld. hakimiyet
sistemini koruyacak ve surdilrecek ~ekil
de yapar. insan oznelliginin .;~itli formlanyla bunlar1 yaratan suuf ili~kilerini
yans1 tan ideolojiler, ~ati~an toplumsal
gii~lerin etkisi albnda bulunmaktadtr. 0
bu baglamda felsefeye du~enin bilimleri

!deolojinin etkisinden, muhtemel tecaviizlerinden korumak oldugunu saylemektedir.


AJthusser Marks'1n tHegel'in etkisinde
santld1g1 gibi ~ok fazla kalmadtglnl,
onun d i~i.incesinde 1840.1ardan ba~la
yarak episte1nolojik bir kopma ya~and1g1n1, gen~ Marks'm humanjzminin Das
Kapital'i yazd1g1 stralarda, bilim-oncesi
teorik bir ideoloji olarak reddedildigini
one surer. Marks bu olgunluk donemin
de, teu"ihL tarihsel 1nateryalizm olarak bilinen, yeni bir yakla~rmla a~lklamaya koyulur. Bununla birlikte, AJthusser'e gore,
bu proje tamamlanmatru~ bir proje olup,
kimi eksikler i~ennektedir. Dolay1styla,
ona gore yapdmas1 gereken ~ey, uretim
gu~leri ve ili~kileri, uretim tarzlan tipolojisi, ideoloji, v.b.g., kavramlar uzerinde
yogunla~arak, bilimsel tarih yorumunu
tamamlamak veya geli~tirmektir.
Althusser i~te b u baglamda, Marksist
ogreti yi belirleyen a~lrl bir determinizln
ya da tekonomizm yanh~1na du~meyen
bir ekonomi ve toplum modeli geli~tir
mi~ ve 'temel-ustyap1' ili~kisini yeni ba~
tan yorumlamaya koyulmu~tur. Frans1z
tyap1salcihgtndan etkilenen Althusser'e
gore, insan bireyleri, onlarm bilin~leriyle
etki nlilclerinden once ve kendilerinden
baAunsLZ bir bic;imde varolan toplwnsal
. ili~kiler sisteminin yansrmalan ve ta~tyl
CSldular. Althusser'in merkezi olmayan
yap1lar olarak butunler goru~une gore,
toplumlar da, hi.;biri bir digerine indirgenemeyen ve her birinin buti.inu ~ekil
lendirirken kendi ozgul katklSlnl ger~ekJe~tirdigi
ideolojik, entellekti.iel,
ekonomik, politik pratiklerin duzen ve
yap1 kazanm1~ birle~imleridider.
Donem ve evrelerin, iru;ana kendini
ger.;ekle~tirme, insanhga da komunizm
ve ozgurle~me yolunda ilerleme imkanl
saglayan, duzgun, dogrusal dizili~i olarak tarih goru~i.inu Marksist bir dogma,
tarihsici bir ideoloji diye yadstyan Althusser, Marksm olgunluk donemi eserlerinde, oznesi olmayan bir sure.; olarak .
yer ald1guu savunur. .Ono gore, buyUk
tarihsel ge.;i~ ve donu~umler, zorunlu

ama~lar

ohnay1p, olumsal degi~meler; bir toplumsal sistemi dogrudan etkileyen ~eli~


kiler ~oklugunun olagantistii yogunlugunun istisnai sonu~landrlar. Dolaysyla,
tarihin yamnuzda ve bizimle oldugu
gorti~tintin neredeyse dini kesinligine
Marksizmde yer olmamak gerekir.
All husser, kendi tantihtimanizmiyle oznenin tademi merkezile~esi stirecinin
doruk noktasm1 meydana getiren postyaplsalahk ve postmodemizm yolunda
onl!lnli bir kilometre ta~1 olu~turur. Zira,
ona gore, sadece insanm kendi kendisini
ger~ekle~tirme stireci olarak tarih gorii~tintin degil, fakat toplumsal ya~amm
temeli ya da kaynag1 olarak ozerk bireysel +fail veya aktor dti~tincesinin reddedihnesi gerekmektedir.
alllkhk [lng. subalternation; Fr. subalternation; AI. subalternation]. Ozne ve ytiklemi
ayru olan iki onermenin niteliklerinin
ayru, niceliklerinin farkl1 olmas1 hali.
t Aristoteles karesinde all alta duran
onermeler, yani ttimel olumlu ile tikel
olumlu ve ttimel olumsuz ile tikel olurnsuz onermeler alttktular. Alllkhk ili~kisi
soz konusu oldugunda, geleneksel olarak
ttimel onermenin tikel onermeyi i~erdigi
d ti~tintilm ti~ttir.
altm kural [ing. golden rule; Fr. regie d' or].
Ahlak felsefesinde, bir~ok filozof tarafmdan temel ahlaki buyruk olarak belirlenen, hemen her sistemin temelinde bulunan kurala verilen ad.
Kural hem olurnsuz, hem de olumlu bir
bi~imde, 'Ba~kalanna, ba~kalanrun sana
yapmas1ru istedigin ~eyleri yap!' ve
'Sana yap1lmasm1 istemedigin ~eyleri
yapma!' diye ifade edilir.
altm orta [1ng. golden mean; Fr. juste milieu]. Aristoteles taraftndan belirlenen iki
tiir erdemden biri olan ahllli erdemlerde,
ahlaki eylem ve erdemin, iki ~ ~ arasmdaki ortay1 bulmaktan olu~tugu tezi.
Aristoteles'e gore, ahlaki erdemlerin
ozti, dogru ortay bulmakltr. Bu ise, iki
a~mhk arasmdaki altm ortay bulmaktan olu~ur. Burada alai, dogru dti~tin
meyle, bizim a~mhk ve eksiklik arasmdaki dogru ortay bulmamJZI saglar.

kralhgo

43

Bununla birlikte, orta her insan ifi]n


aym olmadg gibi, her eylem i~in de bir
orta yoktur. Orta, ko~ullar degi~tigi ol~tide, her insana goreli olur. Omegin,
yemek soz konusu oldugunda, orta, yeti~kin ve gti~lti bir gtire~~iyle kti~tik bir
~ocuk ifi]n farkl1 olacakllr. Yine de, Aristoteles'e gore, a~m u~lan a~1k se~ik olarak gasteren uygun ya da goreli bir orta
vard1r. Buna gare, cesare! ad1 verilen
erdem, korkakhk ile gereksiz ve dti~tin
cesiz attlganhk, comertlik. mtisriflik ile
cimrilik, adalet ise haks1zhk yapma ile
haks1zhga maruz kalma arasmdaki
dogru ortad1r.
bte yandan, baz1 eylemler ifi]n, bir orta
hi~bir ~de soz konusu olamaz; ~tinkti
bu eylemler, dogalan geregi, kendilerinde her zaman kottiyti ve kottilugu banndmrlar. Buna gore, kin, lurszhk, dnayet ve zina kendinde ve kendi ba~ma
kottidtir.
altktime [ing. subset; Fr. sous-ensemble].
Ttim tiyeleri ba~ka bir ktimenin tiyesi
olan, ba~ka bir ktime tarafmdan i~erilen
ktimeye verilen ad.
ama~ [Os. gdye; 1ng. md; Fr. fin; AI. ende].
Gene! olarak, ula~dmak istenen, bir eyleme kaynak olan hedef, insarun bilin~li
eylemiyle eri~mek istedigi erek, refleksif bir davram~m degil de, iradi bir eylemin kendisine yoneldigi sonu~. niyet.
Bir forrnun, bir oztin nihai olarak akttielle~tigi, ger~ekle~tigi hal, kendisine ek
olarak daha fazla geli~me ihtiyacmm
soz konusu olmad1gl durum.
Zihind1~1 bir hedefi gosteren soz konusu ama~ tanuruna ek olarak, bir de bir
hedefe yonelmi~ eylemin son ve nihal
noktaslfll temsil ya da ifade eden bir
fikir, imge ya da sembolik bir dti~tince
olarak ama~tan soz etmek gerekir. Burada ama~. zihinsel bir terim olarak ortaya
~1kar ve organizmamn i.;sel dururnunu
ifade eder.
ama~lar kralhg1 [ing.tlle kingdom of ends].
Ki~iye yarar saglayacag1 i~in hedeflenen ama~lar, haz, ~an, ~eref gibi ahlaki
eyleme yabancl ogeler tarahndan degil
de, kendi koydugu ama~lar tarafmdan
belirlenen ve kendi ba~ma en ytice ama~

44

ama~hhk

ilkesi

olarak ortaya <;1kan aktlh insan varhlclannln evrensel bir ahlak yasast altmda
olu~turduklan birlite, tKant tarafmdan
verilen ad.
Ahnan filozofu Kant, buna gore, i.inli.i
odev ahlaktnda, 'her va tanda~tn hem
yasakoyucu ve he1n de uyruk nitelitini
ta~ldttt', 'htir ve akla uygun iradelerin
meydana getirditi toplutnda, hem yasakoyucu ve hem de uyruk gibi davranan' bireyler toplulutu i~in. ayr1 bir
cutnhuriyet ya da kralhk anlamtnda,
a1na~lar kralhtt deyimini kullanm1~tlr.
ama~hhk ilkesi [ing. the principle of fina
lihJ; Fr. le princrpe de final it I]. t Aristoteles
taraftndan one si.iri.ilmi.i~ olan ve nedensellik ilkesini dengeleyen ilke.
Buna gore, Aristoteles'in teleolojik bir
nitelik arzeden metafizik ve dota felsefesinde, par~alarm bi.iti.ine uygunlutunu,
onceden goren ve se~en bir zekantn eseri
olan di.izeni, di.izenden dotan uywnu on
plana ~1kartan ve dotada hi~bir ~eyin
bo~una olmay1p, genel bir amac1n bir
par~as1 olarak ortaya t;IktltJnl dile getiren ilkeye ama~hhk ilkesi ad1n1 vermi~
tir.
ama~ olarak insan [tng. men as an end; Fr.
l'hom1ne conzme un fin). +I<anfm, rum insanlarm, belirli birtakun ama~larm ara~
lart olarak detil de, kendi ba~lanna birer
a.tna~ olarak deterlendirilmesi, gori.ilmesi gerektitini soyleyen ahlak kurah.
Buna gore, kural insanlartn kendilerinde, birtaktm a1 na~lann ara~lart olarak
detil de, her zaman ama~ olarak deterlendirilmeleri gerektitini ifade eder.
Kant, bir insan varhttnda, bir ki~i yerine, bir ~ey, bir nesne olarak gori.ilmeye
kar~l duran ~ok temelli bir ote bulundutunu soyler. Biz insanlan birer ki~i
haline getiren bu ote, akd ya da akllhhk ttr ve bir ki~i ya .da akdh bir varhk
olmak, ~u halde, kendi i~inde, kendi
ba~Jna bir ama~ olmaknr. Buna gore,
insan, bir ahlak yasasma ~bi olan, ve
ahlakr baktmdan kendi kendisini belirleyen ve iyi iradeyi ko~ulsuz olarak ya~ama ge~rmek d urum unda olan yi.ice
ve aktlh bir varhkhr.

Oysa, Kant' a gore, bir ba~kas1 biz insanlart bir amacm arac1 olarak gordi.iti.i, ornetin bize yalan soylediti zaman, bizler
a1na~ olmaktan ~llop, bir ~ey, stradan bir
e~ya haline geliriz.
amel. islam inanctnda, i~, eylem ve faaliyete, ama daha ziyade dini vecibelere
uygun eyleme verilen ad. Bu batlamda,
iman temeli i.izerinde, dinin buyurdutu
ibadetleri yerine getiren ey Ierne sali It
amel, buna kar~tn kafir ve mi.inahklarda gori.ilen, isl~mi vecibelere uygun olmayan eyleme de fasit amel ad1 verilir.
amicus Plato, sed magis amica est veritas.
Aristoteles taraf1ndan soylenmi~ olan bir
sozi.in Latince ifadesi.
Ozel olarak Aristoteles'in, genel olarak
da bilim adanu ya da filozofun haki kat
ya da dotrular kar~lstndaki tavrtnt; in..
santn, temel dotrularla ilgili bir tartl~ma
soz konusu old u~ zaman, hocasma bile
k~t t;lkabilecetini i.fade eden soz~ 'Platon'u severim, ancak hakikati daha ~ok
. ,
sevenm.
amoral. Ne ahlill, ne de ahlaks1z olan,
yani ahlak alarurun d1~1nda kalan eylem,
tutwn, ki~i ya da l.c.arakter i9n k ullandan
slfa t. Ahlakdt~t teriminin, ahlak alanJntn d1~1nda kalan, cans1z varhklar ve
nesneler i~in kullantldttt yep:fe, amoral,
ahlak duygusundan yoksun olan ld~i
i~in kullaruhr ve ahlakr ya da ahlaks1z
hi~ir niteliti olmayan, ahlika ne uyan
ne de kar~tt olan, ahlakl hi~bir ~ekilde
ilgilendirmeyen; ne dotru ne de yanh~
olan, ahlaki bir analize konu edilemeyen
anlamtna gelir. Amoral terimi, omegin
ak1l hastalan ya da bebekler i~in kullarulabilir. ;i.inki.i bebekler, biz onlan
ahlaki bak1mdan egitinceye ve onlan
bazl davrant~lan bakmundan odi.illendirinceye ya da cezaland1nncaya kadar,
bir ahlak duygusuna veya flkrine sahip
degildirler.
amor fati. Onlii Alman filozofu Friedrich
tNietzsche tarahndan kullaruhh~ ~ekliyp
le, ~inin kendi kaderine goni.illi.i olarak
boyun egmesi, kaderini sevmesi anlarmna gelen l..atinc:e deyim. Bu, Nietzscheye
gt>re, insarun bi.iyi.ikli.itlini.in, ahliki yi.iceleginin en onemJi gestergesidir.

Anaksimenes 4-5

anakronizn1a [Yunan geriye, kar~1 anlanuna gelen ana onekiyle, zaman anlatnindaki khronos sozciiklerinin birle~i
tninden tiiretilmi~ deyim}. Kronolojik,
za1nandizimsel bir yanh~. Olay )ann ger~k dtizeniyle anlahlma, aktanlma diizeni aras1ndaki farkhllk, tutars1zhk, veya
bir ~eyin, bir kavram veya olay1n ger~ek
tarihsel baglam1 d1~ma ~1karhlmas1.
Anal,sagoras. Milattan tsnce 5. yuzyllda
ya~am1~ olan Yunanh filozof.
tElea Okululnun gori.i~lerinden etkilenen Anaksagoras, tParmenides'in ezeliebedi ve degi~1nez varhk ogretisiyle,
d1~ d \.in yada gozlemlenen ~okluk ve
degi~menin bir sentezini yapmaya ~a
h~ml~tu. Bu ama~la, varhg1n temeline,
arkhe olarak, ezeli-e bedi, degi~mez ve
nitelik bak1m1ndan ayn1 olan sonsuz say1da tohumu (ltomoioner) yerle~tirmi~
ve her~eyi bu tohumlann dagdlmi ve
birle~imiyle a~1klaml~hr. Varhg1n temeli, ona ~ore, ba~lang1~ta her~eyin
her~eyde bulundugu, sonsuz say1daki
tohumu i~eren bir btitiind iir.
Fakat Anaksagoras'a gore, madde kendi
kendisini hareket ettiremez. Maddenin,
tohumlann hareketi i~in bir d1~ giice,
hareket ettirici bir nedene ihti ya~ vardu. Bu gii(j, ak11 ya da zihin an]amma
ge]en Nous"tur. Anaksagoras varb~ at;~k
lamak i~, maddr nedenlere ek o]arak,
fail nedene ve aynca final nedene gerek
duyuldugunu dii~iiniir. Zira ona gore,
evrende bir dtizen ve uyum vardu. Bu
diizen ve uyumdan da Nous sorum]udur. c;unkii Nous, ilk maddeleri bir
amaca gore diizenlemi~, bir amaca gtsre
hareket ettirmi~tir.
Anaksimandros. Milattan once 6. yuzylla damgas1n1 vurmu~ olan Milet Okululnun, Thales'in ard1ndan ge1en, ik.inci
filozofu.
Anaksimandros, ~agda~1 tinlii filozof
ThaJes"in maddi toz o]arak 'su' anlaytfina, suyun nicelik bakun1ndan suurlJ, nitelik bakun1ndan belirli oldugu gerek~e
siyle kar~1 ~dan1~tlr. Buna gore, su ya
da nem, ~ata~ma ve sava~lann1 a~akla
mak durumunda oldugumuz kar~1tlar-

dan biri olup, ondan hi~bir zaman kar~lh ~1kmaz. Ba~ka bir deyi~le, degi~
Ine, dogwn ve oltim, btiyiime ve kti~iil
me, ~ah~ma ve sava~1n, bir ogenin
Slnular1n1 digerinin aleyhine olacak ~e
kilde geni~letmesinin bir sonucu oldugu i~n, suyun dogasma aykln bir yaplda olan ~eylerin, su i~inde nasd o]up da
eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu
bir a~Iklama getirilemez. Sudan, oyJeyse
yahuzca 1slak ve soguk olan ~eyJer tiireyebilir. Oysa, diinyada, 1slak ve soguk
olan ~eylere ek olarak, s1cak ve kuru
olan ~eyler de vardu.
Suyun nitelik bakun1ndan belirli olmaSlnln yarath~ gii~liikten kurtulsak bile,
bu kez suyun nicelik bak1mandan sanzr
h olu~unun yarathg1 gii~Jiik kar~1m1Za
~1kar. Buna gore, su gibi nicelik~e sirurla bir maddeden, sonlu bir kiitleden evreni meydana getiren sonsuz varhk kiitlesi dogamaz. Sonsuz say1da evren
o]dugunu one siiren Anaksimandros'ta,
sonsuz say1daki evren gori.i~ii, sonsuz
miktarda maddeyi gerektirir.
Evrende varolan tiim nite]ikleri tek bir
nitelige gotiirmenin, tum kar~atlan tek
bir kar~1ta indirgemenin doyurucu ve
dogru olmamasmdan dolaya, ona gore,
evrenin ilk maddesi, maddi tozii, arkhesi nitelik bak1m1ndan be1i~iz, nicelik
bakJmmdan sanirSIZ bir madde olmahdu. Anaksimandros, soz konusu tszellikleri ta~1yan ilk maddesine, hi~bir duyusal maddeyle ozde~ olmayan belirsiz
bir varhk, soyut bir ilke anlam1nda apeiron ad1n1 verir. Onun, ilk madde olarak
niceJik~e Slrurh, nitelik~e beJirJi bir oge
ya da maddenin se~ilmesi evresini ge~erek, her~eyin kendisinden tiiredigi
belirsiz, s1rurs1Z bir arkhe anlay1~1na
ula~mas1, felsefede ger~ek bir ilerlemeyi ifade eder.
Anaksimenes. tMilet Okulu'nun ti~iincti
ve sonuncu dti~iiniirii . Arkhe olarak
hava, bugu ya da sis anlamma gelen
aer'i one siirmii~tiir. Aer, Anaksimenes"e
gore, ~it olarak da~lun gosterdi~
hiliyle, goriinmez abnosfer olup, yogunla~arak bugu ve suya, daha sonra da

46

analitik

toprak ve ta~ benzeri kah maddelere donii~iir. Daha az yo~un oldugu zamanlarda ise, daha steak hale gelip, ate~ olur.
Ba~ka bir deyi~le, Anakshnenes'in felsefe alanmdaki yeniligi, ilk kez olarak
birlikten 91kluga gep~ sureci iizerinde, varolan her~eyin havadan nasJI varhga
geldigini ac;Ikla1na i~inde yo~unla~m1~
olmas1d1r. Buna gore, Anaksimenes birlikten c;okluga ge~~ siirecini ac;tklarken,
dudaklartmlZI birbirine yakla~bnp avucum uza iifledigim.iz zaman, agz1m1zdan
c;tkan havantn soguk, a~znruz1 fazlaca
a~1p, avucumuza iifledigirruz zaman da,
a~z1m1zdan c;1kan havan1n steak olmas1
gozleminden yararlanarak, srk1~ma ve
seyrekle~nJe ka vramlanna ba~vurm u~
tur.
Yani, Anaksimenes'e gore, hava seyrekle~tigi zatnan, ate~, stk1~hg1 zaman da,
riizgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir. Bu c;erc;eve ic;inde, o, havan1n seyrekle~tigi zaman, daha s1cak hale geldigini
ve boylelikle de ate~ olma yoluna girdigini, buna kar~1n stk1~hg1 zaman, daha
soguk olup kahla~ma yoluna girdigini
dii~iinmii~tiir. Anaksimenes'teki seyrekle~me ve Slkl~ma kavramlan, birlikten c;okluga gec;i~ siirecini ac;ll<Jamaya
yaradtktan ba~ka, her tiir niteli~i nicelige indirgeme giri~imini temsil eder.
analitik [Os. tahlili; ing. analytic; Fr. analytique; AI. anDlytisch). 1 t Analizle ilgili olan,
anali.zi yontem olarak k uUanan. 2 t Aristoteles'in manttksal analiz tekni~ Buna
gore, onun Birinci Analitikler adb eseri,
ttas1ma ili~lcin bir analizi, buna ka~1n
ilcinci Analitikler adb eseri de, bilimsel ya
da karutlanabilir olan bilginin ko~ullanna
ili~kin bir analizi ic;erir. 3 tKant'ta bu
yana, yiiklemi oznesinde ic;erilen yargx. 4
Kant'ta, gene) manb~, akhn tUm i~lev..
lerini analiz yoluyla k~feden dah; ilkeler, kavramlar teorisi. Buna gore, Kant'ta
ka vramlann analitigi, bir kavramlar
zihin teorisine, ilkelerin analiti~j de, zihnin i~leyi~ini a priori olarak diizenleyen
a priori ilkeler kuramma kar~d1k gelir. 5
tHegel'in Aristoteles'ten gelen fonnel
mantJga verdigi ad.

analitik ahlak [Os. tnltlili ahlcik; !ng. analytical etltics; Fr. ~thique analytique ]. Metaetik
olarak da adlandtnlan ve kural koyucu
ya da tasviri olmaktan c;ok, c;ozii1nle1nesel olan, yani ahlak dilini analiz eden,
orne gin 'i yi' sozciigiin ii k u II andlglmlz
zaman, bu sozciikle ne anlatmak istedigimizi ara~hran, ahlak siste1nlerin.in
rasyonel temellerini, ~e~itli ahlak dii~ii
niirlerinin c;tkanmlanru ya da tnanhgtnl analiz eden, kural koymay1p, kural
koyan ahlak sistemlerinin temellendirilIneleri, manhksal yapdan ve dilleriyle
ilgilenen ahlak tiirii.
analitik -;izgi [ing. analytic tltread; Fr. fil
analytique]. Birc;ok dii~iiniire, ozellikle
de c;agda~ ingiliz idealist filozoflanna
gore, biitiin bir felsefe gelene~ini olu~tu
ran iki temel c;izgi ya da yakla~tmdan,
spekiilatif degil de, analitik olan, biri.
Analitik 9-zgi ya da yakla~un, Platon'un
Eutltyphron adh diyalogunda omeklenen,
ve bir tiir analizle, felsefe problemlerine
ili~kin kavram analiziyle belirlenir. Soz
konusu c;izgi ya da yakla~1m1n kar~lSln
da, tPlaton'un Sokrates'in Savunnzas1 adh
eserinde omeklenen ahliki-dini c;lzgi yer
ahr. t Analizi degil de, inanc1 ya da degeri temele yerl~tiren bu yakla~!mla analitik yakJa~Iml birl~tiren, erdemin bilgi
ve bilginin de iyi oldu~u teziyle Sokrates
olmu~tur.

analitik felsefe [ing. analytical philosophy;


Fr. pltilosophie analytique ]. 20. yiizytlda
ozellikle lngiltere ve Amerika Birle~ik
Devletleri'nde c;ok etkili olan ve dil iizerinde yogunla~arak, olgulara ya da anlamlara uygun dii~ecek en iyi ve en
dakik manttksal formu bulmak ic;in,
tiimceleri ya da kavramlar1 veya dilsel
ifadeleri analiz etme i~iyle ugra~an felsefi ak1m; felsefenin, kendi alaru ic;ine
giren problemleri kesin son uc; lu olarak
~ozecek biricik yonteminin felsefi anaUz
ya da kavram analizi old uguna inanan
c;agda~ d ii~iince gelenegi.
Analitik felsefenin temel hareket noktass, felsefenin biricik konusunun dil oldugu dii~iincesidir. 0 tmanhkc;1 pozitivizmden, felsefenin kendisinin bilgi

analitikfelsefe 47

iiretmedigi, felsefe tarihinde eser vermi~


dii~iiniirlerin ashnda dilin yarathgl sorunlarla, dilden kaynaklanan problemlerle ugra~m1~ olduklan gorii~iinii devralmi~tu. Analitik felsefenin yontem ve
felsefe kavray1~1mn gerisinde ise, 1 Fel~efenin problemlerinin, analizin ortadan
kaldirabilecegi, a~1khga kavu~turabile
cegi kavramsal kan~1khkJann, kavram
karga~asmm bir sonucu oldugu, ve 2
analizin kompleks kavram ve fikirlerin
basit, bile~ensel ogelerini meydana ~~
kartan olu~tugu onkabulleri bulunmaktadu.
Doga bilimlerinin bulgulanm temele
alan, yontemi itibariyle biiyiik ol~iide
mar:tbksal ve dilsel analize dayanan analitik felsefe gelenegi it;inde, B. tRussell
analitik felsefenin amacmm, dilsel olarak yan.Libc1 tiimceleri manhksal olarak
dogru olan tiimce fonnlanna donii~tiir
mek oldugunu one siirerken, G. E. Moore
analitik felsefenin, diinya ile ilgili olan olgulan k~fetmedigini, fakat daha ~ok
kavramlan tarumlad1guu ve ac;"~khga kavu~turdugunu savunmu~tur.
Analitik felsefenin ~ok onemli bir ba~ka
dii~iiniirii olan L. tWittgenstein ise, ana-

litik felsefenin amacmm, tiim kompleks


ve betimleyici tiimceleri, onermeleri, dilsel ifadeleri temel, basit, elementer onermelere donii~tiirmek oldugunu iddia etmi~tir. Bu onermeler de daha sonra,
ger~ek diinyanm basit ve indirgenemez
ogelerini gosteren nihai ve analiz edilemez birimlere aymhr. Felsefe, Wittgenstein'a gore, dilin smLrlanm a~amaz.
Felsefenin dil ile diinya arasmdaki ili~
kiyi a9-klayamad1guu ya da betimleyemedigini, fakat yalmzca gosterebildigini savunan Wittgenstein'a gore, felsefe
kendisini, me~ru olarak neyin soylenip,
neyin soylenemeyecegini ara~tumakla
s1mrlamahdn.
Soz konusu felsefe geleneginin diger
bir etkili dii~iiniirii olan R. tCamap ise,
analitik felsefenin gorevinin kavramlann ve dilin, ozellikle de, biitiiniiyle formel olan bilin\. dilinin sentaksm1, dilsel
yap1s1m sistemli bir bi~imde gozler

bniine sermek oldugunu savunmu~tur.


Felsefeyi esas ilgilendiren ~ey, ona gore,
sozciiklerin anlamlan ya da dille ger~ek
diinya arasmdaki anlam ili~kisi degil de,
dillerin kendileri arasmdaki kar~1hkh
yap1sal ili~kilerdir.
Buradan da anla~Jlacag1 iizere, Moore,
Russell, Wittgenstein, tRyle, tAyer, Carnap, tQuine, tChomsky gibi dii~iiniirler
tarafmdan temsil edilen analitik felsefenin temel ozellik ve tezleri ~u ~ekilde Slralanabilir: 1 Analitik felsefe, diinya iizerine hakl1 ktlmm1~ bilgi ve inan~lan bize
yalruzca gozlem ve deneyin saglayabilecegine inand1g1 i~in, tBacon ve tLocke'la
ba~lay1p, tBe.rkeley, tHume ve tMill'le
devam eden Ingiliz empirist geleneginin
yirmind yiizylldaki miras~ISI olmak durumundadll. Bu ~er~eve i~inde, bilimleri,
kuramlanm gozlem yoluyla dogrulayan
olgusal bilimler ve yontemleri, teoremlerin verilmi~ aksiyomlardan ~lkarsanma
smdan meydana gelen a priori ya da formel bilimler olarak ikiye ay1ran analitik
feJsefe, bu ~ema d1~mda kaJan feJsefenin
gorevinin kavrams31 ya da dilseJ tanaliz
oJdugunu s6yler.
2 AnaJitik feJsefe geJenegi, ~u haJde;
dille diinya arasmda tam bir kar~lltkli
hk ili~kisi bulundugunu, dilin yaplsJmn
diinyanm yaptslm yans1thgm savW\an
resimseJ bir diJ gorii~ii benimseyerek,
dilseJ ya da kaVJamsaJ analizi on plana
~lkartu. 3 SOz konusu dilsel analiz ycr
JuyJa, fel!:efeye tedavi edici bir i~Jev yiikJ~yen analitik felsefe, idealizme ve bu
arada metafizige ~iddetle kar~1 ~kar. 0,
sagduyuyu feJsefe i~in sagJam bir miittefik oJarak degerlendirip, diinyaya ili~kin
biJginin ancak ve ancak bilim yoJuyJa
elde edilebilecegini iddia eder.
4 Analitik felsefe, ideal ya da yetkin bir
dilin genel ~er~evesini sagJadigm1 dii~iindiigii manhga ozeJ bir onem verir.
c:;unkii manbk, bu anJay1~a gore, bir
dilin ger~ek yap1s1m ortaya ~1kanr.
5 Analitik feJsefe, Hwne ~atahru temeJe
alan pozitivist bir felsefe anJay1~ma dayand1g1 i~in, bilimci bir yakla~unla metafizik, ahliik ve dinin iddiaJanna ku~
kuyJa bakar.

48 analitik Marksizm

analitik Marksizm [lng. tmalytical Marxism; Fr. marxisme analytique ]. Yirmind


yuzydda, tMarks tarahndan one suriilmii~ olan ttarihsel maddecilikle analitik felsefe ve bilim felsefesfnin bir sentezini yapan aknn ya da Marksist goru~e;
tarih ve toplu1nla ilgili Marksist iddia ya
da onenneleri yeniden ele allp ifade
ederken, ~agda~ felsefe ve metodolojiden yararlanan yakla~una verilen ad.
Bu rur bir Marksizmi beni1nseyen felsefecilerden, omegin G. A. Cohen, The Theo,.y of History of Mar:r: A Defense [Karl
Markstm Tarih Kurarru: Bir SavunmaJ
(1978) adll eserinde, uretim gu~lerindeki
degi~imlerin tum diger toplumsal ili~ki
lerdeki degi~melerin kaynag1 oldugunu
gosteren bir kuram olarak gordugu tarihi
anaddecili~ analitik felsefenin sentakslyla yeniden ortaya koymaya ~al~rru~hr.
analitik onerme [Os. lattiyei tahlili; lng.
analyt1cal proposition; Fr. proposition analytique]. Dogrulugu ya da yanh~hg1, i~er
digi terimlerin tarumlanndan hareketle
ve yaln1zca manbksal yasalar aracihgiyla kan1tlanan, yalruzca manhksal nedenlerle zorunlu olarak dogru olan ve oznede ortuk olarak i~erilen anlamlan ortaya
~1karmaya yarayan; yuklemi yeni bir
bilgi vermeyen, yuklemde du~unulen,
an.1ahlmak istenen, soylenen ~yin oznesinde zaten varoldugu, oznesinin tarulntndan ~1kt1g1 zorunlu olarak dogru ya
da zorunlu olarak yan!J~ olan; dunyaya
betimleme tarz1ndan dolay1 degil de,
i~erdigi sozcuklerin anlamlarlndan dolaYl dogru olan Onenne turil.
analitik psikoloji [tng. analytiCAl psychology; Fr. psychologie analytique]. 1875-1961
ylllan aras1nda ya~am1~ olan Karl Gustav Jung'un, kompleks psikoloji olarak
da bilinen, ve Freudun psikolojisi ya da
psikanalizinin kapsarrun1 geni~letme ~a~
bas1yla belirlenen psikoloji anlay1~1.
Daha gene) bir ~er~eve i~inde, fenomenleri bil~ensel par~alanna ya da
kendilerini meydana getiren ogelere
ay1rma yakla~Jmlnl benimseyen psikoloji anlay1~1 olarak tan1mlanan analitik
psikoloji, 1ung'un yakla~un1 soz konu-

su oldugunda ayru zamanda belli bir


psikoterapi ya da ruhsal tedavi anlayJ~lnl ifade eder.
SOz konusu psikoterapi dort evreden
meydana gelmektedir7 1 itiraf ya da
annma; 2 Jung'a gore, tFreud'un katk1s1n1 ifade eden yorwnlama; 3 t Adler'in
psikoloji alantna yapt1g1 katkly1 ortaya
koyan egitim ve nihayet, 4 tJung'un bizzat kendi katk1s1ru dile getiren donu~um evresi. Jung'a gore, bu evrede hasta
biricikligini ke~feder ve anlam1n i,.sel
kayna~ olan benle bag kurar.
analitik ve sentetik ayar1m1 [ing. disticti~
on bettueen analytic and synthetic; Fr. dis-

tinction entre analytique et synthltique).


Tumce, yarga ve onenne turleri arasmda,
tumce, yarga ve onennelerin dogruluklanru gostermek i~in gereken karut ya da
verilerin dogas1na bagh olarak yapllan
ay1nm.
Buna gore, bir tumce ya da onerme,
soz konusu tilince ya d a onennenin
yuklemine kar~dlk gelen kavram, ozne
konumunda bulunan kavramda i~erili
yorsa, analitik bir dogruya kar~Jlak
gelir; aksi takdirde, tumce ya da yarginln dogru olmas1 durumunda, o sentetik bir dogru meydana getirir. Ay1ruru
bu ~ekilde ortaya koyan unlu Alman filozofu tKant olmu~tur. Kant'ln bu ayinmlna gore, 'Tum cisimler mekanda
yer kaplar' onennesiyle, 'Tum babalar
erkektir' onermeleri, analitik onennelerdir. <;unku yer kaplama ve erkeldik d u~uncesi, cisim ve baba kavram1nda
zat~n i~erilmektedir. Buna kar~1n, 'Baza
cisimler ag1rd1r', 'Y e~il J~ak '' ge~'' i gos..
terir' onenneleri sentetik onennelerdir,
zira aguhk ve 'ge~' du~uncesi ozne konumunda bulunan kavramlarda zorunlu olarak i~erilmemektedir.
Kant'1n bu ay1r1m1, (neyin i~erilip neyin
i~erilmedigini belirlemenin ~ok gu~ olmasindan hareketle) belirsiz oldugu;
psikolojik olup, bilgi duzeyleri farkh bireyler iQn farld1 beJirlemelere yol a~t1g1;
ve ti.im onennelerin ozne-yiiklem formunda olmas1 gerektigini varsayd1g1
i~in, ele~tirilmi~tir.

analiz 49

Kant'1n ayutmlndaki bu gii-;liikleri ortadan kaldlrma giri~imleri, sonu-;ta psikolojik bir nitelik arzeden bolme ilkeleri
ya da analitik/ sentetik ay1nmlru, a priori ve n posteriori ya da manhksal olarak
zorunlu I olumsal ayn1mlanna donii~
tiiren manhksal ve epistemolojik ol-;iitlere gotiirdugu i-;in, olduk-;a yararh olmu~tur.

analitik yontem [Os. usul'u taltliliye; lng.


analytical method; Fr. methode analytique].
1 Bir b(itiinii, kendisini meydana getiren
par-;alara ay1rarak inceleme. 2 Bir onermeyi, -;oziilecek bir problemi, karutlanacak bir teoremi, kendilerinden 9}<hg1,
kendilerine bagh oldugu ilkelere, onertnelere geri gotiinne, dayand1rma.
Antik Yunan'da, bir teoremi ya da onermeyi kan1tlarken, karutlanacak onenneyi
dogru kabul etmekten; sonra, karutlamarun dogru ve kesin olabilmesi i-;in, onun
kendisinden -;lkt1g1 ba~ka bir dogru aramaktan ve bu siireci, dogrulu~ daha
once bu siire-;ten baguns1z olarak kabul
edilmi~ olan kesin bir onermeye ula~ln
caya dek siirdiirmekten olu~an yontemi
ifade eden anaHtik yontem, -;agda~ felsefede, kavramsal kar1~1khklann, dil konusundaki yanl1~ ve sahte kabullerin,
diinyayla ilgili dii~iincelerimizi saptlrmasuu onlemek (izere, toz, neden, sayt
ya da varolu~ gibi genel kavramlan -;o~
ziimlemekten, ve bunlann ger-;ek anlamlannl gun lil~lna -;1karmaktan olu~an
yontem anlamma gelmi~tir.
Buna kar~tn, ayru yontem, modern bilimde, tDescartesm Meditations [Meta.fizik Dli~iinceler] adll eserinde k ulland1
g1, bir ~eyin, sebebten sonuca g~ercesine
yontemli bir bi-;imde ke~fedilme ve tiiretilme yolunu gosteren is pat ya da tarutlama turiinii ifade etmi~tir.
ana liz [Yunanca analysis'ten; Os. tahlil; lng.
analysis; Fr. analyse; AI. analyse]. 1 Bir
~eyin, bir biituniin, bir problemin, a)
par-;alann ayn ayn incelenmesi, b) par
-;alann birbirleriyle olan ili~kilerinin incelenmesi ya da c) par-;alann butunle
olan ili~kisinin ara~hrdmas1 amac1yla,
bile~ensel ogelerine ay1nlmaS1 Stireci ya

da i~lemi. 2 Bir biitiinii par-;alarma ay1r


marun sonucunda ortaya -;1kan ~ey.
3 Felsefi analiz ya da kavram analizi anlamlnda, bir kavram1, inan-; veya kuram1,
bile~enlerine, onkabullerine i-;erimleri
ne bakarak a-;1klama, a-;1k ve anla~d1r
hale getirme siireci, bir onermenin ya
da bir inan-;lar sisteminin ortiik anlanunl ve gizli onkabullerini a~ga -;1kanna.
i~lemi. Bir problemi par-;alanna aylrarak -;ozme faaliyeti. Bir biitiinii lnanllksal par-;alanna ay1nna. Bir kavrarru
ogelerine aylrarak aynnhslyla a-;lklama. 4 Bir nesneyi duyu-verileriyle ilgili
onenne komplekslerine indirgeme omeginde oldugu gibi, kavramlann, inan-;lann, k uramlann, v. b. g., nasd temel bir
kategori meydana getiren ogelere indirgenebilecegini gostennekten olu~an in1

dirgeyici analiz.
Filozoflann iki temel amactndan birinin metafizik, bilgi teorisi ya da ahlik
alanlarmda sistemler kurmak (sentez)
old ugu dikkate ahrursa, ikinci ama-; lan
sentez i~n hazll'hk yapmak, temel fikirleri a-;1khga, ayd1nhga kavu~turmakhr
(analiz). Ote yandan, bazt filozoflar, ozellikle de tanalitik felsefe ak1m1na mensup
olan dii~iiniirler, sentezden ti.imiiyle vazg~erek, felsefenin tek ~inin analiz, d ii~iincelerin ayd1nhga kavu~turulmas1,
kan~Lkl1k ve anla~mazhk yaratan gii-;liiklerin a~anmas1 oldugunu one siirmii~lerdir.

Bu -;er-;evc ic;inde degerlendirilebilecek


bir dii~liniir olan G. E. tMoore, felsefenin amacuun, dogruluklanndan dddi
olarak ku~ku d uyulabilecek onermeleri
analiz etmek oldugunu one sunnii~tiir.
Ona gore, bir kavram ya da onermeyi
analize tabi tutmak, o kavram ya da
onermeyi ifade etmek i-;in kullarulan sozciik ya da tiimcenin yerine, ona tam olarak e~deger ve anlam bak1rrundan daha
a-;1k ve anla~1hr olan ba~ka bir ifade ge
-;innekten olu~ur. Mooreun gozunde
analiz, oyleyse, anlam bakmundan karanhk, kanna~tk ya da anla~1lmaz olan
ve dolay1slyla da a-;klanmak, analiz
edilmek durumunda bulunan ifadenin

50 analiz

analiz edilen (nnalysandum) olarak sol tarahna, onu a~1klayan, anla~ll1r kdan yeni
ifadenin (analysis ya da analysans) ise sa~
tarahna yerle~tirildi~i bir e~itlik ya da
tan1msal analizdir.
B. +Russell, yalnlZca a~tkltk aray1~1 i~in
de olup, sa~duyunun inan~lann1n uza~tna dii~tnemeyi ama~layan Moore'dan
etkilenmi~ olmakla birlikte, bir metafizik
geli~tirdi~i i~in, ayru tantmsal analizi
biraz daha farkh neden ve ama~larla uy
gulamt~hr. Russell'tn uzun bir sure boyunca matematik ve formel manhkla
u~ra~t1ktan sonra 1netafi~e ge~mesi olgusundan hi~ ku~ku yok ki etkilenen
analiz anlay1~1nda ama~, kompleks ol
gulan atomik bile~enlerine ayumak,
kompleks tiitnce ya da onermeleri kenp
dilerini tneydana getiren o~elere bolmektir. i~te bu ~er~eve i~inde, nesne tap
n1m1n1 t Aristoteles in ozcii gelene~i
i~inde kazand1~1 anlamdan soyup, onu
olgusal dunyan1n ~ok ~e~itli bil~enleri
ni sayma yoniinde bir giri~im olarak
ifade ettigimiz takdirde, Russell'tn analizle nesne tan1m1 olu~turmayt anlad1
~tnt soyleyebiliriz. Nitekim, onun i9n
felsefenin biricik onemli problemi, ger
~ekli~in nihai ve en yuksek bil~enlerip
nin ne oldu~u problemidir.
Analitik gelenegin etkisi en yogun olan
filozofu tWittgenstein ise, felsefi analizi,
kavramsal veya ontolojik bir tan1mdan
~ok, bir tiir indirgeme faaliyeti, dilsel bir
donii~iim olarak dii~iinmii~tiir. Buna
gore, analiz, dilsel fonnlan her ne olursa
olsun, bil~ik onenneleri atomik bilqenlere ve bu onennelerin dogru mantlksal
fonnlanru gasteren ba~la~lara indirgemekten ba~ka hi~bir ~ey de~ildir. Ba~ka
bir deyi~le, analizin i~levinin bil~ik
onenneleri basit bil~enlerine ve bu bil~
~enleri de, d iln yadaki bas it olgu ve o~e
leri temsil eden, analiz edilemez sonsal
isim ya da birimlere ve onlarm birl~im
lerine indirgemek oldu~unu dii~iinen
Wi ttgenstein, analizle, dilsel bak1mdan
yarulbCJ olan ifadeleri manhksal bak1m
dan do~ru olan deyilnlere donii~tiinne
yi anlamt~br.

Yine ayn1 analitik gelenek i~inde yer


alan J. tWisdom da~ analizden Wittgens
tein'dakine benzer bir rur indirgeme i~
leanini anlanu~tu. Analizin daha az
tetnel ve nihar olan terimleri daha temel
ve nihai olan teritnlere indirgemekten
meydana geldi~ini savunan Wisdoana
gore, birey terimi devlet teriminden,
d uyu-verisi ve zihin hAileri de bireyden
daha temel, ilk ve nihaidir. Analiz, i~te
bu ba~lamda, zihinlerle ilgili tumce y a
da onermeleri zihin halleriyle, maddi
nesnelerle ilgili onermeleri de duyuverileriyle ilgili onermelere indirgemekten meydana gelir.
Analitik gelene~in, ya da orne~in Russell'tn analizin mant1~1 ve analiz teknikleriyle ilgili gorii~leri, ayn1 gelenek
i~inde yer almakla birlikte, biraz daha
farkb bir amactn p~inde olan manbk-;1
pozitivistler taraftndan da benimsenmi~tir. Buna gore, Russell'm ger~ekli~i
oldugu gibi yansttan do~ru bit metafizik geli~tinneye ~ah~hg1 yerde, manhk9 pozitivistler metafizi~in anlams1z oldu~unu savunmu~lar ve metafizikle
do~a bilimleri arastna bir stnu -;izgisi
~ekmeye ~ah~m1~lardu.

Analiz burada tmetafizikten kurtulmantn ve bilim dilini a~1kh~a, aydmh


~a kavu~tunnan1n bir yoludur. Buna
gore, manbkfil pozitivistler, analizi, metafizik91erin kullandlklan belirli terimlerin ve dolaytstyla da, bu terimleri i'il:!ren
kuramlarm anlamsLZ oldu~unu gaster
mek i9n kullannu~lardu. Olgularm ve
kavramlann metafiziksel bir anlam1 ol
mad1~n1 savunan pozitivist dii~iiniirler,
bu ba~lamda dii~iinceyle dili ozde~le~
tirip, dilsel ifadelere ili~kin analizi temel
ama~ yapmt~lardn.

Nitekim, manhk~1 pozitivizm kapsam1


i~inde ele ahnmak durumunda olan R.
tCamapta felsefi analiz manhksal ana
lize, felsefe de mantlk bilimine donii~iir. Analizin dilin sozeukleri ve tiimce
lerinin anlamlanyla hi~bir ili~kisi, dil
ile dunya arasmdaki semantik ili~kiyle
hi~bir ilgisi bulurunadl~lnl soyleyen
iinlii mantJk-;1 pozitivist d ii~iin iir Car-

anarti

nap analizle, tiilncelerin, kavramlann


ve kuramlaran mantlksal analizini anlamamlZ gerekti~ini one surmu~tur.
SOz konusu analitik gelene~in onemsiz
bir felsefe olarak gordu~u fenomenolojinin kurucusu Husserl'de ise, analiz, kendisiyle nesnelerin yonelimsel olarak kuruldu~u aktuel ve potansiyel sentezin
ozsel yap1suun a9kJanmas1 ve ayd1nh~a
kavu~lurulmasa anlamana gelmekted ir.
analiz paradoksu [ing. paradox of analysis;
Fr. paradoxe de l'analyse] . Zaman zaman
analitik felsefe gelene~ine yoneltilen
ele~tirinin bir arao olarak kullandan ve
'Z XY ile ayn1du' turunden onenne formundaki felsefi analizlerde soz konusu
olan problem ya da paradoks.
Paradoksa gore, 'Z XY ile ayn1dar' formwldaki bir onerme do~ruysa, bu takdirde Z ile XY e~anlamh olmak durumundadtrlar. E~er e~anlamlaysalar, o
zaman onermenin ya da analizin felsefi
ara~llrma a-;1s1ndan ilgin~ ve o~retici ol
du~u soylencmez. Fakat Z ile XY e~an
lamh de~ilseler e~er, o :zaman da analiz
do~ru olmaz. Bu durumda paradoks
bize, analitik gelenek i9Jlde felsefenin biricik yontemi olarak kullandan analizin
ayna anda hem ilgin~ ve o~retici, hem de
do~ru olamayaca~ gostennektedir.
analogon rationis. Onlu Alman du~unu
rii tLeibniz tarahndan, hayvanlarda soz
konusu olan en a~a~1 bilin~ formlarJru
ifade ehnek i~in kullarulan ve 'alula ben
zer' anlamma gelen Latince terim.
analoji [Yunanca analogz"a'dan; ing. atUJJDgy;
Fr. analogie; AJ. analogi e). Ba~langa~ta matematiksel bir terim olarak iki ~ey arasmdaki ortakla~ ya da kar~zhkla ili~kiyi
gostermi~ ve oranlarm ~itligi anlam1na
gelmi~, fakat daha sonra, kavramlardaki
ya da ~eylerdeld benzerliklerin kar~ala~
bnlmastru ifade etmi~ olan terim.
Varolan ~eyler arasndaki benzerliklere., ozellikle de sanlf benzerli~i da~mda
kal~n benzerliklere, yani i~lev benzerli
~ine,. ili~ki benzerli~ine i~aret etme i~
lemine ve iki ~ey aras1ndaki benzerlik
lerden yola ~akarak, onlann ba~ka
baklmlardan da benzer olacaklanru one
suren ~1karsamaya verilen ad.

51

Bun a gore, analo ji, X ve Y'nin a gibi


ortak bir oze Hikleri, a ynca X' in b gibi
ortak bir ozelli~i olmas1 durumunda,
Y'nin de b gibi bir ozelli~i olaca~z sonucuna varan akLiyurutmedir. Ba~ka bir
deyi~le, analojide, iki ayn ~eydeki ortak
bir ozellikten hareketle, 0 iki ~eyden birinde bulunan bir ozellik ikincisine de
yuklenir; fakat, soz konusu ozelli~in
ikincisinde bulunmas1 zorunlulu~u yoktur. Benzerlik, yani ortak ozellik.Jerin saYISI artllk-;a, sonucun do~ru olma olasih~J da artmakla birlikte, analoji zorunlu
sonuca goturen bir akalyurutme turu de~ildir.

Ote yandan analojide, hi~ir :zaman bir


genelleme soz konusu olmaz, burada
baza olay, olgu ya da nesnelerden ba~ka
baza olay, olgu ve nesnelere, yani tikelden tikele gidilir. Butun bunlara kar~Jn,
analoji bilimin geli~mesinde olduk~a
onemli bir rol oynama~br; dahasa analoji,
ome~n deneyden ~ok gozleme dayah
olarak ~ah~an astronomi gibi do~a bilimlerinde ve sosyoloji gjbi toplum bilimlerinde -;ok s1k kullanalan bir yontem durumundadir.
anangke. Yunan felsefesinde zorunluluk.
1 ~vrendeki aklld&~l, ama~sz, yonelimsiz ve denetlenemeyen o~e olarak anla~dan fiziksel zorunluluk; maddenin,
ozunde varolan bir itkiyle, bi~inl ka:zanmaya, rasyonel bir gil~ taraflndan iyi
bir ama~ do~rultusunda tam olarak ~e
killendirilmeye kar~1 koyu~u; 2 ge-;erli
bir kategorik tasamda, sonucun oncullerinden ~akma ya da tureme tarzz, manbksal zorunluluk.
anar1i (ing. anarchy, Fr. anarchie; AI. anarchie). 1 Hukumet kontrolunun yoklu~u
nun sonucu olan politik ve toplumsal
duzensizlik, karga~a hili; hukumetsiz
kalan veya siyasi iktidar&n ~1karlan
farkb hatta kar~1t olan siyasal, ekonomik ve toplumsal gu~ler aras1nda kendisinden beklenen uzla~hrma gorevini
arbk yerine getiremedi~i bir toplumun
siyasi durumu. 2 Kimi faaliyet alanlarJnda, kuralsizh~&n, yonlendirici bir ilkeden yoksunlu~un veya varolan ilke-

52 anarfist bilim goriitu

iere uyulmamasmm sonucu olarak ortaya ~1kan di.izensizlik ve karga~a hali.


3 Kimi disiplinlerde, omegin bilimde
birbirlerinden ~ok farkh, hatta kar~1t ilkelerin varolu~uyla belirlenen a~m ~o
gulculuk hali.
Her i.i~ anlamda da anar~inin hi.iki.im
si.innesini isteyen, anar~izmi destekleyen, bu ogreti i9n mi.icadele veren ki~i
ye ise anar~ist ad1 verilir.
anar~ist bilim gori.i~i.i [ing. anarchistic
view of science]. A vusturya asdh ABD'li
bilim filozofu Paul tFeyerabend tarafmdan geli~tirilmi~ olan bilim anlay1~1.
Feyerabend'm, gerek klasik bilim gori.i~(ine, gerek tyanh~lamac1 bilim anlay1~ma ve gerekse devrimci bilim gori.i~i.i
ne kar~1 ~1kan bilim anlay1~1, ~agda~
bilim felsefesinin hasta oldugu tezinden
hareketle, bilimi tedavi edecek ara~ olarak epistemolojik tanar~izmi kullarur.
S1rasiyla metodolojik, teorik ve disipliner bir ~ogulculugu savunan bu bilim
gori.i~(i, biraz da paradoksal bir bi~im
de, Aydmlaruna sonras1 ortaya ~1kan
siyasf anar~i7 ;n hareket noktasm1 benimser. Buna go1~, siyasi anar~izm, bilimi kendisine bir dost bilmi~, onun insanla dogay1 dogru a~1klayacagma ve o
zamanlann kohnemi~ di.i~i.ince kahplanna, bask1c1 di.izenlerine kar~1 sava~ta
saglam qi.i~i.insel silahlar saglayacagma
inanml~h. Bununla birlikte, anar~izme
verdigi mi.icadelede bir ara~ olma hizmeti goren bilim, 20. yi.izydda putla~tl
nlm~ ve felsefeden vazge~en bilimin
insani kaygdan kalmam1~hr. $imdi, Feyerabend'a gore, ama~-ara~ di.izenini tersine ~evirmenin ve hasta olan ~agda~ bilimi iyile~tirip, insanfle~tirmek i~in,
ara~ olarak anar~izmi kullanmarun tam
zam:Jrudn.
Feyerabend'm bu bilim anlay1~1ru, hem
ku~kuculuktan ve hem de siyasi anar~izmden ay1ran ~ey, onun bilimsel ya
da epistemolojik anar~i.zmidir. Ku~ku
cunun her gori.i~i.i koti.i diye gordi.igi.i,
bunlar hakkmda bir yarg1 bildirmekten
sakmd1g1; siyasi anar~istin birtak1m ya~am tarzlaruu yasaklad1g1 yerde, episte-

anar~ist
di.i~i.inceleri bile

radan, en ~dgm
sav\..1.. '!kta sakmca
gormez. Onun hi~bir program1 olmad1~
gibi, hi~bir teoriye bagunhhg1 ya tia di.i~
manhgl yoktur. 0, akhm, duygulanru,
alay1, aguba~h bir tavn, bilinen her yolu
kullarur. Hi~bir yontemi kullanrnaktan
ka~rnmayan, hi~bir gorti~i.i sa~ma bul
mayan epistemolojik anar~izmin mu tlak
olarak kar~1 ~1khg1 tek ~ey, evrensel olmolojik

t._

~i.ilerdir.

Feyerabend'm 'her~ey mi.imki.indi.ir' ya


da 'ne olsa gider' ilkesiyle ifade edilebilecek olan soz konusu anar~ist bilim gorti~i.i, oncelikle disiplinler baglammda ~o
gulculuktur. Bilimin insamn ~evresiyle
ba~a ~1kmak i~in buldugu bir~ok ara~
tan, insamn geli~tirdigi pek ~ok di.i~i.in
me tarzmdan biri oldugunu one si.iren
Feyerabend, bilirnin ilgin~ olmakla birlikte, bulunmaz Hint kuma~1 olmad1g1m ve dolay1slyla, putla~tmlmamas1,
onun, insamn kaJ:llSmda ozgi.irli.igi.ini.i
yitirdigi bir bask1 arao haline getirilme
mesi gereldigini sayler. Buna gore, bilirn
tek ba~ma b1rakllmamah, gerekti~nde
insan, efsaneye, dine, bi.iyi.iye, yani ak1la
di.i~i.ince gelen~ yeryi.izi.inde silinmi~ gormekten ho~lanacag1 yollara ba~
vurmahdn. Olgulann teorilerden baglmSIZ olmad1g1ru, tam ten;ine olgulann
kuramlar tara&ndan ortaya ~Ikanlabildi
gini one si.iren anar~ist bilirn gori.i~i.i,
ikind olarak kuram bakurundan ~ogul
culuk ister. Zira olgular ancak se~enekler
yarrlun1yla ortaya ~adabilir, hakikate
ise, yalmzca altematif teorilerin ~arp1~
mas1yla ula~dabilir.
Anar~ist bilim anlay1~1, i.i~i.inci.i olarak,
~ok daha onemlisi metodolojik bir ~o
gulculugun gerekliligine i~aret eder. Bilimin degi~mez, genel ge~er kurallarla
i~ledigi, i~lemesi gerektigi di.i~i.incesi
nin ger~ekt;i olmad1grn1 soyleyen Feyerabend'a gore, bilimin tek bir degi~mez
yontemi yoktur. Nitekim, bilim tarihine
bakllacak olursa, onemli bilimsel geli~
.melerde, bilginlerin metodolojik kurallan ljignedikleri kolayhkla gori.ilebilir.
Bilim adamlan manhksal yontem ve ar-

giimanian b1rakarak, propagandaya, retorige ba~vururlar. Feyerabend, i~te bu


,.er,.eve i,.inde, omegin Galile'nin hilelerinden, propaganda ama,.h ,.lkl~lann
dan soz etmi~ ve onun yolunu irrasyonel bir yol olarak degerlendirmi~tir.
Hakikate ula~mak i,.in ,.abalamamn yeterli olmad1gml, dogruya giden yolun
a~ikar olmasm1, bunun i,.inse manhksal
yolla retorigin bir arada kullamlmas1 gerektigini farkeden bir bilgin olarak Galile, Fcyerabend'a gore, yanh~ kuramlan,
kabul gonnemi~ olaylan ,.arp1t:1p Kopernikus'u destekleyen veriler haline getirmi~, bilinen sonu,.Ian gonnezden gelmi~tir. Gorf.ilmesini istedigi olgulan,
okuyuculann sezgisine gore yeniden diizenleyen Galile'nin ilerlemesine, degi~
mez ve kesin bir yontem degil de, ~It
malar olanak vermi~tir. Buna gore,
bilimsel geli~menin yolu, bilginlerin kuramlanm olu~tururken, ,.o~ zaman metodolojik kurallarm yasaklad1g1 i~leri
yapmaland1r.
anar,izm [Yoksunluk bildiren Yunanca an
onekiyle kral, yonetic::i gii,. anlarruna gelen
arlclae sozcilklerinin birle~iminden tiireyen
terim. lng. anarchism; Fr. anarclrisme; Al
anarchismus]. 1 Nispeten olumlu bir ,.er,.eve i,.inde, insan dogasuun ozii itibariyle iyi oldugunu ve insan ya~ammda
kar~lla~llan kotiiliiklerin, temelde insan
iizerindeki kontrolden ve politik baskidan kaynakland1gm1 savunan akun. Toplum i~ndeki politik kontroliin ve siyasi
baslamn ortadan kald1nlmasmi isteyen,
devletin insarun en biiyiik dii~mam oldugunu stlyleyen ve bireylerin ihtiya,.Ianm kar~damak ve ideallerini ger,.ekle~
tirrnek i,.in, kendilerini bir toplurn i,.inde
diledikli!ri ~ekilde diizenlemeleri gerektigini ileri siiren siyasi ogreti.
Yiiksek bir karma~1khk diizeyine eri~
mi~ faaliyetlerden uzakla~Ilmas1 gerektigini savunan ve basil hazlarla ge,.irilecek bir ya~am1 ongoren anar~izm,
hi,.,.ilige degil de, daha ,.ok politik liberalizme yakla~u.
2 Toplumsal ve ahlaki ki:itiiliiklerin kaynaguun devlet oldu~nu, bundan dola-

v1,
, bu kotiiliiklerin devlet tarafmdan ortadan kaldmlamayacagml; ozii itibariyle iyi olan insamn dogasmm devlet ve
kurumlar tarafmdan bozuldugunu, rum
reformlann degersiz oldugunu, yeni bir
toplumun devrim yoluyla kurulacagm1,
soz konusu yeni devletsiz toplumun,
yolgostericisi alai ve adalet olup, bilimsel deneyimden yardun goren insan ruhunun dogal egilimlerinden tiireyecegini
savunan anar~izm, olwnsuz bir ,.er,.eve
i,.inde, yasaya.ya da diizene en kii,.iik bir
sayg1 duymayan ve toplumun yikllmasi
yoluyla bir kaosa eri~ilmesi i,.in etkin bir
bic;imde ,.aba g05teren inan,. ya da aloma
kar}Ihk gelir. SOz konusu olumsuz anar~izm amacma ula~mak i,.in, ara,. olarak
bireysel terorizmi kullamr.
Her iki anar~izm de, insamn ozgiirliigu ve ~itlik idealini hi,.bir odiin vermeden, mutlak bir bi~mde ve her tiir hakimiyet ili~kilerini d1~layacak, devletin
me~ruiyetini tiimiiyle yads1yacak ~ekil
de yorumlar. Anar~izme gore, yoneticileri ve yonetenleri bannd1ran biittin politik yapllar adaletsiz olup, kaba giice
dayand1g1 ve son ,.ozllmlemede de, insamn ozgiirliigii oniindeki en biiyiik
engel oldugu i,.in reddeditir.
Buradan da anla~llacag1 iizere, 19. yiizyllda, P. J. Proudhon tarahndan geli~tiri
len siyasr bir gorii~ ya da ogreti olarak
anar~izmin tiirleri ya da farkh versiyonlan vard1r. 1 Bireyci anar~izm. Ozgiirliik,.ii felsefelere dayanan, ki~i i,.in mutlak
bir baguns1zhk durumu saglamaya ,.ah~Irken, anar~izmin toplumsal temelini
goz ard1 eden bu anar~izm anlay1~1
Alman dii~iiniirii Max tStirner tarafmdan savunulmu~tur. 2 Kar~llklllk ilkesine dayanan anar~izm. Devletin ve her ttir
siyas[ orgiittin, insan ozgiirliigiinii ortadan kaldird1g1ru savunmak bak!mmdan
diger anar~izm anlay1~lanyla birle~en
bu anar~izm tiirii, insan davraru~mdaki
topl umsal ogelerin onemini vurgulad1g1
i,.in, bireyci ana~izmden aynhr. Proudhan tarafmdan savunulan bu tiir bir
anar~izm, siyasi eylem ve devrimci ~id
dete kar~l ,.lkml~, i~,.i orgiitlerinin et-

54 angst

kinligi ve ban~~~ yaythmtyla gerc;ekle~ecek toplumsal bir reform onermi~tir.


3 Kollektivizm. Mikael tBakunin tarahndan savunulan bu anar~izm ise, diger
anar~izm ti.irlerinden, devletin ytktlmasa
ve ozgur topJwnun kuruJu~u Slrasmda,
rontem olarak ihtilalci ~iddetin kullaJUImasl gerektigini savunmasayla aynhr.
Oretim ara-;lanmn ortakla~a sahipligine
dayanan tkollektivizm goru~unu geli~
tinni~ olan Bakunin, ylkma tutkusunun,
ayru zamanda yarat1o bir durtu oldugunu belirterek, varolan kurumlarm rumunu birden ortadan kaldtracak bir devrimi savunmu~tur.
4 Anar~ist komunizm. Bu tur bir anar~iz
min savunucusu olan P. tKropotkin, liretim arac;laruun mUikiyetinde, ortakhgm
otesinde, tam bir payla~um savunmu~
ve insanhgm evrirninde, rekabete oranla
i~birliginin daha buyuk bir rol oynadagtru one surere~ devletin yakdmasmdan
sonra, merkezle hi-;bir bag1 olmayan ve
aym anda tanmla endustriye, kent ya~a
nuyla karsal ya~ama, egitimle c;trakhga
dayanan bir toplum mod eli onenni~tir.
SAnarko-sendikalizm. Anar~izmin temeline sendikalan yerl~tirmekle farkhla~an
ve ihtilild sendikaahk olarak da bilinen
bu tur bir anar~izm, devlet y1k.Jhnca,
ba~kaldl.IU\11\ temel organlan olan sendikalan, ozgur toplumun uzerlerinde yukselecegi temel birimler olarak gori.ir. 6
Pasifist anar~izm. Onlu romano Leo Tolstoy' da orneldenen bu tur bir anar~izm,
devlete, hukuga ve ozel mUlkiyete ka~a
~karken, her turlu ~iddeti reddeder. Bununla birlikte, bu tur bir ban~~~ anar~izm, ahlakr bir devrimin zorunluluguna
anarur.
angst. Tasa, kayga, ruhsal aa, kaygah korku
anlanuna gelen Almanca terim. L>zellikle
tvarolu~\\1 felsefe a~smdan, ~eylerin,
nesnelerin belirsizliginin ve anlamslZhgmm bilincine varan ve ya~amla, i~;inde
ki~isel sec;imin ozsel oldugu ve kararlann sorumlulugtlnun ~oyle ya da boyle
ta~mmasamn gerekli bulundu~ bir
alan olarak kar~a kar~aya gelen varhklann temel gerc;ekligi diye tarumlanan zihinsel karma~a ve tasa hili.

ic;inden c;tkuga hir;ligi ve yoneldigi belirsiz bir gelecegi derinden derine duyumsayan insamn, ge~mi~le gelecek,
varhkla hi-;lik arasmda havada kalan
varolu~unun belirsizligiru, durumunun
anla~tlmazhgam ve hayatm sac;mahgm1
gorerek ya~ad1g1 derin umutsuzluk ve
dolaytstyla i-; s1kmhs1 hali. Sonsuz bir
evren kar~asmda, ki~inin sonlulugunun
yarattag1 umutsuzluk hali. Tercih, se~im
soz konusu oldugunda, sorumlulugun,
kararstzhgm bireyde dogurdugu i-; daralmasa.
Varolu~-;u felsefeye gore, 20. yuzytlda
mekanikle~en iiretim ag1 ve yaygmla~an kitle kiiltiirii i-;inde daha e~itlik-;i bir
toplwna gjdilirken, insan da giderek silikl~mekte ve ozgiirliigiinii yitinnektedir. Insan toplum ya~amma dogru olan
bu ki~iliksiz katllamdan ve silikle~me
siirecinden, ancak kendisine dtinm.ekle
s1yralabilir. Bunun i~in de insarun yiiregine tasa veya kaygth korku salmaya gerek
vard1r. insanda bu korku ya da tasa, varolu~~u felsefeye gore, zaten vardJT.
c;unku insan bu diinyada yapayalruzdu,
adeta evrene Tann tarafmdan terkedilmi~ durumdad1r. Fakat o toplum ya~a
IIU i~inde eridik~;e, tkitle kUlti.irii i~inde
giivene2 aradtkc;a, angst olarak tarumlanan bu kayg~ dolu korkuyu hep erteler.
i~te insarun kendisine gelmesi ve kendisine dorunesi i-;in, ondaki bu korkuyu
diirtiip uyandmnak gerekir.
ancien regime. Fransa'da, Ulusal Meclisin 1789 devrimiylc birlikte ilirundan
onceki donemi kapsayan siyasi, iktisadr
ve toplumsal diizeni ya da rejimi tanamlamak i.;in kullamlan deyim.
Once, uzun bir sure boyunca sadecc,
1789 Devrimiyle yakdan kralhk mutlakiyeti ve imtiyazlarm varhg1yla se;kinle~en Fransaz monar~isinin siyasal ve
toplumsal yapasam ve kurumlaram,
e~itsizlikler iizerine kurulu bir toplumsal duzeni ifade ehnek i~n kullarulan
ancien regime teriminin i~lemine daha
sonra bu yaptya ozgii iktisadr ya~am
tarz1 vekiiltiirel yap1 da dahil edilmi~
tir. Tanma oncelik veren yapas1, k1thkla-

4lnlam

n, teknik eksik.Jikleri, s1ntrh de~i~imleri


ve kendi urunlerini yine kendisinin til~
ketmesiyle belirlenen soz konusu ekonoJnik duzen, pazar ekono1nisine buttinuyle kar~at olan bir duzen olu~turur.
antmsama [Os. rnuphem tahattur; tng. recoliection, reminiscence; Fr. reminiscence; AI.
ananznese]. Hat~rla1na. Ki~inin belle~ini
kullanmas1, bilin~li bir ~abanan sonucu
olarak ge~mi~te olan biten bir ~eyi, ge~
mi~inin bir par~asant olu~turan bir olay
ya da nesneyi, belli bir bilgi ya da zihin
halini bilin~ yuzeyine c;1karmasx.
anamsama kurama [ing. theonJ of recollection; Fr. theorie de l' anamnesis] +Platon'un
bilginin a priori, yani deneyden once ve
ba~uns1z olup, tiimellerin, tdealaran bilgisi oldu~unu ifade etmek ilzere geli~tir
di~i ve ozellikle Menon'la Phaidon adh diyaloglaranda one surdu~u teori.
Platon i~in bu kuram, bilginin nesnele~
ri olan idealann ayn bir dunyaya yerle~tirilmesinden dolayr zorunlu olmu~
tur. Ba~ka bir deyi~le, Platon'da bilgi
genel kavramlann, yani kendisinin tdealar admx verdi~i soyut ger~ekliklerin
bilgisi oldu~una, genel kavramlar da
duyu-deneyiyle bilinemedi~ine ve Platon'un ldcalan zamarun ve mekarun da~mda olan ezelr-ebedi ve soyut ger.;eklikler oldu~na gore, onun bilgi anlay~anda
temel problem, zaman ve mek~run dt~rn
da olan varhklar olarak tdealann zaman
ve mekarun i~inde olan sonlu insan varh~~ tarafindan nasd olup da bilinebildi~i
problemi olarak ortaya ~r. Platon i~te
bJ problemi ~ozmek ve genel kavramlann bilgisinin a priori bir bilgi, yani akla
dayanan ve duyudeneyinden once ve
ba~unsaz olan bir bilgi oldu~unu gostermek amacayla, bilginin anunsama oldu~unu one surer.
Buna gore, insan ruhu, ki Platon'da
ruh insana meydana getiren bile~enle
rin OIUffiSUZ 0lan1d1r1 bir beden i~ine
ginnezden once tdealar dunyasayla tana~m~ttr. Su halde, olumsilz olan ruh,
bu dunyadaki varolu~undan onceki varolu~unda ger~ek bilgiye sahip olmu~
hlr. lnsan ruhu bir beden i~ine hapsol-

55

duktan sonra, bu ger~ek ve do~ru bilgiyi unu tur, bu bilgi artlk onun be!le~i
nin derinlerinde sakla kahr. Buna gore,
gerc;ek bilgi genel ka vramlaran, bu d tin~
yaya gelmezden (yani, her turlu duyudeneyinden) once kazanalml~ olan bilgisinin anamsanmas1ndan ibarettir.
Demek ki Platon'da insan zihni do~u~ta, uzerine daha sonra i~aretlerin
~izildi~i bo~ bir levha, daha sonra o~re
tim yoluyla doldurulan bo~ bir ~i~e de~ildir. Tam tersine, insan zihni do~u~ta
doludur ve onun zihnindeki bilgiler diyalekti~in de yard1m1yla, bir anunsa1na
sureci son\.nda a~a~a ~akar.
anlam [Os. mana; tng. meaning; Fr. sens; AI.
sinn, bedeutung]. Bir ~eyin gosterdi~i ya
da dile getirdi~i kavramlar butiinu. Dil~
deki gostergelerin ifade etti~i ~ey. Bir ki~iyi bir nesneye, bir duruma gonderen
ve s~zcuklerle ortaya konan ~y, m~na.
~eylerin ve olaylann delalet, i~ret etti~i ~y; a~aklama, bir ~eyin ni~in oldu~u
gibi oldu~unu gosteren neden. Anlarru
tan1mlayan belli ba~h ve farkh anlam teorileri ~oyle sualanabilir. 1 Anlanu semboller, sesler, jest ve bedensel durumlar
tiirunden uyaranlar ka"rsmdaki davra~1 tepkilerle ozd~l~tiren, bir sozcuk ya da tumcenin anlamuu, dinleyen
ki~i ilzerindeki etkisiyle a~aklayan dauranr~f' anlam otretisi. 2 Sozcuklerin ya da
tiimcelerin ger~k anlamlaranr somut de
neyimlere yapalan dolayh ya da do~ru
dan gonderim veya referanslardan aldaklarw, sozcuklerin yalnazca uygulanun ya
da dogrulanabilirlikleriyle ilgili kurallann deneyimden tiiretilebilmesi d urumunda, anlamh olduklarma dile getiren
deneyimci anlanr ofretisi. 3 Sozciiklerin,
ancak ve ancak gonderme yaphklan,
ahfta bulund uklara bir ~ey, kendilerinin
anlamlanru meydana getiren bir nesne
olmasa durumunda, anlamh oldu~nu
savunan gonderimsel anlam otretisi.
4 Anlaman ozel du~uncelerianizi ba~
kalanna aktarmak i~in semboller kullanmaktan olu~tu~unu dile getiren ile-.
ti~imsel anlam teorisi. 5 Sozcuklerin d1~
dunyadaki bir ~eye kar~ahk geldi~ini

56 anlama yetisi

ve onlanr. anla1 nlanrun soz konusu


tekabiiliyet ili~kisinden tiiredi~ini savunan ili~kisel anlam teorisi. 6 Bir sozcii~iin anlamlnln, 0 sozcii~ii omekJer ya
da anlamaya ~ah~1rken ger~ekle~tiril
mesi gereken i~lem veya faaliyetlerin
toplamindan ibaret oldu~unu dile getiren i~lemse[ anlam ogretisi.
7 Bir dildeki sozciikJerin anlamlanru,
onlara neden olan zihin halleri ve onJann neden oldu~u zihin halleri yoluyla
kazandl~InJ dile getiren nedensel anlam
teorisi. 8 SOzciiklerin sembolik olarak d1~
diinyadaki bir ~eyi tem~il ettiklerini ya
da d1~ diinyadaki bir ~eye kar~llak geldiklerini ve anlamlann1 bu kar~Ihkhhk
vcya tekabiiliyetten alda.klaniu savunan
tekabuliyete dayab anlam ogretisi.
anlama yetisi [Os. idrtJk; ing. understanding;
Fr. entendemt!)1f; Ahn. vernunft] Olaylann
mahiyetini, olaylar aras1ndaki ili~kileri
do~rudan ve araasiz sezgi ya da ya~an
ml~ deneyim yoluyla bilme; algdanan
~eye ait olmayan bir tasarun ve kavram
i~in soz konusu olan idrak faaliyeti.
Bir~ok filozofta g~en bir bilme melekesi olarak anlama yetisi, dii~iinme ve bilin~ alan1na giren bir ~eyi, bir dii~iince
faaliyeti gostermeden, dii~iinme ~abas1
sarfetmeden, do~rudan ve araosaz olarak kavramay1 ifade eder, adun adun
ilerleyen diskiirsif talclyiiriitme yetisinden farkh olarak, aklr ~eyleri sezgisel
olarak kavrama fakiiltesini tarumlar.
Anlama yetisi, kllsik ve skolastik felsefede, e~yay1, varolaru a~k ve se~ik olarak algllama, idrak etme yetisine kar~I
hk gelir. Buna kar~tn, anlama yetisi
tKant ve tSchopenhauer'da, zeka anlaminda kullaruhr, yani amac1 bilgi edinmek olan i~levler biituniinii ifade eder.
Oysa, ttilincin tU<maz bir sokak oldu~u
nu one siiren tNietzsche'de anlama yetisi, i~giidiiden iistiin bir yeti detildir.
Ona gore, anlama yetisi bir yap1m ya
da tkonstriiksiyon olup, ba~kaca idrak
tarzlanru goz ard1 ebneye yarar.
. anlamlanduma edimi (ing. rhetic act).
Onlii dil filozofu J. Austinin kurammda ge~en, ve diizsoz edimlerinin bir alt

grubu ic;in kullaniian terim. Konu~arun


sozleriyle do~al bir dilin soz dizilni kurallanna uygun olarak bir ~eyi veya olguyu kastetmesi, ona gonderme yapmasi, referansta bulunmasa durumu.
Buna gore, bir sazii, bir dillendirimi az
~k belirli bir anlam i~inde ve belirli bir
~ye ya da olguya gonderme yaparak
kullanmak, anlamlanduma ediminde bulunmaktlr. Ome~n, bir arkada~una belli
bir e~yas1n1n belirli bir yerde bulundu~unu iletmek i~in 'para ~antan masarun
iistiinde' dedi~ zaman ger~ekJ~tirdi
~im ~ey bir anla1nlandllma edimidir.
anlam tiirleri [ing. types of meaning; Fr.
genres du sens ]. Dilde ge~en terimlerin
ifade etti~i farkb anlamlara ili~kin Slnlflamanm ortaya koydutu anlamlar.
Buna gore, bir tiimce ya da onenne, bir
~ey iddia ediyorsa ve bundan dolay1
do~ru ya da yanli~ olabiliyorsa, o tiimce
ya da onerme bil~el bir anlama sahiptir.
Bilgi ya da mal1lmat veren, verdiAi bilginin do~ru olduttJ iddiasmda olan ve olgulan betimleyen tiimcelerin aktard1~1
anlamdan olu~an bu anlam turii, olgularla ilgili bir iddiada ya da bir betimlemede bulunan onermelerle aktanlan anlamdu.
Bir tiimce ya da onerme, bu ~ekilde bili~sel bir anlama sahipse, soz konusu
onermenin do~ruluk de~eri genel olarak hem 1 o tumcede yer alan terimlerin
anlamma ve hem de 2 tiimce tarafmdan
ahfta bulunulan olgulara ba~hd1r. Bir
tiimcenin dogruluk de~eri hem l'e ve
hem de 2'ye ba~hysa, o tiimce ya da
onermenin olgusal bir anlDma sahip oldu~u sayIenir ve ona olgusal ya da sentetik
onerme ad1 verilir. Buna kaq1n, onermenin do~ruluk de~eri yalniZca l'e,
yani onerme ya da tiimcede yer alan terimlerin anlamma ba~hysa, onun yalruzca mantlksal ya da Jonnel bir anlam1
vardar. Bu durumda, onermeye, dotruysa ~er, mantlksal olarak do~u olan
onerme ya da analitik onerme ad1 verilir.
Yaru1~sa da, ona mantaksal bak1mdan
yanh~ olan ya da kendi kendisiyle .;eli~ik olan onerme ad1 verilir.

anomali 57

Ote yandan, bir ifade ya da tiin1ce, onu


dile getiren konu~macuun haline ya da
durumuna ili~kin olarak bir ~eyler ifade
ediyorsa, o Hade ya da tumce bildirici ya
da ifade edici bir anlama sahiptir; bu tur
bir anlam, resimsel, duygusal ve iradibile~enler ic;erebilir.
Bir ifade ya da tumce, ifade edici anlamlna ek olarak, biH~sel bir anlam ta~l
yabildi~i gibi, ta~amayabilir de. Bir ifade
ya da tumce, yalnlZca ifade edici bir anlama sahip olmakla pirlikte, bili,sel bir
anlam1 olan bir tiimce olarak da gorilliirse, onerme bu takdirde, ger-;ek de~il de,
sozde bir anlann olan tumce olarak de~er
lendirilir.
Yine, bir ifadenin ya da sdzcu~iin gonderme yaptt~l ,eylerin toplamlna, 0 sozcu~un kendileri i.;in kullaruldJ~l ~eyle
rin meydana getirdi~ suufa, o sozcii~iin
kaplamsal anlann ad1 verilir. Buna kar~1n,
gene) ya da sliUf sozciiklerinin i~aret etti~i ~eylere ortak olan ozelliklerin, niteliklerin toplarruna, bir kavrarrun i.;erdi~
ozellikler butiinune de, o sozdi~lin ya
da kavra.nun i'lemsel anlama adr verilir.
Ote yandan, sozdlklerin tarumlanrun,
tarumsal anlamlanru kavramarun sonucu olan anlama, sozluk anlamr ad1 verilir.
Buna kar~1n, bir sozcii~iin kendilerine
uygulanabildi~i ~ylerin toplam1 betimleyici anlann olu~turur. Ve nihayet, ~ey
lerin, sozciiklerin, i~aretlerin, jestlerin
aktard1~, ifade etti~i ya da uyandud1~1
duygulara, tav1rlara, bir ,ey kar~lsrnda
ki d uygusal tavu ve tepkiler biituniine
de duygusal anlam ad1 verilir.
anlall [lng. narTative; Fr. recit]. Gene) olarak
veya en yahn bir bir;imde, bir durum ya
da birtaklm olaylan aktaran oyku. Daha
ozel olarak da, tpostmodemizmde he~
turlii soylem, kiiresel diinya gorii~ii i.;in
kulla1ulan terim.
Postmodemistler, iistanlablarla yerel
veya mikro anlablar arasmda bir aynm
yapm~lard1r. Modemi karakterize eden
ve kendi do~ruluk iddiasuun g~rlili~
ni varsayan iistanlattlan ~iddetle ele~ti
ren postrnod~ hi~ir hakikat iddiasmda bulurunayan yerel anlahlan kabul
edilebilir bulur.

anma [ing. mention; Fr. mention]. Bir dilsel


ifadenin, soz konusu dilsel ifade hakkmda konu~1nak amac1yla, hmak i.;inde ortaya c;1k1~1 ya da verili~i.
Anma, dilsel bir ifadenin soz konusu
dilsel ifadenin kendisi hakklnda de~l
de, ifadenin i~aret etti~i dild1~1 nesne
hakk1nda konu~mak amac1yla giindeme
geldi~i kullanmarun kar,1s1nda yer ahr.
Buna gore, 1 'masa dort ayakbdJr' tiimcesinde masa sozcii~ii dild1~1 bir nesne
olan masa'dan soz etmek i.;in kullaruhr,
buna kar~1n 2. "'lmasa'l dort harflidir',
tiimcesinde, "masa' dilsel bir nesne olan
"masa" sozcu~iiniin kendisinden soz
etmek i.;in kullanrhr. l,te bu ikinci tumcede soz konusu olan ~y, anmad1r.
Annales Okulu [lng. Annales School; Fr.
Ecole d' Annates]. L. tFebevre, M. tBloch
ve F. Braude) gibi Fransaz toplum tarih.;isi ve dii~iiniirleri taraflndan, 1929 yihnda kurulmu~ olan .;a~da~ dii~iince
okulu.
Marksist dii~W\ceye kar~1 olmakla birlikte, tMarksizmle siyasi gu~lerin goriinii~teki hareketlerinin gerisinde, daha
derin ve uzun vadeli ekonomik ve toplumsal gu.;ler bulundu~u ve bwtlara
ili~kin analizin, rasyonel bir tarzda eylemek ic;in kac;uulmaz oldu~u gorli~iiyle,
holistik bir bilgi anlay1~1ru payla~m~
olan Annales Okulu dii~iiniirleri, bir
biitiin olarak Avrupa Uygarh~1na ili'kin deneysel ara~hrmayla tarihsel analiz
imkaruru ele alan kuramsal ve metodolojik ara~hrmala onemli kallular yap~
m1~lardu. Siyasi olaylann yahn bir kronolojisi olarak uzla~1msal tarih anlay1fma
~ iddetle kar~1 9kan Okul mensuplan,
toplumsal tarihe, toplumsal yap1ya ve
uzun sureli tarihsel e~ilimlere biiylik bir
onem vermi~tir.
anomali [Os. garip, acdib; lng. anomaly; Fr.
anomalie; Alm. abn0n.1itat). Kuralsrzltk,
al~llml~, mutat tipten aynlan ~eyin karakteri; ola~an bir durumdan, kuraldan
sapma hili. tlkeden, kuralla~nu~ ve al1~dm1~ olandan, genellikten aynlma d urumu.

58 anonnal

anonnal [Os. g~/1"1 tabil; ing. abnormal; Fr.


anormal; AJ. abnomtisch]. 1 Kabul edilmi~
olan norm1ardan ya da nonnal olandan
sapma, aynlma durumu. 2 Daha ozel olarak da, istatistiksel analizlerde niceliksel
sapma ve bireylerin kabul goren normal
davram~ modellerinden aynlmas1 hali.
Anormalligi, ikinci anlamda, yani psikolojideki anlam1 i~inde tam olarak belirlemeye kalkl~tlglmiZda, normal olanJa
anormal arasmdaki smm belirlemede
onemli gi.i~li.ikler bulundugunu gori.iyomz. Son zamanlarda psikolojik anormallik i.i~ ~ekilde tammlanm1~t1r. I Bunlardan, istatistiksel taruma gore, o, belli davraru~, ya~anh, ozelliklerin ni.ifus i~indeki
goreli sJ.k.llkJanna ili~kin bilgiye baghd1r.
II Buna kar~m, toplumsal tamm, psikolojik anormalligi, toplwnsal ya~am1 di.izenleyen kurallan il1Jal eden davraru~lar
~eklinde tanunlar. Ill Tlbbi tamm ise,
anonnalligi, ki~ide, gori.ini.i~teki davraru~lann gerisinde bulunan bir bozuklu~n varllgtru gozler online seren birtakun belirtiler araal1~yla tammlar.
Bu baglamda, psikolojinin anormal
insan davran~uu konu alan dah anonnal
da11ranr~lar psik.olojisi olarak tanunJanar.
SOz konusu psikoloji ti.irii, anorrnal olaru
tarumlamada soz konusu olan gi.i~lillder
den dolay1, psikopatoloji, veya sapmo ~
lojisi olarak da bilinir.
anschaung. Almancada, 1 weltanschaung
[di.inya gori.i~i.i], lebensanschaung [hayat
gori.i~i.i] orneklerinde oldugu gibi, gOri.i~, bak1~ aliJSI, nokta-i nazar anlamma
gelen sazci.ik. 2 Sezgi, dolayuns1z idrak,
dogrudan alga. Dogrudan ve araciSIZ
olma ozelligine sahip bulunan gori.i.
tKant'm felsefesinde, zihne, zaman ve
me)<jn forrnlan araahg1yla, duyusal malzeme saglayan alg~ ya da sezgi tiirii.
Anselmas, Aziz. 1033-1109 }'Jllan arasmda ya~ama~ olan ve Tann'mn varh~na
ili~kin tontolojik karnt1yla tarunan Hlristiyan filozof. 'inarunak i~in, cmlamaya
~ah~1yorum' degil de, 'Anlamak i~in
inaruyorum' tavrmm ba~lahc1s1 olan ve
inan~~akd ili~kisi soz konusu oldugunda, akd kar~1smda .in an~ ya da imana,

bilgi kar~1smda da otoriteye oncelik


veren Hristiyan di.i~i.ini.ir.
inan~la akll arasmdaki oncelik ili~kisi
nin dogru kurulmas1 ger~ktigini one
si.iren, once akll ve anlama ~abas1 geldigi zaman, bunun inancm olmamas1 anlamma geldigini; oysa, once inancm
gelmesi durumunda, akbn onu zorunlulukla tamamlad1gm1; yani, insamn
inand1g1 si.irece, zorunlulukla anlamaya,
ogreruneye ~ah~hgml, zira, inanmayanlann hi~bir amaca ula~amazken, yalruzca
inananlann anlayabildiklerini soyleyen
filozof, teoloji ya da ilahiyahn bilimsel
bir disiplin haline geli~ine onemli ol~i.ide
katkl yapm1~, ve tavnyla oni.i~i.inci.i yi.izyd filozoflanna omek olmu~tur.
Aziz Anselmus, felsefe tarihinde ontolojik karuhyla Lin kaz~br. 0, bu karutmda, 'Tann' ile neyi anlatmak istedigirnizi sorar. Tann, ona gore, kendisinden
daha yetkini tasarlanamayan bir varhkhr.
insanda, btiyle bir yetldn varhk fikri ya da
idesi vardar. Hatta, Anselmus'a gore, bu
fikir, Tann'run varolmadapru soyleyen
bir budalada dahi vardu. 0, i~te bu noktada, saz konusu Tann fik.rinin, yalruzca
zihnimizde olan bir kavram rm oldugunu, yoksa rihnimizde olduktan ba~ka,
:zihnimizin d1~mda bir ger~eklige de br~Ihk gelip gelmedigini sorar.
Birinci altemalifin ge~erli oldugunu,
Tanr1'run yalruzca zihrumizde, bir kav-.
ram olarak varoldugunu kabul edelirn.
Bu durumda, Aziz Anselmus'a gore,
tam bir ~1kmaza di.i~eriz, ~nki.i, hem
ideal ve hem de reel olarak, yani hem zihinde ve hem de zihnin d1~mda varolan
bir ~ey, yalruzca zihinde, bir kavram
olarak varolandan kesinlikle daha yetkin olacakl:u'. Oysa, tTanr1, 'kendisinden
daha yetkini tasarlanamayan varhk' ~ek
linde tarumlarun1~br. Burada, Tann'ya
zihinden bag,ms1z, zihin d1~mda bir
varhk izafe etmezsek, bu taruma kesinlikle ters di.i~eriz, yani manhksal bir ~e
li~ki i~inde kahnz. Bundan dolay1,
'Tann hem zihinde bir kavram olarak
ve hem de zihin d1~mda vardn' demek
zorunday1z.

anti

ansiklopedi [ing. encyclopedia; Fr. eri.C1JClopldie; AI. en.z.yklopiid ie). Denis tDiderot,
tD'Alembert, tVoltaire, J. J. tRousseau,
tHolbach ve tHelvetius gibi, insarun
ozi.i itibariyle iyi oldu~una, ve uygun ko~ullar sa~land1~1nda, sonsuzca geli~ebi
lece~ine ve hatta yetkinJ~ebilece~ine
inanan Aydtnlarunac iyimser filozofla ..
nn, 1751-1776 ydlan arasmda, Fransa'da
35 cilt halinde yay1nlad1klan ve 18. yi.izydrn bi.iti.in bilimsel bilgi ve di.i~uncesini
bir bi.iti.in olarak serimlemeyi ama~layan
dev eser.
ansiklopedistler [Os. erbabriMmusul ulum;
ing. encyclopedists; Fr. encyclopedists). Bilimlere ve sanatlara ili~kin analitik bir
sozli.ik diye betimlenen t Ansiklopedi'nin
haZirlanmas1na, tDiderot ve tD'Alembert'in editorli.iAU alhnda, katkl yapnu~
olan FranSIZ yazar ve di.i~i.ini.irler obe~i.
tVoltaire ve tHelvetius'un da makalelerini i-;eren ansiklopedi, dine kar~1 ald1gt
el~tirel tavula ve toplumsal ve siyasal
alanda geli~tirdigi liberal gori.i~lerle se~
kinle~mi~tir. Bununla birlikte, Diderot,
D'Alembert ve arkada~lan, kendi ~a~la
ruun iJeri di.i~i.incelerini ve bilimsel bulu~lanni surunak adma, ge~mi~in bi.iti.in
bir miras1n1 reddebni~lerdir.
Ansiklopedinin olu~umuna en bi.iyi.ik
katk1yr yapm1~ olan Diderot, eserin
genel yonetimini i.istlendikten ba~ka,
din, siyaset ve felsefeyle ilgili maddeleri
yazm1~hr. Buna kar~1n, genel olarak
bilgi konusunu ele alan D'Alembert geometri, matematik ve pozitif bilimler konusunda katk1 yapm1~hr.
Diderotnun yalan dostu olan i.inli.i
hekim Chevalier de JaucoW't felsefe, siyaset, edebiyat, sava~, despotizm ve monar~i gibi konularda yazm1~br. Rousseau mi.izik konusunda y~ olmakJa
birlikte, siyaset konusunda toplumsal
sozle~me kuramrnl onceleyen kimi makaleler hazularru~hr. tMontesquieunun
_yalruzca Jbe~eni' konusunda tek bir
makaleyle katk1 yaph~l ansiklopedinin
di~er onemli yazarlan aras1nda Helveti
us, O,arles Buffon, i.inli.i fizyokrat Turgot
ve Baron td'Holbach vardtr.

59

antagonizm (ing. atntagonism; Fr. antagonisnre]. Ki~iler, k urumlar, toplumsal


grup ya da Slruflar, O~reti ya da ideolojiler arasmda soz konusu olan uzla~maz,
i.istesinden gelinemez ~eli~ki ya da kar~tthk durumu it;in kullarulan terim. iki
si.ire~, yap1 ya da organizma arasanda ortaya ~kan ve eylemJerinin sonu~lann1n
birbirlerine ti.imi.iyle kar~1t olmas1yla belirlenen uyu~mazhk ya da ~ah~ma d urumunu Hade eden siizci.ik.
anti. Bir ~eyin kar~1S1nda, bir ~eye kar~1
olma anlam1na gelen ve sozci.ik ya da
terimlerin yap1s1na girerken, kar~1thk,
olurnsuzluk, di.i~manhk ya da bir ~eye
kar~1 korunma fikrini anlatan onek.
Buna gore, emperyalizmin bi.iti.in bic;imlerine kar~1 olmaya dayanan tutum ya
da o~retiye antimrpnyaliznr; fa~izmin her
t:i1rli.isi.ine kar~1 olma tavnna ant~izm;
kapitalizme, kapitalist rejlmlere kar~1 takinJ.Ian ele~tirel ya da di.i~manca tavra
antikapitalizm; Yahudi di.i~manh~ana ise
anlisemitiZJn ad1 verilmektedir.
Yine psikiyatriyi meydana getiren temel
ilke ve di.i~i.incelerle pratiklere kar~1 takinllan ele~tirel h.ltuma antipsikiyatri ad1
verilirken, realizmin ~ok ~itli versiyonlanndan biri ya da di~erini reddeden ve
nesnelerin dr~ diinyada onJara ili~kin
idelerimizden ba~1mS1Z olarak varoldu~unu kabul etmeyen yakla~rm ya da o~
reti antirealizm olarak tanunlarur. Bu ba~
lamda, maddi nesnelerin varolu~u siiz
konusu oldu~unda, idealizm; ti.imeller
ya da soyut varlrklar soz konusu oldu~unda, nominalizm antirealist ogretiler
olarak ge~er.
Ote yandan, insan varhklartrun do~a
bilimlerinin konusunu olu~turan nesnelerden -;ok farkh oldukJan gerek~e
siyle, psikoloji ve toplumsal bilimlerde,
farkl1 bir yakla~1m1n benimsenmesi gerekti~ini, ome~in insan davran1~1 ve
zihinsel si.ire~lerin fiziksel, kimyasal ya
da biyolojik si.ire~lerle a~Iklanamayaca
~IJ\1 savunan ak1m ya da tavu ise antinaturalizm olarak bilinir.
Yine, davraru~~d1~n dilbilime uygulanmasirun sonucu olan, dilin ancak ve

60 antihiimanizm

a:-tcak onun tiretihne veya yaratdma siirecine dahil olan d1~ ko~ullardan hanketle a9klanabilecek bir davram~ olarak
goren zihincilik kar~ltl ogretiye antimentalizm ad1 verilmektedir.
Modern oznenin tahtmdan indirilmesine katk1da bulunan bilimler, antibilim
diye kategorize edilir. Bu baglamda, insamn dogu~unu analiz ettikten sonra,
ic;inde bulundugumuz posthi.imanist ve
postmod.em epistemik mekanda, epistemolojik bir ozne olarak ayru oznenin
oli.imi.ini.i ilan eden Foucault, ozneyi tahhndan indiren, onu d.il, arzu ve bilin~da
~mm bir etkisi olarak yorumlayan, ozneyi ki~i-oncesi gi.i~lerin bir epifenomeni
haline getiren psikanaliz, dilbilim, etnoloji ve arkeoloji gibi bilimleri antibilim
adm1 vermi~tir.
antihiimanizm [ing. anti-humJJnism; Franti-humanisme]. Genel olarak hi.imanizlnin her ti.iri.i ya da ~ekline kar~1 el~tirel
bir tav1r takman, thi.imanizrnin ~u ya da
bu versiyonunu reddeden yakla~lm1960'1ardan itibaren ozellikle Fransa'da
yap1salcdar tarafmdan benimsenen bir
yakla~un olarak antihi.imanizm, insan
ozgi.irli.igi.ini.in bir yarulsama oldugunu
ifade eder. Once yaplsalcllar ve sonra da,
daha belirgin olarak postyap1salalar bireyleri sosyal ve linguistik yapdara, ekonomik i.iretim tarzma ya da bilin~d1~ma
tabi kaJar ve her ttirli.i soylemden once
gelen insamn ozi.i di.i~i.incesinden bir
bi.iti.in olarak vazge~erler.
tDescartes'la ba~Iayan ozne merkezli
felsefeye ve t Aydmlarunanm y1lmaz savunurulugunu yapbgl hi.imanizme ~id
detle kar~1 ~kan tpostmodernizmin antihi.imanizmi ise,. hi.imanizmin yalmzca
sorgulanmall\1~, d1~sal degil de, i~sel
olarak dogrulanml~ sabit bir referans
~r~evesine dayanarak yan1tlar bubnaya
t;ah~an tsazmerkezd bir i.istanlab oldugunu dile getirir. Hiimanizmin insanr ozneyi merkeze koydugunu, insarun evrenin he~eye hi.ikmeden, he~eye karar
veren ve he~yi kontroli.i albnda tutan
efend.isi oldugunu ima ettigini one si.iren
posbnodemistler, hUmanist felsefeyi bas-

kla bulur ve dolay&s&yla da, ozneyi


mahkU:n ederler. Hi.imanizm, poshnodemizme gore, adalet ve ~itlik aradgtru
iddia etrnesine kar~m, liberal toplum tarafmdan adaletsizligi ve e~itsizligi me~
rula~tumak ic;in kullandml~hr. Dahas1,
hi.imanizm Batnun i.isti.inli.igtini.i, ki.ilti.ir
emperyalizmini, onun ba~ka ki.ilti.irler
i.izerindeki tahakki.imi.ini.i me~rula~tu
mak i.izere kullarulm~ sahtekar ve ikiyi.izli.i bir ideolojidir.
antik felsefe [ing. ancient philosophy; Fr.
pltilosophie antique)_ Once Yunan kentdevletinin, daha sonra da Roma imparatorlugunun siyasi gi.ici.i ve egemenligi a)linda, tarihsel olarak M. 0. 7. yuzy1hn
sonundan ba~layap, M. S. 2. yuzy1la dek
si.iren donemin felsefesine verilen ad.
Antik felsefe, mitolojiden ya da ~oktan
nh dinden kopu~ ve dogal olaylann
yine dogal nedenlerle a~arunas1 gerektigi inancayla ba~laiN~, fakat son donemlerine dogru yeniden dine yakla~ma
durumuna gelmi~tir. En se~in temsildleri arasmda Sokrates, Platon ve Aristotoles gibi bi.iyi.ik filozoflann bulundugu
antik felsefede, bilimle felsefe hep bir
arada olmu~, ba~lang1~ta doga felsefesi
00. plandayken, sonlara dogru pratik felsefe aguhk kazarun1~t1r.
antilogia. tSofistlerde ve ozellikle de Pironrularda, her sav ya da iddiamn, her
karutm kar~lsma aym derecede kuvvetli
ve onemli kar~1t bir iddianm, karut::m getirilebildigi di.i~i.incesinden hareketle, ~e
~itli sav ve iddialann zihinde bir dengeye ula~mas1 ve her ti.ir iddiarun ortadan
kalka~1 durumu i~in kullandan terim.
antilojizm [lng. antilogism; Fr- antilogisme].
bcisi dogru iken, i.ic;i.inci.isi.ini.in tutarslZ,
yanh~ ya da ~eli~ik oldugu goliilen, tutarslz onermeler i.i~li.isi.i; onermelerden
herhangi ikisinin birle~ik dogrulugunun,
i.ic;i.inci.islini.in yanh~hg1r11 gerektirdigi
i.i~li.i onenne obegi.
C. Ladd Franklin'in tasun ilkesi, bu
~er~eve i~inde, ge~erli bir tasamm, onci.illeri sonurun c;eli~i~yle birlikte almdgmda bir antilojizm meydana getiren
bir tas1m oldugunu ifade eder. Buna

Antisthenes

gore, sonucu, ger~ek ve ge~erli sonucunun bir ~eli~igi olarak one silriilen akllyilriitme tilrilne antilo jizm adt verilir.
Ornegin: Aristoteles bir insandtr. Tilm
;,.,_<>anlar olilmlildilr. 0 halde, Aristoteles
1.:' anlil degildir.
antinomi [Os. tesavii nakizeyn; lng. antitwmy; Fr. antinomie; Al. antinomie]. 1 Mo.~-:-r~ rnanbkta, ar;tk se9k olarak dogru bir
ispat ya da karutlama tilrafmdan ortaya
konan manbksal bakundan imkans1z
sonu~. 2 tKant'm Kritik der Reinert Vernunft [Saf Akhn Ele~t:irisi) adh eserinin
Transendental Diyalekfik bohimilnde, rasyonel bir metafizigin dort tezi olarak ortaya konan, her biri ayrt ayn dogru gibi goriinmekle birlikte, her ikisi birden dogru
olamayan iki ilke arasmdaki ~eli~ki.
Buna gore, Kant, ~u dort antinominin,
hem tezi ve hem de antitezi i~in saglam
karut ve argilmanlar getirilebilecegini
soylemi~tir. I Evrenin zaman ic;inde bir
ba~langta vardtr ve evren mekan baktmmdan smtrhdtr. Evrenin zaman i~inde
bir ba~langtct yoktur ve evren mekan
bak1mmdan strurstzdtr. II Her~ey basit
bile~enlerden meydana gelir. Hi~bir ~ey
basit bile~enlerden olu~maz. Ill Her~e
yin bir nedeni vardtr. Her~eyin bir nedeni yoktur. IV Evreni a~tk.layan Zorunlu bir Varhk vardu. Zorunlu bir Varhk
yoktur.
Bu dort ilkeden, tez olarak bilinen birincileri, insan aklmm ko~ullu her~ey
i~in nihai ve temel bir neden (ornegin,
bir ilk neden) bulma talebini, antitez olarak ge~en ikinciler ise, akhn tek tek her
durumu ba~ka bir ~ey tarafmdan ko~ullanmt~ bir hal olarak gorme arzusuna yamt verirler. Kant antinomilerin, -;eli~en iki ilkeden birinin fenomenler,
digerinin de numenJer i9n ge~erli oldugunun dil~ilnillmesi suretiyle ~ozillebi
lecegini one surer.
antinomiyan [1ng. antinomian]. Yunanca
kar~t anlamma gelen anti ve yasa anlatnma gelen nomos sozcilklerinden tilretilmi~ olan, ve toplumun kurallanyla, yasalarmdan bagt~tk olmak isleyen ki~iyi
gosteren stfat.

61

Boyle biri, ya +Kinikler gibi, toplmnun


dt~mda ve doga durumunda ya da toplumun i~inde, ~ok az sa}"'da birka~ norma uyarak ya~ar. Antinomiyan, anar~is
tin ter.;ine, toplwnun yasalanru ve siyasi
yaptsmt ytkmaya kalkt~maz.
Bu baglamda, yasalarm hangi davram~
ya da eylemlerin dogru oldugunu belirleyemeyecegini, neyin dogru oldugunu
belirleyen tek ~eyin ki~inin vicdam oldugunu one silren goril~e; insamn dini
inancmm toplumun hukuki ya da ahlAki
kodlarmdan bagt~tk oldugunu dile getiren anlayt~a antinomiyattiZitt adt verilir.
Antinomiyanizm teolojide, kurtulu~ i~in,
ahiAk yasasmm degil de, yalruzca inancm gerekli oldugunu savunan ogretiyi,
Tann'run inayetine mazhar olan ki~inin
kusursuz bir milkemmellik hali i.;inde
bulundugunu savunan ogretiye kar~tltk
gelir.
Antiokhos. M. 0. 1. yilzytlda ya~am1~
olan Yeni Akademili dil~ilnilr. Felsefi
kariyerine bir agnostik olarak ba~layan,
fakat hi~bir ~eyin bilinemeyecegini ya
da her~eyin ku~kulu oldugunu saylemede i~erilen gil~lugu gordilkten sonra, eklektik bir tavtr sergileyen Antiokhos, daha sonra tilmilyle ahlak alanma
donm il~tilr.
antiqua doctrina. tOrta~ag felsefesi'nde,
tilmeller tarb~mast s0z konusu oldugunda, tPlaton'dan miras ahnan tkavram realizmini, ya da daha dogru bir deyi~le radikal bir kavram realizmini nitelemek
i~in kullamlan ve eski ogreti anla.nuna
gelen deyim.
Antisthenes. M. 0. ~ind yiiZ}'llda tKinik
okulu kurmu~ olan. Yunanh dil~ilnilr.
Hocast tSokrates'in karakter bagtmstzhgmdan etkilenen Antisthenes, karakter bagtmstzhgmt, dilnya nimetlerinden uzak dunna tavn ve kendine yeter
olmayt en yilksek ideal olarak degerlendinni~tir. Onun gozilnde erdem, dilnya
nimetleri ve hazlan kafltsmda bagtmstz
olmakb.r. Mutluluk amaa i9n, erdemin
kendi ba~ma fazlas1yla yeterli oldugunu
ve ba~ka hi~bir ~eye gerek bulunmadtgtnl savunan Antisthenes'e gore, erdem

62 antitez

arz.unun yaklu~u, isteklerden ba~tmSlZ


hkttr. insan1n mutlu almak i~in erdemden ba~ka hi~bir ~eye gereksinim duy1nad1~1nt, kendi kendisine yetebibnek
i~in, ba~ka her~eyi har gonneyi o~ren
lnesi gerekti~ini soyleyen Antisthenes,
zenginlik, gtizellik, tin, ~an ve ~erefin
bo~ birer kuruntu oldu~unu one siirtnti~tiir. Ona gore, bilgelik, insarun kendisini bu kuruntulardan kurtarmasmdan ba~ka bir ~ey de~ildir.
Yalntzca hazzm iyi aldu~unu yadslmakla kahnaytp, anun ayru zatnanda en
buytik kottiltik oldugunu one siiren Antisthenes bu konuda 'haz duymaktansa,
deli olmayt yeglerim' den'li~tir. 0, hazzn
kar~tsma, ~ah~tp didiruneyi ve stktnh
~ekJneyi koymu~tur, zira yalruzca ~ab~
ma, insan1 erdemli ktlar, insan anunJa ba
g1ms1Z olur. tnsan1 mutlu k.Uan erdemi,
hocas1 Sakrates'le birlikte, bilgelikte bul
1nu~ ve erdemle bilgeli~in boltinmez birligini savurunu~ olan Antisthenes, erdemin ogrenilebilir aldu~unu soylerken
de, bun unla bilimse) ara~tutnadan ~ak,
ahlaki ~ah~1na ve ah~htmay1, egzersiz
yap1nay1 anlamt~tlr.
Antisthenesin goztinde, felsefenin i~i,
'1nutlu olmak i~in, da~aya uygun olan
c;abahu'l se~mek'ten ba~ka hi~bir ~ey
degildir. Antisthenes, bilgelikte buldugu erdemin kendi kendine yeten bir
deger oldugunu soylemi~tir. 0, insanlartn, ya~arrun temel ihtiya~ ve hazlan
kar~tstnda kay1ts1z kalmakla yetinmeyip, amac1na ancak hazdan ka9-nmakla
eri~ebileceklerini dii~iirunti~tiir. Kendi
gtic;lerinin dt~tndaki hic;bir ~ey kar~t
stnda kaygtlarunamayt, hic;bir ~eye aldlrt~ etmemeyi ilke ediruni~ alan Antisthenes i~in, ihtiya.;stzhk, dilnyadan ytiz
~evirmek anlamtna gelmi~tir.
antitez [kar~t anJamna gelen anti onekiyle
konum, onerme anlanuna gelen Yunanca
tlesis'ten tiireyen terim; Os. nakizj laJziyye;

ing. antithesis; Fr. antithese; Alm. antithesis]. 1 Genel alarak, bir dii~tince, yarg1
ya da onermenin kar~1h ya da ~eli~igi
olan onerme. 2 Retarikte ~arp1c1 bir kar~lthk, c;at1~an iki dti~tincenin dengeli
birle~imini i~eren deyim.

Buna gore, tKanf1n Kritik deJ Reincn Vernunft [Saf Akhn Ele~tirisi] adh eserinde
ifade edilen dort antinami bir tez ve bir
de antitezden meydana gelir. Bunlardan
tezlerin a)umsuz alanJanna veya ba~ka
bir tezle celi~en ve anunla birlikte bir anbnami meydana getiren alumlatnaya antitez adt verilir. tdealist diyalekti~in iinJii
dii~iintiru tHegel'de ise antitez, diyalektik siirecin, tezi ink~r eden, ve tezle antitezin k1smi doAtularlru bir araya getirerek, anlann her ikisini de a~an sentezin
artaya <,1~1na katkJ yapan ikinci evresine kar~thk gelir. Antitez tdiya1ektik materyaliztnde de, ayru ~ekilde de~i~me ve
geli~me stirecinin, birinci evreye kar~tt
alan, ikinci evresini ifade eder. Bununl a
birlikte, antitez Hegel ve Marks1n diyalektik felsefelerinde, sadece ~eli~en fikir
ve onermeler ic;in degil, fakat birbirleriyle ~ab~an tarihsel veya toplumsal gii~ler
i~in de kullaruhr. Bu tiirden ytb~ma ya
da ~eli~kiler hem tezi ve hem de antitezi
oztimseyen sentezde a~tltr.
antropoloji (Os. ilnzi be~ lng. anthr"Po-

logtj; Fr. nnlhropologie; AJm. anthropologie).

insarun hayvanlar diinyastndaki kokenini ve yerini, bir birey alarak geli~imin.i,


tarihsel sure~ boyunca ge~irdigi fizild
ve zihinsel de~~imleri kanu alan disiplin; bir toplumsal varhk alarak insaru,
insantn toplumsal ya~amtyla ilgili fenomenleri, zaman ve mekin strurlamast almadan ara~hran, farklt yerlerde ve
zamanlarda artaya 9-kan trklan, dilleri
ve ktiltiirleri inceleyen bilim.
1nsan bilimleri arasmda, insaru hem
fiziki ve hem de sosya-kfiltiireJ yonleriyle
ele alan tek biJim alarak antropolajinin
farkh daUan, 1 bii insan dagas1 kuramt
geli~tirme u~ra~1 i9nde olan felsefi anlropoloji; 2 farkb ve ~ak ~efitli insan gruplarmln iiyeleri arasmdaki fiziki farkhhklara
dair bilimsel ara~hnnaJardan meydana
gelenfiziki antropoloji; 3 insan gruplanrun
ve taplumla nrun sosyal ldet, Hrf ve kurumlan yla ilgili bilimsel ara~hnnalar
dan alu~an sosyal antrapoloji; 4 kiiJtO.rlere, ozellikle de Bah uygarhguun etkisi
alttna girmemi~ taplwnlann kiiltiirleri-

anlrapozofi

ne dair bilimsel ara~t:trmalardan meydana gelen kiilturel anlropoloji olarak Slmflanabilir.


antropolojik maddecilik [ing. anlhropologicnl materialism; Fr. matirialisnr cmlhropologique ]. insan varhtuu, insamn ahlak1 ve
hatta zihinsel yap1suu, insaru ve niteliklerini maddeye ve maddi niteliklere indirgeyerek tammlayan anlay1~.
antropolojizm [ing. anlropologism; Fr. anlropologisme; AI. anlropologismus). lnsam,
dotamn en i.isttin i.iri.ini.i olarak goren,
insanm bi.iti.in temel ozelliklerini dotal
kokenine dayanduarak a~1klayan ve insam yalruzca maddeci ve biyolojik bir
a~1dan ele ahp, dotamn bir par~as1 olarak detedendiren felsefi gori.i~.
antropomorfik ama~hhk [ing. antropomorphic finalism; Fr. finalisme anlropomorphique). insarun ama~h faaliyetinden hareket ederek, di.inyamn bir amaca gore
di.izenlenmi~ oldutunu one si.iren, bu di.izenin di.i~i.inmeye, istemeye ve irAdesini
g~ekle~tirmeye yetili bir varhgut eseri
oldugunu, di.inyarun dogai.isti.i bir varl1k
tarafmdan belli bir ama~ io;in kwuldutu
ya da yarahldtm one si.iren gori.i~.
Bu gori.i~i.in savunuculan, dotada, onun
akdh ve gi.ici.i her~ye yeten bir varl1k
tarafmdan yaratddt varsay1muu kabul
ehnek d11nnda hi~bir ~ekilde a<;~klana
mayacak olan baz1 yonler bulundutunu, bir tTann ya da Yarallc.nm ama~h
etkinlitinin tezahi.irleri olarak anla~ll
mak d1~mda, hi~bir ~kilde anla~dama
yacak olan olgu say1suun ~k fazla oldugunu dile getirirler. Bi.iti.in bir di.inyay
belli bir ama~ ya da ama~lara yonelmi~
olan bir varhtm eseri olarak goren antropomorfik finalizm, di.inyarun yarat:tas1
ve yoneticisi olan bireysel bir Tann'run
varoldutu dil~i.incesiyle ~ok yakmdan
ili~kilidir.

Bundan dolay1,

go~,

dotaya

ili~kin

ara~tumalann sonu~lanndan ~k.. dinle


yakmdan ili~kili olan metafizikseJ eti-

iimler arasmda yer abr. Nitekim, dotaya


ili~kin ara~brmalardan ~otu zaman, antropomorfik finalizme kar~t olan bir etilim ~1kar; ba~ka bir deyi~le, dota bilim-

63

lerinden, genellikle, dotadaki olgu ve


fenomenleri a~1klamak i~in, di.inyanm
yi.iksek gayelerini yerine getirmeyi ama~
layan bir '!'arabcuun eseri oldugu ~ek
lindeki bir varsay~ma gerek duymadtln.lZI one si.iren felsefi mekanizm ttirer.
antropomorfizm [Os. tldemperestlik; lng.
anlropomorphism; Fr. ar!tropomorp/Jisrne;
AI. anlropomorphismus]. insanbio;imdUk. 1
Yunanca insan anlamma gelen anthropos
ve bi~im, ~kil anlamma gelen morphe
sozci.iklerinden ttiretilmi~ olan antropomorfizm, gene! olarak insana ail ozelliklerin insan d1~mdaki" varhk!ara yiiklett- mesini ifade eder,
2 Antropomorfizm daha ozel olarak da,
Tann'run, lannlarm ya da dotal gi.i~Ie
.rin insan @e ve insamn miehr<:Ienne
sahip oldutunu soyleyen anlay~a yada
ann run ya a anr ann, 1nsan1n 1
myet, 1ra e, uygu ve duyumuna benzer yeti ve ozellikJere 5ahip oldugu inancma kaghk gelir. Buna gore, Lmn y_a
"da tannlann, insan ~eklinde oldu nu,
a at msan an
a ye ve gii~li.i oldugunu belirten antropomorfizme ilk
kar~ ~lkan ki~i, Eleah filozof Ksenophanes olmu~tur.
ikinci

:----

tavnna

kale~-

hk g~jr,
anlropoteizm [tng. anthropotheism; Fr.
anthropothliisme). Felsefede, insarun tannla~ttnlmasl tavn.
antropozofi [tng. antroposophy; Fr. anthroposophie). Bilgeligin ve evrene ili~kin
dog<u bir kavray1~1n anahtanrun insanm kendisinde bulundutunu savunan
otreti. insan zihninin tinsel alemle ili~ki
kurabilme yeteneti ta~1d1tm savunan
felsefe. Avusturyah bir bilim adam1 ve filozof olan iSteiner tarafmdan kurulan
antropozofi, saf di.i~i.ince taraftndan kavranabilen ve bi.iti.in insanlarda gizil durumda bulunan bilgi yetileri ile ortaya ~
kanlabilen tinsel bir a!emin varoldutu
varsayuruna dayarur.

64 a-onennesi

a-onermesi [ing. a-proposition]. K1asik mantlkta, tiimel olumlu kategorik onermeye


verilen ad. 'Tiim ins.anlar oliimliidiir'
onerlnesi, bu tiir bir onermeye ornek olarak veri lebilir.
apa~akhk [Os. bediihat, sarahlit; lng. a.idence; Fr. eu;dence; AI. cvit.lenz]. Bir ~eyin en
ktic;iik bir ku~kuya yer barakmayacak
~eldldc, ~ok a~ak bir bi~imde goriilmesi.
Hem a~ak ve hem de sec;ik olan1n, dogrulugu kolaybkla ve zihinde en kii~iik
bir ku~kuya yer b1rakmadan bilinebilen
~eyin ozelligi.
Hem bize kendisini zorla kabul ettiren,
zorunlu olarak bilincine vardagamlZ ve
hean de kendisini geri kalan her~eyden
ayardaganuz kavramm, dii~iincenin onermenin ozelligi olarak ortaya ~an apa~Lkbk, duyum yoluyla degil de, alai yoluyla kavranan bir ~eyin ozellligi olmak
durumundadar. Bu t;ert;eve ic;inde, Des
cartes'ta dogrulugun ol~iitii yapalan apac;1khga, hpka kesinlik gibi oznel oldugu
gerekt;esiyle itiraz edilmi~ ve onun dogruluk ol~iitii yapdamayacagl 50yleruni~
tir.
apagoge. t Aristoteles manhgmda, biiyiik
onciilii kesin, fakat kiit;iik onciilii yalnlZca olasah olan bir tasuna; bir sonucun ge~erliligini, soz konusu sonucun ~eli~igi
nin dogru oldugunu kabul ederek ve
bundan olanakslZ ya da kabul edilemez
son u~lann ~Jkhgma gostererek karutlayan, dolayb bir karutlama yontemine veriJen ad.
apatheia. Genel olarak, duygusal bir tepkisi ya da duyarhhga olmayan ki~inin
karakteri i~in k ullanalan Yunanca terim.
tEpikii~arda ve tStoaWarda, haz
ve aaya kar~a kayits1zb.k. giindelik ya~amdan koparak, ya~amm ger~ek ama~
lan iizerinde dii~iinmenin sonucu olan
ruh dinginligi, k~~inin kendi kendisiyle
ve evrenle tam olarak bar1~mas1 halini
ifade eden apatheia, antik Yunan ku~kuru
lannda, yarg1ya ask1ya alma, hic;bir konuda hiikiim vermeme tavnrun bir sonuru
olarak ortaya Qkan ve hi~ir ~eye deger
vennemeyle, hi~bir ~eyden ~oyle ya d a
boyle etkilenmemeyle, heJleye kar~a

kay1tSIZ kalmaylil belirlenen SUkUnet Ve


ruh dinginligi halini; tam bir duygusuzluga kar~1k gelen, iradesizlik ve cansiZ
hk durwnunu tatumJar.
apeiron. Dkt;ag Yunan felselesinde, evrenin sonlu ya da sarurb olduguna inanan
tPlaton, t Aristoteles gibi filozoflar dl~m
da, evrenin suursiZhguu savunan Anaksimandros, t Anaksimenes, tl<senophanes,
tMelissos ve tDemokritos gibi filozoflarda ge~en suwsazlak dii~iincesini ifade
eden Yunanca terim.
Apeiron, aynca evrenin kendisinden
meydana geldigi ilk maddeyi, ya da arkeyi arayan tMilet Okulunda, suyu arke
yapan Thales'i, su gibi nicelik bakinundan suurb, nitelik bak1mandan belirli bir
maddenin dogadald ~oklugu a~aklama
ya yebneyecegini one siirerek ele~tiren
Anaksimandros'un nicelik balwrundan
suursaz, nitelik bak1mmdan belirsiz anlanuna gelen arkhesini, ilk maddesini,
maddi nedenini ifade eder.
Apel, Karl-Otto. 20. yiizydm son ~eyre
ginde geli~en tsoylem etiginin en onemli temsildlerinden biri olan ~agda~ Alman dii~iiniirii.
Felsefesinin temelinde t Kant'm transendental ve el~tirel felsefesi bulunan
Apel'in temel amaa, Kant'm felsefesinin
degi~en 20. yiizyll ko~ullanna uygWl
olan yeni bir versiyonunu ortaya koymak
olmu~tur. Ona gore, Kant hi~ ku~ku yok
ki evrensel ve zaruri ko~ullarm1 belirlemeye ~ah~ma~b, am a bilimin on un zamanmdan beri hazla ilerlemesi anlama
yetisinin kategorileriyle duyusal sezgi
formlanna evrensel ve zarurr ko~ullar
olarak gonneyi imkanslZ hile getinni~
tir. Bugiln i.;in yapdmasa gereken farkh,
hatta ~eli~ik iddialarla ortaya ~Lkt1klan
zaman, insanlann gerc;ek bir mutabakata eri~melerine olanak verecek zorunlu
ve evrensel ko~ullan belirlemektir. Apel
soz konusu yakla~un degi~ilcligine lransendental pragmatik adliU vermi~tir. <;iinkii, onun bu yeni yakla~uru, evrensel ve
zorunlu onkabullere dair bir ara~tlnna
oldugu i~in transendental, ara~nnnarun
konulan olumlama, karutlama, t;iiriitme,

Apolloncu 65

v. b. g., edimler, konuima edimleri oldu~u


i~in pragmatiktir.
Apel'e gore, insanlar bir konuda birtakam do~ru sonuc;lara ula~mak amactyla
birbirleriyle tarh~ma, ortak bir ara~hr
ma ic;ine girdikleri zaman, saras1yla 1
soylenenin anlamh oldu~u; 2 soylenenin
do~ru oldu~u, 3 soyleyenin di.iri.ist ve ic;
tenlikli oldu~u ve 4 soylenenin nonnatif
bak1mdan uygun ve do~ru bir c;erc;eve
ic;inde iletildi~i iddiasmda bulunulur. Bu
dort iddiadan ikincisi, Apel'e gore, mutabakata mi.imki.in tiim rasyonel varbklan
ic;eren ideal ko~ullarda ve uzun erimde
ula~alaca~1ru, yani hakikatin uzun vadede elde edilecek evrensel bir mutabakat
oldu~unu bildirir, dordi.inci.isii ise biz in
sanlann ba~kalanyla konu~maya ba~la
dt~muz zaman, bir kahhmcalar cemaa ti
nin varolu~unu varsaydt~uruza ortaya
koyar.
Apel'in soz konusu dort onkabuli.i, onlarl reddetmek ki~inin kendi kendisiyle
c;eli~mesi anlam1na geldi~i ic;in, vazgea
~mez ve zorunlu onkabulJerdir. Soz konusu zorunlu onkabullerden meydana
gelen boyle bir kuram Apel'e, bir yandan yirminci yi.izy&Jda gozlemlenen gored e~ilimlere kar~a koyma, bir yandan
da Kant'a ozgi.i tdeontolojik unsurlarl
a~1r basan bir s6ylem eti~i yolunda iz
si.irme olana~1 vermi~tir .
aphairesis. 1 t Aristoteles'te, soyutlama;
bir ozelli~i ya da genel niteli~i a it oldu~u ba~lamdan soyutlayan i~lem veya
bu i~lemin i.iri.ini.i olan ~ey ic;in kullanalan Yunanca terim.
2 tYeni-Platonculukta, diinyaya li.imi.iyle a~k1n ve varolan her~eyden ayn ve
farkh oldu~u ic;in, hic;bir insaru yi.iklemin
kendisine uygulanamada~t Tann'ya, Bir
olana ili~kin genel bir kavrama, bir kav ..
ray1~a eri~menin yontemi olarak olumsuzlama.
apodeiktik [Os. zaruri; lng. apodictic; Fr.
apodictique; Alm. apodiktisch). Ac;1kc;a ka
ru tlanabilir ya da tarutlanabilir olan, zo..
runlu olarak do~ru olan, mutlak olarak
kesin olan onerme i-;in kullarulan Yunanca safat.

Buna gore, 1 Aristoteles'te hem form ve


hem de ic;erik bakam1ndan do~ru olan;
olan ya da olabilecek olana ili~kin bilgi
den farkh olarak, olmak zorunda olana
ili~kin bilgiye apodektik bilgi ada verilir.
Bu tiir bir bilgi, istisnas1 olmada~a ic;in,
tiimel; aksi soylenemedi~i, soylendi~i
takdirde, c;eli~kiye di.i~i.ildi.i~i.i ic;in, zorunlu; konusuna uygun oldu~ ic;in
do~ru olan bilgidir.
Yine, 2 Aristoteles'in onenne li.irlerini
kiplik bakmundan ayanrken dile getirdi~i zorunlu onerme ti.iriine; zorunlu olarak do~ru olan, ya kendinden ac;1k, do~
rulu~u herkes i-;in apac;ak olan, ya da
ti.i1ndengelimsel bir alalyi.iri.ibneyle ka
rutlanan onermeye apodeiktik orunne ada
verilmektedir. Bununla birlikte, burada,
apodeiktik onerme ti.iruni.in zorunlulu~undan anla~almasa gereken ~ey, for
tnel/manhksal bir zorunluluktan c;ok,
onennenin ic;eri~ine, yani onennenin
i~aret etti~i nesne ve duruma ait bir zorunluluktur. Bundan dolayadar ki, c;a~
da~ ~pistemolojide ve bilim felsefesinde,
onermelerimizin ic;erikleri yoni.inden zo-runlu olamayacaklan belirtilerek, apo
deiktik onerme ti.iri.ine radikal ele~tiriler
getirilmi~tir.

apodosis. Mantakta, ko~ullu ya da hipotetik bir onennenin sonuc; klsm1. Ayru


ti.irden hipotetik onermenin ko~ul kas
mana ise, Yunancada protasis ada verilir.
apolitizm [lng. apolitism; Fr. apolitisnre).
Siyasetten, siyasi sorunlardan uzak dur
may1, siyasi sorunlara de~ilse bile, bu
sorunlann -;ozi.imleriyle ilgili tarta,malara, ve bu arada yonetimi ele gec;innek,
yonetimde temsil edilmek ve kendi c;6
zi.imi.ini.i dayatmak ic;in yi.iri.inilen siyasr
mi.icadelelere yabancl kalmay1 ilke edin
mi~ ki~inin tavnna verilen ad.
Apolloncu [tng. apollonian; Fr. apollonien ].
tNietzsche'nin Die Geburt der Tragodie aus
dem Geist.e der Musik [Tragedyarun do~
~u] adh eserinde, insan ya~amandaki
en temel iki e~ilim aras1nda kurdu~u
kar~ath~an, klisik aheng, ozdenetim ve
dengeyi temsil eden unsuru.

66 apoleietik

Apollon, cnun yo rum una gore, ger.;ckte gune~ tannstdu. Ba~ka bir deyi~Je,
Nietzsche Apollonun bir kez derine indi~imizde, hayat1 ya~arunaya de~er
kdan gl.1zellik yantlsamastru bize sunan
l~tk tanns1 oldu~unu one surer. Bu ba~
latnda, Apollon'un simgeledi~i du~ dcneyimine, bize bir giizellik yanllsamas1
sunan, aa veren bir dunyada kapana klsthnt~, stkt~lp kahn1~ bireye guven ve
huzur veren deneyime Apolloncu deneyim adt veril.ir.
Ote yandan, Nietzsche diizen, oranh,
uyum, olt;u, rasyonellik ve entellektuel
a-;1klatnaya yonelik e~ilim ve i.;tepiye
Apollonculuk aduu verir. Buna gore, Der
Wille zur Macht [Gii.; isterru]'ta Apollonculuk sozcu~ii bir imgele1n ve dii~ diinyasiJun, bizi de~i~me ve olu~ dunyas1ndan
uzakla~bran gi.izel goruntimler diinyasirun co~ku i.;inde seyredilmesini belirtir'
diyen Nietzsche i~, Apollonculuk fonn
ya da bir;imdeki ahenge yUksek bir deger
bit;en uslubu tarumlar. Ba~ka bir deyi~le,
Apollonculuk, tDiyonsos'un ter.rine, olu~
ve de~i~menin, anla~dmazh~1 nedeniyle,
ger.;eklik ve co~kusuna kar~1 c;Jkarken,
hem varolu~sal-entellektiiel ve hem de estetik bir tutwnu sergileyen Tann Apollon'dan kaynaklanan tarz ya da iisluptur.
apolojetik [ing. apologetic; Fr. apologetique;
AI. verteidigend]. 1 Gene) olarak, dii~man
ca, ytk1c1 ve kall ele~tiriye kafll savunJna. Bir o~retiyi, ona yoneltilen ele~tiriler
kar~1 uygulanan savunma yontemlerinin
ti.hnu.

2 tTeolojide, inanc1n tannsal kokenini


akd yoluyla hakh klima .;abasa. Dine ve
dinin t;e~itli dogmalanna yoneltilen itirazlan, rasyonel kan1tlarla savunma
tavn. Hristiyanhkta, bir dogmay1, akla
hitap eden kan1tlar yoluyla savunan ve
hakh gosteren teoloji dab. Katolik ve
Ortodoks teoloji sistemleri i.;inde yer
alan Apolojetik'i, Protestanhk reddeder
ve ayn1 Protestanhk, inanan akd kar~l
Slndaki onceli~ini savunur.
Bu .;er.;eve it;inde, Hristiyanl1~1n ilk iki
yuzydmda ortaya ~an ve yeni dini anla~thr hale getirme ve on u pagan felsefe

kar~1s1nda savunrna ~abas1 veren dir,


adamt-du~unurlere apolejistler ad1 veril-

Inektedir. Belli ba~hlan arastnda Aziz


Justin, tTatianus, t Athenagoras, irenaeus
ve tTertullianus'u verebilece~imiz Apcr
Jojistler, dun yarun akJ.I ve duzen izleri
sergiledi~ini, ve dolayts1yla, ya~am ve
varh~1n kayna~1 olan, ezeli-ebedi, de~i~
mez, iyi ve adil bir ilk Nedene i~aret etti~ini savunmu~lard1r. Bilgelik, guc;, yiicelik ve iyili~iyle bu ilk Nedenin insan
bilgisinin otesinde oldu~unu savunan
Apolojistler, O'nun yine de rasyonel bir
varhk oldu~unu ve bunu dunyadaki diizen ve ama.;hh~1n a-;1~a .;1ka rd1~1n1 one
siinnii~lerdir. Apolojistlere gore, ezeli ve
ebedi olan yaratda~ Tannnln sonsuz ve
sevgisi iyili~inin eseri olup, ozgur irade
sahibi insan, ilk giinaha ra~men, Hristiyanh~In ongordii~ii bir ya~am tarzlnl
siirmek suretiyle, Tann'ya ula~abilir.
apophansis. Yunan dii~iincesinin, ozellikJe de manb~m kurucusu ve sistemleitiricisi t Aristoteles'in kategorik onerme; anlamh olup, do~ruluk de~eri ta~ayan
onenne; ozne, yuklem ve bir ba~Ja.;tan
olu~an, ya ba~unslZ bir onenne fonnunda ya da bir tasurun sonucu olarak ortaya
~n, bir ~eyi bir ~y hakkmda olumlayan ya da olumsuzlayan onenne i.;in kuiJandt~l terim. Apaphansis'in, olumlu olaruna lmtapiiQSis, olumsuz olanana ise
apoplulsis ad1 verilmi~tir.
aporetik [ing. aporetic; Fr. apor~tique]. Dii~unce ya da tarta~man1n, ortaya .;akan
bir problem ya da gii.;liikten dolay1, sonu.;suz kalma d urumu.
Bu .;ert;eve i~de, tPJaton'un, Sokra tik
yontemin uygulancb~l, .;e~itli tarum denemelerinin ardmdan, belli bir geli~me
kaydedilse bile, somut bir sonuca ula~
mayan, problemin t;oztimsiiz ve sonu.;suz kald1~1, tarumlanmak istenen erdemin gere~i gibi tarumlanamad1~1 gen.;lik
donemi diyaloglarma aporelik diyaloglar
ad1 verilir.
Aporetik sifatl aynca, Pironculann,
yani antik Yunan ku~kuculartn1n, her
gorii~ ya da o~retiyi destekleyen, do~
rulayan ve yanh~layan e~de~erde ka-

a priori ve a posteriori

mtlar buhnalanmn sonucu olarak, i~ine


dii~tiikleri karars1zhk ve ne yapacaj\m1
bilmeme durumunu ilade etmek i~in de
kullamhr.
aporia. Antik Yunan felsefesinde, nesnenin kendisinde ya da kavrammdaki bir
~eli~kiden ileri gelen, ~oziihnesi gii~ bir
probleme, bir dii~iince faaliyetinde soz
konusu olan a~!lamaz ~eli~meye verilen ad.
a posteriori bilgi [lng. a posteriori knowledge; Fr. connaisance a posteriori). Duyu
deneyinden tiiretilen, duyu deneyi araClhj\!yla kazamlan bilgiye verilen ad.
Buna gore, bir kimsenin bir ~eyi a posteriori olarak bilmesi, o ki~inin bildij\i
~yi diinyamn bir par~as1 olarak, ger~k
likte varolan bir ~ey olarak duyulanyla
tecriibe etmek suretiyle bilmesi demektir. A posteriori bilginin doj\ruluj\una ya
da yanh~hj\ma ilke olarak duyu deneyi
yoluyla karar verilebilir. Fakat duyu deneyi ki~iden ki~iye dej\i~tij\i, yani goreli tutars12, degi~ken olduj\u ve bundan
dolay1 da tiimiiyle giivenilir olmad!j\1
i~in,a posteriori bilgi zorunlu ya da kesin
bir bilgi olarak goriilmez; a posteriori
bilgi, daha ~ok, ~eli~kiye dii~iilmeden
reddedilebilen olas1h ya da olumsal bilgidir. Yani, o yalmzca akla dayand!l\1 ve
ki~inin kendi kendisiyle ~eli~kiye dii~
meden reddedemedigi kesin ve zorunlu
bir bilgi tiirii olarak goriilen a priori bilgi. ye kar~lthr.
A posteriori bilgi, olanakl! tUm diinyalarda doj\ru olmay1p, yalruzca varhj\m
belirli ve ozel ko~ullan alhnda, yani belirli zamanlarda ve yerlerde, like! deney
tiirleri i<;in doj\ru olan bir bilgidir.A posteriori doj\rulara, bundan dolay1 olgusal
doj\rular ya da duyu deneyinin doj\rulan ad1 verilir. Onlann doj\ruluklan, duyulaniTl!za ve ~evremizdeki diinyaya
ili~kin deneylerimizin giivenilirligine
baj\l!drr.
a priori bilgi [Os. milrifeti kabliye; lng. a
priori knowledge; Fr. connaissance a priori).
Duyu deneyine hi~ ba~vurmadan, yaln!Zca ak1ldan ve akhn etkinlij\inden tiiretilen bilgi, deneysel olmayan bilgi.

67

Buna gore, bir ~eyi a priori olarak bilmek, onu d1~ diinyada tecriibe etmeden
bilmektir. A priori bilginin doj\ruluj\u
duyu deneyinden tiiretilmez, duyu deneyinden baj\uns1z olarak, yalmzca alai
yoluyla bilinir ve duyu deneyiyle ~iirii
tiilemez. A pl"iori bilgi, inkar edildij\i
zaman, bir ~eli~kiye yo! a~t!j\1 i~in,
kesin olan bir bilgi olarak goriiliir.
A priol"i bilgi, doj\ruluj\u duyudeneyine
dayanan ve ~eli~kiye dii~iilmeden inkiir
edilebilen olas1h ya da olumsal bilgi olan
a posteriori bilgiye kar~1thr.A priori bilgi
hi~bir ~ekilde ge~ersiz k1hnamaz olan
bir bilgi olduj\undan, o tiim ko~ullar alhnda, her yerde ve her zaman ge~erli
olan, yani olanakl! tUm diinyalarda doj\ru olan bir bilgidir.
Ote yandan, a priori doj\rulara aklm
doj\rulan ad1 verilir. A priori doj\rular,
formel manhk ve matematikte soz konusu olan tiirden doj\rular olup, ideler,
kavramlar ve anlamlar arasmdaki tarumsal ili~kileri ifade eder. Onlar, biri
dij\erinin yerine ge~ebilen, tammsal olarak ozde~ ya da e~anlamh ya da e~de
j\er tiimcelere dayanan doj\rulardu.A
priori bir tiimcenin doj\ruluj\u, tiimcenin kendisinin incelerunesi suretiyle,
onda i~kin olan anlamlann a~1j\a <;~kar
t!lmasl yoluyla saptanabilir.
A priori bilgi, biraz daha geni~ bir ~er
~eve i~inde, zorunlu, tiimel, deneyi a~n,
olanakh tUm deneylere uygulanabilir olmakla birlikte, deneyden tiiretilmerni~
olan bilgi; deneyden tiiretilemeyen, fakat
(Kant'ta, anlama yetisinin kategorileri ornej\inde olduj\u gibi) ger~eklij\e yiiklenen, ger~kligi diizenleyen v" boylelikle
ger~ekligin anla~!lmasl!ll saj\layan doj\u~tan bilgiye kar~!llk gelir.
a priori ve a posteriori. 1 Onerme, kavram,.
ak!lyiiriitrne ve bilgi tiirleri arasmda yap!lan ve temelde, onermelerin doj\ruluklanna il~kin bilgiyi nas!l elde edebildigirniz konusuyla ilgili olan temel aymm.
Buna gore, a priori bir onerme, doj\ru ya
da yanh~ olduj\u deneye ba~vurmadan,
deneyimden once ya da tecriibeden baj\lmsz olarak bilinen onermedir. Ba~ka

68 apriorizm

bir deyi~le, biit"Jn tin pan;alannn e~it oldugu onennesi (J priori bir onermedir,
~iinkii, biz onun dogru oldugunu deneyden bag1ms1z olarak biliriz. E~deyi~le,
bu onermede ge~en terimlerin ne anlama
geldigiru bildigimiz zaman, onun tiimel
olarak ve zon1nJulukla dogru old ugunu
ve hi~bir deneyin onu ~iiriitemeyece~i
biliriz. A post~iori onerme ise, dogruluk
ya da yanh~hgu1a, deneyime ba~vurula
rak, onennede iddia edilen ~eylerin ger1
~eklikte nas: old uguna bakllarak karar
verilen bncnned ir.
2 Ak.Jlyiiri.ihneler i~in, deneyime bagnn11 olup olmaanalanna veya onciillerden
mi sonuca yoksa sonu~tan 1n1 onci.illere
gittilderine bakllarak olu~turulan ay1run.
Buna gore, onciillerden sonuca giden akdytiriibne ya da karutlama a priori, buna
kar~1n sonu-;tan onciillere giden bir akllyiiriitme a posl~iori bir akllyiiriitmedir.Ya ds a priori bir akdyiiriitme, sonucun, matematiksel veya geometrik bir
ispatta oldugu gibi, onciillerden tiimdengelimsel olarak t;Ikh~l bir alolyiiriitmedir. Ba~ka bir deyi~le, a priori bir alolyi.irii hnede, on culler dogru ve sonucun
bu onciillerden t;lkmaslnl saglayan ~
karun kahb1 ge-;erliyse, sonucu dogrulalnak it;in deneyime hit;bir ~eldlde ihtiya-;
d uyulmaz ve hi.;bir deney onu ~riite
mez. Buna kar~1n, a posteriori bir akllyiiriitm.e, sonucun onriiller tarahndan ne
kadar -;ok desteldeni~e desteklensin, hir;bir ~kilde zorunJu kllnunadag1 bir ak.t.lyiiriitmedir.
3 En az1ndan akllc1 dii~iiniirlere gore,
deneyhnden baguns1z olarak olu~turu
lan ya da dogu~tan getirilen ide ya da
kavramlara a priori, buna kar~1n soyutlama yoluyla olu~turulan kavramlara a
posteriori kavramlar ad1 verilir. A priori
kavramlann ya da idelerin olup olmad1g1 konusu, alolcilarla empiristler araSlnda one1nli tartl~ma(ara yo( at;ml~tlr.
+Locke ve tHume gibi empiristler, insan
zihninde daha once duyulardan gec;me
mi~ olan hit;bir ~ey bulunmad1~n1, ve
dolaysyla tum ide ve kavramlaruruz1n
deneyden tiiretildiklerini savunurlar. Bu-

na kar~1, tPlaton ve tLeibniz gibi akllalar ise, insan zihninde, ttoz, e~itlik,
neden, aynd1k ve farkhhk benzeri, deneyilnden tiiretihnemi~ oian ve ~ok bi.iyiik
Onem ta~1yan baz1 kaV!'amlar bulundugunu soylerler. Yine, +Kant, deneyi.tnin
ve sentetik a priori bilginin, ancak ve
ancak insan zihninde bulunan birtak1m
temel n priori kavra1n ve kategorilerle
olanakl1 olabilecegini savuaulltt~tur .
apriorizm. Genel olarak, zihnin birtakun
di.i~iincelere sahip oldugunu, ve bu durumun bir sonucu olarak da, duyudeneyinden bag1ms1z olan ger~ek bir bilginin
olanakh oldugunu savunan anlay1~.
ilk~agda tPlaton ve tPannenides, modem felsefede ise tDescartes, tSpinoza ve
+Leibniz gibi dii~iiniirler taraflndan savunulan ve ger-;ekligin bilgisini insana
yalnazca akbn sagladlgiJ\1, insan zihninde dogu~tan dii~iinceler bulundugunu,
yalruzca goriinii~leri veren deneyin bilgiye hit;bir katkJSI olmad1guu savunan
gorii~ olan apriorizme gore, bilgiyi belirleyen en onemli ~y, zorunluluk ve tilmelliktir. Soz konusu tiimellik ve zorunlulugu ise, deney degil de, yalnazca alol
saglar. Ozellikle, llke;ag apriorizmi soz
konusu oldugunda, apriorizmi ortaya -rkaran en onemli oge, degi~enin bilinemeyecegi, bilginin nesnelerini olu~turan
temel ger-;eklik ya da ger-;eklikJerle yalruzca akhn taru~brd1g1 inanc1 olmu~tur.
Aquinah Thomas. 1225-1274 yllarl araSlnda ya~am1~ olan, iinlii Hu1stiyan filczof. Bir-;ok bak1mdan ozgiin bir dii~iiniir olan Aquinah'n1n felsefesi onemli ol-;iide Aristoteles'in metafizigine dayanlr. Temel eserleri SumnJa contra Gentiles ve Sunnna Theologiae'dir.
Orta-;ag Hristiyan felsefesinin doruk
noktasuu gosteren Aquinash Thomas,
oncelikle metafizikle teoloji, akllla inan-;
ya da vahiy arasmda bir ay1nm yapml~
hr. Buna gore, yalruzca dogal akbn ~
gina dayanan, inanc1n dogaustii 1~1~1
olmadan, salt insan akl1 yoluyla bilinen
ilkeleri kullanan metafizikte, filozof duyusal varhkJardan, deneyin diinyaslndan hareket edip, akll yoluyla Tann'ya

Aquinah Thomas

yi.ikselir. Buna kar~m, akh kullarunakla


birlikte, ilkelerini inan .. ya da otorite temeli U:zerinde kabul eden teolojide, Thomas'a gore, kendisini vahiy yoluyla gosteren Tann'dan yola ..1k1hr ve yarahklarUla ge..ilir. Ak1l yoluyla hi.. bir ~ekilde
bilinemeyen baz1 hakikatlerin teoloji alamna ozgi.i kald1gm1, inancm akll tarahndan kabul edilmesi miimki.in olmayan
kimi gizleri bulundugunu one si.iren
Aquinash, bir yandan da metafizigin
ozellikle Tann konusunu ele alan klsmlmn teoloji tarafmdan varsayJid1gml, ve
teolojiden bag1mS1Z bir metafizigin de
zorunlulukla yeten;iz ve eksik kalacaglm soylemi~tir.
Metafizigi: Thomas, metafiziginin ya da
di.i~i.incesinin gene! ..er..evesini, Aristoteles'ten ald1tJ form ve madde, toz/ ilinek
ve potansiyel/akti.iel varhk aymmlaruu
kullanarak kurmu~tur. Potansiyel varhkla akti.iel varhk arasmdaki aymm, ona
gore, bir ~eyin aktiiel olarak oldugu ~y
ile onun olmasmm olanakh oldugu ~ey
arasmdaki ay1rundan olu~ur. Buna gore,
bir par..a komi.ir belli bir zamanda akti.iel
olarak siyahttr, soguk ve kahdl.l', buna
kar~m yak1hp ki.il olabildigi i..in, potansiyel olarak gri, siyah ve s1cakbr. Yine,
bir par..a komi.iri.i, yalmzca s1cak oluncaya kadar lSJtmak, onda ilineksel bir degi~me meydana getirmektir, oysa onu
kor oluncaya kadar yakmak, komi.irde
tozsel bir degi~meye yo! a .. makhr.
tlineksel degi~mede toz aym kahr, tozsel degi~mede ise, o ba~ka bir ttoz
haline gelir. Tozsel degi~meye uygun
bir yap1da olan bir ~ey i..in madde terimini kullanan Thomas, Aristoteles .. i hilomorfik varhk anlay1~1yla, yeryi.izi.inde
bulunan her~eyin madde ve formdan
meydana geldigini one si.irmi.i~ti.ir. Melekler, ona gore, cisimsel olmayan varhklardar ve her melek kendi fonnuna sahip
olup, diger meleklerden formuyla ayn111'. Oysa, hem madde ve hem de formdan meydana gelen insan varhklan birbirlerinden maddeleriyle, yani vi.icutlanyla aynhrlar. Aristoteles, bir ~eyi o
~ey yapan ~eyin form oldugunu savu-

69

nurken, Aquinah, bir formun akti.ielle~


mesinden ~ok, varhga gelme ediminin
onemli oldugunu one si.inni.i~ti.ir. 0,
bir ~eyin varolu~uyla ozi.ini.i birbirinden aymr.
Bilgi gorii~leri: Aquinah, bilgi konusLmda da t Aristoteles'ten etkilenmi~tir. Ona
gore, iki ti.ir bilgi vardu: Duyusal bilgi ve
kavramsal ya da entellekti.iel bilgi. Bunlardan birincisi, bireysel, maddi nesnelere
ili~kin bilgidir ve nesnelerle be~ duyu
yoluyla kurulan dogrudan temasm sonucudur. Maddi nesnelerle ilgili yargJlar ise, duyulann degil de, zihnin faaliyetinin uriini.idi.ir. Bu ti.irden yarg1larla
kavramsal bilgiye yi.ikseliriz. Omegin,
bir ~eyin kirnUZl oldugunu gordi.igi.im
zaman, onun k1rrmz1 oldugunu anlarl.l'n.
Yani, duyu algdan ve onlardan yap1lan
soyutlamalar yoluyla olu~turulan di.i~i.inceler, zihni bir kavray1~ faaliyeti
i.. ine sokar. Algdardan soyutlama yoluyla olu~turulan di.i~i.incelerin dogru olup
olmad1klanna karar vermek zihnin i~i
dir. Ama bilginin temelinde, duyu deneyinin bulWldugu unutulmamahdu.
BununJa birlikte, Aquinah'ya gore,
Tann'y1 bu ~ekilde, soz konusu bilgi
modeline gore bilemeyiz. Tann hakkmdaki bilgimizi, yalruzca olumsuz bir
yoldan, Tann'run ne olmadagm1 bilmek
suretiyle kazamnz. Ba~ka bir deyi~le,
sonlu varhklar i.. in ge.. erli olan bili~
tarz1 Tann'ya ili~kin bilgi soz konusu
oldugunda, ge.. erli olamaz. Yaratdm1~
bir toz soz konusu oldugunda, once ona
bir cins izafe ederiz ve boylelikle, onun
ne oldugunu biliriz; bundan soma da,
cinse, onu ba~ka ~eylerden ay1racak bir
ti.in;el aymm1 ekleriz. Ama Tam1 soz konusu oldugunda, 0 ti.im cinsleri a~hg1
i.. in, O'na bir cins izafe edemeyiz. Bu ise,
Tann'y1 normal yoldan ve olumlu terimlerle bilemeyecegimiz anlamma gelir.
Teolojisi: Tann, ona gore, yaJruzca olumsuz ve analojik terimlerle tanunlanabilir.
Tann dsimsel degildir, mekanda bir yer
i~gal etmez. Tann hareketsizdir ve dolayJsayla degi~mezdir. Bu, Tann'mn
zaman i.. inde olmad1g1 anlamma gelir.

70 Aquinah Thomas

Tann'da potansiyel olan hi~bir ~ey bulunmaz. O'nda maddenin kirinden eser
yoktur. Tann maddi olmayan, s1rf
ruhani bir varhkbr. 0 turnuyle basil bir
varhkbr.
Diger varhklarda varolu~ bir ~y, oz ise
ba~ka bir ~eydir. Oysa Tann'run ozu,
O'nun varolu~udur. tTann, bu dunyay1
hi~ten yarabru~br. Aquinah'ya gore,
Tanr1 rum varhklarm kaynag1 ise, varhgm, varolan ~eylerin ba~ka bir kaynag1
olamaz. Tann bu balomdan bir sanatkarla, ornegin bir heykeltra~la kar~
la~tlfllamaz. Bir heykeltra~ varolan
malzemeye ~ekil verir. Oysa, yaratili~
tan once, yalmzca Tann vard1; bu nedenle varhga gelen he~ey varolu~unu
Tann'ya bor~ludur. Bu diinya, yarahlm~ ~ey turlerinin miimkun en iyi duzenlemesini i~erdigi i~in, en iyi dunyadr.
Ba~ka bir deyi~le, Aquinah, yarad1h~
konusunda tPlaton'un yarahc1 Tann'srun, Demiurgos'unun ger~ek bir yarahc1
olmadgm, yalruzca ezelf maddeye, yetkin tidealan model olarak kullanarak,
form kazand!rdl~N sayler. Ayru ~kil
de, Aristoteles'in 1lk Hareket Ettiridsi de
ger~ek bir yarabc1 degildir, ~iinku o,
ereksel bir neden olarak zaten varolrnakta ola:m harekete ge9rir. Buna ka~,
Aquinah'nm Tann's ger~k bir yarabadir, hem fail ve hem de ereksel nedendir.
Tann dunyadan bagims12 olarak varolur
ve diinyay1, kendi iyiligine kar~dlk gelen
yetkinligini payla~mak uzere, ozgurce
yarabr.
Aquinah, ruhun oliirnsuzlugu konusunda, bpk Aristoteles gibi, ruhun bedenin fonnu oldugunu sayler, fakat duyumsal ruhla entellektuel ruh arasmda
bir ayuun yapmaz. Ona gore, tum insan
etkinliklerinin nedeni olan tek bir akdh
ruh vardrr. Bu ~er~eve i~inde, insamn
ruhu tiirn cisirnleri bilebildigi ve kendi
uzerine du~unebildigi i~in, insandaki
maddi olmayan par~a olarak olumsuzdur. Aquinah'nm ahlak anlay~ da
Aristoteles'in ahlak goru~une benzer.
ikisi arasmdaki tek ve en onemli farkh-

hk, Aquinah'run insanm ger~ek dogasnm Cite dunyayla olan ili~kisi tarafmdan
belirlendigi tezinden olu~ur.
Tann'run bir yarabg1 olarak insarun
nihai ve en yiiksek hedefi Tann'd1r,
Tann'ya ula~makhr. Dolaysyla, ger~k
mutluluga ancak Cite dunyada ula~illr.
Ba~ka bir deyi~le, Aristoteles gibi, mut~u,
teleolojik ve entellektualist bir ahlak anlay~ geli~tiren Aquinah, nihai hedef
olan kusursuz mutluluga bu dunyada
ve bu dunyadaki ~eylere baglamlarak
ula~damayacag.m soylemi~tir. Mutluluk en yii1<sek ve SIJ\IISIZ iyi olan Tann'da
olmak durumundadu. Tann'ya ili~kin
bir goruye ula~ldgmda ancak, eksiksiz
bir mutluluga sahip olunabilir. Bu hedefe ise, yalmzca alolh varllk.lar bilgi ve
a~ yoluyla ula~abilir. Buna gore, insan
bu dunyada yalruzca Tann'nm varoldugunu bilir ve analoji yoluyla da, O'na ili~
kin olarak yetersiz bir kavray~a yukselebilir. Ancak Cite dunyada, Tann'y
kendinde oldugu ~ekliyle bilebilir. Sonlu
insam, Aquinah'ya gore, bundan ba~ka
hi~bir ~ey mutlu edemez.
Siyaset: Aquinah Thomas, siyaset felsefesi alanmda da Aristoteles gibi du~u
nur. $u farkla ki, Aristoteles'in kent devletinin olu~turdugu gene! ~er~ve i~inde
du~undugu ve insamn salt bu dunyadaki arnac1ru dikkate aldg yerde, feodal
donemin du~unuru olan Thomas, insarun dogal arnaana ek olarak, onun
Tann'ya olan yonelimini de dikkate alrru~br. Bu baglamda, insam toplumsal
bir hayvan, devleli de dogal bir kurum
olarak goren filozof, insanm tinsel ya~a
rmyla ilgili konular soz konusu oldugunda, devlelin Kiliseye tabi olrnas1 gerektigini soylemi~tir.
a.ra~sal akdcihk [lng. instrumental ratiDI'IIllism; Fr. rationalisme instrumental) Ama~
larm belirlerunesiyle, arna~lann rasyonalitesi ya da ge~liligiyle degil de, salt
belirli ya da daha onceden belirlenmi~
ama~lara en iyi ve ernin bir bi9rnde nasd
ula~dacagyla ilgili olan, veribni~ ama~
lara ula~marun en etkili yollanrun se9mi iizerinde duran takllc!hk tiiru.

arafi teorisi

Daha <;ok tFrankiurt Okulu di.i~(ini.irle


rinin t Aydmlanmaya ve tmodernlige
ili~kin el~tiri ve degerlendirmelerinin
olu~turdugu baglamda ortaya <;1kan bir
terim olarak ara,.sal akdc1hk, akh, insani
faaliyetin nihai ve en yi.iksek ama<;lanna
deger bi<;ilmesi si.irecinde kullanan ak1lc1hgm tam kar~1smda yer ahr.
ara<; teorisi [ing. instrumental theory; Fr.
tlu!orie instrumentale]. tZihin ya da ruha
beden kar~1smda mutlak bir oncelik
veren zihin gori.i~i.i. Zihnin bedenden
bag1ms1z olarak varolan bir toz oldugunu, bedenin varhga geli~inden once ya
da bedenin oli.imi.inden sonra varolan
zihnin, bedeni bir ara<; olarak kulland1gm1 dile getiren anlay1~.
arbilrum liberum. D1~andan belirlenmemi~ olan, tam tersine kendi kendisini
belirleyen ozgi.ir irlidenin serbest<;e verihni~ karan, ozgi.irce yap1lm1~ tercihi
i<;in kullamlan Latince terim.
ardbile~en [ing. consequent; Fr. consequent;
AI. kon.sequent]. Ko~ul onermesinin ikinci bile~enine, hipotetik onermenin ko~ul
k1sm1, yani 'ise' ekleminden sonra gelen
par<;as1.
ard~evirme [lng. obversion; Fr. ofromion; AI.
obversion]. Kllisik mantlkta, belli bir onermeden, oznesi ilk onermenin oznesiyle
ayru, yi.iklemi ise ilk onerrnenin yi.ikleminin <;eli~igi olup, nitelik bakurundan da,
ilk onerrne olurnsuzsa olumlu, olumluysa olumsuz olan ba~ka bir onerme elde
etrnekten olu~an dogrudan bir ~nm
ti.iri.i. Bir onerme i.izerinde ger<;ekle~tiri
len ard<;evirrne i~lemi, dort tip onermede
de ~deger bir sonu<; verir.
Arendt, Hannah. 1906-1975 y1llan arasmda yapnu~, Alman asdh kadm felsefeci
ve siyaset bilimci. Temel eserleri: The Origins of Totalitarianism [Totaliterligin KokenleriL The Human Condition [fnsanllk
DurumuL On Revolution [Devrim Ozerine] ve On Violence (~iddete Dair).
<;:ok <;~itli konulan kapsayan yapltlannda, herkesin kahhnuna a~k ozgi.ir
bir tkamusal alan kavranurun agu bashg1 bir siyaset teorisi geli~liren Arendt
i.ini.ini.i daha <;ok ondokuzuncu yi.izy1l-

71

da totaliterligin dogu~unu emperyalizmin yi.ikseli~ine ve antisemitizme, totaliterligin gi.i<; kazanmas1m da, geleneksel
ulus devletinin <;ozi.ilmesine baglayan
gori.i~i.ine bor<;ludur.
Ba~ta kamusal alanla ozel alan arasmdaki s1mrlann yokolup gitmesi, ekonomik ilgi ve <;1karlann hayatm tiim boyutlanm tehdit etmeye ba~lamas1 problemi
olmak i.izere, modern toplumun <;e~itli
hastahklarma ciddi bir t~his ve gi.i<;li.i
bir analiz getiren Arendt, aym zamanda
tarihsel tdeterminizmin her ti.iri.ini.i reddeden bir eylem tfenomenolojisi i.izerinde yogunla~m1~t1r. Ona gore, insanlar
her ne kadar ayru ttirden olsalar da, birbirlerinden <;ok farkhdrrlar. Bu farklrl1k
ve ba~kala~ma, ka<;1mlmaz olarak kon~ma ve eylemi onsuz olunamaz bir
kategori hliline getirir. Konu~ma ve eylemin insamn biricikliginin ortaya <;1kt1g1 yap1p etrneler oldugunu one si.iren
Arendl'e gore, konu~madan ve eylemde
bulunmadan ya~anan bir hayat, sozci.igi.in tam anlam1yla hayat degil, fakat
daha ziyade bir insanm bi.iti.in hayaa boyunca ya~ad1g1 bir oli.imdi.ir. Onun gozi.inde, insan ancak eylemde bulunarak
ve konu~arak kendisini ifade edip a<;lklayabilir, ancak bu sayede oz varl1grrun
ki~isel biricikligini di.inya sahnesine <;1karabilir.
Arendt eylem kategorisiyle baglant1h
olarak, oli.im di.i~i.incesini on plana <;1kartan bir<;ok filozofun lersine, dogum
kavram1ru temele ahr. <;:i.inki.i ona gore,
dogmakla eylemde bulunmak ve yeni
bir ~eye ba~lamak aym ~eydir. Arendt
her insamn dogmu~ olmak temeli i.izerinde bir ba~lang1<;, yeryi.izi.ine yeni
gelen oldugunu sayler. Bu baglamda,
dogum umut ilkesinin antropolik, biyolojik ifadesi veya ger<;ekligidir.
ugiiman [Lat. argumentum; ing. argument;
Fr. argument; AI. argument]. Bir tezi, bir
gori.i~i.i desteklemek, dogrulamak veya
gi.i<;lendirmek i.izere getirilen, bir ya da
daha fazla say1da onctil ya da kabulden
belli bir sonucun <;1karsand1g1 kamtlama
tarz1 ya da formu.

72 argumentum ad baculum

Bir argiiman, bilimsel bir kamtlamadan,


kesin olarak dojlru ya da yanlt~ oldujlunun soylenememesi bakurundan farkWrk
gosterir. Buna gore, bir arg\iman g~erli
ya da g~ersiz, gii~lii veya gii~iiz olabilir, ama onun kesin sonu~lu olarak dojlru
veya yanlt~ oldugtr stiylenemez. Bir argiiman sez konusu oldugw1da, onun biitiiniinden ziyade, sadece tek tek bile~n
lerinin, onciilleri ya da sonucunun kendi
ba~larma dojlru ya da yanh~ oldugu
soylenebilir.
argumentum ad baculum. 'Gii~ kullanan
akllyiiriitme ya da argiiman' anlamma
gelen onemli bir yanlt~ tiirii.
Soz konusu yanlt~, ki~inin bir konuda
kar~rhyla tarh~masr, dojlrulan birlikte
aramasr yerine, ona kar~l gii~ kullanmasmdan ya da sopa gostermesinden olu~ur. Burada bir akl.lyiiriibne ya da politikayr gii~ kullanarak savunmaya ~h~ma
soz konusu olup, bu tiir bir tarh~ma
yanh~1 daha ~ok diktatorlere ve gangsterlere ozgii bir yontem olarak kar~uru
za ~rkar.
argumentum ad hominem. Latince bir insana kar~l akllyiiriitme anlarruna gelen
forme! olmayan bir yanlr~ tiirii ya da
yanlt~ bir tarh~ma veya akdyiiriitme
tarzr. Soz konusu yanlr~, bir ki~inin gorii~lerine, stiz konusu gorii~lerin ni9n
yanl~ oldujlunu ortaya 9karan karutlar
bularak degil de, o ~inin karakterine,
ki~ilijline, niyetine ya da niteliklerine
saldrrarak kar~1 ~rkmaktan olu~ur.
argumentum ad ignorantiam. Latince 'bilgisize kar~1 aklyiiriibne' anlamma gelen
forme! olmayan bir yanlr~ tiirii. SOz konusu yanb~, dinleyirinin bilgisizlijlinden
yararlanarak. ona h~ masallar anlatmaktan olu~an yanh~ bir ytintem ya da
aklyiiriibne tarz1 olarak anla~rlrr.
Argumentum ad ignorantiam iki ~ekilde
ortaya Slkar: a) Bir ~eyin, hi~ kimse onun
yanh~ oldujlunu karutlamadJgt i~in,
dojlru oldujlunu savunma. Om~, bir
linin varolmadJjllru ~imdiye kadar hi~
kimse karutlamanu~ oldugtl iQn, tinlerin
varoldujlunu savunma; b) Bir ~eyin, hi~
kimse onun do~u oldugunu karutlama-

mr~

oldugu i~in, yanh~ oldujlunu savumna. Ornejlin, ~imdiye kadar hi~


kimse bir linin varolu~unu karutlamamr~ oldugu i~in, tinlerir, varolmad1jlmr
ileri siirme.
argumentum ad judicium. Karu~ deney ve
ara~brmalara dejlil de, yalruzca insanlijlm sajlduyusuna ve insanlann ortak hiikiimlerine dayanan akllyiiriitme tarzr
olarak anla~dan yanh~ tiirii.
argumentum ad misercordiam. Latince
'acunadan yola pkan akllyiiriitme' anlarruna gelen yanlt~ tiirii.
Soz konusu yanlr~ akllyiiriitme tiiriinde, yanlt~, ki~inin bir ~eyi kar~rsmdaki
ne kabul ettirebilmesi io;in, bilgi ve bilgi
temeli iizerinde kar~rltkh olarak anla~
maya dejlil de, onun aama hissinden yararlanmaya kalkl~masmdan olu~ur.
argumenlum ad personam. 'Ki~iyi ilgilendiren ~eye ba~vurarak akllyiiriitme'
ya da tarh~ma anlamma gelen yanlt~
tiirii. Soz konusu yanlr~, bir ~eyi kabul
ettirebilmek i~in, nesnel kamt ve bilgilere degil de, ba~kalanrun tercihlerine,
onyargdarma, ki~isel egilimlerine miiracaat etmekten meydana gelir.
argumentum ad populum. Lalince 'halka
ya da ~ogunluga dayanan akl.lyiiriibne
ya da tarb~ma' anlamma gelen yanlr~
tiirii. SOz konusu yanb~, bir tezi, bir politikayr, onu ak1l yoluyla haklr kllmak yerine, dinleyicinin duygularma, hislerine
ba~vurarak kabul ettirmeye ~ab~ma yanh~I olarak kar~1m12a ~1kar. Bu yanlr~,
daha ~ok demagoga ozgii clan bir yontemdir.
argumentum ad verecundiam. Latince
'otorite ya da saygrya dayanan akdyiiriibne' olarak bilinen forme! olmayan
yanh~ tiirii.
Soz konusu yanb~ iki ~ekilde ortaya
~1kar: a) Tarh~I!an ya da iizerinde durulan konuda, bir ~eyi kabul ettirmek i~in,
onunla ilgili saglam karutlar getirmek
yerine, ba~ka insanlarm, geleneklerin,
adetlerin ve hatta kurumlarlll otoritesine
dayanma; b) Bir tezi, bir gorii~ii kabul
ettirmek i~in, ayru gorii~ii daha once
kabul ehni~ clan kimseler y a da otoriteler i9n duyulan saygrdan yararlanma.

Aristippos 73

arete. Antil< Yunan felsefesinde, erdem,


bir ~eyin yetkinli~L
Arete, ba~lang1~ta ahlaksal bir belirlemeden yoksun olan ve herhangi bir
~eyin, bu ~ey her ne olursa olsun, belli
bir alandaki yetkinli~ine, mtikemmeliyetine kar~1hk gelen bir sozciik olarak ortaya ~Ikmi~tlr. Herne ya da kim olursa
olsun, kendisine uygun olan i~i yapana,
kendisine ozgti i~levi yerine getirene,
kendi uygun ve ger~ek amacma eri~ene,
Yunan'da aretesi olan, yani yetkin bir
~ey ya da erdemli insan denirdi. Orne~in, b1~a~m aretesi iyi kesmektir, ~tinkti
b1~ak bu ama~ ifjin imal edilmi~tir.
insan soz konusu oldu~unda, Yunan
felsefesinde an~te ~u ~ekilde tamm}amr.
Arete, insamn ya da ~eyin yerine getirmek durumunda oldu~u i~leve, onun
amacma gore tammland1~ndan, sorulacak soru ~udur: 'insana ozgti olan faaliyet ttirti nedir? insan varh~1, ba~ka
varhklann yerine getiremeyece~i hangi
i~levleri yerine getirmek durumundadir?' insana ozgti olan faaliyet Nrii, hareket, biiytime, duyumlama ya da tireme
de~ildir, zira bunlan _ba~ka hayvan ttirleri de ger~ekle~tirir. Insamn aretesi, yalruzca insanda bulunan. insana ozgti olan
ak1lla ilgilidir. Zira akll ve akh kullanma
yalmzca insana ozgti olup, onu ba~ka
hayvan ttirlerinden aymr. Oyleyse, insamn erdemi, akhm en yuksek dtizeyde
kullanmasmdan ve geli~tirmesinden
olu~ur. insarun erdemi, bilgeliktir.
.\risteides. M. C. 3. yuzy1lda ya~am1~
ilk Hristiyan apolojistlerinden.
Hrrrstiyan imanr ifin Savunma adiiU ta~Iyan apolojisiy le tarunan Aristeides, bu
eserinde, Yunan ve MISirlllarm tannlanm, Yunan ahlak anlay1~11U el~tirmi~ ve
Tann'mn varolu~u i~in, dtizen ve ama~
karutmdan ba~ka hareket karuhru one
stinnti~ttir. Buna gore, dtinyadaki dtizene bakan ve dtinya ile dtinyadaki her~
yin ba~ka bir ~yin etkisiyle hareket etti~ini anJayan Aristeides, 'hareket ettirenin hareket ettiriJenden daha gti~lti ol~
du~u' inanayla, dtinyanm hareket ettiridsinin, her~eyi insan ifjin yaratm1~ olan
Tann oldu~u sonucuna varm1~hr.

Aristippos. M. 0. 435-386 ylllan arasi.Ilda


ya~am1~ olan Yunanh dti~tintir. tSokrates'in o~rencisi olan Aristippos tKirene
Okulunun kurucusu olarak bilinir. Eserlerinden hi~biri gtintimtize ula~mam1~
olan filozof, aadan ka~man ve akla ya da
ol~tiltilti~e dayah do~rudan hazzl temele alan bir ahlak o~retisi geli~tinni~tir.
Arist:ippos'un hazc1 o~retisinin olu~u
munda, tSofistlerin ve Sokrates'in etkisi
olmu~tur. Buna gore, Aristippos, Sofistlerden kesin bilgiyi bize yalmzca duyumlann verdi~i gorti~tinti ahru~t1r.
BununJa birlikte, duyumlanmiZ bize ne
~eylerin bizzat kendilerine ili~kin olarak, ne de ba~ka insanlann duyumlanna iii~ kin olarak bilgi veri r. Aristippos'a
gore, insanlann eylemlerinin temeJinde,
oznel duyumlar olmahd1r. Bu, kabul
edilirse, yani ahlakr eylem ifjin gerekli
normu, bireysel duyumlar olu~turursa
e~er, bu takclirde ahlill eylemin amaa
ho~ duyumlar elde etmek olur.
Ona gore, duyum hareketten meydana
gelir. Bu hareket yumu~aksa, yani bu
harekette, ki~i do~aya uygun bir duruma ge~mi~se, onda ho~ bir duyum ve
bir haz duygusu meydana gelir; buna
kar~m, sert, flrtmah, do~aya kar~1 olan
hareketler ac1yi dqt;urur. Sessizli.k, hareketsizlik durumunda, ya da hareketin
pek zay1f oldu~u durumlarda ise, hi~bir
duyum alamayiz, haz ya da ac1 saz konusu olmaz. Bu ti~ hareketi a<.1amak
i~in, Aristippos yelkenli gemiye uygun
bir deniz rtizgan, deniz hrbnas1 ve hi~
rtizgann esmemesi ornekJerini vermi~
tir. Tipk1 yelkenJi gemiye uygun bir
deniz rtizgarU\ln en iyi ve terdh edilesi
durum olmas1 gibi, ti~ ayn duyum ttirtinden, yabuzca haz duyumu istenmeye de~er olan duyumdur.
Bunu, Aristippos'a gore, do~amn kendisi de kamtlar, ~tinkti herkes hazzm pe~inden ko~ar, acdan ise ka~ar. Hazzm
yerine aasiZh~l koymak da yanb~ olur,
zira hareket olmayan yerde, yalmzca bir
duygusuzluk durwnu saz konusu olup,
burada hazza da aaya da yer yoktur.
Buna gore, iyi, ho~ olanla ve hazla, kotti

74 aristokrasi

de ho~ olmayan ve ao ile ayrud1r. Yani,


haz veren her~ey iyi, ac1 veren ~ey de
kottidtir. insan eyleminin ve ya~ammm
en btiytik a mao hazdu.
aristokrasi [Os. zridegrin h8kin1iyeti; tng.
aristocracy; Fr. aristocratie; Al. aristokratie].
1 Orijinal ve etimolojik anlanu i,.:inde, en
iyilerin, hem dti~tinsel ve hem de tarihsel olarak, monar~inin ve demokrasinin
kar~1smda yer alan, yonetimi.
Aristokrasi, t Platon ve t Aristoteles tarafmdan geli~tirilmi~ olan bir terimdir.
Platon ve Aristoteles gen;ek anlamda bir
yonetim modeli olarak, aristokrasiyi,
yani, ahlaksal ve entellekttiel baktmdan
tisttin ya da en iyi olan az say1daki insamn yonetimini onermi~lerdir. Ba~ka bir
deyi~le, Platon ve Aristoteles'te aristokrasi, toplumun en ahlakh ve en aydm
tisttin kesimini olu~turan bir azmbgm,
halkm ~lkarlan dogrultusundaki yonetimidir.
Bu ttir bir yonetim bi~imi, tek ki~inin
yonetiminden (monar~i ya da tiranhk),
~ogunlugun yonetiminden (demokrasi),
bencil ya da askeri huslan olan azmhgm yonetiminden (oligar~i ya da timokrasi) farkhd1r. Bununla birlikte, toplumsal ya~am1 yonlendirecek, yonetici tistun ve aydm insanlan belirlemek olduk~a gii~ oldugundan, aristokrasi pratik
olarak, tisttin insanlann ya da en iyilerin yonetimi haline gelmi~tir. Bu ~ev~e
ve i,.:inde, Platon, kendi ideal devletinde,
ahlaksal ve entellekttiel bak1mdan tisttin
olan bu insanlan belirlemek i~in, aynnhh ve uzun stireli bir egitim program1
onenni~tir. Yine, en iyi kavrarru deger
yargllarma gore degi~en, oznel bir kavram oldugundan, aristokrasiyi, oliga~ik
ya da timokratik yonetimlerden ayumak
zorla~1r.

Buna gore, aristokrasi, feodalizmde,


toplumsal stattilerine bakllm.aksl21J\ tiim
insanlaran yonetimi olarak anla~dan demokrasinin kar~1sanda yer alan, aristokratlann, soylulann, toplumsal stattileri
en ytiksek insanlann yonetimi olarak
ge~er.

2 Aristokrasinin analoji yoluyla ortaya


~1kan farkh kullammlan da vardtr. Genel olarak ~e~itli s1mflann tist katmam
aristokrasi ad1yla tammlamr. Buna gore, htiktimetin tist dtizey gorevlileri
devletin siyasal aristokrasisini, sanayi ve
finans dunyasmm en zengin patronlan
ekonomide refalt aristokrasisini temsil
eder.
Aristoteles. Milattan once 384-322 ydlan
arasmda ya~am1~ olan tinlti Yunanh
bilim adam1 ve filozof. Manhg1, metafizigi, fizigi ve biyolojisiyle, modern ~aga
kadar tek ve en btiytik otorite olmu~
olan dti~tintir.
Aristoteles'in temel eserleri, manhk ve
bilgi kuram1 tizerine alt1 incelemeden
olu~an Organon, doga felsefesini a~Lkla
dtgl Gokler Ozerine, Fiz;k ve Varlrta Geli~
ve Yokolu~ llzerinedir. Psikoloji konusundaki ik.i temel eseri, Hayvana Dairle,
Pawa Naturalia olan Aristoteles'in varhk
konusundaki tinlti eseri Metafiziktir. Siyaset felsefesi alarunda Politikay1, estetik
alarunda, Poetika ve Retoriki yazm1~ olan
filozofun, ahlak alarundaki temel kitab1
Nikomakhos' a Ahl8khr.
Temel itkeleri: Aristoteles'in bir filozof
olarak en onemli ozelligi, onun sagduyuya olabildigince yakm bir dti~tintir
olmas1d1r. Hem +Platon'un ttdealanna
ve hem de tDemokritos'un maddi atom
gorii~tine kar~1 ~1kan Aristoteles, hem
ahlakf degerleri teminat alhna alacak
bir teori ve hem de bilimsel dogrulan
ortaya koyacak bir kuram, bilime ve
ahlaka hakkm1 verebilmek i~in, atomlar
veya idealar benzeri gozle goriilemez
varhklann varolu~unu one stir~eyecek
bir teori aray1~1 i~nde olmu~tur. Onun
buldugu ~oztim ttoz ogretisidir. Buna
gore, tozler tiim ozellikler i~in dayanak
olan nihai ger~eklik ve oznelerdir. Soz
konusu nihai ger~eklikler somut ~eyler
dir ve somut ~yler i~in de Aristoteles'in gozde omekleri biyolojik bireylerdir. Tozler nihai ger~ekliklerdir, zira
tozler varolmad1g1 katdirde, ba~ka hi~
bir ~ey, toztin ozelli.kleri olarak ttimeller de varolmayacakbr.

Aristoteles 75

Bu varhk o~retisiyle Aristoteles Platon'un idealanrun, onun yanh~hkla bireyler olarak gordi.i~i.i ti.imeller oldu~u
nu one si.irer. tTi.imeller gen;ekten de
vardi.I'lar, fakat onlar varolu~lan i~in
tikel nesnelere, bireysel ~eylere ba~hdir
lar. Ger~ekten varolanlar tilineller de~il
de, a~a~lar ve kediler benzeri, d1~ di.inyada kar~da~h~umz nesnelerdir.
Manttk: Aristoteles, manhk alarunda,
manhk ~ah~malarma ondokuzuncu yi.izyda kadar temel ohnu~ bir manhk sistemi kurmu~tur. Mant1.~1 her ti.irden bilgi
edinme si.ireci it;in bir arat; olarak goren
Aristoteles'in manb~Ullll en onemli yoni.i, 'belli ~eyler kabul edildi~inde, ba~ka
~eylerin onlardan zorunlulukla 9kll~'
bir konu~ma olarak tanmuanan taslilldir. Aristoteles, bir onermedeki oznenin,
yi.iklemine on farkh ~ekilde ba~land1~InJ
gosteren on kategoriden soz eder. Onun
manh~l yalruzca insan zihnindeki di.i~i.ince faaliyetlerini betimlemekle ve dile
ili~kin gramatikal bir tanaliz sa~lamakla
yetinmeyip, akti.iel ~eyler arasmdaki ili~
kilerle ilgili bir kuram1 ifade eder.
Bilgi: Aristoteles'e gore, bilgi tiimel olaiun, fonnun bilgisidir, bu nedenle yargida dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar
arasmdaki ozsel ba~lan hlara ili~kin bir
kavray1~tan meydana gelir. Aristoteles'in gozi.inde bir ~ey hakkmda do~ru
bir bilgiye sahip olmak, o ~yi ti.irler ve
cinsler hiyerar~isi ic;:inde bir yere, bir ti.ir
ve cins i.;ine yerle~tirebilmek ve dolaytsiyla neyin onun i9zt ozsel oldu~nu bilebilmektir; bu ise, ozsel tarum yoluyla
olur. Aristoteteles'e gore, bir ~eyin oztini.i
vermek, o ~eyin nedenine ili~kin bir a'i]klama ortaya koymakhr. Bundan dolay1,
Aristoteles bir ~eyin nedenini ortaya
koyabildi~imiz zaman, ilk elden, ger~ek bilgimiz oldu~unu sayler. Bir ~eyin
nedenini vermek ise, o ~eyin ozi.ini.in ilk
ilkelerden ba~layarak tamtlanmasmt it;erir; bilimin i~levi budur.
Metafizik: Onda tmetafi.zik. var olaru var
olmak bakurundan ele alan, var olan bir
~ey olmamn ne anlama geldi~ini al'a~ll
ran bilimdir. Onun metafizi~i QJk bi.iyi.ik

olt;i.ide manhk konusundaki gori.i~leri


ne ve biyoloji alanmdaki ~ah~malanna
dayarur. Buna gore, manhksal bak1~
a~tsmdan, 'var olmak' onun goziinde,
hakkmda konu~ulabilecek ve tam olarak tammlanabilecek bir ~ey ohnakbr.
Buna kar~m biyoloji alamndaki ~ah~
malan a~1smdan, 'var olmak' dinamik bir
si.ire~, bir de~i~me si.ired i~inde olmak
anlarruna gelir. $u halde, 'var olmak'
Aristoteles i~in, bir ~ey olmak anlamma
gelir. Bundan dolay1, ona gore ger~ekten
var olan, Platon'da oldu~u gibi ti.imeller
de~il de, bireylerdir, '~u' diye gosterdi~i
miz belirli bir do~aya sahip olan varhklardJI. Onlar, Aristoteles'in manbkla ilgili
eserlerinde sozi.ini.i etti~ nicelik, nitelik,
ili~ki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik
ya da yi.iklem1erin kendilerine yi.iklenebildi~i oznelerdir.
i~te Aristoteles, kendisine ti.im kategorilerin yi.iklendi~i bu ozneye 'toz' adnu
verir. Onda var olmak belirli ti.irden bir
toz olmakbr. Toz, aynt zamanda dinamik bir si.irecin i.irtinii olarak ortaya
t;Ikim bireysel varhk olarak da tarumlarur. Bu baklmdan ele ahnd1~mda, metafi2ik varhgt., yani var olan tozleri ve
tozlerin nedenlerini, yani tozleri varl1~a
getiren s~leri konu ahp ara~llran, tiim
varllklann temelindeki temel bilimdir.
Aristoteles'te toz bir madde ve bir
formdan meydana gelir. 0 her ne kadar
maddeyle formu birbirinden ayusa bile, do~ada bizim hit;bir zaman maddeden yoksun bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de kar~lla~madi~l
miZI belirtrneye ozen gosterir. Varolan
her~ey somut bir birey olarak varolur
ve her~ey maddeyle formun bir birli~i
olarak ortaya t;~kar. $u halde, toz fonn
ve maddeden meydana gelen bil~ik bir
varhkbr. Bundan dolay1, Aristoteles'te,
ayn formlardan, duyusal di.inyarun di~mda olan bir tdealar di.inyasmdan soz
etmek olanakJ1 de~ildir. Form, ayn bir
yerde de~il de, bu duyusal di.inyada ve
tozi.in bil~enlerinden biri olarak varolur.

76 Aristotelesc;ilik

tv!adde ve fonn aynm1, Aristote!es'e


gore, do~ada varolan her~eye uygulan
mak durumunda olan bir aynmd1r. Amtoteles'te bile~ik tozleri meydana getiren
1nadde ve formdan yalntzca form ~yler
deki bilinebilir o~eye kar~1hk gelir. Maddenin, ~eylerin insan zihni taraflndan
ayard edilemeyen, yap1dan ve belirlemeden yoksun, bilinemez bileeni oldu~u
yerde, fonn insan z.ihni taraf1ndan bilinebilen, yani tasvir edilebilen, tanunlanabilen, S1ruilanabilen ve bakalanna aktanlabilen yondur. insan zilmi, Aristoteles'e
gore, duyualg1s1nda ~eylerin duyusal
fonnunu, buna ka~m kavramsal bilgide
de akdla anla~1labilir olan formunu ahr.
A.risloteles~ilik [Os. Aristet6lisiye; lng. Aristotelianisnt; Fr. Aristotelis.ne; AJ. Aristotelis
mus ]. 1 Kendi du~unce ya da felsefelerinde, Aristoteles'in o~retilerini, kavramsal
1nodeli veya yontemini benimseyen ya
da kullanan du~tinurlerin tavn.
Aristoteles9Jiti belirleyen temel o~eler
arasmda suas1yla, onun bilginin, Platon'da oldu~u gibi, do~u~tan getirilen
6kir ve ilkelerin arumsanmasJndan de~il
de, tumellerin ve ilkelerin algdardan ~~
karsanmaslnJn sonucu oldu~u, dolaylSlyla, once duyu-alg1s1yla ba~lad1~J goru~u; do~al fenomenlerin gozlemi ve
Slnl.flanmas1yla belirlenen metodolojisi;
tumdengelimsel onermeler manb~na ya
da tasnna verdi~i one1n; ama~b ve duzenli do~a gorii~une ba~h olarak, niteliksel bir bililn anlay1~J yer ahr. Aristote
les~i diye Slnlflanabilecek du~unurler
aras1nda, islam dunyasandan El-Kindi,
ibni Sina, ibni Bacce, tbni Ru~t; Orta-;a~
Hristi yan dun yasmdan ise, Aquinah Th.:r
mas bulunmaktadrr.
2 Aristotelesc;ilik, ikinci olarak Aristoles'in eserlerinin hristiyan ve musluman
alimlerin teolojik erhlerinden hareketle
yorumlanmasUla dayanan Orta-;a~ aklmlru ifade eder.
Arisloleles~i realizm [lng. Aristotelian realism; Fr. rhllisme Aristot~licien). AristoteJes'in ttumellerin, ozlerin, soyutlamalann, genel kavramlann ~ dunyada,
zihinden, onlara ilikin alguruzdan ba-

~uns1z

olarak, ve yalnlZC'4 nesnele~in


k.endilerinde, bu nesneleri her ne ise o
yapan tozler olarak varoldu~unu; zihnimizin bu ozleri alg1 yoluyla nesnelerden
soyutlad1~1n1; bu soyutlaman1n d1~ ger~ekli~e ili~kin bilgimizin temelini meydana getirdi~ini dile getiren tiimel goru~une, kavramca yakla~un1na verilen ad.
Arisloleles manhga (ing. Aristotelian logic;
Fr. logique AristoMlicimne}. Klasik manbk,
ozellikle Orta~a~da o~retildi~i ~ekliyle
geleneksel tasun manhA
Aristoteles'te nihai ve en yuksek ger-;eklik ka tegorisini meydana getiren birinci dereceden her toz, 'Platon bir insandlr' onermesinde oldu~ gibi, soz
konusu tasun manh~1n1n temel ilkesine
gore, ikinci dereceden bir tozun kaplanu
ic;ine girer. tkinci dereceden tozler, tur
ad1 verilen daha a~a~1 s1n1f (insan ya da
at) ya da ozellikle cins ad1 verilen yuksek sm1f (ome~in, hayvan) aras1nda bir
ayuun yapan Aristoteles'e gore, 'insan
akdh hayvand1r' ome~inde oldutt-1 gibi,
her turun, cinsin tursel ayuundan meydana gelen bir ozu vard1r. Aristoleles'in
i~te t tumeller aras1ndalci bu baAnblan
kullanarak gelitirmi olduAu bir bagmt:J..Iar manb~1na Aristoteles manb~l, tasun
manb~l ada verilrnektedir. Bu tasun manh~lna gore, ometin tum insanlar hayvan, ve tum hayvanlar da canh varbkJarsa e~er, bu takdirde tum insanlar canh
varhklard1r. Genel olarak soylendi~inde,
tum A'lar 8, ve tum BJer C ise, bu takdirde tiim AJar C'dir. Aristoteles lnanb~m
dtt, yine belli bir manbksal lonna sahi p
onennelerden, yani oncullerd~ yeni
onenneler, yani sonu-;lar \lkarsamaya yarayan birtalwn manbksal kurallar vardn.
arilmeliksel yfiklem [lng. arithmetical
predicate; Fr. predicat arithmetique). Onermeler manh~1n1n do~rusa I eklemleri,
tumel ve tikel niceleyiciler, sa bit ve de~i~ken do~al say1lar ve, toplama ve
-;arpma fonksiyonlan arach~1yla ifade
edilebilen yukleme verilen ad.
A.rkesilaos. M. 0. 315-241 ydlan arasmda
yaanu~ ve Krates'in olumunden sonra,
t Akademi'nin ba~1na. gefi7t1i~ olan Yunanh du~unur.

ars combinc.toria

Akade1ni'nin dogmatik Platoncu metafizi~ine old u~u kadar, +Stoaah~a ve


+E.pikuros~ulu~a da kar~1 ~1km1~ olan
Arkesilaos, +Pyrrhon 'unki kadar radikal
ohnayan bir ku~kuculu~u benimsemi~
tir. N j tekim, epokheyi, yani hi~bir kon uda
hi.ikum verme1ne tavnna i1k kez olarak
uygulayan1n Arkesilaos oldu~u san1lmaktad1r. Bildi~i hi~bir ~ey bulunmada~lnl soyleyen tSokratesten fazla olarak,
hi~bir ~ey biimedi~i olgusundan bile habersiz oldu~unu dile getiren Arkesilaos,
ozellikle Stoahlann epistemolojisini saldtnlartnan hedefi yapm1~br.
arketip [Yun. arkl1etypos;. Lat. arkltetypus; Os.
numu11ei nsli; ing. ardlehjpe; Fr. arclehjpe;
Al. arcletyp]. Modet omek. 1 tPiaton'da,
duyusal dunyadaki ~eylerin, maddi ol
mayan, de~i~meyen ezeli-ebe-di modeli.
Yetkinlikten yoksun, gelip get;ici ~ylerin
kendisinden pay aldJklan, kendisine
gore bi~imlendikleri orne~ model, ezeli
ve ebedi iJke. ttdea. 2 Ozellikle empirist
felsefede, idelerimizin upuygun olabilmeleri i~in, kendisine uymak durumunda olduklara 1nodel.
3 +Malebranche ve tBerkeleyde Tann'run zihnindeki tide. 4 Dine, dini toren,
ayin ve efsaneye ili~kjn geni~ kapsamh
incele1ne. 5 t Jung psikolojisinde, kollektii
bilin~dJ~lndan do~an ve efsanelerde, masallarda, sa~hkb ya da nevrotik ozn21lin
butun imgesel urunlerinde ortaya c;d<an
yap a.
arkhe. Antik Yunan felsefesinde, her~e
yin kendisinden varb~a geldi~i ilk toz,
maddi neden ya da ilke. Ark he terimi bu
anlamda, llk~a~ felsefesi i~inde, ilk kez
olarak tAnaksimandros taraflndan kullanalmt~hr. Ona gOre, arkhe ezeli-ebedidir, y;~ni zaman i~inde bir ba~langaca
ve sonu yoktur, yarahlmama~tar, yok
edilemez. Hep varolmu~tur, vardu ve
varolacakhr.
Arkhe, yine Yunan bilim ve felsefesinde, ayraca bir dizide ilk olan, kaynak,
ilk neden ya da ilke anlamana gelir.
Arnauld, Antoine. 1612-1694 y11Jan arassnda ya~ama~ olan FransJz filozof ve
poleanik~i; yazga ve ozgtir irade konu-

77

sunda aykut gori.i~lerin savunuculu~u


nu yapan Jansenist ak1m1n 17. ytizytldaki oncu iJahiyat~lSl.
Port-RoyaJ mant1~1yla ilgili ~eviri ve
ara~tannalanyla da tananan Arnauld,
Kartezyen dongu problemini ortaya atan
ilk ki~idir. 0, Kartezyen felsefenin belli
ba~h izleyicilerinden olan Malebranche'la da polemi~e girmekten ka~Inma
ml~ ve tLeibnizle olan yazt~malannda,
filozofun eserlerini saka bir ele~tiriye tabi
tutmu~tur.

Aron, Raymond. 1905-1983 y1llan arasanda ya~am1~ olan unlu Fransaz sosyolog
ve filozofu. Temel eserleri aras1nda
L'Opium des intellectuels [Ayd1nlann Afyonu], Dix-Huit le~ons sur Ia Soci~t~ industrielle [Endtistri Toplwnu uzerine
Onsekiz Ders], Democratie et Totalitarisme
[Demokrasi ve TotalitariZln), lntroducti01'l lila plrilosophie de I' Histoire [Ta-rih Felsefesine Giri~) ve Etapes de Ia Pensee Sociologique [Sosyolojik Du~uncenin Evreleri]
gibi kitaplar bulunan Aron, kariyerinin
ba~lannda unlti varolu~~u filozof ]ean
Paul tSartre'U\ yak1n ~ah~1na arkada~1
olmu~tur. Ancak, Aron daha sonra Sartrela Marksistleri ~iddetle ele~tinni~tir.
1968 oncesi Fransa's1n1nteorik yonden
en onemli bak1~ a~asanan meydana getiren Marksizmi ele~tirdi~i i~in entellektliel ~evrelerden buyuk ol~ude tecrit
edilmi~bir du~unur olan Aron, politik
kurum ve sure~lerin toplumsal ve ekonomik ili~kilerden ba~nnsaz oldu~unu
gostermeye ~ah~ml~tlr. 0, Fransaz sosyolojisine ~u dort konuda katk1 yapmJ~tir: 1 <;a~da~ tideolojiye ili~kin bir
analiz. 2 Endustri toplumuna yonelik
bir analiz ve inceleme. 3 Uluslararasa
ili~kilerle ilgili bir analiz. 4 Modern politik sistemlerle hareketleri konu alan
incelemeler.
ars combinatoria. tLeibniz taraflndan
onerilmi~ olan, ilkel kavramlar olarak
ahnan az sayadaki basit kavram1n birle~iminden hareketle kompleks kavram]ar yaratma ya da meydana getinne tekni~i ya da sanah.

78 arhdeger
Leibniz bu teknigi~ tum disiplinlerde,
her rur ~ah~ma ve ara~tumada kendisinden faydalantlacak bir alet ya da yardunct olarak onermi~tir. 0, tum di~er
setnbollerin kendileriyle tarum lanaca~1
az saytdaki ilkel sembol i~eren evrensel
bir dil geli~tirilmesi, soz konusu giri~i
Inin daha sonra evrensel bir matetnatikle, evrensel bir akdyuruhne sistemiyle
tamamlanmas1 gerekti~ini savunmu~
tur. Bu yaptld1~1nda, tum konular, ona
gore, bu yeni dil1e ara~tudacakhr. Leibniz bu bakt~ a~tsl ve giri~imiyle, tiim disiplinlerde sbz konusu olacak bir fonnell~tinne faaliyetinin oncusu
olarak
gorulm u~tur .
arhde~er [Os. fazlai k1ynret; lng. surplus
value; Fr. plus-value; AI. nrehrwet't) Mark ..
sist teoride, i~~inin uretti~i urunun toplam de~erinden, 0 urunu urebnek i~n
harcad1~1 emek gucunun de~eri ~lkarhl
dlktan sonra, geri kalan de~er; yani ~~i
nin uretti~i maim de~eriyle, ald1~1 ucret
arastndaki fark.
i~~ilerin i.iretitnini arttannak i~in, farkh
yontem ya da stratejilerin kullan.Wnastna
ba~h olarak iki tur artlde~erden soz edi
lebilir. Buna gore, harcanan zamarun fazlala~hnlmasl suretiyle artttnlan arbde~ep
re, mutlak artrdeger, buna kar~m i~~iyi
aynt zaman bi riminde daha verimli ve
uretken kllmak suretiyle yaratllan arbde~ere ise gareli arlldeger ad1 verilir.
artzamanhhk [lng. diarhrcmy; Fr. diachronie;
AJ. diarhronie). Dilsel olgulann zaman
i~ndeki evrimleri bakurundan ele ahndtklannda sergiledikleri ozellik; bir dilin
tarihini olu~turan zaman dizisi.
Terim, esas kar~th olan e~zamanhhkla
bir anlam ifade eder. Bu iki kavram1n
ifade etti~i kar~atlak, dile ili~kin ara~hr
malara ivme kazanduan isvi~reli unlu
yaptsaiCI dilbilimd Ferdinand de Saussure olmu~tur. Artzamanhhk ve t~za
manhbk kar~ttb~1, hem dile yonelik
yeni bir yakla~tmt ve hem de ondokuzuncu yuzyd tarihselcili~ine kar~1 bir
tepkiyi ifade eder. Buna gore, dilbilim
halklann tarihini anlamada kullarulacak
bir yard1mc ara~tan ziyade ayn ve mustakil bir bilim olarak ele abnmahdu.

i~te

bu ~er~eve i;inde, dil baglam1nda


artzamanh bir yakla~tm, anlamlar sistemindeki, bir andan, bir zamansal noktadan di~erine do~ru olan de~i~meleri incelemekten meydana gelir. Daha genel
bir anlamda ise, bir ~eyi artzamanh bir
bit;imde incelemek demek, onu zaman
i-;Utde de~i~en bir sistem olarak ele almakhr. Artzamanh yakla~am, bir ~eyi,
ome~in dili, zaman i~indeki bir anda,
bir anlamlar sistemi olarak incelemeyi
ifade eden ~zamanh bir yakla~1m1n
tam kar~tstnda yer ahr.
arzu [ing. desire; Fr. desir; Al. begehren]. Bir
nesne tasanrruy Ia deste klenen e~ilim,
yonelim. Bir ~eye ula~mak, bir ~eyi
elde ebnek i~in duyulan yo~un istek.
Belirli ve bilin~li bir faaliyet turu oldu~u
it;in i~gududen yuksek, fakat ki~isel olmayan bir du~unce ya da genel birtakun ilkelerin sonucu olrnad1~1 i~in, irAdi
eylemden a~a~1 olan aktif duygu.
Her duygu, zihin ya da bedende belli
bir faaliyete yol at;b~ iQn, arzu duygu
arb faaliyet olarak tanamlanabilir. Arzunun, felsefeyi ilgilendiren en onemli
yonu, insanm yalruzca kendisine haz vereni mi arzulad1~1 sorusuyla, arzu kar~lSJndaki tavnn kabul mil yoksa red mi
olmas1 gerekti~i sorusudur. Ba~ka bir
deyi~le, temel problem, insan1n do~al
arzunun kendi uzerindeki egemenlik ve
otoritesini sorgulay1p sorgulamayaca~1
sorusudur.
arzu felsefesi (tng. philosophy of desire; Fr.
philosophie du dlsire]. <;a~da~ du~unurler
tDeleuze ve tGuattari'nin, arzuyu, genel
bir rasyonalizasyon siireci i~inde, bilin~
lehine basnran modern du~unceye kar~1
geli~tirdikleri, olwnlu ve uretken bir gi.i~
olarak de~erlendirilen arzunun serbest
b1rakllmasm1, akt~kanh~1n1n ve uretkenli~inin sa~larunasllU ama~layan felp
sefeleri.
Geleneksel rasyonalist ~emalann arzunun uretken akl~uu onlediklerini, arzuyu istikrarh hAle getirip sabitleyen, yara...
ba enerjinin online set ~ken tahakkum
stratejileri olduklanru one suren Deleuze ve Guattari'de arzu ~ok buyuk ol~u-

Asya tipi iiretim tarza

de Nietzsche'nin gtir; istemi kavra!ntna


tekabiil eder. Onlara gore, arzu ozii itibariyle olumlu, yaratta ve iiretken
olup, kendisini biittinleyecek kay1p bir
nesne aray1~1yla degil, fakat kendisini
her daim yeni baglanb ve ba~langt~lar
bulmaya sevkeden iiretken bir enerji
bolluguyla i~ler. Bundan dolay1, arzuyu bir tiir eksiklik olarak karakterize
eder tum idealist, diyalektik ve hi~~i yorumlara kar~1 ~1kan Deleuze ve Quattari, arzuyu bir tiir dinamik makine olarak yorwnlar.
Arzu, onlara gore, nesne1er ve arzulayan diger makinalarla baglanhlar kurarak. ~eyleri ve ger~ekJigin bizzat kendisi.ni iiretir. Deleuze ve Guattari'nin,
arzuyu duygularumsal ve libidinal enerjinin bilin~d1~1 taraf1ndan yarablan ce~itli tiirden sentezler i9ndeki siirekli bir
yeniden iiretimi olarak yorumlayan, arzuyu ornegin aile yaplSI i~ine kapahp klsttlayan, arzuyu somiirerek geli~n geleneksel yapl ve kurumlan gozler oniine
serip el~tirdikten sonra, arzuyu ozsel
iiretkenligine ve yarahahg-tna iade etmeyi alna~lar.
Asanga. M. S. 5. yiizydda, bir degilleme
mant::lgma dayanarak, kavramc1 bir sistern kurmu~ olan Hintli Budist dii~iiniir.
Dogru ve ger~ege, ve dolaylSiyla Nirvanalya manhk i~lemleriyle a~ama a~ama
yill<:selebilece~ savunan Asanga'ya
gore, ne yalruz somut varhklar ger~ektir,
ne de varolan hefley bir hi~liktir. Hem
nesnelerin hem de bu nesnelerin kar~I
smda bulunan ki~ilerin, degilleme manbg1na uygun olarak ikj kez degilleme i~
leminden ge9rilmesi sonucunda yine
olumlu bir durum elde edil~ dile
getiren Asanga, i~te bu durum.un bir sonucu olarak yalruzca kavramlann ger~ek
olabilecegi goriifiinii savunmu~tur.
assertorik bilgi (Ing. assertoric knC1Wledge;
Fr. conMissnnce assertorique]. Onlii Yunan
filozofu t Aristoteles'in bilgi ve bilim anlayt~tnda, ortaya ~1kabilir olana ili~kin
bilgiye, yani problematik bilgiye ya da
olmak zorunda olana ili~kin bilgiye, yani
apodeiktik bilgiye kar~1t olarak, akruel

79

olana ili~kin, zorunluluk ta~1mayan,


dogruluk ya da yanb~hg1 olu1nsalhk
sergileyen bilgi.
Astikalar. Hint dii~iincesinde, 'Evet diyenlere', yani gelenege kar~1 olan du~iince sisternJerini ifade eden Nastikalann kar~1smda yer alan, ve dolayls1yla
tVeda gelenegini ta1uyan dii~iince sistemleri. Buna gore, Astika ad1 tBrahmanizme dayanan ve Vedalardaki d u~unceleri ele abp geli~tiren sistemlere
verilen addu.
astroloji [Os. ilmi renzil; lng. astrologt;; Fr.
astrologie]. Tarihsel olarak, dunyarun evrenin_ ~evresinde gezegenlerin ve yddizlann dondugu merkezi oldugu, ve
goksel cisimlerin hareketlerinin dunyada olup bitenleri etkiledigi inanc1n1n
bir sonucu olarak geli~en, ydd1zlann
dunya olaylan iizerindeki etkisini belirlemeyi ve bu etkileri dikkate alarak gelecegi onceden haber vermeyi ama~la
yan kehanet sanatma verilen ad.
astronomi (Os. ilmi nacum; lng. astronomy;
Fr. asiTonomie]. Gok dsimlerini konu
edinen en eski sag1n bilim. Gok cisimlerinin ve bu arada evrene dagllm1~ olan
ylld1zlann kokenini ve hareketini inceleyen bilim.
Astronomi ic;inde gok cisimlerinin hare
ketini konu alan ara~tuma dahna g(;k mekaniti, gok cisimlerinin fiziki dogalaruu
konu alan ara~tlrma dalma ise, astro fizik
ad1 verilir. Yine ayru ~er~eve i~inde evre
ni bir biitiin olarak ele alan ara~brma dabna kozmoloji ad1 verilirken, evrenin k6kenini a~1klamaya ~ah~an ara~tuma
dabna ise, kozmogoni ad1 verilir.
Asya tipi iiretim tarz (1ng. Asiatic mode
of production; Fr. mode de production asiatique]. Marksist anlay1~ta, belirli bir a~a
mayl ~et eden iiretim bi,.uni.
Asya tipi iiretim tarz1 deyimini MJ..
su'dan Hindistanla dek uzanan ku~ak
i~inde yer alan Dogulu toplumlann duraganhglnl a~lklamak i~in kullanan
Marks, saz konusu iiretim tarz1yla Asyatik toplwnu ilkel komiinal topluma daha
yakln bulmu~rur. Avrupa toplumlanrun
Yunan-Roma doneminde koleci iiretim

80

a~agohk

kompleksi

tarzma g~erek bu a~amayr geride brrakh~tnl savunan tMarks'a gere, A.sya tipi
i.iretim larzuun Ierne! ozellikleri arasmda
ozel mi.ilkiyetin yoklu~u, sulama i~le
rinde devlelin egemen olmasr, koylerin
kendi kendine yelerli olmasr, el zenaatlan ve i.irelim yonlemlerinin basitli~ gibi
ozellikler sayrlmr~hr.
Buna gore, ~ok geli~mi~ bir devlel aygrhyla azgeli~mi~ bir sivil loplumun
yelkin bir orne~i olan Asyalik loplum
Bal!'daki ekonomik ve loplumsal geli~
menin uzaj\mda kahm~ olan bir loplumdur. Ba~ka bir deyi~le, merkezile~mi~
devlel lopluma egemen oldu~u i~in, Asyalik loplumda bu~uvazinin do~u~uyla
yakmdan ili~kili olan kurumlar, ome~n
serbesl pazar, ozel mi.ilkiyel, lonca kurumu ve burj~rva hukuku hi~ olmam~br.
Buradan da anla~tlaca~r i.izere, Marks,
Asya tipi i.irelim tam ve dolayiSiyla Asyatik loplumda, ozel mi.ilkiyel bulunmadr~r i~in, loprak sahipli~iyle topra~r i~
lelenler arasmda sauf ~ah~masmm da
olmadr~mr one si.irmi.i~ti.ir. Dinamik bir
smrf ~ah~masr olmadt~l i~in de, Marks'a
gore, devrim niteli~indeki sosyal de~i~
me i<;in sosyolojik bir Ierne! bulunmaz.
a~a~rhk kompleksi [ing. complex of inferiorih;; Fr. comple:re d'inft!rioritt!; AI. minderwertigkeitskomplex]. insarun kendisini
ba~kalarr kar~rsmda eksikli kusurlu
hisselmesi durumu. Ki~inin kendisini
ba~ka bireyler kar~rsmda a~a~r gorme
duygusu. Varolu~u, az ya da ~ok bilin~li
olarak, bedensel, ruhsal ya da loplurnsal
bir a~a~rhk duygusunun etkisi albnda
bulunan ki~inin hali.
a~k [Os. seuda; ng. love; Fr. amour; AI.
Iiebe ]. insam belli bir varh~a, bir nesneye
ya da evrensel bir de~ere do~ru si.iri.ikleyip ba~layan goni.il ba~r. insan tarafmdan, temelde kendisi dr~mdald en yi.ice
varh~a, varhklara veya gi.izelli~e duyulan yo~un ve a~tn sevgi.
Bir kavram olarak a~k, felsefeye din yoluyla, ozellikle de di.inyarun varolu~u
Tann'nm yaralro eylemiyle a~rklandt~l
ya da Yaraho, yarath~l varh~m bi.iti.ini.ini.i ya da bir par~asmr seven en yi.ice

gi.i~

olarak

di.i~i.ir.i.ildi.i~i.i

zaman, girmi~tir. A~k, bundan ba~unsrz olarak,


felsefeye, ahlaksal problemler a~rsmdan
da konu olmu~tur.lnsarun en gi.i~li.i itkilerinden biri olan a~km, akrlh bir varhk
olarak insanm di.i~i.inme ve aktlyi.iri.ilme kapasilelerini ger~ekle~tirmek durumundaysa e~er, kontrol edilmesi gereken bir gi.i~ oldu~u di.i~i.ini.ilmi.i~ti.ir.
Bab geleneginde, Platonik a~, Hristiyanlrgm a~k anlayr~r, Ronrantik a~ ve nihayet Freud~u a~k olmak i.izere, dort farkl
a~k anlayi~tndan soz edilebilir. Soz konusu dort a~k anlay~mdan her biri,
belli bir ~k ti.iri.ini.i on plana <;~karsa da,
gene! olarak a~k ya da a~km do~as1 i.izerine olan bir kuramd1r. Ortak noktalart,
a~k1, ya~amda onemli olan her~ey i~in
bir anahtar olarak g6rmeleridir.
A~km konusu farkh ~yler olabilmekle
birlikte, a~kla daha ~ok sevgiliye, Tann'ya duyulan a~k anlattlmak istenmi~
lir. Nitekim, tPatristik felsefenin bi.iyi.ik
di.i~i.ini.iri.i Aziz t Auguslinus'a gore,
insan zorunlu olarak ve ka~uulmaz bir
bi~imde sever. lnsarun kendi kendisini
a~masmdan ba~ka bir ~ey olmayan
a~la insan i~in ka~mrlrnaz ktlan ~ey, insarun kusurlu ve eksikli bir varhk olmasidrr. A~n, Aziz Augustinus'a gere, insarun hangi bakll'nlardan eksikli oldu~unu
gosteren farklr nesneleri varda. Buna
gere, insan maddeyi, fiziki varhklan,
ba~ka insanlan, ve hatta kendisini bile
sevebilir. insan bi.itun bunlardan belli ol~de doyum ve mutluluk sa~layabilir,
zira di.inyada varolan her~ey, iyili~
bizzal kendisi olan Tann'dan geldi~i i9zt
iyidir. insarun a~lanm son ve en bi.iyi.ik
nesnesi, Auguslinus'a gore, Tarm'du.
<;:i.inki.i, insarun do~as1 o ~ekildedir ki,
yalruzca sonsuz bir varhk olan Tann,
ondaki sonsuzluk ihtiyaaru kar~Ilayabi
lir, insana en yilksek doyum ve mutlulu~u sa~layabilir.
slAm ki.ilti.ir ~evresinde

ise a~k, daha


c;ok Tasavvuf felsefesinde ortaya ~Jk
mi~hr. tTasavvuf anlay~ma gore, Allah evreni, gizli bir hazine iken tamnmaY ya da g\izelli~ini seyretmeyi sevdi~i

a!ikinhk 81
1~n, yaratmt~br.

Bundan ciolay1, evrenin yarad1h~, varolu~ nedeni, bilgi ve


sevgidir. Bu anlaya~a gore, evren mutlak
gtizellik olan Allah'm giizelliklerini yansatan bir aynadrr. Bu nedenle, giizele
a~1k olan insan, ger.;ekte Allah'm giizelligine a~1k olmaktad1r. Mutasavvlflar,
bu anlay1~a bagh olarak, ger.;ek a~kla
ge.;ici a~k arasmda bir aymm yaparlar.
Ge~ici a~k bir giizele goniil vermek, ona
vurulmakttr. Yani, biitiin ozlem duygulanmn tutkuyla bir ki~iye yoneltilmesidir. Soz konusu ge.;ici a~k, ger~ek a~k
i.;in bir kopri.i olma i~levi goriir. <;iinkii
a~k, a~agm goziinden tiim varhklan,
gonliinden biitiin istekleri siler, bo~alhr;
sevgiliden ba~ka bir variJk ve istek blrakmaz. Bu duygunun evrimiyle k.i~i gtizelden giizellere, giizellerden giizellige,
insanhga ve diinyaya ge.;er. Boylece,
a~agm goziinde, sevgili yahuzca bir
simge durumuna gelir. Yaradah~1, yaradtll~taki hikmetleri, kudreti gormeye, yaradtlam sevmekten, onda yok olmaktan
yaradaru sevmeye, onda yok olmaya yonelir. t~te bu yoneli~le, ki~i ge.;ici a~ktan
ger.;ek a~ka, Allah a~klna yonelir.
Dii~iince tarihinde a~k1 yarahc1 ve
yiice bir gii.; olarak goren dii~iinlirler ve
.;aglar oldugu gibi, a~ka olumsuz bir
gozle bakan dli~iiniirler de olmu~tur.
Ornegin, +Descartes ve tSpinoza gibi,
akllc1 filozoflara gore, a~k bir t:utku olup,
ki~i akhm kullanarak a~kt dizginlemelidir. +Nietzsche ve tschopenhauer gibi
kotiimser filozoflar ise, a~kl, soyunu siirdiirmek amaayla insana kurulmu~ olan
ho~ ve bilgece bir tuzak olarak degerlendirirler.
a ~ktn [Os. muteril; ing. transcendent; Fr.
transcendant; Al. traraszmdent ]. Gene] olarak, en )iiksek, en iistiin, en yiice olan, en
yiiksek niteliklere sahip bulunan varhk;
deneyde verilenin otesinde olan, deneyi
a~an ge~; normal, giindelik teoiibenin kavraya~tru a~an, bilimsel a.;lklama
diizeyinin daima otesinde kalan (ornegin, Alman .6Jozofu tKant'ta o]anakh deneyin otesinde kalan, a~klndtr ve dolayasayla bilinemezdir) varhk alaru i.;in
kullamlan safat.

A~km

s1fatmm so:z. konusu anlamt i')inde, tecri.ibe alarumn otesinde ka]an,


deney yoluyla bilinen veya tecriibe edilen diinyanm smarlanm a~an Tann, tdin
Ielsefesi ve tmetafizik a.;asmdan a~km
bir varhk olmak durumundad1r. A~kl
mn kar~th i.;kindir. Nitekiln, Tann'y1 evrenin d1~ma atmayan, evren ile varhg1
bir kllan tpanteizmin Tann'st i~kin olmak durumundadu. Oyleyse, metafizil<.
ve teolojide, Tann ya da mutlak olan varhk, panteist bakl~ al)lSl dt~mda her gorii~te, yetkin, yani her tlirlii s1mrlama ya
da eksikligin otesinde olma (skolastisizm), kavranamaz olma (tgizemcilik),
dogadan ayn olma (tdeizm) ve dogal
insana yabanct olma anlammda (dogaiistiiciiliik), a~km bir varhk olarak dii~ii
niilmektedir.
Ote yandan, bir ~eyi i.;erden etkileyen
i.;sel ko~ul ya da nedenlerden farkh
olarak, bir ~eydeki degi~meyi ba~la
tan, bir ~eydeki degi~menin fail nedeni
olan d1~ ko~ullara a~krn neden ada veriHr. Buna gore, maddi ve fonnel nedenlerin i.;kin nedenler oldugu yerde, fail
ve ereksel nedenler a~km nedenlerdir.
Daha ozel bir anlam i.;inde ise, Orta.;agda, Aristote]es'in kategorileri kapsamma
sokulamayan, fakat Aristoteles'in kategorilerini a~ttg1, onlann otesine ge.;tigi
dii~liniilen nitelik ya da safatlara ise,
a~km nitelikler ad1 verilmi~tir. A~km fikirler listesi, re; (~ey), ens (varhk), aliquid
(bir ~ey), unum (bir), verum (dogru) ve
bonum (iyi, yetkin)'dan olu~maktadtr.
atkmhk [Os. muterili; ing. transcendence;
Fr. transcendance; Al. transzendz]. Deneyim alarwun otesinde olma y a da kalma
durumu. i-;kinligin kar~th olma, gozlemlenen diinyarun iistiinde ve otesinde
bulunma veya zihin kiiresinin, zihnin
i.;kin samrlanmn da~mda kalma hali.
Buna gore, panteistin algtlanabilir diinyayla ozde~l~tirilen Tann'st dunyaya
i.;kin iken, teistin, yaratrru~ oldugu algtlanabilir diinyamn dt~mda olan bir
yaratlct olarak tasarlanan Tann'st a~
kmdtr. Onlii Alman dii~iiniirii Kant,
i~te bu taruma uygun olarak, i.;ebakt~

82 afkln nitelikler

yoluyla bilinen zihin hallerinin dayanagl olan gozlemlenemez bir toz olarak
ruhun a~km oldugunu, yani deney alanmm otesinde kald.gml soylemi~tir.
Bununla birlikte, tKant'm felsefesinde
a~km terimiyle ttransendantal terimi
arasmda mutlak bir far.khhk ve aymm
bulundugunu unutmamakta bi.iyi.ik yarar vardu. Bunlardan a~km olan, bilginin i~erigi i~in duyulara bag1mh olup,
soz konusu deneysel katkadan yoksun
oldugu i4iln, zihin tarafmdan bilinemeyene kar~d1k gelir. Oysa transendantal
terimi, ti.im zihinlere ort"k olan kavram
ve ilkelerden olu~an mant1ksal ~er~eve
i~in kullamhr, oyle ki soz konusu manhksal ~er~eve deneyi di.izenler, ona
form kazandmr ve dolay1siyla, deneyin
zorunlu onko~ulu olarak, deneyden
once varolur.
a~ km nitelikler [tng. transcendental attributes; Fr. attributs transcendantaux]. Orta~ag felsefesinde, t Aristoteles'in on kategorisinin kapsamma, onlan a~t1klan
i~in dahil edilemeyen, temel nitelikJer.
Buna gore, varhk, varolan her~ey i~in
ge~erli olan bir nitelik ya da yi.iklemdir.
Yine, bir ~eyin var oldugunu soylemek,
ayru zamanda onun bir oldugunu soylemektir; ~u halde, birlik de, varhgm, kategorileri a~an ozsel bir ozelligidir. Ve
hpkl, varhgm tum kategorilerde bulunmasi gibi, birlik te ti.im tkategorilere uygulamr. Bunlar, tek bir kategoriyle smulanmanu~olup, bir tcins meydana getirmezler. Omegin, insaru 'akllh hayvan'
diye tarumlarsak, hayvan cins, akllWlk
da ti.irsel ayl.l'um olarak ortaya ~lkar; burada, hayvanhk akdhhga, cins ti.irsel
aymma yi.iklenemez, fakat varhk her
ikisine de yi.iklenebilir.
ataraxia. tKu~kucularda, hi~bir konuda
hi.iki.im vermeme, her konuda yarg1y1 askya alma ve varhk i.izerine speki.ilasyonlara giri~meme sonucunda elde edilecegine inarulan ruhsal huzur hali.
Ataraxia tEpiki.iros~ular tarahndan da,
mutlulugun en temel, en onemli unsuru,
insan i~n en fazla arzu edilir olan hal
olarak tammlanu.

aieizm [Os. ilhad, fV!fyi iliih; ing. at/Jeism;


Fr. atheisme; AI. atheismus]. TanntanunazCLbk Yunancada olumsuzluk bildiren a
onekiyle, Tann anlanuna gelen t!Jrosun
birle~iminden do~u~ olan ve Tann'mn
ya da tannlann varolmad1~ inancma dayanan felsefe akuru. Evreni yarathgl, evrenin yasalanru koydugu, evrene bir ~e
kilde mtidahale ettigi kabu 1 edilen
dogai.isti.i bir varhk ti.iri.ine veya Yarahcya inanmama.
Ku~kucular, maddeciler ve pozitivistler i~in kullamlan bir terim olan ateizm,
teizmin temel iddialanm kabul etmeme, Tann ya da tannlanmn varhgma
kategorik bir bi~imde ve kamtlar gostererek reddetme tavnna kar~ahk gelir.
Ateizm, daha ~ok, bir Tann inancma dayanan teist sistemlere bagh olarak ortaya .;knu~ olan bir aklm ya da harekettir. Yani ateizm, evreni yaratan ve onun
varlaguu devam ettiren, ozi.i itibariyle
a~km, fakat sonsuz gi.ici.i, bilgisi ve
iradesi ile evrende i~kin olan teist Tann
inancna kalll bir tepki olarak dogmu~
olan bir di.i~i.ince hareketidir.
Ateizmin dogu~unda ve geli~iminde,
her~eyden once 1 evrendeki ger~ekligin
madde ve fiziki gi.i~lerden meydana geldigini, ya~amla bilincin ~e~itli formlanrun maddenin elementlerinin t;e~itli organik formlar ~eklindeki bile~iminin
sonucu oldugunu one si.iren tmaddecilik,
ve 2 ti.im di.i~i.incelerimizin, yalruzca duywnlaruruzm bir sonucu oldugunu, bundan dolay1 duyumsal kar~1hg1 olmayan
sonsuz bir Tann fikrine hi~bir zaman
sahip olamayacagmuz1 one si.iren duyumculuk ~ok etkili olmu~tur. Ateizmin
dogu~una, aynca 3 Tann'nm varolu~u
nu, dogada bir di.izen bulundugu gozleminden ve her di.izenin bir di.izen vericinin varhgtru gerektirdigi onci.ili.inden
hareketle karutlayan di.izen kanitma oldi.iri.ici.i bir darbe indiren ve dogadaki
di.izenin, Tann'run eseri degil de, dogadaki evrimin bir sonucu oldu~nu savunan tevrimcilik, ve hepsinden onemlisi, 4
modem felsefenin ozneden hareket eden
bak1~ a~lSl, varolu~un hakikat ve dege-

Athenagor a a 83

rini insa1un i~inde bulan, insan1n oznelJigini varhg1n hakikatinin temeli yapan
ve M utlak olanag1n1 ortadan kalduan i,kinlik ilkesi ~ok buyuk bir etki yapml~
tlr.
Ateizm, yukanda da i~aret edildigi
uzere, pratik ve teorik ateizm olarak ikiye
aynhr. Bunlardan teoJik ateizm, Tanr1'run
varolu~unun~ Mutlak ya da Mutlak Varhk olanaguu tumuyle d1~layan bir du~unce siste1nine dayah olarak yadsJnmasmdan 1neydana gelmektedir. Pratik
ateizm ise, ki~inin ya~am1n1 Tann konusunu hi~ gtindeme getinneden surdurmesinin ve davran1~lannda yaln1zca
sonlu ve dunyevf degerleri temele ahnasuun sonucu olan ateizmdir. Ba~ka bir
deyi~le, pratik ateizm, insarun eylemlerinde, Tann'yla olan ili~kisini tumuyle
gozardi ebnesinden ya da Tann sanki
hi~ varolmuyormu~ gibi ya~amas1ndan
olu~ur.

Teorik ateizm kendi i~de, olumsuz ve


olumlu teorik ateizm olarak ikiye aynhr.
Buna gore, olumsuz teorik ateizm belirtik
bir bi~de ifade edildigi zaman, Tann'nin varolu~u kategorik olarak ve kesin
bir bi~mde yadsllUJ', di.inya ve insanla ilgili olarak, a~km bir ilk ilkeyi ya da
olumsi.i.z bir insan ruhunu zorunlu olmaktan 9kartan gene) bir kavray1~a ula~llu. Buna kar~1n ayn1 ateizm ortiik bir
bi~de ifade edildigi zaman, Tann'run
varolu~u tasdik edilse bile, Tann O'nu
Tann yapan temel, ozsel Slfatlanrun birinden, varolu~unu olanakstz veya anlamsiz kllacak ~ekilde, yoksun buakd1r.
Olumlu teorik ateizm ise, a~kln ilk ilkenin gerekliligini kabul etmekle birlikte,
onu, insarun i-rindeki du~unen oznel
ogeyle, insarun bilgiyle varhg1, bUgelikle
eylemi, ozgurlukle zorunlulugu ozde~
le~tirmesine yol a~an CDgitoyla degi~ti
rir. Soz konusu ateizm, insarun toptan
ozerkligi ve mutlak ozgi.irlugi.ini.in bir
geregi olarak ortaya ~ Buna gore, insarun ozgur olabilmesi ve odevleriyle eylemlerinden sorun\lu tutulabilmesi i~,
Tann'Jun varolmamas1 gerekir. Bu ateizm, Tann'nm yerini insana verdigi i~n,
ayru zamanda an tropolo jik ateizm olarak

cia bilinir.

athanatizm. Ruhun olumsuzlugune duyulan inan~ .


Yunancada olumsuzluk bildiren a onekiyle, olum anlamina gelen thanatostan
meydana gelmi~ olan athanatiz1n, ruhun
(bilincin, zihnin, benin, ki~iligin) olumden sonra, ~urada ya da burada, ~u ya
da bu bi~im altmda varoldugu inanana
da yatunak tadtr.
Athenagoras. M. S. 2. yuzyllda ya~a1n1~
ve Hristiyanlan ahUikstzltk ve devlete
itaatsizlikle su~layan putperestlerin iddialanna kar~1 ~1kmak ve Hristiyan
inanc1yla ibadet ilkelerini Yunan ve
Roma dunyas1na yaymak i~in, 177 y1
hnda bir apoloji kaleme alm1~ olan Hlnstiyan du~unur.
Apolojisinde, H1nstiyanlarla ilgili, daha
once Yahudilere de yoneltilmi~ olan
tateizm ya da putperestlerin tanrdanna
inarunama, ziyafetlerde ~ocuk yeme ya
da yamyaml1k ve ensest ya da akrabayla .
cinsel ili~kide bulunn1a gibi su~lamalar
kar~1S1nda Hristiyan inanc1yla Hristiyanlan savunan, ateizm ve ~ oldur
me su~lamalanna kar~1, Hristi yanlarm
tek bir Tann'ya kan dokmeden ibadet ettikleri yarutuu veren Athenagoras, Hris
tiyarun ezeli-ebed.i ve tinsel bir Tann
inancuu akd yoluyla ve Yunan takdahgirun kavramlanyla temellendirmeye
-;ah~m1~tlr.

Bu konuda, dogrudan dogruya tPlaton'a mi.iracaat eden du~i.inur, maddeye


~ekil veren Tannnln maddeye a~k1n olmasl gerektigini, yok olup giden maddi
varhklann nedeninin yok edilemez ve
tinsel olmak durumunda oldugunu
iddia etmi~tir. 0, u~lelnecilik veya teslis inanc1 ya da dogmasll\.l da, ilk kez olarak akll temeli iizerinde anla~lllr Jolma
~abas1 vermi~, Hristi yanlann ezeli ebedi
ve yetkin bir Tann'ya inandJglnl soylerken, Tann'n1n u~ ayr ki~ilige burtinmesinin -;oktannc1 bir inan1~ olmadJglnl vurgulam1~ olan Athenagoras, hpkJ
aziz Justinus gibi, yalruzca Hristiyan
vahyi araahgyla elde edilebilen tek bir
dogru felsefe ya da bilgelik oldugunu
one surmi.i~tur.

S4

Ahnan

Alman. Hint feisefesinde, ben, ruh ya da


ego olarak tan1mlanan ve benli~i.n sonsuz tozi.i olarak anla~nlan ~ey.
Bireyin -;e~itli organ ve yetilerinin i~
levleriati yerine getirmesini saglayan gu-;
olan Atman, t1pk1 varh~1n temelinde
tannsal ger-;ekli~in, +Brahanan'1n ohnas1
gibi, ki~in!n tum faaliyetlerinin temelinde bulunur. Tann'n1n, Brahman'1n bir
par-;as1 olan Atman, Brahmanizme gore,
olumden sonra varh~1n1 surdurdugu,
varolu~un ba~lanndan kurtuldu~u i-;in,
Brahmanla bii tunJc~ir, birle~ir.
Ba~ka bir deyi~le, Atmanla Brahman
birle~tiren Hint felsefesine gore, evrende tek bir ger-;ek varhk, 1nutlak bir oz
olabilir. Bu varhk, bi.itun evren dikkate
ahnd1ganda Brahanan, tek tek bireysel
varhklar soz konusu old u~u zaman ise,
Attnand1r. Evren Brahnand1r, Brahtnan
ise, ger-;ekte bizim i-;ilnizdeki Atmandan
ba~ka bir ~ey de~ildir.
atomculuk [Os. zerTiye, ciiz'i ferdiye; lng.
atoJnism; Fr. atomisnre; AI. atomismus]. 1
Gene) olarak kompleks ya da kanna~1k
fenomenleri, onlan sabit ve de~i~mez
par-;aclk ya da birilnlerin toplamlan olarak gonnek suretiyle a-;aklayanJ fiziki
dunyarun, maddi evrenin gozle goruleaneyecek kadar ki.i-;uk par-;acJklardan
1neydana geldi~ini savunan goru~.
Atomculuk ozu itibariyle, tanalitik bir
o~reti olup, do~adaki varhklan butunlerden -;ok, par-;ac1klardan meydana
gelen toplamlar olarak gorur. Par-;alan
butiinun nitelikleri arac1h~yla a-;1klayan tholizmin tersine, atomculuk butunun gozlemlenen ozellik.Jerini bile~enle
rin ozellikleri ve hareketleriyle a-;1.klar.
Ote yandan, atomculuk realist bir goru~
olup, mekanist bir evren goru~uyle birle~ir.

Ba~ka

bir deyi~le, atomlann zihnin


oznel yapunlan olmay1p, d1~ ya da aktuel ger-;eklikte varoldu~unu savundu~u i-;in realist bir o~reti olan atomculuk,
gozlemlenebilir olan tum de~i~meleri
atomlann hareketleriyle a-;klad1~1 i~n,
ayn1 zamanda mekanist bir goru~u yanSihr. Bir butun un do~as1nm, par-;alanna

ayn~hnld1~1

boii.indu~i.i

zaman,
ortaya -;Jkanlamayaca~Jna one si.iren organizmacJ anlay~n tam kar~1s1nda yer
alan atomculuk, du~unce tarihinde felsefi atomculuk ve bilimsel atomculuk olarak
ikiye aynlmaktad1r.
Bunlardan 2 felsefi ya da meta}Uiksel
atomculuk' un kokleri tlk-;a~ felsefesine
kadar geri gider. Ba~ka bir deyi~le, once
Leukippos ve Demokritos, daha sonra da
+Epikuros ve Romah tLukretius tarafandan savunuhnu~ olan ve ger-;ekli~in
atomlardan meydana geldi~ini dile getiren o~retiye gore, a) maddenin en ku-;uk
bOlunemez par-;ac1klan olan atomlar, varolan her~eyin nihai ve en yuksek bile~enleri olup, yaln1zca buyukluk, ~ekil,
kahhk ve hatta a~nhk gibi ozelliklere sahiptirler. Ezeli-ebedi olarak varolan atomJar, basit ve aynd1rlar, ba~ka bir ~ye indirgenemezler. Atomlar, ozleri itibariyle
de~i~mezdirler, yani onlann ozsel do~a
lan ezeli-ebedi olarak ayn kahr. c;aplak
gozle goriilemez olan atomlar, kendilerinde renk, tat ve koku gibi oze1liklere
sahip degildirler. SOz konusu ikincil nitelikJer, varolan sonsuz say1daki atom un
duyu organlan uzerindeki etkisiyle meydana gelir.
Ba~ka bir deyi~le, atomlardan meydana gelen bile~ik cisimlerde, ger-;ekten
onlara ait olan niteliklerle, onlann bir
araya geli~lerinden ve onlan algllayan
bir varh~an ozel yap1s1ndan kaynaklanan nitelikleri, atomcu ogretiye gore,
birbirlerinden ayumak gerekir. Birinciler, atomlara ger-;ekten ait olan birincil
niteliklerdir. Buna kar~Jn, ikinciler nesnel bir varolu~a sahip olmayan, atoJnlann -;e~itli ~ekillerde bir araya gelmeleri
ve bizim duyu-organlanm1z uzerine
yaphklan etkinin sonucu, bizde varolan niteliklerdir. Bu atomcu anlay1~,
maddi ~eylerin birincil ve ikincil nitelikleri aras1ndaki farkl1h~1 vurgulamasayla, 17. yuzy1hn P. tGassendi ve P.
Boyle gibi atomculanyla, +Locke gibi
deneyci du~unurlerini bir anla1nda on
cele1ni~tir.

ya da

Aufldiirung
Sozunu ettigimiz bu metafiziksel atomculuga gore, b) evrendeki her nesne ya
da cisimsel varhk, bile~ik olan her~ey
bo~ mekanda dag1lm1~ olan atomlann
bir birle~iminden ba~ka hit;bir ~ey degildir. Ta~lar ve sandalyeler gibi canslZ nesnelerin yamnda, canh ~eyler, hatta insan
zihni de, atomlardan meydana gelmi~tir.
c) Metafiziksel atomculuga gore, atomlann varh~1, atomlann i~inde hareket edecekleri bo~ bir mekamn varolu~unu gerektirir. Bundan dolay1, bo~lu~ atomlarla
aym anlam i~inde olmasa da, var olmak
durumunda olan bir gert;ekliktir.
d) Hareket, atomlann temel bir ozelligi
oldu~unu soyleyr?n felsefi ya da metafiziksel atomculuga gore, harekelin zaman it;inde bir ba~langlCl yoktur. Atomlar bo~lukta farkh h1zlarla du~erler. Bu
du~u~ s1rasmda, atomlann buyuk olanlan, kut;uk olanlara t;arparak, onlann
yonlerini degi~tirir. Bu durumun bir sonucu olarak, sonsuz bir vunna ve t;arpmalar dizisi ba~lar. c;evremizde gordugumuz her~ey, bu t;arpmalann urunu
olarak meydana gelir. Soz konusu
du~me, t;arpma ve birle~me olaylannda hit;bir ~ek.ilde bir raslantadan soz edilemez. Tum bunlar mekanik bir zorunlulukla ortaya &;~karlar.
Felsefi atomculuktan sonra geli~mi~
bir kuram olan 3 bilimsel atomc:ulukta ise
tum di.kkatler, somut fenomenlere ili~
kin at;Lklama uzerinde yo~unla~hnhr.
Atomlarm ozellikleri, a~dclarunak durumunda olan fenomenlerle ili~kili olarak
belirlcnir. Bu nedenle, ondokuzuncu yuzYJlln kimyasal atom kuram1, her kimyasal ogenin kendi ozgul atomlan ve her
kimyasal bile~igin de kendi molekulleri
oldu~unu kabul eder.
Atomculugun t;e~itli alanlardaki uygulamalanna gelince ... Atomculuk, t;agda~
felsefede, 4 +Russell ve tWittgenstein tarafmdan, manhksal atomculuk ad1 alhnda, metafiziksel ve dilsel bir ogreti olarak one surUlmu~tur. Yine 5. atomcu
goru~, onyedinci yuzydda, madd[ atomian metafiziksel nokta ya da birimler olarak monadlarla degi~tiren tLeibniz tarafmdan benimseruni~tir.

85

6 Psikolojide +t;agn~1mc1hk goru~un


de ifadesini bulan atomculuk, zihin
hallerinin basit ve ayn bile~enlere aynlmak suretiyle analiz edilebilecegini ve
bir zihin halinin ayn atomik olgulann,
duyu ve izlenimlerin bir birle~iminden
meydana geldigini savunan psikoloji
anlay1~1m tammlar. Tum zihinsel fenomenleri ve zihinde olup bitenlere ili~kin
deneyleri, psikolojik atomlar, manhksal
atomlar, izlenim1er, duyu verileri diye
adlandmlan ve ayra, biricik ve baglmSlZ bir bit;imde varolabilmeye yetili olduklan, varolu~lanm at;1klamak it;in
ba~ka hit;bir ~eye ihtiya~ duymad1klan
du~unulen ogelerin ard arda geli~i ve
birle~imleriyle at;1klayan atomcu psikoloji goru~u, sosyal psikolojide ise, tum
toplumsal fenomenlerin grubu meydana getiren bireylerin etkilerinin topla1m
olarak gorulmesi gerektigini one suren
yakla~1m1 ifade eder.
7 Atomculuk sosyoloji alanmda ise, holizme ya da butunciiluge kar~1 bir goru~
olarak ortaya ljlkar. Buna gore, sosyolojide atomculuk, toplumlarm en iyi bir bit;imde, kar~ahkh bir etkile~irn it;inde bulunan bireysel birim ya da atomlardan
meydana geldigi du~unuldugu zaman
anla~dacaglru soyler; sosyolojinin toplumsal yapdan konu alan bir analizle
degil de, toplumu meydana getiren bireylere ve bireylerin eylemlerine yukledikleri anlamlara ili~kin incelemelerle
geli~ip ilerleyebilecegini savunur.
atomik olgu [ing. atomic fact; Fr. fait atomique]. Tikel bir ~eydeki bir nitelikten
ya da tikel ~eyler arasmdaki bir ili~ki
den meydana gelen en basit, en temel
ve ba~ka bir ~eye indirgenemez olgu.
Atomik bir onenneyle atomik bir olgu
arasmda birebir bir ili~ki vardu. Ornegin, ozneler (ozel isimler) terimlere (tikellere), s1fatlar niteliklere ve fiiller ili~
kilere kar~1hk gelir ..
Aufklarung. Almancada +Aydmlanma.
Aydmlamna c;ag1 anlamma gelen Zeitalter der Aujkliirung ise, 18. yuzyd Almanya'smda, du~unsel bir ozgurle~me
ya da kurtulu~ hamlesinin, ozellil,de

86 Augustinus

tLeibniz'den ilha1n alarak,

geli~mesini

sa~lamaya -;ah~an dii~iince

hareketini
ifade eder. Bu hareketin ii-; biiyiik temsilcisi tWolff, Lessing ve tHerder'dir.
Hareket Romantiklerin 'Alman halkinnl ulusal dehas1' dedikleri ~eyi hayata
ge-;irecek yeni bir tiyatro, yeni bir ~iir
ve bir estetik yaratma -;abas1 i-;inde ollnu~tur.

Augustinus, Aziz. 354-430 ydlan arasinda ya~am1~ olan, iinlii Hristiyan dii~ii
niir. Temel eserleri: Civitas Dei (Tann
Devleti], Confessiones [ltiraflar] Epis tolae
[Mektuplar].
Teknik dtizeyi olduk~a yuksek olan bir
felsefe sergilemekle birlikte, 'Anlayabillnek i-;in, inan1yoruml anlayi~Iyla felse~
feyi dine tabi kllm1~ olan Augustinus,
Hristiyan dininin temel o~retilerini teme liendire bih nek i-;in, Yeni-Platonru
felsefeden ve Platoncu kavramlardan
yararlanm1~ttr. inanc1 temele alan Augustin us'a gore, akhn gorevi, tannsal
vahiy temeli iizerinde, inan-; yoluyla hilinen ~eylerin a-;Iklanmas1 ve aydnh~a
kavu~turuhn as1dtr.
Felsefeyi teolojiye, inane akla tabi kdan
Aziz Augustinusa gore, Tann ezeli ve
ebedi olup, insanhk diizeyinin iistiinde
olan bir varhk olmak durwnundad1r. 0,
varh~m kendisidir: Tann, kendisinden
daha miikemmel ya da yiice hi-;bir ~yin
bulunmadi~J varhkt1r. Tann miikemmel oldu~u i-;in, ayn1 zamanda basittir.
Tannrun bilgisi, bilgeli~i, iyili~i ve
giicii, O'nun ozlinii meydana geti~ir.
Aziz Augustinus, bundan ba~ka i~nde
ya~adi~Imiz diinyadaki ~eylerin Tann'run varh~1n1 ve faali yetini yansttb~l du~lincesindedir. Tanr1tyla dlinya arasmdaki bu ili~kiden dolay~ ona gore, birini bil-
mek di~erini bilmek anlanuna gelir.
Aziz Augustinus, Tann hakklnda en
-;ok bilgisi olan insarun diinyanJn ve
ozelJikle de insan1n ger-;ek do~astnl ve
kaderini en iyi bir bi-;imde bilebilece~i
ni savunur. Ona gore, Tann bu diinyaYI hi~ten yaratnu~tu. Diinya, Tannnin
ozgiir eyleminin bir sonucudur. Bu
diinyadaki her~ey varolu~unu Tannya

bor-;ludur. Madde de Tann tarahndan


yarahlmt~hr, bu yiizden madde kotii
olamaz. Zira, Tann tarahndan kotii hi-;bir ~ey yarahlmamt~hr .
Ba~ka bir deyi~le, Augustinusa gore,
hi-;bir ~ey Tanr1n1n yaratma iste~i olmadan varh~a gelemeyece~i i-;in, varolan her ~ey bir varh~a sahip oldu~u sii
rece, iyi olmak durumundad1r. 0, d1~
ger-;eklikte iyilik dereceleri olduBu i-;in,
farkh varhk derecelerinin de o1mast gerekti~ini one surer. Bundan dolay1, yoklu~a yak1n olan formsuz madde bile,
Tam1 tarahndan yaratdm1~ oldu~u i~,
iyi olmak durumundadtr. Bu, diinyada
var olan kotiilii~iin nedeninin, .Aziz Au
gustinusa gore, maddi varolu~ olamayaca~l anlam1na gelir. insan1n giinahkarh~Inln sorumlusu, onun i-;inde bulundu~u maddi ko~ullar olamaz.
Augustinus'a gore, biitiiniiyle do~a durumunda bulunan vah~i insan, do~al
insan yoktur. Bunun nedeni insarun.. doganln de~il de, Tannrun eseri olmasidli'.
lnsan, ona gt;re, Tann taranndan yaratdmi~ olmanm izlerini hep ta~Jr. lnsan1n
mutlulu~un p~inden ko~mast, Augustinusa gore, bir raslanb de~ldir. lnsarwt
mutlulu~u aramas1, onun eksik ve sonlu
olu~unun bir sonucudur. Onun mutluluBu yalruzca Tannda bulmas1 da bir ras
lanb olamaz. lnsan1n mutlulu~u, ondak.i
sevgi, ozellikle de Tann a~lu tarahndan
belirlenir. lnsan do~al olarak sever, zira
sevmek insarun kendisini a~mas1 demektir.
lnsarun sevmesi kae;uulmazdiri -;iinkii,
insan eksik bir varbkhr. August:inus, insanm Taml'y1 sevecek ~ek.ilde yarahld1~
~ru sayler. Tann sonsuzdur. ~u hAlde,
insan1n do~as1 o ~ekilde meydana geti~
rilmi~tir ki, yabuzca Tanr1, yani sonsuz
varhk, ona en yiiksek doyum ve mutlulu~u sa~layabilir. Tam1tyt sevmek, Augustinus'a gore, insarun en yill<sek amaCl olan 1nutlulu~un ko~uludur. <;iinkii,
yalruzca sonsuz olan Tann, insandaki en
temelli ihtiya-; olan sonsuzluk arzusunu
tatmin edebilir.

A venarius

Austin, John. 19. ytizylm en etkili ve


onemli hukuk felsefecisi. lngiliz dti~ti
ntirler ). tLocke ve Jeremy tBentham'dan
etkileruni~ olan Austin, hukuk ile ahlak
arasmdaki aymm ve farkhhg1 a~1k hale
getirmek i~in, hukugun aynntth bir tammml yapm1~, hukugun ne oldugu ve
ne olmas1 gerektigi sorulanm yarutlamaya ~ah~m1~hr.
Yaram bir ahlak gorti~ti benimsemi~
ve yasayla hukuk kavramlan tizerine
sistematik bir tanaliz ger~ekle~tirmi~
olan Austin, tum yasalann bir egemenin buyruklan oldugunu savunur. Buyurma, bir ba~kasmm bir eylemi yapmasm veya bir eylemden saklrunasm1
ongoren, ve uymama halinde bir yaphnm tehdidi ile desteklenen istek ifadesidir. Buyurulan eylem ise, Austin'e gore,
bir Odevdir.
0 ti~ ttir Odevi birbirinden aymr. Birinci
ttirden Odevler, en ytiksek fayda ilkesini
hayata ge~iren dini Odevlerdir. Bu Odevler, insan varhklannm en ytiksek mutluIugunu isteyen Tann tarafmdan buyurulurlar. Austin onlara, bir egemen, bir
tisttin gti~ tarafmdan buyurulduklan
io;in, adevler aduu vennekte, soz konusu
egernen Tann oldugu io;in de, onlan dini
diye nitelemektedir. Ahlaki Odevler ise,
bir toplumda hakim olan ahlaki kodlar
tarahndan ortaya konur. Onlar, !opium
tarafmdan buyurulduklan i~in, odevlerdir. Buna kar~m hukuki Odev ya da
yasalar ise, politik bir toplumda egemen gti~ tarafmdan buyurulur. Yasalan
ahlaki ya da dini Odevlerle bagda~ma
yabilen hukugu, ahlaktan ya da ahlakm
temel ilkelerinden ay1ran ~ey, yasarun
politik toplumdaki egemen gti~ tarabndan konulma ozelligidir.
Austin, John Langshaw. 1911-1960 ylllan arasmda ya~am1~ ve insan dti~tince
sini gtindelik dili incelemek suretiyle
analiz etmeye kalk1~ml~ olan tinlti lngiliz filozofu. Temel eserleri: How to do
Things with Words? (SOzctiklerle Neier
Yap1hr?), Sense and Sensibilia (Anlam ve
Anlamda~Iar), Philosophical Papers (Felsefe Yaz1lan).

87

Dilin felsefedeki onemini vurgulayan


Austin, dilsel tanalizin felsefi problemler i~in anahtar oldugunu belirtmi~tir.
Ona gore, gtindelik dile ili~kin analiz,
insam ~evreleyen dtinya ile ilgili kabullerimizi a~1ga ~1kanr ve dtinyaya ili~
kin kavrayl~lmlZI gti~lendirir. Austin
bu ~er~eve i~inde, yapay ve yetersiz
buldugu, gtindelik dilin karma~lkhg
na ve inceligine eri~emedigini one stirdugu forme! manhgm dilinin kularulmasma kar~1 ~1km1~hr.
Austin'e gare, gtindelik konu~ma uzun
bir zaman dilimi boyunca olu~turul
mu~tur, ve onun i~erdi~ farkh sozctikler ve diger ifade ttirleri, raslanllsal olu~umlar olmaytp, belli ama~lara hizmet
eder. Bundan dolay~ o farkh s6zctiklerin
farkh kullarumlara konu olup, farkh manbksal aymmlara ~ret ettigini sayler.
~te, felsefenin en temel gorevi, bu aytnmlan ortaya ~1kannak ve daha sonra da
bunlann geleneksel felsefi problemlerle
bir ili~kisi olup olmadtguu gostennektir.
Filozoflann felsefi bir probleme, problemin ilgili oldugu olgular ve ozellikle de
dilsel olgular hakkmda a~1khga kavu~
madan yakla~bklanm soyleyen Austin,
sozctikleri ve onlarm felsefi problemlerle
olan ili~kisini konu alan bir ara~hnna
nm ortak bir i~birligiyle ger~ekle~tirile
bilecegini dti~tinmti~ttir.
autarkeia. Antik Yunan'daki ahlak sistemlerinde, mutluluj!;un vazge.,:ilmez on
ko~ulu ve erdemli insarun temel ozelligi
olan, ki~inin kendi kendisine yetmesi ya
da ozerk oJmaSI durumu.
Avenarius, Richard. 1843-1896 y1llan arasmda ya~arru~ olan Alman filozofu.
tEmpiriy<rkritisizm olarak bilinen bilgi
teorisini geli~tirmi~ olan Avenarius,
a~m bir pozitivist anlay~la her ttir metafizige kar~t ~1km1~ ve bilgi olarak,
yalmzca saf deneyde verilmi~ olaru
kabul etmi~tir. Avenarius'a gore,. geleneksel metafizigin yapag1 aymnun i.ki
ucunu olu~turan i~ deneyle dt~ deney,
psikolojik olanla fiziksel olan ya da 6zel.
duyumlarla zihinden bagtms12 olarak

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ------------------- ---------

88 avidya

varolan dtinya arasmda hi~bir fark olmaytp, ger~ekte yalruzca saf deney vardu. Ba~ka bir deyi~le, idealizmle maddecilik arasmdaki kar~11h~l bir ~ekilde
a~may1 deneyen ve bu tarh~maya son
vermenin yolunu, ger~ekli~i, ne tinsel ne
de maddi diye nitelenebilecek fenomenlere indirgeme i9leminde bulan Avenarius, saf deneyin, yani yorumla kan~rna
lnl~ deneyin ozsel do~asm1 gozler online
sermeye ~ah~m1~hr.
avidya. Budizmde, ttim ya~amm ve acllann tek nedeni olan, ba~tmhhk ve tutsakh~a, yani tutkulara, dtirttilere ve doyumsuzlu~a yol a~an ve kurtulu~u
engelleyen bilgisizlik durumu.
ayalh evren [lng. sublunary world; Fr.
monde sublunaire ]. Evreni ikiye ayuan
tAristoteles'te, aytn alundaki varhk ta-.
bakasma, aytistti evrenin ka~1 kutbunu
meydana getirip, suas1yla toprak, su,
hava ve ate~ten meydana gelen yerytiztine verilen ad. Bu evrendeki varhklar,
duyusal bir yap1da olup, varl1~a gelir,
ve daha sonra yok olup giderler.
Ayalh evrenin kar~1smda yer alan, ve
eter ad1 verilen be~inci o~eden meydana gelen varhk alamna ise, Aristoteles
aytistti evren admt verir. Soz konusu
varhk alam, gtine~, ay, gezegenler ve
yldzlar ttirtinden goksel cisimlerden
olu~maktad1r. Yldizlar ve gezegenler,
Aristoteles gore, yok edilemez olan, tanTISal varhklard1r. Bundan dolay1, Ariste>teles hpki Platon gibi, onlarm yetkin bir
hareket tarz1, yani dairesel hareket sergiledi~ini savunmu~tur. SOz konusu hareketi a~lklarnak i~in, elli be~ lane ktirenin
varoldu~unu one stiren Aristoteles'e
gore, en dt~ ktire, hi~ durmaks1zm ytiksek bir h1zla donen ve hareketini daha
a~a~1 ktirelere do~ru ileten sa bit ytldlzlar ktiresidir.
aydtnlanma [Os. tenevvilr; lng. enlightenment; Fr. le siec/e des Iumieres; AI. au fklaerung]. Avrupa'da 17. ytizyt.lm ikinci
yans1yla, 19. ytizy1hn ilk ~eyre~ni kap. sayan ve onde gelen birtak1m filozoflann akh insan ya~ammdaki mutlak yonetici ve yol gosterici yapma ve insan

zihniyle bireyin bilincini, bilginin 1~1~yla aydmlahna yontindeki ~abalary


la se~kinle~en ktilttirel bir doneme, bilimsel ke~if ve felsefi ele~tiri ~a~ma,
felsefi ve toplumsal harekete verilen ad.
Aydmlaruna hareketi i~inde yer alan
dti~tintirler, dti~tince ve ifade ozgtirlti~ti, dini ele~tiri, akd ve bilimin de~eri
ne duyulan inan~, toplumsal ilerlemeyle bireycili~e onem verme ba~ta olmak
tizere, bir dizi ilerici fikirin geli~imine
kalktda bulurunu~lardlr' oyle ki soz konusu temel ve laik fikirlerin modern
toplumlann ortaya ~~ki~mda btiytik bir
rolti olmu~tur.
Aydmlaruna hareketi tBacon, tHobbes
ve tLocke'un deneycili~iyle, ilk olarak
ingiltere'de ba~lam1~ ve daha sonra I.
Toland ve M. Tindal'm tdo~alch~yla
dinsel bir renk alm1~11r. Ayd1nlanma
Fransa'da, ba~langt~ta ~ok fazla yaplCI
olmam1~, daha ~ok ge~mi~e, siyasi yap1
ve dinsel dtizene yonelik radikal ele~ti
rilerle geli~mi~tir. Nitekim, FransiZ filozoflan, felsefelerinin hareket noktaslmn, saraydaki ahlAid ~tirtimeden ve
krahn iktidannm kottiye kullamlmasmdan ald1~1m belirtmi~lerdir. Burada,
Descartes'm 'a~1k ve se~ik dti~tinceler'
~retisi, tSpinoza'nm dine kar~l takmdi~l ele~tirel tav1r, akilc1 dti~tince,
Bayle, tMontesquieu, tVoltaire ve Rousseau'yu hazulaml~hr. FransiZlann Aydmlanmaya yapbklan ba~ka onemli bir
katki da, t Ansiklopedinin yaymlanmas1
olmu~tur.

Almanya'da ise, Aydmlanma hareketi


Leibniz tarafmdan ba~lahlml~ ve burada 'do~al hukuk'u savunan tGrotius ve
Thomasius gibi dti~tintirlerle, 'do~al
din' dti~tincesine kalkt yapm1~ olan
tWolff, Lessing ve tHerder gibi filozoflar, Peztalozzi ve Francke gibi e~itimci
ler ve nihayet akh her alanda on plAna
~tkartan Kant gibi btiytik dti~tintirler
tarafmdan geli~tirilmi~tir.
Genel olarak de~erlendirildi~inde, Aydtn!anmay belirleyen birtakun tav1r ya
da e~ilimden soz edilebilir. Bunlar suasyla thtimanizrn, tdeizm veya ateizm,

aydmlllnma
tak.!lcihk, tilerlemecilik, tiyimserlik ve
evrenselciliktir. Bunlardan hiimanizm,
Aydmlamnada, her~eyden once di.inyarun, suurlan doj\a tarahndan dej\il de,
ulusal suurlar tarahndan 9zilen, insanf
bir di.inya olduj\u, anlarruna gelir. Di.inya
Tann tarahndan yaralllml~tlr, fakat o
arhk insanlarm elindedir. Buna gore,
di.inya, insarun dej\erleri, tutkulan, umut
ve korkularyla belirlenen insanf bir evrede bulunmaktad1r. Bu evrede, insanm
evrensel olan doj\asma bi.iyi.ik bir inan<;
beslertir. Temel duygulann, fikirlerin
her yerde ayru olup, ulusal, ki.ilti.irel ve
1rk bakmundan olan farkhh.k.lann yapay
olduj\u savunulur. Aydmlanma boyunca, bir yandan farkhh..klara ho~gori.iyle
balahrken, bir yandan da insarun doj\as1
ve ger<;ek anlam1 gi.in 1~1j\ma <;lkarhlmaya <;ah~1h.r. 'lnsanf olan hi<;bir ~ey
bana yabana dej\ildir' sozi.i, Aydmlanmarun en onde gelen sloganlarmdan biridir.
Aydmlarunada hi.imanizmi tamamlayan tav1r ise tateizm veya deizmdir.
Ba~ka bir deyi~le, Aydmlanmarun hemen ti.im di.i~i.ini.irleri <;oj\unlu.k ateist
ya da deist idiler. Hristiyanhktan nefret
eden bu di.i~i.ini.irler, babl inan<;larla,
baj\nazhk ve dini insanh.j\m ilerlemesi
oni.indeki en bi.iyi.ik engel olarak gormi.i~lerdir. !nan<; ve dine kar~1 t;lkarken
alai ve bilime sar1lan Aydmlanma di.i~i.incesi, Tann'nm evrene mildahalesine
kesinlikle kar~1 9knu~ ve bilirnin gerektirdij\i kendi i<;inde kapah ve di.izenli bir
sistem olarak evren gori.i~i.ini.i benimserken, Tann'y en iyi durumda bir seyird
durumuna indirgemi~tir.
AkllcLILk ise, Aydmlanmada insarun
rasyonellij\ine, doj\u~tan getirdij\i akllna inan<;la belirlenir. Buna gore, alai insana matematij\in en soyut, en karma~lk doj\rularm1 anlama ve oj\rendij\i bu
doj\rulan evrene uygulama olanaj\1 vermi~tir. Akl1, yine insana, iyi planlaruru~
gozlem ve deneylere dayanarak, doj\ayla
ilgili sorular sorup yarutlama olanaj\1
saj\larru~br. Bununla birli.kte, akla ve insarun rasyonellij\ine duyulan inan<;, doj\a

89

bilimleri ve matematik alarundaki ba~n


larla Slmrlanml~ dej\ildir. Bu <;erc;eve
i<;inde, bi.iti.in bir toplumun, insan doj\asma ve hi.imanizmin dej\erlerine gore,
akhn 1~1j\mda yeniden di.izenlenmesi
gerektij\i inanc1, Aydmlanmarun en
onemli inan<;larmdan bir ba~kas1d1r. Bu
donemde din bile, akhn si.izgecinden ge<;irilir ve dinin kendisinden <;ok, ak1l yoluyla temellendirilemeyen bani inan<;lara saldmhr.
A ydmlanmarun akllclhj\1ru tamamlayan ~y. sm1rs1Z iyimserli.k olmu~tur.
Bu iyimserlij\in temelinde ise, evrenin
rum yonleri ve her ayrmbs1yla rasyonel
olduj\u inana bulurunaktadll. Fizikf
evren rasyonel olduj\una gore, onda bir
di.izen vardll ve bu di.izeni belirleyen
~ey de, belli say1daki rasyonel il.kelerdir.
lnsan varhj\1 alalh bir varlLk olduj\undan, ya da insan zihninin kendisi de rasyonel olduj\undan, o bu ilkeleri k~fet
me ve evrendeki di.izeni anlayabilme
kapasitesine sahip bir varhkhr. Ote yandan, insan irddesini belirleyen oj\e de
a.kll olduj\u i<;in, insan evrenin yap1sma
ve di.izenine ili~kin bilgisine dayanarak
eylemek durwnundadll. Bundan dolay1,
insan varhj\1 yalmzca kendisini dej\il,
i<;inde ya~ad1j\1 toplwnsal di.izeni de geli~tirip yetkinle~tirebilir.

Bu baj\lamda, Aydmlanmaya damgaslm vuran bir dij\er ozellik, insan doj\asmn evrensellij\ine duyulan inan<;tan
ba~ka bir ~y dej\ildir. Buna gare, herkes aym a.kla sahip olduj\undan, herkes
ayru rasyonellij\i sergiledij\inden, uygun
bir ej\itim si.irednden ge911i~ olan herkes ayru doj\ru sonu<;lara ula~mak durwnundadlr.
A ydmlanmarun sonuncu ve en belirleyici yoni.i, ilerlemedli.ktir. Aydmlanma
hareketi i<;inde yer alan di.i~i.ini.irlere
gore, Avrupa, bi.itiin birOrta<;aj\ boyunca
si.iren bir babl iti.kadlar ve baj\nazhk donemini geride blrakm~hr. Bu baj\nazhj\m ykh~mda, din kar~1smda kesin
bir zafer kazanan bilimin etkisi bi.iyi.i.k
olmu~tur. Modem bilim, evrenin ti.im
farkh gori.ini.i~lere raj\men, temelde

90 ayd1nlanman1n

~okii~ii

;ok biiyiik, fakat olduk;a basit ve diizenli bir mekanizma oldu~unu ortaya
;tkanm~tn. Bu diizenli evrenin bir par;ast olan insamn davram~l da, ondeyiye ve kontrole elveri~li olup, insanla
i;inde ya~ad1~1 toplum bu bilgi ~~~~m
da sonsuzca geli~tirebilir. lnsanm refaht a;Jsmdan biiyi.ik bir ilerleme kaydedilmi~ oldu~una gore, smustz ve siirekli bir
ilerlemeyi engelleyecek hi;bir ~ey yoktur.

Avrupa'da 18. yiizylda ortaya ;1kan


felseff ve toplumsal bir hareket olan Aydmlanma, 19. ve 20. yiizydlarda, zaman
zaman yo~un bir bi;imde ele~tirilmi~
tir. Ome~in, 19. yiizydda, Romantikler
Aydmlanmanm akhnm ruhsuz oldu~u
nu soylerken, muhafazakarlar onu ;ok
radikal bulmu~lardtr. Yine Aydmlanma, do~a bilimlerini omek alan bir bilgi
ve ak1lcthk anlay1~1 geli~tirdi~i i;in
ele~tiriye u~ram1~hr. Aym ;er;eve i;inde, Aydmlanma aktlclh~ma, geleneksel
ahl~k ve dinin hakikatlerine kar~1 dii~
man~a bir tav1r ald1~ i-;in kar~1 ~kd
mt~ttr. Nihayet, y:UzydLmiZda Aydmlanma hareketi, bireysel ve kiiltiirel
farkhhklan goz ard1 etti~i i;in ele~tiril
mi~tir.

aydmlanmanm ~okii~ii [lng. aJllapse of


Enlightmment]. Bah kiiltiiriinde, onsekizinci yiizyda damgasm1 vuran Aydmlanmamn temel o~eleri olan hiimanizmin, iyimserli~in, insanm smtrs1zca
yetkinl~ebilece~ine duyulan inancm,
bilim ve teknoloji yoluyla tilerleme iilkiisiiniin, a.kllahk ve evrenselcili~in,
ya~anan toplumsal ve ekonomik ko~ul
lara ba~h olarak, onemli ol;iide erozyona u~ramas1 sonucunda, 19 yiizydda
ortaya ;Ikan Aydmlanma kar~1h tavn
i;in kullarulan genel deyim.
Buna gore, her~eyden onre, bilimin,
maddi ve fizild ko~ullarda smmnz bir
geli~meye yol a;aca~I umulan bir sure;
olarak, teknoloji alanmdaki uygulamas1,
Avrupa'da kentl~meyi ve kentlerde
yoksul gecekondu semtlerinin do~u~u
nu h1zlandnmi~tn. l~te bu varo~larda

ya~ayan i~;ilerin, ya~am ko~ullan

a;Ismdan, feodal donemin yoksul koyliilerinin ;ok daha gerisinde kald1klan gorillmii~rur. Yine, yeni bir ala1 ve demokra ti.k
ozgiirliik ;a~ml ba~lataca~ma inarulan
FranslZ Devrimi teroriin egemenli~iyle
son bubnu~ ve devrimi mutlakiyet;i yonetimler izlemi~tir.
Ote yandan, ondokuzuncu yiizydda ortaya filkan insan tipi, Aydmlanma~un
insan modelinden olduk;a farkh olmu~
tur. Buna gore, Aydmlanmanm akll tarafmdan yonetilen, kendine giivenli, dt~a
doniik insan ti.pi yerine, ondokuzuncu
yiizydda daha ;ok duygulan tarahndan
yonlendirilen, tedirgin, yabanc:da~m1~ ve
i;edoniik bir insan ortaya ;1km1~tn. Dostoyevski'nin Yeraltmdan Notlar adh eserinde tasvir etti.~i bu insan tipi, evreni anlayan, diinya vatanda~1 olmay se;mi~
bir insandan ;ok, kendisini anlamakta bir
biiyiik zorluklan olan, degil diinyayla,
salt kendisiyle bile ban~amam1~, kotiimscr bir insand11.
ayd1nlatan tecriibe [ing. luminous experience; Fr. expbiota lumineuse ]. A~km, yiice,
kudretli, ola~aniistii giicii olan bir ger;eklikle, ozellikle de Tann'yla olan do~
rudan temasla belirlenen ve bu tiir bir
mistik temas i;inde olan ki~iye sonlulu~unu, eksikli olu~unu, ba~1mhh~Im,
yete~izli~ini ve gii;siizlii~iinii gosteren
tecriibe.
Bu tiir bir mistik ya~anb ya da tecriibe, soze dokiilemez, aktanlamaz olup,
ki~iyi temas i;inde oldu~u a~km ger;eklik, kendisi ve biitiin bir varhk alamyla ilgili olarak temelli bir biljimde
aydmlahr, ba~ka bir kaynaktan sa~la
namayacak bir bilgi kazandmr.
aydmlatma teorisi [ing theory' of illumination; Fr. tlliorie de l' eclairage ]. Bilgi felsefesinde, s1mrh, de~~ken ve gelip ge;ici
insan varh~mm zorunlu, ezeli-ebedi ve
de~~mez do~rulan nasd bilebildi~i sorusuna yarut olarak getirilen teori. Aziz
t Augustinus'un geneI kavramlann, zorunlu do~rulann bilgisini a;1klama tarzma kar~1hk gelen otreti.

Ayer

Duyuma ve bilgiye iJi~kin iyi bir analizin, insarun iki farkl1 bilgi tiiriine sahip
oldugunu ac;1ga c;Jkard1guu savunan
Aziz Augustinus, bu iki bilgi tiiriinii sttasyla, giizel bir k1z omeginde oldugu
gibi, d uyulann nesneleri olan som ut varhkJann bilgisi ve giizellik gibi akLlla anla
~dabilir kavramlann ve ezeli-ebedi dogrulann bilgisi olarak belirler. lnsan
gozleriyle maddi varhklan goriir, onlann duyularla algdanan bilgisine sahip
olur, ate yandan akl1yla ezeli-ebedi, degi~tnez dogrular1 kavrar. Sonlu bir varhk olan insan, nasll olup da ezelr-ebedi
dogrulan bilebilmektedir? insan zihni
ic;i.n yedi arb ii-;iin toplanwun her zaman
ve zoru.nlu olarak on etti~ini bilmek nasd
miimkiin olabilmektedir?
Augustinus'a gore, insan zihni ezeli ve
ebedt degi~mez dogrulan gorebilmek,
kavrayabilmek i-;in ayd1nlanmaya, aydlnlahlmaya gerek duyar. l~te, bu ay~
d1nlatmanm kaynag1nda Tann vard1r.
Bu ayd1nlatma, insan1n bilgide fiziki
nesnelerin degi~mesinin ve insan zihninin sonlulu~unWl neden oldugu s1rur
laman1n iistesinden gelmesine olanak
verir. Yani, insarun Tannya her baklmdan muhta-; oldugunu one siiren Augustinus'a gore, bu durum bilgi i-;in de
ge-;erlidir.
Ezeli-bedi do~ulann, genel kavramlann bilgisi i~, bir tiir aydmlanma ogre-tisi geli~tiren Augustinus'a gore, tek tek
olgulardan ve algdardan genel do~rula
ra, bireysel omeklerden genel kavramlara yiikselemeyen insan, genel kavramlann, ezeli-ebedi ve degi~mez dog.n.Jiann
bilgisini, ancak Tanr1'run kendisini ay.
dmlatmasa sayesinde ~bilir.
Ayru ogreti, felsefesinde, t AristoteJes'i
reddederek, Augustinus-;u bir -;izgi izleyen Aziz tBonaventura tarahndan da
one siiriilmii~tiir. Buna gore, insan zihninin degi~ip, ku~ku ve yanh~a a-;1k
oldugunu, insan bilgisinin konu ald1g1
fenolnenlerin de degi~tigini soyleyen
Aziz Bonaventura, insanLn biitiin bunlara kar~1n, birtalom kesinliklere sahip
olmasan1n, de~i~mez oz ve ilkeleri bil-

91

1nesinin ancak ve ancak, insan zihnini


Tann'ya bag1mh hale getiren bir aydlnlatma yoluyla a-;1klanabilecegini one
siirmii~tiir.

Ayer, Alfred. 1910-1989 ylllan arasmda


ya~am1~ olan iinlii lngiliz dii~iinur.
Temel eserleri aras1nda Language, Truth
nnd Logic [Oil, Do~ruluk ve Manhk], FouJtdations of Emprical Knowledge [Empirik Bilginin Temelleri], The Central Questions of Philosoply [Felsefenin Te1nel
Problemleri], The Problem of Knowledge
[Bilgi Problemi] gibi kitaplar bulunan
Ayer, tBerkeley ve tHume'un empirizrniyle tRussell ve tWittgenstein'dan etkilenmi~ ve tViyana c;evresi'nin mantlk-;1
pozitivizmi kapsanu i~nde degerlendirilecek gorii~leri benimsemi~tir. Ba~kil bir
deyi~le, Viyana 0 niversitesinde, manbkc;1 pozi tivizm iizerinde -;ah~m1~ ve oncelikle ger-;eklik, algs, ttiimevanm, bilgi,
anlam ve ba~ka zihinlerin varolu~u tiiriinden konulan ele alll\19 olan Ayer, Viyana ~vresinin gorii~leriyle lngiliz dilsel analizi aras1nda bir bag kurma -;abasa
i~nde olmu~tur.

Filozof kariyerinin ba~larmda, bir


onennenin, dogru oldugu deney yoluyla kesin sonuc;lu olarak gosterilmedik-;e
anlamsaz oldu~unu dile getiren gii-;lii
bir dogrulanabilirlik ilkesini benirnseyen
Ayer, bu ilkeden yararlanarak,. onermeleri, bpkl Hume'un yaph~ gibi, manhksal ve deneysel onenneler diye ikiye
ay1nna~t1r. Onenneleri ne manhksal
dogrular ve ne de deneysel hipotezler
olan metafizik, ona gore, anlamdan yaksun olan sozde bir disiplin olmak durumundadlr. tMetafizik i~n ge-;erli olan
bu durum, teoloji i~n de ge-;erli olmak
durumundad1r; Ayer'a gore, tannsal
varhkla ilgili iddialar, yanla~ bile almaYIP, anlamdan yoksundur. Ayru ~kilde
etik ve estetikte de~er yarg1s1 i-;eren
onermeler de, bilgi aktaran ger-;ek onermeler olmay1p, duygusal bir tavnn geni~lememesini isteyen ifadelerdir.
I<ariyerinin daha sonraki doneminde,
bir onennenin do~ruluk ya da yan~la
glnl belirlemek i-;in uygun bir deneyin

CJ2 aynd edici ozellik

gerektigini dile getiren zay1f bir dogrulana bilir lik ilkesine yonelen Ayer, ilkenin soz konusu versiyonunu ge~mi~le ilgili evrensel yasalan ge~ersiz kllmamak
ic;in benilnsetni~tir. Hatta, burada da
kalmay1p bir adun daha ileri giden filozof, onennelerin ilke olarak hakh kdanamayacaklari yerde, onlar1n yine de
reddedilmemeleri ve hi~bir hakh kihnmanln aranma1nas1 gerektigini ileri sur
1nu~tiir.

Ayer, zihin konusunda, bir tur notr monizlni benimsetni~ ve bir Z z.ihin haline
sallip oldugunu soylemenin, kendisiyle
ozde~le~tigim bir B bedenine sahip oldugumu, ve anin bir h~linin zye neden
oldugunu soylemek anJarruna geldigini
iddia etmi~tir. Felsefenin ger~ek i~levi
rlin tanaliz oldugunu iddia eden ve analizle ilgili gorii~unde Locke: Berkeley,
Hume ve Russell ~izgisini izleyen Ayer'a
gore, felsefi analiz dilsel bir analizdir.
Bu tiir bir analiz, Ayera gore, bize bir
setnbolii, ne onu ne onunla e~anlamh
ba~ka bir sembolu i~eren tiimcelerle
ifade ehnek suretiyte tanmlama yollan
saglar.
ayard edici ozellik [tng. distinquishing
clwracteristic; Fr. CQract~ristique distinctive]. Bir ~eyi ba~ka ~eylerden ayrran,
farkhla~tlran temele, belirleyici ozellige verilen ad.
ayud edilemez [tng. indisurnible; Fr. indiscernable; AI. nichtzuunterscheidende].
Ba~ka bir ~ey kar~1s1nda gozlemlenebilir hi~bir farkhl1gt bulurunayan, ya da
birbirlerinden hi~bir ~ekilde aynlmayan,
ay1rd edilemeyen, ay1rd ediJmeleri i~in
gerekli farkh ozellikleri olmayan, birbi.riyle her bak1mdan, tlpahp ayru olan, tiim
ozellikleri ortak olan iki ~ey i~n kullan1
Ian sllat.
ayud edilemezlerin ozde,ligi ilkesi [lng.
principle of identity of indisCD'?Ulbles; Fr.
principe di! l'identit~ des indisamables]. Evrendeki hi~bir iki ~eyin tiimiiyle, tam
olarak ayn1 olmad1gln1; ~eylere yaklndan bakdd1gtnda, ne kadar benzer gOriiniin;e gorfinsunler, onlarda kesinlikle
baz1 farkhhklar saptanacag1ru; dolay1-

s1yla, iki ~eyin yalruzca say1sal olarak


ozde~ o1abilecegini dile getiren ilke. Evrendeki her varhg1n, ba~ka hi~bir ~eyde
olmayan bir ozellige sahip bulundugunu, dolay1s1yla evrende, birbirine tam
olarak benzeyen, birbiriyle ozde~ olan
iki ~ey bul urunad1t;Jru dile getiren prensip.
A}'lrd edilemezlerin ozde~ligi ilkesini
formule eden tLeibniz, ayru ilkeden,
~eylerin yalruzca mek~nsal olarak farkhhk gostermeleri durumunda, bu farkhhgln ba~ka bir farkhhg1n gerekliligine
i~aret e ttigi, farkhhg1n varolan ~eylerin
en onemli yonlerinden biri oldugu, bir
~eyin tiim tszelliklerinin zorw1lu ve ozsel
oldu~, varolanlann anzi hi~bir ozelligi
olmad1~ sonu~lanru ~1kart1n1~hr.

ay1r1m [lng. distinction; Fr. distinction; AI.


unterscheidung). Seyler aras1ndaki fark
hhkJara i~aret edildigi ya da bir ~eyin
ba~ka bir ~ey olmad1g1 tasdik edildigi
zaman, yapllm1~ olan ~ey, ortaya ~1kan
kavramsal belirleme.
Farkl1 ay1nm tiirlerinden soz edilebilir. Ayu1m, iki bfitfin ve birlikli varhk,
ornegin ayla giine~ aras1nda yaplld1g1
zaman, soz konusu ayuun tam ve uygun
bir ay1rund1r. Buna kar~1n, buliin ve birlikli bir varhkJa, onun bir par~as1, ornegin bir elle bir pannak arasmda bir aylrun yaplld1g1 zaman, soz konusu ay1run
yetersiz ve uygun olmayan bir ay1rrmd1r.
Ote yandan, ay1rt edilmi~ ~eylerin nite..
likJerinde soz konusu olan farkl1hkJanna
gore ayut eden bir ay1nm, gerfek aynmdrr. Ba~ka bir deyi~le, ger~ek ayuunda,
insarun bedeni ve ruhu aras1nda yap1lan
aymmda oldugu gibi, zlhnin faaliyetlerinden ayn ve ba~IZ olarak, ger~ek
likte de, niteliklerinden dolay1 ayn olan
~eyler aras1nda bir ayu1m yap1hr. Soyut
ayrm ise, ger~eklikte, bir part;aSl olduklan ~eyden (zihnin faaliyeli ya da soyutlamasl d1~mda) aynlmaz olan nitelik ya
da farkldklan, birtalom soyut ilkelere
gore ayart eden ay1nmd1r.
Ay1run, daha tszel olarak da, Latince
differentia terimiyle gosterilen bir kavram olarak, bir tiiru, uyesi oldugu suuf-

ayr1khk
tanya da cinsten ayrran ozeHikJere verilen ad olarak kar~1m1za ~1kar. Buna
gore, ay1nm, cins i~inde, tiirii gosteren
ozellik ya da ozellikler toplam1dlr. AyinJn, tiirlerin cinste bulunmayan bazr
~ey)eri i~ermesi zorunlulugu bulundugu, aksi takdirde yalnrzca cins olup, turler varolamayacag1 ve cins ttir ayrnmindan soz edilemeyecegi ic;in, her ttiriin
temel ozelligi olarak ortaya ~1kar.
C>te yandan, ay1nm, uzak ve yak1n ayinm olarak ikiye aynhr. Buna gore, ttirti
yakln cinsindeki ortaklarrndan ay1ran
ozellige yakzn ayzrrm, buna kar~rn uzak
cinsindeki ortaklanndan ayU"an ozellige
ise, uzak ny1rzm adt verilir. C>te yandan,
tiirii, ayu cins i~indeki diger rurlerden
ayrran ozellik ya da ozellikler toplarruna
tursel ay.rnn adr verilir.
ayna evresi [ing. stage of mirror; Fr. stade du
miroir; AJ. spiegelstu fe]. Freud~u psikanali
zi yeniden canland1ran Frans1z psikanalisti Lacanrn, ~ocuk ya da ozneye ben
bilincine vanna olanag1 saglarken, yabanclla~mayla oznellik aras1ndaki diyalektigi canlandrran a~amaya verdigi ad.
c;ocugun onsekiz ayla alh ya~ arasmda, aynada kendi kendisini tarumas1n1n
birbirini izleyen ii-; ayn a~amada ger~k!e~tigini one siiren Lacanra gore, ilk
a~amada aynanm oniinde bir yeti~kin
le bir1ikte duran ~ocuk, aynadaki kendi
goruntusiiyle yan1ndakinin goriinhisiinii birbirine kan~hnr. lkinci a~amada
ise, goriintii fikrine sahip olan ~ocuk,
aynadaki goriintiisiiniin ger~ek olmadlganl anlar. Aynan1n ii~iincii a~amasln
da ise, ~ocuk aynadaki goruntusiiniin
ger~ek olmay1p, kendi goriintusii oldugunu ve ba~kasuun goriintiisiiniin de
ayn, farkb oldugunu kavrar.
ayn1hk ve farkhhk [ing. sammess and difference; Fr. identit~ et difforence]. tki ya da
daha fazla say1da ~eyin birbiriyle ayru
oldugu tum durumlara ortak olan ~ey,
bu durumlarda soz konusu olan ozellik.
Farkhhk ise, iki ya da daha fazla saylda ~eyin birbirlerinden farkh oldugu
duru1nlarda soz konusu olan ~ey ya da

93

ozelliktir. Buna gore, ayrullk ve farkllbk


varhg1n temel kategorilerinden olup, varolan her ~ey, varolan diger ~eylere baZI
bak1mlardan benzerken, varolan ba~ka
her~eyden, en az1ndan bir balwndan
farkJ1du-. L>te yandan, ayruhk ve farkhbk,
iki ya da daha fazla say1da ~eyin bir parc;asi olup, ozellikle nesneler ve ayruhklar
c;ok say1da oldugu zaman, tiirler ~eklinde
ortaya c;tkan ve yasalara bir temel saglama i~levi goren, kendisine ozgi.i bir dogaya sahiptir.
ayra [ing. disparate; Fr. disparate). Ttir ve
nitelik bak1m1ndan ti1miiyle farkh ve
benzemez olma durumu.
L>rnegin, farkh duyulann duyumlan
birbirinden ayn olmak durumundadu.
Manhkta, ik.i kavra1n, birbiriyle cinstiir
ili~kisi i~inde degilse, ayn kavra1nlar
olarak goriiliir. Yine, iki ~ey, birbiriyle
cinstiir ili~kisi i~ine sokulain1yorsa, birbirinden ayn ve bagtmSIZ olmak duru ..
1nundadu. Zira, bunlar arasrnda ortak
hi~bir ~ey yoktur.
ayr1khk [ing. disjunction; Fr. disjonction;
Al. disjunktion]. Kaplamlan birbirinden
ayr1 olsa da, ayn1 yak1n cinsin kapla1n1
i~erisinde yer alan kavramlar aras1ndaki
baglnh ya ya da onennelerin birbirlerine
baglanmasl i~leminde, birbirlerine tikel
evetleme ekJemi ile baglanan onermeler
aras1nda soz konusu olan ili~kiye verilen ad.
i~te bu ~er~eve i~inde, klasik manhkta,
onenneler bag1nh yoniinden Slruflandlglnda, iki terim aras1nda bir kar~1hkhhk
bagrntasl kuran onenneye ayrlk onerme
ad1 verilir. Bu kar,1hkllhk, 'veya', 'ya
da' sozcillderiyle yani tikeJ evetleme eklemiyle ifade edilir. Bu onenneler A ya
da adir' fonnW\a sahiptirler ve iki terim
arasrndaki kar~1hkhhg1, ayr1khk olarak
kurarlar. Burada her iki terim de bir hipotezdir. Ama hipotetik onenneJerde oldugu gibi, bu iki terim aras1ndaki ba~n ..
h, bir hipotezsonu~ bag1ntas1 degil, bir
se~eneklilik bag1nhs1d1r. Bundan dolay1,
aynk onermeler, iki ayn ~egi ifade
ederler.
J

94

azgeli~mitlik

Klasik manbkc;alar bu onenneleri de


basit onerme formu ndaki onermeler
olarak kursalar bile, ashnda aynk onermeler, hem yapalara ve hem de sec;enek
bildinneleri balomandan iki ayn onermeye aynlabilirler. Omegin, 'Hasan ya
da Hiiseyin gelecek' onermesi tek bir
onerme gibi goriiniiyorsa da, 'Hasan gelecek' ve 'Hiiseyin gelecek' gibi iki basit
onermenin 'ya da' baglaayla birl~tiril
mesinden olu~an bile~ik bir onermedir.
Modern manhk da, bu formelijzelli~ne
dayanarak, aynk onenneleri, tikel evet
Ierne onermesi ad1 albnda bile~ik oner-

me saym1~tlr.
azgeli~mi~lik

[tng. Under development;


Fr. sous dlvelcpment; AI. unterentwicklung]. Bin;ok Ut;iincii Diinya toplumuna ya da daha dogrusu geli~mi~ Bah
iilkelerinden olmayan toplumlara ozgii
yoksulluk ve ekonomik bak1mdan geli~ememe, iktisaden durgunluk iQnde
olma hali. Ozellikle Marksist teoriyle
Bag1mhhk kuramtna gljre, merkezin
periferisinde kalan bu iilkeler, istenen
geli~me diizeyine, aglr bir somiiriiye
maruz kaldaklar1 i9n eri~emelnektedir
ler.

Bachelard, Gaston

B
Babilik. 1844 yumda. Mirza Ali Muhatnmed Bah tarafmdan kurulan ve islarrun
ilkelerine dayah hir reform tasans1 ya da
giri~imi olarak somutla~an dini tarikat.
Bahili~in en onemli iddias1 peygamher
li~in Hz. Muhammed ile hitmedi~i olup,
kendisini hir ttir mehdi olarak goren
Mirza hu iddiasuu kendisine Tann tara..
fmdan indirildi~ini soyledi~i Beyan adh
kitapta ifade etmi~tir.
Bachelard, Gaston. 1884-1962 ydlan araSlnda ya~anu~ alan Frans1z hilim tarih-;isi ve filozofu; Frans1z tarih temelli
hilim felsefesi gelene~inin kurucusu alan
dii~tiniir. Temel eserleri: lA Formation de
l'Esprit scimtifique [Bilimsel Aklm Olu~u
mu], La Philosophie du Non [Yak Felsefe
si], lL ~terialism Rationel [Rasyonel
Maddecilik].
Bachelardlm dii~iince ve o~retisi, akhn
ve rasyonalitenin dogctsm1, oncelikle ve
biiyiik ol~de bilim tarihi iizerinde dii~iinmek suretiyle anlama yoniinde bir
.;aba olarak de~erlendirilebilir. Ona gore,
bilim tarihi boyle hir i~ fazlas1yla uygun
dii~r. -;unkii abl en iyi bilim, bilim de
en iyi hiUm tarihi anla~Lld1~ zaman hili
nehilir.
Bachelard'1n soz konusu ilci tezinden
hirincisi, onun akl1n yapllarlJUn soyut
ilkelerde de~il de, aklm somut uygula
rna ve kullarumlarmda helirgin hale
geldi~i inanc1n1n hir sonucudur. lkinci
tezi ise, ana gore felsefi ve a priori akllohk ideallerinin, ome~n tDescartes ve
tKant gibi dii~iiniirlerin ideallerinin
hilim tarihindeki geli~meler taraflndan

95

-;iirtii:tihnesi olgusu kan1tla1naktadlr.


Akh hilimsel akla e~itleyen, rasyonali
tenin ancak ve ancak aklm. tarlhsel ge..
li~melerinden ti.iretilehilecet;iJU savunan
Bachelard'a gore, felsefe, akh anlamak
ic;in, bilim okuluna gibnek durumundadu.
0, felsefenin bilim tarihinde hulmaya -;al~b~l akd ve rasyonalitenin tarihin ken
disindeki akd ve trasyonaliteden daha
sahit ve tek yonlii ya da yekpare olmadJ~1ru soylemi~tir. Bachelard'a gore, hilim
tarihinde keskin kopmalar vardu ve hu
kopmalar da, akd kavray1~lanndaki farkhhklan ifade eder. Bundan dolayt, tam
ve ger-;ek anJam1 ic;inde bilim tarihi diye
hir ~eyden soz edilemez, hunun yerine
hilimsel -;ah~man1n farkb holgelerinin
tarihlerinden soz edilehilir. Bachelard,
i~te hu ~er-;eve i-;inde, hilimsel geli~me
modelini epistemolojik kopma ya da krllma, epistemolojik engel ve episterna
lojik hareket gihi iic; ayn kavramla ifade
etmi~tir.

Epistemolojik kopmay1, kendisinden


sonra gelen Kuhn ve Feyerabend gibi,
iki kavramsal sistem veya iki bilimsel
kavramsalla~tuma aras1ndaki, onlan
mukayese ebne h~ru huakmayan aynhk olarak tarumlayan Bachelard, bilim
tarih-;isinin hundan dolay1, ge-;mi~in
bilimini incelerken, giiniimiiz biliminin
standart ve de~erlerini kullanamayaca~ru one siinn ii~tiir. Ge-;mi~in biliminin
giiniimiiziin kaVTamlanyla ara~bnlama
yaca~nu, ge90i~in kendi terimleriyle an
la~llmas1 ve a-;aklanmas1 gerekti~ini dile
getiren Bachelardra gore, giiniimiiz biliminin de, o gelecekteki bilimsel geli,meler taraf1ndan pekala a~1labilece~i i9-~
tamhk ve kusursuzlu~wtdan soz edilemez.
Bilimde diizgiin do~rusal hir geli~1ne
hulundu~u anlayl~Ula, yani hilimsel
ilerlemenin diizgiln do~rusal ve birikimsel bir geU~me siireci oldu~unu savunan pozitivist bilim anlayt~lna oldiiriicii
bir darbe indirmi~ alan Bachelard'a
gore. bilim tarihi bir bilgi birikimi siireci
de~il, fakat daha onceki kavramlann,

96

Bacon, Francis

yont'etnlerin, kura1nlaru1 yerine yeniletinin ikame edildi~i kesintili ve devrimci


bir sure~ olmak durumundad1r. Bilimsel
teorinin her za1nan yarahc1 bir in~a hareketi oldu~unu one si.iren Bachelarda
gore, bilim, birikimsel olmak bir yana,
tarih i-;inde kop1nalar veya ciddi kesinti
ler ya~ar; her yeni bilimsel hareket ya da
pratik eski epistemolojilerin, kadfm do~
rulann terkedilmesini gereklirir. Hatta,
Bachelarda gore, bilimin ilerlemesinin
bilim-d1~1 ideolojilerle bir 1ni.icadeleden
ibaret oldu~u dahi soylenebilir.
Bachelardtn onemli bir di~er yan1 da,
onun di.i~i.ince ve eserlerinin, kendisinden sonraki Frans1z di.i~i.ini.ir ve bilim
filozoflan k u~a~1n1n, ozellikle de Louis
Althusser ve Michel tFoucault'nun di.i~i.incelerinin ~ekillenmesinde olduk~a

etkili ohnu~ olmas1d11'.


Bacon, Francis. 1561-1626 y1llan arasln
da ya~am1~ olan, ingiliz empirizminin
onctisi.i i.inli.i ingiliz filozofu. Bacon'un
temel eserleri The Advancement of Knuwledge [Bilginin ilerlemesi], Novum Organunt Scientarium [Yeni Organon] ve The
New Atlantis [Yeni Atlantis] dir.
Kendisiyle ba~layan, Locke ve Hu1nela
devam edip, J. S. tMill ve B. tRussellra
dek uzanan lngiliz empirist gelene~inin
ilk bt.iyi.ik filozofu olan Baconun bakJ~
a\1Sl temelde somut, pratik ve yarara
o~elerle belirlenmi~tir. Di.i~i.incesi genelde ileriye doni.ik olup, insarun geJeneksel teorilerin ve yontemlerin yanllsamalanndan kurtuldu~u takdirde bi.iyiik
bir h1zla ilerleyece~ine olan inanc1ndan
iv1ne kazanm.aktad1r. Eserlerinin ba~
hklartnda ve kitaplann1n boli.im ba~
hklannda Slk Slk ge~en yeni sozci.i~i.i,
Bacon un Aristoteles~i felsefeye ve Skolastik mantl~a kar~1 ~1k1~1n1 gozler
online serer.
Baconun teoloji konusuna girdigi zaman
se-;tigi sozciikler ba:zen tHobbes ya da
Hume'un daha sonraki alayc1 tavnru ~a~
n~trrmakla birlikte, o Hristiyanh~1n o~
retilerini ozi.i itibariyle do~ru olan o~reti
ler olarak gormi.i~ttir. Skolastik anlay1~a
kar~1 olan ciddi polemi~inde, vahiy ve

akhn birbirlerinden kesin -;izgilerle aynlmast gerekti~ni savunan Bacon, bu


aynm ger~ekle~tirildigi takdirde, ve
aklln gercgi gibi ve sistematik bir bi~im
de kullaruhnas1 durwnunda, insan ya~a1n1n1 daha iyi yoni.inde luzla doni.i~
ti1recek olan bilimsel bilgiye ula~marun
kolayla~aca~uu savurunu~tur.

Francis Bacon bu anlamda bilgiyi gtice


e~itlemi~tir. Ona gore, bilim bir ilerleme, bir geli~me si.irecidir. Tarih boyunca
dini, siyasi ve di.i~i.insel nedenlerle kendisine gerekli onem verilmemi~ olan bilimin insanlan ayd1nlatma ve yonlendir~
me i~levini on pl~na ~1kannak gerekmektedir. Bilim, Bacona gore, sozruklerle oynamak yerine, do~an1n kendi
ozi.ini.i kavramaya yonelmelidir. Do~aya
egemen olmarun ilk ko~ulu, onu kendi
bi.iti.inli.i~ti ic;inde bilmek, onu yoneten
genel yasalan kavramakbr. Bu yasalan
kavramarun tek yolu ise, zihindeki onyargtlan temizleyip, tti.imevanm yontemini uygulamakhr.
Fizikten ereksel nedenleri atan Bacon'a
gore, tDemokritosun felsefesi, bu anlamda tPlaton ve t Aristotelesin felsefesinden daha do~ru ve sa~lam bir felsefedir. tMetafizi~in varhk olmak bak1m1ndan varh~a ili~kin bir ara~tlrma ol
mad1~1 gibi, hareket etmeyen hareket ettiridyi konu alan bir ara~brma da olmadl~UU soyleyen filozofa gore, metafizik
maddi dtinyarun fonnlanna, ilke ya da
yasalanna ili~kin bir ara~brmadrr. SOz
konusu ara~hnnanJn teorik de~il de,
pratik amac;h bir ara~brma old u~nu
one si.iren Bacon, madded ve mekanist
bir bak.I~ a~1suun savunuculu~unu yapmt~hr. 0, her~eyin mekanik nedenlerin
bir sonucu olarak ve yasah bir bi~de
ortaya ~1kb~ru soylerken, ayru zamanda
do~alc1 bir bak1~ ar;as1 sergileyip, paziti
vizme yakla~ml~tlr.
Bacon, Roger. 1220-1292 y1llan aras1nda
ya~am1~ olan i.inli.i ingiliz bilim adam1
ve filozofu.
Deneysel bilim yolunda bi.iyiik ~aba
harcam1~ olan Bacon, ~a~da~ bilimin deneysel yakla~murun tarihsel bak1mdan

Baconculuk 97

erken oJgunla~m1~ bir te1nsilcisidir. Ayru


zamanda bir t Aristoteles hayran1 olan
Bacon, Londra ve Paris'te ya~ad1~1 Slr2larda reva~ta olan hh;bir felsefi ve psikolojik o~retiye ba~lanmam1~hr. Matematikle de 'rOk yakmdan ilgilenen
Hacon'un, bilunlerin sa~lam ve kesin lemeli oldu~nu du~undu~u matematik
le ilgili goru~leri, onu Descarles'a epey
yakla~hnr. Bacon'un ozgunlu~u, bilgi birikimine belirgin bir kalk1da bulunmaktan -;ok, verimli ara~tuma dallan ve deneysel inceleme yontemleri uzerinde
durmas1ndan kaynakJanmaktadar.
insarun bilgisizli~inin nedenleri uzerinde duran Bacon, otorileye dayanman1n,
gelene~in elkisinin, onyargLiann ve ki~i
nin cehaletini sakJayan sozde bilgeli~in,
insaru hakikale ula~maktan ahkoydu~u
nu soylemi~tir. Felsefenln gorevinin insaru Tann'nan bilgisine golurmek ve
O'nun hizmetine ko~mak oldu~unu soyleyen Bacon, matemati~e ozel bir onem
vermi~ ve matemati~i twn bilimlerin
anahtan olarak gormu~lur. Zamanuun
bilimiyle ahlakana yo~un ele~tiriler yoneltmi~ olan filozof, tumevarun ve liimdengelimden meydana geldi~ini soyledi
gi bilimsel yonlem konusunda onemli
katkllar yapma~tlr.
Baconculuk [ing. Baconism]. lngiliz filozofu F. Baconun goru~lerini, ozellikle
de onun bilginin buyuk bir gii'r oldu~u
inancana ve bilginin do~aya ili~kin deneysel ara~hrma ile elde edilece~i goru~unu savunma lavn.
Bacon, felsefi olarak, ozellikle iki baklmdan onem ta~ar: 1 0, NCTCJUm Organum [Yeni Organon] adh eserinin ikinci
kasm1nda, yahn saymadan olu~an basit
lumevarundan farkh ve yeni bir tume
vanm yon temi geli~tirerek, varolan
yontem anlay~ma degi~lirmeye ya da
donu~lurmeye 'rah~mt~br. Bacon, hakh
olarak_ ttasurun belirledi~i geleneksel
manh~n deneysel at;~dan yeni bir ~eyi
ke~febneye goturebilecek bir yonlem ol
mayp, zalen bilinen bir ~yin sonu,.Ian
ru tilindengelimsel olarak gozler onune
seren bir yardama oldu~u konusunda

1srar etmi~tir.
Yine, o ayru konuda genellemelerin sananmasinda olumsuz omek aray1~1nan
~ok buyuk bit onem ta~ad1~1n1 vurgulamt~hr. ~u halde, Bacon ingiliz filozoflanrun le1nel ozelli~i olan ve John Stuart
Milrin The System of Logic [Manhk Sistemi] adh eserinde doruk noklasma ula~an tumevanmsal akalyurutme tarzana
yonelik ilginin de ba~latu:tsa olarak gorulebilir.
Bacon' a, t Ayd1nlanma boyunca, ozellikJe Fransz filozoflar larafmdan buyuk
bir onem ve de~er verilmi~tir. Ansiklope
di, onun bilimler suuflamas1ru benimsemi~ ve D'Alembert'in dile getirdi~i bi~i
lniyle, onu ldeneysel fizigin zorunlulu~unu ilk kez olarak ortaya koyan' filozof olarak gormu~tur. Francis Bacon her
ne kadar yeni deneysel bilim anlaya~
nln ilk ve en se~kin temsildsi olsa da,
onun tGalile gibi bilim adanu 'ra~da~la
nnda uyguland1~i bi'rimiyle, bilimsel
yontem anlay1~1 yetkin olabilmenin uza
~mda ka~dlgtnl soylemek gerekir. 0
matemati~in yeni bilimin dili olabilmesindeki anlanu kavrayamam~ ve bilim
adamuun yeni ve yaratla varsay1mlar
ortaya koyabihnesinin onemini farkede
memi~tir.

2 Baron, Novum Organum'un I. l<ilabln-

da ve ba~ka yerlerde, aynca, insarun, -;e~itli felsefi bak1~ a'r1lann1n gerisinde


yalan ilgilerini ve psikolojik gudulerini
ara~brma ve gozler onune serme yo
nundeki ilk ad1m1 alan ki~i ohnu~lur.
Onun tidoller aduu verdi~i onyargdar,
yarultla du~unceler objektif ve do~ru
bilgi yolunda, insanan kar~tsma dikilen
en buyuk engeldir. Ba~ka bir deyi~le,
bu. idol~r, ki~iyi do~ru ve kesin bilgiye
ula~maklan ahkoyan, deneyle hi'rbir
ba~lant1s1 olmayan onyarg1lard1r. Felsefi ogretilere yonelik bu ozel ele~tiri,
onlann gerisinde yalan ilgi, onkabul ve
psikolojik guduleri bu ~kilde ara~hnp
gozler onune senne lavn, daha sonra
ozellikle 18. yuzyLida ozellikle tHume
ve tCondillac latahndan lekrarlanmt~
ve daha da geni~lelilmi~tir.

98 Bacon'un yonlemi

Baconrun yontemi [ing. method of Bacon;


Fr. met!lode de Bacon]. Buhin bir Orta~a~
boyunca egemen olmu~ olan Slnlflay1c1
ve tumdengelilnsel bir mantlk anlayl~l
na kar~1 c;tkan Ingiliz Eilozofu Francis
Baconlun, do~aya ve do~al fenolnenlere ili~kin ara~hnnalarda kullanllmak
(izere onerdi~i tiilnevanmsal yonteln.
Bilginin buyuk bir guc; oldu~unu, insanln bilgi ya da bililn yoluyla do~ay1 egelnenli~i altlna ahp, kendi yaranna donu~turece~ini savunan Bacon'un tumevanm yontemi, a) tikel olaru konu alan
incelemeJerden yap1lacak ~1kanmlann,
so1nut olgulardan bu olgularla ilgili geneHemelere gitmenin, ve b) hipotezlerin
gozlem ve deney yoluyla s1nanmasuun
onemini vurgular. 0, tu1nevan1nm ba~
hca kayna~1 olan deneyin, do~ru, mutlak ve kesin genellemelere ula~mak
amaClna ba~h olarak, belirli kurallar
~erc;evesinde yap1lmas1 gerekti~ini belirtir. Tikel bir olaydan kalkarak geni~
kapsa1nh genellemelere gitmenin kesinlikle yanh~ oldu~unu savunan Bacon,
gene) bir sonuca ancak ve ancak deney
sonu~lar1n1n toplanarak duzenlenmesiyle vanlabilece~ini one surer.
0 i~te bu turden bir duzenlemeyi sa~
lamak amac1yla, tu1nevanma giden
yolu 1 tabula prnesentine (onvarhk ~i.zel
gesi), 2 tabula graduunt (a~ama ~izelge
si) v~ 3 tabula absentiae (dl&ta buakma
c;izelgesi) olarak uc; basamaga ayu1r.
Soz konusu birinci a~a1nada, tum olgular do~ada goriildukleri ~ekliyle saptanarak s1n1flanu. Ikinci a~amada ise,
ara~hnlan niteliklerin bulundu~u durumlar, bulunmad1~1 durumlar veniceliksel de~i~melerde ortaya ~1kan durul nlar s1n1flanu. Ve nihayel, u~uncu
ve son a~amada, ara~hnlan Eenomene
do~rudan
ba~lanamayacak
ili~kiler
d1~ta b1rakJlarak, neden ile sonu~ araba~lant1

ortaya konur.
ba~da~abilircilik [lng. compatibilisrn; Fr.
contpatibilisme]. Spinoza, Hume ve Scho
penhauer gibi du~unurler lara&ndan geli~tirilmi~ olan, ozgurlu~un, nedensellik
ve hatta determiniz1nle ba~da~abilir olSlndaki

du~unu, ikisi aras1nda hic;bir c;al~ki bulunmadl~lnl dile getiren ahlak goru~u.

Ayn1 za1nanda tdetenninist ahlak anlaYl~l diye taJumlanabilecek olan ba~da


~abilircil.ik, irade ozgurlu~unden yola
~1kan ahlak goru~lerinden farkhbk gosterir. Niteki1n, ba~dapbilircili~e gore,
insarun ey lem duzeyinde ozgur olabilece~ini ongoren ttim ahlak anlay1~lan yan1lg1 i~inded ir. Ba~da~abilircilik, i~te bu
ba~lamda ahlak1n gorevinin, ashnda detennine edilmi~ veya belirlenmi~ olan
ahlaksal ya~m1n nedensel yoldan a~
lanmasl oldu~unu du~unur. Ome~in,
evrende her~eyin zorunlulukJa orta ya
9knguu savunan Spinoz.a'ya gore, ozgur
slfabn1 yalnLZca, ol~up bi~me ve bilinc;li
tercihlerin sonucu ola~ ve dolay1s1yla
ahlaki oznenin kendisinden ~aynakla
nan eylemler i~in kullan1rsak, bu anlamda yalnlZCa Tann'nln ozgur oldu~unu
kabul etmemiz gerekir. Bundan dolay1,
ona gore, ikind bir ozgurlukten daha
soz etmek durumunday1z; bu ba~lam
da, anlad1gtnuz, nedenini bildigimiz
olaylarla anlamad1~uruz, nedenini bilmedi~imiz olaylar arasmda bir ay1n1n
yapmanuz gerekir. i~te bu ~er~eve, ve
ozgurlu~ti.n insan i~in soz konusu olan
anlarru i~inde, bi.zim, eylemlerimizjn nedenleri hakklnda uygun ve do~ru bir
fikre sahip oldu~umuz ol~ude, ozgur oldu~umuz soylenebilir. Ozgurlu~un bir
derecesi vard1r ve Spinoza'ya gore, ozgurluk zorunlulu~un bilincinde olmakla
belirlenir.
ba~da~1k [ing. compatible; Fr. compatible;
AI. vereinbar). Birlikte uyum i~inde varolabilen ~eyler; birbirine manhksal ya
da kavramsal olarak tutarhhkla ya da
herhangi bir tutars1zh~a yol a~madan
ba~lanabilen tumce, du~unce ya da anlam.lar i~in kulla:ulan s1fat.
Buna kar~~ birlikte, uyum i~inde varolamayan ~eyler i~in kullanllan ba~
da~maz nitelemesi kullanthr. Buna gore,
ayn anda do~ru olamayan yargllar ba~
da~maz yarg1lar olarak tan1mlan1rken,
de~erleri, ya~am ya da dunyaya bak1~
tarzlan bir araya bile gelmelerini engel-

baAtmstz 99

leyecek kadar c;atl~an ki~iler


Inaz ki~iler olarak gosterilebilir.
ba~da~mazcllk

ba~da~

[lng. inconrpalibilism; Fr.

inconJpatibilisme}. Ozgurlu~un determinizmle, evrende hukum suren nedensellikle ba~da~maz oldu~unu one suren
gorii~e verilen ad. Ozgurlukle nedenselli~in bir ~ekilde uyu~abilece~ini, ozgurlu~un eylemlerin nedenlerine ili~kin
uygun fikirlerden, zorunlulu~a ili~kin
bilgiden ba~ka bir ~ey olmad1~1ru savunan ba~da~abilircilik goru~une kar~1,
ozgiirliikkavramlrun determinizm ve nedensellikle uyu~maz oldugunu, nedenselli~in ger~ekli~ kabul edildiginde, ozgurluk kavram1run ,_eli~ik bir kavram
haline geldi~ini one suren goru~.
ba~Il ozellikler [ing. consequential clwracteristics; Fr. caractlrutiques conslqumtiauxl
Bir ~eyi tan1mlamada ya da sniflamada ozsel obnayan, onu her ne ise o yapmayan, onemi bak1m 1ndan ba~at karaktere ba~h olan ozelliklere verilen ad.
O~uncul ya da sonuc;ta ortaya c;1kan nitelikler olarak da bilinen, ve ba~ka bir
nitelik ya da ozelli~e ba~h olan 'iyi',
'do~ru', 'guzel' benzeri ozellik ya da ni
telikler i~in k ullan1lan terim.
Bir ~ey yalruzca, kendisinde bulunan
ba~ka ozellik, karakteristik y a dd niteliklerden dolay1, iyi ya da do~ru olabildigi i,.in, bu ozelliklere ba~at ya da
temel ozellikler de~il de, ba~ll ozellikler
ad1 verilir.
ba~1mhhk [Os. tdbiiyet; ing. dependency;
Fr. dependance; AI. dependenz]. 1 Matematik ve istatistikte, de~i~kenler aras1ndaki
ili~ki soz konusu oldu~unda, birindeki
de~i~melerin di~erinde de de~i~i.klikle
re yol a~as1yla belirlenen ili~ki tarz1. 2
Sosyal psikolojide, destek i~in ba~kala
nnn gorii~lerine, inan~ ve fikirlerine
a~1n ol~ude guverune, ba~Janma duru~
mu. iki ki~i arasmda ortaya ~lkan ve birinin, duygusal, ekonomik, fikir v. b. g.,
bak1m1ndan di~erine dayanmas1, guvenmesiyle belirlenen ili~ki tarz1.
3 O~uncu dunya ulkelerinin yeterli ve
arzulanan ekonomik kallanma ve geli~
me duzeyine eri~ememelerini, ileri ka-

pitalist dunyaya ba~layan yakla~1m.


Buna gore, Marksist goru~ veya sosyoloji, ba~1mhh~1 yoksul ve azgeli~mi~ ulkelerle, zengin ve geli~mi~ ulkeler arasinda soz konusu olan bir ili~ki olarak
tarumlay1p, yoksul ulke ve bolgelerin azgeli~mi~li~ini, zengin ulkelerdeki kapitalist geli~menin eseri ya da urunu olarak a4jlklar. ~evrenin ya da soz konusu
az geli~mi~ ulkelerin metropoliten merkez ya da geli~mi~ ulkeler taraftndan
somuriildu~unu one suren goru~, Avrupa ve Kuzey Amerikadaki kapitalist buyume surecinin Latin Amerika, Asya ve
Afrika'daki ulkeleri yoksulla~tudi~uu
ve devam eden buyumenin az geli~mi~
bolgelerde daha fazla yoksulluk yarataca~lru soyler.
i~te bu ~er~eve ic;inde, uluslararas1 ticaret ve ekonomik geli~menin, Adam
Smith'e kadar geri goturulebilecek olan
'b1raklniZ yaps1nlar' modeline ele~tirel
bir tepki olarak geli~n ve Bab'run endustri toplumlaniun ekonomik geli~
mesinin u~ncii dunyarun azgeli~mi~,
deniza~1n ulkelerinden elde edilen ekonomik arbde~ere ba~h oldu~unu one
suren kurama bafrnJlrlrk teorisi ad1 veriHr. Ozellikle Latin Amerikada, 1960 ve
70.li y1llarda ortaya c;1kan teori ya da
yakla~lmln en onemli temsilcileri p.
Baran ve A. G. Frank olmu~tur. Ba~lm
sizhk kuram1, ayru zamanda azgeli~
mi~ ulkelerin ileri kapitalist ulkelere
eri~ebilece~ine inanan modernle~me
kuramlanrun iyimser iddialar1na kar~1
bir teori olmak durumundadtr.
ba~ImSiz [Os. mustakil; ing. independett;
Fr. independent; AI. unabhaengig]. Manllksal olarak, ba~ka bir onermeden ~Ik
mayan; bir manhksal sistemin ~1kanm
kurallanyla turetilemeyen; do~rulu~u
ya da yanh~h~1, ba~ka bir onermenin
dogrulu~u ya da yanh~h~1 uzerinde
bir fark yaratmayan onerme i~in kullanllan s1fat.
Buna gore, A gibi bir onermenin kendisi de, olumsuzlamas1 da, 8 1,8,. onermelerinin mantlksal bir sonuru de~ilse
e~er, A onermesinin 8 1,B" onennele-

100 bagmh

rinden bagunstz oldugu soylenir.


2 Bagtmstz aynca metafizikte, varolu~u i-;in ba~ka bir ~eye ihtiya-; duymayan varhg1 tammlar. 3 Yine, bagtmstz
stfah, siyaset felsefesinde, ba~ka bir iilke11in veya iilkelerin yonetimi veya denetimi altmda olmayan Ulke; i~lerini
ba~ka bir devlet orgamna bagh kalmadan yi.irliten devlet orgamm niteler.
baganta [Os. munflsebet; ing. relation; Fr.
relation; AI. beziefumg]. iki ya da daha
fazla saytda ~eyi birbiriyle ilintili, ili~
kili lolan bag. ik.i ya da daha fazla ~eyi
belli bir bi-;imde diizene sokan ili~ki;
birlikte ahnan en az iki ~ey~ yiiklenebilir olan nitelik.
Bilin-;, zorunlulukla bir-;ok nesne ya da
dii~iince arasmda bagmn kurdugu, her
tiir bilgi nesneler, -;~itli duyumlar arasmda bir bag kunnaya dayand1g1 i-;in,
bagmh temel kategoriler arasmda saytlmt~hr. Ote yandan, bagmttlar, if ve dz~
bagmtllar veya ozsel ve anzi bagzntllar
olarak ikiye aynhr. Buna gore, ~eyler
arasmda kurulan ili~ki, onlann dogalanm, onlara ili~kin kavrayt~tmlZl dogrudan etkilemiyorsa eger, ~eyler arasmdaki bagmhmn dt~sal, artzi bir bagmtl
oldugu soylenebilir. Buna kar~m, ~ey
lerle ilgili olan bir bagmtl, onlarm dogaSlm, onlara ili~kin kavrayt~lmlZl dogrudan dogruya etkiliyorsa, bu takdirde soz
konusu bagmhnm ic;sel, temel ya da
ozsel bir bagmtt oldugu soylenir.
baglam [ing. context; Fr. contexte; AI. kontext]. a) Bir ~eyle dogrudan bir ili~ki
i-;inde bulunan, b) o ~eyin bir anlamda
kaynagma olu~turan ve c) soz konusu
~ey kar~1smdaki tavulartmlZl, ona ili~
kin bilgilerimizi etkileyen anlamlar, dii~iinceler, onkabuller, yargtlar ve perspektifler toplam1.
baglamcahk (ing. contextualisnz; Fr. contextualisme ]: 1 Metafizikte, goriinii~le goriinii~lerin gerisinde bulundugu kabul
edilen ger-;eklik arasmdaki aymnu reddeden, bu tiirden ay1runlann yalruzca
yaptlan ara~hnnaya goreli oldu~u savunan gorii~.

2 Ahlak felsefesinde, ahlSki problemlerin, yalmzca daha once baz1 ahlSki ilkeleri kabul ettigimiz zaman ortaya -;tkbgml ve onlann ancak bu ardalana bagh
kahnarak -;oziilebilecegini savunan ogreti. 3 Bilim felsefesinde, 'elektron' tiiriinden teorik terimlerin, yalJUzca, deneysel bir tarzda test edilebilir olan
teoremleri i-;eren ded iiktif si~temlerdeki
terimler olarak ortaya -;tkllgl zaman bir
anlam1 oldugunu savunan gorii~.
4 Estetikte, bir sanat eserinin bi.itl.in bir
kulturel baglam1 i-;erisinde anla~1hnas1
gerektigini savunan, bir sanat eserinin
yalmzca biirun bir kiiltiirel baglamt i~
de anla~tlabilecegini, sanat eseriyle ilgili
tarihsel ve ba~ka tiirden bilgilerin sanat
eserine ili~kin kavrayt~nniZl zenginle~
tirdigini one siiren sanat gorii~ii.
Bu anlayt~a gore, bir san at eserine deger
bi911e, onun ger-;ek dogasuu kavrayabilme ac;:tsmdan gerekli ya da en azmdan
yararh olan etmenler ~unlard1r: a) Ayru
sanat-;1 tarafmdan yarahlm1~ olan diger
sanat eserlerine i~kin bilgi. b) Ayru ortamda -;ah~m1~ olan ba~ka sanatc;:tlar tarafmdan yarahlm1~ olan eserlere dair
bilgi. c) Sanat eserlerinin olu~um unda
etkili olan d1~ etmenlere, ornegin Barok
miizigin olu~um doneminde, miizik
aletlerinin smuhl.aklanna ili~kin bilgi. d)
Sanat-;mm ya~aiiUyla ilgili bilgi. e) Sanat-;mm ya~ama~ oldugu -;aga dair bilgi ve
0 Sanatr;mm ama-;larma ili~kin bilgi.
Biitiin bu etmenler ve bilgiler, baglamc
anlaya~a gore, sanat eserine ili~kin kavrayt~uruza katkJ yapar ve sanat eserinin
gert;ek degerinin ortaya -;tkmasma yarduna olur.
baglamsal tamm [ing. contextual definition;
Fr. dtjinition conte:ctual]. Bir terimi tek ba~ma degil de, bir dilsel baglam it;inde,
ba~ka ~eylerle ili~kili olarak, onun anlamb oldugu baglama i~ret ederek tanlmlayan tarum tiirii.
Buna kar~m, 'Amca = Babanm erkek
karde~i' orneginde oldugu gibi, tanunlanamn belli bir baglam i-;inde degil de,
tek ba~ma bulundugu tamm turiine

Barth; Karl

batlamsal olnrayan tnnrm ad1 verilir.

Ba~

lansal tan1mlann ba~lanh terimleri


i9n ge.;erli oldu~u yerde, ba~lamsal olmayan tanunlar, yaln1zca nitelik ya da
s1n1f gosteren terimler i.;in soz konusu
olur.
baAnazhk [lng. fanaticism; Fr. fanatisnr].
<;o~unluk, dini ve si yasi alanda, be IIi
bir inan.;, kanaat ya da ideolojiye tutkuyla ba~lanma durumu. I<i~iyi, bilgisizli~in, e~itilnsizli~in, gu.;suzluk~ doyumsuzluk ve ho~goriisuzlu~un bir
sonucu olarak, belli bir fikir, inan.;, ya
da ideolojiye koru korune ba~lanmaya
iten tutku.
Bahailik. Bab Mirza Ali Muharruned'in
muridi Ali Muhammed Bab taraflndan
kurulan, Babilikten do~mu~ olan mezhep.
Mirza Ali Muhanuned'in mujdeledi~i
peygamberin kendisi olduAunu one
suren Muhanuned Bab'1n bu mezhebi,
.;~itli dinlerle modem panteist goru~
lerin sentezinden meydana gelen bir
toplumsal ahlik anlay1~1na dayah reformist bir o~retidir. Tum dinlerin gorunl1~teki farkhhklanna kar~ln aynt,
temel ger.;ekli~i ve dini hakikatleri dile
getirdi~ini savunan Bahaflik, 1rk, din ve
cinsiyet farkhh~1n1 ortadan kalduarak;
karde~lik yaratmay1, ho~gorusuzlu~e
ve ba~nazh~a engel olmay1 ama.;lamt~tu .

Bain, Alexander. 1818-1913 y1llan araslnda ya~a1n1~ .;a~da~ tsko.; deneyci filozofu ve psikologu.
Ahlak alarunda yararcll1~1n gu.;lu bir
savunucusu olan ve daha .;ok zihin felsefesi alanxndaki .;ah~malanyla tannan Bain, zihin hallerini etkileyen fiziki
ko~ullann ara~hnlmasl gerekti~ini one
surmu~tur.

Bakunin, Mihail Alexandrovi~. 18141876 ydlan aras1nda ya~am1~ olan Rus


ihtilalcisi ve anar~izm olarak bilinen
siyasi hareketin kurucusu.
Bakunin'in en temel amac, siyasf iktidar
ve ekonomik guciin. ademi merkezile~
mesi ve devlet gucunun y1kdmas1 olmu~tur. Ya~anun ka-;1rulmaz bir yanllg1-

101

Jar dizisinden, bir vicdan azab1 Yl~Jrun


dan ba~ka bir ~ey olmadJ~uu savunan
Bakunin, bir Tann icad1 olan devletin insaru ezen en onemli gu.;, ezilen kitlele1in
bilincinin kotu bir eseri olan dinin kollektif bir delilik, ve kilisenin de, .;ahs1 altmda ezilen kitlelerin gunluk dertlerini
unutmaya .;ah~hklan kutsal" bir taverna
oldu~unu one sunnii~hir.
bamalip. I<lasik mantlkta, dorduncl1 tas1m
~eklinden bir tasun kahb1: Tu1n Pier
M'dir. Tum M'ler S'dir. 0 halde, baz1 Sler
P'dir.
barbara. I<lasik manttkta, birind tasun
~eklinden, onculleri ve sonucu tumel
olumlu olan get;erli tas1m kahb1: Tum
Mler P'dir. Tum Sler M'dir. 0 halde, tum
S'ler P'dir.
baroco. I<lasik mantlkta, ikinci tas1m ~ek
linden, buyuk onennesi tumel olwnlu,
ku.;uk onennesi ve sonucu tikel olumsuz
olan tas1m kabb1. SOz konusu tasun, yetkin tas1m ~ekli olan birinci ~ekle indirgenebilir olan bir tas1m olup, teriJndeki
B harfi, onun Barbara'ya indirgendi~ni,
c harfi ise indirgemenin tarz1n1 gostermektedir: Tum Pier M'dir. Baz1 Sler M
de~ildir. 0 halde, baz1 Sler P de~ildir.
barok [ing. baroc; Fr. baroque]. 17. yuzy1l ..
da ortaya -;Ikml~, l1slup a;lSJndan karma~Jk, hatta .;eli~kili, duygusal durumlan .;o~u kez dramatik bir yakla~1mla,
duyulara seslenecek bir bi.;imde anlatma iste~i sergileyen sanat turu.
Barok sanah anlatmak i.;in .;o~ kez
gorkemlilik, canbhk, hareket, gerilim,
a~1n ve farkh duygusal durumlar, sonsuzlu~un algJJanmas1, .;e~itli sanatlar
aras1ndaki kesin ayu1mlar1 yok etme
e~ilimi gibi tan1mlar kullarulmaktadu.
Barok sanat, klasik sanat tarahndan
yanh~ bir sanat ttiru, romantikler tarafmdan ise buyulii. bir imgelemin urunu
olan sanat anlay1~1 diye tarumlan.maktadu.
Barth, Karl. <;a~da~ isvi.;reli teolog. 18861968 ylllan arasmda ya~am1~ olan
Barth 20. yuzy1hn en etkili protestan teologu olup, ayru zamanda tdiyalektik teolojinin kurucusudur.

102

Barthes, Roland

Barth Protestan teolojisinde 18. yiizyllda ba~layan ve Schleiermacher tarafmdan gii~lendirilen liberal egilimlere kar~ 1, soz konusu egilimlerin imanla akh uzla~hrma te~ebbiislerinden dolay1, olumsuz bir tav1r takmm1~ ve bu durumun
bir som.tcu olarak da, dogal din anlayi~I
run her tiirunii ve teolojiyi metafizikle t~
mellendinne ~abalanru mahkum etmi~
tir. Ona gore, imamn, akdla olmad1g1
gibi, kiiltiirel ve politik konularla da bir
ilintisi yoktur.
Ondokuzuncu yiizy1lda giderek yerle~en ilerleme inancuun tam bir yamlsama
oldugunu one siiren Barth, temel eseri
olan Church DoSJnatics [Kilise Dogmalan)'te lndl'e koklii ve temelli bir donii~iin
savunuculugunu yap1ru~br. 0, lndl'in
yeniden ve hakiki ogretimiyle canlanchnlmaslm talep ederken, liberalizm, laiklik, hiimanizm, tarihseldlik, sosyalizm
gibi modem dii~iince ve hareketleri de
lncil'den sapmalar olarak degerlendirir.
Kilisenin gorevini kurtana bir Soziin
hizmetinde olmak, Tann ile yepyeni bir
ili~kinin hakim olup, adaletin hiikiim siirecegi bir insan toplulugunun yarahlmaSl i9n ~ah~mak olarak tammlayan Barth,
kilisenin soz konusu asli ve tarihsel gorevine sadlk kalabilmesinin ancak ve
ancak onun iktidar lunn ve arzusundan
vazge~mesiyle miimkiin oldu~nu one
siirmii~tur.

Barthes, Roland. 1915-1980 ydlan arasan


da ya~am1~ olan Frans1z yazan ve edebiyat ele~tirmeni. Aym zamanda FranSIZ kiiltiirii ve toplumunun sd<l ve kah
bir el~tirmeni olan Barthes'in belli
ba~h eserleri Degre 'liro de l'Ecriture [Yazuun S1f1r Noktas1], Mythologies [Mitolojiler], Les Principes de lD Sbniologie [Gostergebilimin tlkeleri], CritiquL et Vmt~
[Ele~tiri ve Hakikat], S/Z'rfu.
Burjuva kiiltiiriinii.n iiriinii olan ~ag- .
da~ mitleri inceleyen, burjuva diizeninin uzla~1mlanna ~iddetle kar~1 ~1kan
Barthes, tarihsel kokenleri klasik doneme kadar geri giden hakirn dil ve edebiyat anlay1~ma kar~1 da yooa bir tavu
geli~tirmi~tir. Ona gore, dil edebiyatm

nesnesi haline gehni~ olup, hi~bir ~ekil


de masum ve tar~fs12. bir ileti~im arac1
degildir. Sozciiklerin ideolojik bir bellegi vardtr ve edebiyat her zaman kurumsal bir nitelik ta~u. 0, edebiyattan
ba~ka reklamlar ve ideoloji gibi farkh
alanlan da bir dil sistemi olarak ele ahp
analiz etmi~ ve kitle ileti~im ara~lan tarafmdan benimsenen kodlara kar~1 ele~
tirel bir gozle bak~tu. Barthes dilsel
ve diger sembolik ileti~im bi~imlerini
anlamada yeni ve alternatif bir yakla~Im geli~tirirken, biiyiik ol~iide yapl
salcihga dayanm1~hr.
Ba~ka bir deyi~le, tMarks, tFreud ve
tNietzsche'den ba~ka tSaussure ve tLevi-St:rauss'tan etkilenen Barthes, yazann
niyeti veya eserin mesajmdan ziyade,
anlamm dile getirilme tarzan1 ve eserin
meydana getirdigi sistemi on plana ~~
kartan yeni bir anlab analizi iizerinde
durmu~tur. 0 bu baglamda bir gostergeler sosyolojisinin onemini vurgulami~ ve gostergebilimsel analizi dilsel
olmayan kiiltiirel fenomenlere de uygulaml~hr.

Saussure'iin gosterge teorisine gore ~e


killenen dili, toplumsal ve kiiltiirel ya~a
nun yap1sJm anlamarun temeli olarak
goren Barthes, mit ya da soylencenin giiniimiizde oynad1g1 rolii analiz etmi~tir.
Ona gore, mit, ne bir kavram, ne bir fikir
ya da nesne olup, bir mesajdu. Dolayi
siyla o dilden (langue) ziyade, soziin (parole) bir iiruniidiir. Barthes'a gore, ideoloji ~aganda, ne soylendiginin biiyiik
bir onemj vard1 ve ideolojiyle ilgili en
onemli ger~ek, onun gizledigi ~eyden
meydana gelmekteydi. Oysa, soylenc~
lerle birlikte, soylenenin nasLl 50ylendigi
hususu onem kazamr ve ideolojinin gizledigi yerde, mit tahrif eder.
basit [Os. sdde, ilry6n; lng. simple; Fr. simple; AI. einfach). 1 Boliinemez olaru; karma~Ik olmayam; 2 bile~ik olmay1p tek
bir unsurdan meydana geleni; 3 analiz:i,
uygulamas1 yoguQ bir zihinsel ~aba gerektirmeyeni; 4 .ilk ya da temel olaru; 5
ba~ka bir ~eye indirgenemez olaru tarumlayan s1fat.

bafka zihinler problemi

Buna gore, atomcu o~rehnin atornu, bohinemez, part;alan ohnayan bir ~ey olarak basittir. Ayn1 ~ekilde, tLeibniz'in evrenin gu-; birimleri olan monadlardan
1neydana geldigini savunan monadolojisinde, monadlar, par-;alanamayan basil
tozlerdir, t;Onkii evrendeki bil~ik cisim]erin varolabilmesi it;in, basil tozlerin varolmas gerekir.
Descartes i~te bu t;ert;eve it;inde, tanunlan bilinmeden birbirinden ayut edil~
bilen ve kendi ba~ lanna bilgisi edinilebilen ruhsal veya cisimsel o~e ya da
ozlere basit do~alar adtnl vermi~tir. 0
insan zihninin bir imgeye ba~vurmadan
dii~iinebildi~i bilgi, ku~ku ve bilgisizlik gibi dii~iinsel basit dogalar'1 ve ~ekil,
yer kaplama, hareket gibi, ancak cisimlerde tanan1p bilinen cisimsel basil dogala,."l ve nihayet varolu~, birlik ve sure
gibi, hem cisimsel ve hem de ruhsal
~eylere uygulanan karma dogalar't birbi..
rinden ay1nr.
'Kumtzi' gibi, ba~ka bir ozelli~e indirgenemeyen, daha fazla analiz edilemeyen ve yaln1zca kendisine i~aret edilmek
s\tretiyle, tanamlanabilen ya da bilinebilen bir ozelli~e basit sifat ya da yiiklem
ad1 verilir.
Nihayet, onermeler yapt bakJmtndan
snuflandt~tnda, birden fazla basil onermeden meydana gelen bil~ik onermenin tersine, bir ozne, bir yukletn ve bir
kopula ya da ba~la-;tan meydana gelen
onerme basit onerme olarak tantmlantr.
Buna gore, basil onerme, bir yuklemin
basil bir bi-;imde, yani ko~ulsuz olarak
ya da herhangi bir kaytt olmadan veya
onermenin terim1eri arastnda zorunlu
bir ba~tnb yt gerektirmeksizin, bir ozne
hakktnda tasdik ya da inkir edildi~i,
bir ozne, bir yukJem ve bir kopuladan
o]u~an onermedir.
bastlrma (tng. supression, repression; Fr.
supression). Uygun bulurunayan, iyi addedilmeyen, bireyi ruhsal soonhya sokan istekleri, arzulan, anllan engelleme, bilin-; yuzeyinden uzakla~brma edimi.

103

Psikanalizin tetnel, anahtar terimlerinden biri olan bashrma, tFreud'a gore,


benli~i, basttnlm1~ arzudan kopatna ..
maktan do~an ya da bir -;att~man1n
siiri1p gitmesinden kaynaklanan tedir
ginli~e kar~1 koruyan bir savuruna mekanizmastdtr. Bununla birlikte, bashnl~ arzu bilin-; yuzeyine -;tkabilmek
i~in siirekli olarak bask.J yapar ve bilin-;
yuzeyine ancak ~ekil de~i~tirdi~inde
-;tkar. Bashnlmt~ arzunun geri donii~ii
ne tekabiil eden nevroz belirtileri hep bu
yolla olur. Bashrma esas histeride a~1r
basan bir savuruna mekanizmastdtr.
ba1kaldanyorum, oyleyse vanz [lng. I
rebel, therefore we are; Fr. je revolte, done
nous sonunes]. Onlii Frans1z varolu~-;u
dii~iiniirii Albert Camus'niin, ayru iilkenin dii~iiniirii tDescartes'tan ve onun
'Dii~iiniiyorum, o hilde varun' soziinden esinlenerek, felsefesinin temeline
yerle~ tirdi~i soz.
Bun a gore, varolu~un sat;ma old u~unu,
bu sa~mah~tn insani istek, ihtiya-; ve ideallerin diinyarun aktldt~l sessizlik ve ilgisizli~iyle -;arpt~mastndan ka ynakland1t'm1 savunan Camus, -;oziim olarak,
bu durumdan ka~t~a ve intihara ba~lan
mak yerine, sa-;may1 teslim eden bir
ar;~kyiireklilik ve diiriistliikle birlikte,
ba~kalduay1 onermi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, tCamus

de, hpkl
Descartes'nl tcogitoyu felsefesinin temel
dayanak noktast yapmast gibi, varolu~un sa-;mah~t kar~1s1nda bireysel ba~
kaldtndan bir kollektif dayant~ma hilind yaratma -;abast vermi~ ve bunun,
uzla~amsal burjuva ahlakl ve en somut
ifadesini fa~ist ya da komiinist yonetimlerin toplama kamplarmda bulan
ttotalitaryanizm kar~1s1ndaki tek -;tkl~
yolu oldu~unu soylemi~tir.
ba~ka zihinler problemi [tng. t~re problem of other minds; Fr. le problem des autres esprits). Ki~ininl do~rudan ve aractSIZ olarak,. ba~ka hi-;bir ~eyi de~il de,
yaln1zca kendi bilin-; i~eriklerini bilebildi~i, kendi i~kin kiiresinin dt~tna -;kamadt~t ya da en az1ndan deney yoluyla
tecriibe edilemeyen varhklann bilgisine

104 Bataille, George


s~hip

olamadtgl kabul edildiginde, nasd


olup da kendi zihni d1~1ndaki ba~ka zihinlerin varoldugunu bilebilecegi probleani. Ba~ka insanlann da, t1pk1 benhn
gibi di.i~i.indiiklerirti, ac1 ~ektiklerini ve
hissettikleriru nasal olup da bilebilecegiln sorunsah.
Proble1nin ~ozilini.i, analoji yoluyla akJIyi.iri.itmede bulunur. Buna gore, ba~ka
insanlar bana bir~ok bak1mdan benzedikleri, hepimiz ayru tiiri.in i.iyesi oldugu1nuz ve a~ag1 yukan ayna ~ek.ilde ey
ledigit niz i.,:in, bende zihinsel ya~am
baknnmdan soz konusu olarun ba~ka insanlarda da soz konusu olmas11 onlann
da benim gibi bilin~li olmalar1 gerekir.
Bataille, Georges. 1897-1962 yallan arasanda ya~am1~ Frans1z edebiyatt;~sa ve deneme yazan. Ozellik.le denemeleriyle,
~agda~ Frans1z dii~i1ncesinin yapabozumcu ve antihumanist gelene~n i.,:inde onemli bir yer tutan dii~iiniir. Temel
eserleri: Ia Literature et le Mal [Edebiyat ve
Kotiiliik], L'Experience interieure [t~ Deneyim), lA Thiorie du Religion [Din Teorisi],
Sur Nietzsche [Nietzsche Ostilne).
tHegel, tNietzsche ve tHeideggerden
etkilenen Bataille'm dii~iincesi, bir hi~
~ilik felsefesi . olarak tanunlanu. 0
Tann'run oliimiiniin, tum i~erimleriyle
birlikte, kurtulu~ ihtimali ya da umuda
yer barakmayan bir anti-entelJektiializm
ve tateizme yol a~h~ru dii~iindugu
it;in, Nietz.sche'nin tiim degerleri tersyiiz
edilmesi veya degera~unma ugrahlmaSl projesinin takip-;isi olm~tur. Bataille'a gore, modem dii~iincenin onemli
bir k1sma, topl umsal ve ekonomik yapllann biiyuk bir boliimii ve ~agda~ toplumun pek ~ok rahatsazh~, isl:ikrarh bir
ozd~ligi veya an.lamh bir do~ltusu
olmayan Diyoniso~a bir sure~ ola_rak
varhgan oziiniin yadstnmaslJlln bir sonucudur. A.kJm ilkeleri ve manbk yasalan, insani kontrol ve bili~el egemenlik
yanalsamasa i~in gerekli olan kurgulardan ba~ka hi~bir ~ey degildir.
Sanat ve edebiyat hakkmda ~ok~a dii'iinen ve bunlann toplum ve sanat~&y
la olan ili~ldleri iizerinde duran Batail-

haki.ld bir ~ileci ya da ~ile


ke~ oldugu sonucuna varm1~t1r. Ona
gore, ters yonde i~leyen bu ~ile ~ekme
si.ireci, sanat~IYI hemen her~eyden el
etek ~ekmeye degil, faka t tiian yasaklan, ozellikle de ~ehvet ve oliimu a~tna
ya goti.iri.ir.
bahhla~ma [Os garplrla~ma; lng. westernization; Fr. occidentalr"sation] Diinya tarihinin son iki yuzydda ortaya ~akm1~
olan endi.istri evresinde, Bah uygarhga
d1~1nda kalan uygarhk ya da devletlerin, Bat1'y1 son donemde belirleyen, onu Batl yapan fikir ve teknikleri benimseme yakla~un ya da hareketlerine verilen ad.
Buna gore, Bah uygarhg1 onbe~ ve
onalbnca yi.izytllarda bir Ronesans. ve
Reform hareketi ya~ama~, bunu onyedinci yiizyalda bilimsel devrim ve onsekizinci yiizyalda da Aydullanma hareketi izlemi~tir. Oyle ki, bu ii~ yiizydhk
tarih en somut meyvasana 1789 FranslZ
Devrimiyle, 1780.lerde lngiltere'de ba~
laylp tiim Avrupa'ya yayalan Endiistri
Devrimi'nde venni~ ve ondokuzuncu
yiizyal, Bab a~as1ndan bir ilerleme ve dz- .
giirliik ~ag1 olmu~tur.
Bu baglamda, yalntz Babya degil, rum
diinyaya derinden etkileyen bu iki biiyiik devrimden ozellikle Endiistri Devrimi, kimi Babh devletlere tarihte daha
once bir e~i daha goriilmemi~ olan bir
refah ve gii~ saglarken, Bab 'yla, cografi
veya kiilturel balwndan Batah olmayan
devletler aras1nda maddf ve teknolojik
a9dan biiyiik bir u~uruma yol at;~na~br.
l~te Babh olmayan devletlerin bu u~u
rumu kapatabilmek i.,:in sergiledikleri
moderrtl~me, Bah 'ya ozelJikle son i.ki
yiizytlda Bab yapan degerleri, fikir ve
teknikleri ben.imseyip alma hareke tlerine bahhla~ma ad1 verilmektedir.
Bununla birlikte, Bahnan teknolojik ve
maddi iistiinliigliniin, ayru zamanda
k iilti.irel ve ahllli bir iistiinliik anlamana
gelmedigi gibi, modem Bataya belirleyen fikir ve teknikleri alma ~eklinde tanunlad&~lZ babhla~manan, geleneksel Bab uygarhgaru bir biitiin olarak
le,

sanat~arun

BaudriUard, Jean 105

kabul edilmesiru asia gerektinnedigi de


unutulmamahdu. Fakat bir yandan da
babhla~mantn yalruzca teknolojik bir
devrimden ba~ka, toplumsal bir devrimi de i~erdigi akddan ~1kanlmamahd1r.
Bu baglamda, Babhla~ma hareketirUn
temelinde bulunan bakl~ a9-sma; geleneksel inan~, yerle~ik dii~unce ve kurumlardan vazge~ip, hikim uygarhk olarak gorulen Bab'run dii~iincel kurum ve
degerlerini benimseyip yerl~tirme mucadelesi i~inde olma tavnna bahc1l1k ad1
verilir.
bah Marksizmi [ing. western Marksiznz; Fr.
Marxisme occidental]. Avrupa'da 20. yuzYJldal Marksizmi ozu itibariyle dogru
bir ogreli olarak gormekle birlikte, ondald pozitivist, detenninist unsurlardan rahatstzhk duyan ve Komiinist Partisinin
resmi ogretisi hline gelen Ortodoks
Marksizmden ayrllan kimselerin geli~
tirdikleri farkh Marksizm anlay1~1.
Ban Marksizmi ic;ine siyasi olarak Karl
tKautsky ve Antonio tGramsci gibi lider
ya da eylemciler girer. Felsefi olarak ise,
Ban Marksizmi i~inde, Louis t Althusser
Jean Paul tSartre ve hepsinden onemlisi
tFrank.tu,t Okulu dii~iiniirleri yer ahr.
Daha dogru bir deyi~le, Bab Marksizminin ilk ku~aganda Georg tLukcics, Karl
Korsch, Joseph Revai, ikinci ku~agmda
ise Karl tManheim, Herbert tMarcusel
Lucien Goldmann ve Louis t Althusser
gibi dii~iiniirler bulunur.
Bah Marksizmi Ortodoks Marksizmden tEngels'i degil de, gen~ Hegelci
tMarks'1 temele almak ve maddecilikten ~ok tdiyalektik konusuna yonelmek
bakunJndan f arlclshk gbsterir. Bun a
gore, diyalektigi Marksist ogretinin bizzat kendisine uygulayan bu anlay1~,
mutlak bilgiden vazge~mi~, her liir bilginin kJsmi ve goreli karakterini gozler
onune sermi~tir. Bilgimizle kultur tarihini meydana getiren tUm diger dunya
gorii~leri aras1ndaki ili~kinin diyalektik bir ili~ki oldugunu savunan Bah
Marksizmine gore, hi~bir dunya goru~u tumuyle dogru veya tumuyle yanh~
olamaz. tTarihsel1naddeciligi bu ~er~eI

ve i~inde kendi ilkelerine gore ele~tiren


Babh Marksist du~unurler, Marksist ogretinin bir dogma olmaktan ~mast konusunda onemli katkllar yapml~lardtr.
bahnilik. islamiyette1 her~eyin bir zahiri,
bir de gizli anlam1 oldugunu; Kur'an'sn
oziinil ve buyruklarla yapllmamasl buyunLlan ~eylerin biitiiniinii bilip, zahirine gerek olmadtg1n1 savunma tavnna
verilen ad.
Evrenin ve varhg1n ba~lang1c1 olmadlglnll evrenin yokluktan ~lkamayacagt
nl, maddenin ezeli old ugun u savunan
Batiniler Peygambere ve imama a~1n
bir inan~ besler (Guluv) ve ahireti inkar
edipl ruh go~tinii kabul ederler. D1~ gorunu~iin1 zahirin, hakikatin yalruzca kabugu oldugunu, bahn ya da gizli anlamln ise ozii old ugun u dile getiren
Bahniler1 dinleri goriinu~teki anlamtyla
de~il de, batll'\i' yonuyle anJamak gerektigini ifade etmi~lerdir.
Bu isel yalruzca dirUn temel inan~lan
nt, dogmalann1, tefsir yoluyla degil de,
te'vil yoluyla olur. Te'vil'in anahtan,
Batmilere gore, sozruldere yuklenen birtaklm gizli anlamlard1r. Te'vil i~inse sozciilderi old ugu gibi de~il de, mecazi anlamlanyla almak gerekir. Bahnilerl bu
yontemleriyle, Kur'an'a istedikleri anlamt vermi~lerl ayetlerin da~ anlamlan
i~indeki gizli i~ anlanu ~akarmak amaaylal onlan sistemlerine uygWl gelecek
~ekilde te'vil yoluna etme yoluna gitI

mi~lerdir.

Bu baglamda, dini bir metnin a~ikar


anlamuun otesindeki gizil an)amlaniU
a~aga ~1kanna amac1yla yapllan a~akla
ma ve yoruma batrni tefsir ad1 verilmektedir.
Baudrillard, Jean. Lt Systbne des Objets
[Nesneler sistemi], La Soci~tl de Ccmsommotaion: ses Mythes et ses StnJcructures
[Tiiketim toplwnu: Mitleri, Yapdan]~
I' Echange symbolique et la Mort [Sembolik
Miicadele ve Olum] ve De la S~duction du
ConsllrnDleltr [Tiiketidnin Ayarblmas1
Uzerine] adb kitaplartn yazan olan ~ag
da~ Frans1z toplum bilimcisi ve dii~ii
nuru.

]06

Baudrillard, Jean

Ba~langu;ta

bir Marksist olan Baudrillard, Bab toplu1nunu analiz edip a9k]ana ~abalannda. daha sonra tpostmodernizm dogrultusuna sapm1~hr. Kapitalist toplumun doni1~i1me ugrad1garu, dolayislyla Marksist kategoriJer araahgayla
analiz edileneyecegini savunan Baudrillard, eskiden ~ah~malan ve urebneleri istenen bireylerden ~imdi tukebnelerinin
istendigini one surer.
Ti1ketiln ger~e~ini buyuk ol~ude ihmal
ettigi i~in, Marksist ekonomi anlay1~1
kar~1s1nda ele~tirel bir tav1r taklnan Baudrillard, tuketim toplumunda gosterge
ve sembollerin i1retimi, mubadalesi ve
tuketilnini analiz etme i~iyle me~gul olmu~tur. 0, bu analizinin olu~turdugu
genel ~er~eve i9nde, uretim sanayii, nesnelerin mubadalesi, iktidar ili~kileri ve
dolays1z ileti~ime dayanan eski modem
duzenin yerini, yeni bir posbnodem
medya, enformasyon, ileti~im ve gosterge duzeninin ald1gnu one surmu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, Baudrillard'a 'gore,
modern insan urebnede hayatlndan giderek daha az, ld~isel ihti ya~lanru ve refahiru yara bnada ise, daha fazla zaman
harcamaktad1r. 0 tuketim ic;in, olan tiim
potansiyelini, tiim kapasitesini hayata ge-fjirmelidir. c;ah~ma ve uretimden degil
de, tuketimden haz alma~ tuketim toplumunun eglence ve keyif ahlak1na
gore, ilk ve temel odevdir.
Ba~ka bir deyi~le, yeni bir nesne anlaY~, semiyotik nesne konsepsiyonu geli~tiren Baudrillard, analizinde dort tiir
manhg1 birbirinden a yuu. 1 Nesnenin
kullanm degerine tekabul eden pratik
i~le1nler mant1g1; 2 degi~im degerine
kar~1hk gelen e~degerlik manhg1; 3
sembolik mi1badeleye tekabiU eden kar~ 1t Iann birligi manhg ve 4 gosterge degerine kar~1hk ge]en farkhhklar tnanhg . Bu manhklar, ona gore, suas1yla bir
yarar, pazar, armagan ve bir statu manhgn ozetler. Buna gore, nesne, birinci
kategorinin manhg1nda bir alet, ikincisinde e~ya, u~uncusunde sembol ve
dorduncusunde de bir gostergeye don u~ur.

Saussure ve yapsaiCilann tezlerinden


yola c;tkan Baudrillard, hi~bir nesnenin
digerlerinden yahtlanm1~ olarak varolmadagn gostenneye ~ah~m1~hr. Tam
tersine, farkbla~ma boyutlan, bag1nhsal
ve~heleri, nesneleri anlamada bi1yi1k bir
onem kazanJr. Baudrillard'a gore, bir~ok
nesne i~in bir yarar boyutu soz konusu
olmakla birlikte, nesneleri belirleyen en
onemli ozellik, onlann bir statu gfisterme, bir konum ifade ebne kapasiteleridir.
Bu baglamda, nesnelerin tuketim toplum unda sadece ti.iketilmediklerini, onlann
bir ihtiyac1 ka11damak amaandan ~ok,
bir stati.iyu ifade edebilmeleri i~in uretildiklerini soyleyen Baudrillard, bunun
ancak nesneler arasmdaki farkhhk ve
farkhla~ma ili~kileri sayesinde miimkun
olabildigini iddia etmi~tir. Ona gore, gij
numuz toplwnunda, ihtiyafj a~amas1 fjok
geride brakdm1~ olup, nesneler gfistergeler haline gelmi~tir.
Su h:ilde, ozne ve nesne, modem oznenin zamand1~1 niteliklerinde degil, fakat
sosyal ili~kilerin bilinfjdl~l yap1s1 yoluyla ve sayesinde bir araya gelir. K1sacas1,
insan varhklan mutluluk amac1n1n pe ..
~inde ko~uyor degildirler, onlar e~itli
gi hayata ge-;inne arzusu ve mucadclesi
i.;inde hi~ degildirler. c;unku tuketim, insanlan bir gosterge sistemi yoluyla farkhla~hrmaya hizmet ebnektedir. Toplunsal ya~amm temeli iktisadi ihtiya~ degil,
fakat ya~am tarza ve degerlerdir.
De1nek ki, Baudrillard'a gore, ~agda~
toplumda tuketimin de anlam1 degi~
mi~tir. Liberal tkapitalizmde, nesnelerin
uretimini belirleyen ~ey, insanlann ihtiyat;lanndan t;ok, kazan~ istegidir. Karl
tMarks'1n terimleriyle ifade edildiginde,
uretim, ~eylerin kullanun degeri yerine,
mubadale degeri taraf1ndan belirlenir.
Baudrillard'a gore, ti.iketim toplwnunda,
nesne kullarum ya da ihtiyat;tan, liberal
kapitalizme k1yasla, daha fazla uzakla~
lnlfbr. Nesnelerle ilgili tiiketim, gi.inumuzde nesnelerin toplumsal statudeki
derecelenmelere ka111..hk gelen bir anlamlar ya da gfistergeler sistemi it;indeki
yerleriyle belirlenmektedir.
4

Bayle Pierre 107


E~ya

ve nesnelerin buyuk ol~ekli, kcyfi,


fakat tutarh bir gostergeler sistemi meydana getirdigini soyleyen Baudrillard,
haritaya kar~1hk gelen bir ~ey bulunmadiglru, ~agunlZda ideolojinin de oldugunu, perde ve ekramn tek ontolojik ger~eklik olup, televizyonun her~ey ve en
~~uksek, en yetkin nesne oldugunu iddia
etrrti~tir. 0, buradan hareketle ve olduk~a kotitmser bir goru~le, televizyonun ve
kitle ileti~irninin gorevinin tepkiyi on(e ..
mek, bireyi ozelle~tirmek, onlan gori.inti.iyle ger~ek arasmda bir ay1nm yapabil
menin olanaks1zla~bgt bir taklit evrenine
yerl~tinnek oldugunu savunmu~tur.
Tuketicinin reklam gibi yollarla aldahlInasinl gozboyay1a bir oyun ve uretim
oldugu kadar, ttiketicinin istegini de
tehdit eden bir oge olarak yorwnlayan
Baudrillard'a gore, bugun biz, ~ok daha
fazla eniormasyonun, ama daha az anlaIrun bulundugu bir evrende ya~amakta
ytz; ona gore, enormasyon fazlasma
maruz kalan gunumuz toplumlannda,
mumkun tek direni~ tarz1, anlarru reddetmektir.
Baumgarten, Alexander. 1714-1762 ylllarl aras1nda ya~amt~ olan Alman dii~ii
niirii. Temel eserleri Aesthetica acroamatica ve Metaphy'sica.
Daha ~ok Aesthetica adh eseriyle tamnan Baumgarten, bu eserinde estetik terimiN felsefe tarihinde ilk kez olarak, terimin ~agda~ anlamtna ~ok yak1n bir
anlam i~nde kullaruru~hr. Buna gore,
testetik onda, sanat ve guzellik felsefesine kar~Lhk gelir. Baumgarten, sanatln
hem duyumsal olan ve hem de duygularla kan~ml~ bulunan zihinsel tasanmlara dayand1glnl ve guzelligin de basit
ve ayn bir entellektuel du~unce olmaYlp, derinlikli ve aynntlh bir kompleks
oldugunu iddia etmi~tir.
17. yuzy1l aklla du~unce geleneginin,
ozellikle de tDescartes ve tLeibniz'in bir
izleyicisi olan Baumgarten, ti.im dikkatlerini at;tk ve se-;ik fikirlerle manbk ve
matematikte bu fikirlere dayanllarak geli~ririlen sistematik du~i.ince uzerinde
yogunla~t1ran soz konusu du~unurlerin,

bilgiyi kavramsal bilgiyle SlJ'Ul"larken, duyusal ve alg1sal bilgiyi ti.imuyle bir kenara att1klan i~in, estetik konusunu ih1nal
ettiklerini soylemi~tir.
Bu eksikligi yine Descartes~1 felsefenin
kavramsal -;er~evesi i-;inde kalarak gidenneye ~ah~an Baumgarten'e gore, ornegin bir ~iirin estetik degeri ve guzelligi, i~erdigi fildrlerin a~1kltk derecesine
baghdu. 0, sanat eserinin estetik degerinin, onun duywnsal sezgi yoluyla algiianan temel niteliginin a~1klik ve canhhg1yla oranbh oldugunu iddia ederken,
bir yandan da estetigin konusu i~ine, aynca sanat eserlerinin yaratmak duruInunda oldugu tepkilerle tecrubenin girdigini s6ylemi~tir.
Bayle, Pierre. 1647-1706 y1llan aras1nda
ya~a1n1~ olan Frans1z filozofu.
Dictionnaire llistorique et critique [Tarihsel
ve El~tirel SOzli.ik] adh biyografik bir
eserin yazan olan Bayle, kadim zamanJann, Ortay:~g ile modem donemlerin
onemli politik tarihi ki~iliklerinin, filozof
ve teologlanrun du~Lincelerini aktanr. 0
bu incelemesinde, filozoflann gori.i~lerin
de i~erilen ~eli~kileri ortaya koyar, llk~ag
dan kendi zaman1na dek olan filomflan
ele~tirel bir gozle ele ahr. Bu incelemenin
kendisini her tiir felsefe ve teolojiyle ilgiJi
olarak taln bir ku~kuculuga gottirdugu
Bayle, felsefi ak1lyi.iriitmenin evrensel bir
septisizme yol a~og1n1, doga.tun ise insaru
kori.i korune inanca zorladtglru savunmu~tur. Rasyonel ~aba ve ~ah~marun degersiz oldugunu one suren Bayle, yine de
insan1n d1~ dLinyada varl.Lklann, nesnelerin varoldugu ve Tann'run aldatan bir
varhk olmad1g1 gorii~unu temellendirmek i9n, saf inanca dayaJulJnasl gerekti~
~ belirtmi~tir.

Ona gore, din sadece ve sadece iman teLneli uzerinde kabul edillnelidir; Bayle,
i~te bu baglamda, her tur gori.i~e ho~go
ru gosterilmesi gerektigini savunur. 0
yanh~ ve sahici ol.Inayan bir dini.n ateiz
me asia tercih edihnemesi gerektigini
dile getinni~tir. Ote yandan, on a gore,
ins an davran1~1ru yoneten ~ey, akddan
ziyade tutkudur.

108

Beauvoir, Simone de

Beauvoir, Simone de. 1908-1986 y1llan ara..


s1nda ya~a1n1~, ba~ta Le Deuxierne Sexe
[tkinci Cins] adh kitab1 ohnak iizere, denemeleri, k1sa oykiileri, otobiyogralik
yaz1lan ve romanian yuzythm1zda feminist dii~iincenin geli~iminde onemli
bir ba~langu; noktas1 olu~turmu~ olan
~a~da~ Frans1z kad1n dii~iiniir.
Hemen hemen biitiin ya~a1ru boyunca
birlikte oldu~u tSartret1n etkisi dolaylslyla, dii~iinceleri varolu~~u bir ~er~eve
i~inde ve belli bir ozgiirliik kavranu
i.izerinde olduk~a bireyselci bir temele
dayanan Beauvoir'a gore, ozgiirliik asia
ve asia insana Tann taraflndan verilmi~
bir ~ey de~ildir. Tam tersine, ozgiirliik,
insarun u~runa hergiin yeniden sava~
mak zorunda oldu~u bir imkan, onun
kendisini siirekli olarak yeniden yaratmasl i~in bir fusatbr. Czgiirlii~ii ba~lan
gi~la olabildi~ince bireyselci bir a9dan
yorumlayan ve bu ba~lamda otekilerini,
insarun kendi plaruna gore eylemesinden ba~ka hi~bir ~ey olmayan ozgiirlii~iin oniindeki bir engel olarak goren Beauvoir, sa va~ deneyimlerinin ard1ndan
otekinin ozgiirlii~nii insan ic;in bir tehdit olarak de~il, fakat ki~inin kendi ozgi.irlii~iinii ger~ekl~tirmesinin zorunlu
bir ko~ulu olarak de~erlendirmeye ba~
larru~tlr. Buradan hi~ ku~ku yok ki, her
insanln ba~ka insanlann ozgiirlii~ii ic;in
kaygdanmak gibi ahlaki bir odevi old u~u sonucundan ba~ka, kaduun toplumsal durumu ve onun erkek cinsiyle olan
ili~ki leri ba~larrunda onemli sonu~lar
c;:~kar.

Czgtirlii~i.in temel ko~ulu eylem, ki~i

nin kendi planlanna gore eylemesi, gele-

cek i~in ama~lar saptayarak, bunu ~imdi


de d1~la~ttnnasl ise e~er, Beauvoir'a
gore bu, geleneksel kadm rolii ic;inde ger~ekl~memektedir. Bundan dolayt, onun
goziinde kadm ozerk de~il, gorelidir.
Ba~ka bir deyi~le, ked1nlann kendilerini
erkek oJmadan dii~iinemediklerini ve.
dii~iiniilmediklerini one siiren Beauvoir'a gore, erke~in ozne ve mutlak oldu~u
yerde, kadln yalruzca erke~in eksik otekisidir. Cteki de, kendi ba~msaz ozune
sahip bir ~ey olarak goriilemez.

0, eskiden beri varolan bu durumu, kad1n1n biyolojik anahk goreviyle geride


tutuhnas1na, erke~in d1~anya gitmesine
ve kendisini 'ltomo Jaber' olarak ger~ek
l~tinnesine izin verilirken, onun i~sel
olan1n bek~isi yap1hnas1na ba~lar. Beauvoir, erke~in egemenJi~n, s1khkla
iddia edildi~i iizere, onun bedensel gi.ici.intin bir sonucu olmaktan ziyade, eylemde bulunan ozne oJmas1run bir sonucu oldu~unu dii~iiniir. Fakat erkek,
sadece ve sadece eylem yapmayan nesne sayesinde, ve kad1na gore, ba~ka bir
deyi~le, d1~la~ma ve i~selle~me ili~ki
sinden dolayi, ve kend isinin otekisine
gore bOyle olabilir. Beauvoir'a gore, kadnlarm verilmi~ olan bu durumu kabul
ehnemeleri gerekir. Zira ona gore, kadina toplwnsal orf, adet ve kurumlar tarafUldan yiiklenen bu ikincil rol, biyolojik,
ekonomik ve psi.kolojik yazg1n1n yilldedi~ bir rol de~ildir. Yani, Beauvoir diinyaya kad1n gelinmedi~ini, ama kad1n
olundu~unu soylemektedir.
beden [Os. vucut; ing. body; Fr. corps; Al
leib]. lnsan1n zihin ya da ruhuna kar~ll
o!an vi.icudu, organizmas1 ya da maddi
tozu.
Beden terimi ozellikle, felsefe tarihinin
en onemli ve temel problemlerinden biri
olan zihin-beden ili~kisi probleminin
olu~turdu~u ~er~eve i~inde ortaya ~~
kar. Zihin ve bedeni bir ve ayn1 ger~ek
li~in de~i~ik yonleri olarak gorecek ~e
kilde birbirleriyle ozde~le~tiren ya da
psi~ik olan1 fiziki olandan gere~i gibi
aynamayan her teori, hi~ ku~ku yok ki,
problemin ortaya ~1kard1~1 gii~liikleri
bir ~ekilde goz ard1 eden bir teori olmak durumundadu.
tMaddecilik de, tidealizm de bu anlamda psikofiziksel bircili~in de~i~ik
biQ.mleri olarak gori.ilebilir. Maddecilik
tinsel varhklann ger~ek varolu~unu
yads1mak ve zihni maddenin bir tiirevi
ya da fonksiyonu olarak gonnek, buna
kar~1n tinselcilik ya da idealizmin de~i
~ik tiirleri de beden ya da cisimleri bilin~ i~erikleri olarak gormek sureti yle,
ger~ekte problemi ~u ya da bu ~ekilde
yoksayar lar.

bejleni 109
Fakat bu arada, zihin ve bedenin deneysel olarak verilmi~ iki ayn toz oldugunu
a9k~a one siiren tiim digl!r Dgretiler, zihinle beden arasmdak.i ili~k.i problemine
doyurucu bir ~oziim getirme zorunlulu~uyla kar~I kar~Iya kahr. Probleme bir
yarut getirmeye kalk1~an en onemli iki
teori, birbirlerine rakip ogretiler olan
tetk.ile~imdlik ve paralelizmdir.
Bunlardan etk.ile~imcilik, hem bedeni
ve hem de zihni, birbirlerini etk.ileyen ve
dolayisiyla birbirlerine nedensel bir bi~imde baglanmi~ ik.i ayn tozsel varh.k
olarak goriir. Buna kar~m, tparalelizm
ik.i toziin birbirlerine yalmzca ~lik ettiklerini savunur, fakat bunlar arasmda bir
kar~Ihkh etkile~im ve nedensel bag bulundugunu one siirmez.
Beden felsefi bir ~er~eve d1~mda, yakm
zamanlarda sosyolojik bir a~Idan da ele
ahnmaya ba~laruru~hr. Bu a~Idan ele
almdigmda, beden sosyolojisi, feminizmin,
geli~mi~ toplumlarm niifuslanndaki ya~
lannu~hgm, postmodem toplum teorisinin dogu~unun, ~agda~ tiiketimjn insan
bedenini on plAna ~Ikartan dogasmdaki
degi~melerin, bbbl teknoloji ya da prati.kteki geli~melerin, ki~inin degerini
bedeninin giizelligine indirgeyen ldtle
sporu ve bo~ zaman kiiltiiriiniin bir sonucu olmak durumundad1r. Btma gare,
beden sosyolojisinin dogu~u, pozitivizme ili~.kin bir ele~tirinin, ve bedeni zihinden aym~I belli bir bilimsel yakla~un
ya da gelenege yol a~mi~ olan Descartes'm mirasiiW\ reddedilmesinin sonucu
olmu~tur.

Yiizyihmizda ikici anlayi~I reddederek, zirunsel, fiziki ve kiiltiirel fenomenlerin kar~Ihkh etkile~imini savwtan
gorii~ aym zamanda, insan bedeninin
yalmzca biyolojik olarak verilmi~ bir
olgu olmakla kalmay1p, toplumsal bir
yap1m oldugu, yani soylemler ve toplumsal pratikler taraf1ndan iiretildigi
gorii~iiyle birle~tirilmi~tir. Bu baglamda, tFoucault'nun yolundan giderek,
bedenin modem toplumlarda sonsuz
say1da gozetim, disiplin ve denetim bi<;iminin hedefi hiiline geldigini one sii-

renlerin gorii~iiyle, feministlerin kadmlann anatomileri tarahndan belirlendigi


tezine kar~I ~1kan gorii~lerinden de soz
etmek olanagt vardir.
beden-ozne [lng. body-subject; Fr. corpssujet). Empirizm ile entellektiializm, determinizm ile mutlak ozgiirliik arnsmda
bir orta yol bulma}'l ama~layan Frans1z
filozofu M. Merleau-Ponty'nin felsefedek.i hareket noktasm1 olu~turan kavram.
Beden-ozne, ona gore, ne saf bir nesne,
ne de saydam bir oznedir. 0, baz1 baglamlarda bir nesne olarak algilamr,
diger baglamlarda ise, algilayan oznedir. Beden-oznenin diinya ile olan ili~ki
tarn, zekadan esk.i olup, tiim yarg1lar
son ~oziimlemede, onun diinyaya ili~kin
ya~anm1~ tecriibesine dayanir. Bedenozne, kendisine daha onceden birtaklm
anlamlann aktanlmJ~ oldugu bir diinyayla kar~Ila~Ir ve ona yeni anlamlar aktanr.
begeni [Os. kuuuei zaika, meyil; ing. taste;
Fr. gout; AI. geschmack). 1 Sanat eserlerini, insan elinden ~a iiriinleri, birtaklm kurallarn dayanmadan, salt duyum
ve deney yoluyla yarg1lama yetisine,
sanat eserlerindeki iyi ve giizel yonlerle
eksikjjk y a da kusurlan ay1rd edebilme
yetene~ne; giizelligin insanda yarati:J.g oznel duygu.
2 ileti~im baglarrunda, aktanlan mesajlardan keyif alma tavn, belli mesajlarm olumlanmasi veya talep edilmesi
durumu. Bu baglamda, begeni, kendisini diger begenilerin reddedilmesiyle ortaya koydugu i~in olumsuz bir bi~imde
tammlamr; estetik kayg1 ya da miilahazalardan ziyade, insanlann kendilerini
tanlmladJ.klan k.imliklerle ilgilidir.
Begeninin ikinci anlami i<;inde, ileti~im
arn~lanrun kendilerine hitap ettigi izleyicilerin ilet~im ara~lanmn belli bir tiiriinii, bu ara~lar tara.&ndan sunulan iiriinlerin, kimli.k ve ki~ili.klerin bir boliimiinii
digerlerine iistiin tutmas1 ve bunlan tiiketme eylemi d1~mda ba~ka yollarla da,
ornegin tavu ve davram~lannda gostermesiyle belirlenen gene! egilime begeni
kulturu ad1 verilmektedir.

110

Bekta~ilik

Bekta~ilik.

Hact

Bekta~

Veli'nin (12091271) du~unceleri <;evresinde olu~an tarikat. Senkre tist bir yap a arzeden Bekta~iligin temel ozellikleri arasanda, en
ba~ta dort kapa ve dort inan<; tasavv~ru
gelir. Bunlardan dort kapa, ~eriat (l5ld'11"t ve Ehli Beyt'in yoluna uymak) tarikat
(~eyhe baglnnmak), hakikat (Tann y tanzma yolu) ve marifet (Tanrz bilgisine goliiren
yol) kapalan, dort inan<; ise ibadet, niyaz,
adak ve vuslafllr. Bekta~ilikte ayraca Te.
vella (hli Beyti w 12 imanu Sf!Vmek) ve
Teberra (Yezid ve diger Elzli Beyt du~man
lnr~na yirz ~~'irnrek) da onem ta~lrBekta~ilik, ~amanhktan izler ta~unas1,
ayramahk yapmamasa, Anadolu halklnan dilini kullanmasa, a<;1k ilkelerden ziyade, her du~unce ve inan<;ta alan insanlaran kend ilerine gore anlamlar <;tkarabilecegi ustu kapah inan<;lar geli~tir
lnesi nedeniyle Anadolu'nW\ her yerinde
hazla yaydml~ bir inan<; ve o~reti butu
nudur.
belirleme [ing. determinate]. Genel olarakt
bir ~eyi belir li klima, a<;1k ve se<;ik bir ~e
kilde suurlama, karakterize etlne. Bilgi
anlamtnda, bir olayan nedenini ortaya
koyma, bir kavra1n1n i<;lemini olu~tu
ran oge ya ozellikleri a<;1k bir ~ekilde
tan1mlatna ya da s1n1rlama.
belirlenim [lng. detenninatian; Fr. d~ter
rnination]. Ozellik ya da karakteristik. Bir
~eyin her ne ise o olmas1 ya da bir nesnenin ozelliklerine sahip alma durumuna
gelmesi anlarrunda belirletne kazanmas1
duru1nu. Nedenlerle sonu<;lar veya olaylar arasmdaki zorunlu bag1nti. Evrendeki
olaylann neden sonu<; ili~kilerine bagh
olarak ortaya 'tlklnasL
Sonucun dt~ ya da fail neden tarafndan belidenmesinde oldugu gibi, nedensel belirlenimden; bir orgarun fonksiyonunun k1smen, butun bir orgartizmarun
ihtiya<;lara tarafandan yani par<;alann
butun taraf1ndan belirlenmesinde oldugu gibi, yaprsal belirlenimden; ara<;lann
aana<;lar ya da erekler tarafandan belirlerunesi anla1n1nda teleolo jik belirlenimden; bir surccin, onu meydana getiren
kar~1t, fa kat ozsel bile~enlerin i<; <;all~-

mast ve daha sonraki sentezi taraf1ndan


belirlerunesi anlamtnda, di yalektik beli rleniJnden soz edilebilir.
belirlenimsizcilik [Os. ldicabiyye; ing. indetenninism; Fr. indetenuinisme; AI. indeter1ninis1Pius]. Endeterminizm. 1 Metafizikte, evrendeki her~eyin belirlenani~
olmad1gnu, dunyada raslanh ve ozgfir ..
Iuge yer bulund ugun u sa vunan gorii~.
Baza olaylaran bir nedeni ohnad1g1na, nedensiz olarak ortaya <;1ktagan1 one suren
metafizik ogreti olarak indeterminizm,
baza olaylann genel yasa ya da ilkelerle
a<;aklanamayacagana, birtaknn olaylann,
bilgi eksikliginden degil de, evrendeki
raslanta, kendisellik ve kesinsizlik gibi
ogelerden dolayt ongorulemeyecegini
one surer.
2 Ahlak felsefesinde, benin, zihin ya da
bilindn, iradenin, ruhun, ahlaki kararlar
ad1 verilen sonu<;lara neden olmada
ozgur oldugunu, ahlaki se<;imlerin daha
onceki fiziki ve psi~ik olaylar tarafandan belirlerunedigini, akJlh insan varhganan mutlak bir se9Jle ozgurlugune
sahip bulundugunu bne suren anlayt~.
belirsizlik [Os. nruphemlik; ing. vagueness,
entrapy; Fr. impr~cision, AJ. e11thropie]. Sozcuklerin, kavratnlann adlandardlkJan ya
da uygulandlklara nesnelerin suurlanmn tam ve kesin olarak bilinememesi
durumu. Buna gore, bir sozcugun bclirsiz olmas1, bu sozcugiin i<;inde ge<;tigi
baza bildiri kipinden tumcelere herhangi
bir dogruluk degeri verilememesi; bildiri kipinden bir tiimcenin belirsiz olmasa
ise, bu tumceye herhangi bir dogruluk
degeri yuklenememesi anlamma gelir.
0 nlu Alman filozofu Kant' 1n, onermele
ri nitelik bakurundan degerlendirirken,
bu baglamda olwnlu ve olwnsuz onermeye ek olarak one surdugu onenne turiine belirsiz onerme ada verilir. Belirsiz
onerme, ona gore, A B degildir' formundaki bir onennede, B yukleminin de
olwnsuz oldugu onennedir. Belirsiz 5nermeler, yuklemi olwnsuz alan, olumsuz onermeler olarak gorulurler. Bunlar,
anlam bakunandan olumlu, fa.ka t form
balwnrn.dan olumsuz onennelerdir. OrI

- ben 111

negin, 'Canh oliimsiiz degildir' onermesi, anlamtbakJmmdan olumlu, fakat


formu bakrmmdan olumsuz olan bir
onermedir. Bununla birlikte, belirsizlik,
onennenin formuna degil de, anlamma
bagh bir ozelliktir.
2 Ote yandan, herhangi bir sistemin
i~inde varolan diizensizlik, o sistemdeld raslanhsalhk unsurunun yiiksek olmasr durumu da belirsizlik olarak tammlamr.
belirtik tanrm [ing. explicit definition; Fr.
definition explicite]. Dilde bulunan uzun
bir deyim yerin.e, -;ok daha ktsa bir kar~thk bulmak suretiyle yaptlan tamm.
Bu ti.ir bir tamma aym zamanda, krsaltrcz tamm ad1 verilir.
bellek [Os.lwfiul; lng. memory; Fr. mbnoire;
AI. gedoechtnis]. 1 Ge-;mi~teki deneyi.m.leri, tecriibe ve ya~anblan arumsayabilme
yetisi. Deney ya da tecriibeleri arumsama,
zihinde canlandtnna ve ge-;mi~i ~imdide
koruma gucii. 2 Arumsayan oznenin,
ge-;mi~ ya~anhlanna, bilin-; hallerine ya
da ge-;mi~te algtlamr~ oldugu nesnelere
ili~kin -;rkarunsal olmayan bilgisi. 3
Ozgiin olaylar, olgu ve nesneler, imge
ve fikirler ortada olmad1g1 zaman, onlarla ilgili bili~i ya da mahlmah zihinde
korumaktan meydana gelen fonksiyon.
4 St>z konusu malumah depoladtgi, biriktirdigi varsaytlan sistem ya da yer.
Bellek, ammsayan oznenin ge.;mi~teki
duygulan, bilin-; hillleri, klsacasr psikolojik ya~anhlan ile ilgili oldugu zaman,
buna ifebnkr~sal bellek, buna kar~m,
arumsayan oznenin g~i~te algtlad1gl,
zihinden bagunslZ nesnelerle ilgili oldugu zaman ise, buna da algrsal bellek ad1
verilir.
Bellegin olu~wnunda ya da arumsama
siirednde, ii-; ayn evre soz konusu olur: I
Daha once algtlanrru~ olan nesnenin zihinde canJandmlmas1, bellekte bir imge
olu~turulmas1, II imgenin, ammsayamn
ge-;mi~inin bir par-;asm1 meydana getiren bir nesnenin imgesi, sureti olarak tamnmasi ve Ill arumsanan nesnenin psikolojik ya da fiziki bir zaman ~r-;evesi
i-;ine yerl~tirilmesi.

Bu baglamda, yeni kar~lla~tlan bir durumu eskiden ya da daha once gonnii~


olma izlenimine dayanan bir tamma
gii-;lugu ya da yamlsamastyla belirlenen, ~imdiki zamanla ge-;mi~in birbirine kan~tmlmasmdan meydana gelen
bellek hastahgma bellek karr~rklrgr ad1
verilir.
Buna kar~m, bellegin zaytflamast ya
da tiimiiyle ortadan kalkmas1 durumu,
bir ~eyin istenen anda anunsanmasmm
imkans1z hale gelmesi, belli birtaklm
~eylerin hahrda tutulmasmm olanaksizla~mast hali ise bellek yitimi olarak
tammlamr.
bellum omnium contra omnes. Devletin
ortaya filkl~mdan once, doga durumundaki insanlann, kendi -;tkarlanm hayata
ge~irmek i-;in, birbirleriyle gerektiginde
sava~a girecegini ifade ehnek uzere,
+Hobbes tarafmdan kullandan Latince
terim. Devletin ortaya filkl~mdan 6nce,
insan toplulugunun i-;inde bulundugu
dogal hali ifade eden deyim: Herkesin
herkese kar~1 sava~I.
ben [Os. nefs; ing. ego; Fr. l'ego]. Akll sahibi 6znenin, bilin-;li ki~inin, kendisini
ba~kalanndan aytrmasma ve kendisini
one siirmesine yarayan gu-;. <;ogunluk
ki~i, bilin-; ve ozne st>zciikleriyle e~an
lamh olarak kullarulan, zihin, bellek,
bilen, ego olarak da bilinen ve, degi~me
boyunca varhgmt koruyup, birliginin
farkmda olan birlik. Bir bireyin psikolojik ozelliklerini betimlemeye ve btiti.inlemeye yarayan temel degi~ken.
Farkh benlerden soz edilebilir. Buna
gore, tiim zihinsel faaliyetlerin gerisinde
yatan neden olan ve varolu~u, dogrudan
dogruya i-;ebak1~ yoluyla bilinemeyen,
fakat i-;ebakl~m i-;eriginden 9karsanmak
durwnunda olan, elle tutulamaz, gozle
gt>riilemez, maddi olmayan, degi~mez
varhga ya da ruh veya tine SQ/ ben adr verilir.
Buna kar~m, i-;ebakl~ yoluyla algtlanan, ve bir ki~iyi niteliksel olarak ba~ka
bir ki~iden aytran ya da ona kendi ki~i
sel karakterini veren i~lem ve ogeleriyle
etkin, bireysel bene ise deneysel ya da

112

bencillil<

empirik ben ad1 verihni~Hir. Bilincilnizin


birli~i tara&ndan onceden varsayllan ozneye ise, tTansendmtal bm denir. Ve nihayet, bilincin sezgisel olarak hissedilen ya
da algdanan birli~ine, ifebakr~rn beni ad1
verilmektedir.
Cte yandan bilint;li oznenin, duyum,
algt, du~unce, duygu, tutku turunden
bilint; it;eriklerini do~ru dan ve arac1s1z
olarak tecrube etmesi, kendi zihin hallerinin bilincinde olmas1 durumu, insa
n1n kendi bilincini belli bir bilginin konusu yapmas1, oznenin kend isi it; in nesnele~ebilmesi, kendisi hakk1nda nesnel
olabilmesi ya da ki~inin kendisini ba~
kalannJn gorebilece~i tarzda de~erlen
direbilmesi yetene~i ben bilinci olarak
tan1mlarur
bencillik [Os. hodkdndrk; Ing. egoism; Fr.
~goisme; AI. egoismus). Genel olarak, ki~inin kendi benine ve kendi t;lkarlar1na
du~kunluk gostennesi, ba~kalann1 hit;
dikkate almadan, yalruzca kendisini ve
kendi iyili~iru, refah1n1 ve mutlulu~u
nu du~unmes i. tnsan1n kendi benini ve
ki~isel t;1kann1, ya~am1n1n mutlak ilke.
s1 yapmas1.
Czel olarak da, ingiliz deneyci filozofu
tHobbesun, insan1n tum eylemlerinin
'ben sevgisi' taraf1ndan belirlendi~ini,
ve ahlikb.h~1n da insan1n kendisini koruma it;gudusunun bir ~ekli oldu~unu,
tum eylem.Jerin insan1n kendisini koruma it;giidusuniin ve kendi benine duydu~u sevginin bir sonucu olarak ortaya
t;lkh~lnl dile getiren o~retisi.
Benjamin, Walter. 1892-1940 ydlar1 araSlnda ya~am1~ olan Alman du~unur.
Ad1 +Frankfurt Okuluyla irtibatlandlnlan ve yinninci yuzydm set;kin bir estetik teorisyeni olan Benjamin'in temel ve
en unlu eseri 'Mekanik Roprodiiksiyon
c;a~da San at Eseri' adh dcnemesidir.
Sanatsal uretimin maddf boyut veya
yonlerine dair analizi, Benjaminin t;a~
da~ du~unceye en onemli katkls1n1
olu~turur. Ona gore, 20. yiizyllda sanat
alanmdaki en onemli geli~me ve problem, gelene~in t;ozulmesi ve buna ba~h
olarak yokolup gitmesiyle birlikte, sana-

t1n yepyeni bit;im ve i~levler kazanm1~


olmas1d1r. Ba~ka bir deyi~le, mekanizasyon ve kitlesel uretiJnin kultur alarun~ da yaydi~mdak.i ilerici potansiyeli
goren Benjamin, oncelikle kulturel PSerlerin veya sanat yapltlaruun mekanik
olarak t;o~altdabilirliAinin, yuksek kulturiin eser!erinin buyulu, ve kutsal
halesini, onlar1 rituel ve gelenekten koparmak suretiyle, yok etti~ini one surer.
0 soz konusu geli~meyi~ ~eylerin evrensel e~itli~i du~uncesini benimseyen kitlelerin t;a~da~ ya~amda giderek artan
onemleriyle birle~tirir ve bunu potansiyel olarak ilerici bir ~ey olarak de~erlen
dirir.
Di~er bir deyi~le, teknolojik alandaki
buyuk geli~menin, sanat ve kultur it;in
yepyeni imkanlar sa~lad1~1ni iddia eden
Benjamin, fototraf ve sinema benzeri sanatlann kaydetti~ geli~menin, kitlelerin
kabhmma ac;tk, onlann yaranna olan bir
sanab mumkun hale getirdi~ini sayler.
Ona gore, sanabn mekanik olarak t;o~al
hlabilirliti, kitlelerin sanata kar~1 olan
tutumlann1 de~i~tirir. Bir Picasso tablosuna kar~1 takunlan gerici ta v1r, bir
Chaplin filmine kar~1 ilerici bir tepkiye
donu~ur.

Sanahn toplum i~n oldutunda 1srar


eden du~unur, ritiiel ve propagandarun
1930.lar Almanya' smdaki roliine gondenne yaparak, sanatJ.n ozerkliti veya
sanat i~n sanat iizerindeki 1sraran esteti~in fa~izm taranndan politik hayata sokulmasiyla tamamlandatJru one surer.
Bununla birlikte, Benja.min'e gore, gele
ne~in ve ge91'i~ kultiiriin ozgiirle~tirici
yonlerini de unutrnamak laZJm gelir. Nitekim, o bir yandan da, kapitalizmle birlikte yok olup giden ge9JU~in kurtanlmasJnl amat;layan ttarihsel maddedli~in
savunuculu~u yapmaktan hit; geri
dunnam~br.

benlik~ili.k [Os. hodnumalk; tng. egotimz;

Fr. egotisme; AI. egotismus). Ki~inin salt


kendi t;lkar, istek, arzu ve ihtiyat;lanru
kar~dama t;abas1yla belirlenmesi, bencilik ya da egoizmin koydu~u Slnirlann
daha otesine get;erek, salt kendi kendi-

Bentham, Jeremy

siyle ilgili ohnas1 durumu. Oznenin,


za1nan zaman sap1k hazlan da aralannda oJmak iizere, kendisine ozgii old u~una inand1~1 yanlanna gosterdi~i
a~1n hayranltk.
benlik teknolojisi [ing. ego technology; Fr.
technologie d' ego]. Dnlu ~a~da~ du~unur
Michel Foucault'nun, iktidar taraf1ndan
~eyle~tirilerek in~a edilen oznelli~e
kar~1, bireylerin kendilerini bagtms1zca
yaratabileceklerini ya da in~a edebileceklerini dile getiren kavramsalla~tlnnu.
Bireylerin kendileri veya ba~kalann1n
yardlmlyla, kendi bedenleri, ruhlan, dii
~iinceleri, hareketleri ve varolu~ tarzlan
iizerinde belli say1da i~1emi ya da etkinli~i, kendilerini, belli bir mutluluk, bilgelik, yetkinlik ya da oliimsiizliik haline
eri~ebilmek i~in, donii~tiirmelerini sa~
layacak ~ekilde ger~ekle~tirmelerine

imkan veren pratikler biitiin ii.


benmerkezci durum [ing. egocentric predicament). Felsefe tarihinde ilk kez ola
rak tngiliz em piristleri taraftndan one
stiriilen ve bir insanm yalruzca kendi
deneylerinin, kendi bilin~ i~eriklerini n
bilgisine sahip olabilece~i, kendi zihin
ya da bilin~ hallerinin otesine ge~erek,
ger~ekligin bizzat kendisini, ger~ekte
oldugu ~ekliyle diinyay1 bilemeyecegini dile getiren kabul. Her rur bilginjn
kendi bireysel bilincimizin bir eseri oldu~unu, bilincin d1~1nda kalana ili~kin
olarak hi~bir bilginin olamayaca~1nt
one siiren gori.i~.
Her birimizin kendimize ozgii, yalruzca
kendimize ait alan alg1sal diinyayla Slrurlanml~ oldu~umuzu, bu diinyan1n
otesine g~erek. ger~ek di.inyarun kendisine ula~amayaca~Jmlzl one siiren tez.
benmerkezcilik y andsamas1 [In g. egocentric illusion; Fr. illusion igocentrique].
Herhangi bir benin evrenin merkezinde
olmas1 soz konusu olamasa bile, her
benin kendisini evrenin merkezi ve odak
noktas1 olarak algllamaktan ya da dii
~iinmekten geri duramcunas1 tavrma ve
daha ozel olarak da evrendeki he~eyin
ihtiya~larlffilZI ve arzulannuZl kar~daya
cak ~ekilde diizenleruni~ oldugu ya1ul

113

samas1. Ki~inin kendisini evrenin tnerkez;i olarak gorme e~limi.


benolmayan [Os. gayri nefs; ing. no1t ego;
Fr. no1t ego] Ozneden ayn bulunan, oznenin d1~1nda kalan nesnelerin biitiiniine verilen ad. Diinyaya ili~kin alglmlZln en onemli bile~enlerinden biri.
Alman idealist filozofu tFichte'ye gore,
ben lektir ve her~eydir. Ve ben kendi
kendisinin bilincine, ancak ben olmaya
na kar~1 koyarak varabilir. Bu ~er~eve
i~inde, ben olmayan ben'in bilin~siz faali~
yetinden dogar.
Bentham, Jeremy. 1748-1832 ylllar1 araSlnda ya~am1~ alan, yararcll1~1n kurucusu ingiliz filozofu. Temel eserleri: An
Introduction to the Principles of Morals
and Legislation [Ahlak ve Yasaman1n ilkelerine Giri~], Deontology [Deontoloji]
ve Science of Morality [Ahlak Bilimi].
A;ddk gorii~u: Bentham, ahlak gori.i~iine
temel olmak i.izere bir psikoloji teorisi geli~tirmi~ ve 'do~an1n insanoglunu iki
egemen efendinin yonetimine ter ketmi~'
oldugu iddias1yla Lin kazannu~ alan bir
d ii~iiniirdiir. Ona gore, insan dogas1
kendi ~karuu saglayacak, hazz1n p~in
den ko~arak, ac1dan ka~1nacak ~ekilde
olu~turulmu~tur. Bentham i~te bu ~er~e
ve i~inde, eylemlerin hazz1 arthnp artbr
mad1klanna ve dolay1s1yla aay1 en aza
indirgeyip indirgemediklerine bakllarak,
ahlakf bak1mdandan do~ru ya da yanb~
diye sLJUflanabilecegini savunmu~tur.
Bentham sOZ konusu psikoloji gorii~iinden hareketle, bir thaz kalkiilii ge
li~tirmi~tir. Bir eylemi se9ttek i-;]n, soz
konusu eylemin sa~layaca~ haz miktanru temele alan haz kalkiilii yontemine
gore, hazzln niceligi, ~u ogeler tarabndan belirlenir. Hazz1n yo~unlu~u, siiresi, hazzm yaklnh~1, kesinligi, verimliligi
ve hazztn safh~1 (yani, act ya da s1ktnb,
iiziinti.i gibi duygularla kan~mam1~ olmasl).
Bentham'1n tyararcth~l, hazZl temele
alsa bile, haz ahlalana gore ~ok daha ge
li~mi~ bir o~retidir. Zira, hazcdt~ln iyiyi hazza ~itledi~i, ve hazz1 yaln1zca
birey a9smdan de~erlendirdi~i yerde,

114 Benthamcthk

Bentha1n iyiyi 'en yiiksek saytda insana,


en yiiksek 1nutlulugu saglayan ~ey' olarak tanunlam1~tlr. Nitekim, Benthamclhgln en biiyiik say1da insantn en yiiksek
mutlulugunu, toplumlann ve bireylerin
en yiiksek ahlAki an1aa olarak goren, insanlann eylemlerinin ahlaki degerlerinin deneysel olarak eylemlerin yararhhg1yla, yani bir eylemin mutluluk yaratlna giicii tarahndan belirlendi~ni savunan gorii~ olarak tan1mlan1r.
SiytJSet felsefesi: Siyaset felsefesini ahlak
gorii~iine dayand1rmak isteyen Bentham, diger bir deyi~le ki~inin kendisine
doniik hazlarla, da~a doniik hazlar araSlnda bir ay1nm yapm1~hr. Bunlardan
birincileri salt hazla ve kj~inin kendi
mutluluguyla ilgili iken, ikincileri bir
iyilik ifadesi olup, ba~kalar1n1n mutluluguyla ili~kilidir. Bireysel mutlulukla
en yiiksek say1da insan1n mutlulugunun bir ve ayn1 olmad1g1run fazlas1yla
fark1nda olan Bentham, bencillikle toplulnun iyiligi veya en yiiksek say1da insanln mutlulugu aras1ndaki ut;urum.un
a~tlabihnesi ic;in, iki arac;tan faydalanmaya ~ah~ml~tlr.
Bu arac;lardan birincisi, egitimdir. Ona
gore, insanlar egitim sayesinde zihinsel
melekelerini ve yeterliliklerini artbnr,
kendilerini tam olarak gerc;ekle~tirebil
menin yollann1 ogrenir ve boylelilde
de, bir ki~inin ak.Jlca yollarla elde ettigi
m utI ul ugun ba~kalanna yonelik sevgi
ve haytrseverligi, otekinin iyiligini kapsadlguu anlayabilirler.
Bentham"da bireyin kendisine doniik il
giyi toplu1nsal bir ilgiyle tamamlamarun
iki.nci yolu kurumsal bir ~erc;eve yaratlnak ge~er. Ona gtire, insan bencil ~Lkar
ve zorlamalan bu sayede ve kurumsal
bir c;erc;eve ic;inde, toplum ic;in yararll
amac;lara donii~tiirebilir. Liberalizmin en
onemli teorisyenlerinden biri olan Bentham, siyaset felsefesinde, gtic;lii bir halk
egemenliginin savunuculugunu yapma~
ve saz konusu egemenligin tek meclisli
yasama orgaruyla temsilini istemi~tir. 0,
denetim ve kuvvetler aynhgt ilkesinin
taln ~ah~an bir tdemokrasiyi onlemek

Lizere haZJdannu~ ayg1tlar olarak degerlendirirken, din konusunda ku~kucu bir


tav1r takuun1~br. Bentham"a gore, din
ilerle1neyi engelleyen ozellikle de entellekti.iel ilerlemeye set c;eken bir kurumdur. Dahas1, o dhlin inarunayanlara kar~1
dii~manhk uyand1rmak ve bir kast s1n1h
yarahp beslemek suretiyle, toplum.a sadece s1k1nh vcrdigini dii~iiniir. ihtiyac;
duyulan ~ey, dini ho~goriidiir ve bunu
saglayacak tek ~ey de, bilinemezci bir
ku~kuculuktur. Ote yandan, dine c;ogunluk yararc1 bir ac;1dan bakan Bentham,
onun yararstZ oldugunu soyle1nekten de
c;ekirunemi~tir.

Benthamc1hk [lng. Bentl1amism; Fr. BentltamismeJ En biiyiik say1da insarun en


yiiksek diizeyde 1nutlulugunu, toplumun ve insanlann en yiiksek ahl~i
amac1 olarakone siiren J. Bentham'm yararc1hg1ru tarumlayan terim.
insanlaru1 eylemlerinin ahlakllhglrun,
deneysel olarak onlann, bir eylemin .
1nutluluk iirehne giicii anlanuna gelen,
yararhhglyla belirlendigini one siiren
Bentham'a gore, bir eylemin ahliki degeri, son c;oziimlemede eylemin dogurdugu haz ya da aayla ortaya ~1kar, zira
insan varh~nln gerc;ek efendileri, en
yiiksek ve tek iyi olan haz ve tek ger~ek
kotiiluge kar~1hk gelen ac1d1r.
benzerin benzerine neden oldugu ilkesi
(ing. principle of lib causes like]. Nedendeki niteliklerin aynt zamanda sonu~ta
da varoldugunu, ned en ve sonucun rumiiyle ayn ya da farkl1 bir yap1da olamayacaguu, ornegin zihnin ya da zihinsel ya~amtn, zihinsel ozellikleri ohnayan bir ~eyden tiireyemeyecegini, ya~a
lnm, canhhgm kendi i~inde canllhg1 olmayan bir ~eyden dogamayacag1n1 dile
getiren ilke.
Berdyayev, Nikolai 1874-1948 yallan araSlnda ya~ama~ ~agda~ Rus dii~iiniirii.
Felsefede mantlksal ve rasyonel yontemler yerine, sistematik olma yan, gizemli anlatun bic;imlerinden yana olan
Berdyayev, hakikatlerin, rasyonel ara~
hrmarun degil de, 'tinin a~k1n diinyaSlndan s1zan bir a~agan iiriinii' oldukla-

Bergson, Henri 115

nn1, insarun btiytikhJ~uniin de, bu tinsel diinyadan ve tannsal yaratma yetene~inden pay almas1ndan kaynakJanda~ana savunanu~tur.

Dii~iincesi

daha -;ok dinsel bir metafizikten meydana gelen Berdyaev'e gore,


varh~m temelinde, kendisinin ungnntd
ad1ru verdi~i, t Aristoteles'in ilk maddesine benzer olan ~ey vard1r. Ona gore,
ungrund varolmamakla birlikte, varh~m
imkaru olmak anlam1nda varbktan once
olmak durwntmdadar. Yaln12ca potansiyel olan varolu~tan ayn olarak, aktiiel
varolu~ belirsiz bir kaos olmada~ana
gore, saf ilnkana belirleyen, bir ilk yaratJa eylemin var olmas1 gerekir. Berdyaev'e
gore, i~te bu, Tann'1un eylemi olmak durwnundadar.
Bergson, Henri. 1859-1941 ydlan arasanda
ya~ama~ olan c;a~da~ dii~iiniir.
Temelllkeler: Temel eserleri arasanda Essais sur les Donn~es imm~diates de Ia Conscience [Bilincin Dolayuns1z Verileri Ozerine Denemeler], Matiere et Mimoire
[Madde ve Bellek], Lts Deux Sources de la
Morale et de la Religion (Ahlik ve Dinin
lki Kayna~a] ve L'Evolution creatrice [YaratJca Evrim] gibi kitaplar bulunan Berg~
son, Almanya'da do~up geli~mi~ olan
idealist ya~ama felsefesinin Fransaldaki
temsildsi olarak tarunar. Ayna zamanda,
sure-; felsefesi ada verilen felsefe tiiriiniin de en onemli temsilcilerinden olan
Bergson, tpozitivizmin ya da olduk-;a
dar bir -;er-;eve i-;inde kalan bilimsel yoruinlann iddialanna ~iddetle kar~1 -;akarken, insanf ve tinsel de~erlerin onemini vurgulam1~hr. 0, i~te bu -;er-;eve
it;inde, 20. yiizyalda geli~en akla kar~a
ba~kaldannan onemli onciilerinden biri
olmak d uru1n undadu.
Ba~ka bir deyi~le, ondokuzuncu yiizyalda ortaya -;tkan maddecilik dirimseldlik
kar~ath~mdan yo~un bir bi-;ilnde etkilenen Bergson, bilimin bulgulanru ozii itibariyle bilimsel olmayan bir ger-;eklik
anlaya~1na ula~mak i-;in kullanma~tu.
Metafiz:i ~i, tdinamizm ve silreklili~in
onemini vurgalada~1, akhn ger-;ekli~in
yapasuu bilmeye yetili olmada~1n1 dile

getirdi~i

h;in, Bergson Roanantik gelenek


ic;inde yer ahr. Ba~ka bir deyi~le. diskiirsif dii~iincenin ve dolayasayla, tiim deteraninizani ve tmekanizmiyle bilimin kapsanu ve a-;aklama alan1nm olduk-;a dar
oldu~una dikkat -;ekmi~ ve ya~am fenomeni, bilin~ ve ozgiirlii~iin sadece ve sadece dolayamsaz sezgi ile anla~alabilece
~ini one siirdii~ii i-;in, Bergson aynt
zamanda ya~am felsefesinin 20. yiizyaldaki en onemli temsilcisi sa}'llabilir.
Meta fizigi: Ger-;ekJi~in sezgi yoluyla bilinebilece~ini savundu~u i-;in ondokuzuncu yiizytl Ahnan dii~iiniirii Schopenhauera ~ok yakla~an Bergson, bununla
birlikte, bir ilerleme o~etisi olarak evrim
teorisini -;ok dddiye ahp metafizi~ine
temel yaph~l it;in, onun kotiimserli~ini
payla~maz.

ilk ara~ttrmalartna zihin ve beden arasandaki ili~ki konusuna ay1ran filozof,


zamanmm bu kon udaki gozde o~retisi
olan psiko-fizyolojik paralelizme, yani
her psikolojik olguya onu belirleyen fizyolojik bir olgunun kar~ahk geldi~ini
dile getiren o~retiye ~iddetle kar~l -;aklTil~tlr. Bergson, bu ba~lamda belle~in,
ve dolay1sayla zihin ya da ruhun bedenden ba~1msaz oldu~unu ve ama-;lanna
gerc;ekle~tirebilmek i-;in bedeni k ullandl~lnl one siirmii~tiir.
Ya~am dii~iincesini incelerken, evrimin
gerc;ekli~ini kabul eden, onu kesin olarak
belgelenmi~ ya da karutlanmt~ bir teori
rliye goren Bergson, evrimin mekanist bir
tarzda geli~meyip yarahc1 oldu~unu
iddia etmi~tir. 0, bu geli~me siirecinde,
biri i-;giidii, di~eri de zeka yoluyla geli~n iki -;izgi bulundu~unu soylemi~ ve
bunlardan her ikisinin de, evrenin her yerinde i~ ba~1nda olan ya~am ahhm1n1n
eseri oldu~unu savutunu~tur.
Bilgi Goru~leri: Bilgi goru~iinde, rasyonel dii~iinceye giivenmeyen, kuru bir
takilcahk ve tbilimcili~e kar~a c;aklp,
bun un yerine sezgiyi temel alan Bergson, bilincin her zaman bir ~eyin bilinci
oldu~unu, bizim do~rudan ve araaslZ
olarak yalnazca kendi tecriibemizi bilebilece~imizi ve dolayas1yla en iyi ve en

116 Bergson, Henri

yerkin bir bi~hnde kendi bilin~ akl.~m \1Zl ve sureyi idrak edecegimizi belirtmi~tir. Bu ise, kavramsalla~tmlabilen
bir bilgi degildir; yani, bu, akd ve analiz yoluyla degil de, ancak ya~anarak,
ve sezgi yoluyla bilinebilir.
Ba~ka bir deyi~le, Bergson felsefesinde
oncelikle, kavramsal bilgiye ~iddetli bir
ele~tiri yoneltmi~tir. Kavramlann surekli ve dinamik bir ger~ekligi, onu statik
Mile getirmek ve bolmek suretiyle ~rplt
ttgma one suren Bergson, 'biricik' olan
ger~eklikle ilgili hakikatlerin kavramsal
yolla soze dokulemez, ifade edilemez oldugunu soylerken, bir yandan da bizi
ger~ekligin ozune goturecek bilgi turu
olarak sezgiden soz etmi~tir. Bilimi reddetmeyen, fakat bilimsel bilginin en
onemli bilgi turu olarak goruhnesine
kar~1 ~lkan Bergson'a gBre, ger~eklige
nufuz eden, nesnelerle dogrudan ve aracasaz bir temas kuran ba~ka bir bilgi tiiru
daha vardar. Bu bilgi dile getirilemez,
soze dokulemez. Bu bilgiye, en a:zmdan
bilimsel bilgi kadar onem ve deger verilmesi gerektigini one si.iren Bergson, analiz adliU verdigi bilimsel, rasyonel bilginin kar~asma, sozciiklerle d.He getirilemez
olan sezgiyi g~rmi~tir.
Bergson'a gore, sezgi bize, ger~ekligin
~emasam degil de, bizzat kendisini bilme
olanaga verir. ~u halde, Bergson bir ~eyi
bihnenin iki yolunu birbirinden aymr.
Bu yollardan birincisi bizi bilinecek nesnenin ~evresinde hareket ettirir, oysa
ikincisi nesneye nufuz etmemizi saglar.
Birindsinden elde edilen bilgi, nesneyi
gozlemledigimiz bak1~ a~asma baghdar;
dolayasayla, bu bilgi goreli bir bilgidir.
Buna kar~m, ikincisinde nesneyle dog~
dan bir temas i~inde olur ve herhangi bir
bak1~ a~asamn sarurlamalanndan kurtuJuruz. Burada nesneyi ger~ekte oldugu
~kliyle kavranz. Bunlardan birincisi
+analiz. ikincisi tsezgidir.
Sezginin bize g05terdi~ ger~eklik nedir? Bergson bu konuda aradaga ipucunu
ki~inin kendi dogasma ili~kin sezgide
bulur. Ona gore, kendi ir;imize donup
bakhguruzda tecrube ettigimiz ~ey, de-

gi~en

haller veya. ozellikleri ciegi~en


~eyler degil de, degi~menin bizzat kendisi, sure ve ya~amdar. Sezgi yoluyla hilinen benden hareket eden Bergson, burada kalmay1p daha sonra dunyamn
aym sureden meydana geldigini iddia
etmi~tir. Ba~ka bir deyi~Je, ger~ekligin
bilimin varsaydaga gibi, madde olmadagma gostermeye ~ah~an, dogamn, hilimin soyledigi gibi, yalruzca mekan i~in
deki maddi cisimlerden olu~madagma
savunan Bergson, insanlann mekanla
du~uruneye ~ah~hklan i~in, maddecilige egilimli olduklanm iddia etmi~tir.
Oysa, zaman mek~ndan daha temel
olup, butun ger~kligin ozu zamandar,
stiredir.
AnlamamlZ gereken ~eyin, zamarun
bir birikim, bir buyuyup geli~me, bir
sure oldugunu belirten Bergson, bir
adam daha ileri giderek, surenin yalmzca ak1p giden bir ~ey olmakla kalmay1p,
yarahcl oldugunu savunur. Ba~ka bir
deyi~le, sure gorunu~un gerisindeki
ger~eklik, bilimlerin ara~hrdaga gozle
gorulur empirik donu~umlerin gerisindeki esas nedendir. Buna gore, turlerin
evrim ge~irdigi hipotezini dogrulanabiJen deneysel bir hipot~ olarak benimseyen Bergson, buradan buti.in bu evrimsel geli~menir gerisindeki esas gucun,
temel nedenin sure oldugu metafiziksel
tezine ge~mi~ti.r.
Bergson'a gore, ger~ekten varolan ~ey
madde, cansaz varhk degildir; ger~eklik
suredir ve bunu yalmzca sezgi kavrayabilir. Zaman bir birikimdir. Gelecek hi~
bir zaman ge~mi~in aym olamaz, zira
her adamda yeni bir birikim ortaya
~akar. 0 bilin~li bir varhk i~in var olmamn degi~mek oldugunu kabul eder,
zira degi~mek demek olgun.la~mak demektir; olgunla~mak ise, sonsuzca kendi
kendini yaratmak demektir. Bu, yalruzca
bilin~li insan varhga i~in degil, fakat
butun ger~eklik i~in boyledir. Bergson
geli~meyi, ancak sure olarak anladagamaz takdirde a~Lklaga kavu~abilecegi
maza savunur.

Berkeley, George

Ona gore, ins an i~te b u ya~amda 1naddeyi yener, mekamn stmrlanmn iisti.ine
t;tkar ve it;inde salt siireyi ya~ar. insan
kendisini biitiin benligiyle bir i~e verdigi zaman da aym ~eyi duyar. Get;mi~, siirekli olarak bugiine ve gelecege
dogru akar. i~te, bu biricik gert;eklik
olarak siiredir. Bergson'a gore, siireyi
ya~ayabilmemizin ko~ulu bellektir. Bellek zaman arahklanm yener, get;mi~,
~imdi olarak ya~amr. Siireyi biitiinliigii
it;inde yakalaytveren ise sezgidir.
Bergsonculuk [lng. Bergsonianism; Fr. Bergsonisrne]. Henri Bergson'un dii~iince t;izgisini izleyen dii~iiniirlerin, 20. yiizythn
ba~lannda, Fransa'da kurrnu~ okulduklan meta.fiz:ik okulu ya da akmu.
Bergson'un metafizi~ benimseyen bu
okul, filozofun kendisinden ba~ka, bilimdeki krizle Amerikan tpragmatizminden etkileruni~ ve Bergsonun dii~iince
siyle, tdirimselcilik ve tirrasyonalizmin,
onun kendisinden t;ok daha otelere ta~t
rnayt amat;lamt~hr. tSezgicilik ve tiradeciligin savunuculugunu yapan Bergsonculann en onde gelenleri arasmda
Maurice tBiondel, Lucien Laborthenierre
ve Eduard Le Roy saydabilir.
Berkeley, George. 1685-1753 ydlan arasmda ya~amt~ olan, ve diinyada yalruzca ruhlann ve bu ruhlarm ideleriniri varoldugunu, buna kar~thk maddenin
varolmadtgmt one siiren ingiliz dii~ii
niir. Temel eserleri: The Principles of
Human Knowledge [insan Bilgisinin llkeleri1 ve Three Dialogues Between Hylas and
Philonous [Hylas ile Philonous arasmda
iit; Konu~ma].
Bilgi GOru~leri: Berkeley de, kendisinden once ya~amt~ olan +Locke gibi,
bizim dogrudan ve aractslZ olarak algtladtgtmtz her~eyin kendi zihnimjzdeki
tideler oldugunu, dogu~tan dii~iinceler
bulunmadtgmt, tum idelerimizin algtsal
deneyin sonucu oldugunu, ve bilgimizin
duyudeneyi yoluyla sahip oldugumuz
idelerden tiiredigini savunmu~tur. idelerden tiireyen bilginin tek bir istisnast
vardtr: Tinsel varhklara ya da insarun
kendi benine ili~kin bilgi.

117

Berkeley'e gore, kendi z:ihnime ya da benime ili~kin olarak dogrudan bir algtsal
deneye sahip olamadtgJm, ama dogrudan ve araas1z olarak yalmzca zihnimin
t;e~itli niteliklerini ya da faaliyetlerini alglladtgun i9n, benim, kendi zihnirne ya
da benime ~kin bir ideye sahip oldugum soylenemez. Bununla birlikte, buradan yola t;lkllarak zihinden ya da benden
st>z ebnenin anlams1z oldugu sonucuna
vardamaz. <;iinkii, sonsuz say1da ideye
ek olarak, bu ideleri bilen ve algdayan
bir ~ey, algdama, isteme, imgeleme ve
arumsama gibi faaliyetlere ek olarak, bu
faaliyetleri gert;ekl~tiren aktif bir varhk
vardtr ki, bu da zihin ya da ruh ya da
bendir.
tdelerden insan zihrunden ya da bir
alg1 eyleminden bagams1z olarak kendi
ba~lanna varolan ~eyler olarak soz
ehnek t;eli~ik olsa bile, bizim birincil niteliklere ili~kin idelerimize benzeyen niteliklere sahip olan nesnelerin insan zihninden bag&mslz olarak varolduklan
dii~iiniilebilir. Bu dii~iinceye Berkeley,
bir idenin ancak ba~ka bir ideye benzeyebilecegi, buna kar~m bir ses ya da bir
~eklin ba~ka hit;bir ~eye degil de, yalm.zca ba~ka bir ses ya da ba~ka bir
~ekle benzeyebilecegi kar~1hg1m verir.
Dahas1, ona gore, biz ~ihnimizdeki idelerin nesnelerin niteliklerine benzeyip
benzemediklerini hit;bir zaman bilemeyiz, t;iinkii bizim dolayuns1z olarak algtlad&glmlz her~ey kendi idelerimiz
olup, idelerimizle bu idelere benzeyen
nitelikler ilke olarak birbirlerinden farkh olduklanndan, bizim idelerimizle bu
idelere benzeyen nitelikleri birbirleriyle
kar~da~hrma imkarum1z yoktur.
Metafizigi: Bilginin tek kaynagmm algt
oldugunu, algtda ise bizim yalruzca
kendi idelerimizi }'a da duyumlanmtZJ
bilebilecegirnizi one siiren epistemolojik
nitelikli oncullerden yola ~karak, yalnlZCa idelerin ve ideleri algdayan zihinlerin varoldugu ve duyularnruz iizerindeki eylemiyle idelere neden olan maddenin hit;bir ~ekilde varolmad&gJ ~klin
deki ontolojik sonuca ula~an Berkeley,

J 18

Berkeley'in tezleri

bununla birlikte t1pk1 LockeJun yapm1~


oldugu gibi, nedensel bir alg1 anlay1~1
benhnseyerek, zihnitnizdeki idelere neden olan bir varhgu1, yani Tann'run va
roldugunu one surmu~tur. Ba~ka bir
deyi~le, o maddenin yerine Tann'y1 yerle~tirmi~tir.

Berkeley'e gore, biz algdanmazln, ideleriJnizin, onlar 1 canh ve a~1k olduklan, 2


diger deneylerimizle uyumlu olduklan,
ve 3 insan iradesinin keyfi bir eyleminin
sonucu olmad1klan, yani insan zilutinde, nedensiz ve te1nelsiz olarak keyfi bir
bi~imde yaratdmad1klan zaman, ger~ek
olduklanru kabul eder ve onlan fantazilerden, du~sel alg1 ve idelerden ay1nnz.
Yani, duyualgllanmlZ, idelerimiz bize
bagh ve keyfi olmad1klan ifi]n, bu alg1,
duyum ve idelerin insan zihninin d1~m
da bir nedeni olmahd1r.
Ba~ka bir deyi~le, madde varolmadlgl,
varolsa bile, butiinuyle olumsuz ve belirsiz bir bi-;imde tarumland1g1ndan dolay1,
bizim zihniJnizdeki idelere neden olamayacak kadar pasif oldugu, ikinci olarak ideler kendi kendilerinin ya da
ba~ka idelerin nedenleri olamayacag1
ve nihayet bu ger~ek ideleri insanm biz
zat kendisi yaratamayacaga i~in, Berkeley' e gore, zilinimizdeki bu idelere, algirruzdaki duyumlara neden olan ba~ka
bir tinsel varb~ varolmas1 gerekir ki,
bu tinsel varhk da Tanra' du.
Bu goru~e, bizim tinsel bir varhg1, bir
Tanr1'yl algalaruruza, duyumlarunaza,
idelerimize neden olurken de, ba~ka
bir zaman da hi~bir ~ekilde tecriibe et
medigimiz siiylenere~ duywnlanm1za,
idelerimize neden olan bir Tanr1 du~
~uncesinin, en az1ndan niteliklerinin
duyularuruz uzerindeki eylemi sonu
cunda bizde algdara, idelere neden olan
bir madde du~uncesi kadar keyfi oldugu soylenerek itiraz edilebilir. Boyle bir
itiraza kar~1 Berkeley, bizim tamamen
irademize bagh olarak ~e~itli ~eyleri ~e
~itli ~ekillerde imgeledigimiz zaman,
tinsel varhk.Jann ideler yaratmas1na
ili~ldn bir tecrubeye sahip oldugumuz
yanitlnl verir. Ve biz, tinsel varhklar

olarak kendimizin zihnhnizde ideler


olu~tunna gucune sahip oldugumuzu
bili yorsak, ona gore, bu bilgi ba~ka bir
tinsel varhk olarak Tann'n1n biziin zihnimizdeki idelere neden olmakta oldu
gu olgusu i~in saglam bir temel olu~tu
rur.
Berkeley soz konusutmaddesizcilik
ogretisi yle ilgili ele~tirileri, omegin insanlar taraf1ndan tecrube edilen izlenim
ya da idelerle ozde~le~tirilmesi durumunda, do~an1n insanlann ortaya ~~
ki~lanndan once varolmad1gl, ya da
bir odan1n ir;inin ins an on a bak t1g1
zaman var hga geldigi, ins an on a bakmaktan geri durdugu zaman yok olup
gittigi turunden itirazlan bertaraf edep
bilmek i~in, ~u halde, Tann'Nn evreni
varolu~ hali i~inde tutan her~eyi bilme
gucune muracaat etmi~tir. Ba~ka bir
deyi~le, o ezeli-ebedi olup, her~eyi
bilen tinsel bir varhk olarak Tann'n1n
varplu~unu kabul etmek suretiyle, d1~
dunyarun Tann taraf1ndan tecriibe edilen ideler, izlenimler toplam1 oldugunu, d1~ dunyadaki nesnelerin Tanrarun
zihninde bulund ugun u, onlann bizim
taraflmazdan algdanmadudara zaman,
Tann tarafandan alglland1klanna one
surer.
Berkeley'in tezleri [lng. Berkeley's theses;
Fr. theses de Berkeley]. Onlu lngiliz idealist lilozofu tBerkeley'in felsefesinin temelinde yer alan ve felsefenin daha sonraid geli~imini olduk~a etldlemi~ olan
iki tez. Bunlar, sirasiyla 1 ~eylerde alglladigunlZ tum nitelikler zihinlerimize
bagh oldugu, ve algalanamayan ve dola
YJSlyla bilinemeyen, 1akat varoldugu
varsaydan toz du~uncesi kabul edileanez oldugu i~in, ~eylerin yahuzca, zihinler taraf1ndan bilindikJeri ya da algiIandakJari surece varoldugu, varolmarun
alg1lanmak, yani zihinde bir ide olmak
oldugu teziyle, 2 d1~ dunyaya ili~ldn
bilgimizin duyumsal bir bilgi oldugu,
bu bilginin her zaman idelerin bilgisi
olup, idelerin de, d1~ dunyadald tiizle
rin degil, fakat basil niteliklerin ideleri
oldugu tezidir.

Berlin, Sir tsaiah. ~agda~ ingiliz ahiAk


ve siyaset felsefecisi.
Berlin, degerlerin yer, zaman ve toplumsal ko~ullar taraflndan belirlendigini savunan Marksist gorii~e kar~1 c;1karak, determinist ogretilere kar~l tavu
alrn1~ ve ahlaki deger)erin, ve insan1n
sorumluluguyla ozgtirliigiinii korumanln onemini vurgulam1~hr.
Bemard, Clairvauxtlu Aziz. 1090-1153
ydlan aras1nda ya~am1~ olan Hristiyan
teolog.
Teoloji konulanndalti yontemi, rasyonel
olmaktan c;ok mistilc bir nitelik arzeden
Aziz Bemard'a gore, Tann'y1 aramarun
yolu, 'utan~ verici bir merak' tan degil, bir
sevgi okulunda ya~amayi ogrenmekten
gec;er. Yiireginde sevgi ta~nnak, Tann'y1
bilmenin ilk ko~uludur. Onun ogretisinin anahtan ~u sozlerde yatar: 'Tann
sevgisi nereden gelir? Tann'dan. Peki bu
sevgisinin olc;i.isii nedir? Ol~siiz sevmek.'
be,inci toz [lng. quintessence; Fr. quintessence; AI. quintessenz]. llk~ag YW1an felsefesinde, yeryi.izundeki ya da ayalb evrendeki cisimleri meydana getirdigi
kabul edilen dart ogeye, toprak, su, hava
ve ate,e ek olarak, goksel dsimlerin kendisinden meydana geldi~i kabul edilen
age ic;in kullarulan; fakat yeryiizi.inde insanlar taraflndan ger~ek dogas1 tarunmadi~ ya da bilinmedigi i~in, kendisine ad
verilmemi~ olan be~inci oge.
Orta~ag filozoflannm, t Aristoteles 'in
ayi.istii evrenindeki ezeli-ebedi ve degi~
mez goksel dsimleri adlandumak ic;in
kullandaklan terim olan b~inci toz terirni, skol,1stik di.i~i.ini.irler tarahndan, aynca do~al bir dsmin sahip oldu~u gii~
ya da en yiiksek oz ic;in kullarulm1~hr.
be' tiimel [Yun. kategoroumenon; Lat. praedicabile; 1ng. predicables; Fr. pr~dicables;
Al. pr~dicabiles ]. Olumlu bir onennenin
yi.ikleminin oznesine ne ,eldlde baglanda~uu g6steren, ve cins, ti.ir, ay1nm,
hassa ve ilinek olarak biJinen ~ terim.
Buna gore, 1 yiiklem ozne i~in ozsel olmadagl, oznenin oziini.i, ya da ozi.ini.in
bir par~as1n1 ifade ebnedigi zaman, ona

oznenin bir ilinegi adJ verilir. Ornegin,


'Baz1 yazarlar zengindirler' 6nermesini
ele alahm. Zengin ohna ozelligi, yazar
i~n oz.sel bir ozellik, yazan yazar kllan
bir nitelik olmay1p, raslanhsal ya da
anzi bir ozelliktir.
Ote yandan, yiikle1n ozne i~in ozsel
olan bir ozelli~i ifade ettigt za1nan, bu
dart ~ekilde soz konusu olabilir. Buna
gore, 2 yuklem, oznenin kendisinin bir
alts1n1h ya da ti.irii oldugu s1n1h ya da
cinsi gosterebilir. Ornegin, 'Dikdortgen
ler paralelogramlard1r' onermesinde,
yiiklem oznenin cinsidir. ikinci olarak, 3
ozne tekil bir terim ve yukle1n de, oznenin bir iiyesi old ugu suuh gosterirse,
yiik]em ~ Atati.irk bir Turk devlet adarrudu' orne~inde old ugu gibi, bir ture kar~lhk gelir. Ayn1 tiimel, 'Baz1 paralelogramlar dikdortgendir' omeginde oldu~u
gibi, yi.iklem oznenin bir alt Sirufi ya da
tiirii oldu~u zarnan da kullan1hr.
Dc;unci.i olarak, 4 yi.iklem oznenin, oz..
neyi ayn1 cinsin ba~ka alt smtflarmdan
ya da diger tiirlerinden aycran bir ozelli~ini ifade edebilir. Bu durumda, 'ikizkenar i.i~genler iki ~it kenan olan i.i~gen
lerdir' ome~inde oldugu gibi, tursel bir
ay1nmd1r. Son olarak, 5 yi.iklem, daha
onceki i.i~ ozsel ozellikten farkh olmakla birli.kte, onlardan ~akarsanabilir olan
ba~ka bir ozsel ozelligi ifade edebilir.
'~kenar i.i~genler e~it a~d1 i.i~genlerdir'

ome~inde oldu~u

gibi, yiik1eme bu kez

ltassa ad1 verilir.


bef yo I [lng. fivt ways; Fr. r.inq voies] Aquinah Aziz Thomas'1n Tanr1'1un varolu~uyla ilgili be~ ayn kan1tl, ya da
Tann'run varolu~unu evren hakkmdaki
genel olgulardan hareketle 9karsama yt>nundeki ~ farkb giri~imi ic;in kulla!UJan terim.
Aziz Thomas, Tann'run varoldugunu n
priori bir bi-;Unde, yani yaln1zca bir Tann
tarumtna dayanarak kanttlayamayaca~a
nuzi one surer. Ona gore, Tannrun varolu~unu karutlamak miimki.inse eger,
Tann karutlanmizm ba~langa~ noktasaru, ba~lang1~ onci.illerini olu~turacak
baz1 temel verilerimiz olmahd1r. Aqui ..

120

be~

nah bu

yol
~erc;eve i~inde,

her biri Tanrt'run


varolu~unu gozlemlenmi~ bir olgudan
yola ~1karak kamtlayan ~ ayn Tann
kamh one sunnu~tiir.
1 Bunlardan birinci.si ve en onemlisi,
hareket olgusundan yola ~1kan kaJUtbr.
Aziz Thomas, bizim baz1 ~eylerin hareket halinde oldugunu, duyu-deneyi temeli iizerinde, tam bir kesinlikle bildigimizi soyler. Ote yandan bir ~ey, ancak
kendisi uzerinde eyletnde bulunuldugu,
potansiyel gu~leri ba~ka bir ~ tarafmdan aktuel hale getirildigi zaman, hareket edebilir. Thomas'a gore, hi~bir ~y
kendi kendisini hareket ettiremez, ~
bu durum, o ~eyin ayru anda, aym bakundan hem potansiyel ve hem de aktuel olmas1m gerektirir. Ornegin, bir
nesne kendi kendisini Isttamaz ya da
steak yapamaz, ~unku boyle bir durum,
onun aym anda hem steak olmas1ru ve
hem de olmamastm gerektirir. Bundan
dolayt, hareket eden her varhgm ba~ka
bir varhk tarafmdan hareket ettirilmesi
gerekir.
.Soz konusu hareket ettiricinin de, yine
ayru nedenJe ba~ka bir varhk tarafmdan
hareket ettirilme zorunlulugu vardu.
Bununla birlikte, bu hareketler ve hareket ettiriciler dizisi sonsuzca geriye gidemez, ~unku bir ilk Hareket Ettirici yoksa
eger, bu takdirde ikinci, u~uncu, v. b. g.,
hareket ettirici ve dolaytstyla, duyusal
dunyada gozlemJenen hareket de varolmaz. Bundan dolayt, Tann vardtr; yani,
gozlemlenebilir bir hareket, son ~ozum
letnede yalmzca, kendisi hareket ebneyen bir Hareket Ettiridnin, yani Tann'run varolu~uyla a~tklanabilir.
2 Aquinah Thomas'm ikinci kamh,
Tann'mn varolu~unu, ~ylerin fail nedenleri oldugu ve fail bir nedenin sonurundan once olmast gerektiginden dolayt, hic;bir eylem ya da sonucun kendi
kendisinin nedeni olamayacagt gozlemine dayandmr. Ona gore, fail nedenler
zindrinde bir ilk neden olmahdtr. Bu ilk
neden olmadtga takdirde, zincirdeki ilk
adtma, daha sonraki halkaya ve daha
sonraki adtmlara neden olacak bir ba~-

langt~

noktast olmaz. Bu ohnadtgmda


ise, son sonu~, yani dunyamtzm bugunku hali de 50z konusu olamaz. Oyleyse,
dogamn bugunku hali vt:: sonu~lar dizisi, bir ilk neden olarak Taru1'mn varhgim karutlar.
3 Aquinah'mn tislam felsefesinden
ilham alan u~uncu kamt1 ise, dogadaki
varhklarm, nesnelerin varohnalan kadar, varolmamalart da olanaklt olan varhklar oldugu gozleminden yola ~tkar.
Dogal varhklar olumsal varhklardtr,
~unku onlar her zaman varolmaz; dogal
varhklar yaratdmt~lardtr ve yok olup giderler. Omcgin, bir agacm varolmadtgl
bir zaman vardt; o ~imdi varolmaktad1r
ve bir gun varhktan -;xkacakbr.
Aga~ i~in varolmama iki anlamda du~unulmelidir. Oncelikle, onun hi~ varbga gelmemi~ olmas1 soz konusudur;
ikinci olarak, o bir kez varolunca, a-;xkbr
ki, belli bir sure sonra yok olup gidecektir. Ger~eklikteki her~ey yalmzca, aga~
benzeri olumsal varhklardan olu~uyor
sa, hi~bir ~yin varolmada~ bir zamandan soz etmek olanakbdtr. Oysa, duyu
deneyi bize, nesnelerin, varbklann varoldugunu gosterir. Bundan dolayt, varolan her~ey olumsal varhklardan meydana gelmez. Olumsal varhklann dt~mda,
bir de zorunlu varhk olmahdtr. Zorunlu
varhk, var olmamast olanakh olmayan
varhkhr ve bu Zorunlu Varhk da, Aquinash Thomas'a gore Tanrt'di.I'. Ba~ka bir
deyi~le, olumsal varhklara neden olan,
onlara varolu~ veren varhk, i~te bu Zorunlu Varltkbr, yani Tann'dtr.
4 Aquinab Thomas'm dorduncu Tann
kamb, varolan ~eyler arasmda bir derecelenme bulundugu olgusundan yola
~tkar; buna gore, bazt ~eyler digcrlerinden daha iyidir, daha ho~, daha dogrudur, v. b. g. ~yleri beUi bir ozelligi sergileyip sergilememelerine gore derecelendirebilmek i~in, elimizde bir standarbn, bir en iyinin olmast gerekir. Bazt ~ey
lerin digerlerinden daha iyi ya da daha
kotu oldugunu, Aquinah Thomas'a gore,
ancak bu standardm bilgisine sahip oldugumuz, en iyiyi bildigimiz takdirde

betimleyicilik

soyleyebiliriz. 0, bu noktada, Aristoteles'in, bir cins ic;indeki en yiiksegin ~n


yliksek degerin, burada en yliksek iyinin- cins ic;indeki tilin nesnelerin ozelliklerinin nedeni oldugu ilkesinden yarar1anmaktadLr. Buna gore, iyi olan her ~ey
en iyinin sonucudur, zira en iyi ba~k.a
~eylerin iyiliginin temelini meydan geti. rir. Demek ki, ~eylerin varolu~lann1n,
iyili.klerinin ve ba~kaca yetldnliklerinin
nedeni olan bir en iyi olarak Tann vardLr.
5 Aquinah Thomas'1n b~inci kan1tt,
t'Diizen ve ama-; karutt' olarak bilinen
k.arut ttiruntin ozel bir halidir. 0 bu kanttta, diinyadaki helleyin ama-;b bir bi-;imde, belirli ama-;lara ula~cak ~ekilde
eyledigi, hareket ettigi gozleminden yola
-;Lkar. Bu durum, akdh insan varhklan
i-;in oldugu kadar, ta~lar ve aga-;lar tiiriinden, alul ve dolaytsiyla bilgiden yoksun olan varhklar i~n de ge-;erlidir. Bu
varhklarm ama-;lanna, raslantJsal olarak
degil de, bir plAna uygun olarak ulqbk~
Ian, bir plAndan dolay1, i~levlerini evrendeki genel diizene katk1 yapacak ~e
kilde ger~ekle~tirdikleri a-;tkbr. Bu plAn
ve dolaytstyla evrendeki diizen de, en
ytiksek derecede ak1lh bir varllk olarak
Tann'run eseridir.
betim [Os. tasvir; lng. description; Fr. description; AI. beschreibung]. Daha once tantmlanmt~, tanuru yapllnu~ bir ~eyin
tarurrunln, ozel/ tekil bir durum ic;in kar~mza -;kan tekran. Tekil ve somut kavramlarla yapllan tarum. Bir olayt, duyguyu tan1mlayan, tarif eden soz ya da yazt.
Somut nesnelerin, soz konusu nesneler
stnth ic;in kesin bir ozellik olarak ifade
edilemeyecek olan belirtilerine i~aret
eden tasviri.
Bu baglamda, davran1~ bilimlerinin,
omegin psikoloji, sosyoloji, antropolojL
ekonomi gibi bilimlerin temel amacuun,
nedensel yasalar geli~tirme ve a~klama
yoniindeki tiim giri~imlerden kesinlikle
uzak durarak, gozlemlenen olaylar arasmdaki bag1nt1lan temele alan sa~lam
ve dakik tasvir ya da betimlemelere
ula~mak oldugwu1, zira insan davraru~~ iizerindeki kontrolle, davrant~a ili~-

121

kin ondeyinin bu betilnlemelere dayanmak durumunda oldugunu soyleyen ilkeye betimleme illa!si adt verilir.
betimlemeler teorisi [lng. theory of descriptions; Fr. theorie des descriptions]. lngiliz filozofu B. tRussell taraftndan geli~
tirilen ve betimlemeler ya da tasvirler
arastnda bir aytnm yaparak, bunlartn
dilde, ayn birtaklm i~levler yerine getirdigini one siiren kuram.
Buna gore, Russell bir betimlemeyle
ozel bir isim arastnda bir ayrun yapmt~
tlr. Betimlemeyle belirli bir manttksal
formu olan dilsel bir ifadeyi anlayan
Russell'e gore, betimlemeler belirli ve
belirsiz betimlemeler olarak iki ye ayrthr.
Belirli bir tasvir ya da betimleme, biricikligi ifade eden ve kendisinde ge-;en sozcilklerin anlamlanndan dolayt, yaln1zca
tek bir ki~iye uygulanabilen, buna kar~tn, belitsiz betimleme ise, biriciklik Slrurlamastndan bag1~1k olan bir ifadedir.
Bu -;er-;eve i-;inde, 'lngiltere krali-;esi' belirli, 'bir krali-;e' ise belirsiz bir betimlemeye kar~thk gelir.
Betimlemelere ek olarak, ozel isimlerden de soz eden ve ozel bir isimle yalnzca tikel bir ~eyi ya da ki~iyi adlandran bir sembolii anlayan Russell, hem
ozel isimlerin ve hem de betimlemelerin
dilin kullantmmda, farkll, ancak -;ok
onemli roller oynadtg1n1 savunmu~tur.
Biz, ona gore, dili ozel isimler aracthgtyla diinyaya baglartz. Ozel isimler,
dilimizin diinya ve diinyadaki varhklardan soz ettigi konusunda bizim i-;in bir
teminat olu~turur. Oysa betimlemeler,
daha farkb bir bi~imde kullaruhrlar;
onlar, Russell'a gore, bize kendileriyle
tan1~madt~1m1z nesnelerden soz etme
olanagt verirler.
betimleyicilik [tng. descriptionism; Fr.
descriptionism). 1 Ahlftk felsefesinde, dogalc1hg1n bir tiirii olarak, ahlill yarglartn, kural koyucu degil de, yalruzca betimleyici bir anlama sahip olduklaruu ve
dolayiStyla tam anlanuyla ve ger-;ekten
olgusal olan tiimcelerden c;Ikarsanmak
suretiyle karutlanabileceklerini one siiren
gorii~.

122

bilen

Ahlak alamnda s6z konusu olan bu betimleyici bilimsel yalda~1ma, ya da bilimsel veya betimlemesel yakla~mm
ahlak alaruna uygulanmasuun sonucu
olan ve kural koymay1p, yalruzca insan
davram~m1 gozleyerek, sonUI;lanm betimleyen ahlak tiiriine ayru zamanda betimleyici ahlak ad1 verilir. Ahlaki de~er
ve ilkelere, olgusal ilke ve onermelere
ula~h~lmlz tarzda ula~ldi~m savunarak, insanlar arasmda hangi ortak ahlaki
kural, de~er ya da eylemlerin bulundu~unu, bu ilkelerin evrensel olup olmad~~m ara~t1ran ahlak anlay~ olarak betimleyici ahlak, ';'~itli insanlar ya da
toplumlar tarafmdan benimsenen ahlaki
inanf;', gorii~ ve de~erleri inceler, ahlak
alarunda, olmas1 gerekeni soylemeyip,
yalruzca olam ara~tlrlr.
2 Ote yandan, bilim felsefesinde, do~a
yasalanrun, do~ada hiiki.im siiren bir
zorunlulu~un iladesi ohnay1p, ortaya f;'lki~lan gozlemlenen olay ve olgulann
diizenli dizili~ ya da ard arda geli~lerini
betimleyen genel ifade ya da onenneler
oldu~unu savunan gorii~e betimleyici
doga yasasz anlaya~a denir. SOz konusu
gorii~, suyun 100 dereceye kadar ISlhld~ takdirde kaynad1~m1 dile getiren
do~a yasasmm, yalruzca, do~ada bu
ba~lanbrun bir olgu olarak ortaya filkh~ma i~aret etti~ini ve salt do~ada olup
biteni betimledi~ini ya da af;'1klad~m
dile getirir.
3 Buna mukabil, metafizikte, ~;"a~da~
dii~iiniir P. F. Strawson'un, metafizikten
tumiiyle vazge~;"memekle birlikte, gerfieklik ya da duyusal olamn iisl:iinde ve
otesinde kalan bir diinya iizerine do~ru
lu~u smanamayan onenneler ortaya
koyma tavnna kar~1 ~1kan ve spekiilatif
metafizi~in kotii ve olumsuz yonlerinden uzak dunnaya ~;"ah~an meta.fizik anlay~ma betimleyici metafizik ad1 verilir.
Boyle bir metafizik anlay~. kendisini
toz tiiriinden, temel ve ka~mdmaz oldu~u dii~iiniilen ~;"e~itli kavramlann analizi i~iyle suurlam1~hr. Betimleyici metafiz.ik, tStrawson'un t Aristoteles ve
tKant'ta omeklendi~ini savundu~u me-

tafizik tiiriiniin, yani gozden ge~;"irici metafizi~in kar~1smda yer almaktadu. Buna gore gozden ger;irici metafizik, diinya
iizerine, d1~ gen;eklikle ilgili dii~iince
mizin aktiiel yap1suu betimlemekle yetinmeyip, yeni kavramsal sistemler kurma i~iyle m~gul olur.
4 Tarum teorisinde ise, tiiriin bir ozelli~i olamayan, fakat tiir i';'indeki bireylerin kendilerine ozgii kalan, ayru tiir ifjinde, turun bireylerini birbirlerinden ayumaya yarayan karakteri ya da tekil ozellikleri ortaya koyan; ba~at karakteri
de~il de, ba~1l karakteri; ozsel ozellilderi
de~il de, anzi ozellikleri dile getiren taruma betimleyici tarum denmektedir.
bilen [ing. knower; Fr. saveur]. Bilgi ili~ki
sinde, bilinen nesne ya da varh~a kar~1t
olarak, bilgilenmekte olan, bilgiye ula~an tozne. Bilginin zihinsel bir faaliyetle
birle~tirilen ve empirik bir tben ya da
saf bir ego olarak gortilebilen oznesi.
bile~ik [Os. murekkep; lng. complex, compound; Fr. compose; AI. zusammeugesetzt].
Basitten farkh olarak iki ya da daha fazla
say1da unsurdan meydana gelen ~eyi tarumlayan sdat.
Buna gore, onenneleri yap1lan bakJrrundan suuflad~mzda, basit onennelerle birlikte de~erlendirilmek durumunda olan onenne tiiriine, yani bir ozne, bir
ytiklem ve kopiiladan olu~an basit oner- ,
meden farkh olarak, iki ya da daha fazla
say1da basit ya da kategorik onenneye
aynlabilen onenneye bile~ik onenne ad1
verilir. Bile~ik onenneler 've', 'ya da',
'ise', 'ancak ve ancak' gibi manbksal ba~
la~;"larla birbirlerine eldenmi~ basit onermelerden meydana gelir.
bile,tiriciler manh~a [ing. combinatory
logic]. Matematiksel mant:J~m, de~i~ken
lerin tumiiyle elenip, yerlerine bu mant:Jk
dahna ozgii olan belirli turden fonksiyonlann ge~;"irildi~i dab.
bilgelik [Yun. sophia; Os. hikmet; ing. wisdom; Fr. sagesse; AJ. weisheit]. En geni~ ve
en genel anlarru it;inde, insarun if;'inde
ya~ad1~1 diinya ve toplumla uyumlu,
kendi kendine yeten ve bilin~jli bir varhk
olmas1m; diinyaya, kendisine, ya~ama

bilgi 123

ve ya~anun nihai ve en yuksek ama~la


nna ili~kin olarak saglam bir kavray~a
sahip bulunmasuu; eylemlerinde bilginin belirleyici rol oynamasuu; du~unup
ta~marak eylemesini; eylemlerinin enine
boyuna du~unUimu~ eylemler olmasm
ongoren ideal durum ya da erdem.
Varolan her~eyi aklm ~gmda yargiiayan ve yorumlayan, boyle yaphg1 i~ de,
ortalama insa1u, SJJ"adan insanlan etkileyen i~ ~alkanhlarmdan, tutkulardan etkilenmeyip uzak kalan ki~inin ozelligi, erdemi olarak ortaya ~1kan bilgelik, ya~am
tecri.ibelerinde, dunyadaki gtindelik ili~
kiler i~de, gozlemleyen ve nufUz ebneyi ama~layan zihinlere gori.inen ~eylerin
anlamma ve amacma ili~kin dogrudan
pratik kavray1~1 zorw1lu lolar.
Buna gore, bilgelik, insanm her~eyden
once relleksif olmasm1, yani olaylan ve
inan~lan, nedenleri ve sonu~lan ~gm
da degerlendirmesini, ol~up bi~mesini
ve ger~ek ama~larla ara~lara ili~kin olarak saglam bir kavray1~a sahip olmasJru gerektirir.
bilgi [Os. mdlilmal, mdrifet; ing. knowledge;
Fr. connaissance; AI. erkenntnis]. Oznenin
ama~h yonelimi sonucunda, ozneyle
nesne arasmda kurulan ili~kinin urunu
olan ~ey. Bir .~eyin ayudma ya da bilincine varma. Ogt"enilen ~ey. Bir ~eyle aktiiel deney yoluyla kurulan yalonhk ya
da tam~lk.hk. Olgu, dogru ya da Odev
olarak gorulen bir ~eye ili~kin a~lk alg1.
Bilin~te bulunup da, bir ~ekilde hakl1
k1hnan ve boylelikle dogru diye degerlendirilen her~ey bilgi ad1m almak durumunda olup, bilgiyle ilgili problemler, ya genel olarak bilginin dogasm1 ele
alan tepistemolojinin ya da bilen oznenin dogas1 uzerinde yogunla~an tzihin
felsefesinin kapsa.nu i~inde yer ahr.
Felsefe tarihinde, filozoflar bilgiyi farkh
~ekillerde tammlarm~lardJr. Farkh bilgi
goru~lerinden baz1lanru, burada tarihsel bir s1ra i~inde ~oyle ornekleyebiliriz:
Aristoteles bilgi konusunu iki ~kilde ele
ahr, yani'O bir yandan insarun duyum ve
alai gibi yetilerine ili~kin bir a~ama
ve ate yandan da genel bir bilim teorisi

sunar. RuhW\, bilgi soz konusu oldugunda, Aristoteles' e gore, iki temel yetisi
vard1r. Bunlar ise, s~rasyla duyum ve
ak1ld~r. 0 duyuma ili~kin a~Jklamasm
da, madde ve form aymm1 yapar ve duyumu ya da duyu-algJsJJ"U, algllanan
nesnenin, madde olmadan formunu, soz
konusu duyu orgamyla almak olarak tammlar.
Nas1l ki, duyum alguanan nesnenin,
madde olmadan, algllanabilir olan formunu almaktan olu~uyor.;a, aym ~ekil
de alolyurUtme de akllla anla~labilir
olan fonnu almaktan meydana gelir. Algllanabilir olan duyusal formlar oncelikle, duyulann renkler, sesler tiliunden
ozel nesneleridirler. Buna kar~m, akllla
anla~J!abilir olan form, bir ~eyin ozudur, o ~ey i~in soz konusu ~ey olmanm
ne anlarna geldigidir ya da onun tarurmdJJ". Aristoteles'e gore, her ne kadar bir
bedene bagh olmasa bile, ala! da, hplo
duyum gibi, bir yetidir ve daha yiiksek
yetiler varolu~lan i~in daha a~ag1 yetilere bagunhdrlar. Bundan dolay, akuyuriitme faaliyeti varolu~u i~in duyualgsna baghd1r. Ba~ka bir deyi~le, bilgirniz
duyudan, yani tikel olandan ba~lar ve
tiline! ya da gene! olana yukselir.
Bilginin tumel olamn; formun bilgisi
oldugunu, bu nedenle yarg1da dile getirilebilir olan bir bilginin, formlar arasmdaki ozsel baglantllara ili~kin bir
kavray1~tan meydana geldigini savunan Aristoteles'in gozunde bir ~ey hakkmda dogru bir bilgiye sahip olmak, o
~eyi turler ve cinsler hiyerar~isi i~inde
bir yere, bir tiir ve cins i~ine yerle~tire
bilmek ve dolaysyla neyin onun i~in
ozsel oldugunu bilebilmek anlamma
gelir. Onun du~uncesinde bilgiyle, cins
ve tur yoluyla struflama arasmdaki soz
konusu olan bu ili~ki, aym zamanda
bilgiyle tamm arasmdaki ili~kiyi gunerne getirir, zira .)-!!stoteles'te tamm
"ns ve tur olu la olur.
, yalmzca te erm ilgisini veren ad
tarumlanyla, ~yin kendisinin ozunu
veren nesne tarumlan arasmda bir aynm
yapar. Ad tanmuyla nesne tarumt arasm-

------------------------------------

------------------------------

124 bilgi

daki farkhlok biiyiik ol~lide, ~ey1n oziinii


vermenin, ~eyin nedenine ili~kin bir
ac;ll<:lamay1 i~erdigi olgusuna baghd1r.
Bundan dolay1, Aristoteles bir ~eyin nedenini ortaya koyabildigimiz zaman, ilk
elden, ger~k bilgimiz oldugunu sayler.
Bir ~eyin nedenini vermek ise, o ~eyin
oziiniin ilk ilkelerden ba~layarak tamtlanmasllU i~erir; bilimin i~levi de budur.
Ger~ekten de Aristoteles, ikinci Analitikler adh eserinde, bilimsel bilginin
her~eyden once, aym anda hem olgunun kendisihe bagh oldugu nedeni ve
hem de olguyla nedeni arasmdaki zorunlu bagmt1y1 bilecek ~ekilde, tikel
olamn gene! olandan ya da ko~ullu olanm nedeninden ~1karsarunas1 anlamma
geldigini sayler. Ba~ka bir deyi~le, ona
gore, olgunun, ba~ka hi~bir olgunun
degil, fakat yalmzca soz konusu olgunun nedeni olarak, kendisine bagh oldugu nedeni bildigimiz zart.'an, bilimsel bilgiye sahip oluruz. Bu bilgi ise
tas1msal, yani tiimdengelimsel bir yapda olan bir kamtlamanm sonucu olan
bir bilgidir.
Aristoteles'e gore, bilimsel bilgi oldugundan ba~ka tiirlii olamayan ~eylerin
bilgisidir. Bilimsel bilgi, onun ikinci AMIitikler adh eserinde dile getirdigi ozel
bir anlam i~nde tiimel olan bagmhlan
ortaya ~1kanr. Her~eyden once, yiiklem
ya da temel nitelik, konuda yer alan terimin her omegine, hio;bir istisna olmadan
ait olmahd1r. ikinci olarak, o konuya
anzi olarak degil de, ozsel olarak a it olmahdr, yani onun i~in ozsel olarak
dogru olmahd1r. Ve nihayet, o konuya
tam tamma kendisi olmak bak1mmdan
ait olmahd1r. Buna gore, I yiiklemjn kn:.
n\UlUD her Xmegi je;jn datJn nfduty ka:.,.
mtland1~1 ve 2 kony. doW. oldugu ka- .
-mtlanan seyin enJ-:!!i s1mfl oldu"-' ~
zama
u Ia y W<lem, ozne ile temel
rutelik arasmda tiunel 1r atylh va
.
Aristoteles'e gere, bir bilim, geometri,
astronomi, botanik, vs, omeklerinde oldugu gibi, belli bir konu haldunda olan
dogru onermeler obegidir. Onermeler
belli olgulan dile getirmeli ve bu olgula-

nn ni~in boyle olduklanru gostermelidir. Bununla birlikte, bilimsel onermelerin dogru olmalan i~in daha fazlasma
gerek duyulur. Bilimsel onermeler, Aristoteles"te zorunlu olarak dogru olmak
durumundad1rlar ve onlarm dogru olduklan karutlanabilmelidir.
Aristoteles burada dikkatimizi modern
felsefe i~in biiyiik onem ta~1yan bir aynma ~ek.mektedir. Onermelerin onemli
bir boliimiiniin dogruluk ya da yanh~
hklan gozlemlenebilir olgulara baghd1r.
Bunlann dogruluk ya da yanh~hklan
duyulann gozlemlenebilir olgularla ilgili olarak saglad1g1 verilere dayarularak
test edilebilir. Buna kar~m, onermelerin
ba~ka bir boliimii de, duyu deneyinden
baglmSIZ olarak dogru ya da yanh~hr.
lki onerme tiirii arasmdaki farkhhk, I
'$imdi yagmur yagmaktad1r' ve 2 '$imdi yagrnur ya yagmakta ya da yagmamaktadlr' gibi iki onermeyle gosterilebilir. Birinci onermenin dogruluguna gozlem yoluyla karar verilebilir. Buna
kar~m, ikinci onermenin dogruluguna
havanm halihaz1rdaki durumuna hi~
bakmaks1Z1n karar vermek olanakhd1r.
Birinci tiirden onermelere biz, giiniimiiz
epistemoloji anlay1~ma gore, olumsal
ya da empirik, buna kar~m ikinci tiirden onermelere zorunlu ya da analitik
onermeler ad1ru veriyoruz.
Aristoteles, bu ~ekilde kesin bir aynm
yapmad1g1 i~in, matematigi omek alarak, matematik i~in ge~erli olarun doga
bilimleri, yani deneyim ve gozleme dayanan empirik bilimler i~in de ge~~li
olmas1 gerektigini dii~iinmii~tiir. Buna
gore, I o, bir bilimin tiim onermelerinin
zorunlu olarak dogru olmas1 gerektigini savunmu~tur.
Oysa, modem filozoflar zorunlu bilginin kapsamrm manhk ve matematikle
s1rurlama egilirnindedirler. Omegin, giiniimiizde hi~bir fizik~i fizigin belli bir
yasas1ru, dogarun oldugundan ba~ka
tiirlii olamayan bir yasasrm Hade eden
ve zorunlulukla dogru olan bir onerme
olarak gormez. Aristoteles ~te bir hilimin tiim onermelerinin zorunlu olarak

bilgi
do~ru oldu~una

inanarken yandm1~hr
ve yanh~1 da ~a~1n1n, en geli~mi~ bilimi olarak matetnati~i ti.im diger bilimler
i~n bir model olarak gonnesinden kaynaklanml~hr.

Bu yanl1~1n do~al bir sonucu ise, 2


onun bilimsel onermelerin ti.itnel olarak
do~n1 olduklanna, yani istisna kabul
etmediklerine ili~kin inanctdu. 0, burada da yine ayn1 nedenle yanh~a di.i~
mektedir. Zira, gi.ini.imi.izde do~a biliminin onermelerinin c;oAu, ti.imel ve
zorunlu alan onermeler olarak de~il de,
do~ru alma olas1hklan ~ok yi.iksek alan
onerrneler olarak gori.ilmektedir.
Aristoteles'in ardtndan, t Akademi'nin
ku~kucu filozoflanndan alan Karneadesi ele aldt~uruzda, onun bir yandan
mutlak bilginin olanakstz oldu~unu savunurken, bir yandan da, mutlak bilgi
yerine, bir olasthk teorisi ge~irmeye ~a
h~tl~lnl gori.iyoruz. 0, algllarla ilgili
olarak i.i~ olasdtk derecesini birbirinden
aytrml~tlr: 1 Yalruzca olasth, muhtemel olan, 2 olas1h olduktan ba~ka, kendisiyle birlikte bulunanlar taraf1ndan
do~rulctnan, ve 3 olas1h alan ve buna
ek olarak doArulu~u ba~h bulundu~u
sistem tarahndan peki~tirilen. Bu i.i~i.in
cU derece, normal ve ah~1lagelmi~ anlam i~inde, biziln bilim ad1n1 verdi~i
miz bilgi ti.iri.ine kar~1hk gelmekted ir.
Ote yandan, duyumcu bir bilgi anlayll
benimsemi~ alan tHellenistik felsefe di.i~iini.irlerinden atomcu felsefenin savunucusu tEpiki.irosa gore, her ti.ir bilgi,
ruhu meydana getiren atomlarla, dlartdan gelen atomlann r;arpt~malann1n bir
sonucu olarak ortaya ~1kar. Buna gore,
atomlar duyu organlaruu etkileyerekdu~
yumlar i.iret:irler. Duyu organlannm uyanlmast, ruh ic;in bir gori.inti.i, gori.ini.i~ ya
da suretle sonu~larur. Duyu deneyi, bu
~ekilde olu~an gori.ini.i~i.in kendisi de
duyumlarUl yinelenmelerinin sonucu
alan bir genel kavram ya da ideye uydu~u zaman, ortaya ~. Epiki.irosun
bilgi gori.i~i.inde, yarg1ya en yakm alan
~ey budur ve bu, ayn1 zamanda yanl1~1n
kayna~1 alan ~ey olarak gosterilir. Epi-

125

kuros, duyumlar un1zm do~ru ve ayru


zatnanda, yargllarmuzda ba~vunnarruz
gereken en yitksek ol~iit olduklarlnda
tsrar etmi~tir. Duyumlar, ana gore, kendilerinin dl~mda bir olc;i.it ve denetim
mekanizmas1 kabul etmezler.
Ayn1 donemde yer alan tStoahlar da,
Epiki.irosun yaph~l gibi empirist bir
bilgi gori.i~i.i benimsemi~lerdir. Stoahlann epistemolojisinin temel kavrarru,
sezgi ya da anhk bir do~rudan kavrayt~
anlanuna gelen kDtalepsis'tir. Onlar da,
hpk1 atomcular gibi, ~ylerin ruh i.izerinde izlenimler buakt1~1ru di.i~i.inmi.i~
lerdir. Ruhta bir izlenim ahnd1~1 zaman,
ruh bu izlenimi, kavra}'la bir onay olarak bilinen bir i~lemle tescil etrnelidir,
fakat soz konusu kavray ger~ekle~in
ceye, izlenim ruha ti.im i.iy le ni.ifuz edinceye kadar, bilgiden soz etmek olanakb
detildir.
Hellenistik felsefenin ba~ka bir d i.i~i.i
ni.iri.i alan tPlotinos, felsefesinde zaman
zaman Aristoteles d i.i~i.incesinden derlemi~

oldugu kavramlan

kullarmu~

olsa

da, bilgi konusunda kesinlikle Platon'un


gori.i~i.ini.i yinelemi~tir. 0, bu ~er~eve
i~inde, bedene tUmi.iyle kartt olan ruha,
bilgiyi salt ruhun bir fonksiyonu ya da
eseri olarak gorebilmek amac1yla, once~
lik ve i.isti.inli.ik verir. Buna gore, ruhun,
kendilerini alg1 ve bellekte gosteren
temel bilgi faaliyetleri ve yebleri vardtr;
beden ve izlenimleri, ruhun bilgide kullanaca~ ara~lardan ba~ka hi~bir ~ey de~ildirler. Ruhun, zihin ya da akll olarak
temel fonksiyonu ve faaliyeti, t.izerlerinde en yi.iksek ilke ya da varhgu:., yani
Bir'in bulunduAu Formlan ya da ldeala
n tema~a etmektix.
Modem felsefenin kurucusu alan Descartes'a gore ise, bilgi hereyden once
a) kesin olmahdu. Yine bilgi, b) ger~ek
olan1n bilgisi olduktan ba~ka, c) zorunlu olmah, yani kendisinden ku~ku duyulmamahdlr. Bilgi yaln1zca, hakktnda
asia yanh~a di.i~emeyece~imiz bir ~ey
(ya da baz1 ~eyler) var oldu~u takdirde
mi.imki.indi.ir. Ti.im bilgiler, ttpk1 aksiyometik geometride rum bilgilerin az

126

bilgi

say1daki ilkel ve 1n ullak olarak kesin


olan do~rudan litretilmesine benzer bir
bi~itnde, liimdengelimsel bir i~lemle
elde edihnelidir. DescarlesIn bilgi teori
si, ozu itibariyle lasarlJT\a bir bilgi kuramtdir. Onun bilgi gorii~ii, bedenden olduk-;a farkh ve ayn bir ~ey olan zihin
ya da ruhun, kendi i~erikleri olarak, ger
~ekle fiziksel ~eylerin tasanmlan olan
idelere sahip olabildi~i dii~iincesine dayaiunaktadtr.
Modern felsefenin kurucusu Descartesa gore, aklm kendi gii-; ve yetileri
vardtr ve onun do~ast etkin olmakhr.
Aktl, soz konusu yetileri, yani sezgi ve
tihndengelim. sayesinde, soyut matematiksel do~rulann bilgisine ula~abilir.
Akla dayanan bilgiden farkh olarak, d u
yusal bilgiler, on a gore, yalruzca nesneJerden gelen ideler araohgJ.yla s6z ko
nusu olabilir. Bununla birlikte, burada
en le1nel ve onetnli problem, bu idelerin,
duyulara sunulmu~ olan fiziki nesnelere
bir ~ekilde kar~1hk gelip gelmedi~i
probletnidir. Bu idelerin fiziki nesnelere
kar~Iltk geldi~i ianc1run hakh klltnmast,
son -;oziimlemede Tann'nm varolu~u
nun ve onun aldatan bir varhk olmadt
~uun kantllanmastna ba~hdtr.
tDescarles'tn lemsil etti~ akllct bilgi
anla yt~tnin kar~1s1nda yer alan deneyci
gelene~n temsilcilerinden Locke'a gore,
bilgi duyu-deneyi yoluyla kazaruhr.
Yani, zihinde olup da, daha once duyulardan ge-;1nemi~ olan hi-;bir ~ey yoktur. Tilin bilgilerimiz basit ve kompleks
idelerin, tasanmlarm ve bunlann aralarmdaki ili~kilerin algllarunastndan meydana gelir. John tLocke'a gore, bilginin
meydana geli~i i-;in ~u yetilere ihtiya-;
vardtr: 1 Zihne gerekli ideleri, tasanmla
n sa~layan alg1, 2 zihne giren tasanmlan saklayan bellek, 3 ideleri birbirlerinden ayut etme yetisi, 4 bir-;ok ideyi
birbirleriyle kar~tla~hrm.a yetisi, 5 bir-;ok basil ideyi birle~tinne yetisi ve 6
benzer idelerdeki ortak o~eyi bulup 9kartan soyullama yetisi.
Yine ayru gelenek i-;inde yer alan Hume
ise, rum bilgilerimizin 1 tzlenimlerle,

yani bilincin duywnsal, alg1sal i-;eri~iyle,


2 ide ya da bvramlardan, yani soz konusu do~rudan ve canh izlenimlerin,
bellek ya da imgelemde bulunan soluk
kopyalanndan do~du~unu one surer.
tdeler ise, ikiye aynbr. a) Basit idler. Her
basil ide, kendisine kar~thk gelen izlenimin bir kopyas1dtr, b) Kompleks ideler:
Basit idelerin bir araya getiril.tneleri ve
yeni birle~imler ~eklinde diizenlenmeleri sonucunda ortaya c;U<arlar.
tHumea gore, idelerimizin birbirleriyle
birle,tirilmelerine yol a-;an ozellikler ii-;
tanedir: I Benzerlik, II Siirelclilik. Ill Ne-densellik. Ote yandan, idelerimiz ya da
dii~iincelerimiz arastnda iki ayn tiirden
il~ki soz konusudur: 1 Manhk ve matematigin, inkar edildikleri zaman, -;eli~ki
ye dii~iilen, zorunJu do~rulan gibi, ttimiiylc birbirlerine ba~lanan idelere ba~h
olan ili~kiler ve 2 gozlemlenmi~ olgularla ilgili olan ya da aktiiel ba~tnltlara
ili~kin tasvirlerden olu~an, -;eli~kiye
dii~iilmeden ve idelerin kendilerini de~i~lirmeksizin,

de~i~tirilebilen

ili~ld

ler.
Bilgide akdc1 gorii~le empirik gorii~iin bir sentezini yapmt~ olan iinlii
Alman filozofu Inunanuel tKant'a gore,
bilgi deneyle ili~kili olmakla ve deneyden ba~lamak.Ja birlikte, onun tiimii deneyden tiiretilmi~ de~ldir. I<ant'a gore,
tecriibe edilen ~ey, anla~thr olmak durumundaysa e~er, akbn a priori kategorilerine, dii~iincenin temel yaptlanna uymahdtr. A priori bilgi, deneyimi, tecru-beyi anJa~tltr hale getirir, tecriibeye, onu
imgelemin siibjektif bir iiriinii olmaytp,
ger-;ek olmak durumundaysa e~er, kendileriyle gerekJi diizenlemenin ger-;ekle~tirilece~i yaptlan sa~lar.
I<anfa gore, insan bilgisi stnirhdtr. tnsan zihni, nesneleri ve olaylan ger~kte
olduk.Jan ~ekliyle bilemez. Nesneler insan taraf1ndan, yalntzca insan zihninin
imkanlarma, yaptstna ve a priori formla
rtna gore bilinebilir. Diinyay1, zihnimizin yaptstna ve sahip oldu~u a priori
form.lara gore anJar ve yorumlanz. Bundan dolayt, insan bilgisi, fenomenlerle

bilgisizlik 127

stmriarum~ttr .. insan z.ihni bu fenomcn-

leri a~maya ~ah~h~mda, zorunlu olarak ~eli~kilere dii~er.


Son orne~imizi olu~turan ingiliz dii~iiniirii ]. 5. tMill'e gore, bilginin en
biiyiik ve en onemli kayna~t, ti..imevarnnsal c;tkarsamadu. Matematiksel c;karsamarun kendisi bile, Mill'e gore, tiimevanma dayamr. Matemati~inki gibi
soyut bir dii~unce bile, deneye dayanan ya da deneyden tiiretilmi~ olan bir
genellemeden meydana gelir. Onun bilgi kuramt, ~eylerin, nesnelerin fenomenal varhklar olarak goriilmeleri gerekti~ini one siiren bir tiir fenomenalizmle
belirlenmektedir.
bilginin arkeolojisi [1ng. arc/Jeology of
knowledge; Fr. archeologie du savoir]. tFenomenoloji ve tvarolu~~uluktan da etkilenmi~ olmakla birlikte, daha sonra bu
akunlardan aynlarak, tarihsel bir yontern geli~tirmi~ olan ~agda~ Franstz filozofu tFouc:ault'nun yontemi. Postmodernizmin onemli dii~iiniirii Foucault'nun
bu ytintemi, bilgiyi ya da bilgi biitiinlerini, kurucu bilinc;ten daha temel bir diizeyde i~ goren dilsel ve toplumsal yaptlar arac:thgtyla analiz etmek amactyla
tasarlamm~ olan bir yontemdir.
Dii~iince ya da bilginin, gelenek ya da
oznelerin bilin~li iiretimlerine bagh olarak siireklilik arzeden evriminin pe~ine
dii~en idealist ve humanist yakla~tma
kar~t ~akan Foucault, soz konusu yonteme kar~t, kesintili bir mahiyet ta~tdtgt
na inandt~l bilgiyi miimkiin kllan ko~ullara, ama~ ya da i~erik diizleminin
ardalamndaki diskwsif veya soylemsel
rasyonalitenin olu~umunun belirleyici
kurallanm tammlamaya kalkt~mt~hr.
Bu ~er~eve i~nde, Foucault'nun dilsel
iiriinleri nesnel bir bi9Jnde analiz eden
arkeoloji.k yontemini soykiitugu yontemi admt verdigi yeni bir yontem ile tamamladtgt soylenebilir. Buna gore, soykiitugu, bilgi biitiinlerini meydana
getiren diskiirsif kuraHan a~tga ~akar
mayt ama~layan arkeolojinin yerine ge~
mez. Bununla birlikte, tarihsel ilerlemeye ve siireklilige duyulan inan~tan vaz-

ge.;en, tarihin insanlt~m, ozgiirliik, mutluluk )'a da stmfstz toplum benzeri bir
amaca do~ru giden ilerlemesi ~eklinde
telelolojik olarak anla~tlmamast gerekti~in gozler online seren soykurugu ya da
jeneoloji, arkeoloji tarafmdan yalruzca
betirnlenen soylemin tarihini bir toplumun gii~ ya da iktidar yaptsuun pratiklerindeki degi~melere ba~layarak a~tk
ladtgt i~in, arkeolojinin otesine ge~er.
Ba~ka bir deyi~le, kurumlan ve soylem tarzlan ya da bic;imlerini ~tplak giic;
miicadelelerine geri gotiiren Foucault,
bir top~umun iktidar yaptsmdaki, yani
diskiirsif olmayan pratiklerdeki de~i~
melerin, bir~ok tariht;i gibi, c;ok ~e~itli
ekonomik, toplumsal, siyasi ve ideolojik
nedenin sonucu oldu~unu soylemi~tir.
Bununla birlikte, bu nedenler basil, birlikli ve teleolojik yonelimli bir ~ema
i~ine yerle~tirilemez.

bilginin goreliliAi [ing. relativity of knowledge; Fr. relativite du savoir]. lnsan bilgisinin, bizim, dt~ diinyaya, dt~ diinyada
varolan ~eylere ili~kin olarak, onlann
bizzat kendilerini detil de, yalruzca zihinlerirnizde yarattl~ etkileri bilebilmemiz anlammda, insan zihrune goreli oldugunu one siiren gorii~. Bizirn hi~bir
zaman tek bir ~eyin bilgisine sahip olamayacagtmtzt, fakat bir ~eyin bilincinde
oldugumuz zaman, ayru anda ondan
farkh, ama onunla ili~kili ba~ka bir
~eyin daha bilincinde olmak dunununda oldugumuzu savunan ogreti.
bilgisizlik [Os. cehdlet; 1ng. ignorance, nescience; Fr. ignorance; AI. unwissenheit].
Genel olarak, bilmeme, bilgiden yoksun
bulunrna hali. Bilgiden ktsmen ya da
tiimiiyle yoksun olrna durumu.
Bilgisizlik durumu, felsefede ozellikle
tSokrates'in yontem anlay~mda, bilgilenrne yolundaki ilk evre olarak deger. lendirilmi~tir. Tek ba~ma bilgi iddiasmn, ger~ek bilgiden yoksun olup,
birtaktm ikinci elden bilgi ya da malumatlarla yetinerek, bilgiye sahip oldugunu savunma durumunun, temelsiz bir
kendini begenrni~lige yola a~arak, bilgiyi hedefleyen her tiir ara~tmnayt engel-

128

bilgi 5osyolojisi

ledi~ini dti~tinen

Sokrates, 'Bildigim bir


~ey var, o da hi~bir ~ey bilmedi~im' diyerek, tarh~malanyla insanlara biJgisiz
liklerini gostermeye .;ah~m1~hr.
Bilgisizlik daha ozel olarak da, tagnostisizm i.;in ge.;erli alan, Tann'run varolu~u ve do~asma ili~kin bilgiden yaksun olma, Tann'mn varolup olmada~m1
bilmeme, Tann'mn varolu~uyla ilgili ola
rak yarg1ya ask1ya alma anlanuna gelir.
Orne~in, 'Tannlann ne varolduklanru,
ne de varolmadaklanru biliyorum' diyen
tProtagoras'm tavn, soz konusu bilgisizli~in tipik bir orne~i olarak gortilebilir.
bilgi sosyolojisi [1ng. sociolog~J of knowledge; Fr. sociologie du savoir]. Toplumsal
bir fenomen olarak goriilen insan bilgisine dair ara~hrma; toplumsal ya~ama
kahlummn insamn bilgisi, dti~tincesi
ve kiilttirii tizerindeki etkilerini ara~t:J
ran sosyoloji dah.
Her ne kadar +Weber gibi dii~tintirler
sozgelimi dini dti~tincelerin olu~umunu
etkileyen maddi ko~ullara btiytik bir
a~rhk vermi~ olsa da, bilgi sosyolojisinde ilk ve en onemli adam, bilginin i.;eri~i
nin toplumsal ya da ekonomik konuma
ba~h oldu~unu savunan tMarks tarafandan atdm1~tlf. Burjuvazinin dtinyaya bireysel rek~bel: ve en uygun/ gti.;lti olarun
hayatta kalmas1 ilkeleri a.;asmdan bakb.~1 yerde, proletaryarun dtinyaya dayam~ma, somtirti v. b. g., ilkeleri aljlsandan, yani daha farkh bir perspektiften
bakh~1m s6yleyen Marks'a gore, bu farkh baka~ a.;alan do~rudan do~ruya her 51mfm tiretim stireci i~ndeki deneyimlerinin sonucudur.
Aym Marksist gelene~in tLukacs ve
+Frankfurt Okulu dti~tintirleri tarafrndan temsil edilen daha farkb bir varyanh, bilginin i.;eri~inden ziyade formunu on pl4na .;akartma~hr. Ome~in,
Lukacs'a gore, burjuvazinin hakim oldu~ donemin dti~tincesi, fonnel manhkla
karakterize olur; konusunu bile~enlerine
ayaran s6z konusu dti~tince tarz.J anali
tiktir. Oysa Marksist dti~tince, sentetik,
diyalektik ve btittinsell~tiricidir.

Bilgi sosyolojisinin, bununia birlikte, en


onemli dti~tintirii, bilgi bi!f.imlerini sadece toplumsal sm.Lfm de~il, faka t di~er
btittin toplumsal konumlann belirledi~i
ni, fakat bir bakl~ a.;asma di~erinden
daha biiytik bir do~ruluk de~eri vennenin imk~nstz oldu~unu savunan Karl
tMannhheim'd1r. Nitekim Mannheim'm
bak1~ ac;~sa, nesnel ge.;erlilik iddialanmn
bir yamlsama oldu~unu, biitiin bilgi iddialarmm son .;oztimlemede smaflann
toplumsal konumlanrun yanslmalan
veya onlann struf .;Lkarlanrun ifadelerinden ba~ka hi.;bir ~ey olmad1~1m one
siiren hikim goreci e~ilime temel olu~
turmu~tur.

bilgi tiirleri [tng. types of knowledge; Fr.


genres du connaissnnce]. Epistemolojinin
ya da filozoflann bilginin konusuna,
bili~ tarzana, bilen ki~inin yonelim ve
amacma ba~h olarak yaph~a ayanm i.;in
kullarulan terim.
Bu ..en;eve i.;inde, filozoflar ti.; l:tir bilgiyi birbirinden ayrnrlar: a) Olguya ili~kin

bilgi ya da olgusal veya betimlemesel bilgi:


Da~

dunyadaki nesne, olgu ve oznelerin,


do~rudan taru~1kl1~a de~il de, onlarla
ilgili tarum, betimleme ve dogru onermelere dayanan bilgisi. BilgimWn btiytik bir
.;o~unlu~unu meydana getiren bu tiir bir
bilgi, bir ~eye, bir olguya il~kin, do~
dan tecriibe ya da taru~rkb~a de~il de,
.;Lkarsama ya da imgeleme dayanan bilgi
olmak durumundadu. SOz konusu bilgi
ttirii...'lde, bir insarun P gibi bir onenneye
ili~kin bilgisinin gerek ve yeter ko~ullan
olarak ~u ko~ulla.-dan soz edilmelidir: I
P do~ru olmahdar, II ki~i p'ye, onu i~ten
likle one siinne ya da iddia etme anlarrunda, inanmabd1r, ve Ill ki~i p'yi
bilme konumunda olmahdu.
b) Tam~rklrk yoluyla bilgi: Bu bilgi l::iirii,
bir ~yle, bir yerle, bir insanla ilgili olan
ve onunla taru~maya, ona ili~kin do~
rudan bir tecriibeye ba~h olan bilgidir.
Ve nihayet, c) NQ5rla ili~kin bilgi ya. da
pratik bilgi. Di~er bilgi tiirlerine indirgenemeyen bu bilgi, 'nastl' sorusuna yamt
getirir.

bilgi tur leri 12 9

Bunun d1~1nda filozoflar, kendi sistemlerinin ama-;lanna uygun olarak daha


ozel aymmlar yaptm~lardtr. Ome~in,
tPlaton dort ayn bilgi ti.iri.inden soz
eder. Bu dort bilgi ti.iri.lnden iki tanesi
duyusal di.inya, yani de~i~en, varh~a
gelen, yok olup giden bireysel, duyusal
varhklann di.inyast, buna kar~m kalan
iki tanesi de de~i~mez, genel ve ezeliebedi varhldarm di.inyast ile ilgilidir.
Bunlardan I en onemsiz olan bilgi ti.iri.i,
Platon'un tahmin (eikasia) admt verdigi
bilgi ti.iri.idi.ir. Burada soz konusu olan
~ey, golgesi vuran bir varh~m golgesinden asluu talunin etmektir.
2 tkinci bilgi tiiri.i, duyusal nesnelerin,
Platon'un inan-; (pistis) adtru verdi~i, bilgisidir. Buradaki bilginin kayna~t duyualgtstdtr ve o, tahmine gore daha gi.ivenilir bir bili~ tarzt olabilmekle birlikte,
yine de ger-;ek bir bilgi olmaytp yalruzca olasth bir bilgidir. Onun ger-;ek bir
bilgi olabilmesini engelleyen iki temel
neden, Platon'a gore, her~eyden once
duyulann, duyu yamlsamalarmdan dolayt, hi-;bir ~ekilde gi.ivenilemeyecek bir
bilgi kayna~ olmalan ve ikinci olarak
da boyle bir bilginin nesneleri olan duyusal nesnelerin de~i~tikleri i-;in bilinemeyece~i ger-;e~idir. Zira Platon'a gore,
bilgi her zaman tikel de~il de, genel alarun ve de~i~enin de~il de, de~i~mez
olamn bilgisidir. Bundan dolayt biz burada gcr-;ekliklerin de~il de, yalmzca
gori.ini.i~lerin bilgisine sahip oluruz. Bu
iki a~a~t bilgi ti.iri.i birlikte duyusal bilgi
olarak saru ya da kanaat (do.xa) diye stmflamr.
Platon'a gore, 3 i.i-;i.inci.i bilgi ti.iri.i disktirsif bilgi, yani duyusal varbklan de~il
de, saytlar, do~rular, di.izlemler, i.i-;genler gibi matematiksel nesneleri konu
alan matematiksel bilgidir (dianoia). 4
Dordi.incti bilgi ttiri.i, duyusal di.inyayla
arttk hi-;bir ili~kisi kalmanu~ olan
nous'tur. Bu bilgi, idealarla do~rudan bir
taru~tklt~a dayanan rasyonel bir kavrayt~a, genel kavramlann akla dayanan
saf bilgisidir.

idealarla do~ru( '!ll bir tam~tkJJ~a dayanan soz konusu rasyonel bilginin yontemi ise, i'ciiyalektiktir. Burada, diyalektik ldealar: birbirleriyle hi-;bir ili~kisi
olmayan y;o~ttlanmt~ ozler olarak de~il
de, sistemati..<. bir birlik meydana getiren
o~eler olarak di.i~i.ini.ir. Soz konusu diyalekti.k bilgi varsayunlara de~il de, kategorik ilk ilkelere dayamr ve her~eyi
tiyi Jdeastyla ili~kili olarak di.i~i.iniir.
Platon'un bu diyalektik yontemi bir tiir
toplama ve bolme i~leminden olu~mak
tadtr. Buna gore, oteye beriye sa-;thm~
tikeller bir idea i-;inde toplanarak kavrantr ve daha sonra idea ti.irlere boli.ini.ir.
Demek ki, genel kavramlara ili~kin bilgiye gottiren diyalektik yontemde soz
konusu olan, her~eyden once bir genelleme, sonra da smtflamadtr. Platon'a
gore, ancak bu ~ekilde, yani yukanya ve
a~a~aya do~ru bir genel kavramdan di~erine ge-;mek suretiyle, kavramlanmlZl genelle~tirerek ve ozelle~tirerek, birle~tirerek ve bolerek, sentezden ge-;irerek ve analiz ederek a-;tk se-;ik ve tutarh di.i~i.inceye ula~abiliriz.
Platon'un o~rencisi t Aristoteles, i.i-;
bilgi ti.iri.inden soz etm.i~tir. a) Teorik
bilgi: Bu bilgi, metafizikte ya da ilk felsefede, fizikte ve matematikte soz konusu
olan ti.irden, bizzat kendisi i-;in istenen,
pratik bir ama-; gozetmeden, bilmek i-;in
bilme tavruun tiri.ini.i olan bilgidir. b)
Pratik bilgi ise, ahlak ve siyasette saz konusu olan, yani pratik i~in, ger-;ekle~tiri
lecek olan birtak.nn eylemler adma istenen bilgidir. Buna kar~m, c) iiretici bilgi
-;e~itli zenaatlarda, mi.ihendisliklerde
soz konusu olan ve, bir ~ey yaratmak,
i.iretmek ya da meydana getirmek i-;in
istenen bilgiye kar~thk gelir.
Empirist bilgi anlayt~mm kurucusu
olan tLocke'a gore, i.i-; ttir bilgiden soz
edilebilir; bunlar, strastyla sezgi, kamtlama ve duyumdur. Bu bilgi ti.irlerinden
1 sezgisel bilgi, insarun iki idenin birbirleriyle uyu~masnu ya da uyu~mamasmt,
i.i-;i.inci.i bir idenin i~e kan~mast soz konusu olmadan, hemen ve do~rudan
do~ruya, i.ki idenin kendisiyle algtladt-

130

bilim

g, !:>ilgidir. Locke'un bu bilg! tiirtine


ornek olarak verdigi omekler, siyahm
beyaz, ii~genin daire olmad1gma ili~kin
bilgidir. Bu bilgi ba~ka hi~bir ~eyi degil
de, yalnozca soz konusu idelere ili~kin
algy ve onlann birbirleriyle kar~ila~h
nlmasml i~erir. Locke'a gore, en yiiksek
kesinlik, kendisinden hi~bir ~ekilde
ku~ku duyulamaz olan sezgisel bilgide
elde edilir, zira bu bilgiye hi~bir ~ekilde
kar~1 konamaz.
Ashnda, Locke'a gore, 2 kanrtlama da
sezgiden pek fazla ayrdmaz, ~iinkii sezgide ba~ka bir idenin i~e kan~mas1 soz
konusu ohnadan dolayrms1z olarak kavranan, kamtlamada, ba~ka idelerin i~e
kan~mas1 suretiyle, dolayh olarak kavraur. Fakat kamtlamada da, sezgisel bilgide ortaya ~1kan aym kesinlik ve ku~
ku duyulamazhk vard1r. 3 Duyum ise,
bize tikel ~eylerin varolu~una ili~kin
bilgi verir. Btmunla birlikte, duyumda
kesinlik yoktur.
Locke, duyuma sezgisel bilgiyle karutlamarun ~ok daha altmda bir yer vennek
bakunmdan, rasyonalistlerle benzerlik
gosterir. Rasyonalist filozoflar i~ oldugt kadar, onun i~in de bilgi kesin olmahdir ve bilgiye sezgi ya da kamtlama
yoluyla ula~dmahd1r. Rasyonalistlerle
Locke arasmdaki en onemli farkhhk,
onun sezgi ve kanotlamanon kendisine
dayand1g1 ideleri son ~oziimlemede tikel
algilardan tiiretilen idelerle smulamasmdan olu~ur. Fakat, o da, t1pk1 rasyonalistler gibi, matematik gibi bilimlerin bilgimizin onernli bir boliimiinii meydana
getirdigine inanor; buna kar~m, doga bilimlerinin genel onermeleri, onun goziinde ger~ekte bilgi sayilamaz. Zira bizim
doga bilimlerinin konu ald1gl nesnelere
ili~kin idelerimiz ashna uygun degildir
ve doga bilimlerinin onermeleri sezgisel
bakundan da, kanotlama a~1smdan da
kesin degildir.
Akilc1 bilgi anlay~mn onemli dii~ii
niirlerinden olan tSpinoza, ii~ bilgi derecesi bulundugunu one siirer. Btmlardan yahuzca ii~iinciisii, yani onun 1 sezgi ad1m verdigi bilgi tiirii tam ve ger~ek

bilgidir. Spinoza, bu bilginin 'Tann'run


yiiklemlerinin fonnel oziine ili~kin
uygun bir dii~iinceden, ~eylerin oziine
il~kin uygun bir bilgiye dogru ilerledigini' savunur. Ona gore, felsefenin ger~k aman bu tiir sezgisel bir bilgiye
sahip olmak, ~eyledn belli bir zorunluluga uyduklanm ebedi bir a~1dan gormektir. Spinoza'nm bu tiir bir bilgiye
sezgi ad1m vermesi an!amhd1r, zira
sezgi oziinde, diinyay zorunlu baglant:llardan olu~an bir biitiin olarak gormekten ba~ka bir ~ey degildir.
2 ikinci bilgi tiirii ise, Spinoza'run akil
ya rasyonel bilgi ad1ru verdigi, bilgi derecelerunesinde sezginin alt:lnda yer alan
bilgi tiiriidiir. Bu bilgi, ham ve belirsiz
deneyden tiiretilmi~ bir bilgi olup, ~ok
biiyiik ol~de, bize ilkelerin bilgisini
veren diskiirsif dii~iinceye kar~1hk gelir.
Bundan dolay1, soz konusu bilgi sisteml~mi~ bir bilgi obegi ya da kiimesi meydana getirir. Ote yandan, bu bilgi, her ne
kadar duyu-deneyinden tiiretilmi~ olsa
da, ~eylerin aktiiel diizenini, duyudeneyinin yans1tt1gmdan ~ok daha iyi bir bi~mde yans1hr.
3 Spinoza'da sonuncu bilgi tiirii, sam
diye adlandmlan duyu-deneyine kar~l
hk gelir. Bu tiir bir bilgiden, yani duyudeneyinden, d1~ diinyadaki nesnelere,
~eylere ili~kin olarak, onlann e~yamn
genel diizeni i~indeki yerlerini hi~ dikkate almayan bulamk fikirler elde ederiz.
Bu fikirler ise, ger~ekligin tikel goriinii~l~rini, Tann'mn sonsuz olan yiiklemleriyle ili~ki i~inde degil de, yalmzca
baz1 sonlu ve anzi yonlerden yans1t1rlar.
Ote yandan, Spinoza duyu-deneyinin,
aklm faaliyetini gerektiren bilgi tiirlerinden farkh olarak, pasif bir bilgi tiirii oldugunu savurunu~tur. Yine, bu bilgi
tiirii yanl~ olabilen bir bilgidir.
bilim [Yunanca episteme, Latince scientia'dan; ing. science; Fr. science; AI. wissenschaft]. D~ diinyaya, nesnel ger~eklige ve
bu ger~eklikte yer alan olgulara il~kin,
tarafsiZ gozlem ve sistematik deneye dayah zihinsel etkinliklerin ortak ad1. AmaCI, konu ald1g1 alanda, genel dogrularm

bilimdeki"kriz

ya da teme} yasalarL"l bi!gisine ula~mak


olan bilgi ki.imesi. Varolan ~eylerin mahiyeti ve kaynag1yla aralanndaki ili~kile
ri konu alan akla dayah bilgi. Belli bir konusu olan, kabul edilmi~ yontemlere
dayarularak elde edihni~ organize ve rasyonel bilgiler bi.iti.in i.i.
a) Bizim d1~1mazda bir olgular di.inyaSlntn, b) bu di.inyanan insan it;in anla~l
labilir olan bir dunya oldu~u, ve c)
biziln d1~1mazdaki bu di.inyay1 bilme ve
anlama t;abasan1n degerli bir ugra~ oldugu inant; ya da kabullerine dayanan
bilim, olgusal bir faaliyet olarak ortaya
t;akar. Yani bililnsel onermelerin tiimi.i,
ya dogrudan ya da dolayh olarak gozlemlenebilir olan olgularl dile getirir.
Mantlksal, nesnel, ele~tirel, genelleyici
ve set;ici bir faaliyet olarak ortaya t;akan
bilim ve bilimsel bilgi nedenlerin bilgisi
olmak durumundadu; yani, bilim da~
di.inyadalci olgulan betimlemekle yetinmeyip, olgulann nedenlerini vererek,
onlann nit;in olduklan gibi olduklann1
belirtir. Ote yandan, bilunsel bilgi oznelerarasl gec;erlili~i olan b ir bilgidir. Yani,
bilimsel bilgi, insanlara harfi harfine ve
gert;ekten anla~1lan sozci.iklerle iletilebilen bir bilgi ti.iri.idi.ir. Yine, bilimsel bilgi
dogrulugu s1nanabilir, test edilebilir
olan bir bilgidir. Yani, bilimsel onermelerin dogruluk ya da yanla~hklanna, ilke
olarak, kendisini uygun k~ullar it;inde
bulan ti.im insanlar tarahndan karar verilebilir.
bilimcilik [lng. scientism; Fr. scientisme;
AI. scien tismus]. Bilimi, bilgi elde etmenin tek yolu ya da yontemi olarak goren
anlaya~. Doga bilimlerinin klasik ti.imevanmsal yontemlerinin gert;ek, olgusal
bilginin olanakh tek kayna~a oldu~unu
ve insanla toplum hak.Janda bilgi elde etIneye t;ah~arken, yalruzca bilime dayanabilecegimizi savunan gori.i~.
XIX. yi.izy1lm sonlarmda ortaya c;akan
pozitivist akam1 belirleyen~ ve bilimin
bize, nesnelerin it; yap1s1 i.i.zerine bilgi
verdi~ini, insan zihninin tiim ihtiyat;lanru kar~alaanak it;in yeterli oldu~unu savunan anlaya~ olarak bilimdlik, bilimin,

131

~imdilik

guvenebi!ecegimiz tek gert;ek


bilgi kaynag1 oldugunu ileri si.irer ve bililni, ba~ka bilgi ti.irleri ve disiplinleri
yok sayarak, putla~hnr ya da lnutlakla~hrar.

Bilimcilik, 1 metafiziksel bilimcilik ve 2


metodolojik bilimcilik olarak ildye aynhr. Bunlardan nJetafizilcsel bilimdlik, bililnin, zamarunda metafizik taraf1ndan ortaya atdan tum proble1nleri t;ozecegini
savunan gori.i~e kar~1hk gelirken, metodolojik bilimcilik fiziko-k.imyasal bilitnlerin yontemlerinin, ti.iln alanlarda, ozellikle de sos yal bilimler alarunda get;erli
olan tek yonte1n oldugunu savunan anlaya~ olarak ortaya t;1kar.
Bilimi on plana t;lkarhp en yi.iksek ve
gert;ek bilgi ti.iru sayan ve felsefeyi billme t4bi kilan bu gori.i~, tMach vet Avenarius gibi filozoflar tarahndan savunulmu~tur. Bu gori.i~e gore, felsefi akllyi.iri.itme ya da argi.imanlann onci.illeri bilimsel onennelerden olu~ur, dolayas1yla
felsefenin onennelerinin ve felsefedeld argi.imanlann do~Juklan bilimsel onermelerin dogruluguna baghdar. Soz konusu gori.i~, tiim yargl ya da onennelerin
ya empirik ya da analitik oldu~u kabuli.iyle, bilimin onennelerinin empirik
onenneler oldu~u kabuli.ini.in manbksal
sonucu olarak kar~uruza Qkar.
Bu kabuller soz konusu oldu~unda, felsefeyi analitik yargllardan meydana
gelen mantaga ili~kin ara~brmalarla sanlrlamak ya da felsefi do~rularm empirik dogrular olduklaruu soyleyerek, onu
bilimc baglamak alterna tifleri arasmda
bir set;im yapmak gerekir. Birt;ok filozof,
boyle bir sonucun, felsefenin bilimden
bagams1z olan i~levleri hesaba kahlmadagl it;in ortaya t;aktaganl soyleyerek, bilimci gori.i~e ~iddetle kar~1 t;akma~hr.
bilimdeki kriz [Ing. crisis of science; Fr.
crisis de Ia science]. tFenomenolojinin ve
tfelsefi antropolojinin bakl~ at;as1ndan,
bilimde, 'insarun kibrini kuan' i.it; bulgu
ya da geli~meyle, yani insanan di.inyaslru evrenin merkezi olmaktan t;zkaran
Kopernik astronomisi, Darwin'in insana
utanduan evrim anlaya~a ve dinsel-mill[

132 bilim felsefesi

ve kii!ti.irel dcgerlerin goreli oldugunu


ortayc. koyan tarih ara~tmnalanyla ba~
layan ve psikoloji alamndaki modem
geli~melerl~?, Eukleides-;i olmayan geometrilerin ortaya -;tkt~l, ve nihayet Heisenberg'in belirsizlik ilkesiyle doruk
noktasma ula~an kriz.
Bu geli~meler, bilimsel bakt~ a-;tsmdan, bir krizden -;ok, bir geli~meyi ve
ilcrlemeyi yansttll'. Buna kar~m, biitiin
bu geli~meleri bir kriz olarak degerlendiren ve bilimdeki bu krizi A vrupa toplumundaki ~ok temelli bir krizin yanstrnast olarak goren tya~ama felsefesi,
tfenomenoloji ve ozellikle de felsefi antropoloji, krizin, Kant sonras1 Alman filozoflannda gordi.igiimiiz bilimle ilgili
matematiksel ve mekanik bir nitelik arzeden determinist bir anlay&~m ve ondokuzuncu yi.izytl tmaddeciliginin ifl~
sma i~aret ettigini, soz konusu krizin
ya~ama bilhnlerinin yontemleri ve fenomenolojinin katkistyla a~tldtgmt savunmu~tur.

Bundan dolaytdtr ki, kiiltiir bilimleri,


ya~ama felsefesi ve fenomenolojinin
yontemleri, olaylar arasmdaki nedensel
baglan ortaya -;tkarmaya -;ah~an doga
bilimlerinden farkh olarak, olaylara ve
insamn eserlerine i-;kin olan anlamt
a-;tga -;&karmayt amac;lar. Bu yontemler,
ba~ka zihinleri, onlann egilim ve yonelimlerini yorumlamayt ama-;lar, insan
varhklanmn bilin-;li ve bilin<;siz eylemlerini ve ki~iler arasmda soz konusu
olan sosyal ve ki.il ttirel ili~kilerin yaptst
m ara~tlnr.
bilim felsefesi [ing. pltilosophy of science;
Fr. plrilosopl!ie de Ia science] Bilimin dogasma ve ozelliklc de yontemlerine, kavramlanna, onkabullerine ve bu arada, bilimin enteJlektiiel disiplinlerin gene!
~emas1 i-;indeki yerine ili~kin ara~tmna
lardan meydana gelen felsefi disiplin.
Bilimi felsefi yontemlerle analiz eden
bilim felsefesinin konusu ii~ ayn alana
boliinebilir. 1 Bilim felsefesinin alanla
rmdan birincisi, bilimin yontemine ya
da yontemlerine, bilimsel sembollerin
dogasma ve bilimsel sembolik sistemle-

rin manhksal yaptsma ili~kin ara~tlrma


lardan olu~ur. Bilhnin yontemine ili~kin
boyle bir ar~~ttrma, deneysel bilimlcri
oldugu kadar, rasyonel ya da sosyal bi
limleri de kapsar.
Boyle bir ara~tlrmanm, tarihle ilgili disiplinleri, normatif bilimleri ve tarihsel
boyutlan olan antropoloji ve jeoloji gibi
bilimleri de kapsay1p kapsamadtgt,
ara~tlrmacnun bilim tanumna ve anlayt~ma baghdtr. Bilimin yontemine iii~
kin bir ara~tmna olarak bilim felsefesi,
geleneksel mantlk ve bilgi teorisinin
onemli bir boliimiinii i~erir. Burada rumevanm, tiimdengelim, hipotez, veri,
ke~if ve dogrulama gibi terimler tammlamr ve a-;tkhga kavu~turulur. Bilim felsefesinde, buna ek olarak, deney, ol-;iim,
stmflama gibi, bilimin daha ayrmtlh,
ozel ve teknik yontemleri incelenir. Yine
bilim sembolik bir sistem oldugu i-;in,
bilim felsefesinin bu alamnda, gene! bir
gO!;tergeler teorisi da onemli bir rol
oynar.
2 Cte yandan, bilim felsefesinde, bilim
lerin temel kavramlan, onkabulleri ve
postiilalan incelenir ve bilimlerin de
neysel, rasyonel ve pragmatik temelleri
aljlga -;tkanhr. Bilim felsefesinin bu bo
yutu, bilim adamnun kulland&gl, fakat
ele~tirel bir incelemeye tabi tutmad1g1
neden, nicelik, nitelik, zaman, mekan ve
yasa gibi kavram ve kategorilere ili~kin
bir ara~hnnayt i-;erdiginden, tmetafizikle belli bir ili~ki i-;inde bulunmak du
rwnundadtr. Bilim felsefesinin bu boyutu, ayr_tca bir dt~ diinyamn varhgma ve
dogamn diizenliligine duyulan inan-;lan da ele~tirel bir incelemeye tabi tutar.
3 Ve bilim felsefesi, nihayet ozel bilimlerin sm.ularmt belirlemeye, bilimlerin birbirleriyle olan kar~thkh ili~kilerini a-;tga
-;karmaya -;ah~tr. Burada, bilimJere ili~
kin bir suuflama yer alu. Yine, bilimin
toplumsal yonii de, bu -;en;eve ifi:inde ortaya -;lkar. Bilimin belli bir kiiltiir -;evresi
i-;indeki yeri, yani bilimin yonetimlerle,
i~ diinyasyla, sanatla, dinle ve ahlakla
olan ili~kileri ara~tmhr.

bilimin ilerleme tablosu 133

bilimin bilimi [ing. science of science; Fr.


science de Ia science]. Bilimi, nanhgn~
metodolojin1n, sosyolojinin ve bilim tarihininin bakl~ a,.1s1ndan analiz eden ve
betimleyen disipline ya da bilim farkh
bakl~ a-;llanndan ele alma tavnna verilen genel ad.
bilimin birligi [ing. the unity of science;
Fr. l'unitl de Ia science]. Mantlk._1 pozitivistler ve ozellikle de Otto Neurath tarahndan geli~tirilen birlikli bilim ideali
veya formel ve sosyal bilimler de dahil
olmak uzere, tu1n bilimlerin tek bir bililne indirgenmesi gerektigi tezi.
Mantlk._1 pozitivistler tarafrndan lntt.7nahonal Encylopedia of Unified Science adh
ansiklopedide ifade edilen bu goru~, bilinun birligini evrensel bir gozlem dili
yoluyla ortaya koyar. Goru~e gore, tum
yasalar ve teoretik onermeler boyle bir
gozlem diline ,.evrilebilir olmahdn.
Ayn birlikli bilim ideali, farkh tum bilitnlerin temel birtak1m y asalardan veya
elementer bir bilimden hareketle bir bilimler hiyeraflisi ic;inde Slralanabilecegi, butun bilimlerin son ._ozu1nlemede
temel bir bilime indirgenebilece~ teziyle if a de edilir. Manhk._1 pozitivistlere
gore, bir bilimin karakteristik yasalan
hiyerar~ide epistemolojik ve manhksal
olarak kendisinden once gelen bilim]n
yasalanyla ac;tklanabilir. Bilimin birligi
anlayt~tna gore, atomalh fizigi atom fizigini, atom fizigi molekul fizigini, molekul fizigi ldmyay1 a,.1klar ve bu hiyerar~ik a,.tklama sured biyoJojiye ve
hatta iktisat ve antropolojiye kadar uzann.
bilimin degeri [ing. value of science; Fr.
val~r de Ia science}. Bilimin dogas1n1,
yaplSlnl ve i~leyi~ini a,.1klamaya ,.ah~an goru~ler farkh ve ,.ok ,.e~itli olmakla birlikte, goru~lerin hemen ,.ogu,
fakat ozellikle de mortern ve pozitivist
olan bir bak1~ a,.s bilimin u._ bakJmdan de~erli oldu~unu one surer.
BWla gore, bilimin her~eyden once 1
pratik bir deferi vardn. Ba~ka bir deyi~
le, bilim bize hem bireysel ve hem de
toplunsal yafanhmzda, teknoloji yo-

luyla buyuk yararJar sagiar. Bilim saye


sinde teknoloji ureten insan, dun y adaki
ya~anhsnun suresini uzatabilir, te1nel
problemlerini ,.ozebilir, ya~am1ru niteliksel olarak ve 1nanevl bakundan geli~tire
bilir. Bililn bundan dolay1, bir tophuntm
itici gucudur; toplumun uretim tarz1ru ve
geli~mesini belirler. Bililnin bir de, 2 entellektiiel degen vard1r. Yani, bilim insanln bilme istegini, merak1n1 tatmin eder,
ins ana evreni anla1na olanag1 saglar.
insan, bililn sayesinde dogal ve toplumsal ger,.ekligi anlayabilir.
Nihayet, bilimin 3 ahlaki bir degeri vardn. Buna gore, bilim, in sana belli bir
dunya goru~u olu~h1nna, belli ilkelere
gore du~unme, dunyaya bilimin sagladtgl verilere gore bakma olanag1 verir,
yani bilim, insanlara bilimsel bir zihniyet
kazand1nr. Bilimsel zihniyet ise, insanlara duri..ist ve tarafs1z olmay1, kar~la~
lan problemleri sabtrh, aynnhh ve uzak
goru~lu bir bi..imde ele almay ogretir
ki, bunlar da ahUik ve erdemin en onemli
ozellikleri arasmda yer ahr. Bilimsel zihniyetin kokle~mesi ve yaygn bir ~ekilde
kavrarunasuun, insanlann di..i~unce ve
davran1~lannda yer el:mesinin, insanlann manevi bak1mdan da yukselmelerine
yard nn edebilecegini savunmak, yanh~
say1hnaz.
Bilimsel zihniyetin, insanlann daha erdemli ve yuksek ahlakh olmalann1 saglayaca~n du~unn1ek bo~ bir hayal degildir. lnsan, sahip olabilecegi bilimsel
zihniyet yoluyla, hem ki~h;el ya~ayl~l
nl ve he1n de toplumsal ya~ay1~1n1 bu
temel uzerinde duzenleyebilir; insan,
bu sayede, i-;inde ya~ad1g1 toplum i._in
cah~mayl ogrenebilir.
bilimin ilerleme tablosu [ing. table of tire
advancement of k11uwledge ]. Devrunci bilim
anlay~nn unlu savunucusu ,.a~da~
bilim felsefecisi Thotnas t Kuhnun, bilimsel geli~me ya da ilerlemeyi a,.Lklamak amae~yla one surdugi..i ve bilim oncesi donem-olagan bilim-bunalunlardevrim-yeni olagan biHm-yeni bunahmlar gibi adrmlardan olu~an tabloya verdigi ad.

134

bllimin ilerleme tablosu

Buna gore, her biiim dah, kendi tarihinde, bir bilirn oncesi donem ya~ar. Bu
donem, tilin bilimler il)in soz konusu
olan bir haz1rhk donemidir. Soz konusu
donemde, bilim adamlanrun belirginle~mi~ bir bakl~ a~1s1 yoktur ve bu bili.m dahnda ara~t1rma yapan bilim adamlan .,ak fie~itli yollar deneyip, lj~it
li. yontemler kullarurlar. Zaman ge~jtik~je,
bilim adamlarmdan birinin teorisi on
plana c;1kar, yani dogadaki olgulan afiiklama gucu oldukfia ytiksek olan ve soz
konusu bilim dalmda daha ileri dtizeyde
ara~hrmalar yapdmasma izin veren bir
bak1~ ai)ISI, bir yontem ya da varsaytm
kendini karutlar ve kabul ettirir. Kuhn,
i~te bu bak1~ ai)ISI, teori, yontem ya da
varsay1ma paradigma adm1 verir. Bu paradigma, yeterli say1da bilim adarru tarafmdan kabul edilince, soz konusu bilim
dah ilk donemine girer ve bir bilim toplulugu olu~ur. Kuhn'un bilim anlayl~l
na gore, bir bilimin olu~umundan once
gelen organize edilmemi~ fie~itli faaliyetler, bu alanda l)ah~an bilim adamlan
toplulugu ya da bilimsel topluluk tarahndan bir paradigmaya bagland1gmda,
yaptya kavu~ur ve dtizen kazarur.
Bir paradigmaya bagh olarak ~jab~an
lar, Kuhn'un olagan bilim aduu verdigi
~eyi icra ederler. Burada bilim adamlan
paradigmay1, deney sonu~jlanmn gosterdigi ger~jek dtinyarun ilgili baz1 yonlerinin hareketini ai)IkJama ve uzla~tuma
giri~imleriyle ifade ederek geli~tirir. Soz
konusu olagan bilim donemi, Kuhn'a
gore, bir bulmaca ljOzme donemidir. Paradigma, bilim adamma belirli bir problemler obegini, I)OZtimleri iljin uygunluklanna kani oldugu yontemlerle birlikte
annagan eder. Kuhn'a gore, olagan
bilim adam1, kendisine bagh oldugu, temele ald1g1 paradigma kar~1smda ele~
tirel bir tav1r takmmamabd1r. 0 ~jabala
riJU, yalmzca ele~tirel bir tav1r taklrunamak suretiyle, paradigmarun ayrmhh
bir bil)imde ifade edilmesi tizerinde yogunla~hrabilir ve dogay1 derinligine incelemek iljin gerekli ljah~may1 ger~jek
l~tirebilir. Olagan bilim donemini be-

lirleyen en onemli ozellik, oyleyse temeller tizerinde mutlak bir uzla~ma halidir.
Kuhn belirli bir sure boyunca normal
bilim yapan toplulugun ara~t:urnalan
nm, daha sonra, yava~ yava~ birtak1m
anomalilerle, birtakun uyu~mazhk ve
uygunsuzluklarla kar~da~hgml sayler.
Zaman ge}<~je, benimsenen paradigma
tarafmdan fiOZtilemeyen birta.lam problemler ortaya filkmaya ba~lar. Bu ttir ba~ansizhkJar, Kuhn'a gore, sonunda bir
paradigmarun reddine ve stiz konusu
paradigmayla kar~da~tmlamaz olan bir
altemati.fin, onun yerini almasma yol
a~jabilecek bir dddiyet kazanabilirler.
Bununla birlikte, bir bunahm ve paradigma degi~ikligine yalruzca fiOZiilememi~ olan problemler yol a~az. Kuhn 'a
gore, yahuzca ozel birtaklm ko~ullar
soz konusu oldugunda, problem ya da
anomaliler bir paradigmaya duyulan
gtiveni ttimiiyle ortadan kaldJrabilecek
bir tarzda geli~ir. Bu bunahmlarm ortaya ~la~mda, Kuhn'a gore, aynca birtaklm toplumsal ihtiyal)lar da belirleyici
bir rol oynar.
Kuhn, bunahmla birlikte, bilim adamlannda mesleki bir guvensizlik dogdu~
nu sayler. Olagan bilim adamlan, felsefi
ve metafizik tarb~malara giri~irler.
Kendi ke~iflerini, paradigmamn bakl~
al)lsmdan felsefi argumanlarla savunmaya ba~larlar. Paradigmaya duyulan guvensizlik ve onunla ilgili memnuniyetsizlik giderek artar. Bir paradigmanm
taraftarlanrun o paradigmaya gtivenlerini kaybedecek derecede zay1flayarak temelleri bir kez sarsdd1 rru, zaman devrim iljin olgunla~m1~ demektir.
1~te, bu bunahm donemi iljinde, fiogu
zaman oldukfia genfi, ama yarat1qhg1
olduk~ja ytiksek olan bir bilim adarru
ortaya filkar. Bu bilim adam1, ortaya
yeni bir teori, daha dogrusu bir paradigma atarak, bilimsel devrimi ba~lahr.
Onun ortaya koydugu yeni paradigma,
Kuhn'a gore, eski paradigmadan fillk
farkb ve eski paradigmayla kar~da~h
nlamaz bir paradigmadu. Bu bala~ aljlsmdan iki paradigma arasmda bir ttir

bilimin temel ozellilderi 135

farkhhg1 soz konusudur. Kuim'a gore,


bunahm doneminin ardmdan, yeni bir
paradigmamn geli~tirilmesiyle ba~la
yan bilimsel devrim, yalmzca paradigmayl geli~tiren bilim adam1 tarafmdan
degil, biitiin bir bilimsel topluluk eski
paradigmay1 terkettigi ve yeni paradigmayl benimsedigi zaman ger~ekle~ir.
bilimin temel i:izellikleri (lng. basic properties of science; Fr. caracMristiq11es fondamenlaux de Ia scimce]. Bilimsel ke~ifler,
pratik runa~larla, insanhgm hizmetine
sunulsa da, bilimin bizzat kendisi ya da
bilim ohnak baklmmdan bilim, aktif beceri ya da pratik bilgeligin tiim bio;imlerinin tersine, teorik bilginin bir tiiriidiir.
Bilimin bizzat kendisi, bir teknik ya da
zenaat degildir. Bilimsel deneylerin,
uygun ara~ ve malzemenin geli~tirilmesi
ve kurulmas1 esnasmda, dikkate deger
derecede bir teknik beceriyi gerektirdigi
dogrudur. Bilimsel bir dogruyu bulgulayan bir kii~if, ~ogunluk ayru zamanda bilimsel arac;lann ya da bilimsel malzemenin mucididir; bununla birlikte, bilimsel
ke~fe gotiiren yolu haz!Tlayan teknik
icatlarla, bilimsel ke~iflerin temellerini
athg1 teknik icatlar, her zaman ger~ek
bilim ya da saf bilimden ay!Tt edilebilir.
Saf bilim, ozii itibariyle, teorik bilgiden
meydana gelir.
Fakat, her tiir teorik bilgi, bilim degildir. Bilim, teorik bilginin belirli bir tiiriidiir. Bilginin, bilimin kendilerinden ay1rt
edilmek durumunda oldugu, ba~ka dallan vard1r. 'Bilim' deyimi, ~ogu zaman,
fizik, kimya, botanik gibi, ~ok ~~itli bilimlerin ortak ad1 olarak kullamhr. Bu
bilimier, kendilerini ba~ka bilgi dallanndan farkl1la~hran, belirli ortak ozelliklere sahiptir.
Ger~ bilimlerin ortak ozellikleri ~u
~ekilde s!Talanabilir: 1 Elt!Jiirel bir gozle
degerlendirme ve aylrl etme. Her tiir saglam bilginin zorunlu ilk ko~ulu, aldaha
go1iinii~ler, ya da egemen fikirler ya da
ki~inin kendi arzulan tarahndan etkilenmeyip, ~1plak olgulan belirleme ve
bu olgularm kendilerine eri~ebilme giiciidiir. Boyle bir zihinsel tav1r, ortak ola-

rak bilimse/ zilmiyet diye betimlenir. Bilimsel zihniyet, tiim bilimler ic;in, olmazsa olmaz olan bir ko~uldur. $eylerin goriindiikleri gibi olduklanru kabul edecek
kadar saf ya da bag1mS1zhk duygusundan ve ki~isel te~ebbiis giiciinden, ah~ll
nu~ kli~elerden ve geleneksel dii~iince
lerden vazge<;emeyecek kadar yoksun
olan ya da istekleri ve arzulan tarafmdan
etkilenecek kadar tarafh olan bir kimse,
elbette ki, bir bilim adamlJllJl temel ozelliklerine sallip degildir. Ele~tirel bir gozle
degerlendirme ve ay1rt etme, bilimde kao;uulmaz bir ~eydir; bununla birlikte, o,
bilim adamuun tekelinde olmay1p, ger~ekte her tiir saglam bilginin zorunlu
onko~uludur.

SOz konusu tav1r ve bilimsel zihniyet,


yalruzca bilim adammda degil, fakat filozof ve tarih~ide de goriilebilir. Bwmnla birlikte, bir ara~hnnaarun sergiledigi
bilimsel zihniyet, bir ara~hnnanm sonu~lanru bir bilim hiline getinnek i~in,
kendi ba~ma hi~bir zaman yeterli ol-

maz.
2Genellik ve sislem. Bilim bireysel nesnelerle ilgilenmez. 0, oncelikle tiplerle,
bireysel nesne ya da olaym, yalmzca
kendilerinin bir omegi ya da du nnnu
olarak ele ahnd1g1, nesne ve olay tiirleri ya da Slmflar~yla ilgilenir. Bilimin
amaa, dogadaki diizeni yakalamakbr.
Bilim, bu amaca ula~mak i~in, nesne
tiirlerinin ortak ozelliklerini, ve olaylarm gene! yasalanm ya da ko~ullanm
ara~tmr. Ke~fedilen her yasa, ilgili nesnelerin ya da olaylar s1mfmm ozsel dogasmdaki bir liftir; ve bu tiirden bir~ok
yasanm ke~fi, diizenin ya da sistemin
biitiiniine ili~kin bir kavray1~a gotiiriir.
Bu baklmdan, tarih, yani toplumsal ve
siyasi tarih, bir bilim degildir. 0 da, bpk1
bilim kadar, ilgin~ ve m~rii bir ara~tlr
mad!r ve bilim adam1run sergiledigi yapla imgelemi ve el~tirel kavray1~1 gerektirir, fakat bilimden kesinlikle farkhhk
gosterir. Hatta, dikkate deger bir bilimsel
bilgiyi gerektirse de, bilim tarihi bile, bir
bilim degildir, bir tarihtir. Tarih, uluslarla ve kurumlarla, v.b.g., gene! olarak iii~-

136

bilimlere

ili~kin

sm1flama

kili ol<m yasalan degil de, tikel uluslan ya


da kurumlan konu ahr. Bu tiirden gene)
yasalar, tarih degil de, bilim olan etnolojinin ya da antropolojinin, ya da sosyolojinin ya da psikolojinin konusunu olu~tu
racakJardlr.
Astronomi ve jeoloji de, ilk bak1~ta,
tikel nesnelerle ilgili olan bilimler gibi gori.inebilirler; ya da onlar, yalruzca genel
olam konu alan bilimlerle, yalruzca tikelleri konu alan ara~tmnalar arasmdaki bir
ge~i~ evresini temsil eden disiplinler olarak degerlendirilebilirler. Bununla birlikte, astronomi ve jeoloji bile, buyi.ik ol~i.ide
ya da temelde genel olanla ilgilidir. Her
yaldaz yoriingesi, ger~ekte bir gezegen ya
da kuyntklu yaldazm konumlanmn olu?turdugu diziyle ilgili bir yasaya uyar.
Aym ~ekilde, jeoloji de yeryi.izi.i tabakaJannm ~e~itli ti.irleri arasmdaki genel
ili~kileri konu ahr ve tum katalann kendilerinden ge~tigi evrelerin meydana
getirdigi diziyi inceler.
3 Empirik Dogrulama. Bilim, aktiiel gozleme ili~kin olgularla ba~lar, ve ge~d ve
egreti tUm a~tklamalanru ya da hipotezlerini, dogrudan ya da dolayJa olarak
kontrol etmek i.;in, gozlemlere doner.
Gozlem tarafmdan dogrulanacak ya da
~i.iriiti.ilecek ~ekilde, gozlemin smamasmdan do~dan ya da dolayh olarak ge9rilemeyen bir hipotez ya da a~aklama,
bilim i~in hi~bir deger ta~unaz. Bilim, bu
bakundan felsefeden farkhhk gosterir.
Gozlemin ya~amsal onem ta~ayan smamasmdan ge.;irilemeyen hipotezler one
si.irmek, felsefede olagan sayalan, makOI
bir ~eydir. Felsefi hipotezlerin bile tecri.ibeye dayandaga, ve tecri.ibeyi a.;lldama
amaca gi.itti.igi.i, dogrudur; bununla birlikte, bu, gozlem ya da belirli ozel k~ul
lar albnda ger~ekle~tirilen deney tarafmdan dogrulanma ya da ~liri.iti.ilmeye
elveri~li olmaktan farkh bir ~eydir. Bilimsel hipotezler, yalruzca ilgili fenomenleri kapsayan, daha onceki tiim gozlemleri a~aklamakla kalmayap, daha soma
yapalan gozlemler, ya da belirli ozel ko~uUar altmda ger~eklE1tirilen deneyler

tarafmdan kesin olarak dogrularunaya


ya da ~iiriihilmeye elveri~li bir yapada
ohnahdar.
bilimlere ili~kin smaflama [Os. tasn~fi
ilium; lng. classification of sciences; Fr. classification des sciences]. Filozoflann, ~e~itli
bilimlerin ama~, konu ya da i~lev lerini
dikkate alarak ger~ekle~tirdikleri SIJUflama. Bilimler araslJ'Idaki kar~ahkl1 bagunhh~l ortaya koyan, bilimleri inceleme
konulanm, yontemlerini ya da insan ihtiya~lanru temele alarak smaflama tavn.
Bu tiir bir suuflamarun tarihteki ilk ~r
negini veren tPlaton'a gore, gozle goriili.ir ve tikel olan, degi~en ve oldu~undan
ba~ka ttirlii olabilen bir ~ey, ger~ek bilginin konusu olamadag1, ve bilgi ti.imel,
degi~mez, zorunlu ve alolla anla~llabilir
olamn bilgisi oldugu i~in, fizik, kimya,
biyoloji ve ttp gibi bilimler ger~ek bilimler olarak goriilemez.
Bundan dolayt, Platon'un bilimler SJ.ruflamasmda yer alan ilk bilim aritmetiktir.
I Aritmetik sayarun ve saytsal ili~kilerin
soyut bilimi olup, aribnetigin, Platon'un
gozi.inde teorik degeri, onun insan zihnini duyudan ve duyusal olandan kurtararak, soyut di.i~i.inceye ge~i~i saglamasmdan meydana gelir. Aritmetik dakik
ve kesin niceliksel yontelnleriyle duyualgasmdaki a-;ak ~eli~kileri ortadan kaldanr. Aritmetigin onemi, temelde onun
saf ya da soyut bir matematiksel bilim
olmasmdan meydana gelmekle birlikte,
Platon aym zamanda aiitmetigin pratik
degerine de dikkat ~eker.
2 Onun bilimler suuflamasmda aritmetigi geometri izler. Bu geometri, iki ya da
i.i~ boyutlu ~killerin geometrisidir, yani
di.izlem geometrisiyle, kalllar geometrisinden meydana gelir. Burada da, Platon
oncelikle geometrinin teorik degeriyle ilgilense de, o geometrinin pratik degerine,
mi.ihendislik ve alan ol~i.imi.i gibi alanlardaki pratik degerinc dikka t ~ekmekten
geri kalmaz.
3 Geometriden sonra astronomi gelmektedir. Platon astronomiyle hareket halindeki kah dsimleiin bilimini anlamakta-

bi limlere ilitkin s1n1flama 137

dir. Fakat astrononli Platon ic;in goksel


cisimlerin hareketine ili~kin bilim olmaktan \Ok, goksel cisimlerin hareketini
yoneten ilkelere ili~kin bir bilimdir. Astronominin esas de~eri, Platon'a gore,
onun insan zihnini gokyiiziinde bulunan cisimlerin hareketlerindeki uyuma
ve bu hareketlerin temelindeki yasalara
yonelbnesinden ve boylelikJe ezelf-ebedi
ldealarm meydana getirdi~i uyumla ilgili
bir ara~hnna olan diyalekti~e ge\i~i kolayla~hrmasmdan meydana gelmektedir.
Bununla birlikte, Platon astronominin de
pratik bir onemi oldu~unu kabul eder;
astronomi oz~llikJe denizcilik sanah bakmandan onem ta~tyan bir bilimdir.
4 Pia ton 'un bilimlere ili~kin stntflamastnda bun dan sonra gelen bilim, uyumlu sesler iireten cisimlerin hareke tlerine
ili~kin bir c;ah~tna olan hannonidir. Astronomi gibi hannoni de insan zihnini
idealann ezeli-ebedr uyumuna yonelten
bir bilhn olarak se~kinJe~ir. Buna gore,
harmoni miizikte omeklenen uyutnun
tetnel ilkelerinin bilimidir. 5 Biitiin bu bililnlerin en tepesinde ise, diyalektik bulunur. <;iinkii ger\ek varh~m birli~i niceliksel bir birlik, matematiksel olarak
ol~iilebilen bir birlik olmadl~l i9n, burada insan matematikten uzakJa~arak, varh~l varhk olarak bilmek iste~iyle genel
olan1 bihneye yonelir ve varb~1n bizzatip
hi kendisini ara~rumaya ba~lar. Varb~1
ara~bn naya ba~lamak demek ise, onun
belirleyici ve ay1u zamanda genel olan
nedeninj ara~bnnak demektir. Bu ise,
cinslerin ve cinslerin birbirleriyle olan
ili~kilerinin ortaya konmastyla olur. i~te,
diyalektik bir yandan varsay1m yontemiyle, Ideadan ideaya g~erek hi\bir
~eyi sorgulamadan bua1anaz, bir yandan
da toplama ve oolme yontelniyle cins ve
rurlerin birbirleriyle olan ili~kilerinj ortaya ~kararak her~eyi tan1mlar.
t A.ristoteles'in bilimler struflamast ise,
bilimleri, 1 bilgi ye bilginin bizzat kendisi
i9n yonelen teorik biJirnler, 2 bilgiyi
eylem i9n bir kllavuz olarak ama~layan
pratik bilimler, 3 yararh ya da guzel bir

~ey

yarahrken kullatulan bilgiye yonelen


uretid bilimler diye iic;e aytnr. T eorik bilimler de, kendi ic;lerinde, 'teoloji' (ya da
metafizik), fizik ve matematik olarak iic;e
aynhr. Fizik, ayn bir varolu~a sahip olan
ve de~i~en ~ey leri (yani, kendilerinde
bir hareket ve sukunet kayna~tna sahip
olan 'do~al cisimleri'), matematik de~i~
mez olmakla birlikte, ayn bir varolu~a
sahip olmayan ~eyleri (yani, tozleri niteleyen ~yler olarak, yalruzca stfat cinsinden bir varolu~a sahip olan sayllan ve
mekansal ~killeri), adtru bu saf tozler
arastnda en temel toziin TaiUl olmas1 olgusuna borc;lu olan teoloji ise, hem ayn
bir varolu~ sahip olan ve hem de de~i~
mez olan ~eyleri (yani, maddeyle en
kii-;iik bir ili~kisi olmadan varolan tozleri) konu abr.
Islam diinyas1run en onemli filozofla
nndan olan t tbnr Sina ise, bilimlerin
deney ve akdyuriitmeye dayandt~uu
soylerken, bir yandan da bilimlerin kendilerine ozgu konulan, onculleri ve sorulan oldu~unu belirtmi~tir. Tum bilimlere ortak olan onculler yan1nda, ona gore,
her bilime ozgu olan onruller vardtr. Bilimleri bir taraftan konulann1n de~erine
ya da onemine gore suuflayan ibni Sina,
onlan bir taraftan da, teorik ve pratik bilimler olarak ikiye aytrmt~hr. Buna gore,
teorik bilimler aras1nda, fizik, matematik
ve teoloji (ilahiyat), pratik biJi1nler arasmda ise, uygulamah fizi~ mckanik,
sanat ve ahlak vard1r.
+Modern felsefenin se\kin dii~iiniirle
rinden biri olan ve bilimsel dii~iinceyi,
sonu\lan ya da fenomenleri nedenlerden
\Ikarhp bilmek ve nedenleri de gozlenen
sonuc;lardan yapllacak do~ru \Ikarsamalar yarduruyla o~erunek olarak tanunlayan +Hobbes'a gore, bilim ve felsefeyle
u~ra~mak, do~ru dii~iinmekten ba~ka

bir ~ey de~ildir. Do~ru dii~iinmekse,


katmak, aytnnak, toplamak, r;kannak,
klsacas1 saymak demektir. Etuna gore,
do~ru dii~iinmek, birle~tirilmesi gerekeni birle~tinnek, ay1nlmas1 gerekeni ayJrtnakhr. Birle~ebilen ya da aytnlabilen

138
~

bilim olarak ahlak

eyler, Hobbes'a gore, cisimsel bir dogadadlr. Bilim ve felsefenin konusu, oyleyse, cisimlerdir. Cisimler de, dogal ve
yapay olmak tizere ikiye aymld1gmdan,
bilimler iki ayn ba~bk altmda toplanabilir: 1 Doga felsefesi: Manbk, ontoloji,
manttk ve fizik, 2 Devlet felsefesi: Ahlak
ve siyaset.
tPozitivizmin kumcusu olan tComte
ise, tinlti ti-; hal yasasm1 bir yandan bilim
tarihine ili~kin gozlemlerle desteklerken,
bir yandan da bu anlay1~1m daha sonra
bilimler smlllamasiyla tamamlanu~ ve
geli~tirmi~tir. Ona gore, bilimler soyuttan somuta dogru giderler. Bilimler birbirlerine dayarurlar, ancak her birinde
soz konusu olan yasalar farkhd1r. Be~
temel ve btiyuk bilimin ba~mda, tum bilimlerin en soyutu ve en geneli olan matematik gelir. Matematik say1y1 inceler.
Astronomi say1ya ek olarak, kuvvet ve
ktitleyi konu ahr. Comte'a gore, fizik aynca lSI ve elektrigi inceler. I<imya organik hale gelmeyi, biyoloji canh varhklan,
sosyoloji ise toplumu inceler.
bilim olarak ahlak [ing. ethics as a science;
Fr. etltique comme une science]. tViyana
<;evresi dti~tintirlerinden olan dogalc1
M. tSchilick'in ahlAk anlay1~1 i-;in kullandan deyim.
Degerler ki~isel istek ve arzulara goreli
oldugundan, Schilick'e gore, ahllli ilkeler ya da bo~ bir odev duygusu yoktur.
Dogal olmayan bir ~ey olarak olmas1 gereken, dogal ya da olgusal olanta a-;Iklanabildigi i-;in, ahlak olgusal bir bilimdir.
Her tiir deger bi9Tte, nonnatif degil de,
olgusal bir yap1 sergilediginden; 'deger'
ve 'iyi' saf soyutlamalar oldugundan;
davram~ kabplan ve karakterler, duygusal tepkilerden ba~ka hi-;bir ~ey olmadigmdan, ahlak, ahlak yasalanyla degil de,
motiflerle ilgili olan, davraru~a yol a-;an
nedenleri ara~bran, onlann duzenini ve
s1rastru belirleyen bir bilim, psikolojinin
bir dahd1r.
bilimsel ac;1klama [ing. scientific erplanation; Fr. erplication scient~fique]. Bir ~eyi,
yaptsmi ve temel stire-;lerini betimleyerek, onun yapmakta oldugu ~eyi nasd

yapt1gm1 gostererek, ya da genel bir yasaya uydugunu ortaya koyarak anla~l


hr hale getinne.
SOz konusu bilimsel tac;aklama, teleolojik a-;1klamaJW'l tam kar~1b olan bir a-;Iklama tarz1 olarak degerlendirilir. Bilimsel a-;1klamamn temelinde, a) ttimevanmsal ve ttimdengelimsel yontemleri
kullanarak, olgulardan (empirik gozlemlerden) hareketle, genellemeler (teoriler)
olu~turma, b) bu olgularla, tutarh ve sistematik bir genellemeler obegi ve daha
once gozlenmi~ olan ili~kili olgular arasmda bir bag kunna, c) bu olgulardan,
genellemeler btitiinti i-;in soz konusu
olabilen manttksal ve empirik birtak1m
sonu-;lar ~arsama, d) olgularla genellemeleri dogrulama ve hak11 klima, ve
e) genellemelerden hareket edildiginde,
birtakun olgulann 9karsanabilecegini
ya da yeni birtak1m olgulara ili~kin olarak ondeyide bulunulabi lecegini gasterme stire-;leri vardar.
Bilimsel a-;1klama, olgulan gozlemleyen,
kaydeden, s1ruflayan ve dola}'1Slyla yalruzca nasJ.I. sorusuna yarut veren. betimlemeden farkhhk gosterir. Buna gore, olgu
ya da olgular betimlenirken, soz konusu
olgulann d1~ma -;1kma diye bir ~ey soz
konusu olmaz. Betimleme i-;in, yalmzca
olguyu olu~ stireci i-;inde gozlemlemek
ve sonu-;lan kaydetmek yeterlidir. Buna
kar~m, olgu ya da olgulan a-;1klarken,
bu olgulann d1~ma -;1karak, ba~ka olgulara yonelme soz konusu olur. Bu ise,
olgu ttirleri arasmda ili~ki kuran birtaklm genellemelerle, tiimel onermelerle
ger-;ekle~ir.

Buna gore, bir bilim adam1 suyu 100


dereceye kadar ISlhr ve bundan sonra
suyun kaynad1gm1 ve buharla~t1gm1
gozlemler. Gozlem sonu-;lanru kaydetti
ginde, suyun 100 derecedeki davraru~1 ya
da durumuyla ilgili olarak bir betimlemede bulurunu~ olur. Fakat bilim adarru
suyun 100 derecede ni,.:jn kaynamaya
ba~lad1gnu ac;~klamaya, yani nedenleri
aramaya kalk1~t1gmda, bu gozlemlerin
d1~ma -;lkarak, s1cakhk, basm-;, kaynama noktas1 gibi kavramlara ba~vurur,

bilimsel determinizm

bu kavran1lan kullanarak, ac;ak.Jayaca bir


genellemeye ula~1r. Buna gore, ac;rklama, nedenleri bilinmeyen olgulann, bilinen olgularla, zihnin tan1~1k oldu~u fi.
kirler ve kavramlarla ifadesidir. Zaten
ac;t..ldaana da, bilimsel niteli~ini, olgu ttirleri aras1ndaki ili~ldleri ortaya koyan bu
genellemelerden ahr.
bilimsel ara~tarma programlara metodo
lojisi [tng. metltodology of scient~fic rese~
arch progrannne; Fr. methodologie de la

progra,nme de recherche scientifique ).


da~

c;a~

bilim filozofu Imre tLakatos'un, bilimsel bilgi birikiminin nasal gerc;ekle~


ti~ini ac;1klamak ilzere, geli~tirmi~ oldu~u teorik c;erc;eve.
Laka tos'a gore, bilim adamlara teorilerini ancak, altematif teorilerin ba~anlan
run ttimtinii sa~ladlktan ba~ka, deneysel
ic;eri~i, yeni olgulann ke~fine imk!n sa~
layacak ~ekilde, geni~ olan ve rakip teorilerin ac;Lldayamad1~1 olgulara dair ac;Jklamalan deneysel balwndan destekleyen
yeni bir teori ile kar~ala~bklan zaman
terkederler. Bu ba~lamda, bilimsel geli~
me, dtinyaya ili~kin teorik sistem.lere te
kabul eden ara~hrma programlararun ba~ara veya ba~ansazhklarana ba~hdu.
Lakatos, tiim ara~tanna programlaranJn
sorgulanmayan varsayamlanndan meydana gelen katJ ~ekirdekleri, tiim hipotez
denemelerinin yapald1~1 ve teorinin geli~tirilmesine imkan veren koruyucu lcu~aklarr ve kati c;ekirde~i sorgulamay1 yasaklayan negatif ke~if ile me~ru ara~tlrana
alan ve yontemlerini tarumlayan pozitif
ke~if boyutlarr oldu~unu sayler.
bilimsel deney [tng. scient~fic experimerJt;
Fr. exp~rimerJt scie,Jtifique). Bir gozlem bic;imi, tiirii. Deney, do~anm aka~ana herhangi bir mtidahalenin olmada~J gozleJnden, do~anm aka~ana mtidahaleyi
ic;crmesi bakamandan far khhk gosterir.
Gozlemcinin olup bitenleri izledi~i, ara
da~J olgularan ortaya c;akmasuu bekledi~i yerde, deney yapan ara~hrmaca olgularan kendi akJ~lara ic;inde ortaya
c;kl~lanna bek.Jemeksizin, onlara belli ko~ullar altrnda yapay olarak tirehne yoluna gider.

Ba~ka

139

bir deyi~le, deneyci, gozlemcinin


tersi.ne, olgunun kendili~inden ortaya
~akmasan1 beklemeyip, olguyu meydana
getirmekle, hem za1nan kaybuu onler ve
hem de gozlemini kendisine en uygun
gelen zaman ve yerde yapar. Deneyin,
c;1plak gozlem kar~asUldaki en onemli
avantaja, deney ko~ullan i-;inde, karma~lk bir feno1neni bile~enlerine ayararak
tam anlam1y Ia analiz ebnenin daha kolay
olmasad1r; yine, deney soz konusu oldu~unda, fenomenin ortaya c;oo~ ko~ulla
ruu, belirli oncul ya da ko~ullarla sonuc;~
lar arasandaki ba~lanbyla ilgili olarak
gtivenilir ttimevarunsal sonuc;lara ula~a
cak ~ekilde de~i~tir1nek olanakh olur.
Buna gore, fenomenler ve fenomenlerin
ortaya c;1k1~ ko~uJlan ttimtiyle ara~tar
macuun kontroltintin da~anda olursa,
ara~tlrmaca baza onemli etkenleri gozden
kaQ,rabilir ve di~erlerinin fonksiyonuyla
ilgili olarak yani.J~ yargdar ortaya koyabilir.
bilimsel detenninizm [ing. scientific deterninism; Fr. detmninisme scientifique; Al.
wissenschllftlich detenninismus). Evrense I
nedensellik anlaya~a; evrendeki her olaym kendisini belirleyen bir nedenin bulundu~unu one stiren yakla~am. Evrendeki fenomenlerin birbirlerine son derece
stlo. bir bi~mde, bir nedensellik ili~kisi
ic;inde ba~h olduk.Janru di]e getiren o~re~
ti.
Ara~hrmalannda deneylere, degi~mez
li~e, dtizenlili~e ve ondeyiye ba~h olan
do~a bilimlerinin kabul ebnek durumunda oldu~u evrensel nedensellik goro~ti
olarak bilimsel detennWzm, do~a bilimleri tarahndan on gorii liir ve evrende hic;bir ~yin nedensiz olmayap, her olayan
bilimsel yontemlerle aQ~a c;Jkanlabilecek
bir nedeni oldu~unu dile getirir.
Birc;ok bilim adama taraf1ndan bu durumun bir sonucu olarak telaffuz edilen
bilimsel determinizm anlaya~1, nedenselli~in, evrende keyfili~e ve ozgiirlti~e
yer ve olanak buakmada~uu dile getirir.
Bu c;erc;eve i~nde, 1 biyoloji bilin1i ve
ozellikle de Darwin tarafmdan dile getirilen ve en iyi bir bic;imde do~al ay1k-

14U

bi limsel determinizm

lanma ogretisiyle orneklenen detenninizme biyolojik determinizm adt verilir.


Dogadaki t;e~itli ttirlerin diinya tarihinin farkh evrelerinde evrim get;irdigini
ve ya~ama sava~mda, yalmzca it;inde
bulunduklan ko~ullara ve t;evrelerine
en iyi bir bit;imde ve en fazla uyum saglayanlann ayakta kaldtgmt one siiren
Darwin'e gore, dinazor benzeri son derece biiyiik ve giit;lii tarih oncesi hayvanlar, stmrh beyin kapasitelerinden dolayt
yok olup giderken, insan gibi gii~iiz,
fakat daha alalh alan hayvanlar varhklanm siirdiirmii~lerdir. Soz konusu ya~a
ma sava~t ve dogal ayaklaruna ogretis~nin
evrende keyfilige ve ozgLirliige kesinlikle
yer btrakmadtgmt Hade eden Darwin'e
gore, .;~itli tiirlerin yap1lanru, gii.;lerini
ve varolu~lanm siirdiirme ~anslanm belirleyen dogamn kendisidir ve varolanlann durumlan evrim cetvelindeki yerlerine baghdtr.
2 Buna mukabil, cografi .;evrenin, ornegin, iklim, kara, deniz ve nehirlerin
bireylerin geli~mesi ve ozellikle de toplumsal geli~mede ana etken oldugunu
one siiren sosyoloji gorii~iine cotrafi determinizm denmektedir. 3 Ote yandan,
dilin diinyaya dair yorumumuzu, dunyaya bakt~ tarzumzt belirledigini iddia
eden determinizrn tiiriine dilsel detmninizm denmektedir.
4 Yine, ortodoks Marksizm tarafmdan
dile getirilen ve tarihte, yalmzca ekonomik etmenlerin belirleyici bir giicii, nedensel bir onemi oldugunu one siiren
bilimsel determinizm tiirii iktisadi determinizm olarak tarumlarur. 1nsan varhklanmn karakterleri ve eylemlerinin
i.;inde bulunduklan ekonomik ve toplumsal ko~ullardan etkilendigini savunan ortodoks Marksizme gore, insan varhklan, tarihte hiikiim siiren bir stmf
sava~l tarafmdan belirlenir, oyle ki bu
suuf sava~t feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komiinizm gibi toplwnsal ve
ekonomik model ve evrelerin dogu~una
yol a.;ar. Bu baglamda, Marks, insarun
diinyaya hangi struhn iiyesi olarak gelecegine karar venne ~ansliUll bulutuna-

dtgmt ve dolaytstyla insamn karakteri,


dii~iince tarz1 ve eylemlerinin iiyesi oldugu smtf, it;inde bulundugu toplumsal
ve ekonomik ko~ullar taraftndan belirlendigini savunur.
5 Yine, ara~tumalarmda deneye, degi~
mezlige, diizenlilige ve ondeyiye bagh
alan fizik tarafmdan dile getirilen evrensellik nedensellik gorii~iine, evrende her
olaym bilimsel yontemlerle at;tga t;tkanlabilecek bir nedeni oldugu tezine fiziki
detm11inizm denmektedir. En iinlii temsilcisi ingiliz bilim adam1 Newton alan bu
anlayt~, dogamn ve evrenin biituniiniin,
evrensel ,.ekim yasas1 tiiriinden yasalar
tarafmdan yonetildi~ni ve evrende ozgiirliik diye bir ~yin bulunmadtgmt
one siirer. Evrendeki gozlemlenebilir her~y fiziki oldugundan, biitiin bu fizikr
varllklarm maruz kald1g1 ya da meydana getirdigi her~ey fiziki bir yasa ya da
olaym sonucu olmak durumundadtr.
KJasik mekanigin spz konusu kah detenninizmine gore, maddenin her par.;aaguun, zamamn belli bir arundaki konumunu ve momentumunu bildigimiz
takdirde, ilke olarak bu part;aaklann zamamn her arundaki durumlanm bilme
olanagma sahip oluruz. KJasik mekanigin soz konusu kall determinizmi daha
sonra kuantwn mekaniginin geli~imiyle
birlikte, onemli ol.;iide yumu~atiimt~ olmakla birlikte, klisik mekanigin kurucusu Newton'a gore, insan varhklan da,
dogalan itibariyle fizikr bir yaptda olduk.ianndan, bu, onlann da, hem kendilerinden ve hem de kendilerinin dt~mdan gelen nedenlere t!bi olduklan
anlamma gelir. Bu nedenle, insan it;in
ozgiirliik bir yarulsamadan ba~ka hit;bir
~ey degildir.
6 Ote yandan, insan varhkl.aruun genetil< yaptstyla ilgili olarak mutlak bir nedenselligi ifade eden ve insan varhgmm
genleri soz konusu oldugunda, ozgiirliige ve keyfilige yer bulurunadtgam dile
getiren biJimsel determinizm t:iirline genetile determinizm adt verilir.Bu anlayt~a
gore, bizim genlerimizi kendilerinden
miras aldtglmtz anne ve babalanmJZl de-

bHimsel devrim
gi~tirebUme

ya da se\ebihne olanagun~Z
yoktur. Genler ise, dogal ve 1nanevi yaplmlZl, yani cinsiyetimizi, zihinsel giicii
miizii, sa~ ve goz rengimizi belirledigi
i~in, bizim sozciigun ger~ek anla1n1 i,.;nde ozgur oldugwnuz soylenemez.
"! Bilimsel determinizmin ba~ka bir
tiin], psikanalizin yaratlclSl Freud taraflndan if ade edilen, ins an varhklanrun
03 ya~ doneminde ya~adag1 kompleksler, bilin\siz ya~anhlar ve toplum ve ge
]eneklerin zorla1nas1yla bashnlan dogal
itkiler taraf1ndan belirlendigi gorii~ii
psikolojik detenrrinizmdir. Freud'un soz konusu determinist ogretisjne gore, ornegin
niln erkek ~ocuklan te1nelde annelerine
(Oedipus kompleksi), klz ~ocuklan da
babalanna (Elektra kompleksi) a~1k olurlar. Bu bilin.;siz, ancak son derece dogal
itkiler, ensest bir~ok toplum taranndan
yasaklanm1~ oldugu i~in, bashnlmak
durumunda olmakla birlikte, insan varp
hklann1 ~e~itli ~ekillerde etkileyip, onlann gelecekteki ya~amlanna belirler.
Buna gore, anne ve baba, loz ya da
erkek ~ocuklann1 az ya da ~ok sevdigi,
veya onlan yanh~ bir sevgi ttiriiyle besledigi zaman, ~ocuklann btittin bir zihinsel ya~anu, norotik olma noktasrna
varacak kadar etkilenir. Psikolojide, hayvanlar iizerindeki deneyleriyle lko~ullu
tepke' kavramuu geli~tiren Pavlov'la
davran1~~1lag1n kurucusu Skinner da,
insan vathklanrun ~~itli d1~sal etkenler
ve gti~ler taraftndan belirlendigini savWldugu i~in, psikolojik determinizan ~er~e
vesinde de~erlendirilir.
8 Hegel taraf1ndan ifade edilen ve tarih
alan1nda her~eyin, tum tarihsel olay ve
kuruntlann insan iradesinden bagamsaz
olarak one eden beJirl en1ni~ oldugunu
dile getiren determinizm tiiriine ise tariltf
determinizm ad1 verilir. Bir tarih teorisine
dayanan bu liir bir determiniz.m, diinya
tarihinin ~e~itli donemlerini, kendisini
nihai bir yetkinlik hili i~inde tam olarak
ger~ekle~tirmek dunununda olan ~ mut
lak zihin'in tezahiirleri, gortintimJeri olarak degerlendirir. Bu gorii~ten ~rkan
sonu~, insan varhklannm tarihin, kendi-

141

leri.nin ya~ad1klan donernini degi~tire


bihne ya da etkileyebilme, ait olduklan
ki.ilti.ir ~evresinden sorwnlu olabihne olanagandan yoksun bulurunalan sonucudur. c;evresine, kiiltiiriine, i~inde ya~ad1g1 tarihi done1ne etki ede1neyen insan
varhklanJun karakterleri ve eylemleri,
kendi kiiltiirleriyle daha onceki kiilti.1rler
ve tarihsel olaylar tarahndan belirlenir.
Tarihin kendisi, evrende varolan ve kendisini ger~ekJe~tinneyc ~ah~an 1nutlak
bir zihnin tezahiirii oldu~undan, insan
varhklan da, bu m utlak zihnin bir sonucu ya da tezahliri.inden ba~ka bir ~ey de~itdir; bundan dolay1, insan varhk.Jann1n
ozsu r olduklan soylenelnez.
9 lnsan davraru~Lrlln oncelikJe ve temelde, ki.ilti.irel ve topltunsal faktorler tarahndan ~killenip denetlendigini one
suren gorii~e ise kiiltiirel determini zn ad1
verilir. Ki.ilturel detenniniz1n, biraz daha
ozel olarak da, ki~ilerin ya~amlaruu
a~an, onlara a~k1n olan bir ~ey olarak
ki.ilruriin, kiiltiirt1 belli bir zamanda meydana getiren bireylerden ayn ve bag1m
saz bir bilimsel ara~hnna konusu olarak
ele ahnmasa gerektigini soyleyen yakJa~aml tan1mlar. 10 Nihayet, t1retim tekni ..
ginin kendine ait ve ozgii bir mantrga
oldugunu, ve tarihsel siire~ i,.;nde toplumsal kurum ve ili~kilerin en temel belirleyicisi olma i~levi gordii~iinu one
siiren sosyal degi~me teorisine de tekrtolojik detenninizm ada verilir. Zaman
zaman tarihsel maddecilikle kan~hnl
makla birlikte, ondan hi~ ku~ku yok ki
daha basil bir evrhnd geli~me ya da degi~me teorisi olan tek.nolojik deterrninizm, toplumdaki temel ve buyiik de~i
~imlerin iiretimde kullarulan ara~ ve
tekniklerin sonuru oldugunu one stirerken, iiretim tekniklerine dair bilginin tarihin itid giicii oldugunu dile getirir.
bilimsel devrim [ing. scientific r('Uo/ution;
Fr. rtuolution scientifique]. Bahda, 15001700 y1llan arasmda, ozellikle as tronomi, fizik ve hp alananda ya~anan geni~
kapsamh ve sistematik bilim hareketi
i~in kullan1lan deyim.

142

bilimsel empirizm

!~te bu ~er~eve i~inde, Kopemik Bat-

lanlyus'un yer merkezli sistemini ylknu~


ve gezegenleri gune~ten olan uzakhklanna gore stralarken, yeni bir sistem, yani
gune~ 1nerkezli sistemi kurmu~tur. Yine
bu donemde, Kopernik'le ba~layan el~
tirel gelenek, Tycho Brahe, Kepler ve Galile'de yerl~ik hale gehni~ ve Newton'un 1nodem fizigiyle doruk noktastna
ula~m1~tlr. Ni tekim, ti~ hareket yasas1
ve evrensel ktitle~ekimi ilkesi evrensel
dtizcni ~1klamaya yeten modem Newton fizigi, bilimsel devrimde motor olma
gorevini yukleruni~tir. Kimya alanmda
da ufak tefek hareketlere tantk olan bilimsel devrimin ti~uncti sacayag1 hp ya
da fizyoloji olmak d urum undadu. Bu
alanda ise, onculugu Galenos~u anlay1~1
y1karak yeni bir anatomi getiren Vesalius
ile kan dola~un1ru bulan William Harvey yapmt~hr.
Teleskop ve mikroskop gibi aletlerin geli~imiyle bilim derneklerinin kurulu~u
nun da kendisine etki yaphgt bilimsel
devrimde, esas, llk~agdan gelip btiti.in
bir Orta~ag boyunca hukiim sl.iren niteliksel bilim anlay1~1 ve teleolojik evren
sisteminin yoolarak, onlann yerlerine niceliksel bir bilim goru~uyle mekanist bir
evren gorti~tinun ge~irilmesi etkili olmu~tur.

Bilitnsel devrimin en onemli sonucu ise,


Batt ktilttirtinde bilimin on plana ~Ika
rak, dunyevile~meyi htzlandumas1 ve
Bah ktilttirtine onbe~ onalh yuzylldan
beri damgasuu buyuk bir gu~le vuran
dini gerilehnesi obnu~tur.
bilimsel empirizm [tng. scientific mrpricism; Fr. enrpirisme scientifique). tManhkr;~
pozitivizm akuntyla ba~layan, fa kat bunyesi it;inde ba~ka grup ve ki~ilerin de yer
aldag1 felsefi harekete; tmanttkt;~ empirizmle benzer gorti~lere sahip olmakla
birlikte, manhkfil em pirizm d1~1nda
kalan obek ve bireyleri kapsayan daha
geni~ harekete verilen genel ad.
Ayna zamanda Bilimin Birligi Hareketi
ad1 verilen bilimsel empi.rizmin iiyeleri
arasmda W. Dubislav, 0. Helmer, C. G.
Hempel, A. Herzberg, H. tReichenbach,

A. J. tAyer, M. Boll, K. tPopper, E.


Nagel, W. V. tQuine gibi se~kin bilim
adam1 ve filozoflar say1labilir. Ote yandan, bilimsel empirizmin genel tavn ve
gorti~leri mannk~1 empirizmin genel
tavn ve gorti~leriyle tam bir uyu~ma
i~indedir.

Buna gore, bilimsel e1npirizmde, mantlk~t empirizme ek olarak aynca bilimin birligi fikri tizerinde durulur. Bu
anlayt~, bilimin dilinin mantlksal bir
birligi oldugunu savunur; bilim dallannln kavramlan, ~ok temelli bir bi~imde
farkh olan kavramlar olmay1p, tutarh
tek bir sisteme ait olan benzer kavramlardu. Atna~, bilimin gelecekteki geli~
mesi a~1s1ndan, sosyal bilimlerin de
aralannda yer ald1g1 farkb bilim dallartndaki ozel yasalann kendisinden ~~
karsanabilecegi, olduk~a basit ama birbirleriyle baglantah olan temel yasalar
ktimesine ula~makhr.
Bilimsel empirizmde de, dilsel tanaliz,
tbilim felsefesinin temel yontemi olarak
gorilltir. Bununla birlikte, manttk9 pozitivizmin soz konusu dil analizinin mantlksal boyutuna onem verdigi yerde, bilimsel empirizm, dilin ve bilginin
biyolojik ve toplumsal boyutlaruu da hesaba katan daha geni~ kapsamh bir analize yonelir.
bilimsel hiimanizm [lng. scientific lrumanism; Fr. humanisnre scient~fique). lnsana
fonnasyon kazand1rma ~~ Yunan ve
Latin antik ;agtna ait edebi eserlerin incelerunesinden ~k, bilimsel faaliyetten, bilimsel eserlerin incelenmesinden beklenmesi gerektigini savunan ogreti.
bilimsel yontem [Os. ilmi usul; 1ng. scientific method; Fr. m~thode scientifique; AI.
wissenschaftlich methode]. Amac1 evreni
anlamak ve at;tklamak olan bilimin, bu
amac1na ula~mak ic;in izledigi yol.
Klasik gori.i~ gore, bilim evreni anlama
ve a~lklama ~abastnda, olgulan betimleme
ve apkLnna yollanna ba~vurur. Oyleyse,
bilimsel yontem, bilim adamlanrun ortakla~a olarak kullandtklan soz konusu
betimleme ve ar;~klama yollaruu kapsayan bir stirec;ten ba~ka bir ~y de~ldir.

bilimsel yonterrder

Bu siirec; birtak1m adu nlardan ge~erek


ger~ekJe~ir. ilk, bethnletne a~amastnda,
ara~tuma konusu olan olgular ve bu olgular arastndaki ili~kiler belirlenir,
bunlar Slntflantr ve kaydedilir. ~u
halde, betimlemede, oncelikle bilimsel
ara~hnnantn ilk ad1m1 olan gozleJn soz
konusudur. Burada, ara~hrmaa verileri
gozlemlerken ve kaydederken, olabildigince onyargJSIZ ohnak durwnundad1r.
Gozlemde, oznel alg farkbhklann1 ortadan kaldumak, gozleme dakiklik ve giivenilirlik kazandtrmak ve ara~hnnayt
nesnel hale getinnek i~in, birtak1m ara~
lar da kullantlabilir. Bu durum, bilimsel
yontemde, gozletni deneyin izledigi anlamtna gelir.
11cinci a~ama olan a~klama a~amastn
da ise, birinci a~amada betimlenmi~
olan olgular, olgulann birbirleriyle olan
ili~kilerini if a de eden genellemeler ve
baz1 temel kavramlar aracthgtyla daha
a~tk ve anla~thr hale getirilir. Oyleyse,
bilimsel yontemde, yalruzca olgulann
betimlerunesi ve stntflanmas1 soz konusu ohnaz. Bilimsel yontem, buna ek olarak olgulann nedenlerine iner. Yani, bilimsel yontetn kullantld1~1 zaman,
olgular ac;tklarur. Bu am.a~la da, hipotez
ya da hipotezler olu~turulur.
Hipotez., birinci a~cunada gozlemlenen
olgularla ve olgular arasmdaki ili~ldlerle
ilgili ge~ici bir a~ama taslagtdtr. Bu
ac;1klalna taslagt, olgulan a~Lklayabihnek
i~in, ge-;ici olarak kabul edilir. Daha sonraid a~ama, olu~turulan hipotez ya da
hipotezlerin sutarunast a~amastdtr. Bu
a~amada, hipotez ya da hipotezlerin olgular taraftndan desteklenip desteklenmedigi ara~ttnhr. Hipotez ya da hipotezlerden olgusal olarak stnanabilir sonu~lar
~1kartthr.

Bu stnama faaliyeti stras1nda, hipotez


tiiJn olgular taraflndan dogrularursa,
onun soz konusu alandalci tiim olgulan
ger~ekten a~tkladtgl ortaya ~akarsa, hipotez ya da hipotezler kavramsal bir sistern i~inde ifade edilebilir; onlar, bu durumda bir teori diizeyine yiikselir ve bir
ke~if olarak nitelendirilir. Ote yandan, o

143

ayn1 zamanda bir doga yasr.s1 olarak goriilecektir. Buna ek olarak, ara~hr1na yaptlan alandaki olgulan a~tklamak amac1yla olu~turuhnu~ olan hipotez ya da
hipotezlerden olgusal olarak s1nanabilir
sonuc;lar ~1kanna ve soz konusu sonu~
lan birtaktm yeni gozlem verileri ile kar~tla~tuma i~lemine de dogrulama adt
verilir.
bilimsel yontemler [ing. scientifc nretlrods;
Fr. methodes scient~fiques ]. Bilimlerde soz
konusu olan ara~tuma tarz1na, bilimsel
bilgi ad1 verilen ger~eklige ili~kin dogru
ve nesnel bilgi kiimesine goti.iren yol ya
da ara~lar.
Ge~ bir ~er~eve i~inde kon u~ uld ugunda, bu yontemler, ikiye aynhr. Her~eyden once, ara~tutlan fenomenleri, ve
bu feno1nenlerin verimli bir bic;imde
gozlemlenebilecegi ko~ullan belirleyip,
yonlendinnekten ve ol~lnekten olu~n
1teknik ya da teknolojik yontemler vardtr.
Bilimsel yontemlerle ~o~u kez ve hemen
an1msanan, soz konusu belirleyip yonlendirmeyle, ol9J1ekten meydana gelen,
bu teknik yontemlerdir. SOz konusu teknik yontemler ~o~u zaman farkh bilimlerde farkh ~ekillerde ortaya c;U<ar, ve
birden fazla bilimin ya da birbirleriyle
baglanhh olan bir grup bilimin yontemlerinin tiimiine birden egemen olan bilim
adanu say1s1 ~ok azdu.
.
Ote yandan, bir de 2 nrantrksal ychttemler, yani elde edilen verilere gore degi~en aktlyiiriitme yontemleri vardu. Bu
manhksal yontemler teknik yontemlerle
~ok yaktndan ili~kilidir. Bilimsel ara~hr
ma i~in ~ok biiyi.ik bir onem ta~tsa ve
hatta bu ara~tumalar ic;in ka~1n1lmaz
bile olsalar, teknik yontemler ger~ekte,
esas itibariyle bilimin manhksal yontemlerinin yardtmctlan olmak duru1n undadu lar.
Ba~ka bir deyi~le, saf bililnde, bilimin
tekn]k yontemleri genellikle kendilerinde bir ama~ degildir. Onlar, ya gozlem,
ya da akdyiiriitme i~in yardtmctlardtr.
Bilimin teknik yontemleri, zaman zaInan, ya ba~ka tiirlii hi~bir ~ekilde gozlenetneyen ve ol~iilemeyen, ya da iyi bir

144

bilim sosyolojisi

bi~hnde gozlenemeyen veya dak.ik bir bi


c;imde ol~ulemeyen belirli fenomenlerin
gozlentnesini ve ol~uhnesini olanakll

hale getitir. Diger zamanlarda ise, teknik


yonte1nler, ara~tlnnacyal ara~tlnnakta
oldugu fenomenlerin ortaya ~kl~ ko~ul
Jaruu ve durwnlanru, bu fenomenler
hakk1nda yalruzca m uglak bir bi-;imde
spekiilasyonda bulurunak yerine, onlar
hakklnda kesin ve giivenilir bir bi-;imde
akll yi.irutecek ~ekilde belirleme olanag1
veru.
Bili1nin Yunan"daki ba~lang1C1nda tahlnini ve hayli spekulatif bir yap1da olnasl, muhtemelen, uygun teknik yontenlere vc bilimsel malze1neye sahip
olunmamastnda n ka ynaklanm akt adll".
Bununla birlikte, teknik yonternlerin ~o
gu za1nan bir bilimden digerine farkhhk
gosterdigi yerde, manbksal yontemler1
ti.iln bililnlerde az ya da ~ok ortakhr. Bu
nanhksal yonteJnler, dahasl, sozcugiin
ger~ek anlanu i~inde bilim adam1 olanlar
taraf1ndan oldugu gibi, bilim adaJN oltnayanJar taraf1ndan da yararlarulabilecek olan biricik yontemlerdir.
bilim sosyolojisi [tng. sociology of science;
Fr. sociologie de Ia science]. Bilimsel ve
teknolojiyle ilgili fikir, kavram ve teorilerin felsefi bir mahiyeti olan diger du~i.ince ve teorilerle, ama ozellikle de
sosyal kurum ve orgi.itlerle ya da ki~ile
rin karakterleriyle olan ili~kilerini konu
alan sosyoloji dah. Bilim ve teknolojinin
toplwnun kurumsal boyutlanyla, yani
iktisat, din, egitiln ve siyaset gibi kurumlarla olan ili~kileri i.izerinde yogunla~an disiplin.
Bilim sosyolojisinde, guni.imi.izde1 birbirine kar~at iki gelenek bulunmaktadir. Bunlardan birincisi bilimin icrasru, bilhnsel faaliyetin si.irdurulmesini
mi.imki.in k1lan normatif deger ve kurumsal di.izenlemeler uzerinde yogunla~u. Kendisi, Protestanhg1n yukseli~i
ve demokratik ideallerin yayllam1 da
dahil ohnak i.izere, 1nodernligin bilimin
geli~imi i.izerindeki etkilerini ara~taran
Robert Merton 'un en onemli temsilcisi
oldugu bu gelenekl daha ziyade haki1

katin, ger~eklikle ilgili dogrulann ortaya ~1kabibnesi i~in toplumun nas1l orgi.itlenmesi ve di.izenJen1nesi gerektigi
sorunu uzerinde odakla~u.
Amerikan kokenli bu klasikl nonnatif
yakla~una bir tepki olarak geli~en ikind
gelenek ise, bilimsel bilginin i~eriginin
~ok bi.iyi.ik ol~ude ihmal edildigi ger~e
ginden hareketle, bilimsel bilginin i.iretiminde soz konusu olan mekanizmalar
i.izerinde yogunla~ml~ ve bilim pratigini betimleyen bildik kural ve yontemlerin bilimsel ara~hrman1n sonucunu ya
da bilimsel tarta~ma ve ihtilaflann ~ozu
me nasal baglandag1n1 a~lk.lamaya yetmedigini gostenni~ olan bir yakla~un
dll". Hakikat terimini biHm sosyolojisinin
kendine ait terminolojisinden atan bu
gelenegin ayana ozelligi, bilimsel bilginin sosyal olarak in~a edildigin one
si.iren goreci bir anlaya~an ba~latacas1 olmas1d1r.
bilinci teyie,tiren gorii~ (tng. reifying
~agda~ varolu~~u
filozof tSartre'1n, tDescartes"tan ba~la

view of consciousness]

ylp, kendisine kadar uzanan ve zihni bir


+toz olarak goren, zihni ya da zihnin i~e
riklerini ~eyler olarak degerlendiren,
~eylere benzeten ti.im zihin anlay~lara
ic;in kullandag1 gene) ele~tirel terim.
Bilinci ~eyle~tiren bu gori.i~lere ili~kin
itiraz1nda, tHusserl'i tKant'm epistemolojik projesini benirnsedigi i~in ele~tiren
Sartre'a gore, hem Kant ve hem de Husserl deneyimi, ttransendental bir ben,
yani bilincin gerisinde olduguna inazulan bir ~ey arac1hgyla a~Iklama~lardar.
0, benin bu ~ekilde (ben ya da ruh ya
da transendental bir gi.i~ ~eklinde) bir
~ey olarak du~i.ini.i lmesinin benle di.inya aras1ndaki ili~kiyi problematik hale
getirecegini one si.irdi.ikten sonra, bilincin bir ~ey ohnad1g1n1, 'hi~bir ~ey' oldugunu soylemi~ ve bilinci hi~Hkle tanunlaml~hr.

Ba~ka bir deyi~le, bilin~te tozsel hi~bir


~ey bulunmad1g1ru, onun yalnazca gori.indugu ol~ude varolma anlamanda,
saf 'gori.inu~' oldu~nu soyleyen Sartre'a gore, bilin~ di.inyadaki bir ~ey degildir, o hi~bir ~ey I ya da hi~liktir.

bilinebilirlik 145

bilin-; [Os. ~ uu r; ing. c.:onscio,~sness; Fr.


conscience; AI. betvusstsein]. Genel olarak,
insanda farkJndahgln, duygw1un, alg1n1n ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yeti. Zihnin kendi i~eriklerinin farla.nda oldugu, i~ebak.J~ yoluyla bilinen,
duyu1nlan, algdan ve arulan ihtiva eden
bolumu. Oznenin kendi uzerine donup,
kendisini kendi du~uncesiyle kavramas1,
kendine bir nesne olarak dJ-?andan bakmasJ durumu. Kendi i.;:imizde ya da
kend i dJ~1m1zda ge~en bir ~eye ili~kin
sezgi. Bilme faaliyeti, bilinen i~erik ve
her ikisinin de ayudu1da olma hali araSlnda varolan ili~ki. insarun kavram,
imge, aa ve k1skan~hk turunden aktuel
zihin hilleri. insan1n kendi beniyle ilgili
tum ya~ant1lar.
Genellikle tan1mlanamaz ya da yalruzca insarun bilin~li deneyimlerine dolay1ms1z bir i~ebak.J~la ba~vurmak sureti yle tanunlanabilen bir ~ey olarak gorulen bilin~, iki dogrultuda analiz ediltni~tir. Buna gore, bilin~ edimiyle bilincin i~erigi arasmda bir ay1nm yapdabilir
ve bunlardan her ikisi de, bilincin aynlmaz bile~enleri olarak gortilebilir.
Buna ek olarak, bilincin, suas1yla bilgi,
duygulanun ve iradi eylem olarak, u-;
temel i~levden olu~tugu ve ya~anan,
duyumsanan ~eyin dolays1z hissinden
ibaret olan kendiliginden lrilin' ve dolaySlZ izlenilnin uzerine donerek, onun nedenlerini, neligini ve anlam1n1 tahlil etJneye ~ah~an rejleksif bilin' olmak uzere
ikiye aynldlgl soylenebilir.
Ote yandan, stand art ve yaygtn bir soylenimi temellendiren, A gibi bir kavram,
sozcuk ya da soylenimin b du~tincesini
aktard1g-t ya da ilettigi inanc1n1 herkesin
ta~1mas1, ortak bir dili kullanan tum insanlann bu inanca bir ba~kas1 i-;in de
sahip olmas1 durumuna ortak bilin' ad1
verilir. Yine, bir toplulugwl, tinsel ya da
manevr ki~ilik olarak, gerek olaylar, gerekse hak ve odevler alanmda hissettigi
~eyler butunune kollektif bilin' ad1 veri ..
lir. Oznenin kendi eylemlerinin ahlaki
degeri ya da ~e~itli eylem tarzlan hakkmda yarg1da bulwuna gucune, kendi

ahlakl yla ilgili degerlendirme gticune,


odev ya da ahlak yasas1n1n yanl<lSI olan
i-;imizdeki sese ise alzltiki bilin' denir.
Buna kar~1n, kendi kendisiyJe bili~sel
bir ili~ki i~inde olmayan, episte1nolojik
degil de, ontolojik bir -;er~eve i~inde degerlendirilen bilince refleksif olmayan bilin' ya da rejleksiyon oncesi bilin' ad1 verilir.
Ote yandan, kendiliginden bilin~ seviyesinin albnda kalan ve yaln1zca ya~anl
lan ya da hissedilen, hi~bir bilgiyi i~er
meyen psikolojik hale protobilin' ad1
verilirken, ~ok zay1f bir bilince veya, psikanalize gore, itilmi~ arzulann meydana
getirdigi, komplekslerle dile gelen tabana bilin,altr ad1 verilir. i~ebak1~ yoluyla
dogrudan ve arac1S1Z olarak biJinemeyen
soz konusu zihin alaru, rastgele -;agn~un, ruya analizi gibi tek.niklerle su yuzune ~bhr. Felsefede ilk kez tSchopenhauer tarafmdan dile getirilen bilint;alll du~uncesi, unlu psikolog tFreud'un tpsikanaliz ogretisinin onemli bir
b6lumunu olu~turur.
Buna kar~1n, suurh bir alan1 olan ve
uzerinde yogunla~t1g1 nesnenin dJ~ln
da hi~bir ~eyi dikkate almayan bilin~ dar
bilin' diye tan1mlan1rken, butunleri kavrayan, nesneleri baglantllanyla birlikte
kavrayan bilince geni~ bilin' ad1 verilir.
Nihayet, ister ahlAki ya da ister entellektuel olsun, bilincini yitirmi~ olana bilin,siz, bilin~ alan1n1n d1~1nda kalanlara ise
bilin,dr~l ad1 verHir.
Yine, bir oznenin bir buttin olarak fark
ettigi, ay1rdma vardg, idrak ettigi
fizik ya da psi~ik verilerin bti tunu bilin'
alam olarak tanunlan1r. Buna kar~m, bilin-;te ortaya ~1kan, soz konusu olan,
- kendisini bilince dolays1zca sunan her
turden deneyim, istek, ide ya da du~un
ce i~erigine; konusu d1~ ger~eklik olabildigi gibi, ba~ka bilin~ i~erikleri de olabilen dii~unce, ya~anh, hale bilin' i'erigi
denmektedir.
bilinebilirlik [Os. malumiyet; lng. cognoscibility; Fr. cognoscibilite]. Bilinebilmek
i~in gerekli olan ko~ullara haiz bulunma niteli~.

146 bilinemezcilik
Bununla birliktc, anla~dabilirlik, rasyonel bir bilgi olanagm1 ifade ettigi, ne alglanabilen, ne de imgelenebilenin, saf
ak1l tarafmdan kavranabilmesini ifade
ettigi i~in, bilinebilirlige gore, daha ozel
bir niteliktir.
bilinemezcilik [Os. /oirfaniye; ing. agnosticislll; Fr. ngnosticisme. AI. ngnosticismus].
1869 y1hnda, Datwinci evrim teorisinin
savunucusu iinlii T. H. Huxley tarabndan yarahhm~ bir terim olarak bilmenie; 'bilenelneh-allnTI~1ire-t eaenal<iih
ya datiiVii--:--~----
Rus dii~iiiliir ve eylemcisi tLenin'in, felsefeleri temelde gen;ek tmadded.lik ve
tBerkeley'le ba~layan idealist felsefeler
olarak ikiyc ayudlktan sonra, tHume'la
tKant'm dogamn, goriinii~lerin gerisindeki ger~ekligin bilinemeyecegini dile
getiren gorii~lerini bilinemezcilige ornek
olarak vennesind_~ oldu~u gibi, felsefi
ya da metafiziksel bir bilinemezdlikten
soz etmek miimkiin olmakla birlikte, bilinemezcilik temelde dini ~r gorii~ olarak ortaya ~1kar. Buna gop(, g~~lbi~
<;eve i~inde, ~eylerin, varolanlann . al
ve en yiiksek dogalan ve dini dogmalarm iddialanyla ilgili konularda, yani felsefenin ve dinin kapsam1 i~inde kalan
bir~ok konuda doyurucu bir bilgiye eri~
meni~i_ir:nkfulslz oldugunu, bu -g.ibi.du-
rumlard~ yapdacak tek ~eyin.Ye ger~ek. bilgeligin, bilim J<.on~m.adlgl .. ~\!r~ce,
susnla]c_Qfu~'nu sa~ri!IIJ..\)illnem._g:ig~
lik, dini bir .;e!~Ye .idml~'---~~~t!e..m
Tann'mn yarq.Jdugu, ateistleruvl'anrl'!)_m
varolmadig1 tezinin tE!.rsine, Tann'run..va, .
roldugunun ya~arolmad1g.run, ilke
olarak ya da u
lamada bilinemeyecegirljtine ~Arer./ ---'-
Kokleri tSofistlerle tSokrates'e kadar
geri giden, Orta~agda olwnsuz teolojiyle
ifadesini bulurken, giiniimiizde ise en
~k mantlk~1 pozitivistler tarafindan savunulan bilmemezcilik tfideizmin tam
kar~1smda yer ahr. Dii~iince tarihinin
farkh donemlerinde, farkh bi~imler altmda ortaya ~1km1~ olsa da, bilinemezcilige, Hume ve Kant'm, insan varhgmm,
deneyimi a~an konularda bilgiye ula~-

masmm olanaks1z oldugunu dile getiren felsefi tav1rlanyla, bilimsel ve tarihsel ara~tmnalann, ku tsal kitab1, tannsal
vahiy olanagm1 el~tirmeden kabul etmeyi giderek zorla~tmnas1 ivme kazanduml~llr.

Bununla birlikte, Kant'm da belirttigi


gibi, bilginin miimkiin ohnad1g1 yerde,
inan~ soz konusu olabllir-v.e.lmndan dolay. ki~i felsefi anlamda bilinemezci olsa
da, dini bir ~er~eve i~inde Tann'run varhg.na inanabilir. Fakat, geleneksel bilinemezciligin, Tann'run varoldugu onermesini, dogrulanabilir olmasa bile, anlamh
bir onerme olarak gtiren bala~ a~ISI, soz
konusu onenneyi dogrulanamadlgl i~in,
ayru zamanda anlams1z bir onerme olarak goren manbk~1 pozitivistler tarafindan reddedilmi~tir. Tann kavrarrumn,
dinsel inanon ve genel olarak dini soylemill kendisine ozgii niteligi iizerinde
duran ~agda~ tdin felsefesi, dinf ogretileri, ger~kli~ dogas1 hakkmdaki sozde
bilimsel ogretiler olarak gormenin sonucunda ortaya ~oziilemez gii~liikler ~~~
g. konusunda, bilinemezdlerle ~ogu
zaman tam bir uyu~ma i~indedir. Bununla birlikte, dill felsefesi, b u durwnu,
dinf ogretilerin ~ok farkl1 bir i~leve sahip
oldugu ger~eginin bir ifadesi olarak degerlendirir.
bilinemezcilil;e reddiye [ing. refutatiort.
rejection of agnosticism; Fr. refus de l'agnostic.Snre]. Tam olarak bilinemezciler gibi,
Tanrl'run akd yoluyla bilinemeyecegini
kabul etmekle birlikte, bilinemezciligin
tutarh olmad1glru, inanma, kendi eksikligini gidenne, varolu~unu anlamlanduma ihtiyacmda olan insarun ihtiya~la
nna uygun dii~medigini dile getiren
filozoflann tavn io;in kullamlan ifade.
Bab felsefesinde bu tav1r, ii~ filozof taraflndan sergile1uni~tir. Bunlardan birincisi
kwnarbaz argiimamyla tPascal, inan~ atlay~yla tKierkegaard, insandaki ~ok
temelli inanma istegine atllta bulunan
James'hr.
bili~ [ing. cognition; Fr. cognition]. Entellektiiel bilgiyle bilme eylemini, bilme faaliyetini meydana getiren siireci; dii~iin-

me, kavray1~, ak1lyuriihne tiiriinden etkinlikleri, sembolle~tinne, inan~, probleln ~ozme hiriinden zihinsel davranl~
larl gosteren ~emsiye terim. En geni~
anlanu i~inde, yani onermesel olmayan
kavray1~1 (alg1, bellek, i~ebak1~, v. b. g.)
oldugu kadar, bu tiirden bir kavray1~1
ifade eden onenneleri ya da yargdar1 da
i~eren biJgi.
Bihne ya da bili~ siirednin ta1n olarak
ne old ugu konusuyla, bilen zihin ve
d 1~ ger~eklik arasmdaki ili~kinin ne o(..
dugu konusu filozoflar taraflndan ta ilk~agtdan ba~layarak ele ahnm1~, bu konu
da farkh yakla~1mlar geli~tirilmi~tir.
<;agda~ felsefedeki iki temel yakla~lm
dan birincisi, dii~iinceyi ve akllyiiri.itme
siirecini a-;1klarken, insan zihnini geli~
mi~ bir bilgisayar sistemine benzeten,
digeri ise, isvi~reli psikolog tPiaget'nin
~ah~malanna dayanarak, oziimseme ve
uyarlaruna siire~lerini birbirinden aylran yakla~1mdu.
bili~~ilik [lng. cognitivism; Fr. cognitfvisme]. 1 Realiztne olduk~a yakm dii~en bir
anl&n i~inde, bilim ya da ahlak gibi bir
disiplinin konu ald1g1 bir alanda, ilke o(a..
rak bilinebilir veya k~fedilebilir olgular
bulundugunu one siiren gorii~. Buna
gore, metaetik gorii~ler aras1nda, ahlAka
konu olan alanda bilinecek ahlaki olgular
bulundugunu savu.nan yakla~una, ahltiki
bililfilik ad1 verilmektedir.
2 Bili~~ilik, psikolojide ise, davraru~1n
i~sel terimlerle, alg1, bellek, tutum ya da
karar verme gibi zihinsel siire~lerle a-;tklanmasl gerektigini one siiren gorii~e
kar~ll1k gelir. 3 6te yandan, bili~~ilik,
zihin felsefesinde, bilginin ger~ek ~eyle
rin yerini tutan, sinir sisteminin ~ok ~e
~itli hdlleriyle ozde~le~tirilmi~ sembollerden ba~ka bir ~ey olma yan zihinsel
unsurlarm i~lemlerinden meydana geldigini one siiren otretiyi gosterir.
bili~ sel [ing. cognitiDe; Fr. cognitij]. Bilgiyle
ilgili olaru, bilgiyi i~ereni; zihinsel ya~a
mm bilgilenmeyle ya da (yanh~ olabilecekleri ya da gerekli temellendinneden
yoksun olduklan gerek~esiyle bilgi olarak goriilmeyen) inan~lann olu~turul

1nas1yla baglanbh olan yonleri i~in kullanllan s1fat. insan varbklar1n1n akll ve
akdhhg1 i~eren yonii ic;in kullarulan niteleme.
1 Buna gore, bili~sel s1fab, oncelikle ve
en genel olarak, zihinsel siire~ler ii~leme
sinde, bihne ya da d ii~iinme siired ve faaliyetini, duygusal siire~lerden ayJrd
etmek i~iJ1 kullan1hr. 2 Sdat aynca, bir
onermeyle aktardan anJatn tiiriinii tarumlamada s6z konusu olur. Buna gore,
bili~sel s1fah, dogru ya da yanh~ olabilen ti.imce ya da onennelerin sahi p old ugu anlam tiiriinii, anlamh olabilmekle
birlikte, dogru ya da yanh~ olduklar1
soylenemeyen buyruklardan ya da duygusal bir anlam ta~1yan dey~lerin anlamJndan ayud ebneye yarar.
3 Bili~sel nitelemesi, aynca ara~tlrma
konusu bilgi olan psikoloji, epistemoloji, norofizyoloji, bilgisayar gibi bilimleri
tasnif etmek i-;in kullaruhr. Nitekim, bu
bilimlere, konusu bilgi olan bilimler an ..
lanunda bili1 bilimleri ad1 verilir. Stfat
yine, ba~kaca ~eyler yarunda bilgi konusunu ele alan bir disiplinin bir dahru
tanunlamak i~in kullan1hr. Buna gore,
varhgtnt ktsmen bili~ konusuna, klsmen de bak1~ a~1s1na bor~lu olan, ve
davraru~~1hga kar~1t olarak, i~sel ve zihinsel siire~lerin onemini vurgulayan
psikoloji dahna bili1sel psikoloji ad1 verilmektedir. Bili~sel psikolojinin temel
kabulii, bir organizmayla ~evresi aras1n..
daki etkile~imin, organizmanm yalruzca
davraru~1ru ya da fizyolojik durumunu
degil, fakat ~vresi hakktndaki bilgisini
de degi~tirdigi ve bu degi~imin organizmarun halihaz1rdaki tepkisinden ba~ka,
~evreye olan gelecekteki yoneli~ini de
etkileyebildigi dii~iincesinden meydana
gelir. Zihinsel ya~am1n bilgilenme sii
re~leriyle ilgili boyutlaruu konu alan bi..
li ~sel psikoloji, tarihsel olarak duyumculuktan ve, bireysel ve toplumsal ogrerune
kuramlanyla, k~ullanma ve egitilebilir..
lik gorii~iinde temellenen ~agn~1ma
epistemolojinin bir birle~iminden dogmu~tur.

148

bit

4 Yine psikolojide, fakat daha c;ok sosyai


psiko1ojide, algt, bellek, tuh.un ve karar
verme benzeri zihinsel stircc;lerle sosyal
davran19 aras1nda kurulan baglar i.izerin*
de odakla~an, ve davraru~c;1hg1n tam
tersine, insan varhklanrun uyaranlan sec;erken, anlaanlar tiretir ve diinyalarnu
anhunh hale getirirken, etkin oldu.ldanru
vurgulayan kuramlara bili~ teorileri denmektedir.
5 Buna mukabil, soz konusu ozellikleri
~a~amadiklar1, onermelerinin bir bilgi
degeri ta~nnad1klan 3avlanan disiplin1er, bili~sel olmayan, gayri-bili~sel disipli.rler olarak tanamlanar. Omegin, ahlaki
degerlerle ilgili olan, ahlaki degerlere
gonderimde bul unan rumce ya da onerlnelerin, ka1utlanabilir dogrulan dile getinnedikleri i~in, tasviri, beti:Jnlemesel bir
bilgi i~ennediklerini, bili~sel bir deger ta
~amadrklanna ve dolayasayla ne dogru ne
de yanh~ olduklann1, yalruzca tiimce ya
da onermeyi kuran ki~inin duygusal tepkilerini ifade ettikJerini one siiren ahlak
goru~iine bili$sel olmayan ahltik ada veriHr.
bir [Os. vafzit; ing. one; Fr. un; AI. ein]. Varolan her~eyin kendisine oykiindugu, kendisinden pay ald1g1 ezeli-ebedi, yet kin
Fonn. Varolan her~yin kendisinden tii
redigi, sudur ettigi tannsal varhk. Tann,
Dtinya Ruhu, Mutlak Zihin ya da Tin.
Her~eyin varolu~unu kendisine bor~lu
oldugu, ilk varllk, ilk ilke; fenomen1erin,
goriinU~lerin gerisindeki ilk temel ger~eklik. Dogast, ozii ba~ka bir ~eyin sonucu olmayan, ba~ka bir ~yden tiireme
memi~, degi~mez, mutlak, bagamsaz ve
zorun)u varhk.
Biran, Maine de. 17661824 ylllan arasanda ya~am1~ olan Frans1z spiritualist filozofu.
Frans1z felsefesinin Descartes'tan ba~la
yarak olu~an ozne c;1k.J~h gelenegi ic;inde
yer alan Biran, refleksif psikoloji olarak
anetafizik anlaya~anan savunuculugunu
yap1 na~ ve metafizikten ic;sel fenomenle
rin bilimini ya da ic; duyunun ilkel verilerinin bilimini anlama~tar. Bu c;erc;eve

ic;inde, benin kendi bilincine bir neden


olarak vardagana, bizim benilnizi aktiiel
somut ili~kilerde etkin bir giic; olarak
algalad1gnn1Z1 veya sezdighnizi soylelni~tir. Descartes'an fenoanenal benle
numenal ya da tozsel beni birbirine kan~hrdaglnl iddia eden filozof, burada
kahnay1p, bizde, tamalgadan ya da fenolncnal bcnden ayn olup, siirekJi ve
kahca tozscl bir giic; olarak ortaya c;1kan
metafenomenal ya da numenal bir benin
varolu~una inanana yoniinde bir egilim
bulundugunu soylemi~tir.
Ona gore, fenomenal ben alga ya da sezginin nesnesi iken, numenal ben inanan
konusunu olu~turur. Bu sayede bilgiden
inane; alaruna gec;erek, ntetafiziginin SInirlanru geli~tiren Biran, yine de insa
nan ic; ya~am1nan filozofu olmaktan hie;
vazgec;anemi~tir. 0, bir yandan insan
akhyla iradesinin srnarhhglna vurgularken, diger yandan da insan ya~amanJn
iic; ayn diizeyinden soz etmi~tir. Ba~ka
bir deyi~le, insann duyumsal varhk dtizeyiyle, onun ozgiir, dti~iinen, bilinc;li
ozne olarak ya~amJna tinsel ya~am1 ek
leyen Biran, soz konusu iic;iincii ya~aan
diizeyini belirleyen ogenin Tann'yla ili~
ki ic;inde olma olgusu oldugunu ifade etmi~tir.

bir arada olabilirlik [ing. compossibilityJ.


c;eli~ik ohnayan ve bir miimkiin diinyaya ait olan ~eylerin birlikte olabilecegi dii~iince:c;i.
Metafizik imkandan, yalntzca c;eli~ki
den bag1~ak olmaya anlayan tLeibniz"e
gore, varhldann, Tanra tarafmdan bilinen, fakat hic;bir zaman gerc;ekle~me
mi~ ve asia da gerc;ekle~aneyecek olan
sonsuz sayada miiankiin birle~imleri,
bir arada olabilirlikleri vardu.
bircilik [Os. ittihadiye; ing. monisnz; Fr.
monisme; AI. mortismus]. 1 Genel olarak,
tikicilik veya tc;okc;ulugun tersine, konu
aida~ alanda, tek bir ilkenin veya gerc;ek
bir birligin varoldugunu one s(iren ogre
ti. Bircilik, omegin ahlik felsefesinde,
etik davranJ~a belirleyen alanda, tek bir
ahlaki ilke y a da tek bir temel deger ol
dugunu savunan gorli~e tekabiil eder.

birdlik 149

2 Evrendeki her~eyin, yaln1zca Tann,


ntadde, zihin, tin, enerji ya da form gibi
tek bir bile~enin faaliyetine indirgenebilecegini, ya da tek bir bile~enin faaliyeti aracllagayla a-;1klanabilecegini savunan ogreti; evrendeki her~eyin tek,
nihai ve en yuksek bir kaynaktan tiiretilebilecegini savunan yakla~un; ger-;ek
ligin bir olup, onun d1~1nda her~eyin
bir yanllsama oldugu inanc1.
Ger-;ekligin bir oldugunu iddia eden,
~eylerin zaman (yani, degi~meden bag1~1k olu~lann1) y a da mekan i-;indeki birligini (yani, bolunemezligini) vurgulay an
veya ~eylerin nitelik bakun1ndan bir old ugun u (yani~ f arkhla~mam1~h~Inl) savunan t;greti olarak bircilik, zihin ve
beden aras1ndnki ili~kiyi, zihin ve bedenin mutlak olarak ozde~ oldu~unu, onlann ayn1 ttoziin gorunum ya da tezahurlerinden ba~ka bir ~ey olmad1g1n1
soyleyerek a-;Uclar. Bircilik, 19. yUzydda,
kar~uruza, tiim fenomenleri tek bir ilkeye indirgeyen ya da tum fenomenleri tek
bir ilkeyle a-;rklamaya ~ah~an anlaya~
olarak -;akmaktad.Jr.
1ki ayn bircilikten saz edilebilir: Bun
lardan birincisi, evrende ka-; tozun varolduguyla ilgili olan 2-a) tozsel bircilik 'tir. Bu tur bir bircilik, birbirlerinden
ba~ms1z olan tozlerin gorunu~teki -;oklugunun, ger-;ekte tek bir tozun tezahuri1 ya da ifadesinden ba~ka hi-;bir ~ey
olmadgn ve yaln1zca tek bir tozun varoldugunu one surer. Buna kar~1n, bircili~in ikinci turii, hangi toz turlerinin
varoldugu konusuyla ilgili olan ve varolan tum tozlerin tek bir turden oldu~u
nu one suren birciliktir. Bu tur bircilige
ise, 2-b) srfatsal bircilik ad1 verilir.
Evrende yalruzca tek bir toziin varoldugunu, geri kalan her~eyin bu tek tozun
tezahurleri, gorunu~leri, tav1r ve de~
~ilnleri oldugunu savunan goru~ olarak
ger-;ek bircilige, yani tozsel bircilige, yalruzca Spinoza'n1n sisteminde rastlarur.
Bwtun d1~anda, bircilik, yine idealisl bircilik ve dogalcr bircilik olarak ikiye aynhr. Ozellikle tSchelling'in ozde~lik felsefesinde ortaya -;1kan idealist bircilik,

yahuzca tinin varoldugunu, buiun ger


-;ek1igin i-;sel, tinsel ya~am1n tezahurti
oldugunu soyleyip, gozle gorulur dunya
ile anla~ll1r dunyantn birligini tin temeli
uzerinde kurar. Ger-;ekligin fiziki dunyadan meydana geldigini savunan dogaiCI
bira'lik ise, maddecilikten, psi~ik olaru
fizild' olandan tiiretmemek, psi~ik olan1n
en ba~tan beri maddi dunyan1n en ilkel
ve en ku-;iik par-;alan olarak varoldugun u soylemek bakunlndan aynhr.
3 Zihin felsefesinde, zihin ve beden araSindaki ili~kiyi, zihin ve bedenin 1nutlak
bir bi-;hnde ozde~ oldu~unu soyleyerek
a-;1klayan goru~. Burada bircilige ornek
olarak, zihinsel fenomenlerin fiziki fenomenlerle; bilin-; hallerinin belirli sinirselfizyolojik hallerle bir ve ayna oldu~unu;
bu ozde~ligin, mantaksal degil de, empirik ya da olu1nsal bir ozde~lik oldugunu dile getiren maddeci zihin anlaya~1,
zihnin veya duyumlann, algdann, genel
olarak bilincin beyinsel sure-;lerle, merkezi sinir sisteanindeki fiziko-kimyasaJ
olaylarla bir ve ayna oldugunu savunan
anlaya~ olarak zihin-beden ozde~ligi kurnun verilebilir.
4 W. tJames, kimi yeni-realist du~u
nurler ve B. +Russell tarahndan benim
senen, zihinsel ve fiziki fenomenlerin
ayn1 ~ekilde, kendileri ne zihinsel ne de
fiziki olan birtakJm nihai bile~enlerden
hareketle kuruldugu ogretisi ise, notr
bircilik olarak tanunlanmaktadu.
5 Bircilik terimi daha ozel bir anlam
i-;inde, 19. yuzyahn sonlanna dogru sadece tek bir hakikat bulundugunu one
suren ogretiyi tanlmlamak i-;in kullandml~tlr. tHegel ve tBradley gibi idealist
filozoflann sistemlerini tan1mla yan soz
konusu bircilige gore, Bu tune dair butunsel hakikatin d1~1nda hi-;bir ~eyin
dogru degildir.
6 Bircilik yine a yn1 donemde, modem,
bilimscl dunya gorii~une uygun du~en
ontoloji olarak notr birciligi one suren
Ernst tHaeckel ve Wilhelm Ostwald gibi
du~uniirlerin, geleneksel din ve spekulatif felsefeyi reddeden laik ve toplumsal refonn amaca guden felsefi bak1~ a-;alannl tanamlamak i-;in kullanllml~hr.

150

birey

birey [Os. fert, ~nhrs; ing. indiviudal; Fr. i1tdi~


Pidu; Al. individuwu]. 1 Ayn bir birlik ya
da birim olarak varolan ve aktuel ya da
kavra1nsal olarak, ancak ve ancak kendi~
sine ozgu kim1igi yitinnek pahasma bolunebilen tck varhk. Tek tek saydabilen,
kendisinden 1nanttksal olarak soz edilebi
len varhk. 2 Ayn tutulabilen, bag1msaz
bir varbga olan, bireyle~tirilebi)en, bir
dii~unce ya da tiimcenin oznesinin da~
diinyadaki kar~ahga yapalabilen ~ey. 3
Kendisini gosteren, beJirleyen karakteri,
telnel ozelJikleri ortadan kaldtnnakslzln
bo1unemeyen, boliinecek olursa da, par~alanna biitunun ad1 verilemeyen canh
insan varhg1.
Buna gore, bir ta~ bir birey degildir,
~unku ta~an bir par-;asa yine bir ta~br.
Fakat bir insan bir bireydir, -;unku insan
bolundu~unde, par-;alara aynld1g1nda,
elde edilen ~y bir insan de~ildir. Bu nedenle, felsefede birey kavrarru daha -;ok
canJ1 varhkJar i~in kullarularak, cans12
varbklar soz konusu oldu~da, onlar
bir turiin ornekleri diye adlandmhr.
4 Birey kavrmu, mant:lk alarunda ise, bir
tiiriin kapsmu ifjinde yer alan somut varhgl; yuklemlerin ya da fonksiyonJann
kar~1b olan ~eyi gosterir.
bireycilik [Os. ferdiyye; lng. individualism;
Fr. individualisme; Al. individualismus]. 1
Genel olarak, bireylere, bireysel insan
varhklanna onto)ojik, mantlksal, metodolojik ve aksiyolojik bir oncelik veren,
so1nut olan ger-;ekligini vurgulayan goru~ ya da anlay1~. 2 Ontolojide, sadece
bireylerin ger-;ek oldu~unu, bu tunlerin,
kendilerini meydana getiren bile~enle
rin ve soz konusu unsurlann birbirleriyle olan kar~ahkh ili~ki ve etkile~im
lerin iistiinde ve Otesinde ba~lmSlZ
hi-;bir ger-;ekligi olmadag1n1 one suren
gorii~.

3 Siyaset felsefesinde, devletin birey


i-;in varoldugunu iddia eden, bireyin ozgurlu~e buyuk onem veren ve kendisine yeten, kendi kendisini yonlendirebilen bireyi, toplum ve devlet kar~as1nda
6n pl~na -;akartan ak1m; tum siyasf orgut
ve toplumsal olu~umlann temel ve en

yiiksek amac1n1n bireyin, ki~inin haklanru korumak, bagunsazhgant guvence


aluna almakve geli~ianini h'zlandarmak
oldugunu savunan anlay1~.
Esasen 18. yiizyalda, kJasik ekonomi
politigin yukseli~iyle anlam ve onem
kazanan bir ogreti olarak bireycilik, bireylerinin d1~andaki bir ger-;ekJik olarak toplu1nun varolu~unu . yadsayan,
ozgiir bireylerin ekonomik alandaki
rekabetlerinin yararh sonu-;lanru vurgulayan, i~boliimiiniin geli~hniyle bir
likte, rollerde soz konusu olan -;e~itlen
meyle, bireysel farkJllakJara ozel bir
onem atfcden gorii~ tur. Bireycilige gore
devlet, bireylerin kendi ama-;larana ula~
mak i-;in kullatunak durumw\da olduklan bir ara-;br ve hi-;bir zaman kendi
i-;inde bir am a-; olamaz. T opltun bireysel
uyeleri i.;in varolur.
4 Metodolojide, sosyal ara~hrma ve teorinin, sadece bireylerin ger-;ek bir varolu~a sahip oldugunu varsayarak ilerleInesi gerektigini one suren goru~. Crne~in, sosyolojide, tiim sosyolojik at;tk
lamalann, bireylerin ozellik ya da karakteristiklerine indirgenebilir oldu~unu
savunan yakla~am. SOz konusu bireyci
yakla~1m, sosyolojik a-;aklamalarda bireylerin ozelliklerin goz ard1 edilecek
kadar onemsiz oldu~unu, toplwnsal olgulann bagunslZ bir varolu~u olup, bireylerden bagamsu olarak ara~hnlabile
cegini soyleyen holist goru~un tam kar~asanda yer almaktadar.
5 Ahlaki anlamda da, ulusal adet ve gelenekleri el~tiren, ahllli yukiimlulugun bireyin bilincinde dogu~tan var oldu~unu, ahHiki odevlerin kaynagan1n,
toplum ya da ba~kaca kurumlar almayap, bireyjn kendisi oldu~unu, bireyin
geli~mesinin, ahlald ya~amm en yuksek
amao oldu~nu savunan anlaya~; aksiyolojide, asli, temel ve hakiki degerin bir
insan varh~1n1n bireyselliginde, onun
bireyselli~i i-;in ozsel olan etkende, ornegin bireyin biricikliginde, kendi kendisini belirleme gudinde, v. b. g., bulundugunu one suren goru~.

birinci dereceden toz

6 Ekonomi a]antnda, serbest rekabeti, te~ebbi.is ozgiirli.i~i.inti temele alan liberal


anla y1~. 7 Dini bir c;c:n;eve i-;inde ise, bireyin Tanrl'yla olan ili~kisinin, devlet ya da
ba~ka kururn1ar taraf1ndan de~il de, bireyin kendisi taraflndan belirlendigini, bireyin dini konularda ozgtirce di.i~i.inme
ve tartl~Jna hakk1n1n bulundu~unu, bireyin diledi~i dine ya da dini toplulu~a girebilece~ini savunan o~reti.
b ireyle~im [Os. te~ahh us; lng. iridividuati0,1; Fr. individuation; Al. individuation] 1
Tikel y a da bireysel bir ~eyin ilgili ti.itnel
ya da fonndan -rkmas1 d urum u; tikel ya
da bireysel olan1n, tiimel y a da genel
ti.iri.i tarahndan belirlenmesi hali. 2 En
yi.iksek noktas1na, en i.ist di.izeye bagtlns1z ki~ilikle eren geli~me si.ireci. 3 Nesnelerin birbirlerinden farkhhk gosteren
ayn tikeller, tek ba~lanna varhk ta~1yan
bireyler olmalan durumu.
Buna gore, nesnelerin olduldan bireyler
olarak varolmalanrun hangi ilkeye gore
oldu~u, nesnelerin hangi ilkeye gore bireyle~tigi, bir nesnenin evrenin geri kalarundan hangi ilkeye gore ayud edildi~i,
bir nesnenin ba~ka nesnelerden aynlmaSlnJn ne oldu~u konusu, felsefede bireyle~im terimiyle ifade eclilir.
Bireyle~im konusunu ilk kez olarak ele
alan Aristoteles'e gore, varhktaki bireyle~im iJkesi maddedir. Buna gore, Ahmet
ve Mehmet, Platon ve Sokrates form baknundan ayrud1r, yani onlar ayru insan
formuna ya da ozi.ine sahiptirler, fakat
Aristoteles'e gore, ~ekil alan form kazanan farkh mad de sayesinde farkhla~1r,
farkh bireyler haline gelirler.
Aristoteles'i bir-;ok konuda oldugu gibi,
bu konuda da izleyen, Orta-;a~1n en
onemli di.i~i.ini.irti Aquinah Thomas ise,
bir nesneyi bir dem.ir, bir a~a-;, bir kopek
yaparak, onu ait oldu~u suufa ya da
ti.ire yerle~tiren ti.imel oge olarak form un, ~u tikel tozi.in fonnu olabihnek
i-;in, bireyle~mek ihtiyac1nda oldu~unu
soylemi~tir. Aristoteles gibi hilomorfik
bir varhk gori.i~i.i benimseyen tThomas
da, formu bireyle~tiren ~eyin, madde
oldu~unu soylemi~tir.

i~te

151

bu ba~lamda, madde ya da fonn


ya da T ann benzeri bir nedene, bireyin,
ayn1 ti.iri.in ti.i1n di~er i.iyelerinden aynlmaslnl sa~layan ilke ya da nedene [Jireyle~im ilkesi ad1 verilir.
birinci dereceden toz [ing. prima'y substance; Fr. substa1tce printaire; AI. printaer
sul,stanz]. ilkc;a~ Yunan felsefesinde, ozellikle de t Aristoteles'te, '~u' diyerek
gosterdi~imiz, bireysel varhk.
Bir isimle gosterilen ve bir yarg ya da
ti.imcede, yi.iklen konumunda de~il de,
her zrunan ozne konumunda bulunan
~ey ic;in toz deyimini kullanan Aristoteles, birinci dereceden tozi.i, varohnak ir;in
kendisinden ba~ka hi-;bir ~eye ihti ya-;
duymayan, ba~ka ~eylerle goreli olarak
ba~tms1z bir ontolojik ili~ki i-;inde bulu
nan somut varhk diye tanunla1n1~hr.
Onda toz, bir madde ve formdan Ineydana gelen somut, bile~ik nesneyi, bir
~eyin, bir ozellik ya da niteli~in kendisine yi.iklenebildi~i, fakat kendisinin
ba~ka bir ~eye yi.iklenemedi~ varh~1
ifade eder.
Buna gore, birinci dereceden toz, kendisine birtak1m ozelliklerin atfedilebildi~i,
belirli bir ili~ki i-;inde bulunabilen, ~u
ya da bu durumda olabilen, ancak kendisi bir ozellik, bir ili~ki, bir durum, v. b.
g., olmayan ~eydir. Toze ornek olarak,
sotnut, bireysel ~eylerin di.inyas1ndaki
'~u' masa, '~u' sandalye, '~u' kitap, '~u'
insan verilebilir. Tozlerden farkh olarak
bir ~eye yuklenebilen ozellikler ve yine
belirli nesneler, durumlar, v.b.g., arasnda soz konusu olabilen ili~kiler, tozi.in
tam kar~1s1nda yer ahr.
Aristoteles ve Skolastik filozoflar, ozelliklerin, ili~kilerin, d urumlann, v. b. g.,
kendinden-kaim, yani kendinden varve
kaho olmayJ~lanna kar~1hk, tozi.in kendinden var ve kahe1 olu~una bi.iyi.ik bir
onem venni~lerdir. Ome~in, knm1zthk
ozelligi, bu ozelli~e sahip olan bireysel,
somut bir toz d1~1nda, kendi ba~1na varolamaz. 0, ancak bir tozi.in, ome~in bir
gi.ili.in bir ozelli~i olarak varolabilir.
Fakat, k1nn1Z1hgm kendisinin bir ozelli~i oldu~u ~u ya da bu gi.il, varolu~u

!52
i~in

birincil ve ilcincil nitelikler

kendisincien ba~ka bir ~eye gerek


duy1naz ve kendi ba~1na varolur.
birincil ve ikincil nitelikler [Os. keyfiyatr
zfitiye ue Mliye; ing. primanJ arrd secondanJ
qualities; Fr. qualites primaires et secondaires]
Nesnelcrin ya da maddenin nitelikleriyp
le ilgili olan teJnel ay1nm.
~ Ay1nma gore, 1 a) hareket, siikunet, buyukluk, ~ekil, kanhk, say ve yap1 gibi
nitelikler, 1nadde ya da varhg1n birincil
nitelikleridir. Bu nitelikler, b) maddenin
kendisinde varolur, yani onlar, varolu~
lan i~in bilince, insan zihnine bagh degillerdir. Bunlar, d1~ dunyada bulunan ~ey
lere her ne yaparsaruz yap1n, bu ~eylerin
yine de sahip olmaya devam edecekleri,
hangi konum ya da durumda bulunurlarsa bulunsunlar, kendil~rinden ayrLImaz olan niteliklerdir. Omegin, ya~
dondurun ya da odunu yakm. Onlann,
hie; ku~ku yok ki, renkleri ve kutieleri degi~ecek, fakat onlar yine de belli bir
~ekle, belli bir kahhga, belli bir agarhk ya
da kutleye sahip olacaklardu.
Bun a kar~m, 2 ikinril nitelikler, a) renk,
ses, koku gibi duyumlanan niteliklerdir
ve b) onlara, bizde, maddede varolan bil'incil niteliklerin neden olduguna inaJuhr ve c) bu nitelikler, varolu~lara ic;in,
zihnin bilme, duyumlama ya da algdama faaliyetine baghd1rlar. Birincil nitelikler, gerc;eklikte, alg1layan ya da gozlemleyen ozneden bag1mslz olarak varolurlar. Onlar nesneldirler, y ani kendisini algilamad1guruz zaman bile, algdadiguniZ nesneye aittirler. Oysa ikincil nitelik.Jer, yalnlZCa bilince, ozneye bagh
olarak varolur. Yani, onlar ozneldirler.
Ba~ka bir deyi~le, ikincil nitelikler yalruzca degi~en ko~ullara, bedendeki degi~lnelere bagh olarak farkhhk gostermekle kalmay1p, belirli dununlarda
tiitnuyle yok olup giden niteliklerdir.
Buna gore, 1~1k yoksa eger, nesneler
renk.Ji olmayacaklard1r. ikincil nitelikler,
nesnel varolu~u olmayan, fakat nesnenin
bir ozneyle temas1 sonucunda ortaya
c;lkan, bir oznenin u~ubnesi durwnunda, hic;bir koku alamamas1 omeginde oldugu gibi, tumuyle ozneye bagh olan, al-

gllayan oznenin ic;inde bulundugu ko~ullar degi~tikc;e degi~1ne gosteren ni teliklerdir. Onlar bundan dolay1, nesnelere
ait olmayan, dunyada, 'orada' olmayan
niteliklerdir. Aynma gore, d1~ dunyadaki nesneler aktuel olarak birincil niteliklere sahiptirler; onlar yalruzca, kendilerini
alg1layan oznelerde, ikincil niteliklerin
dogu~una neden olurlar. Bundan dolay1,
birinciJ niteliklerin nesnede old uklan
yerde, birindl niteliklerin dogurdu~
ikincil nitelikler alg1layandan alg1layana
degi~ebilmektedir.

Aytnm, ilk kez olara~ ilkc;ag Yunan


felsefesinde atomcu filozoflar Leukippos ve tDemok.ritos taraflndan one surulmu~tur. Ayru aynun daha sonra,
ozellikle modern bilimin dogu~u SlraSlnda, tGalile, +Newton, +Boyle gibi
bililn adamlan ve du~unurler taraf1np
dan benimsenmi~tir. Bununla birlikte,
birincil ve ikincil nitelikler ayanm1, felsefede genellikle lngiliz empirist filozofu tlocke'un ad1yla birle~tirilir. Birincil
ve ikincil nitelikler ayllUIU Locke'un ardindan fngiliz tempirizminin en temel
kavramlanndan biri haline gelmi~ ve
tBer keleye, tmaddesizcilik goru~une
giden yolda onemli bir destek saglaml~hr. Nitekim, yalnlZca ikincil niteliklerin degil, fakat birincil nitelik.Jerin de
zihinde varoldugunu, yani ozneye bap
g1mh oldugunu one suren Berkeley,
buradan hareketle oznel idea)ist bir felsefe geli~tirmi~tir.
Felsefesinde ~ekil, buyukluk ve hareket gibi birincil niteliklerle, renk, ses,
koku ve tat gibi ikincil nitelikleri birbirinden ayuan tDescartes'1n yapttg1 ayrurun temelinde ise, birincil niteliklerin
zihnin sezgisiyle bilindigi yerde, ikincil
niteliklerin bilgjsinin duyulara bagh olmasl ger~egi yer ahr. Ote yandan, birincil niteliklere ili~kin idelerimiz ac;1k ve
sec;ik olduklan i~n, nesnelerin bu nitelik.Jere sahip olduklanndan emin oluruz, yani, bu konuda bir guvencemiz
vard1r. Bundan dolay1, birincil niteliklep
rin nesnel bir varolu~a sahip olduklan
soy lenebilir.

biyo

Oysa, ikincil nitelikler soz konusu old ugunda, nesnelerin bu nitelik.lere sahip olup olmadJklan kesin olarak bilinemez. Ba~ka bir deyi~le, ikincil nitelikler
soz konusu oldugunda, zihin hic;bir ~e
kilde i~e kan~maz; duyular, Descartesa
gore, yalruzca ya~amln surdurulmesi ve
korurunas1 amactna hizmet ettiginden
dolayt, ikincil niteliklere ili~kin ideleriInizin, nesne)erin aktuel niteliklerine
kar~d1k gelip gelmedikleri hususunun
pek buyuk bir .Qnemi yoktur. Birincil niteliklerle ikindl nitelikler arasandaki
ba~ka onemli bir farklthk da, ikincil niteliklerin ol~lenemedikleri yerde, birinctl niteliklerin olc;Umlenebilir olmalandtr.
birlefik uyu,ma ve farkhhk yontemi
[ing. the joint methode of agreement and difference}. J. S. tMill tarahndan onerilen
deneysel yontemin adtmlanndan biri.
Mill'in ttiimevarun yonteminin bu adtmtnda, bir tfenomenin ortaya -;tkh~ bir
dizi duruln, belirli bir oncul dt~mda
ortak hi~bir ~eye sahip olmad&gt, ve fenomenin ortaya c;tkmadag1 benzer bir
dizi durumda, soz konusu onculun yoklugu d1~1nda, ortak hic;bir ~ey bulurunadtgt zaman, oncul soz kon usu fenomenin nedeni olarak gorulur. Bu, sembolik
olarak ~Oyle gosterilebilir:
Pozitif grup,

an1~

ve ya~an1da sevginin onemi buyuk


bir guc;le vurgulamt~hr.
birlikte deAifme yontemi [ing. method of
concomitant variations]. Onlu Ingiliz empirist filozofu J. S. t Mill tarahndan onerilen deneysel yontemin ad1mlanndan
biri.
Mill'in yonteminin bu adnn1na gore, olgulara iii~ kin bir ara~tuma soz kon usu
old ugunda, ilgili diger ko~ullarda hic;bir degi~me gozlerunezken, bir onculle
bir sonuc; ayru zamanda de~i~irse, bu
takdirde onculun soz kon usu son ucun
nedeni oldugu neticesine ula~1hr. Bunu
sembolik olarak ~oyle gosterebiliriz:
a. b, c., dJ,. a, b, ~ dl,. a, b, c. d),. oyleyse, d
w,x.. y, z 1, a, b, c, Z2J a, b, c. ZJ,
z

Birlikte degi~me, dogrudan ya da ters


olabilir. Bun a gore, on cui ve son uc; birlikte artar ya da azahrsa, bu dogru
oranbh, fakat, biri artarken digeri azahrse, buna da ters oranhh degi~me ad1
verilir.
birlikteki ~okluk [ing. variety in unity;
Fr. divasite dans l' unite]. Bir butunun niteliksel olarak ayn ya da farkh olan, butune ya da butunun butiinselligine kendisine ozgu bir tarzda katkida bulunan
parc;alann ontolojik durumunu ifade
etmek i~in kullantlan terim.
biyo. Batl dillerinde, 'ya~am', 'hayat anlamma gelen Yunanca 'bios'tan tureyen ve
canhhk, ya~am bildiren onek.
Bu baglamda canh varhklara ili~kin
ara~tum.alannda fiziki bilimlerin yontemlerini kullanan bilimsel disipline, biyolojik sure~lere ili~kin a~amalanyla,
biyolojik problemlerin c;ozumunde 6zigin ilke ve yontemlerini kullanan bilim
dahna biyofizik; buna kar~m, canh varhgln kin1yasuu ara~hran bilimsel disipline, canhlann yap1smda ic;erilen kim yasal maddeleri ve ya~a1n boyunca ortaya
c;akan kim yasal surec;leri konu alan bilim
dahna biyokimya denmektedir.
Yine aynt baglamda, canb varhklann
yap1s1 ve smlllanmas1yla me~gul olan
doga ya da ya~m bilimleri; canl1 varhk1

a, b, c, d,...
W, X,

y, z,

b, d, f, g,...
X,

z,

S, t,

d, r, k, l,
Z, S, p, r,

N egatif grup
b, C, f,...
:v:, y, s,

b, g. ~
x, t, p,

birlik~ilik llng.

a,
y, r, w,
C:, [,

oyJeyse,

unitarianism; Fr. unitarisme ]. 1 t Bircilige e~deger olan bir ogreti


olarak, gerc;ekligin, 1nadde ya da zihne
indirgenecek ~ekilde, bir oldugunu savunan anlaya~.
2 Daha ozel olarak da, 16. yuzy1lda Hristiyanhk i~de geli~en ak1m ya da mezhep. Teslisi ve lsarun tanrahguu reddederek, Tannnm bir oldugunu one suren
l:u Hristiyan mezhep, ebedi hayata inan-

153

154 biyo-il<tidar

ian ya cia fosilleri, canhlann ya~am siire~lerin.i, hayahn fiziko-kimyasal yonlerini ara~hran bilimsel disiplin; en geni~
anlam1 i<;inde, canh organizmalara ili~kin
sistematik ara~hrma i~iyle me~giil olan,
canh organizmalarm tarihlerini, yap1 ve
i~levlerini, ya~am tarzlan yla, iireme ve
geli~melerini konu alan bilim biyoloji
diye tammlamr.
Ote yandan, ahlak felsefesinin, bir yandan hbbi/biyolojik ara~bnnalar ve teknolojik ilerleme, Cite yandan da insan
haklan ve insanlann gelecegi konusu
dikkate ahnd1gmda, bu ikisi arasmda
si:iz konusu olan kar~1hkh ili~kilerin
sonucunda ortaya ~lkan ahl8ksal problemleri konu alan dahna biyoetik ad1 verihnektedir.
biyo-iktidar[ing.bio-power;Fr.bio-pouvoir].
lktidar kavrammm modern yorumlanna kar~1 o;1kan tFoucault'nun i:inerdigi
yeni ve alternatif iktidar kavrarru.
Yonetici s1mflarda demir atttgm1 ve
dogas1 geregi bask1C1 oldugunu one
siiren modern iktidar teorilerini reddeden, modem iktidann teorile~tirilmesin
de kullarulan iki temel modeli, hukuki ve
ekonomik modelled ~iddetle ele~tiren
Foucault'nun one siirdiigii biyo-iktidar
kavram1, bask1a degil de, iiretken olan
bir iktidan tan1mlar. Biyo-iktidar, giio;leri
i:inleme, tahrip etme ya da tabi kuma
amao giiden bir iktidardan ziyade, giicii
yarabnaya, potansiyel gii~leri aktiiell~
tirrne, varolan giiciin geli~imini saglamaya ve diizenlemeye egilhnli bir iktidard~r.

Foucault'ya gore, biyo-iktidann ilk tarz1


veya birinci ~kli, insan bedenine dair
bir anatomi politikas1 ihtiva eden disipliner iktidard1r. Oysa, biyo-iktidann disipliner iktidann ardmdan ortaya o;lkan
ikinci tam, bireyin degil de, tiiriin bedeni iizerinde yogunla~1r. Burada artlk rejimler ukm ya~am ve beka miidiirleri
hali ne gelmi~ti r.
biyoloji felsefesi [lng. philosophy of biology; Fr. philosophie de Ia biologie) Biyolojinin temel kavram ve yontemlerini ko-

nu alan, biyolojinin diger doga bilimleriyle olan ili~kisini ve dolay1s!yla biyoloji biliminin kavramsal, metodolojik ve
ontolojik i:izerkligini sorgulayan felsefe
ti.irli.

Ornegin, biyoloji felsefesinde, canh organizmalardaki biiyiime ve iireme ttirlinden organik faaliyetlerin ayru organizmalardaki fiziki ve kimyasal siire<;lerle olan ili~kisi si:iz konusu oldugunda, bir yandan mekanist, diger yandan
da dirimselci ve organizmac1 yakla~ 1m
giindeme gelir. Buna gore, mekanist
yakla~nn tiim organik faaliyetlerin canSIZ varllklann tabi oldugu yasalan i:irnekledigini savunurken, dirimselci ve organizmaci yakla~Im buna ~iddetle ka~1
o;lkar. Nitekim, tdirirnselcilige gore, organik bir sistem kJSmen, onda mevcut bulunan fizild olmayan bir giio; tarafmdan
kontrol edilir.
Biyoloji felsefesi, i~te bu baglamda ~u
temel sorulara bir yarut getirmeye ~ah
~lr: Tiimiiyle biyolojinin kapsam1 io;inde
kalan kavramlar var rrud1r? Salt biyolojiye i:izgii olan manbksal analiz ya da
tao;1klama modellerinden si:iz edilebilir
mi? Yoksa biyolojide, teleolojik ve tarihsel ao;1klamaya da yer olabilir mi? Biyolojide kullamlan kavram ve yasalar fizik
ve kimyamn kavram ve yasalarma indirgenebilir mi? Biyoloji, fizik biliminde
kullarulmayan tarihsel ya da teleolojik
a9klama tarzmdan yararlanabilir mi?
Organik sistemler tarafmdan sergilenen
fenomenlerden baz1lan inorganik sistemlerdeki nedensellikten farkh bir nedenselligi i:imekleyebilir rni? Organizmalarda ne tiir bir biitiin paro;a ili~ki
sinden si:iz edilebilir?
biyolojik mekanizm [ing. biological mechanisrn; Fr. m~canisme biologique; AI. bio/ogisch mechanismus]. Organik dogarun
olgu ve fenomenlerinin ao;lklanmas1 i~in,
inorganik dogarun ao;lklarunas! s~rasmda
si:iz konusu olan yasalann yeterli oldugunu, biyolojinin tiim yasalanrun fizik ve
kimyarun yasalanndan o;Ikarsanabilecegini savunan gi:irii~.

Blonde!, Maurice 155

Biyolojik tneka11iz1nin kar~;I51!ldi.l yer


alan gorii~, org~nik diinyamn olgul~mu
a<;1klamak i<;in. inorg~nik diinyayJ yiineten yasalann yeter!i ohnad1jl:m ve
dolayisiyla fizik ve l<imyanm yas~lan
nm biyolojik lenomenleri a<;Ildamak ic;in
yeterli olmadJguu itldia rcden dirimsclciliktir.
biyolojizm [Os. hayotiyatpl1k; ing. biolo.~isrn; Fr.

17iologisme; Al. bin!agismus]. Ger<;eklijli yalmzca biyoloji a<;JSmdan, C<ll1hhk baktmmdan e!e alma, OTf~anik
ya~amm kavramlanm di~er gerc;~klik
~lanlanna un;ulama, ve fiziki, toplumsal, v. b.g., olaylan 'Jqyat'm farkh giiriiniim ya da tezahiirleri olarak gonne
tavn. Insan davram~mJ a<;1klarken vt>
betimlerken, bir tcmel oJJrak biyolojinin
ilkelerini kullanma, sosyal geli~meyi biyolojik yasalarla a<;1klama tavn:
Bloch, Ernst. 1885-1977 ylilan arasu"ida
ya~am1~ iinlii Alman dii~iittiir. Temel
eserleri: Geist der Utopie [Otopyan~n
Ruhu], Das Prinzip Hoffiumg [Umnt 11kesi], Abriss der Sozia!en Ulopim [Sosval
Otopya Taslajl1].

Gen<; ya~ta sosyalizmi benimsi:mir, ve


Georg Simmel'le Weber'in tijlrendsi olmu~ olan Bloch, en <;ok ir:tari<; sorwiu ve
iitopya konusu iizerinde durmutur.
Ortodoks Marksizmin b~ hedeflerinden biri olan Bloch, iitopyalann hep varoldujlunu ve varolmas1 gerekti_gmi ~ne
siirmii~tiir. Ona gore, bir sosyal uiopya,
yabancda~ma olrnak bir Iaraia, inSamn
bilin<;lenmesine yard uno olan en onemli
temel olup, ona biitiinsel bir tarih golil~ii kazandmi'.
0 i~te bu bajllamda, 'tarihin sonum,m
geldijli' tezine, insanhgm mevwt dui:umunwl olumlanmasml talep etiijli ic;in,
bir burjuva sapkmhjlt oldujlu gei-ekr,esiyle ~iddetle kar~1 C,Ikmi~hr. Blach:'un
buna kar~1 getirdijli alternatifbir umut
ilkesi, daha iyi bir diinya, b,lSkJ ve ,;().
miiriiniin olmadJjll bir diinp imk~m:u
i<;eren bir gelecek felsefesidir.
Blonde!, Maurice. 1861-1949 yiilan arasmda ya~am1~ ola1i Frans1:1: dliiiniir.
Temel eserleri: L' Action: Essai J'uneCri-

tiq!l<' d~ In Vie et rl'rme Science de In Pratiql!<' l Evlem: Hayatm Ele~tirisi ve Prati-

gin Bifimi Ozerinoe Bir Deneme], L'/llusiort i:ltialistc [idealist Yamlsama], lA Pens~e
[Dii~iincc].. Principes eUmeninires d'une
Lvgiq11e rle In Vi~ Morale [Ahlakh Hayatm
M~nlr~mm Temel ilkeleri], Lulte pour Ia
Civil'saliclll e/ P!Jilosop!Jie de Ia Paix [Uygarhk i<;in Miicadele ve Ban~JtPascal'm dii~i.incesinin gerektirdilli
felsefey! yaratmayt ama<;layan Blonde!_
modern felsefenin en onemli ba~ansi
nm hareket noktas1 olarak ozneyi almasJ, buna kar~m en onemli probleminin
de dii~iince ile varhk arasmda yarahlan
biiyiik bo~luk ya da yank oldujlunu
stijlemi~tir. DolayJstyla, Blonde), kendisinc <;1k1~ noktas1 olarak tozneyi alm1~
vc dii~i.inceyle varhk arasmdaki bo~lu
gu, varhjl1 dii~iinceye indirge1neyecek
bir ti<;kinlik veya teylem felsefesiyle kapatmanm ve insamn yazg1smm ne oldujlu problernini <;tizmenin miicadelesinl verml~tir.
Onun eylem felselcsi, ozncnin dinamizminin ko~ullanyla tdiyalektigine ili~kin
sisrematik bir arastlrma, kendisini insamn dii~iince ve eyleminde ifade eder gtiriilll!11 irftdenin n pt1ol1 yapiSl iizerine
el~tirel bir +Tefleksiyon veya aktif oznenin ah!ak, bilim ve felsefede ortaya <;Ikan
temel yonelimi iizerine el~tirel bir dii~iiniim olarak t~.rumlanabilir. Oznenin
<;ok dar bir ~er<;eve it;inde ahnrnamastru,
eylemin de bil~ik insamn, ruh ve bedenin sentezinin yapnu olarak golillmesini isteyen Blondel'i esas ilgilendiren ~y
ki(iinin bellibir hedefe dojlru olan yonelirnidir.
insanm bu yonelimini gereti gibi ifade
edebilmek i~in kendisine omek olarak
ah!ak alanom sc<;en Blondel'e gtire, ozgtirliik ancak dojlamrun detenninizmi;:ilil rneyda:na getirdijli Ierne! iizerinde
ortaya <;lkar. Ba~ka bir deyi~le, insan
iril.desinm arzu ve ejlilimlerin etkisi altuida kaldtjlml dile getiren Frans1z dii~iiniilil, oni.m yine de, potansiyel sonsuziujlu it;inde, . olgusal diizeni a~tp
ideal hedeflere yone!dijlini savunur. Bu

156

boc~rdo

ise, oznenin doganu1 tdeterm.inizminin


olu~turdu~ te1nel uzerinde ozgurlugunun bilindne vannas1 ve dogarun determinizl ninin yerine akl1n ve odevin determinizmini ge~i1mesi demektir.
iradenin zorunlu bir koyu tu ya da postiilasl olan odevin ideal olanla gerc;ek olarun bir sentezine kar~1hk geldigi yerde,
ahlak d1~andan getirilen bir bask1 ya da
suurlama yoluyla hi~bir ~ekilde ifade
edilemez. Blondere gore, ahlak oznenin
kendi kendini ac;1mlayan dinamizn:Unin
diyalektiginde ortaya ~1kar. Bununla birlikte, Odev duygusu yalruzca, olgusal
olan1 a~an ozne arac1hg1yla ortaya ~lka
bilir; ozne ahlaki buyrugun bilincine,
ancak ve ancak davran1ru~1run temelindeki motivi ideal olanda bulmay1 ogrendigi zaman varabilir. Ba~ka bir deyi~le,
ahlik bilinci belli bir mei:afizigi; olgusal
ya da dogal duzenin metafiziksel ya da
ideal bir ger~eklik alaruna bagh oldugunun fark edilmesini gerektirir.
Blondel, i~te buradan hareketle, oznenin tum faaliyetlerinin yalnLZca, a~km
bir tMutlak'a, iridenin nihai ve en yuksek hedefini gosteren soMuzluga dogru
olan bir yonelim araohg1yla anla~dabi
lecegini savurunaya ge~er. Buna gore,
ozne A~bn Varhga olan dinamik yoneliminin ve, Tann'n1n ger~kligini tasdik
ya d a inkar elme tercihleriyle kar~1 kar~Iya bulundugunun bilincinde olmak
d urum undad1r.
bocardo. O~uncu ~ekilden, onculleri SlraSly}a. tikel olumsuz, tumel olumlu ve
sonucu tikel olwnsuz olan tasun kahb1.
Bu tas1m da, sa~1naya indirgeme yoluyla birinci ~ekle indirgenir: Hi~bir M P
degildir. Tum MLer S'dir. 0 halde, hi~
bir S P degildir.
Boethius. 480-524 YJllan aras1nda ya~a
ml~ Romah filozof.
Kral Theodrich doneminde ~ok ust d u
zeyde resmi gorevlerde bulunmu~ olmaslna kar~1n, daha sonralan gozden
du~mu~ ve idam edilmi~ olan Boethius,
+Aristoteles'in manhkla ilgili tum eserlerini Yunancadan Latinceye ~evirmi~ ve
tPorphyrius'un Orta~agm manllk konu-

sundaki standart el kitab1 olan isagoji


(Aristoteles'in Kategoriler'ine Giri~) adh
kitab1 uzerine bir yorum y2zm1~hr. Boet hius'un orijinal denemeleri aras1nda
1natematik, manhk ve muzik uzerine
olan ~ah~1nalan bulunmaktadu. Teoloji
konusundaki ~ah~1nalan ise, klasik
man t1g1n Hristiyan ogretilere uygulan
1nas1 bak1m1ndan onem ta~1maktad1r.
Boethius'un onemi ~k buyuk olc;ude,
onun eserleri ve ~evirileriyle, Hristiyan
Orta~ag felsefesine yontem, ve teknik
bir voka buler kazand1rm1~ olmas1ndan
kaynaklarur.
Boethius, bu bagla1 nda, her~eyden
once, tilrneller konusunu Orta~ag felsefesinin gundemine sol<Jnu~ olmak bakl
IIWldan onem kazarur. 0, Skolastik felse
fenin en onemli konulanndan birini
1neydana getiren unlu ttumeller kavgaslnl ba~latan ki~idir.
tkinci olarak, o, ozgur irade problemini
dini bir ~er~eve i~inde ele ahp, Tann'run
olmu~, olan ve olacak bulunan her~eyi
bilen yetkin bilgisiyle, irade ozgurlugunu ilk kez olarak dddi ve akademik bir
bi~imde uzla~tlrma ~abas1 venni~ olan
bir du~unurdur. Ba~ka bir deyi~le, Bo
ethius ttumbilgi paradoksunu, yani
Tannn1n her~eyi bilmesinin, gelecege
ili~kin bilgiyi de kapsayan mutlak bilgisinin, insarun iride ozgurluguyle uzla~
tlnlamayaca~uu dile getiren, gelecege
ili~kin bilgisinin, kudretli Tann'run her~eyi bildigi ve istedigi ~ekliyle yaratmaSlna, ve her~eyin Tann'run bildigi ve is
tedigi ~ki Ide ortaya ~Lkmas1na neden
oldugunu, bunun da insarun ozgurlu
~uyle uzla~hnlamayaca~uu ortaya koyan paradoksu aQk ve se9k bir bi~de
ifade edip, paradoksa, nedensellik a951n
dan degil de, manbksal bir a~1dan yakla~mak suretiyle ~ozum getirmeye ~ah
~an ilk du~unurdur. Onun paradoksla
ilgili ~ozumu Orta~ag'da kJasik bir
~ozum hiline gelmi~tir.
bolevizm [lng. bolshevism;{_ Fr. bolshevisrne ]. 20. yuzYJhn ilk ~eyreginde, bir grup
Rus devrimcisi ve ozellikle de tLenin ta
raftndan geli~tiril~ olan, ve tprole-

Hoole,. George

taryan1n iktidan ele ge~irmesinin, dev~


rim i~in gerekli tiim nesnel ko~ullar ger;ekle~inceye dek ertelenemeyecegini; iktidann yasal yollarla, parlamentoda
~ogunl uk saglanarak de gil de, gii~ yotuyla ele ge'iirilmesini; proletarya diktatorliiliigii bir kez kurulunca, bunun yalnizca burjuva stn1fma kar~r degil, fakat
ekonomik sistemin sosyalizasyonunu
h1zland1rmak i~in kullanilmasi gerektigini savunan ozel Marksist ogreti.
Bolzano, Bernard. 1781-1824 y1llan araSinda ya~arru~ c;ek filozof ve matematik;isi. Militariztnin yol a~t1g1 toplumsal
kay1plar, sava~1n gereksizligine dair dii
~iinceleri ve teoloji alan1ndaki rasyonel
egilimlerinden dolay1 iiniversiteden kovulmu~ olan Bolzano, sembolik manhk
alan1ndaki ;ah~malanyla iin kazan1n1~
ve 1nanhk felsefesi ozellikle Husserl iizerinde biiyiik bir etki yapm1~hr.
Daha ziyadeWissenschaftleltre [Bilim Teorisi) adh eseriyle tan1nan Bolzano, soz
konusu eserinde 'kendinde onermeler'
(satz an sidt) ogretisini ac;1klanu~ ve modem semantigin kimi temel kavramlannl orta ya koyup tanimlami~tlr.
Bonaventura, Aziz. 1217-1274 ylllan ara~
s1nda ya~am&~ Hristiyan dii~iiniirii.
Felsefesi ~ok biiyiik ol~iide Augustinusa dayanan A2iz Bonevantura, Aristotelese yonelik ele~tirileriyle iin kazanml~hr. Ona gore, Aristotelesin temel
yanh~1 Platon'un idealanru reddetmekten olu~ur. Elinde Platonun orijinal eserleri bulunmayan Aziz Bonaventura, Platonun tdealanru tannsal ideler, Tann'Iun
zihnindeki dii~iinceler olarak yorumlami~hr. Ona gore, Aristoteles Platonun
ayn tdealanru inkAr ettigi i~in, Tanr1'n1n
inayetini inkAr etmek, diinyay1 ezeliebedi kabul etmek ve ki~isel oliimsiizliigu reddetmek gibi bir dizi yanh~a dii~
mii~tiir.

Felsefeyle teoloji aras1nda bir ay1nm


yapmayan, teolojiden baguns1z bir felsefenin ba~anstz olacag1n1 savunan Bonaventura, Tann'n1n varhguu duyusal
diinyadan harekeUe kanttlam1~hr. Kusurlu, sonlu, bile~ik, degi~ken ve olum-

157

sal varhk1ann insan1 sonsuz, yetkin,


basil, degi~1nez ve zorunlu varhga yiikseltebilecegini soyleyen Bonaventura'ya
gore, sonlu ve olumsal ~ylerin eksik ve
kusurlulugu mutlak yetkinligin varolu~unu kan1tlar, zira bir ~eyin eksik ve kusurlu olduguna, ancak ve ancak elinizde
bir yetkinlik standarh varsa eger, karar
verilebilir.
Yarad1h~ teorisi ve 1netafizigi a~1smdan,
Platonun omek~iligini dini bir ~er~eve
i~inde yeniden one siiren Bonaventura,
bilgide iir; a~amah bir model izlerken,
d1~ diinyadaki varhklara ili~kin duyusal
bilginin ardmdan genel olarak varllga
ili~kin rasyonel bilginin geldigini ve tiim
bu bilgilerin vahye dayah bilgide doruk
noktas1na ula~hg1n1 soylemi~tir. Ba~ka
bir deyi~le, o insanlarm once bulazuk d uyualgisl yoluyla tek tek nesnelerin bilgisine ula~hg1ru, bunu cins ve tiirlerin akla
ve soyutlamaya dayall bilgisinin izledi~
ni soylemi~ ve bu ~emay1 .Aziz Augusti
nus'taki bir tiir tayd1nlanma ogretisiyle
tamamla1 n1~hr.
Boole, George. 1815-1864 y11lan aras1nda
ya~am1~, iinlii 1ngiliz matematik~isi.
Hi~ iiniversite ogrenimi gonnemi~ olmasina kar~1n, yayinlad1g1 ~ah~malar
goz oniine ahnarak profesorliige atanlnl~ olan Boole, matematigin ~e~itli dallanna onemli katkilar yapml~ olmakla
birlikte, giintimiizde esas ondokuzuncu
yiizy1l cebir mant1g1run ve bu yolla da
sembolik manhg1n kurucusu olarak taninmaktadu.
Nitekiln Boole taraflndan, herhangi bir
ozel yonnn dikkate aluunaks1zm, salt
temel dii~iince yasalan iizerinde yogunla~Ilarak geli~tirilmi~, onermeler arasindaki ili~kileri berunleyen sembolik matematiksel mantJk sistemine Boole cebiri ad1
verilir. Kurallan ilk kez olarak Boole taraflndan ortaya konan bu sistem daha
sonra ba~ka matematik.;iler tarafmdan
geli~tirilmi~ ve kiimeler teorisine uygulaninJ~tlr. Boole cebri giiniimiizde olaslhk kuram&, kiimeler geometrisi, di jital
bilgisayarlarda kullanllan devrelerin tasanml i~in bii yiik onem ta~unaktad1r.

158

Bosanquet, Bemard

Bosanquet, Bernard. 1848-1923 yallan araSlnda ya~am1~ ingiliz filozofu. Teme)


eserleri: History of Aesthetic [Esteli~in Tarihi), Tire Value and the Destiny of Individual [Bireyin De~eri ve Kaderi}, The Plzilosoplzical Tlreory of State [Devlete Dair
Felsefi Teori].
Hegel'den etk.ilenerek, 1ngi1tere'de Hegelciligin canlanmasanda buyuk bir rol
oynayan ve Hegelcili~in temel ilkelerini
loplumsal ve siyasi prob)emlere uygulanaya ~ah~an Bosanquet'in fe)sefesinin
1nerkezinde, somul tumel ya da kar~lt
lann bir)i~i diye tanun)anan tek bir
birey olarak Ger~eklik anlaya~a bulunnaktadu. Kendi ba~ana varolabihneye
ve ba~nnsazh~a yalnazca, kendisinde ti.ime11e somutu bir)a~liren soz konusu bireyin yeli)i oldu~unu savunan Bosanqu~
et, boyle bir bireyse11i~in ifadesini,
once1ik1e ki~ilerde de~il de, ki~ilerin
sanatla, dinde ve toplumda kendilerini
a~ma)annda ve butun bu tezahurlerin
birli~i o)an Mutlakta buldu~unu one
surmu~hir.

botluk [Os. haiti; ing. bo~luk; Fr. vide; AI. das


leere]. llk~a~ Yunan felsefesinde, alomculann, 'varhk' adaru verdikleri, ezeliebedi, maddi ve bOiunemez atom)ann
ic;inde hareket ettiklerini varsaydlklan
bo~ anekan.
ilk~a~ Yunan felsefesinde, tPannenides'in du~unce ve aki1yuriitme1erinin
ard1ndan, Miletlilere ozgu bir birci)i~i
siirdurmek olanaks12 hale gelince, alomcular arkl~ bakammdan bir ~ok~ulu~a
yonelmi~ler ve varh~m, maddenin en
ku~uk bolunemez par~caklara olan
atomlardan meydana geldi~ini one surlnu~)erdir. Atom)ann hareket edebilmeleri ve de~meyi do~urabilme)eri ic;in,
alomcu)ar aynca, bir ilke olarak bo~lu~u
kabul ebni~ ve ona varhkla ayna anlam
i~inde var olmayan ~ey ya da yokluk
adana vermi~lerdir. Bo~luk, her ne turden olursa olsun hi~bir niteli~e, hi~bir
gi.ice ve hi~bir potansiyele sahip de~ildir.
0, i~inde mullak olarak hi~bir ~eyin bu ..
)unmada~a, bo~ mekandar. Alomcular ta-

rafandan kabul edilen bo~lu~un varolu~u, Parmenides, t Aristoteles, tStoahlar,


tDescarles, tLeibniz ve +Kant gibi fi)ozoflar larafandan reddedilmi~lir.
bo tluklarn Tannsa [ing. God of tl~ gaps].
Ya~aman ya da bilincin kayna~1 gibi,
bi)im tarafmdan kolayhkla ve doyurucu
bir bi~imde a~aklanamayan konularda
Tann kavram1na, Tanra'nan mutlak kudreline ba~vuran, ac;U<.lar gibi goriinmekle birlikte, ilahiyat~llara gore, teizme
sa~)am ve ge~erli bir destek sa~)amak
tan uzak o1an goru~ ve a~1klamalar i~in
kul1arulan lerim.
Bourbaki, Nicolas. 1930'lu yaUarda, Fransa' da bir grup matemalik~inin '~a~da~
matemalik ve matematik~i' anlaya~ana
si1ngelemek uzere se~tikleri ortak takrna ad.
Soz konusu malematik9ler, malemali~i
saki bir manhksal duzen i~inde, birka~
aksiyomdan yola ~akarak geli~tirmenin
onemini vurgulama~ ve matematikte ge
leneksel ayanm1ardan uzak durarak, rnalema ti~i yap darla tammJanan par~ alara
bohnu~lerdir. Ba~ka bir dcyi~le, yapasalcab~a ciddi bir destek sa~layan, Ecole
Nor1nale Superieure'iin bu eski o~rencile
ri, matemati~i, Hilbertin goru~une gore
manbksal ba~langa~ noklasmdan e)e
ahp, onun de~i~ik bolumlerinin aksiyomatik yapasaru ~akarm1~ ve bu yapalan
Elhnenls de Mathtmatiques [Matemati~in
L>geleri] adh eserlerinde kesin terimlerle
ifade etmi~lerdir.
Boutroux, Emile. 1845-1921 ylllan arasUlda ya~ama~ Fransaz du~unuru. +Bergson ve tB1ondel'in hOGlSa olan Boulroux'nun temel eserleri: De Ia Contingence
des Lois de Ia Nature [Do~a Yasalaruun
Zorunsuzlu~una Dair ), De t Idee de Ia Loi
Naurelle dans Ia Science et Ia Philosaplaie
[Bilim ve Felsefede Do~a Yasasa Kavraminan Anlanu], Science et Religion dans la
Philosophie Contemporaine [<;a~da~ Felsefede Bilim ve Din].
Boutroux, meta6zik alarunda, radikal
bir olumsalhk ve belirsizlik anlaya~a geli~linni~ ve do~ada zorunlulu~un yal-

boliinmii~

1uzca

gorunu~te

var

oldu~unu

one surnii~tur. Nitelik goru~unun niceli~i tenele alan goru~e baskin \lkmas gerekti~ini, a1na\hh~1n mekanik hareketin
i.ish.inde oldu~unu, neden sonu\ ba~lan
hlannn otesinde ise olumsalhk ve ilerlelnenin bulundu~unu one suren Boutrcr
ux, Maine de Biran'lil da etkisiyle, dinf
tecri.ibenin psikoiojik ve sosyolojik bir
yakla~unla ele aluunas1na ~iddetle kar~1

\lkml~hr.

Bu \er\eve i\inde, gunumuz goru~une


uygun olarak do~a yasalann1n, zorunlu
de~il de, olumsal karakterini gozler
onune seren Boutroux, do~a yasalanrun
mutlak olarak zorunlu bir ha}<jkate indirgenemeyece~ini veya boyle bir hakikatten turetilemeyece~ini savunmu~ ve,
insan zihnirUn birlikli ve uyumlu bir
dunya goru~iine ula~ma ihtiyac1na yaJut verecek dinsel bir metafizi~e gerek
bulundu~una i~aret edecek ~ekilde, biliInin snrhhklanni ortaya koymaya \ah~ml~hr. Dna gore, bilim, bize, do~ru
dan ve araas1z olarak bilemeyece~imiz
ger\ekliklerin uygun ve i~e yarayan bir
resim ya da tasanmlnl sa~lama gorevini
ustlenmi~ bir sembollcr sistemidir. Bununla birlikte, bu semboll~rin varolu~u
ve ozellik1eri yalnlZca tinin yaratlc1 ve
ozgur faaliyetiyle a\Lklanabilir.
bolme [Os. talcsim; lng. division; Fr. division; Al. einteilung]. Butiinu kendisini meydana getiren par\alara ya da tiir veya bireylere ay1nna i~lemi.
iki tur butun tasarlamak mumkiin oldu~una gore, iki ayn bolmeden soz ehnek
gerekir. 1 Birinci anlamda butiin, birbi~
rinden ayn duran par\alann bir sentezi,
par\alannln ya da o~elerinin ozel1iklerini ta~lmayan, o~elerinden farkh bir
sentez oldu~undan, burada bolme, yani
butiin u par\alanna ay1rma, analize kar~lhk gelir. 2 ikinci anlamda buti.in ise
bir o~eler toplaml old u~undan, bur ada
bollne, butunu kendisini olu~turan turlere, ya da tikellere ay1rma i~lemi olarak
ortaya \lkar.
Manhksal balme ad1 verilen bu bolme

,;izgi analojisi 159

r:.iru, bir dnsi turlerine, tiiru alt-h.irlerine


ay1rmaktan, cins-ti..ir ilkesine dayanan Slnflayc bir ~ema meydana getinnektcn
olu~ur. Bolme i~lemi, en yuksek, kapla1n
baklm1ndan en geni~ olan cinsle ba~lar
ve onu, boJmeyi, bireylerden olu~an bolunemez alt ti..ire (infimae species) ula~In
caya dek surd urerek, alt snflanna, turlerine ay1nr. Bu \er\eve i\inde, bir cinsi
alt cinslerine ya da ti..irlerine ay1ran
bolme, bir butun u kendi butiinlu~u olan
par\alara ay1ran par\alama ya da par(Jalara ay1nnadan ayn tutulmu~tur.
Bu ba~latnda, bolmeyi mi.imkun kllan
ozelli~e; fiziki, psi~ik ya da matematiksel bir burunun par\alanna aynlabihnesi
ya da bolunebilmesi ozelli~e bOliinebilirlik ad1 verilir. Buna gore, maddenin
genel bir ozelligi olarak b0lunebi1irlik,
felsefede tozun en ku\uk pan;alanna aynlma durumunu ilade eder. Felsefenin
ba~lang1andan itibaren tozun sonsuzca
bolunebilir olup olmad1~1 konusunu ele
alm1~ olan filozoflardan maddedler, antik Yunan'da fiziki ato1nu, sonsuzca boliinebilir olan maddenin artJk daha faEla
bolunemez olan ilk o~esi ~eklinde du~ unmu~lerdir. Modem felsefede ise,
once +Descartes, ardmdan da tLeibniz
tozun sonsuzca bolunebilir oldu~unu
one surmu~tur.
Ote yandan, bolme ~lemi soz konusu oldu~unda, \Ok s1k kar~lla~1lan ve butun
it;in do~ru olarun zorunlu olarak buti.inun ttim ya da bazl par\alarl i\in de ge\er1i oldu~u du~unmekten meydana
gelen yanb~a bolme yanl1~1 ad1 verilir.
boliinmiit ~izgi analojisi. [lng. analogy of
divided ligne; Fr.analogie de Ia ligne divisee].
Platon'un Devlet adh diyalogunda, meta.fizik goru~unun ana unsurlan, varhk
dereceleri anlay1~1IU a\1klamak uzere
kulland1~1 analoji.
Buna gore, bir do~ru ahrur ve ikiye boliinur. Bolunme sonunda elde edilen kesitlerden altta olaru, i\inde ya~ad1~1mtz
ve duyu organlanyla algtladt~lmtz bireysel nesnelerden olu~an duyusal dunyay gostermektedir. Ostte olan kesit ise,

160

Bradley, Francis

ak1lia anla~alabiHr tii1nei ya da ozlerden, tiir vc cinslerden meydana gelen,


akdla anla~1labilir tidealar dunyas1n1
teansil eder. Var hk bakunandan, her~e
}'in ilk omeklerinden, arketiplerinden
olu~an ldealar diinyas1, alttald kesitin
gosterdigi duyusal diinyanm varhk nedenidir, ~nkii duyusal dt\nyadaki nesneler, ilk omeklerinden, arketiplerinden
pay alarak varhga gelirler.
Ay1u ~izgide, boliinme sonucu elde edilen kesitler, ~izginin ba~langa~taki boliinmesi s1ras1nda gozetilen orana gore,
yeniden ikiye boliiniir. Bu durwnda
dort ayn kesit elde edilir. Bu sonuncu
bobne, +Platon'un 1natematiklc sofistlik
vc resim ve tragedya gibi sanatlann ontolojik temelini gosterme amacna hizlnet etmektedir. Buna gore, matematigin
nesneleri, iistteki biiyiik kesitin ikinci
par~as1nda yer ahr. Matematigin nesneleri de ak.Jlla anla~1labilir nesnelerdir,
fakat ldealardan, her idearun bir oldugu
yerde, ~ok olmalanyla aynhrlar. Bun~
kar~Jn, sofistlik, ve resim, tragedya gibi
sanatlar en alttak.J dordiincii kesitle gosterilir, ~iinkii +Sofist ve ressaan1n iiriinleri ger~ekligin en az iki derece uzaganda alan, golgenin golgesi durumundaki
~eylerdir.
Boliin1nt\~

<;izgide, varhk bak11n1ndan


yukandan a~agaya dogru bir ini~ soz
konusuyken, yani list kesitler bir alttaki
kesitin varhk nedeniyken, bilgi baklmlndan yukanya dogru bir ~aka~ soz
konusudur, ~iinkii ger~ek bilgi, degi~
meyen, akllla anla~llabilir varhklann
ve ger~ek nedenlerin bilgisidir.
Bradley, Francis. 1846-1924 y1llan arasanda ya~amt~ olan lngiJiz idealist filozo fu.
Temel eserleri: EthiCQl Srudies [Elik lncelelneler], The Principles of Logic [Manhtm
ilkeleri], Appearence and Reality:A Metaphysical Essay [Gortinii~ ve Ger~eklik: Metafiziksel bir Deneme].
Ozellilde Kant ve Hegel'den etkileruni~
alan Bradley, tdiyalektik analiz yontemini, bilim ve dinden tiiretilmi~ alan geleneksel metafizik gorii~lerine uygulayarak, ornegin varolan her~eyin bilincil ve

ikincil nitelilder arac1hg1yla a~Lklanabile ..


ce~ ya da ger~ekligin zaman ve mekan
i~indeki nesneler arac1hg1 yla betimlenebilece~ gorii~lerinin kendi i~lerinde ~e
li~ik oldugunu savunmu~tur. Bu tiirden gori.i~ ve a\lklamalar, ona gore,
~eylerin goriinti~leri ic;in kabul edilebilse bile, nihai ve en yiiksek ger~ekligin
ne oldugu konusunda yard1mc1 olamazlar. Bradley, bu tiirden a~aklaanalar
yerine, 'his' ad1n1 verdigi temel bir olgudan, varolan her~eyin biitiinlugunii
te1nel ve ilkel bir anlam i-;inde duyumsamak olgusundan yola t;~kar.
Bu olgu, onun metafiziginin ba~lang1~
noktas1dar: His, her ne kadar ilk olsa da,
bilgi aray1~1nda bir aynnhya belirleyip
ay1rt ettigi zaman dahi, her~eyi anla~lla
bilir tek bir biitiin i-;inde yeni ba~tan kurmaya amac;layan dii~tince tarafmdan i~
lenir ve geli~tirilir. Kapsarru i-;inde kalan
her~yin birbirlerine tutarhhkla baglanda~a bu tek biitiin tMutlakbr. Mutla~
normal, giindelik goriinii~lerden ayn ve
farkla bir diinya, alan detildir. Mutlak
tam tanuna bu goriinii~lerdir, fakat yalnlzca birlikli bir biitiin olarak anla~1hr.
Bununla birlikte, o yalruzca gorunii~le
rin dt\~iiniilen toplanu degildir; ~iinkii
hissin dii~iinceden once o)masa gibi,
Mutlak'a ili~kin kavraya~ da dii~iince
nin otesindedir, dii~iinceyi ve dii~iince
nin ~eli~kilerini a~r. Bradley'e gore, dii~iincenin dogasa, hissin bizi kendisiyle
tana~tud1g1 birligi par~alar; buna kar~ln, sistem bu birligi yeniden saglar. Burasl, onun metafizigiyle manll~anm birbirlerini en yiiksek ol~iide tamamlada~
ve destekJedigi yerdir. <;unkii, metafizigi, varolan her~eyin kar~1bkh bir bagamhhk ili~kisi i~inde bulundutunu
ortaya koyarken, mant1g1, bir nesnenin
tum ili~kilerinin, o nesneyi her ne ise o
yapan ozsel ili~kiler oldugunu dile getiren bir 'i~sel baglnhlar' ogretisi one
surer. Bradley'e gore, i~te soz konusu
i~sel bag1nhlardan yola ~ak1lda~1nda,
ki~i, bu tiirden tum bagantalara hem kapsayan, hem de a~an zorunlu sistem olarak Mutlak kavram1na yonelmi~ olur.

Brentano, Franz 161

Brahn1an. Hinduizm evrene halti1n olan


yiice ruh. Hint felsefesi gelene~inde,
hem i-;kin ve hem de a~ksn olan, hem
evrende ve hem de kendisinde varolan
en yuksek varh~a, kendisiyle birle~me
nin nihai ve en yuksek hedef olarak addedildi~i dunya ruhu.
Hint felsefesinin, Ahnanla birlikte
temel kavra1n1 olan Brahman ozellikle
Upani~adlar'da yo~un bir bi-;imde i~
lenmi~tir. Burada bireysel ruh Atman
ile ozde~le~tirilmi~, Brahman'In ise bi~
ricik evren ilkesi ve mutlak hakikat oldu~u vurgulanmt~hr. Brahman'1n insana ve evrene, var olan her~eye hakim
bir ilke oldu~u kabul edilirken, onun
nitelikleri olmadtgt soylenir; o, sadece
olumsuz niteliklerinden tenzih edilmek
suretiyle ifade edilebilir.
Brahmanizm. Eski Hindistan'da, Vedanta
sisteminden tureyen ve adlJU rahipler
s1n1h Brahmanlarla ki~isel olmayan
dunya ruhu Brahmandan alan felsefi, teolojik ve ahlaki du~unceler butunu. v~
dalan vahiy mahsulu kutsal kitap olarak
kabul eden ve ruh go~une yer veren soz
konusu diru inanca gore, Brahman
bu~un tannsal gu-;lerin ustundeki ezeU
ve ebedi Tann'd1r. Brahman, e~yanm
kayna~1 oldu~undan, ebedt mutluluk
Brahman'da yok obnakbr.
bramantip. Onculleri tumel olwnlu oner..
melerden olu~an, sonucu ise tikel olumlu
bir onerme olan dorduncu ~ekilden
tas1m; kendisinde g~en, m ve p ifadeleri
ne uyannca, oncullerin yeri de~i~tirildi~i
ve sonucun duz dondurulmesi yaplld1~1
zaman, birinci ~ekle indirgenen tas1m kahbt: Tum Pier M'dir. Tum Mler S'dir.
Baz1 Sler P'dir.
Brentano, Franz. 1838-1917 ydlan aras1nda
ya~arru~ Alman psikolog ve filozof.
Te1nel eserleri: Psychologie wom emprischen Standpunkt [Empirik bir Bak1~ A~l
Slndan Psikoloji], Won der Klassifikation
der psychischen Phiinomene (Fiziki Fenomenlerin SliUflandudmas1 Ozerinel.
Ruhsal olaylan, zihinde olup bitenleri
bilimsel bir tarzda a9klamay1 ama~la
yan bilimsel bir psikoloji geli~tirme ~a-

bas1 i~inde olrnu~ olan Brentano'n un felsefeye olan en onemb katk1s1 yonelim
kav ramuu ortaya koyarak, bilincin yonellmselli~e i~aret ebni~ olmas1d1r. Bilindn her zaman bir ~eyin bilind oldu~unu
savunan Brentano'ya gore, psi~ik fenomenlerde zihin her zaman bir ~eye
do~ru yonelir, orne~in bir ~eyi gorur;
ona gore, goriilen nesne gorme eylemi
i~nde varolup, bu -;en;eve i-;inde iQ<.in
bir nesnellik ta~1r.
Zihnin duyum ve imgelemeyi i~eren
alg1; bilgi ya da arumsamay1 i~eren
yargt; istek ve duygulara dayanan sevgi
ya da nefret yoluyla nesnelerle ba~ kurabildigini savunan Brentano, bir yandan zamarurun deneysel psikolojisinin
bilincin kendisine ozgu ozelliklerini ortaya ~lkaramadl~Jnl one surerken, bir
yandan da bilincin bilgisini, psikologun
kendi zihin hallerine ili~kin gozlemden
tureten i~bak1~sal psikolojiye kar~1 ~lk
mt~hr. Ona gore, i~ebak1~sal psikoloji
fiziki olaylara ili~kin gozlemle psikologun kendi zihin hallerine yonelik i-;ebakt~l aras1ndaki ~ok temelli farkhl1~1
kavrayamaz.
Brentano zihinsel fenomenler soz konusu oldu~unda, gozlemleme edi.minin
nesnesini zorunlu olarak ~arp1tb~1ru
soylemi~ ve i~ebak1~1n guvenilirli~inin,
d1~ dunyaya ili~kin bilgide oldu~u gibi,
ba~kalan tarafmdan denetlenemedi~ini
belirtmi~tir. 0, i~te bu ba~lamda, ~a~I
nm deneysel psikolojisiyle i~ebak!~sal
psikt:'lojisine altematif olarak, zihinsel
fenomenlere ili~kin alg1yla gHzlem araSindaki bir aytnma dayanan tasvirr psikolojiyi one sunnu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, alg1n1n psikologa
konusunu meydana getiren ger~eklikle
re ili~ltin olarak do~rudan ve araos1z
bir kavray1~ sa~ladt~lru savunan Brentano, zihinsel faaliyetleri a9klarken, skolastik du~unce gelene~inden aldtSJ yonelimsellik ilkesini kullanrru~hr. llkeye
gore, bir nesneye yonelmi~ olmalan, bir
i~erik ya da konuya gondenneleri, zihinsel ya da psi~ik fenomenlerin ayud edici
Ozelli~idir. 0, i~te bu tyonelmi~lik sa-

162

Brunschwig, Leon

yesinde, zihinsel edimlerin nesnelerinin


ozel statiisi.inii betimleme, biitiin bilinc;
fenomenlerinin ortaya c;akz~aru yoneten
yasalan inceleane iinka1u bulmu~tur.
Brentano, bu gorii~leri, yeni psikolojisi
ve yonelmi~lik ilkesiyle, tHusserl ve fe
noanenolojisine buyuk bir etki yapma~
hr.
Brunschvig, Leon. 1869-1944 yallan arasanda ya~a1n1~ olan c;agda~ Frans1z idealist d ii~iiniirii.
Doga bili1nleri gundeme geldiginde, radikal bir tmateJnatikc;ilik ile gtic;lu bir
tuzla~1mahg1n savunuculugunu yapan
Brunschvig, insan du~i.incesinin en yiik
sek d uzeye 1natematikte ula~bgana one
siinnii~tiir. Bu c;erc;eve i~nde, bilginin
bizin ic;in olan bir dunya in~a ettigini savunan filozof, bunun otesinde hic;bir ~ey
olmadagma soylemi~tir. 0, bilginin otesinde kalan hic;bir ~eye ta.Ium geregi ula~alamayacaglnl soylemi~ ve dolaylslyla
felsefenin dii~iincenin ele~tirisiyle s1nxr..
la1unak durumunda oldugunu dile ge~
tirmi~tir. Buna gtsre, dii~iincenin temel
konusu, tinin etkinli~dir. Dolayasayla,
felsefe kendi bilincine varan entellektiil
bir etkinliktir.
insan zilminin tarihi iizerine olan ara~
hrmalarmda, linin geli~irninin genel go
riiniimiinii ortaya -;karan Brunschvig'e
gore, tin, c;ocukluk c;atJ ve olgunluk dCSnelni olarak ilci a;;amadan gec;er. idenin
zorunlu bir geli~irnine kar~dak gelen bu
evrim, ileriye dogru akan bir annaga
benzetilebilir. tBergsonun gorii~iine c;ok
benzeyen bu gorii~uyle o, tarihin hareket edeni, dinamik olan1, hie; donmam1~
olanl ac;tmladlglnl one siirmii~tiir.
Bruno, Giordano. 1548 y1hnda dogmu~
ve gorii~leri yuziinden 1600 y1hnda yakdarak oldiiriilmii~ olan italyan filozof,
astronom ve matematik-;i.
Bilil n alarunda, evrenin sonsuzlugunu
ve birden c;ok dunyarun varhguu one
suren kurarru c;agda~ bilime onciiliik
ebni~ olan Bruno, varhk felsefesi alarunda, Tanra ve evrenin, zaman zaman her~cyin yarat1c1 ozii, zaman zaman da soz
konusu oziin tezahurleri olarak goriilen

bir ve ayru gerc;eklige verilen iki ayn ad


oldugunu one surerek panteist bir gorii~
savunmu~tur.

t Aristoteles'in ikiciligini birci bir dunya


anlaya~ana indirgeyerek biitiin ttozlerin
te1nelde bir oldugunu belirbni~ olan
Bruno, din ve felsefe ili~k.isi konusunda,
dinin cahil insanlan egitlnek ve yonetmek ic;in bir arac;, felsefenin ise kendilerini egitebilen vt ba~kala11n1 yonetebilen se~kinlerin bir ugra~1 oldugunu
soylemi~tir. Ozellikle dini ve felsefi ho~
goru ilkesiyle liberalizmi etkile1ni~ olan
Bruno, du~unce tarihinin onemli adlarnldan biridir.
Budizm. Hindistan'da, M. 0. 5. yuzyalda
Siddharta Gautama, yani Buda (Aydan
lanma~ ki~i) tarahndan kurulmu~ olan
dinifelsefi akam. Her~eyin H\ni ve bo~
luktan ibaret olduguna inanan koturnser ve panteist bir din.
Budizm, ba~langac;ta yalnlZca ahlaki
dii~iinceler ve bir tiir yoga hayata ya da
duzenli ve disiplinli bir ya~am anlaya~1
ile suurla~ ve daha sonra, kuiSal
kast ayramlanna, Tann'ya tapmma bi-;imlerine ve kurban torenlerine dayanan
Hinduizmden aynlarak., ayru zamanda
felsefi bir akun ~eklinde geli~mi~tir.
Maddenin ebedili~ni savunan Budizme
gore, varolan her~ey, Tannnln hic;bir
m iidahalesi olmadan, mekanik yasalara
uygun olarak maddeden meydana gelir.
Evrende ne varsa, bu ~ekilde varhga
gelir. Ruh da, bu yasalara tabi olrnak d u
rumundadxr. Ba~ka bir deyi~le, Budizm, varhk gorii~iinde bireylerin, canh
varhklarm ezeU-ebedi bir ruhlara olmadlganJ savunur. Bir Yarahcanan varolmadigana inanan Buda'ya gore, kotiiliikle
acann varolu~u bir yarabcaya duyulacak inancn oniinde a~almaz bir engel
olu~turur.

Budizntin iki tiirii vardar: Hinayana ve


Mah4yana. Bunlardan birincisi, yani eski
Budizm, bireyleri bu dunyarun s1klnt1
ve ashraplanndan kurtarmaya amac;lar.
Yani, 0 once bireyin yazglSlnl ve kurtulu~unu dikkate ahr. Buna gore, aca c;ekmekten kurtulmanm tek yolu, ya~am-

burjuvazi

dan el etek c;ekerek, 'Nirvana'ya ula~


makla elde edilebilecek olan ahlak yetkinli~idir. Buna kar~1n, Mahayana ad1
verilen yeni Budizm, bireyden c;ok tum
insanh~1, yani buh.inu dikkate ahr. Bu
anlaya~a gore, buyuk bore; gerc;ekte tum
insanh~a hizmet ettikten sonra odenmi~
olacakhr ve bireyin yaln1zca kendisini
kurtarmaslnut hic;bir onemi yoktur.
bulanak [Os. multebes; lng. co,fused; Fr.
confus; Al. verworren J. I<avramsal duzeyde, ac;lk ve anla~ahr; net ve kesin olmama durumu. Bir ~eyin belirgin ozelliklerinin iyi sec;ileme1nesi hali.
Orne~in, empirik kavramlann potansiyel olarak SlnlrSJZ ozellikleri oldu~u
ic;in, bu kavramlar karanbk kahr. Yine,
sozcuk ya da terimlerin zaman zaman
birden c;ok anlam ta~1yabilmesinden d~
lay1 ortaya c;1kan anlam belirsizli~i ya
da mu~lakh~J hali, bir kavrama verece
~imiz x, y ve z gibi yuklemlerin hangilerinin do~ru, hangilerinin yanh~ oldu~u
nu, deneysel ya da mant:Jksal i~lemlerle
tam olarak saptanamamas1 dwumu, bulanlkh~l ifade eder. Zihin tarafmdan
ac;1k ve sec;ik bir bit;imde anla~tlamayan
ideler' d u~unceyi ve du ygulan etkilemekle birlikte, zihin taraflndan ac;1kc;a
kavranamayan, idrak edilemeyen bilinc;siz algdar i~n de ayru c;erc;eve iQr\de bularuk slfah kullaruhr.
bulgusal [Yunanca 'k~fetmek' anlarruna
gelen 'heuriskD' dan; lng. heuristic; Fr. heuristique; AI. hcuristisch ]. I<arutlamayla de~il
de, ke~ifle ilgili olaru gasteren; yararh bir
hipotez ya da bir model tiiriinden, kendi
it;inde ne do~ru ne de yanb~ olan, fakat
bir ara~t:Jnna araa olarak daha once i~e
yaram1~ bulunan ve belli bir do~runW\
ortaya konmasma, belli bir k~if ya da
bulgunW\ gerc;ekl~tirilmesine y a da bir
problemin c;oziimune yarayan ac;llclay1a
O~e(er ic;in kullanllan SLfa t.
Do~rulann, olgulartn ve du~uncelerin
ke~fiyle ortaya konma surecinde kullanllan yontemleri, yararh hipotez, model
ve ac;Jklay1cl o~eleri konu alan disipline
ise, bulgubilim ad1 verilmektedir.
..

163

Buridan, I ean. 1295-1356 ~'tllarl aras1nda


ya~am1~ olan Aristotelesc;i filozof ve
manhkc;1. Mekanik ve optik alan1ndaki
ara~hrmalara da katk1 yapnu~ olan Buridan, felsefede hem a~1r1 Ockhamcdl~a, yani tnominalizme kar~1 c;1kml~ ve
hem de t Aristoteles felsefesine lslam
du~unurleri tarahndan yapdan ek ve
katk1lan reddetmi~tir.
Buridan1n e~egi [tng. Buridan' s ass]. Her
ikisi de kendisinden e~it uzakl1kta bulunan bir olc;ek yulaf ile bir kova su araslnda kahp, bunlardan herhangi birini ~
medi~i it;in ac;hktan olen e~ek oykusu.
irade ozgurlu~u problemini ele alm1~
olan 14. yuzy1l nominalisti Jean Buridana atfedilen bu oyku, ozgur irade anlayl~lnl desteklemek ic;in kullandml~
hr. Buradan yola c;uwarak, bir insan1n
benzer bir durumla kar~da~ll~1 takdirde, kar~1t motiflerin dengesini, ozgur
iradesinin yard1m1yla a~abilece~i one
surulmu~tur.

burjuva devrimi [tng. bourgeois revtJlution; Fr. rhlolulion bourgeoise] En yahn anlaml ic;inde, tarihsel olarak 1789 Fransaz
Devrimi'yle ozde~le~tirilen, ve, ekonomik etkmlikleri toprak sahibi aristokrasinin uygulad1~1 politik kontrol taraflndan onemli olc;ude engellenen burjuva
sm1hnm siyasi kontrolu ve iktidan ele
ge~nne hareketi.
Biraz daha genel bir anlam ic;inde, modem dunyay1 yaratan, Babda onyedi ve
onsekizinci yuzydlarda sivil toplum olarak bilinen ekonomik toplumu do~uran
ve dolayJslyla sacayaklanndan birinde
kapitalizm, ikincisinde modem dev let
ve liberal demokrasiyle, sonuncusWlda
bilim bulunan genel hareket, geleneksel
top Iumdan modern toplu1na ge;i~i sa~
layan c;ok temelli donu~um sureci.
burjuvazi [tng. bourgeoisie; Fr. bourgeoisie]
Geni~ bir c;erc;eve ic;inde, modern A vrupa toplumW\un, yeni kapitalist sistemde giri~imci olarak ortaya c;1kan ve boylelikle eski ekono1nik sistemin egemen
santhn1n oldu~u kadar, yeni endustri
duzeninin i~c;i Sln1hn1n da kar~1s1nda

164

Burke, Edmund

yer alar. orta s1mhm; kapitalist toplmnda, orta ya da daha ~ok yonetici s1mf 1
gostennek it;in kullamlan terim.
Biraz daha ozel an.lam1 i<;inde ise, bUijuvazi, ekonomik bakundan geli~mi~ olan
ulkelerde ya da endi1stri toplmnlannda,
i.iretim ara-;lanyla, bunlann tiretimi i-;in
gerekli olan hammadde ve ara-;lan, yani
makinalan ve fabrikalan mi.ilkiyetlerinde
bulunduranlann meydana getirdigi smln tammlar. Buna gore, tiretim ara-;larmm
sahibi ve i.icretli emegin i~verenlerinden
olu~an ve bu anlam1yla ekonomik olarak
hakim s1mf olup, aym zamanda devleti
ve ktilttirel tiretimi kontrolti altmda bulunduran burjuvazi, i~r;i smLfmm kar~l
smda yer ahr ve onunla -;ai:J~ma i~inde
bulunur.
Burke, Edmund. 1729-1797 ylllan arasmda ya~am1~ olan tinlti tngiliz devlet
adam1 ve filozofu.
Temel eseri Reflections on the Revolution
in the FrmJce [Fransa'daki Devrim Dzerine
Dii~tinceler] olan Burke, insarun duygusal ve ruhsal ya~arrurun evrenin genel
dtizeniyle uyum i-;inde oldugunu, toplllln ve devletin, insarun yeteneklerinin
eksiksizce geli~tirilmesine i.mkan saglad1gm1, ortak ~1karlara hizmet etti~ni savunmu~tur. 0 muhafazakiir dti~tinti~tin
en onemli temsildlerinden biri olup,
Frans1z Devrimine ~iddetle kar~1 -;1km1~ ve ingiliz sisteminin erdemlerini savunmu~tur. Ozellikle, Devrim hareketinin rasyonalist ve idealist havasma
kar~1 -;1kan dti~tintir, devrimin manevi
ate~iyle, siyasi yapuun yeniden kurulmasma yonelik projelerin, geleneklerin
ve ge-;mi~ten miras kalan degerlerin y1pramnasma ve maddi manevr kaynaklann
tahribine yol a-;hgma soylemi~tir.
Sisteme ve soyutlamaya da kar~1 -;1kan,
somut ve belirli sorunlan tedricen ve yasalara uygun bir tarzda -;ozmekten yana
olan Burke, liberal ve tutucu Whig aristokrasisiyle oldugu kadar halk kitlelerinin ta~kmhklan ve saray entrikalanyla
da mi.icadele etmekten geri durmam1~ ve
ya~ad1g1 donemde tngiliz siyasi hayahrun istikrar kazanmas1 stirecine onemli
katkdar saglam1~t1r.

butavada. Hint felsefesindc, dogadaki


nesnelerde gozlenen farkhhklann, onlarl meydana getiren maddi ogelerin
farkh bile~imlerinden meydana geldigini savunan madded akun.
Butler, Joseph. 1692-1752 y1llan arasmda
ya~am1~ olan ingiliz ahiAk felsefecisi.
Hazc1hga, ve dogru davram~m eninde sonunda ki~inin kendi -;Jkarlanyla
ol-;tilecegini ileri suren anlay1~a ~iddet
le kar~1 -;1kan Butler, ahlak konusuna
insan dogasma ili~kin empirik ara~tlr
ma ve degerlendinneleri temele alarak
yakla~m1~tu.

buyruk~uluk [ing.

imperativism]. Ahlakm

dilinin ozti itibariyle yonlendirici, rehberlik edici ya da buyurucu oldugunu,


ahlakm insanlardan belli ~ekillerde eylemelerini, belli eylem tarzlanm sergileyip, belli eylemlerden sakmmalanm isteyt:n buyruklardan olu~an bir sistem
oldugunu one stiren ahlaki gorti~.
buyruk tiirleri [ing. types if imperatives; Fr.
types des imperatifs] Unlti Alman filozofu
Kant'm, kendi odev ahlak.ma temel yapacagl emirleri belirlemek amaayla, buyruklar arasmda yapt1g1 genel aymm.
Buna gore, Kant, u-; ayn buyruk ttirtinden soz edebilecegimizi sayler: 1 T eknik
bu~1ruklar. c;~itli sanatlarda ge-;en kurallann ifadesi olan bu ttir buyruklar,
bize, belirli sonu-;lara ula~mak istiyorsak eger, yapmam1z gereken ~eyleri belirten buyruklard1r. Buna gore, bir koye
giden bir karayolu yapmak istiyorsak
eger, teknik buyruklar bizden belli ara-;lan ve belli malzemeleri kullanmamlZl
ister. Fakat, bir patika, ya da demiryolu
yapabilecegimiz, veya ba~ka bir ula~1m
tarzmdan yararlanabilecegimiz i-;in, bu
yolu yapma zorunlulugumuz yoktur.
2 insan varlrgmdaki basirete, uzgorilye dayanan buyruklar. Bu ti.ir buyruklar, ornegin, arkada~lanm arasmda saygm biri
olmak istiyorsam eger, belli ~eyleri yapmaml ve soylememi isteyen buyruklardu. Bununla birlikte, saygm biri olmak
benim i9n bir zorunluluk degildir. Soz
konusu buyruk ttirti, yani 'eger'li yargllar, belirli bir amaca ula~mak i-;in ne ya-

biitun-par~a ili~kisi

pllmasa gerektigini soy~eyen yargalar


olma anlamtnda ko~ullu buynaklardu.
Sonuna. buyruk tiirii ise, 3 altltiki buyruklardan meydana gelir. Soz konusu buynd<
tiirii, bize akdh insan varhldan olarak yonelip, bizden her dununda, sonucu hi~
dikkate almadan, kendi i~nde zorunlu
olan eylemi ger~ekle~tirme1nizi isteyen
buyruk.Jardan olu~ur. Ahlaki buyruklar,
bize, ~u ya da b u sonuca ula~mak ic;in
degil de, insani oziimi.iz, akllb insan varbgmuz ozii sozi.1 bir olmayl gerektirdigi
i~in, her k~ul altlnda dogruyu soylememiz gerektigini belirten buynlk.lardu. Bu
tiir buyruklar~ hi~ir ko~ul ve hi~bir
sonu~ gozebneden, kategorik olarak emreden buyruklardtr.
Buchner, Ludwig. 1824-1899 yallan arasanda ya~ama~ olan maddeci Alman dii~ii
niirii. Dun yarun y a da dotarun nasal olmasa gerekti~ a prion olarak ortaya
koymaya kallo~an t Alman idealizmine
kar~a ~akan Bi.ichner, doga biliminin felsefeye ihtiya~ du ymad1gant, .;unkii onun
kendi kaynaldanndan hareketle, empirik
ara~hrmaya dayanan, gene) ve 1naddf
bir dlinya resmi ortaya koyabilecegini
soy lea ni~tir.
Diyalektik olmayan bir t1naddeciligin
yllmaz savunuculugunu yapma~ olan
Buchner, evrene ili~kin a~aklamarun
temel ilkeleri olarak yalruzca gil~ ve
maddeyi alma~, tinsel bir ruhun varolu~undan hi~bir ~ekilde soz edileaneyecegini dile getirmi~tir.
biirokrasi [tng. bureaucracy; Fr. bureaucratie; AJ. burokratie]. Bir toplumda tabandan
yukanya dogru t;lktlk<;a daralan bir yap1
i~inde orgiitleruni~ olan, ki~isel olmayan
gene) kurallar ve i~leyi~ ilkelerine gore
~ah~an profesyonel gorevliler grubu.
Siyasi iktidan ellerinde tutan ki~ilerin
se~ilmi~ olmalanna kar~an, biirokratlar, se~ilmi~ degil de, bir i~i yapmaya
1nemur edihni~, bir goreve atanma~ profesyonel gorevlilerdir. Biirokrasiyi belirleyen iki temel ozellik, olduk~a geli~mi~
bir i~boliimii ve gorevlerde uzmanla~
madu.

~agda~

165

siyaset felsefesinin bi.irokrasiyle ilgi1i en temel sorusu, bi.irokrasiden vazget;ilip vazge~ilemeyecegi sorusudur. c;unki.i, gi.ini.uniiz toplumlannda
faaliyet alanlan, kuruanlar ve i~ boli.1mi.1
~ok fazla artttg1 i~n, modern topltunlar
giderek artan ol~i.ilerde bi.irokratla~an
toplumlar haline gehni~lerdir. Bundan
dola)ra, baz1 dii~iini.irler bi.irokrasinin
i~te bu duruanun sonucunda, siyasi bir
ege1nenlik sistemi olarak ortaya ~akttg1n1
iddia etmi~lerdir. Buna gore, bi.irokrasi
arhk devletin i~leyi~indeki vazge~il
anez bir ara~ olmaktan c;akap, egemenligi elinde tutan gnap haline gelir. Yine,
bu durum, halk ege1nenliginin temsilcileri olan sec;ilmi~ milletvekilleri ile atanm1~
biirokratlar arasanda bir kar~atllk dogurur. Bundan ba~ka, biirokrasinin karta
siyeciligine, yetersizligine ve ara~larla
ama~lan birbirine kan~taran yakla~nnl
na i~aret edilmi~tir.
biitiin [Os. kiil, umunr; tng. wltole; Fr. tout;
Al. ganz, heil]. Tam ve eksiksiz olan; par'ialardan olu~an ve hi'tbir par.;as1 eksik
bulurunayan, bir birlik ya da sistem ser..
gileyen ~ey; par~alardan meydana gelmekle birlikte, par~alann yahn bir toplamandan daha fazla bir ~ey olan yap1; bir
par~a y1 etkileyen bir degi~menin diger
par~alarda da degi~iklige yol a~anas1 anlamanda, par~alan arasanda kar~llakh
bir bagamhhk ili~kisi bulunan nesne.
Bu baglamda, birbirlerinden ayn duran
par~alann bir sentezi; bu anlamdaki bi.irune totum, yan.i 6geler bi.1tiini.1 ad1 veri- lir. Buna kar~1n, ayn1 san1f i~inde yer alan
tekillerin, bireylerin toplanu anla11unda
bi.itiine ise, omne, yani tekiller toplaan1
denir.
biitiinpar~a ili~kisi [ing. relation of wltolepart; Fr. relation enlre le tout er Ia partie].
Par~ayla, bir bi.iti.ini.i ya da bir toplanu
meydana getiren ~ey ya da oge, buna
kar~1n biirunle de, par~alardan meydana
gel en ~ey ya da yap1 anla~lldagmda, b u
iki ~ey arasanda saz konusu olan ili~ki.
Bir toplam, mekanik biitiin ve organik
bi.1ti.1n olmak iizere, ii~ ayn biitiinden
soz edilebilir. Bunlardan 1 birincisinde,

166

biitiin-par~a

ilkesi

yani toplamda, biitiinii meydana getiren


par~alar birbirlerinden hem fonksiyonel
olarak ve hem de varhk baktmtndan ba~tmsJZdtr Biitiin ise, park etmi~ olan
ara~lann olu~turdu~u park alam ome~inde oldu~u gibi, par~alanndan ba~tm
SJZ olabilirken, aritmetikte saytlarla ilgili
olarak, 'bir sayt par~alanrun toplamtdtr'
dedi~imiz zaman soz konusu oldu~u
gibi, ba~1mh da olabilir.
2 Bir otomobil ya da bir saat ome~inde
oldu~u gibi, mekanik bir biitiinde par~alarm onemi biiyiik olup, par~alar bir
birlerine fonksiyonel olarak ba~Imhy
ken, birbirlerinden varhk baktmmdan
ba~unsJZdtrlar. 3 Buna kar~tn, organik
biitiinde, bir insan organizmasmda oldujt1.t gibi, biitiinle par~lar arastnda mutlak
bir ba~mhhk il~kisi soz konusudur.
lkisi arastnda mutlak bir ba~mWtk soz
konusu oldu~undan, ister biitiin ya da
ister par~alarda ortaya <an bir de~i~ik
lik, di~erinde de bir degi~ikli~e yo! a~r.
Cmegin, biyolojik bir organizma olarak
organik bir biitiin, bir kol ya da bir goziinii, vs, yitirdiginde, farkh bir biitiin haline
gelir.
Par~a-biitiin ili~kisi soz konusu oldu~unda, dii~iince tarihinde farkh teorilerin geli~tirilmi~ oldu~unu goriiyoruz.
Buna gore, Leukippos, tDemokritos ve
tEpikiiros gibi atomcu dii~iiniirler, biitiinlerin varolmadt~tru, yalmzca par~la
nn varoldu~unu one siirrnii~lerd.ir. Varh~t, maddenin boliinemez par~ctklan
olan atomlar araah~t yla a~tkla yan bu
dii~iiniirlere gore, ta~lar, a~a~lar, hayvanlar, v. b. g., bir ~ekilde, bu par~actkla
nn geo;ici ve raslantJsal toplamlan olup,
onlarm biitiinliikleri yoktur.
Bunun kar~Jstnda yer alan gorii~ ise,
yalmzca biiltinlerin varoldu~unu, pa~a
lann olmadt~mt one siiren gorii~tiir. Ornegin, Hint Vedanta o~retisine gore, nihai ve en yiiksek ger~klik olan tBrahman, bir biitiin olup, onun par~alan yoktur. Yine, tPlotinos'un Bir olan Varh~I
mn par~alan bulunmaz. Ba~ka bir omek
olarak verebilece~imiz, t Aquinasb Thomas'tn ruh gorii~ii ise, ruhun basil olup,
par~alardan yoksun oldu~unu sayler.

Biitiinpar~a ili~kisi

giindeme geldigin

de, yine, biiti.inlerin par~alara, par~ala


nn bi.iti.inlere oldu~undan daha fazla
ba~nnh oldu~unu savunan do~urucu
evrim gorii~iinden soz edilebilir. S. Ale
xander, Lloyd Morgan ve R. W. Sellars
gibi dii~iiniirlere gore, yeni varhk diizeylerinin ortaya ~~t, fiziki varhk diizeyinin ardtndan ya\Mlmtn ya da biyolojik diizeyin ardtndan bilincin geli~i
orneklerinde oldu~ gibi, par~alarla ilgi
li yeni diizenlemeleri i~erir. Omeg;n, bir
hayvan, bir birey ya da biitiin bir varhk
olarak fonksiyonlaruu ger~ekle~tirir; bununla birlikte, onun biitiinlii~ii par~ala
ra, organlara, hiicrelere, molekiillere,
elektronlara, v. b. g., ba~hdtr. Bu par~a
lar olmadan hayvan varolamasa bile, gorii~ gore, ome~in molekiiller biitiinden
ba~mstz olarak varolur.
SOz konusu gorii~iin kar~tsmda ise,
par~alann biitiine, biitiiniin par~alara oldu~undan daha fazla ba~1mh oldu~unu
one siiren gorii~ yer almaktadJr. Bu
gorii~, yalmzca biitiiniin ge~ek oldu~u
nu, evrendeki tikel bir olu~um ya da tezahiiriin ger~ek do~astru, ancak ve ancak
evrenin ger~ek do~asuu bildigitniz tak
d.irde bilebilece~imizi savunur. Ome~in,
Gestalt teorisine gore, davram~lart bireysel o~eleri tarahndan belirlenmeyip,
kendi asli do~astrun par~alan ya da siire~leri belirledigi biitiinler vard1r.
biitiin-par~a ilkesi [lng. principle of whole
part). Biitiinii, kendisini meydana geti
ren par~alann toplarnmdan daha fazla
bir ~ey olarak goren, biitiiniin, par~ala
rtndan hi~birinde rastlanamayan ozelliklere sahip oldu~unu savunan anlayt
~ ifade eden ilke.
Biitiine ili~kin ger~ek a9klama ya da
bilginin, biitiiniin par~alan bilind.igi, analiz edildi~i ya da a~tklandt~J zaman
de~il de, ancak ve ancak birbirleriyle kar~thkh bir etkil~im i~inde bulunan, ve
yalniZca par~alann say1lmast suretiyle
a~tklanamayan fonksi yonlar ya da faaliyetler iireten par~alannm kar~tbklt ili~
kileri ele ahnd1~1 zaman olanakh oldu~unu savunan gorii~iin temelinde yer

biiyiik varhk zinciri 167

alan; bir biitiiniin part;alanmn ka~1hkh


bir ba~Jmhhk ili~kisi it;inde bulundu~u
nu, part;alardan birinde meydana gelen
bir de~i~ikli~in, di~er pan;alarda ya da
biittiniin ozellikleri ya da fonksiyonlannda da bir de~i~ikli~e yol at;aca~1m savunan ilke.
biiyiik adam kurama [lng. greal man theory; Fr. tl1eorie du grand homme]. Tarihle
ilgili ara~tumalar soz konusu oldu~un
da, bir alandaki ba~an, kazamm ve ilerlemelerin, oncelikle ve t;ok biiyiik olt;ii
de, yarahc1 kafalann, iistiin insanlann
eseri oldu~vnu, tarihi biiyiik adamlann
yapta~uu savunan yakla~1m.
Bireylerin ya da ara~t1rmac1lann t;1~1r
at;1C1 yara hcthklanm on plana t;lkartan
soz konusu ki~iselci yakla~1m, ara~tu
macarun etkisi altmda kald1~1 toplumsal, kiiltiirel ve entellektiiel ildim ya da
ko~ullann onemini vurgulayan do~alc1
yakla~1mm tam kar~1smda yer ahr.
biiyiik onciil [ing. major premiss]. Katego
rik tas1mda, biiyiik terimi it;eren onciil.
Kategorik tasunda, biiyiik terim ise bir
tasunda yer alan tit; terimden, sonucun
yiiklemi olarak ortaya t;1kan terime tekabiil eder. Aristoteles biiyiik terime, ilk ya
da yetkin tas1m ~eklinde, orta terimi it;eren, kaplarru en biiyiik terim oldu~u
it;in, biiyiik terim aduu vermi~tir. Ote
yandan, buyiik terimin, yani sonucun
yiiklemi olan terimin yer ald1~1 onerme
ye biiyuk onenne ad1 verilir. Buna gore,
'Tum insanlar oliimliidiir', 'Sokrates insandu', '0 halde, Sokrates oliimliidiir'
tasnrunda, 'Tum insanlar oliimliidiir'
onciilii, biiyiik onermedir.
biiyiik patlama [lng. big bang]. Evrenin
olu~umunu at;lklamada kullamlan bir
teori tiirti.
Teoriye gore, evren giiniimitzden en az
on milyar yd once, t;ek yiiksek s1cakhk
ve yo~unluktaki bir yap1dan biiyiik bir
patlama sonucu olu~mu~ olup, bu yap1dan, soz konusu patlama :'ve geni~leme
sonucunda, en hiZh hareket eden kiitleler en d1~ta, daha yava~ hareket edenler
ise en it;te olmak iizere, bir yay1hm ba~-

la.m1~hr.

Soz konusu evren modeline


gore, patlama ve geni~leme siireci 1020
milyar y1l kadar siirmii~tiir ve hala siirmektedir.
Biiyiik patlama teorisi, evrenin, ilk
t;a~lannda, t;ok yo~un, t;ap1 Giine~'in
t;apmdan 30 kat azla, kiire bit;iminde
bir hacim it;ine s~m1~ olarak bulundu~unu soyler. Patlama modeline gore,
151 t;ok yiiksek olup, bir milyar derecenin iistiindeydi ve atomlar proton, notron ve elektronlanndan ttimiiyle soyulmu~ halde bulunuyorlard1. Bu ilk devirde, en biiyilk rolii, biitiin uzay1 doldurmu~ olan 1~1mm oynamaktayda.
Madde atomlan t;ok az idi ve giit;lii
1~1k kuantumlan ile hrlahhyordu. Yakla~ak bir saat sonra, 151 bir milyar dereceye, otuz milyon y1l sonra da birkat;
bin dereceye dii~mii~tii.
Evrenin olu~umunu at;1klayan bu modele gore, patlamarwt ilk saniyelerinde
sacak gazlar olu~maya ba~larru~ olmakla birlikte, otuz milyon ytl it;inde, belli
bir atom partikiilii olu~mamr~h. Bu gazkiitle so~umasmr siirdiirdii ve birkat; bin
dereceye dii~tii. 1~te bu s1rada atomlar
olu~maya ba~lad1. Duman halinin bu
arwtda, toz gaz bulutlan i~nde ilk olarak hidrojen ve helyum bulunmaktayd1.
Sonra t;ekim kuvvetinin etkisiyle, belirli
toplarumlar olu~maya ba~lam1~tu ki,
bunlar galaksileri meydana getirecek
olan gaz kiitleleridir.
biiyiik varhk zinciri [ing. great chain of
being] Varolan her~eyin tek bir t;izgi ya
da zincir it;inde sm1flanabilece~ini dile
getiren tasanm.
Hemen hemen tum diinya gorii~leri ve
bilimsel teoriler, varolanlan anlamak ve
insan tecriibesini anlamland1rmak it;in,
geni~ kapsaml1 smtflay1c1 ~emalara ihtiyat; duymu~lard1r. Bu sm1flay1c1 ve
a~lay1c1 ~emalann en temel ve onemlilerinden birisi, ge9ni~ t;a~lardan giiniimiize kadar eri~en 'biiyiik varhk zinciri'
tasamn1du. Bu tasanm, tum do~al ya da
yarahlm1~ ~eylerin, tek bir dikey t;izgi
ya da zindr it;inde sualanabilece~ini belirtir, oyle ki bu zincirin halkalannda yu-

168 biiyuk varhk zinciri

kan}'a do~ru ~lklldlk~a, her halka bir onceki halkarun niteliklerinden bir fazla ni
teli~e sahip olur.
Buna gore, kabaca, zincirin en alhndaki
halkayla gosterilen mineraller yalruzca
varolu~ ozelli~ine sahiptir; bitkilerde
buna ek olarak, canhhk ya da ya~am
ozelli~i vard1r. Bir i.istteki halkayla gos-

terilen hayvanlarda ise, aynca irade ve


hareket yetene~i soz konusu olur. Hayvanlaran i.izerinde bul unan insanlar ise,
ak1l ve bilin~ sergilerler. Daha i.istteki
halkalarda ise, en azmdan ilk ve Orta~a~'ln bala~ a~1sandan tinsel varhklar
ve nihayet en i.istteki halkada ise, T ann
bulunur.

Camus; Albert 169


~unur.

c
Cabanis, Pierre Jean George. Frans1z
Aydmlanmasmm, 1757-1808 ydlan arasmda ya~am1~ alan iinlii dii~iiniirii.
tAydmlanmarun diger dii~iiniirleri gibi
bilimci ve madded bir yakla~mu benimseyip, ilerleme dii~iiniine smus1z bir
inan~ besleyen Cabanis, ruh ya da z.ihin
diye bir ~eyin olmad1gml, yalmzca i~
de dii~iince saklayan beyinden s6z edebilecegimizi one siinnii~tiir. Poz:itif bir
felsefe ve pozitivist bir metodolojinin geregini vurgulayan dii~iiniir, bilim ve felsefe alamnda, tfenomenlerle samrlanmarun kat;:arulmaz bir zorunluluk oldugunu
ifade etmi~ ve fenomenlerin gerisindeki
nihai ve en yiiksek nedenlerle ilgili olarak bilinemezci bir tavtr takmm1~t1r.
0, ahlik konusunda, ~agm icaplarana
uygun olarak, ahlakm metafiziksel ve teolojik onkabullerden kurtarllmasl gerektigini soylerken, insan ya~ammm birligi
iizerinde durmu~tur.
camenes. Klasik manbkta, onciiUerinin yer
degi~tirmesi ve sonucun evrilmesi yoluyla Celarent'e, birinci tasun ~ekline indirgenebilen dordiince ~ekilden tasun:
Tiim Pier M'dir. Hic;bir M S degildir. 0
halde, hi~bir S P degildir.
camestres. Klasik manbkta, ikinci ~ekil
den, biiyiik onennesi tiimel olumlu
kii.;\1k Bnennesi tiimel olwnsuz, sonucu
da tiimel olumsuz alan tasuna verilen
ad. Terimin ba~nda yer alan C hadinin
de gosterdigi gibi, Camestres birinci ~
kilden Celarent'e indirgenebilir: Tiim Pier
M'dir. Hi~bir S M deti}dir. 0 halde, hi~bir S P de#ildir.

Gunpanella, T ommaso. 1568-1639 yallan


arasanda y~ alan iinlii ltalyan dii-

Campanella, tAristoteles'a kar~1


~1k1~1 ve bilgi gorii~iiyle, tDescartes'1 bir~ok baklmdan oncelemi~ olmasma kar~m, daha ~ok lA Citta del So~ [Giin~ 01kesi] adb kitab1 ve bu kitapta geli~tinni~
oldugu iitopyasayla tanmu. Diger eserleri: Philosophia sensibus dmwnstrata [Duyusal Olarak Kamtlanan Felsefe] ve Athei.smus Trinmphatus [Ateizmin yenilgisi].
Onalhno yiizydm doga felsefesi hareketi i~inde kendisine bir yer bulan Campanella, dogaya ili~kin, duyu-algtsma
dayanan deneysel ara~bnnarun diinyaya il~kin bilgimizin kaynagm1 meydana getirdigini savunmu~tur. Dogaya
ili~kin ara~tumamn onemini, onun pratik etkisinden bagunstz olarak da vurgulayan Campanella'ya gore, doga canh
Tann heykeli, veya Tann'run aynas1 ya
da tezahiiriidiir. Bundan dolaya, Tann'ya ili~kin bilginin, kutsal kitap dt~m
daki en temel yolu, dogaya ili~kin deneysel ara~bnnadtr.
Campanella, siyaset felsefesi alarunda
ise, ya~ad1~ donernin italya'smdaki bozukluklardan yola <arak bir iitopik
devlet anlaya~1 geli~tirmi~tir. Ba~ka bir
deyi~le, o zamarurun ltalya'smdaki toplumsal diizenin iyile~tirilemeyecegine
inanma~ ve her baklmdan miikemmel olduguna inand1g1 yeni ve yetkin bir toplumsal diizen tasarlar.arak, toplumwl
kurtulu~unun Gilne~ Olkesinin toplumsal diizeni ya~ama ge~irildigi takdirde
miimkiin olacagm1 savunmu~tur.
Camus, Albert. 1913-1960 ydlan arasmda
ya~am1~ alan Frans1z dii~iiniir ve romano. Temel eserleri: La Chute [Dti~ii~],
L 'Homme Rioolte [Ba~kalduan insan], lA
Peste [Veba].
Dii~iinsel geli~imi iki ayn doneme aynlan Camus, birinci donemde, diinyarun
sa9Jlahg1 ve ya~ anlamsiZhg1 konulan ve dolaytsayla, tsa~ma kavram1
iizerinde, buna kar~an ikinci donemde
ba~kaldm konusu ve buna bagb olarak,
diinyarun anlamstzh~na ba~kaldtnnak,
toplumu deti~tirmek, kotiiliikleri gidermek ve daha iyi bir diizen kunnak amacyla eylemde bulunma ternalan iizerin-

170

Camus, Albert

de dunnu~tur. Ona gore, dunyan1n sa;mahgma, ka~ulmaz yenilgiyi bile bile


kotuluklere kar~ ;1kmak, ya~ama anlam
katmaktan ba~ka bir ~y degildir.
Felsefesi tumuyle ahlAki bir -;izgide geli~mi~ olan Camus, felsefe tarihinin ge;
mi~inde kalan spek ulatif sistemlerden
hi;birinin insan ya~am1 i~ bir rehber
olma rolii oynayamad1g1 gibi, insanan
sarup oldugu degerlerin ge;erliligi i;in
de bir telninat saglayamadlglru soylemi~tir. insan1n daima dunyan1n, insani'
degerler, ki~isel idealleri ve dogru ve
yanl1~la ilgili yargdan i;in bir temel saglanasliU istedigini dile getiren filozof,
diinyarun insana kar~1 kayts1z kah~1ru
anlams1zhk ya da sa;mahk olarak degerlendirmi~tir.
Ona gore, ge;mi~te benimsenmi~

olan
ahlaki tav1rlar, ins ani' degerlerle ger.;ekligin dogas1 arasanda belli bir uygWlluk
ya da ahenk bulundugu inancrna bagh
olmu~tur. Buna gore, ahlill ayuunJan
ge;erli kdan d1~ destekler, ge9Jli~te din
tarahndan saglarunaktayd1. Modem do'emde, dini inanc1n ~~kii~iinden sonra
dogan bo~lugu, ona gore, laik dinler
doldurmu~tur. Nitekim Camus tHegel
ve tMarksm tarihsidliginin insani degerleri ger;ekJige bir tiir tarihsel geli~me
ogretisiyle baglama yonunde bir giri~
~imden bafka hi;bir ~ey olmad1gtnl
one surer. I~te o bu ;er;eve i.;inde, l..e
Mythe de Syspe [Sisyphos Efsanesi] adh
eserinde, bir yandan insan varhklanrun
ama;h tav1rlar1yla deger bi;id olma rol~
lerini sorguya ;ekerken, bir yandan da
Hegel ve Marks 'an tarih ogretileri tiiriinden degeri destekleyici ger,.-eklik yorumlanrun iflas ettigini sayler. Buna gore,
deger bi;id ve ama;h bir varhk olarak
insarun, kendisinin bu tutumuna destek
saglamayan bir dunya i;indeki varolu~unu, Camus insanm durumunun sa;mahgl olarak tan1mlar.
Onu varolu~;u felsefe i-;inde, Sartre'dan
ay1ran ~ey de i~te bu Sa9Jla ogretisidir.
tSartre'a gore, sa9Jla, dunyan1n, bilin~iz
varhg1n oziinde bulunan ve bilincin kavramsalla~hnnalanndan ya da olumsuzlayc faaliyetinden once ortaya 9kan bir

~eydir.

Oysa Camus'ye gore, sa;ma ya da


sa9Jlahk, dogrudan dogruya Tann"run
yoklugunun bir sonucudur. Din olmad1
g1nda, insarun istek, arzu ve idealleriyle
diinya aras1ndakj ;ah~ma ve uywnsuzluk en yuksek duzeye ul~1r. insan1n durumu, ona gore, aoyla ve olumun kesinligiyle belirlenir.
insan varhg1nJn 1nakfll ya da anla~J11r
bir ~ey olarak gorup kabul ede1nedigi bu
kader ve sa;mahk kar~1smda, Camus'ye
gore, Ayd tn.1anmarun evrensel akluun
soyleyecek hi;bir ~eyi yoktur. Zira,
insan, ;abalanrun hemen her a~amasln
da aklld1~1 olanla kar~1 kar~1ya gelir. 0,
hep m utluluk pe~inde ko~ar, mutluluk
istegini yiireginin en derinlerinde hissederken, ka;lilllmaz olarak sa9Jlayla yiizyuze gelir. Sa;ma, bWla gore, insarun
istek ve ihtiyac1nm diinyan1n aklld1~1
sessizligine ;arpmasuun bir sonucu olarak ortaya ;1kar.
Camus'nun bu durwn ka~JSmdaki
tepkisi, varolu~un sa;mahguu i;tenlikle
taruy1p teslim etmenin, biz.i ba~ka bir
ya~am ve ote dunya inanandan kurtararak i-;inde bulunulan aru ya~ama, gti
zelligi hissetme ve hazZI d uyumsama
olanag1 verdigini ifade eder. Ba~ka bir
deyi~le, Camus'ye gore, bu sa;ma ya~anhslna verilecek uygun kar~d1k intihar olamaz. Sa;mahkla, gerilimi doguran iki k utuptan birini yok ederek ba~
etmeyi ama;layan intihar, insan onuruna uygun du~mez. Oyleyse, yapdacak
tek ~ey, sa9Jlahm goriip benimseyerek,
ona ragmen ya~amay dene1nektir. Buna
gore, Camus insani ama; ve eylemin
metafiziksel bakundan keyfi ve temelsiz
oldugunu goriip benimsemenin, hi;;iligi, pasif bir umutsuzluktan ;Lkarbp
dunyan1n insana kar~1 olan kayats1zhg1
on tin de bir ba~kaldln ya don u~turecegi
ni soylemi~tir. Fakat o, burada da kal
may1p, varolu~un sa~ahg1ndan siyasi
bir ders c;1karmarun mucadelesini ver
mi~tir. Ba~ka bir deyi~le, fa~izme oldugu kadar, komunizme de ~iddetle kar~1
;1kan Camus, varolu~un sa;mahg1n1
hedefleyen bireysel ba~kald1ndan kollek tif bir dayan1~ma bilinci turetmenin

canhmaddecilik
~abas1 i~inde olmu~tur.

Buna gore, Camus'ni.in sa9Jla olan kar~ISJndaki odiin vermez bir i~tenlik ve dii
riistliikten ba~ka, ba~kald1nyla belirlenen ahlak1, uzla~1msal burjuva ahlak1yla
fa~ist ve komiinist toplama kamplannda
sergilenen totalitaryanizmi ba~laca dii~
manJan olarak goriir. Bundan dola}'l,
Camus, ama~larm ara~lan hakh k11d1~1
dii~i.incesine oldu~u kadar, tarihin sonun u goren tarih felsefelerine de ~iddetle
kar~1 ~1km1~hr.

Canguilhem, Georges. 1904 do~wnlu ~a~


da~ Frans1z bilim filozofu. tvfichel Foucault'n un doktora tez daru~maru olan Canguilhem yap1salc bilim tarihi anlay1~uun
kurucusu ve en onemli temsilcisidir.
Evrimci bir bilim gorii~iini.in ya da ilerleme olarak birikirnsel bilgi anlayt~trun
hakim oldu~u Fransa'da, o bilimsel faaliyetteki siirekliliklere oldu~u kadar kesintilere de hakhru verebilecek bir bilim tarihi gorii~ii geli~tirmi~tir. Onun kar~1
~1kb~1 bilim yorumu ve bilim tarihi anlayt~l ge~mi~i ~imdinin bir temeli ve haZJrlayJCISI olarak goren anlay1~br. Bu go
rii~e gore, bilim bir kez tesis olunmaya
ve onun konusu belirlenmeye gorsiin,
hemen hakikabn biricik temina b, do~ru
lann yegane iireticisi olup ~1kar. Nitekim,
onyedi ve onsekizinci yiizylllarda do~up
kurumsalla~an bilimler ondokuz ve yir
minci yiizylllann bilimi i~in bir temel
olma i~levi gormii~tiir.
Cangulheim bu gOrii~iin, kendisinin geriye donii~ yarulsamas1 aduu verdi~i bir
te1nel yarulg1ya dayand1~1 i~in, biitiiniiyle hatah oldu~unu one surer. Ge9Jli~in
~imdi i~in bir temel, atlama tahtas1 oldu~unu kabul eden bu gorii~, aynca ~im
dinin de~i~mez ve statik oldu~nu ima
eder. Oysa, ona gore, bilimi karakterize
eden ~ey, kapai.Jhk ve siireklilik de~il,
fakat daha ziyade a9khk vc siireksizliktir. Bilim siirekli olarak de~i~ti~i i~in, kapalJ de~il de, a~Jk bir sistem meydana
getirir.
Dahas1, bilginin d1~sal ~evreye, harici
faktorlere ba~b oldu~unu one siiren Cangulheim'a gore, do~u ve yanll~ olan, Nietzsche'nin de gostermi~ oldu~u gibi,

171

belli bir bak1~ ac;1s1ndan, ~u ya da bu


perspektiften do~ru ya da yanl~br.
Ba~ka bir deyi~le, bilim tarihinde onemli ve ilgin~ olan~ bugiiniin bakl~ a~asm
dan veya giini.imiiziin ilgi/ ~1karlanna
gore onemli ve ilgin~tir. Bundan dolay1d1r ki, yanslZ bir bilim tarihinden soz
edilemez.
canhcahk [Os. ervQiziyye; ing. animism; Fr.
animisme; AJ. anirnisnus]. Zihinsel, hatta
fiziki varolu~un kayna~uu, cisim ya da
bedenden ba~1msz veya en azmdan
ayn olan bir enerji ya da gii~te bulan anlayJ~. Canh ya da cans1z her~eyin bir
ruha ya da tinsel bir toze sahip bulundu~unu savunan o~reti.
1 Antropolojide, h;sel bir kendili~inden
lik ya da etkinlik ilkesi olarak, her~eyde
ruh bulundu~nu one siiren gorii~e, do~ada farkh dereceden tinler bulundu~u
nu savunan ak1ma kar~1hk gelen canlJclbk, 2 biyoloji ve psikolojide, ya~am1n
temelirUn maddi bedenden ~k~ maddesel olmayan ruh oldu~u gorii~i.inii ifade
ederken, 3 metafizikte, varb~m canh ol. du~unu savunan teoriyle ozd~le~ir.
Canhchk, 4 kozmolojide ise, evrenin
ve bu arada astronomiye konu olan gok
cisimlerinin ruhlan old u~un u savunan
o~retiye kar~Il1k gelir. Ba~ka bir deyi~
le, canhc1hk yaln.lZca insan varhklan,
ve insan varhklan d1~1ndaki hayvanlann de~il, fakat bitkilerin ve hatta canh
olarak gormedi~imiz ~eylerin bile ruhlan oldu~unu savunan gorii~ olarak
kar~1m1za ~1kar.

Ote yandan, canhcui~m, bir biitiin iin


i~indeki par~alann, biitiin\in amac1na
ula~abilmesi i~in, amao koyan biitiin
tarahndan di~er par~alara uyduruldu~unu savunmas1 durumunda, bu tiir bir
canhcll1~a teleolojik canhczhk ad1 verilir.
canh maddecilik [Os. heyulay1 hayvaniye
mezltebi; lng. hylozoism; Fr. hylozoisme; AI.
hylozois mus] GeneI olara~ canbh~1n ve
ya~am1n maddenin temel bir ozelli~i oldu~unu; madde ve hayat1n birbirlerinden aynlamayaca~1ru; ya~am1n, ayn bir
ilke olmay1p, maddeden tiiredi~ini ya
da maddenin tinsel ozelliklere sahip oldu~unu savunan o~reti. Her tiirlii hare-

172

Camap, Rudolph

ket ve

deg~rnenin

ta~1yan

nedenini kendisinde

ttoz anlay1~1.
Canh maddecilige ilk kez olarak, 'hi;ten hi;bir ~ey ;1kmayacag1'n1, dolaytslyla maddenin yaratlhnama~ oldugunu kabul eden, fakat soz konusu ezeli
1naddeyi harekete ge;irecek bir fail
neden ya da hareket kaynag1 soz konusu ohnad1~1 i;in, kendi degi~me ilkesini kendisinde saklayan, kendi hareketini yine kendisinin a;1klayacag1 bir toz,
arklte arayan tMilet Okulu filozoflannda ortaya ;1km1~tu.
Carnap, Rudolph. 1891-1970 y1llan araSlnda ya~am1~ olan Alman asdh ABD'Ii
di.i~i.inur. tManhk;1 pozitivizm ak1m1n1
geli~tirmi~ olan bir grup bilim adam1, filozof ve matematik;inin 1920'1arda kurmu~ oldugu tViyana ~evresinin en se;kin i.iyelerinden biri olan Camap, manhk
ve bilim felsefesine, olas1hk teorisiyle de
ti.imevanmsal Qkanm konusuna onemli
katkalar ya pma~tlr.
Camap, bilimlerin empirik verilerine
manttksal analiz yontemini uygulamak
suretiyle, birle~ik ya da birlikli tek bir
bilim ortaya ;1kannan1n olanakb olduguna inaxun1~ olan bir filozoftur. 0, Viyana ~evresinin ti.im diger i.iyeleri gibi,
ti.imcelerin ya da onermelerin, yalruzca
deneysel olarak dogrulanabildikleri takdirde anlamh olduklanru ve metafizigin
onermelerinin, bu ol;i.ite tabi tutuldugu
zaman, anlams1z ya da olgusal bir anlamdan yoksun old uklaruun gosterilebilecegini savunmu~tur.
Daha ;ok mant1k ve matematik kon usunda, ya~am1n1n ikinci yans1nda da
ti.imevanm ve olasll1g1n temelleri i.izerinde ;ah~ml~, ve empirizmi, deneysel
bilginin karutsa) temellerine ili~kin sistelnatik ve manhksal bir tsgreti olarak
yorumlam1~ olan Carnap, ayn1 zaman
da manbk;1 pozitivizmin dogrulanabilirlik Ol;i.iti.i i.izerinde durmu~ ve dogada old ugu gibi, toplumsal ve tarihsel
alanlarda deneysel bilimlerin terim ve
onermelerinin fizik dilindeld terim ve
onermelere indirgenebilecegini dile getiren fizikalist gori.i~i.i benimsemi~tir.

Carr, Edward. 1892-1982 }'lllan arasmda


ya~a1n1~ ve tarihin bir bililn olmad1g1
~eklindeki gori.i~e ~iddetle kar~1 ;1km1~

olan ingiliz tarih~i ve tarih felsefecisi.


Temel eseri, 8 dltlik A History of Sauiet
Russia [Sovyet Rusya'n1n Tarihird1r.
Carra gore, tarih ile doga bilimleri araSlnda yap1lan ay1nm, s1ras1yla tarihin
tekil, buna kar~1n bilimin gene) olana
yoneldigi, tarihten bir ders ;~karblama
yacagl, tarihin ondeyi gi.iciinden yoksun
oldugu, tarihin zorunlu olarak oznellik
sergiledigi ve nihayet tarihin, bilimin
tersine, ahlak ve dini proble1nleri de
i~in i;ine katt1g1 fikirlerine dayanlnaktadu. Bi.iti.in bunlann temelinde ise,
t Aristoteles'ten miras alm1~ oldugumuz, bilimin genel, ti.imel olanm bilgisi
old ugu yerde, tarihin tekil ve bireysel
olam konu ald1g1 ~eklindeki yanh~ onyarg. bulunmaktadar. Oysa, Carr'a gore,
tariht;i tekil olanla degil de, tekJer i~in
deki genelle ilgilenir, ;i.inki.i dilin kendisi tarih;iyi, zorunlu olarak genelleme
yapmaya goti.iri.ir.
Cassirer, Ernst. 1874-1945 YJllan aras1nda
ya~am1~ olan Yeni-Kant;l Alman filozofu. Temel eserleri: Philosophie thr SynJOOlisclten Fonnen [Sembolik Formlar Felsefesi] ve Zur Logik der Kultuwissenschaften
[Ki.ilti.ir Bilimlerinin Manttg1 Ostiine].
Cassirer'nin yontem olarak transendental yontemi benimseyen, gene) bak1~
a;1s1 itibariyle de idealist olan felsefesi,
t Kant'1n el~tirel felsefesinin biraz daha
farkh bir versiyonudur. Ba~ka bir deyi~
le, Kant felsefesinden hareket eden ve
Kant'm inzan zihnindeki a priori kavramlann dogal di.inyaya ~ekil verme
yollanyla ilgili temel ilkelerini geni~le
ten Cassirer, bir kavramm ;ok sayada
tekil ornekten, bireysel varhk~an soyutlama yoluyla elde edildigi gori.i~une
~iddetle kar~1 ;1km1~ ve tlpka tPlaton
gibi, kavrarrun, bilgiyi di.izenleyen bir
ara; olar~ tikellerin, bireysel nesnelerin sJrufland1nlabilmesi i;in daha onceden var old ugunu belirtmi~tir.
insarun temel etkinliginin kavramla~br
ma, temel ozelliginin de sembo!le~tirme
oldugunu belirten Cassirer, din, sanat,

cebnye

dil, tarih ve bilunin, simgeler ureten ve


urettigi sembollerin dunyas1nda ya~ayan
insarWl meydana getirdigi se1nbollerden
ba~ka hi!;bir ~ey olmadtk.Janru savw1
m u~tur. Ozellikle k iiltiir felsefesiyle set;~
kinl~en Cassirer, sembol ve anlam iii~~
kisj uzerinde yogunla~m1~hr. 0, bu
baglamda, sembol ve anlatn ili~kisinin
kendisini iki kar~1 t egilimle ifade ettigini
seylemi~ ve bu egilimleri, tutucu bir ge
lenek it;inde ortaya ~kan duraganla~br
na ve koruma egilimiyle, evrimci bir gelenek it;inde ortaya t;Ikan, eski modelleri
ytktna egilimi olarak sualam1~hr.
Cassirer, omegin efsane ve ilkel dinler~
de, tutucu egilimin oldukt;a gut;lu oldu~
gunu one surer. Nitekim, mitolojik at;1k~
lama ~imdiyi uzak bir get;mi~ araa~
hgtyla at;Uclama t;abast it;inde olur. Yine,
dogal dillerde, duraganla~brma egilimi
veya tuturu gelenek kendisini, bir dilin,
ileti~imin 1niimkun olabilmesi i-;in, uy~
mak durwnunda oldugu kW'allarda gos~
terir. Ayn1 nesnelle~tirme ve duraganla~
hnna egilimi bilime de damgas1n1 vurur
ken, Cassirer'ye gore, bir tek sanatta,
gelenegi y1k1p, yeni modeller ya da du
zenler yaratma egili.1ni ag1r basar. Bununla birlikte, burada bile, gelenek tutnden
ortadan kalkmaz, zaten ortadan kalkmast
demek, sanatt da mumkun kdan ileti~i ..
min sona ennesi demektir.
Buradan da anla~llacag1 uzere, Cassirer
din, bililn, sanat ve diJi, organik bir birlik
sergileyen surekli bir geli~menin goru~
numleri olarak degerlendirmi~tir. Bu go
n1numlerden her biri, insan bilinrindek.i
setnbolik tasanmtn i~levinden ba~ka, insarun, kultur olarak tarumlanan, kendine
ait ideal dunyayt in~a etme guci.inu goz..
ler onunu sennektedir.
catvari arya-satyani. Budarun ogretisinin ozunu olu~turan dort temel hakikat
it;in kullantlan deyim.
Buna gore, 1 ya~am aadu, uzuntudur,
1shrapt1r. 2 Aalann, uzuntii ve stkmhrun kaynagt, doywnsuz istekler ve tutkulardtr. 3 Kendisini tutkulara ba~nh
hktan kurtaran k.i~i, ger~ek bir kurtulup
erer, dogu~ t;arklntn d1~1na t;tkar. 4 Kur~
tulu~a goturen yol ise, 'sekiz basamakb

173

yuce yol' dur; do~ruy~ inanmak, do~


du~urunek, dogru konu~mak, dogru
eylemek, dogru ya~amak, dogru kavralnak, dogruya eri~mek.
c:ausa sui. Daha t;ok spekulatif metafizikte,
omegin alalc1 filozoflann metafiziklerinde, kendi kendisinin nedeni olan, varolt t~u, olumsal degiJ de, zorun!u olan varbk
it;in k ullanllan Latince deyiln.
Deyimin, biri olumlu, digeri olu1nsuz
olan iki anlatnl vardu. 1 Olutnsuz anla1n1
i~inde causa sui, kendinden ve kendi ba~t
na varolan, mutlak anlamda ba~tms1z ve
nedensiz varhg1 (yani Tann'yt) gosterir. 2
Olutnlu anlam1 ic;lnde ise, causa sui, dogaSt ya da ozu varolu~unu i~ren varhk anlamtna gelir. Buna gore, Tann kendi varhglrun te1nelidir ve kendi varbgtntn fail
nedeni olarak goriilur. Yani, varolu~,
kendi kendisinin nedeni olan varh&n dogasJndan zorunlu olarak ~kar.
caynac1hk. M. 6. 6. yi.izytlda, Hindistan'da Mahavira taraf1ndan kurulmu~
o!an din ve felsefe okuluna verilen ad.
Caynacrbga gore, dunya canlt bir oz
olan fciva'yla, canSlz maddelerden, acivadan olu~ur. Civalar, ruhlar, maddeyle
kirlenmi~ oldu~u i-;in, olmast gerektigi
gibi, kusursuz ve olumsiiz olamamaktadtr. Kurtulu~, ancak maddenin kirinden
uzakla~makla, stla perhizlerle, t;ileci ve
erdemli bir ya~am surmekle olur. Temel
ilkesi, verilmemi~ olant almamak, dun ya
nimetlerinden vazge~ek ve ozellikle de,
canb olan hit;bir ~yi oldi.irmemek olan
Caynaahk, ruhu Nirvana'ya ula~hnnayt
a1nat;larken, tit; yol onerir~ Dogru gorii~,
dogru bilgi ve dogru ahlak.
cebriye. lslam diinyastnd~ iyi ve kotuniin
bizzat Tanndan geldigi inanan1 benimseyen ve her eylemin onc:eden Tann tarahndan yarahhp, takdir edildigini di!e getiren kelami mezhebi dile getiren terim.
lnsanlann bir i~i, bir eylemi yap1p yapmamakta ozgur oldugunu kabul eden
ve dolay1styla insanlann yaphklanndan
sorumlu olduklar1 fikrini savunan Kaderiye mezhebinin kar~tsmda yer alan
Cebriye mezhebine gt>re, iyi ve kotii
dogrudan dogruya Allah"tan gelir; olaylann ortaya t;tkl~l ve meydana geli~i, in-

174 celarent

samn iradesine bagh degildir, zira her~ey Allah tarafmdan onceden, degi~
mezcesine belirlenmi~tir.
insaiUn ya da kulun se.;me ozgtirlugu
ahnad1g1 i~, iyi ve kotii i~lerin Tann'dan alduguna inanan Cebriye mezhebi,
iki gruba aynhr. Cehm bin Sahva'nm onctilti~inti yapbg1 ve tam cebrller alarak
bilinen birinci gruba gore, insanlarda
irade bulunmamaktadu ve insanla canSIZ varhklar arasmda bu bak1mdan hi.;bir fark yokh1r. Buna kar~m, daha 1hmh
bir yazgtc1hg1 savunan ikinci gruba gore
ise, kulun yapttg1 i~i Tann takdir etmekle birlikte, kul i~in yapllrnas1 i.;in, belli
bir .;aba ve gti.; harcar.
celarent. Klasik manhkta, btiytik onerme
ve sanucu ttimel alumsuz, kti.;iik onermesi ttimel alumlu alan birind dereceden
tastm ~ekli: Hi.;bir M P degildir. Tiim
S'ler M'dir. 0 halde, hi.;bir S P degildir.
cemaat,.ilik [lng. communitarianism; Fr.
conrmunautarisnre]. Liberal siyaset ve ekonami gt>rti~tintin, yarara ahlak tearisinin oztinde varaldugunu savundugu bireyciligi reddeden, ve sadece bireysel
ozerklik ve ozgtirlugu karumay1 ve kallamayi gozeten bir toplwnda yak alup
gittiklerine inand1g1, ktilttirel veya ulusal
degerler benzeri, kallektif bir dagaya,
artak bir oze sahip degerler ve ama.;lann
onemini btiyiik bir gti.;le vurgulayan taplum tearisi, siyaset gorti~ti.
5Hz konusu taplum ve siyaset tearisinin ahlak gorti~ti, bireysel ozerklige dayanan bireydlik ve zaman zaman da yararcihgm tersine, bir terdem ahlakldu.
Bununla birlikte, cemaat.;iligin ahlak gorti~ti bir erdem ahlak1yla smuh kalmaz;
a si>z kanusu erdem ahlikuun ancak ve
ancak, bir gelenegi alan, aym inan.;,
deger ve davram~ kahplanru benimsemi~, i.;ten, ytizytize ili~kilerle birbirlerine baglanan insanlann meydana getirdikleri cemaatlerde geli~ebilecegi, insamn tam anlamtyla ger.;ekl~mesi i.;in
gerekli alan erdemlerin, aymc1 bir kamtinal ya~am tarzma sahip taplumlarda hayata ge.;irilebilecegi kabultiyle ta~
mamlamr.

Liberal gori.i~ ve bireysel ahlakla cemaat.;i gorti~ ve erdem ahlakJ arasmdaki


kar~1thgm kokeninde, bireysel ozerkh~ ahlakm oztinti meydana getirdigini
savunan +Kant ile, Sittlicltkeit kavram1yla,
bireyin bir cemaate aidiyetinin almazsa
almaz aldugunu one stiren +Hegel arasmdaki kar~1thk bulurunaktad1r.
cesare. Klasik manbkta, ikinci ~ekilden,
btiyiik onerme ve sanucu tilinel alwnsuz,
kti.;tik onermesi ise tiimel alumlu bir
onerme olan tas1m kahb1: Hi.;bir P M
degildir. Tum S'ler M'dir. 0 halde, hi.;bir
S P degildir. Cesare tas1m kabbt, birind
~ekilden celarent'e indirgenebilir.
cesaret [ing. courage; Fr. courage; AI. mut].
Ahlak felsefesinde, ki~iye bir tehlikeyi,
si>z kanusu alabilecek karku tarafmdan
alt edilmeksizin gogusleme imkaru veren zihin hali ya da eylem tarz1.
Ytireldilik. yigitlik anlarruna gelen cesaret, bk.;ag Yunan felsefesinde, bilgelik,
adalet ve oh;ultiltikle birlikte, temel erdemJer arasmda say~br. Buna gt>re,
cesur bir insan. karku duymayan ya da
karkusuna hi.;bir ~ekilde yenik dti~me
yen inS<~n alarak degil de, karkusunu
kantralti altmda tutabilen ve bir odev
duygusuyla ya da ahlili ve rasyanel bir
yarg1ya uygun alarak eyleyebilen ki~idir.
cez.a [Os. muc4ziit; lng. punishment; Fr. punition; AI. strafe]. Yasalan bilerek ve isteyerek ,.igneyen, belli bir eylemiyle
su.; i~leyen ki~iye uygulanan yaphnm.
Ba~kalanna bir ~ekilde, maddi ya da
manevi zarar veren, taplwna ve taplwnsal hayata zararh eylemlerde bulunan ki~inin, Hzgtirltiguntin elinden almmasi, birtak1m haklarm ktsitlanmasi ve
parasal kayba u~ablmas1 suretiyle yaksunluk it;inde bulunmas1 durumu.
Bu baglamda, genelin iyiligi adma kanulmu~ yasalan ihlal ederek,. yasa ya da
emirlere kar~1 gelerek su.; i~leyen ki~iye
verilecek cezayt .;e~itli ~ekillerde temellendirrneyi, hakl1 k1lmay1 ama.;layan bir
dizi ogretiyi belirleyen genel teariye, ceza
kuramr ad1 verilir.
Genel ceza teorisi it;inde, 1 cezarun amactrun, su.;ludan, i~ledigi su.;a, yapt1g1 ko-

Chomsky, Noam 175

ttiluge e~degerde bir oc abnak oldugunu


one stiren ceza anlay1~1 misilleyici ceza
anlay1~r olarak bilinir. 'Goze goz, di~e
di~' atasoztinde ifadesini bulan bu
oranhh ceza anlay1~1na gore, ceza, su-;luyu tslah etmek i-;in de~il de, soz konusu olan bir kottiltik ya da adaletsizli~
gi dtizeltmek, telafi etmek i-;in verilir;
zira en buytik adaletsizlik, ki~inin ba~
kalanna, orantll1 kar~1hg1 ve kayb1n1
gonneden zarar vermesinden, kottiltik
etmesinden olu~ur.
2 Cezan1n amaClJun suc;luyu tslah etrnek,
su-;lunun davrant~uu degi~tinnek ve iyile~tinnek oldugLmu, salt ceza vennek, oc
almak i-;in verilen cezatun kotii ve adaletsiz olup, cezanm ancak cezalandnlan ki~iye yarar saglad1~ zaman me~n) oldugl.lnu one stiren ceza o~etisi, tslah edici
ceza anlay1~1 olarak katcgorize edilir. 3
Buna kar~1n, su-;luya, ayn su-;u i~leye
cek ba~ka insanlar tizerindeki caydLnCI
etkisinden dolay1, ceza verilmesi gerekti
gini savunan ceza gorti~ti cayd1r1C1 ce:za
anlayl~l olarak bilinir.
4 Nihayet, cezarun kendi ic;inde, ozti itibariyle kotti bir ~ey oldugunu, bundan
dolay1 cezarun en ytiksek say1da insarun
en yuksek tnutluluguna katkl yapbgl stirece, caydirlCI etkisinden dolayt verilebilecegini savunan ceza anlay1~1; cezarun
olumlu sonu-;lar tiretti~ zaman me~ril,
aksi lakdirde anlams1Z ve gereksiz oldugunu savunan gorti~ ise yarare1 can anlay1~ 1 olarak tarumlarur.
characteristica dominante. Ba~at karaktere,
bir ~eyi her ne ise o ~ey yapan, belirleyen,
o ~eye ili~kin S1n1flamada temele ahnan
birincil ozellige venilen Latince ad.
characteristica universalis. Onlti Alman
ak1lC1 filozofu Leibniz'in felsefr bilgi ve
kan1tlama i~n gerekli gordtigti ve bir
boltimtiyle hayata ge-;irebildigi sembo~
lik dil projesine verilen diger ad.
tLeibniz, felsefe dilinde bir at;tkhga kavu~manln, felsefi bilgiye kesinlik kazan
d1rmarun, ancak basit kavramlar i~
basit sembollerden ve ka~1k kavram~
Jar i~n de basit sembollerin birl~imle
rinden meydana gelerek sembolik bir dil

olu~rurulabildigi

za1nan mi..hnkiin olacagma ve felsefenin boylelikle matenatiksel modele ~ygun bir yap1ya kavu~tunl
labilecegine inaruyordu. Bu durumda
filozoflar, ortaya attlklan iddialan, geli~
tirdikleri sistemleri, bu se1nbolik dil ve
kalkul sayesinde denetleyebileceklerd i.
Bu i~ ic;inse, Leibniz'e gore, felsefe kavramlanru sembollerle gastennek, kav
ra1nsal ili~kileri de manbksal i~lemlerle
ortaya koymak yeterli olacaktu.
Chartres Okulu [ing. School of Chartres;
Fr. Ecole th Cltartre] Orta-;ag felsefesinin,
Fransa'da, 10. yuzylla 13. yuzytllar arasnda etkin olmu~ onemli okullanndan
biri. Aristotelesc;i ogretilerin, Platoncu ogretilerle belli bir sentezini yapan okulun
en onemli dti~tintirleri arasmda, Chartres'h Theodorik, Conche'lu William
Chartres'h Bernard, ve hepsinden onemlisi tSalisbury'li John sayllabilir.
Chomsky, Noam. 1928 dotumlu iinlti
Amerlkah dilbilimci, dti~tiniir. Temel
eserleri: Syntactic Structures [SOzdizimsel
Yapllar], Current I ssue5 in Linguistic Theory [Oilbilim Teorisinde Temel KonularL
Ltmguage and Mind [Oil ve Zihin), Cnrtesian Linguistics [Oescarte59 OilbilimL DeqJ
Structure and Semantic Interpretation (Derin
Yaps, Ytizeysel Yap ve AnlamsaJ YorumL
Problems of Knowledge and Freedom [Bilgi
ve Ozgtirltikle ilgili Problemler].
Oili dogu~tan getirilen evrensel bir yetenegin tirtinti olarak goren Chomsky,
btittin ozgtin katk.llanyla birlikte, yap
salc1 dilbilim gelenegi i-;inde yer ahr.
Onun dilbilime ve modem dti~tinceye
olan katkllan u-; ba~hk albnda toplanabilir: Chomsky her~eyden once, dilbilimde dikkatleri salt betimlemesel ve
ttimevanmsal olan bir dtizeyden, yani
bildirimleri katologlama dtizeyinden,
dilde yarahcl bir -;gtr a-;an tiretici diizeye, ideal beceri ve yeterlikle derin yap
dtizeyine -;ekmi~tir. Oil, ona gore, maddi
soylem, ya da bir dilin pratik icraslndan
-;ok daha fazla bir ~eydir.
ikinci olarak, o dili yeniden ele ahp degerlendirirken, dilsel beceri ve yeterlik
kazanmanln, dili kullanmay ogrenme-

176

Cicero, Marcus Aurelius

davranl~c;tlann ko~ulla1nac1 yakla


~unlanyla, uyan-tepki mekanizmalanyla, tiimevarunsal bir tarzda a~Iklana
mayacaglnl ifade ehni~tir. Dili, insanlarda dogu~tan getirilen bili~sel bir kapasi-

nin

tealin iiriinii olarak Chomsky bu gorii


~i1yle, onyedinci y(izyll akdohg1na c;ok
yakla~m1~tlr. Ona gore, dilsel ozgiirliik
ve yarahc1hk sonradan kazarulan bir
~ey degildir, fa kat belirleyid bir kapasite ya da yetenek olarak insanda hep var
du. Di1 ve ins an. zihni aras1nda oylesine
derin bir bag bulunmaktadu ki, bu bag
dile dair bir bilgiyi insan zihninin bilgisine gotiiren en onemli arac; veya yol
haline getirir. Ba~ka bir deyi~le, iiretici
dilbilgisinin yarahciSl olan Chomsky'ye
gore, dil insan psikolojisinin aynlmaz
bir pare; as 1m meydana getirir.
Onun iic;iincii bir katk1s1, kendi dilsel
yeterlik ve icra, ozgiirliik ve pratik aynlnlnln, yirminci yiizydda birc;ok disip
lindeki, ornegin felsefe ve sosyolojideki
yap1sal ara~tumalar ic;in temel ve vaz
ge~ilmez bir egretileme i~levi gormesin
denkaynakJanu. Politik dii~iinceyle de
yak1ndan ilgilenen, dil ve siyaset ili~kisi
iizerinde d uransol egilimli bir liberal
olarak Chomsky, her siyasi dii~iincenin
politik arenada temsilini saglamarun en
onemli gorev oldugunu dii~iinmii~tiir.
Cicero, Marcus Tulius. M. 0. 106-43 yd
lan aras1nda ya~am1~ olan Romah devlet adam1, bilgin, haUp ve yazar.
Felsefe ogreNmini, Epikiirosc;u Phaedros, Stoac1 Diodotos ve Akademi'ye
bagh Philon'dan alm1~ olan Ciceronun
onemi, Yunan dii~iincesini daha sonraki
ku~aklara aktarmas1ndan olu~ur. Bilgi
teorisi ac;Is1ndan, kesinlige baglanmak
yerine olas1llklann yolunu izlemeyi yegleyen, buna kar~1n ahllk alarunda, dog
matik bir tavu sergileyip, Stoactlara ve bu
arada Sokratese yonelen Cicero, Latince-nin felsefe dili olarak gelipnesine katla
yaprru~ ve bu arada, dinsel gorii~leri ac;1
s1ndan daima agnostik kalnu~br.
tl<u~kuculugu c;iiriitemeyen, fakat
ku~kuculugun ahlak i~in yaraLt1g1 teh
likenin bilincine varan Cicero, ku~ku

culuga kar~1, dogrudan VE kesin olan


ahlak bilincinin kuru1nlanna s1g1nm1~
ve temel ahiAki kavra1n ve ilkelerin dogu~tan oldugunu one siirmii~tiir. 0,
ayn1 c;erc;eve i~inde, erdemin mutluluk
ic;in fazlas1yla yeterli oldugunu, kurgusal ya da entellektiiel degil de, pratik
erdemin daha biiyiik bir deger ta~1d1g1nl belirtmi~tir.
cins [lng. genus; Fr. genre; Al. genus, gattung]. All suuflara ya da tiirlere aynlabilen bir nesneler sm1f1. Aytu karaktere
sahip olan nesnelerin, iki ya da daha
fazla alt s1n1f ya da hirden olu~an s1n1h.
Bir ~eyin oziiniin, ondan tiir bakmun
dan farkh olan ba~ka ~ylere de ail olan
parc;as1.
Ortak ozellikleri olan genel kavramlan
gosteren cins, ayn1 ozellige, ozde~ bir
karaktere sahip olan nesnelerden ol u~an
ve en az i.ki tiirii ya da alt s1n1.& buluna
nan suun tanunlar. Buna gore, tiim renkli dsimJer, ortak olarak renkli olma ozelligine sahip bulunduklan i-;in, renk
cinsinin i~inde yer ahrlar.
Tiimel konusunu Ortac;ag felsefesine
sokan tPorphyrosa gore, cins alhnda
tiirlerin siraland1g1 ~eydir. Islam manllkc;dan ac;IStndan da, cins, gerc;ekJikleri
farkh olanlara ili~ldn olarak, 'bunJar
nedir?' diye sorulunca verilen cevapbr.
Omegin, insan, at, ku~ nedir? diye sorulunca verilecek yarut, hayvand1r yarutl
olacaktu. Buna gore, hayvan "bir cinsin
ifadesidir.
Cinse ic;lem ac;1s1nda yakla~ddlg1nda,
dnsin bir ozellikler, vas1flar y1gm1 oldugu soylenebilir. Cins, Aristoteles tarabn
dan, bu c;erc;eve i-;inde, birc;ok tfire ortak
olan ve toz kategorisinde, onJara yiiklene
bilen ~ey olarak tan1mlanm1~br. Ote
yandan cins, yakm ve uzak cins olarak
ikiye ayr1hr; buna gOre, bir tiiriin hemen
iistiinde bulunan rinse yakln, digerlerine
uzak cins ad1 verilir. Buna ka"m, cins derecelenme bakurondan ele ahnd1gmda,
en iistte bulunan rinse iistun cins, albnda
ba~ka cinsin bulunmad1~ cinse a ~a gz
cins, ikisi arasmda buiWlanlara ise orta
cins ad1 verilir.

circulus vitiosis

cinsei aymmcdtk [ing. sexism; Fr. sexisme; AI. sexismus). Bir dnsin veya bir kirnsenin ail oldut;u cinsin kar~1 dnslen entellekliiel baknndan, ahlaken ya da
biyolojik olarak iisliin oldut;unu dii~iin
mesi veya iistiin gormesi egilimi, dolayiSiyla cinsler arasmdaki e~itsizlit;i onaylamasi, dot;al kar~Ilamasi lavn.
Terim biraz daha ozel olarak ve hemen
hemen yalruua kadmlara ka~1 e~itsizli
t;i ba~lan kabul eden basmakahp yargdara dayah tulumlan ifade eder. Buna gore,
cinsel aymrnohk erkeklerin kadmlardan
biyolojik olarak, ahlaken veya entellektiiel bak1mdan iisliin oldut;una inanan erkegin tavnd1r.
cinssel lanlJD [lng. genetic definition; Fr.
dtfinition gblitique). Cins-tiir ili~kisi gozetilerek yapdan bir i~lemsel lanrmda, tarumlayan ya da yiiklemin, ozne ya da lanunlanan konumundaki kavramm ail
oldut;u dnse i~aret ettit;i tarurn. 6megin,
'lnsan hayvandu' t.arununda, 'insan' liir,
'hayvan' da dnstir.
cins ve aymm [lng. genus and differentia).
Cins, ba~ka ~ey liirlerine yiiklenebilen
ve ba~ka ~ey simflan i~in ozsel clan
ozellikler loplamma, ayrrnn ise, yabuzca bir Simhn iiyelerine yiiklenebilen, ya
da daha ~ok bir tiirii cinsten ay1ran ozellik ya da ozelliklere verilen addU".
Bir cins kavramr alhnda yer alan her liir
kavranu, tiiriin ozelliklerine sahip oldugu gibi, kendisini hem cinslen ay~ran
(ayrrrm), hem de ayru dns i~erisindeki
dit;er tiirlerden ayrran (IU~e/ ayrnm) ozelliklere sahiptir. Ornegin, 'lnsan ild gozlii
hayvand1r' onerrnesinde, hayvan dnstir
ve insan i<;in oldut;u kadar, balinalar,
ku~lar, kediler ve kopekler i~in de kullandabilir. 'lki gozlii olma' ise, insana ai~
tiirsel bir ozelliklir ve onu hayvan cinsi
i<;inde, iki gozlii olrnayanlardan aylflr.
1ki gozlii olmak' ozellit;i, bundan dolay1
bir ayinrndir.
Bununla birlikle, iki gozlii olrna ozelli~i, insanm pek ~ok hayvanla payla~tt;
bir ozelliklir. Oysa, akrlh olmak, konu~
mak ve giilmek gibi ozellikler, yalmzca
insana ozgii clan ozelliklerdir ve insan

177

tiiriinii dit;er hayvan tiirlerinden ayirmaya yarar. i~le bu sonunculara da, IUrse/ ayrnm ad1 verilir.
cins ve liir giizelilerek yapLian tan1m [lng.
genus and diffrrentio. definition). Tarumlanan ~eyin ail oldut;u cinse ve onu ayru
dns i~indeki ba~ka tiirlerden ay1ran ozellik ya da ozelliklere i~aret edilerek yapilan tarurn tiirii.
Bu tiir bir tarum, yakm ya da uzak cinsin, ayuun ya da liirsel aymrrun orlaya
konrnasma bat;h olarak, kendi i<;inde liirlere aynhr. Buna gore, 'varhk', 'canh' ve
'hayvan' dnsleri arasmda, 'insan'm yakm
dnsi 'hayvan', uzak cinsi ise 'varhk'tu.
Yine, ayru ~ekilde, 'iki gozlii olmak' insana ail tiirsel bir ozelliktir ve insaru 'hayvan' cinsi i<;inde 'iki gozlii' olmayanlardan ayuan tiir.;el bir ozellik oldut;undan,
ayrnrn adrru alU". Bununla birlikte, 'iki
gozlii olma' ozelligi, 'insan'm pek ~ok
hayvanla payla~llt;r bir ozelliktir. Bundan
dolay1, insaru dit;er 'hayvan' liirlerinden
ay~ran ve yalruzca insana ozgii clan ozellikler aranz. 4te 'konu~ma', 'akdhl1k',
'aiel yapma' gibi ozellikler ikind liirden
ozellikler olup, bunlara tiirse.l aymm ad1
verilir.
Buna gore, cins ve liir gozetilerek yapilan tamrn, dorde aynhr: 1 Uzak cins ve
ayrrnn gozetilerek yaprlan tamm ('lnsan
iki gozlii varhkllr'); 2 Uzak cins ve turse/
ayrrrrn gozetilerek yaprlan tanun ('lnsan
akrlh varhktir'); 3 Yakrn cins ve ayrrrnr
gozetilerek yaprlan tamm ('insan iki gozlii
hayvand1r'), 4Yakrn cins ve turse/ ayrrrm
gozetilerek yaprlan tamm ('insan akllh
hayvand1r'). Bu dort larum tiiriinden en
iyi ve en dot;rusu, hi~ ku~ku yok ki,
yakrn cins ve tiirsel aymm gozelilerek
yap1lan lammdir. Dit;erleri en azmdan
yamlllci olabilir.
circulus vitiosus. Vanlacak sonucu kendilerinde barmd1ran onciilleri i~eren akdyiiriitrneyi, karutlanacak sonucu do~
kabul eden ya da varsayan karutlarnay1,
dongiisel akdyiiriilrneyi, kiSir dongiiyii
ifade etrnek iizere kullarulan Latince
lerim

178

cisim

dsim [lng. body; Fr. corps; AI. korper]. Be~


duyu orgamyla algdanabilen, elle tutulabilen her ~ey; madde, maddi nesne;
bir ~ekli olan ve mekanda ba~ka bir nesnenin i~gal edemeyecegi bir yeri bulunan maddf toz. Yer kaplama, kiitle ve girilmezligin en temel ozellikleri oldugu
elle tutulabilir, gozle goriilebilir varhk.
Bu baglamda, maddi olan, maddeden
meydana gelen, fiziksel, fiziksel boyutlan olup, yer kaplayan ya da elle tutulabilir olan ic;in cisimsel s1fah; buna kar~m, maddi olmayan, cisimden yoksun
bulunan, elle tutulamaz, gozle goriilemez olan, yer kaplamayan, fiziki boyutlan olmayan, mekanda bir yer i~gal etmeyen ic;inse cisimsel-olmayan s1fah kullamlu. i~te bu c;erc;eve ic;inde, cismi olan
bir ~eyin ~ekline, cisimsel bir doganm
fonnuna; bir ~eye, cisimsel, maddi yapl
Sim ve ozeiJikJerini kazand1ran, ondaki
varolu~ miicadelesinin kaynag1 olan yapya cisimsel form denir. Buna mukabil,
teolojik yaradh~ ogretisinde kullamlan
bir terim olarak, maddeye, ne varhga
gelirken, ne de varhga geldikten sonra,
bag1mh olmayan forma cisimsel olmayan
form ad1 verilir.
Bu gore cisimsel olmayan form, maddeden ve maddi nesnelerden bagunsiZ olarak varolabilen, hatta bir zamanlar varolmu~ olan, fakat Tann tarabndan, ozsel
dogasli\1 ya da fonn unu gerc;ekl~tirme
si ic;in, kendisini maddi bir nesne ya da
bedende ifade edecek ~ekilde yarahlan
formu, ruh ya da tini tannnlar.
Nihayet, maddeden bag1mS1Z olarak varolan, maddeyle hic;bir ili~kisi bulunmayan, maddeyi hic;bir ~ekilde etkilemedigi
gibi, oziiniin maddi bir goriiniim araahgyla ac;1ga ~1kmasma da ihtiyac; duymayan forma, Ilk ve Ortac;ag dii~iincesinde,
cisimsel olmayan safform ad1 verilmi~tir.
cisimle~ me [Os. tecessiim; ing. incarnation; Fr. incarnation; AI. inkarnation]. 1 Tinsel bir varhgm, bir Tann'run canh bir yarallk goriiniimii kazanmas1, bir insan
~klinc!e tecessiim etmesi. Ozel olarak da
Hristiyanhkta Tann'run isa Mesih klhgmda cisimle~erek insanla~mas1, etten
kemikten bir vii cut goriiniime girmesi.

Kelanun isa'da insana donii~mesi, tansal nitelik ile insani niteligin temel ozelliklerinden ve imkanlarmdan hic;bir ~y
yi tirmeden tanriSal kelamm ki~iliginde
bir arada bulunmas1 olarak cisimle~me
Hristiyanhgm en temel inanc;lanndan
biridir. Bundan dolay1, bu dogmay alai
yoluyla ac;1klama c;abas1 birc;ok Ortac;ag
dii~iiniiriiniin en onemli me~guliyetini
olu~tunnu~tur. Ornegin, Adz Anselmus'a gore, cisimle~menin zorunlulugu,
kurtarmanm zaruretinden dogar; zira,
insamn suc;u, Tann'ya kar~1 i~lenmi~
bir suc;tur. Tann bu suc;u, iyiligine ragmen, ~ere ve adaletinden fedakarhk etmeden bag1~layamaz. Ote yandan, hakaret goren ~erefinin intikam1m, Tann
insanlardan alamaz, c;iinkii giinah sonsuz biiyiik bir giinah oldugundan sonsuz biiyiik bir kar~1hk ister.
Yani ya insanhg1 yok etmek, ya da ona
cehennemin sonsuz azaplanm yiiklemek gerekecektir. Ancak her iki durumda da, yaratmarun amaa olan, yaratlklann mutlulugu elde edilmemi~ olacak
ve yaratanm ~erefi tehlikeye dii~ecek
tir. Tann i~n, bu durumdan ~erefine
zarar getirmeden kurtulmamn tek bir
yolu vardu: Tann insamn yerine bu kefareti Odeyecek, yani insan olmak suretiyle insam kurtaracakhr. Tann, ooylelikle lsa'da insan olmu~ ve !sa, insamn
yerine azap c;ekmi~tir.
2 Cisimle~me ikinci olarak, zihnin bir
bedene ic;kin olmakhgm1 ifade eder.
l~te bu baglamda, zihnin, d ii~iinme,
duyumsama, algdama, ammsama, akllyiiriihne, yarg1lama tiiriinden zihinsel
faaliyet ve nitelikleri, bir beden ic;inde
olmadan sergileyebilecegini dile getiren
zihin anlay1~ma cisimle~memi~ zihin
anlay1~1 ad1 verilir. Buna kar~m, evre
nin varolan her~eye ic;kin olan tiirnel bir
zihnin, diizen ve degi~me ilkesi olarak
degerlendirilen kozmik bir zilinin ifadesi oldugunu dile getiren; bir bedene
ic;kin olan zihnin dii~iinme, algdama, isteme gibi zihinsel fonksiyon ya da niteliklere sahip bulundugunu one siiren
zihin gorii~ii cisimle~mi~ zihin gorii~ii
olarak bilinir.

-----------------------------------------------------

coincidentia oppositorum

civitas soiis. !talyan filozofu Campanella'run tasarladJgl iitopik devletine verdigi ad: Gune~ Ulkesi.
Hint Okyanusundaki bir adada kurulmu~ olan Giine~ devletinde egemen
gii<;, hpla tPiaton'un Cumhuriyet'inde
oldugu gibi, bilim ve felsefedir. Devletin yoneticileri pratik ve teorik balamdan <;ok iyi yeti~mi~ olan kimselerdir;
nitekim, devl~tin ba~mda hem filozof
ve hem de rahip olan bir hiikiimdar
vard1r. Devletin istikran ve saglamhg1
i<;in, miilkiyet ortakhg1 uygulamr, devlet cinsler arasmdaki birle~me ve evliJikleri bile diizenlerken, bir yandan da
bireylerin kendilerini geli~tirebilmeleri
i<;in, <;ah~ma giinde dort saatle sm1r h
tutulur.
Clarke, Samuel. 1675-1729 yllan arasmda ya~am1~, Newton'un once ogrencisi,
sonra da dostu ve savunucusu olmu~
olan lngiliz filozof ve ilahiyat<;l.
Tann'run varhguu, 'matematiksel yonteme yakm' bir yontemle karutlamaya
<;ah~m~ olan Clarke, ahllik ilkelerinin
matematiksel onermeler kadar kesin oldugunu, bundan dolay1 inancm yardlml olmadan, yalmzca akd arac1hgyla
bilinebileceklerini one siirmii~tiir.
cogito argiimam [lng. cogito argument].
Modern felsefenin kurucusu tDescartes
tarafmdan, 'ben'in varolu~unu kamtlamak iizere kullamlan iinlii akllyiiriitme
ya da argiiman.
Buna gore, ozneden hareket eden modern felsefenin kurucusu olan Descartes
'a<;lk ve se<;ik bir bi<;imde dogru oldugu
biliruneyen hi<;bir ~eyin dogru kabul
edilmemesi gerektigini' bildiren kurahna uygun olarak, tiim bilgilerinden,
yani, duyu yoluyla kazarulm1~ bilgilerden, d1~ diinyaya ili~kin bilimsel bilgiden ve matematiksel dogrulara ili~kin
bilgisinden (duyu yarulsamalanndan
dolay1, uyku halini uyaruk11k halinden
ay1racak bir !ll<;iit bulunrnad1g1, kendisini aldatan bir kotii cin olabilecegi gerek<;esiyle) ku~ku duymu~tur. Bununla
birlikte, ona gore, ki~i k~ku duymakta
oldugu s1rada, uykuda da olsa, uyaruk

179

ta olsa, hatta onu aldatabilen kotii bir


cin de varolsa, ku~ku duymakta oldugundan k~J.;u duyamaz.
Zira k~ku duydugu siirece, k~ku
duyan bir ~eyin varolrnas1 gerekir.
Ku~ku duymak ise, bir tiir dii~iince faaliyetidir. Buradan 'Dii~iiniiyorum, o halde
varun'(cogito, ergo sum) sonucu <;1kar. Bununla birlikte, bu sonu<;, Descartes tarafmdan bir akllyiiriitme ya da ka1utla.ma
siirednin sonucundan <;ok. onWl kendisinin a<;~k ve se<;ik bir bi<;imde, dii~iinen
bir ~ey (res cogitans) olarak bilincine varmaslm saglayan dog<udan, araciSIZ, zorunlu ve kendisinden ku~ku duyulamaz
bir sezginin ifadesi olarak goriilrnii~tiir.
cognitio approbationis. Hristiyan Orta<;ag felsefesinde, Tann'nm yarallklanna
ili~kin bilgisine verilen ad.
Omegin, Tann'run her~eyi, olmu~, olmakta ve olacak olan, hem iyi ve hem
kotii her~eyi bildigini one siiren Aziz
Bonaventura'ya gore, Tann tiim bu ~ey
leri ebedi bir bi<;irnde, tek bir ezeli-ebedi
edimle bilir. Buna gore, tiimiiyle bagunSIZ bir varhk olan Tann, kendisinin di~mdakileri, kendisindeki omek ideler
arac1hg1yla bilir.
coincidentia oppositorum. Kar~1tlann uzla~unJ, uyu~mas1 ya da ittifak1 i<;in kullarulan Latince terirn.
Nikolaus Cusanus tarahndan kullarulan
terim, <;eli~kilerin sonsuzlukta ortadan
kalkllguu ve Tann'run kar~1tlarm sentezi olarak anla~llrnas1 gerektigini ifade etmeye yarar. Cusah Nikolaus tarafmdan
savunulan anlay1~a gore, Tam1, yarallklarda bulunan tiim aymrn ve kar~ltbkla
n a~ar. Nikolaus, Tann'nm bu kar~1thk
ve aymmlan, kendisinde insan tarafmdan anla~llmasl miimkiin olmayan bir
tarzda birle~tirmek suretiyle a~hg1m
sayler. Omegin, tiim yarab.klarda bulunan oz ve varolu~ aymnu, Tann'da oz ve
varolu~ bir oldugundan dolay1, O'nun
i<;in ge<;erli olarnaz.
Cusah Nikolaus, bununla, bizirn sonlu
~eyleri daha onceden bilinen bir ~eyle
kar~lla~llrarak ya da ili~ki i<;ine sokarak, kar~1la~llrma, benzerlik ve aynhk

ISO

Collingwood, Robin George

ara.cllig1yla bi!diginuzi, fakat sonsuz bir


varhk olarak Tann'nnl bu yolla bilinemeyecegini anlatmak istemektedir. Buna gore, sonlu yarahklar i~in ge~erli olan
yiiklemleri Tannya izafe etmek, O'nu
sonlu ~eylere benzetmek ve yaratlklanyla bir benzerlik ili~kisine sokmak
olur. Oysa gerc;ekte, sonlu ~eyler ic;in
kulland1guruz tiim s1fat ve yiiklemler,
Tann'da, bizim ic;in bilirunesi miimkiin
oh nayan bir tarzda birle~ir.
Collingwood, Robin George. 1889-1943
ylllan aras1nda ya~am1~ iinlii ingiliz filozofu, tarih felsefecisi. Temel eserleri:
Religion and Philosoplzy [Din ve Felsefe],
Speculum Mentis [Zihnin Ayna~1], Essay
on Philosophical Method [Felsefi Yontem
Ozerine Bir Deneme], T~ Idea of History
[Tarih Tasanm1].
Kariyerinin ilk doneminde tarih ile felsefeyi birbirine ~ok yakla~tuan ve bu
donemde, 1 insan zihninin tiim yarahlanrun tarihsel a~1dan ele almmas1 gerektigini, 2 tarihe ili~kin bilginin miimkiin
olup, 3 tarihle felsefenin ozde~ oldugun u savunan Collingwood, daha sonra
felsefeyi tarihten aytnnaya c;ah~m1~hr.
Doga bilimlerinin dogru tiimel hipotetik onennelere, tarihin ise yalnlzca diin
yadaki bireylerle ilgili kategorik onermelere ula~ma ~abas1 ic;inde oldugunu
one siiren Collingwood'a gore, felsefenin onermeleri hem kategorik ve hem
de tiimcl olmak durumundadu.
Ona gore, ister teorik ya da ister pratik
olsun, her bililn soru sonnaktan ve sorulan bu sorulan yanllla1naktan meydana
gelir. Collingwood, bilimlerde sorulan bu
son1lann birtak1m mutlak onkabullere
dayand1g1ru sayler. Dogruluk ya da yanb~bk sorulara verilecek yarutlann ozelliW oldugu i;in, mutlak onkabuller ne
dogru ne de yanb~tJr. Collingwood'a
gore, felsefe ya da metafizige dii~en, bir
toplumda neyin mutlak olarak onceden
varsaydd1guu; bir dizi onkabuliin ba~ka
onkabullerle nasll yer degi~tirdi~ bulmakbr.
Tarih felsefesinin, tarihsel olaylann nedeni iizerine spekiilatif bir c;ah~ma olmadtgl gibi, gelecege ili~kin dogru on-

deyilere uia~1nay1 a1nac;jayan bir disiplin de olmadtguu savunan Coilingwood, 'kes yapt~hr' tiirii tarih gorii~iiyle,
'1nakas ve zamk' tarihine kar~1 c;tkmi~
ve tarih felsefesini, tarihsel dii~iiru nenin ve tarihsel bilginin dogasnu a9klama yoniinde bir c;abay1, 'tarih nedir?'
sorusuna yan1t venne ahhnu olarak
gonnii~ttir.

Collingwood'Wl kendi tarih gorii~iine


ve bu 3rada tarihin dogasma ili~kin ac;tklama, tic; temel soruya verilecek yan1tla
belirlenir. Bu sorulardan ilki, '~te
ne oldugunu nasd bilebiliriz?', ikindsi
'Onun nic;in oldugunu nas1l bilebili.riz?'
ve iic;iinciisii de 'Ge9ni~in ne oldugunu
ve ni;in oldugunu bilmernizm bizim ir;in
degeri nedir?' sorusudur. Collingwood
ilk soruyu, tarihin 'g~~ olaylan tasa..
nmsal olarak yeniden kurmak' oldugunu; ikinci soruyu, tarihin 'g~~ dii~iin
celeri yeniden yaratmak'tan meydana
geldigini; ii~iincii ve son soruyu da, tarihin degerinin 'kendi kendimizin bilgisi'
olmasindan olu~tugunu soyleyerek yanltlar.
Collingwood'a gore, tarihsel siirec; yalnizca olaylardan olu~maz; bu siirec;
ayru zamanda dii~iinceleri de ic;eren ve
bu nedenle i~yapllan olan eylemlerden
1neydana gebni~tir. Tarih~inin asd arad1g1 ~ey, bu dii~iinsel yaplard1r. 0, bu
goru~leri dogrultusunda, 'biitiin bir
tarih, dii~iince tarihidir' kabuliine ula
~arak, tarihi dii~iinceyle s1nulamt~ olmaktadu. Buna gore, tarih~i ke~fetme
ye ~ah~hg1 dii~iinceleri kendi zihninde
yeniden yaratmah ve ge~mi~e ili~kin
kendi resmini olu~turmahdu. Bununla
birlikte, bu resim, Collingwood'a gore,
tarihc;inin kanltlanntn tamamlanamamast yiiziinden hic;bir zaman tamamlanamaz. Bunun anla1n1 ise ~udur: 'Her
ku~ak, tarihi kendi tarz1yla yeniden
yazmahdtr.'
Comte, Auguste. 1798-1857 ydlan arasinda ya~am1~ olan, pozitivizmin kurucus u Frans1z filozofu. Temel eserleri: Course de Plrilosophie Positive [Pozitif Felsefe Dersleri), Systeme de politique positive [Pozitif Politik Sistem).

Comte, Auguste 181

Kartezyen veya Aydmlanma geleneginin en onemli temsilcilerinden olan


Comte'un temel amac1, toplumun refonndan ge~irilmesi, toplwnun yeni ba~~
tan diizenlenmesi olmu~tur. Bu amat;,
ona g6re, toplwnu yoneten yasalann bilgisini, toplwnu konu edinen bir bilimi gerektirir. Bu bilim it;in ise, yeni bir bak1~
at;tsma, yeni b~~ felsefe anlayt~ma gerek
duyult.ir. Bu nedenle, Comte arzulad1g1
toplumsal reform ve diizenlemeyi bilim~
sel temelleri olan bir felsefe, tpozitif felsefe ya da tpozitivizm iizerine i~ edilmi~ olan bir toplum bilimi geli~tirerek
ger~ekle~tirebilecegini dii~iinmii~tiir. 0,
pozitivizmi yalruzca yeni bir felsefe anlayt~l, bir dti~iince taiZI olarak degil, fakat
toplum problemi it;in temelli bir t;Ozilin
olarak one siinnii~tiir.
Comte'a gore, inant;larm herkest;e ortak
olarak benimserunedigi, dii~iincelerdeki
anar~inin toplumda anar~iye yol at;ttgt
bir t;agda kurtulu~u saglayacak tek
t;6ziim pozitivizmdir. 0, tarihin ak1~1m
tersine ~evinnenin ve toplwnsal birlik ve
diizeni, Franstz Devriminden onceki
dini ve manevi degerler)e saglamarun
imkanstz oldugunu savumnu~tur. E~it
lik, insan haklan ve halkm egemenligi
gibi kavramlann ise metafizikle ilgili it;i
bo~ soyutlamalar ve dogmalar oldu~~
nu soyleyerek, demokrasinin yontemlerini savunanlara da kar~1 ~tkan ve pozitivizmi, bu ~rt;eve it;inde genel bir zihin
hali, bir ara~hnna n1hu olarak tanunlayan pozitivist Auguste Comte'un soz konusu felsefe anlay1~1, insan it;in olumlu
ve yap1a olanm yalruzca olgulan goz~
lemleyerek tasvir etmek oldugunu one
surer. Onun pozitivizminin en onemli
ozelligi, doganm yiice ve mutlak bir
amac1 oldugu fikrini reddetmesinden
meydana gelir. Comte'un pozitivizmi,
ikinct olarak varhklann oziinii ya da
varhklann gizli, iQjel nedenlerini bulma
t;abasmdan vazget;er. Bu felsefe yalruzca
olgulan ara~ttnnak, varhklar arasmdaki
sabit ili~kileri gozlemlemek gerektigini
one surer.

Comte'a gore, bilimin tek amac1 olgu~


lar arasmda varolan sabit ili~kileri belirlemek, doga yasalanm bulmakhr. Bu
ama~, yalmzca gozlem ve deney yoluyla
gert;ekl~tirilebilir. Ba~ka bir deyi~le,
bilim deneysel yontemi kullarur ve bu
~ekilde, yani deneysel yontemle kazam~
Ian bilgi, pozitif bilgidir. Comte, insanla~
rm zihniyetlerinin degi~tirilmesinde,
toplwnun yeni ba~tan diizenlenrriesinde,
soz konusu pozitif bilginin kullam.lmas1
gerektigini belirtir. Pozitif bilgi tarihsel
bir evrimin sonucu olan bir bilgidir ve
insan zihnirtin tarihsel olarak ula~ttgt en
yill<.sek diizeyi gosterir.
Sosyolojinin bir anlamda kurucusu olarak goriilen Comte, toplumsal yap1run,
bir ilerleme ortammda varhklanru siirdiiren nitelikleri ve organlan ile kendi
ba~ma var oldugunu sayler. Toplumun
statik yoniiyle dinamik yoniinii birbirinden ayiian Comte'a g6re, toplwnun sta~
tik yonii miilkiyet, dil, din gibi toplumun
belirli duragan yonlerinden olu~ur. Toplunun statik yonii, insarun dogal yaptstna baghdtr. 0, toplwnun dinamik yoniinii, toplumun ilerleme giicii olarak
tanunlamt~hr.

ilerleme ise, dii~iincedeki ilerlemedir,


statik yaptdan en yiiksek ol~iide nastl
yararlanmamtz gerektigi konusundaki
kavray1~UlUZl geli~tinnekle ilgili bir husustw-. Yoksa, ilerleme toplumun statik
yoniinii olu~turan ogelerin degi~imiyle
ilgili bir konu degildir. Omegin, aile kurumu, insanlar metafizik evreden pozitif
evreye get;erken degi~iklige ugramaz.
Fakat pozitivizmin diJwnik etkisi, kadmlara yeni bir statu kazand1nnaktan olu~ur. Aym ~ekilde, yeni diizende miilkiyetten, tek bir insamn ~kanm degil,
fakat ba~kalanrun ~kanm da hesaba
katacak bir bi~de yararlamlacakhr.
Ote yandan, biitiin sistemin anahtan
dindir; bununla birlikte, Comte'un yeni
dini insanhga inanmaktan olu~acakhr.
Buradan da an)a~dacagt iizere, o bir tiir
insanllk dini kurmaya t;ah~mt~hr. Onun
bu yeni dini, fiyin ve torenlerine kadar,
Hmstiyanltgm biitiin inant;lanna bagh-

182 conatus

chr, akat o Tann'run yerine insanhg1, ermi~lerin yerine bilginJeri gec;irir. Bu in


st~nhk dini, devletin yonetim ~ekline de
yansyacakbr. Arhk, Comte'a gore, tek
insan diye bir ~ey olmayacakhr. Tek
insan kendi ki~isel ~Lkanru degil de, toplumun ;Lkanm du~unecek, onu kendi <;I
kanna ustun tutacak ~ekilde yeti~tirile
cektir. Bu toplumda benciligin yerini,
ozgecilik alacakhr.
conatus. Bilincin iradi boyutu. Felsefe literatlirune tSpinoza tarafmdan annagan
edilmi~ olan conatus kavram1, eyleme ve
daha ozel olarak da ki~inin kendi varh
~1m korumast ve surdurmesi amacma
bliyuk bir gu;le yonelmi~ egilimler ve
gti;ler butiinunu gosterir.
Condillac, Etinne Bonno de. 1715-1780 ytl
Ian arasmda ya~amt~ ve John Locke'un
empirizminden etldlenerek duyumcu bir
bilgi teorisi geli~tirmi~ alan FransiZ du
~iiniir. Temel eserleri: LA lAngue des Cal
culs [Hesap DiliL LA Logique [Mantt.k],
Essai sur I'Origine des Connnissances Huma
ines [lnsan Bilgisinin Kaynag1 Ozerine
Deneme], Traite des Sensations [Duyumlar
Ozerine Bir Deneme], Traite des Systbnes
[Sistemler Ozerine Den erne].
Duyu-algtlanndan kaynaklanan gozlemlerin, bilginin kaynag1 oldugu ilke
sine dayah bir tduyumculugu benimse
yen Condillac tum bilgilerin ~ekil de~i9tirmi~ birer duyum oldu~u savun
mu~tur. 0, bilginin de otesinde, insanda
manevi alan her~yi, insarun tum zilUnsel faaliyetlerini d1~ dunyaya ili~kin duyuma indirgem~ ve bu tezini karutlamamn yollanm aram1~t1r.
Condil1ac, ilieriden organize edilmi~
olup, bizim gibi ya~ayan, fakat mermerden kabugu dolay1styla duyum alamayan bir heykel tasarlar; bu mermer kabugun ;e~itli par;alan kaldmldik;a,
heykel du~unsel ve manevi ya~ama kavu~acakhr. Mermer kabukta once, koku
alma orgarum orten par~Ja kaldmhyor.
Mermerden heykel, bu andan ba~laya
rak yalmzca kokulan algdayabilir. Hey
kelin yaruna bir giil yakla~tmldgmda,
onda giilden ald1~1 izlenimin sonucun
da, bir duyum meydai;~.a gelir. Heykel,

bu duzeyde duyum alan bir varW< ala


rak kendisini henliz bilemez. Onun benligi, bilinci, ~imdilik yalruzca giil duyumundan ibarettir. Gul, heykelin yanmdan uzakla~tmldgmda, heykelde algi
lam~ oldugu kokunun bir izi, bir yan
k1s1 kalacakhr ki, bu da bellektir.
Heykelin yamna bundan sonra bir me
nek~e, bir yasemin ve pis kokan bir bitki
yakla~tmlsm. Heykelin ilk ve tek duyumu alan giil kokusu, onun ic;in ne ho~,
ne de naho~tu. Zira, ortada yalruzca tek
bir duyum vardt, heykelin dunyas1 gul
kokusundan ibaretti ve giil duyumuyla
kar~Ila~tmlabilecek ba~ka hi;bir ~ey
yoktu. Yeni ;i;eklerin ortaya ;tkmastyla
birlikte, heykel bunlan, bellegin kendisi
ne ammsatttg1 ilk duyumla kar~tla~tlr
rna olanag1 bulur. Art1k heykel, bu duyumlardan baz1lanm ho~, bazdanru
naho~ bulur. Yani, heykelin aldag1 duyumlardan ve bu duyumlann kar~Ila~tl
nlmasmdan terdhler, istekler, tutkular
dogar. Zira, istemek demek arzu etmek
demektir. Bu da, Condillac'a gore, duyumlann bir sonuru olarak ir&denin or
taya ;llo~l anlarruna gelir.
Kar~1la~brmadan, yani birkali duyumdan aynca yargt, du~unm.e, alalyurutme, soyutlama, kasacas1 tum zihinsel faaliyetler dogar. Kokulardan baz1lan ona
haz, baz1lan ise aca vermi~tir. $u halde,
heykel bir;ok duyumda sergilenen ortak
ozellikler olarak, haz ve elem duygulanm belleginde saklayacakhr. Haz, gul
duywnWlda; mene~e, yasemin duyu
munda orlak alan bir ozellik, temel bir ni
teliktir; elem ya da ac1 ise, pis kokan r;Urumu~ ~ylerle ilgili duyumlarda ortak
alan bir ozelliktir. Heykel, bu ortak ozellikleri bagll bulWlduklan ozel durwnlardan aytrt eder; onlan aymr, soyutlama
yapar ve boylelikle haz, aa, say, sure
gibi soyut kavramlan elde eder. Bunlar
genel fikirlerdir.
Condillac'a gore, bu genel fikirleri a9k
lamak i;in ozel bir ~etiye gerek yoktur.
Zihnin. en yiiksek fonksiyonu alan scr
yutlama, ruhun tum yetilerini i;eren ve
ozetleyen duyumun bir devarru ya da
yalmzca ~ekil degi~tinnesidir. 1; deney

credo quia absurdum est

ve ben, ~h ndiki d u ytu nlanm1zla belle~in bize anmsatbklannan toplam1ndan


ba~ka bir ~ey de~ildir.
conditiones sine quibus non. Obnazsa
olmaz ko~ullara, vazgec;ilmez ~artlara
veriJen ad. Bunlar, yerine ba~kalann1n
gec;irilemeyece~i, kendileri olmada~an
da, bir nedenin bir sonucu dogunnaslnul imkansaz oldu~u ko~ullar olarak ortaya c;1kar.
Condorcet, Marquis de. Aydanlanman1n
1743-1794 yallan arasanda ya~ama~
olan iinhi dii~iiniirii.
insanan yetkinle~ebilece~ine ve insanh~ln sonsuzca ilerleyebilece~ine inanan
Condorcet, ilerlemeye duydu~u bu
inanca, Esquisse d'un Tableau Historique
des Progres de l'Esprit Huurain [insan
Zekasarun ilerlemeleri Ozerine Tarihi bir
Tablo Tasla~a] adh eserinde dile getirmi~
tir. Ona gore, insan vah~iligin en alt basamaklarandan h1zla yukan do~ru yiikselmi~ olup, aydmlanma, erdem ve
1nutluluk yolunda hazla ilerlemeye
devam etmektedir. Ba~ka bir deyi~le, soz
konusu ilerleme siirecinde, dokuz evr~
den gec;mi~ olan insan, onuncu evreye
gehni~ bulurunaktad1r. Ge9Jli~e ili~kin
beJirlemelerden gelecekle ilgili genellelnelere giden Condorcet'ye gore, onuncu evreyi belirleyen tic; e~ili1n vardu: 1 Uluslar
aras1ndaki etilsizligin ortadan kaldanlmasl, 2 suuflar arasmdald e~itsizli~n kal~
danlmasa, ve 3 insan do~as1run, her bakundan ilerle1ne ve yetkinlemeye a-;tk
olrnas1.
Ekonomik ozgiirliik, dini bak1mdan
ho~gorii~ e~itim reformu ve koleli~n
ortadan kaldanlmasa konulannda da c;ah~ml~ olan Condorcet, akhn egemenli
~ini toplum ya~a1n1nda da gec;erli kllmak istemi~tir.
consensus gentium yanh~a. Evrensel birlik yanh~1 olarak da gec;en ve bir fikir ya
da tezin, insanlann c;ok biiyiik bir c;o~unlu~un un on a inand1gana ya da tiim
insanlann onu tum tfun zamanlar boyunca benimsedi~ini savunarak dogru
oldu~unu iddia etmekten olu~an yanh~
tiirii.

183

consequentia. Ortac;a~ 1nanhk~alannan


do~ru bir ko~ul onermesine verdikleri
ad.
contradictio in adjecto. 'Yuvarlak kare'
teriminde oldu~u gibi, kendi kendisiyle
c;eli~ik olan kavramlar, kendi ic;inde bir
c;eli~ki ic;eren tannnlar ic;in k ullanalan
Latince terim.
COumculuk [ing. enthusiasm; Fr. enthousiasme]. Antik Yunan'da Platon, Phytagoras ve Plotinos gibi filozoflarda, ve
bu arada tektannh .dinlerde goriilen ve
bireyin, uzun hazarhkJann ardandan,
gizemli bir esrime, kendinden gec;me ve
co~um hali ic;inde Tann'ya ula~h~an1,
biitiin bir tannsal hakikati sezdi~ini ve
gerc;ekli~in oziinii do~rudan ve araclsaz olarak kavrada~an1 one siiren anlaya~.

Couturat, Louis. 1868-1914 ylllan arasanda ya~am1~ Fransaz dii~iiniir ve matematikc;isi.


Matematigi manb~a indirgemeye ya da
en aZJhdan tRussell ve tWhitehead'in
bu yondeki c;ah~malann1 popularize etmeye c;ah~ma~ olan Coutu rat, t Kant'an
matematik anlayJ~lnl ve tPoincar~'nin
'Yeni-Kantc;a' matematik gorii~iinii, bu
tiir bir manllksal fonnalizm ac;LSmdan
~iddetle ele~tirmi~tir.

creatio ex nihilo. Hic;ten yaradah~. Tek


tannh di.nlerde soz konusu olan tannsal
yarabna anJaya~a. Buna gore, Tann varolan her~eyi yoktan varetmi~tir; her~ey, Tann'nm 'OH' buyru~uyla varh~a
gelmi~tir. Soz konusu yaratma anlay1~1,
hic;ten hic;bir ~eyin do~mayaca~na inanan Yunanhlann, ezeli-ebedi, yarablmaml~ maddeye ~ekil verme olarak yaratma anlaya~ana kar~attar.
credo quia absurdum est. Alol ya do~ru
luk kar~1s1nda, isa'run buyruklanna ve
otoritesine duyulan giivenin sonucu
olan inancm onceli~ini ve iistiinlii~ii
savWlan tTertullianus'un sozii: 'Sa9Jla
oldu~u ic;in, inaruyorum'. Zaman zaman
credo quia impossibile est ('imkans1z oldu~ ic;in, inaruyorum') olarak da ifade
edih ni~tir.

184

credo ut intelligam

cred6 ut intelligam. Ortac;ag Hristiyan d ii~unurii t Ansehnus'un, Tann'ya iii~ kin


ontolojik kan1hn1n te1nelinde yer alan
iinlii ,deyi~: 'Anlayabilmek i.;:in inaruyorum.
T eolojiyle felsefe aras1nda kesin ve
a.;U< bir ay1nm yapmam1~ alan Aziz
Anselmus, akda bir tavula, bir Hristiyarun, inand1g1 her~eyi, olanakh oldugu olc;iide anlamaya ve rasyonel bir bic;ilnde kavramaya c;ah~mas1 gerektigini
soylemi~tir. Bununla birlikte, onun
akllc1hg1 mutlak bir akdc1hk degildir.
Ba~ka bir deyi~le, ak.llc1hkla, vahyi ve
inanc1 inkir eden bir tavn anlad1g1mlz
takdirde, Ansehnus, inanc1n onceligini
ve otorite olgusunu kabul ettigi ve yaln1zca bundan sonra, inanc1n verileri.ni
anlamaya gec;tigi ic;in kesinlikle bir rasyonalist olamaz.
Bununla birlikte, akllc1hg1, dinin ya da
inanc1n gizlerini, ki~inin inand1g1 her~eyi kan1tlama arzusu duydugu gerekt;esiyle, ak1l yoluyla kanltlamaya kalkl~an tavn da
kapsayacak bit;irnde
geni~letirsek, Anselmus'u bir akllc1 ya
da akllcll1ga yakla~an biri olarak gljrebiliriz. Buna gor~, o ijnce dinf ogretiye,
inanc1n gizlerine inanm1~ ve daha sonra da, inand1g1 bu ~eyleri kan1tlamaya
kalk1~1n1~hr.

Croce, Benedetto. 1866-1952 ylllan araSlnda ya~am1~ alan, 20. yuzythn ilk ya
ns1n1n en onemli halyan filozoflarm~
dan, estetik tarihinin en onemli dil~ii
niirlerinden biri. Temel eserleri: Estetica
conte ScietJza dell'Espressione e Linguistica
Generale [ifadenin Bilimi ve Gene) Dilbilim Olarak Estetik}, Filozofia dello Spirito
(Tin Felsefesi], LCJgica [Manhk] ve Etica e
Politicn [Etik ve Siyaset).
KHisik Hegelci felsefenin rasyonalizmini
omek alan bir tin felsefesi geli~tirmi~ ve
tinin tek gerc;ek oldugunu savunmu~
alan Croce'ye gore, tin kendisini diyalektik bir bie;imde, dii~iince ve eylem olarak
iki basamakta gert;ekl~tirir. BunJardan
dii~iince ve eylem basamaklan da, kendi
it;lerinde ikiye aynlrr. Buna gore, birind
basamak sezgi, sezgisel bilgi ya da sanat,

ikinc:isi mantlksal bilgi ya da mannktu.


BunJardan sezginin i~levi, nesnenin tekligi ile kar~1 kar~1ya gelmenin yolunu
a~ak, kavranun i~levi ise nesneleri Slruflandlnnakhr. Kavramlara dayanmayan sezgiler olabilirse de, sezgilere dayanmayan kavramJar olamaz. Bundan
dolay1, sezgisel bilgi ya da sanat her~e
yin temelinde bulunur. Croceye gore,
ikinci basamak ayn ayn bireyin istemiyle, yani ekonorniyle biitiiniin iradesinden, e~deyi~)e ahlaktan meydana
gelir. Bunlardan birincisini bir tiir yarar
ilkesi belirlerken, ikincisinde belirleyici
alan ~ey 'iyi'dir. Burada, gene) bir iyiye
yonelen birey, ayn1 zamanda kendisi ic;in
yararh olan1n pe~inde ko~ar.
Tarih konusunda, gerc;ek tarihin, donelnin tinsel yap1s1ndan yola t;lkan ve
tinin yarahm ve olu~uyla bagda~an
~imdiki zamaJun tarihi oldugunu one
siiren Croce, bir yandan tarihle ilgili yar
gdann bireysel oldugunu soylemj~tir.
Bu tur yargtlar bireysel olaru ilgilendirmekle birlikte, yalruzca tiimel yuklemleri it;ennekle kalmaz, fakat onun kendi
nesnesi de tiimel olandu. OmeAin, edebi yat tarihini ilgilendiren ~ey, Schiller'den t;ok, ~iir sanahnln kendisidir.
Bundan dolay1, tarihle felsefenin ozde~
le~tigini ljne siiren Croce'ye gore, sanat,
felsefe ve bilim gibi insan bireyi de, farkh ogeleri bir birlik i~inde birl~tiren biricik gert;ekliAin, yani Tin'in get;ici ugraklarmdan ba~ka hi~bir ~ey degildir.
Dunya, kendisinde teoriyle pratigin, ozneyle nesnenin, bireysel olanla tiimel
olarun birle~tigi Tin'dir. Nitekim Tin,
bir a~aman1n ard1ndan ba~ka bir a~a
maya ula~an, bir t1nnan1~ ic;indeki mutlak, sonsuz ve ezelf-ebedf evrirrun ta
kendisidir.
cum principia negante non est disputandum. Mant1kta, manhkh davran1~ ve
tarh~mada, temel onciiller, ba~langlt;
ljnenneleri uzerinde kesin ve mutlak bir
uzla~1m olmadan, tarh~ma diye bir
~eyin olamayacag1nl, ya da ba~layan
bir tarh~man1n siirdiiriilemeyecegini
dile getiren kurahn La tince ifadesi.

rolan bir nesnel dlinyan1n varolu~unu


kabul eden bir felsefedir. Nesnelli~i yeniden yakalamaya t;ah~an ~a~da~ felsefe, ayru zamanda nesnel olarak varolan
bir evrenin bilgisinin mumkun oldu~u
nu savunan bir felsefe olarak ortaya
~1kar.

~a~dat felsefe [tng. contemporary philo-

sophy; Fr. philosophie contemporaine]. Tarihsel olarak ondokuzuncu yuzyll1n


sonlanndan ba~lay1p gunumuze dek
uzanan felsefe.
Felsefe hi~bir zaman bo~lukta geli~me ..
yip, kulturun bir par-;,as1 olarak, daima
~a~1n siyasi ve toplumsal k~ullanyla
ili~ki i~nde ortaya ~1kb~1na gore, ~a~
d~ felsefenjn de, yir minci yuzydtn ko~ullanndan etkilenen, yinninci yuzyda
ozgu bir bak1~ a~1s1 vard1r. <;a~da~ felsefe i~inde yer alan tilin filozoflar, aralanndaki farkhhklara kar~m, i~te bu ba~
lamda, bir pan;as1 olduklan modem
toplumun ilgi ve problemlerine ycuut
vermek durumunda o)mu~lardlJ'. $u
halde, -;a~da~ felsefeyi karakterize eden
birinci ozellik, onun yinninci yiizytlda
ortaya -;lkan kimi temel dwum ve olu~umlardan, ome~in modem toplumun
bilim kar~1s1ndaki ikircikli tavrmdan,
dile yonelik ilgiden, dunya sava~lannm
yarattl~t umutsuzluktan, toplumsal ko~ullann yaratb~l giiven bunaluru ve yabanala~madan, v. b. g., yo~un bir bi~imde etldlenmi~ olmas1d1J'.
<;a~da~ felsefeyi karakterize eden ildnci ozellik, yirminci yuzyJlda filozoflarm
Ban felsefesine tKant'tan beri damgasnl bulan kurmaal1k veya konstriiktivizm ve goreciliklen ka-;1nma ~abas1
i~ne girmi olmaland1r. Buna gore,
Ball felsefesinde tDescartes'la ba~lay1p,
Kant'la doruk noktas1na ulafan ozne ~~
kl~h bir felsefe anlay1~1nln ard1ndan,
yirminci yuzyd felsefesi insandan ve insarun inan~lanndan batJmsLZ olarak va-

Kabaca ve genel olarak de~erlendirildi~


~inde, ~a~da~ felsefede tarihsel bir s1ra
i~inde ortaya ~lkan dort ayn gelenekten
soz edilebilir: Metafiziksel gelenek, ana~
litik gelenek; fenomenolojik gelenek ve
el~tirel ya da y1k1c1 gelenek. 1 Metafiziksel gelenek, yinninci yuzydda felsefe
tarihinin son ozgun metafiziksel sistemlerinden meydana gelen bir gelenektir.
Bu gelene~in, felsefenin gorevinin ger~ekli~in do~as1yla ilgili problemleri bir
~orumu kavu~turmak oldu~unu savunan du~unurleri, metafiziklerinde, dinamik ve de~i~en bir ger~ekli~ ifade
etmeye ~ah~m1~lard1r. Bir aya~l ondokuzuncu yiizydda olan soz k.onusu metafiziksel gelene~in en onemli ii~ temsil
dsi Henri tBergson, John tDewey ve
Alfred North tWhitehead'tir. Dinamik
ve de~i~en bir ger~ekli~i belli bir sure~
felsefesiyle ifade eden bu u~ du~tinurun
temel kavranu evrimdir.
2 <;a~da~ felsefenin ikinci onemli ve
buyuk gelene~ ise, Hobbes ve Hume'a
mal edilebilecek olan kimi felsefi kabulJeri benimseyen du~unurlerin olu~tur
du~u analitik gelentlctir. Dunyarun ~ok
buyuk say1da basit o~eden meydana
geldi~ini, kompleks nesnelerin bu o~ele
re ayra~tlrllabilece~ini ve bu basit varbklarla kar~da~ddl~J zaman, onlann kolayhkla tarurup anla~Llabilece~ini one
suren bu gelenek mensuplan, felsefenin
gorevinin sentez de~il de, dilsel ya da bilimsel veya manhksal anali.z oldu~unu
one surer. En onemli temsilcileri arasinda George Edward tMoore, Bertrand
tRussell, Gattlob tFrege, Ludwig Wittgenstein, ve tViyana <;evresi dii~iiniirle
rini verebilecepmiz bu gelenek realist
bir tav1r ahp sa~duyuya yakla~trken, bir
yandan da bilimden tarafa saf tutup metafizi~e ~iddetle kar~1 ~kar.

186

~agda~

idealizm

3 c;a~da~ felsefenin u-;lindi gelene~i


ise, Ahnan filozofu Ed1nund +Husserl tarafindan kurulmu~ olan fenornenolojik gelenektir. Bilginin oJana~1na biiyiik bir
gL.t-;le inanuken, Kant'1n eseri olan konstriiktiviznle ~iddetle kar~1 ~1kan fenoInenolojik gelenek, kendinde ~eylerin bilince goriindiiklerini one siirmii~tiir. Bu
~er-;eve i-;inde bilince donen ve bilincin
yonelimselli~ini bilin-; iizerinde yo~un
la~Inanln nedeni ve hakh klluu~1 olarak
de~erlendiren fenomenolojik gelenek,
aynt za1nanda realist bir tav1rla, ~eylerin
kar~1hkh ba~1mhh~1 VE- ili~kisi iizerinde
dunnu~tur. Analitik gelene~in Hume'a
yak1n oldu~u yerde, daha -;ok Hegel'e
yakla~an fenomenolojik gelene~in en
one1nli temsilcileri aras1nda Martin
+Heidegger'le Jean Paul tSartre bulunmaktadu.
4 c;a~da~ felsefenin dordiincii gelene~i
Frans1z dii~iiniirleri Michel Foucault ve
Jacques Derrida tarafmdan temsil edilen
ele~tirel ya da yrkrcr gelenektir. Omegin,
ozdiluge, ikicilige, Descart~ felsefeye,
akll y a da lojisiz1ne, t Aydmlar1Jna felse
fesiyle pozitivizme ve dolay1s1yla biitiin
bir moderniteye ili~kin olarak c;ok ciddi
ve keskin bir ele~tiri yonelten Derrida'nm son -;oziimle1nede ozciiluge, ikicili~e ve akllmerkezcili~e yonelik olan
ele~tirisi ger-;ekte metafizi~e, Bahrun
biitiin bir metafiziksel dii~iincesine yonelik bir kritik olmak durumundadtr.
Ba~ka bir deyi~le, Bat1 dii~iincesinin
yuzy1llardan beri temelinde yer alan kav ..
ram ve kar~tthklan yeni ba~tan ele~tirel
bir bak.I~la de~erlendiren bu gelenek,
Bah felsefesinin temellerini sars1n1~br.
~agda~ idealizm [1ng. contemporary idealism; Fr. idealisme contemporain]. 19. yuzYlhnda sonlar1na do~ru ba~lay1p, 20.
yuzylhn ozellikle ilk yanslnda a~uh~l01 hissettiren idealizm hirii.
Do~a bilimlerinin biiyiik bir ilerleme
kaydetti~i ondokuzuncu yuzyda damgaslnl vuran egilim, pozitivizmden ba~
laytp, maddeciligin en radikal bi-;imlerine dek uzanan geni~ bir -;er-;eve i-;inde,

tdo~alclltk olmu~tur.

Bununla birlikte,
19. yuzyll1n son -;eyre~inde, do~a bilimlerine, ozellikle de fizik ve biyolojiye,
tinsel de~erleri neredeyse unutacak
kadar ~ok dayanan felsefe anlay1~ma
kar~1 bir tepki olu~m u~tur. Bu tepki yi
ifade edenler, do~a bilimlerinde birtakun uzla~1msal ve varsa y1msal o~eler
bulundu~unu savunan, ve bilimin, nesnel ger-;ekli~in tam ve eksiksiz olarak.,
ger-;ekte oldu~u ~ekliyle yans1hlmas1ndan meydana geldigi gorii~iine ~iddetle
kar~1 -;1kan +Poincar~ ve tMach gibi filozof ve bilim adamlan olmu~h.lr.
Diger bilim adamlan ve dii~iiniirler
ise, bu ele~tirilerin bilimin de~erini
azalnnay1p, bilim adam1n1n giiciinii ve
yarahc1hg1n1 tarumak ve ifade etmek
suretiyle, artttrd1t;Jn1 belirtince, bir yandan bilimsel dii~iincenin saldu'llan savu~turulurken, bir yandan da geli~en
idealist dii~iince ic;in gerekli zemin haZlrlaruru~ttr.

Buna gore, idealist c;er-;eve i-;inde rasyonalist e~limler Renouvier'in fenome.nalizmi, Cohen ve Natorp'un Marbourg
Okulu ve tWindelband'm de~erler felsefesi, ingilt ere'de Green, Caird, Bosanquet, +Bradley, Fransa'da ise tLachelier
ve Hamelin taraf1ndan temsil edilmi~tir.
Gerc;ekli~i, do~rudan ve arac1s1Z sezgi
taraftndan kavranan manhkd1~1 bir ~ey
olarak de~erlendiren, olumsala ve sezgici egilimleri ise, tBoutroux ve Bergson temsil etmi~tir.
Buna ka~m, psikolojik bilindn verilerinden yola ~ ve bu veriler iizerine tinsel
bir metafizik kuran psikolojik yakla~un,
en iyi ifadesini Ravaisson'da bulmu~tur.
Nihayet, irideyi, ideal ve ahlaki bir gu-;
olarak goren ir~deci yakla~uru ise, eylem
felsefesiyle Blondel sergilemi~tir.
~ag1rma [1ng. interpellation]. ldeolojinin bireylere hitap ehnesi, bireylerin ideoloji
taraf1nda in~a edilmeleri siirecine -;agda~ yap1salc1 Marksist dii~iiniir Louis
Althusser taraf1ndan verilen ad.
ideolojinin ve hikim s1n1fm hegemonyasmtn santld1~1 gibi dot;rudan bir ta-

hakkiiln yoluyla ger-;ekle~Jnedigini soyleyen Althusser'e gore, ideoloji -;ag1rma


arac1hgyla, yani bireyleri varolan tiretim ili~kileri i-;indeki rollerini sorgu)amadan kabul edip benimseyen bir sosyal
kimlikle donatacak ~ekilde i~ler.
~aArJ~tm [Os. tedm; ing. association; Fr. association]. Genel olarak,. iki ya da daha
fazla ose arasmdaki i~levsel baglnhya;
bilin-;teki ogelerin ya da bile~enlerin,
iradenin araahgt olmadan ya da iradenin
kar~1 koyu~una ragmen, birbirlerine baglarunalan ya da birbirleriyle birle~tirilme
leriyle ilgili psikolojik fenomen.
Dii~iincelerin oto1natik bir bi\imde,
adeta kendiliginden birbirine baglanma
s1 durumu olarak -;agn~un, idelerin, dii~iincelerin, dii~iinceleri ifade eden soz ..
ciiklerin ve hatta imge ve duygularm
birbirlerini arumsatacak ~ekilde birbirlerine bagh olmas olgusunu, bir bilin-;
halinin, biti~iklik, benzerlik, ka~1thk il
gileriyle, kendiliginden bir ya da bir-;ok
bilin-; halini uyand1rmas1 durumunu
ifade eder.
~a~r1~1mchk [Os. tedtiiye; ing. associationisnt; Fr. associationnisnte; AI. associatianisntus ]. <;agn~1m1, zihinsel ya da entel
lektiiel ya~am1n temel ilkesi olarak
goren psikoloji teorisi.
Bilgi.mizi yonlendiren nedensellik gibi
temel ilkelerin zihinde varolmadag1n1,
ancak uzun bir deneyim siireci boyunca
yerle~mi~ -;agn~amlann iiriinii old ugu
savunan gorii~, daha yiiksek diizeyden
zihinsel siire-;lerin goreli olarak daha
basit ogelerin birle~iminin sonuru oldugunu one siiren, ve bilgi gorii~iinde, bel
lekte, basit ogeler arasJnda, -;agn~lmlan
doguran, benzerlik, kar~athk ve siirekli
lik gibi ii-; tiir ili~ki bulunduAunu savlayan Aristoteles'e dek geri gottirulebilecek felsefi ve psikolojik oAretiye tekabiil
eder.
Buna gore, -;agn~1mcahk, tum zihin
h41lerinin izlenimler, duyu verileri ve
duyumlar gibi, biricik, basit, ayra ve bir
birlerine indirgenemez ogelerden meydana geldi~ini ve bu ogelerin daha karma~lk zihin hallerini meydana getirmek

iizere, -;agn~1m yasalanna gore birbirleriyle birle~tirildigini savunan anlay1~1


ifade eder. Her tiir bilgiyi duyum par-;alanndan tiireten ve a-;klay1c1 ilkesi
-;agn~un yasalara olan -;agn~amc1hk,
tiimel ve zorunlu dogrulan bile aynlanaz -;agn~amlarla ifade eden empirist
bilgi anlay1~1, ge-;mi~ deneyimi bilincin
halihazardaki bir nesnesiyle yeniden
kunnaya ama-;layan ogreti ~eklinde ortaya -;akar.
<;agn~Jmcahgan, iki ayn kolu vardar.
Bunlardan birincisi felsefi, digeri bilhnsel bir kuram olarak -;agn~Imc1hkt1r.
Bun)ardan 1 felsefl ,agn~unczlrk, insarun
kanna~tk zihinsel ya~am1n1 salt deneyime ba~vuruyla a-;aklarken, gii-;lii ilkelere, temel -;agn~1m ya$alanna ihtiya-;
duyduklar1ru dii~iinen lngiliz empirist
leri tHobbes, tLocke, +Berkeley, Hume,
Hartley ve tMill taraf1ndan temsil edilmi~tir. Buna kar~1n, 2 bilimsel ,agrr~rrrr
crlrk Ebbinghaus'un 1885 yll1nda ger-;ekle~tirdigi bellekle ilgili deneyiyle
ba~lanu~, Pavlov'un ko~ullu tepke iizerine alan ara~hrmalanyla devam ederek,
en sonWlda, Watson'un kendisine dayanarak tdavrana~-;ahga kurdugu te1nel
durwnuna gelmi~tir .
Bu baglamda, benzerHk, kar~1thk, siireklilik gibi, dii~iincelerin ya da bilinci
Ineydana getiren basil ogelerin kendi}erine gore birle~tirildigi model ya da
formlara, zihindeki -;agn~unlann aneyp
dana geli~ tarzlanyla ilgili deneysel ve
teorik genellemelere ,agr.~rnr yasalarr
ada verilir. Bu yasalardan siirekJilik,
zaman ve mekan i-;inde birlikte ortaya
-;akan ~eylerin, veya ard1~akhk ili~kisi
i-;inde olan idelerin birbirlerine baglana
cagan1 ifade eder. Buna gore, masa ve
sandalye arasanda siirekJilige dayah -;agn~msal bir ili~ki vardu. Benzerlik soz
konusu oldugtlnda ise, bir ~eyin res1ni
ya da foto~raf1 ashru, karanllk siyah ya
da kara)'J akla getirir. Buna kar~an, kar
~athk soz konusu oldugunda, ak karaya
-;a~rl~hnr. Ote yandan nedensellik soz
konusu oldugunda, kaynamayla lSI ara
Slnda -;agn~amsal bir ili~kj oldugu soy
lenmelidir.

188

~arv akalar

~arvakalai'.

Hint felsefesinde, madded bir


gorii~ geli~tirerek, her ttirhi duygu ve
dii~iinceyi maddeye dayand1rtp, ruh
gorii~iine kar~1 -;kan dii~iiniirlere verilen ad.
Atman ogretisini bir aldatmaca olarak
goren <;arvakalar, dort ogeden olu~an
madde d1~1nda, hic;bir ~eyin varolalnayacaguu, ruh diye bir ~eyin bulunmadglnl savurunu~lar, kendilerinden onceki
btittin bir Hint dti~tince gelenegini red
dederek, dini inanca kar~1 -;km~ ve en
yuksek amaan, ya~a1n1n tad1n1 -;tkar
mak oldugunu iddia etmi~lerdir.
-;ab,ma teorisi [ing. conjlict theory; Fr.
tlt~orie du coif2it]. Toplumu meydana geti
ren grup ya da obekJer aras1ndaki
rekabete dayah -;Lkar -;eli~kisini temele
alan, -;ab~man1n toplumsal geli~me i~n
onemli bir i~lev yerine getirdi~ dile getiren teori.
<;ab~marun dogas1 ve i~leviy le ilgili ilk
teoriler ondokuzuncu yiizyllla yirminci
yuzythn ba~lannda one siiriilmii~tiir.
Bu alandaki ilk onemli kuram, Marks,m
iki Sinlf aras1ndaki -;ah~maya dayanan
toplwnsal -;ab~ma moclelidir. Toplu
mun btittiniinti sennaye ve emegin .;rp
kar laruu temsil eden iki s1rufa bolen
Marks'a gore, -;att~marun toplumu donii~tiinne gibi bir i~levi vard1r. Alman
felsefe profesorti George Simmel ise, -;ab~manin onemini vurgulamakla birlikte, MarksInki gibi ikili bir model benimsememi~ ve -;ah~manin tum toplumsal
dtizenlemeleri ortadan kald1racaA sonu
cuna varmami~br. Ona gore, -;att~ma
run duraganl1~, toplwnsal istikrar ve
dengeyi saglamak, bireyleri korwnak
bak1m1ndan tistlendiAi -;ok onemli rol
ve olumlu i~levler vard1r.
<;ah~ma konusunda, bu iki onemli ~a
h~ma teorisinden sonra yirminci yiizyl
da ortaya -;1kan ii-;iincii yakla~Im, -;ah~
madan, toplumsal biitiinlugun onemini
ve ortak degerlerin olwnlu etkisini gUn
deme getiren birlikli bir toplum gorii~ii
lehine feraga t eden fonksiyonalist gorii~
ttir. Fonksiyonalistler, -;a~maya olumlu

bir rol yukleyen Karl Marks']a Sinunel'in


tersine, onu, saghkl1 bir toplumsal organizmarun nonnal degil de, patolojik bir
hali olarak yorumlam~lard1r.
Fonksiyonalist anlay1~tan sonra ortaya
-;1kan rum c;ah~ma teorileri Marks ya da
Simmel'in gorti~iiniin farkJJ versiyonlan
olmak duru1nundadu. Omegin, 1960'h
y1llarda sistem -;ab~mas1yla toplumsal
-;ah~ma aras1nda bir ay1nm yapan sosyo
log Dockwood, Marksist bir anlayt~ ben.imsemi~tir. Ona gore, kurumlar birbirleriyle uyum ir;inde olmadlk.lan zaman,
sistem c;ab~masi ortaya ~lkar; buna kar
~tn, toplumsal c;ah~ma ki~iler arasmda
olup, yalluzca toplwnsal etkile~imler
ir;inde ortaya -;kar.
-;eli~ik [Yun. antiphatikos; Lat. contradictorius; Os. miUenaktz; lng. contradictory; Fr.
contradictoire; Al kontradiktorische]. <;eli~kiler i-;eren bir soylem; biri otekinin
degillenmesi olan terimler; ikisi birden
ayn anda dogru ya da ayru anda yanh~ olamayan, biri olumlu, digeri olumsuz iki onermeden biri; zorunlu olarak,
yani mant&ksal tanun geregi her zaman
yanh~ olan onenneyi; birlikte bir evreni tiiketen ve birbirlerini kar~shkh olarak d1~ta bxrakan iki terimi nitelemek
i-;in kullarulan terim.
Buna gore, ~eli~ik kavramlar, aralarJnda
bir orta kavrama izin venneyen kavramlardlr. Omegin, 'ak'1n -;eli~igi 'akolmayan'du ve 'ak' ile 'ak~lmayan' arasmda hi-;bir orta kavram bulunamaz.
Ote yandan, 'dort ko~eli daire' orneginde oldugu gibi, ya manhksal baklmdan,
yani manhk ilkelerine gore d ii~iin iile
meyen, ya da 'kanath at~ orneginde oldu~ gibi, doga yasalan baklmmdan
ger~eri olmayan kavramlara da,
fcendi kendisiyle ~eli~ik kavramlar ad1 veri
lir.
Biri digerinin degillemesi durumunda
olan iki onenneye; birlikte evetlerunele..
rinin bir -;eli~kiye yol a-;hgJ onennelere
ise ~eli~ik onernreler denir. Aristoteles
karesinde, ozne ve yuklemi ayn olan,
faka t birbirlerinden hem nicelik ve he1n

~evri!cilik

de nitelik bakrmmdan farkh olan onermeler ~eli~ik onenneler olarak tammlamr. Buna gtire, 'Tiim insanlar oltimltidtir' onermesi ile 'Bazr insanlar oltimlti
degildir' onermesi ~eli~ik onermelerdir.
~eli~ki [Yun. antiphasis; Lat. contradictio;
Os. taWkuz; ing. contradiction; Fr. contradiction; AI. kontradiktion ). Mantlkta, bir
ve aym onermenin ayru anda hem tasdiki ve hem de inkarma, hem evetlerunesi
ve hem de degillenmesine; bir onenne
ile bu onermenin degillemesinden olu~an ktimeye verilen ad.
Buna gtire, manllkta iki kavram, yargr
ya da onennenin birbirlerini dr~ta b~ra
kan kar~10lumunu ifade etmek i~in kullamlan ~eli~ki terimi, sosyoloji ya da
toplum felsefesinde, ozleri ya da dogalan geregi bagda~maz olan iki !opiumsal olgu, faaliyet, srruf ya da durum i~in
kullan1hr. Cmegin, Marksist sosyolojiye gore, sermaye arb deger elde etmek
suretiyle emegi somtirdugu i~in, emek
ile sermaye arasmda bir ~eli~ki vard1r.
~eli~mezlik ilkesi [Os. mebdei terulkuz;
ing. principle of contradiction; Fr. principe
de Ia contradiction; AL widersptuchlogisigkeitsprinzip). t Aristoteles'in ifadesiyle
'Aym ytiklem ya da niteligin, aym tizneye aym bak1mdan hem ail olmasmm
ve hem de ail olmamasmm soz konusu
olamayacagm1' (Meta jizik 1005 b 1920)
dile getiren temel mant1ksal ilke. A ym
ilkeye gtire, aym ~eyin hem var olmas1
ve hem de varolmamas1 soz konusu
olamaz (Meta jizik 1006 a 1).
Birbir leriyle ~eli~n iki yarg ya da onermenin ikisinin birden ayru zamanda
dogru olamayacaguu, biri dogru ise, digerinin zorunlulukla yanb~ oldugunu
dile getiren ilke.
~etitlilikteki birlik [ing. unity in diversity;
Fr. unite dDns Ia diversitel Ahlak alanmdaki mutlak;:lllk-gorecilik ka~thgm1,
insan varhklarU\U\ hem benzer hem de
farkh olduklanm, bizim birlige boyle bir
farkhhk i~inde ula~maya ~ab~acag.m1Z1,
bumm yolunun ise, bir yandan olabildigince ozgi.irluge ve ~~itlilige izin verir-

189

ken, bir yandan da belirli birle~tirid ilkeleri kabul etmek oldugunu savunarak, a~maya ~ah~an gorti~.
~evirme [lng. inversion; Fr. inversion; AI. inversion]. Klasik mantlkta, belli bir onermeden oznenin aym kald1gr, yuklemin
yerine ~eli~iginin ge~tigi ve onermenini
niteliginin de, olumluyken olumsuz,
olumsuzken olwnlu hale getirildigi
ba~ka bir onenne elde etme i~lemi.
~evrecilik [ing. orvironmentalisnr; Fr. science de /" environnenrent]. 1 Gene I olarak,
~evrenin insarun faaliyetleri tizerindeki
etkisini vurgulayan felsefi ogreti, ~evre
nin insan davram~ml belirlemedeki roltinti vurgulayan teori ve felseli okul.
lnsanlar da i~inde olmak tizere, tum
hayvanlann yapsm ya da davram~m1
etkileyen bir etmen olarak fizikf, biyolojik, psikolojik ya da ktilttirel ~evrenin
onernini vurgulayan anlay~ 2 Sosyal
bilimlerde, uygarhk ve toplumun geli~
mesinde ~evre etkenlerinin onemi tizerinde duran yakla~1m.
3 <;:evredlik biraz daha tizel bir anlam
i~inde, biyolojik tdetenninizme yakla~an
bir gtir~ olarak, organizmalarm, bir i~
kaynak ya da gtictin sonucu olan kendiliginden eyleme yetili olma}'lp, yalmzca
d!~ uyaranlara yarut ya da tepki verdiklerini savunurken. biyolojik ve ktiltiirel
gtirecitige yol a~n ogretiye tekabtil eder.
Fiziki ~vrenin onernini vurgulayan lizyografik detenninizm, hem rografi ve
hem de politik o;1!Vrenin onemini vurgulayan jeopolitik detemlinizm gibi altba~
bklar alhnda ortaya ~ antropolojik
~evrecilik, en iyi ifadesini 'insan ~ulla
rm tirtintidtir' deyi~inde bulur. 4 <;:evre
ko~ullanrun insan tizerindeki tek yanh
etkisini vurgulayan ~vreciligin bilgi
alamndaki ka~hgl ise, pasif bir nm gorti~ti ortaya koyan Peripatetik ogretiyi
canland1ran empirist bilgi anlay~, tabula rasa ogretisidir. 5 <;:evrecilik, ahlak ve
politika alanmda de, dogal ~evrenin
hem bizatihi kendi ba~ma ve hem de insanhk io;:in btiytik bir pratik ve ahllli
deger ta~g gorti~tinti ve bu goru~ e
dayanan hareketi ifade eder.

190

~tkanm

~kanm [ing.

deduction; Fr. deductio,.~; AI.


scltluss]. Bir tumce, yarg1 ya da onermenin ba~ka bir tumce, yarg1 ya da onermeden turetilmesinden, -;karsanmasindan olu~an manhksal ya da kavramsal
i~lem; dogru oldugu kabul edilen oncullerden elde edilen sonu-;; onriiller diye
nitelenen onerme ya da onennelerden,
soz konusu onculler taraflndan manhksal olarak i~erilen, yeni bir onermenin tu ...
retildigi akllyurutme i~lemi.
Bir ~1karun, yani oncullerden sonuca
ge;i~, her zaman i-;in temel mantJk yasalanna dayarup, -;kanm kurallanna gore
yap1hr. <;1kanmlar iki ana ture aynhr: a)
Tek bir onculden sonuca ge~ilen, yani
biri oncul digeri sonu~ olmak uzere, iki
onenneden olu~an dogrudan ~rkarrmlar.
b) En az iki oncul ve bir sonu~ onermesinden kurulu olan, yani en az u~ onertneden olu~an dolaylr pkanmlar.
Dogrudan ~lkarunlar da, I Kar~1olum
~1karunlan ve II E~degerlik -;1karunlan
olarak ikiye aynhr. Bunlardan kar~rolum
pkarrmlarr, dlirt standart fonn kategorik
onerme aras1ndaki kar~1hkh ili~kiler le
belirlenen -;kanmlardu. Kar~1olum ~1kantnlan kendi i-;inde kar~rtlrk pkarmdan, altrklrk plcaruularr ve 'eli~ki ''kanmlan
diye ii~e aynhr. Buna kar~1n, e~deger
lik ~1kanmlan da kendi il;inde evirnre pkarrmlan, 'cuirme pkarrmlan ve dn.~irme
flkarzmlarr diye ii~e aynhr.
Dolayh ~karnnlar ise, I tiitn onenneleri
basit, kategorik onermelerden olu~an
kategorik tasun ve II en az bir kategorik
onerme olmayan lincul i~eren kategorik
olmayan tasunlar olarak ikiye aynhr.
Kategorik olrnayan tasuru ise, SU'as1yla
hipotetik tasmt, ayrrk onciJlliJ tasrm ve ikilenr olarak ii-;e aynhr.
Bu baglamda, forme) sistemlerin, bir
onenneler obeginden ya da bir linenneden ba~ka bir onenneye ge~memize olanak veren par~asma ya da kurallanna,
oncul olarak verilen onerme ya da formullerin i-;erigini belirtik hale geti.rmeye
yarayan kurallar butunune ise -;lkanm
kurallan ad1 verilir. l>megin, p onerme-

siyle p'nin q'yu gerektirdigi olgusundan,


q sonucuna ge~ebiliriz ki, bu da, basit ~1kanm kurallanndan modus ponens olarak biJinen bir -;lkanm kurahdu.
~1karsama [Lat. illatio; Os. istintti~; lng. inference; Fr. inference). Bir du~unceden digerine; du~uncede bir inan~tan, onermeden bir ba~ka inan~ ya da onermeye

ge-;~

<;karsama kendi i-;inde tumdengelimsel -;lkarsama ve tumevanmsal -;lkarsama olmak uzere ikiye aynhr. BW\a gore,
tumevanmsal ljlkarsama tek tek olgulardan gene) bir sonuca gitmekten, gozle1nlenen ve ara~bnlan fenomenler aras1nda
belli bir tiirden duzen, bir S1n1f karakteri,
yasa ya da sistem bulmaktan olu~an
akllyuruhne turudur. Buna kar~1n tumdengelimsel ~ka~a, genelden ozele,
tiitnelden yine tumele ya da tikele dogru
gitmekten, tumevanmsal sonu-;lan ya
da hipotetik kavramlan uygun durum
ya da omeklere uygulamaktan olu~an
akllyurutme turudur.
pk11 noktas1 olarak oznellik [tng. subjectivity as a starting point; Fr. subjectiuitt
conrrnu un point d~art) Felsefede ihsan
zihninden bag1ms1z bir ger-;ekligin varoldugunu ve insan varhg1n1n bu ger-;ekliAin bilgisini akll ya da deney yoluyla bilebilecegini (ku~kucular d1~1nda)
savunan ve dolaylSayla felsefede, nesneden hareket eden butun bir Dk ve Orta-;ag felsefelerinden sonra, modern felse
lenin hareket noktasuun ozne olmasuu
ifa de eden deyim.
Deyim, modem felsefenin kurucusu saydan tDescartes'an oznelci tavn, lngiliz
empi.ristleri, tKant, Mutlak Ben ya da
Tinleri, insarun beninin nesnelle~tiribne
sinden ba~ka bir ~ey olmayan Alman
idealist felsefeleri, tvarolu~-;uluk ve, materyalist goru~ istisnas1 yla, he men tum
modem felsefeler i~n ge-;erlidir.
Modem felsefenin kurucusu olarak gorulen Desca rtes'm ozneyi nesnenin, epistemolojiyi de ontolojinin online ge~ren
ve daha soruaki felsefeler tarafandan
payla~11an soz konusu oznelci tavn, u-;

~ifte

ayn radikal tez y c. da ogeyi i~erir: 1 Her


inanc1n, dogru oldugu kan1tlanncaya
kadar, yanh~ saylmas1 gerektigi konusunda ve ku~ku yonte1ni iizerinde 1srar
etme.
2 Zihni ttimuyle ayn bir alan olarak
gonne tavn, ki bu tavu kendi ki~isel
tecriibemizin d1~1ndaki, kendi zihin
hallerilnizden baguns1z bir dunyay
nasJl bilebildigimizi, ve bilebildigimiz
zaman da, d1~ diinyay bildighnizi nasll
bHebildigunizi a~Lklcuna proble1nine yol
a~m1~hr . 3 Deneyim ve bilginin nesnelligini saglarken, yine birinci ~ahs1n bak1~
a~1S1nda, birinci ~ahsJn bak1~ a~1s1ndan
bilgi ve deneyim iizerinde 1srar etme.
Bunlardan birinci ve ikind tav1rlar, Descartes sonras1 tiim Bah felsefesine, nesnel,
spekiilatif ve dogmatik gibi gorunen metafizik sistemlerine bile damgas1ru vurmu~tur. Buna kar~1n, deney ve bilgimizin nesnelligini, birinci phs1n bak1~
a.;ts1ndan hareketle karutlama tavn, Kant
ve Kant sonras1 Alman ideal \zminde
doruk noktas1na ula~nu~tlr. Bun a gore,
Kant'la birlikte, ben, felselenin ilgi alaruna giren herhangi bir konu olmakla kal
may1p, felsefenin tek ger~ek konusu
haline gelm]~tir. Ben, diinyadaki varhklardan herhangi biri degildir art1k, ~
o, ~ok onemli bir anJam i~nde, diinyayt
yarahr; ben iizerinde dii~unme, refleksiyonda bulunma, yahuzca ki~inin kendisini bilmesi anlanuna gelmez, zira ki~i kendisini bilirken, kendi benini tarurken,
ba~ka benleri tarur, ba~ka ve her lniimkun benin yapsru bilir.
~ifte degilleme [ing. double negation; Fr.

double negation; AI. doppelte verneinung].


Manhkta, bir onermenin kendisinin degillerunesinin degillenmesine e~it oldutu ya da onun taraflndan i~erildigi ilkesine verilen ad.
Bir mantlk yasas1 olarak dii~iiniilen
~ifte de~Plleme, a) ~li~mezlik yasas1 ile
b) ii~iinciiniin olanaksJzht yasas1n1n bir
birl~iminden meydana gelmektedir.
~ifte hakikat [ing. double truth; Fr. double
vmtt). Felsefedeki hakikatler ile teoloji-

yon teorisi

191

deki hakikat)erin birbirlerinden kar~l


hkh olarak bagams1z oldugunu ifade
eden yakla~am; bir ~eyin felsefede yan
h~ iken, dinde dogru olabilecegini savu
nan anlay1~ .
<;ifte hakikat anlay1~1, ayn zamanda,
bir ve ayru hakikatin felsefede ba~ka, teolojide ba~ka bir bi~imde ifade edilebile ..
cegini one siiren, fe]sefeyle teolojiyi bu
sayede uzla~hran bir yakJa~un i~in de
kullanahr. Cmegin, iinlii islam dii~iinii
rii tbni Ru~d'e gore, bir ve aynt hakikat
felsefede ac;J.k ve se~ik bir bi~ilnde ve
akd te1ncli iizerinde anla~1hr, buna kar
~n teolojide mecazi terilnlerle ve daha
~ok imgeleme dayarularak ifade edilir.
~ifte sonu~ ogretisi [ing. double effect theory; Fr. theorie de Ia double consequence).
iyi niyetle ve ahlaki kural ya da ilkelere
gore ger~ekle~tirilmi~ bir ey lemin, iyi
sonu~lar yarunda, ahlaki bak1mdan de
gersiz, koru ya da kabul edilebilir olmayan yan etkileri veya ba~kaca sonu~lan
olabilecegini dile getiren ahlak gorii~ii;
ya da, biri ahlakr bak1mdan iyi, olumlu
ve degerli, digeri kotii ve olumsuz iki
sonucu olan belli bir eylem tarz1 soz konusu oldugunda, iyi, degerli ve olumlu
sonucu hedefleyerek, ama olwnsuz sonucun da ihtimal dahilinde oldugunu
unutmadan eylemenin dogru ve ahlaki
oldugunu dile getiren ogreti.
Buna gore, ~ok ac1 ~eken, ag1r bir hastaya ac1sin1 hafiflehnek iizere, ah~kanhk
ve bagamhhk yaratabilecegini unutma
dan, bel1i dozda morfin vermek ahlakf
baklmdan kesinlikle dogru ve iyi olabilir.
~ifte yon teorisi [ing. double aspect tlaeory;
Fr. theorie du double aspect]. Zihin ve
maddenin, ya da bireysel zihinlerle onlara kar~1hk gelen bedenlerin, yalruzca
tek bir toziin iki ayn yonii, tezahiirii ya
da goriiniianii oldugunu iddia eden
gorii~; zihin ve bedenin, tek bir temel
ger~ekligin, ornegin yaz1 ile turanan
madenf bir paranm ay1rd edilebilir
fakat aynhnaz yonleri olmas1 gibi, so..
yutlama yoluyla birbirinden ay1rd edi-

192

~ilecilik

lebilmekle birlikte, aktiiel olarak birbirinden aynlmaz olan yonleri old u~un u
dil~ getiren o~reti.
T1pk1, ayru madeni paraya belli bir
perspektiften baklld1~1nda, onun tura,
buna kar~1n ba~ka bir perspektiften baktldl~lnda, yaz1 yiiziiniin goriilmesi
gibi, ger~eklige belli bir perspektiften
baklld1~1nda, zihinle, buna kar~1n ikinci
bir yonden ba~lld1~utda, beden ya da ci
simle kar~lla~lldi~lnt, bundan dolay1
zihin ve bedenin, ruh ve maddenin bir
ve aynt ger;ekli~in, kendisi bilinemeyen
ortak bir tozi.in yonleri, gori.iniim ya da
tezahitrleri oldu~nu savunan metafizik
anla y1~ olarak c;ifte yon kuranu modem
felsefenin kurucusu olan tDescartes'm
zihin beden ikicili~inin yaratt1~1 iki ayn
toz arasmdaki etkile~iJni ac;Il<layabilme
c;abas1run bir parc;as1 olarak ifade edilmi~tir.

Soz konusu anlay1~ felsefe tarihinde,


panteist gorii~ii yle iin kazanm1~ Spino-za taraftndan savunulmu~tur. Descartes'In tozsel tikicili~ini 6zsel veya slfatsal ikicili~e donii~tiiren tSpinoza'ya
gore, insan varh~1 i.ki temel ozden, zihin
(dii~iinen bir ~ey olarak insan) ve bedenden (yer kaplayan bir ~y olarak
insan) olu~ur. Bu iki oz, evrenin ya da
evrenle ozde~le~tirilen Tann'nm sonsuz
goriiniiJn ya da ozlerinden, insan taraflndan do~rudan ve araostz bir bic;imde
bilinen iki tanesidir.
~ilecilik [Yw1anca 'llSkhEin' den; Os. zuhdu
talaJa; lng. ascetisrn; Fr. ascitisme; AI. ascetismus]. Genel olarnk, bilginin, ld~isel geli~me ve yetkinl~menin ancak rahathk,
iyi giyim ve yemek gibi anzi o~elerin
yadsanmas1yla, konfor ve rahat ko~ullar
dan vazget;ilmesi suretiyle elde edildigi
ni savunan anlay1~. Ki~inin, ahlald bakJmdan geli~mesi ve olgunla~mas1 i~in,
irAdeyi saka bir disiplin albna sokmas1
tavra; z.ihinle bedeni, Tann'yla diinyay1,
tinsel olanla maddi olaru ayn ger~eklik
ler olarak goren metafiziksel bir bakl~
a9s1 sergileyerek, ki~inin tinsel olana,
Tanr1'ya ula~mas1 ic;in, bedeni kiic;iims~
mesi, bedensel ihtiya~lan en aza indirge-

mesi, hatta maddi olandan ti..imi..iyle vazge;mesi gerekti~ini; tinsel bir ideal ya
da amao olan insantn, fiziki ve psikolojik istek ve arzulanru inkar et1nek ya da
tiimiiyle unutrnak durumunda oldu~u
nu ifade eden tav1r.
c;o~u zaman dinsel bir c;erc;eve i9nde or
taya c;1kan ve ki~isel yetkinli~e eri~me
nin ve gerc;ek kurtulu~un, bedeni biitiin
kotuli..iklerin kayn~ olarak goriip kii~i.imsemekten ge~i~ savunan anlay1~
olarak r;iledlik, insarun biitiin istek ve arzulanndan vazge~esi ve bedene ba~
~unb olmaktan kurtulmas1 gerekti~ini
one siiren akuru, tinsel benin ya da
1nanevi varh~1n gu~lendirihnesi, yiicel
tilmesi i~in, duyumsal hazlann kiic;i.imserunesi ya da yok say1hnas1 gerekti~ini
savunan otreti tarumlar.
lnsanm et ve bedene olan ba~unhhk
tan kurtuldu~u, kendi kendisini inkar
. etti~i, olabildi~ince basit, ilkel ve yoksul
bir ya~am siirdii~ii ve kendisini tema
~aya verdi~i zaman, ruhsal bakundan
ozgiirlii~e ve kurtulu~a erece~ini savu
nan anlay1~ olarak 9lecilik. bir yandan
iradeyi, duyusal ya da bedensel hazza
dayah bir ya~am bi~imine kar~1 koya
bilmesi yoniinde egitmeyi onerirken, bir
yandan da insandan, tinsel yonelimlerine ve erdemli ~abalarma kar~t koyan
a~a~, duyusal ya da bedensel arzulannl yads1mas1ru ister. 1 Ahldld ~t.ealik ve
2 dini 'ilecilik olarak ikiye aynlan c;ileci
~in her iki tiiriinde de ortak olan o~e,
insanm annmasJ, din ve ahlakm bakJ~
a~s1ndan daha yiiksek bir diizeyde bu
lunan de~er ve faaliyetlerin ger~ekl~ti
rilmesi ad1na, daha a~~~ gii~ ve de~er
lerin yok sayllmas1, zamarun birtakam
yiice ama~lar ad1na yo~un bir bi~mde
de~erlendirilmesidir.

Kokleri en aztndan M. 0. 5. yiizytl


Yunan dii~iincesine, ruhun ger~ek bilgiye iii~ kin ara~hnnada engellenmeyip,
ozgiir kalabilmesi ic;in, insanln bedensel
istekleri, fizild arzulan kesinJikle basbrmasi gerekti~ savunan Platon'a kadar
geri giden ~ledlik, Kant ve Schopenhauer'dan sonra, baz1 dii~iiniirler tarafm-

~okanlamhhk

dan 20. yuzyllda cia ifade edihni~tir.


Buna gore, modern ya~am1n mekanik,
ticari ve teknik donanun1run insaru kolele~tirdi~ini iddia eden Guardiani ve
Arnold Gehlin gibi du~unurler, ~ilecili
gi, insani varolu~u kurtannan1n tek
arac1 olarak gormu~lerdir. Ba~ka bir deyi~le, teknolojinin buyuk etkisinden dolayi ad eta kimli~ini yitinni~ d urumda
olan insan, kimli~ini ve tinselli~ini yeniden, ancak ve ancak dunyadan vazge~
mek suretiyle ele ge~irebilir.
<;in felsefesi [ing. Chinese philosophy; Fr.
pltilosophie chinoise ]. <;in'de yakla~1k olarak iki bin be~yuz y1lhk bir sure~ i~eri
sinde geli~mi~ olan felsefe.
<;in felsefesi temelde dort doneme a ynlabilir: 1 Milattan once 6. yuzyddan ba~
laylp, 221 yll1na dek suren ve Yuz Okul
olarak bilinen ~ok say1da du~unurle birlikte, buyuk Konfu~yus~uluk ve Taoizm
geleneklerini kapsayan birinci donem. 2
M. 0. 221 yillyla M.S. 960 ylllan arasanda, toplumsal ve siyasal duzlemde egemen olan Koniu~yus~uluAun, once yeniTaoizm, daha sonra da Budizmin golgesinde kald1~ ikinci donem. 3 M.S. 9601900 yLilan arasUlda kalan ve ve Yeni Konfu~lu~un egemen oldugu donem.
Ve, 4 1912 yilindan ba~lay1p glinumuze
kadar devam eden, ba~lang1~ta Bah felsefesinden etkilenmi~ ohnak.Ja birlikte,
daha sonra kendi Yeni Konfu~yus~uluk
gelene~ini canlandnan, yuzyLI1n ortalanndan ba~layarak da, daha ~ok Marksizmin etkisi alhna giren ~a~da~ <;in felsefesi.
~irkinlik [lng. uglyness; Fr. laideur]. Estetikte, guzelli~in kar~1t1 olup, giizelli~in
estetik de~eri temsil etti~i yerde, estetik
de~ersizli~i ifade eden kavram.
Estetik alarunda, ~irkinlik, giizellikle
birlikte, hpkl epistemolojideki do~ru ve
yanh~, ahllktaki iyi ve kot\i kavram ~ift
leri gibi, kar~1t bir kavram c;ifti olu~tu
rur. <;irkinlik, biri haz di~eri de form
bak1m1ndan olmak uzere, iki bak1~ a~l
Slndan de~erlendirilmi~tir. Haze baka~
a~151na gore, guzel bir nesnenin izley1ci
i~in bir haz kayna~1 old u~u, izleyicinin

193

hv~una gitti~i

yerde, t;irkin bir nesne izleyicide hazz1n kar~1h olan duyguya


yol a~ar, onda ho~a gitmeme izlenimini
do~urur, ona itici gelir.
Buna kar~1n, formu on plana ~karan
yakla~1m soz konusu oldu~unda, bir
sanat eserinin guzel olabilmesi i~in, bir
birlik, sa~lam bir yap1 ve duzenlemeyle, duzgun oranhlara sahip olmas1 gerekti~i soylenmi~tir. i~te bu ozellikleri
ta~1yan bir eser, guzel diye nitelendirilirken, soz konusu ozellikJerden yoksun
olan bir eser ~irkin olarak de~erlendiril

mi~tir.

Bu ba~lamda, ister sanat eserlerinde


ortaya ~1ks1n ya da ister ~irkin olarkla
gundelik tecrubenin bir par~asa olarak
kar~lla~ds1n, ~ir kinin itici, tiksindirici
olmakla birlikte, zaman zaman da estetik bak!mdan c;ekimleyici bir gucu olmasmdan ve insana tema~a temeli uzerinde belli bir haz vennesinden, yani
~irkin olan bir ~eyin hem itici ve hem
de ~ekimleyici bir etki yapmas1ndan
kaynakJanan paradoksa t;irkin paradoksu ad1 verilmektedir.
~ocuk~ahk [lng. enfantilisn; Fr. enfantilismeJ. insan varh~mda, psikolojik geli~
menin dunnasliW'l bir sonucu olarak, ~o
cukluk c;a~1na ozgu psikolojik ve za1nan
zaman fizyolojik nitelik ve karakterlerin olgunluk ~a~1nda da surup gihnesinden meydana gelen anonnallik, ~o
cukluga ozgu somatik ya da psi~ik
karakterlerin bulu~ ~a~andan sonra da
yeniden ortaya c;tkmas1 d urum u.
~o~ulcu idealizm [lng. pluralistic idealism;
Fr. idealisme pluralistique]. Mutlak Bir ya
da Zihinle ili~kisi olsun ya da olmas1n,
tum sonlu zihinlerin, birbirleriyle kar~lhkb ili~ki i~inde bulunan ozerk, biricik, ba~ka bir ~eye indirgenemez, tekil
ve ozel etkinlik merkezleri oldu~u goru~u.

~okanlamhhk [Os.

teaddildii nrand; ing.


ambiquity; Fr. anrbiguf'ti!]. 1 Genel olarak,
bazl sozcuk ya da terimler i~in iki ya da
daha fazla anlama sahip olma, ik.i ya da
daha fazla ~ekilde anla~llabilme ozelli~j_

194

~okanlamhhk yanh~1

<;okan.lamhhk daha ozel olarak da, bir


sozcuglin dilde birden lfOk gorevle kullamlmasa durumunu ifade eder. Dogal
dillerde yer alan sozciik.lerin biiyiik bir
k1sma bu an.lamda !fOk anlamhdar, yani
birden !fOk gorevde kullamhr. <;ok anlamhhgm en onemli sonucu yanh~ anlamadar. Buna gore, yanh~ an]ama herhangi bir deyimin, it;inde ge~en bir ya
da birka~ sozcliglin degi~ik anlamlarda
ya da gorevlerde kuJlamlabilmesinden
ohirii, belli bir baglamda ne gibi bir niyeti iletme mnacayla kullamlma~ oldugunun anla~tlamamasmdan ileri gelir.
<;ok anlamhilgm semantik, sentaktik ve
pragmatik ~ok anlambhk olmak iizere,
ii~ ayn tiirti vardar: Bunlardan, 1 Semantik
~ok anlamlrlrk, genel terimlerin birden ~ok
bagda~maz anlam kurah uyannca degi~ik nesne tiirlerine uygulanabilmesinden, bir sozcugun bir tiimcede birden
~ok anlama gelecek ~ekilde kullam]masmdan ve soz konusu anlamlardan han
gisinin kastedildigini bilmemekten meydana gelir.
2 Sentaktik ~ok anlmnlllrk ise, bir sozciigun birden fazla kategoriye ait olmasmdan, dilde birden ~ok sentaktik gorevde
kullamlmasmdan olu~ur. Buna kar~m.
3 Pragmatik ,ok anlamlrl1k, bir genel terimi kullananlann soz konusu genel terimi uygulamada aym nesnelere uyguladaklan h~lde, bu terimin uygularu~uu
yoneten an]am kurallan iizerinde uzla~amamalanndan meydana gelir.
~okanlamhhk yanh~a [ing. fallacy of ambiguity; Fr. erreur de l' ambigui"te}. Formel
olmayan ve yanh~ anlamalara yol a~an
bir yanh~ tiirii olarak, bir akdyiiriitme
ya da argiimamn, yamlhca bir sonucun
~akmasma neden olacak ~ekilde, genellikle birden fazla anlama o]an sozruk ya
da tiimceler ihtiva etmesi durumu.
~ok~uluk [Os. kesretiye; lng. pluralism; Fr.
pluralisme; Al. pluralismus ]. 1 Genel olarak, aymcinstenlik yerine ~itlili~n, aymhk yerine farkhhgm, tek bir ~y yerine
~oklugun onemini vurgulayan go~.
2 Evrenin, biriciklikleri i\de, tek bir
(bircilik) ya da iki ayn (ikicilik) ger~ekli-

ge indirgenemeyecek olan, bir~ok varbk


ya da ger~eklik ttiriinden meydana geldigini savunan anlayJ~. Varolan ~eylerin
tek bir ilkeye ya da iki kar~at ilkeye indirgerunesine kar~1 9k1p, biitlin bir varhk
alarumn birbirlerine indirgenemez, birbirlerinden bagunsiZ ve ayn varhk ya da
ogelerden meydana geldi~ni savunan
metafizik ogreti.
<;ok~t.duk ya da .;t>gulculuk, la) maddeci
~kfuluk ve 1-b) tinsel ~ok~uluk olarak
ikiye aynhr. Bunlardan madded ~ok~
luk, evrenin niteliksel olarak birbirlerine
benzemekle birlikte, birbirlerinden geometrik ozellikleri bakunmdan farkhhk
gt>steren atomlardan meydana geldigi savunan atomcu gorii~te ifadesini bulur.
Buna ka~m, tinsel ~ok~uluk, Leibniz'in,
atomlann yerini basit, nihaf, kendinden
var ve kahCI olan tinsel varhklar, gil~ ya
da enerji birimleri olarak tasarlanan monadlann aldag1, monadolojisiyle omeklerur.

Evrenin birligini ve biittinliigiinii koruyan, evreni tutarh, tamamlarum~, kapah bir biitiin olarak goren soz konusu
tozsel ~ok~uluga ek olarak, bir de yirminci yuzydda ortaya ~akan 3 yeni ,oktuluktan soz edilebilir. Evrenin mutlak birligi dii~iincesine ve tozsel bir varhk
anlaya~ma kar~1 ~rkan yeni ~ok~uluk,
evrenin sonsuz sayada eylem, degi~mc,
olay, olgu ve imkinlardan meydana geldi~ni savunurken, onu heniiz tamamlanmanu~ ve dogrultusu bilinmeyen bir
degi~me ve geli~me siireci olarak degerlendirir. Yeni ~ok~u]uk tcrimi, bir
yandan Herbart, Renouvier ve James'm
sistemlerini belirtmek it;in kullaruhrken,
bir yandan da ~~itli ve farkb bireysel
varhklan incelemek amacr giitmekle birlikte, evrensel yasalann ve belli bir birligin ara~tmlmasaru bir yana brrakan ogretiyi g&terir.
<;ok~uluk veya ~ogulculuk, soz konusu
felsefi ya da metafiziksel anlanundan
ayn olarak, 4 ~ok say1da neden arama
egilimini, ornegin psikolojide, psikolojik
fenomenlerin ~ok say1da nedensel faktortin sonucu oldugunu savunan yak]a~a-

~oklugu

1n1 ifade ecier. 5 Metodolojide ise -;ok-;uluk, her tiir a-;dclamarun, varolanlann
-;oklugunu ve farkhhg1n1 hesaba katacak bir aClklama
olmak d urum unda ol.
dugunu, a-;tklamada tasarruf amac1yla
hi-;bir zaman en basit kuram ya da hipoteze yonelinmemesi gerektigini ifade
eder. 6 c;ogulculuk, aynca toplum felsefesi a-;1s1ndan, aztnhk gruplann1n -;ok
-;e~itli karakteristiklerinin, toplumsal
butunlligun, daha gii-;lu olan -;ogunluk
taraftndan te$.vik edihnesi gereken, -;ok
onetnli boyutlan oldugunu savunan goru~e kar~ahk gelir.
7 c;ok-;uluk ahlak felsefesinde ise,
ozsel olarak istenen tek bir iyi bulundugunu one suren birci ahlak goru~une
kar~1t olarak, ger-;ekten ve ozu itibariyle degerli olan, dostluk, a~k, pa yla~ma
ve yardtmseverlik turiinden bir-;ok iyi
bulundu~unu, insan1n tek bir iyinin pe~inden gitmek yerine, bir-;ok iyinin pe~ine du~mesi, olabildigince -;ok iyiden
pay almas1 gerektigini savunan ahlak
gori.i~unu tantmlar.
8 c;ok-;uluk y a da -;ogulculuk, siyaset
felsefesi a.;t51ndan ise, yirminci yuzytl
ba~lannda lngiliz liberalleri ve sosyalistleri tarafandan geli~tirilen ogretiyi ifade
eder. Soz konusu ogretiye gore, iktidann, topluma devlet ya da tek bir suui\n
egemen olmamas1 iQn, -;ok -;e~itli kurumlara, dini, ekonomik, meslekt e~
timsel ve ku)tlirel kurumlara yaydmas1
ve idarenin merkezi olmaklan -;lkarllmaSl gerekmektedir.
.
~ok degerli mantlk [Ing. many-valued
logic; Fr. logique pollvalente; AI. mehrwertige logik]. D-;uncunun olanakstzhgt iJkesini bir ~ekilde reddederek, ikiden fazla
dogruluk degerine yer veren, kendisinde
ge-;en her fonnulun ikiden fazla dogruluk degerine sahip oldugu bir manbk sistemine; baz1 -;lkarun turlerini analiz ederken, 'dogru, yanh~ ve belirsiz', 'zorunlu
olarak dogru, zorunlu olarak yanb~, ve
mi.imkunr, 'kesinlikle dogru, kesinlikle
yanh~, muhtemelen dogru, muhtemelen
yanJ1~r onteklerinde old ugu gibi, en az
u-; dogruluk degeri kullanan manhga
verilen ad.

birlige inditgente 195

~olduktaki birlik [lng. unity in vcwiehj; Fr.

unite dans ln vnriete]. Bir buti.in olarak dii~unulmeye, kavrarunaya uygun bir yaplda olmakla bir1ikte, birbirlerinden ayn
olan ve aytrd edilebilen -;~itli nesnelerin, en azmdan bir bakundan ayn1 ya da
ozde~ olmalan hali. Ontolojik ozde~lik
ilkesi geregi birbir1erinden ayn duran ve
farkJ1 olan -;ok say1da nesnenin, ortak bir
ozellik baglamtnda, manbksal ya da
epistemolojik baklmdan ozde~ saytlmasa, farkb nesnelerin genel bir kavram altmda top lantnasa d urwn u.
~oklugu birlige indirgeme [tng. reduction
of nrultiplicity to the unity; Fr. reduction de
Ia multiplicile a l'unite]. Filozoflann, ozellikle de spekulatif meta~ilerin, d1~
dunyada gozlemledikleri -;okluga, -;ok
buyuk sayada nesne ve olaydan meydana
gelen -;okluga ili~kin nedensel a-;aklama..
lannda, s6z konusu -;oklugun, gerideki
ya da temeldeki nihai ve en yuksek bir
nedensel faktor ya da ger-;ekligin sonucu
oldugunu one sunne tavarlan i-;in kullarulan deyim.
Omegin, tPiaton birlikle -;okluk arastndaki saz konusu indirgeme ili~kisini, ~k
olarun, kendisinin +idea adtru verdigi
bir)i~n, ge.;id ve soluk kopyasa oldu~unu
soyleyerek -;ozmu~tu. Buna kar~1n, materyalist atomcu filozoflar, -;oklugun, yani
dogada varolan tiim nesnelerin, bir ~ey
den, yani maddeden meydana gelmi~ oldugunu soyleyerek, -;oklu~ kendisine
indirgedikleri birli~, maddenin, atom
ad!JU verdikleri k uc;W< ve bOiunemez par-;aaklan olarak tan1mlanu~Jardlr. AtomcuJara gore, dogada her ne kadar saytlamayacak kadar -;ok saytda ~ey varolsa
bile, bunlarm hepsi de, son -;ozi.imlemcde
tek bir ~y ti.irune, yani .~tomlara ya d a
maddeye indirgenebili.r. Oyleyse, ger-;ekten var olan atomlar ya da madde olup,
d1~ dunyadaki -;okluk gorunu~ten ba~ka
bir ~ey degildir.
Yine, Orta-;ag felsefesinde, -;okluk, varhgan temeli ve kaynaga, her~eyin kendisinden -;khgt yetkin varhk olarak
Tanrt'ya indirgenmi~tir. Spinoza'run panteist metafiz:iginde de, da~ dun yada varo-

196

~ok

soru

yanh~1

lup, deneyi.m yoluyla biiinen nesne ya da


varhklann meydana gelirdigi ~okluk, biricik ve sonsuz toz olan Tann'ya indirgenir.
c;okJugu birlige indirgeme tavnrun farkh orneklerini ortaya koyan bu gorli~ler,
kendi i~lerinde, S1ras1yla, ~oklugun varolmakla birlikte, yalmzca bir gorlinii~ oldugu, buna kar~m yalmzca bir olamn kaba bir ger~eklige sahip olup, ger~ekten
var oldugu teziyle, ~oklugun ve gorlinli~i.in ancak birlik arac1hg1yla ve sayesinde
anlamh oldugu kabuliinli i~ermektedir
ler.
~ok soru yanh11 [ing. fallacy of many questi0115 J. Formel ya da mant1ksal olmayan bir
yanh~ tlirli olarak, hi~bir ~ekilde basit olmaylp, tam tersine bir dizi yamb gerektiren, ve kendi i9nde ayn ayn ele ahrup
yamtlanmas1 gereken bir~ok soruyu banndlran bir soruya kar~llLk olarak, 'evet'
ya da 'hay1r' yarutlannda 1Srar etmeyle
belirlenen yanh~.
~oklanr1c1hk [Os. kesreti ildh; ing. polytheism; Fr. polythmme].Tannsal ger~ekli~n
~zi.i itibariyle, bir degil de, ~ok oldugwtu,
birden ~ok Tann'run varoldu~u savunan an!ayl$; doga gi.i~lerinin, oli.ilerin,

birtakun hayvanlarm tannsalla~tmhna


smm sonucu olarak ortaya ~1kan, ve birden ~ok Tann'run varhgm1 kabul eden
man~.

;ung Yung kitab1. <";in felsefesinde, ol~li,


denge ve uyum konusunu, 'altm orta'
anlay1~1m metafizik bir yakla~unla ele
alan; 'altm orta'mn, yalmzca ahlaki, erdemli ve bilgece bir eylem i~in belirleyici ve yonlendirici bir ilke degil, fakat
aym zamanda kapsamh bir varhk ilkesi, evrendeki her~ey i~in ge~erli olan bir
yasa olarak goriilmesi gerektigini savunan kitab.
Evrendeki her~ey i~in ge~erli olan
uyumu, biz insanlann kendi i~imizde
de bulmamz gerektigini one sliren kitabm, Kung ustarun torunlanndan biri tarafmdan yazdm1~ oldugu soylenir.
~iiriitme [ing. refutation; Fr. refutation].Bir
kamtlama ya da onermeyi, yanh~1ru ya
da yan11~hgm1 gostererek ge~ersiz kllma,
yanb~lama, ~iz hile getirme; bir iddiamn, yeterince desteklenmedigini, temellerunedigini ya da dogrutugunun
hi~bir ~kilde ispat edilmedigini ortaya
koyma.

daimicilik 197

D
dadaizm [tng. dadaism; Fr. dadaisme]. Birinci diinya sava~1n1n deh~etinden
kac;1p kurtulmak iizere, isvic;re'ye yerle~en bir grup ~airin kurdugu, sanatta
aklldl~Ihg1, raslanhy1, sezgi ve alayahgl on plAna c;1karan edebiya t alanu. T emelde y1k1c1 bir sanat ve dii~iince ak1m1
olan Dadaizm, bu terimi, salt anlamsiZ
bir sozciik oldugu gerekc;esiyle be~
mi~tir. Ba~ka bir deyi~le, akun Franslzcada ltahta at' anlamma gelen 'dada'
sozcugunii, sava~1n yaratt1g1 umutsuzluktan, burjuva degerlerine kar~1 duydugu tiksintiden kaynaklanan protestosunu ve yerle~ik estetik degerlere
meydan okuyan sanat eserlerini anlatmak i~in kullanm1~tu.
dag1hc1 adalel (ing. distributive justi~;
Fr. justice distributive]. Herkese hak etti~ vennek bic;iminde tarumlanan orantJh bir ~itlik dii~iincesinin iiriinii olup,
e~itlerin e~it, e~it olmayanlann da farkh
i~lem gormesi gerekti~ni savunan adalet
ti.irii. Bir toplwnda, mal, miilk, egitim,
imtiyaz, hak ve frrsatlarm, toplumun
iiyelerine oranbh bir ~ekilde dagtblmaslna dayanan adalet anlay1~1.
daghcJhk (ing. distributivity; Fr. distn"bution; AI. austeilung ]. Kl4sik manbkla, kategorik bir .onermenin oznesi ile yiiklemi arasmda soz konusu olan belli bir
ili~ki.

Terimin biitiin bir kaplarruna, yani


on un i~t\ret ettigi biitiin bir nesneler Slruhna aQk seQk olarak gonderme yaplldJgt zaman, terimin dag1td.rru~, aksi
takdirde da~b.lmaml~ oldugu soylenir.
Ba~ka bir deyi~le, terimlerden biri digerini lam olarak kaplamma ahyorsa, kap-

la1na giren terim, k.aplamsna alan terime


ta1n olarak dag1hlm1~tu.
E onennelerinde, her iki terim de tam
olarak dag1tdm1~tu; SeP, biitiin bir S
snufln1n, biitiin bir P S1n1hn1n d1~1nda
kalmas1 anlanuna gelir. A onennelerinde, ozne daglhlml~, fakat yiiklem daglhlmaml~tlr; SaP biitiin bir S S1n1hn1n
P s1n1ftnda ic;erildigi, f akat, S s1n1h P Slnlhyla bazen ortii~ebilirken, bunun her
za1nan boyle olmad1g1 ve elde yeni veriler olmad1kc;a, iki S1n1hn ortii~tugu
niin kabul edilmemesi gerektigi anlamlna gelir. Ornegin, iki s1ruhn ortii~tugu,
yani oznenin yiikJeme, yiiklemin ozneye
gore tam olarak da~tllm1~ oldutu
'Tum e~kenar iic;genler e~it ac;1h iic;genlerdir' onennesini, iki terim.in ortii~me
digi, yani oznenin yiikleme gore tam
olarak dag1blnu~ oldugu, fakat yiiklemin ozneye gore daghlmaml~ oldugu
Tiim Danimarkaldar iskandinavyahd1r'
onermesiyle kar~lla~hrahm.
0 onermelerinde, yiiklem dag1hlm1~,
fakat ozne i:lag1hlmaml~tu; SoP, slerden en aZindan bir ya da daha fazlaslrun, biitiin bir P s1n1hn1n d1~1nda kald1g1 anlamma gelir. I onermelerinde
ise, ne ozne ne de yiiklem dag1tilm1~
tu. Kategorik onermelerde, terimlerin
dagltllmasl konusu, oyleyse ~u ~ekilde
ozetlenebilir: Yaln1zca tiime( onenne(er
oznelerini ve yalruzca olwnsuz onermeler yiiklemlerini dag briar.
dagtdma kurallan [ing. rules for distribution; Fr. regles de distribution]. ~erli
bir tasunda, orta terimin en az bir kez
dag1tdnu~ olmas1 gerektigini ve sonuc;ta
dag1blnu~ olan bir terimin, o sonucun
onruliinde de dagthlml~ olmak durumunda oldugunu ifade eden kurallar.
daimicilik (ing. perennialism; Fr. phpetualisme ]. 1 GeneI olarak, insanm, toplumun ve ya~amm degi~mez baz1 temel
yonleri, gerc;ekleri bulundugunu, bu oz
ya da yonlerin hep ayru kald1guu savunan ogreti.
2 Evrendeki lemel gerc;egin degi~me
degil de, kahc1hk ve devamhhk oldu
gunu belirten anlay1~ olarak daimicilik,
1

198 daimon

daha ozel bir ~er~eve i,_inde, egitimin


mutlak ve degi~mez baz1 ilkelere, toplum, ya~am ve insanla ilgili bu kahCl
do~u ya da ger~eklere dayamnas1 gerektigini savunan egitim anlay1~1m ifa. de eder.
Daha ~ok Aydmlanma akllC1hgm1, humanizm ve iyimserligini yansltan bu anlayi~a gore, insan dogas1 her yerde aym
oldugu i~in, egitimin de herkes i~in aym
olmas1 gerekir. insamn degi~meyen, her
yerde aym olan dogasiiU ya da oztinii
alolhhkta bulan daimicilik, egitimin amacmm insan akhnm geli~tirilmesi ve iyile~tirilmesi oldugunu soyler.
Egitilmi~ insan ideali olarak, i~gudiisel
dogasm1 yonlendiren, arzu ve i~tihay1
akhrun denetimi altJna alan, ve bu sure~
boyunca rasyonel gu~lerini, bilin~li bir bi~
~imde belirlenmi~ hedeflerle uyum i~in
de kullanan insaru alan daimicilige gore,
ya~anun taklidi degil de, ona bir haz1rhk
olan egitimin gorevi, temel hakikatlerin,
evrensel dogrulann bilgisinin aktanlmaSldlr. Ba~ka bir deyi~le, mesleki ogretimi, ,_ocuga beceri kazandumay1 ama~
layan bir faaliyeti hi~ onemsemeyen
dilimicilige gore, ~ocuga kabCl bilgiler
ogretilmeli, kahcl degerler kazandmlmahdlr.
Evrendeki en temel ger~egin sureklilik
oldugunu dile getiren daimicilik ge~mi
~in mesajmm hi~ ortadan kalkmad1gmi
iddia edip, ogrencilere, i~lerinde ,.aglar
boyu insanlann en buyuk ideallerini, ba~an ve kazarumlanm ortaya koyduklan
buyuk edebiyat, felsefe, tarih ve bilim
eserlerinin inceletilmesinin gereklili~ni
one surer.
daimon. ilk~ag Yunan felsefesinde, bir tur
Tann ya da tdnnsal gu~. tPlaton'un felsefesinde, tannlarla insanlar arasmda
bulunan, tannlara insanlann niyazlanm, insanJara da tanr1larm buyruklanru
ileten gu~. Sokrates'e zaman zaman kendisini duyuran ve onun yanh~ i~ler yapmasma engel olan i~sel ve ruhsal ses ya
da varhk.
darapti. Klasik mantlkta, onculleri tumel,
sonucu ise tikel olwnlu bir onenne olan

ii~iinci.i ~ekilden tas1m kahb1. T erimin


ba~mdaki D harfinin de i~aret ettigi gibi,

darapti birinci ~ekilden darii'ye indirgenebilir: Tiim M'ler P'dir. Tlim M'ler S'dir. 0
halde, bazt S'ler P'dir.
darii. Klasik manllkta, buyiik onermesi
tumel, kii~iik onennesi ve sonucu tikel
olwnlu bir onenne olan, birinci dereceden ge~erli tasun kahb1. Tiim M'ler P'dir.
Baz1 S'ler M'dir. 0 halde, baz1 S'ler P'dir.
Darwin, Charles. 1809-1882 y1llan arasmda ya~am1~ ve canhlarda evrimin dogal
ay1klaruna yoluyla ger~eklqtigini one
stiren teorisiyle, bilim ve du~unce tarihinde adeta bir devrim yarabm~ olan
ingiliz doga bilimci.
Evrim konusunda yeterli karut sunarak,
canhlarm dogal ay1klanma yoluyla ~ev
reye uyum saglad1guu a~1klam1~ ve On

tile Origin of Species by Means of Natural selection [Turlerin Kokeni] adh temel eserinde geli~tirdi~ gorii~leriyle, zamarurun bilim ve din .;evrelerini derinden
etkilemi~ olan Darwin, Darwlnizm olarak bilinen evrim ogretisiyle Tann'run
varolu~una dair en onemli karutlardan
biri olan tduzen ve ama~ karubrun gucunu yiktlgl gibi, yaradlh~la ilgili dini ogretilere de oldurucii bir darbe indirmi~
tir.
Darwinizm [lng. Darwin nazariyesi; ing.

Darwinism; Fr. Darwinisme; Al. Darwinismus ]. Unlu ingiliz biyolog ve dogabilimdsi Charles Darwin'in dogal ay1klanma,
turlerin kokeni ve insarun tiireyi~iyle ilgili evrimci gorii~unu, onun i.nsan da
ic;inde olmak uzere, tum canh var hk tiirlerinin dogu~unu ve geli~mesini ya~a
ma sava~1 ile a~Iklayan ara~tumalanm
ve goru~lerini tarumlayan genel terim.
Darwin'in, organik degi~imleri a~lkla
mak amac1yla geli~tirdigi biyolojik evrim teorisini temele alan yakla~Im, L.,r,aru da i,_ine alan canh dogamn evrimJe
olu~tugunu, bu evrimin itici gucunun,
ya~ama kavgas1 ve bunun sonucu olarak da, dogal ay1klanma oldu~nu,
dogal turlerin yarahlmay1p, dogal etkenlerle, birbirlerinden ~lkarak olUimu~ oldugunu one suren ogreti olarak-

davran1' 199
Darl-vinizin, Darwinin, evnl'run ii~ ilke
ya da etkenin etkile~imine dayand1g1 anlayt~lnt tarumlar. Bu ii~ ilke ya da etken
Siras1yla degi~iklik, kahtnn ve varolma
sava~1d1r. Bunlardan degi~iklik, biitiin
canblarda soz konusu olan serbestle~tiri
ci etken; kalltun, benzer organik formlann bir ku~aktan ba~ka bir ku~aga aktatutucu etken;
nlmasinl saglayan
varolma sava~1 ise, belli bir ortamda tis
tiinliik saglayacak degi~iklikleri belirleyen, boylece de se~ici bir iireme h1z1 aracthgiyla tiirlerin degi~ime ugramas1n1
saglayan etkene kar~1hk gelir.
dasein. Ahnancada 'varolu~' i~in kullaru ..
Ian ve lafzen 'burada-olma', 'oradaollna' anlam1na gelen terim.
Terim ilk kez olarak varolu~t;u Ahnan
filozofu Karl t Jaspe~ tarafmdan kullandtnt~tlr. E.xistenz kavramm1 sahici, otantik
ins an varolu~u i~n koruyan Jaspers, dasein terimini normal, giindelik anlarru i~in
de suadan varolu~u ifade etmek iizere
kullarun1~t:Jr. Terime kendi felsefesi i~in
de, yeni ve ozel bir anlam yukleyen
tHeidegger ise, dasein1 belirli bir ti.irden
varolu~u, insan bireylerinin varolma tar
zm1 tanunlamak amactyla kullanu. Bu
tiirden bir varolu~un tetnel ve ayudedid
ozelligi~ onun varhgm kendisi i~in bir
problem oldugu, varolmantn ne anlama
geldigi sorusun u soran bireyin varolu~u
olmas1d1r.
Ayru zamanda neolojizmleriyle de fin
kazaruru~ olan Heidegger das~n terimirU,
modern donerrun insan1 bilin~ varltg1
olarak merkeze koyan ozne felsefesine altematif bir felsefenin temel kavrarru ola
rak onenni~tir. Ona gore, ins an kendi
bilincinin ekseni etrafmda donmez; o
her~eye kendi bilincinden hareketle
niifuz edip, onu manipiile edebilme gilcline sahip degild.ir. lnsan ya da insanf
varolu~ olarak dasein, ancak varllk.la iii~
kisi i~nde tarurup belirlenebiUr.
Heidegger i~in, insani varolu~ dunya
da-olma, insarun kendisini ~evreleyen
nesnelerle ve i~inde bulundugu toplulllun uyeleriyle, onlarla ilgilenme ve on
lara dikkat etme anlammda, belirli bir

ili~ki i~inde

bulunmast dun1muyla belirlenir. Bu ~er~eve i~inde Dasein'1 belirleyen ii~ temel yon vardu: 1 Olgusalhk,
2 varolu~sal durum ya da ki~inin ama~
h varhgtru ve potansiyelini kavramast
ve 3 insantn me~guli yetleri i~inde kendisini un utmast ve bu durumun bir sonuru olarak da, biricik ozelJiklerini ve
sahici varolu~unu kaybehnesi.
datisi. Klasik manttkta~ biiyiik onennesi
tiimel, kii~iik onermesi ve sonucu tikel
olumlu onenne olan ii~iincii ~ekilden
ge~erli tas1m kahb1: Tum M'ler P'dir.
Baz1 Mler sdir. 0 halde, baz1 S'ler p dir.
davran1~ [Os. tavru hareket; lng. behaviour;
Fr. comportement; AI. verhalten ]. Bir nesnenin, ozellikle de canh bir yarattg1n, bir
organizmarun belli bir ortamdaki hareket tarzt~ canblann ~e~itli durum ve ortamlardaki tepkileri, bireyin i~inde bu
lundugu dogal ya da toplumsal ortam1n
uyaranlanna tepki gostenne ya da yarut
verme bi~imi i~n kullarulan genel terim.
'Davran1~ta niyetten saz edilebilir mi?',
'Kalp ah~lan davran1~ olarak goriilebilir
mi?', 'Sessiz dii~iinme davran1~tan say1
hr rru?', "Belli bir bi~imde tasvir edilen
bir davraru~ tarz1 (omegin, kolun kaldinlmas) ba~ka bir bi~imde betimlendigi
zaman (ornegin, cam k1rma) da, davrant~ olmak dunununda m1d1r?' tiiriinden
sorular, davratu~ konusu i~inde ge~en
sorulara omek olarak verilebilir.
Bu baglamda, insan davrant~1n1n, psi
koterapi, uyu~h.lrucu ya da beyin cerrahisi yoluyla onemli olc;-iide degi~iklige
ugrahlmas1 d urwnuna ya da yontemine
davram~ kontrolii ad1 verilir. Ote yandan,
kendisine paradigma olarak davranl~~~
hg alan bir bak1~ a~1S1ndan, insan davraru~Inl bilhnsel yollarla ara~tLran disiplinler; psikoloji, sosyoloji, sosyal ve
kiiltiirel antropoloji gibi bilimlerle, biyoloji, ekonorni, cografya, hukuk., psikiyat
ri ve siyaset biliminin insan davrani~Iyla
ilgili olan alanlanndan olu~an ve insan
eylemlerini konu alan disiplinlei davranrf bili mleri diye tammlanu. Sosyal bilimler terimiyle e~anlamh bir terim ola ~
rak k ullarulan davraru~ bilimleri terimi,

200

davran1H1hk

sosyal bilimler terimine gore, daha deneysel bir yakla~1m1 ifade eder.
davram~~1hk [ing. behaviorism; Fr. behavioisme]. 1 Psikolojinin tam anlam1yla
empirik veya deneysel bir bilim olmas1
serekti~ini, onun sadece ve sadece organizmamn yaph~I ve d1~avurdu~u
~eyi ara~hrmas1 gerekti~ini soyleyen
psikoloji teorisi ve metodolojisi; insan
ve hayvan psikolojisini, zihin ve bilin~
kavramlanm tiimiiyle bir kenara birakarak, davram~;a ili~kin ara~hrmalarla
smtrlayan, psikolojinin mumkiin tek konusunun gozlemlenebilip, ol~iilebilen
davram~ oldu~unu savunan ~a~da~
Amerikan psikoloji okulu.
2 Zihinsel fenomenlerle ilgili onermelerin davraru~ ve davram~ e~ilimleriyle
ilgili onermelere indirgenebilece~ini savunan; insani faaliyetin bilin~, yonelim
ya da anlamla ilgili oznel boyutlanru
bir k1y1ya atarak, salt gozlemlenebilen
davram~ iizerinde yo~unla~an felsefi
o~reti.

Bir anlamda ingiliz dii~iiniiru T. Hobbes'a kadar geri gibnekle birlikte, tam
olarak 1910 y1hnda, John B. Watson tarahndan kurulan davram~~1hk, yuzy1l
ba~larmda hAkim ak1m olan i~ebakl~~~
h~a bir tepki olarak do~mu~tur. Davram~~lllk, bilince ili~kin inceleme,
ara~t1rma iizerinde yo~unla~ml~ olan
i~ebak1~~~h~m tersine, bilincin ve zihin
hallerinin kavranamayaca~llll one surer. i~ebak1~m giivenilmez oldu~unu,
zira ki~inin kendi benine' ili~kin kay1t,
bildirim ve bilgilerin miiphem ve oznel
olup, nesnel bir tarzda do~lanamaya
ca~ml savurian davram~~dlk, tmanhk9 pozitivizmin felsefr temel ve ilkelerine
dayanarak, do~rulukla ve kesin bir bi~imde bilinebilecek he~yin duyular
yoluyla gozlemlenen ~yler, yani davram~lar oldu~unu iddia eder. Ba~ka bir
deyi~le, davram~~h~a gore, psikolojinin ve insana dair bilginin mqru
yegane konusu gozlemlenebilir davranl~hr. Gozlem ise, en iyi bir bifi,imde
kontrollii deney yoluyla ger~ekle~ir. Bu
ti.ir deneylerde ise, davram~~1hk, hay-

van

davram~mm

genellenebilece~i

insan varhklanna da
kabulu uzerinde, hay-

vanlan kullamr.
Davram~~1hk,

insan davraru~m1 yoneten etmenler soz konusu oldu~unda, buradan da anla~daca~1 iizere, ko~ullu
tepke fikrini geli~tiren Rus ara~hrmaCJ.
Pavlov'un ~ah~malanndan hareketle,
salt ~evresel etmenleri belirleyici kabuJ
eden bir yakla~1md1r. Davram~ ~a~n
~lm ve ~u ya da bu tiirden ko~ullama
yoluyla o~renilir ve aym davram~ yine
d1~andan de~i~tirilebilir veya yonlendirilebilir. Bir tiir indirgeyici tmaddecilik
~eklinde geli~en davram~~1hk, ~a~n
~unahk.

empirizm, nesnelcilik ve do~alahk gibi aklm ve yakla~unlan da


i~eren, determinist ve materyalist biro~
retidir.
Tarihi su-as1yla, 1900-1925 ylllan arasmda, Thorndike ve Watson taraftndan temsil edilen klasik davranr~~rlrktan; 19201940 ydlan arasmda Tollman ve Guthrie
gibi psikologlann onctiliik yaph~l yenidavranr~~rlrktan; 1940-1950 arasmda on
plana ~1kan Clark Hull'un hipotetikodeduktif davraru~ teorisinden; 1960-1975
arasmda ortaya ljlkan Skinnercr davranr~
t;rlzktan ve nihayet bu tarihten giiniimiize dek siiren bili~sel davranr~t;rlrktan olu~an davram~~lllk ak1m1, laboratuvar
ara~t1rmas1yla deneysel bir metodolojiye biiyiik bir inan~ besleyen Amerika
Birle~ik Devletlerinin 20. yuzy1ldaki
h~kim psikoloji okuludur.
a) Bazt radikal davranr~plar, bir yandan
davram~In anlamm1 norolojik siire~leri
de kapsayacak ~ekilde geni~letirken, bir
yandan da 'se.-;me', 'karar verme', ve 'isteme' gibi zihinsel bir boyutu ya da entellektiiel bir temeli olan sozcLiklerin, hi~
bir ~Ide zihinsel olaylarm ya da zihin
hallerinin yerini tutmadl~llll soylerler.
Onlara gore, '5e91le', 'karar verme' ya da
'isteme', herkes tarahndan gozlemlenebilir olan davraru~m ortaya 9.lo~1yla
veya ortaya .;rkacak olan gozlemlenebilir
davraru~ e~ilimleri aracdl~lyla a~lklana

bilir. Orne~in, dii~iinme, sessiz konu~


mayla, gutlak hareketleri ve goz tepkile-

cleAer

riyle a9klamr. Onlara gor~, konu~ma ve


dil, olduk~a karma~1k durtiHepki sistemleri olup, gozlemlenemez zihin hallerinin
varh~m kamtlamak i~in bir temel olu~
turamaz.
b) Metoda/a jik davram~fllar, zihin hallerinin varolu~una inanmakla birlikte,
onlarm bilimsel ara~hrma konusu olamayacaklannl iddia ederler. Zihin halJeri nesnel ve bilimsel bir tarzda incelenemez, onlara ili~in olarak ondeyide bulunulamaz. Epifenomenal davranr~fllar ise,
davram~sal olmayan zihin hallerinin varoldu~una, fa kat onlann insan davraru~1
uzerinde nedensel bir etkisi olmad.!~ma
inamrlar.

3 Davram~~1h.k terimi, ayr1ca unlu


antropolog George Herbert Mead'in teorisi tammlamrken. onun sosyal eyleme donuk ilgisini ~a~da~ psikolojideki
davran1~~1hktan ay1rmak amacyla kullamhr. Buna gore, sosyal davraru~~1hk
insan varhklaruun di~er hayvanlardan
kendilerini ba~kalarmm yerine koyabilme, ba~kalarmm tepkilerini ongorebilme yetisiyle, sosyal ya~arrun temeli olan
beni in~a eden sembolik etkile~imcili~
merkezindeki dili kullanma ve ileti~im
de bulunma yetenegiyle ayr!ld!glru one
suren teoriyi tanunlar.
dayanak [Os lulmil; in substrate, substratum; Fr. substrat; substratum]. Gene! olarak, niteliklerin kendisine ba~land1~1,
kendisinde bulundu~u temel. Degi~me
boyunca varh~m1 surduren, kahc1 temel
ya da ozne.
Dayanak, Aristoteles'te suas1yla, formun gerisindeki, temelindeld ~ldl alan
madde; niteliklere sahip olan somut ~ey
ve nihayet manhktaki yukleme faaliyetinin oznesi anlamma gelmi~tir.
dayamtmac!hk [lng. so/idarism; Fr. solidarisme]. Ahl4km, siyaset, sosyoloji, hukuk
ve iktisatm temelini dayan1~mada bulan
o~reti. Ozellikle de, sosyoloji ve ahl4k
alanmda, dayaru~ma fi.kri uzerine kuruJan goru~ veya doktrin.
Dayam~mac1hk, ilke olarak, her insarun uygarh~m kendisine sa~lad1~1 nimetlerden dola}'l, dunyaya boro;lanm1~
olarak geldigini one surer. tnsarun, bu

201

:1edenle toplumsal kalkmrnaya katk1da


bulunarak, ba~ka bireylere yard1m ederek, ve toplumsal yukumluluklerden
kendi payma du~eni yerine getirerek
borcunu odemesi gerektigini belirtir.
Dayam~mac1hk, bireylerin yardun dernekleri ve kooperatiller arac!h~Iyla en
yuksek ol~ude yard!mla~mak durumunda olduklanm one surerken, tozgecilikle ozde~le~ir.
definiendum. Tammlanan, tammlanmak
durumunda olan ifade, terim ya da
kavrama verilen Latince ad. Tanunlayan terimler ya da sozciikler tarahndan
anlam1 ortaya konan kavram.
definiens. Bir ~eyi tammlamak uzere
kullandan sozciiklere, tammlayana verilen Latince ad. Bir tammm, tammlanamn anlam1m ifade eden par~as1.
de~er [Os. lnymet; lng. value; Fr. valeur; AI.
wert]. 1 Ahl4k ya da de~er felsefesinde,
olgu bilindnden sonra ortaya ~lkan ve
olguya, belli duygulan, arzulan, ilgileri,
arna~lan, ihtiya~ ve eylemleri olan ozneyle ili~kisi i9nde, belli nitelikler yuklemeyle belirlenen tavll"; oznenin, olana,
olguya yukledigi nitelik.
Buna gore, de~er soz konusu oldu~un
da, i~e mutlaka oznenin, ki~ili~in kan~
masl gerekir; ole yandan, de~er, oznenin ya da zihnin teorik bir Ia VIr ya da
yoneliminden ~ok, pratik bir tavu ya da
yoneliminin ifadesidir ve de~er, oznenin
ilgili nesnenin kendi ki~isel amaa ve eylemleriyle olan iliJlkisini ifade etmek
uzere, ona, di~er niteliklerine ek olarak,
sonradan ekledigi bir niteliktir. De~er
i~te bu sure~ten sonra, kendi ba~ma ve
nesnel bir bio;imde de~erli bir feY olarak
goriilmek suretiyle, nesnell~tirilir ve
nesneye yans1h.l!r.
De~er, bir olo;iit olarak, olanla olmas1
gereken aymmm1 i~erir ve her zaman
olumlu ya da olumsuz bir ~ey olarak gorunur. Ote yandan, tum de~erler, de~er
bi~me tam ve bi~tigi de~er do~ru olmayabilece~i i9n, tavn zorunlu olarak
kabul edilmek dururnunda olmayan
de~er bi'>ici bir oznenin nesne ya da olguyla olan ili~kisini i~erdi~inden, tarll~
mah ola bilir.

202

degerden bagms1zltk

Bu fierfieve i.;ir.de, haz (olumlu) ve aa


(olwnsuz) g:ibi llazCI degerlerden, guzel
(olumlu) ve c;irkin (olumsuz) gibi estetik
de~erlerden, iyi (olumlu) ve kotu (olumsuz) gibi al1laki degerlerden, yararh (olumlu) ve yararslZ (olumsuz) gibi yararcz degerlerden, sevap (olumlu) ve gunah
(olumsuz) gibi dini degerlerden, ve nihayet do~ru (olumlu) ve yanh~ (olumsuz)
gibi mantlksal degerlerden soz edilebilir.
Ote yandan, bir ~eyin arzu edilen sor:tUfilan tiretmek bak1mmdan sahip oldu~u de~ere, istenen bir sonuca ula~
mada arafi i~levi goren bir ~eyin sergiledi~i de~ere, ara~al ya da pragmatik
deger ad1 verilirken, bir ~eyin bizzatihi
kendisinden dolay1 sahip oldu~u, kendi
ic;inde ve kendi ba~ma sergiledi~i de~e
re asli deger denir.
Yine, bir ~eyin en yuksek say1da insan
ic;in en yuksek mutlulu~a katkJda bulundu~u stirece de~erli oldu~unu savunan anlay1~ yararc1 deger anlay1~1 olarak
bilinirken, iyilik, guzellik, do~ruluk gibi
de~erlerin, insandan ba~ olarak
varoldu~unu, ki~iden ki~iye, ktilttirden
ktilture de~i~meyen nesnel gerfiekJikle~
re kar~1hk geldi~ini savunan goru~e
nesnelci deger anlay~ ada verilir.
Buna kar~m, iyilik, do~ruluk ve guzellik gibi de~erlerin nesnel bir gerc;eklikleri bulunmad1~&nl, ki~isel duygulardan,
tavu ve gerfieklik yorumlanndan ba~ka
hi~jbir ~ey olrnadt~Inl dile getiren de~er
goru~une oznelci deger gorii~ii, ve nihayet de~erlerin bir kulturden di~erine
farkhhk gosterdi~ini, de~erlerin, ki~inin
fievresi, ki.ilttiru ve mizac1 tarafmdan belirlenen ki~isel ve toplumsal tercihlere
goreli oldu~unu one stiren de~er anlay1~ma da goreci deger anlay~ olarak tammlanmaktadu.
Ayu fierfieve ifjinde, d tin yada neyin
gerfiekten ve kendi ba~ma iyi, arzu edilir ve onemli oldu~unu ele alan o~reti
ye; de~erleri onem derecelerine gore
ayuarak suuflayan felsefe dahna deger
teorisi ad1 verilir.
2 Manhkta, bir de~i~kenin belli bir
yorum alhnda olu~an de~er alamn her-

hangi bir unsuru. Bu ba~lamda, bir de~~kenle adlandmlan ~eyler s1mhna;


bir de~~kenin belirli bir yorumda kazamp, bu de~~kenin yerine gefjti~i adlann gosterdi~i dild1~1 nesnelerden olu~an ktimeye deger alana ad1 verilir.
3 Dilbilimde, dilsel bir o~e ya da birimin dil sistemi ic;indeki farkh konumuna ba~h olarak ortaya filkan anlarru. Saussure'tin dilbiliminde onemli bir yer
tutan bu anlay~a gore, dilsel bir o~enin
de~erini belirleyebilmek ifjin, 0 o~enin
kendisiyle ayru dtizlemde bulunan veya
yer alan di~er O~e}er}e kurdu~U kar~It
Uk ba~ntuanru dikkate alma zorunlulu~u vardu.
4 iktisatta, mubadale edilebilir, satdabilir bir e~ya ya da nesnenin k.ar~d1~1,
ozellikle de onun parasal veya maddi
olarak belirlenen ederi. Bir mal, hizmet
ya da i~e izafe edilen goreli anlam ve
onem.
Bu fierfieve ifjinde, bir mal, e~ya veya
hizmetin ba~ka mal, e~ya veya h.izmet
edinme imkam sa~layan de~eri; bir
nesne ya da e~yanm ba~ka bir e~ya ile
de~i~tirilmesi
ba~lammda
ta~tdi~l
de~er mubadale degeri diye tarumlarur.
Buna kar~m, mal ve ~yalarm ihtiyafjlan
kar~dama ozelliklerinden do~an de~er
lerine, bir e~yarun ttiketi.m veya ba~ka
bir maim uretilmesi ba~lammda sahip
oldu~u de~ere kullamm degeri ad1 verilir

de~erden ba~lmsizhk [lng.

value fretdam]. Bir disiplinin ya da bilimin salt filp


lak olgularla ilgili olmas1, de~er bakimmdan notr ya da yans1z olma hili;
bilimsel ara~hrmamn salt kendi ba~ma
bir nesnenin, ~ya, eylem ya da durumun ahlaken iyi, kotu veya ahlakla ili~
ldsiz olup olmad1~1JU belirleyememesi
durumu. Bilimsel ara~bnna1un belimlemeler, aljlklamalar sa~layabilece~i, ondeyilerde bulunabilec~i, fakat de~er
yargiSl tiretemeyece~i tezi.
De~erden ba~1ms1Zhk dti~tincesi soz
konusu oldu~unda, birbirinden farkh Ufi
gorii~ gundeme gelir. Birind goru~, 1
nesnelli~in ve dolayisiyla de~erden ba~Imsazhk ve yans1zh~m bilimin olmazsa

deger hiyerar~isi 203

olmaz ko~u 1u olciu~unu one siiren pozi~


tivist gori4~tiir. Olgulan konu alan bililnin nesnel, oysa de~er ve de~er yargtlanntn oznel oldu~unu, soz konusu
oznelli~in bilimin nesnelli~ne ve kamusalh~Ina zarar verdi~ini dile getiren pozihvist gor(i~, bilim adam1nm ara~tuma
laruun her a~amas1nda ki~isel e~ilim,
taVlr 1 onyarg1 Ve tercihlerinden soyunffiU~ olaca~1 beklentisiyle birlikte, sosyal
bilimler ba~ta olmak iizere, tiim bilimlerin de~erden ba~unstz oldu~unu one
surer. Do~a bilimlerinin yontem.Jerinin
sosyal bilhnler alan1nda da kullarulmas1
gerekti~ini savunan bu gorii~, orne~in
sosyolojiyi de, manbksal olarak de~erle
ilgili hi~bir i~erimi olmayan bulgulan
kaydebnekle u~ra~an, h1muyle teknik
nitelikte bir etkinlik olarak goriir.
Bunun tam kar~1s1nda yer alan goru~
ise, 2 toplumsal veya sosyolojik analizin
her a~amasuun ahlaki' ve politik kabul
ya da i~erimlerle dolu oldu~unu, sosyo
lojinin kendisinin ideolojik bir disipline
tekabiil etti~ini one siiren Marksist goru~tiir. 3 Buna kar~tn, soz konusu iki u~
arasJnda, ozel olarak sosyolojinin, genel
olarak da sosyal bilimlerin ahlak, siyaset
ve de~erlerle i~ i~e ge~mi~ bulund u~u
nu, ama ara~tuma alanlann1n se~imin
de de~erler i~e kan~sa bile, ara~ttrma
run tarafsaz bir bi~imde siirdiiri.ilmesi,
sonui;lann yans1z bir ~ekilde takdim
edihnesi gerekti~ini one siiren farkl1 goru~ler bulunur.
de~ere dayah varhk hiyerarisi (ing. axiological hierarchy of reJJlity; Fr. hierarchie
axiologique de Ia rtalite]. tPiaton'da, ama
ozellikle de Aziz t Augustinus'ta saz konusu alan, ve varhklan asli ve temel de~erlerine gore dereceleyen, diizenleyen
hiyerar~ik varhk gorii~ii.
Bir de~er hiyerar~isini bir ger~eklik hiyerar~isi hAiine getiren ve dolayts1yla
var hk derecelerinden saz eden bu varhk
anlay1~1na gore, bir ~ey daha de~erli oldu~u, daha yuksek bir de~ere sahip oldugu si.irece, varhk hiyerar~isinde daha
yuksekte bir yerlerde bulunur. Ba~ka bir
deyi~le, daha yuksek alan daha de~erli

vc

ger~ektir.

Aziz Augustinus'ta varhk


hiyerar~isinin en tepesinde, Platon'un
iyi ideas1na _benzer bir bi~imde, Tann
bulunur. Fiziki nesneler bu hiyerar~inin
en alhnda bir yerlerde bulunur; ins an
ruhu ise, bu ikisi aras1nda kahr. Buna
kar~1n, melekler, insan ruhunun iizerinde, Tann'Iun alhnda bir yer i~gal eder.
deger felsefesi. [ing. axiology; Fr. axiologie; AI. axiologie]. De~erin do~as1na, ol~iitlerine ve metafiziksel stati.isiine ili~
kin ara~tlrmalardan meydana gelen
de~er teorisi.
Aksiyolojinin problemleri dort ba~hk
alttnda toplanabilir: 1 De~erin do~ast
IUn ya da oziiniin ne old u~u problemi. 2
De~er tipleri sorunu. Buna gore, baz1
de~erler kendinde, kendi ba~Jna ve bizzat kendileri i~n istenir, bun a kar~1n di~erleri soz konusu temel de~erlere gotiiren ara~lar olduklan i-;in istenir.
3 De~erin ol~tii problemi. De~erleri
belir)eme, olc;me ya da Slnama standartlantruz hem psikolojik faktorler hem de
manhksal o~elerden etkilenir. Nitekim,
baz1 filozoflar standartl, elde edilen hazZln niceli~inde (t Aristippos) bulurken,
bazllan uyum, tutarhhk ve bii tiinliikte
(tPlaton, tHegel) bulmu~lardu. 4 De~e
rin metafiziksel statiisiiniin ne oldu~u
problemi.
De~erin metafiziksel statiisiiniin ne oldu~u problemi gi.indeme geldi~i zaman,
ii~ ayn tav1rdan saz edilebilir: a) De~e
rin in sana ba~b ve goreli old u~un u savunan 6znelcilik, b) de~erlerin, mantlksal
ozler oldu~unu, fakat ger~ekte varolu~
sal bir statiilerinin bulunmadt~uu savu
nan manttksiJl nesnelcilik ve c) de~erlerin
metafiziksel ger~ekl i~n nesnel ve aktif
bile~enleri oldu~unu savunan metafiziksel nesnelciUk.
deger hiyerarisi [in g. lzierarchy of values;
Fr. hiearchie des valeurs]. Nesnel bir varolu~ u, insandan ba~tmstz bir ger~ekli~i
oldu~u savunulan ahlaki de~erlerin nitelik ve niceliklerine, onem ve yo~un
luklanna ba~h olarak belli bir derecelenme, ya da stralanma i~inde olmas1
durumu i~in kullanllan deyim.

204

deAerl eme

Boyle bir deger hiyerar~isi geli~tiren filozoflardan biri alan Max +Scheler de~erlerin, once niceliksel temeller iizerinde, s1ras1yla a) siirel b) kapsam ve
boliinebilirlik, c) temel alma ve d) doyumun derinli~i olt;Utleriyle I duyumsal
de~erler olarak ve sonra da, daha ~ok niteliksel farkhbklardan dolay11 II ya~arn
sal de~erler, III tinsel de~erler ve IV
dinsel de~erler diye, a~a~1dan yukar1 ya
do~ru Slralandl~lnl One siirmii~tiir.
de~erleme [lng. valuation; Fr. ~valuation;
AI. bwertung scltiltzung ]. 1 Manhkta,
bir onenne kiimesinin her o~esine bir
do~ruluk de~erinin verilmesi i~lemi.
2 Ahlak felsefesinde, bir olay d urum,
ya da nesnenin iyi, kotii veya ahlakla
ili~kisiz oldu~unu soyleme, ana bir kymet takdir etme, ahlaki eylemler i-;in bir
deger yarg1s1 iiretme.
3 Iktisatta1 bir nesne, e~ya, gerc;ek bir
ozellik veya bir hizmete ekonomik bir
de~er yiikleme. Bu ba~lamda, degerin
kayna~1 veya en temel belirleyicisinin,
iiretim esnas1nda harcanan emek oldu~unu soyleyen de~er teorisine emet,in
degeri teorisi, de~erin biricik oi~Usii~n
son birimden elde edilen yarar anlaminda marjinal fayda oldu~unu one siiren
de~er teorisine ise marjitral dega teorisi
ad1 verilrnektedir. Nihayet1 bir nesne ya
da e~yarun de~erinin biricik ol-;iisiiniin
soz konusu e~yarun iiretiminde kullaru
tan iiretim faktorlerinin toplam maliyeti
old u~un u dile getiren de~er teorisi ise,
ntaliyet deger teorisi olarak tarumlarur.
degerlerin tersyiiz edilmesi [lng. transvaluation of values; Fr. transvalUQtion dEs valeurs ). tNietzsche'nin geleneksel de~er
leri once a~md1rarak sonra da atarak,
yeni de~erler one siinne tavnl insanlann geleneksel de~erlere ve toplumun
muhafazaklrh~1na ba~kald1rarak, yeni
de~erlerle ortaya ~1kmas1 gerekti~i dii~iincesi i~in kullanllan deyim.
Onun zaylfh~1, kole ruhunul edilgenligi
yiicelten geleneksel Hristiyan ahlakma
kar~a ~1kara~ insarun kendi kendisini
olumlamastru, kendi kendisini ger~ek
l~tinnesini ama~ bilen yarabc1 ahlakl
1

on plana ~lkartan gorii~iinii ifade eden


terim.
de~er perspektivizmi [lng. value perspectivism]. De~erlerin temelde mutlak ve
de~i~mez oldu~unu 1 fakat ayn de~er
lerin1 onlara ili~kin bilgimizin goreli olmas 1 anlam1nda rolatif old uklann1 savunan ani a y1~.
Farkb toplwn ya da tabakalann farklt
ahlaki de~erlere sahip olmas1 ya da farkh uygulamalar sergilemesinin, degerlerin toplumlara goreli oldugu anlam1na
de~il de, toplumlar1n mutlak ve degi~
mez de~erlere farkll pencere ya da perspektiflerden bakhg1 anlarruna geldi~in.i
one siiren bir yakla~un olarak de~er
tperspektivizmi, goreli olarun de~erler
de~il, fakat de~erlere ili~kin bilgimiz oldu~unu savunur. Bu yakla~1ma gore,
e~er insarun de~erlere Tanralmn bak1~
a~unndan yakla~abilmesi soz konusu olsaydl, o de~erleri dogru perspektiften ve
mutlak deierler olarak gorecekti.
de~illeme [lng. negation; Fr. n~gation; AI.
verneinung]. Bir onermenin inkan.
Manhkta her onermenin tek bir de~il
lemesi old u~u ve p gibi bir onennenin
de~illemesini olumsuzlamanm, ger~ek
te pyi olumlamak anlam1na geldi~i
kabul edilir. Bundan dolay1 1 bir onermeyle onun de~illemesinin ~eli~ik olduldan soylenmektedir.
Bu ba~lamdal do~ru bir onenneden
yanb~ bir onenneyi, yanh~ bir onermeden de do~ru bir onenneyi elde eden
birli ekleme degilleme eklemi ad1 verilmektedir.
de~illeme manlt~a [ing. logic of negation;
Fr. logique de n~gation]. Acllarla dolu bir
ya~am siirecinin temel nedenini bilgisizlikte bulan, saplantdann1 kor inan~la
nn, onyargJiann, tiirlii tiirlii tutkularml
ya~am ~ark1na ba~1mhh~m, hep a yru
kokten tiiredi~ini1 ya~aJJUn ne oldugunu gorememekten, tutkulan ~klrtan
bilgisizlikten kaynaklandJgut! savunan
tBudizmde, bilgisizli~in ortiisiinii kaldlnnak ve tNirvana'ya eri~me yolunu
kunnak amaa yla geli~tirilen mantlk
tiliii.

degitme

Ontegin, bu 1nanhgu1 bir par~as1n1


olu~turan 'Varlrgr n sekiz katlr degillenrne
yontenu~nde, ya~amtn ~e~itli ger~ekleri

nihai ve en yi.lksek ger~ek a~s1ndan Sl


nand1g1 zaman, Ne dogum var, ne
oli.im; ne si.irekli bir olu~ var ne yok
olu~; ne birlik var ne ~okluk; ne geli~ var
ne gidi~' sonucuna ula~1hr. Ba~ka bir
deyi~le, degilleme manttg1 s6z konusu
oldugunda, gi.inli.ik ya~amm temel dogrulan yadsmarak, en yuce ger~egin her
ti.irli.i nitelemenin otesinde oldutu belirtilir.
degi~im felsefesi [lng. philosophy of change; Fr. philosaphie du changement] Aristoteles'in felsefesinde oldugu gibi, degi~
lne olgusunu dunyam1ztn temel bir
olgusu olarak kabul eden ve degi~me
konusunu uygun bir kavramsal ~er~e
veyle a~tklamaya, anla~llu hAle getirmeye ~ab~an felsefe ti.irii.
+Herakleitos'un, tMarks ya da Bergsonun felsefelerinde oldugu gibi, duragan bir ger~eklik, statik bir varhk anla
y1~1n1 tiimiiyle reddeden, degi~meyi
evrenin tek kahc1 ve si.irekli ilkesi olarak goriip, temel ger~eklik yapan felse
fe tiirii i~in kullantlan deyim.
deAitken [Os. muteltauuil; ing. variable;
Fr. variable; AI. variable, veriinderlich] . 1
Manhkta, temel yorum alhnda, belli bir
~eyin degil de, belli bir ~eyler S1n1fln1n
ad1 olan sembol; belli bir yoruma gore,
belli bir nesneyi gostermeyip, yerine
ge~tigi adlann gosterdigi nesnelerden
olu~an ki.imeyi deger alan1 olarak kazanan simge. Bir bagtnll ya da fonksiyonda, gerektigi zaman belirli sabit terimlerin yerine ge~irilen belirsiz terim, degi1

~ebilen nic~lik.

2 Metodolojide ise, bir deney soz konusu oldutunda, deneysel bir durumu
olu~turan etkenler, ba~langt~ ko~ullan
ntn etkisine bagh olarak ortaya Qkan sonu~la, gozlemlenen sonurun ortaya ~tkt
~~nda etkisi aranan ba~langt~ ko~ullar1
olarak iki ye ayrtldtgmda, sonucu belirleyen etkenlere bagrms1z degi~ken, sonuca ise bag,ndr degi~ken ad1 verilir.

205

degi~me [Os.

tebeddiil, telunroi.il; ing. change; Fr. changement; AI. wrtinderung, amderung]. Duyumsal ve i~ebak1~sal deneyi-

1nimizin en belirgin, temel ve ozsel


yonlerinden biri; varolanlartn ba~ka bir
~ekle ya da duruma girmeleri si.ireci.
Degi~me kavram1 s1rastyla, zaman
i~inde ard arda geli~i; degi~me boyunca
kendi kendisiyle goreli olarak aynt
kalan bir ~ey ya da tozi.i; bu tozi.in sahip
oldugu ozellikler bakurundan sergiledigi fark.lthklan ve belli bir yon ya da
dogrultuyu i~erir.
Degi~1ne problemini felsefe tarihinde ilk
kez olarak ele alan di.i~i.ini.ir Herakleitos
olmu~tur; o, ~agda~1 Parmenides'in 'Degi~lne, ~eli~ik oldugu i9n, iml<Anstzdu
~eklindeki tezine kar~1, 'Degi~me ~eli~ik
tir, btmdan dolay1 da, ~eli~ki, yani kar~tt
larm birligi, ger~ekligin oziini.i meydana
getirir' diye di.i~iinmi.i~ti.ir. Filozof, 'Aynt
nelue ikl defa giremeyiz' demi~ ve deti~
menin bir nitelikte, kar~tbna doni.i~me
~eklinde oldugunu savunmu~tur. $u
halde, IIerakleitos, Pannenides'in dura
gan ve degi~mez varhg1na kar~1, niteliksel degi~me olarak olu~un ger~ekJigini
one si.irmi.i~ti.ir.
Aynt nehre iki kez girilemeyecetini one
si.iren tHerakJeitos'un gori.i~lerinin savunuculugunu yapmt~ olan i.inli.i Kraty
los'a gore ise, ayn1 nehre, yabuz nehrin
kendisi degil, fakat nehre giren de degi~
mi~ olacag1 i~in, bir kez bile girilemez.
Ustas1 HerakJeitos'un det~me anJayt~l
nl geni~leten Kratylos'un bu a~1r1 degi~me gori.i~i.i, nesnelerin degi~mesiy
le birlikte, nesneleri tasvir etmek i~in
kullantlan betimlemeler ve dil ge~ersiz
hAle geleceginden dolayt, konu~mayt
imkanstz hale gel:irir. Bundan dolay1, ko-nu~mak yerine, yalruzca nesnelere i~a
ret etmekle yetiruneliyiz.
EleaWarm gori.i~lerinden etkilenen Empedokles ve Anaksagoras, bir yandan
da degi~me olgusu ve ~oklutu kabul
etmi~tir. Onlara gore, d1~ diinyadaki
gozle gori.ili.ir ~oklugun kendilerinden
dogdugu ogeler niteliksel bakundan
farkhbk gosterir ve evrendeki heiJey bu

ogelerin hareketlerinden, onlartn ~e~itli


birle~inlerinden aneydana gelir. ~u
halde, soz konusu iki filozof, evrendeki
niteliksel degi~meyi reddehni~ ya dadegi~lneyi, Parmenides'in varhguun ozelliklerini ta~ayan ogelerin yer degi~tirme
hareketine indirgetni~tir.
Degi~me pl'oblemini aynnhh bir bi~imde ele alan ve felsefesinin en onemli
pro bleani haline getiren filozof, degi~
nenin ezeliAebedi oldugunu, evrenin
zorunlu ve tarh~lmaz bir olgusuna kar~ahk geldigini kabul eden tAristoteles
ohnu~tur. 0 her tiir hareket ya da degi~me ir;in, kinesis terimini kullanarak,
degi~lnede ~u temel ogelerin soz konusu oidugunu savunmu~tur: 1 Degi~me
boyunca varolmaya devam eden y a da
degi~1nekte olan 1nadde, dayanak ya da
toz. 2 Belli bir formdan yoksunluk. 3 Degi~ane boyunca ya da sarasanda ortaya
~akan bir form. Buna gore, ti.im degi~
neler, bir formla, daha once sa hip olmadaga bir foranu kazanan bir maddeden
aneydana gelir.
Aristoteles'e gore, ~evremizde gordi.igt.ianl.lz ~eyler siirekli olarak degi~mek
tedirler. Bundan dolaya, degi~me d1~
di.inyaya ili~kin tecri.ibemizin en temel
olgulanndan biridir. Aristoteles i~n,
degi~me, nicelik ve nitelik bakunandan
degi~meye, harekete ek olarak, varhga
geli~, bi.iyi.ime, ~i.iri.ime ve yok olu~ anlam1anna gelir.
Ote yandan, bu degi~anelerden bazalan
dogaldar, bazalara ise insanan yarahca faaliyetinin bir sonucu olarak ortaya ~akar.
Varolan ~eyler si.irekli olarak yeni form
kazanmakta, yeni canlalar di.inyaya gelnekte ve insan tarafandan evler1 heykeller, v. b. g., yapalmaktadar. Degi~me si.ireci yeni bir form kazanmaya i~erir. Her
degi~mede ayna kalan bir ~ey, yani
anadde ve ayraca degi~en bir ~ey, yani
form vardJr. Ba~langa~taki nesne ba~ka
bir ~ey olabilme potansiyeline sahiptir.
Degi~ane, buna gore, potansiyel gi.i~le ..
rin akti.ielle~mesi ya da ger~ekle~mesi
si.irecidir. Bu ise maddenin, o ba~ka bir
~ekle sahip olan bir madde haline gele~

bihnesi i<;in, bir ~ekilde degi~tirihnesiyle


olur. Madde ~iandi ba~ka bir ~ekil ya da
form kazannu~ olsa dahi, geride yatan
dayanak olarak ayna kahr. Buna gore, bir
me~e palamudu me~e agaca haline geldiginde, form bakamandan ger~ek bir
degi~1ne soz konusuyken, madde baktmndan ger~ek ve kahca bir ogenin varhgandan soz edilir.
Aristoteles'e gore, baza degi~meler da~
gi.i~leri"* fail nedenlerin yaraha faaliyeti
sonucunda ortaya r;akarken, degi~mele
rin ~ogunda boyle bir da~ nedene gerek
duyulmaz. Onun dogal olmayan, zorla
ger~ekle~en bir degi~me olarak niteledigi birinci tiirden degi~meler, bir ~ey doganan nonnal aka~ana mi.idahale ettigi
zaman ortaya c;d<ar. Buna gore, omegin,
bir aga~ bir suaya doni.i~tiiri.ilebilir,
fakat bu normal ve dogal bir geli~me de,
gildir. Bu ti.irden bir degi~me si.ireci, yalruzca bir insan varhga sahneye ~akhga ve
olaylaran normal akl~ana degi~tirdigi
zaman soz konusu olur. Buna kar~an,
her yerde ve ozellikle de biyolo ji alarunda soz konusu olan dogal degi~mede,
bir da~ mi.idahale soz konusu olmaz.
Nesne, kendi ba~1na btralalda~nda
dogal olarak degi~ir ve yeni formlar ya
da ~ekiller kazanu. Tohumlar bitki ve
aga~ haline gelir, kopek yavrulan birer
kopek ol ur ve gezegenler kendi yori.ingelerinde hareket eder.
Aristoteles'e gore, bi.iti.in bu dogal degi~meler, ama~h degi~melerdir. Nesneler, kendilerinde var olan potansiyel
gi.i~lere gore degi~irler, kendi dogalaranda soz konusu olan degi~ebilme
imkanlarana gore ger~ekle~irler. Kopek
yavrulan sonu~ta hi-;bir zaman bir kedi
ol up ~akamazlar, gezegenler kendi yorungelerini asia degi~tirmezler. Bu,
Aristoteles'e gore, her nesnenin ula~maA
ya ~ah~taga nihai bir formu, kendi geli~
ane si.iredne mi.idahale edilmedigi takdirde, soz konusu formu ger~ekle~tirme
yoni.inde dogal bir egilimi bulundugu
i9n, boyledir.
Her ti.ir kendisine ozgi.i, go~eli bir nihar
aanaca sahip oldugundan, ti.irlere goreli

degi~me tiirleri
ama~lar

bize turleri birbirlerinden ayirma ve tammlama olanag1 verirler. Buna


gore, ta~lar dunyarun merkezine ula~
maya ~ah~1rlar, me~e palamutlan me~e
aga~lan olma ~abas1 i~indedirler, kopek
yavrulan hirer kopek, buna kar~m insanlar da ak.!lh ve toplurnsal varhklar
ohnaya ~ah~1rlar. Bu ni~in boyledir?
Aristoteles, bu soruyu tum degi~mele
rin ortak bir yonune i~aret ederek yaiutlamaya ~ah~1r.
Her degi~me, ona gore, ba~ka bir fonn
ya da hale ula~ma yonundeki bir ~aba
dir. Ve degi~me, degi~en nesne ba~ka
bir form alabilrne potansiyeline sahip oldugu surece devarn eder. Bir madde ve
bir fonndan meydana gelen her bil~ik
nesne degi~meyi surdurebilir, ~unku o
maddi bir ~y oldugu surece, ba~ka ve
yeni formlar alma potansiye!ine sahip
olan bir varhkbr. Her nesne, kendi turune goreli olan forma ula~maya ~ah~Ir
ken, maddi nedeninden dolay1. yine de
ba~ka fonnlar alabilir. Aristoteles'e gore,
mutlak bir degi~mezlik haline ula~abi
len nesne kendisinde potansiyel olan hi~
bir ~ey bulunrnayan, dolayisiyla maddeden yoksun olan bir varhkhr. Yani, var
olan her ~y i~in soz konusu olan ortak,
en ytiksek ve nihai amaca, tarn bir
sukllnet ve mutlak bir degi~mezlik
haline ula~abilen nesneler yalruzca, kendilerinde maddi hi~bir yon bulunmayan
ve saf fonndan meydana gelen nesneler
olacakllr.
Degi~me problemi, modern felsefede
duragan bir bircilik ~er~evesi i~inde ele
ahnm1~1Ir. Buna gore, ilk kez olarak Piaton tarafmdan kurulan, biri degi~mez,
ezeli-ebedi ger~eklik, digeri ise degi~en,
zarnansal goriinii~ler dunyasmdan olu~an iki dunyah metafizik, yalmzca Orta~ag felsefesinde degil, fakat modem felsefede de korunrnu~tur. Buna gore,
Orta~agm Tann'smm a~km ezeli-ebediliginin yerini, degi~meden, Pannenides'in Bir olan varhg1, Platon'un idealar1,
Aristoteles'in Tann's1 ve Plotinos'un Bir'i
kadar bag1~Ik olan, ki~isel olmayan i~kin
bir doga duzeni almi~hr. G. tBruno'dan,

,agda~

207

bir dii~iiniir olar. F. tBradley'e


kadar, bu model aym kalm1~hr.
tSpinoza gibi du~unurler, Tann"nm
degi~mezliginin ya da doganm ezeliebedi duzenin mutlak bir determinizmi
gerektirdigini du~unmu~, ama fenomenal diizeyde, degi~meyi inkar etmemi~lerdir. Kant-sonras1 idealist bircilik
de aym egilimi surdiirur. Soz konusu
idealist anlay1~, Kant'm zamam, ak.!lla
anla~Ilabir dunya i~in ge~erli ohnayan,
yalmzca fenmnenlere uygulanabilen bir
duyarhk formu olarak degerlendinnesinden etkilenmi~tir. Bu durum, olu~
ve etkinligin onemini vurgulayan Fichte'nin 'Mutlak Ego'sunun zamanm di~mda olmasm1 iyi bir bi~imde a~1klar.
Aym ~ey, ger~ekligin tarihsel niteligine i~aret eden ve Herakleitos'la uyu~
tugunu her flrsatta belirten Hegel i~in
de ge~erlidir; 0 da, Mutlak ide'nin zamandi~I oldugu konusunda 1srar eder.
Zamansal goriinii~lerle fenomenlerin
zamand1~1 temeli arasmdaki ayru ayirun, zamanm ve degi~menin ~eli~ik oldugunu ve dolayisiyla ger~ek olmadigmi savunan Bradley' de devam eder.
degi~menin inkan [ing. denial of change;
Fr. dhlegation du clumgemenl). Degi~me ve
~oklugun varolu~unu, ilk ilkenin birligi
ve duraganbg1 adma, yadsuna tavr1.
tEiea okulu filozoflanna gore, ilk ilke
varhkhr ve bir olan bu varhk, biihin
mekam doldunnaktadu. Bundan dolaY' yokluk ya da bo~luk varolamaz. Degi~me olanakSIZdir, zira degi~me, varhgm var olmayan ya da yokluk haline
gelmesini gerektirir ki, bu da ~eli~ik oldugu i~in kabul edilemez.
de~i~me tiirleri [ing. types of change; Fr.
genres du changemenl). Degi~me konusunu ilk defa aynnhh bir bi~irnde ele
alan unlu Yunan filozofu tAristoteles'in
yap1Ig1 simflamaya gore, ~u degi~me
turlerinden soz edilebilir:
1 Niteliksel deli~me. Bir nesnenin niteliklerinde, ozelliklerinde ya da sifatlannda soz konusu olan degi~me. 2 Mekdn-zaman bakmnndan deg~me. Nesnele-

rin konumlannda, yerlerinde soz konusu olan de~i~me, yer de~i~tirme hareketi olarak da tammlamr. 3 Niceliksel degi~me. Bir ~eyin say1sal bak1mdan
farkhla~mas1, artmas1, azalmas1, buyumesi ya da kii~ulmesi.
4 Toz bakmundan degi~me. Bir do~amn,
bir formun, bir ozun ya da potansiyel
olarak varolan bir ~eyin aktuelle~mesi,
varolan bir ~ey haline gelmesi. Tozsel
de~i~me, kendi i~inde iki ture aynhr: a)
Do~um ya da bir~eyin varh~a geli~i, b)
Glum ya da tam olarak aktuelle~mi~ ve
geli~mi~ olan varh~m yok olup gidi~i.
de~i~mez [tng constant; Fr. constante; AJ.
bestiindig). Manhkta, bir yorum alhnda,
ister bir birey, ister bir ozellik ya da ister
bir ba~mh olsun, belli bir ~ey ir;in kullarulan bir ada kar~1hk gelen sembol.
de~i~mezlik ilkesi [tng. principle of immuability; Fr. principe de l'immutabilite]
Felsefede, gerr;ekten varolarun, ya varh~m zorunlu bir ko~ulu ya da bilginin
bir gere~i olarak, de~i~mez, sabit oldu~unu dile getiren ilke.
Buna gtke, tElea Okulu varolanlann hareketsiz ve de~i~mez oldu~unu one surerken, temele dc~i~mezli.k ilkesini alml~hr. Platon ise, de~i~mezli~i, yetkin
varh.klar olarak tldealarda ve lyi ldeasmda buhnu~tur. Aym ~ekilde, mutlak varh~l, do~al varhk alanmm d1~1na atan
Yeni-Platonrular Bir'i, yani mutlak varh~~ faaliyet ve de~i~meden ba~1~lk tutarlar. Tek tannh dinler ise, Tann'run de~~
mezli~ini one surerken, saz konusu
de~i~mezli~i etkin ve yaraha bir de~i~
mezlik olarak de~erlendirmi~lerdir.
De~i~mezlik ba~lammda, yarahmclhkla e~anlamh, tevrimdli~e kar~1 t bir
tav1r olarak, turlerin de~i~mez oldu~u
nu, canll varl1klann ~imdi nas1lsalar, her
zaman oyle oldu~unu dile getiren teoriye
degi~mezlik teorisi ad1 verilmektedir. Bu
teorinin en ate~li savunuculanndan olan
Linneus, t:iim canlt..lann, ba~lang1r;ta
Tann tarafmdan, bugtin nas1lsalar, o ~e
kilde yaratudlklarnu, buttin canlt varhklarm kendileri ir;in gerekli olan her~eyi
kar~llayacak durumda olduklanru- ve
turlerin de~i~mez olup, yarattld1klan

gibi kald1klanru one surer.


de~~incilik [Os. tagayyurciilak; ing. mutalionism; Fr. mutotionisme; AI. mutationismus]. Turlerin evrimini ani s1~rama,
veya de~~inimlerle, yani bir organizmada, ortaya ~1kar ~1kmaz soyar;eklmsellik
kazanan ani de~i~imlerle ar;1klayan biyolojik ve felsefi goru~.
Hollandah bilgin De Vries tarafmdan
geli~tirilen bu goru~, r;evresel etkilerle
olu~an de~i~ikli~in bireysel oldu~unu,
oysa soya~ekimsel de~i~melerin, birdenbire ortaya ~1kan, sert ve sureksiz etkilerden meydana geldi~ini dile getirir.
deha [Os. hasisei mumeyyize; lng. genius;
Fr. g~nie; AJ. genialitaet]. <;ok zeki, ola~anustu i~ler ba~aracak kadar ustun
yetenekli olan ki~inin, birtak1m bulu~
ve icatlan ger~ekle~tirecek ~ekilde yarahcl du~unceye ve zihin gucune sahip
olan insanm; kendisine yarahc1 bir eser
ortaya koyma olana~1 veren ustun hasletleri bulunan adamm vasf1, buyuk yarahCJ yetene~i.
Dehaya, yani gerr;ekl~mi~ ba~anlarla
kendisini g~steren ola~anustii buyill<.
yarahc1 yetene~e sahip ki~i olarak dahinin e~siz katk1s1 genellikle betH bir alanda ortaya r;tkar, bununla birli.kte dahilerin daha onceki geli~melerini konu alan
ara~ttrmalar onlann genel zek~ duzeylerinin olduk~a yuksek oldu~unu gostermi~tir.

dehri:yyUn. lsl~mda, Dehriye gorO~une


ba~larum~, yani madded bir varhk anlayl~l, yalmzca duyularla algllanabilen
maddi dunyamn gerr;ek oldu~u goru~unO benimsemi~ dO~Onurler toplulu~u.

Gerr;ekten varolamn sadece madde oldu~unu, ruhun ve Tann'mn varolmadt~ml savunan bu okulun en unlu temsilcisi lbni Ravendi (01. 910)'dir. Evrenin yarahhnam1~ olup, ezelf oldu~unu
iddia eden bu madded goru~e gore,
maddeden ayn ve ba~mslZ bir ruh, evrenden ayn, bilinr;li ve ir~de sahibi bir
yaraho yoktur. Okul bilgi konusunda
ise, empirist bir bak1~ ar;1s1yla tum bilgilerin kayna~mda duyularm bulundu~unu iddia etmi~tir.

Deleu.ze, Gilles 209

deizm [ing. deism; Fr. deisme; Al. deismu.s]


Yaradanc1hk. Yetkin bir ki~isel varhk
olarak Tann'run varhgma duyulan inanlj;
ingiltere ve Fransa'da 16 .. yiizyilin ikinci
yansmda ortaya fiikan ve dini ya~antuun
Romantik hareket tarafmdan onemli bir
donii~iime ugrahld1g1 19. yiizylla kadar
siiren ele~tirel din hareketi. t AkJJ ljagm~
da anla~Ildigl ~ekliyle dogal teoloji ve
rasyonel bir ahlakm, dinin tek miimkiin
iljerigini meydana getirdigi gorii~ii olarak deizm vahyi, vahyin bildirdigi
Tann'y1 ve dini inkar ederek, yahuzca
akll yoluyla kavranan bir Tann'run varolu~una inamr.
Zihnin dogal gii.;leriyle tannsal hakikate ula~Ilabilecegini, bu ger.;egin salt
inanca dayanan vahyedilmi~ bir dogru
olarak kabul edilmek ihtiyacmda olmadJgml ve Tann'mn yalmzca varhk bakumndan degil, fakat etkinlik baklmmdan da doganm iistiinde ve rumiiyle
d1~mda oldugunu ileri siirmesiyle teizmden aynlan deizmin temelinde, evrene miidahale ebneyen bir Tann anlaY~ ve t Aydmlanmarun do gal bir
sonucu olarak akd ile bilime gosterilen
biiyiik giiven yer ahr. Ba~ka bir deyi~le,
teizmden vahye inanlj beslemeyi gerektiren ogretileri kabul etmernek bakurundan fark11hk gosteren, deizmin dogu~unda, akla beslenen inanca, bilime
duyulan giivene ek olarak, dini ljah~ma
lar ve ak1lla imaru uzla~tarma .;abalarmda kar~Ila~Jlan a~Ilmaz gii.;liikler etkili
olmu~tur.
Deizm, ~u

temel tezleri ve taVlrlan ilje


fir: 1 Tann, ilk neden olarak evreni varhga getirmi~tir. 2 Tann, evreni yoneten
degi~mez yasalan da yaratm1~hr. 3
Tann yaradiiJ~a, yaratb~ evrene hiljbir
~ekilde ti.;kin olmay1p, hpk1 bir saatl;inin, saatini imal edip, kurduktan sonra,
saatiyle bir ili~kisinin kalmamasa gibi,
evrene a~kmd1r. Evrene miidahale etmez: 4 Akll, vahiyle uyum i.;indedir, ya
da vahiy akla uygun olmahd1r. 5. Dinin
kutsa] kitab1, akhn 1~1gmda analiz edilrneli ve mistik ogelere ve mucizelere yer
verilmemelidir.

Buradan d2 anla~Jlacag1 gibi, soz konusu anlay1~, peygamberlere ve dinlere


gerek olmadgm1 one siirmekte ve bir
tiir 'dogal din' dii~iincesini benimseyip
savunmaktadu. +Voltaire ve tRousseau
tarafm.dan da savunulan bu Tann anlaYI~I, ho~gorii, diinyevile~me ve laisizmin geli~iminde etkili olmu~tur.
Deleuze, Gilles. 1925 dogumlu iinlii
postyapisalcJ Frans1z dii~iiniirii. Temel
eserleri: Spinoza et le Probleme de ('Expression [Spinoza ve ifade Problemi], Nietzsche et la Pltilosopllie [Nietzsche ve
Felsefe], A Thousand Pleatus [Bin Yayla],
Difftrence et Repetition [Fark11hk ve Tekrar] ve Felix Quattari ile birlikte yazd1g1
Anti-Oedipus.
Geleneksel felsefenin tiim temel kategorilerini, birlik, ozde~lik, hiyerar~i, oznellik ve temsil gibi kavramlan ylkan
biiyiik bir filozof ve politik bir militan
olarak tarumlanmJ~hr, Deleuze. Nitekim, o Nietzsche ara~brmalarm.dan hareketle ve Foucault'nun izinden giderek,
tahakkiimiin ~i benzeri goriilmedik
tarihr bir a~amas1 olarak tammladJgl
modemligi sorgulam1~ ve, bir yandan
oznelerin kiiltiir, dil ve fizyolojinin aracJhg olmadan diinyaya. dii~iincede
gerljekte oldugu ~ekliyle yansJtabileceklerini veya temsil edebileceklerini
one siiren realist gorii~lere saldmrken,
bir yandan da bilinljli varolu~ ve temsil
~emalan kar~1smda bedene ve onun
gii.;lerine ayncahk tamyan bir ya~ama
felsefesi ya da arzu politikas1run savunuculugunu yapm1~tlr.
Deleuze'iin sOZ konusu stratejisi, temel
eseri olan Farkltltk ve Tekrar'da ortaya
koydugu iki felsefe l:iirii, dikey felsefeyle yatay felsefe arasmdaki aynma dayarur. Bu eserinde, Platon ve Kant felsefelerinin temelindeki yanh~1 ortaya koyarak yap1bozuma ugratmaya kalb~an
Deleuze'e gore, dikey felsefe hiyerar~ik
bir ger1feklik anlay~ma, oz-goriinii~ aynmma dayanan dii~iince olup, ayruhg1
ve degi~mezligi kutsar. Ger~jekligi bir ilk
kokenden tiireten bu dii~iince tarzarun
temel kategorileri birlik, ozde~lik, ozne,

210

De1niurgos

fail ve nedendir. Deleuze'e gore, soz konusu dikey felsefeye aga-;-benzeri hiyerar~ik bir dii,iince yap1s1 egemen olmu~tur.

Dikey felsefeyi, ger-;ekligi kendi kendileriyle ayn1 kalan degi~1nez idealar ve onlann kopyalan feno1nenler olarak ikiye
ayaran, ve fenomenJeri idealar diinyas1n1
tehdit eden golgeler olarak yorumlayan
tPlaton'da, ve oznenin ozde~ligini ve
nesnen.in duyusal trnlsilini anlama yetisini..n n priori yetileriyle 1nilinkiin kdan
transendental felsefesiyle Kanfta te~his
edip gozler oniine sercn Gilles Deleuze,
Freud'un Oedipus kotnpleksinin de ayn1
dti~iince ve yakla~1m1 cisimle~tirdigi
inanc1ndad1r. Ona gore, Oedipus kompleksi de hiyerar~ik ve aga-;~benzeri dii~iincenin agu hakimiyeti alhndadu,
-;iinkii Oedipus ilkesi, indirgemeci bir
yakla~unla, ka-;1rulmaz olarak bir ilk
olay ya da h'av1naya gotiiri.ir. Ayn1 ~ckil
de, eksiklige dayand1nlan arzu teorisini
de reddeden Deleuze'e gore, Freud i-;in,
ozneyle nesne aras1ndaki ay1run imkaru,
bastlnna dii~iincesine baghd1r. Basbrma
-;ocugun anneden aynh~ ve sembolik
diizene, baban1n ve hukugun diizenine
giri~ siirecinde ortaya ~kar. Deleuze soz
konusu baba ya da ozd~lik olar.~k
koken dii~iincesini reddeder. <;unkii
onun goziinde, arzuyla tanunlanan birey
ile hukuk taraflndan tanunlanan kollektivite aras1nda hi-;bir ay1nm yoktur. Sadece sosyal arzu vard1r ve arzu hareket
halinde olup, durutna bagh farklt unsurlardan meydana gelir. Arzu OedipuSt;u
temsil tiyatrosundan ziyade, makineye
benzer. Onu en iyi bir ttir dinamik makine olarak teoril~tirmek s6z konusu ola~
bilir. Deleuze'iin arzulayan makina d ii~iincesi, arzunun tum toplumsal ve
tarihsel ger-;ekligi yaratbgutl ve sosyal
altyap1n1n aynlmaz bir par-;as1 oldugunu ifade eder.
Deleuze'iin yap1bozumu ya da y1k1CJ
ele~tirisinden diyalektik dii~iince de paylnl alm1~hr. Ona gore, Hegel ve Marksist diyalektik sozde, ger-;ekligin kar~1t
fenomenlerin antagonistik in~as1 yoluy-

Ia yarabld1gLJU iddia eder. Bu, ilk bakl~


ta diinyaya ili,kin dinamik bir yorum
gibi gori1ntnekle bir1ikte, son -;ozlimlemede farkhhklann daha te1nel bir birlik
alhnda ozetlendigi, -;eli~kilerin hep
daha yliksek bir sentez pe~inden ko~tu
gtl ve hareketin nihai bir duraganhk ve
ol(hnle sonu-;land1g1 teolojik bir bakl~
tan daha fazla hi-;bir ~ey degildir. Bilhnsel soyutlamalarda kaybohnu~ ve bir
ozde~lik mant1g1n1n batag1na gom(ilmi.i~ olan diyalektik, Deleuzee gore,
ger-;ekJigi gii-; istemi yoluyla olu~turan
ince ve gizli farkhla~1na mekanizmalan
kar~lSlnda kor oldugu i-;in, ozde~Jige
dayah kJasik dikey felsefenin bir devam1
olmak dununundadu.
Ona gore, dikey felsefenin yerini yatay
felsefenin, ozde~lik ve temsilin yerini
de farkhhk ve tekrann almas1n1n arhk
za1nan1 gelmi~tir. Bu felsefe, hpk1 Nietzsche'de oldugu gibi, diger ielsefelerle arasma mesafe koyan bir felsefedir.
Yatay felsefe, her~eyin ayn1 diizeyde
bir ve tekdiize oldugu bir aynthk diizeyine gotiirmez, fakat farkhhklann istikrars1zhg1na sevkeder. Ba~ka bir deyi~
le, yatay felsefenin konu ald1g1 alan,
kar~da~tuma imkan1n1n oldukt;a problematik hale geldigi radikal farkhhg1n
sozde diizenidir. Bu felsefe, dahas1 ayru
veya ozde, olana dayanan temsili dii~iincenin yapt1g1 gibi, ozde~likJer araSlndaki Slntrlartn peki~mesine -;ah~
maz, fakat tam tersine, biitiin s1n1r ve
engeHerin yerle bir edilmesi i-;in miicadele eder. Klasik ve giindelik dii~iince
nin biirokratik hiyerar,isini y1kan bu
felsefeye gore, nesnel bir iyi yoktur, sadece oznel degerler' daha dogrusu de
gerler ve dolayas1yla farkhhklar vard1r.
<;unkii bu felsefede goriinii,lerin gerisinde ayn bir ger-;eklik yoktur.
Demiurgos. Onlii Yunan filozofu Platon'un, kozmolojisini ortaya koyduguTimaeos adh diyalogunda, fiziki ya da maddi
diinyay1 yaratm1~ olan Tanrt ya da
tannsal gii-;.
Bununla birlikte, Demiurgos, fiziksel
diinyay1 hi~en varhga getiren yarahc

demokrasi paradoksu

bir ilke ya da gil~ de~ildir. Demiurgos,


duyusal dunyayt, kaotik ve ~ekiJ almaya
diren~ gosteren maddeye, ezeli-ebedf,
de~i~mez, yetkin ve ideal Formlara bakarak ~ekil vennek suretiyle yaratnu~
hr. Hetn akllla anla~tlabilir dunyaJun ve
hem de maddi diinyarun d1~1nda olan
bir T ann olarak Demiurgos, on a idealar
diinyasuun ozelliklerini, akllla anla~da
bilir d iinyan1n Formlanru yiiklemek suretiyle, diizenden yoksun belirsiz maddeye diizen ve fonn kazandmr.
Demiurgos'un bu faaliyett sonu~ta du
yusal diinyada idealarm ya da idealar1n
golgelerinin ortaya ~tk1~1na yol a~ar.
Kare, i\~gen, ag1rbk, beyazhk, vs., idealann maddi diinyada ortaya ~1kan go
riintiileridir, soluk kopyaland1r ve onlar
maddi diinyaya, sahip oldu~u diizen
ve belirliliti kazanduar~ temel o~elerdir.
Buna gore, maddi diinya sahip oldu~u
diizen ve belirlili~i her~eyden once idealar diinyasma ve idealann yaplSlru
maddeye aktaran Demiurgos'un faaliye
tine bor~ludur.
demokrasi [Yun. demokratia; ing. democracy; Fr. democratie; AI. deJPJokratie]. Halkm yoneti1ni, halk1n kendi kendisini yonetmesi anlanuna gelen siyasi yonetim
bi~imi. Genel olarak, temsil, ~o~unlu~un
yonetimi, partiler aras1 kar~athk ve yara~ma, altematif hu.kumet ~ans1, kontrol, az1nhk haklarma sayg1 gibi temel
kavram ve dii~iincelerle belirlenen politik sistem.
Genel ifadesini, yoneticilerin yonetilenler taraf1ndan se~lmesi du~iincesinde,
yonetimle halk arasandaki ili~kilerin niteli~inde, yurtta~lar arastnda ekonomik
bak1mdan biiyiik farkhhklar1n olmamaSI gerekti~i gorii~iinde bulan, bireylerin
do~u~tan getirilen, sonradan sa~lanan,
1rk ya da mezhebe dayah ayncahk.lart
olmamasa gerekti~ini savunan, k1sacasl
bir ~itlik filc.ri, yani toplumdaki iktidar
sistemin.in, insanlar arasmdaki farklahk
lara gore de~il de, benzerliklere dayan~
mas1 gerektigi tezi iizerine yiikselen yo
netim tarz1. E~itlik ilkesine dayah
ya~am bi-;imi.

211

Dogrudan deJrrokrasi olarak bilinen ve siyasal karar alma haklorun, ~o~unluk yonelimi usiiUeri ,.en;evesinde harekel
eden biitiin yurtta~lar toplulu~u taraflndan kullaruld1~1 yonetim taJZt ya da 1no
deli olarak demokrasi, antik Yunan'da,
Alina'da do~1nu~tur. Bununla birlikte,
nufus arh~lnln bir sonucu olarak ve bil
gideki uzmanla~madan dolay1, do~ru
dan demokrasiyi belirleyen ko~ullan ve
yurtta~lann siyasi karar siirecine kahhml, modern devletlerin siyasal yapllannda ger,.ekle~lirilemez olmu~lur.
Bundan dolay1, modem demokrasi tenJsili demokrasi olarak bilinen ve yurtta~la
nn aynt hak.Jo ki~isel olarak de~il, se~
tik]eri, yurua~lara kar~1 sorumlu olan
temsilciler araclll~lyla kulland1klar1 yo
netim tarz1 ya da bi~imi, veya liberal ya
da anayasal demokrasi olarak bilinen,
biitiin yurtta~lann Uade ve dini inan~
ozgiirliigii gibi baZ! bireysel ve toplu
haklanru giivence alt:Jna almak iizere,
~otunluk iktidanrun belirli anayasal k1
sJtlamalar -;er-;evesi i-;inde uyguland1~
yonetim modeli olarak geli~mi~tir. Bu
ba~lamda, tiim yurtta~larm onemli kararlara et kin bir bi~imde katdmas1 anlaJrunda do~rudan olan demokrasiye, btlrmcr demokrasi ad1 verilir.
demokrasi paradoksu [lng. paradox of democraty; Fr. paradoxe de Ia dernocratie].
Tarihte ilk kez olarak iinlii F~ansaz dii~ii
niirii Jean Jacques tRousseau tarahndan
ifade edilmi~ olan ve hemen herkes taraflndan kabul edilen onciillerden ~eli~ik
bir son~ ~akarsayan paradoks.
Rousseau tarafmdan dile getirilen paradoks, ~u ad1mlardan olu~maktad1r: 1
Demokra tik tercihlerin me~rulu~a
inaruyorsam e~er, ~o~unJ uk tarafandan
se~ilen bir politikanan uygulanmas1 gerekir. 2 Ave B gibi iki ba~da~maz politika soz konusudur. 3 A politikasuun uygulanmasl, buna kar~1n B politikas1run
uygulanmamasa gerekti~ine inantyorwn ve dolaflslyla oyumu A politikaslrun lehinde kullaruyorum. Fakal, 4 ~o
~unluk B'nin lehinde oy kullaruyor. Bu
alternatiflerden 1 ve 4'e gore, 8 politika-

212

demokratik sosyalizm

s1n1n uygulanmas1, 2 ve 3'e gore ise, B


politikas1nm u ygulanmamas1 gerektigi ~
ne inan1yorum. Bu ~eli~ik sonu~, paradoksa gore, yaln1zca, demokratik degerlere baghhg1m1n, beni ~eli~ik inan,.lan
savuntnak durumunda b1rakhg1 anlan1u1a gelir.
Ayn1 paradoks, yirminci yiizydda,
kendi toplum gorii~iinii ifade ederken,
iinlii bHim ve siyaset felsefecisi tPopper
tarahndan somutla~hnlarak yeniden
ifade edihni~tir. Buna gore, Popper, delnokrasiden yaln1zca hiikiimetlerin yonetilenlerin ~ogunlugu taraf1ndan se,.illnelerini anla1na1nak gerektigini savunur, ~iinkii detnokrasiden yahuzca bu
anla~1hrsa eger, ortaya de1nokrasi paradoksu ~1kar. Zira, Popper'a gHre, burada,
~ogunlugun, ozgiir kurumlara inarunayan ve i~ ba~1na gelince bu tiirden kurumlan ~ogunluk ytkan fa~ist bir parti~
ye ya da Komiinist Partisine oy venne
olas1bg1 her za1nan soz konusudur.
Kendisini ~ogunluk oyuyla hiikiimet
alternatifine baglilml~ olan bir ldmse
boyle bir duru1nda, ~oziimsiiz bir paradoksa dii~er. Fa~ist partinin ya da Komunist partisinin ba~a ge~mesini engellemek ilkelerine aylan hareket etmek
anlanuna gelir, ama onlar iktidara gelin~
cede, demokrasiye son vereceklerdir.
demokratik sosyalizm [ing. democratic
socialism; Fr. sodalisme d~nzoaatique; AI.
demokratische sozialismus ]. Sosyalizmi he-deflemekle birlikte, ihtilalci komiinizmden, m~ru yonetim siire<:ini sadakatle
taldp etmek ve liberal kapitalizmden sos-yalizme ban~ i._inde ge~~i ama,.larken,
bireyin ozgiirlugunii her~eyin iizerinde
tutmak balwrundan farkhlLk gosteren
anti-kapitalist felsefe ve hareket.
Evrimci bir dii~iince ve anlay1~1 cisimle~tiren demokratik ya da liberal sosyalizm, en i yi bir bi,.intde ihtilalci ya da
Marksist tkomiinizmle olan farkbhklanna i~aret ebnek suretiyle a,_lklanabilir.
Buna gore, ihtilalci kotnilnizmin kapitalizmi ihtilalci bir yolla devinneyi, proletarya diktatorlugunlin hikimiyetini kapitalist tideolojiden en kiit;iik bir iz kal-

may1ncaya kadar si.irdi.irulme;ini ama~


lad1g1 yerde, demokratik sosyalizm
m~ru yonetim siirecini takip eder; kur~un yerine oy pusulas1 ile saglanan ikti~
dara talip, iktidanrun kaderini halkln
hiir se9m}erle verilmi~ karanna buabr.
Yine, ihtilalci komiinizmin ki~isel tiikethn mallann1n miilkiyet bi~imleri dl~ln
da kalan her~eyin kamu 1niilkiyetinde
olmast ilkesine dogmatik bir baghhk sergiledigi yerde, demokratik sosyaliztn
kam u tnillki yetinin ozel millki yete iistiin
oldugu dogmas1na pek onem vennez.
Komiinistin, ileti~im ara~lan, egitim
ve propaganda kapitalist statiikonun tarafuu tuttugu i~in, yurtta~lan kapitalist
sistemin i~e yarantaz bir burjuva diktatorlugu oldugu konusunda ikna etmenin beyhude oldugunu savundugu
yerde, demokratik sosyaJist, yurtta~lan
kapitalizmin i~e yaramaz ve adaletsiz
bir sistem olduguna ikna etmeyi bekJeyecek sabuh bir ki~idir. Zira demokratik sosyalistlere gore, bireylerin ozgiirlugu ekonominin sosyalizasyonundan
daha onemlidir.
Buradan da anla~llacag iizere, demokrasinin iistiin degerinin, miilkiyetten zi~
yade ozgiirliikte yathglnl goren demokratik sosyalizm ihtilalci komiinizmden
farkb olarak otorite kar~1hdu. Komiinistin goziinde, ister demokratik ya da
ister fa~ist, biitiin kapitalist sistemler bir
burjuva diktatorlugunden ba~ka bir ~ey
degildir, komiinistler bundan dolay1 demokratik sosyalizmin bala~ a,_syla kurumlannl diktarorliik ger,.egini gizleme~
yen yapmaok olu~umlar ve ikiyiizliilUk
olarak goriirler. Bu bak!f a,_lSmdan kapitalizm bir kez diktatorliikl.e ozde~le~
tirildigi zaman, degi~menin tek aracuun
ihtilal, komiinizan bir ~iddet oldugu
mantaksal bir sonu._ olarak orta ya ~tkar.
Oysa de1nokratik sosyalizm, diktatoryal
ve demokratik kapitalizm arasmda bir
ay1nm yapar. Ona gore, diktatoryal kapitalizm i~inden ban~._l yolla degi~tirile
mezse de, bunu demokratik kapitalizmde
yapmak miimkiindiir. DolayisJyla, demokratik sosyalist biiyiik aAJrllkla kapi-

deneyim

talist karakterde i~leyen kapitalist ckonomiden sosyalist nitelikteki bir ekonomiye bar!~~~ yolla ge~i~i ama~lar.
Buna gore, komiinizm kapitalizm, ihtilal ve komiinist diktatorliik gibi ii~ mutlakla dii~iiniirken, demokratik sosyalizm ii~ goreli kavrama dayarur: <;:1k1~
noktas1 olarak a~1rh~1 kapitalist clan
bir ekonomL a~amah bir ge~i~ donemi
olarak uzun bir refonn siireci ve muhtemel bir hedef olarak da a~1rhkla sosyalistle~mi~ bir ekonomi.
Demokritos. Sokrates oncesi do~a felsefesinde, atomcu okulun Leukippos'la birlikte kurucusu clan iinlii filozof.
Varolan her.;eyi sonsuz say1da aloma
ay1rnu~ clan Demokritos'a gore, atomlar
sua ile birle~erek ve aynlarak bireysel
varhklann meydana gelmesine ya da yok
olmasma neden olurlar. Sonsuz say1daki
bu atomlar maddenin bi!liinemez par~a
Ciklarma kar~1llk gelmektedir. Atomlar,
kirnyasal nitelik bakmundan birbirlerinin
ayrulan olup, onlann aralannda yalmzca
~ekil ve biiyiikliik bakurundan fark vardu. Atomlar, Demokritos'a gore, hareketlerini kendilerinin d1~mdaki bir gii~ten
de~il de, kendi ozlerinden ahrlar. AtomJan harekete ge~iren kuvvet, atomlara zorunlulukla etki yapar. Bundan dolay1, evrende bir ama~ ya da raslanh yoktur.
Demokritos'a gbre, varolan her~yin temelinde, atomlardan ba~ka bir ilke daha
vardu: Bo~luk. c:;:iinkU, hareketin varoldu~unu soylemek, bo~lu~un varh~1ru
kabul etmeyi gerektirir. B~luk i<;inde siirekli hareket, atomlar1 bir kas1rga hiilinde
siiriikler. Bu ise, onlann biiyiikliik ve ~
killerine gore birl~meleri sonucunu do&n"ur zira kimyasal baklmdan birbirlerinin ayru clan atomlar, birbirlerini ne
~er, ne de iterler.
Do~al olarak yukandan a~a~1ya do~ru
dii~en atomlar, mekiirun en alhnda toplarurlar; buna kar~m, en ince atomlar
havay1 olu~tururlar. Yiizeyleri diizgiin
olmayan, sarp, i~neli ve ~engelli atomlar
vard1r. Bu sonuncu tiirden atomlar da
birbirlerine takllarak, ek~i ve aa dsim-

213

Jeri meydana getirirler. Buna kar~m,


diiz yiizeyli clan atomlar, duyulara ho~
bir bio;imde etki yapan cisirnleri olu~tu
rurlar.
De Morgan yasalan [ing. De Morgan's
laws; Fr. lois de De Morgan]. Manllk konusunda cebirsel yakla~1mm onciilii~iinii yapm1~ clan Augustus De Morgan"m (1806-1871) kendi adm1 ta~1yan
yasalan. 1 -[p v q] = -p& q, 2 -[p & q]
= -pv -q
deneyim [lng. experience; Fr. expbience;
AI. erfaltrung]. Gene! olarak ozneyle d1~
diinyadaki varhklar arasmdaki ba~mll
ya da kar~ll1kh etkiye, ne salt oznel, ne
de salt nesnel clan bir ~ey olarak, canh
organizma ile ~evresi arasmdaki ili~ki.
Buna gbre, deneyim bu iki unsur arasmdaki kar~1hkl1 bir etkile~me i~lemidir.
Bu ~r~e i~inde deneyimleyen zihin,
herhangi ya da s1radan bir ~ey olmay1p,
elkin, se~ici ve ara~tmc1 bir varhkllr. Oi:e
yandan deneyunde, d1~ diinya, iizerinde
soru~turma yap1lan, elkin bir bi<;imde i~
lenen bir diinyad1r.
Farkh alanlann veya ~ok ~e~itli nesnelerin varh~1 dikkate ahnd1~mda, estetik, ahllli, diru"', v. b. g., deneyimlerden
sbz edilebilir. Soz konusu deneyimlere
neden clan, deneyimin konusunu olu~
turan ger~kli~in zihindeki, herkes tarafmdan gozlemlenebilir olmayan, yalruzca algilayan ozneye a.,.k clan yans1sma
deneyim i~eri~i derunektedir.
Buna mukabil, bilim ala!U soz konusu
oldu~unda, deneyim, bilimsel yontemin
onemli bir ad1m1 olarak anla~Ilan ve
belli bir gozlem tekni~inin bilin~li ve sistematik bir bi<;irnde kullarulmasmdan
olu~an faaliyet olarak deneye tekabiil
eder. Burada deney, bilimsel bir do~ru
ya ula~mak, bir yasay1 do~rulamak, bir
hipotezi karutlamak amac1yla yap1lan
i~lemdir.

i~te

bu ba~lamda, matematik ve manIlk gibi forme] bilimlerin tersine, deneye dayanan bilimlere, do~a bilimleri
veya olgusal bilimlere deney bilimleri
ya da deneysel bilimler ad1 verilir.

214

deneyimcilik

deneyin1cilik [Os. tecrubiyye; lng. experiel!lialisnr; Fr. e.<pt!riel!lialisrn]. Doj';rudan,


somul deneyimin tek bilgi kaynaj';t ve
bilginin doj';ruluj';unu smaytp, dej';erini
belirlemenin tek yontemi olduj';unu savunan aktm.
Entellektualizmin kar~tsmda yer alan
ve aklm yeni bir bilgi meydana getirebilmesini, bilgiye sezgi yoluyla ula~tla
bihnesini kabul etmeyen, ozellikle de
dt~ dunya uzerine olan bUiun bilgilerin
algt ve deneyden geldij';ini one suren
bilgi oj';relisi.
deneyim-dt~l bilgiye ili~kin ku~kucu
luk [Ing.septicism concerning non-sensible
knowledge]. Ku~kuculuj';un belli bir turu
olarak, bilginin son ~ozumlemede deneyime dayanmak durumunda olduj';unu,
deneyime dayanmayan bilginin soz kon'usu olamayacaj';tru, bu tilr bir bilgi soz
konusu olduj';u takdirde, bunun anlamstz ve lemelsiz olduj';unu, ona ku~kuyla
baktlmast gereklil';ini savunan anlayt~.
Bu lur bir ku~kuculuj';un felsefe tarihindeki en s~kin lemsilcilerinden biri,
Alman filozofu tKanl'tir. 0, bilgi konusunda, bilin~li deneyimin gereklirdil';i
ko~ullann neler olduj';unu sormu~ ve
bizim deneyimde, yalmzca renkler, sesler ve kokulara i~arel elmedij';imizi belirtmi~lir. Kanl'a gore, biz deneyimdeki
eylere, belli bir duzen ve birle~im i~in
de, ~ekil almt~, form kazanmt~ varhklar olarak i~arel ederiz. Oyleyse, deneyim adt verilen ~ey, insan varhj';trun
dt~ dunyadan aldl'; malzemeye ili~kin
bir yorumdan ba~a hi~bir ~ey dej';ildir.
Bu yorumda, insan varhl';t bu malzemeyi duzenlemek uzere belli bir yapYl kullamr.
Buna go~e. dr~ dunyayt algdayan ki~i
nin, pasif bir bi~imde aldtl';t ~ey, deneyimin malzeme~i ya da ham maddesidir.
insarun buna ekledij';i, dolaytstyla astl de'
neyimi mumkuri !alan ~y. bu malzemenin alacal';t bio;:im, form ya da duzendir.
Bundan dolayt, algdayan ki~i. algtrun
duzen kazanmastru sal';layan etk2nleri deneye katar. Ba~ka bir deyi~le, algtlayan
ki~i. kendisine algtda sunulan ham mad-

deye bi~im verebileceg;, duzen kazandtrabilecej';i bir yapt ya da mekanizma ya


da yetenekler bUiunuyle donahlmt~tu.
Omej';in, insan varhl';t meknda varolan
~eyler olarak renkli cisimleri gorur. Burada renkli cisim ham madde, meknda
yer alma ozellil';i ise, ham maddeye
insan larafmdan eklenen formdur. A yru
~ekilde zaman, nicelik, neden gibi ~eyle
ri de nesneye ekleyen bilen ve elkin bir
rol oynayan oznedir.
Bununla birlikte, Kanl'a gore, baZI yeti
ve yeteneklerle donalllmt~ olan, onlardan ba~kasma sahip olamayan ozne,
ancak mumkun deneyimde algtlayabilecej';i ~eylerin bilgisine sahip olabilir.
Bilgi, bir yonuyle dt~ dunyadan gelen
ham madde ya da malzemeden, bir yonuyle de insanm bu ham maddeye yapIll'; katkt, gelirdil';i yorumdan olu~u
yorsa, insan kendisine deneyimde verilmemi~ olan ham maddeyi yaralamayacaj';t ve kendi gurunu a~amayacal';t
i~in, tecrubl malzemenin olmadtl';t yerde, bilgi olamaz.
Bu ise, insamn ger~eklil';i yalruzca
kendi bilin~li deneyimine yanstdtl';t ~ek
liyle bilebildij';i, ,ger~eklij';in bizzat kendisi baktrrundan ne olduj';unu bilemedil';i anlamma gelir. Tann ve olumsuzluk
gibi ger~ekler, her tilrlu mumkun deneyimin d~mda kal<lll';t i~in, bilginin konusu
olamaz. lnsan deneyimdt~l bir yaptda
olan eyler, tecrubeye konu olamayan
varl.tklar, yani ger~klij';in kendisi uzerine aktl yurUime ~abalanna giri~ir giri~
mez, aym ol~ude akla uygun gorunen
karutlarla birbirlerine tumuyle ~eli~ik
olan goru~leri savunma durumuna
du~er. Oyleyse, deneyirnd~ bir bilgiden soz edilemez.
deneyimin Ierne! analojileri [lng. analogies
of erperimce; Fr. analogies de l'e:rperimce].
tKant'm Kritik der Reinen Vernunft adh
Ierne! eserinde ortaya koyduj';u u~ a priori ilk e.
Strastyla 1 him degi~melerin lemelinde, gerisinde kaha bir ~ey bulunmakladtr; 2 her olaym bir nedeni vardn; ve 3
varolan ~eyler mekiinda birlikte, etkile-

derin yapa 215


~im

ic;inde olan ~eyler olarak algllamrlar diye bilinen bu ilkeler her turempirik
bilgi tarahndan ongoriilmek anJamtnda
temel ve a prioridirler. Kant soz konusu
ilkelere, ozellik ya da niteliklerin algtsmdan bu niteliklere dayanak olan toze, bir
olaydan onun nedenine do~ru yap1lan
c;1kamn analojiye benzedi~i ic;in, analojiler ad1m vermi~tir.
deneysel psikoloji [!ng. experimental psychology; Fr. psyclzologie experimentale ]. 1
Genel bir c;erc;eve ic;inde, do~a bilimleri
tarafmdan geli~tirilmi~ olan deneysel
yontemlerin psikolojiye uygularunas1.
2 Deneysel psikoloji terimi, daha dar bir
anlam i~de, psikolojinin, geli~im psikolojisi, anonnal davraru~lar psikolojisi,
kar~1la~bnnah psikoloji, sosyal psikoloji,
e~itim psikolojisi ve uygulamah psikolojiden ayn olarak, normal, yeti~kin insan
bireyleri uzerinde gerc;ekle~tirilen laboratuvar ara~brmalarmdan olu~an dahm; psikolojide laboratuvar deneyini on
plana c;tkartan, a9kJamalan ve teorileri
deneyle do~rulamayt, deney yoluyla geli~tirmeyi amac;layan tavn tanunlar.
deniz sava~1 [ing. seafighl; Fr combat naval].
Gelece~in olumsalh~1 olarak da bilinen
ve ilk kez t Aristoteles tarafmdan ortaya
konan problem.
Yarm, bir deniz sava~mm ya olaca~1 ya
da olrnayaca~1 ~eklinde ( p " -p ) ifade
edildi~inde, mantlksal form ac;tsmdan
zorunlu olmakla birlikte, kendi nedeni
tarafmdan ortaya konmanu~ olan ve dolaytsiyla gerc;ekle~ebilen ya da gerc;ekle~
meyebilen, klsacas1 zorunluluk ta~una
yan olgu. A.ristoteles'ten sonra, olwnsal
gelecek problemi Ortac;a~ du~unurleri tarahndan ele altnml~br. Nitekim, Ortac;a~
da, gerc;ekle~mesi de, gerc;ekle~memesi
de mumkun olan olaylar, olumsal gelecek
c;erc;evesi ir;inde de~erlendirilmi~tir.
denkle~tirici adalet [ing. commutative
justice; Fr. justice commutative). Bireyler
arasmdaki e~itlik du~uncesiyle ili~kili
olan, toplum ic;indeki bireylerin birbirleriyle olan ili~kilerini e~itlik, ve durustluk i~de duzenlemeyi amac;layan
adalet anlay1~1. Ozellikle bireyler ara-

smda e~ya ve hizmet ah~veri~inde soz


konusu olan ve aritmetik e~itli~e dayanan tadalet h'.iru.
Eyleme kar~1 eylem, mala kar~1 e~de~er
fiyat, zarara ka~1 ~it tazminat bir;iminde tarumlanan bu adalete, alr~veri~ ndaleti
de denir. Soz konusu adaJet anlay1~1run
temelinde bulunan aritmetik ~itlik du~uncesi, herkese ~it bir pay verilmesini
ongordu~u ic;in, e~itli~in bozulmasma
neden olur. Ba~ka bir deyi~le, guc;luyle
gtit;Stizu e~it gormek ve her ikisini de
aym muameleye tabi tutrnak, e~itsizlik ve
adaletsizlikten ba~ka hic;bir ~ey de~ildir.
deontik mant1k [ing. deontic logique; Fr.
logique deontique]. Yukumluluk, sorumluluk, yasak, me~ruluk, buyurulma ve izin
verilebilirlik turunden ahlakla ilgili temel
kavramlan i-;eren onermeler arasmdaki
manhksal ba~mtllan ara~bran, Odevle ilgili olan ya da Odev bildiren temel terimlerden yola -;tklp forme! sistemler kuran,
bu formel sistemlerin yaratb~a problemleai konu alan manbk dah.
deontoloji [Os. ilmi ~if; ing. deontology;
Fr. d~ontologie; AI. deontologie]. Ahlakm,
ahlaki odevin do~asm1 ve eylemlerin
do~rulu~unu konu alan, bir odev ve
ahlaki yukumltiluk teorisinden meydana gelen dah; yerine getirilmesi gereken
odevleri konu alan disiplin. Qdevi
ahlakm temeli olarak goren, baz1 eylemlerin, sonu-;larma bakdmakstzm, ahJaki
baktmdan yaptlmast gereken eylemler
oldu~unu iddia eden ahlak anlay1~1.
Bu ahlak anlayt~a, ahlaki eylemde belirleyici ogenin sonu-; oldu~unu one suren
butiin teleolojik ahlak anlayt~lanmn, sonuc;c;u ahlak o~retilerinin tam kar~asmda
yer ahr. Deontolojinin en onemli dah, hekimin hasta)anna, meslekta~lanna kar~1
davram~lanru, odev ve sorwnluluklanru ele alan tzbbi deontolojidir.
derin yapa [ing. deep structure; Fr. structure profonde). Onlu Amerikah dilbilimci
Noam tChomsky'nin uretici dilbilgisinde, dilin sonsuz saytda cumle uretilmesini mumkun kalan temel mekanjzmastna, alt duzlemdeki soyut duzenine
verdi~i ad.

216

Derrida, Jacques

Chomsky'nin soz konusu yakla~nm1 ya


da kavramsalla~hnmma gore, bir dilde
tiimcelerin yaptsa, biri yiizeysel, digeri
derin olmak ilzerinde, i.ki yap1 ya da dii~
zeyde ortaya filkar. Bunlardan yiizeysel
yap1, dilin aktiielle~mi~ diizeyini te1nsil
edip, tiimcenin konu~mada veya yaz1da
ortaya ;Ikt1g1 ~ekliyle sozdizimi yoniinden organizasyonuna tekabiil eder. Buna kar~m, tiimcenin alt diizlemdeki soyut diizenine kar~Il1k gelen derin yap1
dilin potansiyelini, imkSnlar diizlemini
ta.umlar.
Oerrida, Jacques. 1930 y1hnda dogmu~
olan iinlii FransiZ postyaplSalci filozo~
hi. Temel eserleri arasmda L 'Ecriture et
Ia D~fference (Yaz1 ve Farkhhk], LD Voix
et Ia Phenomene [Ses ve Fenomen], La
Dissemination [Sirayet], Marges de Ia Philosophie [Felsefenin imkanlan], Positions
[Konumlar], De Socrate ll Frued et au-dela
[Sokrates'ten Freud ve OtesineL De Ia
Grammatologie [Gramatolojiye Dair],
L'Archeologie du Frivole [Bo~ ~eylerin
Arkeolojisi] gibi kitaplaJ; bulunan Derrida, K1ta Avrupast felsefe gelenegine
bagh felsefeci ya da ele~tirmenler tarafmdan yuzyihmizm dahi filozofu olarak goriiliir. Felsefeyi, 'delilige en yakm
noktada deli olmamn zihinsel ac1sma
panzehir olarak verilen yatl~tmci ilalj
diye tanunlayan filozof, Bah felsefesiyle
derinlemesine hesapla~m1~, ondaki ~je
li~ki ve fiikmazlan gostermek suretiyle,
felsefeyi yeniden yarat1c1 klima miicadelesi i9nde olmu~tur.
Derrida, ~jall~malannda logos'un akd
~eklinde yorumlanmasmm sonucu olan
logosantrik ya da akdmerkezci felsefeye ~iddetle kar~1 filkar. 0, bu gelenegin
tam kar~1smda bulunan ve logos'u soz
ya da dil olarak yorumlamarun sonucu
olan dilmerkezci felsefe gelenegi i9nde
yer abr. Bununla birlikte, bagh buh.mdugu felsefi gelenegin sesmerkezciligi
dild1~1 a~km bir varhgm mevcudiyetine kap1 aralad1g1 i9n, o da Oerrida'nm
keskin ele~tirisinden kurtulamam1~tlr.
Daha dar bir anlam ve .;er~jeve i.;inde,
tNietzsche, Heidegger ve yap1salcahgm

babas1 Saussure'den yola ._,kan Derrida,


tozciiliige, tikicilige, Descartesfii felsefeye, ak.Jl ya da mantJ.kmerkezcilige, Aydmlaruna felsefesiyle pozitivizme ve dolayistyla biitiin bir moderniteye ili~kin
olarak fiOk ciddi ve keskin bir el~tiri
ger~jekl~ tirir. Onun son fiOZiimlemede
ozciiliige, ikidlige ve akdmerkezcilige
yonelik olan el~tirisi gerfiekte metafizige, Bat1'run metafiziksel dii~iincesine
yonelik bir ele~tiridir.
Ote yandan, onun thiimanizme kar~1
olan ele~tirisi ya da sergiledigi antihiimanizm, saf bilince, Kartezyen egoya,
tHusserl'in yonehrnselligine doniik bir
ele~tiri olarak da anla~1lmak durumundadir. Derrida'ya gore, ozne bir mevcudiyet, ozerk ve bag1msaz bir varhk, bir
merkez, diinyamn veya dilin ozii ya da
kaynak degildir; ben, bilinlj ya da ego cogito, dilin fonksiyonudur. Buradan da
anla~Ilacag1 iizere, Derrida Bah dii~iin
cesindeki bilinlj dil/ anlam ili~kisini tersine fievirir. Ona gore, bir merkez olarak
ozne, tedricen ve tarihsel olarak dilin
kullamm1yla olu~ur; bu nedenle, Oerrida, bpkl Heiddegger gibi, dilin varhgm
evi, varhgm ikSmet ettigi yer oldugunu
one surer. Ben dilin bir sonucudur.
0 sozmerkezci gelenegin yaz1 kar~Ism
da, konu~ma ya da soze oncelik vermesine ~iddetle kar~1 fiikar. Zira, boyle yap1ld1gl takdirde, sOziin dil d1~mdaki bir
saf varlakla, bir ozle baglanhsmi kurmak kolay olur. Fakat soziin onceligi
reddedilirse, boyle bir altematif ortadan
kaldmlm1~ olacakt1r. Derrida'ya gi;)re,
Bah metafiziginin biiyiik dii~ii ve yarulgisi, anlamm a~km bir gosterilene gonderme yapbg1, sezgisel olarak kavnnan
hazu bir dil d1~1 ger~jeklige attfta bulundugu kabuliinden olu~ur. Derrida'ya
gore, anlam sorunu, gonderimle ilgili
bir konu olmaktan fiOk. gostergelerle ilgili bir sorundur. Oil d1~mda, nesnelerde, idealarda, ozlerde ya da zihinsel imgelerde anlam yoktur; anlam yalruzca
dilin fonksiyonu olmak durumundad1r.
Ba~ka bir deyi~le, dilin anlam1 onun
kendi d1~mda bir ~eyi temsil etmesin-

Derrida, j11cques 217

den dogmaz. Derrida'mn bu dii~iincesi,


Kant'm dilin bir temsil aract oldugu dii~iincesine yonelik bir saldmdan ba~ka
hi~bir ~ey degildir.
Derrida bu noktaya, Bah. felsefesine
ili~kin ele~tirel bir degerlendinnenin ardmdan, bu felsefenin ozde~lik mannglna bagh oldugu tespitiyle varml~hr.
Ona gore, Bat1 felsefesi Aristoteles tarafmdan formiile edilmi~ olan ~zde~lik,
~eli~mezlik ve ti~iinciiniin imk.ins1zhg1
gibi ii~ temel dti~iince yasasma dayarur. Bu yasalar sadece mantLksal tutarhhgl varsaymakla kalrnazlar, fakat bir
yandan da, kendilerinin gonderimde bulunduklan veya yans1tbklan ozsel bir
ger~ekligin, bir kokenin varoldugunu
ima ederler. Manhksal tutarhh~ saglama ahp korumak it;in, bu kokenin, soz
konusu ozsel ger~ekligin basit, yani ~e
li~ldden bag1~1k olmas1, homojen, yani
ayru tozden veya bircinsten olmas1 gerekir. Yine ayru nedenle bu ozsel ger~ekli
gin, kendi kendisiyle ayru kalmas1, yani
bir dolay1mdan ayn ve bagtmslz olmas1
gerekir, kokenle bilin~ arasll'l.da bir yarlgm bulunmamas1 i-;in de, onun kendi
kendisinin bilincinde olma zorunlulugu
vardu.
Bu yasalar buna ek olarak, safhga ve
ozde~lige zarar veren biitiin unsurlan,
yani karma~lkl1g1, dolay1m1 ve farkhhgl d1~ta buaku. Bu d1~lama siireci,
Derrida'ya gore, olduk~a genel bir metafiziksel diizeyde, Bah dii~iincesini
kururnsalla~hran, duyusall akdla anla~dabilir, ilj'Sell da~sal, kurgu lhakikat,
doga I kiiltiir, konu~ma I yaza benzeri
kar~aUaklar diizeyinde ger~ekle~ir. Yaptbozwn ad1m verdigi yontemiyle bu
kar~1thklarm imtiyazh bolgelerini gozler online seren Derrida, i~te bu noktada
tRousseau 'nun doga konsepsiyonuna
ba~vurmu~tur.

Dogamn sesine kulak vermek gerektigini, zira dogamn kendi kendisiyle


ozde~ olup, kendine yeten bir doluluk
sergiledigini soyleyen Rousseau, hazen
de, yeni dogan ~ocu~unu siiru olmad1g1
i~in emziremeyen anne omeginde oldugu gibi, dogada bir ~eylerin eksik oldu-

gu olgusuna dikkat

r;ekmi~tir.

Eksiklik,
Rousseau'ya gore, dogarun genel bir
ozelligi olrnasa da, en onemli yonlerinden biridir. Derrida buradan hareketle,
kendine yeten, kendi kendisiyle ozde~
dogarun ayru zamanda bir eksiklik ihtiva ettigini one surer. Doga ancak eksiklik kategorisiyle tamamlarursa kendine
yeten olabilir. Aksi takdirde, ozde~lik
mant1g1 uyannca bir ~eli~kiye dii~iili.ir.
Soz konusu ozde~ligin mutlak ya ~a saf
olmamakhg1 ka~uulmaz bir ~eydir ve
Derrida'ya gore, bu durum ya da ilke
her~ey i~in ge~erlidir. Her basit koken,
imkarurun ya da varolu~unun bir geregi
olarak, kok olmayan bir ~eyi i~erir ya da
gerektirir. !nsan varhklan kendilerini ve
diinyayt bilebilmek it;in, bilincin dolaytmma, dilin aynasma ihtiya~ duyarlar;
fakat safhga, ozde~lige halel getiren,
kanna~tkhga yol a~an bir dolay1mdan
ya da aynadan vazgelji.lmesi gerekmektedir. Onlar hem bilgiyi mWnkiin kdmaktadlrlar, hem de, ozde~lik man11g1
uyannca, onlarm bilgi siirecinde yer almamalan gerekmektedir. Yer aldlklan
zaman da, hpk1 fenomenolojide oldu~u
gibi, bilin~, oznellik ve dil bir tiir kendi
kendisiyle ozde~ mevcudiyete e~deger
hale gelir. Derrida'ya gore, bu ~eli~ki,
ozde~lige dayanan, ve dolaylstyla farkhhgl d1~layan Bah metafizi~ni bir ~J.k.
maz sokak i~inde b1rakmt~br.
Derrida'mn buradan ~akabilmek, ozde~lik felsefesinin yerine bir farkhlJ.k.
felsefesi ikame edebilmek i~, yaplsalclll~m kurucusu Saussure'den yola .;tkarak geli~tirdigi tdifferance kavramma
dayamr. Hem farkhlak ve hem de erteleme, sonraya b1rakma anlamlanna geldigi i~in bilin~li olarak muglakla~tmlan
differance sozcugu, kendileri olmadan ne
dilin, ne de dii~iincenin tanunlanabilecegi farkhhklara i~aret eder. Dijferance
ikincileyin, tarumlama veya a~lama
mn, tarumlanan ya da a~J.k.Janan ~eyin
kendisine degil de, onun diger metinlere yaphg1 gonderimlere bagh oldu~unu
ifade eder. ilkeye gore, anlam zamanla
degi~ir ve anlanun atfedilmesi sonsuza
kadar ertelenir.

-------------------------

218

------------------

Descartes, Rene

Derrida'ya gore, dil farkld1klara ve kar~lthklara dayah bir gostergeler sistemi


ya da oyunudur. Bu baglamda, bir gostergeyi gosterge yapan ~ey, onun Ierne!,
ozsel, saf, ozerk bir varhga gonderimde
bulunmas1 degil de, ba~ka gostergelerden olan farkl1hgld1r. Derrida'ya gore,
gostergeler anlamlanm, onlan birbirlerine baglayan bir kar~1thklar agmdan
ahrlar. Dilin ozii olmadigl gibi, goriinmeyen bir temeli de yoktur ve dil, bir
d1~ dtinyaya de~il de, kendisine gonderimde bulunur. Farklil1klardan meydana gelen bir yap1 olarak dilde, sese ili~
kin bir oz de yoktur.
0, kendisinden ~ok etkileruni~ oldugu
Nietzsche'yle tam bir uyum i<;inde,
~unu one siirer: 'Anlam farkhhklar sisteminm iiriiniidiir ve bu durumda, anlamm yorumu kendinde ~eyin temsili olarak hakikatin a.;mtlanmasm1 i~ermez.
Tersine dil, diger insanlann yorumu konusunda miimkiin yeni uzla~ma yollan
ortaya koyan bir ozgiir yorumlama oyununun arabksiZ ~ifre ~ozme siirecini i~e
rir.' Ona gore, dilden once varolan ve dil
arac1ltj9yla nesnel bir tarzda tanunlanan
bir nesnel olgular kolleksiyonundan soz
ebnek olanakh degildir. Derrida, dilin
d1~mda hi~bir ~ey olmadlgmi, her~eyin
metin ve metinde oldugunu one siirer:
'Metnin d1~mda hi~bir ~ey yoktur.'
Derrida'ya gore, yorumun amaa hakikate ula~mak de~ldir; hakikat ya da
dogrular dondurulmu~ soz ~ekil ya da
figiirleridir. 0, yorumun hakikate gotiirmedigini s6yler; yorum daha fazla yoruma, tarih daha fazla tarihe, yaz~ daha
fazla yazya giitiiriir. Derrida, nihai ve
degi~mez bir yorumun olamayacagm1
savunur. Anlam baglamsal olup, oyunun dilsel kural ya da uzla~lmlarmdan
dogar. Bu nedenle, dil bizde, io;imizde
ikAmet etmez, biz dil i<;inde ikamet ederiz Bab metafizigi ozde~ligi ve dolaytSiyla ozd~lige dayanan manhg1 merkeze ya da temele yerle~tirmi~tir; oysa
Ierne! olan farkl1bkkbr, retorik manllktan
once gelir. Manllk retorigin tiirevi olmak
duru mundadJr, ~nkii anlarru belirleyen
dilin ktllamrrud1r.

Descartes, Rene. 1591-1650 ylllan arasmda ya~arru~, modern felsefenin kurucusu olarak iin kazanrru~ Fransz filozof.
Temel eserleri: Regulae ad Direclionem Ingenii [Akbn idaresi i~in Kurallar], Principia Plulosopliae [Felsefenin ilkeleri], Discours de le Mtthode [Yontem Dzerine
Konu~ma), Mtditalions Mttaphysiques
[Metafizik Dii~iinceler].
Tenreller. Yeni bir doga ve insan anlay1~mm ortaya 9kllg1, ara~llrma yontemlerinin yeni ba~tan olu~turuldugu bir
~agda, bilimlere bir Ierne! kazandJnnay1,
ve rultla bedeni, tinsel olanla fizikf olaru,
geleneksel dini ogretilerle de yeni bilim
gorii~iinii uzla~tumaya ~ah~m1~ ve ~a
gmm bilimlerini yeni ba~tan in~a etmeyi kendisine bir ama~ olarak belirlemi~
olan Descartes, yetkin bilgi modeli olarak gordiigii matematigi ornek alm1~ ve
amaa i<;in mutlak olarak kesin olup,
kendisinden hi~bir ~ekilde ku~ku duyulamayan bir ba~lang1~ noktas1 bulmaya
~ahml~hr.

Matematikten etkilenmi~, felsefede de,


matematikteki gibi, saglam bir yonteme
ve saglam temellere sahip olabilirsek,
felsefenin kapsarru i~ine giren konularda
da kesin bilgilere sahip olacaguruz1 savunmu~ olan Descartes'm felsefesinin
iki Ierne! yonii vard1r. Bunlardan birincisi yogun bir bi~hnde bireysel olan baki~
a~1S1dr. Meta fizik Du~unceler adh eserinde, Descartes, hep 'ben' diyerek konu~ur; ogretilerini sistematik bir bi~imde
serimlemek yerine, ku~kudan kesinlige
dogru bir seyahat yapar. Bu ~er~eve i~in
de, d1~ diinyadan, varhktan degil de,
ozneden yola 9ki~1 Descartes'! +modern
felsefenin kurucusu yapnu~hr. ikmci
onemli yonii ise, felsefeyi yeni ba~tan
ele alma ve kurrna arzusudur, ki o burada, zamamnm yeni yontemlerinden ve
bilimsel bulgulanndan etkilenmi~tir.
Metafizigi: Bilgi g.Oruaiinde akllc1 olan
Q_escartes, insan aklmm iki temel yetisi
ya da giicii biilundugunusayler. Bunlardan birinci,si +sezgi dileJj tjjmden.
gellnldir. Sezgi insan zihninde hi~bir
ku~kuya yer buakmayan ve son derece

Descartes, Rene
a~1k

clan bir kavray1~ faaliyetidir. Sezgi,


Descartes'a ozel bir
ya da do~ru
sonuca
ula~b~lmlZI bildirir. fl.khn ilsinci giicti
clan tiimdengelim ise, tam bir kesinlik!?
bilinim do~lardan yap1lan zorunlu <;Jkanmdu':'
Matematik, Descartes' a gostermi~tir ki,
insan zihni birtaklm do~rulan a~1k ve
se~ik olarak kavrayabilmektedir (sezgi).
Ve yine, insan zihni bildi~i baz1 do~ru
lardan hareket edip dtizenli bir ~ekilde
ilerleyerek, bu do~rulardan hentiz bilmedi~i ba~ka do~rulan ttiretebilmektedir (tiimdengelim). Buna gore, biz sezgiyle baz1 do~rulan a~1k ve se~ik olarak
ve do~rudan kavranz. Tiimdengelimde
ise, Descartes'a gore, bu do~rulardan
kalkarak ba~ka do~rulara bir stire~le,
zihnin siirekli ve kesintiye u~ramayan
bir hareketiyle ula~mz.
Descartes, daha sonra akhn bu iki
dine
gibi

d~
clan ba~lang1~ do~rusu!'la ula~a.
bilmek i~in de, o do~ru oldu~ a~1k ve
se9k bir bi9mde bilinmeyen hi_)bir !!vi
do~ru kabul etmemek gerekti~ bildiren kural uyarmca, h@f$eyden ku~ka
duymaya, yanh~ ya da ku~kulu oldugtl~tu;ve yanh~ ya da kukuf~ .?Im.~s~~
ni muhtemel oldugunu du~undu~u
her~eyi reddetmeye karar vermi~tir.
Ku~kuyu son smmna kadar gottiren
Descartes, bu stire~ sonunda, k~ku duyabilmesi i9n, oncelikle varolmas1 gerekti~i sonucuna varrru~t1r. Ona gore,
istisnas1z her~eyden ku~ku duyan bir
insan, ku~ku duymakta oldu~undan
ku~ku duyamaz, zira ku~ku duyarken,
ku~ku diye bir ~eyin varoldu~unu, dolaysyla ku~ku duyan 'ben'inin varoldu~unu a<;~k ve se~ik olarak bilir. Nilekim, o 'Dti~tintiyorum, oyleyse vanm'
sonucuna varm1~ ve boylelikle dti~tinen
bir varhk olarak kendi varolu~unu kamtlarken, ~ noktas1 ozne clan modem felsefeye yon ve~tir.

219

Descartes, daha sonra da bu sonu~ta,


kendisini bu onennenin hi~bir ku~kuya
yer b1rakmayacak ~ekilde do~ oldu~u
konusunda ikna eden o~eni.n ne oldu~u
nu bulmaya ~ah~rru~hr. Ona gore, bu
sonucu kesin olarak do~ru kllan o~e,
kendisinin onermede iddia edilen ~eye
ili~kin 'aqk ve se<;ik' algJs1d1r. Demek lsi,
a~1k
se~ik olarak algllanan bir ~eyin
yanh~ olabilmesi imkanszd1r.
Descartes ku~ku stireciyle kendilerinden ku~ku duydu~u ttim eski inan~lan
m eledikten ve k~ku duymak suretiyle,
d~tinen bir varhk olarak kendi varolu~unu kamtlad1ktan, boylelikle de sisteminin temel ba~lang1~ do~rusunu bulduktan ve bu arada, bir onermeyi do~ru
kllan ol~tittin a~1k ve se~iklik oldu~unu
belirledikten sonra, aym ol~titii kullanarak bilincinin d1~ma ~1kmaya ve yeni
do~lar bulmaya ge~mi~tir. Buna gore,
onun zihninde bulunan a~1k ve se~ik
dti~tincelerden biri de yetkinlik dti~tin
cesidir. Duyu-deneyinden ttiretilen dti~tinceler a~1k ve se'iik olmad1~ma,
do~al dtinyada yetkin clan bir ~eyle
kar~lla~llamayaca~ma ve bu dti~tince
yi, kusurlu bir varhk ol;:sarun kendisi' yarafarnayacagma o_ yetkinlik
dii~iincesini. insan zihnine kendisi de
yetkin clan~ varhk vennitir. Bu l,etkin varhk, Thnn'd1r. insan zihiiineki
yetkinlik dii~iincesini ona kendisi de
yetkin clan Tann venni~ ise, nedende
sonu~ kadai gCI~e!Eiik oldn!Pmdan, buradan Tann'run varoldu~u sonucu
~kar. Descartes'a gore, insan, ~u halde,
kendi varolu~unun ve Tanr1'run varolu~unun bilgisine sahip olabilir.
insan matematikte de a<;~k ve s~ik dii~iincelere sahiptir, dolaysyla matematiksel bilgiye sahip olabilir. Acaba insan
bu s1rurlann otesine ge~erek, ba~ka bilgilere sahip olabilir mi? Descartes'a gore, a~1k se~ik dii~iinceler arasmda, d1~
diinyadaki fizild varhklarla ilgili olarak, yalruzca bu varhklann matematiksel ozellikleriyle ilgili dii~iinceler vardn. Bir dsmi dii~iindii~iimiiz zaman,
onun hakkmda a~1k ve se~ik bir dii~iin-

ve

220

Descartes, Rene

ceye sahip clabilirsek eger, a~1k ve seo;ik


dii~iince, yalmzca c cismi belli bir ~ekli,
belli bir kcnumu ve belli bir hacmi clan
bir ~ey clarak dii~iinmenin scnucu clan
bir dii~iince clabilir. D1~ diinya ve bu
diinyada bulunan nesneler soz kcnusu
oldugu siirece, sahip clabilecegimiz
a~1k ve se~ik dii~iinceler, bu nesnelerin
matematiksel ozellikleriyle ilgili clan
dii~iincelerdir. Bununla birlikte, bu dii~iinceler bize cnlann 'varclduklanm'
soyleme imkAm b1rakmaz.
Descartes'a giire, nesnelerin var clup clmad!klarmi dcgrudan dcgruya dii~iin
celerden nesnelerin kendilerine giderek
karutlayam1ycrsak, cnlann varclu~unu
dclayh bir ycldan kamtlayabiliriz. Buna
gore, insanda bir yandan d1~ diinyadaki
nesnelerle ilgili dii~iinceler, ve bir yandan da fiziki bir diinyarun varclduguna
inanma egilimi var ise, soz kcnusu dii~iince, duyum ve izlenimlerin nedeni Slraslyla insanm kendisi, Tann ve d1~
diinyadaki nesnelerin bizzat kendileri
clabilir. 0 bunlardan birinci altematifi,
insanda kendi deneyimini, izlenimlerini
diledigi gibi clu~turabilme giicii bulunmad1g1ru soyleyerek eler.
l:kinci clas1hk, d1~ diinya ve bu diinyadaki varhklar varclmad1g1 hAlde, insandaki izlen.imleri ve dii~iinceleri Tann'run yaratlm~ cbnas1 claslhgldlr. Descartes, daha once Tann'run insanlan aldatmad!gml gosterrni~ cldugu io;in, ikinci
ihtimali de eler. Bu durumda, geriye tek
bir clas1hk kahr. lnsan zihn.indeki d1~
diinyayla ve bu diinyadaki varh.klarla ilgili ide ya da dii~iincelerin nedeni, diinyarun bizzat kendisidir, bu diinyadaki
varhklard1r.
Descartes'a gore, toziin her zam~
Oziinii mejdaM gaEireRVe dtgir Ritelij(.lerin kendisine bagh cldugu temel bir
n.iteligi varr!Jr, .!luna gore, bir toziin,
tiim diger niteliklerinin kendisini varsayd1g1, temel, cnsuz clunamaz niteligi
hangisidir7 Oyle ki, tozle ananiteligi arasmda bir aymm yap1lamasm. Descartes'a giire, ruhun, tinsel toziin anan.iteligi
dii~iinme clup, ruh her zaman dii~iin-

meyle ozd~tir. Madden.in ozii ise, yer


kaplama ya da uzamdu. Bu ~er~eve i~in
de, maddenin ~ekil ya da hareketi, yer
kaplama clmadan dii~iiniilemez. Suradan da anla~1lacagl iizere, Descartes
maddi ya da cisimsel toz a~1smdan, gecmetrik bir varhk anlay1~1 geli~tirmi~tir.
Descartes'm bu varhk gorii~ii, geli~en
bilime fazlas1yla uygun dii~mekle birlikte, madde ve ruhtan, ya da beden ve
zihinden meydana gelen bile~ik bir
varhk clan insan soz kcnusu oldugunda, biiyiik bir gii~liige ycl a~ar. Varhk
alam madde ve ruh diye kesin ~izgilerle
birbirinden aymld1g1 io;in, eskiden birlikli ve biitiinliiklii tek bir toz clan insandan, ~imdi aralarmda crtak hi~bir
nckta bulunmayan iki toz ~Lkar.
Buna gore, Descartes, bir yandan a~Lk
hk ve se~iklik ol~iitiinii uygulayarak,
madde ve ruh, beden ve zihin arasmdaki ger~ek farkl1hk ve aymm1 vurgulama
ve hatta ikisini de tam ve baglmSIZ tozler clarak dii~iinmek durumunda kalml~hr. Ama aralannda crtak hi~bir yon
bulunmad1g1 i~in yer kaplamayan fakat
dii~iinen tinsel toz, dii~iinemeyen, fa kat
yer kaplayan maddi tozii, maddi toz ya
da beden de tinsel toz ya da zihni etkileyemez.
Ote yandan, giindelik deneyimin,
ruhun beden, beden.in de ruh tarahndan
etkilendigini, ve bu ikisinin bir anlamda
bir birlik meydana getirdigin.i crtaya
kcyan clgulan vard1r. Descartes burada,
kar~lllkl1 tetkile~imciligi savunup, bedenle tzihin arasmdaki etkile~imin beynin arkasmda bir yerde, kczalaks1 bezde
ger~ekle~tigini soyler. Ba~ka bir deyi~
le, c zihinle beden arasmdaki ili~ki yi bir
gemiyle cnu yiizdiiren kaplan arasmda
g~en ili~kiye benzer bir ili~ki clarak tasiulaml~ttr.
Bilgj gOrii~leri:

Descartes bilgi gorii~iin


de. gercek blr aklla, hatta apricrist ve
dcgu~q~r. Tasarunsal bir alg1 kurarm benimsedikten ve alg1larun her ne
ise, zihinde cldugunu soyledikten scnra, ideleri, fikir ya da dii~iinceleri, d!~ardan gelen clgusal ide)er (ideae adven-

Descartes~lllk

221

tiline), zihin tarahndan, imgeleme dayaDescartes'a go<e,..jnsana mutlultLlc veren


~eyler iki turludur. Bunlardan birincisi,
narak olu~turulan ide "a da du~iinceler "
bil e , erdem ve o .. luluk ibi salt bize
(ideae foctitiae) ve dojjuStan ~:;etirilen dubagh o an ~eylerdir; 1 nc1si ~an, ~eref
~iin~e~ Cideae innateae) olarak u~e aym. unlardan a~k ve se~ik clan, bizi
'e ~ngwllk gtbi, do!ll u~an dogruya
olmayan
en meydana
bize
bilgiye gotiiren ideler, yalruzca dogu~
gelir. Tum giiciimuzil brrmciler uzerinde
tan du~uncelerdir.
Yanh~ problemi soz konusu oldugunyogunla~tlrmamiZ gerektigini soyleyen
da ise, Descartes, insanda yanb~ neden
Descartes, bu yolda kendilerine uymaolabilecek iki yeti oldti nu so le~tir:
nm bize yarar
inand1g1 u~
kural
Anla
v
a e. Anlama yetisinm kapsam baktmmdan s1rurh oldugu,
yalruzca a~k ve se~ik olanla suurlarum~oldugu yerde, irade kapsam baktmmdan stmrstz bir gu~tur. Buna gore, insan
iradeyi stmrlayamamakta, tam tersine
onu tam olarak anlamadtgl eyleri lasdike zorlayarak gerti~letmektedir. Anlama yetisinin gorevi kavramak, dogruyu
ten1en1eye ~ah~mas1 gerekir.
yanh~tan ay~rmaktu. Oysa, irade dogruluk ve yanh~hk konusuna kayllstz
Descartes~
[Ing. Cartesian drcle; Fr.
cercle
Descartes meta6ziginde
olup, anlama yetisirtin suurlaruu a~ar.
bulundugu, FransiZ du~unurii Antoine
Bundan dolay1, irade, anlama yetisinin
Arnauld taratmdan one surulen dongua~1k ve se~ik olarak kavrayamad1g1 ~ey
leri olumladtgt i~in, yanh~m neden
sel argiiman. Buna gore, Descartes Metaolur.
fizik Dil$iinceler adb eserinde, bizim a~1k
Ahl8k gorii$1eri: Ahlak alanmda, once
ve se9k bir bi~irnde, hi~bir ku kuya yer
i.nSamn ozgur oldugunu g8stermeye <;ab~rakrnaksiZm alglladtgtrmz, idrak ettigirrtiz bir ~eyin dogrulugundan, Tann
b~an Descartes, daha c;ok ge~ici bir
ahliik hir dunm:l ahJak.J Onermistir. Bu
varoldugu i~in, emin olabilecetunizi one
surer. Fakat aym Descartes yine aym ese~er~eve i~inde, o insarun, talihini yenmerinde, kendisini a~Lk ve se~ik olarak
ye kalkt~maktansa, _Q_ncelikle kendisine
idrak ettigimiz i~in, Tann'nm varolduegemen olmaya ~ah~mas1 gerektigini,
gundan kesinlikle emin olabilecegimizi
ki~irVn, yaaiDI boyunca anfama yetis.!.
iddia eder ki, bu a~ikar bir dongusellikve kavrayt~IDI geli~tinneye ~ab~arak,
ten ba~ka bir ~ey degildir.
dunya .dyzeninj defjstirmeye kalk!~
mak yerine, kendi istek ve arzulamu deDescartes~thk [ing. Cartesianism; Fr. Carli!sianisnre;Al. Cartesienismus]. 1 ilk ve
gi~tirme ,abasl vermesmin iyi oldugugene! anlam1 i~inde, tDescartes'm olunu sii~mi~tir. Ahlaki sec;im olgusu
uzerinde duran Descartes, burada neyin
munden sonraki yuzyll i~inde ortaya
bizim giicumuz dahilinde olup, neyin
~1kan ve kendi sisternlerini kurup geli~
tirirken, Descartes'm felsefesini tum ayolmadtgtru anlamarun buyiik bir onem
nnlllanyla kabul etmek yerine, onun
arzettigini soylemi~tir. Ona gore, biz,
gucumuz smulan i~inde kalan ~eyleri
Ierne! kabulleriyle metodolojisini kullanan filozoflarm tavtr ve sistemlerini tagordukten sonra, ger~ekten iyi olanla
rumlarken kullamlan terim.
kotii olaru birbirinden aytrmab ve iyi olDescartes'm biitun bir insan bilgisini
duguna hukmettigimiz ~eyleri ger~ek
rasyonel ve tumdengelirnsel bir sistem
le~tirmeye ~ab~mabytz.
i~inde yeni ba~tan kurmaktan olu~an
Ba~ka bir deyi~le, insamn yaamda~
amacmm mutluluk oldugunu soyleyen
Ierne! amacm1 aynen payla~an bu file-

~ag7

~yler

--------------------------------------

222

Descartesm merdiveni

zoflar, iiim do~al fenomenleri, biyolojik, fiziki, psikolojik ve kimyasal tiim


olaylan niceliksel ve matematiksel ilke
ve yasalara gore a~tl<layacak geni~ kapsamh bir bilim kunna o;abast i9nde olmu~lardtr.
2 Descartes~hk,

ikinci bir anlam i~inde


ise, Descartes'm felsefesini tiimiiyle
do~ru bir felsefe olarak de~erlendiren,
onun sistemini anlahp, a~tklamaya ve
boylelikle yaymaya ~ah~an kimselerin
tavtrlanm anlatmak i~in kullamlmt~lir.
Yukanda birinci kategoride yer alan
isimlerin ozgiin filozoflan gosterdi~i
yerde, burada Henri Regnier, Henri Le
Roy, Balthasar Bekker, Pierre Sylvain
Regis, jacques Rohault, Antoine Arnauld ve Pierre Nicole gibi ikinci SIIUf dii~iiniirler yer a hr.
3 Biraz daha gene! bir anlam i~inde, Descartes' tan yola ~iktp, Aydmlanma ve pozitivizm araC!h~tyla yiizythmtzda analitik felsefeye kadar uzanan dii~iince
gelene~ine Descartesp ya da Kartezyen
gelenek adt verilmektedir. Bu gelenek
Descartes'm zihin /beden ya da ozne/
nesne dikotomisinden hareketle, ontolojik a~tdan realist ve do~alct bir tavn benimserken, pragmatist ve evrenselci bir
yakla~unla
do~a
bilimlerinin gene!
g~er, kesin ve de~i~mez yontemini temele ahp, yasa ya da kural koyuculu~u
benimser. Kartezyen gelenek, ote yandan do~a, insan ve toplum konusunda
determinist ve mekanist bir anla}'l~l savunup, bilimin amacmm a~tklama ya da
daha ziyade nedensel a~tklama oldu~unu dile getirir.
.
Descartes'm merdiveni [Ing. DesCDrtes'
ladder; Fr. t!chelle de Descartes]. Yontemsel
ku~ku ile zihin olarak kendi varolu~u
nu ka
an, falitxu~usi:irea ~m
de, Ianri'mn ken tstru a atabilece~ini
belirten Descartes'm, tekbencilikten kUrtulabilmek, oznel bir bak1~ a~tsJIUn iistiine yiikselebihnek i~in, Ianrt'nm varolu~unu, ve dolaytstyla O'nun aldatan
bir varhk olmadt~tru gostermek, yani
kendi varolu~undan Iann'run varolu~una yiikselmek zorunda kaldt~ll'll dile
getiren deyim.
-,

Buna giire, bilgi iddialomnm temjnab


clan Iann'mn varolu~unu iki ayn kamila gosteren Descartes, boylelikle once
Ozil~ bir hak1~ a9smda'n tannsal bir
perspek_tile jtiikselmi' ve daha SQ1U'a da,
dt~ diinyarun bilgisine ye avru anlama
gelmek iizere, diS diinyaya irunistir. desmos. Ba~. Yunancadan gelen bu terim
Hristiyan Orta~a~ felsefesinde, ozellikle
de John Scottus Erigena'da, bitkilerle btiyiime ve beslenme, hayvanlarla duyum
ve duygu yetilerini, buna ka~m meleklerle de anlama yetisini payla~mak suretiyle, kendisinde hem maddi ve hem
de tinsel diinyayt birle~iren ve bundan
dolayt, maddi diinyayt tinsel diinyaya
ba~layan insan varh~ i~in kullamlan
terim
determinist ahlak [ing. determinist ethics;
Fr. t!thique dt!terministe ]. irade ozgiirlii~iinden yola ~tkan ahlak anlayt~lann
dan farkhhk gosteren ve tba~da~abilir
cilik olarak da bilinen ahlak anlayt~t.
insanm eylem diizeyinde ozgiir olabilece~ini dii~iinen gorii~lerin yamldt~tnl
savunan ve dolaytstyla, ahlaka dii~e
nin, ger~ekte belirlenrni~ bir alan clan
ahlaksal ya~amm nedensel yoldan a~tklanmast oldugunu dile getiren ahlak
gorii~ii.

tSpinoza, tSchopenhauer gibi metafiziksel bir determinizmin ve dolaylSlyla


determinist bir ahlak anlayt~mm savunuculu~unu yapmt~ clan filozoflara ek
olarak ome~in, bir tiir biyolojist ahlak
anlayt~tru benimsemi~ clan, iSpencer'm goziinde ahlakhlik, biyolojik ya~a
mm yiiksek ve farkhla~nu~ bir bi~irni
ya da giirtiniimiine, do~al ya~amm belli
bir uzanttsma kar~dtk gelir. Ote yandan
tMarks'a gore de ahlakhhk, iiretim ili~
k.ilerinin belirledigi toplum ya~ammda
hakim smtf ya da gii~lerin diinya gorii~
lerine veya ideolojilerine giire tanunlanan
iyi ve kotii kavramlanyla yonlendirilen
insan eylerninde ortaya ~kar. Dolaytstyla, insan eylerninin oldu~u kadar, ahliiki
ya~ da bir ozerkli~i olmaytp, o egemen sl11lftn ideolojisine gore belirlenen
veya yonlenen bir ya~amdtr.

d~tennii\izm

Her ti.ir insani ili~ki.nin belirleyicisinin,


altyap1y1 meydana getiren tnaddi i.irelitn bic;imleri old u~un u one si.iren Kar1
Marks'a gore, bu i.iretim bi~mleri insantn ve toplwnun ahlaki ya~am ~eklini
ve de~erlerini belirler. Bu nedenle ahlik~
altyapt belirlenen i.istyapnun bir parc;ast
olarak stntf tideolojilerine gore yorwnlatunak dunnnundad1r.
determinizm [Os. iciibiye, znruriye; 1ng.
determinism; Fr. detenuinisme; Al. determinisnlus]. Evrende olup biten her~eyin
bir nedensellik ba~lanhst ic;inde gerc;ekle~ti~ini, fiziksel evrendeki ve dolay1
styla da insarun tarihindeki tiim olgu
ve olay[ann 1nutlak olarak nedenlerine
ba~h oldu~unu ve nedenleri taraf1ndan
ko~ulland1~n1 savunan anlay1~. Evren
deki her sonucun, her olay1n gerc;ekte
bir nedeni ya da nedenleri bul und u~u
gori.i~i.i; do~antn nedensel yasalara tabi
old u~u ve evrende hic;bir ~eyin nedensiz olmad1~1 di.i~i.incesi.
Buna gore, sJrasJyla, a) hic;ten hic;bir
~eyin c;Ikmayaca~l ya da hic;bir ~eyin
1nutlak olarak yok olup gitmeyece~ ilkesiyle, b) hic;bir ~eyin ko~ulsuz bir bic;imde ve di.izensiz olarak ortaya Qkamayaca~l ilkesinden meydana gelen bir
gori.i~ olarak detenninizm, her~eyin
kendisinin d1~1ndaki ba~ka bir ~ey taranndan yasalara gore belirlendi~ini iddia
eder.
iki ayn determinizmden soz edilebilir:
1 Her olaya.n bir nedeni bulundu~unu,
bundan dolay ozgiirli.ik ya da irade ozgi.irli.i~ii diye bir ~eyin olamayaca~Jnl
savunan katz detenninizm. Bu anlay1~, tarihte ya da insan ya~am1nda soz konusu olan n~denleri yeterince geriye giderek ara~tlld1~1nuz takdirde, insarun
denetimi d1~1nda kalan, insaJWl i.izerlerinde hic;bir etkisi bulunmayan temel
nedenleri bulabilece~imizi one surer. Bu
ti.ir bir kah detenninizm, yazgu:~..l1~a
c;ok yakla~makla birlikte, yazglc1hktan,
insanlann gelece~i de~i~tiremeyecekle
rini one si.innemek bakJmmdan farkhhk
gosterir.

223

Katt deter ministlere gore, insanlarm


hic;bir etkide bulunamad1klan, onlar1n
denetimleri d1~1nda kalan belirli neden
ler, insan varhklann1n olduklan gibi olmalanru ve bu arada eylemlerini belirle
mi~tir. Ba~ka bir deyi~le, onlar, insan
varhklanrun hic;bir ~eyi de~i~tiremeye ..
ceklerini soylemekten c;ok, insanlann
~eyler i.izerinde etkide, eylemde bulunma tarzlara.run ki~isel yap1 ve Inizac;lanrun sonuru oldu~nu, soz konusu yapt
ve 1nizac;lann ise insanlarm etki edeJncdikleri etmenler ve ko~ullar taraflndan
belirlendi~ini one si.irerler. Kah detenninistler, buna gore, her olay1n, her eyletn
ve her sonucun, k1sacasJ her~eyin bir nedeni varsa, bu takdirde, insarun di.i~i.in
celeri, duygulan, arz.ulan, sec;ilnleri ve
kararlan da dahil olmak i.izere, her~eyin
belirlenmi~ oldu~unu iddia ederler.
Kab deterministler buna ek olarak,
insan varhklann1n hic;bir ~ekilde etkide
bulunamad1klan nedenler taraf1ndan belirlenmi~ olan bir d i.in yay a geldikleri, genetik yapdanna sec;erek ve isteyerek
sahip olmad1klan ve i~nde bulunduklan durumlar ve fiziksel olaylarla ba~ka
insanlann eylemlerine ba~h old u~u ic;in,
bizim ozgi.ir oldu~umuzwt hic;bir zaman
soylenemeyece~ini belirtir.
2 Yumu~k determinizm ise, evrensel bir
nedenselli~in gec;erli oldu~unu kabul etmekle birlikte, katl detenninizmden farkh olarak, bu nedenselli~in bir bOli.imi.ini.in
insandan ka ynakland1~1ru, dolayt51 yla
insan i~n belli bir ozgi.irli.i~iin mi.imki.in
oldu~unu savwtur. Bwta gore, insanlar,
alai ve iradeleriyle baz1 eylemlerine isteyerek neden olurlar, bundan dolay1, insanlann belli bir ozgi.irli.ikleri vard1r.
Yumu~ak determinizmin burada sozi.ini.i etti~i ozgi.irli.ik, Sll\lrh bir ozgi.irli.ikti.ir. Bu anlay1~ gore, hie; kimsc tam olarak ozgi.ir de~ldir; insanlar, kendi
arzular1na gore, keyfi olarak eyleyemezler. Ome~in, biz kendimizi ba~ka varhklar hAiine getiremeyiz ya da oksijensiz
ya~ayamayLZ. Ozgi.irli.ik vard1r, ama evrensel nedensellik it;inde ve soz konusu
nedensellikten dolay1 vardlt.

224

deu:r ex machina

deus ex machina. Makinadan Tanrt diyc


ifade edilebilecek olan ve bir gti~ltigti,
bir problemi ~ozmek i~, yapay ve gereksiz bir bi'>imde, Tann ya da dogal olmayan bir nedenin gtindeme getirilmesi
tavrt ve ozellikle de gtindeme getirilen
gti<; i~in kullarulan ve eletirel bir anlamt olan terim.
Buna gore, deus ex maclrina deyimi, ozellikle felsefede, bir gti~ltigti ya da problemi ~ozmek tizere, hi<; geregi olmadt!!;l
halde, gtindem ya da problem dt~t ki~i,
kavram, ~ ya da nedenlere ba~vurma
tavn soz konusu oldugunda, a~aytct
nedenin ilevsizligine, a~tklaytct olamayt~ma iaret etmektedir.
deus sive natura. Spinoza taraftndan savunulan panteist gortite, Tanrt'yla doganm ozdeligini dile getiren Latince
deyim: Tanrt ya da Doga.
deuterai ousiai. Aristoteles felsefesinde,
ikinci dereceden tozlere, ttirlere, ba~ka
bir deyi~le, birinci dereceden tozleri U
ya da bu ttirden kllan ozlere verilen Yunanca ad.
devirme [Lat. conlrapositio; lng. contraposition; Fr. contraposition; AI. contraposition].
Klasik manllkta, belli bir onermeden, oznesi o onermenin ytikleminin ~eli~igi
olan yeni bir onerme elde etrnekten meydana gelen dogrudan <;U<anm tii rti.
Yan deuirnre ilk onermenin oznesiyle
ayru olan yeni bir onermeyle, tam deuirme
ise, yeni bir onermenin ilk onermenin
oznesi.nin ~eli~i!!;i olan yiik!emiy le sonu~larur. lster yan, ister tam olsun, devirme i~lemi, yalruzca ilk ya da orijinal
onerme, bir A ya da 0 onermesi oldu~
zaman, ~deger bir onerme verir. flk
onerme bir E onermesi oldugu zaman
ise, klasik mantlk'>llar devirmenin, devirme i~lemi ilk onermenin niceli~nin ttimelden tikele dontittirtilmesi i~lemiyle
tamamlanmast durumunda, ~deger bir
onerme verecegini belirtirler. l!k ya da
.orijinal onerme, bir I Onermesi oldugu
Zaman ise sonu~ 9kmaz, yani e~deger
bir onerme elde edilemez.
devlet [lng. state; Fr. etat; AI. staat). Toplumu yoneten kurallar ve yasalar yarat-

rna otoritesine sahip bir ayn bir kurumlar kiimesi. Demokrasilerde htiktimetlerin gelip gittikleri dikkate ahrursa, salt
htiktimete edeger olmadtgt gibi, iktisat, okullar, toplum orgtitleri benzeri
orgtitlti ve stirekli kurum ve davrant
pratiklerinin btittin bir alaru olarak sivil
topluma da kartl olan btittinsel politik
sistem.
Devletin varhgt i~in zorunlu olan ogeler, strastyla insan toplulugu, tilke ya da
toprak btittinltigti ve egemenliktir.lnsan
ogesi, belirli bir toprak par~ast tizerinde
yaayan ve devleti kuran insan toplulugudur. SOz konusu insan toplulugunun
tizerinde ya~adtgt toprak par~asma ise
ii/ke denir. Bu toprak par.,ast dogal ya
da yapay (bir anla~ma ile ~izilmi~) strurlarla, kom~ulardan aynhr. Buna kartn, egemen/ik, devletin hukuki diizenini
belirleyen en ytiksek otorite ve tist'tin
iradedir.
Bu baglamda, ba~ka hi~bir devlet ile
bagtmhhk ili~kisi i'>inde olmayan devlete egemen dev/et, ~o~nluk zorla kabul
.ettirilen bir bagunhllk ili~kisi nedeniyle
baka bir devletin buyrugu albndaki
devlete yarr egemen deu/et; hukukun listtinltigti ilkesine her koul alhnda bagh
kalan devlete hukuk deu/eti; kendini hukukun tisttinltigti ilkesiyle baglamayan
devlete polis deu/eti; salt gtivenlik, savunma ve adalet gibi klasik gorevlerini
yerine getirmekle yetinip, iktisadi ve
toplumsal yaamda elkin bir rol oynamayan devlete jandanna deu/eti; klasik
ilevlerinin otesinde, toplurnsal e~itsiz
likleri azaltrnak amactyla, iktisadi ve
sosyal hayata elkin bir bi~imde kattlan
devlete sosyal dev/et; belli bir ideoloji
adma bireysel ve toplurnsal faaliyet
alanlan tizerinde m utlak ve btittinsel
bir denetim ve bask1 uygulayan devlete
Iota/iter deu/et; iktisadi ve siyasi Iibera lizmin btittin ilke ve unsurlanna riayet
eden devlete ise liberal deu/et adt veri!-
mektedir. Nihayet, dini bir hareket ya
da otoriteyle hi~bir bagt olrnayan devlete ise, /aik deu/et denir.

devlet~ilik

1\llodern devlet dii~iincesL.1e baktl~l


JnlZda, onun Avrupada onyedi ve onsekizinci yuzydlarda goriilen mutlakiyet~i
devletlerin ardandan ortaya c;1kb~ana
goriiyoruz. Ba~ka bir deyi~le, modern
devlet dil~tincesi, mutlakiyetc;i devletlere ili~kin deneyimler iizerinde dii~iin
menin ve bu devletlerin otoritesine
kar~1 ver:ilen miicadelenin bir son ucu
olmak durumundad1r. Modern devlet
dii~iincesi, i~te bu ba~laanda Bah'da kiliseyle devlet ve devletle halk arasinda
ya~anan biiyiik kavga ve miicadelelerdan sonra do~abilmi~tir. Buna gore,
modem devlet hem ba~Imsaz ve hem
de laik olan kamusal bir giic;tiir. Modem devlet, oncelikle tum di~er toplumsal giic;lerden ve kral ya da dev let
memurlanndan bagunsaz olmak durumundadar. Sarayla ozde~le~tirilmek ve
krahn miilkiyetinde olan bir ~ey olarak
goriilmek yerine, modern devlet kraldan ba~ams1zdar. Devlet, ikinci olarak
otorite veya i~levinin Tanradan turetilememesi veya yiiksek bir ama~tan c;akarsanamamasa anlamanda laiktir. Bu,
modem devletin eylemlerinin dini ilkeler yoluyla tasdik edilip hakhlandtnlamayaca~a anlamana gelir. ~u hAlde, modem devlet insan tarafmdan salt insanf
amac;larla yarahlma~ olup, onun varh~1
yine ayna ama~larla devam ettirilir.
Bu ba~lamda, modem devletin iki
temel ideye dayandl~lnl soyleyebiliriz:
0, her~eyden once, belli bir toprak par
~asandaki turn di~er gii~ ya da iktidar
odaklarlnln giic; kullanmuru engelleyen
merkezile~mi~ bir giic;tur. Onun iktidan, biirokrasi, yarga ve askeriye gibi kaho ve siirekli kurumlar yoluyla hayata
ge9rilir. Modem devlet, ikincileyin, bir
anla~ma ya da sozle~meye, on u yonetenlerle onun tarafandan yonetilenler
arasmdaki belli bir ili~kiye dayanir.
Bu ac;adan bakddt~anda, modem devlet
teorisine, bireyin devletle olan ili~kisiyle
ilgilenen egeanenlik konusundan ba~ka,
devletin gilciiniin si vii toplumla nasal
bir ili~ki i~inde olmas1 gerekti~i probleminin olu~turdu~u gene) ba~lam i~inde

yakla~abilece~irnizi

225

soylenebilir. Egelnenlik soz konusu oldu~unda, iki ayn


yakla~1m1n ortaya c;ktl~tnl goriiyoruz.
1 Bunlardan birinci yakla~un, onalhnc
yuzyalda Bodin ve onyedinci yuzyalda
da Hobbes tarafandan sergilenmi~ olan
mutlak egemenlik goru~iinde ifadesini
bulur. Ome~in, tngiliz dii~iiniirii Thomas tHobbes'a gore, devletin egemenli~inin ilke olarak slnln olamaz ve devlct
kendisinin d1~1nda bir ~eyle hakh kahnamaz. 2 Buna kar~1n, ikinci yakla~un,
Locke, Montesquieu, Spinoza ve Kant tarafmdan benimsenen ve devletin egeanenli~ine bir Slnlr koyan yakla~und1r.
Bu anlayt~, ba~1msaz bir kamusal gii~
olarak modem devletin statusunii veya
onun en yiiksek otorite olma iddiasuu
sorgulamaz. Fakat devletin, sivilloplum
ic;indeki kurumlardan yalruzca biri oldu~unu ve dolaytsiyla, devletin bireyler
iizerinde tahakkiim kuramayaca~uu
ifade eder. Her bireyin, kokeni toplumsalhk oncesinde bulunan birtakun do~al
haklan oldu~unu ve bu haklara, bireylerin yaph~t sozle~me sonucunda olu~an
devlet taraftndan zarar verilemeyece~ini
dile getiren bu ik..inci yakla~un, daha
~ok devletin iktidanna nasll snur c;ekilebilece~i konusu iizerinde yo~unla~1r.
Ote yandan, devletin giiciinun sivil toplulnla olan ili~kisi soz konusu oldu~u
zaman da, iki temel tavar ortaya c;akar.
Liberalizm ic;indeki farkh gorii~leri
ifade eden bu tavtrlardan birincisi, devletin sivil toplwna tibi olmasa gerekti~i
ni dile getiren tavar ya da yakla~undu.
Buna kar~1n, ikincisi devleti, sivil toplutnu ic;ennekle birlikte, onu a~an ve onun
zararll etkileriyle miicadele eden bir
alan olarak de~erlendirir.
devlet~ilik [ing. etatism; Fr. etatis1ne; AI.
etatismusj. Devleti tum toplumsal gorevlerin diizenleyicisi olarak goren, ozelliklc de ekonomide devletin ekonoaniye
miidahalesini ve piyasa mal ve hizmetlerini do~rudan bir bi~imde iiretmesini
ongoren anlay1~. Ozel c;lkarlan merkezi
olarak orgiitlemenin iiretimi arthraca~l
inanctna dayall olarak, devletin gorevle-

226

dcvlet ciini

rinin yaygu\la~tudmas1n1 ve ekonoani


alanlna mildahalesini ongoren gorti~.
Sanayi ve ticaret kurulu~lann1n, e~i
tiln, ktilttir, sa~bk faaliyetlerinin devletin elinde toplanmas1n1 o~utle}'en ve
devletin haklanyla, yetki ve sorutnltlluklannl, bircyin haklanntn aleyhine
olacak ~ekilde geni~leten o~reti.
devlet dini [ing. state religion; Fr. religiorr
d'~tat]. Devleti dtinyadaki ilahi dti~tin
ce, Tann'n1n bu dtinyadaki yurtiyti~ti
kabul ederken, insarun btittin tinsel ger~ekli~ini devletten aldt~an1 savunan
unlti 19. yuzyd Alman filozofu Hegel'in
din anlay1~1.
Devleti ozgtirlti~i.in gerc;ekle~mesi olarak ta1umlayan tHegel'e gore, birey hi~
bir ~ey, devlet her~eydir. Devletin apa~lk, mevcut vakla oldu~unu ve etjk
hayah ger~ekle~tirdi~ini, insano~lunun
sahip bulundu~u de~ere haiz her~eyin
Devlet arac1h~ayla sahip olunan ~eyler
oldu~unu one stiren Hegel i~in, devlet
dtinyada varolan ilahi dti~tinceden
ba~ka hi~bir ~ey de~ildir. Bu ba~lamda,
Hegel, her insan varh~1nda, si yasi otoritenin mtidahalesinden ba~1~1k olan bir
vicdan alan1 bulundu~unu ve devletin
insan bireyinin nihar ve en yilksek kay~
naklanyla nefsini tamamen emtnemesi
gerekti~i ~eklindeki Musevi ve Hristiyan tektanraah~trun temel felsefi ilkesini reddeder. Devletin ger~ekle~mi~ akll
ve ruh, yeryilztindeki ilahi dti~tince ol1nas1 nedeniyle, Hegel'e gore, devletin
yasas1 nesnel ruhun d1~avurumudur ve
~yalruzca yasaya itaat eden ki~i ozgtirdtir.' tnsanan ger~ek ozgtirlti~i.i devletin
ve yasan1n rasyonelli~ine boyun egtnekten ve kendisini onunla ozdelelirmekten ibarettir.
devlet felsefesi [ing. philosophy of state;
Fr. philosophie de l'etat). tSiyaset felsefesinin bir daluu meydana getiren ve toplumsal ya~amla devletin do~u~unu, dcr
~as1n1 ve anlam1n1 ara~hran, insanlarla
insanlann i~inde yer ald1klan siyasi orgil tlen1neler aras1ndaki ili~kileri incelcyen felsefe dah.

Devlet feiseiesi tarihinde, devlet ~u ~e


killerde anla~llm1~hr: 1 Dogal bir kurunz
veya orgaMiz.ma olarak. Bu yakla~1m1n
klasik temsilcisi tPlaton'dur. 0, devleti
btiyi.ik ol~ekli bir insan ya da organizma,
bireyin bir devanu olarak goriir ve bu
durumun bir sonucu olarak da, Slras1yla
akd, can ve i~tihadan olu~an ti~ par~ah
ruh anlayt~lnl aynen devlete yans1t1r.
Buna gore, o devletin temeJirai insan do~asmda buhnaktad1r.
2 Devletin, yonetimde bulunanlardan
ayn olan, fakat yoneticilerin karar ve ehliyetleriyle geli~mesine katkada bulunduklan bir kurumlar ve /Jizrnetler sislenJi
oldu~unu dile getiren Aristoteles~i devlet anlaya~t Bu ~er~eve ic;inde, Aristoteles'te, devletin asll amaca, yurtta~lann
maddi bak.Jmdan refaha ula~malan,
ama daha ~ok ahlaki baklmdan geli~
meleri ve olgunla~maland1r. Devlet, bu
aJna~ i~in vardar. Yani, ona gore, devlet
yonetimleri kendi ba~lanna iyi ya da
kotii de~ildir, ancak soz konusu atnac
ger~ekle~tlrebilmesine gore, iyi ya da
kotii devlet vard1r.
3 Yapma bir varhk ve araf olarak devlet.
Klasik temsilci~ini tRousseau, +Hobbes
ve tLocke'un yaph~l bu anlay1~a gore,
insan mutlak bir l>zgilrli.ik durumu i~in
de varolamaz. Mutlak bir ozgiirli.ik durwnunda, insaru d1~andan belirleyen ve
smulayan hi~bir gil~ olamayaca~mdan,
her insan neyin iyi oldu~una kendisi
karar verir ve kendi c;tkarlaruu hayata
gec;inneye ~ah~1r. Bu ise, tam bir ~1kar
~ah~ma:c;1na, hatta insanlar aras1nda bir
sava~a yol a~ar. Fakat boyle bir durum,
ti.im insanlara zarar verece~inden, insanlar bir araya gelerek, aralannda bir
sozle~me yaparlar. lnsanlar toplum sozle~mesi ada verilen bir uzla~ma ve anla~maya dayanarak, ortak iradelerini
temsil edecek bir gticti, kendileri ic;in
hakem ve yonetici olarak tayin ederler.
Buradan da anla~daca~1 gibi, soz konusu anlay1~ta devletin do~al bir temeli
yoktur. Bu yakla~unda devlet, insanlan
birbirlerine kar~1 koru yacak ve kend ilerini geli~tirmelerine imkan verecek bir
ara~ olarak ortaya ~akar.

devrim
4 Devleti, ke-ndi irade, ehliyet, yetene~
gi, ve ama~lan olup, bir iiniversiteye
benzetilebilecek cisilnle~1ni~ bir ki~i,
diinyadaki ilahi dii~iince, milli bir ruh
olarak goren Hegelci devlet anlay~ Devletin i~erigini milli ruhun meydana ge-tirdigini one siiren Hegel'e gore, milli
ruh, din, hukuk, bilim, sanat, sanayi gibi
tiirlii ozel alanlara aynhr.
5 Devletin, devleti kontrol edenlerin,
giicil elinde bulunduranlann ~1kar ve
tercthlerinden hareketle politikalar tire~
ten bir tiir yonetim makinas1 oldugunu,
toplumdaki egemen s1n1f1n Qkarlanna
hizmet ettigini dile getiren Marksist devlet goru~a. Soz konusu anlay1~a gore,
devlet s1n1flara boliinmii~ alan topluma
s1k1 slk1ya baghd1r. Bu ~er~eve i~inde
devlet, sosyal miicadeleyi, stnaf sava~1n1
yava~latan, ana engel alan, ekonomik
bak.Jmdan iistiin durumda alan, iiretim
ara~lanna sahip bulunan s1n1hn bask1
aractdtr.
devletin ideolojik aygttlar [ing. ideological state apparatus; Fr. appareil ideologique
de l'etat]. Marksist Frans1z dii~iiniirii
Louis t Althusser'in egitim, kilise, kitle
ileti~hn ara~lan, sendikalar ve hukuk
gibi, normalde devlet denetilnimjn d1~1nda kahp, ozel alana dahil olmakla
birlikte, devletin degerlerini aktarma,
onun iktidann1 peki~tirme ve boyleli.kle
de d iizeni koruyarak, kapitalist iiretim
ili~kilerini siirdiirme i~levi goren kurumlar1 tarumlamak i~in kullandtgl
deyim.
Althusser'e gore, bir devletin, biri basklcl, digeri de ideolojik olmak iizere, iki
tiir aygttl vardar. Bunlardan bask1c1
devlet ayg1t1 bir tane olup, kendisini
~iddet yoluyla hayata ge~irirken, ideolojik aygttlann bir ~ogullugu soz konusudur ve bunlar tideoloji yoluyla fonk~
siyon gosterirler. Bu, Althussere gore,
tkamusal alanla ozel alan aras1ndaki
ay1nm ger~ek bir ay1n1n olmad1g1 i~in,
boyledir. Nitekim, bu ay1run ger~ek ve
mutlak bir ay1nm olmay1p, burjuva hukukuna ozgii i-;sel ve gostermelik bir
aynm old ugu i~indir ki, ozel alana ait-

227

mi~

gibi gortinen egitim, bastn, hukuk,


sendika, kilise gibi kurumlar, a~1k ya da
ortiik, dogrudan ya da dolayimh bir bip
~imde, devlet kurumlan olarak i~go
riirler. Ve haki1n suulu1, yani burjuvazinin (veya proletaryan1n) egemenligini
siirdiirmesini giivence alhna alarak, kapitalist iiretim ili~kilerinin ve devlet ik
tidar1n1n peki~mesine hizmet ederler.
Althusser buradan yaln1zca, tek bir sonucun ~1kh~n1 one siirmii~tiir: Ya burjuvazi ya da proletarya diktatorlugu.
devrim (Os. ihtilal; ing. revolution; Fr. revolution; AI. revolution, umwiilzung ]. Gene) olarak, yerlqik to plum d iizenini,
devlet ve toplwn yap1s1n1 tiimiiyle degi~tiren, koklii, h12h ve kapsamh donii~iim.

Devrim, ilk~agda, Yunanh ve Ramah


dii~iiniirlerde, bir yonetim bi~imi ya da
bir dizi yoneticinin beUi bir ard1~1khk
ili~kisi i~nde digerinin yerini ald1g1
siyasi degi~meyi ifade etmi~tir. Bu donemde siyasi ya~am, dondiik~e bazllanna otorite ve yonetme hakk1 verirken,
bazllanrun 1nahvma sebep alan bir talih
c;ark.J olarak dii~iiniilmekteydi. 1nsanm
durumu ve yetenekleriyle ilgili olarak
kotiimser bir bakt~ a~1s1 beniinseyen ilk
ve Orta~ag dii~iincesine gore, insan1 bu
diinyada ve gelecekte bekleyen bir Alhn
<;ag yoktur. Dolayts1yla, siyasi alanda
ger~ekle~en degi~im ve donii~iim olarak devrimin hi~bir degeri yoktur. Bu
tiirden siyasi degi~iklikler ka~1rulmaz
olmakla birlikte, gec;mi~te kalm1~ bir
Altln <;agdan, insan1n yitirilmi~ yetkinliginden her seferinde biraz daha uzakla~mayt ifade eder.
Modem devrim dii~iincesi, i~te siyasi
ya~am1 ayru sabit diizen i~inde donen
bir talih ~ark1 olarak goren bu anlay1~1n
y1kllmas1ndan sonra ortaya ~1kar. Art1k
devrim, ayru sabit diizen i~inde donen
~arktn yoriingesinin d1~1na s1~ramay1,
onceden belirlenmi~ bir yoriingeden ka~1~1 ifade etmeye ba~lar. Nitekim, modem donemde talih ~ark1n1n yerini, bir
tepeye dogru biiyiik bir gii~le itildikten
sonra, tekrar gerisin geriye dii~mek ye-

22S

devrimci bilim

anlay1~1

rine, ileriye doj;ru yuvarlanan dev bir


ta~ ahr. Zira bu donemde, tarih arllk
siirekJi bir sure~ olarak de~il de~il de,
siireksiz olan bir ~ey olarak alg1lamr;
enerjisi yiiksek, iradesi iyi olan insarun
suursiZca ilerleyebilece~ine, onun geli~ip yetkinle~ebilmesinin miimkiin olduguna inamhr.
1 l~te bu ~er~eve i~nde, devrim, kahc1
ve ~ok temelli bir de~i~imi giindeme getiren, toplumsal diizeni temelden de~i~
tirdi~i i~in, siyasi alamn d1~mda da
bi.iyiik etkileri olan siyasi bir eylem olarak anla~1lmak durumundad1r. Yava~
yava~ ger~ekle~en bir sure~ olan evrimden farkh olarak, toplum yap1s1 ve
siyasi diizende aniden ger~ekl~tirilen,
temelli de~i~im ve donii~iim, toplumsal
yap1da ger~ekle~en topyekiin de~i~me
olarak devrim, yonetimdeki siyasi de~i
~ikliklerin kendisinin yal.ruzca bir tezahiirii ya da yansunas1 oldu~u temelli
de~i~imi ifade eder. Soz konusu temelli,
topyekiin ve yap1sal de~i~meden dolayt
devrim, ba~kaldm ya da isyandan da
ay1rt edilmelidir, ~iinkii ba~kaldll1da,
omegin belli bir krala bir birey olarak
meydana okuyup, onu de~i~tinneye ~a
h~ma soz konusuyken, devrimde ki~i
sel otoriteye meydan okumaya ek olarak, kralhk kummunun bizza t kendisini
ortadan kald1nn.a soz konusudur. Bir
isyan ya da ba~kaldm bir krah tahttan
indirebilii, ama bir devrim toplumsal
diizeni toptan ve temelli bir bi~imde donii~iime u~rahr.

2 Ote yandan, devrim, diyalektik ve tarihsel madded gorii~te ozel bir anlam
kazanm1~hr. Buna gore, 2a) devrim,
diyalektik siire~te, antitezden senteze
do~ru giden hareket, yani olumsuzlamamn olumsuzlarunasa anlamma gelir,
~iinkii sentez, ~imdi niteliksel olarak
yeni bir temel iizerinde olu~turulan
yeni bir tezdir.
Yine aym Marksist terminoloji ir;inde,
fakat bu kez 2b) toplumsal anlama i~in
de devrim, iiretimi belirleyen ili~kiler
deki niteliksel bir de~i~meyi, orne~in
feodalizmden kapitalizme do~ru olan

de~i~meyi

ifade eder. Marks'a gore, antiteze kar~1hk gelen iiretim gii~leri, giderek eskiyen iiretim ili~kileri (tez) ba~
lammda geli~ir. Toplwnsal bir devrime,
bu ~er~eve i~inde, iiretim ili~kilerini liretim gii~leriyle uyumlu hale getirmek
i~in ihtiya~ duyulur.
Ba~ka bir deyi~le, devrime ili~kin a~lk
lama siyasi, ekonomik ve sosyolojik etkenlere dayanabil..mekle birlikte, devrim
konusundaki Marksist yakla~un, feodalizmden kapitalizme ge~i~te oldu~u gibi, bir iiretim tarzuun ba~ka bir iiretim
tarz1yla de~i~tirilmesi durumuna ifade
eder. Buna gore, Marksist yakla~1m,
devrimde, toplumsal s1.ruflar arasmdaki
~ah~malann onemiyle, iiretim tarZI i~
de, iiretim gii~leriyle ili~kileri arasmdaki ~eli~kiyi vurgular.
3 Devrim, nihayet, daha ozel bir anlam
ir;inde, entellektiiel disiplinlerde, bilimde, felsefede, sanat ve ideolojide, yerl~
mi~ ve gelenekselle~mi~ olamn yerine
yenisini koyma eylem ya da hareketini
ifade eder.
devrimci bilim anlaya~ [ing. rf!liDlutionanJ view of science; Fr. vue revolutionnaire
de Ia science]. Onlii Amerikah bilim felsefecisi tKuhn'un, klasik bilim felsefelerinin evrimci bilim gorii~iine; bilimin ta
rihsel sure~ i~inde artarak geli~en
kiimiilatif bir bilgi oldu~u, bilimsel ilerleme siirecinin hep artan, ileriye do~ru
geli~en, eskinin do~rulanna yeni do~ru
lar katan bir sure~ oldu~u, bilimin diizgiin do~rusal bir ilerleme siired sergiledi~i tezine kar~1 geli~tirdi~i altematif
bilim anlaya~1.
Kuhn'un soz konusu devrimd bilim
gorii~iine gore, bilimsel bilgi diizgiin
bir do~ru boyunca ilerlemez, birikimsel
bir sure~ izlemez. Devrimci bilim anlaYl~l, bilimde sapma ve zikzaklarm soz
konusu oldu~unu, ve devrim sozcii~iiy
le ifade edilebilen buruk geli~meler ya~andt~lm savunur. Bilim siirekli olarak
ilerleyen, bir onceki a~amasa bir sonraki
a~amasma kahlan do~rusal bir geli~me
gostermez, paradigmal bir geli~me ser
giler. Yani, bir ~er~eve i~inde once d1~

Dewey, John

S1n1rlara ula~liu, a1na soruadan bu c;er<;evenin yerini bir ba~kas1 ahr. Ba~ka bir
deyi~le, Kuhn'un bilim gorii~iine gore,
olagan bilim doneminin ardtndan, anomaliler, nonnal yoldan ac;lklanamayan
uyu~mazhk ve uygunsuzluklar art"hg1
zaman, yiiriirliikteki paradigmarun yerine ba~ka bir paradigmarun ge~rilmesi yle birlikte, bilimde bir devrim ger~ekle~ir.
Dewey, John. 1859-1952 y1Uar1 aras1nda
ya~aml~ olan ve aletc;ilik olarak bilinen
felsefe akun1run kurucusu iinlii Ameri~
kan filozof ve egitim kuramclSl. Charles Sanders Peirce ve William James'1n
gorii~lerinin bir sentezini yapm1~ olan
Dewey, pragmatizmi, manhksal ve
ahlaki bir analiz teorisi olarak geli~tir
mi~tir. Temel eserleri: Problems of Man
[insarun Sorunlan], Studies in Logical TheOn} [Mannk Teorisiyle ilgili Ara~hrma
larl, Freedom and Culture [Ozgi.irlUk ve
Kiilti.ir], Hurnan Nature and Conduct [insanln Dogas1 ve Davran1~1], Huw we
Think? [Nas1l Dii~iiniiyoruz?].
Tetnel ilgiler: Felsefeye, doga bililnlerinin
ve sanabn temel tezlerine dair fikirleri,
sosyal ve ki.ilti.irel kurumlarla ilgili gorii~leri ac;1khga kavu~turma, ins an ya~a
mru ve toplumunu etkileyen inanc;lan
ana liz etme gorevini yiikleyen Dewey,
dogay1 ve bilen insan zlhnini birbirinden
ayuan geleneksel bilgi anlay1~ma kar~1
c;1krru~, deneyemin c;oziilecek problemle
ri ortaya koydugunu, pasif bir varhk oltnamak durumunda olan insan1n dogay1
degi~tirme ve donii~tiirmeyi ogrendigini savurunu~tur.
Bilgi goru~leri: Buna gore, Dewey insan
zihnini, dogan1n bir parc;as1, bir boliimii gibi dii~iiniir. Dolay1s1yla bilgi,
onda, diinyan1n donii~ii, bir c;ocugun
dogu~u, yemek yeme gibi, herhangi
dogal bir etkinlik olarak ortaya c;1kar.
insanla ilgili dogal bir olay old ugu ic;in,
bilgi, insan deneyimi ic;inde yer almaktadu. Deweye gore, ins an deneyiminde
bilgi edinme eylemi, yalruzca dii~iin
meye ba~lad1g1mlz anda degil, fakat
yogun ve derin bir bi~imde dii~i.irune~
ye ba~lad1g1mlz anda ba~lar.

229

Bu yogun ve derin dii~iince, <;evreanizdeki birtak1m degi~iklikler sonucunda,


gelecekteki eylem ve davran1~ bic;imimizle ilgili bir ku~kuya, tereddi.ite dii~
tiigiilniiz zaman kar~1la~t1glmlz bir sorunla birlikte ortaya c;1kar. Buna gore,
yogun ve derin d lt~ iince, onnanda yolunu kaybetmi~ bir adam ic;in, orman1n
d1~1na c;1k1na sorunu ile bililn ada1n1
ic;in, insan1n dokusunun nic;in canhhglnl kaybettigi, denizde neden gelgit hareketlerin.in meydana geldigi proble1ni
ile kar~lla~hg1 anda ortaya c;1kar. Birinci duru1nda gi.inliik bir c;evre, ikinci du~
rumda ise bililnsel bir c;evre ile kar~1
kar~1ya geli~ilniz soz konusudur.
Ormandaki adanun iizerinde karars1z
oldugu eyle1n, onun onnandan tU<mas1
sonucunu doguracak olan bir yola girmesi olay1d1r. Bilim adarrurun iizerinde
karars1z oldugu eylem ise, olaylan nas1l
onceden kestirecegi ve bunun ic;in uygulamasl gereken gozlemlerle ilgilidir.
Bilgi dogru tasaram ya da varsayimlardan ibaret olan bir ~ydir ve b':lrada, tasanm ya da varsay1mlar, kendileriyle
ara~tumam1z1n kaynag1n1 olu~turan
problemin c;oziimiinii ara~tardag1m1z
birer arac; i~levi goriirler. Dewey'nin terminolojisine gore, onlar bir amaca ula~
mak ic;in kulland1g1m1z arac;lardu. Bu
amac; ise, bilgidir ya da problematik bir
durumun c;oziimiidiir. Soz konusu tasanm ve varsayunlar, ozel ve belir li bir
anlam ic;inde, pratik gec;erliligi olan varsayimlar, kendileri sayesinde somut
problemlerin c;oziime kavu~turuldugu
a rae; lardu.
Din Konusundaki Goril~leri: Dewey, soz
konusu aktif, eylemde bulunan insan
dii~iincesini ve yarahet bir etkinlik olarak bilgi anlay1~1n1, din gorii~ii ve egitim felsefe~ine de yans1tm1~tlr. Dewey'e
gore, geleneksel din anlay1~1, degi~1nez
dogmalar ve ahlak kurallanna inane;,
insan zihnini kendisine kabul ettirilen bir
goru~e baglama . ve hapsetmeyle e~an
lamhdtr. Bu tiir bir inan~ insanm hayal
gi.iruniin bir goni~ edinme ~abasan1 ortadan kald1nr.

2.30

dharnia

ger~ek bir goru~, du~unce ozgi.irlu~u ve ba~unslZhk gerektirir. Dinin


dog1nalarrrun, at;~k~a do~austucu olmasalar bile, tdo~alcd1~a ayk1n olmalan
~ok muhte1neldir. Din ve dindarl1k bu ol-

Oysa

mainalidu. Dindarbk, ona gore, do~an1n,


her turlu idealin kendisinden t;~kh~l kaynak ve o olmakslzln, ama~lar pe~inde
ko~ma1un ba~anya ula~amayaca~1 ko~ullar oldu~unu anlamaktan do~ar.
Egitimle ilgili Gor~leri: Dewey'e gore,
e~tim sureci ~ocu~un ilgi alanlanru dikkate almah ve bunlann uzerine kund1nahdu. Bu sure~, ~ocu~un s1n1f i-;i deneyiminde, du~unme ile i~ yap1na
etkinliklerinin karIhkh etkile~imine
imkan sa~lamahd1r. Okul ku~uk bir topluluk gibi orgiitlenmelidir; o~retmen
belli bir ders ve okuma dizisini ger~ek
le~tirmek il;in o~renciyi gorevlendiren
bir ustaba~l de~il, o~rencilerle birlikte
~ah~an bir rehber olmahdu. E~itimin
hedefi, ~ocu~un varh~1run her yonu ile
geli~mesidir.

dharma. Budist o~retide, birle~erek varh~l meydana getiren nihai ve en ku~uk


par~aaklara vedlen ad.
Bu anla)'l~a gore, sonsuz say1da dhanua
vard1r ve d/Jannalar canslZ parc;aaklard1r.
Budiztnde, canb ve canslZ tiim yarahklann, da~lann, ta~lann bu turden ku.,.Ucuk,
canslZ dhannalann bir araya gelmesiyle
olu~tu~u kabul edilir. Varbk, Budizme
gore, ku~uciik dhannalardan olu~mu~ bir
goriintudur. Dlumna, surekli ve kaha bir
~ey de~ildir; olu~an, soma yeniden yok
olan ktsa su.reli bir goruntudur.
Evrende, kaha, surekli bir varhk bulunmadl~lN, yalruzca, surekli bir ~evrim,
dharnzalann arahks1z bir olu~ ve yokolu~
sured bulundu~unu one suren Budist o~
retiye gt>re, dhmnarun olu~ ve yokolu~
sured, rasgele ve geliigiizel olmay1p, bir
neden sonu~ ilikisine ba~lld11. Her dharma, kendisinden onceki ba~ka dhannalann olu~turdu~u ko~ullar ve ortam ic;inde
bir kurala ba~h olarak ortaya c;lkar. Etki
tepki yasas1 uyannca, her~y birbirine
ka9rulmaz bir ili~kiler a~1yla ba~lan
rru~hr. Bu sure~ i~inde kahc1 olan tek

~ey,

bu olu~un yasas1du ki, soz konusu


yasaya da, Budizmde yine dl1anna ad1
verilir. Etki tepki yasas1 olarak dharma,
dunyadaki varhklan ve olaylan oldu~u
kadar, davran1~lanm1Z1 da diizenler.
BOylelikle, bu yasa bir tiir ahlak yasas1na
donu~erek, erdemli davrarulara dayah
bir toplum duzeninin temelini olu~turur.
dharma-cakra-pravartana. Buda'nm o~
rencilerine verdi~i ilk din o~iid u. T erim
tdort temel do~ruyla, tsekiz yolu i~ine
a hr.
d1'a sa~llma [lng. explosion; Fr. explosion].
Postmodem du~unur Baudrillard'1n,
postmoderni karakterize eden i~e patlama oncesi, modemi karakterize eden bir
sure~ olarak tanimlad1~1 e~ilim. Modem donemde, ba~ta bilim ve teknoloji
olmak uzere, mallann uretimirun, dun ..
yayl somurgele~tiren kapitalizmin, ula~lm ve uretim tarzlannln, adeta buyuk
bir patlamayla, olo~anustu buyuk bir
hlZla yaydiml, dallan1p budaklaruna
e~ililn ve surcci.
d1~avurum [tng. expression; Fr. expression;
AI. ausdruck] Ruhsal olay ve ya~anttla
nn, belirli gosterge, sembol ve betimlemelerle d1~la~tudmast, ifade edil mesi;
Husserl'de, bir du~u1une ediminin noeInatik ve nesnel anlam1ru som utla~h
ran ve gosteren bir sembol.
d1,avurumculuk [lng. expressionism; Fr.
expressionisme ]. tEstetikte, sanat9'W' yaratma surecinin temelde, d1~avurumsal
bir eylem ve sanat~uun izlenimlerini,
duygulanru, sezgilerini ve tavulanru
a9~a ~kannastndan ve gozler oni.ine sermesinden oluan bir sure~ oldu~unu saVWlanalwn.

Sanahn teme~ bir nesne ya da


urunden -;ok, sanat eserini yaratarun tecriibeleri ve hisleri oldu~unu one suren
anlay1 olarak di~avurumculuk, sanat
eserinin de~erinin, soz konusu yaraha
nlhun tazeli~i, bireyselli~, ozgunlu~ii
ve i~tenli~i tarahndan belirlendi~ini, sanat-;trun ger~ekli~e ba~h kalmak, izleyici ya da dinleyicisinin ho~una gitmek
gibi bir sorumlulu~u bulunmadi~uu
one surer.

Yirminci yi.izytlm ba~langtcmda, izlenimcilige bir tepki olarak dogan dl~a


vurumculuk, da~ diinyamn insan iizerindeki etkisini belirt.mek yerine, da~
diinyamn ifadesini sanah;arun kendi du)'arhgma uydurmaya -;ah~an, diinyarun
sanat-;1 duyarhgma uydugu ~ekilde
canlandmlmasam temele alan ve anlatnn yogun..luguna onem veren sanat akamana kar~ahk gelir.
da~ diinya [Os. harici alem; lng. extemnl
world; Fr. rnonde aterieur; AI. ausserrzt.~elt].
Gene) olarak, i-;ebaka~la kavranan ya~an
b ve zihin hallerine, bilince kar~at olarak,
aktiiel ya da miimkiin duyualgiSayla
kavranan nesnelerin, olgu ve vlaylann,
ideal bir -;er-;eve i-;inde ongoriilen bi.itiinlugu. insan zihnini.n da~mda, insan
zihninden bagtmstz olarak varolan nesnelerin, fenomenlerin, olaylann, nesneler arasmdaki ili~kilerin ve etkile~imle
rin olu~turdugu biitiin.
Dr~ durzya problemi ise, felsefede, sobah
bir odada otururken, sahip oldugu tek
kesinligin, cisimsel olmayan, biricik bilincin varolu~uyla ilgili kesinlik oldugunu, yalmzca 'Dii~iiniiyorum, o halde
vanm' diyebildigini belirten tDescartes
tarafmdan orta}'a ahlan probleme kar~ahk gelir. lnsamn kendi bilincinden
hareketle, bilin-;ten kendisinin da~mda
ki varhga nasal ge-;ebilecegini, onun
kendisinin dt~mdaki ~eyleri ve insanlan i-;eren bir diinyaya bilip bilemeyecegini, bilirse eger, nasal bilebilecegini
gosteame problemini ifade eder.
da~la~llrma [ing. externalisation; Fr.
exteriorisation; AI. veriiusserlichung ]. Zihnin, duyumlan, da~ dililyadaki ger-;ek
nesneler olarak gorme egilimi. Duyu verilerinin da~ diinyaya yansalllmasa eylenu.
d~ salcahk [1ng. externalism; Fr. externalisme]. 1 Metafizikte, bagmtalann ~eyle

ri, birbirlerini tiimiiyle da~layacak ~e


kilde, birbirlerinden ayudagma soyleyen gorii~.
Biri a~m, digeri de alunh olan iki ayn
dt~salcahktan soz edilebilinir. Bunlardan 1-a) a~rrr da~salcrlrga gore, birbirle-

rine baglanan ~eyler, birbirlerinin tiimiiyle d1~anda olup, birbirlerinden tiimiiyle farkhdar. Ornegin, bir masa ve
bir insan birbirinden farkhdar ve onlar
arasmdaki bagmh, soz konusu farkhhktan meydana gelir. insamn masadan
olan farkhhga, ne insarun ne de masamn bir par-;as1d1r. Buna kar~m, 2-b)
rlunlr dr~salcrllk, birbirlerine baglanan
~eylerin, birbirlerine benzer ohnaktan
-;ok, birbirlerinden farkh oldugunu savunur. Gorii~, ~eyler arasmdaki bagmhlarm, onlan birle~tirmekten -;ok, birbirlerinden ayrrdagim ya da onlan bir
araya getirmekten -;ok, birbirlerinden
ayn tuttugunu dile getirir.
2 Metodolojide, bir konuyu, bir disiplini, kendi i-; dinamikleri ya da mekanizmalan yoluyla degil de, onu etkileyen
ya da belirleyen dt~sal faktor, i-;inde
bulundugu kiiltiirel baglam aracahgayla ele alan yakla~am.
Omegin, bilim soz konusu oldugunda,
dt~salct yakla~tm, bilimi rasyonel bir faaliyet olarak degerlendiren ve onu yine bilimJe a-;rklayan i~l yakla~unm tersine,
bilimin irrasyonel yana iizerinde durup,
bilimi, ic;inde geli~ti& ve etkisi altmda
kaldtga kiiltiirel baglaiT\1 i.;inde ele alrr.
Ba~ka bir deyi~le, bilimsel geli~menin
kendi i-; manbga iizerinde yogunla~mak
yerine, bilimsel geli~meyi toplumsal,
ekonomik, siyasi ya da dinf k~ullara
baglayan da~salca yakla~tm, boyle bir giri~im ifilnde psikoloji ya da sosyal bilimlerin tekniklerini kullarur. Boyle bir yakla~aiT\ln en onemli temsilcileri, T. Kuhn,
P. Feyerabend ve M. Hesse'dir.
3 Dogruluk teorisinde, diinyanm zihinden bagunsaz nesnelerden meydana
geldigini, dogrulugun ise, bizim bu nesnelerle ilgili dii~iince ya da yargalanmazla onlann kendileri ve -;~itli halleri
arasmdaki bir tekabiiliyete dayandagaru
one siiren anlayt~. 4 Epistemolojide, ki~inin inancam hakhlandaran ve temellendiren ~eyin salt i-;sel haller oldugunu one siiren ic;:selciligin tersine, inancm
sahibi olan ki~inin i-;sel halleri da~mda
ki faktorlerin hesaba kab.lmasa gerekti-

l';ini, bilgi i~in onemli olan ~eyin dol';m


inancm giivenilir bir siire~le olu~turul
masi olduj';unu one siiren nedensel bilgi
teorisi gorii~ii.
5 Zihin felsefesinde, zihin hallerinin
mahiyel;nin bireyin d1~mdaki miilahaza
ya da etkenlere, omel';in ~evreyle ilgili
olgulara bal';h oldut;unu one siiren ol';reti. 6 Ahlak felsefesinde, ahlaki inan~larm
kendi i~lerinde giidiileyid bir boyutu olmadii';mi one siiren gorii~.
dt~salhk [ing. ex/eriority; Fr. exteriorite;
AI. Auesserlichkeit]. Saj';duyu ve realist bir
epistemoloji tarahndan, nesnelere yiiklenen, insan zihninin di~tnda, insan zilininden ba1';1ms1Z olma ozelligi.
dianoia. Gene! olarak tammland11';mda,
llk~al'; Yunan felsefesinde, dii~iinme edimi ya da yetisi.
Dianoia tPiaton'da, doxa, yani inan~,
sam ya da kanaat ile noesis, yani ger~ek
sezgisel bilgi arasmda kalan tdiskiirsif
bilgi anlamma gelirken, Aristoteles'te,
kavramlar arasmdaki farkhhklan yakalayan, bu farkhhklan birle~imlerde ve
ili~kilerde gorebilen entellektiiel faaliyeti ifade eder.
t Aristoteles'te dianoia, Slrasyla bizzatihi kendisi i~in istenen bilgi tiirleri olarak tlleoria ve episteme'ye, tekhne (bir ~ey
meydana getirmek i~in kullamlan bilgiye) ve phronesis'e (eyleme yonelen bilgi)
aynhr. Dianoia, bundan ba~ka, manhk
iizerine olan eserlerinde, Aristoteles tarahndan tas1msal takdyiiriibne anlammda kullamhql~hr.
dictum de omni et nullo. Klasik manhkta, Barbara ve Celarent tas1mlarmm temelinde bulunan ve Aristoteles'e atfedilen 'Ya hep ya hi~ kurah'.
Biitiin bir s1ruf ya da tiir hakktnda tasdik edilen (ya da ink3r edilen) ~yin, bir
par~a i~ de tasdik edilebilir (ya da ink3r
edilebilir) olduj';w1U; bir cinste bulunan
bir ozellit;in, o cinsin biitiin terimlerinde
bulunmak durumunda olduj';wlu; bir
dnste bulunmayan bir ozelligin, 0 cinsin
dil';er terimlerinde de bulunamayacal';tru; bir ozellit;in, cinse ail tiirlerin ya hepsinde olacaj';IOl ya da hi~birinde olamayacat;ruma dile getiren kural.

didaklik [ing. didactics; Fr. didactique; AI.


didaktik ]. 1 Ot;retime ili~kin ya da ogretim ama~h anlamma gelen s1fat. El';ilimin, et;itim ve ot;retim yontemlerini
konu alan dah, ders venne taktil';i ya da
sanah, ot;retim yontemlerine ili~kin inceleme.
2 Daha ozel olarak da, teoloji ve dinde,
dini ot;retinin temellerini, temel ilkelerini konu alan el';itim tiirii.
Diderot, Denis. 1713-1784 yllan arasmda ya~am1~ ve uzun y1llar Aydmlanmanm temel eserlerinden biri olan Ansiklopedinin editorliil';iinii yapm1~ olan
iinlii Frans1z filozofu.
Varhk konusunda doj';aya ili~kin olarak madded bir yorum getinni~ ve duyumcu bir bilgi gor~iinii savunarak,
d1~ diinyaya ili~kin bilgide duyulann
roliinii vurgularru~ olan Diderot, bilimsel ara~brmada gozlemi on plAna ~kar
m~ ve doj';ada tek bir nedensel ilkenin
i~ ba~mda olduj';unu iddia ederek deneysel bilimin ka~m1lmaz olduj';unu savunmu~tur.

Onun varhk giiril~ii, ya~ad11';1 donemin doj';alc!lanyla fizyologlanrun ara~


hnnalarma dayarur; buna gore, Diderot'da maddeyi, ~ok yapi11, canh bir
varhl';a yakln bir biitiin olarak tasarlayan madded bir birdlik soz konusudur.
Maddi bir yap1da olan toz, molekiillere
bOiiinebilir olan farkh ot;elerden meydana gelmi~tir. Maddenin hiicreli bir yap1s1
oldut;unu, tiim canh varhk tiirlerinin birtakun geli~me evrelerinden g~l';ini one
siiren Diderot, ayru zamanda Darwin'in
evrim teorisinin onciiliil';iinii yapm1~hr.
Diderot,. siyaset felsefesi a;~smdan tam
bir mutlakiyet dii~mam olmu~ ve bir
dizi reform planla~br; din konusunda
ise, once deizmden ku~kuculul';a ve daha
sonra da ateizme yonelmi~tir. 0, ahlak
gorii~iinii iki biiyiik 'dot;al i~giidii' iizerine, mutluluk ve yard1mseverlik iizerine
kurarak, ateizmle erdemi baj';da~brmaya
~ah~~br. Aida oldul';u kadar i~giidiile
re de dayanan bu ahlak anla~1, onun
sanat anlay1~tru da temellendirir. Ona
gore, sanabn gorevi, 'erdemi sevdirmek,
insaru ahlaki zaaflardan kurtannak'br.

dikey dii~tinte

differance. Frans1z postyap1salcl dii~ii


niirii Jacques tDerrida'Jun, ylkmaya ya
da a~maya kalk1~b~1 Bat1 metafizi~inin
temelinde bulundu~una inandl~l ozde~lik ve mevcudiyet dii~iincesini kan
~1khk ic;ine itmek amac1yla, Saussurele
yap1salc1 dilbilim iizerine olan ara~b.r
malarinln 1~1~1nda, 1968 y1hnda geli~
tirmi~ oldu~u kavram.
Saussure dili en genel ~iyle, pozitif
terimleri olmayan bir farkhhklar sistemi
olarak tarumlanu~tt. Denidaya gore, bu
c;ok onemli dil tarunurun tum i~erimleri,
ne Saussureu.n kendisi, ne de daha sonraki postyap1salcllar taraflndan yeterin
ce farkedilebilmi~tir. Pozitif terimi olmayan farkhhk, dildeki bu boyutun
algllanmadan kald1~1 ve dolay1s1yla
kavramsalla~hnhmaz oldu~u anlam1na
gelir. l~te Denida bu saptamadan hare
ketle, farkbh~1n, milinkiin hale getirdi~
Bab metafiz.iksel dii~iincesinin kapsam1
d1~1nda kalarun prototipi, veya yetkin
ifadesi oldu~u sonucuna ula~1r.
Giindelik ya~amda insanlar, hi~ ku~ku
yok ki, farkhbk ya da farkhhklardan soz
ederler. Cme~n, biz belli nitelikleri olan
A'run ba~ka niteliklere sahip B'den farkh
oldu~unu soyleriz. Bunu soylerken de,
istenildi~i takdirde, bu farkhh~1 meydana getiren nitelikleri saymaya haztr oldu~umuzu beyan ederiz. Fakat bu farklw~a pozitif terim yiiklemek, onu pozitif
terimlerle kavramsalla~bnnak ve tarumlainakhr. Bununla birlikte, bu, Saussure'tin soziinii etti~i pozitif terimlerden
yoksun, kavramsalla~tullabilir olmayan
farkhhk de~ldir. Derrida i~te differance'x,
ozde~lik diizeni.ne dahil edilemeyen
kavramsalla~brllamaz farkhh~1 sa~du
yunun kavramsalla~brdabilir olan farkhh~utdan ay1rd edebilmek i~in uyd ur
mu~tur. Farkhhk bir ozde~lik olmad1~1
gibi, iki ozd~lik aras1ndaki farkhbk da
de~ildir. Farkbhk ertelenen ve yayllan,

anlanu miimkiin kllan bir farklwktu.


differend [lng. differend]. Postmodemizmin en onemli dii~iintirlerinden biri
clan Lyotard'1n dil oyunlar1, dilin anlamJ, soylem fonnlan ba~lanunda geli~tir-

mi~

2.33

oldugu Frat\SlZCa terim: Dilin anlanuyla ilgili c;a~maya tekabiil eden farkbbk, dil oyunlan veya farkh soylem fonn ..
Jan arasmdaki mukayese edilemezlik
noktalan, bir dil oyununda bir oyWlCllnun sesinin kJsLlmasl durumu, imkinslZ
olsa bile~ rasyonel bir ~ziim talebinde
bulunan ~at1~malar.
Farkh dil oyunlanrun bulundu~unu
one siiren Lyotard'a gore, bu dil oyunlan mukayese kabul etmeyen pratiklerdir.
Bununla birlikte, bu dil oyunlar1 ya da
soylem formlann1n birlikte varolu~u
zorunlulukla ihtilAfa, ~att~ma ve tarh~
maya yol a~ar. Lyotard, i$te bu ba~lam
da hem kapitali2min modem enformasyon teknolojisinden yararlanarak farkh
soylemleri biromekle~tirdi~ini, farkhhk
ve ~ah~malan gozden ka~1rd1g1n1 ve
hem de bizim bu farkbbklan t~his edi~imizin kapitalizme direnme anlam1na
geldi~ni soyler.
differentia spe(ifi(a. Tiirsel ay1nm, yani
bir tiirii ayru cins it;indeki di~er tiirlerden ayJran temel, ozsel ozellik i~in kullatulan Latince terim. Crne~in, insaru
ayn1 cins i~deki di~er hayvan tiirlerinden ay1ran ozsel ozellik akdhhkt1r.
Buna gore, akllhhk, insan1n tiirsel aylnrruru, yani d~fforentia spec~ficasJru meydana getirir.
dikaiosyne. tPlaton'da, biitiin bir toplum
diizenin adil olmas1 durumu, adalet er
demi, dzellikle de filozof krallarda soz
konusu olan bir tiir i.;sel do~ruluk duyusu, neyin yapll1p neyin yapllmamas1
gerekti~ini otomatik olarak bilme hili
i~in kullanllan terim.
Platon'un insan ve ruh anlay1~mda,
biitiinliiklii, birlikli ve iistteki par~arun
koydu~u ilkelere uyan ii c; par~ah bir
ruhun, parc;alan aras1nda tam bir uyumun ve diizenin olmas1 hali.
dikey dii~iin(e [ing. vertical thought; Fr.
pensle vertic ale]. Fransaz dii~iiniirler Gilles Deleuze ve Felix Quattari'nin klAsik
Bah felsefesini karakterize ettikJerine
inandlklarl, ozde~li~i temel alan 'a~a~
benzeri' hiyerar~ik dii,iince yap1s1 i~n
k ulland1klan deyim.

dikkat
Te1nel kategorileri birlik, ozd~lik, ozne,
nesne, fail, nedensellik, te1nsil olan bu
dii~iince ozellikle aga-; egretilemesine
dayan1p, ger-;ek1igi bir ilk kokten tiiretir,
dikey bir diizlemde hiyerar~ik bir yaplanmay yans1t1r. Deleuze ve Quattari'ye
gore, ozellikle Platon, Descartes ve Kant
felsefelerinde a~ikar hale gelen bu felsefenin al ternatifi, Nietzscheyle ba~la
lnl~ olan ve kendileriyle devam ettigine inandaklan farkhbk felsefesesi ya da
yatay dii~iincedir.
.
dikkat [Os. sarfi zilzin; Ing. attention; Fr.
attention; AI. aufinerksamkeit]. Zihnin faaliyetinin, tiim diger nesneleri d1~layarak,
belli bir nesne ya da olay iizerinde yogunla~hnlmasl. Dii~iince, alg1 ve kavrayi~ tiiri.inden zihinsel yetileri, ba~ka
uyaranlan tii1niiyle bir kenara atarak,
yaln1zca belli uyaranlar iizerinde yogunla~tuma giicii.
Bir-;ok nesne aras1ndan belli bir nesneye, -;evredeki bir~ok uyaran arasmdan
yalruzca kiik bir uyaran kiimesine
odaklanmakla belirlenen sec;icilik ozel1i
gi, dikkatin en temel ozelligidir. Dikka
tin, biri ir8di dikkat, digeri ise iradi olmayan, kendiliginden dikkat olmak iizere, iki
ruril vardu. Birincisinde, ozne, bir nes
neyi daha iyi algdamak, manhksal bir
ili~kiyi daha iyi kavramak amaayla,
yani belli bir niyetle, belli bir c;aba sergi
leyerek, belli bir ~ey iizerinde yogunla~
~lr. tkincisinde ise, ozne taraflnda ozel
bir -;abarun ve amacm varhgmdan soz
edilemez; burada belli bir nesne, belli bir
uyaran kiimesi yeniligiyle, ilgin-;ligiyle,
ozgiinluguyle oznenin dikkatini ~eker.
dikotomi [Yun. dikhotomia; lng. dichotonry;
Fr. dichotomie]. 1 Genel olarak, ~eylerin,
nesnelerin, ozellilderin birbirlerinden
~ok te1nelli bir bi~imde ve birbirlerine
indirgenemezcesine farkh olduldan dii~iiniilen iki temel par~aya boli.inmesi. 2
Ozel olarak da manhkta, tiirsel ay1n1n1
dikkate alarak, ~eyleri cins ve hire gore
bolme ya da cins ve tiir ili~kisi i-;inde saniflama i~lemi. Cinsin, her adunda, nes
nelerin belli bir ti.irsel ayuuna sahip
olup olmamalanna gore, ti.irlere bOliindugu bir bolme tarz1.

dil [Os. lisan; in g. laJ1guage; Fr. langage; AI.


spraclte ]. Belirli ve standart anlamlan
alan sozciiklerden ve bir ileti~im yonte
ani olarak kullandan konu~ma formlanndan meydana gelen yap1 ya da
biitiin. Birbirleriyle kar~1hkh olarak, sisternatik bir ili~ki i-;inde bulunan ve soz
ciik diizeyinde uzla~1m yoluyla olu~an
bir anlama sahip olan birimJerden meydana gelen sistem.
Duygulan, dii~iinceleri, se~imleri af;Ik-;a gostermeyi miimkiin k.Jlan her ti.irlii
i~aret sistemi olarak dil, bilin-; i-;eriklerini, duygulan, arzulan, dii~iinceleri tutarh bir anlam -;er-;evesi ya da modeli
ifjinde ifade etlne yolu ya da yontemini
tanamlar.
dilbilim [ing. linguistics; Fr. linguistics; AJ.
linguistik, spracJrwissensclwft). Dill bir semboller sistemi olarak goren ve dilin niteligini, yaplSuu, ogelerini ve dilin gec;irdigi
donii~i.imleri inceleyen bilim dab.
Dilin yaz1h metinlere yans1yan tarihsel
geli~imiyle ilgilenen filolojiden farkhhk
gosteren dilbilim, dili 1 belli bir zamandaki durumuyla, 2 ge-;irdigi evrim a~a
Slndan inceler ve dilin yap1sayla ilgili
genel bir teori olu~turmay1 ya da dillerin incelenmesi i-;in genel bir teorik ~er
-;eve olu~turmay1 ama-;lar.
dilci felsefe [lng. linguistic plzilosophy; Fr.
philosopllie linguistique ]. Felsefe problemlerini dilin -;~itli kullanunlann1 inceleyerek ~ozmeyi ama-;layan felsefi' tavu;
felsefi problemlerin oziinii ve yapsm1,
giindelik dili analiz ettigimiz zaman
daha iyi anlayabilec~ savunan an
lay1~, dilin gi.indelik kullarumlartna uy
mayan anlabmlan anlams1z sayma yontemi.
Dilin, d1~ diinya ile resimsel bir ili~ki
i-;inde olmad1g1 gibi, birebir bir tekabii
liyet i~inde de bulunmadlglnl; insan
dan bagnns1z olarak varolan olgulara
ad verme eylemi s1ras1nda olu~turul
mu~ anlamlar sistemi olmad1g1ni one
siiren dilci felsefeye gore, dil -;ok ozel ve
geli~mi~ bir ara~ olup, ~e~itli gorevleri
olan sozc'Uklerle tiimceler anlamlanru

dilde reform

kullanlld1klan baglamlardan ahrlar. Bu


nedenle dilci felsefeye gore, sozciiklerin
ve tiimcelerin anlamlanrun, sozciiklerin
kullan1m1n1 belirleyen kural, ah~kanhk
ve uzla~1mlar baglammda e le ahnmas1
gerekir.
Ba~ka bir deyi~le, yalruzca gozle gorii~
leni anlatmaya c;ah~an dilin dogas1 geregi, sembollerin, giindelik kullanmlann otesine gec;menin imk~ns1z oldugunu, dili kullanarak, dilin otesine
ge~menin metafizik yapmaktan ba~ka
bir ~ey olmad1g1n1 savunan dilci felsefe, felsefenin geleneksel problemlerinin,
ger~eklikte bir temeli olmayan, fakat
dilsel kan~1khk ve yanh~lara dayanan
sozel ya da sozde problemler oldugunu
iddia ehni~tir. Bize diinya hakk1nda bi
limsel ya da metafiziksel bir bilgi veretneyen felsefenin gorevinin kavramsal
analiz ve kavramlann anlamlann1 a~tk
hga ka vu~turmak old ugun u one siiren
ve tWisdom, tRyle ve tWittgenstein tarabndan savunulan dilci felsefe anlayt~1, boylelikle felsefe problemlerini tumden ortadan kald1rmay1 ama~lar.
dilde reform [ing. reform in the language;
Fr. reform dans le lang age]. Dil filozofun
en temel arac1 oldu~u, felsefe de diger
disiplinlere ktyasla ~k daha yogun bir
bic;imde sozel bir etkinlik olarak ortaya
~lkhgt, ve sozel tarh~ma filozofun dii~iincelerini s1namadan gec;irdigi laboratuvara tekabiil ettigi i~in, filozoflarm
dildeki ~ok anlamhhk ve belirsizlik tiiriinden eksik ve k usur lara kar~1 d u yar h
olmas1 ve bu kusurlan gidermek, dili
geli~tirmek i~in programlar onermesi
tavnn1 ifade etmek iizere kullanllan
genel terim.
Buna gore, filozoflann dille ilgili yakmtnalan iki farkh ~ekilde ortaya ~lknu~
hr. Bunlardan 1 ilkine gore, t Plotinos ve
tBergson orneginde oldugu gibi mistik
bir sezginin savunuculugunu yapan filozoflar, dilin hakikatin ifade edilmesi
bakJmlndan yetersiz oldugunu one siirlnii~lerdir. Bu dii~iiniirlere gore, hakikate ermenin, m utlak gerc;eklige ula~
marun yolu rasyonel dii~iince ve dil

235

clegil de, gerc;eklikle dogrudan ve araclstz bir temashr, zira dil ya da dilsel
ifade, bize yahuzca goriinii~ii, az ya da
c;ok c;arpttlhnl~ perspektifleri verir. Buna kar~1n, 2 filozoflann ~ok biiyiik bir
c;ogunlugu, dille ilgili ho~nutsuzluklan
na ragtnen, dilden vazge~meye kalk~
mamt~hr. Bununla birlikte, bu filozoflar
zatnan zaman dilden yaklnarak, dildeki
eksiklik ve kusurlan giderecek adtmlar
atma ya c;ah~m1~, yani dilde bir reform
yapma i~iyle me~gul olmu~lardu.
Dilde bir reforma giden bu filozoflar
iki gruba aynhrlar: 2-a) Birinci grupta,
nonnal dilin, giindelik dil ve konu~ma
nln felsefi ama~lar i~in son derece
uygun oldugunu, yanh~1n ya da problemin giindelik dilden uzakla~maktan
ya da ayr1lmaktan kaynaklandt~ll')l savunan filozoflar yer ahr. Bu tiir bir tavrln, Locke'a dek uzanan ~ok ~e~itli ornekleri vard1r. Fakat, bu ta VU' esas
c;agun1zda bir felsefe akunUWl, gOndelik
dil felsefesinin temeli yaplmt~hr. Ba~ka
bir deyi~le, bu tavtr en gii~lii ifadesini
Wittgenstein"m ikinci donem eserlerinde
bulur.
Buna gore, tWittgenstein felsefenin
hemen hemen tUm problemlerinin filozoflann 'bilmek', 'gormek', 'ozgiirliik' ve
.. neden' gibi terimleri yanh~ kullarunalan
olgusundan kaynakland1gtn1 savunmu~
tur. Filozoflar, bu terimlerin ah~tlm1~,
normal kullarum ve anlamlanndan, yerlerine makul bir ~y get;irmeksizin, uzakla~m~lar ve boylelikle, ba~ka insanlann
ne dii~iindiiklerini ve ne hissettiklerini
bilip bilemeyecegimiz, fiziki nesneleri
goriip goremedigimiz, bir insa1Wl bir
~eyi ozgOrce yaplp yapamayacagl t\irUnden konularda a~llmaz gO~liikler i~ine
dii~mii~lerdir. Ona gore, filozofun gorevi bir terapistin gorevinden hi~ farkh degildir. Filozof, bizim hangi ad1mlardan
ge~erek anlamsLZhga dii~tugumiizii gostermeli, bizi sozciiklerin nonnal, al~l
m~ bilinen anlamlanna geri gotiirmelidir.
Ote yandan, 2-b) baz1 filozoflar da, soz
konusu giindelik dil filozoflanndan

236

dilde temel etkenler

farkh olarak, esas gii~lugun normal


dilin belirsizliginden, ~ok anlamhhgmdan, her zaman bir baglama bagh ve
goreli olu~undan ve a~1k olmay1~mdan
dolay1, felsefi ama~lar i~in uygun olmamas1 ger~eginde yatt1gm1 savunmu~
lardu. Bu grup filozoflar arasmda ise,
tLeibniz, +Russell ve tCarnap gibi filozoflar yer ahr. Sozii edilen filozoflar,
bundan dolay1, felsefi ama~lar i~in, soz
konusu eksiklik ve kusurlarm olmad1gt
bir dil geli~tirmeyi temel gorevleri olarak gormii~lerdir.
dilde temel etkenler [ing. basic facteurs in
language; Fr. facteurs bases dans le langage ]. ileti~im ya da bildiri~menin dil arac1hg1yla ger~ekle~ebihnesi i~in, bir bildiri~me baglammda i~e kan~an etkenler.
Bu etkenler, s1ras1yla 1 dili kullananlar,
2 gostergeler ve 3 g!istergelerin dil d1~1
kar~tl1klan ya da i~aret ettikleri nesnelerdir. Buna g!ire, her dilde, ya da her bildiri~me baglammda, gosterge ve dild1~1
kar~1hk etkenlerinden ba~ka, i~e, gostergeyi kullanan ve yorumlayanlar da
kan~1r. Ba~ka bir deyi~le, bir gosterge,
hem kar~1hg1 oldugu dild1~1 bir nesnenin, hem de onu bu nesnenin kar~1hg1
olarak anlayan ya da yorumlayan bir k;~inin, yani kullanamn varhgm1 ~art
ko~ar. Buna gore, dili kullanan ki~i,
maksat ve niyetlerini, dii~iince, inan~,
duygu ve arzulanm, ba~kalarma gostergeler yard1m1yla iletir.
dil felsefesi [Os. felsefei lisdn; lng. philosophy of language; Fr. philosophie d u la11gage ]. Felsefenin, dili tiim boyutlan i~in
de kavramsal bir analize tAbi tutan,
insanm dili kullanma etkinligi iizerinde
yogunla~an dah. Dilin dogas1,n1, kokenini, yap1sm1 ve anlam problemini felsefi analiz yontemiyle ele alan bag1ms1z
ara~ttrma alam.
Dil felsefesi, goreli olarak yeni bir disiplin ve bag1mstz bir felsefe dah olmakla
birlikte, ge~i~te de filozoflar dil konusuna egilmi~ler ve temelde dilin kokeniyle, dogas1 iizerinde durmu~lard1r.
Kurucusunun Alexander von +Humbolt

oldugu kabul edilen dil elsefesiyle ilgili ara~t1rmalar pu sorulara yamt getirmeye ~ah~1r: (Sembolizmin en gene!
tizellikleri nelerdir? Dilin kendisi nastl
tammlanmak
durumundadtr? Dilin
---- -----.
ozii nedir? lleti~im nei:lir? lleti~im ya
da anlam ileti~imi nastl miimkiindiir?
Bir dilsel ifadenin belli bir anlam1 olmaS1 ne ifade eder? Anlam nedir? Ka~ tiir
an lam vard1r? <;:e~itli dillerin, time gin
din dilinin, ~iir dilinin, bilim dilinin,
matematik dilinin, mirniklerin ya da
bilgisayar dilinin belirleyid tizellikleri
nelerdir? Dille bilgi, dille sezgisel kavray1~ arasmda nastl bir ili~ki vardtr?
Dille ger~eklik, kavramla kavramsalla~
tmlan arasmda nas1l bir ili~ki bulunur?
Dil hangi ama~larla ve nastl kullamhr?
Dil yetkinle~tirilebilir mi? Dili yetkinle~tirmenin yollan nelerdir? Yetkin formel diller nastl kurulur?
Dil felsefesinin esas geli~imini ya~ad1g1
20. yuzytlda, ii~ mihenk ta~1 veya ana geli~me dogrultusu birbirinden ayud edilebilir: 1 Bunlardan birindsi Wittgenstein'm ~ah~malan ve filozofun ilk temel
eseri Tractatus Logico-Piulosoplicus'un yaymlanmas1 ile ba~lay1p, Russell ve Carnap yoluyla Quine ve ogrendsi Davidson'a kadar uzanan dogrultudur. Ludwig
Wittgenstein'mTraclalus'ta geli~tirmi~ oldugu anlanun resim teorisi gorii~iinden
yola 9kan soz konusu geli~me ve inceleme dogrultusu, bir onermenin dogruluk
ko~ullan problemi ve anlam I dogruluk
ili~kisi olmu~tur. Stiz konusu yakla~urun
en tinemli sonucu, onun anlarrun dogrulanabilirligi gorii~iine gotiirmesi ve dolay1s1yla da, analitik ve sentetik onermelerle
normatif deger bic;id onermeler, olgu ve
deger arasmdaki aynm1 peki~tirmi~ olmas1d1r.
2 Dil felsefesindeki ikinci ana dogrultun un ba~mda da, ikinci temel eseri
clan Philosophical I11vestigatio"s [Felsefi
Soru~turmalar]'da, eski anlarnm resim
teorisinden kullammsal artlam kuram1na ge~en Wittgenstein bulunut. Onun
kaynakhg1 ettigi bu yeni yakla~1mm
kapsam1 i~inde J. L. Austin, P. Grice, P.

dil oyunu

F. Strawson ve f. Searle gibi dti~tintirler


yer almaktadtr. Daha ziyade dilsel kullanunla ilgili problemler tizerinde duran
soz konusu filozoflar, dtinya ile dil arasmdaki ili~ki konusunu ttimden bir kenara atmamakla birlikte, esas anlam ile
kullamm ili~kisini ele alm1~ ve dilsel
davram~m mahiyetini a,_tklamaya ,_ah~
mt~lardtr. Soz konusu yakla~urun temel
kavram1 'soz edimi' kavranudtr.
3 Oil felsefesi gelenegi i,_indeki tifiiincti
ana dogrultu N. tChomsky'nin temsilciligini yaptag1 yakla~amla belirlenir. Kullanunsal anlam teorisinden ve dilin
amacmm bildiri~im oldugu dti~tince
sinden vazge,.en Chomsky'nin dil anlayt~mm temelinde 'insanm sentaktik bir
hayvan oldugu' gorti~ti bulunmaktadn.
Chomsky'nin benimsedigi bu sentaktik
anlam teorisine gore, diHn ozti sozdiziminden meydana gelir. Bu anlayt~ dilin
oztini.in sbzdizimi oldugunu soylerken,
sentaks formunun insanda programh
olarak bulundu~.mu ve dolaytstyla dil
felsefesinin inceleme alarurun bununla
stmrlarunast gerektigini ifade eder.
dil fenomenolojisi [lng. phenomenology of
language; Fr. phenomenologie du langage].
Dili fenomenler a,_tsmdan incelemeyi
deneyen felsefe ttirti.
Buna gore, ,_agda~ dil filozofu J. Austin'in olgulara, fenomenlere ya da ger,_ekligin deneyim ya tecrtibesine eri~
mek i,_in izledigi yot gtindelik dildi.
Dolayasayla, Austin felsefe yapma tarztna, 'dilsel ,_oztimleme' yerine 'dil fenomenolojisi' adm1 vermeyi yeglemi~tir.
dilin gorevleri [ing. functions of language;
Fr. fonctions du larzgage]. Herhangi bir
dti~tincenin, niyetin a,_tga vurulmasa,
dolaytstyla bir zihinden ba~ka bir zihne
aktanlmas1 amaana hizmet eden bir
i~aretler sistcmi olarak tammlanan dilin
yerine getirmek durumunda oldugu
fonksiyonlar.
Buna gore, dil yardtmtyla inan,_, dti~tince, tasan, dilek ve isteklerimizi ba~
kalanna ilettigimiz ya da bildirdigimiz
gibi, baz1 duygulanmtzl a,_tga vurur,
belli isteklerimizin yerine getirilmesini

2.37

saglanz. Bu ,_er,.eve ir;:inde, dilin gorevleri, Searle'tin soz edimi teorisinden bagamstz olarak 1 bildirme gorevi ve 2 bildirsel olmayan gorev olarak ik.i ba~hk
albnda toplanabilir. Bunlardan bildinne
gorevi, dilin inan,_, tahmin ya da bilgilerimizi iletmek amacyla kuJiamlmasmdan olu~ur. Bu, dilin temel gorevi olup,
dogru ya da yanh~ degerini alabilen deyimlerle, yani onennelerle ger,.ekle~ir.
Dilin bildirsel olmayan gorevleri ise,
dorde aynhr: 2-a) Daha ,_ok tinlemlerin
tizerine aldag1, herhangi bir duygusal
tepki ya da tavnmtzt dt~avurma gorevine dilin belirtme gorevi adt verilir.
Buna kar~m, 2-b) dilin, en ,_ok emir kipinden ctimlelerle, insan davram~lanm
etkilemek amactyla kullamlmas1 ise,
dilin yapt1rma gorevini meydana getirir.
Ote yandan, 2-d dilin 'Gtinaydm!', 'Nastlsmaz?', 'Rica ederim' gibi deyimlerle,
insanlar arasmdaki toplumsal ili~kileri
ba~latmaya, kolayla~tannaya, yerine
gore gti,.lendinne ya da ytireklendinneye yarayan gorevine ise, dilin torensel
gorevi adt verilir.
Nihayet, d) dilin, 'soz vermek', 'yetnin
etmek', 'kabul etmek', 'onaylamak' gibi
deyimlerle ifade edilen ve dil arachgty1a ba~kalanna herhangi bir istegimizi yaphrmaya ,_ah~hgtmtz gorevine,
dilin eylemsel gorevi adt verilir.
dillendinne edimi [lng. phatic act; Fr. acte
phatique]. Onlti ,_agda~ dil filozofu Austin'in kurammda ge,.en dtizsoz edimlerinin ti,_ alt grubundan biri. Bir dilin sozlugunde yer alan sesbtitiinlerini tonlama
yaparak ve o dilin gramerine, dil bilgisi
kurallarma uygun olarak sbzcelemek,
soz haline getinnek fiili. Burada soylenen ~eye 'dillendirim' adt verilir. Dillendirme edimi, anlamlandtrma ediminden
farklt olarak, soylenen ile belirli bir ~eye
gonderimde bulunmak gibi bir ko~ulu
1,_ermez.
dil oyunu [ing. language game; Fr. jeu du
langage]. Onlti ,_agda~ dti~tintir Ludwig
tWittgenstein'm ikind donem felsefesinin en onemli kavrarru: Dilin farkb kur.dlarla yonetilen ve farkb ya~am tarzlarma

dilseJ analiz

bagh olarak geli~en tavla, bri~, basketbol


benzeri farkl1 oyunlar toplulu~na benzer bir biljimde kavramsalla~tlnlmast
Dili kullamna ile oyun oynarna arasmda
bir analoji kuran Wittgenstein, bizim davram~umzl her ikisinde de bir dizi kural
ya da uzla~1mm yonettigini dile getirir.
Bll kurallar bizim hangi ad1mlan ahp,
hangilerini atamayacaguruz1, hangi harekctlerin ba~anb, hangilerinin baanSIZ
oldugunu ortaya koyar. Dilde ifade edilen her sozci.ik, kuru1an her ti.imce, belli
bir oyunda ger~ckl~tirilen her hareket,
Wittgenstein'a gore, bu ister dil olsun,
ister ger~ek oyun olsun, yalruzca ilgili
oyunun kurallan 1~1gmda yarglianabilir.
Buna gore, dil oyunlan farkh kural ve uzla~nnlarla yonetilen dilsel pratiklerdir.
Bu prati.lder, dilin, oyki.i anlatma, bilim
ve felsefe benzeri ozgl.il !<ullarum ti.irlerinde ve ozgtil toplumsal baglamlarda
ger~ekle~ir. Wittgenstein'm bak.J~ a~Ism
dan dil oyunlan kavram1, kHisik felsefenin problemlerinden bi.iyi.ik bir ~o~u
gunun, bir dil oyunundaki hareket ya da
adunlaru1, diger bir dil oyunun kurallanyla yargdamarun sonucu oldugunu
gozler online senneye yarar.
Onun ikinci doneminin en onemli eseri
olan Philosophical Investigations [Felsefi
Soru~turmalar]'da ortaya konan dil oyuma kavram1, aym zamanda dilin goreliligi ve evrenselle~tirilemeyen boyutunu ortaya koyarken, Tractatus'ta ifade
edilen dil gori.i~i.ini.in ya da dilin sadece
tek bir oyunu oynamak, yani olgular1
resmetmek iljin kullamld1gl kabuli.ini.in
yanh~hg1m ortaya koyar: Gene! bir dil
teorisi projesi imkansaz bir projedir.
dilsel analiz [ing. linguistic analysis; Fr.
analyse linguistique]. 20. yilzyllda ortaya
r;Ikan dil temelli felsefe anlay1~uun yakla~Im ve yontemi.
Soz konusu yakla~1mm temelinde
~oyle bir di.i~i.ince ~izgisi vardu: Felsefi
problem ve sorular, bilimsel faaliyetin
ardmdan, olgulan konu alan ara~tuma
lar sona erdigi zaman ortaya ljlkar. Bu
ara~hrmalardan sonra, geriye sorulacak
ne kahr? Di.inya ile d1~ di.inyadaki olgu-

lar ile ilgili bir soru kalmaz, lji.inki.i di.inya ile ilgili olarak sorulabilecek ti.im sorulan ozel bilimler sorup, yamtlar.
0 halde, sorular insan di.i~i.incesiyle ilgili olabilir. Bununla birlikte, di.i~i.ince
di.inyanm bir par~as1 olarak degerlendirilirse, bu takdirde di.i~i.incenin de bir
bilimi olur, di.i~i.incenin nasli ve hangi
etkenlerle ortaya ~1kt:J.gm1 ara~tuan, di.i~i.incenin olu~umunu a~lklamaya ljah~an bir bilim soz konusu olur. Oyleyse,
di.i~i.ince ile ilgili olarak sorulabilecek
sorular, di.i~ i.incenin yorumu ile ilgili
sorular olmahdu.
Du~i.inceye ili~kin yorum, bir di.i~i.in
ceye ili~kin analizden, ~u ya da bu d i.i~i.inceyle anlatmak istedigimiz ~eyin
belirlerunesinden olu~tugu i~in, bilimsel bir problem degildir. Di.i~i.inceyle ilgili bir analiz, buna gore, ya di.i~i.inceyi
ifade etmek i~in kullamlan sozctikleri
ya da di.i~i.inceyi meydana getiren kavramlan konu alan bir analiz olacakhr.
Demek ki, felsefenin temel problemi,
anlarn problemidir.
Felsefeye di.i~n gorev, terimlerimizin ya
da terimlerle ifade edilen kavramlan analiz etmektir. Buna gore, bir filozpf 'ki~i
nedir?' diye bir soru sordugu zaman, ne
belli bir insanla ilgili dogrulan, ne de
genel olarak insanhkla ilgili bilimsel dogrulan bilmek ister. 0 yalruzca bir ki~i olmarun ne oldugunu, bir ~eyi, omegin bir
hayvan degil de, bir ki~i yapan ~eyin ne
oldugunu ogreiUneyi ama~lar. Buna gore,
o ki~i sozcuguni.in ne anlama geldigi 5(;
rusunu sormaktad1r.
dilsel tan1m [lng. verbal definition; Fr. dtfiniton verbale ]. Bir terim ya da kavramm, ba~ka ara~ ya da yollarla degil de,
dille tammland1g1, anlam baklmmdan
tammlanan terimin anlamma e~deger
olan sozci.ikler obegi ya da bir tiimce
verildigi zaman soz konusu olan tamm
tiiri.i.
Dilthey, Wilhelm. 1833-1911 ydlan arasmda ya~am1~ ve insan bilimlerinin
metodolojisine onemli katlular yapm1~
olan Alman filozofu. Temel eserleri: Einleitung in die Geisteswissenschaften [Tin

Dil they, Wilhelm

Bili1nlerine Giri~], Der AuJbau de;- GescITiclltlichen Welt in den Geisteswissenschaf


ter1 [Tin Bilimlerinde Tarihsel c;er~eve
nin Kurulu~u].
Dota biliminin ba~anlan kar~asanda,
insan bilimlerindeki geli~meyi a~aklaya
bilmek i~in tarihselcilikJe ya~am felsefe
sindcn kimi oteleri bir araya getinni~
olan Dilthey, tarihin insan ya~am1n1 anlamada anahtar oldutu inancayla, insan
bireylerinin ve toplwnlarm ancak tarihsel bir ~er~eve i~inde anla~tlabilecetini
one siirmit~ ve dolayasiyla, teanelde tarihe ili~kin ara~hnnayla bu ara~hnnanan
uygun yontemleri uzerinde dunnu~tur.
tPozitivizanin dota bilimlerin.in yontean lerini ins ana ve onun ya~aa nan a da
uygu laana giri~iminin insanan varolu~u
nun temel, ozsel yonlerini ~arpath~na
savunan Dilthey, bununla birlikte dota
biliminin sergilediti nesnellik, rasyonalite ve pekinlite hi~bir ~ekilde kar~a ~ak
maml~hr. Onun yapmaya ~ah~ttt1 ~ey
daha ~ok, bilimsel nesnelliti insan ya~a
manan taanhguu ve biitiinlugiinii takdir
edecek bir anlaya~la uzla~brmak, bir
tarih yorumu ve insan bilimleri anlayt~lyla, tarihselcilere, ya~am filozoflanna
ve Romantiklere hak ettikleri deteri ver~
mek olmu~tur.
Kant'tan ve ingiliz eanpirizminden etki
lenmi~ olan Oil they, duyumJan ve dii
~iinceyi old utu kadar, iradeyi de hesaba
katan bir bilgi kuranu iizerinde dl!nnu~
ve bir yandan metafizitin bir diinya gorii~ii geli~tirme ve ifade etme bakamandan onemini vurgularken, bir yandan da
metafiziksel spekulasyonu, deneysel ~
meller iizerinde var giiciiyle elettinni~
tir. lnsana ve toplwna ili~kin ara~tmna
lan teanele alan, insaru degi~kenliti ve
tarihsel olwnsalhta i~inde kavrayan bir
ya~ma felsefesi geli~tiren Dilthey, canh
deneyim, ifade ve anlama aras1ndaki ili~
kilere yonelmi~ ve zihnin, dillerde, edebiyatta ve tarihte nasll tezahtir ettitini anlamarun onemini vurgulama~ttr.
Ba~ka bir deyi~le, bir yandan zihin ya
da ya~am1n ba~ka bir ~eye indirgenemeyecek olan niteliklerine hal<J<Jru verir~

239

ken, bir yandan da tarihsel bilimlerin,


dota bilunlerine oykunme, dota bililnlerinin 1netcxiolojisine sahip olma etilimine
~iddetle ka111 ~akan Dilthey, insan bililnlerini yoruanlayac1 bilianler ~eklinde tanamlayarak, kendi ayaklan i.izerine
oturtmaya ~ah~ana~hr. Buna gore, o AI
1nanya'da be~eri bilimlerle, dota bilimleri
ak.ururu uzla~hrma, bu iki bilim tiiriinun
birbirlerine ayklra yonJerini gostenne ~a
basi vermi~ tir.
Dilthey'e gore, a~aklaanaya ama~layap,
gene) olarak yeru yasalan ya da batanhlan buhnaya ~ah~an dota bilianleri
analize, a~aklamaya (erkliiren) yonelmi~
lerdir. Oysa insan bilimleri anlamaya,
kavramaya onem veren bilianler olup,
genel detil de, bireysel olanla utra~ar
lar. lnsan bilimleri, be~eri bilimler bu
anlamda senteze yonelmi~ olan, yorumlayaca bilimlerdir.
Dota bilimlerinin kendilerine da~ d iinyada ortaya ~akan olaylan konu yap ttklan yerde, insan bilimleri, Diltheya gore,
biitiiniiyle orijinal olan i~ ya~antllan ele
ahr. Dilthey, dot a bilimlerinin nesnel
diinyasa ile insan bilimlerinin konusu
olan ya~anb ger~ekliti arasmdaki biiyiik
aynhtan, ara~hnna yontemleri bakamandan da bir farkhhta yol ar;acatJru saylemi~tir. Onun deyi~iyle, 'dotay1 a~akla
nz, ruhsal olaylan ise anlanz.'
Bu ~kilde, insan bilimlerinin biiyiik
onemini vurgulayan Dilthey, bu bilimlerin temeli olarak, anlamaya dayanan
kendi psikolojisini one siinnii~tiir. Onun
onerditi bu psikoloji anlaya~ana gore,
ba~kalarU1an ruhsal ey lemlerini, onlarla
'birlikteduyarak', onlann 'i~ine girerek'
ve bu eylemleri 'sonradan ger~ekl~lire
rek' kendi eylemlerimiz haline donii~tii
rUriiz. Diltheya gore, biz ancak insarun
ruhsal ya~anhlanru anlayabilir, duyumsayabiliriz; bundan dolay1dir ki, yaln1zca
insan ya~amarun ge~titi tarihte 'kendi
evim.izde' gibiyizdir, oysa dotada hep
yabana kahraz.
Dilthey, bireyi tek ba~1na de til de, her
zaman ~evresiyle birlikte deterlendirmi~tir. 0, insanan ozuniin yalnazca i~e-

240

dimaris

bak1~la

kavranamayacaguu, insamn ne
oldugunu bilme i~inin biitiin bir tarihi
bilmeyi gerektirdigini one siirmii~tiir.
Demek ki, tarihin degeri, insanm kendisini tarih i~inde tamm~smdan kaynaklanmaktadtr. lnsamn ne oldugunu, bize
~ncak tarih gosterir. lnsamn ne oldugun~ ili~kin bir k~vray1~, Dilthey'a gore,
asia tamamlanm1~ olamaz, ~iinkii tarihin kendisi tamamlanm1~ degildir.
dimaris. Klasik manbkta, biiyiik onennesi
tikel, kii~iik onennesi tiimel olumluyken,
sonucu da like! olwnlu olan dordiincii
~ekilden tas1m kabb1: Baz1 P'ler M'dir.
Tiim M'ler S'dir. 0 hlllde, baz1 S'ler P'dir.
din [Lat. religio; lng. religion; Fr. religion;
AI. religion]. lnsan varh
a m ve
yutuy a 1
tecriibelerinili: 1ur-terne
soru ra, lirli ozellikl~e~n!_"go~~iL[ii~
kavrarru Ia am e
e I an n
s1stemi. Dogaiistii bir tannsal gii~ ya da
varbkla ilgili inan~lann, bu varbga yonelik manevi egilimlerin ve Tann'ya yapllan ibadetin olu~turdugu biitiin.
lnsanlann fizikl a~1dan belli bir giivensizlik duygusu ya~d.Jklan ve olduk~a
gii~iiz varbklar olduklan, insanlann
hastabklara yakaland.Jklan, kazalara ugradlklan, a~bk, sava~ ve oliimle ka~
la~tlldan ger~egi kar~1smda, ortaya, insarun fiziksel varolu~unu tehdit eden bu
feliiketlerden kendilerini naSI! koruyabilecekleri sorusu ~br; ay1u durum,
insan varolu~unun anlarru konusunda
da 'i..nsamn bu diinyadaki varolu~u klsa,
problemlerle ve hastahklarladolu, gii~
venlikten oksun bir a~m oldu
kad
a o un olan bir varolu mudur Yoklii' yaymda. hayabl
onemli ve ama .b h:!le etiren derin bir
a am m1 vardu. soru anru dogurmu~
tur; ve ru ayet, insarun ya~ml ve deneyirnleriyle ilgili ii~ncii husu~:s~,a2!~!t
Odev du:ygllsuyla "15''" u''~l!! ~

miyirn?' sorusunu sorrnu~tur._


Din, i~te insan ya~amiiilii ~k temell i
bu ii~ yoniinii ve bunlarla ilgili sorulan,

a) insan varolu~unun kaynag1, b) insamn dogas1run ve yazgsmn kaynag1 ve


c) insamn degerler cetvelinin belirleyicisi ve giindelik ya~ammdaki yo! gostericisi olarak Tann kavram1yla yamtlayan
inan~ sistemidir. Buradan da anla~llaca
lf ilzere, din anJayJ.ilan ya da _cjjn tammlan dolaiistiiciiliige ek olarak insani
id~~'!'e!e ~~~~ ieqr. Bu ~er~eve
i~inde ain, fieqeyi yaratan ve koRI&p]
e,Qen ilahl ve a~k!D bjr ger~ekliAe inan--.
rak ibadet etmekten ve insanlann kendi-

dynamic
Fr. religion dyJ1aniq1ue). Frans1z filozofu Henri
Bergson'un lLs Deux Sources de Ia Morale
et de Ia Religion [Ahliik ve Dinin i:ki Kaynag] adh eserinde, yapmac1k ve kall
buldugu statik dinin kar~1sma ge~irdi
gi, kendiliginden, do gal ve canb din.
dinamizm [Os. felsefei kuVI!aniye; lng. dy
namism; Fr. dynamisme; AI. dynamismus].
Maddeyi bl bir ~ey olarak goren, maddeye ili~kin a~1klamasmda kiitle ya da
hareket kavram1m kullanan mekanizme
kar~1t bir bi~imde, a,..kiayc kavram
olarak gii~ kavranum )<.ullanan, maddede harekete indirgenemeyen birtaklm
gii~ler bulundugunu, maddenin Ierne!
ozelliginin gii~ oldugunu savunan felsefi ak1m. Dogarun tiirn fenomenlerinin,
madde de dahil olmak iizere, gii~ ya da
eneijinin tezahiirleri oldugunu savunan
ger~eklik gorii~ii.

Dinamizmin i.Jky!gdaki en onemli temsilcisi, formun maddeye i~kin oldu&Jnu


sayleyen Aristoteles't:ir; buna kar~m, dinamizmin modem felsefedeki en tlnemli
ternsilcisi, maddeye ruh ve dii~iince gibi
gii~ler yiikleyen tLeibniz'dir.
din felsefesi [lng. pl1ilosophy of religion;
Fr. philosophie de Ia religion]. Felsefenin,
dinin oziinii, ilkelerini, din tanunlam'u,
~e~itli Tann kavramlanm, Tann, insan
ve evren ili~kisini, Tann tammlanm,
Tann'run varolu~uyla ilgili kamtlamalan, inan~, ak1l, vahiy ve dogmarun anlamlanyla kar~1bkh ili~kilerini, dini

tecriibenin do~as1n1, de~erini ve ge~er


lili~ini, ruhun oliimsiizlii~iinii, dindevlet ili~kileriyle, din-felsefe ve dinbilim ili~kilerini konu alan dah.
Din felsefesi, dini ve Tann'yt konu alan
ba~ka bir disiplin olan teolojiden farkhhk
gosterir. Teoloji de, Tann'run varh~1n1,
temel niteliklerini, Tannrun evrenle, yaratdml~ varhklarla olan ili~kisini a~tkla
maya ve temellendirmeye ~ah~1r. Bununla birlikte, teoloji, bu temellendirme
ve a~tklama faaliyetinde, do~rudan do~
ruya inanca dayan1r, inanc1n s1rurlan dt~lna ~1kmaz. Teoloji Tann'n1n varh~1n1
ve niteliklerini, Tann'run evrenle olan
ili~kilerini ac;tklarken, dindeki kutsal kitaba, peygamberin bildirdigi mesajlara
ve din ilimlerinin yorumlanna dayantr.
Bu ~er~eve i~de, teolojinin en onem.li
amao, dini a~tklamak ve temellendirmek suretiyle, inananlann inan~lanru
gii~lendirmektir. Yani, teoloji, dinin ve
din! inan~lann yan1nda olur ve dini yargslan hi~bir ~ekilde sorgulamaz.
Oysa, din felsefesi, inan~ kar~1s1nda
akla oncelik verir; dinin temel inan~lan
nt kabul eder, fakat onlan mantJksal bir
analize tabi tutar. Yine, din felsefesi, din
kar~1s1nda ele~tirel ve nesnel bir tavtr
ahr. Din felsefesi, dinin temel ilke ve
inan~lanru sorgulamakla birlikte, bunu
inananlarm inan~larJ.ru gti~lendinnek
it;in yapmad1~1 gibi, onlarm inan~lanru
zay1fla tmak i~in de yapmaz. Ba~ka bir
deyi~le, felsefe, dini a~Lklar ve temellendirirken, kendisine ozgii yontemleri ve
ara~lar1 kullan1p, din kar~1s1nda ele~ti
rel bir tav1r tak1n1r.
Din felsefesinin en onemli problemi
Tann'run, yani a~k1n ve mutlak bir ger~ekli~in varolu~unun karutlanmasldlr.
Tann'n1n varolu~unu akllyiiriitme yoluyla karutlamak iizere, din felsefesi ~er
~evesi i~inde ii~ ayn kan1t one siili..ilmii~liir. Bunlar s1rastyla ontolojik kan1t,
kozmolojik karut ve d iizen kan1hd1r.
Ontolojik kan1ta gore, 1 Tanrt kavrarrunn varh~1, Tanr1'run varhgtnl kantlamak i~in kendi ba~ma yeterlidir, zira bu
kavram varolma ozelli~ini zorunl u ola-

rak i~erir. 2 Kozmolojik karut ise, do~ada


gozlenen nedensellik ili~kisi sonsuz bir
dizi bi~iminde geriye gotiiriilemeyecegi
i~, evrenin kendisine neden olunmamJ~
bir ilk nedeni olmas1 gerektigini soyler. 3
Diizen ve ama~ kan1t1na gore ise, evrendeki kusursuz diizen ancak kusursuz bir
d iizen vericinin e;eri olabilir.
Din felsefesinin di~er onemli problemleri ise, ozgiirliik, ki~isel ozde~lik, oliimsiizlu k, ve kOtiiluk problemi olarak sualanabilir. Bunlardan ome~in ozgiirliik
problemi, insarun, giici.i he~eye yeten ve
her~eyi bilen bir Tann kar~1smda, nas1l
olup ta ozgiir oldugunun soylenebilecegi
problemi olarak kar~uruza ~tkar.
dini ele,liri [ing. religious criticism; Fr.
critique de Ia religion). Dinin salt bir insan
icad1 oldu~unu ve dolayts1yla tanrtsal
ya da do~aiistii bir temeli bulurunadl~t
nl gosteren ele~tiri.
Bu tiir bir el~tiri bir~ok ateist dii~iiniir
tara&ndan ortaya konm u~ olmakla bir~
likte, el~tirinin tarihte bilinen ilk orne~ine, Yunan A yd1nlanma c;a~nda Sofistlerde rastlanu. Sofistlerin soz konusu
ele~tirisi, Yunan dinine yonelik olmakla
birlikte, gene) olarak dinin temeUerini
sarsmay ama~layan bir ele~tiri olarak ortaya ~km1~tlr. Protagoras'1n agnostisizmiyle ba~layan bu siire~, Prodikos'un
dini rasyonelle~tirme ~abas1 yla geli~mi~
ve nihayet tKritias'1n, dini, insarun killturel bir icadt olarak goren bak1~ a~1s1yla
doruk noktas1na ula~m1~hr.
Bun a gore, M. 0. 5. yiizy1lda Protago..
ras'tn Tann'nan varolu~u ve ozellikleriyle ilgili bilginin olanakstz oldu~unu
ifade eden bilinemezcili~inin ard1ndan,
Prodikos dine psikolojik bir temel vermi~ ve dini insan varhklar1nm duyduklan korku ve minnettarh~a dayanduml~hr. tnsanlann once besleyici ve
yararh olan ~eylerin tannsal old u~una
inandklann1, kendilerine yarar h olan
her~eyi ki~ile~tirilmi~ tannlara atfetmeye ba~lad1klann soyleyen Prodikos,
giivenlik i~inde olmayan insan varlLk)a ..
rm1n varolu~lann1 devam ettirmelerine
katktda bulunan her~eyi dinin temeli

242

dini determinizm

olarak

gonnii~tlir.

Prodikos'un dine
gosterdi~i sahte ba~hh~1, k1sa bir sure
sonra biirun bir dini, insanlan sw; i~le
mekten ahkoymay1, onlann yureklerine
korku salmay1 ama~layan bilge bir ki~i
nin icad1 oldu~unu soyleyen Kritias
tlirnden ortadan kaldum1~tlr.
Insanhk tarihinin ba~lang1c1m 1 Yasa
Oncesi donem, 2 Yasa sonras1 donem diye
ikiye ayrran Kritias'a gore, yasa oncesi
donemde, insan ya~am1 kaba kuvvetin
kolesidir; bu dtinemde erdemJi insan it;in
hi~bir odul, kotii ve a~a~1hk insan i~inse
hi~bir ceza bulunmamaktadu. Bundan
sonra adaletin egemen gu~ ve zorba, yasayl ihHU ebnenin de onun kolesi ohnas1
i~in, insanlar odiil ve ceza veren yasalar
geli~tin~lerdir. Soz konusu yasa sonraSl donemde, cebir kullanarak su~ i~lemek
yasalar tarafU1dan yasaklamnca, Kritias'a
gore, bu kez kotiiler gizli gizli su~ i~leme
ye ba~lamt~lardlr.
Bir toplumun ya~am1 i~in kabul edilemez olan bu olwnsuz durumu ortadan
kaldrrmak i~in, akllh ve bilge bir adam,
oliimsiiz bir ya~am siiren, her~eyi goren,
i~iten ve bilen, her~eyi dii~iinen, oliimliiler arasmda soylenen her~eyi duyan
bir Tann dii~uncesi yaratm1~ ve olumlii
insanJan ezeli-ebedi Tann'ya ya da tannlara inanmalan ya da onlardan korkmalan i~in ikna ebni~tir. Buna gore, din ho~
bir yalandan, insanlann kiiltiirel bir icadmdan ba~ka hi~bir ~ey de~ildir.
dini determinizm [lng. religious determinism; Fr. determinisme religieux]. Tektannh dinlerde, Tann'ya izafe edilen slfatlann sonucu olan her~eyin de~i~tirile
mezcesine belirlenmi~ oldu~u inane.
Bu s1fatlar, mutlak gu~ (Tann'mn guciiniin hcr~eye yetmesi) ve mutlak bilgi
(Tann'mn her~eyi bilmesi)dir. Buna
gore, Tann, evreni ve insanJar da dahil
olmak iizere, evrendeki her~eyi yaratml~hr; O'nun gucii her~eye yeter ve 0,
olmu~, olmakta ve olacak olan her~eyi
bilir. Bu anlay1~ta, Tann'run soz konusu s1fatlanndan dolay1, dunya tarihindeki her~eyin O'nun taraflndan bilindi~i ve be1irlendi~i dii~iiniiliir.

Buna gore, Tann benim iyi biri olup,


do~ru bir ya~am siirmeme karar vermi~se e~er, ben iyi bir ya~am siirece~im
ve cennete gidece~im demektir; ote yandan, 0, benim glinahkar biri olup, koti.i
bir ya~am siirmeme karar vermi~se
e~er, bu, benim kotii biri olup, ceheruleme gidece~m anlamma gelir. Her~ey,
mutlak bir gucii olan do~aiistii tinsel bir
varhk tarahnda~1 programlaruru~, diizenlenmi~ oldu~u i~in, insamn soyleyecek ya da yapacak hi~bir ~eyi yoktur.
dini tecriibe kamh [lng. religious experience argument for tlte existence of God]. Do~ay1 konu alan gozlemlerden yola ~1kan
ilk neden karuh yla, diizen ve ama~ kamtmdan, do~a ya da d1~ dunya yerine,
inanan bir varhk olarak insandan hareket etmek bak.umndan farkhhk gosteren
ve inan~ sahibi insamn Tann'yla ili~k.i
i~inde olma, Tann'ya yakla~ma, Tann'yla birle~me, bireysel varh~mm tannsal
varhkta yok olma deneyiminden, insan
varh~mm ya~ad1~1 vecd h:ilinden hareketle, Tann'mn varoldu~u sonucunu fil
kartan kamt.
lnsan, dini bir tecriibe ge;irebilmek ifjin,
daha i~in ba~mda inanan biri olmak dunununda oldu~u ve karut belli bir inan~
derecesinden daha iist diizeydek.i ba~ka
bir inan~ derecesine gitti~i ic;in, dini teerube kanJh ayru zamanda 'Tann'dan yine
Tann'ya giden bir kamt' olarak de~er
lendirilmi~tir. Dini tecriibe, 1 do~rudan
do~ruya ya~anan, araclSlZ ve ani bir deneyim, 2 tahlil edilemcyen bir biitiin oldu~u; 3 oznel bir ya~anhya kar~1hk
gelip, varolu~al bir i~e kapanma, 4
ba~ka bir k.imseye anlahlamaz ve aktanlamaz bir ~ey ve nihaye~ 5 k.i~iye ozel bir
tecriibe oldu~u i~in, bir~ok dii~iiniir, bir
insanm dini deneyirninin, o insaru.11'dini"
diye adland1rd1~1 bir tecriibe geljinni~ olmasmdan ba~ka hi~bir ~eye kamt te~k.il
etmeyece~ini savunmu~ ve dini tecriibe
karutmm gen-~k anlamda bir Tann kamh
olmad1~m1 ifade ebni~tir.
dinleyen [tng. heDrer; Fr. auditeur; AI.
horer]. ileti~im siireci i-;inde, kar~lSmda
bulunup, konu~an ki~iyi anlamak suretiyle, ileti~imin amacma ula~masm1 ve

Diogenes
sonu~ia1unasana

saglayan,. konu~an ki~inin bir soz, sozcelem veya soylenim


yoluyla zihninde belli bir fikir ya da dii~iincenin dogu~una yol a~taga birey.
din psikolojisi [tng. psychology of religion;
Fr. psyclrologie de la religion). tnsan1n zihinsel faaliyetleriyle, normal davrana~a
ni, din konusuyla ili~kili olarak ele alan
psikoloji tiirii. Dini tecriibeyi zorunlulukla kabul etanedigi gibi, red de ehneyen, fakat dini, onunla insan psikolojisi
aras1nda bir bag kurarak analiz eden
psikoloji dah.
Dine insan psikolojisi a~asmdan yakla~arak, anlam kazandarmaya ~ab~an disiplin; Tann'ya, dogaustii varhklara duyulan inanon yaratngt heyecan ve duygulan, dini inanon olu~umunu ve konuunaslnl saglayan etkenleri konu alan
psikolo ji dah olarak din psikoloj isinin en
biiyiik onciisii, hi~ ku~ku yok ki, dinj
inanca hastahkh bir yandsama olarak degerlendiren tpsikanalizin k urucusu linIii Sigmund +Freud'dur.

din sosyolojisi [lng. sociology of religion;


Fr. sociologie de la religion]. Dini daha
~ok

sosyal bir k urum olarak ele alan,


dinin toplumsal i~levlerini a~lk.lamaya
~ah~an, dini inan~lar tarafandan etkilenen in san gruplan ya d a topl umlann
davran1~lann1 inceleyen disiplin. Dini
inanc1n bir toplum i~inde ya~ayan ~e
~itli gruplan nasal etkiledigini, dinden
etkilenen insan obeklerinin siyasi, iktisadi ve kiiltiirel davrana~lann1 ara~h
np belirlemeye ~ah~an sosyoloji dah.
Din sosyolojisinin onctileri, dinin toplumsal ya~ama anlam kazandarma roliinii vurgulayan Max tWeberle, toplumsal zi.imrenin dini torenler arac1hgayla
kendi kimli~ni ve degerlerini periyodik
olarak onaylayap one siirdugunii savunan Emile tDurkheim'dir.
Diogenes. 412-320 yallan arasanda ya~a
mi~ olan, ve kendine yetme ile sadelik
ilkelerine dayanan J<inik ya~am bi~imi
nin onctilerinden ~ileci dii~iiniir.
Hakk1nda dogrulugu ku~kulu pek ~ok
oykii anlahlan J<inik Diogenes hakkinda, onun giindiizleri Alina sokaklaranda

243

elinde fenerle dola~arak, diiriist bir


adam aradaga soylenir. Atina'da gelenek~ilige kar~a bir tavar alan Diogenes, toplumdaki yapaybklara ve uzla~amsal degerlere meydana okumu~ ve, her ti.ir
yerle~ik kurahn insanan dogalhgana aykin dii~ti.igune inandag1 i~in, toplumun
tum yerlejik kurallanna kar~a ~tkmaya,
uzla~amsal ol~ii ve inanl~lann ~ogunun
bo~ oldugunu gostermeyi ve insanlan
yabn ve dogal bir ya~am bi~imine ~agar
maya ama~lama~tlr.
Ona gore, sade bir ya~am tarz1, sadelikten ba~ka,. orgiitlenmi~, dolay1sayla uzla~Imsal toplwnlarm gorenek ve yasalaruu
da onemsememek anlanuna gelir. Diogenes, dogaya ayku1 bir kurum olan ailenin
yerini, kadanlann ve erkeklerin tek bir
~ bagh olmada~, ~ocuklaran ise biitiin
toplumun sorumlulugunda buiWldugu
dogal bir durumun almasa gerektigini savurunu~tur. Diogenes yoksulluk i9nde
ya~ada~, halka a'jlk yerlerde yahp kalkoga ve yiyecegini dilenerek topladaga
halde, herkesin ayn1 ~kilde ya~amasa
gerektigini savunmarru~br. Onun tek
amaca, ki~inin en kJsatb ya~am ko~ulla
nnda bile, mutlu ve bagunsaz olabilecegini gostermek olmu~tur.
Diogenes'in savundugu ya~am tarz1n.1n
ilk ilkesi kendine yetme, yani ki~inin,
mutluluk i~in gerekli her~eyi kendi i~in
de ta~1yabilmesi ilkesidir. tkinci ilke olan
'utarunazhk', kendi ba~1na zarars1z olan
baza eylemlerin hi~bir ~ekilde yapllamayaca~ma one siiren uzla~unlan wnursamamak anlanuna gelir. Bu ilkeden yola
~1karak yerle~ik davraru~ kahplarma
uymadaga i~in, kendi a~asandan sade ve
dogal, toplumsal degerler a~ISandansa
sefil denebilecek bir ya~am diirdugu
i~in, Diogenes'e kinik denmi~tir.
On un ii~i.indi ilkesi, yozlugu ve kendini begenm i~ligi a~1ga vurmaktan ve insanlan yenileruneye yoneltmekten asia
~ekinmemek anlammda 'soziinii sakmmazhk'l:lr. Diogenes'in dordiincii ilkesine gore, ahlaki yetkinlige ancak yontemli egihmle, iradenin giiciinii sanayan
pratik egzen;izlerle ula~mak miimkiin
olabilir.

244

dirimsel

gu~

dirimsel gil~ [Os. 11ayaH kuvvet; ing. vital


force; Fr. force vitale]. Canh feno1nenlerde
ortaya -;1khktan ba~ka; ya~aman, canhhgln kaynaga, nedeni olup, tii1n diger
enerji tiirlerinden farkhhk gosteren ve
fiziki olmadagana inanalan gii-; ya da
enerji tiirii.
dirimselcilik [Os.lmyatiyc mezhebi; ing. vitalism; Fr. vitalisme; AI. vitalistnus). Genel
olarak, canh organizmalann faaliyetlerinin evrendeki rum diger fiziki gii-;lerden farkh olan yaratac1 bir giiciin, canhhk ilkesinin ya da diriansel bir giiciin
eseri oldugunu savunan anlaya~.
Canhhgrn, canh siirec;lerin, canh bedenlerin sadece maddi bile~imleri, fizikokilnyasal oge ve siire-;lerle a-;lklanalnayacaglnl one siiren ve canh dog~yla
cans1z doga, organik fenomenlerle inorganik feno1 nenler arasJnda m utlak ve
kesin bir ay1nm1n bul und ugun u dile getiren dirimselcilik, mekanizmin tam kar~lsanda yer ahr. Canh dog a ile canstz
doga arasrnda bir ay1n1n yapmayan ve
canh varhklann da kesinlikle fizikokimyasal yasalara tabi oldugunu one siiren
rnekanistlerin, bir ac;ddamanrn ger-;ek
dogas1n1n ne ve nasd olmas1 gerektigiyle ilgili metafizik ya da epistemolojik kabullerin etkisi alhnda kald1gan1 one
siiren dirimselcilige gore, canh bir varhg&n faaliyetleri, fonksiyonlan, canh varhkta varolan bir gii-;, ilke ya da enerjinin
tezahiirleridir. Canl1 varhklarm faaliyetlerinde ifadesini bulan bu gii-;, fiziki bir
gii-; degildir; elle tutulamayan, gozle goriilemeyen bu gii-;, dirimselcilige gore,
Can5JZ ogelerin, fizikok.im yasa( Siire-;lerin bir bile~imine indirgenemeyecek
olan canh varhklara birtakJm ozellikler,
cansaz varhklarda goriilmeyen birtak1m
nitelikler kazandanr.
disamis. Klasik manhkta, biiyiik onermesi
ve sonucu tikel olumlu, kiiQ.ik onermesi
ise ti.imel olumlu olan, iiQ.incii ~ekilden
tas1m kahb1. Baza M'ler pdir. Tiim M1er
sdir. 0 hilde, baz1 S'ler P' dir.
diskiirsif [lng. discursive; Fr. discursif; AI.
discursiv]. Gidimli. Manllksal sonu-;lan
ya da vargalan, ilkelerde, dogrudan ve

aracts1z bir bic;imde kavrayan sezgisel


dii~iinceye kar~1t olarak, ilkelerden sonuca gec;en, bir dizi -;1kan1n yoluyla
olu~an dii~iince i-;in kullan1lan safat.
Buna gore, onciillerden bir sonuca
dogru gitme i~lemine diskursif akilyurutme ada verilir. Buna kar~1n, sezgisel bili~
tarz1ndan farkh olarak, do1ayuns1z bir
kavraya~ yerine, ~1kanm ya da c;1karunlarla elde edilen bilgi ttiriine, nesnesine
dolayh yoldan, onciiller arae1hg1yla ve
birtalom ugraklardan gec;erek ula~ an
bilgi tarz&na diskiirs~fbilgi denir.
dissoi logoi. Antik Yunanda, goreliligin
her~ey i-;in ve her alanda gec;erli oldugunu gostennek amac1yla olu~turul
lnu~, her konunun ve her problemin iki
ayn yan1 olduguna i~aret eden -;ift tarafh sozler, iki yonlii akilyLiriitrneler.
divinasyon [fng. divination; Fr. divination]. Deneysel bilimle beslenen akhn,
heniiz bilinrneyen, doyurucu bir bilgiye
sahip olunrnayan konularda, varolan
bilgi ve verileri dikkatle deger lendirerek, belli bir yargaya ula~ma yontemi.
Divinasyon ikinci bir anlam i-;inde, deneysel bilimin yeterince geli~medigi ya
da bilimsel bilgiye pek deger vermeyen
toplumlarda, bilinmeyen konularla ilgili olarak, bir yargaya tannsal esin ya da
dogaiisti.i gii-;ler yard&m&yla ula~ma anlaya~aru ifade eder ve, bu ikinci anlam1
ic;inde, kahinlige kar~ahk gelir.
diyalektik (ing. dialectic; Fr. dialectique;
AI. dialectisch]. Yunanca tart~ma sanah
anlam.ma gelen dialektike tekhneden ti.ireyen bir terim olarak, genelde akalyi.iri.itme yoluyla ara~hrma ve dogrulara
ula~ma yontemi.
Diyalektik, degi~ik donemlerde ve degi~ik filozoflarda farkb bir anlam kazanml~ oldugu i-;in, yukandaki genel diyalektik tan1m1~ ornegin Hegel ve Marx an
diyalektik anlaya~an1 kapsamaz. Bu
durum dikkate ahnd1g1nda, 1 diyalektik
her~eyden once, bi.r tez ya da gorii~ii,
onun manhksal sonu-;lanru incelemek
yoluyla -;i.iriibne yontemi anlamma gelir.
Yine diyalektik., 2 sofistik akdyi.iri.itmeyi,
cinsleri tiirlere bolmeyi ya da cinsleri tii.r-

diyalektik

lerine ayuarak manbksal bir bi~imde


analiz etme yontemini gosterir.
Bundan ba~ka diyalektik, 3 en gene! ve
soyut fikirleri, tikel omek ya da hipotezlerden hareket edip bu fikirlere gotiiren
bir akdyiiri.ihne si.ireciyle ara~bnna yontemi olarak ortaya ~lkar. Diyalektik, 4
daha olumsuz bir anJam i~inde, yaiJUZOI
olasth olan ya da gene! olarak kabul edilmi~ bulunan onci.illeri kullanarak akllyiiriihneyi ya da tarh~ma yontemini ifade
eder. Bu ~er~eve i~inde, 5 diyalektik yamlsama manogmm, akhn deneyime
a~km nesneleri konu ahrken, deneyimin
smulanm a~t1g1 zaman di.i~tugu ~eli~ki
lerin gozler online serilmesi suretiyle,
el~tirilmesi anlamma gelir. Ve son olarak 6 diyalektik, di.i~i.incenin ve ger~ekli
gin bir tezle antitezden, soz konusu iki
kar~1bn bir sentezine vannak suretiyle
geli~mesini gosteren varhk ve di.i~i.ince
yasas1 olarak ortaya 9kar.
t~te bu gene) ~er~ve i.;:inde, diyalektigin farkh filozoflar i~in ifade ettigi farkh
anlamlan k1saca ele alacak olursak...
t Aristoteles'e gore, bir yontem olarak diyalektigi bulan filozof olan Zenon'da diyalektik, sa~maya indirgeme ~eklinde
ger~ekle~en akllyi.iri.itmeye kar~1hk gelir.
Buna gore, tZenon diyalektik yontemini
kullanarak, bir kar~1hn tezini ya da inanaru, onun kabuli.inden ya manbksal bir
~eli~ki ya da kabul edilemez bir sonu~
~hguu gastererek t;i.iriiti.ir. Elea Okulumm kar~1smda yer alan Heraklei tos'ta
ise, diyalektik evrende hiiki.im si.iren ve
kendisinden dolayt varolan her~eyin
kendi kar~1tma doni.i~tugu degi~me si.irecini, kar~ttlann birligini ve bunu ifade
eden ~eli~ld mannguu ifade eder.
Oysa, diyalektik Sokrates'te, soru yarut
yoluyla tarh~ma teknigine; Sokrates'in
tart1~mak iizere kar~1sma g~~en ki~iye
uygulad1gl ve o ki~inin verdigi tammlarm mant::lksal sonu~lanru ~artmasm
dan ya da tarumlann ~eli~kilerini gostennesinden olu~an ~i.iri.itme yontemine
kar~d1k gelir. Stsz konusu t;i.iri.itme ytsntcminde ama~, Sofistlerin yapbg1 gibi,
bir tarh~mada ki~inin kar~1hm alt et-

mesi degil de,

ki~iye

245

gero;ek bilgiye eri~ebilmesi, ara~hrma yoluna girebilmesi


i~in, bilgisiz oldugunu gostennektir. Diyalektik tSokrates'te, yine ~eylerin nesne ya da oz tarumlanna ula~may1 ama~
layan ara~hrma yontemini, ~eyleri stmflanna, dogalanna ya da ti.irlerine
gore ay1rma yontemilli ifade eder.
Sokrates'in ogrencisi olan ve diyalektigi
insan tarafmdan yaratdm1~ tum sanatlarm en iistiinii ve onemlisi olarak goren
tPlaton'da, i.i~ farkh diyalektik anlayi~l
soz konusudur. I En yiiksek felsefi yontern olarak degerlendirilen diyalektigin
temelinde, Sokrates'ten miras alman soru
ve yarut olarak diyalektik, uygun soru ve
yamtlarla tartt~ma teknigi olarak diyalektik anlay1~1 vardl.l'. Diyalektigin konusu da her zaman aymdu; onda filozof, diyalektigi kullanarak, var olan her ~eyin
degi~mez ozi.ini.i arar. II Orta donem diyaloglannda ise, diyalektik hipotezlerden yola' ~1karak akdyi.iri.itme anlanuna
gelir. III Buna kar~m,. ya~hhk donemi
diyaloglannda, diyalektik, bir yontem
olarak bolme teknigine doni.i~i.ir. Platon'un ya~hhk dtsnemi diyaloglannda
gori.ilen soz konusu diyalektik ya da
bohne anlay~1, boli.inemez olan ve alhnda yalmzca bireylerin bulundugu bir
ti.iri.in tarumma ula~mcaya dek, cinsleri
ti.irlerine bolmekten meydana gelmektedir.
Aristoteles'e gelince, o diyalektigi, kesin ve zorunlu sonu~lara goti.iren bir
akllyi.iriitme olarak olmasa bile, yararh
olan bir akliyi.iri.itme tarz1 olarak gormi.i~tiir. Ona gore, onci.illeri gene! olarak hemen herkes tarafmdan ya da ~o
gunluk veya filozoflar tarafmdan kabul
edilen bir akdyi.iri.itme, diyalektik bir
akdyi.iri.itmedir; buna kar~m, onci.illeri
yalruzca olas1h gori.inen bir akdyi.itiitme
ise, eristik akdyi.iri.itmedir. Aristoteles,
diyalektigi bilimin yontemi olarak gormez, .;tinki.i biz bilimsel bilgide, dogru
ve apat;~k olan onci.illerden hareket eden
ge~erli akdyi.iri.itme olarak tamtlamay1
kullaru.nz. Bununla birlikte, onun tarafmdan 'bir olas1hk manhg1' olarak de-

246

diyalektik idealizm

gerlendirilen diyalcktik, ti~ bak1mmdan,


yani entellektuel egitim ya da zihin jimnastigi olarak, ba~ka insanlarla, onlar
raraflndan kabul edilen oncullerin olu~
htrdugu temel uzerinde yapdan tarh~
malar i~in ve bilimlerin karutlanamaz ilk
ilkelerini incelemek balwrundan onem
ta~1r.

Modem felsefede diyalektigi ilk kez


olarak kullarun1~ olan Kanfta diyalektik, deneyhnin Slnlr)aruun Otesine giden
transendental yarg1lann yanh~m1 ya da
~eli~kilerini gosteren manhk turu anla1n1na gelir. Hegel'de ise, diyalektik bir
du~unce ya da ger~ek bir ~eyi once zorunlu olarak kar~1hna (ya da ~eli~igine)
donu~turen ve daha sonra da onlarm
her ikisini birden i~eren bir senteze (ya
da birlige) goturen stirece kar~1hk gelir.
Buna gore, diyalektik, hem du~uncede
ve hem de varhktaki ~eli~kilerin kar~o
lumu arac1hg1yla, bilgide ve varhkta
daha yuksek bir duzeye goturen degi~
me surecine, yani S1ras1yla varolan bir
~ey ya da du~unce (tez), onun kar~1h
ya da ~eli~i~i (antitez) ve nihayet onlann kar~ll1kh eylem ve etkile~imlerinin
sonucu olup, daha sonra ba~ka bir diyalektik hareketin temeli olan birlik (sentez) gibi u~ ogeyi i~eren zorunlu degi~
me surecine kar~Il1k ~elir.
diyalektik idealizm [Ing. dialectical idealism; Fr. id~alisme dialectique]. tMarks ve
tEngels,in, ide, du~tince, tinsel bir ger~eklik ya da tannsal iradenin maddr
ger~~klikten, ger~eklikteki maddi varbk
ya da nesnelerden manbksal olarak
once gelditi oncul ya da tezini, tez, antitez ve sentezden olu~an diyalektik yontemle ifade eden ya da geli~tiren bir felsefe anlaya~ma verdikleri ad. Bu tur bir
felsefeye ornek, tHegerin felsefesidir.
diyalektik maddecilik [tng. dialectical
materialism; Fr. materialisme dialectique;
AI. dialektischer materialismus]. +Marx ve
tEngels taraflndan kur.u lan ve daha
sonra ba~ta tLenin olmak uzere, bir~ok
du~unur tarahndan geli~tirilen felsefe
okulu ya da soz konusu okulun ontolc>
ji ve epistemoloji goru~u.

SOz konusu okulun tinaddecili~i, ontolojik olarak, maddenin ya da dogarun


veya gozlenuenebilir dunyarun kendi ba~Ina ger~ek oldugu; ger~ekligini dogaustti ya da a~km bir kaynaktan almadigl
gibi, insan zihnine de bagunh olmadl!J
teziyle belirlenir. Realist oldugu kadar,
her tiir tikiciligin evrim surecinin sonu~
larmln ~arp1blmasmdan ba~ka bir ~ey
olmadsguu one surdugu i.;in, ayru za..
manda birci ve evrimci olan diyalektik
maddecilige gore, madde, zihinden zamansal olarak da, manbksal olarak da
once gelir; ote yandan, haz alan ve aa
duyan, du~unen ve bir ~ylere deger
bi.;en, zihin maddeye indirgenemez.
Diyalektik materyalizm, maddenin, tarihsel geli~menin seyri i~inde, par~ala
rmdan bazdarJnln zaman ge~tik~e, ba~
langi~ta sahip oldugu niteliklere indirgenemez olan yeni birtaklm nitelikler
tarafmdan zenginle~tirilmek suretiyle
~ekil degi~tirdigini savunur. Kendisinde yalruzca fiziko-ki m yasal sure~lerin
ortaya ~lkhgl ba~langi~taki olu kutle,
bu sure~lerin yuksek bir karma~akhk
duzeyine ula~t1g1 belli baz1 par~alann
da, birden fiziko-kimyasal niteliklere
indirgenemeyen yeni bir nitelik, yani
ya~a1n kazan1r. ilk organizmalar, i~te
bu ~ekilde ortaya ~lkini~hr.
Canh maddenin bundan sonraki geli~
me seyri ic;inde, onda ortaya ~ fizikokimyasal ve biyolojik sure~ler yeterince
yuksek bir evrim duzeyine ula~bg1
zaman, onda bir kez daha yeni bir nitelik
ortaya ~Ikar . Madde, diyalektik madded
gorii~e gore, ~imdi bilin~ kazarun1~br;
onda, artlk zihinsel ya~am ba~lar. Fakat,
zihinsel ya~am, ne fiziko-kimyasal sure~
lere ne de biyolojik sure~lere indirgenebilir; o, bu sure~lere bagunh olup, onlar tarafindan ko~ullansa bile, soz konusu
sure~lerden niteliksel olarak farkb bir
~eydir. Maddenin, geli~me sureci i~inde,
daha onceden sahip olunan nitelikJerin
bir birle~imine inJirgenemeyen yeni nitelikler kazarunas1, diyalektik lnateryalizme gore, a~amah bir evri.Jn yoluyla degil
de, ani bir SI~ramayla olur.

diyalektik psikoloji
i~te bu ontolojik anlay1~, kuramm sa-

vunurulan tarafmdan diyalektikle birle~tirildigi i~in, ana diyalektik materyalizm ad1 verilir. Bu diyalektik varhk
gorti~tintin temel yasalan ise ~unJard1r:
Kar~1tlann birligi ve sava~1, niceliksel
degi~imlerin niteliksel degi~imlere donti~timti ve olumsuzlamaiUn olumsuzlanmasl yasas1. Bu yasalar tarafmdan
belirlenen diyalektik bak1~ a~1s1, dogay1
statik bir bi~mde, sabit ve degi~mez bir
~ey olarak degerlendiren bak.J~ a~llann
dan farkh olarak, dogarun kendi olu~
ve degi~me stireci i~inde dti~tintilmesi
ni, ara~hnlan fenomenlerin diger fenomenlerden yahtlanmay1p, onJann diger
fenomenlerle alan tum ili~kilerinin dikkate ahmnasm1 ister.
Diyalektik maddeciligin bilgi gorti~ti,
bilginin nesnesinin insan zihninden bagunsJz olarak varolduguna inamr. Bilginin kaynag1 probleminde, bilginin duyu-deneyine dayand1gmJ savunur. Duyu-deneyi, bu ak1ma gore, baguns12 bir
maddf dilnyamn varoldugunu gtizler
online serer. Diyalektik maddeciligin savunuculan, dtinya ve toplum hakhndaki dogrulann empirik bilimsel yontemlerle bulunabilecegini savunmalan ve
dtinya hak.kmda, duyu-deneyine dayanmayan bir bilginin imkArum yadslmalan balommdan pozitivisttirler.
diyalektik manhk [ing. dialectical logic;
Fr. logique dialectique; AI. dialektischer logik].
0~ temel dti~tince yasasm1 inl<Ar eden,
ve ~eylerin degi~me ve geli~me stire~le
rini ortaya koymay1 ama~layan bir olu~
manhg1 geli~tiren Hegel, Marx ve Engels
gibi filozoflann manbk sistem1erini tarumJayan deyim.
Bu manbk anlay1~ma gore, ger~ekligin
oztinde t~eli~ki vardu. <;eli~ki temel kategori olup, geli~meyi ifade eden tiim
diger ilke ve kategorileri ihtiva eder.
Ayru ~eyin hem var olmasmm ve hem
de var olmamasmm, ya da belirli bir ~ey
hem olup hem de olmamasmm mtimktin oldugunu savunan diyalektik manhga gore, ~eli~ki btittin geli~menin itici
gtictinti ve kaynagm1 olu~h1mr.

247

tHegel'in idealist, +Mal)( ve Engels'in


ise maddi bir temel i.izerinde geli~tirdi
~ bu mantLk, soz konusu filozoflara
gore, yalmzca dti~tincenin degil, fakat
ger~ekligin de geli~me yasas1d1r. Buna
gore, diyalektik manhgm temelini olu~
turan kar~1tlann birligi ve sava~1in1 yasasl, dogadaki ve insan toplumundaki
geli~me stire~lerinin dinamizmiyle ilgilenir. Bu yasa, birbirleriyle sava~un
halinde bulunan gti~lerin ya da kar~1t
hallerin olu~ stireci i~inde, daima birlikte varoldugunu iddia eder. Bu kar~ltla
nn sava~unmdan, birbirleriyle sava~1m
halindeki kar~1tlann her ikisinden de
farkh alan ti~tincti bir hal dogar. Ancak
bu ti~tincti hal bile, kahc1 bir bi~imde,
stirekli olarak varolmaz. Onu destekleyen gti~ler, kar~1t gti~leri harekete ge~i
rir, buradan kar~1tlann yeni bir sava~l
nu daha ortaya ~lkar ve bu sonsuzca
stirtip gider.
Kar~1tlann birligi ve sava~1m1 yasas1,
Hegel'in tez, antitez ve sentezden olu~an ii~ evre yasasma kar~d1k gelir. Buradan da anla~1lacag1 tizere, kar~1tlann
birligi ve sava~1m1 yasasmda, her olu~
stirecinde kar~1t gti~lerin sava~mm varoldugu ~ekJindeki gozleme ek olarak,
olu~ stirecinde yalmz kar~1t degil, fakat
~eli~ik hallerin de bir arada bulundugu
gorti~ti i~erilir. Bundan dolay1, diyalektik manhgm savunuculugunu yapanlar,
bakl~ a~damu forme] manhgm belirli
yasalanna ve ozellikle de ~eli~mezlik
yasasma tam bir kar~ltllkla belirlemi~
lerdir.
diyalektik psikoloji [lng. dialectiCAl psychology; Fr. psychologie dialectique; AJ. dialektisclzer psychologie]. Geli~im psikolojisinin, ~ab~ma ve degi~menin ya~amm en
temel ilkeleri oldugunu; geli~menin, ~o
cugun bili~ sistemiyle, ger~eklik arasmdaki ~ok temelJi ~at1~malann zorunJulukla yol a~bg1 donti~timler dizisinden
ibaret bulundugunu; insarun ~evresini,
kendisini deg~tiren eylemle donti~ttir
dugunti; kendi emegi ve eylemi, ka111la~hg1 diren~ ve yol a~hg1 ~eli~kiler yoluyla geli~tigini dile getiren dah.

248

diyalog

diyalog [ing. dialogue; Fr. dialogue; AI. dialog). iki ya da daha fazla ki~i arastnda
ge~en felsefi tartl~ma. Felsefi tez ve tavlrlan, yazann du~ gucunun uri.inti alan kanu~malar aracllt~lyla kar~l kar~1ya getiren, kurgusu ozel alarak alu~
turulmu~ anlatlm tarz1.
Bir yaztm bic;imi olarak diyalag tarztnln felsefe alarundaki yarahctst, felsefesinin ana ilkelerini, felsefi tez ve du~un
celerini, tarll~maya temel olu~turan
dramatik bir dununun ve karakterlerin
onem kazandtgl kar~lhkh tarh~ma
~eklinde ifade eden ve diyalagu ayn1
zamanda ba~1ms1z bir edebiyat ya da
sanat yarahs1 di.izeyine yukselten ld~i,
i.inli.i Yunan di.i~i.ini.iri.i Platan olmu~
tur. Onun, yalruzca bir felsefe ba~yap1t1
oJarak deg:il, fakat bir edebiyat yap1h
olarak da de~erlendirilmek durumunda
olan yirmi dort diyalogu vard1r. Platan'un soz konusu diyaloglan, gen~lik
diyaloglan, olgunluk ~a~ diyaloglan ve
ya~hhk donemi diyaloglan olarak ii~e
aynhr.
Diyonisos ruh u [tng. Dionysian spirit). Nietzsd\e'nin Die Geburt dJ:r TragodU! (Tmgedyarun dogu~u] adh eserinde uyum,
di.izen ve ol)iiniin ifadesi Apollonca olanla kar~ttla~tuarak. insan varbk.Jannda varoldugunu sayledigi y~ istegi ve guci.ini.in dinamik ve tutkulu d1~avwumu
olarak tantmlad1~ hil, insarun kendisini
esrime ye da sarh~luk hall i.;inde i~tepi
ve jtblunlarma barakmas1 durumu.
t Nietzsche, yine, oznel olan he"eyin,
eksiksiz bir kendinden ge91te i~inde
kayboldugu esrime deneyimine, evrensel ahengi bir an i~in de olsa kavramamlzt saglayan deneyime Diyonisos deneyimi adm1 verir. Ote yandan., Nietzsche
aynca, Bah insan1run bi.iyi.isi.ine kapdd!gr Hristiyan ahlaki ki.ilti.iriine, bu di.inyaya ait duyumsal insan v.arolu~unun
yerilmesine dayanan Hristiyanbk dinine, kar~1 geli~tirdigi kendi felsefesine
Dionysos felsefesi aduu verir.
Bu ba~lamda, onun Der Will zur MACht
[Gti~ lstemi] adh eserinde, ya~mdaki
do~urganhk.Ja bollugun benimsenmesi,

en

~a~trt1c1

ve en acunas1z sarunlanyla
ya~am1n kabul edilmesi, en yuce yaratllannt feda ederek ttikenmek bilmez
do~urganh~mdan haz duyan ya~ama
iradesi olarak tarumlad1g1 anlay1~a DiyonisosfUluk derunektedir.
diyorizm [ing. diarism; Fr. diorisnre]. Platan'da tbolme, t Aristoteles'te aytnm,
tan1m anlanuna gelen, gi.ini.imi.izde ise,
matematikte, bir problemin ~ozi.imi.i ic;in
gerekli ~artlar1n ortaya kanu~uyla ilgili
alan terim.
dizi [lng. series; Fr. serie; AI. reihe, seri e). 1
Matematikte, birbirlerini belli bir kurala
gore izleyen, belli bir ol~te gore birbirlerinin ard1ndan gelen ~eylerin meydana getirdigi bi.iti.in.
2 Felsefede veya tSartre'tn varolu~~u
lugunda, bireylerin zamansal ve raslanhsal yapilar i9ndeki toplam, tecrit edilmi~ bireylerden meydana gelen ~ok.Juk.
Critique de Ia RJlison dialectique (Diyalektik Akhn Eleftirisi] adh eserinde, farkb
kalabahk ya da topluluk ti.irlerini dizi
diye betimleyen Sartre, diziyi bu baglamda grupla kar~lla~hnr. Buna gore,
dizilerin, diziye ozgu ili~kilerin, bireyleri birbirlerine, omegin otobi.is dura
~1nda oldugu gibi, yabanclla~rru~ eylemlerle ~eyler olarak baglad1g1; radyo
yayuun1n pasif ve yahtlanm1~ dinleyi
cilerini dolayh bir birlikteli~e zorlad1~1;
pasaj ya da ~ar~1 pazann bir arada ah~
veri~ yapmakta olanlan alabildigine
zaytf bir irtibat iQJ1e soktugu yerde,
grup i9ndeki birey ler kar~lltkhbk ve
i~birligi ili~kileri baglamtnda, dayaru~maya ve kollektif eyleme muktedir
hile gelirler.
docta ignorantia. lnsarun yarabostna
veya Tannya i~kin bilgisini ifade
etmek i9n kullarulan Latince terim: Cahilin bilgisi y a da alimce bilgisizlik.
Terim, Tann'yt gori.ini.i~lerin di.inyastndan goren insanlann ka~tn.Llmaz olarak
olumsuz bir oge i~eren, Tannya ili~kin
bilgileri i~in kullandmt~br. Tann hakklndaki bilgUnizi yalnlZCa olumsuz bir
yoldan, Tannnn ne olmad1~ bilmek
suretiyle kazandt~miZl soyleyen Aqui-

dogmalizm

nah ~Thomas da, her balwndan stntrh


bir varhk olarak insantn, yetkin ve sonsuz bir varbk olarak Tann'yt anQk strurh bir ~er~eve i9nde, eksikli olarak bilebilecetini s6yler.
dogma [Yun. dogma; Os. nass; lng. dognza;
Fr. dogme; Al. dogma]. 1 En genel olarak,
s1k1 stkiya, biiyiik bir giic;le inarulan,
otoriteye dayandtktan ba~ka, olgulardan ve diter deneysel desteklerden battmstz olarak kabul edilen ~eyler ic;in
kullarulan terim. Dini bir c;erc;eve i~inde,
tannsal bir otoriteye dayanan ve inkir
etmenin sapklnhkla e~anlamh oldutu
deti~tirilemez ve sorgulanmadan benimsenen temel inanc;lar, temel i~lev leri
Tanrt'ntn kendisini insana gosterditi ve
bildirditi vahyin anlarruru kavramsal
terimlerle ac;tklamak olan dini 6tretiler.
Dini otorite taraftndan tantmlanan ve en
temel dini kurum taraftndan desteklenen doktrinler.
2 Dogma, saz konusu anlamdan hareketle, biiyilk bir dii~iiniiriin otoritesine dayarularak kabul edilen ilke, onenne olarak
da tarumlarur. Buna gare, bir felsefe oku
lunda, dotrulutu smanmadan kabul edilmi~ olarak, dotru diye one siiriilen, dotrulugundan asla ku~kularulmayan gorii~
ya d a 6tretilere de dognza adt verilir. 3
Antik felsefede, goreli detil de, mutlak ve
. nihar bir dotruluk iddias1nda olan aksiyom, maksim, ilke de, dogma olarak tarumlaruru~ttr.

dogmatik [Os. ikaani; lng. dognzati st; Fr.


dogmatique; AI. dogmatisch). 1 Genel olarak, belli birtak1m ilkeleri, tezleri, d ii~iince, teori ve ideolo jileri m u tlak olarak dotru ve her zaman gec;erli diye
kabul eden, gorii~lerini kesin ve tarb~
maya yer vermez bir bi-;imde one siiren
kimsenin tutumu i9n kullandan stfat.
Dogmatik buna gore, bir goru~ ya da
otreliyi, mutlak bir kendine giiven ve
otoriteyle one siiren, en kiic;iik bir ku~
kuya yer btrakmazken, ba~ka insanlann gorii~lerine en kiic;uk bir deter vermeyen insan anlam1na gelir. Buna gore,
dogmatik ki~i, ho~gorusi.i.z, dar kafah,
ele~tiri ve ku~kuya tahammiilsuz olan
ki~iyi gosterir.

249

2 Dogmatik sozci.iti.i, epistemoloji ac;t-

stndan, bilginin imkinstz oldutunu


iddia eden ku~kucu bakt~ ac;tst kar~tstn
da, bilginin kaynatt tarb~mastna hie; girmeden, bilginin kesinlikle mumk iin oldutuna inanan ki~iyi gosterir. 3 Terim,
daha ozel olarak da, Alman filozofu
Kan t'tn, evrenin, deneyime ve gozleme
hie; ba~vunnadan, birkac; apac;tk ilkeden yaptlan c;tkanmlarla bilinebilecetini; insan varh.klaruun teaiibeyi a~abile
<:egini ve ~ylerin gerc;ek dotasJyla ilgili
dotrulara, duyu-deneyinden bag-.mslZ
olarak ula~bilecetini savunan metafizik~ ya da filozoflar i~n, biraz d a pejoratif bir bi-;imde kulland1g-. nitelemeye kar~thk gelir.
dogmatizm [Os. ikWln'iyye; ing. dogmatism;
Fr. dogmatisme; AI. dogmatismus). 1 Genel
olarak, kimi otretilere en kiic;iik bir el~
tiri ye izin vermeden, rasyonel ve mantLksal katutlar yerine, salt d uygulara
veya ki~isel etilimlere dayanarak korii
kori.ine inaruna, onlan sorgusuz siialsiz
bir bic;imde benimseme. Bir dii~iince,
bir iddia ya da bir teoriye ili~kin bir incelemeyi reddetme ve d i.i~unce, iddia y a
da teorinin, her tiir el~tiri ve sorgulamadan batmstz olarak, otorite temeli
iizerinde dotru oldutunu ileri siinne
tavnna ka~dtk gelen dogmatizmin en
belirgin omeklerine, dini otorite ve
inane; taraftndan yaratdmt~ olan sistemlere batlanma tavrmda rastlarur. Hakikati verditi ileri siirulen vahiyle ilgili
olarak da soru~turma a~lamaz. Genel
olarak ku~l kitaplar ve metinler, teologlar tarahndan geli~tirilmi~ olan dogmalar da sonJ~turulamaz.
2 Epistemolojide, ku~kurulutun tam
kar~th olan ve insan zihninin varhtm
kendisinin ve varb~ ilk nedenleri.Nn
nesnel bilgisine sahip olabileaii iddiasru, her tiirlii el~tirel dii~iinceden once
kabul etti~ ilkelerin bir gereti olarak benimseyen yakla~uru ifade eden gorii~.
Bu anlamda dogmatizm, varhtin bizzat
kendisini bildigimizi, cismin birindl niteliklerini ger-;ekte oldutu ~ekliyle alglla-

250

doAa

dagutuz1_. temel i1kelerin, zorunlu dogrulann yalnlZca zihin ve du~uncenin degil,


fakat varhgm da yasas1 oldugunu kabul
eder. Abnan filozofu Kant, ~te bu bag. .
lamda, dogmatizmi, 'bilgiye sahip old ugunu one stiren, ancak bu iddiasJnm dayand1g1 yontem ve ilkelerin el~tirel bir
incelemesini yap1nayan bak19 a~151' olarak tannnlanu~tu.
tKu~kuculukla dogmatizm arastndaki
bu kar~Ithg1n, bilgi iddialan btittintinti
eskiyen par~a ve bolgelerinin de~i~tiril
mesi ve tamir edilmesi suretiyle ytizdtirtilen bir gemiye benzeten yandabilircilikle bilgi iddialan btittintinti saglam
temellere ihtiya~ duyan bir yapaya ben
zeten tteinelcilik aras1ndaki kar~thgt
ifade ettigi soylenir.
3 Bilirn ya da bilim felsefesinde, bilimsel ara~hrma Sirasinda ger~ekle~tirilen
ke~iflerin, tiretilen teorilerin, kullandan
yontemlerin sonu~ta elde edilen bilgilerin baglamlanndan soyutlanarak, sor
gusuz stialsizce evrensel ge~erlilige sa
hip hakikatlar olarak algalanmas1 ya da
bi1imin mutlakla~hnlmasi tavn.
4 Metafizikte, akhn mutlak ve degi~
lnez bir degeri oldugu, varhga dair
kesin hakikatlere eri~ebilecegi kabuluyle, birtaklm a priori ilkelerden, apat;lk olduklanna inandan bazt temel ve degi~
mez inan~lardan hareketle ve spekiilatif
yontemleri ku1lanarak, varluda ilgili
geneI sonu~lar ~karma tavn.
S Dogmati:zm terimi, yine metafizikte,
tFichte ve tSchopenhauer gibi diger
Kant-sonras1 filozoflar tarafmdan ger~ekligin bilin~ten bagunslZ oldugu ve
deneyimin, tealibenin temelini meydana getirdigi ilkesini tarumlamak i9n kul
land.rru~hr. Bu gorii~e gore, bilgi, ger9!1<1ik, pasif ve ahcr insan zihni tizerine
etki yaph~J zaman olu~ur. Fichte bu anlamda dogma tizmi, ahlild deger ve ideallerimiu temel saglayan biridk go~
olarak, ger~eklijpn, tecriibenin temeli
o1an etkin ve bilin~li .ego oldu~ gorti~ti
ne tekabtil eden transendental idealizmle kar~a kar~1ya getirir.

doga [Yun. plrysis; Os. tabiat; ing. nature;


Fr. nature; AI. natur ). 1 Bir organizma
ntn dogu~tan getirdigi ya da miras aldt
g1 varsaytlan ozellik ya da karakteristiklerinin btitunti. 2 Doga ikinci olarak, bir
insan1n ya da bireyin, karakteristik da vraru~ tarzlanru, temel nitelik ve tutumlarrnr if ade eder. Buradan hareketle, bir
~eyin, onu her ne ise o ~ey yapan oztine, ozsel ozellik1erine de, o ~eyin dogast denir.
3 Doga, ti~ncti olarak maddi evreni
gosterir. Buna gore, doga, zaman ve
mekan i~inde bulunan ~ylerin olu~tur
du~u sisteme; olaylann, gti~lerin ve fenomenlcrin, bilebildigimiz evreni meydana getiren, kompleksine doga adt
verilir. t~te bu ~er~eve i~inde, doga, in
sandan ayn ve insan1n etkisinden bagimSIZ olarak varolaru, sanata kar~lt
olan1, oznel olana kar~1t olarak nesnel
olan ger~ekligi ifade eder. Doga, ornegin, Aristoteles'te, insan tarafmdan meydana getirilmi~ ~eyleri gosteren teklrne'den farkh olarak physis'le gosterilen
ve insan tarahndan varbga getirilmemi~
varhklardan olu~an btittinti, kendisindeJd hi~bir ~eyin ama,..SlZ olmad1gJ, evrensel bir d uzen ya da am a~ sergileyen
teleolojik sistemi ifade eder.
do~a bilimleri [Os. tabii ilimler; ing. natural sciences; Fr. sciences naturelles]. Organize ve sistemli bilginin, varhgJn maddi boyutunu konu alan dah. MekJn ya
da maddi evren i~indeki varhklan, olay
ve olgulan konu alan ve dogal olaylann yasalann1 ya da yasahhklann1 ara~
bran bilimler.
Nedensellik ilkesine, yani ayru ko~ul
lar albnda hep ayn1 sonu~larm ortaya
~tka~aAt ilkesine da yanan doga bilimleri
deneysel yontemi temele ahr. Doga kav
ran:u olduk~a geni~ kapsamb ve degi~
ken bir kavram oldu~u ve her zaman
birtakun metafizik kabullere bagh bulundugu i~in, doga bilimlerinin kapsamt
i~inde hangi bilimlerin yer aldigi, zaman
zaman tarh~ma konusu olmu~tur.
Buna gore, doga tlk~ag ile Orta~ag boyunca geleneksel olarak teolojinin do-

doga felsefesi

gaustii alan1yla kar~1 kar~1ya getiril~


mi~tir. Bununla birlikte, Yak1nc;ag'da
ve c;agda~ dii~iincede doga bilimleriyle
sosyal bilimler arastnda bir a yu1m yapdm1~hr. En one1nli dog a bilimleri aras1nda fizik, kimya, biyoloji, astronomi
ve jeoloji saydabilir.
dogac1hk [Os. tabiatperestlik mezhebi; ing.
naturism; Fr. naturisme; AI. naturismus].
Davran1~, beslenme ve ya~am bic;iminde tek yol gosterici olarak dogay1 kabul
etme egilimi.
Dogay1 a~an, yaraha bir nedenin varhglnl inkcir eden, dogan1n kendinden
varoldugunu one siiriip, dogay1 temel
alan, dogay1 kutsayan ve her tiir olc;iiyii
dogada bulan ogretilerin genel adl.
doga felsefesi [Os. tabiat felsefesi; ing. philosophy of nature; Fr. philosophie de Ia nature; AI. philosophie der natur, naturephilosophie]. Tarihsel bir c;erc;eve ic;inde, 1
oncelikle Antikc;agda veya Hellenik donemde, M. 0. 6. ve 5. yiizylllann salt do-gayl konu alan felsefesi., sonra da Yunan
ve Hristi yan Avrupa' da, genel metafizik
sistem!erin dogaya ili~kin ac;aklamadan
aneydana gelen dallan. Buna gore, felsefe ba~lang1c;ta bir doga felsefesi niteligi
ta~uru~hr. Soz konusu doga felsefesi,
lyonya'da duyumcu, Yu-nan yanmadaSlnda akdc1 bir ozellik kazanm1~hr.
tSokrates, insanm bu diinyadaki ya~a
ml ac;rs1ndan c;ok biiyiik bir onem ta~1mad1g1 gerekc;esiyle, bu doga felsefesine
kar~1 c;1karak, felsefenin merkezine insa
n1 gec;irmi~tir. Bundan dolay1, Sokrates'in ogrencilerinden birc;ogu da, hpkl
Sokrates gibi, 6ziki bilimlerin alarunda
felsefe yapmaktan kac;uutu~lard1r. Piaton da dog a felsefesiy le ilgilenmi~ olInakla birlikte, onun doga felsefesi biitiiniiyle metafizik bir nitelik arzed er.
t Aristoteles ise, aklldan yard1m goren
gozlemlere dayanan bag1mSlZ bir fizik
bilimi kurmaya c;ah~m1~hr.
Daha sonra, Hellen.istik done1nde, tEpikiiros tDemokritos'un atomcu mekanist
gorii~iinii, tStoacdar ise tHerakleitos'un
dina1nik doga anlay1~1ru canland1np ge-

li~tin ni~lerdir.

251

Bun a kar~1n, Yeni Piatoncular, bu alanda tiimiiyle soyut dii~iinceler ileri siirmii~lerdir. Ortac;ag'da,
dogarun bilimsel ac;1dan incelcnmesi biiyiik olc;iide ilunal edilrni~tir. Bu c;ag1n
felsefesi, Aristotelesc;iligin, Platonculu~ ve Hristiyan metafiziginin bir kan~lmlndan ibarettir.
2 Ronesans doneminde ve doga biJim ..
lerinin bir sure sonra kaydedecegi h1zh
geli~menin hemen oncesinde, Telesio,
tCampanella ve tBruno gibi dii~iiniirle
rin, dogay1, tabiat alan1nl Tann'dan bagut\SLZ bir bi-;imde, kendi ic;inde kapah
bir sistem olarak gormii~ ve boylelikle
de felsefeleriyle modem bilimin teorik
ve ontolojik te1nellerini hazirlami~lar
du. Zaman zaman panteist bir anlay1~1
on plana c;lkartan bu doga felsefelerinden bir si..ire sonra Francis tBacon, insan
bilgisinin ve eyleminin dogaya dayanmasi ve doga iizerinde temellenmesi gerektigini belirtmi~tir. Bacon, bu konuda
~unlan soylemi~tir: 'Dogan1n hizmetkan ve yorwncusu olan insanoAiu, deney ve dii~iinme yoluyla doga diizeninin s1rlann1 anlad1A1 olc;iide, eylemde
bulunabilir ve bilgi edinebilir.' 'Dogaya
egemen olmarun ko~ulu, ona boyun egmektir.'
3 Doga felsefesi, yine tRomantizmin
pozitivist bilim ele~tirisinin dogan1n
modern bilimin ya banc1 kald1g1 feno~
menlerini konu alan spekiilatif teorile~
tirme etkinligini tan1mlar. En dnemli
temsilcileri tSchelling ve tGoethe olan
bu felsefe, modern bilime hikim olan
mekanist doga tasanm1na, dogay1 anlamdan yoksun canSIZ bir madde a(emi
olarak goren anlay1~a ~iddetle kar~1 c;lkarken, dogay1 ~iirle bezenmi~ anlamh
bir varhk alan1 olarak gormii~ ve ondaki anlamh buldugu unsurlan bulup c;lkartma c;abas1 vermi~lerdir. Soz konusu doga felsefesi konsepsiyon una gore,
do gal fenomenler bizim, arz u ettigimiz
takdirde anlayabilece~Jmiz birtakun
mesajlar aktaran bir dil meydana getirir. Bu dili anlamak, dogarun fenomen-

252

dcga filozoflan

lerine niifuz ehnek, gozle1n ve deney


yoluyla detil, fakat sezgiyle mi.imki.in
olur. Zira dotarun fenomenleri insana
yabanc1 fenomenler olmay1p, hayatla
dotrudan bir ili~kisi olan fenomenler,
zihnin dt~avurumlandar. t~te bu anlamda doga felsefesi, dotantn bilimin
kavrayanadt i~in yabanc1 kald1t1 unsurlartnl, yonlerini ac;ta c;1karan teoriler geli~tirme faaliyetini ifade eder.
4 Doga felsefesi terimi, yine, fakat bu
kez sistematik olarak, genel ve teorik
bir ~er~eve i~inde, bir ger~eklik olarak
dotan1n temel yon ve boyutlanna ili~
kin ara~hrmadan meydana gelen ve
kendi i~inde .fizik felsefesi ve biyoloji felsefesi olarak ikiye ayuan felsefe dahna tekabi.il eder.
Dotal ger~eklitin en temel ve en
onemli yonlerini ele alan bu disiplinden
hareketle, bir bi.iti.in olarak ger~eklitin
kendisi, insanm di.inya gori.i~i.i, antropolojisi ve ahlik1yla ilgili sonu~lar ~ka
raldit i~in, dota felsefesi, yalruz kuramsal ya da felsefi a~tdan detil, faka
pratik bak1mdan da bi.iyi.ik 6nemi olan
bir disiplindir.
Ba~ka bir deyi~le, bir ger~eklik olarak
dotanm akti.iel yon ya da boyutlartyla
ilgili ara~t1rmalardan meydana gelen
felsefe ti.iri.i olarak dota felsefesi, fizik
felsefesiyle biyoloji felsefesinden meydana gelmektedir. Dota felsefesi bu
batlamda, insan1n dotal kurulu~uyla
c;evresine ili~kin satlam bir kavray1~1n
onun inan~ ve tav1rlanru 6nemli ol~i.ide
ko~ullad1t1 inanctyla, dotaya ili~kin
ara~hrmalardan, zaman zaman belli bir
metafizik, art1 bir di.inya gori.i~i.i, antropoloji ve etik i~in, ka~1nllmaz olan kimi
sonu~lar ~1kartmaya ~ah~1r.

dota filozoflarl [ing. nature philosophers;


Fr. philosophes de nature]. Felsefi ara~br
ma ya da speki.ilasyonlara..run konusu
dota olan Sokrates-oncesi filozof ya da
fizyologlar la, fiziksel olgulara ve si.ire~
lere ili~kin ara~tumalart yeniden canlandtran Ronesans filozoflan i~in kullarulan deyim.

16. yi.izyllill ilk yans1nda, yeni Iota ve


topraklann ke~fiyle, deniz ticareti ve Reformasyon hareketinin bir sonucu olarak, A vrupada dotaya kar~1 yo gun bir
ilgi uyarun1~tJr. Bu donemde, dini telnell~ri olan Orta~at takdcllttma ve Aristo.feles otoritesine kar~1 tav1r ahnm1~ ve
fenomenJeri gozlem ve deney yoluyla
ara~hrtnarun onemine detinilmi~tir.
Dogaya yonelik bu ilgi once astronomide, Kopemik, Galile ve Kepler'in onemli
bulgulanyla semeresini vermi~tir. Bununla birlikte, soz konusu bilim adamlanrun temsil ettiti bilimsel gozlem ve
ara~hrma ruhu, heni.iz yeterince olgunla~madan, zaman zaman felseff speki.iIasyonla kan~nu~hr. i~te dota filozoflan terimi, soz konusu donemin dotaya
yonelmi~ olan bilim adarru-filozoflanru
gostermektedir. Bu filozofbilim adamlan arasmda en onemli i.i~ tanesi, Bernardino Telesio, Giordano Bruno ve Tomaso
Ca1npanella'dtr.
dot a hali [Os. tabiat h4li; ing. st.Dte of natu-

re; Fr.

~tat

de nature; AI. naturezstand].

Modem sivil topluma ili~kin gori.i~lerin


temelinde yer alan ve ~otunluk sivil
toplumu temellendirmek i~in kullanllan
ve insarun, hic;bir siyasi orgi.it ya da yonetimin olmad1t1 zamanki durumunu
dile getiren ya da insarun toplum dl~ln
da, bozulmam1~ bir halde olma durumuna i~aret eden fikir.
Dota hali kavranu, on yedinci ve onsekizinci yi.izyll filozoflan taraflndan,
sivil toplum anlay1~1n1n kar~1t1 olan
bir kavram olarak gori.ilmi.i~ ve insarun
devlet ya da siyasi bir di.izen olmada~
zaman durwnunun ne olabilecetini,
soz konusu dota halinin uygarhk tarafandan ne ol~i.ide det~tirilditi ya d a
bozuldutunu at;~klama si.irecinde, bir
olc;i.it ya da temel olarak ahnml~hr.
Ba~ka bir deyi~le, toplumlar yaratllmudan once varolmu~ olan bir hali,
toplumsalla~ma oncesi ya~anan bir durwnu betimleyen dota hili di.i~i.incesi,
dotal di.izeni toplumsal di.izenle, dotal
ya da fiziki insaru toplumsal insanla

doga hili
kar~1tla~hnnak
do~aslnl ya da

ve insan toplumlann1n
ozunu toplulnlann bizzat kendilerinin i~leyi~i taraflndan sa~
!anan olc;utlerden ba~UnSIZ olarak ac;1k
lay1p yorumlamak amac1yla tarihsel bir
delil veya analitik bir arac; olarak kulla-

ntlmJ~ttr.

i~te bu ~erc;eve i~inde, do~al duzen c;o~unluk

Tann taraf1ndan yarahlrru~ bir


di1zen olarak goruhnu~ ve dolay1s1yla
onun insan taraflndan kurulmu~ olan
duzenlerden ~ok daha me~rQ oldu~una
inan1hru~hr. Do~a hili du~uncesiyle
ifade edilen do~al duzenin Tann taraflndan yarahlm1~ oldu~u yerde, toplum, belirli do~al ihtiyac;, istek ve arzulan olan bireyler taraftndan yarahlm~
olan bir duzene ka~thk gelir. Do~a hili
du~uncesi, i~te bu temel uzerinde, insanln, ahlak ya da siyaset a!arundaki, tilm
toplwnsal c;aba ve giri~imlerinin kendisiyle olc;i.ildu~u bir standart meydana getirdikten ba~ka, bize toplumlann nas1l
varh~a geldikleri, devletlerin nasd kurulduklarl sorulann1 yan1tla1narun en
onemli yollar1ndan birini sa~lar. Bun a
gore, do~a hili du~uncesi, insan varb~lNn do~al haklan olan e~itlik ve ozgurlu~u temellendiren tarihsel bir delil ola..
rak kullarulabildi~i gibi, devletle devletin
tu1n toplu1 nsal ili~kileri denetleme hakk.Jrun zorunlulu~unu gosteren bir karut
olarak da kullarulm1~hr.
Filozoflann benilnsedikleri insan do~a
Sl imgelerine ba~h olara~ do~a halini
f arkh ~ekillerde betimleyen goru~ler ortaya ;1km1~hr. Orne~in, insanm ins a run
kurdu oldu~unu stsylerken, onun ozu
itibariyle kendi c;1kan pe~inde ko~an
bencil bir varhk oldu~unu iddia eden
Thomas tHobbes, bireyler arasmdaki
c;1kar ve guc; 1nucadelesini vurgularken,
do~a halinj herkesin herkesle sava~ ic;inde bulundu~ bir hal olarak tarumlaml~hr. Ba~ka bir deyi~le, do~a durulnunun, herkesin herkesle sava~ ic;inde
bulundu~u bir duruma, tam bir anar~i
ve genel sa va~ hi line kar~1hk geldi~ini
soyleycn Thomas Hobbes, insanlarm, bu

253

anar~i ve kaos halinden daha beter ve


a~a~1hk bir hal ohnad1~1 i~iil, bu du-

nnndan her ne pahas1na olursa olsun


kurtu1mak istediklerini one surmu~tur.
Bununla birlikte, do~a halinde c;atl~
mantn kac;nllmaz oldu~u goru~une,
onun tiitnuyle yanh~ bir insan do~as1
konsepsiyonuna dayand1~1 gerekc;esiyle
itiraz edilmi~lir. Bireylerin do~al bencil..
li~iyle ac;gozlulu~unu varsayan Hobbes,
yalruzca m\ltlaka yalon giic;lerle donanlnl~ bir hLiku1ndann duzen getirebilece~i ve herkesin ba~ka herkesle olan sava~n onleyebilece~i sonucunu c;tkarhr ve
politik otoriteyi, biricik altematifi kaos
oldu~u ic;in me~rula~hnr. Oysa, kimi
du~unurlere gore, do~al ya da vah~i insan tasvir ederken, Hobbes toplum i~n
deki ins an betimler~ H1rs, kibir, ac;gozluluk do~al insarun niteliklerinden
ziyade, toplumun urunudur.
Bundan dolay1, insan1n do~as1n1n ozu
itibariyle iyi ve yardtmsever olup, i~
birli~ine ac;1k durumda bulundu~unu
savlayan Jean Jacques tRousseau gibi
du~unurler, do~a halini kaybedilmi~
bir cennet, geride kalm1~ bir alhn c;a~
ve 'soylu vah~i'nin, uygarhk taraftndan bozulmam1~ dunyas1 olarak gormu~lerdir. Nitekim tPufendorf, do~a
d urum unda ya~adtklan stsylenen insanlann, birbirlerinin boyunduru~unda
olmad1klan gibi, ortak bir efendiye de
ba~h olmayan ve birbirlerine kotuluk
de iyilik de etmeyen insanlar olduklartnt soylemi~tir. Pufendorfa gore, insanlar, do~a halinde, ozleri gere~i, e~it ve
ozgurdurler.
Her~eye ra~men, do~a halinin niteli~i
konusunda farkhhk gosteren tum goru~lerin ortak paydas1, insan varhklanrun do~al e~itli~ine duyulan inanc;t1r.
i~te bu inane;, sivil toplum goru~leriyle
tum liberal o~retilerin temelinde yer
ahr. Buna gore, tum insanlar, ayru
insani s1fat ya da ozellildere sahip olmak, ayn1 fiziki c;evreyle kar~1 kar~tya
bulunmak, ayru kendi varh~aru koruyup surdurme ic;gudusunu sergilemek,

254

doga]

ko~ul1ann1 iyile~tinne

diiri:usiine sahip
olmak baknn1ndan, ayn insan dogasin payla~Iyorlarsa eger, bu takdirde
toplumun da dogal bir temeli vardar
demektir ve tum toplumsal diizenlemeler arkaplandaki dogal yasa ve diizene
uygun hale getirilmelidir.
dogal [Os. tabii; ing. nah1ral; Fr. naturel; Al.
naturliclt]. 1 Dogaustii olana kar~lt olarak
bu diinyaya, dogaya ait ve 6zgii olan; 2
Mistik olana, dogaustii kaynaklara veya
vahye dayanarun tersine, insan akluun
eseri olan; 3 lnsan elinden .;tkm1~, insan
taraflndan yarahlnu~ olarun tersine,
dogrudan dogn tya dogadan gelen, kendiliginden olu~an; 4 U zla~una kar~1t
olarak, dogu~tan ya da dogadan getirilen; 5 Sivil ya da sosyal ve politik olarak,
insarun kendisine, fiziki yap1s1na ait ve
ozgii olan; 6 Zihinsel olana kar~It olarak,
insan1n d1~1ndaki fiziki doga1un bir parQiSI olani 7 Ar1zi olarun tersine, bir ~eyin
oziini.in aynlmaz bir par.;asi olan i~n
kullandan stfat.
i~te bu genel ~en;eve ic;inde, yapay anlaJnhhk d1~1nda kalan anlam ti.irlerine,
hayvansal ileti~hn ve dogal i~aretlerde
ki anlamhhga I dogal anlamltltk adt verilir. II FormeI ya da yapma dillerden
farkh olan, bir cemaat ya da toplum tarafmdan fiilen kullarulan dil, tarihsel
dil an!am1nda, dogal dil diye tanimlanu. III Tann'yla kurulan dogrudan ya
da dolayh ileti~ime bath olan vahiy
dini veya dogaustii teolojiye kar~1t olarak, akd yoluyla olu~turulabilen veya
insanda dogu~tan varoldugu dii~i.ini.i
len inant;lar biitiini.ine dogal din; ve bu
nunla ayn1 anlama gelmek i.izere, insanln salt kendi akbna dayanarak ve
makul olasihklarm meydana getirdigi
genel bir t;ert;eveden harek~tle, kendi
Tann's1n1 ve evren teorisini olu~turabi
lecegi onciili.ine dayanan teolojiye de
dogal teoloji ad1 verilmektedir. Bu ti.ir
bir din ani a Yl~lnln en i.inli.i temsilcileri
olan Jean tBodin ve Herbert, nitekim
akh dogal bir 1~1k olarak gonni.i~ ve
dinin, vahyin degil de, aklln iiriinii ol~

dugunu savun1nu~lardu. Bu iki di.i~ii


niire gore, dinin temel inanc;lann1 bize
akd gosterir, t;iinkii bu inant;lar bizim
dogam1zda, akhm1zda yerle~iktirler.
Bu temel inanc;lar ve dogrular ~unlar
d1r: Bir Tann vardu; ona inanmak,
sayg1 gostermek ve tap1nmak gerekir.
Tann'ya kar~1 bu sayg1 davran1~1, erdemli olmay1 saglar.
IV Ote yandan, bizza t ins an dogasindan kaynaklanan, dogu~tan getirilen ve
bir insan varhg1 ohna olgusu taraf1ndan
ongoriilen haklar ve ozgiirlill<Jer ise,
dogal haklar diye tan1mlanu. Bu haklar,
zaman ve mekana bagh olmadan, her
zaman i~n varve ge.;erli olan haklardrr.
Dogal haklar, baz1 donemlerde, pozitif
hukukun etkisi albnda ikinci planda
kald1ysalar da, lkinci Di.inya Sava~1 Sl
ras1nda ve sava~tan sonra, bask1C1 rejimlerin insan ki~iligini ortadan kaldirma ve yok etme t;abalan kar~1S1nda
yeniden bi.iyi.ik onem kazannu~lardtr.
Bu t;ert;eve it;inde, dogal haklar, devredilmesi ve vaz~esi mi.imki.in olma
yan temel hak ve ozgiirliikler olarak })e.
lirir. Soz konusu temel hak ve ozgi.ir
liiklerin, dogal haklann en belli ba~hla
n, ya~m, ozgiirli.ik, ~itlik, mutlu olma, t;ah~ma, m iilkiyet, hrsat e~itligi,
yasa kar~1S1nda e~it muameleye tabi
olma haklandtr.
V Manhkta, 1934 yd1nda Alman mantJkt;ISI Gerhard Getzenin aksiyomlara
ba~vunnad.an, salt t;Ikanm kurallanna
dayanarak olu~turdu~u mant1ksal t;I
kanm yontemine ise do gal tiiretim metodu ada verilmektedir. Formel manhk
sistemleri olan dogal tiiretim sistemleri
Hilbert, Peano ve tRussell gibi manhk
t;dar taraflndan geli~tirilen, az say1da
aksiyoma ve birtak1m -;:akanm kurallanna sahip aksiyomatik sistemlerden,
aksiyomlara ihtiyat; duymamak baklmtndan farkhhk gosterirler.
VI Ote yandan, duyusal diinyaya ait
olan, deneyimlenen dunyan1n bir par
t;as1 veya i.iyesi olan nesneye dogal
nesne, ozellige de dogal ozellik ad1 veri-

doAal bir kurum olarah devlet

lir. VII Buna kar~m, ye~il gibi dogal


bir ger~ekligi ohnayan, nesneler gibi
da~ diinyada varolmayan, Tann tarafmdan verilmi~ olma anlammda dogaiistii olmayan ozellik ise dogal olmayan
ozellik diye tanunlamr. Boyle bir ozellik,
duyum ya da i~ebak1~ yoluyla veya
ba~ka bili~se! yetilerle bilinemez, yalmzca sezgi aracahgayla kavranabilir.
Sezgici bir ahlak anlaya~am benimseyen
filozoflann soziinii ettigi bu tiir dogal
ohnayan sezgisel ozellikler dogrudan,
aracasaz, betimlenemez ozellikler olup,
ba~ka ozelliklerle birle~tirilir.
VIII Epistemolojide ise, da~ diinyamn
ger~ek varolu~uyla ilgili olarak ku~ku
duyulamaz bir bilgi ve kamt elde ehne
soz konusu oldugunda, duyum ve algaya kesinlikle giivenilebilecegini savunan anlaya~, dognl realizm olarak bilinmektedir. llk kez olarak T. tReid tarahndan formiile edilen ve ger~ekligin zihinden bagamsaz olmadagma one siiren
toznel idealizme ~iddetle kar~a ~akan
bu anlaya~, sagduyu felsefesi diye de
tammlanmaktadar.
dotal ayaklanma [Os. IStlfO.i tabii; 1ng. natural selection; Fr. serection naturelle; AI.
naturauswahij Ya~ama sava~mda, daha
az uyum saglayan, daha az yetenekli bireylerin elenerek, daha iyi uyum saglayanlann, daha yetenekli olanlann hayat
ta kalmasa durumu. Evrimi dogadaki
ko~ullara daha iyi uyum saglayabilmenin sonucu olarak goren ve akraba turlerde bulunmayan ozel uyum mekanizmalanyla donahlma~ tiirlerin ~evre
ko~ullanna daha iyi uyum saglayacagam, ve dolaytsayla ya~amlarlJ'U siirdiirme
~ansmm daha yiiksek olacagma savunan
tDarwin'in, dogada hiikiim siiren ve ya
~ama sava~mda en ba~anh olanlarm,
varolu~ ko~ullanna en iyi ~ekilde uyum
saglayanlann ayakta kalmasuu saglayan
siirece verdigi ad.
Darwinizmin temelini olu~turan dogal
ayaklanma ~u temel ilkeye dayamr:
Canhlann biiyiik bir boliimii ~ok fazla
say1da dol, yumurta, tohum ya da

255

yavru verdigi halde, tiirlerin ~~nda


birey sayasi a~aga yukan sabittir. Bu, bireylerin ~ogunun embriyondan yeti~
kin duruma gelinceye kadar, ya~amm
bir a~amasmda yok olup gittikleri anla
mana gelir. Llyleyse, i~inde bulundugu
varolu~ ~artlannda, ya~adaga ~evresel
ko~ullara en iyi ~ekilde uyum saglayan
bireyler daha uzun ya~ar, daha ~ok ve

daha saghkh doller verir. Ana babalannm kahtsal ozenikleriyle donahlma~


olan gelecek ku~akJar da, kendilerinden
onceki ku~agm uyum yetenegini korur
ya da geli~tirir.
dogal bir kurum olarak devlet [ing. state
as a n.atural instution; Fr. etat co11une Ult
organisme]. Devleti biiyiik ol~ekli bir
insan ya da organizma olarak goren
tPiaton'un, devleti insan dogasma da
yandaran gorii~ii.
Bu anlaya~a gore, devlet bireyin dogasmdan tiirer, zira birey, mantlksal olarak devletten once gelir. Ve bu baglamda, devlet insan dogasmm yapasma
yansathga i~n, dogal bir kurumdur. Platon'a gore, devletin kokeninde insamn
ekonomik ihtiya~lan vardar. 1nsanlann
bir~ok ihtiyaca oldugu ve hi~bir insan
kendine yeter olmadaga i~in, Platon'un
ideal devletindeki birinci snuf, bir i~ bO
liimiiyle, insanlann ihtiya~ duyduklan
~e~itli iiri.inleri iireten sanatUrlar, iireticiler ya da tiiccarliu sarubdar.
Bu suufta bulunan insanlar, daha ~ok
maddeye dii~kiinliik gosteren, bedensel
tatminlerin ve e~yamn pe~inden ko~an
insanlardar. Bu insanlann erdemi ol~u
liiliiktiir. tdeal devletteki ikinci saruf,
devletin smarlanru dii~manlardan ko
ruyan askerlerle, i~ giivenligi saglayan
bek~ilerden olu~ur. Askerler ve bek~i
ler, kendilerinde cesaret ogesi agar
basan insanlardar. Bu insanlann erdemi
ise, Platon'a gore, cesaret olmak duru
mundadar. Buna kar~m, ideal devletteki
ii~iincii samf, ~ok uzun siireli ve olduk~a aynnhh bir egitimden ge~mi~ olan
yoneticilerden meydana gelir. Bunlar
kendilerinde manevi hazlara dii~kiinlii-

256

dogalc1hk

~tin,

ak.Jl gtid.intin, merak ve anlama iste~inin on plAna filktl~l bilgelerdir filozofJardu. SOz konusu yoneticilerin erdeini ise, bilgeliktir.
Platon'un bu ti-; S1n1fb toplum anlayi~I,
onun ti-; par-;ah ruh gorii~tine dayanmaktadll. Buna gore, ruhun en alttaki
par-;as1 i~tihadu. Bu par-;a, ruhu bedene,
bedensel arzulara yonelten par~d1r.
ideal devletteki tiretidler, tticcarlar ve zenaatkarlar smd.ma kal'fillk gelen bu par-;anin erdemi, temel i~levi a~1nya ka-;mama, ol~lti olmad1r. ikinci par-;a ise,
can ya da cesarettir. Ruhun, devletteki
bek~ ve askerler s1n1hna kal'fihk gelen
bu par-;asuun gorevi i~tihan1n a~1n arzu
ve isteklerine direnmek, cesaret gestermek ve i~tiha ile akll arasmda -;Ibbilecek -;an~malarda aklln soztinti dinlemektir. Buna kal'fut, ruhun en tistteki
par-;as1, devletteki filozof-yonetidler suufina kar~1hk gelen akdd1r. Akhn gorevi
bilmekt anlamak, ruhun di~er par-;alanna yol g&termektir. Ruhun bu par-;asirun erdemi ise, bilgeliktir.
Platon'a gore, ruhun par-;alan arasinda bir uyum oldu~u, hi-;bir par-;a
ba~ka bir par-;an1n gorevine, i~levine
kan~maytp, kendi gorevini gere~i gibi
yerine getirdi~i zaman, boyle bir ruh
dengeli ve sonu-;ta ortaya -;1kan insan
da sa~bkh ve adil bir insan olur. Platon
bu gorii~tinti aynen devlete yans1hr.
Buna gore, her Sinlhn, ba~ka suuflann
i~ine miidahale etmek yerine, kendi gorevini Iayikiyla yerine getirdi~i bir devlet adil bir devlettir. Boyle bir devlet,
hpk1 bireyde yol gosteren gii-; akd oldu~u zaman, bireyin iyi ve esenlikli olmasi gibi, devlet de ozellikle felsefenin
gticti hissedildi~i, bilge yoneticiler toplum ic;in uygun ve yararh projeler tiretip uygulamaya soktuklan, gcnelin refahinl sa~lad1klan zaman, ideal, yetkin
ve adil bir devlet olur.
do~alc:1hk [Os. tamiyyQn mezhebi; ing. naturalism; Fr. naturalisme; AI. naturismus ].
Varolan ya da olup biten hel'feyin,
do~a bilimlerinde omeklenen yontemler tarafmdan a-;1klanabilme anlaminda,
I

do~al oldu~unu,

varolan her~eyin do~anin bir par-;as1n1 meydana getirdi~ini


savunan anlay1~.
1 Bilimsel a-;Iklaman1n kapsam1 di~In
da kalan baz1 varhk ya da olaylann varoldu~u gorii~tine kar~1 e;~kan ak1m
olarak do~alahk, bilinebilen tum evrenin, do~al nesnelerden, yani do~al nedenlerin eylemiyle varl1~a gelen ve yok
olup giden nesnelerden olu~tu~unu,
her do~al nesnenjn, mekin ve zaman
i-;inde, do~al nedenlerin son ucu olarak
varoldu~unu one surer.
Evrenin, doital nesnelere ek olarak,
do~al olmayan bir nesne tiirii de i-;erebilece~ini, fakat, do~al nesnelerin gozlemlenebilir davran1~lan tizerinde do~ru
dan etkisi olmadik-;a, do~al olmayan
nesnelerin varolu~unu kabul etmememiz gerekti~ini belirten do~alalt~a
gore, do~al bir nede~ ba~ka bir do~al
nesnede bir de~i~meye yol a-;an do~al
bir nesne olup, her nesne do~al nedenlerin etkisiyle varb~a gelir, varh~n1 siirdtirlir ve daha sonra yok olup gider.
Do~al dtizen ya da do~~ yalruzca
rum do~al nesnelerin bir toplanu olarak
dti~tin tilmesi, do~arun, do~al nesnelere
ek olarak, do~al siire-;leri de kapsayan
bir sistem olarak gorlilmesi serekti~ini
soyleyen do~alchk, do~arun, ilke olarak her bir par-;as1yla anla~llabilir olan
bir sistem meydana getirdi~i, ama bir
btittin olarak a~klanmas1run imkans1z
oldu~unu soyler. .
Ba~ka bir deyi~le, do~aya ili~kin btitti.nsel bir a~amanm, do~al bir nedene
i~aret etmeyi gerektirdi~ini, oysa bir
btittin olarak ele alman do~anm d1~1nda
do~al bir neden bulunmad1~ savunan
do~alc1h~a gore, do~a bilimsel ya da
do~al yontemle ara~hnlmahdu. Do~al
ya da bilimsel yontem ise, a) do~al siire-;leri, soz konusu stire-;lerden sorumJu
olan do~al nedenleri belirlemek suretiyle
a-;Ildamayi ve b) bir a-;udamay1, soz konusu ac;lklaman1n do~ru olmas1 durumunda ge-;erli olacak olan sonu-;larla test
ebneyi i-;erir.

doA~Ic1hk

Dogan&n

anla~llabilir

oldugunu, dogal
siire~lerin diizgun ve diizenli sure~ler oldugWlu savunan dogalcdaga gore, insan
varhklan da, t1pk1 dogal nesneler gibi,
doga yasalanna tibi olduklarmdan, insanlarm zihinsel ve toplu1nsal ya~anuru
n1eydana gebren dogal sure~Jer de dogal
yontemle ara~hnlmahdar. Bilim ada1nlan ve filozoflann, her zaman dogal ya da
bilunsel yontemi kullarup, dogal a~lkla
malar geli~tirmeleri, dogal olmayan tiim
a~1.klamalan, ilke olarak doga1 ar;~klama
larla degi~tinneleri gerektigini savunan
dogalct.hga gore, ak.ll dogaJ yontemin
surekli bir bi;imde uygulanmas1 olup,
doga bilimleri akbn en iyi ifadesidir.
Belli bir anda dunyaya ili~kin olarak
sahip olunan bi1ginjn, bilimin bize o
anda diinya hakkutda soylediklerinin
toplam1 oldugunu savunan dogala anlaya.'a gore, bilim d1~mda ba~ka bir
bilgi kaynagln\lZ oJmadagliU sOylemek,
insan varhklarnun yalruzca bilimi temele alarak dogayla temas i;inde olmalan
gerektigini soylemek anlanuna gelmez,
~unkii dunyaya ya da dogaya tecriibe et
anenin farlda yollan vardar.
Evrenin ahlaki bir boyutu, ahlaki bir
karakteri olmadag1n1, insan1n da, dogarun aynlmaz bir par~as1 olup, dogal bilimlerin yontemleriyle a~aklanabilecegi
ni savunan dogalcahgan kapsama i~ine
bir~ok ogreti girer. Dogalct o~retilerin
ortak yonii, metafizik bak.Jmdan her
zaman tek bir toz one surmeleri ve doga
sistemi i~inde teleolojik ogelere yer vermemeleridir.
2 Dogalc1hk manhkta, psikolojizme
ozde~ olan bir o~retidir. Bu baglamda
dogalahk ya da tpsikolojizm, manbk
yasalannan a priori olmadtga, bu yasalann ge~erliliginin zihnine ili~kin empirik
ya da tecriibi olgulara dayand1~1n1 one
surer. 3 Epistemolojide ise dogalctbk, a)
bilgiyi dogal nesne, olay ve sure~lerin
bilgisiyle sanarlayan, b) bilgi teorisinin a
priori bir disiplin olmay1p, deneysel bilimin bir par~asa old ugun u one suren goru~e kar~ahk gelir. +Kant, +Frege ve

257

+Husser] gibi dii~iiniirlerin anti-psikolojizmine kar~1t olan bu anlay1~a gore,


bilgi teorisi zihnin bir par~as1 haline
gelen duyusal verilerle ortaya ~tkan bili~sel iiriinler aras1ndaki ili~kiyi konu
alan deneysel bir ara~tarmadar. Dogalcahk, yine epistemolojide, ama biraz daha
genel bir ~er~eve i~inde, bir ucu ak.Jlclhkta, diger uru da tpozitivizmde olan
bir dogru boyunca dizilen, ve ortak bir
bichnde bilgiyi dogal nesne, olay ve sure~lerin bilgisiyle s1rurlayan bilgi gorii~
lerini tanunlamaya yarar.
4 Zihin felsefesinde ise, dogalcah~
t fizikalizmle ozde~le~tirme k m urn k iindiir. Bu baglamda dogalahk, bir tiir
tmaddeciligi ifade ederken, zihne dair
soylemin, zihin halleriyle ilgili onermelerin zihinsel terimler ihtiva etmeyen
onennelere indirgenmesi gerek tigi goru~iinden olu~ur.

5 Dogalahg1n, ahlak alanmda, ahlaki


eylem ve degerler soz konusu oldugunda ge~erU olan turune ise ahlliki dotalcd1k
ada verilir. Dunya haklondaki olgularla,
insanlann bu dunyada nasd davranmalan gerek ngiyle ilgili deger yargalan arasmda kesin ve mutlak bir suur t;izgisi bulunmad.J~lru savunan ahlaki dogalc1hk,
ahlaki yarga ya da deger bi4jtnelerin
dogal fenomenlerle ilgili olgulan i~erdi
gini one surer. Ahlakm empirik bir disiplin ya da dogal veya toplumsal bir bilim
oldugWlu, ahlili kavram ve terimlerin
doga bilimlerinin kavram ve terimlerine
indirgenebilecegini savunan dogalahga
gore, bir eylemin dotru1u~unu ya da
yanb~hg1n1 belirlemek i~in, soz konusu
eylem tarahndan haz elde edilip edilmedigi, hedeflenen ama~lara ula~1hp ula~almadl~l, eylemin birlik ve uyuma yol
a~a p a~mad1ga olgulanru he saba kahnak
gere~ vardar.
6 Ote yandan, nonnatif ahlakta hangi
davraru~m ahlaken dogru oldugunu belirlemenin tek yolWlWl insan, toplwn ve
biyoloji benzeri bilimlerdeki empirik
ara~hrmadan ge~tigini savunan dogalclhk, tmetaetikte, ahlaki yargllann,

25A

dogalct

yanh~

Hu1ne'dan beri bilinen olgu/deger aylnrruna rag1nen, olgusal dogru ya da onermelerden liiretilebilecegini iddia eden,
ahlill ka vr amlann dogal olgu ya da
ozelliklere indirgenmek suretiyle analiz
edilebilecegini one suren goru~e tekabi.i 1
eder.
7 Dogalcthk toplum bilimleri alan1nda
ise, sosyolojinin bir bilim oldu~nu
veya olabilecegini, ancak bun un sosyologlann dog a bilimlerinin deney, liimevanm, ondeyi, istatistiksel analiz gibi
yontemlerinl kullarunas1 yla tnumki.in
hale gelebilecegini dile getiren anlay1~1
ifade eder. 8 Dogalc1hk din felsefesinde
de, vahye dayah dini ve mucizeleri reddederek, akhn eseri olan bir dini savunma, dini akla ve insan dogas1na dayan~
dsrma tavn olarak dogal din anlay1~1na
tekabul etmektedir. Bu baglamda, dogalcl bir Tanr1 anlay1~1 geli~tiren gorii~e teolojik dogalchk ad1 verilir. Teolo;ik
dogalcthk, a) neyin gen;ekten varoldugunu bilmenin biricik yonterninin doga
bilimleri taraf1ndan geli~tirilen metod
lar oldugu, ve b) bu yontemlerin uygulanmasl durumunda, ger-;ekligin bile~enlerinin fizild bir yap1da veya fizikf
~eylere bagamh oldugunun ortaya -;1ka
cagtndan hareketle, Tanrt'run tinsel
veya fiziki ~eylerden bagams1z oldugunu dile getiren dogaustucillugun reddedilmesi gerektigini veya Tanr1 kavranunln dogalc1hk.Ja tutarh bir bi-;imde yeni
ba~tan in~a edilmesi gerektigini savunur. Tann, buna gore, dogal dunyadaki
bir sure-; veya insan imgeleminin mahsulu olan ideal ama-;larm bir birligi olabilir.
9 Estetik alan1nda ise, dogalahk, sanatin ger-;ek konusunun doga oldugunu,
sanat-;aya ilgilendiren tek ~eyin fiziksel
-;evrenin ozellik.Jerini ve davranl~lnl
gozlemlemek ve kaydetmekten ibaret
bulundugunu savunan gorii~e kar~ahk
gelir. 10 Dogalahk, nihayet hukuk felsef~inde, hukuki pozitivizme kar~at bir
bi-;imde, dogal hukuk teorisini ve st\z
konusu teoriye baglaruna tavnn1 tarumlar.

dogalc1 yanh~ [ing. naturalistic fallacy;


Fr. erreur naturalistiqe]. 1 Ahlaki ya da
ahlak alan1na giren tumceleri olgusal
liimcelere, yani dogal olaylarla ilgili
h..imcelere indirgeme yanh~1na; ahlak
ala1una giren, ahlakla ilgili olan tumceleri ahlakla ilgileri olmayan liimcelerden -;1karsa1na ya da ti.iretme hatas1.
2 Dogalc1 yanh~, daha ozel olarak da,
ahlaki terilnleri ahlaki olmayan terilnlerle, olgusal terimlerle tarumlama yanh~l
na kar~thk gelir. Ahlaki bir deger olarak iyiyi, yani dogal olmayan bir ~eyi,
dogal bir ~ey or neg in haz ya da insan1n
kendi kendisini ger-;ekle~tirmesi arac1hg1yla tan1mlama ~eklinde ortaya -;1kan
yanh~, dogal yanh~a bir ornek olarak
verilebilir.
Bur ada yanll~ olan ~ey, iyi, hazla ya da
ld~inin kendi kendisini ger-;ekJe~tirmesi
olarak tan1mlad1ktan sonra, haz ya da
ki~inin kendi kendisini ger-;ek.l~tirme
sinin ni-;in iyi oldugu sorusunu sormanln hala anlamh olmas1d1r. Bu nedenle,
iyiyi hazla tarumlamak ya da t\zde~le~
tirmek, dongiisel bir tan1m yapmak ya
da iyiyi hi-; tarumlamamak demektir,
-;unku bOyle bir tarum, karutlamaya -;ah~hgt ~eyi, yani yalruzca hazzm i yi oldugunu degil, fakat iyinin haz oldugunu da varsayar.
dogal haklar ogretisi [ing. doctrine of natural rights; Fr. doctrine des droits naturels]. 17. ve 18. yuzyallarda, in giltere,
Fransa ve Amerikada, ozellikle de gil-;
Iii bir orta s1ruf1n dogu~u ve geli~mesi
nin bir sonuru olarak ortaya -;1kan, ve
bireysel insan varhklann1n, ya~ama,
ibadet, du~unce, konu~ma, yayan ozgurlugu, yasa kar~lSlnda e~itlik, m ulkiyet, mutlu olma hakk1 turunden birtaklm vazge-;ilemez, degi~tirilemez, ortadan kaldlrllamaz, bir ba~kas1na devrediJemez temel haklara sahip oldugunu
savunan ogreti
dogal hukuk [Os. hukuku tabiiye; lng. natura/law; Fr. droit nDturel; AI. naturrecht].
Huku~ bir butun olarak hakb kdan ve
her tiir hukuk sisteminden once gelen a
priori oge, her tur hukugun ideal kayna1

doAanin
~t

ve bu idealden ti.ireyen pozitif hukl:~u Slnama ol~ tu, degi~en kurallar ve


yasalar kar~1s1ndaki degi~mez hukuk
kurallan butunu olarak, insan ya da toplumun ozsel, temel, asli dogaslnda teInellenen, ve uzla~undan, toplu1n taraflndan sonradan koyulan yasalar ve
ba~ka kurumsal de~er lerden bag1ms1z
olan hukuk.
Filozoflar ve hukuk~ular tarafmdan,
tu1n insanlara ya da insanh~a ortak oldu~u soylenen genel adalet sistemi,
do~ru ve adil davran1~1n genel olarak
kabul gormu~ ilkelerinden meydana
gelen siste1n olarak do~al hukuk, pozip
tif huku~un kar~1s1nda, daha do~rusu
te1nelinde yer ahr. Kurallann1n dogal
olduguna ve yaln1zca akll taraf1ndan
ke~fedildigine inan1lan hukuk sistemi
olarak dogal hukugu on plana c;lkartan
ogretilere ilk kez oJ arak ilkc;ag Yunan
felsefesinde rastlanmakla birlikte, bu
ogretiler Ronesans'tan ba~lay arak, liberal siyaset anlay1~1n1 destekleyen kan1t
olarak kullan1h n1~lardu.
Huku~un, her toplumun kendi koydu~u yasalardan farkll olarak evrensel bir
ge~erlili~i oldugunu, uzla~1ma, orf ve
Adetlere dayanmad1~ one suren
do~al hukuk anlay1~1n1n, biri klasik di~eri de modem olmak uzere, iki ayn
turii ya da versiyonu vard1r. Bunlardan
1 ayn1 zamanda teleolojik bir do~al
hukuk anlay1~1 olarak tarumlanan birincisi t Aristoteles'e kadar geri gider. Bu
anlay~ doga/uzla~1m kar~1thg1na dayanrken, doga yasas1 ya da do~al hukutun belli bir canh varhk turiine ozgu
ama~ ya da hedefleri koydu~unu belir
tir. Bu ama~lar, sez konusu klasik do~al
hukuk goru~une gore, ahenkli bir sistern meydana getirir' oy le ki ins an eylemleri, insan tarahndan getirilmi~ olan
uzla~1m ve yasalar, ancak dogan1n
ama~lanna uygun du~tii~u takdirde
dogru ve adil olabilirler. insan loplumsal bir hayvan olduguna gore, do~an1n
yasas1 ve do~al hukuk toplumsal hayab
mumkun kllan ve bireyin bu ya~am

i~inde

duzenlili~i

ilkesi

259

ahlaken geli~mesine ve daha iyi


bir insan haline gelmesine itnkan veren
davran1~ tarz1n1 buyurur. Bu do~al
hukuk teorisi, Ortat;a~ Hristiyan du~uncesinde, dogann ama~h yap1s1n1
tanr1sal iradenin bir ifadesi ve tezahuru
olarak goren, Tann'n1n davran1~1m1Z1n
do~aya uygun olmas1n1 buyurdu~unu
dile getiren teolojik bir goru~le birle~ir.
2 ikinci do~al hukuk kurcun1 tiiri.i, kurucu babalan tGrotius ve t Pufendorf olan
modem goru~rur. Bu gori.i~un te-1nel
tezlerinin ba~1nda tLocke'un 1690'da,
tRousseau'nun ise 1762'de formule etti~i,
tum insanlann dogu~tan etit ve ozgur
olduklan kabulu yer ahr. Bu goru~te,
hpkl uluslararas1 hukukta, uluslann ba~unslZ ve egemen devletler olarak goriilmeleri ve buna uygun bir 1nuameleye
t!bi tutulmalan gibi, bireyler de do~alan
itibariyle mustakil ve ba~unslZ varhklar
olarak gorulilr, onlarm butunluklerine ve
ozgurliikJerine sayg1 gosterilmesi istenir.
Buna gore, bir ey lem insarun do~u~tan
getirdi~i kendi bireysel alan1na ve kazaniiml~ haklanna sayg1 gosterdigi takdirde do~rudur. Burada do~al hukuk,. oncelikle tek tek her insarun bu tiinlu~iine,
mustakil varh~1na ve ozgurlugune sayg1
gosterilmesini ister.
dogarun diizenliligi ilkesi [ing. principle
of the unformity of nature; Fr. principe
d' un~formite de Ia nature). Tu1nevarurun
temelinde yer alan ve dolay1slyla, tumevanmin ge~erliligi ve bilimin i~ley i~i
i9n ohnazsa olmaz olan temel ilke, gelece~in de ge~mi~ gibi olaca~1n1 dile getiren prens1p.
Tekil gozlem onennelerinden tu1nel
onennelere giden tumevanmsal akdyurutme ya da yontemin onculleri en azlndan zamansal olarak, sadece ge~mi~ ve
~imdiyi kapsad1~1 i~in, s1nuhd1r. Oysa,
tumevanm1n sonucu, S1nulanmam1~
bir genelleme olarak, oncilllerin kapsamlru a~ar ve g~mi~le ~imdinin yaninda, gelecegi de ihtiva eder. Dolaylstyla,
tumevarurun onculleri sonucu ~ok muhtemel kdmakla birlikte, onu kesinle~ti ..

260

do~austii

remez, manbksal olarak ge~erli ve mutlak hale getiremez. Tiimevarunm ge~er


li olabilmesi, bu nedenle, gelecegin de
ge~mi~ gibi olacag1 inancuu, dogarun
diizenliligi ilkesini gerekllrir.
BWlunla birlikte, ilk kez olarak iinlii tngiliz empirist dii~iiniirii tHwne'un da
i~aret ettigi gibi, gelecegin de ge~mi~
gibi olacag1 inana, gelecegi heniiz ya~a
mami~ old ugumuz i-;]n, deneyimde temellendirilemez. Bu ise, tiimevarurun
rasyonel olarak temellendirilemeyece~
anlam1na gelir. Nite kim, ~agda~ bilim filozofu tPopper soz konusu inanan lman
kapsam1 it;ine girdigini one siirerek, tumevarunin temellendirilemeyecegi ger~eginden hareketle, tyanl1~lamaa bilim
gorii~iinii benimsemi~llr.

dogaiistii [Os. ferJkattabia; ing. supernatural; Fr. surnaturel; AI. ubematurlich]. Ev


renden gii~, deger ve ger~eklik bak1m1ndan ~ok daha iistun olduguna,
evrenin iistiinde ve otesinde bulunduguna, evrenin etkin gii-;lerini ve yasalanru a~hg1na, evreni belli bir ~ekilde ve
belli ol~iiler i~inde denetledigine ve niha yet evreni hi~ten yaratm1~ old uguna
inanllan varhk, ya da varhk alan1 i~in
kullan1f an stfat.
dogaiistiic:iiliik [Os. nrtifrukattabiiye; ing.
supen1aturalism; Fr. supentaturalismus; AJ.
supranaturalismus]. Maddi ya da dogal
varhk alarurun iistiinde ve otesinde olan
bir varhk ya da varhk alanma ya da
a~kln bir Tanr1'ya, ba~ka bir diinyada
varolan ve evrenden biituniiyle fark.J1
olan bir dogaustii giice duyulan inan~;
evrenin otesinde, evrendeki olaylara miidahale eden, evrendeki olaylann seyrini
degi~tiren gii~ler bulundugu inane; en
geni~ anlam1 i~de, doga dedigimiz
~eyden herhangi bir bak1mdan daha
ustiin ya da daha yiice bir varhgtn (ya
da varhklarm) bulundugunu kabul eden
gorii~.

Dogaustuciiliigu bu ~ekilde tarumladigmuz zaman, daha ~ok ilkel topluluklar


tarafmdan kabul edilen bir gorii~ olarak
tcanhcthg1n, dogaustiiciilugun kapsa-

1n1 it;ine girmedigine dikkat edilmelidir.


:;iinkii canhcthkta, kendisini dogal nes~
nelerin i-;inde gosteren biiyiilii gu~lere
ya da ruhlara duyulan inan~ soz konusudur.
Ote yandan, dogaustiiciilugun yalm bir
bi~imde tteizmle ya da bir Tanr1 ya da
tannlara inanma ile ~anlamh olan bir
SOZCiik olarak da kullanihnamaSI gere~
ldr. c;unkii Tann sozcugu zaman zaman
dogaustiicii olmayan bir anlamda da
kullarulm1~br. Yine, dogaustiiciiliik dini
fikirleri aklm siizgecinden ge~iren akllClhga ya da deizme kar~1t olarak, vahiy
ger-;egini kabul eder ve aklm, vahiy yoluyla desteklendi~ takdirde, geli~ip yetkinl~ecegine inan1r.
dogantn ve tarihin diyalektigi [ing. dialectics of nDture and histor-y; Fr. dialectique
de Ia nature et l'histoire]. Diyalektik maddeci gorii~ taraf1ndan, Slrasiyla, insani
ohnayan diizendeki, doga ya da maddi
var hk alan1ndaki ~eli~kilerin geli~imini
ifade eden diyalektikle, zaman i~inde
insani ili~kilerdeki ~eli~kilerin geli~i
me kar~Il1k gelen diyalektigin birligi.
Maddeci dii~iiniirler aras1ndaki en
onemli tarh~ma, her iki diyalektigin de
ayn1 tarzda geli~ip geli~medigi tarh~p
masidir. Bu dii~iiniirlerin onemli bir boltimii, tarihin diyalekti~nin, soz konusu
diyalekllk bir ~ekilde insan bilincini
it;erdi~ it;in, dogan1n diyalektiginden
niteliksel olarak farkh oldugunu savunur.
doga yasalar1 [Os. kanunu tabii; tng. laws
of nature; Fr. lois naturelles]. Dogada,
fiziki diinyada, fenomenler aras1nda
soz konusu olan diizenlilikleri ve belli
bir zorunlulugu Hade eden ilkeler.
Buna gore, doga yasalan olaylar, fenomenler arastndaki zorunlu bag1ntdan
ifade eder, oyle ki bu baglnhlar olaylarl,
fenomenleri ka~uulmazcastna birbirine
bagla yan ve onlan, ba~ka ~ekilde degil
de, olduklar1 gibi olmak durumunda birakan bagintllardir. Dogal olaylar ve fenomenler aras1nda hiikiim siiren ve
doga yasalan taraf1ndan betimlenen bu

hir bir fizilci zorunluluk, btittin bir d~a


alammn indirgenemez ve temel bir boyutudur.
do~rudan bilgi [ing. direct knowledge; Fr.
connaissance directe]. Nesnelerin, d1~
dtinyada varolan ~eylerin, imge ya da
dti~tincelerin aracd1~1 olmadan bilindi~i, bilginin d1~ dtinyadaki bir nesneyle
ba~lay1p, yine o nesneyle bitti~i bilgi
tilrtine verilen ad.
Ki~inin do~rudan ve araciSIZ olarak,
kendi zihin hallerini, bilin~ i~eriklerini
de~il de, nesnelerin, varhklann bizzatihi kendilerini bildi~i bilgi ttirii olarak
tammlanan do~rudan bilgi gorti~ti her
ttirden tasanmc1 bilgi anlay1~1mn tam
kar~Ismda yer ahr.
do~rudan ~1kar.un [lng. immediate inference; Fr. inference immediate]. Bir sonucun tek bir onctilden ~lkt1~1, tek bir onctilden sonuca ge~ilen, yani biri onctil,
di~eri sonu~ olmak tizere, yalmzca oo
onermeden olu~an ~lkanm ttirti.
Kllisik mannk<;dar, do~rudan ~lkanm
lan ikiye aymrlar: 1 Kar~rolum flkarrmlarr. Soz konusu <;lkanmlar, bir onermenin do~rulu~u ya da yanh~h~1m, aym
ozne ve ytikleme sahip olan ba~ka bir
onermenin do~ruluk ya da yanh~h~m
dan ~1kartu. Kar~10lum ~1kanmlan, a)
kar~rthk frkarrmlanm, b) altrklrk flkarrmlarrm ve c) feli~ki pkarrmlanm kapsar.
2 Bir onermeyi, oznesi ya da ytiklemi
ya da her ikisi birden farkh, ancak ona
e~de~er olan ba~ka bir onermeden ~~
karsayan ~lkanm ttirii olarak e~degerlik
pkarrmlarr. Bunlar ise, a) I!Virme, bl .;evirme ve c) di!Virme pkanmlarrru kapsar.
do~ru davran1~ yasaSI. Budizmin kurucusu Buda'run do~ru ve erdemli bir ya~ama ve kurtulu~a gottirecek tek yol
olarak gordtigti davram~ tarzuu belirleyen 'Oldtirme!', 'Verilmeyeni alma!',
'Yalan soyleme!', 'i~ki i~e!' ve 'Beline
hakim ol!' gibi be~ yasak.
do~rulama [Os. tahkik; 1ng. verification;
Fr. verification; AI. bestiitigung]. Bir ttimcenin ya da onermenin dogrulugunu
deneysel yontemlerle belirleme i~lemi;

bir ttimce ya da onermeyi, dogrulugunu tahkik etmek amaayla, bilimsel olarak test ebne, smama i~lemi.
Biri dogrudan, digeri dolayh olmak tizere,
oo ttir dogrulamadan s6z edebiliriz:
Buna gore, bir onerme dogrudan den~
yim yoluyla algdanabilen bir ~eye kar~ihk geliyorsa, dogrudan ve dolays1z
olarak dogrulamr. Fakat bilimsel bilgimiz, zaman zaman deney yoluyla gozlemlenemeyen ~eylerle de ilgili olabilir.
Bu, ozellikle insan tarafmdan algllanamayan elektromanyetik dalgalar, elektron ve protonlarla ilgili olan fizik teroi!eri i<;in g~erlidir.
i~te burada soz konusu olan dolayh
dogrulamada, teori birtalom gozlem verilerine, temel onermelere indirgenerek
yeni ba~tan do~ulanJr. Buna gore,
elektrik ak1rmrun bir dogru boyunca akllj\lm one stiren onerme, algdanamaz
olan elektronlann tel boyunca akmakta
olu~lanm gerektirecek ~ekilde anla~ll
mamahdrr. Bu onerme daha temel birtakun onermelere, dogrudan gozlem verilerine indirgenebilir. Bu takdirde, aym
onerme telin uygun ko~ullardaki durumundan dolay1, belirli ozgtil ve alg~lana
bilir fenomenlerin ortaya 9kt1guu dile
getirir ve onerme bu fenomenler araahgyla dogrulanabilir. Yani, onerme, ornegin telin u~laruun bir ampermetreye
baglanmas1 durumunda, ampermetrenin ibresinin yer degi~tirecegini, telin
u~lannm bir elektroliz ~ozeltisine batlnlmas durumunda, elektrolizle ilgili fenomenlerin ortaya 9-kaca~, suyun 151suu ol~memiz durumunda ise, ISIJIIJI
ytikseldigini gorecegimizi one surer.
do~rulamaCLhk [lng. verificationism; Fr.
vtrificationisme]. tViyana <;:evresi dti~ti
ntirleri tarahndan ileri stiriilen, temelinde dogrulanabilirlik ilkesi bulundugu
ve felsefi problemleri anlamla ilgili
problemler olarak degerlendirip, felsefenin temel amac1run felsefeden kurtulmak oldugunu savunan gorti~, tav1r ya
da alam. Bir anlam gorti~ti, anlarm belirleyen unsur ya da unsurlara dair bir

262

dogrulanabilirlik ilkesi

teori olarak, bir ci.imle ya da onermenin


anlammm onun dogrulanma yontem
ya da yontemlerinden meydana geldigi
gori.i~i.i.

Fiziki nesnelerle ilgili onermelerin tek


dayanag1 ve dogrularuna kaynaguun,
deneyle ilgili ba~ka ti.imce ya da onermelerin dogrulugu, yani fiziki nesnelerle
ilgili onermelerimle anlatmak istedigim
~ey oldugunu one si.iren dogrulamaclbk, bu ~er~eve i~inde 'fiziki nesnenin
kendisi' deneyimin otesindeki varhk'
gibi deyimlerin anlams1z oldu~nu belirtir. Aym zamanda davraru~~ ve indirgemeci bir tav1r sergileyen dogrulamaahga gore, bu tiir deyimler, dili kendi
mant1gma uygun olarak kullandlglmlZ
takdirde anlams1zhgt ortaya ~1kacak,
yok olup gidecek felseff icad ya da uydurmalardlr. Bu anlay1~a gore, felsefe
kendi problemlerini kendisi yarabr; bu
problemler, onlann hi~bir ~ekilde problem olmad1gl gosterildigi zaman ~ozi.i
li.ir.
dogrulanabilirlik ilkesi [ing. principle of
venfiability; Fr. principe de verifiabilite].
Mant1k~1 pozitivistlerin, bir ti.imcenin
anlamh olabilmesi i~in, ya analitik olmasl ya da deneysel olarak dogrulanabilir olmas1 gerektigini savunan i.inJi.i
ilke ya da ogretisi.
tlkeye gore, bir ti.imcenin, bili~sel, olgusal ya da betimsel bir anlama sahip
olabihnesi i~in, onun en azmdan ilke
olarak deneyim yoluyla, empirik gozlemlere referansla dogru ya da yanb~
oldugu gosterilebilen bir ti.imce olmas1
gerekir. Manhkfi:J pozitivistler i~te bu
~er~eve i~inde, geleneksel felsefeflin
onerme ya da tezlerinden bi.iyi.ik bir ~o
gunlugunun, dogrulanabilirlik ilkesine
gore, bili~sel olarak anlams1z olmas1 gerektigini belirtmi~lerdir. Geleneksel felsefenin tezlerinden bi.iyi.ik bir ~ogunlu
~. tWittgenstein'a gore, yanh~ degil,
fakat anlams1z tii~celerdir. Bundan dolayl, dogrulanabilirlik ilkesi, mantlk~
pozitivistlere gore, onermeleri deney yoluyla dogrulanamad1gl gibi, yanh~lana1

mayan metafizigin olanaks1z oldugunu


kamtlar. Soz konusu filozoflar buradan
hareketle, di.inya hakkmda dogru bilgiye, yalmzca deneysel bilimlerle sahip
olabilecegimiz sonucuna varml~lard1r.
ilkenin iki farkl1 uygulamas1 ya da versiyonu vard1r. Bunlardan 1 gu~lii dogrulama olarak bilinen birincisi, bir hlm.cenin ancak ve ancak deneysel olarak
dogrulanabildigi takdirde, anlamh oldugunu soyler. Buna kar~m, 2 zayzf dogrulama olarak bilinen ikincisi, bir ti.imcenin
ilke olarak, deneysel bir bi~imde dogrulanabilmesi durumunda anlamh oldugunu ifade eder.
dogrulugun goreliligi [ing. relativity of
truth; Fr. relativite de Ia veritt] tSofistler,
ozellikle de tProtogoras tarafmdan savunulan ve nesnel dogrulann olmadlgml, ti.im dogrulann ozne ya da ki~ile
re goreli oldugunu dile getiren ilke.
Sofistlerin bu gored anlayi~ma gore, bir
kimseye dogru gori.inen, bir kimse iQn
dogru oldugu soylenen ~ey, 0 kimse iQn
ger~ekten do~dur ve hi~ kimsenin kalklp, 0 kimsenin yamldlgml soyleyeme
hakk1 yoktur. Daha sonra tPlaton'un da
gosterditi gibi, dogruJugun goreliligi anlayi~uun en onemli sonucu, onun herkesi kendi bilgeliginin ol~i.isi.i yaplp, Sofistin ogretmenlik iddiasmi temelsiz
kdmas1du.
dogruluk [ing. truth; Fr. vtritt; AI. rictigkeit]. Bir onerme, inan~, di.i~i.ince ya da
kanaatinybazl temellere ya da ol~i.itlere
gore veya bagh olarak sahip oldugu
dogru olma ozelligi.
Dogruluk. farkh alanlarda ve farkh anlayi~lara bagh olarak, farkh ~ekillerde
tammlanm1~hr. Bu ~er~eve i~inde, belli
ba~h dogruluk anlay1~lan ~oyle sualanabilir:
lTekabilliyetle belirlenen dogruluk anlayr~ r: En fazla kabul goren bu dogruluk
anlay1~ma gore, bir di.i~i.incenin, onermenin ya da iddiarun dogrulugu, onun
ger~eklikle uyu~masmdan, betimlediti
ger~eklige tekabi.il etmesinden meydana
gelir. Buna gore, bir onerme, onun i~a-

dogurucu evrim

kendisine kar~1hk geldi~! ~y


varoldu~u takdirde, do~rudur. Orne~in,
'Ahmet .;ab~1 na odamda oturuyorJ tiimcesi, Ahmet'in odamda oturmast gozlemlenrni~ olgusuna kar~tbk geldi~i takdirde do~rudur. Bu do~ruluk anlay1~1,
te1nelde. olgusal bilirnlerde soz konusu
olan do~ruluk anlayt~tdtr.
2 Tutarlrlzk olarak dotruluk: SOz konusu
do~ruluk anlay1~1 ise, do~rulu~u, dii~iincelerin ve iddialann, ger.;eklikle degil
de, kendi aralanndaki uyu~mas1 olarak
tan1mlar. Buna gore, bir iddianm do~ru
lu~unu, onun kabul edilmesi ya da reddedilmesi gerekti~ini belirleyen ol~iit, soz
konusu iddiarun daha once kabul edilmi~ olan ba~ka iddialarla uyu~mas&dtr.
U yu~ma da, bir iddiantn di~er iddialarla
~el~memesinden ve sistemin geri kalaruyla uyumlu olrnas1ndan meydana gelmektedir.
3 Pragmatizmin dotruluk anlayz~r: Buradaki do~ruluk anlaYJ~mda, bir iddiarun
ya onermenjn do~rulu~u, onun yararhb~tyla ozd~le~tirilir. Yiizylluruzda iinlii
Amerikan filozofu William tJames taraflndan geli~tirilen pragmatizme gore,
entellektiiel fonksiyonlanmrz, orne~in
kanaatlerimiz pratik faaliyetlerimizden
ba~1mS1Z olmaytp, kanaatlerimiz eylemim.izi etkiler, ona yon verir, eylemi ger<;ek
le~tiren ki~iye, onu dii~iindii~ii amactna
ula~htacak yollan ve ara~lart gosterir.
Kanaatlerimizin eylemlerimiz iizerindeki
bu etkisi, eylemi ba~ar1l1 ve etkili bir
eylem haline getiriyorsa, yani bize dii~iindii~iimiiz ama.;lara ula~ma olana~t
veriyorsa, kanaat dogrudur.
4 Apafrkhk olarak dotruluk. +Descartes
ba~ta olmak iizere, bir grup filozof da,
do~rulu~un ol~utiinii apac;tk.hkta bulmu~tur. Buna gore, apa~1khk bir iddiayt bizim ir;in kend is in den ku~ku d u yulamaz bir iddia yapmakla kalmaz, fakat
ayru zamanda bizi, onu anlayan herkesin iddiay kabul ebnek zorunda kalaca~ hususunda temin eder. Bundan dolayt, bir iddia apa~ksa e~er, do~rudur.
Bununla birlikte apa~tkllk, farkb ~ekilret

etti~i,

263

lerde anla~Ilmt~hr. Ome~in, Descartes


apa<;1kh~t, bir iddiantn ilgili oldu~u
durum ve olgulann Ja-;1k ve se~ik' bir
bi<;hnde sunulu~una indirgemi~tir.
Buna kar~m, Yeni-Kant<;l Baden Okulunun temsilcisi Alman filozofu Rickert, bir
iddiarun bize apa<;tk goriindii~ii zaman,
onun kendisini bize, bir yiikiimliiliik olarak hissetti~imiz bir zorunlulukla kabul
ettirdi~ine i~aret etmi~tir. Buna gore, bir
iddia onu kabul etmemiz gerekti~i duygusuna kap1ld1guruz zaman, apa~kbr
ve dolay1styla do~rudur.
5 Tumel uyr.Lnza olarak dotruluk. Bu anlayl~a gore ise, bir inan<;, bir yarg1 ya
da onerme ilgili herkes onun do~rulu
~u iizerinde uyu~uyorsa e~er, onenne
ile ilgili gene) bir mutabakata vartyorsa
e~er, do~rudur.

dogruluk ~izelgesi [ing. truth table; Fr.


tableau de vmtl]. Bil~ik bir onennenin,
kendisini meydana getiren bile~ensel
onermelerin miimkiin tiim do~ruluk
de~crlerine kar~ll1k aldt~l
de~erini

do~ruluk

gosteren tablo.
DoAu psikolojisi [ing. oriental psychology;
Fr. psycltologie orientale]. Do~uda, yani
Hindistan (Budizm), c;in (Taoizm) ve Japonya'da (Zen Budizm) bulunan <;~itli
tinsel ve gizemci geleneklerin kavrayt~
ve tekniklerini <;a~da~ psikolojinin kendi
mekanizmastyla diline donii~tiinne yoniindekj giri~imlere, Do~unun insanla
ilgili bilgeli~ini BatJ psikolojisinin kavramsal .;er.;evesi i<;inde ifade etme ~ba
lanna verilen gene) ad.
dogurucu evrim [ing. em~gent rnolution;
Fr. evolution bnergente]. Yeryuziindeki
ya~am bic;imlerinin evrimini konu alan,
evrendeki evrim siirecinin genel c;izgilerini ifade etmeyi ve evrimin, kendisini
meydana getiren o~elerde bulunmayan
yeni ozelliklerin ortaya ~lkt~tyla olu~tu
~unu one siiren evrim teorisi.
Yeni realist dii~iiniirler Lloyd Morgan
ve Samuel t Alexander taraf tndan one
siiriilen do~urucu evrim teorisi, C. Darwin taraltndan geli~tirilmi~ olan evrim
teorisinden siireksizlik, diizey, yenilik

ve yarat1c1 ilerJe1nC': benzeri temel ka vram ve kategorileriyle farkbhk gosterir.


Buna gore, do~rucu evrimin siireksizli~i, ya~am fonnlan aras1ndaki de~i~im~
lerin siireklili~ini vurgulayan Darnlind
evrilnin tedrici olarak, a~ama a~ama
ger~ekle~me tizelli~inden mutlak olarak
farkltdlr. Evrimin sonucu olan olaylar,
bu anlay1~a gore, daha onceki olaylarla
bir slireklilik i~inde degildir. ilk kez olarak orta ya ~1kan yenilik, evrimin sonucu
olan yeni bir form, aniden varb~a gelir.
Daha onceki diizeylerden do~mu~ birtaktm varhk diizeyleri oldu~unu tine
siiren do~urucu evrim gorii~ii, bir yandan da evrim siirecinin daha once hi~bir
~ekilde varolmarru~ olan yeni var llklar
do~urdu~unu belirtir. Evrim siirecinin
bu yeni varhklar1 ya da varh~1n yeni
do~mu~ olan bu boyutlan, do~urucu
evrim anlayl~lna gtire, bile~ensel o~ele
rine indirgenemedi~i gibi, tingori.ilemez
de. Ya~am, zihin, bilin~, duyum tiiriinden yenilikler yaraho bir ilerlemenin birikimsel yonleridir.
Her yeni nitelik, par~alar1n1n toplanu
olarak goriilrnemeli, biitiinsel olarak ele
ahnmahd1r, zira do~urucu evrim gtirii~iine gore, sonu~ta, nedende i~erilenden
her zaman daha fazla bir ~eyler vard1r.
Her varhk diizeyinde kii~uk birikimsel
ilerlemeler olmakla birlikte, her~eyi ku
~atan yetkin bir biitiine do~ru olan
geneI bir evrimden soz edilebilir.
do~u~tanc1hk [Os. fatriye; Ing. innatism;
Fr. inneisme; AI. nativismus]. 1 Genel olarak, belirli insanr ozelliklerin sonradan
kazanllm1~ olmay1p, do~u~tan getirildi~ini one siiren anlay1~. 2 Daha tizel
olarak da epistemolojide, bilgimizin en
aZindan bir boliimiiniin ya da bilgi i~
temel olu~turan kav ram, ilke ve fikirle
rin do~u~tan oldu~unu, insan zihninin
d1~ diinyaya ili~kin deneyim ve gtizlemden elde edilemeyecek, soyutlama
yoluyla kazanllamayacak ilke, kavram
ve dii~iincelerle diinyaya geldi~ini savunan ti~reti.
Buna gtire, do~u~tancll1k ide ya da

temel kavram, ilk do~ru veya ilkelerin


zihinde, ya tam ve eksiksiz bir bi~mde
olu~1nu~ olarak ya da giin 1~1~1na
~1k1p form iile edile bilmeleri i~n, deneyimin katk.ts1na gerek duyacak ~ekilde,
do~u~tan oldu~unu savunan felsefe teorisi olarak anla~1lmak durumundadn.
Do~u~tancalara gore, idelerimizden,
kavram, inan~ ve ilkelerimizden bazdan, zihinlerhnizin, duyularlmLZln ve i~e
baki~ln sa~lad1~1 malzemeden ba~Im
SlZ olarak, ba~ka hi~bir ideye de~il de,
yaln1zca bu idelere, ba~ka hi~bir inanca
de~il de, yalruzca bu inan~lara, v .b.g.,
ula~mak zorunda olacak ~ekilde k urulmu~ olmalan anlam1nda, do~u~tandu.
Soz konusu anlay1~a gore, duyulann
ya da duyu-deneyinin, dii~iincelerimi
zin, kavram, inan~ ve ilkelerimizin en
az1ndan bazllann1n i~erigine hi~bir katktlari yoktur. Duyulann ya da duyu
deneyinin rolii, insan zihninin organizasyonunda potansiyel olarak i~erilen
belirli du~iince ve kavramlann serbest
b1rakllmas1 ya da gun 1~1A1na ~kanl
maslyla s1n1rhdlr.
Do~u~tanc1h~a kar~1 ~1kan en onemli
dii~iiniir, 1ngiliz deneyci filozof tLocke
olm u~tur. Ona gtire, do~u~tancllar en
az1ndan tizde~lik, ~eli~mezlik ve iit;Undi hAlin olanaks1zh~1 gibi mantlksal ilkelerin ve bu arada ahl~ksal prensiplerin do~u~tan olduk1anru savunurlar.
Do~u~tancllann bu ilkelerin do~u~tan
olduklanru savunma gerek~eleri ise,
hem manbksal ve hem de ahlaksal ilkelerin tiim insanlar tarafmdan onaylarup,
onlann herkes i~in apa~1k olmalar1d1r.
Locke'a gtire, bu ilkelerin do~u~tan oldu~unu gtisteren en kii~iik bir karut
yoktur ve bu manhksal ilkelerin herkes
i~ apa~1k olduklar1n1 dii~iinmek sa~
madlr. Bu ilkeler, ome~jn ~ocuklar ve
budalalar i~n hi~bir ~ekilde a~1k de~il
dirler. AhUlki ilkelerin do~u~tan olduk ..
lann1 savunman1n ise hi~bir temeli yoktur, zira insanhk tarihine k1sa bir bak1~,
bu ilke ve kurallann do~u~tan olmay1p,
uzla~1m yoluyla sonradan kazanlld1~1-

dolayh

m ve yalmz ~a~dan ~a~a ve toplumda..


topluma de~il, ki~iden ki~iye de de~i~
ti~ini gosterecektir.
Locke, tPlaton ve tDescartes gibi do~u~tanalann, bizim do~u~tan do~rula
ra bu do~rulann farkmda, bilindn.de olmadan sahip oldu~u.muzu dile getiren
goru~lerinin de temelsiz oldu~unu savunur. Do~u~tan alan, fakat bizim kendilerinin bilincinde olmad1~1Z bu do~rula
nn bizim entellektuel ya~ammuza hi~bir
katk1s1 olamaz. Ohnad1~1 i~in de, onlann do~u~tan olduklarm1 soylemekle,
sonradan kazamlm1~ olduklanm soylemek arasmda hi~bir fark yoktur.
3 Noam tChomsky tarafmdan one suriilen ve insan varhklannm birtak1m
temel dilsel yap1lan do~~tan getirdi~i
ni one suren goru~. 4 Birtak1m entellektuel e~ilim veya davram~ yonelimlerinin genetik olarak miras almd1klanru ve
dolay1s1yla da do~u~tan olduklanm
iddia eden o~reti.
dogu~tan dii~iinceler [ing. innate ideas;
Fr. idles innles]. Deneyimden, duyudeneyinden hi~bir ~ekilde elde edilemeyen, faka t zihinde daha onceden beri
varolan, insan ruhunda yerle~ik olarak
bulunan ide, bilgi, kavram ve inan~lar.
Bilgiye temel alan kimi genel ilkelerin,
zihinde, apa~1k do~rular olarak, do~u~tan bulunmas1. Zihinde potansiyel
olarak do~u~tan varolan ve belirli ko~ullar altmda bilin~ yiizeyine ~1kan du~unce, kavram ve ilkeler. Zihinde belli
bir ~ekilde du~unme e~ilimi ya da yatkmh~l olarak varolan ideler, du~unce
ve fikirler.
Omegin, t Descartes 'do~u~tan ideler'le, insanm birtak1m du~iinceleri diinyaya haz1r bir bi~imde getinni~ oldu~unu
anlatmak istemez; Descartes, bunim yerine, insanda, bu gibi du~unceleri, fikir
ve inan~lan geli~tirmek i~in, do~u~tan
bir yatkmhk bulundu~unu anlatmak
ister. Tiim farkh versiyonlan i~inde do~u~tan du~unceler anlayi~l, son ~o
zumlemede, ya ger~ekli~in temelinde
bulunan tiimel ilkelerin, ya da duyu-

265

deneyini a~an nesnelerin a priori bilgisine dayamr. Do~u~tan du~unce ya da


idelere inananlar, i~te insarun bu nesne
ve ilkelere ili~kin kavray1~ ve bilgisini
a~1klayabilmek i~in, onlann do~u~tan
oldu~u tezini one surerler.
doktrin [Os. akide; lng. doctrine; Fr. doctrine; AI. lehre]. O~reti. Savunulan ve o~
retilen bir o~retim ya da ilke; dini, felseff ya da siyasf bir sistem veya o~re
timdeki inan~ ve kavramlann biitunu;
bir konu ile ilgili fikirler toplam1; bir
du~unur ya da filozofun du~unceleri
nin biitunu.
Buna gore, doktrin, otorite temeli uzerinde one suriilen, empirik deste~i, karutlamasi oldu~u soylenmekle birlikte,
~o~unluk halihaz1rdaki verilerin otesine ge~en, ve dolayisiyla sa~lam deneysel dayanaklan olmayabilen fikirler butununu ifade eder.
dolayh [Os. bilvas.ta; lng. indirect; Fr. indirect; AI. indirekt]. AraclSJZ degil de,
aracl11 alan, nesnesine, konusuna ~o
~unlukla bir arac1yla ula~an ~ey i.;:in
kullarulan s1fat.
Diyalektik bir sure~ i~inde veya bir
ak1lyuriitmede, iki oge arasmda bir ba~
kurulmas1 sonucunu veren sure~ dolayim olarak tammland1~mda, bir du~unce, ger~eklik ya da unsuru bir u~un
cu ~ey araCJh~1yla bir ba~ka du~unce,
ger~eklik ya da unsura gohiren i~lem
ya da sure~ dolayunh bir sure~ olarak
tammlamr.
i~te bu ba~lamda, d1~ dunyaya ili~
kin bir bilginin imkans1z oldu~unu savunan ku,kuculann argumanlanndan
~1kan bir tez olarak, insanm d1~ dunyaYl do~rudan ve aracJSlZ olarak algilayamayaca~ml, algimizm i~eri~inin d1~
dunyamn kendisi olamayaca~tnl, insamn d1~ dunyay1 bir goruntusu aracih~~yla dolay1mh olarak kavrayabilece~i
ni dile getiren alg1 anlayi~ma dolayl
alg ad1 verilir.
Yine, bir sonucun iki ya da daha fazla
onenneden ~1ktl~l, iki ya da daha fazla
onciil ile bir sonu~tan olu~an ~1kanm-

266

dolorizm

!ar dolay;t pkarmz diye tanunlan1r. Dolayh ~1kanm lcategorik tasrm ve kategorik
olmaymt tasrm olarak ikiye aynhr. Kategorik ohnayan tas1m ise, suas1yla hipotetik tasun, aynk bnciillu tnsun ve ikilem
olarak u~e aynbr.
bte yandan, ge~erli bir ~1kanmda, oncullerle sonucun tutarh bir butun olu~
turdu~u; bir ~lkanmda, oncullerle sonuCUl'\ tutarh olmas1 durwnunda, aynt
onciillerle sonurun de~illerunesinin tutarslz, yani ~eli~ik plmas1 gerekti~i dii~iincesinden hareketle, A gibi bir onermeyi, A'n1n de~illemesinin, kabul ediJmi~ 81, 8 2, ... Bn onermeleriyle birlikte, bir
'reli~kiye yol a~h~1n1 gostererek kanltlayan argumana, dolaylr ispat ad1 verilir.
dolorizm [lng. dolorisnz; Fr. dolorisme]. Ya~amdaki, hazza kar~1t olumsuz duyu1n
ya da o~e olarak acl ya da elemin insana fiziki ve 1nanevi bakundan bir gii~
ve diren~ kazand1rd1~1 gibi, insan varh~lnl anndud1~1nt ve zenginle~tirdi~ini
sa vunan gorii~.
domuz felsefesi [lng. pig pihilosophy; Fr.
plzilosoplzie de pore]. Ahllk felsefesinde,
insanln bedensel yanlnl on plana ~lkar
tan hazel felsefeler, ozellikle de niceliksel ya da egoist thazahk i~in kullan1lan
deyim.
Deyim, hazz1 ya~am1n tek amac1 yaph~l, mutlulu~un duyumsal keyiflerden, ~u anhk hazlardan meydana geldi~ini soyledi~i, bu durumun da tinsel
ya da entellektiiel de~erleri, kiiltiirel
bak1mdan rafine ohnay1 hi~ dikkate aJ ..
mama sonuruna yol a~h~t i~in, hazc1h~1n insan varh~1n1 hayvanla ya da domuzla bir tuttu~unu ima eden deyim.
doxa. tPlatonda, nesneleri idealar olan
epistenre ya da bilgiyle kiyaslandi~Ulda,
daha a~a~1 bir bili~ turiine kar~1hk gelen
saru y a da kanaat.
Doxa'n1n nesneleri, be~ duyu yoluyla
algilanabilir olan, de~i~en bireysel varhklardu. Platona gore, de~i~en bir ~ey
bilinemeyece~i ve bilgi de her zaman
tiimelin bilgisi olmak durumunda oldu~u it;in, de~i~ken, duyusal varbklan
konu alan doxa gen;ek anlamda bir bil~i
olamaz.

donemle~tirme

[ing. peiodisation; Fr. peiodisation). Tarihsel ve sosyolojik ara~


tlnnalann, ya da daha do~ru bir deyi~
le, bu alanlarda ~ah~an ve dii~iinen
ara~hnnact ya da dii~unurlerin olay di~
zi1erini, ~ unluk bir ol~iite day anarak,
ard1~1k donem ya da evrelere ayumalan i~lem veya s1n1tlama faaliyetleri.
Ome~in, Claude tSaint-Shnon'a gore,
insan toplumunun tarihi, kendilerine
ayn du~iince tarzlann1n kar~1hk geldi~i ii~ ayn evreden meydana gehnektedir: <;oktannc1hk ve kolelik; teiz1n ve
feodaliz1n; ve nihayet, tpozitivizm ve
tendustriyalizm. Pozitivizmin kurucusu olan tComte'a gore ise, insanhk tarihi, her birine ayn bir toplumsal yap1n1n
kar~1hk geldi~i u~ ayn evreden ge~e
rek ilerlemektedir: Teolojik, metafizik
ve nihayet pozitif evre.
Buna kar~1n, tMarks'1n tarihsel maddecilik gorii~iinde ifadesini bulan tarih
tcorisi, insanhk tarihini koleci toplum,
feodalizm, tkapitalizm, tsosyalizm ve
tkomiinizm gibi be~ ayn doneme ayuml~hr. Soz konusu tarih teorisi taraflndan benimsenen donemJe~tinnenin ol~iiru, hakim iiretim tarz1ndaki de~i~
melerdir.
Guniimiizde, sosyologlar, elektronik ileti~imin geli~iminin toplumda devriJn ..
sel bir de~i~ime, yani postendiistriyel
topluma do~ru bir ge~~e yol a~h~1n1
savunurken, tarih filozoflan da, insanhk
tarihinin bir amaa, do~ltusu ya da
anJam1 olup olmad1~1 konusunda hi~bir
uzla~ma bulunmad1~1 i~in, bizim bugiin tarih sonras1 bir donemde bulundu~u1nuzu one siirmii~lerdir.
dongiisellik [lng. circularity; Fr. circularite]. Bir du~unce ya da tanurun kendi
kendisini tekrarlamas1 veya ba~lad1~1
yere geri doniip gelmesi, bir akllyunltmenin kan1tlarunak durumunda olan sonucu onceden do~ru kabul ehnesi, karut
olarak one siiriilenin ger~ekte temellendirilmeden varsay11mas1 durumu.
Bu ba~lamda, yanh~ ya da yan1lhc1
bir tan1m tiirii olarak, tarumlanan bir
terimi ya da ozne konumundaki bir

dort neden ogrE!tisi

sozcugu, tarwnlayan konumunda bulunan ifadeler arasmda g~en ve aym anlama gelen ba~ka sozci.ik ya da sozctiklerle
tarumlayan tanuna; e~anlamh terimlerle
yap1lan tarife; tanunlayanla tammlanamn kar~1hkh olarak yer degi~tirebildigi.
tammlanan i-;in ayru anlam ya da anlamlann getirildigi tarum tilrilne dongiisel
tanrm denir.
Buna kar~m, bir tilmce, onerme ya da
tezi, kendisi soz konusu tilmce, onerme
ya da tezle desteklenen ba~ka bir tez ya
da tilmceyle temellendirmekten olu~an
yanh~a; sonucu, ge-;erliligi aym sonuca
bagh olan bir kabule dayanan bo~ akllyilriltme tilrilne dongusel akrl yurii tme
yanlz~r ad1 verilir.
donii~tiirme [ing. transformation; Fr. transfomJation; AI. transformation; umvandlung]. Klasik manhkta, dort standart
form kategorik onerme formunda degi~iklik yapma, bu dort onermeden her birinin oznesinin ya da yi.ikleminin yerini
veya onennenin niteligini degi~tirerek
yeni bir onerme elde etme i~lemi.
Soz konusu doni.i~ti.irme i~lemi Slrasmda, onermenin ilk hili ile degi~tiril
mi~ hali arasmda bir e~degerlik olmas1
zorunlulugu vard1r. Evirme, -;evirme
ve devirme olmak i.izere, i.i-; ti.ir doni.i~
ti.irme i~leminden soz edilebilir.
donii~iimciiliik [Os. lstih4liye; tng. transformism; Fr. transformisme; AI. transformismzs]. Biyolojik ti.irlerin sabit ve degi~mez olmad1gm1, fakat yava~ yava~
kaybolan daha onceki ti.irlerden .;rkhglm, bitki ve hayvanlann bulunduklan
ortama uyarak degi~tiklerini savunan
gori.i~. Canh varhklarll\ bir doni.i~i.ime
ugrad1klanm, bu donii~i.imlerin ti.iri.in
yava~ yava~ geli~mesinin ya da genler
ve kromozomlarda ortaya -;1kan ani
deg~inimlerlerin sonucu oldugunu one
si.iren ogreti.
dort neden ogretisi [Os. ileli erbaa; ing.
doctrint! of four causes; Fr. doctrine des quatres CllUSes]. Bilimsel bilginin nedenlerin
bilgisi oldugunu savunan i.inli.i ilk-;ag
Yunan fi.lozofu t Aristoteles'in, varhklaqn ya da bir ~eyin nic;in oldu~ gibi ol-

267

dugunu a-;!klayan dort temel nedenle ilgili ogretisine, i.inli.i nedensellik anlay1~1.
Aristoteles'in ogretisinde ifade edilen
nedenler ~unlard1r: 1 Maddi neden. Bir
~eyin kendisinden varhga geldigi madde ya da dayanak, kendisinde degi~me
ya da degi~melerin ortaya -;1khg1 toz. 2
Forme[ neden. Bir ~eyin degi~me si.ireci
sonunda ald1g1 ~ekil, kazand1g1 form.
Olu~ stirecinde sergilenen oz, bir ~eyin
ozsel ozelligi.
3 Fail neden. Bir ~eyde degi~meyi ba~la
tan, degi~meyi ortaya -;1karan hareket
ya da degi~me kaynag1. 4 Ereksel neden.
Bir varhktaki degi~menin kendisi i-;in oldugu ~ey, degi~menin yoneldigi hedef
ya da ama-;. Bu dort neden, Aristoteles'e
gore, bir ~eyin, bir varhgm, ba~ka herhangi bir ~ey olmak yerine, nic;in ve
nas1l oldugu gibi oldugunu a9kJar.
Dort neden, birlikte deterlendirildiginde, Aristoteles'te s.Oz konusu olan teleolojik nedenselligi meydana gelirir. Aristoteles'e gore, biz bir ~eyi, onunla ilgili dort
hususu, a) onun kendisinden yapdd1g1
~eyi (maddi neden), b) onun ~eklini ya
da ozi.ini.i (forme! neden), c) onu meydana getiren ya da yaratan ~eyi (fail
neden) ve d) onun nihai halini bildigimiz z.aman, anlar ve biliriz. SOz konusu
dort neden, Aristoteles'e gore, ayru ~ekil
de hem dogada (physis'te, yani insanlar
tarafmdan yarahlmam1~ olan dogal varbklarda) ve hem de sanatta (tekhne'de,
yani insan tarafmdan yaratllm1~ olan
~eylerde) ortaya 9kar.
Buna gore, bir heykeltra~m bir Zeus
heykeli yaphg1m di.i~iinelim. Heykelin
kendisinden yap1lm1~ oldugu mermer
ya da tun~ onun maddi nedenidir. Mermer ya da tunca ~ekil veren Zeus fonnu
ise, heykelin forme) nedenidir; bu fonn,
mermer ya da tunca yi.iklenen ide olarak, once heykeltra~m zihninde varolur.
Ote yandan, fail neden, sanatkar tarafmdan belirli bir sure boyunca kullarulan
-;ekic; ve keskidir. Ereksel neden ise, sonuc;t~ ortaya c;1kan, tamamlaruru~ i.iri.indilr.

268

dort oge

insart elinden ~1klna nesnelerde, s~~at

sal yaratmada, Aristoteles'in dort nedeni,


a~k.Jn bir teleolojik a~J.klama saglar.
Ba~ka bir deyi~le, sanatkar yaratb~I ve
kendisine ~ekil verdig-i tirtintin d1~1nda
olduktan ba~ka, sanatkar taraf1ndan nesneye verilen form, nesneden ayn olarak,
nesneye a~kJn bir bi~imde, once sanatkann zihninde varolur. Sanatkar zihnindeki bir plan ya da du~tinceye,
uygun bir fiziksel ortamda, nesnel ger~eklik kazand1r1r. Dog-al varhklarda ise,
dort neden, i-;kin bir teleolojik a-;Uclama
saglar. c;unkti, geli~tirilen ya da ger~ek
l~tirllen fonn, maddcye aynlmazcasma
baghd1r. Ba~ka bir deyi~le, dogada
1naddeyle form birbirinden aynlmaz.
Aristoteles'in soz konusu dort nedeni,
dogada, 1 tUm fenomenler aras1nda bir
stireklilik ve kar~thkl1 bag1mhhk ili~ki
siyle, 2 maddeden ba~layap, bitkilere,
hayvanlara ve nihayet insanlara uzanan
hiyerar~ik bir yapdanma ve -snalanma
bulundugunu varsayar.
dort oge [Os. anaslrl erbaa; ing. four elements; Fr. quatres elbnents), Yunan filozoflarl taraflndan evrenin temel bile~enleri ya da maddeleri olarak gorulen
toprak, hava, su ve ate~.
Soz konusu dort basit temel ogeden
her biri, iki nitelige sahiptir. Buna gore,
toprak soguk ve kuru, hava s1cak ve
aslak, ate~ s1cak ve kuru, su soguk ve
1slakhr. Yunanh filozoflara gore, ortak
nitelikleri alan ogeler birbirlerine donu~ebilir. Orne~in, her ikisi de sogukluk
niteligine sahip oldugu i~in, su topraga
donu~ebilir. Dort oge ogretisi, fiziki
dunyan1n ili~kin a~1klanmada, yakla~
~1k olarak onyedinci yuzyda kadar kulI

lanllml~hr.

dort s1 v1 teorisi [ing. theory of four humtr


urs; Fr. tlreorie des quatres hun1eurs]. Unlti
Yunanh hp bilgini Galenos'un, insan saghgtru aralarmdaki dengeye baglad1A1
dort VUCUt SIVISlnl temele alan teorisi.
Bu dort vucut SJVISlndan ikisi, kan ve
safra gibi ger~ekten varolan iki SIVI,
buna kar~1n ikisi de, varsay~.msal bir ni-

teli.k arzeden ve ruelainn khole'yle phlegma diye adlandudan kara safra ve irinli
iltihap ya da balgamd1r.
dort turlu yan1t yontemi. Budist ogreti
~er~evesi i~inde, M. 5. 2. yuzy1lda Nagarjuna tarahndan geli~tirilen degilleme mant1A1n1n bir par~as1n1 o]u~turan
yonte1n.
Yonteme gore, 'evet' ya da 'hay1r' yanlh bekleyen bir soruya ya tam bir 'evet'
ya tam bir 'hay1r', ya ko~ullara baglanarak duruma gore, 'bu ~ekildeyse evet,
~u ~artla hay1r' ya da son olarak ~ne
evet ne hayu' yarutlanndan birinin vep
rilmesi gerekir. Yarutlaran en yuce gerp
~ek at;Jslndan hep 'ne evet ne hay1r'
~eklinde olmas1 gerektigini savunan
Nagarjuna'ya gore, bu, temel ger~ekligin
her ttirlu niteleme ve kavrayl~ln otesinde oldugu anlarruna gelir.
Duhem, Pierre Maurice Marie. 1861-1916
ylllar1 aras1nda ya~am1~ alan FranSiz
matematik9, fizik~ ve felsefeci. Temel
eseri: Syst~nre du Monde, Histoire des
I

Doctrines Cosmologiques de Platona Copernic [Dunya Sistemi, Platon'dan Kopernik'e Kozmolojik Doktrinler Tarihi].
Evrimci metafizik teorilerine dayah
modern bir bilim tarihi anlay1~1 one
stiren Duhem, teorinln bilimdeki rolunun yeni olgularl a~lklamaktan ~ok, baAlnhlarl sistemle~tirmek oldugunu savunmu~tur. Ba~ka bir deyi~le, formel
bir bilimsel teori anlay1~1 geli~tirmi~
alan Duhem, bilimsel bir teorinin, bize
deneyimin gelecekteki seyrini onceden
kestinne olanag1 veren yararh bir kalktil oldugunu, fakat ogelerinin dl~
dunyada hi~bir ~eye kar~dtk gelmediAini ya da hi~bir ~eye gonderimde bulunmadiAlnl iddia etmi~tir.
Temel amac, fizikle metafizik arasmdaki teorik ayr1hA1 a~1k ve anla~llu kdmak alan Duhem'e gore, metafizi.kt;i
a~lklamayla ilgilenir, varhAt a~lklama
~abas1 verir. Buna gore, metafizik~i ~lp
lak ger~ekligin kendisini gorebilmek
i~in, ger~ekligi, onu ku~atan gorunu~
lerden soymaya ~ab~1r. Duyusal golii-

duygu
nti~lerin

gerisinde, onlardan a}'n bir


gerc;ekli~in olup olmad1~1 sorusunu yalruzca metafizik sorar.
Fizik soz konusu oldu~unda, Duheme
gore, fenomenler, fenomenal goriinii~
ler varola~l helleyi meydana getirir.
Bundan dolay1, bir fizik teorisi a~1kla
may1 ama~lamaz. 0 az say1daki birka~
ilkeden ti.iretilmi~ olup, yahn bir bi~im
de, tam olarak ve deneysel yasalar ~ek
linde temsil etmeyi ama~layan ve matematiksel onermelerden meydana gelen
bir sistemdir. Bir fizik teorisi, bundan
ba~ka deneysel yasalar1 :r;uuflamaya
yarar.
,
0, bu ~er~eve i~inde bildigimiz ~eyin
fenomenler aras1ndaki ili~kiler oldu~u
konusunda 1srarh olmu~tur. Bununla
birlikte, ona gore, bizim, gozlemlenmi~
ili~kilerin, bizdeki duyusal goriinii~ler
den ayn olarak, nesnel bir temeli oldugu, ~eylerdeki bir ~eye kar~1hk geldi~i
duygusundan kurtulabilmemiz olanakb de~ildir. Fakat bu, do~al inan~la ilgili
bir konu olup, fizigin kendi i~inde kanitlanabilecek olan bir ~ey degildir.
durum [Os. hal; ing. state; Fr. etat; AI. zustand]. 1 Genel olarak, bir ~eyin i~inde
bulundugu hal, belli bir varhg1 belirleyen ko~ullar. lnsanrn toplum i')indeki
yeri. 2 Daha ozel olarak da, varolu~~u
felsefede insan varb~LJUJ\ yeryiiziindeki
ilk halini, yani herhangi bir bilgi, refleksiyon ve bilin~li dii~iinmeden oncek..i
halini gosteren terim. Ki~inin takind1~1
tutuma kar~1t olan hal.
Bu baglamda, insaru i~inde bulunulan,
her an i~in kar~da~dan d urwnlann belirledi~ini one siiren gorii~e durumculuk
ad1 verilir. Dwumculugun ahlak felsefesindek..i kar~1h~1 bir insarun eylemlerinin, ahlikuun, genel ge~er ve de~i~mez
kurallar tarahndan degil de, i~inde bulunulan durum ve ko~ullar taraf1ndan
belirlendigini savunan ahlak anlayt~l
olarak durum ahlaladu. Eylem yararob~ma benzemekle birlikte, ondan insan
davran1~1na yol gosterecek hi~ olmazsa
birka~ ahlald ilke old ugunu yadsunak

269

baknn1ndan farkhhk gosteren antiteoM


rik ahlak; ahlaki bir problemin dogru
c;ozt.imtinun, genel bir ahlak yasasrn1n
buyruklanntn uygularunas1na degil de,
ic;inde bulunulan duruma bagh oldugu
gorii~ii diye tanamlanabilecek olan
durum ahlak1, genel ilkelerin varhganl
yads1yarak, her ahlaki problem ve durumu, ortaya ~lktag1 zaman ve durum
i~inde, di~er durumlardan yahtlannu~
olarak ele alman1n onemi iizerinde
durur.
duyarhk [Os. kuvuei hissiye; lng. sensibility;
Fr. sensibilite; AI. sensibilitaet]. 1 insan1n
d uyusal izlenimJer, d uywnlar alma kapasitesi. 2 Zihnin duygusal faaliyet ve
fonksiyonuyla ilgili olan yonii, duygulanma ve heyecanlanmayla ilgili olan boyutu. 3 Duyu organlanrun, izlenimleri
kaydellne giicii ya da yetisi.
lzlenimler biz insanlann ya baZl ~eyle
ri idrak etmemize neden ol ur ya da haz
veya a a verir, ya da her ikisini bird en
dogurur. Duyarllk bu ~er~eve i~inde, srraslyla duyumlan, egilim, duygu ve
tutkulan, haz ve aay1 i~erir. Duyarhk
tKantta, insana duyumlar alabilme olanagl veren gii~ ya da yeti anlam1na
gelir. Soz konusu gii~ etkin olan ve yap1
kazanduan an lama yetisi y a da aktldan
farkla olarak pasiftir ya da ahc1du.
duygu [Os. his; lng. senbmmt; Fr. smtirnent;
Al. gefohl). Duydu~umuz, duyumsad1~1~
nuz her~ey; ozellikle de tiim tutkulanmiZln, hafif veya ortalama ~iddetteki heyecanlanmwn, a~k, sevgi gibi genel
hallerimizin, genel ve i~giidiisel e~limle
rimizin genel ad1. Haz ve elem duyma
halleriyle ili~kili olma durumu ic;lnse,
duygusal safah kullarur.
Bu ~er~eve i~inde, erdernlerin belli bir
motife uygun olarak eyleme e~ilimlerine
kar~IIIk geldigini one siiren Aristoteles,
erdemin kazandma yolunun duygular1n
egitiminden ge~tigini one siirmii~tiir. 0,
erdemin kazandmas1run ayru zamanda
duygulann egitimiyle ilgili bir konu old u~unu, bizim korku, k1zgrnbk gibi
duygulardan kurtulmaya ~ah~mak yeri-

ne, kendimizi do~ru ki~iye, uygun du


nunda, hakh nedenle uygun miktarda
ktzganltk duyanak bakunandan e~tme
miz gerekti~ini soylemi~tir.
Yine duygu ba~lamanda, apriorizmin
yaln1zca bilgiyle ilgili bir teriln olarak
kullanalmasana, deneyimden ba~amslZ
dii~iinme yontemi olarak goriilmesine
kar~1 ~1kan iinlii Ahnan dii~iiniirii Max
Scheler'in de~erleri duyugusal sezgi yoluyla bilmeyi temele alan gorii~iine
duygu nprioriznJi ada verilir. Scheler'i,
Kant'an akJl apriorizminden uzakla~h
rarak Husserl'in fenomenolojisine yakla~tuan bu gorii~e gore, a priori yalnlzca akla ozgo bir ~ey ohnay1p, bizim
duygusal ya~ant1m1z, yani sevme, nefret ehne tiiriinden her tiir duygulanma
yetene~miz i-;in de ge~erlidir . tScheler,
soz konusu apriorizmi, ahlik alan1nda
sergiler. Ba~ka bir deyi~le, Pascal'1n,
'yiire~in, zihnin bihnedi~i kendi nedenleri vardar' deyi~ini ahlak alanana uygulayan filozof, yiire~in, t1pk1 akhn kendine ait bir alana, saf bilgi ve manbk alaru
olmas1 gjbi, kendine ait bir ahlaki de~er
ler alan1 oldu~unu savunmu~tur. Nasll
ki, akll bilimsel ya da mantaksal ilkeleri
biliyorsa, yiirek te, anant1ksal de~erleri,
alold1~1 bir yoldan, zihnin katk1s1 olmadan, duygusal sezgi yoluyla bilir.
duygucu ahlik anlay [Os. ahlakr ilzti
sasiye; ing. en1otive theo,y of etltics; Fr.
sentinzentalisnre]. Ahl!k1n akla dayanmadl~lnl, ahlAki ilke ya da onermelerin, onlan ortaya koyan insanlann bir
ki~i ya da varh~a kar~a olan be~eni, ilgisizlik ya da nefretini if a de etti~ini ve
ba~ka insanlarda da ayna duygulan do
~unnak fonksiyonWlu yerine getirdi~i
ni savunan ahlak gorii~ii.
Ahlaki bilginin olgusal, kavramsal,
tnanhksal ya da bilimsel bilgiden kesinlikJe farkh oldu~unu; iyi ve kotii, do~ru
ve yanh~ gibi de~er bildiren sozciiklerin, ,-meli'; ,-mek gerekir' gibi odev bildiren deyimlerin, a) ~eylerin nitelikleriyle ilgili olmad1~1Ill, b) do~ru ya da
yanh~ olamayaca~tnl, c) manhksal bir

siste1n

i~inde.,

birtak1m -;1kanmlarla kanatlanamayaca~an ve d) deney ve gozlem gibi yollarla enpirik olarak test edi
leaneyece~ini one siiren bir tavtr olarak
duygucu anlayt~, ahlAki sozciik ve tiimcelerin 1 ba~kalanntn eylemlerini etkilenek, 2 duygu, his ve tav1rlan ifade et~
mek ve 3 benzer duygulan uyandumak
i~levini yerine getirdi~ini iddia eder.
Soz konusu anlayt~a gore, ahlalon kapsama i~ine giren biitiin ttimce ve oner~
meler, ozii itibariyle tiitnceyi kuran ki~i
nin, ba~kalann1 kendi tavnn1 payla~ma
konusunda ikna etme giri~ilnlerinden
ba~ka hi~bir ~ey de~ildir. Buna gore, orne~in, 'Kiirtaj kotii ya da ahlaksazca bir~eydir' derken, yalruzca kiirtaj kar~lsan
da duydu~umuz rahatsazhk ve tiksintiyi
ifade etmiyoruz, fakat ba~kalaruu da
bizim kiirtaj kar~1s1ndaki tavnm1z1 payla~malan i-;in ikna etmeye -;ah~1yoruz.
Boyle bir ahlak anlay1~ma yoneltilen
en onemli ele~tiri, onun akl1 ve manhksal dii~iinceyi ahlak alan1n1n d1~ma atmaslndan ve ahlaksal argiimanlan propagandadan ayracak hi-;bir ol-;iite
sahip olmamasandan meydana gelir.
duygudathk [Os. tecAzup, inciz8p; fng.
syntphaty; Fr. sympathie; AI. mitgefiihl]
iki insana, iki ki~iyi birbirine -;eken, birbirine ba~layan do~al e~ilim, iki ki~i
arasandaki do~al uyum ve kayna~ma
i~in kullanllan terim.
Ba~kasanan halinden anlama, ba~kasa
nln duygularma, sevin-; ve ozellikle de
iiziintiilerine kablma durumu. <;ok derinli~ine bilinmeyen, aynntth olarak tanarunayan bir ki~iye kar~1 duyulan ve
manhksal a-;1ldamas1 olmayan do~al
yak1nhk. Bir ba~kas1 i-;in, hpkl kendimiz i-;in oldu~u ~ekilde davranmak durumu.
Bu ba~lamda, ahlaki de~erler cetvelinin varh~an1, duyguda~hk fikri iizerine
kuran, yani ahlaki de~erlerin Slralaru~l
na her bireyin kendi benzerine kar~l
hissetti~i i-;giidiisel duyguda~hk iizerinde temellendirmeye -;ah~an Max
tScheler'in, eylemlerin ahlakili~ini ba~-

duyum

ka insanlarda uyandud1gl

duyguda~hk

derecesine baglayan tHtune ve Adam


tSmith'in ahlak goril~ilne duyguda~hk
ahlak1 denmektedir.
duygulantm [Os. teesi.lriyet; ing. affection;
Fr. affoction; AI. affektion]. Her tilrden teesurr duyarhk ya da duygusalhk hali.
Duygulanun, gilnlilk dilde, ak1l ya da
bilin-; alan1na giren ~eylere kar~1t olarak, gonill alan1na giren her~eyi, belli
bir edilginlik niteligi sergileyen duygulan gosterir. Duygulan1m, basit ve karma~lk duygulan1m olarak ikiye aynhr.
Bunlardan basil duygulanlm, ho~lanma
ya da ho~lanmama hallerinden meydana gelir. Kamra~zk duygulanrm ise, dilzenleyici bir rol oynayan duygulardan,
dilzen bozucu bir yap1s1 olan heyecan
lardan ve tutkulardan olu~ur.
duyu [Os. hasse; ing. sense; Fr. sms; AI. ricl1
tug, seite]. Germe, i~itme, dokunma, tat
ve koku alma yetilerine ya da organlan
na veya bir insan organizmas1n1n kendisinin d1~mda, zaman ve mekan i-;inde
bulunan fizil<j ya da kimyasal nitelikli
ogelere ili~kin bilgi edinmesini saglayan
psiko-fizyolojik fonksiyonlar biltilnil; bir
canh ya da insan varhg1nm d1~ dilnyadaki fizikf veya kimyasal nitelikli ogeleri
ve degi~imleri, i-; dilnyadaki olu~umla
n, ozelle~mi~ birtakun yap1lann uyanlmasl yoluyla alg1la1nas1.
Filozoflar, t Aristoteles' ten ba~layarak,
duyulan.n ozel ya da kendilerine ozgil
nesneleri bulundugunu savurunu~lar
du. Buna gore, gorme duyusunun nesnesi renkler, koku alma duyusunun
nesnesi seslerdir, v. b. g. Ote yandan bir
duyu, nesnesini duyumlarken, hi-;bir
zaman yarulmaz. Yine, bir duyu nesne~
sini yorumlayarak ya da -;1karsama yolu y la bilmez, fa kat dogrudan algllar.
Filozoflar, aynca duyuyu, duyu organlannln uyanld1g1 dilnyay1 temele alarak ya da daha ziyade zaman ve mekan
baglam1nda ikiye ayum15lardu. Ornegin, tKant'ta, insan varhg1n1n mekan
i~indeki nesneleri tasarlamas1na imkan
veren duyu tilril ya da duyarhk fonksiyonuna dr~ duyu ad1 verilir. Buna kar-

~1n,

271

zaman1 alg1Iamam1z.a veya sezinleJnetnize imkan saglayan duyu tilril ya


da duyarhk fonksiyonuna yine Kant'ta
i~ duyu ad1 verilmi~tir.
Ote yandan, Aristoteles ve Orta-;ag filo
zoflannda, ayn ayn duyulardan gelen
izlen.imleri bagda~tuan, farkh duyulann alg1lanna ortak olan ogeleri algilayan duyuya; ruhun ozel duyulann verilerini ay1rma ve birbirleriyle kar~lla~
hrma gilcilne bagh bulunan, hareket,
say1, ~ekil ve bilyilklilk tilrilnden ozel
duyularca alg1lanamayan ortak duyulur
veya duyusallan algllayabilen par-;as1na
ortak duyu ad1 verilmi~tir.
Bir duyuyla ilgili duyum, veri ya da izlenimleri algdayan organa duyu-organr
denmektedir. Yine, bu baglamda, duyu
organlaruun fonksiyonlanna bagh olan,
duyu organlann1n faaliyetleriyle ili~kili
olan analiz edilemez zihin hali ya da
edimine duyu algrsr ad1 verilir. Yine,
duyu organlan ilzerinde ger-;ekle~en,
d1~ dilnya kaynakh etkilenimlerin i-;erigine; alg1ya temel olan malzeme ya da
veriye duyu-deneyi denmektedir.
duyu-alglsanan goreliligi [ing. relativihJ of
sense-perception]. Duyu alg1s1run nesnel
degil de, oznel olup; 1 ayn1 ~eyin zaman
zaanan ayn1 ki~iye farkh gorilrunesinden, 2 ayn1 ~eyin zaman zaman farkh
ki~ilere farkb goriirunesinden, 3 renk,
ses, koku gibi duyumlanan n.iteliklerin,
algllad1g1mlz nesnelerde varolmaya devam eden silrekli ve kahc1 nitelikler olmaylp, duyu organlarnn1z1n yap1lanna
goreli olan nitelikler ya da gorilnil~ler
olmasmdan dolay1, 4 alg1n1n ortaya -;1kt~~ i-;in belli bir zamarun ge-;mesinden,
ve bu sure i-;inde de alg1lananan nesne
nin degi~mesinden ve bundan otilril de,
algllad1g1mlz ~eyin algllad1g1mtz nesneye benzer olmamas1ndan dolay1, ki~i
nin i-;inde bulundugu ko~ullara ve ki~i
lere bagh ohnas1.
duyum [Os. i/zsas, hissiyatr cismaniye; lng.
sensah"on; Fr. sensation; AI. empfindung].
Du yu organlann1 harekete ge-;iren bir
d1~ uyaran1n sinirler yoluyla sinir lnerkezine iletilmesi sonucunda meydana

272

duyumculuk

gelen dolaytmsJz zihinsel i.iriin. Bir duyu orgammn, duyu siniri veya beyindek.i bir duyu bolgesinin uyanlmasmdan
kaynaklanan somut, bilin~li deneyimi.
D1~ diinyay1 idrak etme yolu olan
duyum, insanda oldugu gibi, hayvanda
da bulunur. Sinir sisteminin genel kurallanna ve sinirlerin ozel giiciine gore
olu~ur. Duyumla genellikle duyumlama siireci kadar, duyumlanan nesne de
anlahlmak istenir. Ozellikle empirist ya
da duyumcu dii~iiniirler, duyumlann,
fakat esas zihinsel hayat:Jmtzl kuran
temel duyumlann gayri iradi, yargadan
bagamslZ, yorumdan muaf, yanh~ ya
da yanh~a a~ak olmayan miistakil veya
atomik birimler olduklann1 one siirerler.
duyumculuk [Os. hassiye me:z.hebi; lng. sensationalism; Fr. sensualism; Al. sensualismus]. 1 Genel olarak. tiim bilgilerimizin
duyumlardan tiiredigini; bir ba~ka ~eye
ind irgenemezcesine, ger~ekten ve en
yiiksek bir bi~imde varolan, ba~ka her~eyin kendisine indirgenebildigi tek
~eyin duyum oldugunu savunan gorii~.
Biitiin zihin h~llerinin, tiim bilin~ i~erik
lerinin, birle~im ya da ~agn~1m yoluyla
duyumdan tiiredigini, duyumlanm1zm
inan~larmuzm biricik kaynag1 ve dayanag& oldugunu, diinya ile ilgili biitiin
onermelerin hi~bir anlam kayb o]madan duyumlarla ilgili onermelere indir
genebilecegini savunan ogreti.
Olgusal bilginin algmm sonucu oldugu kabulii ve yalmzca duyumlarm ya
da duyu-izlenimlerinin alg&land&gl tezi
iizerinde, duyumlar d1~mda ba~ka hi~
bir ~eyin varoldugunun soylenemeyecegini one siiren ogreti olarak duyum
culuk, bilginin yalmzca d1~ deneyden
tiiredigini savunarak, i~ deneyi tiimiiyle yads1r.
2 Duyumculuk, duyumlar nesnel bir
ger~ekligin yansunalan olarak goriildiigu zaman, tmaddecilikle, buna kar~m
temellerinde ne oldugu bilinmeyen zihin halleri olarak degerlendirildiginde
de, toznel idealizmle sonu~lanar. Epist~

molojide, bilginin kaynagmda duyumun bulundugunu, tiim bilgilerimizin


duyumlara indirgenip, son ~oziimleme
de duyumlardan tiiretilebilecegini, d1~
diinyay1 betimlemek amact giiden tiimcelerin, duyumlar arasmdaki ili~kilerle
ilgili tiimcelere aynlarak analiz edilebilecegini, ve bilginin yalmzca duyumlara
gidilerek dogrulanabilecegini savunan
ak1m olarak modern duyumculugun
kurucusu, ingiliz dii~iiniirii Thomas
tHobbes'tur. Frans1z dii~iiniirii tCondillac ise, ak1man iyi bir temsildsi olarak
goriiliir.
3 tnsan zihnini, biitiin i~eri~ duyulardan tiireten, edilgin bir aho olarak
goren duyumculuk, psikolojide, tiim
zihin i~eriklerini birlikli duyumlara indirgemeye ~ah~an, duyumla gelen malzemeden tiireyen bilgiyi ~agn~1m yasalanyla a~1klayan t~agn~unc&hkla birle~ir. Duyumculuk ger~eklige ili~kin bir
ogreti olarak degerlendirildigi zaman
da, tfenomenalizm olarak kar~1m1za
~1kar ve duyulanm&za goriinen da~mda
hi~bir ~eyin bilinemeyecegini one surer.
Duyumculukta, insanm ~ diinyayla
olan bilgi ili~kisi, yalruzca uyaranm
ahnmas1 ve uyaranlara duyularla verilen yarutlardan olu~ur. Duyumculuk,
insarun soyutlay&o ve imgelemle ilgili
yeteneklerinin katk1slru hi~bir ~kilde
dikkate almaz. Burada bilgi, bize d&~art
dan gelen ~eylerin edilgin bir bi~mde
ahnmasmdan ibarettir ve her tiirlii zihinsel faaliyet, onem bak1m1ndan ikici
plana ahhr ve yalnlZca duyumlan diizenleme arac1 olur. Zaten dii~iinme de
bir tiir duyum olarak degerlendirilir.
4 Duyumculuk, ahlili ve estetik anlamda, ya~arrun nihai ve en yiiksek amaciyla, giizelligin oziiniin hazdan ve son ~o
ziimlemede, duyulann saglad1g1 hazdan ibaret oldugunu dile getiren ogretiye kar~1hk gelir.
duyusal [tng. sensible; Fr. sensible; Al.
sinnlic.h, empfindlich, gefohlvoll]. Bir duyuyla algllanabilen, duyuya ~arpan, algmm nesnesi olan her~ey. Akll yoluyla

duyu-verisi teorisi
anla~llabilir

olara ide, ilke ya da ti.imellerden farkh olarak, yalnazca duyularla


algllanabilen nitelikler. Bilincin olgulanna, zihin hallerine kar~1t olarak, da~
di.inyada gozlemlenen fenomenler i-;in
k ullanalan s1fat.
Duyusal s1fatuun soz konusu anlam1
i~inde, tKant'ta, duyular1m1za sunulmu~ olan duyusal, fakat yap1dan yoksun ham malzemeye; z.ihnin, a priori
kavramlan arachgayla, algalar ~eklinde
di.izenleyip yapa kazandardaga izlenimler bi.iti.ini.ine; deneyin, zihin tara&ndan
di.izenlenmezden once, ayra ve baglanhSIZ birimler olarak gori.ilen veri ve d uyumsal bile~enlerine; sesler, renkler, tat
ya da kokular ti.iri.inden duyu verilerine
duyusal rokluk ada verilmi~tir.
Yine ayn1 anlam it;inde, tPlatonun iki
di.inyah metafizi~nde, hem varhktan,
yani idealardan ve hem de yokluktan
pay ald1g1 i~, hem varve hem de yok
olan, degi~en, varhga gelen, daha son.ra
yok olup giden ve duyularla algllanan
bireylerin ya da '~u~ diye gosterdigimiz
somut varhklarm duyu yoluyla algtlanan di.inyas1, Kanfta duyu deneyine
konu olan di.inya, fenomenler diinyas1
duyusal dunya diye kategorize edilir.
Cte yandan, Aristoteles ve izleyicileri
taraflndan Yunanca aistlzete terimiyle
gosterilen ve duyularla aytrd edilebilen,
duyulann konusu olan form duyusal
form olarak bilinir. Duyuma ili~kin ac;U<lamaslnda, madde ve form ayruru
yapan ve duyumu alg1lanan nesnenin,
madde olmadan fonnunu, ilgili duyu orgaruyla ahnak olarak tarumlayan Aristo
teles, bunu, bir yi.izi.igun, yi.izi.igun kendisinden yapllm1~ oldugu alhn ya da
gi.imi.i~i.i degil de, bask1s1n1 ya da ~ekJi
ni, formunu alan bir mum omegiyle
a~akJam1~hr . Bun a gore, bir ~ey gord i.i~i.imi.iz zaman, goz nesnenin, maddesini
de~l de, algalanabilir olan fonnunu ahr.
Aristoteles'in bu anlay1~1na gore, duyumun birincil nesneleri, renkler, sesler,
kokular ve benzerleridir. Her duyunun
kendisine kar~lllk gelen nesneleri vardlr. Beyaz bir ~ey gordi.igiimi.iz zaman,

273

algllanabilir formu potansiyel olarak ala


bilir durumda buiWtan goz, 'bu beyaz
rengi' ahr ve algllanabilir olan form ile
alg1layan organ, alg1 eylemi s1rasmda bir
olup .;"~kar.
duyu-verisi [tng. sense-datunr]. Duyumlann ozel, dogrudan, degi~tirilemez, di.izeltilemez ve ba~ka bir ~eye indirgenemez olan i~erigi. Alg1run dogrudan ve
aracas1z nesnesi olan ozel izlenim ya da
gori.in i.i~ .
Epistemolojide, duyu-verisi terimi, fel~
sefede eskidenberi kullarulan ide, izlenim, tasanm, duyum gibi terimlerim
genel bir ka~1hga olarak di.i~i.ini.ilmi.i~
ve bu terimlere, notr oldugu gerek~esiyle
tercih edilmi~tir. Buradan da anla~daca
ga i.izere, alg1 soz konusu oldugunda, felsefede duyu-verisiyle maddi nesne arasmda bir ayanm yapthr. 1 Oncelikle,
masalar, kitaplar, ta~lar ve a~a~lar ti.iri.inden fiziksel nesne ya da tozler ve bitkiler, hayvanlar .ve insanlar gibi canh organizmalar vardiJ'. 8W1Iar i~in kullanllan
ortak terim, maddi nesne terimidir.
2 Maddf nesnelere ek olarak, renkler,
sesler ve kokular gibi, bize alg1da dogrudan ve arac1s1z bir bi~imde verilen
duyu-verileri vard1r. Bu ay1~m temeli
i.izerinde, maddi nesnelerin insan1n d1~1nda, fiziksel mekan i~inde bir yerde
bulunduklar1 ve ayn1 anda farkb ki~iler
tarafandan gozlemlenebilir oldu~u yerde, duyu .. verilerinin ki~isel olup, d1~
di.inyada fiziki bir varolu~a sahip bulunmad1g1 soylenmelidir.
Duyu-verilerinin daha ~ok ki~isel olup,
maddf nesnelerden ayn oldu~u kabul
edildi~i takdirde, alg1 konusunda gi.indeme gelen en eski ve en temel problem,
duyu-verileriyle maddi nesneler araslndaki ili~kiyi a~aklama gi.i~luguyle, dogrudan ve arac1s1z olarak yalntzca d uyuverilerini algllad1g1mlz i~in, maddf nesneleri nasll olup da bilebildigimizi a~lk
lama problemidir.
duyu-verisi teorlsi [ing. sense-datun theory]. Duyu-verisiyle ger~ek nesneyi birbirinden ay1ran bir ikicilik temeli i.izerinde yi.ikselen ve insan1n, alg1da dogrudan ve arac1s1z olarak tecri.ibe ettigi

274

diinya

~eylerin,

gorii~ii

nesnelerin bizatihi kendileri


degil de, duyu-verileri oldugunu one
siiren gorti~.
Dogrudan ve araastz olarak goriilen
nesnelerin, varolan duyu-verileri oldugunu, soz konusu duyu-verilerinin de,
fiziki diinyadaki gerr;ek nesnelerden aynlmak durumunda oldugunu one siiten
bu gorii~e gore, insamn gordugu ay,
gen;ek aydan en azmdan biiyiikliik olarak farkh, fakat bir yandan da onunla
ili~kilidir. Bu ikisi arasmda nasd bir
ili~kinin bulundugu, duyu-verilerinin
kamusal nesneler olmay1p, oznel ogeler
oldugu dikkate ahmrsa, oznel duyuverilerinden hareketle nesnel ger~eklik
hakkmda bir bilgi elde edilip edilemeyecegi, duyu-verisi teorisinin en onemli
gii~liiklerini meydana getirir.
Ba~ka bir deyi~le, maddi nesneler dolayimh bir bir;imde algdarurlar, yani onlara ili~kin alg1, bilince dogrudan bir bi~imde verilen duyu-verilerini konu alan
bir yorumdan yaptlacak ~Ikarnmay1
i~erir. Maddi nesnelerle, duyu-verileri
kesinlik bak1mmdan kar~da~tmldlgm
da, ki~inin duyu-verilerinin kesinlikle
bilincinde oldugu, fakat maddi nesnelerle ilgili olarak hi~bii zaman bir kesinlige 'ula~amayacag1 kabul edilir. Ornegin, tHume gibi bazt filozoflar, duyuverilerinden maddi nesneleri ~1karsama
yoniindeki bir giri~im soz konusu oldugunda, ku~kucu bir tavu ahrken, Locke
gibi filozoflar, duyu-verilerinin nedenleri olarak inaddi nesnelerin varolu~unu
~1karsamanm makul oldugunu dii~iin
mii~, tBerkeley gibi fenomenalist dii~ii
niirler ise, maddi nesnelerin, aktiiel ya
da miimkiin duyu-verilerinden meydana geldigini iddia ebni~lerdir.
Giiniimiizde, soz konusu duyu-verisi
teorilerinin tam ka!llSmda, iinlii ingiliz
filozofu G. Ryle'tn duyu-verisi diye bir
~eyin olmad1gtn1 one siiren gorii~ii yer
almaktad1r. Ryle'm gorii~iinden daha az
radikal olan ba~ka bir gorii~ ise, duyuverilerinin var oldu~u kabul etmekle
birlikte, onlann dogrudan ve araciSIZ
olarak algdad1gunlz tek ~ey olmad1gm1

one stiren gorti~ttir.


diinya gorii~ii [ing. world-view; Fr. vision
du monde]. Bir bireyin, ya da bir grup insanm evren, Tann, insanl1k, gelecek, ve
benzeri konularda sahip oldugu inan~
lar, dii~iinceler, tav1rlar ve degerler btitiiniine; bizi ~evreleyen diinya ve i~inde
ya~ad1glmlz toplumla ilgili felsefi, sosyopolitik, estetik, bilimsel gorii~lerin
toplamma verilen genel ad.
Ki~inin, ya~nu ve evreni konu alan, ve
kendisine ili~kilerini ve faaliyetlerini diizenleme ve at;tklama olanag1 veren ku~a
ttcl ve geni~ kapsamh bak1~ a~1st olarak
diinya gorii~ii, bir toplumsal smu, grup,
ku~ak ya da dini topluluga ozgii olup,
ona diinyaya belli bir a~1dan bakma olanagt veren inan~lar biiti.inii olmak durumundadu.
Bir diinya gorii~ii ~inin bilin~li ~aba
lanntn, ~ah~ma ve ara~bnnalanmn sonucu olarak berumsenebildigi gibi, bir
ko~ullanma siirednin sonucunda da olu~abilir. i~te bu baglamda diinya gorii~ii,
ki~inin diinyaya bakh~ ve diinyayt yorumladlgt genel pencereye, genel pe~
pektife ka111hk gelmektedir.
diinya i~indeki varhk [ing. being in the
world; Fr. itre dans le rnonde]. Varolu~~u
felsefede~ insarun a) biyolojik ve fiziki,
b) insani ve toplwnsal, ve nihayet c) ki~isel ogeler i~eren varolu~u, insanm
arun ger~ekligini meydana getiren dogrudan ve kaljllulmaz fenomenler tarafmdan ortaya konan biitiinlugu i~in kullarulan terim.
Diinyadaki varhk terimi, varolu~~u felsefede, nesneler alemi olarak diinyadan
kopuk, diinya ile sadece arac;sal bir
bilme ili~kisi i9Jlde buh1nan modem
Kartezyen ozne kavramma bir altematif
olarak getirilmi~tir. 1nsam diinyarun
Kartezyen bene benzer ayn ve tecrit
edilmi~ bir gozlemcisi, tecriibenin ayn
ve soyut bir ta~IYICISI ve diizenleyidsi
olarak dii~iinmenin imkanstz oldugunu
one siiren varolu~u gelenekte, insan
diinya i~inde konumlaruru~ olan, diinyadan aymlmaz varhkhr.

dunyevile,me

dunyantn olesindeki varhk [ing. being


bt!Yond the world]. Varolu~-;u felsefede,
insa1un, varolu~un un s1n1rb ve anhk ger-;ekliklerinin olesine gec;me olana~1 ve
dolay1s1yla, sorumlulu~u bulundu~unu
ifade eden fikir. Bu imkanlan gert;ekl~li
rememe, varolu~t;ulu~a gore, su-;luluk
duygusuna yol a-;ar.
dunya ruhu [Os. alem ruhu; lng. world soul;
Fr. ame du ruonde]. Varolan her~eydeki
ya~am ve duzenden sorumlu oldu~u
varsay1lan, evrene i-;kin neden. Bireysel
insan ruhuyla analoji kurularak, bireysel
insan ruhunun beden uzerindeki etkileyici, dtizenleyid, denelleyici guciinden
ve ya~am kayna~1 olmastndan hareketle varh~1 one suri.ilen elkin tinsel gu-;.
tPialon'da, Plutarkhostla, Stoa felsefesi
ve YeniPlalonculukla orlaya -;1kan soz
konusu Dun ya Ruhu, gozle gorulemeyen, cisimsel oJmayan tannsal bir varhkbr. Duyu yoluyla alg1lanan fenomenler ya da goriinu~ler dunyas1yla, bu
dunyanm ustunde ve olesindeki akllla
anla~1labilir idealar dunyas1 arasmda
bir koprii g~revi g~ren Dunya Ruhu, orne~in YeniPialonculukla, ayru zamanda insan ruhunun kendisinden -;akh~l
kaynak olma i~levini ger-;ekle~lirir.
Ayru Dun ya Ruhu, Orla Platonculu~un
onemli du~unuru Plularkhosla koluluk
problemini a-;1klayacak bir ilke olarak
one surulmu~ltir. Buna gore, Tanr1y1,
bu dunyadaki koltilu~un yarabos1 olarak gonnek istemeyen Plularkhos, ikici
bir anlay1~1n sonucu olarak, Dunya Ruhunu, Tannntn kar~1s1na, dtinyadaki
kottilu~un sorumlusu olan neden ya da
ilke olarak gelirmi~tir.
tPiularkhostun goru~u bir kenara blrakJiacak olursa, Dunya Ruhunun varolu~u i-;in di~er filozoflar tarahndan one
surulen argumanuun ana t;izgileri ~oyle
ozetlenebilir: Ruh yaJruzca ya~aman
de~il, fakat duzen ve bilginin de kayna~ldrr. Ya~am, duzen ve bilgiden yoksun
olan bir ~eyin, ya~am, duzen ve bilgiye
sa hip olan bir ~eyi yaraltl~l d u~un ulemez, -;unku bir ~ey ancak ve ancak ben

275

zerini yaratabilir. Evrendeki ~eyler bir


duzen sergilemekte olup, ya~am ve biJgiye sahiptirler. Oyleyse, evrendeki varhklara ya~aJn ve duzen veren, evrene
it;kin bir Dunya Ruhu vardJI.
diinyevile~me [ing. secularisation; Fr.
secularisation, lai'cisation]. Dini inan-;larla
uygulamalan, yaln1z ki~isel de~il, fakat
toplumsal karar alma ve eylemde yol
gostericiler olarak de~erlendirmeme
tavn ya da sureci; dini du~unce, uygulama, inan-; ve kurallann toplumsal anlam
ve onemini yitirmesi sureci; kentli toplum yap1s1yla endustri toplumunun ger-;ekle~me surecinde orlaya -;tkan loplumsal de~i~melerin sonucu olan genel
durum.
Toplumun modernizasyonunun do~ur
du~u bir sure-; ya da hal olarak dunyevile~me, her~eyden once, dinin, lopJumsal anlam ve oneminin -;ok buytik
~1-;ekli oldu~u, bir lalhn -;a~1'run ge-;mi~le ya~and1~1n1 kabul eder; fakat bir
yandan da, bu -;a~1n artJk geride kald1
guu one suriip, modern loplumda, rasyonel, laik ve ki~isel inanc1n karakter ve
onemini vurgular.
Dunyevile~me, siyasi ve felsefi lemelleri olmakla birlikte, insana, belli bir
ya~am bi-;imi ve eylem anlay1~1 surunaY' amat;ladl~l ic;in, ozu itibariyle ahlaki,
fakal sundu~u ya~am tarz1 ve eylem
anlay1~1nda, Tann du~uncesine, olumsuzluk fikrine ya da ole dunya kavramlna ba~vurmadt~l, dini hi-;bir ~ekilde
i~e kan~brmad1~1 it;in, dinden ba~un
SlZ olmak durwnunda olan bir hareketi
ifade eder.
Genel bir harekel ya da du~unce olarak dunyevile~me, insarun her baktmdan geli~ip iyile~mesinin ko~ullann1,
yakJn ve kolayhkla elde edilebilir oldu~u i-;in, maddi ara-;larda bulurken, ki~i
ye her alanda yol g~slerecek bilgi luru
olarak lecrubi bilgiye de~er verir, ve dolaylsayla, deneyim yoluyla bilinebilir olmadl~l i-;in, ote dunya fikrine kar~l kaYltSlZ kahr.
Dunyevile~me du~uncesi, harekel ya

276

dii~

da siireci, ~u hal de, deneyim yolu yla karutlanabilir tav1rlar olmad!l<lan io;in, tteizmden de tateizmden de uzak durduktan ba~ka, dini i~e hi~ kan~tumadan,
yalmzca akla dayanarak saglam, tutarh
ve insaru mutluluga gottirecek bir ahlak
geli~iirilebilecegini kabul eder, ki~ilerin
ahlaka ve din! konulara ili~kin inan~ ve
ara~t1rmalannda, en az bilimsel ara~tu
mada olduklan kadar ozgiir olmalan
gerektij\ini savunur.
Din ve diinya i~lerinin birbirinden ayrilmas! anlammda diin yevile~menin,
politik ya da siyasi alandaki ozel haii, laiklik olarak bilinir. Laiklik ~te bu ~er~e
ve i~inde, si yasetle dinin, devletle kilise
ya da diyanetin birbirinden aynlmas1,
siyast otoritenin yonettigi insanlann inancma miidahale etmemesi anlamma
gelir.
dii~ [Os. riiya, haylll; lng. dream; Fr. reve;
AI. traum]. Uyku suasmda cilu~an, bilincin ve iradenin denetiminden biitiiniiyle baglmSIZ bir bi~imde olu~an ruhsal hayaller.
lmgelemin en pasif yoniinii ortaya k<r
yan dii~te, her tiir imge, bir orgamn etkisiyle meydana gelen bir algmm ~evre
sinde birle~ir. Dii~te, imgelerin birbiri
ard!sua geli~i, birle~tirme yasalanna
baghdu. Dii~ konusu, bilin~albrun analizine biiyiik bir onem veren psikanalizde
on plana ~1kar. Psikanaliz bu baglamda,
dii~lerin, insanlara ~ogu zaman sat;:ma
ve anlamstz gelen goriinii~teki i~rigiy
le, bilin~albndaki gerek~yi dile getiren
gizli i~erigini birbirinden aymr.
dii~iince [Os. jikir; ing. thought; Fr. pensee; AI. gedanke, denken]. lnsana ozgii
olan dii~iinme faaliyetinin, i~ ya da d1~
uyaranlara yamt olarak geli~en dii~iin
me ediminin iiriiniine; insanm zihinsel
faaliyetleri ile d1~ uyaranlar arasmda
kurdugu ba~lanbnm sonucu olan ~ey.
Ki~inin bir konu iizerindeki yarg1s1,
bir nesnenin fikirlerle olu~turulmu~
soyut tasanm1; bilin~li insan varhgmm
kavramlan birbirine baglamasm1 ve
yeni bilgilcre ula~mas1m mii.mkiin kllan i~lemler, siire~ler biitiinii.

Dii~tincenin

kendisi soz konusu oldut;unda, farkh dii~iince tiirlerinden siiz


edilebilir. Buna giire, 1 yalruzca i~el
uyaranlann etkisiyle belirlenen, sozciik
iincesi bir sure> olarak dii~iince. Soz konusu dii~iince tiiriiniin en onemli ozelligi
onun ~ogunluk bilin~li olmamas!d!r. Bu
tiir bir dii~iince sozciiklere dokiilmemi~
ve simgeselle~memi~tir. Ornegin, belli
bir istegin insam bdsk1 altmda b!rakma51 sozciii<lere dokiilemez. Soz konusu
dii~iince tiiriinde, kar~1tlar bir arada
bulunabilir; yani, boyle bir dii~iince
mantlk kurallanna uymaz, zaman ve
yer tarumaz, neden sonu~ bagmtlsl ta~l
maz ve gero;eklikle bagmtlh olmayan bir
bi~imde geli~ebilir.

2 Yine aym baglamda, ~ogunluk ki~i


nin istek ve fantazilerine bagh olarak,
d1~ ko~ullar ya da yer, zaman, nedensellik bagmhlan dikkate ahnmadan geli~en dii~iinceye ise, 'i>e yiinelik dii~iin
ce' ad1 verilir. Bu tiir bir dii~iincenin en
tipik omegi, uyaranlara herhangi bir
denetim uygulanmadan, dii~iincelerin
anstzm kendilendiginden ammsand1g1,
serbest ~agn~1mdu. Fantezi suasmda
ki~i ger~eklikle bag1ru koparabilir.
3 Oysa, ger~lilc ilkesine baglr olarak geli~en dii~ilnce tiirii, d1~ nesnelerin ger~ek
ligini dikkate abr, soze dokiiliir ve dilin
kurallanyla manbk kurallanna uyar.
Olagan yaam ko~ullan alhnda uyum
saglamaya yonelik bir i~levi vardu. 4
Ote yandan, manhksal ilkelere uygun
olmayan dii~iince tarzma manhk iinre;i
dii~iince ad1 verilir.
5 Manhksal dii~iince, ya~anan tecriibelerin sonu~lan arasmda bag kurmay1
ama~layan alulyiiriitmenin yonlendirilmi~ ve yap!landmlm1~ bi~imidir. Boyle
bir dii~iince nesnel olup, dt~a yoneliktir. 6 Realist dii~ilnce ise, dii~iincelerin
bir ama~ dogrultusunda bir araya getirilmesi ve diizenlenmesine yonelik manbkh dii~iincedir. Nesneler, kavramlar
ya da bilgi kaynaklan arasmda bag
kunna, degerlendirme, yargllama, problem zme, yeni ziimler bulma gibi
degi~ik ~ekiller alabilir.

diizeltilemez
dii~iince

dene)i [ing. t/zought experinrent).


Laboratuvarda, pratikte degil de, salt
dii~iince diizeyinde ger~ekle~en, ara~
hnnaa ya gorii~te veya teoride ufak
tefek degi~ikler yaphga takdirde, ortaya
c;1kabilecek miimkiin sonu~lan gonne
olanag1 saglayan spekiilatif deney. Bir
hipotezi; hayalr bir durum tasarlamak
ve bu d urumda ona ne olacaglJU ol~up
bi~mek suretiyle test etme teknigi.
dii~iince yasalara [ing. laws of thought; Fr.
lois de r esprit; Al. denkgesetze). Geleneksel olarak, ozde~lik, ~eli~mezlik ve
ii~iinciiniin olanaksizhg1 yasalanru kapsayan genel ~emsiye terim ..
Soz konusu ii ~ dii~iince yasas1, felsefe
tarihinde farkl1 ~ekillerde ya da farkl1
yakla~Imlarla yorumlanm1~hr. Bunlardan birincisi, 1 betimlemesel (tasviri)
yakla~u:n ya da metafiziksel yorumdur.
Buna gore, dii~iince yasalara a) varhg1n
varhk olmak bak1m1ndan dogasuu, b)
Him bilimlere ortak olan konu ya da ilk
ilkeleri, c) dii~iinme ya da akdyiiriitme
faaliyetini betimleyen yasalardar. Ba~ka
bir deyi~le, dii~iince yasalar1, ger~ekli
gin temel yonlerini betimlemeleri anlamanda ontolojik bak1mdan ger~ek olan
yasalard1r. Soz konusu metafizik yorumun en onemli temsildsi, hi~ ku~ku
yok ki ilk~ag Yunan dii~iincesinin en
biiyiik dii~iiniirii olan t Aristotelestir.
2 Buna kar~m, ikinci yakla~un, du~un
ce yasalanru diizenleyici y a da kural koyucu yasalar olarak goriir. DLizenleyici
yasalar olarak dii~iince yasalan, dogru
dii~iinme ya da akdyiiriitmenin mutlak
ya da uzla~unsal standartlanru itade
eden kurallar olarak anla~tlrru~hr. Buna
gore, dii~iince yasalan, kendileri olmadan tutarh bir dii~Unme faaliyetinin soz
konusu olamamas1 anlammda, bilipel
olarak zorunlu olan ve ~ olmayan bir bilgi olmak durumundadtr.
3 Ve nihayet, du~iince yasalan, formel
a~adan yorumlanm1~lardar. Buna gore,
fonnel yasalar olarak dii~iince yasalaranln, i~eriklerinden bagamsJz olarak ve
fonnlanndan dolay1 dogru olan, tiim

277

miimkun diinyalar i~, varolsun )'a da


olmasm, her nesne i~in dogru alan
onermeler olduklan dii~iiniilmii~tiir.
dii~iinme [lng. thinking; Fr. pmser]. Ki~i
nin ogrenme siireci i~inde kazandlgt
kavramlar, kulland1ga imgeler, dii~iin
ce ve hareketler, sozciik ve terimler gibi
simgeler arac1hgyla ger~ekle~tirilen zi
hinsel faaliyet; ~1karsama, alulyiiriitme,
anamsama, ku~ku duyma, isteme, his ..
setme, anlama, kavrama gibi, bilin~li
bir bi~imde ger~ekle~tirdigimiz zihinsel faaliyetlerin herhangi biri; kar~lla~
hrmalar yapma, analiz, sentez, baglanti
kunna ve kavram gibi i~lemlerden olu~an zihinsel sure~.
Soz konusu zihinsel faaliyet, iki degi~ik tarzda ve ama~la ortaya ~1kar. a)
lnsan varhklan var olarun, vak1a olan1n,
var olmak durumunda olarun bilgisine
ula~mak amacryla oldugu kadar, b) ne
yap1p ne yapmayacag1 konusunda bir
karara vannak amac1yla da dii~iinebilir.
Bu ilU du~iinme tarz1ndan birincisine
bilimsel tema~a, ilc:incisine ise du~unup
tartnuJ ad1 verilir. Birincisi bir sonu~la tamamlarur ve kendisini daha ~ok bilimsel bilgide gasterir, bun a kaf\iln ikincisini bir karar izler ve o, kendisini eylemle
ifade eder. Yine, birinci tiirden dii~iin
mede S()z konusu olan akLiytiriitme k uramsal, buna kar~m ikincisinde soz konusu olan alulyiiriitme pratik bir nitelik
arzeder.
diizanlam [trig. derrotlltion; Fr. denotation;
AI. denotation). 1 Bir terimin kendilerine
yiiklenebildiAi ozneler toplanu; bir kavraman kaplam1, gosterenin belirttigi nesneler s1ruf1.
2 Bir gastergenin, bir terim ya da kavranun, y ananlanuna kar~lt olarak, ilk
anlanu; bir dilsel birimin manllksal, bili~sel ve nesnel anlama. Bundan dolay1,
yananlamln edebi soyleme egemen oldugu yerde, duzanlam bilimsel soyleme hildm olan anlam tiiriidiir.

diizeltilemez [ing. incorrgible; Fr. incorrigible]. Diizelti.lmeye elveri~li olmayan,


dogrulugu kesin ve degi~mez olan, ken

278

diizen

disini yanh~layacak bir kamtm bulunmadlj';l ~ey ya da i:inerme tiirii. Mutlak


ve kesin bir bi~imde doj';ru olan, ba~ka
bir smama gerektirmeyen ve doj';rudan
doj';ruya ve kesin sonu~lu bir bi~imde
doj';rulanan yarg1 ya da i:inerme.
Bu gene! ~er~eve i~inde, yalmzca mevcut bilin~ i~eriklerini betimleyen, ki~i
nin kendi i~ diinyas1yla ilgili olan,
kendi ya~anhlanm tasvir eden i:inermelerin diizeltilemez olduj';u si:iylenebilir.
diizen [Os. nizam; Ing. order; Fr. ordre; AI.
ordnung, befehl]. Bir~ok i:il';e arasmda, ~e
~itli a~!lardan (zaman, mek4n, manhk,
estetik, ahlak, varhk, v.b.g., ba!ammdan) kurulan ahenkli baj';lanh; belirli
bir metodolojik ya da mant1ksal plan
gerektiren sistemden farkh olarak, bir
~eye ili~kin forme! ya da diizgiin diizenleme; bir ~eyin bir hiyerar~i ya da
dizi io;indek.i yeri.
Y~am, olanakl1 olduj';u her yerde, hayvanlann ah~kanlr.klannda, insan toplumunun geleneklerinde, uzla~1m ve yasalannda gi:iriilebilecej';i iizere, belli i:il~iiler
i~inde diizen yaratmak durumundadrr.
Doj';al fenomenler si:iz konusu oldug;unda, insan diizen yaratmamakla birlikte,
diizeni arayabilir ve diizeni k~fetmeye
~ah~abilir. Bilimin temelinde, insanm bu
~abas1 ve aray1~1 vard1r.
Ya~amm bir yardlmCISI olarak diizene
duyulan ihtiya~, insan1 her yerde diizen
aramaya yi:ineltmi~tir. lnsan bu ~abasm
da ba~anh olursa, her~ey iyi ve ho~
olup, yolunda gider. Fakat insan olgular
arasmda diizen bulrnay1 ba~aramazsa,
beklentisini dej';i~tirir ya da ondan tiimiiyle vazge~er ve dikkati, orada diizen
bulmak umuduyla, ba~ka olgulara ~evi
rir. Ger~ekten de, yetk.in olmayan bir
diinyarun diizensizlil';i kar~1smda, yetkin bir diizen ihtiyao i:iylesine derinden
hissedilmi~tir ki, tPiaton gibi filozoflar
ve ba~ka idealist dii~iiniirler, io;inde ya~ad!j';lrnlz d iin yanm iistiinde ve i:itesinde olan ideal ve a~km bir diinya tasarlaml~lardu.

diizenlilikler olarak yasalar [ing. scientific laws as reJ~ularities]. Fiziki diinyay1,

d1~ ger~eklikteki

diizenlilikleri betimleyen bilimsel yasalarm, ger~eklikteki di.izen ya da diizenlilikleri 1 olaylarm birlikte varolu~uyla, 2 olaylann ard arda
geli~i veya bir dizi i~indeki ardl~lkh
l';lyla ve 3 olaylar arasmdaki (nedensonu~ baj';lanhsl) dej';i~mez baj';lanhlarla a~lkladlj';lru savunan bilimsel yasa
gi:irii~ii.

diizen ve ama~ kan1h [ing. teleogical argument for the existence of God; Fr. tMological argument pour /'existence de Dieu].
Din felsefesinde, diizen verici bir yetk.in
varhk olarak Tann'run varolu~unu evrendeki diizenden yola ~1kmak suretiyle gi:isteren empirik kamt.
Kamta gi:ire, doj';a, yalmzca bir raslanhsal olaylar biitiinii, salt bir raslanhlar
toplam1 dej';ildir, diizenli bir varhk alamdlr. Gezeger!ler yi:iriingelerinde, diizenli bir bio;imde hareket etmektedir.
Topraj';a ek.ilen bitldler diizenli bir bi~imde geli~mekte ve karma~lk yap1lara
di:inii~mektedirler. Doj';ada her~ey bir
i:imej';e uyar, yasa tarahndan yonetilir.
Ba~ka bir deyi~le, kamta gi:ire, bu dev
doj';a diizeni, si:iz konusu ahenk ve diizenlilil';i kendi kendisine kazanrn1~ olamaz. Bu diizen salt bir raslanhmn sonucu olarak da meydana gelmi~ olamaz.
Doj';adaki diizen, varhj';1run nedeni olan
bir zekay1 gerektirmektedir. Bir model
ya da bir yap1run varhg1, amac1 bu yaP'Y' meydana getirmek olan bir ressam,
mirnar ya da sanatkAnn varhj';m1 kabul
etmemizi zorunlu hale getirir.
Diizen ve ama~ karutl, yine ~evremize,
i~inde ya~adil';muz diinyaya bakh1';1
nuz takdirde, heJleyin kendi fonksiyonunu yerine getirecek ~kilde, en ince
aynntlsma kadar diizenlenmi~ ve ayarlanrru~ olduj';unu gi:irecej';imizi bildirir.
Varolan her~ey kendisinin bir amaca
gi:ire diizenlenmi~ olduj';unu doj';rular.
l~te bu durum, bir Yarahomn varolu~unu karutlar.
Bu karull i:ine siirenler, doj';aya ve doj';adak.i ~ylere ili~kin en iistiinki:irii bir
incelemenin bile, her varhl';m belli bir

diizsoz edimi
i~levi

yerine getirdi~ini gostermek i-;in


fazlas1yla yeterli oldu~unu belirtirler.
Canb ya da cans1z her ~eyin, ve do~a
nin biitiiniiniin de belli bir amac1 vardu.
Fakat evrendeki her varh~1n, bilin-;li olarak kendi kendisine gerc;ekle~tirece~i bir
i~levi se-;mi~ oldu~unu varsaymak, inanllmaz bir ~eydir. Bundan dolay1, varhklann yerine getirecekleri i~levin, on Ian yaratan yiice bir varhk taraf1ndan
tasarlan1p onlara verildi~ini varsaymak
gerekir.
Karuta gore, ornetin insan1n goziinii
inceleyecek olursak ~er, ondaki -;ok
kii-;i.ik par-;aciklann, gozi.in gonne i~le
vini yerine getirebilmesi- i,.in, nasil bir
araya getirilmi~ ve diizenlenmi~ oldu~unu gorebiliriz. Bu kan1b one siirenler,
goz gibi do~al nesnelerin kanna~1kh~1
ve en yiiksek derecedeki yeterliliginin,
tiim varbklann Taru1 taraf1ndan yarablIru~ ve diizenlenmi~ olmasma bir karut
oldutunu belirtirler. c;unkii, hi-;bir do~
al nesne kendisine diizen veremez.
Diizen, her zaman akllli bir dUz.en vericinin varolu~unu gerektirir. <;elik par-;alanru geli~gi.izel olarak bir araya getirelim. Bu part;alar asia, zamaru gasterme
amacma hizmet edecek ~ekilde, kendi
ba~ma bir saat hiline gelemez. Kum,
tu~la, demir ve -;imentoyu rastgele bir
araya getirelim. Onlar hi~ir zaman
kendi ba~lanna bir ev h~line gelemez.
Kum, tu~la, demir ve c;imentoyu, insanlarm barmma ihtiyacuu kar~tlamak, belli
bir amaca hizmet i.izere, ancak bir m iihendis di.izenli bir ~kilde bir araya getirebilir. Onlara dUzeni, yalruzca ablb bir
insan varht verebilir. Ayru ~ekilde, evrendeki di.izen ve evrendeld her nesnenin
bir amac1 yerine getirecek ~ekilde diizenlenmesi, bir saat imalat9s1ndan, bir miihendisten -;ok daha alolh bir diizen verid
olarak Taru1'n1n varolu~unu karutlar.
Diizen kan1hna kar~1 -;1kanlar, kan1 hn
dayand1~1 analojinin, yani do~al nesneler ile, bir amaca gore di.izenlenmif ya
da imal edilmi~ saat ya da ev benzeri
insan elinden ;lkma nesneler aras1nda

279

kurulan analojinin zay1f bir analoji oldu~unu savunmu~lard1r. Onlar, ikinci olarak, do~adaki diizenin, do~ada bulunan
bitki ve hayvanlann ,.evrelerine uyum
sa~layarak, belli bir i~levi yerine getirecek ~ekilde diizen kazanmalar1n1n, alulh ve giicii her~eye yeten bir Yarahc1 yerine, Darwin'in evrim gorii~iiyle ac;aklanabilecetini one siirerler.
Tarafsaz bir gozle de~erlendirilditinde,
Darwin'in evrim teorisinin Tanr1'n1n varolu~unu r;iiriittii~i.inii soylemek, elbette ki, olanaks1zdar. -Bununla birlikte,
Darwin'in evrim teorisinin, ayn1 sonucu,
yani do~adaki diizen ve ama,.hbgi,
diizen kan1hna gore bu sonucun nedeni
olan Tann'dan hi-; soz etmeden at;lklayabildi~i ic;in, kan1hn gi.ici.inii ve g~erli
li~ini azalth~I one siiriilmii~tiir.
Nihayet, di.izen karutuun temelde
kabul edilse bile, olduk-;a san1rh oldu~u
na i~aret cdilmi~tir. Buna gore, kan1t
do~adaki di.izenin sorumlusu olarak tek
bir Tannnm varoldutunu kanitlayamaz, d~nmi~tir. Bu di.izenden, diizenin
d1~1ndaki yarahc1 bir gii,. sorumlu olsa
bile, bu, manb.ksal olarak tek bir
Tann'run varoJu~unu gerektirmez. Do~adaki diizenin sorumlusu olan birden
fazla saytda Tannrdan, karutl ele~tiren
lere gore, s0z edilebilir.
Vine, karut Tannrun giictiniin her~eye
yetti~ zorunlulukla
karutlayamaz,
denmi~tir. <;unkii, gozdeki diizen ve
goziin i~levinden sorwnlu olan bir
Tann'nan varoldutu kabul edilse de,
-;ok say1da insanda rastlanan gorme bozukluk ve oziirleri, ileriki ya~larda ortaya -;1kan katarakt benzeri goz hastahklan, Tanr1'run giici.inii sm1rlar. Diizen
kanltuu ele~tirenler, son olarak, do~ada
ya da diinyada varolan koti.ili.iklerin, felaketle~ diinyadaki diizenin sorumlusu olan Tanr1'n1n iyili~ine de golge dii~ iird ii~iin ii belirtmi~lerdir.
diizsoz edimi [lng. locutionary act]. Onlii
tngiliz dil felsefecisi t Austin'in Slnlflamasanda yer alan ve at1zdan anlamh
sozler 9kannaktan olu~an edim; belli bir
I

280

dynamis

da~ kar~ahg1 olan bir h1mce


olu~turmak suretiyle gen;ekle~tirilen fiil.
Austinte gore, bir ~ey soylemek, bir

anlams ve

gen;ekle~tirmekle a yn1
~eydir; ba~ka bir deyi~le, bir diizsoz
edimi ger~ekl~tinneksizin bir soylemek

d iizsoz edimi

miimkiin degildir. Ote yandan bir diizsoz edimi, ii~ all edimin bir birlikteiitinden meydana gelir. Bunlar da suastyla,

seslendinne, dillendirnJe ve anlmnlandrnua


edimleridir.
dynamis. llk~ag Yunan felsefesinde, degi~meye neden olma, bir degi~meyi
ba~latma gii~, kuvvet ya da enerjisi; bir
~eyin belli bir degi~ime yol a~ma, oldu
gun dan ba~ka bir ~ey olma potansiyeli;
bir ~eyin faaliyetini ba~ka bir ~eye aktanna kudreti.

edimsel

E
edehiyat felsefesi [ing. philosophy of literature; Fr. philosophie de Ia literature]. Edehiyab konu alan, hir soy lem hi9mi olarak
edehi soy lemin mahi yetini ortaya ~lkar
maya ~al~n, felsefeyle edehiyat ili~ki
lerini ara~tnan felsefe disiplini.
Edehiyat felsefesinin onciileri hi~ ku~ku
yok ld, diyaloglan ayn1 zamanda hirer
sanat yapth olan, felsefi dii~iincelerini
edehi hir dille aktannay1 se<;en Platon'la,
Poetika ad1n1 ta~1 yan eserinde, edehiyahn ontolojik temellerini ve genel felsefi
sistem i~indeki yerini tarh~an A.ristoteJestir. Bununla hirlikte, felseff eserlerinde edehiyata yer vennek i~in miicadele
ebni~ olan Kierkegaard, Schopenhauer,
Nietzsche, Heidegger ve Sartre gihi filozoflarla, edehiyah di~er sanatlarla hirlikte felsefenin temeline yerle~tiren Romantikler edehiyat felsefesinin en onemli
isimleri olarak ge~er.
.Edehiyat felsefe ili~kileri soz konusu
oldu~unda, her~eyden once felsefe ve
edehiyat ayn ve tizil itihariyle hirhirle-rinden ha~1ms1z olan ozerk disiplinler
olarak goriilmii~tiir. Edehiyat felsefesi,
i~te h u ha~lamda, felsefeyi edehiyattan
ayuan ol~iitler iizerinde yogunla~uken,
hazen ikisinin hirhirinden konulariyla,
hazen yontemleri halwn1ndan, zaman
zaman da iirettikleri sonu~larl~ farkbhk
gosterdi~i soylenmi~tir. Yine, edehiya t
felsefesi, edehi melinlerde felsefi d_e~eri
olan unsurlan, felsefi i~erikli fikirleri
te~his edip ortaya 9kannaya, hu dii~iincelerin a~1mlanmas1nda kullanllan
anlatlm ara~lanru helirlemeye ~ah~1r.
Edehiyat felsefesi yakm zamanlarda,
ozellikle Franstz filozofu I acques Derri-

281

danm c;ah~malanyla yeni hir anlam ve


hakl~ a<;lSl kazanml~hr. Felsefi soylemi
ha~at soy lem olarak gormenin hiiyiik
hir yan1lg1 oldu~unu soyleyen Derridaya gore, hiitun metinler, filozoflarm
metinleri kadar, ~air ve romanc1lann
metinleri de edehi hir forma sahiptir ve
onlann i~erikleri, anlahm ara~lan taraflndan helirlenir. Bundan dolay1, 'edehiyatta felsefe' kadar, 'felsefede de ede
hiyat' vardu.
edim psikolojisi [tng. psychology of act;
Fr. psyclrologie de I' acte). Franz Brentano
taraf1ndan kurulmu~ olan ve hir zihinsel edimin karakteriyle i~eri~i araslndaki ay1runa hiiyiik hir onem atfeden felsefi ve psikolojik sistem.
tBrentano'nun, psikolojinin konusunun
zihnin hilin~li i~rigi oldu~unu one
siiren tWundt psikolojisinin tam kar~1
s1nda yer alan psikolojisi, empirik verilerin temel kayna~1 olarak zihnin edimleri
ya da z.ihinsel siire~ler iizerinde yo~un
la~ml~hr.

edimsel [Os. bilfiil; lng. aclual; Fr. actuel;


AI. Aktuell). Aktiiel. Ger~ekd1~1 olana
kar~1t olarak, ger~ek ya da olgusal
olan. Miimkiin ya da gizil olana kar~1t
olarak, olanaklaruu, imkanlarm1, gizilgiiciinii ger~ekl~tirmi~ hir ~eyin durumu. Eylem i~inde, fiil hAiinde olarun,
ger~ekle~mekte hulunarun ozelli~i.
Ayn1 ha~lamda, y alruzca form kazanrna, ~ekil alahilme giiciine sahip olmaya kar~1t olarak, form kazanrru~, hi~im
lenmi~, ger~ekl~mi~ olma durumuna,
maddeye kar~1t olarak fonna; varolu~
ya da ger~kli~e; olgusal olaylar hiitiiniine e~imsellik ad1 verilir. Edimsellik, Husserl'de, saf imkina kar~1t olarak, zaman
ve mekaft i9ndeki hireysel varb~1 tanunlar.
Yine, hir ~eyin ger~ekle~mesi, kendisinde varolan potansiyeli hayata ge~ir
mesi, fonn kazanmas1 siirecine edimselle~me denmektedir.Edimsellik, hir ~eyin
gizil giiciiniin, kuvvesinin zaman i~inde
hayata ge9rilmesi sonunda, o ~eyin
kendisinde gizil hi~hir o~e i~enneyip ta-

282

edimselcilik

mamlaiUnl~,

Himuyle ger~ekle~mi~ olmasl durwnudur. Teoloji ve metafizikte,


Mutlak Varhk ya da Tanr1, bu ~er~eve
i~inde, kendisinde ger~ekle~ecek potansiyel hi~bir oge i~ermeyen, tiimuyle,
tam olarak ve yet kin bir bic;imde ger~ek
le~mi~ saf form, aktuel varhk olarak tanlmlanu.
edimsekilik [ing. actualism; Fr. actualisme]. 1 Aktuel, edilnsel olan1n, fiilen varolanln ger~ekten varoldugunu, fakat
salt mumkun, olumsal olan1n hi~bir ~e
kilde varolmad1g1nt one suren lnetafizik ogreti. 2 Bir eylemin ahlAki dogruluguna karar verirken dikkate ahnacak
hi~bir ol~utun, eylemin muhtemel, beklenen sonu~lan degil de, fiili sonu~lan
oldugunu one suren ahUik goru~u.
edimsel dil [ing. perfonnative langauge; Fr.
langue performative]. 'SOz veriyorum',
'davranl~lmdan dolayl ozur diliyorum'
turtinden anlam1n1 aglZdan ~lkarbld1g1
anda, soylenme ediminden alan; yapl baklllllndan bir bildirime benzemek)e birlikte, olgulan, d1~ dunyada olup bitenleri betimlemeyen; dolayasyla, dogru ya
da yanh~ degil de, ba~anh ya da ba~arJ
SlZ olabilen eylemsel nitelikli dil.
edimsel/potansiyel sonsuzluk (ing. actual/potential infinite]. Sonsuzca bOiunebilen, say1 baktmtndan ya d a kaplad1~
yer itibariyle sonsuz olan fizild bir nesne
bulunmad1g1n1 savunan, bir dog run un
sonsuz say1da bolunemez birime bolunebilmesini kabul etmeyen Aristoteles'in yaphg1 ayu1m.
Buna gore, bir dogru sonsuz say1da hirime, edimsel ya da akti.iel olarak degil
de, yalruzca teorik ya da potansiyel olarak, yani dii~uncede bolunebilir. Aktuel olarak sonsuz olan bir suuf yoktur;
uyeleri son.c;uzca ~ogalan, fakat tamamlarunl~ bir butunluge hi~bir zaman ula~amayan s1ruflardan soz edilebilir. Bir
s1n1f, bu anlamda, yani potansiyel olarak sonsuzdur, fakat aktuel olarak asia
sonsuz olamaz.
edimsel soz(e)em [ing. performative utterance; Fr. enonce perfomrative]. Onlu dil
filozofu J. tAus tin 'in klasik felsefenin

mitle~tirerek

uzerinde c;ok durdugunu


soyledigi 'evetleme'nin kar~lSlna koydugu sozce, sozcelem turu.
A us tin, kendi ~ozumlemelerinde evet ..
le1n e terimini kullanmaktan ka91\Mak
amae1yla, bir olgu durumunu betimleyen soylenim ya da sozcelemlere gozlemleyici sozcelemler ad1n1 vermi~tir.
i~te edimsel sozcelemler, gozlemleyicilerin aksine, dogru ya da yanh~ olmayan s<>zcelemlerdir. Dogrulama ilkesine
kayltslZ kalan bu sozcelemlere omek
olarak,. 'Seninle yann saat ikide bulu~
maya soz veriyorum' tumcesi verilebilir.
Konu~an bu sozcelemiyle mutlak olarak
kesin bir saptama yapmamakta, fakat
ba~anh ya da ba~ans1z bir fiil ger~ek
le~tinnektedir.

edimsoz edi.mi [ing. illocutionary act; Fr.


acte illocutionaire]. SOyleyerek, konu~ma
eyleminde bulunurken yap1labilecek olan eylem ya da faaliyet; dupeduz bir
~ey soy)emek d1~1nda, bir ~ey soy)erken
ger~ekle~tirilmi~ olan edim ya da fiil.
Buna gore, konu~n, tiimce kuran, soyleyen birey konu~may1, s<>yleme edimini, bu edimin kendisini a~an bir ama~la
yap1yorsa, soz konusu konu~ma ya da
soyleme edimiyle birlikte, soyleyerek ya
pdan bir edim de ger~ekle~tirilebilir. Ornegin, 'Bu oda tozlu ve havaslZ' gibi bir
onenneyle, beiJi bir soyleme edimine ek
olarak ashmll bir ki~i uyanlmak istenirse, ger~ekl~tirilen edim, edims<>z edimi,
yani s<>yleyerek yapdm1~ bir edim olacakhr. 8ununla birlikte, soyleme edirnini
a~an amaan, dinleyende korku ya da
U.ziintii turiinden olumsuz bir sonu~ yarabnamasJ, soyleyerek yapllan edimin
varolan uzla~1mlar -;er~evesinde yapLImasl ve soyleme edimini a~an amaan
din ley en taraf1ndan tarurunas1 ya d a bilinmesi zorunlulugu vard1r.
Edimsoz ~ terimine anlam felsefesinde yer veren Austin, bu tii.r edimlerden olan soylenim ya da soz,:elem)erin
belirli bir edimsoz gucu ta~1d1~n1 soylemi~tir. Ornegin, 'bu tutumunuzu kmlyorwn' sozceleminin edimsoz gucu 'k.J-

egilim

nama'du. Kanu~an boyle derken, ayru


anda bir k1nama fiilinde bulunur. Austin, edimsoz edimlerini be~ ba~hk alhnda taplarm~hr; bunlar Slras1yla, 'karar
belirticiler', 'kullantm belirticiler', 'yiikleyiciler', 'davran1~ belirtidler' ve 'serimleyiciler' dir.
edimsoz gucii [lng. illocutionary force; Fr.
force illocutionaire). Onlii ~a~da~ dil filazaflan J. tAustin ve J. tSearle'in o~retiJe
rinde, belli bir ileti~im artam1nda, edimsoz veya soyleyerek yapma fiilini
belirleyen n.iyet ya da bu fiilin yapdabilme de~erine; bir soy lerLim ya da sozcelelnin anlam1ndan ve gondergesinden ayn
alarak ta~1d1~1 ii~iincii bir de~ere verilen ad.
ingilizcede binlerce edimsOz giicti ta~l
yan fiil bulundu~unu belirten Austin,
bir ~ey soylerken ayru anda bir ~ey ger~ekle~tirdi~imiz tum saylenim y a da
sozcelemlerin boylesi bir gii~ ile soylendi~ini one siirer. Edimsoz glicii alan fiillere omek alarak uyarmak, k.Jnamak,
bildirrnek, bahse girrnek, soz vermek_
vaat ehnek, sahk vennek, ithaf ehnek,
oziir dilemek, vazgec;mek gibi fiiller verilebilir. i~te tumcenin ta~1d1~1 edimsoz
giiciinii gosteren bu ifade ya da fiillere,
edimsoz fiilleri ad1 verilir.
efendi ahlikL Alman filazafu Friedrich
Nietzsche'nin kole ahlakJyla birlikte varaldu~unu soylediti ve tercihini kendisinden yana kulland1~1 gu~ ya da gii~lii
niin ahlila.
SOz kanusu iki ahlak1n tarihteki en a~k
iki orne~i, tNietzsche'nin efendi alarak
gordii~ii Ramahrun ahlilayla, kole diye
gordii~ii Yahudinin ahlakldtr. Efendi
ahlak1, gii~liinun, aristakrabn ahlak1du.
Burada, aristakrat kendisini de~erleri belirleyen, de~erleri yaratan ki~i alarak
goriir. Ger~ekte, efendi ahlak.J bir ahlak
bile degildir, zira efendinin, Nietz.sche'ye
gore, kendisine tabi alaca~1, bayun e~e
ce~i hi~bir yasa, ilke ya da kural yaktnr.
Gii~ hakk1 belirledi~i ic;in, ahlak, efendiye de~il de, ita at etmek durum unda alan
koleye yak1~1r.

283

efendi-kole diyalektiAi [lng. master-slate


dialecti~]. Alman filazafu tHegel'in 19.
yiizyll ahlak.Jyla siyasi dii~iincesini ~ak
derinden etkileyen gorii~ii.
Saf ozne kavranun.dan hareket eden, saf
oznenin kendi dt~ma i~tiha ya da arzuyla c;tkhguu, ben bilinci kazand1ktan
sanra, ba~kas1yla 'oliim kahm miicadelesi' ic;ine girdi~ini soyleyen Hegel'e gore,
taraflardan biri, bu ~erc;eve i~de di~erini
kolel~tirir ve di~erinin eme~ini gaspeder. Bu emek, i~giicii sayesinde efendi,
arzularuu, i~tihay1 tahnin eder; bununla
birlikte, ba~ zaman iradeyi korletir,
diinya ozneye ka"1 kayan bir nesne olmaktan 9kar ve ba~ zaman aylakh~a dDnii~iir. Hegel'e gore, boyle bir durumda,
efendinin kendine bak1~1 zarar gorur; o,
hi~bir de~er iiretemezken, kolesine bir
ara~ alarak yak.Ja~u.
Diyalektik ili~kiye, bir de kole taraflndan bakan Hegel, kolenin iradesinin
zincire vurulmu~ bile alsa, artadan kaldlnlamadJ~lnl, kolenin efendinin aylakll~l aran1nda ozgiirliik kazand1~1.ru
beJirtir. C';ah~ma, ili~kinin diyalekti~i,
her iki taraf ta, Hegel'e gore, biribirini
bir ara~ alarak de~il de, bir ama~ alarak
gormeye ba~lad1~1nda, her iki taraf ta
di~erinin iradesinin gerc;ekli~ini, di~e
rinin ozerkli~ini, tantytp kabul etti~in
de ~ozuliir.
egoist hazc1hk [lng. egoistic hedonism; Fr.
hedonisme egoistique]. Her insarun, ozgeci e~ilimlerini, sarumluluklanru bir yana buakarak, yalnJzca kendi ki~isel hazlanyla ilgilenmesi, kendini tiimiiyle duyumsal keyiflere b1rakmas1 gerekti~ini
savunan gorii~.
Boyle bir gorii~, tarihsel alarak Kireneli ateist filazaf Theadaros taraf1ndan savunulmu~hlr.

egilim [lng. disposition; Fr. inclina~ion; AI.


disposition]. Bir ~eyde, bir nesnede potansiyel alarak buhman nitelik. Bir cismi
herhangi bir nesneye da~ru harekete ge~ren gii~ ya da etki.
insarun etkinli~ini, ~atun}uk haz sa~la
yan ama~lara da~ru yonelten gii~. Vara-

284

eAitim

lan bir ~eyde, o ~eyin durumunu degi~..


tirmeye yonelik potansiyel. 1nsan varhglnda, ger\ekle~mesi ic;in kimi ~artla
nn varolu~unWl zorunlu oldugu, belli
bir davraru~ta buluruna potansiyeli, yonelilni. Insanlan belli davran1~lara yonelten duygu ve gu~. Baz1 ~eylere, baz1
kimselere duyulan yakmhk
egitim [Os. terbiye; 1ng. education; Fr. educa..
tion; AI. erziehung]. 1 Bir toplumwt kultu
rtinun, yani deger yargllar1 ile bilgi ve
beceri biri.kiminin yeni ku~aklara aktanlmasl siired; bu surecin oku 1 benzeri
k urumlarda ger~ekle~tirilmesi faaliyeti.
2 Ki~inin kendisini bir burun olarak ger~ekle~tinnesine, insan varhg1nm butun
gizil gu~lerini hayata get;innesine imkAn
veren sure~. Ki~inin, insanbg1n ozellikle
tinsel miraslru ozilinsernesi yoluyla, toplum degerlerine ve kabul gonnu~ ya~m
tarzlarma sagbkh bir bi~mde intibaloru
temin eden sur~.
3 Daha ozel olarak da, ki~inin belli bir
alanda iyi yeti~mesini veya onun belli
bir yetisi ya da melekesin.in birtalom
ara~ ya da yontemlerle geli~mesini sag...
layan etkinlik.
egitim felsefesi [lng. philosophy of education; Fr. philosophie de /'education]. Felsefenin, egitimin imkiru, dogas1, ama~lan
ve yontemleri ile ilgili problemleri, felsefeye ozgu yontemlerle konu alan dah.
Egitimin olanakh olup olmad1gl, egitimin bir ideoloji ya da ogreti aktannaktan baguns1z olup olmad1g1, egitimde
bir ogretmene gerek duyulup duyulmadlgl, egitimde temel amac1n bilgi aktarmak m1, yoksa bilgilenme yetenegi ka..
zand1rmak m1 old ugu, egitimin olgulan
m1 konu almas1 gerekligi, bilgiyi ama~
layan egitimin eyleme yonelen egitimden farkhhk gosterip gostermedigi benzeri sorular1 yan1tlamaya ~ah~an felsefe
dah.
Felsefi yontemlerin egitim problemi ya
da konusuna uygulanmas1n1n sonucu
olup, egitim alananda ge~en kavramlann el~tirel analizinden meydana gelen
egitim felsefesi, egitim tarihiyle yalondan ili~kili alan bir disiplindir. Bu ~er

~eve

it;inde e~itim tarihinde on plana


;1kan belli ba~h egitim teorileri ~oyle
sualanabilir:
1 tPlatonun, siyaset ve toplum anlay1 ..
~1na temel yapt1g1 ve gorunu~lerin bil ..
gisi.ne, ogretmen taraflndan aktanlan
malumatlar degil de, ezeli-ebedf tdealarm bilgisine dayarup, duyusal dunyadan aktlla anla~dabilir ger~ekliklerin
dunyasma yukseli~le belirlenen egitim
anlay1~1. Hiyera~ik toplum yap1s1nda
yonetim gorevini egitim sured i~inde en
ba~arl11 olup, tdealann bilgisine yukselenlere veren filozof~ egitim surednde
en az ba~ard1 olanlai'Ul toplumdaki en
du~uk ve en a~ag1 i~leri ustlenmesi gerektigini savunurken, tak.llcdag1 temele
alm1~ ve, toplumdaki degi~ik s1n1f ya
da gruplan birbirlerinden ay1np diizenleme i~ini egitime yuklemi~tir.
2 OrtaQ~gm, en iyi ifadesini 13. yuzyllda
Aquinash tThomasda bulan ve inan~ ile
akh uzla~hran egitim anlay1~1. Akd ile
inane bagda~hran, rasyonel du~\ince
nin ahlaki erdem ve yetkinlik arayl'lyla
disiplin altma almmas1 gerektigini dile
getiren bu egitim anlay1~1, zihinsel disip
linle ki~inin bagunstzhguu koruyarak,
ogrenmede kendi yolunu bulabilmesinin
onemini vurgulam1~hr.
3 17. yuzydda, 1ngiliz empirist du~iinu
ru Locke tarahndan ifade edilen modem
egitim anlay1~1. Locke'un lngilizlerin geleneksel egitilmi~ insan ya da beyefendi
idealine, yukselen burjuvazi.n..in benimseyebilecegi bir bi~im kazand1nnaktan
olu~an bu egitim anlay1~1, egitimde deneyiln ve algalann ag1rbgan1 vurgula
yan bir anlay1~br. Bu tutum ise, a~1kllr
ki, giderek gu~Jenen ku~kucu, pratige
donuk, yeni burjuva suufl ile yeni hilimin egilimlerini yansttmaktadU".
4 fAydanlanmarun, 18. yuzydda en iyi
bir bi~imde t Ansiklopedistlerde ifadesini bulan alola, nesnel, bilimd ya da
bilimsel akl1 ya~aman rum alanlanna
uygulamaya haz1r, yontem bakurundan
dogmatist egitim anlay1~1 olduk~a etkili olmakla birlikte, yogun da bir tepki
toplam1~t1r.

egitim sosyoloj"isi

5 Yine, 18. ytizyllcia, ro1naniik


~~n,

do~alclh

Ayd1nlaruna1un ak1lc1 ve nesnelci


tavnna bir tepki olarak geli~n ve Rousseau tarahndan ifade edilen e~itim anlaYl~l. AydUllarunayla birlikte temel ve
egemen de~erler ha.Jine gelen akllc1hk, bilin~li dii~iinme, kendini denetleme, karma~akhk ve nesnelli~in kar~1s1nda rolnantizmin sezgisel kendili~indenligini,
ve bu arada ozg\irliik, yahnhk ve oznelli~i savunan Rousseau, soz konusu e~itim
anlay1~1nda, ~oc\J~un uygarb~n getirdi~i yozla~malardan korunmas1, onun hep
sa~hkh alan do~al diirtiilerinin beslenlnesi gerekti~ini soylemi~tir.
6 tMarks taraf1ndan ifade edilen ve insanln geli~iminde esas alan o~enin ger~ek toplumsalhk oldu~1r1nu one siiren
e~itim anlay1~1. Bireysel ozgiirlii~iin
toplumsal otoriteyi gerek tirdi~ini sa vunan Marks'1n bu anlay1~1n1n e~itilmi~
insan ideali, sorumsuz birey olmay1p,
tkapitalizmin yarath~l yabancda~may1
a~arak toplumsal ili~kiler araclll~lyla
ozgiirle~mi~ insandlr.
7 Yirminci yiizyllda daha ~ok Amerikada geli~en ve William James'la John
Dewey taraf1ndan savunulan pragmatist e~itim anlay1~1. Dii~iinen insarun
inan~ ve davran1~lannm gelenek ve gorenekler tarafmdan de~il de, problemleri
~ozmenin tek yol u alan bilimsel yOntem
tara mdan belirlenmesi gerekti~ini savunan bu e~itim anlay1~ma gore, e~itimde
konular ~ocu~un toplumsal tecriibeleri
iizerinde dii~iinmesine katkada bulunacak faaliyetleri i~eren konular olmahd1r.
8 20. yiizyllda etkili alan ba~ka bit e~i
tim anlay1~1 ise, tdavran1~~~~~~1n e~itim
gorii~iidiir. Soz konusu e~itim anlay1~1,
insaru ozgiir bir ozne olarak goren, geleneksel e~itim anlay1~lanna kar~1 ~ka
rak, onceden planlanm1~, toplumsal hedeflere en kii~iik bir sapma gastenneden
ula~acak ~ekilde programlanm1~ bir
insan y1ratmak amaoyla, insan davraru~run bilimsel bilgi yoluyla yonJendirilmesi idealini ortaya atrru~tlr.
9 Davranl~~h~an sOz konusu bilimsel

285

e~itiln anlay1~1n1n kar~1s1nda

ise, varolu~~u e~itim anlay1~1 yer almaktad1r.


insan1 nesnel yontemlerle incelenip Slruflandanlacak, belirli kategorilere yerJe~tirilecek bir nesne gibi goren yakla~lmlara kar~1 ~1kan varolu~~u gorii~,
insana, ya~am1n1 varolu~sal kararlarla
~ekillendirme, de~erlerini

somut bir bi~imde yaratma ve sorumluluk alma alana~~ verecek bir e~itiln verilmesi gerekti~ini savunur.
e~itim psikolojisi [tng. psycltology of educntio,t; Fr. psychologie de reducation]. 1
Genel olarak, uygulamah psikoloji.nin
o~renmeye ili~kin ~ah~malarla, problem ~ozme, ol~me gibi konularla ilgili
alan dah; ~ocuklann e~itimi, geli~imi
ve yeti~mesinde rol oynayan o~renme
siire~lerinl ve bu siire~te kar~1la~dan
psikolojik sorunlan inceleyen disiplin.
2 Da ha ozel olarak da, o~renme ve o~
retme siire~lerini anlamay1 ama~layan
akademik psikolojiyle, ki~inin o~enme
yetene~i.ni tam olarak ger~ekle~tirmesi
ni engelleyen handikaplan tethis edip
ortadan kald1rmay1 ama~layan uygulamah psikolojinin bir sentezini yapan
psikolo ji tiirii.
e~itim sosyolojisi (ing. sociology of eduaztio,t; Fr. sociologie de I'education]. E~itim
kurumlann1 ve okulla~mayla modern
endiistri toplumlannda okulla~ma sistemlerini, okul ile toplumsal yap1 araSlndaki ili~kilcri kon u alan, e~itim k urumunun toplumun di~er biiyiik kurumsal diizenleriyle, yani iktisat, politika, din, v. b. g., ile alan ili~kilerini sosyolojinin yontemleri ve bak1~ a~1s1yla
ele alan sosyolo ji dah.
E~tim
sosyolojisinin giiniimiizdeki
ara~bnnalan, e~itimin oncelikle, yeniden iiretilecek bir kiiltiirii, bir bilgi ve beceriyi aktannak, sonra da ekonomik ve
top Iumsa I kalkuunaya katk1da bulunmak gibi ild ayn ve birbiriyle ~eli~en i~
levi oldu~unu ortaya koyar. Son zamanlarda, ozellikle egitimin sOZ konusu iki
i~levi ba~lam1nda yapdan ele~tirel ~ah~
malann temel tezi, okul e~timinin ege-

286

egretileme

rnen s1ru.flar taraflndan saptanm1~ olan


toplu1nsal ve kulturel ko~ullann yeniden
uretihnesine yard1mc1 oldu~u, ve yine
e~itimin hakhn kulturun kurumsalla~
masma ve toplumsal tabakala~man1n peki~lnesinde onemli bir rol oynad1~1du.
egretileme [Os. mecaz; in g. ntetap11or; Fr.
metapltore; AI. metaphor]. IBir yerden bir
yere la~1ma' anlam1na gelen Yunanca
metapherein' den e~retileme, ozellikle
~iir dilinin temelini meydana getiren
soz sanatm1 tan1mlar. Buna gore, e~re
tileine, nilelikleri ya da anlam1 belli bir
ger~eklik d uzeyinden bir ba~kas1na ta
~1mak, bilineni bilinmeyene aktannak
sureliyle ger.;ekle~en; bir benzerli~e
i~aret etmekten ba~lay1p bir ~a~n~un
lar yuma~1 meydana getirmeye kadar
geni~leyebilen soz sanahd1r.
ehrimen. Zerdu~t~ulu~un ifade etti~i
mutlak ikicilikte, iyilik ilkesi ya da Tannsa olan Ahuramazda ile surekli bir mucadele ya da sava~ hali i~inde bulunan
kotuluk ilkesi ya da Tanrs.
ehli siinnet. tnanan esaslann1, lslarni-yetin
ilk ve temel kaynags olan Kuran1n ve
sonra da Peygamberin soyledigi ve yapb~~ ~eylerin ruhuna ve anlarruna sadak kaJarak ilade eden frk1h ve kelAm akrmlanru
nitelemek i-;in kullarulan terim.
E~riye, Maturidiye ve Selefiye gibi
mezheplerden meydana gelen ehl-i sunnet, bir yandan Kuranla sunnetin hukumlerini, bu kaynaklann ruhuna ve uslubuna ters du~en yollarla de~i~tirerek
yorumlamaktan ka.;nm1~hr. Ehl-i sunnet bilginleri di~er yandan da, Yunan
felsefesini ya da rasyonalizmini temele
alarak tslam1n akidelerine ikinci derecede onem veren, evrenin yaratd1~1, Yarataonn slfatlan, ruhun olumsuzlu~u
gibi konularda tslam inanona aykur goru~ler one suren filozoflan, kaderi ve
~efaati kabul ebneyen Mutezile'yi ele,tirip, onlan ehl-i sunnetin d!~1nda (thl-i
bidat) sa ym1~lardar.
eidetik. Bir ~eyin belirleyid ozelli~ini ya
da ozunu ifade eden du~unce ya da
imge i~in k ullarulan s1f at.

eidola. tDemokritos ve tEpikuros tarafndan savunulan atomcu do~a anlayl~m


da, iiziki nesnelerden akan ve bilginin
kayna~1nda bulunan duyumlar ve algiIan olu~turacak ~ekilde duyu organlannl uyaran ve harekele ge~iren par~actk
obekleri. Sanatta, aktuel olarak varolan
~eylerin insan tarahndan yarahlm1~
olan suretleri, bir heykelde oldu~u gibi,
bir ~eyin ozelliklerinden bir~o~unu yanSltan ya d a taklit eden bir kopya.
eidos. Platon'un, gorunu~ler dunyas1n1n
ustunde ayn bir dunya meydana getiren akdla anla~llabilir idealar ya da
Formlar i~in kulland1~1 Yunanca terim.
eigenwelt. Almancada benin kendi dunyas anlam1na gelen, fakat varolu~~u
felsefede benin, her ki~inin kendi kendisiyle olan ili~kisini tarumlamak i~in
kullanalan terim.
Kendi ba~1na, ayru ba~lamda ge.;en
di~er terimlerden yahtlanm1~ olarak ele
ahnd1~1nda pek bir anlam ta~1mayan eigenwelt terimi, ki~inin ba~ka ki~ilerle,
.;a~da~lanyla olan ili~kilerini gosteren
Mitwelt, ve ki~inin .;evresiyle olan ili~
kisini g6steren Umwelt'le birlikte kullanlldl~l zaman, varolu~.;u felsefenin
lemel u.;lulerinden birinin ogesi olarak
an lam ve de~er kazarur.
Einstein, Albert. 1879-1955 ydlan arasJnda ya~am1~ olan Alman asllh A.B.D:li
fizik.;i.
Yirminci yuzyahn ba~laranda geli~tir
di~i kuramlanyla ilk kez olarak kutle
ile enerjinin e~de~erli~ini kan1tlama~
olan Einstein, zaman, mekin ve ki.itle.;ekimi uzerine tumuyle yeni du~unme
tarzlan onermi~tir. Einstein, ozel ve
genel rolativite kuramlanyla, yahuzca
Newton fizi~inden de~il, fakat Euklei- .
des geometrisinden de kopu~u simgeleyen buyuk bir bilim adamrd1r.
ekberiye. tslAm du~iinurii Muhyiddin
tbn Arabinin tasavvuf felsefesine, vahdet-i vucud anlay1~1na verilen ad.
Bir tiir idealist pantei.zmi ya da panenteizmi savunmu~ olan Arabi, varh~1n
birli~ini one surer. Ona gore, varolan

eksik
her~ey

Allah"1n birliginden ibarettir.


Evren, sonsuz olan tannsal imkanlarm
bir zuhuru ya da ortaya -;lkl$mdan
ba~ka bir ~ey degildir. Ba~ka bir deyi~
le, evren ile Allah'1n birligini savurunak
yerine, ger-;ek varhgm yalntzca sonsuz
bir imkanlar alaru oldugunu, Allahn
varhglndan ibaret bulundugunu one
siiren Arabi'ye gore, evren Allah1n ortaya -;1k1~l ve tecellisi olarak varolur. Bundan dola}n, gozle goriilen ve dii~iiniilen
biitiin varhklann kokii olan gi.zli varhk
ne akd, ne de duyular yoluyla bilinebilir. Evren, ger-;ek varhg1n ge-;ici bir golgesidir. lnsan, ~u h~lde varhg1 bilemez,
ancak ve ancak kendisini, nefsini bilebilir; Allah' ise, yaln1zca kendisini bildigi
i-;in bilebilir.
eklem [Os. mantrki ameliye; ing. connective;
Fr. connecteur; AI. junktor]. Belli say1da
onenneden yeni bir onerme kunnaya
yarayan deyim. Bir ya da daha fazla degi~mez ya da formdan, yeni bir de~~
mez ya da form meydana getirmek i-;in
kullanllan sembol.
Soz konusu degi~mez ya da formlar,
onermesel degi~mezler ya da onerme
formlan old ugu zaman, eklem, onerme
eklemi diye ge-;er. Onenne eklemlerine
omek olarak degilleme, tiimel evetleme,
tikel evetleme, ko~ul ve kall1hkh ko~ul
eklemleri verilebilir.
eklemleme [ing. articulation; Fr. articulation; AI. artikulation]. 1 Dilde, akcigerlerden gelen havarun belli birtalom konumlara sokularak, ses yoiWlun kimi
bolgelerde daralmas1 ya da kapanmas1
yoluyla sesler meydana getirip ag1zdan
-;karma. 2 Daha ozel olarak da, iki fankb oge ya da unsurun belirli ozgiil ko~ul
lar alhnda birbirleri.ne baglanmasna,
birbirleriyle temas kurmasma ilnl<An
veren ili~ki tiirii ya da tarz1.
Bu anlamda eklemlemenjn en onemli
ozelligi, onun yasa benzeri zorunlu,
ebedi ve degi~mez bir ili~ki ya da bag
olmay1p, belirli birtakun siire-;lerle destenmesi ve silrekli olarak yenilerunesi
gereken bir bag olmas1du.

287

ekonomizm [ing. economism; Fr. economisme]. Toplum ve siyasi tarihe ili~Jcin


a-;1klamadat diger faktor(eri biiyiik ol-;ude goz ard1 ederek, tum iiyle ekonomik
geli~meleri vurgulama, on pl&na -;Jkar
ma anlay1~1. Her tiir toplumsa), siyasi ve
kiiltiirel faaliyeti ekonomik temel yoluyla a~klayan, ustyap1n1n kendisinin bag1ms1z bir anlarru olabilmesini kabul et
1neyen indirgemeci gorii~.
Genelde, tMarks'1n tarihsel maddeciligini ifade ebnek i-;in kullarulan ekonomizm terimi, ideolojik miicadelenin
onemini vurgulayan Marks, tEngels ve
tGramsci tarahndan, i~-;ilerin, siyasi
miicadeleyi siyasi partilere b1rakarak,
yaln1zca dogrudan ekonomik -;1kar Ian
i-;in .mucadele etmeleri gerektigi ~eklin
deki sendika anlaya~lnl, sosyalizmin
yalniZca ekonomik egilim ve yonelimledn geli~imi.ne bagh olarak neredeyse
kendiliginden ortaya -;1kan bir evrilnin
sonucu olacagll\1 savwtan hareketi ifade
ehnek i-;in kullanllma~tu.
eksik [ing. incomplete; Fr. incomplet; AI. unvollstandig]. Bir boliimii, unsuru, par-;as1
olmayan, tamamlanmam1~; bir ~eyden
yoksun bulunan i-;in kullandan s1fat.
Bu baglamda, olduk-;a s1ntrh say1da
gozlemden hareketle, nedensel bir ili~
kiyi ifade eden tiimel bir onenneye
ula~ma i~lemine eksik tiimevanm ad1
verilir. Tiimevarun konusunu ilk kez
olarak, metodolojisinde ele alan Aristoteles, birka-; duruln ya da omekten ha~
reketle tiimel bir sonuca ula~an eksik
tiimt!vavanm1n daha -;ok hatip tarafmdan kullanlldlglnl one siirmii~tiir.
Alman manhk ve matematik felselecisi
tFrege tarahndan ortaya konan deyim
tiirune, kendilerinin dogrudan bir gondergesi ya da bir referaMI olmamakla
birlikte, i~nde yer aldakJan tiimceye bir
anlam, ve anlam1 araahg1y la da bir referans kazandumaya katk1da bulunan deyimlere eksik deyimler denir. Bu deyimlerin eksik olmalanrun nedeni, onlann
dogrudangonderimleri bulwunamasdr.
Eksik deyimlere omek olarak 'iyidir', 'kotiidiir' benzeri yuklemler verilebilir.

288

eksik iinermeli tasrm

bte yandan, bilim felsefesinde, ne karutlanabilir ne de ~i.iri.iti.ilebilir bir formi.il i~eren teorinin Ierne! ozelli~in.in
eksiklilik oldu~u soylenir.
eksik iinermeli tastm [ing. enthymeme;
Fr. enllrymeme; AI. enthymem]. Onci.illerinden biri ya da sonucu sakh tutularak, yani onci.illerinden biri ya da di~eri
dile getirilmeden yaprlan tas1m ti.irii.
Eksik onermeli tasrm, i.i~ ayn gruba
aynhr. Buna gore, tasrmm ilk onci.ili.i
sakh tutuldu~unda, buna birinci srradan
eksik onermeli tasmr, buna kar~m tastmm ikinci onct.ili.i sakh h.rtuldu~unda,
buna ikinci srradan eksik linenneli tasrm,
ve nihayet tastmm sonucu sakh tutuldu~unda, buna da ii'iincii srradan eksik
onermeli tasrm adt verilir.
ekzoterik [Dt~an anlamma gelen Yunanca 'eksoterikos'tan; ing. exoteric; Fr. exotlrique; AI. e:toterisch]. Ezoterik de~il de,
herkese ao;tk olan. Gizli olup, yalruzca
se~kin ve iisti.in yetenekli birka~ ki~iye
aynlmt~ olmak yerine, halk tarafmdan,
herkes~e anla~tlabilir olan.
Di.i~i.incelerin, inan~ ve o~retilerin uzman olmayan stradan insanlann anlayaca~r ~ekilde sunulu~uyla ilgili olan.
t Aristoteles'in okulun dt~mdaki insanlar i~in yaztlmr~, kolayca anla~tlacak
eser lerine i~aret eden stfat.
Elea Okulu [ing. Elealics; Fr. Ecole t!Uatique]. ilk~a~ Yunan felsefesinde, tParmenides tarafmdan, Gi.iney italya'da bulunan Elea kentinde kurulmu~ olan okul,
ya da varh~m birli~ini ve de~i~mezli~i
ni savunan Pannenides'le, izleyicilerinin
gorii~lerine veri! en ad.
Elea Okulunun gorii~i.i mutlak bir birdlikle belirlenir. Var olan birdir, hareketsizdir, yarahlmamt~hr, yok edilemez
ve de~i~mezdir. Hi~ten hi~bir ~ey do~
mayaca~ma gore, o varh~a gelmi~ de~ildir. Bir olan de~i~mez de, zira onun
de~i~mesi, var olanm var olmayan
haline gelmesi demektir. Bundan dolayt, evrende, gori.ini.i~teki ~oklu~a kar~m. ger~ekte biiti.inU kaplayan tek bir
maddt varhk vardtr. tZenon hocastrun
soz konusu bircili~ini, de~i~meyi, hare-

ket ve si.ireci betimleyecek bir dilin ozi.i


itibariyle ~eli~ik oldutunu ortaya koyan
paradokslanyla savunmu~tur.
elenkhos. ilk~a~ Yunan felsefesinde, itiraz edilen bir onermenin ~eli~i~ini ortaya koyan tasun veya ~i.iri.itme; daha
ozel olarak da, tSokrates'in kar~tsmda
ki tarh~mactlara uyguladt~l ~i.iri.itme
yontemi.
Ki~inin kendi ~abastyla kazarunadt~l,
kendisine mi!ll etmedi~i bir bilginin
bilgi olmadt~ma inanan Sokrates, insanlara, sa~dan soldan derledikleri
malwnatlarla yetinmek yerine, bir ~eyi
ger~ekten o~renmek i.izere, bir bilgi
ara~hrmasma giri~meleri i~, ger~ekte
bilgisiz olduklanru gostermeye ~ah~
mt~hr.

Sokrates, bu ama~la tarh~mala


nnda, hi~bir yen.i gorii~ ve o~reti ileri
si.irmeyip, kar~tsmdaki ki~inin gorii~le
rini ahm~ ve uygun sorularla bu yarut
ve gorii~lerin i~erdi~i ~eli~kilere i~aret
ederek, onun yarul)aruu ~i.iri.itmi.i~ ve
ona bilgisizli~ini !lostermi~lir.
eletlirel aktlcthk [Ing. critiCJll rationalism;
Fr. rationalisme critique]. 1. Bir rasyonalist olmakla birlikte, tSpinoza, tOescartes ve tleibniz'in felsefede matematiksel yontemleri benimseyen,. insan zihninin ger~ekli~i rasyonel analiz yoluyla
bilebilece~ini savunan klasik aktlah~t
na kar~1 ~tkan Alman filozofu tKant'm
aktlcth~t.

Felsefenin matematiksel yontemi kullanabilece~ini savunan filozofun yarulmakta oldu~unu dile getiren Kant, once
aklm gi.i~lerini analiz ederek, onun neyi
bilip neyi bilemeyece~in.i ara~ttrml~ ve
insan zihninin ger~ekli~i oldu~u ~ekliy
le de~il de, kendisine goriindi.i~ ~ek
liyle bilebilece~i sonucuna vannt~hr.
2 Ele~tirel aktlcthk deyimi, aym zamanda tPopper'm bilimsel bilginin
do~rulatna yoluyla ve birikerek de~il
de, smama yarulma ve dolaytstyla ele~
tiriye dayanan bir yanh~lama yoluyla
ilerledi~ini savunan ve k!Asik pozitivizmin aktlcth~tm ve do~rulamacth~mt
dogmatik bulan bakt~ a~tst ve yakla~t
nu i~in kullaruhr. Ttpkt Kant'ta oldu~u

elettirel metafi:tik

gibi, burada da ele~tirel akllcthk, empirizmden ziyade, dogmatik bir akdcab~a


kar~attu. Popper'an soz konusu ele~tirel
akllcah~ana gore, bilgiye yonelik ara~br
ma mtimkun olmakla birlikte, yontemi
itibariyle farkbhk gosterir. Bilimsel bilginin yolu, hipotez i~levi gorecek cesur
tahminler yapmaktan ve daha sonra bu
tahminleri ddd1 ve sak1 bir sanamaya
tabi tutmaktan J;e~er.
ele~ tirel bircilik [ing. critical Pnonisnz; Fr.
nronisme critique; Al. kritisch monismus].
1 Ontolojide, ger~ekli~ sayaca bir oldu~unu ve birli~in gorunu~teki c;oklu~u
a~ta~ana ve kucaklada~tni savunan ger~eklik goru~u. insantn ger~ekli~e ili~
kin deneyilnlerinde i~erilen ~ok sayada
o~eye kar~ln, ger~ekli~in ozu itibariyle
bir oldu~unu savunan metafiziksel anlaya~.

2 Ele~tirel bircilik, epistemolojik bir ~er


~eve i9nde
oldu~unda,

ve bilgi ili~kisi soz konusu


ozne ya da algalayan bireyin, nesnel olarak varolan ve algalanan
nesneyle bir oldugunu, oznenin nesneye
onda bulunmayan niteli.kler katta~ana savunan goru~u ifade eder.
ele~tirel do~alcahk [tng. critical naturnlism; Fr. naturalis1ne critique; AI. kritisch
nnlurnlismus]. Do~alca baka~ at;~sana korunakla birlikte, himuyle mekanik ya
da anaddeci bir ger~eklik yorumu nun
yetersiz oldu~unu, ger~ekli~in zihin,
ya~aan ve de~er turunden yuksek duzeylerinin yalruzca hareket halindeki
maddeyle a<;lklarup yorumlanamayaca~ana savunan ve daha yuksek urun ve
de~erlere ili~kin sa~lam bir a~Jklama ve
yorum ic;in evrim fikrine dayanan do~alcahk anlaya~ma verilen ad.
elettirel idealizm [ing. critical idealism;
Fr. idealistue critique; AI. lcritische idealislnu.s]. Epistemoloji veya bilgi konusunda, em pirizmle akllcah~an bir sentezini
yapan unlu Alman filozofu tKant'an
kendi bilgi teorisine, bu bilgi teorisinin
fenomenal d uzeyde sergiledi~i idealizme verdigi ad.
Bilgi anlaya~anda ozneden yola ~II<an,
oznenin nesneleri yansatb~ana de~il de,

289

nesnelerin zihnin kahplanna uydu~unu


ve dolayasayla insanan ancak ve ancak
kendi yarattaga fenomenleri bilebilece~i
ni savunan Kanfan bilgi teorisine, o felsefesine once ele~tirel bir analizle, insap
1un neyi bilip neyi bilemeyece~ine
ili~kin bir ara~hnnayla ba~lada~1 i~in
bu ad verilir.
ele~tirel metafizik [ing. critical metaphysics; Fr. metaphysique critique]. tngiliz filozofu tHwne'la unlu Alman du~unurii
tKant'm geleneksel metafizi~e ~iddetle
kar~ ~akan, spekulatif metafizik kar~a
sanda el~tirel bir tavar tak1nan anlaya~lan i9n kullarulan deyim.
Buna gore, Kant metafizik~inin gundelik tecrubeye uygulanan veya gundelik
deneyimden turetilmi~ kavraanlar kullanda~ru, ve metafizik yaparken soz konusu kavramlann tecrubi temellerini
adeta unuttu~unu one surer. Ona gore,
klasik anetafizi~in yapta~a ~ey, yani bilgimizi, deneyim alaru i~in ge~erli olaru
deneyimle hi~bir ili~kisi bulunma yan
bir alana ta~amak suretiyle, arttanna yonunde bir giri~im me~ru olmada~a gibi,
sonu~uz ve anlamsaz olmak durumundadar. Kanftn el~tirel metafizi~inin
soz konusu olumsuz boyutu geleneksel
metafizi~in olanaksaz oldu~unu, deneyim o~esinden yoksun olan kendinde
~eyin bilinemeyece~ini ortaya koymaktan meydana gelir.
Bununla birlikte, onun metafizi~inin
bir de olumlu tarafa vardar; ~unku, o
ahlaka metafiziksel bir temel sa~lamak
isterken, bilinemez oldugunu soyledi~i
nihai ve en yuksek ger~eklik olarak
kendinde ~eye olwnlu bir rol verir:
Ahlakan buyruklannan otoriter kayna~
olma rolu.
A ynr ~y, tarihsel olarak Kant' tan once
gelen Hume i-;in de g~rlidir. Locke ve
Berkeleyden miras ald1~1 empirist anlayr~an sonucunda, bizim zihinden ba~amslZ nesneleri de~il de, zihindeki idep
leri, duyum ve duygulann ge9ci izlenimlerini bilebilecegimizi goren Hume,
bu temel uzerinde surekli olarak varolan
ve birbirlerini kar~ahkla olarak etkileyen

:290

elettirel pozitivizm

maddi ~eylerle insanlardan meydana


gelen d1~ dunya resmimizin rasyonel
olarak temellendirilip hakh kdmamayaca~nu one sunnu~tur. Ruhun, Tann'mn
varolu~u kamtlanamad1~1 gibi, d1~ dunyaJUn varolu~unu da karutlamak mumkiin de~ildir; bu da, Hume'un el~tircl
metafizi~inin, geleneksel a priori metafizi~e tav1r alan olumsuz boyutudur. Fakat,
o da burada kalmaz, imgeleme olumlu
bir rol yukleyerek, bizim onun sayesinde
d1~ dunyanm varolu~una inandl~lmiZI
savunur.
ele~tirel positivizm [ing. critical positivism; Fr. positivisme critique; AI. kritische
pozitivismus]. 19. yuzydm sonlanna
do~ru E. tMach ve R. tAvenarius tarafmdan one surUlmu~ ve daha sonra unlu
Rus devrimcisi tLenin tarahndan idealizme yol a~b~l gerek~esiyle ~iddetle ele~ti
rilmi~ olan pozitivizm turu.
Di~er pozitivistler i~in oldu~u gibi,
Mach gibi ele~tirel pozitivistler i-;in de,
tek ger~ekli~i meydana getiren olgular,
birbirlerine ba~h olan ve birbiriyle belli
ili~kiler i-;inde bulunan, goreli olarak
dura~an duyum obekleridir. Daha do~
ru bir deyi~le, duyumlar, hem fizi.ki cisimlerin ve hem de algdann ya da benin
kurulu~unda veya olu~umunda i~e kan~an temel ve basit o~elerdir. Ele~tirel
pozitivistlere gore, sOZ konusu O~eler,
fizild ya da psi~ik olmamalan anlamtnda, notr olan o~elerdir. Ele~tirel pozitivizmde, i~te bundan dolay1, fiziki olanla
psi~ik olan arastnda tozsel bir farkhhk
kalmaz, zira bir ~y, bu bak1~ apsmdan
bir duyumlar ya da tikel tecrubeler o~
~inden ba~ka hi~bir ~ey de~ildir ve o
~eye ili~kin du~unce de, soz konusu
duyumlar obe~inin algdanmasmdan
ibarettir.
Ele~tirel pozitivizmin gozunde bilim ve
genel olarak bilgi, yalruzca organizmarun, sonsuz bir duyumlar kUtlesiyle
ba~ ~1kmak, bu kutleyi anlamlandirmak ve bu duyumlann 1~1~mda, kendi
varh~m1 koruyup surdurecek ~kilde
eylemek i~in kulland1~1 bir ara-;hr.
Bilim, bu bak1~ a~1smdan tema~a ve me-

rak.J giderme amac1 ta~1yan teorik bir etkinlik olmay1p, en az eylem ilkesini hayata ge~iren ve organizmarun ~evresine
daha iyi bir bi~imde uyum sa~lamas1ru
ama~layan bir etkinliktir.
ele~tirel realizm [Os. lzakikiyei tenkidiye;
1ng. critical realism; Fr. rtalisme critique;
AI. kritische realismus]. 1nsan zihninden,
insarun alg1 ya da kavray&~mdan ba~nnslZ olan nesnel bir dunyamn varoldu~unu kabul eden, fakat bilme ili~ki
sinde he~eyin nesnel oldu~unu one
surmenin onemli birtak1m gu~lUkler
i~erdi~ini vurgulayarak, naif bir realizmden aynlan bilgi goru~u.
Sa~duyunun, zihinden ba~ImSIZ fiziki
~eyler dunyasma duydu~u inanc1 koruyan, fakat fizikf nesne ya da ~eylerin
bize, alg1sal durumlarda do~rudan
do~ruya ve homojen olarak sunulmadi~ml dile getiren goru~ olarak ele~tirel
realizm, tarihsel bak1mdan tidealizmin
ardmdan gelir. Buna gore, el~tirel realizm idealizmin, bir ~eyin algilandl~l
z.aman, zihnin bir nesnesi ya da zihin
i~in bir nesne halirie geldi~i goru~unu
kabul etmekle birlikte, buradan, bir
~eyin algllanma d1~mda, zihinden ba~unsiZ bir varolu~a sahip olmad1~1 sonucunun ~lkmadi~Inl dile getirir.
eleti.rel sosyoloji [1ng. critical sociologit;
Fr. sociologie critique]. <;ok buyuk ol~ude
Frankfurt Okulu'ndan esinlenmi~ olan
~a~da~ sosyoloji anlay1~1.
tFonksiyonalizm ve be.nzeri geleneksel
sosyoloji teoiilerini, bunlann kapitalist
toplumlardaki kurumlann ve uygulamalann savunulmasU\a hizmet etmekten
ba~ka bir ~ey yapmad1~1 gerek~esiyle
kar~1 ~1kan el~tirel sosyoloji, kendi i~le
vini, ~a~da~ kurwnlann forme! de~erle
ri ve hedefleriyle aktiiel uygulamalar
arasmdaki uyu~mazh~1 gozler online
sermek olarak tarumlam1~hr.
ele~tirel teori [tng. critical theory; Fr.
theorie c:ritique; AI. kritische theorie] Yirminci yuzyd du~uncesinde, tFrankfurt
Okuluyla birle~tirilen toplumsal analiz
tarz1.

Tilin kapah sistemleri ele~tiri yoluyla


~oz1neyi ya da y1kl nay1 ama~layan cle~
tirel teori, ele~tirinin daha ~ok tHegel'deki versiyonundan yola ~1krru~ ve
dolay1s1yla da, ele~tirinin oncelikle ozele~tiri ~eklinde ger~ekle~mesi gerekti~i
inanc1n1 hayata gec;irmeye ~ah~m1~hr.
Ele~tirel

teorinin +Adorno, tHorkheimer, tMarcuse, tHabermas gibi sahipleri, insan1n toplumsal ele~tiri yo1uyla,
baskllardan kurtulup ozgtirle~mesine
katk1da bulunan her felsefi gorii~ s1cak
bak1nakla birlikte, daha ~ok Marksist bir
~er~eve i~inde kalm1~lard1r. SOz konusu
ele~tirel dii~iiniirler, oncelikle toplumsal ~1karlann, ~ah~ma ve ~eli~kilerin
dii~iincede nasd ifade edildi~i ve bask1
sistemlerinde nasd iiretildigi yle ilgilenmi~lerdir.

Bask1c sistemlere ili~kin incelemenin


tahakkiim ve bask1run kokleri konusunda uyan1~a yol a~aca~1n1, ideolojileri geriletip bilin~lenmeyi luzland1raca~ru
one siiren ele~tirel teorisyenler, kapitalizmin oldukr;a luzh ve temelli bir bi~
de de~i~mesinden dolay1, Marks1n ondokuzuncu yuzyll kapitalizmiyle ilgili
ele~tirisinin meydana getirdi~ genel
~er~eve i~nde kahnarun imkanslZ oldu~unu savunmu~lard1r. Bundan dolay1,
Marksizmin ~a~da~ ko~ullann 1~1~1 albnda yenilerunesinin ya da yeniden k u
rulnlas1run gereklili~ini savunan Frankfurt Okulu dii~iiniirleri, felsefenin yerine bilimi ve devrimci prati~i ge~iren ortodoks Mar ksizmden ~ok temelli bir bic;imde aynlarak, felsefeyi on plAna ~~
kartm1~lar ve Lukacst1n, Markst1n kendi
el~tirel yonteminin, on un o~retisinin
i~eri~inden ~ok daha biiyiik bir onem
ta~1d1~1 gorii~iinii benimseyerek, K.
Marks'1n ele~tirel yontemini 'ele~tirel
kuram' ~eklinde yorumlay1p uygulaml~lardu.
El~tirel

teori, en iyi bir bi~mde, ortodoks Marksizmle olan soz konusu farkhh~1na ek olarak, zaman zaman negatif
felsefe diye nitelendirilen tpozitivizmin
ilkeleriyle olan kar~1thk, ki bu kar~1tll.k

birinci kar~1th~1n da te1nelinde bulunmaktadir, araclll~Iyla ifade edilebilir.


Buna gore, pozitivizmin bilginin duyudeneyinin sonucu oldu~unu dile getiren
tempirizminin tersine, ele~tirel teori
belli bir akllcih~1n ifadesi olmak durumundadir. Ele~tirel teorisyenler, bilgimizin ve ortak insanh~unlZLll kayna~lnda, her birimizin rasyonel varhklar
olma1n12 olgusunun bulundu~unu one
siirerler. Hegel ger~ek olan1n rasyonel
oldu~unu soylemi~ti. Ele~tirel teoriyi
benimseyen Frankfurt Okulu dii~iiniile
ri ise, ger~ek olarun rasyonel obnas1 gerektigini one surer. Rasyonalite ise,
ele~tirel teorinin bak1~ a9s1ndan, formel manhktan ziyade, te2 ve antitezlerin oziimlenip, ~eli~kilerin yeni sentezlere donii~tii~ti diyalektik bir dii~tilune
siirecini ifade eder.
Boyle bir rasyonalite anlaya~1n1, savunucularllUil ~ok de~er bulduklan bir
iitopik dii~iince tarz1yla bir araya getiren el~tirel teori, buradan rasyonel bir
toplum idealine veya iitopyastna yonelmi~tir. Madem ki bizler, insan varhklan
olmam1z hasebiyle, rasyonel dii~iinme
yetene~ine sahip bulunmaktayaz, oyleyse rasyonel bir toplu1n, tiim iiyelerinin
~evrelerini yaratmak ve donii~iime u~
ratmak i~in varolduklan, soz konusu yaratma ve donti~tiirme siirecine fiilen ve
bir biitiin olarak kabld1klan bir toplum
olmahd1r. i~te bu yakla~1m, ele~tirel teoriyi benimseyenlere, varolan Bahh kapitalist toplumlann ele~tirisinde kullanilacak temel ol~tU sa~lar: Batth modem kapitalist toplum, ldmi toplumsal
kesimleri ekonomik ve politik kablurun
d1~1nda b1rakan, veya birtak1m toplumsal gruplan sistematik bir tarzda tahakkiim albna ahp gii~siizle~tiren irrasyonel bir toplumdur. SOz konusu standart,
el~tirel teorinin en onemli savW\uculanndan biri olan Jiirgen Habermasta
farkh bir modelle donii~ii1ne u~rar.
Rasyonel dti~iinme yetisine sahip varhklar olmamtz olgusW\dan de~il de, h~
pimizin semboUer veya bir dili k ullan-

292

elettirel trori

1namiz olgusundan yola :;1kan fi!ozofun


utopyasl ise, nitekim hi~ kimsenin soyletn da~ana itihnedigi, tum bireylerin
ger~ek bilgiye eri~ipl kamusal tarh~ma
ya etkin bir bi~imde katdabildikleri bir
ideal konu~ma durumudur.
Ele~tirel teorinin akllclla~1 ile pozitivizmin empirizani aras1ndaki kar~athkl
ayn1 zamanda bir ele~tirel teori I geleneksel teori karIth~l olarak da ifade
edilebilir. Geleneksel teoriyi, a) empirist
bir bilin1 anlay1~1n1 uygun, yeterli ve
do~ru bir bilim goru~u olarak goren ve
b) her tur bilginin doga bilhnleriylel
ozde ayn1 bili~sel yapaya sahip olmas~
ve dolaysyla da, doga bilhnlcrinin
yonteminin insan ve toplum bilimlerine
de uygulanmasa gerekti~ini savunan bir
teori olarak tannnlayan ele~tirel kuram,
bu teoriye kar~1 toplumsal alanla insanln d 'lin yas1nda, do~ a alananda old u~u
gibi, ezeli-ebedi ve degi~mez hakikatler i~in verili bir temel olmada~na one
surer. Rasyonel bir topulumun veya rasyonel bir toplu1nsal varolu~un henuz
varolmad1~1na savunan ele~tirel teorisyenler boyle bir toplumu ele~tirel teorinin amac1 yaparken, eri~ilmesi gereken
hedefi gosterirler. Buna uygun olarak,
geleneksel teorinin sozde ~lkar gozetmedi~il do~ru bilgiye ula~mak d1~1nda
bir ama~ ta~1mad~ yerdel ele~tirel
teori once geleneksel teorinin olumsuz
sonucunu gosterir yani do~ a bilimlerinin yonteminin insana ve insanla dogrudan do~ruya ilgili olan konulara uygulanmasarun insarun potansiyel gu~le
riyle ozgurhi~unun yadsanmaslndan
ba~ka bir ~ey olmadl~lni ortaya koyar
ve sonra da, kendi en temel ilgisini dile
getirir: insanln ozgiirl~imi.
Bundan dolay~ el~tirel teoril yuldendi~i varolan yapdan ele~tirme gorevine
ek olarak, insarun ozgiirl~imi ic;:in radikal bir toplumsal de~i~1neyi ba~latma
aanaa gilder. Buna gore, ele~tirel teoril
insarunl varolan toplumsal duzenin ihanal ctti~i potansiyellerini ortaya ~lkar
nak durumundadar. Frankfurt Okulu
I

du~i.inur!erine

gore, el~tirel teor!l Aydnlanma biliminin veya pozitivizmin


tek yanh akdcd1~1run sanarh kaynaklanndan daha fazlasma ihtiya~ duyar; sanata, utopik du~unceye, fantazi ve iangeleme i~te bunun i~inl e~deyi~le insan1n
bashnlnu~ gii~lerinin, varolan toplumsal d'lizen taraflndan iJunal edihni~ potansiyellerinin su yuzune ;U<.anlmas1 i~in
ihtiya~ vardLr.
Ele~tirel teori, utopik du~un.ce geleneginden koparak, pozitiviz1nin olumsuz
etkisi albnda kalan ortodoks Marksiz1ni
de, yani Marksn du~uncelerinin pozitivist bir yakla~amla fosille~tirilmesi veya
dondurulmasa i~leanini de ~iddetle
ele~tirir. Buna gore, ele~tirel teorisyenlerl determinist bir toplum biliminin kapitalizmin te1nel yasalann1 saptayaca~1
ve onun gelecekteki ~oku~unu tahmin
edebilece~i anlayt~an1n, Dogudaki Stalinizlnin ve Bah'da da Stalinizme sadak
komunist partilerin buyuk yanh~lan
nln en onemli kayna~1 oldu~u ~eklin
deki sert ve a~1r ele~tiriyi ~ekinmeden
dile getirmi~lerdir. Ba~ka bir deyi~le,
Frankfurt Okulunun ele~tirel kura1n1
benimseyen mensuplanna gore, tarihsel
maddecili~in bilimsel stati.isu, ya da pozitivizm kaynakh bilimsellik iddias1,
parti liderleriyle entellektuellerini el~
tiriden korumu~tur. Teorinin sozde bilimselli~i~ ahlaki ya da siyasi konulan
teorik ya da tcknik uzmanhkla ilgili konulara donu~turmek suretiyle, Bol~evik
partinin demokratik merkeziyet~ili~ini
hakh kdm1~hr. Kararlar, suadan i~~iler
ya da koyluler tarafanda~ de~il de,
Marksist teori ~ok aynnbh olarak ve derinlemesine bilenler taranndan ahrunahdu. ~u haldel Sovyet Marksizanindeki
burokratik otoriteryanizmi do~uran ~ey
Franldurt Okulu du~iini.irlerine gl5rc
Marks'1n kendisinden ziyadel pozitivizmin kendisidir.
Ortodoks Marksizmin geleneksel ekonomik a~aklama modellerinden veya
ekonoanik detenninizminden uzakla~an ele~tirel teori, bir yandan bir ideoI

loji ve siyaset ele~tirisi geli~tirirken, bir


yandan ara~sal aktlcthkla modem Bah
toplumlannda gti~lenen totaliter hakiIniyet tarz1n1 analiz ehni~tir. Aydinlantna ve pozitivizmle 1nodemlige ili~kin
degerlendirme ve ele~tirilerinde ~ok
btiyi.ik ol~tidel tinlti sosyolog Weber'in
toplu1nun rasyonalizasyonuyla ilgili go
rti~lerine dayanan ele~tirel teorisyenler,
bu bagla1 nda btirokrasi ve kapitalizmin
tek yanh bir akllr.1hgt, ara-;sal akllcihg1
te1nsil cttigini one stirmti~lerdir. Ele~ti
rel teorisyenlere gore, btirokrasi ve kapitalizm toplumu, saptannu~ olan belirli ama~lara en iyi ve saglam bir bi~imde
ula~ma olanag1 verecek ara~lann se~i
miyle ilgilenen formel akilc1hk a~tstn
dan rasyonalize eder. Ve toplumun bu
a~1dan rasyonalizasyonu, ele~tirel teorinin savunuculanna gore, birtakun irrasyonel sonu~lann ortaya ~~kl~Inl engelleyemez. Dahas1 ara~sal akll dtinyay1 ve
ba~ka insanlan konu ahr ve degerlendirirken, onlan nasll somtirebilecegimiz
sorusunu temele koyar. Olgu/ deger aynnuni benimserken, degerlere bilgi ve
ya~amda son derece onemsiz bir rol
verir. Modem toplumlara ozgti soz konusu dti~tinme tarz1, totaliter yoneti1n
tarzt ve tahakktim arzusuyla yak1ndan
ili~kilidir.
Bu a~1dan

ele ahnd1g1nda, ele~tirel teorinin esas hedefinin ara-;sal akllcalak,


ve ozellikle de doga bilimlerinin ger~ek
bilginin tek ge~erli ttiri.i olma iddias1
du. Bundan dolay1, ele~tirel teori, son
~oztimlemede bililnin ve kapitalizrnin
te1nellerine ili~kin bir ele~tiri ve analiz
olmak durumundadu.
ele~tiricilik [Os. tenkidiyye mezllebi; ing.
criticism; Fr. criticisme; AI. kritizisnzus].
Alman dti~tin tirti Kant'1n felsefesinde,
akhn ve bilginin dogas1n1 konu alan
ara~hrmaya ve insan1n bilgi yetisini
sorgulama tavnna verilen ad.
Hem ku~kuculuktan ve hem de dog
1natizmden sak1nmak isteyen tKant, bir
yandan tHume'un bir~ok gorti~tinti
payla~makla birlikte, onun ku~kuculu
gunu kabul edilemez bir tavu olarak

degeriendirirken, bir yandan da metafizik~ilerin tdogmatizmine, varhkla ilgili


temelsiz spektilasyonlanna kar~1 ~Ik
mt~hr. Bundan dolay1, onun felsefesine
ele~tirel felsefe adt verilir, ~i.inkti bu felsefe oncelikle insan akhn1n gti~lerine,
belli ba~h yetilerine ili~kin bir analizden olu~ur.
Kendisinden onceki metafizik~ilerin en
yuksek varhg1n dogas1yla ba~ka varhklar hakklnda, kendilerini dogrudan ve
araasaz tecriibenin otesine gottiren tar
h~malara girdikleri yerde, Kant, bu ~er
~eve i~inde, oncelikle insan akhntn kendisine bu ttirden tarb~ma)ara girme
olanag1 verecek yetilere sahip olup olmadtgl ~eklindeki ele~tirel soruyu ya
n1tlamaya ~ah~m1~hr. Kant'1n da tespit
etmi~ old ugu gibi, geleneksel anlamda
1netafizik, ~eylerin, yani dunyan1n,
Tannrun ve ruhun ger~ek dogalan, evrenin ba~1 sonu konusunda, yaln1zca
akla kullanarak bir bilgi elde etmeye ~a
h~an te1nel felsefi disiplin olarak degerlendirilmi~tir.

Metafizikte boyle bir bilgiye yahuzca


akll yoluyla ula~Ilmaya ~ah~1hr, ~tinkti
duyulann tan1khg1na dayanan empirik
bilgi hem, ger~ek anlamda bHginin en
onemli ozelligi olan, kesinlikten yoksund ur ve hem de bize, ~eylerin kendilerinin te1nel dogalanna, bunlar duyular taraflndan algtlanamayan konular olduklan i~in, ntifuz ehne olanag1 vennez.
Bundan dolayr, Kant kendi ele~tirel
bakl~ a~ISindan, metafizik~ilerin, insarun, kendisine duyu-deneyinde verihneyen bir ~eyi yaln1zca akbyla bilip bilemeyecegini ara~hnnazdan once, Ristem
kurmaya kalkl~malann1 son derece temelsiz ve aptalca bir ~ey olarak gortir.
Bu kavray1~1n bir sonucu olarak, o felsefesinde, akh.mlzin bilgi edirunek i~in giri~tigi ~abay1, deneylerimizin nereden
geldigini, neleri bibnemizin olanakh ol
dugunu te1nel problemler olarak ele
ahr.
~u halde, Kant'1n felsefesi oncelikle bilginin incelerunesi ve ele~tirisiyle ba~lar.
Buna gore., ele~tirel felsefe, insan akh6

n1n giic;lerine ve bilgiye ili~kin bir analizden ve insan1n neyi bilip neyi bilemeyeceginin belirlenmesinden olu~ur.
ele~tiri ~ag1 [lng. age of critique; Fr. age de
Ia dritique]. 1 llkt;ag Yunan felsefesinde,
iki yiizydllk bir doga felsefesinin ardlndan, insan felsefesine gec;i~le birlikte,
tSofistlerin, o za1nana dek hi~bir ~kilde
sorgulanmam1~ olan kurumlara, toplumun siyasi ve hukuksal temellerine ve
dine yonelttikleri el~tiriyle belirlenen
donem; insan feJsefesinin ardtndan ba~
Iayan ve tPlaton'la Aristotelesin daha
onceki doga ve insan felsefelerini sorgulayan ele~tirici felsefelerinden olu~an
sistematik donem it;in kullantlan terim.
Felsefi du~iincenin M. 0. dordiincii
yiizydda ula~tlgr di.izeyde, Platon ve
t Aristoteles insanan bilgiye ula~trken
kulland1gl yetilerin gi.ivenilirliklerini ve
yeterliliklerini sorgulamaya ba~lamt~
Iardar. Bilgilniz ger~ekte neye dayanmaktadrr? Bilgimizin temelinde d uyular
rm, yoksa akd .m.1 vardu? Duyulanmlztn bizi gerc;eklikle ili~kiye sokabileceginden emin olabilir miyiz? Zihinsel
i~lem ve faaliyetlerimiz saglam ve giivenilir mi? Platon ve Aristoteles'in felsefeleri i~e oncelikle bu sorulan yan1tlayarak ba~lar.
2 El~tiri t;aga, daha ozel olarak da modem felsefede, 17. yiizydda lngiliz empiristi tLockela ba~Iayan ve 18. yiizyalda tKant'a dek uzanan doneme kar~1hk
gelir. Bu donemde yer alan filozoflardan
ozellikle tHume ve Kant, geleneksel me-tafizige ku~kuyla bakarak, insanm bilgi
giit;lerini analiz etmeye ve insanm neyi
bilip neyi bilemeyecegini belirlemeye t;ab~ma~lardu. Omegin, Hwne felsefenin
en onemli i~levinin, insarun kavray~
giiciinii a~an konularla ilgili bo~ ve anlamstz spekiilasyonlara son vermek oldugunu dii~iinmii~tiir. Felsefenin onun
goziinde olumsuz bir i~levi vardu ve
bu i~lev de, t;ok biiyiik ol~i.ide metafizikt;ilerin iddialannl ele~tiri siizgecinden gec;irmekten ve insan bilgisinin sanulannt gostermektetrolu~ur.

eie~tiri

yiinelimli bili~er [ing. critically


oriented sciences]. Frankfurt Okulu dii~ii
niirlerinden Jiirgen tHabermasln empirik-ana litik bilimlerle tarihsel-hermeneu
tik bilimlerden ayn ve bagtmSIZ olarak
varolu~Iann1 saptad1g1 veya ayn bir
bilim kategoz:isi olarak vazget;ilmez olduklaruu dii~i.indugu bililnler.
Bilimleri iit; farkh kategoriye a yuan Habermas'a gore, birinci bilgi tiiru dogal biIimsel bilgidir. Onun emek ve ileti~im
kategorizasyonu bagla.m.Jnda anla~ll
mak durumunda olan bu bilgi tiirii, emegin pragmatik diizleminde ortaya c;tkar. Ayd1nlanmarun araosal akllc1hgtnl
cisimle~tiren bu bilgi tiirii, amat;h rasyonel eyle1nde temellenir. Empirik-analitik
bilimler ~eklinde geli~en soz konusu bilimsel bilgi, nesnel olup dt~ gert;ekJigin
kontroliinu amac;layan bir teknik ilgi/
t;akarla diizenlenir ve bilimin teknoloji
~eklindeki uygulamas1n1 ihtiva eder. Bu
bilimler gert;ekligi bizatihi gert;eklik olarak degil de, temelde kontrol amat;h bir
bili~sel t;rkar a~1s1ndan betimler.
Habermas'a gore, ikind bilgi ya da hilim ti.irii tarihsel-hermeneutik bilimlerdir. Nesnelliklerinin temelini pragmatik
ileti~im baglanunda bulan bu bilimler
metinlerin, ifade ve bildirimlerin ya da
anlaml1 sembollerin yorumuyla ilgilenirler. Tarih, edebiyat ele~tirisi gibi bilimlerden meydana gelen bu bilimler,
eylem yonelimini ortak gelenekler i~
de mi.imkiin kllan yorumlar saglamak
suretiyle, anlama ya da daha ziyade insanlann birbirlerini kar~1hkh olarak anlamalan amac1na doniik bir ilgi/ t;1kara
hizmet eder. Bu bilimler, empirik-analitik bilimlerin tam ter.;ine, nesnelerle
arat;sal bir ili~kiyi degil de, ozneler ara
s1nda kar~1hkh bir anlama ili~kisini
gi.indeme getirir.
Birinci bilgi tiiriiniin olwnsuz sonut;lanna, ikincisinin de eksiklerine dikkat
t;eken Habermas, iit;i.incii bilgi tiiriinii,
yani ele~tiri yonelimli bilimleri soz konusu olumsuzluk ve eksikligin yarath
g1 bo~Iugun bir sonucu olarak one siir-

Empedokles
mti~ttir. Ozgi.lrle~tirmeye dontik bir

ilgi /.;1kara hizmet eden bu bilimlere, o


tikel bildirimlerin nedensel baglanuyla
ilgilerune, soylemi tahrif eden ideolojik
formlan a.;1ga .;1karma gorevi verir.
Ele~tiri yonelimli bilimlere model ola
rak psikanalizi veren Habermas, ideol~
jiyi belirli toplumsal gruplann .;Lkarlanna hizmet eden ve diger gruplara,
kendilerinin aleyhine dahi olsa, dayablan dti~tince ve deger sistemleri olarak
tammlar. l~te ele~tiri yonelimli bilimlerin gorevi, ona gore, bu ideolojileri ve
onlann koruyup stirdtirdtikleri hakimiyet ili~kilerinj a.;1ga .;1karmak, onlan
bu konuda bilin.;lendirmektir.
eleyici [tng. eliminative; Fr. tliminatoire].
Bir kategori ya da bir varltk ttirtinti yok
sayan, ba~ka bir kategori ya da varhk
ttirtine indirgeyen ak1m, yakla~m veya
disiplin i.;in kullarulan s1fat.
Bu baglamda, yads1ylc1 maddecilik
olarak da bilinen, ve Tann kavranuyla
ruh kavram1 tiirtinden maddi olmayan
~eylerin kavramlarltn, bunlarm bir anlam olmad1gm1 veya d1~ dtinyada bir
kar~lhgl bulunmad.gml soyleyerek,
sistemden elemeye ya da ttimtiyle yadsunaya c;ah~an maddeci tavua eleyici
maddecilik ad1 verilir.
Aym baglam.da, bir onerme ya da hipo
tezin dogmlugunu, ona rakjp onerme
ya da hipotezlerin yanh~hgtru gostere
rek gti.;lendirme ya da destekleme i~le
mine eleyici ttimevarun derunektedir.
Elis-Eretriya Okulu [lng. Sc/zool of ElisEretria; Fr. Ecole d'Eiis-Eretria]. M. 0. 4.
yuzy1lda, tSokrates'in ogrencisi Elis'li
Phaidon tarafmdan kurulmu~ ve daha
sonra Menedemos tarafmdan Eretriya'ya ta~mm1~ olan Okul.
Eserlerinden hi.;biri gtintimtize ula~ma
lm~ olan Okulla ilgili bilgileri, daha .;ok
Diogenes'le Cicero'nun eserlerinden derlemekteyiz. Okulun, Sokrate$'in izleyicisi olan temsildleri, daha .;ok ahlllia ilgili problemler tizerinde durmu~lardu.
tEiis-Eretriya Okulu dti~tintirlerinden
Phaidon daha ziyade diyalektikr;:i yo-

295

ntiyle set;kinle~irken, Menedemos ,.ok


btiytik ol.;tide ahlakla ilgile1uni~ ve er
demle bilgeligin birligini savunmu~tur.
EI-Kindi, Ebu Yusuf Yak'ub bin lshak.
801-872 y1llan arasmda ya~am&~ ve felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinosun gorii~lerinin bir sentezini yapml~ olan islam filozofu.
Felsefenin yonteminin karutlama, kamtlamamn hedefinin de maddeye bi.;im
kazand&ran ozleri bilmek, felsefenin
amacllUJl. ise Tann'ya eri~mek oldugunu one stiren EI-Kindrye gore, felsefi
bilginin ilk basamag1 akdytiri..itmedir.
lnsamn akdytiri.itme yoluy Ia ad 1m a dun
basitten bile~ige ve en yetkjn olana
dogru ytikseldigini one stiren filozof,
varhga aklla bir a.;&dan yakla~hg1 i.;in,
Tann'mn oztine ait Sifatlan inkar etmi~
tir. TafUl'JUn s1fatlanmn ancak olumsuz
bir bi.;imde bilinebilecegini savunan EIKindrye gore, Tann mutlak Bir'dir.
Mutlak varhk olmas1 nedeniyle, Mutlak
Bir'in ~ekli, niteligi, niceligi, maddesi
yoktur ve 0 goreli bir varhk degildir.
empati [tng. emphaty; Fr. emplzatie]. Ki~i
nin ba~ka bir ki~inin istek ve duygulanru anlayabilmesi, ba~ka bir kjmsenin
halini kavrayabilmesi durumu. Ki~inin
kendisini ba~ka bir bilincin yerine koyarak, soz konusu bilincin duygulanm, isteklerini ve dti~tincelerini, onun bu ya~antllanru o anda tecri.ibe etmeksizin,
anlayabilmesi yetenegi. Ki~inin, kendi
zihninde ya da i.;inde, ba~ka bir ki~inin
roltinti kabul edip, benimsemesi hali.
Empedokles. Sokrates oncesi doga Ielsefesinin son donem filozoflarmdan.
Evrende ger.;ekte yalmzca toprak, su,
hava ve ate~ gibi dort ogenin varoldugunu, bu ogelerin ezeli ve ebedi oldugunu savunan Empedokles'e gore, geri
kalan her~ey, evrendeki tum 4iger varhklar, bu dort ogenin degi~en oranlardaki birle~mesinden meydana gelir.
Empedokles'in yeniligi, bu dort ogenin d1~mda olup, onlann hareketlerinden sorumlu olan a~k ve nefret gibi iki
gti.; one stirmti~ olmas1d1r. A~k ve nef-

296

emperyalizm

reti fiziki ~ekme ve itme etkileri uygula)'an dogal gii~ler olarak one siinnii~
olan filozofa gore, nefret, etkisiyle her
ogenin kendisini, diger ogelerden aytrmaya ~ah~hgt; a~k ise, bile~ik yarahklar meydana getirmek i~in, bir ogeyi
diger ogeyle kan~ttran gii~tiir.
emperyalizm [lng. imperialisnz; Fr.
imperialism; Al. impelialismus]. Geli~mi~
iilkelerin zaytf ya da az geli~mi~ iilkeleri ekonomik, politik ve kiiltiirel baknndan bask1 altmda tutmast, onlan
hakimiyeti altma almast siireci ya da i~
lemi.
Napolyon'un siyasi ve askeri ozlemlerini ifade etmek iizere kullamlmaya ba~
layan etnperyalizm terimi, Avrupa'mn
1870'li ytllarda ba~layan yaynlmacthgtyla daha anlamh hSle gelmi~tir. Emperyalizmi ya da emperyalist siireci
a~lklayan ii~ farkh teori vardtr. Bunlardan birinci ve en eskisi, emperyalizmi
iktisadi terimlerle Marksist gorii~tiir.
Emperyalizmi kapitalizmin en yiiksek
a~amast olarak goren ve onun temeline
iktisadi somiiriiyii koyan soz konusu
Marksist gorii~e gore, emperyalizmde,
1 iiretimin artmast ve sermayenin yogunla~mast, 2 banka sermSyesi ile sanayi sermayesinin kayna~mast ve bu mali
sermaye temeli iizerinde mali bir oligar~inin meydana gelmesi, 3 mal ihracah
yerine, serm~ye ihracabmn ozel bir
onem kazanmast, 4 diinyayt payla~an
kapitalist birliklerin onem kazarunast ve
5 diinya topraklaruun biiyiik kapitalist
devletler tarahndan payla~uru soz konusu olur.
Emperyalizmi liberal gorii~ten hareketle a~tklayan yakla~tm ise, onu emperyalist toplumlardaki kapitalizm ve
endiistrile~me oncesi bir sosyal tabakamn varolu~uyla a~tklar. Topraga bagh
ve askeri bir aristokrasiyle ozde~le~tiri
bilecek olan bu tabakarun, atalara ozgii
idealleri ve toplumsal konumudur ki,
toplumu modern kapitalist toplumun
~tkanna olmayan bir ~eye zorlar. O~un
rii gorii~ ise emperyalizmi, stratejik ya

da politik nedenlerle analiz eder. Bl~


yakJa~nna gore, emperyalizm, politik
baktmdan haki~p devlet ya da devletlerin gii~siizleri, biiyiik ~ogunlugu iktisadi oJmayan nedenJerle ve farkh mekanizmalarla siyasi hiikimiyeti altma
almaya ~ah~hklart tarihsel bir fenomendir.
empirik [Yunanca 'enrpeirikos'tan; Os. tecriibi; ing. empirical; Fr. empirique; AI. empirisch]. Deneyimsel. 1 Deneye, gozleme, olgulara ve duyuma dayanan,
somut durumlarla, ger~ek olaylarla ilgili olan; 2 rasyonel olmama, salt ak.Jlla ilgili bulunamn dt~mda kalma; 3 tecriibeyle, hem genel deney, ve hem de
ki~isel deneyimle ilgili olma hali; 4
Kimi i~lemlerin bir teoriden bagtmstz
olarak, herhangi bir teori dikkate almmadan ger~ekle~tirilmesi durumu i~in
kullamlan stfat.
Bu ~er~eve i~inde, ahlakta amacm, nihai ve en yiiksek hedefin, insarun kendisi ya da daha ~ok akh ve iradesi tarahndan degil de, arzu, istek, haz ve duygulanyla belirlenip, dt~ ko~ullara bagh
oldugunu savunan ve mutlulugu, ahlakf eylemin sonsal, en yiiksek hedefi olarak goren ahl~k sistemleri empirik ahlak kategorisi i~ine girer. Buna gore, biitiin hazc1 ve mutluluk~u ahlak anlayt~
lan, enrpirik ahlak kategorisi i~e girer.
Buna kar~m, insan zihninden bagtmstz bir ger~eklik bulundugunu, bu ger~ekJigin, ldea ya da kavram cinsinden
varhklardan degil de, duyu-deneyi yoluyla bilinen, ve ~u' diye gosterilen bireysel varhklardan olu~tugunu savunan gorii~e ise empirik realizm ad1 verilmektedir. Empirik realizm, ger~ekten
varolanlann teaiibe yoluyla bilinen
varhklar, yani tikeller, bireysel ~eyler
olduklanm, cinslerle, tiirlerin soyutlamalardan ba~ka hi~bir ~ey olmadtklanm one surer.
empiriyo-kritisizm [ing. empirio-criticism;
Fr. empirio-aiticisme]. Epistemoloji alamnda soz konusu olan empirik ve pozitivist yakla~tm.

empirizm

Empiriyo-krii:isizm, Richard A venarius


ve Ernst +Mach tarafmdan geli~tirilmi~,
fakat daha sonra V.I. +Lenin tarafmdan
sert bir bi~imde ele~tirilmi~tir. tAvenarius'un geli~tirdigi bu sistem yalmzca
saf deneyimden meydana gelir. Sistemden her turlu metafizik ek ve kahnhlan
ay1klayan Avenarius'a gore, bilimsel bilgi yalmzca ozel ve bagmt1h bir bilgi
olup, bilimsel teoriler kullannn degeri
olan ara~lardan ba~ka hi~bir ~ey degilher turudir. Avenarius'un aoriorizrrun
.
ne kar~1 olan deneyime dayah sistemi,
fiziksel olanla psi~ik olan, nesneyle ozne ve varhkla bilin~ arasmda bir aymm
ve farkhhk bulunmad1gm1 one surer.
empirizm [Os tecrubiye; ing. empiricism;
Fr. empirisme; AJ. empirismus ]. Ozellikle,
deneysel bilimin onalhnc1 yuzy1ldan itibaren kazand1g1 onem ve kaydettigi ba~anlann bir sonucu olarak, F. +Bacon, T.
+Hobbes, J. +Locke, G. tBerkeley ve D.
tHume gibi 1ngiliz du~unurleri tarafmdan savunulan, tiim bilgilerin deneyime,
duyu alg1sma dayand1g1 goru~u.
t Akllc1hga, tdogu~tanc1hga ve apriorizme kar~1t bir goru~ olan empirizm,
hem bir teori ve hem de bir yontem olarak kar~umza ~1kar. Bir teori olarak empirizm, bilginin kaynagmm deneyim oldugunu one surerken, yontem olarak
empirizm, bilgiye ula~mak istiyorsak
eger, deneyimi kullanmarun, deneysel
ara~brmanm onemini vurgular, deneyim yoluyla veri toplayarak. verileri degerlendirmenin, gozlemden ba~layan
rumevanmsal akdyuriitmenin gerekliligine i~aret eder.
Buna gore, bir teori olarak empirizm,
bilginin kaynag1 probleminde, bilginin
olanakh tek kayna~mn deneyim oldugunu, deneyimden bagunslZ bir bilginin soz konusu olamayacagm1 savunan
aloma kar~1hk gelir. Bu ~er~eve i~inde,
insan zihninin, dogu~ta uzerine kendi
i~aretlerini yazd1g1 bo~ bir levha oldugunu, zihin uzerine yapdan i~retlerin
ba~langt~ta birer izlenimden ba~ka hi~
bir ~ey olmad1gm1, bu izlenimlerden

297

daha sonra bellekte birtak1m tasarunlann turetildigini ve tiiretilen bu tasanmlann ~e~itli ~ekillerde birle~tirilmeleri
ve i~lenmelerinin kompleks du~uncele
re goturdugunu, klsacas1 zihinde daha
once duyularda bulunmam1~ olan hi~
bir ~ey bulunmad1gm1 savunan goru~
olarak empirizm, bilginin ya da en azmdan varolanlara ili~kin bilginin veya
salt kavramlar arasmdaki manhksal ili~
kilerle ilgili bilgi d1~mda kalan bilgilerin a priori olamayacagm1, tumel ve zorunlu dogrulann, yalmz ge~mi~ ve
~imdi i~in degil, fakat gelecek i~in de
ge~erli olan tumel bir bilginin soz konusu olmad1gm1, bilginin dogu~tan getirilmedigini, dogrulu~n lil~utunun apa~Ikhk olamayacagm1 ve rum bilgiler i~in
zorunlu olan birtak1m onkabuller bulunmad1gm1 kabul eder.
Empirizm, yine idelerin, kavramlann
ya da tumellerin kaynag1 konusunda,
onlarm temelde ve oncelikle deneyimden turetildigini savunan goru~u dile
getirir. Bir kavramm ge~erli bir kavram
olarak gorulmek durumundaysa eger,
deneysel kokenini a~1ga vurmak durumunda oldugunu one suren empirizm,
tumellerin ya da kavramlann anlamlanyla ilgili olarak, onlann anlamlanmn
deney i~erigine yap1lan gonderimlerden olu~tugunu one surer.
Empirizm, bilginin s1mrlan konusunda, insana alg1da ba~ka hi~bir ~eyin
degil de, yalruzca izlenimlerinin ve
kendi duyu deneylerinin verildigini, insamn bilgide kendi i~kin kuresini a~a
rak, nesnelerin bizzat kendilerine ula~a
mayacaguu, ikincil niteliklerin otesine
ge~erek, nesnelerin birincil nitelik.lerine
eri~emeyecegini savunur. Empirizm, bu
~er~eve i~nde, insamn kendi zihin kuresinin d1~mdakileri bilebilse de, bu bilginin daima kesinlikten yoksun olacagm1
iddia eder. Empirizm, nihayet yontem
bakumndan, analiz ya da salt du~un
meyi bir kenara b1rakarak, dogrudan
gozlem ya da dolaysiZ deneyime dayarur; diskursif, rumdengelimsel, spekula-

298

endiistri devrimi

tif, transendental ya da diyalektik i~le1n


ya da yontetnlerin yerine, deneyim yontelnini ya da siste1nli tl.ilnevarunl kullanan yakla~nn1 benimser.
E1npirizrn soz konusu bilgi ve yontem
anlay1~1 d1~1nda, bir anlam teorisiyle
belli bir var hk ve bilim gorti~iin ii i~erir.
Empirizrnin anlarn teorisine gore, sozciikler, ornegin toz sozc\igii, bu sozc:UkJerin kulla1UC1lan taraflndan tecriibe ettik~
leri ya da algtladLklan ~eylere (ornegin,
tahta par~alanna) ba~land1~1 zaman anla~tlabilir. Ote yandan empirizme gore,
diinya aralannda yalnlZca raslanbsal ba~
bulunan zorunluluklann de~il, diizenliliklerin bir arada tuttu~u, fakat a~kln bir
nedenle ili~kileri bulunmayan nesnelerden ve durumlardan meydana gelen bir
biitiindiir. Yine empirizme gore, bilim,
salt olgular aras1ndaki ba~nblan inceleyip, gozlemlenmi~ diizenliliklere dayanarak ondeyide bulunur.
Em pirizm, bu gene I felsefi ya da epistemolojik anJamJna ek olarak, ozel bilimlerde biraz daha farkh bir anlam ta~1r.
Ome~in, sosyolojide empirizm, test edilmemi~ teorik spekiilasyondan sak1nan,
teori yerine niceliksel ve deneysel verilere one1n veren yakla~uru Hade eder. Bununla birlikte, bu anlay1~, bir yandan teorinin onemini kii~iimsedi~i, ote yandan
sa~lam ve giivenilir veriler topla1nan1n
i~erdigi teknik ve kuramsal gii~liikleri
goz ard1 etti~i i~in ele~tirihni~tir.
Ote yandan, empirizmin ahlak alarundaki yanslmaslnln once ahlak duyusu
o~retisi, sonra da yararahk oldu~unu
soyleyebiliriz. Ba~ka bir deyi~le, empirik bilgi gorii~lerine uyan bir ahlak o~
retisi geli~tinne ~abas1 i~ine giren em piristler, ahlaki idelerin i~el deneyi~den
turetildi~ini one sunnu~lerdir. 6me~in, Hume'a gore, bir eylemin yanh~h
~tnt gozlemlemek yerine, hissederiz. Bu
bak1~ a~1s1, onseldzinci yuzyll empirizminde, insan varh~lnlJl tek odevinin
kendisi ve eyleminden etkilecek herkes
i~in olabildi~ince ~ok 1nutluluk iiretmek
oldugunu savunan yararclltkla birle~ti-

rilmi~tir.

c;iinkii ahlaki ilkelerin, alulcllann sa vund ul<lan gibi, a pac;:~k olmadlklanna inand1klan i~in, ahlakln mutluluk iirehne guciiyle hakh klhnd1~1n1
one siirmek, empiristler i~in do~al bir
durumdur.
endiistri devrimi [ing. industrial r~oluti
on; Fr. revolution industrielle]. Bah uygarh~lnda, kabaca 1780 ve 1820 ytllan
aras1nda kalan tarihsel doneme ve bir
dizi teknik bulu~un, buhar makinesi ve
lokomotifin icad1run iiretim siirecinde,
insan giicii ve emeginin yerini mekanik
enerjinin almastna olanak veren siired
ba~hithg1 doneme verilen ad.
endustri toplumu [lng. industrial society;
Fr. societe industrielle]. Endiistri devrimi
sonras1nda ortaya ~1kan endiistrile~me
nin yarath~t to plum mode li.
Boyle bir toplum tiiriiniin temel ozellikleri ~oyle sualanabilir: 1 Ortak bir dil
ve kiiltiir birli~ini ya~ayan ulus devletlerinin do~u~u; 2 gec;im ekonomisinin
ortadan kalki~lyla birlikte, iiretimin ticarile~mesi; 3 makine iiretiminin hikim iiretim ~ekli olmas1 ve iiretimin,
kii~iik i~letmelerde de~il de, fabrikada
gerc;ekle~mesi; 4 tanmla u~ra~an insan
say1sln1n, niifus i~indeki orarurun dii~
mesi; 5 toplumun kentle~mesi; 6 kitle
kiiltiin1niin yukseli~i; 7 siyasetin kitle
partileri etraflnda orgiitleni~i ve nihayet, 8 bilimin ya~am1n tiim alanlanna
ve ozellikle de iiretim siirecine uygulanmasl, toplumsal ya~a1n1n a~amah ve
siirekli olarak rasyonalizasyon u.
<;o~nluk ya da her zaman kitle toplutnuyla ozde~le~tirilen ya da birle~tirilen
endiistri toplwnuna Batt'da kapitalizm,
Dogu'da ise sosyalizm omek verilmi:jtir.
Ba~ka bir deyi~le, toplwn bilimciler
hem kapitalizm ve hem de sosyalizmi
endiistri toplumu olarak de~erlendirir
ken, Marksistler, endustii toplumunu
kapitalizme ozgii bir toplum modeli olarak gormii~lerdir.
Ote yandan, endiistri toplumu, toplumdaki temel, merkezf ilkenin teorik
bilgi oldugu, ekonomide hizmet sekto-

Engels, Friedrich

runun ag1r bast1g1, toplumsal yap1da


ise, teknik i~lerle ugra~an profesyonellerle entellektuellerin yeni bir s1mf
meydana getirip, on plana ,.lkt1g1 postendustriyel toplumla kar~1 kar~1ya getirilmi~tir.

endiistriyalizm [tng. industrialism; Fr. illdustrialisme; AI. industrialismus]. i 1nsarun bilgisinde ve doga uzerinde egemenlik kurma surecinde, makine uretim
sanatlanmn ya da tekniginin kaza1ulmas1 ve mekanik gu,. kullammmm ogrenilmesiyle belirlenen evre; 2 maddi
ilerlemedeki belli bir a~ama; ekonomik
geli~me ve toplumsal kalkmmamn endustril~me yoluyla olacaguu savunacaguu one suren goru~.
Buna gore, cansiZ gu,. kaynakJarmm,
uretimi mekanikl~tirmek amaayla, liretim surecine uygulanmasUlU\ ardmdan
ortaya 'Y!kan ekonomik buyumeye endustrile~me ad1 verilir. Bu sure,., endustrile~me oncesi toplum yap1sma
gore, i~ bolumunu, kapitalistle i~,.i araSindaki yeni uretim i likilerini, kentlemeyle endustrinin cografi olarak merkezile~mesini, v. b. g., 'i,.erir. Ba~lang1,.ta
kapitalist toplumlarda gozlenen bir geli~
me olarak ortaya ,.1kan endustrile~me sureci, gunumuzde tek bir ekonomik sistemin suurlanm a~m1~ durumdadu.
energeia. Aristoteles'in felsefesinde, kendi
ozune, edimselligine, entelekyasma tam
olarak sahip olan bir ~eyin varolu~ tarz1,
potansiyel olaru aktuel olana donu~tu
ren gu,.. Saf edim. Potansiyaliteden, gizil
gu,.ten tumuyle yoksun bulunan varhk.
Buna gore, evrenin ezeli oldugunu one
suren Aristoteles, kendisinde potansiyel
hi,.bir yon bulunmayan, kendisi degi~
meden degi~meye neden olan bir hk Hareket Ett;irid olmas1 gerekti~ savunmu~tur. I~te bu Varhk, saf aktualite, saf
edim, energeiadu, ve saf edim oldu~ i9,n
de, maddi olmayan bir varhkhr, ,.unku
madde, potansiyaliteye, degi~tirilmeye,
eyleme maruz kalmaya i~aret eder.
enerji [Os. lcuuve; 1ng. energy; Fr. energie;
AI. energie]. Bir degi~me meydana getirebilme, hareket etme ve eyleme neden

2~

olma kapasitesi. Tum fenomenlerin varolu~lan i,.in kendisine bagh olduklan


temel fiziksel ger,.eklik.
enerjizm [Os. kudret nazariyesi; ing. energism; Fr. energetisme]. 119. yuzydm sonlannda, Ostwald ve Mach gibi bazt
doga bilimcileri ve du~unurler tarafmdan savunulan, yalruzca fenomenlerin
varoldugunu, toz ve madde gibi terimlerin, enerji ah~veri~i a,.tsmdan hi,.bir
anlam ta~1mad1gm1 dile getirerek, tum
dogal fenomenleri, maddi yonu bulunmayan enerjideki degi~melerle a,.lklayan goru~.
2 Enerjizm, ahlak alamnda ise, niyet yerine eylemi on plana ,.1karan ve dogru
eylemin, ki~inin kendi normal yeti ve
kapasitelerini tam olarak hayata ge,.irmesinden olu~tugunu, ahlaki eylemin
amacmm, mutluluk ya da haz degil de,
ki~inin kendisini tam olarak ger,.ekle~
tinn.esi oldugunu, en yuksek iyinin faaHyet oldugunu savunan ahlak anlayl~l
ru ifade eder.
enformasyon toplumu [1ng. i~formation
society; Fr. societe de l'infonnation]. Bilginin en temel urt:in, en degerli kaynak oldugu, i~gucun(in onemli bir bolumunun enfonnasyon endustrisinde ,.ah~anlardan meydana geldigi toplum modeli.
Yuzy1hm1zm son on y1hnda kendini
iyice gosteren enformasyon toplumunun u,. geli~me evresinden ge,.tigi soylenrnektedir. Birinci evre ondokuzuncu
yuzy1hn ortalannda ba~lam1~ ve ileti~i
min elektrilikasyonuyla karakterize olmu~tur. lkinci evre ise, yuzy1hn ortalannda enformasyonun toplumun merkezinde bulundugu kabuluyle ifade edilir. o,.uncu evre ise, enfonn.asyon sistemler:inin birbirleriyle, ulusal snurlan
a~an sistemlerle ve diger toplumsal dizgelerle but(inJe~mesini anlatlr.
Engels, Friedrich. 1820--1895 ydlan arasmda ya~am_1~ ve hayatl J?oyunca Karl
Marks'm ,.ah~ma arkada~1 olmu~ olan
du~unur. Marksist ogretiye onemli ol,.ude katk1 yapm1~ ve ortak ogretilerinde,
doga bilimi, milletler sorunu, askerlik ve

300

en iyi ilkesi

uluslararas1 ili~kileri uzmanhk konulan


olarak iistlenmi~ olan Engels'in temel
eserleri, Marks'la birlikte yaznu~ oldu~u
Die Heiligt Familit [Kutsal Aile],Die Deutsclae ldeologie [Alman ideolojisi], Mnuife<;t der Koumaunistischen Partei [Komiinist Manifesto], ve kendi ba~1na kale1ne
ald1~1 AntiDiihring, Ludwig Feuerbach
und der Ausgang der Klassischen Deutsdren PIJilosoplrie [Ludwig Feuerbach ve
Klasik Alman felsefesinin sonul ve Dialektik der Nalur [Do~an1n Diyalekti~i)'dur.

Engels, Ludwig Feuerbach adb kitabJnda, filozoflan idealistler ve maddeciler


diye ikiye ayum1~, bun1ardan ideaHstlerin madde ka~asanda zihnin, maddecilerin ise zihin kar~1s1nda maddenin
onceli~ini savunduklanna belirtmi~tir.
Buna kar~1n, Doganzn Diyalektigi'nde,
bilimsel di.i~iincenin diyalektik bir yaplda oldu~unu, bilirnin daha once felsefenin kapsam1 it;inde kalan birt;ok konuyu
kendi kapsam1na dahil etti~ini savunan
Engels, gert;ekli~in do~as1yla ilgili speki.i1asyon anlanunda felsefenin, Hegel'le
birlikte sona erdi~ini ve yalruzca dii~iince ve dii~iincenin yasalanyla ilgili
bir teori anlarrunda felsefeye yer kaldl~lnl one siirmii~tiir.
Marks'm oliliniinden sonra, ondan
biraz aynlarak, hukuk ve ideoloji gibi
iistyaplsal o~elerin ekonolnik temel kar. .
~1s1nda belli bir ba~JmSlZh~l oldu~Unu
ve zaman zaman temeli belirledi~ini
soyleyen Engels, diyalektik maddecilik
olarak tarunan o~retiyi geli~tinni~ olan
ki~idir. tMarksizmi do~al bir bilirnsel
temel iizerinde geli~tirmeye t;ah~ml~
olan Engels, tDarwin'den t;ak etkilenmi~ ve toplumsal geli~menin evrim ilkelerine uygun bir tarzda geli~ti~ini savurunu~tur.

en iyi ilkesi [ing. principle of the best; Fr.


principe du nreilleur ]. tPlaton'un, Sokrates'in 'tiim insanlarm her za1nan iyi ya
da iyi olaru set;tikleri' (kotii oldu~unu
dii~iindiikJeri bir ~eyin pe~inden asia
gitmedikleri) ve 'kotiiliik ya da yanb-

~1n

yaln1zca bilgisizlikten kaynaklandJ~~, dii~iincesinden hareketle olu~tur


du~u, ve varolan her~eyin, kendisi i~in
en iyi olan1 gert;ekle~tirecek ~ekilde eyledi~ini, kendi iyisine ula~ma yoniinde
i~sel bir e~ilime sahip bulundu~unu,
evrendeki her~eyin, rasyonel bir plana
gore, hem kendisi ve hem de biitiin i9n
en iyi olacak ~ekilde diizenlendi~ini
dile getiren ilkesi.
enkrasia. tPlaton ve t Aristoteles'in,
iradenin akJld1~1 e~ilimlere kar~1 koyarak, do~ru ya da iyi olan1 set;ebilme,
hayata get;irebilme giirii it;in kullandJklan Yunanca terim.
ens. 1 Felsefede, terimin en genel anlanu
it;inde varbk; olabildi~ince az ozelli~i
olan, en az belirleme alm1~ olan varhk;
yani, varhk olmak bakun1ndan varhk. 2
Telojide, ozii ve varolu~u ozde~ olan
Tann.
Buna gore, Ortat;a~da, varolu~u ba~ka
bir eye ba~h olan, ba~ka bir ~eyin nedensel faaliyetinin eseri olup, ba~ka bir
~ey taraflndan belir Ienmi~, ko~ullan
ml~ ya da yarahlm1~ olan, varolu~u zo~
runlu de~il de, olumsal olan varh~a ens
ab alio; buna kar~1n, bizzatihi varh~a,
kendinden ve kendi ba~1na varl1~a, varolu~u ba~ka bir ~eye ba~h olmayan,
ozii varolu~unu it;eren zorunlu varh~a,
yani Tann'ya ens a se ad1 verilmi~tir.
Kendi kudretinden dolay1, kendinden
ve kendi ba~1na varolan, kahc1 olup varh~l ba~ka bir ka ynaktan tiiretile1neyen
nihar ve en yiiksek varhk olarak en a
senin ozii varolmakhr ve onun varolu~u
da oziidiir. Ayru varl1~a, Descartes 'en
yetkin varhk' anlanuna ens perfectissum
ad1n1 vermi~tir.
Ortat;a~'da Tann it;in, zihinden ba~lm
SlZ, gert;ek varhk anla1nmda ens reate deyilni de kullarulml~tlr. Kant ise, Tann'y1,
en gert;ek varbk, rum gert;ekliklerin ve
biitiin yetkinlik ozelliklerinin mutlak sahibi olan var hk anlam1nda ens realissun1
diye tan1mlamJ~hr.
Yine, Ortat;a~da, tlkc;a~ do~a felsefesinin onemli dii~iiniirlerinden olan Elea

entellektiiel

okulunun kurucusu Pannenides'in ezeliebedi, deti~mez, yaratllmam1~ ve yok


edilemez varhtana, bir olan ger-;eklitine erzs Pannenideum denmi~tir. Yine bu
felsefede, 'akdh varhk' anlarrunda ins an
i-;in ens rationis ad1 kullandm1~hr. Ens
rationis, aynca, insan zihni taraf1ndan
yaratJ.Im1~ olan bir nesne ya da entite,
lu-;gen daire' ornetinde oldutu gibi,
insan zihni taraf1ndan du~unulup olu~
turulmakJa birlikte, d1~ ger-;eklikte telneli olmayan, ger-;ekle~mesi olanaks1z
bir ~eyi veya insan zihni tarahndan, d1~
ger-;eklikteki temeline dayan1larak olu~
turuhnu~ manbksal bir nesneyi tanlm
lamak i-;in kullanllm1~hr.
entelekya. Aristoteles'in felsefesinde, ozu
tam olarak ger-;ekle~mi~ olan bir ~eyin
varhk tarzl, formu ya da ozu; potansiyaliteye kar~1t olarak edimsellik.
Henuz tamamlanmam1~, fakat ger-;ekle~me yol unda olan edime energeia
aduu verirken, yetldnlik ya da olgunluta u la~1n1~ edime entelekya ad1ru veren
t Aristoteles ruhu, organik bir dsim ya
da vucudun ilk entelekyas1 olarak tarumlairu~, bununla da, bedenin aktif olduetkin ya da hareketli oldutu zaman
yapabilditi ~eyleri anlatmak istemi~tir.
Ildnci entelelcya ise, butun bu ~eyleri aktuel olarak yapmaktan olu~ur. Bununla
birlikte, entelekyan1n Aristoteles'te, genel
mi yoksa tikel mi old utu, yani canh her
hayvan ya da bireyin kendi en telekyas1na
m1, yoksa yalnlZCa turun un entelelo;asl
na m1 sahip oldutu pek a-;1k detildir.
Monad lard a yetkinlik bul und utun u,
eylemlerinin ka ynat olan bir yeter liHk
bulundutunu dile getiren Leibniz'in mtelekyayl monadlara uyguladt yerde,
dirhnselciler entelekya ya da entele~i ile
dirimsel gucu, ya~am kaynat ya da
canhhk ilkesini anlamt~lardu.
entellekliializm [Os. zihniye; tng. intellectualism; Fr. intellectualisme; AI. intellektualismus]. 1 Genel olarak, zihni, bilginin
ve eylemin tek ger~ek ilkesi olarak goren
otreti, zihinsel fenomenlerin duygular
ve irade kar~1sanda once ve ustun oldu

tu,

301

tur.u one suren felsefe anla y1~1; ins an


zihninin daha soyut ve daha kavratnsal
bir duzeyde ger-;ekle~en bili~sel yeti ya
da par-;aslru her alanda temele alan, on
plana -;karan yakla~1m; varolan her~e
yin, en az1ndan ilke olarak fildrlere,
yani zihinsel ger-;eklere indirgenebilecetini savunan anlayt~; tum psikolojik
olaylan fikir, du~unce ve yargllara batlayan felsefe gorti~ti.
2 Epistemolojide, bilgiyi tumuyle saf
aklldan tureten otretiyi ifade eden ve
dolaylstyla, aklclhkla bu -;er-;eve i-;inde
ozde~ olan entellektualizm, akhn bilginin tek ya da biricik kaynat oldutunu,
akla da yanan bilginin di~ dun yadan
d u yular aracht yla ahnan izlenimlerden batmsz oldutunu one surdutu
i-;in, duyumculutun tam kar~1s1nda yer
alan bir goru~tur.
3 Entellektualiz1r., psikolojide ise, psikolojik olay ve durumlarda yaln1zca tasanm bulan yakla~tma kar~d1k gelir. 4
Buna kar~tn, ahlak alan1nda, entellektiializm, ilk kez olarak Sokrates taraftndan savunulan ve iradeyi, duygu, arzu
ve etilimleri hi-; dikkate almadan, bilginin kendi ba~1na eylemi belirlemek i-;in
yeterli old utun u iddia eden otreti yi
anlat1r.
5 Teoloji alarunda ise, entellektualiztn,
din in ka ynat ve dotas yla ilgili problemlerde, ir4deyi, d uygulan, arz ulan
tumuyle goz ard1 ederek, yalniZCa d U
~ unceyi on plana -;tkartan yakla~nnln
ad1 olmak duru1nundadu.
entellektiiel [Os. munevver; ing. intellectual; Fr. intellectuel; AI. intellektueli]. Geleneksel anlam1 it;inde, du~unsel du~un
sel veya zihinsel etkinlite yonelmi~,
bilgili, deterlendirme ve ele~tiri guru
yuksek, topluma onculuk etme misyonu yuklenmi~ ayd1n, ~atda~ varolu~~u
filozof tCamus'nun deyimiyle 'zihni
kendi kendisini gozleyen ki~i'.
Ronesanstan itibaren, yalda~1k 19. yuzylla kadar A vrupa'da entellektueller,
aralannda ba~ta filozof ve bilim adamIan olmak uzere, yuksek kultur urunle-

302

entellelduel yukseli

rini ve deterlerini yaratan insaniar olarak gorulmii~tiir. Bu done1n boyunca,


goreli bir batlmslzhta sahip olan ve
toplum i~inde ~ok onemli ve sayg1deter
bir konum i~gal eden entellektiieller, gelenete bath toplumlara yeni fikirler ve
yeni bilgiler sokJnak suretiyle, tarihin
ak1~1n1 de~i~tiren iistun insanlar olarak
deterlendirilmi~tir. Fakat ozellikle 19.
yiizyll1n ikinci yansmdan itibaren, entellektiieller Bah'da itibar ve popiilarite
kayb1na utram1~lard1r. Bu itibar ve popularite kayb1n1n en one1nli nedeni de,
hi~ ku~ku yok ki demokrasi, .kitle kiiltUriiniin yiikseli~i ve biirokratizasyon siir~lcridir.

Once diinya tarihinin ak1~1n1 deti~tir


me, sonra da yiiksek kiiltiir yaratma
gticiinii yitiren entellektueller, 20. yiizYllla birlikte, yava~ yava~ hakim ideolojileri ele~tirme yeteneklerini de yitirnl.eye ba~layarak, ya onemli ol~iide
marjinalle~mi~ler veya ka~1n1lmaz olarak, batuns1zhklann1 yitirip, kamusal
alan1n veya yonetim kuru1nlaruun maa~h ditnyas1na dahil olmak durwnunda kahn1~lardu.
entellektiiel yiikseli~ [lng. intellectual ascent; Fr. ascension intellectuelle]. YeniPlatoncu felsefede, bireysel insan ruhu
it;in gosterilen Tann'yla birle~me amaClna temel olu~turan, bilgisel ya da entellektiiel geli~me siireci.
Bireysel insan ruhunun, Tann'dan lureyen Diinya ya da Evren ruhundan zuhur
ettitini ve dolay1slyla, t1pk1 Diinya
Ruhu gibi, bir yoniiy le a~at1ya, yani
maddeye, bir yoniiyle de yukanya, yani
en yiiksek ger~eklik olan Tann'ya yonelditini soyleyen Plotinos'a gore, ruh, u~
par~adan meydana gelir. Bu ii~tinden en
yiiksetini meydana getiren par~ada
maddenin izi bulurunad1t1 i~i~ o insandaki tannsal par~ad1r.
Bununla birlikte, o bile~ik insan varhtinl meydana getirmek iizere, bir beden
i~ine hapsoldu~ndan, madde taraflndan kirletihni~ durumdad1r. t~te, annrna (katharsis) ihtiyaa, bu dun1mun bir
sonucu olarak ortaya ~1kar. Ba~k~ bir

deyi~le,

Plotinos, ruha, ahlAki geli~me


ve yiikseli~i yak1n, kaynat1 olan Tann'yla birle~meyi de nihai ve en yiiksek
hedef olarak gosterir. SOz konusu yiikseli~ siirecinde, ahlaki ote ya da praksis,
hpk1 Aristoteleste oldutu gjbi, teorik
ya da entellektiiel oteye veya theoriaya
tabidir.
Plotinos'un savundu~na gore, ruhun
entellektuel yiikseli~inin birinci evresi,
Eros'un etkisi albnda ger~ekle~en hztharsis'ten, safla~ma ya da annma siirednden meydana gelir. Burada ruh, bedenin
egemenlitinden ve duyulann etkisinden
s1ynlmaya, en onemlisi phronesis olan
temel erdemleri ger~ekl~tirmeye ~ah
~u. ikinci evrede ise, ruh duyu algtSUW'l
iistune yiikselir; Nousa dotru donerek,
bilinl ve felsefeyle me~gul olur.
Buna kar~1n, ii~iincii evrede, bireysel
ruh, diskiirsif bilgiyi a~arakf Nousla birle~me durumuna gelir. Ruh, bu son evrede bile, ben-bilincini korudutundan,
biitiin bu evreler, nihai ve en yiiksek
evre olan Tann'yla birlE1me ya da dotrudan temas i~in bir ha21rhktan ba~ka
bir ~ey detildir ve Tann'ya yukseli~in
ka~1rulmaz adunlanru meydana getirir.
e-onermesi [lng. e-proposition]. I<lasik
mantlkta, turnel olumsuz kategorik onermeye verilen ad. Ornetin, ~Hi~bir insan
dort ayakh de~lctir.'
epifenomen [lng. epiplzenomenon; Fr.
ephiphtnonzene; AI. begleiterscheinung].
Bir siirece e~lik eden, ayru siirecin daha
sonraki geli~iminde hi~bir rolii bulunmayan, siirece ozsel hi~bir katk1s1 olmayan ikincil ote ya da yan iirun; ba~ka
bir olayla birlikte varolsa, ba~ka bir siirece e~lik etse de, o olay1n ortaya ~lkl
~lnda veya o siirecin olu~umunda hi~
bir katkrs1 bulunmayan olay.
Epifenomene en i yi ornek, yalnlZCa,
uyku s1ras1nda soz konusu olan biyokimyasal ve norolojik olaylara e~Jik
eden dii~lerdir. Ayn1 ~er~eve i~inde,
epifenomenin, bilinci diin yafWl maddi
i~eritinin pasif bir yansunas1 olarak
a~lklama i~inde kullanlldltlnl soy1eyebiliriz.

Epiktetostun iki temel kurah

epifenomenalizm [tng. epr.pltenamenalism;


Fr. epiphcnomenalisnte]. Zihin-beden ili~
kisi konusunda, 19. yuzy1hn sonlanna
do~ru, kar~ll1kh etkile~im ve paralelizm o~retilerine alternatif olarak one
surulen teori; bilinci, beyindeki molekul
hareket)erinin bir epifenomeni ya da
yan urunu olarak goren ve tum zihinsel
olaylann 6ziksel olaylarUl sonu-;lan olduklannl, dolay1s1yla fiziksel olaylara
da ba~ka zihinsel olaylara da neden olamayacaklannl savunan o~reti.
Epifenomenalizm, fiziki sure-;lerin, bedensel olaylarUl zihinsel olay ve sure-;lere yol a-;1nakla birlikte, zihinsel olaylann
ne ba~ka zihinsel sure-;lere, ne de fiziki
olaylara neden oldugt.nu, zihnin bedeni
herhangi bir ~ekilde etkileyemedi~ini
savunur. Fizyolojik fenomenlerin zihinsel fenomenleri etk.iledi~ini, zihinsel fenomenlerin kendi aralannda birbirlerine
nedensel ili~k.ilerle ba~b olrnad1~1n1 ve
zihinsel fenomenlerin yalruzca fizyolojik
fenomenlerin yan urunleri, donuk yanslmalarl oldu~unu ileri suren gorii~ olarak epifenomenalizm, elimi hareket et~
tirmezden once, elimi hareket ettirme
iste~i ya da du~uncesinin soz konusu
olmad1~1ru, bu tur bir istek ya da du~uncenin bir yandsama oldu~unu, elimin hareketinin fiziki bir eylemden
ba~ka hi-;bir ~ey olmad1~1ru, ve dolaylSlyla tum zihinsel sure~erin fiziki olaylann sonucu oldu~unu iddia eder.
Zihin-beden ili~kisiyle ilgili olarak, epifenomenalist goru~ -;er-;evesi i-;inde, ~u
analojiler omek olarak verilebilir: T1pkl
cismin, kendi golgesinin nedeni olmas1
ve golgenin ne cisim uzerinde ne de
ba~ka golgeler uzerinde nedensel hi-;bir
etkisinin bulunmamas1 gibi, bilince
neden olan da beyindir ve bilincin beyin
uzerinde hi-;bir etk.isi yoktur. Lokomotifin buhar meydana getinnesi, fakat buhann lokomotife neden olamamas1 gibi,
beden de, kayna~1yla nedensel bir ba~
lanb i~inde bulunmayan bilind do~u
rur. Goru~un en onemli gu-;lu~u, iride
ozgurlu~unu olanaks1z hale getirmesidir.

303

Epikieios. 55-135 y1llan aras1nda ya~a


ml~ Stoah filozof ve ahlak-;1.
Azad edilmi~ bir kole olan Epiktetos'un tStoac1h~1n1n temelinde, ozgi.irluk, tanr1sal kayra, insanl1k ve ahlak du~uncesi bulunur. Kendisine bilge k.i~i
oiarak tSokrates'le tDiogenes'i ornek
alm1~ olan Epiktetos, temelde ahlak ile
ilgilenmi~ ve ger-;ek e~itimin, butun uyle bireye ait olan tek ~eyin bireyin
iradesi ya da amaa oldu~unu kavramaktan ba~ka bir ~ey olmad1~1n1 iddia
etmi~tir. 1nsan, ona gore, iradeden ba~unslZ olan i yi ya da kotu hi-;bir ~ey b ulunmadl~lJU o~renmeli ve olaylan ongormeye ya da yonlendinneye kalkJ~
maylp, yaln1zca onlan anlama -;abas1
gostermelidir.
insan1n kendisinin d1~1ndaki ~eylere
du~kunluk gostenne, yani kolelikle,
ahlaki amac1ru hayata ge-;inne, e~deyi~
le ozgurluk arasmda bir tercihte bulunmasl gerekti~ini savunan Epiktetos'a
gore, bir insana ba~ka bir insan zarar
vermez, ona yalruzca kendisi zarar verebilir. Akademik tarb~ma ve teoriyi hor
goren Epiktetos'un mesaj1, Stoahlann
bir-;o~u gibi, entellektuellere, yonetici strufa de~il de, ortalama insana yonelmi~
tir.
Siyaset alarunda, Epiktetos, insaru,
Tann'dan ba~ka insanlan da i-;eren
buyuk bir sistemin uyesi olarak gormu~tur. Ona gore, her insan oncelikle,
kendi toplumunun bir yurtta~1d1r. Ama
o, bir yandan da, tannlann ve tum insanlann olu~turd u~u daha buyuk bir
toplulu~un uyesidir. Kent devleti b u
toplulu~un yalnJzca kotu bir kopyasldu. insanlar akllh yanlanyla, Tann'run
-;ocukland1rlar ve kendilerinde tannsal
o~eler ta~ular. Bundan dolay1, insanlar,
Epiktetos'a gore, kentlerini ve ya~amla
nnl Tann'n1n iradesine gore yonetmeye
-;ah~mahd1r.

Epiktetos'un iki temel kurah [lng. Epictetus' twa basic Mlles; Fr. deur regles bases
d'Epictete]. Stoac1 Epiktetos'un ahlak felsefesinin temelinde bulunan iki kural:
'iradenin d1~1nda, iyi ya da kotu olan

304

Epikiiros

hi-;bir ~ey bulunmadtgtnl kabul etrnetniz gerelcir' ve 'Olaylan ongorti p yonlendirmeye -;ah~mak yerine, onlan yalnizca bilgelikle kabul etmeliyiz'.
Epiktetos'a gore, insan if;in iyi olan tek
~ey iradedir ve en onemli erdem bilgeliktir. Bilgelik ise, insan1n kendisini dogantn aynlmaz bir par-;as1 olarak gormesiyle ve doganm seyrine ayak uydurmasiyla elde edilir. insan kendisini dtinyantn gidi~inden s1y1np ayuamad1gtna
gore, yapdacak en iyi i~ dunyan1n gidi~mi oldugu gibi benimsemektir. lnsan
dotal dtizene boyun eger.;e, dunyan1n
gidi~ini oldu~ gibi benimserse, kendisini gereksiz s1klnh ve tedirginlilderden
kurtanr.
Epiktetosun bu anlay1~1na gore, insan
bir dramdaki aktore benzer. Dtinya ve
dtinyarun tarihiyle ilgili bu dramda,
insan yalntzca bir oyuncudur. Oyuncu
oynayacag1 rolti s~emez, dekora, oyunun kendisine etkide bulunamaz. Tann
ya da akll ilkesidir ki, her insan1n bu
tarih i-;inde ne olacag1n1 belirler. Dtinya
sahnesinde bir tiyatro eserindeki oyuncuya benzeyen ins an, hi-;bir etkide bul unamayacagl ~eyler kar~ISinda kay1tsiZ
kalmak durumundadu. Onun kontrol
edebilecegi tek bir ~ey vardu: Kendi
tavn ve tutkulan.
0, bir ba~kasma daha iyi bir rol verildi~i i-;in k1skan-;hk duymamah, makyaj1
yapan bumunu -;irkin gosterdigi i-;in,
kendisini a~agdan.m1~ hissetmemelidir.
Yani, insan kendisine ne verilrni~se
onunla yetiruneli, eri~emeyecegi, sahip
olamayacag1 ~eyler i-;in, a-;hk, kJskan-;hk duymamahdu. Btitiin bu duygular
onu mutsuz kllar. Oyleyse, yapdmas1
gereken ~ey, akla uygun olmayan duygular, tutkular kar~1smda, ki~inin gti-;lti
olmas1, ba~nnsizhg1n1 kazanmas1du.
Bu baguns1zbga giden yol ise, bilgelikten ge-;er. lnsan kendisini bu olumsuz
duygulardan kurtarabilirse, yani duygusuzluk haline ula~abilirse, bilge insana
ozgti olan huzur ve mutluluga kavu~a
bilir. Zira, yalruzca bilge insan roltiniin
ne oldugunu bilebilir.

Epikiiros. M. 0. 341-270 ylllan aras1nda


ya~am1~ ve felsefesi, Hellenistik donetnin diger ogretilerj gibi, daha -;ok ahlak
ag~rhkh bir sistem kurmu~ olan Yunanh dti~tintir.
Epiktiros, varhk gorti~tinde Milattan
once be~inci ytizydda tDemokritos ve
tLeukkipos taraftndan kurulmu~ olan
atomcu ogretiyi benimsemi~tir. Ona
gore, ger-;ekten var olan her~ey, son -;ozurnlemede iki ve yalniZca iki ttirden
~eye indirgenebilir: Atom)ar ve bo~luk.
0, var olan dsimlerin iki ttirden oldugun u one surer. BunlarI bile~ik cisimler ve
soz konusu bile~ik cisimlerin kendilerinden meydana geldigi birimler olarak
atomlardu. Epiktiros, i~te bu -;er-;eve
i-;inde, bile~ik olmayan cisimlerin, yani
atomlann, bile~ik dsimler dagddtgl
zaman yok olarak hi-;lige gitmemek ve
tam tersine varolmaya devam etmek durumundaysa eger, boltinemez ve degi~
mez olmas1 gerektigini iddia etmi~tir.
Bundan ba~ka atomlar dogalar1 itibariyle kah ve boltinemez olmahd1r. ~u
halde, Epikiiros'a gore, evrenin temelinde bOltinemez olan atomlar vardu. 0,
aynca, evrenin kendisi snurlanmam1~
oldugundan, evrendeki atomlann say1s1
ve bo~ mekanm kendisinin de sm1rs1Z
oldugunu soylemi~tir. Yine, boltinemez
olma atomlann temel bir ozeUigidir. Bir
a tom varhga gelrni~ olamayacag1 gibi,
yok olup gibnez de. 0 degi~mez, nicelik bakJmmdan artmaz ve azalmaz.
Atom homojen bir birimdir. Atomlann
bundan ba~ka btiyiikltik, ~ekH ve aglrhk gibi ozellikleri de vardu. Epiktiros,
atomlann btiyiikltik ve ~ekil bakimlndan birbirlerinden farkb olabilmelerine
kar~1 -;1kar, -;iinkti atomlann farkh btiytikl tik ve ~ekillere sa hip olabilrneleri,
onlan sonsuzca k ti~ ve algllanamaz
olan birimler olmaktan -;lkanr.
Bununla birlikte, Epiktirosa gore,
atomlar birbirlerinden ag1rbk bakurundan farklda~1rlar. 0, atomlann bo~luk
ta a~a~ya dogru dti~meleri ve yukanya dogru ytikselmeye diren-; gostermelerinin, ancak ag1rbk ozelligiyle a-;1k-

Epikiiros

lanabi lecegini savunmu~tur. Ba~ka bir


deyi~le, aguhg1 olmayan bir cisim hareket etmeyeceginden, evrendeki degi~
me ve bile~ik cisimlerin hareket etme olgusunu a~1klayabilmek i~in, Epikurosa
gore, aguhg1 atomlann ba~ka bir zo
runlu ozelligi olarak kabul ebnek gerek
mektedir.
Buradan da anla~dacag1 gibi, Epikurosun metafiziginin atomlar ve bo~luk
tan sonraki u~uncu temel kategorisi, hareket ya da degi~medir. Atomlar her
zaman a~ag1ya dogru hareket etmi~tir
ve gelecekte de a~ag1ya dogru hareket
edecektir. Bununla birlikte, Epikurosun
atomlann hareketine ili~kin a~Iklamas1,
atomcu goru~un kurucusu olan Demok..
ritos'un a~1klamasmdan farkhhk gosterir. Bunun da nedeni, Hellenistik felsefede pratik felsefenin, diri kayg1lann ve
ahlakln on plana ~Ilanas1du. Epikuros,
insanda irade ve se~me ozgurlugune
a~1k kap1 b1rakmak i~in, Demokritos'un
1nutlak anJamda determinist bir evren
goru~unden belli ol~uler i~inde uzak
dunnu~tur.

Demokritos'un goru~unde, atomlar


bo~lukta yukandan a~ag1ya dogru
farkl1 h1zla hareket eder. Atortdarm hizlanndaki farkhh.k ise, onlar1n farkh aguhklara sahip olmalanndan kaynaklarur.
Atomlar bo~lukta farkh luzlarla hareket
ettiklerinden, birbirleriyle ~arp1~1r. Bu
~arp1~malar ise, hpk1 bilardo toplannm
birbirleriyle ~arp1~malanna benzer. Bu
~arp1~malar sonucunda atomlar birbirlerinin yonlerini degi~tirirler. Her .,-arpl~ma evrende yeni bir duzenlemeye ve
yen..i bile~ik cisimlerin dogu~una yol
a~ar. Evrende duyularuruz aracditiyla
tecriibe euigimiz tum degi~me ve olu
~umlar atomlann soz konusu ~arp1~ma
Iann1n ve bu ~arp1~malara gosterilen
zindrleme tepkilerin sonucwtda ortaya
~1kar.

Demokritos'un evren goru~u, mutlak


anlamda determinist bir evren goru~u
dur. Ba~ka bir deyi~le, onun goru~une
gore, evrenin belli bir andaki hali evrenin bundan bir onceki halinin zorunlu

305

sonucu olarak ortaya ~1kar. Buna gore,


ato1nlann belli bir andaki konumlan,
h1zlan ve onlann hangi yonde hareket
ettigi bilinirse, gelecekte neierin olacag1
tam bir kesinlik ve dakiklikle bilinebilir.
Epikiiros ise, bu goru~e kar~1, atomlann yaln1zca a~ag1ya dogru hareket etti
gini de gil, faka t ayn1 zamanda normal
yollanndan kuc;iik bir sapma gostererek
hareket ettigini sayler. Boyle bir sap1na
ortaya ~1ktlg1 zaman ise, tum atomlann
yonleri degi~ir ve dolayistyla her ~ey
belirlenmi~ olamaz. Bununla birlikte,
sapman1n bir nedeni yoktur, bundan dolayi gelecekteki olaylann seyri onceden
bilinemez.
~u halde, Epikuros'un evren goru~un
de raslantaya da yer vard1r. 0, evrenin
m utlak anlamda belirlenmi~ bir evren
olmad1guu one sunnekle birlikte, evren
deki her~eyin maddi bir yap1da oldugu
konusunda Demokritosla uyu~ur. Buna
gore, ruh ve Tanr1 da dahil olmak uzere,
evrendeki her~ey 1naddi bir yap1dad1r.
Cisimler gibi ruhlar ya da ziliinler de,
madd[ nesnelerden ba~ka hi~bir ~ey degildir. Zihin cisimden, ruh atomu ad1
verilen ozel bir tiirden atomlardan mey
dana gelmi~ olmasa bakmundan farkh
hk gosterir. Ruh atomlan maddi cishnleri olu~turan suadan atomlardan, daha
ince ve kfrresel olmak bak1m1ndan farkh
olan atomlardu. Epikuros'un goru~un
de, du~unce h.iliinden zihinsel olaylar
da ruh atomlanrun ~arp1~malanyla
a~klanu.

Atomlann bir ~arp1~mas1 d uyu orgarunl harekete ge~irdigi zaman, bu d urum


ruh alomlann1 hareket ettirir vc du~un
ce bu durumun sonucunda ortaya ~1kar.
Epikuros'a gore, canh bir varhk ile can
sa bir cisim aras1ndaki tek farklahk canSIZ varhklarda ruh atomlann1n bulunmad1g1 yerde, canh varhklann ruh
atomlanna sahip olmas1du. Canl1 bir
varhk, bir insan oldugu zaman, ruh
atomlan, atomlann soz konusu canhy1
meydana getiren duzeninden aynhp
gider ve geride yalnJZca cisimsel atom
lar kahr.

306

Epikiiros~u

Okul

Epikiiros~u Okul (ing. Epicurean School;

Fr. Ecole d'Epicur]. Hellenistik felsefenin


en onemli dii~iiniirlerinden biri olan
Epik iiros taraftndan M. S. 306 ythnda
Atina'da kurulmu~ felsefe okulu.
Bilgi teroisi bak1m1ndan duyumcu, varhk gorii~ii balamtndan da atomcu ya da
1naddeci bir bak1~ a-;1s1 benimsemi~
olan Epikiiros-;u okul, ahlak konusunda
ise hazel bir gorii~ geli~tirmi~tir. Ba~ka
bir deyi~le, Hellenistik donemin diger
okullar1 gibi, ahlak1 on plana ~kartm1~
Epikiiros-;u gorii~ ya da Okula gore,
insan ya~am1n1n amaa mutluluk olup,
1nutlu bir ya~am1n ba~langtcl da sonu
da hazd1r.
Mutlulugu hazza e~itleyen Epikiiros
-;uluga gore, haz her~eyden once actrun
yokluguyla belirlenir; ote yandan, tiim
hazlar ayn1 degerde de~ildir. Epikiiros,
hazlan doguran ii-; tiir arzu bulundugunu sayler. Baz1 arzular, yiyecek ve i-;ecek orneginde oldugu gibi, hem dogal
ve hem de zorunludur, buna kar~m, digerleri, baz1 .cinsel arzularda oldugu
gibi, dogald1r ancak zorunlu degildir.
U -;i.incG tiirden arzular ise, zenginlik ya
da lliks istegi gibi, ne dogal ne de zorunlu olan hazlard1r. Bunlar bedensel
hazlara yol a-;arlar. Epikiiros, bedensel
keyifleri kii-;iimsememek ya da yok saymamakla birlikte, bu tiirden hazlara
d ii~k un_liik gostermenin dogal ve dogru
olmadtgtnt ve ki~iyi mutsuzluk ve
aoya gotiirecegini savunur.
Beden~el hazlar, ona gore, hi-;bir
zaman tam olarak tatmin edilemez; bedense} hazlann pe~inde ko~an insanlar,
bu yiizden hep doyumsuz kahr ve siirekJi olarak aa ~kerler. Buna gore, bir
insan hep daha -;ok ~ey isterse, boyle
biri halihaz1rdaki durumundan ho~nut
suzluk duyup, huzursuz olur. lnsan1
1nutlu k1lan, makul ve sade ah~kanhk
lardlr, pe~inden ko~acagamtz ve saktnacaguntz ~eyleri ol-;ebilen aluld1r.
Oyleyse, Epikiiros-;ulukta, temel erdetn
bilgeliktir, -;iinkii bilge insan, kendi dogastntn ihtiya-; duydu~ en aza belirleyebilecek ve bu ihliya-;lan kolayhkla

kar~tlayabilecek

olan insandtr. Bu ihtiya-;lan kar~llandtgl zaman, on un ruh


hali dengededir. Boyle biri ruhsal siikunete ula~ml~hr. Bilge insantn ekmek
ve sudan olu~an ogunii, ona btr ah-;1n1n
-;ok lezzetli yemeklerinden daha -;ok
m utluluk verir. Zira bilge insan, yaln1z
ca az tiiketmeyi degil, daha onemlisi, az
~eyle yetinmeyi ogrenmi~tir. ~u halde,
insan dogastnm arad1g1 en yiiksek haz,
ruhsal denge, ruhsal siikunettir. Bu hale
ise, Epikiiros-;uluga gore, korkulardan
ve aalardan kurtuldugu1nuz, hazlar
arastnda onem derecelerine gore bir on
celik s1rast belirledigimiz ve merak ile
ogrerune isteklerimizi tatmin etmeye ~
h~nglnuz zaman ula~1r1Z. Demek ki,
onemli olan anlamak, ogrenmek ve bilmektir, yani insan1n ruhsal ihtiya-;lanru
kar~tlamastdar.

episteme. 1 lJk-;ag Yunan felsefesinde,


san1, kanaat ya da inan-; anlam1na gelen
doksadan farkh olarak, dogru bilgi 1 bilimseJ ya da sistematik bilgi, ilk ilkelerden hareketle kanatlanabilir olan zaruri
bilgi i-;in kullanllan terim. Episteme ornegin tPlatonda, empirik bilgiden fark11 olarak, kendi i~nde diskiirsif bilgiyle
(dianonia) idealara i!i~kin dogrudan
kavrayt~l (nous) i-;eren, deneyimden bagunslz, dogru, ezeli-ebedi ve zorunlu a
priori bilgiye kar~thk gelir.
2 Epistenle aynca Michel tFoucault tarafmdan old uk-;a farkb bir anlamla, be..
lirli bir toplumsal ve entellektiiel ortam
ya da baglamda dii~iiniilebilecek veya
soylenebilecek olaru belirleyen tarihsel
dii~iince yaptlan i~in kullanllm1~tu.
Diger bir deyi~le, bir ep~steme zamana
ve kiiltiire bagh olan bir soylem -;er-;evesi meydana getirir. Foucaulfya gore, bu
baglamda Ronesans doneminde episteme
benzerlik aray1~1ndan olu~uyordu. Onyedinci yiizyllda ise, aranan ~ey farkhhk ve kar~1thklar olmu~tur. Foucault
daha sorua evrim teorisinin hak.im episteme haline geldigtni sayler. Modem
episteme ise, bir insani ozne kavramlnln
ve insan bilimlerinin dogu~una yol a-;ml~tlr.

epistemolojik

epistemik genellik [lng. epistenric publicity]. ifirekJi~e, yani ki~iye ozgii olup,
ba~kalanna aktardamayan bilgiye kar~lt olarak, genel ve herkese afilk olan,
yani aktanlabilen, payla~dabilen, test
edilebilen, birfiok insan tarafmdan do~
rulanabilen bilginin, birfiok insan tarafmdan do~rudan ve araas1z olarak bilinen nesnelere ili~kin bilginin ozelli~i.
epislemoloji [ing. f!Pistemology; Fr. epistemologie; AI. wissenschaftslehre]. Felsefenin, bili~sel siirefilerin olu~umlanndan
ziyade, bilgiyi genel olarak ele alan, bilgiyle ilgili problemleri ara~hran, bilginin kayna~m1, do~as1m, do~rulu~unu,
smulanru inceleyen dah.
Epistemolojinin kapsanu i.;inde kalan
klasik problemler dort temel ba~hk alhnda toplanabilir: 1Bilginin imkanr problemi. Bu problem ifiinde, bilgin.in hi'fbir
~ekilde miimkiin olmadl~JJ\1 savunan
ku~kucu yakla~un ile bilginin kesinlikle olanakh oldu~unu savunan yakJa~lm yer ahr.
2 Bilginin dogrutugu problemi. Bilgi.nin
do~rulu~unun, dii~iince ya da onermeyJe gerfieklik arasmdaki bir tekabiiliyetten olu~tu~unu savunan do~ruluk
anlay1~1; bilginin do~rulu~unun dii~iinceler ya da bilgiler aras1ndaki tutarhhktan olu~tu~unu savunan dotruluk
anlay1~1; bilginin do~rulu~unun bilginin apafilkh~mdan meydana geldi~ini
savunan anlay1~ ve bilginin do~rulu~u
nun yararhh~1yla, belli bir amaca hizmet etmesiyle belirlendi~ini savunan
do~luk anlay1~1 bu fierfieve ifiinde de~erlendirilir.

3 Bilginin kayttalr problemi. Bilginin


kayna~mda yalruzca akhn bulundu~u
nu savunan, yetkin bilgi ome~i olarak
matemati~i goren takdahkla, bilginin
kaynagtnda yalmzca algmm, deneyim.in bulundu~unu savunan ve bilgi orne~i olarak da do~a bilimlerini goren
tempirizm, bu fierfieve ifiinde de~erlen
dirilmek durumunda olan temel gori.i~
lerdir.
Ote yandan, 4 bilginin srnrrlan problemi.
soz konusu oldu~unda, bu problemin

307

iki farkh yorumu oldu~unu goruyoruz.


insan varh~mm, bilen oznenin bilgi siirecinde, yalmzca kendi oznel duyuverilerini bilebilece~ini, kendi zihninin,
kendi i'tkin kiiresinin d1~ma filkamayaca~ml kabul eden yakJa~rm olan i~kin
epistemolojik idealizmle, bilen oznenin
bilme faaliyetinde, kendi ifikin kiiresinin
otesine gefiip, nesnenin bizzat kendisine
ula~abilece~ini savunan i~kin epistemolojik realizm, bilginin s1mrlanyla ilgili
problemin birinci yorumu ifiinde kahr.
Buna kar~m, problemin, gerfiekten varolan nesnelerin bilginin kendilerine
niifuz edebilece~i nesneler olup olmadltJ ya da bilginin yalmzca dii~iincenin
gerfiekte varohnayan konstriiksiyonlanyla ilgili olup olamayaca~1 konusu
iizerinde duran ikjnci yorwnunda ise,
gerfiekten varolan nesnelerin bilginin
kenuilerine niifuz edemeyecegi ya da
ula~amayaca~1 nesneler oldu~unu ve
bilginin yalruzca fenomenlerle, dii~iin
cenin kendi konstriiksiyonlanyla ilgili
oldu~unu savunan yakla~1ma transendental epistemolojik idealizm, buna kar~m
bilgirUn gerfiekten varolan nesnelere,
gerfiekli~in kendisine ula~abi!ece~ini savunan yakla~1ma ise, epistemolojik realizm ad1 verilir.
epistemolojik [ing. epistemologic; Fr.
tpistemplogique]. 1 Bilgiye ili~kin, bilgi
teorisi ya da bilgi felsefesiyle ilgili olan;
2 Olgunun, nesnenin, varh~m, d1~ diinyarun kendisiyle de~il de, varh~m bilgisine dair olan; 3 varh~lll bilinme tarzJ,
d1~ diinyarun bilgisi, alg1s1 iizerine olan
ifiin kullamlan s1fat.
Bu ba~lamda, bilinen ya da tecriibe
edilen, duyumlanan, alguanan, kavranan nesne ya da ~eye; bilgiden batJmslz
olarak varolan gerfiek ve ontolojik nesneye kar~1t olarak, ister dogn.t, ister yarulhcl olsun, her liir bilgiye konu olan
nesneye epistemolojik nesne ad1 verilir.
Yine, insan bilgisinin bilen insan ziluline, insan viicudunun ve duyu organlarlmn ifiinde bulundu~u ko~ullara goreli
oldu~unu, ba~h bulundu~u one siiren anlay1~a, bilen insan zihninden ba-

308

epistemolojik engel

~nns1z ger~eklik1erin

nesnel bilgisi diye


bir ~eyin soz konusu olmadaganl one
siiren ve ~ogunluk oznelci bir bilgi teoriyle birlc~en gorti~e cpistemolojik gorecilik denmektedir.
Ote yandan, bilgide insan zihninden
bagamsaz bir ger~ekligin varolu~unu
yads1yan, nesnelerin varolu~unu onlann insan taraflndan alg1huunalanna ya
da bilinmelerine indirgeyen go~~; nesnenin, bir ozne olmadan varolamayacagana savunan felsefi ak1m ise epistentalojik idealizm olarak bilinir.
Zihnin kendisi, zihin halleri ve i~erikle
ri da~anda, hi~bir ~eyin bilinemeyecegini, bilgi surecinde insann kendi zihnini,
i~kin kuresini a~amayacagana, zihne
ili~kin bilginin, ba~ka herhangi bir ~eye
ili~kin bilginin kurulu~u ya da ortaya
~k~ i~in tek kaynak oldugunu, her tur
bilginin bir zihin i~erigi olarak varold ugunu ve nesnenin bir ozne olmadan varolamayacaglnl savunan ak1m olarak
epistemolojik idealizm, zihin d1~1 tiim
varhklann yaln1zca noetik nesneler olduklanna, bir zihin tarahndan algilanlnl~ ya da du~unulmu~ olma ili~kisi
d1~1nda hir;bir varolu~lan olmadagana
one surer.
epistemolo jik engel [ing. epistemologic
obstacle; Fr. obstacle q,istentologique ]. c;agda~ Frans1z filozofu tBachelard'an epistemolojik kopma tezinin temeline yerle~tirdigi ve epistemolojik kopmay1
engelleyen ogelere i~aret etmek amac1 yla kulland1g1 terim.
Bachelard'a gore, epistemolojik engel~
bir teoriden digerine ge~i~i, ilerlemeyi
engelleyen bilimsel bir kavram, goru~
ya da yontemdir. 0, episteanolojik en ..
ge llerin gec;mi~ ya da daha onceki d ii~unce tarzlannan, ara~brma ya da geli~menin yolunu hkayan kahnhlan
oldugunu sayler. Ornegin, Aristoteles9
bilimin atomcu teorilerin onsekizinci
yuzyaldaki geli~mesinin onunde, ilkel
sagduyunun canbahgLJUn da mekanist
fizigin ortaya ~aka~anda bir engel olu~
turdugunu one suren Bachelard'a gore,

epistemolojik engeHerin en onemli kaynaga sagduyudur. Epistemolojik engel,


du~unceyi sta tikle~tirerek degi~aneyi
ve yeniligi onler.
Onun epistemolojik engel kavranun
kendisiyle dengeledigi kavram, epistemolojik hareket ya da edimdir. Buna
gore, epistemolojik engel ya da engellerin, eski du~tincelerin, kohne1ni~ dti~unce kahplaruun eotkisi yoluyla bilimsel geli~menin online ge~tigi yerde,
epistemolojik engelleri ortadan kalduma te~ebbusleri olarak epistemolojik
edimler, bilim adammm dehasuun, bilinlsel geli~menin seyrine beklenmedik
~ekilde ivme kazandaran, atahm ya da
sa~ra1nalaruu ifade eder.
epistemolojik kopma [ing. epistemological
break; Fr. coupure epistimologique). c;agda~ Frans1z bilian tarih~isi ve filozofu
Bachelardan, bilimsel bilginin sagduyudan aynh~ayla, farkh bilimsel kavramsalla~hrmalara kar~ahk gelen bilimsel
teorilerin mukayese edilemezligini dile
getirmek i~in k ullandags terun. Bachelard, bilimsel bilginin, ayn bir bili~l
alan meydana getlren bilimin sagduyu
duzeyinden aynhp, yeni bir duzeyde
ortaya Q.ktagLJU ve hatta sagduyunun
tecrube ve inan~lanyla ~eli~tigini sayler. Baka bir deyi~le, bilim sagduyudan ya da gundelik deneyden, onun
nesnelerini, onlaran gundelik deneyde
gorulemeyen ozellik ve ili~kilerini a~aga
~lkaran yeni kategoriler i~ine yerle~tir
mek suretiyle kopar.
Epistemolojik kopma, ikinci olarak, iki
bilimsel teori ya da bilimsel teorile~tir
me arasmda ortaya ~tkar. Bachelard'tn
bu konuda verdigi omeklerin ba~1nda
gorelilikle kuantum teorileri gelmektedir. On a gore, epistemolojik bir kopmaya yol a~ an teoriler, yalnazca yeni dog a
kavraya~lannan dogu~una degil, fakat
kokten bir bi~imde farkbhk gosteren
yeni bilimsel yontem anlaya~lannan ortaya ~1k1~1na i~aret eder. ~u hlde, bilimsel kopma ya da kopu~, bilimsel bilginin sagd uyunun inan~ ve tecrtibe-

epistemoloji olaralt metafizik 309

lerinden aynlmasa, ve iki farkh kavramsalla~tlrma ya da algllama tarza dogdugu zaman soz konusu olur.
epistemoloji olarak metafizik [ing. metapl,ysics as epistemology; Fr. metaphysjque
comme epistemologie]. Ahnan filozofu
tKanfm varhg1 varhk olmak bakn1un~
dan degil de, bilinebilir ohnak, insan bilgisinin nesnesi olmak bakunandan ele
alan metafizik anlay1~1na verilen ad.
t Aristotelesten once ya da sonra gelen
bin;ok buyiik dii~iiniir, onun 'insan varhglnln, varhg1n bizzat kendisine niifuz
edebilecegi' kabiiliinii payla~1nakla birlikte, zaman zaman varhkla dii~iince ya
da alga arasandaki ili~kinin olduk~a
proble1nli olan bir ili~ki oldugu dii~ii
niihnu~tiir. Gen;ekten de, varhkla dii~iince aras1ndaki bu ili~kinin dogasan1n
ne oldugu proble1nL epistemolojinin
ontolojinin online ge~tigi modern felse ..
fenin en onemli problemlerinden biri
haline gelmi~tir. i~te Kant, soz konusu
problemi -;ozme giri~iminin bir par~asa
olarak, varhk ohnak bakunmdan varhk
iizerine olan dogrulan degil de, bilinen
ya da bilinebilir olmak bakuntndan varhk hakk1ndaki m utlak dogrulan ortaya
koyacak yeni bir metafizik anla y1~1na
ula~ma~tu.

Kant, metafizigin ilkelerinin tiim bilimler i-;in ortak old ugu ve onlarm ozel bilhnlerin ilkelerinden ozii itibariyle fark)a
oldugu konusunda, Aristoteles'le ayna
fikri payla~1r. Ona gore, metafizigin ilkeleri, 1 her tur deneyimden ve hatta
duyulann izlenilnlerinden bile bagunslZ
olma anlamanda a prioridir. Kant, nedensellik kavramuun herhangi bir duyuizlenimini betimlemedigi konusunda,
tHutnela uyu~ur. Buna gore, bir duyuizlenilnini betimleyen hi~bir onerme
mantlksal olarak nedensellik ilkesini gerektirmez. Nedensellik ilkesi, bu baglamda a prioridir.
2 Metafiziksel onermeler, ~eli~mezlik
yasas1nm ya da manbk yasalannEn sdz
konusu ilkelerin do~rulugunu belirlemek bakamandan yeterli olmamasa anla

1nmda, sentetikiirler. Buna ek olarak,


metafiziksel ilkeler 3 mate1natiksel olmayan ilkelerdir. Kant, tLeibniz ve lojisistlerin tersine, 1nate1natigin onermelerinin, matematiksel aksiyo1n ve teoremlerin sentetik a priori onermeler old uklanna dii~iinur. Bununla birlikte, o, t1pk1
Aristotelesin yaphga gibi, 1netafiziksel
onermeleri, 1nate1natigin onermelerinden ayarmak ister. Bundan dolay1, Kanta gore, metafizigin temel gorevi, a) rna
tematiksel sentetik a priori onermelerle
1nate1natiksel ohnayan sentetik a priori
onermeleri ortaya -;akararak, bunlan bir
birlerinden ayarmak ve b) bilgi i-;in ka-;arulmaz olan sentetik a priori onermelerin
zorunlulugunu gostermektir.
t~te, Aristoteleste soz konusu olan 'ontoloji olarak metafizik'i episte1noloji ola..
rak metafizige donii~tiiren yakla~am,
Kanfan sentetik a priori onermelerle ilgili bu yakla~nnadu. Kant bu -;er-;eve i-;inde, A 'sezginin nesnelerin dogas1na uymasl durumunda, insanan nesne hakklnda a priori bir bilgiye sahip olu~u olgusunun a~lklanamayacagtna, bu a-;aklamarun ancak ve ancak d uyumun nesnesinin insandaki sezgi yetisine uydugu
kabul edildigi takdirde olanakh' oldugunu iddia eder.
Yine, B 'insan, bilgide, soz konusu sezgiler bilgi duzeyine yukselmek durumunda oldugundan, sezgilerle yetinemeyecegi, fakat onlan, tasarunlann
nesnesi olan bir ~eye baglamak durumunda oldugu i-;in, burada da iki alternatif soz konusu olur: Ya kendilerivle
nesneleri belirledigimiz kavramlar nesnelere uyacaktar (ki bu durumda da, insanan a priori bir bilgiye sahip olabilmesi hususu a-;1klanamaz) ya da nesnelerin kavramlanm1za uyduklan kabul
edilecektir .'
A Kanfm 1natematik felsefesinin temel
tezini meydana getirir. Buna gore, geometri ve aritmetigin aksiyomlanrun sentetik a priori karakteri, bu aksiyomlann,
alg1lann, duyumsal i-;eri~ini degil de,
fonnel yaptsuu betimledi~i teziyle

310

epokhe

ac;1klana. Kant, bu yap1y1, Euklidesc;i


tnekana ve Newtoncu zamana ili~kin saf
sezgiyle ozde~le~tirir. B ise, A ile birlikte, Kant'1n bilinen ya da bilinebilir olmak
bakunmdan varh~m temel alg1sal ve
kavramsal yap1s1n1n bilimi olarak, epistemolojik metafizik anlay1~arun temel
dii~tincesini 1neydana getirir.
Buna gore, Kant'1n deyi~iyle 'izleniinier ~oklu~u'na kavramlan uygula1nak,
onu kavramlann olu~turdu~u c;erc;eve
ic;ine oturtmak ya bu c;oklu~u betimle~
1nek ya da onu yonunlamak ve diizenleInek anlaanma gelir. izlenimler c;oklu~u
nu kavramsal bir ~erc;eve i~ine oturbnak,
izlenimleri nesneler ~eklinde diizenlemek oldu~una gore, kavramlar nesnelere de~il de, nesneler kavramlara uymak
durumundadu. insan zihninin kendilerini kullanarak izlenimler -;oklugunu
nesneler ~eklinde diizenledi~i bu kavramlara Kant a priori kavramlar ad1ru
verir. Bu kavramlann kullandmasa, basil
izlenimler c;oklu~unu nesneler haline
getirir, salt oznel olan bir deneyimi, nesnel bir tecrtibeye donii~tiiriir.
0, bu n priori kavramlann, kendisinin
kategoriler aduu verdi~i on iki temel
ka vramdan tiiretilebildi~ini sa vun ur.
Her kategori, izlenimler -;okluguna uygulandl~l zaman oznel bir tecriibeyi
nesnel bir deneyim haline getiren a pri
ori bir kavramdar. Buna gore, do~ru bir
metafiziksel onenne ileri siirmek matematiksel olmayan, sentetik a priori bir
onerme ileri siinnektir ve bir kategorinin oznel bir tecriibeye uygulanabilir
oldu~unu iddia etmek ise, onun oznel
izlenimler ~oklugu nun nesnel bir ~ey
olabiln1esi i9n gerek ve yeter bir k~ul
oldu~unu belirtmekten ba~ka bir ~ey
de~ildir.
Bu ba~lamda, do~ru

bir metafiziksel
ilke, yani sentetik a priori bir onerme,
onun yahuzca oznel bir teai.ibe olarun
nesnel bir deneyime donii~tiiriilmesi
i-;in zorunlu bir ko~ul oldu~unu belirtmek suretiyle hakh k~hnabilir. Kant,
yaln1zca kategorilerin tiiketici bir listesini yap1nakla yetiruneyip, soz konusu

kategorilerin nesnellik kazanduma i~le


vini ifade eden metafiziksel ilkeleri de
ortaya koydu~unu savurunu~tt.tr. Ona
gore, bu metafiziksel ilkeler, t1pk1 Eukleides geometrisiyle aritmeti~in aksiyomlanrun nesnel deneyin a priori algl
sal, mekansal ve zamansal yap1s1ru
belirlemesi gibi, nesnel deneyimin kavramsal yap1s1ru belirler. Matematiksel
onermelerle, matematiksel olmayan sentetik a priori onenneler, boylelikle bilinen ya da bilinebilir bir ~ey olarak varh
~1n formel yap1sln1 olu~turmaktad1r.
epokhe. Antik Yunan felsefesinde, ku~
kucular tarafmdan savunulan, hi~bir konuda nihai ve kesin bir yargt beyan etmeyip, bir yandan ara~hrmaya devam
ederken, bir yandan da yarg1y1 ask1ya
alma, hiikiim vermeme tavn.
Epokhe, daha genel olarak da, insan varh~tnln goriinii~lerin otesine ge-;erek,
ger~ekli~in kendisine ula~amayaca~tru
one siinnek suretiyle, ruh dinginli~ne
ve kesinli~e ula~mak amacman bir par~asl olarak, bilgiyi biitiiniiyle reddebne
tavnru Hade eder.
Erasmus, Diderius. 1466-1536 yallan araSlnda ya~am1~ olan, Kuzey Avrupa Ronesanslnln onemli ustas1 ve klasik edebiyat ara~tumaclsl, humanist bilgin ve
ilahiyatc;1.
Dogmatik bir skolastisizme kar~1 cephe alan ve Hristiyanh~1, yalruzca bir
kurtulu~ dini olarak de~il de, insan akhna giiven duymaya dayanan bir goniil
dini olarak gormek isteyen Erasmus, bir
yandan Refonncularm dogmatik teolojisine kar~1 c;akarken, bir yandan da eserleriyle, zihinleri Reformasyonun dii~iince lerine haz1r lamt~llr.
Erastus~uk. Laik otoritenin kilise kar~1s1nda her konuda iistiinlii~ii ve onceli~i old u~u inanc1. Vatanda~lan aynt
dine ba~h toplumlarda, dini ya da diinyevi tiim su-;lan cezaland1nna hakkl ve
gorevinin devlette olmas1 gerekti~i tezi.
erdem [Os. Jazilet; ing. virtue; Fr. vertu; AI.
eigmschaft, vennogen]. Ahlaki bakundan
her zaman ve siirekli olarak iyi olma
e~ilimi, iyi ve do~ru eylemlerde bulun-

erdem ahlaka

1naya yatkln alma durumu. insan varhg1na en zengin, en gerekli ve dolgun


anlanun1 veren ahlaki niteliklerin toplaml. insan iradesinin gerektigi takdirde
bi.iyi.ik ozverilerde bulurunak ve ciddi
engelleri a~mak pahas1na, ahlald iyiligi
ama~lama, iyilik ugruna hareket etme
gi.ici.i.
Erdem terim ini felsefeye sokan, her
varhg1n kendine ozgu fonksiyonunu en
iyi bir bir;imde yerine getinne anlanuna
gelen Yunanca arete sozcugi.ini.i insan ve
insanm etkinlikleri i~n kullanan tSokrates olmu~tur. Bu baglamda Sokrates'e
gore, erdem insana kendisine ozgi.i ve
uygun olan1 ger~ekle~tirme ve kendisini ger~ekle~tirme imkan1 veren y~tkin
liktir. Sokrates'in ogrencisi tPlaton da,
ruhu i.i~ par~aya boldi.ikten sonra, erdemi, her bir par~an1n kendi i~levini en
iyi bir bi~imde yerine getinnesi haline
e~itlemi~tir. 0~ par~antn ayn ayn erdemleri bilgelik, cesaret ve ol~uli.ili.ik
oJup, bunlar ger~ekle~tikten sonra, i.i~
par~adan meydana gelen biiti.ini.in
ahenk i~inde olmas1 hali de, adalet erdelnine tekabi.il eder. SOz konusu dort
erde1n, Yunan ki.ilti.iri.ini.in brdinal ~
demleri olarak bilinir.
Erdem ahlakm1n di.i~i.ince tarihindeki
en onemli temsilcisi olan t Aristoteles ise,
erdemleri ahlaki ve djanoetik erdemler
olarak ikiye ay1nru~br. Bunlardan adalet, cesaret, ol~uli.ili.ik, comertl~ dostluk
gibi ahlaki erdemler iki a~1n u~ aras1ndaki
dogru ortayt bulmaktan meydana gelen
erdemlerdir. Buna ka~1n, bilgelik benzeri diarwtik erdemler entellektuel faaliyete bagh olan ve ~eylerin ni~in old uklan
gibi olduklanru anlamak ve ke~fetmekle
belirlenen erdemlerdir.
Hu erdemler, teorik bilgelik ya da sophia ile belirlenen erdemler olup, konu
olarak en yi.iksek nesnelere yonelmi~
lerdir. Metafizigin konulanru ele alan,
doga bilimleri ve matematikle ugra~
manJn sonucu olan bu erdemler, Aristoteles'e gore, ahlili erdemlerden daha
i.istiindi.irler, ~i.inki.i ger~ek mutlulu~
meydana getirirler. Ba~ka bir deyi~le,

311

dianoetik ya da entellekti.iel erde1nler


en yi.iksek erdemlerdir, ~i.inku, 1 insaIun en yi.iksek yetisi olan akla ve akhn
da en yi.iksek faaliyeti alan tefekki.ir ya
da kuramsal tema~aya dayanular.
2 Yine, bu tur bir etkinlik, herhangi bir
bedensel faaliyetten ~ok dah(l uzun
surer. 3 Ote yandan, filozof, kendisine
en fazla yeten ki~idir. Dolay1styla, onun
entellekti.iel faaliyeti ve erdemleri her~eyden once gelir. Ve nihayet, 4 bu ti.ir
etkinlik ve erdemler, ba~ka bir a1 na~
i~in degil, bizatihi kendileri i~in istenirler.
+Modern felsefede de, erdem, ilk~ag
felsefesinin mey dana getirdigi soz konusu genel ~er~eve i~inde, insani bir
ozellik~ insana ozgi.i yetkinlik olarak anla~dnu~br. Ornegin, tSpinoza'ya gore,
insanla ilgili bir nitelik olarak erdem,
salt insantn kendi dogaslna ozgi.i yasalarla anla~1hp bilinebilecek birtaknn
~eyleri hayata ge~irme gi.ici.ine sahip insanln ozi.i ya da dogas1d1r. Erdem
ahUik1na kar~rt bir todev ahlak1nm savunucusu olan tKant ise, erdemi insarun i~inde bulunabilecegi her tur ahlaki
durum, ~e~itli ahlaki durumlar i~inde
mi.icadele veren ahlaki niyet olarak tan1mlam1~hr.

erdem ahlika [ing. virtue ethics; Fr. tthique


de la vertu]. Erdem kavramrnm, iyi karakterin merkezi bir rol oynad1g1 ahlak
anlay1~1 ya da gori.i~i.i.
tnsana ozgi.i yetkinlik .. ahlaki bakJmdan iyi olan bir karakteri ~ekillendiren
ahlaki nitelik olarak erdem kavrarmru
temele alan erdem etigi ya da ahlak1,
ahlaki kural ya da yasalan temele alan,_
odeve dayah ahlak teorilerinin tam kar~lh olan bir ahlak anlay1~1dtr. Felsefede en az1ndan t Aristoteles'ten beri varolan soz konusu kar~1thgm ad1; ahlak
felsefesinde 1970'lerden iHbaren konmu~tur. Bu tarihten ba~layarak. :ahlak
terimi odevi, niyeti, ahlak yasasinJ temele alan ahlak anlay1~lan i~in k ullanlbrken, erdemi ve ahlaki bakundan }yi
olan karakteri temele alan ahlAk teorileri i~in etik terilni kullandmaya ba~lan-

312

ereksel nedenler ogretisi

m1~t1r.

Erdem ahlakmm en onemli temsilcisi Aristoteles, buna kar~1t odevci


ahl~k anlay1~1mn en onemli temsilcisi
de tKant'tar.
ereksel nedenler ogretisi (tng. doctrine of
final causes; Fr. doctrine des caz.ses finales].
t Aristoteles ve tLeibniz tarafmdan savunulan, diinyadaki ~eylerin ve olaylann en iyi bir bi,.imde, ancak kendisine
yonelinen bir ama,., erek ya da ereksel
nedene ba~vurmak suretiyle a,.Iklanabilecegi gorii~ti ..
Erigena, Johannes Scottus. Dii~iince ve
eserleriyle Yunan felsefesini ve Yeni
Platoncu felsefeyi Hristiyan inanoyla
bagda~tumaya ,.ah~ml' olan Orta,.ag
d i.i~iin iirti.
Erigena, temel eseri olan 'Dogamn BoIUmleri Uzerine' adh eseriyle varolanlan,
1 Yaratan ve yarablmamt~ olan (yani,
varolan her~eyin kaynag1 olarak Tann),
2 Yarat1lm1~ ve yaratan (yani, tannsal
ideler), 3 Yaratmayan ve yarat1lm1~
olan (yani, Tann d1~mdaki tiim varhklar), 4 yaratmayan ve yarahlmam1~ olan
diye Slmflaml~tlr. Birinci ve dordiincti
ozellikler ve varhklar, ba~lang1,. ve son
olarak Tann'da toplarum~ iken, ii,.iinctisii yarat1lm1~ varhklann varolu~ bi,.imini yans1tir. Yarabklann Tann'ya donii~ti, Erigena'ya gore, giin!h i~lemek
ten ka,.mak ve kurtuhnakl.a ve ohimden
sonraki dii~yaya giri~l~ ba~lar.
eristik [Yun. eristike; Ing. eristic; Fr.
eristique; AI. eristik). Tart1~may1, belli
bir konuda dogru sonu,.lara veya bilgiye ula~mamn arac1 olarak degil de,
kendi i,.inde bir ama,. olarak goren argiiman; karutlama bi,.imi ve ozel tartl~
ma teknikleriyle, tartl~mak i,.in tarta~
ma amac1 gtiden dti~tince ah~ veri~i;
kurnazhga dayanan ustahkh, ama aidatiel akllyiiriitme bi,.imi.
SOz konusu karutlamalarda, form olarak diyalektik bir akdyiirtibne uygulanmakla birlikte, kullarulan dolayh ,.Uriitme teknikleriyle, felsefi tartl~malar
retorik egzersizlerine indirgenir. Sofistler tarah.ndan kullarulan eristik, daha
sonra Megara Okuluna bagh filozoflar-

ca en u,. noktalara kadar ta~mm1~tar.


Bu ,.er,.eve i,.inde, Sofistlerin, daha iyi
olarun kotti, daha kotii olarun iyi goriinmesini, kottiniin iyi ve yanb~m dogru
kar~1smda baskm ,.lkmas1ru saglayacak
tiirden akdyiiriihne ya da tartt~ma tekniklerine manttk tarihinde eristik diyalektik ad1 verilmi~tir.
erkekmerkezcilik [ing. androcentrism; Fr.
androcentrisme]. Erkekmerkezli, erkegi
temele alan, erkegin ilgilerini, ,.lkarlanm ve bak1~ a,.1s1m on plana ,.1kartan
anlay1~, felsefe.
Erkekrnerkezcilik terimi, ozellikle gtintimtizde one ,.1kan feminist felsefede
onem kazanmt~tir. Nitekim, Doeuff,
1rigaray ve Kristeva gibi feminist dti~ii
ntirler modern Ban'mn felsefe ve biliminin eril bir felsefe, erkekmerkezci bir
bilim olarak tammlarlar. Kad1ru erkegin yoklugu ya da eksik ve a~ag1 otekisi olarak, erkege gore tarumlayan soz
konusu feminist filozoflardan Le Doeuff'e gore, omegin, Bacon'un modem
bilim projesi amir bilim ve kadms1
doga arasmdaki ili~ki yoluyla tammlamr.
eros. 1 Yunan mitolojisinde, a~k tanns1.
2 tlk kaostan dogan yaratta tannlardan
ve diinyamn temel ogelerinden birine,
tSokrates ve tPlaton'da, ne tann ne de
insan olup, tannlarla insan arasmda bulunan, aradaki mekaru doldurup, btitiinti kendisinde birle~tiren ve insanlarm
onun sayesindc bir tiir tannsalhktan ve
o(timstiz)tikten pay a(dlklan yaratiCI
gtice verilen ad.
3 Yunan felsefesinde, eros ayru zamanda, gtizellige duyulan a~k; duyumsal
ve cinsel cazibe; fiziksel a~k i~in kullamlml~tlr.

erotetik [ing. erotetik; Fr. hoth~tique]. Soru yamt yoluyla tarti~ma anlammda
baz1 diyalektik ttirleri iliin kullarulan,
sorularla, sorgulamayla, soru sorrnayla
ilgili olmay1 dile getiren terim. Sorulara
ili~kin manhksal analizle, sorulardan
yararlanarak karut toplama ya da otretim yontemiyle baglanbh olarak kullamlan deyim.

esse est pereipi 313

esir [lng. aitlter; Fr. ether). ilk~ag doga biliminde, toprak, hava, su ve atee ek olarak var hj!;l kabul edilen be~inci ogeye,
yakla~1k yiiz y1l tincesine kadar, mekam
doldurdugu varsay!lan esnek madde ya
da ortam.
Buna gore, 19. yiizyllm neredeyse
sonlarma kadar, fizik~iler havamn ses
dalgalanm iletmesine benzer bir bi~im
de, esirin de elektromanyetik dalgalan
ilettigine inanm1~lardl. Esirin aguhg1
olmayan, saydam, siirtiinmesiz, kimyasal ya da fiziksel olarak varhg1 saptanamayan ve tiim maddeleri ge~iren bir
ortam oldugu kabul edilmekteydi. Modern fizikte, 1~1gm ve maddenin yap1s1
daha iyi anla~tlmca, esir kavrammm
yerini, mekanik bir ortama indirgenemeyen maddi alan kavram1 almt~br.
eskatoloji [ing. eschatology; Fr. eschatologie; AI. esciJatologie]. Teolojinin, tiliimii,
insarun !iliimden soruaki yazgtsi!U, cennet ve cehennemi, tarihin son ani!U ve
diinyarun sonunu konu alan dah. insamn akibetine, tiliimden sonrak.i hayatma
ve diinyanm nihai akibetine ili~kin dini
kuram. Ornegin, ilmi ahiret olarak bilinen 1sl&m eskatolojisi, insanlara ahirette
olup bitenleri, ahirette g~en olaylan ogretir.
esse. Varhktan, varb.k durumundan farkh
olarak, var olma eylemi, bir tiziin aktif
ifadesi i~in kullarulan Latince terim.
esse est percipi. tBerkeley'in, ~eyler ya
da nesneler i~in 'varolmarun algtlaruru~
olmak' anlamma geldigini, nesne ya da
~eylerin yalmzca, onlan algt!ayan tinsel
varhklann zihinlerinde basil idelerden
meydana gelen kompleksler olarak varolduklanm tine siiren idealist tezi.
Berkeley'in stiz konusu gtirii~iinii anlatmak i~in, yalmz ba~ma tidealizm terimi, insan zihnindeki idelerden ba~ka
hi~bir ~eyin varolmad!gml dile getirdigi i~in, yamlhctdu. Zira, onun gtirii~iin
de, algt siirecinde algtlanan idelere ek
olarak, stiz konusu ideleri algLlayan varhklann var olmas1 gerekir. Oyleyse, 'varolmak algtlanmt~ olmakhr' (esse est
percipi) tezi, tam olarak ifade edildigin-

de, varohnak ya alg!larum~ olmak ya


da alg1layan bir k.imse olmakt1r. Berkeley'in gtirii~iine gore, ger~eklik yalmzca
idelerden degil, fakat bu ideleri algllayan tinsel var hklardan meydana gelir.
Berkeley'i d1~ diinyadaki varhklarm
varolu~unu insan zihnindeki idelere indirgemeye ve bu tiir bir maddesizcilige
gtitiiren en tinemli adtm, onun birincil
niteliklere ili~kin idelere farkh, ikincil
niteliklere ili~kin idelere ise daha farkl1
bir ac;J.klama getirilmesine kar~1 <;lkmasmdan olu~ur. Berkeley, bundan sonra
bir adun daha atarak, zihnimizdeki ideJere kar~1hk gelen ve zihinlerimizden
bag~ms1Z olarak varolan bir ~ey bulundugunu kabul etmek i~in hi~bir neden
bulunmadtguu iddia eder. Buna gore, o
tLocke'un birincil niteliklerle ikincil nitelikler arasmda yaphg1 aymma kar~1
~1karak, birincil niteliklerin nesnenin
kendisinde, buna kar~m ikincil niteliklerin tiznenin kendisinde var olmalanmn stiz konusu olmadtgtru stiyler.
Locke renk, tat gibi ikincil nitelikler stiz
konusu nitelikleri algt!ayan ~ durumuna ya da i~inde bulundugu ko~ul
lara bagh olarak degi~tigi i~in, ikincil
niteliklerin bizde var oldugunu tine siirmii~, buna kar~m ~ek.il, kiitle, hareket
ve yer kaplama gibi birincil niteliklerin,
insandan bagtmslz olarak ~eylerin kendilerinde varoldugunu savurunu~tu.
Berkeley ise, ilsindl nitelikler i~n stiz
konusu olan ~eyin birincil nitelikler i~in
de ge~erli oldugunu belirtir; time~n, algtlanan ~ekiller, biz onlann ~evresinde
hareket ettik~e degi~tigi gibi, hareket
eden cisimlerin htzlanyla ilgili yargllannuz da, hareket eden dsimlere olan
uzakhg1m1za gore, degi~ir.
Ote yandan, Berkeley'e gore, bizim birincil niteliklere, timegin yer kaplamaya, ~ekle, hareket ve siikilnete ili~kin
idelerimiz, hplo ikincil niteliklere, renklere, seslere ve kokulara ili~kin idelerimiz gibi ve onlardan daha az olmamak
iizere, birer idedir. ~u halde, Locke'un
savundugu gibi, bizim dolayurunz olarak yalruzca kendi idelerimizi tecriibe

314

essentia

ettigimiz dogruysa, her ikj durumda


da, yani birincil nitelikler soz konusu oldugu zaman da, ikjncil nitelikler gi.indeme geldiginde de, bizim, bu niteliklere
ili~kjn idelerimizin zihinlerimizden bagtmSlZ olarak varolan ~eylerin aktiiel
niteliklerine kar~lltk geldigini dii~i.in
mek i~in getjerli bir nedenimiz yoktur.
Locke'w1 birincil niteliklerle ikjncil nitelikler arasmdaki bu aynm1 ge-rersiz
hcile gelince, Berkeley insan zihninden
baguns1z bir maddenin varolu~u i-;in
art1k hi-;bir neden kalmad1guu soyler.
Buna gore, biz dogrudan ve aracislz
olarak yalmzca kendi idelerimizi algdanz. Bize, aktiiel algtda duyulanm1zla
evleri, aga-;lan, nehirleri ve kuzulan algdadlglmlZ s6ylense de, biz duyulanmizla kendi idelerimiz ya da duyumlarumz d1~mda ba~ka hi-;bir ~eyi
algdamay1z. idelerimiz ya da duyumlarunlz ise zihinlerimiz d1~mda ba~ka
hi-;bir yerde varolamaz. Buradan -;1kan
sonu-; da evlerin, aga-;lann, nehirlerin
ve kuzulann zihinlerimizde bulunduklan ve yalmzca zihinlerimizde varold ukland1r.
Ashnda ula~hg1 ontolojik sonu-; bir kJ~
y1ya birak1lacak olursa, Berkeley'in buradakj onci.illeri, ki bu onciiller ~emelde
epistemolojik bir niteligi olan onciiller~
dir, modern filozoflann hemen hemen
-;ogu tarafmdan kabul edilir. Ba~ka bir
deyi~le, bir-;ok modem filozof Berkeley'in tLocke'a kar~1 olan itirazmda
hakh oldugunu dii~iiniir; Locke'un soyledigi gibi, biz kendi idelerimiz ya da
duyumlanm1z d1~mda ba~ka hi-;bir
~eyi tecriibe edemiyorsak, bu takdirde
tecriibemizde, idelerimizin ya da duyumlamruzm insan zihninden baglmSlZ olarak varolan maddi ~eylerin duyulanmlz iizerindeki eyleminin sonucu
oldugu kabiiliinii hakh kllacak hi-;bir
~~y bulunmad1g1 kabul edilmelidir.
Modem filozoflar bununla birlikte, bu
noktada dururlar ve idelerimiz ve zihinlerimiz d1~mda ba~ka hi-;bir ~eyin varolmad1gm1 one siirmezler. Ba~ka bir

deyi~le,

onlar ~eylere ili~kin bilgimizin


~eylerin ideleriyle s1mrlaruru~ oldugunu kabul ederler, fakat ~eylerde onlara
ili~kin olarak sahip oldugumuz idelerden daha fazla birtak1m niteliklerin bulunup bulunmad1g1, zihnimizdeki idelerin kaynagmm ne oldugu konusunda
sessiz kahrlar.
Berkeley ise bu noktada kalmay1p,
bizim dogrudan ve araets1z olarak yalruzca kendi idelerimizi algiladlgJmtz,
bilgimizin bu idelerin bilgisi oldu~u
epistemolojik tezinden, yalmzca idelerin ve bu ideleri algdayan zihinlerin ve
tinsel varhklarm varoldugu, maddecilerin mutlak bir bi-;imde ve insandan baglmstz olarak varoldugunu savunduklan maddenin varolmad1g1 ontolojik
sonucunu t;~karbr. <;iinkii Berkeley'e
gore, biz maddeyi ya da maddi tozii
hi-;bir zaman dogrudan ve araas1z olarak algdam1yoruz; maddenin varolu~u,
bizim dogrudan ve araas1z olarak algiladlglmlz herhangi bir ~eyde mant1ksal
olarak i\erilmedigine, ya da dogrudan
ve araciSIZ olarak algdad1g1mtz herhangi bir ~ey taraflndan manbksal olarak
gerektirilmedigine gore, maddenin ve
dolay1s1yla d1~ diinyadaki varhklarm
insan zihninden bagllllslz bir bi-;imde,
kendi ba~ma varoldu~unu kabul etmek
i-;in hi-;bir nedenimiz yoktur.
essentia. Varolu~ anlamma gelen existentia terimine kar~1t olarak oz ya da mahiyet, bir ~eyi her ne ise o ~ey yapan ~y
ozellik anlamma gelen Latince terim.
estetik. [Os. bediiyat; lng. aesthetics; Fr.
estlzetique; Al. aesthetik]. Sanat ya da giizellik alanmda soz konusu olan degerleri konu alan felseff disiplin; felsefenin
gi.izeli ya da giizelligi konu alan, iyi, -;irkin, ho~, yiice, trajik gibi giizellikle yakmdan ili~kili olan kavramlan ara~tl
ran, dogal nesne ya da insan yarabs1
olan iirunlerde sergilenen giizelliklerle
ilgili yarg1 ve ya~anhlanmtzda soz konusu olan degerleri, tav1rlan, haz ve
tadlan analiz eden dah; estetik nesnelere, estetik tecriibenin nesnelerine yone-""

estetik

len tema~ada soz konusu olan problelnlerin ~oziimi.i ve kavramlann analiziyle


ilgili olan felsefi disiplin.
Yunanca'da ilk,. temel duyum anlamlna gelen aisthesis'le, varolan ~yler kar~lstnda, duyumlan, duygulan ve sezgileri yoluyla duyarh olan ki~i anlam1na
gelen aisthetikostan ti.ireyen ve felsefe
nin, manbk, metafizik, bilgi teorisi ve
ahUik gibi dallanrun yanmda ba~ka bir
te1nel bir disiplini olan estetik, ayn ve
baguns&z bir disiplin ve ara~brma alan1
olarak A . G. Baumgarten tarabndan k u
rulmu~tur. Estetigin giizellige yoneldigini soyleyen Baumgarten'den sonra, estetik daha d a geli~mi~ ve giizelligin
felsefesi olarak ortaya ~1km1~br. Estetigin geli~iminde ~ok etkili olmu~ olan
ba~ka bir di.i~iiniir de, iinlii Alman filozofu I. Kant'tu. 0, estetik bilincini, genel
olarak insan deneyimindeki anlamh ve
birlikli bir oge olarak degerlendinni~tir.
Ona gore, estetik yarg1, doganuzm teorik ve pratik yonlerini birbirine baglayan, doga di.inyaslyla ozgiirliik di.inyasru uzla~tuan temeli meydana getirir.
Estetikte soz konusu olan belli ba~b sorular ~unlardu: Giizellik ne anlama
gelir? Giizel diye niteledigimiz bir ~eyi
gi.izel kllan etmenler nelerdir ve bu etmen.ler, oznede mi yoksa nesnede mi
bulunur? Birta.kJm estetik standartlar
var m1du? Estetik diye nitelenen mi.istakil bir tecriibe ti.iri.inden soz edilebilir
mi? Sanat eserlerinin dogayla ili~kisi
nedir? Sanata kar~1 olan estetik tepki ile
dogaya kar~1 olan estetik tepki aras1nda
ne fark vard1r? Gi.izell.ik, iyilik, dogruluk gibi degerlerde, hangi ortak ve farkb ozelliklerden soz edilebilir? Bir nesne
ya da esere gi.izel diye deger bi~erken,
bizi etkileyen ol~iitler bilin~li mi, yoksa
bilin~ dl~l olc;i.itler midir?
But tin bu belirlemeler d1~1nda, estetikle
ilgili olarak soylerunes'i gereken ba~ka
bir husus da, felsefi ya da bilimsel bir disiplin olarak estetigin, her ne kadar sanatlan da konu alsa bile, sana t ya da
sanat felsefesiyle kan~ttnhnamas1 ge..

315

rektigi hususudur. <;unkti sanat eseri yaratmak ya da sanat eserlerinden estetik


haz almak, deneysel bir estetik bilimi ya
da estetige yonelik felsefi bir yakla~nn
olu~turabilmek i~in, kesinlikle yeterli degildir. Ote yandan, estetik yahuzca sanat
eserlerinde yarahlan giizellik yerine, giizelligi bir bi.itiin olarak ele ahr.
Estetik alanmda, estetik deneyimin mahiyeti, gi.izel sanatlar ve gi.izelligin kendisi soz konusu oldugunda, farkl1 yakla~Jmlardan soz edilebilir. Bu farkb yakla~lmlann ba~1nda ise, haze aJtlayz~ gelmektedir. Estetik deneyimi ayn bir haz
ya da duyum ti.irii olarak goren, estetik
degerin, kimi temel ozellikleriyle, ba~ka
degerlerden aynld1gtn1 savunup, estetik
degeri, bir ~eyi, bir amacan araa olarak
degil de, bizzat kendisinden dolaya begenme olarak taruanlayan ve estetik degerlerin pratik degederden, dogrudan
ve aracsaz olmak bak1m1ndan fark.hhk
gosterdigini iddia eden haza anlay~,
kendi i~inde bilimsel yakIa~ znz ve bilimsel
olmayan hazer yaJcla,1nrlar olarak ikiye aynhr. Bunlardan temelde psikoloji bilimine dayand1~ ic;in, bilimsel diye nitelenen hazc1 anlay1~ i~ine, Santayana'run
estetik kuraunyla, katharsis anlayr~1 ve
Gestalt'zlzgu1 estetik goru~u girer.
Bilimsel olmayan hazc1 estetik anlay1~1
ise, Kant'm estetik teorisinde ifadesini
bulmaktad1r. Estetik degerin bir tiir
hazda tezahiir ettigini, bu hazz1n ise
ozel bir haz ti.irii oldu~unu one siiren
Kant'a gore, giizellige eri~cbilmek i~in,
hazz1n 1 ~1kar gozetmeyen, 2 evrensel,
3 belli bir tarz ya da bi~imde zorunlu
olup, son olarak da 4 ama~hhk etkisi ya
da fikri yaratmak durumunda alan bir
haz olmas1 gerekir.
Estetikte, hazla kendisinden haz abnan
duywnsal malzeme ya da estetik nesne
arasmda bir ay1run yap1ld1~a gore,
~imdiye kadar sozii edilen haza yakJa~unlann haz ogesi iizerinde yogunla~h
gt yerde, diger yakla~unlar kendisinden
estetik bir haz alman malzeme veya
sanat eseri iizerinde yogunla~u. Bu yak-

316

estetik birlik

la~amlann ba~mda,

bag lamer yakla~ rm


gelmektedir. Kendisinden haz ahnan
malzemenin niteli~inin, sezgi yoluyla
kavranan niteli~in onemini vurgulayan
ba~lamca yakla~nmn en onemli temsilcileri Henri +Bergson ve B. t Croce'dir.
Aym -;er~eve i-;inde de~erlendirilebile
cek olan di~er bir yakla~un ise, Amerikan filozofu J. tDewey'in organizmacr estetik goru~ildiir. Soz konusu anlaya~a
gore, estetik obje ya da sanat eseri organik bir btittin i~indeki her o~e ya da aynntmm ba~ka ayrmhlara aynlmazcasma
ba~landt~l bir yapa olmak durumundadtr. DolaylSayla, organik bir bi-;imde
yapa kazanm1~ olan sanat eserlerinde,
her aynntt kendi i~levini, btittine katla
yapacak bir bi-;imde ger~ekle~tirir.
Bu ba~lamda ele ahnabilecek olan bir
di~er estetik yakla~am, kokleri tPiaton
ve tAristoteles'te bulunan formcu yakla~mdr. Soz konusu filozoflardan, ome~in Aristoteles'e gore, sanat-;a bireysel
varhklan, fiziki tikelleri de~il de, bu
nesnelerin kendisinden pay ald1gt ttimel form ya da ozti taklit etmelidir.
Oyle ki, bu sayede sanat, tarihin stattistine de~il de, bilimin stattistine e~de
~er bir konuma ytikselir.
Kendisinden haz ahnan duyumsal malzeme tizerinde yo~unla~n estetik kuramlar i~inde, aynca R. Collingwood'un, sanatl i~ten duygu ve ya~antdann
cisimle~mesi ve dolay1s1yla, bilimlerle
pratik ya~amm kavramsal ve 50zel ileti~imiyle ayru dtizeyde bulunan bir duygusal ileti~im ortarru olarak goren da~a
vurumcu anlaya~ yer almaktadar.
tPlotinos, tSchopenhauer ve tBradley
tarahndan temsil edilen ve estetik deneyimde, gijzelli~in do~ada ve sanat eserlerinde bulundu~u hissedilen ban~ ve
birlik sembollerinde oldu~unu dile getiren gizemci teori de, ikinci kategori i~i
ne dahil edilebilirken, tanalitik felsefe
geleneginin daha ~ok gtizellik kavram
tizerinde duran dilsel yakla~rrtnru, ttim
yakla~amlann d1~mda ve ti!;ttinde tutmak gerekmektedir.

esteHk birlik [lng. aesthetic unity; Fr. unite


esthetique; Al. aestlretisdz einlzeit]. Estetik
de~eri olan bir nesnenin ozneye duyumsal bir tarzda sunulu~unun hemen
ardmdan, oznede yarath~l etkinin biricikli~i.

estetikc;ilik [lng. aestheticism; Fr. estheticisme] 1 Felsefi temelleri, lB. ytizy!lda


estetik ol-;titlerin, ahlAk ya da yararhhk
kar~tsmda mutlak bir ozerkli~e sahip
oldu~unu savunan tinlti Alman filozofu
Kant tarafmdan attlan, ve estetik deneyiminin, gtizellik ya~anhsamn insamn
sahip olabilece~i en ytiksek deneyim
formu ve ya~anb oldu~unu, tum di~er
deneyimlerin estetik deneyim it;in yalnazca bir ara~ olaca~ma, ahlakm ~u ya
da bu ~ekilde sanat.m kolesi oldu~unu,
ahlaki davran1~1n de~il de, estetik ya~antmm, insan ya~ammdaki en ytiksek
iyi oldu~unu savunan gorti~.
2 San at i;in san at (L' Art pour I' art) gorti~tinde ifadesini bulan ve sanabn temel,
asli bir de~ere sahip bulundu~unu ve
ba~ka ama~ ve i~Jevlere gore de~il de,
bizatihi kendi ir;inde ve kendi ba~ma de~erlendirilmesi gerekti~ini one stiren
sanat gorti~ti. Sanat eserlerinin yalruzca
estetik ol~tilerle de~erlendirilmesi ve
yargtlarunasa gerekti~, sanat eserlerinin de~eriyle ahlaki, siyasi ya da dini
de~er arasmda hi~bir ili~ki bulunmad~ml iddia eden, ya~amda estetik de~er
lerin ba~ka her de~erden once geldi~ini
savunan goru~ olarak estetik-;ilik. estetik nesnelerle hazlann kendine yeten
alaJU i~ine kaparup, estetik olmayan nesnelerin ger~ek dtinyasmdan kopma tavnru ifade eder. Estetik nesne ve hazlardan olu~an ayn ve ozerk bir estetik alan
bulundu~unu one siiren tav1r olarak estetik-;ilik, sanatt on plana .;akarbrken,
onun fizyoloji ve psikolojiye indirgenemeyece~ini savunur.
3 Daha ozel olarak da, olgusal alandan
ayn ve ba~1ms1z bir alan olarak esteti~in kendi dtinyasma kapanmak yerine,
esteti~i ger~ekli~in ttimtinti kapsayacak
~ekilde geni~letme tavn. Burada, sanat

estetik tavar
ba~ta

oln1ak tizere, dil ya da metin veya


soylem, insani tecrubenin ilk ve esas olarak ortaya r;1kt1~1 alan haline getirilip,
sanata ya da dile, ger~ekli~i yansatmak
}'erine, onu yeni ba~tan kunnak ya da
yaratmak gorevi verilir. Ome~in, varh~~n ve dunyan1n yaln1zca estetik bir fenomen olar-ak hakh k1hnabilece~ini soyleyen unlu Alman du~unuru Friedrich
tNietzsche'ye gore, ~eyler ve olgular
Orpheos'a benzemek durumunda olan
yoruancu tarafandan yarahhr. Yine, sanatln ontolojik bak1mdan yarahca potansiyelini vurgulayan unlu varolu~~u du~unur Martin tHeidegger'e gore, sanat,
dunyalan varh~a getiren gu~ti.ir. Nitekian, Heidegger kariyerinin daha ilerild
yallannda, soz konusu dunya yaratma
gucunu, sanattan ba~ka dili de tanamlayacak ~ekilde geniletmi~tir.
Ayna estetik~i tavn sergileyen ~a~da~
Fransaz filozofu M. tFoucault'ya gore,
dil ve soylem de, hpkl sanabn ve sanat
eserinin kendisi gibi, kendi ger~ekli~ini
yarabr. Ve nihayet, J. tDerrida'ya g6re
de, herey metin olup, onun da~anda
hi~bir ,ey var de~ildir.
estelik nesne [ing. aesthetic object; Fr. objet
esthltique; AI. aesthetisch objekt]. Guzellik
de~erinin ta~a yac1sa olan, ve estetik bir
be~eniye sahip bulunan insarun kendi
sine yoneldi~i nesne.
Bun unla birlikte, bu nesne, estetik oznenin dikkatine, fiziki bir nesne olarak
de~il de, fenomenal bi.r nesne olarak
konu olur. Buna gore, bir resim boyalardan, bir muzik par~asa seslerden, bir
heykel bronzdan, ~iir de s6zcuklerden
meydana gelir ve bu saydaklaruruzdan
hepsi de, en az1ndan bir yonuyle fiziki
nesnelerdir. Fakat, oznenin estetik yoneliminin, estetik dikkatinin konusu olan
nesne, fiz.ild bir ~ey degil de, fizikr bir
~eymi~ gibi gorunen fenomenal nesnenin anlam1, onun ifade etti~i ~eydir.
Buna gore, bir resimde yoneldi~imiz
~ey, renk kimyasa olmayap, renklerin
birle~imi, senfonide ise, dikkatimize
konu olan ~ey, ses fizi~i olmayap, seslerin uyumudur.

Ba~ka

317

bir deyi~!e, estetik nesne, madd!


nesne ve ereksel nesne olarak ikiye aynlmak suretiyle ~ozumlenebilir. Bunlardan maddi nesnenin insan zihninden ti.imuyle ba~Jmsaz oldu~u yerde, ereksel
nesne zihnin i~inde olup, estetik ozne ya
da ahmlay1cuun nesneye yukledi~i anlamdu.
estetik ozne [tng. aesthetic subject; Fr. sujet
esthetique; AI. crestltetisch subjekt). Nesnenin ta~ay1casa oldu~u guzellik de~erini
algalayan, ondan etkileruneden ge~eane
yen, belli bir guzellik duyusuna, estetik
be~eniye sahip olan bilin~li insan varh
~ Estetik tema~a zevki almak, sanat
yap1t1 uretmek ve k1ymet takdir etmek,
guzel ve ~irkin gibi be~eni yargdannda
bulurunak, ancak belirli varhklara ozgu
bir yeti oldu~una gore, sanat eserinden
veya do~al bir manzara ya da guzellikten estetik tat alan bilin~li insan varh~a.
Bu ~ekilde tanunlanan estetik oznenin
en onemli ozelli~i, estetik nesneden
daima ayn olmasadu. Estetik ozne kendisini, izledi~i ya da dinledigi ~eyden
ay1nr ve onunla kendisi arasana daima
bir mesafe b1raku.
estetik tavar [tng. aesthetic attitude; Fr. attitude esthetique; AI. aesthetisch standpunkt).
tnsan1n, belli bir estetik de~ere sahip
nesne ya da sanat eserlerine, sanatm bizatihi kendisine, onun asli de~er ve algisal niteliklerine laymet takdir edecek ve
sonu~ta estetik bir ya~antl i~inde olacak
~eldlde yakla~ma imkana veren, duru~
ya da zihin hili.
Estetik tavnn belirleyici birtak1m ozelliklerinin ba~anda 1 hi~ ku~ku yok ki,
~akars1z olu~ gelir. Soz konusu ~Jkarsaz
hk unsuru, estetik tavn hem ahl~k ve
hem de bilimden ayarm.aya yarar. Buna
gore, ahJAid eylemlerde pratik bir ~lkar
ogesi soz konusu olup, evrensel sayllan
bir eylem ol~usu herkese benimsetilmek
istenir. Bilim ise, nesneleri denetim alhna almak.. onlan insanan hizmetine ko~
mak ister. Oysa estetik tavar veya ya~anhda estetik ozne ya da ahmlay1ca,
estetik nesneyi ba~ka bir amaca hizmet
edecek bir ara~ olarak gonnez.

318

estetik yarg1

2 Ote yandan estetik taVtrda, fenomenal diinyaya yonelik bir ilgi soz konusud ur. Ba~ka bir deyi~le, estetik nesne
duyular araah~tyla deneyimlenir; yani
o, duyusal olup, goriiliir, i~itilir veya zihindc duyusal ~ekliyle canland1nhr; ve
insana duyusal ozellik ya da nitelikleriyle haz verir. 3 Estetik tavuda, aynca
bir anlam aray1~1 vardu. Yani, estetik
nesne bir yandan da dii~iiniilen, tema~a
edilen bir objedir. 0 insan1 sadece duyulara ho~ geldi~i i~ de~il, bir anlam
it;erdi~i, bir de~er ta~1d1~1 it;in ilgilendi.
nr.
4 Yine, estetik tavu gayri-bili~sel bir
tutu1n olup, ahmlayict estetik nesneye
bilgilenmek, varolan bilgilerini artbrtnak it;in de~il, fakat estetik bir tema~a
zevki elde ehnek it;in yonelir. 5 Ote
yandan, ki~isel olmayan bir tavtr olarak estetik ya~antlda, bir tekrar unsuru
vardu. ilgi ve yonelimlerimizden birt;o~unun, tatmin edildikten sonra unutuldu~u yerde, estetik ilgi ozii itibariyle
doyurulamaz bir ilgi oldu~u it;in, onda
tekrar soz konusu olur.
estetik yarg1 [ing. aesthetic judgement; Fr.
esthetique jugenrent; AI. aesthetisch urteil].
Estetik bir nesneye estetik bir tavula
yakla~an, belli bir estetik be~eniye, bir
giizellik duyusuna sahip oznenin, soz
konusu nesneye bit;ti~i de~erin ifadesi
olan, bu nesnenin giizel ya da ho~ old u~u yon iindeki yarg1.
esthesis. Yunancada, kavramsal, yarg1sal
ve yorumsal o~eler it;enneyen saf duygu
ya da duyum; duyumsal diizeyde, saf
duyu verisinden olu~an malzeme.
e~adh (ing. homonynrous; Fr. honronynze;
AI. lzonronyrn]. Ba~ka bir adla ayn1 form
ya da sese sahip olan, fakat anlam balamtndan farkbhk gosteren, gosterilenleri
a yn, am a gosterenleri ozde~ olan sozciikler; ayn1 ~ekilde telaffuz edilen ya
da okunan fakat farkh ~timolojileri ve
dolaytstyla farkl1 anlarnlan olan ifadeler it;in k ullanlan stfat.
E~adhhk ba~la1n1nda get;en soz konusu farkh anlamlar, ya ~ok belirgin bir bi-

aynlm1~ olan anlamlar


seslili~e imkan veren yalan

t;imde

ya da e~
anlamlar

olabilir.
e~anlamh (ing. sy11onyuzous; Fr. syno.ayme;

Al. synonyJn]. Anlamlan tiimiiyle ayn1,


ya da birbirlerine t;ok yak1n olan sozciik
ya da terimler; iki ya da daha fazla sayda gostergenin aytu anlama gelme, ayn
gosterenlerin ayru gos terileri belirtl ne
ozelli~ it;in kullarulan stfat.
e ~arilik. Ebu'l Hasan Ali bin ismail eiE~ ari taraftndan sisteml~tirilmi~ olan
ve Si1nniler aras1nda yayg1n olan iit;
mezhebten birine verilen ad .
l<ayna~1nda kelam bulunan E~arilik,
Mutezile ve Selefiye gibi iki ka~lt mezhep aras1nda yer ahr. Mutezile"de oldu~ gibi, akh m utlak bir ol~t olarak
kabul ebneyen, Selefilerin de I<uran'tn
lafziyla yaz1 ve i~aretlerini birbirinden
ay1rmadklaruu savunan E~an1ik Inezhebine gore, ins an akh stnlrhdu, duyular ise yandttodu. insan gert;ekli~in
oziine, hakikate kesinlikten yoksun olan
bu arac;larla ula~amaz. 1nsan akhru
a~an tanr1sal hakikat, akd yoluyla hit;bir
zatnan t;ozumlene1nez, bilinemez.
Bundan dolay1, geriye kalan tek yol
imandtr, zira iman, kayna~1n1 vahiyden
alan ve en kiit;iik bir ku~kuya yer buakmayan, kesin ve ~a~maz bir iJkedir. Bu
nedenle, iman her~eyi at;1~a t;1kartan
yuce ve ~a~maz 1~1khr. Aktl ise, ancak
iman1n yard1mClSI olabilir, im.aru destek]emeye yarayabilir. E~arili~e gore,
Allah mutlak faildir; varolan her~eyin,
her olayu1 yarahclsldu. Bu nedenle,
hay1r da ~er de, iyilik ve kotiiliik de
Allah tandu.
Bununla birlikte, E~arilik, insan ozgiirlii~i.ine yer vererek, insan1n yaptp ettiklerinden sorumlu oldu~unu savunur.
Mutezile insarun iyiyi ve koti.iyii set;ebilece~ini savunur, Cebri)er de her~eye
takdiri ilahiye ba~larken, E~arilik'te,
ciizf irade sahibi insan ozgiir ve yapbklanndan, eylemlerinden sorwnlu olan
bir varhk olarak ortaya t;1kar. Bununla
birlikte, insan1n eylemini yaratan, E~a-

e~itlik

rilige gore, insamn kendisi degil de,


ktilli irade sahibi Allah'ttr. E~arilik mezhebinin en kuvvetli temsi1cileri arasmda, ~arrden soroa, imam Bakillani, imam Ctiveyni ve imam Gazali sayilabilir.
e~bi~imlilik [lng. isomorphism; Fr. isomorphisme; AI. isomorplzie]. Bi-;im, form,
model vc diizen bak1mmdan aym durumda olan ya da yap1sal bir benzerlik
sergileyen iki ~ey i-;in kullarulan terim.
Bir ~eyin yapisiyla ba~ka bir ~eyin yaplSI arasmda, tam bir benzerlik, hatta
bire bir kar~Ihkhhgm bulurunas1 durumu. Matematik ve manhkta, ogeleri
arasmda bire bir tekabiiliyetin bulundugu, ve aralannda, birinin ogeleri i-;in
ge-;erli olan bir bagmbrun, digerinin
kar~1hk gelen ogeleri i-;in de ge-;erli olmaSI anlammda, bagmn ozde~ligi bulunan iki sistem arasmdaki ili~kiye verilen ad.
e~degerlik [ing. equivalence; Fr. equinalence; AI. iiquivalenz]. iki onermenin
dogruluk degerlerinin ayiU olmas1 durumu; ayru dogruluk degerine sahip
olan ya da manhksal olarak birbirlerini
i-;eren i.ki ttimce ya da onerme arasmda
soz konusu olan ili~ki.
Buna gore, birbirleriyle olan ili~kileri,
birinin ancak ve ancak digerinin dogru
olmas1 durumunda dogru olu~uyla belirlenen iki onerme; yani aym dogruluk
degerine sahip olan, yani biri dogruysa,
digeri de dogru, biri yanh~sa, digeri de
yanh~ olan i.ki onerme e~defer onenueler olarak tarumlarur.
Bu ozellikleri olan onermelerin, maddi
baklmdan e~deger olduklan soylenir.
Ote yandan, ~deger terimi birbirlerini
kar~1hkh olarak i-;eren onermeler i-;in
kullamhr. Buna gore, birbirlerini i-;eren
onermeler e~deger ve anlamca ozde~tir
ler. Ve nihayet, farkh dogruluk degerlerine sahip olabilmeleri olanaks1z olan
iki onermenin birbirlerine kar~1 olan
durumu dile getirilirken de, ~deger terimi kullaruhr. Soz konusu durumda
olan onennelerin manhksal olarak e~
deger olduklan soylenir.

e~degerlik pkanmlan [ing.

319

eductions; Fr.
eductions]. Klasik manhkta, dort standart
form kategorik onerme kahbmda yapilan baz1 degi~ikliklerin sonucu olarak,
onennenin ilk hali ile degi~tirilmi~ hali
arasmda soz konusu olan e~degerlige
bagh bulunan dogrudan pkanmlar.
E~degerlik -;1kanmlan, evirme, c;evirme ve devirme -;1kanmlan olarak tic;e
aynhr.
e~itlik [Os. mustiudt; ing. equlllity; Fr.
egaliU; AI. gleichheit, gleichung]. Ahlaki
ve toplumsal bir ideal olarak, insanlann
birbirleriyle, ayru insan dogasma sahip
olmak bakunmdan, aym konum ve degerde olmalan hali. insanlann birbirleriyle e~degerde oldugunu, bundan dolayi insanlar arasmda aymm gozetilmemesi gerektigini dile getiren ilke.
E~itlik, Ilkc;ag Yunan felsefesinde, Yunanh-barbar, ozgtir yurtta~-kole aynrnma kar~m, bir akla sahip olmamn insam d1~ diinyadan ayird1g1, bundan
dolay1 bir insamn akll yurtiten par-;asimn ba~ka bir insamn akll yurtiten par-;asiyla ayru oldugu ve insanlann, hayvanlar olarak degil de, insanlar olarak
bir ve ayru oldugu dti~iincesini ifade
eder. Orta-;agda ise, ~itlik dtinyadaki
~itsizligin Tann'mn varolan ~eyler
i-;in tasarlad1g1 dtizenin bir par-;as1 oldugu, kadm ya da erkek, kole ya da
ozgtir, tiim insanlann, maddi ya da
fiziki baklmdan fark11 olabilseler de,
tinsel bak1mdan e~it, yi.ice Tann kar~I
smda bir ve ayru olduklan dii~tincesiy
le belirlenir.
Modem ljagda, i-;eri~ biraz daha zenginle~en bir kavram haline gelen e~itlik,
Siras1yla, tiim insanlann farkh yetenek
ve kapasitelerle dtinyaya geldi~, bundan dolay1 her insana kendinde olaru
tam olarak gun 1~1gma -;Ikartmas1, kendisini tam anlamtyla ger-;ekle~tirmesi
i.;in imkan tarunmas1 gerektigini dile getiren ftrsat e~itligi dti~tincesini; temelinde, insan varhgmm yuceligine duyulan
saygmm, insan varhklaruun her zaman,
bir ara-; olarak degil de, bir ama-; olarak

goriihneleti gerektigini ifade eden alddki


ilke bulunan, tum insanlann yasa kar~l
Slnda e~it olmas1 gerektigi du~uncesini;
'bir insan, bir oy' ilkesiyle belirlenen, ve
insanlar her ne kadar politik bilgi ya da
bilgelik bak1m1ndan farkhhk gosterebilseler bile, insan olma olgusunda, insana
yonetimde sesinin olmas1 hakk1n1 veren
1nutlak bir ~eyler bulundu~, ya da
kendisi i~in neyin iyi oldugunu en iyi insanln kendisi bilse de, bir se-;imde ~o
~nlugun, se~ilecek en bilgece politikay1
tespit edebilecegi du~uncesiyle ~kille
nen, siyasi e~itlik Ukesini; toplwnu meydana getiren bireyler ve tabakalar araslnda bir ay1rml gozetilmemesi gerekti~
belirten ve ekonomik e~itlik d u~unce
siyle desteklenen toplumsal e~ithk du~uncesini; tum 1rklann ayn1 degerde oldugunu, bir lrkm digerinden ustiin
tutu lmamas1 gerektigini savunan, rrk
e~itliti ilkesini; kad1n ve erkekJerin, insana ozgu tum faaliyetleri ger~ekl~tir
mek balwrundan ayn1 duzeyde bulundugunu ve dolay1s1yla kad1nlara da
sanat, edebiyat, i~ ve yonetim alanlannda erkeklerle ayn1 f1rsatlann tanuunas1
gerektigini one suren kadJn-erkek e~itliti
du~uncesini ve nihayet, yoksullugun en
aza indirgenerek, tum insanlara maddt
refahtan, yetenek ve ihtiya~lanna gore
pay verilmesi gerektigini dile getiren
ekonomik ~itlik ilkesini ifade eder.
E~itlik manhk alan1nda ise, iki kavram
ya da s1nlfm tam tam1na ayn1 kaplama
sahip olmas1 durumunu gosterir.
e~itlik~ilik [ing. equalitarianism; Fr. lgalitari anism~ ]. GeneI olarak, tiim insanlann e~it olduklan ve ozgurlukleri, haklan, degerleri ve elde edecekleri hrsatlar bak1m1ndan e~it muamele ve kabul
gormeleri gerektigini savunan goru~.
Tu1n insanlann toplumsal ve siyasal (ve
bazen ekonomik) olarak e~it olduklan
inanc1. Butun insanlarda bulunan ortak
bir ozeiJigin ya da yetinin, insanlar ara..
s1nda bir ay1nm gozetilmemesini, in ..
sanlarm ayru muameleye tabi tutulmalannl gerektirdigi goru~u.

Soz konusu ozellik ya da yeti, n1h, akd,


ao ~ekme, ahlak duygusu ya da ayn1
Tann taraf1ndan yarablm1~ olma ozelligi olabilir. Hukukta ve siyasette, haklan
ya da imkanlan bak1m1ndan insanlar
aras1nda ay1run gozetilmemesini, var
olan ayJrunlarm giderilmesini ongoren
ilke olarak e~itlik~ilik, her bireyin i~inde
bulundugu maddi ko~ullardan baglmSIZ olarak, ayn1 degeri ta~Jdlg-tnl varsayar, fakat dogu~tan ya da sonradan kazanllml~ farkh bireysel yetenek ve
nitelikleri birbirleriyle e~ tutmaz.
e~seslilik [ing. homophony; Fr. ho,nophonie;
AI. homophonie). Bir dilde, yazah~lar1 ya
da okunu~lan ayn1 olup da, anlamlan
farkl1 olan s6zdiklerin sergiledigi ozellik.
e~zamanhhk

[ing. synchronycity; Fr.


synclaronisme). Bir ~eyin ya da olgunun,
zaman i~erisindeki deg-i~iminden bagLmslz olarak, belli bir noktadaki durumuyla ele ahnmas1 hali. Daha ozel olarak da, dilin kendine ozgii orijinal yapSlrun belirli bir donemde, onun zaman
i~inde ge~irmi~ oldugu evrimden baglmSIZ bir bi~imde ele ahnd1g-t dil durumu.
Buna gore, zaman i~inde suurlan belirleruni~ bir dil durumunu ele alan inceleme ya da ara~hrmaya e~zamanlz inceleme
ya da yakJa~1m ad1 verilir. E~zamanh
hk veya e~zamanh yakla~1m, bu terimi
dilbilime kazandlrnu~ olan tsvi~reli unlu dilbilimci Ferdinand de +Saussure'e
gore, dilde veya anlamlar sistemindeki
evrim ya da degi~meleri inceleyen tartzmanll yakla~r11zdan farkl1hk gosterir;
hatta ild yakla~1m ya da bakJ~ a~1s1 araSlndaki farkl1hk mutlak, mukayese veya
uzla~ma kabul etmez bir farkhllkhr.
Dahas1, e~zamanh veya betimsel yakla~un zorunlu olarak artzamanh veya
tarihsel yakla~1mdan zamansal ve manbksal olarak once gelir, zira e~zamanh
sistemler olmadan artzamanh geli~me
lerden soz ebnek hi~bir ~kilde mumkiin olmaz. Ger~ekten de, her artzamanh.hk olgusu, birbiri ard1sua gelen e~za
manhhklar ~eklinde ele ahnabilir.

eudaimonia

6te yandan e~ zamanh bir incelE!menin


onemli bir yap1sal ilkeyi ihtiva ettigini
unutmamak gerek!r. Bu ilke ise ~udur:
E~zamanh bir yakla~1mla incelenen dil,
ti.im unsurlan birbirlerine gore tanlrnlandlgl it;in, i~leyi~i tarihsel faktor ya
da dild1~1 gozlemlere ba~vurulmadan,
bizatihi kendi i~inde ve kendi ba~ma
a~1klanabilen yapd1 bir sistemdir.
etkile~imcilik [1ng. interactionism; Fr. interactionisme]. Zihin ve bedenin, birbirinden ti.imi.iyle farkl1, birbirine hit;bir
~ ekilde indirgenemez iki ayn toz oldugunu; tozlerden her birinin, yani hem
zihnin ve hem de bedenin, digerini nedensel olarak olarak etkiledigin.i; zihinsel ve bedensel, tinsel ve fizikf olaylar
arasmda nedensel bir etkile~im bulundugunu savunan gorii~.
Buna gore, heyecan, endi~e, korku, gerilim ti.iri.inden zihin hlillerinin i.ilser,
kalp ah~mm hizlanmas1, vi.icut ISismm
artmas1 ti.iri.inden bedensel durumlara
yol at;masl omeklerinde oldugu gibi,
hem zlhnin bedeni ve, viicuttaki bir
yara ya da kafaya inen bir darbenin ba~agnsi ya da bilint; kaybma yol at;masi
orneklerinde oldugu gibi, hem de bedenin zihni dogrudan etkiledigini one
si.iren ogreti olarak etkile~imcilik, flk ve
Ortat;ag felsefesinde birlikli bir toz olarak gori.ilen insan varhgm1 birbirine indirgenemez toze ayuan Descartes tarafmdan geli~tirilmi~tir.
etkileyici tamm [1ng. persu.R.Sive definition;
Fr. definition persuasroe]. Retorige ozgi.i
tarum olarak da bilinen ve amaa, bilgi
vennek, at;1klamak, aydmhga kavu~tur
mak degil de, dogrudan do~uya insanlan etkilemek olan; bir sozrugun anlammi, ba~kalanmn tutumlanm, duygulanm ve tavulanru etkilemek it;in, duygusal bir tarzda, duygu yi.iki.i oldukt;a
ag1r basan sozci.iklerle ifade edelt tarum
ti.i rii.

etkisoz edimi [tng. perl.ot:utionary act; Fr.


acte perlocutionnaire]. il<na etmek, soz
vermek ti.irunden 50z edimleri; bir ~y
ler soyleyerek, aglzdan birtak.Jm soz-

321

ci.ikler ~1kararak gert;ekle~tirilen edimler. Soyleme ediminin, anlamh ti.imceler


kurmakla gert;ekle~tirilen fiilin dinleyen
ki~i i.izerinde olu~turdugu etkiyi, 50zi.i
soyleyen, konu~an ki~iye baglayan eylem; konu~an kimsenin bir ti.imce kurarken, bilerek ya da bilmeyerek kar~ISlll
daki ki~inin duygu ve di.i~i.incelerinde
meydana getirdigi etk.i
Buna gore, sozleriyle kendisini dinleyen ki~ide i.izi.inti.i, sevint;, gi.ilme, klZgmhk ti.iri.inden etkilere yol at;an ki~i,
kendisini dinleyen ki~iyi i.izmek, sevindirmek, gi.ildi.irmek, k!Zdlrmak gibi soylemenin sonucu olarak yapdan edim ya
da eylemleri gert;ekle~tinni~tir.
etnometodoloji [halk, insanlar anlamma
gelen Yunanca ethnos ile metodoloji terimlerinin birle~imden; fng. ethnomethodology; Fr. ethnomethodologie]. tnsanlann, gi.indelik hayatlan it;inde, tam
olarak bilincine varmadan kendiliklerinden kulland1klan yontemlerin ya da
eylem kurallanmn bilimi, sosyal Slmflarm, toplumsal ki.imelerin i.iyeleri olarak biz insanlann sosyal gert;ekligi
nasd anlamlandud1klanrun bilgisi.
Etnometodoloji, bilimsel metodolojiden, rasyonel yontem kurallanndan ziyade, insanlann gi.indelik hayabna yon
veren kurallan vurgulamak bakmundan
farklahk gosterir. Bilim de dahil olmak
i.izere, hemen her~eyde onemli olan yalruzca soyut rasyonel yontemler ya da
kurallar degil, bilimadamlarJ.JUn ve insanlann giindelik hayatlarma, ara~hnna
faaliyetlerine yon veren kurallard1r. Etnometodoloji, sosyal bilimlere, toplumdak.i s1radan insanlann pratigini oldugu
kadar, bilim adamlan pratigini de at;lklamayi deneyen bir teorik ljert;eve sunmak at;~smdan onemli bir anlay:~~ ya da
ekol meydana getirir.
eudaimonia. Mutluluk. tlkt;ag Yonan felsefesinde, her~eyin insamn ki~isel dQimon'uyla, yani yazg1s1 ya da dogas1yla
uyum it;inde oldugu, ki~inin ahnyaziSI
ya da dogasmm iyi di.izenlenmi~, yapa
ve dengesinin de olmas1 gerektigi gibi

322

Eukleides geometrisi
.

oldujlu, ki~inin dojlas1 gerejli ohnak zonmda oldujlu gibi olmu~ oldujlu haL
Gene! olarak, iyi-olma hali. ~inin ihliya~lanm kar~damasmm, dojlasm1 ger~ekle~tirmesinin dojlal bir sonucu olarak orlaya ~1kan durum. insamn nihai
ve en yiiksek hedefi clan kendini tam
olarak ger~ekle~tirme ve mutluluk hali.
Yunan felsefesinde bu mulluluk haline
nasd ula~Ilabilecejli konusunda farkh
gorii~ler one siirtilmii~liir. tSokra tes'le
ba~lay1p, tPlaton vet Aristoteles boyunca geli~en birinci ~izgi, bir tiir enlellekliializmle belirlenip, mutlul ujla, ki~inin
kendisine ve varhjla il~kin bilgisine
bajlh clan bilgelik ve benzeri erdemlerle
er~ilebilecejlini savunurken, tDemokritos'la ba~lay1p tSofistler ve t Aristippos'la birlikle, tEpikiiros'a uzanan ikind
~izgi, mutlulujla hazla ula~dabilecejlini
savunmu~tur.

Eukleides geomelrisi [ing. Euclidean _geometry; Fr. geometrie Euc/ideenne ]. M 0. 4.


yiizydda ya~am1~ clan iinlii Yunanl1
matematik~i Eukleides'in Elemanlnr adh
eserinde ortaya koymu~ oldujlu aksiyom ve gene! kabullere dayanan geomeln.

Bu geomelrinin biiyiik onemi, geometri


konusundaki i~erijlinden ~ok, Eukleides'in bu geometriyi geli~ti<irken kullandijll yonlemden kaynaklanmakladn.
Aksiyomatik tiimdengelimsel yonlem
olarak adlandmlan bu yonlem, matematijlin liim dijler dallanndaki ara~hr
malarda, uzun yiizydlar boyunca vazge~ilmez bir model olarak goriilmii~tiir.
Bun a gore, Eukleides Eleman/ar adh eserinin ba~mda lammlar, aksiyomlar ve
postiilalar vermi~ ve daha sonra bunlara dayanarak, yiizlcrce leorem ispatlamJ~hr. Kilapla yer alan lammlar, nokla,
~izgi, yiizey, dojlru, ve a~1 gibi geomelrik kavramlann larumlandn (ornejlin,
nokla, par~as1 olmayan nesne; ~izgi, geni~lijli olmayan uzunluk; dojlru, iizerindeki noklalara gore diizgiin yaydm1~
~izgi ~eklinde lammlamr). Eukleides, lannnlardan sonra, be~ aksiyomunu snalar. Eukleides'in aksiyomlan ~unlardn:

1 Aym

~eye e~it

clan

~eyler,

birbirleri-

ne de e~ittir. 2 E~il ~eylere e~it ~eyler


eklenirse, olu~an biitiinler birbirlerine
e~ittir. 3 E~it ~eylerden e~it ~eyler ~
kanhrsa, kalanlar da birbirine e~ittir. 4
Birbirleriyle ~akJ~an ~eyler, birbirlerine
e~iltir. 5 Biitiin par~adan daha biiyiikttir.
Eukleides, eserinde aksiyomlardan
sonra da, postiilalaruu verir. Postiila,
Eu.kleides geometrisinde, ispat edilmeksizin dojlru kabul edilen ve bir bilim dahna ozgii clan onermeyi tammlar. Onun
posttilalan ~unlardn: 1 iki nokta arasm1
birle~tiren en kJsa yo! dojlrudur. 2 Dojlru, dojlru olarak sonsuza kadar uzahlabilir. 3 Bir noklaya e~it uzakhkla bulunan noklalann geomelrik yeri, ~ember
dir. 4 Biiliin dik a~dar birbirlerine
e~ittir 5 lki dojlru bir ii~iincii dojlru larafmdan kesilir.;e, bu iki dojlru, i~le
meydana gelen a~darm toplammm 180
dereceden kii~iik oldujlu larafta, kesi~ir. Biitiin bu aksiyom ve posliilalarm
lemelinde ise, Eukleides'in a~1k~a ifade
elmedijli ~u ii~ kabul bulunmakladn: I
mekan ii~ boyutludur. II Mekan sonsuzdur ve Ill Mekan homojendir.
Eukleides'in 'paralel posliilas1' adJ ile
Ianman be~inci posliilas1 matematik tarihinde onemli bir yer tular. Bu posliila
daha sonraki matematik~iler larafmdan
anla~damam~ ve bir leorem gibi ispallanmaya ~ah~Ilmi~Iu. 19. yiizyda kadar, bu postiilamn ispal:l ya da daha basil ba~ka bir posliila ile dejli~lirilmesi
i~in pek ~ok matematikc;i ~aba harcami~hr. Paralel posliilas1 is pal edilmeye
~ah~1hrken, onun yerine ba~ka ifade
larzlanna dayanmakla birlikte, paralel
posliilasmm e~dejleri clan ba~ka posliilalar ge~irilmeye ~ah~dm1~ ve bu durum Eukleides~i-olmayan geometrilerin
dojlu~unu haznlami~hr.

Eukleides~i-olmayan geomelriler [lng.

non-Euclidean geometries; Fr. geometries


non-Euc/ideennes]. Eukleides'in paralel
posliilas1 yerine ba~ka posliila ya da
aksiyomlarm ge~irilmesiyle olu~an geomelrilere verilen ad.

evrenselcilik

Buna gore, soz konusu posLiila1un yerine, 'bir noktadan, verilen bir dogruya en
az iki paralel c;izilebilir' aksiyomu nun
gec;irilmesiyle, Nicolai I. Labotchevski
tarafmdan kurulmu~ olan geometriye
ayn1 zamanda hiperbolik geometri ad1 verilir. Buna kar~m, bir noktadan, verilen
bir dogruya hic;bir paralel ~izilemeyece
gini kabul eden, yani paralellik kavramindan vazgec;en ve Eukleides'in ikinci
posti.ilas1 olan 'sonlu bir dogru istenildigi kadar uzahla bilir' postiilas1n1 da dogrunun sonlu bir uzunlugu oldugu,
ba~ka bir deyi~le dogrunun bir ti.ir kapah egri oldugu bic;iminde degi~tiren
ve Bernhard Riemann tarahndan kurulmu~ olan geometriye ise, eliptik geometri
ad1 verilir.
Eukleidesc;i geometri ile Eukleidesc;i
olmayan hiperbolik ve eliptik geometrilerden hangisinin gerc;ek diinyay1 matematiksel olarak en dogru bir bic;imde
betilnledigini saptamak olanaks1z oldugu gibi, boyle bir soruyu sormak da c;ok
anlaml1 sayalmaz. Bundan dolay1, mate. matikc;iler tek dogru geometri kavramlndan vazge9Jlek ve ayn1 derecede
gec;erli ve tutarh olan degi~ik geometrilerin varolabilecegi gorii~i.ini.i kabullenmek zorunda kalm1~lard1r. Yine, Eukleidesc;i olmayan geometrilerin ortaya
c;1kl~1 baglam1nda, matematiksel sistemlerin, ke~fedilmeyi bekleyen dogal
olgulardan ibaret olmad1gr, bu sistemlerin, tutarh bir aksiyom ve posti.ilalar
kiimesi sec;ilip, bunlardan tiiretilebilecek teoremlerin incelerunesiyle yarahlabilecegi anla~1hn1~hr.
Evhemeros~uluk [lng. Euhemerism; Fr.
Evhemerisme; AI. Evhemerisntus]. Mitolojik varl1klar ve olaylar ic;in gerc;ek bir tarihsel dayanak arama gelenegini yerle~
tirmi~ olan Yunanh 1nitoloji yazar1 Euemerosun tavr1n1n genelle~tirilmesin
den olu~an ve Tann'lann, insanlarm yarahsl oldu~unu, insanlann biiyiik ki~i
lere duyduklan sayg1y1 giderek Tannhk
kabna c;1kard1klanru ve c;e~itli Tannlar
yarathklannl one siiren anlayl~.

323

evirme [Yun. antistroplre; Lat. cortversio;

ing. conversio1; Fr. coJtversio1; AI. umkefzrung). Klas_ik manbkta, belli bir onermeden, soz konusu onermeni.n niteligini
ve niceligini bozmaks1Z1n, oznesi ilk
onennenin yi.iklemi, yi.iklemi de ilk
onermenin oznesi olan ba~ka bir onerme elde etmekten olu~an dogrudan c;~
karun liirii.
Evirme i~lemi ya da c;1karun1, yalruzca
ilk ya da orijinal onerme bir E ya I onerInesi oldugu zaman ~deger bir onerme
verir. Klasik manhkc;1lar, A onermesinin,
evirme i~lemi, ilk onermenin niceliginde tiimelden tikele dogru ger~kle~en
bir doni.i~iimle tamarnland1g1 takdirde,
e~deger bir onerme verdi~ni savunurlar. Buna kar~1n, 0 onermesinin evrigi
olmaz; yani, evirme c;lkanrrunda SoP kahbl gec;ersizdir.
evren [Os. lllem, kllinat; lng. universe; Fr.

uniTJers; AI. weltall, universun1].

Varolmu~

olan, varolan ve varolacak olan heJley.


Biiti.in bir dogal diinya. Gozlemlenen ya
da varoldu~na inarulan madde ve enerjinin ttimi.ini.i birden i~eren fizikj sistem.
YlldlZian, gezegenleri, yeryiiziinii, gaz
ve bulutlar1, v.b.g. kapsayan, maddeyle
dolu 1nekarun biiti.ini.i. 'itkellerden ve tiimellerden meydana gelen biili.in. Kendisine a~kln olan Tann d1~1nda, varolan
her~eyi kapsayan sistem.
evrensel [Os. kulli; lng. universal; Fr. universel; AI. allgemein, universal]. Evrensel
diizen, evrensel zon1nluluk deyimlerinde olciugu gibi, evrenin bi.iti.ini.ine yayllan, evrenin biiti.inii ve evrendeki her~ey ic;in gec;erli olan. Hic;bir istisna kabul etmeyen.
Buna gore, bir dii~i.ince, ilgili ti.im insanlann, onun dogrulu~unu teslim etmesi anlamrnda evrenseldir.
evrenselcilik [Os. killliye; lng. universalism; Fr. universalisme; AI. universalismus]. 1 Genel olarak, gec;erliligin ve
dogrulugun ol~iiti.i olarak tiim insanlann onay1ru temele alan, tiim insanlann
onay1 d1~1nda hic;bir otorite kabul etmeyen gori.i~.

124

evrensellettirilebilirlik

2 Ahlaki a~tdan, hazzm asli ve ~ok te-

melli bir degere sahip oldugu, ve hazza


sahip olan ki~iden ki~iye degi~medigi
ilkesini temele alarak, her bireyin rum
insanlarm iyilik, mutluluk ve refahuu
ama~lamast gerektigini one stiren ahlaki
ogreti. 3 Teolojide, hi~bir ulus, halk ya
da trkm, Tonn'mn koruma ve kayrasma
mazhar ohnak bakimmdan, ayncahgt
olmadtgmt, Tann'nm ttim halklann babast oldugunu, kurtulua ermek bakJmmdan ttim insanlann ayru ve e~it oldugunu one stiren gorti~. Tektannh
din.leri.n cehennemin ebediligi gorti~tine
kar~t, herkesin Tann'mn inayetine mazhar olacagmt ve btittin insanlann iyiliksever Tann tarafmdan kurtanlacagmt
savunan akJm.
evrenselle~tirilebilirlik [ing. principle of
universalizabilihj; Fr. principe de l'universa/isation]. tKant'm felsefesinde, ahlakhhgm, ahlakh olmamn temel ilkesi.
Aym zamanda ko~ulsuz buyruk olarak
da ge~en evrenselle~tirilebilirlik ilkesi,
'Ba~kalanmn sana yapmalanm istedigi
~eyleri yapmahsm!' diyen alt.m kurahn
Kant'taki versi yonudur: 'Yalruzca, aynt
zamanda evrensel bir yasa haline gelmesini isteyebilecegin maksime gore
eyle!'
llkeyi olumsuz bir ol~tit olarak kullanan Kant, bu ilkeyi hayata ge~iremeyen
bir eylemin ahlaki baktmdan iyi ve
dogru bir eylem olmadtgmt one stirmti~ttir. Ba~ka bir deyi~le, Kant bir eylemin ahlaki bir eylem olabilmesi i~in,
soz konusu eylemin gerisinde yatan
maksim ya da ilkenin herkes i<;in ge~erli
olan evrensel bir ilke olmast gerektigini
belirtir. lnsan burada kendisini bir istisna olarak gormemeli, ba~kalanna ve
kendisine tarafstz bir gozle bakabilmelidir.
Omegin, bir kitaba ihtiyaom var, fakat
kitabt alacak param yok. Varsayahm ki,
kitabt ya yarumdaki arkada~tmdan ya
da kitap9dan 91lmaya karar veriyorum.
Bu eylemin kendisine dayandtgt maksim ya da ilke, evrenselle~tirilebilir olan
bir ilke degildir. <;:tinkti ilkenin daha

sonra benim aleyhime dogurabilecegi


sonuc;Iara katlanma zorlugu bir yana,
kitabt ~aldtgtm zaman, bundan ba~ka
lan kesinlikle zarar gorecektir. Bu eylem ba~kalarma zarar vermeye e k olarak, herkes ihtiyao olam ~almaya kalkJ~trsa, toplumsal ya~am alttist olur.
Buna kar~m, kti~tiklere, ~ocuklara i~kence yapmamak gerektigini ifade
eden bir ilke, kesinlikle evrenselle~tiri
lebilir olan bir ilkedir. <;:tinkti bu ilkeyi
hayata ge~irmek, herkes i~in hem olanakh hem de arzu edilir bir ~eydir.
Bundan dolayt, kti~tik ~ocuklara i~ken
ce edenler, ahlakstzca eyleyen insanlar
olacaklardtr. Kant evrensell~tirilebil
me ilkesinin bu ~er~eve i~inde, bir~ok
insanda varolan, neyin dogru ve neyin
yanh~ olduguyla ilgili sezgileri anla~t
hr hale getirip temellendirdigini dti~tinmti~ttir.

Bununla birlikte, eylemlerin maksimlerini evrenselle~tirmenin ahlaki eylemleri ahlakslZ eylemlerden aytrma irnkam
vermedigine i~aret edilerek, soz konusu evrenselle~tirilebilirlik ilkesi, ba~ta
tHegel olmak tizere bir~ok filozof tarafmdan ele~tirihni~tir. Buna gore, evrenselle~tirilebilirlik ilkesi kendi i~inde
tutarh, ama ahlaken kotti bir fail olanag.mt dt~ta btrakmaz. <;:tinkti her eylem,
hatta en ahlakslZ eylem bile, maksimi
~eli~kiye dti~tilmeden evrenselle~tirile

cek tarzda tammlanabilir.


evrensizcilik (Yunanca olumsuzluk bildiren a oneki ve evren anlamma gelen
cosmos'tan ttiremi~ terim, ing. acosmism;
Fr. acosmisme; AI. akosmismus] Varhk ve
ger~ekligin nihai ve en ytiksek dogast yla ilgili bir ogreti olarak, deneyim yoluyla bilinen ~ekliyle, evrenin yalmzca
bir gortinti~ ya da bir yamlsama oldugunu savunan aktm; fiziki bir dt~ dtinyamn varolmadtgm,, insan tarafmdan
deneyimlendigi ve bilindigi ~ekliyle
evrenin, kendi i~inde hi~bir ger~ekligi
olmadtgmt, fakat evrenin gerisinde
yatan ger~ek bir varhga bagh oldut;unu, bu varhgm bir tezahtirti ya da gortinti~ti oldut;unu one stiren gorti~.

evrimcilik

Evren5izcilik terimi, fel5efe tarihinde


iHegel tarahndan tek toz Tann'yla dogay! ozde~le~tiren tSpinoza fel5efe5ini
tammlamak i~in kullamlml~hr. Hegel,
Spinoza'nm birey5el ~eylerin varolu~u
nu yad5!dlj';llll ve varolan her~eyin
Tann'dan ibaret olduj';unu iddia ettil';ini du~unduj';u i~in, bu terimi kullanml~hr, ama Hegel'in bu Spinoza yorumu epeyce tarh~mahd1r.
evrim [05. tekdmiil; ing. evolution; Fr.
lvolution; AI. evolution, entwickelung]. Bir
~eyin, bir dej';i~im ve geli~imler dizisi,
derece derece ger~ekle~en bir dej';i~me
5ured i~inde, daha kompleks, daha farkh bir organizma ya da organiza5yona
doj';ru geli~mesi, donu~me5i. Bir eyin
potan5iyelinin belli bir 5onu~, hedef ya
da ama~ yonunde geli~mesi. Dej';i~me
ya da olu~ turlerinden biri olarak, ai';Jr
aj';Ir, yava~ yava~, farkma bile vanlmadan ger~ekle~en dej';i~irn.
Biyolojide, canh varbklarm yeryuzunun tarihi boyunca ge~irdikleri donu~umlerin tumu. Canh varhk.lar ve doj';al
~evreleri 5oz konu5u olduj';unda, canblara ve kahnhlanna ili~kin empirik gozlemden <;~kan bir 5onu~ olarak, ba5itten
karma~Ij';a, homojenlikten heterojenlil';e
ge~i~ 5ureci.
i~te bu baj';lamda, biyolojide ~e~itli
hayvan ve bitki turlerinin daha onceki
zamanlarda ya~am1~ hayvan ve bitki
tiirlerinden turediklerini ve bu turler
ara5mdaki farkhhklarm ku~klar bo~unca ve uzun bir zaman dilimi i<;inde,
a~ama a~ama ge~irilen dej';i~iklik.lerden

kaynaklandij';mi one 5uren teoriye, tiim


hayvan ve bitki turlerinin birbirlerinden
turediklerini ve bundan dolay1, canblar
dunya5mda bir ke5inti ya da kopukluk
olmad!j';lm 5avunan kurama rorim teorisi
denmektedir.
Buna mukabil, yalruzca bir geli~me 5Urednin uriinleri olarak gorulen olgu 51ruflarma ili~kin ara~tmnada kullamlan
ve e5aS i~levi, 1 geli~me 5Urecinin temel
adun ya da evrelerini go5terrnek ve 2 geli~me 5urecinde yer alan evreleri meydana getiren ~e~itli dej';i~melerin nedenle-

325

ri.ni ortaya koymak olan yonteme evrim


yontemi ad! verilmektedir.
Duzen, dej';i~me ve ilerlemeyi i~eren
evrim kavram1 canl1 organizma i~in kullamld!j';mda, muta5yon ve doj';al ayiklanma yoluyla ger~ekle~en dej';i~imi
ifade eder. We buradan hareketle, bir
organizmamn geli~imiyle in5an toplumunun geli~imi ara5mda bir analoji kurulmu~ ve ba~ta; tSaint-Simon, tComte,
tSpencer ve tMark5 gibi du~unurler bir
toplum5al evrimden 5oz ebni~lerdir.
evrimci [ing. evolutionary; Fr. tvolutionniste]. Evrim oj';reti5ini benim5emi~, 505yal yap1larda ve 5iya5l rejimlerde tedricl
ve J!unJI dej';i~iklik ya da reform taraftart olan ki~i, di5iplin ve yakla~Imlan tarumlayan 5Ifat.
Bu ~er~eve i~inde, ahliik duyu5unu
a<;~ldamada, Ierne! ahliild 5tandart ve ol~tleri belirlemede, evrim ot;reti5inin
buyuk bir rol oynad!j';l ahl:ik anlay1~ma
evrimd ahliik ad1 verilir. C. tDarwin, H.
tSpencer ve F.tNietzsche tarafmdan one
5uriilen bu tiir bir ahliik gorii~u, evrim
ot;reti5ine dayarur, ahliikl ilkeleri in5arun fizikj doj';a5ma ve mekanij';in ya5alanna dayanduarak a<;lklamay1 dener.
evrimcilik [05. tekdmiiliye; lng. evolutionism; Fr. tvolutionisme; AI. evolutionismus]. <;:ogu zaman ilerlemeye duyulan
inan~la birlikte ortaya ~1kan ve evrimin,
evrendeki en Ierne! dej';i~me tarz1 olduj';unu savunan goru~. Evrim du~uncesi,
yani tum tezahurleri ve goriinu~leri
i9nde evrenin ve ya~amm, tum boyutlanyla doj';anm, bir geli~me 5urecinin
uriinu olduj';u du~uncesi uzerine kuruIan 5i5tem; tannsal duzen ve yaratlh~
du~uncesinden farkh olarak, tiirlerin ~e
~itlilil';ini, evrende hukum 5uren degi~im, donu~um, ~evre ko~ullarma uyum 5aj';lama ve geli~menin 5onucu olarak goren ot;reti, ~e~itli hayvan turlerinin evrim yoluyla donu~ume uj';rad!ldanm one 5uren kuram.
Evrimcilik du~uncesi, samldij';mm ak5ine, Ilk~!'; felsefe5ine dek geri gider.
Dun yanm geli~me5ini canb bir varhl';m
geli~me5ine benzeten Yunanhlar, _Ya~a-

326

evrimci pozitivizm

nan ve varh~m kokiinii suda bulart


tThales orne~inde oldu~u gibi, biitiin
varhk tiirlerinin ya tek bir varh.ktan, ya
da su, hava veya tEmpedokJes'in dort
ogesi gibi, sayaca san1rh varbklardan til~
remi~ oldu~unu dii~Unmii~lerdir. Evrende turlerin siireklili~i ilkesini benim~
seyen Yunan dii~iincesinde, tAristoteles'in sistemi de, varhldarda salt maddeden dii~iince yet:kinli~ine get;i~i ifade
etmek isteyen bir tiir evrimcilik olarak
ortaya t;Ikar.
evrimci pozitivizm [lng. evolutionary positivism; Fr. positivisnze tvalutioniste]. Pozitivizinin, bilginin deneyime dayandl~1, olgulan konu alda~a ve ozel bilimler
tarahndan tiiketildi~i tezlerini korumakla birlikte, sosyal pozitivizmde oldu~u gibi, topluma ya da tarihe de~il
de, fizik ve biyolojiye yonelen ya dadayanan poziti vist anla y1~.
Herbert tSpencer tarahndan savunulan
bu tiir bir pozitivizm, bir ilk nebuladan
ba~lay1p, uygarh~an en yuksek iiriinJerine dek uzanan siirekli ve do~rusal bir
ilerleme olarak evrensel bir evrim dii~iincesine dayanll". Spencer bu tiir bir
evrim siirecinin gert;ekli~in tum alanlannda hiikiim siirdug-unu ve bu farkb
evrimlerin temel ozelliklerini ortaya t;lkaracak ayn bilimlet bulundu~unu savurunu~tur. Bu bak1~ at;lsmdan felsefe,
evrim siirecine ili~kin en genel bilgiyi
sa~layan disiplindir.
Evrimci pozitivizm, ttinselcilikten oldu~u kadar, tmaddecilikten de uzak
olan bir felsefedir. Buna gore, Spencer,
evrim siirecinin hem madde ve hareket,
hem de tinsellik ve bilint; at;asmdan yorumlanabilece~ini one siirmii~tiir.
ex falso quodlibet. Yanh~tan, mantlksal
olarak t;eli~ik olan bir onenneden her
tiirlii sonucun t;lkh~uu ya da t;akabildi~i mannksal ilkesinin Latince ifadesi.
exclusi tertii principium. Ortat;a~da,
manhksal dii~iirunenin temel ilkelerinden olan iit;iinciin tin olanaks1zh~1 ilkesine verilen Latince ad.
ex nihilo nihil fit. Ozellikle dinlerde soz
konusu olan Tann'n1n varll~1 hit;ten ya-

ratmasa (creatio ex nilrilo) inancana kar~lt olarak, hit;ten hit;bir ~eyin t;akmayaca~a goru~u.
Goril~iin ilk

ve en set;kin orneklerine,
tSokrates oncesi do~a filozoflannda
rastlanu. Bu filozoflar, hit;ten hi~bir
~eyin t;akmayaca~l gorii~iinii bir onka~
bul olarak temele almak suretiyle, ilk
maddelerinin, yaratalmama~, ezeli-ebedr
olarak varolan bir toz oldu~unu savunInu~lardar.

experimentia est optima rerum megistra. tBacon'dan ba~layarak geli~en ve


Claude Bemard'da en yiiksek diizeye
ula~an ve otorite yontemine, gert;eklikte
hit;bir temeli olmayan akla dayah spekiilasyonlara kar~a t;akan, ara~tarmada a
priori olarak akllyuriitane yerine, do~aya
gidip deney yapanay1 oneren deneysel
yontemin Latince ifadesi: Deney, en iyi
o~reticidir.

experimentum crucis. Birden fazla hipotez arasandan hangisinin do~ru oldu~unu kesin sonut;lu olarak
gosteren
deney it;in Francis tBacon tarahndan
kullanalan Latince terim.
eylem [Os. fiil, amel; lng. Fr. action; AI. tat,
handlung, wirkung). Bir ~ey yapma, bir
i~lemi gert;ekl~tinne, bir etkinlikte bulunma, bir i~levi yerine getinne. Bir ~ey
iizerine etkide bulunma. Bir i~, davraru~ ya da olayla sonut;lanan, gilt; ya da
enerji uygulama durumu.
Zaman zaman cans1z varhklar it;in de
kullanalmakla birlikte, eyJem sozcii~ii,
hareket ve davrana~tan ay1rd edilerek,
temelde ve oncelikle bilint;li ve amat;ll
oznelerin yapap ebneleri it;in kullanllmahdar. Aristoteles eylemi, yani bir insarun
yapt1~1, gert;ekle~ tirdi~i ~eyi (poiesis),
on un ba~ana gelen ~eyden, alda~1 etkiden (yani, pathos'tan) ayarmJ~br.
Eylemle ilgili olarak, felsefenin kapsama it;ine giren tit; temel problemden soz
edilebilir: 1 Eylemin nasd tarumlanabilecegi problemi; bu problem, irade ozgurlii~ii problemi kapsamana girer. 2 Eyleme de~er bit; me problemi, ki soruml uluk konusu it;ine girer ve nihayet 3 Eylemin nasal afjdclanabilece~i problemi.

eylem yararc1liAt

eylemcilik [ing. aclivism; Fr. activisme; AI.


activisntus). Genel olarak, ger~ek dogrulara ve yap1c1 bir toplumsal degi~meye
goturen tek yolun, spekulasyon ya da
ger~eklikten kopuk teoriler uretmek degil de, eylem oldugunu savunan inan~.
Daha ozel olarak da, etkinligin (degi~
me, sure~ ve eylemin) ger~ekJigin ozsel
ve zorunlu bir par~as1 oldu~unu one
stiren metafizik ogreti, ya da etkinligi,
ozellikle de tinsel etkinligi, ger~ekligin
ozu olarak goren felsefi teori.
eylem deontolojizmi [lng. act deontological
theories; Fr. deontologisnte de l' acte]. EyJemlerin ya da insanlann ahlaki olup olmadudanna karar verme surecinin, eylemin sonu~lanndan tiimuyle bagimsiz
oldugunu, eylemlerin yalruzca ah~l4ld
baktmdan dogru olup olmamalarma, ki~ilerin ise yahuzca iyi olup olmamalanna bakllarak yargllarunast gerektigini
savunan gene) deontolojist ahlak anlayi~Irun, gene) ahlald kurallar ya da ilkeler
bulunmadaguu, faka t yalruzca, kendileriyle ilgili olarak genellemelere gidemeyecegimiz, tikel eylemler, durwnlar ve
insanJar bulundugunu, ki~inin her ayn
durwna, eylemin sonu~lanru hi~ dikka
te almadan, bireysel olarak yakla~mas1
ve soz konusu ko~ul ya da durumda,
hangi eylemi, hangi davrant~ tarzuu
se9Jlenin ahlaki bak1mdan dogru olacag1na karar vererek eylemesi gerektigini
savunan turu.
Eylem deontolojizmi, ahlaki oznenin,
evrensel bir ahlak yasasan1n yoklugunda neyin dogru oldu~una, eylem Slrasanda bireysel olarak karar vennesi gerek tigini ve bireyin, hangi eylemin
ahlaki balamdan dogru olacagiyla ilgili
karann1n, onun tecrtibelerine, duygulanna ve ozellikle de sezgilerine dayand1 ..
g1n1 soyledigi i~in, ~ogunluk ahlttki sezgi
cilikle bile~ir.
eylem felsefesi [Os. hareket felsefesi; tng.
philosophy cf action; Fr. philosophie de I'action). 1 Gene) olara~ spekulasyonu, du~unceyi ve teoriyi degil de, eylemi
temel alan, eylemin onemini vurgulayan
+pragmatizm, taletc;ilik. thiimanizm gi-

327

bi felsefeler i~in kullarulan terim.


2 Eylem felsefesi daha ozel olarak da,
Fransaz filozofu tBiondel'in, du~unce
nin eylemle ili~kisi soz konusu oldugunda, tentellektualizm ve pragmatizm
kar~tt u~lann1 birbirine yakJa~hrmaya
~ah~an idealist ve iradeci felsefesini ifade eder. insanoglunun iradi eylemiyle
olaylan a~hg1n1 savunan Blondel'e gore, eylem ya da aksiyonda, biz insan
varhklann1 etkileyen, ve kendi kendimizle tutarh ka~mam1z ko~uluyla, kendisini bize zorla kabul ettirip, dini inanca kadar goturebilecek bir varhgm ilkesi
vardu.
Buna gore, eylem felsefesini oznenin
dinamizminin diyalektigine ili~kin sistematik bir ara~hrma olarak tanamlayan, eylemi insantn kendi kendini a~am
Ia yan dinamizminin bir tezahurii olarak
goren Blondel'e gore, insanan tum etkinlikleri yalnazca mutlak bir Varhga, a~
ktn bir Tann"ya dogru olan yonelim sayesinde anla~dabilir. Buradan da anla~alacaga uzere, eylem felsefesini bir kendini a~ma felsefesi olarak kuran ve onun i~erdigi manevi degere buyuk bir
onem atfeden Blondel, bu felsefeyi Tann'ya goturecek bir yol, determjnizm ile
ozgurluk aras1nda bir uygunluk ve sonsuzlukta bir birlik bulmarun araa olarak
gormu~tur.

eylem yararc1hg1 [lng. act utilitarianisnz;


Fr. utilitarianisme de I'acte). Herkesin,
eylemden etkilenecek tum insanlara en
yuksek iyiligi saglayacak eylemi ger~ekle~tirmesi gerektigini one suren yararca ahlak anlay1~1.
Bu anlaya~, ahl8ki ey1emin ortaya ~akh
gl durumlarla, bireylerin her seferinde
farkhhk gostennesinden dolay1, herkes
i-;in g~erli olabilece k evrensel bir ahlak
yasas1 kabul ehnez ve dolayisiyla, eylem i~in ahlaki kurallar olu~tunnarun
gerekJiligine inanmaz. Buna gore, her
birey i~de bulundu~u durwnu iyi
ol~up bi~meli ve yalruzca kendisi . i.;in
degil, eyleminden etkilenecek herkes
ic;in, en iyi, en yarar h sonu~lan uretecek
eylemi ger~ekle~tinnelidir.

328

ezeli-ebedi

Eylet!l yararcthgmi savunanlara gore,


ahlaki ozne, iljinde bulundugu durwnu
ol~jiip bi~jerken, belli bir durumda ve
belli bir zamanda, omegin yalan soylememenin ya da ger~jekleri oldugu gibi
ifade ehnenin dogru bir ~ey olup olmadlgma karar vermelidir. Bu anlayJ~a
gore, insanlann lfOk biiyiik bir 1fogunlu~un, dogruyu soylemenin kesinlikle
iyi ve ahlaki oldu~na inanmalaruun
pek bir onemi yoktur; bundan dolay1,
eylem yararcthgmda, adam oldiinneye,
yalan soylemeye ya da htrstzhga kar~l
olan hi~jbir degi~mez, mutlak kural yoktur, ljiinkii eylem yararethgl eylemin
ger~jekJe~tigi durumlar kadar, eylemi
ger~jekle~tiren bireylerin de farklt oldugWla inarur. Bu nedenle, genelde ahJ.ild
olmad1g1 dii~iiniilen tiim ahliki eylemler, ey lem yararasma gore, pekala ahlaki olabilir.
Eylem yararCJhgma yoneli:Hen en
onemli itiraz, hangi sonu~jlann ba~kala
n iljin iyi olac:agm1 belirlemenin olduk~ja
giilj, hatta neredeyse olanaks1z olmastdlr. Zira bir kimse iljin iyi olabilen bir
sonulj, bir ba~kas1 iljin iyi olmayabilir.
Eylem yararc1hgma yBneltilen daha
onemli bir ele~tiri ise,. teorinin, eylem strasmd~ dikkate almacak ya da uyulacak hi~jbir kural birakmad1g1 i.;jn, insanlann ve ozellikle de genii insanlann
ahlakf balumdan egitilebilmelerini ola-

naks1z hale getirdigi ele~tirisidir.


ezeli-ebedi [1ng. etenwl; Fr. eternite]. Zamanm bitirnsiz ohnas1, sonunun gebnemesi
durumu. Biitiiniiyle zamand1~1 olma
hali. Zamam iljerme, fakat zamaru, bir
anlamda a~ma durumu. Ezeli-ebedilik
zamarun kar~1smda olup, ezeli-ebedi
olan, zaman iljinde olmayant. zaman i.;inde ba~langtet ve sonu olmayam gasterir.
Varhga gelen her,eyin, her tiirlii sonlu
varhgtn zaman itde varoldugu yerde,
ezeli-ebedi varhk, varhga gelmeyen, yarablmamt~ ve yok edilemez olan, once
ve sonra kabul ebneyen, bir biitiin olarak
zamamn dt~mda olan varhkbr.
Ezeli-ebedi kavr.lJl\1 ilk kez olarak
Yunan felsefesinde ortaya ~jlkmt~hr. Bu
felsefeye gore, Kronos ya da zaman yarahlml~ degildir, zamamn ba~langJCl ve
sonu yoktur. Varolan h~y zaman i.;inde, ezelde:n ebede dogru alap gider.
Ezeli ve ebedi olana yabanet olan insan
varhgt, ancak bu ezel ile ebed arasmda
kalan zaman siiresinin anlanm bilebilir.
ezoterik [lng. esoteric; Fr. esotirique; Al.
esoterisch]. Kamuya aljlk olmayan, herkesin anlamas1 iljin yaz1lmanu~, yalmzca
bir kurum ya da bir okulda, bir mezhepte veya belli bir alanda, olduk~ ileri bir
diizeye ula~ml~ ki~iler iljin saklanm1~,
yalmzca onlar tarahndan anla~tlabilir
olan gizli inanlj, ideoloji ya da o~etiler
iljin kullarulan terim.

Farabi

F
fabyanizm [Os. Fabyen cemiyeti; tng. Fabianism; Fr. Fabianistne; AI. Fabianismus).
Bir grup ingiliz sosyalisti tarafmdan geli~tirilen ve kapitalizm i~inde b~~lay1p
tsosyalizme dek siiren geli~menin sii~
rekliliAini savunan oAreti.
Fabyaniz1n, tMarksizmin sosyalizmin
doAu~unu, i~~i s1nd1run giderek artan
sefaletiyle temellenen bir devrime baAladigl yerde, i~-;ilerin 19. yilzyllda, yoksulla~madlklanru, tam tersine ekonomik
d urumlanrun iyile~tiAini ve gelecekte
daha da iyile~eceAini savunmu~ ve 19.
yuzyll1n toplumsal reformlanru sosyalizmin, kapitalist toplum ~er~evesi i;indeki
ba~lang1cl olarak deAerlendirmi~tir. Buradan da anla~dacaAt iizere, Fabyanizm,
devrim yoluyla de~il de, a~amah olarak
ger~ekl~ bir sosyalizmin savunurusu olmu~tur.
fail [tng. agmcy; Fr. agent; AI. tatigkeit]
Belli bir otorite ya da iktidara, eylemde
bulunma giiciine ya da nedensel etkiye,
toplumsal ili~kiler sistemi iizerinde eylemde bulunma kudretine sahip alan
kimse, birey.
Fail terimi felsefe ve sosyolojide, yap1ya
kar~1t ve eylemle de ~anlamh olarak,
yapasala teorilerin determinizminin tersine, insan oziiniin belirlenmemi~ oziinii
vurgulamak iizere kullarulu.
fail nedenle a~Ildama [tng. erplanation
with effirimt CAuses; Fr. expllznDbon avec causes effidents]. Aristoteles'in maddi at;xklamaya, formel ve teleolojik a~1klamaya
ek olarak getirdiAi dordiincii at;xklama
tiirii.
Bu tiir bir a~1klama, bir ~eyin do~u
~una ya da varhA1na katk1 yapan d1~

329

etld ya da guc;leri ifade eder. Buna gore,


fail nedenle a~udama, aAacin, ~evredeki
.;e~itli ~eyler, omeAin, onun dokusuna
niifuz eden ~e~itli maddeler ya da top
rak, v. b. g., d1~andan onu belirli ~ekil
lerde siirdiiAii ya da ittiAi i-;in, biiyiidiiAii ~ekilde buyuduAunu soyler.
Farabi. 870-950 y1llan aras1nda ya~am1~
alan lslam dii~iiniirii.
Sistemi Aristoteles mantiAuta dayanan
ak1lc1 bir metafizikten olu~an, Aristoteles'in sistemini Plotinos'un gorii~leri
yardlmiyla, islam inanc1 ile uzla~hrma
ya ~ah~an Farabi, Tann'nm varolu~unu
kan1tlarken, Aristoteles'in akuyuriitme
~izgisini takip etmi~tir. Ona gore, bu
diinyadaki nesneler hareket ebnekte,
deAi~mektedirler. Dun yadaki nesneler
hareketlerini bir ilk Hareket Et tiriciden
almak durumundadu. Bu ilk Hareket
Ettirid ise, Tann'du.
Farabi, varhk anlay1~1nda, miimkiin ya
da olumsal varhklar aduu verdiAi nesneler ile Tann arasmdaki farkhhk ve aynhAl, miimkiin varhklann Tarm'dan,
ilk varhktan sudur ettiklerini soyleyerek
ac;rklamaya ve temellendinneye ~ah~1r.
Faribrye gore, ilk varhk, Tann, varhk
ta~km1 yoluyla evrendeki biittin varhk
diizenini 'doAal bir zorunlulukla' meydana getirir. Evren Tann'run deAerine
hi~bir ~y kabnaz. Yetkin bir varhk alan
Tannrun hi~bir ~eye ihtiyao yoktur.
Tann'yla evren aras1ndaki ili~kiyi, evrenin Tann'dan sudQr, tUrtim yoluyla ve
zorunlulukla ;tkb~uu soyleyerek a~lk
layan Fartbrye gore, evren ayn1 zamanda Taru1'run sonsuz comertliAinin bir
sonucudur. Tann, Faribrnin sisteminde
her~ydir. Tann seven, sevilen ve sevgidir. 0 bilen,. bilinen ve bilgidir.
Tann her~ey olduALina ve hi~bir ~eye
ihtiya~ duymad1A1na gore, Farabf bu
noktada, miimkiin varhklann varolu~
lan i.;in, Tann'run yahuzca kendisini
konu alan bilme faaliyetine ba~vurur.
Buna gore, yarabklar, Tann'ya en yak1n
'aklllar' halinde Tanndan .;llap varhAa
gelirler. Onun sudiir, tiirum anlay1~ma
gore, Tann"1un kendi toziinii bilmesin-

330

farkhhk metafizili

den birinci akll dogar; bu akhn Tann'y1


bilmesinden ise, ikinci akll hirer. Boylelikle, ortaya S1ras1yla 10 ak1l -;1kar; onuncu akd, etkin akdd1r (akh faal). Birinci
akl1n varhg1, Tann dolay1slyla zorunlu,
ama kendi ozunde mumkundur; ilk akd,
kendini bu niteligiyle bildigi i-;in, onun
1naddesinden birinci gok kah, formundan da (suretinden de) o gok kah.run ruhu sudQr eder. Boylelikle on aklldan her
birinin kar~1hg1 olarak bir gok katl
turer. Madde de Tann'dan sudQr etm.i~
tir. Belirsizlik demek olan madde, Tann'ya en uzak olan varhkt1r.
Etkin Akll insan ruhunun da nedenidir.
insan anlayi~lllda, Farlbi insan1n rub ve
bedenden meydana geldigini sayler. Bedenin yetkinligi ruhtan, ruhun yetkinligi
ise aklldan kaynaklanmaktad1r. Ruhun
ba~hca gorevleri eylem, anlama ve algllamadlr. Ona gore, bitkisel, hayvani ve
insani ohnak uzere, ii-; tur ruh vard1r.
Bitkisel ruhun gorevi, bireyin yetiqme ve
geli~mesi ile soyun siirdiirulmesi, hayvansal ruhun gorevi iyinin ahn1p kotuden uzak durulmas1, il'lsanf ruhun gorevi ise gtizelin ve yararhrun se-;ilmesidir.
Farabi ahlak anlay1~1nda, insan1n akd
yoluyla iyi ve koruyu aytrt edebilecegini savunur. insan i~ ama-; mutluluk,
en buyiik erdem de bilgeliktir. Farlbrye
gore, en yuksek iyi olan mutluluk, etkin
akd ile birle~mek yoluyla ger-;ekle~ir.
Zira, insan kendisini anlamak it;in evreni anlamak, evreni anlamak i-;in de evrenin amaCJru kavramak durumundadu. Evrenin esas ve en yi.lksek amacrn1
anlamak, insan ic;in ger-;ek mutluluktur. lnsan1n kendisini ve evrenin amac&n anlamaya kalki~mas1 ise, bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir ~ydir. In san
akhn1n en yuksek duzeyde yetkinle~
le~mesi, insan akhn1 Etkin Aklla yakla~hnr.

Etkin akll insan akluun yonelebilecegi


en yuksek hedeftir. Etkin akll'a ula~
mak, bu dunyada Ger-;ek, Dogru, lyi ve
Guzeli ortaya t;Lkaran felsefe, bilim ve
sanatla ugra~mak yoluyla olur. Boylelikle, insan ruhunu temizler, safla~t1nr.

i~te, bu, insan i-;in oltimsuzlukle ean-

hunhdlr. Bu yol Tann'ya yoneli~, Tann'ya


var1~ yoludur. Bu ise, insarun tadabilece~ en yuksek mutluluktur.
Farabi'ye gore, etkin akrl'a yonehnek
durumunda olan ~ansh insanlar filozoflar, bilim adamlan, peygamber ya da
ger-;ek yonetici ve sanat-;Ilardu. De1nek
ki, dogrulara ula~an filozof ve bilim
adanu, iyilikler meydana getiren ger-;ek
yonetici, guzellikler yaratan sanat-;1, ona
gore, birbirlerinden -;ok farkh olmayan
insanlard1r. Filozof ve bilim ada1n1 ger-;egi ve dogruyu, bilimsel yontemle
tarur. Yani, o etkin ak1l'a kendi yolundan giderek vanr. Peygamber ve ger-;ek
yonetici ger-;egi ve dogruyu, vahiy yoluyla bilir. Yani, o da etkin ak1l'a kendi
yolundan giderek ula~u. Farbf'nin bu
du~uncesine gore, bilim, din ve felsefe,
birbirlerini ortadan kald1nnak yerine,
birbirlerini tamamlayan disiplinlerdir.
Onlar yaln1zca ayru ger-;ege ve dogruya,
etkin akd'a ula~manm farkh yollandrlar.
farkhhk metafiziAi [tng. metaphysics of
d~fference; Fr. nretaphysique du difference].
Kimi postyap1salc1 Frans1z du~unurle
rinin Bah'run yuzlerce yllhk ozde~lik
ya da mevcudiyet metafizigine yerine
ikame etme te~ebbusu ic;inde olduklan,
'farkhhg1 temel varbk kategorisi olarak
goren,' metafizik anlay1~1.
Ozde~lik m~tafizigini, kendi kendile
riyle bir ve ayn1 kalan, ezeli-ebedi, degi~mez idealan en temel ger-;eklik ya
parken, empirik ger-;ekligi nihai ve en
yuksek ger-;eklik olarak ldealardan olan
farkhhklanyla tan1mlayan tPlaton'la
ba~latan tDeleuze ve tDerrida gibi dii~i.lnurler, +Nietzsche, tHeidegger ve
Freuddan hareketle, ozde~lik ve aynihg., birincil degil de, ikincil ve luretimsel
kllan bir farkhhk metafizigi geli~tirmi~
lerdir. Soz kon usu metafizigin ilk ve
temel terimi farkhhkhr. Derrida, bu
baglamda farkhlrklan yaratan hareketi
tarumlalnak uzere differance terimini bulmu~tur.

farkhhk politikast [ing. politics of difference; Fr. politique de Ia difference]. Otekinin varhgmt ve ozgiilliigiinii reddeden,
kadtm erkegin yoklugu ve eksikli otekisi olarak olumsuz bir bi<;imde tanunlarken, Babh olmayan boylan yoksayan
veya onlann farklthklanm tammaytp,
diger kiiltiirleri Bab uygarhgmm adi
yanstmalart diye degersizle~tiren Avrupa veya erkekmerkezci yakla~tma kar~1, postmodernizm ve feminizm taraftndan geli~tirilen ve oteki'nin farkhhguu,
ozgiin liik ve ozgiilliil\iinii olumlamaya
dayanan yakla~un ya da strateji.
Boyle bir strateji, her~eyden once Bab
dii~iincesinin ozd~lige, neredeyse farkhhgt yoksaymak pahasma, imtiyazh bir
yer verdigini one siirer. Bu tavnn Iernelinde ise, ayru Batt dii~iincesinde Platon'dan beri hiikim olan bir 'mevcudiyet
metafizigi' yer almaktadtr. Fakat farkhhgt kutsayan bu yeni ve postrnodernist
yakla~tma gore, fazlastyla problematik
olan ~ey, bulunu~ metafizigi ve dolaytstyla da, llzde~lik lehinde bir terc:ihin,
ka~tndmaz olarak birtakt.m toplumsal
ve pratik boyutlan olmastdtr. 0 cinsel
ya da trksal farkhhklan goremez. Goremedigi gibi, kendisiyle bir ve ayru olmayaru, kendisinden farklt olam dogalhkla ya yoksayar, ya da kendisine
benzetir veya kendisine tlibi kdtp baski
altmda tutar.
farkhhktaki aymhk ilkesi [ing. principle
of identity in d!fforence; Fr. principe de
/'identitt! dans Ia difference]. ~ylerin birbirleriyle olan tiim farkhhklanna ka~m,
evrendeki bir ~eyin ba~ka bir ~eyle en
azmdan bir bakundan (omegin, varolma, meklinda bir yer i~gal etme, zaman
i~inde varolma bakunmdan) ozd~ oldugunu, hi~ir iki ~yin her yonden farklt
olarnayacaguu dile getiren ilke.
farkhhk yonlemi [ing. method of difference; Fr. methode de Ia dijftrence ]. ingiliz filozofu J. S. Mill'in onerdigi deneysel ya
da tiimevarunsal yontemin bir ad1m1.
Buna gore, iki ayn olaylar ya da fenomenler obegi birbirlerine her bakimdan

benzer olmakla birlikte, b;rinde (pozitif


durum) belirli onciil ve aym zamanda
sonu~ var iken, digerinde (negatif
durum) her ikisi de yoksa, buradan hareketle soz konusu onciille sonucun birbirlerine neden ve sonu~ olarak baglanacagt, aym sonucun her zaman aym
nedeni izleyecegi neticesi ~tkartthr.
Bunu sembolik olarak ~oyle gosterebilinz:
a, b,

C,

d,......

w,x,y~z,

a, b, C ..... oyleyse, d
w,x,y,
z

fa~izm [ing. fascism; Fr. fascisme; Al. fascis-

mus]. 1 Birinci diinya sava~tru izleyen


ytllardaki toplumsal ve ekonomik krizlerin sonucu olan milliyet<;i ve otoriter politik harekete, saldtrgan bir ulus~ulugu,
tutkulu bir demokrasi kar~ttltgtyla birle~tiren ve iistiin gii~leri olan bir liderle
se~kin bir grubun yonetimde bulwunastru isteyen siyasi yonetim modeli.
tFichte'nin milliyet~iligine, Carlyle'm
se~kinciligi ve Nietzsche'nin iistiin insan
dii~iincesiyle George Sorel'in gorii~leri
ne dayandtl\t i~in, bir teoriden ziyade
bir inanca kar~thk gelen fa~izm, milliyet~ilik, komiinizmden duyulan nefret,
demokratik siyasete kar~t gilvensizlikten ba~ka, tek partili bir devlete duyulan baghhkla karizmatik liderlere duyulan inane i~erir.
Fa~izmin iki temel ogesi vardtr: Bunlardan birind unsur, milletin en yiiksek
deger oldugu inancmdan olu~ur. Milletin giicii, refah ve mutlulugunun, onu
meydana getiren bireylerin istek ve ihtiya~lan kar~tsmda, mutlak bir onceligi
vardtr. Millete hizmet etrnek, ve gerektigi zaman, onun i<;in olmek, bireyin en
biiyiik odevidir. ikind olarak, etkili ve
gii~lii bir millet, bireylerin irlidelerinin,
iistiin bir liderde cisimle~n, somutla---- birligidir. Liderin, inan~lanndan ve
~an
kararlanndan uzakla~tp, aynlmarun
olanakstz oldugu partisi, toplumsal ya~arrun tiim boyutlanm kontrol altmda
tutmahdtr.

332

felapton

2 Ote yandan, fa~izm, ekonomik bir


a,_1dan ve Marksist terminoloji i,_inde,
siyasi iktidar yolunu i~,_i s1mfma kapatan burjuvazinin diktatoryast olarak da
tammlanabilir.
Fa~izm, bir yonetim bi,.imi ya da modeli oldu~u kadar, aym zamanda bir
ya~am tarz1, daha do~rusu bir miza,_
ya da bak1~ a,_lsldu. Buna gore, fa~ist
bak1~ ac;1smm en belirgin ozelli~i irrasyonalizmdir. Bah'run rasyonel gelene~i
ne ~iddetle muhalefet eden fa~izmin psikolojisinde, ku~kucu, ele~tirel du~unce
yerine, fanatizm egemen olur. Bunyesinde banndtrdl~ bu irrasyonalizm nedeniyle, fa~izmin (trk, parti dogmas1, liderin karizmas1 veya ki~ili~ benzeri) tabu
konulan vard1r.
Fa~izm yine insanlann e~it oldu~u fikrini reddeder ve e~itsizli~i bir olgu olarak kabul etmekle kalrnaytp, bir ideal
haline getirir. Ote yandan, fa~ist yakla~~m ya da davram~m yasasmm ~iddet
oldu~u aklldan Q,kanlmamahdtr. lrrasyonalizmi ve davraru~1n evrensel olarak kabul gonnu~ standartlanm reddetmesi nedeniyle, fa~izm amaca giden
yolda her araa mubah sayar. Yine, ayru
nedenle, fa~izm bireyi devlete kurban
eder. Ba~ka bir deyi~le, fa~ist anlay1~ta
devlet ama,_, birey de ara,.br. Buradan
da anla~llaca~1 uzere, fa~ist devlet
kendi d1~mda hi,.bir de~erler butiinu ya
da toplurnsal birlik tarumayacak derecede totaliterdir.
E~itsizlik ve ~iddetin fa~izan kabulu,
do~al olarak yonetimin hem teorik ve
hem de pratik olarak bir elitin elinde olaca~l sonucunu do~urur. Fa~ist anlay1~a
gore, baz1 insanlar yonetm.ek, di~erleri
de itaat etmek i-;in dogmu~lardu. Fa~izm, sadece bir sistem, bir yonetim
tarz1 olmakla kalmay1p, aym zamanda
bir ya~ama tarz1 oldu~u i,_in, toplumsal
etkinli~in hemen tum alanlannda, tarh~
madan ziyade, otoriteyi kullarur. Fa~izm
bu ba~lamda anti-feministtir ve aile i,_inde gu,.Ju bir baba otoritesini destekler,
Okullarda disiplin, ,_ocuklann kafalanna

ve yureklerine sokulan en yuce de~erdir.


Sanayide de otorite, emekle sennaye arasmdaki serbest pazarh~m yerini ahr.
Otoritenin onemini vurgulayan fa~izm,
yalruzca emretrnek isteyenleri de~il,
fakat itaat etmek ozlemi duyanlan da
cezbeder. Her toplumda, kendi ba~ma
du~iinup, karar ve sorumluluk almak
yerine, birinin p~inden gitmek ve ona
boyun egmek isteyenler vard1r ve fa~iz
min yayllmasmdaki ba~llca psikolojik
ko~ullardan biri ozgurlukten kac;l~tlr.
Uluslararas1 alanda ise, nk,.lhk ve emperyalizm e~itsizlik ve ~iddetin iki
temel fa~ist ilkesini ifade eder. Tlpk1
millet ic;inde lider ya da elitin geri kalanlara ustun olrnas1 ve iradesini onlara
~iddet yoluyla kabul ettirebihnesi gibi,
elit ulusun di~erlerine ustun oldu~u
kabul edilerek, onlan yonetme yetkisine
sahip bulundu~u du~unulur. Fa~izm,
bu ba~lamda, uluslar arasmda e~itlik
oldu~u ilkesine dayanan uluslaras1 te~
kilatlara ve bu arada dunya ban~ma
kar~1d1r.

felapton. Klasik manbkta, buyuk onermesi turnel olumsuz, ku,_Uk onermesi


tumel olumlu, sonuru ise tikel olumsuz
olan, ve ba~mdaki f harfinin de gosterdi~i gibi, birinci ~ekilden frrio'ya indirgenebilen u,.uncu ~ekilden tas1m kahbt. Hi,.bir M P degildir. Tum M'ler S'dir. 0 h4lde, hi,.bir S P de~ildir.
felek. Eskiden, dokuz tabakadan olu~tu
~u, ve her kat:mda hirer gezegen bulundu~ kabul edilen gokyuzu katlarmdan her biri.
felsefe [lng. philosophy; Fr. philosophie; AI.
philosophie]. Yunanca 'seviyorurn, p~in
den ko~uyorum, anyorum' anlamma
gelen pltileo ve 'bilgi, bilgelik' anlamma
gelen sophia sozciiklerinden tiireyen terimin i~aret etti~i entellekttiel faaliyet
ve disiplin.
Buna gore, felsefe Yunanhlar i-;in, 'bilgelik sevgisi' ya da 'hikmet aray1~1' anlarruna gelmi~tir. Ba~langt~aki bu ozgun anlama gore, her tiirden bilirnsel
ara~tumactya filozof ad1 verilmi~tir. ilk

felse"fe

zat nanlarda, tUm bilim ve disi plinleri


i~eren felsefe, daha sonra kendisinden
ayrJ.lan tiim diger bililn ve disiplinler~
den, konusu ve yontemiyle aynhr. Buna
gore, felsefenin konusu 'nihai ve en
yiikse k ~eyler', genel olarak var hk, bir
biitiin olarak evrenin kendisini ya da insantn eylemlerini, ya~amtnl ve yazgtstn 1 en temelli bir bi~unde etkileyen ~ey
lerdir. Varhg1 bir yoniiyle ya da belli bir
bakundan ele alan bilimlerden farkh olarak, felsefe, varhg1 bir biitiin o)arak ele
ald1g1, varhgt varhk olmak baklmtndan
inceledigi, olaru betimleyen bilimlerden
farkh olarak olmast gerekene yoneldigi
i~in, konulanna uygun dii~en yontem
ya da yontemleri kullarur.
Buna gore, felsefenin konulan arasmda
yer alan ~eyler, duyulartn ya da duyusal kavrayt~ln ~ok otesinde kaldt3J i~in,
felsefe duyulan kullarunaktan ozenle
ka~uur. Felsefe saf dii~iinceye, refleksiyona dayarur ve a priori bir ara~brma
dtr. Buna gore, felsefe bir kavram analizinden olu~ur ya da kavramsal analiz
temeli iizerinde yiikselir. L>te yandan,
felsefe ula~hgt sonu~lan karutlamak
i~in, belirli ve kesin birtak1m i~lem ya
da y~ntemler kullanmaz.
L>te yandan, bilim diinyada yer alan
~yleri betimlerken, felsefe onlan siruflar. Bilim bilgi verirken, felsefe bilginin
ne oldugunu, neyi ve nasJ.l bilebile~
mizi ara~bnr. L>yleyse, felsefe varolan
~eylerle ilgili olarak akla dayab bir a9klama saglar; bilimlerin ayn ayn ele aldJ~
olgu Slntflanrun tiimiinii birden a-;tklayacak en genel ilkelere ula~maya ~ah~rr.
Bu anlamda felsefe, varhgm ilk ilkelerinin bilimidir. L>zel bilimlerden kazarulan tum bilgilerin elqtirisini ve sistematizasyonun u ger~ekle~tiren en genel
bilim, bilimlerin bilimidir. V c nihayet,
felsefe insan1n ya~am1ru, degerlerini ve
amac;lanru sorgulayan, bu alanda insan
y~m ve eylemlerinin kendilerine
dayanaca~ genel ilkelerin bilgisidir.
Felsefe bir faaliyet, bir dii~iince faaliyetidir. insarun soru sorabilme yetenegine
dayarur ve bu baglamda, o belirli tiirden

333

sorular hakk1nda belirli bir tiirden dii~iinme faaliyetidir. Felsefeyi rum diger
disiplinlerden ayuan en onemli ozelligi,
felsefenin bu tiirden sorular iizerinde
d ii~iin iir ken, manhksal argiiman ya da
aktlyiiriitmeye dayarunas1du. Buna
gore, filozoflar, bu manllksal aktlyiiri.itmeleri ya kendileri yaratular ya da ba~
kalanntn aktlyiiriitmelerini ele~tirirler.
Filozoflar, aynt zatnanda bu akdyiiriitmelerin temelinde bulunan kavra1nlan
analiz eder ve ac;tkhga kavu~tururlar.
Filozoflar, in san ya~am1n1 ilgilendiren
her~ey hakkJnda akll yiiriitebilir, her~e
yi felsefi bir problem konusu yapabilir~
ler. Filozoflar, ornegin bizim apa~1k ve
dogru olduklarma inandtguntz inan~la
nmlZl sorguya ~ekerler. Ya~amtn anlamuu tneydana getirdigini soyledigimiz
temel surular iizerinde dururlar. Dinle,
Tann'ntn varolu~uyla, dogru ve yanh~
la, dt~diinyarun varolu~uyla, bilginin
kaynag1 ve suurlanyla, bilimle, sanatla
ve daha bir~ok konuyla ilgili sorular
iizerinde akll yiiriirup, bu sorulara geneI ge~er ve nesnel yarutlar getirmeye
~ah~ular.

insanlann ~ogu, temel inan~lanru sorgulamaz. L>megin, insan oldiirmenin


ni~in yanh~ oldugu, insanJann ni9n
vergi venneleri gerektigi, ortalama insan
tarahndan iizerinde pek fazla dii~iiniil
memi~ olan sorulardu. Kim ve ne kadar
vergi Odemelidir? Vergi odemenin amaa
nedir? Bunlardan her biri felseli bir sorudur ve bizi hemen adaletin ne oldugu
konusuna gotiiriir. Ayru ~kilde, 'insan
oldiirmek ni9n yanh~b.r?', 'insan oldiirmek her durumda ve her ko~ul alhnda
yanb~ nudtr?' sorulan da, felsefi sorulardir. Felsefe, i~te bu tiirden sorular
iizerinde dii~iinmenin sonucu olan bilgelik ya da disiplindir.
felsefede geometrik yontem [ing. geometrical method in philosophy; Fr. methode
geometrique dtlns la philosCJPhie]. Felsefelerin, felsefi ogretilerin ifade edilip a~lk
lanmast suasmda kullantlan aksiyomatik yontem.

334

felsefenin degeri

Felsefede geo1netrik yontetni kullanan


filozof, Eukleides geometrisini, nesnel ve
rasyonel bir ara~t1nnan1n ger~ek modeli
ya da yetkin orne~i olarak goren Spinoza
ohnu~tur. Zorunlu olarak dogru oldu~u
bilinen aksiyomlardan ve aksiyomlarda
kullanllan kavramlann anlamlaruu at;~k
layan tarumlardan hareket etti~ine ve bir
dizi 1nanbksal adunla, kendilerinden tiiretilmi~ old u~u aksiyomlar kadar kesin
ve do~ru olan teoremlere do~ru ilerledi~ine inand1~l geometrik yontemi Etica
[Ahlak] adh eserinde uygulayan Spinoza, gerc;ekli~in tasvirinde kullandmak
durumunda olan temel kavramlarm tanirrundan hareketle, yalnuca iddiah bir
metafizi~in onerrnelerini de~il, fakat insaJun ahlaki davraru~1yla ilgili kural ve
....
ilkeleri de kan1tlamaya ~ah~m1~hr.
Geometrik yonte1ne de~er veren ba~ka
bir dii~iiniir ise, geometrik aksiyomlann a~1k ve se9kli~ini, biitiin bilgilerin
do~rulu~unun ol~iitii hfiline getiren
tDescartes olmu~tur.
felsefenin degeri [lng. v'Jlue of philosophy;
Fr. valeur de la philosophie]. Felsefenin ~ok
~e~itli fonksiyonlann1n bir sonucu olarak onem kazan1p de~erli olmas1 durumu.
Felsefe sozcii~iinii i~itir i~itmez bir~ok
insarun ilk tepkisi, biraz da alayo bir
dille felsefenin hi~bir i~e yaramadt~1n1
s6ylemek olur. Felsefeden maddi de~er
lerin ve zenginliklerin meydana getirillnesine, maddi anlamda refahm olu~tu
rulmasma do~udan dogruya katklda
bulunmas1, elbette beklenemez. Fakat,
maddi zenginlik ve refahm insan tarafindan bir de~er cetvelinin en tepesine yerle~tirilen bir ~ey olmad1~1 unutulmamahdrr. Zira, insanlar maddi baJomdan
refah1 ve maddi de~erleri bizatihi kend ileri i~in de~il de, mutlulu~a goruren
yolda hirer ara~ olduklan i~ isterler.
Bu ba~lamda, felsefe de, mutluluk
amaa i~in bir ara~ olabilir. Nitelcim, her
ins an maddi zenginliklere sahip olmaktan haz duymaz, bazdan da dii~iinmek
ten, insan ya~am1n1n anlam1n1 ara~tu-

maktan, ger~ekli~i tema~a etmekten


haz ahr. Bu hazza yabanc1 olan insanlar
bile, on un nitelik yon iinden bir~ok hazdan ~ok daha iistiin old u~un u teslim etmekten geri kahnam1~lardu. Demek ki,
felsefe her~eyden once insana haz verir.
insan varh~mm bir beden kadar bil"
!"uha da sahip oldu~unu, insan1n ger~ek
amacma yalruzca bedensel isteklerini
kar~Ilamakla kalmay1p, ruhsal ihtiya~
lannl da giderdi~i zaman ula~abilece~i ...
ni unutmazsak, bu durum daha a~
hale gelir. lnsarun ruhsal ihtiya~lann1n
en ba~1nda ise, merak1n1 giderme, o~
rentne, evreni ve kendisini anlama, ~u
d iin yada ge~en ya~am1n1 anlamlanduma iste~i vardu. Bu iste~i ise, yaln1zca
felsefe kar~llayabilir.
Felsefe, ~u halde, bireysel diizlemde,
bireyin ya~amlnda onemli birtaklm i~
levler ger~ekle~tirir. <;iinkii, felsefe her~eyden once insan olarak varolu~umu
zun anlam1yla ilgili baz1 temel sorulan
ele ahr. insanlar, ya~amlannda zaman
zaman 'Nit;in bu diinyadaYJm?', 'Ya~a
mtmlZin bir amao var m1?', 'Bir ~eyi
do~ru ya da yanh~ kdan nedir?', 'Zihin
bedenden farkb m1du?', 'Oliimden
sonra insana ne olur?' tiiriinden felsefi
sorular sorarlar. t~imizden her birinin
bu felsefi sorular iizerinde dii~iinme
sinde, varolu~umuzu anlamlandunak
ac;Is1ndan biiyiik yarar vardu. Nitekim
Sokrates incelenmemi~, sorguya ~ekil
memi~ bir ya~am1n ya~anmaya de~er
olmad1~IU soylemi~tir.

lnsan, vah~ilerden farkh olarak akdh


bir varhkhr ve bu ozelli~i dolayisiyla
ya~am1n1 birtaklm ilkelere, temel kabullere dayandtnr. Ya~amrn kendisine
dayand1~1 ilkeleri, temel kabulleri hi~
sorgulamadan ger~ekle~tirilen bir varo
lu~ suadan ve temelsiz bir varolu~tur
ve boyle bir ya~am siirmek, hi~ servisten ge~irilmemi~ bir arabay1 kullanmaya benzer. Araban1n ~imdiye kadar
freni hi~ bozulmam1~, tekeri patlamaml~, ya~1 bitmemi~ ve de motoru sa~
lam olabilir. Fakat bu, onun gelecekte

felsefenin disipli.nleri

de her bak1mdan iyi ve sa~lam olaca~1


anlam1na gelmez. Benzer ~elcilde, insanln ya~am1n1 kendilerine dayandud1~1
ilke ve kabuller gerc;ekten de sa~lam ve
do~ru olabilir, bununla birlikte, bu ilke
ve kabullerin sa~lam ve do~ru olduklan, ancak ve ancak bu kabuller felsefe
yardlmlyla bir ele~tiri suzgecinden gec;irildikten, enine boyuna irdelendikten
sonra bilinebilir.
Felsefe, bundan dolay1 bu dunyadaki
ya~amnn1zda, yolumuzu kaybehnememizi sa~layan, bizi geregi gibi yonlendiren en onemli arac;tu. Unlu c;a~da~ filozof Ludwig tWittgenstein insarun bu
dunyadaki durumunu bir ~i~e ic;indeki
sine~in duru1nuna benzettni~tir. Wittgenstein'a gore, ~i~enin ic;ine stkt~m~~
olan sinek ~i~eden d1~an c;1kmak ister,
fakat bunu nas1l ba~arabilece~ini billnez. i~te, felsefenin i~levi ve amac1 sine~e ~i~eden nas1l c;1kaca~1n1 gostermektir. Wittgenstein'in yapm1~ oldu~u
benzebneye gore, biz insan varhklan
bu dunyadaki ya~am1m1z s1rastnda,
zaman zaman kendimizi kapana losbnhnl~ hisseder ve yolumuzu bulmakta
guc;luk ~keriz. i~te felsefe, biz insan
varhklannm kapana k1shnlm.J~hk duygusundan kurtulmamlZl sa~lamak suretiyle, yoniimiizii bulmamlZa yardtm
eder.
Felsefe, bundan ba~ka, insana birc;ok
kon uda do~ru ve ac;lk sec;ik d u~unebil
meyi o~retir. Felsefi du~uncenin yontemleri, insana hemen her konuda akll
yurutebilmesi i~in gerekli temelleri haZlrlar. Boyle bir du~unce turu, insarun
bir probleme bir~ok yonden bakabilmesini, sorunlara onyarg1s1z yakla~abil
mesini, hic;bir ~eyi m utlakla~hnnay1p,
her~eyi ele~tiri suzgecinden ge~irebil
mesini sa~lar.
Felsefe, gene! bir duzJemde veya toplumsal platformda da c;ok onemli hizmetler sa~lar. Gunumuzde, kimi eksiklerine kar~1n, demokrasinin en iyi
yonetim bi,.-imi old ugu hemen herkesc;e
kabul edilmektedir. Felsefe, bu ba~lam-

335

da bir yonetiln bi9mi olarak detnokrasinin geli~mesine ve i~leyi~ine onemli


katk1lar yap.ar. Zira, demokrasi en iyi bir
bic;imde, insanlar ele~tirel bir bak1~ ac;lsma sahip olduklan, iyiyle kotuyu, gerc;ek ve sa~la1n akllyurutmeyle demagojiyi birbirinden a yuabildikleri zaman;
tiim iddialar i~n deli! ve dayanaklar
aramayt, olan biteni farkb yonlerden gorebihneyi, daha iyi ve do~n olmak ic;in
kendilerini ve ba~kalanru sorgulayabiltneyi o~rendiklerinde; ve ba~naz olmaytp, onyarg1s1z ve ho~goriilu olabildikleri zaman, yuriir. insanlara bu te1nel
ah~kanbklar1 ve erdemleri kazanduacak ve onlan geli~tirecek olan da yalruzca felsefedir, felsefi bir bak1~ ac;1stdu.
Yine toplumsal duzlemde, felsefenin
onun ad1n1 hie; i~itm.emi~ olanlann ya ..
~amlan uzerinde bile do~rudan bir etki
yaph~t unutulmamahdu. Felsefe, dolayh yoldan yaz1h eserler, medya ve
sozlu gelenek aracth~tyla diinyaya ili~
kin bakl~ a~l~lZl etkiler. Ome~in, Hristiyanh~ln ve Islimiyetin bir din olarak
bi-;i1nlenmesinde felsefenin c;ok buyuk
bir rolu olmu~tur. Ayn1 ~ekilde, siyaset
alarunda felsefi kavram ve fikirlerin etkisinin buyuk oldu~unu soylemek gerekir. Ometifl, Amerikan Anayasas1 c;ok
buyuk oh;ude lngiliz filozofu John
tLocke'un siyaset konusundaki fikirlerinin sonucudur ve Jean Jacques Rousseau'nun du~unceleri de Frans1z Devriminin do~u~unda kii'til msenmeyecek bir
rol oynam1~tJr. Yine, Karl +Marx ve Friedrich tEngels'in du~iinceleri dunyada
son elli altm1~ y1l ic;inde kurulmu~ olan
sosyalist yonetim bi-;imlerinin gerekli
fikri temellerini sa~lam1~hr.
felsefenin disiplinleri [ing. branches of
philosophy; Fr. branches de Ia plrilosophie].
Felsefeyi meydana getiren, felsefeyi belirleyen temel disiplinler, felsefenin alt
dallan.
insan ya~am1nda birc;ok i~i ve i~levi
birden gerc;elde~tiren felsefenin soz konusu c;ok i~levlili~ne dikkat c;ekmek
ic;in, tWittgenstein felsefeyi bir alet ku-

336

felsefe tarihi

tusuna

benzetmi~tir.

T1pkl farkh aletler


i~eren bir alet kutusunu bir~ok farkh
i~te kullanmam1z gibi, felsefe de, aym
anda bir-;ok i~levi yerine getirir.
1 Felsefenin bir~ok farkh i~ ve i~levi
ger~ekle~tirmesi, insamn ve insan ya~a
tmrun zenginli~inin, onw1 gundeli.k ya~ammm do~urdu~u problemlerin ve
tecriibelerin karma~1kh~mm bir sonucudur. Bundan dolay1, felsefenin birinci
i~i, bize nasll eylememiz gerekti~i konusunda yard1m etmektir. Biz insanlar
kendi ki~isel ya~amlanm1zda do~ruyu
yanh~tan, iyiyi kotiiden, ahlaksal olam
ahlald olmayandan ay1rmak ve yapmamtz gereken ~ey ile yapmamamtz gereken ~ey arasmda mutlak bir aytrun ortaya koymak isteriz. Ayru ~ekilde, en
iyi ve en mutlu bir ya~amm neden meydana geldi~ini merak eder, mutlulu~a
eri~mek i~in ~abalanz. t~te, bize konuda yardun edecek olan felsefe disiplini,

alllak felsefosidir.
2 Ote yandan, zorunlu olarak bir toplum i~inde ya~ad1~1mtza ve ba~ka insanlarla ili~ki i~inde bulundu~umuza
gore, hayahm1zm niteli~i kac;mllmaz
bir ~ekilde ba~kalanrun davram~larm
dan etkilenir. Bu ba~lamda, belli bir yonetim bi~iminin olu~turdu~u temel iizerinde, bireyleri ban~ ve i~birli~i i~inde
olan bir toplum i.;:in birtak.un kural ve
gene] yasalarm gerekli oldu~unu farke
deriz. Bize bu konuda yardun eden felsefe ise, siyaset felsefesidir. Soz konusu
felsefe tiirii, farkh yonetim l:arzlanm,
hangi yonetim bi~iminin di~erlerinden
daha iyi oldu~unu ve yasalann temellerini ara~tmr.
3 Nihayet, dii~iincemiz geni~leyip,
kendimizin ve i~inde ya~ad1~1mlz toplumun smulanm a~h~1m1zda, bu kez
evreni, bu diinyadaki ya~amumz1, bu
ya~amdan sonrasm1, evreni ve bu diinyadaki varolu~umuzun bir Tann'yla
olan il~kisini ele ahr ve din felscfesinden yard1m isteriz. Felsefenin bu dah,
buradan da anla~IIaca~l gibi, Tann'mn
varolu~u, insamn bu evrendeki yazg1s1
gibi konulan ele ahr.

4 Dordiincti olarak, zaman zaman yeni


kavray1~lar kazand1~1mlz, neyi bilip
neyi bilmedi~imiz, neye do~ru dedi~i
miz ve neleri bilip neleri bilemeyece~i
miz iizerinde dii~iindii~iimiiz olur. Bu
konularda ise, bize bilgi felsefesi ya da
epistemoloji yardun eder.
5 Son olarak, ger-;ekten var ve birincil
olanm ne oldu~u, varhk bak1mmdan
neyin ge~id, neyin kahc1 oldu~u konusunda meraka dii~tii~iimiiz olur. Bu
konuda ise, varlk felsefesinin yardJmmdan faydalarunz. l~te sozlinii etti~imiz
bu be~ temel alan felsefenin konulanm
meydana getirir ve felsefeye bir girl~
sa~lar: Varhk, bilgi, din, toplum ve
de~er.

Mant1k ise, saz konusu disiplinleri


meydana -;tkaran dii~iince tarzmm ku
rallanru koymak bakLmmdan tum felsefe disiplinlerinin temelinde yer alan
disiplin olarak ortaya ~1kar.
felsefe tarihi [Os. tmih-ifelsefe; ing. history
of philosophy; Fr. histoire de Ia philosophie;
AI. geschichte der philosophie]. Ge~mi~te
ya~am1~ olan filozoflann dii~iincelerini
ya da g~~in felsefi sistemlerini inceleyen tarih ya da daha z:iyade felsefe dah.
Felsefe tarihi, gene] bir anlay1~ ~er~e
vesi i~inde, ilk ve Orta-;a~ felsefesi, modem felsefe ve ~a~da~ felsefe olarak
dorde aynhr. Bu ba~lamda, her ~a~m
felsefesini ~ok derinden etkilemi~ olan
bir temel etkenin oldu~u soylenmelidir.
Bu etken, ome~in Orta~a~ felsefesi soz
konusu oldu~unda din, modern felsefe
sbz konusu oldugunda ise bilimdir.
Hi~bir filozof bo~lukta dii~iinmedi~i
ve bir filozofun gorii~leri, 1 daha onceki felsefelerin, 2 filozofun i-;inde bulundu~u tarihsel ve toplumsal ko~ullann
v~ nihayet 3 filozofun mizacuun ve ki
~ili~inin belirledigi etkilerin bir sentezi
oldu~u ifi:in, felsefe tarihi yazunmda, a)
manhksal, b) toplumsal ve c) bireysel
etmenler aym ol-;iide dikkate ahnmahdu. Buna gore, felsefe tarih~isi, bir filo
zofun kendisinden once ya~arm~ olan
filozoflann gorii~lerinden ne ol~de etkilendi~ini anlamaya ve anlatmaya ~-

felsefi antropolo;i
h~mahd1r. ikinci olarak, filozofun gorii~lerinin

toplumsal ve kiiltiirel ko~ul


lardan ne ol~iide etkilendigini bilmelidir. Felsefe tarih~isi, ii~iincii olarak,
felsefi gorii~lertn olagandl~l bazl ozgiir
kafalar tarahndan yarahld1gm1 ve yarahCllanmn ki~iliklerinin izlerini ta~1d1g1m hi~ aklldan ~1kannaks1zm, bir felsefi
gorii~ ya da ogretinin ele ahnan filozofun ki~iligini ne ol~i.ide yans1tbgm1 anlamaya ~ah~mahd1r.
felsefi antropoloji [tng. philosopltical anthropology; Fr. atrtltropologie pltilosophique].
insamn oziiyle ilgili problemleri konu
alan felsefi bilim, somut ya~arru ve ger~kJikteki yeri itibariyle, insarun ozii ve
ozi.iniin kurulu~uyla ilgili ogreti.
Felsefi antropoloji, bilimlerin saglad1g1
bilgileri, birlikli bir insan idesinde birle~tirmeye, insan bilimleri ile doga bihmleri arasanda bir bag kurmaya ~ah
~lr; bilimlerden elde ettigi bilgilerden
de yararlanarak, kendi felseff analiz ve
a~1klamalanyla, insan varhgmm oziinii
kavramaya ve insan varhgmm anlamuu
metafizik a~1dan yorwnlamaya ~ah~1r.
Yuzy1hn ba~lannda, daha dogrusu
1920'lerde Almanya'da ortaya ~1k1m~
olan ve bilimlerin insamn dogas1 ve durumuyla ilgili bulgulanm felsefi olarak
yorumlayan felsefe anlay1~1, ve insam
her ne ise o yapan ve onu tum diger
varhklardan ay1ran temel nitelikler iizerinde yogunla~an disiplin olarak felsefi
antropoloji, insamn dogal imkan ve Slmrlamalanm ele alan fizyolojik antropolojiyle, insamn gii~lerint ve ne yapabilecegini ele alan pragmatik fizyolojiyi
birle~tirir ve insam hem bir yarabk ve
hem de kiiltiirel degerlerin yarahos1
olan bir varhk olarak degerlendirir.
Ba~ka bir deyi~le, antropolojinin onsekizinct yuzy1lda, fiziki ve kiiltiirel antr~
poloji olarak dallara ayralmasmm sonucu olan par~alarun1~hg1 gidermek amaClyla ortaya t;tkan felsefi antropoloji, insana ili~kin ara~hrmaya bir diizen ve
anlam yukJenmedigi zaman, insan bilimlerinin insamn oziinii ya da insanhgml unutup, doga bilimlerinin denetimi

337

ve etki alam i~inde kald1~1 kabuliiyle,


insana ili~kin ara~tmnalara bir anlam
ve diizen kazandmnanm miicadelesini
venr.
i~te bu ~er~eve i~inde, felsefi antropoloji, fenomenolojik yontemden de yararlanmak Sllretiyle, insanm ozsel niteliklerine
ve potansiyel gii~lerine ili~kin olarak
yeni ve saglam bir. kavray1~a ula~maya
~ah~an, insamn kendisini anlama ve ozgiirl~tirme ~abasmJ temele alan bili.msel
bir disiplin olu~tunnay1 ama~layan bir
felsefe ttirii olmak durwnundad1r.
Felsefi antropolojinin temeJ ozellik ve
tezleri ~oyle s1ralanabilir: 1 Biraz da ondokuzuncu yuzy1lda ortaya ~1kan epistemolojik anar~iyi, insana ili~kin bir
kavray1~a ula~mada, degerlerin onceligini vurgulamak suretiyle ortadan kalduma amac1 giihnii~ olan felsefi antropoloji, bilimin ve bilimsel faaliyetin
ka~uulmaz oldugunu one siirmekJe birlikte, felsefi refleksiyonun bilimden hem
once ve hem de sonra gelmesi gerektigini belirtir: 0, bilimlerden elde edilen sonu~lar biitiiniinii, insarun ger~ek oziine
uyduracak ~ekilde diizenlemelidir.
2 Felsefi antropoloji a~1smdan insan bir
biiti..in olup hi~bir ~ekilde par~alanamaz;
dolaylSlyla, felsefi antropoloji, insam
dogal bir varhk, evrim siirecinin iiriinii
olan bir varhk olarak degll, fakat sosyokiiltiirel bir varhk. kiiltiiriin iiriinii ve
kiiltiir yaratan bir varllk olarak degerlendirir. 3 Felsefi antropoloji, insana kendisinin insanllg1n1 ortadan kald1ran,
onun insanhgmm tarunmas1 siirecinde
bir engel olu~turan gii~lere baskm ~lka
bilmesi i~in yard1mo olur. 0, bu baglamda, 20. yuzyllm totaliter sistemlerine, bireyin ki~isel karakterini yok eden
ftalyan fa~izmine, Sovyetler'deki Stalinizme ve Almanya'daki Nazizme kar~1
bir tepki olarak geli~mi~tir.
4 Felsefi antropoloji, tema~ay1 temele
alan spekiilatif bir tavnn ifadesi olmad1g1 i9Jl, onun somut insamn ger~ekligini
vurgulamas1 insarun salt refleksif bilin~
le tammlanamayacag1 anlamma gelir.
insamn somut ger~ekligi, bu baglamda

338

felsefi diitiince

onun bedensel varolu~una oldugu


kadar, ba~ka bireylerle olan dayaru~ma
Slna da i~aret eder. 5 Felsefi antropolojide, bireysel insan varhga ayna zamanda,
te1nel degerlerin oznesi olarak goriiltir.
0, bu degerleri yaratmaz, fa kat on Ian~
i~iode ya~ad1g1 d tin yadaki ~e~itli etkilerin bir sonucu olarak, ahr. Bu degerlerin
insan tizerinde, insan varhg1 onlara baglandlga ol~tide, otoritesi vardu.
6 Felsefi antropoloji, ontolojik ozlerden
hi~ soz etmeden, somut insan1n canh
deneyiminin felsefesi olmay1 ama~lad1g1, insanan insani diinyadaki varolu~u
i~inde anla~d1nas1 gerektigini vurguladaga, insanan kti~tik ol~ekli ya da yerytiztine dti~mti~ bir Tann olmadagana savundugu i~in, ak1lc1 bir tontolojiye, bir
varhk felsefesine kar~a ~akar.
7 Felsefi antropoloji, insan benini ~arpa
tan, onun i~in bir tehdit olu~turan tiim
indirgemeci teorilere kar~a da tav1r alU'.
Bu baglamda, tMarksizme ve psikanalize oldugu kadar, yapasalcahga da kar~a
~tkan felsefi an~opoloji, son ~ozi.imleme
de her insan varhg1nan kendi varolu~u
nun sorumlulugunu tistletunesi gerektigini sayler. +Yabancala~ma yontinde,
insarun ki~isel tarihini degi~tirebilecek
tehlikeler soz konusu olsa bile, bWllar
insan1 bir btittin olarak belirleyemezler.
8 Benin kendini arama ve bulmayla ilgili ozgtir, metafiziksel tercihinin onceligine i~aret eden felsefi antropolo ji, ki~i
sel ya~am1r:t ba~ka bir ~eye indirgenemez gizemi tizerinde durur. 9 Bu ~er~e
ve i~inde, humanist dti~tincenin, hem
radikal bir akllcahgan a~1r1hklanna ve
hem de doga bilimleriyle insan bilimlerirtin insan ki~iligini tehdit eden determinist egilimlerine kar~a ~1kan, modem
versiyonu ~eklinde degerlendirilebilecek olan felsefi antropoloji, bir dti~tince
okulu meydana getirmez, fakat ~agda~
dti~tincedeki ~e~itli egilimlere ortak
olan ve, ornegin t Husserl, +Scheler, Heidegger, +Jaspers, tMarcel, tBerdyayev,
+James gibi dti~tintirlerin sergiledigi bir
yonelime kar~ahk gelir.

felsefi dii~iince [ing. philosop/lical thought;


Fr. pens~e ph;losoplzique]. En genel anla1n1
i~inde, soru sormanan sonucu olan ve
insanla, insan ya~am1yla ilgili problemJere kar~1 ilginin geli~mesiyle ba~layan
dti~tince ttirti.
Buna gore, felsefe zor ve ~oztileaneyen
ya~a1n problemleriyle kar~ala~maktan,
bu problemlerle ugra~maktan korkanayan bir yakla~nn, dti~tinsel bir tavar
olmak durumundadar. FeJsefe insan ya~amanan anlam1yla, varhk, bilgi ve degerle iJgili sorulara bir yan1t getinneye,
bu konularda ortaya ~akan problemleri
~oziimlemeye ~ah~arken, i~e s1fardan
ba~lamayap, belli bir bilgi birikianine
sahip olundugunu varsayarak ~oztim
getirmeye ~ah~ar. c;unkit insanlann ya~amlannda neyin onemli oldugunu degerlendirebilmeleri i~in, hayatla ilgili
baza deneyimlere sahip olmalan gerekir. Demek ki, felsefe insan ya~am1n1n
anlam1yla ilgili sorulara yarut verirken,
ba~ka bilgi ttirleri taraflndan saglanan
bilgilerden yararlanarak, genel, btittinctil ve ku~abca yarutlar getinneye ~ah
~ar.

Bununla birlikte, felsefeyi felsefe yapan


~ey, insan ya~amuun anlarruyla ilgili sorulara yarut vennekten ~ok, sorular sorlnak, proble1n gorebilm.ektir. Zira, insan
ir;in onemli olan, yalniZca felsefe okumak
ve felsefeyi bilmek de~ildir, felsefe yapmaktu, felsefi davranabibnektir. Felsefe
yapmak ise, felsefi hissetmeyi ve felseff
dti~tiruneyi gerektirir. Felsefe yapmak
varhg1 ve bilgiyi bir btitiin, insan ya~a
nuyla ilgili olay ve problemleri ~ok boyutlu olarak gonnek ve her yontiyle kavramaya ~ah~mak anlam1na gelir.
Felsefi dti~tince, ara~tumaya ve ele~ti
rel bir tavara dayanan bir dti~tincedir.
Yani, felsefi d ti~tince, kendisine veri
olarak aldaga her ttir malzemeyi akhn
ele~tirici stizgecinden ge~irir. Her~eyi
old ugu gibi kabul eden, merak etmeyen
ve kendisine sunulanla yetinen bir insan
i~in felsefe soz konusu olamaz. Felsefi
d ti~ tince, ~ey lerin ni~in old uklan gibi

f elsefi yontemler

olduldaruu 1nerak eden, hayat1 biitt.in


boyutlanyla gonneyi, ya~am1n btiti.in
boyutlannl goz oni.lnde bulundurmayl
bilen, at;lk ve sorgulayan bir zihnin tirtirctidi.ir.
Felsefi dti~tince, aktl temelli soru~tur
tna ve refleksif bir di.l~tinme yonteminin sonucu olan bir dti~tincedir. Felsefede soz konusu olan dti~i.ince, kendi
i.izerine donmi.i~ olan ve kendisini konu
alan bir dti~i.incedir. Buna gore, felsefeci do~rudan dogruya do~a, tarih, topltnn i.lzerinde ele~tirici bir bak1~ a-;1s1yla dti~tinebilece~i gibi, t;e~itli bilimler
taraflndan sa~lanan malzeme tizerine
de dti~tinebilir. Vine, o bir problemi yalntzca bir bak1~ at;1smdan, bir bak1mdan
ele alan diger disiplinlerin, bilgi ttirlerinin tersine, bir problemi bi.ittin yonleriyle ele ahnay1 it;erir.
Felsefi di.i~tince, aynca t;oztimleyici ve
kurucu bir dti~tincedir. Yani, felsefi dti~i.incenin analiz ve sentez gibi i~levleri
soz konusudur. Analiz soz konusu oldugunda, filozof, kendisinin de i~inde
bulundu~u ve bir part;asru te~kil etti~i
dunyay1 anlamak ve kavramak ic;in kendisine sunulan her ttirlti bilgi, deney,
alg1 ve sezgi sonut;lanndan olu~an d ti~tinceyi analiz eder, a9kb~a kavu~tu
rur. Fakat filozof, bununla yetinmez,
yani di.inyay1 par-;alanm1~ bir hilde blrakmaz; analize ko~ut olan ba~ka bir
dti~tinme tarz1 ile, tizerinde dti~tintil
mti~, t;oztimlenmi~, ayd1nh~a kavu~tu

rulmu~

1nalzemeden hareketle dunyay1


yeniden in~a eder, bir birlik ve btittinlti~e kavu~turur.

Nihayet, felsefi dti~tince evrenseldir,


-;unkti insan ya~ant1s1na giren her~ey
felsefeye konu olu~turabilir. En basit bir
algi o~esinden (orne~in, dokundu~um
masarun sertli~i) en karma~1k bir du~tin1ne sistemine (ome~in, Einstein'1n
genel rolativite teorisi) kadar her~ felscfeye inceleme konusu olabilir. Ote yandan, felsefede soz konusu olan insan ya~anhsl, ~u ya da bu insarun de~il, gene)
olarak insan1n ya~nhs1d1r.

339

felsefi manhk [lng. pllilosophical logic; Fr.


logic philosophique]. Fonnel manhkta
kullan1lan kavramlan inceleyen, t;e~itli
mant.Jk siste1nlerinin mekani~iyle me~
gu! ohnak yerine, genel olarak get;erli
akdytirtitmeyi konu alan, akllyi.irtitme
ttirleri, get;erlilik ve 1nant1ksal zorunluluk tizerinde t;ah~an mant1k.
felsefi psikoloji [ing. plilosophical psycho
logy; Fr. psyc/olog;e philosophique). Deneysel ya da bilimsel psikolojiden farkl1
olarak, zihin ve bilint;le ilgili ohnakla
birlikte, goreli olarak epistemolojik ve
metafiziksel bir temeli bulunan ve daha
spektilatif ve tarb~maya a-;1k bir nitelik
arzeden konulan ele alan psikoloji dah.
Felsefi psikolojinin ele ald1~1 belli ba~h
konular ~unlardu: 1 Zihinle bilint; araSlndaki ili~ki, 2 genel olarak zihnin yaplSI, 3 egonWl ya da benin do~as1, 4
zihin beden ili~kisi, 5 irade ozgtirlti~ti,
6 psikolojinin kullanaca~1 yontemler.
felsefi yontemler [tng. philosophical met~
hods; Fr. netlodes philosophiques]. Felsefi
di.i~tinen, di.i~tinme -;abas1 i-;inde olan
bireyler taraflndan kullan1lan yontemler.
Her bireyin bir felsefesi, ya da daha -;ok
belirli felsefi konularla ilgili olan inant;lan vardu. Ome~in, hemen herkes, a~kla,
iyi bir ya~am1n ne oldu~uyla, paran1n
de~eriyle, ki~inin ailesine ve tilkesine
kar~1 olan sorumluluklanyla, bir yone~
timin temel gorevleriyle ilgili olarak
birtak1m inant;lara sahiptir. Bu inan-;lar
ya t;ok basit ya da sofistike, de~i~ken
ya da de~i~mez olabilir. i~te, ki~inin
soz konusu inan-;lan olu~tururken kuJ~
land1~1 yontemlere, benimsedi~i yak.Ja~lmlara genel olarak felsefi yontemler
ad1 verilir.
Geleneksel bak1~ a-;1s1na gore, ki~inin
felsefi problemlerle kar~1 kar~1ya kaldl~l zaman, kulland1~1 yontem, sergiledi~i yakla~1m, o ki~inin inant;lannl,
probleme verdigi yan1tlan -;ok btiytik
ol-;tide belirler.
Ome~in, tinlti Amerikan filozofu Peirce'a gore, felsefi problemler soz konusu

340

feminist

oldu~unda, ~u

dart te!nel yakla~!m ya


da yon~em benimsenebilir: 1 Baglamna
yontemi: Bu yakla~una gore, ki~i din,
politika, ark, ekonomi, cinsellik, aile
gibi konularda, temel inan-;lann1 -;evre~
sine ya da ki~isel ili~kilerine dayanarak
beJirler. 2 Otorite yontemi: l<i~i burada,
inanr;lann1 bir otoriteye dayanarak, bir
ki~i, bir kurum ya da bir devlete gore
olu~turur. Bu yakla~tmda ki~i, otorite
olarak belirlediti ki~i ya da kurumun
ifade ettiti ~eylerin kesinlikle dotru oldutuna inanar.
t Peirce'a gore, felsefede soz konusu
olan u-;uncu yontem, 3. a priori yontem
ya da sezgi yontemidir. Bu yontemi kullananlar temel felsefi inan-;lanna duyudeneyinden batunsaz olarak, yani sezgi
yoluyla ula~u. Peirce, bir yontem olarak, sozunu ettitimiz u-; yontemi de
reddetmi~tir. Buna kar~an, unlu Fransaz filozofu tBergson, kendimize ya da
benimize ili~kin bilgiye yalruzca sezgi
yoluyla sahip olabilecetimizi savunur.
Ona gore, ger-;eklite ili~kin bilgiyi de,
bize yaln1zca sezgi satlar.
Peirce'1n kendisi, felsefenin temel yon~
temi olarak, 4 bilimsel yontemi benimseani~tir. Cohen ve Nagel tarafandan da
savunulan bu yontem, felsefi problemlerin -;ozumu ve olgulann a-;aklarunasa
i-;in, hipotezler olu~turmay1, hipotezleri gozlem ve deney yoluyla test etmeyi,
al ternatif hipotezler arasnda dotru sec;imlerde bulunabilmek h;in birtakam olc;utlere sahip olmaya i-;erir.
feminist [lng. feminist; Fr. foministe; AI. feruinist ]. 1 Bir otreti olarak feminizmi
benimseyen ki~i; 2 Feminizmi meydana
getiren tezlerin onemli bir bolumunu
kabul eden veya somutla~tuan etkinlik
veya yakla~un i-;in kullarulan niteleme.
Bu batlamda, 1980'1i yallarda, ozellikle
Fransada feminist du~unurler tarafandan geli~tirilen epistemoloji turu; bir
teori ya da bilgi iddiasanan ge-;erliliginin
onun kimin tarahndan one suruldugune bath old utun u,. geleneksel hak.ikat,
nesnellik ve deterden ba~msazhk kavram ve ideallerinin erkek egemenl itinin

tesisine hizmet ettikler1 i-;in reddedUmeleri gerektitini savunan yeni bilgi teorisi
feminist epistemoloji diye tarumlanar.
Toplumu anla1nak ve onunla ilgili
dotru teorilere ve satlam analizlere
ula~anak i-;in, topluma kad1n1n bak1~
ac;asandan, di~ilin perspekhfinden yonelinlnesi gerekntini, zira di~inin bilenle
bilinen, benle oteki, zihinle beden, ozneyle nesne ara.s1nda daha az ay1run
yaphg1n1, ve dolayas1yla, bashnhna~ ve
tabi kduun1~ bir grup olarak kadtnlann,
sosyal ger-;ekligin dotru bir yonunu ve
tetnsiline eri~mek ac;asandan, kontrol
aanacarun gozlerini kor ettigi erkeklerden
daha i yi bir konumda bul und uklanru
one suren yontem teorisine ise feminist
metodoloji ada verihnektedir.
Ote yandan, rasyonaliteyi erillite, duygusalhtl ise di~illite e~itleditine, kadlnl erketin yoklutu, eksik otekisi olarak
tanamlad1tana inan1lan butun bir Bah
felsefesi gelenetine ~iddetle kar~1 koyarken, ontolojik tikicilitin her turunu
reddeden; kadtnlann ni-;in bashraldtklanru ac;aklarken, hakiki anlama ve ar;klamanan basttnlanan, tahaldd.1m alttna ahnanan sesine kulak vennekle mumkun
olacataru savunan; k1sacas kadm1n
ilgi/ -;akarlan1u, ki1nlitini, konu ve duyarhb.klanru dddi ye alan, kadana ozgu
varhk, du~urune ve eyleme tarzlannan
deterini ve onemini vurgulayan felsefe
ruru feminist felsefe diye tanunlanu.
feminizm [lng. feminisrn; Fr. f~minisme;
AI. feminismus]. Kokleri 19. yuzyalda bulunmakla birlikte, daha ziyade 196(rh
ydlarda geli~en, ve kadanlar i-;in erkeklerle ~it sosyal ve politik haklar talep
eden hareket veya ogreti. Feminizm, erkeklerin kadmlar uzerindeki, bir i~bolu
muyle sonu-;lanan cinsel farkJLltklardan
kaynaklaruN$, tahakkum ve somur(1sunun olduk~ uzun bir tarihl old utun u
one surerken, en lllmh duzeyde dnsel
ayanmahtan son bulmasaru ister, hrsat
e~itliti talebinde bulunur.
Feminizm, ozellikle ik.inci ku~atayla
birlikte daha felsefi unsurlar kazandak-;a, kadanlar tarafandan algllanan sosyal

fenomenalizm
e~itsizlikJeri

sorg1.1lamadan daha fazla bir


~eyler yapmaya, gitgide daha yogun bir
teorik ~er~eve kazan1naya ba~lam1~hr.
Bu ~erc;eve i~inde fe1ninizm, kadtnlan
erkeklerle ili~ki i.;inde, kac;arulmaz olarak olduk.;a dezavantajh bir konuma
yerle~tiren hayli derinlere kok salm1~
ideolojik yapllara yonelir. Ornegin, Ba
t1n1n politik kurumlann1 hakhlandirmada olduk~a onemli bir yer i~gal eden
toplumsal' sozle~me ogretisi bu ti.ir ideolojik yaptlardan biridir. Bu di.izlemde,
bilinc; ya da benin oznelligin merkezi
olmadtgtnl gosteren Lac an' c1 psikanalizin vukuflanndan ilham alan feminizm, dil, felsefe ve hukuktaki toplumsal cinsiyet egilhn ve yonelimlerini
sorgular. Dolayastyla feminizm bu a~a
mada, femin izmin sosyal e~itlik talebiyle ortaya ~1kan ilk di.izeyinden farkh
olarak, kadanlann sadece erkekler gibi
olmay1 ama~lamamalan gerektigini
one surer. Kadtnlan bekleyen gorev,
ozi.i itibariyle di~i1 olan yeni bir dil,
hukuk ve felsefe geli~tirme mi.icadelesi
i~inde olmakhr. Kad1n1 sozde erkegin
eksik ve a~ag1 otekisi olarak tanimlayan bir di.i~i.ince gelenegine tneydan
ok uyan feminizm, o halde daha radikal
bir di.izeyde, dil, toplum ve ki.ilti.iri.in erkegin perspektifinden, eril ~1kar ve arzulann evrenselle~tirilmesi temeli i.izerinde in~a edildigine ve kad1n1n tam ve
ger~ek temsile yeni bir toplumsal in~a
tern eli i.izerinde ula~llabilecegine in an
d1g1 i~in, toplumsal dokunun yeni ba~
tan di.izenlerunesini ister.
Feminizm, son ~ozi.imlemede en azmdan kurumla~ml~ bir iktidar ili~kisi
olarak gord ugu ~eye sald1rdtgl i.;in,
genel yonelimi itibariyle bir sol hareket
olarak tan1mlan1r.
fenomen [Yunanca 'gori.ini.ili' anlam1na
gelen phainomenondan; lng. phenomenon;
Fr. phlnomene; AI. phiinomen]. Genel olarak, alguun nesnesi, algJianan ya da bilince gori.inen ~ey, gozlemlenebilir olan
olay ya da olgu. lnsan varhklanna, dogrudan ve araciSlZ deneyde, tecriibede
goriinen ~ey. Gozlemlenebilir olan, goz-

341

lemlenmeye, deney yoluyla biliruneye


elveri~li olan. Gortinu~, yani gori.inen
~ey; yani, gozleme a~1k olan algtlanabi~
lir degi~iln ya da olu~um. Ktsacast,
insan varhkJanna gorundugu, onlar taraftndan algtlandtgl ~ekli yle nitelik,
ili~ki, durum, olayl v. b. g.
Fenomenleri bihne, tecri.ibe etn\e faaliyetine deneyim ad1 verildigi ve deneyiln de, d1~ deneyhn ya da duyutnlama
ve i~ deneyim ya da bilin~, i~ebak1~ olarak ikiye aynld1g1 i~in, duyusal fenomenlerden ve bilin~li fenomenlerden
soz edilebilir. Buna gore, duyusal fenomen fiziki bir olu~um, bir olgu, varhg1
sa pta nan olayd~r. Bilin~li frnornen ise, ki
~inin ay1rd1nda oldugu i.;sel deneydir.
Fenomen, llk~ag Yunan felsefesinde,
akll taraflndan kavranan ger.;ek nesnenin tcrsine, duyularla idrak edilen ya da
kavranan nesne, duyusal gori.ini.i~ anlamtna gelir. Kanfta ise, fenomen, miimki.in deneyimin stnarlan d1~1nda kalan
ve bundan dolay1 da teorik olarak bilinemez olan nunzenin tersine, fonn ve
di.izeni duyarhg1n sentetik fonnlanna
ve anlama yetisinin a priori kategorileri
ne bagll olup, varolu~u ozneden bagtmstz olmayan, dolayiStyla ozne tarafind an belirlenen varhk, ozne tarafln
dan kurulan nesneyi ifade eder.
fenomenalizm [lng. phenomenalism; Fr.
phenomenalism; Ahn. phiinomenalismus].
Bilginin fenomenlerin bilgisiyle stntrb
old ugun u; fenomenlerin, nesnelere ili~
kin duyu verilerinden hareketle kuru
Ian manhksal yaptlardan ba~ka hi~bir
~ey olmadJklannt; yaln1zca, bilin.;te ortaya ~1khg1 ~ekliyle duyu ..deneylerinin,
bilince goriindi.ikleri ~ekliyle fenomenlerin bilinebilecegirti; ger~ekligin kendi
sinin, bilin~ten bag1mstz olan varhg1n,
kendinde ~eylerin hi~bir ~ekilde bilinemeyecegini; da~ di.inya hakklnda bilebi ..
lecegimiz hel'eyin bize duyu-deneyi ile
aktanlan verilerden ibaret . oldugunu
one si.iren empirist bilgi gorii~i.i.
Bilgi ve anlama yetisinin goriini.i~lerle,
yani nesne ve olaylann algllanma tarzlanyla SlntrlanmJ~ oldugunu savunan fe-

342

fenomt!nler dunyas1

nomenalizm, gorunu~lerin usrunde ya


da otesindeki bir gen;ek.Jigin bilineaneyecegini one surer. Ba~ka bir deyi~le,
fenomenalizm, ins an varhkJan kadar, fiziki nesnelerin de, gozlemlenebilir ozelliklerinin toplamandan daha fazla hi-;bir
~ey olmadaklann1, bildigimiz ~eylerin,
bilincin faaliyetine bagh bulunduklannl, bilincin da~andaki fiziki bir nesnenin
ger-;ekliginin, onun bir insan tarafandan
algtlan1na~ olmas1na dayand1gana iddia
eder.
Buna gore, fenomenalizan, epistemolojide, bilginin, fiziki fenomenler veya algaIUn nesneleriyle, i-;ebak1~1n nesnelerinin
bilgisi oldugunu, bilgin.in, d1~ dunyaya,
ve i~ebak1~ yoluyla zihin hallerimize ve
zihinsel faaliyetlerimize ili~kin olarak
algllanabilen ~eylerle s1rurlanma~ bulundugunu savunarak, buradan, ger~ek
li~in, mumkun deneyimlerin toplamandan ba~ka bir ~ey olmadaga, maddenin
duyumu olanakh kllan ~ey oldugu,
maddi nesnelerin aktuel ya da mu1nkun
duyu-verisi obeklerine kar~ahk geldigi
ve bundan dolaya, fiziki dunyarun aktuel ya da miimkiin duyu verilerinden bagnnslZ olarak varoldugunun soylenemeyecegi ontolojik sonucunu -;akarhr.
Fiziki dunyanan, algalayan lci~inin olanakh ya da aktuel duyu-verilerinden
ayn olarak varolamayacaguu ileri suren
feno1nenalizme gore, fiziki nesneler alga
ya da daha ziyade duyu-verilerine dayanan manbksal yapalardar. Maddi nesne~
lere ili~kin onermeler, ger-;ek ya da olanakh duyumlara, duyu-verilerine ve
fenomenlere ili~kin onermelere indirgenebilir. Daha dogrusu, fenomenalizme
gore, biz her ne kadar dolay1mS12
d u yu-verilerinin da~lnda veya otesinde, maddi nesneler benzeri ~eylerin varoldugunu varsayma egiliminde olsak
bile, anaddi varhklarla ilgili inan~ ve
onermeleritniz, sadece ve sadece duyuverileriyle ilgili inan-; ya ?a yargllara indirgenebildigi takdird~, anlamh olur.
fenomenler diinyas1 (irig. pltenonlenal
world; Fr. monde phtnomenal]. Genel ola.. rak, duyu yoluyla gozle1nlenebilir olan

~ey

ya da varhklardan me,dana gelen


duyusal dunya.
tPlaton'da ak1l yoluyla bilinebilir olan
tldealar dunyasandan farkh olarak,
duyu yoluyla algalanabilir olan ve surekli bir degi~me i-;erisinde bulunan gori1nu~ler dunyasan1 tan1mlayan fenolnenler dunyas1, tKant'ta bilinemez olan
ken din de ~eyden, ger-;ekte old ugu ~ek
liyle dunyadan farkh olarak, gorunu~ler
dun yasana, ins an taraf1ndan bilindigi
~ekliyle dunyaya kar~1hk gelir.
fenomenoloji [ing. pltenome,rolo~J; Fr.
pltenombrowgie; AI. pl1a~nomenologie]. Genel
olarak fenomenlerin bilimi, ozel olarak
da -;agda~ Alman filozofu Edmund H usserl tarafandan k urulm u~ olan, bilincin
c;ok -;~itli fonnlanyla, dini, estetik, ..
ahlill ve duyusal her tur dogrudan deneyilnini analiz edip betimleyen felsefe
anlay1~1 ya da yakla~ama.
1 Felsefe tarihinde ilk kez olarak
Alman du~unuru J. Lambert tarahndan, onun Neues Organon adh eserinde
kullarulan fenomenoloji teruni, ba~lan
gi-;ta bir gorunu~ler kura1n1, bir fenomenler teorisi anla1n1na gelmi~tir. Kitablrun diger u~ bolurnunde suas1yla
du~unce yasalanna ele ahp, bir dogruluk kuram1yla bir anlam teorisi geh~ti
ren Lambert dorduncu bolu1nde, fenolnenolojiyi duyusal tecrubeye ili~kin
ara~tarma anla1nanda kullanarken, ~ey
lerin bize nas1l gorunduklerine dair bir
teori geli~tirmi~tir.
2 Fenomenoloji, ~ok k1sa bir sure sonra
t Kant'ta tasanmlar arasandaki ili~kiye
dair bir incelemeye tekabul ederken,
tHegel'de ise tinin bireysel duyuandan
mutlak bilgiye dek olan yukseli~inin
resmeden etkinligi tan1mlaan1~tar.
3 Fenomenolojinin Husserl'deki anlamlna gidcn yoldaki en one1nli ugrag1
meydana getiren Brentano'da da terim,
fenomenlere dair bir analiz ya da betimleineyi ifade eder. Nitekim, o fenomenolojiyi, tecrubemizde dolayunsaz
olarak verilenin otesine giden ara~tu~
rna turuyle kar~1 kar~1ya getirmi~tir.
+Brentano'da Husser} fenomenolojisine

fcnomenolojik
ge~i~i

engelleyen en onemH husus,


onun 'yonehni~lik' proble1natigini salt
psikolo jik bir diizle1nde ele alln1~ olmaS1dn. Oysa, Husserl yonclmi~lik sorunsahn1 once epistemolojik, sonra da transendental bir diizlemde ele ahr ve onu
cogito'nun yoneldigi feno1nenal diinyaY1 ke~fetmek i-;in kullanar.
4 Giiniimiizde bilinen felsefe anlaya~1
ve yontemi olarak fenomenoloji, H usserl'in ara~hnna ve eserlerinden -;Lkar.
i~te burada feno1nenoloji, deneyim ya
da tecriibemizi, kokenlerinden ve geli~i
rninden ayn, ve tarih-;i, sosyolog ya da
psikologlaran sundugu nedensel a-;1kla1nalardan baguns1z olarak, ger-;ekte oldugu ~ekliyle ve dolay1ms1z bir Larzda
betimleme te~ebbiisiine kar~1hk gelir.
Felsefenin olgusal bir bilim olmadag1n1,
tnanhk ve matematigin formel sistemleriyle, doga bilimlerinin yontemlerinden
farklt yontem ve bulgulara sahip bulunduAunu, empirik bilimlerin onkabullerinden bagams1z oldugunu savunan ve
feno1nenolojinin, 'goriinii~lerin bilimi
~eklindeki lafzi anlamandan yola -;Lkan
Hus~erl, goriindiigii ~ekliyle diinyay1
anlamarun felsefi faaliyetin -;ok onemli
bir par-;as1 oldugunu, zira ya~amda
deger ta~ayan bir-;ok ~eyin, orne gin i yiligin, giizelligin ve a~kJn fenomen ya da
goriinii~lere dayand1gana, fakat goriinii~ler, kendilerini gozle1nleyen bir ozneye bagh olduklan i-;in, felsefenin ilk
ve esas konusunun goriinii~ler olmityap, bilincin kendisi oldugunu savunmu~ ve felsefenin te1nel amactntn bilincin, oznenin bak1~ a-;1sandan goriilen,
i-;eriklerine ili~kin bir ara~llrmaya hayata ge-;irmek oldugunu belirtmi~tir.
Felsefe bilince ili~kin bir ara~llrmayla
ba~lasa da, Husserl'e gore, bu ara~ttr
mayla son bulmaz. Tam tersine, felsefenin ~eylerin ozlerini anlamak, kavramak gibi -;ok daha onemli bir amaca
vardar. Ona gore, biz diinyaya, her kavram bir ozii sundugu ya da ifade etti~
ve biz de diinyay1 kavramlanmtzan a)lana yerl~tirebildigimiz i-;in, anlayabilmekteyiz. Bununla birlikte, bu ozler,
1

yanh~

343

yaln1zca ozlerin ornekleri ya da bzellemelerini konu alan bilimsel ara~tlnna


ve deneyim taraflndan ke~fedilemez.
Bu ozler, yaln1zca onlan sezgi yoluyla
kavrayabilen bilin-; taraflndan a~1ga -;1kanlabilir.
Fakat, Husserl'e gore, insan zihni birtak1m anzi ve raslantlsal ogelerle, ya da
olumsal olana ili~kin inan-;larla doludur. Oyleyse, bu ozlere, olwnsal olanla
ilgili bu inan-;lan paranteze alarak yakla~abilir ve soz konusu paranteze alma
siirecinden sonra, saf bilin-;te kalanlan
ara~hrabiliriz. Buna gore, fenomenoloji
anlarru, esas konusu olarak one surer.
BununJa birlikte, bu anlam, dilde yatan
anlam degil, fakat daha -;ok ya~am1n
anlamadar. Ote yandan, soz konusu fenomenoloji.k yakla~am, fenomenolojik
indirgeme teknigiyle ger-;ekle~ir.
5 Yirminci yiizytlda varolu~-;u filozoflardan bir-;ogu da, sozgelimi Sartre ve
Merleau-Ponty de fenomenolojiyi Husp
serl'deki anlam1yla alma~ ve onu ayn1
do~ultuda ele ahp geli~tirmi~tir. Ornegin, ilk doneminde Husserl"in dii~iince
sini kendi tarz1nda siirdiiren Sartre fe
nomenoloji yi, transendental bilin-; yapalarma ili~kin, bu yapllartn ozlerinin sezgisine dayanan, bir betimleme olarak tap
n1mlanu~tar. Merleau-Ponty'ye gore ise,
fenomenoloji bizi diinyaya baglayan
ili~kinin bilincine varma ve diinyanan
ger-;ekligini kavraman1n biricik aracad1r: 'Fenomenolojinin en one1nli ba~an
S1, a~ua oznellik ile a~1r1 nesnelligi,
diinya ya da rasyonalite kavram1 i-;inde
birle~tirmi~ olmas1d1r. Hakiki felsefe,
diinyay1 yeni ba~tan gormeyi ogren1nektir; fenomenolojinin gorevi, diinyarun gize1niyle bilincin gizini a-;1ga ~karp
1naktan ba~ka bir ~ey degildir.'
fenomenolojik yanh~ [ing. phenomenological phallaa;; Fr. erreur plt~nomlnologique].
~eylerin nasLI goriindugunii, koktu~u
nu tasvir ettigimiz za1nan, tasvir etti~
miz ~eyin, nesne ya da olaylaran, i-;imizde bulunan sinemadaki aktiiel nitelikleri oldu~unu kabul etmekten olu~an yanh~ tiirii.

344

fenomenolojinin evreleri

fenomenolojinin evreleri [ing. pllnses of


phenomenology; Fr. phases de Ia phirzomenologie]. lnsan zihninin koklerlni gorunu~\1n yap1smda, anlama ediminin ozunu
deneye ili~kin duzenlemede ke~fetmeye
~ah~an felsefi disiplin olarak fenomenolojinin tarihsel geli~imi i~inde ortaya
c;1kan evreler.
Bu ~ekilde, daha ~k zihne ya da bilince ili~kin bir ara~tuma olarak tammlanan fcnomenoloji, ~agda~ felsefedeki iki
temel akundan, tanalitik felsefeyle yap1salc1hktan ~ok bclirgin bir anlam i9nde
farkhhk gC>sterir. Buna gore, fenomenoloji, felsefi problemlerin ~ozumune
giden yolu dille kavramlara ili~kin ~o
zumlemede, dilin manbksal yap1smda
bulan analitik felsefeden ve bilginin olu~umuyla duzenlenmesinde ba~at rolu
bilin~li deneyimden once gelen bilim;siz
ilkelere veren yap1salohktan, onceligi
anlama ve anlam verme edi.minin bizzat
kendisine vermek bakmundan aynhr.
insan zihninin anlam1 kavrama, k~fet
me kapasitesinin form.el manbktan da
bilgiyi duzenleyen yapllardan da ~ok
daha temel oldugunu one suren fenomenoloji Alman filozofu Edmund Husserl tarafmdan kurulmu~ olup, S1ras1yla
transendental fenomenoloji, varolu~~u
fenomenoloji ve hermeneutik fenomenoloji olmak uzere, u~ ayn a~ama ya da
evreden ge~mi~tir. Bunlardan transendental fenomenoloji, fenomenolojinin,
bilginin deneyim ya da tecrubedeki
ozsel temellerine ili~kin bir ara~hrma
dan meydana gelen ilk evresidir. Burada dogal tavrm gundelik dunyas1 paranteze ahrur ve zihnin ozsel temeline
don til Hr.
Buna kar~m, hem Husserl'in ikinci doneminde ve hem de omegin Heidegger
ve tSartre'da orneklenen varolu~sal fenomenoloji, tLebenswelt'e yonelir, Lebenswelt ya da gundelik dunya i~inde
ortaya ~1kan varhgm dogas1 uzerinde
durur. Buna kar~nn, tGadamer ve tRiccrur tarahndan orneklenen henneneutik fenomenoloji, varhgm onceligini

kabul etmekle birlikte, dili i~inde insan


varhgmm olu~turuldugu ya da kuruldugu en temel ve en onemli ortam olarak gorur.
feodalizm [lng. feudalism; Fr. frodalisnre;
AI. feudalismus]. Bah Avrupa'da ortaya
~1k1p Orta~ag boyunca egemen olmu~
olan tanma dayah ureti..m tarz1yla belirlenen ekonomik sistem ve toplum ti.irii.
Marksist terminolojide, kolelige dayanan ekonomik sistemi izleyip, kapitalizmden once gelen ve derebeylerin egemenligi ve serflik duzeniyle belirlenen
ekonomik ve toplumsal sistem.
Soz konusu sistemde, merkez[ iktidar
ya da devlet gucu olduk~a zay1f olup,
hukumdann gucu soylulann yerel gucu
tarahndan s1rurlanml~tlr.' Aym ~ekilde
merkezi bir pazar ekonomisinden de
yoksun olan feodal toplumda, toplumsal birlik ve uyum, kan bag1 ya da ekonominin kurallanna degil de, ki~isel
ili~kiler sistemine dayarur.
ferio. Klasik man_bkta, buyuk onermesi
tumel olumsuz, ku~uk onermesi tikel
olumlu, sonucu tikel olumsuz olan birinci ~ekilden tas1m kahb1. Hi~bir M P
degildir. Tum S'ler M'dir. 0 halde, baz1
S'ler P degildir.
ferison. Klasik manhkta, buyuk onermesi
tumel olumsuz, ku~uk onermesi tikel
olumlu, sonucu tikel olumsuz olan u~un
cu ~ekilden tasun kahb1. Soz konusu
tasun kahb1, terimin ba~mdaki fhar finin
de i~aret ettigi gibi, birinci ~ekilden
ferio'ya indirgenir. S harfinin de gosterdi~ tizere, indirgeme ku~uk onenneyi
konu alan basit evinne yoluyla ger~ekle
~ir: Hi~bir M P degildir. Baz1 M'ler S'dir.
0 halde, baz1 S'ler P degildir.
fesapo. Klasik mantakta, buyuk onermesi
tiimel olumsuz, ku~uk onermesi tumel
olumlu, sonucu ise, tikel olumsuz olan
dorduncu ~ekilden tas1m kahb1: Hi~bir
PM degildir. Tum M'ler S'dir. 0 halde,
baz1 S'ler P degildir.
festino. Klasik manhkta, buyuk onermesi
tumel olumsuz, ku~uk onermesi tikel
olumsuz, sonucu ise tikel olumsuz olan

Feuerbach, ludwig

ik.inci ~ekilden tasnn kahb1. F harfi tas1m1n birinci ~ekilden ferio'ya indirgendigini, s harfi ise indirgemenin biiyiik
onennenin evriginin ahnmas1 suretiyle
ger~ekl~tirildigini gostennektedir. Hi~
bir PM degildir. Baz1 S'ler M'dir. 0 halde, S P degildir.
feti~izm [tng. fetichism; Fr. fetichisme; AI.
fetischismus]. 1 Genel olarak, dogaustii
bir gticii ve etkisi, biiyiilii ya da a~kln
gii~leri old uguna inan1lan tapmma objesine tapan dini uygulamalarm biitiin u. 2 Daha ozel olarak da, ins an elinden
~1krna iiriinlerin, insan1n yaratdanntn
bag1mS1Z bir varolu~a sahipmi~ gibi
goriiniip yarat1c1 iizerinde, bilin~li ya
da bilin~siz olarak, belli bir bask! uygu
lamas1 duru1nu. 3 Psikanaliz a~Ismdan,
belirli nesnelerden gorme ya da dokunma duyusu yoluyla doyum elde etrneye
~ah~maktan olu~an cinsel sap1kbk.
Feuerbach, Ludwig. 18041872 ydlan
aras1nda ya~am1~ ve Marks iizerindeki
etkisiyle iin kazanm1~ olan Ahnan
maddeci filozofu. 19. yuzyd Alman materyalizminin ilk dii~iiniirii olan Feuer
bach'n temel eserleri Kritik der hegeliscJJen Philosophie [Hegel Felsefesinin Ele~tirisi), Grundziitze der Philosophie der
Zukunft (Gelecegin Felsefesinin llkeleri), Das Wesen des Christentums [Hristiyanhgln Ozu)'tur.
Felsefesi, bir thii1nanizm ve dogaic1hk
~eklinde geli~en, dine ili~kin ele~tirisi,
insanhkla ilgili dogrulann bilin~izce
yans1tdmasln1 ifade eden Feurbach, fel
sefeye once tHegel'in nesnel idealizmini benimseyerek ba~lam1~, fakat daha
sonra ttinselcilik/ maddecilik kar~th
tinda, tmaddeciligin taraf1nda olmu~
tur.
Dinin ger~ek ya da antropolojik oziinii
~oztimleme ~abas1 i-;ine giren Feuerbach, Tann'n1n, insarun i~edoniik dogaSlnln d1~adoniik kar~ht1 ya da yanslmasl oldugunu iddia etmi~tir. 0,
Tann'ya yiiklenen ~e~itli s1fatlan tarb~arak, bu niteliklerin, insan dogasuun
farkh ihtiya~lanrun kar~Il1g1 ve ifadesi
oldugunu savunmu~tur. Tanr1'n1n in-

345

sandan bag1ms1z bir varhg1 oldugu gorii~iiniin, bu ~er~eve i~inde, vahiy ve


kutsal nesnelere inanmaya yol a~hgutl
one siiren Feuerbach, teolojiyi antropo
lojiye indirgemi~tir. Ona gore, insan
kendisinde gonnek istedigi, bununla
birlikte gor1neyi ba~aramad1g1 nitelikleri, hayali bir varhga yans1tmakta, bunu
yapt1g1 i-;in de, kendisini soz konusu
varhk kar~1s1nda kii~l terek, oz benliginden sogwnakta ve kendisine yabanClla~maktadu.

Feuerbach'm din konusundaki bu gorii~leri, bir~ok bakl1ndan onemli olup,


t Ayd1nlanma dii~iiniirlerinin bir~o
gundan daha ileridedir. Dinin yanh~
olsa bile, bunun dinin degersiz oldugunu gostermedigini savunan Feuerbach,
onun kokiinde insarun ihtiya~ ve arzulanrun bulundugunu soylemi~tir. Dinin bu a~1dan ~oziimlenip, ondaki mistik ogelerin aylklanmaslnln, insana yabancda~ml~ yetilerini yeniden kazand1racagm1 ve ona ihtiya~lann1, yanllsamayla de~ de, ger~ek bir bi(jimde
kar~damaSI.lllll yollannl ogretecegini
savunan Feuerbach, Gelecegin Felsefesi
adh eserinde, felsefenin de, soz konusu
dini ele~tiri sayesinde geli~ebilecegini
one siinnii~tiir.
Ba~ka bir deyi~le, ~ag1n1n spekiilatif
felsefesini, felsefenin bilimle olan dogal
ittifak1ru bozup, onu dinin etldsi alhn
da sokmas1ndan dolay1 ~iddetle ele~ti .
ren Feuerbach, Hegel'in felsefeyle dini
uzla~hnnasn1n, felsefeyi teolojiye donii~tiirdugunii soylemi~tir. Teoloji, ne
din ne de felsefe olup, ona gore, din
kar~1smda tercih edilebilir de degildir.
Din, insan ve insanhkla ilgili ~arp1hl
m~ dogrulan i~eren ger~ek oz ya da
i~erik iken, teoloji yanh~ oz ya da dinin
yanh~ ~eklidir ve dine k1yasla, insan
a~151ndan ~ok daha biiyiik bir yabanala~mayl i~erir.

Bundan dolay1, felsefe, evreni soyut


kavram ve fik.irlerden hareketle yeni
ba~tan, sistematik bir bi~imde kurma
~abasmda, dine oykiinmemeli, bunun
yerine ele~tirel olup, maddeci bir bak1~

Feyerabend, Pau'

a-;Is1n: sonuttla~hnnahdu. C::unki.t idealizan, Fcucrbach'a gore, soyut kavram


ve evrcnsel fikirleriyle, dine -;ok yakla~u. 0, bu a~adan, hpka eanpiristler gibi,
fe1sefenin ba~langac1nan sonlu, belirli
vc akHicJ olanda olduguna inanm1~t1r.
Bununla birlikte, Feuerbach, kendisinden onceki deneycilerin, tekyanhhgana
dii~me1ne .;abas1 vermi~tir.
Buna gore, in~an izlenimlerinin pasif
bir aliCISI degildir, ta1n tersine deneyin
kurulu~una etkin. ve iiretici bir bi-;imde
kahhr. Bu kahhm ise, tKanfta oldugu
~ibi, transendental bir egonun etkinliginden -;ok, ki~inin bir biitiin olarak
kcndisidir; bilgide soz konusu olan, ki~inin, anlaya~ ve akh oldugu kadar, -;akarlara, tutkulan, umut ve korkulara da
i-;eren pratik faaliyetidir. Bilginin duyumsal, fiziki bir varhgan bilgisi oldugunu, ba~ka insanlarla olan ili~kileri
i-;erdigini, tarih i-rinde bir yere yerle~
llli~ topltnn ve kiilttirlerce ta~an1p aktanld1garu, pratik vc sosyal oldugunu dile
gethen Feuerbach, insanhgan ancak ve
ancak dini ve spekiilatif felsefeyi a~tag1
zatnan, proble1nlerini, yanalsa1na i-;inde
degil de, ciddi ve ger-;ek-;i bir bi-;imde
ele alabilecegini one siinnii~tiir.
Bu ise, liberal bir siyaset anlaj'l.~ayla
doga bilianlerinin kapsa1nh bir bi-;imde
uygtdani~ana birle~tirmek suretiyle olur.
Buna gore, insan doga bilitnleri yoluyla
teknolojisini geli~tirecek, hastahklarla,
dogal felaketlerle daha iyi bir bi-;iand~
1niicadele edip fiziki varolu~unu giivence alttna ahrken, liberal bir siyaset ise,
A vrupa devletlerinin kurwnlaruu moden'lize edecek, ve demokratik refonnlan
saglay acakt1r.
Feyerabend, Paul. Bilim alarundaki epistemolojik anar~iz1n gorii~i.tyle bi.tyiik
tin kazan1n1~ olan -;agda~ ya d a postn1odern bililn felsefecisi. Temel eserleri~
Aga;nsf Metltod [Yonte1ne Hayarl, Science in a Free Society [Ozgur bir Toplu1nda
Bilim], Farewell to Reason [Akla Veda]
ve Pf1;/osoph ical Papers [Felsefe Yazalan].
Anar~ist bilian gorii9ii olarak bilinen
bi liln kura1n1na geli~tirmi~ olan Feyera-

bend, bilimleri, "tek insan1n mutlulugu'nu, ya da Jgeli~imi'ni ol-;ut alarak


incelemek gerektigini soylemi~ ve bu
-;er-;eve i-;inde iki temel soru sonnu~
tur: Bilim nedir?, bililni bu denli us tun
ve yuce kllan ~ey nedir?
Birinci soru soz konusu oldugunda, bililnin ilerle1ne tarzana, ula~taga sonu-;lan
elc alan Feyerabend, bilimi ba~ka disiplinlerden ayiran ol-;iitleri tartl~tr. 0 bu
baglamda, klasik bilim gorii~i.inii, devrimci bilim anlayi~lnl, PopperIn yanh~
lainaca bilim anlayi~lnl ~iddetli bir bi-;imde ele~tirmi~, degi~mez yontem ve
bilimsel rasyonalite iizerinde JSrar eden,
kendi yanh~lann1 ortaya koyup, bunlarm kabul gormesi i-;in sava~an Neopozitivistlerin akdlannm k.J t oldugunu
soylemi~tir.

Temel disiplinler bakurundan, bilimi


dengeleyecek, tbilimcili~ onleyecek, bir
-;ogu lculuktan ba~ka, teorik bir pliiralizmle anetodolojik bir -;ogulculugun savunuculugunu yapan Feyerabend, ikinci
soru soz konusu oldugunda, bilimin ge-rmi~te otoriteye, babl itikatlara kar~1 verilen sava~1n on saflannda yer ald1~, insanhgtn kohnemi~ ve kah dii~iince
bifjimlerinden kurtulu~lann1 bilime bor-;lt:J oldugu yanahnl vermi~tir.
Insanlar, ona gore, dini inan-;lar kar~l
Slnda kazarun1~ olduklarl entellektiiel
ozgiirliiklerini bilime bor-;lu olduklara,
ve bilim 17. ve 18. yuzydda bir kurtulu~ arac1 oldu~ i-rin, modern toplumlarda bilime -;ok yersiz bir bi-;imde yuksek bir statu bah~edilmi~tir. Bilimin
modern insan iizerinde, Hristiyanhg1n
Orta-;ag insan1 iizerinde kurdugu niifuza benzer bir s tatii kazand1gana savunan Feyerabend, putla~tullan bilimin
insarun goziindeki yuksek statusiinii
kurumla~ma~ bir bask! sayesinde koru~
dugunu belirtir.
Bilimin dogasanda ozel bir ~eyler bulundugu dii~iincesini ve bilimde, nesnel bir yontemin bulundugu tezini reddeden Feyerabend, b u -;er-;eve i-;inde
metodolojik bir -;ogulculugu benimseIni~tir. 0, soz konusu metodolojik -;o-

hchte, johann

Suicuiugu, 'ti.im ko~ullar alt1nda, vc insamn geli~iminin t'i.im a~amalannda,


savunulabilccck alan tek bir ilke vard1r;
bu ilke ise, her~eyin n1i.imkiin oldugu
ilkesidir' gor\.i~\.iyle ifadc eden ideolojik
bir (jOgulculukla desteklemi~ ve dolayJsJyla, bilime yi.iksek bir epistemoloiik
statu y\.iklenme~ini kabul etmemi~tir.
Buna gore, Feyerabend, bilimin dcger
ve stnt\.is\.in\.in ancak ve ancak bilim
ciddi rakiplerle kar~1 kar~1yn kald1gt
zaman, elc~tirel bir gozle dcgcrlcndirilebilece~iru savunur. Bu is~. ona gore,
yalmzca bilimi degil de, dini, dinin dcgi~ik kolla nm, gizemciligi, bi.iyi.iyi.i ogreten bir egitim sistcminin kurultnastyla olanakl1 olabilir. Feyerabend, bu t\.ir
bir egitim sisteminin, bireye, benimsr=yecegi ideo]ojiyi ozg\.irce Se(jme o)anagml saglayacagm1 one s\.irer. Ote yandan, bu durum, Feyerabend'a gore,
bilimin de lehine olacakhr, ~\.ink\.i bilim
adamlan, kendi disiplinlerine itibar
gosterihnesini beklemek yerine, bilimi
cazip kllmak i(jin daha fiOk (jah~mak ve
mucadele etmek durumunda kalacaklardJr.
feyz. islam felsefesinde, evrenin Tann'dan, derece derece ve si.irekli olarak (jlkl~ma, t\.ireyi~ine verilcn ad.
islam di.i~\.incesine Yeni-Platoncu felsefeden ge(jen feyz inancma gore, Tann varolan her~eyin tek kaynag1 olup, feyz
soz konusu yuce varhk olan Tann'dan
ba~layarak en a~ag1daki varhga kadar
uzanan s\.irekli bir olu~, yarat1h~hr.
Tann'mn oziinun yaraha oldugunu,
Tann'run oz\.in\.i her~eyi ku~att1g1m dile
getiren feyz inancma gore, Tann'mn oz\.i
s1fatlan ile belirir. Soz konusu beliri~,
varhk haline gelen bir olu~tur; buna
gore, feyz evrenin butiin\.inde gerfiekle~
meye kar~1hk gelir.
flklh. Temel kaynaklan Kur'an ve s\.innet olan lslam hukukuna verilen ad.
F1k1hm amac1, yasa koymaktan fiOk,
ana kaynaklara, yani Kur'an ve sunnete
uygun hukmu ara~t1r1nakhr. F1k1h, ana
kaynakJara dayanarak uygun hi.ikmu
olu~tururken, icma, kJyas, istihsan, me-

347

salil1i m'i.irsiil c, scclcfi zcra yi, istishab


gibi ikincil kaynaklara da yonclir. Bun!ardan icwa, lslam bilginlerinin bir konudaki gor'i.i~ birligi; k1ycrs ise, bir
hi.ikm'i.i, benzerli~i doiayJstyla ba~ka bir
konuya uygulama anlamma gelir. fstilsau a~1k k1yas1 bJrak1p, ~izli k1yasa ba~
vunna oiarak ortaya ~1karkcn, 111esalilti
miirscle a~1k bir hiiluni.in bulunmad1g1
konularda, toph.tm yaranm gozetmek
~eklinde anla~l11r. Ote yand an, sedd 'i zerrryi ktiti.ih.i~e giden yollan kapatmak;
istisi111b ise, bir ~cyin de~i~mi~ oldu~u
nu ortaya koyan bir kamt sunultmcaya
kadar, eski durumun ge(jerli oldu~unu
kabul etmek anlanuna gebnektedir.
~a~da~ hukuktan fiOk daha aynnhh
olan, dunyevi i~ler yamnda, ahiretl~ ilgili i~leri de di.izenleyip ahlakla ilgili
konuJ;m da ele alan flk1h, yedi ana dala
aynhr: tbadete ili~kin konulan dtizenleyen ilmdaf; ortakhk, m\.il}<jyct, bor(jlar ve
miras gibi konulan ele alan muamelat;
evlcnme, bo~anma ve aile haklanyla ilgili problemleri konu alan al1vali ~nl1siye;
kamu hukukundan olu~an, birey-devlet
ili~kilerini di.izenlcyen siyaseti ~eri!JC!
ceza gerektiren sw;lan konu alan ukubflt;
islam devletinin ba~ka devletlerlc olan
ili~ki lerini di.izenleyen siyer ve ahlak ve
gorgti kurallanm ele alan adab.
hrsat~ahk (ing. opportunism; Fr. opportrtllisme]. Davram~ ya da eylemin, birtaknn degi~mez ilkeler tarahndan degil
de, i(jinde bulunulan ko~ullar tarafmdan bi~imlenmesine ya da belirlenmesine izin verme tavn; olan ile olmas1 gereken, olguyla deger arasmdaki aymm1
hifi dikkate almadan ya da olmas1 gerekeni bilin(jli bir bi(jimde goz ard1 ederek,
uygun hrsatlardan, ki~isel filkar saglama amac1yla, yararlanmaya (jah~ma egilimi ya da kesin ve degi~mez ilkeleri a)mayan, hal ve ko~ullara gore, kendisine
~n elveri~li gorunen fikirleri ve kararlan
benimseyen ki~inin tutumu.
Fichte, Johann. 1762-1814 y1llan arasmda
ya~am1~ olan unlu Alman du~unuru.
Temel eserleri: Wisse11scha ftslelrre [Bilim
Teorisi], Versuclr iibr!r die Tl'tmscente1rdal

348

Fichte, Johann

Philosopltie [Transendental Felsefe Ozerine Deneme], Dns System de,. Sittenlehre


[Ahlak O~retisi Sistemi] Grundlage des
Naturrec11ts [Do~al Huku~un Temeli].
Fichte'nin felsefedeki en onemJi kavrayt~l, temel ~kl~ noktasl kendi ozgi.irH.ik anlay1~1dtr. Ona gore, irade ya da
ben, temel ger~eklik olup, ozgi.irdi.ir,
kendi kendisini belirleyen faaliyettir.
Ben ya da irade d1~1nda her~ey oli.i ve
pasif bir varolu~u gosterir; yaln1zca
kendi kendisini belirleyen tinsel bir faaliyet ger~ektir. lradenin kendisi, ya~am
ve akll, bilgi ve eylem ilkesidir, her ti.ir
ilerleme ve uygarh~tn harekete ge.;irici
gi.ici.id i.ir; bilginin dayand1~1 temel, teorik di.i~i.incenin birle~tirici ilkesidir. Su
halde, felsefede yaptlacak ilk i~, boyle
bir faaliyetin niteli~ine, hem teorik ve
hem de pratik akhn ko~ullanna, ilke ve
onkabullerine ili~kin olarak aynnhh
bir a~1klama sunmakhr.
Fichte, Kant'm ahlllk felsefesinden esinlenmi~tir. 0, an lama yetisinin yetersiz
oldu~u konusunda, Kanfla ayru fikri
payla~1r. Canh ger~ekli~i, diski.irsif di.i~i.incen.in zamansal, mekansal ve nedensel di.i~i.inme kahplar1yla kavrayamaytz.
Bu bize, ancak yuzeyi verir. Ger~ekli~e
yabuzca sezgi yoluyla varabiliriz. Bu entellekti.iel sezgi sayesinde, evrensel bir
amac1n bilincine vanr, nedensellik zincirinin d1~1na ~1kanz.
Ahlak yasas1run ve ozgi.irli.i~i.in kabuli.i, ki iradeyi gerektirir, bizim ya~nu
nuza de~er kazand1nr. Bizim di.inyay1
evrensel bir amaan, ozgi.irli.i~i.i ger~ek
le~tinne amac1n1n bir aract olarak g6rmemizi ve boylelikle kendimizi bu amaCln kor ara~lan olmaktan ~lkanp, bu
amaan bilin~li yard1malan haline gelmemizi sa~lar. Duyu alg1s1 yoluyla kazanllan bilgi ise, ozgi.irli.i~e ula~mak
i~in pratik bir ara~tan ba~ka bir ~ey de~ildir. Bu bilgi, bizi iradenin ger~ekle~e
bilmesi i~in gerekli olan diren~le kar~l
la~hnr. Biz ~aba gostermeden ozgi.ir
olamay1z, dolay1s1yla kendisiyle ~arpl
~acak, sava~acak ve kendisinin i.istesinden gelecek bir di.inyaya ihtiya~ duya-

nz. Odevin ozgurluge ula~ma buyrugu


gerc;ekJe~tirilebilir olmasayd1 eger, di.inyanln hi~bir anlam1 olmazd1.
l~te bu, Fichtenin ahlaki ideaJizmidir,
yani ahJaki inanca dayanan di.inya gori.i~i.idi.ir. Ona gore, teorik akla dayanarak
ozgi.ir ve kendisini belirleyen bir varh~n birinc.illi~ini kan1tlayamay1z, fakat
boyle bir varhk, ahlaki do~am1z1n gereklerini yerine getirdi~i ve ya~am1m1za
anlam, de~er kazandard1g1 i~in, onu
nihai ve en yi.iksek ilke olarak kabul ederiz. Ahlaki bir karar felsefe i~in temeldir
ve birinin felsefedeki 5e\imi, onun ne ti.ir
bir insan oldu~una ba~hdu. Ahlaki ideali olmayan insan, kendisini do~adak.i
makine di.izeninden kurtaramayan insandlr. 0 tecrilbe etmedi~i bir ~eyi -bir
ki~i olma ozgi.irli.i~uni.i- bilmeyen ve
on a bir de~er vermeyen bir insand1r.
Fichte tum ger~ekli~i bene dayand1nr.
Ben her~y, temel ger~eklik old u~una
gore, onun d.J~1nda hi~bir ~ey yoktur;
zihin d1~1 bir nesne olmak anlanunda,
bir kendinde ~eyden soz edilemez. idealizm prob)emi oyleyse, yalnJZCa ozne)
gibi g6ri.inen bir ~eye bizim nasd olup ta
nesnel bir ger~eklik yi.ikleyebildigimiz
problemidir. Fichte'ye gore, kendi kendisini faaliyete gec;iren aktif ilkenin do~a
Slnda, kendi kendisini s1n1r lamak vardtr;
o, varolurken kendi kendisini s1rurlar.
Bu suurlamayt, omegin k1rm1z1, tath,
soguk duyumlannda ya~anm. Duyusal
nitelikler kendilerini bana zorla kabul ettirir ve boylelikle beni slJUllar.
Dogmatistler bu ti.irden duyumlan, bir
~eyin, zihin d1~1 ba~1ms1z bir kendinde
~eyin etkileri olarak a~1klamaktad1r.
Fichte duyumun zihne a~lon olan bir
nesne kavram1yla a~tklanabilmesine
kar~1 ~1kar. Nesnel dilnya, 'ben' taraflndan, kendisi i~in meydana getirilir.
Ba~ka bir deyi~le, zihin bilincin saf bir
bi~imde oznel olan etk.ilerini ve de~i
~imlerini mekana yansthr. Fenomenal
di.inya, duyumlar ve benin zorunlu
edimleri i~in varolmasayd1 e~er, Fichte'ye gore, biz onu hi~bir zaman meydana getiremezdik. Bizim duyumlanmiZa

Fichte, Johann

nesnel olarak nelerin yol a~gmx biz


bilmiyoruz. Bununla birlikte, bu fenomenal dunyaya ili~kin bilgimizin nes
nel bir ge~erliligi olmad1g1 anlamma
gelmez. Duyusal dunya, bir yaxulsama
olmak yerine, gerc;ekten vardxr. Bu dunyaya oldugu gibi kabul etmek, onu anlamaya c;ah~mak ve ona kar~I ve onun
iizerinde eylemde bulunmak... Fichte'ye gore, temel ilke budur. Bildigimiz
her~ey benin kendisini one surdi.lgu ve
kendisini benolmayanla sxmrladxgxdu.
Ona gore, iyi tammlanmx~ suurlanyla
bilgi alarwun, ~eylerin ahlaki duzeninde ger~ekle~tirrnek durumunda oldugu
belli bir ilke vard1r. Akll yoluyla kavradtglmlz her~eyin bir gen;ekligi vardu
ve bizi ilgilendiren tek gerc;eklik budur.
Bu, bizim ic;:in varolan tek ger~ekliktir.
Dunya odevlerimizin, ideallerimizin malzemesidir. Dfinya ahlaki ideallerimizi
gerfjekle~tirmek ifjin bir arafjhr; bizirn
ahlakf ideallerimiz i~in bir ara~f olup, bir
temel meydana getirdigine gore, onun
ger~ek ya da gorunu~ olmas1. bizim i~in
bir ~ey degi~tinnez. Kendi kendisini harekete ge~iren akti bir gu~ olarak ben,
kendisine ka~1 duracag1, kendisiyle
mucadele edecegi, i~de kendi varh~
run ve ozgiirlugunun bilincine varacaga
bir dunyaya ihtiya~ duyar.
Buraya kadar soylenenler, bir tur oznel
tidealizmi ifade eder. Fakat Fichte, ego
ya da ben ile, bireysel beni degil de, saf
egoyu, saf aktivite ya da faaliyeti, evrensel akh kabul ettigi ifjin, onun idealizmi nesnel idealizmdir. Mutlak Ego
ya da Ben ile bireysellik onun gozunde
farkh kavramlardar. Saf Ben ki~isel benden manhksal olarak once gelir. Saf
Ego, bireysel benin ko~ulu, manhksal
temelidir. Fakat Fichte manhksal oncelikle yetinmez. Mutlak Ben, tiim ki~ile
rin ya da bireyin uzerindeki ger~eklik
tir. 0 tum ki~ilerde ortak olan evrensel
aktif akddu. Bir.eysel ben onu, isterse
eger, kavrayabilir.
Bu Mutlak Ben, Fichte'de Tann olarak
da tarumlarur. Bu evrensel ilkeye ister
Mutlak Ben ya da ister Tann ad1 veri!-

349

sin, o her bireysel bilinfjte hukum suren


evrensel bir rasyonelite ya da akddtr.
Benim ki~isel benim d1~mda, fenomenal dunyaya kar~I hpkl benim gibi tepki
veren ve Mutlak Egoyu temsil eden
ba~ka rasyonel varhklar vardu. Ayru
evrensel akll ilkesi tum benlerde aktif
durumdad1r. $u halde, evrensel ben,
Mutlak Ego, bireysel benlerin kendisinin
urunleri ya d.a tezahurleri oldugu, tek
gen;ekliktir.
Fakat Fichte soz konusu evrensel ilkeyi,
maddi ya da tinsel bak1mdan. statik bir
toz olarak du~unmez. 0, kendisini bireysel benlerde ifade eden canh akddtr
ve kendi kendisini belirleyen tinsel bir
sure~tir. Bu evrensel ak1l ilkesi, zorunlu
du~unce yasalaruun oldugu kadar, bireylerin duywnsal ya da fenomenal ya~amlannm da ortak temelidir. Bizde ya~ayan, du~unen ve eyleyen, i~te bu
evrensel ya~am ve akddar. Fichte zihin
d1~1 dunyanm varolu~unu yads1maz,
fjUnku onun mutlak idealizmi bir tur
trealizmle tamamlarur. Bununla birlikte, gerfjek dunya zamansal-mek4nsalnedensel bir butiin ifjinde duzen kazanmi~ ~eylerden olu~an bir dunya degildir. Bu mekansal-zamansal duzen mutlak ilkenin insan bilincinde a9ga
vurulmasmdan ba~ka bir ~y de~ldir
ve once bireysel bilin~ sonra da Mutlak
Ego i9n varolur. Biz evrensel doga ya da
akll tarafmdan yarahlm1~ olan varhklanz. Evrensel rasyonellik ilkesi, bizde du~unur ve bilin~f yuzeyine ~flkar.
Bundan dolay1, doga tGeist olmahdar.
Bu evrensel ve sirurlanmamJ~ ya~am ilkesi sonsuz saytdaki bireysel bende
farkhla~1r, yeniden ortaya lflkar. 0, son
suz oldugundan, kendi bilincine sonlu
bir bifjimde, yani ba~ka sonlu benlerle
olan kar~xthgx tarafmdan sxrurlannu~
olan bireysel bende vanr. Evrensel alai
ve ya~am ilkesi sonsuz oldugundan,
kendisini sonlu bireysel benlerde tuketemez. Bundan dolay1, o benleri sonsuzca
yaratmak durumundadu; i~te o, kendi
bilincine bu bireyl~me sureci ifjinde
vanr. Mutlak ben, bireysel benleri bilinfj-

_,,-o

rrcino, Marsilio

siz otarak y~rat1r, benier ist! yaratJh~la


nndan habersizdirlcr.
Evrenscl ya~ama siireci ya da sal faaliyeti, Fichte'ye ~ore, ama~1z bir faaliyet
olarak gormck hi.,bir ~ekilde soz konusu olamaz. 0 ahlaki bir hedefe yonelmcmi~se eger, anlams17. olacakt1r. FichLc'ye gore, kcndisini insanda ve dogada,
bendc ve ben ohnayanda ifade eden
avm Mutlak Bendir. Dogal diinyadaki
olaylar vc bi rcy,el benlerin eylemleri, en
yiiksek ahlaki amacm gozle goriiliir ifadelcridir. llununla birliktc. bireysel benlcr inidenin cvlcmleriylc, kendilerini
gozle goriiliir olan diizenin iistiine yiikscltip, duyusal ohnayamn bilgisinc ula~rlar ve bovlclikle de kendilerini evrenscl ahlaki ama.,la ozde~le~tirirler. Mutlak ben, Fichte'ye gore, bireysel varhk
ya da bcnde, eyleme yondten bir gii\,
ahlaki bir ama" ve odev bilinci olarak
vard1r, bireysel varhga, duyu diinyaslnm kar~1thgmm iistesinden gehnesini,
ozgiirliik idealini ~u ya da bu ~ekilde
ger.,ekle~tirmesini buyurur.
Biz bireysel benler olarak, kendimizdeki saf faaliyetin bilincine vardlglmlZ,
ahlaki amacnmz1 ger.,ekle~tirmeye .,ah~tlgnmz zaman, evrenin anlamm1 hayata ge\inneye, Mutlak Egonun amac1m
ger.,ekle~tirme)'e \ah~1yoruz demektir.
Ba~ka bir deyi~le, Fich te"ye gore, bireysel benin kendisinde bilincine vard1g1
ama.,, mutlak benin sesi, aym mutlak
benin kendisini ~eylerin diinyasmda
ifade etme amac1d1r. Biz dogam1zm, bizi
yapmaya, ger.,ekle~tinneye yonelttigi
~eyi ger.,ekle~tirebiliriz, "iinkii aym evrensel ben ya da bilin" bir yandan bizi
eyleme yoneltirkcn, bir yandan da d1~
diinyadaki uygun degi~meleri haz1rlar.
Boyle bir "er.,eve i"inde, bireysel ben
i"in ozgiirliikten soz edilebilir mi?
Bireysel ben, Fichte'ye gore, teorik a.,,_
dan duyu algsmn ve dii~iincenin yasalanyla, pratik a.;1dan ise evrensel ama.,la
smrlamm~tlr. Bununla birlikte, insan
i"in di.i~iinme ya da dii~iinmeme arasmda bir se.,im yapma, evrensel amac1
kendi amac1 yap1p yapmama arasmda

bir t..:~rcihtc buh.. mm;, Ozglirllif;ii vardu.


Evrcnsel amacm s1radan arcu;lan olmay1
ya da bu amacm bilincinde olarak, iyinin hizmetindeki goniillii ama.,Lar ohnay se.,ebiliriz.
Bu baglamda ozgiirliik, irildenin ani bir
Sl"ray1~1. ozgiir ve a.,1klanamaz bir tercihtir. Fichte, insanlann iyi ya da kotii
olabildikleri somrcuna var1r. iyi olam,
vani cvrensel ahlaki amacm goniillii
ara.,lan olmay se.;mi~lerse iyidirler,
buna ka~m duyu di.inyasmdaki makinanrn bir di~lisi ohnay1 se.,mi~lerse, kotlldiirlcr vc ona gOre~ yalmzca iyi olan
oliimsiizliige hak kazanabiliL Fichte
kar~1 koyma ve ahlaki .,at1~manm hi"bir zaman tam olarak ortadan kaldmlamayacagma inan1r. Ahlaki ama" hi.,bir
zaman tam olarak ger.,ekle~tirilemez.
Ahlaki ya~am kendisine hi.,bir zaman
tam olarak eri~ilemeyecek olan bir iyiye
dogru &iirekli bir ilerlemedir. Ahlaki iyi,
bir defada eri~ilecek olan statik bir ama"
degildir.
Ficino, Marsilio. 1433-1499 ylilan arasmda ya~am1~ olan ltalyan Yeni Platoncu
dii~iiniir.

Platonculugu, 15. yiizy1hn din kar~1t1


Aristoteles.,iliginden korunmamn bir
yolu, tPlaton'un dii~iincesini de ruhun
en soylu ifadesi olarak goren Ficino, Platon'un felsefesine Ronesans'm bakl~ a.,,_
snu katm1~ olan bir dii~iiniirdiir. Ruhun oliimsiizliigii iizerine bir dizi kamt
One siiren Ficino, insamn evrenin merke
zinde oldugunu savunmu~ ve in san ya~amm da, ruhun Tann'ya dogru bir
yiikseli~i olarak yorumlaml~tlr. 0, Platon'un ve Hristiyanhgm sevgi anlay~la
rmm benzer oldugumr iddia ederek,
insan sevgisinin ve dostlugunun en yiiksek bi"iminin, ruhun Tann'ya olan sevgisi iizerine kurulu bir payla~ma duygusundan kaynaklandgm1 belirtmi~tir.
fideizm [Os. imiiniyye; lng. fideism; Fr.
fidt!isnre; AI. glaubmspl1ilosopl1ie]. lnanclhk. Temel dini dogma ve ogretilerin ak1l
yoluyla kamtlanamayacagm1, fakat yalmzca inan.,, iman yoluyla kabul edilebilecegini savunan anlay1~. Dini hakika-

frlozofkra]

tin, akJa ya da ak1lyiiriitmeye dE!gil de,


inanca dayand1g1n1 savunan gorii~. Bir
bilgi kaynag1 olarak inanc1n, akll ya da
bilimden iistiin oldugunu iddia eden,
akhn ve bili1nin degerini yads1yan, yadS1mad1g1 zaman ise, inanca tabi ohnas1
ve inanc1 desteklemesi gerektigini savunan ogreti.
Fideizmin iki tiiri.i vardu: 1 Dinin oziini.in, temel ogretisinin felsefi ve rasyonel
ol;iitler a;1s1ndan ~ok fazla anlamh olmad1g1ndan ve.~sa;ma oJdugu i;in, inaniyorum' tezinden hareketle, dini hakikatlerin akla dayanan dogrulara kar~1t
oldugunu, bu ti.ir dogrulara rasyonel faaliyetlerle ula~IIainayacaginl savunan
gorii~ olarak a~rn fideizm birinci tiirii
1neydana getirir. Fideizmin, dini dogrulann bilgisine ancak inan; ya da daha
;ok 1nistik bir tecriibeyle eri~ilebilecegi
ni savunan bu a~1n versiyonu, zaman
zaman ku~kucu argii1nanlardan da yararlanarak, akhn kesin hi;bir dogruya
eri~e1neyecegini belirtir, Kierkegaardda
old ugu gibi, ger;ekte sa;ma ya da akla
aykJn olan ogretilerin inan; yoluyla
kabul edilmesini ister.
2 Olrulu fideizm ise, kesinligin, akla de~il
de, inanca dayand1g1nl savunmak yerine,
belli d:ini dogrulann if adesi ve kabulii
a;ISindan, inancm temel olup, aklldan
once geldigini, fakat akllyiiriitme ve deneyse1 ara~t1rman1n biisbiitiin degersiz
olmay1p, soz konusu dini halcikatlerin
anla~lmas1 ve a;Jklanmas1nda onemli
bir rol oynad1guu one surer. Buna gore,
Tannrun varolu~uyla ilgili rasyonel katutlar, inanca dayarularak kabul edilmi~
olaru yorwnlayan metafizik sistemler,
dinin dogas1 ve inananlar iizerindeki etkisiyle ilgili tarihsel ve psikolojik ara~tn
malar, daha once inan; yoluyla kabul
edilmi~ olan ~eyleri dogrulamak ve
hakh kllmak i;in kullandabilir. Ba~ka
bir deyi~le, fideizmin, t Aziz Augustin us ya da tPascal'da rastlanan bu llunh
versiyonu, inan;la akh kar~1 kar~1ya getirmez ve akla, inan; yoluyla kabul ediiInek durumunda olaru formiile ebne,
a;1khga kavu~tunna ya da ayd1nlabna
gore vi yiikler.

?.51

filoloji [ing.pliilolo gy; Fr. plrilo:asi&:; A l. plzi~


lologie 1. 1 Esk.i ki.Uhirleri bu kiil tiirlerden
kalan yaziiL belgelere dayanarak incelcyen bilim. 2 Eski z.aanan ya da kiilhirlerden kalan yaztna eserlerir~ kritik edisyonunu yap1na sanah veya yonte1ni. 3 Dil
ve edebiyat incelemelerinden olu~an
bilim dah; bir dili, o dildeki yaz1h tnetinlerin ele~tirel analizine dayanarak ince~
leyen disiplin.
Dilbilimle edebiyat tarihi aras1ndaki Slrurda veya orta noktada yer alan filolojinin konusu, her ii; anlaanda da yaz1h Inetinlerdir. Ronesans donemi hii1nanistleri
tarahndan kurulan filoloji, ozellikle 18 ve
19. yiizy1llardaki ;ah~malarla geli~1ni~
ve onun konusu 2LJ. yiizyahn hemen ba~
lannda, hem Slnirlanml~ ve he1n de belirleme kazarun1~hr. Buna gore, filoloji
yaz1h metnin tarihinin belirlenmesi, metrun ;OZiilnlenmesi, i; el~tirisi ve yonnnlarunasl faaliyetlerinden olu~an bir disiplin olmak duru1nwtdadar.
filozof [Os. Feyla.of, ing. Philosopher; Fr.
Pltilosopl1e; Al. Pltilosoplz]. Eserlerinin 13.
yiizy1dan ba~layarak, Arap;a ve Yunancadan Latinceye terciime edilmesiyle birlikte, Orta;ag Hristiyan diinyaSinda tan1n1naya ba~layan Aristoteles'e
Orta~ag Avrupas1nda, ara~t1nnac1 ve
dii~iiniirler taraflndan verilen ad.
filozof-kral (ing. philosoplrer-kitg; Fr. p/ailosop/1e-roi]. Ya~ad1g1 donemin, hocas1
tSokrates'i hakSIZ yere ohilne gotiiren
siyasi diizeninin bozulup yozla~hg1n1
savunan tPiatonun, toplumlar i;in kurtulu~un, ancak ve ancak filozoflann kral
ya da krallann filozof olmas1yla miilnkiin oldugu inanc1n1 dile getiren deyim.
Onun bit se;kinler aristokrasisi olarak
betimlenebilecek olan siyasi sisteminde,
yonetid sm1fln iiyesi olan bilge ki~i.
Bireyle devlet aras1nda bir analoji
kuran ve i.i; par;ah ruh anlay~n
aynen devlete yans1tan Platon, tlpkl bireyde, erdemi bilgelik olan akhn egeInen ve yonlendirici gii; ohnas1 gibi,
devlette de otorite ya da yonetici s1nifan
bilgelerden, filozoflardan olu~1nas1 gerektigini one siirmii~tiir. Ba~ka bir de-

352

finalizm

yi~le,

Platon bir yandan yoneticilerin


kendi ki~isel c;1karlanndan c;ok, halk1n
iyili~ini ve refah1n1 du~unmeleri ic;in,
onlara 1nulkiyet edinme yasa~ koyar,
yani yonetim kademesinde siyasi guc;le
ekonomik gucu birbirinden ayliiiken, bir
yandan da, yine genelin iyili~i ic;in, bilgeli~in gucunii siyasi giic;le birle~tinne
ye c;ah~m1~hr.
Ona gore, otoriten.in ve yol gosteridlik
hakk1run yalruzca bilgi ve uzmanhkta
olmas1 son derece do~al bir ~eydir. Bu
ba~lamda, dev let in yoncticisi, gen;ek bir
otorite olabilmek, gerekli yol gostericili~i yapabilmek i'iin, gerekli yeti ve bilgilere sahip olmahdu. Platon'a gore, bireyde d uzensizlik, olc;iisuzhik ve kanna~a
yaratan ~ey, ruhun daha a~a~1 pan;alannm isteklerinin belirleyid olmas1, soz
konusu istek, i~tiha gibi o~elerin akhn
kontrolu d1~1nda kalmalandu.
Ay1u ~ey, bir devlette, yonetim bilgisi,
gene) amac;lara il i~kin bir bilgisi olmayan ve c;ok daha onemlisi bilgelikten
yoksun olup, maddeye du~kunliik gosteren insanlarm, yonetilecek yerde yonetmeye kalkl~bklan, devletteki akll
gucunun denetim.ine ginneye direnc;
gosterdikleri zaman, dev let ic;in de soz
konusu olur. I<Jsacasl, hem devlette hem
de bireyde, akll yonetid olmabd1r. Dev
letteki bu akd o~esi, filozof-krald1r. Filozof-kral, uygun yetilere sahip olan, buna
ek olarak matematiksel bilimlerde ve felsefe alarunda yakla~1k elli ya~1na kadar
suren uzun bir e~itimden ge-;mi~ olan
ideal yoneticidir.
finalizm [Os. mezhebi gaiyyun; ing. finalism; Fr. finalisme; AI. finalisntus]. Erekselcilik. Fiziki dunyadaki tum olaylarda
bir amac1n bulundu~unu, do~ada h.ic;bir ~eyin bo~una olmay1p, her varhk
ve olaym bir amaca gore meydana geldi~ini, do~ada bir amac;hhk, ereklilik
bulundu~unu savunan ak1m.
Dun yadaki tum fenomenlerin ak1~1n1n
bir mekanizm ir;inde ortaya c;&ktt~lru, ve
dolayJs1yla amac;b bir dii~uncenin ya da
plan1n sonucu olmadJgtni savunan me-

kanizmin kar~lSmda yer alan finalizm,


dunyarun bir amaca gore duzenlendi~ini
iddia eder. Finalizmin, biri d1~, di~eri ic;
olmak uzere iki tiirii vardu.
Bunlardan, 1 dt~ finaliznre gore, butun
varhk ve olaylar, evrende, gene) bir
plan, duzen ve uyumu gerc;ekle~tirmek
amanyla varh~a gelir. 21~ finJJlizme gore
ise, canh varbklarda her orgarun belirli
bir amac1, belirli bir do~rultuya yonelni~ bir hedefi vard1r ve organlar arasJnda tam ve kusursuz bir uyum bulunur.
fizik [tng. physics; Fr. physique]. Antik
Yunan felsefesinde ve ozellikle de Stoahlarda, manbk ve ahlAkla birlikte, felsefenin uc; dallJU meydana getiren disiplinlerden biri. Descartes'ta koku metafizik
olan bilgi a~acuun govdesi. Gunumuzde gozlemlenebilir evrenin temel bile~enleri aras1ndaki etkil~imleri ve maddenin yap1sma ili~kin temel problemleri
konu alan bilim. Mikroskopik ya da
makroskopik dsimlerin hareketleriyle ilgili fenomen)erin olc;iilmesi, hesaplanmaSI ve onceden do~ tahmin edilmesiyle u~ra~an disiplin.
fizikalizm [Os. tabiiyat,drk; lng. physicalisrl1; Fr. physicalisme; AI. physicalismus ].
1 Bilim felsefesinde, manakc;1 pozitivistler, kimi Viyana c;evresi du~unurleri,
ama ozellikle de terirrti 1931 y&lmda felsefi terminolojiye anna~an eden Otto
Neurath tarihndan savunulan, bilimin
dilinin maddi, fiziki nesnelere gonderimde bulunan ve tiim temel yuklemleri
fiziki bir nitelik arzeden bir dil oldu~u
goru~u. Bilim dilinde yer alan her betimleyici terimin ~eylerin gozlemlenebilir ozelliklerini gosteren terimlerle ba~
lanhh oldugunu one suren goru~ o)arak
fizikalizm, herhangi bir bilimin dilinin,
yalruzca olaylann deneysel olarak goz
)em)enebiJir ve Slnanabi)ir ozelJik)erini
gosteren terimleri ve kavramlan ic;eren
bir dile donu~turulebilir oldugunu ya
da donu~tiirulmesi gerekti~ini, tum bilimsel onennelerin fizik biliminin ya da
fizik.i bilimlerin terminolojisiyle ifade
edilmek durumunda oldu~unu savunan
teoriye tekabul eder.

fiziki 353
indirgemeci bir goru~ olarak fizikalizm,
tMach, tSchilick ve tAyer gibi mantlkfil
pozitivistler tarafmdan benimsenen ve
temel yuklemlerle onermelerin salt
duyu-verileriyle ilgili onenneler oldugunu one suren tfenomenalizmden farkhhk gosterir.
2 Metafizikte, klasik tmaddeciligin modem ya da fiagda~ versiyonu olarak, varolan her~eyin fizik bilimlerinin temel
sayd1g1 ~ey ya da nesnelerden meydana
geldigi ve temel fiziki unsur ya da nesnelerin davram~m1 yoneten yasa ve duzenlilikler dt~mda ve onlardan baglmSlz hifibir yasa olmadtgl goru~u.
3 Zihin felsefesinde, zihinsel ozelliklerin fiziki ozellikler tarahndan belirlendigi goru~unu ifade eden fizikalizm,
zihin-beden ili~kisi konusunda ise, zihinsel olaylann tam olarak fiziki olaylar, fiogu zaman da beyindeki olay ve
surefiler aracthgtyla afilklanabilecegini
savunan goru~e kar~1hk gelir. Fizikalizm, birbirine indirgenemez iki ayn tDzun varoldugunu savunan zihin-beden
ikiciliginden farkh olarak, bird bir ogretidir; yalruzca tek bir tozun, fiziki bir
yap1 arzeden tozun, yani beynin varoldugunu one surer. Zihinsel bir olaym
fiziki bir dille tasvir edilebilecegini belirtir ve bilim adamlannm fiah~malan
m bu alana yoneltmeye fiah~u.
Fizikalizmin iki ayn turu vardu: a) Tiirsel ozde~lik kuramr. Bu tur bir tizilc.aliz.m,
zihinsel olaylann fiziki olaylarla ozde~
oldugunu one surer. Buna gore, omegin
'masa'yla ilgili bir du~unce, yaln1zca
beynin belli bir hilidir. Beyinin bu hali
saz konusu dogu zaman, bunu masayla
ilgili bir du~iinceye sahip olmak olarak
betimleyebiliriz. Su halde, belirli bir rurden tiim fiziki haller, ayru zamanda belirli bir turden zihin halleridir. Ttpkl'su'
ve 'H 20'nun ayru maddeyi gostermesi,
birinin halk arasmda, buna kar~m digerinin bilimsel fievrelerde kullandmas1,
birincisinin aym maddenin tslakhgm1,
oysa digerinin kimyasal bil~imini ifade
etmesi gibi, 'masayla ilgili du~unce' ile
'beyinin belli bir hali' tam olarak ayru
~eyi g~sterir.

Bu deyhnlerin anlamlan fark.h bile olsa,


onlar tam olarak aym ~eyi ya da olayt
tasvir ederler. Biz jnsanlardan fiogu, bu
~eyi gostermek ifiin, 'masa du~uncesi'
deyimini kullansak bile, tiir ozde~ligi teorisine gore, bir bilim adam1, en az1Jldan
ilke olarak, beyrun bu du~unceden
ba~ka bir ~ey olmayan haline ili~kin bir
analiz gerfiekle~tirecektir. Dahas1, bu teoriyi savunanlara gore, bu turden tiim
du~unceler, gerfiekte, beynin aym turden halleridir.
2 Ornek ozde~ligi teorisi. Bu teori de,
tlpkl ti.ir ozde~ligi teorisi gibi, t(im di.i~uncelerin beynin halleriyle ozde~ oldugunu one surer. Bununla birlikte,
ornek ozde~ligi teorisi, aym turden du~uncelerin tumunun birden beynin
aym turden halleriyle ozde~ olmasmm
gerekmedigini belirtir. Teori, ornegi
turun bireysel uyesi olarak tammlarken, belirli bir du~unce turunun bireysel uyelerinin zorunlulukla aym ti.irden
fiziki hailer olmadtgmt soyler.
fizik~iler [tng. physicians; Fr. physiciennes]. M. 0. 6. yiizydda, Thales tarafmdan kurulmu~ olan Milet Okulu filozoflanna verilen ad.
Soz konusu filozoflara bu ad, onlar dogayt, yani physisi konu ald1klan, dogaya ili~kin ara~tumalannda akd yarunda
gozlemi kullandtklan ve physisi afitklamak ifiin, ortak olarak her~eyin kendisinden 9kt1g1 maddi bir varhk olarak
arkhe aradtklan ifiin verilmi~tir. Bununla
birlikte, ara~hnnalannda uygun teknik
yontemlerden ve bilimsel malzemeden
yoksun olmalan ncdeniyle, saz konusu
fizikfiilerin bilim ya da felsefeleri, tahminf vc oldukfia spekulatif bir yap1 sergilemi~tir.

fizi~ [tng.

physical; Fr. physique; AI. naturphysisch, physikalisr:h]. Dogamn ya da


evrenin bir parfiaSI olan bir varhk ya da
nesneyi; maddi bir ~eyi; zaman ve
mekan ifiinde ortaya fitkan bir ~ey olarak
analiz edilebilen ve insan zilminden bagtmSlZ bir bifiimde varolan bir ~ey ya da
nesneyi gosteren sua t.
Buna gore, fiziki stfatl, oncelikJe maddenin, enerjinin, v. b. g., ozellikleriyle il-

354

fiziki idealiz1n

gili olarul burndan te~1nil ya da anla1n geni~le1nesi yoluyla do~arun maddi yonle
rini ve nihayet insan bedenini gosterir.
Bu ba~lamda, fiziki olgu ve olaylar araSlnda varolan nedensel ili~kiye, insan
zihninden ba~tms1z olarak varolan fiziki
nesneler aras1nda soz konusu olan nedensellik ili~kisi fiziki nedcnsellik ad1 veri~
lir. Fiziki bir ~eydel ya da fiziki nesneler
aras1nda ortaya c;kan de~i~me, hareket
ya da faaliyete ise.fizikf olay derunek tedir.
Buna mukabil, hareket edebilen, de~i~e
bilen, hareket ettirilebilen, de~i~tirilebi
len tic; boyutlu nesne ya da varhk fizik7
~ey diye tanunlan1r.
fiziki idealizm [lng. pltysic(l{ ide(l{ism; Fr.
idcalis11Je physique). Rus dti~tintir ve lideri tLenin'inl 20. yuzyddaki bilimsel
geli~meler ve gorelilik teorisiyle birliktel
fizi~in baz1 nesnelerinin incelenmesinde
gorse( o~elerin ve gozlem guciintin giderek azahnas1ndan dolay1, bu bilim dahnda nesnelerin soyutl matematiksel terilnler kullarularak tasvir edildi~i~
geriye yalruzca 1natematiksel denklemlerin kald1~1 ve modern fizi~in dunyay11
ger~ekli~i a priori matemati~in yardnuyla betimleyen oznenin ozellikleriyle
a~1klamaya ~ah~h~l inanc1na ba~h olarak, c;a~da~ fizi~i nitelemek i~in kulland~ terim.
fiziko-teoloji [lng. physico-theology; Fr.
pltysico-thiologie ]. Onyedinci ve onsekizinci yuzydlardal do~an1n a~ikar ama~
hh~mdan soz eden gorti~ler i~in kullarulan genel tanunJama.
Bu ba~lamdal tKant, Tann'run varolu~una ili~kin delilleri konu alan smflamaslnl olu~turan karutlama ttirlerinden
birine; yalruzca, bir evrenin varoldu~u
olgusundan ya da salt Tann kavrarrundan yola c;tkan kanatlardan farkh bir bi~imde, Tann'n1n varolu~unul onctil olarak ald1~1, evrenle ilgili olgulardan
{ome~in, evrende soz konusu olan dtizenden) ve empirik gozlemden hareketle
ispatlamaya ~ab~an kanltlama ruriine fiziko-teleolojik karutlama adm1 venni~
tir.

fizyokratlar [ing. pltysiocr(lls; Fr. pllysiocr(ltes]. 18. yiizyllda ortaya c;1kan1 ve


zenginli~in t~k ve en btiyiik kayna~l
nln toprak ve tanm oldu~unu savunan
iktisadi O~retiye Velilen ad.
Frans1z iktisat~1s1 F. Quesnay taranndan
kurulan Fizyokratlar Okulu, Tann'n1n
iradesini yansltan do~al dtiz.~ne onem
venni~tir. Bu diizende zenginli~in tek
kayna~1 tanm olilrak belirlenir c;unkii
biittin bir iilke halk1n1n ya~am1n1 bor~1u
oldu~u temel maddeleri tireten yaln1zca
tanmdu; oysa, sanayi ve ticaretin yaph~~ ~ey tanm taraf1ndan tiretilen bu
1naddeleri donti~ttirrr.ek ve bir yerden
bir yere ta~1makhr.
fizyolojik idealizm [Ing. physiologic idea
lism; Fr. idealisme pl1ysiologiqe; AI. p!Jysiologisch idealisntusl 19. yuzythn ortalannda1 baz1 biyolog ve hekimler tara-hndan
kurulan ve duyumlan ger~ek dunyarun
yans1malan ya da suretleri olarak de~il
de, yaln1zca bir sembo1ti olarak goren,
renk tayf1n1n, sesin k1vanun1n1 koku ve
tadla ilgili ay1nmlann yalruzca duyu organJannJn yaplsal ozellikleri taraflndan
belirlendi~ini dile getiren aklm.
fi.zyolojik okul [lng. Physiologic School;
Fr. Ecole physiologique). Temsilcili~ini H.
von Helmholtzla F. A. Lange'in yaph~l
Yeni-Kantc;1 Okul.
BunJardan Abnan bili.m adarru Helmholtz, bilimsel ~ab~malanndan hareketle,
duyu-organlanm1z1 etkileyen bilinmez
nesnelerin i~aretleri olarak de~erlendir
di~i duyusal niteliklerin oznelli~iyle ilgili
bir teori geli~tirmi~ ve bu o~retiyi,
mekArun kendisinin dahi bedensel kurulu~wnuza ba~h oldu~u tezini de ic;erecek ~ekilde geni~letmi~tir.
Alternatif mekanlar ve geometriler oldu~unul bu geo1netrilerden hic;birinin
dunyan1n ger~ek yaplSinl yanstmad~n savunan Helmholtz, Kant'1n Eukleides geometrisinin biricikli~iyle ilgili gOrii~tinden vazge9Ttekle birliktel kendi
mekan teorisinin Kant'm o~retisine ve
matematikl fizik ve fizyolojideki modern geli~melere uygun dti~tti~tinti beI

fonksiyCJnalizm
lirtmi~tir.

Helrnholtz, bilinc;siz ~tkanm


larla ilgili gorii~iinde ise, Kant'1n algtnan yarg1 yt ic;erdi~i gorii~iinii benimsemi~tir. Ona gore, bilin~sizce yapalan
~akaramlann temelinde a priori nedensellik ilkesi vardtr, ki bu ilke bize du
yumlanmaz i~in biliruneyen nedenler
gosterme olanag1 verir.
Gorii~lerini, Helmholtz gibi, insan fizyolojisine dayandaran Lange ise, duyusal diinyarun insan organizmas1 ile bilinaneyen bir ger~eklik arasandaki kar~thkh etkile~imin bir iiriinu oldu~unu
savunmu~tur. Deneyim dunyas1 bu kar~thkh etkile~im tarafandan belirlenir,
organizmarun kendisi ise, psikoloji ve
fizyoloji yoluyla anla~almahdtr. Lange'a gore, nedensellik, bizimkisi gibi kurulmu~ bir zihin i~in ge~erli olan temel
dii~iince tarz1d1r, ve dii~iincenin i~lem
leri ve ilkelerinin fizyolojik bir temeli
vardtr. Ger~ekJikle ilgili olarak, madded
bir bak1~ a~1s1 benimseyen Lange, soz
konusu kah gerc;eklik anlaya~uun, insanln kendi yaratas1 olan ideal bir dunya
ile tatnamlanmasa gerekti~ini one siirmii~tiir.

flatus vocis. Orta~agan iinlii ttiimeller kavgasmda, tkavram realizm.ine oldu~u


kadar, kavramcah~a da kar~a ~1kan nominalistlerin, tiimellerin. gene) kavramlann
ger~ekli~i olmada~a, onlann 'yalntzca
a~tz.dan c;1kan bir ses' oldukJanru dile getirirken kullandtklan Latince terim.
Flavius Justinus. 100-164 ytlllan arasanda
ya~a1n1~ Hristiyan Apolojisti. Felsefenin,
Tann 'I'W'l insana sundu~u, onu Tann yoluna sokan, en de~erli arma~an oldu~u
nu savunan Aziz ]ustinus, felsefede,
tPiaton'un 1naddi olmayan ger~eklikJer
olarak ttdealar o~retisinden ~ok etkilenmi~, bu ~er~eve i~inde Tann'ya, iyi ldeasma ili~kin a~1k bir goriiye ula~maya
beklerken, birden Yunan felsefesinin yetersizli~i nedeniyle Hristi yanh~a donmii~tiir ...c\ziz Justinus, bu donii~tin ar
dmdan, Tann'ya ili~kin sa~lam, kesin ve
em in bilgiye, do~ru felsefeye, ancak vahyin kabul edilmesi suretiyle uia~alabilece-

~in.i

355

one siirerken, maddf oJn1ayan diinya


ve oziin otesindeki varhk o~retisinden
dolaya, Platon'u ovmeye devam etmi~tir.
Justinus, aynca Platon'un fail nedeni
olan Demiurgostu ayna adla kullaruna~,
oliimden sonraki odiil ve ceza soz konusu oldu~unda, Hristiyanlakla Platon'un
o~retisi arasmdaki benz.erliklere i~aret et"
mi~tir. Bununla yetinJneyip, Sokrates'le
Hz. lsa'run durutnu arasmda bir ko~ut
luk kuran Aziz Justinus'a gore, nasll ki
insanlan do~ru yola getinneye ~ah~an
Sokrates'e, dinsizlik su~latnast yoneltildiyse, lsa da, ateizm su~lamasma nuha
tap olmu~tur.
fobi [lng. pltobia; Fr. plzobie; AJ. phobie ]. Belirli nesne, dunun ya da kimseler kar~asm
da d uyulan, yersiz, temelsiz, man.t:akd1~1,
ancak onlenemez korkuya verilen ad.
tonem. [lng. phonenze; Fr. phoneme; AJ. plu:r
nenz]. Sesbirim. Bir do~al dilde, bir dizi
ayu1c1 ozellikle belirlenen en kii~iik,
miistakil, kesintili age. Fonem, bir dilde
anlama de~i~ik iki bildirimi ayart etmep
ye yarayan ses unsurlan bulundugu gorii~uniin sonucu olan, kendi ba~ma anlamdan yoksun unsuru gosterir.
fonksiyon [ing. function; Fr. fonction; AJ.
funktion]. l~lev. Bir nesnenin, bir ~eyin ya
da bir ki~inin ait oldu~ biitiin ya da bir
sistem ic;indeki kendine ozgii faaliyeti.
Bir ~eyin, ait oldu~u s1nafa ozgii olan
tarzda eylemde bulunma yetisi ya da
giicii. Bir orgarun, par-;alan birbirine ba~amh bir biitiin i~inde oynada~a kendisi
ne ozgi.i ve belirleyici, karakteristik rol.
Bir ~eyin kendisine ozgii do~al eylemi.
Aralartnda ba~unWak ya da kar~ahkhhk
ili~kisi bulunan diizenJi nesne kiimeleri
arasandaki ili~kileri ifade eden ka vram.
Matemati~in temel kavramlanndan
olan fonksiyon, Frege'nin kavramlarla
fonksiyonlar arasmdaki benzerlikle ilgili asrarlanndan sonra, manhkta da uygulaana alan1 bulmu~tur.
fonksiyonalizm [tng. functionatisnz; Fr.
fonctionnalisme]. t~levselcilik. 1 Genel
olarak, bilim.sel a~1klama ve yorumun
temel araca olarak, yapa yerine i~lev ya

356

fonksiyonel

da tonksiyonu 6n plana c;1kartan; bilimsel dii~iinceyi zamansal bir perspektif


ic;ine oturtan; terim ve tozlerin yerine,
bag1nh ve etkinlikleri, siirekli bir fonn
yerine, donti~iimti ge;iren; aslt ve degi~Inez oze kar~1, olu~ ve geli~menin,
statik bir diizene kar~1, dinamik bir
Inod elin, degi~Inez ogelerin fennel bir
bite~imine kar~1 da, ;atl~ma ve btittinlexune siire;lerinin onemini vurgulayan
yakla~un.

2 Sosyal bililnlerde,

bir toplwnsal
kurum ya da pratige dair a;lklamada,
onun kokenini de~l de, yerine getirdigi
i~levini, o kurum ya da pratigin, bir par~
;as1 oldugu daha biiyiik bir sosyal biitiiniin i~leyi~ine, geli~imine ya da bekaslna yaphgt katk1y1 te1nele alan ogreti.
3 Psikolojide, tutwn ve davraru~lann
oncelikle yerine getirdikleri fonksiyonla
belirlendigini, zihne ve davraru~a ili~kin
analizin temelinde, i;erik yerine, fonksiyon veya yararm bulwunas1 gerektigini
savunan anlay1~; davrani~larla zihinsel
fenomenlerin yaln1zca organizmanm biyolojik ya da toplumsal ;evreye uyarlanma stratejileri olarak ac;lklanabilecegini
one siiren o~eti. 4 Zihin felsefesinde, bir
zihin halini her ne ise o (bir aa deneyimi,
yeme i-;me arzusu) yapan ~eyin sergiledi
gi fonk.siyonel rol old ugWlu one stiren,
zihin hallerini fonk.siyonel durumlar olarak goren ogreti.
5 Sosyolojide, toplwn un her ogesinin
belli bir fonksiyonunun bulundugunu,
toplwnu meydana getiren bu ogelerin
kar~dtkh bir etkile~im ve ba~lantl i;inde oldu~unu savunan, bpkl kalbin fonk
siyon ya da i~levinin kan dola~tminl
saglamak olmas1 gibi, bir organizma
olan toplumda, kurumlann biitiin it;in
ve biitiin ad1na ger;ekle~tirecek i~lev ya
da fonksiyonlan oldu~nu one stiren anlayJ~; toplwnu, dengesi ;ok ;e~itli bil~
~enlerinin biitiinle~mesine bath bir sistern olarak goren yakla~un.
6 Dilbilimde, tum dilsel ogelerin, kendisi de yerine getirdigi ileti~im fonksiyonuyla varolan bir dil sistemi i-;indeki
fonksiyonlanyla anla~dmasa gerekti~i-

ni dile getiren anlayt~. 7 Milnari ve tasanmda, form un her zaman bir fonksiyonu yans1hnas gerektigini, tasanm1n
salt, tasanmlanan nesne ya da yaptrun
fonksiyonunu dikkate alrnas1 gerektigini one stiren yakla~nn.
fonksiyonel [in g. fuJ1ctional; Fr. fon ctionnel; Al. funktional). Fonksiyonla ilgili
alan, i~levi on plana ;lkaranki~i, disip ya
da yakla~1m i;in kullantlan S!iat.
Bun a gore, bir ~eye dair fonksi yonel
a~1klama, o ~eyin istikrarma ve siirekJiligine katk1da bulundugu bir btitiin ya da
yap1nm bir par;as1, aynlmaz bir bile~e
ni oldugunu gostermekten olu~ur.
Yine, bir ~eyi, ozellikle de canh bir varhgt ger;ekl~tirdigi i~lev ya da fonksiyonlarla, yerine getirmek durumunda
oldugu gorevlerle tan1mlayan tan1m tiiriine fonksiyonel tannn ad1 verir. c;unkii
fonskiyonel tan1m, hakem gibi, ba~kan
gibi, ogrenci gibi, filozof ya da yonetici
gibi, beUi bir fonksiyonu yerine getinnek
durumunda olan iruanlar ic;in saz konusu olan ve onlan kendilerine ozgii ozellikleriyle degil de, fonksiyon ya da gorevleriyle ve ba~ka ~ey ya da insanlarla
olan ili~kileriyle tarumlar.
Yine, ki~inin, diinyaya ili~kin bilgisinin, ana daha onceden bilinmeyen ~ey
lerle ilgili olarak ge;erli bir sonuca
ula~ma olana~1 veren tiimdengelimsel
argiiman akilyuriitme tiirtine fonksiyonel
a~1lyurutme ad1 verilir.
Ote yandan, kendi kendisini yonlendiren, diizenleyen ve koruyan birim ya
da sistem; aralannda kar~ll1kh bir etJd . .
le~im bulunan par;alann, sistetne fonk . .
siyonunu ger;ekle~tirmesi i-;in katks
yapti~l, onun diizenli bir sistem olarak
faaliyetini siirdiirmesini saglad1~1 organik ya da birlikli biitiin fonksiyonel birlik
olarak tarumlanu. Teleolojik birlik anlamlna da gelen fonksiyonel birlik, bir
biitiin ya da yapmm, oge ya da par;alaruun geli~igiizel bir bi-;imde bir araya
geli~inden de~il de, soz konusu par;alaran son -;oziimlemede biitiinii ya da
yap1y1 meydana getirecek ~ekilde i~le
melerinden, fonksiyonda bulunmalanndan olu~an birlik anlam1na gelir.

forme!

fonksiyonel psikoloji [ing.jimclional psydJO/oglJ, Fr. psychologie fonctionelle; AI. funktional psychologie]. lsteme, du~unme, alglama ya da duyumla1na tiirunden bilin"
halleri ya da faaliyetlerinin, fiziki bir
~evre ile etkile~im i"inde bulunan bir organizmarun faaliyet ya da i~lemleri oldu~unu; canb organizmaya, .,evresine
uyum sa~lama, .,evresini bilme, kontrol
alhna alma ve varb~1ru surdunne olana~ veren bu i~lem ve faaliyetlere tozsel
bir varolu~ yuklenmemesi gerekti~ini
savunan psikoloji anJay1~1.
Bilinci meydana getiren ~ey, soz konusu psikoloji anlaY'~ma gore, bir ruh,
zihin ya da yetiler olmay1p, .,evresiyle
etkile~im i"inde bulunan fiziki ve biyolojik bir varbk olarak du~unUien insan
varh~mm .,e~itli fonksiyonland1r.
Fontenelle, Bernard le Bovier de. Frans1z
Aydmlanmasuun 1657-1757 y1llan arasmda ya~am1~ olan unlu du~unuru.
Kartezyen fizi~i benirnseyen Fontenelle, buyuk ununu bilimsel du~unceleri
popiilerle~tirip geni~ halk kitlelerine
sunma ,abasmdan kazanm1~hr. Bilgi goru~u bakurundan empirist olan, turn du~uncelerimizin son 1;ozumlemede duyuverilerine indirgenebilece~ini savunan
Fontenelle, bilimsel du~unceleri yaymamn d1~mda, din! hakikatlerle ilgili
konularda ku~kuculu~un geli~ip peki~mesine da katk1da bulurunu~tur.
Buna gore, Fontenelle, Histoires des Oracles [Muc:izelerin Tarihi] ve De I'Origine
des Fables [Masallann Kokeni] adh kitaplannda, soylence ya da masallarm insan
imgeleminin eseri ve oyunu oldu~ goru~une kar~ "'km1~ ve onlann, fenomen.leri a<;~k.larna arzusunun sonucu,
insan zekas1run eseri oldu~unu soylemi~tir. ilk"a~lardaki insan zihniyle modem insanm ak.lmm ozde fark.l1 olmad~ru savunan filozof, hem ilkel ve hem
de modem insarun fenomenleri a.,Iklamaya, bilinmeyeni bilinene indirgemeye
,ah~h~Im soylemi~tir. Onlann arasmdaki farkbhk Fontenelle'e gore, ~undan
meydana gelmektedir: Eski .,a~larda pozitif bilgiden pek soz edilemeyece~i i"in,

357

insan zilull mitolojik a.,J.k.lamalara ba~


vunnak durumunda kahm~t1r. Oysa
modem dunyada pozitif bilgi .,ok artt1~1
i"in, bilimsel a.,udama mitolojik a,klamarun yerini alrru~hr.
fordizm [ing.fordism; Fr.fordisme]. 1 Amerikan otomobil ureticisi Henry Ford tarafmdan geli~tirilen ve i~in verimini mallann standartla~tmlmas1 ve yeni bir i~
organizasyonuyla arthrmay ama.,layan smai orgiitlemne ve faaliyet tarz1.
Bu ba~lamda, Fordizm i"in uretimde
onemli olan ~ey, olabildi~ince ,ok par,arun standartla~tmlarak, buyuk seriler halinde uretilmesini sa~lamakhr.
i~in, ard1~1k i~lemlerle buyuk uretim
birimleri tarzmda duzenlenmesi ve bu
i~lemlerin de en yuksek derecede standartla~tmlmas gerekir.
2 Fordizm, terimi daha gene! olarak da,
modem topluma ozg(i kutlesel uretim,
yukselen tuketim standartlan, artan d1~
ticaret, refah dev leti gibi fenomenleri
kapsayan bir deyim olarak kullamhr.
form [Os. ~ekil, sure I; in g. fonu; Fr. forme;
AI. form]. 1 Bir ~eyin ~ekli ya da yap1s1.
2 Bundan biraz daha ozel ve felsefi bir
anlam i"inde, bir ~eyin ozu, bir ~eyi her
ne ise o ~ey yapan ~ey. 3 Ve nihayet estetikte, i"eri~e kar~1t olan ~ey, bir estetik nesnenin duyularla alglanan gorunu~ ~ekli.

Formu gozle gorUiebilir ~ekil, do~a ya


da tur olarak tarumlayan unlu llk,a~
du~unuru tPiaton'da form, nesnelerden
ayn ve ba~ImsiZdir. Forma aym zamanda Idea da diyen Platon'a gore, F formunu bilmek, Fnin do~asm1 anlamakhr.
Bu ba~Iamda, Adalet Formunu bilen
ki~i, yalruzca hangi eylemlerin adil olduklaruu de~il, fakat onlann ni"in adil
olduk.lanm da bilir. t Aristoteles'te ise,
form oz, maddede bulunup da, onu her
ne ise o ~ey yapan ~ey, ona ~ekil veren
yap1, bir ~eyi an.la~IIu hale getiren ve
alol tarafmdan kavranan ilke olarak tarumlamr.
Platon'un tum Formlann nesnelerden
ayn oldu~u ve ba~ImSIZ bir varolu~a

358

form

sahip bulundugu gorii~une kar~1 ~1kan


Aristoteles'e gore, ba~1ms1Z bir bi~ilnde
varolanlar yalruzca tozlerdir ve tozler de
madde ve formdan meydana gelir. Bu
iki tozden yaln1zca fonn, nesnelerdeki
bilinebilir O~eye kar~1bk gelmektedir.
Maddenin insan zihni tarafndan aytrt
edilemeyen, yap1dan ve belirlemeden
yoksun bile~en oldu~u yerde, Aristotles'e gore, form insan ziluli tarafndan
bilinebilen, yani tasvir edilebilen, tarum
lanabilen, stn1flanabilen yon ya da bile~endir. Bu ~er~eve i~inde form, belirsiz
olan tnaddeyi belirleyerek, onu belirli
bir nesne haline getiren, soz konusu nes
neyi, ba~ka bir ~y de~il de, her ne ise o
~ey yapan belir Ierne i&kesidir ozdur'
ozelliktir.
Buna kar~1n, unlu Alman filozofu 1mmanuel t Kant'ta form, zihne, ins an varbfPna duyu-deneyinde duyumsal sez
giyle verilen ham duyumu, duyusal
~oklu~u, anlamh algtlar ve yargllar ~k
linde birlikJi hAle getirme ve kategorize
etme olana~1 sa~layan a priori o~e olarak ortaya ~1kar. Bir ~ey, zihin tarann
dan sa~lanan form ya da yap1 olmadl~tnda, anlams1zdu. Kant'1n .deyi~iyle,
i~eriksiz olan form bo~ ve formsuz i~e
rik de kordur.
c;e~itli fonn tiirleri soz konusu oldu~unda, 1 yaln1zca akd taraftndan, rasyonel du~unce kavranan forma, akrlla anla~rlabilir (intelligible) fonn ad1 verilir.
Aktlla anla~tlabilir formu, bir ~eyin
ozu, o ~ey i~in soz konusu ~ey olmarun
ne anlama geldi~ini belirleyen o~e ya da
onun tanmu olarak belirleyen Aristoteles'in bu konuda verdi~i omek ettir.
Duyum etin s1cakhk, so~ukJuk, katlhk,
yumu~akhk turunden alg1lanabilir olan
niteliklerini aytrt etmekle birlikte, et o)mantn ne oldu~una biz ba~ka bir yetiyle, yani akllla hukiim veririz. Ba~ka bir
deyi~le, biz duyu yoluyla etin algllanabilir olan duyusal formunu ahr, niteliklerini algtlariz, buna kar~tn akd sayesinde, etin tanurunl verir, ozunu ifade
ederi.z. Sesler, renk&er nesnelerin algtlanabilir olan formlanysalar e~er, belli bir
I

~kli

olan belli bir tiirden 1nadde par~a


SI olarak et tanun1, akllh hayvan olarak
insan tan1m1 aktlla anla~tlabilir olan
forma, akl1n nesnelerine ornektir.
Ote yandan, 2 maddesiz forma basit
form ad1 verilir. 3 Bir ~eyin, varolu~u
i~in ozsel olmayan; onu her ne ise o
yapan oze, ozsel forma kJyasla ikincil ve
dolay1s1yla bagtmh olan forma ilineksel
fonlt denir. Buna gore, bir insarun ozsel
formu, ozu aktl, aktlhhkhr. Fakat onun
bir komedyen de~il de, muhendis olmaSl ilineksel, anzi formudur. Bu fonn, her
ne kadar ikincil olsa da, muhendis olabilmek i~in, oncelikJe aktlh olma, akll
sahibi olma zorunlulu~u bul und u~un
dan, ozsel forma ba~hdtr. 4 Kendinden
var ve kaha olan, maddeden ayn olarak
varolabilen fonn; hi~bir ~ekilde cisimsel
ya da maddi olmayan form; maddeden,
ve dolayas1yla eylemde bulunmak ve
varolmak i~in, maddeyle bir ~ekilde
ili~kili olma zorunlulu~undan ba~1~1k
olan, bireyle~imi olmayan form ise keudinden kaim fonn diye tantmlarur.
5 Buna kar~1n, maddesiz bir bi~imde
varolamayan, varolabilmek ve bir form
olarak aktif olabilmek i~in, maddeye ihtiya~ duyan forma ise, maddl fonn denir.
6 Ote yandan, matematiksel bilginin ko
nusu, matematiksel soyutlamanm sonucu olanfonna matematiksel fonn ad1 verilmektedir. 1 Felsefi anla1nda fonn; bir
tozu ya da toz turiinti tneydana geliren
akdla anla~1labilir yap1, temel ozellik,
metafiziksel form olarak tarumlarur.
8 Maddeden soyutlaruru~ ya da yahtlannu~, maddeden tumuyle ba~1msLZ
olan form, yine nretafiziksel fonn diye kavramsalla~tlnhr. 9 Butun bir ture ortak
olan, h.Jriin tiim uyelerince payla~tlan
forma ortak form denmektedir. 10 Ote
yandan, bir ~eyin her ne ise o olarak varolmasml, o ~eyin ba~ka bir ~y de~il
de, her ne ise o olmasuu sa~layan, bir surece, olu~ sured iQn.deki yaplSlnl, modelini kazanduan fonna; belirsiz olan maddeye, ama~1z olan de~i~meye, belli bir
turden faaliyet, duzen ve a~na~ kazandt
ran fonna; bir ~eyin, bize, ait oldu~u s1-

fo[JJlel

1ufl, turi.i ya da aileyi belirle1ne ve onu


ba~ka

~eylerden

ay1rd etme olanaga


veren yoni.ine, ozelligine ise ozsel fonn
ad1 verihnektedir. 11 Bir ~eye sonradan, sanat yoluyla kazandanlma~ form
ise yapay fonu diye tanunlanar.
formalizm [Os. suriye. ~ekl.iye; ing. forrualisTJJ; Fr. fonnalisme; Al. formalisurus]. 1
Gene) olarak, a;aklama ya da deger bi;anenin anla1 nh ya da nihaf temeli olarak
formun (ilkelerin, yasalann) onemini
vurgulayan, form fikrine anadde fikrin(n
;ok daha i.isti.inde bir yer veren, i;erikten ;ok, di.izenleme, tutarhhk ve fonnel
ilkelerin geli~imi i.izerlnde duran sistean
ya da anlaya~.
2 Metafizikte, dogan1n anla~llabilirligi
ni forma veya di.i~i.ince yasalarana baglayan ogreti. 3 Sanat alarunda, formu
i;erikten yahtlayarak sanat eserlerinde
formun ozerklik, bagunsazhk ve onceligini vurgulayan ak.Jm, i;erigi degil de,
formun onemini vurgulayan anlay1~.
Buna gore, sanatta formalizm, sanatln
toplwnsal di.i~i.i ncelerle, ihtiya;larla hi~
bir ilgisinin bulunmad1garu, yalruzca bi;imle ilgili oldugunu one si.iren sanat
gori.i~i.in i.i if a de eder.
4 Bilirnsel hakikatin, her ti.irle deneyimd en bagtmsaz olarak, bir yorumlama sis~
teminin yasalanna ve kurallanna bagh
oldugunu one si.iren gori.i~. 5 Matematikte, D. Hilbert'in onci.ili.ik ettigi, matematik i;in gerekli olan tek ~eyin, mateJnatigin fonnelle~tirilmesi ve meydana
getirilen sistemin tutarh oldugunun karutlanmasa oldugu gori.i~i.i. Soz konusu
formalist anlay1~, matematigin, sayllar
ya d a suuflar benzeri soyut nesneler
haklanda degil de, ogeleri, kendileriyle
birtak.Jm degi~mez kurallara gore i~lem
yapdacak semboller ya da anlams1z terimler olan, fonnel sistemlerden olu~tu
gunu savunan gorii~e; matematigin
temel problemlerini, formel aksiyomatik
konstruksiyonlarla ;ozmeye ;ah~an matematik ak1mana kar~d1k gelmektedir.
6 AhiAk felsefesinde, bir eylemin ahlikln gereklerine, ahl!khhg1n talepleri-

359

ne uygun bir eyle~n olup ohnad1g1n1 be!irleyen ~yin, oznenin iradesinin, i.;erigi
degil de, fonnu oldugunu one si.iren
ahlak ogretisi. 7 Sosyolojide, toplumsal
ya~aman (ornegin, ailelerden, egitim, siyaset, sanayi, v. b. g.den meydana gelen) i;erigini, toplumsal ya~aana ~ekil
lendiren, onun teme)ini olu~turan ';atl~
Ina' benzeri formlardan veya yap1larda11
ayaran ve boylelikle de toplu1nsal ili~ki
lerin te1nel bi;imlerini yakalayarak toptumsal ya~a1n1n bir geometrisini lneydana getinneye ;ah~an sosyoloji anla ya~1.
8 Edebiyatta, eseri, felseft toplu1nsal
veya psikolojik yap1lara eri~1neyi saglayacak bir ara; olarak gormek yerine, bizatihi kendi ba~1na bir deger olarak degerlendirip, onu i;kin olarak yoruinlayan, edebi form ve i.isluplara, edebiyahn salt kendisine ozgi.i olana dair incelemeyi on plana ;1kartan yakla~1m. 9 Edebiyat ele~tirisinde, Roman Jakobsan'dan
esinlenen ve oznel yorumdan saklrurken, anlan teknikleri, metnin fonetik ve
semantik boyut1ar1 arastndaki ili~kiler
ve onwt ;~itli yap1sal ozellikleri i\zerinde odakla~an metinse) analiz ve ele~
tiri yontemi.
for1nel [Os. suri, ~ekli; lng. formal; Fr. formel; Al. formal]. 1 Ozel konu ya da i;erikten bagamslZ olarak ge;erli olan, y alJuzca manhksal bir anlaan1 bulwtan; 2
maddeyi ya da somut ger;ekligi soyutlayarak, ger;ekligin yalruzca fonnunu
ya da yaplSinl goz online alan yakJa ..
~1m; 3 salt fonnla ilgili olan; 4 olgulan,
maddf ger;ekleri dikkate almayan tavu;
5 ama;larla, nihar hedeflerle degil de,
salt ara;larla ve si.ire;lerle ilgili olan yakla~lm i;in kullarulan s1fat.
Bwta gore, t Aristoteles'in maddi a;lklamaya alteanatif olarak getirdigi ar;U<Jama
tarz1na, bir ~eyi formuyla, on u her ne ise
o ~ey ya pan oz ya da forme( nedenle
a;lklama ~ekline fonnel afklama ad1 veriHr. Soz konusu at;tklama, ornegin agacan, kendi fonnwtdan dolaya, o filanca
tarzda yap1lanm1~ oldugu i;in, bi.iyi.idi.igu ~ekilde, bi.iyi.iduguni.i sayler.

::\60

fonnel ahlak

Bu bag-lamda, ele ahnan Slruf1n, tan1mlanan kavramln tiiln uye ya da orneklerinin, ortak olarak payla~llklan, ve o
s1n1f ya da kavram1 ba~ka s1nlf ya da
kavramlardan aylrmaya yarayan oznit~lik ya da karakteristik.lerinin belirlenip Hade edihnesinden olu~an tan1m
tiirtine fonnel tamm denir.
Ote yandan, pazar ve iktisadr eyleme
dair a~lldamas1nda, Max Weber tarahndan ki~isel olmayan niceliksel kalkiiliin
kapsam1yla ilgili olan, daha sonra da
ba~kalan tarahndan, amat;lan hesaba
katmadan, ara~lann ve siiret;lerin hesaplanmaslnda soz konusu olan akdclhk tiiriine forrnel rasyonalife ad! verilmi~tir.

formel ahlak [lng. formal etlzics; Fr. ethiqtce


formelle; AI. formlich etlzik]. Evrensel
ahlak kurallann1n, tum insanlar1n, eylemlerinin doguracag-1 sonut;lan hit; dikkate almadan, uymakla yiikiimlii olduklan kurallar oldug-unu; dog-ru ahlaki
set;im ve eylemlerin temelinde her ne
kadar iyilik, yard1mseverlik, a~k, dostluk ve uzgorii gibi motif ve standartlar
olsa da, en yiiksek motif ve standarbn,
bir odev duygusu, evrensel ahlSk kurahna ya da yasas1na uyma yiikiimliilug-u
oldug-unu savunan ahlak anlay1~1.
Buna gore, formel ahlak bir eylemin
deg-eri ya da dog-rulug-unun, eylemin
sonut;lanna degil de, on un ne li..ir bir
eylem oldug-una bag-h oldug-unu ileri
siiren anlay1~a kar~1hk gelir. Soz konusu ahlak, Kant Jn ahlak1 tiiriinden, in san
varhg-lrun odevlerini belirlemede soz
konusu olan temel ilkelerin tiimiiyle forlnel oldug-u ahlak kuramuu belirtir.
formel bilimler [ing. for111el sciences; Fr.
sciences formelles; AI.. formlich wissenschaften). Matematik ve manllk gibi, konulan gert;ekte varolmayan ideal ya da
tasanmsal varhklardan olu~an bilimler.
Buna gore, fonnel bilimlerden olan
. manhg-1n konusu kavramlann, onennelerin ve akllyiiriitmelerin yap1 ve ozelliklerinden meydana gelirken, matematig-in konusu, tasarunsal ya da ideal
~eyler olan say1lar ve ~ekiller diinyasJ-

d1r. Matematik ve manhg-ln formel bilimler olarak goriilmesinin ikinci nedeni, bu bililnlerin i~erikJe ilgili olmamalandu. Bize d1~ diinyadaki varhklarla ilgili bilgi vermeyen matematikt;i ve manllkt;1n1n gorevi, kendisine herhangi bir
onerme verildig-inde, bu onenneden
hangi zorunlu sonut;larm ~1khg-1n1 ara~
hrmakhr. Zira, fonnel bilintler belli ~ey
lerin (tarwnlann, aksiyomlarln) dog-ru
kabul edilmesi durumunda, belli sonut;lann, onlardan zorunlu olarak fjlkllg-1
dediiktif sistemlerdir.
formel bir sistemin yap1s1 [lng. structure
of a fonual system; Fr. structure d'un
systeme forme I). Fonnel bir sistemin, 1 terimler aras1nda ili~ki kurma s1ras1nda
ba~vurulan bir i~lem olarak tanunlama
ve 2 onerme ya da fonniiller arasmdaki
manhksal ili~kileri belirtik hAle getirmek, aksiyomlann dog-ru kabul edilmesi durumunda, ba~ka hangi onenne ya
da fonniilleri daha dog-ru kabul etmemiz gerektig-ini gostennek it;in ba~vuru
lan i~lem olarak 9kanm ya da kaJutlama gibi iki temel i~lemden, 3 sistemin
vokabiilerini olu~turan, a) sisteme tarumlanmadan dahil edilen ilkel terimJerle, b) ilkel terimlere dayarularak belirtik bir bit;imde tarum.lanan tiiretilmi~
terimlerden, 4 a) sistemde ispatlanmak~
s1z1n kabul edilen onenneler olarak aksiyom ya da postiilalarla, b) sisteme ispatlanarak dahil edilen teoremlerden,
ve nihayet 5 sistemi meydana getiren
onenne ya da formiillerin, rastgele
terim dizilerinden ibaret olmay1p, sentaks yoniinden kurallara uygun tamdeyimler oldug-unu belirlemek ya da denetlemek it;in kendilerine ba~vurulan
kurallardan olu~an yap1s1.
formel dil [ing. formal language; Fr. langue
formelle; AI. formlich sprache). Bilimselteorileri ve yasalan, ve manhk ve matematig-in dili benzeri dilleri semboll~tir
mek iizere, ozel birtalam kavramsal
kurallarla mantlk kurallarma gore olu~
turulan ve belirli bir amaa tam olarak,
kesin ve tutarh bir bit;imde gert;ekle~tir
mek it;in kullarulan dil.

formel orterme

Fonnel bir dilin kurucu ogeler! ~unlar~


d1r: a) Sembolizm, b) soz konusu sem~
bollerin birbirlerine nasd baglanacagm1
belirleyen sentaktik kurallar ya da in~a
teknikleri, c) dilin terimlerine yiiklenen
anlamlan saptama ve yorumlama olanagl veren semantik kurallar, d) tiimdengelimsel ama,_h t;~kanm kurallan tiiriinden manhksal kurallar. Ve nihayet, e)
degi~kenleri, degi~mezleri ve noktalama ipretlerini, v. b. g., de i,_eren terim~
ler.
forme) manhk [ing. fornUJl logic; Fr. logi~
que formelle; AI . .formlich logik]. Mant1gm
esas konusu alan tutarhhk ve ge,.erlili~
gin, manhksal olmayan deyimlerin i,_erigine degil de, yalmzca fonnuna bagh
oldugunu vurgulamak iizere, manbga
verilen bir ad.
Buna gore, formel manbk onennelerin
ve tiimdengelimsel a.lalyiiriitmenin ya~
p1smi, incelenen onermelerin i,_eriklerini
bir kly1ya b1raklp, onlan yalruzca fonn
bakumndan, bi,.imsel a,_1dan degerlendiren bir yontemle ara~hran mant1k tii~
riinii ifade eder.
Buna kar~m, 1 manb.ksal bir forma tam
olarak uymayan, uysa bile dogrulugu
bu forma bagh olmayan, 2 akdyiiriitrne~
de kullarulan fonnlann ge,.erliliginden
,.ak, terimlerin anlamlanna dayanan ve
3 formdan ,_ok ba~ka degerlendinnele~
re, ornegin deneysel verilere bagh olarak dogru ya da yanl1~ olabilen ,_1ka~
runlan konu alan mannga ise .formel
olmayan manhk ad1 verilmektedir.
forme) olmayan yanh' [tng. infomaal phallacy; Fr. erreur infonnelle] Mani:Jksal ya da
fonnel veya tiimdengelimsel 9kanmdan
,.ak tiimevanmsal akdyiiriitmede saz konusu alan yanh~ tiirii.
Buna gore, fonnel olmayan yanh~, sonucu geregi gibi desteklenmt!yen y a da
dogrulanmayan bir argiiman ya da ._Ikarsanan sonuca zorunlulukla gotiir~
meyen akdyiiriitmede soz konusu alan
yanh~1, herhangi bir akdyiiriitmede ge,_erlilik kurallarma uymama durumunu
ifade eder. Bi,.im ya da formla deg:il de,
i,_erikle ilgili alan ak1ly\iriitme yanh~la~

361

n olarak fonnel olmayan yanh~lar ii,_


ba~hk altmda smlflanabilir: 1 Bunlardan birindsi alan maddi yanh~lar ,_IkanITUn i,_erigiyle, ~nmm gonderimde
bulundugu olgularla ilgili alan yanlJ.$lardir. SOz konusu yanh~ ti.irii, kendi
i,_inde, ula~hg1 sonu,.lar i,_in, gerekli olgusal destegi, veri ya da kamb saglaya~
mayan ,_1kanmlarda saz konusu alan
yanh~lar olarak kanrtlama yanlr~lan ve
vanlan sonu,.la ilgisi olmayan ve bun~
dan dolayt, sonucun dogrulugunu gosteremeyen ,_1kanmla~ i-;:in ge,.erli alan
yanh~lar olarak ilgisizlik yanlr~larr diye
iki alt kategoriye aynhr.
2 ikinci yanh~ tiirii, ,_lkan.mlarda, bir
sozciigiin birden fazla anlamda kulla~
mlmasmdan, anlam belirsizligi ya da
bularukhgmdan, a,_1khk yoksunlugundan, dilsel tutarstzhk ya da dongiiselliklerden kaynaklanan yanh~lar olarak dil~
sel yanlr~lardan meydana gelir. 3
nuncu formel olmayan yanh~ tiirii ise,
duygulara yonelmekten dofan yanlr~lardan
meydana gelir. Bu yanl1~ tiirii, ki~ilerin
onyargilanna, duygusal egilimlerine dayanan, insanlann korkularma, su,.luluk
duygularma yonelen, bir akllyiiri.itmenin sonucu i,_in gerekli tasdiki almak
iizere, korkutan ya da iknaya ba~vuran
~1kanmlarda soz konusu alan yanh~lar
du.
forme) onerme [ing. formal proposition;
Fr. proposition forme lie]. Onermeler epis~
temolojik degerleri yoniinden sm1flan~
dtgmda, kar~Itl olgusal ya da i,_eriksel
onermelerle birlikte bir ~ift . olu~turan
onerme tiiriine verilen ad.
Buna gore, formel bir onerme dogruluk
degerini gozlem, deney gibi yol ve yontemlere ba~vurmadan, yani onermenin
bildirdigi ~eyi empirik olarak denetlemeden, yalruzca formuna bakarak anla~
yabilecegimiz onermedir. Ornegin, 'Ki~
tap kitaphr' onennesinin dogrulu~, bu
onerme bir ~eyin kendi kendisiyle oz~
de~ligini ifade ettigi i,_in, mantlksal ola~
rak onermenin formundan .;lkanlabilir.
Yani, bu onenne, ozd~lik onennesi formunda bir onenne oldugu it;in, ~runlu
olarak dogrudur.

J62

forme! soylem

Buna kar;;u1, 'Kitap kitap de~ildir'


onennesi, c;eli~1nezlik ilkesi gere~i bir
~ey hetn kendisi ve hem de ba~ka bir
~ey ola1nayaca~lndan, zorunlu olarak
yanh~hr. Forme( onennelere ayn1 zamanda, 1nanhksal onenneler, empirik
ohnayan onermeler, a priori onermeler,
analitik onermeler ve totolojiler ad1 verilir.
formel soylem [ing. formal mode; Fr. mode
formeiJ. 'San bir nitelik sozcii~iidur ya
da 'San bir s1fattn' orneklerinde oldu~u gibi, nesneler de~il de, nesneleri
gosteren sozciikler hakktnda alan konu~ma tarz1na verilen ad.
Buna kar~m, 'San bir niteliktir' tiiriinden, nesnelerin bizzat kendileri hakkmda, nesnelerin nitelikleri iizerine olan
tumceler ise, maddi soylemi meydana getirirler. Fonnel soylemi on plana -;kar
tan filozoflar metafizi~e kar~1 -;lklp, toz,
nitelik tiirunden metafizik kavramlardan ve dolay1siyla metafizi~in kendisinden, bu turden terimleri ic;eren tiimceleri dil hakk1nda olan tiimcelere donii~
tiirdii~umiiz, yani fonnel bir sayleme
ge-;ti~imiz takdirde kurtulabilece~i.mizi
savunmu~lard1r.

formel ve maddi birlik [ing. fonnal and


material unity; Fr. unite formelle et nraterielle ). Bir bireye bia~ey olmak bakimtndan ait alan ve bireyden, dii~iincede
bile soyutlanamayan birlik tiirii.
Soz konusu birlik, bireyin maddi birli
~ine kar~Il1k gelir. Buna gore, Platon'un
1naddi birli~i, onu Platon olarak meydana getiren, filozofun bireyselli&ni olu~
turan ~eydir. Buna kar~1n, forme( birlik, bir bireye, onun bireyselli~inden
ay1rd edilebilecek ~ekilde ait olan birliktir. Bu -;er-;eve i-;inde, PlatonW\ ins~nh
~1, ondan ayn o!arak dii~iiniilebildi~i
i-;in, Platon'un fonnel birli~ni meydana
getirir.
forme I yanh~ [ing. formal phallacy; Fr. erreur formelle). Tiimevanmsal de~il de,
salt tumdengelimsel c;1kanmlarda soz
konusu alan yanh~ tiirii, yani ge-;ersiz
bir akdyiiriitme.

Buna gore, formel yanh~ sonucun onciillerden zorunlulukla c;Ikmadi~I argiimanlarda orta ya -;1kan yanh~a, ge-;ersiz
-;1karuna tekabiil eder. Ba~ka bir deyi~
le, forme( yanh~, do~ru bir -;kantn kurahna uyar goriinmekle birlikte, ome~in
hipotetik bir onermede, sonucu olum
suzla1nak ic;in, ko~ulun ya da onbile~e
nin de~illen1nesinde oldu~u gibi, do~ru
bir -;1kanm kurahna uymayan, yanh~
kuruhnu~ bir ~1kanma, bir -;1karun kurahnl ya da bir mant1k yasas1n1 ihlal et
1nekten olu~an manhksal fonn yanh~I
na kar~1hk gelir.
forme( yanh~ tiirleri [ing. types of fonnal
phallaClJ; Fr. ge11res de l'erreur fon1relle].
Manbk kurallanna uymamanm sonucu
alan belli ba~h forme( yanl~ tiirleri
~oyle sualanabilir: 1 Tiimel olumlu oner
meyle (SaP) rumel olumsuz onermenin
(SoP) evri~ olmamas1na, bu onennelerin
evrikleri ahnd1~1nda sonucun yanh~ ~Ik
masma ra~men, SaP'm evri~ini alarak,
onu PaS'a, SoPun evri~ini alarak, onu
PoS'a donii~tiinnekten olu~an kuraldrir

roirme yanlr~r.
2 0-; teriml i bir tasam goriintiisii vermekJe birlikte, bu durumun yalruzca goriinii~te kald1~1 bir tasunda, -;okanlaml1
bir orta terim kullarunan1n sonucu alan,
dort terim kullanma yanlr~r. 3 Orta teri
1nin . da~Ittlmami~ oldu~u bir tasun
meydana getirmekten olu~an dagr trlmann~

orta terim

yanlr~r.

4 Bir tasunda, biiyiik terim biiyiik onciilde da~Ihlmad1gt zaman, tiimel bir sonu-;
c;Ikannaktan ve dolayJsiyla biiyiik terimi
da~ltmaktan olu~an kuraldr~r buyak terim
yanh~r. 5 Bir tasunda, kii-;iik lerim kii-;iik
onciilde da~Ihlmad1t9 zaman, tiimel bir

sonu-; -;1kannaktan ve dolay1s1yla kii-;iik


terimi da~ltmaktan olu~an kurald1~1

kuruk terim

yanlr~r.

6 Hipotetik tasunda biiyiik onciiliin


ardbile~eninin evetlenmesi, on bile~e
nin evetlenmesini zorunlu kdmada~1,
evetlenenin ko~ul d~~l de, ko~ula ba~h
olan onerme oldugu halde, ardbil*ni
evetlemekten olu~an ardbil~eni roetleme
yanlr~r.

Foucault, Michel

Foucault, Michel. 1926-1984 ytllan arasmda ya~am1~, ve yaptsalc!hkla tarihsel


siireklilik dii~iincesine kar~1 ~1karak, insanm sonu dii~iincesini savurunu~ olan
~agda~ Franstz dii~iiniirii. Felsefesi, Nietzsche'nin gii~ istemi kavratruyla Heidegger'in dile agtrhk veren felsefesinin
izlerini ta~tyan Foucault"nun temel eserleri Les Mots et les Cltoses [Sozciikler ve
:;ieyler], Ard11!ologie du Snvoir [Bilginin
Arkeolojisi], Histoire de Ia Folie il /'age
classique, Folie eJ Derniso11 [Klasik <;:agda
Deliligin Hikayesi, Delilik ve Bilin~ Bo
zuklugu], /..a Nnissn11ce de In Clinique, 1me
Ardliologie du Regard nu!dical [Kiinigin
Dogu~u: Ttbbi Bak1~m bir Arkeolojisi],
Surueiller e/ Punir; Naissance de In Prison
[Gozaltmda tubna ve Cezalandmna; hapishanenin Dogu~u] ve Histoire dele SexualiU [Cinselligin Tarihi].
Yorumcular, geleneksel kategori ve
kavramsalla~tmmlan r~ddederek, tarihe anlam izafe etmenin nafile bir ~aba ve
hakl1landmlamayacak bir ~ey oldugunu
soyleyen Foucault'nun dii~iincesinin ii~
ayn doneme aynldti\tnt one siirerler: 1
1960'h ytllann bilgi sistemleri iizerinde
yogunla~an arkcolojik bak1~h donemi. 2
lktidar t:ipleri iizerinde yogunla~an ve
soykiitiii\ii yontemiyle belirlenen 70'li
donem. 3 1980'li y1llann tbenlik teknolojileri, etik ve ozgiirliik iizerinde odakla~an donemi.
Kendi i~inde ilgileri ve konulan baklmmdan farkl1h.k gosterseler dahi, bu ii~
doneme ve bu arada Foucault'nun tiim
eserlerine damgasm1 vuran birbirleriyle
ili~kili birtak1m temel kavramlar vard1r.
Bunlann en ba~mda da arkeoloji, soykiitiii\ii, epistemoloji, kesint:ilili.k, teknolojik ve ~imdi gibi kavramlar yer ahr.
Tarihte kendi i~de ozsel bir oneme
haiz hi~bir alan ya da problem bulunmad11\Jnt, sadece maddl ~1kar, alan ya da
bolgeler bulundugunu one siiren Foucault'ya gore, tarih~i objesine, ~imdinin
perspektifinden, ~u amn konjonktiiriinden yakla~1r. Tarih, ~u hillde her zaman
~irndinin bakl~ a~tsmdan yaz1hr; o ~im
dinin ihtiya~larma, ilgi ve ~arlanna

363

h!zmet eder. Ba~ka bir deyi~le, i~inde


bulunulan an ve konjonktiir tarihsel olarak ara~tmlacak konulan ve problemle
ri dikte eder.
:;iimdi tarih<;inin konulanm, ilgi alanlanm belirliyorsa eger, Foucault'ya gore,
buradan ge~mi~in ka~uuhnaz bir bi~im
de bir sonu~ olarak bugun ya da ~imdi
ye getiren bir neden oldugu ortaya ~i.kar.
Idealist bir tarih anlay1~1 ve kesintililikleri gozden kaybettiren bir siirekliligin
baskm pkmas1, durumu daha da agnla~tmr. Sonu~, ge~mi~in ~imdinin ilgi
ve ~1karlanna bagh olarak tahrif edilmesidir. Foucault"ya gore, ~imdinin siirekli
bir donii~iim i~inde bulundugu dikkate
alm1rsa, yap1lmas1 gereken ge~mi~i siirekli olarak yeni ba~tan ele ahp degerlendirmektir. Ge~mi~in tarihini yazmak,
onu yeniden ba~ka bir 1~1k altmda degerlendirmektir. K1sacas1, ge~mi~ yeni
olgulann ve verilerin 1~1gmda yeni anlamlar kazamr. Foucault bu durumun,
ge~mi~le ~imdi arasmdaki basit bir nedensellik ili~kisini imkans1z hale getirdigini dii~iiniir.
Tarih bir anlamda hep ~imdinin tarihi
olduguna gore, ge~mi~ asia kendi terimleriyle anla~1lamaz. Onun soz konusu
~imdi konsepsiyonu ve ge~mi~in siirekli olarak yeniden degerlendirilmesi gerektigi gorii~ii, arkeolojik yontemi ve
soykiiliii\ii anlay1~1yla yakmdan ili~ki
lidir. Soykiitiii\iinii mevcut ilgi ve ~1kar
lann 1~1gmda yaz1lm1~ tarih olarak tammlayan Foucault, modem disipliner
ve nonnalle~tirici pratiklerin dogu~u
nu teorile~tirebilmek i~in, soykiitiii\iiyle, kiiltiirel ve giindelik hayatm biitiin
cephelerini politize etmi~tir. Nietzcheci
soykiitiiklerin izinden giden filozof, bilinmeyen, unutulmu~, d1~lanm1~ ve
marjinal soylemlerin tarihlerini yazmaya ~ah~m1~, oyun d1~1 bnak1lm1~ soylemlerin canlandmlmas1 ~agnsmda bulunmu~tur.

Tarihsel ara~tnma yontemine 'arkeoloji' ad1m vermi~ olan Foucault, degi~


mez yap1lan yakalamak yerine, yabuzca
aktiiel durumlan ve anlamm ge~irdigi

364

Franl<furt Ol<ulu

don ii~u1nleri betimlemekle yetinmek


gerektigini bildinni~tir. insan bilimlerindeki par~alanana~hga dikkat ~eken,
ve daha ilk eserlerinden ba~layarak ku~aha ve kapsay1a bir insanhk kavramanan imkaruyla ilgili ku~kulanna ifade
eden Foucault, evrensel ve degi~mez
anlamlar1 tasvir etme yoniindeki geleneksel ~abalann sonu~suz kald1g1 bir insanhk durumunu anlatmaya ~ah~ma~
br. Foucaulfya gore, akal ve delilik
arasandaki ayanm bile siirekli bir ayarun
olman1n ~ok uzagandadar ve toplumdaki gii~ ili~kileriyle ~ok yak1ndan ili~kili
dir.
Foucault bu ~en;eve i;inde, ba~ka fil<r
zof ve .sosyologlann, toplumun yerl~ik
kurumlanru incelemek suretiyle, rasyo
nalite ve siireklilik yan1lsamas1n1 korumaya ~ah~t1klan yerde, insanf faaliyetin son ~oziimlemedeki anlams1zhgana
a;1ga vuran ama;saz ve degi~ken davrana~ ve pratigi incelemeye ~ah~ma~hr.
Ciddi anlam dii~iincesini reddetmekle,
anlamlara, ilerlemeye kar~r ~Jkmakla
birlikte, tarihe inanan Foucault, insanhgan teknolojiden dolaya biiyiik bir tehlike i;inde oldugunu savunmu~t~r.
Bir yandan da, sosyal bilimlerin do~
~uyla sosyal bilimlerin toplumdaki konumunu afilklama ~abas1 i-;inde olmu~ alan
Foucaulfya gore, sosyal bilimler toplwna
yon venne ve toplumu kontrol altma
alma ihtiyaana cevap olarak ortaya filk
m1~lardar. Foucault i~te bu ~er~eve i~in
de; sosyal bilimleri yonetim teknolojileri
olarak gonnii~ ve toplumun matematizasyonunu ama~layan ve istatistigi temele
alan bu bilimlerin teknolojik manbguun
egemenlik kunna manb~dan ba~ka bir
~y olmad1gm1 savunmU$tur.
Gaston Bachelard'1n yaratnu~ oldugu
bir bilim tarihi ve felsefesi geleneginden
gelen Foucault, bu baglamda bilgi gii~
ili~kisi iizerinde d urm u~ ve Kartezyen
dii~iince geleneginin ge~erli bilginin
gii~ten ba~slZ old ugu ve olmas1 gerektigi gorii~iine biiyiik bir darbe indirmi~tir. Bilgi gii~tiir; faka t bilgi, yaln1zca

son u~lan bakn nandan degil, ~ok daha


onemlisi, bilgi yi gii; ili~kileri da~anda
dii~iinmek olanaksaz oldugu i;in gii~
tiir.
Dna gore, tarih, ~ab~mayla kavgantn
tarihidir; ba~ka bir deyi~le, toplwn, varbguu ancak ~ah~ana ve kavga temelinde
siirdiiriir. Foucault'ya gore, i~te bundan
dolayad1r ki, toplwnsal ya da insani
eylem taktik ve stratejik olmak duru
mundad1r. Doganan b~luktan nefret ettigi genel kurahnm toplumsal diinya
i9n de ge~erli oldugunu sbyleyen filozof, bilgiyle giiciin bir araya geldigi
yerin soylem oldugunu soyler. Toplum
bir soylemler evrenidir. Toplumda, soylemlerin iiretimi, ayna anda hem kontrol
albnda tutulur ve hem de belli say1da
iiretici arasandaki bir rol dag1bnu yla
ger~ekl~ir. Soylem veya soylemlere hayatiyet kazanduan ~y, hakika t istegi,
dogruluk tutkusudur. Foucault'ya gore,
hakikat istegi, ya~ama tarud1ktan ba~ka,
kontrol albnda tutan bir bilgi fonnudur.
Hakikat isteginin, ideal hakikat goriiniimii alhnda yeniden ortaya ~tkmak
iizere, kendisini tafrif ettigini soyleyen
Foucaulfya gore, soylem, son ~oziimle
mede bir gizleme, ortbas etme formundan ba~ka bir ~y degildir.
Frankfurt Okulu [tng. Frankfurt School; Fr.
Ecole de Frankfurt; AJ. Frankfurter Schule].
1923 yLimda, Frankfw-kt'ta kurulan; 1933
ywnda Almanyadan siirgiin edildikten
sonra. Amerika'ya yerl~n, fakat daha
sonra, 19SO,Ii yLIIann ba~1nda, Frankfurt'ta yeniden kurulan Sosyal Ara~br
ma Ensititiisii ~evresinde toplanan kimi
onemli dii~iiniirlerin meydana getirdigi
~agda~ aklm ya da harekete verilen ad.
Okulun onemli iiyeleri aras1nda, iinlii
bir filozof, sosyolog ve sosyal psikolog
alan Max tHorkheimer, iinlii bir filozof, sosyolog ve miizikolog alan Theadar t Adamo, bir psikanalist ve sosyal
psikolog alan Erich +Fromm, biiyiik bir
dii~iiniir alan Herbert tMarcuse, tarunml~ bir siyaset bilimcisi alan Franz Neuman, bir denemeci ve edebiyat ele~tir-

Frankfurt Okulu 365

1neni olan Walter tBenjamin ve n1hayet


onemli bir sosyolog ve filozof olan Jiir~
gen tHabermas bulunmaktad1r. <;a~
da~ Mar ksist hareketlerin en onemlileriJtin ba~1nda gelen Frankfurt Okulunun gorii~leri, Ele~tirel Teori ba~h~Iy
la ifade edilir.
Frankfurt Okulunun ortaya -;1kl~lnda,
Ban Avrupadaki sol i~-;i s1n1ft hareket
lerinin, Birind Dunya Sava~1n1 takip
eden ydlardaki a~1r yenilgisi, A vrupa'daki sol hareketlerin Moskova'run
denetimi alhna giren hareketler ~eklin
de geli~mesi, Rus Devriminin Stalinizme donii~mesi, ve njhayet fa~izm ve nazizmin yiil<seli~i olduk-;a etkili olmu~tur.
Bu -;er-;eve i-;inde de~erlendirildiSinde,
tMarksizmden etkilenen, Marksrn idealist yan1yla, Hegelci diyalekti~i on plana
;tkartmaya -;ah~an Frankfurt Okulu,
sosyalizmin, tarihin plarun1n y a da geli~me seyrinin zorunlu ve ka-;1nllmaz
bir par-;ass oldu~u goru~iiyle, do~ru
toplurnsal eylemin, yalruzca dogru parti
~izgisinde olmas1 gerekti~i gorii~iinun
yanh~h~1run sosyolojik ve felsefi diizlemdeki ifadesi olarak de~erlendirilebi
lir.
Buna gore, Frankfurt Okuluna mensup
olan dii~iiniirler, her~eyden once klasik Marksizmdeki ekonomik detenninizmi, ekonomizm ve kaba maddeciligi
~iddetle ele~tinni~lerdir. Ba~ka bir deyi~le, Frankfurt Okulu dii~iiniirleri,
Marks'tn ekonomi politi~e yaptl~l kat
k1y1 onemsemekle birlikte, soz konusu
gorii~ ve katk1run giiniimiiz toplumunu anlamak bak1m1ndan yetersiz kaldl~lnl savunmu~lard1r.

Yine, gunu1niiziin ileri kapitalizmini


analiz edi p el~tiri siizgecinden ge-;iren
Frankfurt Okulu dii~iiniirleri, gene) go
rii~lerine uygun bir epistemoloji geli~ti
rerek, bir yandan bilginin tarihsel olarak
ko~ulland1~1 ya da belirlendi~i gorii~ii
nii korurken, di~er yandan da bu biJgiye
ili~kin do~ruluk iddialaruun toplumsal
veya s1rufsal ;lkarlardan ba~ms1z olarak rasyonel bir bi-;imde degerlendirile-

bilecegini ileri siirmii~lerdir. Frankfurt


Okulu dii~iiniirleri, bundan ba~ka,
Marksistlerin kar~1 kar~1ya kald1klan
problemlerin -;oziimiinde, Weber ve
Freud gibi dii~iiniirlerin dii~iince ve te
orilerinin ~ok onemli ipu;lan sa~ladt~l
nl dii~iinmii~ ve Marksist toplum teoriSlnl tvarolu~-;uluk ve tpsikanalizle
tamamJama yoluna gibni~lerdir.
Frankfurt Okulu mensuplan aynca,
tkiiltiir ve tmodernizmle ilgili problemler iizerinde yo~unla~m1~lar ve bu ba~
lamda, kapitalist toplumun temel ilkesi
olan arat;sal akllcll1~a kar~1 tavu al
m1~lardu. Modern toplumda, btirokrasinin ve orgiitliilii~iin yayllmas1 sonucu, ara;sal akhn, e~de 1 i~le toplumsal
ya~am1n, ara-;lan, onceden belirlenmi~
hedefler do~rultusunda verimli olarak
kullanrnaya yonelik ilginin yaydmas1
suretiyle daha -;ok rasyonell~ti~ini dile
getiren Ele~tirel Teori savunuculan,
ekonominin de~il de, kiilturiin onemini
vurgulam1~ ve miizik, edebiyat, ve estetik alarunda onemli -;ah~malar yapmJ~
Iardlr.
Frankfurt Okulu, tum bu dii~iinceleri
nedeniyle, yani klAsik Marksizmi, ekonolnik determinizmini ele~tinnek suretiyle, donii~iime u~rath~l, Marksist teorideki kimi bo~luklar1, sosyoloji ve
psikolojiden odun-; aldl~l birtaktm o~e
lerle kapatt1~1 ve nihayet kapitalist toplumda, i~-;i Slnlbrun miicadelesi yoluyla ger-;ekle~ecek devrirnsel bir de~i~im
olana~1n1 yads1d1~1 ic;in, revizyonist bir
hareket olarak goruliir.
FranslZ maddeciligi [ing. French mQterialism; Fr. nJaterialisme fran,ais; AI. franzosisch materialismus ]. Fransada 18. yuzyllda, tl..amettrie, tDiderot, td'AJember1,
tHelvetius, 1lWy ve tCabanis gibi dii~iiniirler taranndan savunulan madded
varhk anlayt~l i-;in kullarulan deyim..
Soz konusu varhk anlay1~1, maddenin
tek ger~ekJik old u~unu one siirerek,
ruhla Tanr1'n1n varolu~unu yads1m1~
ve mekanik ve determine bir diinya
resmi -;izmi~tir.

366

Frcg~,

Gotllob

Frege, Gottloh. Manhk ve natcJnatik


alanandaki f:;Ok oneanli ve ~~~u a~aca c;ah~ana(anyla tananan l1nh.i Alman anantakc;asa ve 1nantak felsefecisi. 1848-192.5
yallan arasanda ya~a1 na~ olan Frege'nin
teanel eserleri: Grundlagen der Aritlrmetik
[Aritmeti~in Temelleri], Qber Sinn und
Bedeutung [Anlaan ve Kaplaan Ostune].
Onun 1nantlk alaaundaki en biiyiik katlosJ, bir nicelik teorisi icad etmekten,
yani ge~erlili~i, 't utn' ya da 'baza' gibi deyianlerc ba~h olan c;akaramlan sembolle~tinne ve ifade etmeyle ilgili bir kuram
geli~tinnekten olu~ur. Ba~ka bir deyi~
le, bir niceleme manh~l geli~tinnek suretiyle anodern manh~l kunnu~ olan
Frege, ayna zaananda ananbk felsefesi
diye bilinen modem felsefi disiplinin de
kurucusu olarak tarurur.
Buna gore, manh~a psikolojik bir yakla~amla ele alan empirist gelenekten ve
onu zaanan zaman epistemolojinin bir
par~asa olarak de~erlendiren Descartesc;a gelenekten ba~amsaz olarak, ananh~t
felseff bir tarzda ele alan disiplini kuran
Frege, isiJn, tiimce ve yiiklem gibi kavram(an bliyiik bir dikkat ve titizlikle
ara~tlrma~ ve fonksiyonla kanatlama tfi.runden matematiksel kavramlan giindelik dilin geleneksel ozne ve yiiklem
deyimlerine uygulama~hr.
Matematik felsefesi alan&nda da -;ok
onemJi ~ah~malar yapma~ olan Frege,
bu alanda her~eyden once kendisinden
onceki dii~iiniirlerin ve ~a~da~lannan
sayalann ve matematiksel do~rulann
do~as1yla ilgili goru~lerine hiicum etmi~tir. Buna gore, t Kant matemati~in
do~rulann&n sentetik a priori olduklanru, bu dogrularan bilgisinin, analiz ya da
deneye de~il de, sezgiye ba~h oldu~u
nu one siirmii~tiir. Bunun tam tersi bir
gorii~ geli~tiren +Mill' e gore ise, matematiksel do~rular a posteriori, empirik
genellemelerdir. Her iki gorii~e de kar~1
~&kan Frege, aritmeti~in dogrularanan
hi~bir ~ekilde sentetik olmadaklanna, a
priori olmadaktan ba~ka, a posteriori de
ohnadaklarana one siirmii~tiir. A priori
sezgiye dayanan geoanetrinin tersine,

a ritmetik, Frege'yc gore, analiti k bir di~


siplindir.
Frege'nin dil l_eorisi [in g. Frege' s tleonJ of
language; Fr. tlteorie de Ia langue de Frege].
0 niH Alman manhkc;a ve matematikc;isi
Frege'nin, 1 anlaanm iki boyuh. oldu~u
nu, bir terimle terirnlerin anJaanh her birle~ianinin he1n bir anlaana ve hem de gondeaiani, referansa bulundu~unu; anlam1n
referansa belirledi~ini, 2 tekil bir terinl.in
gonderi1ninin bir nesne, buna kar~an bir
hi1ncenin referansanU'\ belli bir do~ntluk
de~eri oldu~unu, 3 bir tiimcenin anlarrunln h.imceyle ifade edilen dii~iince olup,
4 ger~ek anla1 n birintinin ti.imce oldu~
nu; bir tcrianin anlaan1 ve gonderiminin
yalruzca tumce ba~larrunda gerc;ekl~ ti~ini, 5 h.imcelerin, ayru zaananda kendilerini 1neydana getiren teri.Jnlerden kuruldu~unu, her terilnin ti.imcenin do~ruluk
d~~erine somut bir katk.Jda bulundu~u
nu dile getiren dil kurama.
fresison. Klasik manhkta, biiyiik onermesi tiimel olwnsuz, kiir;ii k onennesi tikel
olumlu ve sonucu da tikel olumsuz olan
dordiincii ~ekilden tas1m kahba. Soz konusu tasama kahb&, basil evirme yoluyla
birinci ~ekilden ferio'ya indirgenir: Hi~bir
P M de~ildir. Baza M'ler S'dir. 0 halde,
baza S'ler P de~ildir.
Freud, Sigmund. 1856-1939 yallan arasanda ya~ama~ ve iinlii psikanaliz o~retisi
ni geli~tinni~ olan tanuuna~ A vusturyah helcim ve psikolog. Temel eserleri: Zur
Psyclwpatlologie des Alltagslebens [Giindelik Yaoamln Psikopatolojisi), Die Traunrdeutuflg [Riiyalar ve Yorumlan], Qber
Psychoanalyse [Psikanaliz Ozerine Be~
Ders], Totem und Tabu [Totem ve Tabu],
Zur Einftillrung des Narzissmus [Narsisizmin tncelenanesine Giri~ ], Unbehagen in

der Kultur [Uygarh~an Huzursuzlu~u),


J~it.s des Lustprinzips [Haz ilkesinin
Otesinde), DerMan Moses und die monotlteistische Religion [Musa ve Tektanncahk).
Oncelikle hipnoz iizerinde ~ah~m&~
olan Freud, daha sonra hastaya uygun
yollarla tedavi etrnenin yollanru arama~
ve boylelikle de, serbest ~a~n~am yonte-

Freud, Siginund

miyle hastamn aklmdan ger;en hcr~eyi


eksiksizce anlatmas1 ilkesine dayanan
psikanalizi geli~tirmi~tir. Ba~ka bir deyi~le, psikoloji teorileri daha once kafasmda bulunan dli~lincelerden ziyade,
norolo_jist ve pskiyatr olarak ya~ad1g1
deneyimlere dayanan Freud'un ~agar
at;aa katk1s1, insan zihnindeki bilin~altt
mn slire~leri ve mekanizmas1m k~fet
mesiyle ilgilidir. Nitekim, bilin~alttnu1
gozler online scrilmesine dayanan bir
teknik ve genel bir psikoloji teorisi olarak
geli~en psikanaliz, bilincimizden uzakla~ml~ olan, bilin~ ylizeyinde olmayan
i~eriklerin birtaklm yo liar ]a, orne gin rliyalarla, glinllik ya~antadaki onemsiz eylemlere ortaya t;lkabilecegi var.;ayamma
dayaru naktadar.
Freud klinik ~ah~malannda nevrozlulann baska ve ~ah~malaruu incelerken, bu
~ah~malarm nevrotiklere ozgli olmadlgaru, bunlann aym zamanda normal,
saghkh ve iyi uyumlu ki~ilerin de bir
karakteristigi oldugunu ve nevrozlann
sozcli~n geleneksel anlamlyla patolojik de gil, fakat psikolojik stres ve gerginliklerin etkisiz ve ~arpahlm1~ al yollan
oldugunu ke~fetmi~tir. 0, dil kaymala
nmn, bildik isim ve olaylan unutmarun,
glinllik ya~amda normal insanlann
ba~kaca

ah~llmadak

davram~lanmn

bir hata eseri olmad1garu gozler online


sermi~tir. Blitlin bunlar, Freud'a gore,
bireyin onlan gizleme ve bast1rma ~aba
lanna kar~m ylizeye ~akan dli~lincele
rin emareleridir.
Bilin~altmm vc bu arada cinsel dlirtlilerin etkisini saptayan Freud, inandag1
psikolojik nedensellik ilkesi uyannca,
yeti~kinlerdeki nevrotik ~ah~malann
kaynag1ru ~ocukluk deneyimlerinde araml~hr. 0 bu ~ah~malann l~agmda, nevrotiklerle ~uklann ve bu arada ilkel insanlarm zihinsel slirer;lerinde birtakun
benzerlikler saptama~ ve buradan hareketle kimi genellemelere ve modem uygarhkla ilgili birtak1m sonu~lara ula~
ma~tu.

Freud modern uygarhga insamn i~gti


dlisel hayattndaki iki temel tipi temele

367

alarak analiz eder. insan varhg1, ona


gore, bir ~randan sevmek ve i~birligi
yapmak, yard1mla~mak, diger yandan
da sald1rmak ve yakmak itkisine sahiptir. 0 bunlardan birincisine Eros ad1m
verirken, bunun da~avunununun sevgi
yoluyla oldugunu soyler. Erotik dlirtli
nlin amac1 bir ~eyi bir ~eye baglamak,
daha bliylik blitlinlere ula~makhr. Oysa
ikinci dlirtli, yani ollim i~glidlisli saldarmak, ~ozmck, y1kmak ister ve ollim arzusuyla doludur. Freud, i~te bu baglamda, uygarhgm kendi varhg1m bir
kimsenin ailesi i~in besledigi sevgiyi
ba~kalan, toplum ve son ~ozlimlemede
de devlet i~in duydugu daha geni~ dostluk ve sadakate yoneltmesine bor~lu oldugunu gosterir. Demek ki, uygarhgm
geli~imi ve ilerlemesi, insamn i~indeki
yard1mla~ma ve saldargan dlirtlile~in
slirekli c;ah~masmm bir sonucudur. lnsamn tatminsizlik ve ~ah~malanmn ise,
kendine ve ba~kalanna yonelik saldargan tav1rlara donli~tliglinli unutmamak
gerekir.
Freud'a gore, buradan c;akan sonu~
a~1ktar: Uygarhk ozli itibariyle insarun
i~glidlilerini uysalla~hrma ve evcille~
tinne slireci olup, bu slirecin gelecekteki
evresinin nasal olacaga bilirunemektedir.
c;:agmm akllc1hgmm ve iyimserliginin
son derece zay1f temellere dayandagnu
gosteren Freud'a gore rasyonalizm, insarun bilin~altmda pusuya yatm1~ bir
irrasyonalizmin mahiyeti yeterince biliruneyen kudreti tarahndan tehdit edilmektedir. Nitekim, o bir yandan uygar
toplum insamn insana olan dli~manh
gmdan dogan ~ozlilme tarafmdan slirekli olarak tehdit edihnektedir' derken,
bir yandan da ki~isel ve toplu saldarganhgm, ozel mlilkiyetin kaldmlmasiyla birlikte, yok olup gidecegi ~eklindeki
komlinist teze ~iddetle kar~a ~akml~hr.
0, daha 1930 y1hnda, Sovyetler Birli
gi'nde ozel mlilkiyetin ilgas1yla birlikte
bir sevgi ve yard1mla~ma ~agmm a~al
mayacagru; tam tersine, burjuva smlhmn ortadan kalda nlmasmm ardmdan
zulmlin sona ermeyecegini, Ruslann
sald1rgan egilimlerini da~ dlinyaya yo-

368

freud~u

Marksizm

neltecek.Jerini soylani~tir. Yine, Freud'a


gore, insan varhklan do~a gti~lerine oylesine boyun e~dirmi~lerdir ki, btittin
insan ukmm yok olu~u ba~h ba~ma bir
ihtimal haline gelmi~tir.
Freud~u Marksizm [lng. Freudian Mar.rism;
Fr. Marrisnre Freudien]. Batt Marksizmi
gelene~i i~nde, psikanaliz ile Marksizminde bir sentezini yapan, ya da ziyade
Marksist toplum teorisini Freud~ dti~linceye dayandrran gorti~.
Soz konusu gorti~ ya da yakla~uru temsil eden en onemli iki dti~tintir Wilhelm
Reich ve Herbert tMarcuse'ttir. Bunlardan Oedipus kompleksinin evrenselli~i
ni reddeden Reich, nevrozlann do~
~unda kapitalizmin roltinti ara~tmru~
ve psikanalizin kapitalist toplumun bas. k1c1 ideolojisinin bir ele~tirisi oldugtmu
gostenneye ~ah~mi~tlr. Soz konusu gorii~leri nedeniyle sadece Komtinist Partisi'nden de~il, Uluslararas1 Psikanaliz
Deme~'nden de attlan Reich'la lay asian-

d1~mda, Marcuse hie; ku~ku yok ki biraz


daha ~anshdu. Gorti~leri 1960'h ydlarm
o~renci olaylannda, gerek Almanya'da

ve gerekse Amerika Birl~ik Devletlerinde sempatiyle kar~rlanm1~ olan Marcuse, dtirttilerin bastmlmasuun uygarhg:tn
zorunlu bir ko~ulu oldu~unu, fakat gtintimtizde bu basturnarun kendine ozgti
tekniklerinden dolayt daha hafif bir mahiyet kazand1~1n1 50ylemi~tir.
fiiturizm [lng. futurism; Fr. futurisme; AI.
JUturismus]. Oncelikle estetik bir anlam1
olmakla birlikte, ayru zamanda ahlaki ve
siyasi bir anlam da ta~ryan ve eski formtillere, ahlaka, kitaphklara ve tutuculann iyi ve gtizel buldu~u her~eye sut ~e
virerek, kuvvetin, hJZI11, gelece~e do~ru
alllurun, endtistriy~l geli~menin onemine i~aret eden; sava~m, tehlikenin, makinenin, ba~kaldm ve ~iddetin ttirktistinti ~a~1nnamn hem bireyler ve hem de
halklar i~in gerekli oldu~unu savunan
ak.Jm.

Gadamer, Hans-Georg

G
Gada mer, Hans~Georg. Temelde dil ve
yorum konusunu ele ainu~, doga bilimlerinin metodolojisine kar~1, henneneutik iizerinde 1srar etmi~ olan ~agda~ Alman filozofu. Temel eserleri: Hegels Dialektik [Hegel'in Diyalekti~i], Die Begriffsgee.schichte und die Sprache der Philosaphie
[Kavramlann Tarihi ve Felsefenin Dili],
Wahrheit und Methode (Iiakikat ve Yontern].
tDilthey'm anlama temeli iizerinde
yukselen epistemolojik henneneu tiginden aynlarakt ontolojik bir henneneutik
geli~tirmi~ olan Gadamer, anlamay1, insarun bir nesnenin ya da konunun iistiindc ve kar~1s1ndaki oznel bir faaliyetinden ~o~ bir varhk tarz1 olarak de~
erlendinni~tir. Ba~ka bir deyi~le, o, Dilthey'ln yapb~ gibi, insan bilimlerinin
kendine ozgii metodolojisi olarak hermeneutikten QJkt insanm ya da tarihsel varolu~un do~as1ru a-;1mlayacak anahtar
olarak hermeneutikle ilgilenmi~tir. Zira,
ona gore, insan bilimlerinde soz konusu
olan anlama ve yorum, biz insan varbklannm hep i-;inde oldu~muz bir faaliyetin en a~k ifadesidir.
Ba~ka bir deyi~le, anlama, tarihsel bir
~er~eve i~inde varolan_bilin~li insanlarm
kendilerini dun yay a ba~lamalann en
temel yolu, dunyayla kurduklan ili~ki
nin en a~1k ifadesidir. Buna gore, anlamanm, epistemolojik bir anlamdan ~ok,
ontolojik bir anlam1 vardu. Buradan da
anla~llacag1 iizere, Gadamer do~al bilimsel akbn evrensel ge~rlilik iddialarlna, daha az evrensel olmayan ontolojik
bir henneneutikle yan1t venni~tir. <;iinkii ona gore, henneneuti~n kategorileri,

369

yalru2.ca tarih, estetik deger b!-;meyle,


hukuki yorum gibi faaliyet ve disiplinlerin degil, fakat ayn1 zamanda ve daha
~ok, bilincin ve dunya1ruz oiarnk dunyarun ya da varhg1n kategorileridir.
Yontemli bilimlerin ya da doga bilimlerinin sarurhhg1n1 gostenneyi ama-;layan Gadamer, yontem dii~iincesinin
fizik ve kimya gibi bilimlerde onemli
bir rol oynad1g1ni, fakat onun insan bilimlerindeki anlama ya da yorwn faaliyetini hi-;bir ~ekilde a-;1klaya1 nayacagJru, yontemsel olmayan bu bilimlerin
hakikate, yahuzca yontemsel nesnellik
iddialartndan vazge-;ip, insan1n anlama
yetisine dayanmak suretiyle eri~ebile
ceklerini one surmii~tiir. 0, i~te bu ~er
~eve i-;inde, yontemli do~a bilimlerinin
temelinin de, insandaki bu anlama kapasitesinde bulundugunu savunurken,
yontem dogmatizmine kar~1 ~1km1~br.
<;oziim, henneneutikte, anlarrun oznel
ve tarihsel temelinde aranmahdu.
Hermeneutik bagJam1nda, do~ruluk
problemini ele alan Gadamer, bu konuda t Kant'tan beri iki temel yakla~unan
ortaya ~1kb~1n1 gormii~tiir. Bunlardan
birincisi, Kant, tHusserl ve tFrege gibi
dii~iiniirler tarahndan savunulan, perspektiflerden bagunslZ nesnel ve zamandl~l bir hakikatin varoldugu gorii~iidiir.
Bunun kar~asmda ise, Gadamer'e gore,
tNietzscheru~ tarih boyunca, kiilturden
kiilture deti~en do~lar ~oklu~, perspektifler bulundu~ fakat mutlak ve degi~mez bir do~nun bulunmad1~ gori.i~ii yer almaktadu. Bu gorii~lerden
nesnelci bir bak1~ a.;tsuu yans1tan birin
cisini dogmatik, goreli bir do~ruluk anlaYl~aru yansatan ikincisini de sorumsuz
ve keyfi bir goru~ olarak de~erlendiren
Gadamer, soz konusu gorii~lerin eksiklerini giderecek yeni bir ogreti ortaya keymaya ~ah~nu~hr.
0, bu ~er~eve i-;inde ozne ve nesneyi
birbirinden ay1nnarun gu~liiklere yol a~
h~ma, ki~inin kendisini, zamand1~1
do~rulara ula~ma goruntiisii albnda, tarihsellikten kopanna gayretinin bir ya-

370

Galilei, Galileo

bir ~ey olmad1g1na


i~aret ehni~ ve insan olarak durumumuzun ozu itibariyle tarihsel oldu~nu be-lirtmi~tir. 1-;inde bulundugumuz baglamdan kurtulamaylZ; bununla birlikte,
bu d tlTum birbirlerine indirgenemez ve
birbirleriyle uyu~maz bir yorumlar -;okluguna yol a~maz. Biz insanlar tarihsel
bir durumu, bir dunyay1 payla~1yoruz;
Gadamer, bizim bu tarihsel baglamda,
-;e~itli yorumlaruntzl kar~1la~hnp Zltla~hrarak, onlanl tum farkbbklanna kar~U'\, bir pot ada eritebilecegh nizi sayler.
Ona gore, hermeneutigin nihai ve en
yuksek a1nac1, kendisini yava~ yava~
insanhk olarak gormeye ba~layan bir
insan toplulugunda dayan1~ma bilincini yeniden uyandumakhr. De1nek ki,
insan ya~am1n1n pralik boyutlann1 vurgulayan, yaln1zca soyut ve bilimsel olan1
reddedenl geleneksel yontemlere ve otoriteye kar~1 c;1kan Gadamer, tarih bilincinin ve toplumsal baglam1n ka-;tnllmazhgl vurgula1n1~; nesnelciligin kabul
edile1nez oldugunu soylerkenl gijreciligin tek altematif ohnad1gtn1 belirtmeye
ozen gostermi~ ve evrensel bir konsensusun olanakh oldugunu gostermeye -;andsa1nadan

ba~ka

h~ml~tlr.

Galilei, Galileo. 1564-1642 y1llan aras1n~


da ya~am1~ olan unlu italyan matematik-;i, astronom ve fizik-;i.
Deneysel yontemin kurucusu olarak bilinen Galilei, kutle-;ekimi ve hareket konusundaki oncu -;ah~malan ve deneyle
matematiksel analizi birl~tirmesi nedeniyle, ayru zamanda deneysel fizigin ve
modem n1ekanigin de kurucusu olarak
kabul edilir. Galilefnin en onemli ba~a
nsl, t Aristoteles'in manhksal, sozel, nedenleri bulmay1 ama-;layan niteliksel
yakla~nn1na kar~1, matematiksel akllcihgl ve niceliksel yakla~1m1 yerle~tirmi~
olmas1dlr. Galilefnin temel ilkesi ol-;mek ve niceliksel olarak belirlemek olmu~tur .

Aristoteles'in evrende her ds1nin ~ey


lerin dogal duzeni i-;inde belli bir yeri
oldugu ve hareketin, her dsmin kendi

dogal yerine ula~1na egiluniyle a~lkla


nabilecegi varsayimlnl reddeden Galileil bunun yerine matematiksel varsayimlanni test ehnek i-;in gozlemlemi~,
tartm1~, ol-;mu~ ve hesaplam1~hr. Ma..
tematigin evrenin yapiSlnl ve yasalannl ortaya -;Ikard1g1na inanan Galilei,
matematigin evreni anlamak ic;in temel
anahtar oldugunu iddia etmi~Hr .
Gassendi, Pierre. 1592-1655 ydlan arasulda ya~am1~ olan Frans1z du~unur, matematikc;i ve bilim adam1. Kendisinden
sonraki felsefi ve bilimsel spekulasyonla
tavu i.1zerinde olduk-;a etkili olmu~ olan
Gassendi, eski ilk-;ag atotnculugunu
canland1nn1~hr. Temel eserleri: Exercitationes paradoxiacae adversus Ari stotelaeos
[Aristoteles-;ilere Kar~1 Paradoksal Tezler], Syntagnra Plzilo$ophiae Epicuri [Epikuros Felsefesinin Ozeti].
Felsefeyi, Hellenistik donemde Epikuros'un yapng1 gibil mantJk, fizik ve ahlak
felsefesi olarak uc;e aynan Gassendi,
once Descartes-;1 dogu~tan du~unceler
anlay1~1na kar~1 ~1km1~ ve bilginin esas
kaynag1run duyular ve tumevanm oldugunu one surerek, empirist bir bak1~
a-;1s1 benimsemi~tir. Matematik-;iliginin
de etkisiyle, tumdengelilnden hi-; vazge-;tnemi~ olan Gassendi, felsefi atomculugu geleneksel maddi yorumundan Slyuml~ ve onu, matematikle mekani gin
kendisine uygulanabilece~ bir ~ekle buri.indunnu~ttir.

Bundan dolay1, onun ruhun ve Tann'nn varolu~unu one suriip, ruhun


o(umsuzlugunu karutlamaSI bir tutarSlZ
hk meydana getirmez. Nitekim, doganm
ve ruhla beyin aras1ndaki kar~d1kh etkil~imin mekanik bir tarzda afjlklaninasi
gerektigini iddia eden Gassendi, te leolo-jik karutm belli. bir versiyonunu one surerken, dogadaki uyumun Tann'run varhguun bir kanlll oldugunu soylemi~tir.
0, ahlak felsefesi alan1nda da -;ok etkili
olmu~ ve bu baglamda, en yuksek iyi~
nin, bpk1 Epikuros'un iddia ettigi gibi,
ruh sukunel:inde ararunas1 gerektigini
soylemi~tir. Ona gore, ruhun esenligi ve

ge~erlilik

bedensel aomn yok1ugunu ifade eden


mutluluga, insan, diinyada ancak bir ol-;ude ula~abilir.
Gazali. Ele~tirel bak1~ a~1s1 ve ku~ku
yontemi ile felsefe ve din arasmda kesin
ve mutlak bir aynm. yaparak. felsefeye
kar~1 9km1~ olan iinlii tslam filozofu.
Yirmi ya~mdan ba~layarak, ger-;ek bilgiye ula~mak i-;in -;ok -;aba harcayan
Gazali, biitiin dini ve felsefi ogretileri inceledikten sonra, her tiirlii insan bilgisinden ku~ku duyma noktasma gelmi~tir.
0 daha sonra, tku~kuculugu a~arak tasavvuf, Tann'ya sevgi, a~k ile ula~ma
yoluna yonelmi~tir.
Onun bilim ve felsefe el~tirisi, duyularm ki~iyi aldatabilecegi tespitiyle
ba~lar. Bununla birlikte, Gazali yalmz
duyulardan degil, zihinden de ku~kula
mr. 0, buna gore, insaru -;eli~ik yargllara gotiiren zihinden, kendisine giiven
venneyen aklldan ~iiphe eder. Ger-;ek
oldugunu sand1g1m1z uyamkhk hali
dahi, ona gore, ashnda bir dii~ten farkSlZ olmayabilir. GazAli'nin analizinden
matematik, manllk ve doga bilimleri de
paym1 ahr. Matematik -;ok basit ve a~1k
yontemlerle kamtlamaya yoneldigi i~in,
dogamn karma~1khgm1 ve ak1lla a-;1klanmas1 imkans1z yonlerini inkar etmek
zorundad1r.
Gazali, TahafUt ul-folasife [Filozoflarm
Tutars1zhg1] adh eserinde, filozollara da
en az yirmi kadar konuda hiicum etmi~
tir. Orne~, filozoflar evrenin yoktan varolu~unu inkaretmektedirler; onlar, aynca ruhWl oliimiinden sonra bedenle
yeniden birl*bilecegini kabul etm.ezler.
Bu, Gazalrye gore, dinin temel inan-;lanyla hi-;bir ~kilde uzla~tmlamaz. Yine,
filozollann evrenin bir yarallas1 ve nedeni oldugunu karutlamak i~ ileri siirdiikleri kamtlar, fizild bir nitelik arzeder. Bu
ilkelerden yola 9kJlll'sa, ister istemez
inan~IZhga vanhr. ikinci olarak, filozoflann sistemlerinde Tann'run yalruzca
cinsleri ve tiirleri, doga yasalaruu bildigi,
buna kar~m somut olaylan, bireysel ~y
leri bilmedigi kabul edilir. Boyle bir ay1-

371

run, Gazali'ye gore, bizi Tann'run mutlak


ve suurs1z bilgisini ve nihayet Tann'y1
in.kara gol:iiri.ir. Tann'y1 akllla a-;klamaya -;ah~mamn sonucu, Tann'y1 inkar etmektir. Neden-sonu-; ara~t1rmas1 da
Tann'run iradesini inkar etme sonucu verebiUr; ona gore, Tann'run iradesi dl~m
da, doga yasalarmdan soz edilemez.
Felsefeye kar~1 ~1kan Gazali, tasavvufa
yonelir, mutlak ve ger-;ek kesinligi burada bulur. Ba~ka bir deyi~le, Gazalfnin
bilimlere ve felsefeye kar~1 ~lkl~I, ona
yalmzca tasavvuf yolunu a-;lk b1rakm1~t1r. Bununla birlikte, Gazali'nin felsefeye yonelttigi ele~tirilerle, ak1l ve
inan-; arasmda mutlak bir ayn.hk bulundugunu soylemesi filozofun onemini
artbnr. 0 akla dayah bir metafizik kurmamn olanaks1z oldugunu gC>sterdigi
it;in, tslam filozoflanrun en moderni ve
BatJ.ya en yakln filozof haline gelmi~tir.
Gazali Orta-;agm ir&dedleri ve nominalistleri gibi, bilim ve felsefeye yonelttigi
el~tirilerin sonunda, mistik bir felsefeye ula~ml~hr.
Gazali'ye gore, ruhun Tann'yla birligine giden yolda en onemli hazuhk ahlaktlr. Ruhun Tann'yla birle~mesi ise,
dinin en yiice klsm1d1r. Gazali bir-;ok
eserinde, biri d1~ diinyaya -;evrilmi~
olan normal 'fiziki goz', digeri ise rnanevi i~lere -;evrilmi~ olan 'manevi goz'
(kalp gozii) olmak iizere, i.ki goz, iki tiir
ak1l kabul eder. Buna gore, o inancm temeli olarak, bilimleri ve felsefeyi kuran
aklldan tiimiiyle farkh olan ikinci bir
akll kabul etmektedir.
Bu akJ..I insam evrenin ger-;ek nedenine,
yani Tann'ya gatiiren kalp goziidiir. Evren, ona gore, Tann tarahndan yoktan var
edilmi~tir; bu yaradd1~, Tann'run ozgiir
iradesi ile olmu~tur. Evrenin Tann'run
ozgiir iradesi ile yara~ oldu~ ger~egi, ancak bu ikinci ala.l, yani insarun
'manevi gozii'yle bilinebilir. Gaza\i'ye
gore, insan, temelde Tann'y bildigi it;in,
tiim diger yarallklarm iistiindedir.
ge~erlilik [Os. mer'iyet; lng. validity; Fr.
validiti; AI. gultiglceit]. Bir akll.yiiriibne-

372

ge~itli

de, SOllUCUll OnCW ya da onciillerdeii ZO


runluluk.Ja ~tkmas1 durumu; bir ~aka
runda, onctilleri do~ru kdan biitiin yorumlarda, sonurun da do~ru olmasa
hali. Buna gore, ge~erlilik, bir akllyiiriittnede, akJ.lyiiri.itmenin onciillerinin do~
ru, sonurunun yanh~ ya da onciillerinin
yanh~, sonurunun do~ru olamamast,
onciiller do~ru oldu~u takdirde, sonurun da zorunlulukla do~ru olmasa durum unu ifade eder
Manhk a~tsandan, ge~erlilikle do~ru
luk arasanda hi~bir ili~ki yoktur. Zira
do~rulu~un onermelerin i~eri~iyle ilgi
li oldu~u yerde, ge~edilik, akllyiiriitanenin formuna ait, akllyiiri.itmenin fornuyla ilgili bir Ozelliktir. Ote yandan,
bir aktlyuri.itmede, onciil ya da onciillerin sonucu zorunlu kllamamastna ge~r
sizlik adt verilir.
i~te bu ba~lamda, sonucun onciillerden
kesinlikle ~1kt1~1 bir argiitnan, ~lkanm
ya da aktlyuriibne i~in ge~erli nitelemesi
kullaruhrken, sonucu oncWlerden zorunlu ve kesin olarak ~akmayan, onciiUeri
sonuru kesin bir bic;imde, inkar edilememecesine destekleyemeyen veya do~ru
layamayan, sonurunun olumsuzlanmastrun bir ~eli~ki yaratmada~t ~1kanm ya
argiimana ge~ersiz ~akanm denir.
ge~i~li [ing. transitive; Fr. transitif; AI. lransitiv]. 1 Matematik ve mantakta, X ile Y
arasanda ge~erli olan bir ba~1nhnan, Y ile
Z arasmda da ge~erli olmast durumunda
ol u~an genel ba~anh yt tarumlamak i~in
kulanan niteleme. Gec;i~li ba~nbrun en
bilinen omekleri aras1nda, aritmetiksel
~itlik, biiyiikliik, kii~iikliik, onermeler
aras1ndaki mantlksal i~ern\e ve ~de~er
lik ba~anblan saydabilir.
2 Dilbilgisinde, belirtili ya da belirtisiz
nesneler alan fiilin ozelli~i.
ge~mit [Os. mazi; lng. ptlSt; Fr. passe]. Geride kalan, ~u arun oncesinde buiWlan,
olmu~ bitmi~ olaylann yer ald1~1 zaman
dilimi. lc;inde bul un ulan zaman kesitinden once ger~ekle~mi~, bitmi~, ya~an
ml~ tiim olaylan i~eren donem. Tarihi
olu~turan olaylar, olgular biitiinii.

Bu

ba~lamda,

zamantn, heniiz olmamt~, fakat olacak, ortaya ~akacakr ger~ekl~ecek olan tiim olaylan kapsayan
par~ast; i~inde bulundu~umuz ~u andan, ~imdiden sonra ortaya ~akacak
olan zaman, heniiz gelmemi~, ya~an
mama~ zaman dilimi de gelecek olarak
ifade edilir.
geist. Alman felsefesinde, nihaf ger~ekli ..
~e ve varolan her~eyin kayna~1 olan
tinsel ilkeye verilen ad. Do~ada ve insarun diinyasmda, kendi potansiyel gii~
lerini aktiielle~tinnek ve kendi bilin~ ve
ozgiirlii~iine ula~mak iizere, diyalektik
bir yiiriiyii~ ger~ekle~tiren tinsel gii~,
yaratla ilke, ruh ya da tin.
tHegel'e gore, kendisini do~ada ve
insan akhnda ifade eden Geist, diinya tarihi boyunca bir evrim sUred ic;inde olmu~tur. 0 bu evrim siirecinin sonunda,
a~kln, kend.i kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan,
tam anlarruyla ba~uns1z bir varhk olmaya ~ah~maktadu. SOz konusu evrim siired, Geist'm tam olarak rasyonel ve anla~lhr bir varhk haline gelme ~abasmdan
ba~ka bir ~ey de~ildir.
geisteswissenschaften. Tin bilimleri; Almancada, tarih, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, si yaset bilimi ve ekonomi gibi,
insana, toplumu ve tarihi ara~tlran disiplinlere; do~a bilimlerinin yontemlerinden kokten bir bic;imde farkhhk gos~
teren yontemleri kullanan disiplinler
olarak insan bilimlerine veri len ad.
Buna gore, saz\i edilen insan bilimleriyle
sosyal bilimlerde, onsekizinci yiizytlda
kaydedilen biiyi.ik geli~meler, yansJmas
ru, Hegel'in insan1n do~asliUn, toplumsal
kurumlann ve sanat, din, felsefe tiiri.inden yUksek killtiir Uriinlerinin, maddi
diinyarun iiswnde olan ozerk bir diinya
olu~turdu~nu ifade eden Tin felsefesinde bulmu~, yi.izydm sonunda ise, do~a
ve tin alanlanJUI\ birbirlerinden tiimiiyle
farkh olan alanlar olduklan ve farkh
yontemleri zorunlu klldakJan hemen her
kes laraflndan kabul edilmi~ti. i~te
bOyle bir geli~menin sonucu olan anla-

gelenel<~ilik

y1~,

tarih, psikoloj i ve sosyoloji gibi Tin


bilimlerinin ki~ilerin, kurumlann ve
olaylann biricikligini ve bireyselligini
anlama olanag1 veren anlama yontemini gerektirdigini ifade eder.
gelenek [Os. anane; lng. tradition; Fr. tradition; Al. uberliefern, iiberliefrn4ng]. Gert;ek
ya da hayali bir get;mi~le olan siireklilitin onemini ima ederken, belirli eylem
normlanru kutsayan ve ogreten pratik
veya uygulamalar butunu. Bir toplulugun, mevcut toplumsal yaplslnl ve
deger sistemini t;ok buytik sars1ntdar ya~amadan koruyup devam ettirmek amaayla, kendinden onceki ku~ardan
devrald1~ belli bir donii~ume ugratank
sonraki nesiJlere aktard1g1, ba~ta inant;lar, du~unii~ler ve lwnunlar olmak
iizere, her tiir sosyal pratik.
Bu t;ert;eve it;inde, bir toplumun gelenekleriyle ilgili olaru; gelenege eski ah~
kanbklara dayanan ~yi; modem dunyaya degil de, kadim diinyaya ait olan1
tanunlamak it;in gelmeksel nitelemesi kullandtr. Buna gore, kentli, kapitalist, modern endustri toplumunun tam ZJdd1
olan toplum ruriine geleneksel toplum adl
verihnektedir. Bir toplumun aktiiel varolu~unun temelinde oldugu kadar, geleceginin in~asmda da hareket noktas1
kabul edilen ge~~ ya~anb, tecriibe ve
ah~kanhklann meydana getirdigi normatif Wlsurlara gelenr.ksel deger denmektedir. Ote yandan, iktidarm me~ruiyeti
nin, elde edili~ tarz1 ve degi~iminin
get;mi~teki uygulamalara bagh kdmd1A1
otorite tarz1 geleneksel otarite diye tarumlarur.
Buna kar~1n, tFrege, tRussell gibi t;agda~ manhk ve matematik9ler tarafindan kuntlan modern manttktan onceki
t Aristoteles manhgma; ayn1 zamanda
klasik mantJk olarak d a bilinen kategorik tas1m ya da Sinlflar manbg1na; ozne
ve yuklemden olupn kategorik onermelerden, sonut;lann hangi kural ya da
i~lemlere gore kesinlik ve zorunlulukla
9-khg1n1 ara~ttran formel mantlga ise,
geleneksel manhk ad1 verilmi~tir. Yine
ayru anlam it;inde, stiz gelimi egitimde,

373

progranl, yontenl, ol~e, ogrenci-ogretmen ili~kileri a-;1s1ndan t;agda~ egitime te~ dii~n, o~encinin degil de ogretmenin etldn oldu~ egitim anlaYJ~l geleneksel egitim olarak tarumlarur.
gelenek~ilik. [0. ananeviyye; lng. traditio
nalism; Fr. traditionalismc; AI. traditionalismus ]. 1 Genel olarak, gelenege dayanan
inant; sistemine, gelenekler yoluyla aktanlan adet ve dii~iince tarzlartna . baghhkla belirlenen tavu; geleneksel ve yer)e~ik veya kurumsalla~ml~ olan1 yeni
ve modern olana terdh etme tutumu; geleneksel degerlerin korunup ya~attlmas1
gerektitn'U savunan yakla~rm.
2 Ozellikle Alman dii~iiniirii Hans
Georg tGadamer'de doruk noktastna
t;lkan henneneutik yakla~unda, her tiir
anlama ediminin ozsel ve aynJmaz bile~eni olarak gelenegin onemini vurgulama tavn. Buna gore, Gadamer kendi hermeneutik gorii~iinde, gec;mi~le bugun
arasmda aras1nda siiregeJen bir diyalog
ya da ge~~ ve ~imdi arasmdaki diyalektik olarak gelenegin onemini buyill<
bir giit;le vurgular. c;unku, on a gore,
eserleri veya metinleri anlama denilen
~ey, bugtinun ufkuyla ge-;mi~in ya da
gelenegin ufku arasmdaki bir diyalektik
tarz1nda geli~ir. Bu ili~ki diyalektik bir
ili,kidir, zira gelenek sadece hermeneutik siiredn edilgen bir nesnesi olmaytp,
daha ziyade bir diyalog, bugun u anlamaya imkin veren bir yardunc1d1r.
3 Biraz daha ozel bir t;ert;eve ic;inde, Hristiyan teolojisinde, insarun vahiy d1~1nda
bir yolla, Tann')'l tarumasma ve Tanrl'n1n
varolu~unu kan1tlamas1na imkin bulunmad.J~ ifade eden o~eti.
4 19. yuzyll Fransaz felsefesinde, oncelikle Joseph de Maistre taraf1ndan savunulan, hakikatin ozellikle de dinf hakikatlerin bii' birey taraftndan asia ke~
fedilmeyip, sadece gelenek i~de bulundugu gorii~ii. Hakikatin, tarihin ak1~1
it;inde yava~ yava~ geli~tigi ve dilde cisiml~tigi it;in, bireyustii olup, geleneginden kopmu~ bireyler taraf1ndan k~fedi
lemeyecegi, kavranamayacag1 anlay1~1.

374

geleneksel teori

geleneksel teori [in g. traditional theory;


Fr. Uzeorie traditionelle]. 1 Gene I olarak,
kadim bir diinya goril~iiniin, eski bir
evren anlayi~1n1n, diinyay1 a~1klamak,
anla~1hr kdmak ic;in kullanllan, geni~
kapsamh ve ku~ahc1 teorisi. Ome~in,
Platon ve Aristoteles'le ba~lay1p, biitiin
Orta~a~ boyunca hakim olan teleolojik
diinya gorii~ii veya a~1klama tarz1, modern bilhnin maddi ve mekanik diinya
konsepsiyonuyla k1yasland1~mda, geleneksel bir teori olarak goriiliir ..
2 Geleneksel teori, daha ozel olarak da,
modern do~a bilimlerinin, modem bilim
ve felsefede pozitivizm/empirizm ~ek
linde ifade edilen a~lk ya da ortiik diinya
goril~iinii ifade eder. Do~a bilimlerinin
yontemlerini insan ve toplum bilimlerine
de t~mil eden soz konusu diinya gorii~ii, a) etkin insan varh~ma mekanik bir
determinizm ~emas1 i~erisinde, 9plak
olgu ve nesne olarak yakla~u. b) Diinya}'1 yalruzca deneyimde dolayunslZ olarak verilen ~ekliyle idrak etti~ i~n, t>z
ve gorunii~ aras1nda bir aymm yapmaz
ve nihayet, c) olgu ve de~er arasmda
mutlak bir ay1run yaparak, bilgiyi insaru
ihtiya~ ve taleplerden aymr.
Geleneksel teorinin kar~1smda, onu yukandaki terimlerle ele~tiren ve insan1,
toplumu ozgurle~tirici bir ilgiyle hareket eden 'ele~tirel teori' bulunmaktadlr.
gelifimbilim [lng. science of development;
Fr. science du diveloppernent]. Modern
diinyadald geli~me siirecini h.LZlandiran ve kolayla~hran teknikf bilimsel, iktisadi ve toplumsal nedenlerle, bu nedenlerin yol a~b~1 etkileri konu alan,
olandan hareketle, gelecekle ilgUi olarak biitiinsel bir gorii~ elde etmeye ~ah
~an pr atik bilim.
geli,im psikolojisi [tng. psychology of de
velopment; Fr. psychologie du dhJeloppement]. insan1n ya~a gore de~i~en davraru~lannl, davranl~ta ya~am boyu, ozellikle de ~ocukluk, ergenJik ve gen~lik
doneminde ortaya ~1kan de~i,meleri ve
bunfann nedenlerini ara~tuan, ya~am
boyu siiren de~i~me siireci ile ilgili olan
psikoloji dah.

gemeinsch ..ft ve gesellschaft. Onlti sosyolog Ferdinar1d Tonniesin Almancada


cemaat ve cemi yet anlam1na gelen
temel toplum birimleri ic;in kuiland1~1
terimler.
Do~al irade ve rasyonel irade ay1nm1na day an an soz konusu cemaatcemiyet
ayu1mmda, cemaate hakiln olan unsurlar kan ba~1, kom~uluk, arkada~hk, aktabahkhr. Ba~ka bir deyi~le, aile, akrabahk sistemleri, kJanlar ve dini cemaatlerin kendisine ornek ola rak verilebilece~i gemeinschaft ya da cemaatte,
diirtiileri, bilin~d1~1 giid iileri, d uygusal
istekleri ve duygulann kendili~inden
d1~avurumunu kapsam1na alan do~al
irade ~ok etkilidir. Burada ili,kiler senli
benli, yiizyiize, i~ten ve siireklidir; cemaate hakim olan ozellik birlik ve dayaru~ma olup, onda bireylerin siyasi,
ticari ama~ara hizmet etmeyen rolleri
duygusal a~uhkhd1r.
Buna kar~1n, cemiyet, rasyonel ir~de
nin eseri olup, kendisi i-;in de~il de, bir
ama~ i-;in varolur. Kentle~me, endiistriyel hayat, toplumsal hareketlilik, ayndnstenlik gibi unsur ve ozelliklerle karakterize olan gesellschaft, gayri~ahsi
ili~kilerin, kifisel ~lkarlann on planda
oldugu toplumsal birimdir. Gesellschnft
tipi ili~kilere ornek olarak, modem yonetimlerin biirokrasisi, ordular ve endiistri orgiitleri verilebilir.
Tonnies'in Avrupa'run modeml~tiril
mesiyle ilgili tezine gore, birincisinden
ikincisine do~ru ge~i~ bir rasyonalizasyon siireciyle olur.
genel [Os. umumi; tng. general; Fr. gmeral;
AI. allgemein]. 1 ~eyler veya varhklar
biituniine uygulanabilen; 2 herhangi bir
~eyler biitiiniiniin tiim o~elerini ilgilendiren; 3 olgulann, nesnelerin ya da bireylerin biiyiik bir ~ogunlu~una uygulanan; 4 istisnalar ya da ozel durumlan
hesaba katmadan biitiiniiyle ele ahnan
~ey i~n kullandan s1fat.
Buna gore, tek olup, ayr1 duran varhklann ortak ozelllklerinden hareketle
olu~turulan kavrama genel kavram ad1
verilir. Dii~iinebildi~imiz her~eyin, on-

geneliride

ce bir tek halinde tasarlanabildi~i, elimdeki ~u kitaban bir teklik gosterdi~i,


onun kendisi da~andaki her~eyden ayra
d urd u~u ve onlar la ozde~ olmada~1
dikkate ahnda~anda, kendi kendisiyle
ozde~ olup, ba~ka her~eyden ayra olan
varhklara gosteren kavram tekil kavramdu. Buna kar~1n, tek olanlar arasanda
ortak ozellikleri baklmandan bir ozde~
lik kurdu~umuz, ome~in kitaplan bir
grup ya da manhktaki adlanyla bir cins
ya da stnaf alhnda topladt~1m1z ve ayn1
ozellikleri payla~an kitaplan, ozellik.Jeri
baktmandan ozde~ sayda~amtzda, elde
edilen kavrama genel kavram olarak tarumlantr. Yine, ayru anlam ic;inde birden fazla bireye uygulanabilir olan bir
terilne genel terim ad1 verilir.
Bu ba~lamda, ilke olarak tek tek her
birey ic;in ic;in ge~erli olacak en gene) bil
gileri ortaya koymaya amac;layan psikoloji turune gene! psikolo ji ada verilir. Ote
yandan, ~e~itli dillerin ortak ozellikleri. ni, i~leyi~ ve geli~me ko~ullanna ara~
hran, dilsel olu~wnlann genel gorunumlerini inceleyen dilbilim dah genel
dilbilim olarak gec;er. Genel dilbilim terimi, ozel dillerin c;e~itlilik ve farkhhklannt a~arak, dili bizatihi kendi ic;inde ve
kendisi ic;in inceleyip, onun yasalanru
ortaya ~akarmas1 gereken bir disipline
duyulan ihtiyac1 vurgulayan Ferdinand
de tSaussure taraflndan yaratalmt~hr.
Aynt ba~lamda, XVII ve XVIII. yuzydlarda tPort-Royal teorisyenlerinin ba~
lath~l~ tUm dillerde ge~erli olan ilkeleri
ortaya koymaya yonelik harekete genel
dilbilgisi ada verilir. DU~unceyi yansatan
dilin yargllan dile getirdi~i ve ~e~itli
dillerdeki farkh ger~ekle~melerin evrensel manhk ~malarana uygun oldu~u ilkesini kendilerine ~1k1~ noktasa yapan
Port-Royalalar, genel dilbilgisinde butun dillere ortak olan ilke ya da tu1ne lleri incelemeyi ama~lanu~lardtr.
genel irade [Os. ir8dei wnumiyye; ing. general will; Fr. volonte gen~rale). Halk1n
iradesi; genelin, c;o~unlu~un c;lkanru
gdzeten egemen guc;. Toplwn ya da devletin sahip oldu~u, o toplumdaki birey-

375

lerin ya da birey)erden meydana gelen


gruplann eylemlerini ba~latan, yonlendiren ve eylem tarzlarayla ilgili kararlan
veren, ozerk ve egemen ki~ilik ya d a
guc;. Her bir insan1n iradesini yansatrnak
ya da ifade ebnekle birlikte, insanlaran
iradelerine a~k.Jn olan ve butunun iyili~ini gozeten siyasi bilinc;. Bir toplumu
meydana getiren insanlar arasanda soz
konusu olan, ahlaki, siyasi, toplumsal ve
ekonomik de~er ve ama~larla ilgili
gorti~ birli~i. Topluandaki insanlar arasanda varolan ve siyasi ve ahlaki karar~
lann temelini olu~turan gene) ve nesnel
uzla~am.

Genel irade terimini felsefe ya da politik felsefe lileraturune anna~an eden


unlu Fransaz du~unuru Jean Jacques Rousseau olmu~tur. Devletin varolu~unun
tanrasal hak veya gelenek yoluyla hakla
kthrunasana oldu~u kadar, +Hobbes ve
tlocke tarahndan savunuldu~u ~ekliy
le, devletin bir ayg1t ya da aiel oldu~u
nu one suren mekanistik devlet anlaya~ana da fiddetle kar~ 9kan Rousseau,
Platoncu d u~unceye uygun organizmaCl ya da organik devlet teorisini benimsemi~ ve gene) irade kavramayla devleti
ahlaki bir temele oturtmaya ~ah~ma~hr.
0 i~te bu ba~lamda genel iradeyi yurtta~laran kalbindeki ahlaki tutum olarak
tanunlama~ ve yonetimin bekasanda
ahlakm yerini tutacak hic;bir ~ey bulun~
mad1~1N one sunnu~tur.
Onda gene) iradenin nitelik ya da mahiyetini belirleyen iki temel o~e vardu.
Bunlardan biTincisi 1 kulli iradenin genelin c;tkaruu ve iyili~ini amac;lamasadlr. Gene! iradenin kon u ya da amacma
gtinderimde bulunan birinci o~eden ba~lmSlZ olan 2 ikinci unsur, onun kaynak
y a da ktikenine atllta bulunken, geneI
irAdenin herkesten gelmesi ve herkese
uygulanmasa gerekti~ini bildirir.
Buradan da anla~alaca~a uzere, Rousseau genel iradeyi herkesin iridesinden
(volonte de tous) ayarmaya dikkat eder.
Ba~ka bir deyifle, gene) iradenin herkesin iradesiyle kar~hralmamasa gerekti~ini soyleyen Ona gore, genel irade sa-

376

genelleme

dece genelin iyiligini, kamunun ~1kanm


hesaba katar, oysa herkesin i.radesi ozel
~1kan dikkate ahr ve ciizf ya da tikel
iradelerin bir toplammdan ba~ka hi~bir
~ey degildir. Bireylerin ya da yurtta~m
like! iradelerinden oziimsenen gene!
iradenin yamlmaz oldugu yerde, herkesin iradesi yamlabilir. iradenin genelligi~
nin insamn i~ nitelikleri ve iyilikleri tiiriinden salt bir say meselesi olmadlgnu
belirten Rousseau'ya g()re, halk iyiyi
irade edebilir, ama neyin iyi oldugunu
her zaman anlamayabilir. Ozellikle boliinmeler bag1ms1z yurtta~1, ortak iyiyi
te~histe zorluklar i<;inde b1rakabi!ir.
genelleme [Latince snuf, dns anlamma
gelen 'genus' tan; Os. tamim, istikra; ing.
ge>zeralization; Fr. generalisation; AI. verallge>neirung]. 1 Gene! olarak, nesnelerin,
olaylarm ya da fenomenlerin biitiin bir
s1mfl i~in ge~erli olan bir yarg1 olu~tur
ma ya da karar verme i~lemi.
2 Daha ozel olarak da, ~ok say1da nesnede varolan ortak karakter ya da ozelliklerden hareketle, bu karakteristikleri
tek bir kavram altmda toplama imkaru
veren manhksal i~lem. 3 Sm1rh sayda
bireyde gozlemlenmi~ olam soz konusu
bireylerin de i~nde yer a!dJklan biitiin
bir s1rufa yayma siireci, onun snuhn
tiim iiyeleri i~in ge~erli oldugunu one
siirme tavn.
4 Bir s1mfa, ba~ka bir s1mf i~in ge~erli
oldugu gozlemlenen ~eyi, iki suuf arasmdaki kirni benzerliklere dayanarak
yayma, te~mil etme i~lemi. 5 Bu tiir i~
lemlerin, yani ba~a tiimevarunsal olmak iizere, analoji, v.b.g., tiiriinden.akdyiiriitmelerin sonucu olan gene! kav"
ram, fikir veya kavrayJ~.
6 Olaylann veya olgularm sergiledigi
diizenlilik ya da ili~kileri ortaya koyan
tiimel, kiilli onerme. Boyle bir onerme,
ili~ki ya da diizenliligin ilgili olaylar stmfmm tum iiyeleri i~in ge~erli oldugunu one siirdugunden, aym zamanda sznzrlanmamli genel/eme olarak bi!inir.
genetik [Yunanca dogurmak anlamma
gelen 'genan' dan gelen s1fat; Os. tekevviini, kevn~ ing. genetic; Fr. g~netique; AI.

genetisch). 1 Bi.r ~eyin dogu~uyla, olu~umuyla ilgili olan; 2 bir ~eyin kokeni
ve geli~imiyle ilgilenen; 3 genler veya
kaht1m kapsam1 i~inde kalan ile ilgili
olarak kullarulan s1fat.
Bu baglamda, bir geli~me siirecinin
soz konusu oldugu alanlarda kullamlan
ve temel i~levi, zamam ol~iit alarak, fenomenler arasmdaki bagmtllarl saptamak ve daha a~ag1 formlardan daha
yiik5ek formlara ge~~i incelemek olan
yonteme genetik yontem ad1 verilir. Genetik yontem, buna gore, geli~imin ba~
lang~ ~artlanm, geli~menin ba~hca
a~ama ya da evrelerini ve geli~menin
temel egilirn ya da ~zgi5ini belirleme
~aba51 go5teren bir yontem tiiriidiir.

Genetik yontem, manhk ve matematikte, ak5iyomatik yontemin tam kar~1h


olan yontemi ifade eder. Ba~ta Hilbert
olmak iizere, bir~ok manhk ve matematik~inin on plana 9kardll bu yontem 1
saytsl kavrammdan ba~layarak, 5aya
5aya 2, 3, 4... gibi tam, ra5yonel ve pozitif 5ayJiara vanr; ba~ka bir deyi~le, bu
yontemde, gene! say kavramt, basit bir
kavram olan 1 5ay151 kavrammm ard1~1k geni~letilmelerinden dogar.
Buna kar~m, yeti~kinleri n zihin5el yapt!anm a~1klayabilmek amaoyla ~ocu
gun zihin5el geli~me5ini inceleyen p5ikoloji tiiriine genetik psikoloji ad1
verilmektedir. Yine ayru ~ero;eve i~inde,
iinlii Fran5IZ p5ikologu Jean tPiaget ve
izleyicileri tarafmdan geli~tirilen, ve ~o
cuklarm kavramlan, bilgiyle birtakJm
zihinse! yetenekleri na5tl kazandtklanru
ara~tuan ve bundan dolayt, felsefeden
~k, p5ikolojinin kapsarm i~nde kalan
epistemoloji tiiri.i genetik episte>noloji diye
tarum.larur. Piaget'nin soz konu5u epi5temoloji5i, bilginin giderek artan olo;Ude
diizenlenme ve ki~inin ~evresine uygulanma anlammda geli~tigini; bu geli~
me 5iirecinin, dogu~tan dii~iincelere
dayanmay1p, bireyin aktif katii11ruru ve
kurgulama5Ull gerektirdigini; ve bunun
da kar~1Ia~dan ~eli~kileri a~ma ~aba51nm bir 5onucu olarak ortaya ~lkhguu
dile getirir.

ger~eklerime

Yiile epistemoloji alanmda, yani bilginin kaynag1, ya da olu~umpyla ilgili


olarak, tPlaton, +Descartes ve tLeibniz
gibi dii~iiniirler tarafmdan savunulmu~ olan, gerc;ek bilginin dogu~tan oldugu gorii~iine genetik akllcrilk ad1 verilir. Genetik akdc1hk, kavramlanm1zm,
yargdanm1zm ve dii~iincelerimizin zihinde nasll olu~tugu problemi soz konusu oldugunda, zihinde dogu~tan dii~iincelerin varhgma, insan varhgmm
temel kavram ve ilkeleri dogu~tan getirdigine inanan; duyulann, dii~iincele
rimizin ve inahc;larumzm en azmdan
bazllanmn i~Werigi iizerinde hi~Wbir katklsl olmad1gm1, duyularm roliiniin insan zihninde ortiik olarak bulunan kavram, ilke ve dii~iincelerin ammsanmasma, bilinfW yiizeyine c;kartdmasma aracihk etmekle s1mrh oldugunu savunan
gorii~ diye bilinir.
Buna kar~m, soz konusu genetik ak.Il~
c1hgm kar~1h olan gorii~, insan zihni~
nin dogu~tan hic;bir ~ey getirmedigini,
zihnin dogu~ta bo~ bir levha oldugu~
nu, her~eyin duyular, izlenimler tara~
fmdan saglanan malzemeden tiiredigini
savunan bilgi ogretisi genetik empirizm
olarak gec;er. Locke, Berkeley ve Hume
gibi dii~iiniirler tarafmdan savunulan
bu gorii~e gore, insan zihni, iizerine
kendi i~aretlerini yazd1g1 bo~ bir levha~
d1r; ba~lang1c;ta birer izlenimden ba~ka
hic;bir ~ey olmayan bu i~aretlerden,
daha sonra bellekte, onlann tasarunlan
tiiretilir, bu tasanmlarm c;e~itli ~ekiller~
de birle~tirilmeleri ve incelikle i~lenme
lerinden ise, kompleks dii~iinceler meydana gelir.
Bun a mukabil, bir ~yin kokeninin ya da
kaynagmm, o kokenden tiireyen ~eyle
ozd.~ oldugunu dii~iinmekten ve dolaysyla, btr ~eyin kayna~ bilinmedigi ya
da ku~kulu oldugu i9n, reddedilmesi gerektigini iddia etmekten olu~an yanh~ tiiriine genetik yanil~ ad1 verilmektedir.
genus. ilkc;ag Yunan felsefesinde, ya da
daha dogru bir deyi~le, t Aristoteles'in
mant1gmda, cinse, yani 1 bir ~eyin ozii-

377

niin, ondan tiir bak1mmdan farkhhk


gosteren ba~ka ~eylere de ait olan, par~
c;asma; 2 bir ve ayru karaktere sahip
olan ve iki ya da daha fazla say1da alt
s1mf veya tiirden meydana gelen nesne~
ler s1mfma verilen ad.
Genusun 2. anlam1 soz konusu oldugunda, sllllflayicl bir ~emamn, en yiiksek
cinsine, kendisinden daha yiiksek bir cin~
sin iiyesi ya da tiirii, ba~ka bir suufm alt
s1mfl olmayan, en geni~ kaplamh cinse
summum genus denmektedir. Omegin,
varhk kendi ic;inde canh, cans1z, nesne,
cisirn, bitki, organizma, hayvan, v.b.g.,
smlflar1n1 i~Weren en yiiksek cinstir.
Aym tenninoloji ic;inde, yakm cinse
genus proximum ad1 verilir. Buna gore,
varhk ya da canll cinsi insarun uzak
cinsi iken, hayvan, bir tiir olarak insaru
ve diger hayvan tiirlerini ic;eren dns olarak, onun yakm cinsidir.
ger~ek [Os. fiili, vdki; tng. real; Fr. reel; Al.
real, wirklich]. 1 tdeal, ko~ullu, potansiyel ya da olanakh olana kar~1t olarak,
aktiiel, somut,. olgusal ve zihinden baglmSIZ bir varolu~a sahip olan; 2 kur~
gusal, yanllhc1, gerc;ek olmayan, yapay,
fantazi ya da imgesel olana kar~1t ola~
rak, alg1dan ya da zihinden bag1mSIZ
bir bic;imde varolan, 3 tozsel ya da nesnel bir varolu~a sahip olan, 4 gec;mi~
ya da gelecekte, veya teorik bir yap1m
olarak degil de, ~imdi aktiiel olarak va~
rolan ic;in kullamlan niteleme.
Bu baglamda, dogada, tarumlaruruzdan
bag1ms1Z olarak nesnel bir bic;imde var
ya da verilmi~ olan bir kavnmlar ya da
tiimeller obegine, bir nesnenin sahip oldugu onsuz olunamaz niteliklerin nedenini ortaya koyan yap1ya ger,ek az denir.
ger~eklenme [Ing. confirmation; Fr. confirmation; AI. konfirmation]. Bir hipoteze, ilgili veriler tarafmdan saglanan somut
destek. Tam, mutlak ve kesin bir dogrulama degil de, k1smen dogrulama.
Bilinen her X'in Y oldugu olgusu, tiim
X'lerin Y oldugu hipotezinin dogru olma
olasd1~u giic;lendirir, fakat onu, heniiz
gozlemlenmemi~ olan bir X'in Y olma-

378

ger~jeklik

mas1, ve dolaytslyla d2 sm1rlarunam1~


genellemenin yanh~ olmas1 olanakh oldu~ i9n, kesin sonu~lu olarak do~rula
maz. BWla gore, ger~ekleiUne, ya1mz
gec;mi~ ve ~imdiyi de~il, fakat heniiz
gozlemlenmemi~ olan bir gelece~i de
kapsayan 'Tum ku~lar beyazdu' ruriinden smrlanmanu~ genellemeleri tam ve
kesin sonu~lu bir bi9mde dogrulamak
olanaks1z oldu~ i,.m, bu tiirden Himel
onermelerin, bilimsel yasa, hipotez ve
kavramlarm yalmzca belli olc;iiler i~inde,
k.lsmen do~rulanabilmesi durumunu
ifade eder.
Bu ba~lamda, tiimel onermelerin, bilimsel yasa ve hipotezlerin deney tarafmdan kesin olarak ~iiriitiilemeyece~i
gibi, do~rulanamayaca~m1 da dii~iinen
mantlkt;~ pozitivizm tarafmdan one siiriilen ve s1mrlanmami~ genellemelerin
yalruzca k1smf olarak do~rulanabilec~
~ dile getiren genellemelerin, bilimsel
hipotez ya da teorilerin deney yoluyla
az ya da ~ok ger~eklenebilec~ini, onlardan ~1karsanan sonu~lann dogru olrnas1
durumunda, ger~eklenme oranlanrun
artaca~1ru one siiren anlay1~a ger~ek
lerune ilkesi ad! verilir.
ger~eklik [Os. ayam mrocudat; ing. realitt;;
Fr. r~alite; AI. realitaet]. 1 En genel aruam1
i~inde, d1~ diinyada nesnel bir varolu~a
sahip olan varhk, varolanlann tiimii, varolan ~eylerin biitiinii; bilin~ten, bilen
insan zilminden ba~LmSIZ olarak varo1an her~ey.
2 Daha dar ve ozel bir anlam i9nde,
ger~eklik fiziki evrenin do~rudan ya da
dolayh olarak oJ~iimlenebilir olan yonlenni ifade eder. Bu anlamda ger~eklik
nesnel olup, kamusal ve giivenilir bir
bi~im~e analiz edilebilenle smlrlanmJ~
tlr. 3 Ger~eklik, anlam geni~lemesi yoluyla, aynca, yer~ekimi, do~al aylklanma ve ki_~ilik tiiriinden, manttksal
tiimevamn ya da teorik analiz yoluyla
olu~turabilir yap1mlan da kapsayacak
bi~imde kullamhr. 4 Ve nihayet, ger~ek
lik terimi, bireyin ger~kten varoldu~u
na inand1~ ve ger~ek varhgm aynlmaz

bir
~ii

par~asm1 olu~turdu~unu dii~iindii

Tanr1, ruh ve ideal nesneleri de i-;erecek ~ekilde kullamlmaktad1r.


ger~jekiistuciiliik [Os. mafrokalhakikiye; ing.
surrealism; Fr. surrealisme ]. i:k.i diinya sava~l arasmda ortaya <;1km1~ olan ve normal bilince sunulmu~ s1radan nesnelerin
yapay diinyasmm gerisinde ger~ek bir
diinyarun varoldu~unu savunarak, bu
ger~ek diinyaya ula~maya ~ah~an sanat
hareketi.
Genellikle bilinc;d1~1 otomatizme dayanan teknikleri benimseyerek, yerle~mi~
de~erlerle ba~1m koparan, manhksal,
ahlaki ve toplumsal her tiir kahpla~ma
ve diizene kar~1 ~1kan, riiyamn, i~giidii
niin, arzunun ve ba~kaldmrun iistiin bir
gii~ oldu~nu savunarak, geleneksel de~erleri y1kmaya ya da a~maya ~ah~an
sanat hareketi.
gerek ko~ul [ing. necessary condition; Fr.
condition neussaire]. Yoklu~unda belli
bir olaym ort_aya ~1kamayaca~1 ya da
beUi bir ~eyin varolamayaca~1 ko~ul.
Buna gore, A ko~ulu, olmad1~1 zaman,
B'nin olamayaca~, ortaya ~1kamayaca~1
bir ko~ul ise e~er, bu takdirde A B'nin
gerek ko~uludur. Ba~ka bir deyi~le, varolmadl~l takdirde, belli bir olaym ortaya ~1kamayaca~1 ko~ulu ifade eden
gerek ko~ul teriminin kullarurru, onermeler arasmda varolan manbksal ili~ki
leri de i~erecek ~ekilde geni~letildi~in
de, A gibi bir onermenin do~ulu~unun,
B gibi ba~ka bir onermenin do~rulu~u
nun, B A'y1 i~erdi~ takdirde, gerek ko~ulu oldu~u stsylenebilir.
Buna mukabil, A'mn ancak ve ancak B
ortaya ~1kt1~ zaman ortaya ~1kh~,
B'nin de yine ancak ve ancak A varoldu~u zaman varolaca~I ko~ula gerek. ve
yeter ko~ul denir.
gerektirme [ing. entailment]. Biri di~erin
den tiiretilebilir olan iki onerme arasmda soz konusu olan ili~ki.
gestalt. Diizenli, organize biitiin, form
anlamma gelen Almanca terim. Metafizikte, organizma tiirilnden, diizenli etkinlik i~inde bulunan par~alan olan,

Geulincx, Arnold

fakat pan;alanmn yahn bir toplarrundan daha fazla bir ~ey olup, par~alan
na dogrudan etki edebilen ve par~alan
mn kar~ll1kh etkile~im ve etkinliginin
ustunde ve otesinde tozsel bir varolu~a
sahip bulunan birlikli butun. Metafiziksel olmayan bir anlam i~inde, bir algmn sergiledigi butunluk duygusu.
Bu baglamda, ~evremizin, temel, ayn
ve ba~ka bir ~eye indirgenemez izlenimlerden kurulmak yerine, bile~ensel
par~alanna aynlabilen duzenli bu tunlerden olu~tugunu, bilincimizin de ayru yap1y1 sergiledigini savunan felsefe
anlay1~ma gestalt felsefesi ad1 verilir.
gestalt psikolojisi [ing. gestalt psychology;
Fr. gestal(isme; AI. gestalttheorie]. Almanya'da 1910'lu y1llarda kurulan ve duyumcu ve ~agn~unc1 bir psikoloji anlaYl~ma, tum ya~anm1~ tecrubeleri atomcu bir yakla~1mla, piU'~alar halinde ele
alarak ~ozumleme egilimi sergileyen
~agn~lmCI ve yap1salc1 okullara kar~1
~1k1p, ~agn~1m fikri yerine gestalt ya da
organize, diizenli butun kavrauuru ge~i
ren psikoloji anlay1~1. Par~alarut bii.tunden once varolmad1l?Iu ve niteliklerini
biitiinun yap1smdan aldl~J\1 savunan
psikoloji goru~u.
Gettier problemi [ing. Gettier problem; Fr.
Gettier probleme]. <;agda~ epistemoloji,
ve analitik felsefe gelenegi i~inde, geleneksel bilgi anlay1~mm yetersizligiyle
ilgili olarak E. L. Gettier tarahndan ortaya konan problem.
Buna gore, bilgi konuswtda, klasik anlay~, bilen ozne O'nun, P gibi bir onermeyi bilebilmesi ic;in, u~ ko~ula, Slrasyla do~ruluk, inanma ve inancm hakh
k1hnmas1 ko~ullaruun saglanmasma ihliya~ vard1r. Bunlardan birinci ko~ula,
dogruluk ko~uluna gore, P onermesinin
dogru olmas1 gerekir. Sonra, ozne, onermenin dogruluguna inanacak, yani
. onermenin dile getirdigi deneysel olguyu iQSell~tirecek ve nihayet, u~uncu
olarak inanam temellendirecektir.
i~te Gettier problemi, u~ adunh standart bilgi analizinin bilgi konusunda ye-

379

ter1i ohnadtgmm, bilgiyi mumki.in k.Jian


bu i.i~ ko~ulun (dogruluk, inamna ve
inanc1 hakh k1lma ko~u llannm) gerekli
olsa bile, yeterli olamayacagmm kar~1t
omeklerle gosterilmesinden meydana
gelmektedir.
Geulincx, Arnold. 1625-1669 y1llan arasmda ya~am1~ olup, tokkasyonalizmin
tMalebranche'le birlikte kuruculugunu
yapan unlu Descartes~ ve Frans1z du~unur.

Descartes'm burun bir varhk al;muu


madde ve ruh, beden ve zihin olarak
kesin -;izgilerle ikiye ayumasmdan, birlikli, burunluklu tek bir toz olan insandan, aralarutda ortak hi~bir nokta bulunmayan iki toz \lkarllp, iki toz arasLnda
manbksal baktmdan imkinslZ olan ili~
k.iyi, biraz da yapay bir bi-;imde etkile~imcilikle a~1klamasmdan sonra, Descartes~ filozo1 ar i~n iki altematif soz
konusu olmu~tu: 1 Etkile~im olgusunu
kabul etmek ve daha sonra da, Descartes' bu etkile~imin nas1l ortaya ~1kt1guu
a~1kJama gu~Jugu i~inde barakan teorileri, kozalaks1 bez anlay1~1ru yeniden ele
almak ve 2 Descartes'm dualist bak1~
a~as1n1 benimsemekle birlikte, etkile~imi
yads1mak.
Bunlardan ikind altematifi se~en Geulincx, bu baglamda, her tur faaliyet ya
da ger~ek nedensellikte, eylemi ba~la
tan, eyleme neden olan gii~ ya da oznenin, eylemde bulundugunu ve nas1l eyledigini bilmek zorunda old ugu tezini,
kendisine oncUl yaprru~hr. Ona gore,
i~te bu onculden, maddi bir ~eyin ne
ba~ka bir ~ey, ne de tinsel bir toz uzerinde etkide bulunan, eylem ba~latan
bir gil~ olamayacag1 sonucu c;U<.ar.
<;unku, maddi bir nesne bilin~ten yoksun oldugu i~. eylemde bulundugunu
ve nasll eyledigini bilemez. Buradan tinsel bir toz olarak benim de, ne ba~ka bedenier, ne de kendi benim uzerinde etkide, eylemde bulunamayacagun s~nucu
-;:akar. <;unku, ona gore, ben bu sonu~la
nn nasll meydana geldigini bilmiyorum. Ba~ka bir deyi~le, ben, bedenim-

380

deki

girilmezlik
de~i~me

ve hareketlerin meydana
geli~i s1rasmda, neden ya da aktor degil
de, seyirciyim. Aytu ~ekilde, bilin~ alantm i~inde ortaya ~1kan sonu~larm, yani
duyum ve algdarm bilindndeyim, fakat
bu sonu~lan do~uran, bedenim ya da
berum d1~1mda olan ba~ka bir ~ey de~ildir.

Bununla birlikte, kar~thkh etkile~im


yadstndt~J zaman, iridi veya zihinsel
olaylarm bedendeki hareketler taraftndan, bedendeki de~i~melerin de bilin~
teki algt ve duyumlar taraflndan zamansal olarak izlendi~ini nasd a~tk~
lanz? Geulincx, bunun a-;U<lamastntn,
benim iridi eylemimin bir ara neden,
Tann'n1n benim bedenimde bir de~i~
me meydana getinnesi i9n bir vesile, bir
ara~ olmas1 oldu~nu soyler. Ayn ~e
kilde, bedenimdeki fiziki bir olay,
Tann'run bilincimdeki psi~ik bir olayt
yaratmas1 i~in bir ara neden ya da vesiledir. Geulincx'e gore, beden ve ruh, hi~. biri di~eri uzerinde eylemde bulunamayan, fakat, Tann hareketlerini siirekli
olarak ayarlad1~1 i~in, tam zaman1 gosteren, iki saate benzer.
girilmezlik [ing. inpenetrability ]. Cisimsel
bir varh~1 olan varllklann, maddi nesnelerin temel ve belirleyici ozelliklerinden biri olarak, mekirida bir nesnenin
i~gal etti~i yere ba~ka bir nesnenin gire
memesi, iki ayn nesnenin, mekin i~inde
ayru yerde olamamas1 durumu. Bir nesnenin ba~ka bir nesnenin gozeneklerine
girebilmek ya da bo~luklanna nufuz
edebilmek, onu par~alara aytrabilmekle
birlikte, o nesnenin bulundu~u yerde
olamamas1 hili.
gizemcili~in doAu'u [ing. lrirth of mysticism; Fr. genese du mystidsime]. lnsan zihninin yalntzca maddi ve duyusal varhklan bilebilece~ini, tinsel bir ger~eklik
olarak Tann'n1n bilgisine hi~bir ~ekilde
eri~emeyece~ini savunan bala~ a~tst
run, insan1 fevkindeki irrasyonel bir
bili~ tarzuun ya da gizemciliAin temeline, bu durumu, yani ruhun i~ine dti~tii..
~ti karanhk hilini, i~inde kald1~1 bilgi-

sizlik bulu tun u koymas1.


Buna gore, yalruzca duyusal varhklan
bilecek bir yap1da olan, dahas1 soz ko..
nusu duyusal ve maddi varhldann tumuyle ger~ek olmay1p, yalntzca maddi
olmayan bir ger~ekli~in simge ya da gorunu~leri oldu~unu goren ruh, tam bir
gerilim hili i9nde kahr. Ruhu, tannsal
kayna~1na ~ekimlerken, maddi varhklardan uzakla~tuan bu gerilim ruhta
bir umutsuzlu~un do~u~una yol a~ar,
Tann'run bir karanlJk bulutuyla ~evre
lenmesine neden olur. SOz konusu karanh~ln nedeni ise, do~al olarak Tan..
nnln veya tannsal ozun a~lanh~l ve
sonsuzlu~u, insarun S1n~.rhh~1 ve bilme
gucunun stntrhh~tdtr.
gizemcilik [Os. mezhebi bdtmiyye; in g.
mysticism; Fr. mystidsrne; Al. mystizismus). Yalruzca du~uncede verilmi~ olaru, do~rudan ve araasaz sezgi yoluyla
ger~ek ktlma ~abas, ~deyi~le alai temeli olmayan mu~lak ve belirsiz spekulasyonlar ortaya koyma tavn. Nihai ve
en yijksek ger~ekliAe ili,kin bilginin,
normal duyumsal ya da bili~sel stire~le
rin d1~mda kalan yollarla kazanlld1~1ru
one suren, ~deyi~le, ger~ekli~in do~ast
run nonnal deneysel ya da rasyonel yollarla teaiibe edilemez, anla~uamaz ve
ifade edilemez olduAunu, bundan dolay1
ger~eklikle ilgili kesin bilgi ve nihai' hakikate, deneyim ya da alai yoluyla de~il
de, yalruzca mistik, gizemli bir tecrube
ya da akdd1~1 bir mistik sezgi yoluyla
ula~Ilabilece~ini one suren anlayt~.
Do~ru bilgiye alai, akilyuriitme yoluyla
de~il de, sezgi yoluyla ula~dabilece~ini
savunan goru~.
Tann'dan bir par~a olan ya da kendisinde tannsal bir ate~ ya da k1vtlc1m
i~eren insan ruhunun, uzun bir sure boyunca ~ile ~ektikten ve hazuhk yaphktan sonra, bir, ezelf-ebedi, de~i~mez ve
varolan her~eyin yarahciSI olan tinsel
bir gti~ olarak Tann'yla do~rudan bir
temas i~ine girebilece~ini, mistik bir
birlik hili i~inde Tanrt'ya eri~ebilece~i
ni savunan o~reti.

gizleme

gizemli tecriibe [ing. mystical experience;


Fr. aperience mystique). insarun, Platonun ldealar dunyas1 benzeri daha
yuksek bir ger~ek1ik alaruyla, veya Tann'yla, uzun bir haz1rhk ve -rile ~ekme dOneminin ard1ndan, ~ok kiSa bir sure ic;in,
do~rudan ve araos1z bir temas ie;inde
olma ya da birle~me ya~anbs1. Benin varolan hereyle ozde~l~mesi durwnu.
Gizemli, mistik tecriibe mutlak bir gerA
c;eklik veya Tarut'yla, temapya daya~
nan do~rudan ve araastz bir temas ya
da birl~me olabilece~i gibi, Tannntn,
nustik tecriibeyi ya~ayan insarun varbgtna bir bi.itiin olarak niifuz etmesi duygusundan da olu~abilir. Bununla birlikte, gizemli tecriibenin en onemli ozelli~i,
onun ki~iye ozel, ya~anan, fakat anlablamayan, yo~un ve biricik olan bir tecriibe olmas1d1T. Mistik tecriibe, onu ya~a
yan ki~iyi aydmlatan, ona kurtulu~unu
sa~layan, ki~inin tiimiiyle pasif oldu ..
~u, ki~inin ba~1na her an her yerde gelebilecek, onun de~erlerini, ya~anhs1n1,
biitiin bir bak1~ tarz1n1 de~i~tirecek bir
tecriibedir.
K1smi ya da m utlak bir l~me ~ekl in de
ger~ekle~en iki ayn mistik tecriibeden
soz edilebilir. M utlak bir bir le~me soz
konusu olduAunda, insan ruhu mutlak
ve yuksek bir ger~eklilde, varolan her~eyle ya da Tannyla birle~ir ve tam
olarak ozde~le~ir; burada, benle benolmayan, kul ile Tann ayanm1 ortadan
kalkar. Buna kar~1n, k.Jsmi birle~mede,
1nistik tecriibeyi ya~ayan ki~i, varolan
her:;;eyle ya da Tann'yla do~rudan ve
aracs1z bir temas i~inde olur, onunla
ancak k1smen birle~ir ki, burada ozne
nesne, ben ben-olmayan, kulTann aynmlan varolmaya devam eder.
gizemsizle~tirme [lng. denzythologi2e; Fr.
dbnythologiser]. 1 Genel olarak, din ya
da siyasi bir o~retiyi, tarihsel bir gonl~ii, bir di~iplini i~erdi~i mistik ogelerden annd1rarak, yeni ba~tan yorumla..
rna. Bu tiir bir gizemsizle~tirmeye en i yi
omek 19. yuzyd Alman dii~iiniirii L.
tFeuerbach'1n Tann kavram1na veya
dine, ve, ona gore, felsefenin yanb~ bir

y~nhl

381

bic;imde dinle yapt1~1 ittifaktn eseri


olan spekiilatif tidealizme uygulad1~1
gizemsizle~tirmedir. Tann"n1n ger~ekte
varobnad1~1n1, tannsa] varh~1n bireysel insan1n SlniThhklanndan anndudan
nesnelle~tirilmi~ insan do~as1 oldu~u
nu soyleyen Feuerbach, insarun yabancla~ml~ yetilerini kendine yeniden tam
olarak yaln1zca Tanra kavram1n1n gizemsizle~tirilrnesi suretiyle mal edebilece~ine, onun ihtiya~lanrun ger~ek bir
tatminine sadece dinin ger~ek oziinii ortaya koyacak bir. gizemsizle~tinne yoluyla kavu~abilece~ini soylemi~tir.
Soz konusu anlam1 i~inde gizemsizl~
tirme, tNietzsche ve postmodemistlerin
soykiitii~ii yontemi ba~lammda da ortaya ~1kar. Felsefeyi ele~tirel bir faaliyet
olarak de~erlendiren postmodemistler,
nitekim, Nietzschenin izini siirerek, ta
bulan y1kar, modem oznellik teorisinin
olu~turdu~u gizem bulutlann1 da~1hr.
Ome~in, felsefenin en olumlu an1nda
ele~tiri oldu~unu one siiren tDeleuze,
on un gizemi bozma yoniinde bir te:;;ebbiisten ba~ka bir ~ey olmadl~lnl soylemittir.
2 Gizemsi:zl~tirme ikind ve daha ozel
olarak da, Protestan teologu Rudolph
Bultmann (1884-1976) tarafmdan benim..
senmi~ olan, Kitab1 Mukaddesin ihtiva
etti~i mitolojik unsurlardan anndlnlarak yorumlarunas1 yontemini tanJmlar.
Soylence ya da mitosu 'a~kmh~1n insan
hayabna giri~i' olarak yorumlayan ve
imanm oziiniin gelenek-;el dogmarun
rasyonel olarak oziimsenebilir olmayan
unsurlarJndan tiimiiyle ba~uns1z oldu~unu one siiren Bultmann, mitolojinin
dolayunslZ bildirimlerin yeten;iz kald1~1
donemlerde bir anlatun tekni~i olarak
kullanlld1~1nl, dolayisiyla insana dii~en
gorevin nutolojik soylemler i~erisinde
vurgulanmaya ~ah~1lan mesajlann ortaya ~kanlmasl oldu~tnu saylemi~tir.
gizleme yanh~1 [lng. phallacy of red herring]. Bir argiiman, kan1tlama ya da
teze ili~kin ele~tiriyi, dikkatleri ba~ka
bir konuya ~evirerek goz ard1 etmekten
olu~an gayn fennel yanh~ tiirii.

382

gnoseoloji

gnoseoloji (Os. mepltas1 mlirifei; lng. gnoseolOglj; Fr. gnoseologie; Al. gnoseologie]. Bilgiyi, ins an v arh~trun bili~el fa ali yetlerini, genel olarak konu alan disiplin.
Antik Yunanlda, epistemoloji terimiyle
e~ anlamh bir bic;imde kullarulan gn~
loii terimi, bilginin kayna~1, stn1rlan, do..
~as1 ve gec;erlili~iyle iJgili olan ve ozel bi..
limlerin kabullerini, temel kavramlaruu
ve yontemlerini konu alan metodolojiden
farklllLk g6steren bilgi teorisini tarumlar.
gnosis. Antik Yunan'da, genel olarak bilgi
anlamma gelen, fakat Milattan sonra bi..
linci ve ikind yuzydda, belli bir mezhep
ya da tarikatta oldukc;a ileri bir duzeye
gelmi~ sec;kin m uminlerin onemli dini
ve felsefi do~rulara ili~ldn bahni bilgisi ..
ni gosteren terim.
gnostisizm [ing. gnostisicism; Fr. gnosticis ..
me; AI. gnosisticisrnu.s]. Bir din ~er~evesi
i~inde, ozellikle de Hristiyanhkta ortaya
~kan ve inan~ yerine bilgiyi (gnosis) gec;iren o~reti lnan~ yerine ge~irdi~ bilgide, ara~hrmaya dayah bir bilgelik yerine, hakikate yonelik dolay1ms1z bir
gorliyle ~ekillenen bir bilgeli~in savunucusu olan, Tann'n1n, ki~iye Tann'yla
birle~me ve Tanr1'n1n do~as1n1, ozunu
kavra1na olana~1 veren gizetnli bir aydJnlanmanm sonucu olarak, tam anJamyla bilinebilece~ini savunan, ve dolaysyla Kilise'den aynlarak ki~isel ve
gizemli bir bilgiyi resmi dinin dogmalanndan ustun sayan anlay1~.
Hristiyanhkta, sapk.ln bir o~reti olarak
ortaya c;1kan gnostisizm, Hristiyan inan ..
c1yla ilgili o~eleri, Yunan felsefesinin teolojiyle ilgili goru~lerini ve Do~u'dan
gelen unsurlarla birle~tirerek, bir Tann,
yaradlll~ ve kotuluk o~retisi geli~tir ..
mi~tir. T1pk1 Mani~eizmde oldu~u gibi,
bir ucu Tann'da, di~er ucu maddede
olan ikici bir goru~un savunucusu olan
Cnostisizm, ikisi arasmdaki bo~lu~u bir
dizi turumle veya Tann'yla madde arasmda yer alan ara varhklarla kapatmaya
~ah~nu~tu. Gnostisizmde, turum sure ..
cini, Tannya kurtulu~ yoluyla donu~
tamamlar. Kurh.Jlu~u sa~layan en 0nemli ~y ise, t;ileciliktir.

gnostikler [Yun. gnostikoi; Os. irfaniyyun;


tng. Gnostics; Fr. Gnostiques; Al. Gnostiker). Hristiyanb~tn ilk donemJerinde soz
konusu olan, ve ozu itibariyle, kad1n ve
erkeklerin kendilerinde tannsal bir ktvu ..
cun ta~Jdiklarinl, fakat kaderin, do~um
ve olumun hukum surdu~u bir dunyaya
du~mu~ olduklann1, insanlardaki bu ktvJJcunn ezoterik bir bilgi sayesinde yeniden canlandinlaca~lJU ve boylelikJe de
insarun Tannlya yeniden ula~aca~tru sa..
vunan tarikatlann uyelerine verilen ad.
Buna gore, Hristiyan o~retiyi, esld
Do~u dinleriyle tYeni-Platonculuk ve
tPhytagorasc;Iltkla kayna~ttran felsefidini okulun uyelerine Gnostikler adt veril~tir. Gnostikler, turumu on plana ~~
karttp, dunya ile Tann aras1nda mutlak
bir ikilik kurarken, maddeyi ve insan be
denini kotulerler. Dolayts1yla, ahlak alanJnda, ya a~1n bir c;ileciU~i ya da tam bir
ahlaks1zh~ savunurlar.
gnothi seauton. 'Kendini bil!' anlanuna
gelen Yunanca soz.
Delphoi tap1naAutda yazth olan bu
sozu, tSokrates ahlik anla}'1~uun temeline yerle~tinni~tir. Bir yandan, tam bir ol~uluJu~ savW\an Sokrates, bu ~er~ve
i~inde ki~inin ahlaki bak.lmdan geli~ebil
mesi ve kendisini ger~ekletirmesi i9n,
once kendisini tarumast, kendisine kar~l
durust ohnast gerekti~ini belirtmi~ ve
bu tur bir bilgiyi, ~i.nin kendisine, dunyaya, toplum ve de~erlere yonelik bilgeli~inin temeline yerle~tirmi~tir.
Gorgias. M. 0. 5. yuzyllda ya~amt~ olan
onemli Sofist du~unur. Yokluk Dstune ve
Helen' e Ovga adh eserlerin sahibi olan
Gorgias, kendisini bir gorecilikle strurlamayarak, ger~ek bir hi~~ili~in savW\ucus u olm u~tur.
Hi-;bir de~erin varolmad1~uu, insanlara ikna yoluyla her~eyin kabul ettirilebileceAiJU, zira insanlann bilgiden yoksun
olduklariJ\1 soyleyen Gorgias, ikna sanalana, sozun terbiye edilip geli~tirilmesi
ne buyuk bir on em vermi~tir. Ona gore,
ikna sanah, konu~ma, inan~ ve du~un
ceyle ilgili olan tum di~er sanatlann
kendisine dayand1~1 temel sanattu. In-

gorecilik

sanlar bilgisiz olduklan i~in, Gorgias, aldanmayJa do~ruluk arastnda buyuk bir
fark olmada~tnt belirtmi~tir. Olmadt~l
i~in de, ona gore, do~ru s6z ya da akllyuriitmeyle yanh~ soz ya da akllyuri.itme aras1nda de~il, fakat yalnJzca ba~a~
nh, doyurucu, ikna edici akllyi.irutme
ve tarta~mayla k1s1r soz ve tarh~ana atasanda aytnm yapabiliriz. Logosun, sozi.in
buyi.ik bir gur.u oldu~unu one suren
Gorgias, bir yandan da sozi.in bu gi.ici.inun, aydtnlatan ve bilgi veren bir gu~
olmaytp, dalgalanduan ve etkileyen bir
gu~ oldu~unu soylemi~tir.

goniil. Tasavvufta, tinsel de~erlerin bulundu~u yere, Tann'run, ge~ici varhklann etkilerinden st ynlmt~, ge~ici a~klar
dan uzakla~arak ger~ek a~ka eri~mi~
kilnselere gorUndi.i~i.i makama, gen;ek
sevgilinin kendisine yur~ edindi~i sonsuzluk ulkesine verilen ad.
gorecilik [tng. relativism; Fr. relativisme;
AI. relativismus]. Ki~iden ki~iye de~i~
meyen nesnel bir hakikat, herkes i~in
get;erli olan mutlak do~lar buluruna
da~tnJ, hakikatin ya da do~rulann bi
reylere, ~a~lara ve toplumlara goreli oldu~unu savunan anlaya~; ki~iden ki~i
ye, ~a~dan ~a~a, toplumdan topluma
de~i~meyen birtak1m do~rular, evren~
sel hakikatler bulundu~unu reddeden
tav1r. Mutlak veya de~i~mez ya da ev
rensel standart ya da ol(jiitlerin bulunmada~Inl one si.iren yakla~1m; bir teori
nin, kendisinin da~Jnda ve kendisinden
bag1mS1Z olan do~ruluk ol(ji.itleri sa~la~
yamamasa durumu.
Bir kimsenin gorii~i.ini.in ba~ka bir
k.imsenin gori.i~i.i kadar iyi ya da do~ru
oldu~unu one si.iren gorecilik. bireyler
aras1ndaki farkhhklarla ilgili bir ogreti
oldugu zaman, 1 bireyci gorecilik; toplumlar arasandaki farklahk1arla ilgili bir
ogreti oldugu zaman, 2 sosyal gorecilik
ad1n1 ahr. Bununla birlikte, biri ahlaki,
di~eri de epislemolojik olmak i.izere, te
melde iki ayn gorecilik tiiri.i vardu.
Bunlardan evrensel olarak ge(jerli ahlaki
ilkeler bulunmada~Jna, ti.im ahlaki ilkelerin ki.ilti.irlere ve bireysel tercihlere gO6

383

reli oldu~unu one suren rolativizm turi.ine 3 a/zl8ki gorecilik ada verilir. Ahlaki
gorecili~in bir ttiru, tum ahlak ilkeleri
nin bir ki.iltur ya da toplumun uzla~m
lan ba~lamanda ge~erlilik kazandt~tnl
one suren 3-a) uzla~mrctlrkttr. Buna kar~ln, ahlaki gorecili~in bir di~er versiyonu olan 3-b) oznelcilik, ahlaki bir ilkenin
ge(jerlili~ini belirleyen ~eyin bireysel
tercihler oldu~unu savunur.
Soz konusu ahlaki gorecilik, s1rastyla
I ahlaken do~ru ve yanh~ oldu~u dti
~unulen ~eyin toplumdan topluma de~i~ti~ini ve dolaytstyla, tum toplutn!ar
taraflndan kabul edilen tek bir ahlaki
ilke bulunmadt~ana dile getiren ~e~itli
lik tezine ve II rum ahlald ilkelerin ge~erliliklerini gordukleri ki.iltiirel kabulden aldaklanna dile getiren bagunlrhk
tezine dayantr.
4 Epistemolojik ya da bili~sel gorecilik
ise, evrensel bilgi ya da hakik at ol(ji.itleri olmada~uu, do~ru olan ya da kabul
edilenin yerel ki.ilti.irlere, tarihsel veya
sosyo-politik ilgilere i-;sel ve dolayJsly
Ia goreli olan ol(ji.itlerin bir fonksiyonu
oldugunu iddia eder. Ba~ka bir deyi~
le, epistemolojik gorecilik bilim felsefesinde, bir teori ya da em pirik inan(jlar
ki.imesinin di~erinden daha iyi ya da
dogru oldugu yargtsana varma imkan1
verecek, evrensel ge(jerliligi olan bilim
sel bir metodolojinin olmad1~aru one
surer.
Niteldm, tKuhn ve tFeyerabend gibi
goreciler, bilimsel teorilerin birbirleriyle
mukayese edilemez olduklann1 savunurlar. Soz konusu filozoflardan Kuhn,
The Structure of Scient~fic Revolutions [Bi~
limsel Devrimlerin Yapsa) adh eserinde, bilimsel di.i~i.incenin her zaman, tarh~manln terimlerini tanmlada~l i(jin,
hakh kdanamayan, temellendirilemeyen teorik bir paradigmarun benimsen
mesini i~erdi~ni s6yler. Bir teoriden di~erine do~ru olan de~i~menin, . ozi.i
itibariyle rasyonel olmayan bir de~i~
me oldu~unu one si.iren Kuhn, bilimsel
paradigmalann birinden di~erine ge~i
~in, a(jtklanabilmekle birlikte, metodo-

384

goreli

lojik yonden hakh k.Jhmp temellendirilemeyece~ini savunur.


goreli [Yunanca pros ti; Os. iZJlji; ing. relative; Fr. relatif; AI. relativ, bezuglidz]. Bir ili~
ki i-;inde varolan, ba~ka ~eylere ba~h
olan, sadece bir ba~mh sayesinde varolabilen ~eyler i-;in kullarulan s1fat. BWlunla
birlikte, varolan her~eyin ili~kileri, birtakim ba~mhlar sayesinde varoldu~u
dikkate ahmrsa, bunun biricik istisnas1,
ko~ullu olmayan, ba~ka her~eyden ba~JmSIZ olarak varolan, ba~ka hi-;bir
~eyle ili~ki i-;inde bulunmayan mutlak
varhk olarak Tann'du.
Goreli teriminin 'varolu~lan ba~ka ~ey
lere ba~h ya da ba~ka ~eylerle ilgili olan
~eyler' it;in kullamld1~ml soyleyen Aristoteles'e gore, ome~in 'en buyuk, ba~ka
~eylerden daha buyuk oldu~u i-;in, var<r
lu~u bir ba~ka ~ey hakkmda soylenene
dayanan bir ~ydir'. Modem felsefenin
kurucusu Descartes ve panteizmi Dcscartes'm toz tammmdan ~kan tSpinoza
ise, kendi kavramlarmda ba~ka kavramlan ihtiva eden ~eylerin goreli olduklanru one sunnu~lerdir.
gorunmez el [tng. invisible hand; Fr. main
invisible]. Adam Smith'in The Wealth of
Nations [Uluslann Zenginli~i) adh kitabmdan -;1kan ve bireylerin iktisadi hayatta ekonomik kazan-; amac1yla kendi
-;1karlan i-;in mucadele verirken, eylemlerinin bir gu-; sayesinde, toplumun
genel -;1karma, refaluna bulunacak ~e
kilde ger-;ekle~ti~i ve geli~ti~i olgusuna gonderimde bulunan deyim.
Buna gore, toplumu meydana getiren
bireylerin iktisadi eylemleri, onJar salt
kendi ki~isel -;lkarlarlm du~undukleri
zaman dahi, devletin engellemesi ve
mudahalesiyle kar~Jla~J(madl~l sure
ce, toplumun yaranna, genelin refah ve
zenginli~i i-;in -;ah~u.
gorunu~ [Os. zahir; Al. appearmce; Fr. apparence; Al. schein]. Goriilen ~y ya da kendisini bilince do~rudan ve araasJz bir bi-;imde sunan duyu i-;erigi. Ger-;eklikte,
d1~ dunyada varolan nesnenin farkh
nesnel ko~ullara gore de~i~mekle birlikte, yine nesnel olan de~i~ik goriinu~leri.

Ll.san zihninden ya da ozneden ba~Jm


SlZ olarak varolan nesnenin ko~ullara
gore de~i~en algdanabilirli~i. Nesnenin
tumuyle perspektif yasalanna gore belirlenen ~ekli. Goruntu anlammda, ger-;ekli~in, tasanmlar, ideler, duyu-deney-leri
ve alg1 i-;erikJerinden olu~an, zihindeki
yansiSI. Ger-;ekligin, algllayan oznenin
durumuna, it;inde bulundu~u ko~ullara
gore, kayna~m1 zihinde daha iyi ya da
daha kohi ifade edebilen yansiSI. Kendisinden 'ilkb~l ger-;ekli~e az ya da -;ok
benzedi~i du~uniilen duyu i-;eri~i.
goriinu~-ger-;eklik aynama [tng. distinction between appearence and reality; Fr. distinction entre l'apparence et realite]. ~yle
rin, tilin ili~kilerinden ba~ImSIZ olarak,
kendilerinde ve kendi ba~larma sergiledikleri varhk tarz1 (ger-;eklik) ile bilen,
algdayan ya da gozlemleyen ozneye gorunme tarz1 arasmda yap1lan ayrun.
Aymm, gorunu~lerine ili~kin bilgimizden ba~lmSIZ olarak varolan baz1
~eyler (belli bir ger-;eklik) bulundu~u
du~uncesiyle, bu ~eylerin kendilerinde
ne oldu~unu (ger-;ekli~in bizzat kendisini) hi-;bir zaman bilemeyece~imiz veya ancak akll yoluyla kavrayabilece~i
miz ya da ~eylerin kendileri hakkmda
(ger-;ekli~in kendisiyle ilgili olarak) yalmzca pek az bir ~ey bilebilece~imiz goru~unden olu~ur.

Salt felsefe ya da metafizi~e ozgii bir


aymm olmay1p, bilim tarahndan da kullarulan gorunu~-ger-;eklik aymmmda, filozoflar taraf1 ndan her~yden once, goriinu~un aldahc1, yamlbo oldu~u yerde,
ger-;ekli~in asll, hakikf oldu~u savunulmu~tur. tkinci olarak, ger-;ekJik, filozoflara gore, gorUnu~lerin turetilmi~ olduklan, ba~ka bir ~eye bulundukJan yerde,
temeldir, kendi kendisine ba~h olup,
kendi kendisine yetendir. 09fficti olarak
gorunu~lerin, kendi ba~lanna ahmp,
kendi i-;inde de~erlendirildiklerinde anlamdan yoksun ve butunuyle aldabc1 olduklan yerde, ger-;eklik tumuyle anJa~I
hr olma ve gorunu~lere anlam venne
ozelli~i ta~u.

gosterge

Ayunn1n tarihi felsefenin tarihi kadar


eski ohnakla, ay1r1m en azmdan antik
Yunan filozoflan tParmenides ve tHe
rakleitos'a kadar geri gitmekle birlikte,
onunla ilgili en sa~lam kari1tlardan biri
si, modem felsefenin kuruc:usu tOes
cartes'1n balmumu kanJhd1r. Descartes'a
gore, balmu1nunWl ~ekli, rengi, hacmi
ve kokusu, yani duyu yoluyla algllanabilir alan nitelikleri vard1r. Bununla birlikte, mumu ate~e yakla~t1rd1~1mlz
zaman, onun her yonden de~i~ti~ini,
mumun, tum bu de~i~melere kar~1n,
yine de var olmaya devam etti~ini goru
ruz.
Descartes, buradan hareketle, duyusal
niteliklerin varolanlann do~asnm bir
par~as1 olmad1klann1, ancak yaln1zca
goriinu~ kategorisini olu~turduklar1n1
soyler. Duyusal nitelikler I tozun aynl
toz olarak kabp, kendileri bakmundan
de~i~ti~i ozsel olmayan ozellikler, ya
da arazlard1r. Fiziki nesnelerin ozu, yani
goriinu~un gerisindeki ger~eklik ise,
mekanda yer kaplamadtr. Ba~ka bir deyi~le, maddi toz ozu itibariyle yer kaplar v~ onun yay1hmlan ~qitli de~i~ik
lil<Jer sergiler. Bu, yer kaplamarun fizild
ger~ekli~i meydana getirdi~i anlam1na
gelir ve geometri bilimi de bu sonucu
do~rular.

Descartes'1n S.Oz konusu argumaru,


tLocke'un birincil ve ikincil nitelikler arasmdaki ay1nm1yla goriinii~le ger~eklik
arasa.ndaki aytnml ortaya koyan ba~ka
akllct yakla~1mlar i-;in temel olu~tur
mu~hlr. Rasyonalist, alg~n1n gorelili~ini,
de~i~kenli~ini ve tutars1Zh~1ru gosteren
kan1tlar kullanarak, ger~ekli~e yalruzca
aklm eri~ebilecegini g6sterir. Nitekim
tLeibniz, ayru ~er~ve it;inde, monadlar
dan meydana gelen ger~k dunyarun,
zaman ve mekan i9nde olmadlgDll, goz
lemledi~ turden nedensel ili~kiler
sergilemedi~ini ortaya koymu~tur. Ona
gore, goriinu~, yani zaman ve mekan
i-;inde yer alan gozle goriiniir dunya,
monadlardan olu~n ger~ek dunyayla,
yani gorunu~un gerisindeki ger~eklikle
a9kJanabilir.

Gorunu~-gen;eklik

385

ay1run1, Marksis t
felsefede, kapitalist toplumun goriinu
~unun gerisindeki, bu gorunu~un teme
linde bulunan gerc;ekli~e ula~man1n
yontemi olarak kullandm1~tlr. Bu yonte
me gore, goriinu~ ger~ekli~i gizlemekte
olup, gizledi~i o gen;eklik tarafmdan
ac;Lklarur. Bununla birlikte, gorunu~, bir.;ok bakundan tatmin ve i.kna edici oldu~u i~in, bir anlamda ger~ektir de.
gosteren [ing. sign~~er; Fr. signifiant; AI.
signifikant]. Gosterilenle birlikte bir gosterge meydana getiren ses ya da sesler
butunu, gostergenin maddi boyuhmu
olu~turan imge. Hep maddi bir varbk,
yani duyu-organlanyla alg1Janabilir bir
~ey alan gosteren unlu dilbilimci Saussure'tin ifadesiyle, sadece sure i9nde
ger~ekle~ti~i, ozelliklerini sureden aldl~~ v.e yayll1m gosterdi~i i~, ~izgiseldir.
gostererek yap1lan tan1m [tng. ostensive
defition; Fr. definition ostensi'De]. Herhangi bir kavram ya d a terimi, onun alglla
nabilir bir ome~ini gostererek tarumla
yan tan1m turii.
Buna gore, alg.sal kokenli temel kavramlan dilsel yoldan tan.unlamak kolay
ya da olanakl1 olmad1~1 i~in, bir rengi,
ome~in sanyl obur renklerden ayuarak
tan1mlayabilme, san renkli bir ~eyi gostermeyi gerektirir. Soz konusu tanJm
turii, tam dilsel de~il de, yan-dilsel
alan bir tarum turu olarak ortaya ~1kar.
goslerge [ing. sign; Fr. signe; Alm. zeichen ]. 1 Genel olarak, kendi d1~1ndaki bir
~eyi gosteren, kendisinden ba~1ms1z bir
ger~kli~i yans1tan her tOr varhk, nesne,
olay, olgu. Bir faaliyeti, bir olu~um ya
da anlanu onu anJayan birine g6steren,
bir ba~1nhn1n yerine duran ~ey.
Buna gore, bir gosterge hpk1 klrmlZI
renginin, trafik dilinde 'dur' anlamma
gelmesi gibi, be IIi bir ~yi gosterecek,
belli bir anlarru ifade edecek ekilde d u
zenlendigi ya da ayarland1~1 z.aman,
buna uz~unsal g05terge ad1 verilir. Ba~ka
bir deyi~le, bir g6sterge insanlarm ayn
anlam, du~unce ya da nesneyi g6stennek
iizere, ba~ka bir i~areti kullanabilme olana~lna sahip olmalan anlam1nda uzla-

386

gosterilen

~nnsaldu.

Gostergeyle, g05terge tarafmdan gosterilen, i~aretin yeiine durdugu


~ey aras1ndaki ili~kinin, insan taraflndan
uzla~1ma dayah olarak kuruhnu~ yapay
bir ili~ki ol.tnaytp, (bulutlann yagmurun,
du1naiun yanguun, viirud ate~inin de
hastahg1n e1naresi ohnas1 gibi) gozlemlenebi1en do~al ya da nedensel bir diizen.i
ortaya koyan bir tasvir olmas1 durumunda, soz konusu i~arete dogal gostcrge ad1
verilir.
Ote yandan, bir gosterge gosterdigi
~eye benziyorsa, gosterdigi ~eyle a~1k
bir benzerlik sergiliyorsa, bu gostergeye temsili gosterge, buna kar~u1, anlatnl,
gostergeyi kullananln ozelliklerine ve
gostergenin kullandd1g1 baglama gore~
li, bagh olan gostergeye ise, durumsal
gosterge ad1 verilir.
2 Daha ozel olarak da, dilsel bir gosterenle gosterilenin birle~iminden dogan
biriln. Dili bir gostergeler sistemi olarak
dii~iind utumuzde, anlamln temel biri
mi olan ~ey, im, i~aret.
Gosterge terimi zorunlulukla bir baginhyl giindeme getirdigi i~n, dilsel gaster
genin 1nahiyeti en iyi, onu emare ya da
dogal gostergeden ve sembolden ayirmak, onun k~ndisini meydana getiren
bag1nhn1n ozgiillugunii ortaya koymak
suretiyle a~1klanabilir. Buna gore, dilsel
gosterge, ornegin yagmurun emaresi
olan bulut veya ate~i gosteren duman
olarak dogal gostergeden v~ya bar1~1n
simgesi olan giivercin olarak sembolden
farkhhk gosterir, ~tinkii dogal gostergenin i~leyi~i ard1~1kllk, semboltin i~leyi
~i de benzerlik bagintlsina dayan1rken,
dilsel gostergeyi meydana getiren bagmh
uzla~Imsald1r. Kullarum1 bir bildiri~im
amaana bagh olan gestergeyi, isvi~reli
iinlii dilbilimci Ferdinand de tSaussure,
birbirinden ayn.lmas1 imkanslZ olan iki
ytizti, bir i~itsel i.Jnge (gosteren) ve bir
kavram (gosterilen) ihtiva eden bir ~y
olarak tarumlar. Yine dilsel gaster~, dil
sisteminin diger gestergeleriyle olan
ili~kilerinden bag1msz olarak ele ahnamaz; bu anlamda gosterge, diger gestergelerin olmad1g1 ~eydir.

~osterilen [ing. signr:~ed; Fr. sign~(re; AI.


~g1~fikat ).

Gosterenle birlikte, gostergeyi olu~turan i~erik; gostergenin maddi


degil de, kavran1sal boyutu; gostereni
anlama ya da yorumlama faaliyetinde
kullan1lan kavram, gostergenin gonderimde bulundugu zihinsel i~erik.
Goltingen Okulu [ing. Gottingeu School;
t.cole de Gottingen). tKant'1n felsefesinden yola ~1kan Leonard Nelson tarahndan kurulan Yeni-Kant~I felsefe okulu.
Deneyi.Jnin, tecriibenin tetneJ ilkelerini
ke~fehneye c;ah~an Nelson, tpsikolojizmden ve tku~kuculuktan ka~nlabil
mek i~in, psikolojik i~ebak1~ yonte1nini
kullaimu~ ve bu ilkelerin, psikolojik
degil de, Kantc;1 anla1nda metafizik.sel ilke1er oldugunu one siinnii~tiir.
gozden ge~irici metafizil< [ing. revisionanJ
metaphysics; AI. n1etaphysique rtvisioriste].
c;agda~ ingiliz manhk9s1 P. F. Straw
son'un, Descartes, Leibniz ve Berkeley
gibi filozoflarm eserlerinde omeklendiRine inand1~ metafizik tllriine verdigi ad.
Bu tur bir metafizik, ona gore, dunya
ile ilgili dii~tincelerimizin akttiel yaplsuu tasvir etmenin otesine ge~meyen
tbetimleyici metafizikten fazla olarak,
daha iyi bir yap1 ortaya koymaya ~ah
~an bir m~tafizik tiiriidtir.
gozlem [Os. mu~ahade, rasat; ing. observation; Fr. observation; AI. beobachtung]. Nesneleri ve olaylan, onlann niteliklerini ve
somut ili~kilerini saptama, kendi zihinsel deneyimlerimizin, i~ ya~antalanm1
z1n dogrudan bir bi~imde bilincinde
olma edimi, olgu top lama i~lemi Bilimde, doga ko~ullanna mtidahalenin soz
konusu oldugu deneyden once gelen
evre i~in kullarulan terim.
GOzlemde, iki ogeyi, yani alg1 verileriy
le, yorumlama faaliyetini birbirinden
ay1rt etmek gerekir. Yorumlamay1 belir
leyen temel ko~ullar ise, ge.;tni~ ya~an
hm1z1 olu~turan kavramlar, bak1~ a~da
n, inan~lar, bilgi ve varsayunlard1r.
Bundan dolaya, kavramsal dti~tinceden,
oznel ogelerden tiimtiyle annau~, yalruzca duyu verilerini kapsayan yahn bir
gozle1nden soz ebnek olduk~a gii~tiir.

Gramsci, Antonio

9u -;err;eve i-;inde, gozlemin bilimsel


de~erini belirleyen iki temel ol-;ut, guvenilirlik ve ge-;erliliktir. Buna gore,
gozlemde en onemli noktalarm ba~m
da, gozlemcinin olgulara yak.la~1rken
birtakun ki~isel saplanh, gizli ya da
iistii ortuk, onyargl ya da inan-;lann etkisinde kalmamas1d1r. Guvenilirli~in
ba~ka bir ol-;utti de, gozlemin tekrarlanabilir olmas1 ve tekrarland1~1 zaman,
tutarh kalmas1dtr. Buna gore, guvenilir
bir gozlem a~a~1 yukan aym ko~ullar
altmda daima aym sonu-;lar1 veren bir
gozlemdir. Gozlemin guvcnilirli~ini belirleyen ba~ka bir ol~t ise, gozlemin
fazla hata pay1 i-;ermemesidir.
Buna kar~m gozlemin ge-;erlili~i, gozlemin belli bir amaca yonelik olmas1yla,
bir sorunun yarutlarunasma, bir preblemin -;oztimtine ya da bir hipotezin test
edilmesine hizmet etmesi olgusuyla belirlenir. Geli~iguzel yap1lan, belli bir
amaca yonelik olmayan gozlemler, guvenilir olsalar bile, ge-;erli olmaktan
uzak olan gozlemlerdir.
Ote yandan, fenomenlerin, gozlemci tarafmdan denetlenemeyen, kontrol otesi
ko~ullarda ger-;ekl~tirilen gozlemi pplak gi:izlem olarak bilinir. Buna ka11m, fenomenler, ara~b.rmaarun denetleyebildi~i ya da mudahale edebildi~ ko~ullarda
gozlemlendi~i zaman, bw1a gozlem de~il
de, deney ad1 verilir. <::1plak gozlem, teleskop, mikroskop ttiriinden bilimsel ara-;lann kullarulmasa, gozlem i.;in uygun yer
ve zamamn ~esi suretiyle geli~tirile
bilir; bununla birlikte, kullam.lan hi-;bir
bilimsel ara-;, ara~brLian fenomenin gozlemi ir;in r;ekilen zahmetler, gozlemlenen
fenomen ve fenomenin ortaya 9k.J~ kcr
~ullan akttiel olarak etkilenmedigi, de~i~tirilmedi~i ve kontrol edilmedi~i stirece, gozlemi temel karakter itibariyle
deney haline getiremez.
Bu ba~lamda, dunyarun durumuyla,
dunyadaki olay, olgu ve fenomenlerle ilgili olan, onyargJSIZ bir gozlemcinin d~
rudan do~ruya duyu-organlaruu kuUanmasyla elde edilen, ve do~rulanabilen

s1rurlamnami~

387

genellemeler, ttimel onermeler ir;in temel olu~turan onermelere


gozlem onermeleri ad1 verilir.
gozlemleyici sozcelem [lng. constative utterance; Fr. ~nonce constatif]. Onlti -;a~da~
dil filozofu ]. t Austin'e gore, bir ~ey durumu'nu betimleyen, olgular tizerine bir
bili~i veya mahlmahn dile getirilmesi
olan sozcelem ya da soylenimler. Bunlar
do~ruluk de~eri alan, yani do~ru ya da
yanh~ de~eri alan sozcelemlerdir.
gozlemsizlik yanh~J [ing. phallacy of insufficient observation; Fr. erTeur de I' observation insuffisante]. Ara~tmlan konuyla
do~rudan ilgisi bulunan, ve ara~tnma
run sonucunu do~dan etkileyecek
olan bir olguyu gonnemekten ya da hesaba kahnamaktan oluC!n onemli bir
formel olmayan yanh~ ttiru.
Gramsci, Antonio. 1891-1937 ydlan arasmda ya~am111 olan tinlti italyan dti~ti
niir. Temel eserleri: il Milterialismo storico
e Ia Filosofia di Brnedetto Croce [Tarihsel
Maddecilik ve Bendetto Croce'nin Felsefesi], Gli intellettuali e l'OrganiZZJZzione
della Cullura [Entellekttieller ve Kulttiriin OrganizasyonuL Note sui Machiavelli, solla politica e solla stato modmzo [Machiavelli, Politika ve Modem Devlet
Ozerine Deneme] ve hapishanede kaleme alm1~ oldu~u Quademi del Carcere
[Hapishane Defterleri].
Bab Marsizmi gelene~i i-;inde yer alan
Gramsci, Marksizmi bir siyaset ya da
praksis felsefesi olarak yeni ba~tan in~a
ebne -;abas1 i-;inde olmu~tur. 0, bu ba~
lamda, Marks'm ekonomik detenninizmini reddetti~ i-;in, tarihsel maddecili~in
belirledi~ bir Marksizm anlay1~mdan bilimsel bir ekonomi ve toplum felsefesi
olarak Marksizme yone~tir.
Klasik Marksist felsefeyi tCroce'den
o~endi~i tHegelcilik ve ttarihselcilikle
zenginle~tiren Gramsci'ye gore, felsefe,
toplumsal bir etkinlik olup, ktiltiirel
normlar ve de~erler evreninden, sa~du
yu olarak herkes tarafmdan payla~1lan
dunya gorti~tinden ba~ka bir ~ey de~ildir. Bundan dolay1, ona gore, tum

388

Gregorius

felsefeler somut olup, bir yer, bir zaman


ve bir halka aittir. Gramsci felsefeyi bu
~ekilde kavray1p tasarlarken, Marksizmin toplumun siyasi ve kiiltiirel iistyapsm belirleyen Ierne! ya da altyap1 olarak ekonomi anlay~ma kar~1 ~1km1~hr.
Onun goziinde, sagduyunun donii~ii
mii ve yeni felsefi perspektiflerin gundeme geli~i olarak siyaset, tarihsel degi~mede bagunSlZ bir ogeyi gosterir.
Gramsci'nin, bununla birlikte esas katkJSI hegemonya kavram1yla ilgili ~oziim
lemesinde yatar. tHegemonya kavramlm, belli bir grubun bir birlik olu~turma,
diger gruplar iizerinde tahakkiim kurma
sava~1 olarak tammlayan filozof, yonetici smlflann tahakkiimiiniin zor kullanma ya da dogrudan kontrol d1~mda, ve
bunlardan ~ok daha etkili bir bi~imde,
bagnnh kiimelerin nzas1yla saglandgm one siirmii~hir. 0 ilgili nzay saglayan aygtlara hegemonik aygttlar adm1
vermi~ve bu aygtlar yoluyla hakim ideolojinin ge~erli ve dogal bir soylem hale
geldigini belirtmi~tir.
Buradan hareketle, bir proletarya hegemony as anlay1~1 geli~tiren Gramsci'ye
gore, proletaryamn iktidanru uygulayabilmesi i~in en elveri~li ko~ullar, bu Sl
mfm aym zamanda hem yonetici ve
hem de hakim s1mf olmasyla ger~ekle
~ebilir. Bunun i~inse entellektiiel ve etik
yonetimin devlet egemenliginden once
gelmesi gerekmektedir. Gramsci, proletaryamn soz konusu amac1 ger~ekle~ti
rebilmek i~in sJruf!ararasJ bir ittifak kurmas gerektigine inamr. Hem iktisadi,
hem de entellektiiel bir diizlemde olu~
turulacak bu tarihsel blokun temelinde,
ona gore, komiinist parti yer almah ve
onciiliik etrnelidir.
Gregorius. 3:35 ve 395 ydlan arasmda ya~amJ~ve inancm onceligini ve iistiinliigunii teslim etmekle birlikte, bir yandan
da inancm rasyonel bir temeli oldugunu, akdla temellendirilmesi ve desteklenmesi gerektigini belirhni~ clan Hristiyan dii~iiniir.
lnancm gizlerinin, felsefi y a da bilimsel
sonu~lar olmadlgml, zaten olmu~ ol-

sayddar eger, Hristiyanhkla Yunan felsefesi arasmda hi~bir fark olmayacagm1


one siiren Aziz Gregorius'a gore, yine
de inancm akdla hi~bir ili~kisi bulunmadg dii~iiniilmemelidir, ~iinkii inancm rasyonel bir temeli vardu. lnancm
iistiinlugu kabul edilirken, felsefenin
yard1m ve hizmetinden asia vazge~il
memesi gerektigini belirten Aziz Gregorius'a gore, ahlal<., doga felsefesi, manhk
ve malematik, hakikat tapmagmm susJeri olmakla kalmay1p, erdem ve bilgelige onemli katkJda bulunur.
Onun 'insan' sozcuguniin oncelikle
tiimel, ikinci olarak da bireysel insana
uygulanmak durumunda oldugunu
ifade eden ogretisi de bu baglamda, Gregorius'un inancm gizlerini daha anla~Jlu
klima ~abasmm bir par~as1 olarak degerlendirilmelidir. Ba~ka bir deyi~le, tiimeller konusunda, hpk1 Platen gibi, realist,
hatta hiperrealist bir gorii~ benimseyen
Aziz Gregorius'a gore, biri goksel, ideal,
ya da tiimel clan insan, digeri ise tikel
ve duyu-deneyinin konusu clan insan
olmak iizere, iki ayn insam birbirinden
ayumak gerekir.
Bunlardan ideal clan birindsi, Tann'run zihninde, dnsel belirlemeden yaksun, ve tidea olarak varolan insan ya da
insan varhgldlr; buna kar~m, duyu yoluyla algdanan ikindsi, ideal insarun,
cinsel belirleme alm1~ bir ifadesi, tiimel
insarun tek tek bir~ok insanda kismen
ger~ekle~en tezahiir ya da ifadesidir.
Bunlardan ger~kten var clan birindsi
olup, ikinci birincisinin bir tezahiir, suret
ya da yansunas1 olarak varolur.
Grolius, Hugo. 1583-1645 ydlau arasmda ya~anu~ ve do gal hukuk ogretisiyle
iin kazanm1~ clan iinlii Hollandah dii~iiniir.

Hukuk alanmda, tDescartes metafizigi


ve epistemolojisiyle modem dii~iince
a~1smdan ne kadar onemliyse, o kadar
onemli clan Grotius, Descartes'm bilgi
alamnda ger~ekle~tirdigi ~eyi, hukuk
alamnda yapml~hr. Ba~ka bir deyi~le,
nasd ki modern felsefenin kurucusu

Guattari, Felix

olan Descartes, ku~ku yoluyla bi1giyi teolojik-skolastik tasalluttan kurtararak


ozneden yola 1flkt1ysa, ayru ~ekilde Grotius da huku~u, Tann iradesi kar~lsm
da ba~lmSIZ ve nesnel bir kurum olarak
one siinnii~tiir.
Buna gore, do~al hukuk yanhs1 bir dii~iiniir olarak Grotius, hukuku insan do~asuun bir iiriinii olarak gormii~tiir.
Laik do~al hukuk anlay1~uun kurucusu
olan filozof, Ortalfa~m teolojik renkli
do~al hukuk konsepsiyonundan oldu~u
kadar, Ilklfa~m do~aJ hukuk gori.i~iin
den de aynhm~ ve do~al hukuku, insan
do~asmdan lflksa bile, ayru zamanda
belli bir uygarhk diizeyine eri~en uluslar tarafmdan kabul edilmi~ kurallar
olarak ele alm1~tu.
Ba~ka bir deyi~le, Grotius'un felsefeye
olan en biiyiik katlas1, yurtta~lar ve yoneticiler i'lin oldu~u kadar, Tann ilfin
de ba~lay1clh~l olan, akd yoluyla belirlenip ortaya konabilir kurallar obe~i
olarak do~al huku~un savunuculu~u
nu yapmaktan meydana gelir. Bundan
dolay1, onun hukuku dinden ba~1mstz
k1hp, insan do~asma ili~kin do~ru ve
sa~lam bir kavray1~la belirlenen bir temele oturtma lfabas1 vermi~ oldu~u
soylenebilir.
Ona gore, do~al hukuk, do~ru aklm, bir
eylemin, insanm rasyonel oziine, ak1lh
do~asma uygun olup olmamasma gore,
ahlakr bakundan a~a~1 ya da zorunlu bir
eylem oldu~una i~aret eden buyruklanndan meydana gelir. Eylem, Tann tarafmdan salt bu nedenden dolay1, yani
insarun akllh oziine uygun dii~iip dii~
memesine ba~h olarak emredilir ya da
yasaklarur. Bu tiirden bir eylem, bizzat
Tann onu buyurdu~u iljin, ahlaki baklmdan ger1fekl~tirmekJe yukiimlii oldu~u
muz bir eylem degildir; tam tersine, o
ahllli balamdan ger1fekle~tirmekle yukiimlii oldu~umuz bir eylem oldu~
muz ilfin Tann tarafmdan emredilmi~tir.
Yani Grotius'a gt\re, iki am ikinin dort etmemesini, ozii Hibariyle koti.i olan bir
davram~m kotii olmamasuu, Tann bile
sa~layamaz.

389

grup [1ng. group; Fr. groupe; Ai. gruppe].


Birkalf ya da birlfok benzer nesneden
olu~an bir toplam.
Buna gore, say1sal lfOkluk ya da nicelik, bir grubun ozsel, belirleyici bir yoniidiir. Grubu bu 1fer1feve ilfinde, suuf
ya da tiirden ay1nnak biiyiik bir onem
ta~u. Bilimsel anlam1 ilfinde, bir sm1f
ya da tiir, onu ba~ka nesne ti,irlerinden
ay1ran belirli niteliklere ya da karakteristiklere sahip oldugu ilfin, sm1f ya da
tiir diye adlandmhr. Tiirler soz konusu
oldu~unda, yalmzca say1 ya da nicelik
pek dikkate ahnmaz. Bir s1mf ya da tiir
hakkmda one siiriilmii~ olan bir iddia,
niteliklerin soz konusu birle~imi ve dolaylslyla, bu niteliklere sahip olan her
bir ~ey hakkmda one siiriilmii~tiir.
Guattari, Feli)(. <;a~da~ iinlii FranslZ psikanalist, Freudlfu-Marksist dii~iiniir. l...JJ
Revolution mo/eculaire [Molekiiler Devrim] L'Inconscimt Machinique [Makine
Bilinlfdl~l] gibi eserlerin yazan olan Quattari, esas tDeleuze'le birlikte yapt1~1
ortak ara~tumalarla ve onun1a beraber
kaleme alm1~ oldu~u Anti-Oedipe, Rhizir
me [Koksap] ve Mille Plateaux [Bin Yayla]
adh eserlerle arulmaktad1r.
Genelde postyap1salc1 ve posbnodem
bir gelenek ilfinde yer almakJa birlikte,
varolan yap1, halihaz1rdaki statiiko kar~lsmda her tiirden teslimiyetin ve uzla~maoh~m paradigmas1 olarak gordii~ bir postmodem durum dii~iincesine
~iddetle muhalefet eden biridir, Guattari. 0 modemli~i her ne kadar ele~tirse,
belli bir ilerleme fikrinin iflas etti~i k~
nusunda di~er postmodemistlerle hemfikir olsa da, modem politik de~erleri
onaylamaktan geri durmaz ve demokrasinin yeniden icade edilmesi 1fa~nsmda
bulunur.
Ba~ka bir deyi~le, modernite ele~tiri
sinin merkezinde bir bilgi ve rasyonalite ele~tirisinden ziyade, kapitalist toplumun el~tirisi bulunan Guattari, bu
ba~lamda, biiyiik Ollfiide Marksizme ve
Freud'un gorii~lerine yaslannu~tu. 0
rasyonel, kurucu ozne dii~iincesini reddetmi~ ve dinamik bir bilinlfdl~llehine,

390

gii~

bilin~li

ahlakl

beni ya da benligi tahrip etme ~a


basl il)inde olmu~tur. Bu baglamda, psikanaliz teorisi, psi~ik bastlrma kavram1,
ve aile ile fa~izmin analizi iizerinde
odakla~an Guattari, Deleuze'le birlikte,
arzunun iiretkenligini vurgulayan, arzuyu gii~siizle~tirerek hareketsiz kdma ~a
basl i-;indeki toplumsal gii~leri mahkum
eden bir arzu felsefesi geli~tirmi~tir.
BwlUnla birlikte, Guattari, soz konusu
arzu felsefesinden once, psikanalizin postmodern muadili olarak dii~iiniilen bir ~i
zoanalizle, modem dii~iincenin ozne I
nesne, ger~eklik/ fantezi, dirimseldlik/
mekanizm benz_eri geleneksel ikili ka~d
hklanru yap1bozuma ugratnu~tn. Bu
~er~eve i-;inde akdc1 temsil ve yorum ~
malanru, arzuyu sabitleyen ve yarabc1
enerjinin online set ~eken tahakkiimru
veya basbnnaa dayabnalar olarak yorumladlktan sonra modem temsil ve oznellik teorilerinden kopan Guattari, arzunun biitiin sosyal ve tarihsel gen;ekliti
yaratngmJ ve toplumsal altyapunn en
~nemli par~as1 oldu~nu dile getiren bir
arzu felsefesi iizerinde ~ah~ml~tlr.
gii~ ahlik1 [ing. ethics of power; Fr. ethique
de pouvoir]. Alman filozofu Friedrid1
+Nietzsche'nin, iistiinlugu, gii~ ve yara~
hc1hg1 temele alan, iistinsana gotiirmeyi
ama~layan evrimci ahh1kl. Bah kiiltiiriinii Yahudi-Hristiyan geleneginin ahllli
i~eriginden kopartan Nietzsche'nin, insamn yiiceligini bireycilikte bulan, gii~,
gii~ istemi ve yaraha ahlakm oziine yerle~tiren ahlak anlay1~1, tefendi ahlakJ
i~in kullarulan alternatif deyim.
gii~ istemi [ing. will to power; Fr. vouloir
de pouvoir; Al. wille zur macht]. Onlii
Alman dii~iiniirii tNietzsche'nin felsefesinin fizik baglammda kullamlan gii~
kavrammm metafiziksel muadili olan
temel kavram1.
Der Wille Zur Macht [Gii~ istemi) adh
eserinde 'Fizik~ilerimizin Tann ve evreni yaratmada kulland1klan bu gii~ kavraml, ba~ka bir ~eyle daha tamamlanmak durumundadu; yani ona, benim
gii~ istemi diyecegim ~eyi de eklemek

gerelQr' diyen Nietzsche, bummla evrenin mekanik diizeninde bulunan ve bu


diizen ortadan kaldmlmadan yok edilemeyecek olan temelli bir ozelligi kastettigini soylemi~tir. Evrende gii~lii olma
isteginin hiikiim siirdiigiinii, gii~ istemi
ilkesinin evrenin her yerinde i~ ba~mda
oldugunu one siiren filozof, aym ilkeyi
insana da uygulam1~ ve gi.i~ istemini
ikinci olarak, insan eylemlerinin kendisine tabi veya bagh kdmdJgl itki olarak
tammla1 m~hr.
Nietzsche'ye gore, insan varhgmdaki
temel ilke, insanlann daha fazla gii~ elde
etmek i~in ya~amlanru zaman zaman
tehlikeye atmalan olgusunun da ifade ettigi gibi, ya~ma isteginden ~ok, gii~ istemidir. Sava~ta zafer kazanrna, rekAbette
iistiin olma, ba~kalanru etkileme, sanatsal yaratun, fllozofun evreni entellektiiel
bakundan fethetmesi, soz konusu gii~
istemini gozler online seren birka~ ornektir. in.sanlar, Niet:zsche'ye gore, daha
gii~lii olmak il)in, bilerek ve isteyerek
birtakam hazlardan ka~p, birtaklm aolara katlarurlar. ifadesini yarabc1 faaliyette bulan gii~, tum insanlann pe~in
den ko~tuklan en yiiksek mutlulugu
saglar. Mutluluk haz dolu saatlerin yogunlugundan degil de, ger~ek bir giice
sahip olmaktan ve bu giicii yarahc1 bir
bi~imde hayata gec;irmekten olu~ur.
giindelik dil [ing. ordintny language; Fr.
langue rourante]. Belli bir alaru ya da disiplini helirleyen ve ogrenilmesi i~in belli
bir uzmanbg1 gerektiren bilim diline ya
da tekruk bir dile, bir okul ya da tarikabn
iiyeleri ic;in anlam1 olan ezoterik bir dile
kar~tt olarak, herkes tarafmdan anla~l
lan, insanlann gi.1nliik ya~anhlannda
duygulanru, dii~iincelerini, ihtiya~lamu
ifade etmek il)in kullandlklan, d1~ ger~eklige uygun dii~en dil.
giindelik dil felsefesi [lng. ordina1y language philosophy). Felsefenin ancak ve ancak
gi.indelik dilde g~en st>zriilderin anlamlanrun, yap1 ve kokenlerinin analiz edilmesi suretiyle geli~bilecegini. felsefenin
anlams1z ve sonu..-suz spekiilasyonlar-

guzel sanatlar

dan, yalmzca gi.indelik dilin felsefi ~er(je


vesinin ve gerfieklikle ilgili onkabiillerinin ara~tmhnasa yoluyla kurtanlarak,
problemlerinin fiOZiilebilecegini savunan
felsefe an lay1~1.
Geleneksel felsefe anlaya~ma ve metafizige kar~1 filkarak, giindelik dilin felsefi
ama(jlar i~n fazlasayla uygun oldugunu,
bu dilin ozii itibariyle dogru olan bir
gerfieklik goaii~tine dayandagam, fiOZiilemez felsefi problemlerin, giindelik dilden uzakla~ap, temeli olmayan metafiziksel bir dil yarahnaktan, giindelik
dilde ge(jen sozciikleri yanh~ kullarup,
anlamlanm (jarpatmaktan kaynaklandaguu savunan gorii~.
giindelik ya~amm estetizasyonu [ing.
ae.stlreticization of everyday life; Fr. aestheticisation de Ia vie ordinaire]. Postmodern.Ji~ belirleyen bir durum ya da daha fiOk
tez olarak, sanatla giindelik ya~am arasmdaki aynm ya da boliirunenin yok
olup gittigini, sanatla giinliik ya~am arasmdaki duvann yakddaguu dile getiren
tez.
Tez iki anlama gelmekte, veya iki farkb duruma i~a.ret etmektedir: 1 Sanat(jllar giindelik ya~antmm saradan nesnelerine yonelip, onlan sanatm konusu
yapmaktadarlar. 2 insanlar, kahk kiyafet, goruniim ve ev do~emelerinde tutarh bir stil ya da bit;imi hedeflemek suretiyle, giindelik ya~amlanm genel bir
estetik projenin temel pan;as1 haline getirmektedir ler.
giine~ merkezli kuram [lng. heliocentric
tlteOnJ; Fr. tlreorie htliocertrique]. Antik(jagda, A.ristarkhos tarafmdan ortaya
koJUnu~ olmakla birlikte, temelde Polonyah iinlii astronom Kopernik tarabndan geli~tirilen ve diinyamn evrenin
merkezinde oldugunu ve hem kendi ekseni ve hem de giine~in fievresinde dondugunii dile getiren astronomi teorisi.
Bununla birlikte, Kopemik'in sistemi temele ahnarak yapalan daha sonraki (jah~malarla, giine~in biitiin evrenin degil
de, yalruzca giine~ sisteminin merkezi
oldugu kamtlanm1~t1r.

391

giivensizlik yanh~a [in g. fallacy of lu ,Juoque ]. Bir insamn eylE>mlerinin savundugu dii~iincel.erle tutarh olmadtgma gosteren deliller bulmaktan, bir ki~inin
gori.i~lerinin daha onceki inan(jlanyla
(jeli~tigim ve bundan dolaya, o l<i~iye
giivenihnemesi ya da onun gori..i~uniin
reddedilmesi gerektigini iddia etmekten olu~an yanh~ tiirii.
giizellik [ing. benuty; Fr. beaute; Al. scllonheit]. Bir nesnenin, oznede haz ya da estetik begeni duygusuna yol a~an temel
bir ozelligi. Gonne ve i~itme duyulan
aracahgayla begenilen, ho~a giden ve
hayranhk uyandaran bi(jim ve ol(jiilerin
meydana getirdigi uyumlu ve di.izenli
biiti.in. Oranta, yetkinlik, basitlik, birlik
ve olfiii yoluyla, duyulann ya da zihnin
ho~una giden, insanda estetik bir begeni duygusu yaratan ~ey.
insan elinden filkma i.iriinlerde oldugu
kadar, dogada da varolan bir nitelik olarak giizelligin ne oldugu, filozoflar arasmda fiOkfia tarta~llan bir konu olmu~
tur. Antik fiagda Yunanh du~iiniirler,
giizelligin tammlanabilecegini savunup,
onu diizen, birlik, uyum, oran, olljii ve
iyilik gibi niteliklerin bir birle~imine indirgerken, baza modern dii~iiniirler guzelligin tammlanamayacagn'ia savunmu~dar.

ilk ve Orta(jag dii~iincesi, guzelligi


nesnel bir nitelik olarak degerlendirir ve
guzelligi de, diger nitelikleri nasal algahyorsak, o ~ekilde algtladagamaza savunurken, modem felsefede giizellik daha
(jok oznel bir a(jldan degerlendirilmi~
tir. Buna gore, giizellik, mutlak degil de,
goreli bir kavramd1r; giizellik, ~eylere
belli bir bi(jimde bak1~ tarzamazm sonucu olup, ki~inin du)'gulanylil, ozellikle
de begeni duygusuyla ilgili bir konudur. Bu (jer(jeve i-;lnde, giizellik bilincin
tasanmsal bir i(jerigine yonelik, filkar
giitmeyen ve bir begeni duygusu ya da
hazla tamamlanan tema~adan ba~ka bir
~ey degildir.
giizel sanatlar [tng. fine arts; Fr. beaux
arts]. tlk ve temel i~levleri, iktisadi ya
da pratik degeri hi(j dikkate almadan,

392

giiul sanatlar

salt est~tik bir tecrube, 9kar gozetmeyen bir giizellik deneyimi meydana getir~ek, izleyicide estetik tepkiler uretmek olan sanatlar.
Giizel sanatlar, 1 giirsel sanDtlar, 2 i~i tsel
sanatlar, 3 sernbolik sanatlar ve 4 karma sanatlar olarak struflarur. Bunlardan gorsel
sanatlar, goze hitap eden, gorse] algtlarla
belirlenen sanatlardu. Bunlar resim, heykeltra~hk, mimari gibi sanatlardu. i~it
sel sanatlar ise, ses sanatlarmdan meydana gelir. Buna kar~1n, sembolik sanatlar,
iir ve roman gibi sanatlard1r. Karma sanatlar ise, ayru anda farkb sanat turlerinj

ir;eren sanatlardJr. brne~in, opera, ayru


anda miizikten, sozcuklerden ve gorsel
oAelerden olu~an bir sanatnr.
Guzel sanatlann kar~1s1nda yer alan
sanatlar, mekanik sanatlardar. Mekanik
sanatlar taraflndan uretilen nesnelerin
tumu (omeAin, belli bir markasJ olan
bir araba), ikincil bir i~levi yerine getirme a~lSlndan, estetik bir tarzda gortilebUmekle birlikte, oncelikle insan ya~a
mmda soz konusu olan belli bir amaca
hizmet eder. Yani, mekanik sanatlann
iirunleri, estetik olmayan bir ilev yerine getirirler.

Habermas, Jurgen

H
Habermas, Jiirgen. Hermeneutik alanindaki gorii~ ve tarh~malanyla tarunan
~a~da~ Alman dii~iiniirii. tFrankfurt
Okulunun onemli temsilcilerinden biri
olan Habennas'1n temel eserleri arasmda Theorie und Praxis [Teori ve Pratik],
Tekhnik und Wissenschaft als ideologie
[ideoloji Olarak Teknik ve Bilim], Kultur
und Kritik [Kiiltiir ve Ele~tiri], Strukturwandel der Offontichkeit: Untersuchtrngen
zu einer Kategorie der burgerlichen Gesellschaft [Kamusal Alan1n Yap1sal Donii~ii
mii: Burjuva Toplumunun Bir Kategorisi Ozerine Ara~hrmalar], Erlcmntis und
interesse [Bilgi ve insani c;1kar /ilgiler ],
Zur Logik der Sozialwissenscha ften [Sosyal
Bilimlerin Manh~l Ozerine], Legitimations Probleme im Spiitkapitalismus [Ge~
Kapitaliz.mde Me~ruiyet Problemi], Theorie des Komunikativen Handeins [lleti~imsel Eylem Teorisi] gibi kitaplar bulwunaktadli.
Hegel ve Marks1n sad1k bir izleyidsi
olan Habermas, felsefede yalnlZca teorik konulann ele ahnmasma ~iddetle
kar~1 ~1km1~ ve bunun yerine insani
praksisi, insan ya~aman1n pratik yonlerini ge~irmeye ~ah~mt~hr. 0, hermeneuti~in ba~ka iinlii bir savunucusu olan
tGadamer gibi, ya~amda ortaya ~1kan
~e~itli anlamlan serimlemekle yetinmeyip, yorumun ele~tirel fonksiyonu iizerinde durmu~; belli anlamJan ve ku, rwnlan reddedip,_ di~erlerini savunacak
temel bir dayanak noktast bulma ~abas1
vermi~tir.

Ba~ka

bir deyi~le, Marksist gelene~i


ele~tirel bir tarzda degerlendinne ~aba-

393

s1 i~inde olmu~ o1an Habermas, tarihse!


maddeciligin yeni ba~tan in~a edilebil ..
mesi imk.an1 iizerinde de durmu~, faka t
onun hem pozitivizmini, hem de ekonomik determinizmini ~iddetle ele~tir
Ini~lir. Jurgen Habermas da, +Frankfurt
Okulu'nun di~er uyelei'inin, omegin
Theodor t Adorno ve Herbert Marcuse'iin yaph~l gibi, modem endiistri toplumlarmda, arac;sal akhn hakimiyeti konusuyla ilgilenmi~tir. Bilindi~i iizere,
arac;sal akJI ara~larla ama~lar aras1ndaki
ili~kiye ele ahr, bununla birlikte, ama~
lann belirlenmesi konusunu kapsam1
d1~1nda btraku. Habermas'a gore, bir~ok filozof i~in, aklm tek tiirii budur.
Hemen hepsi, ama~lardan ~ok ara~lann
rasyonelligi iizerinde d urm u~tur. Bu tiir
gorii~ler, siyasetin bilimselle~tirilme
si'ni te~vik etmi~ ve siyasi problemler
teknik denetimle ilgili problemlere indirgen.irken, toplumsal hedeflere ili~kin
kam usal tarh~ma v e gorii~me alan1
tiimden unutulmu~tur. Babnln toplum
teorilerini, indirgemecilikten kurtulamadtgl ve ge~erli bir ileti~im ve rasyonalite
1

gorii~ii
ele~tiren

geli~tiremedi~i

i~in

~iddetle

Habermas, bu ba~lamda dikkatleri ozne-nesne arastndaki ili~kiden


uzakla~tlnp, oznelerarasl ile~im surecine ~evirmi~tir. Bun dan dolay1, onun
epistemoloji alarundaki en onemJi katklSI, toplumun varolu~unun, iki davran1~
tarZlna, emekle (ara~al davran1~la) top1umsal etkil~ime (ileti~imsel eyleme)
ba~h oldu~unu one surmesinden meydana gelir.
Bunlar, Habermas'a gore, ayn insani
~karlarm temelini olu~rurur, oyle ki bu
~Jkarlar d a kategorik bir bi~imde farkhhk g6steren bilgi tiirlerinin meydaria geli~ini haz1rlar. Yani, ara~al ya da stratejik davraru~tan farkh olarak ileti~imsel
bir eylemin, insanlann ba~ka insanlara,
olan ya da olmasa gereken konusunda
a~1klamalar yapt1~1 yerde giindeme geldi~ini s6yleyen Habermas'a gore, ba~
kalarina anlamaya .ve bilin~d~ itkileri
gozler online senneye yonelen hermeneutlk ve benzeri ele~tirel ara~brma

194

hadis

tarzlan, ileti~ilnsel eylemden dogar ve


ara-;sal eylemin sonucu olup, nesnel siire-;lerin denetimiyle, onlara ili~kin ondeyiyi a1na-;layan empirik-analitik ara~
hn naya indirgenemez.
Bununla birlikte, Habermas gozler
oniine serilmek durumunda alan anlamlan -;arp1tan ve gizleyen -;e~itli toplumsal ve pratik etkenler iizerinde durd ugu i-;in, Gadamer'in hermeneutigin
evrenselHgiyle ilgili -iddialann1 za1nan
zaman ku~kuyla kar~1lamak durumun~
da kalm1~hr. Ona gore, diinya1n1zda
ileti~im ve yorum sistematik bir ~ekilde
-;arp1t1Jmaktadu. Bu -;arp1tman1n biiyiik
bir bolihnii ise, onWl 'bilimcilik' olarak
goriip ele~tirdigi, bilim ve teknolojiye
abarhh bir onem atfetme tavnndan kay
naklanmaktad1r. Habermas, bundan dolayl zamarurun -;ok biiyiik bir boliimiinii bu -;arplhCl etkiyi te~his edip
ele~tirme ve bize diinyadaki varolu~u
muzu daha saglam ve doyurucu bir bi-;hnde anla1na olanag1 verecek yorum
ve ileti~im tarzlann1 dile getirme i~ine
ay1rm1~hr.

hadis. Hz. Muhammed'in degi~ik olaylar ve problemler kar~1s1nda inananlan


ayd1nlatmak, Kuran'1n baz1 Ayetlerini
daha a-;1k bir dille ifade etmek i-;in soyledigi sozler biitiin ii.
Diru bir bilim olarak hadis, bu -;er-;eve
i-;inde, Peygamberin sozleri ile davranl~lannl, eylemlerini aktaran bilgileri
derleyen, bu bilgileri yazd1 bir bi-;imde
diizenleyip Sln1fland1rarak inceleyen
bililn dahna kar~ll1k gelir. Zira, Ku
ran'da Hz. Muhammed'in ki~iligi miisliimanlara omek olarak giisterildigi i-;in,
onun yolunu izle1nek, Allah'm sevgi ve
bag-t~lnl kazanmanln onko~ulu sayllJnl~ ve bu durum miisliimanlar araslnda inan-;, ahlak, ibadet gibi konularda
Kuran'dan soma hadisleri ikinct kaynak
olarak benhnsemelerine yol a-;m1~hr.
Buna gore, hadis Hz. Muhammed'in
sozlerini toplar, Slnlflandlnr ve Peygamhere atfedildigi halde, ger-;ekte ana ait
olmayan hadisleri belirlemenin yontemi-

ni

geli~tirir.

Haeckel, Ernst. 1834-1919 ylllan araslnda ya~am1~ alan Alman bilgin ve dii~iiniirii.

tDarwin'in evrim kuram1ndan etkilenmi~ alan Haeckel, dogal ay1klanmarun,


dogan1n karutlanmaya ihtiya-; duymayan matematiksel bir zorunlulugu oldugunu dile getirmi~tir. Olgularla spekti
lasyon, bililn ile felsefe arastnda keskin
bir aynnn yap1lmas1na kar~1 -;1kan Haeckel, ger-;ek bilimin, doga felsefesinden
ba~ka bir ~ey olmad1g1n1 one siirmii~
tiir. Bu rur bir felsefe, ana gore, bird bir
felsefe olmak durumundad1r, zira goksel cisimlerden bitkilere ve insan bilincine kadar her~ey madde ve ayn1 nedensellik yasasty1a a-;1klanabilir.
Maddeci bir bak1~ a-;1s1 benimseyen
Haeckel'e gore, varolan her~eyin temelinde tek bir toz vardu; bu tek toziin de
madde ve gii-; ya da ene~i gibi iki ozsel
ozelligi bulunmaktad1r. Haeckel, soz konusu tmaddeciligine kar~1n, Tann'dan
vazge-;mcmi~ ve panteist bir bak1~ ac;1s1
benimseyerek, Tanr1'1un evrene i-;kin ve
evrenle bir oldu~nu one siirmii~tiir.
hak [Ing. right; Fr. droit; AI. recht]. lnsan
varbgma, bir kimseye varolan yasalarla,
evrensel beyanna1neler ya da en azlndan sozlii bir gelenekle tanlnan belli ~e
killerde hareket etme ozgiirlii~ii, yetkisi
ya da olana~1. insana Tann, kral, yasa,
toplumsal bilin-; ya da gelenek gibi bir
otorite kayna~1 taraflndan verilen, desteklenen, kutsanan yetki, ozgiirl iik ya
da ayncahk. Bireylere toplumsal ili~ki
ler ve ahiAki bakun1ndan tarunan davran1~ ozgiirlugu.
Hak biraz daha ozel olarak da, toplumsal bir -;er-;eve i-;inde, hukukf diizenin, insan a-;1s1ndan korunmaya deger
-;1karlar1 koruyabilmek amaayla insanlara tarud1g1 yetki ~eklinde tanlmlanabilir.
Hak kavram1ru a-;1klayan ii-; ayn o8retiden soz edilebilir. Bunlardan 1 birincisi alan ir8de teorisine gore, hak, hukuki
diizenin insana tarud1g1 irade giiciidiir.
ilc:inctsi alan 2 pkar teorisine gore ise,
hak hukukf diizenin korudu~u -;1kar-

hakikat refimi

dan ba~ka bir ~ey degildir. Bu iki teorinin eksiklerini gidererek bir sentezini
yapmt~ olan 3 karma teori a~tsmdan ise
hak, hukuki diizenin ki~iye, sahip oldugu ~tkan korumast i~in tamdtgt irade
giiciidiir.
Haklar ~~itli ~ekillerde stmflanabilir.
Her tiir struflamamn ba~mda gelecek
hak tiirii, dogal hakla belirlenir. Buna
gore, dogrudan dogruya insan dogasmdan ~tkan ve bir insan varltgt olma olgusu tarahndan ongoriilen hak ve ozgiirliiklere dogal haklar adt verilir. Bunlar,
her zaman ve her yerde ge~erli olan haklardtr. Dogal haklar, bir ba~kasuia devredilemeyecek ve hi~bir ~ekilde vazge~i
lemeyecek hak ve ozgiirliikler olarak
anla~thr. Bu haklann en belli ba~hlan,
ya~am, ozgiirliik, e~itlik, mullu olma,
~ah~ma gibi haklardtr."
Ote yandan, kabul edilmi~ standartlara
uydugu, Tann"mn isteklerine uygun
dii~tiigii, ideallerimizi somutla~ttrdtgt;
ba~kalaruun ~karlanna zarar vermediti; ve nihayet, kendilerinin ahlaki degerleriyle ilgili saglam karutlar bulundugu
i<;in, belli eylem ya da faaliyetleri ger~ek
le~tirme hakkma, ahlllki hak adt verilir.
D~iincii olarak, ki~inin siyasi iktidann
kullarumma kahlma amaana yonelik
SeQ.ne, se9Jme, siyasi parti kurma, ve
partilere girme, siyasi iktidan el~tirme,
sansiire ya da kovu~turrnaya ugramama gibi haklanna, siyasi haklflT adt verilir. Buna kar~m. bir toplumun yurtta~
lanna, o toplwnun hukuld. ya da yasakoyucu gii~leriyle verilen haklara, vatanda~bk haklar1 adt verilmektedir. Ote yandan, iyi bir etitirn, saghk, meslek sahibi
olma, uygWl bir ya~am standardma
ula~ma, bask.t altmda tutulmama, hrsat
e~itligi gibi, bireylere toplum tarahndan
saglanan Ierne! hak ya da ideallere insan
haklar. adt verilmek durumundadtr.
Yine, hukuki sistemi, itharnlara kar~t
savunma, ba~kalanru su~lama, ba~ka
lan kar~Jstnda korunma, yasalan degi~tirrne gibi i~lerde kullanma, biittin
bu konularda yasa kar~tsmda e~it muameleye tabi olma tiiriinden haklara ise
hukuki hak/ar adtm verrnemiz gerekir.

395

Haklara, son olarak, k.i~inin belirli


ya~am alanlanmn gizli tutulmast amactna hizmet eden ve onun maddr ve
manevi varhgyla ilgili olup, bu varhgm
geli~tirihnesini hedefleyen ki~isel haklan
ornek verebiliriz. Bu haklarm belli ba~b
lan arastnda konut dokunulmazbgt. haberle~me ozgiirliigii, ozel ya~amm gizliligi, yerle~me ve seyahat ozgiirliigii, din
ve vicdan, dii~iince ve ifade, bilim ve
sanat ozgiirliigii verilebilir.
hakikat [lng. trut/1; Fr. verite; AI. waflrfleit]. 1 En gene! anlamt i~inde, dini, bilimsel, ahlaki, v. b. g., hakikatler baglammda, bir bilgi alam ya da disiplinin konu
aldtgt varhk alamyla ilgili temel dogrular biitiinii.
2 Ozel olarak, zaman zarnan ger~klik,
zaman zarnan da dogruluk anla.mtnda
kullarulmakla birlikte, ger~kte bir ~eyin
kendi ozii i<;inde ortiisiinii a~arak vukua
gelmesi ve insamn bunun farkmda olmast durwnu.Varltgm gizinden ~tkarak olagelrnesi ve insarun bunun bilincinde olmasthali.
3 Hakikat daha ozel olarak da, tasavvufta, dort makamdan ii~iinciisiine kar~lltk
gelir ve hakilalt ehli ad1 alhnda, Tann'run
ger~k oziinii bilenleri, ger~kten varolarun yalmzm Tann olduguna inanarak,
kendini Tann yoluna verenleri, Tann'ntn
strrtna erenleri gosterir.
hakikat rejimi [lng. truth regime; Fr.
regime du vente]. FranSIZ dii~iiniirii Foucault'nun her toplumW\ hakikatle ilgili
bir gene! politikast, yani dogru diye
kabul edip fonksiyonel hale getirdigi
soylem tipleri, insana dogruyla yanh~
onerrneleri birbirinden aytrrna olanagt
saglayan mekanizmalan ve omekleri,
degerleri hakikate ula~ma hedefine gore
ayarlanmt~ teknik ve prosediirleri oldugu, her toplurnda dogru saytlan ~eyi
soylemekle yiikiimlii olanlara belli bir
statii verildigi gorii~iinii ifade ederken
kullandtgl terirn.
Bilginin bu hakikat rejirni a<;15mdan ele
altnrnak durwnunda oldugunu, hakikatin iktidann hi~bir ~ekilde dt~mda olmadtgtm one siiren Michel Foucault'ya

396

hakhland1rma

gore, hakikatin bir ekonomi politigi vardtr. Soz konusu ekonomi politigi belirleyen be~ temel ozellik bulunmaktadtr.
Bu ozelliklerin ba~mda, hakikatin bilimsel soylem formunda ifade edilip,
onu iireten kurumlarda merkezile~tigi
ger~egi gelmektedir. Yine hakikat, siirekli bir ekonomik ve politik te~vike
konu olduktan ba~ka, smus1z bir yayllma egilimi sergiler ve tiiketim objesi
olur. Ve yine hakikat, Foucault'ya gore,
egemen birka~ biiyiik ekonomik ve politik aygtbn, ornegin iiniversite, ordu ve
medyamn politik tartl~ma ve topl umsal
planda kar~1 kar~ya gelmeleriyle ilgili
bir sorun ya da konudur.
Bu baglamda, bilginin iiretildigi toplumun bir gii~ ili~kileri evreni oldugunu
one siiren ve dolaytsayla, giicii epistemik strateji olarak tammlayan Foucault,
giiciin soylenmesi, yapllmasl gereken
~eyi engelledigini ve soylenebilecek
~eyi se~tigini one siirmii~tiir. Ba~ka bir
deyi~le, bilgi gii~ ili~kisi diizenleyici
tilrden bir ili~ki olup, pratikte gorillebilir. Ona gore, bilgi, gii~ kullarunu olmadan, tammlanmamt~, belirsiz ve formsuz bir ~eydir. Bilgi, politik ekonomi,
soylem formasyonu ve politik teknoloji
olup, bilrnek de yargtda bulunma ve egemenlik albna alma giiciinii kullanmakbr.
Bundan dolayt, Foucault'ya gore; gii~ olmadan bilgi, bilgi olmadan da g~ olamaz. Bilgi gii~. gii~ te bilgidir.
hakhlandarma [Ing. justification, 'Pindication; Fr. justification; Al. rechtfertigung]. 1
Genel olarak, hakl1 kllma, temellendirme. Bir iddiaya, bir sonucu, bir onermeyi
ya da belli bir davraru~ tarz1m, yeterli
nedenler, tatmin edici deliller ve saglam
dayanaklar gastererek savunma, destekleme.
2 Manllkta, bir ~1kanm ya da akllyiiriitmenin onciillerinin sonu~ i~in mantlksal bir karut meydana getirdigini gas
terme i~lemi, kamtlama.
3 Hakhlandtnna, ozellikl~ ~agda~ epistemolojinin en onemli problemlerinden
biri olarak ortaya ~1kar. Buna gore, hakhlandnma, omegin analitik felsefenin

bilgi anlayt~uun en ter.nel kavram1d1r.


Zira soz konusu gelenege mensup olan
bilgi teorisyenJeri, bilgiyi, birlikte saglanmak durumunda olan ii~ gerek ve
yeter ko~ulla tarumlarlar ki, bunlardan
birisi, dogruluk ve inanma ko~uluna ek
olarak, hakhlandtrma, hakh klima ko~uludur.

Soz konusu bilgi anlay1~ma gore, bilinen ~ey, bir onerme, olgularla ilgili deneysel bir onerme olup, 0 oznesinin P
onermesini bilebilmesi it;]n, oncelikle
onermenin dogru olmas1, ikincileyin oznenin P'ye inanmas1 ve son olarak da, 0
oznesinin P onermesine olan inanc&IU
hakblandumast, temellendirmesi, gerek~elendirmesi, P'ye ili~kin psikolojik durumuna epistemik bir nitelik yiiklemesi
gerekir.
Hakhlanduma teorileri, yani bilen oznenin dogru onermeye olan inancmJ nasll ve ne ~ekilde gerek~elendirdigi ya
da temellendirdigiyle ilgili olan teoriler,
temelde i,.-selci ve da~salc1 teoriler olarak ikiye aynhrlar; bunlardan ifSelci teorilere gore, oznenin inancuun hakldandmlmast, herhangi bir d1~ yard1m olmadan salt oznenin kendi ic;sel, zihinsel
siire~leri, bilin~ halleri ile olur.
Buna ka~an, dz~lcz teoriler, bilen oznenin do~ olan onermeye olan inanet,
salt oznenin kendi i.;sel mekanizmalanyla hakhlandtnlamayacagml ifade ederler.
<;iinkii, inancm hakldandanlmasanda,
vazge-;i)mez bir onemi ve i~levi olan ogeler, bilen oznenin dt~mdan gelir. Bu oge
ya da faktorler ise, om.egin inan~ olu~tur
ma siire~lerinin giivenilirligi, kendisine
inarulan onermenin sahip oldugu dogruluk degeridir. Giivenifulik ve olasthk gibi
faktorler ise, a~kbr ki, dt~sal ogeler
olup, inane hakh ~1kanc1 ve temellendirici bir i~levi ger~ekle~tirirler.
hareket [lng. motion; Fr. mouvernent; AI. bewegung, gemutsbewtgung]. Genel olarak,
bir cismin mekln i~inde yer degi~tirme
si. Cisimlerin me~~n it;indeki, birbirlerine goreli olan konum ya da durumlanrun degi~mesi. SiikQnete, hareketsizlige
kar~1t olarak, nesnelerin yerlerinin degi~mesi siireci.

harekel etmeyen hareket ettirici

Buradan yola ~1k1larak, her ti.ir de~i~


meye hareket ad1 verilmi~ti r. Bun a gore,
hareket nicelik, nitelik, bi~im, artma,
azalma bak1m1ndan de~i~meden ba~ka
bir ~ey de~ildir. Hareket, oncelikle, kendilrJinden harela!t ve dr~ bir guciln eseri
olmt hareket olarak ikiye aynhr. Bunlardan birincisi, hareket kayna~1n1n, hareket eden ~eyin, d1~1nda de~il de, kendi
i~inde olmas1n1, buna kar~m ikincisi, bir
~eyin, kend i dJ~tndaki bir gii~ ya da etldnin sonucu olarak hareket etmesini
ifade eder. Ote yandan, kendisinin d~mdaki bir hareket arac1h~yla, ba~ka
bir harekete gonderimle anla~dan harekc~e ise, goreli hareket ad1 verilir.
Hareket, sosyal bilimlerde, belli bir
alanda belli bir de~i~ikli~in yapllmaslru isteyen bireylerin ya kendi ba~lanna
ya da belli ki~ilerin onderli~iyle ger~ekle~tirdikleti toplu gi>steriye, belli bir
sonuca eri~mek isteyenlerin orgiitlii
toplulu~una kar~lllk gelir.
hareket etmeyen hareket ettirici [Os.
muharriki gayri nrilteharrik; tng. unmoved
mover; Fr. tnoteur immobile]. Aristotelesin do~a ya da evrene a~k1n olan yetkin Tann's1na, varolan her~eyin ereksel
nedenine verilen ad.
Aristotelesin Hareket etmeyen hareket
ettirici ad1n1 verdi~i varhk, saf fonndan
meydana gelir ve her tiir degi~menin
amaa ya da ereksel nedenidir. 0 saf
fonndur ve onun mad eli hic;bir yonii yoktur. Hareket etmeyen hareket ettiricide
madde soz konusu olsa, o belli birtakun
potansiyeJ gi.i~lere sahip olan ve dolay1s1yla en az1ndan bir bakmdan de~i~cbi
lecek olan bir varllk olacakhr.
onda maddi bir yon bulunmadl~l ve
0 bi.iti.iniiyle aktiiel olan bir varhk oldu~u i~in, hareket ebnez ve de~~mez. Bununla birlikte, o ba~ka her~eyin kendisi
gibi olmay1, kendisine benzemeyi istedi~i varbk oldu~u i~in, Hareket etmeyen
hareket ettirici evrendeki rum di~er nesnelerin ereksel nedenidir. ~i.inkii ta~lar
dan, bitkilerden, hayvanlardan ve insanlardan gok cisimlerine kadar, evrendeki her~ey kendi do~al de~i~me ve

397

geli~me

si.ireci yoluyla, Hareket etmeyen hareket ettirici.nin de~i~mezli~ine


ve yetkinli~ine yakla~maya ~ah~u. Evrendeki her~ey Hareket etmeyen hareket Ettirici i-;in soz konusu olan yetkin
saf fonn olma halini sever ve bu saf
fonn haline ula~maya ~ah~u.
Aristotelese gore, di.inyann hi~ sonu
gelmeyen bir de~i~me ve hareketler dizisi i~inde ak1p gibnesini ve old u~u
gibi olmas1ru sa~layan ~ey, bu sevgi ya
da a~khr. Yetkin bir varhk olan Hareket etmeyen hareket ettirici di.inyadaki
soz konusu olu~umun ger~ekle~mesi
i~in hi~bir ~ey yapmaz. 0, yaln1zca varolmak suretiyle, ba~ka her~eyi, kendisinde soz konusu olan yetkinlik ve de~i~mezli~e

ula~maya

~ah~mas1

i~in

yonlendirir ve harekete ge~irir.


De~i~menin potansiyel olan maddeden
aktiiel bir ~ey olarak bir forma do~ru oldu~unu dii~iinen t Aristoteles, ayru zamanda akti.iel olarun potansiyel olandan
once geldigini ve potansiyel olandan ak
ti.iel bir ~eyin varh~a gelebilmesi ic;i.n,
her~eyden i>nce akti.iel olan bir ~eyin
var olmas1 gerekti~ini one surer. Bundan dolay1, her~eyin de~i~me siireci
it;inde yer ald1~1 ve dolay1sJyla de~i~
mek ve geli~mek i~in potansiyel gii~lere
sahip oldu~u bir di.inyada, Aristoteles
potansiyel ~eylerden olu~an bir diinyarun varolu~unu a~1klayabilmek i~in, potansiyel ya da yok olup giden ~eylerin
iistiinde olan aktiiel bir ~eyin varolu~u
nu kabul etmenin zorWllu oldu~u sonucuna varm1~tu.l~te bu akti.iel varhk Hareket etmeyen hareket ettiricidir.
Hareketin kendisi, hareketin ba~lad1~1
bir zamana geri gorurulebilse de, Hareket etmeyen hareket ettirici, Aristoteles
i~in bir ilk hareket ettirici anlam1na gelmez. Soz konusu aktiiel ve yetkin varllk, saf form olarak Hareket etmeyen
hareket ettirici, Orta~a~'n teolojisinde
ortaya ~1kan yarahc1 Tann anlamJna da
gelmez. Aristoteles potansiyel olanla
akti.iel olan aras1ndaki ayrun1na daya
narak, hareket ya da de~i~meyi a~kla
yabilmenin tek yolunun akti.iel olan bir

398

Harivannan

~eyin

potansiyel olan bir ~eyden manhksal olarak once geldi~ini kabul etmekten ge.;ti~ini dii~iirunii~tiir. De~i~me
olgusu, ona gore, aktiiel bir ~eyin, kendisinde maddi ve potansiyel hit;bir ~ey
bulun1nayacak ~ekilde, kah~1ks1z olarak akttiel olan bir ~eyin varolu~unu zorunlu kllar.
Ote yandan, bu Hareket etmeyen hareket ettirici, bir gi.it; uygula1na ya da bir
hade sergilemek anlammda bir fail
ned en de~ildir. C::iinkii gii~ uygulamak
ya da iradi bir eylemde bulunmak potansiyel olan yonlere i~aret eder. Hareket etmeyen hareket ettirici evrende
olup biten her~ey kar~1s1nda de~i~me
den ayn1 kahr. 0, evrendeki olaylardan
etlcilenmez, evrene miidahale ehnez. 0,
evrende olup bitenlere etki etse, do~asl
na ayk1n olarak, hareket eden ve de~i
~en bir varhk haline gelecektir. 0, yalnlzca kendi kendisini dii~iinen saf
formdur. Hareket ebneyen hareket ettiricL harekete fiziki temas ya da eylem
yoluyla neden olmaz. 0 ~eyleri, bir idealin insan varhklanru harekete ge.;:irdi~i
tarzda hareket ettirir. Bu varhk, her tiir
de~~meden ba~nns1z olarak varolur.
Aristoteles'in Tann anlay1~1, Ortat;a~
Hristiyan felsefesi yle islam felsefesinin
~ekillenmesinde oldukt;a etkili olmu~
tur. Kendisi hareket etmeyen bu ilk hareket ettirici, Aristoteles'in Tann's1d1r. 0
yetkindir, ezeli-ebedidir, de~mezdir
ve potansiyel olmak de~~meye ac;:tk
olmak anlam1na gelditi i.;:in, tiimiiyle
aktiiel bir varhkhr. Akd, bir ki~i ya da
insan olmanm ozii oldu~u i.;:in, 0 ayru
zamanda bir ki~idir, bununla birlikte,
O'nun dii~iincesi, dii~iincenin kendisine ili~kin bir dii~iincedir. Tann, varolan her~eye ili~kin yetkin bilgisiyle, en
yiiksek olt;iide 1nutludur. Aristoteles'in
Tann's1, evrendeki harekete, fiziki bir
anlamda de~il de, evrenin ereksel nedeni olmak bakmundan neden olur.
Harivarman. M. S. 250-350 yallan araslnda ya~am1~ olan Hintli Budist dii~ii
niir. 'Hit;lik o~retisi'ni geli~tinni~ olan
Harivarman sisteminde Nirvana'ya eri-

~menin yolunu de~illeme manb~1nda


bulmu~tur. Ona gore, ne benlik ya da

ruhlar, ne yarahlm1~ nesneler ve ne .de


bwtlarla ilgili kavramlar gert;ektir. Bwllann tiimii birden, bir hit;ten ba~ka bir
~ey de~ildir.

Hartmann, Nicolai. 188::~1950 ydlan araslnda ya~am1~ olan iinlii Alman spekiilatif 1netafizikt;isi. Temel eserleri: Die
Philosopllie des deutschen idealismus [AI
man ldealizminin Felsefesi], Neue Wege
der OntologJe (Ontolojinin Yeni DallanL

Grundzuge einer Metapysik der Erkmntnis


[Bir Bilgi Metafizi~inin Temelleri], Philosophie der N atur [Do~a Felsefesi], Ethik
[Etik].

T emeller: Bilgi ve var hk o~retisi d1~1nda,


insan ve insani de~erleri on plana ~kar
tan ahlak anlay1~1yla da, 20. yuzyll felsefesinin en onemli dii~iiniirlerinden biri
olan Hartmann Bab felsefesi gelene~inin,
Descartes'tan beri, dii~iinen ozneden hareket etti~ini ve bunun da biiyiik bir .yanh~ oldu~unu savunmu~tur. Ona gore,
bagtmslZ bir ger~ekli~e ili~kin bir kavra
y1~, bene ili~kin kavray1~ kadar do~ru
dan ve araas1zdu. Hartmann, bu ba~
lamda tum felsefi problemlerin ontolojik
nitelikte problemler oldu~unu soylemi~~
tir; onlar, bi.ze verilen varhk tiiriinii anl~
ma yoniindeki giri~imlerdir.
Bilgi Goru~leri: Hartrnann'a gore, bilgi,
her zaman bir nesnenin kavranmas1du~
Bu kavraya~ da nesnelerin kendili~in
den bizim bilincimize du~mesiyle de~il
de, tam tersine dii~iinen varhk olarak
oznenin kendisini a~1 p nesneleri kavramas1yla ger~ekle~ir. Bu ise, bir tasanm
yoluyla olur. Bilgi, nesnenin bilin~teki
yans1mas1 olan tasanmlar yoluyla gert;ekle~ir. Harbnann'a gore, tasanm her
ne kadar bilginin nesnesi ile var olsa
da, nesnenin kendisi, bilgi soz kon usu
olmad1~1 z~man bile var olmaya devam
eder. Bundan dolay1, Hartmann ontolojinin bilgi teorisine de~il, fakat bilgi kuramlnln ontolojiye dayand1~1n1 savunmu~tur. C::iinkii ona gore, nesnenin bilgisinin soz kon usu olabilmesi it;in, once
nesnenin var ohnas1 gerekir.

Harhnann, Nic'olai

HartmaM'a gore, bilgiden ba~ka, dotrudan ya~anm1~ hallerimiz, karar vermek, ~ab~1nak gibi faaliyetlerimiz ve gelece~e yonelik ~abalaruruz da bizden
ba~tmslz bir ger~ekli~ var olduAunu
ortaya koyar. Tu1n bu hallerde, faaliyetlerde ve ~abalarda ortak olan yon, bir
~eyin, ozneden ba~Ims1z bir varh~m bir
ozneye kar~1 koyu~udur. Bundan dolayt, nesneleri taJudl~lmlZ zaman, onlan
tam olarak tatud1~1nuzt ve bildi~imizi
dii~tin1neineliyiz. Duyu-algLlan bize yalruzca nesnelerin on yi.iziinu g05terir ve
bilinenle biliruneyen arasmda bir kar~l
koyma strun kallr. Bu durwn, yahuzca
bir nesneler alaruru aydtnlabp, ti.im geri
kalanlar1 karanhkta btrakan bir lambaya
benzetilebilir.
Bilgide amacunlZ, bu slJUn a~arak, nesneyi tam olarak tarumaktu. Bununla birJikte, Harbnann insarun bu slJUn hi~bir
za1nan a~a1nayacag1JU savWlur. Bu bilme
~banuzda, hemen son bir bilinebilirlik
Slntnna ula~lrlZj bu Slrunn otesinde bilinemez ve aklld1~1 olan ba~lar. ~u halde,
her bilgi ~abasi.JU kat;1rulmaz olarak durduran aklld1~1 bir kahnb dahna kalacaktlr. Raslanb, almyaztst gibi aklld1~1 olan
o~eler, Harbnann'a gore, kaldtnhp abla
maz.
Ontolojisi:Harbnann'm ontolojisine gore,
ger~ek varhk ve ideal varhk oltnak iizere,
iki ayn varbk alaru vardtr. Ger~ek varhk
alaru ise, ii~ a yn varhk tabakas1 y a da
katmarundan olu~ur: lnorganik tabaka,
~rganik tabaka ve ruhlu varhk tabakas1.
Jnorganik tabakada canslZ maddeler yer
ahr ve bu alan genellikle fizigin konusuna girer.
Organik tabakada ise, canh varbklar
bulunur ve bu alan biyolojinin konusunu meydana getirir. Psikolojinin alaruna
giren u~iincii tabakada ise, bilin~li varhklar ve onlann iiriinleri, insan1n yarattl~l tiim eserler, insarun tum somut ba~anlan yer ahr. Buna kar~1n ideal
varh.k alantnda, tek bir varhk tabakast
vardtr. Bu varhk tabakas1 da tinsel varhk tabakastdn. Felsefenin konusu olan
bu tabakay1 olu~turan varhklar, insan
ve de~erleridir.

399

Hartmann'a gore, bu dort varhk tabakast birbirlerinden kopuk olmad1klan gibi,


birbirleri i~ine ge-;tni~ de degildir. Tabakalar aras1ndaki ili~ki zantan, mekan,
niteli~ nicelik, biiyume, geli~1ne, yarattClhk ve ozgi.irluk gibi kategoriler aracrb~1yla kurulur. tlk varhk tabakastnda yalruzca za1nan ve tnekan gibi kategoriler
soz konusu olu rken, ikinci tabakada aynca bilyilme ve geli~me etkili olur. Her
varhk tabakas1nda bir onceki tabakaya
yeni kategori ve ozellik1er ek1endi~i
i~in, ii~und.1 varbk tabakas1nda ikind
tabakadaki kategorilere yarahcdtk ek1enir. Buna kar~m, dordiincii tabakada,
biiyii1ne, geli~me ve yarahch~a ek olarak ozgurli.ik vardtr. Harbnann'a gore,
1nanevi' varhk tabakas1 en ozgiir, ama en
gil~silz olan varhklardan meydana gelir.
Tabakalar aras1nda birinciden dordiinciiye do~ru bir ozgiirle~me, dordiincii tabakadan birind tabakaya do~ru da bir
g~lenme ili~kisi vardtr.
Ote yandan, bir varhk kendi it;inde bir~ok varh.k tabakastru birle~tirebilir. Orne~int insan kendisinde dort tabakay1
bir araya getirir. Buna gore, insanda ilk
iki tabakaya e.k olarak, bilin~li varhk ve
manevi varhk tabakalan bir araya gelir.
Bu varhk tabakalan birbirleri iizerine
bir evin katlar1 gibi sualaruru~lardtr.
Zemin kahn iist kala ihtiyao yoktur,
ama zemin kat olmadan iist katlar olamaz. ~u halde, a~ag1 katlar tek ba~lan
na var olabilirler, anc;ltk iist katlar a~a~1
katlar olmadan var olamazlar. Her varhk tabakasuun kendisine gore bir yasas1
vardar, her tabaka kendisine gore bir ye;
nilik getirmi~tir. Her varhk tabakas1,
dayand1g. tabakaya gore, yeni bir ~ey
ortaya koymu~tur. Bir iist tabaka bir alttaki tabakaya ba~hd1r, ama onun taraftndan belirlenmi~ de~ildir. Bir iist tabakatun getirdi~i yeni o~e ile bir al t
tabaka iizerinde bir giicii vardu. Yiiksek
tabaka kendisine temel olan a~a~1 taba
kaya gore ozgiirdiir.
Etik: Demek ki, varh~tn inorganik, organik, psi~ik ve tinsel diye farkhhk
gosteren dort ana ta bakaslJUn hepsinde

400

hassa

birdcn ge\erli alan yasa ve kategariler


yamnda, yalmzca baz1 tabakalar i~in
ge~erli alup di~erleri iliin ge~erli alma~
yan yasa ve kategariler de vard1r. Orne~
~in zaman kategarisi tiim tabakalar i~in
ge~erli iken, nedensellik yasas1 tinsel tabakada ge~erli de~ildir. Nitekim, tin ta~
bakasmda, da~adaki nedenselli~e benzemeyen ba~ka bir belirlenim vard1r;
buradaki nedensellik, insan burada de~erlere gore eyledi~i i~in, ereksel bir
nedense lliktir.
De~erlerin ba~ka bir varhk alamna ait
aldu~unu sayleyen Hartmann'a gore, insam ahlaki varhk yapan ~ey de, bu ereksel nedenselliktir. Ona gore, insan ancak
bu sayede, da~al ya da taplumsaJ diizene, smuh da alsa bir yon verebilir. insan
bu alana~1 kulland1~1 siirece, da~al nedensellikten ereksel belirlenime g~ip ozgiirle~ir. Onda ozgiirliik bir imkan, insamn ger~eklf1tirmesi gereken bir ~ey
alup, salt akd varh~uun bir ozelli~i de~ildir. Ozgiirlii~iin bir biitiin alarak insann de~erler alamnda ger~eklf1tirdi~i bir
~ey aldu~unu one siiren Harbnann'a
gore, insan de~erler kar~1smda bir 5e9t'e
ve karar venne alana~ma ~ahip aldu~u
gibi, bu imkAru kullarup kullanmamak
bakmundan da serbesttir. lnsan bu alana~J kullanmadJ~mda, da~al varhk alarak kahrken, karar verip se~meye, de~e
ri ger~ekle~tirmeye ba~lad1~1 anda
ozgiir alur. De~eri yeryiizii ger~Jekli~i
i~e ~kebilen ve anlan bu diinyada ger~ekle~tir(!bilen insan, Harbnann'a gore,
ezelf-ebedi, de~i~mez de~erleri bu diinyaya sakan bir kap1dU', diinyaya anlam
veren varhk almak durumundad1r.
hassa. Bir ti.ire ait alan ve zarunlu alarak
aymma ba~h bulunup, aymrm meydana getiren ozelliklerden ~1kars anabilir
alan ozsel ozellik. Hassa, Parphyras'a
gore, 1 Tiirlin baZJ bireylerine ait alan
hassa, 2 tiiriin biitiin bireylerine ait alan
hassa, 3 tiiriin bireylerine belli bir anda
ait alan hassa, 4 tiiriin tiim bireylerine ait
almakla birlikte daimi almayan hassa
almak iizere, dort ayn hassa ~eklinde artaya ljlkar.

hatah nedensellik yanh~1 [ing. fallacy of


post lzoc ergo propter hoc]. Zaman i~inde
ardJ~1kh~1 ger~ek nedensellik alarak
gormekten, bir ~eyin, salt zaman i~inde
andan once geldi~i i~in, ba~ka bir ~eyin
nedeni aldu~unu dii~iinmekten alu~an
gayri fannel yanh~ tiirii.
Yine aym ba~lamda, bir nedenin, belli
bir sonucun, ger~ekte almad1~1 halde,
nedeni aldu~una inanmaktan alu~an
yanh~ hatah neden venne yanh~1 alarak tammlamr.
hayali dii~man yanh~1 [ing. fallacy of
staw man]. Bir kar~1hn dii~iincesini ya
da bak1~ a~sm1, kalayca ~iiriitiilebilme
si i~in, aldu~undan zay1f gostermekten
ya da hatta ~arp1tmaktan alu~an gayn
formel yanh~.
hayvan ruhu [lng. animal saul; Fr. lime animale]. Hayvanlarda varoldu~una ve insan
ruhuna benzer aldu~una i.rwuJan ruh.
Yalruzca insanlann ruhu aldu~unu savunan Descartes~ gorii~ bir tepki alarak geli~en hayvan ruhu o~retisi, hayvan davram~mm fiziki terimlerle a~k
lanamayaca~mJ, hayvan davraru~uun
ancak insan ruhuna benzer bir ruhun varalu~uyla a~1klanabilir aldu~unu one
siirmii~ti.ir.

Hayyatiye. 9. yiizyllm i.k.inci yansmda


Ebu'l~HUseyin Abdurrahman el-Hayyat'm sistemle~tirdi~i Mutezile o~retisi.
Hayyatiye gorii~iine gore, Tann var
alan bir ~ey almakla birlikte, anun ozii
bilinemez. Varhklan yaratllmalanndiJSn
once de bilen Tann'mn giicii bilgisiyle
aym ol~iidedir. Liitufta bulunmak zarunda almayan yiice Tann'mn, bununla birlikte kullan yiikiimlii kllmas1
liitfu gerekli hlle getirmi~tir.
haz [Yun. hedone; Os. keyf, ing. pleasure; Fr.
plaisir; Al. vergniigen]. Ha~a giden bir
~eyin yarath~, uyandtrdJ~I duygu. AcJrun kar~Jsmda yer alan ve psikalajik bir
algu alarak, ha~umuza giden ve bizi
~eken bir ~eye sahip almaktan da~an
tatll ve keyif verici duyum. Bir arzunun,
iste~in tatmin edilmesinin ya da ihtiyaCU'I
kar~1lanmasmm sanucu alan duygu.
iradi bir tercihin hayata ge~rilmesinden
kaynaklanan ha~nutluk duygusu.

haz kalkulu

hazel (ing. lzedonist; Fr. lz~doniste]. Hayatta


pe~ine di.i~i.ilecek biricik iyinin haz old u~unu savunan, bu ilkeyi benimseyen,
hazz1, ama ozellikle duyumsal hazz1 en
yi.iksek de~er yapan bak1~ at;lSl, disiplin ya da yakla~Im i~n kullarulan s1fat.
Bu ba~lamda, gi.izelli~i, gonne ve i~it
me duyusuyla elde edilen hazza, oyundan ahnan hazza, k1sacas1 duyumsal
hazza indirgeyen estetik anlay1~a lzazcr
estetik ad1 verilir.
Buna kar~1n, ya~amda pe~inden gidilecek tek ~eyin haz oldu~unu, fakat
hazcd1gm nihar ve en yi.iksek amaarun
gert;ekle~tirilemez bir amat; oldu~urtu,
insanlann bi.iyill<. t;o~unlu~unwl hazla
dolu bir ya~am get;iremedi~ini, refah ve
zenginli~in insatu aadan ba~1~1k tutamadl~, dolaylsiyla, amac1n ve nihai
hedefin, hazdan zi yarle, aadan uzak
olmak oldu~unu one si.iren ahlak anlay~~ haze akbtumserlik diye tarumlarur. BOyle
bir ahlak gori.i~u, tarihsel olarak I<irene
Okulunun son i.iyelerinden biri olan Hegesias taraf1ndan savunulmu~tur.
hazc1hk [Os. lezzetiye, zevkperestlik; lng.
hedonism; Fr. hedonisme; AI. hedonismus].
Ya~amda gert;ekten ve bizzat kendisi
it;in istenen tek ~eyin, ahlAk alan1ndaki
en yi.iksek de~er, nihai ve en yi.iksek
iyinin haz oldu~unu savunan o~reti.
Hazcdlk- ahlaki hazahk ve psikolojik
hazc1bk olmak i.izere ikiye aynhr. Bunlardan, 1 olmas1 gerekeni de~il de, olaru
betimleme iddiasmda olan psikolojik haz
cdzk, tilin insan eylemlerinin haz elde
etme arzusuyla gi.idi.ilendi~ini, insanlann do~al olarak ac1dan kaftlp hazza yoneldiklerini belirterek, her insarun yalruzca kendi hazz1 ya da mutlulu~unu
gozetti~ini, herkesin elde etti~i haz mik
tann1 en yi.iksek di.izeye t;lkannak istedi~ini savunur.
2 t Aristippos, tEpiki.iros, tlocke, Hobbes, tHume, +Bentham ve tMill gibi di.i~i.ini.irler taraflndan savunulmu~ olan
allaki hazcrbk ise, mutlulu~u ya~am.Jn
ve ahlak.Jn nihai ve en . yi.iksek amac1
yaph~l it;in, empirik bir ahlak gorii~i.i
olarak ortaya f;lkar. Ahlaki hazC'lhk. soz

401

konusu mutluluk amaana aadan kat;Inlp haz elde etmekle ula~abilece~imizi,


bundan dolay1 hazzan ya~amdaki en
yi.iksek iyi oldu~unu, her eylemin hazza
yonelmesi gerekti~ini, insan eylemlerinin ahlaki de~erinin hazza yol at;lp at;malnalanyla belirlendi~ini savunur.
Ahlakf hazcdlk, tiim eyle1nlerin, ba~ka
insanlarm hazlan ya da d urumlan tehlikeye di.i~e bile, ki~inin aadan ka'jlrup,
kendini haZZllU sa~lama alma arzusuyla
giidiilenmesi gerekti~ini savw1du~unda,
egoist hazcrlk adi.Jll abr; buna kar~m, bireyin, kendi hazzuu oldu~u kadar, genelin, t;o~unlu~un hazzU'U, refah ve iyili~i
ni gozetmesi gerekti~ini one si.irdi.igu
zaman, yararczlrk olarak anla~1hr.
Cte yandan, haza bir o~reti, Aristippos ome~inde oldu~u gibi, hazlar arasnda bir aynm yapmaz, belli bir haz ti.iriini.i ba~ka bir haz ti.iri.inden i.istun
tutmaz ve onemli olan tek ~eyin olabildi~ince t;ok haz elde etmek oldu~unu
vurgularsa, bu tiir bir hazah~a niceliksel
hazczlzk ad1 verilir; buna kar~1n, hazc1
o~reti, Epikiiros orne~inde old u~u gibi,
hazlar aras1nda bir ay1nm yaparak, ornegin okuma, o~renme ve anlamayla il
gili olan manevi hazlar1n maddi ya da
bedensel hazlardan daha onemli old u~unu savunursa, bu ti.ir bir hazc1hk da,
niteliksel hazcrlrk olarak tatumlanlr.
haz kalkulu (lng. hedonistic calcul; Fr. cat..
cul hedonistique].Hazc1 ahlak anlaya~1
tarafsndan geli~tirilmi~ olan ve bir eylemle ilgili tercihte, eylemin sa~layaca
~ haz miktannlll olt;i.i ahnmasl gerekti~ini one si.iren ilke.
Haz kalki.ili.i di.i~i.incesi ilk kez olarak,
t Aristippos'un tniceliksel hazCl.l1gma
kar~1, niteliksel bir hazcd1~1 benimsemi~
olan tEpiki.iros taraf1ndan savunulmu~
tur. lnsarun kendisini kar~ISlna t;lkan ilk
haz.za teslim etmemesi gerekti~ini dile
getiren Epiki.irosa gore, hazla dolu mutlu
bir ya~am bir summetresis uygulama.sll\1,
yani bir hesap ve olt;me sanati.Jll gerektirir. tnsan gert;ek mutlulu~a ula~abilmek
i~n, ~imdiki hazlarla gelecekteki aalar
aras1nda bir denge kurmab, ti.irli.i tiirli.i
haz ve aa.larla ilgili bir hesap yapmahdu.

402

haz uzman1

Haz kalkiiliinii daha geli~mi~ bir .;er.;eve ic;inde ifade eden yarara Bentham'a
gore ise, her birey aadan kac;uup, haz
elde ebneyi a1na.;lar. Bununla birlikte,
hazlar ve aclar birbirlerinden mutlak bir
bi.;imde farkJahk gosterdiklerinden, farkh deterlere sahiptirler. tBentham bu .;er-;eve i9nde, matematiksel bir dakiklite
eri~mek amactyla, haz ya da ac1 birimlerinden soz etmi~ ve boylelikle, eylemde
bulunmazdan once, bu birimlerin deterlerini hEStplayabilecetimizi dile getirmi~tir. Soz konusu haz birimlerinin de
teri, kendi ba~larma deterlendirilditi
zaman, Bentham'a gore, bunlar az ya da
.;ok, ha~ztn yotunlutuna, siiresine, kesinlitine ve yalonllttna bath olaGlk.lardu. Bundan sonra, hazz1 kendi ba~ma
detil de, sonu.;lan a-;1s1ndan ele aldltllnlZ za1nan, bu kez hazzJn verimlili~,
yani ayru tiirden ba~ka duyumlarca, ~
deyi~le yeni hazlarca izlenme ~ans1, ve
hazz1n safhtl, yani onu acJnln detil de,
hazz1n takip etmesi olas1ht1 ti..iriinden
ba~ka etkenler hesaba katdmahdtr. Haz
kalkiiliinde hesaba kabl.mas1 gereken yedinci ve sonuncu ote, Bentham'a gore,
hazzm kapsam1d1r, yani onun etkilediti
insan say1s1d1r.
Bentham, bu son noktadan hareketle
en yiil<sek sayada insan i.;in en yuksek
m utluluk ilkesine ula~ml~hr. Ba~ka bir
deyi~le, bir eylem en yiiksek say1da
insan i.;in en yiil<sek miktarda haz sathyorsa, bu eyle1n, Bentham'a gore, ahllli
bakundan iyi olan bir eylemdir. Soz konusu haz kalkiilunden de anla~aldatJ
gibi, Bentham temelde, hazzm nitelitini
detil de, niceliksel yoniinii dikkate alml~hr. Ona gore, ayru miktarda hazza
yol ac;an tiim eylemler aynl ol.;iide iyi
ve deter lidir.
haz uzman1 [lng. hedonic expert; Fr. specialiste on hedonisme]. Bentham'1n niceliksel hazcaht1na kar~1 .;1kan, bu tiir bir
hazc1h~1n insan varhtlnl domuzla ayru diizeye getirditini belirten Mill'in
entellektiiel yetileri, kiiltiirel de~erleri
olan insan varht1n1 haz olfW\lti..i yapbtlnl gosteren deyim.

Niteliksel hazahtl uyannca, hazlann


birbirlerinden yalruzca nicelik balamlndan detil, nitelik balonundan da farkhhk gosterditini, daha az miktarda fa kat
daha deterli bir hazz1n, .;ok biiyiik miktarda detersiz ya da daha a~at1 deterde bir hazza tercih edilmesi gerektitini
savunan Mill'e gore, bu tercihin ol.;iitii,
her iki hazla da, yani hem duyumsal ve
hem de enteUektiiel hazlarla tanl~ml~o
lan varhk, e~deyi~le hem duyumsal ve
hem de entellektiiel boyutu olan insan
varhtl olmahd1r. Su halde, haz konusunda olc;iit, domuz detil de, insan varhtl, bilge insan ya da Sokrates olacaktlr, .;ltnkii o, haz konusunda uzmandrr
ve o tatmin olmu~, tam doyuma ula~
ml~ bir domuz olmaktansa, ac1 .;eken,
mutsuz, fakat dii~iinen, ol.;iip bi.;en bir
insan olmay1 tercih edecektir.
hedonik [ing. hedonics ]. Ahlftlon, odevin
hazla olan ili~kisini konu alan dah ya
da tiirii.
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich. Biiyiik
bir siste1n kurarak, Kant'm irnkinslZ oldutunu soylediti ~eyi ger.;ekle~tirmi~,
yani rasyonel bir metafizik kunnu~ olan
iinlii Alman filozofu. 1770-1831 y11lan
aras1nda ya~am1~ olan Hege I' in temel
eserleri: Phtinonrenologie des Geistes [Tinin
Fenomenolojisi], Wissenschaft der Logik
[Manhk Bilimi), Enzyklopiidie der Philosophischen Wissenschaften im Grundrisse
[Felsefi Bilimler Ansiklopedisi], Grundfi ..
nU!n der Philosophie des Rechts [Hukuk
Felsefesinin ilkeleri].
Metafizigi: Alman idealizminin kurucusu olan t Kant, akhn kendisinin a priori
kategorileri ve bilginin formlann1, kahplannl satladltl i.;in, bilginin miimkiin oldutunu soylemi~ti. 0 bilginin,
bu a priori kahplanrun insandan, i.;eritinin ise d1~ diinyadan, insan1n dl~ln
daki ger.;el<likten gelditini savunmu~
tu. Buna gore, insan zihni, bilgiye a
priori, deneyden batunslz olan fonnlan,
l<ategorileri satlar, bu formlann malzemesi, i.;eri~i ise insandan batJmsazdlr,
d1~andan gelir. Hegel, i~te bu noktada
bilginin formlan kadar i.;eritinin de zih-

Hegel, Georg Wilhelm Frie.drkh

nin eseri, urunu olmas1 gerektigini savunur. Demek ki, bilginin tum ogeleri
zihnin eseridir.
Hegel'e gore, insan, bilgide kendisinin
dt~mda olan, kendisinin yaratmad1g1
ve insandan bag1msLZ olan bir diinyayt
tE.'Crube etmektedir. Bu dogal dunya butilnuyle zihnin eseridir, fakat biz insanlann zihinlerinin eseri degildir; bilgimizin nesneleri bizim zihinlerimiz tarahndan yarahlmamt~hr. Bundan Hegel'e
gore, ~u sonu~ ~tkar: Bu dunya, bu dunyayt meydana getire.ll_ye b.ilgimizin konusu olan nesnele~ sonlu bireyin, insamn zihninden ba~ka bir zihnin eseri
olmahdtr. Bilginin nesneleri ve dolaytstyla butun bir evren mutlak bir oznenin, mutlak bir Zihin, Akd ya da Tinin
urunudur. Hegel'in Tin, Geist, lde, Mutlak, Mutlak Zihin admt verdigi bu tinsel
varhk, tum bireysel, sonlu insan ruhlannm dt~mdaki nesnel bir varhk olup,
Tann'dan ba~ka bir ~ey degildir. Hegel,
Mutlak Zihnin, Geist'in ozune, insan
akh tarafmdan nufuz edildigine inarur,
~iinkii Mutlak Zihin, insan akhnm i~le
yi~inde oldugu kadar, dogada da a~tga
~1kar.

Yani, Geist kendisini Hegel'e gore, dogada ve insan akhnda ifade eder. Ona
gore, ger~ekli~n tumii yalmzca bir ide,
Mutlak ya da Nesnel Akll, bir Mutlak
Tin aracthgtyla anla~tlabilir. Bu Mutlak
Aktl, dunya tarihi boyunca bir evrim
siireci i~inde olmu~tur. Mutlak Akd a~
km, kendi kendisine yeten, kendi kendisinin mutlak olarak bilincinde olan, tam
olarak bagtmstz bir varhk olmaya ~ah~
maktadu. S6z konusu evrim siireci, mutlak Akhn tam olarak rasyonel ve anla~t
hr bir varhk h&line gelme ~abastdll".
Du~unce ile varhgm, manhk ile metafizigin bir ve ayru ger~ekligin iki farkh
yiizii oldugunu soyleyen Hegel'de Mutlak Zihin statik bir varhk degil, fakat dinamik bir siire~tir. Bu Mutlak Zihin,
dunyadan ayn bir varhk degil, fakat
ozel bir bakl~ a~tsmdan goriildugunde,
dunyadtr. Hegel'in dinamik bir sure~
olarak betimledigi bu mutlak varhk,

403

onun tdiyalektik adm,;. verdigi u~lu


adunlardan olu~an hareketlerle degi~ir
ve geli~ir. i~te dunya, varhk, kultur ve
uygarhk dedigim!z her~ey, Mutlak Zihnin u~lu adunlardan olu~an diyalektik
hareketlerinden meydana gelir. Evren,
kendisinde mutlak Akhn ama~lan ya da
hedeflerininin ger~ekle~tigi bir evrim
siirecidir.
Hegel'in bu anlayt~l, teleolojik ya da
organik bir anlayt~hr. Evrimde en
onemli ~ey, ba~langt~ta varolandan ziyade, sonu~ta ortaya ~tkandu. Hakikat
biitundedir, am a biitun yalmzca evrim
siireci tamamlandtgmda ger~ekle~ir.
Mutlak olan ozu itibariyle bir sonu~, bir
tamam]anmadtr. Felsefe, buna gore, sonu~larla ilgilenir; o, bir evrenin ba~ka
bir evreden nastl zorunlu olarak ~tkhga
m gostennek durumundadtr. Bu hareket dogada ve hatta tarihte bilint;SiZ olarak ger~ekle~ir. Hegel'e gore, du~unur
bu surecin bilincinde olabilir; o bu surec:i betimleyebilir. Du~unur evrenin anlatmm bildigi, evrensel dinamik aklm kategorilerini, i~lemJerini yakaladtga zaman, en yuksek bilgi duzeyine yiikseJir.
Filozofun zihnindeki kavramlann diyalektik evrimi, dunyarun nesnel evrimiyle ~akl~1r; oznel dii~iincenin evrimi ve
kategorileri, evrenin kategorileriyle bir
ve aymdtr. Du~unce ve varhk ozde~tir.
Yontem: Mutlak varhgm bilgi ya da
dii~unce siireciyle dogal sureci kapsayan geli~me silreci, Hegel'e gore, diyalektik yoluyla ger~ekJe~ir. Diyalektik,
hem dii~unmenin hem de biitun varhgm geJi~me bi~imidir. Dii~unme de
varhk da hep kar~ttlann i~inden ge~e
rek, kar~1tlan uzla~hrarak geli~ir. Felsefenin gorevi ~eylerin dogasm1 anlamak, ~eylerin dogasmm, varolu~unun,
ozuniin ve amacmm ne oldugunu bildirmek ise eger, felsefenin yontemi bu
amaca uygun bir yontem olmak durumundadtr. Yontem, evrendeki rasyonel
siireci yeniden yarattp ifade etmelidir.
Bu amaca ise, Hegel'e gore, gizemli bir
bi~hnde, dahinin sezgileriyle veya daha
ozel bir yolla ula~tlamaz.

404

HegeL Georg Wilhelm Friedrich

Hegel felsefenin, tKant'an da be1irtmi~


oldugu gibi, kavramsal bilgi oldugunu
one surer. Fakat biz ger~ekligi soyut
kavramlarla tuketemeyiz; zira ger~ekli~
soyut kavramlann geregi gibi yansatatnayacaga, hareket halindeki dinaanik
bir sure~tir. c;unku ger~eklik olumsuzla
analarla, ~eli~kilerle ve kar~athklarla dolud ur. Bir ~eyi ger~ekte oldugu ~ekliyle
anlatabihnek it;in, Hegel'e gore, onun
hak.J<Indaki tuJn dogrulan ifade etmeIniz, onun tiim ~eli~kilerini belirtmemiz
ve bu ~eli~kilerin nasal uzla~hnldagana
gostermemiz gerekir. Bu ise, diyalektik
yonteanle olur.
Buna gore, du~unce diyalektik olarak
ilerlediginde, en basit, en soyut ve i~erik
baklmandan en bo~ alan kavramlardan
daha kompleks, daha somut ve daha
zengin kavramlara dogru ilerler. Hegel'in diyalektik yontem ad1n1 verdigi
bu yonteme gore, biz i~e soyut ve tumel
bir kavramla ba~lanz (ta); bu kavram
bir ~eli~ki ye yol a~ar (antita)i birbirlerine ~eli~ik alan bu iki fikir, ilk iki kavraman bir birligini ifade eden u~uncu bir
kavraanda uzla~hnhr (sentez). Yeni kavraan da yeni birtakam problem ve ~eli~
kilere yol a~ar' oyle ki bunlann da ba~
ka kavra1nlarda ~ozumlenmesi gerekir.
Diyalektik sure~, bundan dolaya kendisinde tu1n kar~athklann hem barandaga
ve hem de ~ozuldugu, nihai ve en yuksek kavrama ula~ahncaya kadar surer.
Bununla birlikte, tek bir kavraan, en
yuksek kavram bile olsa, butun bir ger~ekligi gostermez. Tuan kavramlar yalruzca kasmi dogrulardar. Bilgi butun bir
kavramlar sisteminden meydana gelir.
Dogruluk ve bilgi, tapkl rasyonel ger~ekligin kend isi gibi, canh bir mantaksal
sure~tir. Buna gore, bir du~unce zorunlu olarak ba~ka bir du~unceden ~akar;
bir du~unce, ba~ka bir du~unce meyda
na getirmek uzere kendisiyle birl~ece
gi du~unccde, bir ~eli~kiye yol a~ar. Diyalektik hareket du~uncenin ananhksal
olarak kendi kendisi a~masad1r.
Hegel'e gore, filozofun yapmasa gereken ~ey, du~uncenin tan1mlanan ~ekil
de kendi manl:lksal ak1~1ru izlemesine

izin vennektir. Bu sure~ tam olarak ve


geregi gibi ger~ekle~tirildiginde, dunyadaki sure~le bir ve ayna alan bir sure~tir. Hegel'e gore, Mutlak'an, Geist'in
diyalektik hareketinin birinci adxmanda
0, kendisindedir. Burada Geist, henuz
bir imkanlar u1kesidir. 0, kuvve halinde
alan gikunu henuz ger~ekle~tirmemi~
tir (Tez). Bununla birlikte, onun kendisini bilmesi, tanunasa i,..tn, G~ist'in kendisine bir ger~eklik kazandannasa gerekir.
Geist, Mutlak Zihin bu ama~la kendisini ilk olarak dogada ger~ekle~tirir (Antitez). Doga, dunya dedigimiz ~ey, He
gel'e gore, kar~atla~ma~, farkhla~ma~
hale gelen mutlak varhkhr. Soyut ve
farkbla~mam1~ halde bulunan Ide'nin
tek tek varhklar haline gelerek kendi da~mda bir varhk haline donu~mesidir.
0, ~imdi kendisinden ba~ka bir ~ey
olmu~, ozune aykan du~mu~tur. Geist,
Mutlak Zihin dogada kendisine yabancda~ma~, kendi ozu ile ~eli~ik bir duruma du~mu~tur. Bu ~eli~ki, diyalektik
surecin u~uncu basamaganda, k ultiir
dunyas1nda ortadan kalkar (Smtn). Bununla da, Geist yeniden kendini bulur,
kendine doner, ancak o, bu kez bilincine
tam olarak varma~, ozgurluge kavu~
mu~ durumdadar. c;unku, Geist'in yasa
sa, dogal dunyada zorunluluk, buna
kar~ln kultiir dunyasanda ozgurluktur.
Kultur felsefesi: Geist, kendisini kultur
dunyasmda diyalektigin u~lu hareketi
geregince, Subjektif Geist (Dznel Rult),
Objektif Geist (N esnel rult) ve Mutlak
Geist (Mutlak Rult) olarak a~ar. Buna geire, subjektif Geist en alt duzeyinden en
ust duzeyine kadar insan ruhunu mey
dana getirir. Geist, kendisine yonelmi~
ozgur bir varhk, kendisini bilip tan1yan
bagunsaz bir ger~eklik haline gelmek
i~in, dogadan yava~ yava~ sayrahr. 0,
henuz geli~memi~ bir ruh halindedir ve
bu haliyle antropoloji biliminin ara~tlr
ma ve inceleme konusu olur. Ruhun
henuz dogadan tumuyle saynlamadaga
bu a~amada, ona kar~ahk gelen kavra
yt~ bi~imi duyumdur. Ruh, daha sonraki a~amada 'duygu' ya ya da hissetmeye ge~er. Hissetmenin en geli~mi~ ve

Heidegger, Martin
tamamlamm~

~ekli

'kendini hissetme' dir ve bu, bilince giden bir ara basamakt1r. Bilin~, boylelikle duyum, alg1 ve
anlay1~ a~amalanndan ge~erek kendini
ozgtir bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tamr.
0, bundan sonra ba~ka benleri de tarur
ve kabul eder. Boylelikle, Geist kendisini
Nesnel Ruh olarak ger~kie~tirir ve ortaya ahlakbbk ve Devlet ~1kar. Bu durum
benin kendi i~inde l<almaktan kurtularak
gene! kurallara ve oznellikten nesnellige
yiikselmesi demektir. Boylece, herkes
i<;in ge~erli clan, herkesi kavrayan nesnel
Ruh ortaya ~1km1~ olur. Tarih dedigimiz ~ey, Hegel'e gore, halklarda beliren
Ruhun geli~mesinden ba~ka bir ~ey degildir. Tarihin belli bir arunda, belli bir
halk, Ruhun geli~mesini iizerine abr.
Ruhun hukuk, devlet, ahl~k ve tarih alanmdaki bu nenelle~mesi boyunca kendine donmesi, kendini tammas1, mutlak
Ruhun bilincine vannas1 soz konusudur.
Ozel isteklerin, tutkulann ve egilimlerin
alarunda, herkes i~in ge~erli nesnel ilke.leri ortaya koyarak, onlan hukuk, ahlak,
devlet ~eklindc kabul eden Ruh, biitiin
ko~ullardan s1ynlarak kendini tarumaya, kendi oziinii farketmeye ba~lar. Boylelikle, Mutlak Ruh haline gelir.
Mutlak Ruh da ~ adunh bir hareketle
ger~l<l~ir. Onun birind a~amas1 sanat
(tez), ikinci a~amas1 ise dindir (antitez).
Buna kar,un, onun ii~iincii a~amas1 felsefedir (sentez). Felsefe, Hegel'e gore,
hem sanatm hem de dinin a~tlmas1 ve
onlann i~lerinde ta~1d1klan hakikatin
daha iist bir diizeyde kavrarunas1dtr. Felsefe, Geist'1, mutlak varbk olarak kavrar
ve onu hem maddt olmayan bir dii~iin
ce, hem de elle tutulup gozle goriilebilen
biitiin varhklarm birligi olarak kavrar.
Hegelcilik [lng. Hegelianism; Fr. Hegelianisme ]. Hegel'in ve ogrencilerinin geli~
tirdigi ogreti. Hegelci dii~iince geleneginin, filozofun bak1~ a~1s1, metafizik
gorii~ii ve diyalektik anlay1~mm, metafizik, estetik, siyaset, toplum teorisi, te<r
loji ve din felsefesi <tlamnda, Hegel'den
sonra ya~am1~ clan ~e~itli dii~iiniir ve
ara~ttrmaa tarafmdan benimsenmesi
sureliyle siirdiiriilmesi.

405

Hegelcilik ii~ ana ba~ltk altmda ifade


edilebilir: 1 Rozenkranz, Fischer ve Zeller tarahndan temsil edilen birinci al<1m,
yani ortodoks Hegeldlik, Hegelci gorii~ii hi~bir degi~iklige ugratmadan aynen siirdi.iriir.

2 Yeni-Hegelcilik olarak bilinen ve bir


yandan Hegel'in idealizmini siirdiiriirken, bir yandan da devleli en yiice ama~
olarak goren Croce: Kroner ve Liebert'in
temsil ettigi yakla~un. 3 Hegel'in diyalektik yontemini ve olu~ kavramm1 benimserken, idealizmini yads1yan, Feuerbach ve Marks'm yapttg1 gibi dini,
Stirner'm yapbg1 gibi yerle~ik kurumlan el~tiren sol Hegelcilik.
hegemonya [lng. hegemony; Fr. hegemonie;
AI. hegenzonie]. Bir toplumda hal<im s1mf
ya da yonetici swfm iktidamu dogal ve
me~ru gostermesi, kendi suufsal ~karla
rm1 evrensel ~1karlar olarak ifade elmesi
durumu.
Marks'm tarihsel maddeciliginde ortaya
~tkan hegemonya kavranu esas Antonio
Gramsci'nin ~ah~malanyla daha biiyiik
bir onem ve anlam kazanm1~t1r. Burjuva
hegemonyasmm en onernli aracmm sivil
toplum oldugunu one siiren Gramsct'ye
gore, hakim s1ruflann tahakkiimii, gii~
kullarunu ya da dogrudan kontrolden
ziyade, bagunh sm1f ya da kiimelerin nzas1yla saglann. Hakim s1mf altematif
bak1~lar1, farkh soylemleri d1~lar ya da
marjinelle~tirirken, belli dii~iince ve bak1~lar iiretip, onlan yerle~ik hale getirir.
Heidegger, Martin. 1889-1976 yt!lan arasmda ya~am1~ ve tvarolu~<;~.~luk, postyap1salabk, tpostmodemizm, +Frankfurt Okulu ve yap1bozumculuk iizerinde
~ok kahc1 etkiler btraktm~ clan iinlii
Alman dii~iiniirii, Bir~ok baktmdan ~ok
etkili bir dii~iintir olan Heidegger'in
Ierne! eserleri: Oberden Humanismus [!nsanbk Dzerine], Eir.fohrung in die Metaphysik [Metafizige Giri~], Was ist das, die
Philosophie? [Felsefe Nedir?L identitiitund
Differenz [Ozd~lik ve Farkhh1c], Zeit.und
Sein [Varbk ve Zaman].
Bab felsefesinde varbk konusunun Piaton' dan beri unutulmu~ oldugunu, oysa
varhgm birincil ve temel konu olup,

406

Heidegger, Martin

epis tenolojinin ikincil oldugunu savWlan


Heidegger, bu ~en;eve ic;inde, felsefenin
temel probleminin varhk problemi degil
de, bilgi proble1ni oldu~tnu, teaiibe edi
len ~yle, ona yuki edigimiz onem ya da
de~er arasmda 1nu tlak bir ay1nm yapllabilecegini savWlan Yeni-Kant~hkla lngiliz
eanpirizminin yaruld1guu one siinnii~tiir.
0, Hegel ve Sartre'da get;en, nesnelerin
kendinde-varhgana ve bilint;li oznenin
kendisi it;in varhgana, diinya i9ndeki
varhk, oliiJn kar~as1ndaki varhk, ba~ka
lar1yla ili~ki i~indc varhk kategorilerini
cldeani~tir. Ba~ka bir deyi~le, kendisini
belirleyen temel konunun, insan konusu
degil de, varhk meselesi old u~n u dile
getiren Heidegger,varhk konusuna, yani
Sein'a, insani gert;eklik at;aslndan, yani
Dasein bakam1ndan yakla~ma~ ve insan
Ia ilgili tiim t;oziimlemelerin, varhk hakkJnda bilgi edinebilmemizi sagladaguu
belirtmi~tir.

Epistemolojinin degil de, ontolojinin


temel oldugunu one siiren Heidegger,
bilunsel akd ve teknolojinin Bata kiiltiiriine t;ok zarar veren yogun etkisinden,
Bat1 1netafiziksel di.i~iincesinin sorumlu
oldugunu dii~iirunii~tiir. Soz konusu
1netafizigin temelinde ise, onun ontoteolojik toz dedigi ~eyle belirlenen bir varhk anlay1~a bulun1naktadar. Heidegger'e
g6re, Bah metafiziginin temelinde, tiim
diger varhklann nedensel olarak kendi
sine bagh oldugu, tum degerlerin temelinde bulunan, ve dolayas1yla hem at;Lk
lay1ca ve hem de hakh k1hca bir anlam
i~inde ilk olan varhk ya da varhklarJn
var olmas1 gerektigi kanaatidir. Filozoflar, i~te bu kanaatle, 1nutlak bir bit;imde
ko~ulsuz olan varhk ya da varhklar aralnl~lardu.

Heidegger, Bah kiilturiiniin onun kendisine kar~1 tavtr aldaga bilimsel akh
nan, biitiin bu giri~imlerin ba~anslzh
ganan bir sonucu olarak ortaya t;aktagana
soylemi~tir. Bununla birlikte, ona gore,
bilimsel akd da soz konusu temel meta
fiziksel inanc1 korur: Mutlak ya da ko
~ulsuz bir bit;imde gert;ek olan ~eylerin
nedensel temellerinden, zihinden ba

g1ms1z nesnelerin nedensel ili~kilerin


den soz ehnek anlamhd1r. Bu bilimsel
ontolojinin ayncabkh bir yere oturmasa,
Heideggere gore, Bau kiiltiiriiniin tek
gert;ek bilgi tiirii olarak bili1ne ve dolayasiyla bilimsel yonteme itibar etmesi so
nucunu dogurmu~tur. Oyleyse, bilhnsel
akhn egemenligine kar~a ~akabilmek
i~, oncelikle Bab 1netafizi~nin temel
kabullerini ydonak gerekmektedir.
0, bilimsel akl1n ontolojisiyle yak1ndan
ilgili bir problemin de, oznenin konwnu
problemi oldugunu savurunu~tur. Bu
problem, Heidegger'e gore, ontoteolojik
toz anlaya~a it;inde hep giindeme gelmi~
olsa da, en at;ak ve belirgin bir bit;imde
Descartes'm zihin beden ikiciliginde or
taya ~akar. Yer kaplayan anaddi cisimle
rin mekanik diinyasayla, yer kaplamayan, fakat dii~iinen zihin arasanda nasal
olup da ili~ki kurulabilecegi bir prob..
lean olarak ka"uruza t;akarken, birinci
alan i9n ge~erli olan bilimsel yontem,
ondan tiimiiyle ayn bir alan olan zihne,
insana uygulanamaz. Bununla birlikte,
insan biJimlerinin hermeneutik metodolojisi de, Heideggere gore, degerler alaru
i9n doyururu bir temel saglayamaz. Talihselcilik, Husserl'in de gostermi~ old ugu gibi, ku~kuculuga ve hi~9lige, bilian
cilikten daha iyi kar~a koyamaz.
Heidegger'e gore, tKierkegaard'1n oz..
nel hakikati ve ttarihselciligi on plana~~
kartan yakla~unlarl onem ta~amakla bir
likte, yeterli degildir. Bu kez, gereginden fazla onem kazanan, pozitivizmin
ya da bilimsel akhn nesne lciligine
kar~1, toznelciliktir. Bilimsel akhn kav
rayt~tnl ve toz kategorisini y1kmak i~in,
nesnelligin kar~asma ya da yaruna oznelligi oturhnak. oznelligin onemini vurgulamak yebnez. Zira, Heidegger'e gore,
nesnelcilik kadar oznelcilik de, Ball dii
~iincesindeki ~arp1kbk ya da hastahglnan emarelerindendir. Dolay1sayla, daha
geriye, genel olarak Varhgan ne oldugu
sorusuna gitmek gerek1nektedir.
Heidegger, Varhk problemine bir yarut
getirmeye t;ah~uken, ontik olanla tarih
sel olan1, nesnel ya da olgusal olanla

Heidegger, Martin

tiznel clam uzla~hrmaya ~ah~1r. Ona


gore, ya~ama ili~kin dogru ve saglam
bir kavrayt~, ontik olana ili~kin, bilim
tincesi giindelik bilgiyle doga bilimlerinin sagladtgl bilgiyi i~eren olgusal bilginuze ek yapmaktan olu~maz. Ya~ama
ili~k.in saglam bir kavray1~, ya~am1 anlama, ancak ontik olanla tarihsel olaru bir
ilk ve temel birlikte bir araya getirmek
suretiyle elde edilebilir. Martin Heidegger, i~te bu amaca ula~mak i<;in, bir
~eyin var olmastrun ne anlama geldigirri
belirleme ~abas1 i~inde olmu~tur. f~te,
bu soruya o, Varbk sorusu adtru vermi~
tir. Bu soru, ona varbga ili~k.in ara~br
manm ontik ve tarihsel boyutlaruu
uygun bir bi~imde birbirine baglama olanagt verdigi i<;in biiyiik bir tinem ta~l
maktadtr. Zira varhk dii~iincesi, ona
gore hem ontik olaru ve hem de tarihsel
olaru kucaklar.
0, bu baglamda, 'var olmamn ne anlama geldigi' sorusunu yarutlarken, Varhk
sorusunun en iyi bir bi<;imde, insan varhklanrun bak1~ a~tsmdan sorulmas1 gerektigini sayler. Zira insan varhg1 yalmzca var olmaz; o, ne olduguna ili~kin bir
kavrayt~a sahlptir. Onun insan varolu~u
i<;in kullandtgt terim, Daseindtr. Ayru
noktaya, yani Varhgm, insan varolu~un
dan hareketle a~unlanmas1 stratejisine
ba~ka bir perspektiften daha hareket
edildigi zaman da ula~dabilir. ~tiyle ki;
Heidegger'e gore, varhk problemi lasmen, diinyada bir ao;tkJama olmadan asd1
duran ~eylerin btrakllrm~hgtndan kaynaklamr. Diinyamn dt~mda zorunlu bir
varhgm olmadtgtni, diinyadak.i olumsalhgt ortadan kaldtracak bir Tann'dan stiz
edilemeyecegini, her birimizin stiz konusu olumsalhkla ba~etmeyi ogrenmemiz
gerektigini belirten Heidegger, anlarm,
olwnsalhgm kendisinde bulmak durumunda oldugumuzu sayler. Varhk problemi, Heidegger'e gtlre, bizirn i~in ancak
bundan sonra yarutlanrm~ olacakhr. ~u
Mlde, varhk problemi bizim diinyadaki
varhk tarziJTUZla ilgili clan bir problemdir; biz, varhk problemini yalmzca belli
bir bi~imde var olmakla ~tizebiliriz.

407

Varlrk ve Zaman adh eserinde, her~ey

den once bir sal ~eyler teorisi gel~tiren


Heidegger, modern felsefenin ki~iyle
~ey arasmdak.i aymmm1 benimsemi~
tir. Buna gore, ~eyler kullandmaya haz1r
durumdadtr; biz insan varhklan, diinyayt bu ~er~eve i<;inde, dii~iinen tizneler
olarak kar~ISmda durdugumuz fiziki
bir nesne olarak gtirmeyiz. Ozne bilen
ve dii~iinen bir tizne olmaktan ~k, tincelikle diinyadak.i kullamhnaya haz1r
~eyleri aletler olarak kullanan varhkt1r.
Aym eserinde, bir ki~iler ve ki~isel ili~
k.iler kuram1 geli~tiren Heidegger'de, bilin~li tizneye tizgii varhk tarzm1 gtisteren Dasein, nesnelerle clan ili~kisi dt~mda, kendi tiiriinden ba~ka varhklann
varolu~unu tasdik eder. Dasein, ona
gore, tiim diger varhklardan farkltd!r.
Kendisini seyirci gtiziiyle izleyemez,
kendisini yahn bir ~ey olarak gtiremez.
Dasein kendisini dii~iiniir, kendi kendisiyle ilgili sorular sorar; o, diinyadak.i
varolu~unun mahiyetiyle ilgilenir. 0,
saf faaliyettir. Onun temel sorulan, 'Varhk nedir?', 'Ben neyim?' sorulandtr.
Heidegger'e gore, Dasein kendisi olabildigi, sahici olabildigi kadar, kendisine yabancda~abilir de. Onun sahici,
yani kendisi olmas1, i~ten ve kendisine
kar~1 diiriist olmas1, ya~amla ve kendisiyle ilgili se~imleri tizgiirce, tutkuyla,
herhangi bir rasyonelle~tirme etkinligi
olmadan yapmas1 anlamma gelir. Dasein'm yabanctla~mast, i~ten ve diiriist olmayan bir tarzda ya~amas1 ise, ki~inin
kalabahklar i~inde ya~amas1, kendi kararlanru kendisinin verememesi ve varhkla ilgili sorular soramamastdtr.
Ba~kalanyla clan ili~kiler de, otantik
olabildigi gibi, olmaya da bilir. Buna
gtlre, bu ili~kiler, ba~ka insanlan varhk
problemini gizlemek ve dolaytstyla, ne
oldugwnu belirlemekle ilgili sorumluluktan ka~mmak i~in kullandtgun zaman, sahici olmayan ili~kiler ~eklinde
ortaya ~1kar. Aym ~ey, Heidegger'e
gtlre, ba~kalanmn bizim ya~amtmlZI
ytinlendirmelerine izin verdigimiz zaman da stiz konusu olur.

408

Heidelberg Okulu

Dasein'1 ilgilendiren en onemli ~ey, ~u


haidc kendi kimli~i, kendisinin ne oldu~udur. Bu, Dasein'm ontolojik karakteridir. Ote yandan, Dasein'la ilgili olarak
ii'l ayn varolu~sal yap1dan soz edilebilir: Existans, olgusalhk ve dti~mti~ltik.
Existans eylemle, ki~inin kendisini one
stirmesiyle, temelli bir sefi]mle ger.,ekle~ir. Yani, ki~inin kendisini one stirebilmesi, set;imler yapabilmesi durumuna,
Heidegger Dasein'm Exisf:JmSJ adm1 verir. 0, burada, ya~am1 boyunca akmhya
kap1hp giden insanJann s()zde varolu~una kar~1, ger.,ekten varolmak i'lin bireysel se.,imin onemini vurgulayan Kierkegaard'dan yararlanmaktad1r.
Buna kar~m, ki~inin gtindelik rutin
i'linde kaybolmas1 e~ilimine, Heidegger
'dti~mti~ltik' adm1 verir. Bu, ki~inin
kendisini gtindelik kaygdar, dti~tincenin
hili soz konusu olmad1~1 s1radan me~ga
leler i'linde kaybehnesi halidir. Buna
gore, biz insanJar kendim.izi se.,imlerirn.izle tammlasak bile, her istedi~mizi
se.,emeyiz. Bu, bizim Dasein'm, Heidegger'in olgusalhk adm1 verdi~, ba~ka bir
varolu~sal yap1s1 tarafmdan smrrlandlgtmiZ anlanuna gelir; buna gore, insan
varh.klan, kendileri i~n daha onceden
birtaklm odevlerin belirlendi~i bir dun~
yada ya~amaktad1rlar.
Heidegger'de, soz konusu ii'l yap1ya
zamamn ii'l boyutu kar~1hk gelir. Buna
gore, Existans gelece~i, olgusalhk ge'lmi~i, dti~mti~ltik ise ~imdiyi gosterir.
Zaman onem kazarunca, zorunlu olarak
oltim gtindeme gelir. Demek ki, varhk
somsunu ortaya atmak, varh~m anla~
m1m kavramak i'lin, insan olmamn lie
~itli tarzlanm, yapayh~1, birakdmi~h
~1, dtinya i'lindeki varh~1 ve tarihselli~i
'iOZtimlemek anlamma gelir.
Heidegger, i~te varolu~wt bu temel btegorilerini, Husserl'den ald1~1 fenomenolojik yontemi kullanarak, en~, tasa,
bo~untu ve oltim korkusu t:iiriinden duygularda belirdi~i ~ekliyle in~ler. Ona
gtire, ozellikle i'l sdonhs1, bunalun ya da
bo~untu, ifi]nde btittin ~ylerin hi.,li~
ortaya lilkh~I bir varolma tarz1du.

Heidelberg Okulu [ing. Heidelberg School; Fr. Ecole d'Heidelberg]. Alman dti~ti
ntirleri tWindelband ve tRickert tarafmdan kurulmu~ olan ve aym zaman~
da Baden Okulu olarak da bilinen YeniKantfil felsefe okulu.
Ad1 get;en filozoflardan, zamarurun en
se.,kin tarih felsefecilerinden biri olan
Windelband, epistemolojik nitelikli bir
problemin ger.,ekte de~er felsefesiyle ilgili bir problem oldu~unu iddia eden
o~retisiyle tin kazanm1~hr. Ona gore,
bir yargt, bir nesneye, bir kendinde ~ye
kar~dtk geldi~i zaman de~il de, onu
kabul etmemiz gerekti~i hissine kaplldi~rruz, ona inanmamn bir ytiktimltiltik
oldu~unu dti~tindti~iimtiz zaman do~
rudur.
Rickert ise, dort ayn varhk alaru arasm~
da yapm1~ oldu~u aymmla tin kazanml~hr. Bu ayu1ma gore, her~eyden
once bilginin nesneleri, bilimin duyusal
dtinyas1 vard1r. ildnci olarak, alg1 yoluyla de~il de, anlama yetisi yoluyla bildi~z, duyumsal olmayan nesnelerin
akdla anla~1labilir dtinyas1 gelir. Bu
dtinya, tarih, sanat, ahlik ve kurumlar
ttiriinden kiiltiirel nesnelerden meydana
gelir. Rickert'e gore, hem ktiltiirel nesneler ve hem de do~a, nesnele~tirilemeyen
bir ozneyi gerektirir.l~te bu ii'liincti var- hk alam~, o 'fizik oncesi olan' diye tammlar ki, bu alan Kant'm transendental
benine ve Hegel'in oznel tinine karwk
gelmektedir. Dordtincti alan ise, inancm
nesnesini meydana getiren metafiziksel
alandu,
Hellenik felsefe [lng. Hellenic philosophy;
Fr. philosophie helltnique]. M.O. altmo
ytizydm ba~lanndan, M. 0. 323 ydma
dek stirmti~ olan Yunan felsefesine verilen ad.
Felsefe, felsefenin do~u~u i~n, ytiksek
bir refah diizeyiyle merak olmak \izere,
iki ko~ul arayan Aristoteles'in yorumuna uygun olarak, 'lqitli yollarm kesi~ti
~ bir kav~akta bulunan ve ozellikle ticaret yoluyla zenginl~mi~ olan Milet
kentinde ba~lam1~hr. Ki~inin merak
duymas1, kendisine sunulanJa yetinme-

Hellenik felsefe

yip, ~eylerin ni~in olduklan gibi olduklanm anlamaya ~ah~mas1 gerekti~ini


soyleyen ikinci ko~ul da Miletli filozoflarda varolmu~tur. Miletliler Dogu dii~iincesinden etkilenmi~ olsalar da, Yunan mitolojisinin swtdu~u afjlklamayla
yetinmemi~, varhklann ni~in olduklan
gibi olmalan gerekti~ini anlamaya ve
a~1klamaya ~ah~m1~lard1r.

Bundan dolayidir ki, felsefe, felsefi dii~iinii~ oncesindeki insanm yaph~I gibi,
gormek ya da inarunakla ilgili bir konu
de~ildir. Felsefe merak etmekle, dii~iin
mekle, klsacas1 ak1l ile ilgili bir konu,
gozle goriilen varhklann meydana getirdi~i ~oklu~un gerisinde gizli olan birli~i, goriinii~iin arkasmdaki ger~ekli~i
aramakla ilgili bir faaliyet olarak ortaya
~1k1p geli~mi~tir. Daha onceki dii~iin
cenin dini dii~i.inceyle ve pratik ihliya~
larla kar1~h~' yerde, Hellen.ik felsefe
daha ~ok dinf ya da mitolojik di.i~i.ince
den kopu~un sonucunda, yalmzca insan akhna dayanan ba~lmSIZ bir di.i~i.ince faaliyeti olarak ba~laml~hr.
Hellenik felsefe, i.i~ doneme ayrdabilir.
1 Doga Felsefesi. Bu donemde yer alan filozoflar, felsefenin u~ temel konusu olan
varl~ bilgi ve de~erden birindsini, yani
varhk konusunu ele alnu~lar, varhktaki
de~i~meyi, varhfPn nedenlerini, do~a
daki ~oklu~un kendisinden ti.iredi~ birli~, yani tarkhe konusunu ara~tmn1~lar
d1r. Do~a felsefesi dort okul ya da
problem ~r~vesi i9nde ele ahnabilir: a)
tThales, t Anaksimandros ve Anaksimenes'ten olu~n maddeci, birci Milet
Okulu. b) Matemaliksel ~ah~malanyla
se~kinl~en ve felsefede, fonnu, yap1 ve
i~levi on plana ~kartan Phytagoras~1
Okul. c) Daha ~ok birlikten ~oklu~a ge9~
ve dolaylslyla, de~me problemi i.izerinde durmu~ olan Herakleitos ve Parmenides. d) Di.inyadaki apa~1k de~i~me
olgusunu Pannenides'in varhkla ilgili
gori.i~leriyle uzla~tmnaya ~ab~ml~ ve
bu ~er~eve i~inde, varh~m temeline birden ~ok arkh yerl~tirmi~ olan ~ok~u filozoflar. Empedokles, Anaksagoras ve
t Atomcular.

409

II l;1san Dzerine Felsefe. Yunan felsefesinde, M. 0. V. yiizy1hn ortalanyla birlikte, do~a felsefesinin yerini, pratik felsefe olarak da tarumlanan, insan iizerine
felsefe ahm~t1r. Bu donemde filozoflar,
dti~tincelerini insamn kendisiyle ya~a
mma yonel tmi~lerdir. Bun dan dolay1,
bu ttir bir felsefe, insanm kendisiyle, do~asl, de~erleri ve yetileriyle, onun do~adaki yeriyle ilgili olan, insarun ba~ka
insanlarla olan ili~kilerini konu alan bir
felsefedir. insan iizerine olan bu felsefenin temelinde yer alan motif, do~a felsefesinde oldu~u gibi, saf merak olmay1p,
insan ya~amuun ve insamn eylemlerinin nasd iyile~tirilip, geli~tirilebilece~i
ni bulma ~eklinde ortaya ~1kan pratik
bir motiftir.
Hellenik felsefedeki bu de~i~imin toplumsal, siyasi ve felsefi nedenleri vard1r.
Buna gore, bu ~~da felsefenin merkezi
olan Atina'run toplumsal yap1s1 bozulmu~, kent, goz kama~tlrlCI bir refah doneminin ardmdan, M. 0. 431 ydmda,
otuz yd sonraki y1klh~m1 hazulayan,
uzun ve zorlu bir sava~a girmi~tir. Sava~ yenilgisinin ardmdan, Atina, bir de
veba salgmm tum deh~etini ya~aml~
tlr. Bundan dolay1, Atina arhk yi.iksek
bir refah diizeyi olan bir kent olmaktan
~akarak, insan ya~arruyla ilgili problemlerin kendilerini ~ok daha derinden hissettirdi~i bir kent olup ~1km1~tlr.
Ote yandan, Yunan felsefesinde, felsefenin merkezi olan Alina aym zamanda,
yurtta~lann yoneticilerini se~mekle kalmaylp, kendilerinin de siyasal ya~ma
elkin bir bi~de kablabilecekleri kii~k
bir demokrasiydi. l~te bu durum, siyasal ya~amm gerisinde yatan ilkeler ve
ki~inin siyasal ya~amda ba~anh olmasuu sa~layacak sanatlar haklanda daha
~ok ~y o~renme arzusunu gu~lendir
mi~tir. Yine, do~a felsefesinin, ortalama
insamn bak1~ afi1smdan iflas etmi~ oldu~unu soylemek gerekir. Ba~ka bir deyi~le, ortalama aydmm bak1~ a~&sm
dan, do~a filozoflanrun ayru konuda
kar~1t g6rii~lere ula~malarmdan dolayl, do~a felsefesi hepten anlams1z ve ge-

410

Hellenistik felsefe

reksiz hale gehni~tir. Bu tiir bir felsefenin iki temsilcisi vardu: tSofistler ve
tSokrates.
lll Sistematik Donem. Hellenik felsefenin son donetni, ele~liric.i bir felsefeden
olu~an sistematik donemdir. Yunan felsefi dit~iincesinin ula~t1g1 bu diizeyde,
tPlaton ve t Aristoteles, insanan bilgiye
ula~Jiken kullandag1 gii~ ve yetilerin giivenilirlik ve yeterliliklerini sorgulamaya
ba~larru~llr. Bilgimiz, ger~ekte neye dayanmaktadlr? Bilgilerimiz duyulanmaza
1n1, yoksa akhmaza ma dayanmaktadar?
Duyularun1zan bizi ger~eklikle ili~kiye
sokabileceginden emin olabilir miyiz?
Zihinsel faaliyet ve i~lemlerimiz giivenilir mi?
Bu donemin ild biiyiik filozofu alan
Platon ve Aristoteles, felsefelerinde, kendilerine da~d iin ya haklonda d ii~iinme
ve spekiilasyonda bulunma izni vennezden once, yetilerimiz, zihinsel faaliyetle
rimiz ve i~lemlerimizi ~oziianlemek ve
sanamadan ge~irmek gerektigi inancayla, i~e bu sorulan sorarak ba~lama~lar
dar. Yine, ayna donemde, Yunan felsefesinin ilk iki doneminde, doga ve insan
konulannda elde edilen bilgiden de yararlanan Platon ve Aristoteles, tarihin tan1d1ga ilk ve en biiyiik felsefe sistemlerini kurmu~lardu. Bu donem, ruhayet,
bilimsel ara~tumayla felsefe faaliyetinin, egitim ve ogretimin kurumsal bir
nitelik kazandag1 donem olmu~tur. Bu
~agda, egitim ve ara~tlrma faaliyeti i~in,
Platon Akademi'yi, Aristoteles de Lise'yi
kurmu~ ve faaliyetlerini burada siirdiirm ii~lerdir.
Hellenistik felsefe (tng. Hellmistic philosophy; Fr. philosop/Jie hellenistique ]. Kent
devletinin sana erdigi M. 0. 323 yahyla
Hellenistik ~agan son biiyiik imparatorlugunun Roma'nan bir par~ast oldugu
M.O. 30 yah arasandaki donemin felsefesine verilen ad.
Bu donemde yer alan dort biiyiik felsefe okulu s1ras1yla, t Akademi, Peripatetik okul, +Epikiiros~u ve +Stoaa okuld ur. Bu dort okuldan, hazc1 ahlilo ve
Tann'nan evrene miidahalesini redde-

den varhk gorii~iiyle Epikiiros felsefesi,


daha agn basan ve doneme ~ok biiyiik
ol~iide damgas1n1 vuran felsefe olm u~
tur. Ama~h bir evren anlay1~tyla en
yiiksek insani iyi olarak, aklan dogru ve
yerinde faaliyetine duyulan inan~ ise, en
gii~lii ifadesini Stoacalarda bulmu~tur.
Stoac1lar1n goru~lerinde soanutla~an bu
ama~h evren gorii~ii, son ~oziimlemede
tSokrates'ten miras ahnan bir gorii~ olarak, Epikiiros'wl mekanist varhk gorii~iine taban tab ana z1ttar.
Bu donemde ortaya ~akan ba~ka bir felsefe okulu da, dogmatik olduklan gerek~esiyle rum felsefelere ve ozellikle de
Stoao felsefeye gosterilen tepkiyle s~
kinle~en, ku~kuculuk olmu~tur. Nihayet donemin sonlanna dogru, Poseidoinos, Panaetios ve Antiokhos, Stoa felsefesini Platon ve Aristote)es~i ogretilerle birle~tirmeye ~ah~ml.{jtar.
Hellenistik felsefenin en onentli ozelligi, bu felsefenin konulanru mantak, fizik
ve ahlak ~ekJinde diizenlemesidir. Manbk, Aristoteles' ten miras alman bir tavula, bilgi teorisini de kapsayacak ~ekilde,
dogru bilgiye ula~man1n yontemi ve felsefenin vazge~ilmez araca olarak goriilmii~tiir. Nitekim, bu anlay1~1n bir sonucu olarak, ozellikle Stoaolar mantak
alaruna ~ok onemli katlolar yapml~lar
dar. Ayru ~ekilde, fizik de arka planda
kahp, yalruzca ahlak ic;in bir temel ve
hazarhk alma fonksiyonunu yerine getirmi~tir. Bundan dolaya, bu donemde filozoflar, fizik ya da varhk alan1nda
yeni teoriler geli~tirmek yerine, Sokrates oncesi doga filozoflar1nm gorii~leri
ni aynen benimsemi~lerdir. Bu baglamda, Stoahlann tHerakleitos'un fizigini,
Epikiiros'un ise tDemokritos 'Wl atomcu
gorii~iinii pek biiyiik bir degi~iklik yapmadan benimsedi~ soylemekte yarar
vardar.
Hellenistik felsefede on plana ~1kan ~a
h~ma alan1 ya da disiplin, ahlak olmu~
tur. Bunun nedeni, bireyin amacma
ula~tag1, iyi bir ya~am siirdugu, kendisini her balwndan evinde gibi hissettigi
kent devletinin yakalmasa, kent devleti-

Herakleitos
nin yerini alan imparatorl ukla birlikte,
bilinen diinyan1n stn1rlann1n geni~le
mesi ve bireylerin ka~1ndmaz bir bi~hn
de diinyaya, topluma ve kendilerine yabanola~masJ, yalntz ve ba~1bo~ kalmasJdu.
Boylesi bir toplum diizeninde, felsefeden beklenebilecek tek ~y, ilgisini birey
iizerinde yogunla~tlrmast, bireyin felsefeden bekledigi yol gostericilik gorevini
yerine getinnesidir. Bu donetnde, felsefenin herkes~e kabul gormii~ amac1, insan1
m utlu bir ya~ama ula~tlrmak, bireye
giiven ve bilgelik kaz.and1rarak, onun ya~adtgl yabanc1la~ma ve yolunu kaybetmi~lik duygusunu a~mas1ru saglamakhr.
i~te bw\dan dolay1, Hellenistik donemin
en biiyiik ve en onemli iki sistemi olan
Epikiiros-;ulukla Stoac1hk ki~isel bir
ahlak iizerinde yogunla~;ru~lar, siyasi ya
da toplumsal diizenle ilgili problemlere
pek az onem venni~lerdir. Bir tinsel bagunslZhk ve kendi kendine yetme ideali ..
ni On plina ~Ikartan i.ki alwntn da ahlalo,
fiziklerinin katktstz tmaddeciligini yansttacak ~ekilde dogalc1 ve 'bu diinyaa',
yani i~inde ya~ad1gun1Z diinyayla, bu
diinyadaki ya~am ve degeri temele alan
bir ahlak anlay1~1du.
Helvetius, Claude Ad.rien. Aydtnlanmarun onemli dii~iiniirlerinden biri olup,
t Ansiklopedinin hazulanmasma katk1
yap1n1~ olan Frans1z filozofu.
Helv~tius, insan zihninin tUm entellektiiel gii~lerini, Condillac'tnkine benzer bir
indirgeyici analizle, duyum ya da duyualg~sJna indirgeme t~bbiisiiyle iin kaz.anrru~hr. Ba~ka bir deyi~le, insan1n
d uyu dfizeyini a~an yetilere sahip old ugu gorii~iinii yanh~ bir teori olarak niteleyen Helv~tius'a gore, omegin yargyt
ele alahm. Yargtlamak, bireysel ideler
aras1ndaki benzerlikleri ve farkllhklan algilamaktan ba~ka hi~bir ~ey degild.ir.
Ayru indirgeyici analizi ahlik alaruna da
uygulayan filozofa gore, insan davraru~l
nn evrensel temelini ben-sevgisi meydana getinnekte olup, ben sevgisi haz elde
etme amaona yonelmi~tir. Tum degerle~ hatta gii~ arzusunun bile ikincil oldu-

411

gunu one siiren Helv~tius'a gore, bu degerler temel istek olan haz sevgisi veya
arzusunun donii~iimleri olmak durumundadJr.
YararCI ahlak anlayi~nun ilk biiyiik onciisii olan Helv~tius, egitim gorii~leriyle
~ok etkili olmu~tur. 0 egitime biiyiik bir
one1n vermi~ ve bizi, her ne isek o yapanln egithn oldugunu soylemi~tir. Bununla birlikte, iyi bir egitimin oniinde
ciddi engeller vardu. Bu engellerin ba~Jnda ise, din ve baht inan~lar gelmektedir. Ger-;ekten varolantn yalruzca maddi
nesneler oldugunu, bilginin d1~ diinyadaki 1naddi nesnelerin duyularnnwn
iizerindeki etkisinin bir sonucu olarak
duywnlardan meydana geldi~ni savunan Helv~tius, Tann'n1n varolu~u konusunda tateizmi benimsemi~tir.
hen. Antik Yunan felsefesinde, omegin
+Parmenides'te Bir olana; her~yi i~eren,
faka t kendisi ba~ka bir ~eyde i~erilme
yen; varhg1n, degi~menin kaynagt olan,
her~eyden baguns1z ilk varhk, nihai ve
en yiiksek ger~eklige; duyulann gosterdigi goriinii~lerin gerisindeki, alul yoluyla bilinen, varhga gelmemi~ ve yok
edilemez olan, ezeli-ebedi degi~mez realiteye verilen Yunanca ad.
Herakleitos. Pannenides'in duragan ve
degi~mez varhg1na kar~1, niteliksel degi~me olarak olu~un ger~ekligini one
stiren Yunan filozofu.
Bilgi bakurundan, e1npirik ya da duyusal bilgiye hi~ deger vermeyen Herakleitos, gozlerin ve kulaklann kotii tantklar
oldugunu one siirerek, rasyonalizmin
savunuculugunu yap1ru~t1r. ~ok ~ey
bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye kar~1
~1kan filozof, ~ok ~ey bilmenin ak1lh ol~
rna y1 ogretmedigini soylemi~tir. Siyasi
alanda, demokrasi kar~1h egilinuerini,
~ogunluk geni~ halk y1g1nlanna kar~1
duydugu nefretle birle~tiren ve 'bir ki~inin, yet kin biriyse eger, kendisi i~n,
on bin ki~iden daha degerli oldu~nu'
soyleyen Herakleitos'un metafiziginin
en one1nli tezi, hi~ ku~ku yok ki, ~ah~
ma ve sava~1n her~eyin babas1 oldugu
dii~iincesidir. Ona gore, kar~1tlann sa-

412

Herder

va~1,

varhk ya da olu~un tek ve en


onemli ko~uludur. Zira bu sava~ olmasaydi, hil;bir ~ey varolmayacakh. Bundan dolayt, varhklann do~u~ ya da varh~a geli~i, birbirlerine kar~1t alan ve
dolaytstyla birbirlerini varhkta tutan
kar~ttlann -;att~masma ba~hdtr.

Onun varhk

o~retisinin

ikinci tezi ise,


her~eyin birli~ni ortaya koyar. Birlik,
t1pk1 lyonyah di.i~iinurlerde oldu~u
gibi, evrenin ilk maddesinden, evrendeki her~eyin kendisinden do~du~u maddi tozden meydana gelir. Bu birli~i ate~
te bulan Herakleitos'a gore, ate~, ome~in yo~unla~h~l zaman, nemli hale
gelir ve basm; altmda suya donu~ur. Su
dondu~u zaman ise, toprak olup ;1kar.
Onun ilk madde olarak ate~i se-;mesi,
daha -;ok ondaki olu~u, de~i~me ve birlikten -;oklu~a g~i~ suredni en iyi, yakarak ve y1karak ya~ayan ate~ ifade etti~i i-;in onem ta~tr.
Herakleitos birli~in oldu~u kadar, -;oklu~un da hakkuu veren bir filozoftur.
Ba~ka bir deyi~le, o monist bir filozof oldugu kadar, ayiU zamanda bir -;okluk filozofudur. Onun IJOkluk filozofu olmastrn mumkun kdan ~ey ise, olu~u on
plana 9kartnu~ olmas1dtr. Herakleitos'a
gore, -;okluk ya da kar~ttlar olmakslZlll,
varhk ya da olu~ olamaz. 0, bir yandan
da -;oklu~un birli~e dayandl~lnl soylem~tir. Bundan dolayJ, -;okluk olmadan
birlik, birlik olmadan da -;okluk olamaz.
Evren, ayru zamanda hem bir ve hem de
-;oktur; bu da, olu~la ifade edilir.
Herakleitos, birlikten -;okJu~a ge-;i~ ve
olu~ surecini, ate~le ve dolayisiyla ak1~
du~uncesivle ifade etmi~tir. Bu onun
varhk goru~unun u-;uncu temel tezini
meydana getirm.ektedir. ~eylerin surekli
ak1~1, her~eyin akmakta olu~u, evrenle
ilgili en onemli do~rudur. Ona gore, evrende kahahk ve dura~anhk yoktur;
her~ey de~~mekte, yakarak, y1karak
ya~amaktadu.

Herakleitos kendisinden onceki filozoflann bo~u bo~una evrende kahc1hk ve


sureklilik arad1klanru, oysa evrende kahcliik bulunmay1p, mutlak bir de~i~
menin soz konusu oldu~unu one sur-

mu~tiir.

Nehir alop gitti~i ic;:in, o aym


nehre iki kez giremeyece~imizi belirtir.
Evrende hi-;bir nesne, nesnelerin hi-;bir
ozelli~i yoktur k.i, de~i~meden aym kalsm. Her~ey bir ba~ka ~eyin yikiml ve
olumti sayesinde varh~a gehnekte ve
daha sonra yak olup gitmektedir. Evrendeki tum o~eler arasmda surekli bir
-;ah~ma ve sava~ hali vardu ve de~i~
meyen tek ~ey, bu de~i~me halinin sonucu alan kozmik denge durumudur.
Herder, D. G. Ger-;ek bir tarih felsefesinin
bir anlamda kurucusu saytlabilecek
alan 19. yuzyd Alman du~unuru. Temel
eserleri: ldeen zur Philosophie der Geschichte des ensc1Jeit [lnsanh~m Tarihinin
Felsefesi Uzerine Du~unceler] ve Brieft
zur Be forderung der Humanitiit [insanh~m llerlemesi Dzerine Mektuplar].
Tarihte, belirleyici o~enin genel olarak
insan de~il de, ~u ya da bu turden insarun genel ozellikleri oldugunu savunan
ve bu iddiastyla da, ayru zamanda antropolojinin babas1 olarak gori.ilen Herder,
organik bir do~al evrim gorii~u geli~tir
m.i~tir. Bu anlay~ gore, do~a da tarih
de, surekli olarak donu~en, yani olu~
hali i-;inde alan varhk alanlandll'. Tarih,
do~arun bir alan1 olrnakla birlikte, tarihsel olaylar, do~al olaylar gibi, kesin bir
yasahhk ve nedensellik ta~1maz. Zira, tarihl belirleyen on onemli o~e, genellik
de~) de, bireyselliktir. Tarihte yasalar
aramaktan vazge-;ilmelidir, nkU her tarihsel olay bir kez ortaya ;1kan bir gert;eldik olmak durumundadu.
Herder'in bu tarih goru~unun gerisinde, onun insanl1gunwn ozsel arao oldugunu savundu~u dile ili~kin gorii~u
yer ahr. Bellek, du~unce ve bilincin temelinde bulunan dil, insarun, hayvarun
i-;gi.iduleriyle kJyaslandi~mda, ortaya
;1kan gu~zlfi~finu telafi eder. Hayvarun i-;gudusel tepkilerinin kesinligi ve
de~i~mezli~inin yerine, insana daha
buyuk bir ozgiirluk ve ba~kalanyla i~
birli~ yapma olana~1 verir. lnsan du~uncesinin ve bilincinin temel araa
alan dilin, bu ~r-;eve i-;inde, du~unceyi
mumkun kdan ve du~unceden hi-;bir
~ekilde aynlmaz alan ~ey oldugu soy-

hermeneutik

lenebilir.
Herder'e gdre, farkh diller farkli dii~iinme ve hissetme tarzlanna, farkb dii~iince ve duygulara kar~1hk gelir. Dilin,
Herder'de oynadigi, insan dii~iincesini
ve kiiltiiriiyle ilgili kurucu rol, Aydmlanmamn hiimanizmine ve insamn, ~ag
dan ~aga ve toplumdan topluma degi~
meyen evrensel bir ozii oldugu tezine
ters dii~er. Aydmlanma dii~iincesinin
~iddetli birka~ ele~tirmeninden biri
olan Herder, ayn halklann ozgiil tarihlerinin onemini vurgulam1~ ve Aydmlanmamn tevrenselciliginc kar~I, ondokuzuncu yiizydm en onemli giicii hali.ne gelecek milliyet~iligi esinlemi~tir.
hermeneutil< [ing. hermeneutics; Fr. llermeneutique; AI. !Jenneneutik]. G~el olarak insarun eylemlerinin, sozlerinin, ya-
rathgt iiriinlenri ve lruril'iTUann anlanillU__ _
kavrain!i.. ve yonmdama saiiab-:-tg. yiiz'
ydda, pozitiv~.g~ij.~fY([ri!em. art!ayi~ ve doga bilimlerinin yontemini
msiiii bilunlennde de kullanma tavrma
kar~1, tarih i':_e_.S05yo~oJCSibi insan bilimleriniri konusu olan msan varbguun
temcl ozelli~den dolay1, larkb bir yontell}e ihtiya~ .d\l}tdugu anlayi~Irun sonucu olan yorwn teorisi.
Teolojik bir kokeiU, uzun bir tarihi olan
ve lelseleye tDilthey taraftndan kazandinlan henneneutik terimi ilk kez olarak
Yunan'da kullamlmi~hr. Buna g6re,
Antik Yunan'da, tannlarm s6zleri ve mesajlan insanlara, tannlarm haberdsi olan
Hennes tarafmdan iletildigi ve Hermes
taralmdan aktanlan bu sozlerde tannlar,
insan ya~arru hakkmda, insanlann goremedikleri ~eyleri de 'stiz kabbt' i~inde
aktardlklan, I aka t bu sozlerin yalruzca
lafzi anlamlanyla diimdiiz anla~Limayip,
a~tklanmalan ve yorwnlanmalan gerektigi i~in, ta.nr!lann.~O.<:~.rini-JLOwm]ama
laa!iJ<etine.hermeo.eytik ad!.-veri)mj~tir
Hermeneutik teriminin soz konusu teolojik anlarru Orta~agda da korunmu~
ve terim, Hristiyan teolojisinin kutsal
kitaptaki tinsel hakikati anlaytp yorumlama i~iyle me~gul olan losmt i~in kullamlmi~hr. Bundan sonra, Dilthey, F.
tSchleiermacher'in de etkisiyle, terime

413

felsefi bir anlam kazandmm~ ve hecmeneutigin tinsel bilimlerin yontemi oldugunu savun""u~tur.
Tinsel bilin ueri ya da in san bilimlerini
ya~ama kavrammdan hareket eden
anlam bilimleri olarak tannnlayan Dillhey, bu bilimlerin, yazd1 metinleri once
filolojik bir anlam ele~tirisinden ge~ir
mek, daha sonra da sozciiklerin belli bir
donem ya da ~agda soz konusu olan anlamlanm ortaya ~tkarmak durumunda
oldugunu one siirmii~tiir. <;iinkii, belli
bir donemi ve kiiltiirii anlamak i~in yaZih yap1tlann lalzi ya da goriinii~teki
anlamtm ortaya ~tkarmak, yeterli olmaz;aynca, sozciiklerin belli bir donem
ya da ~agm sahip oldugu tinsel ya~am
altmda kazandtklan anlamt da giin t~I
gma ~1kartmak gerekir; Dilthey'a gore,
bu yapdd1g1 zaman ancak, soz konusu
anlamlar saycsinde o donem ya da ~aga
egemen olan tinsellik kavranabilir. Bu
anlamlan a~tga ~LI<aracak olan yontem
de, bir tiir anlama ve yorumlama sanah
olarak, hermeneutiktir.
Dogaya ili~kin ara~hrma ile insan eylemine ili~kin ara~hrma arasmda ~ok
temelli bir larklihk bulundugunu, insan
eyleminin ozel bir ana liz yontemine ihtiya~ duydugunu savunan Dilthey, bu
~er~eve i~inde, iki ayn yontem ortaya
koymu~tur. Bunlardan birindsinde, bir
eylemin, kitabm ya da bir tablonun yarahcistmn yorumcuyla olan ili~kisi iizerinde yogunla~thr. Buna gore, izleyici
ya da yorumcu, kendisini yarahcnun
yerine koyarak anlar. Anlama, gerek yarahci gerekse yorumcu ya da izleyicinin
ortak bir insanbg1 payla~masmdan
veya her ikisinin de aym Tinin tezahiirleri olmasmdan dolay1, miimkiindiir.
Dilthey'm onerdigi ikinci yontemde ise,
bireylerin ki~isel ozellikleri ya da karakteristikleri bir kenara b1rakthr. Bunun
yerine hermeneutik, insan eylemini, ona
anlam veren daha geni~ bir biitiirue
ili~ki i~inde anlar. Buna gore, ornegin
bir tablo, o tablonun i~inde iiretildigi
toplumun diinya gorii~ii dikkate almarak anla~Ihr.

4l 4

hermer.eutik dongii

Dilthey'den sonra, H. G. tGadaaner de,


insan1n kendine ozgu bir oyun mekAn1,
bir anlatnlar dunyas1 i~inde ya~ad1g1 ve
bu mekantn da yalnLZca refleksiyonlu bir
anlama yoluyla bilinebilecegi ve ~agla
nn, kulturlerin, suuflann ve toplumlann,
ancak bir ~agm ya da toplumun dildeki
sozlere verdigi ortak anlamlarla ~ekille
nen ya~am bi~imleri aracahg1yla anJa~I
labilece~i kabuUeriyle, felsefi henneneutigi soz konusu ya~a1n bi~imlerinin
butunlugune ve b\1 biirunJugu saglayan
~eylere ula~may1 ama~layan anlama ve
yonnnlama yontemi olarak tanamlanu~
tlr.

Henneneu tik, doga bilimlerinin yonteminin kullanmm1 insan bilimlerini de


kapsayacak ~ekilde yaymaya ~ah~an,
sosyal bilitnlerde insan eylemine ~e~itli
turden topluansal yapllann neden oldugunu dile getiren pozitivizme yonelik
genel ele~tirinin bir par~asuu meydana
getirir. Ba~ka bir deyi~le, hermeneutik
1 bilhnsel yontemin ilke olarak, bilgi
amaca giiden biitiin ara~brma alanlaranda kullarulabilecegi, daha dogrusu kullaniiinasa gerektigini, 2 doga bilimlerin
yonte1ninin, metod konusunda ger~ek
bir paradigma olu~turdugunu veya
ideal bilimsel yonteme tekabiil ettigini,
3 olgulann nedensel olarak aliJklanmasi
gerektigini ve nedensel a~1klamanan da
bireysel olgu ve durumlan genel yasalann alhna yerle~tirmekten meydana geldigini one siiren pozitivist yakla~ama
kar~1 olu~an bir tepkinin iiriiniidur.
ikisi hermeneutik gelenegin onemli
ishnlerinden biri olan Paul tRicCEur, digeri de I<.-0. +Apel'le J. tHabermas tarafandan a~amlanan ii~ tiir hermeneutikten soz edilebilir. 1 Bunlardan birincisi,
yuzeyde olanan gerisine gizlenani~ Hr~
tuk mesaja nufuz etmek amactyla, iletilmi~ olana kulak vermekten, ona baglanmaktan meydana gelen gelenek hermeneutitidir. Bu hir bir hermeneutigin bilinen en i yi temsilcisi Gadamer' dir. 2 tkincisi ise, iletilmi~ olana ku~kuyla bak ..
1naktan, metinlerin ve insani eylemlerin
gorundi.ikleri kadar masum olmadiklanna, onlann gizli itkilerin, sakla diirtiile

rin veya S1n1fsal -;akarlann yans1tunJan


olabileceklerini gozler online sermekten
meydana gelen ku~ku hernreneutigidir.
Soykiitugu yakla~am1yla ozde~le~tirile
bilecek olan bu tiir bir hermeneutigin
temsilcileri +Nietzsche, +Freud ve tFoucault'dur.
O~uncu hermeneutik hirii ise, 3 Frankfurt Okulu du~unurlerinden Jiirgen Habermas'In temsilciligini yaphga eleitirel
hermeneuti ktir. Kokii onsekizinci yuzylla
kadar uzanan bir tideoloji ele~tirisi gelenegini devam ettiren soz konusu hermeneutik turii, varolan toplumsal, politik ve kiilturel ko~ullan, bir tiir gizemsizle~tirme etkinligine e~deger olan yorumlarla ele~tinneyi ama~lar.
Ote yandan, henneneutik ayna zamanda 4 bir tur ontolojiye veya ontolo jik
ara~tanna tarzana tekabiil eder. Bu anlamda, ozellikle Heidegger felsefesini
karakterize etmeye fazla uygun dii~en
hermeneutik terimi, anlamJara niifuz etIneye yetili olan, kcndileri i~in diinyarun,
duyu-algllannm bir toplam1 olmaktan
ziyade, oncelikle ve temelde aralamaya
konu olan bir varhk alaru oldugu varhklara ozgii varolu~ tiiriinii a~ga ~lkarma
YI ama~layan bir teoriyi, bir varhk gorii~i.inii ifade eder.
Hermeneutik veya hermeneutik analizin en onemJi gii~lugu, hermeneutik
yontem uygulanda~ zaman elde edilen
yorumlann nasal ge~erli kdanacaga problemi olmu~tur, 8Wta gore, bir metnin ya
da eylemin anlamana ili~kin bir yorum,
en azrndan digeri kadar i yi olmahd1r. Bu
gij~lugun ~ozumii, bir butunle biitiin tin
par~alan aras1ndaki kar~ahklr ili~kide
arannu~hr. Boyle bir ~oziimiin en onde
gelen savunucusu, henneneuti~ par~a
YI biitiin, biitiinii de par~a aracll.Jgryla
anlamak durumunda oldugWlu soyleyen Gadamerdir.
hermeneutik dongii [ing. hernreneutical
circle; Fr. cercle ltinneneutique ). Hermeneutik yorum ya da anlama yonteminin
kapsama i~inde ortaya ~ ve biitiinii
anlamadan, biitiinu meydana getiren
bile~enlerin, b ile~enlere _iii~ kin saglam
bir kavray1~a ula~madan da biitiiniin

heyecan
anla~llamayacagmt

dile getirip, }'Ontmu olanakstz ktlan tinli.i dongi.i.


Aym sozci.ik ya da hatta ayrn ti.imcelerin
farkh baglamlarda farkh anlamlar ta~t
dtklanru, dolaytstyla bu sazci.ik ya da
ti.imcelerin anlamlanrun, ifjinde ge1<Jeri
baglama ya da yer aldtklan bi.iti.ine ili~
kin bir kavray1~a ula~madan bilinemeyeceklerini, bi.ittinlerin ya da metinlerin ise,
::.ncak ve ancak onu meydana getiren bile~enler anla~tldtgl zaman kavranabilecegini ve dolaytsyla bi.iti.inle par~alann
kar~thklt bir bag1mhhk i~inde oldugunu
dile getiren hermeneutik dongti, daha ziyade koti.imser bir bakt~ a~tst ifjinde ge~erli olup, nesnel olarak ge~erli yorumlann olanaks1zhgmt dile getirir.
Bu konuda daha iyimser olanlardan
tDilthey, tam ve yetkjn bir yoruma ula~tlamasa bile, dongi.ini.in a~tlarak, her
seferinde biraz daha geli~en ve di.izelen
yorumlara, daha saglam kavrayt~lara
ula~mamn mi.imki.in oldugunu savunmu~tur. Onun soz konusu inancmm temelinde ise, degi~en dil, ki.ilti.ir ve ki~i
liklerin gerisinde, ortak bir insanhgm
bulundu~ kabuli.i vardtr.
hermeneutik fenomenoloji [lng. hermeneutical phenomenoloji; Fr. phenomenologie
ltenneneut"ique]. tHusserl tarafmdan kurulmu~ olan tfenomenolojinin, transendental fenomenolojiyle varolu~sal fenomenolojiden sonra ortaya ~tkan ve Almanya'da Gadamer'le, Fransa'da ise Paul
tRiaEur tara&ndan temsil edilen i.i~i.inci.i
ti.iri.i ya da evresi.
Henneneutik fenomenoloji, bilindn onemini vurgulamak ve varhgm onceligi di.i~i.incesini korumakla birlikte, insan varhya da
gmm ir;inde kuruldugu
olu~turuldugu temel ve en onemli ortam
olarak dili on plana ~tkarbr. Bu anJayt~
gore, ozneler arast ge,.erliligi olan dil, bireyin bilincinin temel ko~ulu oldu~ ir;in,
onun bilincinden once gelmek durumundadu.
her yerde olma [lng. omnipresence; Fr. omnipresence; AI. allgegenwart]. Tann'mn
her zaman her yerde, her ~eyde ti.imi.iyle mevcut oldugunu, ve etkisinin her~eyde hissedildigini dile getiren ilahi

415

stfat. Tann'mn her~eyle temelli bir ili~


ki i~inde bulundugunu ve varolan her~eyin fail nedeni olarak ortaya ~tkhgmt
dile getiren stfah.
heterojen [tng. heterogeneous; Fr. heterogene; AI. /reterogen, ungleidzartig]. 1 Bir
~eyin birbirine benzemez par~a ya da
niteliklere sahip olmast, ayn ti.irden ogelerden olu~mast durumu. 2 Manhkta,
birbirleriyle cins-ti.ir, i~lem-kaplam ili~
k.isi i~inde olmayan kavramlann ozelligi.
Bu ~er~eve i~inde, ~eylerin, birbirlerine ne kadar benzer olursa olsun, kendilerinde ayn ti.irden, farkh par~a ya da
niteliklere sahip oldugunu one si.iren
bir ogretiye, heterojenite anlayz~z adt verilir.
heterolojik [tng. heterological]. Kendi kendisine uygulanamayan, kendi kendisi
ifjin ge;erli olmayan, kendi kendisini tannnlamayan anlamma gelen st.fat. Ornegin, Yunanlt sozrugu, Yunanca bir isim
olmadt~, 'tek heceli' stfah kendi ifjinde
~ok heceli oldugu i9It, heterolojik terimJer olmak durwnundadtr.
Buna kar~m, kendi kendisine uygulanabilen, kendi kendisini tarumlayan,
kendi kendisi i~in ge~erli olana lwmolojik
denir. Omegin, ~ok heceli terimi, kendisi
de ~ok heceli bir terim oldugu iljin, h<r
molojik bir terim olmak durumundad1r.
hexis. Bir ~eyin davram~mt, bir insan
varhgmm, faaliyet ve eylemlerini dogrudan etk.ileyen ve degi~tirilmesi kolay
olmayan egilim ve ah~kanhklan i~in
kullamlan Yunanca sozci.ik.
heyecan [Os. teesur, infial; lng. emotion; Fr.
emotion; AI. a.ffekt, gemiJtsbewegung]. Bilincin analiz. edilemeyen, ba~ka bir ~eye
indirgenemeyen, yalmzca ya~anmak suretiyle bilinebilen bir niteligi olarak, i~
ve d1~ uyaranlann etkisiyle ortaya ~tkan
gi.i~li.i duygusal tepki. lnsamn duygularmda meydana gelen ~iddetleiUne .
Organizmada i~ten ya da dt~andan
gelen ani degi~ikliklerle birlikte ortaya
~tkan, ho~ ya da tatstz bilin~ hali. Heyecana yol a~an degi~ikligin ani ve bekJenmedik olmast durumunda, sarsmhJara yol a~abilen duygu. Organizmamn,

416

hiHilik

sm1r sistemmm bekJerunedik degi~hn


ve uyaranlara,darnarlarda geni~leme ve
btiztilme, kalp atr~mlil h1zlanmasr, agrz
kurulugu gibi yollarla tepki vermesi durum u. lrAdi olmayan, faka t her ko~ulda
bilinebilen gti~lti duygu.
hi~~ilik (ing. nihilism; Fr. nihilisme; AI. nihilismus]. 1 Gene! olarak, Tanrr'nrn varolu~unu, ruhun oltimstizltigunti, ir;idenin
ozerkligini, aklm otoritesini, degerlerin
nesnelligini, bilginin imkiinrru, tarihin
rnutlu sonunu yadsuna tiirtinden bir reddiye d1~rnda, bir de umutsuzluk, d~ klnkhg duygusu ihtiva eden gorti~. Gene!
bir psikolojik ya da felsefi hal olarak hi~<;i
lik, tiim ahlaki, dini, siyasi ve toplumsal
degerden yoksun olma, varhk/ yokluk,
ger~eklik/ ger~ekd1~1hk, dogru/yanh~,

bilgi/kanaat ttirtinden tiim aymmlar1


yadsuna dwumu ve tavrml ifade eder.
2 Epistemolojide, ger~ek ve nesnel bir
dogru olamayacag1, bilinebilir olan hi~
bir ~ey bulunmad1gl, bilginin bir yamlsamadan ba~ka hi~bir ~y olmadg1,
her tiir bilginin degersiz, goreli ve anlamsz oldugu, hi~bir ~eyin bilinemeyecegi, bilginin olanaks12 oldugu inane.
3 Metafizik anlamda ise, hi~~ilik, bir ttir
tanntarurnazhkla birlikte, bazr ~evreler
de Tanr1 inancmm ~okti~tintin bir sonucu olarak, evrenin anlams12 ve ama.,srz
oldugu, insan ya~arrurun ve insamn faaliyetlerinin hi~bir degeri ya da anlarru olrnad1g1, kendisi i~in ya~amaya deger
hi~bir ~ey bulurunad1g1 gorti~tinti ifade
eder.
4 Hi~~ilik, ahlAk alarunda da, geleneksel ahlakm ilke ve ytiktirnltiliiklerini
yads1yarak, her ttirlti gene! ilke ve degeri sorgulayan, ahlili norm ya da deger
ol~tilerinin rasyonel olarak hakh kdmamayacagml, ahlAki degerlerin alai yoluyla da, sezgiyle de, yasanm otoritesiyle de temellendirilemeyecegini, degerlerin anlams1z ve aklldl~l olup, ya keyfi
davraru~larm ya da akla dayarunayan
duygularm ve toplumsal ko~ullanmala
rlil ifadeleri oldugunu one stiren anlay~a kar~1hk gelir.
Metafiziksel veya ahlaki anlamda hi~~i
lik, etldn ve edilgin hi~<;ilik olarak ikiye

aynhr. a) Edilgin /rip;ilik, hi~bir degerin


varohnad,gml kabul etmekten, degerlerin yokluguyla ve varhgm amao;szhgyla yiiz ytize gelmekten meydana
gelir. b) Elkin hi"ilik ise, kendilerine
arnk daha fazla inamlmayan degerlerin
ttimden ykllmas1 yontinde bir giri~im
de bulunmaktan meydana gelir.
5 Buna ka~m, siyaset alarunda hi~~i
lik, her ttir toplumsal dtizenin kotti olup, ykdmas1 gerektigini one stiren,
egemen bireyin ozgtirlugu adma, otoritenin zorbahgma ka~1 ~1kan tav1rda
ifadesini bulur.
hi~lik [ing. nothingness; Fr. nianl; AI. nichts,
nichtseiendes]. Gene! olarak, degersiz
olma, varolmama, yokluktan <;ll<ma. Hi~
lik daha ozel olarak da varolu~~ felsefede, ozellikle de Jean Paul Sartre'da kendisi i~in varhg1, kendinde varhktan a}'lran
Ierne! ozelligi tarumlar.
Bilince, bilindn temel problemi dtinyaY' bilmekten ziyade, kendisi olmasmdan dolay1, kendisi i<;in varhk ad1ru veren tsartre'a gore, temel problem bilincin hi~likten meydana gelmesidir. Bilino;, Descartes'ta oldugu gibi, bir toz degildir; Kant'ta oldugu ~ekilde, belli bir
transendental faaliyete de kar~1hk gelmez. Bilincin hi~bir ~ey oldugu yerde,
Sartre'a gore, dtinya zengindir, ~eylerle
doludur. Bilin~ en ytiksek ol~tide bo~tur
ve onun hi~bir i~erigi yoktur. 0 herhangi bir ttirden nesne degildir, dolayiSlyla
fizikf yasalara da tbi degildir.
~u halde, bilin~ kendinde varhktan
hi~lige sahip olu~uyla aynhr. insanoglu, varhgm hi~le~tirilmesinden ba~ka
bir ~ey degildir; varhk-olmayana karl~ml~ olan bilincin nitelikleri birtak1m
olumsuzluklarla belirlenir. Bilin~li bir
varhk olarak insan 'ne degilse odur, ne
ise o degildir.' Onun ozgtirlugu de i~te
bu olumsuzlu~a dayamr.
hileli tanm [Ing. loaded definition; Fr.
definition chargee]. Ytiklti tarum olarak da
bilinen ve bir kavram, terim ya da sozctigan anlanuru onyargd1 ve tarafh bir bi<;imde, genellikle propaganda amacryla
ifade eden tanrrn tiirti.

----------c-----

hiper-ger~eklik

hilomorfizm [lng. hylemorphism; Fr. hyMmorpllisme; Al. hylemorphismus]. Evrenin,


evrendeki her bireysel nesnenin, her
yerde birlikte varolan, biri di~erinden
kesinlikle aynlmayan madde ve formdan meydana geldi~ini savunan metafizik o~reti.
Aristoteles'in savunuculu~unu yap'lt~,
ve maddenin varoldu~u yerde formun,
formun varoldu~u yerde de maddenin
olaca~m1 bir gorii~ olarak hilomorfizm,
maddenin fonndan, formun da maddeden, ger~eklikte de~il de, ancak soyutlama yoluyla aynlabilece~ini savunur ve
yonlendirid, diizenleyici, harekete ge9rici ve ~ekil verici ilke olarak fonnun,
maddeye yap kazandud1~m1 belirtir.
Ba~ka bir deyi~le, hilomorfizm, tikel
varhklarda, bireysel tozlerde, maddenin
de~i~en bile~en oldu~unu, form almadan tozsel ya da bireysel bir varolu~a
sahip olunamayaca~uu, fonnun ise de~i~me boyunca aym kalan o~e olarak,
varolu~taki siireklili~i sa~lad1~1n1 ileri
siiren metafizik anlay1~a kar~1hk gelir.
hiloteizm [lng. hyletheism; Fr. hyWhiisme;
AI. hyletheismus]. Maddeyle Tann'y ozde~le~tirdi~i ya da Tanil'yla maddeyi
birle~tirdi~i i~in, tpanteizm ya da maddecilikle e~anlamh olarak kullamlan
terim.
hinayana. Buda 'mn ger~ek o~retisine olduk~a yakm olan ve Buda'y biiyiik bir
o~retmen ve din kurucusu olarak tantyan, ancak onu Tann kabna yiikseltmeyen Budist o~reti tiiriine verilmi~ olan
ve 'kii~iik ta~1t' anlamma gelen ad.
Hint felsefesi [ing. Indian philosophy; Fr.
philosophie indienne]. Milattan once 2000
y1hnda ba~lay1p, Hint maddecili~i, Budizm ve Caynac1hk gibi heteredoks sistemler d1~ta buakild1~mda, esas VedaCihk ve Brahmanizm gibi gelene~e
ba~h sistemlerle temsil edilen dii~iince
sisterni.
1 Bi~imleyici, 2 ger~ek~i ve dogalc1, 3
birci ve gizemci, ve nihayet 4 tektannc1
diye srullanabilecek dort ayn donemden ge~en Hint dii~iince gelene~i, tarih
boyunca okullarm etkisiyle ortaya ~1kan

417

farkhhklara, tannlarm ~e~itlili~ine ra~


men, dharma kavrarru iizerinde bir birlik
sa~lam1~hr.

Hint felsefesinin ya da Hint dini ve telsell geleneklerinin olu~turdugu bi.itiinii


tarumlayan Hinduizmin temel literatiirii M. 0. 1500-800 yllar1 arasmda ail
olan Vedalarla daha sonraki donemlerde derlenen Brahmanalar, Upani~adlar
ve ~e~itli destanlardan meydana gelir.
lnan~ sistemi veya Tanr1 dii~iincesi de,
ateizmden ba~lay1p, teizm ve panteizme, monoteizm ve politeizme kadar
uzanu.
hiper- [ing. hyper; Fr. hyper]. Bah dillerinde en iistiin, en yiiksek, en iistte olmakhk bildiren on ek.
Buna gore, klasik mekan anlay~run
ge~ersizli~ini, bugiin yeni bir mekan tasarummn soz konusu oldu~unu dile getirin terim hiper-mekandtr. Nitekim,
postmodemizm, modem donemde geli~tirilen mekan kavramlanmn anlams1z
oldu~unu ortaya koymak iizere, hipermekan terimini kullarur. Modem varsayunlara dayanan mekarun var olmadl~l
m veya eylemedi~ini ifade eden hipermekan terirnine gore, mekan!a birlikte,
mekansal engeller de kalkrru~ olup, her~ey co~raf! bir aki~ i~indedir.
Ote yandan, sozciiklerden ba~ka sozleri, goriintii, klip ve bilgisayar program ve gasterilerini de ihtiva eden giiniimiiziin yeni ve en iistiin metnine
hiper-metin ad1 verilir.
hiper-ger~eklik [ing. hyper-reality; Fr.
hyper-rialill!]. On!ii Franstz dii~iiniirii
Baudrillard'm ger~kli~in ~oktii~iinii ve
ge~ekli~in bugiin sadece, en iist ger~ek
lik olarak, yamlsama, taklit ya da simulasyondan ibaret oldu~unu dile getiren
kavramsalla~bnrru. Hiper-ger~eklik kavranu modelin, temsil etti~i varsay1lan
ger~eklikten ~ok daha ger~ek oldu~unu
ifade eder. Ba~ka bir deyi~le, burada
kullamlan hi per- oneki ger~e&n bir modele gore iiretilmesiyle ortaya ~1kan
yeni ger~ekli~in. ger~eklikten daha ger~ek oldu~unu dile getir, modellerin ger~ekli~in yerini almas1 halini anlat1r. Ba-

-------------

418

hipotetik ikicilik

udrillard'a gore, hiper-ger~eklik bir durum, ktikeni, kaynag1 veya ger~ekligi olmayan bir ger~egin modelidir; hiperger~ek de, ger~eklikten bag1ms1z olarak
yeniden tiretihni~ olan bir ~eydir. Ba~
ka bir deyi~le, onun televizyonu biricik
ontolojik ger~eklik haline getiren soz konusu kavramsalla~bnm1, gtintimtizde,
ger~ek ile dti~sel/imgeselin, somut ya
da ger~ekten var olan ile sanahn birbirine kan~hgm1 ve estetik btiytilenimin
her yerde htiktim stirdugunti ortaya
koyar.
hipotetik ikicilik [ing. hypothetical dualism; Fr. dualisme hypothetique]. 1 ikiciligin, zihin ve d1~ dtinya ikiciliginden
olu~an ttirti. 2 Epistemolojide, d1~ dtinyanm yalmzca ~1kanm yoluyla bilindigini savunan gorti~.
hipotez [Yun. hupothesis; ing. hypothesis;
Fr. hypothese; AI. /typot/tese]. 1 Genel olarak, bir ilke, kabul, tahmin, ko~ul ve onctile, yol gosterici dti~tince. 2 Manhkta,
ko~ullu bir tinermenin ko~u( k1sm1, tin
bile~eni.

3 Bilim ya da metodolojide, gozlemlenen olgularla ve olgular arasmdaki ili~


kilerle ilgili a~1klama taslag1 ya da belirli olgulara ili~kin ge\ici bir a~1klama
i~levi goren onerrne ya da kabul. Olgulan a~1klama gtictine sahip goriinen ve
deney yoluyla smanmaya elveri~li bir
yap1da olup, ilgili olgular ya da veriler
tarafmdan desteklenebildigi gibi, red
de edilen onerme.
6 Aynca, te~mil yoluyla da, bir problemi ~tizmek i~in benimsenen strateji.
Hobbes, Thomas. 1588-1679 y1llan arasmda ya~amt~ ve daha ~k siyaset felsefesi
alanmdaki gorti~leriyle tin kazanm1~
olan lngiliz dti~iintir. Temel eserleri: De
Corpore Politico [Politik Toplum Ozerine],
De Civc [Yurtta~hk Ozerine], De Corpore
[Cisimler OzerineL De Homine [lnsanlar
Ozerine], Elementa Philosophiae [Felsefenin Unsurlan] ve Leviathan.
Ieme!J&r: Bilt;inin_k,!y_Q~j!;l ve sonu~lan
itibariyle deneysel oldygynu, tum bilgilerhnizin ~~Iinde duyumlann':' dyyu-.
deneyifitn bulundugunu, zaman V.f

tnekintn yaln!zca
v i~aiartm1ar olneu un , e sefenin
den eri, neder!le. som.u;liv ~rsaina laaliyetinP i<?l';thk id\Ltifltenesuren Hobbes, ya~adg sure i~inde,
biri entellekttiel, digeri siyasf olan iki
devrime tarukhk etmi~tir. Bu devrimlerden siyasi olam, yani mutlak monar~inin parlamenter demokrasinin temsili
kurumlanyla S1mrlanmas1 soz konusu
oldugunda, Hobbes tam bir kar~t devrimcidir. Buna kar~m entellekttiel devrim, yani Orta~agm tannmerkezli ve
Aristoteles~i dtinya gorti~tiniin buaktlarak, yeni doga bilhnleriyle, mekanik
a~tklamarun ve deneysel yontemin benimsenmesi soz konusu oldugunda, o
tam bir devrimcidir.
n ve erekli politik kurumlann
insan dogas1y a 1 g1 1 ger~e ya da olgulardan, insan dogas1yla ilgilil;u olgularm da evrerun aagas,yla iljli s'sular
"CCan ~lkarsanacag1 birlikli bir hilirn
goru~ti gelitirmeyi ama~liR'II~ elan
H"ones da fel~fesinde, ttplg bir rasyonalist gibi, geometrinin yontemini benimsemistir, zira geometri, ona gOre,
kesin, a priori birka~ ilkeden .,.karsanabilir olup, bilgi veren sonu~lardan, onermelerden meydana gelmektedir. Felsefeyle bilim arasmda bi r aymm yapmayan, felsefesi, bilimsel yontemin kapsamlru ki~ilere iii~ kin ara~ttrrnayla si yaseti de i~ine alacak ~ekilde geni~letmek
ten meydana gelen Hobbes, her problemin ilke olarak doga bilimlerinin yontemleriyle ~tiztilebilecegine inand1~
doga bilimlerinin yontem ve ara~tuma
lannm ki~ileri ve si yaseti a~udamak
i~in de kullarulabilecegini savundugu
i~in pozitivist bir dti~tintir olmak durumundadJr.
ta zi i: Hobbes, zihin konusunda
deneyci ve madded bir tavn benirnsemi~tir. Zihindeki dti~tincelerin duyuma
bagh oldugunu, duyum olmad1gtnda
ti~tincenin de olamayacagm1 savunan
ilozofa gore, ide ya da dti~tinceler,
anhksal olarak fiziki nesnelere de ba1mhd1r. Ba~ka bir deyi~le, ide ya da

Hobbes, Thoma

4I 9

dti~tinceyle nesne arasmdaki nedensel


il~kiye duyumlar arac1hk eder. Nesne> duyum -> dti~tince arasmdaki ili~ki
ge~i~li bir ili~ki oldugu i~in, nesne ya
da maddenin dti~tinceye neden oldugu-

alma gibi dorL ell


amac1 vard1r. Dilae ISimlerin, ozellikle
de cins isimlerin Ierne! oldugunu one
sliren Hobbes, .tiimeller problemi soz
konusu oldugunda, nominalist bir tavu

nu one stiren Hobbes'a gore, bu durum,


var olan_ha~ay mad.de n_.,sinden oldugu i~in, bir beden-zjhjn jkiciljgine yo!
a~maz~ Ba~ka bir deyi~le, o, .ontolojik
anlamda, zihnin duyumlann ve idelerin; dufu!!l- ve idelerin ise barel<et
halindeki madrleniA iistiiftd&-ve otesinde hi~blrTeY--;)lmadJgml one stirmti~
ttir.
Buradan hareketle, metafiziginde, ger~ekten var olarun, yalmzca hareket
halindeki madde ya da cisim oldugunu,
mekan i~inde, ger~ek bir cisimler dtinyasmm varoldugunu, cisimsel olmayan
toz dti~tincesinin kendi i~inde ~el~ik
olup, bu ttirden toz ya da tozlerin hi~bir
~ekilde varolmad!gml one stiren Hobbes'a gore, cisim yer kaplama ve ~ekil
ozellikieri olmadan varolamaz. Ona
gore, hareket, renk, kahhk ttirtinden
tum diger nitelikler stirekli olarak kaybolur ve sonra yeniden ortaya ~1kar. Bununla birlikte, hareketin nas1l baslad!~l
sorusunun felsefe ve filozoflar tarafmdan yamtlanamayac~J.nl, bu soryy;t

alm1~hr.

au~ak,

anca

dafiOJ. ;;larak,

TantJ

jn:

luyla hi yamt verilehilecegini savunan

H<:_bbes'a gore, T~m:m kendisi de, cisimsel bir yarhk1!4 _


Dil felsefe!if: Oil konusunda ise, Hobbes,
dilin, d!$ nesnelerin hareketiyle balaY!!." nedensel zindrir ..so.Jl balk 51 oldu-

~u;

lann

dt

nesnelerj;dUjlUma.

~jjnceye

duyum-

neden oldufi;uny ye ,
dti~tincelerin de dilde Hade edildij!ini ,
one siirmti,ttir. lnsan varhklannda, dti~tinceyi degi~tirebildigini savundugu
dilin, y_az, ve konyma..olarak iki ~ekil
de varoldugunu belirten Hobbes, bunlardan dti~tinceyi kaydetmeyi yara~an
yaz1da bellegin genilemesinin soz onusu oldugunu soylemi~tif: iletiime
yarayan konu~marun, ana gore. nedensel Jl!~kileri kaydetme, bilgi aktarmq,
arzu ve istekleri bildirme, .@zctikleri

kullanm<J.\<1~.!'-~~vJ:

Tiimeller problemini, genelligin neden


meydana geldigi, cins ve tiir denilen
~eylerin varolup olmad!gl problemi
olarak goren filozofa gore, cins isimler
d1~mda ve otesinde, zihinden baglmSIZ
olarak varolan bir genellikten soz edilemez. Ba~ka bir deyi~le, dild!~l ger.;eklil;.te varolan bir genellikten, tiir ve cinslerden sozedilemeyecegini iine siiren
Hobbes'a- .gore, gercekten var ala~
yalruzca bireyler, tek tek nesnelerdjr .
Gei'ielligi nesneler arasmda benzerlikler
bulunmas1 olgusuna baglayan ve dolaYISIYia bizim bu ger~ek benzerliklerden
dolay1, bir nesne kiimesini ortak bir
adla adland!rdJgunlZI savunan filozofa
gore, dort tiir anlamh isim ve dolaylSlyla dil vard1r: 1 D1~ diinyadaki bir nesneye kar~1hk gelip, onun ne oldugunu
anlamam1z
da bulunacak madde
isimleri (
dili . 2 Ornegin, uzunluk
isminde o ugu gibi, isim ~eklinde ortaya 9k1p, maddenin bir ozelliginden
t;~karhlacak clan soyut isimler <liiklCll,l
djli) 3 Renk ya da i~itme orneginde oldugt.J gibi, bedenlerin fonksiyon ya da
ozelliklerini dile getirecek olan_duyum
c;!ili. 4 Ornegin tiimel ya da ozel gibi,
dUde ge~en bir ismin ismi clan isimler
Jiist dil).
Tum aniamh sozlerin bu dort kategoriden birine girmek durwnunda oldugunu soyleyen Hobbes, felsefi bir jargon
yaratan dii~iiniirlere ~iddetle kar~1 ~lk
ml~ ve tammlanamaya fiziki nesnelerc
ili~kin alg1ya indirgenemeyen bir sozciigun anlamh olmad!gml one siirerken,
yirminci yiizy1l pozitivizmini oncelemi~tir. 0, alalyiiriitmenin top lama ve
~1karmadan ibaret oldugunu ve dolayisiyla aritmetik madeline gore anla~d
masJ gerektigini soylemi~tir. Manllk~l
mn, bir olumlamada bulunmak iizere,
iki ismi birle~tirdigini, bir tas1m i~in iki

20

Holbarh, Baron Henri d'

olumlamay, bir karullama i~in de, birJe yarathklan bu yapay insan, bu ejder~k lasum bir araya gelirdigini one
ha, onlan lemsil edip, yoneteceklir.
siiren Hobbes'a gore, man11k, isimleri
0, bu ytice egemen gtictin, soz konusu
farkh birle~imler i~inde, 1oplay1p <;~kar
ejderhamn, insanlann yaphklan sozl~
maklan ibarellir.
meyle baglannu~ olmad!lm soylemi~
.Bilgi Goriis/eri:.Empjrist bir bilgi goriitir. Toplum'!_kan;t bi~bir yiikiimliilti~
~tin,!_ ~a hip clan Hobbes.. felsefenin neo,ill\J!yan _ejderha ya da cJ&y(etin cok ~
geni yetki(eri va<e;lu. Cerek _bukuk,
denlerden harekelle sonu~lan, sonu~lar
daR harekgtle ci& nedeRleFi '=dtarbp bil-..:.
g~k din, gerel<se mtilkiyet. k1sacas1
ek anlamma geldigini one stirmti Iii
he~ey s1mrs1z y!!tkilerle bi>zenmi~ by
Bil~ u yu- neym en ilkelere (anatisttin gilce bagh olmak dyrumundad1r. _
liz) ya O:a Uk il:tcele1 den, eu genel onetHobbes'a gOre. huknknR tek bir kayna~J .
Ineler en sonu ara sen ez o
1 erv.ardtr, bu kaynak da, egemen ye iistiin
Ie
tiren filozo
giiciin iradesidjr. Mtilkiyet de, egPD!..en
sonu~lann ve olgularm birbirlerine clan
gtictin verdigi !?ir OdiiREien ba~ka hjr
baghhgmm bilgisi oldugunu soylemi~
_ey degildir. Buna gore, sozle~meden
tir. Btiytik bir boliimtiyle, nedensel ili~
once, herkesin her~ey tizerinde hakk
kilerin bilgisinden meydana gelen bi!im,
vard1, ama gticti gtictine yeleneydi. isle
ona gore, ayru anda hem liimevanmsal
mtilkiyet giivenligini getiren devlel, geve hem de tiimdengelimsel yonlemleri
rel(tigi zaman, mtilkiyeti dnedg ~gb
kullamr.
diiz;enleyebilir. O!:!_a gore, devlet almaPolitik Felse[esi: Siy~l felsefesinde,
dan, miilkixetin anlam1 yoktur.
kar~l devrhnci bjr taytJ hpnjmse!ien,
Ayru durum, din i~in de ge~erlidir. Inyeni yeni orlaya ckl~ btit,tik bir h1z)a
s~~"' ayru_ anda iki efendiye birden
geli~en buruvaz iUaflnt tutmayan
li1zmet edemeyece~iDI soylegn fiijb_ u alandaki btiytik tiniinti sdz- - bes, i~ ban~1 iiirdtirebilmenjn tek yolule~meci devlel anla 1 1 Ia mull
'k n:n":n:vlet ba~karunm aym zamanda
dan sa lam 1r lemele oturtmasmdan
\s!!i'!f'nin de baskam ofirias1, dlb! de deaTm1~hr. Ba ka bir deyile, Hobbes'la
netimi alhnda tutmas1 oldugunu soylemul a iklid
allann Ta '
almijtir.
diklan yelkiye de~ de, dogrudan dogHolbach, Paul-Henri Baron d'. Yeni ve
ruya blteylerin ~ rlanna dayandmlozgtin bir dti~tince geli~tirmemi~ olrnl~tlr.

makla birlikle, Lamettrie tarafmdan kuHcf.'ihes'ra devlet insanlaRA keri:IF.:JRa-:ruhnu~ clan Frans1z tmaddeciligini da'
far!. i~in sozle~meyle meydana gelirilha ayrmhh ve kesin bir sislem haline.
mi~ xapay bir yarattk olup. onun sixa-gelirmeye ~ah~m1~ clan filozof. 1723sel felsefesindeki ~Ia nok1as1 dogal
1789 y1llan arasmda ya~am1~ clan Holinsandu. lnsanlann dogal ya~ama hllbach'm temel eseri System de In Nature
lindeyken, allm ~agda ya~amay1p, ce[Doga Sislemi]'dir.
hennem hayab i~inde olduklanm savuHolbacb, ger~eklen varolarun canl1, hanan, bu donemde e~it ve ozgiir clan inrekel hlllindeki madde oldugunu, madsanlann birbirleriyle stirekli bir sava~
deyle rubun bir ve aym ~eye kar~1hk
i~inde olduklanm one siiren filozof,
geldigini one stirmti~ttir. Madde ve haboyle bir durumds geli~me ve uygarhrekel, evrenin lemelini meydana getirir.
gm ilerlemesinin beklenemeyecegini
Maddi doga, ona gore, canslZ ve haresoylemi~lir. Buradan clasm lek yolu,
kelsiz bir ~ey olsayd1, bu lakdirde Tann
insanlann bir sozlemeyle kendi s1mrgibi, rub gibi manevi tozlere ba~vurmak
. sz Ozgiir)illderine $D vermeleri, Slr
ka~1rulmaz olurdu. Fakal doga klmlidaii~iincii lehjne haklanndan vaz~melc-~
madan duran, cans1z ve harekelsiz bir
r.;dir Hobbes'a gore, onlann sozle~mey~ey degildir; harekel maddenin en

holizm

temel niteli~idir. Madde ve hareket evrenin temelidir. ins an da d uymak, d ii


~iinmek ve eylemde bulunmak oziine
sahip olan maddeden 1neydana gelmi~
tir. Evrende 1nutlak ve de~i~mez yasalar hiikiim surer; bundan dolay1, do~a
daki her varbk ve olay, belti do~al
nedenJerin sonucu olarak ortaya 9kar.
Holbacha gore, insan bilgisizli~inden
ve gii~siizlii~iinden dolay1, do~al nedeni bulamad1~1 her seferinde, i~in i~ine
Tann ve ruhu kan~hrm1~hr. Ba~ka bir
deyi~le, insanlar, ba~lanna gelen ve nedenlerini bilip anJayamadddan feiAketleri tannsal bir varh~a ba~lam1~,
bunlar1 Tannnln yaph~1na inannu~hr.
Bu da, Holbacha gore, ilkel insarun
do~al olaylan, cinler ve periler yoluyla
ac;Lk.lamas1ndan miras kalm1~ olan bir
~eydir. Ruhla ilgili olarak, onun beynin
bir niteli~i olmas1ndan ba~ka hi~bir ~ey
bilmiyoruz. Ona gore, beyin bu niteligini canh varhklara ozgii olan bir diizenleme sayesinde kazanm.J~tlr.
Bu diizenleme sayesinde, canh varh~a
abnan cans1z, duygusuz madde, cans1z
olmaktan c;1kar ve duyum niteli~i kazarur. insan organizmas1na aJuup oziiptlenen su, siit ve ekmekte de, bu hep boyle
olur. Dii~iince ona gore, bir molekiil hareketidir ve hpk1 beslenmeye, biiyiimeye temel olan hareketler tiirtindendir.
Ruh, kendisini etkileyip hareket ettiren
maddi nedenlerden dolay1 de~i~ir.
holizm [Biitiin anlamma gelen Yunanca
holostan; lng. holism; Fr. holisme]. 1 Biitiinciiliik. Genel olarak, canhyla cans1z,
organikle inorganik faaliyet aras1nda
gerc;ek, temel ve indirgenemez bir farkhhk bulundu~unu; canis, organik bii
Nnleri meydana getiren par~alann biitiin it;inde, biitiiniin d1~mda oldu~un
dan daha farkll bir bit;imde fonksiyon
gosterdiklerini; bir fenomeni anlamak
i9n, onu biitiinlii~ii i9nde, yani onwt
bir parc;as1 old u~u biitiinii anlamak gerekti~ini; ve dolay1s1yla biitiiniin her
zaman o~clerinin yahn toplam.Jndan
daha fazla bir ~ey olup, kanna~1k bir fenomenin, salt onu meydana getiren o~e-

421

le1in analizi yoluyla anla~da1nayaca~uu


sa vunan ani ay1~, yakla~1m ve o~reti.
Soz konusu gene! anlarru ic;inde, holizm,
tatomculu~a, tbireycili~e ve tindirge
mecili~e kar~1t bir gorii~ olmak durumundadlr.
2 Metafizikte, tmekanizme ve materya
lizme kar~1t bir bic;imde, do~al biitiinlerin, evrendeki maddi ohnayan biitiinleyici bir dinamik ilkenin eyleminden ve
ya etkisinden dolay1, pan;alanrun veya
bile~enlerinin yahn toplam1ndan daha
fazla bir ~y oldu~unu savunan o~reti.
3 Bilim fe lsefesinde, kabul y a da red
edilenin, do~rulanan veya c;iiriitiilenin,
tek tek hipotezler de~il de, biitiin bir
teori oldu~unu one siiren gorii~ veya
yakla~un. 4 Biyolojide veya biyoloji felsefesinde, tmekanizm ve tdirimselcili~e kar~1t bir gorii~ olarak, ya~am1n
organizmarun dinamik sisteminden
meydana geldi~ini one siiren o~reti.
Buna gore, biyolojide holizm, canJ1 do~ayla ilgiJj olarak, o~eleri ya da elementleri yoneten yasalann bilgisinin,
bu elementlerden meydana gelen biitiinleri yoneten yasalan ~1karsamak ic;in
yeterli olmadi~Inl, kompleks biitiinleri
anlamak ic;in, biiti.inlerin ele1nentleriyle
ilgili yasalara indirgenemeyen ozel yasalara ba~vurmak gerekti~ini, dahas1
bu ozel yasalara ili~kin bilgiye, yahuz
biitiinii a9klamak ic;in de~il de, elementlerin davran1~1n1 a~1klamak i~in
de gerek duyuldu~unu iddia eden anlaYI~a kar~1hk gelir.
5 Gene! olarak sosyal bilimlerde, bu bilimlerin gerc;ek konusW\un bireysel oz
nelere indirgenmesi miimkiin olmayan
sistemler ve yapuar oldu~unu saVW'lan
yakla~1m. insan bireylerinden meydana
gelen topluluk ve toplumsal gruplan da
biitiinler olarak goren, bu gruplann
davran1~1n1n bireysel organizmalan yo
neten yasalara indirgenemez yasalara
gore ortaya 9kb~m1 savunan sosyal holizm~ 50z konusu gruplarda, bireylerin
ya da organizmalann toplammdan daha fazla bir ~ey bulur ve gruplarda, san
ki kendi ozel ya~amlanna ve yasalanna

422

homeomeri

sahip olan daha ytiksek dtizeyden bireyler gortir.


6 Daha ozel olarak da, sosyolojide, toplumsal grup ve kurumlann veya bizzat
toplumun kendisinin ayn ve kendisine
ozgti bir btitunselligi oldugunu ve onun
salt bireysel bile~enlerinin incelen1nesi
suretiyle anla~llamayaca~n1 one stiren
gorti~. Toplumsal bir ara~hrman1n konusunun, bireysel eylemler degil de, btittinler olmas1 gerektigini savunan ve
tComte, tDurkheim ve tlevy-Strauss
gibi dti~tintirler tarahndan benjmsenen
yakla~1m, toplumlarrn btittinl~r olarak
gorulmesi gerektigini, zira birer btitiin
olarak toplumlann, bireylerin ozellik ya
da karakteristiklerinden tilretilemeyen
ozellik.Jere sahip oldugunu ve dolayJStyla analizin, bireylerin davran1~lanndan
degil de, btiyuk olc;ek.Ji kurwnlarla bu
kurumlar arastndaki ili~kilerden ba~la
lnast gerektigini sayler.
7 Psikolojide, ogeler iizerinde degil de,
btitiinler ya da Gestalt iizerinde yogunla~an psikoloji anlay1~. 8 Siyaset felsefesinde, tbireyciligin kar~1smda yer alan
kollektivizmle e~anlamh olan yakla~1m
ve gorti~. 9 Oil felsefesinde, +Quine, Davidson ve Putnam gibi dti~tintirler tarahndan benimsenen, bir terim ya da cilin~
lenin anlamlJUn dildeki diger terim ya
da tiimcelere bagh oldugu goru~ti. Nitekim, temsil baglammda, bir semboltin
anlamtnm, onu ic;eren btitiin bir temsiller sistemine bagh oldugunu; bir dilsel
ifadenin sadece bir dil baglammda anlam ta~tyabilecegini, bir hipotezin sadece bir teori ic;inde veya baglarrunda anlamb olabilecegini one stiren gfiru~e semantik holizm ad1 verilmektedir.
10 c;evre etiginde, btitiln bir ekosiste
min gerc;ek bir birlik meydana getirdigini, onun tiim parc;alaruun birbirlerine
bag1mh oldugunu ve dolaytstyla, insanm kendisini bu birligin tistune c;akarmastnln yanh~ olup, btittin ic;in zararh
sonuc;lara yol ac;tagtnt, insarun kendisiyle c;akarlanntn ayncahklt bir yeri olayacagtnl one stiren gorti~ .

homeomeri. t Anaksagoras'ta, evrenin


kendisinden meydana geldigi, sortsuzca boltinebilen, fakat yine de aynt turden olmaya devam eden temel ogelere,
evrenin yapt ta~lartna verilen ad.
Btittin ve parc;anrn ayn1 turden oldugunu savunan Anaksagoras'a gore, dogada varolan organ.ik ya da inorganik
maddeleri boltip ayn~tud1gun1z zaman, kendileriyle kar~tla~acagun1z
~eyler, kendilerinden hareket ettigimiz
btitiinlerden farkb ~ey ler degil de, onlarla a yn1 tiirden ~eyler ya da pare; alar
olacakhr. Yani, etin, kan1n, suyun, ta~m
en son par~alan yine et, kan, su ve ta~
olacakhr. Varolan ~eylerin hem sayt baktmtndan, ve hem de ktic;iikltik bakirrundan sonsuz oldugunu, herhangi bir
~eyde, btitun diger ~eyler bulunduktan
ba~ka, bu ~eyin her bir parc;astnda, sonsuz ktic;uk parc;asmda da diger biitiin
~eylerin bulundugunu savunan Anaksagoras, bunu 'Her~eyde her~eyden bir
parc;a vardtr' s6ztiyle ifade eder ve bu
pare;alar a homeomeri adlJU verir. H omeomeri, t Aristoteles'te ise, bir btitiiniin,
parc;alara aynld1g1 zaman, diger parc;alara benzemeye devam eden parc;alan
anlamana gelir.
hominizm [1ng. hominism; Fr. hominisme;
Al. hominisnaus]. Alman dti~tintirleri taraftndan pratik htimanizm ya da psikolojizm aktmtna verilen ad.
homo. Latincede insan anlam1na gelen
terim. Canh varhklann bilimsel ya da
biyolojik snuflamas1nda gunumtiz insantntn tiyesi old ugu cinsin adt.
1nsarun mahiyetini, farkh yonleriyle
yeteneklerini tan1mlamak tizere, homo
teriminin yer a1d1g1 birtaktm tamlamalar olu~turulmu~tur. Buna gore, homo
cinsinin gec;irdigi evrim tic; ardt~tk tiire
aynldtgtnda, gtincel insan1n, bilen insanm yer ald1g1 ttire homo sapiens adt veriHr. Buna kar~1n, alet yapan insana homo
faber ad1 verilirken, toplum sozle~mesi
yapmam1~ dogal insan homo naturalis
diye tantmlarur.
Yine, elindeki imkanlardan en yuksek
tatmini sag!amaya c;ah~an, yani iktisad-

hukugun

hi dti~tinen insana fzomo economicus, bir


toplum il;inde ya~an, sosyalle~mi~ insana fzomo socius ad1 verilir.
homo homini lupus est. tlk kez olarak
Romah ozan Plautus tarafmdan kullamlmz~ ohnakla birlikte, ingiliz filozofu
tHobbes tarafmdan, insanlann haklanndan bir kJsmm1 toplumsal bir sozle~
meyle egemen bir yoneticiye devrebnelerinden ve devletin kurulmasmdan
onceki dunzmlamu, insanlarm kendi ~
karlanru hayata ge~innek i~in her yola
ba~vunna tavulanm ifade etmek tizere
yeniden ortaya ~1kanlan ve insamn, insamn kurdu oldugu anlamma gelen Latince deyim.
homojen[ing. homogeneous; Fr. JJomogene].
1 Genel olarak, bir ~eyin kendi i~inde
benzer par~a ya da niteliklere, ttir bakimmdan ozde~ ogelere sahip olmas1 durumu. 2 Manhkta, aralannda bir cinsttir, i~lem-kaplam ili~kisi bulunan kavramlann ozelligi.
Bu ~er~eve i~inde, ~eylerin, kendi i~le
rinde, birbirlerine ne kadar benzemez
gortintirse gortinstin, benzer nitelikleri
olan, aym ttirden part;alardan olu~tu
gunu savunan gorti~e homojenite anlayz~ 1 adt verilir.
homo mensura leorisi [ing. lzomo nzensura
theonJ]. tProtagoras'tn 'Ins an her~eyin,
varolan ~eylerin varolduklanrun, varolmayan ~eylerin de varolmadudanrun,
olt;tistidi.ir' soztinde ifadesini bulan ol~ti
insan gorti~ti. insam varhgm, bilginin ve
degerin olr;Usti yapan gored ve oznelci
anlay1~.

[Ing. fzonzotheism; Fr. ho


moth~isnze]. Tann'yla insan arasmda bag
kuran, Tann tasannuna insan varhgmdan yola ~tkarak ula~an antropomorfizmle e~anlamh olan terim.
ho~gorii [Os. musamaha; ing. tolerance; Fr.
toMrance; Al. toleration]. Ba~kalanrun
kendimizden farkh olan dti~tirune tarzi
m ve ya~am bi~imini anlay1~la kar~Ila
ma tavn; kar~Imizdakilere, payla~ma
dtgtmiz gorti~, fikir ve duygulan
ozgiirce dile getinne olanaga tarumaya
dayanan anlay1~.

homoteizm

t~levi

423

Hsiin Tse. M. 0. 395 ve 288 ytllan arastnda ya~am1~ ve insamn dogas1 konusunda, ~agda~1 Mensiytis'tin tam tersi
gorti~ler ileri stirmti~ olan ~inli dti~ti
ntir.
insanm dogu~tan kotti oldugunu, iyiliginin bir yapmactktan ba~ka bir ~ey
olmad1g1m savunan Hstin Tse, diger
<";inli dti~tintirlerin dogaya pek onem
vermeyip, tiim dikkatleri insamn kendi
i-;ine yoneltme tavzr ve kendi i~ dogamizl dinleme Ol)erilerine kar~1t olarak,
dogaya egemen olmamn onemine i~a
ret etmi~, dogarun kendi ama~lanmtz
i~in somtirtilmesini istemi~tir.
hudiis. Islam felsefesinde, evrenin ve
i~inde yer alan tiim varhklann, ezeli olmayip, sonradan yarat1lm1~ oldugunu
dile getiren gorti~ i-;in kullamlan terim.
Buna gore, ezeli olmama ve sonradan
yaratalm1~ olma durumuna hudus; hudus sonucu ortaya ~tkan varhga da hiidis ad1 verilir. Yine aym ~er~eve i~inde,
evren hadis, Tann da kadimdir.
hudiis kamh. Tann'mn varolu~uyla ilgili kozmolojik karuhn, yani evrenin varolu~undan Tann'ya giden kamhn
lsl~m di.inyasmdaki, Gazali' tarafmdan
one stiriilmti~ olan, versiyonu.
Kamt, ~u ~ekilde ifade edilmi~tir: 1
Her hidisin, yani yok iken var olan bir
~eyin hudtls bulmas1, e~deyi~le sonradan varhga gelmi~ olmas1 i~in bir nedene ihtiya~ vardzr. 2 Evren hadistir,
yani yok iken varolmu~tur. 3 Bu nedenle, onun varhga geli~inin bir nedeni olmasi gerekir, ki bu neden de Tann'dtr.
hukuAun i"Jevi [Ing. function of law; Fr.
fonction du droit]. Hukuk~u ve hukuk
felsefecilerine gore, hukugun ger~ek
le~tirmek durumunda oldugu ii~ i~lev
vardzr: 1 Egemen gi.ici.in istedigi ve belirledigi nihai bir durum ya da hedefe
ula~mak. Omegin, sosyalist hukuk sistemlerinde, hukuk ~ogunluk sosyalist
toplum amac1 i~in bir ara~tan ba~ka bir
~ey degildir.
2 Hukugun ikinci i~levi, insanlar arasmda bir ~ah~ma oldugu her yerde,
adalet dag1tmakt1r. 3 Hukugun ti~tincti

424

hukuk felsefesi

ve sonuncu i~levi, insanlar1n yurtta~la


rtyla ilgili beklenti lerine makul stntrlar
koyarak,toplumsal ~ab~malan ~ozmek
tir.
hukuk felsefesi [Os. felsefo:i hukuk; ing.
philosophy of law; Fr. philosophU! de droit;
Ahn. rechtsphilosophie J. Hukugun ve
h uk uk sistemlerinin dogasuu ana liz
eden, hukuld otoritenin temelini ara~h
ran, hukuki kararlan belirleyen ahliki
ol~iiye deger bi~en, insan ili~kilerinin
day~nd1g1 temelleri kar~lltklt haklar ve
yiikiimliiliikler a~s1ndan ele alan felsefe
dah. Temel kavranu, bireylerin birbirleriyle ve devletle olan ili~kilerini diizenleyen hukuk sistemlerini belirleyen hak
kavram1 olan felsefi disiplin. Adil bir
hukuk sisteminin nasll ohnas1 gerektigi
sorusuna doyurucu bir yarut getinneye
~ah~an felsefi disiplin; hukugun oziinii,
otoritesini, toplumdaki rol ve i~levini
anlamaya katk1da bulunacak kavram ve
teorilerin ol u~turulmasuu ama~layan
felsefe tiirii.
Hukuk alaru, hukuki sistemler iizerine
in~a edilen bir fist disiplin olarak hukuk
felsefesi, etik ya da siyaset felsefesi gibi
disi plinlerin katkllanndan ya da sonu~
lanndan yararland1g1 i~in, epistemoloji,
metafizik, bilim felsefesi ya da manbk
gibi ayn ve bag1ms1z bir felsefe disiplini
olarak goriilmez. Tek tek hukuki sistemlere ili~kin bilginin kendilerini yarutlamak ic;in hi~bir ~ekilde yeterli olmad1gl
sorulan ele ahp tarh~an ve yarutlayan
h uk uk felsefesinin belli ba~h sorulan
~unlard1r: 'Hukuk nedir?', 'Hukuk ahlak ve adaletten nasll farkhbk gosterir?', 'Hukukla ahlak arasmda nasll bir
ili~ki vardu?', 'Toplwnsal ve ekonomik
ko~ullar hukuku nasll etkiler ve hukuk
taraftndan nastl etkilenir?', 'Yasalara iyi
ya da kotii diye deger bi~me olanag1
veren degi~mez ilkeler var mtd1r?'
Hukuk felsefesi it;inde, birey ve hukuk
ili~kisi soz konusu oldugunda, bir u~ta
bireye agtrhk veren ve hi~bir hukuld
diizenleme tarumayan tanar~izm, diger
u~ta ise, bireyin varolan h uk uk sistemine mutlak bir bit;imde boyun egi~ini on-

goren ttotalitaryanizm yer ahr. Buna


kar~1n, hukugun dogas1 soz konusu oldugunda, biri dogal hukuk, digeri pozitif hukuk olmak iizere, iki ayn hukugun
giindeme geldigi hukuk felsefesinde, en
aZindan ii~ farkh yakla~1mdan soz edilebilir.
BWllardan birindsi, 1 analitik hukuk Jelsifesidir. Buna gore, hukuk felsefesi,
hukuld bir sistemin aksiyomlan1u gozler oniine serer, terimlerini tarumlar ve
nihayet, hukuki bir sistemi kendi i~inde
tutarll bir sistem olarak gorme olanag1
veren yontemleri ifade eder. Hak, odev,
h uk ugun kaynaklan gibi terimleri analiz edip a~tklayan analitik yakla~1m,
Batt felsefesinde iinlii ingiliz dii~iiniirii
Jeremy tBentham'la ba~lam1~ ve John
t Austinle devam eb:ni~tir. Analitik
hukuk felsefesi ~ogunluk hukuld pozitivizmle, yani h uk ukla ahlak arasmda, zorunlu degil de, yalntzca tarihsel bir bag
bulundugunu savunan ogretiyle birle~
tirilir.
2 Hukuk felsefesindeki ildnci yaklatun,
bir hukuld sistemi dogal hukuga uygunlugu at;~Smdan degerlendiren ele~tirel
yakla~rmd1r. Buna gore, ahlaki ve hukuki
nonnlann toplumdan toplwna, ~agdan
~aga degi~mesi olgusu, hukuk filozoflanru, bu nonnlan yargllamak i~ gerekli
olan, evrensel olarak ge~erli degi~mez
normlar aramak durumunda blrakmt~
hr. Bu normla~, bilindigi iizere, insan
dogas1nda, yani dogal hukukta bulunmu~tur.

Ba~ka

bir deyi~le, Skolastik dii~iiniir


ler.. ozellikle de Aquinash tThomas tarahndan, t Aristoteles'in metafi.zi.gine ve
Hristiyan teolojisine dayarularak geli~ti
rilen dogal h ukuk o~etisi, hukuk felsefesi alanmdaki el~tirel yakla~urun temelini meydana getirir. Bu anlayt~
gore, insan davranJ~Uli yonlendirmekle
birlikte, insan tarafmdan yaratllmamJ~
olup, alai yoluyla belirlenebilir veya .
aytrd edilebilir olan sabit ilkeler vardtr
ve bu ilkeler, insan elinden ~1kma tiim
hukuklar1 ~endisiyle yargllayacaguruz
bir dogal hukuk sistemi meydana geti-

Huu>e, David

rir. i~te ele~tirel yakla~1m ~er~evesi


i~inde, baz1 di.i~i.ini.ir ya da teorisyenler
dogal hukuga uyamama ya da uygun
olamamamn bir hukuk sistemini ge~er
siz kdd!gm1 savunurken, digerleri doga! hukugu, bir hukuki ge~erlilik ol~i.i
ti.inden ~k, yalmzca bir ele~tiri standarb olarak gori.irler.
Hukuk felsefesi i~inde gi.indeme gelen
bir diger yakla~un ya da ara~hrma tarZI
da, 3 sosyolojik yakl~mrdu. Burada bir
yandan hukugun tutum ve davra~lar,
~evre ve iktidar i.izerindeki etkisi, diger
yandan da toplumsal fenomenlerle ekonomik gi.i<;lerin hukuga yapbi';J etki
ara~tmhr. Hukuk felsefesinin kapsamr
i~ine giren sosyolojik ara~hrmalarda,
normatif degil de, daha ~ok betimsel bir
y.akla~un sdz konusu olur; bu alandaki
en onemli ot;reti, hukugun toplwnsal ve
ekonomik gi.i~ler tarafmdan belirlendigini one si.iren Maksist ogretidir.
huliil. islam di.i~i.incesinde, l!zellikle de
tasavvufta, Tann'nm insan bi~irninde
ortaya o;rkmasr i~in kullamlan terirn.
Hulill anlayr~ma gore, evrenin biricik
yaratrcrsr olan Tanrr, gi.ici.ini.in srnrrsrzhgr dolayrsryla, bi.iti.in bir varhk alamm
ku~atlr ve kendisini mutlak iradesinin
i.iri.ini.i olan her varhk ti.iri.inde gosterir.
Ba~ka bir deyi~le, Tann'mn iradesi her
gori.indi.igi.i ve varhk ti.irleri it;inde en
yi.ice varhk insan oldugu it;in, Tanninsand~ ortaya ~rkar, dile gelir.
Hume, David. 1711-1776 yrllan arasmda
yapnu~ olan i.inli.i lngiliz filozofu. Temel eserleri: A Treatise of Human Nature
[lnsan Dogasr Ozerine Bir Deneme1 An
Enquiry amceming Human Understanding
[lnsanm Anlama Yetisi Ozerine Bir
ru~turma), Political Discourses [Politik
Konu~malar), The Natural History Religion [Dinin Dogal Tarihi), An Enqu.inJ Concerning the Principles of Morals [Ahlakm
llkeleri Ozerine Ara~tuma).
,.Ii?neller lnsan zihninde olup bitenlere
Newton'un deneysel yontemini uygulayarak, yeni bir insan bilimi kurmayr ve
geli~tirmeyi oneren Hume, ti.irn iyi n.iyetine ve yi.iksek ama~larrna ragmen,

425

ingiliz empiriziT'inin temel tezlerini korudugu i~in son ~ozi.imlemede ku~ku


culuga di.i~mekten kurtulamamr~trr.
Bi';?mGiir.ii~IPri: Bizim yaimzca, kendi
zih mizde ogrudan ve araasrz olarak
tecri.ibe ettigimizi ideleri, duyum ve izlenimleri bilebilecegimizi, bilgide kendi
zihnimizin otesine ge~emedigimizi ve
bundan dolayr herhangi bir ~eyin insan
zihninden bagunslZ olarak varoldugunu soyleyemeyecegimizi belirten Hume,
insan zihnini bilgi bakmrndan analiz ettigi Uman, msan zihiiinm tum$!nklerinin bize du lar ve dene tarafmdan
sa anan rna zeme e indir nebileceginrgormi.i~ti.ir; bu rna zem
dan ba~ka ~ 1r ~y det;il<!_ir.
Ont1 gore, zihriin algrlan iki ~ekilde,
yani izlenirnler ya da gi.i~li.i al~lar ve
ide lef ya da zayi1 algilar ~kline orta)'3 ikllr. Bu ~eyi gordi.igiimiiz, hissetti~imiz_,

sevdiAHRiz, iiiilti~btriz ya da

arzu ~ttieimiz z~~~ltga gibi, b9:9ozgiinalgL


:;12len.imler, o~~=tu-

langr~ki

b~:enimdir.

fa
fi:du~;~ :n~:k~~~:
zan:nn!araU;~de-

iimiiz
ere sa p oluruz ve bu ideler oz
y
,
a az canh ve so1$.turlar0flwne'a gore, idelerimizin bir-buleriyle belirli ili~kiler it;inde olmasr,
birbirlerine belirli ~killerde baglanmalan bir raslanh degildir. 0, idelerimizi
belirli bazr bak1mlardan bjrhiderine
baglayan birtakun birleytirici baP;lar buIu11auP;unu s9yler, ,Buna gore, idelerde
belirli baZI n.iteliklt:r bulundugu zaman,
bu jdeler bjdljderine bagianula!. Bu nibenzerlik, zama'1
telikler, Hume'a
ya da mekiin ba mdan \urek)ilik ve
neden-sonu~ olmak i.izere i.i~ tanedir.
Klaslk Ingrlli empmzminin i.i~i.inci.i ve
sonuncu di.i~i.ini.iri.i olan Hume, bunlardan
baglanbsmm

Em"

426

Hume, David

olu~turur.

iki tizelligL degi{;mezlik ve hJtarhhkhr.


Nedensellik idesine kar~1hk
Buna gore, pencereyi a~1p d1~an bakhgelen bir izleniln bulunmad!jlml, ~
mzca tiznel ah kanhklanm1
anan
gun zaman, gtizlerimin tini.indeki mannedenselli-""'n t
-ini
zarap meydana getiren varhklarda, bir
savuna Hume, bu durumun insamn
stireklilik ve dep;i~mezlik vardn. Orne( gin, d1~anda, evler, arabalar ve ap;a~lar
kendi zihninin d1~mda kalan ~eylerle
gtiri.iyorU!n. Daha sonra, odaya dtini.ip
ilgili bilgisinin ge~erlilijlini ortadan kald!rd!jllm, insamn kendi zihninin d!~m ) bir si.ire oturuyorum. Bunun ardmdan
da kalan bir ~eyi bilemeyecep;i sonucuyeniden camdan d1~anya bakhjl~rnda,
nu teyid ettijlini savurunu~tur.
yine aym manzaray1 gtiri.iri.im. i~te, izlenimlerimin i~eriklerindeki bu si.ireklilik
Nedensellik ele~tirisi, Hume'u aym za- \
manda, cisimlerin ya da nesnelerin in, vf/ dejli~mezlik, evlerin, arabalann ve
san zihninin d1~mda, insandan bajlim~a~larm, ben onlan di.i~i.ineyim ya da
SIZ ve si.irekli bir varolu~a sahip oldu~ii~i.inmeyeyim, varoldup;u sonucuna
gtihiri.ir. Aym ~ekilde, odadan ~Ikma
gunu stiylemenin hakh ve makill bir tedan once, sobaya bir odun atay1m, biraz
meli bulunmad!jl! di.i~i.incesini savunsonra odaya yeniden dtindi.ijli.im zamaya gtiti.iri.ir. Buna gtire, deneyim ve
gi.indelik ya~anhlanmiz, bizim d!~I
man, odunun neredeyse ki.il oldup;unu
gtiri.iri.im. Ate~te ~ok bi.iyi.ik bir dep;i~ik
mizda bizden bagtms1z ~eylerin, nesnelik ohnu~ elsa da, ben benzer ko~ullar
lerin varoldup;unu ortaya koyar. Bi.munla birlikte, Hume'a gore, idelerimizin
altmda, daima bu ti.irden bir degi~mey
le kar~!la~maya ah~ml~lmdu. Hume'a
izlenimlerin cansiZ ve soluk kopyalan
gore, bizim di~lmlzdaki nesnelerin deoldup;u tezi ciddiye ahmp kabul edilirjli~melerinde stiz konusu clan tutarhhk,
se, bu takdirde buradan .;U<an sonu~,
bildigimiz her~eyin kendi izlenimleriizlenimlerimizin i~erijlini meydana getimizden ibaret oldup;u sonucudur. izleren varhklarm dep;i~mezligi ve si.ireklilip;i, bizi nesnelerin bizim di~lm!Zda ve
ni.mler ise, bizim i~imizdeki tiznel hiiller
bizden bagtms1z bir varolu~a sahip ololup, bizim d1~muzdaki bir ger~eklijlin
maya devam ettigini inanmaya sevkevarolu~unu hi~bir ~ekilde kamtlamaz.
der. Bununla birlikte~ume'a gOre,
Ote yandan, bir ~eyi alg!lad!jllm!Z
zaman da, zihn.imizde yalmzca bir izlel'asyonel bir karutlama olrnaY'P yalmznim vardn ve bu izlen.im kendisinin bir
ca bir inan;hr.
izlenimi oldup;u nesneden ilke olarak
0~ di.i:::ytda maddenin varolufarkl!d!r. Dolayisiyla, bizim alg1da ya
~unun ras
' " kamtlamaya dayandmlamayacajluu dile getiren Hume,
da bilgide izlenimlerin ya da bu izlenimlerden dop;mu~ clan idelerin titesine
aym ~eyin ruhya da ben u;m de ge~erli
ge~rek, nesnelerin bizzat kendilerine
oldup;unu savunur. Kendi zihJline dtiula~ma olanajl!m!Z yoktur. Nesnelerin
ni.ip bakbgt zaman, bir~ok izlenim, ide
bizzat kendilerine ula~mad!jllmlz i~in
ve zihnin bu ideleri birbirlerinc bap;lade, onlann varolu~lanyla ilgili olarak
yan i~lemleriyle kar~da~an filozof, vahi~bir ~ey stiyleyemeyiz.
rolu~u her ti.ir di.i~i.inme faaliyetinde
tasdik edilen bir bene ili~kin bir izlenim
Hume'a gore,~:: :i:.:da, hizden
nesnelerin vabagimsiz clan
ya da ide bulunmad!!;m sayler. Kendiroldup;u inanaL akla dayanan hir kao!tsine ne oldup;unu sordup;u zaman, bu
ramanm dep;il de. yalmzca i>Rgele>Rimisoruya verilecek tek uygun yarut, Huzrn bu eseridir. Ba~ka bir deyi~le, imgeme'a gore, kendisinin, izlenimlerinin ve
lelfiimiz izlenimlerimizin iki temel i!zelidelerinin toplammdan meydana geldijli ~eklinde olmahdu.
lip;inin 15ihncu1evar~!l bizi d1~ di.inyadallirlakiiri vailikhi'rm bulundujluna
Boyle bir gtiri.i~, George tBerkeley'in
maddi ttiz kavram1yla ilgili olarak Idainarunaya si.i~kler. izleni~

seyJPrin.

Hume'cu
sik lngiliz empinzmmm ilk dii~iiniini
clan tLocke'a yoneltti~i ve Hume'un da
onaylad1~1 itirazlann, tinsel ya da zihinsel clam da kapsayacak ~ekilde geni~le
tilmesinin bir sonucu olarak ortaya
<;~kar. Zihinsel ya da tinsel toziin yoklu~unda, Hume ic;in, izlenimler ya da ideler ya da bynlardan oly~an toplam d!~mda, ki~inin kimligini belirleyecek._
on~ kendisiyle ozdeletirilecegi hi[.
~ey yoktu~, Ben i~in, kimli~ini zaman
i~rnde koruyan siirekli bir varolu~ soz
konusu olamaz. Dayjd H''J:Ail'ut=t g9zH:n ..
de zihin, cesitli alg1larm ya da izlenim-

lerin ard arda ortaya ~1kt1~1 bir tiyatrodur, fakat bu izlenim ya da !dele~
dayanak clan bir toz degilctir, yani
bizim oyunun oynand1g1 satlrie hakkmda en kii~iik bir Hkrinuz clam. Ben ile
anlat1rmak istenen ~ey, belli b1r toz tiirii
ise, ona gore, bu toz duyumun sonucu
clan izler\imlerden tii ti emez.
Toz 1 es1 ize duyularuruzla aktanhyorsa e~er, duyulanm!Zdan hangisiyle ve ne
~ekilde aktar!lmaktad!r? 0, Hume'a
gore, gozlerimiz tarafmdan alg!lamyorsa e~er, bu takdirde bir ttlz ya da bir dayanak de~il de, bir renk olmak zorundadu; fakat kulaklanm1z tarafmdan
alg!lamyorsa, bu durumda da bir ses olmahdu. Bundan dolay1, tozden de~il
de, yalmzca niteliklerin bir toplammdan soz edilebilir.
Hume'un insanm bilgide dyyy deneyjQ!rl otesine gec;errleyece~ ye l<endj zihnie,rkkilerin d!smda bjr ~eyi bilemeyece i eklindeki tezi onu do alhkla
Tan_!l'run varolusuyla ilgili olarak a
ku~kucu bir tavua siiriikler. Ona gore,
Tann'run varolu~unu karutlama yoniindeki ~abalann ~ogu, nedery_:;ellik dii~iin
cesine_dayanmakta olyp, Tann'run evre:ni bir ama~ gozeterek yarath!\lm dile
getirir ve Tann'mn bu evrendeki diizenin nedeni y~ da kayna~ oldutynu ortaya koyar. l~te, bu noktada Hume'un
nedensellikle ilgili eletirisj bjr kez daha
onegtli hit.[!ll oy!)llr.
Ona gore, bizim neden idesini iki ~ey
arasmdaki siirekliligi, ya da iki ~eyden

duyguda~hk

427

birinin di~erinden zamansal bak1mdan


once olu~unu ya da iki ~eyin aym zamanda ortaya ~~h~m1 gosteren ~ok say1daki gozlemden ~Jkard1~un1Z do~
ruysa, evreni, evrenin nedeni oldu~u
dii~iiniilen bir ~eyle clan ili~kisi i~inde
hi~bir zaman tecriibe etmedi~imize gore, evrene nas!l olur da kendisini hi~bir
~ekilde tecriibe edemedi~imiz bir neden atfedebiliriz? Burada bir analoji kuruhnasl problemin ~oziimii i<;in bir katkl olu~turmaz, ~iinkii Hume gore, kusursuz i~leyen bir saat ile evren arasmda kurulan analoji tam ve do~ru bir analoji de~ildir. Evren akillJ bir diizen
vericinin eseri olmak yerine, peUia canSIZ siire~lerin, kor gii~lerin iiriinii clan
bir ~y olarak dii~iiniilebilir.
Ote yandan, evrenin nedeni, insan zihnine benzer clan diizen verici bir zihin
ya da tinsel bir varhk elsa bile, boyle
bir varb~a birtak1m ahlald ozellikler
yiiklenmesinin, Humea gore, hi~ geregi
yol<tur. Hume, Tann'ntn varolu~u konusunu bu ~ekilde ele abp analiz ederek, bur ada da kesin sonu~lu bir bilgiye
ula~manm soz konusu olamayaca~tnl
gosterir. Ona _gore, evrenin varolusu
ernpiri.k bir algndnr ye bu olgudap,

duyu deneyi yoluyla tecriibe edilmeye


hi~bir ~ekilde elveri~li olmayan bir varhk olarak Tann'mn varolu~u hi~bir ~e
kilc,!e @arhlamaz,
.
'
Humecu d uyguda~hk [Ing. Humean
symphaty]. On!ii Ingiliz filozofu David
Hume'un, ahlakm, ahlakf eylemin temelinde rasyonel bir motivasyonun bulundu~u gorii~iine kar~1, ahlakf motivasyonun temelinde duyguda~hk bulundu~unu one siiren gorii~iinii tammlamak i~in kullamlan deyim.
Bir duygu ya da tutkunun nesnesini tarumlayabilen akJI ve ak!lyiiriitmenin
ahlak ic;in gerekli motivasyonu sa~laya
mad!gml savunan Hume'a gore, insaru
yalruzca duygulan, tutkulan harekete
ge~irebilir. Buna gore, ahlAkf ya~amm
merkezinde, akli degil de, duygular,
tutkular vard1r. Ahlak io;in gerekli motivasyonu sa~layan tutkulann, ki~isel ~-

428

Hume

~atah

kara ve duyguda~hga dayanan tutkular


olarak ikiye aynld1g1n soyleyen Hume'a
gore~ bu duygulardan gu~lti olanlar, hi~
ku~ku yok ki, birincilerdir. Biz insan
varhklan amaClmlZl ger~ekle~tirmeye,
~1karlanm1Z1 hayata ge~irmeye ~ah~u,
bize engel olanlarla mucadele ederiz.
Bununla birlikte, Hume'a gore, insan
yttreginin ti.im i~erigi bundan ibaret olamaz, oldugu takdirde, geriye yalnlZca
insan i~in ger~ek bir zavalhhk kahr.
insanm dunyas1na ~1kar gozetmeyen
bir merakla bakhg1m1zda, bir tarih kitabl ya da bir trajed'i okudugu1nuz zaJnan, ki~isel ~1kara dayanan tutkular,
ortak dogarruzda temellenen d uyguda~hga dayanan tutkularla dengelenir,
insan bencilligi a~arak, ozgecilige ula~Jr. $u hllde, Hume'da ahllkm temeli
duyguda~hktan,

ki~isel ~1karlan a~a

rak, ba~ka insanlan anlamaktan, insan


toplumuna tarafs1z gozle bakabilmekten
olu~ur.

H~~me -~atal~{tng. Hume's forki Fr. forche

de H ume ]. Dnlii tngiliz empirist filozofu


Hume'un, zihindeki idelerin, dii~iince
lerin kokenini ara~hnrken, idelerin iki
ba~hk altLnda SJnlfland1nlmalan gerektigiyle ilgili tezini ifade eden deyim.
Buna gore, David Hume, bir ide ya da
daha ~ok ideler biitiinii soz konusu oldugunda, soz konusu biitiine ele~tirel
6ir gozle bakbg1m1z zaman, iki temel
soru sormamlZ gerektigini soylemi~tir.
Birinci soru, bu idelerin olgularla m1 ilgili oldugu sorusudur, ki bu durumda
onlar gozlem ve deneyime dayanacakb.r. ik.inci soru ise, 'onlann, matematik
ya da mantlkta oldu~u gibi, ideler arasandaki bag1nhlarla m1 ilgili oldu~u"'
sorusudur. Her iki soruya da olumsuz
bir yan1t verilmesi durumunda, Hume
bizden bu ideleri, safsata ve yarulsamadan ba~ka bir ~ey i~ermedikleri gerek~esiyle, ate~e atmanuz1 st;yler.
Ba~ka bir deyi~le, Hume'a gore, insan
akhrun konu ald1~1 her~ey, ideler araSJndaki bagmtuarla olgusal ara~hnnala
ra indirgenebilir. Bunlardan birincisi,
matemati~n ve manh~1n do~rular1n-

dan olu~ur, oyle ki bunlann dogruluklannl belirleyebilmek i~in d1~ dunyaya


gitmemiz gerekmez, zaten bunlar salt
ideler arasmdaki bagmt1larla SlNrhdu.
Buna kar~m, ikincisi, yani olgusal bilgi
soz konusu old ugunda, bu alandaki
dogrular1 bize pozitif bilhnler saglar. Bu
iki kategoriden biri ya da digerine girmeyen her,ey, geleneksel felsefe ya da
metafizik, ahlik ve din de dahil olmak
tizere, Hume'a gore, sa~ma ya da anlam~
SJZdlr ve bir ~ekilde ~ope ahlmahd1r.
Hume'un soz konusu tezi, daha sonra,
ozellikJe pozitivizm ve yeni pozitivizmde, metafizi~in, anlams1z oldugu, safsatadan ba~ka bir ~ey i~ennedi~ gerek~e
siyle, bir disiplin olarak bir kJytya
ahlmas1nda kullanllm1~br. <;unkii, metafizigin onermeleri, ne fiz.ik ve kimya
ttiriinden pozitif bilimlerde oldu~u gibi,
olgularla ilgilidir, ne manhk ve matematik gibi, ideler arasmdaki ba~1nhlarla ilgilidir. Yine, Hume'un bu tezi modem
analitik felsefede, felsefenin gorevinin
sarurlanmasa sonucunu do~rmu,tur.
Buna gore, felsefenin gorevi analitik bir
gorev olup, felsefeye dii~en kavramlar1
ciddi ve dikkatli bir ~i~mde analiz etmektir.
Husserl, Edmund. <;agun1zda fenomenoloji olarak bilinen .;agda~ felsefe okulunun kurucusu olan iinlii Alman filozof.
1859 y1lmda, Moravya'da diinyaya gelmi~ olan Husserl, once matematik tahsil
etmi~ ve daha yirmi ii~ ya~1ndayken,
iinlii bir maternal~ asistaru olmu~
tur. 0, daha sonra psikoloji alan1na da
yonelmi~, bu alandaki ~ah~malarm1n
da etkisiyle, yeni ve orijinal bir ogreti
meydana . getirmi~tir. Temel eserleri:
Logische Untersuchungen [Manhk Ara~
brmalan], Philosophie der Arithmetik
[Aritmetik Felsefesi], Cartesianische Meditationen [I<artezyen Dii~iinceler ], Formale und Trarzzsendentale Logik [Fonnel
ve Transendental ManllkL I<risis der
Europiiisdu!n wisSDlSdlaftm und die Tranzsendentale Phiinomenologie [Avrupa Bilimlerinin I<rizi ve Transendental Fenomenoloji).

Husser(, Edmund

Temeller: Bilimsei akhr,, pozitivist du~u


nu~un, ahlaki ve kulturel de~er alaruiu
da kapsayan yaydmacth~lna, pozitivizm
ve do~alcd1~1n do~a bilimlerinden hareketle olu~turdu~u bir de~er ve ya~ama
felsefesine kar~1 ~~~ olan Husserl,
'tin'in do~al dunyan1n nesneleriyle ayn1
tiir ya da duzeyden bir varbk olmadJ~J
ru ve dolayunyla, do~a bilimlerinde get;erli olan ay1u a~1klama kategorilerine
tibi turulamayaca~uu savwunu~tur.
Husserl'in do~aloh~a bu kadar ~id
detle kar~1 t;danas1na neden olan ~ey,
tdo~alcd1~1n i~erdi~i tku~kuculuk ve
goreciliktir. Bu ba~lamda Hegel ve Dilthey'In ba~arlSIZ oldu~unu one SUren filozof, gorecilikle ba~ etmenin tek yolunun ku~kurulu~u (paranteze almay1)
veya Ayd1nlanma akllcdl~Jnln ele~tirel
tavruu benilnsemek oldu~unu soyle1ni~tir.
Ba~ka bir deyi~le, kesin ve dakik bir
felsefenin her tiirlu onkabulden ba~l~lk
olmas1 ve hpk1 Descartes'la Kant'1n yaptl~ gibi, ozne ya da bilin~ten hareket etmesi gerekti~ini belirten Husserl'e gore,
mutlak, bilin~te olmak durumundad1r.
Felsefede tKant ve Fichte'nin miras~ISl,
+Descartes'1n izleyicisi olmak durumunda olan Husser!, mutlaklann felsefe sahnesinden uzakla~maslnln, yalruz felsefe
i1. de~il, fakat uygarhk i~in de ger~ek
bir kriz do~urdu~u inanctndad1r. Husserl'e gore, ku~kuculuk, i~te bu duru~
mun bir sonucudur. Nietz.sche'nin gorecili~i ve Dilthey'1n tarihselcili~idir 4 bu
ku~kuculu~u ortadan kald1ramadaktan
ba~ka, onun peki~mesine hizmet etmi~
lerdir. Felsefenin bilim adamlan ve empiristler taraf1ndan reddedilmesi de, a~lk bir ba~anslZhk itiraflndan ba~ka bir
~ey de~ildir. Bundan dolay1, Husser! fenomenolojisiyle, felsefeye bilimsellik statiisu kazandirmay1, Avrupa du~uncesini
akd yoluna sokmaya ama~lar.
Fenomenoloji: Buna gore, transendental
bir filozof olarak Husserl, her tiir bilginin nesne kuran oznelli~in ba~anlann
da temellendi~ini one sunnu~ ve ya~a
ml boyunca, bilmenin oznelli~i ile bi-

429

linen i~eri~in nesnelli~i aras1ndaki ili~


kiyi ara~t1rrru~tlr. Bununla birlikte, bilin~ten ya da ozneden yola ~lkarken
Husserl, psikolojizm bata~1na dii~mek
ten de 1srarla sak1nml~hr. 0, aritmeti~in do~rulann1n psikolojik sayma sure~leri ya da i~lemleriyle ilgili empirik
genellemeler olmadl~lna, oldu~u takdirde, bu sure~lerin do~alhkla ki~iden
ki~iye, toplumdan topluma ve ~a~dan
~a~a farkhhk gosterece~ine inan1r. Zorunlu do~rulan bilin~teki ~a~n~1mlara,
empirik genellemelere indirgemek olanakh de~ildir; bOyle bir ~ey yap1hrsa,
her~eyden vazge~erek, psikoloji ve antropolojiyle yetinmek gerekir.
Husserl buna gore, tlpkl Descartes ve.
Kant'1n yaph~l gibi, inan~lanm1zdan
bazllanrun bilgi ad1ru almaya hak kazanabilmesi i.;in, yalruzca do~ru olmakla
kalmay1p, di~erlerine temel olacak ~
kilde zorunlu olmast gerekti~ine inanInl~hr. Bundan dolay1, bilincin d1~1na
~1kmamak gerekir. Bilincin d1~ma ~~k
mak, kendinde ~eylerle deneyimin nesneleri aras1nda bir ayanm yapmak, ku~
kuculu~u davet etmektir. L>te yandan,
bilince, psikolojinin yaph~l gibi, ~a~n
~lmCI bir bak1~ a~1s1ndan yonelmek de
+psikolojizme yol a~makhr. Oyleyse, yapdmasl gereken ~ey, deneyime ili~kin
yeni ve nesnenin bilincin d1~mda ger~ekten varolup varolmad1~1na bakmakSlZU\ ge~erli olacak bir tasvir sunmakhr.
Husser!, bu ~er~eve i~inde bilincin apa~1kh~1na dayarur. Onun kurdu~u fenomenoloji, nesnel do~ruya ula~mak
amac1yla, oznelli~e donu~ten meydana
gelir. Hakikat bilin~te, bende bulunmak
durumundad1r, ba~ka hi~bir yerde de~ I. Buna gore, fenomenoloji, deneyimin, tecriibenin zorunlu ve tiimel do~
rulanni ~1karsamak ve tasvir etmek
amac1yla, bilincin ozsel yapdanrun incelenm.esinden olu~ur. Fenomenolojik
tasvirin amao, deneyimde verilen ozlere ya da idealara ula~mak, deneyimin
~e~itli olgular1n1n ve teorilerinin gorelili~inin otesine ge~erekt do~rudan ve
arac1saz sezgide verilen yonlerini yaka-

430

Husserl, Edmund

lcunakhr. Husser(, Kant ve tHegel'den


fark.J1 olarak, dedt1ksiyon ya da diyalektige degtl de, apa-;ll<hga; duyulann a~1k.J1g1na degil de, bilincin dogrudan ve
arac1S1z olarak sezilen apa~1khg1na yonelir.
Ba~ka bir deyi~le, ona gore, nesne
kuran oznellik olarak bilincin dogaslnl
anlamak i~in, bize di.inyay1 ozsel yonleriyle bilme imkan1 verecek olan saf ya
da transendental bilin~ alaruna ginnemiz gerekmektedir. Bilinci fenomenolojik bir bi~imde ya da saf fenomen olarak
veya gorundugu ~ekliyle incelemek durutnunda oldugwnuzu soyleyen Husserl'e gore, fenomenoloji, gozlemden ~ok,
alg1y1 i~ermekte olup, bilin~ ak1~1n1n bi ..
reysel bile~enlerini gozle1nez, fakat zihinsel fenomenlerin ozi.ini.i sezgi yoluyla kavrar.
Husserl i~te, bu ~er~eve i~inde, sozci.iklerin anlam1n1 a~ddayan sozel ve anaJitik nitelikteki bir bilgiden daha fazla bir
~ey olan her ti.ir bilginin deneyime, tecriibeye dayanmak zorwtda oldugunu
savunmu~tur. Bwta gore, sozel ve analiti.k bir bilgi, kavramlann analizine da..
yand1g1 ve deneyime dayanmad1g1 i~in,
bize yeni bir bilgi vennez. Bundan dolayi, soz konusu analitik niteliktek.i bilginin d1~1nda kalan her ti.ir bilgi deneyime dayanmahdu. Bununla birlikte, o,
deneyimi empiristlerden biraz daha geni~ bir ~er~eve i~inde anlar. Deneyimden soz ettikleri zaman, empiristler ya
fiziksel nesnelerin tecriibe edildigi duyu
deneyini ya da zihinsel fenomenlerin
tecri.ibe edildigi i~ebak1~1 di.i~i.ini.irler.
Husser) ise, ba~ka bir deneyim tiirii
daha oldugunu savwtur. Bu deneyim
ti.iri.inde, fiziksel di.inyarun da, zihinsel
di.inyan1n da kapsanu i~nde yer almayan belirli varhklar, bize dogrudan ve
araclSlZ bir bi~imde verilir. Duyu deneyindeki dogal nesnelerle, i~ebak.J~ta soz
konusu olan zihinsel fenomenler, birlikte, zaman it;inde var olan ger~ek varllklann di.inyas1n1 meydana getirir. Husserl'e gore, bu ger~ek di.inyadan ba~ka,
ezeli-ebedi olan ideal varhklarm olu~-

turdugu bir ba~ka di.inya daha vardu.


l~te, idealar, ~ylerin ozleri bu di.inyayl
olu~turur.

Onun ~eylerin ozleri deyimiyle dile getirdigi ideal varhklar, hemen hemen Platon'un ldealarma kar~ll1k gelir. Belirli
bir ti.iri.in omegi olarak belli bir ~eyin
ozi.i, tam olarak bu ti.iri.in kendisidir.
Buna gore, yaz1 yazarken ~imdi parmaklannun aras1nda tuttugum bir nesnenin, yani kalemin ozi.i 'kalem' ti.iri.idi.ir. Masam1 kaplayan k1nn1ZI orti.iye
bakttg1m zaman, duyulanmla bu somut
~yi algdanm, ancak ayru zamanda zihnim de k.Jnn1Zlhg1n ozi.iniin neden meydana geldi~n bilincine vanr. Edmwtd
Husserl'e gore, insan zihni burada klrmlzlhgm ozi.ini.in bilincine vanrken,
yine deneyim saz konusudur. Bununla
birlikte, bu deneyim be duyu arachg1yla ger~ekle~en duyu deneyi degildir.
Burada saz konusu olan deney z.ihinsel
bir deneyimdir.
Yani, insan zihni k1nntz1hgan ozi.ini.in
bilincine vararken, bu ozi.i dogt-udan ve
aracJSIZ olarak kavrar. Bu deneyim ti.iri.inde, ~eylerin ozleri, bize hpkl duyu
deneyindeki dogal cisimler gibi, dotNdan ve araastz olarak verilir. Husser(,
~eylerin ozlerini tecriibe ettigimiz bu
deneyim li.iriine ozlere ili~kin sezgi adlnl verir. Ona gore, biz ozlere ili~kin bu
sezgi arachg1yla, kesin ve ku~ku duyulamaz onennelere, sonu~lara ula~1nz.
Husserl'e gore, matematigin nesneleri,
aksiyomlara da ayru ~ekilde bilin.ir. Ma
tematigin aksiyomlan, yalruzca saytlar
ve diger matematiksel nesneler haklonda, sezgiler arach~yla kazandma~ bilginin dilsel ifadeleridir. 'Dogal say1',
'nokta', 'dogru ~izgi', 'di.izlem' gibi ifadeler, duyu deneyiyle tecriibe edilebilir
olan ger~ek nesnelerin adlan degildir.
Bu ifadeler, bize Hussertin ozlere ili~
kin sezgi ad1n1 verdigi soz konusu deneyim bi.;imi it;inde dogrudan ve araaSIZ olarak verilen ideal nesnelerin
adlandarlar. Husserte gore, ozlere ili~
kin bu sezgi araahg1yla, biz matematigin kendisine konu aldag1 ideal varbkla-

hiimanizm

rln belirli ozellikler!ni, ili~kilerini, v. b.


g., bilme durumuna geliriz.
Oze ili~kin sezgi, Husserl'in paranteze
alma ad1n1 verditi bir dizi fenomenolojik
teknitin ard1ndan gelir. Ona gore, ideal
ozler alaru duyularla algdanan tUm nesnelerin otesinde bulunur. Bununla birlikte, onlar asia havada, bo~lukta kalan
:jeyler degillerdir. ideal ozler de duyusal
ya~anhlara dayanu. Ancak bu ya~anh
lar, bir-;ok raslanhlar ve anzi niteliklerle
yiiklii olduklarmdan, ozlere yukselebillnek i-;in, onlan bir yana btrakmak ya da
'parantez i-;ine almak zorundaytz.
Husserl'e gore, felsefe bir bilimdir. Felsefe zihne verihni~ olan ozlerin tasvir
edihnesinin bilimidir. $u halde, Husserl'in felsefesinde en onemli nokta, zihne verilmi~ olan varhttn ozilnil algla
makhr. Bunun i-;in de feno1nenolojik
yontem kullanllarak, varhtn ozilnil
1neydana getirmeyen somut ozellikler
ay1klanu. Varhtm somut ozellikleri pa
rantez i-;ine ahnmak suretiyle aytklanan
ca, onun bireysel yan1 ortadan kaldlnllnl~ olur. Bu ise onun ozi.ine vanlmas1
anlam1na gelir.
humanist [Ing. ltumanist; Fr. humaniste).
Hiimanizmi benimsemi~, dolaysyla
insan1, insani ilgi ve -;1kar Jan temele
alan ki~i, disiplin ya da yakla~un i-;in
kullan1lan s1fat.
Bu batlamda, A. Maslow, C. Rogers, A.
Adler gibi psikologlar taraf1ndan, psibnalizle tdavran~-;htn mekanik a-;Jkla1nas1na bir altematif olarak geli~tirilen
ve psikolojiyi, kendini geli~tinne, bilgi,
anlay1~, estetik gibi daha yiiksek motifJere yonelen bir bilim olarak goren yakla~Ima humanist psikoloji denir.
Buna mukabil, inan-;la akb, inane akd
i-;in kabul edilebilir hale getirerek, birbirleriyle uyumlu kllmaya, u.zla~hrma
ya -;ah~an teoloji tilrtine humanist teolo ji
ada verilir. Bu anlaya~a gore, inan-;, akla
sa-;ma gelditi ic;in, ozgiln ~ekli i-;inde
korunamyorsa, ozgiln haliyle akll ol-;iilerine Sltdinlamiyorsa, ak)a aykJn oteJerinden annd1nlmas1, dogmatik dinin
kendisini ku~kuculuktan ya da ku~ku-

431

cu aktlclhktan kurtarabilmek ic;in, zorunlulukla vermesi gereken bir odiindiir.


Ote yandan, varolu~-;ulutun ateizme
dayandarllan ttiriine veya ateist dii~ii
niirler tarafrndan geli~tirilmi~ olan ve
evrenin kendi i-;inde anla~llmaz oldutunu, manhksal bir diizen ya da plana
uymadtru, gilcil her~eye yeten, iyiliksever bir Tann ya da yaratlc tarahndan
varhta getirilmeditini ya da diizenlenmeditini, hi-;bir ~eyde bir zorunluluk
bulunmadtn1, evrendeki her~eyin
1nil1nkiin ya da olumsal oldutunu, gerc;eklitin bir anlam1, diizeni ve a-;1klama..
s1 olmadtnr, her ttir diizen, anlam ve
ac;klamantn insan bilincinin eseri oldutunu, gerc;eklitin, anla~llmaz oldutu
i-;in, bir sisteme indirgenemeyecegini,
~hlaki deterlerin insan bilinci d1~1nda
varolmad1tlru, nesnel bir ahlak diizeni
bulunmad1t1nt, ahlak1n ve deterlerin
insarun yarabsr oldutunu savunan otretiye humanist varolu~-;uluk denir.
hiimanizrn [lng. bf.$triyete ibadet mezhebi;
lng. humanism; Fr. hmnanisme; AJ. humanismus]. Genel olarak, alolh insan varhguu tek ve en yuksek deter kaynat ola ..
rak goren, bireyin yarabc1 ve ahliki
geli~iminin, rasyonel ve anlamh bir bi-;imde, dotaustii alana hi-; ba~vurma
dan, dotal yoldan ger-;ekle~tirilebilece9ni belirten, ve bu -;er-;eve i-;inde,
insarun dotalhtnl, ozgi.irlutunil ve etkinlitini on plana -;akartan felsefi aklm.
lnsan1n kendisinin ve ilgi/ .;Ikar Iann -;ok
temel bir oneme haiz oJdutunu savunan
yakla~am.

Oztinde, tateizme ya da tagnostisizme


dayanan ve dini ya da dini inanc1 d1~la
yan bir ahlak1 savunan ya~am goril~il
olarak hiimanizm, insan varhklannm
kendi i-;inde bir deter ta~ldlklannl, insanla ilgili tum diter hak ve deterlerin
temelinde, insarun insan olarak deterine duyulan saygnn bulundutunu one
silren; 1 insandan umudunu kesen, insan ya~am1na herhangi bir anlam yi.iklemeyen, insaru yalnlZca Tann'n1n ina-

432

hyle

yeliyle kurtulabilecek de~ersiz ve stradan bir varhk olar~ goren, 2 insan bilinciyle ilgili goru~unde, determinist ya
da indirgemeci olan her du~unce sistemine ~iddetle kar~1 ;tkan anlay1~1 veya
tavn ifade etmek durumundadtr.
Kokenleri antik Yunan du~uncesine, insant felsefi du~uncenin merkezi ge~ren
Sokrales'e, 'insan her~eyin ol-;usudur'
diyen Protagorasa kadar geri giden, ama
esas Ronesans doneminde, Tanndan
uzakla~n dikkatin insana yonelmesiyle
ortaya -;oop, ilerlemed Ayd111lanma ve
modernist hareketle geli~en hum~
20. yuzydda ise, ingilizce konu~an dunyada, ateizm ya da laik bir akdahkla
e~anlamh bir terim haline gelmi~tir.
Buna kar~1n, kJta Avrupas1nda humanizln, insanla do~aJun geri kalan1 arasmdaki ontolojik farkhll~ temele alan ve
topluma, tarihe, kulture ili~ldn a-;lkJamada, onceli~i insana veren felsefeleri gosterir.
Humanistler, bu -;er-;eve i-;inde, insan
varb.klanna ozgu, onlann urunlerini, bu
urun ister tarihsel bir olay, ister ekonomik sistem ya da ister edebi bir eser
olsun, standart bilimsel attklamayla birle~tirilen nesnel ve indirgemeci analizler
tarahndan a-;tklanabilmesini imkan-stz
k1lan, birtakun nitelik ve yetiler bulundu~unu savunmu~lardtr. l~te a) varoluirulugun, insanl ve insan biJincini on
plana -;tkartan ve insan1n evreni, ya da
insan1n oznelli~inin meydana getirdi~i
evren d1~1nda ba~ka bir evren bulunmadt~Ull iddia eden felsefeleriyle; b) insanJn ezeli-ebedi do~rulan tema~a etme
ve a~k1n bir ger-;eklikJe do~rudan bir
ili~ki i-;ine girebilme gucune sahip oldu~una inanan personalizm; c) insan1
her~eyin ol-;usu yapan insan merkezli
goru~unden dolayt, pragnJatiznr; d) Lukacsz'lll genel yabancda~ma ve ~eyle~
tirme surecini, insanh~1n yitiriJmesi olarak de~erlendiren gliru~u; yabancda~ma
uzerinde odakla~an gen-; Marks'la irtibatlandlnlan Marksist humanizm, -;a~da~

humanizmlere omek olarak verilebilir.


Bununla birlikte, yine i-;inde bulundu~umuz yuzydda, 1970'1erden ba~laya
rak, yap1salc11ann ve yaptbozumculann
eserlerinde gu-;lu bir humanizm ele~t:iri
si felsefenin gundeme gelmeye ba~]a
ml~tu. Kendi kendiru belirlemeye, se;imleriyle toplum uzerinde veya tarihin
ak1~1nda ciddi de~i~im veya farkhhklar
yaliltabilmeye muktedir ozerk insan var~~~~ konsepsiyonuyla belirlenen humanizm, Levi-Strauss, Althusser ve Foucault gibi du~unurlerin eserleriyle, bu
donemde a~u bir yara alrru~t1r. Zira bu
du~unurler toplumsal, ekonomik ve psikolojik yapLlar1n etkileri uzerinde dur
m u~ ve bu etkilerin bireylerin eylemJerini nasd etkileyip belirlediklerini gozler
online sermi~tir. Bilin-; nedensel ya da
yapasal olarak belirlenmi~ olup, bireyin
kendi kendisini belirlemesi bir yandsamadan ba~ka bir ~ey de~ildir. Birey bir
oyuncu de~il, ya~am ada verilen oyunda bir piyondur. l~te yap1salc1 ve postyaptsalct du~unurlerin, bireyleri ekonomik yaptlara, uretim ta!'ZU\a ya da
bilin;d1~1na tabi kdan ya da her tur sliylem ve kulturel sistemden once gelen
'insarun anlam1' fikrini yap1bozuma u~
ratan bu goru~leri, anti hum ani zm olarak
stntflanmaktadu.
hyle. Bir ~eyin kendisinden yaptldt~l
madde, dayanak i-;in kullarulan Yunanca terim. Aristoteles'te, varolan ~eylerin
ortak maddesi. Kendisine fonn verilinceye, kendisinde varolan form aktuelle~inceye kadar, ay1nct hi-;bir ozelli~i bulunmayan madde ya da dayanak.
hypokeimenon. Aristoteles'te, hyle terimiyle e~anlatnh olarak kullarulan ve
bir ~eyin kendisinden yaplld1~1, kendisinden meydana geldi~i madde ya da
dayana~a kar~l11k gelen terim. De~i~
menin ilk ve temel ko~ulu olup, surekli
bir varolu~u bulunan ve bireysel tozlerde formdan aynlmaz olan madde. Manhkta, ba~ka bir ~ey taraftndan varsaytlan ~ey anlam1na gelen terim.

1rk~1hk

I
ahmh apriorizm [ing. moderate apn'orism;
Fr. aprorisme moden!]. Bilgide akhn katkaSlnl temele almakla, bilgideki en onemli
ogenin akhn deneyden bagamSIZ faaliyeti oldugunu one siinnekle birlikte, deneyimin roliinii de yadsunayan gorii~.
Deney yoluyla temellenmeyen, deneye
bagb olarak hakh kabnamayan sentetik
a priori onennelerin varoldugunu ve ger-;ek bilginin bu tiir onennelerden olu~
tugunu savunan bilgi anlay~.
1hmh empirizm [ing. moderate empiricism;
Fr. emprisme modere). Bilginin kaynagmda deneyimin old ugun u one siinnekle
birlikte, matematigin aksiyomlann1n
bile deneyime dayanan iddialar oldugunu savunan radikal empirizmden, kendilerine manttk ve matematikte bir yer
bulan a priori, yani deneyime dayanmayan kavram, sav, iddia ve onennelerin
varolduguna inanmak bakanundan farkhhk gosteren empirizm tiirii.
Radikal empiristlerin fonnel kavramlan deneysel olarak yorumlama -;abalannan beyhudeligini goren ahmh empirizm, ozellikle matematikteki fonnel
kavramlarm a priori kavramlar oldugunu, Eakat Tann, toz, neden gibi kavramlann a priori olamayacaguu one siirer.
Ba~ka bir deyi~le, matematigin deneyimden gelecek destege gerek duymayan a priori bir disiplin oldugunu belir
tirler. Saf matematik, terimleri empirik
bir anlama sahip olmad1~ it;in, iddialanmn bir zaman gelip de deney taranndan ~iiriitiileceginden -;ekinmesi gerekmeyen, rasyonel bir disiplindir.

433

Alna, llu..lh empirizme gore, fonnel


kavramlar, sozciiklerle ~eylerin ili~kileri
-;er-;evesi i-;jnde tanunlanan semantik
kavramlar olmayap, sadece ide ya da dii~iinceler aras1ndaki ili~kilerle ilgili olan
salt tarumlayl(l nitelikte kavramlard1r.
Buradan t;1kan bir sonu-; ise, manhksal
ve matematiksel onermelerin dogruluklannm, deneyimden once ortaya konan
anlamlar arasmdaki ili~kiler tarafmdan
belirlendigi sonucudur. Bize diinya hakklnda bilgi veren ti.im onennelerin tecriibf olduklar1, deneyime dayandtklan
yerde, rJunh empiristlere gore, manbk
ve matematikte varolan forme! kavramlarla, onlardan meydana gelen onermeler diinya hakkanda bir ~y 50ylemedigi, salt deneyimden ba~mslZ olarak
belirlenen anlamlar aras1ndaki ili~kilere
dayand1k-lan i~n, a priori ve zorunludurlar.
lhmh empirizme gore, a priori onermeleri, manhk ve matematigin onermeleri
tiiketir. SOz konusu formeJ bilimler d1~1nda kalan olgusal bilimler ya da ger~ek anlatnda bilim, tiimiiyle deneysel
bir mahiyet arzeder. Buna kar~1n, metafizik ve ahlak1n onermeleri ya gizli totolojiler ya da sozde onennelerdir.
u k~ahk [in g. racism; Fr. racisnte]. Bir halkln, bir grup insanm diger halk ya da insanlardan farkh olmakla kaJmay1p, ayru
zamanda digerlerinden 6zikseJ, entellektiiel ya da ahlW bakundan daha iyi, daha
gii-;lii, daha yiiksek ya da daha yaraba oldugunu, bu iistiinliigiin atalardan miras
allrun1~ olan biyolojik far khhklardan
kaynakland1g1n1 savunan anlay1~. Birbirlerinden aynlan -;e~itli insan 1rklan
bulundugunu, bu 1rklar aras1nda e~it
lik bulunmadagana, iistiin uklann a~ag1
lr klara hiikmetmesi gerektigini one
..
.
suren 1nan~.
Buna gore, daha yiiksek ll'k ya da halkJarm daha a~ag1 U'k ya da halklar iizerinde
egemenlik kurma, hatta onlan koleletirme hakkma sahip oldugunu, bundan dolayJ rrklann ya da halldarm birbirleriyle
kan~mamas1 gerektigini, ark ya da halklar arasmda saz konusu olabilecek tinsel

434
ili~ki

1slah edici adalet

ve evli1ik1erin daha listiin ve yUksek


Irk ya da halklann bozulmasma yol a91caglN savunan gorii~ olarak 1rk9bk, zaman
zaman ba~ka arklardan insanlann daha
a~ag1 duzeyden dogasayla ilgili tutum
ve inan-;larla belirlenen onyarga, zaman
za..nan da, ld$ilere 1rkJanna bakllarak,
ekonomik, toplumsat hukuld ve egitimsel
a~dan farkh muamele edilmesi gerektigi
ni savunan sosyal ve siyast ogreti ~eklinde

kar~uruza

-;1kar.
aslah edici adalet [tng. rehabaative theory
of punishntet1t; Fr. theorie de Ia punition
rehabilitative]. Cezan1n, ceza vermi~ ola
mak i-;in degil de, benzer eylem ve su-;lann yeniden ortaya -;lkmamas1 i-;in,
su-; i~lemi~ olan ki~inin karakterini ve
bu arada -;evresin.i degi~tinnek amac1yla verilmesi gerektigini savunan adalet
anlay1~1.

lbni Haldun

I
ibda. islam felsefesinde, mutlak hi-;lik ya
da yokluktan yaratma eylemi i-;in kullanalan terim. ibda, hepsi de nedenin ~
nut; kar~as1ndaki zamansal onceligini
varsayan halk, tekvin ve ihdas terimlerinden a)'lrd edilmelidir. Buna gore, ibda'da, nedenin sonuca onceligi yoktur,
fakat yalruzca oz bakunmdan bir oncelik vardar.
Cte yandan, ibda ister zaman, iste:r ister
hareket ya da ister madde ac;..sandan
olsun, bir ara gu-; ya da varbk olmadan
varolu~ vermeyi gosterdigi ic;in, o digerlerinden daha ust duzeyde bir yaratInaya kar~llak gelir. Yine, ornegin halk'm dogal varhklar1n yarahh~a i-;in kullanlldlgl yerde, ibda aklllann yarad ah~a yla sanarh olmak durumundad1r.
lbni Haldun. 1~32-1406 yLllan arasanda
ya~ama~ unlu Islam tarihc;isi ve du~u
nuru. Temel eseri Mukaddime olan ibni
Haldun, bir tarih-;i olarak, deneyime,
gozleme dayanan, konusu kultur varbklan ve toplumsal ya~am olan, toplumun
g~itnini, kultur a~malann1, i-; yapisana, ge-;irdigi degi~im ve donemleri inceleyen bilim olarak tanamladaga tarih
biliminde, onemli bir kilometre ta~l
olu~turur.

lnsan1n ah~kanbklannan, dogu~tan


getinneyip, sonradan kazandakJanrun
iladesi oldugunu, ayna ~ekilde toplumlann ve kavimlerin bir karakteri varsa,
bu karakterin de onlaran ah~kanbklan
ve kazandaklanrun eseri oldugunu ve
dolayasayla, geleneklerin, adetlerin insan dogasana degi~tirdi~ni savunan
ibni Haldun, toplumu ve uygarhtJ ince-

435

lemek ic;in, insan topltununa etki eden


olgularm nedenlerini aramak gerekti~i
ni belirtmi~tir. Temel ve a-;aklay1c1 ilkeyi insan toplumunun ~ekil de~i~tirmep
sinde arayan ibni Haldun, insan toplumunun oz oldugunu ve bu ozun ilineklerinin turlu toplum kategorilerini
meydana getirdigini one surmu~tur.
ibni Haldun'a gore, 1 bilirnler ve sanatlar insana hayvanlardan ayaran en temel
ozelliklerdir. 2 tnsanlann tek ba~larana
varolamama ve dolayastyla birlikte ya~a
ma ihtiya-;larmdan, devlet ve hukumdarhk dogmu~tur. 3 Mekanik sanatlar, gtdaya bolme zorunluJugunun sonucudur. 4
Topluma bagh.hktan i~birligi zorunJulugu dogmu~tur. Toplumsal ya~am, i~te
bu durumun bir sonurudur.
insan, ibni HaJduna gore, ya~daga toplwn ic;inde bir-;ok ah~kanlak kazanar.
Bunlar, onun gene) nitelikJerini yarabr.
Ba~ka bir deyi~le, insanan ozii, kazandag1
ah~kMiliklara bagh o)arak bic;im)enir.
ibni HaJdunun., sosyoloji alarunda deneyime dayanaf\ insan dogasuun sonradan
kazaru~ oldugunu dile getiren bu gorti~u du~iince tarihinde olduk-;a ozgun
sayllabilecek bir goru~tur. 0, toplumun
teme)inde o)dugunu soyJedi~ dayanl~
mayl u~ aymr. Buna gore, g~belerde
birligi saglayan temel ilke o)an kan ba~,
kentlerde toplumsaJ bagbhk ~de ortaya ~kar. Buna kar~1n insanJar arasanda,
daha c;ok duygulara dayanan geQd ve
koksiiz bir dayaru~ma vardu. Dayaru~
rr.arun en geli~mi~ ~, topJumu devlete dayab bir organizasyona gotiiriil.
DevJetle topJum arasandaki bag, ona
gore, mad dey le form arasandaki ili~kiye
benzer. Nasal ki madde fonndan, form
d a madded en ayn o)arak varolamazsa,
ayna ~ekilde devlet ve toplumdan birinin olmad1ga yerde, digeri de olamaz.
Bundan dolaya, toplumda ba~layan dagalma dev)ete, devletteki datJlma topluma yayahr. Devlet, yap1s1 geregi bir organizmaya benzer; ku-;uk birimJerin bir
araya geJi~iyJe dogar, ilk -;ocukluk ve
gen-;Jik -;aglarma ya~adaktan sonra, o)gunluk donemine eri~ir. Devletin en

436

1bni

gii~lii

Rii~t

donemini gosteren bu ~a~dan


sonra gelen ya~bllk doneminde, ka~uul
maz olarak ~oziilme ve da~dma ba~lar.
lbni Haldun, kokiinii tarih, co~ fya, iktisat ve psikolojiden alan bu determinist
devlet ve tarih gorii~iinii, tavtrlar ya da
a~amalar teorisiyle ifade etmi~tir.
Devleti do~u~tan ~okii~e gotiiren bu
a~amalar, ona gore be~e aynlmak durumundadu: 1 Toplumsal dayam~madan
do~an zafer tavn. 2 Yonetimin tek elde
toplanmast ve dolaytstyla bask1yla belirlenen istibdat tavn. 3 Toplumun bart~
ve mutluluk i~inde ya~amas1yla belirlenen fera~ tavn. 4 Devlet yonetimini elinde bulunduranlarda, kurumlar ve ailede
~oziilmenin ba~ladt~t, ~okii~ a~amast. 5
lsraf a~amast.
ibni Meymun. 1135-1204 ytllart arasmda
ya~amt~ Musevi dii~iiniir.
Musevili~i Aristoteles felsefesiyle uyumlu hale getirmeye ~ab~mt~ olan lbni
Meymun, metafizi~in en yiiksek insani
faaliyet tiirii oldu~unu, fakat onun her. kese a~tk olmadt~tnt soylemi~tir.
Tanrt'run ve diinyarun do~asma ili~kin
sa~lam ve ger~ek bir kavrayt~a, yalruzca
felsefenin eri~ebilecegini. one sllren lbni
Meymun, Tann'run varolu~unu tiimiiyle
Aristoteles'in koydu~u ilkelere dayanarak karutlamt~hr.
Dii~iincesinin temelinde Aristoteles~i
felsefe olsa da, lbni Meymun Tann kavrayt~mda Aristoteles'ten aynhr. Zira
mutlak birlik ve yetkinlik olarak Tanrt
dii~iincesi, O'nu olumlu terimlerle betimlemeyi olanakstz hAle getirir. Tann,
ona gare, yalruzca olumsuz terimlerle,
yani yetkinli~in yadstnmast suretiyle tarumlanabilir. Buna gore, insan akhna
biiyiik bir inan~ besleyen lbni Meymun
bir yandan da aklm smtrhh~mtn bilincinde olmu~tur. Ayru ~ekilde, evrendeki her~eyin bilim yoluyla ke~fedilebile
cek bir amact oldu~unu one siiren lbni
Meymun, bir yandan da diinyantn amaarun belirlenemeyecegini belirtmi~tir.
ibni Rii~t. Endiiliis'te Kurtuba kentinde
c;lo~mu~ ve gen~li~inde felsefe, matematik, flluh, hp ve keiAm ~ah~tp, uzun
ytllar hekimlik yapllktan sonra, zamaru-

m Adstoteles felsefesine ~erhler, yorumlar yazarak ge~irmi~ olan iinlii


Islam filozofu.
0 felsefesinde hem ibni Sina'nm Aristoteles91i~ini devam ettirmi~ ve hem de,
bir yandan onu lslamf akidelerle uyumlu hale getirme te~ebbiislerine kar~t
koyarken, bir yandan da ibni Sina'run
Aristoteles~ili~ini Platonik o~elerden
anndtrmaya ~ah~mt~llr.
Felsefenin temel konusunun varhk oldu~unu, felsefenin var olaru, genel bir
biitiinliik i~inde insana verileni incelemeye, a~tklamaya ~ah~ll~tnt savunan
lbni Rii~t, biitiin varhk tiirlerinin en tepesinde bulunan yiice bir varhk olarak
Tanrt'ya yalruzca var olandan, be~ duyu
ile algdarup alul ilkeleri ile a~tklanan
varhklardan yola ~tkarak gidebilecegimizi belirtmi~tir. Felsefe, varhk kavranu
altmda toplanan biitiin nesneleri konu
edinen disiplindir. Felsefe teolojiden bu
nedenle once gelir. Bununla birlikte, felsefe ve teolojiden her birinin kendisine
ozgii bir fonksiyonu vardu.
lbni Rll'e gore, Tann evveni yoneten
engin gii~tiir. 0, strurstz bir iradedir. Biitiinii diizenleyen gti~, O'ndan ~lkar.
Tanr1 zorunlu varhkbr. Evrenin ba~lan
gta olan Tann, evrendeki tiim varhklann kendisinden sudiir etti~i yiice kaynakbr. Bununla birlikte, Tann, ancak 'ilk
ak.tl' araoh~tylaevreni yonetir ve evren,
Tanrt'dan sudiir eden, tiireyen b u ilk
alul aracth~tyla Tanrt ile birl~ir. Bu ilk
alul, evrenin yaratd~1 konusunda ilk ve
tek araodtr. 1lk alai, ytldtzlan yoneten
gii~lerin do~du~u kaynakhr. Birer canh
varhk olan ytldiZiar, ilk aklm yonetimi
altmda beiii dairelerde donerler. YtldiZIarm dondiigii bu dairelerin de ayn ayn
ak.tllan vardu. Birbirleri ardtstra gelen
bu aklllar birbirlerine ba~larurlar. Her
ak.tl, kendisinden bir onceki akddan
sudur etmi~tir, ~hr. Biitiin ak.tllar
basamak basamak ilk ak.tldan do~du~u
i~in, ilk akd evrende olup biten her~eyi
bilir. Buna kar~m, ilk ya da elkin alai
Tann'ya en yakm varhk oldu~u, onunla birl~mi~ durumda bulundu~u i~in,

lbni Sina

Tann onun araah~tyla ancak genel


ge-;er olan ttimelleri bilir.
tbni Rti~d, btittin insan alallanrun oz
bal<urundan bir ve ayru oldu~.mu st>yler,
~kti tiim akillar ayru kaynaktan, yani
ilk akddan sudur e~lerdir. 0, psikolojisinde, ilk akhn, btittin insan alallanru
ku~atan genel bir akd niteli~i ta~ada~am
soyler. Bu yiizden, tiim insanh~an akh oldu~u soylenebilecek genel bir akhn varh~andan st>z edilmelidir. Evrende sonsuz
ve oltimstiz olan bir 'ebedi alai' vardu.
Btittin insanh~1 kapsayan bir 'ebedi akd'
olduguna gore, insanhk da ebedidir,
oltimsUzdtir. tbin Rti~ ~u halde, insarun
bilgisini lek bir akla, ebedi olan Elkin
Akll'a yerle~tirmi~ ve ruhun oltimstizlti~iine kesin olarak kar~1 -;~hr. lnsan
oldtikten sonra, bedenle ilgili btittin
a~a~1 varhklar yok olup gider, yalruzca
tUm insanlarda ortak olan Etkin Akd
kahr. Etkin Akd tek oldu~u i-;in ezeliebedidir, oltimstizdtir.
Ahlak anlayt~mda, insarun kendi ozti
gere~i ba3Jmstz oldu~.mu soyleyen, insarun bu baktmdan kesin bir ozgtirlti~ti
bulundu~nu savunan tbni Rti~t, bir
yandan da insamn, d1~ olaylar ve kendisinin da~mdaki olu~umlar dikkate almdt~mda, ba~rrnlt oldu~unu, birtakam
ko~ullarm etkisi albnda kald1~ belirtmi~tir. lnsan kendi i-; varh~1 balwrundan ozgtir, kendisinin da~mdaki geli~
meler bak.Jmmdan ozgtir de~dir, do~al
ve tanrasal yasalann yonetirni alhndadtr. Buradan, insanm iki ayn suur arasmda kald1~1 sonucu -;tkar. 0, bir 'ir8.de
varh~t' olarak kendi eylemlerinden sorumludur, kendi tercihi albnda ger-;ekle~tirdi~i tiim eylemlerinden dolaya sorumluluk duygusu ta~tr. Kendi elinde
olmayan, dt~tan gelen etkilerden dolayt,
sorumlu de~ildir.
ibni Rii,t~tiltik [ing. Averroism; Fr. Averroisme]. Esas etkisi tslam dtinyasanda
de~il de, Avrupa'da olan lbni Rti~t'in
Aristoteles yorumunun Hristiyan Orta-;a~ felsefesinde, onti-;tincti yuzyalda -;ok
etkili olmasmm bir sonuru olarak, birtaklm dti~iintirlerin ruhun oltimstizlti~u.
evrenin ezelfli~i gibi, Hristiyan inanona

437

ters dti~n konularda tbni Rti~t'ti ve dolaytstyla Aristoteles'i izlemeleri durumu.


tbni Rti~t-;tilti~tin en onemli o~retisi,
tiim insanlarda tek bir rasyonel ruhun
bulundu~u gorti~tidtir. Bu gorti~e gore,
yalruza etkin ak1l de~il, fakat edilgin
akJJ da tUm tnsanlarda bir ve ayJUdar. Bu
anJaya~m manttksal sonuru ise, ruhun
oltimstizlti~tintin yadsmmastdtr. tbni
Rti~t-;iilu~ti belirleyen ikinci o~reti, dtinyamn hi-;ten yarabldt~ soyleyen Hristiyan inancna kar~1, dtinyanm ezeli oldu~ tezidir. tbni Rti~t-;tiluk, u-;uncti
olarak, determinist bir anlay1~ be~
yip, Tann'nm evrene mtidahalesine kar111
filkar.
ibni Sina. islam dtinyasuun 98~1037 yallan arasanda ya11am1~ olan tinlti, bilgin
ve filozofu.
Gen-;li~inde geometri, manllk, ftlah,
fizik, kel!m ve hp alanlannda -;ah~ml~,
daha onalh ya~mda uzman hekim dtizeyine yukselmi~tir. <;ok sayada eser
yazm1~ olan ibni Sina'mn en onemli
eserleri arasmda, hp konusunda Kanun
fi' t trb; fehefe alanmda Kittibu '~ ~ifa; felsefe sistemi iiurlnde sonradan yaph~J
de~i~ikliklerden st>z eden Kitcfbu'l i~arat
vet'tenbihat; psikolojiyle ilgili olan Kitcfb
un-nefis bulun,ur. Eserleri bir-;ok kez Latinceye -;evrilmi~ olan tbni Sina'run felsefesi, Yunan filozoflan Aristoteles ve
Plotinos'un etkilerinin yaru Sll'a, kendi
ozgtin ve onernli katkllanm gozler
ontine serer.
tbni Sinill'run Bgretileri arasmda, yarah1~ o~retisi ozellikle onem ta~ar. 0, bu
konuda, ozellikle 13. yiizyllda -;okQI tartl~dml~ olan ~u teoriyi ileri stinnti~ttir:
Varh~a gelen her~yin bir nedeni olmaSl gerekir. Varh~a gelmek i-;in bir nedene gerek duyan varhklara, o mumkun
varl11dar adaru verir. Kendisi de mtimkiin bir varhk olan bir nedene, ondan
once gelen bir neden yol ac;rru~ olmahdll. Bununla birlikte, bu nedenler dizisi
sonsuz bir dizi meydana getirmez. Bundan dolayt, varh~ mtimktin de~il de,
zorunlu olan, var olu~unu bir nedenden
de~il de, kendisinden alan bir ilk neden

138

i~

bagmlllar ogretisi

var olmahdtr. Bu ilk neden, vacibu 'I


viicud, yani zorunlu varhk olan Tann'dtr. Tann'run zaman i~inde bir ba~
langtct yoktur; 0, ezeli-ebedidir. Tann
tam ve ger~ek varhguu her zaman sergiler. 0, her zaman fiil halinde oldugu
i~in. hep yaratm1~t1r. Yaralllt~, ibni SinA'ya gore, hem zorunlu ve hem de
ezeli-ebedidir.
Tann, Ibni Sina'y gore, mullak olarak
birdir. Hir olandan ise yalmzca bir ~tkar.
Bu durumda evrendeki varhklan a~tk
lamak nastl mumkun olabilir? ibni SinA,
burada Plolinos'un sudur, ltirum ogrelisinden yararlanarak, Tann'dan ~tkan ilk
birligin, ilk Aktl oldugunu soyler. Ttpkt
Plolinos gibi, onun gozunde de du~un
mek ile yaratmak bir ve aym ~ydir.
Onun sisleminde Tann'dan ba~layan
sudur ya da lurum surecinde, yukan
diizeyden varhklann du~untilmesi daha a~ag1 duzeyden varhklarm yaralllmast anlamma gelir. Buna gore, lum
varhklann en lepesinde bulunan Tann'nm kendi kendisini du~unmesi, Tann'dan Ilk Aktl'm sudilr etmesine yo! a~ar.
Ilk Aktl'm kendi nedenini, yani Tann'yt
du~unmesi Ilk Aktl'dan sonra gelen
Aktl'm dogu~una neden olur.
Buna kar~m, Ilk Aktl'm kendi kendisini du~unmesi hem ikinci nefs'e ve hem
de o nefs'in canlandtrdtgt bir kurenin
(jelegin) sudilruna yo! a~ar. Bu sudilr sureci on aktl ve dokuz nefs ile dokuz felegin dogu~una kadar devam eder. Son
aktl Elkin Aktl'dtr. Elkin Aktl bu dunyadaki varhklann maddi ogelerini ve insanlarm ruhlanru yaralan varhkllr. Elkin Aktl ayru zamanda insanlann ruhlarma ya da zihinlerine bilgi i<;in gerekli
olan form ve kategorileri aklanr.
ibni Sina, bir insarun z.ihninin bir ba~
langtct oldugu io;in, insarun mumkun
bir varltk oldugunu s<iyler. insan, ayru
zamanda mumkun olan bir akla sahiplir. Ibni Sina, yarallklarda iki farkh oge
bulundugunu soyleyerek.. burada ozle
varolu~ arasmda bir aymm yapar. lnsantn ozu varolu~undan ayndtr; bundan
dolayt, insarun ozu kendiliginden ve o-

iomatik olarak ger~ekle~mez. Yani, insatun var olmastyla var olmamast e~il
derecede mumkundur. Onun ozu ger~ekle~ebilir de ger~ekle~meyebilir de.
Ona varolu~ veren, onun ozunun ger~ekl~mesini saglayan varltk Tann'dtr.
Insan zihninin ozu bilmeklir, ancak
insan her zaman biliyor degildir. insan
aklt, bilebilmeye yelilidir, fakal insanm
bilme larzt yalmzca mumkundur. insan
zihni ger~ekle herhangi bir bilgi olmadan, ancak bilebilme gucuyle bezenmi~
olarak yaralllmt~br. lbni Sina bilgi anlayt~mda, insan zihninde bilginin varolu~u i~in iki ogenin zorunlu oldugunu
belirlir: 1 Duyusal nesneleri algtlamamtzt saglayan duyular ve 2 algtladtgtmtz bu nesnelerin surel ya da imgelerini bellekle saklama gucu ve soyullama
yoluyla ncsnelerdeki ozu ya da lumel
ogeyi yakalama yelisi. Fakal bu soyullama, ibni Sina'ya gore insan zihni larafmdan ger~ekle~lirilmeyip, Elkin.Aklm
bir eseridir. Etkin Aktl bilgi sahibi olabilmesi i~in, insan zihnini aydmlallr. 0,
bundan dolayt insarun yarallast ve
buna ek olarak, insan bilgisindeki aklif
gu~tur. Demek ki, rum insanlarda hepsinin birden pay aldtgt tek bir Etkin
Aktl vardtr.
i~ bagtnltlar iigretisi [lng. doctrine of internal relations; Fr. doctrine des relations
internes]. Bir ~eyin ba~ka ~eylerle olan
bagmltlarmdan dolayt, her ne ise o oldugunu; evrendeki tum olaylann geri
kalan tum diger olaylarla nedensel bir
bag i<;inde bulundugunu; bundan dolayt, evrendeki bir olaya ili~kin olarak
dogru bilgi elde edebilmek i~in, onun
uzerinde etkide bulunan tum nedenlerin bilgisine sahip olmak gerekligini savunan goru~.
i~ebakt~ [lng. introspection; Fr. ifllrospection; AI. selbstbeobachtung]. Zihnin kendi
i<;ine donmesi, benin kendi kendisinin
bilincinde olmaSJ. Bilincin kendi uzerine
donerek, kendi hallerini ve edimlerini
gozlemesi, kendi kendini gozleme tabi
tutmast. Benin, zihnin dikkalini kendi
i~ine, zihinsel sure~lere ve zihin halleri-

i~kin

ne yoneltrnesi ve onlan, d1~ olgu ve


olaylardan, zihin diye ay1nnas1. Bilin-;
hAilerini ve ger-;ek1e~tikleri anda, zihinsel i~lemleri do~rudan do~ruya gozlemek veya tahkik etmekten olu~an gozlem tiirii. lnsan1n kendi eylemlerini ve
onlann benle olan ba~anhs1n1 takip etmesi; bu hAI1er ister d1~ uyaranlar1n srr
nucu ya da ister zihnin kendi ba~1ms1z
faaliyetleri olsun, kendi zihin hallerinin
goz1cmcisi olmas1.
lnsan1n entellektiiel ve ahiAki geli~imi
nin en onemli o~esi ve do~ada yaln1zca
insana ozgii bir gii-; ve ah~kanhk olan
i-;ebak1~ olmasayd1 e~er, insan, kendi
geli~me siirecinde aktif bir rol oynayamayan, fa kat yalntzca, kendi d1~1ndaki
olaylt\nn pasif bir izleyicisi, ve -;evresinin rasl.antJ.sal ve geli~igiizel bir iiriinii
olan bir varhk olurdu. i~te bu -;ert;eve
i-;inde, i-;ebak1~, insan1n -;evresi kar~l
Slndaki k1smi ba~lmS1Zh~1n1 ve kendi
dii~iinceleriyle ilgilerini kontrol etme
giiciinii gosterir.
Bu ba~lamda, psikolojide kullanLian, ve
tdavraru~-;111~111 .nesnel yontemine kar~lt olarak, biiyiik ol-;iide i-;ebakl~al gozleme dayanan, yani benin kendisini,
zihin hallerini ve zihinsel faaliyetleri
konu alan gozle1ni kullanan yonteme ifebaki yontemi ad1 verilir.
Ayn1 anlam i-;inde, i-;ebak1~Jn psikoloji
i-;in mutlak bir bi-;imde zorunlu olan bir
yontem oldu~unu ve hatta psikolojinin
yalntzca ve tiimiiyle i-;ebak1~ yontemini
kul1anmas1 gerekti~ini savunan yakla~lm; dikkatli ve sistematik bir tarzda
gerc;ekle~tirilecek i-;ebak1~ yontemine
dayanan psikoloji an1ayt~l i'ebaka~,rlrk
diye karakterize edilir.
i~e go~me [tng. implosion; Fr. implosion].
Postmodern dii~iiniir tBaudrillardln
postJnodem diinyada t;ok -;~itli olgulann ilgili olduklan diizlemlerde, nicesel
yeginlik kazand1ktan sonra infilak etmek
suretiyle, hem kendilerini ve hem de insanlann onlarla ilgili dii~Lince ve varsayunlaruu yok etme durumlan ve e~ilim
leri i-;in kulland1~ terim.

439

Buna gore, i-;e gor;me, anlamm medyada, medya ve toplwnsahn da kitlelerde


kaybolmas1, biiti.in suurlann yok olup
gitmesi ve boylelikle de her~eyin de~er
sizle~ip anlamstzla~masl siirecini tanlmlar. Medyada siirekli bir mesaj bombardlmanJna tbi tutulan, e~lence, reklam
ve politika ak1~1 i-;inde ~a~k1na -;evrilen,
siirekli olarak tiiketrneye davet edilen
kitleler, her~eye kayttslz hAle gelirken,
biitiin anlamlann, ima ve k1~k1rtmalann
infUak edip i-;e go-;tii~ii sessiz bir y1~1na
donii~iirler. Bundan sonra arbk ne sos~
yolojiy ne de politi.kaya yer vardu.
i-;giidii [Os. insiytik; ing. instinct; Fr. instinct; Al. instinkt]. Canh organizmanm
be lir li d1~ etkenlere kar~1 gosterdi~i tepkiler biitiiniine, canh varh~1n d1~ uyaranlar kar~1smda sergiledi~i do~al davranl~ tarz1. Bireysel ihtiya-;lara ya da
tiiriin amaana uygun olarak diizenlenmi~ hareketleri otomatik olarak gert;ekle~tirmeyi sa~layan do~al diirtii.
O~renilmi~ ya da sonradan kazanllmt~ olmay1p, doAu~tan getirilen ya da
miras ahruru~ olan, ah~Liagelmi~, do~al
davran1~ tarz1. Uygun i-; veda~ uyaranlar soz konusu oldu~unda, canh orga~
nizmarun, belirli bir tanda eyleme yoniindeki, iradf olmayan, akhn siizgecinden get;irilmemi~ e~ilimi.
i~kin [Os. milndemi'; 1ng. immanent; Fr.
irnmanent; AI. immanent]. A~k1n olana,
dl~anda ya da otede olmaya kar~lt olarak, it;te ya da it;eride olan; bir varhAln
yap!Slnda bulunan; bir d1~ etkenden
de~il de, bu varh~m kendi do~asmdan
kaynaklanan; ge'iici olanan tersine, bir
~eyde ger-;ekten, fiilen var olan it;in ku1lanllan safat.
1 Bu ba~lamda, geleneksel teizmin,
Tannya a~k1n bir varhk olarak gordii~ii, yani onu diinyanm bir par-;as1 olarak ele almad1~1 yerde, panteizm TannYl evrene i~ bir varhk olarak dii~ii
niir, onun diinyaya it;kin oldutunu one
surer. Niteldm, tdeizmin evreni yaratan
a~kan ve yabanCJ bir Tann fikrine kar~1
-;1karak" Tann ile evrenin, yaraha ile yaratLim~ olan do~an1n bir ve ayru oldu

440

i~ldn

epistemolojik idealizm

gunu savunan pan~eizme ayn1 zamanda


i~kincilik ad1 verilmektedir. 2 Tann'run,
1nevcudiyet ve faaliyetiyle~ diinyaya
ic;kin, fakat ozil itibariyle, dilnyaya a~
kln oldu~unu one silren teist goril~e
ise, i'kin teizm denir. 3 Ayn1 ~ekilde di
namizm de, ic;kinci bir o~reti olarak, guc;
ya da kuvvetin varh~a ic;kin oldu~unu
belirtir; varh~l kuvvetle ozde~le~tiren
bir goril~tilr.
4 Ote yandan, bir ~eyi etkileyen, bir
~eydeki de~i~meyi ba~latan d1~ ko~ul
lardan farkh olarak, bir ~eydeki de~i~
meyi do~uran ic;sel ko~ullara, bir biih.in

olalf!k i'kin neden ad1 verilmektedir. Buna gore, maddi ve formel nedenler varh~ln ic;kin nedenleridir. Ayn1 ~ekilde,
insan varh~1ndaki, onun eylemlerinin
nedeni olan irAde de, bu tiirden bir ic;kin neden olarak tan1mlan1r.
5 Nesnelerde onlar1n ozii olarak varolan tiimele ise, i'kin tumel ad1 verilir.
Tiimel olan olanm, zihinden ba~1mS1Z
olduktan ba~ka, bireylerden de ayn oldu~unu one siiren radikal kavram realizmine ya da tPlaton'un a~k1n tiimel
anlay1~1na kar~1, Aristoteles taraf1ndan
one siirillen ve tiimellerin, tikellerden
ayr1 olarak de~il de, tikellerde1 onlann
ozil olarak varoldu~unu dile getiren
tilmel gorii~ii i~kin tumel anlayr~l olarak
bilinm.ektedir. Ba~ka bir deyi~le, kendisi ic;in nesnel bir tiimelin soz konusu olmadl~UU1 fakat zihindeki oznel kavram
ic;in varolan ~eylerde nesnel bir temelin
soz konusu oldu~unu savunan t Aristoteles'in bu gorii~ilne gore, tilmel ~at'
oznel bir kavramd1r1 fakat onun, tikel
atlara ~ekil veren tozsel formlarda nesnel bir temeli vardu.
6 Cte yandan bilim felsefe:sinde, bir teoriyi kendi kabullerine dayanarak ele~
tirme veya de~erlendinne tavrma da
i'kin ele~tiri denmektedir.
i~kin epistemolojik idealizm [lng. imma-

nent epistemological idealism; Fr. idealisme


q,ist~nologique immanent). BiJgi sez konusu oldu~nda, bilen oznenin kendi
suurlanrun otesine ge~emeyece~ini, insarun bilgide kendi ic;kin kilresinin d1~1-

na c;1kamayrp, kendisine a~km olan bir


gerc;ekli~i bilemeyece~ini1 kendi zihinsel deneyi olmayan bir ~eyi bilmeye yetili olmadt~lnl, bilinen nesnenin 'bilinc;
ic;eri~i' haline gelmek suretiyle bilindi~ini savunan ve dolay1slyla, nesnelerin,
varhklarm varolu~unu bir insan taraflndan alg1larun1~ olmalanna indirgeyen
goril~. Goril~iin klasik temsilcileri ingiliz e1npirist filozoflar1 G. +Berkeley ve
D. +Hume'dur.
Buna gore, bizim duyumsal alg1 silrecinde zihind1~1 nesnelerle, yani ic;kin o1mayan, zihne a~lan nesnelerle tanl~h
~lmlz kabulilnil ele~tirel bir bic;imde
analiz eden, d1~ dilnyadaki cisimlerin
zihinden ba~1mS1Z olmad1klanru, duyumsal alg1n1n tek nesnesinin, ki~inin
kendi izlenim.i, belli bir deney, belli bir
ic;kin iiriin oldu~unu one siiren Berkeley'e gore, cisimler bilen oznenin izlenimlerinden y a da izlenim komplekslerinden daha fazla hi~bir ~ey de~ildir.
lzlenimler de tozsel olarak varolan ~ey
ler obnad1~1, bir izlenim, bilen oznenin
deneyimi, zihin hili oldu~u ve ancak
bir ozneyle ili~ki i9nde varolabildi~i
ic;in, zihinden ba~&mSlZ cisimlerin varolu~undan soz edilemez.
Cisimler yani a~ac;lar, evler mas alar,
v. b. g., yaln12ca izlenim kompleksleri
oldu~undan, Berkeley'in felsefesinde,
onlarm varolu~u bir kimsenin onlan
tecrlibe etmesi olgusuna indirgerur. Cisimler tozler .de~il, ancak zihin hAlleri,
izlenimler ya da izlenim kompleksleridir. Yani, onlarm varolu~u, ozneye
ba~h olup, oznenin onlan algdamasma
irca edilir. Berkeley'in bu idealizmi, belli
bir bilgi anlay1~1na, yani insarun yaln1z
ve yalruzca kendi zihin hillerini, bilinc;
ic;eriklerini, ide, izlenim ya da tasanmlannl bilebilece~i kabuhine dayand1~
ic;in, epistemolojik bir idealizm diye ta
nunlanu.
i~kinlik [Os. indimic; lng. imtnQnence; Fr.
immanence; Al. immanenz].l~kin, var, kaha ya da siirekli olma durumu; amac;lann, hedeflerin oznenin kendi ic;inde bulunmas hali; parc;as1 iizerine etki yapan
bir nedenin niteli~i.
I

i~lem

1 i9Qnlik. Al..."'Tlan dti~tintirii tKant'ta


tecrtibi oJmayan ya da a~km oJana kar~1 t
oJarak deneyimsel olaru, duyu organlan
ile tecrtibe edilebilir olam ifade eder. 2
Modem metafizik ve teolojide ise, i,_kinlik, Tann'run dtinyada olmas1, evrenden
ayn olmamas1 anlanuna gelir.
3 Ote yandan, 19. yuzydda Almanya'da,
felsefesinde ingiliz empirizmi, Kant ve
tFichte'nin felsefelerinin bir sentezini
yapm1~, ve varolan her~eyin yalmzca
dti~tincenin nesnesi oldu~nu, varolarun bilince il;kiri bulundu~unu, nesnenin
ozneyle aynlmazcasma ili~kili oldu~unu
one stinnti~ olan Wilhelm Schuppe'nin
felsefesine it;kinlik felsefosi ad1 verilir. Bilin,.ten yoksun bir kendinde-~ey fikrini
reddeden Schuppe, ger,.ek olaru Ben ve
benin nesnelerinin aynlmaz birli~i olarak dti~tintilen bilin,.le ozde~le~tirmi~
tir.
4 Ote yandan, dilbilimde, ara~t1rmac1nm dilin i~leyi~ini ve geli~imini, tarihe, filolojiye, psikolojiye, v. b. g., ba~
vurmadan, kendi i,_inde incelemesi gerekti~ini soyleyen yakla~1m veya ara~
hrma ilkesine it;kinlik ilkesi ad1 verilmektedir.
i~lem [Os. tazammun; ing. intension; Fr.
intension, comprehension; Al. intension].
Bir terimin i~aret etti~i, hahrlattl~l
ortak ozellikler terimin ya da kavramJn
anlam1. Bir sozctik ya da kavranun kaplaml i,_ine giren tiirn ~eylere ya da nesnelere ortak olan ozelliklerin, niteliklerin toplam1.
Buna gore, bir kavramm, bu kavramda
bulunan ya da bulunabilecek ozelli.klerden ba~ka bir ~ey olmayan i,_lemini belirlemek demek, soz konusu kavrarrun
anlamuu belirlemek demektir. Bir nesneler sm1hmn sahip oldu~u ozellik ya
da niteliklcrden bazdan, o snu.fm oztinti meydana getiren, soz konusu s1ruf
i~ ozsel olan ozellikler olarak goriiltir,
oyle ki bu ozelliklerin herhangi birinden yoksun olma bir nesnenjn ilgili Slruhn tiyesi olmamasma, bu SlniDn dl~ln
da kalmasma neden olur. Bu ozsel
ozelliklerin tam olarak ne oldu~u, hangi
1

ve kapl;o"ll.m ters oranhhhg1 kurah

441

ozelliklerden meydana geldi~!, bu oz.sel


ozellikleri sozti edilen terim ya da kavramm tammmda s1ralayan uzmanlar
arasmdaki bir uzla~ma ya da fikir birli~iyle ilgili bir konudur. i~te, bir terim
ya da kavramm tarurrunda ge,.en ozsel
ozellikler btiti.ini.ine uzla~mrsal it;lem ad1
verilir.
Bununla birlikte, bir terim, o terimin
uzla~1msal i.;lemini meydana getiren
ozelliklerle tam olarak ,.akl~mayan ozellikleri hahrlatlyorsa, bu sonuncu ozelliklerin terimin terimin bznel i~lemini meydana getirdi~i saylenir. Ote yandan, bir
nesneler s1ruhmn akttiel olarak sahi p oldu~u, fakat bizirn bazllann1 bilmedi~i
miz ti.im ozellikleri gtindeme geldi~in
de, bu kez kuUanrnamlZ gereken terim
nesnel it;lemdir.
Yine aym ba~larnda, mant1ksal bak.undan 'A B'dir' fonnunda olan, tanunlanan
~eyin, terim ya da kavramm ozellik ya
da ozelliklerini ifade eden ve daima cinsti.ir ili~kisi gozetilerek yapllan tarum ttiri.ine it;lemsel tanrm ad1 verilir.
i~lem ve kaplamm ters orant1hh~1 ku
rah [ing. law of int~erse variation; Fr. /oi
de Ia variation inverse]. Bir kavram ya da
terimin kaplarru ,_o~ahnca i9eminin, i,_.
lemi ,_o~abnca da kaplamuun azaldl~l
m dile getiren kural.
6megm. 'ti~gen' kavram1, ti.irn ti~gen
ttirlerini kapsar; bununJa birlikte, 'u,.gen'
kavramma '~kenar' belirlemesini ya da
ozelligini eklersek, bu takdirde, dik u,_.
genleri, ikizkenar u,.genleri, v. b. g., dJ~ta
bJrakb.~l i-;in, kaplam1 her ne kadar
'u,.gen' kavrammdan daha dar olsa da,
bildirdigi ozellik bak1mmdan daha zengin olan '~kenar u,.gen' kavranuru elde
ederiz.
Fakat, daha fazla say1da ozellik degil de,
daha _fa~la saylda u,.gen g6steren bir
terim elde etmek istersek,. bu durumda
ilk kavrammuza bir belirleme getirme i~
lemimWien vazge911eliyiz. Buna g~re,
tiim ii,_ kenarb ~ekillere i~aret etmek istiyorsak eter, '~kenar' niteli~ini ~eker ve
kaplarru daha geni~ olan 'ti~gen' kavra11\llU elde ederiz. Aym ~ekilde, 'varhk'

442

i~reklik

kavram1, canhy1, hayvam, insam veinsamn alt-tiirlerini kapsad1~ i~in, kaplaml en geni~ olan kavramd1r. i~te, varhk, canh, hayvan, insan ve insarun alttiirlerinden meydana gelen bu hiyerar~i
de, nasd ki yukan dogru ~1khk~a, kaplain geni~liyor, fakat i~lem yoksulla~l
yorsa, a~ag1ya dogru indik~e de, kaplam
darahr, fakat i~lem, yani kavram1n gosterdigi ozellikler biitiinii zenginle~ir.
Buna gore, kaplam1 en zengin kavram
olan 'varhk' kavram1, aym zamanda i~
lemi en yoksul olan kavramdu. 'lnsan'
kavram1 ise, hem kendl ozelliklerine ve
hem de hayvan, canh ve varhk olmanm
ozelliklerine sahip oldugu i~in, her ne
kadar kaplam bak1mmdan yoksul olsa
da, i~lem baklmmdan en zengin olan
kavramd1r.
Bununla birlikte, i~lemle kaplamm ters
oranhhhg1 kurahmn ge~erliligini zaman zaman ortadan kaldtran istisnai
durumlar vard1r. Ornegin, 'e~kenar ii~
gen' kavramma 'e~it ac;:J.h' olma ozelligini ya da belirlemesirti eklersek eger,
terimin i~lemi zenginle~se bile, kaplanu
aym kahr.
i~reklik [ing. privacy; Fr. intimite; AI. zuruckgezogmheit, privateleben]. Epistemolojide, ba~ka hi~ kimse tarafmdan bilinemeyip, yalmzca tek bir ki~i tarahndan bilinme ya da bilinebilir olma durumunu ifade eden terim. Birden ~ok ki~i
nin deneyine, gozlemine a~ olmama
durumu. Ki~iye ozel bilgi. Bilincin ki~i
ye ozel olan i~erigi, ba~kalan tarahndan bilinemeyen, fakat yalmzca soz konusu i~erigin i~ebak1~ yoluyla bilincinde olan ki~i tarafmdan bilinen bilin~
i~erigi, zihin hali. Bir ki~irtin kendi hazlan, ac1lan, duygu ve dii~iinceleriyle ilgili, ba~ka insanlara a~1k olmayan, dogrudan ve aracs1z bilgisi.
Buna gore, bir ki~inin bilin~ akl~mm
bir par~as1 olan, ve yalmzca o ki~i tarafmdan i~ebak1~sal olarak farkma vanian ya da bilinen dii~iince ve duygular
i~rektir. Bir ~ey, ~u halde, yalmzca tek
bir ki~i tarahndan, bir ~1karsama yapdmadan, dogrudan ve arac1S1z olarak bi-

lindigi takdirde, sez konusu epistemalojik anlam ir;:inde i~rek olmak durumundadu. Buna gore, tlim dii~iinceleri
miz, bu dii~iincelerin ger~ekte ne oldu~ ba~kalan tarafmdan, soyledigimiz
~eylerden ~Lkarsanabilmekle birlikte, i~
rektir.
i~selcilik [Os. dahiliyye; lng. internalism;
Fr. intenzalisme]. 1 Metafizikte, bagmhlann, ~eyleri, benzerlikleri bir ~ekilde
her birinin dogasmm, oziiniin bir par~aSl olacak ~ekilde birle~tirdigini savunan gorii~. Soz kanusu i~selciligin, a~m
ve 1hmh i~selcilik olmak iizere, iki ayn
tiirii vard1r. Bunlardan 1-a) aiiTI ifselcilige gore, birbirlerine baglanan ~eyler birbirlerine benzer ya da birbirleriyle ozde~tirler. Bunlar, tek bir biitiin olan
evrenin par~alan olup, ondan aynlmazlar. Bagmtllarm ~eyleri birl~tirdigini
savunan bu anlay1~a gore, iki ~ey birbirine bagland1g1 zaman, onlar ayru bagmtlyl payla~1rlar. Gorii~e gore, ornegin bir ki~i ve bir masan, goriinii~te
farkh olsalar bile, ~nlarda tezahiir eden,
kendisini onlar arachg1yla ifade eden
evrenin temel par~alan olmak durumundadlrlar. Onlar, salt evreni farkb
~ekillerde ifade ettikleri ya da gosterdikleri i9n, farkl1 goriiniirler.
Ote yandan, 1-b) dmdz i~elcilik, birbirlerine baglanan ~eylerin, birbirlerinden
farkb olmaktan ~k, birbirlerine benzer
olduklanm ifade eder. Buna gore, ~ey
ler arasmdaki bagmb.lar, onlan aylrmaktan ~ok birle~tirir ya da ayn rutmaktan ~k bir araya getirir.
2 Metodolojide, bir konuyu batuns1z
ve ozerk bir alan olarak goriip, ona dl~
sal olan faktorleri hi~ hesaba katrnadan,
kendi i~ dinamikleri ve temel ozellikleriyle a~1klama tavn. Omegin bilim felsefesinde ~ok ge~erli olan boyle bir yakla~lm, bilimin rasyonel yamru vurgular;
ifselci yaklailm olarak bilinen bu tav1r,
bir yandan bilimin rasyonel bir faaliyet
oldugunu OJ'}e siirerken, bir yandan da
bilimi, tiim diger disiplin ya da faaliyetlerden aymr ve onu toplumun diger
sektorlerinden ozerk bir alan olarak go-

ide

riir. auna gore, i~selci yakla~un. bilim


felsefesinde, bilimsel geli~meleri ekonomik, toplumsal, siyasi ya da dinsel ko~ullara baglamak yerine, bir bilimin
kendi i~ manhg1 iizerinde yogunla~tr;
bilimsel geli~meyle ilgili h.im veri ya da
olgulan, bilimin dogastyla ilgili genellemelere deger bi~mek i~in kullamr.
Ba~ka bir deyi~le, bilimi i-;inde geli~ti
gi ve etkisi altmda kald1g1 kiiltiirel baglam i~inde ele alan dJisalcr yaklaitmn
tam kar~1smda yer alan bu yakla~1m,
bilimi, kendi i~ mekanizmalarayla, e~de
yi~le bilimin bizzat kendisiyle a;~klar.
Buradan da anla~1lacag1 iizere, bu yakla~lm tiiriiniin kullandtgl malzeme, bilimin inceleme altmdaki doneminde
kullamlan ders kitaplan, bilimsel metinler ve bilim dergileridir. Bu yakla~urun
en iinlii temsilcilerinin ba~mda, yanh~
lamacl bilim gorii~iiniin savunucusu
~agda~ bilim felsefecisi Karl R. +Popper
gelmektedir.
3 Buna ek olarak, yine metodolojide;
diin yarun zihinden bag1ms1Z nesnelerden meydana geldigini ve dogrulugun
soz konusu nesnelere ili~kin olarak dii~iindiikleri.ani:z ve soyledikleri.mizle nesneler arasmdaki tekabiiliyetten meydana geldigini one siiren metafizik.sel
realizmin tersine, dogruluk standartlannm bir ara~tuma alammn kapsam1 i-;inde anlamh ve ge-;erli oldugunu belirten
gorii~. H. Putnam tarahndan savunulan
bu gorii~e gore, diinya ve diinyadaki
varhklarla ilgili sorular, sadece ve sadece, bir tcori ya da betimlemenin meydana getirdigi genel -;er-;eve i-;inde anlamh
olabilir. Dolaytstyla, dogruluk tekabiiliyetten ziyade, inan-;lanmtzla tecrlibelerimizin, kendi inan-;lanmazla da ba~ka
lanmn inan~lanrun birbirleri.yle tutarh
olmasma dayamr.
4 Epistemolojide, bir ki~inin inancm1
hakhlanduan ya da temellendiren ~e
yin tiimiiyle i~el hailer oldugunu, bir
inanca temellendiren ve do~ulayan ~e
yin omegin bir alga veya dii~iince oldugunu one siiren ogreti. Bu anlaya~a
gore, hakh kllmm1~ bir inan-;, ki~inin

44.3

ona sahip olmak i-;in ge~erli gerek~e ya


da nedenleri oldugu bir inan~hr.
5 Zlhin felsefesinde, bir zihin halinin
mahiyetine salt bireyin kendisiyle veya
zihniyle ilgili, e~deyi~le i~sel miilahazalardan hareketle karar verilebilecegini
soyleyen gorii~. Boyle bir goril~iin en iyi
omegi, tDescartes'm zihin gorii~iidiir.
Bu gorii~e gore, ben ~imdi sahip oldugwn zihin hallerinin ayrulanna, inan~la
nma, algslaruna tekabiil edecek bir d1~
diinya olmasa da, sahip olabilirim.
6 Ve nihayet, ahlak felsefesinde, ki~i
nin neyin ahlaken do~u ve neyin yanh~ olduguna dair gorii~ii veya inanclyla kendi giidiilenmesi arasmda i-;sel bir
baglanh bulundugunu savunan ogreti.
ide [ing. idea; Fr. idte; AI. vorstellung]. 1
Modem felsefede, tiimiiyle zihinsel ya
da oznel bir ilke olarak, insan zihninin
ya da bilincinin i-;erikleri ya da i-;eriklerinden baz1lan 2 Bir duyu verisi s6z konusu oldugu z.arnan, deneyim ya da
duyguda, kendini zihne dogrudan ve
araos1z olarak sunan bilin-; ic;erigi. Duyu deneyi ya da alg1run, alg1lama faaliyetinin, bir zihin ya da ruha bagh olan
i-;erigi. Duyu izlenimleri, duyu-verileri,
dogrudan deneyi meydana getiren temel ogeler. 3 Bir bilin-; i-;erigi olan her~ey, bir ~eyin sureti, zihinsel imgesi ya
da zihindeki resmi. Bir ~eyin zihindeki
tasanm1. Bir ~eye ili~kin zihinsel imge
ya da resim. Bir sozciigiin dogurdugu
oznel ~agn~1mlar.
4 Genel bir fi.kir, dii~iince, zihinsel izlenim ya da kavram. Dii~iince, kavram ya
da deney yoluyla tecriibe edilemeyen
bir ~eyin tasanm1. 5 Savunulan bir kanaat, kabul ya da inan-;. 6 Refleksiyonda
bulundugu zaman, zihinde olan,. zihnin
~e~itli faaliyetlerinden sonra korudugu,
kendi i~de buldugu ya da daha basit
idelerden hareketle kurdugu ~ey. 7 Dii~iince ya da anlarrun en kii~iik birimi,
inan~ ya da iddialarm temel bile~eni.
i~te bu -;er-;eve it;inde, tDescartes'ta bilginin dogrudan ve araasaz nesnesi olarak duyum i~erigi, kavram ve dii~iince,
insan zihninin oznel, manhksal kavram-

--------------------------------------------------

444

-------------------

idea

Ian anlanuna gelen ide, ingiliz empiristlerinden +Hobbes 'ta, insan zihninden bag1ms1z nesnelerin duyu-organlan iizerindeki etkisinin sonucunda, beyinde ortaya
~1kan goriinii~ ya da suret anlam1 ta~
m~llr.

ide, yine, tLocke'ta, zihnin bilincinde


oldugu, iize;nde yogunla~t1g1, bir tasanm olarak sahip bulundugu zihinsel
oge ya da i<;erigi, tasarun, alg ya da
duyum i<;erigini; tBerkeley'de, duyudeneyinin ya da alglama eyleminin i<;erigini, varolu~u bir zihne bagh bulunan
zihin i<;eriklerini, zihne bagnnh bir varhk tarzma sahip olan algdan; Hume'da
ise, duyu-izlenimlerinin bellekte saklanan daha az canh ve daha az yogun
kopya ya da suretini g05terir.
+Condillac'ta d1~ diinyadaki bir nesneye baglanan duyum, tHolbach'ta bir
duyum ya da algya neden olan bir nesnenin zihindeki imgesi olarak tanunlanan ide, tKant'ta ise aklrn, kendisine
kar~1hk gelen bir nesnenin gosterilemeyecegi, zorunlu, fonnel ve diizenleyici
bir fikir ya da kavram1 olarak kar~lml
za <;1kar. Ide, modern psikolojide de,
ide, gerisinde bir beyin halinin bulundugu, bir ~ekilde deneyden tiiretilen
zihinsel olay ya da tasanm1 ifade eder.
Idea. Antik Yunan felsefesinde, ve ozellikle de Platon'da, ezeli-edebi doga, ya
da oz, dogru ve kesin bilginin nesnesi,
Tann'nm zihnindeki i<;erik; duyulanmlzla algladlglmlz ~eylerin, nesnelerin yetkin ilk ornegi anlamrna gelen
terim.
Platon oncesi Yunan felsefesinde, form,
~ekil, doga, s1mf ya da tiir anlam1 ta~
yan idea, Platon'la birlikte yeni bir
anlam kazanm1~hr. ldeay ezeli-ebedi
doga ya da oz, dogru ve kesin bilginin
degi~mez nesnesi, duyulanm1zla algdadlglmlz ~eylerin yetkin ilk omegi olarak tarumlayan Plat on' da, ide alar gene!
ve soyut kavramlara kar~Lhk gelen nesnel varbklard1r. Bu idealar arasmda insan, ev, aga<; gibi ~eylerin s1ruflanrun
idealan, ye~illik, yuvarlakhk gibi niteliklerin ldealan, ~itlik, benzerlik gibi

ili~kilerin

idealan ve nihayet iyilik, giizellik gibi de-gerlerin idealan yer ahr.


Platon'da ldealar, zaman ve mekan
i<;inde bulunan somut, tikel nesnelerden
ayn olarak, kendilerine ail bir soyut varhklar evreninde var olurlar. Yani, onlar
zamanm ve mekilnm d1~mda olup, ayn
bir idealar evreni meydana getirirler.
idealar, ger<;eklik ve deger derecesi bakmrndan, tikel varhklann <;ok yiiksegindedirler; bir ba~ka deyi~le, ldealar
somut varhklarrn, tikel nesnelerin kendilerinin yalruzca goriinii~leri oldugu
mutlak ger<;ekliklerdir. Bir Idea, somut
varhgrn, tikel nesnenin kendisinin bir
kopyas1 oldugu model ya da ilk omektir.
ldealar bilen insanrn zihninden bagunSlZ olarak var olan ger<;ekliklerdir. OnJar, Platon'a gore, Tann'nm zihninde
var olan dii~iinceler degildirler. ldealar
mekilrun d1~rnda oldugu kadar, zamarun da dJ~rnda olan varhklar olduklan
i<;in, ayru zamanda yarablma~, yok
edilemez, degl~mez ve ezeli-ebecli olan
ger~erdir. ldealar birbirleriyle manhksal bir ili~ki i<;inde olup, en yiiksek
ldeadan a~ag1ya dogru bOiiinemez tiirlere dek inen bir hiyera~i meydana getirirler. Bu hiyerar~inin en tepesinde ise
lyi ldeas1 vard1r.
Platon'dan sonra, Hellenistik felsefe
donemi i<;inde daha farkh bir anlam kazanan Idea, tStoahlarda insan zihnindeki Slruf kavram)anyJa ozde~Je~tiri)ir
ken, tYeni-Piatoncular'da, ~eylerin kozmik Zihin'de varoldugu dii~iiniilen ilk
omeklerinin ad1 olmu~tur. Idea, Orta<;ag felsefesinde ise, Tann'run zihninde
ezeli ebedi olarak varolan kaim ilkomek anlamma gelmi~tir.
ideal [Os. mejkUre; lng. ideJJl; Fr. idEal; AI.
ideal). 1 Yalruzca dii~iincede mevcut
olup, ge~klikte bulunmayan ~Y 2 Tiiriiniin yetkin omegl olan ~ey, kopya
edilecek, kendisine oykiinii.lecek model.
3 Aktiiel olanrn kendisine gore yargtlanacag standart. Aktiiel olarun, kendisini hayata ge<;irdigl, ger<;ekle~tirdigi ol<;iide anlam ve deger kazand1~ stan-

idealist pozitivizm

dart, norm. 4 Arzu ya da istemenin hedefi olan yetkin nesne. Karakter ve eylem bak1mmdan, olana kar~1 olmas1 gerekeni gosteren ol~tit. 5 Degerler alanmda, diiriistliik, adalet ideali tiiriinden,
mutlak yetkinligi i~inde dii~iiniilen ve
soz konusu degere kar~1 duyarh olan
herkesi kendine ~eken ~ey.
Bu baglamda, filozof ya da dii~iiniirle
rin, varolan diizen kar~1smdaki ho~nut
suzluklanmn bir sonucu olarak tasarladJklan diizene; olmas1 gerekene yonelen teorisyenlerin, birtak1m ilkeleri temele alarak, insanlarm tam olarak geli~ebileceklerini, ger~ek bir refah ve mutluluga ula~abileceklerini dii~iindiikleri
toplum diizenine, ger~eklikte degil de,
sadece dii~iincede varolan diizen anlammda, ideal diizen ad1 verilir. Nitekim,
dii~iiniir ler boyle bir to plum diizenini
belirleyen ol~iitler olarak ozgurliik, e~it
lik ve adalet ilkelerini, birtak1m idealleri
temele alm1~lardlr
ldealar leorisinin ele~tirisi [lng. critique
of t!Jt. theory of Ideas; Fr. critique de Ia theorie
des Idees]. Platon'un varhg1 ve bilgiyi
a~1klamak i~in one siirdugii, insan zihninden baguns1z ve bireysel varWdar ya
da a~km tiimel ger~eklikler olarak !dealarla ilgili teorisine, a~km tiimel anlay~ma kar~1 ~1k1p, i~kin tiimel anlay1~ma
ge~n ogrendsi
Aristoteles tarafmdan
yoneltilen ele~liri.
Aristoteles, hocas1 Platon'un !dealar teorisini, temelde yarars1z ve imknsJZ bir
kuram oldugu gerek~siyle ele~tirmi~
tir. Buna gore, !dealar a~1klamada tasarruf saglamak bir yana, varolanlan hi~bir
~ekilde a~1klamazlar. Onlar, yalnJZca
varolanlann say1s1ru gereksizce arttmrlar. !dealar, varolan ~eylerin bilgisini
a~JklamadJ!dan gibi, ~eylerin hareketini
a~1klamada da bir i~e yaramazlar. Buna
gore, ~eylerin !dealardan dolay1 varolduklarl kabul edilse bile, !dealar ~eyle
rin hareketlerini ve varhga geli~leriyle
yok olu~lanm nasll a~1klayabilirler?
ldealarm kendileri degi~mez ve hareketsiz oldugu i~n Aristoteles'e gore, bu
dunyadaki nesnelerin de, ldealarm kop-

445

ya ya da sureileri olmak durumundaysalar eger, hareketsiz olmalan gerekir;


oysa onlar hareket halindedirler. Peki,
onlar hareketlerini nereden almaktadular?
Platon'un en iyi ogrencisi Aristoteles'e
gore, ldealar teorisi imkansJZ bir teoridir;
buna gore, ldealar duyusal nesnelerin
oziinii ve temel ger~kligini meydana getirmektedir. Fakat, duyusal nesnelerden
ayn olarak var olan bu nesneler, yani !dealar nasll olup da duyusal varbklann ozlerini i~erir. Onlarm arasmdaki ili~ki tam
olarak nedir? Platon'un saz konusu ili~ki
i~in kulland1g1 'pay alma' ya da 'oykunme' gibi meGlzlar, Aristoteles'e gore, bo~
sozlerden ba~ka hi~bir ~ey degildir.
idealist [Os. rilejkureci; lng. idealist; Fr.
idealiste). 1 En yahn bir bi~imde baglanacak ideal ya da idealleri olan ki~i, 2
idealizmin ~uya da bu tiiriinii benimseyen yakla~un, akJm ya da ki~i i~in kullamlan niteleme.
Buna gore, toplumsal geli~menin belirleyici ve itici giicii olarak, fikirleri,
idealleri, mutlak bir Zihin ya Akl1, insanlarm bilincini, soyut bir ideyi goren,
toplumlann ve tarihin geli~imini ya
mutlak bir ide veya evrensel akll ile ya
da se~kin ki~iliklerin faaliyetiyle a~Lkla
yan tarih anlay1~1na idealist tarih anlay~ r ad1 verilir.
idealist pozitivizm [lng. idealistic positivism; Fr. positivisme idea/isle]. Bilginin
ozii itibariyle tecriibi oldugunu, felsefeye dii~enin, fenomenal goriinii~lerin
gerisinde gizli ozler aramak degil de,
deneyim dunyasmdaki diizenlilikleri ve
yasahhklan bulmak oldugunu soyleyen
pozilivizmin, deneyin, algmm nesnelerinin dogas1yla ilgili tarb~mada ortaya
~1kan bir tiirii.
Bu tiir bir pozitivist anlayt~a gore, algirun nesneleri, insan zihninden baglmSIZ
nesneler degil de, yalruzca oznel izlenimlerimizin i~erikleri, ba~ka bir deyi~
le kendi zihin hallerimizdir. Bu tiirden
bir pozitivizm i9fl, bilgi, izlenimlerimizin ve kendi zihin hllerimizin meydana
getirdigi dunyanm bilgisidir.

ol46

idealist realizm

idealist realizm [lng. idealistic realism; Fr.


realisme idealistique]. ldealizmle realizmi, biri insan zihninden bag1ms1z bir
gen;ekligin varolu~unu kabul etmedigi, digeri ise kabul ettigl i.;in bir araya
getirmek ilk bak1~ta bir .;eli~ki gibi gortinebilmekle birlikte, insan zihn.inden
bag1ms1z bir ger.;ekligin varoldugunu
kabul eden, bilginin konusu ya da objesinin, biz insan varhklanmn d1~mda
f?ldugunu savunan, fakat bu ger.;ekligi
Idea .va da kavram cinsinden tammlayan, ya da cni, boyu, derinligi olmayan
tinsel bir gti.; ya da ilkeyle ozde~le~ti
ren tav1r i.;in kullandan deyim.
idealizm [1ng. idealism; Fr. idialisme; AI.
idealismus]. 1 En genel ve gtindelik anlaml i.;inde, ytiksek ahlakf ama.;lara baglaruna, zihnin tasarun, ide ve ideallerini
maddi, tecrtibi ger.;ekligin tam kar~lSl
na ge.;inne ve onlara, insarun degerler
cetvelinde ba~at bir rol ve konum ytikleme tavn; ideallerin, maddi ve deneyimsel ger~ekJigin suurlama, eksik ve
kusurlanndan bag1msLZ olduktan ba~
ka, yetkin ve mutlak olam hedefleyen
yonelimler olmalanndan dolay1, yetkin
olamn onceligini ve tisttinJugunti vurgulama yakla~um.
2 idealizm, daha ozel ve teknik bir
anlam i~inde, insarun ger.;eklige ya da
deneyime ili~kin yorumunda ideal ya da
tinsel olana oncelik veren, dtinya ya da
ger.;ekligin ozti itibariyle lin olarak varoldugunu, soyutlama ve yasalann duyumsal ~eylerden daha temel ve ger.;ek
oldugunu, ger.;ekJi~n zihinden baglmsu olmad1gm1 savunan ogretiye kar~l
hk gelir. tKu~kurulu~.m. tpozitivizm
ve tateizmin tam ka~1smda yer alan bir
ogreti olarak idealizm, ger.;ekten varolarun zihin ve zihindeki ideler olup, ger.;ekligin bilen insan zihninden bag1ms1z
olmad1gm1 one stiren epistemolojik idealizm ve ger.;ekligin tin ya ide cinsinden
oldugunu one stiren metafiziksel idealizm olarak ikiye aynhr.
2-a) Bunlardan, varhgm zihinden bag1ms1z olmad1~m1, bireysel varhkJann
ya da fizik.r nesnelerin, onJan algllayan
ya da onlarm bilincinde olan bir zihin-

den ayn ve bag1ms1z bir varolu~a sahip


olmad1gm1 savunan ve dolay1s1yla, realizmin tam kar~1smda yer alan bir akun
olarak epistemolojik idealizm, ilk kez onsekizinci ytizyllda, tinlti lngiliz empirist
dti~tintirti George tBerkeley tarafmdan
Hade edilmi~tir.
Fiziki nesnelerin varolu~lanm onlann
algdanm1~ olmalanna e~itleyen ya da
nesnelerin yalmzca ideler olarak varoldugunu one stiren George Berkeley bu
tezinde, fiziki nesnelerin, onlann kendilerine izafe ettigimiz niteliklere ili~kin
duyu deneyimizden ayn ve bag1mstz
olarak varoldugunu soyleyemeyecegimiz, tecrtibe edemedigimiz ya da alg1layamad1guruz fiziki nesneleri bilemeyecegimiz onctil ya da karutlanru kullanm~hr. l.;kin epistemolojik idealizm olarak da tarumlanan goru~tinde, zihinden
bag1ms1z nesnelerin onlan alg1Jayacak
hi.; kimse bulunmad1g1 zaman da, varolur gortinmeleriyle ilgili gti .. lugu ise, 1ngiliz filozofu Berkeley onlann Tann tarafmdan algdand1g1ru, Tann'mn zihninde varoldugunu soyleyerek a~maya
.;ah~ml~tlr.
D~ ger..ekJigi

bir anlamda oznenin


zihnine tabi kild1~ i.;in, ayru zamandan
oznel idealizm olarak da ge.;en epistemolojik idealizmin onemli bir diger savunucusu da tinlti Alman filozofu lnunanuel tKant olmu~tur. Kant'm idealizmi
de, bilgi kuramma dayarur. Buna gore,
zamansal ya da mekansal olan her~eyin
yalruzca gortinti~ oldugunu savunan
Kant, ~eylere ili~kin a priori bilgimizi,
ancak ve ancak zihnimizin onlara uyacaklan bir yap1 kazand1nnas1 suretiyle
a.;1klayabilecegimizi belirtmi~tir. Zihnimiz, kendi i.;inde bir yap1s1 olan ger~ek
ligin kendisine degil de, yap1dan yoksun olan gortinti~lere dtizen ve yap1
kazandnabilir. Kant'a gore, bu gortinti~ler, yalruzca akttiel ya da mtimktin
deneyimin nesneleri olarak varolabilir;
aksi takdirde bize hi.;bir ~ekilde gortinemeyecekleri, tecrtibenin nesnesi olamayacaklan i.;in, onlarm zihnin ko~ullan
na uymalan gerekir.

ideal realizm

Kan t'an gorunu~ ya da fenomenlerin,


insan zihninden bagams1z olmadagan1,
bir anlamda insan zihni tarahndan yarahldlgana one suren bu idealizmi, ona
gore, bilime hit;bir ~ekilde zarar vermez. Tam tersine, bilimi ku~kuculuktan
kurtarabilmenin tek yolu budur. Bilim
bize, elbette hakikati verir, fakat bu yalruzca gorunu~ ya da fenomenlerle ilgili
halcikattir. Bilimin i~levinin gert;eklikJe
ilgili tum hakikati vermek oldugunu 50ylersek eger, kesinlikle yamlg1ya du~eriz,
alduruz antinomiler it;inde suriiklertir.
Go run ti~lerin gerisindeki gert;eklikle ya
da kendinde ~eylerle ilgili hakikatlerin
bilimi olarak metafizigin imkansaz oldugun u soyleyen ve bu at;adan kendisini
deneyci bir realist, fakat transendental
bir idealist olarak tanmlayan Kant bununla, yakla~ak olaral(, baz1 yirminci
yuzyal du~unurlerinin, fiziki nesnelerle
ilgili onennelerin dogru olmakJa birlikte,
duyu-verilerimiz araohgayla analiz edilmek durumunda olduklanru 50yledikle
ri zaman anlabnak istedikleri ~eyi kastetmi~tir.

Berkeley ve Kant'tn 18. yuzylldaki


oznel idealizmlerini, 19. yuzyl11n ilk yarasanda, 2-b) Kant'tan etkilenen Johann
tFichte, Friedrich tSchelling ve Georg
Wilhelm tHegel'in metafiziksel idealizmleri izlemi~tir. Kant'an felsefesinde, reddedilecek ilk ~eyin bilinemez oldugu
soylenen t;eli~ik kendinde ~ey kavramlndan meydana geldigini one suren
soz konusu Alman idealistleri, kendinde ~ey kavramandan vazget;ince, doglnatik ve nesnel bir idealizm it;ine du~
lnu~lerdir. Fichte, Schelling ve Hegel'in
i~te bu ;ert;eve ic;inde geli~en mutlak
idealizmteri, ger;ekJ igin son t;ozumlemede ve en yuksek ol;ude tinsel oldugu
nun bili nebilecegini, faka t tinin kendisi
ni yalnazca nesnel, maddi bir ogeyle
ili~ki it;inde gert;ekle~tirebilecegini, ve
maddenin salt bundan dolay1 varoldugunu one surer. Nesne ozneyi, metafiziksel bak.Jmdan once olan ozne de nes~
neyi gerektirir. Bu goru~te ger;ekJigin,
sonlu zihinlerden ayn bir zihne bagh

447

ohnak yerine, her~eyi kucaklayan tecrtibesiyle Mutlak'a bagll oldugu dti~unii


lur. Evren bundan dolay1, birlikli ve rasyonel bir buti.indur.
Once Fichte, Schelling, ve Hegel, daha
sonra da, tBradley, Me Taggart ve Joyce
gibi du~unurler tarahndan savunulan
ve tnaddeciligin tam kar~asanda yer alan
metafiziksel idealizm, srasayla, somut
tu1nel ad1 altmda, bireysellikle tumelligin birle~i1nini, ~imdi olanla ezeli-ebedi
olantn kar~athg1n1, dogruluk kura1n1
bakammdan tutarhhg1, diyalektik yontemi, zihnin bilgi ve varhk alanmdaki
merkeziJigini vurgular.
3 Ote yandan, ahlaki realizmin kar~l
smda olan ve, ahliki ilkelerin varolu~u
nu, .Ya da eylem kurallanyla, bir degerler cetvelinin varhg1n1 kabul eden, tilmel ya da evrensel olan1n tikel ya da
somut durum, tinsel ya da zihinsel olanin da salt duyumsal ya da maddi olan
kar~lSinda deger bak1m1ndan bir onceJigi oldugunu one suren bak1~ at;1s1na
ahlaki idealizm ada verilir. J\hHUd idealizm psikolojik ya da dogal zorunluluk
kar~1s1nda ahlAki ozgurlugun onemine
deginir, opportunist ya da gert;ekt;i olana degil de, doktriner olana, pratik olana degil de, utopik olana, bencillige
degil de, ozgecilige deger verir
4 Estetikte, guzel sanatlann nihai ve en
yuksek amacanan, ldealaran, ezeli-ebedi
Ozlerin yetkinligini cisimle~tinnek, hayata get;innek ya da yansatmak oldugunu savunan goru~. Kaba olgunun aynen
yansatllmasa ya da ifade edilmesine
kar~1 t;akan estetik idealizm, duygunun
ve idealizasyonun; soyut duyguyu, ilkel
sezgiyi, yapa ya da salt rengi on plina
t;akaran sanat anlaya~tndan farkh olarak
da, sanatta bili~sel it;erigin onemini vurgular.
ideal realizm [ing. ideal realisrn; Fr. realisrne ideal). 1 Epistemolojik baklmdan
idealizmi savunan, yani gert;ek olana
ide cinsinden bilint; it;eriklerine indirgeyen, metafizik bakamdan da, gert;ek olanan, ideal olan1n cisimle~mesi oldugu~
nu one suren goru~.

448

ideal yararc1hk

2 Daha ozel olarak da, realizmle, ~ey


lerin varolu~ tarzmm mekanik ko~ul
lar tarafmdan belirlenmesini, idealizmle ise, ~eylerin bir plana gore, ideal bir
ama~t ya da diizeni ger~tekle~tirmek i~tin
ortaya r;1k1~mt anlayan 19. yiizytl Alman dii~iiniirii R. H. Lotze'nin felsefesi
i~tin kullanalan tammlama. Lotze'ye gore, evrendeki mekanizmin tiim yasalan, evrensel ruhun iradesinin bir ifadesinden, Tann'nm gerr;ekle~me ko~ulla
nndan ba~ka hir;bir ~ey de~ildir.
ideal yararc:ahk [ing. ideal utilitarianism;
Fr. utilitarisme ideal}. Yararcrh~m hazc1
kokenine kar~1 r;kan H. Rashdall'm, yine
teleolojik bir karakter ta~1yan yarara o~
retisi.
Ahlak konusunda dii~iinen filozofu
bekleyen en onemli gorevin, bir eylemin
ahlaki mi yoksa ahlaks1z rru oldu~unu
belirleyecek ah]aki bir ol~tii t bulmak oldu~unu savunan Rashdall ir;in, do~ru
eylem en iyi sonur;lan iireten bir eylemdir. Ote yandan, iyi, haz ya da mutluluktan aynlmaz olmakla birlikte, bir biitiin
olarak alman sonu~tlarla olc;i.ilebilir. Bu
sonur;lar ise, haz kalkiiliiyle de~il de, s<>nu~tlan bir biitiin olarak hesaba katan,
sonu~tlara dair kalkiille ol~tiilebilir.
Buna gore, eylemler, yalmz eylemin
sahibi i~n de~il, fakat ba~ka insanlar
ve insanhk i~tin iiretti~i iyiye ve getirdi~i ideale ba~h olarak iyi ya da kotii olabilirler. Burada, do~ru eylemi belirleyen ~ey, iyinin kendisidir. Benzer bir
gorii~, G. E. tMoore tarafmdan da savunulmu~tur.

idem per idem. Fonnel olarak yetkin olmakla birlikte, bir ~eyin kendisi oldu~unu bildiren ozde~lik bilgisi dl~mda
yeni bir bilgi vermeyen e~sozler, 'kitap
kitapttr', 'kare karedir' tiiriinden totolojiler ir;in ger;erli olan, bir ~eyi yine kendisiyle tanunlama tavn ir;in kullarulan
Latince deyim.
ideoloji fOs. fikriyyat; lng. ideology; Fr.
ideologie; AI. ideologie]. Genel olarak siyasi ya da toplumsal bir o~reti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi
yonlendiren dii~iince, inan~t ve gorii~
ler sistemi; bir topluma, bir doneme ya

da toplumsal bir Slmfa ozgii inanr;lar


biitiinii; bir toplumsal durumu yansltan dii~iinceler dizgesi; insanlann kendi varolu~ ko~ullan ve ili~kilerinden
do~an ya~am tarzlanyla ilgili tasarunlarm tiimii.
1 Ba~lang1r;ta, bir ideler ve fikirler bilimi, idelerin kokenleriyle aralanndaki
ili~kilere dair empirik bir ara~hrma olarak tarumlanm1~ olan ideoloji, 18. yiizyllm son]annda, Destutt de Tracy tarafmdan, kimi ideologlann dii~iinceleriyle
bu dii~iincelerin kayna~m1 incelemeyi
amar;layan felsefe sistemi anlamma gelecek ~ekilde yorumlamm~hr. Bu anlamda, yani idelerin ve fi..kirlerin bilimi,
dii~iincelerin kayna~ma, dildeki ifadelerine ve alalyiiriitmede bir araya geli~
lerine ili~kin inceleme ve ara~tmna anlammda ideoloji, oznel ve nesnel ideoloji
olarak ikiye aynlnu~tu. Bunlardan nesnel ideoloji, duyumsal varhk olarak insanla d1~ diinyadaki ~eyler arasmda bir
ba~ kuran, ve insan dii~iincesinin kayna~ml da~ diinyadaki nesnelerde bulan
anlay1~hr. Buna kar~m, aznel ideoloji,
dii~iinen oznenin kendi i~ne kapanan
bilind iizerinde yo~unla~1r.
2 ideoloji kavramr, 19. yiizylldan itibaren soz konusu bilimsellik statiisiinii yitirerek, rasyonel dii~iince ve a~tlk se~k
algmm oniindeki, ba~kalaruun, ozellil<le de politik hasamlann dii~iincelerini
olumsuz etkiledi~i ve r;arp1th~1 dii~ii
niilen bir tiir engel olarak yorum.lanmaya ba~lanm1~tlr. Burada ideoloji, etkisi
altma ald1~1 insanlann dii~iincelerinde
siirekli olarak ve sistematik bir tanda
hatah bak1~ ve yorumlara yol a~tan tahrif edici faktorii gosterir. SOz konusu
anlama ir;inde ideoloji, yanh~ ya da tahrif edilmi~ fikirler, inanr;lar biitiiniine;
bir toplumda hakim suufm fikirler diinyasanda yarath~a, somut ger~teklikten
kopuk olup, toplumdaki egemen smafa
ezilen s1ruf iizerindeki iktisadi egemenli~ini peki~tinne imldina veren fikirler
toplamma tekabiil eder. Hakim ideoloji
olarak da bilinen bu ideolojinin yapb~a
olumsuz etkiyi Marks, 'insanlann ve insanlar arasmdaki ili~kilerin bir canrera

idio-psikolojik ilhlik

obscura'daki (karanhk odadaki) gibi ba~a~a~I goriinmesine yol a-;an' olumsuz


bir etki diye tammlam1~hr.
3 ideoloji, nihayet ve ozde, kollektif bir
davram~ tarzmm temeli olarak, muhafazakarhk, liberalizm, sosyalizm benzeri, ayn politik bak1~ a-;llanyla birle~en
ve siyasi bir o~retiyi meydana getiren
gene) fikirler sistemini ifade eder.
ideoloji .;ag [ing. age of ideology; Fr. age
de l'ideologie]. Felsefe tarihinde 19. yiizyda verilen ad.
ideoloji -;a~J deyiminin tam olarak, ne
anlama geldi~ini ifade edebilmek i-;in,
ideolojiyi fenomenlerle, ozellikle de
toplumsal ya~amm fenomenleriyle ilgili bir dii~iince sistemi olarak ya da bir
suuf veya bir bireye ozgii dii~iinme
tarz1 diye tammlayabiliriz. Tarumm birinci boliimii fenomenler, ozellikle de
toplumsal fenomenler iizerine olan teori ya da teorilere i~aret eder. l~te, endiistri -;a~mda, toplumu ve toplumsal
diizeni reformdan ge-;irmek amac1
giiden tSaint-Simon'un ve tComte'un
teorileri bu -;er-;eve i-;inde de~erlendiri
lebilir.
Ote yandan, tarunun ikind bOliimii, bir
teoriden ziyade, bir birey ya da toplumsal katmana ozgii dii~iinme talZl ya da
tav1rlar sistemini dile getirir. K. Marx'm,
F. Nietzsche'nin ve nihayet W. James'in
felsefeleri, bu baka~ a-;1smdan ele almabilir. t~te, bu tiirden geni~ kapsamh ve
eyleme yonelik toplum anlay1~lan, endiistri alanmdaki geli~melerin bir sonucu olarak, ozellikle bu -;a~da yaygmla~
ma~ oldu~u i-;indir ki, 19. yiizyala
ideoloji -;a~a ad1 verilir. SOziinii etti~imiz
bu gorii~ler, do~ru ya da yanla~ onermeleri de~il de, bir birey ya da grubun ger-;ekli~e bakJ~ tarzma ortaya koyan oznel
gorii~ ya da yorumlardar.
ideolojinin sonu tezi [in g. end of ideology
thesis; Fr. these de fin de l'ideologie]. Daniel Bell ve Seymour M. Lipset gibi Ameri
kah sosyologlar tarahndan geli~tirilen,
geleneksel sa~ ve sol ideolojilerin, ondokuzuncu yiizyahn liberalizm v~ sosyalizm gibi biiyiik politik ideolojilerinin,
ekonomik ve siyasi alandaki vak1a ve

449

de~i~imlerin bir sonucu olarak onem


ve de~erlerini, insanlan harekete ge-;i-

rebilme kapasitelerini yitirdiklerini one


siiren tez.
Soz konusu teze gore, eski sa~ ve sol
gorii~ ya da ideolojiler, ideolojilerin sonununu imleyen bir de~er a~unma veya
kaybma u~ram1~lardJr, -;iinkii 1 her~ey
den once bu ideolojilerin sava~J, ekonomik depresyonu, politik baskJya onleyebilme giiciine ve kapasitesine sahip
olmad1klan ortaya -;1kma~nr. 2 ldeolojiler, refah devleti terimiyle ozetlenebilecek olan de~i~imlerin kapitalist toplumlarda yaratb~a de~i~imlerin bir sonucu
olarak, ome~in siyaset alamnda i~-;i samfrun demokratik kahhmmdan, ekonomik alanda refah diizeyinin art1~1 ve
daha adil bir bolii~iimden dolaya da,
anlamma yitinni~lerdir. Bundan boyle,
ideolojilerc, biiyiik ol-;ekli de~i~imlere
ihtiya-; kalmama~hr, ihtiya-; duyulan
~ey sadece, demokratik bir diizen i.;inde
ger-;ekle~ecek kii~iik ol-;ekli de~i~me
lerdir.
ideolojistler [lng. ideologist; Fr. ideologistes]. 19. yiizydda, dii~iincelerin kayna~ma, dildeki ifadelerine ve akllyiiriitmedeki birle~imlerine ili~kin bir ara~
hrma ger-;ekle~tiren Destutt de Tracy,
Cabanis ve Comte de Volney gibi dii~iiniirlere verilen ortak ad.
idiopsikolojik ahlak [lng. idiopsyclwlogical ethics; Fr. ethique idio-psychologique].
Sezgici bir dii~iiniir olan J. Martineau'nun, ahlaki sezgicili~ini, kendine ait
bir ger-;ekli~i oldu~una inand1~1 ahJciki
bilince dayandaran kendi ahJak anlayt~l
na verdi~i ad. Deyim, ahlakm bir bireyin
kendisine ozgii psikolojik ya da tinsel ki~ilik ozellikleriyle ilgili bir konu oldu~unu ifade etmektedir. Ona gore, ahl!ki
bak1mdan do~ru ya da yanh~ olan, sonu-;lardan bagunsu olarak, ahliki bilin-;
yetisiyle sezilir.
Ahl!km, ozii itibariyle, eylemlerden
-;ok, bir insarun iyi yonelimleri, do~as1
ve motifleriyle ilgili oldu~unu one siiren
Martineau, ahlakm yalruzca insanlar i-;in
anlamh oldu~ onC'Uliinden yola -;Ikma~br. Do~ru ve yanl1~, iyi ve kotii, yal-

450

idoller

nazca insanlarda ve insanlar i~in varolur;


~eyler degil de, salt insanlar ahlakhdar.
Kendi i~inde ahlakh olan, ~u ya da bu
eylemin ger~ekle~tirilmesi degil, fakat
soz konusu eylemi ba~latan ki~idii. Eylemlerin ahlakmdan soz ebnek miimkiin
degildir, yalruzca ki~ilerin ahlakmdan
soz edilebilir. Ahlakm ozii, ~u halde, eylemde ya da yapmada degil de, olmada
bulunmaktadar.
idoller [ing. idols; Fr. idoles]. Onlii lngiliz
filozofu Francis tBacon'un, bilimsel bilginin tek ger~ek yontemi olarak gordiigu tiimevanm yonteminin geregi gibi
kullanllmasma engelleyen, bilimsel ara~tumaya imkanslZ kllan onyargllara,
temelsiz kanaat ve sanllara ya da putlara; bilim ve felsefedeki yanh~lann teme
li, kaynaga olarak goriilen onyargalarla
kuruntulara verdigi ad.
Bu idoller dort ba~hk altmda toplanabilir: 1 Soy idolleri: Bunlar insan dogasmda yerle~ik olan onyargllardar. Bu
idollerden dolay1, biz nesneleri kendimize benzetir, kendi korku ve tedirginliklerimizi dogaya aktarmz. Dolayasayla da, dogay1 ger.,;ekte oldugu gibi kavrayamayaz.
2 Magara idolleri: Bu idolleri doguran
~ey, insan soyu degil de, tek tek insanin kendi yapasadar. Her insamn kendisine gore yetenekleri, yeti~mesi ve ~ev
resi vardar. Kimileri nesnelerin aynhklan, kimileri benzerlikleri iizerinde durur, kimileri eskiyi, kimileri yeniyi
sever.
3 c;ari idolleri: Bu idoller sozlerin dii~iincelerimiz iizerindeki etkilerinden
dogar. <;iinkii ge~mi~ ~aglarm gorii~le
ri dilde kahpla~m1~ olup, bu dil kahplan bi~im ifiin birer onyarga olmu~tur.
4 Tiyatro idolleri: Bunlar eski kuramlara,
otoritelere inanmaktan dogan onyarga
Jar, kuruntulardar. Bu idoller yiiziinden
eski iinliilerin yamlgllan yayllarak, herkes i~in ortak yamlgalar haline gelir.
idrak. lslam felsefesinde, bireysel ya da
tikel nesnele[e ili~kin bireysel deneyim,
tecriibe ya da kavraya~ i~n kullamlan
terim.

Buna gore, bir bili~ tiirii olarak idrak1


belirleyen en onemli ozellik, onun nesnesinin bireysel bir varhk olduktan ba~ka,
ya da~ duyunun, duyu organlaruun
(idrak el-his) ya da i~ duyunun (hayal) so
nucu olmasadu.
ignoramus et ignorabimus. insamn bilgisizligine, insan bilgisinin smarhhgana,
mutlak bir bilgi ve kesinlige ula~mamn
insan i9n iJnkan;;azhgma i~aret eden
Latince deyim. Alman fizyologu Du
Bois-Raymond tarafmdan kullarulan ve
insan varb..k.lan olarak, ~imdi oldugu
gibi, gelecekte de bilemeyece~ fenomenler bulundugunu, evrenin, insan tarafandan ne ~imdi ne de gelecekte niifuz
edilebilecek olan gizleri oldugunu dile
getiren ifade: Bilmiyoruz ve bilmeyece
giz.
ihvanii's-Sata. 11. yiizyllda, Zeyd b.
Rufi'a tarahndan, miisliimanlar arasmda doga bilimlerine dayanan bir felsefe
anlaya~1 olu~turarak, bilimsel bir zihniyetin yaygmla~masam saglamak, ve
boylelikle de dini ho~goriisiizliik ve
bagnazhga onlemek amacayla kurulmu~ olan, dW, siyasi ve felsefi cemiyete verilen ad.
Yanh~ inan~larla, sapkm inan~larla bozulmu~ olduguna inandlklan ~eriah,
doga felsefesi ve bilimsel bir zihniyetle
temizleyerek, ~eriahn ve bu arada dinin
ger~ek

oziinii a~aga ~lkannaya ama~la

yan bu cemiyetin iiyeleri ayru zamanda,


Islam ansiklopedistleri olarak da bilinir.
Zamanlanrun biitiin bilimleriyle dinlerini ve felsefi gorii~lerini 51 risalede toplay an ihvanii's Safa okulu, kendi sistemlerinde iinlii t Aristoteles'in manbgan1,
tPythagoras~J.lann matematigini, Platon'la tPlotirlos'un met~fizigini, Sokrates'in ahlakuu ve tFarabi'nin din felsefesini bir araya getirdikleri i~in, 5e9Jl.eci
bir bak1~ a~asma ifade eder. Varhk gorii~iinde, bir tiir sudOr ya da tiiriim anlaya~ma dayanan thvanii's Safa, biitiin varhklann tek bir varllkfan, yani Tann'dan
~aktag1n1; varhgm her tabakasarun, en
a~aga dereresine kadar, nurunu O'ndan
aida~; evrenin giizelligiyle diizeninin,

ikidlik
varalan her~eyin kaynag1 alan ZaWllu
Varhk'an varalu~unun kan1tt aldugunu
savunur.
iki basamakh kavrayt~. l<Jasik Vedanta
sisteminin kurucusu alan ~ankara'ntn
soztinti ettigi ettigi farkh kavrayt~ tarz1
ya da madellerine verilen ad.
Kavray1~1n bir a~agtya dagru, bir de
yukar1 dagru alan iki tarz1 aldugunu
belirten ~ankara'ya gore, bu kavra}'l~
lardan duyusal bilgiye dayah alan birincisinde, varhk ve Tann farkh ~killerde,
binbir bi~im alttnda goriiltir. <;akluga
gottiren ve yalruzca gortinii~ti veren bu
ttir bir kavrayl$ asbnda dagal bir kavraYI~ t1r. Bununla birlikte, baz1 insanlar,
bu kavray1~1 bir ~ekilde a~arak, yukanya, varhgan ger~ek oztine dagru ytikselebilir. Bu yalda ki~i, aldahct 1maya' gori.inli.istintin ardtnda hi-;bir nitelemeye
stgmayan, akalla kavranamayan tBrahman'm bulundugunu sezer. Ger~ek
bilge, tum gori.inti~lerin gerisindeki ve
otesindeki birli~ sezerek ger<;ege s1g1n1r
ve ger-;e~n sezgisel bilgisine ula~tr.
ikicilik [Os. sundiye; ing. dualism; Fr. dualisme; AI. dualismus). 1 Gene) alarak, herhangi bir alanda birbirinden bagunstz,
birbirine indirgenemez ild toz ya da ilke
kabul ebne tavn; metafizikte, ger~ekli
gin, ornegin dagaustti bir varhkla dagal
varhk, Tann ve evren, ruh ve madde,
gozle goriiltir dtinya ile alalia anla~lla
bilir dtinya, dti~i.inen toz ve maddi toz,
akli.iel ger~eldik ve miimktin ger~
fenamenel ger~eklikle numenal ger~ek
lik ti.iri.inden, bagunstz ve birbirine indirgenemez iki ayn toz ya da alandan
meydana geldigini savunan gorii~ ya da
alum.
Zihinlerin bedenlerden ayn ve bagtmp
SlZ alduklanru, insan varh.ldartrun yalruzca maddi par<;acaklartn bir taplam.1np
dan alu~madtguu, zihin ve bedenin,
ozsel nitelikleri birbirinden her bakundan farkh alan iki ayn, bagtmstz ve birbirine indirgenemez toz aldugunu savu
nan ve zihin-beden ikiciligi alarak bilinen
ogretiyi tarumlayan ikicilik, bilgi felsefesinde ise, algt ve arumsama ttirtinden ~~-

451

karunsal almayan bili~ ttirlerinde, bilme faaliyetinin, bilen zihinde bulunan


i<;erik ya da veriyle (d uyu-verisi, bellek
imgesi, v. b. g.,) bilinen ger~ek nesne (algllanan ya da a1umsanan ~ey) gibi, birbirlerine hi<;bir ~ekilde indirgenemeyen
iki ayn oge i~erdigini savunan gorti~e
ka~ll1k gelir.
Evrende birbirlerine indirgenemez ve
dagalan itibariyle farkh alan iki ayn
~ey bulundugunu savunan ogreti alarak ikiciligin, ~ halde farkll ttirlerinden soz edilebilir: 2 tPlatan'un bir yaruyla bilginin nesnesi alan ezelf-ebedi
tldealardan, diger yaruyla da varhga
gelen, degi~en ve yak alup giden ve
kendileriyle ilgili alarak yalruzca birtaklm san tiara sahip alabilecegi miz bireysel varhklardan, gortinti~lerden alu~an;
Kanttn bir yaruyla numenler, diger yaruyla da fenamenler dtinyasmdan meydana gelen veya Leibniz'in akttiel dtinya
ile mtimktin dtinyayt kapsayan ogretileri meta fiziksel ikicilik kapsatnl1\a girer.
3 Zihin felsefesinde, ruh ve maddeyi,
daha dagru bir deyi~le, zihin ve bedeni
iki ayn ger~eklik ya da toz alarak goren
gorti~ zihin-bedetr ikiciligi ya da psikofiziksel ikicilik diye bilinir. Zihin ve bedenin ayn, fakat aralartnda etkile~im bu
lunan tozler alarak gortilmesi durumunda, buna etkile~imci ikicilik; zihin ve
bedenin, aralarmda dagrudan bir i!i~ki
bulunmayan, farkll tezahtirler alarak
gortilmesi dunununda ise, bu ikicilige
paralel ikicilik adt verilmektedir.
4 Olguyla deger, algusal onermelerle
deger yargdan arasmda mutlak bir
farkhhk bulundugunu, birinin digerine
indirgenemeyecegi ve digerinden ttiretilemeyecegini one stiren ahlak gori.i~ti
ahlalcF ikicilik alarak ge<;er. Ahlaki ikicilik, haz ya da Tann veya mutluluk gibi
tek bir iyi veya en yi.iksek iyi aldugunu
one stiren birci ahlAktan, ve omegin haz
d1~1nda, bilgi, gtizellik, a~k ve dastluk
gibi bir~ak iyi bulundu~nu savunan
ahl&ld ~agulruluktan farkb alarak, mesela iyilik ve dagruluk gibi iki temel iyi
aldugunu, ya da kottiyle birlikte varalan

452

iki

ger~ek

ogretisi

bir iy! bulundugunu, iyinin kotiiden aynlmaz oldugunu iddia eder. 5 Algt, bellek tiiriinden ~1kanmsal olmayan bili~
tarzlannda, zihnin dogrudan ve aractsl2
olarak bildigi duyu verisi, bellek imgesi
tiiriinden bilin,. i,.erigiyle, bilinen ger,.ek
nesne, algdanan ya da arumsanan ~ey
gibi, iki ayn ogenin varhgma i~aret
eden, yani algmm dolaytmstz nesnesiyle, ,.Jkarsama yoluyla bilinen maddf nesneler arasmda bir aymm yapan ikicilige
ibe epistemolojik ikicilik adt verilir.
6 Buna kar~m, evrende iki biiyiik ve
kar~It Tann, iyi ve kotii gibi birbirne indirgenemez kar~It ilke, dogum Ve oliim
gibi iki evre bulundutunu one siiren ogretiye dini ikicilik denmektedir.
iki ger~ek ogretisi. Budizmde one siiriilen degilleme manhgm.ut onemli bir bOIiimiinii ifade eden ve M. S. 2. yiizyllda
Nagarjuna tarahndan geli~tirilmi~ olan
ogretiye verilen ad.
Bu anlayt~a gore, bir tez inceden inceye gozden ge,.irilmemi~se, ilk bak1~ta
dogruymu~ gibi gtsriinebilir, ancak
daha yiiksek bir a,.tdan ele ahndtgmda,
bunun dogru olmadtgi anla~thr. Aym
tezin iki farkh diizeyden ele ahnmast,
boylelikle A :... a~ag1 dogru ve B = yiiksek dogru ~eklinde iki bakt~ a,.tsma
yol a,.ar. Degilleme manttgma gore, biri
digerini degilleyen bu iki bak1~ a~st
AB ~eklinde birle~tirilerek bir senteze
ugrar; bir biitiin, daha yiiksek bir
dogru olarak ele ahmrsa ve buna, bu
kez daha da yiiksek bir a,.tdan balalacak olursa, dogru oldugu samlan bu
yeni dii~iincenin de tiimiiyle dogru olmadtgt ortaya ,.tkar. Bu durum AB =
A~ag1 dogru, C = yiiksek dogru; ABC =
a~agt dogru, D = yiiksek dogru ~eklin
de ifade edilir. Boylelikle, degilleme
manttgt temele ahnarak, a~ama a~ama,
gittik~e daha yiiksek ve daha temel
dogrulara ve nihayet nihai ve en yiiksek hakikate ula~thr.
ikilem [Os. kryasr mukassim; tng. dilemru~;
Fr. dilemme; AI. dilemna]. 1 Mani:Jkta,
biiyiik onciilii iki hipotetik onermenin
birlikte evetlenmesinden olu~an bile~ik
bir onerme, kiit;Uk onciilii ise aynk oner-

me olan tasun tiirii .


ikilem, kii,.iik onciiliin, biiyiik onciiliin
hipotetik onermelerinin onbile~enlerini
evetlemesi durumunda yaprcr; buna
kar~m, kii,.iik onciiliin, biiyiik onciiliin
hipotetik onermelerinin ardbile~enleri
ni degillemesi durumunda y1krc ikilem
olarak ortaya ~Ikar.
Cte yandan, yapta ikilemler (biiyiik
onciiliin onbile~en!erinin farkh, ardbile~enlerinin ayru oldugu) basit yap1c1 ikilemler ve (biiyiik onciiliin hipotetik onermelerinin hem onbil~enlerinin ve hem
de ardbile~enlerinin farkh oldugu) karma~k yaprcr ikilemler olarak ikiye aynhr. YtklCI ikilemler ise, (biiyiik onciiliin
ardbile~enlerinin farklt, onbil~enleri
nin aym oldutu) basit ykrc1 ikilemler ve
(biiyiik onciiliin hipotetik onermelerinin
hem on ve hem de ardbile~enlerinin
farkh oldutu) karma~rk yrkrcr ikilemler
olarak ikiye ayn.hr.
2 Manhk alam dt~mda ise, ikilem, ki~inin birbirleriyle hi,.bir ~ekilde uyu~
mayan, hatta bi~irlerini zorunlu olarak
dt~ta btrakan, dolaytstyla birini ya da
digerini se,.menin hi,.bir ~ekilde tabnin
edici olmad1g1 eylem alma~tklanyla
kar~t kar~tya kalmast durumunu ya da
olgusunu ifade eder. Bu ,.er,.eve i,.inde
alrlaki ikilem, birini se~menin belli bir
ahlaki kurallar obegini, obiiriinii se~me
nin ise diger kurallar obegini ihHil
etmek anlarruna geldigi altematif eylem
tarzlan kar~tsmda kalmastdtr. Crnegin.
kendisinden iyile~me olanagt olmayan
ve siirekli act ,.eken hastasJJUJ\ daha
fazla ao ,.ekmeyip hi,. obnazsa huzur
i9nde ohnesi il;in, ona aktif ()tanazi uy
gulamas1 istenen hekim, ahlaki bir ikilem i,.ine dii~mii~ ki~idir. Taplumsal ikilem ise, ki~inin kendi ki~isel ~tkan ile,
iiyesi oldugu toplumun genel ,.tkan
arasmda bir denge kuramamast durumunu ifade eder.
ikili [Yun. duodilws; Os. zulcanibeyn; tng.
dyadic; Fr. dyadique; AI. dyadisch]. Bir biitiiniin ogeleri olan iki birimi bir arada
dii~iiiune, birbirini kar~tltkh olarak
dt~layan iki par,.ayt bir araya getirme
tavn i,.in kullarolan stfat.

ikincil

Buna gore, ger~ek!ig!n hem bir ve hem


de ~ok, hem degi~ken ve hem de de~i~mez, hem dinamik ve hem de statik,
hem aym ve hem de farkl1 oldu~unu
one stirmek, ikili dti~tince tarz1 i~in iyi
bir ornektir.
ikili kar~1thk [ing. binan; opposition; Fr.
opposilon binaire] Yap1salohk ve postyapsalchgm, klasik dti~tincedeki kar~lt
lan, yani mevcudiyet/ yokluk, eril I
di~il, zorunl u/ m timktin, soz I dil, gosteren/ gosterilen, mekan/zaman, ozne/
nesne, do~ru I yanh~, i~sel I d1~sal, allyap/ tistyap1 gibi birbirlerine bir ~ekil
de Zit olan unsurlardan meydana gelen
kavram ~iftlerini tammlamak i~in kullandl~l kategori.
Yap1salc1hk a~1smdan ikili kar~1th~m
onemi, aklmm anlamm ikili kar~1thkla
belirlendi~ini one stirmesinden meydana gelir. Nitekim, tSaussure'e gore, gosterge ya da sozctiklerin anlanu onlann
di~er sozctiklerle olan kar~1th~yla belirlenir. Olabilecek olan en a~m anlam
farkhh~m1 ifade eden ikili kar~1thklar,
anlamland1rma sisternlerinin tirtinleri
olduklan i~in, do~al de~il, kiilttirel ogelerdir.
ikili kar~1th~m, postyap1salchk a~l
smdan onemi ise, onun bir de analiz kategorisi olmasmdan kaynaklamr. Orne~in, tDerrida'ya gore, biz, Bah metafizi~inin dti~tincemizde devam ettiren
bu kar~1thklarla dti~tinmeye ah~mi
~IZdlr. Dahas1, bir ikili kar~1thkta bir
terimin orttik olarak ya da bilin~altmda
di~erinden tisttin oldu~u, ona hakim
oldu~u kabul edilir. Filozofa dti~en,
soz konusu kar~1t terimlerden her birinin sadece di~eriyle birlikte, di~eri ile
ili~ki i~inde varolabilece~ini gostermek
ve boylelikle de bu hiyerar~ik yap1lar1
ve hllkimiyet ili~kilerini ortaya koyup,
yap1bozuma u~rahnakhr.
ikinci dereceden tilz [lng. secondury sublance; Fr. substance secondaire]. Ba~ka bir
~eyden dolay1 var olan, var olmak i~in
birinci dereceden tozlere ihtiya~ duyan,
birer ttir ve cins olarak birinci dereceden
tozleri i~eren tozlere verilen ad.

453

Buna gore, birind dereceden tozti, orn~in bireysel insan Sokrates'i i~eren
insan tiirti ve hayvan dnsi, ikinci dereceden tozlerdir. !;iu hlllde, bireysel ~eyle
rin kendilerinin tiyeleri olduklan ikinci
dereceden Iozier, kendilerine ytiklendikleri birinci dereceden Iozier olmadan varolamamalan, manllksal ve ontolojik baklmdan birinci dereceden tozlere ba~h
olmalan anlammda ikincildirler.
ikinci dereceden Iozier, birind dereceden tozlere mantlksal ve ontolojik baklmdan ba~1mh olmakla birlikte, Aristoteles'te bilimin konusu, de~i~en bireysel varhklar de~:il de, ttirler oldu~u
io;in, epistemolojik bak1mdan once olmak durumundad1r.
ikincil [Os. l<ili; ing. secondary; Fr. secondaire;
El. sekundiir]. Belli bir alanda ilk ya da olmayan, fakat epistemolojik, ontolojik
veya manhksal bak1mdan sonra gelen,
ilk olana tabi olan ~ey ya da ~eyler ic;in
kullamlan s1fat.
Bu ba~lamda, 1Ik Neden olarak bilinen
Tann'mn d1~mda kalan ve evrende ortaya ~1kan nedenlere ikinci/ nedenler ad1
verilmi~tir. Buna gore, ikincil nedenler
onaltmc1 ytizyhn sonlanndan ba~laya
rak, laik dti~tintirlerin, evrenin do~ru
dan do~ruya Tann'run eseri olmakla
birlikte, bu durumun evrende ortaya
~1kan tikel olaylann nedenlerini aramamza engel olmad1~1, ikincil nedenlere
ili~kin ara~llrmarun tannsal nedenselli~e zarar vermeyece~i, tam tersine
Tann'mn eserinin daha iyi anla~lmas
na olanak verece~i dti~tincesiyle onemi
artan, lin plana o;1kan nedenler olmak
durumundad1rlar.
Yine, ayru anlam io;inde, do~rudan ve
arac1S1Z bir bi~imde gozlemlenemeyen
elektron benzeri nesnelerle ilgili olduklan i~in, kendilerine basil ttimevanmla
ula~damayan ya dado~rulanama)/'anhi
potezlere gottiren ~evanma; basit tiimevanrrun sonucu olmayan hipotezleri
d~rulayan ttimevanm ttirtiyle, kendi
onctilleri de ttimevanmsal bir aklytirtitmenin sonucu olan tiimevanm tiiril.ne
ikinci/ tilmeuanm ad1 verilir.

454

iki

iki

yanh~m

bir dogru ettigini

dii~iinme yanh~1

yanh~IIlbir do~ru etti~ini dii~iinme

yanh~1 [ing, phallaC1J of two wrongs make

a rigftt]. lki

yanh~1

raslanhsal olarak bir


do~runun izledi~i durumlara i~aret etmekten olu~an yanh~ tiirii.
iktidar [Os. kudret, idare; ing. puwer; Fr. pouvoir; AI. vermogen, fi'ihigkeit, recht, vermogen]. 1 Gene! olarak, eylemde bulunma,
bir ~eyler yapabihne do~al giicii ya da
yetene~i. 2 Etkide ya da eylemde bulunma imkam veren hukuki, siyasi ya
da ahlald gii~. Forme! olarak, A'run
B'yi, B'nin yapmay1 tercih etmedi~i bir
~eyi yapmaya zorlama giicii ya da kudreti. 3 Devlet yonetimini elinde bulunduranlarm, bir toplumu yonetenlerin
siyasi, hukuki ve fiili giicii. 4 Yoneten.lerin, yonetme yetkisini elinde bulunduranlann kendileri, hUkiimet.
Bir toplumun varoldu~u her yerde,
yonetici bir giicUn, siyasf bir iktidarm
varolu~u do~al ve anla~du bir ~eydir.
lnsanhk bu durumu ya da olay1, siyasf
me~ruiyet veya egemenlik teorileri yoluyla her zaman hakhland1rmaya ve
do~al h~linden toplum sozle~mesi yoluyla toplum haline ge~i~le a~klamaya
~ah~m1~ veya Marksizmin yaph~l gibi,
bunu bir s1mhn iktisad[ egemenli~inin
bir yansimasi olarak de~erlendirmi~tir.
Ote yandan, iktidarm tarih i~inde ~ok
biiyiik bir donem boyunca monar~ik
bir yap1 arzetti~, tek elde toplanm1~ oldu~u bilinir. Modern donemde, mutlakiyet~ili~e kar~1 verilen uzun siireli
miicadelelerin ardmdan, iktidarm ~ok
~e~itli i~levleri, onun kotiiye kullarulmasuu onlemek maksadiyla, birbirinden
aynlm1~hr. Kuvvetler ayrltl olarak bilinen bu ilkeye gore, yasama kuvveti yasalan yapar, yiiriitme orgam (hiiki..imet)
yasalan uygular, yarg1 da yasalarm uygulanmasmdann kaynaklanan anla~
mazh.klan ~ozer.
Siyasi dii~iincenin tarihi, bugiin iktidar
ger~e~inin birbirlerini tam.amlayan iki
farkh diizeyde ele almabilece~ini ortaya
koymaktadll. Bunlardan birincisi, farkh
sosyal gii~ler arasmda goreli bir denge
sa~layan onlemlerin tiimii,
yetkilerin

kullamm1yla ilgilidir. Bu ba~lamda,


klasik iktidar analizi toplumsal ya~amm
ozelliklerine karar vermenin kim tarafmdan ve hangi ama~larla saptanabilece~ini saptamak am.aoyla ilkeler diizeyinde geli~mi~ ve iktidann me~ru[yeti
problemi ele aluurken, sorun ~1kar sorunu olarak vazedilmi~tir. Bu durumda
iktidar, gene! ~1kar1 sa~lamak i~in siyasi
olarak kurulan organlan tarumlar. Soz
konusu yakla~1m, hukukf, siyasi ve
temsille ilgilenen bir yakla~m olup, iktidan yasaklar ve ~1karlar ~er~evesinde
ele ahrken, iktidann bashno fonksiyonunu one ~1kar1r.
Buna kar~m, ikinci diizey analizini iktidann fonksiyonel niteli~i iizerinde yo~unla~tmr, bir sosyo-ekonomik yap1da
bireyleri toplumla biitiinJ~tirmeye ve
programlamaya yarayan iktidar uygulama yontemleri iizerinde yo~unla~1r.
SOz konusu diizey, yakla~1m ya da analiz tiirii iktidann ~o~ulcu goriiniimiine
a~1rhk verirken, iktidan belirli kurumlarla smulanm1~ bir ~ey olarak de~il
de, aile, okul, ordu, v. b. g., sosyal birimleri meydana getiren hiyerar~ik ili~
kilerin her a~amasmda uygulanan yaygm bir ~ey olarak goriir. Hal boyle
olunca da, iktidan ~1kar, yasak ve bask.l
~er~evesi i~inde kavramak yerine, onu
iktidar mekanizmalanru yaratabilecekleri olumlu etkiler dizisi i9ne yerle~tir
mek suretiyle anlamak gerekir. Bu ikinci yakla~1mm giiniimiizdeki en onemli
temsilcisi iinlii Frans1z dii~iiniirii Michel +Foucault'dur.
iktidar/bilgi [tng. power/knowledge; Fr. pouvoir/connaisance]. +Pozitivizmin yansiZ
ve nesnel bilgi anlay1~ma oldu~u kadar, tMarksizmin ozgiirle~tirici bilgi
konsepsiyonuna da kar~1 9-kan Michel
Foucault'nun bilginin iktidar rejimlerinden aynbnaz oldu~u dile getiren kavraml.
Foucault'nun modem alalla onun adlna geli~tirilmi~ olan ozgiirle~im ~ema
larmdan duyulan postmodern ku~ku
nun bir tezahiirii olan iktidar/bilgi kavraml, Nietzscheci bir kavram olup, ik-

ilerleme.cillk

tidad3 bilginin aynlmaz ya da bir ve


ayn1 ~ey oldugunu dile getirir. Ba~ka
bir deyi~le, Foucault da, hpkl Nietzsche gibi, bilgi ya da hakikat isteginin
,.ok daha temelde bulunan bir gii._ isteminin tezahiirii oldugunu dii~iinmii~ ..
ti.ir. Dolayls1yla, onun soz konusu kavranu, bilginin her zaman belli bir
iktidar ya da gii._ ili~kileri ~ebekesinin
goreli ve sorgulanabilir ifadesi oldugunu ortaya koyar. Bilgi, iktidar ili~kileri
nin bir iiriiniidiir.
Dahas1, iktidar /bilgi kavramma gore,
gii._ kullan1m1 bilgiyi gerektirir, gii._ kullanlmlna bilgi ayg1tlanrun iiretimi e~lik
eder. Bilgi, Foucault'ya gore, kendi varhk ya da imkan ko~ullann1n iktidar
ili~kilerilli i._ermesi anlam1nda, politiktir.
iktidar se~kinleri [ing. puwer elite; Fr. elite
de pouvoir ]. OnJii Amerikah sosyolog
Wright Mills'in modem Amerikan toplumunda iktidan elinde bulunduran,
siyasi liderler, endiistri patronlan ve
askeri liderleri tarumlamak i~in kullandlgl terim. Bu ii._lii kiime, iktidarlannm
temeli saisadi olmad1g1 i._in. yonetici
suuf olmaktan ziyade, bir iktidar se~kin
leri kiimesi olu~turur.
ilahiyat. Islam dii~iincesinde, din ve iltili
varhg1, yani Allah'm varhg1ru ve SlfatlarJ.ru konu alan disipline verilen ad. Allah'ln Slfatlannl, varolu~unu, Allah ile
diger varhklann ili~kilerini konu edinen lslSrrii bilim.
ilerleme [Os. terakki; ing. progress; Fr.
progres; AI. fortschritt). Onsekizinci ytizydda, ama daha ~ok ve ozel olarak ondokuzuncu yiizydda tarumlanan, ve
aklm, bilimsel bilgiyle teknolojinin toplum alan1ndaki tezahiir ya da yansimaSinl ifade eden terim.
BWla gore, ilerleme ondokuzunru yiizylldan itibaren endiistrile~meye e~itlen
mi~tir. Bu donemde, teknolojik geli~
menin maddi refah a._1smdan onemli
geli~meler saglayacag1, saghk standartlanrun yiikseli~ine yol a,.1p, insan ya~a
mlnl uzatacag1 dii~iiniilmii~tiir. Yine
endiistrile~me ve ilerlemenin hakh ola-

455

rak ayn1 zamanda yurtta~hk haklanyla


insan haklaruun gur;lenip geli~mesi sonucun u doguracag1, egitim ba.k.Jmdan
geli~meye yoi a,.acag1 savunulmu~tur.
Biitiin bunlar ,.ogunluk ger,.ekle~mek
le birlikte, yinninci yiizy1lda ortaya
._1kan diinya sava~Iar1, fa~ist ve totaliter yonetimler ilerlemeye duyulan inanca onemli ol,.iide zarar vermi~tir. Bugiin ilerlemeye inananJann, ilerlemeyi
temele alan teorilerin yan1tlamak durulnunda oldugu temel sorular ~unlardu:
1 ilerle1neden hangi toplumsal gruplar
yararla1unaktadu?, 2 Neyin ilerleme olduguna kim karar verecektir?, ve nihayet 3 ilerleme ad1na nelerden vazge,.ile
cektir?
ilerlemecilik [Os. terakkiperverlik; ing. progressivism; Fr. progr~ssivisme]. 1 Genel ola
rak, evrenin ana ger,.eginin devamhbk
ve kahc1hk degil de, degi~me oldugu
inanc1yla, her~eyde bir geli~me ve ilerleme aramak egHimi. Siyasi ve toplumsal
a,.1dan ilerlemeyi.. toplumsal k~ullan
iyil~tinneyi ve soz konusu iyile~tinne
nin ger,.ek bir toplumsal adalete yol a,.aca~ru savunan gorii~.
2 Daha dar bir ,.er,.eve i~inde ise, ilerlemecilik, iyimser bir felsefenin ifadesi
olarak, ilerlemeye inanan, insanhg1n giderek daha fazla ve yetkin bir billgiye
ve mutluluga ula~acag1n1 savunan goril~ii ifade eder.
tBacon'la ba~layan, tDescartes, tKant
ve tVoltaire'le siiriip, tComte, tDarwin
ve tMarks'ta en yUksek diizeye eri~en
bir tav1r olarak ilerleme~ insan bilgisinin giderek geli~cegini, insarun dogaya egemen olup, evrenin giz~erine
niifuz edebilecegini dile getirir. Ilerlemeci bak1~ a,.1s1ru, giice dayanan ili~ki
lerin yerini hukuki ili~kilerin alacag1 ve
bu durumun uluslararas1 bir ban~l doguracagl dii~iincesiyle ifade eden
tKant'tan sonra, Comte ii~ evre yasasiyla, insanbgm, teolojik ve metafizik evrenin ard1ndan, pozitif evrede endiistriyel
bir toplum diizenine kavu~tugunu soylemi~ ve bilgiyle kiiltiiriln insanhga aydlnhk getirdigini savunmu~rur. Marks'-

456

iletiim

m insan toplumlanrun koleci, feodal_


kapitalist, sosyalist ve komunist donemlerden ge~erek ilerledit;ini one stiren gorti~tintin yam s1ra, Darwin de biyolojik
bir ilerleme yasas1 ortaya atm1~hr.
3 llerlemecilik egitim felsefesinde ise,
daimiciligin kar~1smda yer alan ve egitimin, ezeli ebedr dogrulann aktardmaSl stireci olarak degil de, deneyimin stirekli bir yeniden in~as1 olarak anla~ll
masJ gerektit;ini savunan akuna kar~l
hk gelmektedir. Egitimin ya~amm kendisi olup, ~ocugun yeti~kin hayatmda
kar~da~mas1 muhtemel deneyimlere
dogru yoneltilmesi gerektit;ini savunan
bu et;itim anlay~ma gore, ogrenme ~o
cugun ilgileriyle ili~kili glmahd1r. Ba~
ka bir deyi1le, ~ocuk merkezli okul kavramJru savunan, problem ~ozme yoluyla ogrenmenin onemini vurgulayan ilerici et;itim anlayJ~ma gore, anlamh
bilgi, kendisiyle bir ~ey yapdabilen bilgi
oldugundan, onun deneyimle birle~ti
rilmesi gerekir.
iletiim [lng. communication; Fr. communication; AI. kommunikation]. Zihinler ya
da benler arasmda kurulan ve dti~tin
ce, mesaj, niyet ve anlamlann bir zihinden digerine aktardmasm1 saglayan et.kile~hn; belirli bir dti~tince, mesaj ya
da bilin~ i~erit;inin, siiz, konu~ma ya
da soylenimler ttirtinden fiziki ara~lar
la, bir insandan, ki~i ya da zihinden bir
ba~kasma aktanlmas1 stireci.
lleti~im, niyetli ya da niyetsiz olduktan ba~ka uzla~Jmsal ya da uzla~Jmdl
~ olabilir. Yine, konu~ma, yaz1, mimik
ve bedensel tav1r yoluyla ger~ekle~en
ve duyulann araahk yapt1t;1 normal
ileti~ime ek olarak, zihinler arasmda telepati yoluyla kurulan dogrudan temas
anlammda ileti~imden de soz edilebilir.
ileti~imin ti~tincti ttirti ise, elektronik
ara~larla, kitle ileti~im ara~lanyla ger~ekle~tirilen ileti~im ~eklidir.
Dti~tince i~eriklerinin

sozle,

~e~itli

ile-

ti~im ara~lanyla ki~iden ba~ka ki~ile

rin zihinlerine aktanlmas1, mesajlann


bir taraftan digerine iletilmesi olarak tammladt;mz ileti~im konusunda ~ah-

~anlar 'kimin kime, neyi, hangi ara~ ve


sonu~larla aktardt;?' sorusu tizerinde

dururlar. Farkh yer ya da dtizeylerdt!,


ornegin bireyler, toplumsal gruplar arasmda, veya bir toplum i~inde, ya da
toplumlar arasmda ortaya ~1kan ileti~i
min farkh dtizeylerdeki ~e~itli yonlerini farkl1 disiplinler ele ahr. Omegin
sosyoloji, ileti~im stirecini daha ytiksek
ve karma~lk bir dtizeyde ele ahr ve ileti~imi anlam dola~Jml olarak degerlendirir.
Soz konusu anlam dola~Jml ya da sirktilasyonunu anlayabilmenin bir yolu
semiyotiktir, yani i~aret ya da gostergelerin anlam kazanma bi!ilmlerine ili~
kin ara~t1rmad1r. Yine sosyoloji, modem toplumlarda ileti~imin kurumlar
tarafmdan dtizenlendigi ger~egine dikkat ~ekerek, ozellikle kitle ileti~im ara~
lan sayesinde, ileti~imin birka~ ki~iden
~ok say1da insana dogru oldugunu sayler ve aktanlan mesajlann dogas1, baglaml, i~sel yap1s1 ve degeri tizerinde
durur.
Yalruzca insan varhklarma ozgti olan,
hayvanlar arasmda oldugu gibi, kendilit;inden ya da otomatik olarak degil de,
niyetli olan, rasyonel bir temeli bulunan
ve uzla~1ma dayanan ileti~im ttirtine
insani ileti~im ad1 verilir.
l~te bu baglamda, belli bir dtizeni olan
ileti~im ak1~1 i~inde birbirlerine baglanan bireyler ktimesine ileti~im ~ebekesi;
i~inde ileti~imin ger~ekle~tigi fiziki,
sosyal, psikolojik ve zamansal ~evreye
ileli~im baglam1; ileti~imi ki~isel bakJmdan etkili, sosyal a~1dan da uygun bir
bi~imde ger~ekle~tirebilme yetenegine
ileti~im ehliyeti ya da yeterliligi; bireyin
ki~iler aras1 ili~kilerde kullandt; ileti~im bi~imine ileti~im tarz1 ad1 verilir.
l~te ileti~imle ilgili btittin bu olgulan
ele alan, ileti~imi olgusal bir dtizeyde
inceleyen bilim de ileti~im bilimi olarak
tammlamr.
ileti~im teorisi [ing. communication theory;
Fr. tMorie de Ia communication; AI. kommunikaiton theorie]. lleti~imi analiz edip
a~1klayan; ileti~ime, olgusal bir dtizey-

ileti~imsel

den ziyade, olmas1 gereken a-;tsmdan


yakla~an teori tarz1.
Bu ttir bir ileti~im teorisinin gtiniimiizde bilinen en iyi orne~i, hi-; ku~ku yok
.ki Frankfurt Okulu teorisyenlerinden
Jiirgen Habennasm ileti~im teorisidir.
Okul'un ele~tirel teorisini yeniden canlandinnaya, onu ontolojik ve epistem~
lojik olarak temellendirmeye kallo~an
Habennas ele~tiriyi, ileti~im insan toplumunun zorunlu bir ko~ulu oldu~u
i-;in, bir ileti~im teorisinde temellendirmi~tir. lleti~im teorisiyle Ayd1nlanma
ve pozitivizmin arac;sal akdcl11~1nm -;ok
-;e~itli tezahiirlerinden a~ikar bir bi9mde farkh olan ileti~imsel bir rasyonalite
anlay1~1 geli~tiren; dil arac1na yaslanmayan, para ve iktidar gibi ara-;lar1 zorlayJo ve bashnc1 bir tarzda kullanan ve
dolay1styla, ya~ama diinyas1n1 tahakkiimii altlnda tutan kapitalist ekonomik
diizenin ileti~im modeline kar~l, oznelerarasl bir ya~ama diinyaslnln ozgiirle~imi i-;in dile, ileti~ime ve ideal soz durumunu yaratacak bir ozsel ak.Ila1I~a
donii~iin gereklili~ini vurgulayan Habermas'a gore, her ileti~im eylemi ztmnen dart ayn ge-;erlilik iddias1nda bulunmayi ihtiva eder. Bu ge-;erlilik iddialan, anla~1hr olmas1 gereken dilin, ahlaki ili~kileri i-;eren bir oznelerarasl alanIa, d1~ ger-;eklik ve konu~macm1n kendi duygulan, inan-;lan ve niyetlerinin i-;
do~as1yla ilgilenir.
Buna gore, 1 ara~al eylemde, ya da
empirik soylem ba~lam1nda verimlilik
iddias1nda bulunulur. 2 Betimleyici soz
ediminde, ve teorik bir diizlemde, do~
ruluk iddiasmda bulunmak s6z konusu
olur. Bili~sel bir boyut i-;inde konumlanan bu ilk iki iddia tiirti, daha ziyade
A yd1nlanmarun ara-;sal alalclll~lru karakterize eder. Habermasm ay~nct katkislnl ifade eden 3 diizeyde, ifade edici
bir -;er-;eve i-;inde, duygusal ve estetik
a~1kJamalar giindeme gelir. Burada
temel de~er, do~ruluk de~il, fakat sahicilik ve i~tenliktir. 4 Ahliki bir diizeyde, pratik bir soylem it;inde, normlar ve
de~er ler 1~1~1nda, hakh.hk iddias1nda
bulunulur.

ileti~imsel

eylem

457

eylem ring. communicative action; Fr. actioH commuHicative; A 1. communikative action]. Habermasln eylem
kategorizasyonunda, i~ ya da emekten
sonra gelen te1nel insani etkinlik tiirti.
0-; ayn diinyay1, yani do~al bir nesneler ve olaylar diinyas1yla, ozneler arasln
da me~ru ki~isel beklentilerden olu~an
bir sosyal diinyay1 ve kendi arzulan, istekleri, inan-; ve niyetlerinin meydana
getirdi~i oznel diinyayl birbirinden
ayud edebilme yetene~ine sahip insan1n
eylemlerini iki temel ba~hk albnda toplayan Jiirgen Habermas, bunlardan birincisini, ozde ba~h oldu~u Marksist
anlay1~a uygun olarak, biitiin ama-;hrasyonel eylem ~ekillerini kapsayacak
binde emek diye ifade etmi~tir. Buna
gore, insarun birind diinyayla ili~ki kurmasJnl, onu kendi diinyas1yla sosyal
diinyarun ilgi/ ~karlanna uygun bir bic;imde donii~tiirmesini sa~layan eylem
tiirii emektir. Tanunlanm1~ ama-;lan belirli ko~ullar alhnda ger-;ekJe~tirme olarak emek ya da ama-;b-rasyonel eylem,
kendi i~inde ara~al eylem ve stratejik
eylem olarak ikiye ayr1hr. Bunlardan
ara-;sal eylem, d1~ ger-;ekli~in, nesneler
ve olaylar diinyasuun etkin bir bi-;Unde
denetlerunesi ol-;iitiine gore uygun diye
nitelenen ara-;lan diizenleyen eylemdir.
Stratejik eylem ise, miimkiin alternatif
se-;imleri do~ru de~erlendirmeye ba~h
olup, hesaplamarun sonucudur. Burada,
soz konusu olan rasyonalite tiirii, Habermasa gore, do~a bilimleri ve teknolojide somutla~an hesaplayicl, klasik
rasyonalitedir.
Habennas'a gore, insan ikinci olarak, bir
yaf8ma diinyasmda, i-;inde kendisinin
ba~ka insan]aila birlikte yapmak durumunda oldu~u bi1 ozneleraras alanda
eylerpde bulunur. SOz konusu eyme], ileti~imsel eylem olup, etkiletim kategorisi
it;inde or.taya ~kar. Eme~in bir nesneler
diinyas1 ilzerindeki ara~l kontrol ili~ki
sini i~erdi~ yerde, o iletl~imsel eylemi
omeler aras1ndaki kar~wkh anlama ol~li.ine gore tan1mJar. Eme~in teknik kuraiJann nesneler di!nyas1na uygulanma-

458

ilgisiz

sonu~ y anh''

s1ndan meydana geldigi yerde, ileti~i. msel eylem ahlaki nonnlara ba~h o)mak
durumundadu. 0, davrant~ ba~lamm
da, kar~1hkh bekJentileri tarumla yan, ve
eylemde bulunan asgari iki ozne tarahndan anla~Llmast ve kabul edilmesi gere
ken baglay1c1 anutabakat normlan tara
ftndan yonetilir. De~er ve normlann
sahas1nda ortaya -;kan ileti~ilnsel eylem
alant, HabermasIn A ydtnlanman1n for1nel rasyonalitesine altematif olarak getirdi~i ilet~imsel ya da ozsel rasyonaliteyi tantmlar.
ilgisiz sonu~ yanhtl [lng. fallacy of irrelevant conclusion; Fr. erreur de Ia conclusion
/tors de propos]. Karutlanmak durumunda olan husus ya da tezi degil de,
ba~ka bir tezi kan1tlayan, kanttlanacak
tezi ne kanttla yan ne de -;uruten akilyurutmeyle belirlenen ve igtraratio elenchii
olarak bilinen gayrt formel yanh~ turii.
ilinek [Yun. sumbebekos; Os. araz; Ing. accident; Fr. accident; AI. accidens, akzidens].
1 Gene) olarak, ba~xmstz ya da kendinden kaim bir varolu~u olmayan, ancak
ve ancak bir tozde varolabilen ozellik
ya da nitelik. 2 Aristoteles manh~tnda,
bir toze yuklenen, fakat o toziin varolu~u i~n, zorunlu, ozsel olmayan ozellik,
stfat, araz, ilinti. 3 Zorunlu ya da surekli olmaksaztn ortaya -;tkabilen ozellik;
~eyde ortaya -;akan, fakat ne tantm, ne
tursel aytnm ne de dns olan ve ~eyin
diger nitelik ya da stlatlartyla zorunlu
bir ili~kisi bulunmayan nitelik; bir ve
ayru bireyde, bulunabilen ya da bulunmayabilen ozellik; oznede, oznenin yokolu~u ya da ortadan kalkt~l sonucunu
do~urmakstztn, mevcut ya da yok olabilen nitelik.
Bu ba~lamda, ilinek ayn zamanda, bir
~ eyin ger~ek do~ast i-;in o:zsel olmayan,
o ~eyin her ne ise o olmast it;in k.e ndisine ihtiya~ duymadt~l, kendi o:zsel dogastndan ~karsanamayan nitelik olarak ilineksel ozellik diye tanamlantr. Buna gore,
ilineksel ozellik, bir ~eyin, onun belli bir
Slnlfln uyesi olmas1 i~in zarurf o(mayan
herhangi bir ozelli~ini, bir ~eyin, soz konusu ~eyin oziiniin, do~asman zorunlu
olarak d1~1nda kalmak durumunda ol-

masa da, varolu~u s1ras1nda sahip olabilece~i ya da olmayabilecegi bir niteligini; 0 ~eyin ozunu ya da dogaslnl bozlnadan, ozsel, zorunlu diye tan1mlanan
ozelliklerine zarar vermeksizin ortadan
kaldtnlabilecek ya da soyutlanabilecek
bir niteli~ini ifade eder.
ilk [Os. mebde, mebad'i; Lat. arclteus; lng.
arche, fitst; Fr. archee, premier; AI. archaeus]. 1 Zamansal olarak, belli bir zaman
dizisinde en eski olan, kendisinden once
gelen hic;bir ~ey bulunmayan~ey; 2
manhksal ac;1dan, ba~ka terimler araohgayla tanlmlanntayan, ba~ka onennelerden tiiretilmemi~ olan, ba~ka ilkele
rin sonucu olmayan, bir -;tkarurun ba~tna yerle~tirilen genel onerme; 3 de~er
a-;tsmdan turunun yetkjn orne~i olan
~ey; 4 epistemolojik bakJmdan temel ve
apafilk olan dogru i~in kullandan terim.
Ilk stfah, buna gore, bir analizde, bir
onerme ya da sonu~tan hareketle geriye
dogru giden bir -;oziimlemede, kendisine en son ula~dan onenne ya da do~ru
yu; bilgi duzeninde ise, tum bilgilerimizin temelinde bulunan, do~l ugu ve
a~tkh~tyla kendisini zihne, hi-;bir ku~
kuya yer btrakmayacak ~ekilde zorla
kabul ettiren ve kendisinden turetilen
ba~ka onennelerin do~rulugunun teminah olan do~ru ya da ilkeyi gosterir.
5 Varhk a~tsmdan ise, ilk deyimi, kendinde ba~ka varhk ya da ger~ekliklerin
varhk nedenini i-;eren, ya da ba~ka varhklartn fail ya da ereksel nedeni olan
varhk i~n kullanahr.
Bu ba~lamda, nesneleri, olaylan veya
ki~ileri kategorize etmeye veya santflamaya yarayan, ki~i, nesne ya da olaylar
kumesinin en iyi ome~ine ilkornek adt
verilir. Ote yandan, eklemleme ve fark
hJa~ma pratikleri tiirunden tum dilsel
i~lemlerin modeli olan yazt. turiine,
hem yaZJb ve hem de sozlu dili temellendiren imkAna illcyazt denmektedir.

illq~ag idealizmi (lng. ancient greek idea-

lism; Fr. id~alisme antique; AI. klassiker ide


alismus ]. ldealist du~unce gelene~inin
ba~lahost

olan antik Yunan du~unurii


tPlatonun metafizi~iyle belirlenen idealizm tiirii.

ilke

Platon felsefesine ozgu idealizm, unlu


Yunan filozofunun idealara insan :r.ih
n.inden ayn ve bagunsJz bir gerr;eklik
yuklemesinden, ve bu tidealan, duyularla algllanan empirik dunyadan ayn,
akdla anla~1labilir bir dunyada toplamasmdan olu~ur. Bu tdealar, insan zihninin tirtinti olmayan, du~iinen oznelerin
degi~me ve yanh~lanndan baguruilz
olan, fakat d1~ dunyada varolan ~eyler
den ve insanlardan once gelen, d1~ dunyada varolan ~ylerin kendilerine gore
~killendigi yetkin ve degi~mez model
ler, ilkomekler, ozlerdir. Platon'Wt btitun
bir llkt;ag ve Orta-;ag idealizmini etkileyen idealizmi, ~u halde, nesnel ve a~km
bir idealizm olmak durumundadJ.r.
Platon'un siyaset ve toplum felsefesi
de, soz konusu ozcti ve idealist gert;eklik anlay1~1yla birle~ir. Ba~ka bir deyi~
le, !dealan ttimel ve a~km ozler olarak
goren Platoncu idealizm, ideal devlete,
bireylerin degi~ken, gelip gei;ici ve farkh r;1karlanmn tisttinde, a~km ve yetkin
bir varolu~ yukleyen siyaset felsefesiyle
tamamlarur. Bu idealist anlay1~, toplwn
ve devletin varhgmda, bireysel degerleri tarumaz, bireyin haklarmdan pek soz
etmez, t;tinkti ttimel, yetk.in, a~km ve
ideal olan, bireyden once gelir.
Soz konusu idealizm, ~u h~lde, zihinden bag1mS1z bir varhk olmad1gm1, varhgm zihne tabi oldugunu soyleyen ve
devleti degil de, bireyi on plana r;lkartan
tmodem idealizmden, zihinden bagunSlZ bir ger~ekJik kabul etmek. fakat bu
gert;ekligi, Idea ya da kavram cinsinden
tarumlamak ve devleti on plana ~kari:Jp,
bireyi devlete tibi kdmak bak1mmdan
farkhhk gosterir.
ilke [Os. umde, esds, kaidei esasiye; ing. principle; Fr. principe; AI. prinzip]. Zamansal,
mantlksal, epistemolojik ya da ontolojik
dtizende ilk olan.
Buna gore, 1 ontolojik anlamda bir ~e
yin kokeni ya da kaynag1, niha ve en
yuksek nedeni olan ~eye; bir bile~ik
cismi meydana getiren, mutlak ya da
goreli olarak basit olan oge, birtak1m
sonut;lan ya da etkileri olan guce; bir

~eyi

459

at;lklayan, ~ey lerin ozsel ozelliklerini, karakteristiklerini veren temele ilke denir.
Buna kar~m, 2 ilke, manhkta, her ttir
ak1lyurtitmenin kendisine dayanmak,
kendisine uygun olmak durumunda oldugu dti~tince yasas1m; kendisinden
ba~ka onermelerin t;1karsand1g1 genel
onenneyi; bir c;1kanmda, t;lkanmm ba~ma yerle~tirilen ve kendisi ba~ka onermelerden t;1karsanmam1~ olan onermeyi ifade eder. ilke, 3 bilimde, bir bilimi
yonlendirici ve organize edici bir i~levi
olan ve soz konusu bilimdeki ara~tlrma
ve geli~menin kendisine tabi ve bagh oldugu onerme ya da dogruya; fenomenleri alflklama faaliyetinde, vazgec;ilmez
bir temel olarak ortaya ~kan genel onerme, yasa, kural ya da do~uya; 4 ahlak
alamnda ise, eylemde temele ahnan pratik kural, eylemi belirleyen, eylemin
kendisinin sonucu oldugu norma kar~ll
hk gelir.
Bir ilke, manhksal anlamda kendisinden ba~ka onermelerin t;lktlgl genel bir
onerme, eylemin kendisinden ttiredigi
ahl~k kural ya da norm olarak, daha
genel ilkelerin bir sonucu ya da bir dizi
tarb~ma ya da teorik ak1lyurutmenin
nihai ifadesi olabilir. t~te bu t;ert;eve
it;inde, kendisi ba~ka ilke ya da akllyfirtitmelerin bir sonucu olmayan ilkeye,
ilk ilke ad1 verilir. Buna gore, il ilkeler
bir sistemin temelinde bulunan ve sistemin varhg1 ve tutarhhgmm kendisine
ba~h oldugu apat;lk yasa, neden ve kurallan; ~eylerin, her ne ise o olmasuu
saglayan temel yasalan; varhgm, onto
lojinin kategorileri ya da postiilalanru,
her tiir bilginin temelinde bulunan evrensel dogrulan tammlar. Ote yandan,
davram~1m1za y<cda ara~brmam1za
yon vermek, diizen kazand1rrnak ic;in
kuUarulan bir ilkeye ise, yonlendirici ilke
denilmektedir.
Bilimden, bilimsel ara~hrmadaki belirleyici bir ilke olarak nedensellik ilkesini, ahl~k alanmdan da, ahlaki ya~am1
belirleyen ko~ulsuz buyrugu kendisine
omek olarak verebilecegimiz duzenleyici

460

ilkelcilik

ilke, aktuel olarak dogru kabul edilen,


kamtlanamamakla birlikte, pratik ya da
kuramsal bak1mdan deger ta~1yan bir
ideal olarak olarak degerlendirilmeli~
dir. Yine, fennel manhgm ilkelerine,
tum ak1lyurutmelerin kendilerine da~
yand1g1 apa.;1k, temel dogrulara da ras~
yonel ilkeler ad1 verilir.
ilkelcilik [Os iptid6iyye; lng. primitivism;
Fr. primitivisme; AI. primitivismus]. llkel
ya~am ve toplum bi.;imine yuksek bir
deger bi.;en ve uygarhgm katkllanru
goz ard1 ederek, ilkel ya~am tarzm1 ve
insandaki ilkel safhk ve basitligi ozleyen
anlay1~; uygarhk tarihini ba~lang~.;taki
sa ve kusursuz bir durumun bozulmas1
olarak goren, kurtulu~un ancak saf,
basit ve ilkel bir ya~ama geri donulme~
siyle soz konusu olabilecegini savunan
goru~.

llkelcilik bu r;er.;eve i.;inde, kronolojik


ilkelcilik ve kulturel ilkelcilik olarak
ikiye aynhr. Bunlardan 1 kronolojik ilkel~
cilik tarihin en iyi doneminin, ilk ve en
eski donem oldugu inanc1yla belirlenir~
ken, 2 kulturel ilkelcilik, uygarhgm kazamm ve ba~arllarmm kotu oldugu ve
insanhga kotiiluk ve mutsuz getirdigi
inancmdan oluur.
ilk elden odevler [lng. prima facie duties;
Fr. devoirs a premiere vue]. lngiliz du~u
nuru David tRoss'un, Kant'm odev ahlkmdan ve ko~ulsuz buyruk anlay1~mdan hareketle geli~tirdigi ahHUd odevler butiinu.
Buna gore, ahlMd bakundan apa~k
clan, kabul etme zorunlulugu duydugumuz, mutlak Odevler olma e~limi sergileyer:t ve kendileriyle .;ah~an ba~ka bir
ilk elden Odev olmad1g1 takdirde, mutlak Odevler olarak gorulmek durumunda olan odevlere, ilk elden odevler adl
verilir. Ross'un ilk elden Odevleri arasmda, verilen sozu tutma, ozur dileme ya
da yapllan bir yanh~1 tclfi etme, ba~
kalanmn ~jahsmuza yonelik iyilikleri
kar~1smda ~ukran duyma, ba~kalanna
kotiiluk yapmaktan her durumda ka.;1nma, adil olup, herl<ese hakettigi degeri venne ve yetenek, iyilik, karakter ve

erdem bak1mmdan geli~meye ~ah~ma


odevi gibi odevler yer ahr.
ilk felsefe [Yun. prote philosophia; Os. felsefi ula; ing. first philosoplry; Fr. philosoplzie
premiere]. t Aristoteles'in, varhk olmak
baklmmdan varhgm kendisini, varhgm
nedenlerini, ilk ilkelerini ve o:z.sel ozelliklerini, her liir varolu~un gene) ve kahCl ozelliklerini konu alan, degi~mez ve
a~km varhg1 ara~t1ran ve gunumuzun
metafizik ve ontoloji anlayi~lyla, teolojisine yakm olan disipline verdigi ad.
ilk hareket ettirici [lng. prime mover; Fr.
premier nroteur]. Aristoteles metafiziginde, evrendeki tiim hareketin, kendisi
hareket etmeyen kaynagma, ereksel neden olmak anlammda, evrendeki hareketi ba~latan dogaustu guce verilen ad.
Evrendeki hareketin ba~latlCISI olduk~
tan ba~ka, soz konusu hareketin koruyucu ya da idame ettiricisi clan, kendisi
olmad1gmda evrende hi.;bir hareket ya
da de~~menin olamayacag1 hareket
k_aynag1.
Ilk kez olarak Aristoteles tarahndan
ortaya atllm1~, tektannh tum dinlerin
filozof ve ilahiyat~lan tarahndan geli~~
tirilmi~ olan ilk Hareket Ettirici du~un~
cesi, Aquinah tThomas'm ~ yolunda~
ki birinci kamta kar~1hk gelmektedir.
ilk madde [Os. heyuldyr ula; lng. prime matfer; Fr. premiere mat~re ]. Tiimuyle gizil
bir bi~mde,_ potansiyel olarak varolan,
her tur ozellikten yoksun bulunan dayanak. Tiim fizild nesnelerde ayn1 olan ve
aktif gi.i.; ya da ilkeler tarafindan ~eldlle
nen madde. Hi.;bir yerde tek ba~ma varolmayan, bundan dolay1, bir soyutlamanm sonucu olan ve ancak madde ve
fonndan meydana gelen bireysel ~yle
rin dogasmdaki bir oge olarak varolan
dayanak.
ilk neden [Os. illeti Ql6; lng. first cause; Fr.
cause premiere]. Evrenin varolu~unu ken~
disine bor.;lu oldugu, evrenin d1~mda
olan fail neden. Sonucun dogu~una ger.;ekten katk1da bulunmakla birlikte, sonucun d1~mda, sonuca a~km olan, ken~
disi evrenin nedeni olmakla birlikte,
kendisinin nedeni bulunmayan neden.

ilk neden kanatl

Evrenin varolu~unun telnel ve ba~lang1c;


nedeni olmakla birlikte, kendisi bir nedenin sonucu olmayan ilk varllk. Evren varolmadi~l zaman, nedensel faaliyetiyle
evreni yaratma~ olan, ya da evren statik
bir bi<;imde, hi~bir neden sonu~ ili~kisi
soz konusu olmadan varoldu~unda, evrendeki nedenselli~i ba~latan Tann.
ilk nedenin aktif bir giice, SlnirSlZ bir
kudrete sahip old'u~u kabul edilir; buna
gore, ilk neden eseri olan evrenden ba~1ms1z olup, ondan do~asa baklm1ndan
da once gelir. Buradaki nedensellik, zaman i~inde ard1~1khktan farkh bir ne
densellik olarak ortaya ~1kar, ~iinkii ge
leneksel felsefede ilk nedenin eserinden,
zamansal olarak de~il de, manhksal olarak once oldu~u kabul edilir.
Evrende soz konusu olan ve bilim tarafindan ara~tullan tiim ikincil nedenlerden ~ok daha derin ve temelli bir anlam
i<;inde neden olan saz konusu ilk neden,
Tann olarak tanunlanu. ilk neden olarak Tanr1, evrende ortaya ~akan tiim
varhk ve ikincil nedenlerin temeli oldu~undan, O'nun var olmadl~Inl dii~iin
mek olanakh de~ildir. Ilk neden kendinden var ve kahc1 olan Varhk'ttr, ~iinkii
ilk neden'in kendisine neden oldu~unu
soylemek do~ru ve uygun bir konu~ma
tarz1 de~ildir; 0, kendi kendisinin yeter
nedenidir.
ilk neden kanlh [ing.jirst cause argument;
Fr. argument de cause premiere]. Tann'nm
varolu~unu, evrenin varoldu~u olgu
sundan ve nedensellik ilkesinden hareketle kan1tlamaya ~ah~an kan1ta verilen ad.
Kozmolojik kan1t olarak da adlandnlan bu kan1t, diinyaya ili~kin do~rudan
gozleme dayanan ve bundan dolaya empirik bir karut olarak adlandlnlan 'Oilzen ve ama~ kan1t1'ndan farkl1 olarak,
yaln1zca evrenin varoldu~u empirik ol
gusuna dayan1r.
Ilk neden kan1hna gore, do~anm i~in
de ortaya ~1kan fizyolojik, biyolojik, v.
b. g., olaylara ek olarak, do~arun kendisi de bir a~1klamaya gerek duyar. Yani,
nasll ki do~adaki her varh~1, do~ada

461

olup biten her olay1 nedenini gostere-

rek a~aklamaya ~ah~ayorsak, ayn1 ~ekil


de bir biitiin olarak do~anul kendisini
de ac;akJaanamlZ gerekir, ~unkii varh~a
gelen her~eyin bir nedeni vard11 ve hi~
bir ~ey nedensiz de~ildir. Bir ~ey, belli
bir sonu~, ancak ve ancak kendisinden
1nant1ksal ve kavramsal bak1mdan once
otan bir nedenle adanabilece~ine gore, do~a da ancak ontolojik olarak kendisinden once olan 'do~aiistii bir varhk'la, yani Tanrl'yla a~1klanabilir.
Yine, ayru ~er~eve i~inde, her olayan bir
nedeni olmas1 gerekti~ini ve herhangi
bir ~eyin kendi kendine varh~a geldi~i
ni soylemenin bir ~eli~kiden ba~ka hi~
bir ~ey olmad1~1ru belirbnemiz gerekir.
Her neden daha onceki bir nederun sonucudur ve bu, her bir onceki nedenle
ilgili olarak, bu ~ekilde geriye do~ru
gitmek zorundadu. Fakat bu nedenler
dizisi sonsuzca geriye gidemeyece~n
den, nedenler dizisinin bir ba~langiorun
ol!nas1 gerekir. Dyleyse, olaylar dizisinin
ba~latlciSl olan, ancak kendisi bir neden
tarabndan meydana getirilmemi~ olan
bir ilk nedenin var olmas1 gerekir. Karuta gore, bu nedenler dizisi do~aya, ilk
neden de Tann'ya kar~d1k gelir.
llk neden kan1h, her~eyden once ~eli
~ik oldu~u gerek~esiyle ele~tirilmi~tir.
Ele~tiriye gore, kan1t her~eye ba~ka bir
~ey

tarahndan neden olundu~u kabuliiyle ba~lamakta, fakat daha sonra,


Tann'n1n ilk neden, nedeni olmayan
neden oldu~unu one siirerek kendi kendisiyl~ ~eli~mektedir. Buna gore, karut
ayru anda hem, kendisine neden olunmaml~ bir neden olamayaca~1n1 ve
hem de Tann gibi, bir neden taraf1ndan
meydana getirilemeyen bir ilk neden bulundu~unu one siirmektedir. Ba~ka bir
deyi~le, kan1t her nedenden once ba~ka
bir nedenin gelmesinin zorunlu oldu~u
nu sayledi~i halde, ilk nedeni ni~in bu
kurahn d1~1nda tuttu~unun yeterli bir
a~1klamas1ru verememektedir. Bu kurahn yalnazca do~al olaylar i~in ge~erli oldu~unu soylemek ise, problemi ~ozme
den brrakmak demektir.

462

amge

ikinci olarak, karutm sonu.;lar ve nedenler dizisinin sonsuzca geriye gitmesinin mumkiln olmadl~Inl, nedenler dizisinin bir ba~lang1c1 olmas1 gerekti~ini
varsayd1~1, yani bir varsayama dayandl~~ i.;in, bir kanlt olmadl~l soylenmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le soz konusu itiraz, bir
nedenler dizisinin bir ba~langlci olmaSinin hi<; de zorunlu olmad1~1nl dile getirir. Nitekim, matematik ilk terimi oiInayan bir dizi kavram1n1n, hi.; olmazsa
tutarh bir ~ey oldu~unu gostermi~tir.
O<;iincii olarak, kan1tln hef1eye ra~men
kabul edilmesi durumunda, onun her~e
ye gucii yeten bir Tann'nm varolu~una
i~aret etmekle birlikte, Tannnan her~eyi
bilme ya da mutlak olarak iyi olma gibi
ozellikleri hakklnda hi.;bir ~y soylemedi~i belirtilmi~tir.

imge (Os. suret, sureti akliyye; ing. image;


Fr. image; AI. vorstellung). Da~ dilnyadald nesnelerin zthinsel resim, kopya ya da
tasanm1; ger.;ek ya da ger.;ekda~a bir
~ey ya da olgunun zihindeki tasannu;
varolan ~eylerin, zihinde olu~an sureti;
resimsel niteli~i olan tasanm; zihnin, duyusal bir niteligi, ya da d1~ diinyada varolan bir ~eyin kopyaslJU, duyusal uyaranlann yoklu~unda meydana getirmesi
surednin uriinil olan zihinsel nesne.
Zihinde bir imgenin olu~mas1, algi sonucunda olabilece~i gibi, daha soma bir
algay1 du~unmek, .;a~n~tlrmak, bir ~eyi
imgelemde kurmak yoluyla da olabilir.
imgenin soz konusu anlama i.;inde, duyusal imgelerde somutla~mayan, imgelere dayanmayan ve tilmuyle soyut
olan du~ilnce tarz1na ya da kavramsal
anlamlara imgesiz du~unme ad1 verilir.
imgelem [Os. muhayyile; lng. inzagination;
Fr. inragination; AI. einbildungskraft]. Ha ..
yalgilcu, muhayyile. Zihinde, imge ya
da suretler olu~turma, alg1sal obnayan
imge i.;eriklerini kurma yetisi, bu imge,
suret ya da tasanmlar1, d1~ dunyadaki
kar~lllklar1ndan ba~lmSlZ olarak, yeni
birle~imler halinde, bir araya getirme
gucu. Algdan imgeler, tasar1mlar ~ek
linde canlanduma, de~i~tirme ve yeni
yapllar i.;inde duzenleme yetisi. Dene-

yim ya da tecrubeleri

nesnelle~tinne

yetene~i.

Daha onceki algdan zihinde canlandirmaktan olu~an yineleyia imgelem, temel


ya da ozgiln imgeleri ya da imge i.;eriklerini yeni birl~imler ~eklinde bir araya
getirme faaliyetine kafllhk gelen yarahc inrgelenzden farkhhk gosterir. YaratJc1
imgelem de yine, zihinde kendi kendine
ve kontrolsilzce fantazi olu~turma gilcu
ve bilim ya da felsefe alarunda, bir plana
gore, kontrollil bir ~ekilde ger.;ekl*n
imgeleme yetisi olarak ikiye aynhr.
imkan kanah [tng. proof from necessary
versus possible being). Tannnan varolu~unu kan1tlayan kozmolojik kan1hn ya
da tlk Neden kanJhnln bir turu.
Kanata gore, evrendeki varhklar, varolmalan kadar, varolmamalan da mumkiln olan varhklardar. Bu rurden varhklar, varolmalan kadar yok olmalar1 da
imkin dahilinde olan, yokluklanru dil~unmenin bir .;eli~ki yaratmadl~l mumkiln ya da olumsal varhklard1r, zira onlar
her zaman var de~ildirler, varh~a gelir
ve yokolup giderler. Buna gore, mumkiln varhk ya kendi kendisinin nedenidir
ya da onu varh~a getiren ba~ka nedenler
vard1r. Fakat, karuta gore, miimkiin varh~m kendi kendisine neden oldu~u soy
lenemez, .;iinkil bOyle bir durumda, o varobnak bakmundan kendi kendisinin
nedeni olacakbr ki, bu kesinlikle sa.;madlr. Bundan dolay1, mumkun varhk varolmak i.;in, kendisinin d1~mda bir nedene ihtiya.; duyar.
tmkan karutma gore, mumkun varh~a
neden olan varh~1n kendisi ise, ya yine
mumkun bir varllk ya da zorunlu bir
varhk olmak durumundad1r. Neden olan
varhgm mumkun bir varhk olmas1 durumunda, onun da ba~ka m\imkun varlaklara ihtiyao olur. Bununla birlikte, karuta
gore, bu zindr sonsuza degin silrilp gidemez. Bu nedenle, varhk veren nederun
zorunlu bir neden olmas1 gerekir. Karuta
gore, bu, varolan her~eyin sadece m urnkiln varhklardan meydana gelmedi~i
anlam1na gelir. Milmkun varhklann d1~1nda, bir de zorun.lu varhk olmahdar.

inan-;

Zorunlu varhk, varolmamas1 mJmkur.


ohnayan varhkt1r ve bu Zorunlu Varhk
ta, Tann'du.
Kamt ilk kez, varolanlan mtimktin varhk ve Zorunlu Varhk diye ikiye ay1ran
ve Zorunlu Varhg1, ozu varolu~unu i~e
ren Varhk olarak tamrnlayan tFarabi tarafmdan one surulmu~, daha sonra da
ttbni Sina tarafmdan geli~tirilmi~tir.
Bah'da ise, kamt Aquinah +Thomas tarahndan ortaya konmu~tur.
imsak. i~lamda, kotu davraru~lardan sakmma; Kur'an ve hadislerde ge~en ~o
kanlamh sozleri yorumlamaktan ka~m
ma tavrma verilen ad.
inan~ [Os. itikat, iman; ing. belief, faith; Fr.
croyance; Al. glauben]. 1 Genel olarak,
bir ~eyin ya da kimsenin varhgma, bir
iddiamn dogrutuguna inanma, biri i~in
gtiven besleme durumu. 2 Dini bir ~er
~eve i~inde, evreni yaratan ve yasalanm koyan bir Tann'mn varolu~unu ve
vahyi tarh~llmaz kabul etme tavn 3
lnan~, felsefedeki ozel anlarru i~inde
ise, dogruluguyla ilgili olarak kesin sonu~lu kan1tlann, saglam verilerin bulunmad1g1, fakat yine de dogrulugu lehinde belirli dayanaklann soz konusu
oldugu o gibi bir onennenin dogru oldugunu dti~tirune ya da savunmaya,
kesin bilgiden daha zay1f olmakla birlikte, temelsiz san1dan ~ok daha gti~lti
olan bilgi par~asma kar~dtk gelir.
Buna gore, o onermesini bilmenin, o
onermesinin dogrulugunu gerektirdigi,
yani yanh~ bilgiden soz edilemeyecegi
yerde, o onennesine inanma ile ooner~esinin akti.iel olarak yanh~ olmas1 bir
tutars1zhk yaratmaz, yani inan~ yanh~
da olabilir. inan~, yargmm oznel tarafl
olarak da tan1mlanabilir. lnan~, dogrulugu i~in saglam dayanaklarm, rasyonel temellerin pek soz konusu olmad1g1
bir onenneyi dogru kabul etme tavndu. Bu ~er~eve i9nde, ilk ilkelere ya da
aksi yomlara inand1~m1z yerde, bu ilk
ilkelerden ya da aksiyomlardan manhksal olarak ~1karsanm1~ olan onermeleri bildi~miz saylenebilir.

O,. ti.ir

inan~tan soz edilebilir: !

463

Bildigirtden ~a~mama olarak inan~: tnantlan


~eyin kar~ltl hakkmda kamtlar oldugu
halde, aym ~eye inanmaya devam etmekten olu~ur. Buna gore, insamn daha
onceden kazanm1~ oldugu goru~lerine
baglantnayt surdurmesi, duygusal a~t
dan ku~kularla rahahnm ka~masmdan
ya da sahip oldugu goru~lerin dogru
olmadtgm gosteren yeni verilerin 1~1gmda du~unme ah~kanhklanm yeniden gozden ge~irme ihtiyact ile kar~1
kar~1ya gelmesine k1yasla, daha btiytik
bir rahathk saglar. Bu nedenle, boyle bir
tav1r sergileyen insan, yeni kanltlara
tam bir ku~kuyla ve hatta du~manca
bakarak, yalruzca daha onceden kazanm1~ oldugu gorti~leriyle uyu~an gorti~leri kabul eder. Yeni veri ve kanttlarla kar~tla~mca, onlan oldugu gibi
yorumlamayt reddeder. lnand1g1 ~eyin
aleyhinde karutlar oldugu halde inanma, bundan dolayt, karutlardan ka9f1a
ile birlikte ytirur.
II inanma istegi olarak inan~: Bir gorti~ti
benimsemeye kalkl~hguruz zaman, genellikte ortada ti~ alternatif vardtr. Gorti~ti destekleyen kanttlar varsa, ona
inanmamtz gerekir. Eldeki kamtlar gorti~tin dogru olmad1gm1 gosteriyorsa
eger, bu kez gorti~ten vazge~rnemiz soz
konusu olur. Nihayet, ortada gorti~u ne
destekleyen ne de yalanlayan kantt yoksa, bu kez ele~tirel bir tavu taklnmam1z
ve ku~ku durumunda kalmamtz iyi
olur. i~te burada soz konusu olan inan~,
kamtlara ragmen degil de, ti~tincti ~Ikta
soz konusu olan bir se~im olarak, yani
ortada kamtlar olmad1g1 i~in, inanma
arzusuna bagh olarak inanmadtr.
~tinkti insanlar ku~ku durumundan
ho~lanmazlar. Bu ~er~eve i~inde Arnerikan filozofu tlames, ozellikle din ve
ahlak alanmda, Tann'nm varolup olmadtg1, insan ruhunun oltirnstiz olup olmadtgl konusunda ne leyhte ne de
aleyhte hi~bir bilirnsel karut olmadtgt
i~in, insanlarm Tann'run varolduguna
ve ruhun oltirnstiz olduguna inanma arzusu ve haklan oldugunu soylemi~tir.

464

inan~

felsefesi

Sonunru inane;

turu ise, Ill dette1Jime da-

yalJ beklenti olarak inanfltr. Burada ise,


inan~

karuta dayanarak inaruna anlanuna


gelir. Bu ti.ir bir inan~, gec;mi~te do~ru ol
d u~u gori.ilen ~eyin gelecekte de kan1tlar
taraf1ndan desteklenmeye deva1n edece~i umut ve bekJentisini ic;erir.
inan~ felsefesi [Os. felsefei itikat; ing. Jai tit
philosoplty; Fr. pltilosophie de foi]. Ahlak
ve dinin postula ya da dogmalaruu guc;lendinneyi arnac;layan, temel hakikat ya
da do~rulu~u do~rudan ve araos1z kavrayi~a dayand1ran; felsefenin gorevinin
dini inanc1 ac;1klayip anlamland1nnak oldu~unu one si.iren; ve dolayisiyla, abldan ~ok inanca dayanan felsefe t:tirii.
Daha ~ok gizemcilikle e~anlamh olarak
kullanllan inan~ felsefesi, akla gi.ivenIneyen, akJ) kar~lSlnda inanca oncelik
veren, kesinli~e giden yolda arac; olarak
insan ruhunun ba~ka fonksiyonlanna
de~er veren, hakikatin kayna~rrun sezgide, duyguda veya belli bir mistik gorude old u~un u one si.iren bir felsefedir.
inan~ manh~l [tng. logic of faith; Fr. logique de la joi]. Ortac;a~ felsefesinde, kimi
di.i~i.ini.irler taraflndan one si.iri.ilen ve
inanc1n, do~al ya da klasik manhktan
i.isti.in alan, kendisine ozgi.i bir mant1~1
oldu~unu savunan gori.i~.
Teizmin Tanr1 kanitlanrun ispatlay1o
bir gi.ici.i olmad1~UU dile getiren, yalruzca analitik onermelerin mutlak bir
bi.;imde kesin oldu~unu one si.iren; ve
dolayisiyla, geleneksel Tanrr karutlannda kullan.Lian nedensellik ilkesinin analitik bir onenne olmamas1 nedeniyle,
Tann kan1tlanrun olasll1 argi.imanlar olmaktan oteye gidemedi~ni savlayan bu
manbk anlayiIna gore, felsefeden ~ok
daha i.isti.in alan dogmatik teoloji alarunda kullarulan inan,_ manh~l, klasik manh~ln ozde~lik ilkesini a~ar.
inanma arzusu [lng. will to believe). Amerikan filozofu William tJames'1n, insanlarda varoldu~unu belirtti~i en derin
arzu ti.iri.i.
insanlar1n ku~ku durumundan ho~lan
madiklaruu, bir ~eye inanmay tercih etliklerin.i belirten James, insanlann hak-

l<Inda ~u

y2 da bu yolla

hi~bir ~ey

bilmedikJeri kon ulara iii~ kin bir kanaati


sec;tiklerinde, bu kanaatin, onlann diru
ve ahlaki arzulan ile uyu~an bir niteJikte olaca~uu one si.irmi.i~ti.ir. Ona gore,
inaruna haklwu inanma arzusu belirler.
Tann'run varolup olmad1~1, insan ruhu.nun oli.imsi.iz olup olmadl~l konusunda,
ne leyhte ne de aleyhte hic;bir bilimsel
karut yoktur. Bununla birlikte, insanlar
bir Tann'n1n varoldu~una ve insan ruhunun oliimsi.iz oldu~una inanma hakklna sahiptir, zira bu inan~lar, insarun en
temel ve en derin arzulanna kar~1hk gelir ler. Onlar olmasa, ahJW ol,.utlerimiz,
umutlaru.n12 ve arz.ularmuz ~oker. Bundan dolay1, insan do~asuun bu temel ihtiyac; ve arzusW\a kesinlikle sayg1 gostermek gerekir.
ina yet [Yun. pronoia; ing. providence; Fr. providence; Al. vorsehung]. Tann'nm, a~kla
ba~land1~1 di.inyada olup biten hereyi
onceden bilmesi ve yonetmesi; insanlan
kurtulu~a ya da selamete eri~tinnek i,_in,
onlara yapm1~ oldu~u yardun, gosterdi~ li.ituf.
lnsarun ic;mi ayd1nlatan, onu kukudan
kurtaran ve insanlara do~ru yolu gosteren tanr1sal lIk olarak inayet, Tanr1 tarahndan insanlara yapdan manevi yardundJr. Buna gore, insan Tanr1'run izni,
iste~i olmadan, hi,.bir ~ey yapamaz;
Tann'run izni olmadan, yine evrende
yer alan hi,.bir varhk klp1rdayamaz. Su
hAlde, varhk kavranun1n kapsam1na
giren her~ey T anr1 buyru~una ba~hd1r,
Tanr1'n1n iznine tibidir.
Bu ,_er~eve i~inde, Tann insanlar ara
s1nda kendine yalun bulduklanna baz1
tannsal ihsanlarda bulunur. ite, inayet,
insanm gonli.ine uyar1c1 bir ~k olarak
do~an bu ihsanlar, insaru kurtulu~a erdiren soz konusu tarmsal yardun ya da
li.i tfu tarwnlar.
indirgeme [Geri goti.inne anlanuna gelen
Latince reducere'den gelen fiil; Os. irca;
ing. reduction; Fr. r~uction; Al. reduktion).
1 Genel olarak, bir ~yi, kendisine ozel
ya da ayncahkh bir konum atfedilen
ba~ka bir eye geri goti.inne y a da o

indirgemecilik
~eye

araclhjlyla al'klama. Buna gore,


ama~ A'lan a~lklamak oldugunda, A'larm, kendilerine, ornegin onlolojik, veya
manllksal ya da onlolojik bir ilncelikleri
oldugu i~in imliyazh bir ya da slalii verilen B'lerden ba~ka bir ~ey o!madljll
soylenir.
Bu ~er~eve i~inde, a) nesneler nesnelere, olaylar olaylara veya ozellikler ozelliklere indirgenebilir. lndirgemenin buradaki kar~1hjl iizde~le~lirmedir. b) indirgemenin ikinci anlam1, bir leorinin
ba~ka bir lcori araclhjllyla a~lklanmasl
m, anla~1hr hale gelirilmesini ifade
eder. Soz konusu anlanu i~nde indirgemenin ger~ekle~ebilmesi i~in, a~1klanan
leorinin kendisine indirgendijli leorinin
dijlerine k1yasla, epislemolojik bakJmdan daha Ierne( ya da basil, konu aldljll
nesnelerin de onlolojik bak.Jmdan daha
ilksel olmas1 gerekir. Bu liir bir indirgemeye leorik indirgeme ad1 verilmekledir. c) Ole yandan, bir grup veya belli
bir alanla ilgili onermenin ba~ka bir
grup onermeye indirgenmesine an/amsal indirgeme denir. Bu tiir bir indirgeme, omegin loplumsal olgularla ilgili
onermeler bireylere dair onermelere
veya zihin hiilleriyle ilgili onermeler
davram~a dair onermelere indirgendigi zaman ger~ekle~ir. d) Nihayel, belli
bir rengin belli bir dalga boyundaki
~ga indirgenmesi orneginde oldugu
gibi, indirgenen ile onun kendisine indirgendijli ~ey arasmda nedensel bir
ili~ki kuruldugunda, bu liir bir indirgemeye nedensel indirgeme ad1 verilir.
2 lndirgeme ikinci olarak ve biraz
daha leknik, manllksal anlam i~inde,
t Arisloleles'in las1m manhjlmda, ikinci
ve ii~iincii ~ekilden lasunlarm kamllanmasmda kullamlan i~lem ya da yonlemi ifade eder. Buna gore, ikinci ve
ii~iincii ~ekilden las1mlar, ge~erli olduklan daha ba~lan varsay1lan birinci
~ekilden las1mlara indirgenmek sureliyle karutlamr. lndirgeme burada, dogrudan ya da dolayh olabilir. 3 tFenomenolojinin kurucusu tHusserl'de ise
indirgeme, ~eyleri, herhangi bir onyar-

465

g veya onkabul olmadan, bizatihi olduklarl gibi gorebihne imkiin1 veren i~


leme ya da yonlemekar~1hk gelir. Soz
konusu indirgeme oziin bizalihi kendinde ve kendi ba~ma sezilmesine imklin
veren eidetik indir geme ve olgulardan
lransendenlal oznellij~in bizalihi kendisine goliiren lransendental indirgeme olarak ikiye aynlmaklad1r.
indirgemecilik [lng. reductionism; Fr. reductionisme) 1 Genel olarak, karma~1k
fenomenlerin en iyi bir bi~ilnde, bu fenomenleri lemel, ilkel ogelerine ay1ran
bir bile~en analiziyle anla~llabilecegi
ni; dogaya ili~kin daha derin bir kavraY~a, ancak ve ancak belli bir diizeyde
ger~ekle~lirilen her analizin daha derin
ve ileri bir diizeye goliiriilmesi durumunda ula~labileoegini one siiren ve
dolaysyla, a~1klanmak islenen fenomen ya da fenomenleri ilkel ogelerine
irca eden laV1r; daha karma~1k ve yiiksek diizeyden fenomenleri daha basil
ve a~ag1 diizeyden fenomenler araclhllyla a~lklayan bir ogrelinin yakla~lml;
~ok farkl1 ve ~e~itli fenomenleri ilk ya
da lemel bir a~1klayc ilkeye geri goliirme slralejisi.
Bu ~er~eve i~inde, karma~1k ve anla~ll
masl gii~ clan bir ~eyi daha az karma~lk olana indirgeyerek a~1klama lavnm
ifade eden indirgemecilik, aynca, bir
hukuk sislemini, bu sislemin larurnladlll hak ve odevleri hi~ dikkale almadan
salt gii~ ili~kilerine indirgeyerek a~lkla
mada, cinselligi, ili~kiye girenlerin
duygu ve dii~iincelerini hi~ hesaba kalmadan, biyolojik bir forlksiyon olarak
lammlamada oldugu gibi, ' ... den ba~ka
hi~bir ~y dej~ildir' ifadesiyle som utla~an, diinyay bir onyarguun, onceden
vanlm1~ bir sonucun bak1~ a~1smdan
basitle~lirme arzusunu yans11an, fakal
felsefi olmayan lav1r, a~Jklama liirii i~in
kullamhr.
2 Melafizikle, her~eyin, nihaf, en yiiksek, zorunlu ve en ger~ek diye lammlanan lek bir ~eye (omegin, belli bir loze,
olu~a, maddeye, Tanr1'ya, ruha ya da
ldeaya) indirgenebilecegi inanc1 ya da

466

indirgeme

yanh~1

tavnna metafiziksel indirgemecilik dP.nir. 3


Ote yandan, genel olarak insan davram~lm, kendi davram~lan da cans1z maddenin davram~1m yoneten fizik yasalan arachg1yla a-;1klanabilen daha a~ag1
ti.irden hayvanlann davraru~laruta indirgeme tavnna, veya insan bilimlerinde toplumsal ya da ki.ilti.irel fenomenleri
biyolojik terimlere indirgeme veya grup
davram~lannda gozlemlenen farkhhklan biyolojik ozelliklere irca ehne yakla~unma biyolojik indirgemecilik ad1 verilir.
Bu tur bir indirgemedligin en iyi ornegin sosyal tDarwinizmdir.
4 Bilimde, belli bir bilimi, ornegin psikolojiyi, ba~ka bir bilime, omegin fizyolojiye indirgeme ve soz konusu ik.inci
bilime dayandmp, onunla a-;1klamaya,
bilim felsefesinde ise, bi.iti.in bilim dallanrun tek bir metodolojiye, ti.im fenomenlere uygulanabilir olan ilkeleri i-;eren tek bir bilime indirgenebilecegi gori.i~i.ine ise manhksal indirgemecilik ad1
verilir. Soz konusu indirgemecilige gore, birbirleriyle dogrudan bir ili~kileri
yokmu~ gibi gori.inen ayn ve farkb bilimlerin bile, birbirleriyle belli bir ili~ki
si vard1r. Bundan dolay1, tiim bilimler
birbirlerine ve son ~oziimlemede de fizige indirgenebilir.
Daha yi.izeysel veya ikindl bir bilimin
yasalanm daha temel bir bilimin yasalanna indirgemekten olu~an manhksal
indirgemeciligin en onemli ornegi bi.iti.in bilimlerin yasalanrun ilke olarak fizigin ya da mikrofizigin yasalanna -1ndirgenebilecegini ya-da fizigin yasalan
yoluyla ifade edilebilecegini dile getiren ogreti olarakfizikf indirgemeciliktir. 5
tndirgemecilik, zihin felsefesinde ise,
kar~nmza ozde~lik tezi ya da merkezi hdl
kuramz olarak bilinen ve zihinsel tiim
yetilerin beyindeki olaylar ya da beyin
hAlleri aracthg1yla a-;1klanabilecegini
one si.iren zihin ogretisi olarak -;U<ar.
6 Buna kar~m, ekonomik ili~kiler bi.iti.ini.in toplumsal ve politik ya~ bir
bi.itiin olarak belirledigini savunan klA.sik
Marksizmin i.istyaplyt temele indirgeme
stratejisi ekonomik inclirgemecilik olarak

tarumlamr. 7 indirgemecilik, sosyolojide


ise, grup, smlf ya da topltunsal bi.iti.inlere
ahf yapan, gonderimde bulunan ti.im
kavrarn ya da terimlerin ilke olarak bireysel aktorlerin davram~lanna ili~kin
betimleme ya da tasvirlerle ifade edilebilecegini savunan ve metodolojik bireycilik
olarak tanunlanan gori.i~ ~eklinde kar~l
mlza -;1kar.
indirgeme yanh~1. Kanna~1k bir bi.iti.ini.in
par-;alanndan ya da kendisini doguran
nedenlerden ba~ka hi-;bir ~ey olmadlglna, soz konusu par-;a ya da nedenlerle
ozd~ olduguna, kanna~lk bir biitiini.in,
par-;alanna ya da nedenlerine ili~kin bir
betim ya da tasvirle tam olarak a-;lklanabilecegine inanma; bir fenomeni a-;1klad1ktan sonra, fenomene ili~kin a-;klamarun, fenomenin kendisinden daha
ger-;ek oldugunu di.i~i.i nme yanh~ma
verilen ad.
indirgeyici analiz [ing. reductive analysis;
Fr. analyse reductive]. Felsefede, bir ~eyi,
6megin bilgiyi veya insamn kendisini
a~aklarken, onu, olu~umunun temelinde
yer alan ilk ogelere indirgeyerek a-;Jklama tarz1.
Bu ti.ir bir analize en iyi ornek, FransJz
filozofu tCondillac'm, insam he~eyiyle,
duyumlara indirgeyen, onun tiim zihinsel ve iradi ya~ant1s1ru duyumlardan ti.ireten, yani i.nsarun ti.im psi~ik ya~anhsl
ru d1~ di.inyadaki nesnelerin neden
oldugu duyumlara irca eden ve insamn
tii.m zihinsel faaliyetlerini bu temel i.izenne yeniden kuran analizidir.
inclirgeyici maddecilik [ing. reductive materialism; Fr. mJlterialisme rlductij]. Bilin-;
ve insan zihni de dahil olmak i.izere, evrendeki he~eyin maddeye indirgenebilece~ ve hareket halindeki maddeyle
a-;klanabilecegini one si.iren gori.i~.
~ozi.imleyici maddecilik olarak da bilinen bu gorii~, maddf olmayan ~eylerle
ilgili kavramlar1 madde kavram1yla -;ozi.imlemeyi ama~lar.
in esse. Varhk halinde, akti.iel olarak varolan, varolu~ halinde bulunan ~ey i-;in
kullarulan Latince terim.

----------------- -------------c------------

insanmerkezci hiimaniz:m

in facto. Olmu~, bitmi~, tamamlanmi~,


tiimiiyle aktiielle~mi~ ya da ger~ekle~
mi~, somut bir iiriin olarak ortaya ~Ik
mi~, zihinde de~il de, d1~ ger~eklikte
olan ~ey i~in kullamlan Latince terim.
in fieri. Olu~ siireci i~inde bulunan, tamamlandi~, tiimiiyle ger~ekle~ti~i zaman, olaca~1 ~ey do~rultusunda -geli~en varl!k i~in kullamlan Latince terim
in intellectu. D1~ diinyada, zihinden ba~unsiz olarak varolabilme olasiii~I da
bulunmakla birlikte, temelde ve oncelikle zihinde, bir dii~iince ya da kavram
olarak varolan ~ey i~in kulla1ulan Latince terim.
tngiliz empiristleri [lng.British empricists;
Fr. empristes anglais]. Bilgi bakimmdan
deneyci bir gorii~ii benimseyen ve varh~I insamn alg1sma ba~II k!lan Locke,
Berkeley ve Hume'la, onlarm gene! baki~ a~Ilanm payla~an Mill, Ayer, Russell gibi daha sonraki tngiliz dii~iiniirle
ri io;in kullarulan geleneksel terim.
insan dogas1 [ir:'g. human nature; Fr. nature humaine)_ 1 Insamn, kazarulrru~ de~il
de, i~giidiisel olan, do~u~tan getirdi~i
yapiSI, insan varh~run ozgiin kurulu~ u. 2 Fiziki, ama daha ~ok sosyal gii~le
re kar~1t olarak, algi, yarg1, bellek, arzu
gibi gii~lerle tarwnlanan, kendi io;inde
bo~ ve formdan yoksun olup, d1~ etkjlerle bio;imlenebilen, fakat son ~oziimle
mede yaratt1~1 biiyiik kurumsal iiriin ve
de~erlerle, yani dil, din, hukuk, devlet,
sanat, bilim ve felsefe gibi eserlerle anlamlandmlmak durumunda olan yap1.
insan eylemi ve bilincinin temelinde
yer aldi~l varsay!lan temel ve belirleyici
ozellikler btitiinii olarak insan do~as1ru
meydana getiren temel ozellik ya da unsurlann ne oldu~u, hep bir tarh~ma konusu olu~turmu~tur. Nitekim, tHobbes, tDarwin ve tFreud gibi dii~iiniirler
insan do~as1run bencil ve ~1karc1 unsurlan iizerinde yo~unla~uken, tComte,
tRousseau ve tMarks gibi filozoflar insan do~asm1 belirleyen ba~at ozelliklerin i~birli~i ve di~erkimhk oldu~unu
iddia etmi~lerdir Buna kar~m, postyapisala ve postmodemistler insan do~a
SI fikrini reddederler.

in~am

467.

dii~iincesinde, en
basama~a eri~mi~, kemale ermi~,

ka.niJ. Tasavvuf

yiice
tinsel bak1mdan olgunluk kahna ula~
mi~; btitiin bir var hk alanmm kendisinde dile geldi~ini kavrayan; kendi ge~ici
varh~mdan siyrilarak Tann'da sonsuzlu~a varan kimse.
Tasavvuf inancmda, kamil insan ~ok
~e~itli Sifatlarla tammlamr. Buna gore,
o Allah'm sftreti, Allah da onun ruhu
gibidir. Ote yandan, o evrenin ruhu, evren de onun suretidir. Bundan dolayidir ki, tasavvufta, alem insan-i kiibrcl denilmi~tir. Allah'm yeryiiziindeki halifesi ohnas1 itibariyle, O'nun btitiin isim
ve Sifatlanna mazhar olan ve varh~m
esas mertebelerini kendinde toplayan
insan olarak kamil insan, goz bebe~ine
benzer, kendisi d1~mda her~eyi goriir.
Allah'm zat, s1fat ve isimlerinin aynas1
olan kamil insanm huyu, suyu, bilgisi
de iyidir.
insanm yetkinle~ebilirligi inanc1 [lng.
belief in the perfectibility of of man; Fr. croyance en perfectionnabilite de /'honnne].
lnsan varh~mm sonsuzca geli~ebilece
~ine, onun ahlaki ve toplumsal duyarhh~Iyla davram~lanm smirSIZCa geli~ti
rebilece~ine, bireysel ve toplumsal potansiyel gii~lerini tam olarak ger~ekle!i
tirebilece~ine, soz konusu geli~me ve
ilerleme siirecinin ileriye ya da yukanya
do~ru olan siirekli bir evrim siirecinden
meydana geldigine duyulan inan~.
insanmerkezci hiimanizm [ing. anthropocentric humanism; Fr. humanisme anthrop&centrique; AI. anthropocentrisch humanismus]. <;:a~da~ Frans1z dii~iiniirii Jacques
Maritain'in (1882-1973) 'tanrunerkezci
hiimanizm' olarak bilinen kendi gorii~iiyle kar~1 ~lkti~l modern ve laik hiimanizme verdi~i ad.
Bu hiimanizm, Descartes, Locke ve Rousseau'nun ortaya koydu~u insan anlaYI~ma dayarur. Buna gore, insan giinahSIZ, do~al dinin iiriinii oldu~u i~in,
Tann'run inayetine, vahiy ve mucizelere
ihtiya~ duymayan bir insandir. Maritain'e gore, Locke ve Rousseau gibi dii~ii
niirlerle do~al din hareketinden ba~ka,

468

insanmerkezcilil'

laikle~me

siirecinden de etkilenen ve
Tannyr yok say1p, yerine dogayt gec;iren
insanmerkezci hiimanizm, tmaddecilik
ve tpozitivizmin bir iirilnii olrnak durumundadlr. 0, mutlak do~rulann olmadt~lnJ savunurken, insa1u tannla~tU'
tnl~, kotiilii~ evrim siirecindelci get;ici
bir evre olarak degerlendirn\iitir.
lnsanmerkezd hiimanizmin laik insaru,
Maritaine gore, ya~amtn kendisine sonsuz bir deger verip, ona adeta tap1n1~
L1r; ozgiirlii~e inanmakJa birlikte, ozgiir
iradeyi temele alamam1~; makineye kolelik ic;inde e,itlige inarurken, adaleti unutmu~, karde~ sevgisinden yoksun olarak
demokrasinin pe~ine dii~mii~tiir. Bu tiir
bir h(imanizmin, -;a~da~ diin yadaki sonucu, Maritaine gore, Marksizm ve
Alman nasyonalizmidir. Bundan dolayt,
onun geli~iminde aynca Marx, Darwin,
Freud ve Nietzscherun biiyfik katlos1 olmu~rur.

insanmerkezcilik [Os. lilbfriyye; lng. antltropocentrism; Fr. anthropoanlrisme; AI.


anthropocentrismus ]. lnsarU merkeze alan;
insanb~1 evrenin merkezine yerle~tiren,
in san var hklanrun ilgi ve -;Jkarlanna ozel
bi r on em a tfeden goril~ ya da yakla~1m.
1nsaru diinyarun merkezi, biitiin yaradtl~m n.ihai hedefi yap1p, her~eyin kendisine tabi oldugu nihai ve en yiiksek amar;
olarak goren, ornegin, giine{'in insanm
aydnlanmas1 ve tsuunas1, bitki ve hayvanlann da insarun beslenmesi i.;in varoldu~nu savunan anlay1~1 ifade eden
bir terim olarak insanmerkezdlik, Yunanca insan anlanuna gelen anthropos ve
merkez anlanuna gelen kmtron s6zcillderinden tiiretilmi~tir. Buna gore, insanmerkezrilik. insarun deterlerinin evrenin
i~leyi~i ic;in gerekli temeli olu~turdugu
nu ve evrenin de bu degerleri destekledigini one siirerek, ger~ekligin, yalnlZca oznel insan tecrii besinin formlanrun
olu~turdugu temel iizerinde a-;Jklanabilecetini belidir.
Geleneksel felsefi ya d a dint gorii~lerle
tlk~aglann biliminde rastlanan bu gorii~, Ronesansla birlikte yok olup gitmi~tir.

ins an ya~am1n1n ii~ diizeyi [i ng. three levels of the life of life of nzan; Fr. trois niveaux de la vie de I' hoPnme]. 19. yu.zyll FranSIZ filozofu Maine de tBiran ile insan
it;in, estetik, ahlaki ve dini varol u~ olmak
iizere iit; ayn varolu~un soz konusu oldugunu one siiren Danimarkab filozof
SOren +Kierkagaard'Jn, insan varhgr ac;tsmdan iic; ayn ya~am tarz1 arastnda bir
sesme yapma olana~l bulundu~untt
ifade eden gorii~leri it;in kullarulan genel
terim.
Bu filozofl ardan, ome~in ins an aldt ve
iradesin.in ba~ka bir kaynaktan yardtm
gormediginde, yetersiz ve stnarh o1dugunu savunan Maine de Biran'a gore,
insan varh~1 it;in birinci ya~am diizeyL
bir hayvan ya da duyutnsal bir varhk
olarak ya~amayla belirlenir. Bu diizeyde, insan tiimiiyle edilgen olup, kendisini hayvani dogastna, etin istek ve tutkulartna teslim etmi~ durumdadtr.
tkinci ya~am diizeyinde ise, insan bilincin ya~amtru, dil~iinen ve ozgiir bit
bit;imde eyleyen bilint;li ozneninhayatJnt surer. Burada, ki~isel ve kendine
yeter bir varolu~ stiz konusudur. Buna
kar~1n, ii~Lincii ya~am diizeyinde, insan
kendisini Tann'ya teslim eder, mutlak
bir edilgenlik hali it;inde, Tannnn etkisi albnda, Tanr1 a~kyla tinsel bir ya~a
mt ger~ekl~tirir.

in se. Orta.;agda, Tann'yla ili$kili olarak


kullandan ve "kendinde' anlanuna ge-len
latince terim. Buna gore, Tann, her~yin
kendinde oldugu, kendinde bulundugu,
ezeli ebedi, nihaf ve en yfiksek, kaim varhkbr.
in~acahk [ing. constructi'oism; Fr. constnlc ..
tivis~; Al. construktivismus ]. 1 Epistemolojide, bilginin elde ettigim.iz, kazandtgtmtz bir ~ey degil de, iirettigimiz bir
~ey oldugu; bilgide veya herhangi bir
disiplinde ara~t1rma konusu olan nesnelerin, d1~ diinyada insan zilminden
bagtmstz olarak varolan ve k~fedilme
yi bekleyen nesneler detil de, yapunlar,
insan zihni taraftndan meydana getirilen konstriiksiyonlar oldugu gorii~ii.

iride

2 Mate1natikte, rrLatematigin konusunu


Jneydana getiren nesnelere, ancak ve
ancak onlan ideal bir tarzda in~a ehne
veya kurma olanat1 verecek etkin ve verimli bir yontem bulundutu takdirde
niifuz edilebilecetini one siiren otreti.
3 Sosyolojide, sosyal ya~amm toplumsal
olarak yaralllm1~ veya in~a edilmi~
oziinii on plana ~lkartan, toplumun insan
varl&klan tara.hndan etkin ve yarahcl bir
bi~i1nde olu~turuldugunu, sosyal diinyarun, verili bir ~ey olmay1p, bireyler ve
toplumsal gruplar taranndan ~ edilditini savunan gorO~. 4 Psikolojide, diinyaya dair bilgimizi ~ekillendirip olu~
turan bili~sel yapllann ~evre ile ozne
aras1ndaki kar~1hkll etkil~im yoluyla
geli~ti~i iddia eden gorii~.
i-Onermesi (lng. i-proposition]. KHisik
manhkta, dort tiir kategorik onenneden
tikel olumlu onermeye verilen ad.
'Baz1 insanlar oliimliidiir' onermesi,
50z konusu i onermesine, tikel olumlu
onermeye omek olarak verilebilir.
ipse dixit. Once Phytagoras~1lar ya da
Phytagoras'1n ard1llar1 taraf1ndan, bir
tarh~mada, bir fikir ya da gorii~ii, daha
~ok bir sayg1run ifadesi ve kesinligin ya
da dotrul u~n glivencesi olarak hocalarma izafe etmek iizere k ullanllan ve
'odedi' anlarruna gelen Latince deyim.
Deyiln daha sonra, bir otori teye korii
korilile inanma ya da riayet etm.e tavrtni
gostermek i~ kullan1lml~tlr.
irade [ing. will; Fr. t~olonte; AI. wille, willkiir,
willenslaaft]. Eylemlerimizi, arzu, niyet
ve ama~larun1za gore, kontrol albnda tutabilme ve belirleme gucii; ki~inin belli
eylem ya da eylemleri ger~ekle~ tirmede
sergilediti kararhhk; belli bir durum
kar~1S1nda, ger~ekl~tirilecek olan eylemi, herhangi bir d1~ zorlama ya da zorunluluk olmaks12JJ\, kararla~tuma ve
uygulama giicii; eyleme neden olan, eylemi ba~latabilen yeti
islam dii~iincesinde, Tanr1 tarahndan
yarahlm1~ olan insanan Slnlrh, sonlu
iradesine ciizi irdde ad1 verilir. SOz konusu irade, insanla Tanr1 aras1nda bag
kuran tanr1sal bir ozdiir. Buna kar~1n,

~v:renin

469

biitiiniinti ku~atan, olan1, olacati, varhk kavram1 i~ine giren her~eyi


bilen s1nus1z ve yarahlmam1~ Tann
iradesine kiilli irade ad1 verilir. Kulli
irade, kendi oziinden ba~ka bir varht1
gerektirmeyen, yalruz kendi kendiyle
varolan iradeye kar~1bk gelir. Yine ayn1
batlamda, Tanr1'run buyrutunu ya da
iradesini ifade eden buyruk ya da
iradeye ise, irdde-i.ilahiye ad1 verilir.
irade farkh filozoflarda a~at1 yukar1
aynl genel ~er~eve i~inde, ozgiirliitun
temelini meydana getiren isteme yetisi
olarak tarumla~hr. iradeyi ruhun
bir ~eyin dogru ya da yanh~ oldutunu
tasdik ya da inkir etme, olumlama ya
da yadsuna yetisi diye tan-unlayan tspinozatdan sonra, ometin tKanfa gore,
irade, nitekim pratik kavram ve kurallara gore eyleyen isteme yetisidir. +Hegel
de isteme yetisi olarak ozgiir iradeyi
hukuk alan1n1n temeline yerle~tinni~,
+Nietzsche ise iradeyi insana iki ya~am
tarz1 ve ahlak anlay1~1 aras1nda se~im
yapma imkan1 veren en onemli gO~ olarak tarumlam1~tlr.
Ote yandan, iradenin anlama yetisi ve
bilgiyle nas1l bir ili~kisi bulundutu konusu da, filozoflan ~ok~a me~gul etmi~
olan bir konudur. Ometin, Descartes'a
gore, anlama yetisiyle irade arasmda,
anlama yetisinin tsncelitiyle belirlenen
bir ili~ki vard1r. Anlama yetisi ki~iye
se~ebilecegi altematifleri gosterir; irade
ise, anlama yetisinin gosterditi alternatifleri olumlar ya da olumsuzlar, tasdik
ya da inkar eder. Buna kar~1n, ikisi arasmda bir ayuun yapmam1~ olan Spinoza, anlama yetisinin a~1k se~ik bir dii~iinceye sahip olmas1 durumunda, iradenin bunu kabul etmemesinin olanakSlz oldugunu belirtmi~tir.
insan ir:idesinin anlama yetisiyle detil
de, insan varhg1run duygusal boyutuyla olan- ili~kisi soz konusu oldugunda,
iradenin kendisinden beklenen disiplin
ve kararhh~ sergileyememesi d urum u
ircfde zayzflata olarak tarumlan1r. Bu b~g
lamda, irade' zay1fhg1 insarun, birtak1m
yiiksek ahlild ve manevi degerlere ula~-

470

iradeci lik

na yolunda, fiziki arzulanru kontrol


edeme1nesini; bedensel isteklerini, birtaklm ahlaki ve rasyonel ilkelere dayana
rak denetleyememesini; iyiye, dogruya
ve ohnasx gerekene ili~kin bilgiyle dizginleruneyen, kontrol alhna ahnamayan
istek ve arzular aras1nda bir ~ab~ma ol
dugu zaman, kotti olaru isteme ve se~
mesini ifade eder.
Yine, ayn1 baglamda, insan iradesinin,
un, ~an, ~eref, haz ve mutluluk gibi
~eyler tarahndan. hi~ etkilenmeyip, ah
lakin rasyonel ve evrensel ilkeleri, yasa
Jan ve odevlerine uyma yiikumlulugiiy
le belirlenmesi durumu; iradenin d1~
k~u llar tarahndan belirlenmeyip, kendi yasas1n1 kendisinin koymas1 hili de
iradenin ozcrkligi diye tanunlan1r. Ornegin Kanfa gore, insan ozerkli~ini, ancak
akla uygun hareket etmek suretiyle, ira
denin kendi kendisi it;in koydugu yasaya itaat etmesiyle kazanabilir.
Ayru ko~ullar soz konusu oldugunda,
insanlann, diledikleri takdirde, eylediklerinden ba~ka turlu eyleyebileceklerini
dile getiren ogretiye; insan varhklannln, tiimuyle belirlenmi~ olmay1p, i~in
de bulunduklan maddi, ekonomik, biyolojik, fiziki ve tarihsel ko~ullan a~a
bileceklerini savunan, insan i~in ko~ul
lanml~hgl ve belirleruni~ligi kabul et
meyen gorii~e; ahlaki oznenin, d1~ uya
ranlar tarahndan belirlenmeyip, kendisini bilin~ ya~anhlanyla anlay1~1na; iradenin ba~ka bir ~ey veya d1~ ko~ul
lar tarahndan belirlenmeyip, kendi kendisini belirlemesi anlam1nda ozgur oldugunu ileri suren yakla~1ma irade
bzgtirliigii teorisi ad1 verilir.
insan iradesinin fizyolojik, norolojik,
psikolojik, biyolojik, ekonomik ve tarih
sel ko~ullann ustiinde oldugunu, kendi
kendisini ozgurce belirleyebilecegini
iddia eden goru~ olarak irade ozgurlu
~ii teorisi, evrende, insan1n dun yas1nda
s1n1rh bir belirlenmi~lik oldugunu, bir
insan1n dunyaya gelmi~se, gelmemezlik
yapamayacag1ru, insarun nas1l, hangi
donemde ve hangi anne babarun ~ocugu
olarak dunyaya gelece~iyle ilgili bir ter-

cihi olamayacag1ru, fakat insan bilincinin, ozu itibariyle yonelilnsel ve yarahCJ


oldugu i~in, dunyaya bir kez geldikten
sonra, ozunu ve ozgu rlu~iinu kurabilecegini savunur.
iradecilik [Os. iradiyye mezhebi; !ng. volon
torism; Fr. volontorisme; AI. volontorisrnus]. 1 Gene) olarak, dogc.y1 ve ins an
tecrubesinin t;~itli yonlerini, akh bir klY'Ya barakarak, tiimuyle irade kavrarru
nm 1~1g1nda yoru1nlayan goru~ ya da
felsefi ak1m; entellektiiel ya~a1nda, du
~unme ve bilgilerune surecinde ya 'da
davraru~la ilgili kararlarda iradenin one
mini vurgulayan tavu. insan iradesinin
ak1ldan ustun oldugunu ve dolayis1yla
toplumsal, psikolojik, v. b. g., s1ntrlama
ve ko~ullamalar1 a~abilecegini one
suren gorii~ olarak iradecilik, hem teorik
ve hem de pratik hayatta, bilgilenme surecinde veya eylemle ilgili kararlara
ula~mada iradeyi temele ahr, iradeyi
temel yeti ya da meleke olarak on plana
~1karhr.

2 Ahlak alarunda, ahlaki kararlara


ula~mada ve ahlaki degerleri olu~tur
mada tek ve belirleyici ogenin irade oldugunu, insan iradesinin, bilint;, akd ve
sezgi gibi deger kaynaklan ve olt;utlerden kesinlikle ustiin oldugunu ve insandaki diger giit; ve yetileri yonetmesi ve
yonlendirmesi gerektigini iddia eden
ogreti. Boyle bir gorii~ aiJiaki iradecilik
olarak tan1mlarunaktad1r.
3 Neyin ahlaken iyi ya da kotu oldugu
nu belirleyen biricik ~eyin Tann'nm
iradesi ya da istemi oldugunu soyleyen
goru~. Ayn1 zamanda teolojik aliltiki pozi
tivizm diye tan1mlanan bu goru~, teolojik
ahlaki iradecilik olarak ge~er.
4 insan akh ya da diyalekti~in teolojik
konularda yetersiz ve degersiz oldu~u
nu, manhk yasalanrun, ancak Tann'run
iradesinin i~e kan~mas1ndan dolay1 get;erli hale geldi~, dini inanc1n yalruzca
iradi bir eylem olan inanan kendisiyle
hakh klllnabilecegi.n.i, dinin kayna~1nda
iradenin bulundugunu savunan anlay1~.
Teolojik irtidecilik olarak tarumlanan bu
goru~, ahlak1n nihai ve en yuksek kay-

irade ozgiirliiAii problemi


na~mm,

insan akh ya da tannsal akll


de~il de, Tann'mn ir~desi oldu~unu, belirli eylemlerin Tann tarafmdan yasaklanml~ oldu~u i-;in giln~h, belirli eylemlerin Tanr1 tarafmdan buyurulmu~
oldu~u i-;in sevap ve de~erli oldu~unu
one surer.
5 Metafizikte, ir~denin yalruzca insan
davram~Ull ve a~kl anlamak i-;in de~il,
fakat ger-;eklik bakurundan da ilk ve
temel oldu~nu, nihai ve en yuksek ger-;ekli~in ir~deden ba~ka bir ~ey olmad1~1p
ru, biltiln bir fenomenler dunyaslnll\ yalruzca ir~denin bir tezahilrii ya da ifadesi
oldu~unu savunan o~reti. Metafizik
irtidecilik olarak bilinen bu gorti~, ir~denin
insan tecrti.besindeki ve evrende hilkilm
silren tiim de~~melerdeki ilk ve en belirleyici gil.. oldu~unu, bir gil-; olarak tasarlanan ir~denin de~~melerin kayna~1 oldu~unu, soz konusu ir~denin amar;s1z,
kendili~inden, varolan he~eye i-;kin olan
kor bir gil-; oldu~unu iddia eder.
6 Hukuk felsefesinde, bir ki~i i-;irl
ahl~ki ve hukuld yilkilmliililklerin sa
dece ir~di bir kararla, ki~i tarafmdan
verilmi~ ir~di bir sozle ba~layabilece~i
goril~il. 7 Yine hukuk ve siyaset felsefesinde, hukuki pozitivizm olarak da bilinen ve devletin yasalanrun egemen gil-;
ya da yasakoyucunun ir~desini yanslhp, ba~lay1c1 gii-;lerini bu kaynaktan aldl~ml savunan o~reti.
irade ozgiirliigii problemi [ing. problem of
free will; Fr. probl~me de Ia volont~ libre].
Flzild, biyolojik, tarihsel, ekonomik, co~
rafi ve metafizik detecminizrnin ge..erlili~ kabul edildi~inde, insamn tum eylemlerinin kendisinin etkileyemedi~i ve
de~i~tiremedi~i ko~ullar tarafmdan belirlenmi~ olmas1 durumunda, gilnlilk ya~amda -;ok s1k sozil edilen sorumluluk,
su.., kendi kendini belirleme, ideallerirl
pe~inden gitrne ve ozgilrliik ruriinden
kavramlann nasu anlamlandmlabilece~iyle ilgili olan problem; insarun her eylemi, insandan baguns1z bir nedenselli~in eseriyse e~er, bu durum.un insandaki
ozgilrlilk duygusu ve bilindyle nasu uzla~tmlabilece~ problemi.

471

insamn karan, insandan ba~1rns12. nedenlerin ve ko~ullarm ilrilnilyse e~er,


bu durumun, insanlarm ayru ko~ullar
soz konusu oldu~unda, pek~la ba~ka
tiirlil davranabilecekleri inanc1yla nas1l
ba~da~tmlabilece~i problemi olarak tammlanan ir~de ozgilrlil~il problemi, dini bir -;er-;eve i..inde, her~eye kadir olan
ve gelecek de dahil olmak ilzere her~eyi
bilen bir Tann'run varolmas1, insanlann
yap1p edecekleri her~eyi ahnlarma yazml~ olmas1 durumunda, bunun, nas1l
olup da insamn ozgilrlil~il ve sorumlulu~uyla, giln~h dti~ilncesiyle uzla~tm
labilece~i,

insanlarm nas1l olup da ozgilr olduklannm soylenebilece~i problemi olarak kar~1m1za ..1kar.
Ormi~in, isl~m dti~ilncesinde, insarun
Tann kar~1smda rilzg~ra tutulmu~ bir
yapraktan ba~ka hi..bir ~ey olmad1~1n1,
insan ir~desinin ozgilrlilkten yoksun
bulundu~unu savunan Cebriye adh yazgla mezhepten sonra, Mutezile mezhebi,
insan ir~desinin ozgilr, insanlarln da
kendi eylemJerinin mutlak faili ya da
yarahc1s1 olduklaruu one silrmil~tilr.
Bu goril~e gore, insan ozgilr bir varhkhr, ..ilnkil e~er kotiililkte tannsal ir~
denin etkisi soz konusu olsayd1, bu takdirde ya Tann'mn insanlan eylemlerinden sorumlu tutmamas1 ya da Tann'nm
haks1zhk yaph~mm, insana kar~1 adaletsiz davrand1~mm kabul edilmesi gerekecekti. 1ki altematif te kabul edilemez oldu~undan, insanlann eylemlerini
kendi ozgilr irAdeleriyle se ..tiklerini soylemek gerekir. Tann kusursuz adaleti
gere~i, insanlan se-;mekte ozgilr blrakh~~ eylemlerinden sorumlu tutar.
Soz konusu iki u-; arasmda kalan ve
ehli sunnet diye bilinen 1hmh mezhep
ise, ayru anda hem killli veya tannsal
ir~denin varh~ml ve hem de insanm
kendi eylemlerini se-;mede ozgilr oldu~unu kabul etmi~tir. Ehli silnnet it;inde
yer alan iki mezhepten gerek E~ari
ye'nin kurucusu el-E~ari ve gerekse Ma
turidiye'nin kurucusu el-Maturidi, insap
ni eylemleri zorunlu davraru~lar ve ihtiyari eylemler diye ikiye aymrken, birin-

472

iradi

cilerin iradf olmaddclanru, oysa ikinctlerin iradi olduklaruu vurgular. Refleks,


titreme benzeri zorunlu davranJ~Iann
tiilniiyle irade d1~1 olmas1na kar~1hk,
deger yargllarma konu alan eylemler
iradi se~imin sonucu olan eylemlerdir.
insan i~in ozgiirliik daha zi yade, bu iki
eylem liirii aras1ndaki farkhl1g1n bilincinde olmaktan meydana gelir.
iradi [lng. voluntary; Fr. volontaire]. 1 Genel alarak iradeyle ilgili olan; 2 zorlalnanln eseri olmay1p, iradeye bagh bulunan, istemli olan, isteyerek yapdan i~in kullan1lan niteleme.
Bu baglamda, omegin iradeden kaynakJanan, iradenin sonucu olan eylem
tarz1nai oznenin ger~ek arzu, istek ve niyetlerine aykan bir bi~hnde ger~ekle~en
ve d1~tan gelen bir zorlamanm eseri
alan eylem tarzmdan farkl1 olarak.. arzu,
istek, dii~iince ya da motif tiiriinden
i~l bir olay ya da belli bir bilin~ hAiinin
yol a~t1g1, niyetli, ama~h ve kendi kendisini belirleyen eyleme irddi try~lem ad1 verilir. Bilerek isteyerek yapllan ve ba~ka
ttirlii de ger~eklqtirilebilecegi halde,
eylemi ger~ekle~tiren ki~inin se~mi~ ol-.
dugu tarzda yapdan ve lci~iye sorumluluk yiikleyen iradi eylem her zaman bir
yarg1, bir karar taraf1ndan ba~lat:J.hr.
lreneos. 126 y1hnda dogup, 202 yllmda
din ~ehitligi mertebesine yiikselmi~ olan Hristiyan apolojisti.
Gnostikler it;in kaleme ald1g1 Sapkmlara
Kar~r adh eserinde, varolan he~yi yarat~ olan tek bir Tann'nm var oldu~
nu, gokyiizii ve yeryiiziiniin tek bir Yarnbclstnm bulundugunu one siiren Aziz
ireneos, Tann'n1n varolu~unu karutlarken, diizen ve ama~ karubndan ba~ka,
ortak onay karubndan yararlanm1~br.
Orta~ag felsefesini meydana getiren
kimi konulan ilk kez olarak ortaya koyan Aziz ireneos, yarabna konusunu ele
alan ilk Kilise babas1d1r. Buna gore,
Tanra, diinyaya, tgnostiklerin t Anaksagoras, tEmpedokles, tPiaton ve t Aristoteles gibi Yunan dii~iiniirlerinden hareketle iddia ettikleri gibi, ezeli olan maddeye ~ekil ver1nek suretiyle degil de,

hi~ten yaratm1~hr.

Dahast, Tanr1 diinyayl zorunlulukla degil de, ozgiirce yaratml~ttr; evren, iyiden ve iyilik amacayla ~1krn~t1r.
irfan. tslam felsefesi ya da dii~iincesinde,
Tann'y1 ve Tann'JW\ s1fatlaruu bilmeye
yarayan tUm yollar i~in kullandan terim.
Bu yo liar, iki ba~hk altmda toplanu: 1
Bilim adamlanna, bilginlere ozgii olan
ve sonu~tan nedene, eylemden s1fata ve
Slfattan oze ge~meye yarayan istidl&l ya
da ~1kan.m yolu. 2 Evliyaya ozgii olan,
ve goniilii temizlemekten ve goniilden
madde ve diinya sevgisini abnaktan
olu~an i~ temizligi yolu. irfan, tasavvuf
geleneginde, aynca ki~inin 'kendisini
bilmesi' olarak tarumlan1r.
irfaniye. Bat1 ya da Hristiyan dii~iince gelenegindeki gnostisizmin islam diinyaSlndaki versi yonu; ki~inin tannsal d iinyarun tiim gizleri hakk1nda tam ve
ger~ek bir bilgiye sahip alabilecegini one
siiren din gorii~ii.
irrasyonalim [ing. irrationalism; Fr. irrationalisme; AI. irrationalismus]. Aydlnlanma ve 19. yiizyd takllc1hganln, diinyarun rasyonel ya da uyumlu bir biitiin
oldugu, insan akluun bu uyumlu biitiinii kavramaya yetili oldugu, diinyarun
yap1 ve i~leyi~ini a~1ga ~1karacak olan,
ba~kalanna aktardabilir ve ogretilebilir
olan yontemler bul und ugu, ins an toplumunun geli~mesinde, bu yontemlerle
kazandan bilgiden yararlanllabilecegi,
insarun ozii itibariyle makOI ve ilerlemeye a~1k bir varhk oldugl.l ve insan1n
potansiyel gii~lerinin, bilgisizliginin ortadan kald1rdmas1 ve adalet ilkelerine
dayanan kurwnlann yaratdmas1 ~ure
tiyle hayata ge~irilebilecegi gorii~lerine
kar~1 ~Jkan felsefi tavar.
Dii~iince tarihinde ortaya Qkma~ olan
ii~ a yn irrasyonalizmden soz edilebilir:
Bunlardan birincisi olan 1 ontolojilc irras
yonalizm ozellikle iinlii Alman filozofu
tSchopenhauer taraf1ndan one siiriilm ii~tiir. Bun a gore, soz konusu ontolojik irrasyonalizm, diinyarun bir anlam
ya da ama~tan yoksun oldugunu, diinyanln iyi bir teleolojik ilke taraf1ndan

lsko~ Aydmlaninas1
yonetilmedi~ini,

belirli rasyonel kategorilerin cisimle~mesi olmad1~1nl, diinyamn merkezinde akla ve de~ere kar~1t
olan, bilinfidt~l kor bir giicun, yani iradenin bulundu~unu savunur.
2 Epistemolojik irrasyonalizm ise, gerfiekli~in anlamdan yoksun oldu~u tezine
ko~ut olarak, do~anm bilimsel yontemlerle kavranamayaca~ml, gerfiekli~e ancak ve ancak sezgi yoluyla niifuz edilebilece~ini dile getirir. Akd yoluyla kazamlan bilginin ~ematik, soyut ve yetersiz
oldu~unu, nesnelerle do~rudan ve yakm bir temas kuramad1~nu, gerfiekli~in
oziinii veremedi~ini savunan epistemolojik irrasyonalizm, rasyonel bilginin yerine tam ve kesin oldu~una inand1~1 ve
akd da~mdaki ba~ka yollardan kazandml~ bir bilgiyi gefiirmeye fiah~u.
Sonuncu irrasyonalizm tiirii ise, 3 ahlr2ki
irrasyonalizmdir. Bu gorii~, kendilerini
yabanc1 ve anlamdan yoksun bir diinyada bulan insan varhklanrun, ~u aru ya
da ~imdiyi ya~amalan, ifigudii ya da tut
kulai'Ula uygun bir hayat sii.rdi.inneleri,
gerekti~inde anar~ik davraru~lara kalkl~malan, filkar gozetmeyen bir sanat faaliyeti i,.mde olmalan gerekti~ini, k1sacas1 aklld1~1 ve anlamdan yoksun bir
dunyaya verilecek en ak1lhca tepkinin,
akdd1~1 bir bit;imde eylemek oldu~unu
iddia eder. insan davram~arun alai tarafmdan yonlendirihnedi~ini ya da yonlendirilmemek durumunda oldu~unu
savunan ahlakl irrasyonalizmin, insan
davram~arun, akhn yonetimi ve yolgosteric:ili~i alb.nda olmadJ~aru one siiren
~ekline, 3-a) betimkyici irrasyonalizm ad1
verilir. Bu tiir bir anlay1~a en iyi omek,
insanm inancm1, dii~iincesini ve eylemini belir Jeyen etmenlerin bilinr;siz ve
akdd1~1 etmenler oldu~unu one siiren
Freud'dur.
Buna kar~m, insan davram~1run ak1l
tarahndan yonlendirilmemesi gerekti~i~
ni savunan ahliiki irrasyonalizm tiirii
ise, 3-b) normatif irrasyonalizm olarak bilinir. Bu tur bir anlay1~m en iinlii temsilcileri ise, duygu ve do~al ifigudiintin
onemini vurgulayan tRousseau, insarun

473

durumunun safimah~rna i~aret eden Kierkegaard ve hifi ku~ku yok ki, Nietzsche'dir.
iiTealizm [ing. irrealism; Fr. irrealisme]. 1
Nesnel bir gerfieklik, zihinden ba~1ms1z
bir varhk dii~iincesini reddeden ak1m
veya tav1r. Nesnel gerfieklik dii~iincesi
ni yads1yan ..ok say1da akun olmakla
birlikte, irrealizm teriminin bu anlamda
kullamm1 oldukfia yeni olmak durumundadu.
2 Belli bir nesne ya da ozellik tiiriintin
gerfiek oldu~unu, gerfiekten varoldu~u
nu one siiren gorii~ii yads1yan teori. Bu
ba~lamda, ahltiki irrealiznr ahlak1 ozellik
ya da niteliklerin varolu~unu veya ger~ekli~ini yads1r.
isbatii'l bari. islam felsefesinde Tann ya
da Yarat1c1run varolu~unu karutlama faaliyeti ifiin kullarulan deyim.
islam dii~iiniirleri bu konuda, e~deyi~
le Tann'run varolu~unu ispatlama soz
konusu oldu~unda, Bab'daki dii~iiniir
lerle tam bir uyum ifiinde Ufi ayn Tann
karubru, yani kozmolojik karub, teleolojik kamh ve ontolojik kamt1 kullaruru~
lardlr. Bununla birlikte, islam filozoflan,
daha f~Ok kozmolojik karuh kullamp, bu
karulln farkl1 versiyonlanru one siirm ii~lerdir.
lskenderiye Okulu [ing. Alaandrian School; Fr. Ecole d' Ala.tmdrie]. Milattan son.ra
ufiuncii yuzydm ba~lannda kurulup,
kentin Araplann eline g~gi 642 ydma
dek olan donemde, iskenderiye'de ortaya ~ ve 5e9'Jleci, gizemd egilimler
sergileyen felsefe okulu.
Plotinos'un hocas1 olan Ammonyas
Sakkas tarahndan kurulmu~ olan okula
datla f~Ok Yeni-Platoncu felsefe egemen
olmu~t1,1r.

lsko~ Aydanlanmasa [ing. Scottish enligh-

tenment]. Avrupa'da 18; yuzydda ya~a


nan genel t Aydmlaruna hareketinin, iskofiya'da, biraz da bu iilkede 1707 ve
1830 ydlan arasmda gerfiek.le~en ekonomik geli~menin sonucu olarak ortaya
filkan yansimas1. SOz konusu Aydinlanma hareketinin en onemli iki temsilcisi,
David tHwne ve Adam tSmith'tir. Ku~-

474

islam felsefesi

kucu bir empiriznti benimseyen bu hareket, teleolojik bir goru~ten vazgec;erek, Descartes9 doga anlay1~1nln man
hksal sonuc;lann1 c;1karsam1~hr.
Bun a gore, lskoc; A ydinlarunas1, dini
vahiy ve felsefi spekulasyon kar~rs1nda
gozlem ve deneyimin onemini vurgulaml~, ahlak1n geli~imiyle goreciligin yarathgl guc;luklerin ustesinden gelmede
toplu1nsal degi~1nenin ve toplumsal or
ganizasyonun kac;uulmazhgna i~aret
ehni~tir. Endustrile~me surecinin topluma maddi bir yarar saglad1guu savu
nan hareket, bununla birlikte toplumsal
ilerlemenin bireyin 1nutluluguna zorun
lulukla katk.J yaphg1 du~uncesinden saktnml~hr.

lslam felsefesi [ing. islamic philosophy; Fr.


plrilosopftie islamique; AI. Islamisch pltilosoplrie]. Kaynaklann1 Hint, !ran ve Yunan U ygarhklanndan alan ve lslam U ygarhglna mensup olan ulkelerdel ozellikle 8. ve 12. yuzylllar aras1nda gerc;ekle~
tirilmi~ olan her turlu felsefi faaliyete
verilen ortak ad.
lslam felsefesi, llkc;ag Yunan felsefesiyle
Hristiyan Ortac;ag ve ozellikle de modem A vrupa felsefesi arasmda bir kopru olma i~levi yerine getinni~tir. Birc;ok
du~unurun katk1 yapng1 !slam felsefesirtin dogu~unda, her~eyden once muslumanlann bu dunyadaki ya~amlar1n1
duzenleyen ve kurala baglayan, ahiret
alemi ic;in de rehber olan Kuran'm indirilmi~ ohnas1 etk.ili olmu~tur. Kuran'1n
bu niteligi, Kuran'1n yazllmas1, okwuna
s1, anla~Ihnas1, yabanc1 dilleri, dinleri ve
uluslan ara~hnna, Tann ve evren uzeri
ne bilgi edinme sonucunu dogunnu~
tur.
Yine, Kuran'1 okumak ve anlamaktan
dogan du~unce ayr1hklanna s1msrka
bagh olan kelamtn kaynag1nda da K uran, ve Hz. Muhammed'in degi~ik olaylar ve problemler kar~1s1nda inananlan
aydlllla tmak, Kuran'm baz1 ayetlerini
daha a~ bir dille anJatmak i.;in soyledigi sozler butunu olu~turan hadisler vardlr. Hicretin ilk yuzy1luun sonJarma
dogru ortaya 9kan kelam, itikat, tevhid

(Tann'n1n birligi), Tann'ntn s1fatlan, kaza ve kader, ahiret, ruhun olumsuzlu~1,


olumden sonra dirili~ gibi konu lara i~le
mi~tir.lslam goru~lerini savunmay1 ana
ilke edinen kelam, Kuran'1n ayetlerine
anlam vennek, Kuran'1 anlamak, temellendirmek, her turlu lslam d1~1 inane; Ia
m ucadele ehnek ve lslainla ilgili anJa~
mazhklan c;ozmek amac1 gutmu~tur.
lslam felsefesirtin dogu~unda, aynca
lslamiyetin ~am ve Bagdat'ta, putperestlik ve Hristiyanhkla yuzyuze geli~i ve
bu durumun yol ac;hg1 gerginlik, Tann'nm evrendeki mutlak kudreti ve bunun,
insarun eylemlerinden sorumlu olu~uyla
olan ilgisirtin ortaya c;lkardtgt ahlild
problemler ve nihayet, lslam y~ goru~unun birligini koruma zorunlulugu
problemi etkili olmu~tur. Bu karma~1k
problemlere ili~kin tartl~ma, lslam1n
kendi s1rurlan ic;inde yedinci yuzyll1n
ortalannda ba~lam1~hr. Bu problemlerin c;ozumu, tart1~malarm bir sonuca
baglarunas1 ic;in, Kuran, Hadis, Kelam ve
Tefsire ek olarak, felseff kavram ve yontemlere gerek duyulmu~tur. Soz konusu
kavram ve yontemleri ise, lslam felselesine, ilkc;ag Yunan felsefesi sagla.rru~br.
lslam filozoflan llkc;ag felsefesini, once
tek elden, M.S. Ul. yuzyllda lskenderiye'de do~u~ ve sonradan Bahya goc;mu~ olan Yeni-Platoncu tPlotinos'un eserlerinden ogreruni~lerdir. tslam filozoflan, Plotinos araohg1yla, Yunan ve
Latin felsefelerini tarum1~lardu. Daha
sonra da, o zamanlar bilinen butun llkc;ag filozoflann1 kendi dillerinde okumak ic;in, Yunanca ogrenmi~ler ve Yunanh filozoflaran eserlerini Ar ap~aya
c;evirmi~lerdir.

Buna gore, islam felsefesinin ilk kaynag. Yunan filozoflandtr. lslam felsefesinin ikinci buyilk kaynag1 ise, Hint, iran,
ezopotamya ve M1s1r'du. lran ve
Hint'ten gelen dinle kan~1k felsefi eserler, Hint'ten gelen Brahman ve Buda
dinleri, Rig-veda, Kelile ve Dimne gibi
dini-ahlaki eserler, lran'dan gelen Zerdu~t ve Mazdaizm dinleri ile ZendAvesta gibi yan dini yan ahlaki eserler,

Islam felsefesi

lvlezopotamya'dan astronomi ve matematik, M1s1r'dan zamamn t1pla ilgili


kultur urunleri yeni geli~mekte clan
Islam du~uncesi i~in onemli bir kaynak
olmu~tur.

Islam felsefesi, genel nitelikleri itibariyle kavrama bir nitelik arzeder ve deneyimden ~k du~unceye, duyu verileri
yerine akll ilkeleriyle manhk kurallanna
dayamr ve i~inde ya~amlan dunya yerine, olumden sonraki dunya ile ilgilenir.
i~ledij!i konulan Kuran'dan, hadislerden, fslam dininin ortaya koydu~u temel inan~lardan se~en islam felsefesinin
ger~ek amac1 felsefeyle, ozellikle Platen,
Aristoteles ve Plotinos'un felsefeleriyle
dinin ilkelerini uzla~tumak, dinle felsefe arasmda i~ten bir ba~lanll kunnak,
dinin konulanm felsefe goru~leriyle
uzla~hrmak olmu~tur. islam felsefesi
inanca dayanan bir felsefe olup, onun
birle~tirici, inan~la ak1l arasmdaki ayn~~~1, dinin lehine olacak ~ekilde giderici
bir niteli~i vard1r. lnsam da konu edinmekle birlikte, etkilendi~i Platen felsefesine uygun olarak, insaru maddi yamndan SIYirlr ve insamn ger~ek bile~eni
olarak, yalniZca ruhu gorur.
islam felsefesinin belli ba~b konulan
arasmda, her~eyden once Tann vardtr.
Ba~ka bir deyi~le, Islam felsefesinin konulan, en ytice vubk clan Tann'dan ba~
layarak, insana ve maddeye kadar inen
bir varbklar dizisinden olu~ur. Varbk
ttirlerinin en yiiksek noktasrnda Tann
vardu. Tann, ozu bakurundan butiin olarak bilinemez clan varbkhr; Tann'run
'zat'1 akbn. bilgi gucunun, anlama yetisinin Slrurlanm kesinlikle a~ar. Tann'mn
'zat'1 bilinemese de, nitelikleri ara~tlr
ma konusu olabilir. Buna gore, Tanr1
'kadim' dir, tiim varbk turlerinden oncedir. Onun ba~langc ve sonu yoktur;
Tannen olgun, en yetkin varbkllr. Yarahad.!r, ezeli ve ebedidir. Tann heJleyi
bilir, hefleyi gorur ve her~eyi duyar.
O'nun bUt tin bu nitelikleri, ilahl s1fatlan
ancak, akll yoluyla anla~labilir.
Evren, Islam felsefesine gore, Tann'run
eseridir, yarahlm1~tu. Evrenin bir ba~-

475

!angc vardtr ve o er ge~ yok olacakhr.


Tann'dan turemi~tir, yani evren Tann'run sonsuz bir 'zuhur' alarudtr. Evrenin yetkinli~i Tann'run yuceli~ini, yarahCI gucunun enginli~ini gasterir. Tanr1
'kadim' oldu~undan yarahlan evren
'hadis'tir, yani sonradan varolmu~tur.
Tann'nm ilahi iradesi gere~i, yarah~ eylemi, ka~mllmaz bir zorunluluk olarak
ortaya ~kar. Ba~ka bir deyi~le, Tann'mn varb~1 yaratmay1, ve dolaysyla
evreni gerekli k1lar.
islam felsefesi, evrenin yarahb~yla ilgili olarak, u~ ayn goru~ one surer: 1
Yaratma eylemi bir kez olmu~tur. Tann
her clay yeniden yaratmaz. 2 Evren, surekli bir yarahlma eylemi i~indedir, her
olu~, sonradan ortaya c;kan her clay,
yeni ba~tan ve Tann tarafmdan yarahlmaktadlr. Yaratma bir kez olup biten bir
~ey olmayp, sureklidir. 3 Evren kadimdir, yarahlmam1~hr, dolaysyla Tann
ile e~ zamanhd1r. Tann ile bir olu~
akum i~indedir. Evrenin kendi yasalan,
kendi kurallan vardtr. Her clay kendi
ozu geregi, ba~ms1z bir kurala gore ortaya <;~kar.
Islam felsefesi genel olarak ruhu"' insandan once yarahlm1~ oldu~unu, ve
bedene sonradan girdi~ini savunur.
Ruh, bedende ba~unsiZ bir toz olarak
varolur. lnsan oldu~u zaman olmez. 6ltim, yalruzca ruhun bedenden aynlmaSl, geldi~i tannsal kayna~a geri donmesidir. insan varb~1, ruhun ozunu bilemez, yalruzca ruhun d1~a vuran eylemlerini du~unur ve yorumlar. Ruhun
maadeyle en ku~uk bir ilgisi yoktur. lnsanda bilmeyi, du~unmeyi, canbh~1,
insan ofarak eylemde bulunmay sa~la
yan ruhtur. lnsan varh~mm ikinci bile~eni, ruhtan sonra yarahlm1~ ve gec;ici
clan, yok olup giden bedendir. Islam felsefesinin rum du~unurlerine gore, bedenin duyular ad1 verilen de~i~ik nitelikte
yetenekleri vardtr. Bununla birlikte, duyular yalmzca ruhun yardmyla i~ gorebilir. Bedene canhbk veren ruh, duyulann ~ah~mas1m, alg guctinun geli~
mesini sa~lar. lnsanda, Tann'run ona
verdigi bir ctizi irade vardtr.

476

islami bilimler

Akd ve irade gibi yetiler, insana


Tann'n1n birer armagaru olup, tannsal
bir yap1 sergilerler. tnsan akhn1n u-; ayn
ba~ans1 vard1r: 1 inanmak, 2 bilmek ve
3 du~unmek. insan ta~Id1g1 bu gu-;ler
yuziinden inanan, inanmay1 bilen bir
varllkbr. insan ~ozgur irade'nin ta~Iyia
SI oldugundan, eylemlerinden dolay1,
Tann kar~1S1nda sorumludur. Tan.r1, evreni yarathktan sonra, insan1 tiim eylemlerinde bag1ms1z b1raknu~tu. Eylem
bag1mS1Z bir 'irade'nin yonetimi albnda
ortaya -;1kttg1 i.;in, ger-;ek fail olan insanda sorunuuluk vard1r. Bu nedenle,
insan Tann katmda, "yaphklannm hesabiru vennek' zorundad1r.
islam felsefesinde, fi1ozof1ar bu konuda
ikiye aynlmaktadular. Bir grup filozofa
gore, her 'fiilin mutlak faili Tann oldugundan', insan yapbklanndan ya da eylemlerinden sorum.lu degildir. c;=unku,
~her~ey Tanndan gelir', insatun 'irade'si
kendi elinde degildir, ve insan bagunslZ
bir varhk olmad1g1 i-;in, sorumlulutu
da yoktur. Buna kar~In1 ikinci grup filozofa gore, insan tum davran1~ ve eylemlerinde 'bagi.II\sJz'dir. Tann her~eyi bilditi i-;in, 'batimstz' bir 'irade'si olan
iilsarun ne yapacag1n1 da onceden bilir.
'Takdir', yapdacak olanlann 'onceden'
bilinmesi yuzundendir. Tanr1 'takdir ettiti i-;in, ins an eylemde bulunmaz', insanin nasd eylemde bulunup davranacag1
'onceden' Tann tarahndan bilinditi i-;in,
'takdir' edilmi~tir. 'Takdir', ger-;ekle~ti
rilecek olan davraru~m strurland1nhnas1
degil, bilinmesi sonucudur. Bu bakun
dan insan tum eylem.Jerinden sorumludur.
islam felsefesine gore, bu dunya g~d
dir. Ruh, geldigi yerde donecektir, onun
i-;in sonsuz ya~am imkaru vardu. Her
insarun, dun yadaki ey1emlerine gore, ote
dunyada goreceti bir kafldlk vard1r.
iyilik yapanlar, hay1r i~leyenler mutluluk, kotuluk yapanlar da ceza gorecektirler. Tann adil oldu~u i-;in, her i~in, her
eylemin kar~Ihtiru verecektir. insan,
ozgur iradesi i1e 'hayr' ve '~r' den birini
se-;mek zorundadu.

tsia1n felsefesinin ba~hca ak1n1lan ~un


lardir: I Platon ve Aristoteies'ten etkilenrni~ olan akllcdar ya da El-Kindr, Farabr
ve ibni Sina'dan olu~an Me~~ailer. II
ibni Bacce ve ibni Ru~d'den olu~an ve
Me~~ai felsefesinin Endulus'teki devarru olarak nitelenebilecek aktm. III Mutezile filozoflan, Nasiruddin Tusi, $erif
Curcani gibi filozoflardan olu~an akllc1
din felsefesi. IV Maddiyun ya da dehriyun veya e:ski Anadolu'nun dogao ve
atomcu filozoflanna dayanan, onlann
yolundan giden, dunyarun ya da maddenin ger-;ek oldugunu, varhk kavrarru
albnda toplanan her~eyin maddeden
tiiredi~ni, evrenin yarattlmad1gtru ileri
suren, maddenin d1~1nda kalan her~eyi
reddeden madded ve deneyciler.
V Ttim dogrulann ancak sezgi yoluyla
bilinebilecetini, sezginin akJt, deneyi,
d uyu verilerini her zaman a~hguu savunan i~rakiyun. Sahabettin Suhreverdi
ve ibni Tufeyl gibi filozoflarca temsil
edilen bu ak1m, daha ~ok Yeni-Platoncu1uk, mazdeizm ve Platon'un o zamanlar bilinen eserlerinin etkisinde kalnu~
ve felsefeyle tasavvuf aras1nda bir orta
yol bulmaya ~ah~mt~hr. VI A~k1, ilahi
sevgiyi her ~eyin ustunde goren, hakikate ancak a~k ile ula~1labilecetini savunan tasavvuf felsefesi. VII Me~~ai
felsefesiyle Kelamm -;att~masll\1 temsil
eden Gazalf ve VIII tbni Haldun gibi ba~mSIZ filozoflar.
islami bilimler [ing. islamic scienC25; Fr.
scienrLS islamiques]. Bilimleri diinyevi bilimler ve dini bilimler diye ikiye ay1ran,
dunyevi bilimlerin yeryuzunu, yeryuzunde ya~ayan canh ve cans1z varhklan,
dogal olaylan, gok dsimlerini ve gokteki
olaylan her yonuyle konu ald1~uu dile
getiren islamiyette, dini bilimler.
Soz konusu dini bilimler tefsir, hadis,
ftlah ve kelamd1r. Bunlardan tefsir,
Kuranln metnini ele alarak gizli anlamlan ortaya ~nnaya ~al~1r. Hadis ise,
Peygamberin sozleri ile eylemlerin aktaran bilgileri derleyen ve suuflandu-arak inceleyen bilime kar~d1k gelirken,
ftluh Kuran ve hadislerdeki yasal hu-

i~lemsel

kuanleri temele alan islam hukukudur.


Buna kar~il1k, kelam [slam inancmm ilkelerini akll teaneline oturtmay1, afilklaanayl amafilayan bilimdir.
ispat [ing. proof; Fr. preuve; AI. beweis,
probe]. Hem mant1ksal ili~kiye dayanan
kamtlama ve hem da nedensel ili~kiye
daya1lan tamtlama ifiin kullamlan genel
bir terim olaralc, bir dogrunun do~rulu
~unu gosterme ya da bir olgunun belli
bir nedensel ili~kinin ifadesi, genel bir
yasamn ozel h!li oldu~unu ortaya
koyana i~lemi.
,
istiare [tng. allegory; Fr. alMgorie; A I. allegorie]. Somut sembolizm. 1 Benzetmede,
benzetaneyi meydana getiren iki o~eden,
benzeyen ve benzetilenden birinin soylenmemesi ile yap1lan e~retileme turii. 2
Gorunu~teki anlamma ek olarak, bir de
ahla.kr, politik veya manevl bir mesaj aktarma amaa guden oyku, anlah.
istidlal. islam du~uncesinde genel olarak
akllyurutmeye, fakat daha ozel olarak
da somut olgu ya da sonufilardan onlarm nedenlerin.i filkarsayan alalyurutrne
tarz1.
Bu ba~lamda, aym islam manh~ ya da
du~uncesinde tumevanma, yani tikel
dunun ya da omeklere ili~kin gozlem
yoluyla genel ya da turnel bir sonuc:a
ula~ma i~leminc istikra ad1 verilir. Aym
gelenekte, gerfiek ya da bilimsel tiirnevanm ifiin gerekli olan ko~ullan sa~lama
yan eksik tiimevanrna ise, istikra 'iin nakzs
ad1 veribni~tir.
i~ boliimii [Os. taksimi amdl; tng. division
of labor; Fr. di"Dision du travail; AI. arbeitsteilung]. Oretirnin, emek ya da i~in teknik, toplumsal ve cinsel bir fierfieve ifiinde bollimlerunesi ya da farkhla~mas1
durumu.
Buna gore, i~ bollimli deyimi lifi farkh
~ekilde kullamlrn1~hr. Bunlardan birincisi, 1 i~in teknik bir fierfieve ifiinde bollinmesi olup, do~rudan do~ruya liretim slirecine i~aret eder. Onsekizinci
ylizy1l iktisatfilSl A. tSmith terimi, liretim slirecindeki uzmanla~may1, i~i ayn
i~fiiler tarafmdan gerfiekle~tirilen smuh
i~lemlere bolme tavnmn sonucu olan

kurallar olarak yasa

goru~ii

4n

a~m

ih tisasla~may1 ifade etmek 1~n


kullanrn1~hr. 0, her bir i~fiinin i~in bir
bollimlinli aym anda yaph~l i~bollimli
nli eme~in verimlili~ini arthrd1~1, aym
basit i~i sonsuzca tekrarlayacak olan i~
fiinin maharet ve becerisini ylikseltece~i,
v. b. g., gerekfiesiyle savunmu~tur.
i~bollimline, toplumsal fiah~maya yol
afih~l, sm1fsal e~itsizlik, ozel miilkiyet
ve yabanc1la~manm kayna~1 oldu~u ve
insani yarahc1h~1 yok etti~i gerekfiesiyle
ba~lang1fita kar~1 filkan tMarks, daha
sonra s1mf ve i~bollimlinlin ayn fenomenler oldu~nu soyleyerek, i~bollimli
nlin endlistri toplurnunun bir gere~i oldugunu ve sosyalist toplwnda da devam
edece~ini soylemi~tir.

t~bollimlinlin

ikinci tlirli, 2 toplumsal


i~bollimli olup, bir blitun olarak toplumdaki farkhla~n1ay1 gosterir. Sosyolojinin
kurucusu olarak goriilen tComte, i~te bu
fierfieve ifiinde, ~boliimlinlin, bireyler
arasmdaki kar~1hk ba~unhhk ili~kilerini
arthrmak suretiyle toplumsal dayam~
mayl arthnrken, bir yandan da toplurnda bOliiruneye yol afiabilece~ni soylemi~tir. ibollimiinlin lifilincli tlirli ise, 3
i~in kadm ve erkek cinsine gore bOllimlenmesinden, rollerle faaliyetlerin kadm
ve erkeklere gore farkhla~hnlmasmdan
olu~ur.

ililemsel tamm [tng. operational definition;


Fr. d~finition op~rationnel]. Bir terim ya da
50zdi~ii, o terim ya da sozcli~iin sembolik olarak ifierdi~i ve yerine getirildi~inde, onun anlam1 olma i~levi goren
i~lemler, faaliyetler ya da eylemler araclh~yla tammlayan, tammlanan ~eyi
meydana getiren i~lemleri temele alan
tamm tlirli.
i~lemsel kurallar olarak yasa gorii~ii [lng.
laws as procedural rules]. Fizikidlinyadaki dlizenlilikleri betimledi~ine inamlan
bilimsel yasalann, birtalwn olaylardan
ba~ka olaylan, ya da olaylarla ilgili onermelerden di~er olaylarla ilgili onermeleri
filkarsamayl olanakh kllan kurallardan
ba~ka hifibir ~ey olmad1~1nl savunan bi
limsel yasa gorli~li.

478

i~lerlik

i~ledik

[ing. pelfonnativity; Fr. perfonnativite]. Tum yargdann sonuca, pragmatik


i~leyi~e, verimlilige, etkinlige, ba~an
ve kapasiteye bakdarak verilmesi gerektigini soyleyen modern ol~ut.
Bu baglamda, en az girdiyle en yuksek
~tkttyt saglama, en az emek ya da maliyetle mumkun en yuksek fayday1, etkinligi saglama ve boylelik.Je de hakikati etkinlige e~itleme ilkesine i~lerlik ilkesi adt
verilir.
i~~akiye. 12. yuzyilda ya~amt~ olan
Islam du~unurii ~habettin Siihreverdi
tarafmdan kurulmu~ olan ve temel ogretileri a~tsmdan se~meci bir nitelik arzeden felsefe sistemi.
Kaynagmt Aristoteles'ten alan, insaru
bir akll varhgt olarak goriip, mantlksal
akllyii.riihne yoluyla ger~ekligin oziine
nufuz edebilecegini, duyularla gelen
malzemenin akhn kurallanna gore bi~imlendigi zaman, gene} ge~erliligi olan
bir bilgiye eri~ebilecegini savunan M~
~ai Okuluna kar~1 ~tkan i~rakiye, akhn
insam belli bir strura kadar gotiirdugunu, akbn yalmzca bir ol~ii olup, kavrama giicuniin suurh oldugunu, gene} ge~erligi olan dogrulann akhn otesinde
kaldtguu savunarak, onun yerine sezgiyi ge~rir. Buna gore, ger~ekligin oziine
ula~mamn, ilahi hakikatleri kavramarun
tek yolu sezgidir.
Evrende yer alan tiim varhklann aydmhk ve karanhk gibi iki ayn nitelik ta~tdt
gmt, evrendeki bu 1~1k ve aydmhg.n
kaynaguun Tann oldugunu savunan 1~
rakiye anlay1~ma gore, Taru1 nurUI envard&r, yani nurlann nurudur. Varhk ya da
varolu~ Tann'dan,. nurlann nurundan
a~ag& dogru ger~ekleen bir tiiriimiin sonucu olarak ortaya \lkar. Varhk a~m
dan, zorunlu olan tek varhk. TaNl'du;
yalmzca 0, kendi kendisiyle vardu. Geri
kalan he11ey Tann'ya i~aret etmekte
olup, O'nu gerektirir. i:nsan. soz konusu
bu nuru, sezgi yoluyla kavrar. .
i~tiha [tng. appetite; Fr. a~tit]. lnsan ruhunun, insanm bir biitiin olarak varhgiru siirdiirebilmesi i~n ~u ya da bu ol~ii
ler i~inde tatmin etmek durumunda
oldugu, yeme, i9Jle, cinsellik tiiriinden

teme1 istek ya da arzularla ilgili olan


par~ast.

ittihad. islam felsefesinde birlik, birle~


me il;in kullarulan terim.
Buna gore, bir ~iftin terirn ya da par~a
lanyla diger ~iftin terim ya da _par~alan
arasmdaki oran ayruysa, buna Islam felsefesinde bagmb yoluyla birlik anJam&na gelecek ~ekilde, ittil1ad fi'l izafe ad1
verilmi~tir. Buna kar~m, at ve insanm
aym hayvan cinsinin uyesi olmast orneginde oldugu gibi, iki ya da daha fazla
~eyin aym cinsin iiyesi olmas& durumunda, buna da cins yoluyla birlik anlatmnda ittihadji'l cins ad& verilmi~tir.
Yine iki ya da daha fazla ~eyin ortak
bir ozellige sahip olmalan durumunda,
olu~an birlige, islam felsefesinde, ozellik yoluyla birlik anlammda ittihad ji'l
hassa, iki ya da daha fazla ~eyin ayru
miktardan olmas& durumunda, ortaya
~&kan birlige nicelik baklmmdan birlik
anlammda ittihad fi'l kemm ad& verilmi~tir. Buna mukabil, iki ~ey aym nitelige sahip olursa eger, ortaya c;~kan birlik ittihad ji' l keyf, bun a kar~m iki ya da
daha fazla ~eyin ayru tiiriin iiyesi olmaSl durumunda olu~an birlik ise, tiir yoluyla birlik anlammda ittihad fi'l n~
adm& alm&~tlr. Nihayet, iki ya da daha
fazla yiiklemin bir onermede ayru ozneye yiiklenmesi durumunda meydana
gelen birlige, islim felsefesinde ittihad
fi' l m~zuu ad1 verilmi~tir.
itld [ing. drive; Fr. bt$0in, instinct]. Kaho
organik giidiilenmelere, insan davraru~m& hareket ge~iren, diizenleyen ko~ul
lara, insam hi~bir bilin~li ~aha gerektirmeden eyleme iten gii~lere verilen ad.
Omek olarak yeme, i~me, uywna, yorulunca dinlenme, dinlenince faaliyete
g~eyi verebilecegimiz itkiler metabolizmarun i~inde bulundugu ko~ullara
bagh oldugundan, tum toplumlardaki
insanlara ve bu arada bir~ok hayvana
ortakhr.
iyi [tng. good; Fr. bien; AI. gut]. Arzunun,
degerin nesnesi olan, rasyonel iradenin
degerli buldut;u, irade tarafmdan istenen, arzu edilen ~ey. 1nsan iradesinin
akla dayah bir ~im sonucunda deger

. iyi

verdigi, ihtiyac;lanmlZl kar~alayan, ozlemlerimize uygun dii~en ~ey. Kendimizi bir insan varhg1 olarak tam anla1n1yla ger-;ekle~tirme1nize hizmet eden,
ait oldugumuz topluluk i-;in yararh ve
degerli olan ~ey.
Farkh iyi tiirlerinden soz edilebilir: 1
Buna gore, bir ~ey, kendisindeki temel
bir ozelHkten, onu degerli ya da arzu
edilir bir ~ey olarak gormemize imkan
veren ozsel bir nitelikten dolay1 iyi oldugunda, asli olarak bizzat kendi ba~1na
iyidir. Bu anla1nda iyi, kendinde ve ken- .
disi ic;in arzu edilen ya da deger verilen
~eydir, bizzat k4tndisinden dolay1 ama-;lanan hedefbr (asli iyi).
2 ikinci olarak, bir ~ey, kendisi ic;in ve
kendisinden dolay1 degil de, dogurdugu yararh sonuc;lardan dolay1 iyidir. 0
ba~ka bir ~ey i-;in arzu edilir, on a ba~ka
bir ~ey ad1na deger verilir (ar1zi iyi). 3
Yine, bir ~ey, ba~ka bir iyinin elde edilmesine vesile oldugu i-;in iyidir (ara~al
iyi).__

4 Ote yandan, ger-;ek anlamda iyi olan


bir biitiin ya da faaliyette oynad1g1 rol~
den, arzu edilen bir ~eye dogru geli~en
bir siirec;teki roliinden dolay1 iyi olan
~eylerden soz edilebilir (katkr yapan iyi).
5 Ve niha yet, bir ~ey hem asli olarak ve
hem de anzi olarak iyi olabilir, yani
hem kendisi i..in ve hem de ba~ka bir
~ey ad1na, dogurdugu yararh sonu-;lardan dolay1 istenir.
Felsefe tarihinde tSokrates, iyiyi mutlulukla ozde~le~tirmi~tir. 0, iyiyi yararh
olanla ozde~l~tirdikten sonra, yararh
olaru insarun ihtiya-; duydutu, eksikligini ya~ad1g1, insanm bir par-;as1 olan ve
~imdiye de k tatmin olmad1g1 yonlerde
ve eksikli ve ihtiya-; iQnde oldutu alanlarda, insaru tamamla yan ve ger-;ekl~ti
ren ~y olarak tarumlar. Sokrates'e gore,
bir kimsenin ihtiya-; duymad1g1 bir ~ey,
onun i-;in iyi degildir. lnsandaki ihtiya-;lar, istekler ve arzular olmasayd1, dunyadaki hi-;bir ~ey insan it;in iyi olamayacakb. Bundan dolay1, Sokrates'te iyi eksiklik
ve yoksunlugun kar~1t kutbuna kar~1hk
gelir. Buna gore, iyi arzu edilen, eksikli~
duyulan ~eydir.

479

Bununla birlikte, iyi, zorunJu oJarak, insanlann ihtiya-; duyduklann1 ve dolay1


s1 yla da arzu ettikJerini d ii~iind iikleri
~ey degildir. lnsanlar, Sokrates'e gore,
ger-;ek ihtiya-;lannm neler oldugu konusunda yantlg1ya dii~ebilirler ve ger..ekte
eksikligini duymad1klan bir ~eyin, kendileri ic;in notr ya da hatta zararh olan
bir ~eyin pe~inden ko~abilirler. iyi, insanlann kendisine ihtiya-; duyduklarm1
d ii~iind iikleri ~ey olmay1p, biJ incinde
olsunlar ya da olmas1nlar, dogalan geregi, ger-;ekten ihtiya-; duydukJan, insanlara dogal olarak ait olan ve kendisine
sahip olduklan takdirde, insanlan tamamlayacak olan bir ~eydir.
Su halde, Sokrates it;in iyiyi belirleyen
~ey, uzla~1m degil de, ins an dogas1d1r.
Buna gore, iyi, insan1n dogas&ru ger-;ekle~tirip, onu tamamlayan ~eydir ve
insan dogas1n1n tamamlanmas1, insan1n
kendisine ozgii potansiyelin ger-;ekle~
mesi, ona gore, insan ya~am1n1n dogal
hedefidir. Bu hedef ise, mutluluktur. Bu
-;er-;eve i-;inde iyi, yararh, hay1rh, ki~i
nin oz -;1kanna u ygun olan, insan1n dogaslnl tamamlay1p ger-;ekle~tirerek, insanl mutlu kdan ~eydir.
t Aristoteles ise, iyiyi, bir ~eyin yerine
getirmek durwnunda oldugu kendi
ozel i~leviyle tanunlam1~hr. Buna gore,
bir ..eki-;, -;eki-;lerden beklenen i~i tam
olarak yerine getiriyorsa eger, iyi bir c;eki-;tir. Iyi bir marangoz, marangoz olarak fonksi yonunu, i~ini en i yi bir bi-;imde yapan sanatkard1r. BununJa birlikte,
insan1n i~i ya da meslegiylc, bir insan
olarak etkinligi, insan olmak bakurundan sahip olmak durumunda bulundugu fonksiyon aras1nda bir ay1nm yapmak gerekir.
Bundan dolay1, Aristoteles i..in iyi bir
hekim olmakla, i yi bir ins an olmak ayru
~ey degildir. Bir insan iyi bir hekim olabilir, fakat iyi bir insan olmayabilir ya da
iyi bir ins an olabilir, ama iyi bir hekjm
olmayabilir. Burada iki ayn i~lev, yani
onun bir hekim olarak i~levi ya da etkinligi yle bir ins an olarak i~levi ve etkinligi
soz konusudur.

480

lyi ldeas1

Aristoteles'e gor~, insarun yonelmek durumunda oldugu iyiyi belirlemek ir;in,


insan do~as1n1n ay1nc1 i~levi ya da faaliyetini belirletnek gerekir. Ona gore, iyi
insan, bir insan olarak i~levini yerine getiren insand1r. Bu i~lev de, insan ruhunun faaliyetidir, insanm ozunu tam olarak gert;ekl~tinnesi, akli yetilerini en
yuksek olfji.ide geli~tirmesidir. iyi, insanln arzu, istek ve soz konusu arzulann
tabnin edilmesinin sonucu olan hazlarla
ilgili bir ~ey de~ildir, r;i.inku arzular insanin akdh, ozsel do~asina dayarunazlar.
iyi ldeas1 [ing. Idea of Good; Fr. Id~e du
Bien]. +Platon'un tum ldealann ustunde
olan, idealann varhk ve gert;e kli~inden
sorumlu olan tdeaya verdi~i ad.
Platon'un Gun~le, Gune~in bu dunyadaki varhklar ic;in oynad1~ rolle analoji
kurarak anlabnaya t;ah~b~ iyi ideasa,
ayru zamanda bilginin de otesinde oldu
~u it;in, ak1l yoluyla, kavramsal bilgiyle
bilinemez; uzun bir felsefe faaliyetinin ar
d1ndan, bilimlerde ve diyalektikte uz.
manla~hk tan sonra, bir ti.ir sezgiyle bilinebilinebilir.
iyiligi buyurma, kotiiliigii iinleme ilkesi.
Mutezile'nin te1nel ilkelerinden biri.
Buna gore, inananlar, miiminler ahlaki
bir tarzda eyleyerek, gudi yetti~ince kotulu~u onJemeye, ahllk ilkelerine uygun bir duzenin yarat1as1 ve koruyucusu olmaya t;ah~mahd1rlar.
iyilik ilkesi [ing. principle of goodt1ess].
AhlAki s1fa h her~eyden once iyi ya da
do~ru anlamma geldigi ic;in, her ahlak sis
teminin ilk ve temel ilkesi olan ve biz insanlardan ideal olarak, iyili~i artbnnarruZl ya da gu.;lendinnemizi, hit;bir kotulu~e
neden olmamanuZI ve k6ruliiklerin ortaya ~1k1~1na engel olmanuz.1 isteyen ilke.
iyimserlik [tng. optimisnr; Fr. optinrisnre;
AI. optimisnrusJ iyirtin ve iyili~in bir
butun olarak ve uzun vadede koru ve

kotulii~e

baskin ~1kt1~1 y a da t;lkaca~J


goru~u. Varolan her~eyi en iyi, en olunlu, en umut verid perspektiften gorme,
de~erlendirme tavn; dunyatn1z1n miitnkun dunyalann en iyisi oldu~unu, en
iyisi olmasa bile, t;ok yuksek duzeyde iyi
ve iyilik it;erdi~ini, dunyarun gelecekte
daha iyi olaca~1n1, ya~am1n iyi ve insanln gelece~inin parlak oldu~unu, insanlarln kendilerinde ve toplumda soz ko
nusu olan kotulugu denetleyip engel
olabilecetini savunan du~unce tarz1.
Ounyadaki kotulerle kotuluklerin varolu~unu yadsunamakla birlikte, dun
yanln t;ok kotu ya da mumkun dunyalarln en kotusu olmadl~Ini ya da dunyamzm mumkun dunyalann en iyisi ol
du~unu, insanm gelece~inin karanbk olmadl~lnt, yatanun kendisinin iyi olup,
her haliyle ya~anmaya de~er oldu~unu
savunan bakl~ at;ISI.
izlenim [ing. impression; Fr. impression;
AI. eindruck). 01~ dunyan1n, gert;ekli~in
duyu organlaruruz uzerindeki etkisirtin,
zihindeki yans1s1.
Yorumlanmanu~, do~rudan ve araciSIZ olan bilint; verisi. D1~ gert;ekli~in,
d1~ dunyadaki bir duru1n ya da olay1n
insanda b1rakt1~1 etki. Bilinc;te ortaya
9kan ve ~arun ya da yorumun sonucu
olmayan duyu-verisi. 01~ dunyaya ili~
kin bilgimizin temelinde bulunan do~ru
dan, ba~ka bir ~eye indirgenemez ilkel
deneyim.
izlenimcilik [ing. impressionism; Fr. impressionisme; AI. inrpressionismus]. Sanat
alanmda, varhklarm ve nesnelerin statik ve kavramsal yan1n1 de~il de, insan
zihninde yaratt1~1 get;ici izlenimleri,
olaylar1n de~i~kenli~ini yakalamay1 amat;layan genel e~ilim. Bir du~unce ya
da gorunti.inun insanda uyandardt~l izlenimleri yans1tmay1 amat;layan sanat
ak1m1.

james, William

J
James, William. 1842 y1hnda New York'ta dotmu~ clan unli.i Amerikah filozof.
Temel eserleri: Pragmatism [Pragmatizm], The Meaning of Trutlt [Hakikatin
Anlam1), The Varieties of Religous Experience (Dini Deneyimin c;e~itleri].
Pragmatizmi: Amerika'daki ilk psikoloji
laboratuvar1n1 olu~turmu~ clan James,
dotrulutu ve gen;ekliti tek yanh olarak yalruzca eylemlerin sonufilarl ile deterlendiren pragmatizm ak1m1n1n k urucusudur. Bu akuna gore, gerfieklik ve
dotruluk insarun bak1~ afilSlndan, zihinsel kanaatlerinden ve dolay1s1yla eylemlerinden batuns1z detildir. Bundan
dolaya, gerfieklik eylemlerin sonufilarl,
ba~arllarl ve yararhhklar~yla deterlendirilme lidir.
James bir du~uncenin nereden ve nasll
turediAini ya da onun onci.illerinin neler
oldutunu sonnak yerine, bu di.i~i.ince
nin sonufilar1n1 incelemi~tir. Onun gozunde pragmatizm, ilk nesnelerden, ilkelerden, kategorilerden oteye, son
nesnelere, i.iri.inlere, sonufilara ve olaylara yonelmektir. James'a g~re, kendisinden onceki klasik felsefe 'nesne nedir?'
diye soruyor ve kendisini onemsiz ~ey
lerde kaybediyord u. Danvin'in evrim teorisi, 'varhtrn kaynat1 nedir?l diye soruyor ve kendisini y1ld1zlar y1tm1nda
yitiriyordu.
Oysa, pragmatizm, lsonufilar nelerdir?'
diye sormakta ve di.i~uncenin yi.izi.ini.i,
eylem ve gelecete yonelbnektedir. Nitekim James, ya~am1 dotrudan ilgilendiren somtit olgulara, eylemlere, insa-

481

run ya~am1n1 ~imdi ve yak1n ge!ecekte


dotrudan etkileyen gtif;' ve eyle1ne
onem vermi~tir. Ona gore, dunyan1n
bitip tamamlanm1~ clan hif;'bir ya1u yokhlr; dunya, onun varhk anlay1~1na gore,
hif;'bir tiir ir;ennez ve surekli bir olu~um
if;'indedir. Dunya biricik bir var hktan
detil, bireylerden, bireysel varhklardan
olu~ur.

James'a gore, tpragtnatiztn yalruzca bir


yontemdir. Bir yontem olarak pragmatizm, insan ya~am1n1n bir amac1 oldutunu one surer. Dunya ve insan i.izerine
yeni bilgi ve yorum gebnne iddias1nda
clan birbirlerine rakip teoriler, yalruzca
insan ya~am1run amae1na gore deterlendirilmelidir. Ona gore, diinya i.izerine
clan bir teori, insan ya~anuyla ilgili birf;'Ok konuyu gozardl ederek kesin sonuf;'lu yan1tlara ula~1yorsa eter, reddedilmelidir. BOyle bir teori katmWnaz olarak
dogmatik bir otretidir. Pragmatizmin,
James'a gore, hif;'bir dogmas1, mutlak hif;'bir otretisi yoktur. 0, y~ kesin ve
kanltlanml~ olgulanru on plana f;'lkararak, yalruzca ya~ml ol~ ahr.
Bilgi Teorisi: Mutlak ve deti~mez bir
sonufi one si.irmeyen James, di.i~i.incede
kendisine hareket noktas1 olarak sonucu
ahr. James' a gore, bilimde, felsefede, teo1ojide hif;'bir tanun ya da fonni.il kesin,
nihar ve deti~mez detildir. tnsan ve
di.inyay1 konu alan teorilerin anJamlan,
sadece onlann problemleri fiOZme kapasitesinde aranmahd1r. Eter, bir teori ya
da fonni.il bir problem fiOZemiyor, pratik
ya~am if;'in ~oyle ya da boyle, ~u ya da
bu ~ekilde bir farkhhk yaratm1 yorsa, o
teori ya da fonnulden vazgef;'ilmelidir.
James'a gore, di.i~uncenin, teorinin anlarru soz konusu teori ya da du~uncenin
i~e yararhht1yla belirlenir. 0, yararhkla
da, yaln1zca bireyin maddi ihti yaf;'lannln kar~llanmas1n1 detil, ayn1 zamanda
insarun ve toplumun geli~mesine katklda bulunan her~eyi anlatinak ister. Bu
anlamda din, James'a gore, ti.imi.iyle
dotrudur ve din konusunda, dinin s.:r
nufilanna bakarak yarg1da bulurunak

482

Jameson, Frederic

gerekir. 0, dinin tnetafizik bir de~ere


sahip olup olmad1~uu bihnedigini soy
ler. Fakat din, Jamesa gore, her durumda yararh bir varsay1md1r.
0, bilgi teorisi bakammdan empiristtir;
yani bilginin kayna~nda duyu deneyinin bulWldu~unu one surer. Ona gore,
bilgi, duyu alglSuun akll yoluyla i~len
mesinden ba~ka hi-;bir ~ey de~ildir ve
soz konusu i~leme faaliyeti i-;in kar~I
Ia~ttnna ve ayudetm.e yetilerinden fazlasma gerek duyulmaz. E~yayt, nesneleri anlamak, onlann ne olduklann1
bilmek demektir. BW\u ise, ruhun cisimlerle, ger-;eklikle ilk ve dolayslZ temasa
olan canh deneyim, tecrube sa~lar. Saf
olarak bilgi denilen iirun sonradan gelir
ve bu canh temas uzerine kurulur. Bilgi,
ruhun deneyim iizerine, be~ duyu yoluyla sa~lanan verilere gore yaptt~1 bir
-;ah~manm urunudur.
] ameson, Frederic. Marksizm veya Marksist ele~tiriyle postmodemizm arasmda
ba~ kuran, tpostmodernizm ve postyapisalcah~an kat k1lar1 y Ia zenginle~tiril
mi~ bir Marksist kiiltiir teorisi geli~ti
ren -;a~da~ du~iiniir. Temel eserleri:
Marxism and Form [Marksizm ve Bi-;im],
The Prison House of Langage [Oil Hapis'"
hanesi), The Political Unconscious [Politik Bilin-;d1~1].
Postmodem bir -;a~1 belirleyen en
onemli de~i~imleri, yuksek kiilturle
a~a~1 kiiltur arasmdak.i kah aynm1n
-;okmesi, modernist eserlerin ele~tirel
boyutlann1 yitirmeleri, kultiiriin neredeyse biitiinuyle metala~mas1, hem tarihsel bir ge-;mi~ ve hem de farkh bir
gelecek duygusunu silen bir mevcudiyet-;ili~in varolu~u olarak te~his eden
Jameson, poslmodemi kapitalist toplumun geli~imindeki bir a~ama, postmodemizmi ge-; kapitalizmin hikim kulturel manhf;1 olarak yorumlamt~hr.
Ba~ka bir deyi~le, Jameson'a gore, kapitalizmin her a~amas1na kar1abk gelen
bir kiiltiirel fonn vard1r. Piyasa kapitalizminin hikim kiilturel ifadesi sanatsal
realizm, tekelci kapitalizmin kulturel

ifadesi de tmoderruzmdir. Metala~ma


dinamiklerini sosyal ve ki~isel hayahn
tum alanlanna yayan, -;ok uluslu kapitalizmin buti.in enformasyon ve bilgilerin
bilin-;d1~1 kurelerine SIZ.ml~ oldu~u ge~
kapitalizmin kiilturel ifadesi ise postmodemizmdir.
Jaspers, Km. 188J..1969 y1llan arasmda ya~m~~ olan varolu~-;u Alman filozofu.
Felsefeye hp alarundan, psikopatoloji
yoluyla ge-;mi~ olan Jaspers, bilimsel bir
disiplinde yeti~memi~ ya da bilimsel
merak ve ilgilerini canh tubnay1 ba~ara
mayan bir filozofun kat;trulmaz olarak
birtaklm yanh~lara dii~ece~ini one siirmii~tur. Ona gore, yanh~lann en buyu~u, ya tDescartes'm yaph~l gibi, bilim
ve felsefen.in ozde~ oldu~unu du~un
mek ya da tHusserl'in yaptt~1 gibi, felscfen.in bilime donii~ebilece~ini du~un
mektir. 0, bilim kisvesi albnda belli bir
dunya gorii~ii one surdiikleri gerek-;esiyle tMarks ve tFreud'a da ~iddetle
kar~1 ~tkm1~hr. tDarwin'e de nesnel bir
bi-;imde ve ho~goriiyle yakla~amayan
Jaspers'e gore, felsefe tek tek bilimlerin
bir toplama de~ildir. <;unku bilimlerin
nesnel oldu~u yerde, felsefe oznel ve ki~iseldir. Yine bililnlerin nesnelere yoneldi~i, zorunlu ola1un bilgisinin pe~ine
dii~tii~u yerde, felsefe insana ve insarun
eylemlerinin kayna~1na yonelir ve zorunlulu~u a~1p ozgiirlii~e goturiir. Ote
yandan bilim bilgiyi korurken, felsefe
yeni hakikatlere ula~mak i-;in, bilimin
do~rularmt kuar. Felsefeyi sanattan da
ayuan Jaspers'e gore, sanat insana duygusal bir evren SW\ar, insan1n bu dunyaya daha iyi katlanmasa i-;in, dunyaya
yen.i ~ekiller verir. Felsefe ise, bu diinyaya tum kotuluk ve c;irkinlikleriyle insana
sunmaya -;ah~1r.
tNietzsche'den ve tKierkegaard'111 psikolojisinden esinlenen Jaspers, insarun
diinya kar~lStndaki mumkun tutumlanru, bireyin olum, sava~, de~i~me ve su-;
gibi durumlar kar~1s1nda vennek durumunda oldu~u karc~rlan analiz eden, egzistans ya da varolu~ problemini akd

Jaspers, Karl
aracth~tyla ~ozumleyecek

bir

varolu~

felsefesi geli~tirmi~tir. Varolu~la, insa


ntn ya~ad1~1 ve dolaytstyla nesnelle~ti
rilemeyen act ~ekme, su~luluk ve olum
gibi durumlarla stnJrlanan ve a~t~a vurulan insanhk halini anlayan Jaspers'e
gore, bu nihai durumlar bilimsel du~un
cede gozden ka~1nhr, ya da birtaklm paradoks ve antinomilerle ifade edilir.
Oysa bu tecrubeler, empirik bene ili~kin
bilgitnizin e~retili~ini ve dunyasal varolu~umuzun guvenilmezli~ini gosterir.
Bir toplum i~inde ya~ayan insarun, bu
haliyle yerine ba~kalann1 ikame edebilece~i bir atom durumuna du~tu~unu
savunan Jaspers, toplumda ba~kalanyla
ayru durwnda bulunan insanm ~zgur
olmadt~uu soyler. Gerek kilise, gerekse
partinin insanlan ozgiir de~il de, e~it
yapmaya ~ah~b~uu so:;leyen filozof, ger~ek varolu~unu ya~ayamayan insarun
ba~kalan taraflndan kurulmu~ olan bu
~adlJ'dan ~1kabilmesi, kabugunu yutabilmesi i~in u~ zorunlu ko~ul bulundu~unu
soyler. Bunlar da StrasJyla, yalruzhl<:_ cesaret ve sava~hr. Kitlesel duyguda~hk i~in
de sevgiyi kaybeden insan, yalnlZ olabil
melidir. Bu yalntzi.Lk, on a gore, sonunda
bizi yeniden ba~kalarma ozlem duymaya
gotilrebilecektir. Bununla birlikte, once
yalnlzhk ve ba~kalanru ozleme paradoksunu cesaretle ya~ama zorunlulu~u bulunmaktadtr. Bu iki ko~ulu ger~ekle~ti
ren insarun sava~aca~1 u~ ~ey vardtr:
Olum, a a ~ekme ve su~.

Jaspers'in sezunu

etti~i

483

olilm, cisimse!
olum olmaytp, insanln kendisini ger~ek
le~tirme strastnda hi~bir olana~tn kalmadl~tnt gordu~u zaman ya~adt~t 'varolu~sal olii1n'dur. Ote yandan, ger~ek
bir varolu~ duzeyine yukse1meye ~ah
~an, egzr'stans ohnaya ba~layan insan ac1
~eken insandu. Normal insarun, Dasein'daki insarun aadan kac;1p kitleye st~ln
dl~l yerde, egzistans olmaya ba~layan in
santn ~ekti~i act, ya~amtna kendisi i~n
bir i~erik kazandtrma ~abasuun sonucu
olan bir ac1d1r. Dahast, egzistans olmaya
ba~layan insan i~in, ba~kalann1n da
aynt ~eyi yapmastnt ~nlemek bir su~ oldu~u gibi, onlarm egzistans olmalan i~in
hi~bir ~ey yapmamak da bir su~tur. Oyleyse, ger~ek bir varolu~ duzeyine yukselmek, egzistans olabilmek sorumlu olmaktan ge~er.
Egzistans olabilmek, butun bu gu~luklere
ra~men mumkun mudur? insant SlnJr)ayan ba~kalan hep oldu~u it;in, o tek ba~tna egzistans olamaz. Bir inan~ ahlak1
geli~tiren Jaspers, insanm varolu~unu
ger~ekl~tirebilmesi i~in, bilimi a~rak
'mutlak', ya da ~Tann~ya gitmesi gerektigini s~ylemi~tir. Varolu~unu bu yolla
kuran insan, ona gore, ahlaksal bakundan do~ru olaru da bulmu~ olux. Bununla birlikte, bu do~runun, nesnel olmaytp,
yalruzca ona ait oldu~u unutulmamahdtr. Dolaytstyla varolu~sal ya~am, tarihsel bir olu~um olup, onun belli anlara
ba~b olan do~rulan olabilir.

484

Kabala

K
kabala. Genel olarak, gizemci Yahudi ge
lene~ine, daha ozel olarak da ezoterik
Tann ve evren o~retisine verilen ad.
Buna gore, kokleri eski ~a~lara dayanan Yahudi gjzemcili~i, pratik bir yonii
de olmakla birlikte, temelde kozmogoni
ve Tann'mn do~as1yla ilgili olmu~tur.
Orta~a~'da ise, spekiilatif Kabala ile felsefe arasmda, orne~in tbni Cabir'de
a~klkla goriilen S1k1 bir ba~lanh vardir. Kabalistler i~n Tann ozii itibariyle
bilinemezdir; O'na yahn bir bi~mde
'Sonsuzluk' ad1 verilir. Kabala anlayi
~mda, Sonsuz olanla sonlu diinya arasmdaki biiyiik u~urum bir dizi tiiriimle
kapatdu; o, ancak bu sayede belli ol~ii
ler i~inde bilinir hile gelir. Buna gore,
Tann diinyadaki eylemi yoluyla bilinebilir.
kabul (ing. assumption; Fr. assomption; AI.
vorassetzung, annahme]. Do~ru oldu~u
na, herkes i~in apac;~k oldu~una inamlan genel fikir, ilke ya da saymhlar.
Kabullerin ~e~itli tiirleri vard1r: Bunlardan orne~in aksiyom, ne kamtlanan
ne de ~iiriitiilebilen, fakat herkes tarafmdan apa~1k ve do~ru oldu~una inamlan bir kabuldiir. Buna kar~m postiila, herkes taranndan apa~;~k bir ilke ve
do~ru olarak goriilmese bile, belli bir
teorinin suurlan i~inde, do~rudan do~
ruya smanabilir bir sonuca gotiirdii~ii
i~in benimsenen bir kabuldiir.
ka~anllmazhk [ing. inevitability; Fr. in~i
tabilite]. Bir onerq.enin ba~ka bir onermeden zorunlu olarak ~~ ya da bir
olaym, durumun belli bir geli~menin sonucu olarakortaya c;~kmas1 durumu.

Buna gore, kac;mdmazhk, mantlksal ka~amlmazllk ve olumsal ka~mrlmazlJk olarak ikiye aynhr. Mant:J.ksal zorunluluk
anlamma gelen manhksal ka~mdmaz
hkta, b'nin a'dan ka~mdmaz olarak ~1kt1~~ soylenirse, bu, b'nin a' dan zorunlulukla tiiredi~i, b'nin a'mn zorunlu sonucu
oldu~u anlamma gelir. Olumsal ka~md
mazhk ise, bilimsel determinizm ya da
metafizik veya dini yazgicihk anlarrunda, bir olaym, bir durumun, onu onleyecek, ortaya ~lki~uu engelleyecek tum
~aba ve giri~imlere kar~m ortaya c;Ikl~l
na i~aret eder.
kaderiye. Her hareketin, her eylemin onceden Tann tarafmdan yarahldi~mi, takdir
edildigini ileri siiren Cebriye anlayi~ma
kar~1 ~n ve insamn yaph~ i~lerin yarabciSt oldu~u, ozgiir bir iradeye .sahip
oldu~u gorii~iinii benimseyen Islam
mezhebi.
Bu mezhebe gore, Tann insana ak1l ile
birlikte bir yapabilme giicii (kader) vermi~ ve onu ozgiir buakm1~tlr; bundan
dolay1, kul her eyleminden sorumludur.
Kaderiye mezhebine gore, Tann yalmzca iyi yarahn1~ olup, kotii .i~s~n ya d_a
~eytarun eseridir. fnsan bu lkismden barini se~mede biitiiniiyle ozgiirdiir. Bununla birlikte, bu durum Tann'-run insamn her davram~m1 onceden bilmedi~i
anlarruna gelmez.
kakos. Yunancada, ~rkin, kotii, de~ersiz,
zavalh ve talihsiz anlamma gelen s1fat.
Kakos'un kar~1h ise da~ goriinii~ ya da
bi~im, ~ekil bak1mmdan giizel olmay1,
ahlakh, erdemli ve yetkin olmay1 ifade
eden kalos Slfatldlr.
kahc1 [ing. permanent; Fr. permanent].
Gec;ip giden ve siireksiz olmaya kar~1t
olarak, hep var ve siirekli olanm duru
mu. Ger~ekli~in hi~ ortadan kalkmayacak, hep varolacak olan bir boyutu,
yonii ya da par~as1 i~in kullamlan ~1fat.
Cme~in, mekan, Orta~a~ felsefesmde,
bu anlamda kahc1 bir ~ey ya da nitelik
olarak de~er lendiri.lmi~tir.
.
kahnhlar yontemi [Ing. method of resJdues; Fr. methode des residus]. J. 5. tMill tarafmdan onerilen deneysel yontemin
bir ad1m1.

kal venizm

Buna gore, kompleks bir sonucun bir


par~as1, sonucun olu~masmda etkili
olmu~ oldugu bilinen, ve sonUI;Iarmm
dogas1 daha onceki ara~tumalar sayesinde anla~IIan belirli onctillerle a.;Iklanabildigi takdirde, kompleks sonurun
kalan k.Jsm1, etkili olan ned en ya d a nedenlerin geri kalanuun bir sonucu olmahdu. Bunu sembolik olarak ~oyle
gosterebiliriz:
a, b, c, d,.....
w,x, y,z,

a, b, c,
w,x,y,

oyleyse, d
z

kahhm-~evre kar~1tbga [ing. heredity

environment controversy; Fr. conhoverse


de l'h~redit~-environment]. Dogu~tancl
hk ve empirizm arasmdaki kar~1thkla
e~anlamh olan ve bir organizmamn,
ozellikle de insan organizmasUlUI olu~umunda deneyimin, .;evrenin, ogrenmenin katk1s1yla kahhmm, doganm,
dogu~tan getirilen ya da mir~s ahnan
genetik yapmm katkisuun ne olduguyla ilgili tart1~ma.
kalkUI [ing. calculation; Fr. calcul]. Hesaplamada ba~vurulan i~aret ve kurallar
sistemi; manhksal problemleri ~jozmek
i.;in geli~tirilen formel sistem. Bir konudaki akllytirtitmeyi yoneten iJkeler btittinti i')in kullamlan deyim. c;1kanm kurallanna ve manhksal i~lem yontemlerine
gore, semboller kullamlarak filkanm
yapllan formel i~lem.
Buna gore, cebirsel kalkiil, aritmetiksel
i~l~mleri kendisine temele almak ve
onu bir model olarak kuJianmak suretiyle geli~tirdigimiz bir soyut semboller
toplulugu ve bir yapma dildir. Burada,
ornegin 3 ile 2'nin toplamlannm karesinin 25 edecegini gostennek i')in, (a+b?=
a 2 +2ab+bl gibi bir cebir kurahm ve formtiltinti uygulamak fazlas1yla yeterlidir. Bu fonntil, yalruz 3 ve 2 sayLlan i.;in
degil, fakat herhangi iki saymm toplamlaruun kareleri i.;in, ve dolayisiyla sayilardan ba~ms1z olarak ge~erlidir. Cebirsel kalkiil, i.;erikten ya da sayllardan
baguns1z olarak tiim sayLlar evreni i.;in
ba~vunnarruz gereken i~aretleri ve harf-

485

leri i~eren bir sistem saglad1gmdan,


boyle bir kalktil geli~tirildikten sonra,
50z konusu i.;eriksiz yap1y1, belli bir i~e
rige uygulamak ve saydar evrenindeki
ili~kileri denetlemek mtimktin hale gelmi~tir.

Soz konusu kalktil dti~tincesi daha


sonra en onemli ifadesini manbk alanmda bulmu~tur. Bu ttirden bir i~lem sistemi ya da kalktiltin manbk i~inde ve
manhksal ili~kiler i.;in de olu~turulabi
lecegi fikrinden hareket eden mantlk~jl
lar, sayllar evreninde degil de, onenneler evreninde kullarulacak bir i~aret,
sembol ve kurallar btittinti olarak mantlksal bir kalkiil geli~tirmi~lerdir. Bun a
gore, manbk alaruru bir onenneler evreni olarak degerlendiren ve onermeleri
i.;erilderi ile degil de, birer gosterge ya
da harfle, ba~ka bir deyi~le sembollerle
gosteren man~ar, onenneler arasmdaki ili~kiJeri, sembollerle g05terilen baZI
gosterge ve kurallara gore, bir yapma dil
i.;erisinde fonntill~tinni~lerdir. Manhkfillar tarahndan gel~lirilen mantlksal kalktil, onenneler arasmdaki fonnel ili~kile
rin bilincine vannarruza iml<An veren bir
hesap cetveli, bir i~lem ~izelgesi goriintimti alm1~t1r. Manbksal kalktil, ~u halde,
onermeler arasmdaki ili~kileri gostennemize, karutlamarruza ve soz konusu formel ili~kileri denetlememize imkan saglayan, i.;erikten yoksun, fonnel bir i~aret,
sembol ve kurallar toplulugudur.
kalvenizm. 1509-1564 ylllan arasmda ya~aml~ olan J. Calvin tarafmdan kurulan ve Katolik mezhebinden, kutsal kitabl Hristiyanhgm tek kaynag1 ve ilkesi
olarak gordugu i~in farkhhk gosteren
dini ogreti.
Calvin'in ogretisinde, Tann varolan ve
olup biten her~eyin merkezi olup,
Tann'nm iradesi her~eye yayllm1~tu.
lns.arun kendisine mutlak ve kesin bir
bi.;imde bagunh oldugu tannsal doganm her yerde mevcud oldugunu savunan Calvin, kullanmn Tann'ya stirekli
olarak ifade etmek durumunda olduklan bir sayg1 ve minnet bor~lan oldugunu
belirtir.

186

kamusal

kamusal [lng. public; Fr. publique; AI.


staiitlicll). Ozel, ki~isel ya da mahrem
olana kar~tt olarak kamuyla, meslekler
veya siyasi alanla ilgili olan i~in kullamlan niteleme.
Bu baglamda, bir btitun olarak toplumun ~tkanm, bireylerin ya da gruplann
bencil ~tkarlarmdan aytrd etmek i~in kllmusal pkar deyimi kullamhr. Buna gore,
bir toplumun tum uyelerinin, statuye,
zenginlige veya konuma bakmakstzm
payla~ttklan ortak bir hedef, politika ya
da amaca kamusal ''kllr adt verilir.
Yine, liberal politik duzenin feodal duzenin yerini aldtgt Strada olu~mu~ olan,
yurtta~ ya da bireylerin toplulukla ilgili
sorunlart ve kon ular uzerinde tartt~ma,
fikir beyan etme imk4m bulduklart,
sosyo-politik sorunlann ~ozulmesinde
ki~ilerin degerler, erek ve norrnlar iizerinde mutabakata varrna ve katkt yapma
~ansma sahip olduklart estetik/ ebedi
ele~thi veya politik muhalefet alan! k~>
musal alan olarak tanunlatur. Sivil toplumla devlet arasmdaki bir alan olarak
kamusal alan, burjuva toplumunun ihtiya~lanru devlete ileten ilerici, ele~tirel ve
kultur tarb~an bir alan bi~iminde geli~
mi~tir.

kana at [ing. opinion; Fr. opinion). 1 Rasyonel bir temeli olmakla birlikte, kendisinden ku~ku duymamn mumkun oldugu
bir onerme ya da hipotez. Ki~isel goru~lere dayanan inan~. 2 Bir uzman tarafmdan verilen hukum ya da yargt. 3
Saglam delil ya da dayanaklart olmayan
fikir, goru~, sam. 4 Degi~en fenomenlerin kesinlikten yoksun duyusal bilgisi.
Sam. Ki~inin dogru olup olmadtgmdan
emin olmadan benimsedigi gorii~ tarzt.
5 Otoriteye ve guvene dayah olarak benimsenmi~ du~unce.

kamtlama. [1ng. argumentation; Fr. argumentation). Yalruzca manbga ve ozellikle


de salt mannga ail bir deyim olarak, en
az bir ortak terime sahip olan iki onerme arasmda, bu terimlerin i~lemleri ve
kaplamlart yonunden kurulan manhksal ili~kiye verilen ad. Buna gilre, tum
insanlarm oltimlu olmalarmdan dolayt,

Aristoteles'in de olumlu oldugunu dile


getirrnek, karutlamaya bir omek olarak
verilebilir.
Karutlama ayru ~er~eve i~inde, bir onermenin dogrulugunu, onun ba~ka bir
ooerrnenin zorunlu sonuru oldugunu, ya
da daha once dogru oldugu kabul edilen
onerrneler obeginin manbksal vargtst oldugunu gosterrne i~lemine kar~thk
gelir. Kamtlama, tumdengelimsel manbkta her zaman bir zorunlulugu ifade
eder, zira karutlamada onculler dogru olduktan sonra, sonucun dogru olmast bir
zorunluluktur. Ote yandan, mantt.ksal
bir ili~kiye dayanan kamtlama, nedensel ili~kiye dayanan ve bundan dolayt
zorunluluktan ~ok olumsalhk ta~tyan
ttarutlamadan farkhhk gosterir.
kanon [ing. canon; Fr. canon; AI. kanon ).
Manb.ksal ve bilimsel yontemlerin kendisine tabi olmak durumunda oldu~
temel ve onemli bir kural, ilke ya da
ol~ut. Belli bir alanda ge~erliligi olan
kural ve il.keler toplarm.
Normatif bilimlerde, temele konacak,
ol~u ahnacak nonn, izlenecek model ya
da prati.k kural. Ote yandan, belli bir
sistem ortaya koymaya yarayan kurallar btitunune ise kllnonik adt verilir.
Kant, Immanuel. 1724-1804 ytllart arasmda ya~amt~ olan unlu Alman filozofu. Temel eserleri: Kritik der Reinen Vernunft [Saf Akhn Ele~tirisi), Kritik der
Pratischen Vernunft [Pratik Akltn Ele~ti
risi) ve Kritik der Urteilkraft [Yargt Gucunun Ele~tirisi).
Temeller. Modern felsefenin geli~im
seyrine uygun olarak epistemolojiyi on
plana ~tkartl'll'~ alan Kant, oncclikle
tHume'dan etkilenmi~tir. _Kendi dey:
~i)!k Hume onu dogmatik uykusundan
uyandtran, spekilla tif felsefe alarundakf
ara~bnnalarma yeni bir yon veren filozof olm~tur. Ote yandan, o Descartes'm akilch\mm da sirt~klm olumJu
yo_nler i~erdi~jni saptam~ ve zihnimizin, matematikle ugra It 1 zamanki i~le
yi arzt
]l~mda adeta euyuleruni~
tir. Kant, bundan ba~ka as1l, onyedinci
ve onsekizinci yuzy1llarda goz kama~h-

Kant, Immanuel

nc1 geli~meler kaydeden bilimden, .ii_zellikle de fizikten etkilenrni~tir. Kant'm


goztiiidebilim, onciilleri kesin alan ve
yontemleri, ancak Hume'unki ~bi felsefi
bir ku~kuculuk benimsendigl zaman,
sorg111aniibilen eyrensel bir disiplindir.
Bir bilim adam1, Kant'a gore, bir yandan
kendisinden onceki bilim adamlannm
ula~hg sonu~lan kabul eder; yine, bir
bilim adam kabul ettigi bu sonu~lara
ek olarak, yeni ara~hrmalara giri~tigi
zaman, deneysel yontemler kullaiUr.
Bilim yans1zd1r ve nesneldir.
Ole yandan bilimin, ozellikle de Newton tarafmdan geli~tirilen modern fizigin ~ok ba~anh sonu~lar dogurmu~
alan yontemi, Kant' a gore, rasyonalizmi
de empirizmi de a~arak geli~mi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, fizik bilimi, rasyonaliz ula~hg1 s<ii'tu Jan da. empinzmin ula~_tl 1 sonu Jan da yanh~layarak geli~imini siirdilrme t II.
una gore,
kendisine en saglam bilgi modeli olarak
dii~iiniilen matematigi omek alan rasyonalizm, ~eylerin bizatihi kendilerine
yonelmeden, ~eylerin kendileriyle bir
temas kunnadan, yalmzca dii~iinceleri
birbirlerine baglamakla yetinip, ~eylerin
kendileriyle ilgili olarak a priori sonu~la
ra ula~II. Oysa fizik, matematigi de kullanarak ~eylerin bizzatihi kendilerine
yonelmekte, ~eylerin kendileriyle, rasyonalizm tarafmdan kurulamayan temasl, ba~anh bir bi~imde kurmaktad1r.
Kant'a gOre. lngiliz fjlozafu Hume'un
empitizmi, belirli bir nede~de~ : : : :
aym sonucun ,,t<acagim ru,b,
kesin olarak bilemeye~~!: ~vunmak ::5:~1e v=Pilgmntarak
ku~kJ
4la
em1~hr. Oysa,
~ok ba~anh sonudar elde etmi~ alan
fizik bilimi hemen tiimiiyle n~<~llik
ilkeUne dayanrnaktdar. Kanih1d)aglam a, kendisine dilen i~in, rasyonalizm tarafmdan da, temr,!rizm
dan cfa a~1klarup temeliendirile;;;e;en
bilimi, ozellikle de fizik bil~ni temellenilirmek, bifunsel bjr bi~imde dii~iin
diigii zaman, msan zihninin naSif iledigini b~;~lmak oldugunu diiiinmii~..
tur.

=-

487

Ba~~.Jm.. deyi~le,.

o felsef~~ki ilk ve
teinel misyonun.Yn _bilirni temeileruhrmek, daha sonra da ahlakm ve dinin rasy.onelligini savUP.IUak

oldu~a

inan-

m~hr. Bununia birlikte, bu hi~ te kolay


bir i~ degildir, <;i\Dldi bilim ye din yiiz-_
yllard1r birbirlerine kar~1 aman&IZ hi,r

miicadele i~iii.de-olmu~lar ve bilim, dinilt

Qtoritesi kaQJStoda mut]ak bit zafer ka-

zanma yo luna girmi~til'- _Bu zafer, Kant:a


gore, bilimin halo a ,smdan i 1 ve
olu u olmakla birlikte
a v
b
a~1sm an tam bir felakettir._
B1hmin ilinin miidaJlaleleri kar~1smda
ozerl<ligm kazanmas1 hi~ ku~ku yok ki
iyi bir ~eydir, fa kat bu, bilimsel ohnayan
ttim.....i.D.an'ilann, din ve ahiAkm temelsiz- .
lgmesi ve anlams1z)asmas! anlamma
geJjyorsa. bilimin zaferi, insanhk aQSmdan, dinin bak.Is agsndan ger,ek bjr fe-
lattir. Kapt. iiyleyse, ya!ruzca din,
bilim ve ahlaki temellendirmek duruInUlid"a kalmamJ~), fakat rasyoneJ bir
varlik ohnarun ne anlama gelditini gos"'terme durumunda kalm1~hr. 0, ile bu
amac1 &er~kle7tjlihilmek iQn hem
tDescartes'm rasyooalizmjnden ve hem
de Hume'un em irizminden onemli ortrai!Sen I
isteu " o eleri
'1,!0 ojik idealizm diye bilinen kendi bilgi
kuram!!]J geli~tirmi. yiikselen bilimin
felsef! temellerini gtisterdikten sonra, ozgiirliik ve Odev dii~ilncesine dayanarak'
'ttristiyan _a;hHikllU savunrna cabas vermi,lir, _
Bilgi GoriJ~leri: Dii~iincesinde rasyonalist felsefeyle empirist felsefenin bir sentezini yapan brunanuel K,ant, bilgide
hem deneyimin ve hem de akhn katk!sirun kacirulmaz oldupjunu One sjjrmij5
t:Qr. 0, ilk olara en basil bir deneyimin,
duyu izlenimlerinin bile a
,
n r e
yi
ra an ve miirnkiin kilan bir ogeyi
i~erdigini gi!stermi~tir. Soz konusu a priori ogelere kar~11ik gelen zaman ve
mekina, deneyin transendental ko~ullan ad1ru veren Kant, boylelikle Hume'un
matematiksel bilimlerin tilmii yle analitik bir yap1da oldugu gorii~iine kar~1,

488

Kant, Immanuel

matematigin mekan ve say:yla ilgili yargtlaruun sentetik dogasuu ortaya koyabilme imkfuu bulabilmi~tir.

zihnin

mn

ve

rnek3ndtr Buna gOre,

lulukla zaman ve mekan


olan
~eyler olarak algdanz.
birlikte,
zaman ve mekan duyu-deneyinden tiiretilmi~ ideler, izlenirnler ya da kavramlar
degildider. Zaman ve mekanla, Kant'a
gore, _9.Q~rudan ve araastZ olarak sez&!_dep~rla~thr Bunlar sezginin a prior1,
yani her turlu deneyirnden once gelen ve
her tur deneyin onsuz olunarnaz k!?ullan olan kalkiiandlilar,. Yani, bunlar duyudeneyinde nesneleri her zaman kendileri arach!'ltyla algtlamakta oldugumuz
gozluklerdir. 0 zaman ye meMnJa ilgili
bu ogretisine transendental estetjk aduu
verdikten sonra; transendental analitige,
kategoriler ogretisine ge.;mi~ ve hpk1,
duyarhk ya da deneyimin a priori algt
formlart i<;ermesi gibi, dogaya ili~kin
ara~tmna ve bilginin de bag.ntt, toz ve
nedensellik tiin:inden a priori ilkeleri i<;erdigini gosterrni~tir.
En stradan du~uncede bile, sistematik
olmayan bir tarzda varolan bu kategoriler, matematiksel~mekanik bir doga biliminin temel ogeleri olarak ortaya <;1kar
ve rasyonel bir doga kavrayt~tm mumkiln hAle getirir. Ba~ka bir deyi~le, dii:
~uncenin ya da insan zihninin duyudeneyiriden ge1en malzemeye brr bitllk:
kazandtrmasl veya soz konusu malzemeyi bir sentezden ge9nnesiyle i!gili"
-ulau bellrll iialegorilerin bulundu'"nl,J
ifade eden Kant'a gori, zil'lk siiz konusu sentez ya da birle~tirme faaliyetini
<;e~itli yargtlar ortaya koymak suretiyle
ger<;ekle~tirir, oyle ki bu yargllar bizim

dunyaya

ili~kin

yorumumuzun temel
bile~enlerini meydana getirir. Deneyimde soz kon~ olan <;akluk, Kant'a ~ore,

bizim taraJZdan nicelik, niteljk_

ba

gmh, toz gibi belirli de i mez formlar


ya a a~amlar aracd1 Ia e
dirilir ya da yargtlantr. negin, mcelikle ilgili bir yargt siizl<onusu oldugunda,
zihnimizde bir ya da <;ok olan vardtr.
Nitelikle ilgili bir yarg1 one surdugumuz zaman, ya olumlu ya da olumsuz
bir onenne ortaya koyariZ. Bagmttyla ilgili bir yargtda bulundugumuz zaman
ise, ya neden ile sonucu ya da ozne ile
yuklem bagmllstm du~unuruz.
BUtun bu du~unme tarzlan, Kant'a
gore, zihnin duyu-deneyinden gelen
malzemeyi birle~tinne, bu malzemeyi
sentezden ge<;inne ya da soz konusu
malzemeye bir birlik kazand1nna faaliyetinin temel bil~eridir. Ve biz bu
sentez faaliyetiyle de duyu izlenimlerinin <;oklugundan, yani sonsui say1daki
darmadagm1k izlenimden, tek bir tutarh dunya resmi elde ederiz.
Kant'a gore, duyu deneyinin kapsam1
i9Jte giren her nesne, bu kategorilerden
birine ya da digerine uymak durumundadtr. Zira anlama yetisi, insan zihni bu
kategorilere uymayan bir ~eyi hi<;bir ~e
kilde konu alamaz, alsa bile anlayamaz.
Gorunu~lerin, fenomenlerin bir ~ekilde
anla~dabilmeleri i<;in, onlara anlama yetisinin kategorileri araahgyla bir yapt
kazandmlmast gerekmektedir. Anlama
yetisinin kategorilerine uymayan bir ~ey
insan zihni tarafmdan bilinemez. Kant'a
gore, duyu-deneyimiz belirli bir yap1 ve
bir birlik sergilemektedir. i~tc duyudeneyinin sergiledigi bu yapt ve birlik,
ancak ve ancak gon:inu~leri kendi kategorilerine gore duzenleyen anlama yetisinin faaliyetiyle a<;lklanabilir.
Bununla birlikte, kategoriler du~unce
nin ya da bilginin oznel ko~ullan olduklanndan, burada bunlann nastl olup da
nesnel bir ge<;erlilige sahip olabildigi,
yani nesnelere ili~kin bilgirnizi mumkiin
kdan ko~ullan saglayabildikleri sorusu
ortaya <;tkar. Kant'a gore, a priori kav-

Kant,

ramlar olarak kategorilerin nesnel ge~er


lili~i, insamn nesnelere ili~kin duyudeneyinin yalruzca bu kategoriler sayesinde miimkun olabilmesi olgusuna dayamr. Duyu-deneyinin bir nesnesi, yalmzca bu kategorilerle du~unulebilir Bir
nesneyle ilgili bir du~unce, onunla ilgili
tum yargdar ve dolayisiyla ona ili~kin
bilgi, yalmzca kategorilerin sa~JadJ~I
kavramsal ~er~eve i~inde olanakhdu.
insan zihninin yalmzca, kategorileri
aracdi~Iyla kendilerine bir yap1 kazandudJ~I
fenomenleri bilebilece~ini,
bunun otesine giderek ~eylerin bizatihi
kendilerini bilemeyece~ini, duyu deneyindeki nesnelerin insan zihninin i~le
yi~ine uydu~u i~in bilinebildiklerini
soyleyen ve tum empirik yasalan insan
zihninin yasalanna indirgeyen Kant'm
bu bilgi anlayi~Inm en onemli sonu~la
n, mutlak bir determinizm, bil nin SImrhh ve me a 1zi in imkan
ilgili sonu~lardu. Bilgirniz i bak1mdan
SINihdir. Bilgi, her~eyden once dutu-
deueyinin diinyastyla smulanffilstlr1
Bilgirniz ikinci olarak, algtlama ve dufurune yetilerimizin deneyimin ham
malzemesini isleme ve duzenleme tarz:'
lanxla smularuni~hr. Kant elbette ki,
bize gorunen dunyamn nihai ve en yuksek ger~eklik olmadi~mdan ku~ku
duymaz. Nitekim, o Jenomenal ger,eklikle, yani bizim duyular araqhtJyla teerube etti~imjz dunya jje numenal gerfekli( yani d~sal olmayag ye akdla
anla~tlabilir olan djjn;ya arasmda IUr
aynm vapmistlr.Bir ~ey algtlanmadi~I
zaiiian nedir? $eyin bizzatihi kendisi ne
anlama gelir?
Meta(izjgi: Biz algdamadJ~Imiz ~eyleri
elbette ki bilemeyiz. Bizim bildi~imiz
~eyler numenler, ~eylerin kendileri
degil de, fenomenlerdir, ~eylerin gorunu~leridir. Bizim biidi~irniz nesneler duyular aractiJ~Iyla algdanan nesnelerdir.
Biz buna ek olarak, duyusal dunyarun
bizim zihnimiz tarafmdan yarablmadJ~I
m biliyoruz. Zihin, bu dunyay1 yaratmak yerine, ~eylerin kendilerinden turetilmi~ olan ideleri ona yuklemektedir.

lmm~nuel

489

Bu, bizden ba~ImSIZ olarak var olan,


ancak bizim kendisini yalmzca bize gorundu~u ve bizim tarafumzdan duzenlendi~i ~ekliyle bilebildi~imiz bir d1~
ger~ekli~in varoldu~u anlamrna gelir.
Boyle bir ger~klik bizim bilgimizi arttumaz, fakat bize bilgirnizin s1mr lanm gosterir.
Immanuel Kant bu o~retisiyle bilimsel
bilginin olanakh oldu~unu gostererek,
Newton fizi~i temellendirir, fakat varh~m gene! ilkeleri, Tann'nm varolu~u,
ruhun olumsuzlu~u gibi konulan ele
alan geleneksel metafizi~i olanaksiZ
hale getirir. <;:unku, metafizik alamnda,
ruh, Tann, evren kavramlanm du~un
du~umuz zaman, burada duyu-deneyi
tarahndan sa~lanan malzeme bulunmaz.
Bilginin ilti Ierne! o~esinden biri olan
deney, tecriibe o~esi metafizik alarunda
soz konusu olmad1~ i~in, akd burada
antinornilere du~er. Oyleyse, metafizik
alarunda bilimsel bilgi olanakli degildir.
A&!~ Bununla birlikte, Kant gorunu~-gerseklik ya da fenomen-n\llf\en
aymmmi insan varh~ma uygulayarak,
ahlak imkiiruru kurtanr. Zira, ona gore,
insamn bir fenomen. bir de numen tara& vard1r. Yani, insamn biri duyusat di~er! akdla anlastlabilir o(an iki farkh
boyutu vardu. Duyusal yonuyle ele
ahnd1~mda, insan do~adaki mekanizmanw...bir par~as1d1r. Ba~ka bir deyi~le,
insan fiziki e~ilimleriyle, i~giidiileriyle
fenomen:ier dunyasmm bir ogesidir.
Buna kar~m, insan kendisini hayvandan
a)l.Ltan alclqda, fenamenler dYnyasm1n iistiine yiilc!?Plir. ak4 sayesinde, nedenselligiq, dogaJ zgnmlnh~m hi.ikiim siirdji~i
.dunyanm l!tesine ~gp llzg;!it olur. B~ka
bir de~i~le, metafizigin ancak pratik ahl
alanm a, ahlaki iradenjn kesin kanaatle-_
riyle milmkiiti 6labilecegini savunan ve
dene)'irr!deki a priori_o~eyi \lkarsama
yonternini. ahlak alanmda ahlaki yargdara da uygulayan Kant, once ahllli yargilan psikolojik bir a~1dan de~erlendirmi~
ve sonra kategorik buyrukla, yani forme!
olarak k~ulsuz olma ozeUigiyle, ahlak
alanmdaki a priori o~eyi yakalami~hr.

490

Kant~

idealizm

Ona gore, kategorik buyrugun, yani


ins~ jnsa., olduj!;n i~in belli seyleri
yap
te en ahlak yasasmm, iyi
ira den
n1nmas1, 1nsanm u
ger~ek kisiligini ve insan varhklanm
ki~iler olarak birbirlerine ba~layan halkay Olu~turur.:'_Prahk ve ahliil<f temeller
uzerinde geli~en bir metafizik one suren
Kant',!!J felsefesinde, bu ikinci alan, teorik ak.bn zorunlulukla belirlenen duyusal dunyasmdan sonra, pratik akhn iizgurlukle belirlenen akllla anla~llabilir
dunyast olarak ortaya ~tkar. Akllla anla~llabilir iizgurluk dunyasmm fiziki ve
dogal dunyayla clan ili~kisinin ne oldugu sorusu ise, Kant't her iki dunyayt da
uyumlu kllan bir tannsal diizen postulastyla, iilumsuzluk postulasma giitiirur
ki, bu postulalar da ifadesini Tann du~uncesinde bubnaktadtr.
Kanlp idealizm [lng. Kantian idealism; Fr.
idt!alisme Kantien]. tKant'm, bir yandan
dunyayt idelerden hareket ederek ku-
rarken, yani zihnin pasif ahct olmaytp,
duzenini dogaya yukledigini one surerken, bir yandan da ayru dunyarun ger~ek ve iyi oldugunu suren idealizmi.
Kant'm Kopernik devrimi [lng. Kant's C()pernical revolution]. Bilimsel bilginin, sentetik a priori iinerrnelerin realist bir tavtr
ve zihnin nesnelerine uydugu varsaytmtyla hi~bir ~ekilde a~tklanamayacagtru
du~unen ve a priori, yani tumel clan, yalmzca ge~rni~ ve ~imdi i~in degil, gelecek i~n de ge~erli clan bilgiyi a<;tkJamak
uzere, zihinle nesneleri arasmdaki ili~ki
i~in yeni bir varsaytm bulmak zorunda
kalan Kant'm, unlu astronom Kopernik'ten etkilenerek ger~ekle~tirdigi, nesnelerin zihne ve zihnin i~lemlerine ya da
faaliyetlerine uydugu teziyle belirlenen
devrime verilen ad.
Kant, bu turden bir ~iiziime uzun denemelerin ardmdan ve Kopernik'in bilimsel ~ah~malanndan kendisi i~in bir ders
~tkartarak varmt~hr. Kant' a gore, giikteki cisimlerin hareketlerini, bu cisimlerin
onlan giizlemleyen ki~inin ~evresinde
diindukleri varsaytmtm temel.e alarak
a.;tklama ~abasmda yeterince ilerleme

kaydedemeyen Kopemik, ytldtzlann


yerlerinde sabit durduklanm ve giizlemcinin onlann ~evresinde diindugunu kabul ettigi zaman ba~anh olabilecegi inancma kapllmt~ ve bu kabuluyle
giikteki cisimlerin hareketlerini a~tkla
ma ~abasmda ger~ekten de ba~anh olmu~tur. Kopernik'in durumuyla kendi
problemi arasmda bir analoji kuran
Kant, ~imdiye kadar tum bilgilerimizin
konu aldtgt nesnelere uyduklanmn varsaylldtgmt sayler.
Bununla birlikte, nesnelere ili~kin bilgimizi, nesneler hakkmda yeni birtaktm
~eyleri a priori bir bi~mde ortaya koymak suretiyle artttrrna yonundeki ~aba
lanmtz, ona gore, siiz konusu varsaytm
temele ahndtgt i~in, ~imdiye kadar hep
ba~anstzhkla sonu~lanrru~hr. Bundan
dolayt, Kant'a gore, ~imdi yeni bir deneme yapmarun, ve bilginin nesnelere
de~il de, nesnelerin bilgiye uyduklartm
one surmenin tam zamarudtr. c;:unku
bilgide sezginin nesnelere uymak zorunda oldugu kabul edilitlle, nesneler hakkmda a priori bir bilgiye sahip olrnarruz
olgusu a~tldanamaz. Nesneler hakkmdaki bilgirnizi a~IIdamak i~n, Kant'a
gore, nesnelerin insandaki sezgi yetisine
uyduklaruu kabul etrne zorunlulugu
vardtr.
Bununla Kant hi~ ku~ku yok ki, insan
zihnirun bilgide konu aldtgt nesneleri geli~igiizel yarabnal<ta oldugunu siiylemek
istemez; o, bununla zihnin dogu~tan du~uncelere sahip oldugunu da anlabnak
arzusunda degildir. Onun felsefe alanmda gen;ekle~tirdi~ devrim, daha ~ok
insan zihninin tecriibe ettigi, algtladtgt
nesnelere bir ~ey katbgtru siiylemekten
olu~ur. Kant bilgimizin deneyden ba~la
dtgt konusunda David Hume'la lam bir
uyu~ma i~dedir, fakat o, Hume'un tam
tersine, insan zihninin tecrube ettigi nesnelere bir ~y katan, duyu yoluyla gelen
malzemeye bir form. bir ~er~eve kazandtran aktif bir gu~J)Idugunu one surer.
insan zihni, ona gore, oyle yapllanmt~hr ki, kendi hili~ tarzmt nesnelere
aktanr, nesnelerin kendi hili~ tarzma

kapitalizm

uymasm1 saglar. insan zihni dogasa geregi, deneyimlerimizi aktif bir bi~imde
duzenler. Ba~ka bir deyi~le, du~unme
faaliyeti yalmzca, duyular aracahgayla
birtak.Im izlenimler almaya degil, fa.kat
ayiu zamanda tecrube ettigimiz ~eyler
hakkmda yargalar olu~turmaya i~erir.
Tapk1 renkli gozlukler takan bir kimsenin her~eyi gozluklerinin rengiyle gormesi gibi, du~unce yetisine sahip olan
her insan varhg1, ~eyleri ka~andmaz bir
bic;imde kendi zihninin dogal yapasma
gore du~unur.
kaos [Yun. khaos; ing. chaos; Fr. chaos; AI.
chaos]. llk maddenin, evrendeki duzenden once soz konusu olan, duzensiz,
kannakan~ak, ~ekilden yoksun ve ayanmla~mama~ hili. Dunyanm yaradah~mdan once, butun maddr ogelerin i~in
de bulundugu kan~akh.k, karga~ah.k.
Evrendeki egemen gucun yasa ve diizen
degil de, raslanb oldugu durwn.
Yunan felsefesinde, evrenin, butun bir
evrene yasahhk ve duzen getiren rasyonel ilkelerin varolmadag1 bir zamandakj
durumu. Tum ogelerin, duzenleyici bir
gu~ tarahndan, bir duzenin temel par~a
lan haline getirilmezden onceki, i~i~e
ge~mi~ ve karmakan~ak olma hAli. Anla~llamayan, kontrol edilemeyen h41,
durum, olu~um.
kapah ahlik [ing. closed morality; Fr. morale fermee]. <;agda~ Fransaz filozofu H.
Bergson'un Les Deux Sources de la Morale
et de la Religion [Ahliik ve Dinin tki Kaynaga] adh eserinde sozunu ettigi, kata
toplumsal tabulara dayanan ahl&k anlaya~l.

Metafizik goru~unde, zamanla mekan,


sureyle madde arasmda bir aymm yaptl.ktan sonra, bu ayaruru bilgi teorisinde
sezgi ve analiz, din felsefesinde stati.k
din dinamik din aymrru olara.k koruyan
Bergson, onu ahlik goru~unde a~ak
ahlAk ve kapah ahlak arasmdaki bir ayanm ~eklinde ifade etmi~tir.
Surenin, yarahca giicun kendisini ahlak
alanmda a~ ahlak ~eklinde ifade ettigini soyleyen Bergson'a gore, ya~amm
hemen tiim gene) fenomenlerine yuz ~e-

491

viren kapah ahlak top'lum tarafmdan


uygulanan bir basklya dayamr. SOz konusu ahlakta, bireyin kesin ve mutlak
bir ozgurlugu olmayap, o eylemlerini
otomatik bir bi~imde ve i~gudusel olarak ger~ekle~tirir. Ba~ka bir deyi~le, kapah ahlakta birey, toplumun bekasam
saglamak, toplumsal uyumu saglamak
i~in geli~tirihni~ olan gelenek ve goreneklere, odev ve kurallara kayatsaz ko~ulsuz itaat eder.
Ki~id1~1 olan bu ahlak, u~ balwndan
kapah olan bir ahlakhr: Bir, toplumsal
ah~kanh.klan korumaya ama~lar; iki,
bireysel olanla toplumsal olam bagda~
hrmaya hedefler, ve nihayet u~, o her
zaman bir toplumun ahliik1d1r. Tum insanhk it;in ge~erli olmayan bu ahlakm
evrensel bir yonu yoktur.
Kapah ahl&kln dogal muttefigi, soylcnce yaratma gucuyle sapmalan onleyen, bize olumiin ka~arulmazhgma gostererek, toplumun haklanru korumaya
ve desteklemeye yarayan statik dindir ..
kapitalizm [ing. capitalism; Fr. capitalisme;
AI. capitalism us). En gene) anlarru ifiinde,
sermayenin, en temel uretim araca oldu~ ekonomik sistem veya uretim tarz1
~t;in k ullandan geneI terim.
Bir uretim tarz1 ya da ekonomik sistem
olarak kapitalizmi belirleyen en temel
ozellikler ~oyle sualanabilir: 1 Oretim
arac;lanmn ozel mulkiyeti ve denetimi.
2 Ekonomik faaliyetin kiir elde etmek
amacayla yapdmasa veya ozel k~nn te~ebbus faaliyetinde ba~hca saik olmasa.
3 Soz konusu ekonomik faaliyeti duzenleyen bir pazann varhga.
4 Karm, sermaye sahiplerine ait olmasa.
5 Oretic:ilerin, kullanmak amacayla degil
de, satmak amaayla uretmek durwnunda olmalan. 6 OegJ~im biriminin belli bir
zaman kar~ahga par~~~ ucret olmasa. 7
Sistemdeki temel degi~im. araarun para
olup, 8 uretim surecinin uretim ara~lan
na sahip bulunan kapitalist ya da onun
adana yonetic:isi tarahndan denetlenmesi.
9 Sermaye bUilciminde bor~lkredi kullanahrken, mali kararlar uzerinde tam bir
denetimin bulunmasa, ve nihayet, 10 sermayedarlar arasmda reUbet.

492

kaplam

Ote yandan, 'insan ba~b at' tiiriinden,


anlam1 clan, fakal herhangi bir ~eye
delalet etmeyen, gero;ekte varolan herhangi bir ~eyi gt:istenneyen st:izciiklerin
ya da terimlerin kaplamma bo~ kaplam
adt verilir.
kaplamsal [ing. extensional; Fr. extensionnet]. Bir problem st:iz konusu oldu~un
da, dikkati t:inermelerin anlam1 iizerinde
de~il de, do~ruluk fonksiyonu iizerinde
yo~unla~ttran yakla~tm io;in kullamlan
stf at.
Bu ba~lamda, her t:inermenin ya stradan bir olgusal t:inerme, yani manbksal
"(
baktmdan basil bir t:inerrne ya da bu tiir-npltalizm ayru zaman a, belli bir topden t:inerrnelerin do~ruluk fonksiyonu
lumsal adalel t:i~retisiyle bireysel haklar
oldu~unu tine siiren t:i~etiye; io;lemsel
anlayi~lm io;eren bir ideolofi olarak gt:iher t:inermenin kaplamsal bir t:inermeye
riilmii~tiir. Buna gore, kapitalizm ideolodt:inii~tiiriilebilece~ini y a da io;lemsellijisi, gelir ve refah diizeyiyle ilgili ~itsiz
~in kaplamsallt~a indirgenebilece~ini
Hklerin, bireylerin ekonomik faaliyetlere
savunan teoriyc kaplamsall!k tezi adt veyapbklan farkb katkilann toplumsal barilir.
kliildan adil clan kar~lllldan oldu~unu
Buna mukabil, tammlayamn ya da
savunur. St:iz konusu ideolofi, kapitalist
yiiklemin, tanlmlanan ya da t:izne konutoplumun varolu~u ve sa~llkh geli~imi
mundaki kavramm kaplamm1 ifade etic;in, belli birtakun hak ve t:iz .. liiklerin
ti~i, ortaya koydu~ tarum tiiriine kapgerekli oldu~unu iddia eder. una ilre,
lamsal tamm denmektedir.
omegin bireyler devletin key tidakarakter [Os. seciye; lng. character; Fr. canndan korunup, aym dev
racter; AI. charakta). 1 iJncelikle, bir ~eyi
el<onoml
ba~ka bir ~eyden ayuan t:izellik. ananiteve Iicari
rlik 2 Genelleme yoluyla da, bir insarun,
inal altma almak suretiyle, kobir ki~inin, davram~, al~kanhk, giio; ve
beceriler, de~er ve dii~iince tarz1 tiiriinkaplam [Os. ~iimul; Lat. extensio; lng. exden temel t:i~elerden meydana gelen t:izeltension; AI. umfang). Bir st:izcii~iin uyguliklerinin, onu ba~ka insanlardan farkltlandt~l ~eyler toplam1, bir deyimin dile
la~bran biitiinii.
getirdi~i nesne ya da nesneler kiimesi,
Bireyleri birbirlerinden aytran psi~ik
bir kavramm kapsad1~1, io;ine aldtgt, bet:izellikler toplam1, ki~inin st:iz konusu
lirttitl, gt:isterdi~i konu ve nesneler topt:izellikleri yaratan, gt:ireli olarak de~i~
lamt.
mez yap1s1 ya da mizac1 olarak karakOrnetin, 'adam' cins isminln kaplanu,
ter, bir bireyin ki~ili~ini meydana getiiki ayakh olmak, akdh olmak, erkeklitl
ren; davram~ tarzlanm, tepkilerini beolmak, v. b. g., t:izelliklere sahip clan
lirleyen kaha duygusal niteliklerin topbiiliin insanlardtr. Kaplam, d nyaya
lamtru, bir ki~inin )"a da toplulu~un
bak1~ tarztmtza, diinyaya yiikledi~imiz
psikolojik ya da tinsel aymct t:izellikleanlama i~arct eden ve niteliklerle, t:izelrinin meydana getirdi~i biitiinii dile geliklerle, karakteristiklerle ilgili clan io;lirir.
lemden farkh olarak, nesnel diinyaya
Bu ba~"Iamda, farkh karakter tiplerinin
~aret eder ve struflaIa ilgilidir. Ote
stmflanmastyla u~ra~an, farkh karakyandan, kaplamla io;lem arasmda ters
terlerin ortak t:izelliklerini ifade eden,
bir ili~ki vardtr.
Kt:ikeni, feodalizm i~inde tiiccar sermayenin ve d~ ticarelin biiyiimesi olgusuna geri gt:itiiriilen kapitalizmin birinci
evresi, onbe~inci yiizyll ile onsekizinci
yiizytl arasmda kalan Jjsgri senmzye evr_si olarak bilinir. Buna kar~m. ikinci evre
ola~st.riyel gp.r.~. Sanayi Devrimi adt
ile bilinen, ve enerji kullanan makinalartn ortaya o;li<I~l ve geli~imiyle ba~la
yan evredir. Kapitalizmin geli~iminde
bundan sonra gelen evre, tekelci kapita-.
lizm olup, bu evrenin ba~langt~ tarihi,
ikinci saM~Li devriminiR ger~k!e~~

-~~~~r~~la~k~:~~~~ ~nu~ir.:~a;t!;~J~~

..

karakter tiplerinin bilgisini saglayan ve


karakter egitiminin temelinde yer alan
bilime karakteroloji ada verilmi~tir. <;e
~itli karakterlerin ~ozlimlerunesi ve tasviriyle ugra~an La Bruyere ve La Rochefoucauld gibi alolca filozoflaran ~a
b~malarana dayanan karakterolojiye bu
ad, onu ki~isel karakterleri ve bunlaran
olu~wnuyla ilgili psikolojik belirle1nele~
ri konu alan bilim olarak tanamlayan
Wilhelm tWundt tarahndan verilmi~tir.
karar manh~a [ing. logic of decision; Fr. logique de d~cision]. Konusu, belirli tercihleri, ki~ilerin belli zamanlarda, belli durumlarda se~ecekleri en uygun ve en
elveri~li davrana~ bi~imlerini belirleyen kurallar olan mantak dah.
Karneades. Yeni Akademi'nin kurucusu
olan Yunanla filozof.
M. 0. 214-129 ylllan arasanda ya~ama~
olan Kameades, bilginin olanakslZ oldugunu ve hi~bir dogruluk ol~litli bulunmadtgmL dile getirirken ku~kucu bir
bak1~ a~asa benimsemi~tir. Hi~bir ~ey

bilemeyecegimizi, her kanatlama, kendileri karutlarunak durumunda olan onkabullere dayandaga i~in, hi~bir ~eyi karutlayamayacaglmaza one sliren filozof,
tStoac1 felsefeyi ve onlann Tann'nan varolu~uyla ilgili kanatlannt ~iddetle
ele~tirmi~tir. 0, mutlak bir ku~kuculu
gu benim.semenin, yargtya tiimliyle asklya almarun olanaksaz oldugunu bildigi i~in bir olasahk kurama geli~tinni~tir.
kar~ 1 [ing. counter; Fr. contre) Online geldigi sozcliklerin anlamana, i~erdigi kavrama zad olan, ona kar~a ~akan an lamlarda bile~ik sozciikler meydana getiren
onek.
Bu baglamda, ornegin bir ihtilale kar~a
koyan koyan, bir devrimin sonu~laruu
ortadan kaldannayt ama~layan siyasi ve
sosyal harekete kar~devnnr ada verilmektedir. Yine ayru ~er~eve i-;inde, modern
bilin~li oznenin yarahrru olan disiplinlere
kar~t, oznenin tahttndan indirilmesinin
ardandan ve dill arzuyla bilin~da~arun bir
etkisi olarak yorumlayan bak1~ a~asln
dan, arkeoloji ya da soyklitt.i~li, psikanaliz ve dilbilim kar~adisiplinler olarak kategorize edilir.

6te yandan, (inlu Fransaz dli~iini.lri1 Fo..


ucault'nun bak1~ a~tsandan ve tUrn soy
1emlerin iktidar lar tarafandan liretildigi
tezi temele ahndaganda, en az1ndan
hakim soylemin etkilerini bertaraf edecek, onu etkisizle~tirme amaca gliden
soyleme kar~zsoylem derunektedir. Ba~ka
bir deyi~le, kar~asoylem, ge~mi~in bask1
altrnda tutma ve mlicadele bi~imlerinin
popiiler belle~ne sahip ~akarak politik
direni~ i~in bir manivela, ihtiya~larla taleplerin ifadesi i~in yeni bir ara~ saglayan soylean tliriidlir.
kar~a kiiltlir [ing. counter-culture; Fr. contre-culture). Geleneksel davrana~ tarzana,
geleneksel degerlere, k1sacas1 varolan
yerle~ik kliltlire kar~a ~akrp, ona bir alternatif olu~turan yeni, fakat yeterli
topluinsal temelden yoksun olan kliltlir
ti.irli.
Kar~a kliltlir deyi.mi, radikal ogrenciler,
hippiler ve kimi entellektlieller, 1960'1J
yallaran sonlarma dogru, siyaset, i~ ve
aile ya~amt konusunda, uzla~amsal bir
~er~eve i~inde kabul gormli~ degerlerle
davraru~ kahplarana ters dli~en gorli~
ya da teoriler geli~tirdikJeri zaman popliler hale gelmi~tir. Kar~a kliltlir her~ey
den once geleneksel ve uzla~unsal aile
ya~amanan engelleyici ve bastanct yonle
rine kar~a ~1k1~1, insanlara kendi hayatlarrna ya~amalanna izin venne konusunda
asrarh olmaya, ~ok ~~itli tlirden uyu~tu
ruruyla tan~akhk i~nde olmaya ve cinsel ozglirlli~iin erdemlerinin savunucu!ugunu yapmaya i~erir.
kar~da~hrmah felsefe [Os. mukayeseli
felsefe; lng.comparative philosophy; Fr. philosophie comparative; AI. vergleichend philosophie]. Yalruzca bliylik uygarhk.Jaran
felsefelerini degil, fakat ayru zamanda
bu felseeler arasUldaki benzerlikleri,
ortak noktalarr ve fark.Jahklan konu alan
felsefe tlirii.
Kar~lla~tarmalL felsefe, Bata Felsefesi,
<;in felsefesi, Hint felsefesi, islam fe)sefesi, Afrika felsefesi gibi farkh felsefeleri konu ahp, bunlar arasandaki benzerlikleri oldugu kadar, farkh kavraya~lara
da gozler online seren felsefeye kar~ahk
gelir.

494

kar~ala~tuma

kar~lla~tuma

yontemi

y5ntemi [Os. mrtkayt>.se


usulU; !ng. comparative metl1od; Fr. 7nltIJOde comporative ]. Kar~lla~tlrmah filoloji, kar~1la~tumah psikoloji, kar~lla~tlr
mah anatomi, kar~1la~hrmah fizyoloji,
kar~lla~tlrmah din gibi disiplinlerin
yontemine; yalruzca biyolojik fenomenlerin de~il, fakat kiiltiirel fenomenlerin
de incelenmesi ve a-;1klarunasmda kullamlan, ve fenomenler arasmdaki benzerliklerle aynhklan inceleyerek genet
sonu-;lara ula~maya -;ah~an yonteme
verilen ad. Kar~lla~tlrma yontemi, pozitivizmin kurucusu A. Comte ve Alman
ktiltiir tarih-;isi W. von Humbolt tarafmdan geli~tirilmi~tir.
Bu -;er-;eve i-;inde psikolojinin, aralannda insan da olmak tizere, hayvan
ttirleri arasmdaki benzerlikleri ve farkhhklan konu alan ve s6z konusu benzerlik ve farkhhklan tiiriin biyolojisi ve
ya~am bi-;imi a-;1smdan inceleyen dahna kar~Jla~tJrmall psikoloji ad1 verilir.
kar~ahkh ko~ul eklemi [lng. biconditioncd; Fr. implicateur reciproque; AI. koimplikator ]. 'Ancak ve ancak ... ise' diye okunan ve ana bile~enlerinin aym do~ruluk
de~erini ta~nnas1 durumunda do~ru
olan bile~ik onenneyi meydana getiren
onerme eklemi.
kar~llakh ozgecilik [ing. mutual altruism; Fr. altruisme mutuel]. Hemen tum
ktilttirlerde goriilen alhn kurah, yani
'ba~kalanrun sana yapmasm1 isteyece~in ~eyleri yap!' kurahm tammlamak
i-;in kullamlan deyim.
kar~1olum karesi [Ing. square of opposition;
Fr. carri d'opposition]. t~istoteles manbgmm dort standart kategorik onennesini
birbirleriyle manbksal ili~ki i9rle sokan
kareye verilen ad.
Soz konusu dort standart onerme, Latince 'tasdik ediyorum', 'onayhyorum'
anlamma gelen Latince AffinnO'dan li.iretilen A ve 0, 'ink~r ediyorum', 'onaylamlyorum' anlarruna gelen nEgatlo'dan
tiiretilen E ve i harfleriyle gosterilen
onennelerdir. Bunlardan A ('Tiirn S'ler
P'dir) tiimel olumlu, E ('Hi-;bir S P de~il
dir') tiimel olumsuz, i ('Baz1 S'ler P'dir')

tikel olumlu ve 0 ('Bazi S'ler P de~ildir')


da tikel olumsuz onermeyi ifade eder.
Buna gore, kareni n sol tist ko~esinde
bulunan A ile sa~ list ko~esinde bulunan E ust kar~1tlar olarak tarumlarur. Karenin sol alt ko~esinde bulunan i ile sa~
alt ko~esinde bulunan 0 da alt kar~1tlar
olarak bilinir. Ost kar~atlardan her ikisi
birden do~ru olamaz, fakat ikisi ayru
anda yanh~ olabilir. Alt kar~1tlardan,
yani i ve O'dan ikisi birden do~ru olabilir, fakat ikisi ayna anda yanh~ olamaz.
A ve 0, E ile i karede, -;eli~ik onermeler
olarak ge-;er. Buna gore, A ve O'dan, E
ve i'den her ikisi birden ayru anda
do~ru olamaz; biri do~ru olursa, di~eri
zorunlu olarak yanh~tlr.
Ayru karede, A ile l veE ile 0 da alt1k
onmneler olarak tarulnlaiur. Altlkhk ili~
kisi, A ile i ve E ile 0 arasmda oldu~u
zaman, buna list i-;erme, i ile A ve 0 ile
E arasmda oldu~u zaman da, buna alt
i-;enne ad1 ad1 verilir. Ost i-;ennede,
A'run do~ru oldu~u bilindi~i zaman, i,
E'nin do~ru oldugu bilindi~i zaman ise,
0 zorunlu olarak do~rudur. Buna kar~m, A'run ya da E'nin yanh~ oldu~u bilinirse, i ve O'dan her biri do~ru ya da
yanh~ olabilir. Alt i-;ennede ise, i'nin ve
O'nun do~ru oldu~u bilinin;e, A ile
E'den her biri do~ru ya da yanh~ olabilir. Buna kar~m, fnin ve O'nun yanh~
oldu~u bilinirse, A ve E zorunlu olarak
yanh~tlr.

kar~aomek yontemi [lng. method of coun- '


teraample; Fr. methode de contreexemple].
Bir ~yi, bir tezi, bir onenneyi. onu yalanlayan, yanh~layan ya da ona bir ~kilde
kar~1t olan bir omek bularak c;Uri.itme
yontemine, orne~ 'Tiirn kugular beyazdlr' onenne.sini, siyah olan yalruzca tek
bir ku~u bularak yanh~lama faaliyeti.
Yontem, mantlk alarunda, belli bir akdyiiriitme formunun ge-;erli olmad1~m1
gostermek i~n kullaruhr. Buna gore, bir
akdytiriitme formunun ge-;erli oldu~u
nu soylemek, soz konusu fonnun, onciilleri do~ru olan tum omeklerinin, sonu-;lanrun da do~ oldu~unu ifade etmek
anlamma gelir. i~te, soz konusu ak1lyii-

kat~gori

ruhne fonnund~n, onc(H!er! dogru fakat


sonucu yanh~ olan tek bir omek bulmak, kar~1ornek yonteminin manhk alarundaki uygulatnas1n1 olu~turur.
kar~1t [Os. zrt, nakiz; Yun. enantios; Lat.
contrarius; ing. contrary; Fr. contraire; Al.
konlrtir). 1 Nicelik bak.Jm1ndan ayn1 olmakla birlikte, nitelik bakun1ndan farkh olan, yani biri olumlu iken, di~eri
olumsuz olan ve her ikisi birden do~ru
olarQay an, fa kat her ikisi bird en y anh~
olabilen onermeler i;in kullarulan stfat.
2 Terimler soz konusu oldu~unda ise,
kar~1thk, t Aristoteles'in kavramlar arasmda varoldu~unu 50yledi~i dort tiir
kar~1olumdan birine kar~d1k gelir. Buna
gore, kar~1t terilnler, ayn1 cins iQnde birbirlerinden en yuksek farklWkla ay1nlan
terimlerdir. Kar~ll terirn Qftleri, ~u
halde, ayn1 cins ya da kar~1t alt-cinsler
i;inde yer ahrlar ya da kendileri kar~1t
altcinslerdir. Fakat toz kategorisi, toz
kar~1tlann oznesi oldu~undan, kar~1t
kabul ebnez; ayn1 ~ekilde, nirelik kategorisine giren terimler goreli oldu~un
dan, nicelik kategorisinde de ka~Itlar
dan soz edilemez.
Ote yandan, iyi-kotii, ak-kara, ka~1t
terirn ;ifti omek1erinde oldu~u gibi, aralannda bir orta kavrama izin veren kar~It terimler de vard1r. ~u halde, kar~1t
iki kavram, bir di~erinin olumsuzu olan
iki kavramdu. Kar~1t kavramlar, herhangi bir konu ya da nesne hakk.Jnda
ayn1 zamanda tasdik edilemeyen, evetlenemeyen kavramlar olarak kar~1m1za
;1kar. Bun a gore, ak ile kara kar~1tt1r,
ama ;eli~ik de~ildir. c;unku bif ~eyin ak
de~ilse, kara, kara de~ilse, ak olmas1 zorunlu de~ildir. Kar~1t kavramlar, bu nedenle aralannda hep bir orta kavrama
izin verirler. Ornegin, ak ve kara gibi iki
kar~1t kavram aras1nda 'gri' gibi bir orta
kavram bulunur.
3 Metafizikte alan1nda ise, evrende i~
ba~1nda olup, de~i~mek y a da de~i~me
ye neden olmak suretiyle ger;ek1igini karutlayan hareket ve siikunet, varhk ve
yokluk, kuru ve 1slak, s1cak ve so~uk,
ate~ ve su, karanhk ve ayd1nhk, madde

495

ve zihin, a~k ve nefret, ;ekim ve itim gibi


gii;lere, birbirlerinin tam kar~astnda yer
alan, birbirlerinden lur bakurundan farkhh.k gosteren, butiinuyle z1t nitelikler
sergileyen, aralarmda kar~dtkh bir ili~
kinin olmadl~l o~e ya da gii;lere kar~t
lar ad1 verilir.
Buna kar~1n, felsefi psikolojide, s1cak
ve so~uk, ayd1nhk ve karanhk, yiiksek
ve al;ak gibi, farkh ve kar~1 t niteliklerin
bilin;te birbirini ;a~n~tudi~lnl, kar~lt
lardan birinin kendi kar~1 hru gundeme
getirdi~ini dile getiren yasa kar~1tbk
yasast olarak tanunlanu.
kategorematik lerimler [ing. categorematic terrns; Fr. termes categorepnatiques]. Orta;a~In unlu nominalist du~unuru Willi. am'm tarumlayarak sinkategoremati.k
terimlerin ka~1S1na koydu~u dilsel bi- .
rimier; kategorik onermede yer alan terimler. Bunlar, yaln1z ba~1na ahnd1klan
zaman da anlam ta~1yan terim.lerdir.
kategori ['Tasdik etmek' anlarruna gelen
Yunanca 'lallegorein'den; Lat. przdJcamentum; ing. aJtego,y; Fr. catigorie; Al. kategorie). 1 Bir yiikleme rurii, bir yiiklemin
ozneye izafe edilme taJZI. Bu anlamda
kategori, insan d u~uncesinin nihai ve en
temel bOlme ya da rurlerini gosterir. 2
Ayn1 zamanda, varhk tiirleri. Kategoriler, bu anlamda varh~1n nihai ve bOiunemez liirlerini ifade ederler. 3 ilk iki tarumm bir sentezi olarak, kavramsal
analiz ya da suuflama baknlWldan, varolan ~eyler arasanda ayanm yapma
imkaru veren san1f, bolme ya da cins.
Ayru cinslen verilerin, ortak ozellikler
ta~IdtkJan iQn, obeklenrnesine imkan
veren Slntflama tarz1. 4 Bir felsefe sisteminin temelinde bulunan ana ilke, ide,
fikir ya da kavram.
Buna gore, kategori, bilgiyi mumkiin
kllan ve a) ba~ka struf, form ya da kategorilerle birli.kte bul WlSa bile, onlarla
ortak hi;bir ~eye sahip olmad1~l i;in,
ba~ka bir s1ruf, form ya da kategoriye
indirgenememek, b) daha yUksek bir Slnifin uyesi olarak goriilememek, c) bilgimizin i;eri~ine form ya da yap1 kazandiimak ve d) anlamh ileti~imin temeli

496

kategori

olmak aniarrunda biricik olan, nihai ve


en ytiksek kavram olmak durumunda~
du.
Kategori konusunu ilk kez olarak ele
alan ve kategoriyi nihai ve en ytiksek
yukle1n tilrii olarak tann nlayan Aristoteles'te kategori, varolanlann kendilerine
ytiklenen veya izafe edilen slfat ya -da
ozelliklerle Siruflanabilece~i inanc1n1n
bir sonucu olan genel kavrama kar~1hk
gelir. 'Tti1n', 'baz1', 'de~ildir', 'veya' ttirtinden 1nanhksal deyimler d1~1nda
kalan ve ba~ka bir deyime ba~lanma
ml~ tum deyimlerin on ayn s1n1fa aynldl~lnl one stiren t Aristoteles, i~te bu
genel ~er~eve i~inde tez, nitelik, nicelikf
ili~ki, yer, zaman, konum, durum, etki
ve edilgi ba~hklanyla on kategoriden
olu~an bir liste ortaya koymu~tur.
Yunan filozofu bu kategorileri, nihai ve
en ytiksek kavray1~ tarzlar1 olarak gormti~ ve kategorilerin nihai varhk tarzlannl ifade etti~ini savurunu~tur.
Soz konusu varhk tarzlan ~eylerle kan~bnhnamahdlr; c;tinkti Aristoteleste,
bir ~ey ya da toz olmak yalruzca bir varhk tarz1d1r ve ti..iln di~er varhk tarzlar1
ancak ve ancak bir tozde varolabilir. Orne~n, Sokrates hakkmda, onun M. C. 5.
yuzyalda (Zaman), Atina'da (Yer) ya~a
ma~, felsefe o~retmi~ (Etki), yeni Tannlar icat etmekle su~la~ (Edilgi), bir~ok
dostu olan (ili~ki) bir adam {TO%) oldu~u
soylenebilir. Bu 10 kategori, Aristoteles
taraf1ndan, ba~ka bir kategoriye indirgenemez olma anlam1nda, nihai ve en yuksek olan kavramlar olarak de~erlendiril
mi~tir. Buna gore, 'mavi' bir renk, renk
de bir 'nitelik' olarak ifade edilebilir,
fakat 'nitelik' ba~ka bir terim araah~tyla
ifa de edilem~z ya da a~1klanamaz.
Aristotelesin soz konusu kategori anlayl~mln en onemli ba~ar1s1, onun tozler, yani de~i~me boyunca say1sal olarak bir ve ayn1 kalan ~eylerle ilinekleri;
ozsel ytiklemeyle ilineksel ytiklemeyi
birbirinden ay1rm1~ olmas1d1r.
Biz insanlann ger~ekli~in bizzat ken~
disine, numenlere ili~kin bir bilgimiz
olamayaca~Inl, bizian yaln1zca bu ger-

~ekliklerin gorilnii~lerini,

ya da fenolnenleri bilebilece~imizi savunan All nan filozofu Kant'ta, nihai ve indirgenemez yuklem ttirleri olarak kategoriler, 'varhk tarzlan'n1 de~il de, yalnJzca
nihai ve en yuksek 'kavraya~ tarzlanlU', gerc;ekli~i idrak etme, kavrama bi~imlerimizi ifade eder. Bu kategoriler,
anlama yetisine, deneyimde verilmi~
olaru alg1lay1p, kavramas1 i~in gerekli
yap1y1 sa~layan a priori kavram ve kategorilerdir. Onda kategoriler, ~u halde,
anlama yetisinin temel kavramJanna
kar~1hk gelmektedir.
Kategorilerin, numenler dtinyasuu hi~
bir zaman bilemedi~i.Jniz i~in, ger~ekli
~in kendisini beth nlemedi~ini ya da tanlmlamadl~lnl, f akat kategorilerin deneyimin zorunlu ko~ullar1 oldu~unu,
bilgi ve deneyimin kategorileri ongordti~i.inti, onlarm deneyimden elde edilmeyip, deneyde sa~lanan kaba malzemeye
yuklendi~ini, deneyimi a~an kategorilerin a priori oldu~unu savunan tKant, kategorileri, dti~tince her zaman onermelerle ifade edildi~i ve bundan dolay1
temel onerme ttirleri kategorilere kar~l
hk gelmek durumunda oldu~u i~in,
onerme formlarlndan ~lkatsaml~hr.
Ba~ka bir deyi~le, A.ristotelesten sonra
yeni bir kategori anlay1~1 geli~tiren
Alman filozofu Kant, kategori konusunun birl~ik ohnayan deyimler ba~la
nunda de~il de, yargalardan hareketle
ele ahnmas1 gerekti~ini one stirmti~ttir.
Buna gore, yarg1 ya da onermelerin nicelik ba~lam1nda ttimel, tikel, tekil; nitelik
ba~lam1nda olumlu, olumsuz, sonsuz;
ba~1nh soz konusu old u~unda, kategorik, hipotetik, aynk; kiplik bakunmdan
ise problematik, assertorik ve apodeiktik
olmak tizere on iki ayr1 ttirden oldu~u
nu dile getiren Alman dti~tintirti, bu on
iki yarg1 li..irtine on iki kategorinin kar~l
hk geldi~ini savunmu~tur.
Aristoteles'in stiz konusu kategori anlayl~lyla Kanf1n kategori anlay1~1, aradaki rum farkhhklara ra~men, ~u iki
noktada uyu~ur: I Kategoriler dtinya
hakkJnda olan bili~sel soylemin, i~eri-

kategorik onermelerin niccfigi

gini de gil de, form unu tcrrun eder; n


Kategoriler, Aristott!les manhgnun temelinde bulu nan toz.-ilinek a ..m:mm
'
(ozne-yuklcm manh~tm) varsayar.
Kategori kor.usu Kant'tan soma doni.!~ume ugraytp, ozellikle Hcgd'den bn~
layarak, bir felsefe sistcmindeki temel
kavram ya da ilke anlamma gelmi~tir.
Kategori kavram1 omegin, an<~litik fdsefcde, daha ziyade ft!lsefi ~JUri.i tmt::,
yanh~lama ama~h argi.imanlarda kull~.
mlmt~ttr. Soz konusu kategcri anl<.y~
~ma gore, '7 bir c;if saytd!r' onermesi, 7
say1s1 yanh~ stmfa sokuldugu ic;in, sadece yanl1~ olan bir oncrmedir. Oysa '7
say1s1 yeildir' onermesi, snd~ce j'anh~
olmakla kalmaz, fakat bir de kategori
yanh~1m ifade eder.
kategorik [ing. categoric; Fr. c:atrigoriqur:;
AI. kategorisch]. 1 Hipotetik ohnay;m,
ko~ulsuz olan; 2 smulamas1 olmayan,
istisnas1 bulunmayan; 3 zorunlu c1lan,
bir yukum!Uiuk getiren, istege bagh b~.t
lwunayan i~in kullarulan stfat.
kategorik onerme [1ng. caiegoricol proposition; Fr. propositioJt cnte,~orique; AI. kotegorisclt proposition]. En iyi bilil~en, en basil
onerme turi.i olarak, bir yuklemi.n basic
bir bic;imde, bir ozne hakkmda olumlandtgl, tasdik edildigi, ya da ollunsuzlandtgl, inkar edildigi onenne turi.i; 'basit
bir bic;imde' ifadesi, ko~ulsu2 bir bi~hn
de, }'a da herhangi bir kaytt olmadan,
veya oncnncnin terimleri arasmdaki zorunlu bir bagmttyt gerektirmeksizin arilamma geldiginc gore, basit bir bi.;i"llde
ozne, yuklcm ve kopuladan meydana
gelen onerme turu.
'DLinya bir gezcgendir', 'Oiinya duz de~ildir', 'Tiim gezegenler eliptik bir yorunge uzerinde hareket ederler', 'Hic;bir
gezegen hareketsiz de~ildir', 'Ba?J ylldtzlar parlaktu', 'Bazl gezegenler parlak
degildir' onermeleri kategorik onermeye
ornek olarak verilebilir. 13u onerme:leri,
terimlerin ozel karakterlerinden \'e oznt!
nin nicelil?nden soyutlan;ak (yani, 3zm~
konumunda bulunan kavranun kaplamuu meydana getiren ncsnelerden birine mi, baztsma rru yoksa tiimunc birdcn

497

mi gondcrme yap1ldtg1 hususunu dikknte almazsak), bu takdirde kategorik


oncrmelerin gene) yapiSl, S'nin oznenin,
P'nin ise yuklemin yerini tutmasl ko?uluyla, s P'dir', ve 'S P degildir' formUIIeriyle ifctde edilebilir.
kategoril( onermelerin niceligi [tng. quantity of cntegorical proposition; Fr. quantitr de Ia propositon cat~gorique]. Kategorik onenncnin tumel ya da tikel olmas1
dnrumu ic;in kullarulan deyim.
Buna gore, kategorik onermeler birbirlcrinden yalruzca yuklcmin ozne hakbnda tasdik edilme ~ekli bakumndan
de~il, fakat aym zamanda yuklemin
hakkmda tasdik edildigi oznenin kaplamt baknnmdan da birbirlerinden aynhrlar. Orncgin, 'Dunya bir gezegendir'
oncrmesinde, ozne tek bir nesnedir; buna kar~thk, 'Tum gezegenler eliptik yorungelerde hareket ederler' ya da 'Hie;~
bir gezegen hareketsiz degildir' onermelerinde, ozne bir smifya da tiirdiir ve
onermedeki iddia, onun herhangi bir ve
her bir uyesi i\in gc\erlidir. 'Bazt ytldlzlar parlakhr (ya da parlak degildir)'
onermesindc, ozne belin;izdir, yani en
azmdan bir nesne hakkmda iddiada bulunuimu' olabilecegi gibi, iddia birkac;
.va da bircok
. nesne hakkmda olabilir. Bu
farkhhklar niceliksel farkhhklar olup,
yukandaki onermclcrden birincisi gibi
olan oncrmelerin trkil, ikincisi ve U\Uncusii gibi olan onermelerin genet, buna
kar~m sonuncusu gibi olan onermelerin
tikr.l oncrmeler olduklan sovlenir.
'
Kategorik onermelerin niceligi
soz konusu oldugunda, ~u hususlara dikkat
etmek biiyiik onem ta,tr: Kendisi hakkmda iddiada bulunulan ozne, tek bir
nesneden degil, faka t bir gruptan olu~tu
gu zaman bile, grup bir grup olarak, yani
kompl~ks bir nesne olarak ele almdtgt
slireCi~, cnerme tekil bir onenne olarak
kalmayc:. devam eder. 6megin, 'SU!eymaniyc Kiituphanesi binlerce kitap verisaleden olu~ur' onermesi tekil bir onermedir, c;iinkii, her ne kadar ozne ~ok
fazla saytda kitaptan meydana gelse de,
ozneyi meydana getiren parc;a ya da ka-

498

kategorik onermelerin niteligi

lemlerden hepsi, bir grup ya da bir toplam meydana getirecek ~kilde goriilmii~tiir. Aym durum, 'Biitiin biiyiik gezegenler sa y1ca sekiz tanedir' onermesi
io;in de g~rlidir. Burada da, ozne bir
grup olarak goriiliir ve yiiklem, ayn
ayn gezegenlerden her biri hakkmda
dej';il de, bir grup olmak balommdan
grup haklonda tasdik edilir.
Tekil ve gene) onermeler, tikel onermelerin tam tersine, belirli ya da belirlenmi~ onermelerdir. Tikel onenne ise, ka~m!lmaz olarak belirsiz ya da belirlenmemi~tir. Ornej';in, varsayahm ki,
'Baz1 y!ld!zlar parlakhr' onermesinin
doj';ru olduj';unu biliyorum; ben yalmzca buradan kalkarak, gorecej';im ya da
haklonda bir ~eyler duyacaj\1m bundan sonraki ilk y1ld!Zm parlak olup olmayacaj\ml bilemem. l~te bu, tikel
onermelerde soz konusu clan belirsizlik
ve kesinsizlik oj';esidir. Fakat hem gene)
onermeler, hem de tekil onermeler, bu
belirsizlik ve kesinsizlik oj';esinden baj\l~Jkhrlar. Bundan dolayt, onlar genellikle tilmel onermeler olarak Slmflanular --onlar iddia ettikleri ~eyi, oznelerinin, belirsiz bir par~as1 i~in dej';il de,
(bu ozne ister tekil, ister say!lamaz
olsun) tiim kaplam1 i~in iddia ederler.
kategorik iinermelerin niteliAi [lng. quality of categorical proposition; Fr. qualiM de
Ia propositon all~ gorique]. Kategorik onermenin olumlu ya da olumsuz ohnas1 durumu.

Buna gore, kategorik onermelerde, yiiklem baz1 d urumlarda ozne haklunda


olumlandlj';ma, buna ~m dij';erlerinde olumsuzlandlj';ma gore, soz konusu
olumlama ile olumsuzlama ya da onermenin olumlu ya da olumsuz olmas1 durumu, onermenin niteligini meydana getirir. Yiiklemin ozne haklunda tasdik
edilmesine ya da inkar edilmesine gore,
her onerme ya olumludur ya da olwnsuzdur. Buna gore, 'Diinya bir gezegendir', 'Baz1 y!ld!zlar parlakhr', 'Tum gezegenler eliptik yoriingeler iizerinde
hareket ederler' onermeleri, olumlu; buna
kar~1hk, 'Dun ya diiz dej';ildir', 'Baz1 ge-

zegenler parlak dej';ildir', 'Hi~bir gezegen hareketsiz degildir' onermeleri de,


olumsuz onermelerdir.
kategorik tastm [lng. categorical syllogism;
Fr. syllogisme cat~gorique; AI. kategorisch
syllogismus]. Kategorik onermelerle ifade
edilen; biri biiyiik, biri kii~k iki onciille
bir sonu~tan meydana gelen; kii~iik,
biiyiik ve orta terim diye adlandmlan,
ii~ terim i~eren; bu ii~ ter.mden, orta
terim olarak bilinen birisinin yabuzca
onci.illerde, buna kar~m dij';er ikisinin
sonu~ onermesinde yer ald1j';t; birlikte
ahnan onciillerinin sonucu i~erdij';i ya da
zorunlu klldtj\1 g~rli tiimdengelimsel
~tkanm.

Klasik manhkta, 256 miimkiin tastm


form una tas1m kurallanrun u ygulanma51 sonucunda 24 adet ge~erli tas1m
formu elde edilmi~tir. Bu 24 adet ge~erli
tasnn formundan 9'una zay1f , lS'ine ise
kuvvetli tas1m ad1 verilmi~tir. Buna
gore, ayru sonucun, tiimel bir onerme
clan onciilllerden biri albj\1yla dej';i~ti
rildij';i zaman bile elde edildigi bir tas1m
kuvvetli tas1m, oysa onciilleri tiimel bir
onermeye i~aret eden, fakat sonucu soz
konusu tiimel onermenin alhj';t clan bir
tas1m za!l'f tasm1 olarak bilinir. Tas1m
konusunu ilk kez olarak ele ahp sistemle~tiren tAristoteles, 15 kuvvetli tasum
da kendi i~inde yetkin tas1m ve yetkin
olmayan ttas1m olarak ikiye ayum1~hr.
kategori yanh~t [lng. category mistake; Fr.
erreur de caMgorie]. Farkh kategorilere
girdikleri i~in, anlamlan arasmda hi~bir
baj';mhmn bulurunad!j\1 sozciikleri, sentaks ya da sazdizimi kurallanna uygun
dii~se bile, bir anlam ifade ebneyen,
hatta sa~a clan bir tiimcede bir araya
. getirmekten olu~an yanh~; bir kategorinin kapsam1 i~nde kalan olgulan, ba~ka
bir kategoriye ozgii deyirnlerle ifade
etrnetavn.
katharsis. Annma, bo~hm. ~inin estetik
deneyim ve ya~anhlar yoluyla olumsuz
duygulanndan, ozellikle de ytloo tutkulanndan kurtulmas! durumu; sanatu\ oznede uyandud1j\1 acnna ve korku duygulanyla, ruhu tutkulardan temizlernesi
stired il;in kullamlan Yunanca terim.

kavram

SanatJn amacuwt ayru zamanda ahllli


bir ama~ oldu~unu one siiren Aristotelese gore, sanat, estetik bir ho~lanma
duygusundan ~ok, iiretti~i ahlald degerle belirlenir; bu ahllli de~er ise, laJthmsiste, yani annmada nesnelleir. Buna gore,
sanabn gorevi, insanda estetik bir haz yaratmak de~il de, ahlaki bir haz do~ur
lnaktu. Bu ahllli haz da, ruhwnuzun
olumsuz duygu ve tutkulardan anrunasmdan, ruhwnuzun temizlenmesinden
ald1~LTTUZ keyiften meydana gelir.
kathenoteizm [1ng. bthenotheism). Varolu~una inan1lan birc;ok tanr1dan her birine yll i~inde belli bir donem boyunca
tapdmas1 durumu; her tannn1n, temel
ve karma~1k bir ger~ekli~in say1s1z yon
ya da boyutlanndan birini simgeledi~i
inana.
kavimcilik [tng. ethnocentricism; Fr. ethnocentrisme]. 1 Genel olarak, bir h~ kavim ya da bir grup insarun, kendi halk
ya da kavimlerinin, kendi de~er, din,
trk, kiiltiir ya da dillerinin di~erlerinden
daha iistiin oldu~ inanct; 2 biraz daha
ozel olarak da, teknik ve bilimsel bakmdan gu~lu ve samurgeci olup, 1rk9 onyargdarla korle~mi~ Bah Uygarhgsn1n
kendi iistiinlii~iine inan1rken, di~er uygarhklarl kii~iimsemesi ve kendi iistiinliik iddias1n1 gu~lendirecek malzemeler
bulmaya ~ah~mas1 tavn.
Boyle bir tavra antropoloji i-;inde, Levi~ .
Straus, bilim felsefesi ve kiiltiirel problemler ba~lammda ise, Paul Feyerabend
taraf1ndan ~iddetle kar~1 ~dalm1~ttr.
Kautsky, Karl. 1854-1938 yulan aras1nda
ya~am1~ olan iinlii A vusturyah demokratik sosyalist teorisyen.
Sosyalizm yolunda demokrasiye sunSlkl sanlan Kautsky, ihtilalci komiinizme yonelik ~iddetli ele~tirileriyle fin
kazarunt~hr. Ona gore, demokrasi burjuva egemenli~i ve hegemonyasma..n bir
~ekli de~ildir. Burjuvazi ashnda miilkiyet ko~uluna ba~h s1n1rh bir oy hakklna inand1~1 i~in, evrensel oy haldnn1n
uygulan1r hale gelmesi, Kautsky'nin gozi.inde, i~~i Slnlflnln ba~ans1dtr. On un
goziinde 'demokrasi evrensel oy hakkJyla, s1n1f mucadelesini sille tokat sa-

va~tan

499

bi.- zeka sava~1na donu~turme


yontemidir. DemoY.rasi, daha ytiksek
bir yapm tarz1n1n kendisiyle ger~ek
le~tirilebilece~i tek ve yegane yontemdir ve sosyalizmin ilan etti~i ~ey medenile~mi~ insanlar1n haklar1d1r.' Onun
sosyalizme, ve sosyalizm hedefine varmak i.;in demokrasiye olan inanc1n1 pe..
ki~tiren ba~ka bir etken de, Nazi deneyimi olmu~tur. Kautsy nazizm benzeri
rejimleri ykmak i~in ihtilald yontemlerin kullandabilece~ni kabul etmekle
birlikte, anayasal yonetimin bir kez kurulmaslndan sonra, sosyalizm yolunda
yalruzca ve tamamen demokratik ara~
lann kuiJandaca~1na inantr.
Kautsky, komiinizme yonelik ele~tirisi
soz konusu oldu~unda, komiinist partileri, siyasi de~il de, askerr te~kilatlara
benzetir. Bu tiir partiler kendi liderlerini ve sloganlann1 se~mez, bunun yerine
liderlerini iistlerinden ahrlar. Komiinizmi yalan ve aldabnacaya dayah bir
'kale ekonomisi' sistemi olarak gortirken, komunist diktatorlii~iin, varoldu~u siirece, modern i~-;i s1rufma..n kurtulu~ mucadelesi i~in ciddi bir tehdit ve
buyuk bir tahribat olu~turd u~unu savunur.
kavram [Os. mejhum; lng. concept; Fr. concept; AI. begnlf]. Bir ~eyin, bir nesnenin
zihindeki ve zihne ait tasannu; soyut dii~iinme faaliyetinde kullarulan ve belli bir
somutluk ya da soyutluk derecesi sergi..
leyen bir dii~iince, fildr ya da ide.
Soyutlama yoluyla elde edilen zihinsel
tasavvur olarak kavram, ortak ozellikleri payla~an bir nesneler kompleksinin
veya soz konusu nesnelerin payla~h~J
ortak ozellik ya da niteliklerin psikolojik ya da zihinsel tasanm1na kar~1hk
gelir. Ba~ka bir deyi~le, bir terimin anlamt ve dolaylSIYla dii~iincenin, bir terimin konu~ma ya da soylemin en
kii~iik birimi olmas1 gibi, en kii~iik ve
en temel birimi olan kavram, bir Slnlfln
uyeleri ya da Slnlftn kendisi i~in kullantlan isim; betimleyid bir ozellik ya da
ba~1nt1ya gonderimde bulunan bir
terim olmak durumundad1r.

500

kavrama

T1pla ttimce olu~turmak i~in terimlerin


bir araya getirilmesi gibi, kavramlar da,
onermeler olu~turmak ya da tam ve eksiksiz du~unceler meydana getinnek
i~in bii araya getirilir. Bir kavram kazanmak, onu ifade eden terirnin anlanuru
ogrt:nmektir. Buna gore, kavram du~u
nulebilen, ve zihne bir ~eyi ba~ka bir
~eyden ay1nnaya olanak veren ~ey ya
da tasanm1, nesnelerin ya da olaylann
ortak ozelliklerini kapsayan ve ortak bir
ad alhnda toplayan genel tasavvuru,
kendisini gosteren terimle anlahlmak istenen genel fikri, kimi sozcuklerle dile
getirilen ve deneyim kokenli oldugu one
surulen, ~e~itli soyutluk diizeylerindeki
zihinsel i~erikleri ifade etmektedir.
Kavram, bir ~eyin tekil izlenirnine, o
~eyin imgesine degil de, o ~eyin tasanmlnl gosteren ~eye kar~d1k gelir. Buna
gore, insan bir ~eyin tekligini, onu ba~ka
he~eyden ay1ran biricikligini tasarlayabildikten ba~ka, tek ve biricik olanJara
ortak olan ozellikler yardun1yla, ay1u tek
ve biricik olanlar i~in ~rli olan bir genellik de tasarlayabilir. Kavram denilince
de anla~1lmas1 gereken i~te b u ikinci tasanmdlr. Kavram, bir sozd.ige yiiklenmi~, bir sozciikte toplanml~ bir bilgiyi
ifade eder. Buna gore, epistemolojik ac;ldan kavram, i~aret ettigi ~ey ya da nesne
hakk1ndaki bilgirniz arthk~a, hacmi durlnadan geni~leyen bir depo niteligindedir. Bu bakunndan kavram, dilde hic;bir
zaman tam olarak ifadesini bulamayan
bir potansiyaliteye sahiptii.
L>te yandan, kavram, tek ba~ma oldu~u, yani bir onenne ic;erisinde ozne ve
yuklem olarak yer almad1gt surece,
dogru ya da ~-anll~, olumlu ya da olumsuz olamaz. Buna gore, dogruluk ve
yanll~hk, kavramlann degil de, onermelerin bir ozelligidir. Kavramtn tek ba~lna yerint! getirecegi hh;bir i~levi yoktur; onun i~levi, ancak ve ancak onerme
ic;erisinde belli olur.
L>te yandan, bilimlerde kavram, bir teoriden daha a~ag1 bir soyutlama duzeyinde bulunmakla birlikte, teoriler kul-

lan1!an kavramlardan meydana geldi~i


ic;in, teorinin c;ok temelli bir par~as1n1
olu~turur.

kavrama [ing. conaive; Fr. ronaooir]. Zihin


yoluyla idrak etme faaliyeti, anla1na,
pUinlama; soyutlamalan resimsel hic;bir
~ey kullanmadan anlama sured; bir
~eyin anlamm1 c;ozme, onu dogrudan ve
araclSlZ olarak alg1lama i~lemi.
kavramcthk [Os mcflrunriyye; ing. conceptualism; Fr. ccmceptualisme; AI. Konzeptualism us]. Konseptualizm. Tumellerin,
genel soyut kavramlann tikel ~eylerde
onlann ozleri olarak varold ugun u, asia
onlardan ayn olarak varolmad1glnt,
fakat zihnin ozleri, tumeUeri tikel ~ey
lerden soyutladlglnl, onlar i~in isimler
ve semboHer yarathg1n1 savunan k.avram goru~ti.
Varolan her~eyin bireysel oldugunu
iddia eden kavramc1bk, genelligin hem
deneyimin ve hem de dilin c;ok temel
bir yonu oldugunu vurgulayarak, kavramlann zihin tarafmdan nas1l olu~tu
ruldu~u ve deneyimin tikel verilerinden hareketle olu~turulan kavramlar1n
nas1l olup da genel olabildigi sorusunu
yarutlamaya ~ah~m1~hr. Buna gore, tumeller, tikellere, bireysel nesnelere ili~
kin duyu-deneyi sonucunda, bireysel
varhkJar tarahndan payla~llan ortak
niteli~in zihin tarnf1ndan soyutlanmas1
suretiyle olu~turulan kavramlar, idelerdir. Tumeller, bir dile, bireysel nesnelere ili~kin duyu deneyinden sonra dahil
edilen kavramlar olarak varolur ve tiimellerin bilgisine, kavramsalla~ttnlan
bir deneyimden once, asla sahip olunamaz.
Kavramcrhg1n felsefe tarihindeki ilk ve
en onemli temsilcisi t Aristoteles ti r. Realist bir bak1~ a~LStna sahip olmakla birlikte, t Platon'u tiimelleri, hem bireysel
tozler ve hem de ozellikJer olarak gordugu i~in ele~tiren Aristoteles'e gore,
tumeller insan zihninden bagunslZ bir
varolu~a sahiptir. Bu realist bak1~ ac;lSlnda~ tiimeller, onlan bilecek insan
zihninin varohnamas1 durumunda da,

kavray1~

varoiur. BwlUnla birlikte, tiimeller, geneller dt~ diinyadaki ~eylerden, bireysel ve somut nesnelerden ayn olarak varolmaz. Yani, tiimeller tikellerden ayn
olarak varolan tozler det;illerdir. Tiimeller, bireysel nesnelerde, tikellerde varolur.
Bu durumun istisnalan, madde, Tann
ve insanm en tannsal par~ast olan aktldtr. Bir tiimel, somut ve bireysel toziin,
bir tikelin, dij';er bireysel tozlerle, tikellerle payla~ttl'; yonii ya da ozellij';idir.
T tiimeli, tiim l'lere ortak olan ozelliktir.
Zihin tiimellerin bilgisine, Aristoteles'e
gore, somut ve bireysel tozlerdeki ortak
ozellit;in kavramtm, deneyim ya da tecriibedeki nesne ya da ~eylerden soyutlamak suretiyle elde eder. Aristoteles,
i~te bu soyutlama siirecine, sezgisel tumevarnn admt vermi~tir.
kavram formasyonu [in g. cancept fonnation; Fr. concept formation]. Ba~ka ozellikleri bak.tmmdan farkhhk gostermekle, ontolojik bak.tmdan kendi kendileriyle aym
olup ba~ka her~eyden farkh olmakla birlikte, manttksal baktmdan ozde~ olan,
yani ortak bir nitelil';i payla~an nesne ve
olay kiimeleriyle dolu olan diinyanuzda,
nesne ve olay kiimelerinin soz konusu
ortak nitelil';ini bulup ~karma, yakalaytp
soyutlama i~lemi.
kavram olarak varhk anlay1~1 [lng. liteOn) ~f being as concept; Fr. thiorie de /'itre
comme concept]. Aym yasalara gore geli~en dii~iinceyle ger~eklik arasmda bir
aymm gozetmeyen iinlii Alman idelist
filozofu tHegel tarafmdan geli~tirilen
varhk anlay~
Hegel bir tutarhhk kuraml benimsemi~.
dii~iinceyle dii~iince olmayan bir ~eyi
kar~tla~tlrmamn olanaks1z olduj';unu
dile getirirken, kavramlanmlZI kendimizden baj';lmSlZ bir ger~klikle kar~
la~tlrmarun soz konusu olamayacag.m
ifade etmi~tir. Bunun yerine, kavramlanrruzm kendilerini a~Imladl';uu ve bu suretle kavramlarla betimlenen ger~lil';i
meydana getirdigini savunan Hegel, varhk gorii~iinde, ger~eklil';in kavramlar tarafmdan belirlendil';ini, diinyanm yap1s1-

501

nm ger~klil';in yaptst oldut;um.i, ger~ek


lil';i anlamanm dii~iinceyi ya da kavramlart anlamak olduj';unu belirtmi~tir.
kavram realizmi [ing. realism; Fr. r.Miisme;
Fr. realism us]. Tiimellerin, gene! kavramlann insan zihninden ve insamn bilgisinden baj';lmstz bir bi~imde varolduj';unu, tiimellerin, onlann bilincine varacak, bilgisine sahip olacak zihinlerin hi~
varolmamas1 durumw1da bile varolacaklanm savunan gorii~ii.
Bu gorii~iin en biiyiik ve en iinlii temsilcisi, iinlii Yunan filozofu tPiaton'dur.
Platon'a gore, tiimeller insan zihninden
baj';unstz bir varolu~a sahiptir. ideal,
ezeli-i!bedi ve yetkin varhklar olarak tiimeller ya da ldealar somut ve bireysel
~eylerden olu~an duyusal diinyadan
ayn bir bi<;imde varolur. SOz konusu tiimeller veya idealar, yalruzca ayn ve baj';lmSlZ tozler det;il, fakat aym zamanda
yetkin ve ideal modeller, ilkomeklerdir.
Buna gore, tiimeller, duyusal diinyadaki bireysel ~eyler tarahndan hi~bir
zaman tam olarak kopya ya da taklit
edilemeyen, tam anlamtyla omeklenemeyen ideal varhklardu. Platon'a gore,
ger~ekten varolan tiimellerle kyaslandlj';mda, tikeller, ancak tiimellerden
pay almak suretiyle. varhl';a gelir.
kavramsal ~er~eve [Ing. conceptual scheme; Fr. sch~me conceptuel]. Bir toplum ya
da topluluj';un inan~larmm, kabullerinin, bilim ve ahlak.tnm, gelenekleri ve
diinyaya bak1~ tarzmm bir ~ekilde bir
araya geli~iyle genel ve ku~atlct bir
teori gibi ortaya ~1kan ve o topluluktaki
bireylere empirik ve ahlaki deneyimlerini a~tklama ve yorumlama olanag,
veren biitiln.
kavrayt [lng. conception; Fr. conception].
Oyelerini dej';il de, suuhn bizzat kendisini, par~alanru dej';il de, par~alann olu~
turduj';u biitiinii, tikel goriin~leri yerine, bireyin bizzat kendisini bilmede soz
konusu olan, dej';i~me ortammdaki ayruhl'; yakalayan ve belli bir genellerne
ve soyutlamay1 i~eren bili~ tiirii.
Bir ~eyin anlarruru yakalama, ne olduj';unu bilme; ozel ve tikel durumlan

502

kayg1

genel ve soyut a~1klamalara ya da suuflara baglama, genel ve soyut ilkeleri


ozel durumlara uygulama ve goreli olarak daha az bilineni daha iyi bilinenle
kar~1la~hrma faaliyetinin sonuru olan
bilme etkinligi olarak tarumlanmak durumunda olan kavray1~, bir soziin ya
da akllyiiriitmenin anlanum, bir ~eyin
neligini, neden-sonu~ ya da ama~-ara~
ili~kilerini zihin araahg1yla yakalamay1
ifade eder.
kayg1 [tng. aru:iety; Fr. aru:iete; AI. sorge ].
Endi~eyle kan~1k tasa; bir istegin amaana ula~mayacak gibi goriindiigii durumlarda ortaya ~1kan tedirginlik hali.
Kaygmm korkudan en onemli farkhhg ., korkuda her zaman kendisinden
korkulan bir nesnenin, ki~i ya da olaym varoldugu yerde, kaygmm ~ogun
luk bir nesnesi olmamas1, kendisine yol
a~an somut bir nesne ya da durumun
bulunmamasJdu.
Varolu~~u felsefede ise, kayg1, i~inde
ya~ad1glmlz diinyamn anlams1zhguun,
tamamlanmam1~hgmm, kaotik, diizen
ve ama~tan yoksunlugunun farkma varmamn sonucu olan duyguyu ifade eder.
Bununla birlikte, ornegin Heidegger'de
kayguun son derece onemli bir anlam1
vard1r. Kayg1, onda Daseina potansiyelini tam olarak killanmad1gml arumsatanan bir barometre gorevi goriir. Bu kt;
nuda o ~unlan soyler. 'KaygJ, Dasein'1
diinyamn i~indeki sindirilw~lik durumundan geri getirir. Kayg1 bireysell~ti
rir. Bu bireysell~me Dasein'1 kendine getirir ve ona yapmaakhgut ve sahiciligin
kendi varbk imldnlan oldugunu soyler.
Vicdanm bu ~agnsJ, Dasein'1, Varh~ per
tansiyel bir kendi-olmaya davet eder bir
yakan~ niteligindedir.'
kaygtya dayah varhk anlayt~l [lng. anxious theory of being]. Onlii Alman filozofu Heidegger'in insandan hareket eden,
insarun ya~d1g1 kaygy1, korkulu kaygiyl, endi~e ve i~ daralmasm1 temele
alan varhk gorii~ii i~n kullarulan tarumlama ya da deyim.
Diinyadaki ~eylerin, varolanlarm, hi~
bir a~1klama olmadan, diinyaya f1rlabl-

m1~

olduklanm, bilin~li insan varhglmn da aym dununda bulundugunu


dile getiren tHeidegger it;in, en onemli
problem, olumsal varhk probiemidir. 0,
olumsal varhk problemini ~ozmek i~in,
zorunlu varbk ya da Tann dii~iincesine
miiracaat etmek yerine, bizim olumsalbgm kendisinde bir anlam bulmamu. gerektigini, varhk probleminin ancak bundan sonra ~oziilmii~ olacagm1 soyler.
Ba~ka bir deyi~le, Heidegger'e gore,
varhk problemi varolu~la ilgili bir problem olup, problemi, yalruzca belli bir bi~imde var olmakla ~ozebiliriz. Varhgm
anlamuu, birtak1m karut ya da teorilerde degil de, varolma tarzmda bulacag1rruz1 soyleyen Heidegger'in varhk gorii~ii ~u ogelerden olu~ur:
1 $eyler teorisi. Ki~iyle nesne ya da ~ey
arasmdaki geleneksel ayuuru kullanan
Heidegger, onceli.kle ~eylerle ki~i arasmdaki ili~kinin bir bilgi ili~kisi degil
de, pratik bir ili~ki oldugunu belirtmi~
ve bu ~er~eve i~inde, ~eylerin en onemli ozelliklerinin kullamlmaya hazu olmakbk oldugunu one siirerek, ~ylerin
kendilerine goriindiigii insanlar tarafmdan nasll anla~Jid1gml betimleyen fenOmenolojik bir ogreti ortaya koymu~
tur. 2 Onun varhk ogretisinin ikinci
ad1m1, bir ki~iler teorisidir. Buna gore,
ki~i, kendi tiiriinden ba~ka varhklan
tamyan ve onlar1 ba~ka ~eylerden ayiran bilin~li varhkbr. 3 Benim varhk
problemini gizlemek ve ne oldugumla
ilgili sorumluluklardan kac;mmak i~in,
ba~ka ki~ileri kullandlglm, ba~kalan
mn beni yonlendirmesine izin verdigim
zaman ortaya ~kan sahici olmayan ili~
kileri temele alan ki~isel ili~kiler teorisi. 4
Olumsalhgm ve diinyadan aynh~1mm
bilincine varmamn sonucu olan kayg1
teorisi. Ve nihayet, 5 kaygmm nas1l a~l
lacagml ortaya koyan bir teori.
kazan1lm1~ [lng. acquis; Fr. acquis]. Dogu~tan, i~giidiisel ya da kahtsal olana
kar~1t olarak, sonradan elde edilmi~,
bir ~aba ya da elkinligin sonucu olarak
saglaru:ru~ ~eyler, nitelikler ya da ba~a
nlar i~in kullandan s1fat.

kendi

kaziiistik (ing. causistry]. Gene! ilkelerin


varhgm1 yads1yarak her durumun kendi i~inde degerlendirilmesi gerektigini
savunan durum ahlakmdan farkh olarak, ahlaki ilkelerin iizel durumlara uygulanmasmdan olu~an ahlak tiirii.
Dogru ya da yanh~ davram~la ilgili
problemleri konu alan sanat ya da ogreti
olarak tanunlanan kaziiistik, belli bir
davram~ tarz1 i~inde ~~itli ahlak kurallarmm ~all~mas1 durumunda, nasll
davramlmas1 gerektigini belirleme ihtiyacl ve zorunlulugundan dogmu~ olup,
gene! ahlaki ilkeleri iizel durumlara uygulamak suretiyle geli~tirmeye ~ah~an
bir ara~tuma olarak ortaya ~1kar. Ba~ka
bir deyi~le, amac1 tarll~mah, sorgulanabilir faaliyetleri hakh kllmak clan kaziiistik, gene] davraru~ kurallanna ger~ek
ve saglam istisnalar bularak geli~en
ahlak anlay1~1 olmak durumundadu.
kef. isl.mda, iizellikle de Selefiye mezhebinde Kur'an. ve hadislerde ge~en ~o
kanlamh siizlerin anlamm1 dii~iinmek
ten ka~1nma tavrma verilen ad.
ketam. Birtak1m kamtlara ba~vurarak,
temel dini hiikiimleri a~1klayan, sistemle~tiren ve savunan; islam inancuun ilkelerini alai temeline oturtmay1, a~lkla
may ama~layan disiplin.
Dinde ge~en temel kavramlan konu
alan, islam mezheplerinin kuruculanru
ve dogmalaruu, felsefi okullann giirii~
lerini, paganizmi ve metafizik problemJeri inceleyen disiplin olarak kelam,
Allah'm iiziinden ve s1fatlanndan, peygamberlikle ilgili konulardan, varhklann hallerinden, ba~lang~ ve sonlanndan siiz eder. Kesin birtaklm kamtlar
ortaya koyarak ve bu arada kaqat gllrii~tek.ilelin itiraz ve ku~kulanm gidererek, dini inan~lan temellendirmeye ve
kamtlamaya ~ah~1r.
Maddeci giirii~ler, Hristiyanbk ve Islam inan~lanndan birini ya da hepsini
birden reddeden giirii~ler kar~1smda,
islamiyetin savunmasuu yapma amaonm bir par~as1 olarak ortaya ~
olan dini -felsefi d.isiplin olarak kelaaun
kaynagmda Kuran ve hadisler vard1r.

503

Hicretin ilk yiizyllmm sonlar:na dog'ru


ortaya ~ keliim, itikat, tevhid,
Tanrl'mn s1fatlan, kaza ve kader, ahiret,
ruhun iiliimsiizlugu, iiliimden sonra dirili~ gibi konulan i~lemi~tir. Zamanla
islam giirii~lerini savurunay1 ana ilke
edinen kel.m, Kuran'm ayetlerine anlam vermek, O'nu anlamak, temellendirmek, her tiirlii Islam d1~1 inan~la miicadele etmek ve lslamla ilgili anla~mazhk
lan ~iizmek amac1 giitrnii~tiir. Yarat:llam yarataru giistermesi bakurundan
ele alan kelfun, Tann'run iiziinii ve niteliklerini, yaratan-yaratdan ili~k.isini de
inceler.
kendi [ing. self; Fr. sPi; AI. selbsl]. Ozneyi
peki~tirmede kullamlan, bir eylemin
kendisine clan giinderimini dile getiren
s1fat.
Buna gore, iizne siiz konusu oldugunda, kendi deyimi, kendisini nesne, yani
ben olarak ortaya koyup ifade ettikten
sonra, bu ifadeden hareketle yine kendi
kendisine diinen ve bu ~ekilde som ut
bir ger~eklik kazanan iizneyi ifade eder.
Terim tNiet:zsche'de, organizmay diizenleye':'!-!Jir.f!}'.i!l._!takild_i?~l!~_ru ta:O::
-nunliimaktad1r. Bu baglamda, bir oznenin ve-g:e11er olaiak_rva_;hgn,.O:b.!iEa
bir~y degil de, ken~isi olmas1m sag. tayan hal, durum veya nitelige kendilik
adl verilmektedir.
Ote yandan, ahl.k alarunda, keyfilige,
geli~igiizellik ve yasas12hga irnk.n veren
belirlenirnsizcilikle, he~eyin mutlak bir
bi~de belirleruni~ oldugunu savunan
determini.zm arasmda kalan bir altematif
olarak, ~inin, ozgur iridesiyle kendi se~imlerini yapabilmesi, d1~ ko,.ul, etki ve
nedenleri a~arak. hedeflerini ozgiirce belirleyebilmesi dwumuna, k.i~inin, kendisini ba~ka tiirlii davrarunaya zorlayan i~
ve d1~ gii~ere kar~1t olarak, ozgiir se<;imlerde bulunabilmesi ya da tercihlerini
ozgiirce kontrol edebilmesi haline kendi
kendini belirleme denmektedir. ~nin eylemlerinin, kendi d1~mdaki gii~ler, ki~i
nin denetleyemedigi a~km nedenlerin
degil de, kendi ozgiir iradesinin sonuru
olmas1 durumu olarak tarurnlanan kendi

504

kendili~indenlik

keadiai belr'rleme ilkesi, siyaset alarunda,


bir ulusun kendi proble1nlerini kendi
iradesiyle ~ozebilmesi, kend.i kaderini,
d1~ miidahalelere 1naruz kalmadan belirleyebilmesi halini anlatlr.
Yine, ayru baglamda, insarun ahlak alaronda, kendi potansiyel giic;lerini tam
olarak ger~ekle~tirmekten olu~an en
yiiksek hedefe giden yolda, her eylemiyle kendisini a~c.rak hedefe biraz daha
yakla~1nas1 duru1nuna kendini a~ma ad1
verihnektedir. K~ndini a~ma, epistemolojide, benin, ya da dti~iince, bilin~ ve
zihnin, dogrudan ve araCISlZ zihin halle
ri, eylemleri ya da i~lemlerinin otesine
ge~mesi anlam1nda, kendi bilincinde olmaslnl ifade eder.
Buna ek olarak, yine ozne soz konusu
oldugunda, bir ve ayru ki~inin birbirleriyle ~eli~en iki onermenin ikisini birden
olumlamas1na, buna kar~m yargdama
eylemi veya onenne s<lz konusu oldugunda, kendi kendisiyle ~eli~en tiimce
ya da kavrama, temel anlarruru hem
olumlayan ve hem de degilleyen onenneye kendi kendisiyle f.tli~me denmeldedir.
Buna gore, bile~enlerinden ya da iddiasanm yap1s1ndan dolayt, kendi bndisini
yanh~layan, kendisine dogru ya da ge~erli olma olanag1 b1rakmayan onerme
tiiriine kendisini ~iiriiten onerme denir.
L>megin Yalanc1 Paradoksunda, tiim Giritlilerin yalanCl oldugunu soyleyen Giritlinin onermesi kendi kendisinj ~tirii
ten bir onermedir, ~iinkfi dogru old ugu
kabul edildigi zaman bile, yanb~ oldu~ ortaya 9kar.
Nihayet, fenomenoloji gelenegi i~inde,
ozellikle de Alexis Meinong taraf1ndan,
tiim zihin hallerinin ortak ozelligi olarak gosterilen, bir zihin halinin dii~iin
cemizde dolay1mstz bir tarzda mevcut
olabilme niteligine kendi kendini sunma
oze Iligi ad1 verilir.
kendiligindenlik [1ng. aseity; Fr. aseite]. 1
Kendinden, kendi ba~1na ve kendisi i~in
varolma durumu. Ba~ka her~eyden tam
olarak ve m utlak bir bi~imde bagllllSlZ
olan, varolmak it;in kendisinden ba~ka
hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan, fakat

ba~ka her~eyin varolu~u

ic;in kendisine
ihtiyac; duydugu, dogas1n1, ozsel olmayan karakteristiklerini sergilemeden tam
olarak ifade eden ~eyin d urum u. Kendiligindenlik terimi bu ~er~eve i~inde, geleneksel olarak Tann i~in kullarulm1~br.
2 Bir neden, bir etki, zorlama ya da
baskl olmadan, iradenin kontrolii dl~ln
da ger~ekle~en eylem, davraru~ ya da
olu~um i~in kullanllan s1fat.
Bu baglamda, Bakunin ve Rosa Luxemburg gibi sosyalist teorisyenler taraf1n
dan geli~tirilmi~ olan, devrim hareketin
kendi orgiitlenme ve geli~me bic;imlerini, geleneksel i~t;i OrgOtlerinin katklSl
olmadan da, kendi i~elligi ve diyalektigi i~inde, kendi ba~1na bulabilecegini
savunan gorii~e de kendiligindenlik ad1
verilmektedir.
kendinde/ kendi.si i~in [tng. in itself/for itself; Fr. en soi/pour soi; Al. an sich/for
sich).Felsefede, bir ~eyin kendi ba~1na,
kendi i-;inde, yani bilin~ten bag1ms1z olarak ne olduguyla, bir bilin~le il~kisi i~in
de ne oldu~u aras1ndaki kar~1lh~ ifade
eden onemli bir ayanm.
Ay1nm kendinde ~eyle bizim i~in olan,
bizim tarahm1zdan belirlenen ~ey araSlndaki bir ay1run olarak, ilk kez tKant
tarahndan ortaya konmu~tur. Buna
gore, kendinde ~eyin Almanca kar~lll
gl olan ding an sich, Kant'ta miimkiin
deneyimin otesinde kalan, bilindn kendisine eri~emedigi ve dolay1s1yla da bilinemez olan varhga gosterir. insan taraf1ndan bilinemeyen, a~kln ve insan
zihninden bag1mstz ger~eklik olarak
kendinde varhk, goreli veya bilince
gore degil de, mutlak ve bag1msaz varh~ tantmlar. Kendinde varhg1n kar~l
ll, bilincin bir fonksiyonu olan, zihin taraftndan belirlenen, yani bizim ic;in var
olan, e~deyi~le algtland1g1 ve bilindigi
~ekliyle varhktlr, fenomendir.
Kendinde /kendisi i-;in ayuuru, kendinde terilnini tez anlarrunda ve bilin-;siz
olaru, buna kar~1n kendisi ic;ini de antitez anlam1nda ve bilin~li olan1 veya bilinci olan1 ifade etmek i~in kullanan
Hegel tarahndan geli~tirilmi~tir. Te-

kendinde~varhk

rilnlerin t Hegel' deki anlammdan yola


~tkan tMarks ise, ayrum varhk ve bilin~
ten, kendi felse.fesinin temel ontolojik
ger~ekli~ine tekabiil eden stmfa ta~lmt~
lu. Buna gore, Marksist gorii~te, ekonomik fonksiyonuna gore tammlanan suufa, ayru konum, ~lkar ve statti ye sahip
insanlann belli bir iiretim ve mii1kiyet
sistemi i9,ndeki yerine kendinde smif ad1
verilirken, insanJarm kendi veya stmfsal
konumlanru algtlama tarzlanna ya da
smd bilin~lerine kendisi i~in smf derunektedir.
Kant'tan ziyade Hegelci ve Marks'i'l bu
teme Iden etkilenen 20. yiizytl felsefesi
kendinde/kendisi it;in ayuumm, do~as1
gere~i veya ozii itibariyle kendisi i~in oldu~u soylenen, nedensellik yasasma tabi
olmay1p ozgiir olan bilin~le, sadece kendinde ve salt dt~sal belirlenime, do~al
nedensellik yasasma tabi olan nesne olarak bir ~ey arasmdaki kar~tth~1 ifade
etmek i-;in kullanmt~tlr. Ome~in, Merleau-Ponty kendindeyi, kendisi i~in diye
tammlanan insanh~m tersine, do~ay1
dile getiren genel bir kategori olarak kullantr. Kendinde /kendisi i~jn aymmt,
tHeidegger ve tSartre'da soz konusu
nesne bilin~ kar~1th~ma ek olarak. oznenin ozgiirlii~iinii yads1yan kotii niyetini ve sahici olmamakh~nu ifade etmik
i~in kullamlmt~tlr.

kendindekendisi i~in varhk [ing. being


in itself-for itself, Fr. etre en soi-pour soi].
Onlii Franstz dii~iiniirii ateist jean Paul
Sartre'm varolu~~u felsefesinde, bilincin ve varh~m birle~ti~i Tann'yt gosteren terim.
Kcndisi i~jn varhkla bilind, kendinde
varhkla da bilin~ten yoksun, her ne ise o
olan olumsal varh~t tarumlayan Sartre,
daha sonra bu iki kavrama kendindekendisi i~in varh~1 eklerken, kendisi i~in
varh~m, yani bilin~li insan varb~n
ge~mi~ten gelece~e, olmu~ oldu~u varhktan imkanJara, olaca~t varh~a dogru
bir u~u~ oldu~unu 50ylemi~tir. Su halde,
kendisi i~jn varhk olarak insan varhklan
varh~a do~ru bir u~u~ olmak durumundadu.

505

Bununla birlikte, onun arad1~1, ula~


maya ~ah~t1~1 varhk yalmzca, bilin~ten
yoksun olan kendinde varbk degildir. 0
kendisini, yani kendisi i~in varh~1 korumak ister. Bundan dolayt, insanm, varhk ve bilincin birle~ti~i bir varhk olarak
kendinde-kendisi i~in varhk olma ideal
projesini ger~ekle~tirmeye ~ah~t1~1m
soyleyebiliriz. Kendinde-kendisi i~in
varbk ise, Tann'ya kar~1hk geldi~i i~in,
insanda en temel arzu olarak, Tanrt olma arzusu vardtr.
Fakat, Tann dii~iincesi, tSartre a~tsm
dan ~eli~ik bir dii~iincedir, zira bilin~
tam tamma varh~m olumsuzlarunasldu. Sartre, buradan kotiimser bir sonu~
~tkarsar ve insamn biitiin ~abasmm
beyhude oldu~unu soyler. Onun u~u
~u, ideal projenin ger~ekJe~tirilmesiyle
dc~il de, oliimle son bulur.
kendinde varhk (ing. being in itself; Fr.
itre en soi]. Varolu~~u felsefenin kurucusu Sartre'm, d~ diinyada varolan cansLZ
~eyler, nastlsa oyle olan somut varhklar
ve bu arada, llpkl cansLZ nesneler gibi,
pasif olup etkinlikten ka~man, sorumJuluk yii.klenmeyen insan varhklan i.;in
kullandt~t terim.
Buna gore, kendinde varhk, farkhla~
mamt~, hi~bir ozelli~i olmayan, kaba
varolu~tur. 0, zamandt~l olup, de~i~
mezdir; ne edilgenJik, ne de etkinliktir.
Ne zorunlu ne de miimkiin olan, hem
olumsuzlamamn ve hem de olumlamarun aym derecede otesinde olan kendinde varhk. saf olumsalhkttr.
Kendinde-varhk deyimi, Sarbe'm var<r
lu~~u felsefesinde ikinci olarak insarun,
her ey lemde ozgiir sec;imin, ozgiir bir
iraden.in iiri.inii olan kararlann soz konusu oldu~unu gonnezden gelerek, bir
nesne, varolan Sl..fadan bir ~ey gibi davranmast durumu i~in kullamhr. Buna
gore, ki~i, kendisine ve ba~kalarma kar~t
olan sorumlulu~undan ve dolaylStyla
bezginlikten, bo~untudan,. stklnll ve i~
daralmasmdan ka~ak i9-fl, kendisini
aldatarak. diinyadaki herhangi bir ~ey,
cansLZ bir nesne gibi oldu~ zaman, kendinde varhk haline gelir.

506

kendini aldatma

kendini aldatma [ing. self-deceptiOit] Varolu~~u Sartre'm felsefesinde, ki~inin,


oznenin se~me ozgiirlugune sahip oldugunu kabul etmemesi ya da kendisine se~me ~anst, tercihte bulunma hakk1
tammamas1 ve boylelikle de karar vermenin, set;menin kendisine yiikJedigi i~
stkmtlsmdan, boguntudan ka~mmast
durumuna verilen ad.
Kendini aldatmayt, ki~inin, kendi kendisini one siirememesi, kendisi hakkmda dogru olam kabul etmemesi ve boylelikle kendisine kar~I diiriist olamamast hali olarak taiUmJayan varolu~~u
lugun kurucusu Sartre, kendini aldatan
ki~inin kendisine gereken degeri veremedigini, kendisine giivenenemedigini,
varolu~una deger ve anlam yiikleyemedigi i~in, varolan ~eyler arasmda herhangi bir ~ey olup ~1kttgm1 one surer.
Belli bir durum kar~tsmda neyi se~ece
gimize ancak bizim karar verdigimizi,
hi-;bir ~ey yapmamayx se-;menin de ashnda yine bir se~im oldugunu soyleyen
Sartre'a gore, ki~i yaph~I se~imin hesabmt vermek zorundadu. Se~erken, ki~i
yalmzca kendi ya~amm1 belirlemi~
ohnaz. Fakat aym zamanda bu se-;iminin temelini olu~turan ilkeleri ve degerleri de belirlemi~, ileri si.irmii~ olur.
Sartre'a gore, ahlald ideal ve degerler,
yalmzca ki~inin ozgiirlugu iizerinde temellenebilir. lnsarun ozglirluge mahkCtm olu~unu ve sorumlulugunu farkedi~i, 'bo~ntu'ya, bir 'i~ daralmast'na
yol a~ar. Soz konusu 'i~ Slkintlst' Sartre'a
gore, insan varhguun en temel duygulanndan biridir.
kendini ger~ekJe~tirme ah.lakt [ing. ethics
of self realization; Fr tthique de la realisation de
soi]. t Platon, t Aristoteles, T. H. tGreen,
F. tBradley gibi filozoflar tarafmdan savunulan ve bir birey i~in en yiiksek iyi
ya da ah1akl idealin, dogu~tan getirilen
potansiyeller ve, ozel kapasite ve yeteneklerle birlikte, ger~ek doga ya da beninin aktiielle~mesi, ger~ekle~mesi oldugunu dile getiren sonu~~u ahlak
anlayx~I.

Soz konusu ahlak anlayx~ma gore, ger~ek ben, aktiielle~me, ger-;ekle~me ihtiyaanda olan ideal bir bendir. Birey ya
da ben, yetkinlige ancak potansiyel gii~
lerinin ger~ekle~mesi yoluyla ula~abilir;
o, yalmzca bu sayede, ger~ek ki~iligini
kazanabilir. Birey i~in en yiiksek iyinin,
ahlak alanmdaki nihai hedefin rum potansiyel gii~lerin, duygusal ve entellektiiel biitiin imkanlarm tam anlamtyla
geli~mesi ve ger~ekJe~mesi oldugunu
dile getiren bu ahlak anlayt~ma gore,
insan soz konusu hedefe yalmzca, ki~ili
gini meydana getiren ~~itli yonlerin bir
biitiin olarak ve akbn 1~1gmda diizenlenmesi suretiyle ve ba~kalanyla ili~ki
i~inde ula~alabilir.

kendisi i~in varhk [lng. being for itself,


Fr. etre pour soil. <;agda~ varolu~~u dii~iiniir tSartre'm, oncelikle bilin~ i~in
kullandtgl deyim.
Buna gore, bilinci ruh ya da zihin ya da
transendental ben olarak ~yle~tiren,
diinyadaki bir ~ey ~kJinde giisteren gOrii~lere, bilincin yonelimselligini hi~ dikkate almayan anlayt~hua kar~1, bilincin
yonelimselligini vurgulayan Sartre, bilincin yalmzca kendisine goriindiigunii,
yalmzca kendisine konu oldugunu dile
g~tir~tir.
Kendisi i~in-varbk,

oyleyse, toze, ger~ek varhga kar~tltk gelen kendinde varhktan, fenomene kar~tltk gelen ba~kas1
i~n varhktan farkb olarak, kendi ya~a
mtna yon verme, kendi ya~anbsma
diizen ve anJam kazandmna siirecinde,
ozgiirce se~imde bulunan ve eylemlerinin hem kendisi ve hem de ba~kalan
i~in ortaya ~akaraca~ sonu~lan sorumlulukJa hesaba katan ki~i, bilin~li, sorumlu ve ozgiir birey it;in st)z konusu
olan varolu~ tarzm1 ifade eder.
Sartre'm varolu~-;u felsefesine gore, insanlar, varhk tarzlan kendinde varbktan olu~an ~eylerden farkh olarak etldn
ve yarabctdxrlar. ~yler, her ne ise odur,
oysa insan her zaman oldugundan
ba~ka tiirlii olabilir. Kendisi i~n varhk
olarak nitelenen insan onceden belirlen-

kesintililik
mi~

degildir; o, onceden belirlenmi~ bir


oze gore ya~amak yerine, eyledik~e
oztinti kendi yarahr. lnsan, kendisi i'>in
varhkhr, ozgiirdtir ve sorumludur. Dahas!, insan kendisiyle ~eyler arasmdaki
kar~lthgm, ba~ka insanlarla olan ili~ki
. lerinin, se~me ve oldugundan ba~ka
ttirlli olabilme gliciiniin bilincindedir.
kesinlik [lng. certaillhJ; Fr. certitude; AI.
gewiss/Jei t]. Bir onerme ya da inancm
dogruluguna sars1lmaz bir inan~ besleme durumu; mutlak, kesin ve zorunlu
bir dogruya ula~!ld1gmda, bir onerme
saglam ve ge~erli nedenlere dayamlarak tasdik edildigi zaman soz konusu
olan zihin hali.
Bir zih.in hali ya da onermelerin bagmnsal bir ozelligi olarak kesinlik, bir inan~,
dogru ya da onennenin k~ku gottirmez
olu~unu gosterir. Ba~ka bir deyi~le, kar~111 bilgisizlik degil de, k~ku olan kesinlik, bir dogruyu hi~bir ka}'lt, ko~ul ya
da suurlama olmadan olumlama veya
tasdik etmeyle belirlenir. Kesinlik bir
zihin hali oldugu i~in, son ~oziimlemede
zorunlu olarak oznel olmak birlikte, oznenin, ttim insanlar i~in g~erli olan nedenlere dayanduamad1~ ve dolay!s!yla
ba~kalarma aktaramad1g1 kesinlige iiznel
kesinlik adi verilir.
Aym zamanda psikolojik kesinlik olarak
da bilinen bu kesinligin kar~1smda, hi~
bir ki~isel degerlendirme ya da ko~ula
bagh olmayan, kendisini aym nedenlerden dolay1 herkese kabul ettiren bir kesinlik ttirti olarak nesnel kesinlik yer ahr.
Buna kar~m, onermenin ya da dogrunun tartl~llmaz, mutlak ve ku~ku goliirmez olu~uyla belirlenen bu kesinlige aym zamanda manllksal kesinlik ad1
verilir. Bu il<inci tiir kesinligin kar~1h,
ku~kudan ~ok, olas!l1ktu.
Ote yandan, bir dti~tince, bir onerme,
bir ilke dogrudan ve araas!Z bir bi.;imde apa~1k bir ~ey, mutlak ve zorunlu bir
dogru olarak kavrand1~ zaman, buna
s~zgisel kesinlik, fakat ba~ka dti~tince ya
da onermeler araclhglyla kavrand1g1
zaman, buna da diskursifkesinlik ad1 veriHr.

507

Yine, iki tiir 6nermenin, yani ak1l dogrulanm ifade eden onermelerle, dogrudan ve arac!SIZ deneyi betimleyen onermelerin kesin oldugu soylenebilir. Ote
yandan, kesin olan ~eyler Slnlfl, bilinen
~eylerin bir all s1ruh ve bilgi de zorunlu olarak dogru olmak durumunda oldugu i~in, dogruluk bilgi ve ozellikle
de kesinlik i~in temel bir ol~tittiir.
kesinsizlik ilkesi [ing. principle of uncertainh;; Fr. principe de I' incertitude]. Unlli
Alman fizik~i Werner Heisenberg tarahndan ortaya at1hm~ olan, bir cismin
belirli bir andaki konumu ile momentumunun (yani, ktitlesiyle luzmm ~arpl
muun) aym anda ve kesin degerlerle bilinemeyecegini 6ne stiren ilke.
Bu ilkeye gare, elektron gibi kii~iik par~ac!klann, ayru anda hem yerini ve hem
de h!Zuu belirlemek olanakh degildir.
Soz konusu belirsizlik, deney ara~lanmn
yeterince duyarh olmamasmdan kaynaklarunamaktadu. Elektronu gormek i~in,
k1sa dalga boylu 1~1nlar kullaruhr, fakat
enerjisi yiiksek olan bu 1~mlar, elektrona
~arpmca onun luzuu de~~tirir ve boylelikli elektronun yeri saptarurken, 1-u.zi belirlenemez. D~tik ene1jili uzun dalga
boylan kullamld!gmda ise, elektronun
1-u.zi etkilenmez, ancak bu kez de, onun
yeri tam olarak saptanamaz.
Heisenberg tarafmdan ortaya konan
bu ilkenin, doga bilimlerinin temelinde
yer alan determinizmin reddini gerektirdigi one stiriilmti~ttir.
kesintililik [lng. discontinuity; Fr. discontinuite]. ~eylerin, bir tarihsel ~agdan digerine ge~i~te, art1k aym tarzda algllarunamasl, tasvir edihnemesi, ifade
edilmemesi, nitelcndirilmemesi, sm!llandmhnas! ve aym tarzda bilinmemesi olgusunu anlatan terim.
Terimi esas kullanan ki~i olarak Foucault, kesintililigin mutlak bir degi~im
degil, onceden varolan episteme ya da
bilginin yeniden dag!lmu, bu epistemenin ogelerinin yeniden ~ekillenimi oldugunu sayler.
Khrysippos. Stoa Okulunun, M. 0. 280207 y1llan arasmda ya~a1ru~ olan ti<;tincti ba~kam. tArkesilaos ba~kanl1gmda-

508

k.i

K1ta Avrupas1 felsefesi


ku~kucu

t Akademi'den Stoacd1~a

doJunu~

olan Khrysippos, Stoac1 o~reti


yi buyuk bir gu~ ve ~evkle i~leyip savurunasJyia tin kazan1n1~hr.
Ktta Avrupas1 felsefesi [lng. continental
philosoplzy; Fr. philosop/1ie continentale]. 1
En gene) anlarru i9nde, Avrupa felsefesiyle e~anla1nh bir terim olarak, YunanJa
ba~lay1p, Fransa merkezli Orta~a~ felsefesi arac1h~1yla gunumuze dek ula~an, ve
Do~ felsefesinin d1~1nda kalan felsefeye
verilen ad.
2 K1ta Avrupas1 felsefesi, ikinci olarak~
modem felsefede, Descartes'la ba~lay1p,
Spinoza ve Leibniz'le suren ve, Hobbes,
Bacon, Locke, Berkeley ve Hume'la temsil edilen empirist felsefenin kar~1smda
yer alan rasyonalist felsefeyi gosterir. Bu
felsefe, Ada Avrupa's1nda, yani lngiltere
ve lsko~ya'da geli~en empirist felsefeden
farkll olarak, ba~ta Fransa ve Almanya
olmak uzere, ksta Avrupa'smda geli~
mi~tir.

3 K1ta Avrupas1 felsefesi ti~tincii ve ~ok


daha ozel anlaJTU i.;inde, once Ada Avrupasl ve daha sonra da, Amerika'da geli~en empirizm ve pozitivizm a~uhkh
analitik felsefe gelene~inin kar~1smda
yer ahp, Ayd1nlaruna dti~tincesine kar~lthkla belirlenen felsefe gelene~ini gosterir. Soz konusu felsefe gelenegi i~inde,
Hegel, Marks, Kierkegaard, Nietzsche,
Husserl, Heidegger, Sarlre, Gadamer,
Habennas, Derr'ida, Foucault, L yotard
ve Baudrillard gibi dti~tintirlerle, bu dti~tintirler tarahndan temsil edilen idealizm, Marksizm, ele~tirel kuram, varolu~~uluk, hermeneutik, fenomenoloji,
yap1saic1hk, postmodemizm, postyapasalclllk gibi ak.Jm ve kuramlar yer almaktadu.
Bun a gore, K1ta A vrupas1 felsefesinin
yukanda soztinti etti~imiz ikinci anlaml co~rafi bir temele dayansrken, u~un
cti anlam1 felsefi tavu ve altematiflere
dayanu. Nitekim, Bacon'la ba~layan
empirist ve bilgiyi bir gu.; olarak goren
pozitivist felsefe, Hume'la lngiltere'de,
Comte'la Fransa'da doruk noktas1na
ula~m1~ ve Ayd1nlanma felsefesiyle

genel bir dunya goru~ti duzeyine yukselmi~tir. Ay1u pozitivist gelenek, 20.
yuzy1hn ba~lannda, Frege ve Russel1'1n
manhk alan1ndaki ~~~lr a~1c1 ~ah~mala
n y Ia analitik felsefe gelene~ini do~ur
mu~tur. Buttin bu gelene~in bilim ve
manh~l, bilim ve dil felsefesini on plana
~1kard1klan ve metafizi~e ve ahlaka
kar~1 olumsuz bir tav1r takJnd1klan
yerde, K1ta Avrupas1 filozoflan pozitiviz1n, Aydmlanma ve modernlik dti~uncesi kar~1s1nda ku~kucu bir tavu takJnml~ ve metafizikle ahlaka buyuk bir
onem vermi~lerdir.
Kierkegaard, Soren. 1813-1855 y1llan
aras1nda ya~am1~ olup, varolu~~u felsefenin onctisti olarak tan1nan Danimarkah filozof. Temel eserleri: EntenEller [Ya/Ya Da], Forforens Dagbog [Ba~
tan <;1kanc1nln Guncesi], Fnjgt og Baeven [Korku ve Titreme], Sygdommen Til
Doden [Umutsuzluk Ozerine lnceleme).
Ayd1nlan~run geli~tirdi~i do~a bilimlerini omek alan bilgi ve akllc1hk anlayl~lna ~iddetle kar~1 -;1kan Kierkegaard,
Ayd1nlanmarun nesnelli~i vurgularken,
geleneksel din ve ahlaksn hakikatlerine
kar~1 ald1~1 dti~manca tavudan rahats1z
olarak, oznel hakikatin onemini vurgulaml~hr. Hegel gibi, inan~ ve akb, htilnanist bir teolojiyle daha yiiksek bir dtizlemde uzla~tarmaya .;ab~mak yerine,
inan.;la akhn uzla~maz oldu~unu savunan ve inan~la akJI aras1ndaki yan~1
daha da geni~leten Kierkegaard, fideizm
yoluna girmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, rasyonalist bilgi gorii~tine kar~1 ~1kan, nesnel bilgi idealinin i~el ya~ama, bireyin oznel deneyimine kor oldu~unu savunan, onun insan ya~am1n1 anlamaya hi~bir katk1s1
olmadt~lnl soyleyen Kierkegaard'a gore, rasyonalist sistemler ger~ekli~in tiimtinti bir dti~tince sistemi i~ine Slkl~h
nr, her~eyi akla indirger; akd d1~1ndaki
o~eleri ve hepsinden onemlisi varolu~u
unutur. Varolu~ terimini Kierkegaard
insan i~ kullarur, zira var olmak belirli
bir birey olmak, ~abalayan, altematifleri
hesaba katan, se~en, karar veren bir

l<ierkegaard, Soren

birey olmak anlamma gelir. Akb, toplumu, v.b. g., on plana ~tkartan bir felsefe
kj~iselligi, ki~isellik ilkesi olan varalu~u,
ins an In varolu~un u meydana getiren
ogeleri hit; dikkate almaz. Oysa gerc;ek
felsefe ancak varolu~ felsefesi olabilir,
yani felsefe derinden derine ki~isel bir
ozellik ta~nnahdtr. Felsefe genel olana
degil, ozel olana, nesnel degil de oznel
olana yonelmelidir.
Kierkegaarda gore, insan ya~a1n1~ soyut du~unceye gore ~ok daha onemlidir. Dahast, genel felsefr problemlerin,
soyut du~un~elerin insantn en onemli
anlarmda hi~bir yardun1 o!maz. Ona
gore, insan ya~amtntn en onemli anlan,
bireyin bir ozne olarak kendisinin bilincine vard1g1 ki~isel anlardtr. Bu ki~isel
ve oznel ogeler, yalruzca nesnel ogeleri,
tum insanlarda ortak olan nitelikleri
dikkate alan rasyonel du~unce tarafln
dan a~1klanamaz. Oysa, her insarun, her
ki~inin biricik varolu~unu meydana getiren bu oznelliktir. Tarunmaya ve a~lk
lanmaya muhta~ olan budur.
insan i~in onetnli olan1n ki~iligin geli~
tirilmesi oldugunu savunurken, Kierkegaard insan varolu~unu, varolu~ halini
betimleyip, insan1n ne olduguyla ne olmast gerekti~ arasmda bir aynm yapar.
Ona gore, insatun ya~am1nda insarun
ozunden varolu~una dogru bir hareket
vardu. Hristiyan dininde bu harekete
ili~kin geleneksel a~1klama gunah kavramtndan olu~ur. Kierkegaarda gore
de, insarun ozu Tannyla, sonsuz olan
yuce varhkla ili~kiyi gerektirir. lnsarun
varolu~ hali, onun ozunden uzakla~ma
Slrun, yani Tannya yabanala~masuun
bir sonucudur. Bundan dolay1, insarun bu
dunyadaki ya~am1, 'korku'yla, 'ytlglnhk1la ve insanm sonlulugundan duydu~u
1Slklnh'yla doludur. Bir insanm eylemleri,
onu Tann'dan daha da uzak.Ja~hnrsa,
onun yabanala~mast ve umutsuzlugu
daha da arur.
Akll yoluyla karutlanabilecek ahliki bir
sistem ya da din olamayaca~m1, ahlAk
ya da din i~inde, bize belli bir bi~de
ya~amam1z gerektigini gosterecek, hi~4

509

bir rasyonel kanlt olmad1g1nl savunan


Kierkegaard, dini ya da ahlaki dogrularla ilgili kesinligin, insan varhklannda
soz konusu olan kesinsizlik ogesini ortadan kaldtnrken, ozgurlugu de yok edecegini one surer. Ote yandan, rasyonel
kan1t, bize dogru ya~a1nakta oldugumuzu entellekttiel olarak gosterse bile,
bizi hi~bir za1nan oznel olarak ikna edemez. Bundan dolayt, onun gozunde kesinsizlik ya da belirsizlik, oznel hakikat
ac;1s1ndan bir kusur olmak bir yana,
onun ozunu meydana getirir. Kesinsiz~
lik, insan ya~am1 ac;tstndan en onemli
olan ~eyin, se~me ozgurlugumuzun
dogal bir sonucudur.
Kierkegaarda gore, kesinsizlik ozgurlugu i~erir. Bizim, teorik kesinlige ula~amasak bile, hakikati ara1na gibi bir soruJnlulugumuz vardtr. 0, insarun, ~u
ya da bu bir;imde ya~amak, ve sec;iminin sonu~lanyla birlikte ya~amak durumunda oldu~u i*;in, sec;imde bulurunaktan ba~ka bir altematifi bulunmad1glnl
soyler. Bir se~imde bulunmamak da,
daha az bilin~li bir se-;Un olsa bile, bir
tercihtir. Ona gore, biz, ozgiirlugumuzun fark1ndan olmad1gumz zaman bile,
sorumluyuz. i~te, insandaki endi~e ve
tasan1n, korku ve yllg1nhgm kaynagmda bu durum, yani ozgurluk ve sorwnlulugumuz vardtr.
Kierkegaardda aralannda ~ok yak1n
bir ili~ki bulunan korku ve ozgurluk
kavramlan, i.kici bir metafizigi yans1t1r.
Ba~ka bir deyi~le, onda insan varhklan, hayvansal olanla tanr1sal olan1n, sonluyla sonsuzun bir kan~munt ifade
eder. Buna gore, insan varhg1 zamansal
olanla ebedi olarun, sonluyla sonsuzun,
tinle maddenin, ozgtirlukle zorunlulu~un bir sentezidir. Ozgurluk imkaru tinsel dogam1za baghdtr. Fakat insan varhklannln bir de hayvani dogalan vardtr. Bu nedenle, insan ozgurlti~u,
hep bir ~atl~ma ve korku olarak ya~ar.
i~te insan varhganJn en temel se~mi,
ozgurlu~unu benimseyip, hayata ge~ir
me ya da ozgurlukten ka~~hr. Kierkegaard, ozgtir lukten kat;~~ I, 19. yuzyll

510

Kinikler

toplumunun, burjuva ahlaklnm en Ierne]


ozelligi olarak ifade eder. insanlar uzla~Imsal davram~ tarzlarma uymakta, ortalama olana sgmmaktadirlar. Olumun
ka~milmazhg1 ger~egiyle yiizyiize gelmek yerine, gelip ge~ici hazlann sagladi~ tatminle yetinip, unutmay ve yilgmh-

g. se~mektedirler.

Kierkegaard, bu durumu ve ~~ yolunu, estetik varolu~ tarz1, ahlaki varcr


lu~ evresi ve nihayet dini varolu~ tarzmdan meydana gelen u~ ayn varolu~
evresiyle giistermeye ~ah~m~llr. Ona
gore, her insan ger~ekl~tirmek durumunda oldugu bir oze sahiptir. Bu oz
ise, insamn Tann'yla ili~ki i~inde olmaSI olgusu tarafmdan belirlenir. lnsan bu
dunyadaki ya~am1 s~rasmda, u~ varolu~ tarzmdan her birinde olabilir.
Fakat insamrun ya~ad1g1 yabancila~
rna, umutsuzluk ve su~ duygusu, insana
bu varolu~ tarzlanrun niteligini ve bunJar arasmdaki farkhhklan ogretir. Kierkegaard'a gore, insarun ya~ad1g1 bu
olumsuz duygular, ona baz1 varolu~
tarzlarmm digerlerinden daha saglam ve
ger~ek oldugunu gosterir. Saglam ve ger~ek bir varolu~ tarzma ula~mak ise, akilla degil de, inan~la ilgili bir konudur.
kinesis.Yunanhlann ba~ta mekansal, zamansal, niteliksel ve biyolojik degi~me
olmak iizere, her tur hareket ve degi~
me i~in kullandtklar1 Yunanca terim.
Aristoteles bu baglamda, niteliksel degi~me, niceliksel degi~me ve yer de
gi~tirme hareketi olarak u~ farkh degi~meden soz etmi~tir.
Kinikler [Os. kelbjyyrin; ft~g Cynics: Fr ..
Cyniques ]. llk~ag Yunan felsefesinde,
tSokrates'in ogrencilerinden olup yeni
bir ahJak goru~u y a da ya~am bi~imi
geli~tiren Antisthenes ve Diogenes gibi
du~unurlerin meydana getirdi~i okul
ya da felsefe topluluguna verile!!.~c:L _r
Bilimsel bilg! ve kiilture pek bir d~er
v!!nne~Q,_]J_il~ni a:nra~<a 'ID>f 101aii Ki~
ni_~er, .. bilimsel a'ia~11rlitilfann.~nleme.
ula~m..'!..YI:ttinde .. )t'!~_~mzca bir ara~ oldugunu savl!ll!'!\lill<t.rd.ir. "Jtlllal<o~eH:
lerinde, Sokrates 'in karakter bagunsiZh-

~mdan,

inam;lanndan ne pahasma olursa olsun odun vermeyi~inden, Antisthenes'in hocalanndan olan Gorgias'm ElF
aa eristik manllgmdan, Hippias ve Euripides'in 'dogaya donuf du~uncesin
den etkilenmi~lerdir.
Bununla birlikte, Sokrates'in karakter
bagimsizhgmm, dunya nimetlerinden
ve insanlarln ovgiilerinden uzak duru~unun, yalmzca ger~ek bilgeligin ~ok
daha yuksek iyiligine ula~mak i~in ol
dugu ger~egini goremeyen Kinikler, karakter bagimsizhgi, dunya nimetlerinden uzak durma tavr1 ve kendine yeter
olmay en yuksek ideal olarak deger
lendinni~lerdir. Kiniklere gore erdem,
dunya nimetleri ve hazlan kar~Ismda
bagimSIZ olmakllr. Bu ise, Sokrates'in
ya~arrurun, vazge9T1e ve kendi kendine
yetmeden olu~an olumsuz yonunun
olumlu bir ama~ ya da ideal hliline getirilmesinden olu~ur.
Yine, Sokrates'in ahlaki bilginin onernini
vurgulamasiru, Antisthenes ve diger Kinikler ba~ka her tiir bilgiyi ku~seye
cek, hatta yoksayacak kadar abartrru~
lardir. Kiniklere gore, mutluluk amaa
i~in, erdem kendi ba~ma fazlasyla yeterlidir ve ba~ka hi~ bir ~eye gerek yoktur. Erdem arzunun yoklugu, isteklerden bagimsiZhkllr. Erdem, insana uyan
ve dunyada olup bitenlerin degi~mele
rinden bagimSIZ kalan biricik ~ey oldugundan, yalmzca en yuksek degil, fakat
biricik degerdir, mutluluga goturecek
tek yoldur. tAntisthenes ve diger Kinikler, erdemin d~mda, insanlann deger
verdikleri hi~bir ~eye sayg beslememcmi~lerdir. Onlara gore, erdemden ba~ka
iyi olmadg gibi, erdernsizlikten ba~ka
kotii de yoktur.
lnsam mutlu kdan erdemi, bilgelikte
bulan Kinikler, erdemin ogrenilebilir oldugunu soylerken de, bununla bilimsel
ara~llrmadan ~ok, ahlaki ~ah~ma ve
ah~IIrmayi, egzersiz yapmay anlami~
lardir. Antisthenes'in gozunde, felsefenin i~i, 'mutlu olmak i~in, dogaya uygun olan ~abalan se~mek'ten ba~ka hi~
bir ~ey degildir. Kinikler, bilgelikte bul-

kipler

duldan erdemi!'l ketldi ken dine yeten bir


deger oldugunu soylemi~, ya~amln
te1nel ihtiya<; ve hazlan kar~1s1nda kayltSLZ kalmakla yetin1neyip, aJnat;lanna
ancak hazdan ka~1nmakla eri~ebilecek~
lerini d ti~iinmti~lerdir.
Kendi gii~lerinin d1~anda kalan hi~bir
~ey kar~1s1nda kaygilanma1nay1, hi~bir
~eye ald1r1~ etmemeyi ilke edinmi~ olan
Kinikler i~in, ihtiya~s1zhk, dunyadan
yuz ~evirmek anla1nana gelmi~tir. YoksuHuk i~inde ya~ayan Diogenes, insa1un
eti pi~ir1neden yiyebilecegini, ate~ten
bile vazge~ebilecegini gostermeye ~ah~
lnl~tlr.

Buna gore, Kinik ok ulun temel ilkesi,


dogaya uygun ya~a1nak, yapay olan
tiim ihtiya~ ve degerleri ortadan kaldlrmak, en te1nel ve basit ihtiya~lan kar~l
lamakla yetinip, ihtiya-;szhga bort;lu
olunan mutluluk ve bag1mslzhg1 ya~a
mak olmu~tur. Kinikler, buna ah~mak
i~in de, ki~inin kendisini maddi ve
manevi bak.Jmdan stklntlya sokmas1 gerekti~ine inanm1~lardrr. Ki~i, onlara
gore, dii~manlanrun yapt1g1 kotiiliikle
re bile boyun egmelidir, zira du~marun
yapt1g1 ~ey, insan1n kendisini tanunaslna hizmet eder.
Kinikler ba~ka insanlarm ahlaki bakJmdan iyi diye degerlendirdikleri ve
odev olarak gordiikleri ~eylere de pek
ald1n~ etmemi~lerdir. Bilge ki~inin,
her tiir baghhk kar~lSlnda ozgiir kalabilmesi it;in, onlara gore, ba~kalanyla
hi~bir baglantl kurmamas1 gerekir; hi~
kimseye baglanmamak i~in, ki~i kendi
ruhsal ihtiyat;lan bak1m1ndan da kendi
kendine yetebilmelidir. Kiniklere gore,
ki~inin kendi mutluluguna, kendi giiciiniin d1~1nda hit;bir ~ey etki yapmamahdlr. Bilge ki~i it;in, aile kadar, yurtta~hk da kay1tsJz kahnacak bir ~eydir.
Hatta tDiogenes kolelige bile pek aldrl~ etmemi~tir.

Dna gore, ger-;ekten ozgiir olan insan


kole, ger~kten kole olan da ozgiir olamaz. Kinik Diogenes, kendisinin kole
olarak satlld1g1 bir s1rada, onu kolelikten kurtarmay1 isteyen bir dostunun

manngt

511

yardnn teklifini geri t;evinni~tir. Bu


davranl~tyla da, o insanlar aras1nda,
yaln1zca erde1nli olmakla kohi olma1un
one1n ta~1d1gln1, geri kalan tum ayrnmlarln one1nsiz ve anlams1z oldugunu anlatmak istemi~tir. D1~ duru1nlann pek
bir onemi yoktur; bilge ki~i, kolelik i~in
de bile ozgiirdiir.
kip (Os. luil, tav1r; Lat. modus; lng. mode;
Fr. mode; AI. 1nodtsJ. Tarz, tav1r, varhk
duru1nu. Bir ~eyin varolma, ortaya
t;ak1na ya da sunulma tarzr. Bir ~eyin
zorunlu, aktiiel ya da olanakh olmas1
dunamu. Bir ~yin belli bir andaki varhk duruanu. Bir ~eyin varolu~ halinde
kendini gosteren diizenleni~ bi~iln i. Saf
varhg1 tikelle~tiren ya da bireyle~tiren
varolu~ formu. Niteliklerin birle~tirilme
tarz1. Bir ~eyin anla~1lma, bilinme ~ekli.
Bir ~eyin, onu o ~ey, ve ba~ka ~eyler
den ayn bir ~ey olarak tarumam1za olanak veren formu. Bir ~eyin bir nitelik,
sdat ya da ozellige sahip olma ~ekli ya
da tarz1.
kipler manhgr [ing. uzodallogic; Fr. logique modale; AI. modalitaetenlogik]. Onermeler arasmda, kipliklerinin sonucu
olan t;~karlmsal ili~kileri konu alan mantlk dah. Konusu1iiantlksal kipler olmakla birlikte, her zaman manbksal kiplerle
s1nrrlanmayan, onciillerinden en az biri
kipsel bir onerme olan -;rkarunlan konu
alan mantlk tiirii olarak kipler manbg1,
zorunluluk ve imkin ttiriinden kavramlan konu ahp, bir ~eyin zorunlu m u,
yoksa miimkiin mii oldugunu dile getiren kipsel onermeler aras1ndaki ili~kile
ri

ara~tu1r.

Soz konusu manhk tiirii, zorunluluk,


ilnkan ve imkans1zhk tiiriinden kavramlan tutarh bir sembolik sistem i9nde
formelle~tiren ve tetnel ilkeleri aras1nda
'Bir ~ey zorunluysa eger, miimkiin de
olmahd1r', 'Bir ~ey zorunluysa, imkanSlZ degildir', 'Bir ~ey imkanstzsa eger,
bu takdirde zorunlu olarak yanh~tlr',
'Bir ~ey zorunlu olarak yanh~sa, bu takdirde imkanslzd1r', 'Bir ~ey, zorunlu
olarak dogru olan bir ~eyin manbksal
sonucu olmas1 durumunda, zorunlu ola

512

kiplik

rak dogrudur', 'Zorunlu olan bir ~ey,


hem aktiiel ve hem de miimkiindiir' ilkelerinin yer ald1g1 bir manbk olarak
kar~1m1za ~1kar.

kiplik [ing. modality; Fr. modalite; AI. modalitiit]. Modalite. Bir ifade ya da tiimcenin, ili~kili ba~ka bir tiimce ya da onermenin ne ~ekilde, nas!l ya da ne tarzda
dogru oldugunu belirtmesi durumu.
!Gplik, duyusal, manllksal, zamansal,
deontik ve epistemik kiplik olmak iizere
be~e aynhr. Bunlardan 1 duy145al kiplik,
d1~ diinyadaki nesneleri alg!lama, yani
gorme, i~itme tarzlanm1zdan olu~ur.
2 Mant1ksal kiplik ise, bir ~eyin dogru
olma zorunlulugu, olumsalhgl, imkan
ya da imkans1zhgma kar~1hk gelir.
Buna gore, ii gibi bir onermenin, manllksal bak1mdan zorunlu olarak dogru oldugu ya da onun dogrulugunun miimkiin ya da olumsal oldugu veya ii onermesinin dogru olmasuun manbksal olarak imkans!Z oldugu soylendigi takdirde, bu, ii onermesine manbksal bir kiplik yiiklendi~i anlamma gelir.
3 Ote yandan, bir onermenin ge~mi~te
ya da ~imdi dogru oldugwtu ya da
onun gelecekte veya hep dogru olacaglm soylemek, o onermenin zamansal kipligini dile getirir. Buna kar~m, 4 bir eylemin ahlaki bak1mdan yapmakla yiikiimlii oldugumuz bir eylem mi, yoksa yalmzca me~rii veya yasaklanm1~ bir
eylem mi oldugunu ifade eden, dolaylSlyla yiikiimlii olmay1, me~riiluk ya da
izin verilmi~ligi, veya yasag1, yasakhhg, dile getiren terimler, Odevle ilgili
olma anlarrunda deontik kipligi meydana
getirir.
o Epistemik kiplik ise, bir onermenin
dogru oldugunu bilmeyi, bilmemeyi ya
da dogru ohnad1gm1 bilmeyi dile getiren bir kiplik olarak ortaya ~tkar.
Bu baglamda, kiplik bildiren onermelere, yani zorunluluk, olumsalhk. imkiinslZhk, yiikiimliiliik, me~riiluk ya da yasakhllgl ifade eden 'zorunlu', 'yiikiimlii',
'-meli', '-mah', 'gerekir' tiiriinden ifade
ya da terimlere kipselterimlerdenir.

kipsel onermeler [ing. modal sentence; Fr.


proposition modale; AI. modal aussage ]. Kategorik onermelerden farkl1 olarak, yaluzca yiiklem (P) ile o:z:ne (S) arasmdaki
belli bir ili~kiyi dile getirmekle kalmaY'P ozneyle yiiklem arasmdaki soz konusu ili~kiyle ilgili iddiarun niteligi, dayanagl konusunda da bilgi veren onerme tiirii.
Apodeiktik, assertorik ve problematik
olmak iizere, ii~ ayn kipsel onermeden
soz edilebilir. Bunlardan apodeiktik iinerme, S'nin P olmas1 gerektigini, ya da
S'nin P olamayacagm1 ifade eden onermedir. Apodeiktik onerme, buna gore, S
ve P terimleri arasmdaki zorunlu bagmbya duyulan sars!lmaz inana ifade
eder. 'E~kenar ii~genler e~it a~l11 ii~gen
ler olmak durumundad1r' ya da 'Dik
ii~gen e~it a~l11 ii~gen olamaz' onermeleri, apodeiktik onermeye omek olarak
verilebilir. SOz konusu onerme tiirii,
onermeyi kuran ki~i S'nin P oldugunu
kamtlayabilecegi duygusuna kap!ld!gl
zaman kullaruhr.
Buna kar~m, problematik iinerme, S P
ili~kisiyle ilgili olarak, birtaklm verilerin
oldugu, fakat eldeki bu verilerin yeterli
say!lamayacag1, dolaylSIYla bir kesinsizlik ogesinin soz konusu oldugu durumlarda kullamhr. 'Yarm, yagmur yagabilir' ya da 'Ahmet i~ini kaybedebilir'
onermeleri, soz konusu onerme tiiriine
omek olarak verilebilir.
Assertorik iinerme ise, ilk bakl~ta tiirniiyle kategorik onermeye benzer, faka t normalde, iizerinde pek dii~iiniilmeden
ifade edilrni~ kategorik onermenin, belli
bir itiraz ya da meydan okuma ka~lsm
da yeniden one siiriilmesinden olu~ur.
'Astrologlar gelecekteki olaylan ~ogu
zaman onceden d~ tahmin ediyorlar'
onermesi ilk bakJ~ta Sliadan bir kategorik onennedir. Bu onermeyi ifade eden
birine, 'Onlar bunu nas1l yap1yorlar?'
diye bir soru yoneltilirse, ve aym ki~i
'Bilrniyorum, fakat onlar bunu aktiiel
olarak, ya da hep yap1yorlar' derse, onerme assertorik bir onermeye donii~iir.

kiti

Kirene hazcahg1 [1ng. cyrenaic hedonisuz;


Fr. IJedonisme cyrenaique]. I<irene Okul unwt hazz1n tek iyi oldu~unu, fakat hazlar arasmda bir ay1n1n yapmay1p, anhk
hazlara yonelen haza gorii~iinii, di~er
hazel gori.i~lerden, orne~in Epikiirosun
niteliksel hazc1h~1ndan ay1rd ebnek i~in
kullanllan deyim.
Kireneliler [Os. kayrevdniyye mezhebi; ing.
Cyrenaics; Fr. Cyrenaiques]. M.O. 4. yuzYlhn ba~lannda, Yunanistanln Kuzey
Afrikadaki somiirgelerinden olan Kirenede kurulan ve bireyin hazz1n1 ahl4kf
eylemin biridk ol~iitii yapan okulun
kurucusu Aristipposla, temsilcileri Hegesias, Annikeris ve Theodoros'un meydana getirdi~i topluluk, okul.
Kirenelilerin hazel ahlak anlay1~1, muhtemelen tProtagorasrtan alm1~ olduklan, bireyin kendi duyumlanrun bilgisiyle
s1narlanm1~ oldu~u genel gorii~uyle yaklndan ili~kilidir. Buna gore, bir insan
~eylerin, kendilerinde ne oldu~unu ya
da ba~kalar1na nas11 gori.indii~iinii
de~il de, yalruzea kendisine nasal goriindii~iinii bilebilir. i~te bu anlay1~, Kirenelilere hazlar aras1nda niteliksel yonden bir ay1r1m yapma olana~1
buak1nam1~hr. Onlara gore, birieik ya~ama bilgeli~i, i~inde bulunulan anda
tad alma sanabndan meydana gelir. Kireneliler, hazz1n nereden geldi~i, haZZl
do~uran ~eyin ne oldu~u konusunun
hi~bir onemi olmad1~nJ soylerler. Her
haz, haz olmak bakmundan iyidir ve ~e
~itli haz rurleri arasmda bu ballamdan
hi~bir f ark yoktur; kendi ba~Jna almda~lnda her haz di~erine e~ittir; her haz,
ba~ka herhangi bir haz kadar iyidir.
Hatta, Kireneli filozoflar hazz1 ~imdiki
ana ba~lad1klan i~in, maddi hazlara
manevi hazlardan daha fazla de~er vermek durumunda kalm1~lard1r, ~i.inkii
manevi hazlarda i~e ge~mi~ ve geleeekle ilgili ogeler karl~lrken, maddi hazlan
do~uran duyumlar, ~u arun duyumlanyla s1n1rlanml~lardar.
KireneWere gore, insan mutlulu~a aneak
bilginin yardmuyla ula~abilir. Bilgi, i~te

51::\

yalruzca bunun ir;in de~erlidir. Buna


gore, bilgi ya~a1 n1n nimetlerini bize
do~ru bir bi~imde kullanmayl o~retti~in
den, bizi onyarg ve kuruntulardan kurtardl~ndan; bizi gelece~i istemekten ve
ge~mi~e ba~lanmaktan korudu~u ve
bizde kendi kendimiz.in bilincine varma
ozgiirlii~i.i yarattl~lndan dolayl, bilgelik,
haz i-;inde g~k uyumlu bir ya~ama
varmak i-;in en onemli ara~tu. Kirenelilere gore, bilgi insanda aynea bir guven
duygusu yarabr. Insa1un ~ di.inyayla
olan ba~lan ne kadar gu~lii olursa olsun,
bilge ~i biitiin bu durumlarda mutluluk ic;inde ya~ar. c;unkii bilginin, bilgisi
olan ki~iye, bilgeye kazand1rd1~1 guven,
onu d1~ dunyaya kapllmaktan kurtarir
ve ona hem ~e~ine ve hem de i(jinde
bulundu~u k~ullarca egemen olma yetene~i kazand1n.r.
I<inikler gibi, Kireneliler de, insarun
d tin ya kar~lsmda ozgi.ir kalabilmesini
amar;lam1~lard1r. Bununla birlikte, Kiniklerin, soz konusu ba~uns1zbk ve i~sel
ozgi.irliik halini, insarun dunya nimetlerine yuz ~evirmesinde buld ukiah yerde,
Kireneliler bu durwna dunya nimetlerinden alolhea pay abndl~Jnda eri~ile
ee~ini dii~iinmii~lerdir. Buna gore,
Aristippos'la onun izinden yuruyenlarin
ideali, her zaman ya~amdan tad almaslru bilen bilge ki~i, her~eyi en iyi yon tinden ele alan, her~eyden yararlanmay
bilen, fakal kendini hi~bir zaman zevk
i~inde kaybebneyen, hltkulanna egemen olmasana bilip, olmaza elde etmeye
asia kalkl~mayan ki~i olmu~tur.
ki~i [Os. ~ahrs; ing. person; Fr. personne;
AI. person]. Kad1n ya da erkek farkl gozetilmeksizin, somut birey; kendisine
hem bedensel karakteristikler ve hem
de zihinsel ozellikler yuklenebilen o~e
ya da yapJya; bedensel ve zihinsel eylemlerin, faaliyet saras1ndaki birli~ine,
bir insan varh~1n1n viieut ~ekline, d1~
go run ii~une, insanln ger~ek, temel,
ozsel benine verilen ad.
Bu ba~lamda, benin, zihnin, bilinein,
belli bir zaman dilimi boyunea, kendi

514

ki~ilik

kendisiyle ayn! olmas1 durumuna; de~i~en ko~ullar, ya~am siiresince de~i


~en bedensel ve zihinsel nitelikJer ve birikimlerin yan1 sua, surekli ve kahc1 bir
ki~iJi~in, ben ya da ki~inin kendi kendisiyle ayn1 olu~una ki~inin ozde~ligi teorisi ad1 verilir.
Ki~iyi o ki~i, beni her kim ise o yapan
ve onu ba~ka ki~i ya da benlerden ayiran ozellik ya da ozellikler butiiniiyle
belirlenen ki~iscl ozde~likte en oneinli
prob letn, ki~inin kendisiyle ayn1 kah~l
nin ko~ullann1 bulma problemi olarak
ortaya t;Ikar. Bu -;er-;eve i-;inde, filozoflar ki~inin ozde~li~inin temel ko~ulu
nu bellekte bulmu~lardu.
Ote yandan, d1~ dun yay a, nesnel ger-;ekli~e, ozellikle de cans1z diinyaya ki~isel nitelikler atfetme; 'soyut bir sozciik
ile -;e~itli somut goriintiiler aras1nda bir
benzetme yapma e~ilimine; mitolojide
oldu~u gibi, cans1z nesnelere ki~isel
ozellikler yiikleme tavnna ki~ile~tirme
denir.
ki~ilik [Os. ~ahsiyet; ing. personality; Fr.
personalite; AI. personlichkeit]. 1 Gozlemin
di~er nesnelerinden ayn bir ~ey olarak,
bene ili~kin oznel bilin-;lilik; kendi beninin bilincinde olan ki~inin psikolojik baklmdan soz konusu olan bireyselli~. 2
Bir ki~inin temel ve genel davraru~ tarz1;
bireyin davraru~1nm, bireye bir toplum
i'linde anlam. veren, de~er kazandrran ve
onu toplumdaki di~er bireylerden farkl1
la~tuan yonlerinin toplanu. 3 Bireysel
insan organizmas1run davraru~uun, onu
di~er organizmalardan farkhla~tuan
yonlerinin biitiinii. Fizyolojik ve psikolojik tepki sistemlerinin beUi bir andaki biitiinlii~ii olarak anla~llan insan varh~1.
Buna gore, ki~ilik kavram1, insan varh~Inln davraru~lann1 at;Iklamak it;in
geli~tirilmi~ teorik bir yap1du. lnsan
varh~1n1n ya da bir~yin gozlemlenen
tavulanndan ve yeteneklerinden tiiretilen ki~ili~in, belirleyici ogeleri yetenekler ve zekidu. Mizac1n ise, ki~ili~in biyolojik -;er-;evesini olu~turan, biiyiik
ol-;iide kahtlmla ge-;ip, bireyin somut
bir durum kar~1s1ndaki tepkilerini be-

lirleyen fizyolojik yap1 ya da bunye oldu~u soylenebilir.


Belli ba~h ki~ilik kuramlan, kokii Hippokratese'e kadar geri giden ve bireyin
kendisini lneydana getiren temel o~ele
rin belli bir dengesini yans1th~Inl savunan tip teorisi; ki~ili~in karakteristik dii~iirune, davran.ma, hissetme, tepki ver
me, v. b. g., tarzlanrun bir toplam1 ya
da ozeti oldu~unu dile getir~il iz teorisi;
ki~ili~in zaman i'linde geli~ip, bireydeki biitiinlii~ii yansith~1n1 savunan psikanalitik teori; ki~ili~in uyaranlara belli
bi'limlerde verilen tepkilerin sonucu oldu~unu one siiren toplunr.sal ogrenme teorisi; ki~ili~in, bireyin ozelliklerinden
-;ok, ic;inde bulunulan durumlann ozelliklerini yans1th~lnl savunan durumcu
teori olarak sualanabilir.
kitiliksizletme [ing. depersonalization; Fr.
de personalisa ti on]. Varolu~-;u felsefede,
benlik yitimini y a da ki~isel kimli~i
kaybetme durumunu; ki~inin boyle bir
durwnu tam olarak hissedi~ini; insan1n
ya~ad1~1, biiyiik bir bilgi bankas1ndaki
kii-;iik ve onemSiz bir harf, bir say1; makinadaki herhangi bir vida, insanh~11U
kaybetmi~ sosyal bir makine haline geli~ine ili~kin, duyguyu; ki~inin d1~
ger-;eklikle olan ba~uu ve temas1ru kaybetti~i hissini tantmlamak i-;in kullaJulan terim.
kitisel idealizm [ing. ptrsonal idealism;
Fr. idealisme personnel]. Her tiir yararc1
ya da mut-;u gorii~ ve de~erlendirmele
ri Odeve ya da belli bir kiiltiirun nesnel
ideallerine tabi ktlan ve zihnin, determinizm ve maddecilik kar~1smda mutIak bir iistiinlii~ii ve onceli~i oldu~unu
vurgulayan ya~am gorii~ii; so1nut ger-;ekli~i ki~isel benlikle, ben bilincine
sahip olan bilin-;li varhkla ozde~le~ti
ren anlay1~.
kitisel realizm [ing. personal realism; Fr.
r~alisme personnel]. Ger-;ekten varolan1n
ki~ilik oldugunu, ki~ili~in varolan her~eyin varolu~u ve siireklili~i i-;in ger-;ek bir temel olu~turdu~unu savunan,
ki~ili~in tecriibe edilen bir olgu olarak
analiz edilemez ve ger-;ekr;i karakterini
vurgulayan gori.i~.

klisik

Buna 1nukabil, i-nesnel ideaHz1n olc:.rak


da bihnen ve ontolojik gen;ekligi, oztinde, bilin~li olmayan tinsel bir ilkeyle, bilin~siz bir psi~ik gu~le, saf Egoyla, bilin~dl~I irideyle, ki~isel olmayan manhksal bir varhk ya da saf bilin~le ozde~
Je~tiren varhk gorti~tine ki~isel olma
yan realizm ad1 verilir. Bu gorti~, birincisinden, ger~ekten varolarun bireysel
ki~ilik degil de, nesnel bir 1nanevi ilke
oldugunu soylemek baklmindan farkhhk gosterir.
kitiye yonelen eylem [ing. agent directer
action]. Bir bireyin ak1lh bir varhk olarak gordugu ba~ka bir bireyde belli bir
etki yaratmay1 ama<;layan eyle1ni.
kitle toplumu [ing. mass society; Fr. massesociete] Bab tipi toplumlan, ozellikle de
ABD'yi tarumlamak i~in kullanllan terim.
I<itle toplumu kavraml, oncelikle btiyuk ol~ekli sanayile~meyi, buyuk kentle~me hareketlerini ve i~boltimtinde
yuksek dtizeyde uzmanla~mayla yone
timi bir btittin olarak btirokratikle~mi~
bir toplumsaJ ortam1 ifade eder.
Kitle toplumu terimini kulJanan yazar
ve dti~tintirler, ~ogunluk bireyin toplumuyla alan ili~kisi tizerinde yogunla~Ir
ken, bireyin 1nodern toplumda sahip ol
dugu ozgtirltik derecesini, bireyin
toplwnsal ~evresini nas1l algdaytp, ona
ne ~ekilde deger bi~tigini incelerler. Bu
baglamda, biri insandaki ozgtirltik kaybina, artan vasatilik ve yandsamayla birlikte yabancda~maya dikkat ~eken, digeri ise geleneksel baglann ortadan
kalkJ~lniJ\ insana yeni avantajlar sagladtglru dile getiren iki a yn ve karIt
gorii~ varolmakla birlikte, gene) kanaat
kitle toplumunu ele~tirel bir gozle de
gerlendirir. Sozgelimi, Gasset ve Heideg
ger gibi, terimi ilk kez olarak kullanan
dti~iintirlere gore, kitle toplwnu, ozgtir
ltiklerini ~ok buyuk ol~tide yitinni~, geleneksel ktilttirtin uygarla~bnc1 etkisiyle
ayd1nlanmami~, basmakahp degerleri
benimsemek zorunda kalan yabancda~
~~ ilkel, ktiltiirstiz, ale lAde insanlardan
olu~an bir ytg1ndu. Frankfurt Okulu du~tintirlerinden Theodor tAdorno ve

515

+Horkhehner'i.n goztinde kitle topJu1nu,


insanlann edilgen, ilgisiz, ato1nize var
hklar hi line geldikleri, geleneksel baglanndan, dinsel kimliklerinden kopanl
d1klan, kitle ileti~im ara~laruun tek
yonlti bask1s1 alhnda yalruzla~hklan, tepeden tahaklctime imkan veren bir top
lum bi~imidir.
I<itle toplumu, kapitalizmin bir tiriinti
olup, sanayile~me, kentle~1ne ve modemle~me stire~leriyle ortaya ~IkmJ~
tlr. Btiti.in bu stire~ler, bireyler araslndaki farkhhklann ortadan kalkmas1na,
bireylerin ozgtirltiklerini yitirmelerine,
onlann birbirlerinden yahtlanmalanna,
bireylerin birbirlerine daha benzer hale
gelmelerine neden olmu~tur.
I<itle toplumunun ktiltiirel alandaki ifa
desi ise, kitle kUlturudur. Ba~ka bir deyi~le, kitle toplumunda kitleyi olu~tu
ran bireylerin hemen hemen tamam1
okuryazar olsa da, on Jar klisik egitimden yoksun kald1klan i~in, s1radan veya
dti~tik dtizeyde, ve hi~bir zaman se-;ici
olmayan begenilere sahip olurlar. Kitle
toplumunda, yiiksek ktilttirle a~ag1 ktiltiir aras1ndaki s1rur 9zgisi yok ol ur
veya daha dogru bir deyi~le, yuksek
ktilttirtin yerine, hem yuksek ktilttirti ve
hem de geleneksel toplumlann halk ktiltiirtinti yok eden ve aleladiligi, uyumlulugu, edilgenligi ve ka~1~1 te~vik eden
bir kitle ktilrurii geli~ir.
klisik [lng. classic; Fr. classique; AI. klas
sische]. 1 Latincede, toplumun en yuksek
katman1ru meydana getiren zengin, ~
kin ve soylu ldmseler i9Jl kullanaJan classicus terimi, t~mil yoluyla ba~ka alanlaIa da uyguland1gmda, en gencl anlanu
i~inde, yuksek ve kalic1 bir degere sahip
olan yap1t, tarz, yakla~1m, gorti~, bilim
i~in kullarulan s1fat. 2 Klasik sdab, her
ne kadar a~llnu~ olsa da, otoriter bir ni
telik ta1yan, siirekli bir degere sahip
tiriin, ba~an veya kazanun1n mahiyetini
ifade ebnek i~in kullaruhr.
3 0, yine, antik Yunan ve Latin ktiltiirtine ait olan, Yunan ve Latin ktilttirtintin aynlmaz bir par~as1n1 meydana
getiren deger, eser veya yakla~mu ta-

516

kliisik aktlctbk

mmiamaya yarar. 4 Klasik stfaiJ, aynca


modern Avrupa ki.ilti.iri.inde, onbe~ ve
onyedinci. yi.izy1llar arasmda, gi.izel sanatlarm, sana t~1lann ve onlann, bu
~a~m on plana ~lkard1~1 estetik nitelikleri ta~1yan ve Yunan-Roma donemi esteti~inin tercihlerini yans1tan eserleri
i~in, barok ve romantik terimine kar~Jt
olarak, kullamlan bir deyimdir.
5 Klasik sJfah, bundan ba~ka ikinci derecede bir onem ta~1yan yeni, modern
bir ~eyin tersine, kokli.i bir gelene~i
olan yapdar, i.iri.inler i9n kullamhr. 6
Yine, bir ki.ilti.ir ya da uygarhgm sanat
bakmundan olan evriminde, teknik kalite, takdc1hk ve ahengi bir araya getiren tarihsel donem de klasik s1fahyla
tammlamr. 7 Klasik nitelemesi, nihayet,
kendi ti.iri.inde temele ahnarak, kaynak
gosterilebilecek kadar onemli, i.inli.i, de~erli olan yakla~un, yazar veya eser
i~in kullamhr.
k!asik akdc1hk [lng. classiazl rationalism;
Fr. rationalisme classique; AI. klassisch rationalismus). 1 Modem felsefede, tKant
oncesi tak1lahk; klasik felsefede, Piaton, t Aristoteles, Aquinash Thomas gibi
di.i~i.ini.irlerle 17. yi.izyl akdcJh~mm i.i~
Ierne! di.i~i.ini.iri.i olan tDescartes, Spinoza ve tLeibniz'in akdcdJ~J.
Bu filozoflarm ya da klasik akdah~m
en onemli tezi, insan zihninin d1~ ger~ekli!S;i rasyonel analiz yoluyla bilebilece~i di.i~i.incesidir. Klasik akJlcJh~a
gore, insan aklt ile bilginin konusu olan
ger~eklik arasmda tam bir uytun vard1r.
Klbik akdcJhk, bilgiyi d1~ ko~ullardan
ba~kalanndan tecrit edilmi~ oznede,
insan akhnda temellendirir ve dolaysyla ozneye ve yardun gormemi~ insan
aklma bi.iyi.ik bir inan~ besler. Yine, bu
gori.i~e gore, ger~ekli~in bilgisinde tecri.ibenin hi~bir roli.i yoktur. Ote yandan,
klasik akdahk, insarun ger~kli~in bilgisine hi~ ko~ulsuz olarak rasyonel analiz
yoluyla ula~abilece~ine bi.iyi.ik bir gi.i~le
inand1~1 i~in, dogmatiktir. Bu nedenle
k!Asik alolcJhk, bu ti.ir bir rasyonalizrni
dogmatik bulan Kant'm ele~tirel akJlcdJ~~run kar~Jsmda yer ahr.

klasik do~ruluk gori.i9i.i [lng. classic.:zltlteory of truth; Fr. thiorie clasique de vbiti].
Do~rulu~u, di.i~i.incemizin

ger~eklikle

uyu~masJ, di.i~i.incemize

bir d1~ ger~ek


li~in tekabi.il eimesi ya da kar~Jllk gelmesi olarak tanunlayan ve sa~duyunun
do~ruluk anlayJ~Jna ~ok yakm di.i~en
do~ruluk gori.i~i.i.
Realist bir bak1~ a~JSJru

gerektiren ve
ayru zamanda tekdbi.iliyet teorisi olarak
da bilinen soz konusu do~ruluk anlay~1, bununla birlikte, birtaktm el~tirilere
maruz kalrru~hr. Ele~tiriler temelde kavrarnlarla nesneler, onermelerle olgular,
gori.i~lerle olaylar, di.i~i.inceyle ger~ek
lik arasmdaki 'uyu~ma' ya da 'tekabi.iliyet'le tam olarak ne anlab.lm3k istendigi
sorusuna ba~hd1r. Kl&sik tekabi.iliyct teorisini savunanlara gore, di.i~i.incenin
ger~eklikle uyu~masJ, hi~ ku~ku yok ki,
di.i~i.incenin kendisinin, betimledi~i ger~klikle ozde~ ohnas1 anlarruna gelmez.
Onlara gore, di.i~i.incenin ger~eklikle
uyu~masJ, ger~ekli~e tekabi.il etmesi, di.i~i.incenin ger~ek bir ~eyin bir benzeri,
ger~ekli~in bir yansunasJ olmasmdan
meydana gelir.
Fakat tekabi.iliyet kuramma kar~J ~
kan filozoflara, 'di.i~i.incenin ger~eklikle
uyu~masl' ~eklindeki bu do~ruluk yorumu, sa~ma bir fikir olarak gori.inmi.i~
ti.ir. Klasik do~ruluk anlay~ma kar~
~1kan filozoflar, di.i~i.incenin kendisinden olduk~a farkh olan bir ~eyin benzeri olabilmesinin anla~1hr ohnadJ~JnJ
savunmu~lar, dolayJsJyla, zamandan
ba~ka hi~bir boyutu ohnayan di.i~i.ince
nin aym zamanda mekansal olan bir
~eyin benzeri olamayaca~m soylemi~
lerdir. Buna gore, 'di.i~i.ince bir masaya
nasd benzeyebilir?' Ote yandan, yalmzca zaman boyutu dikkate ahnd1~1nda
bile, bir di.i~i.incenin do~ru olmas1 i~in,
onun kendisiyle ilgili oldu~u ger~ekli~e
benzer olmas1 gerekmez. Bir di.i~i.ince
ger~ekli~e benzemese bile, yine de
do~ru bir di.i~i.ince olabilir.
Klasik do~ruluk anlay~uu savunanlar,
bu el~tiriler kar~1smda, ger~ekli~e ben-

klasik hiimanizm

zemekdurumW'lda olan!n, dii~ilnce i~le


mi ya da faaliyetinin kendisi olmay1p,
dii~iincenin i~eri~i oldu~unu belirtmi~
lerdir. Fakat onlar1 ele~tirenleri, bu diizeltme bile, tatmin ehnemi~tir. Klasik
do~ruluk anlay1~1na kar~1 ~1kanlar, benzerlik kavram1n1n hi~bir ~ekilde a~1k bir
kavram ohnad1~1ru belirtirler. Benzerlik
te.nel ozellikJerin klsmt ozde~li~inden
olu~uyorsa e~er,

iki ayr1 ~eyi benzer


~eyler olarak niteleyebilmek i~n, bunla
r1n ozelliklerinden acaba ne kadarlnln
ortak olmas1 gerekir?
Bununla birlikte, ozellikle idealist filozoflann kJasik do~ruluk anJay1~1nl b1ra
k1p, yeni bir do~ruluk anlay1~1na ula~
malanna yol a~an ~ok daha temel bir
neden vard1r. Bun a gore, 'Masanun iizerinde siyah bir kitap vard1r' onennesini
ifade etti~imde, herkes benim, oniimde,
masan1n iizerinde bir nesne, yani bir
kitap bulundu~unu, ve bu nesnenin
siyah renkte oldu~unu one siinnek iste
di~imi kabul edecek ve yine herkes
onennenin, oniimde soz konusu onermenin ileri siirdii~ii gibi bir nesne buJunmasi ko~ulu albnda, do~ru olaca~1
konusunda da fikir birli~i i~inde olacakhr. Bir yarg1, dii~iince ya da onennenin
do~rulu~unun, onun ger~eklikle uyu~
masindan olu~tugunu soyleyen gorii~,
~u halde, insandaki algllara insan zihninden ba~ImSIZ nesnelerin neden old u~unu dile getiren realist bir alg1 teorisini
gerektirir.
Yine bu gorii~, kitap tiiriinden nesnelerin var olmalann1, onlann siyah olduklan soylendi~i zaman, anlamh bir
bi~imde betimlenebilmelerini ve benim
bu kitaplan duyularunla do~rudan ve
araclSIZ olarak kavrayabilmemi gerektirir. Soz konusu do~ruluk anlay1~1, aynca kitabm oncelikle benim onu kavrama
faaliyetimden ba~JmSIZ olarak ve bundan sonra da, evrendeki rum di~er ~ey
lerle ve evrenin kendisiyle olan ili~kile
rinden ayn olarak, her ne ise o
oldu~unu kabul eder. Yani, tekabiiliyet
teorisi, i~ ya da aslf ba~1nhlar aksiyomunu reddeder.

517

idealist filozoflar, klasik do~ruluk a.il.laYI~Ina i~te tam olarak bu noktada kar~1
~1karlar. Onlar kitab1, tiim ili~kilerinden
yahtlanmJ~ bir nesne olarak kavrayi~J
miZin yetersiz, k1smi ve hatta yanb~ y a
da yanllhcl bir kavrayl~ oldu~unu one
siirerler. idealist filozoflara gore, kitap
ili~kilerinden yah tlanamaz; o her~ey
den ayn ve ba~ImSIZ bir bi~imde varolan bir ~ey olarak goriilemez. Kitap varolu~u i~in, i~lerinden bazllann1 bilmedi~miz ba~ka nesnelerle olan ili~kileri
ne ba~h ise, ve bu durumun bir sonucu
olarak, kitab1n kendisini tam ve kesin
olarak, ger~ekte oldu~u bi~imiyle bilmiyorsak, yargunwn kendisine tekabiil et
ti~i ya da kar~1hk geldi~ olguyu da
tam olarak bilemeyiz. idealist filozoflar,
i~te bu sonuncu gerek~eden hareketle,
klisik do~ruluk anlay1~mdan vazge~
mi~ler ve bunun yerine ba~ka do~ruluk
gorii~leri ge li~tirmi~lerdir.
klisik fizik [ing. classical physics; Fr. phy
sique classique]. Fizi~in, goreliHk ve ku
antum mekani~iyle ilgili ~a~da~ geli~
melerden once belirlenmi~ olan alan1.
Buna gore, klasik fizik. Newton mekani~i, elektromanyetizm, tennodinamik
ve istatistiksel mekanikten olu~ur.
Klasik fizik saz konusu oldu~unda, iki
noktanm alt:uun ~izilmesinde biiyiik
yarar vardu: 1 Klasik fizi~i olu~turan
bu dort biiyiik teori, modem bulgular
taralindan yanli~Ianmam1~ tlr; tam tersine, bu teorilerin a~1k se~ik olarak ve
iyi bir bi~imde tan1mlanm1~ l<o~ullar albnda yakla~1k olarak ge~erli olduklan
ortaya ~1kml~tlr. 2 Hem kavramsal temellerine ili~kin ~ab~malar ve hem de
uygulamalanyla ilgili geli~meler a~lSln
dan, klasik fizik canh ve geli~en bir alan
olarak varh~1n1 siirdiirmektedir.
klisik humanizm [1ng. classiCDI humanisnz; Fr. humanisme classique]. Ronesansla birlikte ortaya ~Lkan ve Yunan kiiltiiriinii temele ahp, insanda, insanh~1 ve
insani hasletleri geli~tinnenin, ona sa~
lam bir formasyon kazand1rmanm en
iyi yolunun Latin ve Yunan antik ~a~1na
ait edebi eserlerin incelenmesi oldu~u
n u ileri siiren gorii~.

518

kl.isik tanlm ogretisi

klasik tamm ogretisi [ing. classical tlleory


of defiJJition; Fr. th~orie classique de
definiton]. +Platon ve +Aristoteles gibi fi.
lozoflar tarafmdan one si.iri.ilen ve ozcti
bir gori.i~e dayanan tamm anlay1~1.
Bu tamm gori.i~i.ine gore, tek tek somut
nesneler birtak1m dogal ti.irlere aynhrlar, oyle ki her bir nesnenin ait oldugu
tt.ir ya da s1ruf, belirli ve kesin ~izgilerle,
oteki nesne ti.irlerinden ay1rd edilebilir.
Ba~ka bir deyi~le her nesneyi, her ne ise
o nesne, ve belli bir nesne ti.iri.ini.in i.iyesi
yapan bir oz vard1r. Tamm, i~te bu ozi.i
ortaya koyar.
Bu tamm anlay1~ma gore, tammlar
dogru ya da yanh~, tam ya da eksik
olabilir. Nesnelerin ozi.ini.i oldugu gibi
yansltabilen ya da kavramlar arasmdaki ozde~lik baglanhlanm eksiksiz bir
bi~imde dile getirebilen tammlar dogrudur. Soz konusu tarum anlay1~ma
gore, tarumlar bize, kavramlann bilgisini verir. Bu bilgi ~u ya da bu ~ekilde,
her insanm zihninin derinliklerinde gizlidir; her insarun zihninde orti.ik olarak
bulunan bu bilgiyi, yalmzca kendilerine
filozof ad1ru verdigimiz, ozel bir di.i~i.irune yetenegi olan insanlar belirtik
hale getirebilirler. l~te bu bilgi, ti.im bilgilerimizin temelini olu~huur.
SOz konusu klasik tamm anlay1~mm en
onemli gi.i~li.igi.i, birtak1m nesnelerin bu
yolla tammlanamamasmdan olu~ur. Crnegin, 'mavi', 'sert', 's1cak', 'a a' gibi basit
ya da ~ozi.imlenemez nitelikleri gosteren
terimler bu yoldan tammlanamaz. Aym
~ekilde, modem bilimde bi.iyi.ik bir yer
tutan fonksiyon ve bag.nh terimlerini de
bu ~ekilde tarumlamak olanakh degildir.
Klasik tamm yontemiyle tarumlanmas1
olanakll olmayan ba~ka bir sozdik ki.imesi de, manbksal degi~mezler denilen
've', 'veya', 'ise', 'degil', 'bazl' ti.iri.inden
sozci.iklerdir. Klasik manbk~dar, dil-d1~1
bir nesneyi gostermeyen ve dolay1s1yla
terim karakterinde olmayan s6zci.ikleri,
tarumlamarun ti.imi.iyle d1~mda buakml~lardu ..
klasisizm [ing. classicism; Fr. classicisme].
1 Genel olarak, duygularm akhn rehber
ligi alhnda tutulmas1run sonucu olan

bir yetkinlige ve uyum, di.izen, oranb ve


ol~i.ili.ili.ik ic;in duyulan yogun bir arzuya dayanan bir mizac1 yans1tan tavu.
2 Daha ozel olarak da, dogruluk ve dogalhk kayg1s1yla, olagani.isti.i olandan
ve dolay1s1yla ki~isel lirizmden duyulan nefretle, hemen yalmzca ahlki incelemeye yonelmeyle, imgelem ve duygululugun akd yoluyla di.izene sokulmas1,
~e~itli ti.irlere egemen olan kurallara uyma ve a~1khk, uyum pe~inden ko~ma
tavnyla se~kinle~en edebiyat ak1m1.
Klement. Ger~ek ad1 Titus Flavius Klemens olup, 150-219 y1llan arasmda ya~aml~ Hmstiyan dii~i.ini.iri.i.
Akh inanca, felsefeyi dine tabi kllan,
ve daha sonra St. Augustinus ve St. Anselmus'ta on plana ~1kacak olan credo,
ut intelligam tavnmn ilk omegini gozler
online seren Klement'i daha onceki Kilise Babalanndan ay1ran en onemli husus, onun Yunan felsefesine duydugu
sevgi ve hayranhkhr. Ona gore, felsefe,
ti.imi.iyle tannsal bir i.iri.in olup, bilgeligi
ti.im kavim ve uluslar i~in parlayan
Tann'nm inayetinin bir iyiligidir. Klement, felsefe ile ilgili tUm bu olumlu
degerlendirmelerine kar~m, Yunan felsefesini Hristiyanhk i~in bir haz1rhk,
Yunan di.inyas1run vahye dayah din
i~in egitilmesi olarak gormi.i~ti.ir. Felsefe, onun gozi.inde, yalruzca Hmstiyanhk i~in bir haz1rhk degil, fakat Hmstiyanhgm anla~1lmasma katktda bulunacak bir yard1mc1d1r.
0, ote yandan, negatif teolojinin, via
negativamn ilk oinegini vermi~tir. Ba~
ka bir deyi~le, Klement'e gore, biz
Tann'nm ne oldugunu hi~bir zaman bilemeyiz, fakat yalmzca onun ne oldugunu bilebiliriz.
klinik psikoloji [tng. clinical psychology;
Fr. psychologie clinique]. Normalden sapml~, ya da anormal insan davram~1ru,
te~his, suuflama, tedavi, onleme ve
ara~tlrma baglammda, daha ~ok tlbbi
bir temel i.izerinde ele alan psikoloji
dab. Davraru~ ya da zihinsel bozukluklan olan insanlara, ~evrelerine uyum
saglamalan ve kendilerini geregi gibi

komiinizm

ifadE etmeleri i~in, yardrmc1 olmaya yarayan bilgi biitiinii, psikoloji tiirii.
kodlama [lng. coding; Fr. mise en code, codification]. 1 Gene! olarak, ger~ekli~in
~ok farkh unsurlanm, gene) bir anla~r
hrhk saglamak, ger~ekli~i dii~iincede
yansrtmak veya tahrif ehnek amaCiyla,
belli bir adla tasnif etme, gene! bir ~ema
i~inde bir yerlere yerle~tirme. 2 Daha
ozel olarak da, alan ara~llrmasmda,
gozlemleri, ol~me kolayh~r sa~lamak,
niceliksel analize imkan vermek amaCiyla, onlara birer sembol ya da sayr
yiikleyerek, kavram ve ka tegorilere donii~tiirme i~lemi.

Bu ba~lamda, kodlananlan, etiket ya da


kategorilerinden azad etme, onlann,
kendilerini kavramsalla~trran yabancr
anlam yiiklerinden ba~rmsrz, ger~ek anlarnlanm ortaya ~rkarma i~lemine ise /a}.
da'""' adr verilir.
koinai einai. Platon'da ve Stoa felsefesinde, tiim insanlara ortak olan fikirler; iyilik, kotiiliik, giizellik tiiriinden, tiim insanlara ortak olan, do~u~tan getirilen,
do~al olan ya da bireye sonradan !opIum tarahndan-aktanlan ortak kavram
ya da fikirler i~in kullamlan terim.
kollektif [lng. collective; Fr. collectif; AI.
kollektiv, gesanrmt]. Belirsiz sayrda bireye
ortak olam; bir smrhn, obek ya da kiimenin iiyelerini tek bir birim olarak
gorme tavnmn sonucu olan, ve son!u
sayrda bireye ortak olup, grubun bir
ozcllil!;i olan ~eyi gostermek iizere kullamlan srfat. Genelin e~anlamhsr olmayrp, bireysel olana ka~rt olam tammlayan terim.
Buna gore, bir smtf olu~turmayan bir
grup ya da kiimeyi, di~er grup ya da kiimeden ayumaya yarayan kavrarnlara
kollektif lalvramlar adl verilir. Orne~,
iiniversite, meclis, ordu, aile gibi kavramlar bir kollektiflik bildirirler. Kollektif
kavramlar, farkl1 ozelliklere sahip tekil
~eylerin kiimeye ait bir ozelli~i payla~
malan dikkate almarak olu~turulan kavramlardrr. Ome~in, 'iiniversite', ki~isel
ozellikleri, konum ve statiileri (dekan,
rektor, o~retim iiyesi, ara~trrma gorevli-

519

si, o~renci, memur) farklr birey lerin, belirli bir ama~, bir i~lev (el!;itim) ~er~evesi
i~inde bir araya gelerek olu~turduklan
bir grup ya da kiime olmayr ifade eder.
Gruba ya da kiimeye gore anlam kazanan, grup ya da kiime i~inde yer alan
bireylerin ozelliklerini grup ya da kiimeye gore belirten kavramlara ise, iile~
tirirnsel kavramlar ad verilir. Omel!;in,
'asker' kavramr, ancak 'ordu mensubu'
olmakla anlam kazanan, boyle bir kavramdrr.
kollektivizm [ing. collectivism; Fr. collectivisme; AI. kolleklivismus]. Bireycili~in
tam kar~rsmda yer alan, ve 19. yiizyrl
liberalizminden uzakla~arak, gene! bir
sosyal geli~me ~izgisi, ekonomik bir reform programr, insanhk i~in iiiopik bir
diizen ve, sosyalizm, komiinizm, sendikalizm ve bol~evizmde oldu~u gibi,
otoriteye dayah bir toplumsal denetim
mekanizmasr gelj~tiren ortakla~aohk
dii~iinc.esiii.e; iiretirii- ara~lanrun bolgesel, ulusal ya da evrensel diizeyde ortakla~a kullarulmasmr ama~layan iktisat sistemine verilen ad.
komiinizm [Os. i~tirakiyye; ing. commu~
nisnr; Fr. communisnre; AI. konrmunismus ). Srrasryla, iitopik, akrlcr ve pasifist
bir o~reti olarak do~a hali ogretisine,
insanhk tarihini iyi ve kotii, ruh ve
madde, aydmhk ve karanhk arasmdaki
bir sava~ olarak yorumlayrp, ozel miilkiyetin insanr bu diinyaya ~ekti~ini ve
tmaddecili~e yoneltti~ini savunan, altematif olarak da her~eyden el etek
~ekmeyi ve ~leciligi oneren Mani~eiz
me, smrf sava~m1 uygarh~m itici giicii
olarak goren tMarksizme, ya da iiretim
gii~lerinin yiikseli~i ve geli~mesiyle ilgili ekonomi anlayr~ma ve dolayrsryla,
ortak!a~a miilkiyet dii~iincesine ve srrufsrz toplum idealine dayanan toplum
madeline, bu dii~iince ve idealle ba~
lanbh ideoloji.
Dretim ara~lannm toplumsal ortak!r~a
dayah oldu~u ve ozel miilkiyetin varolmadt~l boyle bir toplum, Marksist terminolojide, proletarya diktatorlii~iiyle
belirlenen bir ge~i~ doneminin ardm-

520

konformizm

dan ve sosyaliz1nin haz1rbk evresinden


sonra ortaya c;1kar. Marksist anlay1~a
gore, tam anlam1yla komiinist bir toplumda, devlet ortadan kalkarak, el eme~i yle entellekttiel fa ali yet, kent ya~a
miyla kusal ya~am arasmdaki tum farkhhlclar yok olacak, insan1n yabancda~
tnasl son bulacak, onun yarat1c1-iiretici
giiciiniin geli~imine s1n1r c;ekilmeyecek
ve toplumsal ili~kiler 'herkese yetene~i
neve eme~ine gore' prensibiyle diizenlenecektir.
O~reti diizeyi d1~1nda Cjlklhp, uygulama soz konusu konusu oldu~unda, bu
ideallerin modem toplumlarda gerc;ekle~tirilip gerc;ekl~tirilemedi~i hususu,
hep biiyiik bir tarh~ma konusu olmu~
hlr. Zira komunist iilkelerin c;o~unda,
~u ya da bu olc;iide ozel miilkiyet olmu~, biirokrasinin ayncahklanyla belirlenen Sinifsal bir sistem ortaya ~
br. Do~u Avrupa'yla Sovyetler Birli~n
deki komiinist yonetimlerin dramatik
bir tarzda c;okii~ii ise, ekonomik borcun, halk deste~inden yoksun olmarun,
siyasr ve ekonomik refonnlann yapdamamasuun, ve nihayet ordunun deste~ini c;ekmesinin bir sonucu olmu~tur.
konformizm [tng. confonnism; Fr. confornzisme]. like olarak ya da uygulamada,
c;evresinde kabul gormii~ veya egemen
d urwnda olan davran1~ modellerine,
dii~iince tarzlanna uyan kimsenin hareket tarz1. Toplumun de~er yargllanna, geleneklerine saygl d uyma, onlara
kar~1 c;1k-mama, onlarla ban~1k olarak
ya~ama tavn ya da e~ilimi.
Konfiigus~luk. M. 0. 551-479 )'lllan
aras1nda ya~am1~, ve insan davraru~1yla ilgili bir dizi kural" geli~tirmeye
c;ah~m1~ olan <;in bilgesi Konliic;yus ve
izleyicilerinin o~retilerine verilen ad.
insana ve giinliik y~a doniik bir felsefe olan ve insanlann bolluk i~nde iyi
bir ya~am siinnelerini sa~lamay1 amac;layan Konfii~lukta, tutarh ve genel
gec;er bir metafizik ve manbk ortaya
konmam1~hr. Ote yandan, Konhic;
yus'un dii~iincesi, <;in'de Taoist dii~iin
ce gelene~inden kopu~u simgeler. Nite-

kim, Taoizmin tdo~alc1h~ln1n nihilist


bir yap1 sergiledi~i yerde, Konfiic;yus,
bir yandan tanrdara ve ruhlara tapmaya
devam ederken, bir yandan da agnostik
bir tavu ic;inde olm u~tur.
Lao Tzu'nun her tiir yonetim modelini
mahkQm etti~i yerde, Konfiic;yus yalnizca kotii yonetimin kar~1S1nda olmu~
ve yonetim sanahnm temel ve do~ru ilkelerini belirlemeye koyulmu~tur. Yine, Lao Tzu, birtak1m kotiiliiklere yol
ac;tt~1 gerekc;esiyle, uygarhk ve bilgiden
vazgec;erken, Konfuc;yus yaln1zca soyut
dii~iinceye kar~l c;rkml~, fakat o~ren
me ve e~itimin onemini vurgulam1~tu.
Ote yandan, Lao Tzu'nun oldukc;a bireyci olmas1na kar~1n, Konfiic;yus ahlak
felsefesini insan ili~kileri -baba o~ul,
karl ve koca, ya~hlarla genc;ler, dostlar
ve hiikiimdarla uyrukJan arasmdaki
ili~kiler- iizerine kurmu~tur.
Ona gore, gerc;ekten erdemli olan ki~i,
diinyaya tiimiiyle sut c;evinni~ c;ileci
bir ayd1n de~il de, ayd1n, bilgili, insan
Jan ve dunyay1 tan1yan, her zaman
'Alhn Orta' da dunnasm1 bilen bir bilgedir. Eski <;in'in tarihi, k urumlan ve
gelenekleri ile ilgili beige ve kay1tlann
korunarak, bunlar iizerinde c;ah~marun
onemine i~aret etti~i ic;in, <;in tarihinin
babasr saydan Konfiic;yus resmi bir din
kurmam1~, fakat evlatlann anne babalanna ve atalarma duyaca~1 sayg1yla
belirlenen bir din anlay1~1run temellerini atm1~hr.
Kopemikus, Nikolaos. 1473-1543 y11lan
aras1nda ya~am1~ olan, modern astronominin kururusu iinlii Polonya'h astronom.
Batlamyus'un yer merkezli sistemine
kar~1 t;lkan Kopemikus, Eukleides'in
c;a~da~1 Aristarkos tarafmdan geli~tiril
mi~ olan giine~ merkezli sistemi canlandlnnl~ ve boylelikle de, bilimsel dii~iin
cenin do~u~u ve geli~mesinde gerc;ek
bir doniim noktas1 olu~turmu~tur. Diinyanln kiiresel oldu~u ve diizgiin bir
hareketle giin~in c;evresinde dondii~ii
nii matematiksel olarak kan1tlamak amaayla Phytagoras'1n sisteminden yarar-

ko~ullu

lan1n1~

olan Kopernikus, ke~finin i~erdi


~j, yeryiizuniin ve dolay1s1yla insan1n
evrenin merkezinde ohnad1~1 sonucundan dolayl, ozellikle dinsel ~evrelerden
gelen yo~un bir muhalefetle kar~lla~
m1~hr.

kopula [ing. copula; Fr. copule; AI. kopula).


Klasik manbkta, kategorik bir onermenin oznesiyle yiiklemini birbirine baglayan terim.
Kopulan1n i~levinin ne oldugu konusu, tPannenides'ten ba~Iayarak, yalnlzca manbk tarihini degil, fakat felsefe tarihini de kaplam1~ olan tarb~malara
neden olmu~tur. Buna gore, 'Sandalye
vard1r' onermesinde oldugu gibi, kopu
Ian1n, he,~eyden once bir ~eyin varoldugunu ifade eden ontolojik bir i~le
vi vard1r. Bu ~er~eve i~nde kopula, gert;ekten varolanlara oldugu kadar, yalnJzca dii~iiniilmii~ ya da hayal edilmi~
olan varhklara da gonderimde bulunabilir. Kopulan1n manbk a~s1ndan i~levi
ise, bir onermede kendi ba~lanna ayn
duran iki terim arasmda bir bag kurmak, ozne ve yiiklem aras1ndaki bir baAlntlyl bildirmektir.
korporatizm [ing. co,porahsm; Fr. corporatisme; Al. ko,poratisntus]. Gerek bireycilige ve gerekse kollektivizme kar~1 olan,
toplumu ilgilendiren onemli i.ktisadi ve
siyasi kararlann ahnmas1nda, yalruzca
devlet kontroliindeki kurum ve orgiitlerin etkili oldugu, bireylerin karar alma
siirecine sadece bu orgiitler aracthg1yla
ve S1n1rh bir oranda kahlabildigi toplumsal orgiitlenme tarzl.
Korporatif sistemde, ekonomi ya da iktisadi hay at, devlet kontroliindeki emek
ve serrnaye birlikleriyle orgiitlenir.
Gerek emek ve gerekse sermaye diktatoryal tek parti devletinin yardun ve lolavuzlu~unda
ortak ~1karlar adtna
ahenk i~inde ~ah~1rlar. Korporatizmin
temelinde, iktidardaki elit d1~1nda, insanm bir yurtta~ yeterliligi i~inde, kendisini siyasi baklmdan d1~a vunnamast
gerektigi, fakat kendisini siyaseten toplumsal ya da ekonomik bir grubun
iiyesi olarak ifade edebilecegi varsay1-

1n1

521

yer ahr; genel si yasi kon ular onun


i~in fazlas1yla karma~1k oldugu hAide,
o kendi i~i ve mesle~iyle ilgili konulan
iyi bilir.
kosmos. Canh, iyi ve duzenJi bir biirun
olarak evren. Diizen, tamhk ve giizellik
fikirlerini birle~tiren ve ayn1 zamanda
evren anlam1na gelen Yunanca terim.
Evrenin diizeni. Tek, birlikli bir biitiin
ya da sistem olarak evrenin kendisi.
Evrenle insan arasmda bir analoji
kuran Yunanh filozof Phytagoras' a gore, hpk1 evrenin diizenli bir biitiin olmaSl gibi, biz insanlar da, kii~iik ~a pta hirer
kosmosuz. Biz insanlar evrenin, makrokosmoswt yap1sal ilkelerini kendilerinde yineleyen organ.izmal anz. Bundan
dolay1, bilim yaphg1m1z ya da evrenin
yap1sal ilkeleri iizerinde ~ah~bAunz
zaman, kendimizdeki bi~m ve diizen ilkelerini geli~tirir ve daha olumlu ve diizenli varhklar haline geliriz.
ko~ul eklemi [Os. tazammun; ing. conditi ..
onal, implication; Fr. implicnteur; Al. konditionalaussage ]. YalnlZCa onbile~eni dogru, ardbil~eni yanh~ oldugu za-man
yanl1~ olup, tiim diger altematiflerde
do~ru olan bile~ik onermeyi olu~turan
ve 'ise' terimiyle ifade edilip, --> i~are
tiyle gosterilen onerme eklemi.
ko~ullu [lng.hypolhetical; Fr. hypotlzltique;
AI. hpothetischJ. Mutlak, ko~ulsuz, bag1msaz degil de, varolu~u, olu~umu,
dogrulu~u veya ge~erliligi i~in bir ko~ula bagh olan i~in kullandan s1fat.
Buna gore, belirli bir amaca ula~mak
i~in ne yapllmasl gerektigini soyleyen
buyruk tiiriine ko~ullu buyruk ad1 veri
lir. Hep bir ko~ula bagh olan, bir amaca
ula~mak i~in yerine getirilmesi gercken
ko~ullan gosteren, fakat soz konusu
amaca ula~mak istemeyenleri ilgilendirmeyebilecegi i~in, tiimel ve zorunlu olmayan emir ~~idi olarak ko~ullu buyruk, '~oyle bir sonuca vannak istersen,
~u ~ekilde davranmahs1n!' der.
Buna kar~1n, tUiimsiizlugun insan dogasmda bulunmaylp, insarun oziiniin
bir par~as1 olmad1~, fakat bireyin bu
diinyadaki ya~am1na ve gayretlerine

522

kotullu tasam

bagh oldugunu savunan inan~, anlay1p


~a ko~ullu oliimsiizliik ad1 verilir. Ko~ul
lu oltimstizltik, insamn oltimstizluge
aday oldugunu, oltimstizltik sayesinde
Tann'yla birle~tigini, ama bu oli.imstizltiRtin dogal olmay1p, iyi ve erdemli bir
ya~ay1~a bagh oldugunu bildirir.
Buna kar~m, ana eklemi -> (ise) olan
bile~ik onermeye, bir ko~ul bildiren ve
bu ko~ulun yerine gelmesi durumunda
ge~erli olacak bir durumu betimleyen
onermeye ko~ullu onerme denir.
ko~ullu tas1m [Os. ~arth ktyas; lng. hypotftetical syllogism; Fr. syllogisme hypothetique; AI. hypthotisch syllogismus]. Buyuk
oncitlti hipotetik onerme ya da ko~ul
onermesi olup, ikind onci.ilti btiyuk
onctil durumundaki ko~ul onennesinin
onbile~enini ya da ardbile~enini evetleyen ya da degilleyen tasun ti1rti.
Btiyi.ik onci.ildeki ko~ul onermesinin 1
onbile~eninin evetlenmesinden, 2 onbile~eninin degillenmesinden, 3 ardbile~eninin evetlenmesinden ve nihayet 4
ardbile~eninin degillenmesinden meydana gelen, dort ayn ko~ullu taslll\ formu vard1r.
ko~ulsuz buyruk [lng. categoric imperati-oe; Fr. imperatif hypothetique; AI. kategorischer imperativ]. Kant'm ahiAk anlayi~mda, d1~ etkiler ve ko~ullar tarahndan belirlenmek yerine, kendi kendilerini belirleyen akl.lh varbklann nihaf ve
en yuksek ahlak yasas1; ti.im ahlakr eylemlerin nihai, rasyonel temeli, dayanag~ olduguna inamlan mutlak ve zorunlu
yasa.
Ko~ula bagh olmayan, istisna kabul etmeyen ve tum insanlar i~in ge~erli olan
ahl~ki buyruk, yasa olarak ko~ulsuz
buyruk, insanlaru:t arzulanna, isteklerine bagh olmayan, eylemin muhtemel
sonu~lanm hi~ dikkate almadan emre
den, insanlardan, salt akdh ve yuce varhklar olduklan i~in, belli ~eyleri yapmalanm isteyen ve insanlarm eylemlerine
bir zorunluluk karakteri yiikleyen
ahlaki buyruk ~eklinde ortaya ~akar.
Ko~ulsuz buy~ mutlak bir ge~erlili
gi bulunmayan, ~oyle bir sonuca ula~-

mak istersen, ~u ~ek.ilde davranmahsm!' diyen, fakat soz konusu sonuca


varmak istemeyenleri ilgilendinneyecegi i~in, ko~ullu alan ve her zaman bir
sonucu gozeten ko~ullu buyruktan farkhhk gosterir. Ko~ulsuz buyruk terimini
ahUik felsefesine ka:zand1ran Kant'a
gore, ko~ulsuz buyrugun hep aym anlama gelen ti~ farkh ifadesi vard1r: 1
'Genel bir yasa olmasm1 isteyecegin bir
kurala gore davran!', 2 Oyle davran ki,
senin iraden kendisini, herkes i~in ge~erli olacak kurallar getiren bir yasa koyucu gibi gorebilsin!', 3 'Her zaman
insan onuruna sayg1 gosterecek ve insanhgl kendinde ve ba~kalannda bir
ara~ olarak degil de, bir ama~ olarak gorecek ~ekilde davran!'
kozalaks1 bez [ing. pineal gland; Fr. glande
pin~le}. Onlti Yunan hekimi Galenos ve
tmodem felsefenin kurucusu tinlti Rem~
+Descartes'ta ge~en ve beyindeki, zihinle
beden arasmdaki ili~kinin ortaya fjlkb.g1
yer olarak tasarlanan bOige.
Buna gore, Galenos beynin merkezine
~ok yakm olan bir bolgeye _kozalaks1
bez adm1 vermi~ ve onun i~levinin dti~tincelerin ak1~1m dtizenlemek oJdugunu savunmu~tu. insamn, bir beden
ve bir ruhtan meydana gelmekle birlikte, birlikli ve btittinltiklti tek bir toz oldugunu dile getiren btittin bir llk~ag ile
Orta~ag dti~tincesinden sonra, modem
felsefenin kurucusu olan Descartes, eskiden tek bir toz olan insaru adeta par~alami~ ve ondan beden ve zihin gibi
iki ayn toz ~Lkarm1~hr. Soz konusu iki
tozden her birini ortak hi~bir yonti bulunmayan ozlerle ifade eden Descartes,
bununla birlikte tetkile~imcili~ benimsemi~ ve iki toz arasmdaki ili~kinin kozalaksi bezde ger~ekle~tigini iddia etmi~tir.

kozmogoni [Os. kiytiniyet; lng. cosmogony;


Fr. cosmogonie; AI. kosmogonie]. Gok cisimlerinin ve bu cisimlerin olu~turdugu
sistemlerin kokenini ve geli~imini inceleyen astronomi dah. Evrenin kokeniyle
ilgili olan ve soylence ~eklinde veya
spektilatif ya da bilimsel bir tarzda ifade

kozmopolitaniz:.m

edilen teori, evrenin kaynagma ili~kin


ara~hrma dah. Goksel cisimlerin ve
gokyiizii sistemlerinin kokenini ve geli~mesini ele alan astronomi dah.
Kozmogoninin temel ilkeleri, astronominin diger dallanyla, fizi.k ve jeoloji
gibi bilim dallarmm saglad1g1 verilerden r;1kar.
kozmoloji [Os. k~niyat; ing. cosmology;
Fr. cosmologie; AI. kosmologie). Evrenbilim. Bir fenomenler toplam1 olarak goriilen evreni, bilimsel verilerle metafiziksel spekiilasyonu bir araya getirerek
konu alan felsefe dah.
Buna gore, kozmoloji Alman filozofu
Christian tWolff'tan itibaren metafizigin
bir dah olarak olarak ele ahnm~; ve metafizigin, evrenin ba~1 ve sonu, zaman
ve I'!lek~n, zorunluluk ve olumsalhk, siireklilik ve de~~me tiiri.inden ge~el kavram ve konulan inceleyen dah olarak
goriilmii~tiir. Hatta bu anlamda kozmoloji zaman zaman spekiilatif felsefeyle
ozde~le~tirilmi~tir.
Kozmoloji ikinci
olarak, fiziki evrenin yaplslm, kayna~l
m, ozelliklerini ve geli~imini, evreni yoneten genel yasalan, gozlem yoluyla ve
bilimsel metodolojiyi kullanarak ara~b
ran astronomi dahna kar~tllk gelir. Burada gozlem temeli iizerinde ara~brma
yapan astronomla teorik fizik-;i, bir
biitiin olarak fiziki' evrenin temel ozellikleri hakkmda kuramlar ve a9kJ.amalar
geli~tirir. Bunlardan birincisine rasyonel
kozmoloji ad1 verilirken, ikincisine bilimsel kozmolo ji ad1 verilmektedir. ikincisini
birincisinden aytran en onemli husus,
astronom ve teorik fizik.;inin gozlem yoluyla saglanan bulgular tarafmdan onerilen ve test edilen evren modelleri in~a
etme -;abas1d1r.
kozmolojik kan1t [ing. /cosmological argument; Fr. argument cosmologique]. ilk
neden kamh olarak da bi.linen ve evrenjn herhangi bir yonii ya da genel bir
karakteristiginden degil de, bir evrenin
varoldugu olgusundan yola -;1kan, bu
olgunun, kendisiyle ba~ka ~eylerin
a-;Jklanabilecegi nihaf bir a-;1klama kaynagl olmay1p, a-;klanmaya muhta-; bir

523

olgu oldugunu ve yalruzca Tann'mn varolu~uyla a-;1klanabilecegini one siirerek, evrenin varoldugu olgusundan
Tann'mn varoldugu sonucunu -;1karsayan karut.
kozmop olitanizm [Os. ci/uinilik, ci/Jangirtlik; ing. cosmopolitanism; Fr. kosmopolitisme; Al. kosmopolitismus]. Siyasi anlamda, Yunan kent devletinden sonra,
Biiyiik iskender'in Asya'ya uzanan fetihleriyle ve Roma imparatorlugunun
tarih sahnesine -;lkl~Iyla belirlenen Hellenistik donemde soz konusu olan bir
anlay1~ olarak, bireyin anayurduna
duydu~u baghhk ve muhabbetin yerine, daha biiyiik ve daha yiice bir yurt
olarak dii~iiniilen biitiin bir d iinyaya
duyulan baghhk ve muhabbeti ge-;irmesi gerektigi anlay1~1.
Kendilerini belli bir iilkenin yurtta~1
olarak degil de, diinya yurtta~1 olarak
goren Stoahlann ahliik anlay1~1m belirleyen bir gorii~ olarak kozmopolitanizm, insanlarm birligi ve e~itligi
adma, onlan yurtseverlik duygulanm
ve ulusal kiilturii reddetmeye davet
eder. Vatan tarumamaktan, insanlann
ayn uluslara boliinmesinin insanlarm
karde~li~i dii~iincesine aykm oldugunu savunmaktan olu~an gorii~ olarak
kozmopolitanizm, diinya vatanda~hg1
d ii~iincesini on plana -;1karbr.
Kozmopolitanizmi ilk kez olarak savunan tStoacdara gore, her insan dogal
olarak toplumsal bir varbk olup, bir toplum i-;inde ya~mak akhn bir buyrugudur. Bununla birlikte, akd tiim insanlardaki, onlan birbirlerine baglayan ortak
ozsel ogedir. Bu nedenle, tiim insanlar
i-;in ge-;erli olan tek bir yasa vard1r ve
insanhgm devletlere boliinmesi kadar
sa-;ma bir ~ey olamaz. Bilge insan, ~u
ya da bu devletin de~il de, diinyarun
vatanda~1du.

Zaman zaman entemasyonalizm ve


tevrenselcilikle birle~en kozmopolitanizm, Marksist terminolojide, diinya i~
r;ilerinin birli~ini, ekonomide ise uluslarasl finans ve ticaretin, ulusal ekonomiye kar~1, paramn vatam olmad1g1 te-

524

kozmoteizm

zini ve diinya devletleri arasmdaki ekonomik bag1mhhk dii~iincesini ifade


eder.
kozmoteizm [ing. cosmolheism; Fr. cosmotheisme). tPanteizm i~in kullamlan
diger bir terim. Tann'y doganm d~m
daki tinsel bir varhk, dogaiistii bir gii~
olarak degil de, dogaya i~kin bir varbk
olarak goren, ba~ka bir deyi~le, Tanr'y
kosmosla, yani maddi diinya ya da ev-
renle ozde~le~tiren aklm.
koksap bilgisi [ing. rhizomatic thought;
Fr. penst!e rhizomatique]. Gilles tDeleuze
ve Felix tQuattari'nin Bab dii~iincesinin
ikili kar~1thk mant1grn1 yap1bozuma
ugratmak amac1yla geli~tirdikleri, felsefi aga~lan ve bunlann ilk ilkelerini kOkiinden sokiip alan dii~iince tarz1.
Aga~ benzeri dii~iinceye altematif bir
dii~iince tarz1 olarak tasarunlanan soz
konusu dii~iince koklerin ve temellerin
kokiinii kaz1yan, birlikleri bozan ve ikilikleri ala~a~ eden, kokleri ve dallan
dag1tmaya ~ab~an, ~ogulla~tumay deneyen bir dii~iince tarz1d1r. Bu dii~iince
Bab felsefesinin d~ladg ilkeleri onaylar, ger~ekligi dinamik ve heterojen bir
varhk a lam olarak goriir.
Bu tiir bir dii~iince hem teori ve hem
de pratikte miicadele etmeye yarar. 0,
teoride Babrun Iota ll~tirici felsefe bi9mlerini yap1bozuma ugrahr. Pratikte
ise, aga~i~li bir kurum olarak, niifus,
sermaye, meta akl~1 benzeri her tiirden
ak1~1 kontrol altma almaya ~ah~an devlete, her hareketi disipline etme ugra~1
i~inde olan polis ve biirokratik orgutlere
muhalefet edebilmek i~in gerekli destegi
saglar.
kole ahlik1 [Ing. slave morality; Fr. morale
de I'esclave). tNietzsche'nin, ezilen ve
sindirilenleri denetleyen, ve onlan, kendilerini ezen ve sindirenlerden. ger~ekte
daha iistiin olduklan konusunda ikna
eden, insanlarda degi~meye kar~1 bir
korku yarahp, odevi, e~itligi, itaat etmeyi ve gelenekselligi putla~hran ahlAk
sistemine verdigi ad.
Boyle bir ahlak, Nietzsche'ye gore, toplumun goreli olarak daha a~ag1 unsur-

lannm. ezilenlerin, zavf ve kolelerin,


kendilerinden hi~bir zaman emin alamayan suadan insanlann ahlakdr. Boy
le bir ahlak sisteminde, 'iyi' s1fab, duyguda~hk, el uzatma, s1cak kalplilik,
sab1r, gayret, al~akgoniilliiliik ve dostluk tiiriinden ac1 ~ekenleri rahatlatma
ve yah~hrma i~levi goren nitelikler i~in
kullamlan bir semboldiir. Ba~ka bir deyi~le, kole ahlak1, Nietzsche'ye gore,
iyiyi, zay1f ve gii-;siizlere yararh olanla
ozde~le~tiren yarar ahlakdr.
kotii [ing. bad; Fr. mauvais; AI. schlecht]. 1
Amaca uygun olmayan, kusurlu ve yetersiz olan, korku ve endi~e verici olan;
zarar, ac1 ve rahats1zhk veren ~ey, 2 zararb etkide bulunan; 3 ahlaki bakmdan, iyinin kar~1smda yer ahp, yanh~
ya da kabul edilemez olan ~ey; 4 mutluluga, ideallere, ama~lara ula~may
engelleyen durum veya olu~um i9n
kullamlan niteleme.
Bu baglamda dogadan gelen, ya da bilin~li insan eyleminin sonucu olan ve
insan varhgma bu diinyadaki ya~amm
da biiyiik zarar veren durum, olu~um
ya da ~eye ise daha gene] bir ~er~eve
i~inde kiitiiliik ad1 verilir.
Bu ~er~eve i9Itde ii~ ayn kotiiliikten
soz edilebilir: lnsamn eseri olmayan, insanm bu diinyadaki ya~am1 s1rasmda
kar~la~hg1, deprem, sel, toprak kaymas, salgm hastahk ve a~hk tiiriinden
insan ya~amma son ya da biiyiik bir
zarar veren dogal ya da metafiziksel kiitalak. Soz konusu kotiiliik, volkan patlamas gibi, oliime, hatta kitlesel oliime
yol a~an, fakat, nedeni insan olan ahliki
kotiiliikten farkll olarak, dogadan kaynaklanan, dogal olu~umlann sonucu
olan kotiiliik olarak ortaya ~kar.
Ahl6k1 kiitiJIUk olarak bilinen ve soykrun, i~kence, cinayet tiiriinden, bilin~li
insan eyleminin sonucu olan, insarun insaru oldiirmesinin sonucu olan, yani insanm ahlAkf odevlerine ka~ gelmesinden dogan kotiiliik, ikinci kotiiliik
tiiriidiir. O~iincii kotii ya da kotiiliik
tiirli ise, ac1yla belirlenen jiziki lrotiiliJktiir.

kotUluk problemiyle ilgili fjozurriler


fkicili~in, kar~asma iyili~i yerle~tirdi
~i

kotiiliik soz konusu oldu~unda,


iyimser, ilerlemeci ve evrimci gorii~ler
kotiilii~ii, daha az kotiiye ya da iyili~e
giden yolda zorunlu bir evre olarak
goriir ve kotiilii~iin yava~ yava~ ortadan kalkaca~ma one siirerken, kotiimser gori.i~ler kotiilii~iin ebedi oldu~unu
ve iyilik kar~asmda kesinlikle a~ar bash~am one si.irer.
kotiiliik problemi [ing. problem of evil; Fr.
probleme du mauvaisJ. Tann tarafmdan
yaratalm1~ oldu~u kabul edilen diinyamazda varoldu~u ve Tann'mn varolu~una ya da en azmdan temel ozelliklerine zarar verdi~i veya golge dii~iirdii~ii
dii~iiniilen kotiiliiklerle ilgili problem.
Buna gore, i~inde ya~ada~1maz bu diinyada kotii olan baz1 ~eylerin ve kotiiliiklerin varoldu~u herhalde pek yadsmamaz. Nazilerin yapma~ oldu~u soyklrun, Bosna'daki katliam, buna en giizel
iki omektir. Bu diinyada, insan varhklan
~e~itli nedenlerle ba~ka insanlara kotiiliik etmekte, onlara i~kence yapmakta,
aca vermekte ve hatta ya~amlanm sona
erdirmektedirler. Bu bilin~li bir kotiiliiktiir ve kar~muza ahlaki bir problem olarak c;akar.
Bir de do~al felaketler dedi~irniz ve
yine kotii diye niteledi~irniz ~eyler vardlr; depremler, salgm hastahklar ve a~bk
da, ~oyle ya da bOyle insanlann y~
larma son verebilen ve bundan dolaya
kotii diye nitelenen do~al olu~umlard1r.
SOz konusu do~al kotiiliikleri do~al nedenlerle a9klamaya kalk1~k bile, bu
kadar kotiilii~iin kar~asmda, insamn
nas1l olup da mutlak olarak iyi olan bir
Tann'nm varolu~una ciddi ciddi inanabilece~i yamt bekleyen bir soru olarak
kahr.
Ateistler bu durwnu Tann'mn varolmada~amn bir kamh olarak gormii~ler
dir. Zira, her~eyi bilen bir Tann, bu
diinyada birtak1m kotiiliiklerin varoldu~unu da bilir; her~eye giicii yeten bir
Tann, bu kotiiliiklerin ortaya 9kmasma
engel olabilir ve mutlak olarak iyi olan
bir Tann, bu kotiiliiklerin ortaya ~akma

525

s1m istemez. Buna gore, her~eyi bilen,


giicii her~eye yeten ve nutlak olarak
iyi olan bir Tann'run varolu~uyla bu
diinyadaki kotiiliikler hi~bir ~ekilde
ba~da~tmlamaz.

Nitekim, iinlii ingiliz filozofu David


tHume, bu uyu~mazh~1 ~u ~ekilde,
tam bir ac;1kllkla ifade etmi~tir: a) Tann
kotiilii~ii onlemek istiyor da, giicii mii
yetmiyor? Oyleyse, Tanra, her~eye giicii
yeten bir varhk de~il de, gii.;siiz bir varhkhr. b) Yoksa, Tann'mn bu kotiiliikleri
engellemeye giicii yetiyor da, onlemek
mi istemiyor? 0 halde, Tann, mutlak
olarak iyi olan bir varhk de~il de, kotii
niyetli bir varhkhr. c) Fakat, Tann hem
gii~lii ve hem de kotiilii~ii ortadan kaldmnak niyetinde olan yetkin bir varhk
ise, nasd oluyor da bunca kotiiliik varolabiliyor?
kotiiliik problemiyle ilgili ~oziimler
[ing. attempted solutions of tlte problem of
evil]. Daha ~ok tateizm tarafmdan Tan
n'run varolu~unun aleyhine bir kamt
olarak one siiriilen kotiiliik problemi
kar~asmda, diinyada varolan kotiilii~iin
Tann'run varolu~una ve safatlanna gol
ge dii~iirmeyecek ~ekilde a~aklanrnasa
m ama~layan ~oziirnler.
Bu ~er~eve it;inde, ii~ ayn ~oziimden
soz edilmi~tir. Bu ~oziimlerden birincisi, 1 azizlerin ve iyiligin varol u~unu temele ahr. SOz konusu ~oziime gore, bu
diinyada kotiilii~iin varolu~u, daha
yiiksek ve olwnlu ahlaki de~erlere yol
a~tt~a i~in hakh kdmabilir. Kotiiliik, hi~
ku~ku yok ki,. iyi bir ~ey de~ildir.
Fakat, kotiiliik, iyili~e katk1 yapan bir
~ey olarak goriilebilir. Buna gore, yoksulluk hi~ varolmasa, insanlann yoksullara yard1rn etme gibi ahlaki bak.mtdan
iyi olan eylemleri temelsiz kahr. Birtakun yiice insanlann, kendilerine adeta
bo~ vererek, yoksullann ve gii~siizlerin
yardamma ko~malan ve boylelikle yiice
ve yetkin insanlar haline gelrneleri,
ancak yoksullann ve gii.;siizlerin varh
S~yla anlam kazamr. Kotiilerin ve kotii
liiklerin olmad1~1 yerde, iyilerin ve iyi
liklerin varolu~u hi~bir anlam ifade

526

koti.imserlik

ehnez. Evet, di1nyam1zda sava~lar, i~


kence ve toplu lay1mlar vard1r, ama
kahramanlar ve azizler, ancak bunlardan dolay1 ortaya ~tkabilir. Bundan doJayl, kotulutiin varolu~u, Tann'n1n
yoklugunu kan1tlayan bir arguman ol ..
1naktan ~ok, iyili~i temellendiren ve iyilige katk1 yapan bir ~ey olarak anla~ll
mahdu.
ikinci ~ozum denemesi ise, 2 sanatsal
analoji du~uncesine dayan1r. Ba~ka bir
deyi~le, soz konusu ~ozum, dunya ile
sanat eseri arasmda bir analoji kurar.
Nas1l ki, bir muzik eseri, uyumlu bir
butiin olu~tunnakla birlikte, arada, daha sonra uyuml u hale getirilen uyu1nsuz notalar i~erirse, nas1J ki giizel
bir res1nin kendi i~inde golgeler ve
zaman zaman karanhk bolgeler bulunursa, ayn1 ~ekilde dunya da, i~indeki
birtakun kotuluklere ra~men, bir biitun
olarak uyu1nlu, duzenli, guzel ve iyi bir
dunyadu.
Bu diinyadaki kotulukler, dunyan1n
iyili~ine ve guzelli~ine golge du~ur
lnez, tam tersine dunyarun buti.inundeki iyilige ve guzellige katkl yapar.
Alman filozofu tLeibniz'in 'dunyamlZln
mumkun dunyalar i~indeki, en iyi ve en
yetkin dunya oldugu' ~eklindeki goru~u de, bu ~er~eve i~inde de~erlendiril
lnelidir. Bu dunyadaki kotiilukler, onun
en yetkin dunya olmasma zarar vennez.
Zaten, tumuyle yetkin ve iyi bir dunya
hi~bir ~ekilde saz konusu olamaz. Tulnuyle yctkin ve iyi bir dun}a beldemek
an]amh bir ~y de~ildir, ~nku bu,
Tannnln sonsuz iyili~ini ve yetkinli~ini
tekrarlamas1, yani kendisine ~ ko~ma
Sl anlam1na gelir. Fakat boyle bir ~ey
soz konusu olamaz, ~iinku Tann mutlak
olarak birdir ve sonsuzca yetkin ve iyidir.
U~uncu ~ozum ise, 3 iizgiir irade fikrini
temele ahr. Bu u.;iincu yakla~una gore,
Tann insan varhklarma ozgurliik vermi~tir. Yani, insanlarda, onlara ne yapmalan gerekti~iyle ilgili olarak tercihte
bulunma imkana veren bir irade vardu.
Biz insan varhklan ozgur bir iradeye

sahip olmasaydlk eger, bizim makinalardan, robotlardan hi~bir farkun1z olmayacakh. $u halde, bizim kotu olan1
se-;memiz ve yapmam1z, dunyada kotulugun ortaya ~~kl~l, insanlann ozgur
iradeye sahip olmalann1n zorunlu bir
sonucudur. Aksi takdirde, ozgur iradeden soz edilemez.
Bu yakla~1m1 benimseyenler, i~ndeki
insanlann, kendilerini zaman zaman
kotu olana yonelten ozgur bir iradeye
sahip olduklan bir dunyan1n, insan eyleminin onceden belir]endi~i, insanlann yaln1zca iyi eylemleri yapacak ~e
kilde progratnlandl~l bir dunyaya
tercih edilmesi gerektigini belirtirler.
Ger~ekten de, tum eylemlerimiz onceden belirlenmi~ olsa, bizim eylemlerilnizi ahlaki bakl1ndan iyi olan eylemler
olarak niteleme imkan1maz kalmaz,
~unku ahlkf iyilik, yalruzca irade ozgurluguyle olanakhdu.
kiiliimserlik [ing. bedbinlik; lng. pessimism;
Fr. pessimisme; AI. pessinrismus). 1 Gene)
olarak, yalruzca kotuyu ve kotulugii
goren, her~eyde kotulu~un baskm ~h
~tnl savunan, varolan her~eyi acuna,
uzunti.i, umutsuzluk duygulanyla, anlamslzhk, sa-;mahk, ac1 ve olum du~un
celeriyle de~erlendiren bak1~ a~1s1; dunyarun bir amaca gore duzenlenmedi~ini,
yani onWl ~u ya da bu iyinin ve iyili~in
ger~elde~mesine engel olacak bir yap1da
oldugunu iddia eden, sa~mar\11\ anlamSlZh~an, umutsuzlu~un, act ve oliimun
ya~am1n temel ve vazge-;ilmez o~eleri
oldu~nu savunan du~unce tarz1.
2 l<otumserlik, antropolojik ya da psikolojik bir anlam i~inde, insan1n ki~isel
tecriibesinde ya d a gene I olarak ins ani
tecrubede; fiziki bir bakl~ a~1s1ndan da,
fizikf diinyada; evrensel bir anlamda
ise, bir butun olarak evrende, iyinin ve
iyiJi~in de~il de, kotunun ve kotulu~un
egemen o)du~WlU one SUren tav1rdan
olu~ur. dte yandan, kotiimserlik tarihsel bir a-;tdan da, kultiirel donemlerin
ya da tarihi belirleyen gii~ ve kurumlann kotu oldu~unu one suren bakl~ a~
sanl ifade eder.

kotii

3 Kotiilnserlik, ahlak alan1nda, ~eyleri


kara ve olu1nsuz gorme tavnna ek olarak, ya~am1n, degi~tirilemez ve diizeltilemezcesine kohi oldugu, insaru, insanm
i-;inde bulundugu ko~ullan ve diin yay1
i~;ile~tinneye yonelik tum eylem ve faaliyetlerjn, varolan kotulugu kahc1 hale getirmekten ve arttlrmaktan ba~ka hi~bir
i~e yaralnadlguu, insarun gen;ek odevinin, insanhgin her gec;en gun yokolu~u
nu gormeye tahammul etmek, dayanmaya <;ah~mak oldugunu savunan ahlik
ogretisine kar~Jbk gelir.
4 Metafiziksel bir a~tdan ele ahnd1g1nda, kotu1nserlik, Platon ve Aristoteleste
rastlanan, insanm geli~ip yetkinle~ebi
lecegine duyulan inan<;la, evrende bir
duzen ve ama~hhk, bir varhk ve iyilik
hiyerar~isi bulma tavnna kar~1t olarak,
tSchopenhauer'in omekJedigi dunyarun
ve ya~amm kotu oldugu inancJru ifade
eder. Bu <;er~eve i<;inde, kotiimserhk,
yoklugun varhga gore, daha iyi ve tercih edilebilir oldugunu, ya~am1n ac1 ve
umutsuzlukla e~deger olup, ya~amdaki
tilin durumlann mutsuzluk, ac1 ve yanllsamayla dolu oldugunu, yarulsama,
kesinsizlik, ac1, umutsuzluk ve oliimun
ya~amm aynlmaz bir par<;as1n1 meydana getirdigini, dun yamlZtn mumkun
dunyalann en kotusu olup, dunyada
kotu hi<;bir ~ey bulurunad1g1ru, dunyadan daha kotu hi<;bir ~eyin yarahlamayacaglnl, dunyatnlzln aklld1~1 kor bir
irftdenin ifadesi oldugunu savunur.
kiitiimserlik felsefesi [Os. bedbinlik felsefesi; in g. philosophy of pessimism; Fr. philosophie de pessimisme). Evrenin sa~ma, anlamsz ve alold1~1 oldugunu, kor bir
gucun etkisi alhnda bulundugunu one
suren Arthur Schopenhauer, Jean Paul
tSartre ve Albert +Camus gibi du~u
nurlerin felsefesine verilen ad.
Ornegin, Schopenhauera gore, jnsan
derin istek ve arzuyla yetersiz doyum
aras1nda surekli olarak gelip gider. Surekli olarak isteyen, arzu eden insan, hi<;bir zaman tam olarak doyuma ula~maz.
Bundan dolay1, ac1 surekli olup, haz ge<;icidir. Ona gore, insan1n en buyuk ha-

v~

duzensiz a~k

527

tast dogtnu~ olmaktu. insan ya~aml


buyuk bir hatadu.
Ayn1 ~ey, iJ1san1n dogas1n1 meydana
getiren ozgurlugu sa<;maya, bulantlya,
anla1nS1Za indirgeyen Sartre'1n felsefesi
i~in de ge<;erlidir. Ona gore, insan yaln1z
ve ozgurdur. Fakat bu ozgurluk, olume
benzer. Zira, ozgurluk bir insan1 baglar
ve ozgurluge baglarun1~, 1nahkum bir
insan, belirlen1ni~ bir insandu; ba~ka
bir deyi~le, se<;1 nekten ba~ka bir se~imj
ya da alternatifi yoktur. 0 se<;1nek, se
<;hnde bulurun'ak zorundadu. Ser;mek
insan i<;in, bir zorunluluktur; bu ise, insanln ozgurl_~gunun kolesi oldugu anlanuna gelir. Ozgurlugun kendjsi bir sa~
mahktu.
kiitii ve diizensiz a~k [ing. bad and mauvais love]. insarun Tann d1~1ndaki varhklan, ozellikJe de 1naddeyi sevmesi,
Tann'y1 unutarak ba~ka insanlara kahCl bir baghhkla a~1k olmas1 durumu.
Orta~ag Hristiyan du~tinuru Azjz Augustinusa gore, ka~az bir bi<;imde
tamamlarunak, belli ihtiya<;lanru kar~l
lamak ve bu nedenle sevtnek durumunda olan insan1n a~k1n1n belli nesneleri
vard1r. insan1n a~k1na konu olan bu
varhklar arasmda, yalruzca 1 madde ve
fiziki nesneler, 2 ba~ka insanlar ve ~
kendisi degil, fakat ayn1 zamanda ve
hepsinden <;ok 4 Tann vard1r. Bu varhklardan her biri, a~k1 suas1nda insan1n
jhtiya<;lannin belli bir bolumunii kar~l
lar ve insana belli bir doyum ve mutluluk saglar. Bununla birlikte, a~k1n bu
objelerinden hi~biri digerinin yerine ge<;emez ve asia kendisinden beklenenden
daha fazlasrn1 saglayamaz. Ornegin,
hi~bir maddf zenginlik, insana duyulan
sevginin ve bir insanla kurulan saglam
bir dostlugun yerini tutamaz. Aziz tAugustinusa gore, sonlu _bir varhk olan insanln dogas1 o ~ekildedir ki, ona en
yuksek ve ger~ek doyum ve mutlulugu
yaln1zca sonsuz varhk olan Tann saglayabilir. Tanny1 sevmek, insanJn mutluIugu i<;in vazge~ilemez bir ~eydir,
~nku insana azgu bir ihtiya~ olan sonsuzluk ihtiyacrru yaln1zca sonsuz bir
varhk olarak Tann kar~1layabilir.

528

Ksenophanes

A~kln

farkh, ancak me~ru objeleri birbirlerinin yerini alamaz, biri digerinden


bek.Jeneni saglayamaz; buna gore, sonlu
bir nesne ya da insan, sonsuz bir varllk
olarak Tann'run yerine ge~irilemez.
Maddf varhklar, ba~ka insanlar ve kendisi, insarun a~kuun me~ru objeleri olabilmekle birlikte, insarun bunlardan birine
duydugu a~k. insan bu varbklan ger~ek
ve nihai bir mutluluga eri~mek amacJyla
sevdigi zaman, Aziz Augustinus'a gore,
kotti ve diizensiz bir ~k haline gelir. ~u
halde, diizensiz a~k, a~km Tann dt~m
daki nesnelerini n herhangi birinden,
onun ger~ekte verebileceginden ya da
saglayabileceginden daha fazlasuu timid
etmekten olu~ur.
Duzensiz a~k kotii bir ~ey olup, insan
davram~mda birtaklm bozukluklara
neden olur, insanda kibire yol a~ar.Aziz
Augustinus'un gorii~iine gore, biitiin
bu bozukluk ve diizensizlilderin temelinde ise, insamn kendi kendisine yeter
oldugu inana vardtr. Oysa, ona gore,
insan eksikli bir varhk olup, ne fiziki bakundan, ne duygusal bak1mdan, ne de
tinsel olarak kendisinden yeten biridir.
Ksenophanes. M. 0. 570-475 y1llan arsmda ya~am1~ olan Yunanh filozof.
Ksenophanes, daha ~ok tElea Okulunun ~oklugu inkar edip, birligi savunan
metafizigini, din felsefesi alanma uygulayJ~Iyla, ~oktannc1 bir din anlay1~ma
ve antropomorfik bir Tann anlay1~ma
kar~1 ~1karak one siirdiigii ki~isel olmayan, tek bir Tann anlayJ~Iyla iin kazanml~hr.

ilgisi doga felsefesine, kozmolojik meselelere degil de, insan ve to plum sorunlanna yonelen, i~inde ya~ad1g1 Yunan
toplumuyla kiiltiiriiniin temel kavramlanm ve degerlerini ele~tiren Ksenophanes'in Tann konusundaki spekiilasyonu, kendi i~inde iki evreyi i~erir.
Birinci evrede, onun Homeros ve Hesiodos~u antropomorfik ~oktannc1hga yonelttigi el~tiriler yer ahr. Bu evre, onun
Tann konusundaki olumsuz ele~tirile
rinden meydana gelmektedir. Buna
gore, Ksenophanes 'Homeros ve Hesio-

dos'un, ~nsanlar arasmda ne kadar ayt}J


ve kusur varsa, hepsini tanrdara yiiklemi~ olduklanm', 'insanlann, tanrllann
kendileri gibi dogmu~ olduklanm ve
onlann kendilerininkine benzeyen elbiseleri, sesleri ve ~ekilleri oldugunu dii~iindiiklerini' soyler.
Buradan da anla~llacag1 iizere, ~
nophanes Yunan mitolojisinde, Homeros ve Hesiodos'ta rastlanan antrop(T
morfizme kar~1 ~1kmt~t1r. insanlann
tanrdan kendi imgelerine gore dii~iin
meleri, kendi imgelerini nesnelle~tirme
leri, tannsal ger~ekligin ~arplhlmasJyla
sonu~lanrru~hr. Ksenophanes'in bu gorii~iiniin gerisinde, farkh toplum ya da
halklann farkh Tann anlayt~ma sahip
oldugu gozlemi bulunmaktad1r.
Popiiler ya da mitolojik Tann anlayJ~I
m, antropomorfik bir Tann gorii~iinii,
~oktanrJclhSJ.

~iddetle

ele~tirdikten

sonra, pozitif bir Tann ogretisi ileri


siiren Ksenophanes, bu ~er~eve i~inde,
'Tannlar ve insanlar arasmda en biiyiik
olan, insanlara ne ~ekil, ne de biiyiikliik
bak1mandan benzeyen, tek bir Tann'dan
soz etmi~tir. Buna gore, tannsal ger~ek
lik. saruld1g1 gibi, ~ok degil de, tektir.
Ksenophanes Tann'run birligini, O'nun
en biiyiik, yani en yetkin vari.Jk olu~u
nun manhksal bir sonucu olarak gormii~tiir. Tann'mn en biiyiik varhk olu~u ya da yetkinligi, yine O'nun hareketsiz ya da degi~mez olmas1ru gerektirir.
Tann yaratdmam1~ ve yok edilemez
olan Varhk'tlr; 0, ezeli ve ebedidir. Tann, aynca her~eyi bilen, her~eyi goren
Varhk'br.
Kuhn, Thomas. Klasik, pozitivist bilim
gorii~iipe ~iddetle kar~1 ~1kan Amerikah ~agda~ bilim felsefecisi. Temel eserleri: Tire Structure Of Scientific Revolutions [Bilimsel Devrimlerin YaplSl], The
Copernicean Revolution [Kopemik Devrimi) ve Essential Tension [Temel Gerilim].
Geleneksel bilim yorumunun tarihsel
temelleri olmadJgm1 savunan Kuhn, bilimsel ilerlemenin ihtilalci yaplSJru vurgulayan, bilimsel devrimin belli bir ku
ramsal yapuun terkedilerek, yerine yeni

kumarbaz argi.im.anl

bir yapmm yerle~tirilmesinden olu~tu


gunu, bilimsel ilerlemede bilim iireten
bilimsel toplulugun sosyolojik ozelliklerinin onemli bir rol oynadtgmt savunan
yeni bir gorii~ ortaya atmt~hr. 0 soz konusu bilim ve bilimsel ilerleme gorii~ii
nii, bilimin ilerleme tarzt konulu tablo
sunda a~tklamt~hr. Bu tablo, bilim
oncesi dtinem, olagan bilim, bunalunlar,
devrim, yeni olagan bilim, yeni bunahmlar gibi Ierne! ogelerden olu~ur.
Bun a gore, her bilim dah, kendi tarihin
de, bir bilim oncesi donem ya~ar. Sonra
bilim adamlanndan birinin teorisi kendisini kabul ettirir. Kuhn, i~te bu teori,
yontem ya da varsayuna paradigma
adtm verir. Paradigmaya bagh olarak
~ah~anlar, Kuhn'un olagan bilim dedigi
~eyi icra ederler. Ona gore, olagan bilim
doneminde, paradigma tarafmdan ~ozii
lemeyen b_irtaktm anomaliler, problemler ortaya ~tkar ve bilim bir bunahin do. nemi ic;ine girer_ .Bu bunalun donemi
i~inde, gen~ bir bilim adarru, ortaya yeni
bir teori, daha dogrusu bir paradigma
atarak, bilimsel devrimi ba~latu.
Onun ortaya koydugu yeni paradigma,
Kuhn'a giire, eskl paradigmadan ~k
farkh ve eski paradigmayla kar~tla~tm
lamaz bir paradigmadtr. Bu bakt~ ao;tsmdan iki paradigma-arasmda bir. tiir farkh
hgt soz konusudur. Yine, .farkh tiirden
paradigmalar, farkh sorulan m~ru sayarlar. Kuhn, bu baglamda, rakip paradigmalan savunanlann, farkh diinyalarda ya~adtklan gibi bir duyguya
kaptldtklanm soyler. Kuhn, bilim adamlannm baghhklarmm bir paradigmadan,
ondan farkh olan altematif bir paradigma lehinde degi~mesini, din degi~tirme
ye benzetm.i~tir. Zira bir paradigmanm
digeri kar~tsmda iistiinliigiinii karutla
yacak ve boylelikle rasyonel bilim adammt degi~meye zorlayacak salt manllksal bir kamt yoktur.
Kamhn bulunmamastnm nedeni, bir
bilim adamtnm, bir bilimsel teorinin degeriyle ilgili yargtsmm ~ok ~e~itli faktorleri i~ermesidir. Bu faktorler ise, etkili
toplumsal ihtiya~lar, belirli tiirden prob-

529

lemleri c;ozebilme yetenegi, basitlik, v.


b. g.,dir. Bir paradigmanm mevcut
diger paradigma kar~tsmda iistiinliigiinii gosterecek manhksal bir kamtm bulunamamastnm ikinci nedeni, rakip pa
radigmalann savunucularmm farkh
standart metafizik ilke ve kabullere
bagh olmalandu. Rakip paradigmalarm adamlan, diinyayt farkh ~ekillerde
goriirler, diinyayt farkh dillerle tammlarlar.
Kuhn, bilimsel bir teorinin ya da paradigmamn digerinden daha iyi oldugunu
siiylememize olanak saglayacak nesnel
hi~bir ol~iitiin bulunmadtgmt, rakip paradigmalar arasmda yaptlan bir tercihin,
birbirlerine kar~tt ya~am tarzl'!n arasmdaki bir tercih oldugw\U, ilgili bilim toplulu~un ~smdan di\)la yiiksek bir
ol~iitiin buh.utiiiadt~m siiyleyen gored
bak1~ a~tsma, bilirnin ger~ekligin oziinii
ifade ettigi, birbiri ard1stra gelen paradigmalar tarahndan diinyaya atfedilen
mahiyet ve niteliklerin, ger~ekte diinyada varolan ~eylere ka~thk geldigi dii
~iincesini reddebne egiliiT!ine kar~m, bi
limde ilerleme oldugunu, bilimdeki bu
geli~menin ani sto;rama ve ahlunlarla
ger~ekl~tigini savunur. ilerlemenin ol~iitii ise, terdh edilen paradigmanm
problem ~ozme yetenegidir.
kumarbaz argiimam [1ng. gambler's argu
ment; Fr. argument du joueur]. Franstz fi.
lozofu tPascal'm, teistlerin Tann'mn varolu~unu ispata ~ah~an karutlanyla,
ateistlerin Tann'run varolmadtgmt gostermeye ~ah~an kamtlarmdan farkh olarak, Tann'mn varolu~unun da yoklugunun da kamtlanamayacagmt one siiren,
fakat bu durum kar~tsmda benimsenebilecek en iyi ~oziimiin, llpkt iyi bir kumarbazm kendisine en fazla kazandtracak ~eye oynamast gibi, Tann'mn varolduguna inanmak oldugunu belirten gorii~ii ve akilyiiriitmesine verilen ad.
Buna gore, Pascal, agnostigin tavnrun
temelsiz ve agnostigin kendisine yarar
saglamayan bir tavtr oldugunu ve Tanrt'run varolu~u konusunda, ir1sarun, akiih bir kumarbazm rule! masast kar~tstn

530

kumarbaz yanh'1

daki tavnna benzer bir tav1r takuunas1


gerek tigini sayler. Pascal burada bir bilinemezcinin bak1~ a~1S1ndan hareket etmektedir. Bilinemezci, Tann'n1n varolma
olas1hgln1n bulunduguna inanmakla birlikte, elimizdeki karutlar, ona gore, bu
konuda kesin bir karara varmak ic;in yeterli degildir.
On un kar~1s1nda yer alan ateist ise,
Tann'n1n varohnad1g1nr gosteren kesin
sonu~lu kanltlar bulundugunu one surer. Pascal' a gore, insan Tann'run. varo~
1up olmad1g1n1 kesin olarak bilemiyorsa, iyi bir kumarbaz gibi hareket etmeli
ve Tani"1'n1n varolu~u konusunda, kayhi olabildigince az tutarakt mumkun en
buyuk kazanc1 elde etmeye ~ah~mah
du. Pascai'a gore, bu, Tann'run varolduguna inanmakla mumkun olur.
Tannnln varolu~u ve bizim bu durum
kar~1smdaki s~zle ilgili olarak
dort altematif soz konusudur. Alternatifler ~oyledir: 1 Tann'run varolduguna
karar verir ve kazanm;ak, (yani, Tann
gerc;ekten de var ise eger), insan ba~ka
hi~bir ~eyle klyaslanamayacak bir odul
eder. Bu adul ise, ebedi ya~amd1r. 2
Tarm'run varolduguna karar verir, fakat
Tarm'n1n varolmad1g1 ortaya ~karsa,
bu takdirde kaybetmi~iz demektir; bununla birlikte, kaybun1z, ebed[ ya~am
oduluyle kyaslandJgrnda, ~ok buyuk
olmaz. Kayb1nuz, birtak1m dunyev[ hazlardan uzak kalmakla, baz1 degerli saatleri ibadet i~in ge~irmekle s1n1rh kahr.
3 Tann'run varohnad1g1na karar vermi~sek ve kazarun1~sak (yani, Tann'nm
gerc;ekten de varolmad1gl ortaya c;~kmJ~
sa), bu takdirde, ya~anhnuz1 bir yanllsama olmadan surdurecegiz demektir. 4
Tann'run varolmad1gtna karar vermi~
sek ve kaybe~k (yani, Tarm'run ger~ekte varoldugu ortaya ~rsa), ebed[
ya~am odulunu kaybetti~z gibi, belki
Tann tarahndan cezaland1nlma tehlikesiyle de kar~1 kar~1ya kalabiliriz.
Pascal'1n bu argumaruna, insarun inanmaya karar veremeyecegi, inanmarun
rasyonel bir temel iizerine oturtulamayacagl, bu arguman1n, insanm en i~ten-

likli olmasr gereken bir konuda, onu samimiyetsiz ve yaln1zca kendi ~1kann1
gozeten bir varhk haline getirdigi soylenerek itira:i edilmi~tir.
kumarbaz yanh~1 [ing. fallacy of ga1nbler;
Fr. erreur du joueur ). Olaslhk teorisinde,
her olay ya da olu~umun bir oncekinden baguns1z oldugu kabuh..nu reddederek, omegin maden[ bir paran1n on
kez tura geldikten sonra, onbirincide
yaz1 gelecegiru iddia etmekten olu~an
yanh~ turu.
k ural deontolojizmi [ing. rule deontological theories]. Eylenuerin ya da insanlann
ahlaki olup olmadlklarma karar verirken, eylemlerin sonu~lanna hi~ baklmamas gerektigini, eylemlerin ve ki~ilerin
sonu~tan bagunslZ olao daha yuksek bir
ahlili olr;iite gore degerlendirilmek du
rumunda olduklanru ve eylemlerin, yalruzca ahlili bak1mdan dogru olup olmadJglna, ki~ilerin ise, ahlAJd bak1mdan iyi
olup olmad1klanna bakdarak yargllanmasJ gerektigini one suren deontolojik
ahlak anlay1~1run, ahlald eylemde uyulacak birtak1m ahlaki k urallar bul und ugunu, soz konusu kurallar butununun
ahUlk1n tek temeli oldugunu savunan
6

tiirii.

Kural deontolojizmi, eylem suastnda


uyulacak genel ge~er kurallar olmadglnl, dolaysyla neyin dogru olduguna, eylem S1ras1nda ahlAki ozne tarahndan karar verilecegini ve eylemin bu
karara gore gerc;ekle~tirilecegini savunan teylem deontolojizminden farkh
olarak, dogru ahlAki buyruklara kar~
hk gelen kurallar bulundugwtu one
surer. Buna gore, ahlaki olan, bireyin
ahlakr eyleminde, sonucun ne olacagtna hi~ bakmadan, bu kurallara uymas1,
eylemleriyle ahlakr kurallan hayata ge~irmesidir.

Kural deontolojizmi ~er~evesi i~inde,


ahlAJd eylemde uyulacak, hayata ge~iri
lecek bu kurallann nas1l koyuldugu ya
da olu~turulduguna bagh olarak, iki
ahlak teorisi yer ahr. Bunlardan birincisi, Bah Hristiyan geleneginde ortaya
~lkan ildhi buyruk teorisi ya da tum tek-

---------------------------------------------

kural yararcthgt
tannh dinlerde soz konusu olan dini
a/ddktu. Bu tur ahlaklarda, eylemlerde
uyulacak kurallan Allah veya Tann ya
da doj\atistu bir varhk koyar ve bu kurallar insanlara Tanrl'mn el~ileri aracthj\tyla bildirilir.
lkincisi ise, unlU Alman filozofu
Kant'm todev ahlakl olarak bilinen kuramtdtr. Burada ise, ahlaki kurallar, doj\austu bir varhj\a ya da empirik verilere
dayarularak dej\il de, manllk ve matematikte soz konusu olan manllksal aktlyuriitme yoluyla ortaya konur. tKant'a
gore, bu llir bir mutlak ahlak kurah her~eyden once, manllksal baktmdan tutarh olmah, yani kendi kendisiyle ~eli~me
meli ve ikinci olarak evrenselle~ti
rilebilmeli, yani herkes ya da ak1lh tiim
insan varhklan i~n ge~erli olmahdtr.
kuralkoyuculuk [lng. prescriptivism; Fr.
prescriptivis111e). 1 Ahlaki yargtlann ozde eyleme yo! gosterici bir vasft olduj\unu one suren goru~.
Goru~un savunucusu olan ~aj\da~ du~unur R. M. Hare'a gore, kurdu~umuz
onerme ya da tumceler, biri betimleyici,
dij\eri de dej\er bi~ici olmak uzere, iki
ayn ve farkh anlam turune sahiptirler.
Deger bi~ici ya da laymet takdir edici
yargt ya da onermeler, kuralkoyucu goru~e gore, ahlaki eyleme yo! a~a, eyleme rehberlik etme ozellij\i sergiler. Bu
yargt ya da onermeler, eyleme yo! a~a
gudine sahip dij\er yargt ve onermelerden, ayru zamanda evrensell~tirilebilir
olmak bakurundan farkhltk gosterirler.
Buna gore, belli bir konu haklanda
ahlaki bir hOkum verdij\im zaman, ayru
yargtnm benzer tiim durumlar i.,:in de
ge~erli olduj\u sonucuna vannm.
2 Kural koyuculuk, bilim felsefesi alanmda ise, betimleyici doj\a yasast anlayt~mdan farkh olarak, doj\a yasalanm,
cisimlerin davraru~mt yoneten, cisimleri olduklan gibi olmaya zorlayan, cisimlerin davram~1 i~in kural koyan, cisimlerin kendilerine uymak durumunda
olduj\u ilkeler, cisimle~mi~ gu~ler olarak yorumlayan goru~e kar~dtk gelmektedir.

531

kural yararcthj\t [ing. ntle-utilitarinnis111;


Fr. regle-utilitarisme). K~ullar ve bireyler her seferinde dej\i~tij\i i~in. evrensel
bir ahlak yasast ya da ahlaki ilke kabul
etmeyip, ahlilioznen.in eylemden etkilenecek herkese en yuksek yarar ya da iyilij\i saj\layacak ~ekilde eylemesi gerektij\ini savunan eylem yararcthj\mm
doj\urduj\u problemlere bir ~ozum olarak onerilen, ve her insarun, ilgili herkese
en ytiksek iyilik ya da yaran saj\layacak
ahlili ilke ve kurallara uymast gerektij\ini one suren yararcthk anlayt~l.
Kural yararctltj\1., insanlann ortak deneyimlerinden hareketle ve insan eylemleriyle ahlak uzerine en.ine boyuna du~un
men.in bir sonucu olarak. kendilerine
uyuldugu, hayata ge~irildikleri zaman,
tiim insanlara en yuksek iyiligi saj\layacak birtalwn ahlaki kurallar olu~turmaya
~ah~m1~br. Kural yararctlan, omej\in,
ahlaki ozneler ve eylemin ger~ekl~tlj\i
durumlar her seferinde farkhhk gOsterdij\i i.,:jn, insan oldurup oldurmemek gerektigine, her eylemde, her farklt durumda yen.i ba~tan karar verip, oyle eylemek
gerektigini savunan eylem yararcthgm.dan farkh olarak, 'Me~ru mudafaa dt~m
da, hi~ kimseyi oldurme!' kuraluu geli~
tirmi~lerdir. Kural yararalart, bu kurah
ortaya koyarken, m~ru mudafaa dt~m
da adam oldunnen.in, eylemden etkilenecek tiim insanlar i~in. hem lasa ve hem
de uzun vadede, kotu sonu~lar getirecej\ini kabul etmi~lerdir.
Kural yararolan, kural tarumayan ve
ahlaki oznen.in i~inde bulunduj\u durumu ol~up bi~erek oyle eylemesi gerektij\ini savunan eylem yararolanmn tersine, tiim insan varhklan ve tiim durumlar i~in ge~erli olacak ahlaki kurallar
koymayt haklt ktlan yeterince benzer
motifler, eylem ve durumlar bulunduj\unu du~unurler. Kural yararosma gore, ahlaki oznelere yo! gosterecek kurallar olu~turmadan ve bOylelikle, toplumda ahlaki bir dOzen kurmaya kalkJ~ma
dan, ahlaki eylemleri bireylere ve onlarm kararlarma buakmak, aptalca oldugu kadar tehlikeli bir ~eydir.

532

kurguc:uluk

Kural ya;;arclltgma yoneltilen en onemli ele~tiri, insan varhklanmn kendilerinin, onlann ilgi, ~1kar ve ama~lan
mn ve ahlaki eylemin ger~ekle~tigi durumlann olanca farkhhg1 dikkate almdtgmda, biiti.in bu farkhhklan kucaklayacak ve en biiyiik saytda insarun en
yi.iksek mutlulugunu her zaman ve gert;ekten saglayacak kur11llar olu~turma
mn oldukc;a gii~ olduguna i~aret eder.
Kural yararctlan bu gii~liikten hareketle, hit;bir ~ekilde ihl81 edilemez olan
birinci dereceden kurallarla, goreli olarak daha az onemli olan ikinci dereceden kurallar arasmda bir aymm yapmaya ~ah~m1~lardu. Bununla birlikte,
bu geli~me de sozii edilen gii~liigii bertaraf etmeye yetmez. Ornegin, en temel
ahlaki kural olan 'Me~ru miidafaa dt~mda, hi~bir zaman adam oldiirme!'
kurah bile, tiim insan ve tiim durumlar
i~in get;erli olabilecek evrensel bir kural
olabilir mi? Boyle bir kural, kiirtaj ya da
otanazi i.;in de ge~erli olabilir mi?
kurguculuk [ing- ftctionalism; Fr . .fictionalisme]. 1 Pragmatizm ya da alet~iligin
a~m bir versiyonu olan, ve doga bilimlerindeki, matematik, felsefe, ahlak ve
dindeki kavram, ilke ve hatta teorilerin,
nesnel bir dogruluk ve ge~erlilikleri olmamakla birlikte, eylem baklmU'\dan
yararh olan saf kurgular, basit fiksiyonlar oldugunu savunan gorii~.
2 Daha ozel olarak da, ~agda~ Alman
dii~iiniirti Vaihinger'in degerlerin, ideallerin, bilimsel kavram ve teorilerin kendi
kendileriyle tutarh ve dolaytstyla, kendi
i~lerinde dogru olup, nesnel bir temelden
yoksun olsalar da, yararll ve hatta ka.;Imlmaz kurgular oldugunu one siiren gorii~ii. 3 Kipler manh~mda, miimkiin
dtinyalardan soz eden bir soylemin, ger~ekten varolan bir diinyalar ~okluguna
gonderimde bulunan bir soylem olarak
de~il, fakat salt yararh bir kurgu olarak
goriilmesi gerekti~i gorii~ii.
kurucu ozne [ing. constitutive subject; Fr.
sujet constitut~f). Modem donemde, salt
kendi bilindnden hareketle bilgiyi kuran.;
nesneler alemini kendi oznel bakr~ a~1-

smdan ve kendi bilgisel t;~karlan a~tsm


dan in~a edip smtflayan; toplum sozle~mesi ile toplumu ya da sivil toplum
alamm kuran; degerleri, olgu I deger
aytruru temeli iizerinde, onlarm nesnel
diinyada bir temeli ohnadtgml soyleyerek, yine kendisinden hareketle yaratan
ozne.
Oznenin ademi merkezile~mesi siireci
i.;inde, kurucu ozne anlayt~ma, onun
bir soylence oldugu gerek~esiyle, kar~l
~1kan ~k saytda dii~iiniir olmakla birlikte, ona esas, kuran degil de, tam tersine kurulan ozneden eden Michel Foucault tavtr alm1~t1r. Verili, tiim toplumsal
ili~ki ve i~lemlerden once gelen degi~
mez bir insan ozii dii~iincesini reddeden Foucault, kurucu oznenin tahrip
edilmesi ~agnsmda bulunurken, kurucu
ozneden vazget;menin ve oznenin bi:z:zat
kendisinden kwtulmarun bir zorunluluk oldugunu soylemi~tir. Oznenin kurulu~unu tarihsel bir ~r~eve i.;inde
at;Jklayabilen bir analize ula~marun gere~ini vurgulayan Foucault'ya gore, kurucu ozne dii~iincesi, oznelerin iktidar
ili~kileri i~erisinde iiretildikleri veya
in~a edildikleri ~ok ~~itli kurumsal bolgelerin ele~tirel bir incelemeden ge~iril
mesini engelleyen humanist bir tiir gizemlile~tirmeden

ba~ka

hi~bir

~ey

degildir. Ona gore, arbk yaptlmasa gereken ~ey, ozneyi yaratto roliinden soymak ve onu soylemin karma~ak ve degi~ken bir fonksiyonu olarak analiz
etmektir.
ku~ku [Fr. ruphe; ing. doubt; Fr. doute;
AI. zweifeil]. inancm olumsuzlarunas1,
bir onermenin lehinde ya da aleyhinde
olumlu bir sonuca ula~mam1~ olma durumu. Bir ~eyin dogrulu~uyla ilgili olarak tereddiit i~inde olma, kesin karar
verememe durumu. Bir iddiarun dogrulu~una inanmama egilimi. c;eli~ik onermeler arasmda duraksama durumu.
tkna olmama ve dola}'lstyla hiikiim vermeme, yargry1 ask1ya alma hali.
Ku~ku, teorik ku~ku ve degerlerle ilgili ku~ku olarak ikiye ayrlldtgmdan,
ku~kunun konusu, duyu verilerinin ta-

kukucufuk

mkhjl1 ve teorilerin doj~ruluj~uyla, estetik ve ahlliki dejlerlerle ilgili yargilanmlzm ge~rliligi olabilir.
ku~kuculuk [lng. scepticism; Fr. scepticism<; AI. skeptizismus].lnsanzihninin bilgide kesin ve pozitif dojlrulara ul~ya
caj~U\1, kesin ve dogru bilginin milmkiln
olmadijll!u ve insamn gorilnil~lerin atesine ge~erek ger~eklijlin kendisine ulamayacajlm one silren goril~, bilgi
imkammiZm sm1rh oldugunu savunan
ojlreti. Daha gene! olarak da, belli bir
dojlruya ula~madan once, ku~ku duymarun zorunlu ve ka~mlmaz olduj~unu
savunan anlay1~.
tDogmatizmin tam kar~tsmda yer alan
bir ogreti olarak ku~kuculuk, bir ~ekliy
le ilkece bilinemez clan ~eyler ya da
nesneler bulundugunu one silrer, ba~ka
bir ~ekliyle de, baz1 ~eylerin bilgisine
ancak belli birtak1m gil~lilklerle ve kimi
tedbirlerin sonucu olarak ula~abilecegi
mizi savlar. Bundan dolayt, ku~kuculu
gun ~e~itli ~ekilleri birbirlerinden, ya
g(ivenilirlikleri sorgulanan ara~hrma
yontemleri, ya da bilinebilirlikleri ku~
kulu clan nesne tilrlerine gondenne yapiidjl zaman, aynhr.
Bir de, yontem ya da bilinen nesne baklmmdan dejlil de, ilgili alan bakunmdan farkhl!k gosteren ku~kuculuk tilrleri vard1r. Buna gore, farkh farkh
alanlarda ortaya ~1kan en az il~ ayr1
ku~kuculuktan soz edilebilir: 1 Bunlardan birincisi, folsefi ku~kuculuktur. lnsarun du yularU\Jn ve akhnm yetersizlijlinden dol ay1, ger~eklijlin bilgisine eri~emeyecejlini savunan bir goril~ clan
felsefi ku~kuculuk, dogmatik sisternlere
bir tepki olarak ortaya <;tkmi~hr. Ku~
kuculuk bu ~er~eve i~de, dogmatik felsefe okullanrun &nciillerini, Ierne! tezlerini ve yontemlerini ele~tirmi~ ve bu
okullann birbirlerine kar~II goril~ler
geli~tirdijlini gostermi~tir. Ku~kuculuk

bu bajllamda, insanm ger~eklijlin dojlasiyla ilgili spekillasyonlardan vazge~e


rek, yarg1y1 asktya almas1 gerektijlini
savunur.

533

ikinci ku~kuculuk tilril ise, 2 ahldki ku~


kuculuktur. Bu tilr bir ku~kuculuk, ger~eklijlin dojlasyla ilgili felsefi ogretiler
i~in soz konusu ol~ ta vn ahlak alanma
da yans1br ve tilm ahllild ilkelerin gorelilij~inden hareketle olaslllj~m, ihtimaliyetin ya~amdaki en bil yilk yolgosterici
oldugu sonucuna ula~1r. Ahlliki ku~ku
culuk, bundan dolay1, en Ierne! ilke olarak ho~gorilyil benimser. Sonuncu ku~
kuculuk tilrilne kar~11lk gelen 3 dini
ku~kuculuk ise, aklm dinin dojlrularma,
tanr1sal dojlru!ara ula~mak baklmmdan \(lk yetersiz olduj~unu savunur ve
dinde vahyi ve kalp gozilnil on plana fil
karbr.
Bu ~er~ve i~inde, tPhyrhon, tTimon,
tAenesidemos, Sextus tEmprikos gibi
a~m ku~kucular d1~mda kalmakla birlikte, dil~ilncelerinin bir yonilyle belli
bir ku~kuculugu ifade eden dil~ilnilr
ler arasmdan ~~~ omekler se~ilebilir:
llk~ag Yunan filozoflarmdan tGorgias,
zaman zaman 'hi~c;ilik' olarak da adlandmlan bir ku~kuculutun savunucusu
olmu~tur. 0, bir yandan hi~bir ~eyin
varoldutunun soylenemeyecegini one
silrerken, bir yandan da bilginin imk.inSIZ oldugunu ifade etrni~tir. Buna gore,
1 hi~bir ~ey var dej~ildir, 2 bir ~ey varolsa bile, bilinemez, 3 bir ~ey varolsa
ve bilinebilse bile, bu bilgi ba~kalanna
aktanlamaz. Bir dinleyicinin, konu~ma
CIIUn agzmdan ~tkan sozleri i~ibnek suretiyle, konu~macmm dil~iindiljlil aym
~eyl.,ri dil~ilnebilmesi olanakl! dej~il
dir, zira Gorgias'a giire, aym ~ey ayru
anda farkl! yerlerde, yani farkh insanlarda olamaz, olabilse bile, onlara fark11
insanlar olduklan i9n, farkh gorilnilr.
Bwtdan dolay1, yalruzca bilgi degil, konu~ma ve ileti~im de imklns!Zdlr.
Ger~ek!ijle ili~kin bilgiden soz edilemeyecejlini, her~eyin silrekli bir ak1~ ve
dejli~me i~inde bulunmasmdan dolay1,
varolanlarla ilgili olarak belli bir anda
ortaya konan bir onerme ya da betimlemenin klsa bir silre sonra, dogru olmaktan ~tkacaguu savunan tKratylos da
aym ~ekilde, yalruz dt~ dilnyay1 mey-

534

ku~kuculuk

dana getiren varhklar1n degil, fakat


bilgi aktarmak i~in kullandan dilin, bu
arada konu~mac1n1n, anlam ve du~iin
celerin de degi~tigini ve bu durumun
yalruz bilgiyi degil, fakat konu~may1 da
olanaks1z hile getirdigini belirhni~tir.
tHerakleitos'un degi~meyle ilgili gorti~lerini benimsemi~ olan Kratylos, bu
durumun bir sonucu olarak konu~mak
tan tumuyle vazge~mi~ ve varolan ~ey
!ere i~aret etmekle yetiruni~tir.
Hi~bir ~ekilde ku~kucu olmayan, felsefi gorii~lerini ve faaliyetini, Sofistlerin
tgoreciligine ve ku~kuculuguna kar~1
tav1r alarak ~ekillendirmi~ olan Sokrates, yine de, felsefi tarta~malannda kullandlgl ~uriltme yontemi ve IBildigim
bir ~ey var, o da hi~ bir ~ey bilmedigimdir' teziyle, belli bir ku~ku culugu ifade
etmi~tir. Ku~kuculuga en fazla kar~1
~1km1~ olan filozoflann ba~1nda gelen
tPiaton ise, iki dunyah metafizigi ve
inan~ ile bilgi aras1nda yapt1g1 ayruruyla, bir yandan dogru bilgiye yaln12ca
akll yoluyla ula~1labilecegini savunurken, bir yandan da deg~en bir ~eyin,
yani duyusal dunyan1n bilgisi olamayacaglnl, insan varhg1run duyu-alg1s1 yoluyla ula~hg1 tek bir dogru bile bulunmad1g1n1 one surmu~tiir.
ilk~ag1n, Pironistler d.l~1nda kalan en
onemli ku~kuculartnUl ba~anda gelen,
ger~eklikle ilgili inan~, iddia ve goro~
lerden hangilerinin dogru, hangilerinin
yanh~ oldugunun bilinemeyecegini, d1~
dunyaya ili~kin olarak yalruzca imge,
suret, izlenim ya da t.asanmlara sahip
olabilece~mizi, fakat bu tasarunlardan
hangisinin do~t ya da ashna uygun oldugunu bilemeyecegimizi savunan Karneades'e gore de, mutlak dogrulardan
soz edilemez; yalruzca olasdaklardan,
dogru olma olas1hg yuksek olan inan~
lardan 50z edilmelidir. Zaten ya~mda
da bireyin, anlamak ve eylemek i~in,
m utlak hakikatlere degil de, yalruzca
olasl11 olana ihtiyac vard1r. Baz1 inan~
lann, yo~unluklan ve dogrudanhklan
ile, digerlerinden daha olas1h olduklannl savunan tKameades, eylemde bu tur

1nuhtemel inan~lann temele ahrunas1


gerektigini savunmu~tur.
Aslmda mutlak bir ku~kucu olmayan,
ku~kuyu bir ara~ olarak kullarunak suretiyle, birtakun te1nel dogrulara ula~mak
isteyen +Descartes, kendisine neyi a~k
ve se~ik olarak bilebilecegi, neyi her
turlil ku~kunun otesinde, mutlak olarak .
ve kesin bir bi~ilnde bilebilecegi ve mutlak bir dogruya ula~11g1 zaman, bu kesin
bilgiden, ba~ka hangi bilgilerin tiiretile
bilece~i sorularuu sormu~hlr. Mutlak ve
kesin bir bilgiye ula~mak, bilgi i~in saglam bir temel bulabilmek amac1yla, Descartes ku~ku yontemini tam bir titizlikle
uygulam1~hr. 0, bu ~er~eve i~inde, a~k
ve se~ik bir dogruya ula~1ncaya dek,
tum bilgi ve inan~lararu ku~kuyla kar~l
lam~ ve kendilerinden ku~ku duymak
i~in, uzak ya da yak1n, potansiyel ya da
aktuel bir nedenin bulundugu tiim inan~
ve bilgilerini bir kenara atrru~hr. Buna
gore, duyu-deneyi ile ilgili problemler,
butun ya~anhm1z1n bir du~, bildipmiz
her~eyin bir d U~Un bir par~aSI olabiJmeSi olas1hg1 ve nihayet onu aldatabilecek
kotu ve gti~lu bir cinin varl1gt, Descartes'tn ti1m bilgi ve inan~1armdan vazge~
mesine neden olmu~tur.
Bununla birlikte, o 50z konusu ku~ku
sureci yoluyla temel bir do~ruya ula~
ml~tlr. Ba~ka bir deyi~le, Descartes her~eyden ku~ku duymaya ~ah~arken,
temel ve kendisinden ku~ku duyulamaz
bir dogruya, sisteminin temel do~rusu
na, 'du~unuyorwn, o halde varun' sonucuna ula~ml~tlr. 0, daha soma ula~ttg1
bu do~ruyu kesin ve ku~ku d uyulamaz
hale geliren ozelliklerin, dogru bilginin
o)~utlerinin neler oldugunu belirlemek
suretiyle de, ku~ku )'Oiuyla ula~hg1
kendi varolu~una ili~kin bilgiden, ba~ka
a~k ve se~ik bilgilere, Tann'nm varolu~una, d1~ dunyaya ve ba~ka insanlaran
zihinlerine ili~kin bilgiye ge~ebilmi~tir.
Empirizmin tLocke tarafmdan one surulen, insarun dogrudan ve araoslZ olarak yaln1zca kendi idelerini, izlenim ve
tasanmlarnu bilebilecegi tezinden hareketle, bu izlenim ve tasanmlann gerisin-

kutuplar

deki bit ~eye, ornegin dt~ dtinyadaki


varhklara ve Tann'ya ili~kin alarak hi~
bir bilgimizi olamayacag1n1 savunan
tHume, btiytik bir iyimserlikle ba~lad1g1 felsefesini mutlak bir ku~kuculukla
bitirmi~tir. Dna gore, d1~ dtinya ya da
ger~eklik hakkmda, ne tiimev a run ne de
ttimdengelim yaluyla, olgusal bir dagruya ula~nlak oJanakh degildir. Ti.imevarunsal akllytirtibne, dagada bir dtizen
bulundugu, gelecegin de ge~mi~ gibi
olacag1 hakh kumamaz kabi.iUerine dayanmaktada..r. Onermeler, yarg1lar araSlndaki zorunlu bag1nhlan kanu alan
tiimdengelimsel akllyi.iriitme ise, bu tiir
bir zarunluhigun, yaJn1zca algusalhg1n
htiktim stirdugu olgular dunyas1nda da
ge~erli old ugun u gosteremez. Nedensellige, ttimevaruna, d1~ dunyan1n,
Tanr1'run hatta bir benil'l varolu~una duyulan inan~, hi~bir ~kilde haklt kilinamayaca~l it;in, Humea gore, her tur bilgiden vazge~meliyiz; ah~kanhklanm1za
dayanarak~ sanki d1~ di.inya ger~ekten
de vann1~ gibi eylemeliyiz.
Bilgide biri deneysel, digeri de rasyo_nel almak tizere, iki temel oge bulundu. gunu savunan tKant'm ku~kuculugu,
ayru zamanda deney-d~~ bilgiye ili~kin
ku~kuculuk olarak bilinir. 0, insan bilgisinin s1n1rh old ugun u iddia etmi~tir.
insan zihninin, nesneleri ve ala ylan ger~ekte olduklan ~ekliyle bilemeyecegini,
nesnelerin, insan taraf1ndan yalntzca
zihnin imkanlanna, yap1s1na ve farmlanna gore bilinebilecegini savWtan Kant,
dagmatizmle mutlak ku~kuculuk ara-:Sinda art a bir yal ben.imsemi~tir. On a
gore, bilgi mumki.in oldugundan, mut
lak bir ku~kuculuk savunulamaz. Ba~
ka bir deyi~le, Hume'un ele~tirilerine
ragmen, ti.imel ve zarunlu bir bilginin
mi.imkun oldugunu gosterebilmek i~in,
Kant bilgjnin deneyimle ba~lad1guu,
fakat deneyimden ibaret olmad1g1ru belirtmi~, zaman ve mekan1n duyu deneyinin zarunl u formlan ve kategarilerin
de d1~ dtinyaya ili~kin bilginin temel
ko~ullan oldugunu one si.irmti~ttir. Bu

535

nunla birlikte, bu zorunlu ka~ullar,


Kant"a gore, duyu deneyini a~an varbklar i~in ge~erli degildir. Dalay1styla,
Tann ve ruh gibi varhklar bilinemez. Bu
ise, melafiziksel bilginin, a priori spektilasyonlar ortaya koyan geleneksel metafizigin imkans1z oldugu anlarruna gelir.
Varalu~~u felsefenin onemli temsilcilerinden biri olan A. tCamus ise, Sisyphos
$oleni adh eserinde, insan1n ozti itibari yle sac;ma olan evrenin dagas1n1 ve anlarruru, rasyonel ve bilimsel yontemlerle
a~1ga ~1karma gayretinin sanu~uzlugu
ve bo~lu~unu anlatlr. ti<.iergaard'In, insanln di.inyay anlamaya yonelik rasyonel ~abalannJn ~eli~ik dogasuu artaya
koyan, ku~kucu argumanlarnu benimseyen Camus, bu durum kaJllSinda, filozafun inanca dayanan ~ozi.im iini.i
kabul elmek yerine, Nietzschenin dtinyarun 'Tanrnm oli.imi.inden' kaynaklanan anlams1zhg tezini payla~m~tJr.
insanm geleneksel anlamda bir bilgiye
sahip olamayacaguu savunan Camus'ye
gore, insarun anla~1lmaz ve anlamdan
yaksun bir di.inyay1 anlamaya ve boyle
bir di.inyada anlam bulmaya ~ah~mas1
sa~ma bir ~abad1r. Camus'ni.in soz konusu ku~kuculugu, Ayd1nlanmayla ondakuzuncu yuzylln iyimserlitiffin bir
yan1lsamadan ba~ka bir ~ey olmad1g1n1
ifade etmekte, insan1n ban~, ilerleme ve
mutlulukla ilgili umutlanNn, 20. yuzylldaki felaketlerin ard1ndan kti~i.ini.i
yans1tmaktad1r.

kutuplar [in g. polarities; Fr. polarites ]. Felsefede, u~lan gosteren kar~1t ya da z1t
terim veya ogeler; iyi/koti.i, a~k/ nefret, dogru /yanh~, aydnhk/karanl1k,
s1cak/ soguk, ahlaki/ ahlaks1z, gi.izel/
~irkin gibi birbirlerinin tam kar~1S1nda
yer alan nitelik ya da degerler.
Kutuplar, ontalajik bak1mdan varolu~u kar~1hna bagh alan, kar~1 kutbu varaldugu takdirde varalan oge, nitelik
ya da degerlerdir. Buna gore, ayd1nl1k,
karanhk almadan varalamaz; iyi varolm~zsa kotu de almaz ya da kotti olmad1g1nda, i yin in anlam1 olmaz.

536

kuvvet

kuvvet [ing. force; Fr. force; AI. lrrafl].


Ba~ka bir ~eyi, bir ~eyin ozelliklerini,
niteliklerini, hareketini ve mekansal ili~
kilerini etkileyen eylem, faaliyet ya da
enerji. De~i~menin, hareketin, eylemin,
faaliyetin nedeni alan ~ey. Eylemi yaratan, hareketi, olu~u, yokolu~u sa~layan
gu-;, kudret. Meydana getirdi~i de~i~ik
likle ol-;ulen hareket ettirici gi.i-;.
Felsefe taril'linde, kuvvet sozcu~unu ilk
kez olarak kullamp, ona felsefi bir anlam
yi.ikleyen filozof t Aristoteles olmu~tur.
Ona gore, her varhk ti.iri.ini.in ozunde,
kendisini hareket ettirecek ol~de bir
kuvvet vard1r. Kuvvet, bu -;er-;eve ic;inde
hareket guci.i, olu~ ve de~i~menin kayna~l, hareketsiz durum ya da kuvveden
fiile ge-;i~tir. Atomcu anlay1~a gore ise,
madde birikmi~ bir kuvvetler butuni.i .
olup, do~amn d1~mda hareket ettirid bir
gu-; aramaya gerek yoktur, zira hareket
ettirici gu-; maddenin ozunde vard1r. Bu
atomcu anlay1~1n kar~1smda ise, kuvveti yalmzca Tann'da ya da ruhta bulan
goru~ yer ahr. Ome~in, lslam felsefesine gore, ger-;ek kuvvet salt Tann'ya
ozgu olup, varolan he~ey her bakundan Tann'run gucune, iradesme ve mutlak kudretine ba~hdu. tLeibniz de, monadoloji goru~iinde, meta&zigini kuvvet
fikrine dayandmru~br. Onun metafiziginde, dunya basit ve tinsel kuvvetlerin,
yani monadlarm bir birle~imden ba~ka
bir ~ey de~ildir.
kii~iik onciil [ing. minor premiss; Fr.
prbnisse mineure; AI. untersatz]. Kategorik bir tas1mda, ku~uk terimin yer aldl~~ oncul, ku-;uk ve orta terimle kurulan
onerme.
Buna gore, 'Tum insanlar olumliidi.ir',
'Sokrates insand1r', '0 hal de, Sokrates
olumludur' tas1mmda, 'Sokrates insandu' onermesi, ku~uk onculdur.
kii~iik terim [ing. minor term; Fr. terme
mineure; AI. untertenn]. Kategorik bir taSlmda, sonucun oznesi alan ve S harfiyle gosterilen teri.

kiiltiir [lng. culture; Fr. culture; Aim. lodtur]. lnsan toplumunun, biyolojik olarak de~il de, sosyal olarak ku~aktan
ku~a~a aktard1~1 maddi ve maddi ol-

mayan Uri.inler butuni.i, sembolik ve o~


renilmi~ urtinler ya da ozellikler toplaml.
Latinceden gelen k ultur terimini gunumuzdeki anlamma yakm bir bi-;imde
ilk kez olarak 17. yuzyllda do~al hukuk
du~unuri.i Samuel von tPufendorf kullanrm~tu. Ona gore, kultur do~aya kar~lt alan ve belli bir toplumsal ba~lam
i-;inde ortaya -;1kan tum insan eserleridir. 18. yi.izy1hn sonlarmda iinlu Alman
filozofu +Kant da ki.ilturil aym anlamda
insamn kendi rasyonel ve manhkl1
ozunden dolayl ozgurce hayata ge-;irebilece~i ama-;lann, ideallerin tumu olarak tammlanm1~t1r,
'
Bununla birlikte, esas Ayd111.lanma <;a~mda olu~an ti.iltur kavramJ..run ger-;ek
yarahc1s1 i.inlu Alman filozofu tHerder'dir. Ona gore, ki.iltur bir ulusun, bir
halk ya da toplulu~un ya~am tarz1d1r.
Herder'in soz konusu kulti.ir kavray1~1,
kulture tarihsel bir boyut kazanduuken, gunumuz kultur gorii~une -;1kan
yoldaki en onemli kilometre ta~m1 meydana getirir. Nitekim, antropolog E. B.
Taylor 1871 y1bnda kulturii, bilgileri,
inanc;lan, sanab, ahlak1, yasalan, gelenekleri, ve bir toplurnun uyesi olarak insanm edindi~i butiin oteki e~ilirn ve
ah~kanhklan i-;eren kompleks butun
olarak tamamlam1~hr.
iktisadi iiretim ve mubadele sistemini,
akrabahk ve aile orgutlenmesi dizgesini,
siyasi ve dini orgutlenmeyi, giin)iik
ya;;.arn kurallanru, ahUik ve adalet sistemini, dili ve efsane, sanat,. felsefe, ve
hatta bilirn uretirnini ihtiva eden bir ~ey
olarak. butun tarihsel ve evrensel boyutuyla kultiir tarurm, bununla birlikte
kulturu uygarhktan aymnaya yebneyen. olduk-;a genel bir kultur kavrayl~l
na tekabi.il eder. Anglo-Sakson dunyada
-;ok yaygm alan soz konusu kultur/
uygarhk ozde~li~i, Alman du~uncesin
de Kultur ve Zivilisation aymm1yla daha
sa~hkll bir bi-;imde kar~1larur. Buna
gore, kultiir veya tinsel kultilr semboller
ve de~erleri ifade ederken, uygarhk ya
da maddi kultiir teknolojiyi, iktisat ve

kiittiirel

toplwnsal hayau kuran rum fa~liyetleri


tarumlar. ~u halde, ki..iltiir genel bir bi-;ilnde ve uygarhkla e~anlamh olarak,
insan ti..iri..ini..in hayatlm, ya~m tarzuu
ti..im diger ya~am tarzlanndan ay1ran un~
surlar bi..itiinu diye ve daha ozel olarak
da, bir uygarhg1 meydana getiren deger~
ler toplanu ~eklinde tammlanabilir.
Bu baglamda, farkh deger ya da kiiltiirlere sahip toplumsal veya etnik
gruplar arasmdaki dogrudan ve surekli
temasm sonucunda, gruplardan biri
veya digerinin ya da her ikisinin birden
diger grubun kiilturunu, kiilturel ozelliklerini toptan veya k1smen benimsemesi surecine kiiltiirlenme ad1 verilir.
Ote yandan, bir toplwnun kendi kiilturunu, kiilturel deger ya da ozelliklerini
uyelerine aktanna surecine, toplumu
meydana getiren bireylerin, toplwnun
istek ve beklentilerine uygun olarak etkilenmesi ve degi~tirilmesi i~lemine
kiiltiirleme denmektedir.
Aym baglamda ve yakla~Ik olarak
aym anlam i-;inde, bir toplumsal gruba
ait olan bilginin, yerle~ik soylemlerle
sembolller duzeninin diger ku~aklara
iletilmesi sureci kiiltiir aktanm1 diye tanunlamr. Yine, ozellikle kiilturlenme soz
konusu oldugunda, bir kiilti..irel grubun
uyelerinin ba~ka bir kulturle temas i-;ine
girdikleri zaman kencU kiilti..irlerini ya da '
geleneksel kultur degerlerini tumden ya
da bir bolumuyle yitirmelerine kiiltiirsiiz~
le~me veya kiiltii.r yitimi denir. Ayni ~e
kilde, bir insarun kendi kiilturilile yabanci bir kiiltiir, tiimden farkh bir
degerler ve nonnlar sistemi i-;ine girdigi
zaman, ya~ad1g1 yolunu kaybetmi~lik,
~a~kmhk veya yonsiizliik duygusuna
kiiltilr ~oku ad1 verilmektir.
Ote yandan, modem toplumlarda,
farkll, hatta -;ogunluk rekabet h:ilindeki
kiiltiirler ve altkiiltiirlerin varhg1 dikkate ahnd1gmda, kendi kiiltiir degerlerini,
davraru~ veya ya~am tarzmJ ve dilini,
sahip oldugu siyasi ve iktisadi gil-; sayesinde, diger kiiltiirlere empoze ede"i
len kiiltiir htikim ~iiltiir diye t;Jp1mlan1r.

537

kiiltiirel [ing. cultural; Fr. culture/; AI. kulturell]. 1 Kiiltiirle ilgili; 2 Tinsel ya da
manevi kiiltiire, bir toplulugun hayat
tarzma ili~kin olan; 3 Dogu~tan getirilen veya biyolojik olarak miras almana
kar~1t olarak, sosyal bir bi-;imde aktanlan veya i-;inde ya~arulan toplumsal durumdan kaynaklanan; 4 Varolan kiiltiirii geli~tirmeyi, yaygmla~hrmay1 ama-;layan ~ey ya da ~eyler i~in kullamlan
s1fat.
Buna gore, kiiltiir iiretimiyle ugra~an
veya sanatsal, dii~iinsel ve bilimsel -;ah~malarm siirdiiriildugu, himaye edilip desteklendigi veya geli~tirildigi orgut ve ortamla ilgili unsurlara, veya
kiiltiiriin toplumsal ~evreye sunulmaslna veya yay1lmasma imk:ln veren ara-;lar ya da a.Ietler sistemine kiiltiirel aygrt
ad1 verilmektedir. Yine aym baglamda
ve Frans1z dii~iiniirii tBaudrillard tarafmdan betimlenen postmodem diinyada, dinleyici ve ahct kitle i-;in toplumsal
anlamlar ile kiiltiirel fonnlann kaynag1
oldugu one siirtilen televizyon kiiltiirel
forum diye tammlarur.
Yine aym genel -;er-;eve i~inde, birbirleriyle rekabet h:ilindeki toplumsal ~
karlarm anlamlar baglammda sergilenen miicadelesinin vuku buldugu ortam ya da arenaya kiiltiirel alan ad1 verilmektedir. Buna kar~m, soz konusu
kiiltiirel alan i~inde kendilerine bir yer
bulan kiiltiirel unsur, deger, fikir ve
fonnlarm siireklilik kazanmalan durumu ise kiiltiirel yeniden iiretim diye tanlmlanmaktadlr.
Ote yandan, kiiltiir unsurlanru, kiiltiirel degerleri veya belli kiiltiir fonnlanm
ahmlayabilme kapasitesine, ~u ya da bu
kiiltiirel ifadeye eri~ebilmek i-;in gerekli
maddi, ama daha ziyade tinsel altyapi
ya sahip olma durwnuna kiiltiirel yeterlilik denirken, soz konusu unsur, deger
ve formlan ahmlayacak durwnda almamaya, e~tim sisteminde arzu edilen ba~anyl saglayacak gerekli dil formlanna
ve bilgi tiirlerine sahip olamama h:iline
kiiltiirel yoksunluk adl verilmektedir.
Yine aym baglamda, mevcut statiiniin,

538

kiilturel bircilik

hAlihaz1rdaki siyasi iktidann varolu~u


nu ve surekliligini me~rula~llran -;ok
-;e~itli dilsel ve kultiirel yeterlilikler butunti, bilgi, fikir ya da ortuk kabuller
toplatnl ise, tinsel zenginlik veya servet
anla1n1nda, kiUtiirel sermaye olarak tanJmlantnaktadn. Buna kar~1n, topluan..
da, kendilerine yuksek bir deger izafe
edilen hedef, ideal ya da amafilan kuc;umseme, onlar1 bir tiir hi benimseyemetne durumuna da kultilrel yabancrla~,na
denir.
Yine, kultur unsur lannda, kultiirun
maddi ve tinsel bile~enlerinde meydana
gelen degi~imlere kiilturel degi~nze ada
verilirken, teknolojideki, kultiirun maddf unsurlanndaki degi~menin, tinsel y a
da ananevr unsurlardaki de~i~meden
c;ok daha hazh olup, ikisi arasmda bir
bo~lugun ortaya ~asa durumu kultilrel gecikme olarak tanamlanar.
kulturel bircilik [ing. cultural monism; Fr.
nzonisme culture/). Farkl1 bir arktan olan
azanhklaran, etnik ve din[ azanhklann
hakim kultur i-;inde eritilmesi ya da
hakim kultiire assimile edilmesi gerektigini, zira birci ve butunsel bir sistem
i-;inde, -;ata~ma ve sava~ olasahgman,
-;ogulcu bir sisteme k1yasla daha azalda~aru, one suren toplum elseesi goru~

u.

kulturel gorecilik.[ing. cultural relativity;


Fr. relativitt culturelle]. 1 Genel olarak,
ilkel ve modem kul turlere ili~kin ara~
hrmalardan, e~deyi~le antropolojiden
hareketle, a) geleneklerin, ya~am bifiimlerinin, tabulann, dinlerin, degerlerin,
ahlaklann, gundelik ah~kanhk ve tavtrlarln bir kulturden digerine farkhhk
gosterdiklerini, b) insan varhklannan
ahl4kf inan-;, tavar ve degerleriru temelde kultur -;evrelerinden kazandaklanna,
insanlann kendi kulturlerinde toplumsal olarak kabul goren ya da kutsanan
de~erleri i~selle~tirdiklerini, ve c) farkh
kulturlerdeki insanlann, yalnazca tek
bir ahlikan varoldu~na degil, fakat
ayau zamanda tek do~ru ahlakan kendi
ahlaklan olduguna inandaklanru savunan anlaya~.

2 Daha ozel olarak ve de dilden hare-

ketle, kavramlann; neyin bilgi ve ahlaki


bakJmdan do~ru olduguna, bilginin ve
hatta ger-;ekJigin bizzat kendisinin
neden meydana geldigine dair fikirlerin toplumsal olarak kuruldu~u veya
in~a edildi~i gorii~u.
Ger-;ekli~e yukledi~imiz

anlamm, gerfieklik duyumuzw1, topJumuny-. ..:urlUk


teki hakim soylemine dayanan sosyal
bir yapam oldugW\u savunan kultiirel
goreciligin en onemli esin kayna~a, dilin
dunyaya in~a ettigini, ve dolay1styla
gcr-;ekli~in dilden ve zihinden ba~amslZ
olmaytp, dilsel ve kultiirel kategoriler
tarafmdan ~ekillendigini one suren
Ludwig tWittgenstein gibi dilci filozolardtr. Iki kulti.iri.in, duny~ gorii~leri olduk-;a arkl1 dillere ve onciillere dayandagt i9n, mukayese edilemez oldu~unu
savunan kulturel goreci bakJ~ a.;u;uu en
iyi bir bi-;imde temsil eden ki~i, Bab kultiiriinden, kendilerine dliandan bakanlar tarafandan kavraruJamayacak kadar
farkll kultiirler bulundu~nu soyleyen
Paul tFeyerabendtir.
kulturel muUak~hk [ing. cultural absolutism; Fr. absolu tisnre culturel). Nihai ve en
yuksek ahlaki ilkelerin bir kiilti.irden di
gerine farkhlJk gostermeyip, o:zUnde
ayna oldugunu savunan anlaya~. Tii1n
kultiirlerin aynt ahJaki kural ve standartlara sahip oldugunu degil de, degi~en
tUm kural ve standartlann gerisindeki
temel ilkelerin bir ve ayru old u~u savunan goru~.
Kulturel mutlakfithk, ahlakl ilke ve degerlerin kulttirden kultiire de~i~tnedi
gi tezini desteklemek iizere, ~u olgulan
temele ahr: 1 Tum toplumlar, om~~in
insan ya~amtyla, cinsel tutumlarla,
anne-baba ve -;ocuk arastndaki ili~kiler
le ilgili olarak benzer ahlaki ilkelere sahiptirler. 2 Farkh kul turlerde ya~ayan
tUm insanlar, yeme, i91le, uyu1na ve
cinsellik bak1m1ndan benzer istek ve ihtiya-;lar sergilerler. 3 Tum kulturlerde,
ili~kiler ve insan eylemlerinin ortaya
filktl~l durumlar a-;asandan biiyuk benzerlikler vardar. 4 insanlann duygulan,
tavarlan soz konusu old u~u, kul tiirler

kiiltiir felsefesi

arasmda buyuk benzerlikler oldugu ortaya t;tkar.


kii.ltiirel-tarihsel yakla~1m [lng. culturalhistorical approach; Fr. approche historicoculturelle]. Tarihte salt bireyselle~tirici
rakla~tmlann kullantlmasma kar~l <;1kan ve sosyolojik t;ozumleme yoluyla,
rum kulti.ir tarihi it;in get;erli olabilen
genel sonut;lar t;tkaracak bir kulti.ir tariht;iligine yonelinmesi gerektigini savunan Alman tariht;isi K. Lamprecht tarahndan geli~tirihni~ olan yontem ya da
yakla~tm.

Tarihin konusunun insarun psikolojik


ya~anhlanntn get;mi~i oldugunu, bir
kitle psikolojisinin, toplu halde ya~ayan
insanlann yaygm ve ortak eylem tiplerini, payla~hklan amat;lan, degerleri ve
kulturel arat;lan, tarihsel geli~imleri it;inde incelemek suretiyle, kulti.ir tarihini
anlamanuza yardun edece~ni savunan
Lamprecht'e gore, sosyoloji ve sosyal psikoloji ile destekJeiuni~ bir tarih, genel
yasalara ula~mak suretiyle, gene lle~tiri
d bir bilim olarak, bilimler sistemi it;indeki yerini alabilir.
kulturel vizyonu olan du~unur [tng.
thinker having a cultural vision]. Bah du~uncesinde, kulturun genel durumunu,
akl~tyla sonuc;lannt derinlemesine gorebilen du~unur it;in kullantlan deyim.
Kulturun genel ak1~1 ic;inde gundem
belirleyen bu tur du~unurler, a~k.Jn ve
baglaytci bir kulturel bakl~ ortaya koyarlar. Bu bakt~ a~klndtr, t;tinku daha
onceki du~unceyle olan tum baglartnt
kopanr. Baglaytctdir, zira du~unur kendisinden sonra gelen du~unurleri kendi
bak1~1na baglanmak durumunda buak.Jr. Kendisini izleyecek du~unurler it;in
entellekti.iel baklmdan neyin oncelik ta~tdtglnt gosteren, yeni bir ~eyler yaratabilmek umuduyla strur durumlarda
ya~amay1 set;en kulti..irel vizyon sahibi
du~unurlerin ba~tnda, hit; ku~ku yok
ki unlu Alman filozofu F. +Nietzsche
gelmektedir.
.
kiiltiir endustrisi [tng. culture industry; Fr.
industrie de culture; AI. kulturindustrie]
Populer kulti.iru, yani radyo, televizyon,
kitap, magazin ve gazeteleri, populer

539

muzigi meydana getiren tiim faaliyet ve


duzenlemelerle, kulti..irel organizasyonlart ve bu arada kulturtin standartla~
masuu dile getirmek it;in k ullantlan
genel terim.
Kultur endustrisi terimi, bu tur endustrilerin kapitalizmin egemenligini peki~
tirip gtit;lendinnek it;in kullanddtgtnt savunan Frankfurt Okulu du~unurlerinde
buyuk bir onem kazanma~ttr. Buna gore,
+Frankfurt Okulu du~unurleri, kultur
endustrisinin oncelikli aanacuun, bireyin
kapitalizmi benimsemesini kolayla~tu
mak oldugunu one surerler. Yine, kultur
endustrisinin olumlayta kulturu, gtinluk ya~amm sorumlulugundan, agtr ve
sdoa i~lerinden t;ok az bir Q!ba ile g~ici
bir ka9~ saglayara~ oyalanma ve zihinsel uzakla~ma yarahr
Kulti..ir endustrisi, bu amaca ula~mak
it;in, birtahm. standardizasyon teknikleri
kullarur, s1radan tepki mekanizmalan
geli~tirir, sozde bir bireysellik it; in uygun
yollar ortaya koyar. Bununla birlikte,
Frankfurt Okulu mensuplarma gore, kultur endustrisinin sundugu kat;t~ gert;ek
bir kat;t~ degildir, zira onun sagladtgt
kat;t~ ve dinlenme, insanlan yalruzca ya~amlarmdaki temel baslalardan uzakla~hrmaya ve t;ah~ma azimlerini yeniden yarahnaya hizmet eder.
Ote yandan, kulti..ir endustrisi milyonlarca insanl hedef ahrken, omegin
t Adorno'ya gore, onlan bir hesap kitap
nesnesine, kulturel makinan1n snadan
bir di~li ya da eklentisine indirger.
Buna gore, kultur endustrisinde mu~te
ri kral ya da velinimet degildir; mu~te
riler kultur endustrisinin oznesi degil,
fakat nesnesidirler. Yine, kultur endustrisinde, pazar it;in uretim kulti..ir urunlerini standardize eder ve estetik formlart
asgari bir mu~terege indirger.
kullur felsefesi [tng. philosophy of culture;
Fr. philosopltie de culture; AI. kultu,-plzilosoplzie]. Kulturun dogastnl, yaptstnt, geli~Inesini, t;e~itli tezahur ya da gorunumlerini, kultur alanlartyla olaylannl,
felsefi yontemlerle ele ahp analiz eden
felsefe turune verilen ad.

540

l<iime

Tinsel ve ahliiki ya~am, dini, ahliiki,


teknik, estetik ve bilimsel nitelikteki
olaylar butunu olarak kultiir, tumuyle
ve tam olarak tarih i~inde ortaya ~1klig1
i~in, ~ogu zaman tarih felsefesiyle Cizde~le~tirilen kultur felsefesi, 18. yuzydda, daha ~ok italya'da tVico, Almanya'da tHerder ve tDilthey, Fransa'da
tRousseau ve tVoltaire'in ~ah~malary
la ve daha ~ok bir kultur el~tirisi ~ek
linde ortaya ~lkml~hr.
kiime [Os. ciim/e; Ing. set; Fr. ensemble; AI.
menge]. Eleman aduu verdigimiz canh
veya cans1z varhklardan, ~ekil veya
simgelerden, soyut kavramlardan meydana gelen topluluga verilen ad.
kiireselletme [Ing. globalisation; Fr. globalisation ). Modemizasyon surecinin bir
par~as1 olarak, i:izellikle 20. yuzy1hn son
~eyreginde ve Dogu Blokunun ykdmasmdan sonra, tek kutuplu bir dunyada
>;uhur eden kiilturel sistemine, dunyarun somut bir bi~imde tek bir butun olarak yap1la~mas1 surecine verilen ad.

Kureselle~me

ya da global kultur,
biitun dunyay1 ku~atan ~ok geni~ kapsamh bir enformasyon sisteminin varolu~u, kuresel tuketim modellerinin dogu~u, kozmopolit ya~am tarzlanmn
geli~imi, Olimpiyat Oyunlan ve Dunya
Futbol $ampiyonalan benzeri global
spor etkinliklerinin varhg1, dunya turizminin yayll~, ulus devletinin egemenliginin zayflamas1, butun bir gezegeni
tehdit eden ekolojik krizin farkma vanlmasl, s1mr tammayan ekonomik ve
Iicari etkile~imin hlzlanmasl, Avrupa
Uluslar Toplulugu ve Birle~mi~ Milletler gibi t~kilatlann ve tum dunyay etkileyen politik sistemlerin dogu~u,
Marksizm veya liberalizin benzeri global politik hareketlerin geli~imi, insan
haklan kavramuun sm1r tarumayan yayiilml, kulturler arasmdaki kar~1hkh
ili~kilerin butun dunyay1 etkileyen boyutlara vannasmm sonuru olan bir
sure~ ya da olgu olarak tammlamr.

lachelier, Julius

L
Lacan, Jacques. 1901-1981 ylllan arasmda ya~am1~, ve psikanatizin kurucusu
tFreud'dan ,.ok etkilenmi~ olan iinlii
Frans1z psikanalisti.
Ya~arrunm biiyiik bir boliimiinde
Freud'a donii~iin gerekliligini vurgulayan Lacan, tpsikanalizin kurucusuna
itibanm yeniden kazand1rmaya ,.ah~
ml~hr. 0, Fransa'da Kojeve'in Hegel
iizerine derslerini izlemi~, Heidegger'i
okuyarak yeniden yorumlarru~ ve psikanalizi felsefi kavramlarla zenginle~ti
rerek daha anla~d1r h~le getirmenin
miicadelesini vermi~tir.
Bununla birlikte, dilbilim ve yaplsalclhk, onu tHegel ve tHeidegger'e gore
,.ok daha yogun bir bi,.imde etkilemi~
tir. Ozellikle dil iizerinde duran ve psi~ik yapuun incelenmesinde simgesel
olana biiyiik bir onem veren Jacques
Lacan, bu sayede Freud'un ogretisini
yeniden diizenlemi~ ve yap1salcl bir
~er~eve i,.inde yeni bir ozne teorisi geli~tirmi~tir.

Lacan'm psikanaliz kurarru, bir boliimiiyle yap1salcl antropolojinin, bir boliimiiyle de dilbilimin ke~iflerine dayarur. Bilin,.dl~mm da dilinkine benzeyen
gizli bir yaplSI oldu~.mu soyleyen
Lacan, diinyanm, ba~kalannm ve benlit;in bilgisinin dil tarafmdan belirl~ndi
gi iddiasmda olmu~tur. Dil, bir kimsenin ayn bir varhk olarak kendisinin
ay1rdma varmasmm zorunlu onko~u
ludur. Dilin, i,.erisinde toplum tarafmdan verilen ~eylerin, yani kiiltiiriin, yasaklann ve yasalann ta~md1g1 bir ara,.
oldugunu savunan Lacan'a gore, ozne-

541

leri aralannda birbirlerine gore, ta~1d1klan kar~1thklar yoluyla tammlayarak oznelligin temelini kuran ben-sen
diyalektigidir.
Lachelier, Julius. 1832-1918 ydlan arasmda ya~am1~ ve tiimevanm preblemine getirdigi ,.oziim yoluyla tinselci
bir felsefeye ula~ml~ olan Frans1z filozofu.
Temel eserleri Du Fondement de l'lnduction [Tiimevannun Temelleri Ozerine]
ve La Psychologie et le Metaphysique
]Psikoloji ve Metafizik) adh kitaplar
olan Lachelier, tiimevanm konusuna,
hpk1 +Kant gibi, diinya ili~kin tecriibemizin zorunlu k~ullanru ara~hrarak
girmi~tir. Deneyimin bize yalmzca, fe.
nomenler arasmdaki pratik baglanblarla
ilgili sm1rh saytda gozlem saglad1gml,
fakat bu fenomenlerin ni.;in birbirlerine
baglandlklanru soylemedigini, bizim
ise, tiimevanmsal ak1lyiiriitmede, s1mrh
say1daki gozlemlerden, gelecekteki gozlemlenmemi~ baglantdan da i,.eren
tiimel bir sonw; ,.1kardlglltUZI dile getiren Lachelier, tiimevannun bilimsel
pratik a,.1smdan gerekJi olmakla birlikte, felsefi diizlemde ancak fail ve mekanik bir nedensellige ek olarak ereksel
ya da final bir nedensellik yoluyla temellendirilebilecegini savunmu~tur.
Ba~ka bir deyi~le, Lachalier'ye gore,
tiimevanm, ayn fenomenlerin mekanik
olarak birbirlerine baglarum~ dizilerinden ba~ka, btitiinler ya da birlikler olarak fonksiyon goren kompleks fenomen
obeklerini van;ayar. l:;e~itli diizeylerde
varolan bu biitiin ya da birlikleri, ancak
diizenleyici i,.kin ereksellik dii~iincesiy
le a(,'lklayabilecegimizi savunan filozof,
bu nedenle, her fenomeni, bir amaca yonelmi~ kendiliginden bir e~ilimi ifade
eden bir giiciin tezahiirii olarak gormii~tiir. Ona gore, i~te bu gii,. dii~iin
cesidir ki, duyumlaruruzm keskinlit;ini
ve yo~nlugunu a,.J.k.Jay1p, diinyamn
oznel duyumlanrruza indirgenemez oldugu kanaatimizin temelinde yer ahr.
Buna gore, diinyanu.zm diizenli, anla~l
labilir ve dii~iinceyle niifliz edilebilir

542

Laclau, Ernesto

oldugu kabulune dayanan h1Jnevarnn,


soz konusu d uzenlili~i temellendirecek
ereksel nedenselli~e ihtiyac; duymaktadtr.
Laclau, Emesto. Arjantin do~umlu c;a~
da~ politika teorisyeni. Temel eserleri:
Nt:""'-'J Refleet ions on the R~olution of our
Time [ZamanamlZln Devrimi Ozerine
Yeni Du~unceler], Politics and Ideology it
Marxist Tlzeon; [Marksist Teoridc ideoloji ve Pratik], C. Mouffe'yle birlikte yazlnl~ old u~u Hegemony and Socialist Strategy [Hegemonya ve Sosyalist Strateji].
Laclou, Marksizmin kriz ic;inde oldu~u
nu ve toplumu konu alan teoriletirmelerde pek buyuk bir anlam ta~1mad1~1n1
one suren sol e~ilimli du~unurler arasmda yer ahr. Tarihin ozunu ve albnda
yatan anlama kavrama iste~i sergiled i~i
ni soyledi~i, Marksizm, Laclou'yu gore,
detenninizmi benimsemi~ ozcu bir 0~
retidir. 0 sadece ekonomiye ayncahk tannnakla kalmaz, fakat kendisine ontolojik bir statu yukledi~i i~c;i s1n1fuu
kapitalizmdeki de~i~menin kayna~1
olarak gorur.
Laclou i~c;ilerin onculuk etti~i s1n1fs1Z
bir toplum yaratmay1 amac;layan 'i~c;i'ci
sosyalizm anlay1~1n1 reddeder. 0, burokrasiye ve bireyin bashnlmasma yol
ac;an tum devletc;i sosyalizm bir;imlerini
de ~iddetli bir bic;imde ele~tirerek radikal politikanan ozgurlukc;u boyutlanna
ag1rhk venni~tir. Onun gozunde gerc;ek sosyalizm, butun hiyerar~ilerle
e~itsizli~in, e~itlik ve ozerklik lehine,
kokten sokulup yok edilmesinden ve
burjuvazinin ba~lath~t demokratik devrimin varolu~un tum boyutlanna geni~letilmesinden meydana gelir. Lac
lou'nun sosyalizm goru~u, Marksizmle
olan koprulerin ahhnasma ve liberal ilkelerle uzla~almasana dayantr. Ernesto
Laclouya gore, solun gorevi, liberaldemokratik ideolojiyi terkebnekten ziyade, onu c;otulcu ve radikal demokrasi do~rultusunda derinl~tirmektir.
Laerle'li Diogenes. Eski Yunan felsefesinin tarihini aktaran kitab1yla un kaz.anml~ olan Yunanh felsefe tarih-;isi. Laer-

teli Diogenes'in buyuk onemi, Se~kin Filozojlann Ya~antlan, Ogretileri ve Deyi~le


ri adh eserinin, antik Yunan felsefesiyle
ilgili ikinci elden bilgi kaynaklann1n birincisi ve en onemlisi olmasmdan kaynaklanmaktadlr.
lafzi [tng. verbal; Fr. verbal) Ba~kalar1yla
anla~ma ve ileti~im ic;ine girme aract
olarak soz anlamana gelen lahzdan lureyen ve lafza ili~kin olant gosteren s1fat.
Buna gore, lafzi s1fan 1 zihinden, dilden ba~uns1z olgularla de~il de, salt
sozcuklerle, sozlerle ili~kili ohna; yaz1h
olmay1p. sesli olan soz ve sozcuklerle ilgili olma durumunu tan1mlar. 2 Lafzi
terimi, bu kez olumsuz ve pejoratif bir
anlam i-;inde ve a~a~1lay1c1 bir nuans
la, salt sozcuklerden ibaret olan1, kelimelere indirgeruni~ bulunan1 nitelemek ic;in kullaruhr.
Bu ba~lamda, sozci.iklerde kalan, kelimelerden veya sozriik oyunlarmdan
oteye ge-rmeyen bilgi IJlfzi bir bilgi diye
taiutnlarur. Ote yandan, dt~ dunyada
yer alan gerc;ek olay, olgu ve nesnelerle
ilgili olan ve tarb~an ki~ilerden birinin
gerc;ek olgularla ilgili yanh~ bir inanclna dayanan olgusal tarh~ma ve anla~
mazhklardan farkh olarak, yalruzca sozcuklerle ilgili olan, sozcuklerin ya da
kullarulan kavramlann anlamlanndan
kaynaklanan tarh~ma ya da anla~maz
h~a lafz'i tartr~rna denir. Buna gore, sentaktik ya da semantik c;ok anlamhh~1n
yol ac;h~l tarh~ma olarak lafzi tarh~
ma, ayna dili kullandaklann1 sanan iki
ki~inin, bu dilde gec;en belli bir sozcu~iin anlarru ya da uygulama kurah uzerinde uzla~amamalarmm sonucu olan
bir anla~mazh~1 ifade eder.
i~te bu c;erc;eve ir;inde, du~uncelerini
ya da fikrini ac;tkc;a dile getirecek yerde,
anlama iyi anla~1lmam1~ sozcukleri ard
arda sualamakla yetinmekten veya gere~inden c;ok sozcuk kullanmaktan olu~an entellektuel kusura lafzilik denmektedir.
laissez-faire. Her turlu devlet mudahalesine kar~1 c;1kan, bireyin kendisine en
fazla ozgurluk tanlnmasa gereken ikti-

Lakat09, lmre

sad! karar birimL te1nel ~1nil olciu~unu


one siiren iktisadi tliberahzln veya bi~
reyciligin te1nel diisturu olan 'Brak1n1z
yapstnlar, b1rak1ruz ge-;sinler'in ktsaltllml~ Frans1zca ifadesi.
Ozellikle, onsekizinci yuzy1lda geli~en
ve o zamanlar ilerici bir karakter ta~l
yan laissez-fairein en te1nel varsaytmlanndan biri ahenk ve dengedir. Varsayma gore, eger bireyler kendi c;1karlan
pe~inde ko~arlarsa, sonu-;ta genel -;1kan da arthnn1~ olurlar. Rekabetin sonucu olan iktisadi ahenk hipotezi sonralan birtak1m genellemeler sonucunda,
ozellikle Darwin ve Spencer taraftndan
halka ve biitiin topluma mal edilmi~tir.
Buna gore, biitiin evren en uygun olanln ya~a1nda kahnas1 yasas1yla yonetilmekte olup, dogal aytkJanma yalntzca
bir evrim kuram1 degil, ilerlemenin de
teorisidir. Omegin Spencer i-;in, kurumlann ya da devletin bireylerin iktisadi
faaliyetlerine miidahalesi, ahlAk ve ilerleme i-;in bir engel meydana getirir.
LA issez-faire'i ifade eden bu varsay1m1n
gerisinde iki toplumsal ko~ul bulunmaktadtr. Bunlardan birincisi refah ve
gelirin dag1hm1yla ilgilidir. Bu da~h
mtn, e~it olmasa bile, adaletsizligin
bask1n -;tkhgl duygusunu yaygtnla~tlr
mayacak ve peki~tirmeyecek ol-;iide
hakkaniyet i-;inde oldugu kabul edilir.
lkincisi, iktisadi yaptrun ~iddetli bunahm ve -;okii~lerden bag1~1k oldugu varsaythr. Bu iki ko~ul soz konusu oldugu
siirece, laissez-faire ogretisi sagla . l bir
zemin iizerine oturur.
Bununla birlikte, ozellikle ondokuzuncu yuzythn sonlanyla yinninci yuzytlda
bu iki ko~ulun bir rurlii ger-;ekle~me
mesi, laissez-faire ogretisinin ya da eski
liberalizmin yerini yeni liberalizme b1rakmas1na neden olmu~tur. Refah1n ve
gelirin hakkaniyet i-;inde dag1hm1 beklenirken, sermayenin yogunla~mas1 ve i~
hayatuun birileri tarahndan denetlenmesi soz konusu olmu~tur. Monopoller,
trostler ve uluslararas1 ~irketler, yeni
efendilere tabi k1hnan milyonJar araslnda yogun bir ta tminsizlik ve gii-;lii bir

543

hayal klnkhg1 yaratml~hr. Laissez-Jniree


d u yulan geneI inanc1 y1kan bir diger
etmen ise i~sizlik olmu~tur. Milyonlar
uzun y1llar boyunca i~siz kahnca, insanlar kendi yasalanyla ahengine b1rak1lan
ekonominin en yiiksek genel fayday1 ve
refah1 sagladtg dii~ii ncesine ku~ku ile
bakmaya ba~lam1~lardu.
Lakatos, lmre. Bilimsel geli~meye ili~kin
ara~tuana prograrnlanyla tin kazanm1~
olan -;agda~ bilitn felsefecisi. 19221974
ytllan arastnda ya~a1n1~ olan Lakatos,
ayn za1nanda klasik bilim anlay1~1na
yonelik itirazlanyla tan1nm1~hr .
Pozitivist bilim ideali ve anlay1~1n1n
ele~tirisini yapan Lakatosa gore, bilimde nihai dogrulama ve nihai yanh~la
ma yoktur. Bilim yan1labilir, hataya dii~ebilir. Bilimde kesin dogrularla, kesin
yanh~lann olamayacag1n1 soyleyen Lakatosa gore~ bilimde hakikati garanti
edecck, dogrulugu teminat al hna alacak~ genel-ge-;er, evrensel ve rasyonel
yontemler yoktur. Bilimin kesin ve degi~mez bir yontemi olamaz.
Bilim alan1nda geli~meyi saglaytcl ve
geli~meyi engelleyici ara~hrma programlan bulundugunu one siiren Lakatos, bu dii~iincesiyle bilimde hedeflenen i~ tiiriiniin bir yorumunu vermeyi
ama-;lam1~hr. lnsan, Lakatos'un bilim
yorumu temele ahnd1gmda, bir ara~hr
ma programtrun rakip ara~hr rna prograrrundan daha iyi oldu8tJnu hi-;bir
zaman one siiretnez, ~iinkii Lakatos tutarh bir ara~hrma program1nm reddi ya
da rakip ara~hrma programlanyla ilgili
bir tercih i-;in gerekli bir olc;iit olmadtglru soyler.
Dahas1 onun bilim anlay1~1na gore, bilimsel faaliyet s1ras1nda ablacak dogru
adtmlan belirlemenin kurallann1 ortaya koyacak tiirden bir bilim metodolojisinin olanaks1z oldu8tJnu kabul ehne
zorwtJulugu vardu. Biitiin bunlardan
dolay1, Lakatos~u bilim anlay1~1 klasik
ve rasyonel bilim yorumundan olduk-;a
farkl1 bir bilim anlay1~1 olarak ortaya
-;tkar.

544

Lamark~1hk

Lamark~thk [ing.

Lamarckism; Fr. Lamarckisme]. Frans1z bilim adam1 Lamarck'1n


1809 ythnda Philosophie zoologique [Zooloji felsefesi] adh eserinde ortaya koydu~u, tiirlerin de~i~mez olmay1p, de~i~i
me u~rad1~1nt, ayn ayn yaratdmaytp
birbirinden tiiredi~ini dile getiren otreti. Organizman111 i~inde bulundu~u ortamn organizmayt etkiledi~, ve kazanllml~ karakterlerin soydan soya ge~tigi
temel fikirlerine dayanan bu o~reti, tiirlerin yava~ bir de~i~im get;irerek ~evre
ye uydu~unu one siirer.
Lametbie, Julian Offray de. Franstz
maddecili~inin kurucusu olarak iin kazanml~ olan hekimfilozof. Temel eserleri~ Histmre Naturelle de I' tfnze (Ruhun
Do~al Tarihi] ve I'Honmre-Machine [Makine lnsan].
1709-1751 ydlan aras1nda ya~am1~
olan Lamettrie, materyalist felsefesinde,
maddeden ba~1ms1z bir ruhu dii~iin
menin sa~ma bir ~y oldu~unu one siirerek, ger~ekten varolan1n yalruzca
madde oldu~unu gostermeye ~ah~ml~
hr. Yetkinle~mi~ bir hayvan olan insantn, ne gokten dii~tii~iinii, ne de tam
olarak topra~tn ba~nndan ~lkh~m1 one
siiren Lamettrie'ye gore, insan ola~a
niistii bir yaratanm eseri, bir fikrin ger~ekle~mesi de~ildir~ lnsan varh~lnt, en
ilkel organizmalardan derece derece geli~en daha yiiksek organizmalar ~tka
ran do~a! bir evrime bor~ludur. Ona
gore, ba~ka hayvan tiirleri gibi, insan
tiirii de birdenbire varh~a ge!memi~,
fakat bugiln gordii~iimiiz durumuna,
hayvanltktan yava~ yava' ~tkarak, derece derece t;~karak ula~ml~hr.
Lamettrie bu maddeci varhk gorii~ii
nii, empirist bir bilgi anlayt~tyla tamamlamt~hr. On a gore, bilgilerimizin
kayna~anda duyumlar vard1r. Duyular,
bize cans1z, hareketsiz bir maddeyi
de~il de, canh, hareket hAlinde bulunan, belirli formlan olan bir maddeyi
tanthr. Organik ya~am da, mekanik bir
yap1dadtr ve duyumlayan, dii~iinen,
isteyen ruh, maddenin bir par~as1d1r.
Lamettrie'ye gore, ruh, bedenin ba~ka-

ca gorevleri aras1nda bir gorevdir ve


bu gorevin organ1 da beyindir. 0, insarun dii~iinebilmesinin insana hayvanlar kar~lstnda bir iisliinliik sa~lad1~1na
inan1r. Ama insan ruhWlun bu yiiksek
geli~mesi, insanda beynin klvrtmlanntn ~ok ince olmastndan dolay1d1r.
Ba~ka bir deyi~le, ruh, ancak bedenin
dii~iinen k1sm1 olarak ele ahnabilir;
ruh sozru~iiniin, bunun dJ~lnda bir anlamt yoktur. Beynimiz, bilgi edinmemizi ve dii~iinmemizi sa~lar. Beden da~l
hp ortadan kalk1nca, onun bir par~as1
olan ruh ta yok olup gider.
Lange, Friedrich AlberL 1828-1875 ydlan
arastnda ya~amt~ ve esas 1866 y1hnda
yaytnlarru~ oldu~u Geschichte des Materitzlisnrus [Materya!izm.in Tarihi] adh
eseriyle iin kazanm1~ olan t Yeni-Kant~1
Alman filozofu.
Madded felsefeyi Yeni-Kant~l bir bak1~
a.;~stndan el~tirel bir ana!ize tabi tutan
Lange, tmaddeci!i~in do~a bilimlerinde
metodolojik bir ilke olarak benimsenmesi durumunda kesinlil<le tasdik edilmesi gerekti~ini one siirmii~tiir. Ome~in, fizik~i ara~brmalannda, diinyada
yaln1zca maddi ~eyler varm1~ gibi dii~iinmelidir. Ona gore, Kant'1n kendisi
de boyle dii~iinmii~tiir. Dolay1s1yla, fizik~i tinsel ger~eklikle hi~bir ~ekilde ilgilenmemelidir.
Do~a bilimlerinde metodolojik bir ilke
olarak goriildii~ zaman tasdik edi1mek
d wumunda olan maddecilik, genel bir
diinya gorii~ii ya da felsefeye veya bir
metafizi~e
donii~liiriildii~ii
zaman,
Lange'e gore, kesinJilde reddedilmelid.ir.
Bu ~er~eve it;inde konu~uldu~unda, em
pirik psikoloji kapsam1 i9nde psi~ik siire~leri fizyo!ojik yoldan a9kJamak milm
kiin ve do~rudur. Fakat bilincin yalruzca
maddeci bir yoruma elveri~li oldu~unu
dii~iinmek ise, ayru ol~iide yanh~ ve safdillik olur. c;unkii biz cisimler, sinirler
vc fizyolojik siir~ler ilgili her~yi yalruzca bi!in~ mArifetiyle biliyoruz.
Lange'e gore, maddeciler, madde,
atom, gii~ ya da enerjiyi kendinde ~ey
ler veya ger~ekl i~in nihaf bile~enleri

Leibniz., Gottfried Wilhelm von

olarak gordtikleri zaman yanh~a d u~


mektedirler. Zira bun1ar, zihnin diinyayt
anlama ;aba veya giri~irninin bir par;ast
olarak olu~turdugu yararh kavramlardan ba~ka hi;bir ~ey degildirler.
lebenswelt. Fenomenolojinin kurucusu
iinlii Alman filozofu Edmund Husserl'in felsefesinin en temel kavramlanndan biri: Ya~ama diinyast. Giindelik
ya~anmt~ deneyimlerin, en yiiksek derecede teorik ve soyut olan bilimsel
kavramlartmtztn bile nihar ve en yiiksek temelini meydana getiren, bilim oncesi diinyast.
Husserl'e gore, ya~ama diinyas1n1n iki
temel ozelligi vardar. Bu diinya, her
~eyden once, var olan her ger;ekligi
somut bir bi;hnde i;ermek anlamtnda,
tamdtr. Ya~ama diinyas1, ikinci olarak,
her tiir anlam ve dogrulugun nihai ve
en yiiksek kaynagt olmak anlamtnda
temeldir. Husserl'e gore, geri kalan her~ey, ba~ta bilim olmak iizere, tamhktan yoksun olup, ya~ama diinyastyla
ili~kili olarak ele ahndt~da, ikincil ya
da tiiretimseldir. Bu, omegin bilim ya~ama diinyasnun yalntzca bazt yonleri
ni (;ogunluk matematiksel analize elveri~li yonlerini) se;tigi ve kendi anlam
ve hakikat diinyas1ru, se-;ilen yonleri
yahtlamak ve idealize etmek suretiyle
yarathgt i~in, boyledir.
Cte yandan, somut ya~am diizeyinde
ger~eklik, Husserl'e gore, algtlayan ozne
ve algtlanan nesne olarak ikiye boltinmemi~ durumdad1r. Ayn ozne ve nesne
kavramlan, Descartes'tn dii~iinen tozle
yer kaplayan tozleri, canh ger;eklikten,
ya~am diinyas1ndan yapdm1~ soyutlamalar oldugu i~, temel ger~eklik <izne
ve nesnenin birligidir, yani diinyadakivarhkhr.
Leibni.z, Gottfried Wilhelm von. 17.
yiizytl akllc1hgtntn, Descartes ve Spinoza'dan sonra gelen son biiyiik dii~ii
niirii. 164&-1716 yulan arastnda ya~a
mt~ olan Leibniz'in en onemli kitabt,
metafizigini ortaya koydugu LA Monadologie [Monadoloji] adh eserdir. Diger
eserleri: De Arte CombiM toria, Discours

545

de Metapltysiqtle [Metafizik Ozerine Konu~ma], Nouveaux Essnis sur l' Entendement humaine [insan Zihni Ozerine Bir
Soru~tun na] Essais de Tlteodicee [Teod i~
se Denemeleli].
T emeller: Leibniz, modern felsefenin
diger etkili dii~iiniirleri gibi, deneysel,
tiimevanmsal ve matematiko-mekaniks
doga bilimlerinden ve ozellikle de fizik
bilitninden yola -;Jkm1~hr. Dogantn
sonsuz kii;iikliikteki unsurlardan meydana geldigi ogretisini benimseyerek,
cisimlerin kar~tltkh eylem ve diizenli
etkile~imlerini a;lklayabilmek i~in, varsaytlmasJ gereken bir ~ey olarak gii;
dii~iincesine ula~an Leibniz, bu giicii,
dsimsel olmayan bir ~ey olarak tasarlamt~ ve onu ayru zamanda dii~iinen, algtlayan, ve maddf olmayan bir ger;eklik
olarak tantmlamt~tlr. Boylelikle, madded ve mekanik bir gorii~ten, tinsel ve
dinamik bir dii~iince tarztna ge;en Leibniz, bu gii; birimine monad adtnt vermi~ ve monadm faaliyetlerinin ideler ve
algtlar olarak ortaya ~kacag1n1 soyle
mi~tir. Buna gore, evren ger;eklikte yan
yana varolan bir monadlar ~oklugun
dan meydana gelmektedir.
Metafiziti: Ayru sonuca ba~ka bir noktadan daha hareket ederek varan, ve
diinya ile birey, makrokosmos ile mikrokosmos arastndaki ili~ki problemini en
a;tk bir bi-;imde ifade etmeyi ve problemi yeni yontemlerle ~ozmeyi deneyen
Leibnize gore, birey ve evren bitbiriyle,
niceliksel deAi] de, niteli.ksel bir ili~ki
i.;indedir. Evren yalruzca bireyselligin
bak1~ a~151ndan anla~tlabilir; birey ise,
yalruzca evrenle ilifki i;inde belirlenebilir ve tarumlanabilir. Leibniz'in sisteminin hareket noktastnl olu~turan bu fikre
gore, her bireysel 'ben', her monad evrenin biitiiniinii, onu aktiiel olarak kapsama anlamtnda degil de, ideal bir bi~im
de tasarunlama anlam1nda i;erir.
Leibniz'in tmonadoloji olarak bilinen
bu anlayt~tna gore, duyulanmtzla gozlemledigimiz dsimJer daha k ii;iik par;alara boliinebilir olup, varolan her~ey
bil~ik cisimlerden meydana gelmekte-

546

Leibniz, Gottfried Wilhelm von

dir. Bundan dolay1, varolan ti.hn nesneler, bas it tozlerden ya da ger~eklikler


den meydana gelmelidir. Maddenin ilk
ve ger~ek varhk olmas1 du~uncesine
kar~1 ~Ikan Leibniz, ger~ekten basil ve
bolunemez olan tozlerin, soziinu ettigimiz bi.reysel benlerin monadlar oldugunu one surer. Monadlar hpk1 atomlar
gibi, varhg1 meydana getiren temel,
basil bile~enlerdir. Bununla birlikte, monadlar atotnlardan fark]Ihk gosterir.
Monadlarla atomlar arastnda ~u fark
vard1r: Atomlar yer kaplayan maddi
par~aaklardu, oysa monadlar, Leibniz
taraf1ndan, gil~ ya da enerji olarak tarumlantrlar. Atomlar da monadlar da,
d1~ kuvvetlerden bagJmsJzdtr ve d1~
bir gu~le ortadan kald1nlatnaz; bununla
birlikte, atomlann birbirlerine benzedikleri, yani onlann aralannda nitelik bakimindan bir fark.bhk olmad1gi yerde,
monadlar birbirlerinden tumuyle farkllhk gljsterir.
Basil tozlerin, monadlann eyleme yetili
olduktan ba~ka, canh ve duyarllk sahibi
varhklar oldugunu one suren Leibniz'e
gore, evrenin her ko~esinde, tek tek varhklann canhhgyla ka~da~maktaylZ.
Monadlar yer kaplamaz, onlarm buyiiklukleri ya da ~ekilleri yokhlr. Her monad
digerinden bagunstzdtr ve monadlar birbirleriyle nedensel bir ili~ki i~inde degildirler. leibniz, monadlann maddi
varhk.Jardan manhksal bak1mdan once
geldiklerini s6yler. Ote yandan, monadlar kendi eylem ilkelerini, kendi faaliyetlerinin kayna~uu yine kendilerinde bulurlar. Her monad, kendi i.;inde butun
ot~ki varh..klar1 yans1br; her monad evrenin tiimunun bir aynas1 gibidir. Monadlann kendileri ve oteki var ltklann tiimu
hakk1nda, pek a~1k olmasa da, surekli
olarak, algtlan vard1r.
Monadlar I dun ya Y tasavvur edi~leri,
algdanrun a-;tk se~ik olu~u bakurundan
derecelenirler. En alt duzeyde madde,
en ust duzeyde de Tann bulunur. Leibniz, her monadu~ kendi yarahh~ amacna gore davrand1guu sljyler. Monadlar

aras1nda hi~bir iii~ki yoktur. Ona gore,


monadlar birbirlerinden mutlak olarak
bagunstz oldugu i1, onlann birbirlerine a~tlan pencereleri yoktur. Hepsi de
kendi am aetna uygun bir bi~imde da vranan bu penceresiz monadlar duzenli
bir evren olu~turur.
Monadlann ayr1 ama~lan bu yuk bir
uyuma yol a~ar. Bu, hepsi ~ok iyi ayarlantnl~ oldugu i~in, birbirlerinden farkh bir~ok saatin tam olarak ayn1 za1 naru
gostermesine benzer. ~u halde, her
monad ayn bir dunyadu, ancak monadlann tum faaliyetleri birbirleriyle uyumludur. Leibniz'e gore, monadlann
bu uyumu Tann'ntn yarahc1 faaliyetinin
bir sonurudur. Tann bu uyumu onceden kurmu~, her~eyi ayarlam1~hr. Leibniz, birbirleriyle nedensel ili~kileri olmayan monadlann sergiledigi uyumun
Tann'run varolu~u i~in yeni bir karut
olu~turduguna i~aret eder. Tann, var
olan her~eyin fail nedenidir; 0, varolu~u zorunlu olan, varolu~u ba~ka bir nedeni gerektirmeyen varbktJ..r. Tann, ozu
varolu~unu i~eren zorunlu varhktlr.
Ahllik gOrii~leri: Her~eyin Tann tarafmdan onceden kurulmu~ bir uyuma
bagh oldugu bu duzende ozgurluge
yer yok gibi gorunmektedir. leibniz"e
gore, bu evrende her~ey mekanik bir
zorunluluga tabidir. lnsan da bu duzenin aynlmaz bir par~as1d1r. Onun mekanist doga anlay~nda, insan ba~lan
g~ta ayarlannu~ bir ya~am1n kendini
a~1ga vurmas1ndan ba~ka bir ~ey degildir. Oyleyse, ins an ya~am1ndaki her~ey
onceden belirlenmi~tir. Determinist bir
ahlak gori.i~u benimseyen leibniz i~in
ozgurlu~ insanm bu durumun, yani
s6z konusu zorunlulugun bilincinde olmasmdan meydana gelir.
Ote yandan, Leibnize gore, insan i~in
ger~ek hayat akla dayanan, entellektuel
faaliyetle belirlenen bir hayatt1r. lnsan
i~in geli~me, bulan1k ve belirsiz du~un
celerden dogru du~uncelere yukselme,
potansiyel gu~leri ger~ekle~tinne anlamtna ge lir. In san gu~lerini ger~ekle~tir-

Levi-Strauss, Claude

digi zaman, varh.k1ann ger,.-ekte ni,.-in ol~


duk1an gibi oldukJamu anlar. lnsan yap~
~g1 ~eyi ni9n yapmakta oldugunu bilir.
Insan i,.-in ozg(irliigiin anlarru budur; ozgiirliik irade, se,.-me ozgiirliigii olrnay1p,
insamn geli~mesi ve boylelik1e kendi~
sindeki ve evrendeki zorunlulugun tam
olarak bilincinde olmas1d1r. Temel
erdem de bilgeliktir.
Leninizm [ing. Leninism; Fr. Uninisme; AI.
uninismus]. Sovyet dii~iiniir ve eylem
adam1 V. i. Lenin'in diyalektik maddeciHkle, tarihsel maddecilikten meydana
gelen Marksizme yapt1g1 katk1lan ifade
eden deyim.
Lenin'in Marksizme yapt1g1 en onemli
katkl, emperyalizme ili~kin analizden
meydana gelir. Buna gore, ileri ve sana~
yil~mi~ iilkelerin, Marks'm soyledigi
gibi, devrim krizine yakla~t1g1, devrimin kapitalist bir toplumda ger,.-ek1e~e
cegi dogru degildir. Proletarya, ileri sii~
riildiigii iizere, giderek yoksulla~makta
degildir. Lenin i~te bu dururnu emperyalizmle, buyiik kapitalist toplwnlann
bazt topraklan somiirgele~tirmesi, kendisine ucuz hanunadde yaratmas1, yeni
pazar meydana getirmesiyle a~lam1~~
hr.
leviathan. Onlii ingiliz dii~iiniirii Thomas Hobbes'un 1651 yllmda yay1rnlad1~
g1 eserinin ad1. Leviathan, yani Ejderha,
toplum sozle~mesinden sonra ortaya
,.-1kacak .devletin birey kar~1smda gii,.-lii
olrnas1 gerektigini gostermek amactyla,
+Hobbes tarafmdan bilin,.-li olarak se91mi~ bir terimdir.
Buna gtsre, devleti, Fenike mitolojisinde bir su canavar1 anlamma gelen Leviathan'a benzeten ve tUm yasalan ya.rat~
mak ve kald1rmak giicii ya da iktidan
olarak tarumlayan Hobbes, devletle ilgili olarak madded ve mutlakiyet~ bir g~
rii~ii benimsemi~tir.

Levinas, Emmanuel. 1906 dogumlu ,.-agda~ dii~iiniir. Bir,.-ok Frans1z dii~iiniirii


gibi 3H'den, Hegel, Husserl ve Heidegger'den etkilenmi~tir. -Genetik fenome~
nolojisi ve diyalektigiyle, Bah dii~iince
sinin ozde~lik mant1g1yla oznelciligine

547

meydan okuyan filozofun ozgiinlugu,


bteki'ni on plana ,.-ll<anrken ahlakm on~
celigini vurgulamas1du.
0, ba~ka bir deyi~le, a~kmhg1 Bah fel~
sefesindeki anlammdan fark1 bir anlam
i<;inde Oteki'ne gotiiren yol olarak kul~
lanrn1~, ve aym felsefenin nesnele~tir~
me ve evrenselle~tirme egilimiyle Ayru
olana indirgedigi Oteki'ni kucaklama ve
ifade etme egilimi i,.-inde olmu~tur. 'Aymhgm ya da ozde~ligin hakimiyetinin
evrenseli dii~iincenin nihai ve en yiiksek hedefi haline getirdigini, evrensel .
olamn da, tarum geregi, somut ko~ul
lardan baguns1zhk ve dolayis1yla da cisimle~memi~ olma anlam1 ta~1d1guu
belirten Levinas, hpk.J Heidegger gibi,
dii~iinceyle somut ko~ullar veya cisim~
le~me, Varhk ve varolu~ arasmdaki tang& kapamaya ,.-ah~ml~hr.
0, dii~iinen ozneye degil de, otekilige
ontoloji.k oncelik vermi~ ve 50ziinii ettigi Oteki'nin, Bat1 dii~iincesinin ihtiya,.duydugu kavramsal bir ~kil i,.-ine sokulmayi ve evrenselle~tirilmeyi bekleyen bir oteki, Bah dii~uncesinin, ayru
olamn farkh bir versiyonu olacak otekisi
olmad1gnu vurgulamaya ozen gostermi~tir. Levinas'm soziinii ettigi Oteki,
Ayrwun diizenine.yabancl o.lan mutlak,
indirgenemez bir Otekidir. Oteki ba~ka~
lanyla ili~ki i,.-inde ortaya ,.-akar ve bu,
ili~ki e~siz bir sorumluluk ili~kisidir.
Dolaystyla, ozne ya da ben de, ona
gore, kendisi i,.-in olmarun ilkliginden
evvel, once otekisi i-;in vardu. Ozne var~
hga, sadece hep otekinden sorumlu olarak gelir. Ona gore, ben kendimi bir
ozne olarak in~a ederken, sorumlu hale
gelirim. Sorumlu olmak, kendimin bir
ozne olarak kurulu~udur.
Levi-Strauss, Claude. Descartes ve Sartre'a ~iddetle kar~1 pkan yap1salahgm
ku.rucw;u iinlii Frans1z antropologu.
Temel eserleri: Sociologie et .:tnthropologie [Sosyoloji ve Anthropologie], Les
Structures Etementaires de lD Parente [Ak~
rabahga Temel Yapdan], Anthropologie
structurelle [Yapasal Antropoloji] lA
Pensee Sauvage [Yaban Du~iince].

548

Uberalizm

tSartre'1 kendi burjuva ozgiirlii~iiniin


evrensel oldugtJnu kabul etti~i ve insan
zihninin evrensel yapllannt inkir etti~i
i-rin ~iddetle ele~tiren Levi-Strauss,
tDescartes'1n oznel ben dii~iincesinden
de vazge~erek, soz konusu gorii~ yerine, dile dayanan evrensel bir yapllar teorisi ge~irmi~tir. Evrensellik ve nesnel
lik iddias1n1 ger-rekle~tirmek iizere, ben
ve oznellikten vazge-ren LeviStrauss
kiiltiirel farkhhkJara gere~i gibi de~er
bi~menin onemini vurgulama~hr. On a
gore, kendi kiiltiir ~evremizden ve i~in
de bulundu~umuz kavramsal ba~lam
ya da c;er-reveden ka~abilmemiz miimk iin de~ildir. Kendimizle ilgili onemli
do~rulann bilin~te bulunmad1~1n1 sa
vunan Claude L~vi . .Strauss bu do~rula
nn, diinyada, ifadelerimizde ve yarablarunlzda, dilimizde ve kiilturiimiizde,
edebiyat ve oykiilerimizde, klsacasl
iiretti~imiz ~eylerde bulunmak d urumunda oldu~unu soylemi~tir.
Levi-Strauss'a gore, biz oncelikle bilin~
de~il de1 dilin, kiiltiiriin ve e~itimin
iiriinii olan toplumsal yarahklanz. Felsefeyi ~ok~a me~gul eden ozne-nesne
ayrurn iizerinde hi~ dunnayan LeviStrauss, yap1salcdt~1n bir bilim oldu~u
nu soyler. Buna gore, tyap1salc1hk i~e,
insan etkinli~inin temel o~elerini, eylemleri ve sozleri S1n1flayarak ba~lar ve
daha sonra bu o~elerin nasll birle~ ti~ini
inceler; yap1salahk, bundan dolay1 her
tiir in san etkinli~iy le ilgili nesnel yasalara ula~may1 ama~layan bilimsel bir
ara~tumadu.

liberalizm [lng. liberalism; Fr. libbalism;


Al.liberalismus). Kokleri Ronesans ve Reformasyona dayanmakla birlikte, daha
.;ok onsekizinci yiizydda sa~lam temellere oturan felsefi ak1m.
Bireye, bireyin hak ve ozgiirliiklerine,
ve, kamu yaranna, genelin .;lkanna sonu-rlanaca~l it;in, bireysel faaliyetlerde
ozgiirlii~e imtiyaz taruyan iktisadr o~re
ti olarak liberalizm, ayn1 zamanda devletin bireysel ozgiirliikler kar~lsmdaki
yetkilerini snurlamay1, bireysel haklarla
te~ebbiis ozgiirlu~iine yonelik muhte

mel 1niidahalesini ortadan kaldumay1


ongoren siyasi bir o~retidir. Liberalizm,
s1ruflar yerine, bireylerden olu~an bir
to plum gorii~ii benimser, ve bireylerin
ozgurliigtinii en yiiksek ama-r olarak belirleyip, bu ozgiirlii~ii de dii~iince ve
yarabna ozgiirlii~u, serbest te~ebbiis ve
rekabet ozgiirlii~ii ve inan-r ve ibadet
ozgiirlii~ii olarak tanlmlar.
Buna gore, insar..m tinsel ozgiirlii~iine
sonsuz oir inan-r besleyen, insan ya~aml
ve eyleminin do~alc1 ya da detenninist
bir tarzda yorumlanmas1na ~iddetle
ka~l ~lkarak, bireyin kendisini ozgiirce
ger~ekle~tinne ve ifade etme kapasitesini on plana t;~kartan ve bu yolda tilin en
gellerin ortadan kald1nlmas1ni ama~la
yan liberalizm, devletin miidahalesinin
en aza indirgenmesini, devlet politikaslrun bireylerin ve gruplann ozgiirliiklerini hayata get;irmede bir ara~ olarak kullarulmasuu ister.
1 iktisadi liberaliz1nin ana tezi, ekonomik alanda kendilitinden olu~an do~al
bir diizenin varoldu~u iddias1na dayanmaktadlr. Bireylere dii~en gorev, iktisadr d iizeni dengeye gotiiren ekonomik
yasalar1 ke~fehnektir. Bunlar insantn
do~as1na, onun yaradl11~1na uygun yasalardu. iktisaden liberal insan, homo oeconomicos, yani 'en az zahmetle en .;ok
kazan~ sa~lamaktan ba~ka bir ama~ gozetmeyen rasyonel varhkhr.' insan bu
~ekilde ozgiir davrandl~lnda, do~al iktisadi diizenin ger~ekle~mesini sa~lar.
Bireysel -rtkarlarla toplumun genel -rllcan ~ak1~1r ve genel bir ahenge ula~lltr.
lktisadi liberalizme gore, insan, kendisine en fa.zla ozgiirliik tan1nmaS1 gereken
iktisadr karar birimidir. Devlet ve ozel
gruplar, birtakun miidahalelerle, bireyler aras1nda varolan rekabetin serbest-re ,
i~lemesini engellemekten ka-r1nm ahdular. lktisadi liberalizmin bu ba~lamda
ana kurah, 'Buakmaz yaps1nlar, blraklruz ge-rsinler' dir.
2 Buna kar~1n, onsekizind yiizyllda
monar~ik mutlakiyet~ili~e kar~1 verilen miicadelede ~ekillenen siyasi liberalizm, siyasi iktidarm miidahalesinin bi-

Locke, John

reysel faaliyetlerin diizenlenmesi ve korunmasma yonelik gorevlerle smuh


kalmast, ozel le~ebbiisii ktsttlayacak
her tiirlii miidahalecilikten kao;mmast
gerekti~i ilkesine dayarur. Bu ilke, devlet diizeyinde ii<; ayrt sonucu ihtiva
eder. Bunlardan birincisine gore, devlet
kuvvetler aynh~t ilkesi uyannca orgiillenmelidir. lkinci olarak demokrasi, temsili ve parlamenler demokrasi olmahdu.
Zira, sadece lemsili ve parlamenter demokraside, se<;imler bir siizge.; i~i gordii~ii ve halk o;o~unlu~unun diktastru
onledi~i io;in, esasen halka ail clan iktidar hakkt, pratikle se.;kinler tarabndan
kullaruhr. Ve nihayet Uf, devlel, bireyin
vazgeo;ilmez hak ve ozgiirliiklerini, ozellikle de miilkiyel hakk.tru resmen giivence altma alan hukuka labi kthmr.
liberal sanatlar [lng. liberal arts; Fr. arts liberaux]. Orlao;a~ iiniversilelerinde, serbest mesleklere bir on haztrhk olarak
okululan ve 'usia sanatldlr' diplomast
almaya imkan veren sanatlar io;in kullamlan ifade.
Yeni-Phylagoraso;t Marcianus Capella
larafmdan belirlenen bu sanal ya da disiplinler gramer, manhk, relorik, aritmetik, geomelri, aslronomi ve miizik gibi
disiplinlerden olu~maktadtr. tTeoloji,
biitiin disiplinlerin lemeli oldu~u, fizik
le malemalikle birle~tirildi~i it;in, bu listede yer almaz. Ote yandan, lislede yer
alan bilimlerden astronomi biitiin bir
opti~i, miizik le biitiin bir akustik alarum io;ennekledir.
Locke, John. lngiliz empirizminin kurucusu clan iinlii filozof. 1632-1704 ytllan
arasmda ya~amt~ clan Locke'un Ierne!
eserleri, An Essay concerning Human Understanding [lnsan Zihni Dzerine Bir Deneme] ve Two Treatises of Government
[Yonetim iizerine lki Deneme]'dir.
Bilgi gorii~leri: Empirist bir bilgi teori~i
nin Ierne! ojtreti!enni ~~=~e d:
~a~tan dii~iinceler buiUildUillnu ;
bifgtrun deneyl.md~n iiretilditi ilkelerlxti
mekanlk bir gero;eklik gorii~iiyle birlqtiren Jaftl\: Locke modem felsefenin tav-

549

nna uygun olarak, lelselesinde oncelikle


bilgi konusunu ele almt~ltr. 0 insan bilgisinin smularma ve kapsamrna ili~kin
ara~ltrrnasmda, insan zihninde idelerin
nastl ortaya <;tklt~tru ara~tmr. idelerle
de Locke, algt io;eriklerini, izlenimleri,
tasanmlan, dii~iinceleri, ktsacast bilincin tiim io;eriklerini, insarun kendisiyle
ilgili olarak bilin<;li oldu~u her~eyi
anlar. Ona gore,_insan bilgi sahibi clan
bir varhktu, Ba~ka bir deyisle, o insan
bilgisjni agklaomak durumunda olma;
yan, apapk bir olgu olarak a hr.
Bilmek _ise, zihinde birtaktrn idelere
sahip ohnaktan baka bjr ey detildir.
. Dogi~lancth!; ka~t ctkan Locke insa-

c:ffiri bilgjye tfiTTieJ Oknwalzemeyi ~nntar


dan deneyirn yoluyla kazandtjQru sCiyler. Onun deyirniyle karanltk bir oda
alan

ifi'San

zjbnjne 1~1k getiren tek ~

cere, deneyimdir, Bilginin kayna~t konusunda empirisl ola Locke biri dt~
dene
ri de ic deneyim olmak ,
iizere, iki tiir tecriibe huh mdngunn stiler. Bunlardan birincisinde, yani dl$ deneyimde, insan bes duyu yoluy@ dt~
diinyadaki ~yieri lecriibe eder; insan
z.ihni. Locke'a gore, burada tiimiiyle
aha olup. pasif durumdadtr. ildru:Wt>de, y.i"ni refleksiyon veya ;,ebakta is~,
insan varhS!, kendi zihninde, kendi_ ic
diinyasrnda olup bilenleri lecriibe edet;.
lnsan zihllindeki tiim ideler, i~le bu iki
kayna~tn ~tudeo

ya

da_di~erinden

gelir.
.
tnsan zihnindeki tiim ideler, lngiliz empirizminin kurucusu clan Locke'a gore,
basit jdeler ue kompleks ideler olmak
iizere, ikl ba~ltk alllnda toplanabilir. Bu
ayrrun, Locke'a zihnin liimiiyle pasif oldu~u durumlarla aktif oldu~u durumlan birbirlerinden aytrma imkaru verdi~i
it;in, onemli bir aytrundu. Basil ideler,
dl$ diinyadaki cisimlerin ve onlann nileliklerinin duyu-organlaruruz iizerindeki elkisi sonucunda, duyularuruz araah~tyla
kazamlmt~ clan
idelerdir.
lnsan zihni bu basil ideleri birbirleriyle
~e~illi ~ekillerde birle~lirdi~i zaman

550

Locke, John

kompleks idelere sahip olur. Locke'a


gore, insan zihni basil ideleri biriktirdiklen sonra, onlan birbirlerinden ayirl
eder, birbiriyle kar~Ila~lmr ve birbiriyle
~e~itli ~ekillerde birle~lirir. Locke, insanda yeni bir ide icad etme giicii olmasa bile, insan zihninin kompleks ideleri
meydana getirirken liimiiyle aktif durumda bulundu~unu sayler. Ona gore,
basil ideler kompleks idelerden hem
psikolojik ve hem de manlo.ksal bakundan once gelmek durumundadir.
in_an zihni, Locke' a gore, belli ~ekiller
de faalil'el goslerir.insan Zihiililiii bu faaliyetleri ise, Sltasiyla algi, bellek, al'Ird
etme ve kar~Ila~brma yetisi, birle;;linne
ve sgyutlamadu. Bu yetilerden en onemlilerinden olan birle~tirme yelisi soz konusu oldu~unda, insan zihni sahip oldu~u basil ideleri bir araya getirir ve b"u
ideleri birle~lirerek kompleks ideler
meydana gelirir. Soyutlamada ise, ins an
zihni gene! kavramlan gasleren gene!
sozciiklere yiikselir. Varolan her~ey,
Locke'a gore, bireyseldir. Bununla birlikle, insan varh~I ~ocukluklan yava~
yava~ ~lkarken, insanlarda ve ~eylerde
ki orlak nilelikleri gozlemler.
Locke, bilginin soz konusu yelilerin
algi yoluyla kazamlan basil ideleri i~le
mesinin sonucunda orlaya ~Ikb~mi sa,vunur. Ve bilgi. idelerin birbirleriyle
olan ba~lanhsma ve uyu~masma ya da
birbirleriyle uyu~mayip, birbirlerini
kabul elmemelerine ili~kin algidan
ba~ka bir ~ey de~ildir. Locke'a gore,
ideler aras1nda dOrt tijr baf1u::~.b vardu
ya da ideler birbirleriyle dort baknndan_
uyu~ur. I Ozdelik, 2 iliki, 3 Birlik~
varalu5 ya da zorunlu batmh ve 4 Ger~ek varolu.
Locke, ozd~likten soz etti~i zaman,
bir idenin ne oldu~unun ve onun ba~ka
idelerden olan farkhh~mm bilincinde
olmayi anlar. Burada soz konusu cilan
bilgi, her idenin kendi kendisiyle ayru
oldu~unu, her ne ise o olup, tiim di~er
idelerden farkh oldu~unu bilmekten
olu~ur. Bu bilgi, idelerirnizden her biri-

'

nin

(ome~in, a~a~,

masa, beyaz, kare,


ii~gen, v.b.g., idelerinin) tam olarak neyi
io;erdi~inin ve onun farkhhklanmn (orne~in, beyazm siyah olmadi~mm, bir
karenin daire olmadi~Irun) bilgisidir.
Buna kar~m, ili~kiden soz ederken
Locke, idelerimizden bazilaruun di~er
idelerle bazi baklmlardan ili~kili oldu~u olgusuna dikkat ~eker. Buna gore,
beyaz ve klrmiZI arasmda, ii~genlerle
yapraklar arasmda soz konusu olmayan
bir ili~ki vardir; yine, bir a~a~la bir sandalye arasmda, bir do~ruyla bir bulut
arasmda soz konusu olmayan bir ili~ki
vardu.
Birlikte varolu~ ya da zorunlu ba~mll
dan soz etti~i zaman da, Locke kompleks bir idenin, ome~in bir sandalye idesinin, bir sandalyeyi dii~iindii~iimiiz
zaman birlikte dii~iindii~iimiiz ~ok sayida basil idenin birle~iminden olu~tu
~u olgusuna dikkat ~eker. Burada saz
konusu olan bilgi, belli bir kompleks ide
giindcme geldi~i zaman, hangi basil
idelerin soz konusu kompleks idenin
aynlmaz par~alan oldu~unun bilgisidir.
Locke dordiincii kategoriye, yani ger~ek
varolu~a geldi~i zaman, idelerin birbirleriyle olan ba~mlllanndan ~ok, di~
diinyadaki bir ~eyle olan ba~mhlannm
bilgisinden soz eder. $imdiye dek olan
bilgi tiirleri yalruzca kavramsaldi, ilk
kez bu dordiincii bilgi tiiriiyle varolu~
la ilgili olan bir bilgiye ula~IIIr. Ba~ka
bir deyi~le, burada soz konusu olan
bilgi, bir ideyle uyu~an ger~ek bir varhgm bilgisidir.
Locke bu dort bilgi tiiriine ek olarak,
insan i~in bu

~dri:~kapsami

bilgi-

konusu oldu~unda, Locke ger~ek


ye sezgi ya da kamtlama yoluyla ula~Il
di~ma inandi~I ve kamtlama ya da sezginin kendilerine dayandi~I idelere
birtaknn Simrlamalar getirdigi io;jn, bilgirnizin kapsaffilnln olduk~a smrrh oldu~unu savumnak durumunda kahru~-

locke,"}ohn

ur. Ozde~lik ya da farkhhk bagmt1s1


soz konusu oldugunda, Locke'a gore,
bizim tiim ac;tk idelerimizin kendi ken~
dileriyle aym ve ba~ka idelerden farkh
olduklanna ili~kin olarak sezgisel bilgi~
miz vard1r.
ili~ki soz konusu oldugunda ise, buraSl bilgimizin c;ok bi.iyi.ik bir parc;asm1
meydana getirmekle birlikte, bu bilgi de
idelerin birbirleriyle olan ili~kileriyle ilgili kamtlamalarla suurlanmt~hr. ldeler
arasmdaki kar~thkh bagmttlara ve ic;er~
me ili~kilerine dayanan bu bilgi, yalmz~
ca kavramsal bir bilgidir. Bu alandaki
dogrular matematigin dogrulanyla, gi.i~
ni.imi.izde analitik olarak dogru oldugunu soyledigimiz onennelerden olu~ur.
Ancak bu dogrular, yalruzca idelerimiz
arasmdaki ili~kilerle ilgili olan dogrular
oldugu ic;in, bize hic;bir zaman idelerimizden bag1ms1z olarak varolan bir
~eyin bilgisini veremezler.
ldelerimizin birlikte varolu~u ya da
idelerimiz arasmdaki zorunlu bagmllya
gelince, Locke bilgimizin kapsamLnUl
burada daha da daraldtguu savunur.
Biz, birc;ok basit idenin birlikte ortaya
c;Jkt1gm1, belirli bir tiirden olan kompleks bir ~eye ili~kin idemizin belirli
basit idelerden olu~an bir toplam.1 ic;erdigini gozlemleyebiliriz, fakat bu idelerin zorunlu olarak birbirlerine baglarup
baglanmad1gm1 bilemeyiz.Locke'a gore,
ikincil bir nitelikle saz konusu niteligin
kendilerine bagh oldugu birincil nitelikler arasmda, insan tarabndan keffedilebilir olan zorunlu bir baglant1 yoktur.
Biz bir nesnenin ~eklinden ve ebatlann~
dan yola c;tkarak, onun beUi bir renge ya
da tada sahip oldugunu hi~ir zaman
soyleyemeyiz.
ldelerimizin birlikte varolu~u ya da
idelerimiz arasmdaki zorunlu baglantt~
ya ili~kin bilgimiz deneyimin kapsamtna bagh oldugundan, idelerimiz arasmdaki zorunlu baglanhlan saptarken,
sezgi yoluyla da kamt1ama yoluyla da
pek ilerilere gidemeyiz. Ve doga bilim~
lerinin genel onermeleri farklt ideleri

551

birbirlerine ba~lad1klan ic;in, gerc;ek anlamda genel bir bilgi olmamn c;ok uzagmda kahr. Zira, bu bilimlerin birbirine
baglad1g1 ideler arasmda zorunlu bir
bagmtmm olup olmad1g1, sezgi yoluyla
da kamtlama yoluyla da kavranamaz.
Gerc;ek varolu~ soz konusu oldugunda,
bilgimizin kapsam1 daha da darahr.
Locke'a gore, biz sezgi yoluyla kesin olarak yalruzca kendimizin varoldugunu biliriz. Kamtlama yoluyla ise, Tann'run
gerc;ek varolu~unu kamtlanz. Bir de duyusal bilgiyle, duyulanmlZa sunulmu~
olan nesnelerin varoldugunu bi1iriz. Bununla birlikte, kesin olmayan duyusal
bilgi, bize gerc;ek bix bilgi veremez,
c;iinki.i bu bilgi her~eyden once ~imdi
duyulanm1Za sunulmu~ olan nesnelerle
.smJrla~ olup, ~imdi ve burada
mevciJ t olan tikel nesnelerin Otesine gec;emez. ikinci olarak, duyusal bilgi yoluyla, bizim d1~1m1Zdaki nesnelerin varoldugunu bilsek bile, Locke'a gore, bu
nesnelerin gerc;ek dogalarma ili~kin olarak pek fazla bir bilgimiz olamaz.
Demek ki, Locke 1 dolayunstz olara~
bilincinde oldugumuz ~eylerin, nesnelerin bizatihi kendileri degil de, zihinlerimizdeki ideler oldugunu, 2 idelerimizin tecri.ibeden tiiretilmek durumunda
oldugunu, aksi takdirde anlamh bir ic;erikten yoksun olacaguu ve 3 genel bii
onermenin sezgisel bak1mdan ya da karutlama yoluyla kesin olmadJkc;a, gerc;ek anlamda bir bilgi olamayacaguu
kabul ettigi ic;in, bilgimizin kapsamtm
oldukc;a daraltu. 0, bir empiristtir ve
dolayJstyla bilgide deneyime onem
verip, empirik olmayan ilkelerden ti.iretilmi~ manhksal bir sistemin bize gerc;ekligin resmini hic;bir ~ekilde veremeyecegini kabul eder.
Locke, bundan ba~ka zihnimizde olan
~eylerin, nesnelerin kendileri degil de,
nesnelerle olan gerc;ek ili~kilerini hic;bir
zaman bilemeyecegimiz ideler oldugunu savundugu ve neyin bilgi say1hp
neyin bilgi sayllamayacag1 konusunda,
hayli yi.iksek bir kesinlik olc;uti.i one si.i~.

552

logoi spermatil<oi

avantajlardan yoksun olarak birlikte yarerek, yalruzca sezgi ya da karutlama


yoluyla elde edilen bilgiyi kesin bilgi
~adtklan hipotetik bir doga hali dii~iin
olarak gordiigii i~in, empirik ve bilimsel
cesinden yola ~km~ttr. Boyle bir doga
bilginin ger~ek anlamda bilgi olamayahalinin dezavantajlan, insanlarm hukucagtru dile getirir.
gun ve devletin yonetimi albna girmeleDine dair Giirii~/eri: Dinle baglammda,
ri i~in bileyerek veisleyerek bir spzleLocke Hristi yanhgm ahlkf boyutunu
me yapmalanru fazlastyla haldt ktlar.
vurgulamsy Ozel bir QRtHI atfeder veToplwnsal s~-~~lll.~_nm amac1, diizeni
kutsal kitapta bulunan ahlk kwallanve yasayt jbdas etmek, Mga bii(jnjn be~
litsizliklerini ortadan kaldumak ve birenl,!l akhn ke~fettigi kurallarla tam bir"
yin haklarm1 koruyacak kurumlart vaaherik i~inde oldugunu belirtir. Alalia
-
~
ratmakbr.
inan~ arasmdaki ili~kiler iizerinde de
duran filozof, he1n aktl ve hem de vahiy
logoi spennalikoi. tStoahlarda, kendilerini doganm fenomenlerinde gosteren,
yolu yla ke~fedilen h~kikatler bitlundugunu one siirerken, alqlla ~eli~en hakievrenin biitiiniine yayt!an ve olu~, gekatler sljz konusu oldygunda, bu dogli~me ve degi~menin nedeni alan tohumlara verilen ad.
rulann, onlann kaynagmda vahyin
Buna gore, logoi spermatikoi, kozmik siibl.\lunduty soyle"lill bile, Ai~ito tl<.ilde
recin, bu siireci rasyonel ve ahlaki bir
kabul edilmemesi gerektigini savunur.
amaca yonelten organik ilkesi olarak
Buna kar~m, aktlla ne ortii~en ne de ~a-"
Tanrt'da i~erilen, var olmak durwnunk.J~an hakjkatlere gelince, Locke bunlada alan hereyin aktif formlart olarak
rm ger~ek dinin oziinii meydana getirdigini one surer. Fakat Locke aklm
ortaya 'ilkar. Bu aktif fonnlar, kendileribwada bile vazge.,:jlmez bir rol oynadtni bireysel ~eylerin fonnlannda gostegmt vurgular:-Akll bir ~yin vahiy olup
ren ve a~mlayan tohumlardtr.
olmad!J\ma karar vermeh ve vaJiyl
Ayru logoi spennatikoi, Yeni Platonculukifade eden sozciik(erin anlam!anru inseta da ortaya ~tkar. Goriiniiler diinyastletRalidir. Ona gore, aktl her konuda _
run ger~ekligini Nous'ta bulunan ldealarnihar yaxg.~ ve yol&sterici oJ!p.ahdu. 0
dan pay almaya boro;Ju oldugtlnu, fakat
Hristiyanhgm oziinde pek az temel ve
ldealann goriiniiler diinyastyla hi.;bir
ili~kisi bulwunadtguu s6yleyen Plotionsuz olunamaz inan~ par~ast bulundunos'ta logoi spennDiikoi, varolan her'eyin
gunu soylerken, mezhepler arasmdaki
tohumlan olarak, idealarm Diinya Ru~att~malara siddetle karl ~tkmt~ ve
hundaki yanstmalanna ~tltk gelir.
din! ho~go'tilif engelleyecek hi~bir ~ey
logos. Antik Yunan dii~iincesinde, soz,
bulunmadi_I belirtmi~tir. Bu baglamkonu~ma, dii~iince, akd, anlam, a~tkla
da, ona gore, dinin gorevi insan ruhunu
giinahtan, kotiiliiklerden: hiikiimetin
ma; bir eyin her ne ise o olmasmt saggorevi..ise bireyin_yA<IDL ozgiirliik ve
layan nedenler; belli bir disiplinde, fenomiilkiyet-hai<Janm kommakttr_
menleri a~klamak amactyla kullarulan
yontem ve ilkeler; bir eyi bizirn i9n anSiyaset Felsefrsi: Locke siyaset felsefesi
alanmdaki gorii~leri baklrrundan da
la~t!u k.Jlan Ierne!, dayanak anlanuna
onemli bir filozoftur. 0, mutlakiyeto;iligelen sozciik. Yunan dininde, bir Tann
ge ~iddetle kar~t ~tkbgt ve gii~ler aynya da Tannlann, insanlara tinsel esin,
hg_!!!!_l!araretle savundutu iQr!, Jibe@:__
bilgelik ve yolgostericilik saglayan sozlizmin kurucusu olarak goriilmektedir.
leri.
Mgruti bir monaryiden yana alan ve
Logos kavrarru felsefi bir ~er~ve i~inde
ilk kez iinlii doga filozofu Herakleitoplumun bir sozl~me temeline dayanmast gerektijtin.i savunan Locke, insantos'ta ortaya ~Ikmt~hr. Dii~iincesi, Miletli filozoflann tmaddeciligine ka~t
lann hukugun veyalktidarm sagladtgt

-loji

mistik bir tepkiyi temsil eden Heraketleitos'a gore, gozle goriilen diinya, ger.;ekli~i k1smen a.;1~a vurur, k1smen de
gizler. Ger.;eklik diinyarun, biitiin bir
ya~am1 sonsuz bir do~um ve oliim,
olu~ ve yenilenme .;arkmda sergilenen,
tannsal ruhudur. +Herakleitos, i~te bu
tannsal ruha, akla logos adm1 verir.
Diinyada homojen olan tek bir logos oldu~unu soyleyen, soz konusu tannsal
ruha aym zamanda Do~a adm1 veren ve
onu kozmik siire-;le ozde~l~tiren panteist Herakleitos'a gore, logos bir yandan
da, ya~am ilkesi olan ruhtur, tannsal yasadJr, Tann'run iradesidir. Hep varolan
ve diinyamn i.;kin nedeni olan logos, yildJzlan yoriingelerinde tutan gii.;, her~e
yin kendisine uydu~u yasad1r. Varhktaki .;ah~ma, uyumsuzluk ve sava~m
gerisindeki uyum ilkesidir.
Gorgias'ta ise, logos kar~1 konulmaz bir
giicii olan soz anlarruna gelir. Olanaks1z
oldu~unu soyledi~i bilgi yerine saruy1,
hakikat yerine de aldatmay1 ge.;iren ve
bundan dolay1 bir bilim dahnda de~il
de, ikna ve giizel konu~ma sanah iizerinde yo~unla~an tGorgias'ta, soz,
giizel konu~ma anlamma gelen logos,
biiyiik bir gii.;tiir. Logos, korkuyu sana
erdirebilir, iiziintiiyii uzakla~brabilir,
keyif yaratabilir ve merhameti arthrabilir. Logos, ona gore, akh de~il de, duygu
ve tutkulan etkiler. Gorgias'm logos anlayl~l, soziin, insaru e~itmek ve aydmlatmak yerine, insaru ho~nut eden, ona
haz ve i.;inde bulundu~u durumdan
kurtulma olana~1 veren yontine i~aret
eder. insan, Gorgias'a gore, daha iyi biri
haline getirileme~, fakat insarun ya~am1
iyile~tirilebilir ve s~zler de, i~te tam tamma bunu yapar. Trajedide ve komedide oldu~u gibi, sozler ruhu e~ibnek yerine, onu etkiler, yonlendirir, .;ekimler
ve ruhun Slkmtdanru hafifletirler. Onun
goztinde logos, ila.;lara benzer bir bi.;imf:ie, s1kmhh bir durumdan ka.;1~ sa~la
yan bir gii.;tiir.
Herakleitos'un varhk gorii~iinii yeni
den canJandll'ml~ olan tStoah.larda ise

553

logos, evrendeki rasyonel diizenin ve rasyonel bir bi.;imde diizenlenmi~ faaliyetin yarahCISI olan kozmik akd ilkesidir.
Herakleitos gibi, Stoahlar da, panteist
bir anlay1~la, logosu maddi bir gii.;le, varolan her~eye yaydm1~ olan ate~le ozde~le~tirmi~lerdir. Logos, ayru zamanda
insanda varolan ve insana evrendeki diizeni ve amaa anlama, ya~amm1 do~aya
uygun bir biljimde diizenlemenin yolunu ve evrendeki zorunlulu~u anlama
olana~1 veren bireysel akdd1r.
Yine logos, her~eyi, kendi iyisine do~ru
yonelecek ve evrende varolan diizen ve
'uyuma katklda bulunacak ~ekilde diizenleyen gii.;tiir. Logos, ayru zamanda
tiim ahlaki de~erlerin kayna~1d1r. Buna
gore, tiim insanlar, fiziki ve kiiltiirel
farkhhklanna kar~m, oliince kendisine
kan~caklan ezeli-ebedr logostan bir
par.;aya sahip olduklan i,.ID, ayru insanh~m e~if iiyeleridirler. Stoahlara gore,
insanlann ruhlan (logoslan) bundan dolayl oliimsiizdiir.
logos orthos. Sofistlerin mantlk ve retorikle ilgili -;ah~malarmda; uygun filkanmlarda, ve bir gorii~ ya da bak1~ i9n
en elveri~li durumu yaratmak i.;in kullarulacak olan manhksal ilke, tez ve gorii~lere verdikleri ad.
Yunan dii~iincesinde, genel olarak
do~ru ve yerinde tarh~ma, gii.;lii akllyiiriitme olarak tarumlanan logos orthos,
Platon'da, bilgiye donii~tiiriilebilmek
i.;in, nedenlere ili~kin a.;lklama y a da tarumla tamamlanmak durumunda olan
do~ru inanca kar~1hk gelir.
-loji. Bir bilim ya da disiplini tarumlayan
bile~ik sozciiklerde, konuyu veya ara~
hrma alaruru de~il de, ortak olan unsuru, teoriyi ya da disiplini gCisteren, teori,
bilim ya da disiplin anlamma gelen
mii~terek terim.

Buna gore, metodoloji yontem teorisine,


ontoloji varhk kuram1na, antropoloji insam konu alan bilime, sosyoloji toplumla ilgili olan disipline tekabiil ederken,
soz konusu dort terimde de ortak olan
loji, bilim ya da teori anlam1 ta~Jr.

~~--------

554

lojisizm

lojisizm [ing. logicism; Fr. logicisme; AI. /ogizismus]. 1 Matematigin manllgm kavramlanyla tiimdengelimsel ~anmlann
dan tiiretilebilecegini, matematigin son
~oziimlemede manllga indirgenebilecegini, tiim matematiksel karutlamalann
liimdengelimsel aktlyiiriitmenin farklt
formlarmdan ba~ka hi~bir ~ey olmadtg,ru savunan anlayt~ ya da yakla~tm.
'lki art1 iki dart eder' demekle, 'A A'du'
demek arasmda forme] a~tdan bir farkhhk bulunmamasmdan, hem manhgm ve
hem de matematigin ad tammlarma dayah tiimdengelimsel/karutlaytct birer
yaptya, hatta ayru yaptya sahip olmasmdan hareketle, manbkla matematik arasmda tam bir ozd~lik ili~kisi kuran ve
matematigi manllga indirgeyen tavu.
Russell, Frege ve Dedekind gibi filozof
ve matematik9ler tarafmdan savunulan
bu gorii~, matematigin temel kavramlanmn manllgm kavramlan aracthgtyla
tanunlanabilecegini, matematigin temel
yasalanmn, matematiksel aksiyomlann
manllk yasalanndan, manhk ilkelerinden ~tkarsanabilecegini belirtir. Buna
gore, yaptlmast gereken ~ey, saytlan,
manllksal terimlerle ifade etmek, saytlar
arasmdaki ili~kileri kaplamsal yoldan
kiimeler arast ili~kiler olarak kunnakhr.
Bu ger~ekle~tirildiginde, matematik alarundaki kesinlik, llpkt manttksal kesinlik gibi totolojik bir karakter kazanacak
ve tiim matematiksel onermeler analitik
onermeler olacakhr.
2 AhlAk alanmda ise, manbgt ahlak alamna ta~una, ahlAk alarurun kendisine
ozgii bir manhgt oldugunu one siirme
tavn, dogru ahlAksal yargtlann, ~i bu
yargtlan kendi kendisiyle ~eli~kiye dii~
meden inkAr edemedigi i~in. zorunlulukla dogru oldugunu savunan gorii~.
Lukacs, Georg. 1885-1971 ytllan arasmda ya~am1~ olan Macar Marksist dii~ii
niirii ve estetik~isi. Temel eserlerr arasmda Roman Kuranu, Estetik Kultiir,
Tarihi Roman, Tarih ve Stmf Bi/inci adh
kitaplar bulunan Lukacs, Yeni-Kant~l
Georg Simmel'in ogrencisi, Ernst Bloch,
Karl Mannheim ve Marx Weber'in arkada~t olmu~tur.

Estetikte, Marksist bir ger~ek~ilik kuramt geli~tiren Lukacs, felsefede ise, irrasyonalizm, mekanik tmaddecilik, ve
tdogmatizmin ~~itli ~ekillerine kar~1,
diyalektigin savunuculugunu yapmt~
tlr. Buna gore, Lukacs, toplumsal strufla
edebiyat formu ya da tarz1 arasmda
dogrudan bir ili~ki oldugunu savunurken, romanm 19. yiizytlda ger~ek~i oldugunu; burjuvazi, bu donemde kesin
bir zafer kazand1g1 i~in, insamn tecriibesini bir biitiin olarak yansttllgmt; buna
kar~m. 20. yiizytlda, devrimci olan i~~i
smtfmm yiikseli~inden dolayt, modernist oldugunu iddia etmi~tir.
Felsefede tHegel ve tMarks'tan ~ok
yogun bir bi9mde etkilenen Lukarn, diyalektigi, modem felsefeyi belirleyen
diializmleri, ozne nesne, ozgiirliik :ur
runluluk, teori pratik ikiciliklerini a~an,
tarihsel ve kategorik bir dii~iirune tarzt
olarak dii~iinmii~tiir. 0, ~eyle~me teorisinin kapitalist toplumun analizi a9smdan biiyiik bir onem ta~tdtgmt dile
getirirken, ~eyle~me dii~iincesini, Karl
Marks'm metafeti~izminin kiiltiirel bir
genellemesi olarak ortaya koymu~tur.
Bu genellemenin Marksizmin bir iktisat
teorisinden bir praksis felsefesine donii~
mesini gerektirdigini savunan Lukacs
i~in, modern felsefenin problemleri, felsefenin kategorileri ger~ekte tarihsel ve
toplumsal kategoriler oldugu i~in, tarihsel ve toplumsal problemlerdir.
Lukretius. M. 0. 94-51 ytllan arasmda ya~amt~ olan Romah atomcu dii~iiniir.
Alii kitaptan olu~an ve 1-2. kitaplan
atomcu teoriyi, 3. kitabt ruhun oliimsiizliigiinii, 4. kitabt duyum ve dii~iin~eyi,
5. kitabt diinyanm kokeni ve geli~imini,
6. kitabt ise ~e~itli dogal fenomenleri
konu alan De Rerum Natura adh eseri
yazmt~ olan Lukretius, 1 hi~ten hi~bir
~eyin ~tkmayacag1 ve 2 hi~bir ~eyin ortadan kaldmlamayacag1 ilkelerine dayanarak, maddi cismin ve bo~lug1!n varoldugt!nu one siirmii~tiir. Lukretius'a
gore, geri kalan her~ey, zamamn kendisi de dahil olmak iizere, soz konusu iki
ger~eklik tiiriiniin niteliklerinden ba~ka
bir ~ey degildir.

Lyotard, Jean Fra11~ois

Lukretius, daha sonra cismi de, bile~ik


ve basit diye, ikiye ayum1~hr. Bunlardan bile~ik cisimler nesnelere, ~eylere
kar~1hk gelirler; huna kar~1n, basit cisimler atomlardu. Atomun varolu~unu
one siirdugu it;in, maddenin sonsuzca
boliinebilirligine kar~1 t;lkan Lukretius,
bir yandan da atomlann ~ekil ve aglrhklan oldugunu, fakat renk, ses, koku
ve tat gibi ikincil niteliklere sahip olmad1klann1 iddia etmi~tir.
Lyotard, Jean Fran~ois. 1924 dogumlu
t;agda~ Frans1z dii~iiniirii. Postmodernizmin en onemli teorisyenlerinden biri
olan Lyotard'1n temel eseri La Condition
Postmoderne [Postmodern Durum]'dur.
Postmodemligi endiistri sonras1 toplumun it;inde bulundugumuz ~u anki evresine kar~dlk gelen bir durum ya da
ko~ul olarak tan1mlarken, modernligi
de, bilim ve devleti me~rula~tumak
amac1yla kullanllan ustanlatllann oynad1g1 rol ile at;1klayan Lyotard, Postmodena Durum adh eserinde, ileri kapitalist
toplwnlarda bilgi, bilim ve teknolojiyi
inceler. 0, burada, ulusal kimlikte oldugu gibi, bir birlik ~ekli olarak toplum
fikrinin anlam1nl ve inaruhrhgtnl yitirdigini one surer. Ba~ka bir deyi~le, Lyotard, ister Durkheim'daki anlam1 ic;inde
organik bir biitiin, ister fonksiyonalist
bir bak1~ at;rs1ndan fonksiyonel bir sistern, ya da ister Marksist ac;tdan, temelde iki S1n1fa boliinmii~ bir biitiin ~ek
linde dii~iiniilsiin, bir birlik olarak
toplum un anlarruru ve degerini yitirdigini iddia eder. Her toplumun iiyelerinin iyiligi, mutluluk ve refalu i9n varoldugu, biitiiniin part;alan birle~tirdigi
tiirtinden iistanlahlar, on a gore, hem
sosyal bag1 ve hem de bilgi ve bilimin
toplum it;indeki roliinii me~rula~bran
bir teleoloji sag1ar. Bir iistanlab, oyleyse
eylem, bilim ve toplum i9n, inaruhrbg1
olan bir hedef koyar, amat; saglar. Daha
. teknik bir diizeyde, bir bilim kendi ku
rallann1 bir iistanlahya ba~vuruyla
me~rula~ttnyorsa eger, o tiimiiyle modemdir. Bu i.istanlatrlardan en etkili iki
tanesi, bilginin bizatihi kendisi it;in is-

555

tendigi ve iiretHdigi anlahs1 yla, bilginin


insantn ozgiir]e~imi ic;in meydana getirildigi iistanlat1S1du.
Posbnodernlik, Lyotard'a gore, bilgiyle
ilgili bu hedeflerin t;ok tarh~mah olduklannr ve amat;larla ilgili bu tarh~may1
bir karara baglamarun saglam bir yolu
ve nihai bir karub olmad1guu gozler
online serer. Dahas1, sava~lar ve sava~
teknikleri, dikka ti eylemin amat;lanndan
ziyade arat;lara t;ekmi~tir. Birle~tirici iistan.latuun formu ister spekiilatif, ya da
ister ozgiirl~tirici olsun, bilginin m~~
rula~bnlmasr bundan boyle bir biiyiik
anlahya, bir iistanlatlya dayand1nla1naz.
i~te postmodem durum, Lyotard'a gore,
toplum ve kiilttirdeki geli~melerle endiistri sonras1 toplumun bir sonuru olarak, iistanlablara duyulan inancm erozyona ugramas1yla ifadesini bulur.
Endiistri sonras1 toplwn ise, bilgi ve enformasyon teknolojisinin t;ok biiyiik bir
rol oynad1g1 bir iiretim tarztna dayan~
maktadu. Bu toplumsal yapmm kiilturel
ve ~ntellektiiel kar~1hg1 iistanlablar kar~ISindaki inanc;sazhkla belirlenen postmodem bir kiilti.irdiir. Soz konusu kiilHir tiim tarih felsefelerine, tarihin sonsal
amacuu, kat;Inllmaz sonunu bilme ya da
ongorme iddialanna, bu amaca goti.irme
vaadiyle ortaya ;lkan tiim politik ideolojilere ku~kuyla bakar.
Postmodemligi karakterize eden bir
diger ozellik de mukayese edilemezliktir. SOz konusu mukayese edilemezlik
ise, ona gore, farkh adalet ve hakikat
konsepsiyonlan it;in nesnel bir temel
olma fonksiyonu gorecek bi.r mutabakata eri~menin imkans12 oldugu anlamina gelmektedir. Ba~ka bir deyi~le, Lyotard'Jn ifade ettigi postmodemizmde,
belli bir tarihsel gelecegi iyi ya da kotii
diye tan1mlayan degerlerin evrensel get;erliligi ile ilgili olarak bile, mutlak bir
ku~kuculuk soz konusudur. Ona gore,
Tann'run Nietzsche tara&ndan ilan edilen oliimiiniin hemen arkasmdan tarihin ve ilerlemenin ohimii gelmektedir.
Batt 'run ara~al akdahgt istisna, her~eyde tam bir inant; yitimi soz konusu-

556

Lyotard, Jean Fran~ois

dur. Bu inan; yitimi ise, Lyotard'a gore,


Aydnlanman1n do~ruluk ve otorite iddialannl rasyonel olarak hakh kdma talebinin sonucudur.
0, postmodemizlnin siyasi ifadesinin,
totalitaryanizme kar~1 ;lkl~ ya da tav1r
ah~ oldu~unu one surer. Ba~ka bir deyi~lel postmodemli~n hemen her konudaki ku~kucu tavn, modem devlet ve
ideolojilerin belirgin bir yonunu olu~tu
ran buyuk projelerle ihtirash politik programlara da yarunr. Yirminci yuzyl buyuk
dunya sava~lanna, burokratik olarak organize edihni fa~ist ve Stalinist soykinmlara tarukllk etmi~tir. Lyotard'm gozunde, totalitaryanizm ise, modemizmin
birlik ve duzen arayt~trun siyasi ifadesidir.
Butun bunlar kar~Is1nda, onun ;ozumu

WittgensteinC1 dil oyt tnlanrun 1neydana


getirece~i heterojen ve ;oksesli yap1d1r.
Lyotard'a gore, mutlak bir mutabakat
de~il de, zamansal ve yerel konsensusler
aranmah, gec;ici sozle~melerin pe~ine
du~ulmelidir. Ba~ka bir deyi~le, goru~
lerinin ifade etti~i kokten ku~kuculu~a
kar~1n, Lyotard ahlald ya da siyasr hi;;ili~e du~memi~tir. Adaletin ne modas1
ge;mi~, ne de ku~kulu bir de~er oldu~u
nu one suren Lyotard, modemli~ demokratik potansiyelinin yenilenmesi ve
derinle~tirilmesi, onun demokratik gti;
ve itkilerinin di yalektik bir bi;imde yo
~unla~hnlrnas1 gerekti~ini belirtm~tir.
Dil oyunlanrun indirgenemez ;oklu~unu
ve t;e~itlili~nj ben..imseyen filozof, bak1~

aanrun ;e~itliti~iyle seslendirilme hakkuun yllmaz bir savunucusu olmu~tur.

Mach, mst

M
Mach, Emst. 1836-1919 ysllan aras1nda
ya~am1~ A vusturyah fizikt;i ve filozof.
Empirist bir felsefe anlay1~1 geli~tiren
Mach, mantlkt; tpozitivizmin babas1
olarak bilinir. Zihnin duyumlanrun Otesinde kalan bir ~eyi bilme giiciine sahip
olmad1~n1, bilimsel bir teorinin duyumlann diInda kalan ger-;ek ~eylerle
ilgili bir bulgu olmay1p, yalruzca tecrilbenin ak1~1 yla ilgili bir ondeyi old u~
n u one siiren Mach, bilimin -;ok farkll
bir dizi deneyirni tek bir formiille betirnlemek suretiyle, tasarruf saglad1g1n1 ve
bizi hi-; ah~dmad1k bir d urumla kar~1
kar~1ya kalma riskinden kurtard1g1n1
sayler. Bilim bize, tUmiiyle yabanc1 ve
ah~drnadlk olarun, deneyimler araslndaki tarudlk bir baglnhrun ozel bir goriiniimii oldugunu gt>stermekr ah~llma
ml~ ve bildik olmayaru ah~dm1~ olana
indirgemek suretiyle, ya~amak i-;in gerekli olan her~eyi saglar.
Pelseff a-;1dan radikal bir pozitivist
olan Mach, tKant'1n eski meta.fizigin
degersiz fikirlerini -;ope atm1~ bile olsa,
baz1 meta6ziksel kavram ve fikirlerin,
bilirn felsefesinde ve hatta bilirnde -;ok
etkili oldugunu savunmu~tur. Geleneksel meta6zige bu noktadan ba~layarak
~iddetli ele~tiriler yoneltmi~ olan pozitivist Mach atomlardan ya da elektrik
ak.Intdanndan S.Oz ederek, tecriibenin
otesine ge-;en bir mekanigin i~ini, kendisine d iien gorevi yerine getiremedigini one siirmii~tiir.
Zira Mach'a gore, bilim adarru elde ettigi ba~anlarla atomlann ger-;ekten varoldu~nu kabul ebne durumuna gelirse,
bilimin verirnli -;ab~ma alaru yla metafi-

557

zigin bo ve temelsiz spekiilasycnlan


aras1ndaki s1rur t;izgisini a~ar. Atomlarla birlikte, mutlak mekan ve mutlak
zaman dii~iincesinden de vazge~ilmesi
gerektigini one siiren Mach, bu d urumun nedensellik it;in de ge-;erli oldugunu, dogada ne neden, ne de sonucun
bulundugunu one siirmii~tl.ir.
Temel amac1 bilimdelci tecriibf olmayan metafiziksel ogeleri ayl.ldayacak bir
bilim yorumu ortaya koyarken, temel
bilim olan mekanigi yeni ba~tan in~a
etmek olan Ernst Mach'a gore, bize bilimsel olgulan dogrudan ve arans1z
olarak veren tek bir kaynak vard1r: Duyular. Bilim i~te, d uyulann verdigi bu
olgular iizerine yeni ba~tan in~a edilmelidir. Bununla birlikte, bize duyumlarunlz tarahndan verilen ~eyler, on a
gore, cisimler, atomlar, v. b. g .., olmaylp, renkler, sesler, koku ve tatlard1r. Bu
nedenle bilim son -;oziimlemede d uyu1nlanm1zla ilgili olmahd1r.
Mach'a gore, deneyim bize siirekJi olarak degi~en, baglanttslz duyumlar -;oklugu saglamaktad1r; bununJa birlikte
bu, mekan i~nde hareket hAiinde olan
cisimlere ili~kin kavramlarunLZln diinyada nesnel bir temelinin bulWtdugu
anJam1na gelmez. Doga yasalanrun salt
kendimizi dogada, yabanc1 hissetmeme
ihtiyaan1n iirunii olup, duyumu a~an
turn kavramlann, ancak ve ancak -;evremizi anlamarruza, denetim al hna almarruza ve -;evrentizle ilgili olarak ondeyide bulunmam1za katk.Ida bulunduklan
i~n ve siirece anlamh olduklanru savunan Mach'a gore, farkb kiiltiirlerde, bu
ama-;la ayru ol-;ude i~e yarayan farkh
kavramsal-;er-;evelerin kullarulma olaslhgl hep vard1r.
Mach, buradan hareketle, iki farkb kavramsal yap1 aras1nda bir se~m yapma
imkanimlZ olmad1g1 sonucuna vannaz.
Ona gore, bir kavramsal sistem, basit ve
geni~ kapsamh olup, it;sel -;eli~kilerden
bag1~1k oldugu takdirde, digerinden
daha iyi olmak durumundad1r. Bununla
birlikte, Mach'a gore, bizim buradan hareketle, doganm kendisinin de basit ol-

SSS

Machiavelli, Niccol6

dugu, bir kavramsal sistemin di~erin


den daha do~ru oldu~u sonuruna varmamamiZ gerekir. Ama bir anda kar~1
uca ge.;ip, bilimsel yasalarla onlara ili~
kin se.;imlerimizin ti.imuyle keyfi ve uzla~lmsal oldu~unu da du~unmemeli
yiz. Kavramlar sisteminin olgulara bir
~ekild~ uyduntlmasl gerekti~ini soyleyen Mach'a gore, do~a yasalan dunyaya ili~kin tasvirlerdir.
Machiavelli, Niccol6. Siyasi ama.;lara
ula~1nada ara.;lann ahlakr olup olmamasl konusuna butunuyle kay1ts1z
kalma tavn~ ve amac1n btitun ara.;lan
me~rCtla~hrdl~l inanc1yla tin kazarun1~
olan italyan dti~unurti. Te1nel eserleri;
ll Principe [Hiikiiindar], Dell'arte della gu
erra [Sava~ Sanat1 Ozerine Konu~ma].
Yeni.;a~1n milli devlet du~tincesinin ilk
ve en onemli temsilcisidir. Kan~1khklar
i~inde olan yurdunun kurtulu~unu
onun gu.;lu ve birlikli bir ulusal devlet
olarak ortaya .;tkl~tnda goren Machiavellfye gore, bir devlet bir ulusa dayanlyorsa e~e~, on un yeter bir gucu var demektir. Devlet btittin gticunu bu kokten
almah, Kilise onun kar~as1nda ve ustunde olmamahdu.
Machiavell~ huku~un da ldliseye ba~h
olmaktan kurtanhp, do~rudan do~ruya
devletin ozunden turetilmesi gerekti~i
ni sayler. 0, devleti yoneten ki~inin tek
amaruun, devleti ya~alrnak ve gurunu,
iktidaruu arttmnaktlr; devlet adamuun
daha yill<sek bir Odevi veya gorevi bulunamaz. Devlet ad amuun bu amaca ula~
mak i-;in kullanacaAl her ara.; mf1rudur.
Machiavelli'ye gore, din, ahlak ve h~
devlete ba~h olup, gerekti~inde prens taraftndan birer ara.; olarak kullanllabilinir.
madde [Lat. materia; ing. mlltter; Fr. matiere;
AI. materie, soff]. Duyusal evrenin kendisinden meydana geldi~, meydana gelir
gorundu~u,
tinsel/ruhsal olmayan,
fiziki, do~al, kaho, cisimsel, tumuyle
ya da goreli olarak belirsiz olan toz.
Mekanda bir yer i~gAl ede~ .;o~unluk
elle tutulabilir ve deneyimsel olarak gozlemlenebilir olup, gu.; kullanmak suretiyle iizerinde eylemde bulun ulabilen ~.

En temel ozellikleri yer kapla1na, girilmeztik olan maddenin aynca do~as1 itibariyle pan;ac1k ya da atomlardan olu~
tu~u, bilinemez oldu~u, fiziki etkinlik
ya da de~i~me potansiyeline sahip bulundu~u,
kutlesi oldu~u soylenir.
Madde, bu ~er.;eve i.;inde, ti.im gerc;ekli~in ~ekil almam1~, belirsiz temeli; varh~m, stirekli olarak de~i~en sonsuz sayldaki fenomenle sergilenen dayana~1 ve
deneyhnin temel nedeni olmak durumundadu. Madde, yine bir ~eyin fizik1
ya da maddi bile~eni, bir varh~1n ken
disinden meydana geldi~i ~ey anlam1na
gelir.
Madde, farkh filozoflar tarahndan .;ok
farkh ~ekillerde tan1mlanm1~hr. Orne~
~in, maddi varhklan, hpk1 Empedokles
gibi, toprak, hava, su ve ate~ten meydana gelen nesneler olarak s1n1flayan Piaton, dort ayn ti:irden maddenin kar~1t
ozelliklerini ac;Jkla yabilmek i.;in, yeni
bir matematiksel teori geli~tirmi~tir.
Buna gore, her nesne hirii ayn bir geometrik ~ekli olan atomlardan meydana
gelmi~tir; bu geometrik ~ekiller ise,
kub, tetrahedron, v. b. g. turunden alh
yuz!u, sekiz yuzlu, onyuzlu ~ekillerdir.
Maddeyi, matemati~in yarduruyla ve
atomcu bir anlay1~la a9klayan tPiaton,
organizmalann asli ozelliklerini maddi
terimlerle de~l de, fonksiyon a9s1ndan
a.;tklamaya .;ah~m1~, bir organ1, organizmanm ya~am1 boyunca ger.;ekle~
tinnek durumunda oldu~u i~lev ya da
rolle tan1mlamaya koyulmu~tur.
Bir nesnenin kendisinden meydana geldi~i maddi tozle, ona yuklenen form
aras1nda bir ay1nm yap an t Aristoteles
ise, bir toziin ya da cismin temel ozelliklerinin nasll a~klanabilece~i, maddr
ger.;ekli~n atomlarla nu, yoksa geometrik terimler araoh~1yla m1 a.;lkJanmas1
gerekti~i konusu lizerinde dunnu~tur.
Bireysel bir nesnenin davrant~tnt ve
ozelliklerini a9klamak i-;in, onu her~eyden once belli bir nesne turii olarak
gonnek gerekti~ini one suren Aristoteles, do~ada varolan her nesne turiinun,
OZU ya da kendi ozel fonnu taraflndan

madde

belirlenen ozelliklere sahip o1dugunu


belirtmi~tir. Onda, tozlerL bireysel varhklarl birbirinden ayard etme proble1ni,
L1icelikseJ ve fiziko-kim yasal bir problem den ~ok, niteliksel bir s1rufla1na
probleani olarak ortaya ~akar. Ag1rhk,
i~te bu niteliklerden birisidir. 0 nesneleri toprak, su, hava ve ate~ gibi dort
ogeden 1neydana gelen ayalh evrenle,
degi~1ne ve bozulmadan bag1~1k olan
ayi.isti.i evren arasanda bir ayanm yaplna~hr.

Aristoteles

di.i~i.incesinden

yogun bir bi~imde etkileruni~ olan isla1ni di.i~i.ince


gelenegi i~inde, madde, belli bir formu
olmayan, yalruzca gi.i~ olarak varolan,
ger~ek bir varhktan yoksun bulunan toz,
mekanda yer kaplayan, zamanla san1rh
ve yaratdma~ varhk olarak tanamlanma~
hr. islam felsefesinde, olu~un ger~ekle~
mesi ir;in, basamak basamak yi.ikselen
bir geli~meye gerek duyuldugu i~in,
varhk basamaklannda, a~agadan yukanya dogru ~lklldtk~a, alttaki her kat, i.istteki i~in, form ya da ~ekil alina kapasitesine sahip olan madde gorevi gori.ir.
islam felsefesi di.i~i.ini.irleri, bu ~er~eve
i-;inde d()rt ayn madde hiri.inden soz etmi~lerdir; 1 Tannsal varhgan dogrudan
dogruya g()ri.ini.i~i.i, tecellisi olan ilk
madde. Soz konusu madde, ruh, nefs ve
doga gibi i.i~ ayn varhk kahnan sonuncusudur. 2 G()k katlann1n ()zi.ini.i kuran,
genel olarak evreni meydana getiren, i.i~
boyutlu, ~ekil alan madde. 3 Toprak, su,
hava ve ate~ gibi dort ogeyi olu~turan
madde. 4 Belli bir formu olmakla birlikte, insanan amaana bagh olarak, yine
belli formlara sokulabilen madde.
Maddeyi ozi.i yer kaplama olan toz
olarak tanamlayan ve bundan dolaya
bo~lugu ve atomcu madde gori.i~i.ini.i
reddeden tDescartes, maddenin rum
ozellikJerirun, yer kaplama ya da uzarrun,
varolan maddl bir nesne ya da dsim kavraya~amlZln zorunlu bir par~as1 olan niceliksel gori.ini.imleri oldugunu savunanu~tur. Yer kaplamanan s()z konusu
gori\ni.imleri ise, si.ire ve zamandtr. Buna
gore, maddi bir ~eyi di.i~i.irunek, onu,

559

za1nan i~inde bir andan diger ana kadar


olan slire boyunca varohnaya devam
eden bir ~ey olarak dii~lirunek anlamana
gelir. Zaman ise, bu si.irenin ol~hnesin
den ba~ka hi~bir ~ey degildir. Maddi toz
kavray1~un1Z da, Descartes'a gore, t1pk1
'ben'e ve Tann'ya i1i~kin bilgintiz gibi,
duyulardan tliretihni~ olmay1p, akhn
a~rk ve se~ik dli~i.incelerinin bir i1ri.ini.idi.ir.
Descartes sonras1 modern felsefe ve bililnde, lnadde teolisi, ~ok bliyi.ik ol~i.ide
Lavoisier ve Dalton'un, fizik ve kirnyaya
konu olan fenomenlerin, 1naddi tozlerin
kiitleleri oldugu ve par~ac1k ya da atomlardan 1neydana geldigi kabuli.iyle a~lk
lanabilecegi tezlerinin son ucunda orta ya
~1km1~hr. Ki.itlenin degi~lnezligini ve
dolayas1yla maddenin ortadan kaldanlamaz oldugunu kaautlayan Lavoisier'nin
~ah~malanndan sonra, madde ve ki.itle
e~anlamh hale gelmi~ ve 'madde' Cournot taraf1ndan, cisimlerin degi~mesin
den ya da tahrip olup gihnesinden sonra
geriye kalan ~ey olarak tanunlanma~tu.
Boylelikle llk~ag felsefesinin atomculugu, modem bilimde yeni bir g()ri.ini.i~
alhnda ortaya ~1kma~, cisimlerin moleklillerden, moleki.illerin de ato1nlardan
meydana geldigi a~~a ortaya korunu~
tur. Maddenin boliliunesi, bununla birlikte burada son bulmaz, t;i.inki.i atom ne~
gatif elektronlardan meydana gelir ve
soz konusu elektronlar da, protonlarla
notronlardan kurulu bir ~ekirdek ~evre
sinde doner. Maddenin son ve nihai ogelerini, i~te bu par~ac1klar olu~h.Jrur.
Soz konusu madde anlay1~1, modern
fizikle birlikte birtak1m degi~ikli klere
ugrama~tu. Buna gore, Lavoisier'nin
buldugu ilkeler yalnlZCa gi.inli.ik ol~i.ile
re gore dogrudur. Ki.itle; hazla birlikte
de~~anektedir; ote yandan, madde ortadan kaldnalamaz olma ()zelligini de
yitirmi~ ve deney, maddenin yok edile
bilecegini, maddenin a~uuma doni.i~e
bilecegini, a~an1m1n da cisimle~erek
madde haline girebilecegini gostermi~
tir. Yine maddenin enerjiye, enerjinin de
maddeye d()ni.i~mesi olanakhdar.

560

maddecilik

maddecilik [Os. fel~efti maddiye; ing. materialisrn; Fr. materialisme; AI. materialisPnus]. 1 Yalruzca maddenin gen;ek oldu~nu, madde ve maddenin de~i~imleri
d1~1nda hic;bir ~eyin varolmad1~1n1,
varh~1n madde cinsinden oldu~unu one
siiren gorii~; yer kaplayan, girilmez, yara hlmatnl~ ve yok edilemez, kendinden
kaim olan, harekete yetili maddenin, evrenin biricik ya da temel bile~eni oldu~unu savunan varbk anlay1~1.
Evrendeki tek toziin madde oldu~nu,
varh~rn fiziki bir nitelik ta~td1~1ru ve evrende tinsel bir tozun bulwunad1~ one
siiren gorii~, ve indirgemeci bir o~reti
olarak maddedlik yaln1zca maddeye varbk yukler, zil1in ya da ruha ba~1 bir
ger-;eklik ya da ikinci dereceden bir varhk verir veya ruhun lli.;bir ~ekilde varolmadl~lnl one surer. Ger~ek dunyarun,
halleri ve ili~kileri itibariyle de~i~en
maddi ~eylerden meydana geldi~ini ~a
vunan madde~ maddf bir ~ey ya da
nesneyi ise, sadece mekan ve zaman i9flde olma, ~ekil, biiyiikluk, kutle, kat:J..hk,
s1cakhk turiinden fiziki ozellikler sergileyen bir ~ey olarak tarumlar.
Maddecilik, buna gore, fiziki bilimlerin
belli fenomen obeklerini yalruzca fiziki
ko~ullara yonelerek a-;1klama .;abasmda
olan madded metodolojisinden de yararlanarak, realist bir bak1~ a~1s1yla,
insan varhklanna duyu deneyinde sunulan diinyarun, rasyonel bir bili~ tarznln kendilerine eri~emedi~i ~eyleri gizleyen fenomenal bir fantezi olmay1p,
temel ger~ek.Jik oldu~nu savunan, do~adan ayn bir kendinde ~eyler dunyaSirun, do~arun otesinde, dinin, onsezileruruze ve d uygularuruza m uracaat
eden, ama ak1ldan destek bulmayan geleneksel babl inan~lara ba~vurmak suretiyle varb~ll\1 bildirdi~i tUrden do~a
iistu bir dunyanm varolmad1~1n1 one
siiren gorii~e kar~1hk gelir.
Vahye ve vahye dayanan dine, geleneksel olarak kutsanan bab.J inan~lara,
ciddi ara~hrma ve argumanlardan ~ok
an ulann sonucu olan kanaatlere kar~1
olumsuz bir tav1r tak1nan ve tinsel bir

ger~eklik

olarak Tanr1n1n hi.;bir ~ekilde


varolmad1~1ru savunan bak1~ a-;tslnl
ifade eden maddecilik, daha ozel olarak
da, 2 de~erler ala1unda, maddi zengin
lik ve refah1n, bedensel tabninlerin ve
d uyumsal hazlann insarun elde etmesi
ya d a ula~mas1 gereken en lemel de~er
ler oldu~unu savunur. SOz konusu populer anlanu i~inde maddecilik, insan
varh~1nda, kendisini hazeL bir ki~isel
~1kar ve madde duygusuyla harekete
ge~iren do~u~lan bir psikolo jik mekanizmarun bulundu~unu ifade eder.
3 Maddecjlik, zihin-beden ili~kisi konusunda ise, genel olarak zihinsel ya da
tinsel olan her~eyin, ge~erli bir felsefi
analizle maddeye indirgenebilece~i gorii~iine kar~l11k gelir. Bu ~er~eve i~in
de, u.; tiir maddecilikten stlz edilebilir:
Bunlardan birincisi, 3-a) zihni madde
nin bir s1fat~ niteli~i yapan Slfatsal maddecilik; 3-b) ikincisi, zihni ve zihinsel
olan1 maddenin ve maddi olarun bir etkisi ya da sonucu olarak yorumlayan
nedensel maddecilik ve u~iinciisii de, 3-<)
zihinsel siire~lerle olaylan, ozu itibariyle maddf sure~ ve olaylar olarak goren
e~itleyici maddeciliktir.
Felsefe tarihindeki fark.J1 madded felsefelere oncelikle atamculuk omek verilebilir. Buna gore, llk~a~ felsefesinde Slrasiyla Leukippos, Demokritos, Epikuros
ve Lukretius taraf1ndan savunulmu~
olan atomculuk., evrenin bile~ik cisimlerden, bu bile~ik cisimlerin ise, mad
denin en ku~uk bolunemez par.;as1na
kar~1hk gelen a tom lard an olu~tu~unu,
her~eyin atomlann bo~luk i.;indeki hareketleri sonucunda ortaya .;1kh~lru one
suren, evrende m utlak bir nedenselli~in
hiikiim siirdu~unii kabul eden, insan
ruhunun ince atomlardan meydana geldi~ini, tannlann bile cisimsel old uk.Jann soyleyen maddeci bir goru~tiir.
A tomculu~ 17. yuzy1lda yeniden canlandiran ve bilimsel bir teori olarak one
siiren Gassendi, atomlann, Demokritos
gibi, biiyiikluk ve ~ekilleri, Epikiiros
gibi de, a~uhklan olduklartnt savunmu~ ve buna ek olarak atomlann kah

maddefonn

hk ozelligine sahip bulunduklaruu soylelni~tir. Gen;ekligin maddi bir yap1da


oldugunu one si.iren Gassendi, bir yandan da, atomlann ezeli olmay1p, Tann
taraf1ndan yaratdm1~ olduklann1 iddia
etmi~tir. Atomlar bir kez yaratdd1ktan
sonra, dunyay1 meydana getirecek ~e
kilde hareket ic;inde olmu~lardxr.
Yalnxzca mekanik degil, fakat aynJ zalnanda detenninist bir maddeciligin savunucusu olan ingiliz filozofu Thomas
tHobbesun 1naddeciliginin temel kategorileri zaman, mekan, hareket, nedensellik, cisim, nicelik, guc; ve eylemdir.
Maddenin atoanlardan olu~tugunu one
suren Hobbes, 1 yeryuzu ve y1ld1zlar
nirunden gozle gorulebilir cisimler, 2
yeryuzu ile ydd1zlar aras1ndaki butun
mekana yayllan kuc;uk atomlar rurunden gozle gori.ilemez cisimler ve 3 evrenin geri kalan1n1 dolduran ve hit; bo~
mekan bxrakmayan ak1~kan eter turunden cisim olmak uzere, u-; tur cisim oldugunu belirtmi~tir.
Soz konusu ingiliz maddedligine kar~1,
FranslZ maddedliginin en onemli temsilcisi olan P. B. Henri dHolbachn madded sisteminin temel kategorileri ise, 1
madde, 2 hareket ve 3 nedenselliktir. Varolan her~eyin hareket halindeki madded en meydana geldigini belirten Holbach,
maddenin ozunun hareket ve eylem oldugunu one su.rmu~tur. Maddenin surekli hareketini a~klayabilmek it;in de,
filozof, Yunanhlann eski dort oge gorii~unu canlandxrm1~hr. Cisimsel olmayan
bir varbk du~uncesi tHolbach'a gore anlamSIZ oldugundan, ruhun ve Tannnln
varolu~undan 50z edilemez.
Alman maddecilerine gelince .. . Diyalektik maddeciligi -;ok yogun bir bi~
de etkilemi~ ve epistemolojik idealizme
mutlak bir bit;imde kar~1 t;Ikarak madded bir ger-;eklik anlay1~1 benimsemi~
olan L.A. tFeuerbach1n mekanik maddeciliginin temel tezleri ~unlard1r: 1
Bilginin nesneleri, bilen insan varhtJndan bagamsz bir varolu~a sahiptir. 2
Ger-;ekten varolan, buna gore, yaln1zca
hareket halindeki maddedir. 3 Bilgi du-

561

yularla ba~lar ve duyulann sonucudur.


4 Tinsel varhklann ya da maddi ohnap
yan varhklann varolu~undan soz edilelnez. 5 idea ya da ideallerin varolu~un
dan soz edilemeyecegi gibi, bunlann
insanhk tarihinde belirleyici bir rolleri
de yoktur.
Diger bir madded Alman filozofu olan
L. +Buchner, maddesiz gtic;, ve gu-;ten
yoksun 1nadde ola1nayacaglnJ iddia etIni~tir. Enerjinin 1naddenin aynlmaz,
ozsel bir ozelligi oldugunu one suren ve
boylelikle elektromanyetik madde teorisiiun dogu~una katkl yapan Buchner,
maddenin yaratdamaz ve yok edilemez
oldugunu savunmu~tur. Madde, gec;irdigi tum degi~imlere kar~1n, Buchnere
gore, ayn1 kahr. Madde, zaman ve
mek~n bak1m1ndan SJnarsiZdir; onun
ba~1 ve sonu yoktur. Ote yandan, bir biyolog-filozof olan E. tHaeckerin bird ya
da dogala maddedliginin temel kategorileri de toz, madde v e gut; ya da enerjidir. Bunlardan toz ilk.. madde de ikincil
kategoridir. Buna gore, yer kaplayan
mad.de ile hareket ettirid gut; olan enerji,
bir ve ayna tozun iki aynlmaz s1fahdar.
maddeci realizm [ing. materialist realisnr;
Fr. realisme materialiste). insan zihninden bagJmSIZ bir ger~ekligin varoldugunu kabul edip, bu nesnel ger~ekligi
madde cinsinden bir varhk olarak tanimlayan gorii~. AlgamlZln, bilgilerune
faaliyetimizin konusunun, biz insan
varhklann1n d1~Jnda, insandan, insan
zihninden bagunsaz bir ger-;eklik oldugunu savunan, bu ger-;ekligi, tinsel olarak degil de, eni, boyu, derinligi olan.,
zaman ve mekan it;inde yer kaplayan
maddi ya da fiziki bir var hk olarak yo . .
rumlayan varhk anlay1~1.
madde-form [1ng.matter-fornr; Fr. mati~re
fornre]. Onlu Yunan filozofu Aristoteles'te
varolan ~eylerin statik bir a~dan, yani
degi~mezlik a-;Jsmdan ele ahnmalannan
sonucu olan temel ontolojik ay1nm.
Tozun, yani belirli bir dogas1 olan bir
~eyin, bir yandan niteliklerin, ote yandan da bu niteliklerin gerisinde bulunan
bir dayanag1n birle~iminden, bir madde

562

madde-form anallzi

ve bir formdan meydana geldigini soyleyen Aristoteles, her ne kadar maddeyle formu birbirinden ay1rsa bile, dogada
bizim hi~bir zaman maddeden yoksun
bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de kar~nla~madlglmlZI belirtmeye ozen gosterir.
tPlaton'dan ~ok temelli bir bi~imde aynlan Aristoteles'e gore, varolan her~ey
somut bir birey olarak varolur ve her~ey maddeyle formun bir birligi olarak
ortaya ~1kar. Bundan dolay1, onun metafiziginde, ger~ekten varolan ilk ve tek
var hk olarak toz, form ve madded en
meydana gelen bile~ik bir varhkhr. Bu
nedenle, tAristoteles'te, Platon'da oldugu gibi, ayn formlardan, duyusal diinyamn d1~mda olan bir tidealar diinyasmdan soz etmek olanakh degildir.
Form, ayn bir yerde degil de, bu duyusal diinyada ve toziin bile~enlerinden
biri olarak varolur.
Aristoteles, madde ve form aynnuyla
ilgili olarak, ~eylerdeki ~e~itlilik ve bireyselli~in kayna~mn madde oldugunu sayler. Ayn1 tiir i~e giren i.ki ya da
daha fazla ~eyin formu bir ve ayruysa,
bunlar birbirlerinden yalruzca maddeleriyle aynhrlar. Varhgm madde ve form
gibi iki ogeden meydana geldigini savunan Aristoteles'e gore, bireysel bir
neshe kendi tikel niteliklerinin toplammdan her zaman daha fazla bir ~ey
dir. Ba~ka bir deyi~le, niteliklerin gerisinde, niteli.klere temel olan, nitelikler
i1 bir dayanak olma i~levi goren bir
~ey vard1r.
Maddeyi form alma, bi~im kazanabilme kapasitesi; degi~en, form bakimmdan degi~mekte olan bir ~eyde soz konusu olan kahc1 ve siirekli oge olarak,
formu ise, degi~mekte olan ~eylerde ortaya ~1kan yenilik, biriciklik olarak tarumlayan, maddenin belirsiz ve bilinemez oldu~unu ve form tarafmdan
belirlenip, form sayesinde bilindigini
soyleyen Aristoteles'e gore, madde ve
form aynnu dogada varolan her~eye
uygulanmak durumunda olan bir aynmdlr.

Buna gore, omegin bir sanatkar tarabndan yapdm1~ olan giimii~ten bir tabag1
ele alahm. Soz konusu giimii~ tabakta
da, ba~ka her~eyde oldugu gibi, madde
ve form olm.ak iizere i.ki oge birbirinden
ay1rd edilir. Giimii~ taba~n maddesi,
tabagm kendisinden yapdm1~ oldugu
giimii~tiir, buna kar~m tabagm formu
da, tabag1 yapan sanatkar tarahndan giimii~e verilmi~ olan yap1dn, ciiizenleme
ya da ~ekildir. Bununla birlikte, aym
aynrn, Aristoteles'e gore, yalmz insan
eliyle yapdm1~ nesneler i~in degil, fakat
dogal nesneler, omegin sanatkar tarafmdan heniiz i~lenmemi~ olan giimii~
part;asl i.;:in de soz konusudur.
Buna gore, giimii~tin, kendisine benzer
olan bir alhn ya da bak1r par~asmdan
farkh olan, gozlemlenebilir bir yap1s1,
niteligi vardu. i~te bu, onun formudur.
Buna kar~m, giimii~iin maddesi, son
~oziimlemede giimii~iin kendisinden
meydana geldigi, toprak, hava, su ve
at~ gibi dort ogeden olu~ur. Elbette ld,
giimii~ii meydana getiren ogelerin oranlan, giimii~iin formunun bir par~as1ru
meydana getirir. <;iinkii Aristoteles, giimii~le ba~ka metaller ya da maddeler
arasmdaki farkhbg1, ogelerin oranlanndaki farkhhga baglar.
Ogelerin kendilerine, yani toprak, hava,
su ve at~in kendisine gelince, Aristote
les onlann da madde ve formdan olu~
tuklanru sayler. Buna gore, bu ogeler
s1cak ve soguk, 1slak ve kuru gibi kar~at
niteli.klerden olu~an c;iftler araahgayla
a~1klamrlar. Omegin, ate~in fo~u
s1cak ve kurudur, buna ka~m topragm
formu soguk ve 1slakhr. Onlann maddeleri ise, Aristoteles'in ilk madde ad1ru
verdigi, biitiiniiyle belirsiz ve yap1s1Z
olan bir madde tiiriidiir.
madde-form analizi [tng. form and matter
analysis; Fr. analysis de Ia matihe-fonne].
tlk kez Yunan filozofu Aristoteles tarafmdan varhk felsefesinde, daha sonra
da tKant tarafmdan epistemolojide kullarulan ve bir ~eyi hem maddesi, ham
malzemesi ve hem de bi~imi, ozii ya da
yap1s1 at;Ismdan ele alan analiz tiiru.

maddesizcilik

lviadde-fonn analizi, t Aristoteles'ten


sonra, ba~ta tepistemoloji ve testetik
o]mak uzere, ~ok ~e~itli alanlara uygulanmt~hr. Ornegin, ayu1m1 deneyime
ve dolay1s1yla bilgiye uygulayan Alman
filozofu Kant' a gore, fonn deneyimde ve
bilgide, yap1sal ve bag-tnnsal olan her~eyi kapsar; madde ise, formun genel
~er~evesi i~ine yerle~ tirilen maizemeden, duyusal niteliklerden olu~ur. Bunlardan formun birlik, buna kar~1n maddenin ~okluk ilkesi oldu~unu one siiren
Kant, deneyimin bir nesnesinin veya
on a iii~ kin bir bilginin ii~ bile~eni old u~unu sayler: 1 Be~ duyu yoluyla ahnan
izlenimler, duyusal nitelikler; 2 izlertimleri bir kahba sokan zaman ve mekan
gibi sezgi formlan ve nihayet, 3 saf kavram ya da kategoriler. l~te bunlardan
birincisi deneyimin ve bilginin maddi
bile~enlerini olu~ tururken, ikinci ve
ii~iinciiler tecriibenin forme I bile~enleri
ni meydana getirir.
maddele~me [ing. materialisation; Fr.
ntat~rialisation). 1Ik~a~ Yunan felsefesinde, a1na ozellikle de Aristotelestte, ilk
maddenin, hi~bir nite)i~ olmayan, her
tiir ozellikten yoksun bulunan madde
ya da dayana~an form kazanarak, ~ekil
alarak cisiml~mesi, bir cisim olmas1.
ilk maddenin '~u' aga~, '~u' kitap, '~u'
insan ~eklinde aktiielle~mesi, bireyle~
mesi, tikelle~mesi ya da somutla~mas1,
duyularla algdanabilir durwna gelmesi.
maddenin sak1n1m1 yasas1 [tng. principle
of conseroation of tnatter; Fr. principe du
conservation de la matiere). Hi~ten hi~bir
~eyin dogmayacag1 dii~iincesine daya~
nan, ve evrenin ezelf~di oldu~nu,
evrendeki enerjinin yarablm~ ve yok
edilemez oldugunu, evrendeki madde
miktanrun gi.zil ya da edimsel madde
~eklinde, niceliksel olarak ayru kald1g1ru
dile getiren temel ilke. Evrenin geri kala
rundan yahtlanm1~ kapah bir sistemde,
madde ve enerjinin toplanurun ayru kaldl~lnl ifade eden ilke.
maddesizcil ik [Os. lamaddiyye; 1ng. immaterialism; Fr. inrnratmalisme; Al. immaterialismus]. ingiliz empirist filozofu George

563

Berkele)''in yalruzca idelerin ve ruhun


varoldugunu, fakat maddenin hi~bir ~e
kilde varolmadtgtnt, zihinden ba~ImSIZ
bir madde dii~iinmenin ~eli~ik oldugun u dile getiren idea1ist o~retisine verilen
ad.
Sozcuklerin yaln1zca kendilerine kar~t
hk gelen idelerle, ozgiin deneyimlerle
baglanh i~inde kullandd1klan zaman
anlamh oldugunu, kulland1guntz sozciiklere idelerin kar~1hk gelmemesi du~
rumunda, anlamstz konu~tugumuzu,
idelerin de yalruzca duyusal niteliklerin
ideleri olduklan i~in, tikel bir duyualgisina, bir deneye benzer bir ~eye kar~lhk gelmeyen bir terimin anlamh olmadt~lru soyleyen Berkeley, bu durum
i~in bir istisna olu~turan terimlerin, tin,
ruh ya da zihin terimiyle Tanr1 terimi ol~
du~unu iddia eder. 0, madde ya da
1naddesel toziin de, kendisine tikel ve
belirli bir idenin, bir deney ya da duyualglslntn kar~ll1k gelmedigi bir terimin
anlams1z o)du~u tezi i~n, bir istisna olabilmesini kabul etmez ve dolaytsiyla
maddenin varolmad1g1n1 savun ur.
Berkeley maddesizcili~nin, maddeyi
hem tLocke'un yapt1g1 gibi, yalruzca,
insan taraf1ndan algdanamayan ~ekil,
yer kaplama, hareket ve siikQnet gibi birincil niteliklere sahip olan bir varhk
olarak gordiigiimiiz, ve hem de onu
tPlaton ve t Aristoteles'in yapm1~ olduklan gibi, sadece potansiyel olarak
varolan tiimiiyle belirsiz ve olumsuz bir
varhk olarak tan1mladag1m1z zaman,
ge~erli oldugunu belirtir. Buna gore, birind altematif soz konusu oldugunda,
maddenin hem insan zihninden ba~m
SlZ oldu~na inanmak ve hem de yer
kaplama, ~ekil, hareket ve siikunet gi bi
niteliklere sahip oldugunu soylemek bir
~eli~ki i~erir. Zira ~ekil, yer kap!ama,
hareket ve siikimet terimleri bpkl renk,
ses, koku ve tat terimleri gibi duyusal
nitelikler i9n olan terimlerdir.
Ba~ka bir deyi~le, yer kaplama, ~ekil,
hareket ve siikimet gibi birincil nitelikler renk_ ses, koku ve tat gibi ikinci) niteliklerden duyusal nitelik olmak bala-

564

maddi

a~rklama

mmdan farkllhk gostennezler. Duyusal


nitelikler olduklan i-;in de, bunlar doga~
Ian geregi insan zihninden bag1msaz
olarak varolamayan idelerdir. Ve bir
~eyi hem, duyusal nitelik ya da ide oldugu i-;in, insan zihninden bagamstz
olarak varolamayan bir ~ey olarak ve
hem de insan zihninden bag1ms1z ola~
rak varolan bir ~ey olarak di.i~i.inmek
bir -;eli~kidir.
<;;eli~kiden kurtulmamn tek yolu, Berkeley' e gore, maddeye deneyianizdeki
duyusal niteliklere kar~ahk gelen hi-;bir
nitelik atfetmemekten ge-;er. Bu yapalda~ zaman da, ikind altematifte oldugu
gibi, maddenin teorik bak1mdan da pratik bak1mdan da hi.;bir onemi kalmaz,
yani madde a~ama gi.ici.ini.i kaybeder. Ba~ka bir deyi~le, madde kendisinde hi.;bir niteligi olmayan bir varhk olarak, tiimi.iyle olumsuz ve belirsiz
bi-;imde tanunlandaga zaman, o a~lda
ana i~levi bulunmayan, fakat kendisi
a-;akJanmaya muhta-; olan bir varhk durumuna du~er. Maddeye bu durumda
deneysel bir olguyu a~klamak i-;in
gerek duyulmaz ve o, deneysel bir olguyu a-;aklamak soz konusu oldugunda,
maddeyi bi.iti.ini.iyle yok sayan l;>ir anlaya~m saglayacaga bir a-;1klamadim daha
basit ve kolay bir aciama getiremez.
maddi a-;aklama [fng. matmal explanation; Fr. expliCJJtion mattrielle]. Bir ~eyi
kendisini olu~turan maddesiyle a-;aklama tarza; bir ~eyin, yalmzca maddesi yle a-;Iklanabilecegini dile getiren a-;aklama ti.iri.i.
Maddi ar;klamamn, ozellikle Aristoteles'in felsefesi ya da metafiziginde aym
zamanda maddi neden olarak anla~d
masa gerekir. Maddi a-;1klamay1 dort
a.;aklama ti.iri.inden bhi olarak dile getiren Aristoteles, omegin agacm, o filan
maddelerden meydana geldigi ifiin, bi.iyudi.igi.i ~kilde bi.iyi.idi.i~ini.i soyleyecektir.
Madded yakla~amda on plana ~kan
bu a~aklama ti.iri.ine, anti-madded bir
filozof olan t Aristoteles ~iddetle kar~a

-;aknu~tar.

Ona gore, maddi a-;aklama


yararh ve ilgin-; olmakla birlikte, hi-;bir
zaman yeterli olamaz, zira bu ti.ir bir
a-;1klama bize bir ~eyin ger-;ekte ne o 1dugunu hi-;bir zaman soyleyemez.
Ba~ka bir deyi~le, maddelerin bir listesi,
kendi ba~ma, bize bi.iyi.imesini ar;aklamaya -;ah~tagamaz ~eyin ne oldugunu,
bu maddelerin hangi yapaya meydana
getirecegini ortaya koyamaz. DolaylSlyla, maddi a-;akJama, formel ve teleolojik
bir a-;aklamayla taanamlanrnahdar.
Maddi a-;aklama, sosyal bilimler alarunda ya da daha r;ok sosyolojide, toplumsal fenomenlerin nedenleri olarak, ba~ka
hi-;bir ~eyi degil de, salt ekonomik ili~
kileri goren a-;1klamaya ifade eder. Bu
ti.ir bir a-;1klama ise, toplumsal ili~kilerin
temel nedenini fikirlerde bulan idealist
a.;1klamarun tam kar~asmda yer ahr.
maddi nesne [ing. material object; Fr. objet
materiel]. Madde olarak varolan, maddi
ve fiziki nitelikler ta~ayan varhk.
Bir birlik olarak gori.ilen ve ~ekil, bi.iyukluk. zaman ve mei<An i~nde varolu~. ki.itle, hareket gibi fiziki ozellikleri
ve renk, kahhk, tathhk, agarhk, yumu~akhk gibi duyumlanan ikincil nitelikleri olan, insamn algasmdan bagamsaz
olarak varolan, fiziki degi~mcye ugrayan ve ba~ka varhklarla nedensel bir
ili~ki i~inde bulunan ~ey, varhk, dsim.
magara benzetmesi [ing. allegory of the
cave; Fr. allegorie de la caverne]. Platon'un
Deulet adh diyalogunda ortaya koydugu genel bilgi ve egitim anlaya~ma
mecazf bir dille ifade edip, somutla~tar
mak i.;in kulland1g1 istiare; onun kendi
bilgi ve egitim anlay1~1m ifade ederken, zamanmm egitim anlaya~am ele~
tinnek, insanhk halini ifade etmek
i.izere kulland1g1 i.inli.i egretileme.
Benzetmeye gore, 1~1ga a-;1lan uzun
bir giri~i olan bir yeralh magarasmm
en dibinde, insanlar. -;orukluklanndan
beri, ayaklarmdan ve boyunlanndan
zindre vurulmu~ olarak hareketsiz bir
~ekilde otunnakta ve yalmzca onlerini
gorebilmektedirler. Onlann arkasmda,

Maine de Biran

yiiksekte bir yerde bir ate~ yaunakta


ve ate~le bu insanlar ya da mahkumlar
C\ras1ndaki yolda, kii~iik bir duvar ya
da perde bulunmaktadu. Duvar ya da
perdenin arkas1nda ise, konu~arak ya
da sessizce, ellerinde tiirlii tiirlii ara~lar,
ta~tan ya da tahtadan yapdm1~ insana,
hayvana ve daha ba~ka ~eylere benzer
kuklalar ta~1yan insanlar ge-;rnektedir.
Ma~aran1n, Platon'un anlatmuna gore,
en dibinde oturan mahkumlar, yalnlZca,
ate~in aydutb~Iyla perdeden duvara
vuran golgeleri gorebilmektedirler. Ellerinden, ayaklartndan ve boyunlanndan
zincire vurulmu~, hi~bir ~ekilde k1mdda1nayan bu mahkumlar ma~ararun
duvanndaki golgeleri, duvara golgesi
vuran nesnelerle kan~bnnakta, perdenin
arkas1ndan yanlolanan se;lerin duvardaki do~rudan do~ruya golgelerden geldigine inarunaktad1rlar. Bu mahkUmlann
sahip oldu.klan bilgi, onlann gozleriyle
ve kulaklan yla kazand1klan d uyusal bilgidir ve bu gorsel bilgi d uvardaki golgelerin, yani g6riinu~lerin bilgisidir.
Ma~aranm en dibinde, her yerlerinden
zincirlere vurulmu~ olarak ya~ayan bu
mahkWnlardan biri, zincirlerinden bir
~ekilde kurtanhp aya~a kaldu1lsa ve
once, yiizii duvarda golgelerini gordup
~ii nesnelerin kendilerine ve 1~1k kayna~lna ~evirilse ve o nihayet ma~ararun
d1~1na ~1karhlsa, onun bu donu~iimii
hi~ ku~ku yok ki ~k sanc1h olacakhr.
tnsan i~in yandgdardan kurtulmak, eski
ah~kanhklan terketmek ~ok gii~ oldu~undan, o muhtemelen yeni duruma
ah~amayacak ve daha once gonnii~ oldu~u ~eyler, ona daha ger~ek gorunmeye devatn edebilecektir.
Benzehne bilgi a~1S1ndan yorumlanacak olursa, ma~arann i~inin ve burada
soz konusu olan bilgi tarzlnJn, Platon'un
gerc;ek bilgi olarak gormeyip kiit;Umsedi~i duyusal bilgiye kar~1hk geldi~i
soylenebilir. Buna gore, duyusal dunyanln de~i~en nesnelerini konu alan,
~ok~a televizyon seyredip ikinci elden
malumatlarla yetinen ve gorunu~leri n

565

gerisindeki ger~ekli~e hi~bir zaman


niifuz edemeyen ortalama insanm hali,
ma~ararun dibinde zincirlere vurulmu~
olarak ya~ayan mahkumlann haline
benzemektedir. Ba~ka bir deyi~le, ayru
durum az ya da ~ok insanlann ~o~u ic;in
soz konusu oldu~undan, insanlar kend i
ma~aralann i9nde mahkum durumda,
goriinii~ler arasmda, ger~ekJi~in epeyce
uza~mda y a~ amaktadu lar.
mahluk. Islam dininde, halk olunmu~,
yaratdm1~ varh~a verilen ad.
Buna gore, varh~1, 1 ger~ olup, ezeli
ve ebedi bir nitelik t.a~1yan, ozii gere~i
varolan, kendisinden ba~ka bir nedene
dayanmayan tannsal varllk dunyas1 ve 2
Tann'run varh~n d1~1nda kalan varhklardan meydana gelen duyusal dunya
diye ikiye ayuan Islam dii~uncesinde
ikinci kategoriye giren, yani Tann dt~Inda kalan tum varltklar mahiUktur.
MahlUk, Islam felsefesinde, cans12lar, bitkiler ve canWar olarak ii~e aynbr. Canhlar kategorisinin en tepesinde ise insan
bulunur.
mahsusal. Tasavvuf inancmda, insan1n
be~ duyu yoluyla algdad1~1 de~i~en
varhk alan1ru tan1mlamak i~in kullantlan terim.
Buna gore, gokler, yeryiizu ve biitiin bir
algllanabilir varhk dtinyas1, mahsusat
kavrcmuyla dile getirilir. SOz konusu duyusal dunya, duyulara dayand1~1 i~in,
zaman ve mekanla sinulanmt~hr; ole
yandan, mahsusat, yara~ olup, ge9cidir; onun bir sonu vard1r ve mahsusat,
gorelili~e dayarup, mutlak hi~bir ~ey
i~ennez. Terim, Platon'un duyusal dunya
ve aloHa anla~1labilir ldealar dunyas1 araSlndaki aynrruna dayanmaktadlt.
Maine de Biran. 1766--1824 ytllan arasinda ya~am1~ olan Frans1z filozofu.
Temel eserleri aras1nda, Influence de
I' Habitude sur Ia Faculte de Penser [Ah~
kanh~ln Dii~iinme Yetisi Ozerindeki
Etkisi}, Le Decomposition de Ia Pensee (Du~uncenin Olu~umu Ozerine], Appercephon immediate [Dolayuns1z Tamalg1] ve
Rapports du Pysique et du Moral [Maddi

566

makam

olania Tinsel olarw\ lii~kilerine dair)


gibi kitaplar bulunan Maine de Biran,
insan di.i~i.incelerinin kaynag1yla dildeki ifadesini ve akllyi.iri.ibnedeki birJe..
~imlerini ara~bran Fransa ideolojislleri
ve nihayet, Frans1z tinselcileri aras1nda
yer ahr.
Toplu1nsal sozle~me gorii~i.ini.in savunucusu Rousseau'dan de~il de, Confessions [ltiraflar ]'in yazan Rousseau'dan
c;ok etkilenen De Biran1 onunla birlikte,
insarun hayvanlardan, ozgi.ir bir ozne
olmak baklm1ndan farkhhk gosterdigini one si.irmi.i~tiir. Bwta gore, Maine de
Biran, tDescartes'1n Cogito ergo sum'unu,
Volo ergo sunt (lrade ediyorum, o halde
varun) ~eklinde yeniden di.izenlemi~tir.
Bu ~er~eve i~inde, bilincin fenomonolojisi olarak lanunlayabilecegimiz bir
gori.i~ geli~tiren Maine de Biran'a gore,
bilin~, tCondillac'tn yapbg1 gibi, yalnJZca doni.i~i.ime ugram1~ dt~ kaynakh duyu1nlar araohg1yla a~klanamaz. 1nsan
bilinci, islemli ~abaya, insarun diren~le
kar~da~an etkinligine baglanmahdlr.
Melafizigin 1 diren~le kar~da~an islemli
~abayla ili~ki i~inde, elkin ben olarak
oznenin varolu~unu ortaya koydugunu
one si.iren Maine de Biran'a gore, ozne
kendisini, bir neden, etkin bir gu~ olarak
algllar. Ba~ka bir deyi~le, elkin bir ben
olarak oznenin varolu~u, insana sezgide
verilir. Bu ben fenomenal bir ben oldugundan, Maine de Biran bu noklada kalmaz. 0, bilincin sezgide verilen, istemli
~abayla ortaya ~1kan bu benin, numenal
ve lozsel bir ruhun ya da mutlak1n fenomenal tpzahi.iri.i ya da ifadesi oldugunu
sayler. Bununla birlikte, soz konusu numenal benin varolu~u, bilgi degil de,
inan~ ]a ilgili bir kon ud ur.
Ya~amiJ"W\ son donemlerine dogru,
daha ~ok dini nilelikli bir felsefeye dogru
kayan Maine de Biran, yine ~e, insan1n
i~sel ya~anhs1run filozofu olarak kallr ve
lemkinH davranarak, insarun sezgi ya da
tamalg1da verilen fenomenal beninin,
mutlak ya da tozsel ruhun bir tezahi.irii
oldugu di.i~i.incesinden tum fenomenle-

ri, onlarm varolu~lar1run nedeni alan


Mutlak ya da Tannnm lezahi.irii olarak
gonne di.i~i.incesine ge~mez.
makam. Tasavvufta, Tann ile insan ara~
s1nda, zaman i~inde a~dmak durumunda olan birtaklm manevr basamaklar
bulundugunu one si.iren Yeni Platonru
gizemcilikten ge~en bir anlay1~ olarak,
insan1n sahip oldugu bilgi ve kazand1g1 irfan1n sonucu olarak elde ettigi
onem ve degere gore bul und ugu tinsel
1nevkiye verilen ad.
Makam, Tasavvufla, aynca en a~ag1da
bulunan varhk kahndan en olgun denilen varhk kahna yukselmek i~in a~d
masl gereken manevi basa1naklan goslerir.
makinedeki hayalet [lng. ghost it~ the
machit~e; Fr. fan tome da11s Ia machine).
<;agda~ lngiliz filozofu Gilbert Ryle'1n
Descartes'1n zihin-beden ikiciligini, radikal di.ializmini ifade elmek i~in kul.:landtgl deyim.
Buna gore, insan bedeni olduk~a karma~lk ve ayr1nbh bir makine iken, yalnJzca cisimsel olmayan bir ruhla birle~
tigi zaman bir ki~i haline gelmekledir.
makine insan [lng. man of machi,ze; Fr.
homme machine]. Frans1z duyumcu ve
1naddeci filozofu tLametlrie'nin di.i~i.in
cenin belli bir bi~imde di.izenlenmi~
maddede bulunan hareketin sonucu oldugunu, hayvanla insan aras1ndaki
farkhh~, niteliksel degil de, niceliksel
oldugunu, insarun, yalntzca ~arklann1n
karma~1khg1ndan dolay1 farkl1 ve geli~mi~ gori.indi.igi.inu ifade eden 1748
larihli kilab1n1n ba~hg1.
Felsefesinde, ger~eklen varolarun yaJ ..
ruzca madde oldugunu gostermeye ~ah
~an Lamettrie'ye gore, hayvan, bir ruhu
olmayan, yalruzca sinir sislemi ve beyni
sayesinde duyumlayan, algllayan, hatta
yargdayan bir varhkbr. Hayvan, ruhtan
yoksun bir varhk olarak duyumluyorsa
eger, Lameltrieye gore, insaru bir de
ruhla donalmak it;in hi~bir neden yoktur. <;unki.i insarun duyarhg1, iradesi,
zekas1, hayvan1n buna kar~1hk gelen

Malebranche, Nicolas

fonksi yonlanndan biraz daha yuksek


olan fonksiyonlardan ba~ka hi.;bir ~ey
de~ildir.

Condillac insanm evrensel do~a duzeni i.;inde bir istisna, ayn ve ayncahkb
bir tur olmadl~lnl sayler. Do~arun yasalan tum varhklar i~in ayrud1r. Bu bak.Jmdan insanla hayvan, bitkiyle cansLZ
varhk arasmda hi~bir fark yoktur. insan
da ruhsuz bir makinad1r, am a yalruzca
hayvandan daha karma~1k olan bir makinadr.
makrokosmos [ing. macrocosm; Fr. macro
cosme; AI. macrocosmus). Aktif, yap ka~
zanm1~ bir butun olarak du~unulen
evren. Mikrokosmos diye adland1nlan
insanla kar~Itla~tudan, insana bir~ok
baknndan benzer oldu~u varsayllmak
Ia birlikte~ insandan .;ok daha buyuk
olan kompleks butun. Ku~ukevren olarak gorulen insan1n kendisi gibi, akla,
akd ilkelerine gore duzenlendi~i, insan
gibi canh ve bilinc;li oldu~u du~unulen
kompleks yap1, do~as1 insan varh~1na
, tam olarak yans1yan tanr1sal bir varh~a
kar~1hk geldi~i varsayllan butun.
T1pk1 rasyonel du~uncenin insan varh
~mdaki denetleyici ve yol gosterici gu~
olmas1 gibi, evrenin de tek bir tinsel ilke
tarafmdan duzenlenmi~ oldu~u fikri,
dii~unce tarihinde, bir yandan dunyanin in san taraf1ndan anla~Ilabilir old ugu ve bilimsel ara~trrma i-;in uygun bir
yap1da bulundu~u inanana, bir yandan
da bu ruh ya da tinsel ilkeyle mistik bir
birli~e ula~mak i~in ~ah~ma arzusWta
yo I a~m1~hr.
maksim [!ng. Jntttim; Fr. marime; Al. maxime ). Gene I olara~ bir bireyin benimseyebilece~i, ya da bireye, eylemlerinde
iyi bir yol gtisterici olarak kabul etmesi
tavsiye ediler:t davran1~ kurah. Mantaktak.i, genel bir kabul goren iddia ya da
kural. Kant'1n ahlik felsefesinde, ahlaki
ozne i~in ge~erli old u~u gorulen pratik
bir ilke.
SOz konusu anlam1 ifjinde, maksim pratik bir yasadan farkhhk gosterir, ~unku
pratik yasa nesnel olarak ya da tiim akd-

567

h varhklann iradeleri i.;in ge~erli olan


yasa olarak gorulur. Kant'a gore, ahlak
ayru zamanda iradenin oznel maksimi
haline gelen nesnel yasala!dan olu~ur.
Bundan dolay~ o ahliksal buyru~unu
'Maksimin herkes i9n ge~rli bir evrensel yasa olacak ~ekilde eyle!' diyerek
ifade etmi~tir.
makulaL islam du~uncesinde, varh~an
genel ilkelerine, Aristoteles"in kategori
lerine verilen ad.
Makulab, e~ya ya da varhk i.;in genel
ge~erlili~ olan kesin ve de~i~mez ilkeler olarak yorumlayan islim du~uncesi,
zaman zaman Aristotoles etkisi altmda
kahrken, tum kategorileri toz (cevher),
ilinek (araz) ve hayyiz (mekanda yer
kaplama)'e indirgeme tavnnda oldu~u
gibi, zaman zaman da Stoacalann ve
Plo~nos'un etkisi alhnda kalrru~hr.
Makyavelizm [ing. Machiavelism; Fr. Machiavelisme]. 14.69-1527 ylllan aras1nda ya~amJ~ olan italyan du~unuru Machievelli'nin~ devletin ya da devlet adaJIUIUI\,
ozellikle d1~ ili~kiler silz konusu oldu~
~unda, ulkesinin yaranna olabilecek her
eylem ve hareket tarz1n1n m~ru oldu~unu, amac1n arac1 me~rilla~llrd1~UU
dile getiren politik ilkesine ya da her
turlu ahlik ilkesini hi~ sayan siyasi gorii~une verilen genel ad.
Ulusal devlet du~uncesinin ilk buyuk
temsilcisi olan Makyavelli, devleti dini
temellerinden kopamu~ ve devletin
herhangi bir ama~ ya da idealin arac1
olmadliJru soylemi~tir. Devletin kendi
i-;inde bir ama~ oldu~unu, devletin egemenlik.i~in varoldu~unu one suren filozof, her ~eyin, egemenlik amac1n1 ger~ekl~tirmek i~in bir ara~ oldu~unu,
insanla nn de~erli buld u~u her~eyin,
bu amaca hizmet etti~i ol-;ude iyi ve de~erli olup ~1ktl~m1, yoneticinin, devletin egemenli~ini tesis edebihnek i~in
her yola ba~vurabilece~ini belirtmi~tir.
Malebranche1 Nicholas. 1638-1715 y1llan
aras1nda ya~am1~ olan Frans1z filozofu. Temel eserleri: Recherche de la Vlritl
[Hakikatin Ara~tullmasa], Traite de Ia

568

Mal thus~uluk

Nature ef de la Grace [Do~a ve Tann'ntn

1nayeti Dzerine] ve Entretiens su Ia


Metaphysique et Ia religion [Metafizik ve
Din Dzerine Gorii~1neler 1Malebranche, ger~ek Hristiyan felsefesi
olarak gordti~u Descartes felsefesine
ba~l arun1~ ve tGeulincx gibi, zihinbeden ili~kisi iizerinde dunnu~tur. 0,
iki farkh ozle tan1mland1~1 i~in, aralannda ortak hi~bir nokta bulunmayan ve
bu nedenle birbirine ba~lanamayan iki
toz, yani zihin beden ili~kisi konusunda, Tann'nun ruha, bedensel siire~leri
birer vesile ya da araneden olarak kullarunak suretiyle ideler koydugunu, zihinle beden aras1ndaki gozle goriiliir
ba~1n Tann'run miidahalesiyle kuruldu~unu savunan okkasyonalist gorii~ii geli~tirmi~tir.

Buna gore, tDescartes1n etkil~imcili


~inden farkh olarak, ild tozden hi~biri
nin di~eri iizerinde eylemde bulunamayaca~ml dii~iinen Malebrancahe'a gore,
zihinle beden arasmda bir kar~Il1khhkt
bir tekabiiliyet vardu. Zihin dii~iiniir,
fakat tam ve gere~i gibi konu~uldu~un
da, bedeni hareket etti remez. Beden ise,
Malebranche'a gore, ruh tarahndan kendisine ~ekil verilmi~ olan bir ~ey olmaYlp, ruha Tann tarahndan uydurulan,
ayarlanan bir makinedir.
Etlcile~imcili~i reddeden Malebr~che,
tokkasyonalizmiyle psiko-fiziksel paralelizme ~ok yakla~m1~t1r. 0, bu ~er~eve
i~inde, tinsel varhklarm iradesinin, diinyadaki en kii~uk bir varh~1 bile hareket
ettire1neyece~ini soylemi~tir. Zira, Malebranche'a gore, bizim, ome~in kolumuzu hareket ettirme iste~imizle, kolumuzun hareketi arasmda, zorunlu hi~bir
ba~lanh yoktur. Kolumuzun biz istedi~imiz zaman hareket ettigi ve bizlerin
kolumuzun hareketinin do~al nedeni oldu~unlUZ do~rudur. Fakat ona gore,
do~al nedenler gerc;ek nedenler degildirler.
~u halde, bizim istek ya da irademiz,
Malebranche'a gore, bir vesile ya da raslanhsal bir nedenden ba~ka bir ~ey olamaz, ~iinkii biz, kolumuzu nasd hareket

ettirece~hnizi

kesinlikle bilemiyoruz.
Ger~ek nedensel guciin eylemde bulundu~unu ve nasd eyledi~ini bilen varbk
olmas1 gerekti~ini dii~iinen Malebranche'a gore, benjm kolumun hareketinin
ger~ek nedeni olma1n fikri c;eli~ik bir fikirdir. Zira, ger~ek bir neden, zihnin
kendisiyle sonucu aras1ndalci zorunlu
ba~lanhy1 ke~fetti~i bir nedendir.
Ger~ek bir neden olman1n yarahc1 bir
nedensel gi.i~ olmak old u~un u soyleyen
Malebranche'a gore, hi~bir i~an yaratiCl ola1naz. Dahas1, Tann yarahna guciinu insana aktarm1~ da de~ildir. Cyleyse, tek ve ger~ek bir neden vard1r ve o
da Tann'du. Fiziki nesneler aras1ndaki
ili~ki ic;inse, Malebranche, iki dsim ~ar
pl~h~l zaman, ikisi aras1nda nedensel
bir ili~ki bulurunad1~1 i~n, birinin hareketinin di~erinin hareketini etkileme guciine sahip olmadi~lnl iddia etmi~tir.
Onun tHume'un gori.i~iine ~ok benzeyen nedenseUik gorii~iiniin manhksal
sonucu, 'bizim her~eyi Tann'da gordii~iimiiz' sonucudur, zira d1~ diinyadak.i
nesneler bizde, bir ide ya da dii~iince
meydana getiremeyece~i i~in, tii m ide
lerimiz Tann'dan ~Lkar.
Malebranche i~te, bu o~retiyi Slntrh
varhklar olarak bizim ezeir-ebedi ve zorunlu do~rulara nasll sahip olabildi~i
miz olgusunu a~1klamak i~n kullanmi~hr. Ba~ka bir deyi~le, bizim bir ~eyi
bildi~imiz zaman, Tann'n1n zihnindeki
ideleri bildi~imizi soyleyen Malebranche'a gore, bizi ayd1nlahnak suretiyle, bir
~eyi bilme olana~1 veren Tann'du.
MaJthus~uluk [ing. Malthusianism; Fr.
Malthusianisnze]. 1766-1834 ylllan arasinda ya~am1~ olan ingiliz iktisat~1s1 T.
R. Malthus tarahndan savunulan ve
do~umlann ktsitlanmasi gerekti~i o~
retisine verilen ad.
Diinyadaki niifusun g1da kaynakJanna
ktyasla ~ok daha h1zh arth~1n1, diinyada, g1dan1n yalruzca aritmetik bir tar.zda artb~l yerde, niifusun geometrik
olarak arth~1n1, diinyadaki niifus arh~Inln biiyiik boyutlara ula~aca~Inl,
kaynaklann herkes i~in yeterli olmaya-

manhgtn itlevi

cag1n1, nilfus arh~1n1n yoksull uk, a~hk


gibi toplumsal problemlerin en biiyilk
nedeni oldu~unu savunan Malthus~u
lu~a gore, h1zh nilfus art1~1 yoksul toplumlarda ger~ekle~ir. Bu problemle ba~
edebilmek il;in, do~um kontrol progranna ihtiya~ vardu.
maneviyat. Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefenin etkisini hisseden islam felsefesinin varbk alarunda benimsedi~i ikici goril~iln sonucu olan aynnun bir ucunu
meydana getiren, ve maddiyat kapsam1
i~indc olup, zamanla mekan i9nde bulunan varhk tilrlerinin kar~1smda yer alan
varhk tilrlerinin 1neydana getirdi~i varhk alan1.
Bun a gore, mana kavram1 ile dile getirilen ve zamanla 1nek~n tilriinden Slnlrlayc yap1lar1n otesinde olan ruh, can,
zeka, zihin, ya~am, bilgi, anlam, kavram ve ideal nesne tiiriinden tiim varllklar maneviya tm kapsam1 i~ine girer.
Mani1eizm (ing. Manichaeism; Fr. Maniclteisnre; AI. Manicha"isn1us). M. 5. 3.
yuzy1lda iranda Mani taraflndan kurulmu~ olan ikici dinsel hareket.
Zerdii~t inan~lanyla eski Mezapotam
ya dinlerinin bir sentezinden meydana
gelen ildci bir din olarak Mani~eizm,
hem evrenin kendisini ve hem de insan
varh~uu, iyilikle kotiilil~un, hay1rla
~errin sava~ alaru olarak gorilr. Bu ild
temel ve kar~1t gii~ten iyilik 1~1k, aydnhk ve ruh, kotiiliik ise karanhk, beden
ve madde olarak ortaya ~Lkar. Bir beden
ve bir de ruhtan milrekkep olan insan
varhg1n1n mutlulu~u, soz konusu iki
kar~1t gil~ aras1ndald dengeye ba~hd1r.
Buna gore, insan, iyilikle kotiilugun kayna~mas ve son ~oziimlemede iyili~in
zaferi olarak gorillen mutluluk haline,
bir yandan bilgi ve sezgi yoluyla, bir
yandan da ahlaki erdemlerle, yani bir
tilr ~ilecilik ve ba~ka insanlar1 sevmek
suretiyle ula~abilir. Maddenin ve bedenin kotiiliiklerine kar~1 din yardun1yla
ayakta kalabilen ruh, oliince Adil Yarg1~
taraf1ndan yarglandlktan sonra ya cennete gider ya d a maddeye donil~erek
silrekli bir mutsuzlukla belirlenir.

569

manhAn i~levi [ing. fin1ction of logic; Fr.


fonction de Ia logique]. Ge~erli akllyiiriltIneyi, diizgiln dii~ilruneyi konu alan
bilim ya da disiplin olarak 1nant1~1n yerine getirdi~i i~lev ya da sa~lad1~1 yararlara, mantlk biliminin ger~ekle~tirdi
~i fonksiyonlara i~aret eden terim.
Mant1~1n i~levlerinin ne olduAu konusunda farkh gorii~ler one silrillmil~ olmakla birlikte, mant1~1n esas i~levi,
daha do~ru bir bi9mde akll yilriitmeyi
ya da tarh~mayi o~retmek olmaylp, ge~erli ~1karurun genel do~asuu ya da yapsn anla~l11r hale getinnek ya da
a~1klamaktu. Buna gore, bililnin temel
amaa, ~eyleri meydana getinnek ya da
yaratmak de~il de, insanlann ~ey Jeri
anlamas1n1 sa~lamaktu.
Astronomi hi~bir zaman, yld1zlan ya
da y1ldaz sistemlerini meydana getirInek veya ydd1zlara izleyecekleri yorilngeleri o~rebnek iddiasmda olamaz;
onun amac1 ylldizlan ve ylld1zlann hareketlerini betimlemek ve afl}klamakhr.
insanlar fizyolojiden, kendilerine yemeyi ve i~meyi, yilrilmeyi ve ko~ma y1, v.
b. g., o~retmesini beklemez)er. insanlar
bunlan, fizyolojinin yardun1 olmadan
yapamasayddar e~er, fizyolojinin kendisi hi~bir zaman ortaya ~akamazd1.
Ayn1 ~ekilde, insanlar manh~1n yardlml olmadan do~ru bir bi~imde akd yii
riltebilirler ve ger~ekte yilriitmektedirJer de; insanlar bunu yapamasayd1lar
e~er, mant1~1n kendisi varolmazd1.
Insarun do~as1nda varolan akdhhkhr
ki, mant1~1n kendisini olanakh hale getirmi~tir. Manh~1n temel amac1, insanlara do~ru bir bi~imde akd yilriltmeyi
o~retmek de~il de, onlar do~ru bir bi~imde akd yilrilttiikleri zaman, ne olup
bitti~ini, ve baz1 akdyilriltlnelerin ni~in
yanh~ olduklann1 a~1klamakhr. T1pk1,
boylesi bir yararhhk her ne kadar bililnlerin temel amac1 olmasa da, bilimlere
ili~kin bilginin ~u ya da bu ~ekilde yararb olmasa gibi, manh~a ili~ldn bilgi
de, ayn1 zamanda, insan1n ula~bg1 sonu~lan kontrol etmesinde ona yard1mo
olabilir.

570

manhk

manhk (Yun. logike; ing. logic; Fr. logique;


AI. logike]. 1 Geni~ anlam1 ic;inde, onci.il
ya da onci.illerden bir sonuca giden akllyi.iri.itmenin yap1s1yla ilkelerini konu
alan bilim dah. Di.izgi.in di.i~i.inme,
do~nt di.i~i.inme kurallaruun ve fonnlannln bilgisi. Bir ~eyin ba~ka bir ~eyden
c;1kh~1 ya da ba~ka bir ~eyin son ucu oldu~u ba~1ntllar1 inceleyen formel disip~
lin.
Soz konusu olan, konu ahnan akllyi.iri.ihne ti.iriine gore, farkl1 manhklardan
soz edilebilir. Buna gore, ti.imdengelimsel akllyi.iri.itmeyi konu alan manh~a
dediiktifi ti.imevanmsal akalyi.irutmeyi
konu alan manh~a tUmevarrmsal, pratik
akdyi.iri.itmeye dayanan manta~a ise deontik mantrk ad1 verilir.
2 Manhk daha dar bir ~er~eve i9nde,
~akanm ya da dedi.iktif akllyi.iri.itmenin
ilkelerini ya da kan1tlama yontemlerini
ara~tuan formel disipline kar~1hk gelir.
Ba~ka bir deyi~le, ge~erli akllyi.iri.ibneyi
konu alan, ge~erli akt.lyi.iri.itmenin sistemle~tirilmesini ama~layan mantlk, konusunun i~eri~i de~il de, formu iizerinde yo~unla~h~l i~in forrnel mantrk ve
felsefi mant'k olarak ikiye aynh.r.
Formel mant1~1n en onemli i~levi, ~e
~itli konulan aksiyomatize etmek, ge~erli ~1kanm kahblan i~inde suufla
maktlr. Soz konusu formel manh~ 've',
'ya da', 'ise' gibi eklemlerle birle~tirilen
onermeleri konu alan onermeler manb~lyla, farkl1 onenne ti.irleri aras1nda bir
ay1nm yapan yi.iklemler manh~1ndan
olu~urken, felsefi mantak forme} manhkta gec;en kavramlan analiz eder.
Ote yandan, manh~m do~as1 ve kapsamlnl ele alan felsefe dahna mantrk felsefesi ad1 verilir. Buna gore, manhk felsefesi
1nanb~1n mahiyetini, onun bilgiyle olan
ili~kisini, manhk ile da~ di.inya araslndaki ili~kiyi ara~hr1r. Manh~1n akdyi.iri.itmeleri konu ald1~1 kabul edildi~in
de, argi.imanlann unsurlanru tarh~an,
akalyi.iri.itmede onci.illerin sonucu destekledi~ne kimin karar verdi~i problemi i.izerinde duran manhk felsefesi, yine
manh~ln semantikten nas1l farkhla~ta~
~1n1 ortaya koyar.

manhk~a

empirizm [lng. logical empin'cism;


Fr. enrpirisnre logique; AI. logischer enJprisurus]. Viyana <;evresinin onde gelen baz1
filozoflannan, ome~in ba~ta Rudolph
Camap'1n, Hitlerin Almanya'da iktidan
ele ge9rmesiyle birlikte, Amerika'ya g~
etmelerinden sonra, ozellikle A. B. o:de
mantlk~1 pozitivizmin yerini alan, Viyana <;evresinin mantakc;1 pozitivlzmini
si.irdunnekle birlikte, onda baz1 de~i~ik
likJere giden felsefe akuru.
Bu akam, felsefi ve bilimsel problemlerin ~ozumi.inde, modem manbksal analizlerden yararlanmak gerekti~ini; zira
felsefenin geleneksel problemlerinin, bilimin konu ald1~1 olgusal problemler ve
felsefenin ele ald1~ ka vram analizi ve
metodolojiyle ilgili problemler olarak
iki ba~hk albnda toplanabilece~ini; bu
Slnlflamanm d1~1nda kalan ti.im problemlerin anlamsaz olduklanru; formel
manbk sistemlerinin ilkeleriyle ti.imevanansal akllyi.iri.itmeyi deneyim yoluyla
kan1tlamak imkins1z oldu~undan, empirizmin de bir s1nan bulundu~unu,
(manhksal do~rular d1~mda kalan) ti.iJn
onermelerin duyu verileriyle ilgili temel
onennelere indirgenebilir oldu~unu savunur.
mant1k~1 pozitivizm [tng. logical positivisnr; Fr. positivisme logique; AI. logischer
positit~isnrus]. Klisik tpozitiviz.min, bilimsel empiri.zm ya da bilimsel poziti~
vizm olarak da bilinen, 20. yi.izylldaki
devamma veri len ad. Temsilci~ini Herbert Feigl, Philipp Frank, Moritz Schilick, Rudolph Camap ve A. J. Ayer gibi
filozoflann yaptt~1 mantak~1 pozitivizmin belli ba~h tav1r, tez ve gori.i~leri
~tsyle s1ralanabilir:
Bir ti.imce ya da onermenin bili~sel ya
da bilgisel bir anlama sahip olup olmadl~lnl belirlemede temel olc;i.it olarak
tdo~rulanabilirlik ilkesi benimsenmeli
dir. Buna gore, bir tUmce ya da onenne
nin bili~sel anlam1, o ti.imce ya da tsnermenin do~rulanabilir olmasma ba~hd1r . .
Bir ti.imce ya da onenne, en azandan ilke
olarak empirik yoldan do~rulanabilirse
e~er, anlamh, aksi takdirde anlamslzdar.

manhk~r

Maten1atik ve manngm tum onermeleri, tannn geregi dogru olan analitik finermeier ya da totolojilerdir. BwlW11a birlikte, matematik ve manb.gm onermeleri,
bilgi bakmundan anlamh ve dogru olan
onermeleri duzenleyip organize etmede
son derece yararh olan onermelerdir. Bu
onennelerde ge~en kavramlar, ger.;ekligin incelenmesi suretiyle ke~fedilen,
dogrulanan kavramlar olmay1p, uzla~un yoluyla, i.;k.in ad tarumlanyla elde
edilen kavramlard1r. Deyimlerinin anlamlanrun a.;1khga kavu~turulmasm
dan olu~mayan ve dolay1s1yla analitik
onermelerde ifade edilmeyen her tilr
bilgi deneyime dayarunak durumundadu. i~te bu baglamda, sentetik onennelerin, deneyim tarafmdan dogrulanamaz
ya da .;urutulemezlerse eger, temelsiz ve
anlams1z olduklan savunulur.
Ger.;eklik uzerine olan dogru bilginin
olanakh tek arac1, bilimsel yontemdir.
Manttk~1 pozitivist filozoflar, i~te bu
.;er.;eve ifjinde, mant1ksal-matematiksel
ve deneysel bir metodoloji geli~tirerek,
tum bilimleri, birlikli bir sistem i.;inde
toplamaya ~ah~m1~lardu.
Ger.;eklige ili~kin bilgiyi, fizik, jeoloji,
astronomi ve tarih gibi empirik bili.mler
saglar. Bu bilimler tarafmdan saglanan
bilgi d1~mda, ger.;ekligin, metafizigin
sahip olma iddiasmda bulundugu turden bir bilgisi asia soz konusu olamaz.
Kural koyucu bir ahlakla metafizigi, felsefenin mutlak bir bi.;imde ba~ans1z oldugu alanJar olarak degerlendiren manb.k.;l pozitivizm bilgi teorisini, felsefenin
ciddi ara~tlnnalar yap1p katk1da bulunabilecegi tek alan olarak gonnu~lerdir.
Mantlkc;I pozitivistlere gore, bilimsel bir
bilgi teorisi ~agda~ ~ekli i.;ind~ki mantlkla ozde~tir. Bundan dolaya, mantlk,
mant1k.;1 pozitivizmin buyuk bir ba~an
kazand1g1 ve onemli katkllar yapt1g1 bir
alan olmu~tur.
Felsefe, bundan ba~ka, manhk ve bilimsel yontemden de yararlanarak, anlam
analizi i~iyle ugra~mah v~ kavramlarm anlamlanru a~1khga kavu~turmah
dlr. Manbk.;1 pozitivizme gore, bu ya-

pozirivizm

571

p1ld1gmda, geleneksel felsefenin problemlerinin, anlams1z problemler olmaktan ~ok, olduk.;a kotu bir bi.;i..mde formule edihni~ olan sozde problemler
olduklan anla~1lacakt1r.
Mant1k~1 pozitivizme gore, dil bir hesaplama sanatl, ger.;ek bir kalkuldur ve
formelle~tirilerek, a) felseff problemleri
~ozme ya da onlann kotu bir bi.;imde
formule edilmi~ olan sozde problemler
olduklanm gosterme ve b) bilimin temellerini ortaya .;1kanp, gozler onune
serme i~inde, bir ara.; olarak kullamlmahdlr. Ger.;ekten de, manhk.;1 pozitivistler, fizik benzeri olgusal bilimlerde
soz konusu olan a.;1khk, tamhk ve dakiklige felsefede de sahip olmak amaclyla, yapay, ve formel bak.Jmdan yetkin olan diller olu~turmak i9n .;aba
gostermi~ ve bu alanda ger.;ekten de
ba~anh olmu~lardu.
Metafizi~n onenneleri

anlams1z onermelerdir. Metafizigin onermeleri, deneysel olarak dogrulanamadlklan i.;in, bo~


ve anlams1z konu~marun vazge.;ilmez
ogeleri olarak ortaya .;lkarlar. Onlar, verimli totolojiler de degildirler. Metafizigin onermelerinin do~luk ya da yanh~hklarma deneyimden yararlanarak
karar verme olanaga bulurunad1gma
gore, bu onenneler her zaman ve her
yerde b~ ve anlams1z kalacak onennelerdir.
Mant1k.;1 pozitivizm, insan zihninden
bag1ms1z olan bir d1~ dunyamn ve
ba~ka zihinlerin varolu~uyla ilgili onermeleri de, zaman zaman, empirik yollarla dogrulanamad1~ i.;in, anlamsaz
onermeler olarak gonnu~tur. Manuk.;1
pozitivistlerden bazllara, bu baglamda
bilginin uygun ve ger.;ek nesnelerinin
fiziki objeler, yani cisimler oldugunu
one suren fizikalist goru~u benimsemi~lerdir.

Mantlkc;I pozitivizm, ahlak alarunda


.;ogunlukla duygucu bir ahlak anlaya~a
m savurunu~tur. Buna gore, degerler
insandan bagunsaz olarak varolmazlar.
Degerler mutlak olmadaklan gibi, dunyadaki suadan nesneler de degildir. De-

572

manhksal atomculuk

~eder

ya da de~erierJe ilgili o Ian ahl3ki


yargdar, empirik onermeler de~ildirler.
1\hlaki yargdar, olgulan ya da bilimsel
bilgiyi ifade eden yargdar olman1n da
t;ok uza~1ndadu. Manllkt;I pozitivizme
gore, ahlaki de~er ve yargtlar, yaln1zca
belirli eylemler kar~1S1ndaki tavulanmiZl, tercthlerimizi, duygularnntzl, be~
lirli ~eyler it;in soz konusu olan takdir
ya da nefret gibi hisleri ifade eden ~ey
lerdir.
manhksal atomculuk [ing. logical ato1nisn1; Fr. atomisme logiqr.e; AI. logischer
atomismus]. Onlli -;a~da~ ingiliz du~u
nurli Bertrand tRussell ve A vusturyah
filozof Ludwig tWittgenstein taraf1ndan
geli~tirilen ve dille du~lincenin atomik
onermeler ad1 verilen ve da~ gert;eklikteki a tomik olgulara kar~1hk gelen bolunemez ve ayn1 bile~enlere aynlarak
analiz edilebilece~ini ifade eden o~reti.
Manb~1n, bir ozne ve bir yiikletnden
meydana gelen ve olgulara tekabul etti~i
takdirde do~ru olan atomik onermeleri,
aktuel bilgi sistemleri i~inde bir araya getirdi~ini one suren mantJksal atomculuk,
bir sembolle sembolun gosterdi~i olgu
aras1nda yap1sal bir ozde~lik bulundu~unu, sembolun karma~Ikh~lnln, onun
tarahndan se1nbolize edilen olgularm
kanna~1kh~1na tekabul etti~ini, fonnel
ve ideal bir dilin yap1s1yla dunyarun gert;ek yaplSl arastnda slk1 bir benzerlik bulundu~unu savunw-.
Ba~ka bir deyi~le, sembolik mant1~1n
sa~lad1~1 ideal yap1n1n yardimiyla gert;ekJ~tirilecek analizin, dilin nasd geli~ti~i ve i~levini nasd yerine getirdi~i
ni goz1er onune serece~ini, bunun ise,
dilin kendisini betimlemek i-;in kullanddi~l temel )apt ya da ger-;eklikle ilgili do~rulan at;t~a -;Ikaraca~InJ savunan manllksal atomculu~a gore, dil
d uzeyinde atomlar, dun y a ile ilgili en
basil tumccler, atomik onennelerdir.
Buna kar~1n, konu dilin kendisini betimledi~i gert;eklik a~1S1ndan ele ahndi~Inda, atomlar, atomik onennelerle
ifade edilen atomik olgulardu. Molekuler onermeler olarak tan1mlanan daha

kanna~1k

onermelerin, atomik onermelerin birbirlerine 1nant1ksal ba~la-;larla


ba~lanmas1 sonucunda ortaya -;Ikll~Inl
dile getiren mantlksal atomculu~a gore,
dil, analiz yoluyla soz konusu nihaf,
atomik onermelere aynlabilir. Bu atomik onermeler basit nesnelerden olu
~an atomik olgulan betimledikleri, yani
dil ile dunya aras1nda tam bir ktekabuliyet ili~kisi bulundu~u i-;in, dilsel analiz yoluyla, dunya ile ilgili temel do~ru
lura ula~dabilir.
Russell ve Wittgenstein'In bu o~retisi,
her~eyden once klasik ingiliz empirist
gelenegine dayarur. Zira dilin ve dunyanin bile~ensel ya da atomik o~elerine
ay1nlmast du~uncesi, gerek +Locke,
gerek tBerkeley ve gerekse tHume'un
en belirleyici ozelligi olmu~tur. Manllksal atomculuk, ote yandan resilnsel bir
dil teorisine, dilin dun yay1 resmetti~i ya
da aynen yansittl~l kabulune dayarur.
Mantaksal atomculuk, her~eye kar~1n,
da~ ger~ekl i~in ya da dun yan1n nasd oJdu~uyla ilgili bir ~eyler soyledi~i i~in,
metafiziksel bir o~eti olmak durumundadir.
manhksal form (lng. logical form; Fr. forme
logiq~ee]. Manllkta, bir onerme, argiiman
ya da akllyiirutme surednin, i~eri~ine,
konusuna ya da anlamJna kar~1t olarak,
yap1s1 veya modeli; bir argiiman1n, -;tkantnm, sembolik bir dille ifade edilen,
ve yaplSindan, benimsenen alalyurullne
i~leminin niteli~inin a-;1khkhkla ortaya
-;tkll~l form.
Bir argiiman ya da -;kanm1n, kullarulan
akJiyurutme tiiriine ya da yontemine
gore fonnel olarak ge-;erli olup olmad1~1,
i~te bu fonna bakdarak be1irlenir. Onermeler arasmda, onennelerin anlamlanndan ba~tms1z olarak soz konusu olan -;Ikanmsal ili~kilere de i~te buradan
hareketle manbksal fonn adt verilir.
manhksal i~erme [tng. logical implication;
Fr. implication logiqiU!; AI. logische implibtion]. Biri di~erinden tiiretilebilir olan
iki onenne aras1nda soz konusu olan
ili~ki.

Marburg Okulu

Bir tincnneniP. ba~ka bir onerme ya da


onermelerden, me~ru olarak yalmzca
diger onerme ya da onermeler onu if~di
li zaman ~1karsanabildigi ya da turetilebildigi i~in, ic;enne ve manb.ksal c;lkarsanabilirlik ya da tiiretilebilirlik ger~ekte
baghla~tk terimlerdir, zira belirli sonu~
lann, belirli onctillerden c;tkarsanabilir,
ya da ttiretilebilir oldugunu soylemek,
bu onctillerin bu sonu~lan i~erdigini soylemekle e~degerdir.
Ote yandan manttksal i~erme anlam
konusuyla da ~ok yakmdan ili~kilidir.
Buna gore, dilin gtindelik, normal kullammt i~inde, anlamla ic;enne arasmdaki aytnm bir kavranun a~tk anlamtyla
daha az a~tk anlamt arasmda yaptlan
ayrnma kar~tltk gelir. Bu, her durumda, bir insanm soyledigi ~eyle, onun
anlatmak istedigi ya da ima ettigi ~ey
arasmda bir aymm yapma tarz1m1za
kar~tltk gelmektedir. Anlamla i~enne
arasmdaki farkhhk, yalmzca bir derece
farkhhgtdtr, ve bir ttimcenin (dogrudan) anlammm tam olarak hangi noktada bitip, onun (dolayh olarak) anlatmak
istedigi ~eyin nerede ba~ladtgmt tam
olarak belirlemek, her zaman kolay degildir. Manhksal problem amac1 a~tsm
dan aymm, ~ok btiytik bir onem ta~l
maz, ve i~enne terimi, hem ttimcelerin
daha a~1k, dogrudan anlamlanm, hem
de daha az a~1k, dolayh anlamlanm
kapsayacak ~ekilde, ku~attct ve geni~
kapsamh bir bi~imde kullamhr.
manbksal paradoks [lng. logical paradox;
Fr. paradore logique). Her ikisi de saglam
karutlara dayamr gortinen iki kar~1 t ya
da ~eli~ik onenneden meydana gelen
paradoksa; iki makul aktlytirtitmenin
kar~tt ya da ~eli~ik gortinen sonu~lara
gottinnesi durwnwta; manhk kurallanru yanh~ bir bi~imde kullanmanm ya da
uygulamamn, mant1k kurallaruu ihlal
etmenin sonucu olan, manhk kurallanntn belli bir d uruma uygulanamamasmdan kaynaklanan paradoksa verilen ad.
manhkta devrim [Fr. revolution in the
logic; Fr. revolution en logique). Manhk
alamnda 19. ytizytlm !'onunda ger~ek-

le~tirilen ~1g1r

ac;1c1

~ah~malann

573

belir-

ledigi devrim.
Buna gore, manttg1 kuran Aristoteles'in, ge~erli tas1mlan smtflamasmdan,
dogruluk ve c;1kanmla ilgili gorti~tin
den sonra, manhkta bu temel tizerine
uzun ytllar boyunca hemen hi~bir ~ey
eklenmemi~; 17. yiizy1lda tleibniz'in
kaydettigi suurh ilerlemeyle, ondokuzuncu yuzy1lda tHegel'in yazdtgt, formel olarak gec;ersiz olan argtimanlardan
olu~an Manhk kitabtyla, daha sonra da
J. S. tMill'in mant1ga yonelik empirist
bir yakla~umyla belirlenen smah katkllann ardmdan, 19. ytizytlm sonunda,
tFrege ve tRussell'm matematiksel dti~tincenin temellerine ili~kin ~ah~mala
nyla birlikte, belli bir devrim donemine
girilmi~; filozoflann, onemli olamn gonderim, referans oldugunu gormelerinin,
manttgm dti~unceler arasmdaki ili~ki
leri degil de, dille dtinya arasmdaki il~~
kiyi betimledigini anlamalanrun sonucu
olarak, mant1k alamnda ger~ek bir devrim ya~anmt~hr.
Maoizm [ing. Maoism; Fr. Maoisme].
~in'in eski komtinist diktatorti Mao Zedung'un dti~tince ve uygulamalanndan meydana gelen siyasi ogreti.
Maoizm, temelde Marks'm, Lenin ve
Trotsky'nin dti~tincelerinden derlenmi~ fikirlerin ~in'e ozgti ko~ullara uygulanmasmm sonucu olan Marksist bir
gorti~ttir. Bu ogretinin baglmSIZ felsefi
bir degeri olmadtktan ba~ka, Marksist
ogretiye yapbgl ciddi bir katkl da yoktur. Gtintimtizde arhk ~in'in resmi
siyasi ideolojisi olmaktan ~tkan Maoizm, Fransa'da, kimi Latin :Amerika tilkeleri ve Kambo~ya'da bazt azmhk gl)~ist gruplann baglandtgt bir ideoloji
olarak varhgmt stirdtirmektedir.
Marburg Okulu [ing. Marbourg School;
ing. Ecole de Marbourg]. Kant'tn felsefesinden yola c;tkan ve Alman dti~tintirti
H. Cohen tarafmdan kurulup, P. Natorp ve E. tCassirer tarafmdan desteklenen, geli~tirilen felsefe okulu.
Adt ge~en her ti~ dti~tintir de, kesin
bilgideki a priori ve manhksal ogenin

574

Marcel, Gabriel

one1nini vurgula1 n1~tu. Ozellikle Cohen


ve Natorp, tpsikolojizme kesin olarak
kar~1 -;1km1~ ve Kanfla Platon felsefesinin olu~turdugu temel uzerinde, saf du~unceye dayanan bir sistem kurmaya
-;ah~1n1~lard1r. Buna gore, Marburg
Oku1u filozoflan, estelik. ahlak, bilgi ve
hukuk alan1nda, manhksal ve a priori
ogeyi, bu alanlann temeli olarak gormii~lerdir.

Okulun ozgun bir goru~i.i, tarih konusunda ortaya -;1kar. Buna gore, Marbourg Okulu tarih konusuna ahlaki bir
a-;1dan yakla~arak, kendisine ozgu bir
sosyaliz1n goru~u geli~tirmi~tir. Tarih
kavra1ruru, akhn insanhk idesini ger-;ekle~tirmekten olu~an goreviyle tarumlayan Marbourg Okuluna gore, sos
yalizm, tarihi zorunlu yasalar alhnda
ve kendiliginden ger-;ekle~ecek ama-;la
ra yonelmi~ bir sure-; olarak degil de,
ozgi.irluge ve e~itlik-;i bir di.izene ula~
ma -;abalan olarak anla~lmahd1r. Bu
nedenJe, tarihin ozu i.iretim ve gu-; iii~
kileri degil de, ozgiir insan akhnul
urunleri olan ahlaki ilkelerdir.
Marcel, Gabriel. 1889-1973 ylllan araslnda ya~am1~ olan varolu~~ Frans1z filozof. Temel eserleri: Existence et Objectivit~ [Varolu~ ve Nesnellik], E.tre et Avoir
[Varve Sahip Olmak], Du Refus a l'lnvocation [Yads1madan Yakan~a], La
Mltaphysique de Royce [Royce'un Metafizigi].
Ger-;ek olaru rasyonel olanla, yani oz
lerle ya da degerlerle ozde~le~tirdigine,
~eyleri saf nesnelere doni.i~turdugune
inand1g1 ve varolu~u, -;eli~ik old ugu
gerek-;esiyle, inkar etti~ne inand1~ idealizme kar~ -;1kan Marcel, inane1n onemini vurgulam1~ ve tHeidegger gibi,
insanf tecrubenin ontolojik ag1rhg1n1 artaya c;karmaya -;ah~ml~hr.
Ayn varolu~-;u gelenek i-;inde yer
alan tSartre'n ahlak goru~uyle insan
ruhunun dunyada yalruz oldugu inanCinl ele~tiren Marcel, varolu~-;ulugun
Tann di.i~uncesiyle uyu~maz olmad1g1n1, tvarolu~-;ulugun Hristiyan Hgreti-

bagda~hnla bilecegini

one surmi.i~ti.ir. 0, ya~am1n ger-;ek amac1run


bir yandan insanlar, ote yandan da insanla Tann arasmdaki i-;tenlikli ileti~im
oldugunu iddia etmi~, fakat bu ileti~i
min bireylerin biricikligine dayarup, onlann ozgurlugunu korumas1 gerektigini
ierle

savunmu~tur.

Marcuse, Herberl 1898-1970 ydlan araSinda ya~arru~ olan Alman asalh unli.i
Amerikan du~unur.
Frankfurt Okulu mensuplanndan biri
olan Marcuse, Marksist teoriyi 1920.den
ba~layarak degi~en tarihsel ko~ullarla
uyumlu hale getirmenin mi.icadelesini
vermi~tir. Bu ama-;la, ele~tirel Marksizmin kendi versiyonunu one suren ve
1960'h ydlardan ba~layarak uluslararaSl bir un kazanan Marcuse, Amerika
Birle~ik Devletleriyle Avrupa'daki yeni
sol hareketin destek-;isi ve savun ucusu
olmu~tur.

0, 1928 ydmda yayunlanan ilk makalesinde, fenomenoloji, varolu~-;uluk ve


Marksizmin bir sentezini yapm1~br.
1933 y1lmda, Marks'm OkonomischephilosophJsche Manuskriple [Ekonomi ve Felsefe Yaz1lan] adh kitabm1 tan1tan Marcuse, boylelikle Marksizmin gen-; Marks1n
du~unceleri ve eserlerinin bak1~ a-;syla yeniden yorumlanmas1 yolun u a-;ml~tlr.

1934 ylmda, Nazi zulmilnden ka-;arak,


Amerika Birle~ik Devletlerfne go-; eden
Marcuse, burada ilk buyi.ik eseri olan
Reason and Revolution [AkLl ve Devrim ]'u yazrru~ ve modem to plum kuramlnin dogu~unu incelemi~tir. 1955 yhnda yay1nlanan E.ros and Civilisation
[Eros ve Uygarhk] adb eserinde, o,
+Marks ve tFreud'un bir sentezini yaprna~ ve bask1a olmayan bir toplumun
anahatlanru -;i.zmeye -;ah~m1~t1r. 1958
y1hnda yay1nlanan Soviet Marxism [Sovyet Marksizmi] adh eseriyle, 1964 yhnda yay1nlanan Otle Dimensional Man
[Tek Boyutlu lnsan] adh eserinde, hem
Bah kapitalizmini ya da ileri kapital:ist
toplumlan ve hem de komunist tot-lum-

Marks, Karl
ian yogun bir bi~imde ele~tinni~tir.
Ba~ka bir deyi~le, yoksulla~mamn giderek artacagm1 ve somiiriilen s1mfm
bilinfilenmesinin devrime yol afjacagml
savunan Mark.s'1 ele~tiren Marcuse, sanayile~mi~ refah toplumlarmm i~lji Slmhm kendi iljinde erittigini, bu siiredn
tiiketim ozlemi, yiiksek iicretler ve
medya yoluyla sagland1gm1 soylemi~
tir. 0, geleneksel toplumlardaki fonksiyonel baskmm, iiretimin biiyiik bir
hiZla artt1g1 giiniimiiz refah toplumunda fonksiyonel olmaktan filkhgml ve bir
list bask1ya donii~tugi.inii one siirmii~
tiir. Oretimin tek amafi oldugu, giiniimiiziin totaliter, sanayi toplumunda,
fiOk boyutlu bir varhk olan insanoglu
Marcuse'e gore, tekboyutluluga indirgenmi~ ve kendisine yabancda~ml~hr.
0, soz konusu ele~tirin.in ardmdan, estetik ve biyolojik degerlerin yiiceltildigi
bir toplum diizeni aray1~ma girmi~tir.
Gelecegin toplumuna ili~kin gorii~le
riyle ozgiirliikljii bir anar~ist olarak nitelenen Marcuse, ozgiir, giizel, aydmhk, cinsel iljgiidiilerin bastmlmadtgl,
herkesin yetenegine gore ozgiirce ljah~
tlgl, fiah~mamn bir oyun haline getirildigi, devletin bask1c1 gorevine gerek
duyuhnayan bir toplum diizenini ozlemi~tir.

Marks, Karl. 1818-1883 y1llan arasmda


ya~am1~ ve dii~iinceleriyle oldukfia etkili olmu~ olan Alman dii~iiniirii.
La Misere de Ia Pltilosophie [Felsefenin
Sefaleti], Das Kapital [Kapital], Zur I<.ritik der Hegelschen Rechtsphilosophit.
[Hegel'in Hukuk Felsefesinin Ele~tirisi
ne Kiltkl], Die Heilige Familie [Kutsal
Aile), Die Deutsclr ideologie [Alman ldeolojisi), Marrifest der I<.ommunistischen Parlei [Komiinist Parti Manifestosu), Die
I<.lassenkiimpfe in Frarrkreich [Frans,a'da
Smaf Miicadeleleri] ve Gnmdrisse gibi
eserlerin yazan olan Marks, bir toplum
teorisyeni ve dii~iiniirii olarak, kariyerinin ilk doneminde yabancda~ma kavraml iizerinde yogunla~nu~ olmakla birlikte, esas olarak ekonomik ya~amla
diger toplumsal kurumlar arasmdaki

ili~kilere

575

yonelik dii~iinceleriyle tammr. Bu baglamda ekonomik determinist


bir bak1~ afiiSim benimseyen Marks, temelde smlflara boliinmii~ toplumlarm
analizi i~iyle m~gul olmu~tur.
Tum bunlara kar~m, ozellikle diyalektik konusundaki gorti~leri ve kapitalizme ili~kin ele~tirileriyle tin kazannu~
olan Marks'a gore, gerfiekten varolan
her~ey maddenin tdiyalektik hareketi
sonucunda ortaya fiikmi~hr. Bu nedenle, diyalektik yalmzca dii~iinceler ifjin
gefjerli olan bir yasa degil, fakat dogada
da gerfiekle~en aktiiel bir siirefjtir.
0, devletlcrin varhga geli~ ve yikdi~
lanmn bile, soz konusu diyalektik siirece gore gerfiekle~tigini savunur. Dev]etler de, diyalektik bir geli~me siirecine
tabidirler. Fakat bu geli~menin harekete
geljirici giicii, tHegel'de oldugu gibi, bir
ulusun ruhu degil de, uluslann iljindeki
saruflard1r. Bununla birlikte, toplumdaki
s1ruflar da, maddi faktorlerin iiriiniidiirler ve soz konusu faktorler ise, bir toplumun iiretim tarz1 tarahndan belirlenir.
<:;iinkii bir toplumun sahip oldugu tiretim teknolojisinin tiirti, bu toplum iljinde, soz konusu teknolojiye kar~d..1k
gelen bir s1mf yap1smm ortaya filki~ma
yo! afjar. Buna gore, hakim olan iiretim
teknolojisi, el degirmenlerinin kullamlmasiyla belirlenen bir teknolojiyse eger,
ortaya feodalizm ad1 verilen sm1f sistemi filkar. Fakat el de~rmenlerinin yerini
buhar makineleri ald1g1 zaman, bu kez
tkapitalizm feodali.zm.in yerini ahr.
Marks soz konusu ogretisini, diyalektik ve degi~meyle ilgili gorii~lerine ek
olarak, belli bir ekonomi anlay1~ma ve
ozellik.Je de kapitalizme ili~kin bir analize dayandum1~hr. Onun kapitalizme
ili~kin analizi ve afitkJamasa ~oyledir:
Kapitalistleri harekete ge4jlren, giidiileyen en onemli ~ey, onJarm olabildigince
fiOk 9kar ve kazanfi elde edebiJme arzulandu. Kapitalistler, bu amaca ula~mak
ic;in, ya yeni teknikler icad etmek ya da
elde olanlar1 geli~tirmek suretiyle, tiretim arafi ve teknolojilerini geli~tirirler.

576

Marks, Karl

Bu gel~menin toplum iizerinde, 1 eskiye crania <;ek daha fazla mal iiretilmesi
ve boylelikle, de tiretim miktanmn siirekli olarak artmas1 ve 2 teknolojik geli~
meni.n benzer meslekleri ya da i~leri icra
eden insan say1s1mn siirekli olarak azalmasma neden olmas1 yoluyla, yogun bir
etkisi olur. Soz konusu geli~meler,
Marks'a gore, i~~inin yaranndan ~ok zarannadJr. Buna gore, iiretim ve iiretkenlik artllk~a, kapitalistin kan daha da
artar, ~nkii daha fazla miktarda iiretim
daha ucuza mal olur ve makineler i~~i
nin yerini aldk~a, emegin iicreti dii~er.
$u halde, teknolojik geli~meden dolay1,
iiretim arthk<;a, tiretimin maliyeti azahr
ve i~adammm kan artar. Kardaki bu
aru~, bununla birlikte i~~iler arasu'ida
i~sizligin arll~ma y_ol a~ar.
Dretim arll~mm sonucunda ortaya
~1kan bu iki kar~1t egilim, yani uzun
vadede kapitalistin kannm arh~yla i~
sizligin ~ogalmas1, rekabetten dolay1,
daha da yogun bir bi~imde soz konusu
olur. Daha fazla mal satmak ve boylelikle daha ~ok kar etmek isteyen i~ adam1
rakiplerini a~mak, all etmek durumundadu. 0, bunun i~in fiyat k1rar. Ayru
iiretim teknolojisinden rakipleri de faydalimacagli~ll.'.!...kapitalistin maliyeti d~
~iirebihnesinin tek yolu, Marks'a g9re,
cmegin paymm, i~~iye odenen iicretin
dii~iiriihnesidk, Makinele~meden delaY zaten artan bir i~sizlik soz konusuyken, i~~iler, bu yeni durum kar~1smda,
varolan i~ler i~in kendi aralarmda kyasya bir rekabete girer ve daha az iicretle
~ah~may1 kabul ederler. Marks'a gore,
i~~inin aldll iicret azald1k~a, ~ adamlmn kan ve onun ba~ka i~letmelerle, kapitalistlerle rekab.;!t etme ~ans1 daha da
artar.
Marks, bu baglamda, kapitalizm geli~
tik~e, zenginin daha da zenginle~tillini,
yoksulun ise daha fazla yoksulla~hllm
one siirer. Bu geli~me siireci i~inde, orta
s1mf yok olup gider ve toplum iki s1rufa
aynhr: Dretim ara~lanna sahip clan,
kii<;tik ama zengin bir s1mf (bur juvazi),
say1ca biiyiik, fakat yoksul bir suuf (pro-

letarya). ~~~iler bu dummun bilincine


vard1k~a, yani i~~ide s1mf bilinci olu~
luk~a, ayaklamrlar ve Marks'a gore,
proleterya diktatorliilliinii kurarlar.
Marks, bu ~ekilde a<;~kladll kapitalizmin yll<>lmasJ gerektigini, ve kapitalizmin ykiii~Inln yalmzca devrim, yani
~iddet yoluyla olacagm1 sayler. Kapitalizmden tsosyalizme ge~i~in ban~ yoluyla ger~ekle~ememesinin nedenini
Marks, devletin, toplumun zenginli!lini
kontrol altmda bulunduran egemen
srruf tarafmdan kullarulan bir ara~ oldugu gorii~iiyle a~1klar. Egemen s1mf bu
ara~ ya da ayg1h, kitleleri somiirmek
amaayla kullarur. Devletin tiim oge ve
birimleri, Marks'a gore, statiikoyu korumak i~in diizenleruni~, yani egemen Slrufm iktidamu siirdiirebilmesi i9n ayarlanml~br. Mahkemeler, polis ve hatta
hiikiirnel, Marks'a gore, yonetici s1ruhn
~1ki>rlanm korumak i~in vardu. Bunlar,
bir ba~kaldmyla kar~da~ddJill takdirde, hemen bastmrlar. Bundan dolay1,
proletaryanm devrim d1~mda bir yolla
egemen olabilmesi miimkiin degildir.
Kapitalizmi konu alan analizinde,
Marks da, hpk1 diger ekonomistler gibi,
ekonomik bir deger teorisi benimsemi~
tir. Bu teoriye gore, bir ~eyin degeri, o
~eyin belirli ko~ullar altmdaki iiretimi
suasmda soz konusu clan emegin fiyab
ya da degeriyle ozde~tir. Marks, bu
noktada ozgiin olmarun uzagmdadu.
Fakat o, buna ek olarak, bir de arh
deger teorisi geli~tirmi~tir. Bu teori, kapitalist ekonomide, i~ adarmnm kannm
kaynaguu a9klar. Buna gore, s1radan
i~~i ya da i~9ler, fabrika alacak, endiistri kuracak kapitalden yoksundurlar. 1~
~inin sahip oldugu ve ekonomik deger
ta~1yan tek ~ey emegi, ~ah~ma giicii ve
kapasitesidir. ~~~i emegini kapitaliste
satar; kapitalist ise, i~~iye, emeginin
kar~hll olarak belli bir iicret Cider. Bununla birlikte, i~~iye Odenen iicret,
onun iiretti~i mahn degerinden <;ek
daha azdu. l~te, i~~inin iirettilli mahn
degeriyle, aldll iicret arasmdaki farka,
Marks arh deger adm1 verir.

Marksizm

Ona gore, ~~iyle i~~inin aras1ndaki ~a


tl~tnanin nedeni de, bu arh deterdir.
Bu dun.un, i~~ide kapitaliste kar~a nefret ve dii~manhk uyanduu. <;unkii,
Marks'a gore, zenginliti yaratan i~~idir,
fakat i~~i iirettiti zenginlikle oranhh bir
kar~ll1k alatnamakta, onun iirettiti arh
deter kar olarak patronun cebine gitInektedir. Marks"a gore, i~te bundan dolayi, bu geli~me siirecinde, i~~i ve i~ve
rende kar~at ~1karlar soz konusu olur.
Kapitalist olabilditince ~ok arb deter
iirehnek, iiriinlerini olabilditince pahahya satmak ve emete odediti iicreti de
olabilditince dii~iirmek ister. Buna kar~In i~~i de, olabilditince ~ok iicret elde
ebnek.. maHan da ucuza almak ister.
Karl Marks, kapitalizme ili~kin bu analizinde, kapitalist sistemi yalnizca somiiriiden dolay1 detil, fakat ba~ka ahlaki
gerek~elerle de mahkiim eder. Ona gore,
kapitalizm sadece kotii ve ~ yaramayan iktisadi bir sistem olmakla kalmaz,
fakat o insanlar aras1nda ahlaks1zca ili~
kilerin dotu~una yol a~ar. Bunun nedeni ise, ~1kar sava~1, kar miicadelesidir.
lnsanlar, Marks'a gore, zengin olmak
i~in, birbirlerini ezer ve adeta yerler.
Toplum bir orman haline gelir ve
rekabet en belirleyici ote olup ~akar.
Bu durum, Marks'a gore, trajik bir sonucun varht1na i~aret etmektedir. Sonucun trajik olmas1run nedeni, kapitalizmin insanm ya~am1n1 geli~tirebilme
gil~ ve yetenetine sahip olmas1d1r. Bununla birlikte, o teknolojiyi kottiye kullanlr, ~ocuklan ~ah~hru ve k.Jsacas1
mutsuzluk iiretir. Marks, modem kapitalist toplumun yalruzca teknolojiye
deter vennekle kalmayrp, teknoloji taraf 1ndan iiretilen nesnelere taplltuu da
soyler. Modern kapitalist toplumda, insanlara gosterihnesi gereken sayga, verilmesi gereken deter, teknolojiye ve
teknoloji tarahndan iiretilen nesnelere
verilir. Bu ise, ger~ek bir feti~izmdir. insanlar birbirlerini deteri olmayan makina ya da ara~lar olarak gori.irler. Buna
kar~1n, makinalar da tannla~hnhr. Kapitalist toplum, insanlan birbirlerine ya-

sn

klllla~tltmak

yerine, onlan birbirlerinden uzakla~hnr. lnsan toplu1nu insan1n


kendisi i~in da yaruhnaz hale getinni~
tir. Burada ahlak yoktur. Ahlak, Marks'a
gore, kapitalist toplumun y1kth~1ndan
sonra ancak, yeniden kurulacaktar.
Marksist sosyoloji [ing. Marxist sociology;
Fr. sociologie Ultlr xiste]. Marks'm oluaniinden sonra, 20. yiizydda ortaya ~tkan ve
Marks'm toplum teorisini koruyarak onu
giiniimiiz ko~ullanna uyarlayan sosyoloji anlayr~1.
Buna gore, Marksist toplum teorisyenleri, kapitalizmin ~okii~ii veya s1ruf sava~uun keskinl~mesiyle ilgili hi~bir
gosterge bulunmad1t1 i~in, bir yandan
Marks'm ~emas1n1n ya da temel tezlerinin gozden ge~irilmesi gerektitini sa vunurken, bir yandan da sermaye ile emek
arasrndaki ~all~ma dii~iincesini ~atda~
kapitalizmin ko~ullarma uyarlamaya ~a
h~mi~lardu. Politik analizlerinde, devletin egemen s1n1f1n araa oldutu gorii~iinden belli ol~iiler i~inde vazge~en
Marksist sosyologlar, ekonomi alanmda,
Marks'an kendisinden farkh olarak, kapitalizmin tekelci evresi iizerinde yotunla~mi~lardu.

i~te bu genel ~er~eve i~inde, Marksist

felsefeyle tMarksizmin yonteminden


yararlanmay1 siirdiiren Marksist sosyoloji, tideoloji terlmini analiz etme i~ine
~ok biiyiik bir za1nan ve enerji ayum1~
ve kapitalizmin varhtaru siirdiirmesi
nin, biiyiik o(~iide egemen Slrufln ideoJojik kontroliiniin sonucu oldutunu one
siirmii~tiir.

Marksizm [ing. Marxism; Fr. Marxisme;


Alrn. Marxisnrus]. Alman dii~iiniiri.i Karl
Marks ve onun Friedrich Engels Karl Kaustky, Vladimir ilyi~ Lenir\ Rosa Luxemburg, Gyorgy L~cz, Karl Kosch, Antonio Gramsci ve Louis Althusser gibi 20.
yiizyudaki sad1k izleyicileri taraf1ndan
geli~tirilmi~ olan ekonomik, siyasi teoriyle toplum kuramma verilen ad.
Marksizm her~eyden once, varolan ve
ge~mi~te varolmu~ olan toplumlara
ili~kin bir analiz ve a~1klamadan, ozellikle de kapitalist topluma yonelik bir

578

Marksizmin

ele~tirisi

ele~t:iriden

meydana gelir; Marksizmin


soz konusu analiz ve a~Lklamasa, toplumsal de~i~me ve geli~meyi a~aklar
ken, varolan tum etkenler arasmda, ekcr
nomi etkenine ozel bir onem ve a~uhk
verir. Determinist bir o~eti olan Marksizm, somtirtiye dayanan ve smaflara
aynlma~ bir toplum dtizenine altematif
olarak smafsaz bir toplum modeli onerisinde bulunur. Marksizm bu ~er~eve
i~inde, nihayet toplumlara ili~kin bir
analizden olu~up, smafsaz bir toplum
dtizenine ge~i~in yollawu gosteren bir
o~reti olarak ortaya 9kar.
Marksizmin ele~tirisi [lng. criticism of
Marxism; Fr. critique du Marxisme].
Marks'm tarihsel maddedli~ine, kapitalizmle ilgili gorti~lerine ve bir btittin olarak yoneltilen el~tiriler btittinti ic;in kullanuan genel deyim.
Buna gore, Marksizme yonelik ele~tiri
iki ba~llk altmda toplanabilir. Bunlardan birincisi, ayru Marksist gelenek i~
de yer alan Frankfurt Okulu mensuplan
benzeri dii~iiniirlerin ele~tirileridir. Bu
dii~iiniirler, Marksizmi ozde do~ru bir
o~reti ya da yakla~am olarak goriirken,
onun Marks'tan sonra ozellikle Engels
eliyle popiilerle~tirilip, Komiinist Partilerin resmi ideolojisi hiline getirilmesine kar~a ~akarlar. Teorinin bu ~ekilde
pozitivist bir baka~ a~asayla bilimselle~ti
rilmesinin onu tiimden dogmati.kJe~tire
rek bir inan~ par~as1 hiline getinni~ ve
parti entellektiiellerini ele~tiriden koruyan bir kalkana donii~tiirmii~tiir. Buna
gore, teorinin geli~imi ortaya ~akl~ amacna tiimiiyle ters bir yonde olmu~ ve
teori ozgiirle~tinne amaana hizmet
etmek yerine, basklrun altematif ada olmu~tur.

Marksizmi el~tirenlerin esas biiyiik


boliimii, ona bir boliimiiyle de~il de,
tiimden kar~a ~akanlardan olu~ur. l~te
bu ba~lamda, Marksizmi ele~tirenler,
oncelikle Marks'm kapitalizmden sosyalizme ge~~ i9n ongordii~ii yonteme
kar~a ~akma~lardar. ~iddet ve devrime
kar~a yoneltilen bu itiraz, soz konusu

yontemin yasarun yonetimme ve demokrasiye kar~1 oldu~unu, ~iddetin bir


kez ba~lada rna, sonunun hi~ gelmeyece~ini belirtir. En azmdan, kapitalizmden
sosyalizme ge~i~, ~iddet ve devrim yerine, ban~~a yontemlerle, a~ama a~ama
olmahdar. Bu itiraza kar~a Marks, ban;;rya yontemlerden yararlamnamn, devletin mahiyetinden dolaya imk~nsaz oldu~unu belirtmi~tir. Dahasa, Marks'a gore,
demokrasiyi savunanlar bile, mutlak bir
otorite sergileyen baskaa yonetimlerin
i~ ba~mdan ba~ka yontemlerle uzakla~tmlamadaklan zaman, ba~kaldmmn
hakh kahnabilir oldu~unu dii~iiniirler.
Marks bu ~er~eve i~inde, kapitalistlerin
bu tiirden zorbalar olduklanna one
surer. Ba~kald~n yalmzca zorunlu
de~il, fakat hakh kJlmabilir bir ~eydir.
Ger~ek bir demokrasi, ancak ekonomik
bir e~itli~e dayanabilir.
Marks'm soz konusu o~etisi, aynca diyalekti~e dayanda~1 gerek~esiyle ele~ti
rilmi~tir. Bu el~tiriye gore, diyalektik,

metafizik ve a priori bir kavram oldu~u


i-;in, deneysel olarak do~rulanamaz.
Ele~tiri sahiplerine gore, tarih ger~ekte
bu tiir'bir diyalektik modele gore gel~
memektedir. Yine, Marks'm diyalektik
iizerindeki 1sraruun, samflarm yok olaca~a inancayla tutarhhk i~inde olmada~ma i~aret edilmi~tir. Ote yandan, Karl
Marks'm kapitalizmin ahlkma ili~kin
gorii~lerine, yalruzca kapitalizmin geli~imindeki ba~langa~ evrelerini betimledi~i gerek~esiyle itiraz edilmi~tir.
Yine, ciddi bir ele~tiri olarak, kapitali.zm. aldag, birtaklm onlem ve ger-;ekl~tirdi~i birtak1m geli~melerle, ~ah~an
lara belli bir refah ve mutluluk sa~lad1~1
i9n, onun kapitalizmin geli~mesiyle birJikte, yabancala~mamn artaca~a ondeyisinin ger~ekJe~medi~i belirtilmi~tir.
Marks'1 el~tirenlere gore, kapitalizm
yiizylllardan beri h.akim ekonomik
model olmu~tur ve olmaya da devam
etmektedir. Bundan dolara, Marks'1.11 kapitalizmil't yakdaca~a ve bunun Avrupa'mn sanayile~mi~ toplumlannda ola-

matematik felsefesi

ca~1 kehaneti de gerc;ekle~1ne1ni~tir. 1~


~iler,

sosyoekonomik bak1mdan daha


da gerilemek yerine, giderek daha i yi
durLnna gelmektedirler. ~ah~ma saatleri azahnakta ve sosyal guvenlik sistemle-
ri geli~n1ektedir. Bu nedenle, Karl
I\tlarks'1n kapitalizme ili~kin analizi yeterli ve doyurucu olmaktan uzakhr.
Kapitalizmde i~sizlik ve enflasyon soz
konusu olsa bile, bunlar klsa siirelidir.
Marks'1 el~tirenlere gore, kapitalist sistern kendi gii~liiklerini kendisi ~ozebii
Inektedir. Kapitalizm, modem finans
tekniklerinin kullarulmas1, faiz oranlanna miidahale edilmesi yoluyla, tekelleri engelleyen yasalanyla, sendikalan,
emeklilik ve sosyal giivenlik planlanyla, kendi gii~liiklerini a~abilmekte ve
i~~inin sistemden yarar sa~layabilmesi
ne olanak vermektedir.
matematik [Yun. rrwthematikos; Lat. mathema, mathernaticus; Os. riyaziye; lng. mathematics; Fr. mathematiques; AI. mathematik]. Aritmetik., cebir ve geometri gibi
dallan olan, ve saydann, ~killerin ve
benzeri soyut var hklann ozelli.kleriyle
aralanndaki i1i~kileri konu alan, soyut
ya da tasanmsal varhklann ozellikJerini
ve bunlar aras1nda kurulan ba~1ntdan,
tii1ndengelimsel bir sistem ic;inde ve salt
ak1lyiiriitme yoluyla inceleyen bilim
dah.
Bu ba~lamda, matemati~i yetkin bilginin orne~i olarak on plana ~lkarma tavrlna, matemati~in butiin bir varhk alanlnln oziinii, mahiyetini kavray1p,
a~lklad1~ln1 savunan o~retiye, ozellikle
Pythagoras, Platon, Descartes gibi rasyonalist filozoflann matemati~in sadece
bilginin de~il fakat varh~1n da anahtan
old u~u ~eklindeki gorii~lerine matematikfilik ad1 verilir.
matematik felsefesi [tng. Jt!lsefei riyaziye;
lng. philosuphy of 1nathmuztics; Fr. philosup
hie des math~natiques; AI. philosophie der
mathematik]. Matematik biliminde g~en
kavram ve sistemleri konu alan.. matematiksel ilkelerin temellendirilmesini
ama~layan, matemati~in onennelerinin
ne haklanda oldu~u sorusuyla materna-

579

ti~in

onermelerinin bilgisine nasd ve ne


~ekilde ula~t.t~1m1z soruJanna doyurucu bir yan1t getinneye c;ah~an felsefe
dah.
Matematik, filozoflar ic;in, hem kendi
ba~1na ve hem de insan zihninin, gozlem ya da deneyime ba~vurmadan elde
edebilece~i bilginin do~as1 ve kapsa1 n1
probleaniyle ilgili olarak, her zaman
biiyiik onem ta~1m1~hr. Ozellikle rasyonalistlerin goziinde, matematik bilginin yetkin ome~i olarak goriilmii~, ve
her tiir bilginin deneyime dayand1~1n1
dile getiren empirist tezin kesin sonu~lu
olarak ~iiriitiilmesine imkan veren bir
omek meydana getirmi~tir.
Biitiin bunlar bir yana, matematik felsefe a~as1ndan, matemati k felsefesinin
do~u~una katklda bulunan onemli
problemler yaratm1~hr. t~te bu a~1dan
bakdd1~1nda hemen akla gelen soru
~ud ur: Matemati~in ne hakkmda old u~ soylenebilir? iki say1S1 nedir, ve ikiyle ikiyi toplamak ne anlama gelir? tki
kesinlikle fiziki bir ~ey, toplama da iki
elmayla iki elmayt bir araya getinnek
de~ildir. Bu gii~liikler dikkate. ahnd1~1nda, 1 ilk biiyiik matematik filozofu
olan YunanJ1 filozof Platon'un say1 ve
~ekilleri ve bunlar aras1ndaki ili~kileri
ele ahp inceleyen, say1 ve ~killerin
ozelliklerini ve aralanndaki ili~kileri ortaya koyup ispatlamak isteyen matemati~in do~rulan ve matematiksel nesnelerin varolu~uyla ilgili olarak realist bir
gorii~ benimsemi~ olmas1 ~a~uhca de~ildir.

Bun a gore, Platoncular ya da realistler,


say1lann soyut varhk.lar olduklann1,
matematiksel do~rulann matematil<c;ilerin ara~bnnalanndan ba~1msaz olarak
varoldu~unu savunmu~lardu. Ba~ka
bir deyi~le, o matemati~i, akllla anla~l
labilir ger~ekliklerden meydana gelen
diinyaya i~kin bilginin yetkin bir orne~i

olarak gormii~ ve matemati~in


nesnelerini, zihinden ba~lmSIZ, soyut
varhklar olarak i~te bu diinyaya yerle~tirmi~tir.

580

matematik felsefesi

2 Kariyerinin ba~lannda ttnh:i ingiliz


matematik~isi ve filozofu tRussell tarafmdan da benimsenen bu gorii~e ilk ve
onemli alternatif iinlii Alman filozofu
Immanuel tKant tarafmdan sunulmu~
tur. Matemati~in onennelerinin, daha
do~ru bir deyi~le, saf matematik alamndaki tUm sistemlerin aksiyom ve teoremlerinin sentetik a priori yarg1lar oldu~unu one siiren Kant, daha sonra bu
tiir yarg1larm, d1~ duyu formu olan
mekanla, i~ duyu formu olan zamanm a
priori ve tikel olmasmdan dolay1 mumkiln hale geldi~ini one siirmii~tiir.
Kant'm yapll~I ~ey, matemati~in Platon'daki metafiziksel guciinii ortadan
kaldumaktan ba~ka bir ~ey de~ildir.
Buna gore, matematiksel do~runun a
priori karakterini, aklm ayn ve ezeliebedi bir matematiksel nesneler diinyasma gizemli yiikseli~inden hi~ soz etmeden a~1klamaya ~ah~m1~tu. Kant'a
gore, biz insanlara matematiksel nesnelere ula~ma olana~1 veren ~ey, duyumsal varhklar olarak bizzat kendi do~a
mlzdu.
3 Kant'm bu gorii~iinden sonra, bu
yuzy1hn ba~lannda, Almanya'da Gottlob tFrege, ingiltere'de de Bertrand Russell lojistik kuram1 geli~tinni~tir. Matematiksel nesnelerin mant1ksal terimlerle
ve s1ruflar araciii~lyla tarum.lanabilece~ini, matematiksel karutlamalann manllksal karutlamalara indirgenebiJece~ini
ve matematiksel do~rulara ili~kin bilgimizin manhksal do~rulara ili~kin bilgimiz kadar kesin oldu~unu one siiren
soz konusu lojisistler, tarihsel olarak Leibniz'in matemati~in mant1k oldu~u tezinden yola ~1km1~lardu.
Frege ve Russell i~te bu onemli lojisist
tezin do~rulu~unu kamtlamak amaoyla, I biitiin matematiksel onermelerin
bir biittin olarak mann~m terminolojisiyle ifade edilebilece~ini, II tum dogru
matematiksel onermelerin ge~erli manbksal ifadeler ol~u~unu gostenne ~aba
Sl i~ine ginni~lerdir. f~te bu ~abamn
bir par~as1 olarak de~erlendirildi~inde,

programm birinci boliimiiniin manhk


dilinin, biitiin matematiksel ifadelerin
manhk terimleriyle tanunlanabilmesine
imkan verecek kadar zengin olmasuu
gerektirdi~ini soylemek gerekir. AyiU
prograrrun ikinci boliimii ise, do~ru her
matematiksel onennenin, aksiyomatik
bir manhk teorisinin aksiyomlanndan
saf mantlksal akdyiiriitme yoluyla tiiretilip kamtlanarak ifade edilebilece~inin
gosterilmesini zorunlu kdar.
4 Frege ve Russell'm lojisist gorii~iiniin
kar~Ismda ise, L. E. J. Brouewer'in, matemati~i mant1~a indirgeme yoniindeki
bir giri~imin, ~ok temelli bir yanh~ anlamaya dayand1~m1 savunan sezgicili~i
yer almaktadn. Brouewer'in, sezgicili~in ozel bir versiyonu olan konstriiktivizmine gore, matematik miimkiin tum
diinyalar i~in ge~erli de~ildir; matemati~n kendine ozgii konusu, matematikc;inin zihninde ya da sezgisinde meydana
getirilen matematiksel yapun ya da
konstriiksiyonlardu. Buna gore, matemati~in nesneleriyle matematiksel dogrularm insan zihni ve kavray1~mdan
ba~uns1z olarak var ve do~ru oldu~u
nu savunan realist bir o~retinin kar~I
smda yer alan konstriiktivizm, matematiksel nesnelerin varolu~undan ancak
ve ancak onlann kurulabilmeleri, yani
varolduklannm sezgisel olarak gosterilebilmesi durumunda soz edebilcce~i
mizi one siiren bir matematik anlayi~I
du.
5 Alternatif bir di~er matematik felsefesi gorii~ii olan Hilbert~i formalizm
ise, matemati~in mant1~a indirgenemeyece~i konusunda sezgici gorii~le uyu~ur. Matematik, bu anlay1~a gore, aksiyomlan sa~layan ~eyler olma d1~mda
kendilerine hi~bir yorumun yiiklenemeyece~i terim ve sayllann soyut bir kalkiilii olmak durumundadu.
6 Biitiin bu gorii~lerin d1~mda, matematik felsefesi ba~lammda son olarak,
matematiksel onennelerin yalmzca uzla~una ba~h oldu~unu belirten uzla~1mc1lardan soz edilebilir.

matemafiksel

maiemaliksel [Os. riyazi; ing. matlzematical; Fr. malh~matique; AI. matematische] 1


Materna tikle, ol~me ve hesapla ilgili
olan, 2 matemati~in nesnelerinin ozellikledne haiz bulunan, ve 3 soyut ve
ideal olan, 4 nihayet, hpkt matematiksel
bilgi gibi, kesin, sa~lam, pekin, ku~ku
gotiirmez olan i~in kullarulan stfat.
Nitekim, antik Yunan felsefesinde,
maddi bir bak1~ a~ISI sergileyen i yonya
filozoflarmdan sonra, formu on plana~~
kartan Phytagoras.;llann, saymm varbklann arkesi oldu~unu dile getiren ve varolan her~eyi bir saytsmdan, birimden
tiireten kozmolojilerine, bu ba~lamda
matematiksel atomculuk adt verilmi~tir.
Buna mukabil, sembolik manhk, matemati~e ili~kin manttksal analiz matematiksel manbk diye tarumlamr.
materia prima. Orta.;a~ Skolastik filozoflanmn, t Aristoteles'in, her ti.irli.i formdan ayn olarak, kendi ba~ma varolamayan. formdan ancak manhksal olarak
aytrd edilebilen, ve bir soyutlama olan
ilk maddesine veridikleri ad.
mathesis universalis. Evrensel matematik teorisi. Biiyi.ik bir a.;tklama gi.iciine
sahip oldu~una inamlan genel manhksal-matematiksel teori tasaruru. Ba~ta
tLeibniz olmak iizere, bir.;ok 17. yi.izyll
filozofu, sonu~suz tart1~ma ve metafiziksel speki.ilasyonu ortadan kalduaca~ma inandtklan bu ti.ir bir teorinin geli~tirilebilece~ine inanmt~tl.

Maturidilik. 852-944 ytllan arasmda ya~amt~ olan lmam Maturidr tarahndan


kurulmu~ olan itikadi mezheb.
imamn lslamm temeli oldu~unu ve
aktldan once geldi~ini, evrende bulunan
bi.iti.in varhk ti.irlerinin Tann tarahndan
yarahldt~ml savunan Maturidilik, bununla birlikte dinin gere~i gibi anla~lla
bilmesi i~in, Kur'an ve si.innete ek o!arak,
aklm da gerekli oldu~unu dile getirir.
Buna gore, Maturidilik, insanlara Peygamberin hi~ gonderilmemi~ olmas1
durumunda bile, bizim Tann'yt aktl yoluyla bulabilece~imizi, iyiyi koti.iden
aytrabilece~im.izi one si.innek bakmundan tE~arilikten farkbhk gosterir.

581

Maupertius, Pierre Louis. Franstz Aydmlanmasmm 1698-1759 ytllan arasmda ya~am1~ olan iinlii dii~iiniirii.
S1k1 bir bilimci olup, bilime ve ilerleme
filcrine yo~un bir ba~hhk sergileyen
Maupertius, Newton biliminin, ozellikle
de yer~ekimi yasastrun savunuculu~u
nu yapmt~tlr. Bilgi alamndaki gori.i~leri
bak1mmdan empirist, hatta pozitivist
bir gorii~i.i benimseyen filozof, bizim
fizik biliminde fenomenler alanmda kaldt~lmiZI soylemi~tir. Ona gore, mekani~in temel kavramJan duyum yoluyla
a~klanabilir. Nitekim, Maupertius, matematiksel ve mekanik ilkelerde saz konusu olan zorun1u ba~lanttrun bile, salt
.;a~n~1m ve ah~kanhk aracth~tyla at;Jklanabilecegini one si.inni.i~tiir.
Bilimci ve deneyci bir bak1~ a~ISI benimseyen Maupertius, bununla birlikte,
kah bir tmaddecilikten uzak durmu~
ve do~aya ili~kin olarak teleolojik bir
anlayt~m savunuculu~unu yapmt~hr.
0, bu .;er.;eve i.;inde, do~ada ortaya

~1kan

teleolojik sistemin bilgisi mutlak


olan bir Tann'run eseri oldu~unu a.;tkhkla gosterdi~ini soylemi~tir.
mauetike. O'nJi.i Yunan filozofu Sokrates'in ilk bakl~ta olumsuz bir o~retim
yontemiymi~ gibi gori.inen do~urtma
ya da o~retim yontemi.
Ger.;ek o~retim faaliyetinirt, sanki bilgi
temas yoluyla dolu bir kaptan bo~ bir
kaba damla damla akttdabilen bir ~ey
mi~ gibi, bilginin 6~retmenin ~abastyla
bir ba~kasmm ruhuna damla damla
akltmak, o~rendnin zihninde yoktan
varehnek olmadt~tru savunan Sokrates,
felsefi tarh~malannda, bpkt bir ebe
gibi, o~renciye kendinden bir bilgi aktarmaml~, yalmzca o~rencide zaten varolam gi.in 1~1~ma .;tkarrnaya .;ah~m1~,
o~rencilerin kendilerine gebe kaldt~l
di.i~iinceleri do~urmas1 i~in yardtm etmi~tir.

C~retmenin bilgiyi veren kimse, ya da

bilginin nedeni olmadt~ma, yalmzca


bilginin do~u~u i~in bir ara.; oldu~una,
e~itim ve o~retimin, o~retmen tarafm-

582

mauvaise foi

dan birtakun 1nahln1at ve bilgilerin o~


renciye aktanlmas1 olmadi~U\a inanan
+Sokrates, do~urtma yontemiyle, once
o~rencinin bilgiye duydu~u ihtiyaan
far k1na vannas1n1 sa~lam1~, onu ara~
hnnaya sevkebni~; o~renciye, kendisine ait bir bilgiye ula~mas1 i~in, uygun
sorular Ia yardun ehni~ ve ortaya ~lkan
bilgiyi O~rencinin kendisine 1nal edebilmesi ic;in de, yine sorulanyla, o~renci
nin bilgisinin hesab1n1 vennesine, on u
argiimanla savunabilir hale gelmesine
yard1mc1 olmu~tur.
mauvaise foi [1ng. ba!l faith]. Sartre'1n varolu~~u felsefesinin en temel kavramlanndan biri olarak kotii ni yet. I<i~inin
kendisini, de~i~meyece~i d ii~iin iilen
kendi ki~isel karakteri, ama ozellikle de
kendi d1~1ndaki ko~ullar taraflndan belirlenmi~ ve dolay1siyla da ozgiirliikten
yoksun biri olarak gormesi durumu.
Varolu~umuzun, bizim hayatlaruntzt
ve de~erlerimizi yaratmada ozgur olmarruz anlam1nda, oziimiizii belirledi~ini
savunan Sartre, ki~in.in kendisinin gelenekler, ba~ka insanlann dii~iinceleri ya
da ilahi irade taraflndan kurulmas1na
ya da belirlenmesine izin vererek, ozgiirlii~iinii inkar etmesinin, ozgiirliig"iinden vazgec;mesinin, ki~inin kendisine yalan soylemesinden, kendisiyle ilgili
ger~ekJeri bizzat kendisinden nafile bir
~abayla gizle1nesinden ba~ka hi~bir ~ey
olmadi~~~, bunun ki~inin sorumluluktan, insan olma sorumlulu~undan vazge~mesiyle e:$anlamh oldu~unu sayler.
Czgiirliig"iin, sahip olunacak bir ~ey
den ~ok, m~akkat ve zorlukla hayata
ge~irilecek bir ~ey oldu~nu, insan1n
katlanmak durumunda oldu~u bu durumun, onda tasa ve endi~e yarath~1n1
soyleyen Sartre'a gore, bu durum insanlan, eylemlerinin, ozgiirce ve bilin~li
olarak se~ilmi~ eylemler de~il de, kendilerinin d1~mdaki nedenlerin sonucu
olup, belirlenmi~ oldu~unu soylemeye,
onlann sorumluluk almaktan ka9JUI1alanna yol a~ar. Sartre'a gore, kotii niyet
tken~ini aldatmaya i~ermektedir.

Ger~ek varh~1 tBrahmanla ozde~


le~tiren ve Brahman1n da bizim i~imiz

maya.

deki Atman oldug"unu savunan, evrenin


anlamlrun, oziiniin kendi oziimiiziin
derinliklerinde olup, bu anlama oziiJniize dalarak ula~abildi~ilnizi, d1~ ger~ek
li~in bilinmesinin pek bir onemi olmadl~uu savunan Brahmanizmin, nesneler
dunyas1, ve bu dtinyan1n yanllho bilgisi i~in kulland1~1 terim.
Hintli bilgeye gore, mekan ve zaman
i~indeki nesneler dunyas1 yan1ltlc1 bir
goriintiidiir, dii~tiir, mayad1r; d1~ ger~ekli~e ili~kin bilgi de ger~ek bir bilgi
olmay1p, yandtlc bir bilgidir. Buna
gore, varh~m pek ~ok bi~imlerde goriilmesi mayad1r.
mazotizm [tng. masochism; Fr. mosaschisnte; AI. masochism us]. I<i~inin cinsel doyuma, salt 1shrap ~ekerek, kendisine
eziyet ederek veya kendisini onur k1no
bir k1nC1 duruma dii~iirmek suretiyle
ula~abilmesinden olu~an sapk1nhk.
Mazo~izm biraz daha gene) olarak, ki
~inin kendisini iizmekten, hlrpalamaktan veya hupalanmas1na izin vermekten
haz ahna durumunu ifade etmek i~in
kullaruhr.
Me Taggart, J. E. 1866-1925 y11lan aras1n
da ya~am1~ ve Hegel'in etkisi alhnda
kalm1~ ingiliz idealist dii~iiniirii.
l~giidiisel olarak inand1~1rruz ~yler
i~in sa~lam ve ge~erli nedenler bulmak
gerekti~ini, inan~lan metaiWksel akdyiiriitmeyle desteklemek durumunda oldu~umuzu one siiren Me Taggart'e gore,
geleneksel teoloji felsefi ele~tiriye kaldiramaz; insan dini tavnnda hakh ka.hnamaz.
Bundan dolay1, dini tavn, bizimle
evren aras1nda bir uyum bulundu~u
inanc1n1 hakh k1lacak bir metafizik geli~tirmeye ~ah~an Me Taggart'a gore,
evren tinden meydana gelmelidir; ikinci olarak, tin oliimsiiz olmah ve temel
bile~eni olarak, a~k.I i~ermelidir. Ve nihayet, evren bir biitiin olarak iyi olmah
ya da yetkin bir iyilik haline do~ru geli~me lidir.

medinetii'l cilhile

medinetii'l cahile. Devlet anlay1~mda, insanlann, dogal ihtiyat;lanrun etkisiyle,


iyi ya da kotii bir insarun ba~kanhgt altlnda bir araya gelerek ~ehirleri ya da
devletleri olu~turduklarmt soyleyen
Farabfnin, ideal degil de, gerc;ek devletine, erdemsiz toplumuna verilen ad.
Boyle bir toplum, ba~mdaki htikiim
darm kotti bir yonetici oldugu, istibdat,
sefahat ve tutkunun htiktim stirdugu,
erdemi hit; tammayan bir toplumdur.
Farabi'ye gore, o onceden iyi iken, sonradan bozulmu~ bir toplum olabilir.
Ote yandan, tFarabi'de medinetii 'I cahile'nin ztddt olan erdemli topluma, yoneticisi bilge ve iyi, yurtta~lart erdemli
olan topluma medinetu 'I fa.z.la ad1 veri
lir. Onun siyaset felsefesinde, gerc;ek
mutluluk, bir ttir aydmlar aristokrasisi
tarafmdan yonetilen soz konusu ideal
toplumda gert;ekle~ir.
Megara Okulu [ing. Megaric School; Fr.
Ecole dt Megare]. Sokrates'in ilk ogrencilerinden biri olan Megarah Eukleides'in
kurmu~ oldugu felsefe okulu.
Sokrates'ten once tPannenides'in felsefesiyle de tam~mt~ olan Eukleides, Elea
Okulu'nun gorti~leriyle, tSokrates'in
ahlak anlayt~mm bir sentezini yapmaya t;ah~ml~hr. 0, erdemin bir oldugunu savunmu~ ve dolu, stirekli, cisimsel,
ezeli-ebedi bir btitiin olarak tasarlanan
Biri iyiye e~itlemi~tir.
Okulun felsefesi daha sonra, Eubilides'in etkisi alhnda, bir gorii~ ya da
tezi sat;maya indirgeme yoluyla .. tirtitmek tizere tasarlarum~ akdytiriitme ya
da argtimanlara dayanan bir ttir eristige bagh kalarak geli~mi~tir. Okulun
diger dti~tintirleri Diodoros Kronos'la,
Megarah Stilpon'dur.
mekan [ing. space; Fr. espaa; Al. raum]. Varolanlann it;inde yer ald1g1, tum suurh
btiytikltikleri it;ine. alan u~uz bucaksiZ
biiytikltik. Bo~luk,'hit;lik durumu. StrurSIZ ortam, sonsuz btiytik kap ya da
hazne. Ot; boyuh1, yani eni, boyu ve derinligi olan hacim. Yer kaplama.
Mekan konusunda tit; temel yakla~tm
dan soz edilebilir. Bunlardan a) mekam

583

kap ya da hazne olarak yorumlayan gorti~e gore, mekan, it;ine bir ~eyler yer
le~tirilinceye kadar bo~ olan bir kap
olarak varolur. 0, iPne bir ~ey konsun
ya da konmasm, varolan bir ~eydir. Bu
t;ert;eve it;inde, bazt dti~tintirler, kap ya
da hazne olarak mekarun sonsuz oldugunu, yani dt~ smulan bulunmadtgmt
soylerken, diger baz1lan mekarun sonlu
oldugunu savunmu~lardtr.
b) Bagmttsal mekan gorti~ti ise,
mekarun. yalruzca, birlikte varolan ~eyler
arasmdaki, dt~al bir bagmn oldugunu
soyler. Buna gore, mekan, aralannda hit;bir ~ey olmad1g1 zaman, varolanlar arasmdaki ~eydir. $eyler varoldugu zaman,
mekan da onlar arasmda varolur, fakat
~eyler varolmadtgl zaman, aralanndaki
mekandan da 50z edilemez.
c) Oc;unru ve sonuncu mekan gorti~ti,
mekaru On plaru ..tkartan, 'kap olarak
mekan' gorii~tiyle, ~eyleri on plana t;tkartan 'bagmtJsal mekan' gorti~tintin
bir sentezini yaparak, mekan ve ~eylerin
birbirlerini tamamladtguu one stiren
't;ok yonlti mekan' ~orti~tidtir.
Dti~iince tarihinde soz konusu olan
mek!n teorileri, bu struflama t~tgmda
~oyle sxralanabilir: 1 'Varllk vard1r, yokluk var degildir' deyi~iyle tin kazanan
tParmenides'e gore, mekan varolmayan
bir ~ey, mutlak bir yokluktur. 2 Elea
Okulunun bo~lugu inkar etmesinin ardmdan, temel gert;eklik olarak atomlart
one stiren atomculara gore, mekan,
atomlar arasmda varohir ve it;inde atomlarm hareket ettigi bo~lukla ozd~tir.
3 Mekan kavramuu dokunma ve gorme
duyusu aracthg1yla kazandtgtnuzl soyleyen tLocke ise empirist bir mekan gorii~ti geli~tirmi~tir. 4 Onun empirist
gorti~tintin kar~tsmda, mekan kavramma rasyonel bir analizle ula~an Descartes'm mekan gorti~ti bulunur. 0
mekam maddeyle ozde~le~tirirken, bir
mekirun gerc;ekte, o mekam i~gal eden
cisimden aynlmadtgml soylemi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, bo~ mekanm varol
mad1guu savunan tDescartes'a gore,
mekan maddi tozden ya da maddeden

384

mekanik

ba~ka bir ~ey degildir. <::unkti mekan


i~gal eden bir ~ey yer kaplayan maddi
bir ~eydir; yer kaplama ise, tnekandtr.

5 Newton ise, 1nekaru yaln1zca bir kap

degil, fa kat m utlak bir kap olarak gorlnti~ttir. Mutlak mekan, ona gore, kendi
dogasJ it;inde, da~sal herhangi bir ~yle
ili~kisi ohnaksaZln, ayru ve hareketsiz
kahr. Mekarun it;eriginden bag1ms1z olarak, zorunlu ve sonsuz oldugunu ifade
eden Newton'a gore, mekan tilin diger
vadaklann ko~ulu olan zorunlu yap1d1r.
6 Newton'un mut]ak mekan anlay1~1na
ta1n kar~1t bir gorti~ olarak, baganhsal
1nekan anlaya~Jnl geli~tiren ve mekarun
bir oznel bir de nesnel yaru. bir psikolo-jik, bir de ontolojik tarah oldugunu soyleyen tLeibniz ise, yalruzca monadlann
gert;ek bir varolu~a sahip oldugu sisteminde, mekarun hit;bir ~ekilde gert;ek
olmay1p manhksal bir yapun oldugunu
dile getirmi~tir. Dna gore, mekan bagantdardan meydana gelen, salt goreli
bir ~eydir. Mekan1n kendisinin manhksal bir yapam, ideal bir ~y oldugunu
one stiren filozof, bir idealist olarak, bu
ttirden ideallere kar~ahk gelen gert;ek
bir mekana ihtiyat; olmadJgutl savunmu~tur.

7 Felsefesinde Newton fizigini teme( ..


lendinneyi ama~layan, ~eylerin kendilerinin, kendinde ~eylerin bilinemeyecegini, bizim ~eyleri, mekanan, algamazan
zorunlu bir formu olmasandan dolaya,
mek4n it;indeki ~eyler olarak alglladagamJZI savunan tKant'1n oznel mekan anlaya~lna gore, mekln duyarhgan a priori
bir formudur.
8 tngiliz idealist dti~tinurti F. +Bradley
ise, mekan1n ne gert;ekligi old ugun u,
ne de gert;ekJigjn bir part;asa oldugunu
belirtmi~tir. Ona gore, mekan yalnazca
bir bag an h, s all bir gortin u~ttir.
mekanik [Os. ilmi mi/Janik; ing. nzechanics;
Fr. nzea1nique; AI. mechanik]. Fizigin, maddenin hareketini konu alan dah. Kuvvet
ve hareketi konu alan bilim. Mekani.k,
h12, ivme, konum, yorungenin, v. b. g.,
geometrik terimlerle tam ve dakik bir
bit;imde tantmlanmas1ndan olu~an ki-

nematik ve hareketin nedenlerini kuvvetler, nesneler arasandaki kar~ahkl1 etkile~imler aracdagayla at;aklayan dinamikdiye ikiye aynhr.
mekanik maddecilik. [tng. mechanical
rnaterialisnz; Fr. 1nateri.alisrue mecaniqe; AI.
mechanisclz n1aterialismus]. Evrenin, alemin btiyuk bir makine oldugunu ve
part;alaruun birbirleri tizerindeki mekanik etkileriy]e at;Jklanabilecegini savunan, tum fenomenlerin maddenin Jnekanik hareketlerinin sonucu olduklanru,
maddi nesnelerin birbirlerini yalruzca
dogrudan bir mekanik etki ya da temas
yoluyla etkileycbilecegini, uzaktan etki
olmadag.n1, evrende bir amat; ya da birtakun ereksel nedenler bulunmad1g1ru
one stiren madded gorii~.
Tek tozun madde oldugunu, tinsel
tozun hit;bir ~ekilde varolmad1gan1 one
suren goru~ olarak mekanik maddecili.k, zihinsel fenomenlerin, yani du~un
celerin, du ygularm bile fiziki stiret;ler
oldugunu iddia eder, zihinsel fenoanenleri ya beyinde ortaya t;akan belirli fizyolojik suret;lerle ozde~le~tirir ya da
onlan beyin tarahndan saklanan cisimler olarak degerlendirir.
mekanizm [Os. ,zihan ikiyye; ing. ntecanism; Fr. nzecanisme; AI. mechanismus,
mechanistische weltanschaung]. Dogal, biyolojik ve psikolojik tum fenomenlerin,
son t;oztimlemede fiziki fenomenlerden
ba~ka hit;bir ~ey olmad1guu ve buttin
fenomenlerin yalnazca maddi degi~me
ler ya da hareket halindeki madde aracahgayla at;aklanabilecegini savunan ve
canh dogayla cansaz doga arasanda hit;bir ay&nm gozetmeyen goru~. Fiziki,
kimyasal, biyolojik, ruhsal ve toplumsal
tum olaylan mekanigin yasalanyla at;aklayan, hareketlerin degiiminin hangi
tiirden olursa olsun, her olaya at;aklamak
it;in yeterli oldugunu dile getiren ve son
t;ozumlemede tmaddecilikle birle~en
anlaya~.

Butun fenomenlerin, bir amaca, tinsel


guce, zihin ya da akla ba~vurmaks1Z1n,
mekanik sistemleri aQ.klayan ilkelerle
at;lklanabilecegini savunan anlaya~ ola-

melyorizm

rak 1nekaniz1n, bir biitun ya da siste~~


i~indeki ogelerin kar~lhkh etkile~imi
nin a1na~h faaliyet ya da fonksiyonlar
urettigini, fakat butiinun ontalojik alarak par~alardan once gelmedigi gibi,
ogeler iizerinde nedensel bir etki de
yapmad1g1nl, butiinun -par~alanrun toplammdan daha fazla hi~bir ~ey olmadlguu beiirtir. tDirimselctlige kar~1t bir
goru~ alan 1nekanizm, canh varhklann,
her ne olurlarsa olsunlar, kesinlikle fizika-kimyasal yasalara tabi alduklanru,
bu durumun biyolaji ve fizyoloji tarihi
tarahndan karutland1ganl, ~unku biyoloji ve fizyoloji tarihinin, bu alanlarda
ancak fizik ve kimyan1n yontemlerinin
uygularunasyla h1Zh bir ilerleme kaydedildigini a~1khkla gosterdigini ileri
stirer.
mekan-zaman [tng. spacl'-time; Fr. espacetenrps]. Mekan1n en, boy ve derinlikten
olu~an u~ boyutuyla, zaman boyutundan meydana gelen yap1ya, mekan ve
zamarun birligi. tlk kez H. Minkawski
tarabndan ortaya atllan kavram, daha
sonra tEinstein taraf1ndan kendi gorelilik teorisiyle birle~tirilmi~tir.
Bunlardan Minkowski'ye gore, tum
fizikf ya da maddi nesneler dort bayu tlu yap1run bir par~as1 olarak varalur.
Fizikr hi~bir ~ey, mekan-zamandan ayn
olarak varalamaz ya da du~unulemez,
zira her nesnenin yalruzca eni, bayu ve
derinligi degil, fakat zaman i~inde bir
suresi vard1r. Bundan dolay1, bir nesneye ili~kin tam bir a.;1klama ya da betimleme, tam dort koordinat verilerek ortaya kanur.
mekan-zaman felsefesi [lng. philosophy of
spacetime; Fr. philosophie de l'espace-temps].
Mekan ve zaman konusunu ele alan,
mekan ya da zaman uzerine felsefr yontenlerle spekulasyonda bulunan, goru~
bildiren, zaman ve mekarun fizild temellerini ortaya koyan felsefe dah.
Mekan ve zaman felsefesinde temel
kar~1thk mutlak tearilerle bag1nhsal }'a
da oznel teariler arasll\dad1r. Bunlardan
mutlak goru~, tNewton'da oldugu gibi,
tmek~n ya da tzaman1 ger~ekten vara-

585

!an ~eyler olarak degerlendirir. Ba~ka


bir deyi~le, 1nutlak, ger.;ek ve degi~mez
bir ~ey olarak 1nekan, sonsuz ya da
u~suz bucaks1z bir kaphr, haznedir;
ayn1 ~ekilde, dagal alaylann ard1~1kh
g1n1 i~eren zaman da, insandan bagunSIZ alarak varolan sonsuz bir suredir.
i~te hareket, bu anutlak ve degi~mez
yapllara gonderilnle a~1klanabilir.
Bu tur bir mutlak goru~un kar~151nda,
zaman ve mekarun mutlak degil de, goreli aldugunu, nesnel degil de, oznel aldugunu ifade eden gorii~ yer ahr. Ornegin, ger~ekli~n temeline, yer kaplayan,
mekanda bir yer i~gal eden maddeyi
degil de, tinsel gu~ ya da enerji birimleri
olarak manadlan yerl~tiren Leibruzde,
mutlak . mekan ortadan kalkar. Buna
gore, zaman ve mekan zihinden bagmSIZ olarak varolan tozler, ger~ek varhklat
d~ de, deneye dayanan ba~hlan
ifade eden mantJ.ksal yapun ya da oznel
kurgulard1r. Ayru ;.ekilde, tKant da,
zaman ve mekan1n, d1~ dunyada nesnel
bir ge~gi olan yapllar, d1~ diinyadan
sayutlama yoluyla turetilen kavramlar
degil de, a prior-i yorum formlan, oznel
sezgiler aldugunu one surmu~tiir.
melyorizm [lng. meliorism; Fr. meliorisme;
AI. nreliorismus]. Genel olarak, daha iyicilik. Dunyan1n daha iyi alma yaluna
girip, giderek daha uyumlu, daha yetkin hle geldigini; en azmdan, dunyada
kotuluk olsa bile, iyiligin daha ag1r bashglnl; varalan evriln surecinin dunyay1
daha iyiye dogru goturdugunu; insana
du~enin, iyilik i~in ~ah~arak, bu surece
katk1 yapmak oldugunu savunan goru~.
bmegin, evrim teorisini benimseyen H.
tSpencer tarahndan benimsenen bu anlay~ suurh bir iyimserligi temsil eder.
Spencera gore, dogru eylem, her ge~en
gun daha iyiye dogru giden bir dunyada, ya~anmaya deger alan bir ya~ama
katklda bulunan eylemdir. Bununla birlikte, tek ama~, ayakta kalma mucadelesi olmamah, ya~am1, sure ve derinlik
bak1mdan zenginle~tirmenin yallann1
aramahy1z.

586

Mensiyiis

Mensiyiis. M. 0. 371-289 rllan arasmda


ya~amt~, ve insan do~ast ve siyaset
iizerine olan gorii~leriyle Konliisyus~u
lu~u temellendirmeye ve gii~lendirme
ye ~ah~mt~ olan <;:inli dii~iiniir.
Meng Tse ya da Mensiyiis, insarun do~u~tan iyi oldu~unu, insamn e~ilimi
nin iyili~e do~ru oldu~unu, do~ru
yolu bulmak i9n, vicdanuntzm sesine,
bizde do~u~tan varolan do~al bilgiye
dayanmarruz gerekti~ini, uywn i~inde
ya~amamtzm anahtanmn kendi i~imiz
de oldu~unu ve bizim uyumlu ya~adt
~nntz takdirde, toplum diizenin de,
kendili~inden en iyi bir bi~imde kurulaca~tru soylemi~tir. insanlarm, i~lerin
deki do~al e~ilime uygun dii~meyen
kotiiliikler yapmalan durumunda, Mensiyiis'e gore, bunun nedeninin dt~anda,
yanh~ uygulamalarda, hakstzhklarda,
diizen bozuklu~unun ki~iyi itti~i batakhkta ve yoneticilerin yetersizli~inde aramak gerekir.
Siyaset alamnda, sava~a, gosteri~ ve
savurganlt~a kar~t ~tkan, yonetim bi~i
mi olarak monar~iyi demokrasiye ye~
tutan Mensiyiis'a gore, bir demokraside
herkesin iyi e~itilmi~ olmast gerekir,
fakat monar~ide bir hiikiimdann do~ru
yola sokulmastyla belli bir toplum diizeni kurulabilir. Bununla birlikte, Mensiyiis'a gore, onemli olan halkhr, halktn
iyili~i i~in ~ah~makhr. Nitekim, o, bu
~er~eve i~inde, halkm iyili~i i~in ~ah~
mayan, gorevini yapmayan bir hiikiimdart tahttan indirmenin halkm hakkt,
hatta gorevi oldu~unu soylemi~tir.
merkanlilizm [ing. mercantalism; Fr. mercantalisme). A. tSmith taraftndan, Batl
Avrupa iilkeleriyle ingiltere'de 16. yiizytlla 18. yiizytl arasmda soz konusu
olan iktisal politikasmt lanunlamak
iizere kullamlan lerill)( Ba~ka bir deyi~
le, Amerika'da altm ve giimiis rtiliiD!rF
lei'mm bulunmasmm ardmdan, devlet-~erin esas veya asd zenginliklerinin
degerlimaden)erden me)'dana geldi~i
ni savunan ve korumact bir politikadan
yana olan iktisadi o~reti.
-------

--------------

merkezicilik [ing. centralism; Fr. cmtralismus]. 1 Psikoloji ya da davram~~tltkta,


davram~m yalmzca beyinsel siire~lerle
beynin i~levine ba~vurularak ao;tklanabilece~ini a~tklanabilece~ini one siiren
o~reti.

2 Daha ozel olarak da, belli bir de~erler


sistemini temsil eden merkezin, toplwnsal sistemde refalun, odiil ve rollerin da~thmtm me~rula~hran bir otorite kaynagt oldu~wm, perifeti ya da ~evrede
ba~ka toplumsal gruplann bulundu~u
yerde, merkezde elitlerin oldu~unu savunan gorii~; ya da aym ba~lamda, veya
gene! emperyalizm o~retisinin olu~lur
du~u ~er~eve i<;inde, merkezin geli~mi~
ve endiistril~mi~ oldu~u yerde, ona ba~tmh periferinin geli~memi~ ve endiislrile~memi~ oldu~unu iddia eden o~reti
de merkezicilik olarak tarurnlarur.
Merleau-Ponty, Maurice. 1908-1961 ytllan arasmda ya~amt~ olan ~a~da~ varolu~~u dii~iiniir. Bilin~ ve ahlakla ilgili
problemler iizerinde duran MerleauPonty, bilin\le diinya arasmdaki ili~kiyi
ele almt~ttr. Temel eserleri: La Structure
du Comportement [Davram~m Yaptst],
Phbtomerwlogie de In Perception [Alguun
Fenomenolojisi], Humanisrne el Terreur
[Hiimanizm ve Deh~et). L'Oeil et !'Esprit [Goz ve Zihin), Le Visible et l'Invisible
[Goriinen ve Gorunmez Olan].
Bilgimizin lemelinde duyurnlann bulundu~unu one siiren geleneksel empirizme, duyumlann, deneyimin nesneleri de~il de, bilimsel soyutlamalar
oldu~unu one siirerek kar~t ~tkan Merleau-Ponty'ye gore, algt alarwruz, duyumlardan olu~maz, fakal aralanndaki
mekanlarla birlikte, ~eylerden meydana
gelir. Algtladt~tmiz ~eyler, ona gore,
empiristlerin soyledi~i gibi, ~a~n~unct
mekanizmalann yardtmtyla, duyumlardan hareketle kurulmu~ ~yler de~ildir.
Empirizrnle entellektiializme, oznelcilikle realizme, ve nihayet Sarlre'm mullak ozgiirlii~iiyle determinizme ~iddet
le kar~t ~lkan Merleau-Ponty, 'bedenozne' kavramtyla bu kar~tl aktmlar ara-

meta

smda bir orta yol bulmaya ~ah~mt~tlr.


Beden-ozneyle diinya arasmda diyalektik bir ili~ki kuran Merleau-Ponty'ye
gore, beden-ozne i~inde ya~ad1~1 diinyayla ne yalmzca kar~tla~tr, ne de onu
in~a eder veya yarahr. Beden-ozne, birtaktm anlarnlar yiikletuni~ ya da kendisinde birtak1m anlamlann somutla~m1~
oldu~u bir diinyayla kar~da~tr, fakat
ona kendisi de birtaktm anlamlar yiikler, kar~tla~tl~l ~eyleri anlamh kdmaya
~ah~tr.

me~ruiyet [ing. legitimation]. Siyaset bili-

minde, politik bir sisteme, devlete veya


hiikiimete itaat edilip edilmemek gerekti~ini belirleyen durum. Siyasi iktidann
sadece kurumsalla~masma de~il, fakat
ayru zamanda ahlaki bak1mdan temellendirilmesine imkan veren sure~.
Politik sistemlerle ilgili struflamalann
~e~itli siyasi m~ruiyet tiirlerine ba~h
tipolojilere dayand1~1 dikkate ahrursa,
tek tek her politik sistemi kurumsalla~
tlran ve temellendiren birtak1m ilke
veya siire~lerin olmast anla~dtr bir ~ey
dir. Orne~in, demokrasiler me~ruiyet
lerini kendilerine oy verenlerin do~ru
dan taleplerini yerine getinnekten
ahrlar. Sosyalist devletler i~~ilerin ~~
karlan iizerinde yo~unla~uken, sa~c1
cuntalar geleneksel bir ulusal kimlik
iizerinde odakla~ular.
Bu ba~lamda, politik otoritenin deste-
~ini yitirmesi, kendisini ahl8ken temellendirememesi, haklt kllamamast ve birtaklm sorunlan ~ozmek isterken bir
bunahma yol a'imast durumuna me~rui
yet bunalmu adt verilir. Me~ruiyet krizi
iizerinde ~ok~a ~ah~ITU~ olan Frankfurt
Okulu teorisyeni Jiirgen tHabennas, kapitalist toplumda me~ru~yet bunahmtna esas ekonomik bunahmm yol a~h~l
ru iddia etrni~tir. Buna gore, kapitalist
toplum ekonomik problemlerle ba~a
~tkmak amactyla, istikrarstz ve de~i~
ken bir pazar ekonomisi iizerine istikrarh bir sosyal diizen in~a etrnenin
imkanstzh~utU1 sonucu olan bir ~ey
olarak, rasyonaliu bunalrmma yol a~ar.

587

Rasyonalite krizi ise, devletin ~at1~an


talepleri ve kar~ttla~an ~tkarlan uzla~
tlramadt~I i~in me~ruiyetini yitinnesini
ifade eden bir me~ruiyet krizine neden
olur. Bununla birlikte, devlet farkh ~~
karlan uzla~tumada ba~anya ula~usa,
bu kez i~ ahlak1 ve rekabet diirtiisii,
toplumsal biitiinlii~ii iehlikeye sokan
bir giidiilenme bunahmma yol a~acak ~e
kilde zaytflar.
Me~~ailik. islam dii~iincesi ya da felsefesinde, Aristoteles~ili~e, Aristocu felsefeye verilen ad.
En onemli temsilcileri arasmda ElKindi, ibni Sina, Farabi, ibni Rii~d ve
lbni Bacce gibi filozoflann yer ald1~1
Me~~ailik, temel meselelerde lslamm
kendisine dayarurken, yontem olarak
t Aristoteles manh~1ru ya da felsefesini
alnu~br. tPlaton'dan ve ozellikle de
tPlotinos'tan etkileruni~, onun sudur ya
da tiiriim o~retisine sistemlerinde ~0~unluk yer vermi~ olan Me~~ai dii~ii
niirler, biitiin bu etkilere kar~m, ozgiin
bir felsefe ortaya 9kannay1, tutarh ve
sa~lam bir akdct goru~ geli~tirmeyi ba~armt~ ve Batt felsefesini bir~ok bakimdan etkilemi~lerdir.
meta. Bah dillerinde, a~mayt, daha iist
diizeyde ele almay1 ifade eden terim.
Bir ismin, belli bir disiplinin online geldi~i zaman, o disiplinin temel ozelliklerini ve problemlerini ara~hrmayt, incelemeyi ve ~ozmeyi ifade eden onek.
Buna gore, meta oneki bir disiplinin
online geldi~inde, olu~an iist disiplin
konu ald1~1 disiplinin temellerini analiz
eder, onun oziinii ve kabullerini daha
bir iist kavramsal diizeyde gozler online
serer. Ba~ka bir deyi~le, ~a~da~ dil~iin
cede meta oneki bir ~ey, bir teori, bir disiplin hakkmda olmakh~1, bir disiplin
ya da ara~ttnna alarum bir iist dil veya
diizeyde ele almakh~1 ifade eder. Bu
ba~lamda, 1 Tiirk~e, lngilizce veya
Franstzca gibi tarihsel bir dil veya onermeler manb~I benzeri formel bir dil
hakkmda olan, bu dillerden biri ya da
di~erini konu alan iist dile, metadil ad1

588

metabilim

ad1 verilir. 2 Buna kar~1n, konusu formel Jnanhk sistemleri olan ara~hrma tiiri.ine, manhksal bir siste1nin tutarhhg1
ve ta1n h~1 ile ilgili olan manttk ustu
ara~tumaya nretamautzk denmektedir.
3 Formel bir 1nate1natik sistemini konu
alan, bir mate1na tik teorisinin onermelerinin ti1retile bilir li gini, ...karsanabiliiiigini, v. b. g., konu alan ara~tlrma tiiri.ine
ise metm11ntematik ad1 verilmektedir. 4
Felscfenin dogas1na, 1nahiyetine ili~kin
ara~hrma, felsefedeki etkinlik turunu
ve onun kabullerini konu alan disi plin
ise, mctafelsefe diye tan1mlanu. Bununla
birlikte, yakln za1nanlarda baz1 Frans1z
du~unurleri metafelsefe terimini biraz
daha farkh bir anlamda kullanmaya
ba~la1nt~lard1r. Felsefenin sonunun geldigini veya felsefenin olmek uzere oldugunu one suren bu du~unurler, felsefenin vefahndan sonra mumkun ya da
zorunlu hale gelen teorik ya da pratik
etkinlige metafelsefe adtru verirler.
5 Konusu belli bir konuya dair ara~tlr
ma, belli bir konuyla ilgili teori olan
ustdisipline, teorilerin bilim adamlan
taraflndan nas1l olu~turulduguyla ilgili
olan ikinci duzey ara~tlnnaya da, metateori denmektedir. Metateoriye bir ornek
olarak, pozitif bilimlerde teorilerin nas1l
olu~turuldugunu ele alan, teorilerde
esas olan1n, dogrulama degil de, yan
h~lama oldugunu one suren yanh~la
maclhk verilebilir. 6 Yine, Freud, bilin.. dt~l yla ilgili kendi psikanaliz teorisine,
kendi zaman1n1n psikoloji anlay1~1n1n
standart konusunu a~ng1, yani bilin..
veya bilin ..li zihnin otesine gittigi ic;in
metapsikoloji ad1n1 vermi~tir.
Bu durumun tek istisnas1 metafizik terimidir. Ba~ka bir deyi~le, 1netafizik
fizik biliminin problemlerini daha list
duzeyde ele alan bir disiplin degildir.
Metafizik, ad1n1 tum uyle raslant1sal birtakun durum ve ko~ullara bor..ludur.
Terim, Aristoteles'in eserlerini, filozofunun olum linden sonra tasnif eden ogrencileri taraflndan bulunmu~tur.
Milattan once dorduncu yuzy1lda ya~am~ olan unlu Yunanh filozof Aristo-

teles, 'felsefe' terilnini ba~langu;tald


ozgi.in anlam1 ic;inde kullanm1~ ve felsefeyi bilim teritnine e~deger olan bir
teriln olarak du~unmu~tur. Bu durumun bir sonucu olarak da, biz nas1l ki
bugiin farkh bilimlerden soz ediyorsak,
aynen o ~ekilde farkh felsefelerden soz
etmi~tir. t Aristoteles, i~te bundan dolay, .. e~itli felsefeler arasmdan bir felsefeyi tum felsefelerin temeli olan felsefe
olarak ayanru~ ve bu felsefeye ilk fdsefe
ad1n1 vermi~tir.
Filozofun bak1~ a.. lSuldan, bu ilk felse
fenin gorevi her~eyin, varolan her ne ise,
onun ilk ilkelerini ara~hrmaktan meydana gelir. Buna gore, ilk felsefe, varhg1
varhk olmak bak1m1ndan ara~tlran felsefedir. Ote yandan, Aristoteles ikinci
bilim ya da ikinci felsefe olarak doga bili
mini du~unmu~ ve bu konuya da genel
fizik ba~hg1 altlnda bir dizi yap1tlnl
ay1rrru~tu. Aristoteles'in olumunden
sonra, ogrencileri ondan kalan kitaplan
dUz.enleyip tasnif ederken, filozofun
sozii edilen ilk felsefe konusWta aynlml~ olan kitaplann1, onun doga hakklnda olan kitab1run arkas1na, yani fizi~n
sonras1na yerle~tinni~lerdir.
l~te bu durutnun bir sonucu olarak,
Aristoteles'in ilk felsefe hakk1nda olan
kitaplanna 'dogayla ilgili olan kitaplan
izleyen kitaplar' (ta meta ta physika) ad1
verilmi~tir. Bununla birlikte, Yunancada meta terimi ayn1 zamanda 'otesi' anlamina geldigi ve Aristoteles 'varhgtn
ilk ilkeleri'ni konu alan kitaplannda,
ba~kaca ~eyler yanlnda, doganln otesinde ya da ustunde olan bir varhk olarak Tann'y ele ald1g1 i..in, mctafizik
daha sonra fizild dogan1n ya da gord ugumuz ~eylerin otesindeki bir ger..eklikle ilgili olan, duyusal olan1n ustunde
ve otesinde olanJ ara~tuan bir disiplin
olarak gorulmeye ba~lanmi~tlr.
metabilim [lng. meta-science; Fr. lnttascience]. Bililni konu alan, bilimi a;lklayap anla~abr kdmay ama..layan bilim
ustu disipline, bilim hakkanda, bilim
uzerine olan bilime verilen ad.
'Dogay bilimle a..1klanz, fakat bilimin

metaetik teoriler

kcndisini ne ile ao;rldayaca~rmrz' sorusunun motive etti~i ya da do~urdu~u


disiplinler biitiinii olarak metabilim,
tbilim felsefesi, bilim antropolojisi ve
tbilim sosyolojisi gibi dallardan meydana gelir.
Metabilimin en temel sorulanmn ba~mda hi~ ku~ku yok ki, bilimin kendisiyle mi, yoksa bilim dr~r unsurlarla mr
a~rklanaca~r sorusu gelir. Burada ii~
yakla~rm soz konusudur. 1 Bunlardan
birincisi olan ve pozitivizme ba~lanabi
lecek olan i~se/ci ynkla~nn, bilimin kendi
i~ prosediirlerine gore, orne~in bilimsel
yontemler temele ahnarak a~ddarunasr
gerekti~ini tine siirer. Bilimin kendi i~
manll~r oldu~unu one siiren bu yakla~rmm savunuculan rasyonalist dii~ii
niirler olmak durumundad1r.
2 lkinci yakla~un olan dr~salcr yak/a~rnr
ise, bilimin bilim dr~r unsurlarla, hilimin i~inde yer aldr~r tarihsel ve toplumsal ba~lama dayamlarak a~rklaruna
sr gerekti~ini savunur. Bu yakla~rnun
romantik ve irrasyonalist gelenek i~inde
yer alan savunuculanna gore, bilim ve
bilim adamr toplumdan ve tarihten soyu tlanamaz. 3 U~iincii yakla~rm ise, soziinii etti~imiz bu iki yakla~rmm, birbirlerini dr~layan e~ilimler de~il de,
birbirlerini tamamlayan yakla~rmlar oldu~unu savunur. Buna gore, bilim hem
kendi i~ manll~ryla ve hem de i~inde
yer aldr~t toplumsal-tarihsel ba~lam temele ahnarak anla~rhnahd1r.
metaetik [lng. meta-ethics; Fr. meta-it/rique].
Ahlak alammn iizerine ~rkarak, ahlakm
bizatihi kendisi hakkmda konu~an,
ahlakm do~asrm, ahlakm temel karakteristiklerini, ahlak dilini ~oziimleyen
ahlakf disiplin.
Buna gore, metaetik, ahlaki kararla bilgiye ula~ma siirecinde soz konusu olan
yontemleri, akrlyiiriitmeyi ve manllksal
yapryr analiz eden, ahlaki yargrlann
kayna~rm ve anlamrm, ahlaki ara~llr
mamn yaprsrru inceleyen; thazcrhk, yararohk tiiriinden ahlak anlayr~larmdan
meydana gelen ahlaktan, yani ki~inin
ne yapmasr, nasrl ya~amasr gerekti~ini

589

dile getiren nonnatif ahhlktan farkh olarak, ahlakm ne yapll~t ve ne i~e yaradr~ konusunu ele ahp, ahlakf sistemlerin
temellendirilmesi, mantrksal yaprsr ve
ahlak sistemlerinde kullarulan dil ile ilgilenen ahlak tlir(i olarak ortaya .,rkar.
<;:a~rmrzda, orne~in Toulmin, Stevenson, Urmson ve Ayer gibi dii~iiniirler
tarafmdan benimsenen bu yakla~rma
gore, felsefenin ilk ve temel i~i, dile ili~
kin bir analiz oldu~undan, ahlak alarunda soz konusu olabilecek bir felsefeye
dii~en, ahlaki kavramlan ya da ahlaki
kavramlann mant1~1m analiz etmektir.
6rn~in, Ayer'a gore, bir ahlak kuramr,
insanlara hangi ahlaki yargdan ortaya
koyacaklanyla ilgili bir dizi telkinden
meydana gelmez, tam tersine insanlann
ahlaki yargdarda bulunduklan zaman,
ne yapmakta olduklaruu gostenneye ~a
h~rr.

metaetik teoriler [Ing. meta-ethical theories;


Fr. theories du rm!ta-etlrique]. Ahlak felsefesinin ahlaki kavramlarla yargdann
manllksal statiisiinii ara~tuan, ahlaki
kavramlann oziinii ve anlarrum analiz
eden, ahlaki yargdan temellendirmede,
hakh kilmada kullarulan yontemlerin
de~erini ve yaprsmr a~rklayan dah olan
metaetik ya da analitik ahlak biinyesi
i.,inde one siiriilmii~ olan teoriler.
Bu teoriler, ~ok kabaca bili~filik ve bili~sizcilik diye ikiye aynhr. Bunlardan 1
bili~~ilik, ahlaki terhnlerin diinyada varolan nitelikleri imleyip gosterdi~ini ve
ahllli yargrlarm belli bir bilgi tiirii
meydana getirdi~ini one surer.
Bili~~ilik, ~a~da~ ahlak felsefesinde,
sezgicilik ve do~alcrhk olarak ikiye aynlmaktadrr. Bunlardan 1-a) sezgicili~e
gore, ahlaki terimlerin imledi~i nesnelerle, ahlaki yargrlann meydana getirdi~i bilgi biricik ve kendine ozgii olup,
do~a bilimlerinin nesnelerine ve bu bilimlerde soz konusu olan bilgiye hi~bir
~ekilde indirgenemez. Sezgici bili~~ilik,
yiizydunrzda G. E. +Moore, H. A. Prichard ve W. D. +Ross tarahndan temsil
edilmektedir. Bu ii~ filozoftan Moore aksiyolojik bir sezgicili~i, Prichard ve Ross

590

meta

feti~izmi

deontolojik bir sezgiciligi benimserken,


yani te1nel ahlaki kavramm gosterdigi
~ey konusunda birbirlerinden aynhrlarken, -;ok temel bir ahlaki terim bulundugu ve bu terimin ~eylerin dogal
ohnayan, tanunlanamayan bir niteli~
ne i~aret ettigi hususunda birl~mi~ler
dir. Nitekim, her uc;ii de, terimin belirli
bir nesnel ozelligi gostermekten meydana gelen anlamarun sezgi yoluyla kavrandagna one surer.
Bili~-;ilik kapsam1 i~inde yer almakla
bir likte, sezgicilige kar~1 olan metaetik
ogreti dogalca bili~;iliktir. Sezgiciligin
dogurdugu gu-;lukleri a~ma -;abasanan
bir sonucu olan 1-b) dogalcr bili~filik,
ahlaki sozcuk ya da kavramlann dtinyadaki ger-;ek niteliklere i~aret ettigi,
ahlAki yargalann dun yan1n kendisi i;in
ge~erli olup, belli bir bilgi ruril meydana getirdigi konusunda sezgici bili~-;i
likle uyu~ur. Bununla birlikte, dogalcllar, ahlAki safat ya da nitelikleri empirik
niteliklerle ozde~le~tirerek, sezgicilerin
deneyimsel bir tarafa olmayan sezgilerle dogal olmayan niteliklere dogru olan
yonelimlerirUn yol a~taga belirsizlik, karanJik ve doginatizmden sak1nmaya -;ah~Ina~la rd ar.
J. Dewey, G. +Santayana ve R. B. Perry
gibi du~unurler tarafandan savunulan
dogalc1 bili~-;ilige gore, ahlAki niteliklerin bulundugu ayn bir ontolojik alan
dan soz edilemeyecegi gibi, .bu nitelikleri kavrayacak, sezgi benzeri ozel bili~
turlerinden de soz edilemez. Tam tersine, ahlAki yargalar, hpkl bilimsel Onerme ve yargalar gibi, doga bilimlerinin
yontemleriyle dogrulanabilir olan deneysel yargllardar. Dogalca bili~.;Jlige
gore, ahlAki bilgi, sezgicilerin savundugu gibi, doga bilimlerinden ayn bir
bilgi turu olmay1p, doga bilimlerinin
bir par~as1ru meydana getirir.
Dogalc1 bili~~ilik le, kendi i~nde
oznel ve nesnel dogalcahk olarak ikiye
ayralmaktadar. Bunlardan 1-bh nesnel
dogale~hk, iyiligin, nesnelere, salt onlann kendi doga ya da ili~kilerinden do-

lay1, ait olan bir nitelik oldugunu savunur; oysa 1.. b)n oznel dogalcrlrga gore,
iyilik ~eylere, onlann doga ya da ili~ki
lerinin bir sonucu olarak degil de, ozne
taraftndaki bir -;akar, ilgi ve arzunun bir
sonucu olarak ail olan bir niteliktir.
Tum bu bili~;i metaetik ogretilerin kar~asJnda ise, 1930'lu yallardan itibaren,
Hare, Stevenson gibi du~unurler tara
hndan savunulmu~ olan 2 biliisizdlik
yer almaktadJr. SOz konusu metaetik teoriye gore, ahliki terimlerin tasviri, betimsel bir an lama yok tur. Bili~si:zcilik,
ahlaki yargdann dunyayla ilgili olgulan
ortaya koyan onermeler olmadaklanru,
akll ya da ba~ka bir fakultenin ahlaki
bit ilkeyi karutlayamayacag1ru ya da
hakh kdamayacag1ru one surer. Bili~siz
cilige gore, ahlaki terim ve yargalann
betimsel olmayan bir anlamlan vardar
ve onlar istek ve duygulan ifade etme
ye, bir etki yaratmaya yararlar, tercihleri
yonlendirip buyruklarla sonu~larurlar.
meta feti~izmi [ing. commodity fetis-

hism; Fr. fltichisme de la marchandise; AI.


warenfetishismus]. Kapitalizmin iktisadi
bi~lerinin,

bunJann albnda yatan


toplwnsal ili~ldleri gizlemesinin genel
bir orne~ olarak, insanlarm toplumsal
ili~kilerini, sanki onlar dogal ~ey ya da
e~yayma~ gibi du~unmelerine, onlan,
hirer insan olarak kendi aralanndaki
ili~kiler ~eklinde degil de, emek uriinleri veya e~yalar arasanda kurulan ili~
kiler olarak gormelerine yol a~an surece
verilen ad.
Meta feti~izmiyle ilgili soz konusu
Marksist ogreti, Marks'1n, bir ;;eyin salt
ki~inin kendi kullanarnl i~ uretilmesiyle, bir ~eyin yalnazca degi~tirilmek
ya da mubadale edilmek amaoyla uretilmesi arasanda yaptaga ay1runa dayanmaktadu. Marks'a gore, uretidler birbirleriyle, uriinlerini degi~tirinceye kadar,
temas ir;ine girmediklerinden, onlarm,
nesnelerin deg~tirilmesi eylemi d!flnda, toplumsal hi~bir ili~kileri olamaz.
Bu nedenle, bu nesne ya da ~yalar toplumsal ili~kilerin yerini hltar. Marks,

metafizik

bu baglamda, insanlann emegin fiziki


uriinleriyle, onlann degi~tirilmelerine
ili~k.in inan.;lann1n toplumsal ili~kileri
maskeledigini soylemi~tir.
metafizik [Os. ilrni maforJiazttabii; lng. metaphysics; Fr. rnetaphysique; AI. metaphysik). Felsefenin, amact varolanlann
ger.;ek dogasmt belirlemek, varolanlann anJamtnt, yaptstnt ve ilkelerini ortaya koymak olan te1nel disiplini
Metafizikle ilgili olarak soylenebilecek
bir.;ok ~ey ~u ~ekilde stralanabilir: 1
Metafizik, varolana ili~kin bir ara~tu
madtr; 'neyin varoldugu' sorusunun
kendisinin temel sorusu oldugu metafi~
~ik, varolana ili~kin genel gorii~ii tahkik ederken, neyin ger.;ekten var oldugunu gostermeyi a1na.;lar. 'Neyin
ger.;ek oldugu' ya da 'neyin ger.;ekten
var oldugu' anlamma da gelen 'neyin
varoldugu' sorusunu yarutlamarun en
onemli yolu, birHk ile .;okJuk ya da gorun u~ ile ger.;ek.lik arastndaki ili~ki yi
doyurucu bir bi.;imde ifade edebilmekten ge-;er. 2 Metafizik varhga ili~kin
genel bir ara~hrmad1r. Ozel bilimlerin
yapttg1 gibi, varhgt ~u ya da bu a.;tdan
degil de, varhk olmak baklm1ndan ele
ahr, varhga varhk olmak baknn1ndan
ait olan tszniteliklerin neler olduguyla ilgilenir.
3 Metafizik nih a ve en yuksek ger.;ekligin bilimi olup, yalruzca go run u~te
olana kar~tt olarak en yuksek ol.;Ude
ger.;ek olatu tanunlamayt ama.;lar. Buna
gore, ~eylerin ger.;ek dogas1n1 belirlemeyi ama.;layan metafizik, bu .;er.;eve
i.;inde, varolu~ ve ger.;eklik gibi kavramlarla me,gul olur. Metafizi.k~nin bu
kavramlara yonelmesinde, ~eylerin gorun ii~lerinin .;ogu zaman onlan yanh~
gosterdigi, bundan dolayt goriinu~un
gerisindeki ger.;ekligin ne oldugu belirlemenin zorunlu old ugu dii~uncesi ve
zihinlerin ya da saytlann baguns1z bir
bi.;imde varolan varhklar olup obnadtgt
konusunu ele ald1gmnz zaman, dunyada varolan farkh ~ey turlerinin ne oldug-unu belirlemenin ka.;mdmaz oldugu
inanc1 etkili olmu~tur.

591

4 Ba~ka bir deyi~le, metafizik kendin-

de ve kendi

ba~tna

varolan ger.;ekJigi,
her~eyin varolu~u i.;in kendisine bagh
oldugu, bagtmstz ve kendi kendisini belirleyen varhgt; her tur varolu~un kaynagt ya da nedeni olan a~k1n bir ger.;ekli~i ele alan disiplindir. Dogas1 geregi
varolmak zorunda olant ve oldugundan
ba~ka turlu olamayan1 konu alan disipline kar~1hk gelen 1netafizik, tinsel ya
da dogausti.i olan ve bilimin yonte.nleriyle a-;1klana1nayan varhk ya da varhklan ara~hnr.
5 Metafizik bir butun olarak diin yay a
ili~kin bir bilitndir. Buna gore, biliJnlerin varhg1 ya da diinyay belirli yonleriyle, par.;alayarak ele ald1kJan yerde,
1netafizik diinyay1, varhg1 bir biitun olarak ve varhk ohnak baktmtndan ele ahr.
Metafi?.ik, i~te bu .;er.;eve i.;inde, gerektigi zaman ozel bilimlerin verilerinden
de yararlanarak, diinya iizerine geni~
kapsamh, ku~at1c1 bir bakJ~ ve yorum
saglar. Metafizigin varbga ya da diinyaya ili~kin olarak olu~turdugu goru,,
genel, tutarh ve kapsaytct bir gor~ ya
da disiplin olmak durumundadtr.
6 Metafizik ilk ilkeleri konu alan bir
bilim ya da disiplindir. Ba~ka bir deyi~
le, metafizik, yalruz varhk bak1m1ndan
de~, bilgi ve a~1klama baklmtndan da
ilk olant ele ahr. Ozel bilimlerin, dogru
ve apa.;tk kabul ederek kendilerinden
ba~ka dogrulan turettikleri ilkeleri inceleyip, ele~tiri surecinden ge.;irir. Buna
gore, bilimlerin nihai ve en yuksek
kabul ya da onsaytntdannt hakh kdtp,
kendisinde hakh k1hnmamJ~, temellendirilmemi~ hi.;bir ~ey btrakmamak metafizigin en temel ozelligidir. ~u halde,
ozel bilimlerin ara~brmalaruu hi.;bir
zaman sorgulamadtklan belirli kabul ve
ondayanaklar alhnda ger.;ekle~tirdikle
ri yerde, metafizik, ele~tirel bir disiplin
olarak, bilimlerin kabullerini ve ondayanaklartru sorgular.
7 Metafizik, tum disiplin ya da ara~hr
ma alanlart i.;inde en temel, en geni~
kapsamh olan ara~hrma alantdtr. Temeldir, .;iinku diger ara~tuma tiirlerine

592

metafizik

konu o}an ~eylerin nihal ve en ytiksek


dogalanru ele ahr. Buna gore, matematigin ara~tlrmalanrun sonu-;lanyla ilgili
olarak bir karara varabilmek i-;in, matematiksel nesnelerin ontolojik statusunun ne oldugunu belirlemek gerekir ki,
bu da lnetafizik-;inin i~idir. En geni~
kapsamhd1r, -;unkti metafizik-;inin ele
ald1g1 sorular olarak, varolu~ ve ger-;ekjikle, akttiel ve potansiyel varhkla ve nihayet nedensellik.Je ilgili sorular, ozel bilimlerin S1nulann1 a~an ve ti.im alanlar
ve konular i-;in ge~rli olan sorular ve
problemlerdir.
8 Metafizigin onenneleri, kendilerine
ozgi.i bir kesinlige sahiptirler. Metafizigin onenneleri kesinliklerini, kend ilerinin akhn, soz konusu yeti en ozgi.ir ve
en ta1n bir bi-;imde i~ledigi zaman, ortaya -;1kan tirtinleri olmalanndan almaktadu. Metafizik, sonu-;lanna yahuzca
akhn -;aba[anyla ula~an, ba~ka hi-;bir
~eye degil de, akla dayanan bir disiplindir. Bu anlamda, metafizik a priori bir
biJhn olarak ~annnlanm1~hr. 9 Buradan
da anla~Ilacag1 uzere, metafizigin yonte1ni, tecrtibi degil de, a priori bir yontemdir. Ba~ka bir deyi~le, gozleme
konu alan tek tek nesneleri degil de,
genel olarak varh~, aeneyime a~kln
ger-;ekligi konu alan, varhk olmak baklmlndan varhg1n anlamnu ara~t1ran metafizik, deneyi degil de, akl1 kullanu. 10
Daha ozel olarak ifade edildiginde, metafizigin konulan aras1nda, Formlar ya
da idealar, kategoriler ve tumeller, tikeller, Tannn1n varolu~u, ruh-beden veya
zihin-beden ili~kisi, maddi ~eylerin ger-;ekligi, zaman ve mekan, ve tin k.avrami yer ahr.
11 Metafizik, dunya uzerine du~unur
ken kulland1g1mLZ temel fikirlerde bir
revizyon, kavramsal -;er-;evemizde bir
degi~me, yeni bir konu~ma tarzl onerir.
Bun un)a birlikte, metafizik, k.avramsal
bir revizyon, dunyaya yeni bir bi9mde
bak1naya davet olarak anla~lld1g1
zaman, filozofun sistemini bir oneri olarak de gil de, gori.inu~e kar~1t olarak ger-

t;ekligin bir tasviri, gortind iikleri ~ekli yle degil de, ger-;ekte olduklan ~ekliyle
~eylerin bir resmi diye sundugu unutulmamahdlr.
12 Metafizik, farkh -;ag ve filozoflarda
farkb anlamlara gelmi~tir. Buna gore,
metafizik ilk-;agda ontolojiyle ayru anlalna gelirken, Orta-;ag'da a~ag1 yukan teolojiyle birle~mi~tir. Modern felsefede,
bilimin yukseli~inden etkilenen metafiz.i~ -;agda~ felsefede de, dil ve ahlaka
bagh olmu~tur. Ba~ka bir deyi~le,
t 1\ristoteleste ilk felsefeyi ifade eden,
onda tontoloji olarak metafizik ~eklinde
kar~uruza t;Ikan metafizik, Kant'ta, epistelnoloji olarak metafizik ~eklinde anla~dml~hr. Ba~ka bir deyi~le, Aristoteles
metafiziginde, varh~1 varhk olmak bakJ~
nundan e le alm1~ken, Kant varhg1 bilin~bilirlik a-;1s1ndan degerlendinni~tir.
Metafizik tarihinin belli ba~h og-retile~
ri aras111da, tPiaton'un gorunu~ler dunyaslyla ideal ger-;ekliklerin dunyas1n1
birbirinden ay1ran ve asll var olan1n
ideal ger-;eklikler oldugunu one si.iren
a~k1n metafizigi, Aristoteles'in fonnel
ya da ideal ger-;eklikleri bu dunyaya indiren i-;kin metafizigi, +Aquinash Thomasln Aristotelesin sisteminin Hristiyanhgln ama-;lanna uyarlanmas1ndan
meydana gelen metafizi~i, +Descartes
ve modem bilimin dunyay1 ozne-nesne,
zihin ... mad de olarak ikiye bolen ikid
metafizigi ve onun ard1ndan zihinmadde dikotomisinin bir taraflnl on
plana ~artan farkh idealizm ve maddecilikler verilebilir.
metafiziksel [ing. metaphysical; Fr.
metaphysique; AI. nretaphysisch]. 1 Genel
olarak metafizilcle ilgili olan; 2 gozlemlenebilir ~eyleri, tecri.ibe edilebilir olan varhk alarum a~an ve 3 genel bilgilerle, senlez haklanda olan i9Jt kullan1lan s1f at.
Bu baglamda, omegin, ahlak1 metafizigin bir dah olarak goren, ahlaki ilkelerin
metafiziksel ilkelerden turetildiklerini,
ahlaki kavramlann metafiziksel kavramlar la tarwnland1g1nl savunan ahlak
gori.i~une metajiziksel ahlak ad1 verilir.

metin

Yine aynt ~en;eve i~inde, nant1k~1 pozitivistler, deneysel olarak da~rulana


madl~l i~in, bo~ ve anlams1z konu~ma
nln. bir unsuru ya da par~as1 gordukleri
kendilerince anlams1z onenneye meta fizik ya da metafiziksel onerme ad1n1 vermi~lerdir. Da~ruluk ya da yanh~h~1na
, deneyimden yararlanarak karar verme
imkan1m1Z1n almad1~1 bir onerme turu,
manhk~1 pazitiviste gore, her zaman ve
her yerde bo~ ve anlams1z olmak durumunda alan bir onennedir. Boyle bir
onerme, manhk ve matemati~in farmel
ve analitik onermeleriyle olgusal bilimlerin dr~ dun ya ile ilgili olan ve deneyim yoluyla test edile bilir alan i~erikli
onennelerinden farkhhk gosterir.
metafiziksel yeni-Kant~1hk [ing. metap/r..
ysical Neo-Kantianism; Fr. Neo-Kantisme
m~taphysique]. Alman du~unurleri Liebmann ve Riehrin, Kant'm felsefesinden
yala ~1kan metafizik o~etilerine verilen
ad.
Bunlardan Liemanna gore, Kantln en
onemli yanh~1, kendinde ~eyin, numenin varolu~una inanmak olmu~tur. Bununla birlikte, btt inan~, Kant'1n sisteminin ozsel bir par~as1 almay1p, sistemin
geri kalan1na zarar vermeksizin ortadan kaldullabilecek olan dagmatik bir
kahnbdu. Ona gore, Fichte, Schelling,
Hegel, Herbart ve Schopenhauer gibi
du~unurler, ya bir kendinde ~eyin varoldu~u inanc1n1 bir yanh~ olarak gormemi~ler ya da bu yanh~1 duzeltme
~abalannda, benzer ba~ka yanh~lara
du~mu~lerdir. Liebmann, bu filozoflann sistemlerinin, Kant'm istemeyerek
kabul etti~ bir kavrama ba~h kald1klan
i-;in, onemli ol~ude gu-;suz ve yanh~ alduklannl belirtir. Bun dan dolay1, felsefede yapllacak i~, bu filozoflan izlemek
yerine, kendinde ~ey yanh~1n1 ortadan
kald1rarak, soz konusu sistemlerin
mu~terek kayna~lna, yani Kanfa donmektir.
Ayn1 ~er~eve i~inde de~erlendirilmek
durumunda olan Riehl ise, Liebmannn
tam tersi bir tavula, Kant'1n kendinde

~eye ger~ek

593

bir varolu~ yukledi~ini ve


bu kavram1n Kant'1n bilgi teorisi i~in
~ak buyuk bir onem ta~1d1~1nl savuntnu~tur. 0, Kant'1n, kendinde ~eylerin
duyu alg1s1nda da~rudan ve araciSIZ
alarak bilinmedi~ini de~il de, yalnLZca
sal ak1l tarahndan bilinemeyece~ini kan1tlad1~uu one surer. Buna gore, fenamenler yaln1zca kendinde ~eylerin gorunu~ tarzlandlr.
methexis. Platon'un, iki dunyah metafizi~inde, ak1lla anla~llabilir dunyaya meydana getiren ezelt-ebedt ve de~~mez
idealarla, duyusal dunyay1 meydana
getiren bireyler, somut ve de~i~en nesneler arasandaki ili~ki yi a~lklamak i~in
kulland1g1 ve 'pay alma' anlam1na
gelen Yunanca terim.
Zaman ve mekan ic;indeki maddi nes
nelerle, bu nesnelerin ilk ornekleri, asal
ya da modelleri olan, ezeli--ebecii, degi~
mez ve kavram cinsinden varh.klar araSlndaki ili~ki kolayllkla a~ll<lanabilir bir
ili~ki olmad1~1ndan, Platon daha ~ok
bir mecaza ba~vurarak, maddi, bireysel,
de~i~en, somut varhklann asdlan olan
ldealardan pay aldl~lnl soylemi~tir.
metin [tng. te:rt; Fr. terte; AL tat]. Genel
olarak, bir yazll1 eseri meydana getiren
terimler, tumceler butunu; ki~isel birtaklm mativasyonlara olan bir yazar tarahndan, belli bir toplumsal, psikolojik,
iktisadi ve siyast arta1n i~inde, akurlardan meydana gelen bir kumeye birtaklm mesajlan aktarmak amac1yla kalerna ahnm1~ yaz1h eser.
Buna gore, yaz1h ileti~im olarak gorulen ve belli bir mesaj1 akurlar kumesine
nakletme ~abas1 alarak tan1mlanan metnin, ba~lms1z bir varh~1 aldugu du~u
nulur. i~te bu ba~lamda, bir metili,
ozellikle de edebi yat metnini, ~ogunluk
onun kendi i~indeJd konu, anlahm, ve
dil ogelerine dayanarak, zaman zaman
da metnin yazanna, metnin ait aldu~u
turun ozellil<Jerine, edebiyat gelene~ine
ait bilgilerden yararlanarak aQklama etkinli~ine metin ~ozumlemesi ad1 verilmektedir.

594

metinlerarasahk

Metin, yazann otoritesini tiimden sarsan yap1salahk, ama ozellikJe de postmodemizmde biiyiik bir onem kazanmi~hr. Metni yazarla okur arasmda
ileti~im kurma .;abas1 olarak goren modem anlay1~1 reddeden tyapisalcihkta,
metnin gizli olsa dahi, belli bir nesnel
i.;erigi vard1r. Bununla birlikte, yapisaiCI gorii~e gore, yazdd1ktan sonra baglmSIZ addedilen metnin kokenlerinde,
yazann soyledikJerinde anlam ve a.;lklamalar bulmaya .;ah~mak bo~unadu.
Metin ve metnin anlam1 bahsinde, yapisalcihktan daha da ileri giden postmodernizm metne her tiirlii nesnel i.;erikten kurtulmu~ bir ~ey olarak bakar.
Metin-merkezli bir gorii~ olarak taxumlanan tpostmodemizmin bak1~ a.;Ismdan, metin her~ey olup, sonsuz say1da
yoruma imkan verir. Postmodernistler
i~te bu baglamda, tutarhhk ve birlige
direnen, .;eli~kiyle dolu olup, her okumada yeniden yazdan ve yorumlanan
metin tiiriine yazrlabilir metin adm1 verirler. Yazllabilir metnin bir diger ozelligi de, onun okuyucuyu etkin olmaya
sevkebnesi, okuyucuyu tiiketiciden ziyade bir iiretidye donii~tiinnesidir. YaZllabilir metin aym zamanda a~k metin
olarak da tarumlanabilir. Buna gore, altematif yorumlara elveri~li olan, farkh
anlamlan te~vik eden ve zengin, farkh
ve kanna~1k okumalara imkan tamyan
metne apk metin ad1 verilmektedir.
Bu aQdan yazdabilir veya a.;lk metnin
kar~1b, pasif okuyucu i.;in yazdrm~
olan, salt belli bir mesaj almak iizere
okunmas1 gereken, teki1 ve degi~mez bir
anJam1 ozendiren ve dolaylSiyla okur tarafmdan yeniden yazdmaya ka111
koyan metin olarak okunabilir rnttindir.
Okuyucu, okuma siired boyunca belirli
bir yol iizerinde yiiriibueyi ama.;layan,
altematif yorumlara, farkb okumalara
pek imkhan tarumayan metinlere aym
zamanda kapalr metin ad1 verilir.
metinlerarasdtk [lng. intertutuality; Fr.
intertextuaUU]. Postmodemizmde, her
metnin tiim diger metinlerle ili~kili ol-

dugunu; birbirleriyle ili~ki i.;inde konumlanan metinlerin geni~ bir anlam


ag1 meydana getirdigini dile getiren
kavram.
Her metnin aymo bir bi.;imde diger
metinlerle ili~kili olup, onlan yeniden
diizenledigini ve dolayisiyla hi.;bir metinde anJamm donmad1gm1, tam tersine
gii.;lii bir dinamizm it;inde yeni ba~tan
olu~tugunu ima eden metinleraras1hk
tezi ya da teorisine gore, metinler her
zaman ba~ka metinler tarafmdan harekete ge~rildigi kadar, ba~ka metinlere
gonderimde bulunur. Bu ise, hi.;bir metnin benzersizlik veya biriciklik iddiasiyla ortaya .;lkamayacag1, hi.;bir metnin
kendi anlamuu dayatamayacag1 anla-.
mma gelir. Metinleraras1bk tezi, ikinci
olarak, hi.;bir ~eyin m utlak ve ozgiin olmadiguu, her~eyin ba~ka her~eyle baglanhh oldugunu dile getirir.
metodoloji [Os. usuliyiit; lng. methodology; Fr. mithodologie; Al. methodenlehre].
1 Ara~hnna, dogrulama, ogretme, v. b.
g., yontemlerini ele ahp inceleyen ve on
lara teknik anlamda deger bi~en disiplin
veya yontem teorisi. 2 Sosyal bilimler
veya doga bilimleri metodolojisi anlammda, soz konusu genel disiplin kapsami i.;inde yer alan bir yontem ya da
teori.
Bilimin ama.;lanm, temel kavramlanm, bu ama.;lara ula~mada kullamlan
yontemleri, .;~itli bilim dallanru ve bu
dallar arasmdaki ili~kileri konu ahp inceleyen disiplin olarak metodoloji, bilimsel ara~hnnay1 yonlendiren ve bir
sonuca gotiiren rasyonel ve deneysel
ilke, sure.; ve i~lemleri sistematik bir
tarzda analiz eder. Ba~ka bir deyi~le,
epistemoloji ya da bilgi teorisinin bir
dah olan metodoloji, bilimlerde eldeki
verileri diizenleyip afj:lklama ve dolayisiyla bilgi elde etme siirecinde kullamlan tekniklere, ara~hnna teknikJeriyle
yontemlerine felsefi a9dan yakla~1p
deger bi.;er. Metodolojinin kapsam1 i\de kalan bilimsel yontemler, yani tiim
bilimlere ortak olan manhksal yontem-

Mile! Okulu

ler degil de, farkh ve ayn bilimlere


ozgli olan teknik yontemler anlammda
bilimsel yontemler, ~u ~ekilde stmflanabilir: Birtaktm ilkel terim ve aksiyom
se~iminden, tamm ve kamtlamalann
formelle~tirilmesinden,

olu~turulmu~

teorinin tutarhhg1 ve tamhgtyla, yorumundan olu~an ve ozellikle de materna-


tiksel bilimlerde kullamlan aksiyomatik
ya da hipoleliko-dediiklif yiintem.
Deneysel bilimlerde kullarulan, fenomenler arasmdaki ili~kileri, yasahhk ve
dtizenlilikleri ke~fetmeyi ama~layan ve
strastyla gozlem ve analitik bir suuflamadan; benzerliklerin saptanmasmdan;
neden ya da yasay ifade eden bir hipotezin one stirtilmesinden; hipotezin deneysel yollarla smanmasmdan ya da
dogrulanmasmdan; ttimdengelim, tarutlama ve a~1klamadan; sonu~lann sistemli bir ~ekilde dtizenlenmesinden ve
yasalan ilade eden uygun bir kuram
onermekten olu~an nomolojik ya da liimeuanmsal yon/em. Hem doga bilimleri
ve hem de sosyal bilimler tarahndan
kullamlan ve gozlem, stmflama ve istatistiksel i~lemler yoluyla elde edilen verilerin yorumlanmasmdan olu~an /asvir
ya da betimleme yonlemi.
Ge~mi~i konu alan bilimlerde kullamlan ve ge~mi~le ilgili beige, kaytt ve ar~ivlerle arkeolojik olgu ve bulgulann
se~ilerek suuflanmasmdan, degerlendirilerek yorumlanmasmdan olu~antarilt
sel yon/em. Ins an davram~tru ve insamn
geli~imini konu alan bilimlerde kullamlan ve i~ebak1~sal analizi oldugu
kadar, deneysel ara~hrma yontemlerini
de kullanan psikolojik yon/em.
mevcudiyet metafizigi [lng. metaphysics
of presence; Fr. metaphysique du prsena].
On!ti postyaptsalct dti~tintir Jacques
Derrida'mn deger a~muna ugratmay1
denedigi ya da ytkmaya ~ah~t1g1 Ball
metafiziginin temelinde bulundugunu
one stirdtigii, 'nihai ger~ekligin bir birlik oldugu, farkhhklann, degi~n ve
farkhla~anlarm hi~bir ~ekilde ger~ek olmadtgt' kabultinti ifade etmek i~n kullandtgl deyim.

595

Aym zamanda ozde~lik metafizigi olarak da bilinen bu gorti~e gore, ger~ek


ten var olan birdir, kendi kendisiyle
ozde~ ve degi~mezdir. Ornegin Platon'un tidealan bu ttirden ger~eklikler
iken, empirik alan idealardan farkh oldugu i~in, ger~ekten varolmayan bir
alandtr. Derrida'nm, Batt'mn bir ba~ka
onyargtsl olarak gordugu sozmerkezcilikle irtibatlandtrdtgl mevcudiyet metafizigi hem temsili mtimktin kthp kolayla~tmr ve hem de oznenin varhga
ntifuzunu saglar. <;:unkti mevcudiyet
metafiziginde birlik olarak ger~eklik.
insan zihninde dolaym'tstz olarak varolur, gostergelere ba~vurmas1 gerekmeyen saf bir sezgi ediminde kavramr.
mikrokosmos [lng. microcosm; Fr. microcosme; AI. microcosm us]. Kti~tikevren.
Genclde, bir kompleks ya da btittintin
kti~tik bir par~asma, karma~1k btittine
benzcr olan par~a ya da oge.
Ornegin, Yunan felsefesinde, evrenin
dtizenli bir btittin anlammda kosmos oldugunu dile getiren Phytagoras;Jlar,
insan varhgmm ~ok kti~tik ~a pta bir kosIIIOS oldugunu one stirmu~lerdir. Phytagoras~tlara gore, biz insanlar, evrenin,
makrokosmosun yaptsal ilkelerini,
kendi varhklannda yineleyen organizmalanz. Evrenin yaptsal ilkeleri tizerinde ~ah~mak suretiyle, kendimizdeki
bi~im ve dtizen ogelerini geli~tirir ve
kendi ruhunda daha dtizenli varhklar
Mline geliriz.
Mile! Okulu [ing. Miksian School; Fr.
Ecole de Mile/e). llk~ag Yunan felsefesinin tThales, t Anaksimandros ve Anaksimenes gibi ti~ dti~tintirden meydana
gelen ilk okulu.
M. 0. 6. ytizytlda Thales tarafmdan
kurulmu~ olan bu okul, 'hi~ten hi~bir
~eyin o;:tkmayacagma' inand1g1 i~in,
maddenin ezeli-ebedi oldugunu savunmu~ ve evrendeki varhklann kendisinden dogdugu ilk maddeyi, arklteyi aramt~hr. Doga felsefesinin ilk okulunu
olu~turan Milet okulu filozoflan, bir gortinti~ ve ger~eklik aymm1 yaparak,

596

milliyet~ilik

gozle goriinen bireysel varllklann ve de~i~melerin meydana getirdi~i kaosun,


-;oklu~un gerisinde aktlla anla~dabilir 1
kahc ve siirekli bir ger~ekJi~in bulund u~una inaruru~lar ve varolan he~eyin
kendisinden -;1kh~1 bu birli~i 'Evren
neden meydana gelmi~tir?', 'Evrenin
arkhesi nedir?' sorulanru yan1tlayara~
maddi terimlerle tanJmlamJ~lardu.
Thales, kendi hareketini yine kendisinin a-;1klayabilece~i bir ~ekilde canh
olacak bu ilk maddeyi suda bulurken,
Anaksimandros, apeiron"un, evrendeki
her~eyin kendisinden do~d u~u arklte
oldu~wtu iddia etmi~tir. Milet okulu~
nun ti-;iincti ve sonuncu dii~iiniirii olan
t Anaksimenes ise, tarlcM olarak hava,
bu~ ya da sis anlam1na gelen aer'i one
siirmti~ttir. Aer, Anaksimenes'e gore,
e~it olarak da~1hm gosterdi~i haliyle,
goriinmez atmosfer olup, yo~unla~a
rak bu~u ve suya, daha sonra da toprak
ve ta~ benzeri kah maddelere donti~tir.
Daha az yo~un oldu~u zamanlarda ise,
daha su:ak hAle gelip, ate, olur. Anaksi~
menes, d1~ diinyadaki -;oklu~un varh~a geli~ini, buna gore, havadaki yo~unla~ma ve seyrekle~me olgusuyla
a-;1klamaya -;ah~m1~hr.
milliyet~ilik [1ng. nationalism; Fr. nationalisme; AI. nationalismus]. Oil, tarih ve
kiilttir birli~ine dayah ulusun ve devletin mutlak ve temel bir de~er oldu~unu
kabul eden anlay1~.
Bireylerin devletin btiyiikliigiinii sa~la
yacak ve koruyacak ~ekilde, devletin ihtiya~lanna uygun olarak davranmas1 gerekti~ini, davraru~lanru bu amaca gore
ayarlamas1 gerekti~ini one si.ilen akun
olarak milliyet-;ilik1 ulus olgusunu, o
ulusu meydana getiren bireylere, hukuki
bir yap1 olan devlete donti~ttirme olana~1 sa~lam1~hr.

Mill,

J.

Stuart. 1806-1873 yillar1 arasmda


ya~arru~ olan yararah~ kurucusu ingiliz dti~untirii. Temel eserleri: A System
of l.Dgic, Raciocitive and Inductive [Tiimdengelimsel ve Ttimevanmsal Mantlk
Sistemi], Principles of Politiwl Economy

[Ekonomi Politi~in llkeleri], On LiberhJ


[Ozgiirliik Osttine], Utilitarianism (Yararchk].
Manbk alarunda, yalntzca tiimdenge~
lhnsel manllkJa ilgili -;ah~malar yapmaYIP 1 tiimevanmsal manh~l da formiile
ederek geli~tirmi~ olan Mill, mantlksal
ilkeleri sosyal alana, siyaset ve ahlak
alan1na uygulamas1yla iin kazanm1~tlr.
Psikoloji alan1nda, t-;a~n~Ir,tclh~ul babasl olarak kabul edilen filozof 1 psikolojiyi 'zihin kjmyas1' olarak tan1mlam1~hr. 0, ~a~n~amc1 psikolojisini bilgi
konusuna da ta~1m1~ ve bu alanda, Berkeley'den esinlendi~i besbelli olan psikolojik bir tidealizm geli~tinni~tir. Mill,
bununla birlikte, psikolojik idealizminde, tmaddesizcili~i se-;en Berkeley'den
aynlm1~ ve d1~ ger-;ekli~in varolu~unu
kabul ederek, soz konusu nesnel ger-;ekli~i 'duyumlan miimktin k.Jian, kahc1
dayanak' olarak tanunlarru~tlr.
Ahlak alarunda yararciii~l savunan
Mill, hazz1 ya da mutlulu~u insan eylemlerinin en biiyiik amac1 ve mutlak
olc;\isti yapml~ Ve yararC1h~1nda, gene~
lin iyili~ini ve refahan1 temele alm1~hr.
Siyaset alan1nda ise, ahlik alan1ndaki
gorti~lerine ko~ut olarak, tliberalizmi,
tbireycili~i ve az1nhk haklanru savunan filozof, bireyin ozgtirlti~tinii Slnlrlayan ko~ullan en aza indirgemenin
onemini vurgulayarak, bireyin ve top~
lumun, devletin mtidahalesi azald1~1
ol-;iide geli~ebilece~ini ifade etmi~tir.
mimansa. Hint dii~iincesinin gelene~e
ba~h olan sistemleri aras1nda yer alan,
ve daha -;ok tVedalar -;a~1n1n sonunda
ortaya -;1kan sapk1n ak1mlan, ozellikle
de Sankhya felsefesini ele~tirip, kutsal
metinlere donmeyi, bu metinlere ba~h
kalmayt ~nererek, dinin gereklerini yerine getinneye btiytik bir onem veren
dti~tince ak1m1.
mimetik sanat anlaytl [ing. mintetic
view of art]. Antik Ywtan felsefesinde,
tAristoteles ve ozellilde de tPiaton'da
soz konusu olan sanat anlayi~I, duyusal
dtinyadaki nesneleri taklit eden sanata,
nesne ile sanat arasandaki ili~kinin

mneomonik terimler

kopya, benzebne ya da taklit ili~kisi oldu~unu ifade eden sanat gorii~ii; sana~
tln do~ay1 taklit etmeyi ama-;lad1~1nl,
sanat1n oziiniin talditte bulundu~unu,
sanatta, ger-;ek diinyarun bir taklidi olan
dii~sel ya da imgesel bir diinya yarahldl~lnl savunan sanat gori.i~ii.
Sana bn bize ger-;ekli~i de~l de, goriinii~ii verdi~ini, sanatta soz konusu olarun goriinti.iler oldu~unu savunan Platon'a gore, gerr;ek varJ1k ala1u idealar
diinyas1ndan olu~tu~u i-;in, sanat eseri
kopyarun kopyas1 oh nak durum undadu. Ba~ka bir deyi~le, sanatln konusu
olan nesne ya c!a fenomenJer, ger-;ekJi~i
ohnayan kopyalard1r, zira ger-;ekten var
olan yalruzca idealard1r.
Sanatm taklit etti~ nesneler, idealarm
birer kopyas1ndan ba~ka bir ~ey de~il~
dir. Sanattn yoneldi~i ~yler, yani mi~
metik nesneler ger-;ek varh~1n kopyala..
nndan ba~ka bir ~ey olmad1~1ndan,
sanat eseri, ger-;ek bir varb~1n de~l de,
kopyarun kopyas1 olarak ortaya -;1kar.
Sanahn insanlan, ger-;ekJi~e yoneltmek
yerine, ger-;eklikten uzakla~brd1~nu
one siiren Platon, sanat~llan bundan dolayl ideal devletinden atmaya -;ah~rru~
hr.
mimelizm [ing. mimetism; Fr. mimltisme;
AI. taachahrnung, mimikry]. TakHt-;ilik.
Baz1 hayvanJann i~nde bulunduklan
ortam1n ozelliklerini alabilmelerinden
hareketle, olumlu anJamda k.i~inin ic;inde yer ald1~1 her insani durum ya da or~
tam1n ozelliklerini, duygu ve fikirlerini
benimseme tavi.I' ya da tutumu, olumsuz anlamda olan biteni pasif bir bit;imde taklit ehne durumu ic;in kullan1Jan
terim.
milsein. Varolu~-;u felsefede, ozellikJe de
Heidegger'de ge-;en ve 'otekileriyle birlikte olma' anlam1na geJen Almanca
terim.
Varhk hakk1nda soru sorabilen insan1
'varh~1n -;oban1' yapan Martin Heideg~
ger, onun kendisi hakk1ndaki sorulanna
verdi~i yanltlarla kendi varolu~unu bi~
-;hnledi~ini sayler. Ger-;ek bir varolu~,
egzistans olar~k insan1n, Heidegger'e

597

gore, saptad1~1 ik.i ~ey vardtr. Bunlar s1~


ras1yla, insarun bir evren i-;inde olmas1
ve ba~kalanyla birlikte olmas1dar. Heidegger'e gore, d1~ diinya denen bil' ~ey
yoktur, fakat insarun kendi kendisini bu
diinyada buJmas1, 'bu diinyada olmak'
diye bir ~ey vard1r. insan bu diinyada
oldu~unu da, bilgi ile de~il, fakat eylemle, i~ yaparak, onunJa kaygll1 bir ilgi
kurarak an Jar.
insan, ikinci olarak kendisini otekileriyle bir(jkte, bir ba~kalan ortammda bulur.
tHeidegger'e gore, bu alan her~eyi kaplar ve herkesi s1radan insan yapar. Sorumsuz olan bu alanda hi-; kimse yoktur;
i~te bu alan, anonim olup, halkbr, y1~1n~
d1r, kamuoyudur. Dolay1s1yla, insan bu
alanda, ild ~yden birini se-;ebilir: Sua~
dan bir ki~i olabildi~i gibi, kendisi de
olabilir, sahid ya da i-;ten bir varolu~u
se-;ebil]r. Bir ba~kalan ortam1nda, kendisinden ka91\ayan, fakat kendi iistiine
giden insan, Heidegger'e gore, kendisini
yarahna, kurabilme imkiruna sahip olur.
Bununla birlikte, di~er alan da insarun
it;ine sinmi~ oldu~u it;in, ondan sonuna
kadar ka-;uunak olanaksazdrr. Bundan
dolay1, varolu~sal ya~am, bir, kendi i-;inde kendini kurarak ya~amak~ ve iki, kendinin olmayan bir diinyada ya~amak anlammda ~ft yiizlii bir ya~am olmak
durumundadu.
mnemonik terimler [lng. mnmrcmic terms;
Fr. tem1es mrrimoniqu.es]. Orta-;a~ manhk-;llanrun ge-;erli tasamlar i-;in kullandlklan terimler.
Bu terimler saras1yla, Barbara, Baroco,
Bocardo, Bramantip, Camanes, Camastres,
Celarent, Cesare, Darapti, Darii, Datisi,
Dimaris, Disamis, Felllpton, Feria, Ferison,
Fesapo, Festino, Fresison'dur. Bu terimler~
de, yalruzca r, t, I, ve n harfleriyle, te..
rimlerin ilk harfi olrnayan b ve d terim~
leri bir anlam ta~unaz. Terimlerde
ge-;en sesliler, yani A, E, i ve 0 harfleri,
tasurun ii-; bile~enini, kategorik tas1mda ge-;en iki onciil ve bir sonucun niteli~ini ve niceli~ini gosterir. Sessiz harfler
ise, tas1m ~ekilleriyle, ikinci, ii-;iincii ve
dordiincii tas1m ~eklinden olan tasLm-

598

modalizm

lann yetkin tas1m ~ekli olan birinci


~ekle ind irgen1ne tarz1 ve i~lemini gos~
terir. Ornegin, s basit evirmeyi, p evirneye ek olarak, onermenin niceliginin
ttime Iden tike le donti~tiiriilmesini, m
onctillerin yer degi~ti rmesini, k ise ard~evirmeyi ~osterir.

modalizm [Ing. modalisnr; Fr. modalisn1e].


Tavtrcihk. M. S. 2. ve 3. ytizylllarda Hristiyan Babda ortaya fllkan ve Tanrt'da, toz
ve ki~iligin bir oldugunu; Ogul ve Kutsal Ruh'un, Baba Tann'run tezahurleri,
tavtr ya da varh.k tarzlan oldugunu one
siiren ogreti.
modern [Lat. modernus, modo; ing. modenz; Fr. moderne; AI. neuer, modern]. Dti~tincedeki afllkhk, ozgiirltik, otoritelerden bagimsizllk, ve en yeni ve en son
dile getirilmi~ dii~iinceler iizerine bilgi
anlam1na gelen s1f at.
1 Orta~ag ve Skolastigin kar~1t1 olan
modem, Skolaslik bilim ve felsefe anJayt~ma kar~1t bilim ve felsefe anlayi~lnl,
tBacon ve tDescartesJa ba~layan yerti
felsefe, Galile ile ba~layan yeni bilim anlayt~Inl niteler. Bu ~er~eve i-;inde, yeni
bilim anlayt~lnl modern kdan oge,
onun yontemi, yani tdeneysel yontem;
2 Descartes'la ba~layan yeni felsefeyi
modern kllan oge ise, felsefede nesne ya
da varhktan degil de, ozneden hareket
eden, Tanny1 degil de, insan1 merkeze
alan, bilimlerdeki geli~meyi temellendirmeyi ama~layan bir bakl~ a~tstdlr.
3 Modem sozciigii aynca, Ayd1nlaruna
gelenegini, akhn iiriinii olan rasyonel
bilim anlay1~1 ve yonteminin her alana
uygulanmas1 tavnru; 4 uzmanla~m1~
kiiltiirun bilim yoluyla kazand1g1 birildmin giinliik ya~ay1~m zenginle~tirilme
si ve rasyonel orgiitleni~i i~in kullanllmasi gerektigini savunan yalda~nru; 5
tel<nolojinin yiikseli~iyle ekonomik orgiitlerin yeni bir bic;im kazarunas1 siirecini; 6 soyut devletten burjuva devletine
donii~tim siirecini tanunlamak i~in kullanllml~hr.

modem bilim [lng. modem science; Fr. science modeme]. Kabaca ve gene) olarak,
Battda onalhnc1 yiizylldan ba~layarak,

Kopemik, Newton ve Galile gibi bilim


adamlan taraf1ndan k urulan ve ilk~ag
ile Orta~ag'1n eski kozmolojisinin yerini
alan yeni kozmolojiye uygun dii~en
bilim.
Modern bilim, buna gore, Tann tarafindan yaratilm1~ bir evrendeki olgulan niteliksel at;~dan ele alan ereksel bir at;~kla
ma tarz1ndan meydana gelmez. Ba~ka
bir deyi~le, 1nodern bilim, Tannyla
insan varhklar1n1n tu1niiyle d1~1nda
kabp, zaman ve mekan il;inde her yere
yayllan maddeyi, veya dogal varhk alarum, kendi d1~1ndaki gii~lerle degil de,
salt kendi terimleriyle ve niceliksel yonden a~layan bir bilim olmak dunnnun
dadu.
Buna giire, modern bilimde, dogal bir
fenomeni anlamak, onun ereksel nedenini, ona TaJU1 taraftndan yiikleruni~
ama~ ve i~levi bilmeyi degil de, onun
fail neden.ini, yani fizikl evrende o feno
meni doguran ko~uJlarla ebnenlerin bilgisini gerektirir. Yani, modern bililnde
ereksel ac;IkJamarun yerini mekanik af;lklama ahr. Cgeleri aras1nda niteliksel
farkhhklar bulunan canb evren gorti~ii
niin. yerini, cans12 ve insana yabano
maddeden meydana gelen bir kozmoloji
almca, modem bilim aynca, niteliksel
a~Iklamay1 niceliksel yakla~unla degi~
tirir. Bu ise, modem bilimde evrene ili~
kin bilginir\ ol~iime, maddenin ic;inde
yaytld1g1 mekan ve zamanla ilgili ol~ti.le
re, zaman ve mekan kavramlaruun
imkan tarudl~ niceliksel ol~titlere dayandlgl anlanuna gelir.
Cyleyse bir yaruyla gozlem ve deneye
ya da deneysel ara~ttrmaya, diger ya
n1yla da mantlksal analiz ya da matematiksel yontemlere dayanan modem
bilimin ~ok onemli sonu~lan olmu~tur.
Modem bilimin, i~te bu genel ~er~eve
i-;inde, her~eyden once, liberalizm, demokrasi ve a~1k toplumun dogal miittefigi haline gelmi~ oldugunu soylememiz gereldr. Ba~ka bit deyi~le, sivil
toplum ve mtibadele ekonomisin.in d~
gu~uyla bilimsel ara~hrman1n geli~imi
arasmda, kapitalizm geli~tik~e daha be-

modem bilimin ele,tirisi

lirgin hale gelen, c;ok s1kl bir baglant1


vardtr. <;iinkii iiretim ko~ullanyla ara~
lannln geli~tirilmesi ve refah aray1~1n1n peki~mesi, hem deneysel ve hem de
rasyonel olup yararh sonu~lar veren bir
bilgi tiiriinii gerekli kdar.
Nitekim, yeni bir kozmoloji temeli iizerindc yiikselip, deney ve manhksal analiz yontemlerine dayanan modem bilim,
ondokuzuncu yiizyddan ba~layarak,
eski toplwnsal ve siyasi ili~kileri ydana
y1 a1na~layan toplumsal gii~lerin dogal
ve zorunlu miittefi~i durumuna gelmi~
tir. Giiniimiizde dahi, bilim modemizmin ozii olarak anla~ll1r. Eski yonetim
ya da rejimleri y1karken modem.Je~me
ya da ~agda~la~ma programlanyla ortaya c;1kan ulusal devrimlerin, her sefe
rinde bilimsel egitim ve ara~hrmay1
te~vik etme, bilimsel yakla~lmlarla teknikleri kullanmayl ozendirme giri~i
minde bulunduklann1 unutmamak ge
rekir.
Czgiir tarh~maya, deneysel ara~hrma
nln sonu~lanru test etmeye, ol~iim ve
ele~tiriye dayanan modem bilim, top
lumlarda varolan, geleneksel otoriteye
dayah tiim diger bilgi tiirlerinin giiciinii
y1kmt~t1r. Kendi otoritesi d1~1nda kalan
tiim otoriteleri ku~kucu, ele~tirel ve
sorgulay1c tavnna tAbi kllan, yanh~
dii~iincelerin ilaarun rasyonel el~tiri
de bulundugunu gosteren modem bili
min yarathgt bilgi turii, ayru zamanda
pratik ama~h bir bilgidir. Ba~ka bir deyi~le, bilgiyi bizzat bilmek ic;in isteyen,
bilginin acdan arttlnp, mutsuzlugu yezle~ik hale getirdigi eski bilgi anlay~1na
kar~1t olarak, modem bilim ~er~evesi
i~inde, bilginin gii~ oldu~u dii~iiniiliir
ve dogay1 bilim/ teknoloji yoluyla denetim albna ahp, somiirme amac1 giidiiliir. Buna gore, modem bilimin dogu~u
modem akdclllgln do~u~uyla, hakikat
ve bilgi iddialaruu insan akhna dayandtrma yakla~un1 ve ilerleme dii~iince
siyle yak1ndan ili~kilidir. Modem bilim,
bu baglamda, Orta~agda din taraftndan
onerilen c;ilecilige ve hazdan vazge~il
mesi tavnna kar~1 olup, insanhg1n yer-

599

yiiziintin meyvalanndan olabildigince


c;ok yararlarunas1n1 ister.
Modem bilimin bir diger onemli sonucu da, onun maddi diinyaya ili~kin bilimsel a~klamada Tann'y1 gereksiz
hale getirmesi ve dolaylSIYla, din kar~
Slnda verdigi sava~ta kesin bir zafer
kazanmas1du. Buna gore, modem bilimin yiikseli~iyle birlikte, bilim ve din
birbirlerinden tiimiiyle aynlarak, baglmSIZ disiplinler haline gelmi~lerdir.
Ba~ka bir deyi~le, modern bilimin kozmolojisi dini inanca en kii~iik bir destek
saglamazken, dini inancan da boyle bir
destege ihtiyac1 olmad1g1 dii~iiniilme
ye ba~lanm1~hr.
~u halde, dint inanca bir anlamda zarar
veren modem bilim, teizmi ylkarken,
thiimanizmi do~urmu~tur. Ba~ka bir
deyi~le, dint inan~ yerine bilimciligin
ikame edilmesine neden olan modem
bilim yeni bir inan~ yaratm1~; dogarun
yeni teknolojilerle Slnlr&IZCa SOmiirtilmesini ve toplwnsal/ siyasi hiikumlerle pra
tik konularda rasyonel soylemin ol~iit
olarak kullandmasuu me~rula~hrmak
suretiyle, insan ve insan aklana duyulan
yo~un inanca yol a~hr. Bu ise, modem b~ yiizyilinuzda epeydir iizerinde durulan Faust~u karakterini giindeme getirmi~tir.
modern bilimin ele1tirisi [tng. aiticism
of modern sicena; Fr. critique de Ia science
moderne ]. Modem bilime Kit a A vrupas1
gelene~i i~inde, ozellikle t Kierkegaard,
+Nietzsche, tHeidegger, tFoucault ve
postmodemistler taraflndan yoneltilen
itham ve su~lamalar biitiinii.
Bwta gore, modem bilim ttemelciligi,
tpozitivizmi, empirist, rasyonel manhksal bilim modeli ve cisimle~tirdigi
tara~al rasyonalizmi nedeniyle ele~ti
rilmi~tir. Yine, modem bilim .s oz konusu bilim paradigmas1 toplum bilimlerinde de merkezi bir rol oynad1g1 ic;in,
Banrun oteki'ni basbrmas1, d~lamas1,
tahakkiim altma almas1yla sonu~and1g1
i~in ve nihayet teknoloji yoluyla dogada
yaphgt tahribattan dolay1 ele~tirilmi~
tir.

600

Bu

modem felsefe
e!e~tirinin

en one1nli ad1mlan
~oyle saralanabilir: 1 Her~eyden once,
modern bilimin en co~kulu taraftarlanrun vaal etti~i sonu~lann bir turlu ortaya ~akamay1~1ndan duyulan sabarsazhk
giderek artnu~ ve bu, gerek pozitif bi
limlerde ve gerekse toplum bilinuerinde yo~un bir kinizme yol a~ma~br. Zira
modem bilhn uzun vadede kendini duzelten bir sure~ olsa da, on un haiti kat
diye takdim edilen kimi ktsa vadeli hatalara baz1 durumlarda trajik sonu~lar
do~urmu~tur. 2 ikinci olarak, tum dikkatler modem bilimin suistimalleri ve
verdi~i zararlar uzerinde odaklanma~
hr. Khni durum ve yerlerde, modem bilimin Batarun kendi terdhlerini m~ru
la~hrda~l, 'bilimsel hakikatleri' ortaya
koymak bir yana, salt tercihten ibaret
normatif kon umlara hakhlandtrdt~l ortaya konmu~tur. Buna gore, modem
bilim demokratik toplumlarda, hukumetlerin yaph~a usulsuzluklerin iizerini ortmekle ve totaliter yonetimlere payanda olmakla itham edilmi~tir.
3 O~uncu olarak, Kuhn, Feyerabend ve
Toulmin gibi bilim filozoflanrun ara~hr
malanrun sonucunda, modem bilimin
teoride nasll i~ledi~yle ilgili varsayun
Jar ve on un ger~ek i~leyi~ tarza arasand a
bir uyu~mazhk oldu~u tespit edilmi~
tir. Buna gore, modem bilim kendi formel standartlarana bizatihi kendisi de
uygulamamaktad1r. 4 Ayraca, bilimin
butun problemleri ~ozebilece~ine du
yulan inan~, yirminci ytizyalda onemli
ol~ude erozyona u~rama~tar. Bu ba~
lamda, modem bilimle ilgili olarak ~u
sorular sakhkla sorulmaya ba~lanml~
ttr: "Niikleer silahlar ve zehirli kimyasal
ahklaran yol a~h~l tehdit kar~asanda
bilim ne yapabilir7', 'A-;bk, yoksulluk,
~evre kirlenmesi kar~ts1nda, acaba hilimin soyleyecek bir ~eyi var madlt'
5 Nihayet, modem bilim insan varolu~unun, hi~bir ~ekilde bilimsel olmayan,
mistik ve metafizik boyutlarLJU hi~ dikkate almad1~1 gerek~esiyle ele~tirilmi~
tir. Ba~ka bir deyi~le, salt maddi olan
uzerinde yo~unla~an modern bilimin,

manevi olanla ilgili olarak soyleyecek


hi~bir ~eyi olmachgt gibi, o, insan i~in
buyuk onemi olan bu alan uzerine konu~mayl sa~ma bir ~ey gibi gorur. 6
Yine, buna ko~ut olarak, modern hilimin nonnatif ve etik olan hakk1nda, bilimsel olsun ya da olmastn hizmet edece~ ve etmek durumunda oldu~u
ama~lar hakk1nda soyleyecek en ku~uk
bir ~eyi olmad1~1 ortaya ~aknu~hr.
Ba~ka bir deyi~le, modern bilim salt
ara~sal rasyonalizmi cisimle~tinnekte
olup, insan varh~ant esas ilgilendirmesi
gereken ama~larla ilgili ozsel rasyonaliteye tumuyle yabanadar. Modem bilim
daha gene} bir bi~imde soylendi~inde,
i~te bu ~er~eve i~inde, ya~anan ger~ekli
~in bize bilim derslerinde o~retilen ger~ekli~e uymad1gt, bilimsel dunya gorii~unun ya~am1 idame ettinnek veya bir
toplumu yonetmek i9n yeterli bir kda
vuz olmad1~1 gerek~esiyle el~tirilmi~
tir.
modem felsefe [tng. modem philosophie;
Fr. philosophie 1noderne]. Avrupa'da, on
be~inci yuzylldan ba~layap, 20. yuzyala
dek olan felsefe. Modern.lik, bir ~a~an
temel ozellikJerini, kendisinden onceki
~a~ ile kar~a kar~1ya getirerek, ortaya
koymay1 ifade etti~inden, modem felsefenin temel ozellikleri, Orta~a~ felsefesinin ozellikleriyle kar~l kar~lya getirilerek ~oyle ortaya konabilir:
1 Modern felsefe, her~eyden once olduk~a farkh bir siyasi ve toplumsal yapuun felsefesidir. ~unku, Orta~a~an
birlik.Ji feodal toplum yap1s1, yerini ~ok
ulu~lu bir yap1ya, ba~amsaz devletler
toplulu~una, ummet~ilik.Je, mutlakiyet~ilik ve kollektivizm de yava~ yava~
yerlerin i ulus~uluk, bireycilik ve du~unce, duygu ve eylemde ozgurlu~e
b1rak1r. 2 Orta-;a~ felsefesinin eser
verme tarz1, belli du~unurlerin, ozellikle de t Ari$lotelesin belli eserleri uzerine standart ~erhler yazmaktan olu~ur
ken, modem felsefede, filozoflar hi~bir
~ekilde ~erh yazmayap, ozgun denemeler kaleane alma~lardar.

modem felsefe

3 Orta~ag felsefesi kurumsalla~m1~ bir


felsefe olup, tiim onemli filozoflar, iiniversitede ders verme i~iyle me~gul olmu~lard~r. Oysa, modern donemde,
onemli filozoflardan hemen hi~biri, en
azmdan ondokuzuncu yiizy1la kadar,
iiniversitede ~ah~mamt~llr.
4 Yine, Orta~agda felsefe, dar bir ~er~e
vede, kilise etrafmda ve iiniversite i<;inde ger~ekle~tirilen akademik bir ugra~
iken olup, teknik bir felsefedir. Halk kitleleri bu bak1mdan cahil addedilmi~tir.
Buna kar~m, modem donemde, felsefe,
matbaanm da etkisiyle, geni~ kitlelere
ula~tmhnaya ~ah~1lm1~ bir felsefedir.
Filozoflann hemen tiirniinde, halk.! aydmlatma, bilin~lendirme gibi bir ~aba
soz konusu olmu~tur. 5 Orta~agda felsefenin geleneksel bir yaptst varken,
modem felsefe, gelenegi tiimiiyle y1kan
bir felsefedir.
6 Orta~ag felsefesinin dogmaya, kiliseye tabi oldugu yerde, modern felsefe,
salt akhn iiriinii olmak anlammda,
ozerk olan bir felsefedir. Ba~ka bir deyi~le, Orta~ag felsefesi, teolojiye bagh,
teolojinin hizmetinde olan bir felsefe
iken, modern felsefe teolojiden tiimiiyle
bag1mstz olmu~tur.
7 Orta~ag felsefesi.rtin Tanrunerkezli oldugu yerde, modern felsefe insanmerkezlidir. Nitekim, ozellikle Ronesans ve
tAydmlanma felsefesine damgasmt
vuran ak1m thiimanizmdir. 8 Yine, Orta~ag felsefesinde, doga hi~bir zaman
ayn bir ara~hrma konusu olmam1~ken,
modern felsefede, doga, ozellikle geli~en bilimin etkisiyle, felsefenin en
onemli ara~t~rma konusu hiline gelir.
Ba~ka bir deyi~le, Orta~ag felsefesinde,
doga temel ger~kligin uzak bir golgesi
olarak goriiliirken, modem felsefe dogarun, diinyamn niceliksel olarak belirlenebilir olan i~kin yaptstyla ve dinamik
siireciyle ilgilenir.
9 Orta~ag felsefesinde, doga tannsal
varhk alanmm bir uzanhst ya da tezahiirii olarak goriildiigii i<;in, teleolojik bir
doga anlayt~t hikim olmu~tur. Oysa,
modem felsefede, mekanik bir doga an-

lay1~i

601

on plana <;1kar. B\ma gare, modern felsef~de, doga, mekanik nedenlerin etkisiyle geli~en, toplam enerji ya da
hareket miktarmtn sabit oldugu, kendi
i~ine kapah bir sistem haline gelir.
Ba~ka bir deyi~le, Orta~agm dogaiistiicii vari.J.k anlayt~t, modern felsefede yetini tdogalalcthga btrak~r.
10 Bu durum, modem felsefede, ahlak
felsefesi a~tsmdan da bir degi~ime yo!
a~mt~hr. Orta~agm ahlak anlayt~l,
Tanrt a~k1yla, ebedi bir saadetle belirlenen bir ahlak anlayt~tyken, modem felsefede, kendi i~ine kapah bir sistemde,
insanm ozgiirliigiinii kurtarma ve yeni
bir ahliik anlayt~l, dinf ya da teleolojik
ahlaktan bag1mstz, ozerk bir ahlak geli~tirme soz konusu olur. 11 Modern felsefede, felsefenin, Orta~ag felsefesinin
tersine, insan merkezli olmasma ko~ut
olarak, insan psikolojisi de geli~ir. Bu
durum hemen tiirn modem filozoflar,
ama ozellikle de Ada Avrupas1 empirist
filozoflan io;in ge~rlidir. tLocke, Berkeley ve tHume gibi deneyci dii~iiniirler,
yurtta~lan Newton'un fiziki alem io;in
yapbgtru, ruhsal veya zihinsel alem i~in
yapmaya ~ah~mt~lard1r.
12 Modem felsefe i~in, herhalde en belirleyici ozellik, biraz da bilimsel devrimin etkisiyle, epistemolojinin dii~iince
tarihinde ilk kez ontolojinin oniine ge~
mesi, ve dolaytstyla varhk merkezli bir
dii~iince tarzmdan ben merkezli bir dii~iince tarzma ge~i~tir. Buna gore, Orta~ag felseiesinde, hpkt ilk~ag felsefesinde oldugu gibi, ontoloji once gelir ve
dii~iiniirler, hi~bir istisna olmadan, realist bir tavula, zihinden bag1ms\Z bir
ger~ekligin varoldugunu one siirerken,
nesneden ozneye ge~i~te, dt~ ger~ekli
gin zihin tarafmdan bilinmesi siirecinde
problematik bir ~ey ohnadtgmt dii~ii
niirler. Oysa, modern felsefede, filozoflar, zihinden ya da ozneden hareket
ederler, ve zihinden maddeye ge~i~te,
oznenin varh~m bilgisine ula~masmda
birtak1m gii~liikler bulundugunu teslim
ederler. Bu tavnn doruk noktast, ele~ti
rel felsefesi ve insan bilgisinin stmrhhgma ili~kin gorii~leriyle tKant'hr.

602

modern idealizm

13 Orta~a~da, tek ge~erli varhk gorii~ii


olan bircili~in yamnda, ikicilik me~rO
olmayan, yasak bir o~retiyken, modem
felsefede, on plana ~akan anJaya~ diializmdir. Ba~ka bir deyi~le, madde-form,
beden-ruh analizine tabi tutulabilmekle
birlikte, gerek tlk~a~ ve gerekse Orta~a~
felsefesinde, birlikli, biitiinliiklii ve diizenli tek bir toz olan insandan, modem
felsefede iki ayra toz ortaya ~akanlma~
tar. Bu ise, biiti.in bir modem kiiltiire
damgasana vuran ikicili~i giindeme getirirken, zihin felsefesinin, ayra bir felsefe
dah olarak do~u~una i~aret eder.
14 Orta~a~ felsefesinin goksel devlet
yeryiizii devleti arasanda kurdu~u kar~athktan, ve kiliseyle devlet ili~kisinde,
k.iliseyi temele alan, siyasete en kii~iik
bir de~er vermeyen yakla~ammdan
sonra, modem felsefede, de~i~en siyasf
ve toplumsal yapayla birlikte, siyaset felsefesi de onean kazanma~hr. 15 Orta~a~
felsefesinde, dii~iiniirler tarafmdan geli~tirilen o~retiler ba~lamanda da, tam
bir monizm soz konusu olup, resmf gorii~e uygun olmayan o~retilere hi~bir
~ekilde izin verilmezken, modem felsefede bir sistemler ~oklu~u soz konusudur.
16 Modem felsefe, yontem a~asandan
da temelli bir de~i~ime taruk olmu~tur.
Buna gore, Orta~a~mdan tiimdengelimsel tasam manta~andan, Skolastik yonteminden sonra, modem felsefenin, yalruz
tiimdengelim.den de~il, fakat ayna zamanda tumevanmdan meydana gelen
yeni yontemi bir senteze i~aret eder.
Modem felsefede yontemin tiimevanmsal o~esi Ada Avrupasa dii~iiniirleri tarahndan savunulurken, tiimdengelimsel
o~esi daha ~k, Ktta A vrupasa rasyonalistleri tarafmdan temsil edilmi~tir.
modem ideali:zm [ing. modern i1iealism;
Fr. idealisme modem]. Modem felsefenin
bireyi, insaru, insan zihnini ve idelerini
o~ plana ~akartan idealizmi.
Ilk~a~ ve Orta~a~ idealizminin ideal
ger~ekli~i a~km bir ger~eklik, ldealara
da insan zihninden ba~unsaz, nesnel
ozler olarak gordii~ii yer~e, modem

idealizmde, eski idealizmin ontolojik ve


teolojik niteli~inin yerini, oncelikle epistemolojik bir anlanu olan yeni bir idealizmin almasayla birlikte, ideleri insan
zihninin faaliyetleri ve iiriinleri, nesnel
ve do~al diinyaya da, bireyin, tinsel oznenin bilinc; i~eri~i olarak gorme e~ilimi
on plana t;akar. lde, Platon'un a~km !dealar diinyasmdan yeryiiziine inmekle
birlikte, artak empirik tasanan anlamma
geldi~i it;in, ger~eklik insan z.ihnine tabi
olur.
tBerkeley, i~te bu ~er~eve it;inde, nesnel diinyaya bilin~teki tasanmlann bir
kompleksi olarak goriir. Onun temsil etti~i empirik gelene~in tam ka~asmda
yer alan Desc.1rtes'la birlikte, rasyonalist
e~ilim dii~iinen ozneyi varh~m temeli
yapar. tKant'm idealizminde ise, ideler,
zihnin, duyular yoluyla gelen deneysel
malzemeye ~ekil veren, yapa ve diizen
kazandaran formlara olur. Madde ve formun, her zaman de~i~ken ve diizensiz
olan duyusal malzemeyle, akhn fenomenal diinyaya yasa ve diizen kazanduan '
kavram ve kategorilerini kapsayan bu
sentezine, onda deney ada verilir.
tFichte, +Schelling ve tHegel'den olu~an Kant-sonrasa t Alman idealizmi ise,
Kant'm, fenomenlerin gerisindeki bilinemez dayanak olarak gordii~ii a~km
kalantaya ortadan kaldmna ve dii~iince
yi, evrenin temeli, tek dayana~a yapma
u~ra~a verir. SOz konusu ii~ filozof, zihinsel faaliyetin yarabca niteli~ini dile
getirip, zihinsel diizlemdeki ~e~itli evrelerin, varh~m ya da evrenin olu~u
mundaki evrelere kaflahk geldi~ini
gosteraneye ~ah~ar.
tdeal diinyarun merkezini, Platon'un
idealizminden farkh olarak, bireyin bilincine yerle~tiren modern tidealizm,
siyasi alanda da, teolojik ve a~km bir
varhk olarak devletten ~ok insanla, sonsuz bir de~er ta~ayan ozerk bireyle ilgilenir. Modem idealizm, bu ilginin bir
sonucu olarak, dinf, ekonomik, siyasal
ve~heleri olan bir bireysel ozgiirliik anlayi~l ve do~al haklar o~retisi geli~tirir.
Platon'un idealizminde, once devletin

modemle~me

geldigi yerde, modern idealizmde once


birey gelir. Devlet, ancak bireylerin varhgmda, bireylerin tizgiirliiklerinin ve
dogal haklanmn bir par~asmdan, ortak
ya~amm bir geregi olarak vazge~mele
rinin sonucunda, ikincil ve bireye tabi
bir varolu~a sahip olur. Temel ve sonsuz bir degere sahip olan, devlet degil
de, birey oldugu i~in, bireyin him kurumlan, bu arada devleti de kurabilecegi, degi~tirebilecegi, relormdan ge~ire
bileccgi dii~iiniiliir.
ntbd@ffitzm [ing. modernism; Fr. modernis~
- me; AI. modernisn"'s]. 1 Genel olarak, geleneksel olam yeni olana tabi k1lma tavn,
yerle~ik ve ah~ilm1~ olam yeni ortaya
~kana uydurma egilimi veya dii~iince
tarz1.
2 Bir inan~ sistemi ya da ogreti biitiiniinii degi~en ko~ullara uyarlama egilimi
ya da hareketi. Ozel olarak da, BatJ.da 19.
yiizyllm sonlanna dogru ortaya ~an-
ve Kilisenin teolojik ogretisiyle toplum
teorisini kentle~me ve endiistrile~me
nin, geleneksel otoritenin ~tikii~ii ve liberal/ demokratik dii~iincelerin yiikseli~inin ve nihayet modern bilimin
etkisiyle diinya gtirii~iinde vuku bulan
degi~melerin sonucu olan yeni toplurnsal ve politik ko~ullara uyarlamay.
ama~layan tav1r, hareket..
3 Sanat alamnda, 19. yiizyllm ikinci yansmda ba~lay.p, 20. yiizy.lm ilk otuz
y.h boyunca siiren, ve klasisizme bilin~
li olarak kar~1 ~1kh!l i~in, Avrupa realist geleneginden estetik kopu~u temsil
eden sanat hareketi. Sanahn ilade ya da
temsil ettigi varsayLian ger~ek bir diinyamn varoldugu inanc1yla belirlenen
geleneksel dii~iince kabplarm1 ykan
stiz konusu modernist sanat hareketinin
iki aymcr tizelligi vardu. Bunlardan birincisi, ~eylerin gtiriindiikleri gibi olmadklanm ortaya koymakhr. Bu baglamda tNiet:z.sche'nin, tFreud'un ve
Proust'un eserleri, gtiriinii~iin gerisindeki larkh bir ger~eklige niiluz etme
giri~iminin yetkin timekleridir. ikinci
tizellik ise, geleneksel iishlp ve teoriyi
reddebnekten meydana gelmektedir.

Yerle~ik

603

uzla~1mlara,

modem toplumun vasatilik ve bayag.hgma isyan


eden modernist sanat, yani ~iir, roman,
resim ya da beste i~in estetik form ya da
iislup, zihinden bagunslZ bir ger~ekligi,
insamn d1~mdaki toplumsal diinyay1
yalm bir bi~imde, problematik olmayan
bir tarzda yans1tmak anlamma gelmez.
i~te bundan dolaydr ki, Joyce, Proust
ve Kalka gibi modernist yazarlar, diyalog ve anlall tarzm1 reddederek, onun
yerine bilin~ ala~m1 ge~irmi~, Stravinsky ve Schoenberg gibi besteciler atonalizme yonelmi~, Cesanne, Picasso ve
Matisse gibi ressamlar resimde soyutlamay ke~fetmi~lerdir.
Kendisinde dilin, ger~ekligi yans1tan
bir ara~tan ziyade, kendi ba~ma bir
deger, kendinde bir nesne olarak gtiriildiigii modemizm, tincelikle idealist bir
tav1r benimseyerek geleneksel yansltmac epistemolojiyi bir kenara atll!ll gerek~esiyle, sonra da formalizminden dolay, faka t tizellikle de realizmin toplum
i~indeki insam ortaya koyan saghkh
insan portresi kar~1smda ki~isel psikoyu ve yogun i~ deneyimi putla~tlrdlgl,
yani birlikli ki~ilik yerine, Freud~u par~alarum~ tizneyi ge~irdigi, elsaneyi tarihe tercih ettigi i~in ~iddetle ele~tiril
mi~tir.

4 Modernizm terimi ayru zamanda ve


daha geni~ bir felself ~er~eve i~inde, ~o
gunluk tAydmlanma'yla irtibatlandmlan ideal ve kabuller i~in kullaruhr.
Ba~ka bir deyi~le, modernizm Aydmlanmayla birlikte ger~ekle~en entellektiiel dtinii~iimiin ortaya ~kardll
diinya gtirii~iinii, hiimanizm, diinyevile~me ve demokrasi temeli iizerine yiikselen tbilimd, ak1lci, tilerlemeci ve insanmerkezci ideolojiyi ilade eder.
modemle~me [ing. modemiz1ltion; Fr. modernisation]. Eski ve geleneksel toplumlann modem olmalanna, moderniteye
ula~malanna imkan veren siire~ler i<;in
kullamlan genel terim. Smulan geni~le
yen kapital~! ..diinya-pazanrun- fuzlaD.;:::
d!rtligi"&l]in:tsel.ye teknoloi* k~iflerle .
yeniliklerin, sanayideki ilerle~elerin,

604

modernlik

niirus hareketlerinin, ulus devletleri ve


kitlesel hareketlerin do(\u~uyla birlikte
ortaya ~1kan sosyo-ekonornik de(\i~irn
lerin birli(\i.
Buna g(iie,)siyasi bak1rndan rnod~:
l~rne, katlluncl -Karar' verme s1r~ci1Ji
destekleyip gii~lendiren ana!l~j-J<urum
lann, ome(\in siyasi partilerin, parlarnentolann, v. b. g., geli~irnini i~erir.
Buna kar~m, 2 kiiltiirel a~1dan rnodemle~me, laikle~rne ve ulus~u ideolojilere
ba(\hhkla belirlenir. 3 _Ekonornik a~1dan
modernle~rne -is,"'i~b0liirnii ve uzrnanc
la~rnamn arh~1m, yonetirn teknikleriyl~.
ileri teknolojinin kullanum ve aynca ticaret kolayhg.yla belirlenen Ierne! ekonornik de(\i~irnleri ifade etrnektedir.
Ote yandal}-"4 !oplumsal a~dal"l __ .l!'e>- de~~~m~/gelen~k~el o!pr:ilenin_geril~
rnesiyle
okury-.azarh(\m
ve ~~-ntl~me.
.
. ... _ ___,_.,....
nj!l arh~1na kar~1hk gelrnektedir.
'

/'Moder_I}!~l~.~:\~ fikrit..~!ll:!~_go:I!_!Jl_e,_,

( yeCiayand1gl, dolaysyla u!g bir ge)!i:iti'emodeli oldi.igtC"ve}i!'1Jihli.:ar:.... .


.LBanh olmayart bo}' }Ia d~-~~9Pilll'l'!!~c:l~
/ tazgeli~rni~lik ve biigIibga J:.9!..a~t.
i (\i i~in ele~li'rihriiFlit ~
~
modemlik [tng. modernity; Fr. modernit~J
!;)irndiki zaman m ya da halihazrda_.Planm ternel" 6ieiiiklerini, kendine _l!zgiiliik ya da yenili(\ini, onu kendisind~n
onceki ~a(\ ile kar~1tla~turnak sur~_tiY.le
kavrarna fikrini ifade eden, modem
toplurnlann ternel ve olrnazsa olrnaz
l!zelliklerini betirnlerne tavn i~in kullanJ.lan
......... terirn.
_......
Modernli(\i belirleyen, bir ~eyi modern
kdan o(\elerle ilgili ~rak farkh ol~iitler
one siiriilrnii~tiir;Bu ol~iitler arasmda
tbilirne, ticarete"; tkapitalizrne, polise,
ucuz seyahate, tateizrne, biirokratik rasyonaliteye, hepsinin otesinde, 'yabanclla~rnaya bir yer verilebilir. Ome(\in;
modem toplurnlar endiistriyel, kapita-i
list ekonornilere, dernokratik bir siyas~
yap1ya, sosyal s1mflara boliinrnii~ bir)
toplurnsal yap1ya sahip tophunlard1r.l
Ba~ka bir deyi~le, rnodemlik toplurnsal
a~1dan, ilerlerneci bir ekonorni anlayll

ru, idari rasyonaliteyi ve ~opl_!:!rnsal diinyaiun . aynmla$rnaSi~ya~ .?..!~ull


de(\erden, ahlaksal olarun . kururnsal
alanlardan aynlma'Siiu--~'
if de .~.............
Yine de, tiirn bu ol~tlerin gerisinde
sakh bulunan ternel ol~t ya da kar~lt
hk, episternolojik bir ol~Ut, episternolojik bir kar~1thkhr. Buna gore, kendisinden onceki donernin batll itikadlar,
kohnerni~ dii~iince kahplan ve biiyiiyle
belirlendi(\i yerde, modem diinya aydmlanrm~ bir diinyad1r, bilirnle, bilirnin
yonternleriyle bilinen, belirlenen bir
diinyad1r. Bu nedenle, rnodemli(\in
rnerkezinde, akil ve biJiinin kapsarn1 ve
smdarlyla ilgili felsefi tarh~rnalar bulunrnaktadlr.
Modemite ya da rnodemli(\in ne zarnan
ba~ladf\yla ilgili olarak farkh tarihler
onerilegelrni~tir. __Ba~>!_~~~-~ore~--~?.~ __
demli!< ~~pitalizrnin ortaya .;t_ !!It}'!:_
yh~1na kar~hk-gelen ondordiincU
-ym:ylda; ba~kalanna- gore jse;'ruyolla:Iipsyon __ i~in gerekli _jerneli _S_!i(\layan
dini de(\i~irnlerin ger~ekle~ti(\i oribe~inci yiizyllda ba~lar. Ote yandan, bir~ok ara~tmnac, rnodemli(\in ba~langiCi
olilrak, endiistril~rne~-~ltefyJe
nen onsekizind yuzyt.hn __son ~eyregi yl~
ondokuzuncu y\izylll, 4i(\erleri ise, rnodernizrnle ozde~lee.~ kiiltiirel doriii~iirnlerin ger~ekle~ti(\i yirrninci yiizyllm
ilk otU z yllml verrni~tir.
.
Felsefe a~1smdan ise, rnodemlik, episternolojik bakundan yo(\un bir iyimserli(\in ya~and1(\1 anlan gosterir. Ome(\in,
ondordiincii yiiz)'llda Ockharnh William ve ~evresindekilerirUn nom alizrni,
daha onceki yiizyllann kavram realiz
iniyle belirlenen via antiquas1yla kar~t
la~tmld(\mda, via nwdemay1, yani modern goriiii ternsil eder. Ba~ka bir
deyi~le, ondordiincii yuzylda, onii~Un
cii yiizyll dii~iiniirlerinin goru~lerini
ben.irnseyenlerin tavn via anti qua olarak
tarurnlanuken, Ockharnll'run yolunu izleyenlerin tavn via moderna olarak tamrnlanml~tu. Yine, aktlclll(\mdan, rnaternatikle do(\a bilirnlerine duydugi.l
'

'

a eae;:----

befwe.:

---------------------------------------

modus tollens

biiyiik giivenden dolayt, Descartes, onsekizinci yiizyt.ldan ba~layarak, modem


felsefenin kurucusu ya da babast olarak
goriilmii~tiir.

Bununla birlikte, a~ajlt yukan ayru donemde, tRousseau, akhn, insanhjltn bir
ziynetinden, insanhjla sunulmu~ e~siz
bir annajlandan c;ok, insanhk i~in bir
hastahk, ya da stkmh olarak goriildiigii
bir tepkinin ba~lahctst ohnu~tur. Onlii
Alman dii~iiniirii tHegel de, cinsekizinci yiizytl t Aydmlanmasmm rasyonalist
tekyanhhjltm her baktmdan a~hjltnt
varsaydtjlt daha iistiin bir bilgi liiriinden, diyalektik ya da spekiilatif akddan
soz ederek, Rousseau'nun ba~lathjlt bu
tepkiyi peki~tirmi~tir.
t~te bu ~er~eve i~inde, modemlijlin yol
a~hjl1 felaketlerden, ve ozellikle de Franstz Devriminin a~mhklanndan, Aydmlamnayt sorwnlu tutmak adet olmu~tur.
Aym lema, tMarks'm ideoloji teorisinde
de ortaya 9karken, kendisini bu baktmdan tHeidegger ve tDerrida'nm izledijli
tNietzsche de, tSokra tes'ten sonraki Bah
felsefesini tiimiiyle mahk!im ebne tavnna Ierne! olmu~tur. ,9Je .randan, felsefedeki m~deri:tlijlin e~J<i.!9dia ve tutkula~l,ltn, yirminci_ yiizpl fe~fesinde,
./!!antrk~~ . f~zthvtz~: ve .. /fid_y_~le~lt~
maddectlik . tarahndan surduruldujlu
unutul~'mahd_tr, -~
'---------"""'
modern !opium [ing. modem society; Fr.
socieU moderne]. Bah uygarhjltnda endiistri devrimi ya da tkapitalizmin dogu~u ve teknolojinin geli~imiyle birlikte
ortaya ~1k1p, bir aktlcthk ve bireycilik
felsefesine dayanan; ve ozii itibariyle du-i<!!l!l_n v~mtthafaza_)<ar olup, kapitalizm
oncesi iirelim tarzlanna bajlh clan geleru?I<Sel lopJumun kar~IStnda yer alan
toplum tiirii.
Modern toplutn oncelikle bireyci olup,
bireyler arast bajltmhhjltn en yiiksek
diizeyde oldujlu toplumdur. Bu toplum
modelinde bireylerin ~ok saytda ozgiirliijlii ve mt!Slek, dejler, e~ya ve etkinlik
bakimtndan ger~ek bir se<;me ~anst vardtr; yine, modem toplumda, ihtiya~lan-

605

mn ka r~lanmast bajllammda ba~ka bireylerin mal ve hizmetlerine en yiiksek


ol~iide bajltmhdtrlar.
Modem toplumda, ikinci olarak yeni
teknolojik ke~iflerin ve yenilik arzusunun sbir sonucu olarak, dejli~menin siirekli ve giderek artan ol~iilerde htzh oldugu bir toplmndur. Modem toplum
nihayet, kendi ~tkarlannm pe~inden
ko~maya ve kazammlanm en yiiksek
diizeyde tutmaya ozendirildikleri, te~
vik edildikleri toplum tiiriinii tammlar.
We bu durum, modern toplumda bireyleri uzmanla~maya ve kendilerinin
en fazla ~tkartna clan dejli~im ya da
miibadelelerinde bulunmaya sevkeder.
Bu bajllamda, ihtiya~lann ve ~karlann
kar~tltkh bajltmhhjlt arlltk~a, modern
toplmn, ki~isel olmaytp giderek artan
ol~iilerde

modus essendi. Hristiyan Orta~ag felsefesinde, varhk tarzt i~ kullamlan terim.


Buna gore, Orta~ag dii~iiniirleri ~o
jlunluk iki, zaman zaman da ii~ varhk
tarzm1 birbirinden aynlnu~ltr. Bunlardan birincisi, var olmak i~in kendisinden ba~ka bir ~eye ihtiya~ duymayan
toziin varhk tarzt, ikincisi kendi ba~ma
var olamayan, ancak ve ancak bir tozde
var clan, tozle kaim clan ilinejlin, yani
nicelik ya da nitelijlin varhk tarztdtr.
Bu iki varhk tarztna kimi dii~iiniirlerde
eklenen ii~iincii varhk tarzt, bir ~eyin
ba~ka bir ~eye clan yonelimi ~eklinde
tammlanan ili~kinin varlik tarztdtr.
modus ponendo tollens. 'Ya A ya da B;
A; o hAlde, dejlil-B' formunda clan ~~
kanma verilen ad. Evetlemek yoluyla
dejlillemek.
modus ponens. 'A ise B; A; o h4lde, B'
formunda clan ~tkanm tiiriiniin Latince ifadesi: Onbile~enin evetlerunesi.
modus lollendo ponens. 'Ya A, ya da B;
dejlilA; o halde, B' formunda clan ~tka
nm tiirii. Dejlillemek yoluyla evetlemek.
'
modus tollens. 'A ise B; dejlil-B; o halde,
dejlil-A' formunda clan ~1kanma verilen ad. Artbile~enin dejlillerunesi.

606

Mohizm

Mohizm. <::in' de, M. 0. 500-396 y11lar1 araSlnda ya~aiJU~ olan Mo Tse tarahndan
kuruhnu~ olan ve her~eyden once yaran temele aJan, yararh olmay1 ama-;layarak, uygulamaya yonelen felsefe akUTU.
Her teori ve uygulaman1n, bollu~u, bi.iyi.imcyi ve nlifusun r;ogalmas1n1 sa~la
YIP saglamadtgt a-;1s1ndan de~erlendi
rilmesi gerekti~ini dile getiren Mohizme
gore, her teoride, sa~lam bir dayanak,
ele~tirilere dayan1khhk ve uygulanabilirlik gibi i.i-; temel nitelik olmahdu. Evrensel bir a,k ilkesini ya~ama ge-;irmeyi
a1nac;layan Mohizm, 'herkesin, ba~ka
i.ilkelere kendi i.ilkesiymi~ gibi, ba~ka
ailelere kendi ailesiymi~, ba~ka insanlara da kendisiymi~ gibi, bakmas1' durumunda, her yerde ban~ ve zenginli~in
olaca~nu belirtmi~tir.

Eski <;in dinine kar~1 olumlu bir tavu


alan Mohizm, <;in dini ve do~ai.isti..i gi..ic;ler kar~1s1nda, Lao Tsenin kay1ts1z kaldl~l, Konfu-;yus'un Orta yolu se-;ti~i
yerde, savunucu bir tutwn sergilemi~
tir. Mohiz1n, buna gore, 'herkesin tannlarm ve ruhlann iyilikleri oldi.irme ve
koti.ili.ikleri cezaland1rma gi.ici.i oldu~u
na inanmas1 durwnunda' di.izenin hi-;bir ~ekilde bozulmayaca~1n1 belirtmi~
tir.
Moleschott, Jacob. 1822-1893 y1llan ara~
s1nda ya~am1~ olan Alman maddeci
di.i~i.in i.iri.i.
19. yi.izyll t Alman maddeciligi kapsaml i-;inde ele ahnmak durumunda olan
Moleschott bir hekim olup, 1naddeci ve
pozitivist bakl~ a-;1s1 ile i.in kazanml~
hr. 0 varolan her~eyin, veya evrenin
bi.iti.in bir tarihinin, gi.i-; ya da enerjinin
kendisinin temel ya da ozsel ozelli~i oldu~u bir ilk madde arac1h~1yla a~a
nabilece~ini one si.irmi.i~ti.ir. Moiese-:
hotfun diyalektik olmayan maddeci
olmayan bak1~ a-;1s1na gore, gi.i-;ten yoksun maddeden oldu~u kadar, maddeden yoksun gi.i-;ten de soz edHemez.
0, ya~am dedi~imiz ~eyin, maddenin
kendisinin belli bir halinden ba~ka hi-;bir ~ey ohnad1~1n1 one si.irerken, mut-

lak bir

tbilimcili~in

keskin sa vunuculu~unu yapm1~1lr. tFeuerbachan evrene


yonelik antropolojik ya da teleolo jik
yakla~lmin oni.ini.i kesmekle bi.iyi.ik bir
i~ ba~ard1~1n1 dile getiren Moleschott'a
gore, Feuerbach'1n ba~lath~l bu bi.iyi.ik
i~i tamamlamak modern bilime d i.i~
mektedir. Do~a bilimleriyle sosyal bililnleri birbirlerinden ay1nnarun do~ru
olmad1~1n1 one si..iren filozofa gore,
bilil n ayn1 ar;1klama ilkelerini hem do~a
ve hem de sosyal bilimlerde kullanmahdu.
monad [Yun. monas; lng. n10nade; Fr. Pnonade; AI. monade]. 0 nli.i Alman filozofu
Gottfried Wilhelm von Leibniz.in metafizi~inde basit, ba~ka bir ~eye indirgenemez ve yokedilemez birim; evrenin
ve evrendeki bile~i.k ~eylerin kendisinden meydana geldi~i en ki.it;Uk birlik,
kendi ic;inde, maddi tozlerden farkh olarak, gi.i-;ler i-;eren psi~ik etkinlik merkezi ya da etldn toz.
Bir monad, aynca, boli.inemez, kendisine n i.ifuz edilemez, teleolojik bir yone]i ..
mi olan, kendi kendine yeten, kendi kendine yon veren, maddi olmayan, yer
kaplamayan, bireysel bir gi.i-; ve eylem
merkezi, par-;alan olmayan, basit ve
ezellebedi tinsel tliz olarak tarumlanabilir. Leibniz'e gore, yer kaplamayan monadlann, ~ekil ya da bi.iyi..ikli..ik.Jeri yoktur. Bu nedenle, monad, matematiksel ya
da fiziksel bir nokta de~il de, metafiziksel olarak varola.n bir noktadu.
Her monad, geri kalan ti..im di~er monadlardan mutlak olarak ba~uns1Zd1r;
ba~ka bir deyi~le, monadlar aras1nda
nedensel bir il~ld yoktur. Leibniz monadlann cisimlerin formlan ya da ~ekil
lerinden manhksal olarak once oldugunu soylemi~tir. Ger-;ek tozler, ger-;ekten
varolan tozler monadlardu ve Leibniz
monadlann maddi olmayan bir do~ada
ya da yaptda olduklaruu vurgulamak
i91l, onlara ayn1 zamanda ruhlar ad1n1
vermi~tir. Her monad, ba~ka her monaddan farkhdu ve her monad kendi
eylem ilkesine sahiptir. Monadlar yal-

Montesquieu, Charles Louis de Secondat

n1zca birbirlerinden farkh ve baguns1z


olmakla kalmay1p, kendi i~lerinde kendi
eylem ilkelerini bannd1nr.
Leibniz, evrende dort ~e~it monad oldugunu soylemi~lir: 1 Birinci tiirden
monadlar inorganik diinyada yer alan,
fr\kat bilin~li algtlan olmayan monadlardtr. 2 Hayvanlar dunyas1n1n monadlan.
3 Kendilerini yoneten yasalann bili.ncinde olan sonlu zihinler ya da ruhlar. 4
Monadlann monad1 olan Tann.
Leibnjz, evrenin geri kalanuun, bir
monadtn davran1~1n1 etkilemedigini
gostennek iizere, monadlann pencereleri olmadtglnl soylemi~tir. tvfonadlar
arastnda hi~bir ili~ki bulunmad1g1n1
soyleyen filozof, evreni 1neydana getiren
monadlann diizenli eylcmlerini a~kla
yabilmek i~in, soz konusu monadolojinjn kozmik bir uyum teorisini gerektirdigi dii~iincesinden hareketle, onceden
kurulmu~ uyum fikrine ba~vurmu~tur.
monar1i [lng. monarchy; Fr. monarchie;
AI. monar klti e]. En yiiksek gii~ ya da iktidartn tek bir ki~ide toplandtgl yonetiln tarz1, devlet modeli.
lktidann, tum yonetim yetkilerinin
kendisinde topland1g1 bu ki~i, yani monark iktidan fetih, se~im, hile yoluyla
ya da babadan miris alm1~ olabilir.
Monarkln iktidan, Avrupa feodalizminde oldugu gibi, yerel soylulann giiciiyle stn1rlanm1~ ya da dengelenmi~
olabilirken, 15, ve lB. yuzy1llar ingiltere
ve Fransa'smda oldugu gibi, mutlak da
olabilir.
Montaigne Michel de. 15331592 y1llari
arastnda ya~am1~ olan iinlii Ronesans
dii~iiniirii. Genel bir septisizmin savunuculugunu yapan Montaigne, once
kendisi sonra da bir biitiin olarak insanhk iizerine ger~ekle~tirdigi ho~gorii ve
sagduyuya dayanan bir ara~hrmayla
tan1n1r.
Tum ya~am1n1 kendisine '"Ne bilebilirim ?' sorusunu sorarak ge~irmi~ olan
Montaigne bir~ok problemin, ornegin
varhklann ger~ek dogas1n1n ne oldugu
probleminin a~1k bir ~oziimii olmad1g1-

607

probleminin a9k bir ~oziimii o1mad1g1n1 savunmu~tur. Akhn yetersiz oldugunu gostererek, kesin bilgi imkantndan
ku~ku duyan Montaigne'e gore, ge1~ek
bilgelik ya~am1 oldugu gibi kabul etmektir. De,1emeler adh eseriyle tantnan
Montaigne, insan dogas1n1n zaylfhg1n1
gormii~ ve eserinde, tecriibelerini okuyucusuna kabul ettinnek yerine, insanlann soru1nluluklann1 bilecek kadar bilin~li olmalann1 saglatnaya ~ah~m1~tlr.
Ba~ka bir deyi~le, duyu-algts1n1n goreHiigi, akhn boyle bir goreliligi a~ma ~a
balanlun ba~ans1zhg1 iizerinde duran
Montaigne, insan1n hayvan kar~1s1ndaki
iistiinl iik iddiastrun temelsizligini gozler
online serdikten sonra, insana dii~en tek
~eyin, kendisini tannsal vahye tesliln
etrnek oldugunu soylemi~tir. Ayn1 za~
manda doga dii~iincesi iizerinde duran
Montaigne, dogan1n her insana belli ve
degi~mez bir karakter verdigini, egit:itnin bu karaktere, belli bir oz ya da mo
deli temele alarak Skolastik yontemlerle
~ekil vennek yerine, onun ozgiinlugunii
ve yarahcahg1n1 a~1ga ~1kannas1 gerektigini one siinnii~tur.
Monte Karlo yanht (ing. Monte Carlo
phallacy; Fr. erreur de Monte Carlo]. Bir
~eyin ge~mi~te beklendiginden daha
az ortaya ~kbgl i~in, yak1n bir gelecek
te ortaya ~1kma ~ans1n1n ~ok yiiksek oldugunu kabul etmekten olu~an fonnel
olmayan yanh~ tiirii.
Montesquieu, Charles Louis de Secondat. 1689-1755 ylllan aras1nda ya~am1~
iinlii Frans1z filozofu.
Bir siyaset sosyolojisi geli~tiren Montesquieu, esas iiniinii toplum, hukuk ve
yonetim tarzl konusunda ger~ekle~tir
digi kar~1la~tumah ara~hrmadan alml~tlr. Siyaset ve hukuk konusunda tiimevanmsal ve deneysel bir yakla~1m1
benimseyen filozof, olgulan kaydetmek
yerine anlamay1, fenomenleri konu alan
kar~tla~hrmah bir soru~turmayt, tarihsel geli~menin ilkelerine ili~kin sistematik bir ara~tumarun temeli yapmay1
ittni~tir. Siyaset konusuna, ~u halde bir

608

Moore, George Edward

tarih fHozofu oiarak yakla~an Montesquieu, farkh politik toplumlardaki farkh pozitif hukuk sistemlerinin c;ok ~~itli
faktorlere, ornegin, halkJn karakterine,
ekono1nik ko~ullarla iklime, v. b. g., goreli oldugunu soylemi~tir. 0, i~te
butun bu temel ko~uUara, 'yasalann
ruhu' ad1n1 vermi~tir.
Montesq uieu bu baglamda, uc; tur yonetim tarz1n1 birbirinden aytrml~ ve b u
devletlere uygun dli~en yonetici ilke,
iklim ve topraktan soz etmi~tir. Buna
gore, despotizm buyuk devletlere, s1cak
iklimlere uygun du~er ve korkuya dayarur. Britanya orneginde oldugu gibi,
ne soguk ve ne de s1cak olan bir ikJimin
hlikum sl.irdl.igli, orta bi.iyuklukteki
dcvletlere uygun dl.i~en yonetim bic;imi,
rnonar~idir; soz konusu yonetim bic;imi,
~an ve ~erefe dayanu. Buna kar~1n,
soguk iklimlere ve ki.i~i.ik devletlere
uygun du~en rejim, demokrasidir; demokrasinin yonetici ilkesin.in erdem oldugunu one si.iren Montesquieu, tum
insanlar i~n ge~er li olan tek bir dog a
yasas1 ve evrensel bir insan dogas1 oldugunu kabul eden akllc1hga ~iddetle
kar~1 ~1km1~ ve kuvvetler aynhg1 prensibini ortaya atm1~hr.
Moore, George Edward. 1873-1958 ydJan aras1nda ya~am1~ olup, idealizme
yonelik ~iddetli ele~tirileriy le i.in kazanan ~agda~ lngiliz di.i~i.ini.iri.i.
Ahiak ve bilgi konusundaki gori.i~i.iyle
tan1nan Moore, ahlakln temel kavrarru
olan iyinin, daha basit ba~ka bir ~ey
aracahg1yla tanunlanamayan, analiz edilemeyen, fakat belirli ~ylerin ya da durumlann, ahlaki bir sezgiyle bilinebilecek dogal olmayan bir niteligi oldugunu
one si.irmi.i~ti.ir. Dogruluk, odev gibi
diger ahlaki kavramlar ise, soz konusu
iyilik niteli~ni yaratabilen ve koruyabilen faaliyetJer ya da eylemler yoluyla tanltnlanabilir.
Bilgi alan1nda empirist bir bak1~ a~lSI
benimseyen Moore, ~ogu zaman empirizinden -;,1kartdan ku~kucu sonu~lar
d an sak1nm1~ ve idealizme ~iddetli bir
bi~imde kar~1 ~lkm1~ttr. 0, duyu verile-

riyle maddf nesneler aras1ndaki ili~kiyi


a~1klamakta zaman zaman zorlaiunakla
birlikte, sagduyunun savunuculugunu
yapm1~ ve ortalama insan1n d1~ di.inya
ile ilgili go1ii~unun dogru oldugunu
one si.irmu~tur. Ba~ka bir deyi~le, sagduyunun dunyarun dogas1yla ilgili gori.i~lerini ku~kucu ya da metafiziksel
gori.i~ler kar~1s1nda savunan Moore,
felseff problem ya da gi.i~lukler soz konusu oldutunda benimsenecek dogru
yakla~1mm, problemi ~ozmeye kalki~
mazdan once, gu~li.i~i.i doguran ~eyin
ne oldugu sorusunu sormaktan meydana gelmesi gerek tigini iddia etmi~tir.
c;agda~I Russelldan farkh olarak forInel manugan felsefi problemlerin ~ozi.i
mune hi~bir katkiSI olmad1gln1 di.i~u
nen Moore, modern idealizme yonelik
ele~tirisinde, ideali.zmin temel onermesi
olan 'var olmak algllanm1~ olmakhr' tezine yonelmi~ ve bu onermenin yanll~
hgintn gosterilmesi durumunda, idealizmin de ~i.iriiti.ilm i.i~ olacagan1 iddia
etmi~tir. Onun yorumuna gore, x gibi
bir ~eyin varoldugu bilinirse, bundan
~kan sonu~, xin algilandlgl sonucudur.
Bu ~ekilde anla~Ild1gmda, 'var olmak
algdanmi~ olmakllr' onermesi bir oz..
de~ligi ifade etmez: Algdarun1~ olmak
sonucu var olmaktan ~1k1yorsa eger, bu
ikisi ozde~ olamaz.
Bu ise, Moore'a gore, idealistlerin san
olmakJa, san duyumunu birbirine kan~hrdiklan anlam1na ge lir. 0 edimle
nesne aras1nda bir farkhhk oldutunu;
bir mavi duyumu He bir k1rm1Z1 duyumu aras1nda bir ortakl1k bulundugunu;
bu ortakh~n bilin~ten meydana geldigini, fakat bunun, bu duywnlann nesnesiyle kan~hnlmamas1 gerektigini belirtmi~tir.

more geometrico. Geometri tarz1nda, geometrinin yontemine uygun olarak,


tEukleides'in Elemanlar adh kitabxnda
geometriyi serimledigi tarzda anlam1na
gelen Latince terim. Bu yontem veya
serim tarz1, felsefede tSpinozarun Etika
adh eserinde mi.ikemmel bir bi~imde
omeklenir.

mukayese edilemezlik

mucize [1ng. miracle; Fr. illiracle; AI. wwtde,.]. Doga yasasma aykm dii~en, dogaiistii bir giici.in eyleminin sonucu clan,
dogal kavramlarla a~1klanamayan ve
insanm kavrayl~lnl a~an clay y a da
olu~um.

Mucize, buna gore, Tann'nm dogai


olaylann ak.i~ma miidahalesi anlamma
gelip, dini inanca gore, dogal nedenlere
baglanamayan ve tannsal bir miidahale
ile a~1klanan; insan akhmn ol~iilerini
a~an, doga yasalanmn d1~ma ~1kan ve
dii~iince ilkelerine degil de, dini inanca
dayanan bir olu~tur.
muhafazakarhk [ing. conservatism; Fr. conservatisme; AI. conservatisnrus]. 1 Reformculann olanca iyi niyetlerine ragmen,
betdt!nmedik sonu~lara yol"a~abilen reformlara iyi gozle bakmayan, hele
biiyiik ol~ekli toplumsal dl!nii~iimlere
~iddetle kar~1 ~1karken, bir toplumun
geleneklerine biiyiik bir deger atfeden
toplum ve siyaset gorii~ii; gelenege
bagh tarihsel tecn'ibe birikimine deger
veren, yava~ ve tedric! degi~meye inanan ideol0ji;;'1<apitalizmi, ozel te~ebbiis
ve serbest giri~imciligi co~kuyla savu'
nan;~ime
dayah bir toplumsal diizenin
ve,..ahlald disiplinin onemini v1,1rguJayan
statiiJ.<.o% var clan diizeni koruma yoniinde b~ egilim sergileyen siyasi dii-

. . . .,

~i!~.~

'Felsefede, insan dogasmm yetkinlikten


yoksun ve eksikli oldugunu, bundan dolaY' gelenegin yolgostericiligine ve
gti~lii bir otoritenin yonetimine ihtiya~
duydugunu savunan, degi~meye kar,n
tavu ahp, gelenegin, yasa ve yerle~ik
diizenin onemine i;;aret eden ve radikallerin ozledikleri, ger~ekle~mesini iimit
ettikleri iitopyalara benzer bir ~eye
eri~menin imklinstz oldugunu savunan
muhazakarlarla kar~1tlan arasmdaki
z1thgm, bununla birlikte zenginlerle
yoksullar, sag ile sol, kapitalizm ile sosyalizm arasmdaki bir kar~1thk olmas1
gerekmez.
Muhafazakiirhgm soykiitiigiinde, birbiriyle pek de uyu~ur gibi goriinmeyen

609

iki entellektiiel egilim bulunmaktad1r.

Bunlardan birincisi, Orta~agm iyiliksever efendi ile hiirmetkar serf arasmdaki


haklar ve yiikiimliiliikler ag1 i~inde geli~en, aristokratik bir paternalizrnin
hiikiim siirdiigii istikrarh bir toplumsal
hiyerar~i ile belirlenen iglpah .Y.~reLce
maat idealidir. ikincisi ise, onsekizinci
yiizyil ingiliz siyaset teorisyeni Burke tarafmdan savunulmu~ clan, devlet miidahalesinin en aza indirgendigi bir liberal ekonomi Vj! kapitalizmdir.
2 Bilim felsefesinde, nretodolojik rnuhafazakarlrk anlammda, bilim toplulugunda
hangi teorinin kabul edilecegine karar
verilirken, eski teorinin talep ettigi bilimsel inan~larda miimkiin en az degi~ikliklige yol a~an verilerle bagda~an
teorinin benimsenmesi gerekti~ni one
siiren yakla~1m.
mukayese edilemezlik [lng. incommensurability; Fr. inconrmensurabilite]. Ortak
bir ol~iiye sahip olmama, ortak bir ol~iitle k1yaslanamama veya kar~ila~tm
lamama durumu.
llk kez Yunanhlarda ve matematik alanmda, ke~fedilen irrasyonel sayilar
baglammda kullarulan mukayese edilemezlik terimi, ~agda~ bilim felsefesinde, omegin tKuhn ve tFeyerabend gibi
dii~iiniirler taraflndan, fark11 bilimsel
teoriler arasmda bir tercihte bulunmamn miimkiin olmad!gllll, yap1lacak tercihin ~ogunlukla bilim d1~1 faktorlere
bagh olacak ~ekilde keyff oldugunu
ifade etmek i9n kullarulmi~hr. Kuhn ve
Feyerabend'in gored bak1~ a~!sma gore,
bilimsel kuramlar, onlan birbirleriyle
mukayese ve tasnif eden geleneksel ol~iitlere dayaruld1gmda, iki teoriden hi~
birinin digerinden daha iyi ve dogru olduguna karar verilememesi anlammda
mukayese edilemezdir. Mukayese edilemezlik ogretisi, bilimin daha iyi ve
dogru bir teori ortaya ~lkttgt zaman,
eski teoriyi terketmek suretiyle ilerledigini savunan klasik gorii~e agtr bir
darbe indirdigi i-'n, yogun bir tarh~ma
ve ele~tiriye konu olmu~tur.

610

mundus intelligibilis

mundus intelligibiiis. Ak!l yoluyla anla~Jiabilir diinyamn, tPiaton'un idealar


diinyas1 veya tKant'm numenler alarunm Latince ifadesi. Hakiki ger~eklik alamm meydana getiren ve ak1l yetisiyle
ula~abilen diinyay1 gosteren mundus intelligibilis'in ZJdd1, duyu yoluyla bilinen
duyusal diinya veya fenomenler diinyaSl, insanm duyulanyla alg!lanabilen ve
eni, boyu ve derinligi olan ~eylerden,
nesnelerden olu~an maddi diinya olarak n1undus sensibilis'tir.
mutabakatp bilim goriiJii. Bilimsel bilginin bilim adamlan topluluj~u tarafmdan kabul edilen teorilerin bilgisinden
olu~tugunu, bilim adamlarmm inan~la
nmn bilimsel toplulugunun inan~larl
na t3bi oldugunu savunan yakla~Jm.
Bu anlay1~a gore, bir teori bilim adamlanndan olu~an topluluk tarafmdan
kabul edildigi zaman, bilimsel bilgi diizeyine yiikselir, buna kar,;m toplulugun gene] onaym1 kazanamad1g1 takdirde, bilimsel bilgi olamaz. Soz konusu
bilim yakla~umna gore, bilimsel topluluk, onerilen teorilerin degerlerin.i belirlemenin standartlarml, topluluga girecek iiyelerin tamamlamak durum unda
olduklan kah ve aynnbh bir egitim ve
ogretim program aracJ!Jglyla koyar ve
korur. BunWlla birlikte, soz konusu anlay~ gored bir bak1~ a~JSJ sergiler. Zira
standartlar mutlak ve degi~mez degildir, yalruzca belirli bir toplulugun standartlan vardJI.
mutasavv1f. Tasavvuf inanc1m benimseyerek, Tasavvuf inancm1 yaymaya ~ah'
~an, diinyadan bir ~ekilde el etek ~eke
rek, kendisini biitiiniiyle Tann'ya
adayan ki~i. isllim diinyasmda mutasavvJflar, Kur'an, hadis ve hlaha dayanan
siinni mutasavvlflar ve dogn.tdan dogruya ~ia inan~larma baglanan ~ii mutasavvJflar olarak ikiye aynhr.
mul~uluk [Yunanca 'eudaimonismos'tan;
lng. eudaimonism; Fr. eudimonisme; AI.
eudiimcnismus]. Mutluluk ahlakl. Ahlaki
eyleminin nihai hedefinin mutluluk,
dogru eylemin en yiiksek amacmm ki~inin kendisini tam olarak ger~ekle~tir-

mesi, potansiyel gil\ ve yeteneklerini


tam olarak hayata ge~irmesi oldugunu
savunan ahlak gorii~ii.
Omegin, biitiin bir Antik ~ag Yunan
ahlakl mut~u bir ahl.k olarak goriilebilir. tDemokritos'tan ba~la yarak, Stoahlar da dahil olmak iizere, llk~ag felsefesinde tiim ahlak anlay~lan. mut<;u bir
karakter ta~Jml~hr. 18. yiizy!l Aydmlanmasmda da ortaya ~1kan mut<;uluk,
ahlak felsefesinde, eylemin ahlaki degerini, ilkede degil de, sonu<;ta bulan bir
ahlak gorii~iidiir.
Eudaimonist ya da mut~u gorii~leri birbirinden ay1ran nokta, mutluluga nas!l
ula~Jiabilecegi konusudur. 6rnegin,
thazahga gore, mutluluga hazla ula~J
Ilr. Sokrates ise, mutluluk nihai amacma,
ki~inin kendisini tam olarak ger~ekle~
tirmesi yoluyla ve saghkh, esenlik i~inde
olan bir ruh sayesinde ula~IIabilecegini
savunmu~tur. Stoa felsefesinde ise, hazcJhk ortadan kalkar ve mutluluk erdemle ozde~l~tirilir. Haz bir tiir duygulanundir, duygularumlar ise insanda
a~ag1 olan, insaru kolel~tiren, yenihnesi
gereken ~eylerdir. Oyleyse, mutluluk bir
tiir bilgelik, ki~inin kendi kendisine egemen olmasJdJr.
Yeni~agda ise, mut~uluk soz konusu
bireyci karakterini yitirir. Modem toplumun, modern devlet ve hukuk anlay~
laruWl ortaya ~k~yla birlikte, yeni bir
mutluluk ideali ortaya Qkar. Arllk soz
konusu olan, Lek tek ki~ilerin degil de,
toplumWl mutlulugu, toplumsal bir
mutluluktur. Bu donemde, bend temellere degil de, ozged temellere dayanan
bir ya~ama ideali ortaya ~lkar.
Mutezile. Kaderin, yazguun varhguu
inkar ederek, insanm ozgiir irade sahibi
oldugunu savunan, akla biiyiik bir onem
verirken, Tann'mn slfatlanyla ilgili olarak ehli-siinnetten aynlan Vas1l bin Ala
ve Amr bin Ubeyd tarafmdan kurulan
itikad mezhebi ve felsefe gorii~ii.
Mutezile, ozellikle Tann'nm zah ya da
O:zii ve nitelikleri ya da Stfatlan konuSWlda islam inanayla, ozellikle de
Kur'an'la hi~bir ~kilde bagda~mayan

mutlak
gorii~ler

one si.irmesi yle tarurur. Mu tezile, islam inancma kader konusWlda da


kar91 ~1km1~t1r. Buna gore, insan1n hi~
bir ~ekilde degi~tirilemez olan bir ahnyazssl var ise, o, Tann tarafmdan belirtilen eylemleri yapmakla gorevliyse, kiilli
irade ad1 verilen yiice iradeye tabiyse,
insan Tann'ya kar~1 hi~bir eyleminden
sorumlu tutulamaz, su~lu saydamaz.
. Zira, hi~bir eylemi onun elinde degildir;
bu durumda, insan1 cezaland1nnak
dogru olmaz, yalntzca bir hakstzbk
olur; eli.nde olmayan, sorumlu tutalamayaca~J bir eylemden dolay1 insaru cezalandlnnak Tanrt'run adaletine uygun
dii~mez. Bundan dolay1, Mutezile kaderi tarumaz, yazg1run varhg1ru kabul
etmez. insa1un ozgiir bir iradesi vard1r,
her eylem, yapp ettigi her~ey insann
eseri olup, insan yapbg1 her~eyden sorumlu tutulabiJir. MuteziJe, cenneti, cehennemi ve vahyi de kabul etmez; her~eye akdo bir a~1dan yakla~1r.
mutlak [Lat. absolutus; ing. absolute; Fr. absolu; AI. absolut]. 1 Varhg1, giizelli~i,
iyili~ niteleyen bir s1fat olarak, Slnlrlamalardan bag1mstz olma hali; goreli olmama, kesinlikle bag1ms1z olma durum u. Betimlenenin otesinde kalan ya da
tarumlanan ~eyin anlanuru s1rurlayan
bir ~eyle pozitif ili~ki i~inde olmama
hali; kesin ohna, keyff ya da gorel.i olmama durumu. Kendi kendisiyle ~eli~me
yen ve kesinlikle dogru olan yarg1,
onennenin, ba~ka veri, ola y ya d a m iilahazalardan bag1ms1Z bir degere ya da
anlama sahip olan bir ~eyin niteli~.
2 Ahlakta tam ve evrensel olarak ge~er
li ve baglay1c1 olan kural, deger, ilke. 3
Estetikte nesnel olarak gen;ek olan ~ey,
varhk. 4 Bilgi alarunda ise, nihai dogru
lugu, en yiiksek hakika ti meydana getiren genel ogelerin ve farkh bilgi tiirle..
rinde i~erildikten ba~ka, bu bilgi
tiirlerini miimkiin kdan temel ilkelerin
sistematik ifadesi
5 Felsefede s1fatsal anlarru d1~1nda, tozsel bir anlamda da kullarulan mutlak terimi genelde varolu~u ya da anlam1 i~n
kendisini tamamlay1c1 olgu ya da etken-

611

lere ihtiya~ duymayan ~eyi; baz1 filozoflar tarafmdan hem bir ve yetkin varhg1,
ve he1n de ~oklugun kaynagt olarak goriilen nihai ve en ytiksek ger~ekligi;. nitelik bakunu1dan tam ve yetkin olan,
kendisinden ku~kulantlmayan, suurlama ya da istisnalarla s1n1rlanmayan varhgt gosterir.
Buna gore, metafizikte, tamhk, biitiinliik, her~eyi i~enne, yetkinlik, bagimSlzhk, nesnel ger~eklik, tiiretilmemi~
ve ko~ulsuz olma, degi~mezlik, safhk,
basitlik, rumellik gibi slfa tlarla nitelenen,
yani her ttirlii miimkiin yilkle1nenin aznesi olan, fakat kendisi kesinJikle yiiklem
olamayan varhg1, ger~ekligin tiimiinii
gosteren mutlak kavram1, varolu~un, etkinligin, birlik ve ~oklugun kaynag1
olan, temel, nihai ve en yiiksek ger-;eklik,
kozmik ilke i~in kuiJaruhr.
6 Mutlak ayru zamanda, zorunlu variJk
anlam1nda, varolu~u ve etkinligi i~in,
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan,
fakat tiim diger varhklarm varolu~ ve
etlcinlikleri i~, kendisine bagh olduklan ve bir anlamda kendisine indirgenebildikleri varhk i~in, aktiielle~me siireci
i~inde, tum sonJu varhklan, goriinii~le
ri ve ge~ici varolu~u meydana getiren
ger~eklik, bizdeki go run ii~iinden far kh
olarak; kendi i~indeki ger~eklik, kendinde varhk it;in kullanwr. Buna gore, mutlak bize goriinii~lerde ya da fenomenJer
diin yasmda verilmeyen bir, yet kin, ezeli
ve ebedf, nedeni olmayan, her~eyi kucaklayan, bundan dolay1 insan varhklan tarafmdan tam olarak bilinildi~ d ii~iiniilmeyen varhg1 ifade eder.
Soz konusu tozsel anlam1 i~nde, mutlak terimini felsefe literatiiriine sokan
1440 yJ11nda Cusa'h Nikholas olmu~ ve
Mutlak kavram1 tSpinoza'run panteizmjnde de on plana ~1km1~hr. Bununla
birlikte, terimi felseli temrlnolojiye yer
l~tiren esas Alman filozofu +Schelling
olmu~tur. 0, Mutlak'1n, entellekh.iel sez
ginin bilen ile bilinenin ozde~ligi olarak
gordugu ~eye kar~1hk geldigini sayler.
Mutlak'1 her~eyin kendisinden tiiredigi
nihar ve en yiiksek ger~ekJik olarak ta-

.12

mutlak~thk

sanmlayan Alman filozof.. Mutlak'~n


yaln1zca do~ ada de~il, faka t insanhk
tarihinde de tezahi.ir etti~ini one si.irmii~ti.ir. ~u farkla ki, kendi bilincine
vanna si.irednde bir evrim ge~iren Mutlak, do~ ada bilinQtiZ bir bi9mde cisimle~irken~ Slnat eserinde bilin~li olarak so. nutla~u.
Ayru ~izgide felsefe yapan tHegel ise,
Mutlak'1, t1pk1 tParmenides gibi, Varhk
olarak tan1mlamt~ ve onun kendi kendisiyle ozde~ oldugunu soylemi~tir.
Nesnel idealist felsef~sinde, Mutlak'1
ayn1 zamanda zihin olarak tarumlayan
Hegel, onun toplum. olarak insanhk tarihinde farkh ozgi.irli.ik di.izeylerinden
ge~erek ilerledi~ini ve filozofta kendi
bilincine tam olarak vard1~1n1 iddia etmi~tir.

nutlak-;1hk [lng. absolutism; Fr. absolutis


me; AI. absolutism us]. 1 Gene Ide, do~ru
lu~un, de~erin, gi.izelli~in ya da ger~ek
li~in nesnel olarak ger~ek, de~i~mez ve
ezeli-ebedi oldu~u gorii~i.i. 2 Gen;ekli~in de~i~mez ve dogru tek bir a~tkla
masl oldu~u inanct.
3 Mutlak~ltk, bilgide, yalruzca goreli
de~il de, nesnel ya da de~i~mez olan
do~rulann varoldu~u inancma kar~thk
gelir. 4 Mutlak~thk de~erler alarunda
ise, ahlaki ya da estetik de~erlerin ya da
de~er ol~i.ilerinin, ki~iden ki~i ye, ~a~
dan ~a~a ve toplumdan topluma de~i~
meyip, nesnel ve ezeli-ebedf oldu~u tezine, belirli ahlAki kurallann hi~bir
istisnas1 olmad1~1 gori.i~i.ine kar~thk
gelir. Buna gore, mutlak~1 ahlak, ahlak1n
goreli deAiJ de, mutlak oldu~unu, uymarruz, kesinl~e hayata ge~emiz
gereken, mutlak ahlaki dogrular bulundu~unu, bu mutlak do~rulann tikel
durum., ko~ul, yer ve bireylerden etkilenmedi~ini savunur.
5 Si yaset felsefesinde, nt utlak.iyet~ilik
anlamtnda, yonetene m utlak ve stntrstz
bir gi.i~ ve yetki veren, yoneticinin ne
do~a yasalanyla, ne de ahlakf ya da
hukukf hi~ bir ~eyle snulanmamast gerekti~ini savunan anlaYJ~ 15. ve 18.
yi.izyillar aras1nda, A vrupa i.ilkelerinde

ve ozellikle de Fransa ve ingiltere'de ortaya ~kan, merkezi gi.ictin bir monark


ya da hi.iki.imdann elinde topland1~1 yonetim modeli. Feodalizmden kapitalizme ge~i~ si.irecinde, iktidann, merkezi
bir yonetim ayg1tma sahip bulunan bir
monark.Jn ki~ili~inde topJand1~1 yonetim bi~imi .
Feodal donemin ~ok bi.iyi.ik bir boli.imi.inde, monark ya da hi.iki.imdann
giici.i, iktidart soylulann yerel gi.ici.iyle
bi.iyi.ik ol~i.ide Slrur(aruru~ken, feodaliztnin son donemlerine do~ru yi.ikselen
burjuvazi mutlak 1nonar~iyi, soylulann
ekonomi i.izerindeki egemenli~ini zaylflahnak a1nactyla desteklemi~tir. Tarih~i
ler bund3n dolayt mutlakiyet~i yonetim
tarztna, kapitalizmle olan ili~kisi ba~la
mlnda olumlu bir de~er bi~erler. Mutlakiyetc;ili~e bWldan dolayt, zaman
zaman ayd1nlanmri despotizm de denir.
mutlak idealizm [ing. absolute idealism;
Fr. id~alisnre absolue). Bir Zihin, Ben, Tin,
ya da Ruh olarak Mutlak1n, evrendeki
temel ve en yi.iksek ger-;eklik oldugu gori.i~i.i. Soz konusu Mullak Varh~1n, varolu~u i~in ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~
duymayan, fakat her~eyin varolu~unu
kendisine f,or~lu oldu~u, varolan her~e

yin rasy()nel olarak kendisinden ti.iredi~i, di.i~i.incesinin akl~ ve geli~me seyri


i~inde, tum varhkJann kendisinden ~k
tl~l, her~eyin kendisinde bir di.i~i.ince
olarak varoldu~u ger~ekli~e kar~1hk
geldi~i tezi.
mutluluk [Os. saadet; lng. flappiness; Fr.
bonheur, Al. glildc, gliickseligkeit ]. Genel
~er~evesi, forme(- anlam1 i~nde, insan
eylemlerinin ve ytbalann1n nihai ve en
yi.iksek amaa olan hal, ya~amdald en
yi.iksek de~er ya da hedefe ula~ma durumu. Ac1n1n yoklu~u ya da haz hali,
bi.ittin bir insan varh~1n1n uyumlu olmast durumu; insan1n kendi potansiyel
gi.i~lerini ger~ekle~tirmesinin, odevlerin i yapmas1run, erdemli olu~unun, do~ a
yasalarma uygun ya~amastnln, ol~i.ili.i
bir ya~am si.innesinin, kendi yazg1s1n1
ozgi.irce belirlemesinin sonucu olan yetkinlik hali.

miidahalecilik

Fonnel olarak, insan i~i.n pratik anlamda


en ytUcsek iyi diye tarumlanan mutlulukla ilgili olarak, t Aristoteles, tUm insanlann mutlulut;u iyiyle ozde~le~tirdiklerini,
lakat mutlulut;u tam olarak neyin meydana getirdit;i konusunda larkh dti~tin
dtiklerini sayler. Bu ~r~ve i~inde, mutlulut;u meydana geti.ren ti~ bil~ensel
ot;eden soz edilebilir: 1 Hazzrn varlrgr ve
acrnrn yokluguyla belirlenen gene! bir iyilik
hdli. Burada mutluluk, doyurn sat;layan
nesnelerin dot;asnu dikkate almadan, ni-

tetiksel olarak ayru olan arzularm tatmin


edilmesi sonucunda olu~n duyguyla belirlenir.
2 Bir btittin olarak benin, insan varht;rnm sistemli laaliyeti sonucunda ortaya
~rkan duygu, kendini gm;eklqtirme duygusu olarak mutluluk. Burada ise, mutluluk hazlarm toplamrndan ~ok, hazlann
uyumuna, insanm belli bir boyutuyla
det;il de, bir btittin olarak ve tam anlamryla ger~ek!e~mesi hline kar~rhk
gelir. 3 Genel bir geli~me, yetkinle~me
hli, uyumlu, dtizenli ve birlikli bir ya~amm bizzat kendisi olarak mutluluk.
Mutluluk, ~~itli lilozoflar tarahndan
larklr ~ekillerde tammlanrru~trr. Ornegin, ahlAk lelselesinin kurucusu sayrlan
tSokrates, mutlulut;u, insan dot;asrmn
tam olarak ger~ekle~ip tamamlanmr~ olmasr, insarun kendisine ozgti potansiyelininin tam olarak ger~ekl~mesi hline;
i~inde her~eyin insamn ki~isel daimonuyla, yazg~ ve dot;asryla uyum i~inde
oldut;u, k~inin btittinsel yaprsmm iyi,
dtizenlenmi~ ve olmasr gerektit;i gibi oldut;u, k~inin ozti geret;i olmak zorunda
oldut;u gibi oldugtr duruma; insarun ihtiya~lanm kar~rlamasmrn, dot;asrru ger~ekl~timesinin ve insan olarak i~levini
ger~ekle~tirmesinin dot;al bir sonucu
olarak ortaya ,.rkan hle, genel iyi-olma
hline e~itlemi~tir.
Sokrates'in ot;rencisi olan tPlaton ise,
mutlulut;u bir ruh ve bir bedenden olu~an insan varht;mm ruhun yolgostericilit;i alhnda uyumlu bir btittin olmasr durumu; ozellikle de, ruhun ti~ par~asr,
yani ak1l, can ve i~tiha arasrnda, her bi-

613

rinin kendisine ozgti i~!evi yerine getirmesinin, dit;er par~amn i~levine mtidahale etmemesinin sonucu olan uvum
hli olarak tammlamr~hr. Buna gore,
akil ldealarm ve lyi ldeasmm bilgisi.ne,
insan ya~ammrn amacma, v. b. g., ili~
kin bilgiye sahip olup, btittine yol gosterdit;i, i~tiha istek ve arzularmda ol~ti
lti oldut;u, can da i~tihamn a~m
isteklerine diren~ gosterip, akhn sesini
dinledit;i zaman, insan, kendi oztinti
ger~ekl~tirme, amacma ve dot;al iyisine uygun ya~ama anlammda mutlu
olur.
Ahlki hayan entellekttiel hayata tbi
k1lan t Aristoteles'te ise, mutlaluk, t.,grik
bilgelikten olUUr, Rm'la g9Fe, birey iQn
mutlaluktan, rasyonel ve entellelctiiel faaliyetle ge~ek bir ya~m olu_tul!u, bireym potansiyel giideri tam nJar;;k. g~
li~tit;i ve insan varht;r ~e~itli olanak ve
kapasitelerini ger~ekle~tirdit;i zaman,
soz edilebilir.
tKant'ta, hi~bir zaman ger~ekle~meye
cek2 olan bi.r ideal olarak ortaya "'kan
mutluluk, ti~ ot;eden olu~ur: a) Ki~inin
kendi kendisine yetmesi, b) benirun
u urnu, c) ki~i.ni.n kendi kendisini heli;
lemesi mutla rr e o
r ti . Haza
ve yararcr bir ahla anlayr~r geli~tiren
tMill's!e ise, mutluluk, benin aadan
uzak olup, olabildit;ince ~ok haz alma
sryla belirlenen genel uyum hli olarak
tammlarur.
miicessime. Islam dtinyasmda kelmm
dot;u~undan sonra ortaya ~rkmr~ bir
gor~ ya da mezhebe verilen ad.
Bir ttir antropomorlizm benimseyen
mticessime, Tann'run insan ~eklinde
ortaya ~rktrt;nu one stirmti~hir. Tann,
btittin tarinsal ozelliklerini btinyesinde
toplayarak, gortinti~ler dtinyasmda
insan ~eklinde ortaya ~rkar.
miidahalecilik [ing. interventionalism].
Devletin, ekonominin yasalannr kendi
i~leyi~ine brrakrnayrp, iktisadi hayata
belli ol~tiler i~inde mtidahale ehnesi gerektit;ini savunan; varolan iktisadi ve
toplumsal yaprda koklti bir det;i~iklik
yapmayr ama~lamadrt;r i~in, liberaliz-

14

miimkiin

me oldugu kadar, devleh;ilige da kar~l


olan ekonomik gon:i~e verilen ad.
'iimkiin [tng. possible; Fr. possiblel. ~o
gunlukla, ah~llm1~ bir bi~imde ortaya
~1kan, fakat kendi i~inde bir zorunluluk
arzetmeyen. Ortaya ;~kl~l, dogu~u, varhga geli~i zorunluluk arzetmeyen.
Bu anlamda miimkiin olan, hem zorunlu olana ve hem de imkans1z olana kar~lthr. Miimkiin olan1n manbksal ya da
fiziki bakJmdan mtimkiin olu~undan
soz edilebilir. Buna gore, manhksal baklmdan miimkiin olan, asli, temel ya da
ozsel bir ~eli~ki i~ermeyendir.
Fizild balwndan mtimktin olma ise,
manhksal imkan varsayd1ktan ba~ka,
gerekli tum d1~ ko~ullann varolu~unu
zorunlu lalar. Mantlksal. olarak miimkiin olarun ger~ek olmas1 gerekmez,
fakat fizild baklmdan n1.iimkiin olan ger~ektir, zira ger~ek olmayanda gerek~
tum ko~ullar ger~ekl~memi~ demektir .
. 1iimkiindiinyalar [tng. possible worlds].
Olaylan, durumlan, olgulan tutars1zhk
sergilemedigi i~in varolan ya da varolabilen bir diinya.
Terimi felsefeye, diinyam1z1n mtimkiin
diinyalann en iyisi oldugunu savunan

tLeibniz kazandumt~hr. Ona gore,


giicii her~eye yeten Tann, se~tigi m tim~
kiin diinyalardan herhangi birisini yaratabilirdi. Bununla birlikte, sonsuz iyiligi
O'nu soz konusu miimkiin diinyalann
en iyisini yaratmaya sevketti. Bundan
dolay1d1r ki, i~nde ya~adlglmlz dtinya,
ttim miimkiin dunyalar1n en iyisidir.
~agda~ felsefede ise, miimkiin diinyalar terimi, 'zorunluluk' ve 'olumsalhk'
kavramlaruu a~amak i~in kullanllmaktadlr. Buna gore, 'zorunlu dogru'
miimktin her diinyada, buna kar~1n
lolumsal dogru' miimkiin dtinyalann en
az1ndari birinde ge~erli olan dogru olarak tarumlan1r.
miimkiinii'l viicud. tslam felsefesinde, zorunlu olarak varolmayan, varolmas1
kadar, varolmamas1 da miimkiin olan,
olumsal varhklar, nesneler diizeni ir;in
kullarulan terim.
miircie. tslamiyette, eyleme pek onem
vermeyen, inancm her bak1mdan yeterli
oldugunu savunan gorii~.
miitekeUim. tslim dininin temel ilkelerine dayanan, akllc1 bir felsefe ~gtn meydana getirmi~ olan kelamcllara verilen
ad.

naif
edebildi~ini

N
Nagarjuna. M. S. 2. yiizyllda ya~am1~ ve
de~illeme manh~l y Ia i.in kazaruru~ olan
iinlii Budist dii~iiniir. Diinyay1 anlama,
yoru.mlama ve varh~u1 gizini ~ozme giri~imlerinin zorunlu olarak suur larla
kar~lla~aca~1n1, ve e~yan1n bo~ oldu~unu one siiren Nagarjuna, yalniZCa
bilge ki~inin, varhkla ilgili olarak var
m1 yok mu sorusuna takdmadan, 'ne
var, ne yok' diyece~ini, her~eye tepeden
bakaca~1n1 ve tarh~madan susaca~uu
savunmu~tur.

Nagel, Ernest. 1901-1985 y1llan aras1nda


ya~am1~ olan <;ek asdh Amerikan filo~
zof. Temel eserleri: An Introduction to
Logic and Scientific Method [Manb~a ve
Bilimsel Yonteme Giri~], Stn~cture of
Science [Bilimin Yap1s1j.
Manbk, matemati~n temelleri ve olaslW<. teorisi ile ilgUenen Nagel, bilim felsefesinde positivist bir yakla~urun savunuculu~unu yapml~br. 0 bilgi teorisinde
1hmh bir empi.rizmi benimserken, bilimin
hipotetiko-ded iiklif yontemJe geli~tigini
one siirmii~tiir. Nagel biyoloji felsefesinde, teori ve kavramlara teolojinin kac;uulmaz olarak etki yaphgutl soyler. Bu dununun empirizm ac;mndan bir gti~liik
yaratb~1n1 savunan Nagele gore, ayru
gti~liik de~er yarg~smdan bagtmsaz alamayan sosyal bilimler it;in de g~lidir.
naif [lng. naive; Fr. naif; Al. naiv]. 1 Ele~ti
rel olmayan, ~ok yonlii bakmayan; 2
do~al ve yapmacks1z olan; 3 kolay inanan ki~i ve yakla~1m i~in kullandan niteleme.
Bu ba~lamda, aJg~da, insan zihninin
kendisinden ba~1ms1Z nesnelere niifuz

615

savunan dogrudan reau~ ..


min en bas it tiiru olarak, bizim ~evremi
ze bakt1~1m1Z ~man, maddi nesnelerin
yuzeyleri oldu~unu kabul etti~imiz, ~e
~itli renk ve ~ekillerdeki satlhlan birbirlerinden aytrd edebildi~imizi, maddf
nesnelerden geldi~ini kabul etti~imiz
c;e~itli sesler duyabildi~imizi, soz konusu kabullerimizin hakh ve tiimiiyle
do~ru olan kabuller oldu~unu, yani ~e
killenn, renklerin ve seslerin her zaman
maddf nesnelerin temel ozellikleri oldu~unu iddia eden gorii~e; ba~ka bir deyi~le, goriinii~le gerc;eklik aras1nda bir
aylllm yapmayan, duyu deneyinin d1~
dtinya hakklnda do~ru bilgi verdi~ini
belirterek, maddi ya da d1~ diinyanUl
hpkl goriindii~ii gibi oldu~unu dile getiren yakla~1ma bon ya da naif realizm
denir.
Buna kar~m, bilimin gozlemle ba~la
dl~lill ve tumevar1m yoluyla ger~ek
le~ti~ini; gozlemcinin, olgulan duyu
organlarl yoluyla onyarglSlZ, tarafSIZ
bir bit;imd@ gozlemledi~i zaman elde
etti~i tekil gozlem onermelerinden, belirli tiirden tum olaylara ahfta bulunan
tiimel onermelere, Slrurlanmaml~ genellemelere yukselebilece~ni one siiren
anla}'l~a, yani tiimevanm problemi
diye bir problemin varolmad1~1na inanan bilimci gorii~e naif tumevanmc1hk
ad1 verilir.
Buna gore, naif tiimevanmcdak a) bir
genelleme i9n temel olu~turan gozlem
onermelerinin say1sm1n ~ok olmas1, b)
gozlemlerin farkJ1 ko~ullar alllnda tekrarlanmasl ve c) kabul edilen gozlem
onermelerinin hi~birinin, bu onermelerden elde edilen yasa yla ~eli~memesi
ko~uluyla, tekil gozlem onermelerinden tiimel onermelere, Slnarlanmaml~
genellemelere yukseli~in me~ru oldu~unu; ba~ka bir deyi~le, soz konusu
ko~ullann yerine getirilmesi durumunda, sonlu gozlem onermeleri dizisinden
yalnaz ge~mi~ ve ~imdiyi de~il, gelece~i de kapsayan sJnulanmama~ bir genelleme elde etmenin, s1n1rh say1daki

616

narsisizm

gozlem dnermeleri obe~inden evrensel


bir yasaya ula~nnan1n mtimktin ve
me~ru oldu~unu one surer.
narsisizm [ing. narcissism; Fr. narcissisme]
1 Genel olarak, ki~inin kendi ruhsal ve
bedensel benli~ine ya da kimli~ine a~1n
bir ba~hhk ve be~eni d uymas1. Oznenin kendi kendisini be~enmesi, kendi
kendisine hayran olmas1. 2 Cinsel geli~imin 3 ila 5 ya~lan araszndaki gii.;lti
bencillik donemi. 3 Daha ozel olarak da,
oznenin kendi bedeni iizerinde yo~un
la~an bir aktivite arac1h~1yla cinsel tat
min sa~lamaya ~ah~1nas1 durumu.
Nastikas. Hint dti~iincesinde Veda gelene~ini, Vedalann otoritesini tarumadlklan, onlan Tann'dan gelen bilgiler olarak gonnedikleri i.;in 'Hay1r diyenler'
diye adland1nlan, gelene~e kar~1 ya da
ortodoks obnayan felsefe sistemlerine
verilen ad.
Gelene~e hayu diyen pek .;ok dii~iin
ce sistemi olmakla birlikte, bunlar araSlndan sivrilen ii.; sistem Caynacd1k,
~arvakalann maddeci sistemi ve Budizm olmu~tur.
nasyonal sosyalizm [ing. national socialism; Fr. socialisme national]. Almanya'da
Hitler taraf1ndan kurulan ve temelde
1rk.;llk, sosyalizm, milliyet~lik, halk ve
iistiin lider fikirlerine dayanan fa~ist
gorii~ ve yonetim sistemi.
Halk kavramuun mistik bir nitelik kazandJ~I, lider ile halk aras1ndaki ili~ki
nin, akla de~l de, aklld1~1 birtakJm fikirlere dayand1~1, liderin m..illetin tiim
isteklerini benli~nde duydugunun one
siiriildugu bu gorii~te, devletin yiiceli~i
ve iistiin zrk dii~iincesi on plana .;1kar.
natura naturans. Do~ada, belli bir anda
tezahiir eden, kendisini gosteren etkin
yarahc1 siire.;lere; Skolastik felsefede,
yarahlm1~ varh~a kar~1t olarak, yarahlmaml~ ve yarat1c1 varbk olan Tann
i~in kullandan Latince terim.
Natura naturans deyimi, +Bruno ya da
tSpinoza'n1nki gibi panteist bir sistemde, Tann'y1, fakat do~adaki tezahiir ya
da goriiniimlerinden ayn ve ba~1mS1Z
olarak Tann'n1n kendisini gosterir.

natura naturata. Yarat1c1 varb~a, yani


Tann'ya kar~1t olarak, do~adaki yaratllml~ varhklar; Skolastik felsefede, Tann
tarahndan yarat1lm1~ do~a, biittin bir
do~al varhk alan1 i~in kullanllan Latince terim. tSpinoza'n1n felsefesinde, tek
toziin, yani Tanr1'run ya da s1fatlannin
tav1rlanndan meydana gelen goreli dtinyaya verilen ad.
Buna gore, natura naturata tBruno ya
da tSpinoza'runki gibi panteist bir sistemde, do~ada tezahtir etti~i ~ekliyle
Tann'ya kar~llzk gelir ve do~adan ba~lmSIZ Tann'yl de~il de, do~ayla ozde~le~en Tann'yz ifade eder.
natura non facit saltus. tAristoteles' ten
ba~lay1p modem donemde de kul1anllan, en az1ndan tleibniz ve Linneus'a
kadar uzanan ilke, do~an1n s1-;rama
yapmayaca~1 fikiini ifade eden Latince
deyim.
naturwissenchaften. Almancada 20. yiizyihn ba~lannda do~a bilimleri i.;in kullarulan terim.
Almanya'da Birinci Dunya Sava~~ndan once, metodolojiyle ilgili sorun*
lar ba~lammda akademik diinyaya
hakim olan tartl~malarda Naturwissenscha ften terimi, kiiltiir ya da tarih bilimleri anlanuna gelen GeistemJissenschaften
terimiyle tam bir kar~1thk i~inde kullandmi~tlr. Soz kon usu bilimlerin kar~lt
hglnl ozellikle vurgulayan filozof, ger~ekli~in hOI tirunez old u~u onciiliinden
hareketle doga bilimleriyle sosyal bilimler arasmda, yontem farkbll~ma dayanan a priori bir manhksal ay1nm yapma
onerisinde bulunan Yeni-Kant~1 Wilhelm tWindelband olmu~tur. Windelband'a gore, do~a bilimleri yasalar veya
yasa benzeri genel ili~ki ve ozellikleri
ke~fetmeye .;ah~hklan i.;in, nomotetik
ya da genelle~tirici bir yontem kullarurlar; oysa sosyal bilimler veya kiiltiir bilimleri bir daha tekrarlanmayan olaylarla ve bir fenomenin tikel yonleri veya
biricik olan ve.;helerini konu ald1klan
i.;in, idiografik veya bireysell~tirici bir
yontemi benimserler.

neden

Bir diger onemli Alman dii~iiniirii


Wilhelm +Dilthey ise, Naturwissenschaften Geisteswissenschaften kar~1thg1n1,
yontem farkhhg1 bakun1ndan degil de,
konu. farkhhg1 baglam1nda ifade eder.
Bu baglamda, Dilthey'in olc;iitii, gerc;ekligin ayr1 ve bagunstz alanlara boliinebilece~ini onciiliine dayanlnaktadlr.
ned en lOs. alet; Lat. causa; ing. cause; Fr.
cause; AI. ursache J. Bir ~eyi degi~tirme
ye, bir fenomen ya da olay1 meydana
getirmeye yetili olan ~ey ya da ko~ul,
yarat1c1 etken; bir ~eyi ortaya c;1kartan,
kendisi olmadan o ~eyin kesinlikle var..
hga gelemeyecegi ~ey.
Bir olay1n ortaya c;1kl~1, varhga geli~i,
dogu~u ic;in zorunlu ve yeterli olan, ve
o olaydan zamansal olarak once gelen
~ey; bir olay1n ortaya c;1k1~1nln yeter ko~ulu; sonucunun kendisinden zorunlu
olarak c;1kt1g1 ~ey, durum, olay ya da fe ..
nomen.
Nedeni, en genel anlam1 ic;inde bir ~ey
meydana getiren ve 1neydana getirdi~i
~eyin kendisi arac1hg1yla a~klanabildi
gi yaratlcl etken olarak tarumlad1g1m1Z
takdirde, kendisine neden olunan ~ey,
ya yeni bir madde veya toz, ya da eskiden beri varolan bir ~eydeki bir degi~
medir. Bununla birlikte, teleolojik yakla~lm bir k1y1ya ahlacak olursa, bilimsel
ya da felsefr hic;bir gorii~, bir ~ey,
Jnadde ya d a toziin bir neden taraf1ndan
yoktan meydana getirilebilmesini kabul
etmedigi ic;in, nedenin yaratt1~1 ~ey, eskiden beri varolan bir ~ey ya da maddede gerc;ekle~en bir degi~medir.
Neden dii~iincesinin tarihine bakt1g1m1zda, tAristoteles oncesi felsefede, ornc:!gin Miletlilerin maddi neden, Empedokles'in fail neden, tPlaton'un da daha
c;ok formel neden iizerinde yo~unla~
ml~ oldugunu goriiyoruz. Aristoteles'in
kendisi ise nedenleri, maddi, fail, formel
ve ereksel neden olmak iizere dort ba~ ..
hk altmda toplam1~t1r.
Bu dort nedenden maddi ve formel.nedenler, giiniimiizde estetik alaru dl~Ul
da pek kullan1lmamaktadu. Modern bi-..

617

Hmin dogu~uyla birlikte, ereksel neden


de dog a bilimlerinin, ozellikle de fizigine d1~1na a t1lm1~tu. Ba~ka bir deyi~le,
Aristotelesc;i dii~iince tarz1n1n reddedilmesi ve niteliksel yak.Ja~un ve ereksel
ac;lkla1nan1n yerini niceliksel yakla~un
ve mekanist ac;1kJamarun almas1 y Ia birlikte, k1sacas1 1nodern bilimin dogu~u
nun ard1ndan, giiniitniizde nedenden
hemen tiimiiyle fail neden anla~llmak
tadu.
Ortac;ag dii~iin.cesi veya Skolastikler,
bir ~eyin hakikatinin sebe bi ya da temelini ifade eden nedene causa cognoscendi,
buna kar~1n bir ~eyin varolu~unun nedenine causa fiendi ad1n1 vermi~lerdir.
19. yuzy1l ingiliz dii~iiniirii J. S. +Mill
ise, iradi eylenue sonuc;lanan nedensellik ic;in fail neden kavram1n1 kullarurken, cans1z nesneler diinyas1nda hiikiim
siiren nedensellik i9n fizild nesneler terimini kullanm1~tlr.
Ote yandan, bizzat kendisinde, kendi
ic;inde bir degi~meyi ba~latan nedene
i'kin neden ad1 verilirken, kendinde
de~il de, ba~ka bir varhk ya da ~eyde
bir degi~meye yol ac;an nedene ise
a~krn neden ad1 verilir. Yine, bir ~eyin
oziinii, formunu, dogas1n1 veren ~ey
olarak neden yak1n neden ve uzak
neden olarak ikiye ayr1hr. Bunlardan
yakrn neden, kendisiyle sonucu aras1nda
ba~ka bir ara terimin, ba~ka bir nedenin bulunmad1g1 nedendir. Uzak neden
ise, kendisiyle sonucu aras1nda, kendisinden onceki ~ey ya da fenomenin SO
n ucu, kendisinden sonraki ~ey ya da fenomenin nedeni ohna i~levi goren bir
dizi ara terimin bulundugu nedendir.
Bu baglamda, fenomenleri doguran
neden tiirlerine ya da bir ~eyin nedenlerine ili~kin ara~tlrmaya, bir ~eyin ne ..
denini belirleme faaliyetine, dogada soz
konusu olan nedenlere ili~kin genel teoriye nedenbilinr ad1 veriJir.
Nedenin soz konusu anlanu i9nde,
biitiln bir evrenin nedeni olan, alemi yaratan ezeli-ebedi bir Tann ya da ozgi.ir
bir irideye nedeni olmayan neden ad1 ve-

618

nedensel

rilmi~tir.

Nedeni olmayan neden tanmu


ba~ka ~eylere, olay, nesne ve eylemJere
neden olmakla birlikte, kendisi nedensel
bir faaliyetin iiriinii olmayan, nedensellik dizisinin d1~1nda bulunan nedeni
dile getirirken, buna ka"1t olan gorii~iin ilkesine, nedeni olmayan neden
kavramuun c;eli~ik oldu~unu dile getiren ilkeye nedenler dizisinde sonsuzca geriye gidi~ ilkesi ad1 verilmektedir. Evrende
mutlak bir nedenselli~in hiikiim siirdii~iinii, olaylann meydana getirdi~i nedensellik dizisinin zaman ic;inde bir ba~
langiCI olmad1~uu, nedensel zincirde
sonsuzca geriye gidilebilece~ini, nedensellik dizisinin d1~1nda kalan hic;bir olay
ya da varhk bulunmadi~Inl one siiren
ilke, kendisine neden olunmanu~ bir nk
nedenin saz konusu olamayaca~lnl,
boyle bir nk nedenden soz etmenin nedensellik ilkesinden vazgec;mekle e~an
lamh oldu~unu ifade eder.
Ote yandan, ayru sonuca farkh nedenler tarahndan yol ac;dabilmi~ oldu~unu
dile getiren ilkeye, ya da ayru nedenin
farkh zamanlarda farkh sonuc;lara yol
ac;abilece~i ilkesine nedenlerin c;okJu~u
ilkesi ad1 verilmektedir.
nedensel [lng. causal; Fr. ozusal; AI. ursachlich]. Nedenselli~i kabul eden, nedensel
eylemlerin varh~1na inanan, nedenetki
dizisinin sonuru olan olu~um, ~ey, yakla~Im ya da ilke it;in kullarulan s1fat.
Bu c;erc;eve ic;inde, nedensellik ilkesinin
evrensel gec;erlili~ini kabul eden, her~e
yin nedensel yasalara gore ortaya t;Ikh~llll, 'her~eyin bir nedeni oldu~unu',
'yeryiiziinde hic;bir ~eyin nedensiz olnadi~uu, 'hic;bir ~eyin bir neden olma- .
dan varo)alnayaca~Iru' one siiren O~re..
tiye nedtnsel determinizm ilkesi denir.
Yine ayn1 ba~lamda, ayn1 nedenlerin
ayn1 sonuc;lan do~uraca~1n1, ayn1 sonuc;lann nedenlerinin de ayn1 olaca~1ru
dile getiren ilkeye, neden sonuc; ili~kile
rinin, gelece~in de aynen gec;mi~ gibi
olaca~1n1 varsayan gene) yasalar ~ek
linde ifade edilebilece~ini savunan dii~iinceye nedensel diJzmlilik ilkesi ad1 verilmektedir.

Ote yandan, alg1da, do~rudan ve araCISIZ olarak yaln1zca goriinii~lerle,


kendi oznel zihin h&llerimizle tan1~sak
bile, d1~ dunyada ozneden ba~lmSIZ
olarak varolan maddi nesnelerin, duyu
verilerinin temeli oldu~unu one siiren
bilgi anlay1~1; alginln, insan zihninin
d1~1nda varolan nesnelerin algisl oldu~unu ve alg1ya, insan1n duyu organlanni harekete gec;iren, insan zihninden
ba~LmSlZ nesneler tarafmdan neden
olundu~unu, duyu verilerine algdanan
fiziki varhklann neden oldu~unu ileri
siiren alg1 anlay1~1 nedensel alg teorisi
olarak tan1mlanLr.
Yine, insan1n do~al c;evresini neden, insandaki bilgiyi de bir sonuc; olarak de~erlendiren bilgi anla y1~lan; her tiir
insan bilgisini, insarun do~al ya da toplumsal c;evresinin zihindeki bir yansimasa olarak goren, d iizenli, refleksif bilginin kendisine ozgii, bir ic; manti~1
olabilmesini kabul etineyen, do~a ya da
toplumun bilginin nedeni, bilginin kendisinin pasif bir urun oldugunu savunan do~ala ve sosyolojist gorii~ler;
duygu ve dii~iincelerin kendi yasalan
olabilmesi.ni kabul etmezken, aralarmda
forme) manhk ta ohnak iizere, tinsel ya
da zihinsel faaliyetin tum iiriinlerini,
maddi iiretim ili~kilerinin yahn bir yan..
sunas1 olarak goren maddeci anlay1~lar
nedensel bilgi teorileri diye kategorile~tiri
lir.
nedensellik (Os. il1iyet; lng. causality, causation; Fr. cav.salite; AI. causalitiit). Zaman
dizisi ic;inde, bin olmadan di~erinin de
ortaya ~kamayaca~1 iki olay, fenomen,
ya da siirec; aras1ndaki iJi~ki.
Ned en olarak tcuumJanan olay, fenomen, siirec; ya da olgudan sonucunun
zorunlulukJa c;Lkmas1 durumu; ayn1 ko~ullar alhnda, neden ad1 verilen birincisi ortaya c;Jkll~Inda, sonuc; ad1 verilen
ikincisinin de ka~ruhnaz olarak birincisini izledi~i iki olay, olgu, siirec; ya da
fenomen arasmdaki ili~ki olarak nedensellik, bir olay, siirec;, bir fenomen ortaya t;Ikti~I zaman, onun varolu~unu

nedensclligin ele~tirisi
a~1klayan ba~ka

bir olay, fenomen, ya


da si.irecin bulurunas1 durumunu, nedenin sonucundan zamansal olarak once
olmas1 hilini, nedenle sonucu aras1nda
en az1ndan di.izenli bir ard1~1khk, birliktelik olmas1 durumunu taiumlar. Bu ~er
~eve i~inde, nedensellik, 1 s1rasyla olaylar arasmdaki nedensel ba~a kar~ll1k
gelen bir kntegoriyi, 2 genel nedensellik
yasas1 olarak bir ilkeyi ve nihayet, 3 ne
densellik ilkesinjn evrensel get;erlili~i:n.i
savunan bir ogretiyi Hade eder.
Nedensellik, empirik nedensellik ve
1netafiziksel nedensellik olarak iki ba~
hk altlnda toplanabilir. I Hit;bir ~eyin
nedensiz olmad1~1ru, her olay1n, her si.irecin ve her olu~umun bir nedeni bulundu~unu, her~eyin kendisini i.ireten
ko~ullar taraftndan belirlendi~ini ortaya koyan empirik ya da deneysel nedensellik, zorunlulukla belirlenir ve bu zorunlulu~n, fenomenler di.inyasmdaki
ad1 detenninizmdir. Empirik nedensellikte, neden, kendisi olmadan sonucwl,
yani ba~ka bir fenomenin hi~bir zaman
ortaya ~1kainayaca~1 bir fenomendir.
II Metajiziksel nedensellikte ise, . JTann
di.inyarun nedenidir' ya da 'irade eylernlerinin nedenidir' orneklerinde oldu~u
gibi, neden bir olay ya da fenomen
deti), fakat aktif bir toz, ya da gi.i~ti.ir.
Empirik nedenseUi~in hit;bir keyfili~e,
ozgi.irli.i~e yer birakmadl~l yerde, metafiziksel nedenselhkte, belli o)~i.i)er i~inde
bir ozgi.irli.ikten soz edilebilir. Burada
bir gi.ic\in, bir "toztin, tlk Nedenin sonu. cunu ozgi.irce, kendilitinden, keyf olarak yaratabilmesi anla~Jlu bir ~eydir.
Nedenselli~in yabuzca epistemolojik
bir kategori mi oldu~u, yoksa onun bir
de ontolojik bir statuye sahip olup olmadi~l, t;okt;a tart1~drnJ~ bir konudur. Bu
konudaki tar~ma, ku~kucu ve empirist
ele~tiriyle ba~lam1~tlr. Modem empirizme gore, nedensellik yalruzca epistemolojik bir kategoridir, yani nedensellik,
~eylerin kendilerinin bir ozelli~i olmayip, yaln1zca onlara ili~kin alg1 ve bilgimizle ilgilidir. Bun a gare, Locke neden-

619

selli~in akhn bir ilkesi, olgusaJ bir i~eri


~i olrnakla birlikte, be~ duyu yardimiy-

la karutlanamayan bir onenne oldu~u


nu savunmu~tur. Ti.imtiyle oznel bir
fenomen, salt zihinsel bir yapun olarak
nedensellik anlay1~1, tLocke'tan sonra
+Berkeley ve tHwne tarafmdan da savunuhnu~tur.

Rasyonalist

gori.i~e

gore, nedensellik
dti~i.incenin bir zorunlulu~u, a prior; bir
dtizenleyici ilke ve dolay1s1yla da bilimin, bir sonucu de~il de, onkabuli.idi.ir.
tleibniz'in bu t;er~eve i~inde de~erlen
dirilmek duruanunda oJan gori.i~i.ine
gore, nedensellik, yeter neden ilkesinin
belli bir ~ekline kar~1hk gelir. Kant ta
ayn1 gorti~i.i savunmu~tur: Dna gore,
nedensel ba~ ya da nedensellik, deneyimde do~rulanabilir olma, fakat deneyimden ti.iretilmeme, analiz edilememe
anlam1nda sentetik bir ilkedir. Mtimktin
bir deneyiln tarahndan ~i.iriiti.ilemeyen
nedensellik, bir ~eyi anlamtn1n, d1~
di.inyaya ili~kin bilginin zorunlu bir on~
ko~u1udur.

Bu

gori.i~i.in kar~1S1nda

ise, nedenselli~in ideler aras1ndaki bir ili~ki de~il de,


olgusal di.inyarun akti.iel bir ozelli~ine
kar~dJk gelen bir ba~1nt1 ve belirlenim
kategorisi oldu~u, dolayJsiyla onto)ojik
bir stati.iye sahip bulundu~unu savunan anlay1~ yer almaktadu.
nedenselli~in ele1tirisi [ing. criticism of
aJusation; Fr. critique tU Ia causalite]. Nedensellik konusw1u felsefe tarihinde ilk
kez sistematik ve ele~tirel bir bit;irnde
ele alan i.inli.i ingiliz empirist filozofu
David Humeun nedenselli~i epistemolojik bir di.izlemde analize t~bi tutan
e lqtirisiy Je romantiklerin nedenselli~i
daha ~ok ontolojik bir duzlentde de~er
lendiren elqtirileri.
Nedensellik konusuna bizdeki nedensellik di.i~i.incesinin kayna~1run ne oldu~u sorusunu sorarak yaklaan ve di.i~i.incelerin, idelerin izlenimlerin cansiZ
ve soluk kopyalan oldu~unu savunan
empirist Hume, bize nedensellik di.i~i.in
cesinj veren, bizdeki nedensellik idesine

620

nedenselligin eletirisi

kar~1hk

gelen izlenimin hangi izlenim


oldugunu sonnu~tur. Ona gore, nedensellik idesine kar~ll1k gelen bir izleni1n
yoktur.
Bu d ununda, nedensellik du~tincesi
bizhn zihnimizde nasd ortaya ~1kar?
rlume'a gore, nedensellik idesi bizhn
zihnhnizde, biz nesneler arasmdaki belli
ili~kileri gozlemled igimiz ya da tecrube
ettigi.rniz zaman ortaya ~1kar. Buna gore,
ned en ve son u~tan soz ettigimiz zaman,
omegin A'n1n B'ye neden oldugunu soyleriz. Bu durum, A ile B aras1nda nasll
bir ili~ki bulundu~nu gosterir? Deneyim bize, d1~ dunyadaki nesneler soz
konusu oldugunda, u~ tur ili~kinin varhglnl bildirir.
Bunlardan birincisine gore, A ile B araSlnda bir sureklilik ili~kisi bulunabilir,
yani A ile B birbirlerine ~ok yakJn olabilir. ikincisine gore ise, A, yani ned en
B'den, e~deyi~le sonu~tan zaman baklmmdan once gelir. Ve nihayet, u~uncu~
sune gore de, A ile B birlikte varolur,
yani surekli olarak ayl)l zamanda ortaya
~1kar. Faka t Hwneta gore~ gerek surekJilik, gerek zaman bak1m 1ndan oncelik ve
gerekse ayn1 zamanda ortaya ~1kma,
nesneler aras1nda zorunlu bir ili~ki bulundugunu gostermez. Ba~ka bir deyi~
le, A 'run sye ned en old ugu soylendigi
zamanJ biz A ile B aras1nda ya sureklilik, ya zaman bak1mmdan oncelik ya da
ayru zamanda ortaya ~1kma ili~kisi gozlemleyebiliriz, fakat bu iki nesne araslnda bir nedensellik bag1nhs1 bulamayaz.
tHumea gore, nesneleri ayn ayn ve bireysel olarak du~undugumuz zaman,
varolu~u bir ba~ka nesnenin varolu~u
nu gerektiren hi~bir nesne bulamaYJZ.
Oksijeni ne kadar ~ok gozlemlersek gozlemleyelim, bu gozlemlerden kalkarak,
onun hidrojenle kan~hnlacag1 zaman,
bize suyu verecegi sonucunu hi~bir
zaman ~1kartamay1z. OksijenJe hidrojenin kan~1m1n1n bize suyu verdigini,
ancak ikisini birlikte gordukten ve onJa
n birbirine kan~hrd1ktan sonra, bilebiliriz. $u hilde, biz bir nesnenin varolu~u-

nu bir ba~ka nesnenin varolu~undan


yaln1zca deneyim yoluyla ~lkarsayabili
riz. Deneyim soz konusu oldugunda ise,
Hume'a gore, bizde yalnlZCa sureklilik,
zaman bak1m1ndan oncelik ve ayru zamanda ortaya ~1k1na ile ilgili izleni1nler
vard1r ve biz zorunlu bag1nblarla ilgili
bir izlenime hi~bir zaman sahip olamaYlZ. Hu1ne burada nedenselligin gozteJnledigimiz nesnelerdeki bir nitelik olmad1g1, onun A ve Btnin kapsam1 i~ine
giren omeklerin tekrarlanmas1 sonucunda zihinde ortaya ~1kan bir ah~kanbk
oldugu sonucuna vanr.
Oyleyse, biz nasll oluyor da nedensellik ilkesine ilkesine ili~kin olarak bir bilgimiz oldugunu du~unuyoruz? Ayn1 B
olay1n1n ayn1 A olay1n1 izledigini bir~ok
kez gorunce, Humea gore, bizde bir
ah~kanhk duygusu meydana gelir. Ve
biz yaln1zca ah~kanhg1n son ucu olan
bir du~unceyi, A ve 8 olaylan aras1nda
varolduguna inand1g1mlz zorunlu bir
ili~kiye mal ederiz. Pa~ka bir deyi~le,
oznel olan bir ~eyi nesnelle~tiririz. Bu
iki olay her zaman birbirlerini izledilcleri
ya da her zaman birlikte ortaya filkbkJan i~in, onlar arasmda bir nedensellik
ili~kisi bulunduguna inantrLZ; oysa,
Hume'a gore, bu kesin bir bilgi degil, bir
inan~, bir ah~kanhkhr. Dahas1, David
Hume nedensellik ilkesinin her tiir bilginin, d1~ dunyaya ili~kin i~erigi olan bilginin te1nelinde bulundugunu savundugu i~in, onun nedensellik ilkesiyle ilgili
ele~tirisi, insantn kendi zihninin dt~ln
da kalan ~eylerle ilgili bilgisinin ge~erli
ligini ortadan kald1nr; insarun kendi
zihninin d1~mda kalan bir ~eyi bilemeyecegi sonucunu teyid eder.
Humeun nedenselligi epistemolojik bir
a~1dan ele~tirdigi yerde, tSchellingten
t}ames ve tBergson'a dek, romantikler
veya irrasyonalist du~unurler nedenselligi ontolojik bir a~1dan ele~tirmi~ler
dir. Hume'un nedensellik du~Oncesinin
abartllmastna kar~1 ~1kt1g1 yerde, romantikler, nedenselligin bir degi~me teorisi olarak olduk~a yoksul bir kuram

nesne

oldugunu one siirmii~lerdir. Romantiklerin bu el~tirisinde 19. yiizyll biliminin, geli~n yeni dallanyla, nedensel olmayan, daha zengin baP;tnll tiirlerini,
ozellikle de kar~1hkh eylem ve organik
baP;mhlan gozler oniine sermesinin
biiyiik etkisi olmu~tur. Dogantn ~e~itli
liP;ini, onun farkh oge, birey, iiye ve yonleri arasmdaki kar~ll1kh baP;nnhhP; on
plana ~Lkaran romantizm, nedenselliP;in
salt nedenden sonuca giden tek yonlii
bir ili~ki oldugunu ve dolaysyla da,
kar~1hkh baP;1mhhk ili~kileri dikkate
almd1P;mda yapay hale gelen bir soyutlama ve yetersiz bir kavram olduP;unu
one siirmii~tiir.
nedensel varhk anlayf [ing. causal tireOM) of being; fr. tllt!orie causale de /'eire].
tHerakleitos, t Aristoteles ve tLeibniz
gibi filozoflar tarahndan benimsenmi~
olan, yeter neden ilkesine dayah dinamik varhk anlay1~1.
Soz konusu varhk anlay1~1, deP;i~meyi
apa~1k bir olgu olarak goriip, onu, ortaya ~1kan, olup biten her~eyin bir nedeni
olmas1 gerektiP;ini one siiren yeter
neden ilkesiyle a~1klamaya ~ah~1r. Dogmatik oldugu kabul edilen ttozsel varhk anlay~mm tersine, ele~tirel bir yakla~= olan nedensel varhk gorii~ii,
varhP;m salt varolu~unun hi~bir ~eyi
a~Lklamad1P;1m, diinyada soz konusu
olan eylem ve deP;i~menin hesabm1 veremediP;ini belirtir. Soz konusu yakla~
ma gore, bir ~eyin, 'Altm alhndr' omeP;inde oldugu gibi, her ne ise o ve kendi
kendisiyle ayru oldugunu soyleyen ozde~lik ilkesi tinemli ve deP;erli olmakla
birlikte, tozle, yani altmla ~~itli nitelikleri arasmda bir bag kurabilmek i~n, bu
ilkenin yeter neden ilkesiyle tamamlanmasl gerekir.
nefis. Islam felsefesinde, insan varhP;mm
bedensel y a da daha ~ok biyolojik ihtiya~lan biitiiniine birden verilen ad.
Nefis Tasavvufta zaman zaman, insam
diinyadaki ge~ici varhklara, gosteri~e,
maddeye, tutkulara yonelten, bundan
dolay1 her zaman irlldenin kontrolii al-

621

tmda tutuhnas1 gereken bir i~ eP;ilim


olarak tammlamrken, zaman zaman da,
insamn Tann ile birle~tiP;i yer, goniil
ve dii~iince giicii olarak tammlanml~
tlr.
nelik [Os. mahiyet; Lat. quidditas; lng. quiddity; Fr. quidditt!; AI. quidditiit, washeit].
Bir ~eyin '0 nedir?' sorusu i~in yamt
olan, ozii, mahiyeti; bir ~eyin ay1rd
edici, ozsel ozelliP;i; bir tammda betimlenen ozii.
Tiimel bir kavramm, zihin d1~mdaki
bireylerinin deP;il de, yalmzca zihindeki
bireylerinin dikkate ahnan yap1s1, anlamr olarak tammlanmak durumunda
olan nelik dii~iincesine gore, omeP;in
insan kavrammm hem neliP;i ve hem de
ger~ekliP;i vard1r. Zira insan denildiP;i
zaman, zihinde onu kar~llayacak bir tasanma ek olarak, insan kavrammm zihnin d1~mda delalet ettiP;i bireyler de vardir. Oysa, masallarda ge~en anka ku~u
kavrammm neliP;i olmakla birlikte, ger~ekliP;i yoktur. Zira zihinde onu kar~lla
yacak bir anlam ohnakla birlikte, zihin
d1~mda anka ku~unun delalet edeceP;i
bir nesne yoktur.
neolojist [lng. neologist; Fr. neologiste]. 1
Gene I olarak, neolo jizm yapan, yani bir
dile yeni bir sozciik, yeni bir kavram kazandlran ya da dildeki bir kavrama yeni
bir anlam yiikleyen, bir bilim dah ya da
disipline yeni bir terim getiren ki~i. 2
Daha ozel olarak da, teoloji ya da ilahiyatta, istenen ve kabul edilmi~ olan ogreti ve inan~lara kar~1t olan yeni bir ogreti, dogma ya da inan~ getiren kimse
io;:in kullarulan terim.
nesne [Os. e~bah, e~ya; lng. object; Fr. objet;
EL objekt]. 1 Genel olarak. modem felsefenin tam ortadan ikiye bolmii~ oldugu
diinyada, ozne kutbunun ka~1smda bulunan varhk.
'
2 Duyulardan biri ya da birka~1yla algllanabilir olan, elle tutulabilen, gozle
goriilen, yani zaman ve mekan i~inde
varolan ~ey. Kendisinden soz edilebilen, kendisine isim verilen, d1~ diinyada tozsel bir varolu~u olan ~ey olarak

622

nesne dili

nesne, belirli bir haCini olan, yer kaplayan her ti.irli.i cans1z varht1 gosterir. 3
Bilince sun ulm u~ olan, bilincin bilditi,
tanldttt ~ey; bilme edimi ile bilinen hakikat aras1ndaki bir dolay1m.
nesne dili [Fr. object language; Fr. langage
d' objet]. Ba~ka dillerden, dilsel nesnelerden detiJ de, dilsel olmayan nesnelerden, varolan ~eylerden soz etmek i~in
kullan1lan dil.
Buna gore, bir onermenin ancak ve
ancak dilsel bir ifade hakklnda olmamaSl durumunda, nesne dilinde oldutu
soylenebilir. Nesne diline, ifade ya da
deyimleri ba~ka bir dilin inceleme k~
nusu olan, ba~ka bir dil taraf1ndan sozii
edilen dil anlammda, 5Dzedilen dil ad1 da
verilir.
nesnel [Os, aynT, vdkrT; lng. objective; Fr.
objectif; AI. objektiv]. 1 Genel olarak,
bilen zih.inden batimSlZ olarak varolan
ger~ek bir nesne; ba~ka bir deyi~le, ger~ek, tanJtlanabilir ya da fiziki olan ve
dolaylstyla, durum, fonksiyon ya da
konumu, i~el tecriibeye, zihinsel ya~antiya, oznel deneyime bath olmay1p,
herkes taraf1ndan gozlemlenebilir ve
dotrulanabilir bir ~ey olarak nesne; dotasl fiziki ol~iim yoluyla belirlenebilen
bir ~ey i~in k ullan1lan s1f at.
2 i nsan1n bak1~1ndan, zihinsel tasar1mlar1ndan, diinya gorii~iinden batunsaz
olma durumunu; varhtJn, bilginin, deterin algllayan ozneden, bilen zihinden,
deter bi~en insandan batlmSlZ olmas1,
her ne ise o olmas1 halini; bilincin dl~ln
da varolma, bilin~te tasarunla~ ollnaya ihtiya-; duymama, ozneden kesin
ve mutlak bir bi~imde baSJmSJZ olma
durumunu; 3 saru ya da oznellite kar~lt
olarak, bir duruma, olaya, varbta, duygulardan, onyargllardan etkilenmeksizin deter bi~e yetenegini; bir dii~iin
ce, bilgi, yarg., karar ya da tezi, aktiiel
olaylara dayanan veri ve kan1tlarla destekleme tavnru g5stennek i~in kullarulan s1fat.
4 Duns tScottus'la ba~lay1p, 17. ve 18.
yiizy1Ia deksiiren skolastik bir termino-

lo ji ic;inde ise, nesne1 s1fah, zihinden batimSlZ bir varolu~a sahip olmaks1zm,
zihinde bir tasanm ya da ide olarak varolan ~ey i~in kullan1lm1~hr. Buna gore,
tDescartes'1n felsefesinde nesnel olarak
varolmak, zihinsel bir tasanm olarak va
rolmakhr; formeI olarak varolmak ise,
ba~tmstz bir ger~eklite sahip bulunmakhr. Nesnel sozctitiiniin zihinde bir
tasarun olarak varolan ~ey i~in kullan1l
mas1ndan, zihinden batimSIZ olarak varolan ~ey i~in k ullandmas1na get;i~,
Alman filozofu tBaumgartenle olmu~
tur. Nitekim, tKant'ta nesnel varolu~ ya
da ger~eklik, dii~iince d1~1ndaki, zihinden batunstz olan varolu~ ya da gerc;eklik anlamma gelir.
Buna gore, oznel varolu~ ya da ger~ek
litin, oznel yargdanrruz, p~in hiikiim
ve etilirnlerimiz 1~1~da bilinen bir
~eyin varolu~unun tersine, d1~ diinyada, kendisine ili~kin alg1m1zdan, bilgi ve
kavray1~1nuzdan bat1ms1z olarak varolan, bilinen ya da bilinebilen bir ~yin
varolu~na; herkes taraftndan gozlemlenebilir olup, onu teaiibe eden herkes
i~in ayru olan bir ~eyin varolu~une nesnel varolu~ ad1 verilir.
nesnelcili.k [Os. ~fokiyye; lng. objectivism;
Fr. objectivisme; AI. objektiuismus ). 1 GeneI
olarak, varhSJn, ger~eklitin bilen ozne
den batuns1z oldugunu dile getiren
gorii~. 2 Metafizikte, nesnel idealizm anlarrunda kullarulan nesnelcilik, bilginin
hem oznesi ve hem de nesnesinin ayru
ol~iide ger~ek oldugunu ve mutlak bir
varht1n tezahiir ya da i.fadesi oldutunu
savunan akuna kar~1hk gelir.
3 Nesnelcilik bilgi felsefesinde ise, bir
d1~ diinyan1n kendisine ili~kin bilgimizden batmslz olarak, kendi ba~1na
varoldu~nu, bu diinyan1n oznel bak1~
a-;1m1z Ve onyargllanm1zdan batJmSIZ
olarak bildigimiz bir diinya oldugunu
savunan gorii~ii ifade eder. Bilginin, bilimin nesnel yontemleri ve akllyiiriitme
yoluyla elde edilen bilimsel verilere dayanditlnl ve ~eyleri ger-;ekte oldutu
~ekliyle tasvir ettitini ileri siiren gorii~

nesnel

olarak nesnelcilik, epistemolojik tckbenciligin tam kar~1t1 olan ve dogru bilginin duyu-deneyinden ti.iretilen ve yalmzca duyu-deneyiyle dogrulanan bilgi
oldugunu savunan bir ogretidir.
4 Bilim felsefesinde ise, nesnelcilik, bilimsel bilgiyi, bilim adammm ozel ti.irden inan~lan olarak gormeyen ve dolaysyla bilimsel faaliyetin oznesiz bir
si.ire~ oldugunu one si.iren bilim gori.i~i.i
ni.i tammlar. Bilimsel teorilerin, dogu~
ve geli~me si.ire~leri boyunca bilim
adamlar1nm katdunlanm zorunlu ktlmakla birlikte, birey ve bilim adamlan
arasmdakj mutabakat fikrinden bagunSIZ ozerk bir varolu~a sahip oldugunu
one si.iren nesneld bilim yorumuna
gore, bilimsel teoriler aralarmda soz konusu olan belirli ili~kilere ve uygun kamtlara dayan1r; belli sonu~lan varsay1p,
tutarhhk ya da tutars1zhk sergiler.
Bi.iti.in bunlar bir yana, bilimsel teoriler,
bilim adamlanyla bilim adamlan toplulugunun ozelliklerinden bag1mSIZ ozelliklere sahiptir.
Nesneld.lik, 5 mantlk alanmda, di.i~i.in
ce yasalan ve 9karun faaliyetinin, insan
psikolojisine indirgenemeyen bir yap1s1
ve i~leyi~i oldugunu ve ti.im insanlar
i~in evrensel bir ge~erlilik ta~Id1gmi one
si.irerken, psikolojizmin tam kar~1smda
bulunur. 6 Nesnelcilik, ahl4k felsefesinde, degerlerin, d1~ di.inyada, onlara ili~
kin kavraya~nmzdan ayn ve baguns1z
olarak varoldukJanru, d1~ di.inyada varolan bu degerlerin insan tarafmdan bilinebileceklerini, degerlerin insanlann
ahlaki yargdan ve eylemlerini belirleyen
ilkeler olarak kullarulmak durumunda
olduklanm, ve nesnelerle eylemlerin,
kendilerinde insandan bag1ms1z olarak
varolan bir nitelikten dolay1, iyi ya da
degerli olduklanru savunur. Ahlik alanmda, oznelciligin kar~1smda olan nesnelcilik; ahJ~kJa ilgiJi bir yargt ya da
onerme tarahndan iddia edilen ~eyin
dogrulugunun, onermeyi kuran ya da
kullanan ki~iden, onun onermeyi kullandlgl zaman ve yerden bag1ms12 ol-

ger~eklik

623

dugunu savunur. Buna gore, ahl~ki nesnelcilik dogrulann, insanlann tav1r, yakla~Im, uygulama ve inan~lanndan baglmSIZ olarak varoldngunu, omegin
'Hi~ kimse bir ba~kasma, onun ~ekecegi
ac1dan zevk almak amaayla, ao ~ektir
memelidir!' ilkesinin, hpkt 2+2'nin her
yerde, hatta say1 saymay1 bilmeyen bir
toplumda bile dogru olmas1 gibi, her
yerde dogru oldugunu one si.irer.
7 Estetikte, estetik degerin, ona sahip
olan nesnenin, hpkl yuvarlakhk, ~ekil
ve ag1rhk gibi, nesnel bir degeri oldugunu one si.iren nesnelci deger teorisi.
nesnel ger~eklik [Os. viicudu harici; afak'i
laakikat; lng. objective reality; Fr. realite objective; AI. ob jektive realitiit] 1 Gene) bir
~er~eve ic;:inde, kullandlglmlz dilin, alg1
ve di.i~i.incelerimizin gonderimde bulundugu d1~ ger~eklik; ger~ek varhk ya
da varolu~a ait olan ger~eklik ti.iri.i; akti.iel varolu~a sahip olan, akti.iel olarak,
ger~ekten varolan bir ~ey i~in soz konusu olan ger~eklik tar21.
2 Nesnel ger~eklik daha ozel bir ~er~e
ve i~inde ise, akti.iel olarak varolan ~ey
ler i~in oldugu kadar, ideler, dii~i.inceler
i~in de soz konusu olan ve bir ~eyin
ozi.iyle ilgili olup, akti.iel olarak varolan
ya da di.i~i.incede tasanmlanan bir ~eyin
yetkinligini ifade eden ger~eklik ti.iri.ini.i
ifade eder. Ornegin, bir melek di.i~i.ince
siyle, insan ba~h at di.i~i.incesini kar~l
la~brahm. Bunlardan ikisinin de varolmadlgl, ikisinin de akti.iel bir varolu~a
sahip olmad1g1 soylenebilir. Bw\Unla
birlikte, bir melek di.i~i.incesi insan ba~h
at di.i~i.incesinden daha bi.iyi.ik bir nesnel ger~eklige sahiptir, ~i.inki.i bir melek
di.i~i.il'lcesi, ins an ba~h at d i.i~i.incesine
gore daha yetkin bir varhgm di.i~i.incesi
dir.
nesnel goredlik [tng. objective relativism;
Fr. relativisme objectif; AI. objektive relativismus ]. Algmm nesnesinin, farkh perspektiflerin i.iri.ini.i olan ti.im gori.ini.i~le
rine ger~ek bir nesnellik yi.ikleyen
epistemolojik ogreti.
Bu ~er~eve i~inde, ayn1 zamanda perspektif trealizmi olarak da tarumlanan

624

nesnel idealizm

nesnel gorecilik, nesnenin algdayan bireylerin farkhhklanna, bak1~ ac;llanna


bagh olan farkh gorunu~lerinin ayn1
ol~ude ger~ek old u~nu, nesnel bir tern eli bulundugunu dile getirir.
nesnel idealizm [ing. cbjective idealism;
Fr. idealisme object~{; AI. objektive idealis"ulS]. +Kant sonras1 Alman idealist filozoflan tarah.ndan savun ulan varhk gOru~u; gerc;ekten varolan1n tGeist ya da
mutlak bir Zihin oldugunu, d1~ dunyada varolan her~eyin bu nesnel varhg1n
tezahurunden, evrimindeki ad1mlardan
meydana geldigini dile getiren metafi~
zik ogreti.
Dogan1n, yalntzca, dogruluk ol~utunu
yerine getiren ideal yargllarda one siirulen yonelimsel nesnelerin bir toplam1
oldugunu, soz konusu yonelimsel nesnelerin tam bir ger~eklige sahip olmad1g1n1 savunan; ba~ka bir deyi~le, ruhsal
varhklar, z.ihinsel ozneler de aralartnda
olmak uzere, hem maddi dunyay1 meydana getiren nesneleri ve hem de zihinsel diinyantn nesnelerini salt fenomenler olarak goren, ruhlann kendinde
~eyler, gerc;ekten varolan varhklar olmadtg11U, tek ger~ekligin, ger~ekten varolan ~eyin nesnel linin kendisi, mutlak
Zihin oldugunu one suren nesnel idealizm, butun bir doga dunyasuu yalnzca, ba~lang1c;ta potansiyel olarak her~y
olan, fakat aktuel olarak hi~bir ~ey ol~
mayan M utlak Varhk "1n kendini tan1ma,
gerc;ekle~tinne ve aktuelle~me sureci
olarak gorur.
nesnellik [Os. dfriyyet; ing. objectcPity; Fr.
cbjectivite; AI. objeklivitiit). 1 Nesneleri,
zihinden bag1ms12 varhklar olarak konu
alma niteligi. 2 Olaylara ki~isel oge ve
ehnenlerden etkilenmeden, oznel egilimlerden baglmSIZ olarak ve onyargdarlll olumsuz etkisini i~e kan~hnnadan
yakla~ma durumu. 3 Bilimsel ara~tu
mada genelge~erliligi olarlt herkes i~in
baglay1c1 evrensel sonu~lara ula~abil
mek i~in, oznel ogeleri i~e kan~bnna
dan, olay ve olgulara oldugu ~ekliyle
yakla~ma tavn.

NesneUigin doga bilimlerinin olmazsa


olmaz bir ozelligi oldu~ yerde, onun
sosyal bilimlerde, ozellikle de sosyolojide eri~ilmez bir hedef oldugu belirtilmi~tir. Buna gore, sosyolojide, 1 tum
yarguar, aktorlerin kendi deneyimleriyle
renklenen oznel degerlendirmeler old ugu veya en az1ndan oznel m iilahazalar
i~erdigi; 2 onermeler anlam bakimtndan
dil baglamlanyla snurland1g1; 3 sosyolojik teoriler topl urn teorileri tarahndan
yarattld1g1; 4 gozlemler zorunlulukla
teori yuklu olduklan; 5 toplumun tum
uyeleri farkh degerlere sahip bulundugu ve dolay1s1 yla sosyologlann goru~
ve argumanlan bu degerlerden etkilendigi i~in, nesnellikten soz edebilmek
mumkun degildir.
nesnel iiliimsiizluk [ing. objective immortality; Fr. immortal itt objective). Ruhun
olulnsuzlugunun ki~ilik problemine yol
a~masl nedeniyle; bedenli olumsuzlugun ise, insanda, bir bedenle dirilecek
olarun kendisi olup olamayacag1 ku~

kusunu dogurdugu gerek-;esiyle, ger..


~ek

anlamda olumsuzlugiin yalniZCa


Tanr1'ya ozgu oldugu tezinden hareket
edilerek geli~tirilen ve insan it;in olumsuzlugun, oldukten sonra sonsuza kadar
ya~yacak olan, biz insanlarm ne oldugunu, ne du~undugiimuzu en iyi bir bi~imde bilen Tann"nn zihninde ya~a~
maktan, biz insanlarla ilgili her~yi
belleginde tutan Tann'nm belleginde varolmaktan olu~tu~u savunan olumsuzluk goru~u.
nesne tan1m1 [ing. real definition, thing deft
ni ton; Fr. difinition de chose; AI. real dtjiniticm ]. 6z tarurru olarak da bilinen ve bir
~eyin ne oldu~nu belirleyen, bir ~eyin
ozsel ozelligini, ozunu, dogaslru, formunu ve yap1Suu ifade eden tarum tiirti.
Bir nesne tazunu yapmarun en basit
yolu, larumlanan ~ey )'a da ~eylerin yer
ald1g1 alt-s1n1fl kapsayan daha geni~ ilk
s1rufla, tantmlanan ~eyin yer ald1g1 altSlruft, ayru s1rul it;indeki diger altstruflardan ayran temel ozelligi ifade
ebnektir. Alt-s1ruflardan olu~an daha

niceliksel
geni~

stn1fa soz konusu alt-s1n1flann


cinsi, alt-suuflara soz konusu dnsin turleri ve nihayet bir ti.iri.i ayn1 cins i~inde
ki diger ti.irlerden ay1ran ozellige de tursel ayuun ad1 verildiginden, nesne
tanun1na ayn1 zamanda, yak1n dns ve
tursel ay1r1m gozetilerek yap1lan tan1m
ad1 verilir.
Buna gore, ome~n 'dikdortgen'i tarumlad1guruz1 varsayahm. Bir ti.ir olarak
dikdortgeni de i.;eren yakm cins 'paralelogram', dikdortgeni ba~ka paralelogramlardan ay1ran tiirsel ay1nm da, dikdortgenin dik a-;1h olmas1d1r. Bu
durwnda, 'dikdortgen'in tarunu, 'dik
a~ll1 paralelogram' olacakhr. Yakm cins
ve tilrsel ay1r1m kurallna tam olarak uymayan bir nesne tanun1, ya yanh~ ya da
yarulhca olur. Ornegin, 'kare'yi '~it kenarb paralelogram' olarak tarumlamak
yanh~br, ~i.inki.i tanun, yak1n cins (dikdortgen) yerine, uzak cinsi (paralelogram) verdigi ipn, kareden ba~ka ~ekille
ri de kapsar.

Yine, 'e$kenar i.i~gen'in, 'rum kenarlan


ve a~llan e~it olan i.i~gen' ~eklindeki tanimma, yan1lhc1 bir tarum oldugu gerek~esiyle itiraz edilebilir, zira daha
once hi~ e~kenar i.i~gen gormemi~ olan
biri, i.i~genlerin, e~it a~llara sahip olmadan da, e~kenar oh1bilecegini di.i~unebi
lir. Bir nesneler suufuun bir ozelliginin
(i.i~genlerin e~kenarhhk ozelliginin e~it
a~ya sahip olma ozelli~ni i~ermesinde
old u~u gibi) ba~ka bir ozelligi de i~er
mesi durumunda, tan1m yararh olmak
yerine yanllhcl olabilecegi i9Jt, tanunda
iki ozelli~ birden vermek gerekmez.
nevroz (ing. neurosis; Fr. nlurose; AI. neurose]. Davrana~ bozukluklanna ~oy a~
makla birlikte, ki~iligin bir bi.iti.in olarak
yakllmastna neden olmayan akd hastahga, ki~iye ruhsal olarak hasta old ugunu
bildiren i~ ~atl~malarla belirginle~en
sinir hastah~.
Belli ba~h tipleri aras1nda histerinin,
nevrasteni ve psikasteninin buJW\dugu
nevrozun, sanlldlgtntn aksine, ruhsal
kokenli oldugu ozellikle Freud un ~a-

625

l1~ma

ve ara~hrmalar1 yla, nevrozun


nedenlerine dair ara~tumalar1n sonucu
olan psikanalizle a~ikar hale gelmi~tir.
Bilin~d1~1 ~ah~malara ve bunalbya
kar~1 olu~turulan savunmalar1 simgeleyen nevrozlarda, yine bozuklugun,
bilin~ ve k.i~ilik alanlar1nda ohnay1p,
duygusal alanda ortaya ~1kttg1 anla~ll
ml~hr.

niceleyjci [ing. quant~fier; Fr. quantificateur; AI. quantifikatar]. Manhkta, bir ya da


daha fazla say1da degi~keni bir nicelige
baglayan ve giindelik dilde 'ti.im, bi.iti.in,
hi~bir, baz1, her ...' gibi sozci.iklerle kar~llanan terim.
Bu baglamda a~1k bir onermeyi, degi~
kenin alabilecegi ti.im degerleri kullanarak bir ti.imel onermeye donii~tilrmek
i9n kullantlan 'Her x' gibi sembollere
tilnrel niceleyici; a9k bir onermeyi degi~
kenin alabilece~ baz1 degerleri kullanarak tikel bir onenneye doni.i~rurmek
i~in ba~vurulan 'Baz1 yler' gibi sembollere tikel niceleyici ad1 verilir.
Ote yandan, dogruluk fonksiyonu
manng1ndaki baz1 yetersizliklerin giderilmesi a1nac1yla olu~turuhnu~ alan
manllga, niceleyicileri kapsayan temel
manhk boli.imi.ine niceleme manttt1 ad1
verilir. Niceleme manhg1n1n en onemli
ozeiJigi, onWl basit onenneleri nicelikleri balom1ndan ele almas1du.
nicelik [Os. kemmiyet; l~tg. quantity; Fr.
quantit~; AI. quantitiH). 1 Dii~iincenin
temel ka tegorilerinden biri olarak, ol~i.i
len ya da ol~i.ilebilir olan bi.iyi.ikli.ik. 01
~i.ilebilen ya da say1labilen, artabilen ya
da azalabilen bir ~eyin ozelligi. Homo
jen, yani bir cinsten olan, ya da par~ala
n arasmda benzerlik bulunan ,eylerin,
ger~eklikte ya da di.i~i.incede, homojen
par~alara boli.inebilmesinin ya da bu
par~alaran bir araya geli~inin nesneye
kazand1rd1ga belirlenim.
2 Manbkta kategorik bir onermenin
ti.imel ya da tikel olmas1 durumu.
niceliksel [Os. kmlmi; ing. quantitative; Fr.
quatrtitative; AI. quantitative]. Mahiyet ya
da nitelikle de~l de, ol~i.imle, saylyla il-

626

niceliksel hazcJhk

gili olan bir ~ey ya da disiplin; rakamsal


verilerin toplanmasz ve analizine yonelen yakla~1m ya da yontem i~in kullarulan niteleme.
Bu ba~lamda, orne~in sosyolojide, anlamlan vurgulayan, anlamaya dayanan
yorumcu ya da henneneutik sosyolojinjn
tam kar~1smda yer alan sosyoloji anlay1~ma, say1sal verilerin toplanmasmdan
meydana gelen, pozitivist epistemolojiyle ili~kili yal<Ja~nna niceliksel metodoloji
ad1 verilir. Yine dilbilimde, dilsel olgulan nicelik a~1smdan inceleyen disiplin niceliksel dilbilim olarak tarumlarur.
niceliksel hazc1hk [ing. quantitative hedcr
nism; Fr. h~donisme quantitat~f]. Kireneci
thazahkta veya tBentham'm hazah~mda omeklenen, ya~amda ger~ekten
de~erli olan tek ~eyin haz oldu~u gorii~iiyle birlikte, hazlar arasmda niteliksel
bakmundan bir ayuun yapmayan, dolay1s1yla amaon, nicelik bakmundan olabildi~ince ~ok haz elde etmek oldu~unu
one siiren haze anlay1~.

Haz.zm tek bir tiirden oldu~u ve bu


hazzm nitelik bakmundan farkhhk gostermeyip, yahuzca nicelik bakmundan
farkhhk gosterdi~i gorii~ii diye tarumlanabilecek olan niceliksel hazct.ltk, onemli
olarun yalruzca olabildi~ince ~ok haz
elde etmek oldu~unu, dolay1s1yla .bu
haz.zm okuyup anlamaktan, l<Jasik Turk
ya da Ban miizi~i dinlemekten mi, yoksa
~arap i~ekten mi geldi~i hususunun
hi~bir onemi olmad1~m1 dile getirir.
Hazohk, ama daha ~ok niceliksel hazc&hk, ilk kez olarak, ya~aJJ\liUJ\ tek amaCliWl haz elde etmek oldu~nu dile getiren bir insaru, bir~ok deli~i olan bir
f19-ya benzeten, delikleri oldu~u i\, hc;uun hi~bir zaman doldurulamayacagtru one siiren tPlaton, ve daha sonra da,
niceliksel hazcll&~l domuz folsefesi olarak
tarumlayan T. Carlyle adh ingiliz dii~ii
niirii tarafmdan ~iddetle ele~tirilmi~tir.
Nietzsche, -Friechich. 1844-1900 ylllan
arasmda ya~am1~ olan iinlii Alman dii~iiniirii. Temel eserleri: Die Frochliche
Wissenschaft [Ne~eli Bilim], Also Sprach
Zarathustra [Zerdii~t Boyle Buyurdu],

Jenseits von Giit und Buse [iyi ve Kotuniin Otesinde], Zur Genealogie der Moral
[Ahlakm Soykiitug-u Ostiine}, Der Wille
zur Macht [Gii~ lstemi].
tAydmlanma akllc1h~1, thiimanizm ve
tdeizminin manhksal sonuc;lanru ~1kar
sam1~ olan Nietzsche, tKierkegaard'm
yapt1~1 gibi, ne tfideizm yoluna girmi~,
ne de tHegel gibi, inan~ ve akJ1 daha
yiiksek bir diizlemde uzla~unnaya ~a
h~m1~hr. Ba~ka bir deyi~le, Aydmlanma dii~iincesinin mantlksal sonu~lanru
~1kartlrken, Ayd1hlarunamn silah1 olan
ak11 en keskin bir bi~imde kullanrru~
olan Nietzsche, 'Tann'mn oldii~iinii'
iddia etmi~tir. Tann'mn oliimii kar~t
smda, hiimanizmin de anlam1 olmad1g-1ru, zira Tann'run yoklu~unda, insamn
metafiziksel baklmdan ilk ve temel olma
iddiasuun bir temeli bulunmad1~lnl one
siiren Nietzsche, hiimani.zme ka~1 9k1~mda, insam tannJa~hran, ona hayvanf
varolu~u a~ma olana~1 veren ba~arda
rm temelinde, hakikatin de~il de, yanh~
ve yarulsamarun bulundu~unu gootermeye ~ah~mJ~tlr.
Ba~ka bir deyi~le, Yunan felsefe ve sanatma ili~kin ara~hnnasmda, sanahn
uyum ve diizenle birle~tirilen Apollon'a
dayanmad1~uu, Dionysos'un kaotik ve
y1k1c1 giiciiniin bir ifadesi oldug-unu one
siiren Nietzsche, diizenli bir goriinii~ler
diinyas1 fikrinin, uyumlu ve birlikli bir
ger~eklik inanonm koca bir yalan oldu~unu, Bah metafizi~inin, en azmdan
Sokrates'ten beri ger~~kli~i ~arp1th~1m,
metafizi~in insanh~ temel yanl&~lan
ru, sanki temel halcikatlermi~ gibi ifade
eden sazde bir bilim oldu~unu one siirmii~tiir. Akhn da duyulann tamkh~1m
~arp1tmak i~in kullanlld1~ln1 soyleyen
filozof, goriinii~lerin fenomenal diinya51 d1~mda hi~bir ~eyin olmad1~m1 savunmu~tur.

Bu ~erc;eve ic;inde, gorii~lerini daha ~ok


ahlak alaru iizerinde yo~unla~tuan Nietzsche ondokuzuncu yuzy1lm di~er dii~iiniirlerinden birka~ noktada farkhbk
gosterir: Ba~kalan, 19. yiizytb gii~ ve
giivenlik ~a~1 olarak goriirken, Nietzs-

Nietzsche, Friedrich

che modern insamn benimsedigi degerlerin geleneksel dayanaklanrun ~oktti


giinii dii~iinmii~tiir. Prusya ordusu
gii~lenir ve teknik ilerlemeler, insanhgtn
gelecegiyle ilgili olarak biiyiik bir iyimserligin dogu~una yol a~arken, Nietzsche insanhgr gelecekte korkun~ sava~la
nn bekledigini sezmi~tir. 0, modem
insaru tam bir thi~!iiligin bekledigini savunmu~tur. Modem insan i~in, Alman
orduswtun gii~lerunesi, bilimsel geli~
meler pek onemli degildir. Asd onemli
olan, Hristiyanhgm Tann'sma duyulan
inancm sarsdrm~, Hristiyan ahlk.tmn
dayanaguu yitirmi~ olmasrdrr.
Nietzsche'ye gore, Hristiyanhga duyulan inan~ ~okerken, insanlar Darwin'in
evri.m fikrine giderek daha ~ok inarur
olmu~lardrr. ~ok tehlikeli olan bu geli~me, ona gore, insan ve hayvan arasmdaki aynm1 ortadan kaldrrmr~ll r.
Nietzsche'ye gore, Tann inancrrun ~ok
tiigii yerde, insanlardan Darwin'in og<etisine inanmalan bekleniyorsa, gelecekte
vah~i ve korkun~ sava~lann ortaya ~k.t
~ hi~ kimseyi ~a~ubnamahdrr.
Nietzsche'ye gore, insan ozii itibariyle
iyi ve yetkin bir varhk degil de, bir kaplarun srrtrna atlamaya can alan tamallir, merhametsiz, tabninsiz ve k6liiciil bir varhkltr. Bunwtla birlikte,
insanlar yiizyrllardan beri bu dog<u bilgiyi, insarun iyi ve yetkin bir Tann taraftndan ozel olarak yaralllmr~ e~siz bir
tiiriin iiyesi oldugu ve Tanrr'nrn insaru
yerle~tirmi~ oldugu evrenin teleolojik
bir sistem meydana getirdigi kurgusu
ya da hipoteziyle basllrrm~hr. Nietzsche'ye gore, bilim bu kurgu ya da rasyonalizasyonlan~ yanh~ veya temelsiz oldugunu gostermi~tir. lnsarun Tann
taraflndan yaralllm1~ ozel bir varhk oldugu veya evrende bir diizen bulundugu fikrinin bir masaldan ba~ka hi~bir
~ey olmadrgr bilgisi, insanlann kar~1
koyu~una ve ondan habersiz olma arzulanna ragmen, bilincimize adeta zorla
ginnektedir.
Friedrich Nietzsche'ye gore, biitiin uzla~rmsalhgtmlz, geli~tirmi~ oldugu-

627

muz tiim degerler, insanlan diinyamn


ger~ek dogasrru gormemizi engelllemek
amacryla geli~tirilmi~ ara~lardan ba~ka
hi~bir ~ey degildirler. in~an ona gore,
gorene~en gerisindeki ~rplak ger~egi
gonnekten ve diinyamn ama~srz, anlamsrz oldugunu te~his etmekten ka~m
drgr i~in, yiizeyde kalmayr, rahathk
veren dii~iincelere srgmmayr, ortalama
degerlerle ya~mayr yegler.
Tann'nut oldiigiinii soyleyen Nietzsche, soz konusu gorii~ii ve ebedi donti~
ogretisiyle, i~te bunu yrkmaya kalkl~lr.
Buna gore, Tann'mn oldiigiinii soylemek, insanlann evrende bir diizen bulunduguna arllk daha fazla inanamayacaklanru soylemek anlamma gelir.
Nesnel bir diizen gibi goziiken ~ey, ona
gore, insanrn evrende bir ama~ ve
anlam bulunduguna inanma ihtiyacrnm, kaosa yansrtdmasmdan ba~ka hi~
bir ~ey degildir. i~te, evrende olup
biten her~eyin yeni ba~tan bir~ok defa
yeniden ortaya ~rkacagmr dile getiren
ebedi donii~ ogretisi, insanm ama~ ve
anlamdan yoksun olan bu diinyaya bir~ok kez gelecegini vurgulayarak durumu biraz daha agrrla~tmr. Tann var degilse eger, Friedrich Nietzsche'ye gore,
insamn ~aba ve miicadelelerini, bo~una
olmaktan kurtanp, temellendirecek bir
~ey de yoktur ve ilerleme dedigimiz
~ey bir 111m bir yamlsamayr ifade eder.
Friedrich Nietzsche, i~te bu durumu
insanrn bu diinyadaki durumunu, Platon'un iinlii tMagara Benzetmesinde
ge~en insan ya da mahkumlarm durumuna benzetir. Nietzsche'ye gore, ondokuzuncu yiizyrhn, fabrikalarda ~ah~an
kole insaru bir magararun dibinde zincire vurulmu~ olarak ve duvardaki golgeleri ger~ek sanarak ya~maktadrr. Nietzsche de, llpk1 tPlaton ve Kierkegaard
gibi, zincirlerden kurtulmamn miimkiin
olduguna inamr. 6megin, Platon'a
gore, az sayrdaki birka~ insan, bu i~ ne
kadar zahmelli olursa olsun, zincirlerinden kurtulup, magaramn dr~uta, ideaJar diinyasma yiikselebilir. Bunu da insanlar, herhangi bir dogaiistii giiciin

628

Nietzsche, Friedrich

yard1m1yla degil d~, kendi dogal.gi..h;leri veya a1<Jllanyla ba~arabilirler. I~te bu


nokta, Kierkegaard ve Nietzsche'nin,
Platon'dan aynld1klan yerdir. Kierkegaard da, elbette magaran1n d1~1nda giizel
ve aydmhk bir diinya bulundugundan
emindir. Fakat onda, kurtulu~ ve magaranln d1~1ndaki giine~li diinyaya yukseli~, dogal yollarla degil de, dogaustii
bir yoldan, yani inancm su;ray1~la, insanln kendisini Tann'ya teslim ehnesi suretiyle olduguna inan1r.
NieW;che'ye gore, yalruz Platon degil,
Kierkegaard da kendi. kendisi aldabnaktadu, zira magaran1n d1~1nda ba~ka bir
diinya yoktur. Zincirlerden kurtulu~
tan, magaran1n ag1z1na dogru hrmanl~
tan soz etmek miimkiin olmakla birlikte, magaradan -;1k1~tan s.Oz edebilmek
miimkiin degildir. ~te magaran1n karanhgt i-;inde, zindrlerden kurtulup, bu
brmaru~1, onun anlamsLZ oldugunu bile
bile, tekrarlayan, bu aamasLZ hakikati
kabul edebilecek kadar gu-;lii olup giilebilmeyi beceren insan, Nietzsche'nin
iistiin insaru.du.
Nietzsche'nin iistiin insaru, demek ki,
belli bir evrim siirecinin ardandan, in
sanlar aras1ndan -;oop, biitiin insanhg1
yonetecek, tum insanlara tahakkiim ede
cek bir diktator degildir. 0, her ne kadar
ondokuzuncu yuzyllda kapitalizmin yaratbgt fabrika kolelerine, kapitalizmin
Hristiyanbktan miras ahp korudugu
kBle ahUiktna, burjuva demokrasisiyle
onun e~itlik idealine kar~1 -;karken, bu
diizenin veya Avrupa'daki demokratikle~menin bir yandan da zorbah.k, acimasLZ bir diktatoliin ortaya t;~kl~l i-;in
gerekli altyaplyl haZJrladlglru soylemi~
olmakla birlikte, onun iistlin insaru, sa
ruld1gtn1n tersine, Hitler detildir. Ni
etschenin iistiin insaru varolu~un bo~
lugunu ve anlamsLZhguu gorebilen,
magaradaki karanhk i-;in her~eye ragmen hnnanmay1 se-;en az say1daki bireydir. Ost insan, kendisi, tutkulan,
gu-;lu yanlan ve zay1Haldan iizerinde
egemenlik kurarak, ba~kalann1n ya da
kendi tutku veya gii~ii21iiklerinin kole-

si obnaktan kurtulup, efendi hAiine gel


mi~ olan insandu. 0 st insan varhgm
dogaslnl, varolu~un ozunii tema~a ettik-;e, bulanh duyan, fakat bu bulanllyt
a~a~acak kadar gii-;lii olan insandxr.
D st insana omek olarak, Biiyiik iskender'i, Sezar'1, Napolyon'u ve Leonardo'yla Michelangelo'yu veren Friedrich
Nietz.sche'ye gore, egilip biikiihneyecek
derecede gii-;lii ve kah, geleneksel
kurum ve degerleri y1kabilecek kadar
cesur, bulamad1g1 diizeni meydana getirecek kadar yarabc1 ve kotiimserligi
olumlamaya donii~ti1recek kadar se-;kin
olan biri olmak durumundad1r. Ost insam belirleyen en onemli ozellik olarak
yarahahk iizerinde duran Nietzsche,
bu yarabohkla da daha -;ok sanatsal yarahc1hg1 anlalmak ister. Yarat1ahg1 ise
gii-; istemine baglayan filozof, dogalan
farkll olsa da, tum insanlarda ortak olan
bir oge bulundugunu sayler: Gii-; isteti,
ya da -;evreye egemen olma diirtusii.
Ona gore, biitLin varhgm temelinde,
daha gii-;lii olmaya yonelmi~ bir istek,
bir irlde vardu. Nietzsche canb olanm,
ya~ayan1n bulundu~ her yerde gu-;lu
olma isteginin kokle~mi~ oldugunu
sayler. Ya~amtn temel nedeni, gii-;lii
oJma istegidir. insanoglu yaln1zca kendini korumak ve ya~amak istemez; insanoglunun asal istedigi daha gu-;lii ol
makbr. Bu evren gii-;lii olma isteginin
hiikiim siirdugu bir evrendir.
Gii-; istemi, gii-;lii olma arzusu, kendisini hi-;bir san1r tanunadan her yone flrlamak, her tarafa saldarmak ~klinde g&terir. Fakat bu, hayvanf ve vah~r olan
bir ~eydir. Oysa insaru insan yapan ~ey,
kendisindeki gu-; istemini koruyup yonlendirebilme yetenegidir. lnsan1n ken
disini, ideal bir diizen yaratma ad1na,
kaosa diizen yiikleme amac1yla bu ~e
kilde disipline etmesi, Nietzsche'ye
gore, gu-; isteminin en yiikSek ifadesidir.
U stinsan, ba~kalanndan -;ok, kendisini
a~abilen; ba~kalann1n degil de, kendi
kendisinin efend.isi olabilen insandu.
0 st insaru insanm kendi kendisini ger-;ekle~tirebilmesinin bir modeli olarak

nifelik

goren Nietzsche, bu baglamda sanatsal


yarahe1hg1 insam Tann'ya en fazla benzeten ozellik olarak degerlendirmi~tir.
Tanr1'nm yoklugunun sonucu olan
diizen yoksunlugt.nda, yarahc1 ya da
iist insan, kendi i.;indeki kaostan minyatiir diizen yarahp, bunu d1~ diinyadaki
kaosa aktarabilen ki~idir.
Ba~ka bir deyi~le, insan it;in mutlulugun, hazda degil de, giit;lii olmakta yathguu soyleyen, Nietzsche'ye gore, boyle
bir mutluluga vannak, sert bir disiplini
gerektirir; t;iinki.i hayvani it;giidiilere,
basit hazlara kapdd1g1 siirece, insan gert;ek ve iistiin giit;ten yoksun kahr. Duygularml, egilimlerini yiicelten insan,
hayvanJarm it;inde bulundugu durumdan s1ynlarak yiikselir ve gert;ek insan
varhgma ula~1r. [~te bu ideal insan, Nietzsche'nin iistlin insarud1r. Ona gore,
iistiin insan, insanoglunun amaad1r.
Nietzsche insarun yenilmesi, a~1lmas1
gereken bir varhk oldugunu soyler. Her
varhk kendisinden iistiin bir ~ey yaratm~hr; bundan dolay1, insarun da kendisini a~1nas1 gerekir. Maymun insarun
goziinde ne ise, insan da iistlin insarun
goziinde o olmahd1r. Nietzsche, yeryiiziiniin anJam ve amacmm iistiin insan
oldugunu soyler, t;iinkii insan dogasma
yara~an, gii,.lii, korkusuz ve ac1mas1Z
olmakbr; yarat1ohga ve ileriye yonelmektir. Nietzsche insamn ahlakf degerleri oldugu gibi benimsemek yerine,
yeni degerler yaratm.as1 gerektigini savunur. lnsan degerleri haz1r bulamaz,
t;iinkii degerleri ona aktaracak hi,. kimse
yoktur. tnsanogluna, iyinin ve kotiiniin
ne oldugunu anlatacak, at;lklayacak ve
kabul ettirecek iistiin otoriteler bulunmamaktadlr. insan yapayabuzd1r ve hayatmm anlamm1, baglanacaAt degerleri
yeni ba~tan ozgiirliik i~de kendisi yaratm.ak zorundad1r.
Nietzsche'ye gore, ya~anun temelinde
giit;lii ol.ma istegi var ise, ~itlik, toplumsal bar1~ ve ~arlarda uyum soz konusu olamaz. 0, Hristiyanbgm ve genel
olarak idealizmin ahlak an1aYJ~U1ln, bir
sahtekarhk ve yarultmaca oldugt.nu

soylemi~tir.

629

Nietzsche acuna ve sevgi


ahlalaru, giit;lii insaru yolundan t;eviren,
onu gii~siiz insanlar diizeyine indiren
ve kiit;iilten bir tuzak ve bir ti.ir ikiyiizliiliik olarak gormii~tiir. 0, zamarurun bu
ahlak1ru bir kole ahlak1 olarak nitelemi~
ve Hristiyanhgm tiim degerlerine kar~1
t;tkml~hr. insanbgt bu kole ahlakmdan
kurtanna t;abasl veren Nietzsche, bunun
yerine efendi ahlaklru onenni~ ve boylelikle insanlara yeni amat;lar, yeni degerler getinneye t;ah~nu~hr.
nihil est in intellectu quoc,l non prius fueril in sensu. Bilginin kaynagmda yalnlZca deneyirnin bulundugunu, deneyden baguns1z bir bilgjnjn soz konusu
olamayacagtru; her~eyin duyumlann
izlenimlerinden tiiredigini, izlenimlerden daha sonra bellekte, onlann tasarunlarmm iiretildigini, bu tasanmlann
t;e~itli ~ekillerde birle~tirilmeleri ve i~
lerunelerinin soyut dii~iincelere gotiirdugunii savunan empirizmin temel tezini ifade eden Latince deyim:'Zihinde,
daha once duyularda olmanu~ olan hit;bir ~ey yokhlr .'
nirvana. Budiml.de, her tiirlii tutkudan
annm1~ ve dogu~ t;arkmm d1~ma !ilkml~ olan ki~inin eri~tigi mertebe, mutlak dinginJik hali. Aorun ve bilgisizli~n
ortadan kalkl~1 durumu, ki~inin diinyaya yonelik ilgilerden, kendisiyle ilgili tasalardan kwtulmas1, arzu ve isteklerden
vazget;mesi, gert;ek bit bilgelige, mutlak
bir bag1ms1zhga ula~mas1 durumu.
Ya~anun acllar it;inde get;en sonsuz ve
klsll' bir dongii oldugunu, bu dongiiniin
nedeninin tutkular, tutkularm nedertinin ise bilgisizlik oldugunu savunan Budizme gore, insanlar, tiim tutkulardan,
klZgmhk ve isteklerden armarak, nesnelerin t;ekiciligine kap1lmasalar, ya~am
tekerlegini t;eviren gert;ek nedeni gor~
mek suretiyle enni~, bilge bir ki~i olarak, sonsuz donii~iin d1~ma ~k1p, ba-.
guns1zla~abHir ve kurtulabilirler. I~te
bu kurtulu~un ad1, Nirvanad1r.
nilelik [Os. keyfiyet; lng. quality; Fr. qualite; AI. qualittit]. 1 Bir nesnenin alg~lana
bilir, gozlemlenebilir ozelligi. Bir ~yin
sahip oldugu ve o ~eyi tamnabilir, bili-

630

niteliksel bilim anlayl'l

ne bilir ve ba~ka varhk ti.irlerinden


ay1rd edilebilir lalan ozellik. 2 Bir nesnenin, ba~ka bir nesne olarak detil, fakat
o nesne olarak ba~ka nesnelerden ayrlmasuu satlayan karakteristik. Buna
gore~ ornetin ek~ilik limonun bir niteligi, ikincil nitelik anlam1nda, fiziki uyaranlarln meydana getirditi, d1~ nesnelerle birle~tirilen bilin.; i.;eritidir.
3 Nitelik~ estetikte ise, bir sanat eserinin kontrast, harmoni, tra jik, komik
gibi terimlerle ifade edilen temel ozellitini gosterir.
niteliksel bilim anlayll [ing. qualitative
view of science; Fr. theorie qualitative de Ia
sicence]. Yunanh filozof tAristoteles'ten
ba~layarak~ ozellikle Orta.;at Skolastik
bililn anlay1~1nda on pl1na .;lkan, evrene ili~kin ger.;ek ve satlam bir kavray1
~1n niteliksel terimlerle ifade edilmesi
gerektitini dile getiren bilim anlay1~1.
Soz konusu bilim anlay1~m1n betimlemeye, a.;tklamaya .;ah~t1g1 diinya, satduyunun be~ duyu yoluyla tarunan
dunyas1d1r. Dotadaki fenomenlere ili~
ldn a-;1kl am alar~ nesnelerde mevcut oldutuna inanllan atuhk~ hafiflik, kuru
luk ve 1slakhk gibi ger.;ek nitelikler
yoluyla ifade edilir. Oysa~ soz konusu
bilim anlay1~1ntn kar~1s1nda yer alan
ve ozellikle onyedinci yuzy1lda ortaya
.;1kan niceliksel bilim anlay1~ma gore,
bir nesnenin ger.;ek 'at1rhk' nitelitinden dolay1 dti~tutu kabul edilirse~
bilim bir nebze olsun geli~mez.
niteliksel hazc1hk [ing. qualitative hedo..
nism; Fr. lwdonisme qualitatif; AI. qualitative hedonism us]. Hazz1n hayahn tek
amac1, mutlulugun biricik ol~tii oldu~nu savuntnakla birlikte, tiim hazlann
ayru deterde oln1ad1tnu~ hazlar arastnda nitelik bakmundan bir farkhhk bulundutunu dile getiren ve dolayls1yla,
zihinsel ya da entellektiiel hazlarla du ..
yumsal hazlar arasmda bir ay1run
ya pan hazc1 gorti~.
Haz konusunda, nicelikten .;ok niteli ..
tin onemli oldugtmu dile getiren bu ttir
bir hazc1hk, tKirenelilerin niceliksel hazClhtma kar~1 .;1kan tEpiktiros'la, Bentham '1n hazc1ht1na kar~1 .;1kan J. S. Mil!

taraflndan savunulmu~tur. Ornetin,


tM:t!e gore, tBentha1n1n tek iyinin haz
oldu~u~ hazz1n da~ nitelik bak1m1ndan
detil, fakat nicelik bakimlndan ol.;iilebilen bir deter oldutu onciilii kabul edil
rlil;inde~ duyu1nlayan, haz elde eden
varht1n bir hayvan m1 yoksa bir insan
m1 oldu~ sorusu sorulamaz, boyle bir
sorunun hi.;bir onemi kalmaz. Niceliksel
hazc1ht1n insan1 zorunlu olarak hayvanla bir tuttutunu dile getiren Mill'e
gore, duyumlayan ya da haz elde eden
varhtJn~ haz elditi siirece, kim oldutu
nun hi.;bir one1ni yoktur.
Mutlu bir hayvan olmaktansa1 ac1
.;eken mutsuz bir insan olmay1 tercih
ettitini bildiren John Stuart Mill'e gore,
hazlar yaln1zca nicelik detil, f akat nitelik bakun1ndan da farkhhk gosteririrler. Onun niteliksel hazc1ht1na gore,
kii.;iik miktarda yiiksek nitelikli bir
haz, .;ok biiyiik miktarda a~at1 tiirden
bir hazza tercih edilmelidir.
niyet [ing. intention; Fr. intention; AI. absicht]. Belli bir amaca yonelme dii~iince
ve istegi, belli bir sonucu ger.;ekl~tir
me arzusu. Planh bir faaliyetin, bir ~eyi
elde etme, bir hedefe ula~ma amaoyla
tasarlanmas1 d urum u. Bir ~eyi deti~
tirmek amac1yla eyleme tasans1. Bir
amaca ula~mak iizere, belli bir bi.;imde
davranma yonelimi.
Niyet kavram1na ozel bir onem atfeden Kant, iyi niyeti, ki~inin, her .;e~it
dotal arzu ve istetin, giidti ve dtirru
ni.in d1~1nda, evrensel odev yasas1n1n
etkisi alhnda i~leyen iradesi olarak tan1mla1 n1~t 1r.
Bu batlamda, ama.;h, iradi eyleme; istemeyerek ger.;ekle~tirilmi~ ya da zorla
yapllm1~ da vraru~lara, bilin.;sizce ve
kendiliginden ger.;ekle,en faaliyetlere
kar~1t olarak, isteyerek yapllm~, bir
ama.; gozetilerek ve bilin.;li olarak ger.;ekle~tirilmi~ eyleme niyetli eylmr ad1
verilir.
niyet ahlik1 [ing. ethics of intention; Fr.
ethique de l'intentionj. Ahlakta~ ahlaki ey
lemde, sonu.;tan .;ok niyetin one1nli oldutunu, sonucun insan1n etki alan1 d1~1nda kalabilirken, niyetin belirleyici

nominalizm
oldu~unu

one siiren vc dolayts1yla sonUI;.;u ya da teleolojik bir anlayt~m kar~lsmda yer alan ahlak gorii~ii. Deontolojik ahlak anlayt~l olarak da bilinen
niyet ahlakmm en iinlii temsilcisi
Alman filozofu immanuel Kant olmakla
birlikte, soz konusu anlayt~ ilk kez olarak Stoaolar tarafmdan savunulmu~tur.
Stoactlara gore, hi.;bir eylem kendinde
ve kendi ba~ma kotii de~ildir; eylemi
kotii bir eylem yapan, eylemi ger.;ekle~ tiren oznenin niyeti, ahlAki durumu, eylemle ula~mak istedi~i sonu.;tur.
noesis. Yunan felsefesinde, nousun faaliyetinin iiriinii, insan varh~mdaki akhn,
zihnin, entellektiiel yetinin eseri olan
bilgiye verilen ad. Nous ya da akhn faaliyeti, sezgisel kavrayt~ ve sezgisel bilgi
i.;in kullarulan Yunanca terim.
Orne~in, duyusal nesnelerin bilgisine
sam, kanaat anlammda doksa, matematiksel nesnelerin refleksif bilgisine dianoia aduu veren Platon, ezeli-ebedi, degi,mez, tiimel ger.;ekliklerin akla dayah
olarak, diyalektik yoluyla kazarulan bilgisine noesis adm1 verir.
noesis noeseos. Aristoteles'in, TanJ'l'yt,
Hareket Etmeyen Hareket Ettiriciyi tammlama tarz1: 'Dii~iincenin dii~iince
si'. Aristoteles'e gore, energeia, saf edim
olan, kendisinde maddi ya da potansiyel hi.;bir ~ey bulurunayan Ilk Hareket
Ettiricinin eyleminin cisimsel bir y~nii
olamaz; O'nun faaliyeti tiimiiyle tinsel
ve dolaytstyla entellektiiel olmahdtr.
Ba~ka bir deyi~le, ilk Hareket Ettiricinin faaliyeti bir dii~iince faaliyetidir.
Bununla birlikte, Tann ya da ilk Hareket Ettiricinin dii~iincesinin nesnesi,
miimkiin tiim nesnelerin en iyisi olmak
durumundadtr. Buna gore, Tann'mn
kendisi dt~mda bir konusu ve amao.
olamaz; 0, ba~ka bir ~eyi de~il de, yalmzca kendisini bilebilir. Onun dii~iin
cesinin nesnesi ya da konusu yalruzca
kendisidir. 0, kendisini ezeli-ebedf bir
sezgi eylemiyle bilir; bundan dolayt,
tinsel bir gii.; ya da dii~iince olarak bilinen Tann Dii~iincenin dii~iincesi diye
tanunlanabilir.

631

noetik. Duyumsal-empirik olmayan, deneyime dayanmayan saf dii~iincenin


iiriinii ya da nousun, saf aklm faaliyetinin eseri olan kavramlar; yalmzca aktl
ve zihinle ili~kili olan; akhn faaliyetinin
eseri olan, ya da bili~sel yetilerimizin
do~u~tan i.;eri~ine kar~thk gelen, duyumdan ba~tmSlZ olan bilgi tiirii, ger.;ekli~in yalruzca akhn faaliyetiyle kazarulan bilgisi i.;in kullandan Yunanca
terim, stfat.
nominalist gizemcilik [ing. nominalist
mysticism; Fr. mysticisme nominaliste].
Genel kavramlan yalruzca birer addan
ibaret goren Orta.;a~ Aristoteles.;iligine
ya da XIV. yuzyllda Durand, 10ckham
gibi dii~iiniirler tarahndan savunulan
o~retiye verilen ad.
Soz konusu Aristoteles.;i dii~iiniirlere
gore, genel kavramlar birer addan
ba~ka hi.;bir ~ey de~ildirler, onlann
ger.;eklikleri yoktur. insanlar ancak bireysel ger.;eklikleri bilebilirler, genel bir
kavram olan Tann bilinemez ve onun
varhgt karutlanamaz. insan iman veya
inan.;la yetinmeli, kilise diinya i~lerine
kan~mamahd1r.

nominalizm [Os. ismryye; ing. nominalism; Fr. nominalisme; AI. nominalismus].


Ad.;thk. Kavram realizminin tam kar~t
h ola, ve tiimellerin ger.;ek bir varolu~u
olmad1~1ru one siiren gorii~. $eylerin
ozlerinin bulunmad1~tnl savunan teori.
Tammlann ve genel olarak da dillerin,
~eylere i~aret etmekten .;ok, bizim ~ey
lere verdi~imiz isimlerle (terimlerle) ilgili olduklanru ileri siiren g~rii~.
Genel kavramlann nesnel bir ger.;ekli~i olmadt~uu, ve dolay1s1yla bilimsel
ara~ttrmaya konu olamayacaklanru;
ger.;ekli~in yalmzca nesnel, bireysel
somut varhklardan meydana geldi~ini,
zihin, toplum, ki~ilik gibi genel ka.vramlann bilimsel bir de~eri olmadt~mt savunan nominalizm, tempirizmin a~m
ya da radikal bir versiyonuna kar~lltk
gelmektedir. Ba~ka bir deyi~le, cins-tlir
aymmla:nru gosteren tum terimlerin,
yalruzca isimler, yapay ve keyfi simgeler olup, onlara kar~1hk gelen ~eylerin

632

nominalizm

nesnel ve ger~ek bir varolu~tan yoksun


oldugunu one siiren gorii~ olarak nominalizm, yalruzca tikellerin, ~u' diye
gosterdigimiz bireysel varhkJann varolduklanru, soyutlamalann, tumellerin,
idea1ann~ ozlerln, dilimizin ve ger~ekli
gi anlama tarz1nuzm yarattl~l iirunlerden ba~ka bir ~ey olmadklarlnl, soz
konusu genel kavramlann bize ger~ekli
gjn nasll oldugunu hi~bir zaman bildirelneyecegini belirtir.
Buna gore, nominalizm 'insan' turunden genel kavram ve soyutlamalann, 1
yaln1zca, bireysel bir varhktan daha fazlasma gonderimde bulunmak i~in kullaniabilecek o1an isimler olup, 2 'insan' ya
da 'insanhk' ~eklindeki bir varhk olarak, tek tek insanlar tarafmdan payla~l
labilen nesnel bir varolu~u olmad1g1ru
ve 3 hatta, soyut bir 'insan' ya da 'insanhk' dii~uncesi ya da kavrarru olarak,
insan bilincinde bile varo]madlglru
iddia eder.
Tiimellerin ger~ekten varolan nesneler
olmad1klannl, onlann tikel nesnelerde
de, ayn bir dunyada da varolmadiklarlnl, tumellerin yalruzca agtzdan ~Lkan
sesten ibaret olduklann1 savunan nominalizmin, radikal ve dunh versiyonlanndan soz edilebilir
I Radikal nominalizme gore, ayn1 adla
adland1ralan bireysel ~eyler Sln1f1na,
aynt adla adland1nlma d1~1nda, ortak
olan hi~bir ~y yoktur. N ominalizmin
soz konusu radikal versiyonu dddi olarak savunulabilir bir ogreti degildir,
~nku, ayn1 adla (ornegin, kitap ad1yla)
adland1nlan tiim bireyler, ayru adla adlandinlma ozelligi d1~mda, ortak hi~bir
~eye sahip degilseler eger, bu takdirde
ru~in bu adm, ba~ka ~eylere degil de,
yaln1zca kitaplara verildigini at;tklayacak, bir nesnenin bu suufa dahil mi edilecegini, yoksa bu stnlfan d1~1nda m1 barakllacaglnl belir leyecek bir neden
verilemez. Onlar, yaln1zca kendilerine
kitap ad1 verilmi~ old ugu i~in, kitaplardu. Bu ~er~eve i~inde kalmd1g1nda,
ni~in ba~ka nesnelere degil de, bu nesnelere ldtap ad1n1n verildigi sorusuna

bir yan1t verilemez.


Buna kar~1n, 2 1lrmh nominalizm, tiimellerin yalruzca ag1zdan ~1kan sesler, 50zcukler oldu~ goru~unii korumakla birlikte, sazciiklerin kullanunJnl, bireysel
~yler aras1ndaki benzerlikJere dayandlnnak suretiyle, radikal nominalizmde
soz konusu olan bir toznelcilikten ka~In
maya ~ah~1r.
Nomina]izm felsefe tarihinde ilk kez,
Hellenistik donemde, Platon ve Aristotelesin trealizmine bir tepki olarak,
Yunan ku~kurulanyla tStoacdarda ortaya ~km1~ olmak]a birlikte, ciddi bir
ontolojik ve teolojik goru~ duzeyine,
ger~ekten varolanlarm yalruzca bireylerin varolduklaruu, tannsal oziin bir
olup, irade ve Sln1rs1z kudret gibi tannsal yuklemlerin sadece birer addan ibaret bulundugunu soyleyen unJu Skolastik dii~iiniir Ockhamh tWilliamda
yukselmi~tir. Yine de, nominalizm geli~imini esas empirizme ve bilimsel geli~meye bor~ludur. Nitekim~ butiin empirist, bilimci ve analitik di.iii.ini.irler,
bir ontolojik tasanuf tasanuf ilkesi geregince d fin yarun e~yas1ru azal tmay1
ama~larlar. 6m~n, Russell'a gore, filozof ve bilim adam1anrun en temel gorevi, mumkiin olan her yerde, varolu~u
felsefi spekulasyonla ~arsanmt~ soyut
varhklann yerine, mant1ksal tyapunlan
koyarak, ontolojik balwndan tasarruf
saglamakhr.
Buradan da anla~dacag-t iizere, nominalizm geleneksel olarak deneyime guveruni~ ve felseff soylem ve spekulasyona ku~kuyla bakm1~br. Deneyim ya da
tecrubenin verilerinin a~damaz old ugu
du~uncesi, nominalizmin en temel ilkesidir. Nominalizm, yirminci yuzyLida,
kar~1m1za ~o~un]uk ya, bilimin gorevinin ger~eklige ili~ldn deneyimlerimizi
uygun ve sisternli bir bic;imde duzenlemek oldugunu one suren alet~ilik ya da
fizik bilimindeki her onennenin duyumlar kompleksiyle ilgili bir onenneye
indirgerunesi gerekti~ni ileri suren
t fenomenalizm ~eklinde ~tkar.

normatif

nominal oz [ing. nominal essence; Fr. essence nominate]. Bir kavramr tantmlamak i9,n kullandan terimler obegine
verilen ad. Ornegin tLocke'ta, nominal
oz, bir nesnenin, i9,nde bulundugu tur
bakunrndan onsuz olunamaz niteJiklerinin toplamtna kar~1hk gelir.
nomos. 1 Yunan felsefesinde, temeli dogada olan yasaya, dogal ozelliklere dayanan yasahhga kar~rt o)arak, sonradan insan tarafrndan uzla~rma dayah
olarak konan yasalar, olu~turulan gelenekler i-;in kullantlan terim.
N onros terimi daha ozel olarak da, 2
ahlak alarunda, insarun kendi dogal
ozelliklerine uygun olarak degil de, geJenek ve goreneklere, sonradan belirlenmi~ ahlaki kurallara ya da toplumun yasalanna uygun olarak ger-;ekl~tirilmi~
eylemler i-;in; 3 epistemolojide ise, ~eyle
rin kendilerinde bulunan ~ekil, bi~
gibi niteliklere, nesnenin physis ya dadogastna kar~rt olarak, dt~ dunyada varolmayan, yalruzca insan zihninde gortinu~ler olarak varoJan koku, tat, renk
gibi ikindl nitelikler i-;in kullanrhr.
non sequitur. Akla dayah bir baglanh
ortaya koyma iddias1nda olmakla birlikte, boyle bir baglanbdan uzak olan
kavram ya da ifadeler; ge-;erli bir -;tkanm goruntusunden bile yoksun oJup,
sonucu oncullerinden manbksal kurallara gore -;1kmayan -;rkanm i-;in kullarulan Latince terim.
nooloji. Bazr du~unurler, ozellikle de
kimi 17. yuzyd filozoflan tarafUldan,
Yunanca zihin anlamma gelen nous, ve
bilim anlanuna gelen logos s6zciiklerinden turetilerek olu~turulmu~ olan ve
zihni ya da zihnin noetik fonksiyonlan
ru, bilginin ilk ilkelerini, dotu~tan du~unceleri, entellektiiel sezgi ya d a saf
aklm fonksiyonunu ve i-;erigini konu
alan ve manhkla psikoloji arasrnda aracthk eden biJim anlam1na gelen terim.
norm [Yun. khromon; Lat. nonna; Os. kaidei ala; ing. nonne; Fr. norme; AI. nonn]. 1
Genel olarak, duzgu; ol-;u ifiin kullarulan standart birim. 2 Her tur yargtrun
zrmnen ya da a-;k-;a kendisine dayan-

633

drg1 ilke, model; 3 Bir sosyal grubun


kendisi i-;in ilke edindigi ve gntp ityele
rinin eylemlerini yonlendiren davranr~
kurallan butunu.
4 Ahlak alanrnda dogru eylemi belirleyen kural, uygun davran1~ i-;in standart, eylemde temele ahnan davrant~
ilkesi. Degeri yargdamak ya da deger
bi-;mek i-;in kullandan oJ-;u. 5 Estetikte,
guzelligi ya da sanat eserini yargdamak
i-;in gerekli olan standart. Sanat ele~tiri
si i-;in temele ahnan ol-;u. 6 Manhkta,
ge-;erli -;rkanm kurah.
normatif [ing. normative; Fr. nonnat~f, AI.
normativ, normgebend). 1 insan davranl~lnl bir ideal, norm, ya da standarda
gore duzenlerne, bir standart olu~tur
ma, olmas1 gerekeni gosterme tavn; 2
ahlak, estetik, siyaset gibi degerlerle iJgili olan, normlar ya da davraru~ kurallan getiren bilimlere, betimleyici ya da
a-;rklay1c1 olmayrp, kural koyma egilimi gosteren disiplinler i9n kullanllan
niteleme.
i~te bu ba~lamda, insan varllklanna,
neyin dogru ve neyin yanll~, neyin iyi
ve neyin kotu olduguyla, belirli durumlarda, ne yaptp ne yapmamalan gerekti
giyle, ya~amda hangi nihai ve en yuksek
amaon p~inden gitmek durwnunda olduklanyla, ya~amlanru nasd surdurmeleri ve ba~kalarma kar~1 nasd davranmalan gerektigiyle ilgili bilgi veren,
insanlarm ahlaki eylemleri i-;in nonn ve
duzenleyici ilkeler getiren ahlak turiine
normatif ahlalc adr verilir. Buna gore, norma til ahlak, betimlemesel ahlak1 varsayan, fakat, ornegin psikologun yapml~
oldugu tasvir ya da betimlemelerin ve
ula~ht sonu-;lann otesine ge-;erek, insanlann nasd davranmalart gerektigiyle ilgili olarak kural koyan, insanlara
nasd davranacaklann1 buyuran ahlak
sistemidir. Ba~ka bir deyi~le, normatif
ahlak, insanlara ya~amlan s1rasmda bir
rehber olarak kullanacaklan normlan
saglar. Bundan dolayr, soz konusu yakla~unr benimseyen ara~hrmacr ve filozoflar, insanlara ne yapmalar1 ya da
neden ka-;rnmalan gerektigini gostP.re

634

nous

rek, yuki.imli.i1iiklerini ve sorusnluluklanru anunsatan nesneJ ahHiki dogrular


oldugunu savunurlar.
Ayn1 baglamda, norm bildiren ya da
ortaya koyan yarg1lara normatif yargdar
derid. insan eylemini bir ideal, norm ya
da standarta gore diizenleyen kural koyucu yargl!ar, hisse dayanan tavulan,
degerleri, egilin1leri ifade eden tercihle
ilgili yargllar' bir buyruk ya da odevi
bildiren yargllar, ki~inin sorumlu bu1undugu ya da yerine getirmek duru1nunda old ugu i~in yapmas1 gereken
~eylere gonderimde bulunan yargdar
olarak normatif yargdar, kendi i~inde I
ahliiki yarg1lar ve II ahlaki olmayan normali{ yarg1lar olarak ikiye aynhr.
AhUiki yargdar, eylemlerle, ki~ilerle ve
eylemlerin temelinde bulunan motifler
le ilgili olan, bunlara bir deger bi~en
yargllardu. Soz konusu ahUiki yargdar
ya da ahUiki normatif yargLiar, 1-a) deontik yargdar ya da odev yargllarl ve 1-b)
ahlakF deger yarg1lar olarak iki ba~hk alhnda toplanabilir. Buna gore, deontik
yargtlar, belirli bir eylemin ya da eylem
tiiriiniin ahHiki bak1mdan dogru, yan
h~, iyi, kotii, v. b.g., oldugunu belirten
yargllardu. AhHiki deger yargllan ise,
eylemlerden ya da eylem tiirlerinden
degil de, ki~ilerden, motiflerden, karakter ozelliklerinden soz eden ve onlarm
ahlaki baktmdan i yi, kotii, erdemli, erdemsiz, sorumlu, sorumsuz, degerli, degersiz olduklanru bildiren yargdard1r.
Buna kar~1n, ahlikf olmayan nonnatif
yargdar, cylemlere, ki~ilere, motillere
degil de, ba~ka her~eye, arabalara, tablo- .
lara, yonetim bit;imlerine, v. b.g., deger
bi~tigimiz yargalardtr. Bu ~er~ve if;inde,
arabalann, tablolann, yonetim bi~imleri
nin, v. b. g., iyi ya da kotii, arzu edi1ir ya
da arzu edilmez old uklann1 soyleriz,
fakat onlann ahUiki bak.Jmdan iyi ya da
kotii, degerli ya da degersiz old uklanru
anlatmak istemeyiz, zira, arabalar, tablo
lar, yonetimler, genel olarak saylendiginde, ahJaki baktmdan iyi ya da koru olabilecek ~eyler degildirler. Ahlaki olmayan
normatif yargllara ili~kin inceleme, ahlak
felsefesinin bir par~asi degildir.

no us. On tolo jik a~1dan, baz1 feJsefelerde,


tiimel akll, kozmik zihin ya da diinya
ruhu olarak Tann,yi gostermek i~in
kullandan terim.
Nous, tSokrates oncesi doga filozoflanndan t Anaksagoras,In felsefesinde, evrene rasyonel bir diizen getiren getiren,
anla~rlmaz ve kaotik bir evrene anla~a
labilir bir diizen kazanduan Zihin it;in
kullandm1~hr. Nous epistemolojik ac;tdan ise, zihnin en yuksek par~as1, entellektiiel kavray1~ ve sezgisel dii~iince
yetisini ifade eder. Buna gore, nous, diskiirsif dii~iinceden ayn olarak, bilimin
ilk ilkelerini, idea ya da Formlan, ezeliebedf ve akdla anla~Ilabilir tozleri kavrayan zihinsel yetiyi gosterir.
Nous Aristoteleste, insan zihninin ger~ek1igin temel ogelerine, ger~eklikle il
gili temel dogrulara ili~kin sezgisel, entellekliiel kavraylqla belirlenen akllh
par~asma kar~Lhk gclir. 0, bu ~er~eve
it;inde nousu, rwus pathetikos ve nous po
ietikos olarak ikiye ayarm1~hr. Bunlar
dan nous pathetikos, zihnin, pasif akd
olarak, duyu deneyinde verilen malzemeyi anlayan, anlamh hale getiren par~asina kar~1hk gelir. Buna kar~1n, nous
poietif<Ds, zihnin gelip ge9ci fenomenleri
konu almay1p, varolanlann ezeli-ebedi
ilk ilkelerini, akdla anla~Ilabilir tozleri
ya da formlan kavrayan par~as1na,
pasif akla kar~at olarak faal ya da etkin
akla kar~Il1k gelir.
nouveau philosophes. 1976 yllmdan ba~
layarak, sava~ sonras1 Fransa's1na entel
lektiiel ya~am1na hakim olan solculuga
ve solcu dii~iinceye yonelik sert ele~ti
rileri ve gu~lii sald1nlanyla tarunan
FranstZ entellektiieller obegine verilen
ad: Yeni Filozoflar.
Marksist teoriyle Sovyetlerdeki uygulama aras1nda yak1n bir ili~ki bulan soz
konusu yeni filozoflann en onemli
isimleri arasanda Andre Glucksmann ve
Bernard-Henry L~vy bulunmaktadu.
notr pozitivizm [tng. neutral positivism;
Fr. positivisme neutre; AI. neutral positivismus]. Felsefenin, ozleri, rurleri i~e hi~
kan~hrmaks1ztn, dogrudan ve araciSIZ
alg1n1n olgu ve nesnelerine yonelip ol-

nyaya

g\tlar aras1nda varolan ili~kileri, deneyirn diinyas1ndaki diizenlilikleri, deneyimin d1~1na ~1kmadan ara~hrmas1 gerektigini, bilginin deneysel bir bilgi
oldugunu savwtan pozitivizmin, deneyimin, alg1n1n nesneleriyle ilgili tartl~
lnada ortaya ~1kan bir tiirii.
Notr pozitivizm, alg1da kendi zihin
hallerimizi algladtglmlzl one siiren
tidealist pozitiviz1nden ve alg1da, insan
zihninden bag1mS1z nesneleri algladlgllnlZI One siiren trealist pozitivizmden
farkh olarak, bizim alg1da nesne komplekslerini algladlglmlZI one surer;
ba~ka bir deyi~le, bize deneyilnde verilen cisilnler kompleks varhklard1r. Bu~
n unla birlikte, bu kompleks biitiinler, zihinsel ya da fiziksel olmayp, notr olan
biitiinlerdir ve bu nesne komplekslerinin alglarunamalan durwnunda bile
varolabilen, renkler, sesler, kokular ve
tatlar tiiriinden belirli ogelerden meydana gelirler.
19. yuzy1hn sonlanyla 20. yuzy1hn ba~
lannda ya~am1~ olan Avusturyah bilim
adanu Ernest tMach taraf1ndan savunulan bu pozitivizm tiirilne gore, soz
konusu renkler, kokular, sesler ve tatlar,
benin ya da ruhun kendisinden meyda..
na geldigi komplekslerin bile~enleri ola
rak dii~iiniilmeleri durumunda, onlann
kendilerine izlenimler ad1 verilir, buna
kar~1n cisimler diye ~ag1nlan komplekslerin bile~enleri olarak dii~iiniilmeleri
durwnunda ise, onlar, bu cisimlerin
ozellil<leri olan ogelerdir. Bilin~ ak1~1ru
meydana getiren anllardan, duygulardan, arzulardan oldugu kadar, cisimleri
meydana getiren komplekslerden de soyutlama i~inde dii~iiniilen bu ogeler,
yani renkler, sesler, tatlar ve kokularm
kendileri ne zihinsel, ne de fizikseldir.
Onlar, soyutla1na i~inde ele ahnd1klan
zaman, ayru ol~iide zihinsel ya da fiziksel diye nitelenen notr ogelerd ir.

635

numen. Genel o!arak, akhn, tum fenomenlerin nedeni, temeli, dayanag1 olarak varolu~unu ongordugu, ger~ek fakat kendi
i~inde bilinemez olan toz, fenomenin
kendisinin tezahiirii, ifadesi oldugu ger~eklik. Dii~iincenin d1~1nda kalan, hi~
bir bilgi tiiriine konu olamayan, ne duyusal ne de entellektiiel sezgi tarahndan
bilinebilen, duyularla kavrand1g1 takdirde, n umen olmaktan ~1karak, fenomen
haline gelecek olan te1nel, toz.
Akhn, bilim ve felsefenin ba~lang~
noktas1 olarak varolu~unu ongordugu,
varoldugunu bi]digi, fakat neye benzedigini, ne oldugunu bilmedigi ger~eklik
olarak numen, t Kanfta, fenomene kar~lt bir bir;imde, ger~ekligin kendisi i~in
kullanlm1~hr. Buna gore, numen, em~
pirik, tecriibi ve rasyonel bir bilginin
konusu olamayan, deneyimi a~an, deneyime a~k1n olan, varolu~u teorik olarak problemli olmakla birlikte, pratik
akll taraf1ndan varsay1lan nesne ya da
gil~ anlam1na gelir.
nur. lslAm felsefesinde kutsal bir gii~ten
dogdugtJna, ~1ktrg1na inanllan 1~1k, aydinhk. Insan1n gonliinii ayd1nlatan, anlamay, bilmeyi saglayan 1~1k.
nyaya. KanJt ya da kural anlam1na gelen
Nyaya admdan tiireyen ortodoks bir
Hint felsefesi sistemi.
Daha ~ok mant1k ve diyalektikle ilgilenmi~, akllyiiriitmenin, manhkh sonu~lar
~1karman1n kurallanru ifade etmeye ~a
h~ml~ olan bu dii~iince sistemi, evrenin, biitiin nesnelerin temelinde yer alan
atomlann bir birle~iminden ve sonsuz
say1da ruhtan meydana geldigini savunmu~, zihinden bag1msz nesnel bir ger
~kligin nesnel ve mantlksal bilgisine
rasyonel yollarla, yani alg1, ~1karun ve
kar~1la~hnna yoluyla eri~menin onemini vurgulanu~tll'. Teist bir Tann anlay~ benimseyen bu sistem, daha sonra
Vaysesika sistemiyle kayna~m1~hr.

636

obscurum per obscurius

0
obscurum per obscurius.~ Karanhk olam
aydmlatmak, onu a~ak olan bir ~eyle tarumlamak yenne, daha. da karanhk
olan bir ~eyle a~1klamaktan olu~an
yanh~a verilen Latince ad.
Ockhamh William. Orta~ag felsefesinin,
1285-1347 yallan arasmda ya~am1~
olan tinlti dti~tintirti.
Ttimeller konusunda nominalist bir
gorti~ benimseyen, tumellerin ger~ek
bir varolu~a sahip olmad1klanru, yalruzca ag1zdan ~tkan bir sesten ibaret ol
duklarm1 savunan Ockhamh'ya gore,
ttimeller teorik bak1mdan gereksiz olan
ogelerdir; ttiimeller, ~okluga, ortak
degil de, ytiklenebilir olan isimlerdir.
Ockhamh William, filozoflann bo~una
bir bireyle~im ilkesi aradtklaram, oysa,
~eylerin ilk ba~tan beri birey olarak varoldugu i~in, bireyle~meye ihtiya~ duymadaklaruu, soyler. Oyleyse, a~an
mak durumunda olan husus ~udur: Bir
birey ya da bireysel bir varhlda ba~ka
bir birey arasmda ortak hi~bir ~yin bulunmadtgl dikkate al!rur.>a, zihin nastl
olup da ayru anda bir~ok bireye uygu
lanan ttimel ya da genel kavramlan
olu~turabilmektedir7
Ba~ka bir deyi~le, metafiziksel bir bireyle~im ilkesine degil de, epistemol_,
jik bir ttimell~me ilkesine ihtiya~ du-

yuldugunu soyleyen William, ilginin


metafizikten uzakla~tp epistemoloj(ye
kaymasma, felsefenin odak noktasma
bilgi konusunun ge~esine onciiltik etmi~tir. Manbk konusunda yazan ve
t Aristoteles'in on kategorisini, toz ve ni-

telik olarak ikiye indirgeyen Ockhamh,


varhk anlay1~mda ger~ekten var olarun
bireyler one stirdugu i~in, empirist bir
bilgi anlay1~1mn savunucusu ohnu~tur.
Ona gore, ozel, bireysel varh.kJarla,
olaylarm varolu~unu yalmz deneyime,
duyulara dayanan bilgi ile bilebiliriz.
Her tiirlti bilginin kaynagmda deneyim,
tecrube vardtr.
Bilginin temeline deneyimi yerle~tiren
Ockhaml..t, onenneleri deneysel olarak
test edilemeyen rasyonel bir teolojinin
soz konusu olamayacag1m savunur.
Aym ~ey, nesnesi gozlenemeyen bir
psikoloji i~in de ge~erlidir. Boyle bir psikoloji ruhun oltimstizlugunti kanttlamaya kalk1~maz. Bundan dolayt, Ockhamh'ya gore Tanrt'run birligi, sonsuzlugu,
hatta varolu~u akd yoluyla kesinlikle
karutlanamaz. Bunlar yalruzca imarun,
inancm konusu olabilirler. Ttim insanlarda ortak olan gene) ilkeleri ara~tuan
metafizik bo~ ve temelsizdir, ~tinkti akll
dogmalan, ele~tirilmeden one stirtilmti~ temel inan~lart hi~bir zaman karutlayamaz.
Ockhamh William'a gore, vahye dayanan hakikatler aklm smmm a~ar. William, bu iki alam birbirinden kesin ~izgi
lerle aytnr. Bu anlayt~ta felsefe, eskiden
oldugu gibi, arhk teolojinin, dinin hizmetinde degildir. Felsefe, onda ba~m
saz olmaya, kendi dtinyastru bulmaya
ba~lar. Ockhamh ahliik konusunda
idded bir tavu sergiler, yani, akla ve.
bilmeye d~il de, ir~dcye tisttinltik
tarur. Ona gore, btil:iin ahliik kurallanrun temelinde Tanr1'run ozgtir ir~desi
varda.r. Bu ozgtir ir~de, ahliik kurallanm
istedigi gibi degi~tirebilir.
William, insan varhgmm, Tann'ya bagimh olan yarablmJ~ ve ozgtir bir varhk olarak, ahl~ki baktmdan ir~desini
tannsal i.rideye uydunnast ve Tanrt tarafmdan konmu~ ahliik yasasma uymast gerektigini s<>ylemi~tir: Rasyonel bir
varhk olarak insan, bu yasaya uymast
gerektit;ini bilmekle birlikte, bu yasarun
i~erigini, Tann'run buyruklanm bilmeyebilir. i~te bu d urumda insana dti~en,

okkasyonalizm

Tann'n1n buyruklanna uygun dii~tiigii


ne inand1~1 ~eyleri yapmahdu. Aksi
takdirde hareket etmek, ahlAki bakundan yan.h~, dini bak1mdan giinah olur.
Ockhamh'nan usturas1 [ing. Ockham 's
razor; Fr. rasoir d'Ockltam]. Tiimellerin
insan zihninden bag1mslz, nesnel bir
varolu~a sahip olmad1klann1 savunan
Ockhamh Will ian1 taraflndan one surulen, ve varolanlann say1suun, tumellerin varoldugu one siiriilerek arthrllmaInasl, varo}an}ara ili~k.in ogretilerde
kullan1lacak kavram ve a-;1klamalar soz
konusu oldu~unda, en basit a~1klamaya
yoneli1unesi gerektigini ifade eden ontolojik ve metodolojik tasarruf ilkes i.
Orne~in bir baba ile .;ocu~una ek olarak, babay1 ~ocu~a ba~layan bir babahk
ili~kisinden ve dolay1s1yla ii~iincu bir
varhktan soz etmeme orne~inde oldugu
g;bi, varolanlann say1suu gereksizce arthrmamak gerekti~ini dile getiren ilkede,
Ockhamh'n1n usturas1 ifadesi, nominalist dii~iiniir Ockha1nh William'1n, fenomenleri a~1klamak uzere one siiriilen
birden fazla a-;1.klama soz konusu oldu~unda, a~klarunak d urumunda olaru en
az sayada a.;lklay1o ilke ve kabulle a.;tklayan, ve olabildi~ince .;ok olguyu a-;1klamay1 ba~aran a~1klamarun se.;ilmesi
gerekti~ini, en bas it a~klamanm ger.;ekli~i oldu~u ~ekliyle betimlemesi en
muhtemel a-;1klama oldu~unu savunan
goru~u i.;in kullarulmak durumunda
olan deyi.mdir.
Ockhamh William 'a gore, varolanlann
say1s1, zorunluluk olmad1k~a arthnlmamahdtr. Ba~ka bir deyi~le, tecriibemizi
a-;1klayabilrnek i.;in, yaln1zca varolu~u
nu varsayma ihtiyao duydu~umuz ~ey
lerin varoldu~unu kabul etmeliyiz, buna
kar~an, kendilerine ihtiya.; duyulmayan
~eyler, diinya goru~iimiiziin d1~1nda
tutulmah ya da ba~ka gerekli ~eylere indirgerunelidir.
okkasyonalizm [Ing. OcalSionalism; Fr. OccasicmJllis~; AI. OkkssionJJlismus). Alanedendlik. Descartes'1n metafizi~inin dogurdu~u ~ok onemli bir problemi, yani
zihinle beden arasmdaki ili~kinin nasll

637

kun1labile~~i

veya ar;!k1an~ bilecegi


problemini a.;udamak iizere, Hollandai.J
filozof Arnold tGeulincx ve Frans1z filozof Nicolas tMalebranthe taraf1ndan geli~tirilmi~ olan ve zihinle beden arasJndaki her tiir ili~ki ve etkile~in1in Tann
arac1hg1yla ger.;ekle~tigini savunan
ak1m.
Buna gore, okkasyonalizm, zihinle
beden aras1nda bir ba~ bulurunadlglnl,
zihinsel siire.;lerle bedensel sure.;ler araSlnda bir ba~ ve etkile~im olmad1gana
savunan, psi~ik olaylarla bedensel olaylann ayn, fakat birbirlerine paralel di:ziler halinde varolduklaruu iddia eden
tparalelizmden far kh olarak, ziliinle
be den aras1nda bir bag old u~un u ve bu
bag1n Tann'run mudahalesiyle kuruldugun u one surer.
Ba~ka bir deyi~le, Descartes ruhla bedeni farkll ozlere sahip olan mutlak bir
bi~imde ayn ve ba~1ms1z tozler olarak
dii~undii~ii i.;in, bu iki ayn tozun nasal
olup da birbirlerine etki edebildikleri
sorusun u yarutla yamama gii.;lu~iiyle
kar~1 kar~1ya kalm1~h. Zira iki ayra toz,
tiimuyle farkh olan ozelliklerle tarumlandl~l, ruh ozu du~urune, mad de y a
da beden de ozii yer kaplaina olan bir
~ey olarak gosterildi~i i~in, mekan i.;inde yer almayan bir toziin yer kaplayan
bir toze etki edebilmesi olanaks1z hale
gelir.
Descartes, bir yandan bu ikisi arasmda
yan-tozsel bir birle~me bulunmas1 ge~
rekti~ini savunurken, bir yandan da beyinsel sure.;lerin ruhun d uyum ya da
idelere sahip olmas1nda bir araneden oldugunu soyler. i~te, Descartes'm bu du~uncesini ben.imseyen baz1 izleyicileri,
ruhla beden aras1ndaki a~ikar ya da
gozle goriilur ba~1, Tanr1run ruha, be..
densel siire~leri hirer vesile ya da araneden olarak kullanmak suretiyle ideler
koydu~unu soyleyerek a~lklamaya ~a
h~ml~lardlr.

Soz konusu aklm ya da genel tezin


temel kabulleri ~unlard1r: 1 Zihin ve
beden, birbirlerinden tur baklm1ndan
farkb olan iki ayn ger.;ekli~e karahk

638

okul

gelir oyle ki onlar hi.;bir ~ekilde birbir


lerini etkileyemez ve onlann aras1nda
kar~1hkh bir etkile~im soz konusu olaanaz. 2 ikinci olarak, zihin ve bedenden
her biri kendi yasalanna gore i~ler ve
i~levlerini yerine getirir.
Ve nihayet, 3 okkasyonalizme gore,
zihin ve bedeni birbirine Tann ba~lar
ve Tann onlann faaliyetlerini birbirlerine uyumlu hale getirir. Zihin ve beden
aras1nda var gibi goriinen do~rudan etkile~imi, bedeni, zihnin istemesi iizerine harekete ge.;iren ve bedenin oteki
maddi nesnelerle kar~1 kar~tya gelmesi
iizerine, zihne dii~iinceleri yerle~tiren
Tann sa~lar.
Orne~in, eline bir portakal almak iste~
yen ki~i, bu iste~ini ger.;ekle~tirirken,
onun zihninin bedeni iizerinde do~ru
dan bir etkisi yoktur; onun bu eylemi istemesi, Tann'nm o ki~iye kolunu uzathnnasi i.;in bir aranedendir; eli portakab
kavrad1~mda da, portakahn zihin iizerinde do~rudan etkisi olamaz. Bu dokunrna, Tann'ntn portakahn yumu~ak
h~Iru ve serinli~ini ona iletmesi i.;i n bir
aranedendir.
okul [Latince 'bo~ zaman' anlamtna
gelen schole'den; Os. mektep; lng. school;
Fr. er.ole; AI. schule]. 1 Gen.; insanlann
toplu olarak o~renitn gormelerini sa~
layacak ~el<ilde diizenlenmi~ olan, e~i
timsel formasyon ama.;h kurum.
2 Fe1sefede, Aquinah Thomas'tan
sonra, temel ilke ve kategorilerini Aristoteles'ten alan okul ve iiniversitelerin
felsefi ve teolojik o~retilerini nitelemek
i.;in kullandan terim. 3 Felsefi konu ve
problemlere bak1~ ve yakla~trn ar;1s1nda
a.;1s1nda, gorii~leri aras1nda benzerlik
bulunan filozoflann olu~turdu~u birlik.
okuma [1ng. reading; Fr. lecture]. 1 Bir
metni, ozellikle i.;eri~ini de~erlendir
lnek, aktannak istedi~i mesaj1 an]amak
i.;in gozden ge.;irme, inceleme eylemi. 2
Bir metnin .;oziirnlenmesi, ne anlama ge~
lebildi~inin belirlerunesi amac1yla yorumlanmasl. 3 Bir ara~tumac1 yada dii~iiniiriin eser ya da eserler kiilliyattna
belli bir anlam yiiklenmesi. 4 Fiil olarak
1

de~il

de, isim olarak almd1~1nda, do~


rudan do~ruya yorum.
Okuma eylemini ger.;ekle~tiren ki~iye,
belli bir yorurn iireten kirnseye ise okur
ad1 verilir. Modern d ii~iincenin eser
yazan, mesaj aktaran yazara biiyiik bir
onem verdi~i yerde, postmodem dii
~iince okuma ya da yoruma ve dolayisiyla okura biiyiik bir a~1rhk verir.
Buna gore, an]am iireten yazar de~il de,
okurdur. Zira, o okurna eylemi sltasmda bo~luklan doldurmada ozgiir olup,
belirsizlikleri giderir.
olan/olmas1 gereken aymma [ing. is/ought
dichotomy] Olguyla de~ern olanla olmasi gerekcnin iki farkb, ba~da~maz
ve birbirine indirgenemez alan meydana getirdi~ini, bundan dolaya, olgulara
ili~kin tasvir ya da betimlemelerden,
ahliki kanaat ve de~er yargtlarana,
olandan olrnas1 gerekene, olgudan ideal
olana ge9Jlenin, olgulan konu alan bir
gozlemden ahliki kural ve ilkeler ~
kartmarun imkinSIZ o)du~unu, orne~in, insanlann sozlerini tuttuklan (ya
da tutmad1klan) gozleminden, 'insanlar her ko~ulda, sozlerini tubnahdu!'
ilkesinin .;1karsanamayaca~uu dile getiren ay1nm.
Olanla olmas1 gereken arastndaki ayinm, modem felsefenin epistemolojiyi
on plAna .;tkartan tavnnm bir sonucu
olmak durumundadn. Bu .;er.;eve i.;inde, ahlala bilgi teorisinden a yumak i.;in
.;aba gosteren modem dii~iincede, bilgi
olana ba~lan1rken, ahlik olrnas1 gereken ile ilgili bir alaru meydana getirir.
Buna gore, iyi, kotii, d~er ozgiirliik,
odev, sorumluluk v. b. g., ahlild kavramlarla olgu kavramlart aras1na modern dii~iincenin koydu~u olan/ olmas1
gereken kar~1th~, en azandan iki yiizyddan beri ah14km yerini belirlemede
ba~hca ol.;iit hiline gelmi~tir.
Bu, felsefede, nk.;a~ ve Orta.;a~ dii~iin
cesinden tiliniiyle farkhbk gasteren bir
durum yaratnu~tu. Soz konusu kUisik
donemlerde, olgudan ahlik, ahliktan da
olgu .;lkar. Varh~1n de~erle do~du~u
llk ve Orta.;a~ insan1 i.;in, olan/ olmas1
1

olasll1k

gereken ayrun1 soz konusu olamaz.


Oysa, modern du~unce a~1smdan bu
ay1nmm yap1lmamas1, kan~1khk, spekulasyon ve 1netafizige yol a~ar. Olguya
deger yuklemek, bi1giye inan~ kabnak,
evreni Tann'ya baglamak, bilgi duzeyinde kahnd1g1 surece imkins12du. Zira
bilgi dedigi.ttliz ~ey, duyu verileriyle
akhn sentezinin bir uriinudur; duyu verileri ise, bize ne genel ge~er bir deger,
ne de dogaustu bir giicti verir. Oyleyse,
teoloji, ahlak ya da metafizik, bilgiye
teanel yap1lamaz.
Btmunla birlikte, insanm bir de ahlaki
ya~amt oldugu unutulmamahdar. Dolayasayla, bu ya~a1ru anlayap telnellendirme ka<;arulmaz bir zorunluluk olarak ortaya ~1kar. Modem insan ya da du~ilnce
a~1smdan, ahlald ya~am Yunanhlarda
oldugu gibi, dogal duzenin; Orta~ag du~uncesinde oldugu gibi, tam1sal duzenin bir uzantlsa olarak gorillemez. lnsan
ahlak alan1nda nedenselligin hukum
surdugu dogada rastlanmayan kendine
ozgu bir ya~ama bi~imi olu~lurur; kendisine ama~lar, hedefler koyar, se~imler
de bulunup kararlar ahr. Dolayaslyla,
insanan ahlaki ya~ama bi~imi, ahlak olgusunun bizzatihi kendisi dogal bir olguymu~casma ele ahnamaz. Ahlik alaronda insan ya~ama, o)andan bag1msaz
olarak bir oJmasa gerekene gore anla~Lia
bilir. Olmas1 gereken, oyleyse, olandaf\.
olgulardan bagamsaz olarak, insanlann
ve toplumlann inarup bagland1klan, degi~en degerlerde, ideallerde, ahlakr buyruk ve yasalarda bulunmak durwnundadu.
olandan olmas1 gerekene ge~me yanht
[lng. phaiiJtcy of is to ought]. Betimleyici,
tasvir edict onennelerden kuralkoyucu
bir sonuca, olgulardan nonnlara ge~en,
olandan olmas1 gerekeni ~akarsayan formel olmayan yanh~ turu.
olasic1hk [Os. ihtimaliyye; ing. probabilism; Fr. probabilisme; AI. probabilismus ]. 1
Epistemolojide, olahsahk kavramll\U\ln
merkezi bir rol oynadag1 bilgi goru~leri
ni ya da bilimsel yontem anlaya~lanru
larumlamak i~in kullanalan terim. Mutlak dogruluk ve kesinlik olmad1garu,

639

yaln1zca dogru olma olasahg1 digerlerinden daha yuksek olan olasda goru~
ler bulundugunu one suren, lnutlak
dogruluk idealinden vazge~er~k, olas1h
goru~lere baglanan, manhg1n gorevinin dogruyu yanh~tan ay1nnak degil
de, dii~uncelerin dogru olma ~ans ya
da olasahklanna ol~mek oldugunu belirten anla y1~.
Olaylara ili~kin olarak, tecrubi ve rasyonel a~ldan, ondeyide bulunu labilecegini, fakat boyle bir ondeyide, mutlak
kesinligin degil de, yalntzca olas1hg1n
soz konusu oldugunu savunan felsefi
gori.i~ olarak olasJc1hk, kesinlik yerine
olas1hgan, incelenmekte olan fenomenlerin karma~1khg1n1n ve insanhg1n
halihaz1rdaki yetersiz bilgi duzeyinin
sonucu oldugunu ifade eder.
2 Olasahcahk, soz konusu teanelden hareketle ve anlam geni~lemesi yoluyla,
gerc;ekligin kendisi butunuyle rasyonel
bir sistem olmadag1, akla uygun bir
duzen sergilemedigi i~in, gerc;eklik hakkJnda m utlak bir kesinlige ula~man1n
imkans1.2. oldu~nu, ~eylere ve insan
davraru~1na ili~kin olarak yaln1zca olasah bir bilgiye sahip olabilecegimizi,
makiil bir insana du~enin de olasll1 bir
bilgiyle yetinmek oldugunu one suren
goru~u de ifade eder.
3 Olasalaahk, ahlak felsefesinde ise, bir
eylemin ahlakr dogruluguna karar vcrirken, eylemin aktuel sonu~lannm degil
de, muhtemel sonu~lanrun dikkate aimmas gerektigini one suren ogretiye kar~ahk gelir.
olas1hk (Os. illlimaliyet; ing. probability;
Fr. probabiliU; AI. probabiliitJ. 1 ihtimaliyet, raslanhsal ya da olumsal olma,
mumkun ya da ihtimal dahilinde bulW\ma durumu. Bir ~eyin olabilme, ger~ek
l~bilme durumu, olabilirligi; ger9!k
le~me ihtimali. 2 Daha ozel olarak da,
matematikte, bir olay1n gerc;eklqme
~ansaru hesaplama i~lemine, bir olay i~in
elveri~li durumlann olas1 butun durwnlara orana. Buna gore, olaylann ger~ek
Je~me ~anslannan yuzdesini bulmaya
hizmet eden kurallan ele alan matematik
dalma, olasrlklar he5Qbr ads veriJir.

640

olay

O!as:hgtn ozi1nU ortaya koymak, dogaSlnJ ifade etmek iizere -;e~i tli teoriler
one siirulmti~tiir. Buna gore, I klasik olasrlrk teorisi, bir olay1n ortaya -;1kma ~an
$lnln, ger-;ekl~me alternatifinin olanakh ti 1m diger altern a tiflere oran1ndan
1neydana geldigini dile getirir. II Manhksal bagmtr teorisi, olas1hg1, veri ve kanltlarla sonu-; aras1ndaki manhksal bir
bagtntl haline getirirken, olas1hga oznel
bir bak1~ a-;1s1ndan yakJa~an teori, olas1hg1 inan-; dereceleri aracthg1yla analiz
eder. A priori ya da teorik olasrbk olarak
da bilinen soz konusu olas1hk gorii~ii
niin kar~lSlnda, Ill tiimevanmsal ya da
enrpirik olasrlrk olarak da bilinen nesnel
olas1hk gorii~ii, bir ola y1n ger-;ekle~me
~ans1n1 belirlerken matematiksel yontelnleri uygular. Bu -;er-;eve i-;inde, IV
frekans teorisi, olas1hg1, bir ~eyin ortaya
-;tkhgt dururrilann ortaya -;1kabilecegi
dun1mlara oraruyla tarumlar.
olay [Os hadise; 1ng. ~ent; Fr. evenement;
AI. ereignis]. Ortaya -;1kan, olup biten
~ey ya da dunun; dikkati -;eken ya da
-;ekebilecek olan her tiirlii olu~um.
Bir degi~1ne ortaya koymakJa birlikte,
zaman ic;inde uzun sure boyunca devam
etmeyen hal olarak olay, bir ~eyin niteliklerinde, s1fatlannda, bag1ntllannda
soz konusu olan degi~imi; varolan ~ey
ler aras1nda ortaya -;1kan bir de~i~me,
etkinlik ya da siire-;i; ba~ka ~eylerle nedensel ili~kiler i-;inde bulunan nesnelerin yol a-;ttg1 olu~umu tan1mlar.
olgu [Lat. factum; Os. vakra; lng. fact; Fr.
fait; AJ. tatsache]. 1 Aktiiel olarak ortaya
-;1kan, gen;ekle~en olay, nitelik, bag1ntt
ya da durum, tartt~1lmaz, yadsmmaz
olarak, tartl~llmazcas1na, i.nkar edilemezcesine kabul edilen ~ey. 2 Dilden,
dii~iinceden bag1ms1z olarak ortaya
-;1kan olu~um; dogru bir tiimce ya da
onermeye d1~ diinyada kar~1hk gelen
~ey. 3 Tespit edilmi~, bilimsel incelemeye elveri~li ve bir deney konusu yapllabilecek dogal olay. 4 Olu~um siireci
i-;inde veya ba~ka bir ~eyin emaresi
olarak gozlemlenmi~ olay.

Bu baglamda olgularla, dogal olu~um


larla ilgHi olma durumu olgusal s1fattyla
ifade edilir. Nttekim, onermeler episte~
molojik degerleri bak1m1ndan smtflandlklannda, forme) ya da manhksal onermelerin kar~1s1nda yer alan onerme
tiiri1ne olgusal onenne denmektedir. i-;eriksel onenne olarak da bilinen olgusal
onerme, dogruluk degeri deneyim ya da
gozlem yoluyla saptanabilen, bize d1~
diinya hak.kmda bir ~eyler soyleyen
onennedir. Olgusal bir onennenjn dogruluk ya da yanh~hg1 zorunluluk ta~l
maz, -;iinkii soz konusu onermenjn dogruluk ve yanh~hg1 yeni olgu ya da
verilerle her zaman degi~ebiHr. Olgusal
onennelere ayn1 zamanda empirik onermeler, a posterioi onermeler, sentetik
onermeler ve totolojik olmayan onermeler ad1 verilmi~tir
Yine ayn1 anlam i-;inde, olgularla ilgili
olu1nsal hakikatlere, olgusal dogru ad1
verilir. ilk kez tLeibnizin yapt1g1 aynma gore, deneyim, tecriibe yoluyla bilinen ve bir neden olmadan hi-;bir ~eyin
ortaya ~lkamayacag1n1 belirten yeter
neden ilkesine dayanan do~u olarak
olgusal do~, zorunlu degil de olumsal olan, yani kar~1t1n1 du~iinmenin
miimkiin oldugu, d1~ diinyayla ilgili a
posteriori do~ruyu tan1mlar.
olgu/deger ay1r1m1 [ing. fact/value distinction; Fr. distinction entre le fait et Ia valeur]. Ilk kez lngiliz empirist filozofu
David t Hume taraf1ndan one siiriilen
ve akla dayanan, rasyonel bir ahlikln
temellerini ylkan ay1nm. Olgusal ve
ahJiki ya da i-;eriksel ve deger bi-;ici
olmak iizere, iki slnJf iddia, onenne araSlnda bir ay1nm yaparak, soz konusu
s1n1flardan birinin onciilleri ya da sonu-;lanrun diger s1nann onciil ya da sonu-;lannl gerektinnedigi gibi, diger suuhn onciil ya da sonu~lanna i-;ermedi~ni,
birinden digerine ge~enin 1ntimldin olmadlglJU savunan ay1r1m ve gorii~.
Deger yarg1s1 i-;eren, deger bi-;ici onermelerin olgusal onermelerden biitiiniiyle bagamstz oldukJanna ve dolay1s1yla,
biitiin olgular velilmi~ veya bilirunekte

olumlu

olsa dahi, belli bir hal ya da duruma


nas1l deger bi~ilecegi sorusunun yarutSlZ kalacag1n1 soyleyen gorii~, ayn1 za
manda olgu/deger ikicilili diye bilinir.
olgu kar~1t1 [ing. counterfactual]. Onbile~eni yanh~ olan, yanh~ oldugu bilinen
ko~ul onermesini, ge~mi~ zamanda kurulan ko~ullu onenneyi nitelemek i~in
kullandan s1fat.
Gec;mi~ zaman1n par~as1 old ugu ifade
edilen bir ko~ulun yerine gelmemi~ olmaslndan ve ge~mi~ zamana yollanan
ko~ullann arhk ger~ekl~me, yani olgusal olan1n bir parc;as1 olabihne durumundan yoksun bulunmastndan dolay1,
bu tiir onermeler olgu kar~lh bir duru
mu dile getirir. Tarihsel balwndan olgu
kar~th olan soz konusu onermeye ek
olarak .. bir de dogrulugu olgusal, deneysel bir SU\all\a ve degerlendinneye konu
olamayan olgu kar~1h ko~ullu onennelerden soz edilebilir. Omegin, 'Giine~in
enerjisi 10% ol~iisiinde azalblsayd1,
diinyada ya~am olamazd1' gibi olgu
kar~ltl bir onerme, teknolojinin otesinde
kalan bir onermedir.
olgusalhk [ing. facticit1J; Fr. facticite). Bir
olgu olmay1 veya temelde, insarun
ozgiir se~in line bagh olma yan olgusal
ko~ullan tanimlayan ozellik.
Olgusali.Jk terimi varolu~~u felsefede,
ozellikle de tHeidegger ve tSartretda
biiyiik onemi olan bir terimdir. Bu baglamda olgusalhk, insan varolu~unun,
onun i~inde bulundugu durumlar, goguslemek durumunda oldugu degi~
mesi imkans1z olgular ya da ko~ullar
taraf1ndan tan1mlanan, belirlenen boyutunu ortaya koyar. Buna gore, olgusalhk her~eyden once ki~inin se~imine
bagh olmayan, onun iizerinde hi~bir
etki ya da kontroliiniin bulunmad1gl,
dogum yeri ve tarihi, annc-babasuun
kimligi, temel ozellik, yetenek ve yeter ..
sizlikleri benzeri olgusal aynntdar1 ihtiva eder. Olgusalhk i.kinci olarak, bir
ki~i ya da ki~iler yerine, genel olarak
bir ins an olmakhg1n oziinde varolan
vak1a ve Slnlrlan, omegin Heidegger'in
'oliim kar~1s1ndaki varhk' olarak ta-

641

nimladlgl biitiin insanlann bir gun olecelderi olgusunu ihtiva eder.


Olgusalhk, ~u halde, varolu~~u felsefe
a~1S1ndan, biitiin insani eyle1nler i~in
kendisinden ka~1n1hnaz olan zorunlu
temele, vazge~ilmez zemine kar~1hk
gelmektedir. Nitekim, Sartre'a gore, olgusalhk insan1n varolmay1 se~meksizin
diinyaya gelmesine ve suurh olmas1na
yol a~an insanlJk duru1nunu ve biz insanlann sadece bizim eserilniz ohnayan
d urumlar i~inde ozgiir olabilecegimiz
ger~egini ifade eder. Eylem ozgiirlugumiizii, ko~ullanmlZl a~abilme gii~ ve
yetenegimizi, her zaman bir olgusalhk
zemini iizerinde, se~medigimiz bir degerler sistemi ve kimlik yoluyla hayata
ge~irebiliriz.

olumlu [ing. musbet; ing. positive; Fr. posit~t AI. positiv). 1 Genel olarak, olumsuzun kar~1h olan, bir niteligin varhg1yla
belirlenen; 2 amaca, istek ve beklentilere uygun olan; 3 yap1c1 olan ve 4 tasdik
eden it;in kullandan s1fat, niteleme.
Buna gore, olumlu bir terim ya da kavram -li, -h ekiyle kurulan ve bir niteligin varolu~unu ifade eden (bilgili) bir
terim ya da kavram iken, olumsuz bir
kavram -siz, -sLZ ekiyle kurulan, bu ~e
kilde kurulmasa bile, bir niteligin yok~
Iugunu bildiren bir kavramd1r (cahill
bilgisiz). Baz1 dii~iiniirler, sonlu ya da
s1nuh kavram1n1, &Jnlr dii~iincesi bir
olumsuzlamay1 ifade ettigi i~in, olum
suz bir kavram olarak gormii~lerdir.
Buna kar~1n, sonsuz kavram1 da, s1n1
nn, sonlulugun bir olumsuzlamas1 oldugundan, olumlu bir kavramd1r.
5 Yine olumlu ya da pozitif olan, dogal
olana, do~~tan getirilene kar~1t olandlr. Buna gore, pozitif hukuk, dogal hukuga, insanlann iradelerinden bag1mslz
olan ve insanlann dogalannda temelle
nen dogal yasalara kar~1t olarak, sonra
dan haz11larun1~ olan yazth hukuktur.
6 Ve olumlu, nihayet, tarh~ma gotiirmez bir tarzda kurulmu~, ifade edilmi~
olan, ge~erliligi herkes~e kabul edilen anlamina gelir. Buna gore, az ya da ~ok
keyff olan, herkes~e kabul edilmeyen

642

olumsalhk

hipotezler iljeren metafizik sistemlerine


kar~1t alarak, pazitif bili~ler, her zaman
da~rulanabilir, onermeleri herkes iljin
geljerli ve test edilebilir alan bilgi obekleridir.
alumsalhk [Lat. contingentia; lng. contingency; Fr. contingence, eventualite; AI. kontingenz, zufaeligkeit]. 1 Metafizikte, varalu~u zarunlu almayan, varalu~u soz
kanusu ve hatta ljak muhtemel alm.akla
birlikte, zarunlulukla varalmayan varh~m, gerljekle~mesi zarunlu almayan
alaym ozelli~i. Zarunlu ve imkans1z almayan her~ey.
Ortaya ..1kabilen, fakat artaya lflkl~l
kesin ve zarunlu alma}an, gerljekte varalmayabilen ya da aldu~undan ba~ka
tiirlti alabilen, bir da~a yasas1 tarafmdan gerektirilmeyen, varalu~u ba~ka
bir ~eye ba~h alan ~eyin czelli~i alarak
alumsalhk, bir alay ya da algunun, kendileri de zarunlu almayan ba~ka algulara zamansal ya da nedensel alarak ba~unll almas1 durumunu tammlar.
2 Manllkta, bir onermenin zarunlu alarak da~ru almamas1, yani, kanusunun
onennenin kendisine d1~sal alan etkenlere ba~h almasmdan dalay1, onennenin inkanmn bir 1feli~ki yaratmamas1 ve
dalay1s1yla manllksal alarak miimkiin
almas1 durumunu ifade eden alumsalllk, da~ru alabildi~i gibi, yanh~ da alabilen, da~ruluk ya da yanh~h~1, dii~iin
ce yasalanna ya da onermenin kendisine
detil de, onermeye d1~sal alan etkenlere
ba~h alan onermenin ozellitidir. Buna
gore, '1fantamm i9nde dort kitabm bulundu~unu' bildiren onenne alumsal bir
onenne iken, 'ljantamm iljinde, iki ~ kitaptan dort kitap aldu~u' onennesi, zarunlu bir onennedir.
3 Olum.salhk, epistemalajide, d1~ diinyaya ili~kin alan ve dalayisiyla mantlksal yallarla de~il de, deneyimsel yallarla kazandan ve bu nedenle kesin alarak
de~il de, yaln1zca muhtemelen da~ru
alan bilginin ozelli~ini ifade eder. 4 Tealaji alaruna girdi~imizde, alumsalhk
varalan her ki~i ya da ~eyin varalu~u-

nun zarunlu almamast, btitiin bir yaradih~m Tann'nm ozgtir iradesine ba~h
almas1 durwnunu gosterir. Otinyanm
alumsalh~1, tealajide, Tann'nm varalu~u iljin bir kamt alarak kullamlm1~hr.
Kamta gore, dtinya varolmayabilirdi
ya da aldu~undan ba~ka ttirlti alabilirdi. Kendinde, kendi varhk nedenini barmdirmayan, bundan dalay1 varolu~u,
zarunlu de~il de, alumsal alan dtinyamn nedenini ba~ka bir yerde aramak
gerekmektedir. Olumsal alan, zarunlu
alam varsayd1~1, aksi takdirde sansuzca geriye gidi~ prablemiyle kar~Ila~Ila
ca~l iljin, dtinyanm nedeni, varalu~u
zarunlu alan, yani kendisinin dt~mda
bir nedene ba~h almayan varhk alarak
Tann'du.
Ote yandan, alumsalhk, mant1ksal
alumsalhk ve fiziki alumsalhk alarak
ikiye aynhr. Bunlardan manhksal olumsalllk, manhk yasalan, fiziki olumsallrk
ise; da~a yasalan baklmmdan alumsal
alma, zarunlu almama anlamma gelir.
Yine ayn1 ba~lamda, akild1~1 alanla
rasyanel alan, aktiiel alanla mant1ksal
alan ve yarad1h~la da diinyamn ezeli
ebedili~i ve zarunlulu~u arasanda nasil
bir ili~ki bulundu~unu a~ama :ve birincileri ikincilere ba~layarak alumsalh~~ a~ma prablemine alumsalhk prablemi ad1 verilmi~tir.
olumsal varhk [ing. contingent being; Fr.
etre contingent]. Da~adaki varll:klar iljin,
varalmalan kadar varalmamalan da
alanakh alan nesneler ya da ~eyler iljin
kullarulan terim.
Bu tiir varhklar, varalu~lan zarunlu almadi~I: her zaman varalmay1p, yaratllmi~ alduklan, yak alup gittikleri iljin
alumsal varhklard1r. Aquinah Thamas'a
gore, ome~in, bir a~acm varalmad1~1
bir zaman vard1; a, ~imdi var almaktadu ve bir gun varhktan lflkacaktu. A~a'i
i9n varalmama, iki anJamda dii~tiniil
melidir. Birincisi, anun hilj varl1~a gelmemi~ almas1 mi.imktindi.ir; ikincisi ise,
a bir kez varalunca, aljikhr ki, belirli bir
sure sanra yak alup gidecektir.

Onikinci yuzyd rone.SanSI

Oiumsal varhk kavram1, bu ._en;eve


i._inde Zorunlu bir Varhk olarak
Tann'mn varolu~unu kamtlamada kullandrru~tu. Buna gore, eger ger,.eklikteki her~ey yalmzca olwnsal varhklardan
olu~uyorsa, hi,.bir ~eyin var olmadtgl
bir zamandan soz edebiliriz. Oyleyse,
var olan her~ey olwnsal varhklardan
meydana gelmez. Olumsal varhklann
dt~mda, bir de zorunlu varhk olmahdu.
Zorunlu varhk var olmamas1 miimklin
olmayan varhkhr ve bu zorunlu varhk
da Tann'du. Olumsal varh.k1ara neden
olan, onlara varolu~ veren varhk. i~te
bu zorunlu varhkhr, yani Tann'du.
olumsuzculuk [ing. negativism; Fr.
nigativisme; Al. negativismus]. Genel olarak, ome~n bilgininimkans1z oldugunu
savunan tku~kuculuk, Tann'run varolup olmadtguun bilinemeyecegini one
siiren tbilinemezcilik ya da evrende iyi
olan hi,.bir ~ey bulurunadtgllu one
siiren tkotiimserlik tiiriinden, olumsuz
bir ilkeye dayanan, ve dolaytstyla olumsuzlu~ benimseyen felsefe tiirii.
2 Daha ozel olarak da, ba~kalanrun
ogiit ve 6nerilerini kabl.tl etmeme, onlara kar~1 ._1kma (edilgen olumsuzculuk),
ba~kalanrun onerilerine ayk.m bir bi._imde eyleme (etkin olumsuzculuk)
tavn, inat,.thk.
olumsuz leoloji [Os. menji ilahiyat; lng.
negative theology; Fr. thiologie negative;
AI. negativ theologie ]. Sonsuz ve yiice bir
gii._, tinsel varhk olarak Tann'mn sonlu
bir varhk olan insaru her baktmdan ._ok
a~hgm1 ve dolaytstyla, insan tarafmdan
anla~tlamayacagml,
Tann'run temel
ozellik ve stfatlaruun hi,.bir ~ekilde bilinemeyecegini, Tann'run ne oldugunu,
ancak O'nun ne olmadt~ru bilmek suretiyle bilebilece~mizi 6ne siiren teoloji,
ilMllyat tiirii.
olut [Os. tekeuviln, ti!Jroin; Lat. fim; lng.
becoming; Fr. devenir; Al. werden]. Bir varolu~ formu ya da diizeninden ba~ka
bir varolu~ formu ya da diizenine g~i~.
Bir ~eyin gizil gticiinii, imkin.lannt ger-;ekle~tirmesi, dogal amacma, hedefine
ula~mas1 durumu, oldugundan ba~ka

643

tiirlii olmas1 siireci.


Olu~ kavramm1 felsefeye sokan Herak.Jeitos olmu~tur. Ona gore, varhklar
dogar ve yok olur; ~eyler siirekli bir hareket, arahks1z bir 'olu~ i._indedir. Bu
olu~, dogum ve oliim, soguk ve steak,
biiyiik ve kii,.iik gibi kar~1tlann ,.ah~
masmdan dogar.
tPlaton'un felsefesinde ise, olu~, ezeliebedi, degi~mez, mutlak, kahc1 idealarm olu~turdugu varhk alarumn kar~l
smda yer alan, ve degi~meyle belirlenen
giindelik duyu deneyi diinyasma verilen addtr. Modem felsefede ise, tHegel
ve daha sonra da tMarks, olu~ iizerine
diyalektik bir kavray1~ geli~tirmi~ler
dir. Buna gore, kar~1tlann ,.ah~mas1,
olu~un anlan olan tez, antitez ve sentezle adamr. Yine, evrimci teoriler de
olu~ fikri iizerinde temellenir
onikinci yiizyll Ronesansa [ing. Twelfth
century Retraissance; Fr. Retraissance de
dou:zieme siicle]. Ronesans Avrupa'da 15.
yiizytlda ya~anan, ve hiimanizm akmuna ek olarak, felsefe, bilim, edebiyat ve
sanat baktmmdan kl:isik -;aga, antik Yunana donii~le belirlenen tarihi bir
donem olmakla birbkte, 12. yiizyd O~ta
._agmda, daha sonraki Ronesans1 belli
ol.. iiler i.. inde haztrlayan ve islam diinyasmdan Latinceye yaptlan ,.evirilerle
belirlenen doneme verilen ad.
Bu donemde, Arap,.adan Latinceye yaptlan ,.eviriler Bah'daki tefekkiir faaliyetini canlandum1~hr. Bu ,.eviriler zaman
zaman Sicilya'da, zaman zaman lstanbul'da, fakat sistematik ve kurumsal olarak lspanya'da, Toledo'da ger,.ekle~tiril
mi~tir. Daha ._ok matematik, bp ve
felsefe alaruru kapsayan bu ,.eviriler yoluyla, Bah diinyas1, Yunan biHm ve felsefesini ve bu arada islAm felsefesi.rli
tiim aynnblanyla taruma olanag1 bulmu~, ._eviriler Ban A vrupa'da ger,.ek
bir ~ok dalgasl yaratml~, kiiltiir ve ogrerunenin yalmzca belli bir gelene~ korumakla ilgili bir konu olmaytp, yeni ve
bilinmeyen dii~iinceleri ele ahp degerlendirmekle ilgili bir konu oldugu anla~tlmt~hr.

644

ontoloji

ontoloji [ing. ontolog~;; Fr. ontologie; AI. ontologie). lllk felsefe olarak da bilinen ve
teolojiyle benzerlikleri olan, zaman
zaman metafizik anlamma gelecek ~ekil
de anla~1hp, bazen de metafizij\in bir
dah olarak goriilen felsefi disiplin. Metafizigin, tek tek nesne ve olaylarla dej\il
de, genel olarak varhk problemiyle ilgili
olan dah; varhl\J varhk olarak, varhk
olmak bakmundan ele alan bilim; varolan tikel ~eyleri dej\il de, varhj\m kendisini, varhj\m temel ozelliklerini konu
alan, somut varhj\1 ara~llrmak yerine,
varhj\1 soyut bir bi~de ara~hran ve
'varhj\m varhk olmak bakmundan doj\asmm ne olduj\u', 'varhj\m kendi ba~ma
ne olduj\u' sorulanru soran felsefe dah.
Ger~eklij\in yap1suu ve doj\asm1 varhk, olu~, dej\i~me, zaman, mekan, oz,
zorunluluk, yokluk, edimsellik gibi kategorileri kullanarak, olabildij\ince kapsaylcl bir tarzda a~lklamaya ~ah~an felsefe ltirti olarak ontoloji, varhj\m temel
ilkelerini konu ahp, bir kategoriler oj\retisi ortaya koyar ve nihai ve en ytiksek
ger~eklij\in, Mutlak Varhgut, Bir olamn,
Idealarm doj\as1ru ifade etmeye, ~
dtinyada varolan ~eylerin varolu~lan
i9n, nasll soz konusu ger~eklij\e baj\h
oldugunu gostermeye ~ah~1r. Buna
gore, ontoloji var olmarun ne oldugunu,
var olmarun ne anlarna geldigini konu
ahr ve ~e~itli ~eylerin, omej\in dti~tin
celerin, matematiksel nesnelerin, ttimellerin, alguun nesnelerinin hangi anlarn
i~inde varolduj\unun siiylenebilecegini
ara~tmr.

Ontoloji terimi ilk kez olarak, 17. ytizyllda, 'metafizik' teriminin muj\lakhk
veya anlam belin;izlij\inden sakmmak
amac1yla kullandrru~tu. Terimi ilk kez
olarak kullananlardan biri tleibniz'dir.
Christian tWolff ise, ontolojiyi varhk
olmak bak1mmdan varhj\m genel bilimi
olarak tan1mlarken, onun kavrarnsal
~er~evesini ~izmi~, konulanru belirlemi~tir. Buna gore, ontolojinin ti~ ana
k.Jsm1 ya da dah, S1ras1yla diinya teorisi
olarak genel kozmoloji, ruh goril~ti olarak rasyonel psikoloji ve Tann'ya dair
bir teori olarak da doj\al teolojidir.

Ontolojiyi epistemolojiye tbi kllan


tKant ise, varhj\1 olduj\u gibi inceleme
dti~tincesine kar~1 ~1krn1~ ve varhk sorununun bilginin ko~ullanrun incelenmesine baj\h olduj\unu soylemi~tir. l!i~
kiyi tersine ~eviren tHeidegger'e gore
ise, ontoloji Ierne! olup bilgiyi temellendirir. tHusserl de ontolojiyi ayru gene!
~er~eve i~inde ele ahp ikiye ay1rm1~11r.
Bunlardan varhj\m belli bir kesimine yonelen ve bu kesimin ozlerinin maddi, akttiel olu~umlaruu goz ontine alan ontolojiye maddi ontoloji ad1 verilir. Buna
kar~m, mtimktin tum ontolojileri i~inde
bannd1ran ve maddi ontolojilere, hepsi
i9fl ge~erli forme! yasalar btittinti saj\layan ontoloji, Husser! tarahndan fonnel
ontoloji diye tanunlarum~t1r.
Analitik. felsefe a~1smdan ise, ontoloji
neyin varolduj\uyla ilgili olan genel bir
teoriden ba~ka hi~bir ~ey dej\ildir.
2 Ontoloji, biraz daha ozgtil bir anlarn
i~inde, varllk ttirleriyle bu varllk ttirlerinin birbirleriyle olan ili~kisinin tiiketici
bir listesini ifade eder. Dilnyay1 ve dtinyamn belli bir bolgesini ya da alaruru
anlayabilmenin yolu, o alanda varolan
ya da varolabilen ~ey ttirleri, onlann
varhk ko~ullar1, birbirleriyle olan baj\unhhk ili~kileri tizerine a~lk veya
orttik birtakun kabullerde bulurunaktan
ge~lij\ine gore, buradan hareketle her bilimin kendine a it ve ozgti bir ontolojisi
oldugu soylenebilir. OUlegin, sosyolojinin ontolojisi ki~ileri; kururnlan, yapllar, normlan, ili~kileri, v. b. g., kapsar.
ontolojik gorelilik [lng. ontological relativity; Fr. relativitt ontologique; AI. ontologisch relativitiit). <;aj\da~ mantlk~1 pozitivist tQuine tarahndan one stirtilmti~
olan ve varolanlarm benimsenen dile
ya da teoriye goreli olduklanru, neyin
varolduj\unun, ancak bir leori baj\lammda soylenebilecej\ini, varolanlann
belirleyicisinin teorik ya da kavramsal
~er~eve olduj\unu savunan gorelilik anlayJ~I i~in kullamlan terim.
Ote yandan, teorik ya da kavramsal ~er
~eveye baj\1rnl1 ya da goreli olan varhj\a;
veya bilginin konusunu olu~turan, bili-

ontoloji olarak meta.fizik

nen, tasarunlanan, imgelenen, algLI.anan


epistemolojik nesneden farkh olarak,
dt~ diinyada gen;ekten varolan nesneye;
epistemolojik nesnenin dt~ diinyadaki
kar~tlt~ma; varolu~u oznenin bilgisine,
bilme faaliyetine ba~h olmayan nesneye
ontolojik nesne adt verilir.
ontolojik kamt [ing. ontological argument;
Fr. preuve ontologique]. Tann'nm varolu~unun en yiiksek ya da en yetkin varhk
olarak Tann tammmdan zorunlulukla
.;tkt1~1m gosteren kamt ya da delil.
Di~er Tanr1 kamtlanndan, hi.;bir tecri.ibi veriye dayanmamak, ba~ka Tann
karutlarmm diinyanm ve dti.nyadaki
nesnelerin ve organizmalarm do~asma
ili~kin gozlemlere dayand1~ yerde, gozleme hi.; yer vermeyip, tiimiiyle akla dayarunak bakurundan farkhhk gosteren
ontolojik karutta, Tann'mn varoldu~u
sonucu, gozlemden once, gozlemden ba~1msi2. bir biQ.mde, yetkin bir varhk olarak Tann tan1mmdan .;1karsand1~1 i.;in,
bu kamta aym zamanda a priori karut
ad1 verilir.
Yani, bu kamtta Tann'run varoldu~u
sonucu, yetkin bir varhk olarak Tann
tammmdan, bir u.;genin i.; a.;tlanmn
toplanunm 180 derece oldu~u sonucu,
u.;gen tarunundan nasLI. deneyimden ba~tmslZ bir bi.;imde, a priori olarak ve zorunlulukla ~yorsa, oyle 9kar. Karut
ilk kez, Aziz t Anselm us tara&ndan one
siiriilmii~, karuhn farkh bir versiyonu
ise, daha sonra tDescartes t~rafmdan ortaya konmu~tur.
Kamt, 'Tann' yerine, mutlak olarak yetkin olan bir varhktan soz edebilece~imi
zi sayler, .;unku Tanr1'run yetkin bir varhk oldu~u inanct, tektannc1 -dinlerin ilk
ve en temel ilkesidir. Bundan sonra,
'mutlak olarak yetkin varhk' kavramirun ele ahrup incelenm.esi durumunda,
kavramll'l abi yapt1~1, i~aret etti~i ~eyin
varolmasmm zorunlu oldu~unun kolayhkla anla~llaca~1 belirtilir. Zira, 'mutlak
olarak yetkin bir varhk'la, tam ya da
miimkiin tum niteliklere sahip bir varhk
anlahlmak istenir. Bu nitelik ya da ozelliklerden biri de, varolu~tur. Bu ba~lam-

645

da, mutlak olarak yetkin olan, fakat varolmayan bir varhk kavramtrun kendi
i.;inde .;eli~ik bir kavram oldu~unu soyleyebiliriz.
<;unkii varolmamak, 'mutlak olarak
yetkin olmamak' demektir. Bu durumda, yalmzca zihinsel bir kurgu ya da fiksiyondan ibaret bir ~ey olacak olan mutlak olarak yetkin bir varhk, yetkinlik ya
da tamhk kavrammm temel bir ogesinden yoksun olacaktlr. Karuta gore,
ba~ka bir kavramt, bu kavramm gosterdi~i ~eyin varoldu~unu dii~iinmeden

tasarlamak olanakhdtr. Fakat 'mutlak


olarak yetkin varhk' kavrammm tamm1,
zorunlu olarak yetkin bir varh~m varolu~unu gerektirir.
Ontolojik karuta yoneltilen ele~tirilerin
en onemlisi, karubn varolu~u, her~eyi
bilme ve giicii her~ye yetme gibi ozellikler tiiriinden bir ozellik olarak gorme
yanb~ma dii~tii~iinii iaret ederir. Buna
gore, varolu~, Tann'nm di~er ozellikleri
gibi, O'nun yetkinli~ini meydana getiren ozelliklerden biri de~ildir, fakat soz
konusu ozelliklerin varolu~u i.;in zorunlu bir ko~uldur. Yine, kotliliik probleminin, yani diinyada birtakun kotiilliklerin
varolu~unun, ontolojik kamta ya da karubn temelinde bulunan yetkin bir varhk olarak Tanrt tanuruna zarar verdi~i
belirtihni~tir.

ontolojik tasarruf ilkesi [ing. principle of


ontological economy; Fr. principe de
l'economie ontologique]. Yalruzca bireysel
~ eylerin ve olaylann varoldu~unu, genel
kavramlann ger.;ekli~i olmadt~ soyleyen 14. yiizy1l Orta.;a~ dii~iiniirii Ockhamlt William'm varolanlarm Sa}'lsuun,
zorunluluk olmadtk.;a .;o~alblmamast
gerektigini dile getiren ilkesi: Entia non

sunt multiplicanda praeter necessitatem.


ontoloji olarak metalizik [ing. metaphysics as ontology; Fr. metaphysique comme
ontologie). Onlii Yunan filzofu Aristoteles'in varhk olmak bakmundan varh~a
ili~kin ara~t.Jrmadan olu~an metafizik
anlay1~ma verilen ad.
Buna gore, bu metafizik 1 evrende varolan tikel varltklara ili~kin ara~hnnadan
farkh olarak, varlik olmak bakurundan

646

ontolojizm

varhga, varh~1n bizzat kendisine ili~kin


bir ara~ttnnadu. Aristoteles'e gore, metafizik, varh~1 par~alayan ve onu belli
yonlerden ele alan ozel bilimJerden farkb olarak, varh~1 bir biitiin olarak ele abr
ve varh~1n ilk ilkelerini ve en yuksek
ntdenlerini ara~hnr. Aristoteles'in bu
metafizik anlay1~ma gore, ilk ve temel
anlam1 i.;inde varhk, varh~1n tum di~er
anlamlaiUlll'\ kendisine ba~h oldu~u
tozlerin varh~1du.
0, bu ba~lamda, tbirindl tozlerle ikincil
tozler aras1nda bir ayuun yaprru~tlr
Bunlardan birincil tozler, bir madde ve
fonndan meydana gelen, ve ~~u' diye
gosterdi~imiz bireysel, somut varhklardu. Buna ka~m, tikincil tozler, 'bir ozne
haklanda tasdik edilen, fakat bir oznede
mevcut olmayan' turler ve cinslerdir. ~u
halde, t J\ristoteJesin saz konusu meta.6zik anlay1~uun en onemli sorulan, 'Varhk nedir?', 'Toz nedir?' ve 'Ger~eklik
nedir?' tiirunden sorulard1r.
2 Aristotelesin soz konusu metafizigi,
bir ~eye ili~kin olarak, onun varoldu~u
nu soylemenin ve varolmarun ne anlama geldi~ini ara~bnr. Metafizik, bir
~eyin de~i~me boyunca ayna kalan kimli~ini korumak ir;in hangi ozelliklere
sahip olmas1na gerekti~ine ili~kin ara~
hrmadu. 3 Ontoloji olarak metafizik
ezeli -ebedi ilk ilkeleri konu alan bir disiplindir. 4 Metafizik. ayn, degi~mez ve
ezeli -ebedi bir varh~a il~kin ara~bnna
du. Bu anlamda, Aristotoles'in ontoloji
olarak metafizik anlay1~1, dini bir o~reti
den ba~Jmstz olarak geli~tirilmi~ olan
bir teolojidir.
5 Metafizik_ duyusal tozleri konu alan
ozel bilimlerden farkl1 olarak, duyusal
olmayan, duyum yoluyla algdanamayan tozlere ili~kin bir ara~hnnadrr. 6
Aristoteles'in soz konusu metafizik anlaya~ana gore, ne kadar toz ya d a toz
tiiri.i varsa, felsefenin o kadar dab vardu '!e metafizikte do~ru olan1n, felsefenin di~er dallannda yanh~ olabilmesi
soz konusu de~ildir. Yine ayn1 anlay1~a
gore, bizim bugun bilim aduu verdi~i
miz disiplinler arasmda mantlksal bir

bag vardtr.
Bundan dolay1, 7 metafizik, farkh bilgi
turleri arasmdaki ili~kilere, bu bilgi tiirlerinde kullan1lan kavramlarm varolanlar i9Jt nastl kullaruJabildi~ne ve onlann
ontolojik ve manttksal statusiine ili~kin
bir ara~b.nnadu. Buna gore, metafizik
ttumellerin mantJksal ve ontolojik statiilerini, tikeJie tiimel ve tumelle tikel arasandaki ili~kileri, birlik, ene1ji, de~i~me,
fonn, matematiksel nokta, geometrik
fonn, v.b.g., kavramlan ele ahr.
Aristoteles'in soz konusu metafizik anlayi~uun temelinde yer alan kabuller
ise ~unlardu: a) Boyle bir metafizigin
ortaya koydu~u tezler mutlak ve de~i~mezdir. b) lnsan varhklan varh~1n
bizzat kendisini anlayabilir, varh~1n
kendisine nufuz edebilir.
ontolojizm [tng. ontologism; Fr. ontologisme; Al. onlolDgismus ]. 1 Manhkla varh~In ozde~ligini ifade eden, mantlksal
kategorilerden dolay1ms1Z olarak ger~ekl i~in bizatihi kendisine giden felsefi
yontem; manbk ile varhAt uygunluk
it;inde goren, mantlk ilkelerinin ay1u zamanda varhk yasalan oldu~unu dile getiren tavu, ve en genel olarak da, felsefenin yontem ve ilkelerinin, oznede degil
de, nesnede aranmasi gerekti~ini savunan o~reti. t Aristoteles'le ba~layan ve
zihnimizin yapas1 ile varh~1n yap1s1
arasanda bir ozde~lik bulan bu tav1r,
Yeni91~'da. lngiliz empiristleri ve ozellikle de tKant tarahndan ele~tirilmi~
ve daha sonra, Aristoteles'ten beri felsefeye egemen olan mantak-varhk ozdetli~i di.i~iincesinden vazge~ilmi~tir. Ontolojizme kar~1 ~1kan bu anlay1~a gore,
manhk ilkeleri varhk }'asalan de~il de,
oznenin fenomenleri bilme kahplandu.
2 19. yuzyt!da, rasyonalist ve panteist
e~ilimleri agu basan bir dini-felseff ot;reti. ltalyada, Fransa'da ve hatta ABD'de
gori.ilen ve rasyonel bir ger-;ekli~i
Tannyla ozde~l~tiren ogrelinin, ger-;ek
olarun rasyoneL rasyonel olarunsa ger~ek oldugunu one siiren Hegeld felsefeyle onemJi bir yak1nh~1 vardu.

operasyonalizm

""toteolojik toz [lng. ontotheological substance; Fr. substance ontotheologique]. On!ii


Alman filozofu Martin tHeidegger'in,
mutlak bir bio;imde ko~ulsuz olan. varolu~u io;in kendisinden ba~ka hio;bir ~eye
ihtiyao; duymayan, ve dolaytstyla hem
varh.k. hem de deger baktmmdan ilk
olan toze ya da varhga verdigi ad.
Ona gore, Bah metafizigini yakla~t.k iki
bin yd boyunca yonlendiren temel inano;
ya da kanaat, hem ao;t.klayta ve hem de
hakh kthct ya da normatif bir anlam
io;inde, temel ya da tiimiiyle gero;ek olan
baz1 varhk ya da varhklann var olmast
gerektigi inanctdtr. Buna gore, tum
diger varhk tiir Jia da diizeyleri nedensel olarak bu temel varhga baghdtr; tiim
normlar ve degerlerin temeli de bu varhk ya da varh.klardadtr. Heidegger'e
gore, Ball dii{iiincesi ya da metafizigi bu
tiirden temel varhklar1 bulma, belirleme
o;abasmdan meydana gelmektedir; Platon'un ldealan, Aristoteles'in Hareket
Etmeyen Hareket Ettiricisi, Ortao;ag'm
Tann'st, Hegel'in Geist' hep bu kapsam
io;inde degerlendirilmelidir.
onyedinci yiizyd akdcthg [lng. seventeenth century rationalism; Fr. rationalisme
de dix-septieme siecle]. 17. yiizyll Klta Avrupa'smda, Descartes, Spinoza ve Leibniz gibi filozoflann ogretilerini, gene! felsefe anlayt~lanru betimlemek io;in
kullarulan terim.
Bu tiir bir akllahg. belirleyen inano;lar,
strastyla a) varhga, varolana ili~kin bilgiyi yalruzca akll yoluy Ia elde etmenin
olanaklt oldugu inana. b) bilginin tek
bir sistem meydana getirditi inane, cl
bu sistemin tiimdengelimsel bir sistem
olu~turdugu inanct, ve nihayet d) her~e
yin ao;Lklanabilir oldugu, her~eyin ilke
olarak s& konusu tiimdengelimsel sistern io;ine dahil edilebilece~ inanadtr.
Onyedinci yiizytl takllc1hgmm en .
onemli ozelligi, onun tAristoteles'ten
beri siiregelen doga anlayt~mdan vazgeo;mesidir. Rasyonalizm bu donemde,
dogal siireo;lerin niteliksel detil de, niceliksel terirrderle ifade edilmek durumunda olan dogalartyla ao;tklanma.k

647

durumunda oldugu gor!i~iinii benimsemi~tir. Gero;ek olan, nesnelerin olo;iilebilen niceliksel yonleridir.
17. yiizytl akJlc1hguun soz konusu niceliksel varhk gorii~iine ula~masmda
modern matematiksel fizik o;ok etkili olmu~tur. ~iinkii, Ronesans sonlannda
htzla ilerleyen modem fizi.k, dogamn
yaptsmt matematik kavramlarla kavrayabilecegimizi gostermi~tir. Bu anlayt~
la oyle doga yasalarma vanhm~tlr ki.
bunlar kesin kavramlara dayarurlar; bu
kavramlar da zihinden tiiretilmi~lerdir,
dogadan o;tkanlmamt~lardtr. Demek ki,
doga ile akd, nesne ile zihin arasmda
bir uygunlu.k vardtr. Bu uygunluk da,
onyedinci yiizyd dii~iiniirlerine gore,
Tann'run hem insan zihnine ve hem de
dogaya ayru ilkeleri yerle~tirmi~ olmasmdan kaynaklanmaktadtr.
Onyedinc:i yiizyll aklahgt, bilginin
mii.kemmel omegi olara.k matematigi
goriir. Bu donemin iio; biiyiik filozofundan en az ikisinin, yani Descartes ve Leibniz'in ya.l.tuzca bir filozof olmaytp,
aym zamanda biiyiik birer matemati.ko;i
olmalan rastlantt detildir. Bu filozoflar
matematigi iyi temellenrni~. ao;tk seo;i.k
ve biitiinsel bir bilgi sisteminin gero;ek
ornegi olarak gormii~lerdir. insamn
rasyonelligine, dogu~tan getirdigi akd
giiciine biiyiik bir inano; besleyen Alai
c;:agt dii~iiniirleri, varolan her~eyi. dini
bile alai siizgecinden geo;irmi~lerdir.
o-onermesi [lng. a-proposition]. Klasik
mantt.kta, tikel olumsuz onerme.
'Bazt insanlar oliirrdii degildir' onermesi, soz konusu onerme tiirii io;in bir
Omek meydana getirir.
operasyonalizm [lng. operationalism; Fr.
operationalisme; AI. operationalismus ]. i~
lemcilik Bir kavramm anlarrurun bir dizi
i~lemle belirlenditini; bilimsel bir fikir,
kavram, terim ya da semboliin anlarrurun, onu anlarnak io;in gero;ekle~tirilen bir
dizi faaliyetle ozde~ oldugunu; ornegil),
uzunlugun yalruzca olo;ii birirnleri ya da
olo;iim tekni.kleriyle tarumlanabilmesinde
oldugu gibi, kavramlarm, uygulanmalan
ya da kullamlmalan strasmda gero;ek-

648

ordo cognoscendi

le~tiriJen i~lemler

araahg1yla tanunlanabilecegini savunan gorii~.


OnenneJeri fonnel ve empirik onenneler olarak ikiye ayuan operasyonalizm,
manttkta ve matematikte g~en ve dilin
sozdizimi, sentaks kuralJanna uygun olarak kurulan fonneJ onenneJerin belli bir
i~Jem temelinden yoksun bulundugunu,
oysa empirik onenneJerin dilin s6zdizimi
kurallanna uyduktan ba~ka, dogruluk
ya da yanh~hklanmn bir dizi i~Jemle belirJendigini savunur ve bu bak.undan
tmanhk~ pozitivizme t;ok yakJa~u.
ordo cognoscendi. BiJgi diizeni ya da Slrasl anlamma gelen Yunanca terim.
Ordo cognoscendi varhk diizenini ya da
s1rasm1 ifade eden ordo essendtden farkhhk gosterir. Bunu, omegin tDescartes
felsefesinden bir ornekle at;lkJayacak
olursak, onda bilgi diizeni balwrundan
once benin geldigini goriiyoruz, t;iinkii
o, ku~ku yontemiyJe once kendi ViJrolu~unun biJgisine ula~m1~, daha sonra,
suas1yla Tann'mn ve d1~ diinya ya da
maddenin varolu~unu karutlamaya get;mi~tir.

Varhk diizeni bakurundan ise, once


Tann gelir, zira ruh ve bedenden her ikisinin de yarablm1~ tozler olduklan
yerde, Tann yaratdmam1~ bir tozdiir.
Yani, Tanrl'tun bag1mS1Z bir varolu~a
sahip oldugu yerde, Tanr1 tarafmdan
yarattlm1~ olan ruh ve beden bag1mh
bir varoJu~a sahiptir. Bundan dolay1,
varhk dtizeni Tanr1, ruh ve madde suaSlru izler.
organik birJik [lng. organic unity; Fr.
unite organique]. Part;aJanrun fonksiyonlarl, biittin iljindeki diger part;alarm
fonksiyonJanyJa iJi~kiJi oJan; hit;bir part;asl diger part;alardan bagLmslz oJarak
faaliyet gosteremeyen; bir part;asmdaki
bir degi~menin biitiinii ve diger part;alann fonksiyonJar1ru etkiJedi~ bir biitiiniin birJigi.
organizmac1hk [ing. organicism; Fr. organicisnre; AJ. organizisrnus]. 1 Metafizjkte,
evreni canh organizmayla analoji kurarak at;1kJama tarzl; evreni, part;aJannm
faaliyetlerine rieden oJup, diizen getiren
bir biitiiniin fonksiyonuyla at;ddayan

goru~.

Hayvansal ya~amm fonksiyon


ve faaliyetlerinde, ruhu i~e kan~hrma
d1g1 gibi, dirimsel bir ilke de kabul etmeyen gorii~, baz1 ya da tiim kompleks
biitiinlerin, organizmaJara ozgii sistematik birJige sahip olduklaruu savunan
anJaya~.

Organizmamn, k~ndisini meydana ge


tiren part;aJann biitiin it;indeki yerlerine
bagh oJan varoJu~ ve dogaJanndan d<r
Jay1, herhangi bir mekanizma ya da parr;alann toplammdan farkh ya da daha
fazJa bir ~ey oJdugunu savunan bu gorii~e gore, ya~am ya da canhhk, organizmarun diizeninden veya sisteminden
meydana geJir. Mekanizme ve dirimselcilige ka~1t bir gorii~ olan organizmaahk gorii~ii, bir biitiin olarak evrene ve
bu arada toplumsal kurumlara uygulanml~hr.

2 SosyoJojide, topJumu organik, biyolojik bir sistem oJarak goren ve topJumun birim ve ogeJeriyle biyoJojik organ
arasmda bir ko~utluk kuran yakla~1m.
hk kez olarak lngiliz dii~iiniirii Herbert
Spencer'm ortaya atb~, Alman sosyologu Schaffe ve t;agda~ Amerikan sosyologu Parsons tarafmdan da savunulan bu
gorii~e gore, bir toplumdaki degi~ik
toplumsal gruplar, insan viicudunun
farkh organlarma benzer. Organik anaJoji oJarak da nitelenen bu yakJa~un, toplumun yapasa ve i~Jevinin ancak ve
ancak canh organizmalann dogas1yJa
kuruJacak anaJoji yoJuyJct. anla~dabilece
gini one surer. Buna gore, dogadaki bir
organizma gibi dii~iiniilmek durumunda oJan topJum, topJumsaJ yapas1run evrimsel degi~me yoluyla farkhJa~masa
suretiyle, daha kanna~lk hAle gelir.
Soz konusu topJum teorisinin kar~Ism
da, mekanist yakJa~am bulunmaktad1r.
Buna gore, organizmac1 yakJa~nrun
toplumu insani planlamadan bag1ms1z
olarak varoJan dogaJ bir fen omen olarak
degerJendirdigi yerde, mekanist toplum
gorii~ii topJumu, planJamaya dayah
insan yaratasa bir makine oJarak goriir.
Ote yandan, organizmaa topJum anla~
Yl~liUJ\, toplumun siyasi miidahaJe yoJuyJa degi~tirilemeyecegine inand1~

Orta~a~

1~111,

tutuculukla bir!e~tirildigi yerde,


mekanist yakla~un toplumsal duzende
yaptlacak bilin~li degi~imleri ongoren
toplum miihendisligi anlayt~tyla ozde~le~ir.

organon. Aristoteles'in manhksal denemelerinden olu~an diziye verilen ad.


Ara~ anlamma gelen Organon terimi,
manllkla ilgili kitaplanna, Aristoteles'in
olumunden sonra Peripatetikler tarafmdan verilmi~tir ve bu adla da, manhgm
kendi ba~ma bir bilim, kendi i~inde bir
ama~, felsefenin bir par~ast olmadtgt,
fakat felsefl ve bilimsel ara~ttrma i~in
bir ara~ oldugu anlahlmak istenmj~tir.
ingiliz du~unurii F. Bacon ise, kendi empirik ara~ttrma araet ya da yonteminin,
tiimevarun goru~unun, Aristoteles'in
tumdengelimsel yontemi ya da manhgmdan ustun oldugunu Hade ebnek
uzere, kitabma Novum Organum admt
vermi~tir.

Origenes. 186-232 ytllan arasmda ya~a


mt~ ve Hristiyanhgm kutsal u~leme,
isa'nm insanlan kurtarmak uzere kendini feda etmesi, inayet ve cisimle~me
gibi dogmalarmt, felsefl bir goru~le ve
hem akd ve hem de iman 1~1gt alt.mda
sistemli bir ~ekilde a~tklamamn zorunluluguna ve onemine i~aret etmi~ olan
du~unur.

Felsefesinde, Hristiyanhgt Yunan felsefesiyle kayna~hrma ~abast veren Origenes, en buyuk saygtyt, kendisinde
kutsal u~lemeyi gordugu Platon'a duymu~tur. Nitekim, o, Baba, Ogul ve Kutsal Ruh u~lemesini, Platoncu ve YeniPlatoncu du~uncenin etkisi altmda, turumcu ogretiyle yorumlamt~br.
Yine, yaraddt,m, Tann'run ezeli olan
maddeye bi~im vermesinden meydana
geldigini one suren Platon'dan ve diger
Yunan filozoflanndan farkh olarak, Ori.genes, bir yandan Tann'nm maddenin de
yarabast, tam ve ger~ek anlamda bir Yarabct oldugunu, diger yandan da, biri digerinin ardmdan gelen, ve hepsi birbirinden farkltltk g05teren sonsuz sa}'lda
dunya bulundu~u one siirmu~tur.
Dunyada kotiilerle kotiilugun varoldugunu kabul ebnekle birlikte, bu kotiilu-

felsefesi

649

gun olumlu bir ~ey olmaytp iyiligin yoksunlugu oldugunu, dolaytstyla Tann'run
bundan sorumlu tutulamayacagml one
siiren Origenes, Tann'run tum ruhlan nitelik bakurundan aynt yaratttguu, fakat
varhga gelmezden onceki gunahm onlarm beden i._;nde gizlenmeleri sonucunu
dogurdugunu ve ruhlar arasmdaki niteliksel farkhhgm onlann bu diinyaya girmezden onceki davrant~lanndan kaynaklandtgm. savunan ogretisiyle de
ortodoks goru~ten aynlmt~br.
Ona gore, ruhlar bu dunyada ir&de ozgurlugune sahiptirler, fakat onlarm eylemleri ozgur seo;imlerinin yamnda,
Tann'run, ruhlann bir beden i~ine girmezden onceki davram~lanyla oranhh
olan inayetine bal';hdtr.
Orta~ag felsefesi [1ng. medieval philosuphie; Fr. philosuphie du moyen age]. Klasik
~ag ile modem ~ag arasmda kalan tarihsel donemde soz konusu olan felsefe
faaliyetine verilen ad.
Orta~ag felsefesi, bir~ok bakunda n
yanlt~ anla~tlmt~ ve yorumlanmt~hr.
Orta~a~ yeni matematiksel ve bilimsel
du~uncelerden yoksun oldugu, ktstr
tarh~malarla bo~ ve temelsiz spekulasyonlardan olu~tugu gerek~esiyle, 'karanltk bir ~ag' olarak nitelenmi~tir. Bu
bakt~ a~tsmm bazt baktmlardan yanh~
oldugu ortaya ~tkmt~hr, ~unku bilim
tarih<;ileri, Ronesans'm bilimsel du~un
celerinden bazdarmm Orta~ag du~u
nurleri tarafmdan ele ahndtguu gostermi~lerdir.
Yine, manhk tarih<;ileri,
Orta~ag filozoflanrun manttk teorilerinin, modem kuramlart lasmen onceledigini karutlamt~lardtr. Bundan dolayt,
modem du~unce ve felsefenin, Orta~ag
felsefesinin tiimuyle reddedilmesinden
sonra ba~ladtgt goru~u, en azmdan yamlhct olmak durumundadtr.
Orta~ag felsefesi, ilk~ag felsefesiyle
modem felsefenin tersine, dini ogretileri
temellendirme ~a bast sergileyen, dinle ilgili olan, dinden etkilenmi~ olan bir felsefedir. Bu donemde din, giinumuzde bilimin oynad1g1 rolu, o;aguruzda bilirnin
yerine getirdigi i~levi yerine getinni~tir.
Ttpla gtinumuzde, bir filozofun du~un-

650

ortak onay kanoh

celerini olu~tururken zorunlu clarak eldeki bilimsel bilgileri dikkate almas1, ula~dan bilimsel bilgi diizeyinin filozofun
dii~iinceleri iizerinde onemli ve belirleyici bir etkisi olmas1 gibi, Orta~al';'da da
filozof, felsefi dii~iincelerini dini dogmalarla uzla~hrma ~abas1 i~inde olmu~tur.
Bununla birlikte, Orta~aj';'da felsefeyle
din arasmda soz konusu clan bu ili~ki,
tek yanh bir ili~ki olmaktan uzaktu. Felsefi dii~iince dinden, dinin dogmalanndan etkilendil';i gibi, din de felseff dii~iin
ceden yoj';un bir bio;imde etkilenmi~tir.
Buna gore, felsefe dine teorik bir ~~eve,
felseff bir Ierne! saj';laml~tlr.
Orta~al'; felsefesi dini anlamlanduma
ve temellendirme ~abasmda, ana dii~iincelerinde, problemlerinde ve bu
problemlere getirdil';i ~oziimlerde, ~oj';u
zaman Yunan felsefesine bal';h kalml~
hr. Bu felsefede yap1lan i~, daha ~ok
Antik Yunan'm dii~iince diinyasm1 benimsemek ve Yunan felsefesinin Ierne!
kavratnlanm i~leyerek, inane temellendirmek olmu~tur. Ote yandan, Orta~al'; felsefesi benimsedil';i ve kendisine
gore bi~imlendirdil';i felsefeyi, genellikle olmu~ bitmi~, yetkin bir sistem olarak gonnii~tiir. Buna gore, antik Yunan
felsefesinin dinamik bir yap sergiledil';i
yerde, Orta~al'; felsefesi mutlak doj';rularl bulmu~ olduguna inanan statik bir
felsefedir.
Orta~al'; felsefesinin iki Ierne! konusu
ya da problemi olup, bu felsefe iki doneme aynhr. Buna gore, Orta~al'; felsefesi,
1 nesnel ger~eklikler olarak tumeller
problemiyle, 2 Tann'run varolu~unu
mantlksal delillerle karutlama konusu
etrafmda doner. Bundan delay, Orta~al'; felsefesi ayru zamanda 'Tann merkezli felsefe' olarak da betimlenir.
Donemleri ise, a) Hristiyanhl';m doj';u~undan VIII. yiizyla kadar clan Patris
tik felsefeyle, b) VTII. yiizyddan XV.
yiizyda kadar clan tSkolastik felsefedir.
Bunlardan tPatristik felsefe donemi,
putperestlige ka~1 Hristiyan inancm1
savunmu~, ve daha sonra benimsedil';i
Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefeyle

dini, putperestli!';in ve gnoslisizmin saldmlan kar~1smda korumaya ve anlamlandrrmaya ~ah~mt~hr. Skolastik felsefe, daha ~ok Hristiyan kilisesinin Ierne!
dogmalar1m, Aristoteles'in bilim ve felsefesine dayanarak temellendirme ~aba
smdan olu~ur.
ortak onay kamh [lng. common consent argument for God's eristence]. Bir inancm,
daha doj';rusu Tann inanc1run varhl';mdan ve evrensellij';inden sdz konusu
inancm doj';ruluj';una ~n Tann kamt
ya da delilttirii.
Tann'mn varolu~unu, tiim ~aj';larda,
tiim kiiltiirlerde evrensel bir Tann inancuun varhj';ma ba~vurarak karutlama
tavn olarak ortaya ~1kan ortak onay kamh, insan varhklannda, her tiirlii el';itimden once gelen, doj';u~tan ve hatta
i~giidiisel bir Tann inancmm varolduj';unu, insan varhklannui Tann'y ozlediklerini savunarak, bu evrensel Tann
inancmdan Tann'run varolu~unu ~lkarsamaya ~ah~1r.

orta Stoa [lng. middle Stoa]. Stoaahj';m,


Platoncu ve Aristoteles~i etkiler altmda,
Rorna diinyasyla temasm sonucunda
ortaya ~kan ve M. 0. ikinci yiizyldan
itibaren Rodoslu Panaethius ve Poseidonos tarafmdan temsil edilen yeni versyonu.
orta terim [ing. middle tenn; Fr. terme
moyen; AI. mittelterm]. Kategorik bir taSlmda, her iki onciilde de yer ahp, sonu~ta yer almayan ve sonucu.n nedenini
veren, sonu~ta belirtilen ili~kinin kurulmasm saj';layan terime verilen ad.
orta yo! iigrelisi [lng. theory of mean; Fr.
theorie du moyen]. Aristoteles'in dillnoetik
erdemlerin kar~1s1na ge~irdil';i ahllli erdemleri belirlemek iizere onerdil';i yola
ve bu yol.la ilgili ot;retiye verilen ad.
Buna gore, Aristoteles'in erdemli eylemin, iki ~m u~ arasmdaki bir orta
nokta olduj';unu, ah.Iaki erdemin, hem ifrattan ve hem de tefritten ka~p, farkh
diirtiilerin altedi.Imesine baj';h olarak kazarulan bir davraru~ larzma ka~1hk geldi!';ini, omel';in cesaretin goziipeklikle
odleklik, comertlil';in cimrilikle miisrif-

ortodoks Marksi"zm

lik, oi~iiiiilugun, sefihlikJe duyarslZW'


arasmdaki orta yola tekabiil ettigini savunan gorii~ii orta yol ogretisi olarak bilinir.
Ortega y Gasset, Jose. Avrupa akllcahgam belirleyen temel onkabullere ~iddetle
kar~1 filkan fiagda~ varolu~fiu filozof.
Kiiltiirel ve siyasi afiadan muhafazakar
biri olan Gasset, hpka diger varolu~fiu
dii~iiniirler gibi, insan soz konusu oldugllnda, oziin varolu~tan once geldigini
soyler. Ona gore, ta~a bir varolu~ verilmi~tir, onun oldugu ~ey olmasa ifiin
fiarpa~masa, miicadele etmesi gerekmez;
oysa, insan, ifiinde bulundugu her anda,
varolu~unu yeniden yaratmak, oziinii
belirlemek durumundadar.
ilk ve temel olarun, dii~iince degil de,
ya~am oldugunu one siiren Ortega y
Gasset, aklm ya~amm kar~at kutbunda
bulundugunu soylemi~tir. Bu ikjsi, yine
de diyalektik bir kar~athk ifiinde olmayap, zorunlu olarak birlikte varolur. Ote
yandan, ya~am1 belirleyen varhk degil
de, olu~tur, gerfiekle~me, bir dogrultuya yonelme, birtakam amafilara ula~ma,
degerleri hayata gefiirmedir. Bundan
dolaya, onun felsefesinde bir zaman boyutu olarak gelecek ozel bir onem kazamr.
orlodoks [ing. orthodox; Fr. orthodoxe].
Genel gorii~ ya da uzla~ama uygun
olan, geleneksel inanfilara aykm dii~
meyen inanfilar; sapkanbk sergileyen,
olu~turulmu~ gelenek ya da fierfievenin
da~ma .;tkan gorii~ veya ogretiye kar~lt
olarak, bir kurum ya da insan obegi tarafmdan do~ bulunan ve kabul edilmesi istenen ogreti ya da gorii~ ic;in kullamlan safat.
ortodoks Marksizm [ing. orthodox Marxism; Fr. Marxisme orthodoxe]. Marks'an
hiimanizm agarhkh, ve daha fiOk yabancala~mayla kapitalizm ele~tirisi iizerinde yogunla~an verimli ve fiOk fie~itli go-'
rii~lerinin, onun oliimiinden sonra,
sistematik bir ogreti haline getirilmesinin ve hatta dogmala~hnlmasanm sonucu olan statik Marksist ogretiye verilen ad.

651

Ortodoks Marksizmin ortaya .;tka~mda


iki faktoriin fiOk biiyiik rolii olmu~tur: 1
Marks'm 1883 yahndaki oliimiinden
sonra, onun gorii~lerini yorumlamak,
popularize edip yaymlamak dostu, ara~
tmna arkada~1 ve malf destekfiisi Engels'e kahru~t1r. 2 Engels'in yaptaga bu
i~, Marks'm siyasi bir kiitle hareketinin
resmi ogretisi haline gelmeye ba~layan
gorii~lerinin politik etkisinin artmasayla
e~zamanh olmu~tur.

Soz konusu iki faktor, dikkatlerin


Marks'm kendi yazalarmdaki karma~ak,
dagmak ve hatta fieli~ik, fakat ~ok boyutlu bir bifiimde geli~tirihneye elveri~
li ogelerin, tar:ihsel maddecilik ya da bilimsel sosyalizm ada alhnda, sistematik,
fakat tek boyutlu bir bifiimde geli~tiril
mesine yol afirru~ttr. i~te bu Marksizm,
Marks'm gorii~lerinin Engels'in kendi
bilimsel ve felsefi ilgilerine ko~ut olarak
geli~tirilmi~, basit, fakat kata, positivist
ve detenninist versiyonudur.
Lenin, Tr~ki, Stalin ve Mao gibi komiinist lider ya da dii~iiniirler tarafmdan
geli~tirilmi~ olan Ortodoks Marksist gelenek diger Marksist geleneklerden, ~u
halde, Marks'r degil de, Engels'i ve ana
metin olarak da onun Anti-Duhring'iyle
Lenin'in Materyalizm ve Ampiriyokritisi2m adh eserlerini temele almak bakammdan farkldak gosterir. Bilgi teorisi
bakmundan naif bir tasanmahga benimseyen Ortodoks gorii~e gore, kafalaramtZm i~ndeki kavramlar gerfiek
~eylerin imgeleri, yansama veya kopyalandar. Marksizmin soz konusu versiyonu, metafizik alarunda mutlak bir maddeciligin savunuculug'Wlu yapm1~ olsa
da, kiAsik maddecilikten, ~eylerin geli~i
minde, mekanizme kar~at olarak, diyalektik siirecin roliinii vurgulamak baklmmdan farkhhk gosterir. Tek ger.;eklik
olan maddenin, mekanik degil de, nedensel ve determinist yasalara t4bi oldugunu one siiren ortodoks Marksizrre
gore, madde, niceliksel degi~imlerin birikiminin yaratuga niteliksel degi~imler
yoluyla donii~iime ut;rar. Zihnin, bilinfite maddenin yansamalarlJU iireten bir

652

otomatizm

ep!fenomen oldugunu one siiren ortodoks Marksizme gore, madde zihni,


dogrudan degil de, dolayh olarak, toplum yoluyla belirler. Marksizmin bu
versiyonu, toplumun da, kendi i~ ~eli~
kilerine son veren devrim niteligindeki
Sl~ramalar yoluyla diyalektik olarak geli~tigini soylerken, insan i.;in ozgiirlii~n, toplumsal siirecin zorunlulugunun
bilincinde olmaktan meydana geldigini
soylemi~tir.

Olumsuz ve adaletsiz ko~ullann eseri


olduguna inand1g1 dini mahkum eden
Ortodoks gorii~, ahlak ve estetigin, her
ikisinde de tarihsel olmayan, ezeliebedi yasalar bulunmad1g1 i~in, toplum
degi~tikt;e evrim get;irdigini iddia etmi~tir.

otomatizm [lng. automatism; Fr. automatisme]. Canh bir organizmarun yalmzca


bir makina olarak goriilmesi gerektigini, hayvani ve insani organizmalann
fizik, kimya ve fizyoloji gibi bilimlerin
yasalanna gore i~leyen makinalar oldugunu savunan gorii~. Descartes tarafmdan daha a~ag1 tiirden hayvanlar it;in
one siiriilen ve daha sonra More'la Lamettrie tarafmdan benimsenen bu
gorii~, 19. yiizy1lda epifenomenalizmle
birle~mi~tir. Hodgson ve Huxley gibi
dii~iiniirler tarahndan one siiriilen ve
insarun, zihin ya da bilincinin kendisine
fazladan eklenen bir makina oldugunu
savunan otomatizm tiiriine, bu ~er~eve
i~inde bilinfli otomatizm ad1 verilir.
otokrasi [ben, kendi anlamma gelen Yunanca auto + gii~, iktidar anJamma gelen
laatia, lng. autocracy; Fr. autocratie]. 1
Anayasal smulamalan olmayan monar~ik yonetim tam; Stalinist otokrasi orneginde oldugu gibi, iktidarm sadece
tek bir bireyde topland1g1 rejim bit;imi
2 Kimi filozoflarda, omegin Kant'ta, insarun kendi kendine egemen olmas1 durumu, i.nsanm dogal egilimlerini kontrol altmda tutabilmesi yetenegi
otorite [tng. authority; Fr. autorite; Al. autlwritiit]. Toplumsal bir sistem i~de ortaya ~1kan kurumsalla~m1~ ve me~ru gii~;
bu tiirden bir giice sah'ip olan birey.

Sosyologlarla sosyal psikologlann SImflamasma gore, farkh otorite tiirlerinden soz edilebilir. Bu otorite tiirlerinden
biri olan karizmatik olorite, bir bireyin
olaganiistii ya da d1~1 ozelliklerinin sonucu olan ve yasal kurumlardan bagunSIZ olarak kazamlan bir otorite ~eklinde
tammlanabilir. Geleneksel otorite ise,
me~rulugu ve giiciinii toplumsal ve
kiiltiirel geleneklerden alan bir otorite
tiiriidiir. Me~ru otoriteye gelince, bu,
toplumsal fonksiyonlan diizenlemel< ve
denetlemek amac1yla yasa ya da hukuk
tarafmdan kurulmu~ olan otoritedir.
Buna kar~m, me~ra olmayan, yasal bir
temeli bulunmayan otorite, gii~ ve cebir
yoluyla kazamlan ve odiil ve ceza sistemiyle siirdiiriilen bir otoritedir. Nihayet, belli bir alandan, bir bireyin uzmanhk bilgisine, sahip oldugu ozel
yeteneklerine, olagand1~1 kavray1~ma
bagh olan bir otorite tiirii olarak rasyonel
otoriteden soz edilebilir. Rasyonel otorite, olumlu bir anlam i~inde, ba~ka bir
yer ya da kaynaktan saglanamayacak
bilgi, yarar ve t;Ikarlan elde etmek i~in
kendisine ba~vurulan kaynak, olumsuz
bir anlam i~inde ise, giicii ve ag1rh~yla
insan iizerinde etki yapan, insan1ann
bag1mstz ara~hrmadan vazge~melerine
neden olan temel olarak ortaya ~1kar.
otoriteryanizm [ing. autoritarianism; Fr.
autlwritarisme; Al. authoritarismus]. Yonetilenlerin yonetid ya da yoneticiler
kar~1smda hi~bir hakk1 bulurunad1gm1
ya da onem.siz birka~ hakkl bulundugunu ve yoneticilerin gii~ ve otoritesinin
~ok biiyii.k oldugunu ve olmas1 gerektigini one siiren yonetim teorisi ve tan1;
bireyin haklanrun devletle onderlerinin
otoritesine t~bi olmas1 olmas1 gerektigi
inancma dayanan sosyo-politik sistem.
Bu tiirden otoriter yonetim teorileri
arasmda Platon'un devlet anlay1~1 ve
Burke'nin, Frans1z Devrimi'n~n insan
haklan anlay1~1 kar~1sm~, gelenegi
savunan gorii~ii yer ahr. Sosyo-politik
bir sistem ya da anlay1~ olarak .otoriteryanizm, uzla~unsal, orta s1ruf degerlerine baglanma, bir ki~i ya da grubun

Oxford Universitesi

idealize edilrni~ ahlaki otoritesini benimseme, geleneksel ve uzla~tmsal degerlere zarar verenleri mahkum edip
~iddetle cezalandtrma, oznel ve ilngesel dii~iinmeyle yarahcthga ku~kuyla
bakma, bireyin kaderini belirlemede
birtak1m mistik ogelerin etkili olduguna inanma, kah ve degi~mez kategoriler i~inde dii~iinme, giicii ve otoriteyi
putla~ t1rma, gii~lii-zaytf onder-izleyici
fikrini temele alma, insani olana kar~1
kayttstz kalma ve diinyada bir ~eylerin
kotii gittigine inanma egilim ve tavtrlanm 1~enr.
Otorit~ryanizm, aynca bir onermenin
dogrulugunun, soz konusu onermenin
belli bir otorite, yiiksek bir degeri olan
bir birey ya da bireyler obegi tarafmdan
one siiri.ilmii~ olmas1 olgusuyla belirlendigini savunan gorii~e, bireysel, ozgiir
ara~l:mna ruhuna kar~1t olarak, bir otoriteye sorgusuz siialsizce baglanmarun
ge~erli tek bilgi kayna~1 oldugunu savunan anlay1~a kar~1hk gelir.
ousia. Antik Yunan felsefesinde, ozellikle
de t Aristoteles'te hem ttoz ve hem de
toz anlamma gelen Yunanca terim.
Buna gore, ousia oncelikle, 1 toz, de~~
mez varhk, kahc1 ger~eldik; somut ger~eklikte soz konusu olan her tiir de~~
menin, dogadaki siire~lerin gerisindeki
dayanak; 2 manbkta, tiim kategorilerin
temelinde bulunan toz kategorisi; birinci
dereceden toz anlamma gelecek ~ekilde
kullamhr.
Ousia, ii~iinru olarak 3 oz, bir ~eyin
ozsel dogas1, bir ~eyi her ne ise o ~ey
yapan oz; bir liiriin iiyesi olan ~eyin
ger~ek dogas1; birinci dereceden tozii
~u ya da bu tiiriin iiyesi kdan oz ya da
form; tumel kavrama kar~1hk gelen formel oge ya da tiirsel oz anlamma gelecek ~ek.ilde ifade edilir.
Bu baglamda, varolu~u duyulara dayarularak bilinen birind dereceden toze,
~u diyerek gosterdigimiz bireysel varhga ousia aisthetete ada verilir.
1

653

kar~m, Orta~ag felsefesinde, yarattlmt~ oze, bireysel insan ruhuna, bedene can veren, bedensel ara~lar varol-

Buna

maya devam ettigi siirece, duyusal


nesneleri algtlama giiciine sahip olan entellektiiel oze, bedenden oliimiinden
sonra ya~amaya devam edecegine inamlan tinsel toze ousia genrzete denmi~tir.
Oxford deontolojistleri [tng. Oxfrrd deontologists; Fr. deontologistes d'Orford]. Cambridge Platonculanyla ba~lay1p, Kant'm
odev ahlak.Jyla geli~en deontolojik ahlik
anlayt~tmn, yani ahHlkta, eylemlerin sonu~lanndan (j(lk. niyetin, motiflerin, ilkelerin onem.Ji oldu~unu savunan ahHlk
gorii~iiniin 20. yiizyddaki bir grup temsilcisine verilen ad.
Oxford kokenli olup, ozellikle Cook
Wilson'dan etkilenen bu ahlak~dann en
on~mli1eri, H. A. Prichard ve David
tRoss'tur. SOz konusu dii~iiniirler,
klasik deontolojistlerden, kural de~il de,
bir eylem deontolojizmi savunmak, yani
dogru ve yanJ1~ olamn, ahlaki ilkelerden ~ok, oncelikle eylemlerde sezildi~i
ni, ahlak yasalanrun mutlak yasalar olmayap, dogruluga yonelen kurallar
oldugunu one siinnek bakmundan farkhhk gosterirler.
Oxford Oniversitesi [tng. University of
Oxford; Fr. Universite d'Oxford]. Orta~ag
Avrupa kiiltiiriine yaph~t onemli katkt
lan bugiin de siirdiiren iinlii egitim ve
ara~hrma merkezi.
Onii~iincii yiizyddan itibaren geli~en
Oxford Oniversitesi, bu donemde Avrupa'nm e~itim, bilgi ve kiiltur merkezi
Fransa oldugu it;in, Paris Oniversitesinin biraz golgesinde kalmt~hr. En iinlii
hoca ve ara~hrmacdarmm ba~mda Robert Grosseteste, Roger Bacon ve Duns
Scottus'un bulundu~u Oxford Oniversitesinde, Paris Oniven;itesine Aristoteles~iligin damgastru vurdu~u yerde,
Augustinus felsefesinin olu~turdugu
gelenelde empirizmin bir sentezi etkili
olmu~tur.

654

iidev ahl.ik1

ee

iidev [!ng. duty; Fr. drooir; AI. rniissen, sollen]. Miimkiin ile zorunlu olamn, olmas1
gerekenin olan, ideal olanm aktiiel olan,
akhn da dogal olan io;ine yerle~tirilme
sirtin bir sonucu olan, birlikteligi. Sireyin egilimleriyle, bu egilimlerin kendisine tabi olmak durumunda oldugu,
otorite degeri ta~1yan nesnel bir standart ya da norm arnsmdaki kar~1thkta,
soz konusu nesnel kontrol ya da standarhn, bireyden, arzu, duygu ve egilimlerinden bagunsiz olarak yapmasm1,
ger~ekle~tirmesini istedigi eylem ya da
eylemler biitiinii.
lfadesirti vicdnda bulan ahlak yasasmm,
yapmanuz1 ya da yapmamarnm buy_u~
dugu ~ey. Ki~inin insanl gina, yiicehgne, sorumluluguna bak1larak ge~kl~tir
mesi (ya da ger~kle~tinnemesi) istenen
ve beklenen eylem ya da eylemler kiimesi.
Ki~inin yapmas1 gereken, yapma yiikiimliiliigii duydugu ~ey. Ki~inin arzular~
isteklerirtin sonucunda yapma egilim.i
duydugtl ~eyden Iarkh olarnk, ahlak! bakundan yapma zorunlulugu hissettigi
~ey. Bu ~r~ve io;inde, ge~ekl~tirilmek
durumunda olan eylem ya da eylemlere
iidroin i~erig;, buna kar~n bireyin bilindrtin eyleme kazandiidlg pratik zorunluluk karakterine ise iidevin furmu ad1 veriHr.
odev ah!ala. [tng. dui1J based ethics; Fr.
ethique de drooir). ~ill bir eylemin
dogrulul!;u ya da yanh~h~mm. eylemin
sonuc;larmdan haj9l:llS.IZ...CII.IJ'!s- birt11k!m crldilki Odev ya da~ j(,,raJJanT\1
yertne getipptinnemesi ~rafmpan belirlendi~ini,
Akt'L.!}'Iemm sonucun-

dan ~k, eylerrtin temelindeki ilke ve


odevin onem]j nldugunu savunan, msanm~ alqlh ye sorumlu bir varhk ola~.k,
yerine getirmek durumunda oldug_u rtakun odevleri
dii iincesmden
.. ev1 er
hareketle, a tiren a ak anlayw.
Dii~iince tarihinde deontolojik bir ahlak
anlay~ benimseyen biiyiik filozoflann
ilki, iinlii Alman Iilozofu Immanuel
tKant'br. 0, ahlakta temel olanm, eylemin sonucund::; ~OJ(. ilh!Ak yasasma
s<rygJ, Odev duygusu ve insandaki aJqlh
Ozg bjtap eden OdwleFi gel'~8kJe~
oldu~nnu

OJle..-8una

~tire.

ahllli bir

eyiemin gerisinde bit ilkenjn bulnmaSt,

onun hir :~ve d?,."myor o]masi, eylemiil"ken~nden sonuc;lanndan ~ok


daha tinemlidir.
Kant'm sonu~lar yerine ilkelerle ilgilenmesinin, ahlakm temeline odevi ve odev
duygusunu yerl~tirmesinin en onemli
nedeni, on'!fl tiim insanlarm ah!Ak]~la

;e

bilec~ konnsundakj S3t$i'I:Ataa; inaRCJ.:

-a:li:Ona gore, insanlar yalmzca etkj Me-_


bildikleri, kendi denetimleri altmda

fe~~ug;srl~;=:e:; :~:.~;!~a;$ziffian

alan~.'

insaolar~ ~~netleyebileceklen
d~nd4
BUndan doiay1,

k3hT:

ahlak! eylemin sonu~lar tipemlj ye Ozs.el


degildir. Cmegin, deniz kenarmdayun
-ve bir ~ocugun bogulmak iizere olduguu farkediyorum. Burada, benirn tidevim, Kant'a gore, suya atlayp ~ocugu
kurtarmaya ~ah~makbr. Suya ke_ndi~
i~in soz konusu olan bogulma teh!Jkesni dii~iinmeden athyorum, ~ocugu kurtarmak i~in elimden gelen liim gayreti
gosteri yorum. Buna ragmen, ~ocuk,
daha once ~ok su yuttugu io;in kurtulamyor ve boguluyor. Bu duru~ benim
eylemimin ahlak! degerine hi~bn ~ekll
de golge dii~iinnez. Eyle= ahlaki
tidev duygusupa dayodJg>~. !~~
bir eylemdir. Kant insanm,
tutkulan iizerinde de tam hjr deneli!Jl
saglayamayacagmJ dii~iiniir. Bundan
dolayi, duygusal tepkiler de. ablak i'W,
bir temel olu~turamaz. Tiim insanlar
i~in ahlAkh ola n;;ekten soz edilecekse,

d~

iil~iit

al)!.ak ir~eyoe,... dab a ozel olarak da, in-.

sandaki Odev duy~:usuna dayanroahdtr.


Immanuel Kant, ahl~ki bir eylemin gerisinde yatan niyet ya da motifleri, maksim ya da ilke olarak tarumlar. Ba~ka
bir deyi~le, maksim, eylemin gerisinde
yatan, eyleme karar verdirten ilkedir. Bu
ilkeler, insandaki iidev duygusunun
iiriinii olan ilkeler olmahdtrlar. 0, ak1lh
insan varhklan olarak, bizim birtak1m
odevlerimiz oldut;una inarur. Soz konusu odevler ise, 'Her zaman dot;ruyu
soylemelisin!', 'Hi~ kimseyi oldiirmemelisin!' liiriinden kategorik alan odevlerdir. Yani, bunlar insana, aktlh ve yiice
bir varhk oldut;u i~in, mutlak bir bi~im
de ve ko~ulsuz olarak yapmak zorunda
oldut;u ~eyleri soyleyen buyruklardtr.
Bu buyruklar, onlan yerine getirince,
hangi sonu~lann dot;acal';mt dikkate almadan yerine getirilen buyruklardtr.
Onlar, insanlara belirli ~ekillerde eylemelerini soyleyen buyruklardn.
Nitekim, K;!nt ablakt kategorik buyryklardan olu~n bjr sistem olarak golj!r. 0,
ko~ulsuz buyruklan, ko~ullu buyruklarla kar~tla~hnr. Hipotetik buyru.k mnt)ak
bir bic;imde gecerli olrn~yan t:n~!
6met;in, 1Upotetik buyruk
~
duyulmastru istiyorsan. yalan siiylememelisin!'" diyerek, belirli bir amaca ulamaJC u;m ne ya~tfiriast ~:erekti5m siiyler.
Dalia yahn birl~mde ifade edil';inde,
hipotetik buyruk, ornel';in ~oyle bir sonuca varmak istersen, ~u ~ekilde eylemelisin!' der. Btiyle bir buyruk, soz konusu sonuca ula:;;mak istemeyenleri
ilgilendirmeyecet;inden, Kant'a gore,_
herk~ ic;in g~rh btr buyriik olamaz.
Oysa, ko~Ulsuz buynlk tiiiri msarilar
icjn buyurur.
insar\lardan, insan olduklan i~in gen;eklf6m\ek dHrumunda
olduklan odevleri yerine getirmelerini
ister.
odiillendirme ve cezaland1rma. islam felsefesinin, tizellikle de bir ~ii itika t mezhebi alan Mutezile'nin temel ilkelerinden biri. Soz konusu ilke, insamn ir~de
ozgiirliil';ii, ya phklanndan sorumlu olmast, ahl~km varolu~u ve Allah'tn adaletini temellendiren bir inan~ olarak go-

._s;;;;

rum

riilmii~tiir.

655

Buna gore, Allah'm iyilik


yapan insanlan odiillendirecet;ini, kotiiliik ya panlan ise cezalandnacal';mt onceden bildirmi~ olmast, insamn iyilil';e
de, kotiiliil';e de kendi ozgiir iradesiyle
neden oldut;unun ve Allah'm adaletinin
ger~ek bir kamhdtr.
ogedlik [Os. unsur nazariyesi; ing. elementarism; Fr. tlbuentarisme]. Kompleks, karma~tk fenomen ya da olu~umlann,
ancak ve ancak kendilerini meydana getiren en temel ot;elere, basil ve ilkel parc;alara indirgerunek suretiyle anla~tlabilece
~ni dile getiren felsefi bak1~ a~ost i~in
kullarulan terim.
Holizme, Gestalt felsefesine tiimiiyle
kar~tt alan bu yakla~om indirgemecilik,
atomculuk ve bireycilik tarahndan temsil edilir.
ogrenme paradoksu [lng.learning paradox;
Fr. paradoxe de I'apprentissage ]. Platon'un
Menon adh diyalogunda one siirtilen, ve
insamn, (onu zaten bilmekte oldut;u i~in,
ara~hrmaya gerek bulurunadtl';mdan)
bildi~ bir ~eyi de, (neyi arayacat;m1 bilmedi~ ve ara~brma strasmda aradtl';I
~eyi tesadiifen bulursa, onu tamyamayacal';t i~in) bihnedil';i bir ~eyi de ara~bnp
ot;renemeyecet;ini iddia eden paradoks.
tPlaton'un zmek i~n, insarun bilgiye
ili~kin ara~hrmada, bilgilenrne siirecinde
i~e sthrdan ba~lamadtl';tm, bilginin dot;u~tan getirilen dot;ru inan~ ve fikirlerin
bilin~ yiizeyine '>1karhlrnasmdan ba~ka
bir ~ey olmadtl';uu ortaya koydut;u til';rerune paradoksu, Orta~al';'da Tann'ya
ili~kin bilgi i~in kullarulnu~br.
ojenik [lng. eugenics; Fr. eugtnique]. Kokleri Platon'a kadar geri giden, fakat esas
Francis Galton'un ~ah~malanyla ortaya
~tkan, insandaki kahtsal tizellikleri iyile~tirme ya da geli~tirme uygulamast;
insan tiiriiniin genetik potansiyellerini
korumayt ya da iyile~tirineyi ama~la
yan uygulamah bilim.
ol~iit [Yun. kriterion; Os. mosdak, miyar;
lng. criterion; Fr. criterium, criter; AI. /criterium, merkmal]. Herhangi bir yargt ortaya koymak, det;er bi~mek ya da ayirunda bulunrnak i~in kullamlan ilke;
ki~iye, bir ~eyin varolup olmadol';om,

olUm korkusu

bir s6zctigtin dogru kullamhp ku!lamlmadiguu, bir tiimcenin dogru mu, yanh~ m1, analitik mi yoksa sentetik mi oldugunu kesin sonw;lu bir bi~mde
bilme i.mkaru verecek ilke ya da kural;
bir ~eyi t>I~me standartl ya da kurah, bir
~eyi yargllama yontemi.
Buna gore, ornegin ahlakm en onemli
ama~larmdan biri, bize eylemleri iyi ya
da kotti, dogru ya da yanh~, ahlaki ya
da ahlaks1z diye s1mflama olanag1 verecek oi,.ut ya da oi,.titler bulmaktu.
oliim korkusu [ing. fear of death; Fr. tanatophobie]. insan varhklanmn, bu dtinyadaki varolu~larmm son bulacag1 ger,.egi kar~1smda duyduklan korku.
8W1a gore, projelerimizin son bulacag1,
sahip oldugumuz deger ve zenginlikleri
yitirecegimiz. ontolojik bir gtivensizlik
ya~ay1p, mutlak bir belirsizlik i,_ine girecegimiz gerek,.esiyle, oltimden korkmarun rasyonel bir korku oldugunu savunan filozoflara kar~1, itk,.ag'da Platon
felsefe yapmarun olmeyi ogrenmek, olmeye haZilhk yapmak oldugunu soylemi~tir. Hellenistik donem dti~tintirlerin
den Lukretius ve Epiktiros ise, madded
dtinya gorti~tiyle oltimden korkmarun
anlamsizhgliU ifade etmi~lerdir. Nitekim, bu filozoflar, oltimden sonra, hi~ir
~ oldugumuz, veya oltim varken biz,
biz varken de oltim olmacilgr i,.ut, oltimde korkulacak bir ~ey olmadlgiiU soylemi~lerdir.

Hellenistik donemin diger bir okulunu


meydana getiren tStoac1hk, oltim korkusunun tistesinden ancak ve ancak
oltimti siirekli olarak dti~tinmek suretiyle gelinebilece~i one stirmti~ttir.
6Iumti geregi gibi ve stirekli dti~tinmek
ise, omegin Seneca'ya gore, bi.zim dogarun aynlmaz bir par,.ast oldu~uzu
ve bize verilen rolti i~enlikle oynamaIDIZ gerektigini ammsamakla ~deger
dir.
Orta,.ag dti~tincesi, oliim korkusunun
tistesinden gelinebilecegini soyleyen
Hellenistik donem dti~tintirlerinin tersine, oltimtin insarun i~ledigi gtinahm
cezas1 oldugunu, insamn oltim korkusundan yalmzca Tann'mn inayetiyle

kurtulabilecegini soyler. Modem felsefe


ise, oltim korkusu soz konusu oldugunda daha iyimser bir bak1~ ortaya ,_1kar.
Ozgur insamn bilgeliginin, oliim uzerine degil de, ya~am tizerine dti~tinmek
te tezahtir ettigi.ni soyleyen ve oltim korkusundan, oltim dti~tincesini zihinden
atmak suretiyle kolayca kurtulunabilecegini savunan tSpinoza gibi, Leonardo
da Vinci de, hpk1 iyi geljirilmi~ bir gOnti
keyifli bir uykunun izlemesi gibi iyi ya~anml~ bir hayatm ardmdan mutlu bir
oltimtin geldi~ soylerken, oltim korkusunun sefalet ve mutsuzlugun eseri
oldugunu iddia etmi~tir. Aydmlanma
dti~tintirleri, Bertrand tRussell ve pragmatistler tarafmdan da payla~llan bu
gorti~, oltim korkusunu ortadan kaldlrmak i,_in, insana mutluluk saglayacak
ko~ullarm yaratllmas1 gerektigini ifade
eder.
Ytizyduruzda Epikiiros,_u goru~ti yineleyen tWittgenstein'a gore de, oltim, ya~ bir paJ"QlSl degil, fakat s1rundll.
Oltim suasmda ya~amak diye bir ~ey
sOZ konUSU olmad!gi, oltim hayat i~nde
ya~anan bir tecriibe olmad1gr ve geri
dontip oliime bakmaktan sOZ edilemeyeC~i i.;in, ona gore, oliim korlcusu rasyonel bir korlcu degildir. Wittgenstein'm bu.
gorii~tintin ka~lsmda ise, bireyin oltimtintin sac;ma ya da anlams1z oldugunu
dile getiren varolu~~ ya da Schopenhauero gorti~ yer almaktadu. Bunlardan tSchopenhauer'a gore, oltim korkusu kar~1smda yapllacak tek ~ey, bir
ir.idesizlik veya mutlak bir kay1tszhk
haline ula~maktlr. Varolu~,_ulara gore
ise, oltim kor~, anc:ak ya~ma anlam
katmaya, bu yonde bir 91ba i~nde olmaya yarar. Dahas1, Heidegger'e gt;re, oliim
ger~ bilincinde olmak ki~inin bireysell~mesine, bireyselligine anlam
katlnasma yardllT\Cl olur. 0, herkesin
kendi ba~ma olmek durumunda oldugunu, ki~inin oliimtinlin, bir ba~kaSI tarafmdan ger,.ekl~tirilemeyecek yegane
~y oldugunu soylerken, bu ger,.ege gozleri kapamarun bireyselligi inkar ebnekle
~amh oldugunu one sti.rer.

oncelik

oli.imli.ici.i [ing. nwf.alism}. l\1addeci bir


bakl~ tarz1n1n son ucu olarak, insan varh~l oldii~ii zaman, onun varolu~unun
ti.imiiyle ve gerc;ekten sona erdi~ine,
oli.imle birlikte, insan i~in her~eyin bitti~ine inanan, bedenin ya da vi.icudun
o)iimiinden sonra ba~layacak bir varolu~ dii~iincesine, ruhun oliimsiizlii~ii
inanc1na ~iddetle kar~1 ~lkan ki~i.
oli.imsiizli.ik [Os. layemutluk; ing. immortality of tl1e soul; Fr. immortalite de I' ame;
AI. unsterblic:hkeit dn- seele]. Ya~am1n hi~
sona enneyen si.irekli varolu~u, oliimden
sonra soz konusu olan ki~isel hayat. Hayahn oliimden sonra da devam etmesi
durwnu, oli.imden sonra da varolacagtI'JUZ.a duyulan inan~ olarak oliimsiizli.ik,
oliimiin biz insanlar i~in son durak olma
dt~l, fakat yeni bir seyahatin ba~lang1a
oldu~u gori.i~iini.i, ruhun ya da insan ki~ili~ oli.imden sonra, belli bir bi~im
de varoldu~n u, varolmaya devam ettigini one si.iren o~retiyi tarumlar.
Beden ve ruh gibi iki ogeden meydana
insan varh~1n1n ozsel bil~eninin ruh oldugtlnu, ohim geldi~inde, olenin yalruzca beden oldu~unu one siiren bir inan~
ya da anlay1~ c;er~evesi i~inde ifadesini
bulan oli.imsi.izli.ik, ikiye aynl1r. Bunlardan birincisi 1 ruhun, beden oldiikten
sorua, varolmaya devam etmesinden olu~an zamansal olumsuzlukti.ir. Buna kar~m
ikincisi, 2 ruhun, bedenin oliimi.inden
sonra, zamand1~1 bir varhk stati.isi.i kazarup, daha yi.iksek bir diizeyde varolmaSlndan olu~an ebediyete go~u~tiir.
01i.imslizli.i~i.i temellendinnek i-;in, metafizik, ahllli ve bilimsel ya da empirik
kan1tlar geli~tirilmi~tir. Btfnlardan metafizik kan1tlar, Cili.imsi.izli.igi.in ruhun kendi
yap1smdan, yani onun ~asitliginden, bedenden ba~1ms1zh~ndan, ~ozi.ili.ip da~dmazh~1ndan ileri geldi~ini dile getirir. A yna ~er~eve ic;inde, ruhun ezeli
ebedf do~rulara ili~kin bilgisinin, onun
oli.imsi.izli.i~i.i i~in bir kanat olu~turdu
~una i~aret edilmi~tir. Birtaklm filozoflar ise, ruh un be den den bagtmstz, kendinden-kaim bir toz oldu~unu, onun
ozi.ini.i yarabadan aldl~lnl ve ruhun
basit, yi.ice, yetkin ve oli.imsi.iz oldu~unu

657

dile getirmi~lerdir.
Ruhun oliimsiizli.i~ii i~in getirilen ahlaki
kan1tlar ise, diinyada iyi ve koti.i insanlarm bulundu~unu; diiriist davranmak,
adil olmak ic;in her tiirli.i zorlu~u, stkJntlyl goze alan ahhikh insanlar yarunda,
de~er bilincinden yoksun koti.i insanlann da varoldu~unu; oli.imle her~eyin
1nutlak bir sona ula~Inasa durumunda,
adaletli ile adaletsiz aras1nda hi~bir fark
kalmayaca~lnl; bundan dolayl, oli.imsi.izli.i~iin iyi ve ahlakh bir ya~am1n
odi.ili.i olarak soz konusu oldu~unu
ifade eder.
Oliimsi.izliikle ilgili enrpirik ya da bilirnsel
kanrtlar ise, teJepati, ruh -;a~1nna, i~e
do~a, gozle goruliir bir kaynak olmamaslna ra~men sesler duyma, gele~kten
haber venne ve parapsikoloji ile ilgili verilerden hareket eder. Bununla birlikte,
son zamanlarda hem bedenli bir oli.imslizliik o~retisine, hem de bireysel ruhun
oliimsiizli.i~i.i o~retisine kar~l ~lkliml~

ve

oliimsiizlii~iin

oldu~u

yalruzca Tarmya ozgi.i

one siiriilmi.i~ti.ir.

onbile1en [Os. mukaddern; lng. anteudent;


Fr. anMcedent; AI. antezedent]. Ko~ullu ya
da hipotetik bir onennenin kOul bildiren ilk boli.imi.ine, sonucun ya da ardbile~enin ger-;ekle~mesinin kendisine ba~h
oldu~u ko~ulu dile getiren ilk ti.imce;i.
onceden kurulmu~ uyum [ing.preestablished hannony; Fr. harmonie preetablie]. Zihinle beden aras1nda nedense) bir ili~ki
bulunmad1~1ru one si.iren tLeibnizin zihinle be"den, ruhla madde aras1ndaki
ili~kiyi a~1klamak i.izere geli~tirdi~
metafiziksel teori.
Buna gore, yetkin bir bilgisi ve mutlak
bir kudreti olan Tann zihinle beden araSlndaki, nedenselli~e dayantn~yan yetkin uyumu, bplo saatc;inin bir dizi saati
onceden, ayn1 zaman1 gosterecek, ayn1
anda vuracak ~ekilde ayarlam~ olmas1
gibi, onceden hazarlaml~, kurmu~tur.
oncelik [Os. tekaddum; lng. anteriority, priority; Fr. priorite; AI. prioritiit ]. Bir ~eyin
ba~ka bir ~eyden, zamansal ya da mantaksal olarak once olmasa, once gelmesi
durwnunu; zaman di.izeninde eski olanan, daha geriden gelenin; bilgi ya da

658

ondil

snuflama di.izeninde, sualamada, nedenler dizisinde, ya da ayncahk bakimmdan ilk ya da geride olarun ontolojik, epistemoloji veya mantlksal halini
gosteren deyim.
Buna gore, zaman di.izeninde ilk olamn ya da once gelenin, di~er ~eyler
kar~1smda zamansal onceli~i, ba~ka
bir terim ya da onermenin kendisine
ba~h oldu~u, kendisinden ;1kh~1 terim
ya da onermenin ise mantaksal onceli~i
vard1r. tlkeler ya da onci.iller, bu ~er~e
ve i~inde, sonu~lardan manhksal olarak
once gelir.
onci.il [Os. mukaddem; ing. premiss; Fr.
premiss; AI. vordersatz, premisse]. Do~ru
olan ya da do~ru oldu~u kabul edilen, ve belli bir sonuca ula~an bir akdyi.iri.itmenin hareket noktasm1 olu~tu
ran onerme; bir ~1kanm i~in temel
i~levi goren onerme. Bir akilyi.iri.itmenin sonu~ d1~mdaki di~er temel bile~eni ya da o~esi.
Bir akdytiri.itmede, sonucun kendisinden manbk kurallanna uygun olarak
~1kt1~1, sonu~ i9-Jl kamt ya da dayanak
i~levi goren, sonucu temellendiren onerme olarak onci.il, ger~ekten do~ olan
ya da bir akllyi.iri.ib:nede beUi bir sonuca
ula~mak i~in do~ru oldu~u kabul edilen, ve sonu~ ir;in gerek~e haline gelen
onermeyi ifade eder.
onerme [Lat. prapositio; Os. kaziye; ing. proposition, statement; Fr. praposition; AI. aussage, satz). Manbkta, dilin sozdizimi kurallanna uygun olarak ve haber kipinde
ifade edilmi~ ti.imce, dilde ifade edilmi~
yarg1 ya da inan~.
Ki~isel di.i~i.incelerimiz, yani belli bir
si.ire boyunca ba~kalarma iletmedi~i
miz yargtlar bile, kendisini iyi ifade edemeyen bir dil ortanunda ortaya ;1kar.
Fakat, yargllarm ba~kalanna a~Jklana
bilmesi ya da ba~kalanyla tarh~dabil
mesi, ancak onermelerin olu~turdu~u
ortam ic;inde olur. Bununla birlikte,
onerme terimi, manhktaki anlammdan
biraz daha geni~ bir anlam i~inde kullaruhr. Buna gore, onerme terimi, yalruzca
akti.iel bir yargt ya da inanan sozel ifa-

desini de~il, fakat aym zamanda bir


oneri ya da bir kabul veya yalmzca potansiyel bir yarg1run sozel ifadesini gosterir.
Oneriler ve kabuller, di.i~i.inceli ve
ele~tirel di.i~i.inen insanlar arasmda,
salt birer oneri ve kabul olmak bakumn~an onemli bir rol oynar. Yalmzca ele~
tirel di.i~i.inmeyen, kibirli bir insan, kafasirun i~indeki her~eyi, tannsal bir
ilham olarak de~ilse bile, tarh~Limaz bir
sezgi par~as1 olarak gori.ir. Buna kar~m,
bir bilim adanwun temel ozelliklerine
sahip olan ele~tirel di.i~i.inim ki~i, bu
ti.irden di.i~i.inceleri zihninde evirir ~evi
rir, onlan yalmzca oneriler, ya da kabuller ya da 'onermeler' olarak de~erlendi
rir ve onlan, eldeki verilerin 1~1~mda
tedbirle tahkik eder. Bi.iti.in bu oneriler,
dilde ifade edildiklerinde, ayru zamanda onermeler olarak adlandmhrlar. Dahasi, bir insarun sllu s1k1ya ba~lamp
inand1~1 bir ~eye, bir ba~kasmm hi~
inanmamas1, buna kar~m bir i.i~i.inci.i ki~inih de onu incelenmeye de~er bir
oneri olarak gormemesi, ~ok bilinen bir
olgudur.
$u halde, inarulan ya da inarulmayan,
ya da yalmzca anla~dan ve de~erlendi
rilen bir di.i~i.incenin dilde ifade edilmi~
olan i~eri~i i~in onerme terimini kullanmak uygun ve yerinde ol.ur. Ba~ka bir
deyi~le, onerme terimimiz inanma o~e
sinden ya da arundan soyutlarur ve
do~ru ya da yanh~ olabilen bir ti.imceye, ona ister inamlsm isterse inarulmasm, veya yalruzca incelenme durumunda olsun ya da olmasm, onerme ad1
verilir.
Belli ba~h onerme ti.irleri ~u ~ekilde srralanabilir: 1'A A'd1r', 'Ti.im i.i~genler i.i~
a~wdu' ya da 'Ti.im dortgenler dort kenarlldu' ti.iriinden, do~rulu~unu inkar
etmenin ki~inin kendi kendisiyle ~eli~
kiye di.i~mesiyle e~anlamh oldu~u, sozci.iklerinin tarumlan ve bir bi.itlin olarak
anlamlan verildi~inde zorunlu olarak
do~ru olan analitik onemzeler.
2 'Ba~1m a~nyor', 'Kendimi koti.i hissediyorum', 'Korkuyorum' ti.iri.inden,

onkabul

insan varbkiann1n kendi i~ duyumlan,


ya da ozel ya~anu ve halleriyle (duygulan, arzulan, aalar1, sevin~leri, ki~isel
inan~lan, v.b.g.,) ilgili olan, kendi zihin
halleri ya da i~ ya~anhlanm1z1 yalnazca
kendimiz bildi~imiz i~in, (onermeyi kurilntn diiri.ist olmast ko~uluyla) her
zaman do~ru olan i' duyu onermeleri.
3 tlk iki onerme tiiriinden, dt~ diinya ..
y1, dt~ diinyada olup biten bir ~eyi betimlemek, ve dokunma, gorme, i~itme
tiiriinden duyulann ya da akdyiiriitmenin sonucu olmak baktmtndan farkhhk
gosteren empirik onenneler; bunlar, do~
ruluk ya da yanb~hklarl zorunlu olmayan onermelerdir.
4 Sonuncu onerme tiirii ise, ahldki oner~
me ya da ahlaki bir anla1n1, bir de~er
yargtst ortaya koyan olan onermelerdir.
'lnsan asia insan oldiirmemelidir', Ki.irtaj koti.id iir', 'Sokrates iyi bir insand1r'
onermelerini kendilerine omek olarak
verebilecegimjz ahlild onenneler, di~er
onenne tii.rlerinden, insan eylemlerinin
ya d a insanlann karakterlerinin ahllli yla
ilgili deger yarg1lar1 ve i yi, koru, do~ru,
yanh~ tiiriinden ahlaki terimleri i~er
mek bak1m1ndan farkhhk gosterirler.
onerme edimi [tng. propositional acte; Fr.
acte propositionel]. <:;a~da~ dil filozoflanndan J. tSearlein teorisinde yer verdi~i dort soz ediminden biri.
Buna gore, tAustinin diizsoz edimi
i~inde inceledi~i gonderimde bulunma,
attf yapma ve yiikleme edimlerini Sear..
le onerme edimi ba~h~1 alttnda incele. mi~tir. t~te bu ba~lamda, konu~antn
sozii, soylenim veya sozcelemiyle belirli bir ~eye gonderme yaparak, ona belirli bir anlam i~eri~i yiiklemesini sa~
layan edime onerme edimi denir.
onermenin yapasa [lng. structure of the
proposition; Fr. structure de Ia proposition}.
Manhkta, onennenin iki ya da ii~ o~e
den olu~mastyla belirlenen yap1s1 i~in
kullanllan deyim.
Antik Yunanda filozoflar, ozellikle de
Aristotelcs, ozne-yiiklem fonnundaki
onenneyi ii~ o~eye ayum&~hr. Buna
gore, onerme bir ozne, bir yiiklem ve bu
1

659

ikjsini birbirine ba~layan bir ba~la~ ya


da kopuladan aneydana gelir. Orne~in,
'Ahmet
dazlaktu'
onermesinde,
'Ahmet' oznedir, ozelliklerin kendisine
yiiklendi~i tozii gosterir, buna kar~1n
dazlak' onermenin, Ahmet' e bir ozellik
yiikleyen yiiklemi ve nihayet dtr' da
ozne ve yiiklemi birbirine ba~layan kopiiladJr. Ahmet vard1r' gibi varhk bildiren onermelerle, IGelrneniz gerekir'
tiiriinden kipsel onermeleri bu yaptya
uydunnak olduk~a gii~ olmakla birlikte, soz konusu yapl, tozlerle ozellikleri
arasanda onemli bir metafiziksel bolmeyi ifade etti~i i~in, t Aristoteles lelsefesine ~ok uygun dii~mii~tiir.
Manbk alantnda, pek ilerleme ohnadan
ge~en uzun ylllann ard1ndan, ger~ek bir
devrim ger.;ekl~tiren Fregenin ~ah~ma
lan, o.nennenin yaptstyla ilgili yeni bir
go~ yol a~tnl~br. Ozneyi yiikleme
ba~layan kopiilayla (dlr) varolu~al dlr'
aras1nda bir ili~ki bulunmad1~1 i~in,
ozne ve yiiklemden olu~an onenneleri
varhk bildiren onennelerden aytnnam.l2.
gerekti~ini, dile geti.ren bu yeni gorii~,
ozne-yiiklem formundaki onermeleri, ii ~
par~aya de~il de, 'Ahmet' ve dazlakt1r'
gibi iki par~aya aymr. Onenne, 'Alunet' e
dazlakhk yiikler.
Varhk bildiren onermeye gelince, bu,
ozne-yiiklem formunda ifade edilemez.
Bunun i~in matemati.kteki de~i~ken fikrine ihtiya~ duyar1z. Ahmet vardu'
onermesi bize, ad1 Ahmet olan bir ~ey
bulundu~unu sayler.
onkabul [ing.presuppositon;Fr.pr~upposition;
AI. voraussetzung ]. Arzu edilen, i~tenen
sonuca ula~mak it;in varsayllmas1, do~ru
kabul edilmesi gereken onenne; ~anm
siirecinde belli bir sonuca ula~ma niyetiyle ger~ekl~tirilen kabul. Bir durumun,
bir olaytn, bir faaliyeti.n ger~ekl~ebilme
si, bir o~reti, teori ya da tezin ge~erli olabilmesi ic;in yerine getirilmesi, sa~laruna
st gereken manbksal olarak zorunlu
I

ko~ul.

Buna gore, tUmevarunsal akllyi.iriitmenin ge~erlili~i, do~anm diizenlili~, diinyantn gelecekte de, ~imdi ve ge~mi~te

----------------------------------------

660

onsoz paradoksu

oldu~u

gibi duzenli olaca~1 onkabuliine


ba~hdtr; ayru ~ekilde, varolan ~eyleri
tiirlere gore suuflayabilmemiz tumellerin ger~ekten varoldu~u onkabuliine
ba~h bulunmaktadtr. Bellek de, ge~mi~e
ili~kin bilgi ve kavrayt~uruzm zorunlu
ko~uludur.Ayru ~er~ve i~inde, t Kant'm
bilgi ve anlama yetisinin sentetik a priori
ilkeleriyle ilgili o~retisinin Newton fiziginin onkabullerini a~tklama ve temellendirme, odev ahliHanm da protestan
ahlkmm onkabullerini hakh ktlma ~a
basmdan ba~ka hi~bir ~ey olmad1~1
soylenmi~tir.

Ote yandan, insani ili~kiler soz konusu


oldu~unda, ki~inin kar~1smdaki hireyin de alalh oldugunu ve kendisinin
akla dayanan beceri ve faaliyetlerinden
pek ~o~unun onda da bulundu~unu
varsaymas1 ve bu durumu kuraca~1 ili~
kiye temel yapmasma, rasyonel/ik iinkabulu denir.
iinsiiz paradoksu [ing. paradox of the preface; Fr. paradoxe du pniface]. Hakhlandtrma, gerek~elendirme ya da temellendirme problemi ba~lammda ortaya ~1kan
bir paradoks tiirii.
Paradoksa gore bir yazar, akademik nitelikte bir kitap kaleme almaktad.tr. 0, kitabmda bir~ok iddia one siirrnekte ve
sa~lam gerek~elere dayand1~1 i9n, hakh
olarak, one siirdii~ii bu iddialann do~ru
oldu~una inanmaktadu. Fakat ayru
ya.zar, bir yandan da, kitabmdaki iddialann tiimiiniin birden. birlikte do~ru olmadt~ma inanmaktadrr. Onu, siiz konusu inancmda hakh kllan gerek~ ise,
daha once yazm1~ oldu~u kitaplarla ilgili teoiibeleridir.
Buna gore, o, kitabmm her iddiasm1,
do~rulu~unu temellendirdi~ine inanarak yazm1~ olmasma kaJlm, sonradan,
bu iddialanndan baztlanmn do~ru olmadt~lru gormii~tiir; ya da baz1 iddialanmn yanh~ oldu~unu, ona ba~kalan
gostermi~tir. Bundan dolayt, o, sorumlu bir yazar tavnyla, ~imdi yazmakta
oldu~u kitabmda da, onceden fark edemedi~ini dii~iindii~ii yanh~lann var
oldu~una inarur ve kitabU"Un onsoziin-

de okuyucunun dikkatini buraya ~eke


rei<, bu yanlt~lann sorumlulu~unu iistlenir. Bu durum ise, bir paradoksa yol
a~ar; ~iinkii onsozde olas1 yanh~hklarm
sorumlulu~unu iistlenir, fa kat bir yindan da, kitabmda tine siirdii~ii her iddiarun do~ oldu~una inanmaya devam
eder, zaten do~ru oldu~una inanmasa
eger, onlan one siirmez.
Oyleyse, paradoksa gore, yazar, ayru
anda, hem iddialamun tiimiiniin birden do~ru oldu~una, hem de tiimtiniin
birden do~ru olmadt~IJla, hakh nedenlerle inanmaktadtr. Paradoksun ortaya
koydu~u biiyiik gii~liik, yazann hem P
gibi bir onermeye ve hem de P"nin ~eli
~i~ine inanmasmda hakh kthnnu~ olmast, yani mantlksal bir ~eli~kiye inarurken, sa~lam gerek~eleri olmastdtr.
iinyargt [Os. pe~in hiikum; ing. prejudiC;
Fr. prejuge; Al. voreingenommenheit, vorurleil] Bir ki~i. bir gorii~. ya da bir ~ey
hakkmda, belirli birtak1m ko~ullara,
olay, durum ve goriintiilere dayanarak
onceden edinilmi~ ya da olu~turulmu~
olumlu ya da olumsuz fikir.
~ genellikle ~evresinden, i~inde
bulundu~u ortamdan edindi~i, dii~iin
ceyi engelleyen oznel hiikiim olarak onyargt. incelenme gere~ duyulmadan benimsenen ve ~inin zihnine ~o~ kez
ald1~1 formasyon, etitim ve ~evre tarafmdan yerl~tirilen dii~iince ve saruyt,
belli bir ~ey, ~i. olay, dii~iince, v. b. g.,
hakkmda, yeterli bilgi ya da malfunat sahibi olmadan olu~turulan tavnn iiriinii
olan, olumlu ya da olumsuz kanaah
ifade eder.
Bu ba~lamda, bir teze duygusal olarak
ba~lanmaktan, onciilleri, nesnel bir bi~imde de~il de, on yargt.h olarak de~er
lendirmekten olu~an forme! olmayan
yanh~a iinyargr yanlr~r ad1 verilir.
iimek~ik [Os. mistiliyye; ing. exemplarism;
Fr.exemplarisme]. 1 Gene! ve en bilinen
anlamt i9nde, varolanlan, kendilerinin
ilk omekleri olan ezeli-ebedi ger~eklikl~r
le a9kJama anlayt~l. Orne~, Platon'un
idealar teorisi omek~ilik anlay~ru ~k
iyi bir bi9mde ifade eder. Bu anlayt~ta,

oteki

idealar, duyusal dtinyada gordii~iimti.z


tilin nesne snlllannm, ahlaki niteliklerin,
ba~1nhlann v b.g ., ilk ve yetkin omekleri
olarak varohular. Duyusal nesneler, bireysel davran1~lar, v.b.g., asdlaruun, ilk
omek ya da arketiplerinin kopyalan olarak, onlardan pay almak suretiyle, her ne
ise o olurlar.
2 Ornekt;ilik, ayru zamanda sonlu varbklarm, Tanrt'run zihninde varolan aslllann omekleri oldu~unu one siiren teolojik o~reti olarak ortaya t;lkar.
orneklerle tanam [ing. denotative definition; Fr. definition dbzotative]. Tarwnlanan
terim ya da sozrii~iin kullanddl~l dunun
ya da omekleri veren ya da sualayan
tarum tiirii.
ortiik tan1m [ing. implicit definition; Fr.
definition implicite ]. Fonnel dillerde, ome~in manhk ve matematikte, 'anlam postiila'lanyla yap1lan tan1m tiirii.
Buna gore, manbk ve matematik soz
konusu oldu~unda, belirtik olarak ta
rumlanama yan terimlere, formelle~tiril
mi~ bir dilin ilkel sembolleri ad1 verilir.
Her terimin bir anlam old u~una, dahaSI bu anlam1 belirtmenin bir yontemi ol
mas1 gerekti ~ine gore, ilkel terimlerin
de tarumlanabilir olmalan gerekir. Formel dillerde bu i~i, o dilin aksiyom ve
postiilalan yapar. Buna gore, aksiyom
ve postiilalar, formel dillerde ge-;en ilkel
sembollerin ortiik tanunlandlr.
otanazi (ing. euthanasia; Fr. euthanasie]. Bir
ki~inin ya~am1, be lir li ko~ullar albnda,
a~u ya da oliimciil bir hastah~ln ya da
rahats1zb~m sonucu olarak, tiim de~eri
ni yitirdi~i, ya~an1r olmaktan ~t1~1, ya~amak ki~i i~n a~1r bir yiik olup, dayarulmaz acllar verdi~i zaman, acr -;eken
hastarun, ya kendisi ya da hekimler tarahndan, ao vermeden oldiiriilebilece~ini
soyleyen o~reti ya da teori.
Yunanca 'iyi oliim' anlam1na gelen
terim, giiniimiizde, a~lr ve oliimciil bir
hastah~a yakalanm1~ bir kimsenin dayarulmaz, tahammiil edilemez buld u~u bir
durumdan ka-;1~ ya da kurtulu~ yolu
olarak 'kolay olum' f ac1 -;ekmeden
oliim' anlamlyla Slillrlanml~tlr. GiiniiI

i~in

varhk

661

miizde otanaz.inin yasalla~masl ic;in -;ah~ar, otanazinin temel insan hakJaruun


aynlmaz bir par-;as oldu~unu savunmakla birlikte, otanazinin ir&di obnas1,
yani hastarun ~nin sonucu olmas1
gerekti~inde 1srar etmektedirler.
oteki [ing. the other; l'autrui; AI. ander] 1
Konu~an, belli bir durumda bulunan
ki~iyle ayn1 nitelikte ya da do~ada oldu~u dii~iiniilen ki~i; 2 fenomenolojide, ki~inin kendi goriintusiinii olu~tu
rur, resmini ~izerken soz konusu olan
belirleyici etmen it;in kullan1lan terim. 3
Erke~in otekisi kad1n veya Bah'ntn otelcisi olarak Do~u ornekJerinde oldu~u
gibt belli bir konum ya da varh~tn kar~lh olan, onun tam kar~1 kutbunda bulunan konwn ya da varhk.
tHusserl ve tMerleau-Ponty'de oteki,
bilint;li ozneye kendi diinya resmini ve
bu resimdeki kendi yerini tarumlarken
yarduna olan, ona giit; veren, bilin-;li ve
anlam aktaran varhkhr. tSartre'da ise,
oteki, diinya gorii~iimiizii, yakla~lml
InlZl buland11an ve bizi bir nesne haline
getiren bir bak1~ ~eklinde ortaya c;Jkar.
Eserlerinde, bilin-;li, sorumlu ve ozgiir
ozneye ozgii varhk tarn olan kendisi
it;in varh~1n oteki ile olan ili~kilerini inceleyen Sartre, bu ili~kilerin temelinde
utan-; ve a~k ili~kisiyle, ozgurliikler araSlndaki ili~kinin bulundu~unu belirtir
oteki i~in varhk [ing. being for the other;
Fr. etre pour l' autrui]. Varolu~-;u felsefenin temel varhk kategorilerinden biri
olarak, kendisi it;in varh~1n, ba~ka insanlarla olan ili~kilerinde, onlar1n bakl~lannin bir sonucu olarak, onlar i-;in
nesnele~mesi durumu.
Ome~in, Sartre'a gore, bilin~li ozne ya
da kendisi it;in varbk, Oteldnin bala~ma
tibi oldu~u zaman, onun ozgiirlii#Uniin
nesnesi haline gelir. Onu ozne olarak algdarken, kendisi bir nesne haline gelir.
Bundan dolay1, Sartre'da, ba~kalanyla
olan ili~kiler, ozne ile nesnenin, ozgiirliik ile ~eylerin, kendisi ic;in varhkla
kendinde varh~1n kar~1hkl1 ba~lmhh
~ bir sonucu olarak, kat;uulmaz bir
bi~mde -;all~mayla sonu-;lan1r.

662

oz

iiz [Lat. essentia; Os mailiyei, niive; lng. essence; Fr. essence; AI. wesen]. 1 Bir ~eyi,
her ne ise o yapan, kendisi olmadan, o
~eyin var olamayacaj';l ~y. bir ~eyi,
ba~ka bir ~y dej';il de, her ne ise o ~ey
yapan ~ey. Bu ~er~eve i'>inde, oz, bir varhk, nesne ya da ~yin a) ozsel ve zorunlu, tanunlayJa Cizellij';ini, b) bir ~eyin,
temel, ilk ve nihai giiciinii, ya da d bir
~eyin zorunlu i~ baj';mbsl ya da fonksiyonunu tammlar. Z Manhkta, bir ~yin
cins ve tiirsel aymm1 gozetilerek yap1lan
tanurunda giindeme gelen oz, 3 epistemolojide, belirsiz bir yiiklernin kendisi
hakkmda olumlandlj';l, varolu~unu tasdik ettij';i ~eyi tammlayan, ak11la anla~l
hr karakteri ifade eder.
Oz, felsefe tarihinde, varolu~la kar~l
kar~1ya getirilmi~tir. Buna gore, ozellikle tlk ve Orta~al'; felsefesinin bak1~ a9-smdan, bir ozii olmayan bir ~ey varolamaz. Bu ~~ve i~inde, bir ~eyin ozii, o
~eyin varolu~undan bal';lmslz olarak
dii~iiniilen doj';as1d1r. Hristiyan Orta~al';
felsefesinde, oz ve varolu~ konusunu,
Aristoteles~i ~izgide ele alan iinlii Aquinash Thomas'a gore, cisimsel bir varhl';ln ozii, madde ve forrndan meydana
gelen tozdiir; maddf ya da cisirnsel bir
tozii ger~ek bir varhk Mline getiren
~ey ise, varolu~tur. Ozii varolu~undan
ayn clan, varolu~u oziinii aktiielle~ti
ren veya ger~ekle~tiren sonlu hi~bir
varbk zorunlu olarak varolmaz. Aquinash Thomas, oz ile varolu~un birbirini
belirledij';ini sayler. Buna gore, varolu~
ozii, kendisi sayesinde oziin varhj';a geldij';i edim olma anlanunda; oz de varolu~u, ~u veya bu tiirden varolu~ olma anlammda belirler.
Oziin Varhk ve kavram arasmda yer
ald1j';m1 ve onlann orta terimini meydana getirdij';ini one siiren Hegel'den
sonra, Husser! ozii, bir nesnenin kendisini her ne ise o yapan, ve bu nesnenin
herhangi bir ozellij';inden once, bu ozellij';i miimkiin ve anla~du kdan zorunlu
yaplSl olarak tarumlam1~hr. Oysa, varolu~~u felsefe, insan soz konusu olduj';unda, varolu~un ozden once geldij';ini

savunur. Ortega y Gasset insam ta~la,


Heidegger Dasein ya da insam kullamlmaya haz1r varhkla, Sartre ise onu bJ~akla kar~1la~tmrken, bu ~er~eve i~in
de, insan d1~mdaki tiim bu nesnelerde
oziin varolu~tan once olduj';u, yalmzca
insanda varolu~un ozden once geldij';i,
insarun kendisini nasll yapar ya da kurarsa oyle olduj';u, onun oziinii kendisinin belirledigi one siiriiliir.
ozbelirleme [fng. ident~fication; Fr . .identification; AI. identifizienmg]. Bir ~eyin,
bir nesnenin, ozde~lik ilkesi gerej';ince,
belli bir mekiin ya da zaman kesiti i~in
de, kendi kendisiyle ozde~ olduj';unun
belirlerunesi. Bir bireyin, bireysel bir
varhj';m, tikel bir nesnenin iiyesi olduj';u suuf i~ine yerl~tirilmesi ya da belirli bir kategori ya da kavrarrun kaplamma sokulmas1, tikel bir nesneyi bir
kavramla belirleme, o kavramm ger~ek
lerunesi olarak gorme.
ozciiliik tng. essentialism; Fr. essentialisme]. 1 Metafizikte, oze bir ger~eklik
yiikleyen, oziin varolu~ kar~1smda ontolojik bir oncelij';e sahip olduj';unu one
siiren gorii~. Tek tek somut nesnelerin
kendiliklerinden birtakJm doj';al tiirlere
aynld1klanm, her nesnenin iiyesi olduj';u tiirii ya da smlf1 kesin ve belirli '>izgilerle dij';er nesne tiirlerinden ay1rd etmenin miimkiin olduj';unu, her varhj';1
ya da nesneyi belirli bir nesne tiiruniin
iiyesi yapan bir oz bulunduj';unu savunan tij';reti. Z Manhkta, baz1 ozellilderin
bulunduklan bireylerde zorunlulukla
varolduj';unu one siiren anlay1~.
3 ilk ikisinin bir sentezi olarak, manhk
ve metafizikte, ozellikle Platen ve Aristoteles tarafmdan benirnsenen, ve bir
varhj';m ya da nesnenin oziinii, o nesneyi ba~ka bir nesne del';il de, her ne ise o
nesne yapan, ba~ka bir nesne s1mfmm
dej';il de, ait olduj';u suufm iiyesi yapan
~ey olarak tanunlayan goru~- Buna
gore, insaru insan yapan oz; onun ak1lh
bir hayvan olu~udur. insaru oteki hayvan tiirlerinden ayud eden ba~ka ozellikleri elsa da, insarun tammlay1a ozellij';i, tizsel ozellil';i akdh olu~udur.

ozdetlik

4 Epistemoiojide, tammlann varolan


~eylerin ozsel ozelliklerini ortaya koyan
onennelere tekabul ettikJerini, bu onermelerle dile getirilen tammlarm geli~tiri
Jebilecek.Jerini, soz konusu tarumlann
kavramlann bilgisini verdi.lderini, ve
kavramsal bilgimizin ttim diger bilgilerin temelinde yer aldtgmt savunan ogreti. 5 Bilim felsefesinde, bilim ada.mlanrun
bir fenomenin gerisindeki oz ya da ger~ekJigi k~ fetmek, ~eylerin dogasma
entellektuel sezgi yoluyla nufuz ebnek
suretiyle, doAru bilimsel a~tklamalara
eri~ebileceklerini, ve dolaytstyla bilimin
ozlerle ve bu ozlerin dogru tarumtyla ilgili bir etkinlik oldugunu one suren
g~rti~. <;agda~ bilim filozofu Popper'm
siyasf, ahl~ki ve bilimsel ilerlemeye engel
oldugunu soyleyerek, kendisine ~iddetle
tavtr aldtgl ozctilugun kar~tsmda meter
dolojik nominalizm yer almaktadU". Sozcuklere ve sozcillclerin anal..izine onem
vermek yerine, sozcillcleri arat;: olarak
kullanan metodolojik nominaUzm, entellektiiel faaliyetin amaCl1U1\, bir nesnenin
ozunu ortaya r;U<armak de~il de, davraruttmt betimlemek oldugunu one siirer.
Ozctilugun 'madde nedir?' ya da 'enerji
nedir?' sorusunu sordugu yerde, 'giin~
enerjisinden yararlanmak nastl mumktindur?' sorusunu sorar.
6 Felsefi antropolojide, varoluKuluga
veya varolu~ felsefesine kar~tt olarak,
insamn degi~mez bir ozu oldugunu, bir
asli, temel insan dogasmm bulundugunu one suren goru~. 7 Egitim alanmda,
disiplinin onemi uzerinde lSrarll olan.
ogrendnin uzun vadeli ama~lara yonlendirilmesini isteyen, ogrenme surecinin oztintin, belirli bir i~erigin ozumlenmesinden meydana geldi~ni savunan
anlayt~.

8 Feminist felsefede, di~illigin, sadece


degi~en toplumsal orf, Adet ve uzla~tmlann urunu olmaytp, bazt temel baktmlardan doga tarafmdan beJirlendigini one suren goru~.
ozdenetim [tng. continma, se~f-control; Fr.
conrinmce]. Ki~inin kendisini gu~lu tutkular kar~tsmda ve cinsellik bakmun-

663

dan S1mrlamas1, kendi uzerinde mutlak


bir egemenlik kurmas1, kendisini her
turlu etkiden bag1mS1Z olarak yonetip
yonlendirmesi durumu. Ahlakta, hireyin, akddt~l tutku ve bedensel arzulanm akhn denetimi altma sokmas1 hali.
ozde~ [Os. aym; ing. identical; Fr. identique; AI. identisch]. Birbirleriyle tam olarak aym ozellikJeri payla~an, biri hakk.J.nda soylenebilen her~eyin eksiksizce
digeri i~n de aynen ge~erli oldugu iki
nesneden her biri i~in kullarulan stfat.
Buna gore, birbirleriyle ozde~ olan tum
nesneler, ve yine, birbirleriyle ozde~
olan stmflar, bir ve ayru suufm uyesidir.
Ote yandan, a ve b'nin ozde~ olmast durumunda, a'run, b'nin sahip oldugu tum
ozelliklere, b'nin de, a'rurt tiim ozelliklerine sahip oldugunu dile getiren ilkeye
ozde~lerin aynd edilemezligi ilkesi ad1
verilir.
. ozdetlik [Os. ayniyet; tng. identity; Fr. identite; Al. identitiit]. Ayrullk, birlik, kendi
kendisiyle aym olma durumu. On.celikle
ve temelde, bir ~eyin, ba~ka he.,eyden
farkh, fakat kendi kendisiyle ayru olmaSI durumu. Tam olarak, tumuyle ayru,
ozd~ olma durumu. tki ~ey arasmdaki
tam ve mutlak ayruhk hali ya da benurlik ili~kisi.
Ozde~lik, bunun dt~mda iki nesnenin
ayru oJmas1 olarak da anla~dtr ve bu
~er~eve it;:inde nitelilcsel ~e~lilc ve saysal ozdeilik olarak ikiye aynhr. Bunlardan niteliksel ozde~lik, iki nesnenin niteliklerinin tam anlamtyla ortak ya da
ozd~ olmasuu ifade eder. Buna gore,
ayn olmalanna ve zamanla mek~nda
~yn yerler kaplamalanna kar~m, nitelikJeri tam olarak ~akt~an ve birbirlerine her baktmdan benzeyen nesneler, niteliksel olarak ozd~tir. Ote yandan,
niteliksel ozde~lige ek olarak, mek&n
ve zamanda kaplanan yer de ozde~se,
niteliksel olarak ozde~ pldugu soylenen nesneler, saytsal olarak da ozde~,
yani tek bir nesne olur. Buna gore, saytsal ozde~lik, bir ~eyin kendi kendisiyle
aym olmas1 anlamma gelir.

664

ozdeflik felsefesi

ozde~lik

felsefesi (Os ayniyet felsefesi;


ing. plzilosophy of identity; Fr. philosophie
de l'identite; AI. identitiitsphilosophie]. 1
Genel olarak. birciligin bir ttirti olan, ve
ruhla madde, ozneyle nesne arasmda
bir aymm yapmay1p, bunlan farkhla~
mami~ bir birligin ozde~ ogeleri olarak
degerlendiren felsefi ogreti.
2 Daha ozel olarak da, ogretisi Spinoza'run felsefesine -;ok benzeyen Alman
dti~i.intiril F. W. tSchelling'in metalizik
sistemi. Tin ve dogamn ozti itibariyle bir
ve aym oldugunu savunan Schelling, ne
benin ne de ben olmayarun, varhgm en
ytiksek ilkesi oldugunu, bunlardan her
ikisinin birden mutlak bir ~eyde i-;erilen
goreli kavramlar old uklaruu belirtmi~
tir.
ideal olanla gen;ek olarun mutlak ozde~ligini dile getiren bu felsefeye gore,
biz, her~eyin nihai ve en ytiksek temeli
olarak Mutlak'a, akdytiriitme yoluyla .
degil de, dogrudan ve arac1~1Z bir entellekti.iel sezgiyle ula~abiliriz.
ozdelik ilkesi [Os. ayniyet prensibi; tng.
principle of identity; Fr. principe d'identiU]. Iki ~ey arasmdaki bir ili~kiyi degil
de, bir ~eyin kendisi olmaslJU dile getiren temel dti~tince yasas1, mant1k ilkesi. Sozel olarak 'bir ~y her ne ise odur'
diye, mantlksal olarak da 'A A' du' ~ek
lindeki bir onermeyle ifade edilen,
diger mantlk ilkelerinin kendisinin bir
ttirevi oldugu manhk ilkesi.
Varolan bir ~eyin kendi kendisiyle ozde~ligini, ya da dti~tintilebilen her~e
yin kendi kendisiyle aym oldugunu dile
getiren, dti~tintilebilen bir ~eyin, nesne
ka~1hg1 olsun ya da olmasm, du~tinti
lebilen diger ~eylerden ayn ve bagimSIZ oldugunu ifade eden yasa.
Buradan hareketle, manbk dilinde 'A
A'd1r' onermesine, A'nm. yani varolan ya
da dti~tintilebilen bir ~yin, kendi kendisiyle aym, ve kendisi d1~mda kalan
hefleyden farkh oldugunu ortaya koyan
onenn.eye ozdqlik orumTIJ!Si ad1 verilir.
Yine ayru baglamda, dtinyadaki nesne
ve varhklann birbirlerine ne kadar benzer olurlarsa olsunlar, evrendeki her

varhgm, her nesnenin, ba~ka bir varhk


ya da ~eyden en azmdan bir balamdan,
omegin mekanda farkh yerlerde bulunmak, farkh zamanlarda varolmak a-;Ismdan farkh oldugunu, hi-;bir iki ~eyin,
her bak1mdan aym olamayacag1ru, aksi
takdirde iki ~ey olmalarmm imkans1z
olacagml dile getiren ilkeye ozde~likteki
farklzllk ilkesi derunektedir.
ozde~lik teorisi [Os. ayniyet nazariyesi;
ing. theory of identity; Fr. thlorie de l'identi te]. Zihin felsefesi kapsammda, -;agda~
bir madded anlay1~ tarafmdan one stirtilen ve her zihinsel olay ya da halin, merkezi' sinir sistemindeki fiziki-kimyasalelektriksel bir olay ya da olguyla ozd~
oldugunu dile getiren, bilincin empirik
olarak beyinsel bir stire;le ozde~ oldugunu one stiren gorti~.
FWkali:z.min ozel bir versiyonu olarak,
zihinsel her olaym ya da her zihin hilinin
beynin belli bir haliyle, ilke olarak saptanabilen fizyolojik. yani fiziksel bir olayla
ozd~ oldugunu; iki ki~i ziliinsel olan bir
~eyi payla~hgl, omegin gtine~in SICak
olduguna inand1g1, her ikisi de felsefe
o~enmek istedi~ zaman, ortak olarak
ayru beyin hallerine ya da fiziki hallere
sahip oldugunu savunan ogreti.
ozel [Os. hususi; tng. special; Fr. splcial; AJ.
special, speciell]. 1 Ki~iye ozgti olan; bir
ldmsenin kendisini ilgilendiren~y; 2
yalruzo bir ttire ait olan, ttirle ilgili olan;
3 belli bir ozeUigiyle ayut edilen, kendine ozgti birtaklm ozellikleri bulunan; 4
genele kar~1t olarak, belirlenmi~, kesinlik kazanm1~ olan; 5 belli bir kategoriye
ozgti, belirli bir amaca yonelik olan; 6
ortak olmayan, ol-;tilerin d1~ma -;1kan
~ey i-;in kullamlan s1fat.
Buna gore, ozel terim, bir cinsi ifade
eden terimden farkh olarak, bir ttirti
ifade eden terimdir.
ozel dil [tng. private language; Fr. langue
privle ]. tWittgenstein'm, yalruzca kullanaru i-;in anla~1hr olan dile verdigi ad.
Deyimleri, soz konusu deyimleri kullananm ozel duyumlarma, ya~anblanna,
psi~ik hallerine gonderimde bulunan,
bundan dolay1 ba~kalan tarafmdan an-

ozerklik
la~1lamaz

olup, yalruzca deyimleri kullanan i~in bir anlam1 olan dil.


Wittgenstein, felsefesinde ozel dil terinini, her~eyden once birtakJm kurallar
taraftndan belirlenen ve yonetilen dilin
ozii itibariyle ortak oldu~nu, ortak bir
dili kullananlann mah oldu~unu, bundan dolay1 ozel bir dilin oJamayaca~liU
vurgulamak i~in, ikinci olarak da, klasik
ingiliz em pirist gelene~inden gel en ve
bir insan1n do~rudan ve araciSIZ olarak
yaln1zca kendi ide ve duyumlanyla tanl~h~lnt, dolay1slyla ki~inin bildi~i
~eylerin, ozii itibari yle, fizikr nesnelerin
kendileri de~il de, ba~kalan i~in girilmez olan ki~isel ~eyler oldu~u goru~u
niin yol a~h~l fizikr dunyay1 nasd olup
da bilebilece~imiz problemine i~aret
etmek i~in ortaya atrru~tu.
ozellik [Os. hususiyet; Ing. property; Fr.
propriete; AI. eigenschaft, eigentum]. Bir
~eyin sahip oldu~u s1fat, yon, v~he
veya karakteristik. Bir ~eyin salt kendisine ozgii ohnay1p, takat kendisiyle ayru
suuf i'rinde yer alan di~er uyelere ek olarak, ba~ka suuflann mensuplanyla da
payla~abilece~i nitelik.
Ozelliklerin ontolojil< statuleri soz kon usu oldu~unda, tnominalizm sadece
tikellerin varolduklaruu, ozelliklerin ya
varolmada.k.Janru ya da tikel toplamlanna indirgenebilir olduklanru one surer.
Buna kar~1n, tkavramc1hk ozelliklerin
farkh olduklanru, fakat zihne ba~unh
olduklanru, trealizm ise ozelliklerin zihinden ba~1ms12 olarak varolduklanru
iddia eder.
ozel mazaret yanhl [ing. phallacy of special pleading]. Gundelik ya~amda, felsefi
tarh~mada, ki~inin, bir ele~tiri ya da
du~unceyi kar~1tl it;in kabul edip, kendisi it;in reddetmesinden, ya da karIh
i~in reddedip, kendisi i~in kabul etmesinden olu~an forme) olmayan yanh~
turu.
ozerklik [Yunanca ben, kendim anJanuna
gelen autos + yasa anlam1 ta~1 yan
nomos'un birle~iminden; lng. autonomy;
Fr. autonomie; Al. autonomie ]. 1 Politik anlamda, ba~uns1zhk; kendi kendini yO-

665

nenne. 2 Ahlakta, ki~inin, kendi kendisini belirlemesinden, yonlendinnesinden,


yonetmesinden olu~an ve her tur da~
baskJ ve zorlamadan ba~uns1zhkla belirlenen hall; bir insarun kendi kendisini
belirleme guru; kendisini tabi oldu~
bir ahlak yasas1run koyucusu olarak gorebi lmesi yetene~i.
Ozerklik kavranu, tKanf1n ahlak felsefesi nin en temel kavramlanrun ba~1nda
gelir. Ozerklik, ona gore, ki~i, ahlili
ozne d~ etkilerden ba~1ms1Z olarak, bir
ahlak yasasma duyulan saygyla, ahllli
bir tarzda eylemeye karar verdigi zaman
soz konusu olur. Kant ozerklik kavranuru, Rousseaunun halla hem egemen ve
hem de uyruk olarak goren, insanlarm
sadece bizatihi kendilerinin koyduklan
yasalara tabi olacakJaruu ifade eden siyaset teorisinden ainu~ ve insarun nasd
olup da ayu anda bir ahlak yasasma
~bi olur, ahlakhh~1n gereklerini yerine
getirirken, bir yandan da ozgUrlu~unu,
insan olma onuru ve yuceli~ini koruyabilece~ini gostermek it;in kullanm1~hr.
Kantln ahlak ani a y~nda, ozerkli~in
kar~1h yaderklikliktir. Yaderklik ise, ld~i
nin ahlak yasasarun koyurusu olmamaSl, kendisine yabanc1 bir maksim ya da
yasa veya kendi d1~1ndaki gut;ler tarafandan belirlenmesi, kendisine d1~sal
olan bir ~eyle ilgili duygulan, beklentisi
ya da korkusu taraflndan harekete get;irilmesini ifade eder.
3 Ozerklik, aynca bir disiplinin hit;bir
~eldlde ba~ka bir disipline indirgenememesi, diger alan ya da disiplinler kar~ISinda mantJksal veya. kavramsal bir
ba~unslZh~a sahip olmas1 durumunu
ilade eder. Omegin, ahlakm, metafizi~in de, do~a bilimlerinin de, sosyal bilimlerin de bir part;asi o]mada~l, ahlakln
butiin bu disiplinlerden hi~bir ~ekilde
turetilmeyip, ayn ve ba~unslZ bir disiplin oldu~u anlay1~1, ahlak.Jn ozerkli~ini ortaya koyar. Genellikle analitik
ahlakt;llar ve sezgiciler tarafmdan savunulan bu goru~ ahlak1n kendisine ait bir
alaru oldu~unu, metafizikten ba~ka,
fizik benzeri do~a bilimleri, psikoloji ve

666

Ozgeci egoizm

sosyoloji gibi insan bi!imleri kar~1smda


da kavramsal bir bagnns1zhga sahip bultmdugunu dile getirir.
4 Ve nihayet, ozerklik sosyolojide ise,
~u ya da bu determinizm tiiriine tabi olmayp, kendi ama~lan, ilgi ve ~karlan
ru ifade ederkcn, kendi kendisini belirleyen rasyonel toplumsal aktor i~in
kullamlmaktadu.
ozgeci egoizm [lng. altruistic egoism; Fr.
tgoisme a/truistique]. +Egoizmle ozgedligin zorunlu olarak ~eli~ik olmad1guu;
tam tersine, ki~inin kendi ~1kanm ve
iyiligini gozeten bir bakl~ a~1s1 ve eylem
tarz1yla, ba~kalamun ~1kanm ve iyiligini gozeten bir bak1~ a~1s1 ve eylem tarzrun birbiriyle uyu~up, birbirini destekledigini; ba~kalan i~in ~ba gosterir ve
~al1~uken, kendi ~kanmiZI da hayata
get;irdi&mizi; ba~ka insanlarm mutlulugu it;in r;ah~marun bize mutluluk verdigini; ba~kalannm mutsuzlugunun bizim
mutlulugumuza golge dii~iirdugunii savunan anlay~
ozgecilik [Os. digergdmlrk; ing. altruism;
Fr. altruisme; Al. altruismus]. insanhg1,
insanlan ~lkar gozetmeden sevme, ki~i
nin kendisini ba~ka insanlann ve toplum un refahma, gene! iyiligine adamas1
tavn; ba~kalanmn iyiligini temele alan,
diger insanlara kar~1 iyiliksever, iyi niyetli, ho~goriilii ve yardunsever olmay
bir tavu olarak on pl~na ~kartan, 'ba~
kas ir;in ya~mak' formuliine gore davramnay oneren ahlak anlay~; bendligin ve tbireyctligin kar~1smda yer alan
bir gorii~ olarak, ~inin kendisini hi~
bir ~1kar gozetmeden, ba~kalanrun ihtiya~ ve ~1karlanna adamas1 gerektigini
dile getiren ogreti.
Ozgedlik i~tc bu ~er~eve it;inde, FranSIZ filozofu Auguste tComte'ta, ki~nin
ba~kas1m ba~kas1 i~in sevmesi, ve bu
arada tyararc1hkta, ki~inin ba~kas1n1,
kendisi i~in. kendi iyiligi it;in sevmesi
diye tammlanml~hr.
Ki~isel ~1kan temele alan, ahlak1 bile,
~isel ..,karlanmlZUl ancak ve ancak
diizenli ve istikrarh bir toplumda ger~ekl~ebilecegini, ahlaki kurallann boyle

bir toplum diizeni it;in gerekli olup,


ahlaki bir diizeni korumarun bizim yaranmlza oldugunu savunarak, ki~isel ~~
kanmlza baglayan ahlaki egoizme kar~1
~1kan ozgecilik, ahlaka ili~kin bir ar;lklarnanm ben sevgisine indirgenemeyecegini, ba~ka insanlara bizatihi kendilerinden, kendi degerleri i~in ilgi ve iyi niyet
gostermenin ahlakm onko~ulu oldugunu one siirmii~ ve ba~kalanna kar~lh
gmda hi~bir ~ey beklemeksizin yararh
alma, ba~kalan i~in kendi ~1karlanndan
ozveride bulu1una egilimi ve tavnm on
plana ~kartJm~hr. 6zgeciligin temelinde, insanlara ve topluma kar~1 duyulan
Odev duygusu ya da ki~inin bencilliginin ve bencil arzulanmn iistesinden
gelip, ahlaki bak1mdan geli~me ve armrna arzusu bulunabilir.
ozgeci yararc1hk [ing. altruistic utilitarianism; Fr. utilitarisme altruistique]. Yararabgm kurucusu Bentharn'm egoist hazabgma kar~1 ~lkan ve onun egoizmini
ozgeci lalmaya ~ah~an ingiliz du~iiniirii
T. Carlyle'm ahl~k gorii~iine verilen ad.
Benthama gorii~ii bir tiir domuz felsefesi olarak niteleyen Carlyle, onun 'en
yiiksek mutluluk' ilkesini, bizden ideallerimiz it;in kahramanlara yonelmernizi
ve mutlulugumuzu iirettigimiz degerde, yapllglmlz i~te aramamJZI isteyen
'en yiiksek soyluluk' ilkesiyle tamamlamaya ~ah~m1~hr. Zihninsel ya da entellektiiel hazlarm midenin hazlanndan,
kiiltiiriin hazlaruun da duyumsal hazlardan ~k daha onemli ve degerli oldugunu savunan dii~iiniire gore, Bentham'm egoist hazchg1 ahlaki bozulma
ve ~iiriimeyi hizlandJrm~, hapishaneleri acunas1z katillerle doldurmu~tur.
ozgiir dii~iince [ing. hur fikir; ing. free thought; Fr. pensie libre]. Dini inan~lardan,
batil itikadlardan ba~ms1z alan ve otorite ya da otoritelere giivenmeyip, yalruzca bireysel ara~llrmarun sonucu alan dii~iince tiirii; dini ilkelerden bagunsJZ
olup, dinin dogmalanyla suurlarunayan,
manllk kurallan, biUmsel metodoloji ve
epistemolojiye uygun olarak geli~irken,
ilerlemesi it;in hi~bir sm1r tanunayan dii~iince, ara~hrma, bilim ve felsefe.

ozgiirliikfiiiliik

ozgiirliik [Os. l1iirriye!; ing. freedom, liberty;


Fr. liberte; Al. freilteitJ. Ki~inin kendi kendisini belirlemesi, denetlemesi, yonlendirmesi ve di.izenlemesi durumu. Bireyin
kendisini, d1~ bask1, etki ya da zorlamalardan baglmSIZ olarak, kendi arzu edilir
ideallerine, motiflerine ve isteklerine gore
yonlendirmesi. Ki~inin, ba~kalannm
buyruk ve isteklerine gore de~ de, kendi
isteklerine gore davranabilmesi guru.
Ahlaki oznenin, kendi tercihlerine, akla
dayah kararlarma, iradesinin buyruklanna gore eyleyebihnesi dununu. Varolan
altematif eylem tarzlan arasmda bir
se9m yapabilme ve yapllan Sefiimin geregini yerine getirebilme guci.i. l(j~inin, d1~
ko~ullan, psikolojik ve biyolojik yaplSlmn belirledigi ~artlan a~may1, a~abilm~
yi ba~ararak, kendi ideallerine, isteklerine ve hedeflerine uygun davranabilmesi
durumu.
Bu fierfieve ifiinde, ki~inin, ahlaki oznenin, ya ahJald karar anmda, ya da geriye
baklp dii~iindugunde, karanmn ozgiirce verilmi~ bir karar oldugtlnu, ayru ko~ullar soz konusu oldugunda, pekala
ba~ka tiirlii davranabilmesinin miimkiin
oldugunu gormesine, hissetmesine bagh
olan oznel duyguya ozgiirlilk duygusu ad1
verilir. Ki~inin, zorlamarun, baslarun sonucu olmayan sec;imlerde bulundugu
zaman, ya~ad1g1 duygu olarak ozgiirliik
hissi, ayru ko~ullar soz konusu oldugunda, ba~ka tiirlii davranabilmenin miimkiin oldugunu bilmenin yarathgl ozgurliik sevincini, oniimde her zaman
altematif eylem tarzlanrun mevcut oldugunu, gelecegin, benim d1~1mda, benden
bagunslZ olarak belirlenemeyecegini bilmenin yo! afitlgl duyguyu ifade eder.
Bu baglamda, Kant'm, ozgiirliik duygusuna yalan bir anlam iflinde, iridenin
ozgiir old ugun un karutlari an 1ayacagaru,
fakat ahlak yalruzca ozgiirliikle miimkiin olabildigi ifiin, ozgiirlugu bir postiila olarak one siirmek gerektigini ifade
eden yakla~amma ozgurlilk postillasz ada
verilmi~tir.

!luna gore, Kant, insan iridesinin ozgiir


oldugunu karutlamaya dii~iinmemi~,

667

fakat ahlaki odev ve yiikiimliiluge ili~kin


tecriibemizden dolayr, ozgiirlugun vaJSaydmasl gereken bir ide oldugunu soylemi~tir. Ona gore, odevin ifade ettigi 'gereklilik'ten dolay1, insan iradesinin ozgiir
oldugu varsayllmahdu-: 'Yapmam gerektigine gore, yapabilirim.' Ba~ka bir deyi~le, irademizin ozgiir oldugunu karutlayamasak bile, iradenin ozgiir oldugunu
kabul etme zorunlulugumuz vard1r, zira
ozgiirliik ve ahlak oylesine aynlmazcaslna birl~mi~lerdir ki, ozgiirliik. iradenin,
ahlak yasas1 d1~mda, ba~ka her~eyden
bag1mSlZ olmas1 diye tanunlanabilir.
Buna gore, bir insan, odevini gerfiekle~
tirme ya da ahlald bir buyrugu yerine getirip getirmeme ozgiirlugunden yoksunsa, nasd olup da sorwnlu ya da birtakun
odevleri olan bir insan olabilir?
ozgiirliik~iiliik [Os. hilrriyet~ilik; ing. libertarianism; Fr. libertisme; AI. libertismus }. 1 Zorunlulukfiulugun kar~1smda
yer alan ve insarun iradesine mutlak .bir
ozgiirliik taruyan, bilinfili insan eyleminin basit nedensel terimlerle a9kJanamayacaguu one siiren ogreti. iradenin, ki~i
nin ic;inde bulundugu psikolojik ve
fizyolojik ko~ullar tarafmdan belirlenmedigini, insamn karakteriyle, onu eyleme
yonelten giidiiler ve insarun iflinde bulundugu k~ullar arasmda zorunlu bir
ili~ki bulunmad1gma, insan iradesinin
fie~itli eylem altematifleri kar~1smda
se9"e pnsma sah.ip bulundugunu, da~
baska ko~ullar ve zorlamalardan baglmsaz olup, kendi kendisini belirledi~ one
siiren anlaya~.
2 Liberalizmin ilkelerini en Ufi noktaya
ta~ayan devlet kar~ltl siyasi-iktisadi ogreti. Kokleri, bireyin ya~am, ozgiirliik
ve miilkiyet haklaruun onemi ve onceliti iizerinde biiyiik bir giifile duran ingiliz filozofu John tLocke'a kadar geri
giden, ve devletin etki ve eylemine smu
getirirken, ihtiyafilann en iyi pazar mekanizmalanyla kar~lland1grm ve fiatl~
malann en iyi pazarda fiOZiimlendigini
one siiren a~an liberal gorii~. Gorii~ giiniimiizde R. Nozick ve F. A. Hayek gibi
filozoflar tarafmdan savunulmaktadll'.

668

ozne

ozne {Yunanca 'dayanak', ltemel' anlamlna hypokainreuonun Latincedeki muadili


subjectunr'dan; Os. fail, Zllt, nefis; ing.
subject; Fr. sujet; Aim. subjekt). 1 Manhk
alan1nda, bir ~eyin, yani bir nitelik,
ozelllik, karakteristik, yuklem ya da ba
g1ntmm kendisi hakkanda tasdik ya da
inkar edildigi, evetlendigi ya da degillendigi ~ey. Buna gore, bir onennede,
yuklemin bir ozellik ya da rtiteligi gosterdigi yerde, ozne bir ozellik ya da niteligin ta~JYlClSlnl, o ozellige sahip alan
~eyi gosterir.
2 Metafizikte, tlk ya da Ortac;ag felsefesinde, "orada' zihinden bag1ms1z olarak
ve fiilen varolan ~ey. Anlam1 toze oldukc;a yak1n alan ozne terimi, bu ikibin
yllhk sure boyunca, dayanagl, dl~ gerc;ekligi ifade ederken, kendisinde niteliklerin bulundugunun soylendigi varhk
olarak tantmlanm1~hr. Bu baglamda,
bir ev, bir agac;, v. b. g., ozelliklere dayanak alan ba~ms1z bir ttoz veya oznedir. Felsefede tDescartes'a kadar hlkim
alan ve hatta onda dahi kullandan bu
terminoloji, oznenin bagllla~Jglnt, salt
bir zihinsel ic;erik olarak evi de nesne
diye tanmlar.
3 Ozne ve nesne terimlerinin anlanu
1nodem felsefenin ba~lang1c1ndan itibaren kokten bir degi~iklige ugrar. Buna
gore, ozne arbk alg1, tasanm, izlenim,
du~unce ve duyulara dayanak alan, du~iinen, hisseden, bir ~eylerin bilincinde
alan ~ey olarak ben ya da zihin anlamina gelir. Nesne ise, soz konusu anlam
ic;inde oznenin, yani bireysel bir zihin
veya zihni alan bireyin d1~1ndaki ya da
otesindeki varhkllr.
Bu modern ozne, bilginin temeli alan
rasyonel ve irldi varhktl.r. Ozellilcle
postmodemist bak1~ ac;asma gore, doga
ile arac;sal bir kontrol ili~kisi ic;ine girmi~ durumda bulunan ozne akla, rasyonalite ve bilime guvenir. insanhgm gelece~ne ve ilerleme imkan1na iyimser
bakan modem ozne, akb duygulann
online koyar. Dahas1, modem ozne c;ah~kan, disiplinli ve sorumlu bir ki~ilik-

tir. Kendine ozgii acayip yanlan olmayan ozne gelecegi planlar, haz almayt
erteler, siyasi projelere baglanabilir ve
ideolojik nitelikli amac;lar i~in c;ah~abi
lir.
Modern ozne, irade ozgurlugune ve ki~isel ozerklige inanmakla birlikte, c;ogunlugun goru~une sayg gostermesini
bilir. 0 genelin kolektif iyiligi ad1na ki~isel c;karlann1 ikinci plana atmaya hazlrdu. Zira o, rasyoneJ kurallara, genel
iradeye, toplumsal uzla~1mlara, adil gorunen standartlara sayg1 gosterir ve hakikat aray1~1run bo~una olmad1gmdan
emindir. Bu ~eldlde tarurnlanan oznenin,
kunnaca bir ~y oldugunu one surerken,
oznenin olumunu yuksek sesle ilan etmekten geri d unnayan posbnoderniz.me
gore, ozne bir maske, bir kurban, modemligin kahnhs1, liberal humanizmin
icadJ, ozne-nesne ikiliginin kaynagldlr.
0 eylemin, yaz1n1n ve ifade fonnlanrun
kokeni olmak bir yana, dildeki bir
konum, bir soylem etkisinden ibaret alan
bir ~eydir.
oznel [Os. tufsi, fahsi; ing. subjective; Fr.
subject~f; AI. subjektiv). 1 Genel olarak,
ben ve ben olmayan ay1nm1yla birlikte,
ozne-nesne ikiliginin bir son ucu olarak,
oznenin d1~1ndaki ~eyler ve durumlarla degil de, ozneyle ilgili alan ~ey, oznenin kendisine, kendi zihin hallerine
ili~kin dolayimSIZ deneyimi ic;in kullandan s1fat.
2 Bir ben veya zihin olarak tasanmlanan ozneye ait alan; 3 da~ dunyadan,
nesnel temel veya kaynaklardan degil
de, benden, zihinden, ki~isel algdardan
tureyen, kj~isel yargllannuz1n sonucu
alan; 4 salt bilinc; ya da zihinde varolan,
fakat d1~ d tin yada nesnel bir temeli
veya dogrulamas1 olmayan; 5 bilen ki~inin kendi bireysel deneyimlerine,
duyum ve algdanna, ki~isel tepkilerjyle tarihine goreli alan; 6 dogruluk ya da
gec;erlilikten yoksun ve keyfr alan, kj~i
sel bir tercih ya da begenjyle ilgili bulunan; 7 kamusal degil de, ozel ve ki~isel
alan ~ey ya da ~eyler ic;in kullarulan niteleme.

oznelcilik

Bu bagiatnda, zihin hallerine, bilint;tc


yer alan veya olup biten ~eylere oznel fe
nomenler, pozitif bilimin nesnel, kamuya
ve tarh~maya a-;tk nesnel dogrulanna
kar~tt dogrulara, oznel varolu~ alantyla
ilgili hakikatlere ise aznel hakikatler adt
verilir. Buna kar~tn, ki~i ya da oznenin
kendi kendisinin bilincinde olan pers
pektif ya da bak1~ a-;tsl, insantn algtlannm daha ziyade onun algtlan ve ihtiya-;lartyla, algtlayantn beklentileri ve
ondeyileriyle belirlendigini dile getiren
algllama ilkesi aznellik diye tan1mlanu.
Nesnellikle ka~1 kar~tya getirilen ve
ozellikle de pozitivist bir metodoloji taraftndan ciddi bir el~tiri unsuru olarak
degerlendirilen oznellik, varolu~-;uluk
ve henneneutikte olumlu bir deger kazanmt~tu.

oznelcilik [Os. enfiisiyye, nefsaniyye; ing.


subjectivism; Fr. sub jectivisnte; Al. subjektivisutus]. 1 GeneI olarak, bir onermenin,
ya da bir onermeler SJnJltntn dogru)ugunun, bu onermeyi kuran l<.i~i ya da
ki~ilerin zihin halleri ya da tepkilerine
bagh oldugunu one suren goru~.
2 Epistemolojide, nesnel, yani ki~iden
ki~iye degi~meyen genel ge-;er bilgi
imkantn1 yadstyan, zihnin faaliyetini
zihin hallerinin bilincinde ohnayla stnulandtran tavtr olarak oznelcilik, her tur
bilginin kaynagtnda bilen ki~inin oznel
zihin hallerinin bulundu~nu ve dt~
dunyaya ya da nesnel, zihin-dt~t bir
~eye ili~kin bilginin soz konusu zihin
hallerinden yapllacak bir ;tkanma dayandtgtnt savun ur.
Oznelcilik, yine bilgi fe lsefesinde,
buna ek olarak, algt formlanyla anlama
yetisinin kategorilerinin oznel ve a priori
oldugunu vurgulayan tKanfta oldugu
gibi, deneyimin ya da tecrubenin olu~u
munda, oznel etmenlere biiyuk bir
one1n veren anlayt~t ifade eder. Bu goru~e gore, bilinen ~ey, bUen oznenin
yapt kazandtrdtgt ve dolaytstyla yarathgt bir urunden ba~ka bir ~ey degildir.
3 Bilim felsefesinde, bilimsel bilginin,
bilim adamlan taraflndan kabul ve tasdik edilen ozel turden bir inant;lar sisteni oldugunu savunan yakla~tm.

669

Oznelci bilim anlayt~l olarak da tantmlanan bu yakJa~tma gore, bilimsel


bilgi, bireyin, bilim adamtntn birtaktm
ara-;larla dogrulayabildigi ozel nitelikp
teki inan-;lar tak1m1ndan ba~ka hi-;bir
~ey olmaytp, bilimsel teoriler de bilim
adamtntn miilkiyetindedir, yani bireyin
zihninde varolur.
4 On tolojide, nihar ger-;ekJigin ozne, e~
deyi~le bilin-;li zihin oldugu gorti~u. ingiliz idealist du~uniiru George Berkeley
taraftndan benimsenen bu gorii~, maddenin, maddr dunyan1n varolmadtglnt
one surer. Veya ger-;ekten varolarun bilin-;li zihln oldugunu one surdukten
sonra, maddr dunyantn varolu~unu, varolmantn algdarunt~ olmak oldugun u
savunarak, ozneye tabi kllar.
5 Ahlakta ise, amacn haz ya da mutluluk gibi, oznel duyum ve hallere ula~
mak oldugunu savunan anlay1~. Oznelcilik burada, insan olmadtgtnda, ahlaki
eylemlere yiikJenen stfatlann da soz kon usu olamayacagt dii~uncesinden hareketle, insanlar ve insanlarUl eylemleriyle ilgili ahlaki yargtlann, insan
bireyinin onlar kar~tstndaki tepkileriyle, yani onlart algtlama bi-;imi ya da duyumsama tarztyla veya onlar hakktnda
ne dii~unduguyle ilgili degi~ken ki~i
sel yargtlar oldugunu one surer. Nesnelciligin kar~tstnda yer alan bir goru~
olarak oznelcilik, ahllkr degerlerin, insantn duygu, tavtr, tepki ve duygulanntn, arzu ve isteklerinin bir ifadesinden
ba~ka bir ~ey olmadtgtnt, dolaytstyla
dt~ dtinyada nesnel bir temeli, zihinden bagtmslZ bir ger-;ekligi bulunmadtgtnl savunur. Ahlakf oznelcilik, buna
gore, ahlakf bir probletn ya da -;att~ma
yt -;ozmenin, ahllkr yargt ya da degerleri olu~turmarun rasyonel ya da nesnel bir yolunun bulunmadtgtru iddia
eder.
6 Estetikte, sanat eserinde estetik degerin kendisinden meydana geldigi nesnel bir nitelik bulundugunu yadstyan
ve bir nesnenin estetik degerinin nesne
ile estetik ozne veya ahmla ytct arastndaki bir ili~kiden olu~tugunu soyleyen
goru~.

670

oznelerarasahk

ozneleraraslltk [ing. ;ntersubjectivity; Fr.


intersubjectivite; AI. intersubjektivitiit]. 1
Genel olarak, toplumsal ili~kilerin kar ..
~thklt olarak kurulabilmesi; insanlann
bilgi ya da ya~ama dunyalannda deneyilnledikleriyle ilgili olarak, mutlak bir
nesnellik iddias1nda bul~namasalar bile,
mutabata eri~ebilmeleri durumu.
2 Biraz daha ozel olarak da, salt oznel
olmak, tek ki~iye ozgu bulunmak yerine, ~ok say1da ozneye ortak olma, bir~ok
ozne taraftndan dogru)aruna durumu;
bir onennenin, hipotezin dogruluguyla
ilgili olarak genel bir uzla~man1n soz
konusu olmast.
Buna gore, ba~ka insanlara mecazlar
ve analojiler olmadan, harfi harfine ve
gerc;ekten anla~tlan sozcUklerle iletilen
du~unce i~erigi olarak bilhnsel bilgi,
dogruluk ve yanh~l!g1na, kendisini
uygun ko~ullar i~inde bulan herkesin
karar verebilecegi iddialardan olu~tu
gu i~in, ozel ya da oznel bir bilgi degil
de, ozneler arast ge.;erli bir bilgi olmak
durumundadu.
oznel idealizm [Os. tasavvuriyei enfusiY'Je;
tng. subjective idealism; Fr. id~alisme subject~f, Al. subjektif idealisttrus]. 1 Epistemo-lojide, bir oznenin sadece ve dolayuns&z
olarak kendi idelerini, kendi zihin
hallerini bilebilecegini savunan goru~.
llk kez olarak tngiliz empirist filozofu
John tLocke taraflndan one stirulen bu
go~, esas George tBerkeley taraf1ndan
ge1i~tiri1mi~ ve sonu~ta, tum empirist
bilgi goru~lerinin en temel ilkesi haline
gelmi~tir. Bu goru~e gore, bildigimiz
her~ey son ~ozumlemede ideler adt veri~
len kendi zihin i~eriklerimiz olup, bilgi
insan zihninden bagrmstz bir d1~ dunya
run degil de, insarun kendi zihin hilleri,
i~eri v~ zihinsel sure~lerinin bilgisidir.
Ayru goru~un Ahnan filozofu Immanuel Kant'taki versiyonu, bildigimiz ~yin,
ger~ekligin bizatihi kendisi degil de,
zihin bilgide kendi i~kin kuresinin d1~1
na 9kabildigi it;in, ozneye bagh fenomenler, zihin taraf&ndan in~a edilmi~ ya
da kurulmu~ olan ~eyler oldugunu one
suren ogretiye tekabul eder.

2 Ontoloji ya da metafizikte, ger~ekten

varolarun sadece ideler ve idelerin ta~t


y&ctsl zihinler oldugunu, ideler ve zihinler d1~mda hi~bir ~eyin varolmad1g1
goru~u. Oznel idealizmin yukanda 1.
~alda g~en epistemolojik anlam1n1n ontoloji alan1ndaki manhksal sonucu olan
bu goru~e gore, yahuzca dolay&ms&z
olarak algdanan ideler ve bu idelerin dayanagt olan bireysel zihinler ger~ekten
varolur. Dunyarun duyulanm1z arac&hg.yla algdanan niteliklerinin algdayan
ozne ya da zihne bagh oldu~nu one
suren oznel idealizm, d1~ dunyadaki
nesnelere ili~kin dogru bir analizin, ya
Berkeley omeginde oldugu gibi, maddi
bir nesnenin ya da cismin, Tann'run ya
da Tann taraftndan yarahlm1~ insan
zihninin idelerinden ba~ka hi~bir ~ey
olmadtgtru ortaya ~tkardtgtnl savunur,
e~deyi~le maddi dsimleri oznedeki izlenim komplekslerine indirger veya Kant
orneginde oldugu gibi, maddi dunyadaki cisimlerin zihin tarafmdan kurulan
fenomenJer, zihinlerimizin beHi bir tiirden yapJm ya da konstriiksiyonlan ol
duklanru one surer.
oznenin ademimerkeziJe~mesi [tng. decentralization of subject;Fr. decentralisation
du sujet). Oznenin, t'~ noktas1 olarak oznellik'i benimseyen, insan ak!Jrun
kendi inan~lan; degerleri ve kararlanndan sorumlu oldugunu dile getirirken,
bilin~li ozneyi bilgi, varhk, ahlik ve siyaset felsefesinin merkezine yerl~tiren
modern felsefenin yakla~tk olarak 200
ytlhk bir egemenliginin ardmdan, 19.
yuzydtn ikinci yansmdan itibaren, merkezdeki konumundan uzakla~t1rdmas1
sureci.
tDescartes'm bilen ozneyi bilginin ve
varhgm temeli yapmas1ndan, tKant'm
bilen ozneyi en yuksek derecede onemli
bir yere oturtmasmdan, onu hem ger~ek
li~n ozsel yapasmdan ve hem de ahlik
yasasmdan sorumlu tutmasmdan ve
uzun ydlar boyunca hakim olan ahlW
tbireycil.ik ve siyasf liberalizmden sonra,
modem ozneyi merkezdeki konum.undan uzakla~hran antihumanist hareketin

ozne-yiiklem

en one1nli ugraklan ~oyle Slralanabilir: 1


I<ant'lll oznesini kollektifl~tiren, oznenin elindeki otoriteyi ondan ahp, Geist'a,
Mutlak'a veren tHegel. 2 Hegelci idealiz
min tarihsell~~ oznesini maddi bir
zernin uzerine oturtan, tkapitalizmin yaraba ve mute~ebbis oznesinin imtiyazlaruu ondan ahp, kollektif bir tarihsel ozneye, kapitalist uretim tarza ic;indeki
konumu nedeniyle kapitalizmi y1kma ve
dogru bilince eri~me amac1na yonelen
proletaryaya aktaran Marks. 3 'Sabit tozsel bir ben' du~iincesinin ta1n bir kurgu
ve yanllsama oldugunu soylerken, modem ozneyi sorgulayan, oznenjn bilin~
ten yoksun, soz dinleanez, kindar ve gu~
isteyen biri olup, bashnlma~ bir gu~ islemini da~a vurdugunu one suren Nietzsche. 4 Bilin~d1~1 kavram1ru geli~tirirken,
bilincin zihinsel hayatun1za ili~kin olarak
sadece lusmi ve ~arp1talnu~ bir goru~
sagladlglnl one suren ve dolayisiyla, oznenin butunuyle ~ffaf olan bir bilince
e~it oldu~u I<artezyen ilkesini ~okerten
Freud.
S Epistemolojide ozneye ayncahkh bir
yer ve onem verilmesinin metafizikte
dunyanm indirgeyici bir tarzda nesnele~
tiri)mesine tekabul etti~ saylerken,
nesnele~tinneyle ara~sal dii~iinme ve
teknolojinin yooc1 hakimiyeti arasmda
bir ba~ kuran ve dolayasayla, epistemolojiden vazgec;ip, ontolojiyi temele koyan;
~eylerin de~erini bir ozne tarafmdan de~erli bulunma statusune indirgeyen bir
degerler felsefesine ~iddetle kar~1 ~tkan
tHeidegger. 6 Oznenin ontolojik bakundan ikincil oldugunu one siirerken, onun
anlama veya dilin ku~atlca ortamandan
~ok daha az onemli oldugunu belirten ve
dolaylsayla, oznenin, an]ama ve di)in oznelerarasa ortam1nda varoldugunu stiylemek suretiyle, dikkati oznenin kendisinden oznelerarasahga kaydaran Gadamer.
1 Cznenin varh~a sadece otekinden sorumlu bir varbk olarak gelebildi~ini soylerken.. anodem oznenin tahbna otekini
oh.Jrtan tLevinas. 8 Anlanun oznenin bilin9i anlamland1rma edimlerine ba~lana
mayaca~Jnl, dilin anlam ve i~leyi~inin

671

varoJan bir gostergeler sistemiyle ilgili olgulara dayandagtna belirten Ferdinand


de fSaussure. 9 Toplumsal ili~kilerden
bag1ms1Z bir fail oldu~u varsayalan anodem oznenin topluansal ili~kileri koruma
ya da de~i~tirmeye donuk bir ki~isel kapasiteden yoksun oldugunu one suren
tAlthusser.
10 Oznenin kay1p ki~i oldu~unu ima
ederken, esas a1nac1n1n, insan1 yeni
ba~tan kurmaktan ziyade, onu tu1nden
~ozundurmek oldugunu soyleyen LeviStrauss. 11 Huananist ozne konsepsiyo ..
nun undan bir daha geri don i.Umezcesine kopma zorunlulugu bulundu~unu,
ozneye d uyulan humanist inancan anodernligin politik bakamdan ku~kulu bir
tezahuru oldu~unu savunun<en, insan
varhklartrun Bah kulturunde ozneler
haline getirili~inin farkh yollanrun tarihini yazmaya koyulan tFoucault. 12 Ve
nihayet, oznenin modemli~in bir icad1
old ugun u, ozne uzerinde odakla~ma
run ka~1rulmaz olarak humanist bir felsefeyi gundeme getirdi~ini ve oznenin
kendili~inden bir nesneyi gerektirirken,
bir ozne-nesne ikili~ine yol a~tlgnu one
suren bilumum postmodemist du~ii
nurler.
ozne-yiiklem [ing. subject and predicate; Fr.
sujet et predic:At; Al. subjekt und priidikat). 1
Dilbilgisinde tiimrenin, s6zcuk ya da s6zciik obeklerinden olu~n ve biri isimle,
di~eri ise 6ille gt>sterilen par~. 2 Epistemoloji a'WJSindan, bir tiimcenin neyin
tarb~1hnakta oldu~unu saptamaya yarayan par~as1yla, uzerinde konu~an y a
da tarb~alan ~eyi karakterize eden ya da
betimleyen par~sa.
3 Manbk bakmundan da, ozne, bir nitelik, bir ba~Jnb, bir ozellik ya da karakteristi~in kendisi hakkanda tasdik ya da
inkar edildi~i ~eye, yuklem ise, ozne
hakkmda tasdik ya da inkar edilen ozellik, nitelik, karakteristik y a da bag1nttya
kar~1hk ge )ir.
Dilbilgisi, epistemoloji ve mantlk alanmda yap1lan soz konusu ozne-yiiklem
aytnma, metafizik alarunda farkh ogretilere yol a-;rna~hr. Bir ozne i~in farkh

672

oznitelik

yiiklemler k ullarunarun oznede bir de~~meyi gerektirdi~ini, oysa ayn1 yiiklemi farkh ozneler i-;in kullanmarun yiiklemde bir de~i~meyi gerektinnedi~ini
dii~iinen ve soz konusu de~i~mezli~i
ger~ekli~in en onemli ol~iitii yapan Piaton, idealar teorisiyle onceligi ve iistiin
lii~il yiiklemlere ve dolay1s1 yla kavramlara ve tiimellere venni~tir.
Platondan fark11 olarak, ozneye ontolojik bir statu yukleyen t Aristoteles, once
ilk tozii, hi-;bir zaman yuklem olamayan, fakat yaln12.ca ozne olan, ve ba~ka
hi-;bir ~eyde var ya da mevcut olmayan
~ey olarak tanunlamJ~tlr. llk tozlerin bi
reyler, ikincil tozlerin ise turler ve cinsler
oldu~unu savunan Aristoteles'e gore,
biz bireyler ve turler iizerinde konu~u
ruz; bundan dolay1, onun felsefesinde,
yalruzca bireyler de~il, f~kat tiirler de
manttksal ozneler olarak ortaya ~1kar.
oznitelik [ing. attribute; Fr. attnout; AI. attribut]. Bir varh~1n ya da toziin temel,
ozsel, belirleyici, karakteristik ozelli~.
Toziin vazg~ilemez, onsuz olunamaz
niteli~i; toze zorunlu olarak ba~h olan,
onun o:ztinii meydana getiren ilk ozellik.
Tinsel ya da maddi bir toz i-;in, ka~ul
maz olan, bir ~eyin do~asuu ifade eden,
kendisi olmadan bir ~eyin, asia dii~iinii
lemeyece~i nitelik olarak oznitelik.. ayn1
zamanda Tannrun, bilgelik tilrunden
ozsel ozellik ya da s1labru ifade eder.
Dilbilgisinde s1fatla ifade edilen oznitelik, mant1kta, bir onermenin oznesi hakkinda tasdik ya d a inkar edilen yuki em
olarak kar~1m1za ~1kar.

oz tan1m1 [Os. tdrifi zati; ing. essential defition; Fr. dqiniti on essettielle]. Czsel tarum
ya da nesne tan1m1 olarak da bilinen ve
bir ~eyin oziinii ifade eden tarum. Bir
~eyin sahip oldu~u ozellikler aras1nda,
a) o ~eyin en onemli, ve b) ba~ka ozelliklerin varol u~lan bak1mmdan kendisine bagh oldu~u biricik ozelli~ini veren
tarum tiiru.
Bu tarum tiiriine gore, insan 'alalh hayvan' olarak tarumlanmahdu, -;iinkii insarun gulme, aJet yapma , semboller ve dil
yaratma ve kullanma, yeme~ini pi~irip
haZJrlama gibi onemli ozellikleri varolu~
lan bakurundan 'ablh olma', 'aklJ kullan~
ma' ozelli~ine ba~hd1rlar. Su halde, oz
tanmu bir ~eyin biridk olan ve nesnel
olarak varolan ozunii ortaya koyan tanundJr.
oz ve goriiniij [ing. essence and t~ppearence;
Fr. essence et apparance]. Diyalektik maddeci anlay1~, ya da maddeci bilim gorii
~ii tarahndan ger~klikle soz konusu
ger~ekli~in tecriibe edilme ya da gorunme tarz1 arasmda yapdan ayuun.
Bu ikisi aras1ndaki biiyuk farkhhk,
ayn ve farkh diizeyden analizlere ve bu
arada bilime duyulan ihtiyac1 a~~a
vurur. Maddeci biJim gorii~une gore,
ozle goriinu~ aras1nda bir farkhbk bulunmasaydl e~er.. ozlerini ke~febnek
iizere, goriinii~lere niifuz edecek.. gorunii~lerin otesine ge-;ecek bilime ihtiya~
duyulmayacakt1. Buna gore, goriinii~,
ozii taraflndan belirlenen ya da etkilenen empirik ger-;eklik dilzeyi veya ozun
ifadesi, tezahiiriidiir.

panenteizm

p
paideia. Klasik egitim. Antik Yunan'da,
ozgiir sitenin aristokrat idealini belirleyen yiiksek diizeyden egitim. Belli bir
teknik bilgi, tekhne ogretmeyi degil de,
matematik, astronomi, gramer ve felsefe
gibi yiiksek bilgiler vermeyi ama~layan,
maddeye, duyusal olana bagh uygulamah bilgilere kar~It olarak, entellektiiel
bak1mdan egitmeyi ama~layan egitim
tiilii.
SOz konusu yi.iksek egitimm teme li Pia . .
ton ve isokrates tarafmdan ablnu~tar.
isokrates'in paideiil ya da yfiksek egitimin
temeline edebiyah, giizel ve etkili konu~
ma sanatuu yerle~tirdigi yerde, Platon
matematik ve felsefeyi yerl~tirmi~tir.
Panaetios. Orta Stoa'JWl M. 0. 185-109 ydlan arasmda ya~am1~ etkili dii~iini.irii.
tStoac11lg1n idealist oziinden belli oller i~inde vazge~en, ruhsal dinginlik ve
aldumazhk idealini reddederken, ger~ekten bilge olan insanlann varolu~unu
yads1yan Panaetios, ahlak alaru i~inde
nihai ve en yi.iksek amac1n bi.reyin oziini.in olabildigince geli~tirilip yetkinl~
tirilmesi oldugunu one siinnii~tiir.
panaplikon [ing. panapticon]. lngiliz yararCl 6lozofu Jeremy +Bentham taraf1ndan
tasarlaruru~ olan iinlii modem hapishane pro jesi. Kendi ~a~n1n lngiltere'sinde,
varolan kurumlarda bir refonn yapmaya
kalk1~an Bentham'm omek hapishanesi,
bir daire ~eklinde, hapishane miidiiriiniin merkeze yerl~ip her mahkfunu
gozlemek ve yonetmek imkiruna sahip
bulundugu bir yap1du.
Panaptikon'un, Jeremy Bentham'1n modernist ve yararc bak1~ a~1smdan,

673

;.nahkumlarm fiziki ko~ullaruu geli~tir


mek ac;Islndan oldutta kadar, maruz kaldtldan muameleyi iyile~tirmek baklmlndan da devrimci bir proje olmas1na
kar~1n, o Michel Foucau1fnun postmodemist bak1~ a~1s1ndan modem disipliner iktidarm 'mimari bir e~etilemesi'ni
ifade eder. Ba~ka bir deyi~le, eserlerinde
zaman zaman modem donemde, oznenin disipliner pratiklerle nesnele~tirici
disiplinlerin bir nesnesi olarak kurulu~u
siirecini ana liz eden Foucaulfya gore, panaptikon, uyrulclarda, iktidarm otomatik
olarak i~lemesini saglayan, onlarda siirekli bir izlenebilirlik hali yaratan, sadece
ve sadece bireylerin verimlilik arb~1yla
ilgilenen okul, hastahane, fabrika, k1~la
benzeri kurumlarm miikemmel bir temsilidir. Modem olan bu kurumlar, daha
aydmlanm1~, ileri ve rasyonel bir ~ag1n
insani Uriinlerinden ziyade, yayLlan bir
iktidarm etkin ve bireyi tedirgin eden
arac;landu.
panenteizm [ing. panentheisnr; Fr. panentheisme; AJ. panentlreismus]. 'Her ~ey
Tann'dll"' diyen panteizmden farkh olarak, 'her~ey Tann'dad1r' diyen ve Tann
iJe evreni bir saymayan Tann gori.i~i.i.
Siiref teizmi olarak da bilinen bu gorii~,
tdei:zmin ve bu arada, tteizmin a~k1nhk
anlay1~1 ve tpanteizmin i~kinlik gorii~iiniin bir ~e~it indirgemecilik oldugu
nu, Tann-evren ili~kisininin ortaya ~~
kard1g1 problemleri ~ozmeye ~ah~uken,
birinin her~eyi a~k1nhg1, digerinin de
i~kinlige indirgemek suretiyle, kolayc
bir a~1klamaya yoneldigini savunur ve
bunun yerine, Tann'nm hem degi~me
yen ve hem de degi~en, hem mutlak
hem goreli, hem zamarun d1~1nda ve
hem de ic;inde, hem suurslZ ve hem de
suurh oldugunu one surer.
Ayru zamanda fift kutuplu tanrr anlayz~ r olarak ge~en panenteizme gore,
deizm Tann'y1 ilk Mutlak Neden olarak
kabul eder, fakat O'nu her tiir etkilenmeden uzak tutar; Tanr1'n1n evrenle her
ti.irli.i ilgi ve ili~kiden uzak bulundugunu savunur. Soz konusu Tann anlay1~1,
panteizmin de Tann'y1 tiimiiyle evre-

674

pankozmizm

nin io;ine

getirdi~ini,

suadan neden ve
sonu~lann bile, tannsal do~amn aynlmaz bir par~ast haline geldi~ini, boylelikle de Tann'run, ilk ve ger~ek Neden
olmaktan ~tldt~tnl belirtir. Panenteizm
bu ~er~eve i~inde, Tann'yt soyut, mutlak ve de~i~mez gibi yonleriyle evrenin
ustiinde, somut, goreli ve de~i~en yonleriyle de evrenin i~inde goriir.
pankozmi.zm [ing. pancosnrisin; Fr. patrrosmisme]. Evrenin, duyular tarafmdan algtlanabilen, imgelenen varltklardan meydana geldi~i; evrenin, sonlu bir zihin ya
da anlayt~ taraftndan bilinebilir olan
fiziki ve psi~ik varhklar dt~mda hi~bir
eY i~ermedi~i goru~ii. Butun bir varhk
alarurun ya da tum ger~ekli&n zaman
ve mekn i~nde varolan fiziki evrenden
ibaret oldu~unu one siiren goru~.
Tann 'y Ia evreni ozde~l e~tiren, evrendeki tum fenomenlerin mutlak tozden,
Tann'dan aldtklan pay ol.,Usiinde ger~k oldu~nu, fakat evrendeki fenomenlerin yalruzca mutlak toziin ge9ci formIan ya da gl:lriinu~leri oldu~unu one
suren panteizmle kan~tmlan pankozmizm, pantei.zmden, metafizik problemled tumuyle dt~larnak, evrende i~kin ya
da a~km bir Tann'ya yer vermemek ve
do~ada, varh~t, aktl yoluyla saptanabilir
bir arnacm varoldu~unu kabul ebnemek
bakurun.dan farkhhk gosterir.
panloji.zrn [ing. panlogism; Fr, ptmlogisme;
Al panlogismus]. Evrenin logos adt verilen nesnel bir akhn, ezeli -ebedi bir evrensel zihnin ifadesi ya da tezahiiru oldu~u
nu, boyle bir zihnin aktuell~mesinden
ba~ka bir ~ey olmadt~mt, logos ya da
akhn varolan her~eye ve evrendeki her
faaliyete yaytlnu~ oldu~unu one suren
goru~. Varhk ve du~uncenin C!zde~li~i
ni savunan, do~a ve toplumdaki geli~
menin evrensel mutlak Ide ya da aklm
manttksal faaliyetinin eseri oldu~unu,
do~ada manbk bulundu~unu, manttk
yasalanyla madd! dunyarun yasalanrun
bir ve aym oldu~unu one suren o~eti.
Panlojizm, en iyi ifadesini do~a, zihin
ya da akhn bir ve ayru oldu~unu savunan, hatta do~ayt akla tbi hle getiren,

'ger~ek

olamn rasyonel, rasyonel olanm


da ger~ek oldu~unu; du~iince ile varh~m, manhk ile metafizi~in bir ve aym
ger~ekli~in iki farkh yuzunden ba~ka
bir ~ey olmadt~mt' one suren Alman
du~unuru t Hegel'in sisteminde bulur.
panpsi~izm [ing. panpsychisnr; Fr. panpsychisme; AI. panpsychismus]. Do~amn
canh oldu~nu, evrendeki her~eyin bir
bilince, belli bir duzeyi olan bir bilin~li
li~e, zihinsel ya~am, ruh ya da tine
sahip bulundu~unu iddia eden; dunyarun, i~indeki her nesnenin bir zihin ya
da ruha sahip oldu~u kabuluyle daha
anla~thr hle gelece~ini belirten goru~;
varolan hereyin ruhsal bir ozu oldu~unu savunan anlayt~.
Maddecili~in tam kar~th bir o~reti olan
ve tarihsel olarak, tDescartes sonrast,
'do~ada yalruzca insamn mt ruha sahip
oldu~' sorusuna yarut arayan tarb~ma
lardan do~an panpsi~i.zm, en iyi bir bi~imde tleibniz ve tschopenhauer'in felsefelerinde omeklenir. Buna gore,
panpsi~izm, varolan her~eyin ozu itibariyle ruh ya da tin oldu~unu, evrenin,
dunyayt tasanmlama gucune, de~i~me
olana~ma, degi~meye kar~t koyma ya
da geliebilme gucune sahip ayn bireysel ruhlardan meydana geldi~ini, madd!
gibi goriinen her~eyin, ger~ekte bir ruh
oldu~unu, evrende, basitten karma~t~a
d*u, tasartm guru, duygu ve ~aba yo~nlu~u giderek artan bir ruhlar hiyerar~isi bulundu~unu savunan goru~e
kar~tltk gelir.
panseksiializm [ing. pansexualism; Fr. pansexualisme; AI. pansexualismus]. Freud'un,
insarun butiin bir psi~ik yaptstrun, ruhsal durumunun, kssacast tum davram~
lanrun cinsellikle, cinsel i~gudu ile a~
lanabilece~ini one suren l:l~etisi i~in,
soz konusu o~retiye kar~t ~tkan Freudkar~t tlan i~in ele~tirel bir ~er~eve i~inde
kullamlan terim.
panteist [ing. pantheist; Fr. panthtiste].
Tanrt'yt evrenin i~ine yer!e~tiren,
Tann'yla evrenin bir ve ayru o!du~unu,
Tann'mn maddi varhk alaruna a~km
de~il de, i~ oldu~unu one suren o~-

paradigtna
reti olarak panteiztni beni.tnseyen k.i~i
ya da yakla~1m i.. in kullanllan stfat.
Bu ba~lamda, birci idealizm olarak da
bilinen ve him sonlu zihinlerin Mutlak
Du~unce'nin, Tann'run, Zihnin, Tinin
ya da Ruhun aynlmaz pan;alan (yonleri, stfatlan ya da tezahiirleri) oldu~unu,
Mutlak Dii~unceden yaln1zca soyutlama ic;inde ayinlabilece~ini savunan goru~e panteist idealizm ad1 verilir.
Yine a yru anlam ic;inde, gerc;ekli~in en
yiice ve en yuksek bir Ki~ilik olarak
Tanrt'dan meydana geldi~irti, yeryiizundeki ki~ilerin bu Ki~ilik 'in pare; alan oldu~unu ve Tannsal Ki~ili~in yarahlml~
olandan ayn bir varolu~a sahip oldu~u
nu savunan o~reti panteist personalizm
olarak gec;er.
panteizm [Os. vahdeti vucut mezhebi; ing.
pantheisrn; Fr. pantheisnze; AI. pantheisnrus ). Geni~ bir c;erc;eve ic;inde ele ahnd1
~1nda, Tann'run dunya ile olan olumlu
ve organik ili~kisi bak1m1ndan, deizmi
a~an ve Tanr1'n1n diinyaya a~kln de~il
de, ic;kin oldu~unu one siiren Tann anlayt~l ya da goru~u.
Panteizm, Tanrt'run diinyayla ve insan
Ia mekanik ve d1~sal bir i1i~ki i~de ol
du~unu one suren deizme donu~me e~i
limi gosterdi~ine inand1~1 tteizme kar~1
felsefi ve diru bir tepki olarak geli~mi~
tir. Buna gore, teizm sonsuzla sonlu olan
arastndaki ili~kiyi dt~sal ve anzi bir ili~
kiye donu~tiirdu~u, sonluyu ba~unstz,
sonsuzu ise SlJUrh hale getirdi~i, ve insan
ruhuyla Tann arasmda ger..e~ derin ve
ic;ten bir ili~ki ve temasa yer btrakmadtt;J
i~n, pan teizm, sonluyla sonsuz arasmda
yak1n ve ezc;el bir temas kurmak ve insa
ru Tann'ya yakmla~brmak amaClyla, va
rolan her~eyin bir birlik meydana getirdigini ve her~eyi kapsayan bu birli~in
tanrtsal bir yap1da oldugunu iddia eder.
Ba~ka bir deyi~le, panteizm, Tanrt'yla
evrenin bir ve ayn1 oldu~u one surer~
sonlu ve strurll dunyarun ezeli~bedr, s1
rurslZ ve n\uUak Varltk'n bir parc;as1, gorunu~ii ya da tezahurii oldu~unu savunur.

675

Panteizmi eJ~tirenler, s.Qz konusu Tann


anlayt~uun a~klnhk fikrirti reddetmek
suretiyle, ateizme yard1ma oldu~nu
soylerni~lerdir. Yine, panteizm 'Tanrt,
her~eydedir' demek suretiyle, varbk dereceleri arasmdaki ayaruru ortadan kaldtrdr~, ome~in ta~la insaru bir ruttu~u
gerekc;esiyle ele~ti~tir. Panteizmin,
aynca sonlu olanla sonsuz arasmdaki
ba~lanhy1 sa~lam bir temele oturtamadtgt ve belli bir birli~e ula~mada ba~anh
olamadl~ soyleruni~tir.

Ve nihayet, panteizmin tkotuluk prob


lemini de daha karm.a~k hale getirdi~i
ifade edilmi~tir. Buna gore, panteizm ya
kotiilugu kokten yadsunakta, ya da kotu
ile iyinin fark1n1 en aza indirgemektedir.
Bundan dolay da, onun gunaru, ahJaki
sorwnlulu~u ve kotulukle mucadelenin
gere~ini a .. tklayamadl~l soylenrni~tir.
paradigma [lng. paradigm; Fr. paradigme).
1 Genel olarak, ideal bir durum ya da
ornek, bir ~eye bakl~ tarzl; yargdama
olc;utu sa~layan her turlu ideal tip ya da
model. 2 Daha ozel olarak da, bilimde
biHm adam1n1n dunyaya balo~uu belirleyen, ona fenomenleri ac;tklama olana~1
veren model, kavramsal c;erc;eve ya da
ideal teori. y onlendirdigi bilun dahnda,
ara~bnnanJn kurallann1 ve standartlan
n1 koyan, bu alanda c;ah~an bilirn adam
lanrun problem c;ozme c;abasuu koordi
ne eden ve yoneten teori, teorik c;erc;eve.
Terime soz konusu teknik anlanuna vererek, on u bililn felsefesine arm.a~an
eden ki~i, unlu bilim felsefecisi Thomas
. tKuhn olmu~tur. Hipotez ya da teorile
rin deneyin sonucu oldugu, teorinin
duyu deneyinden hareket eden tumevarunin basil urunleri oldu~u goru~une
kar~1 t;~kan Kuhn, gorsel ve entellektuel
alg1yla ilgili olarak holistik bir yakla~l
mi benimsemi~ ve teorilerin ger..ekli~e
ili~kin geni~ kapsamll duzenlemelerden ba~ka hic;bir ~ey olmad1~1ru savun
mu~tur. Teoriler ya da paradigmalar olgulardan c;tkmaytp, olgulara an lam
veren buHinlerdir. Kuhn'a gore, bilimsel
du~unce ve faaliyet kavramsal c;erc;eveler taranndan belirlenir, paradigmalara
gore gerc;ekle~ir.

676

paradoks

Bu ~en;eve i~inde, paradigma, genel teorik varsay1m ve yasalarla, bu yasalann


uygulanmalar1 i~in, belirli bir bilim toplulugunun uyeleri taraflndan benimsenen yontem ve tekniklerden meydana
gelir. Ba~ka bir deyi~le, paradigm a,
bililn adam1n1n d1~ diinyaya bak1~1n1
belirleyen, yonlendirdigi bilim dahndaki ara~brma faaliyetinin standartlann1
koyan bir teoridir. Bu paradigma, Newton mekanigi, dalga optigi, analitik
kim ya, klasik elektromanyetizm, Kopemik'in giine~ merkezli sistemi ya da
ba~ka herhangi bir teori olabilir.
paradoks [Y un, paradoksos; lng. paradox;
Fr. paradoxe; AJ. paradoxe]. Genel inan~la
ra ayk1n dii~en onerme; sezgisel olarak
kabul edilmi~ olan onciillerden yola ~~
karak, bu onciillerden tiimdengelimsel
ak1lyiiriitme ile, ya bir ~eli~ki, yani
dogru olamayan, ya da temel inan~lara
ayk1n olan bir sonu~ ~Jkarma durumu.
Kabul edilmi~ gorii~lere ya da sagduyu olarak tanunlanan genel inan~lar biitiiniine kar~1t olsa, ayk1n dii~se de,
dogru olabilen bir tiimce; ilk bak1~ta
sa~ma, hatta kendi kendisiyle ~eli~ik
gibi goriinmekle birlikte, dogru olan ya
da olabilen bir gorii~ ya da tez olarak
paradoks, dogru kabul edildigi zaman
yanl1~, yanh~ diye goriildiigii zaman
ise, dogru oldugu ortaya ~ tiimce ya
da onermeyi tarumlar. BW1a gore, paradoks, kabul edilebilir gibi goriinen, fakat
kabul edilemez ya da ~eli~ik sonu~lan
olan tiimce ya da onermeyi, dogru kabul
edilen onciillerden rasyonel yontemlere,
manbksal kurallara uygun olarak bir ~e
li~ki ~1kartan akdyiiriitmeyi gosterir.
ilk omekJeri olarak, Eleal1 tZenon'un
sagduyunun dunya gorii~iinden ciddi
~eli~kiler tiireten paradokslann1 verebilecegim.iz paradokslann belli ba~h tiirlcri, 1 sonsuzluk kavrarru ~evresinde
donen, ve sonsuz bir dizinin (omegin,
1+1/2+1/4+1/8+... ) nasd olup da sonlu
bir toplam (omegin, 2 say1s1) meydana
getirebilece~ problemi Uzerinde duran
sonsuzlukla ilgili parlldDkslar, 2 Semantik
kavramlar i~erdikleri i~ yaln1zca iist-

dilde ortaya ~lkan ve belli ba~h ornekle


ri aras1nda a) Berry paradoksu, b) Epimenides paradoksu, c) Grelling-Nelson
paradoksu, d) Yalano paradoksu ve e)
Richard paradoksu bulunan semantik paradokslar ve 3 ah~1lm1~ manhksal ve
kiimekuramsal sembolleri kulland1g1
i~in, nesne dilinde ortaya ~Lkan ve belli
ba~h omekleri aras1nda a) Cantor paradoksu, b) Russell oaradoksu
ve c) Bura
li-Forti pa.radoksu bulunan kiirrre lcura-

mzyla ilgili paradokslard1r.


paralelizm [Os. muvazcih ruhiye nazariyesi;
ing. parallelism; Fr. parallelisme; Al. parallelismus ]. 1 Genel olarak, iki ya da daha
fazla olay dizisinin birbirlerine paralel
oldugunu, dizilerden birinde ortaya
~1kan bir degi~ikligin aynen diger dizi
ya da dizilerde de ortaya ~lkt1g1n1 savunan gorii~.
iki dizi arasmda nedcnsellik bag1nt1s1na dayanan bir paralellik kuran goru~e
dogmatik paralelizm ad1 verilirken, nedensellik ili~kisini reddedip, paralelizmi koruyan anlay1~ psilco-fizyolojik paralelizm diye bilinir.
2 Paralelizm biraz daha ozel olarak da,
zihin-beden problemi konusunda, zihin
beden ili~kisini a~1klayan bir gorii~ olarak ortaya ~1kar. Psiko-fiziksel paralelizm
ad1 verilen bu gorii~e gore, her psi~ik
olaya belirli bir fizi.ld olay kar~ahk gelir.
+Maddecilikle tidealizm aras1nda kalan
felsefi bir ikiciligi ifade eden bu sonuncu ogreti, sinirsel ya da fiziki olgularla
psikolojik olgulaTUl birbirine paralel i.ki
dizi meydana getirdigini one surer.
paralojizm [Yun. paralogismos; Os. safsata;
tng. paralogism; Fr. paralogisme; AI. paralogismus, fehlschlus ]. Form bakurundan
ya da biQmsel olarak yanb~ olan akllyfiriibne ya da genel olarak alai yiiriibnede
soz konusu olan herhangi bir yanh~ .
Buna gore, paralojizm yanh~ olan ta
sunsal akuyiiriitmeyi veya manhk yasalann ve kurallar1nt kasat giitmeden
ihlal eden akllyiiriibne tarz1n1; manhk ..
sal balwndan ge~erli olmayan, fakat so-fizmden farkl1 olarak iyi niyetle yiiriitiilen akllyiiriibneyi gosterir.

Parmen:ides

paranleze alma [ing. bracketing; Fr. parentMtisation ].Fenomenolojide, bize ideal


varhklann belirli ozelliklerini, ili~kileri
ni, v. b. g., bilme imkam veren oze ili~
kin sezginin soz konusu olabilmesi i~in,
uygularunak durumunda olan fenomenolojik teknik.
Fenomenoloji varbklann ozlerine ula~
may ve soz konusu ozleri tasvir ebneyi
ama~layan bir felsefe oldugu, fenomenolojinin kurucusu +Husserl'e gore, saf bilince ve bilin~ tarafmdan dolayuns1z bir
bi~imde tecrube edilen ozlere ula~mak
buyuk bir onem ta~dg i~in, bilindn
ozlere ula~abilmesi amac1yla, duyulann
saglad1g1 tiim verilerden, hatta d1~ dunyamn varhgmdan bile vazge~ilir.
Paranteze alma duyulannuzla farlana
vard1gumz nesnelerin ozlerine, mahiyetlerine ula~may saglayan bir yontem
olup, u~ a~amahdn: 1 Tarihle ilgili paranteze alma. Gunluk ya~am, toplumsal
~evre, bilim, din, v. b. g., yolu ile nesneler uzerine edindigimiz butun goru~leri,
kanaatleri bir yana abnak. Burada nesnelerin ozune ail olmayan ozellikler, bizim
nesnelerle ilgili subjekti.f goru~lerimiz
paranteze ahmr. Bu subjektif gor~ler
ahld1gmda, yonelinen nesnenin ozune
ula~lln.

2 Varolu~la ilgili paranteze alma. lncelenen nesnelerin ger~ekten var olup olmadgm da bir yana buakmak. 3 Ideallerle
ilgili paranteze alma. Husser!' de ide, sezgide verilmi~ olan oz anlamma geldiginden, mckan ve zamanla ilgili belirlenimler bak1mrndan nesnede bulunan
her~eyi parantez i~ine almam1z gerekir.
Daha sonra ger~ek diinyayt, bu dunyamn raslanhlaruu ve son olarak da yarahcl benin kendisini, onun gelip ge~id
eylemlerini parantez i~ine almahy1z.
Bu paranteze alma sured sonunda, geriye yalruzca 'mutlak ben ya da 'transendental bilin~' kalacakbr. Husserl'e
gore, fenomenoloji bundan sonra bu
anrum~ bilin~te, 'oze ili~kin sezgi' ile
buldugu her~eyi ara~tnacakhr. Bu ~e
kilde bulunmu~ olan ideal ozler, arbk
zaman ve mekandan bag1msz olmu~ ve
mutlak hale gelmi~lerdir. Bu ozler, kesin

bir bilirnin temelini olu~


tururlar, bu yolla felsefe de kesin bir
bilim olur.
parapsikoloji. Psikolojinin, normal fiziki
ve fizyolojik a~1klamarun kapsam1 d~mda kalan, doga yasalanyla, alg1,
duyum ve akJiyurutme yoluyla a~lkla
namayan olaylan, normal d1~1 insan
yeteneklerini konu alan, az ya da ~ok
kabul gormu~ dah. Ah~1lm~ ya da
normal olamn d1~mda kalan, yani bili
nen yasa ve ilkelerin kullamlmas1yla
a~1klanamayan fenomenlerle ilgili olan
psikoloji turii.
Paris Oniversilesi [ing. University of
Paris; Fr. UniversiM de Paris]. Kurulu~u
forme! olarak 13. yuzy1lda tamamlanm~ olmakla birlikte, teolojik ve felsefi
ara~hrmalar merkezi olarak, Orta~ag
Avrupa kulturune buyuk katk1 yapan
unlu Universite.
Orta~agda, ltalyarun Papahg1, Almanya'mn imparatorlugu, Fransa'run da bilgisi oldugu deyi~ine uygun olarak,
Fransa ve Paris, onikind y\izyddan ba~
layarak Avrupa'daki teolojik, felsefi ve
bilimsel ara~brmayla egitimin merkezi
olmu~tur. lngiltere, ltalya ve Almanya'dan ogrendler Paris'e ve Paris Oniversitesine gehni~ler ve egiti.mlerini tamamlayarak, kendi iilkelerinde dini ve
felsefi kiiltiire katlada bulunurken, Oxford ya da Bologna gibi, Paris Oniversitesinin nisbeten golgesinde kalan universitelerde hocahk yapm1~lardn.
Oniversitenin ununun ve etkisinin
doruk noktasmda ula~ttg1 onii~uncu
yuzyilda, ~u isimler, Paris Oniversitesinin hoca ve ogrencileri olmu~lardn:
Aziz Bonaventura, Albertus Magnus,
Aquinash Thomas, Roger Bacon, Ramah Giles, Brabantb Siger, .Gentli Henry,
Duns Scottus. Ote yandan, omegin Oxford Oniversitesinin daha ~ok Augustinus ~gisinde ilerledigi yerde, Paris
Oniversitesine Aristoteles~ilik damgasm vurmu~tur.
Parmenides. Degi~meyi ve olu~u yadsyan goru~u, birtak1m a~1lamaz gu~luk
lere yol a~nu~ olan unlu doga filozofu.

ve gene!

ge~r

677

678

parousia

Parmenides'e gore, evrende degi~en


hi~jbir ~ey yoktur. Gen;eklik mutlak anlamda birdir, kahctdtr, siireklidir, yarahlmamt~hr, yok edilemez; o ezeli ve
ebedidir; onda hareket ve degi~me yoktur. Parmenides bu sonucu ~oyle bir
ak.J!yi.irtitme 'iizgisiyle elde etmi~tir: Var
olan her~eyi ger~jeklik, Varhk olarak niteleyelim. Varhk varhga nereden gelmi~tir? Burada iki alternatif vardtr: Varhk varhga ya varhktan (yani, varolan
bir ~eyden) ya da yokluktan (yani, var
olmayan bir ~eyden) gelmi~ olabilir.
ikjnci altematif, rum Yunanh filozoflar
gibi, Parmenides iljin de kabul edilemez
olan bir altematiftir, ~jiinkti Yunanhlara
gore, hi~jten hi~jbir ~ey 'ilkmaz. Birinci
altematif soz konusu oldugunda ise,
Varhgm yarahlmam1~ oldugu sonucu
~kar, ~jtinkti 0 varhga kendisinden gelmi~tir. Yani kendi kendisiyle aymdtr.
Varhgm, Parmenides'e gore, parljalan
da yoktur. Ote yandan, Varhgm hareketsiz oldugu da soylenmelidir. Oyleyse, Varhk hakkmda, O'nun var oldugu
dt~mda hi~jbir ~ey si:iylenemez. Varhk
hareket edemez, degi~mez, fiOk olamaz,
zira hareket eder, degi~ir ve fiOk olursa,
var olmayan bir ~ey, yani yokluk haline
gelir. Varhgm var olmak da~mda hi~jbir
ozelligi yoktur. Nitekim Pannenides,
ozd~lik ilkesine dayanarak, yalruzca
'Varhk vardar, yokluk ya da var olmayan var degildir' demi~tir.
Parmenides Varhkla ilgili degi~mezlik
ogretisinin bir sonucu olarak, ic;inde ya~adagumz dtinyamn ger'iek olmadagaru,
ger~jekten var olmaytp, yalruzca bir goriinti~ oldugunu one surer. 0, Varhgm bir
parfjasa ohnad1g1 iljin, var degildir ve yalruzca bir gortinti~ ya da aldahc1 bir
dtinyadar. Pannenides'in ger~jeklik ve
gortinti~ten olu~an ontolojik nitelikli
ayruruna, akd ve duyulardan olu~an
epistemolojik nitelikli ayrum kar~ll1k gelmektedir. Ona gore, duyulann tamkhglna guvenmek, bizi goriinti~ler dtinyaslna, degi~menin ger~jek oldugu sonucuna
gottiriir. Oysa, akhn sesini dinlemek
bizim ger~jek Varhga yonelmemizi, ger~ek Varhg1 tema~a etmemizi saglar.

pa!"ousia. 1 Yunan felsefesinde, 'bulunu~,


mevcudiyet' anlamma gelen terirn. Parausia Platon felsefesinde, bir Form ya da
idearw1 bir nesnedeki mevcudiyetini tammlar.
2 Ortaljag Hristiyan teolojisinde ise, parousia isa'mn oltimltileri yargliamak ve
akttiel dtizene son vermek amacyla
dtinyaya ikinci kez gelecegi anlammda
kullamlmt~hr.

Pascal, Blaise. 1623-1662 yulan arasmda


ya~am1~ Frans1z dti~tintirii. Aym zamanda btiyiik bir matematiklji olan, Torricelli deneyi iizerine eserler yazan ve bir
hesap makinesi icad etrni~ olan Pascal'm
temel eseri, oltimtinden sonra yayunlanml~ olan Pensees [Dti~tinceler]'dir.
0, 16.54 yahnda diru bir tecrtibe yatamt~, hayahmn bundan sonraki donemine, bilimsel ~jah~malanndan fiOk, din ve
Tann konusundaki gorti~ ve tarh~ma
Ian damgasm1 vurmu~tur. Ba~ka bir
deyi~le, Pascal deist bir htimanizmin,
rasyonel bir ku~kuculugun ve ozgtir
dti~tincenin egemen oldugu bir ljagda
ve toplumda, Tann'mn ve tannsal kayramn ~rekliligini ve guctinti gastenne
ljabas1 iljinde olmu~tur.
Descartes'1 hem kabul eden ve hem de
el~tiren, tDescartes'm matematiksel
yontemin kullamm alanm1 geni~letmek
istedigi yerde, matematiksel yontemin
ba~ka alanlara uygulanabilirligi ve yaran konusunda ku~kucu bir tavlr takman
Pascal, bu yontemin teolojiyle de, metafizik1e de bir ili~kisi olmadlgml soylemi~tir. Ornegin, Tanra konusunu ele alalun. Pascal'a gore, biz, sonlu olarun
varolu~unu ve oziinti biliyoruz, ~jtinkti
onw1 gibi, biz de sonlu olup, yer kaph
yoruz. Sonsuz olarun varolu~unu biliyor, fakat dogas1ru bilemiyoruz, ~jtinkti
bizim gibi yer kaplasa da, onWl s1mrlan .
yok. Fakat Tann'ya gelince, onun nevarolu~unu, ne de oztinti bilebiliyoruz.
Pascal'a gore, bir Tann var ise eger, 0
sonsuz derecede kavranamaz bir varhkbr. ParljaSl ve s1rurlan olmayan bir varhk olarak, O'nun bizimle hi'll?ir ili~kisi
yoktur. Oyleyse, O'nun var olup olmadt

pasifi.zm

gm1, varsa eger, dogasmm ne oldugunu


hi.;bir ~ekilde bilemeyiz.
Soyut, analitik ve tumdengelimsel dti~tinen akd, Pascal'a gore, Tann'run varolu~unu kamtlayamaz. Deizme de, dogal
dine de ka~1 .;1kan Pascal, felsefenin
Tann'mn varolu~unu kamtlayamad1g1
i.;in, insana ger.;ek mutlulugunun nerede oldugunu gosteremeyecegini soyler.
Ona gore, Stoahlar insana 'Kendinize
gelin, kendi i~ize dentin ve mutlulugu
kendinizde bulun!', digerleri ise 'Kendinizin d1~ma 9km. Mutlulugu d1~anda
araym!' diyorlard1. Bunlarc;J.an ikisi de,
dogru degildir. Mutluluk, ona gore, ne
iljimizde, ne de d1~muzdadu; mutluluk,
Tann'dadU".
Hakikati bilmenin, mutlak dogruluga
ula~mamn tek yolunun akd, matematiksel ya da bilimsel yontem olmad1g1ru;
matematiksel ve bilirnsel dogrulann,
insan i~tin bilinmesi gereken en onemli
hakikatlere kM~Jbk gelmedigini gasteren Pascal'a gore, kurtulu~ inan.; ya da
yurektedir. Aksi takdirde, zavalh, sefil
bir durumda olan insan, hep oyle kalacakhr. Ona gore, insan evrenle, sonsuz
olanla kar~1la~tanld1gmda hi.;bir ~ey,
hi.;likle kar~aJa~tmld1gmda ise, her~ey
dir. 0, ~u halde, hi.;likle her~ey arasmda
ortalarda bir yerdedir. insan, Pascal'a
gore, her iki ucu da bilemez, zira onun
entellekttiel kapasitesi s1mrhd1r; aynca,
duyular ve imgelem tarafmdan da yarultahr. Dahas1, insan ah~kanhg1 doga yasasl olarak gortir; toplumsal ya~amda,
gu.;le adaleti birbirine kan~tmr. Yine,
onda ben sevgisi ya da bencillik hakimdir; ki~isel .;d<ara olan egilimi, gozlerini
ger.;ek adalet kar~1smda korle~tirir. K1sacas1, insan .;eli~kilerle dolu bir varhk
olup, kendisi i~tin bile, bir muanunadar.
0, bedbaht, zavalh ve sefilken, ayru zamanda btiytikttir. lnsarun btiyliklugu,
Pascal' a gore, onun gunahk~rhgmdan fi!
ka.rsanabilir, ~ttinkti dogada hayvanlar
i.;in dogal olan, onda gunahkarhg1 yarabr. Fakat o, gtinahk~r oldugunun bilincinde olan bir varhktar. <;eli~kilerle dolu
bir varllk olan insanda, hi.; sonu gelme-

679

yen bir mutluluk arzusu vard1r, bununla


birlikte bu mutluluk arzusu, ayru zamanda mutsuzlugun da kayna~d1r. MutlulukJa mutsuzluk aras~ndaki btiytik u.;urum, Pascal'a gore, ancak son.c;uz ve
de~~mez bir varhk tarafmdan ortadan
kaldmlabilir. i~te burada da, insarun zavalhgt ve gunahkarhg1, onun btiytikltigunti, Tann'ya olan yonelimini ortaya 9kanr.
On a gore, bu kar~1thklar, bLi kar~1tlann
birlikte varolu~udur ki, ger.;ek bir problem meydana getirir. Fakat bu problem,
filozoflar tarahndan .;oztilemez, zira
ku~kucular insaru tam bir hi~tlige indirgerlerken, digerleri onu tannla~hr~
lardtr. <;oztim, inan~tta, yiliekte, dini bir
ya~mdadu, .;unkti yall\lZCa burada,
inanan insan Tann'ya ili~kin a~k dolu
bir kavraya~a ula~1r. insarun kurtulu~u,
sarnimi mtiminde saz konusu olan adeta
i.;gtidtisel, dogrudan, araCSIZ ve akla
bagh olmayan, akU stizgecinden ge,.memi~ bir kavraYJ~la, Tann'ya teslim olmadadU".
pasif empirizm [ing. passive empiricism;
Fr. empirisme passif; AI. passiv empirismus]. insan zihninin dogu~ta bo~ bir
levha oldugunu, zihinde, daha once duyularda olmamt~ olan hi.;bir ~ey bulunmadtguu, bilginin deneyim yoluyla
geldigini, bilginin kaynagmda duyu
deneyinin bulundugunu savunan, fakat
bilgide zihnin gorevini en az indirgeyen, bilgilenme stirecinde zihni pasif
bir ahc1 olarak goren empirist anlay1~.
pasilizm [Os. sulhc:Uliik; ing. pacifism; Fr.
pacifisme; Al. padfismus]. Hangi ama.;la
olursa olsun, sava~m her ttirtine kar~u
.;lkan, sava~lann emperyalist uluslann
ekonomik ftlkarlanna hizmet etti~ ~ek
lindelO sosyalist dti~tincenin de etldsiyle, &ava~m me~nilugu dti~tincesine
kar~1 tavu alan, sava~m yol a.;tag1 kmm
ve vah~etin insani degerlere ayku1 oldugunu savunan anlayt~.
Ban~ ve ban~.;1hga savunan, bireysel
ve toplumsal ama.;lara ula~mak i.;in ki~isel ~iddet kullarumma, militarizme
kar~1 ~tlkan; sava~m anla~mazhklan or-

680

Patristik felsefe

tadan kald1rmamn bir yolu olarak goriilmesini kabul etmeyen; bireyler arasmdaki i~birli~i ve yard1mla~may1 gii~
lendirmeyi ama~layan, fakat bu tiir
ili~kilere zarar veren rekabet ve yan~
maclh~l ho~ kar~llamayan; uluslararas1
problemleri, siyasi anla~mazhklan gidermenin tek yolunun diplomasi, uzla~
ma ve herkeste varolan insanh~a miiracaat etmek oldu~unu savunan tav1r.
Patristik felsefe (Os. AM-1 H1ristiyaniye
felsefesi; ing. patristic philosaphy; Fr. philosaphie patri.stique]. Orta~a~ felsefesinin
Hristiyanh~a kar~1 yoneltilen saldmlan, tPlaton ve tPlotinos'un gorii~lerin
den yararlanarak kar~llamaya ~ah~m1~
olan birinci donemi.
vm. yiizyda kadar olan bu donem boyunca Patristik felsefe Hristiyan ogretisini felsefenin kavramsal aTa~lamu kullanarak temellendirmeyi ama~lam1~hr.
Soz konusu felsefe, Skolastik felsefeyle
modem felsefeden, akla dayandarak
elde edilen sonu~larla vahyin do~rulan
arasmda bir ay1nm yapmamak baklmmdan farkhhk glisterir. Buna gore, felsefe, teoloji ve d..inin do~rulan, bir biitiiniin aymlmaz o~eleri ya da par~alan
olarak de~erlendirilir.
Patristik felsefe kendi iljinde ii~ doneme aynhr: 1 Hristiyanlrgm dogu~undan
200 yrhna dek olan donem. Bu donem dii~iiniirleri Hristiyanh~m 'ger~ek felsefe'
oldugtlnu savunmu~lar ve Hristiyanh~r, ya putperestlerin saldmlanna ya da
Gnostisizmin dinsel spekiilasyonlanna
kar~1 koyarak, savunmaya, yanh~ anlamalan onlemeye ~ah~m1~lard1r. 2 200450 ylllan ara.srndaki altrn donem. Bu
donem Yeni-Platoncu iskenderiye Okulunun ve ozellikle de Clement ve Origen
gibi dii~iiniirlerin etkisiyle, Hellenistik
felsefeyle Hristiyan dini arasmdaki etkile~im ve uzla~1m donemidir. Bu donem,
Hristiyanh~m dogmalanru Yunan dii~iincesinin terminoloji ve kavramsal ~r
~evesiyle ifade etrne donemidir. SOz konusu Altm <;a~, Aziz Augustinus't.m
felsefesiyle en iist diizeye ula~1r. 3 450
ylmdan vm. yuzylla dek olan gerileme dO-

nf'TJri. Yeni ve ozgtin bir ~Jabanm, dii~iin

cenin soz konusu olmad1~1 bu donem,


yalmzca daha once ifade edilmi~ do~
rularm ele aluup i~lenmesi ve sistematize edilmesi yonlindeki ~abalardan meydana gelir..
Peirce, Charles Sanders. 1839-1914 y1llan
arasmda ya~aml Amerikah pragmatist
filozof. Temel eseri Hcrw to Make Our
Ideas Clear? [Dii~iincelerimizi Nasd Berrakla~hrabiliriz?] olan Peirce'm tiim c;ah~malan Collected Papers [Toplu Eserleri] adh kiilliyatta toplannu~hr.
Bir~ok konuda eser vermi~ olan Peirce,
yalmzca felsefeye de~il, fakat modern
matematik ve manb~a da ~ok onemli
katkllar yapm~ ve boylelikle iilkesinin
en ozgiin ve yarabc kafalanndan biri
olmu~tur. Peirce, oncelikle pragmatizm
ak1mmm isim babas1 olmu~, daha sonra
da onun yonteminin ana hatlanru ~iz
mi~tir. Frege'yle birlikte, niceleyiciler
manh~1run kurucusu saytlan filozof,
aym zamanda semiyotik ara~I:J.rmalan
run da ger~ek bir onc:Usiidiir. Nitekim, o
gostergenin nesneyle ili~ldsinin benzerli.k, biti~iklik ya da uzla~1m ili~kisi olmasma ba~h olarak, gostergeleri ikonlar,
i~aretler ve semboller olarak suuflandlrml~hr.

0, felsefede i~e bilgi konusundan ba~


lanu~ ve burada, Aristoteles'in diizeni
do~ada bulan nesnel yakla~1m1 ile
Kant'm bilgideki diizenin zihnin eseri
oldu~unu dile getiren oznel yakla~unl
run bir sentezini yapm1~ttr. Kavram,
fildr ve teorilerimizin do~ruluklanru,
onlann yararhhklanyla ozde~le~tiren
Peirce'a gore, yontem oncelikle diiiincelerimizi a9k ve se~ik hale getirmekten
olu~ur, oyle ki bu yontemle felsefe bir
bilime donii~ecektir. Peirce'm manhk
alarunda ve ozellikle de ba~mhlarla ilgili ~ah~malan, sine~izm olarak tarumlanan evrimci bir kozmolojiyle sonu~lan
ml~llr. Peirce'm, evrende siireklilik ve
~irli~e do~ru giden genet bir e~ilim oldugtlnu ortaya koyan soz konusu anlaYl~l, ge~mi~le ~imdi, duyguyla eylem
arasmda birtak1m temel ba~lantdar ol-

pelagiani%m
du~unu,

evrenjn bir kaos duru~nundan


yasahh~a ve dtizene do~ru geli~ti~ini
ifade eder.
pelagianizm [ing. pelagianism]. insan1n gunahkar oldu~unu ve dolaysyla kurtu ..
lu~ i-;.in Tann'run rahmetine veya inayetine muhta~ bulundu~nu one stiren
ortodoks Hristiyan teolojisinden farkll
olarak, insan1n kendi ~abas1yla da kurtulu~a, ahl:ikl yetkinlik ya da kemale eri~e
bilece~ini savunan o~reti. Klasik anlay~tn insant yazgch~a ve kayttslzh~a
itti~ini one stiren Pelagius (354-425) tarafndan geH~tirilmi~ olan gorti~, amaca
ula~mak ic;in ~ilecili~i benimsemi~tir.
per accidens. Bir ~eyin do~as1 i~in zorunlu olmayan, 0 ~eyin oztintin bir par~aslnl olu~turmayan ozelliklerin varolu~u; zorunlulukla
varolmayan bir
~eyin varolu~ tarzt; bir nesnenin ya da
~eyin, ama~h bir faaliyetin eseri ya da o
~eyin ozsel do~as1n1n sonucu olmay1p~
raslantlsal bir bi~imde kazantlan bir ni
teli~i; bir varh~1n, tarurunast, belirlenmesi ya da stn1flanmas ba~lam1nda gerekli olmayan nitelik ya da faaliyetleri;
ve nihayet, bir onermenin oznesine, oznenin ilintilerinden, ilineksel ozelliklerinden birini izafe eden yukleme faaliyeti i~n kullandan Latince terim.
peras. Suur, ~ekil, form anlam1na gelen
Yunanca sozctik. tPhy tagoras~1lar ve
tPiaton'un belirsiz ya da SllllrSlZ olana
~ekil veren~ yap& kazand1ran ilke, yasa
ya da gti~; insan davran1~1n1 rasyonel
bir bi~imde dtizenleyen ahlaki ilke i~in
kullandikJan terim.
Orne~in~ Phytagoras~1lara gore, evren
varolu~unu, sarunn, onu s&rurlannu~
kalmak i~in, Slrur51Z olana baskan ~lkma51 ilkesine bor~ludur. Bu ilkeyi, evrenin
ve evrenin i~erdi~i her~eyin varl&~a ge~
li~ini aQ.klamak i~in kullanan Phytagoras~dar, onu sarunn iyi, Slnllstztn kotti
oldu~unu orta ya koyan ahlaki ve estetik
sonu.;la birle~tirmi~lerdir.
peripaletik [Yunanca yurtimek anlam1na
gelen 'peripatein' fiilinden; lng. peripatetic; Fr. peripatetique ]. Gezimd. Derslerini
o~renci leriyle birlikte, Lise'nin bah~e-

681

sinde yurtiyerek, tarh~arak yapt1~1 i~in


Aristoteles'in felsefesini tan1mlamada
kullantlan safat. Peripatetik felsefe, ilk~ a~
Yunan felsefesinin~ Akademi felsefesi,
Stoaahk ve Epiktiros~ulukla birlikte~
dort btiytik ve temel okulundan biri
olarak bilinir.
Ote yandan, felsefe tarihinde, Aristoteles'in izleyicilerine de Peripatetik~r ad1
verilir. Peripatetikler ti~ ayn donem i~in
de ele ahrurlar: 1 M.O. 320 yhndan Strato'nun oltim tarihi olan 270 yhna kadar
olan ilk Peripatetikler donemi, 2 M. 0. 270
ydmdan M. 0. 70 ythna kadar olan Gtrilrnre donemi, 3 M. 0. 70 ydandan M. S.
230 yhna kadar olan son donem Peripate-

tikler.
Bu ti~ donemden yaln1zca, Aristoteles
ruhu ve etkisinin ~ok yo~un bir bi~im
de hissedildi~i ilk Peripatetikler donemi verimli olm u~tur. Bu doneme de
Aristoteles'in empirik trea lizmi damga
s1n1 vurmu~tur. Buna gore~ ger~ekten
varolanlar tikeller, bireysel ~eyler olup~
cinsler~ ttirler ikincil tozlerden ba~ka
bir ~ey de~ildirler. Bilgi yaln1zca, duyu
aractl&~ayla mtimkundtir; ger~ekten varolanlar somut tikeller olmakla birlikte,
bilginin nesnesi ttimellerdir.
Bu nedenle, olgulann gerisindeki yasalara ve nedenlere gibneliyiz, hareketten
zorunlulukla bir ilk Hareket Ettiricinin
ve do~al dtinyadan da ezeli-ebedi ya~a
m kendi kendisini dti~tinen dti~tince
olan a~k1n bir Tann'n1n varh~1n1 ~Jkar
samahylZ. t~te~ Eudemos, Teophrastos,
Aristeksenos ve Strate gibi ilk donem
Peripatetikleri anahatlan ~izilen bu sistern ~er~evesi i.;inde bilim ve felsefe yaprru~lar, mantLk ve felsefcye onemli katkllarda bulurunu~lardu.
Buna kar~1n Gerileme Doneminin
Lyko, Aristo, Diodoros, Erimneos, Antisthenes ve Sotion gibi . dti~tintirleri~
bilim ya da felsefeyle u~ra~may1p, reto..
rigi geli~tirme u~ra~1 gostererek, kendilerini tarihsel, dilsel ve edebi .;ah~mala
ra vermi~lerdir. Buna kar~1n~ son
donemin Boethos~ lskendcriyeli Aristo,
Nikolaos~ Aspasius, AristokJes gibi Peri-

682

per se

patetikleri, temelde, Rodoslu Andronikos'un nezareti alhnda, Aristoteles'in


eserlerini bulup ,..karma, yeniden yaymlama ve yorumlama ,.abas1 i9nde ollnu~lardu.
per se. Bir ~eyin

sahip oldu~u ozsel ve


asli ozellikler; bir nesnenin do~as1; tozsel bir varolu~a sahip olan varhk; bir
ozu olan toz; bir onermenin ozn~ne
onun ozsel ozelliklerinden birini izafe
eden yukleme faaliyeti i,.in kullaJUlan
Latince terim ad.
Daha ozel olarak da, mutlak, tumuyle
ba~ImSIZ bir bi,.imde varolan Tann'nm
varolu~ tarz1, Tann'nm ba~ka hi,.bir
~ey tara.fmdan .etkilenememe durumu
ve bizim mutlak varhk olarak Tann'y1,
ona yabanc1 kavramlar kullanmadan
bilme tar.z:uruz i,.in kullam.lan deyim.
personalizm [Os. ~ahsiyye; ing. personalism; Fr. personnalisme; AI. personalismus].
1 Genel olarak, ki~inin ve ki~iselli~in
onemini vurgulayan goru~. Ki~iyi fiziki
sure,.Iere indirgeyen do~alc1 goru~lere
oldu~u kadar, onu Mutlakm gelip ge,.ici
bir tezahuru olarak goren idealist anlaY~a da kar~1 ,.1kan personalizm, ki~iyi
en yuksek ve nihai de~er olarak tarumlarken, ger,.ek olan her~eyin ki~i ya da
ki~inin deneyimindeki bir o~e oldu~u
nu savunur.
2 20. yuzydm ba~lannda C. Renouvier,
H. Lotze ve J. Joyce gibi du~unurler tarafmdan geli~tirilen ve tum sonlu zihinlerin ki~ili~e ve ki~ilere a~km olan
Mutlak Ruh'ta eriyip gitti~ini savunan
akun.
Ger,.ekli~in

madde cinsinden oldu~u


nu iddia etti~ i,.in, zihinsel sure,.Ieri
yoksaY.dl~l ya da a,.1klayamad1~1 gerek,.esiyle tmaddecili~e, dunyadaki koti.ihik probl~mini a,.1klayamad1~1 gerek~
siyle de saf tidealizme ka~1 ,.1kan ve
varh~m fenomenlerin gerisindeki soyut
idea ya da bilinemeyen bir toz olmadl~uu, varolan her~eyin, daha a~a~1 akll
ya da bilin,.Ierin ve nesnelerin dunyasru yaratan en yuksek, etkin, ve ama,.h
bir bilin,. ya da akbn sonu~u ya da tezahuru oldu~unu one ~uren goru~ olarak

personalizm. mutlak,.Ih~m panteist sonu,.Ian ve empirizmin mekan.ik determinizminden ka,.uunak amaayla, ki~i
ve ki~ili~in sahip oldu~u ozellikJerin
evreni ve evrendeki he~eyi anJamada
ba~vumlacak tek anahtar oldu~unu one
surer. Personalizm bu ,.er,.eve i,.inde,
biitun bir varhk alarurun evrensel bir ki~isel bilincin ifadesi oldu~unu, ve insan
ki~ili~inin ,.e~itli formlan aracdl~lyla
bilinebilece~ini ve anla~Ilabilece~ini, ki~ilerin biitun bir varhk alarurun ba~ka
bir ~eye indirgenemez ve ba~ka bir ~ey
araah~1yla a,.1klanamaz o~eleri olduklanm, ger,.ekli~in ki~ilerden, ki~ilikler
den ve benlerden olu~an bir sistem oldu~unu, evrende ki~iden ve ki~ilikten
daha yuksek bir de~er bulunmadi~uu
savunur.
3 Frans1z du~unuru E. Mounier tarafmdan geli~tirilen felsefe, ama daha ziyade
ahlak goru~u. Personalizmi, ki~io~lu
nun maddi zorunluluklar ve onun tinsel
geli~imini engelleyen kollektif aygtlar
kaqiiSUldaki onceli~ini kabul eden O~re
ti diye t:arumlayan Mounier'ye gore, modern ,.a~m yeni hilinanizm..i birey /ki~i
kar~1th~ma dayanmak durumundad1r.
Maddi baskdar ve madded bir hayat tarzmm kokle~tirdi~ insana yabanc1 ve aykln kimi teoriler kar~1smda ki~iyi ve ki~ili~i one ,.1karan Mounier'ye gore,
bireycili~in bireyi kendi benli~ini temel
almaya yoneltti~ yerde, personalizm ki~iyi benli~inden uzakla~hnnay1 ama,.lar. Benlikten uzakla~ma ya da d1~a
do~ru at;llma, Mounier'ye gore, hep otekine dogrudur. Nitekim, o 'sen ve onun
varh~nda biz, benden once gelir' demi~tir.

4 Personalizm, psikoloji alarunda isc,


bireysel ki~ili~in geri kalan her~eyin
kendisine gore de~erlendirilmesi gerekti~ini savunan yakla~1ma kar~1hk gelir.
perspektif [ing. perspective; Fr. perspective].
1 Nesnelerin uzaktan gorunu~ tar.z:1. 2
Bir ~eye yonelik bak1~ a,.1s1, bir nesnenin, bir ~yin goriilme tarzt. 3 Belli bir
sonuca ula~1rken, bir analizi ger,.ekle~
tirirken bilin,.li olarak ya da bilin.;sizce

phantasia

varsaydan veya do~ru kabul edilen onkabuller. 4 Estetikte, derinlik ve uzakhk


duyusu.
perspektif realizmi [ing. perspective realism]. insanla insan1n d1~Indalci nesne
aras1nda kurulan temas1n alg1 yoluyla
oldug-unu, insan varhg-1n1n alg1da kendi
zihninden bag-unsLZ nesnelere ni..ifuz
edebileceg-ini savunan dog-rudan realizLnin, ona gore daha geli~mi~ olan, ti.irlerinden biri.
Bw1a gore, perspektif realizmi dog-rudan realiz1n gori..i~i..i i.;inde yer almakla
birlikte, yeni-realiz.min masan1n buradan
yuvarlak, oradan elips ~eklinde oldug-unu, dag-1n gi..in 1~1g-1nda ye~il, ayi~Ig-In
da rna vi oldug-unu sayleyen ve nesneleri
.;eli~ik ozelliklere sahipmi~ gibi gosteren
tutumuna ~1, ~ekillerin, renklerin ve
dig-er niteliklerin nesnenin aslf ve temel
nitelikleri olmay1p, goreli ozellikler olduklaruu savunur. Nesnelerin duyusal
niteliklere mutlak ve kesin bir bi~de
sahip olmadtklanru, duyusal niteliklerin
her zaman bir bak1~ at;~stna goreli oldugunu iddia eden anlay1~ olarak perspektii realizmi, bizim duyusal nitelikleri her
zaman belli bir perspektiften, bala~ a.;1s1ndan alglladlgnniZl iddia eder.
perspektivizm [Ing. perspectivism; Fr. perspectivisme; AI. perspektivismus]. 1 Genel
olarak, kavram, ilke ve kabullerden olu~up, insanlara d1~ di..inyay1 yorumlama
olanag-1 veren, birbirlerine e~deg-er olmakla birlikte, aralarmdan birini tercih
etmenin bir yolunun bulwunadag-1 alternatif sistemlerin varoldug-W\u savunan
og-reti. Tum bilgilerimizin genel di..inya
gori..i~i..imi..izle ili~k.ili olup, ihtiya.;lanmJZa uygun geldig-ini, fakat bu arada i.;teki derin ve bireysel ger~kleri ti..imi..iyle
go:z.nrd1 ettig-ini one si..iren tav1r.
2 Daha ozel olarak da, Nietzsche'nin
deneyim ve bilginin k1smf smtrlamalanndan ka.;1nmanm ve dolayisiyla varhg-m bizatihi kendisine, mutlak hak.ikate
eri~menin imkans1z oldug-u gori..i~i..i.
Olgulann varohnad1g-Iru, sadece yorumlann olabileceg-ini one si..iren Nietzsche'ye gore, her yorurn diinyaya sadece

683

bir perspektiften bakabilir. Metafiz.ik


a1an1nda kendinde ~eylerin varolu~unu
reddeden, her~eyin salt gori..ini..i~lerden
ibaret oldu~nu, evrende si..irekli bir
olu~un hi..iki..im si..irdug-uni..i iddia eden
Nietzsche, ~e~it1i zihin hallerinin, iradi
faaliyetlerin gerisinde bir toz olarak benden de soz edilemeyeceg-ini one surer.
i~te bu bag-Iarnda bililn, ona gore, olu~
halindeki di..izenden yoksun di..inyaya
teori yoluyla di..izen kazanduma yoni..inde bir te~ebbi..ise tekabi..il eder. Fakat, Nietzsche'run gozi..inde, bilim tek t~ebbi..is,
yani biricik yorum, mi..imki..in tek perspektif deg-ildir.
0 di..inyaya ve kendirnize tek perspektiften bakmamam1z gerektig-ini, ~iJndi
bu pencereden, sonra dig-erlerinden bakmarun ka.;1ndmaz bir zorunluluk oldug-unu soylerken, bir yorum ya da perspektifin dig-erlerinden daha dog-ru
olmasa bile, baz1 perspektHlerin dig-erlerinden daha a~ag-1 ve deg-ersiz olabilece~
g-ini kabul eder.
Peygamber. Bir dinde Tannrun mesajlanru ve buyruklaruu insanlara ileten el.;i.
lsiAm inanc1 a.;1smdan, peygamberlerle
dig-er insanlar aras1nda maddi ya~ay1~
baklmmdan bir aynhk, insan olmak bakmundan bir farkhhk yoktur. Peygamberi dig-er insanlardan ay1ran ~ey,
1nasum olmak ve gi..inah i~lememek, gi..ivenilir olmak, dog-ru sozli..i ve anlay1~h
olrnak ve mesajlan iletmek gibi ozelliklere sahip olmak bakmundan Tann taraftndan se.;ilmi~ olma durumu ve vahiydir.
phanlasia. Yunan di..i~i..incesinde, imge ve
tasanrn1, imgesel ve resimsel unsurlan
olan deneyimi; gori..ini..i~lere dayanan
veya aldanan zihin h~lini tanunlayan
terim.
Phan.taisa Platon'da, duyum ve inanan
bir kan~amana tekabi..il ederken, Aristoteles'te dog-ruluk ve yanh~hg-1 mi..imki..in
kllan mi..istakil yetiyi ifade eder. Bilgi teorilerinde, empirist, hatt~ duyumcu ve
nominalist bir bala~ at;~Sl benimseyen
Stoahlar ise, dog-ruluk ol.;i..itii olarak benimsedikleri, a.;1k alg1 ya da kavray1c1

phili.ii

tasaruna phantasia kataleptike adm1 vermi~lerdir. Bu tiir bir alg1 at;Jk olup, Stoacl dii~iinceye gore, ruhu nesnesiyle ilgili olarak onay venneye zorlar.
philia. Antik Yunan felsefesinde, cinsel
bir boyu tu olan a~k it;in kullamlan eros
ve ahlaki ya da tinsel a~k it;in kullamlan agape teriminden farkh olarak, insanm hemcinsine duydugu, cinsel bir
yonii olmayan a~k, baghhk, iki insan
arasmdaki dostluk ili~kisi; kendisine
kar~l ozel bir yakmhk duygusu besledigimiz ve kendisi de buna aym duygu
ile yamt veren ki~iyle olan ili~kimiz;
iki insan arasmdaki, kar~1hkh sempati
ve sevgi duygusu ic;in kullamlan terim.
philosophe. Frans1zcada 'filozof' anlamlna gelen sozciik. Sozciik tarihsel olarak
Frans1z t Aydmlanmasmm etkili ve
moda dii~iiniirleri, Buffon, tCondorcet,
tCondillac, tDiderot, tMontesquieu ve
tVoltaire gibi, 18. yiizyll Fransa'smda,
farkh gorii~leri savunrnakla birlikte,
aklm iistUnlugune ve giiciine duyduklan inant;la bir araya gelen bilim adam1
ve dii~iiniirleri tammlamak it;in kullamlml~tlr.

philosophia perennis. insanhgm ortak


dii~iinsel mirasm1 tammlamak iizere
kullamlan Latince deyim. Farkh hatta
t;eli~ik g~rii~lere sahip olsalar dahi
biiyiik filozoflann eserlerinde ortaya
r;tkan hakikatler biitiinii, felsefenin yiizlerce yilllk get;mi~inden bugiine siiziiliip gelen evrensel dogrular toplamt.
phronesis. Antik Yunan felsefesinde, bilimsel ya da teorik bilgiyle, teknik bilgiden farkh olarak, naslla, neyi, ne ~ckil
de yapmak gerektigine ili~kin bilgi.
Belirli ko~ullar s~z konu~u oldugunda,
uygun, makUl, kabul edilebilir ya da
rasyonel bir bit;imde eylemenin temelleriyle ilgili olan bilgi.
Ya~amda pe~inden gidilecek, yonelinecek amat;lara, rasyonel insan davraru~mm nihai ve en yu.ksek hedeflerine,
neyin gert;ekten degerli olduguna ve bu
amat;lara ula~marun yollarma ili~kin
bilgi olarak phronesis, ya~\ilmdan, ya~an
tllardan tecriibe ve ogrenme yoluyla ka-

zamlan ve insana arzulanm kontrol


etme ve rasyonel bir tarzda eyleme olanagl veren pratik bilgeligi tammlar.
Phyrrhon. M. 0. 365-275 ylllan arasmda
ya~aJm~ olan, tku~kuculugun kurucusu iinlii Yunanh dii~iiniir. tnsanm bilgiye ula~masamn, goriinii~leri a~1p, gert;eklige eri~mesinin imknslz oldugunu
savunan Phyrrhon, her gorii~ it;in leyhte
ve aleyhte aym derecede giit;lii olan karutlar bulundugunu, bundan dolay1 yapllmasl gereken en iyi ~eyin hit;bir tarafa meyletmemek, bilgisizlik itirafmda
bulunmak, hit;bir ~ey soylememek, yargayl asklya almak oldugunu soylemi~
tir.
Bir aldmnazclllk ya da kayats1zhk
ahlak1 geli~tiren Phyrrhon'a gore, bilge
ki~i, tek bir istek bile duymayan, yalmzca kay1ts1z de~il, fakat aym zamanda
duyarslz olan biridir.
physis. Yunan felsefesinde, uzla~1mla ilgili olan, insan tarafmdan sonradan konan
yasa, gelenek anlamma gelen nomosa
kar~1t olarak, do~a ic;in kullarulan terim.
insamn d1~mdaki varllk alarunda kullandd1g1 zaman, dogal nesne, fiziki bir
~eyin bile~enleri, ~ylerin gert;ek, ozsel
ve rtihai dogas1 anlamuta gelen physis,
insan varhklanyla ilgili olarak kullamldigmda, insarun dogasma, dogal niteliklerine, ki~inin dogal yeti ve giit;lerine
i~aret eder.
Physis sozciigiinii, ~eylerin ozsel gert;eklikJerine, dogalanna, ezeliebedi ve
yetkin idealann diinyasma i~aret ebnek
ic;in kullanan tPlaton'dan sonra, Aristoteles physis terimini, insan tarahndan yaratllml~ ~eyleri ifade eden tekhne terimine kar~1t olarak, nesnelerin dogal
diizeninin bir part;asl olan her~e}'e kar~Ihk gelecek ~ekilde kullanm1~tlr. Ote
yandan, pl1ysis Aristoteles'te, oldugundan ba~ka bir ~ey olma yoluna girmi~
olan bir ~eyin oziinii Uade eder. Piaget, Jean. 1896-1980 ydlan arasmda
ya~am1~ olan 1svit;reli iinlii psikolog.
Temel eserleri: Le Langage et Ia Pensee
chez l'Enfant [c;ocukta Oil ve Dii~iince],
La Repr~sentation du Monde chez l'Enfant

Pironi.Zm

[c;ocukta Di.inya Tasanrn1], lntrodHction


izl'Epistemologie genetique [Genetik Epistemolojiye Giri~] velA Naissance de l' Intelligence [Zekan1n Dogu~u].
Genetik epistemoloji ve bili~sel geli~
ane alan1nda ~1gu a~1c1 ~ah~malar yapml~ olan Piaget ~ocukta dti~i.ince ve dil
geli~ianinin bir si.ireklilik i~inde degil
de, evrelerden ge~erek olu~tugunu ve
birey ~evre ili~kilerinde etkin bir ~ekil
de yap1landag1n1 ortaya koymu~tur.
D1~ dtinyadan yaln1zca izlenimler aJInakl a kahnay1p zekas1n1 etkin bir tarzda yapdanduan ~ocukta bili~sel yap1,
Piaget'ye gore, dort evrede ger~ekle~ir:
1 ilk onsekiz ayh.k duyu devimsel dorumt.
2 18 aydan 6 ya~ana kadar olan oni~lenz
sel donem. 3 7 ve ve 12 ya~ arasandak.i
somut i~lemler donemi ve nih a yet 4 formel
i~lemler donemi.
Piaget aynca, ~ocuk zihniyetinin yeti~
kinin zihniyetiyle hi~bir ili~kisi olmadlglnl one surmi.i~ti.ir. <;ocugun manhga
kendine ozgi.i oldugu gibi, ona gore,
di.i~i.incesi de benmerkezlidir. 0 kendisi i~in geli~ir, kendi tarz1nda eglenir;
akhn kavramsal bilgileriyle ilgisi yoktur, ~eli~ki bilmez. <;ocuk ancak ba~ka
lannln di.i~i.incesiyle temasa ge~tigi
zaman manttkh olmaya ba~lar.
Pironizm [Os. PirTon iyye; ing. PyTThonis111;
Fr. Pyrrhonisme; AI. Pyrrhonismus]. Dnli.i
di.i~i.ini.ir Pyrrhon tarafmdan kurulmu~
obtn ilk~ag tku~kuculugu.
tDemokritostun duyusal niteliklerle ilgili gori.i~i.inden, tSofistlerin goreciliginden ve tKirenelilerin epistemolojisinden
etldlenmi~ olan Pironizm insan akhn1n
~eylerin ozi.ine, goriini.i~lerin gerisindeld ger~eklige ni.ifuz edemeyecegini, ~ey
lerin bizim i~in kavrarulamaz oldugunu
one surer. insanlann yalnazca ~eylerin
kendilerine nasal gorundi.ikle1ini bilebileceklerini, ayna ~eylerin farkla insanlara
farkh gori.indi.iklerini ve bizim bu gori.ini.i~lerden hangisinin dogru oldugunu,
hangi insanln hakh oldugunu soyleyemeyeceg&mW savunan Pironizme gore
her iddia i~in, birbirlerine ~eli~ik olan
iki karut ya da di.i~i.ince ileri si.iriilebilir.

685

Pironizm btiti.in bunlann, biz insanlann hi~bir ~eyden emin olamayacaglmlZl, ve hi~bir konuda kesinlige ula~ama
yacagu n1z1 gosterdiklerini, bu nedenle,
bilge ki~iye du~en ~eyin varhgan idealardan ya da madde ve formdan aneydana geldigini soylemek yerine, bu tiirden
anlamsaz spektilasyonlardan vazge~mek
ve hi~bir konuda hi.ikum vermeyerek,
yarg1y1 ask.Jya abnak oldugunu belirtir.
Bilge ki~i, hi~bir ~ey hakklnda, onun belirli bir ~eyden oldugunu soylelnemeli,
o boyledir' de1nek y~rine, 'ban a boyle
gorlin1nektedir' ya da ~boyle olabilir' demelidir. Soz konusu yarg1ya asklya ahna
tavruun Pironizme gore, yaln1zca teorik
degil, fakat pratik bir anlam1 vardar.
Epokhe, ayn1 zamanda her tiirlti deger
bi~meden ka~1nmak ve dolayas1yla nesnelerin kendisine yonelmi~ her ttirlti
istek ve arzudan uzak durmak demektir.
Pironizm ayna ku~kuculuk ve yarg1y1
ask1ya alma tavnn1, degerler alanma da
yans1tar. Pironizme gore, hi~bir ~ey
kendi i~inde gi.izel ya da fiirkin, dogru
ya da egri degildir, en azandan bizim
onun gi.izel ya da (irkin oldugundan
emin olma imk&namaz yoktur. Dl~amaz
daki ~eyler bizim a~amazdan en ki.i~i.ik
bir farkhhk yaratmaz. Bilge ki~i, i~te
bu durum kar~asanda yalnazca ruh
si.ikunetine ula~maya, ve bu ruh halini
daima korumaya ~ah~c:akbr. Bilge
insan da, herkes gibi belli bir bi~iande eyleme ihtiyacmdadu ve o da, en azmdan
temel ihtiya~lanru kar~alamak amaayla,
pratik ya~ama kallhr. 0, bu ~er~eve i~in
de, insanan mutlak dogrulara ula~masl
nan olanakslZ oldugunu bilerek, herkes
gibi davrarur, geleneklerin, orf ve adetlerin, dogru ~akmasa muhtemel gori.i~lerin
sadak izleyicisi olur.
Pironizme gore, ger~ekligin bizzat
kendisinden vazge-;ti~imiz zaman, bize
gori.ini.i~ler kahr. Bizi eylemlerimizde
yonlendirecek olan ~ey de, i~te bu goriini.i~lerdir. Pironizm, ku~kucu felsefenin insana mutluluga goturebilecegini,
zira bu felsefenin lnsana, varhgan bilgisinin olamayacagaru gostermekle, bu liir

686

Platon

bir bilgiyi, varhk iizerine spekiilatif tarh~mayi anlamstz hale getirdigini, bilginin imkanslZ oldu~nu gosterirken, insam bo~ kuruntulardan kurtard1gm1
savunur. Pironizme gore, oliimiin ne oldugunu bilmedigimize ve aym ~ekilde
oliirriden sonraki ya~am hakkmda da
bir bilgimiz olamayacagma gore, oliimden hi~ korkmamam1z gerekir. <;unkii
insan bilmedigi ve bilemeyecegi ~eyler
le ilgili olarak korku ve tedirginlik i~in
de olamaz. Bilgi miimkiin olmadtgl i~n,
insan bilgilenmek amactyla ara~hnna
vapmaz ve kendisini zahmete sokmaz.
lnsan i~in her baklllldan rahatlaho ve
huzur verici olan bu duruma, Pyrrhon,
ruhsal huzur ve siikilnet anlamma
gelen, ataraxia aduu vermi~tir.
pistis. Yunancada inan~ anlamma gelen
terim. Pistis Platon'da tahmin anlamma
gelen eikasiayla birlikte, fenomenlerin
bilgisine tekabiil eden ve sam ya da kanaat anlamma gelen doxayt olu~turur.
piyetizm [Os. ziihdiyye; ing. pietism; Fr.
piitisme; AI. pietismus]. inancthk. Hristiyanhkta soz konusu olan forrnel ve uzla~tmsal ogelere bir tepki olarak geli~en,
bir yandan inancl dogru dini ogt-etiyi
tasdik etmeye e~itleyen entellektiializme, diger yandan da Hristiyanhgt kurulu geleneklere uygunlukla ozde~le~tiren
tavra kar~1 ,.tkan ve dinde tecriibenin,
ki~isel ya~antmm, duygu ve ki~isel kahlurun onemini vurgulayan ak.Jm.
Dinde bili~sel ogeden vazge,.erek, ki~i
nin kendisini one surmesine, vakfetmesine onem veren, her~eyi bir k1y1ya atarak, i~el tecriibe ve ya~anbya on plana
~tkartan tavu. Ruhun kurtulu~u baki
mmdan, duyguyu ve ahlaksal ya~ama
onem veren anlayt~.
Platon. M. 0. 427-347 YJIIan arasmda ya~ am&~ olan ve dii~iince tarihinin tamdt~ ilk ve en biiyiik sistemin kurucusu
olan iinlii Yunan filozofu.
Temeller. Sisteminde, Sofistlerin Yunan
toplumu iizerindeki olumsuz etkileriyle
sava~maya ~ah~m1~ olan Platon, i~e
oncelikle bilgi konusuyla ba~lam1~ ve
mutlak ve kesin bir bilginin var oldugu
konusunda tiimiiyle dogmatist bir tavu

sergilemi~tir. Ona gore, degi~en hi~bir


~kilde bilinemeyecegi i~in, insan zihninden bag&mSlZ olan, degi~mez bir

varhk olmahdtr. Mutlak ve kesin bir bilgiye eri~mek ve bu bilgiyi ba~kalanna


aktarmak durumundaysak eger, Platon'a gore, diinyada sabit, kahct ve d~
gi~mez olan birtak1m varhklar olmahdtr. 0 bu degi~mez, sabit ve kahct
varhklara idealar adtm verir. Oyleyse,
Platon'a gore, bilgi tikel olamn ve degi~enin be~ duyu yoluyla kazamlm1~
empirik bilgisi degil de, degi~mez ve
tiimel olamn aktl yoluyla kazarulan
ezeli-ebedi bilgisidir.
Metafizigi: idealar yalmzca bilginin
nesneleri olmakla kalmazlar, onlar ayru
zamanda ger~ekligi olu~turan varhk
kategorisini meydana getiren temel varhklardtr. Ba~ka bir deyi~le, Platon,
'Ger~ekligin ne oldugu', 'Neyin ger~ek
ten var oldugu' ~eklindeki temel metafiziksel soruya, ger~ekligin madde ya
da da~ diinyada degil de, dt~ diinyadaki ~eylerin idealannda oldugu yamhm
venni~tir. Bizim algtladagtm.IZ duyusal
~eyler siirekli olarak degi~mektedir.
Ona gore, duyusal nesneler, degi~me
den mutlak olarak bagt~tk olan bir ger~ekligin varolu~unu zorunlu kilacak ~
kilde, siirekli bir degi~meye maruz
kahrlar. Duyusal nesneler varhga geli~
ve yokolu~, biiyiime ve ~iiriimeden .
ba~ka, yer degi~tirir, niteliksel ve nic~
liksel degi~meye ugt-arlar. Bundan dolayi, duyusal nesnelere yiiklenebilecek
rum nitelikler, yiikleme faaliyeti suasmda, algJSal yarg~ ya da onermenin zamansal bir niceleyici ya da belirlemeyle
tamamlanmasll\1 gerektiri.r. Buna gore,
ayru ~ey farkh zamanlarda farkh ozelliklere sahip olur. 0 belirli k~ullar alttnda
biiyiik, ba~kaca durumlarda kii,..uk g~
riiniir. Birine gore biiyiik, bir ba~kasma
gore ise kii~Uktiir. Belli bir zamanda mat
ve karanhk, buna ka11m ba~ka bir zamanda parlak ve aydml1k goriiniir.
Demek ki, bireysel nesnelerden olu~an
ve bizim duyularumzla alg~ladtgllllaz
duyusal diinyayt inceledigimizde, onda
mutlak, kahct, duragan ve tutarh hi~bir

Platon

yon

bulmunad1~mt,

de~i~ken

ondaki

her~eyin

ve goreli oldu~unu goriiyoruz. Platon'a gore, boyle bir diinya ger~ de~ildir, ger~ekten var olamaz; o
duyusal diinyamn yalruzca goriinii~ler
den meydana gelen bir diinya oldu~u
nu savunur. Bu duyusal diinya, ~u
masa, ~u heykel, ~u kitap gibi, ~u diyerek gosterdi~imiz bireysel nesnelerden meydana gelmektedir. Bu diinyadaki nesneler, de~i~en, kendilerinde
kar~It yiiklemleri bannd1racak ~ekilde,
eksikli, goreli, ba~unh ve bile~ik olan
~cylerdir. Be~ duyu yoluyla alg1lanan
bu bireysel nesneler, Platon'a gore, ger~ekten var de~ildir. Onlar de~i~meyen,
mutlak ve kahc1 bir ger~ekli~in yalruzca
goriinii~leridirler. Bu bireysel nesneler
aym anda hem ger~eklikten ve hem de
yokluktan pay aiirlar; bandan dolayidir
ki, Platon'a gore, onlar hem var ve hem
de yokturlar ya da bugiin var yann yokturlar. Onlar varh~a gelir, ~e~itli de~~
melere maruz kahr ve oliip giderler. Platon'a gare, ger~ekten varolan ~eyler
idealard1r ve ldealar duyusal diinyada
soz konusu olan goreli bir dura~anl1~m
ve anla~1hrh~m temel nedenidirler. idealar duyusal diinyada hiikiim siiren de~i~melerden etkilenmedi~i i~in, onlann
i~inde ya~ad1~urnz goriinii~ler diinyasmdan ayn ve ba~ImsiZ bir varolu~a
sahip ohnalan gerekir.
Bizim kendilerini duyu-deneyi yoluyla
de~il de, dii~iince ve akii yoluyla bildi~imiz bu ldealar, kendilerine ait ayn
bir diinyada varolurlar. Platon'a gore,
ldealar sahip olduklan ozellikleri hepsinin iistiinde ve otesinde bulunan Iyi
ldeasmdan ahrlar. Dev/et'te yer alan
ilnlii Giine~ Benzetmesinde, o duyusal
diinya ile akllla anla~IIabilir diinya, dolayisiyla da Giine~le lyi ldeasr arasmda
bir analoji yapar ve mecazi bir anlat1m
i~inde, iyi ideas1m Giine~e benzetir.
Buna gore, nas1l ki duyusal diinyada
giine~ ~~yla gozle goriilen nesneleri
aydmlat1yorsa, aym ~ekilde lyi ldeas1
da ak11la anla~Ilabilir diinyada ldealan
do~rulukla aydmlat1r, ba~ka bir deyi~-

687

le, ldealara anla~IIabilirlik kazandmr.


iyi ideas1, bundan ba~ka akiila anla~I
labilir nesnelerin varhk ve ger~eklikle
rinden sorumludur.
iyi ideas1 ger~ek varii~m otesindedir.
Platon'a gore, insan uzun y1llar matematiksel bilimlerle ve diyalektikle u~
ra~tlktan sonra, varii~m ve ger~ekli~in
kayna~I olan iyi ideas1ru mistik bir tecriibeyle, ozel bir sezgiyle tamr. <;:iinkii
Iyi ldeas1 varh~m otesinde olduktan
ba~ka, insamn kavray1~ giiciiniin Simrlanmn da otesindedir. iyi ideasmm
kendisi tanunlanamaz, soze dokiilemez
ve a~Iklanamaz, fakat ba~ka her~eyi
a~1klar. lnsan bu tlir bir mistik tecriibeyi ya~ad1ktan sonra, idealann iyi ldeasmdan pay almak suretiyle varii~a geldiklerini ve olduklan gibi olduklanm
anlar. ~u halde, Platon'un metafizi~in
de idealar varhklanm, ya da sahip olduklan temel ozellikleri iyi ideasma
bor~ludurlar.

Ayru ili~ki idealardan meydana gelen


gen;ek ve akllla anla~Ilabilir diinya ile
i~inde ya~ad1~umz duyusal diinya arasmda vard1r. l~inde ya~adi~Imiz duyusal diinyadaki ~eyler her bakundan de~i~seler bile, bu diinyarun yine belli
ol~iiler i~inde ger~ek ve kahct olan yonJeri vard1r. Her baklmdan de~i~meye
u~rayan bu diinyada, en azmdan birtakim matematiksel ozellikler de~i~lfle
den ayru kahr. Orne~in, bir masa ~ekli
zamanm ak1~1 i~inde de~i~se de, onun
sergiledi~i 'dikdortgen' olma temel
ozelli~i de~i~meden ayu kahr. Yine, bir
kutunun ~ekli zaman i~ind" de~i~ir, bununla birlikte onun sergiledi~i 'kare' ya
da 'kiip' olma ozelli~i de~i~meden aym
kahr. l~te duyusal diinyadaki ~eyler,
Platon'a gore, idealardan pay ald1klan
ya da ldealan taklit ettikleri i~in varolurlar ve duyusal diinyadaki ger~ek ya
da ka1Ic1 ve de~i~mez yonler, bu pay
alma ili~kisi sayesinde soz konusu olur.
Platon, ldealardan meydana gelen akllla anla~IIabilir diinya ile duyusal diinya
arasmdaki bu ili~kiyi Pannenides adh
diyaloguyla Timaeos adh diyalogunda

688

Platon

a~ildamaya

~ah~1r.

Buna gore, pay


alma, ideadan bjr par~aya sahip olma
anlarruna gehnez. Bir Idea, bu diinyadaki duyusal ~eylerden her biri ondan bir
par~aya sahip olacak ~ekilde, par~alan
olan bir ~ey degildir. Bir Idea boliinemez bir varhkhr. Yine, duyusal ~eyler
idealardan bu ~ekilde pay ahyor olsayd!lar, ldealar aktiiel diinyada ~eylerin
par~alan olarak varolacak ve dolay!sly
Ia bu diinyaya i~kin olan varhklar haline geleceklerdi. Oysa, onlar bu diinyaya
a~km olup, ayn bir idealar diinyasmda
varolurlar. $u halde, duyusal nesneler
ldealan, ger~ekte idealann kendileri olmakslzm, ldealardan bir par~aya sahip
olmadan, omeklerler.
Bununla birlikte, ldealarla duyusal nesneler tiimiiyle fark11hk gosteren iki ayn
kategoriden varhklar olduklan i~in ikisi
arasmdaki ili~ki ancak, pay alma ili~kisi
gibi ger~ek niteligi hi~bir zaman tam
olarak anla~ilamayan mecazi terimlerle
ifade edilebilir. <;iinkii idealar ezeliebedi olan, yani yarablmaml~ ve yok
edilemez olan, zamarun ve mekanm d!~mdaki degi~mez kavramsal varhklardir. Oysa bu diinyadaki duyusal nesneler zaman ve mekanm i~inde olup,
degi~meye ugrayan varhklard11. idealar
degi~mez olduklanna gore, herhangi bir
~ey yapamaz ve dolay!Siyla duyusal
diinyadaki degi~meyi ba~latamaz ya da
bu degi~meye neden olamazlar. Bundan
dolay1, Platon'un metafiziginde, alalia
anla~!labilir diinya ile duyusal diinya
arasmdaki ili~kiyi saglayacak. i~inde ya~ad!glmlz diinyaya ldealar diinyaslnlr\
belirli yonlerini aktaracak aktif bir giice
ihtiya~ duyulur. <;:iinkii duyusal diinya
daki nesnelerle idealar tiimiiyle ayr1 kategoriden varhklar olduklan io;in, birbir
leriyle kendi ba~lanna ili~ki kuramazlar.
Platon'un metafiziginde i~te duyusal
diinyaya ldealar diinyas1run belirli yonlerini aktaran bu aktif d1~ gii~, idealann,
saf formun deg~mez diinyas1yla maddenin biitiiniiyle belirsiz olan diinyas1
arasmdaki s1rur ~izgide bulunan Demiurgos'tur. Ona gore, maddenin kendisi

tiimiiyle belirsiz olup, ~ekilden, formdan yoksundur. Zaten belirli olsa ve bir
~ekli bulunsa, bu, ldeamn onda zaten
bulundugu anlamma gelecektir. Madde
tammlanamaz. Bununla birlikte, tiimiiy
le diizensiz olan madde form kazanmaya, ~ekil almaya uygun bir yap1dad11.
I~te, hem akilla anla~ilabilir diinyanm
ve maddi diinyarun d1~mda olan bir
Tanr1 olarak Demiurgos, maddeye ideaJar diinyasmm ozelliklerini, ak1lla anla~ilabilir diinyarun formlanm yiiklemek
suretiyle, diizenden yoksun, belirsiz
maddeye diizen ve form kazandmr. Demiurgos'un bu faaliyeb, sonu~ta duyusal
diinyada idealarm golgelerinin ortaya
~lk1~1na yol a~ar.
Kare, ii~gen, ag1rhk, beyazhk, v. b. g.,
idealann maddi diinyada ortaya r;tkan
goriintiileridir, soluk kopyaland1r ve
onlar maddi diinyaya sahip oldugu
diizen ve belirliligi kazanduan temel
ogelerdir. $u halde, maddi diinya sahip
oldugu diizen ve belirliligi her~eyden
once ldealar diinyasma ve idealar diin
yas1run yap!SUll ve formlanm maddeye
aktaran Demiurgos'un faaliyetine bor~lu
dur. Biz duyusal diinyada ~~itli zaman
ve yerlerde var olan ~eyleri, Demiurgos
formlan maddeye yerle~tirdigi i~in saphyor ve tammlayabiliyoruz.
Bununla birlikte, maddi diinya kendisine aktanlan formlan koruyabilmek bakunmdan yetersiz olup, mutlak bir degi~me i~indedir. Maddi diinya forrnlan
yalruzca belir li zaman dilimleri io;inde
koruyabilir. 0 siirekli bir aki~ hali i~in
de bulunduguna gore, formlan ahr ve
daha sonra yitirir. $u halde, maddi diinyanm ger~ek ldealar diinyas1run ezeliebedi yonlerini Demiurgos'un faaliyeb
sayesinde kazand1g1 ve bu yonleri sonsuz bir hareketler dizisi ve dolay!s!yla
degi~me siireci i~inde kaybettigi dikkate ahnd1gmda, o ezeli-ebedi bir ger~ek
ligin zaman i~inde hareket eden ve degi~en golgesi ya da kopyas1 olarak
goriibnek durumundadtr. Oyleyse, ger~ekten var olan degi~mez ldealar diinyas!dl1.

Platoncqluk

Demek ki, Platon gerc;ek varhgt aym


~ekilde tannnlamt~ olan ve bu varltgm
akll yoluyla bilinebilecegini soyleyerek,
duyulann bize gosterdigi bireysel nesnelerden olu~an duyusal diinyarun hi,.bir ~ekilde var olmadtgmt, bu diinyanm bir yamlsamadan ba~ka bir ~ey
ohnadtguu one siiren Parmenides'in tersine, bir yandan ger,.ekten var olamn
degi~mez, ezeli-ebedi olan ve ak1l yoluyla bilinebilen idealar diinyast oldugunu kabul ederken, bir yandan da i,_inde ya~adtgtmtz duyusal diinyarun belli
~killer i,_inde var oldugunu soylemekte ve goriinli9leri 1dealar aracthgtyla
a,_tklamakta ve temellendirmektedir.
PJaton'un bu metafizigi, 'Neyin ger,.ekten var oldugu' sorusunu yatutladtktan
ba~ka, insarun i,_inde ya~ad1gun1z bu
diinyadaki yeri ve ger,.ekten var olan
idealar diinyastyla olan ili~kisi konusuna da bir a9khk getirir.
insan felsefesi: Platon'un iki diinyah metafizigi, insanda her biri dikkatini soz konusu bu diinyalardan birine yoneltmi~
olan iki temel bile~enin bulundugunu
ortaya koyar. lnsarun duyusal diinyaya
yonelmi~, duyusal diinyaya ait olan parQJSl bedenidir; yine ayru benzerin be~
rini bilebilecegi, ancak ayru dnsten olanlar arasmda bir ili~ki bulunabilecegi
ilkesine gore, insarun bir de ger,.ek varhgm diinyasma yonelmi~ olup, bu baglamda ldealar diinyasmm bir par,.ast
olan ruhu vard1r. insan ruhu, Platon'a
gore, insandald maddi olmayan, oliimsiiz par,.adtr.
Bunlardan beden soz konusu oldu~.m
da, insan duyulan aracthgtyla duyusal
diinyayla ilgili olarak giivenilmez
maliimatlar elde etmeye ,_ah~lr, maddenin pe~inden ko~arak birta.ksm fiziki arzulan ger,.ekle~tirmek ve tatmin saglamak ister. Buna kar~m, ruhu ait oldugu
diinyaya yonelmek, ezeli-ebedi gerc;eklikleri tema~a etmek arzusu i,_indedir.
Oyleyse, ruha dii~en kendisini duyusal
diinyanm snurlamalanndan, bedeninin
ve duyusal diinyamn olu~turdugu hapishaneden kurtannak ve ger~ek diinya-

689

yt tema~a etmek amac1m ger,.ekl~tir


meye c;ah~makttr. Bu ise, insamn her ne
kadar maddi ko~ullar i,_inde ya~ayan,
birtaklm fiziksel ihtiya,.lan olan bir varhk olsa da, bu maddi ko~ullara bagtmh
olamayacagt, yalruzca fiziksel ihtiya,.lan tarafmdan belirlenemeyecegi anlamlna gelir.
Platonculuk [Os. Eflaluniyye; tng. Plator1ism; Fr. Plalonisme; AI. Plalonismus]. 1
c;agda~ felsefede, salt somut bireylerin
varolu~unu kabul eden nominalizmin
kar~1smda yer alan realizm kar~rhgt olarak kullarulan, sayt, ozellik benzeri soyut
nesnelerin varoldugu; bu nesnelerin (kavramcthga kar~1) dii~ilncemizden ve (nominalizme kar~t da) konu~marruzdan ba~mstz olarak varoldugu gorii~ii.
2 Felsefe tarihinde s1khkJa kar~tla~1lan
bir tavtr olarak, Platon'un etkisiyle duyusal diinyadaki bireylerden, tikellerden ayn ve zihinden bagtmslz bir ger,.ekJigin, akll yoluyla kavranabilen ayn
bir varhk alarunm varhgm1 kabul etme
tavn.
SOz konusu tavtr, akllo ve ruht;u Platonizm olarak ikiye aynhr. Buna gore, ornegin Plotinos'ta Aziz tAugustinus'ta,
tMalebranche'ta rastlad1gmuz spiritualist Platonculuk, bilgide tinsel faaliyetin
oynad1g1 rol, ruhun kavramsal ger,.eklikleri arumsamas1, Tann tarafmdan aydinlahlmasl iizerinde durur ve bilgi ya
da felsefi dii~iinceyi ruhun Bir olana ya
da Tann'ya dogru olan yiikseli~i olarak
degerlendirir. Buna kar~m, tLeibniz'in
tavnnda, tHegel'in nesnel idealizminde
ve tHusserl'in fenomenolojisinde gordugumiiz akllc1 Platonculuk, her tiir
bilgide kavramlann nesnelligi iizerinde
durup, felsefeyi ruhun kurtulu~unun
bir yolu olarak degil de, mutlak bir bilgi
tiirii olarak degerlendirir.
3 Daha ozel olarak da, Ronesanstan itibaren, kimi filozof ya da dii~iiniir gruplanrun felsefelerin Platon'un izini daha
yogun bir bi,.imde siirmeleri, kendi dii~iincelerini onun temel o~etilerinden
baztlarma, ya~adtklan ,_agm ilgilerine
ko~ut bir bi,.imde tabi lolmalan durumu.

690

Plekhanov, Georg Valentinovich

Ronesans sonras1 donemde, bu ~ekilde


dort ayn Platonculuktan soz etmek
mi.imki.indi.ir: a) 15. yi.izydda, Platon'un
eserlerinin isl~m di.inyasl ve Bizans'~an
Avrupa'ya intikalinin ardmdan, Floransa'da Marsilio tFicino ve tPico della Mirandela tarafmdan geli~tirilen dint bir
felsefe olarak Platonruluk. Bir 17reologia
Platonial ~eklini alan soz konusu Renesans Platonculugu Platon felsefesinden
kimi ogeleri, tPlotinos v~ tProklos'un
di.i~i.inceleri ve Musevi Philon'dan gelen
unsurlarla birle~tirmi~tir. b) 16. yi.izydda ingiliz di.i~i.ini.irler John Colet ve
Thomas More tarafmdan ortaya konan
Hristiyan Platonculu~u. Antik Yunan'da
+Pythagoras ve Platon tarafmdan temsil
edilen matematikt;i yakla~uru kimi gizemci ve dint goril~lerle birle~tiren soz
konusu Platonruluk, duyumsal niteliklere dayanan ve biyolojiyi on plana ~Ikar
tan Aristoteles.;i bilim anlay~lllln tersine, evrenin dilinin matematiksel bir dil,
ve Tann'run da en bi.iyiik matematik~i
oldugu teziyle Kepler ve Galileo'da
doruk noktasma ula~an, bilimfr dili olarak matematik konsepsiyonunun temelinde yer ahr.
c) Onyedinci yi.izyllda, ahlak ve teoloji
alamnda Platoncu di.i~i.inceyi canlandiran R. Cudworth, Henri More ve R.
Cumberland gibi filozof ve ilahiyat~Ila
nn lngil tere'de olu~turduklan Canrbridge Platonculu~u. Hemen ti.imi.i Cambridge Dniversitesiyle belli bir baglanti
i~inde olmu~ olan bu di.i~i.ini.irler, Hobbes felsefesinin tdogalc1hgma, empirizmine ve ateizmine kar~1 ~1km1~ ve gori.i~leri, ozellikJe de ahlak alanmdaki
gori.i~leri i~in arad1klan metafiziksel temeli Platoncu idealizmle Kartezyen dogu~tan di.i~i.inceler ogretisinde bulmu~
lardlr. Cambridge Platonculugu hpkl
Platon gibi, ahlak yasastrun ezelt-ebedt,
degi~mez, Tann'dan r;1kan mutlak bir
yasa oldugunu one si.irerken, insanlann,
bu yasay1, neyin iyi ve dogru oldu~nu
sezgisel olarak bildigini dile getirir.
d) Ve nihayet, 18. yi.izydm sonlartna
dogru geli~en ve Platon'u ti.im Platon

yorumlaTUldan bag1ms1z olarak, kendi


ba~ma ve kendi metinler:yk: ele alma
tavnyla se~kinl~irken, onu felsefenin
ti.im probletT'IIcrin.m kaynag1 olarak m~
dem Plaiolicu:uk. SOz konusu Platonculuk, bi.irun bir felsefe tarihinin, ama ozellikle de Ronesans soruas1 di.i~i.incenin
tarihinin Platon'a di.i~i.ibni.i~ dipnotlardan ibaret oldugunu one si.iren ~agda~
di.i~i.ini.ir Alfred North tWhitehead'te en
yi.iksek noktaya ula~1r.
platonik [Yun. platonikos; Lat. platonikus;
ing. platonic; Fr. platonique].1 Cinselligi
olmayan, cinsellikten bi.iti.ini.iyle annm1~
bir tutku, nesnesini yetkin bir varhk olarak goren ideal a~k; 2 Dnli.i Yunan filozofu Platon'a, Platon'un felsefesine ozgi.i
olan ir;in kullamlan s1fat.
i~te bu baglamda, ii\San zihninden bagunsi7. bir ger~eklik kabul ettigi i~in rea-.
list olmakla birlikte, bu ger~ekligi idea
ya da kavram cinsinden tammlayan ve
bilginin konusu olan yetkin, de~~mez,
z.amand1~1 ve bag1ms1z idealara mutlak
ger~eklik yi.ikleyen Platon'un, modem
epistemolojik idealizmden farkbhk glisteren, idealist anlay1~1.na Platonik idealizm ad1 verilmektedir.
Buna kar~m, Platon'un, ti.imellerin,
formlann, idealann, ozlerin, gene) kavramlann zihinden bag1ms1z ve d1~
di.inyadaki tikellerden ayn olarak varolduklanm, degi~mez ve ezeli-ebedi
olduklarJJU, ger~ekten varolanm, tikeller,
bireysel, duyusal varhk.lar degil de, ti.imeller oldugunu, tikellerin ti.imellerden
pay abnak suretiyle varhga geldiklerini
ve bilginin tiilnellerin, idealann bilgi.<Ji
oldugunu dile getiren gori.i~i.ine Platonik
realizm denmektedir.
Plekhanov, Georg Valentinovich. 18561918 ydlan arasmda ya~am1~ olan Rus
sosyal demokrat di.i~i.ini.ir.
tMarksi.zmin Rusya'ya giri~inde olduk~a etkili olmu~ olan Plekhanov'a gore,
madde gori.ini.i~ten ibarettir. 0 hukuk,
adalet, siyaset ve huku~n belli bir donemin i.iretim ili~ki ve yontemlerinin geli~mesine bagh oldugunu soylemi~tir.
Bireylerin, devletlerin, uluslann ve n.iha-

Pliitarkhos
yet tum insanh~m kurulu~u ve geli~i
minin iktisadi ko~ullara ba~h oldu~unu
iddia eden Plekhanov. Bernstein'm revizyonizmine, tLenin'in bol~evizmine
~iddetle kar~1 ~lkm~tlr.

0, bununla birlikte, kultur analizinde


kaba bir materyalizmden uzak durmaya tizen gtisterrni~tir.
pleroma. Yunancada taml1k, doluluk anlamma gelen terim. Terim, gnostik kozmolojilerde ve tYeni-Piatonculukta, hi~
bir ~eyden yoksun bulunmayan tannsal
ya da tinsel alemi tarumlamak i~in kullamlml~hr.

Plotinos. Milattan sonra 205-270 y1llan


arasmda ya~am1~ ve Platon'un metafizi~ini, biraz daha farkh bir versiyon
i~inde yeniden tine suren, ve ti~retisi sayesinde, Platon'tm, Hellenistik ~a~da ve
bu arada Orta~a~da, hem Hristiyan felsefesinde ve hem de islam felsefesinde
etkili olmaya devam etti~i, unlu Yunan
filozofu.
Felsefesinde, tPiaton'un Drolet'te yer
alan lyi ldeasyla ilgili gtiru~lerinden
yola <;lkan Plotinos, Platon'un iyi ideasJru tannla~hrrm~ ve varolan her~eyi
Tann'dan ba~layan bir turum ya da
sudiir sureciyle a~klam~hr. 0 da, llpk
Platon gibi, maddi dunyarun, surekli olarak de~i~ti~i i~in, ger~ek olamayaca~tnJ
du~unur.Yalmzca de~i~meyen bir ~ey
ger~kten var olabilir. Bundan dolay1, bu
de~~meyen ger~eklik, Platon'un da gtistermi~ oldu~u gibi, maddi dunyadan
farkh ve ayn olmahd1r. Bu varhk ise,
Plotinos'a gore, Tann'drr.
0 Tann hakk.Jnda, Tann'run bu dunyadaki her~eyi a~h~mt stiylemek dt~mda,
hi~bir ~ey stiylenemeyece~ini iddia eder.
Tann bu dun yay a~h~t, maddi dunyarun titesinde bulundujl;u io;in, maddi,
sonlu ve nihayet btilunebilir olan bir varhk de~ildir. Madde, ruh ve zihinden her
biri de~i~ti~i i~in, o ne madde, ne ruh,
ne de zihindir. Plotinos'a gtire, Tann,
insan zihninin du~unceleriyle smrrlanamayaca~mdan, insarun diliyle ifade edilemez. Duyulanrruz da ona ula~amaz.
Plotinos io;in Tann'ya ula~manm tek

691

yolu, rasyonel aklyuriitmeden ya da duyusal bir tecrtibeden, deneyden ba~m


SIZ olan mistik bir vecd hali i~ine girmektir.
Tann'nm btihinuyle saf ve basil oldu~unu, Tann'da kompleks hi~bir ~ey bulunmadJ~tnl belirtmek, Tann'nm Mutlak Birlik oldu~una i~aret etmek i~in,
Plotinos Tann'dan Bir diye stiz eder. Bir
olan Varhk olarak Tann tammt,
Tann'nm de~i~medi~ini ve dolaysyla
O'nun yaralllmam~ ve btilunemez oldu~unu gtisterir. Zira Tanr1 de~i~se, btilunebilse ya da yarahlm~ olsa, birlijl;ini
kaybeder. Plotinos'a gore, Tanr1 bir oldu~u i~in, i~inde ya~adt~1m1z duyusal
dunyadaki ~eyleri yarabnt~ olamaz.
<;:Unku yarabna bir eylemdix ve her
eylem bix de~i~me halini zorunlu kdar.
Bundan dolay1, Tanr1 a~kmd1r, 0 her
turlu du~unce ve varh~m titesindedir.
O'na ne tiz, ne varhk, ne de ya~am yuklenebilir. <;:unku butun bu aymmya da
yuklemler bir ik.ili~e yol a~arlar. Oyleyse, Tanr1 hakkmda, yalmzca O'nun bir,
btilunemez, degi~mez, ezeli ve ebedi oldu~unu, var h~m titesinde bulundu~u
nu, kendi kendisiyle hep ayru kaldl~tnl,
O'nun i~in ge~mi~ ya da gelecekten stiz
edilemeyece~ini stiyleyebiliriz. Plotinos,
i~te bu durumda dunyanm yaradth~m
ve varolu~unu a~1klamak i~in, felsefe tarihinin ilk turum ti~retisini geli~tirmi~
tir.
Pliitarkhos. Orta Platonculu~un, M. 6.
45-20 yllar1 arasmda ya~am1~ olan
tinemli du~unuru, ahlak~ ve tarih~isi.
Tarihle ilgili ~ah~malar1 yaxunda, Platon'un eserleri uzerine ~erh ya da yorumlar yaz~ olan filozofun du~unce
si, tizu itibariyle eklektik bir nitelik ta~u.
Buna gtire, yalmzca Platon'dan de~il,
fakat Peripatetiklerden, Stoahlardan ve
tizellikle de Yeni-Pythagoras~dardan etkile~ olan Plutarkhos, Orta ve Yeni
Akademilerin k~kuculu~unun bir sonucu olarak, kuramsal spekulasyonun
imkaru ya da yaran stiz konusu oldu~unda ku~kucu bir tav1r alm1~, ve
a~km olanla salt sezgiye dayanan bir

692

Poin~are,

Henri

dog-n1dan temas iizerinde 1srarh olarak


Yeni-Platoncu felsefeye c;1kan yolda
onemli bir adJm olu~turmu~tur.
Poincare, Henri. 1854-1912 ylllan araslnda ya~am1~ olan iinlii Frans1z matematikc;isi, tniihendis ve filozofu. Temel
eserleri: La Science et Hypothese [Bilim ve
Varsay1m), La Valeur de la Science [Bilimin Degen] ve Science et M~thode (Bilim
ve Yontem].
Bergson ve James'la ayn1 zihniyeti
payla~an ve bilimin, ilke olarak birtaklm sonu~lann aksiyomlardan c;tkarttlmasl suretiyle mekanik_bir tarzda kurulabileceg-i dii~iincesine kar~1 ~1kan
Poincare, dii~Linceyi mekanilcle~tirme
giri~imlerine kar~1 c;dop, sezgi, yaratJ.a
d ii~iince ve kendilig-indenlig-in onemini
vurgulam1~t1r. 0, bu c;er~eve ic;inde, uzla~uncJ bir gorii~ benimsemi~ ve meka~
nig-in yasalann1n uzla~1mlardan ba~ka
bir ~ey olmadJg-JnJ dile getirirken, bir
'uzla~Jm'ln insan ruhunun ozgfir bir yarahSI oldugtanu savunmu~h.lr. Bir yasa,
pozitivistlerin one siirdug-u gibi, deneylerin bir ozeti olursa, bilirn adanurun
rolii gozlemlerini kaydetmek ve ozellemekle slnJrlanmJ~ olur; o, Poinare'ye
gore, bu durumda duyarh bir makineden ba~ka bir ~ey olamaz. Fakat yasalar
birer uzla~1m, par~aaklann hareketlerinden soz etmek i-;in kurdug-umuz bir
dil olursa, bilim adam1, bir makine deg-il
de, ger~ek bir yarallc1 olur.
Bilimin nesnellig-ine ilk bak1~ta zarar
verir, bilimi ~iirin bir lllrii h!line getirir
gibi goriinen bu og-retiyi tsg-rencilerinden bazdann1n idealist bir dog-rulruda
geli~tirmi~ olmalanndan yak1nan Poin ..
care, bilim gorii~iinde uzla~lmClhg-ln
ve empirizmin bir sentezini yapmaya
~ah~ml~ ve uzla~Jmln, ozgiir bir yarah
olsa bile, keyff olmadJg-uu gostermeye
~ah~m1~br. 0, deneyin bilim adam1na
yol gostermek suretiyle, uzla~un1n se~i
minde belirleyici bir rol oynad1g-uu dile
getirmi~ ve nesnellig-in, bilim adamlann1n olu~turulan uzla~1m1n iistiinlug-une duyduklan inanan sonucu oldug-unu soylemi~tir.

Ba~ka

bir deyi~le, Poincare bilimsel yasalaran, bir oyunun istendig-i gibi, uzla~un yoluyla deg-i~tirilecek kurallan olmadlg-Jnl soyletni~tir. Zira bir oyunun
kurallaruun dog-rulanabilmesinden ya
da yanh~lanabilmesinden soz edilemez.
Oysa bilirnin kurallan, ondeyi giiciine
sahip olduklan, ondeyide bulwtduklan
siirece ve olc;iide eylem kurallan haline
gelirler, ve ondeyilerin yanJJ~!anabilme
ye ac;1k olduklan unutulmamahdu.
Yani, deneysel hipotezler yalruzca uzla~unlar olmay1p, onlann bili~sel ve pratik bir deg-eri vard1r.
Empirik bir genelleme, ilke olarak hep
yeniden gozden gec;irilebilir oldug-u i~in,
bilimde mutlak kesinlig-e ula~mak
miimkiin olmasa bile, Poincare'ye gore,
en az1ndan birc;ok duru1nda yuksek bir
olas1hk derecesine ula~ahr. 0 matematiksel fizikte uzla~Jmlann onemli bir rol
oynadtkJarJnJ, ba~lang1c;ta deneysel bir
genelleme olan bir onermenJn daha
sonra yanb~lanmaya ac;1k olmayan bir
uzla~1m hAlini alabildig-ini soyler. Bununla birlikte, bilim ~eyler arasmdaki
ili~kilerin bilgisine ula~maya ~ah~1p,
ondeyide bulwtur, onun baz1 ondeyileri
yanll~lan1rken, bazdan kesin sonu~lu
bir bi9mde olmasa da dog-rulatur. Bilimin, oyleyse, tiimiiyle uzla~unlardan
meydana geldig-i, i-;sel h.ltarbhk sag-landJg-Jnda, her sistemin en az dig-eri kadar
i~ goreceg-i, Poincare'ye gore, hic;bir ~e
kilde iddia edilemez.
Ona gore, dog-a bilimleri bilgimizi arthrabilir ve bu art1~ deneysel genellemelerin test edilmesi yoluyla sag-larur. Bilim,
bilgideki bu arb~ sayesinde, dog-a ya da
fizild diinya hakk1nda hakikate, birtakun dog-rulara ula~may amac;lar. Yine
bilim., en onemlileri dog-arun birlig-i ve
basitli~ kabulleri olan birtalwn kabullere dayarur. Buna gore, evrenin par~alan
aras1nda, canh bir bedenin par~alan arasndaki kar~d1kh ili~kiye benzer bir
kar~ll1kb ili~ki oldug-u onceden varsaydJr. Dog-arun basitlig-inin varsayllmas1
ise, iki ya da daha fazla genellemenin
stsz konusu olmas1 d urum unda, bwtlar

Popper, Karl Raimund

arasmda bir se~im yapllabilece~i ve se~timdeki yol gosterici o~enin ise, basitlik
olaca~1 anlamma gelir.
Bilim, Poincar~'ye gore, bize kesinlikle
~eylerinin ozi.ini.in bilgisini vermez.
Ona gore, bilimsel bir teori bize 1s1run,
elektri~in ya da ya~amm ne oldu~unu
soyleme iddiasmda bulundu~u zaman,
verebilece~i her~ey kaba ya da yakla~lk bir resimdir. Bilim yoluyla elde etti~imiz bilgi, ~eyler arasmdaki ba~lantl
lann bilgisidir.
poiesis. Yunanca i..iretim, meydana getirme; i.;sel de~il de, harici bir hedefe, d1~sal
bir amaca yonelmi~ davram~ tarz1 anlanuna gelen terim. t Aristoteles'te, phronesise oldugu kadar, praxise de z1t olan, ve
amaa bir ~ey meydana getinnekten
ba~ka bir ~ey olmayan davram~ ti.iri.i.
Polanyi, Michael. tDescartes'la ba~lay1p,
tViyana <;cvresi di.i~i..ini.irlerine kadar
uzanan tarihsel sure~ it;inde savunuJmu~
olan 'nesnel ve kesin bilgi ideali'ne ~id
detle kar~1 ~1kan ~agda~ bilim felsefecisi.
Bilimin kendisine baghhk duydugumuz bir inan~lar sisteminden ba~ka hi~
bir ~ey olmad1g1ru one si.iren Polanyi,
bilimin a~anmas1 soz konusu oldugunda, d1~salc1 bir yakla~1m1 benimsemi~tir. Ba~ka bir deyi~le, bilimin kendi
i~ manng1yla degil de, i~inde yer ald1gt
-tarihsel ve toplumsal baglama dayandinlarak a~tlklanmak durumunda oldugunu one si.iren M. Polanyi'ye gore, bilim
adam1 toplumsal bir varhk oldugu it;in,
bilimin bir sosyolojisi olmak gerekir.
Ote yandan, Polanyi'ye gore, ti..im bilgi
ti.irleri gibi, bilimsel bilginin de, akli ve
ak1ld1~1 ogeleri vardu. Ba~ka bir deyi~
le, bilim dedigimiz bilgi ki.imesi, akli,
dile getirilebilir, fonni.ile edilebilir olup,
bilimsel metinlerden ve ders kitaplanndan ogrenilen at;~k bilgiyle ustadan veya
hocadan ogrenilirken, metinlerde yer almaylp, dile getirilemeyen z1mni bilgiden
meydana gelir. Bunlardan a~ bilgi bir
~eyin ne oldugunun bilgisidir, buna kar~m zunni bilgi, bir ~yin nasd yapdacagmm, nas1l icra edile~ bilgisidir.
Bilimin istendigi 7.aman her insan tara-

693

fmdan tekrarlanabilecek olan deney ve


gozlemlere dayand1g1 yaygm gori.i~i.ini.i
onaylamilkla birlikte, bunun, bilimin
yalruzca ~ok ki.i~uk bir boli.imi.ini.i te~kil
ettigini savunan Polanyi'ye gore, bilimi
salt deneylerinin tekrarlanabilirligiyle
a~1klamak yanh~ olur. Bilim, ona gore,
bi.iyi..ik ol~i.ide bilirn adamlanmn egitimleri Slrasmda i~selle~tirdikJeri zunnf bilgiye dayarur.
Bilim adam1 bu zunni bilgiyi, bagh bulundugu ara~t1rma geleneginin ustalanndan ogrenir. Ke~if yapmak, Polanyi'ye gore, o konuda k~ifte bulunmaya
kanalize edilmi~ olmay1 gerektirir. Bilim
deneylerinin tekrarlanabilirligine dayarur, fakat bu durum ke~ifler i~in ge~erli
degildir, zira k~if tekrarlanamaz bir
~eydir. Tekrarlanamayan bir ~ey olarak
k~if, rasyonel kurallara indirgenemez.
Yalruzca di.izel\lilik gosteren, tekrarlanabilen bir ~yin kurallaruun olabilecegini,
dolay1s1yla biricik olarun bir yonteminin
olamayacagm1 soyleyen Polanyi'ye gore,
i~erigi ke~iflerde aranmak durumunda
olan bilimin kesin ve degi~mez bir yontemi olamaz.
Popper, Karl Raimund. Bilim ve siyaset
felsefesiyle ugra~m1~ olan, 20. yuzy1hn
en onemli di.i~i.ini.irlerinden biri. Temel
eserleri: The Logic of Scientific Discovay
[Bilimsel Ke~fin Manbg1], Conjectures
and Refutations [Smama ve Yarulmalar],
Objective Knowledge (Nesnel Bilgi], The
Poverty of Historicism [Tarihsidligin Sefaleli] ve The Open Society and its Enemies [A~1k Toplum ve Di.i~manlan].
Bilim Felso/.si: Popper'm felsefeye yaph.gt ilk bi.iyiik ve onemli katla, bilime bir
smn ~ekme problemine getirdigi yeni
~ozi.imden olu~ur. Onun zamaruna dek
kabul edilmi~ olan goru~e gore, bilim
ti..imevanm yontemiyle se~kinl~ir, yani
bilim sonu~lanna, manllksal analiz yerine, gozlem ve deney yontemiyle ula~sr.
Buradaki bi.iyi.ik gi.i~li.ik ise, ~udur: Ne
kadar ~ok ve uzun si.ireli gozlem yap1lm1~ olursa olsun, eldeki veriler sirurlanmaml~ bir genellemenin, tiimel bir
onennenin dogrulugunu saptamak i~in

694

Popper, Karl Raimund

hijjbir zaman yeterli olmayacakhr. Ornegin, Tum kargalar siyahhr' ~eklindeki


suurlanmam1~ bir genellemenin dogrulugu, bu dtinyada ~imdi varolan ve gelecekte varolacak olan tum kargalan hi(jbir zaman gozlemleyemeyeceguniz i(jin,
kamtlanamaz. Bu ise, bizi ~u endi~e verici, kajjuulmaz sonuca gottirtir: Bilim,
yalruzca dogamn dtizenliligine duydugumuz inan(jla varolabilir ki, bunu da
tammlamak ve kamtlamak, goriinti~te
olanaks1zd 1r.
Popper, i~te bu durumun bir sonucu
olarak, Slrurlanmarru~ genellemelerin,
deneye dayanan ttimel onermelerin
dogrulanamayacaklarnu savunur, ancak
bir yandan da bunlann yanh~lanabile
cegine i~aret eder. 'Tum kargalar siyahhr' genellemesi hijjbir zaman dogrulanamasa bile, beyaz tek bir karga, onu
yanh~lamaya yeter. Popper'a gore, bilimde belirleyici olan yanh~lamad1r.
0, bilimin, belirli tlzel ko~ullar altmda
gozlem1enen ya da gozlemlenecek olan
a~asandan, her zaman tehlike i~nde oldu~unu savunur. Bilimsel teoriler, Popper'a gore, gozlemler beklentilerle uyu~
madl~l takdirde, terkedilmeye ya da
degi~tirilmeye mahkumdur. Buradan,
hijjbir bilimsel teorinin, ne kadar fiOk test
ve smamadan ba~anyla ge(jmi~ olursa
olsun, asla kesin sonujjlu olarak dogrulanamayacagl sonucu jjLkar. Bu sonut;,
Popper'a gore, bilim tarihi tarahndan da
dogrulanmaktad1r: Newton fizigi gibi,
dogrulugu test edilmi~ ve geni~ bir bi(jimde kabul gormti~ olan bir teori bile,
revizyondan kurtulamarru~hr. Bilim,
hi(j ku~ku yok k.i, teorilerini gel~tirebi
lir, onlan tum testlerden ba~anyla ge(jmi~ olan yeni kuramlarla degi~tirebilir.
Ancak bilim, hijjbir zaman dogayla ilgili
olarak kesin, degi~mez ve mutlalt dogrulara ula~m1~ oldu~unu iddia edemez.
Karl Popper'a gore, bilimsel bilgilerimiz,
tarihte ~imdiye kadar, yanh~lamaya yonelik tum sistematik gjri~imlere kar~m
ayakta kalabilmi~ teoriler y1gamndan
ibarettir.

Siyaset Felsefesi: Popper, toplum ve siyaset felsefesi alamnda ttarihsicilige ve


tholizme yonelik sert ele~tirileriyle tin
kazanm1~hr. Tarihsel geli~menin yasalan ya da ilkeleri bulundu~unu, bu yasa
ya da ilkeleri bildigimiz takdirde, insanhk tarihinde gelecekte olup bitecek olaylan, hpk1 bir astronomun ay ya da
gtine~ tutulmas1ru onceden dogru tahmin etrnesi gibi, onceden do~u tahmin
edebilecegimizi savunan gorii~ olarak
tarihsicilige ~iddetle kar~1 filkan Popper'a gore, insan toplumunu olu~turan
sistemde ondeyiye yer yoktur; (jiinkti,
burada geli~meyi belirleyen temel etkenlerin ba~mda, jjevremize ve i(jinde
bulundugumuz ko~ullara nasii kar~lltk
verecegimizle ilgili kararlar gelir. Buna
gore, omegin teknolojinin (jagda~ toplwn tizerinde bu kadar btiytik bir etki
yapacak gti(j haline gelebilecegi, bir ytizyll once hijjbir ~ekilde tahmin edilemezdi. Popper i(jin, se9m ve sorumluluk bireylerindir, bundan dolay1, '0yeleri ister
istesin, ister istemesin, toplum bu ~ekil
de gel~mek zorundadar' demek i(jin yeterli dayanag1m1z asia olamaz.
Siyaset felsefesi)!le toplum goru~leri,
bilimin dogasma ili~kin ara~tiJ'malanna
slkl slk1ya bagh olan ve ozellikle Apk
Toplum ve Dii~nranlarr adh eserinin ikinci cildinde tMarks'1 yogun bir bi(jimde
el~tiren Popper'a gore, Marks'm gorti~leri bilimin dogas1yla ilgili yanh~
bir kabul ya da onyargiya dayanmaktadtr. Marks kendisini, toplumu konu
alan bir bilim adam1, topluma, onun
nasal i~ledigini ve geli~tigini anlamak
amac1yla, yansiZ ve onyarg1s1z olarak
yakla~an bir ara~tmnac1 olarak gormti~tti. Marks'a gore, toplumlar de~~
mez, statik varhklar degildirler; toplumlar degi~mektedir ve toplumlardaki bu
degi~me, yasas1z olmay1p, degi~menin
yava~ olan h1zmdan dolaya, tarihe ili~
kin ara~brmalarla ortaya filkanlabilecek
yasalara uygun olarak gerjjekle~ir. Bu
(jer(jeve i9nde, Marks, tarihi konu alan
ara~tumalar sayesinde, tfeodalizmin
nasal kapitalizmi do~urdugunu, insan-

Popper, Kar1 Raimund

hk tarihindeki bir evre olarak kapitaliz~


min nas1l geli~ip, daha sonra }'lkllacagln anlayabilecegimizi savunur. BWla
gore, bilimsel sosyalizmJe tarihsel yon
tern ortu~me ktedir. Popper i~te bu
noktada, Mark.s'1n bilimin nihai ve degi~mez dogrulan ke~fettigine, bilimin
dogrulann1n zorunlu ve ka~1rulmaz olduguna buyuk bir gu~le ina1un1~ oldugunu belirtir.
Popper i~in boyle bir analiz, kendi i~
de iki temel yanh~a banndarmaktadar.
Ona gore, bilimsel bilginin arh~l ve geli~mesinin insanJ1k tarihinde ~ok gu~lu
bir etkisi oldugu, ve bilgideki buyuk birikim ve ilerleme, Newton ve Einstein
gibi dahilerin kavray1~ ve yaratu:1hg1na
bagh oldu~ i~in, ne bilgideki arh~ ve
ilerleme, ne de bu geli~menin tarih i~in
deki sonu~lan onceden kestirilebilir.
Ba~ka bir deyi~le, bilimsel bilgideki birikim ve iler Ierne insanhk tarihinin ak~ru buyuk bir gii~le etkilediginden,
fakat bilimsel bilginin gelecekteki d uru
mu ya da geli~me seyri, manhk.sal ya
da bilimsel yontemlerle onceden kestirilemeyeceginden dolay1, insanhk tarihinin gelecekte nasd bir geli~me seyri
i~inde olacagma ili~kin olarak ondeyide
bulun1nak olanakJ1 degildir. Bu ise, teorik bir tarih, yani kuramsal fizige kar~
hk gelen ya da e~deger olan tarihsel bir
topl urn bilimi imkanuun yads1nmas1
anlam1na gelmektedir. i~te bu, Poppera
gore, Marks '1n bilimsel ara~tlrman1n
dogas1ru yanh~ anlamaktan olu~an birinci yanh~1d1r.
Marks gibi, Popper da bilimsel yontemin toplumu konu alan ara~hrmalara
uygulanabileceginj du~unur. Bununla
birlikte, onun yontemi ve bilim anlay~1, Marx'm savunuculugunu yaphg1
bilim ve yontem anlay1~1ndan farkhhk
gosterir. Tarihsel ara~hrmayla bilimsel
sosyalizmi ozde~le~tiren Marxtan fark1 olarak, Poppern gozunde bilim, tarihsel ara~hrmayla, hatta tumevanmsal
sure~lerle bile ayru degildir. Bilim, imgelemin, ilke olarak yanh~lanabilir olmas durumunda, 'bilimsel' olan hi~
I

695

tez olu~tunna faaliyetini i~erir. Oysa,


Marks'1n, tarihsel degi~meyle ilgili degi~mez diyalektik yasalann ke~fine dayanan iddialan, yanh~lanabilir olmadlkJan i~in, bilimsel de~ldir. Ve Karl
Popper, bu baglamda, bilimin kesin olmadlgJIU ve olamayacag1n1, yeni veriler 1~1g1nda surekli olarak revizyona
tabi oldugunu belirtir.
Karl Marksan ikinci yanh~1, bilimin
toplumun butunline uygulanabilecegini, butun bir sistemle ilgili olan yasalar
bulundugunu du~unmesinden olu~ur.
Popper, buna holistik goru~ ya da ut~
pik bir toplumsal planlama aduu verir.
Ona gore, ka~1ndmaz ve zorunlu olup,
toplumun butiinune uygulanan tarihsel
yasalara d uyulan inan~, to plum un butiinunun belirli bir plana gore yeruden bi\]mlendirilmesi ya da yapllandu11mas
gerektigi goru~une goturiir. Biitunu goz
online ald.ganda, insan faktoriinu zorunlu olarak gozden ka.;u-an bu yakla~lm, toplumun yeni ba~tan kurulmas1
ve yapllandtnlmaslnin mumkun ve zorun]u olduguna onceden karar verir ve
toplumun varolan yapas1n.1 kokten bir
bi~imde degi~tirir. Karl Poppera gore,
Marks'm ikinci yanh~1 da bundan, yani
onun bilimin deneme ve yarulma yontemine dayand1g1n1 bir turlu goreinemesinden kaynaklanmaktad1r. 0, bunun
tam tersine, ozel problem]er i~in ozel
yakla~1mlann soz konusu oldugunu belirtir, kurumlann kotu yonetici tehJikesi
ni en aza indirgeyecek ~ekilde duzeltilmesi ve geli~tirilmesini ister.
Popper ya~amay her~eyden once ve
her~eyin ustunde bir sorun~ozme faaliyeti olarak gordugu i~in, sorunt;ozmeye
elveri~li olan toplumlar ister. Sorunt;oz . .
me ise, ~ozum denemelerinjn cesaretle
ortaya ab.lmaslni, sonra da bunlarm
ele~tiriye ve hatta eleme i~lemine tabi
tutulmas1n1 gerektirdigi ic;in, Popper
kar~1 onerilerin engellenmeden ortaya
atdmasma, bunlann ele~tirilmesine,
sonra da ele~tirilerin 1~tg1nda, bunlarda
ger~ek degi~iklikler yap1lmas1na izin
veren toplum bi~imleri istemektedir.
I

696

Poppercl

Popper, her ;e~it ahlak dli~lincesi bir


yana, bu gibi c;jzgiler boyunca orgiitlenm~ bir toplumun, ba~ka tiirlli orglitlenlni~ bir topluma oranla, sorunlann1 ~oz
mekte daha etkili ve dolay1s1yla daha
ba~anh olduguna inan1r. Popper'a gore,
teorik konularda oldugu gibi, pratik
alanda da dogru yan1tlara sahip olabile
cegimizden asla emin olamaylZ. Bundan
dolay1 da, o, yonetim bi~mi olarak delnokrasiyi, a~1k toplumu savunur,
~linkii ele~tinne ve tecri.ibe etme ozgi.irlli~ii en fazla demokraside vard1r. Onun
anlad1g! bi~imiyle demolaasi, yoneticilerin toplum problemlerine onerdikleri
~ozlimlin umut verir gibi gorlinmedigi
zaman, degi~tirildikleri bir sistemdir.
Popper'm gozlinde, iktidann kimlerin
elinde oldugundan ~ok, iktidarm ki~i
sel ~1kar ic;in oldugu kadar, toplumsal
ya da siyasal dogmalar ad1na kotiiye
kullanllmaslnln online ge~ilmesi biiylik
onem ta~lr.
Popperca [ing. Popperian; Fr. Popperien].
~a~da~ di.i~i.ini.ir Karl R. Popper'm, 1
bilim felsefesiyle ilgili goru,leri, yani
on un geleneksel tiimevanmc1 bilim anlay1~1na kar~1 geli~tirdigi yanh~lama

a bilim anlay1~1 ve 2 toplumsal refor

m un felsefi temelleri yle ilgili gori.i~leri,


yani holistik gorli~lere kar~1 geli~tirdi
~i, ti.im kollektif fenomenleri bireylerin
eylemlerine, ama~lanna, dii~iincelerine,
urn ut ve kar~dlkh etkile~imlerine ve bu
arada insanlar tarahndan yarahlrru$ ve
slirdliriilmli~ geleneklere ba~layan yontemsel bireycili~i ic;in kullarulan s1fat.
popliler kfilllir [ing. papular culture; Fr.
culture populaire; AI. populaerste kultur].
I<llsik musildyi, ciddi ve a~r romanlarl, ~iir, dans ve bale gibi nispeten az saydaki e~itimli insan taraf1ndan anla~l
hp estetik degeri takdir edilen liriinleri
ihtiva eden yliksek kliltlirfin tam kar~l
tl olan kliltiir; herkes, ozellikle de geni~
y1~nlar taraf1ndan kolayhkla ahmlanan vasati ki.iltlir lirUillerinden meydana gelen sanatsal d~eri, estetik niteli~i
dli~lik kliltlir.

Esas amac1 t!glendinnek, ho~~a vakit


ge~irtmek olan, modern ya~am1n yord ugu, kapitalist liretim ili~kilerinin demoralize edip korle~tirdit;i insanlardan
pek az bir ~aba ve konstrasyon isteyen
bu kliltlir tlirli, olumlayc bir kliltiir
olup, ger~eklikten ka~~ sa~lar.
popiilizm [ing. populism; Fr. populisme; AI.
populism us]. 1 20. ylizy1hn ba~lannda
ortaya -;tkm1~ ve burjuva psikolojisine,
i~siz bir toplum olu~turan ayd1nlann
ozenli tavnna kar~l, kli~limsenen i~lerle
ugrapn Slruflarl tiim ozellikleriyle yanSitmayl ama~layan, halkta iyi ve olumlu
ne varsa gozler online sermeyi ama~la
yan edebi okul. 2 Siyaset alarunda,
planlan toplwnun alt ve orta tabakalanru temele alarak yapma, bu s1nlflara hizmeti ama~lama, halkl zaman zaman halk
davuklugu yapacak ,ekilde on plAna c;.kalma tavn.
Sosyal bilimcilerin bir hareket mi,
yoksa bir ideoloji mi old u~u konusunda ~ok~a tartl~hklan poplilizm, erdemle siyasr me~ru.iyeti halkta bulan ve se~
kinlere ve se~kincili~e ~iddetle kar~1
c;.karken, siyasf hedeflere en iyi bir bic;imde, politik kurumlann aracd1~1 olmakstzln, yonetimlerle halk aras1nda
kun.dacak doArudan bir ili~ki yoluyla
ula,alabilece~ini savunan siyasi retorik
ya da soylemi ifade eder.
Bu ~er~eve ic;inde, yak1n zamanlarda li~
ayn poplilizm arasmda bir ayJimt ya-
p1lm1~t1r. Bunlardan 1 birindsi olan
kilfilk Adam papulizmi, esnaf, zenaatkar
ve ~ft-;i gibi kli~tik lireticiler aras1ndaki
i~birli~i ve ozel mlilki yeti desteklerken,
bliylik i~letrne ve yonetimlere kar~1
c;tkar ve ister kentle~me, ister endlistril~me ya da tekelci kapitalizm ~eklinde
ortaya ~ks1n, ahlill ~6klintliye yol a~tl
~lnl dli~lindligu ilerlemeye cephe alarak, ge~mi~ zamarun erdemlerine donli~li savunur.
2 Otoriter populizm ise, halka gider ve
halktn tepkileriylc duygulanna dayanlrken, ku rumlan ve siyasf se~kinleri
atlay1p, karizmatik liderlere giivenir.
Buna kar~1n, 3 devrimci populizm, halkla

post-endustriyel toplum

onun kollektif geleneginin, se~kinciligi


ve ilerleme dii~iincesini reddeden entellektiieller tarafmdan idealize edilmesinden meydana gelir.
Porphyrios. M. S. 234-305 ytllan arasmda
ya~am1~ olan Yeni-Platoncu dii~iiniir.
tPlotinos'un eserlerine yorumlar yaz~ olan Porphyrios'un en onemli eseri,
tiimeller konusunu ele aldtgt isagojr'dir.
Porpyrhios, bu eserinde, be~ tiimel konusunu, cins, tiir, aymm, tiirsel aytrun
ve ilinek kavramlanm sistematik bir
tarzda incelemi~, fakat cins ve tiirlerin
ger~ek varhklar rru yoksa salt zihinsel
yapunlar mt oldugu, onlann ger~ekseler
eger, cisimsel mi yoksa cisimsel olmayan bir yaptda mt oldugu ve nihayet,
on1ann duyusal varhklardan ayn olarak
mt, yoksa duyusal varhklarda mt varoldugu sorulanru ele almayacaguu belirterek, Orta~tagm iinlii tnimeller kavgastna giden yolu a~tmt~ttr.
Porphyries, pratik ve din! ogelere, Plotinos'a k1yasla lfOk daha onem venni~
olan bir dii~iiniirdiir. Felsefenin nihai ve
en yiiksek amacmm ruhun kurtulu~u
oldugunu soyleyen filozofa gore, ruh,
dikkatini a~ag1 olandan daha yiiksek
olana dogru ~evirmek suretiyle annmanm yollanm aramahdtr. Bu ~er~eve i~tin
de, annmamn yolu, ~ilecilik ve Tann'ya
ili~kin bilgidir.
Porphyrios agaca [Os. ~cerei Porfiryus;
l.ng. tree of Porphyry; Fr. arbre de Porphyre; AJ. baum des Porphyrius]. Aristotel.es'in mantlk kitaplanna giri~ olarak
lsagoji admda bir kitap yazmt~ olan
Porphyrios'un, ger~ekligin ve kavramlann diizenini veya onlann nastl diizen
kazandtklanm gostermek iizere tasarlaml~ oldugu aygtt; en yiiksek cinsten,
tiirsel ayuunlarla boliinemez tii.re ula~an ve bu arada be~ tiimeli i:irnekleyen
ve a~tklayan ~ema.
Aristoteles'in kategorilerinin mantlksal
ve metafizil<.sel i~erimlerinin sonucu
olan soz konusu yapt ya da ~mada, iki
yana dal veren bir aga~ en yiiksek cinsten yola 9kar ve bu cinsi (Cisimsel ve cisimsel olmayan toz diye) iki alt cinse

697

boler. Bu ~ekilde boh.inme si.irec:inde, en


altta boliinemez tiir olarak insan varhgtna eri~ilir. Buna gore, insan varhgt, agacm a~agtya dogru uzanan sol dallan a It
alta birbirine eklendiklerinde, oliimlii,
akdh, duygulu, canh ve cisimsel varhk
ya da toz olarak tammlanabilir.
Poseidonius. Orta Stoa'mn, M. b. 135-51
ytllan arasmda ya~ama~ olan etkili dii~iiniirii. Gorti~lerinde takdcahkla, gizemciligin bir sentezini yapmt~ olan Poseidonus, Stoact tbirciligi siirdiiriirken,
bir yandan da bir Varhk dereceleri anlayt~l geli~tirmi~tir.

post-. --den sonra anlamma gelen Latince


onek. Buna gore, post oneki, bile~ik bir
terim meydana getirmek iizere, bir d urumu, yaptyi veya olu~umu, ikinci olarak da bir ak1m1, yakla~tmt tammlayan
bir sozciigiin online gelebilir. Her iki
durumda da, eski yaptdan veya bir onceki akundan birtaktm unsurlar i~erse
de, ~ok biiyiik ol~iide yeni ve farkh bir
olu~um ya da yakla~tmt tammlar.
postooendiistriyel toplum [1ng. postindustrial society; Fr. socitte postindustrielle).
Temel ilgi, en ba~at m~gale/hedef ve
en ge~erli deger olarak bilginin miilkiyetin yerini aldtgt ve toplumsal dinamizm
ve giiciin ilk ve temel kaynagt haline
geldigi toplum tiirii.
Unlii sosyolog Daniel Bell'in 1973 ydmda yaytmlanan The Coming of Postindustrial Society [Postendiistriyel Toplumun Zuhuru] adh eseriyle giindeme
gelen, modern toplumlann enfonnasyon
toplumlan olarak goriilmeleri gerektigini imleyen terimin tammladtgt postendiistriyel toplumun ozellikleri, veya endiistri toplumundan endiistri sonrast
topluma ge~ildigini g5steren en onemli
emareler ~unlardtr: 1 Toplum en fazla
ve tiimiiyle bilgi ve yeni bilgi iiretimi
iizerinde odaklamr. 2 Bilgi toplumda yeniligin biricik anahtan ve orgiitlerunenin
modeli ya da temelidir. 3 Tanm ve
imalat sektoriindeki iiretim toplumdaki
i~giiciiniin biiyiik bir boliimiinii kendine ~ez, ama hizmet sektorii (egitim,
sagW<. kamu hizmeti) hakjm hale gelir.

698

post-Marksizm

4 Ycpyeni bir i~bolumiinde tnerkezi yer

teknisyen ve profesyonel kadrolar tarahndan i~gal edilir. Ba~ka bir deyi~le,


bilgiye dayanan meslek kii1neleri suuf
yaptlan ic;inde egemenli~i ele ge~irir. 5
Teori toplum uzerinde daha dolayuns12
bir bi~mde, aJabildi~ine etkili hale gelir.
6 Teknolojik degi~tne ve soz konusu degi~tnenin toplumsal etkisi c;ok belirginle~ir. 7 Karar venne siire~lerinde, ahlili
ya da kiilturel geleneklere dayah sezgisel yontemlerin yerini bilimsel yontemler ahr.
post-Marksizm [lng. post-Marxism; Fr.
post-Marxisme]. Ozde Marksist bir duru~u benimsemekle birlikte, klasik ya da
ortodoks Marksizmi ~ok oneanli ol~iide
reddeden Bah Marksizmi veya felseli
ogeleri daha gii~lii Marksizm. Sadece
Marksizme de~il, fakat tarihteki de~i~
meleri ayncabkb bir fail ya da ozgiil bir
struf yoluyla a~1klayan her politik harekete kar~l tavlr alan, sozde bilimselle~
tirilmi~ bir o~reti olarak Marksismin
indirgemeci ve antidemokratik oziinii
s~rgulayan post-Marksh:m, Markstm gorii~lerinden ilham almakla birlikte, ekonomik tdeterminizmi ve proletaryayt
evrensel ozgiirle~tirici sm1f olarak goren
yakla~1m1 reddeder.
Hannah +Arendt, Theodor +Adorno,
Jiirgen tHabennas, Ernest tLadou, Alaine Touraine gibi dii~iiniirler tarafmdan
temsil edilen post-Marksizm bugiin radikal demokrasinin savunuculu~unu
yapmaktad1r.
postmodem [tng. post-modem; Fr. postmoderne). 1 Kiiltiir diinyastrun, modem
diinya ile ilgili yayg1n bir kotiimserlik
ve televizyon, popiiler kiiltiir ve seyahat
tiiriinden dikkati, insan ya~mlntn ~im
disi, ~u aru d1~1nda kalan tiim donemlerinden uzakla~tlran ara~lann yo~unlu
guyla belirlenen donii~iimii sonucunda
ortaya ~1kan kiilturel ko~ullan betimlemek i~in kullantlan s1fat.
2 Post-modern Slfah, yine transendental karutlara, transendenlal bir bak1~ a~l
stna kar~1 ~xkan; dakik ve sorunsuz temsil olarak dil gorii~iinii, tekabiiliyet~i
do~ruluk anlay1~1ru reddeden; tiim za-

1nanlar ic;in gec;erli evrensel kategori,


iJke ve aynmlara, tnodem bilimi, Bah
akhnt me~rula~hran iistanlatLlara ku~
kuyla bakan; sozde tarafstz akhn tahak~
kiitniine kar~l koyan; ozerk ozneyi c;oziind iiren anti-te1nelci, anti-ozcii ve
anti-realist felsefeyi tantmlar.
postmodemist Marksizm [lng. postmodernist Marxism; Fr. postMarxisme postruoderniste]. Avrupada bindokuz yiiz
seksenli ylllarda geli~tirilen, ve postmodemli~i, Bah toplu_mundaki bir evre olarak de~erlendiren Marksist anlayt~.
Postmodernizm.i ileri kapitalizmin k iiltiirel manh~t olarak goren bu anlayt~,
kapitalizmin geli~me siirecinde, her biri
belli bir teknoloji tiiruniin hakimiyetiyle
belirlenen ii~ evre saptar. Bu evrelerden
Marks tarafmdan analiz edilmi~ olan birinci evre, piyasa kapitalizmi olup, o
buhar tnakinalarllW'\ belirledi~i bir teknolojiye dayan1r; bu evrenin kiiltiirel kar~&bg&, poshnodernist Marksizme gore,
sanatsal realizmdir.
Kapitalizmin geli~mesindeki ikinci
evre, Lenin ve Luxemburg tarahndan
analiz edilmi~ olan tekelci ya d a emperyalist kapitalizmdir. Teknoloji a-;1s1ndan
elektrik giiciiyle karakterize olan bu evrenin kiiltiirel mant1~1, sanatsal modernizmdir. Kapitalizmin teknolojik a~tdan
I950li, kiiltiirel a9dan ise I960.h ylllarda ortaya 9kan ii-;iincii evresinin hakim
teknolojisi, elektronikle niikleer giice dayarur. SOz konusu tiiketim kapitalizminin veya ~okuluslu kapitalizmin kiiltiirel kar~d1~1 ise, posbnodemizmdir.
Posbnodernist Marksizme gore, ileri
kapitalizmin soz konusu kiiltiirel manb~lrun oo temel yonii vardtr. Buna gore,
postmodernizm her~eyden once, yiiksek kiiltiirle ticari kiiltiir ya da pop kiiltiirii aras1ndaki geleneksel s1n1rlan ortadan kaldtnr. Bu done1nin insanlannda,
tarihsel bir ~er~eve i~inde dii~iinme yetene~i giderek azabr ve te~el soylem ya
da iistanlablar kaybolur. lnsanlar tarihlerinden giderek soyutlarurken, tarihi,
siyas hareket ya da ideolojilerin projeleriyle de~il de, televizyondaki a-;k oturumlarla algllarlar.

postmodernizm
Postmodemist Marksizme gore, ileri
kapitalizmin kiiltiirel manhgmm ikinci
bir yonii, kiiltiirle toplum arasmdaki
ili~kide ortaya ~tkar. Ba~ka bir deyi~le,
bu donemde postmodern kiiltiir toplumu istila eder. Buna gore, tiiketim kiiltiirel terimlerle tammlamrken, kiiltiiriin
kendisi de hi~ olmadtgt ol~iide e~ya
la~tmhr. Sanat eserleri piyasa gii~leri
ne tabi olurken, meta ya da e~yalann
reklarru da, onlann birer sanat eseri old ugu soylenerek yapthr.
post-modernizm [ing. postmodemism; Fr.
postmodernisme]. Kapitalist kiiltiirde, ya
da daha gene! olarak Batt diinyasmda,
yhminci yiizy.hn son ~eyreginde, resim,
edebiyat, mimari, v. b. g., giizel sanatlar
alanmda ve bu arada ozellikle de felsefe
ve sosyolojide belirgin hale gelen hareket, aktm, durum veya yakla~un.
Postmodemizm teriminin oncelikle
sanat alanmda ortaya ~tkttgt dikkate
ahndtgmda, onun Ierne! ve belir Jeyici
ozellikleri arasmda, bu konuda her ne
kadar tam bir uzla~tm olmasa da, ~u
unsurlar yer ahr: 1 Bi~im i~erik tartl~ma
st soz konusu oldugunda, postmodernizm vurguyu i~erikten bi~im ya da
iisluba kaydmr. 2 Pasti~e. kokten bir bi~imde farkhhk gosteren baglam ve tarihsel donemlerden se.;ilen iislup ogelerinin bir araya getirilmesine onem atfeden
postmodernizm, buna uygun olarak diizenliligi, manhk ve simetriyi yads1r; <;eli~ki ve kan~tkltklan ho~lamr.
3 Bir ironi duygusuyla birlikte, ben bilincinin yogunla~masmt temsil eden
postmodemizm, 4 sanatla giindelik
ya~am arasmdaki strurlan silme, elit ve
popiiler kiiltiirle, farklt sanat bi~imleri
arasmdaki geleneksel aymmlan a~ma
arzusuyla se~kinle~ir. 5 Postmodemizm
sanatsal iiretimin ozgiinliigt;ne ~iddetle
kar~t ~tkarken, ger~ek sanat eserinin dahilerin iiriinii oldugu tezini ytkar ve sanahn salt yinelemeye dayah bir faaliyet
olabilecegini vurgular. 6 Buna bagh olarak, eklektizme, aktararak soylemeye,
yapmlt ve raslanhsalhga onem veren
postmodemizm, 7 metnin yaraltctst ola-

699

rak tyazann otorite ve iktidanna meydan okur. Ba~ka bir deyi~le, poshnodernizmde tmetnin kendisi yazardan,
yazar bireyden daha iist bir konuma
yerle~tirildigi i~, yazarm amact veya
niyetinin ne oldugunu bilmenin hi~bir
onemi kalmaz.
Biraz daha ozel bir anlam i~inde ise,
postmodernizm 8 modernlige yonelik
~iddetli bir ele~tiri ve saldmyla karakterize olur. Bilindigi iizere, modernlik
tarihe insanhgt bilgisizlikten, batt! itikat
ve irrasyonalizmden kurtarmayt vaad
eden ilerici bir gii~ olarak girmi~tir.
Oysa, yirminci yiizYJIIIl ikinci yansmda,
modernligin sicili iki diinya sava~t. Nazizmin yiikseli~i. gerek Dogu ve gerekse
Batt'daki toplama kamplan, soykmm,
diinya ~apmda bunahm, yerel sava~lar,
v.b.g. ile olaganiistii bozulmu~tur.
Biitiin bunlar modemizmin ifade etligi
ilerleme fikrine duyulan inane a~mdiT
mt~ttr. Postmodernizm, i~te bu baglamda modernligin yarathgt her~eyi ele~ti
rir: Bah Uygarltgt'run yarathgt deneyim
birikirni, sanayil~me, kentle~me, ileri
teknoloji, modem ulus devleti. Posbnodemizm, yine aym ~er~eve i~inde,
biitiin modem onceliklere, kariyer, bireysel sorumluluk, biirokrasi, liberal demokrasi, ho~gorii, hiimanizm, e~itlik~i
lik, yanstz i~lem ve siire~ler, gayrf ~ahsi
kurallara kar~t ~tkar.
9 Postmodemizm modemligin ahlaki
iddialanna, modem oznede temellenen
evrensel bir ahlak dii~iincesine, ozellikle de tyararctltk ve tbireycilik diye ifade
edilen etik anlayt~lara ~iddetle ka~t
~tkip, bir 'oteki etigi'nin savunuculugunu yapar. 10 Postmodemizm siyasi, dini
veya toplumsal nitelikli biitiin kiiresel,
her~eyi kucaklayto diinya gorii~lerine
itiraz eder. 0 tMarksizmi, Hristiyanh~ tfa~izmi, Stalinizmi, tliberalizmi,
fslAmiyeti ve tmodem bilimi, v. b. g.,
bunlann hepsini birden aym kefeye
sokar ve biitiin bunlarm sozmerkezci,
a~kin ve biitiinsell~tirici iistanlattlar
olduklannt s6yleyerek, hepsini elinin
tersiyle iter. Ba~ka bir deyi~le, postmo-

700

postmodemizm

~e~itleri

demizm 11 1nodern ~ag1n tum me~ru


la~un Cl soyle1 nlerine, tis tanlatdanna
kar~1 ~1k1~1, bilginin ge~1ni~te temellendirildigi bttyiik oykiilerden ku~ku duy~
may1 ifade eder. Ornegin, evrensel akl1n
kohnemi~ dii~iince kahplan, bihl iti~
katlar iizerindeki ilerici zaferiyle Aydnlanma ve bu arada evrensel devrimci
s1n1f olarak proietarya gorii~iiyle Marksizm, postmodernizmin kendilerine
kar~t en iyi durumda ele~tirel bir tavu
taland1g1 biiyuk anlahlardu.
Buna gore, postmodernizm i~in Marksizm, 1nodemligin bask1c1 projesinin sonucu olan bir esareti ifade eder. LA Condition postmoderne [Poshnodem Durum]
adh eserinde, bilgi ye kar~1 postmodem
tavnn bir ozetini ortaya koymayl dene
yen Frans1z dii~iiniirii Lyotard, i~te bu
bagla1nda postmodern durumu doguran iki biiyuk geli~menin srasyla, A vrupa toplumlann1n t Ayd1nlanmadan
beri kendilerini temellendirmek ve hakb
kllmak i~in kullandlldan ti.im me~rula~
tlncl soylemlerin ~oku~u ve ge~ersizle~
mesiyle birlikte, geleneksel kiiltiirun yerini alan enfonnasyon teknolojisinin,
yeni bir uzmanl1k turiiyle birlikte yiikseli~i oldugunu one surmii~tiir.
Poslmodemizmi karakterize eden, bununla ilintili bir diger ozellik de, 12 fel~
sefenin, insanhgan bilim araahg1yla
ger~ekl~k ilerici ozgurle~imini ve
evrensel olarak ge~erli insan bilgisini
ogretebilmek i-;in ihtiya~ duyulan birligi insana temin edebilecegi du~uncesi-
ne yoneltilen ~iddetli salduadu. Postmodemizm, 13 tevrenselcilige ka~1
9~, genel ge~er, evrensel bir bilgiye
ve ttemelcilige yonelik ~iddetli bir ele~
tiriden ba~ka, 14 tek, degi~mez, evrensel bir akd yerine, ~itli akdlann var~
lu~undan soz ebneyi, ve 15 bilginin
goreliligini ve baglama bag1mhhgm1
vurgulay1p, akd, hakikat ya da burunluk yerine, Wittgensteina tdil oyunlanndan soz etmeyi ihtiva eder.
16 Yine,poshnodemizm, tilerleme du~uncesine kar~1 ~tk1~1IUn bir sonucu
olarak, bugiinun ~ten, modemin

modem oncesinden iistiin oldugu dii~iincesine kar~1 ~1kar. Koy liin un k1r hayati yerine entellektiielin karma~1k,
kentli ha yat tarzLru tercih etmeyi red de~
der. 17 Doga bilimleri, insan bilimleri,
toplum bilimleri, sanat ve edebiyat araSlnda bir s1n1r Qzgisi ~ekilemeyeceg:ini
savunan postmodemizm, bir yandan
klisik dii~iincenin yaphg1 goriinu~
gen;eklik aynmnu reddederken, akademik disiplinlerin geleneksel kala tanimlanrun ve kategorizasyonlannn modemligin bir kahntlSI oldugunu one surer Ve
disiplinlerarasdag1n onemini vurgular.
18 Posbnodemizm tarihe dii~uk bir
statu atfederken, g~1ni~i bilme ve temsil etmeyle ilgili ara~hnnalara ku~kuyla
bakar ve tarihin bildik, tarud1k fonnlan
yerine mikroanlatdan ge~irir. Yerel ve
bolgeseJ mekinlara oncelik verir. 19
Postmodemizm teori ve hakikat kav
ramlanna da ~iipheyle bakar. Postmodem di.i~uncede teori, belli bir mesafeyi
korumak anlamtnda masum de~ildir;
hakikat ise, tarafs1zhk ve nesnellik baglamnda naif bir ~ey olmarun -;ok uzagandadu. 20 Posbnodernizm temsili bir
sahtekirhk olarak goriirken, demokrasiye de buna bagh olarak ~upheyle bakar.
Buna gore, posbnodemizm bir~ok yeni
siyasi ve toplumsal hareketi destekler,
partizanca ve dogmatik tav1rdan ziyade
-;ogulculugu ve ho~goruyu savunur.
post-modemizm ~e~itleri [lng. varifties of
postmodernism; Fr. van.ltis du postmodernisnre ]. Sanatsal, kulti.irel, toplwnsal, felsefi postmodemizmlerden saz etmek
dogru ve mWnkun olsa da, tum bunlann
son -;oziimlemede iki ayn postmodemizme indirgenebilmesinin sonuru olan
postmodemiz.m saruflamasL
Bu snuflamaya go~, postmodernizlerden birincisi, modemlik ve Aydinlanmaya ili~kin felsefi el~tiriden meydana
gelen postmodemizm, ikincisi ise sanat
ve kulturdeki postmodem egilimlerle
-;agda~, postmodem toplumlar arasmda
bir bag kuran, postmodemligi Bah top. lumundaki bir evre olarnk goren post~
modemizmdir.

postmodemi2:min
Ba~ka

bir deyi~le, bu iki postmodernizrnden felsefi postmodemizm olarak


tarumlayabilecegimiz birincisi, modernizmin entellektiiel evrenine ili~kin radikal ve ku~kucu bir felsefi ele~tiriden
meydana gelmektedir. Aydmlaruna projesini hedef alan bu postmodemizm tiim
tarih felsefelerini reddedip, Bah felsefesi ve metafiziginin temel kategorilerine
meydan okur.
Toplum ve kiiltiir teorisi a.;::Jsmdan
postmodemizme kar~ahk gelen ikincisi
ise, postmodernizmi Batt toplumundaki
bir evre olarak goriir ve postmodem kiilrur ve toplumsal ili~kilerin, burjuva ideolojisi ve degerlerinin ondokuzuncu yiizytl liberal kapitalizminin hakim fikirleri
olu~una benzer ~ekilde, r;agda~ kapitalizme kar~ahk geldigini one siirer.
post-modemizmin dogu~u [ing. birth of

postmodemisnr; Fr. naissance du posmodernisme]. Batman yinninci yiizyalda felaketler getiren tarihine bir tepki olarak
geli~en ve tAydanlanrna sonrasanm tiim
iistanlahlanndan kopu~u simgelerken,
tfenomenolojiyle tvarolu~r;ulu~u ozneye ili~kin nostaljik felsefeler olarak
mahkum eden postmodernizmin dogu~unda dort neden ya da olu~umun r;ok
etkili oldugu soylenebilir.
Bunlardan birincisi, 1 hir; ku~ku yok ki,
t Aydmlanmaya hemen ti.im y6nleriyle
kar~a r;akan postmodemizmin Aydmlanmadan kopu~unun, Nietzsche, Heidegger, tyapasalcahk ve postyapasalcahgm
tantihtimanizm.i ve ozneye yonelik ele~
tirisi tarafmdan hazulam~ana i~aret
eder. Bilindigi iizere, postmodemizm
Aydmlarunamn temel tez ve kabullerine
ka~a ele~tirel bir tavar ahr ve, doga bilimlerinin evrensel ger;erlilik iddialanyla
bu bilimlerin somutla~tardaga arar;sal,
nesnelle~tirici ve indirgeyici akdcahga
kar~a r;akarak, Aydanlanrna akalcahgamn
uygarl_a~hnca misyonunu ku~kuyla kar~aJar. l~te postmodernizmle onun soz
konusu ku~kucu ve el~tirel tavnrun ortaya r;aka~mda, +Nietzsche ve Heidegger
gibi filozoflarla yapasalcahk ve postyapasalcahk gibi akamlarm, Aydmlanrnaya
belirleyen en temel oge olarak hiimaniz-

dogu~u

701

me kar~t sergiledikleri antihiimanizmle,


modern dii~iincenin ozneden hareket
eden epistemolojisine ve ozne-nesne dikotomisine kar~a geli~tirdikleri ozneye
yonelik ele~tiri belirleyici bir rol oynama~hr.

2 Postmodemizmin dogu~unda ikinci


olarak, A vrupa'run yirm.inci yiizyaldaki
siyasi tarihi r;ok etkili olmu~tur. Bu tarih,
her~eyden once iki biiyiik diinya sava~a
na, fa~izmin Almanya, italya ve lspanya'daki yiikseli~ine, Avrupa kaynakh
somiirgeciligin gerisindeki modern ve
aydanlannu~ A vrupahlann A vrupah olmayan boylara ya da barbar kom~ulan
na uygarhk gotiirme giri~imlerine, somiirgelerin sozde uygar devletlere kar~a
verdikleri kurtulu~ sava~lanna ve hepsinden onemlisi, ba~ta Yahudiler olmak
iizere, alb anilyon insarun sistemli bir bir;imde ve bilimsel usullere uygun olarak
soykm.m.dan ger;irilmesine taruklt.k etmi~tir. Biitiin bu olumsuz ve beklenmedik geli~meler, Batman tilerlemeciligine,
iyimserligine ve kendisinin barbarhgm
antitezi oldu~ inancma golge dii~iiliip,
modemizmin sorgulamnasma neden
olarak, postmodernizmin dogu~unda etkili olmu~tur.
3 Postmodemizmin dogu~unda onemli
bir rol oynayan iir;iincii bir etken de, bu
kez hem tarihsel ve hem de entellektiiel
bir faktor olarak, Marksizmin kaderidir.
Postmodernizmin baka~ ar;asmdan modemizmin aynlmaz bir parr;asam olu~
turan Marksizm, teoriden pratige dogru
olan evrimini yirminci yiizyalda tamamlanu~ ve sosyalist rejimlerin resmi ogretisi hiline gelmi~tir. Bununla birlikte, bu
evrim, insam ozgiirle~lirme, insamn yabancala~masma son verme ve insanhga
kurtanna iddiasayla ortaya r;akan Marksizmin baslaa, totaliter re;imlerin temel,
doktriner dayanaga oldugunu gostermi~tir. Bunun karuta ise, partiden ahlan
entellektiieller, ar;dan toplama kamplan,
Stalin donemi katliamlan, Macaristan'm
1956, <;ekoslavakya'nm da 1968 yabrida
Sovyetler Birligi tarahndan i~gali, <;in'de
kiiltiir devrimi ada altmda gerr;ekle~tiri
len zorbahk ve a~mhklardar.

702

poslmodemizmin ele,tirisi

Buti.in bu

geli~tne1er

posttnodernist
di.i~i.ini.irlere, Dogu'nun Bah'dan daha
masu1n olmadlglnl, daha dogrusu Dogu
ve Bab'run modemligin iki ayn yi.izi.i oldugunu, ~u farkla ki Ball kapitalizminin
ekono1nik rasyonalizasyonunun yerini
Do~u'da bi.irokratik rasyonalizasyonun
ald1g1n1 gosterdigi i~in, postmodernizmin dogu~unda bir kilometre ta~1 meydana getirir. Ba~ka bir deyi~le, Marksizmin en az1ndan uygulamadaki apat;1k
ba~ans1zhg1, postmodernizmin ~iddetle
kar~1 t;lkhgl Ayd1nlanma projesiyle modemizmin iflaslJUil kesin ve nihai bir karuh oldugu it;in, postmodemizmi hazulayan en onemli etken ya da evrelerden
biri olmak durumundad1r.
Bir tavu ya da ak1m olarak postmodernizmin dogu~unda, dordunci.i olarak,
sanat alan1yla sanat teorisindeki geli~
meler olduk~a onemli bir rol oynaml~
hr. Bilindigi i.izere, modemizm genelde,
A vrupa tarihinin Ronesans 'tan itibaren
olan donemine kar~1hk gelmekle birlikte, sanat alan1nda modemizm yirminci
yii2yd1n ilk yans1nda ortaya t;lkan ve
daha ~ok forme) yenilik ve anlallmlann
pe~inde ko~an Ki.ibizm, Fi.iturizm, DI~avurumculuk, Dadaizm, Gert;eki.isti.ici.ili.ik gibi ak1mlarla Sinulanml~lU'. Bu
~erc;eve it;inde modemizm, ornegin edebiyat alan1nda Marcel Proust ve James
Joyce, 1niizik alan1nda Arnold Schoenberg, mimaride ise Le Corbusier gibi
ishnlerin eserlerinde ifadesini bulur.
i~te bir a~1dan modernizme kar~1 bir
tavn ifade eden postmodemizmin dogu~unda, sanatsaltnodernizmin bir anlamda ba~ans1zhg1, formel ya da sanatsal yeniliklerin yarat1c1 ya da sanatsal
anlamdan yoksun yenilikler olarak kah~~ ve onun siyasr arlamda kurulu di.izenle bi.itiinle~mesi etkili olmu~tur.
postmodernizmin ele~tirisi [tng. cn"ticism of postmodernism; Fr. critique du postrnodemisrne). Yirmind yi.izydm son .;eyre-ginde sosyal bilimlerde ve ozellikle de
felsefede oldukt;a etkili olan postmodernizmin sadece ele~tirdigi, ylkbg1, ku~
kuculug ve yunt~a nedir bilmez
olumsuz tavn nedeniyle tenkid edilmesi.

Buna gore, postmodernizm her~eyden


once sadece ele~tiriyi ve ba~kaJd1ny1
kutsad1g1, salt olumsuz bir tavu sergiledigi i.;:in ele~tirilmi~tir. Normatif bir
~er~eveden, saglam bir ilkeden, hakild
bir adalet yorumundan yoksun ele~tiri,
postmodemizme yonelik hi.icuma gore,
bi.itiin ay1nmlan ortadan kalduu, ezen~
le ezilen, tahakki.im edenle edilen araSlnda hi~bir lark gozetemez. Boyle bir ilkenin yoklugunda, postmodemizm.in
sergiledigi ko~ulsuz farkJd1k politikas1
birtak.Jm gi.i~li.iklerle kar~1 kar~1ya kahr.
Tenkide gore, sadece evrenselligin reddi
veya farkhhga sayg1dan tutarh bir politika ti.iretmek mi.imki.in degildir.
Buradan da anla~llacag1 i.izere, postmodemizm pozitif bir siyaset goru~i.i olmad1g1, on un politik gi.indemi belirsiz
kald1g1 gerek~esiyle ele~tirilmi~tir. Bu
baglamda, o salt y1k1C1 old ugu ve herhangi bir sosyal, politik ve etik sistemi
mi.idafaa edebilmek i-;in hi~bir temel
saglayamad1g1 ve dolay1s1yla sosyal degi~meye ciddi bir takb getiremedigi
i~in ele~tirilmi~tir. Belli bir politikaya
baglanmay1 kendisine yasaklayan postmodemizm, bu tavnyla varolan gi.ice
dayah bask1c1 rejimlerin muhaliflerini
silahs1z b1rakt1g1 i~in tenkid edilmi~tir.
Bu gori.i~ a~1S1ndan bir siyasete bag Jan~
mak veya elkin bir polilik angajman i~in
ge~erli ru~ir neden bulamamak, sati.ikonun kabuli.ine ve hatta me~rula~tlnhna
Sina goruri.ir. Dahas1, postmodemizm,
ku~kuculuguyla kaba kuvvet ve adalet
aras1ndaki ayanm1 bulanikla~hrd1g1 ve
fa~izme entellektuel teselli ve destek
saglad1g1 i~in ele~tirilir.
Ve nihayet, posbnodemizm enlellektuellerin imtiyazll konumlaruu korumaya
yonelik bir son savunma ~abas1 olarak
degerlendirilmi~lir. Buna gore, o, ki.ilti.irel arenadaki geleneksel temellerini ve
imtiyazh konumlanru koruma tela~1na
di.i~en entellekti.iellerin son ve umutsuz
bir manevras1ndan, he~eyi kendileriyle
birlikte ate~e alma t~ebbi.islerinden
ba~ka hi~bir ~ey degildir.

postmodemlik

post-modemizmin soykiitugii [ing. gene


ology of postnrodemism; Fr. geneologie du
postmodernisme]. Yakla~ak olarak 1970'1i
yallarda zuhur eden kiiltiirel bir hare
ket, felsefi bir akun olarak postmodernizmin onciilerini belirtmek i;in kullamlan terim.
Biiyiik ol;iide yeni ve yenilik;i olan
pek ;ok yakla~am gibi, postmodernizm
de biitiiniiyle yeni bir hareket, yepyeni
bir dii~iince akum olarak goriilemez.
Postmodernizm bu baglamda ;ok farkh, hatta birbirlcriyle ;att~an egilimlerden, miistakil filozoflardan miras ahnan
kimi unsurlann bir bile~imi, bu unsurlann daha iist diizeydeki bir sentezi olarak goriilebilir.
Buna gore, postmodemistler I Bah
Marksizmi'nin tHorkheimer, t Adorno
ve Marcuse gibi etkili temsilcilerinden
modern bili min bir mit ve t Aydmlanma
dii~iincesinin de totaliter ve tahakkiimcii oldugu dii~iincesini ahrlar. Postmo
dernizm, yine aym ;er;eve i.;inde,
+Frankfurt Okulu'nun ele~tirel teorisiyle
birlikte, bizi ara;sal aloldan, modern teknolojiden ve medyamn tiiketim toplumunda oynadaga rolden ku~ku duymaya ;agmr. 2 Postmodemizm, ikinci
olarak, Frans1z tyapasalcdagmdan hiimanizm el~tirisini, ozne ve yazardan
ku~ku duyma tavnm miras ahr. Yapasalcalann ba~lathga, ozneden sonra, yazann da oliimiinii co~kuyla ilan etme
hareketinin siirdiiriiciisii olur. 3 Postmo
demizmin nescp ;izgisinde, +Nietzsche
ve tHeidegger onemli bir yer i~gal eder.
Postmodemistler de, bpkt Nietzsche ve
Heidegger gibi, evrensel bir hakikat ve
akbn, evrensel ahlaki deger ve ol;iitlerin
imkamndan ku~ku duyarlar; iyi ve kotii
gibi temel ahlaki terimlerin yeten;iz,
hatta gereksiz olduklaruu, insanlarm
'anlama' baglammda, oznel ve birbirleriyle .;ah~an yorumlar geli~tirmekten
oteye gidemeyeceklerini vurgularlar.
4 Postmodemizm, tHusserl ve fenome
nolojiden de, ki~isel bilgiyi yeniden ele
alma, ge;mi~ten giiniimiize gel en 'dersler'den ku~ku duyma ve sozmerkezci

703

diinya gorii~lerini reddetme tavnm


miras ahr. 5 Postmodemizmin empirizm, evrenseld bilim, rasyonalite ve
mekanik nedensellige yonelik el~tirisi
nin temelinde ise, hi; ku~ku yok ki,
thermeneu tik yer ahr. 6 Postmodemizrnin soykii tiigiinde yeri olan bir ba~ka
hareket de, romantik harekettir. Buna
gore, postmodemistlerin fanteziye, duy
gulara, co~kulara, metafizik, kutsal, egzotik, ilkel ve sarad1~1 ~eylere yonelik
yogun ilgilerinin temelinde, onlann giizellik, iyilik ve hakikat baglammda evrensel hi;bir ol;iit bulunmadagma one
siiren Romantiklerden aldLklan ilham
yer almaktadar.
7 Ote yandan, postmodemizm oznenin
ademi merkezile~mesinde onemli bir
ugrak olan tvarolu~;uluktan, antihlirnanizmi miras alar. 8 Yine, postmoder
nizm otoritenin ve sistematik bir balo~
a.;asmm sorgularunasa, farkb, hatta ;eli
~ik perspektiflere ho~goriiyle bakalmasa
tavnm, tanar~izmle payla~ar. 9 Posbno
demizm, nihayet, kendiligindenligi, evrensel olana ka~1 yereli vurgulama, kitlelerle ldtlelerin gosterdigi ki~isel, ozel
direni~i idealizmi etme egilimi bakumndan da, popiilizmden etkilenmi~tir.
postmodemlik [ing. postnwdernity; Fr.
postmodemite!). ~agda~ ve ileri endiistri
toplumlarmm ula~m1~ olduklanna inandan yeni durum, ;ag ya da ko~ullara
i~aret etmek amacayla kullamlan genel
terim. Posbnodemligi belirleyen ;ok sayada ozellik, temelde dort ana ba~hk alunda toplanabilir.
Bu ba~hklardan birincisi, 1 toplumsal
a.;adan postmodemizmi ifade eder. Bilindigi iizere, endiistril~meyle, kapitalizmin ekonomik sistemi, toplumsal samflar sistemini dogurmu~tu. Bu, her ne
kadar toplumsal yapmm ve toplumsal
farkhla~mamn en onemli ogelerinden
biri olsa da, posbnodem toplumlarda
pek biiyiik bir onem ta~amaz. Toplumsal at;~dan posbnodemizmde, toplumsal
yapa daha fazla par.;alanma~ olup, farkhla~mada, smaflara ek olarak, cinsiyet,
ya~ ve etnik ozellikler etkili olur.

704

postmodem topluan

2 Ote yandan, poshnodern1igi ki.iltl.1rel


a~1dan

degerlendirdigunizde, bir~ok gorti~l.1n en oneulli rolii, ki.ilti.irel faktorlere


verdigini gorti yoruz. Buna gore, postmo. demligi ki.ilttirel at;:~dan belirleyen ogeler, ki.ilti.ir endtistrilerinin giderek artan
onemi, gtindelik ya~anun estetizasyonu,
ki1nligin gelenekJer yoluyla degil de, bireysel set;]m ve tercihler yoluyla kurulu~u, v. b. g.dir.
Buna kar~1n, poshnodernligi, 3 ekonomik a~1dan karakterize eden ~ey, bilgisayarla~m1~ bilginin i.iretilnin temel
giici.i durumuna gelmesidir. Buna gore,
bilgisayarla~m~ bilginin geli~mi~ topluinlardaki i~gi.iru kompozisyonu i.izerinde yogun bir etkisi vardu. Ba~ka bir
deyi~le, fabrika ve tanm i~~ilerinin saYlSl d i.i~erken, profesyonel, tekn.ik ve
beyazyakah i~~i say1smda bir arh~ gozlenir. Yine, poshnodern toplumlarda,
lizellikle ~ok uluslu ~irketler soz konusu
oldugunda, yahnm kararlan ulus devletinin denethninden ~1kar.
Siyasi a~1dan postmodernlik ise, 4 ki~i
sel giri~im, pazar egilimi, rekabet ve
kendine gi.iven gibi erdemlerin geli~ti
rilmesine dayanu. Yine, postrnodernlik
basklc1 btittinci.ili.ik ve bask1c1 bir siyaset anlay1~1 yerine, ~ogulru ve a~1k bir
demokrasi i.izerinde durur.
Ve, postmode1nlik, nihayet, Aydinlanmayla birlikte di.i~i.ini.ilen ilerleme di.i~iincesinin yerine g~en olumsalhk ve
~okanlamhhk bilinciyle ifade edilebilir.
postmodern toplum [ing. postmodern society; Fr. societe postmodeme]. Bilgisayar,
enformasyon, bilimsel bilgi, ileri teknoloji ve benzeri ogelerle belirlenen toplum ti.iri.i. He~eyden once, teknolojinin
yarattag1 imajlann ve bilgi ~ag1n1n toplumu, kontroli.i bilgisayarlarda olan ve
teknokratlar taraflndan yonlendirilen
toplum.
ihtiya~lann da teknokratlar tarahndan
yarahld1g1 bu toplumda, bireyler kamu
gi.ici.in i.in etkisi yle etkisizle~tirilmi~ler
dir. Ote yandan, postmodem toplumda,
belirleyici ogeler, ki~isel ho~gori.i, arzu
ve ti.iketici bir kitlenin varhgadn. Ti.ike-

tim kaygllanrun e~itlik ilkesinin on i.ine


ge~tigi bu topltunda, ti.iketim doruk
noktas1na ula~m1~tlr. Ote yandan, post ..
1nodern toplu1nun tercihlerinde Bah soz
sahibi olup, yonlendirici gi.i~ medya ve
ileti~i1n ag1d1r.
postiila [Yun. aitema; Lat. postulaturtr; Os.
mukaddmre, kaziyei rnuselleme; ing. postulate; Fr. postulat; AI. postulat). Belli bir
disiplinin temel ilkeleri.
Posti.ila, tiim disiplinlere ortak olan,
manhk yasalan tiiri.inden temel ilkelere
kar~1hk gelen taksiyomlardan, belli bir
disipline ozgi.i olan ilkeler olmak bak1m1ndan farkhhk gosterir. Bu baglamda,
posti.ila, formel bir manhksal ya da matematiksel sistemde, kendisine temel bir
kabul olarak ihtiya~ duyulan, kan1tlan1nadan ve apat;:~k bir ~ey olarak kabul
edilen onerme anlam1na gelir. Su halde,
manbksal bir karutlama olmadan dogru
kabul edilen, fakat kendisinden, tutarh
hir manhksal sistem olu~turan ba~ka
onermelerin tiiretildigi onermeye, sonu~lanyla dogrulanan hipoteze, bir
ara~tuma ya da ~ah~man1n sistemli bir
tarzda ger~ekle~tirilebilmesi i~in one si.iri.ilen ya da dogru kabul edilen varsayima posti.ila ad1 verilir.
post-yap1salc1hk [ing. post-structuralism;
Fr. post-structuralisme ). 1960h yallarda
Fransada ortaya ~kan ve i.inli.i lsvi~reli
yap1salc1 di.i~i.ini.ir Ferdinand de Saussureun, bir temsil pratigi olarak dilden
ziyade, anlamh ve anlam veren bir fenomen olarak dil gori.i~i.ini.in analitik
i.mkanlann1 geli~tirmeyi ama~layan felsefi ak1m, entellekti.iel hareket.
tSaussureun, dilin, kendine yeter olmasa da, kendinden-kailn bir sosyal ger
~eklik, gostergelerin iki boyutunun, d1~
diinyadaki bir ~eye gonderim yerine,
birbirine baglanabilen bir ~ey oldugu;
sozci.iklerin, dild1~1 di.inyadaki bir ~eye
gonderimde bulurunadan bir ~yler anlatabildigi tezinden yola ~ postyaplsalcllar, bi.iti.in dillerin ve dilden dog an
felsefe, ideoloji, bilim benzeri fenomenlerin, diger toplumsal fenomenler kar~l
Slnda saruld1g1ndan daha bi.iyi.ik bir

potansiyalite

ozerklige sahip bulundugu ke~fi kar~l


Slnda heyecana kap1lm1~lard1r. Bununla
birlikte, yap1salc1 gelenegin veya ayru
anlama gelmek iizere, bilimsel Saussure
okwna veya yorumlanrun soz konusu
onemli sonu~lar1n anlam1n1 gozden ka~lrd1g1n1 ifade eden postyap1salc1hk,
tbilitncilige ka~1 koymak amac1yla gelenek d1~1 filozoflara, omegin Nietzsche
ve tHeidegger gibi dii~iiniirlere ba~vur
mu~tur. Nitekim, tNietzschenin Foucaulfya, Heideggerin tDerridaya sagladlS' ciddi destek, dilin ve dilden dogan
bilumum fenomenlerin ozerkligini ortaya koyan sonucu teyid ettikten ba~ka,
yeni sonu~lara gotiirmti~tiir. Buna gore,
bireysel sozdikler ba~ka sozciik ve metinlerden izler ta~1r; bilin~d1~1n1n etkisini gozler oniine serer; soylemde ge~en
bir unsur olarak iktidan yans1hr. Sozciiklerin dild1~1 diinyarun ~e~itli ve~he
lerini dii~iinceye ta~1d1klan arhk dii~ii
niilemez.
Michel tFoucaull, Jacques +Derrida,
Giles tDeleuze ve Felix tGuattari gibi
dii~iiniirlerin temsil ettigi postyap1salc1bk, ~u halde, her~eyden once, insan oznesine ili~kin bir ele~tiriyi it;erir. lnsan
bilimlerinin temel amac1n1n, insan1 olu~
turmak olmay1p, onu ~oziindiinnek oldugunu one siiren ve son otuz yala
kadar insaru anlamaya katkada bulunan
baz1 temel kavramlan yap1bozuma ugratmak isteyen postyaptsalahk, tarihselciligi ele~tirip, tarih it;inde, bir ut;tan
digerine uzanan belli bir orgti ve rasyo-nalite oldugu gorii~iine kar~1 ~akar. En
onde gelen postyapasalcr dii~iiniirlerden
olan Foucault tarih soz konusu oldugunda, ilerleme tikrinden kesin olarak uzak
d ururken, Derrida tarihte son bil' nokta
olamayacag1 gorii~iinii benimser.
O~iincii olarak, bir anlam ele~tirisiyle
ortaya ~tkan postyap1salchk, onennelerle gert;eklik aras1nda bir tekabiiliyet ili~
kisi bulundugu g6rti~iine kar~l ~1k1p,
gosteren ya da g05tergelere biiyiik onem
verir.Yap1 kavranuna kar~1 ~1kan, bilir11in statiisii ile birlikte, betimleyici ya da
t;oziilnleyici herhangi bir dilin nesnellik

705

iddiastnl sorgulayan postyap1salc1hk,


anlamdan ba~ka felsefeyi de ~iddetle
ele~tirir. 0, dogrulugu, metnin arkaslnda veya i~lnde goren ya p1salc1hktan
farkb olarak, okuyucunun katk.lSlnl vurgular ve okuyucuyla metin aras1ndaki
kar~1hkh etkile~imi iiretkenlik olarak
degerlendirir.
Bir iiriiniin pasif bir bi~i.tnde tiiketilmesi olarak dii~iiniilen okuma eyleminin
degerini kaybettigini savunan yakla~lm, bunun yerine okuyucunun performansuu ge~irir ve dolay1s1yla dogruluga giden yeni ya da sapa bir yol onerir.
Postyaplsalclhk i~te bu ~er~eve i~inde,
ozne/ yazann, bilinci a~lga ~lkardlktan
ba~ka, dogrulugun da tek otoritesi oldugunu dile getiren, klasik Descartes~1
boliinmez ozne anlay1~1na daha bir ~id
detle kar~l ~lkar. insan oznesinin biitiinciil bir bilince sahip olmad1g1n1 ve
temelde dil yoluyla yap1landlgln1 savunan postyapssalc1hk, nedensellik, ozde~
lik, ikicilik ve dogruluk gibi kavramlan
da s1kl bir ele~tiri siizgecinden getjlrir.
potansiyel [Os. kuvve; lng. potential; Fr.
potentiel, virtuel; AI. potenzial]. 1 Kapasite, s1ga. Gii~ ya da k uvveye sahip olma;
gii~ uygulama ya da eylemde bulunmaya yetili olma; be IIi bir turd en bir ~y
olabilme kapasitesinde, gizil olma; bir
imkan olarak varolma durumu. 2 Kendi
asli dogas1ru, form ya de. oziinii aktuelle~tirme, ger~ekle~tirme i~sel egilimine
ya da kapasitesine sahip bulunan, ~kil
alabilmeye yetili olan ~y it;in kullarulan s&fat.
potansiyalite [ing. potentiality; Fr. potentialite]. Yalruzca bir giit; olarak, kuvve olarak varolma d urum u. Daha once aktuelle~mi~ olan ve dolayts1yla bir neden
olarak eylemde bulunan bir ~ey taraf&n~
dan aktuell~tirilen, gert;ekle~tirilen
~eyin durumu, varhk tarz1.
Potansiyalite kavram1, Aristoteles taraflndan degi~meyi a~1klamak amac1yla,
aktiialite kavram1 yla birlikte one siiriiJ..
mii~tiir. Degi~menin onceden beri, tam
tam1na ~ekil alm1~ belirli bir cisim olarak degil de, ba~ka bir cisim hiline gele-

706

pozitif

bilmeye yetili bir cisim olarak varolan


bir cismin varolu~unu gerektirdi~ini
soyleyen t Aristoteles'e gore, de~i~me
~u halde, bir potansiyel ya da potansiyalitenin aktuelle~mesidir.
Potansiyalite, etkin ve edilgin potansiyalite olarak ikiye aynhr. Do~al de~i~me
olarak da tarumlanabilen etkin potansiyalitede, nesnenin geli~me do~rultusu
nu belirleyen, d1~ bir neden de~il de,
nesnenin kendi i\sel kapasitesi ya da
egilunidir. Bu tur bir potansiyalitede,
nesne, akti.iel olarak, olma potansiyeline
sahip oldu~u ~y olabilmesi i~in, kendi
do~al e~ilim ve yetenekleri aracih~1yla
ger~ekle~ir. Buna kar~1n, edilgin potansiyalitede, nesnenin potansiyalitesi, bir
d1~ gu-; taraf1ndan, kendi do~al tur"tine
ozgu olmayan bir tarzda ger-;ekle~mek,
olaca~1ndan farkh bir ~ey olmak uzere
harekete ge.;irilir.
pozitif [Os. muspet; ing. pozitive; Fr. posit~f,
AI. pozitive). 1 Rasyonel. veya spekulatif
olanm tersine, deneysel veya deneyimsel
olan; 2 ozlerle, ideallerle de~il de, filplak
olgularla ilgili olan; 3 olmas1 gerekenden ziyade, olaru konu alan; 4 do~u~
tan veya do~adan gelen yerine sonradan
konan; S vahye dayanan veya mistik
olan yerine, toplumsal veya ahlald ola~
6 zaman zaman da rasyonel olan yerine,
vahye dayanan; 7 olumsuz olana ka~1t
olarak, olumlu olan i-;in kullarulan sdat.
Buna gore, do~al yasa veya do~al huku~a ka~1t olarak, insani bir yasama
eylemi veya karann eseri, hukiimran iktidann emirlerinin toplarru olan yasalar
butunune, insani karar ve uzla~1mlar tarafmdan yarablan hukuk sistemine pozitifhukuk ad1 verilmektedir. Yine, do~u~
ta.n getirilen, insan olmakJJ~U1 ozunde
varolan do~al haklarm tersine, insanlara
pozitif hukuk tara&ndan bah~edilen
haklar pozitif haklar olarak tarumlanu.
Ote yandan, konusu ideal veya tasanmsal varbklar, ozler, ereksel nedenler
de~il de, zihinden ba~1mslZ olgular,
do~al fenomenler olan bilime pozi tif
bilim ad1 verilirken, speku Iatif ya da ras-

yonel bilginin tam tersine, empirik veya


deneysel bilgi de puzitif bilgi olarak tan1mlan1r.
Yine, pozitivizm ad1 verilen felsefi o~
retinin kurucusu olan tComteun bak~
a\ISJndan~ metafiziksel ve spekulatif
sozde a~1klamalann tersine, olgulara
ili~kin bilimsel a-;JkJama ve betimleme
pozit~f a~rklama diye tan1mlarur. Bu tiir
a~lklan1alardan tneydana gelen ve sad~
ce insana tecrubede verilmi~ olatu, yani
~1plak olgulan ya da fenomenleri konu
alan felsefeye pozit~f felsefe derunektedir.
Deger yarguarmdan ba~unslZ olan, olmasi gerekeni de~il de, olaru, mevcut
durum ve ili~kileri ortaya koymay1
ama~layan analiz ise, pozit~f analiz diye
bilinir. Yine, yalnlZca belirli bir doneinde bilim adamlan tarafrndan bilim diye
nitelenen bilginin ozellikJerini ortaya
koyan disipline veya metodoloji rurune
beti.msel metodoloji anlam1nda, poz.itif
metodoloji ad1 verilmektedir.
Din s6z konusu oldu~unda, pozitif Slfatl iki farkh, hatta kar~1t anlam i.;inde
k u lla ndm1~llr. Bunlardan birincisinde,
Comte tara&ndan, pozitif evrede veya
bilim -;a~mda kendisine artik gerek kalmadl~l du~unulen Hristiyan dinine altematif olarak kurulm~~ olan pozitif din
bir insanbk dinini ifade eder. A~k1n bir
varll~a ve vahye dayanmayan, Tannrun
tahbna insarun oturtuld u~u bu dinde, insanh~a tapdtr. Ahlikm on plana filkh~l
pozitif dinde, mutlak bir ozgecilik soz konusu olup, 'ba~kas1 i-;in ya~amak' tek ve
temel ilke haline ~tir. Pozitif terimi
din ba~lam1nda, ikind olarak, akJa dayanan rasyonel din ya da teolpjinin tersine,
son -;oziimlemede vahye dayanan ya da
dunyevi bir otorite taraf1ndan desteklenen bir dini tanunl amak i9fl kullanllml~hr.

Nihayet, ahlak alan1nda, d1~ nedenler,


ya bana gu~ler tarafmdan de~il de, ki~inin iradi eylemle kendi kendisini belirlemesine, ozerklik anlam1nda, pozit~f
ozgurluk ad verilir.

pozitivizm

pozitif felsefe [Os. miispet felsefe; ing. positive philosaphie; Fr. pltilosapf1ie positive].
tComte ve tMach gibi pozitivist du~i..i
nurlerle, tKierkegaard ve tSartre gibi
varolu~c;u filozo.flar taraflndan savunulan felsefe tliru.
Sozu edilen du~iinurlerin ortak yonu,
en iyi bir bic;imde Alman filozofu Hegel
taranndan omeklenen spekulatif ya da
daha c;ok n2gatiffelsefrye kar~ c;Ikmalandll. Buna gore, negatif felsefe ide ya da
kavramlann a-lanmda hareket eden ve
kavramlarm ya da ozlerin t;~karsaruna
Slyla ilgilenen bir felsefedir. Bu felsefe
aktuel varolu~ alarum a~arak, gorunu~un gerisindeki gerc;eklige, aktuel varolu~un otesindeki ozler alanlna ula~maya
c;ah~1r. Oysa pozitif felsefe kendisini ~k
tuel varolu~ alan1yla SlnJrlayan, bu alaru
duzenlemeye, onun yaratb~l problemlerle ba~etmeye c;ah~an bir felsefed ir.
Comtec;u anlamda pozitif felsefe, bilim
temeli uzerinde yukselen bir felsefe olup,
bilimlerle bir likte, nesnelli~ gozetir ve
aktuel varolu~ alarundan, fenomenler
duzeyinden oteye gec;menin me~ru bir
gec;i~ olmad1~1 one surerek, kendisine
bilimlerin ula~hg1 sonuc;lan sistematize
ehne ve bilimsel bir dqnya goru~u olu~
turma gorevi yukler. Pozitif felsefenin
i~i, bilimin kavramlann1 a-;tklay1p temellendirmek ve bilimin yontemini analiz etmektir.
Buna kar~1n, Kierkegaardc;1 ya da varolu~c;u anlam1 ic;inde pozitif felsefe, aktuel varolu~un, nesnel degil de, oznel
yan1yla ilgilenir. Bilimlerin ula~h~l sonuc;lan yoksaymamakla birlikte, insaru
ilgilendirenin esas bu olmad1guu dile
getiren varolu~-;u pozitif felsefe, aktuel
varolu~un daha c;ok oznel ve bireysel
boyutu ilzerinde durur ve oznel hakikatleri vurgulayan bir kavramaaUa~hr
maya gider.
pozitivi.zm [Os. felsefei ilmiye; ing. positivism; Fr. positivisme; AI. positivismus]. 1
Genel olarak, +modern bilimi temele
alan, ona uygun du~en ve bah) inanc;lan, metafizik ve dini, insanhg1n ilerlemesini engelleyen bilim oncesi du~unce

707

iaLzlan ya da o1mlan oJarak goren


dunya goru~u.
2 Bilim felsefesinde, dogrudan dogruya empirik gelenek ic;inde yer alan, ve
gozlem ve deneye dayanan pozitif bilgi
lehine metafizigi, metafiziksel spekulasyonu reddeden anla)'l~, ogreti.
Saint-Simon ve ozellik]e de Comte tarafmdan kurulan bir ogreti olarak pozitivizm, ingiliz tempirizminin d1~ dunyayt
sadece deneyim yoluyla bilebiJece~imiz,
her ti..ir bilginin son c;ozumlemede duyudeneyine dayarunak durumunda oldu~u tezini kabul eder. Bun unla birlikte,
da~ dunyan1n bilgisinin deneyime dayanmak dunnunda oldu~u tezini, bilginin tecrubede verilmemi~ olan bir ~ye
ili~kin olabilece~ goru~unu de kapsayacak ~ekiJde geni~leten pozitivizm, in~
sanm duyusal alarun ustunde ve otesindeki bir dunyayla ilgili tum bilgi
iddialann1n kar~us1nda yer ahr. 0 farkh bilgi ti..irleri olamayaca~lnl, gerc;ek
ara~hrman1n empirik olgulann tasvirinden ve ac;1klarunas1ndan meydana
geldi~ini one surerken, bilimin yontemlerinin bize fenomenlerin duzenli ard1~1khg1n1n ya da birlikte varolu~unun
yasalann1 verdigini, ama pozitif yontemlerin ~eylerin ic;sel ozlerine ya da
dogalanna hic;bir zaman n ufuz edemedigini ifade eder.
Doga bilimlerinin yontemlerini, yani
pozitif ya da deneysel yontemleri kullanarak ve bu bilimlerin ula~hg1 son uc;lardan yararlanarak, fiziki ve insani' fenomenleri ic;ine alan, butiin bir fenomenler
dunyas1nm birlik.Ji bir resmine ula~ma
ya c;ah~an, geleneksel felsefenin metafiziksel soyutlamalanna ve ilkc;a~ ile Ortac;a~ metodolojisinin empirik gerc;ekligin
d1~1na c;1karak, fenomena) go run U~)erin
gerisinde gizli ozler, ~eylerin arkaslnda
fail ya da ereksel nedenler arama ve ideJere, turlere, kavram]ara gerc;eklik yukleme e~ilimine kar~1 c;1kan bir akun olarak
pozitivizm, dolayuns1z alguun olgu ve
nesnelerine yonelip, olgular aras1nda varolan ili~kileri, deneyim dun yas1ndaki
duzenlilik.Jeri, tecrtibenin d1~1na c;1kmadan ke~fetmenin onemini vurgular.

708

pozitivizmin elettirisi

Bu anlayt~a gore, insarun ~oplumsal


diinyasma uygulandtgmda, pozitif yontern ya da yontemler bilginin her dahnm
ve bu arada toplumlann kendilerinden
ge~mek durumunda olduklan ard1~1k
evrelerin bir yasas1ru verir: Bu evreler
ise, Sirastyla teolojik, metafizik ve pozitif
ya da bili.msel evredir. Metafizik genellikle duyusal olanm iistiinde ve otesindeki bir diinyayt konu alan disiplin, gerc;eklik ya da varhgm bir biitiin olarak
tutarh ve geni~ kapsamh bir resmini
sunmaya -;ab~an felsefe dah olarak anla~tldtgt i-;in, pozitivizm ele~tirilerini oncelikle bu ~ekilde anla~llan metafizige
yoneltmi~tir. Pozitivizme gore, ger-;eklikle ilgili olarak bilebilecegimiz her~ey,
bilim, yani doga bilimleri tarafmdan tiiketilir. Diinya hakkmda, doga bilimleri
tarafmdan saglanan bilgi d~mda, hi~bir
bilgimiz olamaz. insan bilgisi bilimin,
yani fenomenlere ili~k.in sistematik ara~
hrmamn strurlanru hi-;bir ~ek.ilde a~a
maz.
Felsefeye dii~en bu bilimlerin iistiine
-;ll<mak ve ger~eklige ili~k.in olarak,
doga bilimlerinin saglad1g1 bilgilerden
daha derin ve mutlak bir bilgi aramak
degil, bilimin ula~hg1 sonu-;lann sentezini yapmak ve bu sonu~lan sistemle~
tirmektir. Felsefe, bundan ba~ka bilimsel
ke~iflerin gerisinde yatan genel ilkelere
i~aret etmek ve bilimin insan ya~amma
olan katlolanm gostermek suretiyle, hilimin kapsaml!U ve yontemlerini ac;Jklayarak yararh bir i~lev yerine getirebilir.
Bununla birlikte, felsefe bilim i-;in soz
konusu olmayan bir bilgiye ula~ma iddiasmdan vazge-;melidir. Pozitif yontemler tarafmdan yarutlanamayan sorular
yaruts1z btrakdmahdu.
i~te bu ~er-;eve i-;inde, giiniimiizde pozitivizm, bilim konusunda empirist bir
gorii~e baghhg1, toplumsal ya~ama empirist bilgi modeli iizerinde bilimsel bir
yakla~tml tan1mlar. Sosyal bilimler baglanunda ise, bu, insan ve toplum bilimlerinin yontemlerinin doga bilimlerinin
yontemlerine gore ~ekillenmesi veya
olu~turulmast; _olgularla degerlerin bir-

bir1erinden kesin olarak aymhnalan ge


rektigi ve bu yaplld1gmda, sosyal bilimlerin de, doga bilimlerinde ke~fedilen
yasalara veya yasa benzeri diizenliliklere ko~ut toplum yasalanna eri~ebilecegi
anlamma gelir.
3 Pozitivizm, hukuk alamnda veya
hukuk felsefesinde de, bir devletin hukugunun hiikiimran iktidann iradesine
dayand1gm1 one siiren gorii~e tekabiil
eder. ingiltere'de tBentham ve tAustin,
Fransa'da Leon Duguit, Almanya da Savigny tarafmdan benimsenen bu hukuk
anlay1~1, bir yandan toplum sozle~me
si, dogal hukuk teorileriyle orf v~ adet
hukukuna ait gelenekJeri bir kenara btrakman&n, hukugu tum spekiilatif veya
metafizik uns~rlardan anndmna1un gerekliligini vurgularken, diger yandan
da, hukugu hiikiimran iradenin belirttigi emir ya da buyruklarm tiimii, idari,
yargiSal ve askerl nitelikJi emirlerin toplama olarak tarumlar.
4 Pozitivizm, ahlak alanmda da,
Tann'run nedensiz buyruklanrw1 belirli
eylemleri ahlaken dogru, diger bazllanm yanh~ eylemler yapttgm1 dile getiren
ve ayru zamanda teolojik ir6decilik veya
tannsal takdir ya da buyruk ogretisi olarak bilinen gon:i~ii tan1mlar. Varolan
ahlak standardmm bir toplumda fiilen
yiiriirliikte olan standard! tarumlamas1
ko~uluyla, varolan ahlaki standart dJ~anda hi~bir normun olmadtgi gorii~ii
ne ise sosyolojik ahliiki pozitivizm adt verilmektedir.
pozitivizmin ele~tirisi [ing. criticism ofpositiuism; Fr. critique du posivitivisme].
Bilim felsefesinde bir aktm olup, bilimin
yalruzca deneyim yoluyla dogrudan
gozlemlenebilir varhklan konu alabilecegini iddia eden, bilimin gorevinin fenomenler arasandaki ili~kileri ifade eden
genel yasa ya da teoriler olu~turmak oldugunu one stiren pozitivizm aktmt ve
terimi, sosyoloji alaruna, bilindigi iizere,
Fransaz dii~iiniirii Auguste tComte tarafmdan sokulmu~tur. Buna gore, sosyolojide Comte tarafmdan ifade edilmi~
olan pozitivizm, sosyolojinin, hpkt fizik

pragmatik

gibi olmast gerekhginL olt;iim ve nicelemeyi on plana ljlkanp, fizik olt;iisiinde


bilimsel olabilece~ini, bunun it;in de,
insani yonelim ve motifleri bir tarafa blrnkarak, yap1sal at;1klamalara yonelmesi
gerekti.~ini iddia eder.
l~te bu iddialarla ortaya filkan pozitivizm, hem bilim felsefesi ve hem de sosyoloji iljinde ~iddetle ele~tirilmi~tir. Bu
ele~tiriler kabaca iit; ba~hk altmda toplanabilir. Bunlardan birindsi, 1 bilim felsefesi iljinden realist tavnn ifadesi olan
itirazdll". Buna gore, realistler, pozitivizmin yalmzca gozlemlenebilir fenomenlerin analiz edilebilece~i ve bilimsel
a9klamamn, fenomenlerin gene! diizenliliklerin ozelleme ya da ornekleri oldu~unu gostermekten olu~tu~u konusundaki asranna kar~1 filkarken, nedensel
aljiklamarun, fenomenlerin gerisindeki,
onlan birbirine ba~lamakla birlikte, gozlemlenebilir olmayan mekanizmalan ortaya ljlkannas1 gerekti~ini savunur.
Realistler pozitivist bilim anlaya~m1
reddederlerken, birljok sosyolog ve dii~iiniir, bu reddiyeyle birlikte, sosyolojinin bir bilim olamayaca~a tezini dile getirir. Bun a gore, sosyolojinin amaa,
fizikte ya da do~a bilimlerinde oldu~u
gibi, at;d<lama de~il de, anlamakhr.
I~te, pozitivizme yonelik ele~tiri, 2 bu
t;erfieve i~inde, toplumsal varhklar olarak insanlann niyet, yonelim ve motiflerini hesaba katmasa gerekti~ini; soz
konusu niyet ve yonelimler ise, toplumsal diinya ve oznellik alamna ozgii
olup, do~al diinyay1 karakterize etmedi~i ic;:in, do~a bilimlerinin yontemlerinin sosyal bilimlere uygulanamayaca~a
m dile getirir.
Oljiincii ele~tiri ise, 3 yine sosyoloji
i~den gelen bir el~tiri oh.p, sosyal bilimlerdeki pozitivizmin, teknik akllah~m bir orne~i olcgunu ifade eder.
Ba~ka bir deyi~le, +Frankfurt Okulu dii~iiniirleri daha fiOk Amerikan sosyolojisinde gordiikleri pozitivizme kar~a filkma~, sosyolojik yorumla hit;bir ili~kisi
ol~ayan, salt olgularla ve alan ara~tar
malanyla yetinen bu tiir bir sosyolojinin,

709

toplumu denetleme arzusunun bir yanSlmasmdan ba~ka bir ~ey olmad1~1JU


soy 1emi~lerdir.
pozitivizm tarh~masJ [1ng. positivism dispute; Fr. discussion positiviste]. Almanya'da, 1960'h y1llarda vuku bulan, sosyal bilimlerin mahiyeti veya do~as1 ile
ilgili tarh~ma. Pozitivistler ve ozellikle
de tPopper'in ele~tirel rasyonalizmiyle
tHorkheimer, tAdomo ve Habermas'm
tele~tirel teorisi arasmda ortaya t;akan,
insan ve toplum bilimlerinin nesnelli~i
ve de~erden ba~amsazh~1, yontemleri
ve bir sosyal bilimin toplumsal ve politik rolii ile ilgili biiyiik ihtilM.
Kavga, fiOk daha onemlisi, modem
do~a bilimlerinin diinya gorii~ii olarak
pozitivizmin, do~a bilimlerinin yonlendirmesini takip etmeye ljah~an veya zorunda b1rakdan insan ve toplum bilimlerindeki yayalumyla ilgili bir biiyiik
tarh~madar.

pragmatik [Yunanca ~, eylem' anlanuna


gelen pragma'dan; ing. pragnzatiG; Fr. pragmatique; Aim. pttJgmatisch ]. 1 Gene! olarak,
sembol ya da i~aretlere, dilsel gostergelere ili~kin ara~tmna. Pragmatik, dilsel
gostergelerin birle~imlerini, salt onlann
birbirleriyle olan ili~kilerini konu alan
sentaks veya sozdiziminden, ve dilsel
gostergelerin gosterilenle olan ili~kileri
ni ara~tuan semantik veya anlam bilgisinden farkJa olarak sadece gostergelerle,
yani sozciikler, deyim ya da ifadelerle
onlann kullanalma tarzlan arasmdaki
ili~kileri ara~tmr, sembolleri konu~ma
Cl ve dinleyiciler le olan ili~kileri it;inde
ele ahr.
2 Pragmatik, daha ozel olarak da, 1950
ve 1960'h ydlarda, t Austin ve +Searle tarafmdan geli~ti.rilen ve sozel sembollerle formlann kullarum ve etkilerinin felseff, lingustik, sosyolojik ve psikolojik
yonlerini konu alan ara~hrma tiiriine tekabiil etmektedir.
3 Stfatsal anlama iljinde ise, pragmatik
oncelikle insani eylemle, insanm ilgi ve
filkarlanyla, sonra da sembol ve gostergelerle ilgili olmakl1~1 tammlar.

710

pragmatist doAruluk

yanh~1

Praganatik terilninin soz konusu s1fatsal


anla1 n1 i~inde, ~agda~ Alman dii~iiniirii
Karl tOtto-Apel'in ki~inin kendi kendisiyle -;eli~mesini 1nanttksal ~eli~kiden
ayannak amac1yla, aynt zamanda pragmatik -;eli~ki adana verdigi paradoks
tiirii pragnratik paradoks olarak bilinir.
Buna gore, pragmatik paradoks kendi
kendisiyle tutarh olmakla birlikte, daha
kurulurken yanlt~ oldugu ortaya -;akan
'Hi-;bir ~ey hahrlamayorum', 'Kafamtn
i~i bombo~' benzeri onerme tiiriiyle ortaya -;lkar.
Yine aynt anlam i~inde, insan zihninden bagunsLZ bir ger~ekligin varoldugu
nu one siirdiikten ba~ka, zihnin de bu
ger~ekligin bir par~ast haline geldigini
savunan anlay1~a; zihnin doga alan1 da~lnda olmadtgllU, deney ya da tecriibe
sarasanda, organizmayla dlinyanm bir
olup c;akhguu, bilginin eylem yoluyla, eylemin sonucu olarak ortaya ~tkhgaru, bilmenin ba~nh eylemle sonu-;lanan ya da
pratik gii-;liikleri ~zen hipotezlere gore,
ya da varsayunlarla hareket ebnek oldu~nu, dii~iincelerle bilginin, eylemin, etkili ve saghkh faaliyetin ara~lanndan
ba~ka bir ~ey olmadtgaru savunan gorii~e pragmatik realizm ada verilir.
Buna mukabil, bir ~eyin insanlar iizerindeki olumlu pratik etkilerinden dola~
y1 do~u oldu~unu one siirmekten meydana gelen lormel olmayan yanh~.
pragmatik yanl~ denmektedir.
pragmatist do~luk anlay1~1 [lng. pragmatical theory of truth; Fr. theorie pragmatique de verite]. Ondokuzuncu yuzyal1n
sonlanyla yirminci yuzyahn ba~lannda,
bu donemde egemen olan idealist felsefelere bir tepki olarak geli~tirilmi~ olan
ba~amstz bir felsefi akun olarak prag~
matizanin dogrulugu yararhhkla ozde~
le~tiren dogruluk gorii~ii.
Pragmatizme gore, ~isel faktorler her
tiir bilmeyi etkiler, dolay15ayla, manbk ve
hatta metafizil< bile, psikolojiye ba~lldtr.
Bu nedenle, bilgi gorii~lerinde, insarun
bihne yetisinin onun diger yetilerinden
ayn ve bagunsaz olarak ele ahnabilece~i
ni ve bir insarun evrene ili~kin gorii~ii-

nun, onun sahip oldugu arzular ve ger


~ekle~linneyi u1ndugu ama~lar tarafandan bir ol~iiye kadar etkilenebilse de,
teanelde o insanlll psikolojisinden ve ki~isel ogelerden ba~lmSIZ ohnak durumunda oldu~nu savunan dii~iiniirler
~ok temelli bir bi~de yandmaktadLrlar.
Zira pragmatizme gore, modern psikolojr
arzulanm1zan ve isteklerimizin, k.Jsacast
ki~isel ve duygusal faktorlerin, inan~lan
mlzt belirlemede biiyiik bir etki yapb~l
na gostermi~ tir.
i~te bu dii~ii . ceden yo Ia ~1kan pragmatistler, insanlann duygusal baklmdan tatrnin edici olan inan~lann dogru
inan-;lar oldugunu dii~iindiiklerini soylerler. Ve daha sonra, bu gorii~lerini genelle~tirerek, dogru bir inan-; ya da dii~iincenin duygusal baklmdan tatmin
edici bir inan~ ya da dii~iince oldugunu, ya da ayru anlama gelmek iizere,
dogru bir inan~ ya da dii~iincenin i~e
yarayan bir inan-; ya da dii~iince oldugunu belirtirler.
Pragmatizme gore, bir inan~la ilgili olarak, onun dogru mu yoksa yanh~ ma oldu~u soruldu~ zaman, soruyu inanan
bu soruya neden olan amaan ger-;ekle~
mesine katkJda bulunup bulunmadl~ll\a
bakarak yarutlanz. Ba~ka bir deyi~le,
do~ru ve yanh~ sazciiklerinin anlanu,
bir inanClll, onun do~ru mu yoksa yanh~ mt oldu~u sorusunu doguran amaa
ger-;ekl~tirip ger-;ekl~tirmemesiyle, ya
da bu amacll\ ger-;ekl~mesine katk1da
bulunup bulunmamasayla belirlenir.
Pragmatiste gore, entellektiiel faaliyetlerimiz ve dolayasayla inan.;lannuz,
duygusal faktorlerden de pratik faaliyetlerimizden de bagams1z de~ildir.
lnan~aruruz eylemimizi dogrudan ve
araaslZ olarak etkiler, ona yon verir, eylemi ger~ekle~tiren ki~iye, onu dii~iin
d ugu amacma ula~bracak ~tkili yollan
ve ara~an gosterir. inan-;larliiUZlJl eylemlerimiz iizerindeki bu etkisi, eylemi
ba~nh ve etkili bir eylem haline getiriyorsa, ba~ka bir deyi~le bize dii~iindii
~iimiiz ama~lara ula~ma imk.ru veri~
yorsa, inan-; dogrudur.

pragmatizm

Bir inancm dii~iiniilen amaan ger-;ekle~mesine katlo yaptp yapmadtgt, yalmzca tecriibe, deneyim tarafmdan belirlenir. Bundan dolayt, bir inancm dogrulugu -;ogu durumda hemen ve
dogrudan dogruya saptanamaz. Buna
gore, bir inanan dogru oldugunu kabul
ediyorsak, ve bu kabiiliimiiz inancm benimsendigi andan itibaren uygulamadaki sonu-;lar tarafmdan siirekli olarak
destekleniyorsa, k1sacas1 inan-; uygulamada bir i~e yanyorsa, o giderek artan
ol-;iilerde dogru bir inan-; haline gelir.
Oyle ki, omegin -;ekim yasas1 gibi bir
inan-;, deneyin smamasmdan -;ok uzun
bir zaman dilimi boyunca ba~anyla ge-;nti~se, soz konusu inan-;, pragmatiste
gore, tiim prati~ ama-;lar bakunmdan
dogrulugu kamtlanm1~ bir inan-; diizeyine yiiksehni~tir.
Bununla birlikte, gelecegi heniiz tecriibe etmedigimiz i,.:jn, tUm deneyimler samrh olmak zorundadar. Bundan dolaya,
hi-;bir inan-; tam ve mutlak olarak dogru
olamaz. Zaten, pragmatiste gore, mutlak
dogruluktan soz edilemez. Mutlak dogruluk, mantak-;alann yarattJga bir yarulsamadan ba~ka hi-;bir ~ey degildir. Oyleyse, bir inan-;, hi-;bir zaman mutlak
olarak dogru olamayacak olmakla birlikte, dogru olma iddiasmda bulunan
bir ~eydir.
Demek ki, bir inanca benimsedi~iz
zaman, ona gore eyler ve eylemlerimizle
soz konusu inane smanz. Bu inanan
benimsenmesi sonucunda ortaya 9kan
eylemlerin sonu-;lan iyiyse, inancmuz
bize dii~iindugumiiz amaca ula~ma
imkam veriyorsa ve dolayastyla, ya~a
rrunuz iizerindc olumlu bir etki yapayorsa, inanclfiUztn dogruluk iddiasa ge-;erli bir iddia haline gelir. $u halde, biz,
pragmatiste gore, tapk1 kendi ger-;ekligimizi kendimiz i-;in meydana getirmemiz gibi, kendi inanrumzm dogrulugunu da oznel olarak kendimiz yarabnz;
sahip oldugumuz inan-;larumzm dogrulugu da, hpk1 alglladagumz nesnelerin ger-;ekligi gibi, bizim ama~lanrruza
gorelidir.

711

Pragmatist gorii~e, 'dogru inan-;lann i~


goren, uygulamada i~ yarayan inan-;lar
olduklanru kabul etsek bile, bir inan-; i~
gordugu i,.:in dogru olan bir inan-; olmaktan -;ok, dogru oldugu i,.:in i~ goren
bir inan-; olmak durumundadar' den.ilerek itiraz edilmi~tir.
pragmatizm [1ng. pragmatism; Fr. pragmatisme; Al. pragrnatismus ]. Amerikan filozofu W. t}ames tarafmdan geli~tirilen ve
he~yden once, ba~ta entellektiiel problemler olmak iizere, -;~itli problemleri
-;<izmek i,.:in ortaya konan bir yontemden; insan tarafmdan kazamlan -;e~itli
bilgi tiirlerine ili~kin bir teoriden ve nihayet, evrenle ilgili belli bir metafizik gorii~ten olu~an ogreti.
1 Pragmatizmin en belirleyid ozelligi,
onun -;lkar gozetmeyen hakikat aray~
diye bir ~y ohnad1gam, her tiir dii~iin
me etkinliginin salt problem -;ozmeyle ilgili bir konu oldugunu, inan-;lann ger-;eklige ili~kin tasarunlar olmayap,
sadece eylem ah~kanhklanna tekabiil ettikJerini, kJ.isik felsefenin geleneksel
problemlerinden bir~ogunun bilumum
ikidlilderle ikili ~emalann dogmatik kabuliinden kaynakland1gam <ine siiren bir
yakla~un ve ogreti olmasad1r. Buna gore,
pragmatik yontem dii~iinceleri ve teorileri, deneyim ve uygulamadaki i~levleri
ve uygulamalan bakurundan ele almaktan olu~ur. Pragmatizm, dii~iincelerin,
fikir ve <igretilerin anlamlanru miimkiin
sonu-;lan ile ortaya koyma yonteminin,
bilim adamlan ve ortalama insan tarabndan kullamlan yontemle ayru oldugunu
savunur. Ote yandan, pragmatizme gore,
bir-;ok entellektUel problem ve tartJ~ma
a~1k olmayan kavramlar i-;erir.
2 Pragmatizmin metafiziksel evren g<irii~iine gelince, bu gorii~iin -;ogulcu bir
evren anlaya~ma sahip oldugunu soylemek gerekir. Evren, tek ya da birka-; t<izden degil de, sesler ve kokular gibi niteliklerden ve bu nitelikler arasmdaki
ili~kilerden meydana gelir.
lnan-;lan, g<irii~, tez ve teorileri sonu-;lanyla, i~e yararhhgJ a-;asandan degerlendiren felsefi bir akun olan metafizik

712

prakriti ve purua

pragmatizme ek olarak, bilimsel, a_l,laki


ve dinf pragmatizmden stiz edilebilir.
Buna gore, 3 bilimse/ pragmatizm bilimsel
bir teori ya da yasamn doj';ruluj';una yalmzca, pratik dej';erine, uygulamadaki
sonu~lanna, ba~an ya da ba~anslZhj\1na bakarak karar veren anlay1~tlr. 4 Dini
pragnzatizm ise, dini inan~ ve dogmalan,
insan ya~amma katk1 yapmas1, olumlu
bir amaca hizmet etmesi, ahlaki ya~ama
yon vermesi baklmmdan dej';erlendirir.
5 Buna kar~m, ahlllkipragmatizm, metafizik gorii~, farkl1 ilke ve yasalarla dini
inan~lan, ahlak a~1smdan yararh olma51, vicdamn gereklerini yerine getirmesi
a~1smdan ele ahr, ahlaka hizmet ettil';i
ol~iide doj';ru ve det;erli bulur.
prakriti ve puru~a. Gelenet;e bal';h bir
Hint felsefesi sistemi olan Sankhya'run
ikici ger~eklik gorii~iiniin temelinde
bulunan iki ilke.
Bw1lardan Prakriti, zihinden baj\ln1SIZ
bir ger~eklik ilkesine, kendi kendine y~
terti bir ilke olan doj';a ger~el';ine kar~l
hk gelir. Puru~a ise, cans1z doj';amn
kar~!Smdaki ve otesindeki canhhk ya da
ruhtur. Canh ve bilin~li olma ozellij';iyle
Puru~a, maddf olaylardan derin ve a~!l
maz bir u~urumla aynlrru~ durumdad~r. Puru~a, oziinii, bozulmam!~hl';nu
ve sonsuz safhl';uu koruyarak, maddeye
kan~madan, bula~madan, olan bitenin
otesinde durur. Bir ~ekilde madde ve
ruha benzetilebilecek ohm Prakriti ve
Puru~a, canWarda birbirlerine soo bir
bag ile baj';lanml~ durumdad1r.
pratik [Yunanca 'eylemle ilgili olan' anlamma gelen praktikos'tan; lng. practical;
Fr. pratique; Aim. pratisch). Genet olarak,
davraru~1 belirleyen, eylemle ilgili olan,
yap!lmas1 gerekeni buyuran; eyleme,
~. uygulamaya doniik olan; yalruzca
hakikati, ger~eklikle ilgili doj';ru bilgiyi
ama~layan, teoriye ve teorik olana kar~lt olarak, yalruzca eylemi dikkate alan,
iyilil';e yonelen; olgularla dej';il de, det;erle ilgili olan it;in kullamlan s1fat.
Bu baj';lamda, irlidi karar ve eylemle ilgili olan. ahlak! ilgilendiren problemleri
konu alan ak!l ya da refleksif dii~iinceye

prntik akzl ad1 verilir. Niiekim pratik ak!l


t Aristoteles tarahndan, biz insan varhklanna beUi bir amaca ula~mak i~in,
hangi yollan ya da ara~lan kullanabilecel';imizi bilme, bu yollardan hangisinin
daha uygun ve etkili olduj';unu ot;renme ve doj';ru kararlara ula~ma olanaj\1
veren yeti, nl" yap1p ne yapmayacaj\1mlz konusunda bilin~li dii~iinmeye
kar~1hk gelen gii~ olarak tammlanml~
br. tKant'ta ise pratik akd, dini duygu
ve sezgilerin kaynaj\1 olup, ahlliki eylemle ilgili bilgiyi saj';layan akla kar~1hk
gelir.
Yine bilgiyle dej';il de, eylemle ilgili
olan tasrma; nedenleri del';il de, ne yapmak gerektil';ini ortaya koyan tasm tiiriine pratik tasmz ad1 verilmi~tir. Ne yapmak gerektil';iyle ilgili ak!lyiiriitmenin
ahllli oznenin inan~ ve arzulanrun ifadesi olan onciillerden hareket ettil';ini,
arzunun ahlaki eylem it;in temel motif
olduj';unu soyleyen Aristoteles'e gore,
pratik tas1m arzunun se~ime donii~tii
riilmesine kar~1hk gelir.
Ote yandan, geleneksel ya da klasik felsefenin insan davram~uu konu alan biitiiniine pratik felsefe ad1 verilmektedir.
Buna gore, pratik felsefe insan davram~uun temelinde bulunan ilkeleri, eylemin yoneldil';i ama~lan konu alan, bilgiyi bizatihi kendisi it;in dej';il de, insani
eylem it;in arayan felsefe tiirii olarak ortaya ~ikar.
Kokleri Aristoteles'e kadar geri giden
teorik/ pratik felsefe kar~lthj\1 soz konusu olduj';unda, pratik felsefe kapsanu
it;inde ahlak, iktisat ve siyaset gibi disiplinler yer ahr. Teorik/pratik felsefe ay!rrmm temelinde ba~lang1~ta, eylem/
teorik dii~iince veya tema~a kar~lthj\1
bulunurken, Alman dii~iiniirii Christian
tWolff'tan itibaren aymmm temeline
olgu I dej';er kar~lthj\1 ge')irilmi~tir.
Ote yandan, pratik alanda, beni, bireyi,
ki~inin ~1karlanm ba~ka her~eyi goz
ard1 etmek pahasma on plana ~1kartan
yakla~1ma ise, pratik sozciil';iiniiniin stiz
konusu anlanu i~inde, pratik egoizm denmektedir. Pratik egoizm, manhksal, es-

pta:ds

tetik ve ahlaki egoizm clarak uc;e aynhr. Bunlardan uautJksal egoizm, ki~inin
kendi yargis1n1, ba~ka insanlann ele~
tirel degerlendirme ve S1namas1na tabi
tutmas1n1n gerekli olmad1gln1 savunan
tavra kar~1hk gelir. Estetik egoiznt, ki~i
nin kendi begenisiyle tam ve mutlak bir
doyum sagladiglni one surerken, al1ltiki
egoiz11r ki~inin c;Ikarlannl temele alarak,
ki~inin kendisini tum faaliyetlerinin
nihai ve en yuksek amac yapar.
pralik akhn postiilalan [tng. postulates of
practical reason; Fr. postulats de Ia raison
pratique]. Kant felsefesinde, ahlak ic;in
gerekli olan, faka t karutlanamayan onkabuller; tecrubi temelleri oln1amakla
birlikte, ahUik1n varolu~u ic;in ka~and
maz olan ideler.
Ahlakh olmam1z, ahlaki odevlerimizi
yerine getirmemiz ic;in inanmak durumunda oldugumuz kanltlanamaz, ya
da kanltlanmadan kabul edilmek durumunda olan pratik ya da ahlaki hipotezler. Kant'a gore, bu hipotezler 1
Tanrl'n1n varolu~unu, 2 ruhun oliim
suzlugunu ve 3 iradenin ozgiir oldugunu dile getiren hipotezlerdir.
pralik deneyimin lransendanlal ko~ulla
n [ing. transcendental conditions of practical experience; Fr. conditions transcendenteaux de I' experience pratique]. Onlu Alman
filozofulmmanuel Kant'ta, insan varolu~unun bir olgusu olarak ahlak.J mumkiln k.Jlan, ahlaki yarg1ya nesnellik kazandiran ko~ullar.
I<ritik d~ Reinen Vernunft [Saf Akhn
Ele~tirisi] adh birinci kitab1nda, teorik
deneyi ya da bilgiyi olanakh kllan ko~ul
lan ortaya koyan, bizim, numenleri degil
de, ancak duyarhk ve anlama yetisinin
apriori kavram ve kategorileri ic;ine yerle~tirebildigimiz fenomenleri, bir anlamda kendi kurdugumuz nesneleri bilebildigimizi soyleyen Kant, I<ritik der
Praktischm Vernenft [Pratik Akhn Ele~
tirisi] ad1n1 ta~1yan ikinci kitabmda,
ahlak1 mumkun kllan ko~ullan, ahliki
deneyim ve yarguun zorunlu postiilalaruu ortaya koymu~tur.

713

Buna gore, ahlakln temel poshHast, ozgurh'.iktiir, c;unku ozg\lr ola1nazsak eger,
eylemle1imizden sorutnlu tu h.tlamay1z.
Bununla birlikte, ozgtirluk, Kant'tn fiziki
dunyan1n temelinde bulundugunu gosterdigi nedensel zorunlulukla uzla~tu1l1nahdar. Kant, bu uzla~may1, nuinenfenomen ay1runuu insan1n kendisine uygulayarak ger~ekle~tirir.
praxis (Yunancada eylem, yap1p ehne anlamina gelen sozcuk]. ilkc;ag Yunan felsefesinde, ahlaki vc siyasi davra~ ve faaliyeti de ic;ine alacak ~ekilde, insan
davraru~1 ve eylemi ic;in kullarulan teriln.
Buna gore, Aristoteles praxisi, poiesis ve
ll1eoria'ya kar~lt bir bi9mde, insani eytem
ve etkinlik ic;in kul1antr.
tModem felsefede ise diyalektik ve tarihsel maddeciligin kurucusu olan
+Marks, daha once d u~unce ve teorid en
ayn ve bag1msiz olan praxise yeni bir
anlam kazand1nn1~ ve onu teoriyle eylemin birligi olarak tanimla~tlr. Onda
praxis, salt emekten farkh olarak, insana
has ozgur ve bilinc;li yarahct faaliyeti tarumlar. Boyle bir etkinlik, bilgi temeli
uzerinde yeni ve daha iyi bir duzen kurabihneye 1nuktedir olan bir eylem turiidur.
Marks'a gore, du~unce ya da teori
soyut bir standart, eyle1nden kopuk, uygulamayla ili~kisi olmayan bir ideal olarak degerlendirilmemelidir. Du~unce ya
da teori eyletnin, pratigin sonucudur, eylemden dogar, eylem tarahndan geli~ti
rilir ve donli~tiirulur. Bundan dolay1,
ideal olanla gerc;eklik aras1ndaki yank,
Marks'a gore, ancak pra.xisle, dunyay1 anlamak kadar, dunyayJ kuram-eylem bagla1n1nda degi~tirme projesiyle, ger~ek
dtinyay1 don(i~tunneyi amac;layan toplumsal s1ruflar aras1nda teorik bir bilinc;
geli~tirmek suretiyle kapatdabilir.
Marksist gelenegin 20. yuZ}'lldaki
onemli uyelerinden biri olan Frankfurt
filozofu tHabermas ise, praxis terimini
insanlar aras1ndaki ileti~imsel eylem
ic;in kullanu. Ahl~ki nonnlar tarafandan
yonetilen praxis, onda teknik kurallann
belirledigi ara~sal eylemin, yani e~ya
uretiminin tam kar~1S1nda yer ahr.

714

pre

pre. Bah dillerinde once anlamma gelen


onek. Buna gore, pre-refleksif bilin~ refleksiyon oncesi, kendi ilzerine donmemi~ clan bilinci tammlar. Yine preteorik,
teori oncesi, teoriden ba~ms1z clan,
do~rulu~u veya makuliyeti i~in teorik
analize veya kuramsal miltalaalara ihtiya~ duymayan ~eyi, teori oncesi kesinlikleri tarumlar.
presokratik felsefe [lng. presocratic philosophy; Fr. pltilosophie presocratique]. Hellenik felsefenin ilk ve Sokrates oncesindeki donemi.
Dort Okulu ve srrasyla Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, Pythagoras, Parmenides, Zenon, Mefissos, Herakleitos,
Ksenophanes, Anaksagoras, Empedokles
ve Dernokritos gibi filozoflan kapsayan
Presokratikfelsefenin belli ba~b ozellikleri ~unlard1r: 1 Bu felsefe, Yunan mitolojisinin sundu~u a<;~klama tarzuu reddetmek suretiyle ve do~al olaylarm yine
do~al nedenlerle a<;lklanmas1 gerekti~
inancyla ba~lam1~hr. 2 Bu felsefe bir gorilnil~-ger~eklik aymm1 yaparak, gtirtinii~iln gerisindeki ger~ekli~e, ~oklu~un
ardmdaki birli~e niliuz etme ~abas1 i~
de olmu~tur. 3 Bu felsefe bir do~a ya da
varhk felsefesidir, yani ger~kten varolarun ne oldu~una dair bir ara~brmadu. 4
Presokratik felsefe ger~kten voralana,
~oklu~un gerisindeki bir li~e arkhe aduu
verdi~i i~in, ayru zamanda arkheye ili~kin
bir soru~turmad1r.
prima facie. 'ilk bak1~ta', 'dikkatli ve
titiz inceleme ya da miltalaadan once'
anlamma gelen Latince terim.
primium principium. nk ilke; tilm ilkelere, tilm do~rulara temel olu~turan ilke.
Ilk ilke deyimi, Hristiyan Orta91~ felsefesinde, varolu~unu, kendisinin d~m
daki bir ~eye de~il de, salt kendisine
bor~lu clan, ozil varolu~unu i~eren, varolmamas dil~ilnillemeyen ilk ve temel
varbk, yani Tann i~in kullandm1~hr.
principium individuationis. Bireyle~im
ilkesinin, varolan bir ~eydeki, o ~eyin
bireyselli~ini sa~layan temel, ozsel ve
ger~ek etmenin Latince ifadesi.

problem [Os. mesele; ing. problem; Fr.


problhne; AI. <Z</gabe]. Kendisine verilecek
haz1r, ah~drru~ ya da otomatik bir yarut
veya ka~1bk bulunmayan ve bundan
delay, rasyonel i~lemleri ve belli bir akdyilriltme silrecini gerektiren teorik veya
pratik gil~lilk. Belirli rasyonel ~lemlerle
~ozillmesi, yamtlanmas1 gereken soru.
<;:ozilmil i~in belli bir bilgi bi-rikimini, ve
aynca, sezgiyle belli bir akJ.lyilriltme i~le
minden olu~an zihin jirnnasti~ni gerektiren soru, gil~lilk.
Bw1a mukabil, belli bir ozel durumdan
kaynaklanan veya bir bilgi alaruyla ilgili
problemlerin tilmilne problematik ad1 verihr. Problematik, ayru zamanda kesin olmayan, ku~kulu, milmkiln ya da muhtemel clan i9n kullarulan bir slfat olmak
durumundad1r.
Proklos. 410-485 yJ.llan arasmda ya~arru~
clan ilnlil Yeni-Piatoncu dil~ilnilr. Proklos iki temel kitabmda, Teolojinin Ogeleri
ve Platon"un Teolojisi adb eserlerinde, hem
Plotinos'un ve hem de kendisinin goril~
lerini aynnllh olarak a~ama 91basyla
tin kazanm~hr.
Varbklann bir nedeni olmas1 gerekti~i
ni, nedenin hi~bir zaman sonu~la ayru
olamayaca~m, bu noktada sonsuzca geriye gidi~in kabul edilemeyecegini savunan Proklos'a gore, varhklann, bpkl dallann kokten ya da govdeden ~kb~l
~ekilde kendisinden tilreyece~i bir ilk
Nedenin var olmas1 gerekir. T1pk1 Plotinos gibi, bunk Neden ya da llkenin varhgm otesinde olduttJnu, Birlik, Neden ve
fyi tilriinden sLfat y a da yilklemleri a~b
~ml one silren Proklos, ~u hlilde, nihai
ve en yilksek ilke hakkmda olumlu hi~bir
~ey soyleyemeyece~, yalmzca onun,
her tilrlil diskilrsif dil~ilncenin otesinde
kald1~utl farkederek, ne olmad1~ dile
getirebilece~imizi ifade etmi~tir. Ona
gore, varolan her~y, h1riim yoluyla, bu
ilk ilkeden, akJ.l yoluyla kavranamaz clan
Bir ya da Tann'dan tilremi~tir.
proletarya [ing. proletariat; Fr. proletariat].
Marksist goril~e gore, kapitalist toplumda burjuvazi tarafmdan somilriilen,

proton pseudos

emeginden ba~ka satacak hi,.bir ~eyi


olmayan emek,_i suuf. Kendisini somuren miilkiyet dtizenini y1kacagma ve
yalruzca kendisini degil, fakat tum insanhgl kurtaracagma inarulan evrensel
ihtilalci s1mf.
Bu baglamda, kapitalizm i,_inde, orta
s1mhn yokolup, i~,_i s1mfmm bir par,.a51 haline gelme stirecine proleterle~me;
ortodoks Marksizmin iddiasma gore,
proletaryamn, kapitalist devleti }'lkhktan sonra, sosyalizme ge,_i~i h1zland1rmak ve uretim ara,.lanm sosyalle~tir
mek amac1yla kuracag1 rejime proletarya
diktatorliigii ad1 verilir.
propaiE!deutik. Yunancada, ozellikle de
tAristoteles'in bilim teorisinde, bir hilime ili~kin ara~tumaya ba~lamazdan;
bir varhk alanmm bilgisine yonelmezden once, kazarulmas1 gereken bilgiler
btittintine veya bilim ttirune verilen ad.
Bu tur bir bilimin, dti~tince tarihinde
en iyi bilinen omegi, manhkhr.
Protagoras. M. 0. 485-420 y1llan arasmda
ya~am1~ ve 'ins an he~eyin, varolan ~ey
lerin varolduklaruun ve varolmayan ~y
lerin varolmad1klaniun, olt;(istidtir' 56zuyle tin kazaruru~ olan Sofist du~uniir.
Ele~tirel bir zihniyete sahip bir ki~i olarak Protagoras, insan akluu sorguya ,_ekmi~, bir yandan soyut spekiilasyonun
online ge,.erken, bir yandan da insan aklmm kendi uzerine dti~unme gucunu
gozler online sermi~tir. Pratik bir bilgeli
ge sahip bir ki~i olarak da, insana b~,
sonu,.suz ara~t1rmalardan, kendisine
donme ~agns1 yaprru~ ve insaru dunyasuun merkezine yerle~tirmi~tir. Bilgi,
do~ruluk ve degeri tumuyle goreli kdan,
~eylerin insanlara gorundugu gibi oldugunu savunan Protagoras, Tann konusunda agnostik bir tav1r alrm~tn. Ba~ka
bir deyi~le, tannlann varolu~u ve ozellikleriyle ilgili bilgi olanaguu yads1yan
Protagoras, 'Tannlarla iJgili olarak, ne
onlarm varolup olmad1klaruu, ne de ne
~ekilde olduklaruu bilebilirim, ,_unkti
ontimde, konunun karanhk olu~u ve
insan ya~ammm k1sahg1 gibi b~ok

engel vard1r'

715

demi~tir.

Protagoras~1 gorecilik [ing.

Protagorean
relativism; Fr. relativisme de Protagoras ].
Protagoras'm 'insanm, varolan ~eylerin
varolduklannm, varolmayan ~eylerin
varolmad1klannm oh;usti oldugu' ~ek
lindekj deyi~inde ifadesini bulan gorelilik anlay1~ma verilen ad.
Protagoras'm goreciliginin temel inan,_lan ~u ~ekilde s1ralanabilir: 1 ~eyler, insanlara gorundugu, insanlar tarafmdan
alg1land1g1 gibidirler. 2 ~eylerin kendilerine farkh gorundugu i..kj insandan hi,.biri, digerini, ona yarulmakta oldugunu
soyleyerek, ikna edemez. 3 c;unkti ~ey
ler, bir insana belirli bir bi,.imde goruntiyorlarsa eger, bu, ~eylerin, her ne kadar
onun kom~usu i,_in farkh olabilse bile,
soz konusu ki~i i,_in varolma tarz1du. 4
Dogruluk alg1lananla ozd~ olup, aJgilayarun fiziki durumuna ya da ko~ulla
nna gorelidir.
5 Farkh duyu organlan ve k~ullar stiz
konusu oldugunda, alg1lanan ve dogru
gibi goriinen ~y de farklt olacakbr. 6
Dogruluk tumuyle gorelidir. 7 Dogruluk
algdayan ki~iden bagut\SIZ degildir. 8
Varolan ~eyler sanhg1 olan birinin goztine san goriinuyorlarsa eger, ger,.ekten de
sand1r ve hi,_ kimsenin ona ~ylerin san
olmad1guu soyleme hakkt yoktur. 9 Alg1
ve bilgi ir;in ge~rli olan bu durum, degerler i,_in de ge,.erlidir; bw1a gore, bir
insan h1rS1Zbk yapmamn iyi olduguna
ger~ekten inaruyorsa eger, bu onerme,
ayru insan onun dogru olduguna inand1g1 stirece dogrudur.
protai ousai. t Aristoteles'te, var olmak
i,_in kendisinden ba~ka hi,.bir ~eye ihtiya,_ duymayan birinci dereceden tozlere verilen Yunanca ad.
prote philosophia. ilk felsefe anlamma
gelen ve ilk,_ag ile Orta,.ag felsefesinde,
modern felsefenin tersine, epistemolojiden once gelen ontoloji ya da metafizigi
tammJayan Latince terim.
proton pseudos. Yunancada ilk yanh~;
hatamn kokeni, yanh~ ilk adun anlamina gelen terim.

716

Proudhon, Pierre-joseph

Pro01dhon, Pie,ne-Joseph. 1809-1965 y!llart arasmda y3~aml~ clan Frans1z sosyalist dii~iiniir. Temel eserleri: Qu'est-ce
que Ia pi'Opl'icte? [Miilkiyet nedir?].
Systeme des Contradictions economiques ou
Plrilosophie de Ia Misere [lktisadi <;:eli~ki
lcr Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi].
Daha ziyade 'Tann ~erdir' vc 'Miilkiyet
hrrs1zhkllr' gibi slogan sozlerle arwnsanan Proudhon, tanar~izmin kumcusu
olarak bilinir. 0 miilkiycti kendi kendini
yok eden bir katil olarak gonnii~. onun
toplumu kemirdi~ini ve adaletin kurulmasma engel oldu~unu soylemi~tir.
Proudhon'a gore, insanlann birbirleri
kar~1smda hi~bir iistiinliikleri olamaz,
dolayisiyla onlann zor:ba ve kale, hiil<meden ve hiikmedilen olarak ikiye boliinmelerinin anla~1hr hi~bir gerek~esi yoktur. 0 diinyada mutlak bir ozgiirliik ve
e~itlik tesis edildi~i zaman, hi~bir yonetim ve hiikiimete gerek kabnayacaguu
iddia eder.
Tiim orgiit ve kurumlara kar~1 ~kan,
komiinizmden nefret etti~ini belirten
Proudhon do~alhkla Tann'ya da dii~
man olmu~tur. Ekonomi politi~in e~ya
diizenini me~rula~tmnak sureyile seflati ovmekten ba~ka hi~bir ~ey yapmad1~~m savunan filozofa Marks The Poverty
of Philosophy [Felsefenin Sefaleti] adh
eseriyle kar~!l1k vermi~tir.
psikanaliz [lng. psycl!analysis; Fr. psycharudyse; AI. psychanalyse]. Ozel olarak,
Freud'un dii~iince, ~ah~ma ve eserleriyle birle~tirilen psikoloji ve ruhsal tedavi
anlay1~1, daha gene) olarak da Breuer ve
Freud'un 1880 ve 1890'h y!llardaki ara~
l!rma vc dii~iincelerinden ~1kan psikoloji aknnr.
Soz konusu psikoloji anlay1~1 ya da
okulunu belirleyen en onemli o~eler
~unlard1r: 1 Hi~bir insan davram~mm
geli~igiizel, rastgele olmad!~lm, tiim
davram~larm bireyin psi~ik ya~anl!s!
tarafmdan belirlenmi~ oldu~unu one
siiren psi~ik bir determinizm anlay1~1.
2 Bilin~ alamnm d1~mda kalan, fakat
bireyin ya~ammda ve bireyin davram~lanm a~1klamada ~ok onemli bir rol
oynayan bilin~d!~l o~retisi.

3 insarun faaliyetlerinin samld1~mdan


~k

daha fazla amaca yonelmi~ faaliyetlerden olu~tu~unu savunan ve insan


dii~iincesiyle davram~mm motivasyonuna biiyiik onem veren bir amaca yonelmi~lik o~retisi. 4 Bireyin yeti~kinli~e
do~ru clan geli~im siirecinde, ~orukluk
donemi ya~ant!lannm, ilk tecriibelerin
biiyiik bir onem ta~!d!~ml ifade eden
bir geli~im psikolojisi. 5 Psikoterapi ve
psikiyatrinin kabul gonnii~ yontemlerini kullanan bir ruhsal tedavi anlay1~1.
insan davram~ma ili~kin bir teoriye,
insan davram~mm gerisindeki motivasyonlan ortaya ~1karan bir dizi tekni~e kar~1hk gelen psikanalizin yaral!c!Sl
tFreud, soz konusu psikoloji anlayi~l
mn bireysel ki~iliklerin derinliklerine
ili~kin olarak sa~lam bir kavray1~ sa~
lad!~ml, psikanalizin tedavi tekniklerini uygulayan hekimin ustaca miidahalelerle zihinsel bozukluklan ortadan
kald!rdi~ml ve boylelikle, psikanalizin
mutsuzluklann yerine gene) bir mutlululuk getirdi~ni one silnnii~tiir.
Yine Freud'a gore, psikanaliz, bilin~li
ben ya da benli~in kendi diinyasnun bile
efendisi obnad!~lru karutlad!~l i~in, bilimsel ilerlemenin aynlmaz bir par~as1
clan, ve insanoglunun kendisinin biridkli~i ve onemiyle ilgili sars1lmaz inanana,
Kopernik'in yeryiiziiniin evrenin merkezi
olmadi~mi gosteren giine~merkezli sisteminden ve ii~iincii ve sonuncu darbeyi
indixen, bir teoridir.
Freud'un soz konusu psikoloji anlay1~1,
felsefede farkl! tepkilere konu olmu~tur.
Tepkilerden birincisi, tWittgenstein'm teoriyi olumlu de~erlendiren yakla~un!dir.
Wittgenstein, bu ~r~ve io;inde, felsefeyle
psikanaliz arasmda bir ili~ki kunnu~, felsefenin gorevinin, hpkl psikanalizin, psi~ik bozukluklart ortadan kald!m\as! gibi,
kafa kan~lkii~ma ve ~oziilemez problcmlere yol a~an kavramsal bozukluklan
gidermek oldu~unu dii~iinmii~tiir. Yine,
~~da~ dii~iiniirlerden tGadamer'e gore,
tFreud hermeneutik olarak bilinen yontemin fikir babas1 olup, felsefeye, goriinii~
teki anlamm gerisine gitmeyi o~re~-

psikoloji

tir. t~farcuse'e gore se, psikanalizin bashrma ve bilin;d1~1 ile ilgiii fikirleri, anadem kapitalist burokl"asilerde soz konusu
olan sefalet ve yabancda~man1n adeta
sagla1n bir tasvirinden ba~ka hi-;bir ~ey
degildir.
tDerrida ve tFoucault gibi du~unurler
ise, Freud't1, yalruzca bilincin ve benin
yan1lg1 ve ald an1~lannt ortaya -;kard1g1
i-;in degil, fakat Bah felsefesi geleneghun
ten1elinde yer alan 'akJJ' ve 'gerc;ek' di.i~i1nlerin.in anlams1zhgn gosterdigi i;in
de olutnlu kar~datnt~lar, ama bir yandan da di.i~iincelerini daha ileriye, nihai
tnanhksal sonucuna kadar goti.irrnedigi
i-;in ele~tinnekten geri durma1ru~lardtr.
Psikanaliz baglamtnda ikinci tepki,
lnanhk;l pozitivistlerin ya da ornegin
tPopper'1n teori kar~1s1ndaki oltunsuz
tavndu. Nitekim Popper'a gore, psikanaliz sozde bir kuram olup, bilimsel
olarak test edilebilir bir teori degildir. 0
ne dogrulanabildigi, ne de yanh~lana
bildigi i-;in, bilimsel ilerlemeye engel
olan, gorunu~te bilimsel, ger-;ekte ise
bilimsel olmayan bir gori.i~ti.ir.
psikodram [ing. psycl10dram; Fr. psyclrodraJne]. Psikolojide soz konusu olan ve psi
kolojik bozukluklan olan oznelerin,
kendilerinde varolduguna inandan bozukluklarla ilgili bir temayt, tiyatroya
ozgi.i bir ah~hnna ~klinde salmede oynaytp ifade etmelerini ve boylellkle de,
kendi benlilderini bulmalaruu ve komplekslerinden kurh.llmalann saglayan bir
teknik. Ger-;egin oyun ~kl inde gosterilmesi suretiyle, oynay'arun bo~lun1n1, bireyin dogalhg1n1 maskeleyen ogreni1mi~
rollerden kurh.Jhnastru ama-;layan psik~
lojik tedavi teknigi.
psikoloji [Os. rultiyat, iltni ruh; lng. psy~
logy; Fr. psychologie; Al psyciJologie]. 1 Ruh
bililni. Psi~ik olaylann, ruh ya da zihinle
ilgili fenomen ve olaylann bilimi. Zilinin
yaplSlnl, i~levlerini konu alan ara~tuma
dah. Ayrtca, 2 bir birey ya da k.i~iyi ya
da belli kategoriden insan varhklaruu
ba~kalanndan ayran karakter ozelliklerinin ya da psi~ik olaylann bi.iti.ini.i.

717

Zihni konu alan, zihinsel ya~a1n1r. bilimi veya davran1~ bilimi olarak tanunlanan psikoloji, yakla~1k yiizytlhk bir
bililn olup, felsefeden ve hptan yogun
olarak etkilenmi~tir. Buna gore, felsefeden zihin, irade ve bilgi ile ilgili probletnl~ri mjras alan psikoloji, hptan gerc;ekle~tirilene, di.i~uniUen ve hissedilene
ili~kin a-;lklamanlll, biyoloji ve fizyolojinin terimleriyle ifade edilmesi gerektigi
gorii~unii a1mt~hr .

Alg1, ogren1ne, gild ulenme, zeka, ve kj~ilik gibi konular uzerinde yogunla~an
psikoloji, ba~lang1c;ta genel yoneliln itibariyle pozitivist bir karakteristik ta~1
tnl~ ve daha ziyade, insan davran1~1n1n
a-;klarunaslnda ic;sel faktorlerin onemini reddedip, -;evrenin etkisini vurgula
yan davraru~;thk genel paradig1nas1na
bagh olare1k deneysel bir nitelik arzetni~ tir.
1960'h ylllardan itibaren yava~ yava~
bili~sel yakla~unlara da yer vermeye ve
i-;sel kapasitelerin onemini kabul ebneye
ba~layan psikolojide, ozellikle de AngloAtnerikan psikoloji anlayl~lnda deneysel ve pozitivist egilimler hala hakim d urumdadlr. Gi.inumi.izde aynnhh ve -;ok
yonlii olduktan ba~ka birbirleriyle kar~hkh bir ili~ki i~nde bulunan psikoloji
konularuu farkh bak.t~ a~larayla ele alan
belli ba~h yakla~1m ya da psikoloji okullan ~unlard1r: Bilincin temel ogelerini ve
i-;eriklerini sistema tik bir tarzda i-;ebak~ yoluyla ara~tuan yaprsalcrlrk, :z.ihnin
temel faaliyetleriyle ilgili olan Jonksiyonaliznr, ayn ve birbirlerinden yahtlannu~
psikolojik ogeleri kar~1hkh baglanhlaCI
i-;inde incelemek isteyen ,agn~rnrct Irk,
bi.iti.ini.i ve bi.itiinle ilgili ozelliklerin onceligini vurgulayan ve bi.iruni.in hi;bir
~ekjJde ogelerine par-;alanamayacaglnl
iddia eden Gestalt psikolojisi, oznel deneyimin degil de, yaln1zca nesnel davraru~n incelenmesi gerektigini savunan davranr~~rlrk, ve bilin-;li, bilin-;siz tiim ruhsal
fenomenleri yoneten, belirleyen gi.i-;leri,
motifleri ara~tuma amac1 giiden psilaznaliz.

718

psiko1ojik

psikolojik i Os. ilmulrulzi; 1ng. psyclrological; Fr. psychologique; AI. psycltologische].


1 Ba~amsaz bir disiplin olarak psikolojinin kapsam1 i~ine giren konu ve yakla~unlar; 2 insan psikolojisiyle ilgili olan
~ey ve durumlar i~in kullamlan safat.
Bu ba~lamda, bilincin mevcut i~eri~i
nin, yap1 ve karakterinin, organizmanm
ge~mi~ ve ~imdiki deneyimlerine goreli oldu~unu ve soz konu deneyimler tarafmdan etkilendi~ini savunan psikolojik ilkeye psikolojik gorecilik ada verilir.
Yine, idelerin, yargdann ya da fikirlerin
yalmzca onemsiz sonu~lar ya da epifenomenler olmayap, ba~kaca du~unce ve
davram~lann nedenleri oldu~unu one
suren goru~ psi'kolojik ide.alizm olarak bilinir.
psikolojik egoizm [i.ng. psyclrological egoism; Fr. egoisme psychologique; AI. psychcr
logisch egoismus]. Egoizm konusunu felsefi ve kural koyucu bir yalda~amla ele
alan ahlaki egoizmden farkb olarak, egoizm konusunu bilimsel ve betimleyid bir
yakla~amla ele alan goru~; insan varhk~
lanmn ozleri ya da do~alan itibariyle,
kurulu~lan ya da yaptlan gere~i kendi
~lkarlanm gozeterek eylediklerini savunan o~reti.
Psikolojik egoizmin, biri kah ve radikal, di~eri de thmh olmak uzere, iki versiyonu vardu. 1 Radikal versiyonu i~in
de, psikolojik egoizm, insanlarm do~alan
gere~i ya da psikolojik kurulu~lanmn
bir sonucu olarak, her zaman kendi ki~i
sel ~lkarlanm gozetecek ~ekilde eylediklerini iddia eder. Buna kar~m, 2 zhmh bir psikolojik egoizm ise, insanlann her
zaman olmasa bile ~o~ zaman, kendi
ki~isel ~1karlaruu temele alarak eylediklerini one surer. Psikolojik egoizmle ilgili en onemli gu~luk, bu teorinin ahlaki
egoizm i~in bir temel saglamak bir yana,
ozellikle radikal versiyonu i~inde, ahlak1
ortadan kaldtrmasadar.
psikolojizm [lng. psychologism; Fr. psyc/rQlogisme; AI. psychologismus]. 1 Genel olarak, bir disiplinin kavram ve kabullerini psikolojik kavram ve a~lklamalara
indirgeme taVTI; felsefede, tum felsefi

kavram ve problemlerin, a) i~ebak1~ ya


da b) gozlemden olu~an psikolojik analiz yontemiyle ele ahnabilece~ini, felsefenin tiim dallanrun psikolojik ilkelere
dayamlarak a~aldanabilece~ini, ahlak
gibi disiplinlerin uygulamah bir psikolojiden ba~ka hi~bir ~ey olmadt~Im savunan o~reti ya da goru~.
Buna g6re, psikolojizm, psikolojiyi temel
bilim olarak gorur, ve do~al dunyarun
olaylanru psikolojinin pen;pektilinden ele
almayt teklif ederken, felsefi problemleri,
psikoloji tarafmdan yarutlanmak durumunda olan olgusal sorular olarak yorumlar. Felsefi kavram ve problemleri
psikolojik analize indirgemek, felsefi
problemlerin psikolojik analiz yoluyla zulebilece~ kabul etmek anlanunda
psikolojizmin, bir du~unrne faaliyetinde,
bilgimizin kokeni ve kaynagt konusunu
psikolojik yoldan ele almakla, saz konusu
bilginin i~eri~n psikolojik olmayan yapasma, niteli~ini ve do~lugunu birbirinden ayaramama yanh~ma dayand1~1 gosterilmi~tir.

2 Daha ozel olarak da, manbkta, manh~~ insamn duyusal tarafma, psikolojiye
indirgeme, manhksal onermeleri psikolojik onermelerle ozde~le~tirme tavn.
Soz konusu ozel anlarru i~nde psikolojizm, mantlk ilkelerinin kayna~Iru insanm psi~ik ya~ammda bulma ~abasmm
bir sonucu ortaya ~aknu~t::lr. Ome~in,
tHusserl kariyerinin ba~langacmda bu
tur bir psikolojizmi savunmu~tur. Husserl'e gore, du~unme yasalarmm normatif bilimi olarak manhk salt, kesin ve
fonnel bir disiplindir ve manhk ilkeleri
de bu bakamdan a priori ve transendentaldar. Bununla birlikte, o manh~m da
duyusal bir kokeni oldugunu ve bu kokenin insan psikolojisinde aranmasi gerekti~ini one surmu~tur.
Husser! bu psikolojist tezini daha
sonra terketmi~ ve psikolojizme ~iddet
le kar~1 ~~hr. <;unku, psikoloji gibi
empirik bir bilimin, bilim olmas1 dolaytsayla, bize ancak her bilim gibi olasthk
de~eri olan, tumevarunsal yoldan elde
edilmi~ bir bilgi verebilecegi, olasdd1 bir

Pythagoras~dar

?19

bilg1 iiretebilen bir bilimin, 1nant1~1n


kesin, zorunlu ve genelge~er ilkelerini te-

olmadt~l, herkesin ozgur ve


ba~ka herkes kar~1s1nda e~it oldu~u

mellendiremeyece~i a~1k~a anla~1lm1~~

bu do~a durumunda hayat, bununla


birlikte tehlikeli ve zordur. i~te bu
durum, ona gore, bir toplum sozle~me
sindeki can ahc1 noktay1, bir toplumsalla~tna ilkesi kabul ettnek i~in gerekJi
olan rasyonel temeli sa~lar. Buna gore,
do~u~tan birtak1m haklara sahip olan
insanlar, bir toplum olu~turmak i~in,
yani haklar1n1 korumak, ban~ ve giivenlik i~inde ya~amak iizere kendi aralannda bir sozle~me yaparlar.
Pythagoras~alar [Os. Fisagorcular; ing.
Pyt11agoreans; Fr. Pythagoriciennes]. 1lk~a~ Yunan felsefeslnin ikinci okulunu
olu~turan ve dini, bilimsel ve felsefi goru~leriyle se~kinle~mi~ olan filozoflara
verilen ad.
Milattan once alhnc1 yuzy1hn ikinci yar1s1nda Giiney ltalya'da, Kroton'd a
Pythagoras taraf1ndan kurulmu~ olan
Okulda ama~, anlamak ya da o~enmek
ten ~ok, armmak, bilgi yoluyla safla~a
rak, evren ruhuyla birl~mektir. Phytagoras~l filozoflarda, madde yerine fonn,
nitelik yerine nicelik, fizik yerine de matematik on plana ~~~hr. Buna gtlre,
Phytagoras~llar matematiksel ilkeleri temele alm1~ ve bir ~eyin yap1s1, on un yerine getinnek durumunda oldu~u i~lev,
yoneldi~i ama~ ortaya kondu~u zaman,
o ~eyin a-;aklanm1~ olaca~1n1 kabul et-

t1r. Yine ayn1 anlama gelmek uzere, kesinlik, zorunluluk ve genelge~erlik


yalnlZca manhk alarunda kar~lla~llabi
ien ~eyler old u~u ve psikoloji de, her
bilim gibi, mantJksal yontem ve ara~larla
~ah~mak durumunda bulundu~u i~in,
ba~vurulan yonte.tn ya da ara~ta bulunan bir niteli~i (kesinlik ve zontnlulu~u), soz konusu yontem ya da ara~la ~a
h~an bir bilim i~erisinde gostermek, bir
k1s1r dongiiden ba~ka hi~bir ~ey de~il
dir.
psikovitalizm [ing. psychovitalism; Fr.
psychovitalisnre; Al. psychovitalismus ]. Leibniz'in monadlarla ilgili o~retisini ve
Fechner'i.n biitiin bir evreni ve evrenin
bile~enlerini ruhlarla donanm1~ varhklar ~eklinde goren felsefesini yans1tan
bir anlay1~ olarak, biitiin bir canh do~a
ntn, do~arun hiicrelerinden her birinin,
her organizman1n geli~meyi, ya~am1n
korurunas1ru ama~layan bir ruha sahip
bulundu~unu, fakat ruhun bu amaca,
bilin~li olarak de~il de, bilin-;sizce sahip
old u~un u one siiren gorti~.
psykhe. Yunan felsefesinde, ruh, zihin,
soluk, nefes, tin ve ya~am anlam1na
gelen terim. Buna gore, terim ba~langi~
ta canld1~, canl1 olma hAlini ve daha
sonra da ya~am ilkesini, ~eylerdeki canhhgm kayna~1 olan giicii gosterm.i~tir.
Bununla birlikte, psykl1e t)zellikle Sokrates'ten ba~layarak, bilindn ve ahllli ki~ili~in bulundu~u yere kar~t.hk gelir.
Pufendorf, Samuel. 1632-1694 ylllan araSlnda ya~aml~, toplum sozle~mesiyle
iinlii Alman dii~iiniirii.
Temel eseri olan De Jure naturae et genti u'n adh eserinde, fiziki ve zihinsel varh~a ek olarak tinsel varhklardan da soz
eden Pufendor fa gore, Tanr1, bu tinsel
varhklarln yardlmlyla, insan ozgiirlii~iiniin nas1l kullanllaca~uu belirleyip,
onun stnlrlanru ~izer. Onun tGrotius'la
tHobbes'tan ahnm1~ kimi unsurlar1 bir
araya getiren ttoplum sozle~mesi bir
do~a hali kabuliinii dayantr. Sivil otori-

tenin

mi~lerdir.

Bir ruh go~ii

anlay1~1

benimseyen
Phyta.goras~llar insan ruhunun ba~ka
insanlann bedenlerine old u~u kadar,
hayvanlann bedenlerine de girdiklerini
dile getirmi~ ve bu ~er~eve i~inde, hayvan eli yemeyi y asakl~lardrr. Pythagoras~dar, aynca bilim ve ozellikJe de
1natematik alan1ndaki ~ah~malar1yla iin
kaz.annu~lard1r. Yunan diinyasmda matemati~in
kurucusu olarak bilinen
Pythagoras, arihnetikle, oncelikle miizi~e yonelik ilginin bir sonucu olarak ilgilenmi~tir. Muzik alan1nda bir uywn
bulan Pythagora5t;~lar, buradan hareketle bir yandan miizikteki uyumun evrendeki genel ve yetkin uyumun kii~iik bir

720

Pythagoras~rhk

orne~i oldu~u goru~iine, di~er yandan


da matemati~in ilkelerinin varolan her~e
yin ilkeleri oldu~u, evrenin ilkesi, arkiJe

ya da tozitnitn say1 oldu~u fikrine ve nihayet, varhklar arasmdaki rutelik farkhllklannln niceliksel farkbhk)ara indirgenebilece~i sonucuna ula~m1~lard1r.
Pythagorasc;IJann biHmsel c;ah~malan
aras1nda, geo1netri alarunda, Yunanlmnl
genele, yasaya ula~1nadaki dehas1ru, ya
da UStiin ba~arlSlnl e~siz bir bir;ilnde ornekleyen tinhJ Pythagoras teoremi de yer
ahr. Teore1n, Pythagorasp]ann salt aritJnetiksel ve geo1nehik olgttlan a~m1~
olup, bu olgulan tiimdengelimsel bir sisteln ic;inde oziimled ik)erini gosteren c;ok
giizel bir ornektir. Metafizik alanmda
Anakshnan drostan etkilenen Pythagop
rasc;1lar, ondaki Belirsiz ya da SU'Urs1z fikrini, S1rursLZ olana ~ekil veren ve ondan
bir uyum yaratan SLrur fikriyle birle~tir
Jni~lerdir. Buna gore, sayllann tek ve c;ift
diye ikiye aynld1~1nt one suren Pythagorasc;r anlay1~a gore, bunlardan Tek alan
snurh iken, c;ift alan suursJzdu. Bir ise,
ayn1 anda hem tek ve hem de c;ift oldu~u
ic;in, bu ildsinden meydana gelir. Ba~ka
bir deyi~le, bir, suunn, onu s1n1rh kllmak
ic;in, Sln1rs1z.a baskln -;:rkmas1run son ucunda ortaya c;tkar. Say1 ya da say1lar ise,
birden do~ar.
Pythagorasc;1larda uyum, kar~1t o~eler
aras1ndaki ili~kinin bir sonucu olarak,

Slnlnn SllllrSlZa UStiin gelmesinin SOnucunda ortaya c;~kar. Uyumun temelinde


bulunan kar~1t o~eleri, Pythagorasc;tlar
dualist bir anlay1~la, iki ayn sutun altinda on c;ift olarak S1ralamJ~lard1r. Bu
kar~1thklar, Slras1yla suur ve SlnlrSlZ,
tek ve c;ift, bir ve c;ok, sa~ ve sol, erkek
ve di~i, sukunet ve hareket, do~ru ve
e~ri, ayd1nhk ve karanhk, iyi ve kotii,
kare ve dikdortgen kar~1thklanndan
meydana gelmektedir.
Pythagoras~1hk [ing. Pythagoreanr-snr]. M.
0 . 525 ylltnda Pythagoras ve arkada~la
n taraflndan kurulan felsefe okulu ve
dini cemaatln temel fikir, o~reti ya da
akideleri ic;in kullarulan terim.
Buna gore, Pythagorasc;1hk her~eyden
once, 1 bir say1 n 1etafizigi ve, gerc;ekli~in ozii itibariyle matematiksel oldugunu ifade eden bir gerc;eklik anlay1~uu, 2
felsefeyi tinsel annma i-;in bir arac; olarak
gorme tavnn1, 3 radikal bir ruh beden
ikicili~i ic;inde, ruhWl goksel yazg~sana
dikkat c;ekme ve onun tannsal olanla bir
le~me ~ans1n1 vurgulama goru~unii i-;erir. Ote yandan, Pythagorast;~hk, 4 belirU
sembollere, ozellikle de tetrakljs turiinden
mistik se1nbollere ba~vurma tavnyla 5
Pythagoras teoreminde, belirgin hile
gelen matematikse) c;ah~malan ihtiva
ederken, 6 okul ya da tarikat mensuplannln sadakat ve ba~hhklanna buyiik bir
onem verir.

Quine, Willard von Orman

Q
quadrivium. Orta'ra~da iiniversiter e~iti
min daha ileri a~amas1n1, daha yiiksek
bolmesini meydana getiren dort matematiksel disiplin.
Astronomi, geometri, aritmeti.k ve miizikten meydana gelen dort matematiksel
disiplin ya da sanatl gosteren quadriviu
mun bir onceki a~amas1 triviumdur. Quadriviumu meydana getiren bilim ya da
disiplinlerden once okurulan bu disiplinler, suas1yla gramer, retorik ve manbkhr. Quadrivium ve triviumu meydana getiren bu yedi sanata birlikte, ozgiir
adamm sanatlan anlammda liberal sanatlar ad1 verilmi~tir.
Quine, Willard Von Orman. Manhgm temelleri ve ozellikle de semantik yonleriy .
le ilgili bir teori geli~tirmi~ olan Amerikab manbkftl ve filozof. Temel eserleri:
Word and Object [Soz ve Nesne], Methods
of l.ogic [Manbk Yontem.leri], From a Logical Point of View [Manbksal Bakl~ A'r'ISUldan], Philosophy of Logic [Manbk Felsefe-si], TJ1e Roots of Reforana [GOnderimin
KokenleriL Pursuit of Tntth [Hakikat AraYI~I] ve 'Two Dogmas of Empricism'.
Felsefi ara~hrmalaranda do~alc1 ve empirist diinya gorii~iine uygun bir yakla~un benimseyen Quine, empirizmin iki

721

dogmast olarak gordiigii ~eyi, yani analitik I sentetik ayuuruyla anlamh tiim
onennelerin dolayuns1z deneyimlere dair
rumcelere indirgenmesi gerekti~i anlayi~~ru reddetmi~tir. 0 giderek daha maddeci ve nominalist bir gorii~e yonelmi~
ve bilgiyle dii~iinme siirecindeki kavramsalla~tumarun onemi iizeri nde durmu~tur. Algasal benzerlik yoluyla goz
lem onennelerine yiikseldi~, gozlem
onennelerini bir araya getirmek suretiyle de de nasd genel yasa ya da hipotezler olu~turdu~umuzu ara~hran Quine,
manbk alantnda daha ziyade Russell ve
Whitehead tarabndan geli~tirilmi~ olan
matematiksel manbBa sad1k kalma~br.
Bununla birlikte, o Ingiliz filozo.Oanrun
manhgm ontolojik bakundan yanslZ oldu~u gorii~tine ka~1t bir tavu geli~tir
mi~ ve hatta, varh~1n manb~a, ama
daha ziyade dile ba~h ve goreli oldu~u
nu one si.irmii~tl.ir.
Bir manbk teorisinin kabulliniin ortaya
~lkard1~1 ontolojik sonu~lar iizerinde
duran Quine, dili sa~lam tahminler ortaya koym~ ge~erli ondeyilerde bulunmak suretiyle tecriibemizi diizenlemeyi
ama~layan bir tiir teori olarak gonnek
gerekti~ini belirtir. 0 bu ba~lamda, bir
dilden ba~ka bir dile terciime yapmanan
iml<Ans1Z oldu~unu iddia ederek, anlam
efsanesini bir ~ekilde yikmi~hr. Bilhn
felsefesi alarunda ise, Quine, Duhemi izleyerek, bilim adaman1n deneyin sinamasina, di~er onermelerden yahtlanm1~
bir onermeyi de~l de, bir dizi onermeyi
t4bi tuttu~unu ~vunur. Zira onun gorii~iine gore, bir onenne sadece deneyim
lerin yahn bir ozeti de~l, fakat bilimsel
bir sistemin temel bir bile~enidir.

/22

radlkaJ

radil<al apriorizm [ing. radical apriorisnz;


Fr. apriorisme radicale]. insana ger~ekli
~in bilgisini, deneyimin de~il de, yalnl2ca akhn sa~ladi~Inl, insan zihninde
do~u~tan dii~iinceler bulundu~unu ve
deneyimden ba~tmslZ ger~ek bir bilginin miimkiin oldu~unu, tecriibenin bilgiye hi~bir katkiSI olmadi~Inl savunan
gorii~.

Deneyimin
radikal [ing. radical; Fr. radical; Al. radikal].
1 Temel, mutlak, topyekiin ya da kesin
alan bir ~eyi tanunlamak i~in kullandan
s1fat. 2 Politik sistemde geni~ kapsamh
ve temel bir donii~iimiin gereklili~ini
savunan ki~iyi; siyasr yelpazede a~1n
u~larda, ama ozellikle de solda yer alan
birini tanunlamak i~ kullanilan politik
niteleme.
Bu ba~lamda, sosyal ve politik alanda
biiyiik de~i~imlerin, kokten donii~iim
lerin savunuculu~unu yapan teori ve
hareketler de radikal sifattyla kategorile~tirilir. Gelenekle, kurumla~m1~ ve
yerle~ik ge~mi~le alan tum ili~kileri koparmak ve yeni bir sayfa a91\ak isteyen
lerin gorii~ii, ayru zamanda radilaJlizm
olarak tarumlanu. Bu anlamda radikalizm Fransada, liberalizm, cumhuriyet9lik ve seki.ilarizm i-;in genel bir terim olarak kullan1hrken, lngilterede felsefi
radikalizm anlammda, Jeremy tBentham
ve John Stuart tMiJIin temel W\Surlan
iktisadi liberalizm, alalohk, yararabk ve
bireycilik alan felselesini tarumlamak
i~in kullandm1~br.

Yine ayn1 ~er~eve ifiinde, 1960.h yallann sonlannda, Anglc>-Sakson diinyada,


ozellikle de ingilterede, hllim burjuva
kiiltiiriiniin aynlmaz bir par,.as1 oldu~
gerek~esiyle, analitik felsefenin iiniversitelerdeki egemenli~ine kar~1 Qkan ve
sola, prarise atJrhk verecek bir felsefenin
savunuculu~unu yapan dii~iince yoneli
mine radikDI folsefe ada ve~tir. Radi
kal felsefe deyimi, 1980.li yillardan itibaren de, erkekmerkezli felsefeye kar'1
~akan tfenUnist felsefe i9n k ullarulmJihr.

gert;ddi~in

bilgisi

i~in

bir

de~er ta~1d1~1 dii~iincesine ~iddetle


kar~a ~1km1~, deneyime dayanan empi-

rik bilginin bizi ger~ekli~in kendisiyle


de~il. de, yalntzca goriinii~iiyle tanl~hr
dl~lrLl savunmu~ alan radikal apriorizm, daha c;ok ilk~a~ Yunan felsefesiyle
suurlarun1~ alan bir gorii~tiir. Radikal
apriorizmde, duyu ya1ulsamalan, farkl1
insanlann ayn1 nesneye ili~kin algllannda kimi oznel farklihklann bulundu~u
ke~finin sonucunda ortaya ~n bir
giiven eksikli~i ve de~i~mez olarun bi
linemeyece~i inano ~ok etkili olmu~
tur. Radikal bir apriorizmi savunan
tParmenides ve t Platon gibi filozoflar,
de~i~enin belli bir zamanda belli bir tiirden oldu~u, buna ka~1n daha sonraki
bir zamanda soz konusu tiirden olmadi~~ i~if\ bir ~eli~ki i~erdi~ini savunmu~
lar ve kendinde ~eli~ik olarun, her ne
ise, varolamayaca~tru belirtmi~lerdir.
Ba~ka bir deyi~le, ontolojik bak1mdan
bir goriinii~ ve ger~eklik ayanma yapan
bu filozoflar, soz konusu ayuuru empirik bilgi ve rasyonel bilgi arasmdaJO
epistemolojik nitelikli ay1nmla desteklemi~ler, duyulann bize yalnazca de~i~en
goriinii~leri verdi~i yerde, akhn de~i~
mez bir ger~ekli~in, kesin, m utlak ve
ezelf-ebedi bilgisini sundu~unu savunmu~lardar.

radikal empirizm [ing. radical empiricism;


Fr. emprisime radical; AI. radikal enrpirismus]. D1' diinyada tikeller kadar, ba~In
tdann da varoldu~unu, her rur bilginin
tek kayna~1n1n do~rudan ve araas1z
deneyim oldu~unu, hakl1 k1hnan her
iddianan do~rudan ya da dolayh olarak, deneyime dayarunas1 gerekti~ini,
tecriibeyle en az ili~ldli gibi goriinen

rasyonalite

onennelerin, hatta matemati~in aksiyomlanyla mant1~1n ilk ilkelerinin bile


deneysel iddialar oldu~unu savunan ve
~o~unluk tduyumrulukla birle~en bilgi
anlayt~I.

radikal hiimanizm [ing. radical humanism;


Fr. humanisme radical; AI. radikal humanism us]. lnsan varb~tnl yahuzca insan ya da
davran1~ bilimlerinin suurlan ic;inde yorumlayan, insan1 tek ve en yuksek gerc;ekJik addeden anlayt~.
Geleneksel tateizmin yi.rminci yiizytldaki versiyonu olarak gorulen radikal humanizmde, insanm tnetafiz.iksel babmdan iJk ve en yuksek ger~ oJdu~u ve
dolaylStyla, Tann'run varolmadJ~l kabul
edilir. Freud, Camap, Schilick, Jaspers,
Sartre ve Camus gibi du~uni.irler, soz konusu radikal thumaniz.m ~er~evesi ic;inde
de~erlendirilebilir. Nitekim, 'varoluKulu
~un bir hilinanizm' oldu~unu soyleyen
Sartre ve di~er varolu~-;u.Iar, insan varbklanrun, kar~ISmda bi~are oyuncaklar ya
da dama ta~lan olarak gortildu~u her
guce ~iddetle kar~t ~1kmt~lar. Buna gore,
Sartre Tann kavramaru ~eli~ik bir kavram
olarak tanunlarken, Camus Tann'n1n va~
rolu~unun tasdik edilmesinin, insan akbnin inkannt gerektirdi~ini soy lemi~tir.
raslanh [Os. tesadiif, ing. chance, accident;
Fr. hasard; AI. zufall, zufaelligkeit]. Ortaya
~oo~ltla hi~ gerek duyulmayan, kendi
i~inde bir amac1 olmayan, hi~ beklenilmeyen bir olaym ortaya ~1k1~1; Yunan felsefesinde, evrende, do~a ve insani ama~hb
~ n yan1 ba~tnda varolan ii9lncu gu~.
Ger~ekle~mesi zorunlu olmayan, hi~ beklenmeden ortaya ~kan ~ey, bir olayt do~uran nedenlere ili~kin bilgisizli~in sonucu olara~ nedeni biliruneyen olay.
Ongorulemeyen, bir plarun ya da tasanrun sonucu olmayan bir geli~me, yasaya
uygun du~meyen, hi~bir yasayla a~llda. namayan, nedenler di.zisinin onceden
tahmin edilemeyen, beklenmeyen, ve
ama~h olmayan bir tarzda bir araya geJi ..
~inin sonucu olan olay; yalruzca olasutklara ba~b oldu~u du~unulen olaylann
ba~u nedeni.

723

Raslanbrun soz konusu anlam1 i~inde,


evrende raslantuun veya raslanttsalh~ln
hukum surdu~unu, ya da evrende ras~
lanbya ~ ya da bu olc;uler ic;inde bir yer
bulundu~unu, evrendeki tUm ya da baZJ
olaylarm oldu~u gibi olmayabilecegirti
one suren anlay1~a; raslantlnJn nesnel
olarak ger~ek oldu~unu savunan metafizik o~retiye, dunyadaki bazl olaylann
belirlenmemi~ oldu~unu ya da her olaym bir nedeni olsa bile, bazt olaylann ongorulemeyece~ini, bazt olaylann ozunde
ongorulemez oldu~unu iddia eden gorii~ e raslant15alcrlrk denmektedir.
Goru~un Hellenistik felsefede, Epikurosc;ular tarahndan savunulan ve evrende her~eyin varolu~unu temel bir
raslanttya bor~lu oldu~unu, dolaytstyla
her~eyin raslanttlar sonucu olu~tu~u
nu, her olay ve her nesnenin bir raslanhnm eseri oldu~unu one suren versiyonu raslantrcrlrk olarak gec;er.
rasyonalite [Os. aldilik; lng. rationality; Fr. ratioTflllite; AI. rationalitiit, veruunftmiissigkeit].
Normatif, ve akl1n insan1 di~er canh
varhklardan ayuan yeti oldu~unu dile
getirdi~i i~in, betimleyici bir kategori
olarak, insarun sa~lam ve ge~erli al<.Jlyurutme ya da kanlllamalan, iyi temellendirilmi~, apa~lk inan~lan kabul etmesi ya da benimsemeye hazll, gonullu
olmast durumu i~in kullantlan terim.
Buna gore, ~eli~ik de~il de, tutarh olan
ve deneyimle uyu~an inan~lar, akli veya
rasyonel inan~lardu. i~te, yanh~, ~eli~ik
ve tutarslZ old u~u bilinen inan~lan benimseyip savunmak akddt~l, irrasyonel
bir davraru~ iken, tutarh ve do~ru oldu~u bilinen inan~lara ba~lanmak aktla
ya da rasyonel bir davraru~tu. Bu ~er~e
ve i~inde, onermeleri deney, gozlem ve
manhksal akilyurutme yoluyla stnarup,
do~rulanan bilimin rasyonalitenin ger~k bir orne~i oldu~u ifade edilmi~lir .
inan~larla ilgili olan soz konusu teorik
rasyoruJliteye ek olara~ eylemlerle ilgili
olan rasyonalite turune pratik rasyonalite
adt verilir. Ara~al aktlcthk olarak da hilinen bu rasyonalite turu ise, ama~lanna
ula~mada en yiiksek derecede verimli

724

rasyonalizasyon

veya etki)i olan yol!ar! kuUanmaya dikkat eden insan1n tavnna tekabiil eder.
rasyonalizasyon [ing. rationalization; Fr.
rationalisation]. 1 Genel olarak, olaylara
akli bir pe~pektiften yo rum ya da a~kla
rna getirme. Kan~~ anlam baknrundan
belirsiz, karanJJk ve anla~almaz olaru belirli, dakik, a-;1k ve anla~aJJI hAle getirme
imkaru veren i~lem ve siire-;.
2 lnsan davranJ~Jna dair s6zde a~a
ma. Eylemleri hakh kdmak veya anla~alu
hale getinnek ic;in sahte ya da diizmece
ac;lldamalar iiretme, ozellikJe psikolo~de
ki~inin eylem, dii~iince ve duygulanrun
gerisindeki ger-;ek motifleri gizlemeye ya
rayan i~lemler, geli~tirilen savunma anekanizmalan.
3 Sosyolojide, iktisat ve siyasette, belirli ama-;lara ula~mak i-;in elkin ara-;lann
yarat:Ilmasl veya orgiitlenmesi siireci.
Bireyleri ozgiirl~tirmek bir yana, onlara modem kurum~ orgii t ve etkinliklerin demir kafesi i~ine mahk1l.m eden
rasyonalizyon siire-;lerinin oziinde, sosyal faillerin, ~evrelerindeki diinya iizerinde daha bi.iyiik bir kontrol elde
etmek i~in, ki~isel olmayan ili~kilerde,
bilgiyi giderek daha yogtm bir bi-;imde
kullanma yonelimleri vard1r. Ba~ka bir
deyi~le, tWeber'de, insan eyleminin
her boyu tunu oh;iim ve kontrole elveri~li hale getiren siire-;leri tarumlayan
rasyonalizasyon, geleneksel uygulamaJaran reformdan ge-;irilmesine ve bu uygulamalarla ozde~le~mi~ ama-;lara daha
iyi ve etkili bir bifiimde ula~xna olanaga
verecek siire-;lerin ortaya c;tlo~ana, kurumlann belli ama-;lann ger-;ekle~tirile
bilmesi i-;in, daha etldli ve yeterli ara-;lar
hlline getirilmesine i~ret eder.
Buna gore, Weberci anlanu i9Itde rasyonalizasyon, ekonomi alarunda, fabrika
ve iiretimin biirokratik yollardan diizenlenmesiyle, kann geli~mi~ muhasebe
teknikleri kullanllarak hesaplanmasuu;
din alarunda, ilahiyabn, vahiy temeli
iizerinde degil de, entellektiiel bir temel
iizerindeki geli~imi sayesinde, biiyiiniin
ortadan kaldanhp, dinf Ayinlerin yerine

ki~isel

sorumluluk ve/insiy~tifin ge~iril


mesini; hukuk alan1nda, keyfi yasakoyuculugun ortadan kald1nhp, evrensel
yasalann meydana getirdigi temel iizerinde, tiimdengelimsel bir hukuki akllyiiriitme anlaya~1nan benimsenmesini;
siyaset alarunda, geleneksel me~ruiyet
tarzlannan siyasi partiye dayah karizmatik bir liderlikle degi~tirilmesini; ahlak
alarunda, ahl:tki disiplin ve egitimin
biiyiik bir gii-;le vurgulanmasuu; bilim
alan1nda da, bireysel yarahcahktan ~ok,
ara~hnna ekipleriyle, ~giidiimlii bir
deneysel ara~tuma plarun1n, ve bilim
politikalaruun devlet denetimi ve yonetimi altanda geli~tirilmesini ifade eder.
rasyonel [Os. aklf; ing. rational; Fr. rationnel;
Al. rational, vemiin ftig ). 1 Akla ve dii~iin
ce yasalanna uygun olan; 2 akal i-;eren,
akhn varlaSJ ya da faaliyetiyle belirlenen
~y; 3 akdb, akllca bir bi-;imde ger-;ekl~
meye veya fon.ksiyon gostenneye, rasyonel bir ara~bnnaya kablmaya yetili olma
durwnu; 4 anla~almaya uygun, elveri~li
bir yapada olma hAli; 5 ak1m ilkelerine
uygun diifen, anla~alabilir olan; tutarhhk, basitlik, tamJJk, diizen ve manbksal
yap asergileyen disiplin i-;in kullaruJan niteleme.
Bu baglamda, ahlAkta nihai ve en yiiksek amacm, da~ ko~ul ve etkilerden, insarun duyusal boyutundan bagamsaz
olarak, insanm kendisi, insan akh tarafandan belirlendigini savunan ve mutlulugu degil de, insarun ahlald geli~me ve
yetkinJi~ en yiiksek ama-; olarak
goren ahW< sistemleri rasyonel ahlak kate
gorisi i-;ine girer.
Ote yandan, geleneksel meta6zigin ii-;
ana dalmdan birini meydana getiren ruh
ya da zihin teorisine; deneysel psikolojinin tam kar~asanda yer alan, zihne dair a
priori ara~hrmaya rasyonel psikDloji ad1 verilir. Sadece akla dayanan, aklJ yoluyla
bulunmu~ bir Tannya iman eden din
rasyonel din; d.ini inanan konusunu ve
temel WlSurlanna, vah.iyden ba~sJz
olarak ara~hran ilahiyat ise rasyonel teoloji
olarak wumlanar.

rationes seminales

Yine ayru .;er.;eve ic;inde, speki.ilatif disiplinlerde, felsefede ve teolojide kullarulma~ olan, ve deneysel o~elere pek yer
venneyerek, ya!Juzca saf akhn faaliyeti ve
katkisiyla belirlenen metodlar rasyonel
yontemler diye karakterize edilir. Felsefede farkh filozoflar tarafmdan benimsenmi~ olan soz konusu rasyonel yontemlerin belli ba~hlan, tarihsel bir s1ra
i.;erisinde ~u ~ekilde sm1flanabilir: 1
tSokrates tarafmdan kullamlm1~ olan ve
sorgulama yoluyla analizden meydana
gelen Sokratik tartr~ma yontemi. 2 Ara~h
rrlan oze ula~ilincaya kadar, ti.irlen toplamaktan ve en yi.iksek dnsi alt ti.irlerine
bOlmekten olu~an Platonik toplama ve
bOime yontemi. 3 t Aristoteles ve Orta~~
di.i~i.ini.irleri tarafmdan kullandan ve di.i~i.inceyle varhk arasmdaki nedensel ili~
kiyi kamtlamah olarak gtistenneyi ama.;layan smtetilc yontenr.
4 t Plotinos, t Augustin us ve mistikler
tarafindan onerilen ve zihnin bir bi.iti.in
olarak aydmlarunas1 hedefine goti.iren
bir si.ire.; olarak, ahlaki ve entellekti.iel
annma ve safla~mayla belirlenen 'ile
yor1temi. 5 tCicero tarafmdan kullamlmi~ olan ve do~rulu~a ula~ma yolunda,
farkh o~eleri farkh yer ve o~retilerden
ama.;h bir bi.;imde se.;ip almaktan olu~ an se~meci ya da eklektik yontem.
6 Franstz filozofu tDescartes tarafmdan
kullarulan, ve akhn sezgi gi.ici.ini.i kullanarak, alilk ve set;ik olan, ve bundan dolayi kendisinden hi.;bir ~ekilde ku~ku
duyulamayan mutlak bir do~ruya ula~
mak i.;in, ku~kunun bir ara.; olarak benimserunesinden olu~an tku~ku yontemi.
7 tngiliz empiristleri taranndan kuBaNIan ve idelerin, di.i~i.incelerin kokenine
ili~kin bir ara~hrmadan, i.;ebak1~sal
analizden olu~an psilcolojik yontem. 8
tKant tarafmdan kullamhru~ olan ve
bilginin olana~yla ko~ullan ve Sirurlanna ili~kin bir analizden olu~an transendental yontem. 9tHegel ve tMarks tarafmdan kullamlm1~ olan ve di.i~i.inceyle
varh~m tez, antitez ve sentezden ge.;erek geli~ti~ini ifade eden tdiyalektik yontent 10 tComte ve tSpencer tarafmdan

725

kullarulmz~

olan ve pozitif bilimlerin


yontemlerini, felsefeye uygulamaktan
olu~an

tpazitivist yontem.

11 Apafilk olan tek bir olgusal dogru


yokken, i-;sel algdan betimleyen ti.im yar
gdarm apat;~k oldu~u, bu apa.;ak do~
rulara ula~ yolunun, yorumdan
kaynaklanan yabana o~eleri i~e hi.; kan~tumakSIZIJ\, i~el algdaruruza ili~kin
tam ve daldk tasvirlere ula~mak oldugunu savunan tHusserl tarahndan onerilen,
ve ki~inin oze dair sezgileriyle ilgili rapor
ya da tasvirlerde mutlak bir kesinlik ve
salhk elde edebilmek i.;in kullarulan fenoTTZDWIDjik yantnn. 12 Bergson tarafmdan
kullarulan ve ger.;ekli~n do~dan ve
araasaz alg1smdan olu~n sagi yiintemi.
13lnsaru Tann'ya goti.irecek i~n ger.;eklik ve de~erlerin geli~imini ama.;layan
metafiziksel bir i.;ebakl~la belirlenen refleksif yontem. 14 Kavramsal kan~lkhkla
nn, dil konusundaki y~ ve sahte kabullerin, diinyayla ilgili di.i~celerimizi
saptumasJm onlemek i.izere, neden, sayt
ya da varoJ~ gjbi genel kavramlart ~b
zilinleyen, bunlann gerfiek anlamlaruu
gi.in 1~1~ma .;lkaran bir yontem olarak
onerilenfelseji analiz yontemi.
ratio sapiantiae. Orta.;ag felsefesinin
onemli di.i~i.ini.irlerinin ba~mda gelen
Aziz Augustinus\m Tann'ya goti.iren bilgelik ti.iriine verdi~i ad.
tnanan akJ..lla tam.amlarunasa ve temellenmesi gerekti~ini savunan Aziz Augustinus'a gore, inan.; arar, akll da bulur. Bu
araya~m i.irtini.i bilgelik olmak durumundadn. Onun sozi.ini.i etti~ bilgi ya da bil
gelik ikiye aynlmaktadii. Bunlardan bi
rincisi olan ratio scimtiaede, insan da~a
doner, kendisine verilmi~ olam analiz
elrnek suretiyle, do~arun ilkelerinin veya
o~elerinin bilgisine ula~Ir. Buna kar~m,
ratio sap ian tiaede, insan ifie doner ve kendi
i-;jnde ruhu ve Tann'ya bularak, en yUksek bilgeli~e ula~II.
rationes seminales. Maddede potansiyel
olarak varolan fizild gi.i.;ler, e~limler
ya da tohumlar i.;in kullarulan Latince
deyim.

726

i.svendiye

Tohu1nlann kendilerinde, ta1n olarak


buyuyup geli~mi~ bir bitld haline gele
bilme potansiyeline sahip olmasndan
hareket eden gorii~, maddenin de, at1l
ya da gizil durumdayken, tam ve eksik~
sizce geli~ebilmek i~in uygun ko~ullara
uyabilece~ini, elveri~li formu alabilecetini dile getirir.
ravendiye. Bilginin kaynatJnda duyularJn
oldutunu, insan akbyla batda~mayan
hi~bir inan-; ve goru~un kabul edilmemesi gerektitini one suren ve bundan dolay1
islam dini tara&ndan one suriilen inan~
ve ilkelere kar~1 ~Lld1~1 i.;in, dinsizlilcle
su~lanan maddeci islam du~tinuru Ravendinin otre tisi.
Hakikati kavraman1n akJI d1~1nda
ba~ka bir yolu olmadltlnJ t>ne suren bu
otretiye gore, iman ve dolaytslyla din
bir yanllg1 olup, butunuyle aklldl~ldir.
realist [lng. realist; Fr. rlaliste; AI. realist].
1 Ger~eklitin insan zihninden bat1ms1z
oldutunu soyleyen genel o~etinin ~u
ya da bu versiyonunu benimsemi~ olan
ki~i ya da yakla~1m; 2 ger-;ekc;i bir tavtr
tak1nan, gorunu~lerin kendisini yoldan
saptuamad1t1, yarulsamalara kapdma
yan, kendini duygulanna kapbrmayan
ki~i; 3 ger~eklitin alelade ve basit yonlerini, suadan gorunumlerini betimleyen eser i~in kullarulan niteleme.
Bu batlamda, idealist realizm olarak da
bilinen ve ideal olmayan varhk turlerinin
varolu~unu kabul etmekle birlikte, onlan, sahip olduklan varh~n, ger-;eklitin
ya da guctin niteliti bakmundan, ideal
bir varllk ya da varhklara t4bi kllan ya
da ideal olmayan bu varhklara ideal varhk kar~Jsmda ikinci dereceden bir varbk, ger~eklik ya da statu yUkleyen goru~ e realist idealizm ad1 verilir.
Ote yandan, felsefenin gorevinin, metafizikten uzak durup, dota bilimlerinin
yontemlerini kullanarak, butun bir fenomenler dunyaslnln birlikli bir resmini
sunmak oldutunu, d1~ dunyaya ili~kin
bilgiye yaln1zca deneyim yoluyla ula~a
bilece~imizi savunan pozitivizmin rea
list versiyonu; pozitivizmin deneysel
bilginin nesnelerinin dotas1yla ilgili tar-

t1~mada,

deneyimin ya da alg1nm nesnelerinin algllayan oznenin zihninden ba~msiz olup, nesnel bir varolu~a sahip
bulundu~nu one suren turu reulist pozitivizm olarak tarumlarur. Bu tur bir pozi
ti vizm, alg1da, da~ dunyadaki nesneleri
detil de, kendi zihin hallerimizi algdadl~ soyleyen idealist pozitivizmden,.
alguun nesnelerine insan zlhninden batimsxz bir varolu~ yuklemek baklmlndan aynhr.
realizm [Os. lulkildyye; ing. realisnt; Fr.
rbJlis.me; AJ. realismus]. 1 Genel olarak, olgulan, ne kadar ayk1n gorunurlerse goriinsunler, oldul<Jan gibi, ~eyleri ger~ekte
olduklan ~ekliyle nesnel olarak ve duriist~e kabul etme tavn veya belli bir kategoriye giren varhk ya da nesnelerin zihinden ba~mSIZ olduk)anru One suren
otreti.
Belli bir kategori ya da turden ~ey ya da
nesnelerin zihinden ya da du~tincemiz
den batunstz oldutunu, ve dolayJs1yla
bu nesne turlerinin ke~fedilebileceklerini
veya bilinebileceklerini one siiren genel
realizm otretisinin daha 5zel omekleri
nin ba~mda, hi-; ku~ku yok ki, 2 ontoloj~
realizm gelmektedir. Ontolojik realiz1ne
gore, biz insan varbklan, bizden tumuyle
ba~JmSIZ olarak varolan bir dunyada ya~amaktay1z. Bu dunyanm bizden batunSlZ olan olgular1n1n buyuk bir bt>lumunu
bilebilsek dahi, henuz bilgisine eri~me
di~imiz, bizim kavrayt~1m1z d1~1nda
kalan olgular vardu.
3 Tumellerin ba~1mS1Z bir bit;imde varolduklaruu, onlaran varolu~lanru kendilerinin nitelikleri old uklan bireylere
bor-;lu olmadiklaruu one suren t~am
realizmi ba~ka bir realizm turu olarak ortaya ~Jkar. Tumellerin at1zdan ~kan bir
sesten ba~ka bir ~ey olmaditlnl savunan tnominalizmin kar~1s1nda yer alan
manbksal ve metafiziksel bir otreti olarak kavram realizmi, ilk kez, Sofistlerin
toznelcili~ini a~mak uzere, bilginin nesnesinin tumel olan oldu~unu one suren
tSokrates tarafmdan dile getirilmi~ ve
ger~ekten var olan1n insan zihninden batimSJZ, nesnel bir varolu~a sahip olan

realizm

tiime1 oldutunu iddia eden tPlaton ve


+Aristoteles taraflndan geli~tirilmi~tir.
4 Realizm modem felsefede ise, zihnimizden ya da kendilerine ili~kin duyudeneyi ya da bilgimizden batUT\SlZ olarak varolan hi-;bir maddi nesne bulunmadlguu, biittin bir evrenin zihnimize bath
oldutunu, ya da zihinsel bir yap1da oldutunu one stiren idealizmin, ve maddi
nesnelerin, yauuzca miimktin ya da akttiel duyum ya da zihin hali obekJeri olarak
varold uklann1 one stiren fenomenaltzmin
ka~1s1nda yer alan epistemolojik ve me-ta6ziksel bir ogreti olarak,. genelde gerc;eklitin insan zihniriden batunsiZ oldutunu, bilgide zihne sunulu~undan ayn
ve bat11ns1z bir bi9mde varoldutunu,
maddi nesnelerin birim d1~uruzda ve
duyu deneyinden bat1ms1Z olarak varolduklanru iddia eden anlay1~1 ifade eder.
Epistenrolojik realizm olarak bilinen bu realiZin, insan zihni ile maddi nesne arasmdaki ili~kide, araya tasanrnlann girip girmemelerine bath olarak, dolayb ya da
dogtudan realizm adlnl ahr.
Buna gore, 4-a) insan varht1yla, onun
d1~1ndaki maddi nesne aras1ndaki temasm alg1 yoluyla oldutunu, insan1n
alg1da, kendi zihninden bat1ms1z nesnelere ntifuz edebilditini savunan realizme, dogrudan realizm ad1 verilir. Dot
rudan realizmin, yan1lsamalar ve haltisnasyonlara ili~kin a-;1klamas1n1n sonucu olan, farkb ttirleri vardu.
4b) Nedensel ve psikolojik stire~lere
ili~kin ara~tumalann bir sonucu olarak, dotrudan realizmi reddeden, alg.
da zihinle nesne aras1nda kurulan iJi~ ..
kinin sanlld1t1 gibi basit ve dolayuns1z
olmadt1n1 savunan ve alguun nedenleri ve nihai nesneleri olarak maddi nesnelerle, bu nesnelerin duyu~rganlan
tizerindeki eylemine bath olan beyinsel
stire-;lerin zihinsel sonu-;lan olan ki~isel
duyumlan birbirlerinden ay1ran realizme ise, dolayh realiz.m ad1 verilir.
Ote yandan, 5. realizm matematik alarunda ise, ozel olarak sayllann, genel
olarak da matematitin nesnele~ on-

72.7

Jan yaratmak yerine, k~feden zi~Wtden


batunsl.Z olarak varoldugunu savunan
gorti~e kar~ll1k gelmektedir (matmratiksel realizm). 6 Buna kar~1n, bilimsel realizm, bilimsel teorilerin zihinden batlmSIZ bir d1~ ger~ekliti betimledilderini,
gozlemlenemeyen varhklarla ilgili bilimsel teorilerin, gozlemlenemese bile,
teoriden ya da zihinden bat1ms1z olan
bir d~ ger-;ekliti betimleme yontindeki
giri~imler olarak deterlendirilmeleri gerektigini one stiren gorti~ti ifade eder.
AynJ bilimsel realizm, hakiki bir bilimsel teorinin gozlemlenebilir fenomenler
aras1ndaki ili~kileri a~1klamak tizere on
gordtigi.i veya varsayd1t1, elektron veya
quark benzeri teoretik ~ey ya da yapJmlann ger~ek, batlmSIZ olarak varolan
~eyler olduklannJ one surer. l~lemcilite
ve alet~ilite kar~1t bir gorti~ olan bilim
sel realizm, daha geni~ bir -;en;eve i;inde, bilimsel bir dtinya goru~tiyle uyum
i;inde olan btitiin realizmJeri kapsayacak genel bir ~emsiye terim olarak kullanllmaktadu.
7 Ote yandan, dtinyada kipsel olgular,
yani ' .. zmunlu olarak y'dir' veya ' .. nin y
olmas1 mtimk\indtir' benzeri onermelerle
betimlenen, dilimizden ve dii~tincerniz
den batllt\SlZ olgular bulundutu gorii~tine ise, manhksal veya kipsel realizm ad1
verilir. 8 Buna kar~tbk, siyaset alaNJ'UI\
veya politika biliminin kapsanu i9fle
giren ara~brmalarda empirik ve deter
den bat1ms1Z bir yakla~urun savunuculu~nu yapan ya da ahlaki mtilahaza
veya degerlendinnelerin politik kararlarla
hic;bir ili~kisi bulurunad1tuu, onemli olan
tek ~yin iktidar ve ki~isel ~1kar oldutu
nu one stiren goru~ ise politik reDlizm olarak tarumlarur. 9 Hukuk dti~iincesini politik ve dini ideolojilerden ay1klayan ve
yasakoyuculukla adli kararlarda satlam
bir temel olu~turacak bir hukuk teorisi
ge1i~tinnek i-;in -;ah~an yakla~1ma d a
hukuki realizm adt verilmektedir.
10 Ahlak alarunda ise, realizm, ahlaki
idealizme kar~1t bir gorti~ olarak, ilihr
irade veya yasakoyuculann iradesinden

728

reductio ad absurdum

ba~unstz

olan ahlili olgular bulundu~unu; ahlaki yargdarm, bpkl di~er yargdar gibi ger.;ekli~i betimledi~ini, betimlenen bu ger.;ekli~n ahlaki ger.;eklik
oldu~unu, diinyamn iyilik, kotiiliik ve
de~eri, do~ru ve yanh~1, birtak1m zorunluluk ve yasaklan i.;erdi~ini ve
ahlak dilinin amacmm biitiin bu o~e ve
de~erleri a.;Iklamak ve onlar hakkmda
akd yiiriitmek oldu~unu savunan anlaYI~l ifade eder.
Realizm, 11 estetikte de, a) genel tip ya
da tiiriin onemini vurgulayan idealizme
kar~It olarak, bireyselli~i on plana filkaran gorii~e, b) uyum ve uywnlu olaru
arayan idealizmden farkl1 olarak, ya~am
ya da ger.;ekli~in gii~lii, keskin ve hatta
~rkin yonlerini ortaya koymaya ozen
gosteren anlay1~a, d sanat.;mm estetik
ilgilerine ba~h olarak, ger~eklikte de~i
~iklikler ve bu arada s.eQmler yapmaya
dikkat eden idealizmin tersine, ger.;ekli~i, hi.;bir se.;im ya da aymm yapmadan,
ger.;ekte oldu~u gibi, tiim aynnhlanyla
yans1tmaya dikkat eden tavtra kar~1hk
gelir. Nihayet, 12 piyasmm kendi yasalanna gore i~lemesi ve devletin her
tiirlii miidahalesinden baSJ,~1k tutulmaSI gerekti~ni one siiren tavra da, ~
mik realizm ad1 verilir.

reductio ad absurdum. Salj;ll\aya indirgeme. Bir onermenin do~lu~nu, de~il


lemesi ya da yanl1~hguurt sa.;ma, kabul
edilemez veya .;eli~ik sonu~lara gotiirdii~iinii gostererek kamtlama yontemi.
Bu tiir bir karutlama, tiimdengelimsel ~
kanmda, belli bir ~nnun sonucunu
olumsuzlamaktan, bu olumsuz sonucu
.;kanmm do~ru oldu~u kabul edilen onctillerine eklemekten, olumsuz sonucu
i~eren bu onctillerden bir .;eli~ki tiiretmekten, bir ~eli~kinin .;lkmas1 durumunda, ba~taki ~karmun do~ru oldu~u
kabul etmekten meydana gelir.
reductio ad impossibik imkansLZa indirgeme. Bir tiimce ya da onermenin do~
rulu~unu, olwnsuzunun olanakslZ ve
kabul edilemez sonu.;lara gotiirdii~nii
gostererek karutlama yontemi.

refleksif psikoloji olarak metafizik [ing.


metaphysics as reflexive psychology; Fr.

nretaphysiquc comme psychologie reflexive].


19. yiizyd Franstz filozofu Maine de
Biran'm, De Ia Decomposition du Pensee
[Dii~iincenin Olu~umu iizerine] ve

Essai sur les Fondements de Ia Psychologie


[Psikolojinin Temelleri Dzerine bir Deneme] adh eserinde ifade edilen, ve metafizi~i refleksif psikolojiyle ozd~l~ti
ren, metafizik gorii~iine .verilen ad.
Buna gore, hpk1 tKant gibi, bilin.;teki
gorunii~lerinden ayn olarak kendinde
~eylere, yani numenlere ili~kin bir ara~
hrma ~eklinde anla~dacak bir metafizi~in olanakstz oldu~unu savunan Maine
de Binm'a gore, tmetafizik, 'i~el fenomenler'in, 'i.; duyu'nun ilkel verilerinin
bilimidir. Bu anlamda, yani, diren.;le
kar~lla~an istemli .;aba ba~lammda,
etkin ben olarak oznenin varolu~unu ortaya koyan disiplin anlarrunda metafizik, bir ilkeler bilimi olup, sezginin ilkel
olgulannda ya da temel verilerinde sergilenen ilkeleri ortaya ~.
refleksivite [inf. reflexivity; Fr. rljleziDiU].
1 Genel olarak, donii~iirliik veya dii~ii
niimsellik diye kar~danabilen ve dilin,
dii~iincenin, zihnin veya bir disiplinin
kendi iizerine donme giiciinii veya yetene~ini anlatan terim.
2 Donii~iirliik anlammda, dilin kendi
kendi.sine gonderme yapmak if!ln de kullarulabilece~ini, yani soylem ya da konu~mamiZin bizatihi kendisi hakkmda
konu~abilece~imizi ve bir iistdil yaratabilece~izi dile getiren temel dilse 1
ozellik. 3 Sanatta, sanabn kendi kurulu~
ilkelerini a~ayabilmesi durumu. 4 Felsefede ve psikolojide, dii~iiniimsellik
anlanunda, zihnin kendi iizerine donmesi, kendisinin hem oznesi ve hem de nesnesi olabilme kapasitesi, bilincin kendi
ozbiJindne sahip olmasl durumu.
5 Biraz daha ozel olarak da, bir bilgi dab
ya da disiplinin, bir teori veya bir ideolojinin ara~hrma konusu ya da dii~iinme
nesnesi ba~lammda benimsedi~ bak1~
a~s1, yontem veya stratejileri, s3z konusu
bakl~ at;151, yontem ya da stratejilerle,

Reichenbach, Hans

bunlan kullanarak ula~tl~ dii~iince _ya


da teorilere de uygulamas1 durumu. Orne~, tviyana <;:evresi d~iiniirleri tarafmdan benimsenen dogrulama ilkesinin
refleksif olmaki.Ig1 ilkenin kendisinin de
dogrulanabilir olmakbgm1 gerektirir. Bu
~er~eve i9tlde, refleksivite bir tizele~tiri ve
degerlendirme siirecini tarumlar.
Bu baglamda, kendi kendisini konu
edinen, kendi iizerine dtinen bilince refleksif ya da dii~iiniimsel bilin~ ad1 verilir.
Bununla birlikte, ben iizerine dii~iinii
me bagh olmayan, tizne ve nesne ikileminin stiz konusu olmadJ!\1, kendi kendinin bilincinden once gelen bilince prerefleksifbilin~ ad1 verilir.
Ote yandan, zihnin kendi kendisini ya
da ge~mi~ini daha iyi bilmek ve anlamak amac1yla, kendisine, kendi iizerine
dtinme edirni, kendine dtiniik dii~iince
refleksiyon diye tarumlarur. Zihnin, zihinsel faaliyetin kendiliginden geli~mesini
engelleyerek, dii~iincenin belli bir nesnesi ya da bir problem iizerinde yogunla~
masJ durumu olarak refleksiyon, belli bir
~aba ile elde edilen bir dikkat yogunlugunu ve rasyonel dii~iince faaliyetini gerektiren dii~iinii~ tarzm1 ifade eder.
Refleksiyon, buradan hareketle, aym zamanda insarun tiim d~iincelerini bir
problem iizerinde yogunla~brmasJ, ki~i
nin bir ~eyi aynithyla, etrafbca dii~iin
mesi, tema~ etmesi anlamma da gelir.
reformizm (Os. rslahatplrk; lng. refonnism;
Fr. refonnisme; AI. reJonnismus]. Varolan
diizcnden h~nut olmayla, ve varolan
siyasi ve toplu=oal dilzenin tizii itibariyle
saghkb oldugu, dolayJsJyla belirli baz1
kurum. deger, faaliyet ya da ko~ullarda
birtaklm degi~iklikler ger~kl~tirildi
ginde, varolan diizenin iyile~tirilebilece
gi, geii~tirilebilecegi ya da kurtardabilecegi inanoyla belirlenen tavu. Birtakun
siyasi, ekonomik ve toplumsal reformlar1,
mevcut yap1 i9rlde kalarak ger~ekl~tir
meyi ama~lama. Marksist terrninolojide,
devlim ya da devrimci dtinii~iimler yerine, birtaklm reformlati g~irme ya da
ger~ekle~tirme egilimi i~in kullamlan
terim.

729

Reich, Wilhelm. 1897-1957 yJilan arasmda


ya~am1~ clan Avusturyah hekim ve Fre
udien Marksizmin kurucusu clan iinlii
psikanalist. Temel eserleri: Die Funktion
des Organismus [Bedensel Bo~almamn 1~
levi), Dialektischer Materialismus und
Psychoanalyse [Diyalektik Maddedlik ve
Psikanaliz), Die Massen Psyclwlogie des
Fasc/usnrus (Fa~izmin Kitle Ruhu AnlayJ~~1 ve Die Sexuelle Revolution [Cinsel Devrim].
Kimi dii~iinceleriyle, tizellikle de kitle
toplumuna dair fikirleriyle +Frankfurt
Okulu'nun tele~tirel teorisini bir~ok
yonden tincelemi~ clan Reich, bedenin
tinemini, bedensel bo~almarun i~levle
rini biiyiik bir gii~le vurgulamJ~tlr.
Reich'in tizgiinliigii, Marksizmdeki bir
gedi!\i psikanalizle kapatma ya da daha
ziyade psikanalize Marksist bir dtinii~iim kazand1rma ~abasmdan meydana
gelir. 0, psikanalizi Marksistlerin goziinde aklamak i~in ~ok ~ah~m1~ ve bu
baglamda ruhsal bozukluklann ortaya
~~kl~mda sosyo-ekonomik etmenlerin
paym1 vurgulayan ilk psikanalist alma
onurunu kazanm1~hr.
Reichenbach, Hans. Nazi Almanya'smdan
ka~arak sJ!\mdJ!\1 iilkemizde de hocahk
yapm1~ clan ~agda~ neopozitivist dii~ii
niir. Temel eserleri: ExptritJIC and Prediction [Deneyim ve Ondeyi), Probability and
Induction (Olas1hk ve Tiimevanm).
Bir bilim dahndan gelen, yeni fizikten,
Einstein'm gorelilik fizi~nden etkilenen
Reichenbach, bilimin tiimiiyle rasyonel
bir faaliyet olmakla birlikte, burada mutlak dogruluk dii~iincesinden vazge~il
mesi gerektigini tine siirmii~tiir. 0 fizik
ve geometrideki geli~melerin tKant'm
sentetik a priori tinermelerle ilgili gorii~iinii ge~ersiz klldi!\Im dii~iinmii~ ve
Viyana <;:evresinin tmantlk~1 pozitivizmmi benimserken, tfenomenalizme
kar~1 ~Lk1p, bilimsel realizmin savunuculugunu yaprru~hr. Yalmzca olasilLktan
stiz edebilecegimizi soyleyen ve bir tavu
olarak olasiah!\I benimseyen filozof, olasicih!\m temele almmas1 durumunda,
pozitivist gelene~n iinlii dogtulanabilir-

'/30

Reid, Thomas

lik ilkesinin de

de~i~tirilmesi

gerektigini

soylemi~tir.
Do~rulanabilirlik

konusunda ozgiin
katk1larda bulunan Reichenbach, dort
ti.ir dogrulanabilirligi birbirinden aytrmt~hr. Bunlar suastyla, teknigin geli~
me diizeyiyle oranhh olarak gtindeme
gelen teknik do~rulanabilirlik, doga yasalanyla ~eli~memeyi ifade eden fiziki
dogrulanabilirlik ve ~eli~kiden ba~1~1k
olmay1 ifaden mantJksal doty-ulanabilirlik ve deneysel dogrulanabilirliktir. Anlamt tanunlamak soz konusu oldugunda, soz konusu dort dogrulanabilirlikten
hangisinin se~ileceginin uzla~unJa ilgili
bir konu oldugunu belirten Reichen
bach'tn kendisi, bilim i~in en yararh ola~
run fiziki dogrulanabilirlikle 1nanbksal
do~rulanabilirlik aras1ndaki orta yol oldu~unu iddia etmi~tir.
Reid, Thomas. 1710-1796 y1llan aras1nda
y a~ m1~ olan tsko~ filozofu.
Sa~duyu felsefesine ~ok onemli katkllar
yapm1~ olan Reid, felsefede i~e, t1pk1
tl<ant gibi, tHume'u okuyarak ba~la
m1~br. 0 da Hume gibi, in san zihninin
d ii~iincede ve alg1daki do~rudan ve
aracstz nesnelerinin ideler oldu~u sonucuna vanrken, soz konusu ide anlayJ~uun Hume dt~mda, tDescartes, Locke
ve tBerkeley gibi dii~iiniirler tarahndan
da benimsendi~ni goriip, boyle bir teorinin do~al sonurunun tku~kuculuk oldu~unu dii~iinmii~tiir.

Bu temel uzerinde realist bir alg~ kuranu benimseyen Reid, sa~duyunun savunucului\inu yapm~ ve her tiir bilgiyle
bilimin, apa~lk ilkelere dayandl~lnl one
siinnii~tiir. Sagduyusu olan tiim insan
larm a;tk ve se-;jk bir bi-;jmde algtladl~nt one siirdii~ii bu ilkeler arasmda,
ona gore, matemati~in zorunJu ilkeleriy
le, sa~duyunun zihinden ba~uns1z bir
dt~ diinyantn varoldu~unu dile getiren
ilkeleri vard1r.
Renouvier, Charles. 1815-1903 yd4tn araSlnda ya~atnt~ olan Franstz dii~iiniir.
Hocast tCom te'a ek olarak, Leibniz ve
Kant'tan da etk~lenmi~ olan Renouvi-

er'nin te1nel eserleri Philosophie analytique de I' Histoire [Analitik Tarih Felsefesi], Les Dilemrnes de Ia M~taphysique pure
[Saf Metafizi~in <;tkmazlan], Histoire et
Solution des ProbleJPres Metaphysiqu~ [Metafizik Problemlerin Tarihi ve <;oziimii],
le Personalisme [Personaliz1n)'dir.
Varolan ~eylerin bilgi bakimtndan fenolnenler olduklann1 one si1ren Renou
vier, her tiir Jnetafizigi reddetmekle bir~
likte, tpozitivizmden de uzak durmayt
bihni~tir. 0 ~eylerin varolu~lan i~in oz~
neye ba~h olduklan sonucuna da var
1na1n1~, ama Frans1z ttinselcili~inin geli~imine
onemli katlalar yapacak
~eldlde, benin ozgiirlii~iinii biiyiik bir
gii;le vurgulam1~ttr. ~eylerin indirgenemez ~oklu~u ve bireyselli~i tezi ile, ondokuzuncu yuzythn sonlannda giderek
daha belirgin hale gelen mutlak idealizme kar~t koymaya ~ah~an Renouvier,
insarun bireyselli~ini belirlenimsizcilik
ve ozgiirluk ile irtibatlandtrmt~ttr. Buna
gore, ahUUd ozne ya da failler ba~ka
~eyler tarahndan belirlenmeyip, kendi
kendilerini belirledikleri. ol~iide biricik
ve ozgiir hale gelen bireylerdir.
Renouvier. siyaset felsefesi ve din alantnda da, bireysel ozgii rliik ve vicdan
hiirriyetinin ytlmaz bir savunucusu olmu~tur .

res cogitans. Descartes felsefesinde ge;en


ve 'dii~i.inen ~ey', 'd ii~iinen varhk' anlamtna gelen Latince deyim.
YaratJhnam1~ ve ger-;ek bir toz olan
Tann'ya ek olarak, iki yarah~ toze
yer veren Descartes'1n ikid felsefesinde,
1nadde ya da bedenin kar~Jstnda yer
ahp, ondan tumiiyle ayn ve ba~1msJz
olan toz olarak ruh ya da zihin vardu.
Her tozi.in oziinii veren temel bir slfab,
ozsel ozelli~i oldu~u dikkate ahrursa,
ruhun ya da zihnin OZUnii veren Slfat,
dii~iinmedir. Res oogitans, bu -;er~eve
i;inde, tDescartes'ta bireysel zihin ya d a
dii~iinen bene oldu~u kadar, s6z konu
su tUm bireysel zihin ya da benlerin gerisindeki kaba temel, dayanak olarak tin
sel ~ey ya da ruha kar~thk gelir.

retol'ik

res extensa. Descartes felsefesi nde gec;en,


ve 'yer kaplayan ~ey', 'maddivarhk', 'cisimsel ~ey' anlamma gelen Latince
deyim.
Buna gore, Descartes'm ikici felseiesinde, ruh ya da zihnin kar~asmda yer
palan toz olarak madde ya da bedenin
dziinii veren ozsel ozellik 'uzam' ya da
'~er kaplama' d1r. Bu nedenle, res extensa
Descartes'm felsefesinde evrendeki ti.im
maddi, mekanik degi~menin temelinde
yer alan maddi tozii gosterir.
resimsel dil teorisi [lng. picture theory of
language; AI. theorie pictographique de langue]. Analitik felsefe gelenegi ic;inde yer
alan tmant1kc;1 pozitivizmde, Russell ve
ilk donem Wittgenstein'a tarafmdan savunulan ve dil ile diinya arasmda tam
bir kar~ahkhhk bulundugunu, dilin yaplsmm diinyanm yap1s1m yansattagam
ya da resmettigini, oyle ki filozofun dile
ili~kin bir analiz yoluyla, gerc;eklikle ilgili temel dogrulara ula~abilecegini savunan dil anlay1~1.
retorik [Os. belagat; ing. rhetoric; Fr.
rh~torique; AI. rhetorik]. Fikirleri, dii~iin
celeri en iyi bir bic;imde ifade etme, etkili konu~ma. Dili, mahkemede adaleti
gerc;ekle~tirmek, politikada yarar saglamak, v. b, g., temelde ikna etmek amaciyla, en etkili ve cezbedici bir bic;imde
kullaruna sanah.
Retorik iizerinde en c;ok duran ve onu
geli~tiren tSofistler ve ozellikle de Gorgias olmu~tur. Soziin en az c;abayla, en
tanrasal iiriinlere ula~an biiyUk bir giic;
oldugunu one siiren tGorgias, insarun
dogaya, kendisine ve topluma ili~kin
olarak tam bir bilgisizlik ic;inde oldugunu soylemi~tir. l~te bu bilgisizlik ve do. layaslyla il<narun ta~ldlgl biiyiik onemdir ki, retorigi biiyiik bir farkla tiim
sanatlann en iyisi ve en onemlisi yapnu~hr. Ona gore, insanlar gerc;ekten de
bilseydiler, samyla bilgi, aldanmayla
dogruluk aras111da biiyilk bir farkhhk
olurdu. Bilmediklerine ve gerc;ek bilgiden soz edilemeyece~ne gore, yalruzca,
ba~arah. ve etkileyici ikn.a ile doyurucu
ohnayan konu~ma, ikna edici tarh~-

731

mayla lostr tart1~ma arasmda bir aynm


yapmamLZ gerekir. Soziin biiyiik bir
giicii oldugunu, bununla birlikte bu
giiciin aydmlatan ve bilgi veren bir guc;
degil de, dalgalandaran, harekete gec;iren, siiriikleyen ve etkileyen bir giic; oldugunu savunan Gorgias, bu c;erc;eve
ic;inde retorik sanahm geli~tirmek ic;in
biiyiik bir c;aba sarfetmi~tir.
Yunan'da t Aristoteles ve Theophrastos
gibi dii~iiniirlerin teorik c;erc;evesini c;izdikleri retorik, dili dogru bir bic;imde kullanma sanah olarak tarumlanan dilbilgisinin tersine, dili iyi, giizel ve etkili bir
bic;imde kullanma sanah (ars bene loquendi) diye tarwnlarum~hr. Yunandan sonra
Seneca ve Cicero gibi biiyilk hatipler tarabndan Roma'da da geli~tirilen retorik, teorik bir ac;tdan degerlendirildiginde,
onda 1 fikir geli~tirme ~emalannm incelenmesinden olu~an bulu~ (Yun. heuresis; Lat. inventio); 2 konu~mada plan
yapma ile ilgili boliim olarak diizenleme
(Yun.t axis; Lat. dispositio); 3 iislup ve
ritm kurallanm kapsayan ifade (Yun.
texis; Lat.elocutiD); 4 konu~mada daha
once soylenmi~ olanlan habrlama, ilk ve
son soylenenler arasmda bag kurma olarak ammsama (Yun. mnnne; Lat. memoria)
ve 5 ses dozu, davraru~ tarza ve el-kol hareketleriyle belirlenen eylem (Yun. hypolcrisis; Lat. actio) gibi unsurlar birbirlerinden
aynhr. Retorik Hristiyan Ortaljag.nda liberal sanatlann en onemlisi olarak geli~
me g6stermi~tir.
lslam diinyasmda, kendisine belagat
ad1 verilen retorik. ciimle kurulu~lan
ru, ciimle yap1s1ru inceleyen ve uyulmasa gereken kurallara gosteren maani, ilgili
konuyu kar~asmdaki ki~iye ac;1k ve sec;ik
bir dille, en etkileyici ve inandmCl bir bic;imde nasll anlatacaguu konu alan ~eyan
ve nihayet mecazlardan, kalb ve miibalaga gibi anlahm tarzlarmdan soz eden
bedi gibi iic; ana boliime ayrahr.
Modem donemde ise, dilbilgisinden,
dili dogru bir bic;imde kullarunaktan ziyade, bilimsel soylemle kar~atla~tmlan
retorik, hakikati aktarmayan, etldleyici
ve abarhh mesajlar biitiiniinii tammlar.

732

revi.zyonizm

Bununla birlikte, retorige olumlu bir


deger bi~enlerin says giiniimiizde
h1zla artmaktad1r. Ornegin, retorigin etkile~im, yani normlar ve degerler ya da
ileti~im baglammdaki sorunlan ~ozme
ye muktedir olmad1guu savunan Jiirgen
t Habermas, onun dili kullanmarun yeni
ozgiin formlanm ortaya koyarak dilsel
i~nlanmiZI geli~tirdigini, diinyay
ger~ekte oldugu ~ekliyle gormenin yepyeni yollanm a~Imladguu sayler. Postmodernistler ise, hakim bir gorii~ii dayatma gibi bir amac1 olmayan retorigi,
anlam1, a~Ik bir metin i~inde yeni ba~
tan kurmanm en onemli araa olarak goriirler. tDerrida'ya gore ise, retorik
metin d1~mda hi~bir ~ey bulunmamaktadu.
revizyonizm [Os. lashill~lilc; lng. revisionism; Fr. r~visionisme; AL reoizionismus]. 1
Bir ogtetinin, ozellikle de siyas bir doktrininin, genel kabul gormii~ ortodoks
bir gorii~iin temel ogelerini tarh~ma konusu yapma tavn .. 2 Daha ozel olarak
da, Marksist gorii~ ya da terminolojide,
Marksist teori ya da pratikle ilgili ilgili
birtak1m tez veya ilkeleri tart~ma ve
ele~tiri konusu yapma tutumu.
l~te bu baglamda, tKautsky, Luxemburg ve tl..enin'in kii<;iik butjuva oportiinizrni sergiledigini sOyleyerek bir revizyonist diye tammladJklan Alman
dii~iiniirii E. Bernstein, bir revizyonist
olarak, Marks ve Engels'i el~tirmi~ ve
onlarm hemen tiimiiyle ekonomik faktorler iizerinde yogunla~malanna kar~1
~Ikmi~hr. Ona gore, dogal ve toplumsal
ko~ullarm meydana getirdigi ortam,
oznel iradenin nesnel temelini olu~tur
makla birlikte, bu nesnel temel de, tiimiiyle ve saf bir bi~imde madd degildir. Onun olu~umunda ahlak, hukuk,
dint inan<;Iar, bilimsel kurallar biiyiik bir
rol oynar. Bundan dolay1, tarihe ili~kin
madded yorum yumu~ahlmahd1r.
reybiyun_ Islam felsefesinde, ku~kucu
luk ak1mma, ku~kucu tavra verileri ad.
Btma gore, Reybiyun terimi, lsi~ diinyastnda, karut ya da delillerin ~eger
ya da ayru gii~ olmas1 nedeniyle, bir ta-

rafa ya da kar~1t gorii~lerden birine baglanmarun olanaks1Z oldugunu dile getirerek, tal<lllllmasJ gereken tavrm yargy
asklya almak oldugunu savunan gorii~
i~in kullamhr. tKu~kuculugun Islam
diinyasmdaki en iinlii temsilcisi, bilimden de, felsefeden de vazge~erek, tasavvuf yolttna girmi~ olan Gazalr dir.
Rickert, Heinrich. 1863-1936 y1llan arasmda ya~am1~ olan Yeni-Kant~I Alman
dii~iiniir. Temel eserleri: Die Grt"llzm
der Naturwissenschaftichen Begriffsbildung
[Doga Bilimlerinde Kavram Formasyonunun Smirlan], Gnmdprobleme der Philosophischen Metlwdologie. Ontologie. Anthropologie [Felsefi Metodoloji, Ontoloji
ve Antropolojinin Sorunlan].
Daha ziyade degerler diinyasi ile olgular diinyasi arasmdaki ili~ki problemi
iizerinde durmu~ olan Rickert hpk1
Dilthcy gibi, doga bilimleriyle kiiltiir bilimleri arasmda kesin bir aymm yapIIU~Ilr. Bunlardan doga bilimleri, ona
gore, genel onermelere ula~may ama~
lar, yasa pe~inde ko~ar. Oysa kiilti.ir bilimleri genelligi ama~lamaz, yasa p~in
den gitmez. bmegin, kiiltiir bilimlerinin
en temeli olan tarih bir defahk olu~un
bilimi oldugu i~in, bir yasa bilimi olarak
goriilemez.
Dahas1 kiiltiir bilimleri, bir anlama
edimini gerektirirler. <;:unkii bu bilimlerin konu aldiklan ger~eklik, insanlarm
belli birtakun degerlere gore eyledikleri
bir alarun ger~kligidir. Bu ger~eklige
dolayuns1z bir tarzda degil de, ancak
soz konusu degerler aracJhgyla yonelme imkammz olabilir. Degerler ise,
dogal nesneler gibi algilamanm degil,
fakat anlamamn konusudurlar.
Ric12ur, Paul. 1913 yllmda dogmu~ olan
iinlii FransiZ filozofu. Temel eserleri: Volontaire et l'Involontaire [lrad ve Gayn
lrad Olan], /'Homme Faillible [Gii~siiz
lnsan], De l'lnterpretation: Essai sur Freud
[Yoruma Dair: Freud Ozerine Deneme1
Finitudeet Culpabilite [Sonluluk ve Su~lu
luk), Le Con flit des lnterpr~tations: Essais
d'Hermhleutiqe [Yorumlartn <;:all~masi:
Hermeneutik Denemeleri):

romalttiim

Dnunii, lelsefede, ~ok biiyuk ol~de,


rasyonellik oncesi i~ret ya da simgelerde i~erilen anlam1 yorumlamaktan olu~an hermeneutik yontemi ozgun bir bi9mde geli~tirm~ olmaktan alan RicCEttr,
rakip teorilerden uyumlu, saglam ve yetkin bir sentez yaratan bir dii~uniir olarak
tanuur.
Buna gore, henneneutikten ba~ka, Karl
+Jaspers ve Gabriel tMarcel'in varolu~
~ulu~ ve Edmund tHusserl'in fenomep
nolojisiyle de uzun ytllar me~gul olan
Paul RicCEur, 'sembol dii~unceyi dogurur' derken, henneneutigin ilk ve temel
onciilunu iyi bir bic;imde if a de etmi~, efsane, din, sanat ve ideolojinin sembollerinin felsefi yorum yoluyla ac;tga ~lkanla
bilecek mesajlar ta~ldlglnl one surmu~
ve aolaylslyla da, henneneutigi, dolayh
anlam1 yorumlama, goriinu~teki anlamlarm gerisindeki gizli anlamlan gozler
online senne yontemi olarak tanlmlaInl~tlr.

tFenomenolojiyi varolu~~u bir dogrultuda geli~tiren tSartre ve tMerleauPonty'n.in tersine, RicCEur fenomenolojiyi
hermeneutigin aynlmaz bir par~as1
haline getinni~tir. Ba~ka bir deyi~le,
Husserl'in eidetik yonteminden etkilenen RicCEur, ti.iln empirik bilgiyi veya
deneysel hipotezleri bir kenara ahp, ornegin irade ya da istemenin kavramsal
yap1s1 uzerinde odakla~an dikkatli bir
kavram analizi yontemi geli~tinni~tir. 0
tum ya~anu boyunca, ontolojinin nihai
ve en yuksek sorusu olan Varhg1n anlaml sorusu uzerinde durmu~tur. Duz
degil de, kesikli bir ontolojinin ka~1n1l
mazhg1 konusunda 1srarh olan RicCEur,
tHegel ve tHeidegger'in kestirme yolu
yerine, hakikate kly1lardan ve dolayh
olarak yonelmeyi, simgelerin, imgelerin,
oyki.i ve ideolojilerin araoh~yla gitmeyi
onermi~tir.
RicCEur'iin hermeneutik
donii~ ad1n1 verdigi, anlam1 bu ~ekilde
dolayh olarak sorgulama tarz1, insan anlayi~lnln sonlu dogas1ndan kaynaklanan ka~mllmaz bir durumdur.

733

Her tiir anla1n1n son ve en yiiksek kaynaglnln insan varhg1, ozne oldugunu
savunan varolu~c;ulann tam tersine,
RjcCEur, yine, anlam1n her zaman kiilturel, toplumsal ve dilsel simgeler araclllglyla aktar1ld1g1n1 iddia etmi~tir. Fakat
o, bu noktada, yap1salalardan da aynlarak, diinya, ben ve tarih gibi fenomenolojik dii~unlerin onemi uzerinde 1srarh
olmu~tur.

Rodoslu Andronikos. M. 0. 1. yuzydda


ya~am1~ ve t Aristoteles'in eserlerini tasnif edip, yorumlam1~ olan Peripatetik
du~iiniir. Andronikos, aynca tiimeller
konusunda nominalist bir bak1~ a~1s1
benintsemi~ ve insanmerkezci bir teleolojiye kar~1 ~1km1~hr.
romantizm [ing. romantisnt; Fr. ra.nantisme; AI. romantisnutS). Avrupa'1un 17901850 ylllan aras1ndaki entellektuel ya~am1n1n kimi temel yonlerini tanlmlamak i~in kullarulan terim.
19. yuzy1hn ilk yansmda, biraz da Aydlnlarunaya bir tepki olarak geli~en
akam ya d a hareket olarak romantizm,
farl<J1 iilkelerde farkb gorunumler alml~ttr. 6rnegin, tngiltere'de tamamen
estetik bir fenomen, bir sanat hareketi
olarak ortaya ~1kan romantizm Fransa'da, tRousseau'nun etkisiyle, toplumsal uzla~1ma kar~1 bir protesto olarak
geli~mi~, hareketin.estetik boyutu daha
sonra ortaya ~~knu~hr. Buna gore, sanatta romantizm dogaya yonelik temelli
bir ilgi yle belirlenen, dogal fenomenleri
dogrudan ve arac1s1z bir bi~imde kavramayl temele alan alwn ya da tavn ifade
eder. Sanatta klAsisizme kar~1 ~n romantizm bu nedenle, tiim formlan, kurallan ve uzla~unlan yapay olu~umlar
ve dog a run ger~ek anlam1n1 ve if adesini
kavramadaki engeller olarak goriir, i~
tenligin, kendiligindenlik ve tutkunun
onemini vurgular. Sanahn, idealle~tir
me ya da genelleme olmadan, tikel ve
so1nut olana yonelmesi ve dogarun
uyand1rd1g1 duygulan gozlemesi ve aktarmas& gerektigini belirtir.
Almanya'da ise, onceleri bir sanat hareketi olarak ortaya ~1kan romantizm, k1sa

734

Rorty, Richard

bir siire i<;inde bir diinya gorii~ii ya da


felsefe hareketine donii~mii~tiir. Bir
felsefe hareketi olarak romantizmin do~u~unda, 1BOO'Iii yillarda ortaya <;1kan
end(istrile~me ve kentle~menin, ve dolay1s1yla ya~anan h1zh ve radikal de~i
~imin etkisi biiytik olmu~tur. i~te bu
<;er<;eve i<;inde, Romantik felsefenin gerisinde, statik bir varhk ya da dtinya gOr(i~(inden <;ok, yarat1c1 bir siirece i~aret
eden varhk anlay1~1 yer ahr.
Yine Romantik felsefenin do~u~unda,
t Aydmlamna projesinin fiilen <;okii~(i,
Aydmlanrnanm toplum, ahlak ve siyaset
teorisinin yetersizli~inin farkma vanlma51 biiyiik bir etki yapm1~tlr. Bu nedenle,
Romantik filozoflar, Aydmlanmamn kab
ve kuru tbilimdli~i yerine estetik<;i bir
tav1r benimsemi~lerdir. Ba~ka bir deyi~
le, yarat1c1 siiredn, yapma ve analitik
olan ak1l tarafmdan de~il de, duygular
ve sezgi yoluyla anla~ilabilece~ini savunan romantik felsefe, diizenli, rasyonel
ve ol<;iilii olana kar~1 <;ikarken, do~ru
dan ve araastz duyumlarla, yogun duygulann onemini vurgulam1~1ard1r.
Buna gore, romantik felsefe, yanh~ ve
ikinci dereceden bir gii<; olarak gordii~ii
akla ~iddetle kar~1 <;1kar, akhn yapb~1
tiim ay1runlann yapay olup, ger<;ekli~i
par<;alad1~uu ve anla~ilmaz hAle getirdi~ini savunur. Ba~ka bir deyi~le, romantizmde rasyonel analiz ya da deneysel ara~tmnamn yerini sezgiye ve
duyguya beslenen giiven, bilimin yerini
do~a felsefesi ahr. Romantikler Aydmlanma <;a~tnm kuru ak.tlcrh~ma ~iddet
le kar~1 <;1kip, do~amn gizlerine, bilim
adamuun matematiko-fiziksel yontemleriyle de~il de, yarat1c1 co~um yoluyla
niifuz edilebilece~ini savunmu~ ve sonsuzlu~a eri~menin yollan olarak, a~ki,
do~aya tapmay1, dini tecriibeyi ve artistik yara11c1 faaliyeti gostermi~lerdir.
Aydmlanmamn benler ve ~eyler olarak
ikiye boldii~ii evrenin biiyiikliigii ve s1rurs1zh~mdan etkilenen romantik dii~ii
niirler, evreni canh, siirekli ve dinamik
bir biitiin olarak de~erlendinni~lerdir.
Yine, Aydmlanmarun, do~arun tiim

di~er

yarabklanndan farkh olarak bir


akla sahip oldu~u i<;in biricik oldu~unu
soyledi~i insan soz konusu oldu~unda,
Romantizm, akh kii<;iimsedi~i i<;in, insam do~arun bir par<;as1 olarak de~erlen
dirmi~tir.

Romantizm, siyaset felsefesinde ise, evrenselcili~in yerine milliyet<;ili~i one <;tkarm1~tlr. Onda, ozgiir ve e~it bireylerden meydana gelen toplum idealinin
yerini, her insarun konumunu bildi~i,
geleneksel kokleri olan organik bir cemaat ideali ahr.
Rorty, Richard. 1931 do~umlu <;a~da~
Amerikan filozofu. Temel eserleri: The
Linguistic Turn: Recent Essays in Metapltilosophy [Dilsel Donii~: Metafelsefede
Yeni Denemeler ], Philosophy and the Mirror of Nature [Felsefe ve Do~arun Aynas1L
Contingency, Irony and Solidarity [Olumsalhk, lroni ve Dayaru~ma], Essays on Heidegger and Otl!ers [Heidegger ve Di~erle
ri Uzerine Denemeler).
Temelde metafelsefeyle ilgilenen Rorty,
biiyiik Ol<;iide Quine'm dii~iincelerl iizerinde yo~unla~mt~ ve buradan hareketle, daha <;ok tanalitik felsefeyi konu alan
geni~ kapsamh bir ele~tiri geli~tinni~
tir. Ona gore, felsefe, <;~itli okullann etk.isiyle, 20. yiizyilda temelde savunma
ama<;h bir felsefeye donii~tiiriilmii~tiir.
Rorty, ingiltere ve Amerika'daki filozoflann anlam problemi iizerinde yo~unla~an dilci filozoflar olmasma neden
olan ~eyin, kita Avrupa'smdaki filozoflardan <;o~unu fenomenolojist yapan
~eyle ayru oldu~unu one siirmii~tiir:
Geleneksel filozoflarm, neyin, gorii~leri
ni do~rulayan ya da yanh~layan deliller
olarak saytlaca~1ru a<;1k kdrnadaki ba~a
nstzhklanrun sonucu olan umutsuzluk
duygusu.
Ba~ka bir deyi~le, bilginin ger<;ekli~in
zihinsel ya da dilsel temsiliyle ilgili bir
konu oldu~unu savunan gorii~ii ~id
detle el~tiren Rorty, temsilin ve tasaruncilt~ln sonunun tepistemoloji merkezli felsefenin sonu anlamma geldi~ni
sayler. Bu durumun, yeni bir evrenin
ba~lang:tc1 oldu~unu, soz konusu ba~-

Rousseau, Jean Jacques


lang~

ve geli~menin saghklt oldbiln1esi


it;in, Bah felsefesine Platon ve Aristotelesten beri damgas1n1 vuran 'izleyici
bilgi goru~u'nden tumuyle vazget;ilmesi
gerektigini one suren Rorty, yeni bir ba~
langtct, yeniba~tan du~unme tarz1n1
tDewey, tSartre, tHeidegger ve Witgenstein'da bulmu~tur. Ba~ka bir deyi~le, o, 'geleneksel felsefe'nin tarihten
ka~ma yonunde bo~ ve utnutsuz bir t;ahadan ba~ka bir ~ey olmadtg1n1, filozoflann tDescartes'tn zihni ke~fettigi
andan itibaren, bilgi, ahlak, dil ya da toplutn iQ.n ebedi ve degi~l nez te1neller sag.
Iamay i.imit ettiklerini, fakat onlann
olumsal onyargalan ebedil~tinnekten
ba~ka hi~bir ~ey yapamad1klann1 iddia
ebni~ ve zaman1n yeni bir felsefe it;in
uygun oldugunu soylemi~tjr .
Felsefenin, belli bir konu ya da profesyonel bir ara~tlrma alan1 degil de, kar
~thk konu~madaki bir ses oldugunu
one suren Rorty'nin, varolan kurum ve
gelenekleri temellendirmeyi degil de,
okuyuculanna ya da bir butun olarak
topluma yardtm etmeyi, okuyuculannt
eskilni~ terminoloji ve tavtrlardan kurtarmayt amat;layan Dewey, Heidegger
ve tWitgenstein'da buldugu bu felsefe
turu, onun 1982 y1hnda yay1nlad1g1 The
Consequences of Pragmatism [Pragmatiz ..
min Sonut;lan] adh eserinde ortaya
koydugu, 1slah edici, ahlaki bak1mdan
takviye edici bir felsefedir. Temelciligin, tasanmc1hg1n ytk1lmas1ndan, realistlerle anti-realistler arastndaki kavganln son bulmastndan sonra, felsefe bir
yandan bililn, diger yandan da edebiyatla i~birligi it;inde geli~melidir.
Roscelinus. 1050-1120 ylllan aras1nda
ya~amt~ Ortat;ag filozofu.
Roscelinus tumeller konusunda benjmsedigi a~lll bir tnominalizmle un kazanmt~hr. Gert;ekten varolanlarm sadece bireyler oldugWlu one siiren Roscelinus,
bir tumelin dilden ve zihinden bagunstz
bir varolu~a sahip oldugunu one suren
goru~lert! ~iddetle kar~1 t;!karken, tiimellerin sadece agtzdan 9kan sesler olduklaruu soylelni~tir. 0, ~eylerinin nite-

735

liklerinin bagtmstz bir varolu~a sahip ol


madtklannt iddia ederken, kendinden
kaim bir varolu~a sahip olan ~eylerin
yalruzca tozler olduklannt belirtmi~tir.
Kutsal iit;lemenin unsurlann1 tek bir
Tann ba~hg1 alhnda birle~tirme ~abas1
veren Roscelinus, unlu t Abelardus'un
hocahgtnt yap1n1~tlr.
Ross, William David. 1877-1971 ytllan
aras1nda ya~a1n1~ olan ingiliz ahlk filozofu. Tetnel eserleri: Kant's Ethical Theory [Kant'1n Ahlak Teorisj], Tlze Riglzt artd
tlte Good [Dogru ve iyi) ve Tlte Fomtdations of Ethics [Etigin Tetnelleri].
Bir Aristoteles alilni ve yorumcusu o'an
Ross, oncelikle ilk~ag felsefesinjn bu .
buyuk du~unurunun Yunanca eserlerinin terctimesi ve yorumuyla iin kazanlnl~hr. Bu ~ah~malanndan dolayt Sir
unvan1na Iaytk gori.ilen filozof, ahlak
alan1nda ise daha ziyade tKanttn odev
ahlak1ntn izinde olmu~tur. 0, bu baglamda, tBentham ve tMill'in klisik yararcthgtnl ve hatta Moore'un ideal faydaclhgtnt ~iddetle el~tirmi~, ahlaken
'dogru' ve 'iyi' kavramlanntn tantmlanamaz oldugunu iddia etmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, bir tur deontolojik
sezgiciligin savunuculugunu yapmt~
olan Ross, olgun ve egitimli ki~ilerin
nesnel ozellikJeri, ahllli odev ve kuraJla..
n sezgisel olarak bildiklerini one siir
mu~tur. Ona gore, biz nesnel ahlld ozellikleri tikel durwnlarda tarur ve daha
sonra sezgisel bir tumevanmla onlan da
it;eren genel ilkelere ula~tnz. Sezgi yoluyla bilinen odevleri kendi it;lerinde Slntflayan Ross, birtakun temel, her ko~ul
alhnda yerine getirihnesi ge1eken, buyuk
bir agtrhga sahip odevlere ilk elden
odevler aduu vermi~tir. Ona gore, kendi
it;inde ve kendi ba~1na iyi olan dort ~ey
vard1r: Ki~inin, erdeme e~deger oldugu
soylenen, odevini yapma arzusu, bilgi,
haz ve mutlulugun hakt;a dagthmt.
Rousseau, Jean-Jacques. 1712-1778 ytllan
arastnda ya~am1~, ve insan dogastna
ili~kin t;oziimlemesiyle, insarun ozii itibariyle iyi olduguna ili~kin gorii~u ve
toplumsal sozle~me ogretisiyle un ka-

736

Royce, Josiah

zarum~ olan iinlii Frans1z dii~iimir.

Temel eserleri: Discour-s sur les Sciences et


les Arts [Bilimler ve Sanatlar Dzerine Konu~ma]. Discours sur /'Origin et les Fandements de l'Inl!galite [lnsanlar arasmdaki
E~itsizligin Temeli ve Kokenleri]. Emile
ou de /'Education [Emile ya da Egitime
Dair]. Du Contra! Social [Toplum Sozle~
mesi] ve Conftssiones [ltiraflar).
tKant ye romantik fi!azoflan 'iQ)c derinde.f"etkilemia alan Rmssea, Aydmlaptna hareketine, tmodernlik dii~iin<:esiJle
yonelttigi sert el~lirij<le~:Riftlr Bireysel Insan__y_arhg-ma ;;;;;;wrm:t:ttiYiug:.-n.a_-heijeyden ~k defier '>'em!4 alaR RQ:
usseau, insaiJ!D. kiiltjjrel farkhhk!ardan,
saraym yapayhklanndan, tutkunun iie
rekabetin yo! a~hg1 olumsuz etk Jerden,
ozel miilk yetin yarattlj!;I ~itsizlikten
dllild!tllarak, nasu yeni batan yaratifacagml-ilra~l!rmJ~tlr.
.
Rousseau'nun felsefesi de, modem felsefen.in tav.nna uygun plarak.. ben kavrarru.
,... c;evresi"i:Je dtiner: tDescartes'm O:znel,

tozsel beriinden sonra, O,.I)Jm beni, ah!Aka


dayana!s alan. kendisine d!iiince ya da
mannkla de~il de du~yla uladan. ve
ki~isel 'bir iyilik d~yu;;;;yk temellendirilen bir.. bendjr. Jla~ka bir deyi~le, onuri
beni, rasyona!iSUerin ve empiristlerin
ifade ettigi gibi, forme! boyutlan alan,
i bakl~la bilinen ve kendisini bil le
go ren 1r
e
mantiklerde soz"=k-=o"'n"'u""su...: alan
evrensel bir ki~ilik an!a.Tunda bendir( bu
ben, yani Rousseau'nun insaru, yarahq
ve kendisini diinyaya ve gelecege frlatan bir bendir.
Rousseau'nun beni, ozii itibariyle ahllli
bir varhkbr. 0 benin iyi oldugunu, insanm temelde iyi ve ah!akh bir varhk oldugunu savunmu~. ben i~in, aklldan
~k. duygulann onem ta~1d1gtru, ah!ak
soz konusu oldugunda, akll ve duygulann bir arada gidebilecegini belirtmiitir.
Rousseau'nun soz konusu ben gorii~ii.
yalmzca ah!Ak! n de'til~ fa kat si-raset ve
toplu~al yas!!!! iri!!-de hir temPI ol~~:
turuf.'O, ben.in bireysel, hatta biricik oldugunl:' sayler.

Doga hlllinde, birey ozgiir ve bagunsiZdtr. Rousseau'ya gorvoga insam iyi _


bir varhk olar~k, _ozgiir ve mntlu yarat~1Jr, _Bi~!!yler olarak hepimiz ozgiir ve
iyi oldugumuz i~in, o, to lumu aratan
toplumsal bir sO:zle e e tara o a igrmizJ lirtir. Sir insan bir toplum i~ine
gird'igi--zilman,-bir donii~ilme ugrar;
beni, doga durumunda oldugu gibi, bag,mszhkla degil de, payla~mayla belirlenen bir yurtta~ olup ~1kar. Rousseau'nun biitiin felsefesi, Jwndan sonra
biJeycilikle ortakl%aC!hk. atomik ve 1<1:
~isel ~_nle top)umsal ben arasJ'l.l!aki gerilirni.hafiAetmeye, iki&i arasmEia bi hag'
ve denge kurmaya ~ah~1r.
Ozel ~~l.ki~etin insanl~~ :n bii~
d~~alu oiJt'nu, to ;; al xap-

~1~~:=:::t:~ :::~~a;_~~

savunan Rousseau. uygarbktan vazge~


men.in, yen.i~ do~a hAline donmen.in
olanaks~!_l~m bildip idn. bu dunurrdan bir ~ yolu olarak e~timi ve bu
arada toplumun birtaktm ilkelerle yeni
ba~tan diizenlenmesini one siirmii~tilr.
Ona gore, oyle bir toplumsal sistem kurmak gerekir ki, insan toplnmsa) yaa!!ld,!l_d!J1 _do~al ya~ama halinde oldu~u
kad~__tizgUI.. kalabilsjn. Ve bu arada,
herkesin oz .. rlugu de kurulmu~ alan
devlet hrafmd
..
e altma almabilsin,_. OJ~Seau'ya ggre"- iiyelerin_den
her birinin caruru, mahru, ortak bir kuvvetle koruyan oyle bir topluluk bi imi
bulm
usa
birey~he.Ji<j~sle birle~ti
disine itaat etsin ve em de eskisi kadar
ozgiiililsrri, _
Royce, Josiah. 1855-1910 yLilan arasmda
ya~am1~ alan Amerikah dii~iiniir. Pragmatik idealizrni ve sadakat ahiAklyla iin
kazaruru~ alan Royce'un temel eserleri,
Tile World and the Individual [Diinya ve
Birey], The Religious Aspects of Philosophy
[Felsefen n Dinf Ve~heleriL The Sources of
Religious Insight [Dini Kavray~m Kaynaklan) ve The Phil()S(Jphy of LDyalty [Sadakat Ahlak1]'dir.

-ruh

Hakikati ifade edebihnek, ger~ekligi


a,_1klayabilmek ve aniam problemini
,.ozebihnek i,_in, bir mutlak kavramma
ihtiya,_ duyuldugunu one si.iren Royce,
bireylerle Mutlak1 uzla~tuabilmek i~in
de, di.inyanm somut b~reyselliginin bir
ifadesi olarak Mutlak Irfide ve Di.i~i.in
cenin varolu~unu kabul etmi~tir.
0 bircyi sosyal etkile~im ve cemaat
dencyimi yoluyla geli~en ahlfild, ama
aym zamanda da gi.inahkar bir varhk
olarak gormi.i~ti.ir. Royce'a gore, insan
beni bir hayat plam ve tasans1 yoluyla
nihai bir hedefe bagh kalmak suretiyle
in~a edilir. Fakat benin smulamalan ve
tegoizmi, bireyin hedeflerine ula~masi
na engel olur ve onun hayahm ba~n
SIZ, anl<uns1z ve sa~a bir si.ire,_ haline
getirir. Dini bu baglamda benin yardimma ,.ag1ran Royce'a gore, kurtulu~un
biricik arac1 cemaattir. Nitekim, o bireycilikle tkollektivizm ikilemini a~an ve
bireyle toplumsal iradeyi birl~tiren bir
cemaat konsepsiyonu geli~tinni~tir.
Ronesans felsefesi [Os.folsefei deuri intibah;

ing. philosophy of Renaissana; Fr. philosop-hie de Renaissance; AJ. Renaissanaphil~


hie]. Avrupa'da 15 ve 16. yi.izydda ya~a
nan Ronesans hareketinin di.i~i.incesine,
bu donemin felsefe anlay1~uta verilen
ad.
Ronesans felsefesine damgasm1 vuran
ak1m, hi,. ku~ku yok ki, thi.imanizm olmu~tur. Bu donem felsefesi, insan merkezli bir felsefedir. Ronesansm, insani.isti.i olana y a da yalmzca dog a I olana
kar~l, insani boyutu on plana ,.lkartan
felsefesi, dogal olarak, insan bilgisiyle
ilgili problemleri goz ard1 ettigi ve mutlak bir ger,.ekligin mutlak bir bilgisine
sahip olma varsay1mmm, insamn akti.iel bilgisine hi,.bir katk1 saglamad1gl di.i~i.ini.ilen tmutlak.;thga; insan1n bili~sel
faaliyetlerdeki etkinligini gozden ka,.lrdigma, ve bi.itiin bir dogay1, dogamn
daha a~ag1 par,.alan araclhgiyla tammladlgma inamlan tdogalc1hga, k1sacasl
ge,.mi~in metafizigiyle doga bilimlerini
belirleyen insans1zla~tuma ve ki~ilik
sizle~tirme si.irecine kar~1 tav1r alml~
hr.

737

Ronesans felsefesi, epistemoloji ve


manhk alarunda ise, bihnenin psikolojik
yonlerini ve arzu, istek, duygu, ama,_ ve
yonelimlerle ki~iligin du~iince si.ire,.leri
i.izerindeki etkisini dikkate almayan rasyonalist bir bilgi anlayi~ma ve klfisik
manhga kar~1 ,_1km1~ ve pozitif, empirist bir bilgi anlay1~1 ve yeni bir manhk
geli~tirmi~tir. Bu donemde, a priori felsefelerin zorunlu di.i~i.ince dogrulan, insamn bilgiye ula~ma si.irecindeki somut
ba~anlanyla dogrulanan postiilalara
donmi.i~tiir. Zorunlu dogru di.i~i.incesi
ortadan kalkarken, do~uluk insan di.i~i.incesinin bilgilerune si.irecindeki ba~a
nsma i~aret eden arzu edilir bir deger
olup ,_lkml~tlr.
Ronesans felsefesinde teori ve pratik
arasmdaki mutlak antitez yok olup giderken, dogruluk ve yanl1~hk mutlak olmayip, bilginin sonu gelmeyen ilerlemesine
bagh ve goreli olan d~erler olarak anla~llml~hr. Bilgi teorisi baklmmdan empirist bir bakl~ afilSI sergileyen Ronesans
felsefesinde, insan z.ihni, yalruzca d1~
di.inyadan gelen izlenimlerin pasif bir ahClSI olarak gori.ilmemi~, zihn..in etkinligini vurgulayan aktivizm, iradecilik, personalizm ve bireycilikJe birl~mi~tir.
ruh [Yunanca psyche ve Latince anima'dan;
lng. soul; Fr. iime; AI. seele]. 1 Bir kimsenin tinsel etkinliginin ve ,_olt ,_e~itli bilin,_ hfillerinin merkezi; o ki~inin benligini meydana getiren entellekti.iel, ahlaki
ve duygusal yetilerin tiimi.i.
2 Kendisini ,_~itli ~ekillerde ifade edebilrnekle birlikte, ,.okluk ve ,_e~iUilik sergileyen fenomenlerin ya da nesnelerin
kar~1smdaki, birlik ve ozde~lik sergileyen, boli.inemez toz. 3 Bedeni harekete
geljiren aktif ilke, pasif ve cans1z olan
beden.i.izerinde etkide bulunan gi.i,.. Can
ile bir tutulan, tinden ayn ya~am ilkesi.
Ruh konusundaki gorii~ler, sistematik
bir tarzda ele ahnddJannda, ttinselcilik
ya da ruh,.uluk ve tmaddecilik olarak
iki ba~hk altmda toplanabilir. Bunlardan tinselcilik, ruhu, ozi.i baklmmdan
maddeden ayn, madde-d1~1 ve oli.imsi.iz
bir ilke, di.i~i.ince gi.ici.i olarak tarumlar.

738

ruh

ise, ruhun ger~ekte


varolmadi~Inl, tinsel bir gii~ten yoksun
bir varhk ve maddi bir ilke olarak de~erlendirilen bedenin, y_almzca fizikokimyasal ve mekanik siire~lerle belirlendi~i ni one siiren maddecilik ya da mekanik maddecilik yer ahr.
Soz konusu i.ki geleneksel gorii~, aynntdarda farkhhk gostennekle birlikte,
oziinde ayru kalan yeni o~retilerle zenginle~tirilmi~tir. Bu yeni tinsel o~retiler
arasmda, tMill'in ve tHume'un ruhu insanm psikolojik ki~ili~ine ba~layan gorii~leri, tBerkeley'in her~eyi ruhtan
ibaret goren ve diinyay1, onu algdayan
ya da dii~iinen dii~iinceye indirgeyen
oznel idealizmi, tKant'm ruhun bilinemeyece~ini ve ancak a}:tlikm onsuz olunamaz ko~ulu ve postiilas1 olarak kabul
edilebilece~ini belirten transendental
idealizmi say1labilir. Madded gorii~ler
arasmda ise, ruhu ayru zamanda madde
olarak de~erlendiren Spinoza'run panteizm.i, bilinci maddenin diyalektik geli~
mesinin daha onceki niteliklerine indirgenemeyen yeni bir niteli~i olarak goren
tdiyalektik maddecilik yer ahr.
Ruhla ilgili gorii~leri tarihsel bir 4fer~e
ve i~inde ele aldi~Imizda ise ... Platon
ruhu bir organizmarun maddi olmayan
bile~eni, bile~ik bir varhk olan insandaki basit ve boliinemez toz olarak tarumlaml~hr. 0~ par~ah bir ruh gorii~ii geli~tiren tPlaton, sitede de ruhta da
birbirine uyan e~it say1da par~a ya da
kesit vardsr, demi~tir. 0 maddi varh~m
~oziilmesinden, ruhun da gayri maddi
olmakh~mdan hareketle, ruhun maddi
olmamakh~1ru onun oliimsiizlii~iiniin
en onemli gerek~esi yapm1~tlr.
t Aristoteles'te ise ruh, bedenin formu,
insam insan yapan oz olarak tarumlanml~tu. Ruh, insan bedenini meydana
getiren kimyasal cisimlerin, kendisi sayesinde ve kendisi araah~1yla, yalmzca
olii, duyarsiZ ve dii~iincesiz et ve kemik
kiitlesi olmay1p, eyleyen, hisseden ve
di.i~iinen canh bir varhk hiUine donii~
tiiriildii~i.i her~eydir. Buna gore, Aristoteles'te ruh, canh organizmanm belli ~eBunun

kar~1smda

killerde eyleyebilme kapasitesidir. Bu


ba~lamda ruh, gonne goze neyse, bede
ne odur. Ruh, bedenden hem fizikj ve
hem de manbksal olarak ayiTllamaz.
Nasd ki, goziin fonksiyonlan olmadan
gorme eyleminin varolu~undan ya da
gonne eylemi olmadan bir goziin fonksiyonundan soz edilemezse, aym ~ekil
de canh organizma, yani beden olmadan bedenin fonksiyonlanndan ya da
yiiklemlerinin (ruh) varolu~undan soz.
edilemez. Bir fonksiyonlar kompleksi ya
da ozsel insani yiiklemlerin bir kompleksi olarak ruh yalmzca yiiklemlerin,
ilineklerin varoldu~u bir tarzda, yani bir
bedenle ili~ki i~inde varolur; mhun varolu~u, onun bir bedene yiiklenmi~ olmasmdan, bedenin fonnu olmasmdan
olu~ur.

Aristoteles'te ruhun bu fonksiyonlanndan birindsi, 1 beslenme i~levidir (bitkisel ruh). Ruh bu diizeyde, dogma, biiyiime, beslenme ve varh~1ru siirdiirme
i~levlerini yerine getirir. Ruhun bu diizeyi, bitkisel ya~ama kar.jlhk gelmektedir. 2 Duyumlama faaliyeti ya da i~levi.
Duyumlar alma, hissetme, belli ~ekilde
tepki verme, ruhun bu ikinci diizeyini
meydana getirir. Ruhun bu diizeyi, Aristoteles'te hayvansal ya~ama kar~1hk
gelmektedir. 3 trade ya da isteme.
Ruhun bu ii~nc\i diizeyi, kendi hareketine neden olma, daha yiiksek hayvan
tiirlerinde kendi kendiru yonlendirme
ve genel olarak harekete yol a4tma giiciiyle belirlenir. 4 Akd yiiri.itme. Ruhun
akdyiiriitme, dii~iinme, dil ve simgeler
kullanmayla belirlenen bu sonuncu etkinli~i ve diizeyi, yalruzca insan varhklarma ozgiidiir.
Yine Aristoteles, ruhta biri I rasyonel,
di~eri de II irrasyonel, aklld1~1 olmak
iizere, iki ayn par~a bulundu~unu one
siinnii~tiir. Bunlardan ak1lh par~a, alaldl~l par~aya yon verir, yol gosterir ve
onu kontrol eder. Akdh par~a da, kendi
i9nde ikiye aynhr: a) Ttimiiyle rasyonel
olan par~a, kendisine ezeli-ebedi ne.sneleri konu ahr ve teorilerle me~gul olur.
Rasyonel ruhun bu par~as1 tiimiiyleteo-

ruh g o~ii

rik bir yaptdadu ve bize ilk ilkelerin bil~


gisini saglar. Burada soz konusu olan
~ey, felsefi bir bilgeliktir.
b) R uhun rasyonel pan;asuun ikinc:i
o~esi, gundelik ya~arrun aynlmaz bir
par<;as1 olan di.inyevi i~lerle ugra~an,
bedensel istek ve arzulan yonlendiren,
tumuyle rasyonel olmayan par~ad1r.
Ruhun rasyonel taraf1run yuzii dtinyaya
donuk olan bu par~as1, bize eylemlerimizde yol gosterir ve pratik bir bilgelik
saglar. Aristoteles'e gore, ruhun soz konusu rasyonel par~as1 olmadan, ahlaktan
ve ahlak imkArundan hit;bir ~ekilde soz
edilemez.
Ruhun ikinci temel part;ast olan akdd1~~ part;a, i~tiha, istek ve arzulardan
meydana gelir. Aristoteles'e gore, ruhun
bu akddt~l pan;asinln, rasyonel part;anm yol gostericiligine ihtiyat; duydugu
ger-;egi, bu aklld1~1 par-;an1n faaliyeti,
i~leyi~ mekanizmas1 dikkate ahnd1g1
zaman, at;lk hale gelir. Ruhun aklld1~1
part;asl, ben in d1~1ndaki ~ey ler ve ki~i
ler taraf1ndan etkilenir. Soz konusu
part;a bu dt~sal etmenler kar~lSinda,
a~k ya da nefretle, ~ehevi tutkular ya da
sinirle tepki gosterir. Buna gore, ~ehevi
arzular, ki~inin ki~ilere istekle yonelmesine ve baglanmasma, sinirliligi ise k.i~i
ve nesnelerden uzakla~mas1na neden
olur.
Butiin bu arzu ve duygular, a~k ve
nefret, bir olt;ii ya da yol gostericiden
yoksun olduklannda, ki~iyi butunuyle
ba~tan t;Ikartrlar; on u insanl1g1ndan
uzakla~hrarak, ozune yabancll,a~hrlrlar.
Onlar kendi it;lerinde o!t;uden yoksun
olup, bir 5e9"e ilkesine sahip de~dir
ler. t~te, ahlak, ruhun rasyonel part;asf
n1n, arzu, istek ve i~tihayla belirlenen bu
aklldl~l part;as1n1 kontrol alhna almas1
ve on a yol gostennesinin bir sonucu olarak kar~un1za t;tkar. Buna gore, ahlaki
erdemler, ruhun akdh part;asuun soz konusu istek ve arzular uzerindeki kontrolitnden ba~ka hit;bir ~ey degildir.
Hristiyan Ortat;ag felsefesinde ise,
hemen rum Baba ya da 61ozoflar, ruhun
tinsel bir toz oldugunu ve Tann taraf1n-

739

dan bireyseJ olarak yarat!ldlglnl soylemi~lerdir. Ba~lang1-;ta daha zi yade Piatoncu bir bakt~ at;ISl benimseyen ve bedenin ruhun kendisine eklendigi bir toz
oldugunu soyleyen Hristiyan du~unur
ler, Skolastik donemde, Aristotelest;i
ruh goru~une yonelip, ruhun hayati ve
zihinsel i~levlerin biricik kaynag1 olarak, bedenin tozsel fonnu oldugunu
iddia etmi~Jerdir. Ruh basittir, ama birtaklm yeti ya da i~levlerden yoksun de~ildir. Basit ve tinsel bir toz olarak ruh,
ol umsuzd ur.
islam dtinyas1nda ise, ruh insarun canh
ve bilint;li varhk olarak tanunlanmasuu
saglayan unsur diye get;er. Buna gore,
islam du~unurlerinin nefs sozcuguyle
adlandird1klan ruh, bedenden ayn ve
bagunslZ bir oze sahip olan, bu nedenle
varhgm1 beden olmadan da surduren,
salt tinsel bir tozdur. ~d bir sure i~
bedende bulunan bu oz, bedenin olumundt:n sonra da varhgllU surdurecektir.
ruh g~ [Os. tendsuh; ing. metenrpsychose;
Fr. metempsychose; Al. seelenwanderung].
lnsan ruhunun oliimsuz oldugunu, dolayislyla beden olunce ba~ka bir varhga
get;tigini; bireysel ruhun bir dizi bedene
can verecegini savunan ogreti. Bireysel
ruhun mutlak bir oluinsuzluge eri~mez
den, ebediyete yukselmezden onre, tam
olarak aruuncaya kadar, bir dizi ruh got;iine tabi oldugunu, ba~ka bedenlerde
yeniden ortaya t;Ikhguu dile getiren
goru~.

Insan varhginln, biri ruh, digeri beden


olmak uzere, iki farkh bile~enden meydana geldigini; bunJardan ruhun temel
bile~en olup, insarun gert;ek ozunu meydana getirdigini; bundan dolay1, bedenin yok olup gittigi yerde, asll gert;eklik
olan ruhun olumsuz olup, bedenden bagunslZ bir varhga sahip bulundugunu
dile getiren ruh got;u anJay1~1na gore, insarun mutlulu8unun temelde ruhta
aranmasi gerekir. Bununla birlikte, bedenle olan ili~kisi ruhun asll ozunu
bozup kirletir. Ruh_ bedenle olan ili~kisi
ne, bu dunyada yapbg1 iyilik ya da ko-

740

Russell, Bertrand

tiilUklere bagb olarak, mutlak oliimsiizliige eri~inceye, tannsal alana yukselin~


ceye kadar bir dogu~ ~ark1 i~inde olur
ve insanm oliimiinden sonra, deger bakmundan kendisinden daha yuksek ya
da a~ag1 varhklann bedenlerine go~er.
Russell, Bertrand. 1872-1970 ylllan araSlnda ya~am1~ olan iinlii 1ngiliz filozofu. Temel eserleri: The Problenrs of Philosophy [Felsefe Meseleleri], Our l<nCTWledge
of the External World (D1~ Diinya Dzerine Bilgimiz), Mysticism and Logic [Gizem..
cilik ve Manbk), Analysis of Mind [Zihnin
Analizi], Analysis cf ,.\~tatter [Maddenin
Analizi], An InquiMJ into Meaning and
Truth [Anlam ve Dogruluk 0 zerine Bir
Soru~tunna), Human Knowledge: Its Scope
and Limits [1nsan Bilgisinin Kapsam1 ve
S1rurlan] Marriage and Morale [Ahlak ve
Mutluluk), Religion and Science [Din ve
BHim) ve A. N. Whitehead'le birlikte kaleme ald1g1 Principia Mathematica [Matemali~ 11keleri].
Mant1k ve matematik alarunda ~1g1r
a~ICI ~ah~malar ger~ekle~tiren Bertrand
Russell, matematiksel manbk alanmdaki ~ah~malann1 daha sonra felsefe alan1na yans1tm1~ ve bu ~er~eve i~inde
tmanhksal atolnculuk ogretisini geli~
tinni~tir. Buna gore, Russell sisteminin
en basit tiimcelerine atomik onermeler
ad1n1 vermi~ ve bu onenneleri, daha
kompleks tiimcelere kar~d1k gelen molekuler onermelerden ay1rm1~hr. 0,
molekiiler onermelerin birbirlerine ve,
veya, ise, ancak ve ancak gibi mantlksal
eklemlerle baglanan atomik onennelerden meydana geldigini S.Oylemi~tir.
Ona gore, bu tur bir manhksal ogreti,
felsefi analizin konu ald1g1 bir~ok problemi basitlelirmek balwnmdan biiyiik
bir deger ta~1r. Russell atomik onennelerin her zaman belli bir mantlksal yaplya sahip olduklanru, atomik onermenin
basit olup ba~ka bir onenneden meydana gehnedigini, bu onermenin oznesi
konumunda ozel bir ismin bulunmasl
gerektigini, onun aynca bir yiikleme ya
da belli bir bag1nhrun yerini tutan bir terime sahip olmak durumunda bulundu-

bunu savunur. Buna gore, 'Ahmet uzundur' onermesi birinci turd en, 'Ahmet
Mehmefin solundad1r' onermesi ise
ikinci turden atomik onermeye bir ornektir. Russell buna ck olarak, ato1nik
bir onermedeki terimlerin anlam1run,
her zaman bu terimlerin delalet ettigi,
gosterdigi ogelerden meydanil geldigini
sayler. Bu ~er~eve i~inde, 'A}unet'in anlaml, Ahmet ki~isidir, 'uzunlun anlam1
uzun olma ozelligi ve nihayet, -in solunda'nln anlam1 ise, solunda olma baglnhsldlr.
Russell soz konusu manhk ogretisiyle,
belli bir metafiziksel gorii~e ula~m1~hr.
Ba~ka bir deyi~le, onun mant1k ogretisiyle metafizigi a~asmda ~ok yakm bir
ili~ki vard1r. Ona gore, biz soz konusu
mate1natiksel manbktan, felsefi analizden yararlanarak, dunyay1 meydana getiren bile~enler hakk1nda saglam bir
fikir sahibi olabiliriz. Russell'e gore,
diin ya iki tiirden bile~enden meydana
gelir; Basit ogeler ve olgular. Basit ogeler~ atomik onermelerin bilefenlerinin,
gosterdikleri varhklard1r; ozel isimler,
yiiklemler, bag1nb terimleriyle adlandlnlan ~eylerdir. Olgulann nihat bile~en
leri ve onlardan ~ok daha temel olan bu
basil oglerin ba~ka hi~bir ~eyde soz konusu olmayan bir ger~eklikleri vard1r.
Olgular ise, baz1 onenneleri dogru, bazllantu yanh~ kllan yapdard1r. Cmegin,
Ahmefin a~ olmas1 olgusu, 'Ahmet
a~t1r' onerm~sini dogrularken, 'Ahmet
toktur' onennesinj yanh~lar. Bu nedenle, diinya, Russell'e gore, yalnlZca basil
ogelerden degil, faka t olgulardan da
meydana gelir. ~u h:llde, diinyayt tasvir
e~ek istersek, yalruzca ondaki bireyleri
saymak yetmez, aynca onun tlim olgulannl betimlemek gerekir.
Basil ogeler, bireyler, kendi ba~ma
ahnd1klannda, tasvir edilemez, fakat
yalruzca adland1nlabilirler. Buna gore,
Ahmet, niteliklerinden ve de baglnhlarmdan ayn olarak, yalruzca adlandlnlabilir. Onu betimlemek, onunla ilgili bir
olguyu ifade etmektir. Bu olgulan dile
getiren atomik onermeler toplam1, diinI

Ryle, Gilbert
yaya ili~kin tam ve eksiksiz bir betimleme meydana getirir. Russell, bu ogretiyi
ger~ekligin tek bir tozden, zihinsel yapSI olan bir Mutlaktan meydana geldigini
savunan McTaggart, Bosanquet ve Bradley gibi, ingiliz idealist ve birci filozoflanna kar~1 ~k~mn bir ifadesi olarak
geli~tirmi~tir.

0, matematiksel mantl~run, diinyarun


~eyler, bireyler, basil ogeler ~oklugun
dan meydana geldigi inane i~in saglam bir destek oldugunu dii~iinmii~tiir.
Diinya tek bir tozden olu~maz, fakat ~k
say1da ayn ve tikel ~eyden meydana
gelir. Dstelik, bu basit ogeler, idealistlerin
dii~iindugu gibi, tinsel bir yap1da degildir. Bunlar basil olduklan ve yalmzca varolduklan i.,:in, kendilerinde hi~bir nitelige sahip degildirler. Onlar, olgular ac:h
verilen kompleks yap1lar i9nde ortaya
<;~kar ve bunlardan bazuar1 fiziki, bazdan
da tinsel bir nitelik ta~lf.
Bilgi terosi bakmundan empirizmi ~
nimseyen Russell, betimleme yoluyla
bilgi ve tam~kllk yolu yla bilgi olmak
iizere, iki ayn bilgi tiiriinden stlz etmi~
ve bunlann deneysel bilgimizin temelini meydana getirdigini savwunu~tur.
Ona gtlre, biz kendi ki~isel duyuverilerimizle, imge, dii~iince ve duygularuruzla do~udan bir taru~l1k i~inde
bulunup, fiziki nesneleri yalruzca betimleme yoluyla biliriz. Bu gene! ~er~eve
i.,:inde, fiziki nesneleri duyu-verilerinin
nedenleri oldugunu one siiren Russell,
daha sonra bu gorii~iinii degi~tirmi~, ve
ozellikle, D1~ Dunya Uzerine Bilgimiz ve
Gizemcilik ve Manllk adh kitaplarmda,
fiziki nesnelerin aktiiel ya da miimkiin
duyu verilerinden hareketle olu~turul
mu~ manllksal yapunlar oldugunu iddia
etmi~tir. 0, i~te bu temel iizerinde, fizikf
nesneler le ilgili tiimce ya da onermelerin
duyu-verileriyle ilgili tiimce ve onermelere indirgenebilecegini ve belli bir anda,
her gozlemdnin, ii~ boyutlu ki~isel bir
diinyay, onun ozel mekfuuyla birlikte algdadgm savunmu~tur.
Yakla~1k olarak aym donemde, nedensel bir alg gorii~ii benimseyen Russell, .

741

duyu verilerini alglayan ki~inin beynine verle~tirmi~ ve Zi/min Analizi adh


eserinde, Amerikan pragmatisti William
james'm notr monizmine veya Ernest
Mach'm notr pozitivizmine benzer olan
bir teorinin savunuculugunu yapmaya
ba~lam1~hr.

Ahlak felsefesi alarunda, ahlaki onermelerin nesnel bir ge~erliligi olmad1guu


savunan Russell, ahlak alanmdaki temel
problemierin, ahlaki degil de, psikolojik
ve toplumsal problemler, yani insanlann ne isteyip, ona nasd ula~labilecekle
ri konusuyla ilgili problemler oldugunu
savunmu~tur. Hobbes, Bacon, Locke,
Berkeley, Hume ve Mill'in olu~turdugu
ingiliz empirist gelenegi i~inde yer alan
Russell, siyasetle egitim felsefesi alanmda, mutlak bir ozgiirliik~iilugun keskin
ve ylmaz bir savunucusu olmu~tur.
Russell paradoksu [tng. paradox of Russell; Fr. parado:re de Russell]. Kiime kurammda ortaya ~lkan ve Russell tarafmdan bulunmu~ olan paradoks.
Buna gore, bazt kiimeler, suuflar kendi
kendilerinin iiyeleri olup, bazllan degildir. Crnegin, kedilerden olu~an bir
kiime, kiime olup bir kedi olmad1g1
i~in, kendi kendisinin iiyesi degildir;
bun a kar~m, kedi olma yanlann kiimesi
kendi kendisinin iiyesidir. Acaba, kendi
kendisinin iiyesi olma yan tiim kiimelerin kiimesi, kendisinin bir iiyesi midir?
Dyesiyse, degil; degilse, iiyesidir.
Russell taraftndan bulunmu~ olan bu
paradoks, soz konusu ~eli~ik sonu~,
kiime kuramuun geli~iminde ve bizim
kurama ili~kin kavray~mzm zenginle~mesinde biiyiik bir etkisi oldugu i~in,
~ok onem ta~1r.
Ryle, Gilbert. 1900-1976 yulan arasmda
ya~am1~ olan ~agda~ 1ngiliz filozofu. Oil
felsefesi gelenegi i9nde yer almakla birlikte, Aristoteles'ten etkilenip, Husser! ve
Meinong'la da ilgilenen Ryle'm en onemli
iki kitab1 The Concept of Mind [Zihin kavram] ve Dilemnas [lkilemier]'dir.
Ba~langt~ta doga felsefesi, doga bilim-
lerinin yontemleri ve teknikleri iizerinde

742

Ry1e, Gilbert

,_ah~an,

ve bu baglamda Hume'le ba~la


yan tanalitik gelenekten ziyade, Brentano, Meinong ve Husserl'in de i,_inde yer
ald1g1 tK1ta Avrupas1 geleneginden etkilenen Ryle, kavram analizinden olu~an felsefi arguman anlay1~ma ula~m1~
ve bu sure,_ i,_inde, anlamh olam anlamSlzdan ay1racak bir tH,.iit aray1~1 i,_inde
ohnu~tur. Felsefenin en onemli gorevinin, yanh~ kurgu ve safi:ma teorilerin, bu
teorilerde ge,.en dilsel deyimlerin sonucu oldugunu gostermekten olu~tugunu
dile getiren Ryle, bir ifadenin sentaktik
fonnu ile bu ifadelerin betimledigi olgu
formlanm birbirinden aymm~ ve giindelik dilde ge,.en deyimlerden biiyiik bir
,_ogunlugunun sistematik olarak yandhCl oldugunu savunmu~tur. Ryle filozofun, giindelik konu~mamn yamlhc1 ifadelerinden sakirunak i~n, tiimceleri,
felsefenin konu ald1g1 olgu formlanm
a,_1k,_a gozler online serecek ~ekilde yeni
ba~tan ifade etmeyi ogrerunesi gerektigini soylemi~ ve felsefi analizin bu tiir
yeni ba~tan tarumlamalarla ba~lad1g1ru
iddia etmi~tir.
Ryle ogretisinde, bir yandan iki deyitnin kategori bak1mmdan farkbhk gosterdigi.ni karutlamarun belirli ve saglam
bir yolunu bulmaya ,_ah~1rken, bir yandan da kategorilerle ilgili olarak Aristoteles ve Kant'ta degerli buldugu her~yi
korumaya ,_ah~mi~hr. Felsefi argiimanlann ne tiimevarunlar, ne de tamtlamalardan olu~tugunu, filozofun ,_ogunluk
sa,_maya indirgemeyle belirlenen bir
yontemi bulundugunu one siiren Ryle,

esas zihin ya da ruh konusundaki gorii~leriyle iin kazanm1~tu.


0, zihin konusundaki resmi goru~iin,
zihin ya da ruhun bedenden mekansal
ohnamak, ozel ve i,_ebak1~ yoluyla bilinebilir olmak baklmmdan farkhhk g6sterdigini dile getirdigini, tDescartes'la
onu izleyen dii~iiniirlerin, insan varhglmn biri ruh ya da hayalet, digeri de
beden ya da makine gibi birbiriyle hi,.bir
ili~kisi olmayan, birbirinden tiimiiyle
farkb ve ayn iki varhk ya da tozden
meydana geldigi gori.i~iinii one siirdiiklerini belirtmi~tir. Bir tkategori yanh~1
olarak degerlendirdigi bu durumun,
makine i,_indeki hayalet tiliilnden anla~dmaz sonu,.lara, cisimsel olmayan bir
ruhun nas1l olup da maddi bir dsmi etkileyebilecegi tiiriinden yamtlanrnas1
gii,_ sorulara yol a,_bg1ru savunan Ryle,
insarun hayalet, makine, makine i,_indeki hayalet de olmad1g1m, onun bazen
alolhca, bazen de aptalca eyleyen bir
insan varhgt oldugunu one siinnii~tiir.
Ona gore, filozoflar, 'akdhca eylemenin'
'teori in~a etmekle' ya da 'hakikati k~
fetmekle' e~nlamh oldugunu dii~iin
me egiliminde olmu~lar ve dii~iirune de
ozel bir ,.er,.eve i.. inde ger,.ekle~tirilen
bir faaliyet oldugundan, buradan zihnin
ya da zekamn her faaliyetinin gizli, ozel
bir diinyaya ait oldugu sonucu ,_lkarblml~hr. Oysa, teori in~a etme akllh davraru~m, yalmzca, onennesel bilgi olarak
bilinen ozel bir tliriidiir. Esas akdh davram~ nasd1 bilmekJe belirlenen bilgi tiiriidiir.

sa.dizln

s
sacrificium intellectus. Latincede 'akh
feda etmek' anlamma gelen deyim. Orta-;ag felsefesinde veya ak1l-inan-; ili~kisi
saz konusu oldugunda, kor inan-; ugruna akh sustunna tavn. imarun buyurduguna, dinin emrettigine gozu kapah
inanma hili.
sa-;ma [Os. abes, muhiil; tng. absurd; Fr. absurde; AI. absurd, abgeschmackt). 1 Genel
olarak, ak.la a~tk-;a kar~1 olan, gizli ya
da ortuk degil de, apa~1k bir -;eli~ki sergileyen, manhk yasalanna ay karl olan,
sagduyunun apa-;1k dotrulanna ters
du~en fikirler, tezler; kendi i-;inde bir ~
li~ki i~eren filcirler; mant:J.k bak1m1ndan
zorunlu olan bir dogruyla -;eli~en yargllar i~in kullandan stfat. 2 Daha oze) olarak da, varolu~ felsefelerinde, ya~anun
anlamsLZhg1, tutars1zhgz ve ama-;s1zhg1
i~in kullarulan terim.
Varolu~-;ulugu karakterize eden bir
terim olarak sa-;mahk, tHeidegger'de
boguntu ve olgusalhk, tSartre'da insan
ya~am1 ve varolu~unun anlamsazhga,
Camus'de ise, bize eylemden ba~ka bir
altematif b1rakmayan durumumuzun
tutars1zhg1 olarak ortaya c;Ikar. Varolu~~u filozoflardan bazdan, omegin
Camus insan varolu~unun, nihaf bir
ama-;tan yoksun ve dolaylSIYla da, anlamslz oldugu it;in, sa~ma oldugunu savunur. Sa~ahk, yine tCamusde dogrudan dogruya Tann'n1n yoklugundan
ka ynaklanar.
Sade, Marquis de. 1740-1814 ydlan arasmda ya~ama~ olan Frans1z yazar ve
dii~iiniir. Sadizmin isim babas1 olan, sefahat du~kunlugu ve cinsel sapkmbklan

?43

nedeniyle birka~ kez hapse atllnu~ olan


Sade'm en iyi bilinen eserleri, l.Ls In fortunes de la Vertu [Erdemle K1rba~lanan
KadmL l.Ls Cent Vingt ]ourn~es de Sodome
[Sodome'un Yuz Yirmi Seyahati]'dir.
Sade1n -;ogunluk basllmam1~, ahlaka
aykln oldugu gerek-;esiyle yarg1lanm1~
olan eserlerin.in degeri ve onemi, daha
zi yade Apollinaire ve ger-;ekustuculer
taraftndan anla~1lmt~br. Onun zaman
zaman ahlAld, zaman zaman da dini ve
dilsel bir mahi yet arzeden toplumsal klSltlamalara kar~l bir ozgiir 1ilk talebinin
ifadesi olan eserleri, ayru zamanda Aydlnlanmanan degerlerini degera~anuna
ugrabr, onun dogmalanru tersyiiz eder.
Dogay1 yuceltmenin butun su~ ve curumleri me~rula~t:J.rabilecegini, duyumculugun du~unceyi duyumlarla besleme yonunde keskin bir -;a~1 oldugunu
ortaya koyan Sadetm tutkuyu kutsamasuun, t Aydmlanma akhrun ahlaki s>
nu-;laruun sadece durust bir takdimi oldugu one surulur. Onun eserlerini
dolduran fantezilerinin, rasyonel hesaplamarun tiim dizginlerini koyverip, bilime bilim oldugu ic;in itaat eden ve ol~
tu kendi vah~i etkinligi olan totaliter bir
duzenin belirgin bir onceleni~i old ugu
da soylenir.
sadizm [lng. sadism; Fr. sadisme; AI. sadismus]. Romanlannda sadik diye nitelen
birtakun cinsel sap1kllklan anlatan Marquis de Sadeln admdan turetilmi~ olan
ve, ki~inin, dnsel anlamda birlikte oldugu e~ine ao -;ektinnek suretiyle, haz
elde etme sap1khgm1 ya da ba~kalarma
ac vennekten, ac ~ektinnekten ya da
ba~kalannm aa ~ektigini gonnekten
haz duyma sap1khg1JU, k~inin kar~lsm
dakine 1sbrap -;ektirmek suretiyle cinsel
doyuma ula~masa durumunu tarumlayan deyim.
Sadizmin, yani ki~inin ba~kas1na ac1
yennesinden zevk duyma halinin, mazo~izmle, yani ki~inin kendisine eziyet
edilmesinden zevk almas1 durumuyla
birle~mi~ olmas1na ise sadomazo~izm ad1
verilmektedir. Ba~ka bir deyi~l~, sadomazo~izm, ki~inin ba~kas1na aa -;ektir-

744

saf

1ne ve buna bagh olarak da, kendisini


cezalanduma gibi, hem d1~a ve hem de
i~e yoneli.k iki sapk1n faaliyet ya da hareketin birle~imi veya kar~da.kh ili~kisin
den dogar.
saf [Os. htilis; ing. pure; Fr. pur; Al. rein,
bloss ). Kendisine yabano, dogas1na aykJn hi~bir oge i~ermeyen, kah~WIZ olan;
lekesiz, ki~iz, ve tem.iz olup, i~ine ba~ka
bir ~ey kan~mam1~ olan; tiimiiyle soyut
olup, uygulamas1ndan bagtmstz olarak
dii~iiniilen; tecriibi ya da empirik hi.;bir
oge ic;enneyen i-;iri kullarulan Slfat.
Nitekim tKant'ta saf sezgiler, hi~bir i~e
rigi olmayan a priori zaman ve mekan
formlanna kar~d1k gelir. Buna gore, saf
akd cisimsel olanla ya da deneyimsel
bir malzemeyle ili~kisi olmayan, fakat
yahuzca spekiilatif dii~iinen aklldu.
Yine, saf metafizik, deneysel bilimlere
hi~ ba~vurmadan, yalniZca a priori akd
yiiriitmelerden olu~an bir disiplindir.
Saf matetnatik, uygulama!J olmayan matematiktir. Buna gore, saf deneyim, her
tiir yorum, yargt ve kavramsalla~bnna
faaliyetinden once gelen ve yorumla karl~mami~ olan bir ~ey olarak, duyum,
duygu, imge tiiriinden dolayunsiZ zihin
hallerinden olu~ur. Ayru ~er~eve i~inde,
Tann i~n saf eylern, edimselli.k nitelemesi kullanlldtg1nda, bu Tann'da gizil ya
da pota~iyel hi~bir ~ey bulunmad1~
anlamtna gelir. Saf s1fat1 ahlaki ve dini
anlamda, gilnahtan ve keitillilkle ilgili
her~eyden annmt~ bul unan1 geisterir.
Yine, ontolojik ger~kligi bir biitiin olarak ideal olanla, yani Zihin, Tin, Ruh,
Ki~i y a da Dii~iinceyle Cizde~le~tiren,
varolan her~yi soz konusu tinsel ya da
mutlak Varbgm bir goi'Unii~ii olarak
goren, Tin, Ruh ya da Ideal varhk alaru
d1~mda ger~ek hi~bir ~ey kabul ebneyen
varhk anlay1~1 saf idealizm diye bilinir.
sagdaya [Os. aklz selim, hissi selim; ing.
rommon sense; Fr. bon sms, sens commun;
AI. gescheidtheit]. D1~ diinya ile ilgili
olan, ve hemen herkes taraftndan, tarh~1lmaksxz1n ve sorgusuz siialsiz kabul
edilen, fakat zaman zaman filozoflann
ara~nrmalar1 ya da ula~hg1 sonu~larla

c;an~bilen

inan~lar sistemi; belirli


ozell~me ve uzmanhk once-

genel

bir alanda,
sinde ve giindelik ya~amla ili~ki i~inde
geli~en ve ilgili her birey tarahndan
payla~llan tutarh inan~lar ve yargdar
sistemi.
N onnal, olagan rasyonel kavray1~
giicti, pratik yetenek ve bilgelik olarak
sagduyu,, ilk dogrulan ogrenme, apa~Jk
dogrular olarak algdad1g1nuz ahlaki ve
entellektiiel ilkeleri kavrama yetisini,
insan toplumunda evrensel yarg1 ve
ortak duygu ~klinde somutla~m1~ nitelikler, inan~lar biitiiniinii; insan1n
it;inde dogup biiyiidiigil toplumda, eskidenberi varoldugunu gordiigii teori
ve pratigi; bir toplumdaki teori ve pratigi belirleyen, diizenleyen inan~lar toplamtnl tantmlar.
Sagduyuyu olu~hlran inan~lar arastnda, maddi diinyanm, onu algllayaytm
ya da algdamayay1m, varoldugu inanc1;
benim d1~1mda ba~ka insanlann d a varolmakta oldugu inanc1; maddi diinyarun ve i~ndeld insanlann uzun zamandanberi varolmakta oldugu ve gelecekte
de varolacag1 inanc1; ba~ka insanlarda
bizimkine benzer bedenlerde, bizimkine
benzer ruhlann varoldugu inanc1;
zaman boyunca siiriip giden bir ki~isel
k.imligimiz oldugu inanc1; ge~i~te ve
~imdi olup biten ayn1 ~eylerin ve olaylarm gelecekte de ayru seyri izleyecegi
inanc1; dogada neden-sonu~ ili~kilerirtin
bulundugu inane; ~eylerin zaman ve
mekan i-;inde varoldugu inane yer ahr.
Bu baglamda, felsefeyle ugra~mayan
ortalama insarun, kendisirti ~evreleyen
d1~ diinyayla ilgili inan~larm1 temellendirme ya da haklt klima giri~imi yle belirlenen realist gorii~e, d1~ diinyan1n
upk1 insana goriindiigii gibi oldugunu
kabul ebne tavnna sagduyu realizmi ad1
verilir.
Ayru baglamda, sagduyunun, 1 d1~
diinyarun, ozelliklere, niteliklere sahip
olan tozlerden, ornegin katl ya da yu
mu~ak olabilen tah talardan, san ya da
beyaz olabilen metallerden olu~tugunu,
2 insan varhklan.run bu teizleri, masa ya

sahidlik

da sandalye, altm yiiziik ya da.,bilezik


orneklerinde olduj';u gibi, fiziki nesneler
olarak algiladiklanm, 3 fiziki nesnelerin
d1~ diinyada, 'orada' olduklanm, duyularumzm onlan bize tam olarak olduklan gibi gosterdiklerini, ve 4 fiziki nesnelerin varolu~lanmn bizim algimizdan
tam olarak baj';ImSIZ olduj';unu savunan
gorii~iine sagduyunun d1~ diinya goriiiii
derunektedir. Fakat unutulmamahdir ki,
saj';duyuya gore, fiziki nesneleri aktiiel
olarak bilen, bir duyu-orgam del';il de,
zihin ya da bilin~tir. Buna gore, duyuorganlan,fiziki nesnelerin bilgisini zihne
aktaran kanallardu.
Yine, en gene! anlam1 i~inde, insanlann giindelik ya~amm siirdiiriilmesi
i<;in ihtiya~ duyduklan bilgiye sagduyu
bilgisi derunektedir. insanlarm i~inde
ya~ad1klan, Ierne! ger~eklik alam olan,
giindelik diinya ile ilgili bu bilgileri,
bir~ok dii~iiniir, ama ozellikle de halyan dii~iiniirii Antonio Gramsci tarafmdan, pratik, deneysel ve ele~tirel olmakla birlikte, bir yandan da boliik
pllr~iik ve tutamz bir bilgi rurii olarak
dej';erlendirilmi~tir. Geni~ halk yl';mlanna ozgii olan bu bilgi tiirii, pratik faaliyetin otesine ge~ip, se~kine ozgii olan
teorik dii~iinceye yiikselemez, hep goriinii~lerle yetinip, theoriaya yiikselemez.

Dahas1, biirun felsefeler, saj';duyunun


inan<;lanm ele~tirerek geli~mek suretiyle, saj';duyudan ~u ya da bu ~ekilde kopu~a i~aret etseler de, liim insanlarda
var olan ve belirli ahlaki ve entellektiiel
ilkeleri apa~Ik bir bi~imde ve dolayunsizca sezme yetisi olarak saj';duyuya
dayanan, felsefi dii~iiruneyen ~ol';unluk
tarafmdan payla~IIan inan~lan kucakladii';I kadar, bu inan~lan a~maya ~ah
~ an felsefe anlayi~ma saj';duyu felsefesi ad1 verilir.
sal'; Hegelcilik [ing. right-wing Hegelianism; Fr. Hegelianisme de droite]. 19. yiizy!lda, Zeller, Fichner, Michelet, Rozenkranz, Erdmann gibi Alman filozoflaruun
benimsedikleri Hegelci bakJ~ a9sma,
sergiledikleri Hegeld gorii~lere verilen
gene! ad.

745

Bu dii~iiniirler, Hegel'in sisteminin


baz1 yonlerini ele~tirmi~ ve bu sistemi
bazi bakimlardan a~arak, kendi ozgiin
katk!lanm ger~ekle~tirmi~ olmakla birlikte, filozofun temel tezlerini koruduklan ve onun metafiziksel tidealizmini
benimsedikleri ve tmaddecilij';e, doj';alcihl';a ve empirizme kar~I ~Ikllklan ve
sistematik dii~iince ve siyaset alamnda,
sol Hegelcilere k1yasla, daha muhafaz.a.k.ar gorii~ler benimsedikleri i~in, sal';
Hegeldler olarak adlandmlmi~Iardir.
sahicilik [Os. sahihlik; ing. autl!enticitiJ; Fr.
authenticite; AI. eigentlichkeil). Ki~inin
kendi kendisine kar~I doj';ru, hakiki ve
i.,ten olmas1 nitelij';i, kendi kendisini aldatmamasi durumu; insan!Jk durumumuzun, ozellikle de bir giin olecej';imiz
ger~l';inin farkmda olunarak, toplumun
bizi belirledil';i, her ne isek o yapbi';I tezine kar~I, se~mlerin ve eylemlerin
biitiin sorurnluluj';unu iistlenerek ge~iri
len bir hayabn ozellij';i.
Sahicilik kavralJU, kokleri her ne kadar
gerilere, tSokrates'e kadar gitmekle birlikte, esas varolu~~u felsefenin bir ternel
kavramuhr. ilk varolu~~u filozof diye
tarumlanan tKierkegaard'a gore, sahici
ben, ki~inin kamusal ya da siirii kimlil';inin tersine, ki~isel olarak se~ilmi~ benini, veya kimlil';ini gosterir. Onun sosyal,
kollektif ya da kamusal olana, siirii kimlil';ine kar~I hakiki birey diye tammladiI';I sahici ben kavr311U, daha sonra
tNietzsche tarafmdan da benimsenmi~
tir. Heidegger'de ise, sahicilik, ki~inin
kendi bireysellil';inin, ru~ i~erim ya da
sonu~lanyla birlikte, ayudmda olmas1ru
ve kendi ozsel diinya-i<;indeki-varhj';Ini,
filozofun toplumsal ben i<;in kullandii';I
bir terimle ifade edildil';inde, das Man
olarak kamusal kimlil';inden ay1rmasuu
ifade eder. Nitekim, o Ierne! varllk kategorisi olan tDasein'm das Mania olan
ili~kisinde orta ya ~Ikan varolu~ tarzma
sahici varolu~ ad1ru vermi~tir.
tHeidegger'e gore, insan varolu~una
kar~Illk gelen Daseirun onceden belirleruni~ bir ozii yoktur. Ba~ka bir deyi~
le, Dasein kendisini yaratma ozgiirlii-

7 46

Sahte Oionisos

guyle belirleruni~tir. Kendisini her


zaman varolu~u aractbgtyla kavrayan
Dasein, bitki ve hayvanJar gibi, onceden
belirlentni~ bir ozii hayata gec;irmez.
Gelecege at1hp, projeler yaratarak, ken
dini yaratma ozgiirluguyle, kendi
oziinii kurar. i~te, sahici varolu~, Dasei
run eyleme ve kendini yaratma ozgiirliiguniin ta1n olarak bilincinde oldugu,
'onlann' ya da 'ba~kalan'ntn plan ya da
projelerinden ;ok, kendi projelerini ger;ekle~tirdigi bir varo!u~ tiiriidiir. Buna
kar~1n, insan1n kendisini ba~kalanntn
proielerine, ki~isel olmayan bir ba~kasl
nln planlanna tabi lalmas1 ise, onun i;in
sahici olmayan, gayn otantik bir varolu~ tarz1n1 tneydana getirir. Buna g6re,
bir insan ba~kalann1n haz ald1g1 ~ey
den, ba~kalan haz ald1~ i;in haz ahyor
sa, ba~kalan sanata yoneldigi i;in sanata yoneliyorsa, ba~kalanrun ~ok edici
bulduklanru ~ok edici buluyorsa, o
insan kendisini ba~kalanna tabi k1hp,
ozgiirlugunii yitirmi~tir. Dolay1styla da,
giindelik rutin i;inde, sahici olmayan bir
varolu~ tarzt i;ine dii~mii~tiir.
Sahte Dionisos. M. S. b~inci yiizytlda
ortalannda ya~am1~ olan ve ger;ek ki
~iligini gizlemi~ olan Hristiyan dii~ii
niirii. Ortadogu'da, muhtemelen Suriye'de ya~amt~, ve eserlerinde, kendisini
Aziz Paul'un izleyidsi olarak tanttmt~
olan filozof, Tann'yt bilmenin ii; ayn
yolundan soz etmi~tir.
Tann'n1n varolan her~eyin a~k1n ve
fail nedeni oldugunu soyleyen Sahte Di
onisos'a gore, Tanr1 evreni, kendisinde
bulunan ornek ya da arketip idealar ara
cthgtyla hi;ten ve ozgiirce yaratnu~tlr.
Tann, buna ek olarak final ya da ereksel
nedendir, ;iinkii 1yi olan varhk, en yuksek t yilik olarak, iyiligi ozleyen rum varhklan kendisine ;ekimler.
Tannrun varolan her~eyin nedeni ola
rak ba~1, nihai ve en yiiksek amact olarak da sonu oldugunu one siiren Sahte
Dionisos, yarad1h~ soz konusu oldugun~
da ise, Patristik felsefenin, Aziz Augustinus'ta doruk noktasma ._,kan Platoncu
ve Yeni-Platoncu gelenegine uygun ola-

rak, tiirii1nden soz etmi~, Hristiyanhg1n


yaratth~ ogretisini, Plotinos'un tiiriim
ogretisiyle birle~tirmi~tir. Ona gore, varolan her~eye varolu~ veren Tann'du;
0, varolan ~eyleri kendisinden tiiretInek suretiyle ;ogahr. Bu ;er;eve i;inde, o tpanteizme oldugu oldu~ kadar,
Tann'ntn birligini yitirerek, ;ok olmaSJ
gori.i~iine de izin vermez. Tann, turum
yoluyla yaytlma, varolanlar yoluyla ken
disini ;ogaltma ger;egine rag1nen, Birdir ve Bir olarak kahr. Mutlak varllk, varolan her~yin nedeni olarak Tann,
mutlak iyidir.
Saint-Simon, Claude Henri de. Dii~iince
tarihinde, toplumun bilimi olarak gordugu sosyolojinin dii~iince babas1 olarak tantnan Franstz filozof ve iktisat~l
Sl. Temel eserleri: De Ia R~organisation de
Ia Societe europeet1ne [Avrupa Toplulugun un Yeniden Orgt.i tlenmesi 0 zerine ],
Du Systeme industriel [Sanayi Sistemine
Dair), Catechisme des lndustriels [Sanayicilerin ilmihali].
Saint-Simon, toplwnda bir reforma gitmeyi ama~lamt~, toplumun en~iistri ;aguun, endiistrinin gereklerine gore d iizenlerunesi gerektigini savunmu~tur.
Bilimsel dii~Onceye dayanan bir toplwn
bilimi kurmarun zamarurun geldigini,
arhk pozitif bilim ;aguun ba~larru~ oldugunu one siirdugu i-;:in. ayru zamanda tpozitivizmin de kurucusu olarak da
bilinen Saint-Simonun en biiyuk dii~ii,
insan toplumunWl reformdan ge~irilme
si olmu~tur. Ona gore, Franstz Devrimi
mutluluk getirmemi~tir. Evrensel insan
haklarnun iUiru, Saint-Simon'a gore,
a~ag1 s1ruflann cehaletini ve yoksullu
gunu ortadan kald1rmaml~tlr. Toplumdaki tiim insanlann mutlulugunun yeni
bir toplwnsal diizenleme, bir sosyal refonnla saglanabilecegine inanan SaintSimon, toplwnda ger~ekle~tirilecek re~
formun toplumsal yasalann bilgisine dayandtgJru ve bun un bilimlerde de bir reformu gerektirdigini dii~Linmii~tur.
Bundan dolay1, onun felsefesi oncelikle
toplum konusunu ele ahr ve bir toplum
fe!sefesi olarak ortaya ;~kar. Toplumu

sakal yanlltl

bir organiZina olarak goren ve bu organizmanln evrimini inceleyen SaintSimon'a gore, toplumun kokeninde ~Lkar
ogesi vardlr. 0, bir toplumun insanlan
n1n birbirlerine geli~iguzel yakJa~mad1
g1n1 soyler. insanlar, ancak bir ~1kar dununu ortaya ~1k1nca, bir toplum halinde
bir araya gelirler. Toplum, Saint-Simon'a
gore, ~lkar ogesinin bir sonucu olarak
uzla~mayla kurulur. Bir toplumun kurulabihnesi, ~tkann sonucu olan bir toplwnsal bag1n var olmas1na ve dolay1s1 yla kollektif bir vkdan1n olu~mas1na
baghdu.
Saint-Simon'a gore, insanlar kendilerine
ozgii orijinal varhklar olmanm yanmda,
dogada hukiim siiren detenninizme tabi
olan varh.klard1r. Fizik ve kimya alanmdaki ag1rllk merkezi yasas1 gibi, toplwnlan .yoneten bir ilerleme yasas1 vard1r.
Sosyoloji biliminin gorevi, bu yasarun
varllguu gosterip, insanlara bu yasaya
itaat ebneyi ogrebnektir. Zira, SaintSimon'a gore, bu yasay1 insanlar koymu~ degildir. Biz, bu ilerleme yasasJnl,
siyasi, ahlaki, ekonomik, v.b.g., olaylar
i9nde goruriiz. Sosyolojinin tarihsel yon
tenu benimseyen bir gozlem bilimi olmasanm nedeni budur. 0, bu ilerleme yasasuu diizenli bir yontemle a-;tklayarak,
Avrupa Uygarhg1nm toplumsal ve
siyasi evriminin genel yasalanru elde etn;teye ~ah~mJ~hr.
lnsanm top Iumsal tarihinin kendilerine
ayn dii~iince tarzlanrun kar~1hk geldigi
ii~ ayr1 a~amadan, yani saras1yla ~oktan
nchk/ kolelik, tei zm I feodalizm ve poziti vizm/ endiistriyalizm evrelerinden ge~
tigini one siiren Saint-Simon'a gore,
toplumsal degi~me ve diizenin yasalan,
pozitivizmin marifetiyle, bulunabilir.
Toplwnun, ona gore, ba~hca gorevi, ya~amak i~in gerekli nesneleri ~ogaltan
uretimi geli~tinnektir; ~iinkii mutluluk
ancak bu ~ldlde saglan1r. Yeni diizende
toplurnu anlar, yani endiistri alanmda
~ah~anlar yonetecektir. Endiistri alarun
da ~ah~anlarla, o zenaatlarla ugra~anla
n, ~ift~ileri, fabrikatorleri, yabnma a~bk
Ian kredilerle iiretime kahlan bankerleri,
tiirlii iiretim dallarmdaki uzmanlan an-

747

latmak ister. Toplumu endi.istri alan1nda


~ah~anlann yonetmesi, yoksullan yoksulluklarJndan kurtaracakhr; ona gore,
bililnle, akla uygWl olarak duzenlenecek
uretim, buti.in ~ah~anlan her baklmdan
yukseltecektir. Herkes ~ah~t1g1, gorevini yerine getirdigi ol~ude, uretimden paytna du~eni alacakttr. Oretimi yonetenler, Saint-Silnon'a gore, halk1 keyiflerine
gore degil, fakat Uretil ni geli~tirmenin
gereklerine gore yoneteceklerdir. Bu yo
nelicilerin gorevlerini kotuye kullatunalanna, halk.J aldabnalanna, halka odevlerini anlatacak yeni bir din ile toplumu
ayd1nlatacak bilginler engel olacakhr.
~u hal de, ekonomik ve si yasr yonet imin
ba~1nda banka, fabrika, maliye uzmanlannln bulurunas1na kar~llk~ inan~ ve
egitim gibi i~lerin ba~1nda da bilim,
sanat uzmanlan bulunacakbr. Yeni din,
karde~lik ve sevgiye dayanan bir inan~
olmah ve her turlii hurafeden armdudmahdu. Ba~ka bir deyi~le, 1nodern toplumun yon ve diizeninin, iiretici olmayan biirokratlar taraf1ndan de~il de,
bilim adamlan ve sanayidler taranndan
belirlendigini one siiren Saint-Simon'a
gore, modem toplumdaki kriz de, pozitivizme dayanan yeni bir din ile ~oziile
bilir.
0, bilim konusunda, liim bilim1erin
~ilndiye dek bilimsel olmayan yontem
ve adamlarla i~e ba~lam1~ oldugunu
soyler. Bundan ba~ka, her bilim birtakJm dini tasanmlar, metafizikle ilgili sanllarla yiikliidiir. Ba~lang1~ta, teolojik
bit' temeli olan ve metafizik kavramlarla
geli~tirilen, ger~ek olmayan bir bilimin
yerine, Saint-Simon'un ~aganda ger~ek
bilim, pozitif bilim ge~mi~tir. Ona gore,
ilerlemeyi saglayan etken de bilimin,
ba~lang1~ta onun i~ine kan~m1~ olan
bu ogelerden temizle1unesidir. SaintSimon, arbk pozitif bililn ~aguun ba~laml~ oldugunu soyler.
.
sakal yanh~1 [lng. phallacy of the beard;
Fr. erreur de Ia barbe]. Kii~iik ve onemsiz
noktalann, ufak aynnhlann hi~bir farkhhk yaratmayacag1ru, en kii-;Uk bir
onem ta~lmadlglnl iddia etmekten olu~an forme) olmayan yanh~ tiirii.

748

sanat

sanat [Os. mehflret, hiJner, sancryii nefise;


ing. art; Fr. art; AI. kunst] 1 Bir etkinligin gen;ekle~tirilmesi veya be IIi bir i~in
yap1lmas1 y Ia ilgili yontem, bilgi ve kurallann tumii. 2 Bir i~i belli bir estetik
duyguyu yans1tacak bir bi-;imde ger-;ekle~ tinne tarz1.Dogada olmayan bir
~eyi yaratma amac1na yonelmi~ rasyonel faaliyet. 3 Sanat eserlerinin yarahlmaslnl mumkiin k1lan dogal yetenege
dayah ya da tecriibe yoluyla kazanllml~ beceri ya da ustahk. Birtakim fiziki
ara-;lan, arzu edilen sonu-;lara ula~mak
uzere, sezgi ya da bilgi yoluyla ogrenilen estetik ilkelere gore, ama-;h ve sistematik bir bi-;imde kullanma yetenegi.
4 Bir duygu, du~iince, tasanm ya da
guzelligin iiadesinde kullanllan yontemlerle, bu yontemlere bagh olarak sergilenen ustun yarahahk. Temel i~levi
guzeli meydana getirmek, giizellik ya
ratmak alan oznel faaliyet. 5 Sergiledigi
estetik ozellikleriyle bir sanat-;m1n elin
den -;akhg1n1 belli eden nesneler, yani
resim, heykel, oyun, film benzeri eserler
butiinu.
Yunanca tekhne ve Latince ars terimlerinden tiireyen sanat kavram1, ilk ve Orta~ag boyunca zenaattan aynlmamJ~ ve
bu donemde pratik kurallarla belirlenmi~ bir zenaah uygulama anlamana gelmi~tir. Soz konusu donemde, ne teknik
nesne ile sanat eseri, ne de zenaatkar ile
sanat-;1 aras1nda bir aynm vardrr. Bu
baglamda, entellektiiel bir etkinligi, tekruk de olsa belli bir bilgiyi imleyen sanatsal yarahm, sadece dogal yarad1h~
tan farkhllk gosterir.
Sanat zenaatten, Endustri devriminin
ard1ndan, onsekizinci yuzy1lm sonlanndan ba~layarak net bir bi-;imde ayard
edilmeye ba~lanma~hr. tKant Kritik der
Llrteilskraft [Yarg1 Guciinun Ele~tirisi]
adh eserinde sanat ile bilgiyi ve sanat ile
zenaat ya da tek.nigi birbirinden ayarma~tir. t Hegel ise sanau, kendini d1~
dunyada ger-;ekl~tiren tinin bir ugrag1
olarak ele alm1~ ve sanatm duyusal bilgi
il~ kavramsal bilgi arasmda bulwtdugunu soylemi~tir. tNietzsche ise, sanalln

ozuntin bell! bir yale!n tiirii oldugunu


iddia etmi~tir. Sanat hayata kara -;almaya yonelen idealist bir yutturmaca degil,
fakat ya~am1 iyiye dogru donu~turerek
ya~arur hale getiren bir yaland1r.
Gunumuzde ise, sanall ondaki farkh
unsurlan temele alarak a-;1klamay1 deneyen farkh sanat teorileri vardar. I Bunlardan birincisi, sanattaki formel unsuru
on plana -;1kartan fon~r olnrnk sa nat anlcrY~Jdlr. ingiliz sanat ele~tinneni Clive
Bell tarahndan savun ulan bu gorii~e
gore, ger-;ek sanat eseri izleyici, dinleyici
ya da okuyucuda, estetik bir tecriibe ya
da duygunun dogu~una neden olur. Bu
estetik duygu, gunluk ya~m1n duygularmdan, pratik bir yonu bulurunamak
bak1mmdan farkhhk gosterir. SOz konusu estetik duygu, deneyim ya d a tepkiyi
doguran neden, ger~ek her sanat eserinin pay almak durum.unda oldu~u bir
nitelik olarak 'anlarnh form'dur. 'Anlamh fonn' ise, sanat eserinin konusu ya da
i-;eriginden -;ok, par-;alan, ayrr1c1 yonleri
aras1ndaki belli bir ilikiden meydana
gelir.
II Bir diger sanat teorisi, iinlu filozof R.
tCollingwood taraf1ndan savunulan ide
alist sanat teorisidir. Kant'tan ba~lay1p
tCroce taraf1ndan da savunulan bu anla y1~a gore, sanat evrensel bir ideyi
ifade etmekte, ama bunu sanat-;1n1n
oznel duyarhg1 araah~yla ger-;ekle~tir
mektedir. Diger sanat teorilerinden, ak
tiiel sanat eserinin fiziki obnayan bir
eser oldugunu one surmek bakunmdan
farkhhk gosteren bu sanat goru~iine
gore, sanat eseri sanat-;uun zihnindeki
bir ideden ba~ka hi-;bir ~ey degildir; bu
ide, sanat-;1run belli bir sanat ortamma
giri~iyle, belli ara-;lan kullarunas1 suretiyle d1~a vurur. BununJa birlikte ger~ek
sa nat eseri, sanat~lllln zihninde oland1r.
Ill 0-;iincu sanat teorisi, sanatl bir dl~avurum olarak degil de, bir sembol
olarak goren sanat anlay1~1d1r. Bir
sanat eserininin bir duygunun sembolii
oldugunu one siiren sembol olarak sanat
anlaya~ma gore, sanat eserleri insanda
orta ya 9kan psikolojik sure~leri temsil

sanat felsefesi

eden se1nboller olarak kar~1m1za ~lkar


lar. Ba~ka bir deyi~le, bu eserler, koyu
renk bulutlann ya~murun belirtisi olmasl anlam1nda de~il de, insani duygulann ard arda dizili~iyle orne~in bir
miizik eserinde notalann zamansal dizili~i aras1nda bir yap1 benzerli~inin olmasl anlam1nda gosterirler.
IV Bir di~er sanat anlay1~1, sanatta kurumsalh~l on plana ~lkartan kurumsal
sa nat goru~udt.ir. c;a~da~ Iilozoflardan
George Dickie. tarafmdan geli~tirilen bu
anlaya~ gore, sanat eseri, insan varhklan
tarahndan belli ol~iiler i~inde i~lenen,
insan elinden ~akma bir iin1nd iir. Buna
gore, san at eseril1i, insanlann onu izlemeleri i~in, bir galeriye yerle~tinnek, sanat
eserinin i~lenmesi anlamsna gelir. ikinci
olarak, sanat eserlerine 'sanat eseri' statusii ya da kimli~i, sanat diinyaslJUn galeri
sahibi, yaysno, yapsma gibi iiyeleri tarahndan verilir. Bundan dolay1, sanat eseri
i~in belirleyid olan o~e, ba~ka hi~bir ~ey
degil de, kurumdur.
V Buna kar~1n, estetik haz ve be~eni
etkenlerini sanat teorisinin d1~1nda birakan yap1salc1 sanat anlaya~1, yap1hn
sanat~1n1n duygularuu d1~a vurmaktan
ziyade, gene) bir anJam iiretim sisteminin bir par~as1 oldu~unu one siirer.
sanat elettirisi [Os. sanat tenkidi; tng. art
criticism; Fr. critique artistique). Sanat
eserlerini konu alan el~tirel analizle bu
eserlere anlamh bir bi~imde de~er bi~
mekten olu~an etkinlik.
Sanat ele~tirisi, soz konusu ele~tiri faaliyetinin aynlmaz bir par~as1 olan ele~
tirel yargllarda i~erilen kavramlaran aydinlatllmaslnl,
a~1kh~a
kavu~turulmas1n1 ama~layan estetikten
farkhhk gosterdikten ba~ka, estetik~inin
ya pb~l i~i onceden varsayar, ~iinkii
sanat eserlerini tar~u ve onlara bir
de~er bi~erken, sanat ele~tirmeni estetik~i taraftndan analiz edilip, a~skh~a kavu~h.Jrulmu~ olan kavramlan kullan1r.
Sanat el~tirisi, buna gore, tek tek sanat
eserlerine ya da sanat eseri SJruflanna
yonelir ve bu eserlere gere~i gibi de~er
bi~meyi ve onlan daha iyi bir bi~imde
anla1nay1 ama~lar. Sanat ele~tirisinin fel-

749

sefeyi i1gilendiren yonii, sanat hakk.lnda


yazman1n yonteminin ne olmas1 gerekti~i ve soz konusu yazma faaliyetinin
nasll hakh lalmabilece~i hus us ud ur.
Sanat ele~tirisi, ~ok biiyiik ol~iide betilnsel bir etkinlikten 1neydana gelir. 0
sanat eserlerini izleyici i~in ayd1nlahr;
dikkatimizi eserin goziimiizden ka~an
ve~helerine ~eker. Sanat ele~tirisi ayn1
zamanda yorumlayicldlr; sanat eserini
bizim i~in, daha once olmad1~1 bir bi~imde anlamh hale getirir. Sanat ele~ti
risi, nihayet de~er bi~icidir.
sanat felsefesi [Os. felsefei san'at; tng. philosophy of art; Fr. philosophie de I' art; AI.
kunstph ilosoplrie). Felsefenin, yahuzca
sanat eserleriyle ba~lanbh olarak ortaya
~1kan problemleri ve kavramlan ele
alan, sanahn farkh kiiltiirlerdeki yerini,
insan a~151ndan yerine getirdi~i fonksiyonu ve insan it;in ta~1d1~1 anlam1 ara~
tlran dah.
Sanat felsefesi, hpkl bilim, dil, ahlak,
v.b_g., felsefesi gibi, sanat alarunda ge~en
temel kavramlan dikkatli bir bit;imde
analiz eder, ve daha sonra, bu analiz 1~1~mda, sanat alarunda ya da san at hakkmda olu~turulan tiimce ya da yargtlann
do~ruluk ya da yanh~hklanru belirlemeye koyulur. Buna gore, form, anlam, dl~avurum, soyutlama, sem bol ve giizellik
gibi kavramlan anali:z eden sanat felsefe
si, daha sonra 'Sanat taklittir' ya da 'Her
sanat eseri bir semboldiir' tiiriinden yargalann do~ruluk de~erini belirler.
Do~aya ili~kin estetik tecriibeyi d1~ta
b1rakan sanat felsefesi, estetikten daha
dar bir alan1 kapsar. Sanata ili~kin kavrayi~lmlZln, sanata yonelen ya~anhla
rsn sonucu olan kavramsal problemleri
konu alan sanat fe1sefesinde sorulan ve
yarutlama ~abasa verilen belli ba~h sorular ~unlard1r: San at nasd tarumlarur?,
Sanat eserini giize1 ya da ~irkin lalan
~ey nedir?, Bir sanat eserine nasd tepki
veririz? Sanat ne tiir bir anlam ya da bilgi
aktanr?, Sanat belli bir ~yle ilgili olarak
birtaklm do~rular ortaya koyar rna?,
tnsan varhklann1n sanat eseri yaratma
nedeni nedir?, Sanatsal ifade nedir?

750

sanal ontolojisi

Sanat felsefesi alarunda, sanat ili~k.in


yorum baglamahk ve yahtlamac11Lk
~eklinde ortaya .;1karken, sanahn ozii,
i~levi ve etkileriyle ilgili gori.i~ler dort
ayn ba~hk alhnda toplanabilir. Bunlardan birincisi, 1 taklit ya da tasarrm olarak
sanat gorii$iidiir. Dnlii Yunan filozofu
tPlaton'a geri giden bu anlayt~a gore,
sanat-;1 eserinde d1~ di.inyadaki ~eyleri
yans1hr, taklit eder. Bunun tam kar~l
Slnda yer alan sanat gorii~ii, 2 sanat-;1run, d1~ diinyay1 degil de, kendi i.;
dunyas1n1, kendi duygu ve ya~anhlan
nl yans1thg1n1 dile getiren dr~avuncmcu
teoridir.
Sanat felsefesi alantnda, iic;iincii gorii~,
3 taklit ya da tasarun olarak sanat anlaYl~lna oldugu kadar, d1~avurum olarak
sanat anlay1~1na da kar~1 .;Lkan, sanat1n
bir amac1n arac1 olarak gori.ilmesini istemeyen sanat i.;in san at gorii~ii, ya da formalist sanat anlay1~1d1r. Bu gorii~e taban
tabana kar~1t sanat anlay1~1 ise, 4 sanah
daha yuksek bir a1naclt\ arac1 olarak degerlendiren pragmatik sanat go..U~ildur.
Bu ba~hk albnda yer alan ilk sanat gorii..
~ii, 4a) sanat eserinin i~levinin izleyicisine haz vermek oldugunu, sanabn verdigi hazzln yiikselmesi ol~siinde daha
iyi bir sanat haline geldigini dile getiren
l1azcr sanat anlay~rd1r. Bu .;er.;eve ic;inde,
4b) ikinci sanat gorii~ii sanah bilgi ya
da hakikatin bir araca ya da ta~IYlClSl
olarak goriirken, 4-c) sonunru gorii~, sanah ahlaki geli~me ve ilerlemenin bir
arac1 olarak degerlendirir.
sanat onlolojisi [ing. ontology of art; Fr.
ontologie de l 'art]. Sanat ve san at eserleriyle ilgili ontolojik problemleri ele
alan, bir sanat eserinin ne liir bir ~ey ol
dugunu, sanahn nerede oldugunu ve
nas1l ortaya 9khg1n1 soran, miizik par
.;alann1n, sanat eserlerinin, resim ve
heykellerin ontolojimizde nasll bir yer
tuttugunu ara~hran disiplin.
sankhya. Gelenege bagh kalan Hint felsefesinin kapsanu i.;inde yer alan ve
Kapila tarahndan kurulmu~ olan felsefe sistemi.

Yalntzca Brahman'1n ger.;ek oldugunu,


d1~ diinyantn aldahcl bir goriinii~ten
ba~ka bir ~ey olmadtg1n1 ileri siiren
Upani~ad ogretisinden yola .;tkan Sankhya felsefesi, ikici bir yarad1h~ ve varhk
anlay1~1 geli~tirerek, mayan1n aldatlo
goriinii~iiniin yerine, kendi kendine yeterli bir ilke olan doga ger.;egini, maddi
ilkeyi, Prakritiyi, Atman'1n yerine de Puru~ayi ge.;irmi~tir. Bu ikincisi, Tann ya
da evrensel bir tin olmay1p, ezeli-ebedi
ve degi~mez olan bireysellik, bilin.; ilkesidir. Bu bilin.;, hem i.;inde bannd1g1
canh varhg1n ya~am1n1 ve hem de bir
biirun olarak Evrenin evrimini gozler.
Maddi ilke olan Prakriti siirek.Ji bir degi~im ve geli~im i.;inde olup, nedensellik
yasas1na tabidir.
sann [tng. hallucination; Fr. hallucination;
Al. halluzination]. Genel olarak, yanb~
bir alg1. Ger.;ekte varolmayan ~eyleri
varm1~ gibi algdama, ki~inin kendisine
tam olarak inand1g1 nesnesiz alg1.
D1~ diinyada, ~imdi ve burada olan bir
nesneye atlfta bulunan, d1~ diinyada
nesnel bir kar~1ltg1 bulunan bir bilin.;
h~liyle, bu tiirden nesnel bir referans1 olmayan bir bilin.; hili arasmda ay1nm yaplldt~, birincisine algJ, ildncisine ise
imge ya da tasanm ad1 verildigi zaman,
ikinci bilin.; h~lini ilk bilin.; hilinin ozelliklerine sahipmi~ gibi dii~iinme, imge
ya da tasanm.J alg1yla kara~hrma olarak
sann, belli bir fizyolojik ya da psikolojik nedenin sonurunda, ger.;ekte kar~l
hgl bulunmayan bir alga ic;erigi edinme
hilini, olmayan1 alg1lama dwumunu,
uyanakhk hilinde, ger.;ek oldugunu sanarak dii~ gonne hilini ifade eder.
Santayana, George. 1863-1952 y1Jlan arasmda ya~am1~ olan lspanyol asdh Amerikan filozofu. Temel eserleri: Scepticisrn
and Animal Faith [Ku~kuruluk ve Hayvantlnan.;L The ~ of Beauty (Giizelligin Anlanu) ve The Realms of Being [Varllk Alanlan].
0, felsefede tDescartes'm yontemini
kuUanarak Russell ve Husserl gibi ilerle~ ve kesin olan bi rUk.am dogrulara
eri~ebilmek i9n, kendisinden ku~ku du-

Sartre, Jean Paul

yulabilecek her~eyder~ ku~l<u duymu~


tur. Descartes'm ku~ku siireci sonunda,
'dii~iinen bir varhk olarak vanm ~ek
lindeki bir onermeye, varhk bildiren bir
onenneye ula~abilecegini dii~iindugu
yerde, Santayana, ku~ku yontemi tam
olarak uygulandlglnda, bizim, varolu~
yerine, birtalwn veri ya da ozlere ula~a
cagimiZl soy lemi~tir. On a gore, bir
~eyin varoldu~undan, yani onun bir ge~
m~ ve gelecegi olup, ~evresindeki ~ey
lerle birtak1m ili~kiler i~inde bulundugundan her zaman ku~ku duyulabilir,
fakat bizim belli bir oz\i kavramakta oldugurnuzdan asia ku~ku duyula1naz.
Bu gorii~leriyle Platon'u ~ok and1ran
s~ntayana, Platon'u ozlere, ahlill bir a'r!dan yakla~hg1 i~in ele~tirmi~tir. Mumkiln her yiiklemin bir oz oldugunu one
siiren Santayana, oz ahuundan hi~bir
~eyin ~tkarhlamayacagn ifade etmi~tir.
0 gfinahkinn azizle, kihinin bilim ada~
rruyla e~it haklara sahip oldugunu one
siinnii~, ak1lh hayvan olarak insan1n ozleri gostergeler olarak kulland1guu belirtmi~tir. Bu ozlerden varolu~a nasll ge~bildigimiz sorusuna ise, Santayana
tum rasyonel siire~lerin belli ~eylere, or
negin maddenin varolu~una inanmaktan olu~an hayvani bir duygu ve zorunlulugun
ifadesi
oldugu
yaruttn1
1

vermi~tir.

Buradan da anla~alacag1 iizere, Santaya~


na dort ayn varhk kategorisi ihtiva eden
bir ontoloji geli~tirmi~tir. Bunlardan birind kategori, fizikr ger~eklik ak.J~1na tekabiil eden, ~ekilsiz gil~ olarak maddedir. lkindsi, kendisi fiziki olmasa bile,
beynin etkinligine bagh clan, ~evrenin
haritas1n1 ~kanp, davran1~1 diizenledik~e belirginle~en tindir. Buna kar~1n,
il~iinctisii, maddede veya tinde akruelle~ebilen miimkiin rur ve ~eylerin ezelrebedi sistenti olarak form ve nihayet, scr
nuncusu da, diinyarun biitiin bilinen ve
bilinmeyen karakteri olarak haldkat.
saptama teorisi [ing. decision theory; Fr.
theorie de d~cision}. c;e~itli imkinlan ve
avantajlan clan alternatiflerle kar~la~1l~
d1g1 zaman, ne ~ekilde eylemenin ak1lh

751

ca oldugunu beHriemeye y~rayan teori.


Hu baglamda belirli sorulardan meydana gelen bir obek i~inde kalan bir soruya, sonlu say1da adnndan gec;erek bir
yan1t verme imkan1 saglayan bir algoritma buhna proble1nine saptama problemi
derunektedir. Problem, bir manuk sisteminde, verilen bir onennenin teorem
olup olmadiglnl sonlu say1da ad1mla
belirlemenin yontemini bulma problemi
olarak kar~1m1za c;kar.
Sartre, Jean Paul Varolu~~ulugun kurucusu clan ~agda~ Frans1z filozofu. 19051980 yllan aras1nda ya~am1~ clan Sartre'In temel eserleri: L'ttre et le Neant
[Varllk ve Hi~Iik], La Transcenderce d
l'Ego [Benin A~k1nhg1], lA Nausu[Bulanh], Les Chemin.s de Ia Liberti [Ozgiirliigun Yollan], L'Exisll!ntialisnre est un huUJani.-;me [Varolu~~uluk], Critique de Ia
Raison Dialectique [Diyalektik Akhn
Ele~tirisi)'dir. 0, akademik bir kurumda
profesyonel bir filozof olarak ~ah~mak
yerine, zaman zaman popiiler birtakun
eserlerle geni~ halk kitlelerine ula~may1
denemi~ clan iinlii bir dii~iiniirdiir.
T enU!ller: ins a run kendi yazgasuu belirlemedeki aktif roliinii vurgulayan ve
+Marks, tHusserl ve tHeidegger gibi
dii~iiniirlerden etkilenmi~ clan Sartre'1n
temel ~1k1~ noktas1, insan varhg1 ile
oteki nesnelerin varhg1 aras1ndaki farkhhgln incelenmesinden olu~ur. Ba~ka
bir deyi~le, tDescartes'1n yaphg-1 gibi,
ozneden yola ~1kan Sartre, tKant'1n
problemini, yani ~eylerin ya da nesnelerin nedensel olarak belirlenmi~ diinyaSinda, insanm ozgiirliik ve sorumlulugunun nas1l aQ.klanabilecegi problemini
ortaya koyup, bu probleme bir ~oziim
getirmeye ~ah~m1~hr.
Metaftzigi: Ona gore, insanm dogas1,
insan taraflndan iiretilmi~ clan bir
iiriinii tanmladiglmlZ tarzda a~tklana
maz. Sartre'1n bu tezine gore, her hangi
bir alet, nesne yapacak olsak, once bu
nesnenin nas1l olacag1nl tasarlaraz. Ornegin, bir masay ele alalun. Masa, kafasmda bir masa fikrine sahip clan, masarwt ne i~in kullanlacagn ve nas1l

752

Sartre, Jean Paul

iiretilecegini bilcn bir insan tarahndan


imal edilmi~tir. Buna gore, masa, mey
dana getirilmezden once, belirli bir
amaa olup, bir siirecin iiriinii olan bir
~ey olarak tasarlanm1~t1r. Masan1n oziiyle, 1nasan1n meydana geti.rili~ siirecini ve onun yapdma amac1n1 anlarsak
eger, masan1n ozii, onun varolu~undan
once gelir. Sartre'a gore, insanda durum
boyle degildir.
ilk bak1~ta insan1n da bir yarabc1run,
Tann'n1n eseri oldugunu dii~iiniiruz.
Tan.n'y, 1nasay1 imal eden marangoz
benzeri dogaiistii bir sanatkar olarak
goriir ve boylelikle, Tanrl'run insan1 yaratttgl zaman, neyi yaratm1~ oldugunu
bildigine i~aret ederiz. Oysa, Sartre
Tanr1'n1n varolu~unu inkar etmi~ olan
tanntan1maz bir dii~iiniirdiir. Tanr1 var
degilse, Sartre'a gore, ins~run Tann taraflndan onceden belir lenmi~ bir ozii de
olamaz. lnsan, yalruzca vard1r, kendinden onceki bir 1nodele, bir taslaga, bir
oze gore ve be1li bir ama-; gozetilerek
yaratdmam1~hr. insan oncelikle varolur
ve kendisini daha sonra tanunlar. lnsan
yalruzca vard1r ve Sartre'a gore, kendisini nasii yaparsa, oyle olur.
insanJn onceden belirlenmi~ bir ozli olmasa da, o, Sartreta gore, bir ta~ ya da
sopa gibL basit ve bilin-;siz bir varhk degildir. 0, bir ta~ par-;as1run her ne ise o
oldugunu sayler; ta~1n varhg1, kendi
i-;ine kaparuk, kendisinden ba~ka bir
~ey olamayan varhkhr. Soz konusu ta~
par-;as1n1n ~oy le ya da boyle olmak
imkan1 yoktur; o, ne ise daima odur. Bu,
Sartre'a gore, kendinde varhktu-. Buna
kar~1n, insan, tkendinde varhk (yani,
tar par-;as1n1n var oldugu tarzda var)
olmak d1~11tda, tkendisi i-;in varhga
(yani, onu ta~ par-;as1ndan farkhla~hran
varhk tarz1na) sahiptir. Yani, insan bilin-;li oznedir; insan, varoldugunun bilindndedir. lnsarun varhg1 bilincinde,
kendine donmekte, kendini bilmektedir.
Bundan dolay1, insana onceden verilmi~
ve degi~meyen bir oz yiiklemek soz konusu olamaz. Bilin-;li bi.r var!Jk olan
insan, 'ne degilse odur, ne ise o degil-

dir.~

Yani, bilin<;li bi~ varhk olan insanda,


sonsuzca degi~me kapasitesi vard1r.
Onu ~imdi oldugu ~eyle tanimlayamazSiruz, -;iinkii tarumlad1guuz anda, o
ba~ka bir ~ey, ba~k~ bir birey olma yoluna girmi~tir. Bilinci insaru her zaman
ba~ka bir ~eye, bir oteye gotiiriir. Bilin-;li bir ozne, siirekli olarak bir gelecek
oniinde duran varhkhr. Ve bilin-;, ozgiir
ltik ve bir gelecege dogru yoneli~tir.
Ba~ka bir deyi~le, insan dogas1, ba~ka
herhangi bir ger-;eklik tiiriinden, bir bakima hi-; farkh degildir. lnsan ba~ka
herhangi bir ~ey gibi vard1r, yahn bir bi
r;imde oradad1r. Bununla birlikte, insan
diger ~eylerden ya d a ger-;ekliklerden
farkb olarak, bir bilince sahiptir. Bu ne
denle, insan ~eylerin diinyas1 ve ba~ka
insanlarla farkb ili~kiler i-;inde o1ur.
Buna gore, bilin-; her zaman bir ~eyin
bilinctdir ki, bu, bilincin kendisini a~an
bir nesnenin varolu~unu tasdik etmek
suretiyle varoldugu anlanuna gelir. Bi
lincin nesnesi, ya1ruzca 'orad a olan' bir
~ey olarak diinya olabilir.
Tek bir kah kiitle olarak diinya dl~ln
da, Sartre'a gore, sandalye, dag benzeri
belirli nesnelerden soz ederiz. Masa dedigimiz nesne, bilincin faaliyetiyle, diinyanln biitiiniinden kopanlarak ~ekillen
dirilir. D1~ diinya yaln1zca bilince, ayn
fakat kar~ll1kh ili~kiler i-;inde bulunan
~eylerden meydana gelen anla~ll1r bir
sistem olarak goiilniir. Bilin-; olmadan,
diinya yalruzca vardtr; o, kendinde varhktLr ve bu haliyle anlamdan yoksundur. Bilin~ir ki, diinyadaki ~ylere, varbk vermese bile, anlam verir. Buna gore,
bilin-; her~eyden once, diinyadaki ~ey
leri tanunlar ve onlara anlam yiikler.
ikinci olarak, bilin-; kendisini a~ar, yani
kendisiyle nesneler arasma bir mesafe
koyar ve bu ~ekilde nesneler kar~lstnda
bir bagtmsizbk elde eder. Bilin-;li ben,
diinyadaki ~eyler kar~1s1nda bu tiir bir
bag1msl.Zhga sahip oldugu i~n, ~eylere
farkh ya da altematif anlamlar yiiklemek, bilincin giicii i9ndedir. insan, Sartre'a gore, miihendis ya da i~-;i olmay1
se-;ebilir, ~u ya da bu proje veya tasan-

Saussure, Ferdinand de

ya ba~lcuur; dtinyadaki varhklar da, insarun bu tercihlerine ba~h olarak anlam


kazarurlar.
Ahldk Goru~u: Buna gore, insan oncelik
le vard1r, insan1n varolu~u, onun neolaca~mdan once gelir. lnsantn ne olaca~1,
bilincin belli bir mesafeden gord ii~ti
dun ya kar~as1nda nasll bir tav1r alaca~l
na ba~h olacakhr. lnsan, bu uzak.Lakhktan, ~eyler ve ki~iler kar~1s1ndaki bu
ba~1mszhk hali i~nde, bu ~eylere ve ki
~ilere nasll ba~lanaca~1 yla ilgili olarak
bir tercihte bulunur. 1nsan diinya kar~l
stnda bu tiir bir ozgiirlii~e sahip bulundu~u i~in, diinya insarun bilincini ve tercihlerini etkileyemez. Dunyay1 a~h~a,
diinyaya yukardan ve uzaktan bakabildi~j ve siirekli olarak tercihlerde bulunmak
durumunda oldu~u olgusunu de~i~tir
mek, insan i~ asia soz konusu olamaz.
K1sacas1, Sartrea gore, insan ozgurlii~e
mahkllmdur. insan ozgiir se~imleriyle
kendisini tanunlar ve yarahr. Buna gore,
insan, kendisini yoktan varebnez, fakat
bir dizi se9zn ve karar aracll1~1 yla, varolu~unu belli bir oze donii~turiir, yani
kendi oziinii olu~turur.
Ba~ka bir deyi~le, kendi kendisini siirekli olarak yeniden yarabnak d urumunda olan insan, bir varolu~ olarak,
kendisini ilk and a terked ilmi~ biri olarak bulur ve umutsuzlu~a dii~er. tnsan
bu durumda ge~mi~ine donemez, ~im
dinin kendisi i~in bo~ bir imkin oldu~u
insan, gelece~e de guvenemez. i~te
ins an bundan dol a y1, kendisini sac;ma
bir diinya i~inde hisseder. Do~mak, ya~amak, olmek ve eylemek ona hep
sa~ma gelir. i~te insan boyle bir anda
ba~kalar1ru his seder, ve kendisini bir
1nerkez ohnaktan ~1kanr. Bu ise onun
varolu~unu oznel olarak ya~amas1n1
onleyip, onu ba~kalanyla birlikte olmaya, toplum i~inde ya~ada~1 ger~e~ine
gotiiriir. Boyle olunca da insan ba~kala
nnln sorumlulu~unu duymaya ba~lar.
Bu nedenle, Sartre'lll goziinde ozgiirliik
ancak sorumluluk yiiklenmekle mumkiln hale gelir. Tum eylemlerinin sorumlulu~unu iizerine alabilmi~ olan insan

753

ozgitr oh.tp, sadece boyle biri ger~ek varolu~a sahip olabilir. Bu nedenle tek
mutlak de~er ozgtirli..ik olsa bile, sorumJulu~a ba~lanan bu ozgiirltik, kah bir
ahlak1 gerektirir. Onun goziinde do~ru
eylem, sorumlulu~u ozgiirce yi..iklenilmi~ olan eylemdir. Bununla birlikte,
genel ge~er ve mutlak bir do~rulu~un
da olmad1~1 un utulmamahdtr. Her ~a~
kendi do~rusunu yarat1rken, ahlakhhk
da her ~a~da kendi do~rusunu k uran insan1n ozgiir eyleminde ortaya ~tkar.
Saussure, Ferdinand de. 1857-1913 ytllan
aras1nda ya~anu~, modem yap1sal dilbilimin kurucusu, ve dolay1s1yla yap1salc1h~1n buyukbabas1 olarak gorulen iinlii
dii~iiniir. Temel eseri: Cours de lingustique generale[Genel Dilbilim Dersleri].
Konu~an ya da yorumlayan ozneden
~ok, dil iizerinde yo~unla~t1~1 i~ Saussure 20. yiizyala bir anlamda damgaslllt
vuran, modem du~iincenin ya d a Aydtnlarunarun hiimanizminden kopu~ e~ili
minin veya antihumanizmin en onemli
isimlerinden biridir.
Saussure, ozneyle dil aras1ndaki geleneksel a y1ruru bir kenara atarak, dille
soz aras1ndaki ay1rmu on plana ~lkart
ml~br. Buna gore, dil, bireyin ne yaratabildi~i, he de de~i~tirebildi~i, ondaki
dil yetisinin geli~mesini sa~layan uzla~tmlar biitiiniidiir. Soz ise, toplumsal
uzla~1m arac1 olan dil yoluyla, bireyin
dil yetisini ger~ekle~tirme edimidir. Bu ..
radan da anla~tlaca~l iizere, Saussure,
bir gostergeler, sozciikler ve anJamlar
sistemi olarak dilin, konu~an bireysel
oznelerin SOZ edimlerinden ba~lmSlZ
olarak varoldu~unu soyler.
Ba~ka bir deyi~le, konu~ma ya da dilsel davraru~ ile bir duzenlilikler sistemi
olarak dil aras1nda bir ay1nm yapan Saussure, k iiltiir gibi dilin de, kollektif olarak yarahlan ve payla~alan bir anlam sistemi oldu~unu soylemi~tir. Buna gore,
dil bir gostergeler sistemi olup, konu~
macdar, soz ya da konu~malarllldan
once varolan bir dilin yardnn1 yla bir ~ey
soyleyebilir, bir ~eyler anlatabilirler. Bu
nedenle, dilin anlarru leno1nenoloji ya da

754

Savigny, Friedrich Karl von

psikolojinin oznel terimleriyle a~ana


maz. Anlam, fenomenolojinin one siirdugo gibi, oznenin bilin-;li edilnlerine bagh
oJamaz. 0, gosterge ile anlam. arasmda}d
bir n\r zihinsel ya da psikolojik -;agn~l
lnln urunu olarak da anla~alamaz.
Dile artzamanh degil de, e~zamanh bir
yakJa~Jm iizerinde 1srar eden Saussuree gore, dilin anlama ve i~leyi~i, bu sistemin kokenleriyle ilgili genetik ya da
geli~imsel bir oykiiden ziyade, varolan
bir gostergeler ve anlamlar sistemiyle ilgili olgulara baghdtr. 0, yap1salo bir
bak.J~ ar;asandan, ge-;mi~ten miras ahnanadlga gibi, oznenin yaraho ediminin
sonucu da olmayan anlamlann, bir
biitiin olarak dil araohg1yla a~Jklanabi
lecegini soylemi~tir. Dilin anlam1n1n
birbirlerini kar~ahkb olarak tanamlayan
birimlerin, uzla~nnsal bir sistem meydana getiren yap1s1 taraflndan belirlendigini one siiren Saussure'e gore, sozciiklere anlamlan na veren ~ de, bir
butun, ogelerin yapl kazanml~ bir sistemi olarak dildir. Dilbilimsel gosterge
ise, ona gore, bir gosteren ve gosterilenden meydana gelir. 0, i~te bu baglamda, gostergenin ogelerini meydana getiren isimle nesneyi birle~tiren bag1n
dogal bir bag olmada~n1 iddia eder.
Bundan dolay1, dilin duzeni ger-;ekligin
diizeninden bag1msazdar.
Savigny, FriedriC'h Karl von. 1779-1861
ylllan arasanda ya~ama~ olan unlu
Alman hukuk filozofu.
Hukugun tarihsel geli~imi ve sosyal
geli~me ile hukuki geli~me arasandaki
problem iizerinde duran Savigny, her
hukuk sisteminin belirli bir toplumsal
ve tarihsel geli~menin iiriinii old ugunu
gostermi~tir. Biitiin -;aglar ve iilkeler
i-;in ge-;erli olacak, insan1n aklr yeteginden dogan bir ideal hukuk tasarunana,
soyut ve ger-;eklikle ili~kisiz oldugu gerek-;esiyle kar~1 -;akan Savigny, dogal
hukuku tarihselci gorii~ a-;asandan ele~
tinni~tir. 0, ba~lang1-;ta hukukun devletin yuksek iktidann1n ifadesi oldugu
fikrini de kabul etmemi~, toplum sozle~mesi ogretisinin bir ger-;ekligi yan ..
Sltmad1gan1 iddia etmi~tir.

Savigny'ye gore, hukugun geli~ilni it~


ayn donemde olur: Birinci donemde
hukuk, halktn vicdanlndan dogar, orf
ve adet kurallan ~eklinde kendini gosterir. ikinci donemde, toplumsal geli~me,
ya~am1n1 hukuka vakfeden bir hukuk-;ular san1ftn1n dogu~una yol a-;ar.
Or;uncu ve son donem ise, hukukukun
kodifikasyonu donemidir.
Savigny, hukugun yasa koyucu taraftndan yapdmadagana, ama kendi kendisine geli~tigini ve olgunla~tagana one
siinnii~tiir. Hukuk insan iradesinin
uriinu olmayap, ortak inanon sonucudur. Ve yine, Savigny'ye gore, bpka her
ulusun kendi dilini geli~tirmesi gibi,
her ulus kendi toplumsal geli~imi i-;inde, kendi hukukunu yarahr.
say1c1 tan1m [tng. enumerative definition].
Bir s1nJf1, ozellikle de onun Slnuh ve
kiir;iik bir s1nlf olmasa durumunda, tum
iiyelerinin tiiketid bir listesini yapmak
suretiyle tarumlayan tanun tiirii.
saya gizemciligi (ing. nurnber ,rysticisnr;
Fr. nysticrsnre de nonzbre]. Varh~1n teme-line saydan yerle~tiren, varolan her~e
yi bir sayasandan tureten Pythagoras-;tlann, -;e~itli varhk, deger ve nitelikleri
farkJa saydarla ozde~le~tiren, sayaya gizemli bir varhk statusii yiikleyen goru~leri i-;in kullarulan deyim.
Scheler, Max. 1874-1928 yulan arastnda
ya~arru~ olan Alman filozofu.Temel eserleri: Die Transzendentale und die Psyclrologische Methode [Transendental ve Psikolojik Yontem],Wessen und Formen der
Symphatie [Duyguda~hgm Ozii ve ~ekil
leri] ve Die Stellung des Menschen im l<ozmos [insarun Evrendeki Yeri].
Felsefeye oldugu kadar sosyo1ojiye de
onemli katkdar yaprru~ olan Scheler
ozellikle kiiltiir sosyolojisi ve felsefi antropoloji alarunda onemli bir yer tutar.
tGoredlige, feJsefi antropolo jisinde benimsedigi evrensel bir insan dogasa gorii~iiyle kar~a Qkan Max Scheler, inan-;
sistemlerinin -;e~i tliligi ve goreliligini
kabul etmekJe birlikte, insan dogas1n1n
evrensel oldugunu savunmu~tur.

Scheler, Max

Bilgi Gorii~leri: Fenomenolojik gelenek


i.;erisinde yer alan bir dii~linlir olan
Scheler, .;1kar gozetmeyen, bizatihi kendisi i.;in istenen bilgi diye bir ~eyin olmad1gm1 one surer. insanla varhk arasmdaki sabit ve degi~mez bir ili~ki
bi.;iminde anla~JlmamasJ gerektigini
soyledigi bilginin, o ii.; tiirli oldugunu
iddia eder. Bunlardan teknolojiyle ili~kili
olup, doga lizerinde denetim ve
hakimiyet kunnay1 ama.;layan bilimsel
bilgi, tikellerin bilgisidir. Gozlemlerden
meydana gelen bu bilgi tlirli, suuflamalara ve nihayet gene) yasalara gotiirlir.
Buna kar~m, Aristoteles'in ilk felsefe
adm1 verdigi disiplinin kapsanu i.;inde
degerlendirilmek durumunda olan ikind
bilgi tlirli, ozlerin ve varhk kategorilerinin bilgisidir. Tiimelin bilgisini veren bu
bilgi tiirlinde, denetim ve hakimiyet arzusunun yerini a~k ahr. Bu bilgi, tiimevamndan bagliTislz oldugu i~in a priori
bir bilgi tlirli olup, insan i.;in bir tlirsel
aymm olma i~levi gorlir.
Scheler'e gore, tir;tincti bilgi tlirli, metafiziksel ger.;ekligin, varhgm bilgisi olup,
insaru kurtulu~a gotliriir. Fenomenolojik
gelenek i.;inde yer alan varolu~.;u filozoflar gibi, temel felsefi problemlere ~kin
dogru bir kavray1~ i.;in mutlak ba~lang1.;
noktasmm insan varhgma ili~ldn ara~hr
ma oldugunu belirten Scheler, hpkt mikrokosmosun, makrokosmosun kii.;Uk ol.;ekli bir kopyast olmas1 gibi, insarun ayru
zamanda kli.;lik bir Tann oldugwiU iddia
etmi~tir. Ba~ka bir deyi~le, fenomenolojik yontemi varhk konusuna da uygulayan ve tecrtibenin yaptsma ili~kin fencr
menolojik analizin insana kar~1 kar~1ya
bulunduguvarhk denizini a.;tmlayacaguu savunan Scheler, insamn geleneksel .;er.;eve i.;inde Tann adt verilen bir
sonsuzluk aray1~1 i.;inde oldugunu
iddia ebni~tir.
Altlak Goru~leri: 0, bu tezini olduk.;a
onemli katkllar yaphgt ahltik alarundaki
gorti~leriyle temellendirmi~tir. <;agda~

lanm ahlAk ve din konusundaki gorti~


leriyle etkiledigi i.;in ayru zamanda 'katolik Nietzsche' diye de adlandmlan

755

5cheler'e gore, insam hayvandan ay1ran


nitelik, akd olmaktan .;ok, duygusalhkhr. Zira insaru hayvandan ay1ran ve ona
hayvanda olmayan bir tinsel ya~am
kurma olanag saglayan ~ey, onun duygusalhgldu. lnsan sevgi, nefret ve se.;im
gibi edimlerle, hi.;bir hayvanda ohnayan
bir deger duygusuna sahip olur. Bu
edimlerin nesnesi ise, dogada olmayan
ve salt insana ge.;i~li olan degerlerdir.
Ona gore, degerler, ancak hissetme,
sevgi ve nefret gibi duygusal edimlerle
anla~tlabilecek olan ~eylerdir.
Degerler akll yoluyla kavranabilir olan
alarun otesinde kald1g1 i.;in, insan varhgmm kavray1c1 edimleriyle tarunamaz.
Scheler i.;in, insarun degerlere bagh olan
duygusal ya~anu, ancak sezgisel, duygusal ve heyecansal bir dii~tirune ile ele
ahnabilir. insarun deger koymadtgml,
degerin a priori bir 0z olarak zaten varoldugunu ve dolaytstyla insarun ancak
degerin arkasmdan gittigini soyleyen
Scheler, degerleri dirimsel, duyusal, tinsel ve mutlak degerler olarak dorde
aytrmt~hr.

Degerlerin, belli bir hiyera~i it;inde,


degi~meyen, insamn yargdarmdan etkileruneyen ozler oldugunu one sliren filozof, tarihseldligi, mutlak, degi~mez ve
zorunlu degerleri goreli lo.ld1gt gen!k.;esiyle ele~tirmi~tir. Mutlak degerlerin
var oldugunu ve tarihselciligin zorunlu
olarak glindeme getirdigi goreciligin,
ancak nesnel ve degi~mez bir degerler
sistemi ile a~tlaqilecegini; degerlerin
mutlak olmakla birlikte, insarun bu degerleri kendisine gore ger.;ekle~tirrneye,
somutla~hrmaya .;ah~hgmt soyleyen
Scheler'e gore, dirimsel ve duyusal degerlerin ta~1ytcts1 olan insan canh varhga ozli degerleri ger.;ekle~tinneye .;ah~11'. Ondaki bu yonelim, dogal olup
iradi degildir. DolaylStyla, bu degerlerin
ger.;ekle~tirilmesi ahlaki bir nitelik ta~t.
maz.
Fakat tinsel ve mutlak degerlerin de
kendi ba~lanna bir agtrhklan yoktur.
Scheler'e gore, insan bu degerleri ger.;ekle~tirmek i.;in, iradi eylemde bulun-

756

Schelling, Friedrich

mak durwnundad1r; ba~ka bir deyi~le,


bu de~erlerin ger~ekle:?tirilmesi, hayata
ge~irilmesi insarun istemesine ba~hd1r.
r~te dirimsel, duyusal ve hatta, giizel~irkin, hak ve haks1zhk gibi, tinsel de~erlerde gerekmeyen bu isteme, irade,
kutsal, iman ve kendini adama gibi mutlak de~erlerin hayata ge9rilmesinin olmazsa olmaz ko:?ulu olur; oyle ki, bu
de~eri isteme ve de~eri ger~ekle~tirme
iste~i, ahlakl meydana getiren, ahlak1
yapan ~ey haline gelir.
Scheler'e gore, insamn ozgiirlii~ii ya
da ozerkli~i de ~urada ortaya ~kar.
Ozgiir bir varhk olarak insan, bu mutlak de~erlerin hayata ge~iricisi oldu~u
siirece ahlakl1 bir varhk olur. 0, iyi ve
kotiiniin de, tam tamma i~te bu noktada ortaya ~1kh~m1 soyler. iyi ve kotii,
ozgiir insarun mutlak de~erleri hayata
ge~inneye yonelik eylemlerinde ortaya
~kan de~erler olarak, ahlaki de~erler
olup ~1kar. Nesne de~erlerine do~al
varhk olarak yonelen insan yerine, mutlak de~erlere ozgiir bir varhk olarak
yonelen insan ise, ki~i olmak durumundadJr. Demek ki, ki~inin eyleminin iyi
ya da kotii olmasrnm ol~iitii, hayata ge~irilen de~erin, tercih edilen bir de~er
olup olmamasadar.
Scheler'e gore, en yiiksek iyi ise, mutlak
ya da kutsal de~eri ger~ekle,tinneye
yonelm.i~ olan ki~inin ama~lad1~ ideal
ozdiir. Onun ger~ekle~tinneye ~ah~tt~1
bu ideal oz ise, tannsal ozdiir. insan bu
yoldan giderek, tannlagm varhk birligine kahhr. Ki~inin iradesi ile tanrasal
irade, boyleli.kle bir birli~e girebilir.
Schelling, Friedrich. 1775-1854 ylllan arasmda ya~am1~ Alman idealist dii~iinii
rii. Temel eseri: System der transcendentalen ldealismus [Transendental idealizm
Sistemi].
Schelling tFichte'nin temel kavraylJ
m, idealist bakl~ a~JSU\J payla~makla
birlikte, onun Mutlak Egonun bir iiriinii
olarak, yalruzca bireysel bilin~le irideye
kar~a koyan bir engel i~levi goren do~a
anlay"IJ\a kar~1 ~dmu~hr. Ger~eklik temeld~ insan ruhuna ya da tinine ~ok

benzer olan, kendi kendini belirleyen


canh bir sure~ ise, do~a yalmzca iradeye
kar:?J koyan, olii, mekanik bir diizen
olamaz. Biz insan varhklara, Schelling'e
gore, do~ay1 anlayabiliriz, ~iinkii do~a
nm bizimle bir yakmh~1 vard1r, <;iinkii
o dinamik bir zihnin ifadesi olup, onda
ya~am, akll ve amac; vard1r.
Schelling, romantiklerle birlikte, tin,
zihin ya da akll kC~. vramm1, bilin~siz, i~
giidiisel ve amac;h bir giicii de i~erecek
~ekilde geni:?letir. Ona gore, bu gii~
kendisini organik di.inyada oldu~u
kadar, organi.k olmayan do~ada da gosterir. Bilin~siz do~aya oldu~u kadar, bilin~li do~aya da ortak olan yon saf faaliyet, kendi kendisini belirleyen enerjidir;
ger~eklik eylem, ya~am ve ir&deden olu~ur. Varolan her~eyin mutlak temeli ya
da kayna~J yarahct enerji, mutlak irade
ya da egodur, her~eyde hiikiim siiren
diinya-ruhudur. Aktiiel olan her~ey,
Schelling'e gore, ondan c;U<.ar. $u halde,
ideal olanla ger~ek, dii~iinceyle varhk
bir ve aymd1r; ve, kendisini insan zihninde, bilin~li bir bi~imde a~J~a vuran
ayru yaraha enerji duyu-alg~smda, hayvansal i~giidiide, kimyasal siire~lerde,
elektrikle ilgili fenomenlerde bilin~iz
olarak ger~ekle~ir.Hepsinde, Schelling'e
gore, ya~am ve akd vard1r.
Kor, bilin~iz bir itki olarak benim bedenime ~ekil veren ve onu harekete ge~iren
ayru ilke, burada kendisinin bilindne
vanr, kendisini kor, bilin~iz o~elerden
aymr ve saf tin, saf bilin~ haline gelir.
Evrensel ben kendisini bende ve daha
ba~ka sayasaz bende ifade eder. 0, yalmzca bilin~li benlerde, kendi bilincine
vanr. Schelling'e gore, koklerimizi evrensel, Mutlak Ben'den aldJgJmJZ ve yalmzca onda buldugumuz siirece, ger~e~iz
dir. Buna kar~m, ba~ms1z, yahtlanm1~
bireyler olarak ya~adt~Jmtzda ger~ek
degilizdir. Mutlak ki~isel benlik, bir yarulsamadan ba~ka hi~bir ~y de~ildir.
Schelling'e gore, Mutlak Ego'nun bir tarihi vard1r. Kendi kendisini a~unlayan
Mutlak Varhk, nihai hedefinin kendisinin tam anlam1yla bilincine varmak ol-

Schiller, Johann Friedrich von


du~u

bir evrun sureci i~inde varolm.


Tlpka kendi benlerimizde, bizim bilin~si.z
ya da bilin~alh hallerden mutlak bir bilin~lilik haline eri~memiz, kendimizin,
kendi do~amazm tam olarak bilincine
varmam1z, fakat bu siirecin sonunda, bir
ve aym ben olarak kalmaya devam etmemiz gibi, evrensel ben karanhktan aydmh~a do~ru yiikselir. Cansaz do~adan insana do~ru yiikselen cetvel, mutlak bir
ozgiirlii~e vanncaya dek, a~ama a~ama
geli~en yarahca bir giicii a~a~a vurur.
Do~a en yiiksek amaana insanda ula~ar;
kendi kendisinin tam olarak bilincine
varma siireci ve bu arada do~a ve zihnin
ozde~li~i, insanda ortaya -;:akar. $u
halde, en yetkin do~a kuranu, tiim do~a
yasalanru algt ve dii~iincenin yasalanna
indirgeyen bir teori olmahdar.
Do~a canh oldu~u o!~iide, Schelling'e
gore, onda yasa, ak.Jl ve ama~ bulundu
~u i~in, biz do~aya anlayabiliriz; do~a,
bizim i~ bir anlam ifade eder. Schelling,
Fichte'yle birlikte, de~i~mez toz dii~iin
cesini reddeder ve onun yerine evrensel
ya~ama, bilinc;sizlikten bilince do~ru geli~en ve nihai amaca, insandaki kendi
kendisinin bilincine varan akd olan, canh,
yarahca ve ama~h bir evrim ilkesini ge9rir. Schelling matematikofiziksel do~a
anlaya~aru reddedip, bunun yerine teleolojik bir do~a anlay1~1 g~irir ya da bilinc;siz ama~hh.k o~retisiyle, mekanizmi
teleolojiyle uzla~tmr.
Schiller, Johann Friedrich von. Almanya'da 19. yiizyalm ilk yarasmda ortaya
~akan Romantik felsefe ak1mmm onemli
d ii~iin iirii.
OzellikJe sanat ve eg:itim konusundaki
gorii~leriyle hakh bir iin kazannu~ olan
Schiller, 1795 ydmda yaymJanan Gber
die tisthetische Erziehung des Mmschen [tnsarun Estetik E~it:imi Ozerine Mektuplar] adh eseriyle Bah kiiltiiriiniin biitiin
bir tarihini ortaya koyma yolunda bir
denemeye kalka~ma~hr. 0, i~te bu deneme ~er~evesi i~inde, modem insandaki
boliinmii~lii~ii ve yabancala~may1 te~
his eden ilk dii~iiniirlerden biri olma
onurunu ta~1r.

757

Ya~amlarmda formun tamh~ayla i~eri


~in biitiinlii~iinii, imgelemin ilk gen~li
~iyle akhn olgu.nJu~unu birle~tirdikleri
ni dii~iindii~ii YunanJdara model alan
Schiller'e gore, modern insan kendi i~in
de boliinmii~ bir insan olup, insan do~asaJWl birli~i ileJ;"Ieme fikriyle, kiiltiirdeki ilerleme dii~iiniiyle bozulmu~tur.
Modem insandaki bu boliinmii~liik ve
yabanclla~marun ilacmm, Schiller sanat
oldu~unu dii~iinmii~tiir. Ba~ka bir deyi~le, o sanah insanhk i~in ahenkli, organik bir birli~in yeniden ele ge.;irilmesinin araca olarak gormii~tiir. Giizellik
do~a halinden salt fizild bir boyutu olan

bireye biiti.iniiyle kar~at ahlakh bireyin


ihtiya~lanna uygun dii~en biitiinliikJii
ahlaki evreye giden yoldur. Sanat ve giizellik, ozgiirliik yoludur.
0, insanda iki temel diirtiiniin bulundu~unu sayler. Bunlardan birincisi, her
zaman de~i~me i~in bastaran duyumsal
diirtii, di~eri de birlik ve siireklilik arayan formel diirtii. Bunlardan her ikisi
de, Schiller'e gore, kendilerine getirilecek olan suurlamalara ihtiya~ duyarlar;
boyle bir sarurlamarun amac ise, duyumsal diirtiiniin ahlak yasasma zarar
vermemesi, formel diirtiiniin de duygulan oldiirmemesi ve dolayasayla biitiinliiklii insana ula~almasadar.
Bu ikisi arasmda kurulmak istenen
uyum, Schiller'e gore, iitiUncii bir diirtii
araah~ayla sa~lanabilir. Bu da, oyWl
diirtiisiidiir. SOz konusu oyun diirtiisii,
filozofa gore, sanatta ortaya ~1kar. Zira,
duyumsal diirtiiniin nesnesinin ya~am,
forme) diirtiiniin nesnesinin form oldu~u yerde, oyun diirtiisiiniin nesnesi
veya amaca y~yan, canh formdur. Ona
gore, duyumsal diirtiiyle formel diirtii,
yalmzca sanat oyununda bir araya gelir
ve insan giizeli tema~a ederken, ruh bir
yandan ahlak yasasa di~er yandan da
fizikr zorunluluk arasmda mutlu bir
ortam yaratabilir. 0, modem oznelli~in
tammlayacJ ozelli~i olan ~atl~ma ve yabanclla~manm sanat veya oyWl yoluyla ger~ekle~ecek yarahca ~oziimii ic;in
umut beslemi~tir.

758

Schleiermacher, Friedrich Daniel Em!lt

Schleiermacher, Friedrich Daniel Ernst.


1768-1834 y1llan arasmda ya~am1~
Alman idealist dti~tiniirti. Temel eseri
Ul1er die Religion [Din 'Ozerine] olan ve
dti~tincesinin merkezinde din bulunan
Schleiermacher i~in en onemli problem,
akh oldugu kadar gonlti, yuregi de tatmin edecek bir ger~eklik konsepsiyonuna ula~mak olmu~tur.
Metnfizigi: 0, bu konuda Kant, Fichte,
Schelling ve Spinoza'mn gorti~lerinden
yararlanarak eklektik bir sistem olu~
turmu~tur. Schleiermacher, tum ger~ekligi benden ttirettigi i-;in Fichte'nin
tidealizmini reddeder ve ger-;ek dtinyarun varolu~unu onaylar. Ona gore, biz
dti~tince ve varhgm a~km temeline
ula~ma.k zorundayiZi varolan her~eyin
kayna~, ona gore, hepsinin mutlak birligi olan, kendisinde ti.im farkhhk ve kar~lthklann ~Bziildugu bir ilkede bulunur.
Biz, ona gBre, yalmzca fenomenleri degil
fakat ~eylerin bizalihi kendilerini de bilebiliriz.
Bununla birlikte, dti~tinme tarz1m1Zm
alg1sal dogasmdan dolay1, ~eylerin ilk
kaynagma ~kin olarak tam ve doyurucu bir bilgiye ula~amaytz; dti~tince
kar~1thklar iljinde ilerlediginden dolay1,
mutlak birlige hijjbir zaman ula~amaz.
Problem, mutlak ilkeyi, dti~tincenin ve
varhgm Bzde~ligini, Tanr1'y1 bihnektir.
Bu ilkenin dogas1, her ttir rasyonel bilgi
imkaruru d1~ta b1raklr. Kavramsal dti~tince kendisini hi~bir za.man farkllhklardan vc kar~1thklardan kurtaramaz.
Oysa, her~eyin nihai ve en yuksek temeli olan mutlak birlikte, kaJllthk ve farkh.hktan soz edilemez. Mutlak birlik olan
Tanrl'ya akd yoluyla ula~mak olana.kb
degildir.
Schleiermacher'e gore, ideal olaru dinsel
duygu ya da sezgide yakalayabiliriz. Dti~tince ve varh~n mutlak birligi ya da
ozde~ligi, dogrudan ve arac1s1Z olarak
bilin-;te tecrlibe edilir. Din, sonlu olan
her~eyin sonsuz oldu~nun ve varolu~wlu sonsuz olana bor~lu bulundu~
nun, za.mansal olan her~eyin ezeli-ebedi
oldugunun ve ezeli-ebedi olana dayan-

d1gmm bilincine vanlmas1d1r. Ona gore,


din teori birtaklm dogmalardan olu~ma
dlgl gibi, ibadetten de meydana gelmez,
~tinkti Tann bilinemez.
Alman idealizmiyle Spinoza'run Tann
dti~tincesinden hareket eden Schleiermacher Tann'yla dtinyamn ozde~ligini
kabul eder, fakat varolan ~eylerin yalnlzca Tann'run s1fatlan, varhk tarzlan
ya da yuklemleri oldugu gorti~tine
kar~1 ..1kar. Dunyamn goreli bir baglmslzhgl vard1r. Evreni a~1klamaya ~ah~an
her teori, Tanr1 ile dtinyarun aynlmazhgml one stirmekle birlikte, Tann dti~tin
cesi ile dtinya dti~tincesini birbirinden
ay1rmahd1r. Tann zaman ve mek.arun
d1~mda olan bir varhkt1r. Tann'ya, ona
gore, ki~ilik atfedemeyiz, zira bu O'nu
sonlu bir varhk hiiline getirir. O'na dti~tince ve ir4de yukleyemeyiz, -;unkti
bunlar birbirleriyle ~eli~irler. Zira her
ttir dti~tinm.e ve ir4de zorunlu olarak
sonludur. TilNI ezeli-ebedf, evrensel yarahcl gti~ttir, ya~arrun kayna~dar ..
H ermeneutikle llgili Gi::irii$leri: Schleiermacher, hermeneutigin evriminde de
onemli bir yer tutar. Ba~ka bir deyi~le,
o, llk ve Ortaljagda sadece Tann mesajlarmdaki karanhk hususlan a-;akJ1ga
kavu~turmak, dini bir metindeki kimi
pasajlarm tutars1z veya anla~1lmaz olduklan gortildugu zaman kar~da~1lan
anlama ba~ans1zhklanru bertaraf etmek
i9n geli~tirilmi~ bulunan hermeneutigin genel bir yorwn tcknigi haline gelmesi stirecinde btiytik bir katk1 yapml~
hr. Schleiermacher'e gore, herrneneutik
ilkelere sadece gu-;ltiklerle kar~da~ttgl
nuz zaman degil, fa.kat anlama ~abas1
i~inde oldugumuz her seferinde ba~vu
rulmahdlr. Zira anlama stireci potansiyel olarak yanh~a hep a~lkhr. Ve dahaSl, yanh~ anlama, sozctik anlamlannda,
dtinya gorti~lerinde, v. b. g., yazan yorumcudan ay1ran zaman dilimi i-;inde
vuku bulan degi~melerden dolay1, dogalhkla ortaya ~1kar. Araya giren tarihsel degi~meler anlamay1 gu .. le~tiren bir
tuzak meydana getirirler.
-

Schopenhauer, Arthur

Schlick, Moritz. 1882-1936 ytllan arastnda ya~amt~ olan t;a~da~ dii~iiniir.


tViyana <:;evresinin kurucularmdan, ve
zaman1n1n onde gelen ananttkc;t pozititi~tlerinden biri olarak Schlick, hem
Yeni-Kantt;t e~ililnleri ve hem de Husserl'in felsefesini reddetmi~, felsefede
analitik ve mantlksal yontemlerin onemini vurgulayarak, algtyt ele~tirel bir tarzda analiz etme t;abast vermi~tir.
Bilgi 'konusunda, tKanfa ve Kantt;dt~a
kar~t t;Ikarak, em pirist bir bak1~ ac;ast
benimseyen, matemati~in ve mantt~tn
onermelerinin, sentetik a priori onenneler olmaytp, tanun gere~i do~ru olan,
analitik, yani it;erik yoniinden b~ olan
onermeler oldu~unu one siiren Moritz
Schilick, +Poincar~ de saz konusu olan
tuzla~tmctlt~a da ~iddetle kar~t ~ktp,
bilimsel teorilerin, do~rulukJan tekabiiliyete ba~h olan kavramlardan meydana
gelen a posterior"i bir sistem meydana getirdiklerini iddia etmi~tir.
!;)u halde, onermeleri manhksal bak1mdan zorunlu olan analitik onermeler ve
gert;ek bir it;eri~i olan empirik ya da sentetik a posteriori onermeler olarak ikiye
aytran Schilick, mutlak kesin bilgiye
ula~man1n irnk!nSlZ oldu~unu one surmil~; yaptlabilecek en iyi ~eyin, bilimin
gert;ekli~i betitnlerken olu~turdu~u
onerme sistemlerine yonelmek old u~
nu belirtlni~tir. Ba~ka bir deyi~le, Sc hilick ba~langtt;ta, bir tiir el~tirel realizlnin savunurulu~unu yapmt~ ve do~a
bilimleri taraflndan betimlenen gert;eklikten soz etti~imiz zaman da, do~ru zamansal-mekansal onenneler tarafmdan
tasvir edilen fenomenleri anlamanuz gerekti~ini soylemi~tir. Moritz Schilick,
i~te bu ba~lamda, soz konusu fenomenleri Kanf1n kendinde-~eyleriyle ozd~
le~tinni~tir.

Kariyerinin ikinci doneminde realizmle


idealizmi olgusal baklmdan t;eli~ik tezler yerine, al ternatif konu~ma tarzlan
olarak de~erlendiren ve dolaytstyla idealizm-realizm kar~tth~tru sozde bir
problem olarak goren Schilick, Wittgenstein ve tCarnap'm da etJtisiyle, analize

759

yonehni~tir. Ba~ka

bir deyi~le, bu donemde felsefen.in ozii itibari yle an lam


problemi iizerinde yo~unla~mast gerekti~ini savunan Schilickte gore, felsefe
ozel bilimlerin kavram, onerme ve yontemlerini manhksal analizle incelemek
suretiyle, bu bilimlerin onenneleriyle
onkabullerine ili~kin sa~lam bir kavrayt~a ula~mayt amat;layan bir disiplin
olmak durumundadtr.
Onun geli~tirdi~i analiz yontemi iki
a~amah bir yontemdir. Birinci a~ama
da, ele ahnan problem ve onermelerde
get;en deyimlerin kullanunlanru belirleyen dilsel ve manhksal kurallar saptantr. Onun yorum diye adlandud1~1
ikinci a~ama ise, bu deyimlere bir onermeler sistemi i~nde hangi anlamtn
yilklenmesi gerekti~ini belirlemekten
meydana gelir. Bu felsefi ya da mantlksal analiz yontemini fizikteki enerji ve
nedensellik gibi kavramlar yantnda, o
zamanlar hala sentetik a priori onermeler olarak goliilen nedensellik ilkesiyle
enerjinin sakmmu ilkesine uygulam1~
olan Schilick, aynt ba~lamda do~rula
nabilirlik ilkesinin, do~rulamac1 anlam
teorisinin tam ve doyurucu bir bit;imde
ifade edilmesi t;abalanrun yarath~t
giit;liiklerle u~ra~m1~hr.
Schopenhauer, Arthur. 1788-1860 ytllan
aras1nda ya~amt~ olan iinlii Alman irrasyonalist dii~iiniirii. Temel es~rleri:
Die Welt als Wille und Vorstellrtng [lrade
ve Tasanm Olarak Diinya], Ober die Vi-

eifache Wurzel des Zatzes wom Zureichende Griinde [Yeter Sebeb ilkesinin Dortlii
Kokeni Dzerine], Die Beiden Grundprobleme der Ethik (Ahlalan lki Temel Problemi] olan Schopenhauer felsefesin.in
temel tezi, esas gert;ekli~in Kantt;t kendinde-~ey oldu~u dii~iincesinden meydana gelir.
Metafizigi: Kant't fenomenler diinyastyla numenler d iin yasaru birbirinden aytrdt~t, ve insantn ozgiir faali yetini, fenomenler alan1na de~il de, insan iradesine
dayandrrdt~t i.;in takdir eden, fakat onu
bir yandan da numenjn, kendinde ~eyin
bilinemez oldu~unu soyledi~i it;in ele~-

760

scientia realis

tiren Schopenhaucr, diinyayt tasanm ve


irade olarak ikiye bolmii~tiir. tKant'1n
fenomenler diinyasinl insarun tasanm
ve dii~iinceleriyle ozde~le~tiren Scho..
penhauer'e gore, 'diinya benim tasarunlanmdan ba~ka hi.;bir ~ey degildir.'
Ona gore, ozne olmadan nesne de olamaz, diinya ile ilgili olan her~ey mutlaka oznenin olmasma haghdLC ve her~ey
t>zne i.;in vardu. Bu ytizden diinyadaki
tii1n nesnelerin genel fonnlan oznede
aran1nalld1r ve bu fonnlar, oznede a priori olarak vardrr. Bu formlan yeter neden
ilkesine baglayan Schopenhauer, matetnatik, fizik, matematik ve ahlak1 a.;tklayabilmek i.;in, onlan, onciille sonu.;, nedenle sonu.;, mekanla zaman ve motif ile
eylem ili~kisi olarak dort ba~hk alhnda
toplamt~ttr.

Buraya kadar I<ant'la ayn1 ~ekilde dii~iinen Schopenhauer, kendinde ~ey


alaru olarak iradeyi one siinnek suretiyle, I<ant'tan aynlrru~hr. Ona gore, nesnel diinya, feno1nenler diinyast, tasanm
olarak diinya, diinyarun yaln.lZca bir boliimii, onun dt~ yoniidiir. Bu diinyantn
ozii, .;ekirdegi olan ba~ka bir yonii daha
vardtr, ki bu da iradedir. Nasd ki diinyarun varolu~u kendisini bilen bir ozneye bagbysa, ozne ya da insan varhg1 da,
kendisinden once olan bir ana giice baghdlr. Diinyarun temel ilkesi, esas giicii
olatak irAde fikrine, Schopenhauer yine
insan varhg1ndan hareket ederek ula~lr.

Ona gore, biz bedenimizi hem bir


nesne ve hem de bir irade olarak ya~
nz. Bedenimiz, irademizin somutla~ma
stndan, nesnelle~mesinden ba~ka bir
~ degildir. Kendi iizerimizde dogrudan dogruya ya~adtguruz bu olguyu,
Schopenhauerte gore, diinyadaki tiim
varhklara yayarak, diinyadaki her~eyin
oziiniin irade oldugunu, dogadaki tiim
varhklann evrensel bir iradenin nesnelle~mesinden ba~ka hi-;bir ~ey olmadtglru soyleyebiliriz. Bu irade, bir ve evrenseldir. Cisimler, bitki ve canhlar
nesnelle~meye .;ah~an ve nesnelle~en
bir iradeden ba~ka hi.;bir ~ey degildir.

Bu irade, yok olup gitmez. ~killer kaybolur, fakat esas ya da oz kaybolmaz.


Yok olup gider gibi goriinen her~ey,
ba~ka bir yerde ~ekil degi~tirerek varhgtnl siirdiirtir.
Ahlak Goru~leri: Arthur Schopenhauertin iradeden yola ~ bu metafizigiy..
le ahlak felsefesine mutlak bir kotiimserlik damgastnl vurmu~tur. Nitekim, ona
gore, irade, tum evreni oldugu gibi, insanl ve dii~iincesini de olu~turan ~ey
dir. Omegin, ins a run bedeni iradenin
iiriiniidiir.Varolan her~eyin ilkesi olan
irade, dogada kendisini bir zorunluluk
olarak gosterir; ba~ka bir deyi~le, dogada her~ey belirlenmi~tir. Bununla birlikte, irade bazen bilin.;lidir ve bu goriiniimiiyle de, insanda ozgiirliik denen ~eye
kar~1hk gelir. Ama ister bilin.;li, isterse
bilin.;siz, ya da ister zorunlu isterse
ozgiir olsun, cvrendeki her~eyin yaptciSl, kendiliginden ve bagtmstz bir ~ey
olarak iradedir. trade insanda egilim ve
yonelimler olarak ortaya .;lkar. insan
bu egilim ve yonelimlerinin etkisiyle,
hazza, mutluluga ve yarara yonelik eylemlerine hep ahlaki eylemler olarak
bakmt~hr. Oysa, bunlar iradenin insandaki bencil yanstmalanndan ba~ka hi.;bir ~ey degildir.
Schopenhauer'e gore, bu bencil yanstmalann yaru sua, iradenin genelde nasll
ger.;ekle~tigine bakbguruz zaman, ashnda evren bize kotii goriiniir. Evrenin
tiliniiyle belirlenmi~ oldugunu goren insarun goziinde, bu evren kotii olmak durwnundadrr. Bu kotiiliik de ancak, evrene egemen olan ~eyin, yani iradenin
yads1nmas1 ile giderilebil ir. lradenin belirleyiciligi albnda genelde mutsuz olan
insan, bu iradeyi yadsunakla mutlu da
olamaz. Olsa olsa su kotiilii~ verdigi
aodan kurtulabilir ve olumsuz mutluluk
denen ~eye eri~ebilir.
scienlia ~alis. Ger.;ek bilim. Orta.;ag felsefesinde, .;~itli filozoflarda, omegin Ock..
hamh William'da, bireysel ~eyleri, dogrudan ve araoslZ olarak bilinen nesne ya
da duyusal varllklan konu alan olgusal
bilimler.

Searle, John

Buna gore, yalruzca bireylerin varoldu~unu one suren Ockhamh William, bireyleri konu olan gen;ek bilimin onermelerinin tiimel oldu~unu soylemi~tir.
Scottus, John Duns. 1265-1308 yallan arasmda ya~am1~ olan isko,_ du~unur.
t Aristoteles'in manbk ve metafizi~ini
benimsemekle birlikte, daha ,_ok Augustinus,_u gelenek i,_inde yer alan filozof,
t1bni Rti~t'e de, Thomas,.ah~a da kar~1
!jlknu~tu. 0, metafizilde teoloji arasmda
bir aymm yapma~ ve butun varolanlar
ic;:in ortak olan ilkeleri ara~hran metafizi~in Tann'ya kavrayamayaca~am one
surmu~tur. Ona gore, Tann, teolojinin
konusuna girer.
Ba~ka bir deyi~le, metafizik her ne
kadar varh~m bilimi, ve Tann da ilk varhk olsa bile, Tann metafizi~in konusu
olamaz. <;unku metafizik, Tann'ya a priori bir bic;:imde degil de, a posteriori olarak.
yani sonu,.lanndan ya da yarahklanndan hareketle bilebilir. insanm bu dunyada, Tann'ya ili~kin olarak sezgisel bir
bilgiye ula$amayaca~ma one suren Scottus,
insan
zihnirtin
yarabklanru
Tann'run eserleri olarak gonnek suretiyle, O'na uygulanabilecek kavramlar
olu~turdu~unu ve bu yolla Tann'run varolu~unu kamtlada~am soyler. 0, i~te bu
,_er,.eve i,_inde Tann'nm varolu~una ili~
kin olarak !je~itli karutlar getirmi~tir.
Buna gore, Duns Scottus, Tann'run varolu~unu, her~eyden once evrendeki
de~i~me olgusundan hareket ederek
kamtlamaya ,_ah~ma~hr. Evrendeki hareket ve de~i~menin bir ba~lahcas1, evrendeki varhklann bir ilk hareket ettiricisi olmahdar ki, bu da Tann'du. Tann
zorunlu varhkhr, birdir, ozu itibariyle
basittir, ozgur bir iradeye sahiptir.
Orta,_a~m iinlii ttumeller kavgasmda,
kavramala~a benimseyen Duns Scottus'a
gore, tumeller, gene( kavramlar oznel yarabnalar olmayap, nesneler dunyasuun
genel yapasam yansatu. Tumellerin oncelilde Tann'run zihnindeki formlar olarak
varoldu~unu soyleyen Scottus, onlann
ikinci olarak nesnelerde nesnelerin ozleri

761

ya da genel do~alan olarak ortaya c;Ikh~ml iddia etmi~tir. Tumeller, ona gore,
nihayet, zihnimizdeki soyut kavramlar
olarak varolur.
Scottus, insan ruhuna, teoloji ve ahlaka
ili~kin ara~hrmalannda, hem insani ve
hem de ilahf iradeyi alai karlSinda On
plana ,_.karan tiradedli~i benimsemi~
tir. Ona gore, iride zekadan daha yetkin
bir varhk olup, Tann'dan nefret etmek
Tann'y1 bilmemek ya da du~unmemek
ten daha kotudur. Yine, kotu olan bir
~eyi du~unmenin zorunlu olarak bir
gunah meydana getinnedi~i yerde,
gunah kotu olan bir ~yi arzu etme, isteme anlanuna gelir. Scottus, temelinde
irade bulundu~u i,_in, a~kln da bilgiden
daha iyi ve ustun oldu~unu one surer;
bu ise, ebedi mutlulu~a, Tann'yla birle~
me hedefine ula~mada en onemli rolu,
iradenin oynad1~1 anlanuna gelir.
Searle, John. 1932 do~wnlu ,_a~da~ Amerikah dil filozofu. Temel eserleri: Speech
Acts: An Essay in the Philosophy of language [Soz Edimleri: Oil Felsefesinde Bir Deneme], Expression and Meanning [ifade ve
Anlam], Intentionality [Yoneli.msellik].
Searle dil felsefesinde, anlamm resim
teorisinden sonra, kullammsal anlam teorisiyle ikinci onemli ve buyuk aduna
atan gelene~in John tAustin'le birlikte,
en onemli du~unurudur. 0 dilsel davraru~m nasal bir davram~ turu oldu~u
tizerindc yo~unla~m1~ ve uzun sureli
ara~tumalanrun ardtndan, dilsel davraru~m kurallarca yonetilen belli bir davraru~ turu oldu~u sonucuna vanna~tu.
Soz konusu yakla~murun gerisinde
'dilin dunya ile olan ili~kisinin insanlann bu ili~kiyi nasd kurduklanna ba~h
oldu~u' du~uncesi bulunan Searle'e
gore, dilsel davram~ ve ileti~imin temel
birimi tsoz edimidir. Oil felsefesinin,
anlam ve referans problemleri ba~ta
olmak tizere, tiim problemleri, bu yak.Ja~unm bir sonucu olarak, Searle'e gore,
ger,.ekte soz edimleri teorisinin de~i~ik
ve~eleriyle kolayca ,.oztilebilen problemler haline gelirler.

762

sebep

Dilin kullarunuyla ilgili olan soz edimleri, bununla birlikte, kurgu, e~retileme
ve benzeri konularda yan1ts1z kalan S<;
rular b1rakt1~1, ve inan~ istek ve niyet
gibi zihin hallerine s1khkla ahfta bulundu~u i~, Searle daha sonra genel bir
yonelimsellik teorisi geli~tirmi~tir. 0, bu
teori ba~lanunda, yoneliln durwnlan ve
soz edimleri benzeri tiim tetnsil fenoanen lerinin, i~ltvlerini yerine getirebilIneleri i.;in, arkaplanda temsili ol.Jnayan
bir temel yetenekler kiimesini ongerektirdi~ini iddia ehni~tir. Anla1n ve yonelimsellik, sadece kendileri anJamla yonelimselli~in bir par.;as1 olmayan bir dizi
yetenek sayesinde i~gorebilir.
sebep [ing. reason; Fr. raison; AI. verlziiltnis].
Bir onenne ya da varg1y1 te1nellendiren,
bir tezi anla~1hr hale getiren terim ya da
onerme. 'Her~eyin bir nedeni oldu~u
nu' soyleyen ontolojik ilken..in epistemolojik kar~1h~1 olarak sebep, bir kanltlama i~leminde, kanlt ya da gerek.;e
dunlmundald onennede dile getirilen
iddiay1 ifade eder. Buna gore, metallerin
genle~mesinin nedeninin onlarm 1Slttlmasl oldu~u yerde, Sokrates'in olilinh.i
olmaslnm sebebi, tilin insanlann oliimlii
olmas1d1r.
Sebeple neden birbi rinden farkb olmakla birlikte, bu ikisi felsefe tarihinde
zaman zaman uirbiriyle ozde~le~tiril
mi~tir. Siiz konusu ozde~le~tirmenin
ilk nn.e~ine, mantlkla ontolojiyi ozd~
:~tiren A.ristoteles'te, do~an1n matematik bir difle yaz1lm1~ oldu~nu kabul
eden rasyonalist felsefede rastlanu.
secundum quid. Belli bir bak&mdan, bir
duruma gore, belli bir k~ul alhnda, bir
~eye goreli olarak anlam1na gelen Lalince deyim. Soz kon usu deyimin kar~
h, ko~ulsuz olarak, mutlak bir bi.;imde,
hi.;bir sm1rlama olmadan anlam1na
gelen Latince sitnpliciter ifadesidir.
se~ici alga teorisi [lng. selective thecny of
perception; AI. tl~orie selective de lJJ perception). Alg~larUl, zihnin bilin.;li ya da bilin9iiZ olarak se~ti~i ve bir diizene soktu~u duyum kompleksleri oldu~unu
savunan alg1 gorii~ii. R\lSSell gibi .;a~da~

realist du~i.tni.trler tarahndan savunulan


yarattc1 algl teorisine kar~1t olarak, herhangi bir zihin taraf1ndan tiim miimkiin
alg1 ko~ullan altlnda tecriibe edilen
duyu verilerinin duyu1ndan once varolduklaruu~ dolay1s1yla zihnin alg1daki
gorevinin, meydana getirmekten ~ok,
se~mek oldu~unu one siiren e1lg1 anlay1~1.

se~me

[ing. cl1oise; Fr. cltoix; Al. walzl, auswalzl]. Bir konuda, bir eylem soz konusu
oldu~unda, varolan alternatifler aras1n
da birini di~erlerinden ay1rd ederek,
onun lehinde karar verme bilin~li i~lemi
ya da edimi.
Se.;me iradi bir eylem olup, ~u temel
o~eleri i~erir: 1 Bir problemle kar~1 kar~1ya kahnd1~1nda, eylemde bul uruna
e~ilimi. 2 Prob lemi ol.;iip bi.;me, problem iizerinde etrafhca dii~iirune. 3 Eylemeye karar v~rme. 4 Birden fazla
imkan&n ya da birtak1m alternatiflerin
varh~1. 5 Eylem tarzUldan ya da se~~ile
cek alternatiften ~1kacak sonu.;lan de~erlendirme. 6 Nas&l eylenece~iy le ilgili
bir tercih ve 7 tercihle eylemi hayata ge~irme iste~i, iradesi sergileyip, eylemi
ger.;ekl~tinne.

Se.;menin iiriinii olan se~im, do~u ya


da yanh~ de~il de, iyi ya da kotii bir
se.;im olarak goriilebilir. ~er, niyetlerle, arzularla, istek, sonu.; ve eylem
ilkeleriyle do~rudan bir ili~ki i9nde olmakla birlikte, se~imin bunlann hepsinden ayn oldu~u ve yinelendik.;e bir ah~
kanhk yarahp, ki~ili~i belirleyen onemli
bir ~e olarak ortaya .;lkt1~1 unutulmamahdir. Se9ne konusWldaki en onemli
problem, ~erimizin daha onccki ya~anh ve olay lar taraflndan belirlenmeme
anlam1nda, ozgiir olup olmad&~l problemidir.
se~ecilik (Os. iktitd.Jfyye; lng. eclectic:ism;
Fr. eclectisme; Al. eJclektizismus].l Ki~inin
ya da filozofun diinya gorii~iinii, sistemini olu~tururken, farkh hatta kar~1t fikirleri, inan.;lan ve o~retileri sistemsi.zce
bir araya getirmesi tavn. <;e~itli dii~iin
ce ok ullanndan de~er verilen birtak1m
o~e ya da o~retileri, birlikli bir sistem

semantik
olu~turmak

amac;.yla bir araya getirme;


geni~ bir ilgi alantna ya da temel bir
atnaca sahip olup, atnaca hizmet eden en
iyi o~eleri farkla sistern ya da kaynaklardan se~ip alma tavn.
Buna gore, se~mecilik, hi~bir sistetni
mutlakJa~tlrmaytp, bir sisteme stkl stkJya ba~lantnak yerine, varolan ~~itli ya
da rum sistemlerdeki, en iyileri old u~u
na inantlan o~eleri sec;.ip k ullanmaktan
Jneydana gel ir. Hem deneysel ve hetn de
teorik ara~hn nada, hi~ bir bak1~ a~tstnL
evrenseJ olarak ge~er li bir gorii~ olarak
gormeyen se~meci yakla~un, daha az
forme) ve ozgiin, fakat daha serbest,
daha sa~hkb ve daha pragmatik bir yakla~un olarak, amactna ve tutarh bir senteze ula~mak amacyla, rakip teoriler
arasmdaki farkhhklan uzla~bnnaya,
bunlar arasmdan se~imler yapmaya ~ab
~lr.

2 Se~1ne~ felsefede daha ozel olarak


da FranslZ dii~i.ini.irii V. Cousin'in sistemi i~in kullarulan bir terimdir. Se911ed
bir sistem olu~turarak, Frans1z felsefesinde a~uh~1n, tduyumculuk ve maddecilikten, ttinselcilik ve tidealizme do~ru
kaymastna yola ar;m~ olan Cousin'e
gore, biitiin bir felsefe tarihi birbiri ard1
stra ortaya ~1kan idealiz.m, duyumculuk,
tku~kuculuk ve tgizemdlik arasmdaki
kar~tlakh etkile~imlerin bir iiriinii olarak
ortaya ~1kar. Bu sistemler birbirini etkileyip yumu~atlr ve felsefi ilerleme de bundan do~ar. Dolaysyla, felsefe tarihinde
ortaya ~kacak her o~reli ya da dii~iince
ka~1n1lmaz olarak ~eci olacak ve bu
sistemlerin belli bir sentezinden olu~a
caktlr.
sein. Varolu~r;u felsefede, ozellikle de Heidegger'in felsefesinde Daseinm veya insan
varolu~unun kar~lSma ge~irilen varhk
ic;in kullarulan Almanca terim.
Varhktan de~il de varolu~tan yola
~lkan bu felsefeye gore, insarun soru sorabilen tek varhk oldu~u i~in ozel bir
yeri vard1r. in san soru sorabildi~i i~indir
ki, di~er varolanlar arastnda, varh~1n sxntrlaruu zorlayarak, ger~ek varolu~
hiline yiikselebilir. lnsan yalruzca bir

Dase;ll, stradan bir

varolu~

763

degildir;
insan~ anlayan ve soru soran bir varolandtr. DolayiStyla, insan kendi kendisini
anlayabildi~i i~in, bi.i tiin varolanlan anlayabilir. Bu nedenle, bir varhk o~retisi
ya da ontoloji, eskiden oldu~u gibi, seindan, yani varhktan de~il, kendisi olabilen, ger~ek bir varolu~a sahip bulunan
insandan hareketle kurulabilir.
sekincilik. lslim felsefesinde, insan1n
Tann'ya ula~abilmesi i~in, i~e kapanmaSl, diinya i~lerinden uzakla~arak sessizli~e dalmas1 gerekti~ini savunan anlaY~ ya da mezhep.
Si.irekli olarak ~aba gostennenin, eylemde bulunma ve maddenin pe~inden
ko~man1n insan1 Tann'ya yabancda~h
raca~ ve Tann'dan uzakla~hraca~1
inanc1n1 benimseyen soz konusu anlay~a gore, insan, birli~i ti.im evreni ku~a
tan Tann'ya ancak sessizlikle, i~e kapanma yoluyla ve Tann'dan ba~ka he~eye
yiiz ~evinnek suretiyle eri~ebilir.
selefiye. lslimda, sonradan ortaya ~1kan
her~eyi reddeden, gerek f1k1h, gerekse
inan~ kon ulannda akla yer vermeyen,
Kur'an ve Siinnet'te Allah'la ilgili ne
varsa, mecazi anlam1 hi~ dikkate almadan oldu~u gibi benimseyen itikat mezhebi.
Peygamberin olumi.inden sonra sahabe'nin sazlerini ve davraru~lanru. benimseyen SelefOik, takdis, tasdik, aczi itiraf,
siikut, imsak, keff ve teslim gibi yedi kavrama daya1ur.
semanlik (lng. senuzntics; Fr. sbnardique;
Ahn. senrantik]. Genel olarak, anlam konusuna yonelen, dili anlam balwnUldan
ele alan, gosterge ya da i~retlerle g05terilen arastndaki ili~kiyi inceleyen disiplin., bilim dah.
Bir biitlin olarak anlam konusunu ele
alan, her tiirlii anlamJ1 olmay1 inceleyen
disiplin olarak semanlik,. oncelikle A formel semantik, belimleyici semantik ve
saf semantik diye ii~e aynlayarak SlnLflanabilir. Bunlardan A-1 fonnel se~nantik,
belli bir teoriyle, bu teoriyi formule etmede kullarulan manbksal kalkiil arastndaki ba~lanhlan, mann~xn sentaktik

764

semantik

ve semantik diizeyleri aras1ndaki bag1


ele ahr. Buna katlm, A-2 betimle!Jici semantik dogal dillere il~kin bir tasvir ve
incelemeden meydana gelir. Cte yandan,
A-3 saf semanlik, fonnePya da yapay dillere ili~kin analizden olu~ur.
Yine, anlama ili~kin sorunlar, an lamia
ilgili problemler dilbilimi oldugu kadar,
felsefeyi de ilgilendirdigi ir;in, semantik
ikinci olarak B felsefi senranti/wve C dilbilimsel semantik diye ikiye aynlmak suretiyle Slniflanabilir. Bunlardan semantige
tnanhksal yakla~1m olarak da bilinen
felsefr semantik, dilsel tgostergeler ya
da sozciikler ile bwllann gondergeleri
veya gosterdikleri ~eyler aras1ndaki
baglanhya agarhk verir ve adland1rma,
anlamlandrrma, d uzanlam, yananlam,
dogruluk benzeri WlSUr ve ozellikleri inceler. Buna kar~1n, dilbilimsel semantik
he1n tartzamanl1 ve hem de te~zamanh
bir yakla~unla, dilin zaman ir;indeki de~~imleri ile dilin yapiSI, yani anlam
diizleminde gorulen degi~imler ile dil
sel yapdann i~erik baglanunda ortaya
~tkardtklan problemler, du~unce ve
anlam aras1ndaki kar~dakh ili~ki uzerinde d Ul ur.
Felsefi semantik soz konusu oldugunda, gonderimsel anlanr teorisi, anlamJn dogrulanabilirligi teorisi ve kullanrnrsal anlanr
teorisi diye, u-; temel anlam kuramm.dan
soz edilebilir: Bunlardan B-1 gonderiinsel anlam teorisine gore, dilsel bir gosterge ya d a sembol, ornegin bir sozcuk,
ya dogrudan gozlem ya da alg1 yoluyla
idrak edilen bir gonderge oldugu
zaman anla~dabilir. Soz gelimi, BurSQ
Bursa kentine tekabul eder. Gonderimsel anlam teorisi, oncelikle soyut sozci.ikleri, fiil veya edat lar turtinden a4llk
ser;ik gondergeleri olmayan sozci.ikleri
dikkate almad1gl. veya onlarLn anlamlannl a~1klayamadlgl gerek~esiyle ele~ti
rilmi~tir..
ikinci anlam teorisi olan B-2 anlaJ.nin
dogrulanabilirligi teorisi ise, butun anlamb ifadeleri, analitik dogrularla empirik dogrular olarak ikiye ay1r1r ve bu iki
kategoriden biri ya da digerini girme-

yen bir deyim veya onermenin c.nlalnSlz oldugunu one surer. Bir tiimcenin
anlamiyla, o tiimcenin dogrulanma
yonteminin bir ve ayru oldugunu; bir
onermenin, en az1ndan ilke olarak dogrulanabilir olmamas1 durumunda, .anlamslz oldugunu; bir tumcenin, ya ana~
litik bir yarg1 ya da deneysel bir qer~eve
i~inde dogrulanabilen bir tiimce olarak
dogru oldugu takdirde, anla1nh oldugunu dile getiren; bir t:ilinceyi anlayabilmek i~in, ki~inin o cumleyi do~u ya da
yanh~ kllan ko~ullan bilmesi gerektigini one suren soz konusu anlam teorisi,
dogru ya da yanh~ olmamakla birlikte,
yine de anlamh olan bir~ok ifadenin anlamml a~JklayaJnadaga gerek~esiyle
ele~tirilmi~tir.

Felsefr semantikte, u~ncu anlam teorisi olan B-3 kullarumsal anlam kuranu,
gonderimsel anlam leorisiyle, anlamm
dogrulanabilirligi kuranun1n anlamm
tam olarak ne old ugunu a~1klamada ugrad1g1 ba~ans1zhg1n bir son ucu olmak
durumundad1r. Anlarrun konu~mac1 ya
da konu~macdann dili kullanma tarzlanndan meydana geldigini ifade eden bu
an lam k uramiiWt en onemli temsilcileri
L. +Wittgenstein ve J. t Austin'dir. Kulla ..
1umsal anlam teorisinin savunuculan,
dilsel gostergeleri, konu~maolarm niyet
ve ama~lanndan bag1mSIZ olarak ele
alan ilk iki teoriden farkh olarak, bir sozcugun anlam1nln ki~inin onu ne ama-;la, hangi niyetle kulland1gma bagh oldugunu one surer. Austin'in soz edimi
kavranuyla biraz daha geli~en soz konusu anlam teorisi, dil felsefesi i~in
onemli imkAnlar yaratm1~hr. Teorinin
onemi esas, dilsel gostergeleri belli bir
baglam i~ine oturtmas1ndan ve anlarrun
dildeki uzla~1m ve ah~kanhklara bagh
oldugunu gostermesinden kaynaklanmaktadar.
Semiyotigin, sentaks ve pragmatikten
ayn ve baguns1z bir dahn1 meydana
getiren dilbilimsel semantik de, felse.fr
semantilde yalda~1k olarak ayru zaman
dilimi i~inde geliiD\eye ba~lam1~ ve
20. yuzydan ba~lannda dili artzamanb

sembolik

ya da tarihsel bir yakla~mla de~il de,


e~zamanh yakla~nnla inceleme ilkesi
gu~ kazarunca, semantikte yap ara~tlr
malanna yonelinmi~tir. 1~te bu ba~
lamda, birinci dilbilimsel semantik teorisi, Cp1 genellikle belli say1da anlam
bilimine dayanarak, anlam1n bu temel
birimlcrini a~1klamaya koyulan, onlann
meydana getirdikleri yapllan belirlemeye yonelen y~prsal senrantiktir. Yap1sal
semanti~in temel kabulu, anlam1n gosterenle gosteril~n aras1ndaki ili~kiyle Sl
nlrlanamayaca~l,
gostergenin di~er
gostergelerle alan ili~kisi dolay1m1nda
ele ahnmasl gerekti~i kabulud ur.
C-2 Dilsel te1nel birimlerin anlanun da~lhmlanyla, yani ortaya \lktlklan ~evre
lerin hemen tamam1y Ia s1k1 bir ili~ki
i~inde bulunduklan kabulune dayanan
dagrlrmsal sematttik ise, bir terimin yer aldl~l kurulu~lara gore Slntflandnlabile
ce~ini one surer. Buna kar~1n, C-3 yapsal semanti~in one f;Ikard1~1 temel
anlam birimlerinin en ku~uk anlam o~e
lerini lneydana gelirmedi~ini one suren
iiretici sernantik ise, anlam1 belirleyen,
anlam analizinin ayncahkl1 bir duzeyi
olarak derin yaptnm onemini vurgulaml~hr. Ve nihayet, C4 semanti~in dilbi
limi veya semiyoti~in s5zdizimsel bile~eni gorevini tamamlad1ktan sonra
devreye girdi~ini one suren yorumlayrcr
se1nantik ise, bu disiplinin gorevinin tabann uretti~i yapllan yorumlamak oldu~unu savunur.
semantik anlam [tng. se11rantical meaning;
Fr. sens semantique]. Sentaktik balomdan
anlamh oldu~u varsay1lan, yani dilsel
kurallara uygun olarak kurulmu~ oldu~u, anla~lltrhk ta~1d1~1 kabul edilen
bir onenn~nin do~ruluk de~eri bak1m1ndan sahip oldu~u anlam1.
sembol [Os. renriz, alamet; ing. symbol; Fr.
symbole; AI. synrbol]. Simge. Bir du~un
ce, fikir ya da nesnenin yerini tutan, bir
kavram1 veya bir du~unceyi belirten
gozle gorulur ve anlam1 bilinir i~aret.
Bir anlam, nitelik, soyutlama ya da nesneyi gostennek, ifade etmek h;in kullarulan sozcuk, i~aret ya da mimik olarak
sembol, kendisine ortak bir sozle~me,

etkile~imcilik

765

anla~1na, uzla~ma ya da gelenek aracth~


~1yla belli bir anlam aktanlan uzla~lm
sal i~areti, belirli bir nesne, surec; veya
i~le1ni ima etmeye yarayan ~eyi tanm-

lar.
1 Bu ba~lan1da, sembole dayanan anlatun bi~hnine, felsefede sernbolizm ad1 verilir. Semboliz1n, sembole ve sembolun
i~erdigi anlama ba~h olup, dolayh veya
dolays1z bir analoji niteli~i ta~1r .
2 Ote yandan, tarihsel olarak XIX. yuz)'lhn sonunda, daha onceki done1nin pozitivizln, realizm ve do~alcd1~1na kar~1
~iddetli bir tepki olarak geli~en ~iir, edebiyat ve sanat hareketi de sembolizrn o)arak bilinir. Romantiz1nden 1nodernizme
ge~i~i simgeleyen, do~an1n guzelli~ine
duyulan inanca kar~1 tavu ahp, sa~du~
yuya ve bilimsel anlay1~a ters du~en, imgele1ne ozel bir onem vererek, ozaru
a~k1n bir di..inyaya do~ru yolculu~a ~lka
ran, ya~am1 bir semboller butunu olarak
goren sanat anlay1~1 olarak sembolizme
gore, sanat~1, maddf varl1~1, d1~ ger~ekli
~i taklit etmekle yetinmek yerine, onu
kendisine goriindu~u gibi gC.Stenneli ve
o bunu yaparken de, ~eyler dunyasiilln,
e~ya aleminin otesini, ~yarun gizemli
yanlanru .;a~n~bnnahd1r.
sembolik etkile~imcilik [tng. symbolic interactionism; Fr. inlt!ractionisme syrnbolique ]. Temel amac1, anlamlann etkile~im
yoluyla nasd olu~tuklanJu, ortaya .;1khklanru anlamak alan, gundelik ya~a
mll\ anlamlann1 analiz eden, insani etkile~imin temef bit;imlerini anlamaya
yonelen sosyal psikoloji teorisi.
Amerika'da tdavraru~~h~a bir tepki
olarak geli~en ve bu arada pragmatizmden de yo~un bir bi~imde etkilenen
sem bolik etkil~imcili~e gore, 1 insanlar
semboller yaratan ve sembollerce yonetilen hayvanlard1r. Tum hayvanlar iQJ\de sadece insanlard1r ki, semboller sayesinde ve yoluyla bir kultur yarabr,
kompleks bir tarihi kendilerinden sonraki ku~aklara iletirler. Dolaysyla, sembolik etkil~imcilik, insanlann bedenlerine, duygulanna, it;inde bulunduklan
durumlara, ya~amlanrun ic;inde ge~ti~i
sosyal dunyalara nas1l anlam verdikleri-

766

sembolik mantlk

ni ara~hnr.
2 Se1nbo lik etkile~imcilige gore, sosyal
dunya dinamik ve diyalektik bir ~ebeke
olup, durumlar her zaman de~~ken sonu~larla kar~1la~u; ki~isel hayatlar ve
ya~a1n tarihleri her daim bir olu~ ve degi~me sureci i~inde bulunur. Bu nedenle, dikkatler degi~mez ve kab yapllara
de~il de, sure~lere, ak.J~ halindeki etkinliklere yoneltilmelidir.
3 Tecrit edilmi~, tek ba~1na varolan bir
bireyden soz edilemez; insanlar her
zaman 'otekflerine, ba~ka insan varhklarlna baglanm1~lard1r. lnsanlar1 birbirlerine baglayan, onlan birle~tiren bag
lar, onlann otekileriyle ilgili du~unceleri
ve kendilerine ili~kin inan~lan sembolik
etkile~ilnden dogan anlam yap1land1r.
Dolay1s1yla, insanlar1n otekilere ve kendilerine dair oznel inan~lan toplumsal
hayahn en onemli olguland1r. 4 Sembolik etkile~imcilik, bu nedenle ve Georg
tSimmel'in etkisiyle, toplumsal ya~a
mm temel formJanru belirlemek uzere,
bu sure~lerin, sembollerin ve etkile~im
lerin gerisine bakar.
Toplumsal yap1y1, siyasi iktidan ve tarihi ihmal ettigi i~in ge-;mi~te ~iddetle
ele~tirilen sembolik etk.ile~imcilik, 90'h
y1llarda tpostmodernizm, semiyoloji ve
tfeminizmle olan a~ikar ili~kisinden
dolay1 buyiik onem kazanm1~hr.
sembolik manhk [lng. symbolic logic; Fr.
logique symbolique; AJ. symbolische logik].
Se1nboller, i~aretler, bagla~lar, sembollerin birle~imiyle ilgili kurallar, ~1kar1m
ve turetim kurallan tiirunden duzgun
tam deyimlerden olu.,an; analiz edilen
ogelerin i~erigini degil de, fonnunu temele alan, formelle~tinneyi on plana c;Jkaran manhk.
semiyotik [lng. senriotiC5; Fr. shniotique;
AI. semiotik]. Gostergebilim. Gostergeleri
ve gosterge sistemlerini konu alan, bu
sistemlerin anlanun kurulu~undaki rollerini inceleyen., gosterge sistemlerinin
ya p1s1 ve i~leyi~ini ara~luan; k1sacas1,
canh varhklann bildiri~me amac1yla
kulland1klan her tiirlu i~aret sistemini
ele alan bilim dah.

Se1niyotik, gostergelerin dogas1n1 ve


turlerini, onlann ne anlama geldikJerini,
nas1l kullan1ldlklaruu, ama~lanan etkiyi
nas1l ve ne ~ekilde meydana getirdiklerrn:i inceleyen disipline kar~d1k gelir. Bir
bilim dah olarak se1niyotik ya da semiyotik ara~turnalar, kullan1lan yontem
baktmiJldan salt semiyotik ve betimleyici
semiyotik olarak ikiye aynhr. Bunlardan
betiinleyici se1niyotik, tarihsel dillerin
yap1s1n1 empirik yontemler kullanarak
betimlemeye ve ~ozumlemeye ~ah~1r.
Buna kar~1n, salt semiyotik, manhk~l
nln ozel ama~larla olu~turmu~ oldugu
dil sisteminin ozelliklerini ele abp inceler.
Setniyotik, konu ya da alan yonunden
de u~e ayr1hr: 1 Setnboller ya da dilsel
gostergeler arasmdaki ili~kileri, kullanan ogesini ya da dilsel gastergenin diJ
d1~1 kar~1hg1n1 hesaba katmadan inceleyen sentaks ya da sozdizimi bilgisi. 2 Sembollerin yorumuyla me~gul olan, dilsel
gostergelerle bu gostergelerin dile getirdikleri nesneler, yani gostergelerin dil
d1~1 kar~1hklan arasmdaki bag1nhyt,
k ullanan etkenini dikkate almadan inceleyen bilim dah olarak semantik ya da
anlam bilgisi. 3 Dilsel gostergeler ve gostergeleri k ullan anlar Ia k ullananlann
~evreleri aras1ndaki ili~kiyi, dilsel gostergeleri kullananlann davran1~lar1n1
inceleyen pragmatik ya da kullanan bilgisi
Semiyotik terimi ilk kez olarak ingiliz
empirizminin kurucusu John tLocke tarafmdan kullandmt~ olmakla birlikte,
onun bag1mSlZ bir disiplin ya da bilim
dah olarak, Amerikab pragmatist dii~ii
nur C. S. tPeirce, ama ozellikle de tsvi~
reli unlu dilbilimci Ferdinand de Saussure eliyle kurulu~u 20. yuzylla denk
du~er. Bunlardan C. S. Peirce'm buyuk
onemi, onun, soz gelimi psikoloji, astronomi veya gastronomi gibi herhangi bir
disiplini, semiyotik veya semiyotik ara~
hrmalann katk1s1 olmadan incelemenin
imkans1zhg1na i~aret edip, semiyotigi
biitun du~unce ve bilimsel ara~hrmala
nn genel ve belirleyici ~er~evesi yapmasmdan kaynaklanmaktadu. tSaussure

seittaks

ise, esas dili ve dilbilimin kendisini one


~lkard1ga i~in, buyuk onem ta~ar. Onun
gozunde dil, gosterge sistemlerinden sadece biri olmakla birlikte, bu sistemlerin
en ko1npleks, en evrensel ve en karakteristik olanadar. Bununla birlikte, Saussup
reun semiyotigi veya semiyotik goru~u,
semiyotigi anlam iiretimini incelemede
kullarulacak genel bir ~err;eve olarak ortaya koyan Peircean goru~unden, anlalnh ohnay1, anlam uretimini kapab,
kendine yeten bir dil sistemi i~inde ele
almak bakJmmdan farkhbk gosterir.
Semiyotik felsefe ve sosyolojide, ozellikle ideolo ji analizi baglamanda on em kazarunl~hr. Bu baglamda semiyotigin en
iinlu ve en onemli temsilcisi Roland
Barthesbr. Nitekim, Mythologies [Mitolojiler] adh eserinde Fransaz populer ku( ..
turiiniin goriinurde masum boyutlanna,
onlann ideolojik i~erigini a~aga ~1karan
gostergebilimsel bir analize tabi tutan
Barthes, gosterge kavrarrunan bizzat kendisini modem soylenceler olarak degerlendirdigi mitleri ~ozumlemek uzere geli~tirmi~tir.

sendikalizm [Os. loncactlrk; tng. syndicalisnt; Fr. syndicalisme; AI. sydilcalisnus].


Felsefi kokJeri radikal bir entellektualizm kar~athganda bulunan ve toplumsal ya~amda sendikalara onetnli bir rol
yuklemeyi ama~layan toplumsal ve
siyasi ogreti.
irade, eylem ve inancan, insan dogaslnan temel ve en yarahca ogeleri oldugunu, ideolojilerin bu temel ger~ekliklerin
bir yans1masandan ba~ka hi~bir ~ey olmadaglna savunan sendikalizm, burjuva
toplumunun hastahklannan ve kotuluklerinin, en buyuk yaratac1 guce sahip
olan i~~i sarufan1n soz konusu toplum
duzenini y1kmasa ya da sendikalar ~ek
linde orgutlerunesiyle ortadan kalkacagaru belirtir.
Seneka. Milattan once 5 ve Milattan sonra
65 y11Jan aras1nda ya~arru~ unlu Romah
dii~unur.

Stoaa ahlak goru~uyle tanman Seneka,


ahlak1n1n temeline dogaya uygun ya~a
ma ilkesiyle, bir bilge idealini yerle~tir-

mi~tir.

767

Zamarun toplumunu bir vah~i


hayvanlar toplulugu olarak goren Seneka, bilge k.i~isini, kendi kendine yeten,
hazza old ugu kadar ele1 ne kar~1 da
duygusuz, korku bihnez, evrenin ger~ek
efendisi, erdemi ozgi.ir ira-desinjn sonucu alan ve oluanden kork1nayan ki~i olarak taiumla1na~tar.
Ba~ka bir deyi~le, hea ne kadar Stoac1
tmaddeciligi benimsemi~ olsa da,
Tann'Jun a~kan oldugunu one siiren
Seneca, pratik felsefeyi one ~1kanna~ ve
ger~ek erdeanle degerin, da~anda degil
de, insan1n i~inde oldugunu belirtmi~
tir. Hanci iyiler ve zenginlikler, insana
anutluluk saglamazlar.
senkretizm [Os. te'lifiyye; tng. syncretism;
Fr. syncretisme; AI. syncretisrnus]. <;ata~an ideoloji ve goru~leri birlikli bir du~ unce sistemi i~inde uyumlu hale getirme tavn.
Felsefede, farkh goru~ ya da bak1~ a~l
larutl birbirleriyle uyumlu klima ~abasa
olarak senkretizm, farkh sistemlerden
ahnana goru~lerin bir toplamandan olu~an, fakat tutarh bir butun olu~turma
yan bir ogreti ortaya ~Lkanna tavnru
ifade eder.
sentaks [tng. syntax; Fr. syntaxe; AI.
syntax]. Soz dizimi. Tumcelerin gramatikal yap1sa; dilsel bilimler arasanda tumce
duzeyinde kullanalan bagmtalar1n tu1nu,
sozciiklerin rumceler i~inde, dilbilgisi
kurallanna ve genel kullan1ma uygun
olarak duzenlenmesi. Semboller arasandaki yapasal ve gramatikal ili~kileri,
sembollerin anlam aktarmak a1nac1yla
bir araya getirihne tarzlarm1, semboller
arasandaki ili~kileri, kullanan ogesiyle,
sozcugun dil-dl~l kar~ahgana hi~ hesaba
katanadan konu alan semiotik dah.
Bu baglamda, bir onermenin, dogruluk
ve yanh~hktan bag1ms1z olan ve yalnlzca diizgun kurulu~undan, yan.i anla~lla
bilirliginden ibaret oJan anlamma, onerme olmanan ilk ve zorunlu ko~ulu olan
anlama sentaktik anlam ada verilir. Crnegin, 'insan bir fildir' onennesi, dilin
sentaks ya da sozdizimi kurallanna
uygun olarak duzenlendigi i~in, sentaktik bir anlam1 olan onermedir.

768

sentetik

sentetik [Os. t"kibi; ing. synthetic; Fr.


synthetique; Al. synthetische). Yuklemi oz
nesinde i~erilmeyen, degillemesi man
tJksal bir ~eli~kiye yol a9Jlayan yarga ya
da onerme, bize da~ dunya hakk1nda
ycni bir malQmat veren bilgi turu i~n
kullarulan s1f at.
Analitik totolojik, apodeiktik, a priori
ve tannn geregi dogru olana ka~at, ve
olwnsal, olgusal, olasah, a posteriori ve
bethnlemesel s1fatlarayla ~anlamh bir
terim olarak sentetik terimi, dogruluk ya
da yanh~hg1, kendisinde yer alan terimlerin anlam ya da tan1mlanndan hareketle ve yalruzca mantaksal yasalar aracahgayla degil de, ba~ka yollardan, ozellikle
de deneyim yoluyla karutlanan tumcc ya
da onermeyi gosterir. Bwla gore, bir
himce ya da onerme dunyaya betimleme
tarzunlZa gore dogru oldugu takdirde, o
sentetik bir dogru meydana getirir.
Buna gore, sonu~lann1 ac;ak~a kanatlayan, bu kanatlama sureci i~inde, bir dizi
tan1m, aksiyom, postula, teorem ve
problem kullanan ve bu tanunlarla aksi
yomlardan c;Lkan bir son u~ inkar edildigi
zaman, bu sonucun oncullerde i~erildigi
ni gosteren, boylelikle de dinleyidyi sonucu onaylamaya zorlayan ispat turiine
sentetik ispat denir.
Buna mukabil, duyumlann, insan zih.
ninde, belirli kategori ya da kavramlara
dayanllarak nesne algdan olarak kuru) ..
mas1 surecine, ham duyum ve izlenimlerden hareketle, nesnenin tarunmasUll ve
ozd~liginin farkana vanlmasuu saglayan alg1lan olu~tunna i~lemine ise sen~
tik ge'i~ ada verilir.
Yine, bilginin farkh dallara ya da alanlanna bir sistem i~inde, tutarh ve birlikli
~ekilde birle~tiren felsefe turu; tum bi
limleri, par~alan arasanda somut baglanhlar bulunan tutarla bir butun i~inde
birl~tiren felsefe sentetik felsefe olarak
kategorile~tirilir .

sentetik a priori bilgi [ing. synthetic a priori proposition; Fr. proposition synthitique a
priori). Onlu Alman filozofu Immanuel
Kant'ta ozel bir onem kazanan ve da~
dunyaya ya da d1~ dunyadaki bir ~eye

iJi~kin

deneyim ya da tecri1beden once


olan, deneyimi olanakh klhp, tecrubeye
bir yapl kazanduan, tum mumkun deneyimlerin kendisine gore yap1landaga
bilgi tiirii.
'Bir u~genin iki ken annan u~uncu kena
randan buyuk oldugu', 'Her olayn bir
nedeni bulundugu' onermelerini kendisine omek olarak verebilecegimiz sentetik a priori bilgi, sozruklerinin anlamlanndan dolay1, ya da yahuzca manbksal
fonnlan geregi dogru olan onermelerden meydana gelmez; bize yeni bir bilgi
veren bu tur bi.r onennenin dogru oldu~
gu deneyimden bag1msaz olarak bilinir.
Maten1atikle fizild bilimlerde soz konusu olan sentetik a priori bilgi, buna gore
ne totolojik, ne de analitik olan, deneyimin sonucu olmamakla birlikte, deneyim taraftndan dogrulanan zorunlu ve
tumel bir bilgidir.
sentez [Os. terkib; ing. synthesis; Fr. syntht:se;
AI. synthe;e). 1 Du~uncenin ayn ogelerini, ya da ayr1 du~unce veya ideolojileri
1nanllksal bir tarzda bir araya getinne
i~lemi; 2 soz konusu birle~tirme faaliyetinin urunu olan ~ey.
Basit ~eylerden hareketle daha karma~ak butunlere ula~mak i~in farkll oge,
nitelik, ya da kavramlar1 bir araya getirme i~lemi olarak sentez, 3 manbk alaninda, basil olandan kanna~1k olana,
giden akllyurutme turune kar~1hk gelir.
Sentez 4 diyalektik alalyurutmede ise,
du~uncen.in tez ve antitez gibi iki adunaru daha yuksek bir duzeyde birle~tirip,
yeni bir fikir ortaya -;Jkarma surecini;
varlagan diyalektik hareketinin ilk ild
adamuun, daha yuksek bir varhk duzeyinde yeni bir urilnun ortaya ~00~1 i~in
bir araya gelmesini ifade eder.
seslendirme edimi [tng. phonetic act; Fr.
acte phonetique ). Onlu dil filozofu J. A us
tin' in anlam felsefesinde, duzsoz ediminin u~ alt fiilinden ilki. Bu edim ya da
fiil, ~ok yahn bir bi~imde birtak1m sesler ~akartmak olarak tan1mlan1r. Bununla birlikte, bu seslerin anlamh ohnas1 ya
da bir dilin dilbilgisi kurallanna uyma
sa gerekmez.

se.zgi

sesmerkezcilik [ing. phonocentrism; Fr.


p/Jonocentrisme]. <;atda~ post-yap1salc1
du~unur J. Derrida'n1n Bah Felsefesinin temelinde yer ald1t1nl du~undutu,
sesi, yaz1run onune ge~irme ve temele
alma tavr1na verditi ad.
Ozellikle modem fi)ozoflann, ve bu
arada ba~ta Husserl olmak uzere, hemen
ttim filozoflann 'dol a yunsaz bir kesinlik
alaru' bulundu~u inanctna meydana
okuyan, bu inanan temelinde ise, bilin
cin buradahtl, dolaytmstz mevcudiyeti
varsay1m1run yer aldttiru one suren Derrida, Bab felsefesinin soz konusu varsay1m1n bir sonucu olarak, sese ve konu~
maya, yaz1 kar~1smda hep bir oncelik
tanldtttru one siirer. Ona gore, Bab felsefesi gelenetinde, sesin ic;selHte daha
yakm oldutu, kendisinin turevi olan yazaya gore, bir dolayunstZIJk i~erditi, canhhk sergilediti; anlam1n konu~maya
i~kin oldutu, ve dolay1s1yla sesin, goriinen ana, anlam veren bilincin oradahtlna, 'bulunufa batland1t1 du~unulmu~
ttir.

Ve bu sesmerkezcilik, ona gore, varhkta n.ihai ve en yuksek ~ey olarak A.kl1,


Sozu, I<utsal Zihni ve bilincin buradahtlnl goren sozmerkezcilikle yakmdan il~
gilidir. Batt felsefesirlin sesmerkezli olmarun yan1 sua, sozmerkezli oldutunu
one suren filozof, bu felsefedeki metafiziklerin akla batmhhtlnl gostermek,
Bah felsefesinin butiin inan~laruruzan
temelini meydana getiren bir oz ya da
hakikat bulundutu inancma dayandltaru orta ya koymak i~in, metafizik terimi
yerine, sozmerkezli terimini kullanml~
br.
Sextus Emprikus. Antik Yunan ku~kucu
lutu haklondaki bilgiyi satlayan unlu
Romah hekim ve filozof. Temel eserleri:
Adversus Mathematicos [Matematik~ilere
Kar~1) ve PyrThoniens Hypothyposes (Pironcu Hipotezler].
tKu~kuculuk da~mdaki her tur bilimsel ve felsefi otreti.yi tdogmatizm olarak
niteleyen Sextus, y~da ild temel ol~utun bulundutunu, bunJardan birincisinin ~eylerin varolu~u ya da varoJma

769

y1~1y la ilgili teorik ol~ut, diterinjn ise


bazr ~eyleri yapmaya ya da yapmamaya

hizmet eden pratik ol~ut oldutunu savunmu~, bunlardan birincisiyle sava~lr


ken, bir ku~kucunun kendisine pratik
ol~uti.i rehber almasl gerektitini belirtmi~tir. Buna gore, pratik ol~ut fenomeni, insanm duyularma c;arparu temel
ahr. Ona gore, bize etki yapan ve bizi
ister istemez kandrran uzerinde tartlma soz konusu olamaz.
Ku~kucu, hi~bir goru~e batlanmamak
suretiyle, kendisini varhtm ozuyle ilgili
gereksiz tedirginliklerden kurtararak,
ya~am1n1 fenomenlere ya da gorun u~le
re gore duzenler. Sextus'a gore, onun zamanlnln bilimsel yontemini olu~turan
tas1ma dayanarak, hi~bir sonucu karutlayamaytZ, zira tas1m bir k1s1r donguden ba~ka hi~bir ~ey detildir. Buna
gore, bir tas1J1\U\ buyuk onculunun, ornetin 'Tum insanlarm olumlu oldutu'
onculiinun dotrulugu, ancak bir tam tiimevanmla biJinebiJir. Fakat tam bir tumevanm, sonucu, yani 'Sokrates'in
olumlu oldutu' onennesinin bilgisini de
gerektirir ki~ bu bir k1s1r donguden
ba~ka bir ~ey detildir.
sezgi [Os. hads, ayan; lng. intuiton; Fr. intuition; AI. anschaung). 1 Bir eyin bilgisine
akh kullanmadan, dotrudan bir bi~im
de sahip olma yetisi. 2 Analiz ya da kanltlama yoluyla diskursif bir tarzda elde
edilen bilginin tam tersine, dolayunsaz
kavray1~ veya dotrudan tlilgi.
3 Bir
nesnenin dolayun:uz alg1s1. 4 Duyuorganlaruu, deneyimi ya da akb kullanmadan kazarulan kavray1~, i~gudusel
bilgi.
Buna gore, a) bir onermenin dotru]utuna, ve b) onermesel olmayan bir konuya, nesneye ili~kin, r;akanma dayanlnayan dotrudan ve araCISlZ bir bilgi
anlarrunda, sezgiden s6z edilebilir. Ote
yandan, dotrudan ve araas1z kavray1~1n onermesel olmayan nesneleri ya da
konulan, saras1yla I tume11er, II kavramlar, III duyusal nesneler, IV ~eylerin ozleri, ve V sure ya da Tann gibi, dile dokulemeyen varhldar olabilir.

770

sezgici ahlak

Sezgi, duyusal ve zihinsel sezgi olarak


ikiye aynbr. Bunlardan duyusal sezgide,
sezginin konusu olan nesne, duyularla,
do~dan ve araas12 olarak bilinir. Buna
ka~Jn, yalruzca insana, ozellikle de belli
bir zihinsel geli~me duzeyine eri~mi~
insana ozgi.i olan zihinsel ya da entellektiiel sagi, ba~mblan, mantlksal ve ne
densel ili~kileri dogiudan ve aracJslz bir
bic;imde idrak ebnekten meydana gelir.
Zihnin ozgun bir davran1~ tarz1n1 olu~
turan bu tur bir sezgi once gelir ve di~er
bilgi turlerinden daha yill<sek bir bilgi
olarak ortaya c;1kar. Ve nihayet, butun bir
gerc;ekli~i, gen;ekli~in nihai ve en yuksek kayna~n1, du yulan ve kavramlan
kullanmadan, do~rudan ve araas12 olarak sezmekten, bilmekten olu~an ~taft
ziksel se.z_gJ.den soz edilebilir.
Sezgi farkh filozoflarda fark11 ~killer
de tan1mlanm1~hr. Orne gin, modem
felsefenin kurucusu olan tDescartesta
sezgi, bilgi edirunenin temel yontemi
olarak, saf ve dikkatli bir zihnin ~kan
ma dayarunayan, do~rudan kavray1~1;
zihnin, ki~iyi anlad1~1 ~ey uzerinde,
hic;bir ku~kuya yer buakmayan, ac;1k
sec;ik ve kolay kavray1~1; saf ve dikkatli
bir zihinde, yaln1zca akhn 1~1~1yla meydana gelen, ki~iye kendisinin varoldugu, du~undugu, uc;genin yalnJZCa uc; ke
narla SIJ\U'h ofdugu, kurenin yalruzca
tek bir yuzeyle c;evrildigi bilgisini veren
saglam kavray1~ anlam1na gelir.
Oysa tKanfta sezgi, genelde duyumlama, bir du ywna sahip olma, d uyusal bir
nesneyi idrak etme sureci olarak ortaya
c;kar. Kant'a gore, biri ~eylerin duyuorganlan arac1h~1yla ger~ekle~en empirik sezgisi ve di~eri empirik sezgiyle
verilmi~ olana yap1 kazand1ran, onu
zaman ve mekAn i~inde olma niteli~ine
sahip bir ~eyin duyumu hAline donu~
turen fonnel ya da a priori sezgi olmak
uzere, iki tur sezgi vard1r.
Buna kar~1n, sezgi, tBergsonda, sem
bolik, analitik ve goreli bilgi turune kar
~t olarak, bir nesnede, biricik ve dolaysyla ifade edilemez olaru yakalamas1
ic;in, insan1n bu nesnenin i~ne girmesi-

ru sa~layan sempati tilrii; hayalgucilmukullanarak~ kendimizi nesneyle


d~le~tirmemizden olu~an kesin

zu

ozve

m utlak bilgi; nesneyi her hangi bir bak1~


ac;JSmdan de~il de, bizzat kendisinde ol
du~u gibi, it;inden kavrama olanag1 sa~
layan, nesneyi butunlugu ic;inde, tam
olarak veren, kesin1ik ve ku~kusuzlu~a
ula~tU"an, nesneyi canh, dinamik ozelli
gi i9-nde SWlan kavray1~ ya da bilgi
turu olarak tarumlarur.
sezgici ahlak [lng. intuitive ethics; Fr.
~thique intuitive; Al.intuitiv ethik]. Ahlakr
genellemelerin, do~ru ahlaksal yargllann, gerekli kavray1~a sahip olan herkes
taraflndan, dogru oldu~unun ve tum
mumkun dunyalar ic;in do~ru olmak
durumunda oldu~unun anla~dabilece
~ini savunan ahlak goril~u.
Ahlaki degerlerin sezgi yoluyla kavrandl~lnJ, soz konusu de~erlerin gerc;ek,
nesnel ve evrensel olarak ba~lay1a ve
tiim insanlar it;in ortak oldu~unu sezgi
yoluyla anladl~lmlZl, bu de~erleri sezgi
yoluyla bilme yetisinin insanda do~u~
tan oldugunu savunan ahlak anlay1~1
olarak sezgici ahlak, en azmdan baZI
temel ahlaki yargdann do~ru olduklan
run sezgi yoluyla bilinebilece~ini savunur ve sezgisel olarak bilinen ahlaki ilke
ve de~erlerin do~al fenomenlerle ilgili
ara~tlrmalardan turetilmeyip, do~u~tan
ve basil, do~ru ve apac;-1k olduklanru,
bilinc; taraf1ndan hic;bir hakh kllllUT\ay1
gerektirmeksizin, do~rudan ve araas1z
olarak alg1land1klanru belirtir.
Buna gore, sezgicilik, ahlakm., du~unce,
dil ve eylem bakurundan, aklJdan c;ok,
insarun sezgilerine dayand1~m1, gerc;eklikle ilgili bilimsel deney ve onenneler
gibi akla dayanmad1g1 ic;in, rasyonell~
tirilemeyece~ini savWlan goru~u ifade
eder. 1 Her insan varhg1nda, ona neyin
do~ru ve neyin yanl1~ old ugunu do~
rudan ve aracJSIZ olarak belirleme
imkan1 veren bir ahlak duyusu bulundu~u, 2 insan varhklar1n1n, filozoflar
ahlAk1 fonnel bir ara~tlrma alan1 olarak
kunnazdan once de, ahlaki du~unce ve
kanaatlere sahip bulunduklan, 3 ahlaki

sezgicilik

konulardaki akllyiiriitmelerimizin .;ogunlukla, neyin dogru olduguyla ilgili


dogrudan ve araasiZ sezgilerimizin
dogruluklanru peki~tinnek i9n kullaruldtgl, ve 4 ba~ka konularla ilgili akllyiiri.ibnelerimizde oldugu kadar, ahlaki konularla ilgili ak.Llyiiriibnelerimizde de
yanh~a dii~ebildigimiz ve dii~ebilecegi
miz i9n, son .;oziimlemede ahlciki kavraYI~ ve sezgilerimize dayandtglmtz olgu
ve iddialan, ahlaki sezgiciligi destekleyen nedenler olarak verilmi~tir.
Sezgici ahlAk anlay1~ma, her~eyden
once, sezgiyi tammlamamn ve sezginin
varolu~unu kamtlamamn olduk.;a gii.;,
hatta imk.ans1z oldugu gerek.;esiyle itiraz edilmi~tir. Aym .;er.;eve i.;inde,
bizim birtak.Jm ahlaki kurallarla diinyaya geldigimizi gosterecek bir karut bulunmadtgl soylenmi~tir. AhJaki sezgidlige yoneltilen .;ok daha onemli bir itiraz,
ahlaki sezgilerin varhg1 kabul edilebilse
de, bu tiirden sezgilerden yoksun olanlar
i.;in ahlaktan s6z edilemeyec~i ve bu
arada, sezgileri t;att~an insanlan uzla~
hnnanm hi.;bir yolunun bulunmadtgl
itiraz1d1r.
sezgicilik [Os. tehaddiisiyye; ing. intuitionism; Fr. intuitionisme; AI. intuitionismus].
1 Genel olarak, sezgiyi bilginin temeli
olarak goren; her h1r bilginin ve dolaytsayla da bilgeligin dogrudan ya da dolayh olarak entellektiiel siire.;lere ve ak.Jl
siizgecinden get;mi~ yargtlara dayandtgmt savunan anlay1~a kar~1 cephe alarak, a.;1khk ve kesinlik veren dogrudan
ve aractstz kavray1~1 on plana 9karan
tav1r.
insarun, kendisini uygun bir bi.;imde
kullarunas1 ko~uluyla, bilgi edinmek
i.;in dogal bir yetenege sahip oldugunu
iddia eden; insarun dogru olduklanru
bir akdyiiriibnede bulunmaksiZm dolaytmstz bir sezi~, ara.;siZ bir kavray1~la
bildigi baz1 ilkeler bulundugunu iddia
eden sezgicilige gore, sezgisel bilgi, kesinliginden orurii, diger biitiin bilgilerin
temeli, dayanag1 olmak durumundad1r.
2 Bu genel sezgicili~n din veya din felsefesi alanmdaki versiyonu, ki~inin sezgi
yoluyla Tann gibi yiice ve en yiiksek bir

771

Varhkla dogrudan bir ili~ki it;ine girdigini, sezginin zamand1~1 ya da ezeli ve


ebedi oldugu ileri siiriilen bir ~eyin,
normal deneyimin a.;1ga vuramad1g1 bir
~eyin bilgisi oldugunu one siiren, gizemci sezgiciliktir.
3 Buna kar~m, ahlaki ya~amm degi~
mez dogrularuu, matematigin aksiyomlanru dogrudan ve aractstz bir bit;imde
kavramarun, akhn oziinde varoldugunu
one siiren sezgicilik tiiriine ise, akllc1 ya
da entellektiiel sezgicilik adt verilmektedir. 4 Ote yandan, giizellik duyusunda
bir ama.;hhk bulan ve ~iirde, miizikte,
dansta, mimaride, sera.mikte, heykeltra~hkta, kisacas1 rum sanat dallannda,
konunun i~leni~ini ve algtlam~m1 belirleyen ~eyin sezgisel bir algi ya da bilgi
oldugunu savunan sezgicilik tiirii, estetik sezgicilik olarak bilinir.
5 Sezginin, d uyusal deneyimin ozsel bir
pan;asm1 olu~turan en basit do~lann
dogrudan ve araos1z bir bi9mde kavranmasuu ifade ettigini; '~u anda gardiigum ~ey beyazdtr' ya da 'carum ac1yor'
tiiriinden onennelerin, yani deneyimsel
sezgiyi meydana getiren dolays1z alg1
yargt.lannm, en basit yargllar olduklan
it;in, bilginin sezgisel temelini olu~tur
dugunu ileri siiren sezgidlige ise deneyimsel sezgicilik ad1 verilmektedir.
6 Sezgiciligin ahlak alanmdaki kar~1h
g1, en azmdan baz1 ahlaki yargllann
dogru oldugunun, akllyiiriitme yoluyla
degil de, sezgi yoluyla bilindigini, ahlaki
do~lann sezgi yoluyla kavrand1gm1
one siiren ahltikf sezgiciliktir.
7 Matematik alarunda ise, sezgicilik
matematigin konusunun sezgi yoluyla
bilinen kavramlar oldugunu savunan
one siiren gorii~ii ifade eder. L. J. Brouewer tarafmdan savunulan bu gorii~e
gore, matemati~in ilk ve temel konusu
dogal saytlardtr. Bunlar da, zamarun
ak1~ma ili~kin dolaytmstz kavray~~tan,
yani sezgiden hareketle olu~turulmu~
olan kavramlard1r. Matematiksel kavraYI~m ozel bir sezgi tiirii oldugunu one
siiren Brouewer, matematiksel kamtlamalann salt manhksal kurallann mekanik bir tarzda uygulanmasmdan ibaret

772

sezgici yararc1hk

clan ispatlardan hirsel olarak farklthk


gosterdiklerini belirtmi~tir. 0 teoremlerin sadece sonlu konstriiksiyon temeli
tizerinde do~ru kabul edilebileceklerini
one stirerken, daha sonra gorti~lerinde
birtaktm de~i~ikliklere giderek, Heyling tarafmdan geli~tirilmi~ clan sezgici
manh~t benimsemi~tir.

sezgici yaramltk [ing. intuitive utilitarianism; Fr. utilitarisme intuitif Al. intuitiv
utilitarismus]. Bireysel mutlulukla ba~
kalanrun mutlulu~u arasmda bir denge
kurmaya ~ah~ml~ clan H Sidgwick'in
(1838-1900) tMill'in hazcltgt ya da yararcth~tyla, tKant'm odev ahlala ya da
tsezgiciliginin bir sentezini yapan, yararctb~l sezgilikle evlendiren ahlak gorii~tine verilen ad.
Buna gore, tyararctlt~m, odev ya da
erdemin de~il de, mutlulu~un ya~amtn
tek amaa oldu~u, ve dolaytstyla tek
odevin mutlulu~a ula~maya ~ah~mak,
biricik erdemin de mutlulu~a ula~abil
me gticti ya da yetisi oldu~u gorii~tinti
kabul eden Sidgwick, bir yandan da
Kant'tn, ki~inin evrensel mutlulu~a
kat !ada bulurunak gorevi bulundu~u
gorti~tinti benimsemi~tir_ 0, soz konusu sentez uyartnca, yararcth~tn haz kalktilti yerine, sa~duyunun kalktiltinti ge~irmi~ ve 'akhn, benim mutlulu~um iyi
ve arzu edilir bir ~ey oldu~u takdirde,
ba~kalanrun mutlulu~unun da aym ol~tide iyi ve arzu edilir bir ~ey olmast
gerekti~ini gosterdi!9ni' soylemi~tir.
sezgisel tiimevanm [fng. intuitive induction; Fr. induction intuitive; AI. intutiv induktion]. Bizim dt~ dtinya haklandaki
birtakun zorunlu do~rulan deneyim yoluyla bilebilece~imiz inancuun sonucu
clan ve bir dizi ti.kel durumun, genelleme i9n rasyonel bir dayanak ve taruttan
~k. psikolojik neden ya da gerek~e i~le
vi gordti~ti ttimevanm ttitti.
Shaftesbury, Anthony- 1671-1713 ytllart
arasmda ya~amt~ clan lngiliz dti~tinti
rii. Temel eseri: Characteristics of Men,
Manners, Opinions and Times [lnsanlann,
DaVTam~lann, Dti~iincelerin ve <;:a~la
rm Karakteristikleri].

Daha ~k ahlak alamndaki gorti~leri


ve tLeibniz'i derinden etkilemi~ clan
iyimserli~i ile tamnan Shaftesbury,
ahlakm dinden ba~tmstz oldu~unu one
stirerken, ahlftlan ozerkli~ini sa~lama
yontinde onemli bir adtm at:mt~hr. 0
her~eyin kendi yerinde ve kendi amactna yonelmi~ oldu~unu, bundan dolayt
varolan her:;eyin ozti itibariyle iyi oldu~unu savurunu~tur. insanda bir ahlak
duyusu bulundu~unu, bu duyunun iyi
ve kiittiyti aytrd etmeye yaradt~tnl ve
bencilli~in ilkel tatminlerinden ~ok,
fedakarh~tn i~ten sevin~leriyle harekete
ge~ti~ini savunan Shaftesbury, erdemin
kar~thk beklemeyen karakterini de bu
duyuyla temellendirmeye ~ah~ml~hr.
0 tateizmle sava~makla birlikte, bir
deizmde karar ktlarak, vahyedilmi~ dinlere saygt. gostermemi~ ve din alarunda
mutlak bir ho~gorti ve tarafstzh~l !elkin
etmi~tir.

stfatsal [lng. attributive; Fr. attnoutive; AI.


attnoutiver]. Dilde, s1fat konumunda buluruna, bir ismi niteleme durumu.
Buna gore, bir stfahn, 'beyaz ev' ome~inde oldu~u gibi, bir isimden once
geldi~i zaman, szfatsal; buna kar~tn, 'ev
beyazdu' ome~inde oldu~u gibi, kopuladan once geldi~i zaman da, ytiklemsel bir konumda oldu~u soylenir.
s1k1 kuralcthk [ing. rigorism; Fr. rigourisme; AI. rigorismus]. Ahlak felsefesinde,
ahlakltlt~tn tum zamanlarda btitiin insanlar i~in ge~erli clan, alai tarafmdan
ke~fedilebilir, basil ya da ko~ulsuz ge~erli, tek bir ahllli kurallar kiimesini
tarh~mastzca benimsemekten meydana
geldi~ini savunan gorii~; ahlak yasastrun talep ya da gereklerinde en kti~tik
bir yumu~ama kabul etmeyen ve yasarun de~i~ik yorumlara elveri~li olmas1
durumunda, sistemli olarak daima en
kah ve e!9lip biiktilmez clan yorumu
tercih eden anlay1~.
stkthk [lng_ narrowness; Fr. etroitesse). Bir
teori ya da ac;tklamarun sa~ladt~t a~tkla
YlCl ko~ullann, a"'klarunast istenen kavramm uygulama alarurun btitiintinti
de~il de, bu alarun belli bir par~asuu

a~llclamas1

dururnu. Bir onerme, hipotez


ya da a~1klamanan ortaya koydu~u
mant1ksal ko~ullann, sa~lad1~1 a~Ikla
ma ilnkarun1n betin1le1neyi, a~Jklamay1
am a~ ladi~Jmlz alan1n tum ti i~in de~il
de, bu alan i~inde kalan daha dar vestnuh bir bolum i~in ge~erli olmas1 hali.
Buna kar~Jn, beJirli bir a~1klama ya da
teorinin sa~lad1~1 a~Iklayicl ko~ullann,
a~1klanmak durumunda olan kavram.tn
uygulama ala1undan daha geni~ bir
alan i~in ge~erli olmas1 durumuna ise
gev~eklik ad1 verilir.
s&ktntl [fng. anguish; Fr. angoisse] Belli bir
felAket ya~anllacakm1~ hissi yaratan aktuel ya da du~seJ bir olay1n zihinde canlandinlmaslrun neden oldu~u psikolojik rahats12hk. Varolu~~u felsefede ge~en
bir terim olara~ bireyin gelecek kar~l
srnda duydu~u giivensizlik duygusu. insano~lunu, i~inden ~1k1p geldi~i hi.;Jik
ve yoneldi~i belirsiz bir gelecek kar~LSm
da, kavrayan giivensizlik hissi. Yahtlanrm~hk ve yolunu kaybebni~lik duygusu. Ki~inin ozgur oldu8unun bilindne
varmas1nm sonucu olan bo~untu ya da
bunahm hili.
stnaf [lng. class; Fr. classe; AI. klass). 1
Manhkta, ayru yuklemi alabilen konulann, o yuklem bakmundan meydana getirdi~i topluluk; ortak ozelliklere, karakteristiklere, niteliklere sahip olan ~eylerin
toplarru, bir grup nesne; sezgi yoluyJa,
bir nesneJer topJulu~u olarnk tasanmlanabilen ve baZJ aksiyomlara uygun
dii~en manbksal varhk. Ortak ozellik ya
da nitelikleri olan ~eylerin olu~turdu~u
grup ya da kiime olarak s1ntf, kendilerini
ba~ka ~y ya da olay kiimelerinden ayirmakta olan ay1run gorevi goren birtalam
ortak ozellik ya da nitelikleri payla~n
~ylerin ya da olaylann kategorisini gosterir.
Struhn uyesi olan ~eylerin ortak niteliklerine, Slnrjin tanzmlay1ca ozellikleri ad1
verilir. Bir s1n1f, sonlu say1da uyeye sahipse ve bu uyeler teorik olarak sayJ..Iabilir olan uye)er ise e~er, sOZ konUSU Slnlf
kapalz, buna kar~1n, bir s1ruf sonsuz sayida iiyeye sahipse, SOZ konusu Slnlf da

a~rk bir Slnl{tlr. Ote yandan, yaln12ca tek

bir uyesi o}an SLrufa birimlik Slnif, ya da


tekil stnf, her~eyi ya da belli bir aJandaki her~eyi "i~eren S1n1fa ~rensel srnrf, hi~
bir uyesi olmayan suufa ise, bo~ sznif
ad1 verilir. Ote yandan ele ahnan suufn
uyesi o}mayan, SOZU edilen Slnthn d1~1nda kaJan her~eyin meydana getirdi~i s1n1fa tiimleyici smf derunektedir.
Suuflamarun soz konusu manhksal anlamt i~inde, g er~ekten varolarun yalnizca bireyler oldu~unu, genel kavramlann
ger~ek bir varolu~~ sahip olmad1~1ru
one suren nominalizmin, geneJ kavramlan suuf fikriyle a~tklayan, suuf uyeli~i
ni ana du~unce olarak goren turune
s1n1J nominalizmi denmektedir.
2 Sosyoloji ve siyaset felsefesi a~Ism
dan da, s1ruf, bir toplumda ayru gorevi
yapan, statuleri ayn1 olan, .;1karlan tam
bir ayn1hk sergileyen ve ayru durumda
bulunan insan obeklerinden her birini
ifade eder. Buna gore, aralarmda belli
bir kuJtiir ve iktisadi ~kar ortakh~1 ve
bu ortakl1~1n yarath~l ozel ili~kiler bu
lunan insanlann tumu bir suuf meydana getirir.
tMarksrta, suuhn ol.;utu ekonomik bir
ol~t oldu~undan., 0 suuflan uretim
ara~lanyla ili~ld i.;inde tarumlam1~tlr.
Marksist anlay1~a gore, ba~lang~ta toplumda Sinillar bulwunuyordu; Slnif1ar
i~bolumiiyle ve uretim ara~laruun ozel
mulkiyetin eline ge911esiyle ortaya ~k
ml~hr. Buna gore, toplumsal s1n1f, ayru
konum, ~kar ve statuye sahip insanlann
bir tiretim ve mulkiyet sisteminin i~d~
ki yerlerine gore tarumlanan ekonorruk
suufa e~ittir.
Buradan d a anla~daca~1 uzere, s1n1f
konusundaki teorik gelenek, Marks'1n
ondokuzuncu yiizyllda, endustriyel kapitalizmin yeni ortaya ~1kan suufsal yap1s1na ili~kin analiziyle ba~lam1~hr. 0,
bu ~er~eve it;inde suuh, sennaye ve liretim ara.;lanrun ozel mulkiyetini temele
alarak., ekonomik terimlerle analiz etmi~tir. Buna gore, Marks nufusu, bir ta.:.
rafta uret:im ara.;lanna sahip olan kapita~
list s1ruf ve emeklerinden ba~ka satacak

774

sanaflama

hi~bir ~eyi

olmayan i~~i snuf1 olarak


ikiye bolmu~tur. 0, koyliilerle ku~uk esnafm meydana getirdi~i, bu ikili ~er~e
veye uymayan gruplann da varoldu~u
nu kabul etmi~, fakat onJann kapitalizm
oncesinden kahp, kapitalist sistemin geli~ip olgunla~mastyla birlikte, ortadan
kalkaca~m1 iddia etmi~tir.
Suuflan ekonomik terimlerle tarumlayan Marks, onlan aym zamanda toplumu de~i~tirme kapasitesine sahip olan
ger~ek toplumsal gu~ler olarak gormu~
tur. Kapitalistlerin olabildi~ince ~ok kazanma ve kik elde etme istl?~i, ona gore,
i~~ilerin somurulmesine ve dolaytstyla
yoksulla~malanna yol a~ar. Bu durumun i~~ilerde bir stm.f bilinci yarataca~tm; proleteryarun, konumuna ili~kin
oznel bir kavrayt~tan yoksun oldu~u
i~in, salt ekonomik terimlerle tarumlanml~ bir kategori olan kendinde srn~,
kendisine ve dunyaya ili~kin bilin~li bir
kavray1~a sahip olan i~~ilerden meydana gelmi~ bir kendisi ifin srnifa do~ru
donu~ece~ini one suren Marks, i~91erin
kapitalistlere kar~1 bir smlf ~ah~mas1
ic;ine girerek kapitalizmi ytkaca~ml soylemi~tir.

Yine ayru ~r~eve ve terrninoloji i-;inde,


i~~i stmfl ya da proleteryamn, burjuvazi
kar~Ismdaki nesnel suufsal durumunun
ve tkapitalizmin sosyalizme donu~u
mundeki tarihsel rolunun bilindnde olmasma, yani struhn oznel boyutuna ise,
srnrf bilinci ad1 verilir. Buna gore, s1ruf
bilinci, i~~i SlniflnlJ\ 1 ozel miilkiyetle
kollektif uretim gu~lerine dayanan kapitalist uretim ili~kileriyle ilgili somu t
tecrubesinin sonucudur. Ote yandan,
Marks, i~~ suuh ya da proleteryarun, ~~
karlanrun ger~ek do~asuun nerede yatb~ml gorememesi ve devrimci bir s1ruf
bilinci olu~tur;imamast durumuna ise,
yanl1~ bilinf ad1n1 verir.
Yine, Marks, toplumu meydana getiren
iki suuf arasrndaki ekonornik ~1kar ve
siyasr egemenli~e dayah mucadeleyi
smf fah~masi ~eklinde tanunlaiJUtlf.
Marks'rn soz konusu anlay1~ma gore,
smaf mucadelesi tarihin itid gucudur.

Orne~in, tfeodalizmden

tkapitaliz.me
ge~i~, toprak sahibi aristokrasi ile yi.ikselen kapitalist burjuvazi arasmdaki ~ah~
mamn sonucu ger~ekle~ir. Kapitalizmden sosyalizme ge-;i~ ise, burjuvazi ile
i~~i stmft arasmda giderek yo~unla~ an
kutupla~manm ve i~~i suu&nm somuriilmesinin sonucunda ortaya e;Jkar.
saruflama [Os. tasnif, ing. classifiCJZtion; Fr.
classification; AJ. klass~fikation). Bilgide ilk
ve en onemli adun olarak, belirli ~eyle
rin birli~ini ve ~~itli ~ey tiirleri arasmdaki ili~kiyi kavramanm yolu; do~ada
duzen ke~fetmenin ilk ve en basit yontemi. Konu ve nesneleri dns-tiir ili~kisine
gore saralama.
Smtflamada iki k~ulun yerine getirilmesi gerekir: a) Bir suuflama, en ustteki
cins kavrarruyla homojen olan kavramlan, alt<ins ve cinsler olarak i~ermelidir.
Orne~in, hayvanlara ili~kin bir samflamada, bir bitki cinsi yer almamalldar. b)
iki ayn sarufta (ome~in, 'hayvanlar' ve
'bitkiler') bulunanlar arasmda 50z konusu olan ozellikler (omegin, 'canhhk'), bu
samflann her birinin kendi i~lerinde ta~adaklan ortak ozelliklerden fazla olmamahdar. SOz konusu her iki ko~ula da
olabildi~nce uyan bir slnlflamaya tam
srn~flama, buna kar~an, bu iki ko~ulu
tam olarak yerine getiremeyen bir saruflamaya ise eksik srniflama ada verilir.
Suuflamada soz konusu olan ol~ut,
amaca uygunluktur. Bu ba~lamda, iki
temel ama~tan soz edilebilir: 1 Pratik
amaf. Pratik ama~ gozetildi~inde, pratikte i~e yaramayan .ozellikler goz ardt edilir ve yararll ozellikler on pl~na ~lk.ar.
Ome~in, otomobiller markalanna, modellerine ve yerine getirdikleri i~levlere
gore suuflanabi!irler. Pratik ama~larla
yapdan Slnlflamaya yapay srnflama ada
verilir.
2 Bilgisel D.!"ilf SllUflamada esas ama~,
kavramlaruruzm i~]emlerini goz online
almak, nesnelerin ger~ek ozelliklerine
yonelmektir. Bu ba~lamda, konunun ya
da nesnenin tiim ozelli.k1eri dikkate allnarak yapalan saruflamaya, dogal ya da
gerfek sanJlama ad1 verilir. S1n1flamamn,

simiilakrum

samflanan konu ya da nesr.elerin rum


bzelliklerini goz oni.inde tutan, ideale
yakm bir samflama olabilmesi il;in, ozelliklerin birbirlerine ba~lanacak, konu ya
da nesnelerin ti.imi.inde ortak olacak ~e
kilde se~ihnesi gereltir.
Bu ba~lamda, nesneler, lkinc:il ozelliklerine gore de~il de, birincil ozelliklerine
gore s1.mflanmahd1r. Ome~in, hayvanlar, omurgah ya da omurgas1z olmalanna gore smaflanabilir. Bu ~er~eve i~inde,
bilin~li di.i~i.ince ve bilimsel ara~hrma
run, dilde orti.ik olarak bulunan birtakun yanh~ sm1flamalan daha sonra di.izeltti~ini soyleyebiliriz. Ome~in, halk
dili ve di.i~i.incesinde, balina, suda ya~adl~l i~in bir bahk, komi.ir de, madenden r;tkarhld1~1 i~in, bir mineral olarak
gori.ilm.i.i~ti.ir. Oysa, bilim i~in, balina bir
memeli olup, komi.ir de fosille~mi~ bitkilerden meydana gelir. Yine, ger~ek bir
srmflamada benzerliklerin ~ok daha
derin ve onemli farkhhklan gaz ard1 etmesine, yapay farkbhklarm da onemli
benzerlikleri saklamasma izin verilmemelidir.
Ba~ka bir deyi~le, saruflamada dikkate
ahnacak belli ba~h kurallar ~u ~ekilde
sualanabilir: 1 S1n1flan ay1rmak ya da
obeklemek i~in, her adunda yalruzca tek
bir ilke kullarulabilir. 2 Smaflama ya da
bolmenin adunlannda, hi~bir grup ya
da sm1fm atlarunam1~ olmasma dikkat
edilmelidir. 3 Hi~bir ara adam unutulmamahdlr.
smulayJ.cl tamm [tng. restricting definition; Fr. definition restrictive]. Dakikle~tiri
ci tarum olarak da bilinen ve bir terim
ya da sozci.i~i.in anlamm1 smirlayarak,
ona belli bir ama~ do~rultusunda, belli
bir si.ire i~n a~J.k se~ik ve ozel anlam
yi.ikleyen tan1m. ti.iri.i.
sanirh alternatif yanh~1 [ing. phallacy of
limited alternatives; Fr. erreur des alternatives limitees]. Eylem s1rasmda, yeterince
ara~hrmadan ya da elde sa~lam veriler
olmadan, tiim altematiflerin ti.iketilmi~
oldu~u i.izerinde 1srar etmekten meydana gelen forme) olmayan yanh~ ti.iri.i.

775

S!rnrnel, Georg. 1858-1918 yallan arasmda


ya~ama~ olan Alman di.i~i.ini.ir. Modem
sosyolojinin en fazla ihmal edilmi~ kay- .
naklanndan biri olan Simmel'in temel
eserleri Enleihmg in die Moralwissenschaft
[Ahlik Bilimine Giri~], Die Probl.eme doGeschidrtphilosophie [Tarih Felsefesinin
Problemleri], Der Kon flikt der modernen
Kultur [Modem Ki.ihi.iri.in ;1kmazr]'dur.
tKant'tan yola ~1kan felsefesine bir~ok
yeni unsur katm1~, kHisik felsefeyi bireysel di.i~i.inme tarzlanm goz online
alan bir hayat felsefesi, bir rolativizm
ve ki.ilti.ir felsefesiyle zenginle~tirmi~
olan Simmel, soyut genellemelerden ziyade aynntalara onem vermi~tir. 0 i.i~
ti.ir sosyolojiyi birbirinden ay1rm1~,
bunlardan geneI sosyoloji yi bir yontem
prograrru olarak, felsefi sosyolojiyi de
sosyal bilimlerin epistemolojisi diye tammlami~hr.

Simplicius. M. S. 6. yi.izyllda ya~am1~


olan Yunanh Yeni-Platoncu filozof.
Ammonios Sakkas'an o~rencisi olmu~
olan Simplic:ius, kendi o~retisinde, aralannda ciddi bir farkhhk ya da kar~Itbk
olmad1~ma inand1~1 Platoncu bak1~
a~Is1yla Aristoteles'in di.i~i.incesini uzla~tirmaya ~ah.llU~hr. Bununla birlikte, onun felsefe a-;:asmdan bi.iyi.ik onemi,
filozoflu~undan ziyade, Aristoteles'in
felsefesiyle k.itaplan i.izerine yazd1~ yorumlardan kaynaklanmaktad1r. Simplic:ius aynca, Presokratik filozoflardan gi.ini.imi.ize ula~an fragmanlann en onemli
kayna~I olm~k durwnundadir.
simiilakrum [Ing. simulacra; Fr. simulacra].
Postmodern di.i~i.incede, orijinali olmayan bir kopyamn kopyasma verilen ad.
<;a~1mazda, imajm, taklit ya da simi.i
lasyonun ger~kli~in yerini aldi~ma
soyleyen Baudrillard'a gore, arhk gosterge gosterilen, kopya orijinal, imaj ger~ekJik ikili~inin a~almas1 gerekmektedir. Ona gore, bundan boyle imajlar bir
d1~ ger~ekli~e ba~lanamazlar, kopya
orijnaline gotliri.i lemez, harita araziye
tekabi.il etmez. Simi.ilasyonun bir arazinin, maddi ger~ekl i~i olan bir varl1~m
taklidi ya da kopyasa olmadl~lru soyle-

716

s1mya

yen Baudrillard i.;in, simtilasyon ve simiilakra orijinal ya da ger~eklik olmadan, bir ger~kligin modelleriyle yaratmayl ifade eder. Ger~k ile model,
orijinal ile kopya arasmda hi~bir fark kal-

run tarafmdan olan tKiniklerin bir diger


iinlii temsilcisi olan tDiogenes, kendisine 'Dile benden ne dilersen!' diyen
Biiyiik iskender'e verdigi 'Gtilge ebne,
ba~ka ihsan istemem' yaruhyla iin ka-

maml~tlr.

zanml~llr.

simya [lng., alchemy; Fr. alchimie[. Belli bir


kozmoloji anlayl~lnl pratik kimya deneyleriyle birl~tiren bir Orta~ag felsefesi tiirii; maddi ttizlerle ilgili, bir yandan
materyel nitelik ve ili~kilerle, diger yandan tinsel nitelik ve ili~kiler arasmdaki
analojilere dayanan bir kuram tiirii.
Eski <;:in ve Hellenistik donem M!s!r"mda
dogmu~ olan simya, Orta~ag Avrupa ve
islam diinyasmda kabul gormii~ bir felsefe dah olarak varhgm1 siirdiirmii~tiir.
Varhgm1 Ronesans'a kadar siirdiirmii~
olan felsefe ya da teorinin en onemli uygulamalanrun ba~mda. ya~am iksiri
elde etmek yer ahr. Diinya gtir~lerini
Aristoteles fizigine dayand1ran simyac!lar, aynca baZ! metalleri altma dtin~
tiirmenin yollanm aram1~lardn.
sine~izm [ing. synechism; Fr. synkhisme).
Amerikan pragmatistleri C. S. +Peirce ve
W. tJarnes"m, siireklilik dii~iincesini tin
plana 9kartan felsefi tigreti i.;in kullandiklan terim.
Buna gore, siireklilikle varolan her~e
yin birbiriyle olan kar~1hkh ili~ki ve bag1mhhgm1 anlatmak isteyen ve atom tiiriinden a9klanamaz, siirekli olmayan
birtakim ogelerin varoldugunu kabul etmeyi reddeden Peirce'a gore, her bilimsel tinerrne bir siirekliligi tasvir eder. Bilinemeyen birtakun varhklara, ya da
nesnel idealistlerin Mutlak"ma ka~1
9kan Peirce, a~lklanamayan nihai birtakim tigelere dayanan bir a~lklamarun
kotii bir ao;iklama oldugunu tine siirmii~tiir. Ayru okulun iiyesi olan James
ise, sine~izmle degi~menin siirekliligini
anlatmak istemi~tir.
sinizm [ing. cynism; Fr. cynisme; AI. zynismus). ilk~ag Yunan felsefesinde Antisthenes tarafmdan kurulmu~ olan felsefe
okulunun belli bir ahlak anlay1~1 yla belirlenen felsefesine verilen diger bir ad.
Doga-uzla~1m kar~1thgmda dogal ola-

sinkategorematik terimler [ing. syncategorematic terms; Fr. tennes syncategorematiques]. Orta~ag'm iinlii nominalist filozofu Ockhamh William"a gtire, dilde
yalmz ba~larma anlam ta~1yan terimler
d1~mda kalan, onlan birbirlerine baglamakta kullarulan ve tek ba~lanna anlamh olmayan terimler. Sinkategorematik terimlere timek olarak, bagla~lar,
edatlar verilebilir.
sistem [ing. system; Fr. systenre; AI. system].
Par~alan, ogeleri arasmda ka~Wkh
ili~ki, etkile~im, baglanh ve bag1mhhk
bulunan tutarh bir biitiin i.;inde birlikli
hale getirilmi~ nesneler toplam1.
Rasyonel bir ilke, plan, ya da ytinteme
gtire, altakoyma, 9kanm ya da genellik
tiiriinden tutarh bir diizen ya da diizenleme i~inde bir araya getirilmi~ nesneler,
fikirler, aksiyom ya da kurallar biitiinii
olarak sistem, belli bir gti~, tigreti ya
da ideoloji meydana getirecek ~ekilde
birbirlerine baglanml~ ilkeler toplamm1
oldugu kadar, belli bir sonuca ula~mak
i~in kullarulan ytintemi de tarumlar.
sistematik felsefe [ing. systematic philosophy; Fr. philosophie systematique; AI.
systematik plrilosophie]. Ger~kligin tiim
alanlaruu kapsayan sistemler kurrnay1
ama~layan, ~~itli konularda elde edilen
bilgileri bir sentez i.;inde birle~tirmeye
~ah~an felsefe tiirii.
Sistematik felsefe deyimi, aynca, feJse.
feyi tarihsel bir a~1dan ele alan tarihsel
yakla~1mdan farkh olarak, felsefenin
epistemoloji, ontoloji, deger gibi alanlarmda felsefi yontemleri kullamp, analiz
ve el~tiriyi ve bu arada, yeni felsefi
bilgiler iiretmeyi hedefleyen felsefe anlayl~ml ifade eder.
sivil toplum [ing. civil society; Fr. societe civile]. Siyasi otoritenin basl.asu!dan nispeten uzak olan toplum modeli; toplumda
varolan ve kurulu~u birtakim haklar

siyaset felsefesi

elde etme ~abas1na ba~h olan demokratik yap1; toplumun kendi kendisini, devletin kurumlanndan ba~tmsiz olarak,
yonlendirmesi d urum u.
Ba~lang1~ta uygarh~1n sonucu olan bir
nezaket ve uygarla~1 na halini tanunlayan sivil toplum terimi, 18. yuzydda
Bat1 yonetirn tarz1 Do~u despotizmiyle
kar~1 kar~1ya getirilirken, onun aynmlnl belirtmek tizere politik bir terim ola
rak k ullanalml~tlr. Bun unla birlikte,
sivil toplum terilni esas tHobbes ve
Locke taraflndan kullan1lm1~ ve soz konusu toplum sozle~mesi teorisyenlerinde onem kazanm1~ttr. Hobbes ve Locke
gibi dti~iintirler politik otoritenin en
aZJndan varsay1msal olarak onsuz olunabilir bir kavram ya da ~ey oldu~unu
belirtirken, devlet olmadan da yapmak
m iimktinm ti~ gibi akll yurtitmelerine
ba~h olarak, devlet olmad1~1nda geride
kalan kurumlar1 betimlemek i~in bir
kavrama ihtiya~ duymu~lardu. Bu kav
ram da sivil toplum kavram1d1r. Buna
gore, sivil toplum, ekonomik ili~kilerin,
ailesel yaptlann, dini kurumlann, v. b.
g., politik otorite olmadan var l1~1n1 stirdtirdtikleri genel ~er~eveyi tantmlar. Bununla birlikte, sivil toplum kavranurun,
sivil toplum politik otorite olmadan varolmadi~ i~in, analitik bir kavram oldu
~u unuh.Jlmamahdu.
Sivil toplum kavrarrurun anlam1na katklda bulunan dti~tintirler arasmda, her
~eyden once Hegel ve Marks bulunmaktadu. Buna gore, Hegel'de, sivil toplum,
aile ile .devletin siyasi ili~kileri aras1nda
yer alan bir ara kurum olarak tan1mlarur.
Karl Marksta ise, sivil toplum sosy~
ekomonimik ili~kilerle tiretim gu~lerinin
btittintinti gosterir. Onun goztinde temel
kar~1thk bu ~ekilde tan1mlanan sivil top
Iumia sivil toplum i~indeki s1nlf ili~kile
rinin ustyap1sal tezahtirti olan devlet arasmdadlr. Alman ideolojisi adh eserinde,
sivil toplumun btitiln bir tarihin kayna~1
ve oynand1~1 tiyatro oldu~unu savunan
Marks'a gore, siyasi olaylara, hukukl de~i~imlere ve ktilttirel de~i~meye ili~kin
a~lklaman1n sivil toplumun yap1s1ndaki
geU~melerde aranmas1 gerekmektedir.

Bu marksist sivil toplum

anlay1~1n1

aynen benimseyen ~a~da~ du~tiniir A.


tGramsci'ye gore, sivil toplu1n devletin
cebri hareket ve mtidahaleleriyle tiretimden meydana gelen ekonomik alan ara
s1nda bulunur. Buna gore, sivil toplum,
ozel yurtta~ ve bireysel tasdik alan1 olarak ortaya ~1kan toplumsal ya~am alanldu.
siyaset felsefesi [Os. folsefei siyasiye, ing.
political pltilosophy; Fr. philosophie politique; AI. politisclte philosophie ]. Siyasetin
problemlerin.i, siyasi sistemleri, siyasal
hayvanlar olarak tan1mlanan insanlarm
belli bir siyasi sistem i~indeki davranJ~
lannt felsefeye ozgti yontemlerle ele alan
felsefe dab, daha ~ok normatif bir nitelik
arzeden kavramsal ara~turna tiirU; felsefenin, siyasi ya~am1 konu alan, ozellikle
de dev letin ozti, kayna~1 ve de~erini
ara~bran dah.
Siyaset felsefesinin ele ald1~1 belli ba~h
konular ~unlard1r: 1 insarun geli~me stired ic;inde, yonetimin ya da devletin kayna~l, do~as1, amao ve onerni. 2 Varolan,
varolmu~ olan devletlerin SIJUflanmasl
ve bu devletlerin olu~umunda etkili olan
felsefe ya da gorti~lerin incelenmesi. 3
ideal dtizen aray1~lan. 4 'Otopyalarm yaplsl ve bunlann ger~ekle~me ~anslan. 5
Bireyle devlet, itaat ebneyle ozgtirltik
aras1ndaki ili~ki, bask1, sanstir ve yonetimin guc.ii. 6 Adalet, e~i tlik, ~zgtirltik,
haklar ve mtilkiyet gibi temel kavramlann analizi.
Esld Yunanda do~mu~ olan siyaset felsefesi, guntimtizde siyasi otoritenin guctinti, do~as1ru ve kayna~tru, siyasi otoriteyle birey aras1ndaki ili~kileri ele ahr.
Siyasi kurumlann ve bu arada devletle
birey arastndaki ili~kilerin nasll geli~ti
rilebilece~i konusunu inceleyen siyaset
felsefesi giintimtizde daha ~ok 'demok..
rasi' kavram1 tizerinde durur. Ba~ka bir
deyi~le, demokrasi problemini sivil top
lum-devlet kavram ~iftiyle, ozgtirltik ve
e~itlik ideallerinin olu~turdu~u temel
tizerinde ele alan siyaset felsefesinin
temel problerni1 kamusal guctin, siyasal
i.ktidarm, insan ya~am1ntn niteli~ini ko-

718

siyaset sosyolojisi

rumak ve geli~tirmek it;in nasd kullaiUlmasa ve ne olt;iide smulanmasa gerekti~i problemidir.


Siyaset felsefesinin uzun tarihi it;inde,
Platon, Aristoteles, Cicero, Aziz Augustinus, Aquinab Thomas, Dante, Machiavelli, Spinoza, Locke, Burke, Rousseau,
Mill, Bentham, Tocqueville, Saint-Simon,
Comte, Hegel, Marks ve Engels gibi dii~iiniirlerin onemli katkdanndan soz
edilebilir.
Buna kar~.n, 20. ytizy1lda siyaset felsefesi alarundaki katkJlar, srastyla siyasi
pragmatizm, dini ve varolu~t;u yakla~un
ve nihayet devrimci yakla~am diye, kabaca tit; ba~hk ya da yakla~1m alhnda toplanabilir. Dewey, Russell ve Popper gibi dii~iiniirler tarafmdan temsil edilen I siya.si
pragmatizm, toplumWl halihazardaki yapaSilll ve kapitalizmi ele~tinnekle birlikte,
dii~iincelerini soz konusu yaplllln olu~
turdu~u genel t;ert;eve it;inde ifade eder
ve siyaset alamndaki amacn, insan J<#ligmin geli~tirilmesiyle ya~am diizeyinin
en yiiksek noktaya ~mas1 oldu~unu
savunur. 6me~n, siyaset felsefesinde
aristokratik bir tbireycili~in savunuculu~nu yapan +Russell, ho~gorii, cinsel ozgiirliik ve sa~duyunun yanmda olurken,
maddecili~e, biirokrasi ve sava~a ~iddet
le kar~1 t;tkma~hr.
Buna kar~m, II diru ve varolu~t;u yakla~nn, insanh~m topyekiin bir yakama
do~ru gitti~ini savunurken, zaman
zaman dini ya da yan dini de~erleri,
zaman zaman da bireyin bizzat kendisini on plana t;akartma~hr. Ba~ta Lenin
ohnak iizere, III Gramsci, Marcuse, Lukacs gibi dii~iiniirlerin temsil etti~ yakla~un ise, bireyin nihai bir ozgiirliik ve
muUuluk haline ula~abihnesi i~n, kapitalizmin ve burjuva devletiriin, ~iddet
veya demokratik yollarla y1kJlmasam
ongoriir.
siyaset sosyolojisi [tng. politi~l sociology;
Fr. sociologie politiquel. Toplwnsal yap
ve kiilti.irii etkileyen somut politik fenomenlere ili~kin sosyolojik ara~tmna.
6ncelikle ve temelde devlet konusunu,
sosyolojik bir bakJ~ at;asa ve yontemlerle

ele alan siyaset sosyolojisi, politikayla


toplumsal yapdar, ideolojiler ve kiiltiir
arasmdaki ili~kiler iizerinde durur.
6zgiil politik rejimlerin ve kurumsal yapdann kokerderini ve geli~imini at;lklamak amacayla parlementer demokrasilere oldu~u kadar, despotik ve tot aliter
rejimlere de yonelen politik fenomenlere
dair sosyolojik analiz, birer toplumsal
kurum olarak siyasi partileri ve parti liderleriyle iiyeleri arasmdaki ili~kileri inceler.
siyasi personalizm [tng. political personalism; Fr. personnalisme politique]. Ki~ili
~in toplumsal geli~menin en yiiksek
ifadesi oldu~unu, bundan dolaya, devletin bireylerine fiziki, entellektiiel ve
tinsel bak1mdan tam olarak geli~ebil
meleri i~in, gerekli tiim olanak ve farsatlara sa~lamak durumunda oldu~unu
savunan gorii~e verilen ad.
gkolastik [Ing. scolastic; Fr. soolastique; AI.
scholastik, scltolastische] Genel olarak, Ortat;a~da hakim olan, Grek felsefesinin
kavramsal arat;lanndan yararlarularak
olu~turulmu~ Tann merkezli dii~iince
sistemini veya bu teoloji a~arhkb felsefenin kulland1~1 yontemi taruml~ak it;in
kullandan sa fat.
Skolastik terimi, Yunancada vakit get;irmek, zaman oldiinnek anlarruna gelen
'scholazein' fiili, 'doctores scholastici' ba~h
~~ alb.nda, iiniversitelerde teoloji veya
okullarda yedi liberal sanattan biri ya da
di~erini o~retenler it;in kullandmaya
ba~landa~mda yaygmhk kazanma~hr.
Buna gore, skolastik felsefe Yunan felsefesinin baka~ at;JSl ve terminolojisinin sa~. lada~ teorik t;ert;eveye oturtulmu~ Hristiyan teolojisini Hade ed.er. Bu felsefenin
biiyiik bir gii.;le benimsemi~ oldu~u
t Aristoteles felsefesini temele almaktan
olu~an otorite yontemi, manh~a ve sisteme doniik yogun ilgisi, tiimdengelimsel ve tasunsal akllyiiriihne formuyla
karakterize olan yontemi skolastik yontem
olarak tarumlamr.
Skolastik terimi, buradan hareketle, pejoratif veya a~a~dayaa bir anlam it;inde,
okullarda o~retilen hayata ilgisiz konu-

skolastik

lann beiirledi~i, sistematik ve forme! karakteri veya lafzili~i ile ~okii~ donemindeki skolasti~i anduan bir gorii~ ya da
o~retiyi tarumlamak ic;in kullarur.
skolastik felsefe [Os. medrese felsefesi; lng.
~colas tic pl1ilosophy; Fr. philosophie scolastique; Al. scholastik pihilosophie]. 8. yiizydla, 15. yiizytl arasmda kalan tarihsel doneJll~e soz konusu olan felsefe tiiriine,
Hnstlyan dii~iince sistemine verilen ad.
SkoJastik felsefenin en onemli ozellikleri
~u ~ekilde sualanabilir: 1 llk~a~ Yunan
felsefesinin belli bir halkm, modem felsefenin ise bireylerin felsefesi oldu~u
yerde, Skolastik felsefe, bireylerin ve
halklann karakteristik ozelliklerinin iistiinde olan diili bir toplulu~un, Hristiyan toplwnunun felsefesidir. 2 Bu felsefe
i~in, belli bir gelenek, ve vahye dayanan
bir din ~er~evesinde olu~n otoriteye
duyulan sayg1 esastu. 3 Skolastik felsefenin temelinde bulunan felsefe gelene~,
Platon'un ve ozellikle de Aristoteles'in
felsefelerinden olu~ur.
4 tlk~a~ felsefesinin merkezinde dogayla insarun, modern felsefenin merkezinde ise bilgiyle insarun bulundu~u yerde,
Skolastik felsefenin merkezinde Tann
vard1r. 5 Skolastik donemde, felsefe
inanca, inan~ ta vahye tabi olmak durumundadu. 6 Bundan dolay1, Orta~a~
kiiltUriinde ~ok onemli bir rol oynayan
din, Skolastik felsefe ve rasyonel bir
ya~am gorii~ii iizerinde de ~ok temelli
bir etki yapnu~br. Bu felsefede, vahyin
aklm vazge~ilmez bir yardlmCJSI oldu~una inaruhr. Skolastik donemin filozoflan, akll ile inan~ arasmda bir aymm
yapm1~ ve zaman zaman d a felsefenin
goreli bir ba~mslZhk ya da ozerkli~ini
vargulanu~ olmakla birlikte, bilimde ve
felsefede, bir ~oziime kavu~turulacak
problemlerin ~oziimii de dahil olmak
iizere, hemen her~ey teoloji tarafmdan
belirlenmi~tir. 7 Skolastik felsefenin
temel konulan, Tann ve Tann'nm varolu~u problemi, Tann-evren ili~kisi ve
tiimeller problemidir.
8 Skolastik fdsefenin en belirleyici
yonii, yontemidir. Buna gore, Hristiyan

dii~iiniirler,

fels~fe

779

Tann sozii olan kutsal kitaba dayanan Hristiyan inancm1 sistematik bir bi~imde ifade etmek, savunmak
ve geli~tirmek i~in, daha ~ok manhksal
ve dilsel analize yonelmi~lerdir. Skolastik dii~iiniirler bu ba~lamda, oncelikle
Yunanblann bilimsel ve felsefi tenninolojilerini kullarum~lar ve daha sonra da,
Yunan manh~mi bir biitiin olarak alml~lardu. Su halde, Skolastik donemin
filozoflan, Hristiyan inancm1 sisteml~
tirme ve temellendirme ~abalannda akh
ve manb~m tiimdengelimsel tekniklerini kullarum~lard1r. 9 Skolastik dii~ii
niirler, daha sonra Yunan dii~iincesinin,
12. yiizyd Ronesans1 s1rasmda, tslam
diinyasmdan terciline yoluyla o~rendik
leri i~eri~ini, Hristiyan inanoyla tutarh
olacak ve Hristiyan inanCinl destekleyecek ~ekilde yeni ba~tan kurmaya ve ~
killendirrneye ~ah~m1~lardu.
Skolastik felsefe, dort doneme aynhr: I
Haz1rhk donemi. 8. ve 9. yiizylllar arasmda kalan bu donemde, iizerinde durulacak problemler obegi, Patristik felsefenin
biiyiik dii~iiniirii Aziz Augustinus'un
olu~turdu~u genel ~er~eveden hareketle, yava~ yava~ belirlenmeye ba~lam1~
ve bu problemlerle ilgili olarak ilk
~oziim denemeleri ger~ekle~tirilmi~tir.
Donemin en etkili dii~iiniirii olan J. 5.
Erigena, Boethius'tan yararlanarak, Skolastik yontemi geli~tirmeye ~ah~m1~hr.
Matematik ve do~a felsefesi alamnda
onemli ~ah~malar ger~ekle~tirmi~ olan
Gerbert'le, diyalekti~i teolojiye uygulama giri~iminde ba~an kazanm1~ olan
Chartres'h Fulbert ve teolojiyi rasyonell~tirme hareketinin onciilii~iinii yapml~ olan Tours'lu Berengar donemin
di~er onemli simalandJr.
II Erken Skolastik. 9. ve 12. yiizydlar arasmda kalan donemin en onemli dii~ii
niirlerinden biri olan Aziz Anselmus,
do~aiistii olanla do~al olan arasmdaki
organik ili~kiyi ifade etmeye ve inanan
akd iisl:i.indeki yorumlayJcl ve yonlendirici giiciinii gosterrneye ~ah~m1~hr. Bu
donemde, tiimeller problemi ilk kez olarak ciddi bir bi~imde ele ahruru~, prob-

780

Smith, Adam

le1nle ilgili realist ve nominalist c;oziimler arasanda bir ayanm yapllma~hr.


Champeaux'lu William'an realist, Roscelinus'un nominalist ~ziimii benimsedigi yerde, Skolastik yontemi en a~tk bir
bi~imde ortaya koymu~ olan Abelardus
kavramc1 balo~ a~asana se~mi~tir. Donemin diger onemli dii~iiniirleri, humanist bir filozof olan Salisbury'li John ve
~ag1n1n diyalektik, tasamsal ve akJICJ
egilimlerini nlistik bir hareket i9-nde birle~tinni~ olan Clairvaux'lu Aziz Bernard'dar.
III Altut c;ag. 13. yiizyalda ya~anma~
olan Altm <;ag, Aristoteles'in eserlerinin
Arap~adan terciime edilmesi ve Paris
D ni versitesi 'nin k urul u~u y la bir likte,
felsefeye yonelik ilginin en fist diizeye
ula~t1g1 bir ~ag olmu~tur. Bu donemin
ilk biiyiik dii~iiniirleri~ doga bilimlerine
yonelik bir ilginin dogu~una yol a~ma~
olan Auvergne'li William ve Robert
Grossetesteldir. Alhn <;ag1n diger onemli dii~iiniirleri, felsefenin ozerkligi i~in
yogun.bir ~aba gostermi~ olan Aziz Bonaventura, Aristoteles'i Aziz Augustinus'un felsefesi ve Hristiyanhgan dogmalanyla uzla~hnnaya ~ah~ma~ olan
Biiyiik Albert, felsefesiyle Skolastik dii
~iincenin her bak1mdan doruk noktasana ol u~turm u~ olan Aq uinah Thomas,
Platon'un etkisiyle, bir yandan matematigin, fakat bir yandan da deneysel yontemlerin geli~mesine katklda bulunmu~
olan Roger Bacon ve ele~tirel dii~iince
siyle se<;kinle~tni~ olan DWls Scottus'tur.
IV Gerileme Donemi. 14. ve 15. yuzydlarda ya~anma~ olan bu donem, geleneksel
dii~iinceye kar~1 olan ele~tirel bir tavarla
belirlenen bir done~1dir. Donemin en
onemli dii~iiniirii, daha onceki yiizytllann no1ninalizmini canlandarm1~, akhn
alanana S1narland1nnakla birlikte, onu
kendi alana i~inde, inan~tan ba~mslZ
hale getirm.i~ olan Ockhamh Williamtdar.
Smith, Adam. 172.3-1790 yallan arasanda
ya~a1n1~ olan lsko~ iktisat~a ve dii~ii
niir. Temel eserleri The Theory of Moral
Sentiments [Ahlaki Duygular Teorisi] ve
An Inquiry into the Nature and Causes of

the Wealth of Nations [Uluslar1n Zenginliginin Dogast ve Sebepleri Dzerine Bir


Soru~turma].

isk~ Ayd1nlanmasa ve iktisadi libera-

lizmin en onde gelen isimlerinden biri


olan Smith, daha ziyade eklektik bir karakter ta~ayan ahlak gorii~iinde, bir
erdem ahlak1 geli~tirmi~tir. IErdemin
neden meydana geldigi' ve 'erdemi
hangi psikolojik ilkelere gore tanadlgamaz' sorulan iizerinde odakla~an ahlak
gorii~iinde, Smith bu sorulan Aristoteles ve Stoacalann gorti~lerinden old ugu
kadar, Hutcheson gibi yararc1 dii~iiniir
lerin gorii~lerinden de faydalanarak yarutlamaya ~ah~ma~tar.
0 iktisat gorii~iinde ise, her turlii zenginligin kaynag1n1n emek oldugunu savunmu~, modem toplumlarda zenginliginin arh~arun en onemli nedeninin bir
yandan i~ boliimii, diger yandan da
emeginin veriminin artmas1ru sagla yan
sennaye birikimi oldu~unu soylemi~tir.
Sofistler (ing. Sophists; Fr. Sophistes; Al.
Saphists]. M. C. 5. ve 4. yuzydda, siyasi
ve toplumsal ko~ullarm degi~mesinin
ve doga felsefesinin iflasuun ardJndan,
insan iizerine felsefenin ba~lahCJSl olarak ortaya t;;akan gezgin felsefe ogretmenlerine verilen ad.
En onemli Sofistler arasanda, Protago- ras, Gorgias, Prodikos, Hippias, Antiphon, Thrasymakhos ve Kallikles'in ad1
verilebilir. Sofistler, felsefi bir okul olu~
tunnaktan ~ok, belli bir meslegin iiyesi
olan, toplumsal ko~ullann degi~mesi
nin dogal bir sonucu olarak ortaya ~akan
pratik i~lerde yolgosteridl ige duyulan
a~hktan, kendileri i.;in bir meslek ve
ya~am bi-;jmi iiretmi~ olup, para kafllhgl ders veren gezgin ogretmenlerdi. Bu
gezgin ogretmenler, dilbilgisi, lkna sanat:l, retorik, mahkemede kendin.i savwuna
sanab, mantlk, ahiAki davraru~, edebiyat ele~tirisi, matematik ve dilsel analiz
gibi bir ~ok sanah o~renme iddiasmda
olmu~lardar.

Sofistleri bir felsefe okulu olarak gormek olanakslZ olsa da, onlann ruaniine
birden ortak olan baZl noktalardan soz

sofistiik

edilebilir: 1 Onlann ogretim faaliyetleri,


ya~amda ba~anh olma sanatm1 ogretme ~abalan, teorik degil de, ttimi.iyle
pratik bir nitelik ta~1maktayd1. 2 Sofistler ikinci olarak ortak bir ku~kuculugu,
kesin ve mutlak bilgi olanagma duyulan
bir g(ivensizli~i payla~maktaydliar. 3
Yine, Sofistler, ortak olarak algnun goreli oldugunu one si.irmi.i~lerdir. llk ve en
bi.iyi.ik Sofist olan Protagoras, bireyin
her~eyin olc;i.isi.i oldugunu ve ~eylerin
de t1pk1 insana gori.indi.ikleri gibi oldugunu savunmu~tur.
4 Bilginin temeline aiglian yerle~tiren
Sofistier, bilginin de goreli oldugunu belirtmi~lerdir. Mutlak ve degi~mez bir
dogruluk olmay1p, bilgi ve dogruluk bireyin algllanna, toplumsal, ki.ilti.irel ko~ullara ve ki~isel eSilimlere gorelidir. 5
DuyulanmlZln otesinde, algllanamayan
ve dolay1slyla bilinemeyen bir ger~eklik
yoktur. Dogal di.inya, yalruzca duyulanmlz arac1h~tyla bilinebilir. Duyumlanmlz ve alglianrmz tarafmdan yorumlanan fenomenlerin gerisinde, Zihin ya da
Di.inya Ruhu gibi, alglianamaz bir ger~eklikten soz etme imkaru bulunmamaktadlr.
6 Toplum temelini bir sozle~meden,
bireylerin ortak iradelerinden ahr. Buna
gore, insanlar: kendilerini vah~i yarahklardan korumak ve daha iyi bir ya~am
di.izeyine ula~mak i~in, topluluklar
halinde bir araya gelmek zorunda kalml~lardu. 7 Yasalann tannsal bir kokeni yoktur, yasalar insan elinden ~1kma
i.iri.inlerdir. Buna gore, yasalar ya say1ca
~ok olan zaytflan kontrol altmda tutmak
i9n gi.i~li.iler ya da gi.i~li.ileri kontrol alhnda tubnak i~in zaytflar tarafmdan yapJiu. 8 Yasalardan ba~ka ahlak.i ol~i.itler
ve ahlak da, dogal ya da tanr1sal kokenli
olmaytp, insan eseridir. Sofistlere gore,
insanlann, toplum olu~uncaya kadar,
ne ahlaklan ne ahlaki ol~i.itleri ne de yasalan olmu~tu; bununla birlikte, orman
yasalan egemen olursa eger, toplwn
i~inde ya~amarun imkanstz olacag1 klsa
si.ire i~inde anla~tlmt~ ve dolaytstyla insanlar, gi.i~li.ilerin, yalmzca onlarla bir-

781

likte gli~lti olduklarmdan dolay1, gli~


si.izlere saldmnama ve onlan soymama
sozi.i verdikleri yasalann zonmlu oldugunun bilincine varmt~lard1r. Ahlak da
insan eylemlerinden dogmu~ olup, insanlar tarafmdan kutsamr ve onaylamr.
9 lnsan varhk.Janndaki temel itici gi.i~,
ben sevgisi, benciliktir. 10 insanlar dogu~tan erdemli degillerdir. insanlar erdemli oluyorlarsa eger, bu toplmnsal ve
entellektliel ko~ullanmamn i.ir(ini.idi.ir.
11 Erdem ogretilebilir, erdemli davram~
geli~tirilebilir. Bunu yapanlar da Sofistlerdir. Ornegin tProtagoras'a gore, Sofistler insarun dogal yetenegini geli~tir
meyle, insam egitme i~iyle, insanlara
insan ohnada, yetkinlige ula~malan i~in
yardun etme i~iyle me~gul olurlar. 12
Dogayla uzla~un arasmda bir aymm
yapan tlim Sofistler, zaman zaman uzla~una dayanan yasalann her zaman en
iyi yasalar olmayabilecegini savunurken.
zaman zaman da dogal hukukla pozitif
hukuk arasmdaki bo~lugu daha da geni~letmi~ler ve bu ikisinin birbirlerine
kar~ttmt~ gibi goriinmelerine neden olmu~lardtr ..
sofisUik [ing. soplzistn;; Fr. sophislique; AI.
sophistische ]. Belli bir dogruya ula~mak
ic;in degil de, tartt~m1~ olmak ic;in tarh~ma tavn; aldatmay1, ikna etmeyi,
sozi.in etkisiyle inand1rmay1 hedefleyen
ak1lyi.iri.itme tarz1; maddi ~1kar saglamak amactyla kandmna faaliyeti; ve Sofistler tarafmdan kullamlan tartl~ma, incelikli ve yarulttc1 argi.iman teknikleri
i9n kullamlan terim.
Buna gore, do~ruyu soylemeyi, dogrulan ifade etmeyi degil de, yalmzca
i.isti.in ~1kmay1, kazanmay1 ama~layan
tartt~ma ti.iri.ine, gori.ini.i~te dogru olmakla birlikte, ger~ekte, bi.iyi.ik bir dikkatle incelendigi zaman gori.ilecek ince
bir yanl~ i~eren aldatma ya da en azmdan yamltma ama~h akdyi.iri.itme ti.iri.ine sofistlik denir. Aym ~er~eve i~inde,
ge~erli gibi gori.inmekle birlikte, ge~erli
olmayan, incelikli ama yamlbc1 argi.iman ya da ak1lyi.iri.itmeye so fizm ya da
sofizmn ad1 verilmektedir.

782

sofokrasi

sofolcrasi [in g. saplwcraty; Fr. sophocratie].


Bilge bireylerin ya da bilgeligin yonetimiyle belirlenen devlet veya yonetim
tarz1.
sokinyanizm [lng. socinianisnr; Fr. socinia~
nisme]. Laelius Socinus ve Jules Lequier
tarahndan geli~tirilen akdc1 din ak1m1
na verilen ad.
Bu ak1m, kutsal u~lemeyi reddetmi~ ve
Hz. isa'n1n insan' oldugunu bir~ok kanltla ortaya koymaya ~ah~m1~hr. Panenteizmin gelivmesinde onemli bir etkisi olan Sokinyanizm, zamanm Tanr1
a~tstndan ge~ersiz oldugu inanc1n1 reddehni~ ve Tann'run zaman i~inde orta
ya ;tkan olaylan bildigini, gelecegin bir
imkandan ibaret oldugu, ezeli bilgi diye
bir ~eyin olaanayacaglnl one sunnu~
tur.
Sokrates. M. C. 469-399 ytllan arasutda ya~ami~ olan iinlu Yunanh du~unur. Platon'un hocas1 olan Sokrates, yazll1 hi~bir
~ey b1rakmanu~, tum zaman1n1 ozellikle
gen~lerle felsefe tarh~arak ge~irmi~tir.
Gon1leri, tarh~malan yeni iktidann
temsilcileri taraftndan begenilmeyen Sok
rates, 'yeni tannlar icad etti~, gorti~ ve
1

tarh~malanyla, gen~leri ba~tan ~Ikardi


gl' gerek~esiyle olume mahkum edilmi~

tir.
Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki onemi, onun bilin~li ve ahliki
ki~iligin bulundugu yer olarak ruh kavraminl bubnu~ olmastndan kaynaklarur; felsefenin merkezine insan1 ge~iren,
insarun kendisiyle, evrenle ve toplumla
olan ili~kisinin ne old ugun u ve ne olmaSI gerektigini ara~hran, insan ya~ami
run ki~isel, toplumsal ve ahlaki boyutun u on plana ~1karan Sokrates, insanlara
ozsel bile~enlerinin ruh oldugunu, onlann ruhlanna ozen gostermeleri gerektigini anlatmaya ~ah~m1~, bu du~unce
sini ifade etmek, onu eylemleriyle
somutla~hrmak i~in de, yaz k1~ ~1plak
ayakla ve ince bir entariyle dola~m1~hr.
Fizigi itibariyle .;irkin biri olan Sokrates,
insanlann yuzlerini ve fiziki yapllanru
degi~tiremeyeceklerini, fakat ruhlann1

ve karakterlerini degi~tirip geli~tirebi~


leceklerini belirtmi~tir. Buna gore, Sokrates, felsefesinde her~eyden once, insanin dogas1, ihti ya~lan, ama~lan ve
degerleri uzerinde dunnu~, neyin onu
tamamla yacaguu ara~hrmt~hr.
0, ayru ~er~eve i~inde, dilin dogastyla
ilgilenrni~ ve du~unme, anlam, manbk
ve tanlJll konusunu ele alm1~hr. Ya~ad1g1 donemde yogun bir kavram karga~a
sirun hukum surdu~nu, bunun ahlak
alanliU da kapsad1g1ru du~unen Sokrates, bilgeligin, adaletin, cesaretin, v. b. g.,
anlamuwt ne oldugu biJinmedik~e, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten soz
edilemeyecegini iddia etmi~tir. <;unku
ayna sozctikleri ya da kavramlan kullanan insanlar, bu sozcuk ya da kavramlarla farkh ~eyleri kastediyorlarsa eger,
Sokrates'e gore, bu, insanlann anla~hk
lanni sanarak anla~madan kon u~tuklan
anlamLna gelir ve sonu~, karga~adan
ba~ka hi~bir ~ey olmaz. Karga~a, Sokrates'e gore, hem entellektuel ve hem de
ahlaki yonden olur. Dna gore, entellektiiel olarak sozcuk ve kavramlan, sizin
kuJland1guuz anlamdan farkb bir anlamda kullanan biriyle tarb~arak, bir
kavga d1~1nda, hi~bir yere varamazsaruz
Ve ah)aki o)arak da, sOZ konUSU SOZCUk)er ahlaki fikirlere kar~abk geldigi
zaman, son u~ bir anar~iden ba~ka bir
~ey olmaz. Sokrates i~te bu karga~ay1
sona erdirmek, insanlara ahlaki geli~me
lerinde yol gostermek i~in, bir tarb~ma
ve ogretim yontemiyle, bir tarum yontemi geli~tirmi~ ve tarb~malanyla, evrensel degerlerin ozunu ve ger~ek anlamlru
ortaya koymaya ~ah~m1~hr.
Sokratesin daimonu [lng. Socrates' daimon; Fr. dhncm de Soaate]. Sokratestin Platon'un Savunma (3ld, 40a-b) ve Euthyphron (3b) adh diyaloglannda sozunu
ettigi, kendisinde ortaya 9kan, yalruzca
ona ozgu olan ve olumlu bir ~ey onermemekle ya da Sokrates'i belli bir ~YP
yoneltmemekle birlikte, onu baz1 ~ylen
yapmaktan abkoyan gizemli gu~, kutlu
deruni belirti, Tann sesi.

Sokratik paradoltslar

Sokrates problemi [lng. poblem cf Socrates; Fr. probleme de Socrate]. Filozol Sokrates'i anla tan, tamtan ~ok ~e~itli eserlerden, farkh Sokrates yorumlarmdan
ayn olarak, tarihsel Sokrates'i, yani M.
0. 5. yiizy1lda Atina'da ya~am1~ olan
Sokrates adh dii~iiniiriin ger~ekte kim
oldugunu, onun felsefi ogretisinin tam
olarak ne olmu~ oldugunu belirleme
problemi.
Sokrates'in kendisi, yazl11 soziin degerine inanmad1g1, yazmak yerine tarh~ma
ya onem verdigi i~in, yaz1h hi~bir ~ey
b1rakmaml~, hayat1, gorii~leri, degerlere ve diinyaya bak1~ tarz1, ki~iligi, ilgileri ve gorii~leri farkh ogrencileri tarafindan anlahlm1~br. Sokrates'in kendisi,
yonteminin bir pan;as1 olarak, haz1r
bilgi vermek yerine, ogrcncilerinden her
tiir bilgiyi kendilerine mal etmelerini istedigi i~in, ogretisi ve. gorii~leri de, Ksenophanes ve t Plat on gibi og<encileri taraf mdan, yahn bir bi~mde ve oldugu
gibi kabul edilmemi~. sozii edilen filozollarm kendi balu~ a~llar1 ve ki~isel
ozellikleriyle birle~tirilerek yorumlanml~hr. Ksenophanes ve Platon gibi dii~iiniirler Sokrates'i ve llgretisini, kendi
kavray1~, ilgi ve dogalanna uygun olarak yorumlarru~lard1r.
i~te Sokrates problemi, bu farkl1 Sokrates resim ya da yorumlarmdan hangisinin tarihsel Sokrates'e, yani M. 0. 5.
yiizy1lda Atina'da ya~am1~ olan ~1plak
ayakh dii~iiniiriin ger~k gorii~ ve dii~ iincesine kar~1hk geldigini belirleme
problemi olarak ortaya ~1kar.
Sokratik alay [ing. Socratic irony; Fr. ironie
socralique ]. Sakrates'in, 'Bildigim bir ~e y
var, o da hi~bir ~y bilmedigimdir' soziiyle ve sergiledi~ llg<enme ve bilgiye
susam1~hk hali yle, kar~1sma ald1g1 tarh~macllara, ger~ekte bilgisiz olduklarma
i~aret etmek ve ahlak alarundaki bu bilgisizligin, ya~amm ak1~1 i,.utdeki tehlikesini ve ag1rhgm1 hisseltirmek iizere
benimsedigi, kendisini oldugundan farkli gosterme, bilgisini gizleme ve ka~
smdakine meydan okuma tavn.

783

Sokratik Ok.ullar [lng Socratic Schools;


Fr. t.cofes socratiques]. Sokrates'in ki~ili
ginin belli ozelliklerinden, ogretisinin
belli yanlarmdan etkilenerek olu~turul
mu~ olan felsefe okullan.
Bu okullar, 1 Kii,Uk Sokratik Okullarla,
2 Biiyuk Sokratik Okullar olarak ikiye aynhrlar. Bunlardan Kii~iik Sokratik
Okullar, kurucularuun Sokrates'le olan
baglarmm ~ok fazla gii~lii ohnad1g1
okullard1r. Onlar, Sokrates'in ogretisinin
ve gorii~lerinin goreli olarak daha az
onemli olan yonlerini benimserni~lerdir.
Bu okullar Slrasyla, a) tMegara Okulu,
b) tElis-Eretriya Okulu, c) tKinikler
Okulu ve d) tKirene Okulu'dur. Biiyiik
Sokratik Okullar ise, Sokrates'ten ~ok
yogun bir bi~imde etkilenmi~, onun
idam edilmesi kar~1smda kariyerini degi~tirrni~ ve kendi sistemini kurarken,
Sokrates'in gorii~lerinden yararlarum~
olan Platon'un Okuluyla, onun ogrencisi
Aristoteles'in Okulundan meydana
gelir.
Sokratik paradokslar [1ng. Socratic paradoxes; Fr. paradoxes socratiques]. Sokrates'in
felsefesini meydana getiren, fakat kabul
edilmi~ inan~lara aykm gibi goriinen
tezler i~in kullamlan deyim.
Tiim insanlann dogatan geregi, mutlulugu arad1klanru ve arzulad1klarm1,
bunun, tiim insanlann ozleri itibariyle
iyiyi, iyiligi istedikleri ve aradlklan anlarruna geldigini soyleyen Sokrates'e
gllre, iyi, birey i~in yararh, hay1rh olan
ve bireyi mutlu kllan ~ey oldugundan,
bir insarun kotiiyii, kohi olan bir ~eyi istemesi, kotii olan bir ~eyin pe~inden
ko~mas1 olanakstzdlr. <;:iinkii bu, mutsuz olmay1 istemekle e~anlamhd1r ve
mutsuz olmay istemek te, insarun dogasmda olmayan bir ~eydir. Sokrates'e
gore, insanlann s1k s1k kotii, zararh ve
degersiz bir ~eyin pe~ine dii~tiikleri
olur, ancak bu durum, yalruzca onlarm
bilgisizliklerinden kaynaklanmaktad1r.
Kotii olan bir ~eyin pe~inden ko~an
insan, onun pe~inden, o ~ey kotii oldugu iQn degil de, kendisi onun iyi oldugunu dii~iindiigii i~in, gider.

784

Sol HegelciJik

~u

halde, hi~ kimse bilin~li olarak ve


isteyerek kotti olan1, yani kendinde ve
kendisi i~in kotu olan1 se~mez, kotu olantn pe~inden ko~maz (1. paradoks). Bu
paradoks bizi Sokrates'in ahlak anlayi~lntn temel tezlerinden ya da paradokslanndan bir ba~kastna goturtir: Tum insanlar dogalart geregi, iyiyi arzu edip
sevdikleri i~in, hi~ kimse isteyerek kotti
bir ~ey yapmaz. lyiyi, iyi olant ya da
neyin iyi oldugunu bilmek, ayru zamanda onu yapmak, hayata ge~innektir (2.
paradoks). Buna gore, her tur kotulugun nedeni kotucul, gunahkar bir irade
degil de, bilgi eksiklitidir (3. paradoks).
Eylemde yanh~a dti~me, kotiiltik ya da
kotil olan bir ~eyi yapma, kotil kader,
gunahkar bir doganJn ya da irade zaytfhgintn degil de, bilgisizligin sonucudur.
Sokratesrin ahlak anlayt~tnan bu ti~
temel tezinden her biri, a) k.i~inin ozgur
iradesiyle bir ~eyi ya da birtakun kotiili.ikleri se~tigini, yapttguu ve yapabildigini, b) ki~inin, neyin ger~ekten iyi oldugunu bildigi zaman bile, yanh~ bir ~ey
ya da kottiltik yapttg1n1 ve c) insarun,
bilgisizlikten degil de, yaphgt ~eyin
kotu oldugunu bile bile, kotuluk yapn~u bildigimiz ve kabul ettigimiz i~n,
hirer paradoks olarak degerlendirilir.
Sol Hegelcilik [Os. terakkiperver Hegelcilik;
lng. left-tving Hegelianism; Fr. Hegelianisme
de gauche]. Hegel'in, Hristiyanhk dini,
tnonar~i ve burjuva ktiltilrtinden olu~an idealist sentezine her baktmdan
kar~t ~tkan, bu sistemin rasyonel olarak
savunulamayacagtni, fakat yalntzca felsefi teori olarak degil, siyasi eylem bakJmtndan da, belli bir gelecek adtna kabul
edilmemesi gerektigini one suren anlaY~

Ruge, tMarks, tStirner ve tFeuerbach


gibi dti~tintirlerden meydana gelen bu
harekete gore, yaln1zca rasyonel olan
ger~ektir ve yetkinlikten uz~ yabanctla~mt~ bir varolu~ hali, Hegel'in de
iddia ettigi gibi, kendi i~el zorunlulugundan dolay1, kendini a~mak durumundadtr.

somut [Os. nrti~ah!Jas; in g. concrete; Fr.


concret; AI. konkret). 1 Ortak ozellik ya
da nitelikleri on plana ~lkartan genel ya
da soyuta kar~t olarak, bireysel, pratik
ve tikel olan i~in kullarulan stfat.
2 DolayJmlt bir tanda bilinen, varolu~u ~tkarsanana kar~tt olarak, dogrudan
ve araastz bir bi~imde algtlanan, deneyun yoluyla bilinen, akttiel varolu~un
aynlmaz bir par~ast olan ~eyi; 3 hipotetik ya da teorik olana kar~Jt olarak, elle
tutulur ger~kligin aynlmaz bir par~as1
olan ~eyi; belli bir zaman ve yerde bulunan, gozle gorulen, elle tutulan, dogal
ve btittinlugu i~inde ortaya -;1kan ba~lZ ger~ekligi; karma~tkh k bir ger~eklik i~nde olan ~eyi gosteren terim.
Bu baglamda ve somu t sozcuguntin
soz konusu anlarru i~nde, tek bir nesneye i~aret eden, ba~ka bir ~eye bagh olmadan, kendi ba~tna varolan bir ~eyin
kavranuna sornut kavram, bir birey ya da
bjreylerin adt olan terime soyut terim ad1
verilir.
M utlak idealistler bu ~er~eve i~nde,
ger~eklik bak1mandan daha temel ve
tozsel olan bireysel varhklan betimletnek i~in somut tumel terimini kuUanmL$lardtr. Burada somut, varh~n bireyselligini, tumel de, idealist filozoflar
taraftndan ger~ek bireyin en belirleyici
ozelligi olarak gorulen rasyonel ve sistematik tutarhhgt vurgulamaktadu. Buna
gore, soz konusu idealist filozoflar i~n
ger~ek birey, Mutlak, Ruh ya da Tin.dir.
somut~uluk [lng. concretism; Fr. conaetisme ]. tyiHk, guzellik tilriinden soyutlama~
Ian, akttiel olarak, ger~ekten varolan, iyi
ve guzel diye nitelenen ~eylerden nedensel ve ontolojik ba.lwndan once gclen
ve onlardan deger bakmundan tisttin
olan varhklar ya da ger~eklikler olarak
goren, ya da umutlanmiZJn, arzulannuztn, ideallerimizin nesnelerine belli bir
nesnellik, ger~eklik yiikleyen yakla~tm
ya da tavtr.
sonlu [Os. mutenahi, rtlilhdud; lng. finite; Fr.
fini; AI. endlich). Sonsuz ya da srrurstz
olana kar~rt olarak, omegin sonlu birdi~
zide oldugu gibi, bjr sonu ya da son terimi olma durumu.

sonu~~uluk

Suurlanm1~

obna, suurh bir buyuk1uge


sahip olma hali. Gi.i-;, yetenek, bi.iyukluk
gibi nitelikler baktmlndan s1nulannu~
olma durumu. Belli say1da ad1m1 ge-;memehali.
sonluculuk [lng. Jinitism; Fr. finitisme; AI.
finitismus]. Mate1nahkte D. Hilbert tara ..
f1ndan savunulan ve matematik alan1na
yaln1zca, konstruksiyonu sonlu say1da
ad1mda mumkun olan sonlu say1da nesneyi dahil eden yakla~1m. T1pkl sezgicilik gibi, konstruktivizmin bir turu olan,
fakat sezgicilikten farkl1 olarak, yalruzca
sonlu say1da ogeyle sonlu say1da adlmda ne yapllabilecegini dikkate alan ogr~
ti ve yonte1n.
sonsuz diinii~ [Os. dari daim; 1ng. et~al
recun-ence; Fr. retour eternelle ]. Evrende
hi-;bir ~eyin bir defahg1na ortaya -;kmadlgl, ge-;mi~te bir-;ok kez ortaya 9km1~
sonsuz say1da olay1n, gelecekte de tiim
aynntllanyla ve ayru duzen i~nde yeniden ortaya -;lkaca~, evrende birtalwn
dairesel, dongusel sure-;lerin sOZ konusu
oldugu, bu sure-;lerin, mevsimlerde, gUn
gece, dogum olum, buyume -;urlime orneklerinde old ugu gibi, aynen tekrarlandlgl, bir kaostan dogan evrenin yeniden
dogacak ~elcilde kaosa gidecegi inanc1.
Olduk-;a eski -;aglara geri giden sonsuz
donu~ inana, tPlaton'da bir ruh go-;u
ogretisi olarak ortaya -;1km1~ ve o, bu
-;er-;eve i-;inde, olen insanlann ruhlarlnln ba~ka bedenlere girerek yeniden
dogdukJaruu, iyi ya da kotu ruhlann
yazgllararu aynen ya~adlklanru soylemi~tir. _.1\ yn1 ani ay1~, t Aristoteles'te,
dunyan1n, yld1z hareketleri gibi, duzenli olarak 1slakllk ve kuruluk donemlerinden, insanhg1n da geli~me ve -;oku~
-;aglanndan ge-;tigi gorii~u ~eklinde ortaya -;lkar. Sonsuz donu~ ogretisi Darwin'in evrim.ciliginden etkilenmi~ olan
Nietzsche tarafmdan da one surulmu~
tur. 0, her ne kadar ger-;eklige ili~kin
yasah afi1kla1nalan reddetse de, ~imdi
olup bitenin daha once say1s1z kez ortaya -;1knu~ oldugunu ve gelecekte de,
tam olarak ayu ~ekilde ortaya -;kaca~
nl one surmuf1tiir.

785

sonsuzluk [Os. uami.llenalzilik; ing. i;zfj~tity;


Fr. infiuite; AI. unendlicltkeit]. Zama1un,
mekarun ya cia herhangi bir dizinin sonu,
bi tilni, s1run olmam.as1 d urum u.
Bu anlamda dogal say1lar dizisi, sonsuz. bir dizi meydana getirir, zira dizide
ne kadar buyuk bir say1ya ula~1rsan1z
ula~1n, ona bir say1 daha eklcmek her
z.aman mumkundur. Bununla birlikte,
ikinci bir anlamda sonsuzluktan, saylabilir par-;alardan olu~mayan butUnler
i-;in ge-;erli olan sonsuzluktan da soz
edilebilir. Burada sonsuzluk, tam ya da
yetkin olma durumunu gosterir.
sonu-; [Os. matlup; ing. conclusion; Fr.
conclusion]. 1 Ba~ka tiimce ya da onermelerden -;lkarsanm1~ olan, mant1ksal bir
akllyurutme, arguman ya da 9karurun
manbld varg~s olan, ve 'o halde', ~u
halde', 'imdi', 'oyleyse', 'sonu-; olarak' tiirunden deyunlerle ba~layan onenne;
belli oncullerin manttksal olarak gerektirdigi netice. 2 Belli bir nedenin eseri olan
olay, kendisine aynlmazcasana bagh oldu~ bir nedenden kaynaklanan etld; bir
etkene bagh olarak ortaya <an olgu. 3
Bir irdeleme, ara~tlrma ya da soru~tur
ma~un yaratbg1 veya urettigi du~unce.
4 Belli bir a1 na-; ya da hedef gozetilerek davran1ldlglnda, ula~1lan ~ey, vanIan nokta. 5 Ve nihayet, bir ko~ul bildiren tumceden sonra gelen ve be IIi bir
netice bildiren tiimceye verilen ad.
sonu-;-;uluk [ing. consequantialisnz; Fr.
co,tsequentialisme]. 1 Genel olarak, so
rumlulukla, fakat esas neyin ahlaki baklmdandan dogru ve yanh~ olduguyla
ilgili olan etik teori. Bu anlamda, sonufi~luk, ahlaki eylemin deterini belirleyen ~yin, eylemin ahlaki bir ilke, yasa
ya da kurala uygunlugu yerine, eylemin
sonucu oldugunu, ahlaki eyletnin urettigi sonu-;la degerlendirilmesi gerektigini
soyleyen ve bu nedenle eylemin son u-;lanru on plana 9karan ahlak anlay~m1;
ahlaki eylemin dogrulugunun, iyiliginin, evrensel bir yasa, ilke ya da ol-;ut
yerine, yalruzca eylemin urettigi sonu-;lar Ia degerlendirilmesi gerektigini savu
nan ahlak goru~unu ifade eder. Bu bag-

786

sophia

lamda sonu~~uluk, bir eylemin ancak ve


ancak urettigi tum sonu~lar iyi ise eger,
ahlakl baklmdan dogru bir eylem oldu
gunu one surer.
Aym zamanda teleolojik ahlak anlay1~1
olarak da bilinen bu goru~un kapsam1
i\inde ahlaki tegoizm ve tyararchk gibi
ahlak goru~leri yer ahr. Ahlaki egoizm
ve yararabk, insanlann iyi sonu~lar
elde edecek ~ekilde eylemesi gerektigi
konusunda uzla~makla birlikte, soz konusu 'iyi sonu\'un nas1l tarumlanacag1
konusunda farkhhk gasterirler.
2 Sonu~\uluk, biraz daha ozel olarak
da, yararc1hgm salt eylemin sonu~lany
Ia ilgili olup, ahlili oznenin sorumlulu
gunu yeterince hesaba katmadJguu one
surerek, oznenin bir eylemin beklenen
sonu~lanndan oldugu kadar, beklenm~
dik faka t ongorulebilen sonu~larmdan
da sorumlu oldugunu savunan ahlak
goru~une tekabul eder.
sophia. Yunanda biJgelik i~in kullamlan
s1fat. tSokrates'te, lnsam iyi k1lan, insamn dogasm1 ger~ekl~tirmesini ve mutluluga eri~mesini sa~layan, neyin iyi ve
neyin kotu olduguna ili~kin bilgi, pratik
bilgelik.
.
t Aristoteles'te ise, en yuksek entellektuel erdem olarak tarumlanan teorik bilgelik. insamn biricik ve tanriSal bir ~ey
olan dogas1 sayesinde ortaya 'V!kan, varolan her~eyin ilk ilkeleri uzerinde du~urunek ve akllyurutmekle, ezeli-ebedi,
oldugundan ba~ka turlu olamayan, degi~mez ve zorunlu varhklann bilgisiyle
ger~ekle~en ve insam Tann'ya ger~ek
ten yakla~tuan bilgelik tiiru.
Sophistes. Antik Yunan'da, pratik bir bilgi
ya da bilgelikten turetilen bir sazcuk olarak. beUi bir sanat tiiriinu bilen, entellektuel i~lerde, toplwnsal-siyasal sanatlarda
pratik ya da teorik bir uzmanhk ya da bapn gosteren kimselere verilmi~ olan ad.
Yunan'da, Yedi Bilgeye, ozanlara, yasakoyuculara, hekimlere, muzisyenlere, filozof ve bilim adamlanna i~te bu ~er~e
ve i~inde Sophisthai, yani bilge ki~iler
denmi~tir. Bununla birlikte,saphistes 50zrugu daha sonra, yalmzca Protagoras,
Gorgias, Hippias, Kallikles, Prodikos,

Kritias ve Antiphon gibi, Yunanistan't


belli bir ucret kar~1hgmda, genel konu~ma gosterileri sunarak, retorik ve
siyaset sanah ogreterek dola~an du~u
nurler, e~deyi~le tSofistler i~in kullamlml~tu.

sophrosyne. Yunan'da ol~ululuk, agJrba~hhk, basiret ve ozdenetim olarak tanunlanan erdem. Tutkular uzerinde bir
egemenlik ve denetim kur~nay1, ba~l
bo~ arzulann S1mrlarunasm1 gerektiren,
haz ve ~ehvet du~kunlugune dayah
ba~kaldmya kar~1 olan fazilet turti. Ne
tumuyle bir perhiz ya da her turden arzunun kokunu kaz1ma, ne de sapma ve
kural tammazhk olan, fakat daha ~ok
ikisi arasanda~i bir ortayla belirlenen, ki~inin kendisi uzerinde egemenlik kurmasma, kendi kendisinin efendisi olmasma kar~allk gelen erdem. Ki~ide, akhn
yol gostcriciligi albnda ger~ekle~en
uywn, hazlarla aalar arasmdaki denge
hali
sorumluluk [Os. mesuliyet; ing. responsibility; Fr. responsabilite; Al. verantwortung).
Ki~inin, ahlaki oznenin, kendi eylemlerinin sorumlulugunu ustlenebilmesi
durumu. Yaphga, ger~ekle~tirdigi ~eyi
tam bir bilin~le ve ozgurlukle yapabilecek ehliyette olan ki~inin durumunu
ifade eden sorumluluk, ki~inin, olu~u
mundan psikolojik olarak sorumlu oldugu sonu~ ve geli~meleri uzerine almaya
vicdani bir odev saymas1 haline tekabtil
eder.
Ahlaki sorumlulugun, bu ~er~eve i9nde ~ temel fikirlere dayandagl soylenebilir: 1 Akllh bir insan varhgmm yerine
getirmek zorunda oldugu ve yerine getirebilecegi eylemler vardar. 2 Bu eylemleri ger~ekle~tirmeme, yerine getirmeme
cezay1 gerektirebilir. 3 Buna kar~m bu
eylemleri yerine getinne ise, ki~iyi odullendirebilir, onurlandarabilir ya da ovguye deger biri yapabilir. Bu u~ fikir ise,
insamn motiflerinin davram~ ya da eylemlerin nedenleri oldu~u, bu motiflerin
odul ve ceza turunden ~eylerle etkilenebilecegi ya da ko~ullanabilecegi ve bu
motiflerin k~ullanmas gerektigi goru~une dayanmaktadar.

oosyal
Sorokin, Pilirim Alexandrovich. 1869
1968 ytllan arasmda ya~am1~ ol~n Rus
as1lh Amerikan sosyolog ve dii~iiniir.
Temel eserleri Crisis of Our Age [<;:ag1
mzm Bunahm], Social Philosopl1ies in an
Age of Crisis [Bir Bunahm <;:agmda Top
!urn Felsefeleri].
Sosyoloji, toplumsal sistem ve obeklerle
kiilliirel sistemlerin, l<i~ilik sistemi ve l<i~iler arasmdaki ili~kinin dinamikleri ve
yapts1run genelle~tirilmi~ teorisi olarak
tammlayan Sorokin'in loplum felsefesin
deki biiyiik onemi, onun elkile~imin konusu olarak ki~iligL ki~iler arasmdaki
etkile~imin toplam1 olarak loplumu anlamak i<;in deger, nonn ve anlamlar toplarruna bagh olan kiiltiirii anlamamiZ
gerekligi tezinden kaynaklanmaktadu.
Sorokin'in bir diger onemli katl<s da,
loplwnlarm ii<; farkh yal<la~lm y a da
manlalite arasmda sahndlldanru belirlen
dongiisel bir sosyal degi~me leorisinden
meydana gelir. Comle'un ii<; evre yasaslna benzeyen bu degi~me anlay1~mda,
dini dii~iirune 1arzlarm1 tammlayan dii~iinsel sistem pozitivisl bal<1~ a<;suun
leolojil< evresine, ger<;ekligi anlamada
duyumlarm onemini vurgulayan duyumsal kiiltiir ya da sistem Comle'taki
pozilif evreye, bu ikisi arasmda kalan
idealist kiilliir de, positivist gorii~teki
melafizik evreye lekabiil eder.
sosyal [Os. i'timai; ing. social; Fr. sociale;
AI. sozial]. 1 Bir topluma, ayn ve miislakil bir varolu~a sahip olduguna inarulan
insan lopluluguna ili~kin olan; 2 loplumu meydana getiren, bir loplum i<;inde
ya~ayan insanlar; 3 loplum i<;inde ya~a
yan bireylerden meydana gelen kalman,
grup, s1mf, v. b. g.; 4 loplumdaki bireylerin birbirleriyle olan ili~kileri; 5 loplumdaki s1mflarm birbirleriyle olan elkile~imleri; 6 loplum i<;inde ya~ayan
insanlann maddi hayal ko~ullanm geli~tirmeyi, tinsel ihtiya<;lanm kar~llama
}'1 ama<;layan eylem ve faaliyetler io;:in
kullamlan s1fat.
Bu baglamda, bir toplumda ya~ayan iki
ya da daha fazla say1da insanm birbirleriyle girdigi, kar~1hkh olarak devam el-

787

tirdigi lasa veya uzun siireli anlamh etkile~imlere sosyal ili~ki ad1 verilir. Yine,
belli say1da ortak ozelligi olan, birtak1m
ortak ihtiya<;lanm kar~1lamak i<;in bir
araya gelmi~, baglmSIZ bir varolu~a
veya kimlige sahip bulundul<laruun bilincine sahip, birtaklm orlak kurallara
gore birbirleriyle ili~ki i<;inde bulunan
bireyler kilmesi veya toplumsal birim
sosyal grup olarak tammlamr. Aym <;er<;eve i<;inde, ekonomik gii<;leri, loplum i<;indel<i rol ve konumlan, hayat tarzlan birbirlerine benzer olan, orlak <;tkarlara
sahip insanlardan meydana gelen lopluluga sosyal smif ad1 verilmekledir. Yine,
insan eyleminin failler arasmdaki kar~l
llkll elkile~imi i<;eren all sm1fi ya da sosyal gruplarm eylemi sosyal eylem diye larumlarur.
Ote yandan, bireylerin, sosyal grup ve
Slmflarm, isler <;at1~ma ya da isler uzla~=m bir sonucu olarak, birtal<1m normJar ve degerlerin de yardmyla sergiledikleri ahenkli ve istikrarh ya~ay1~ hli
ve diizenine sosyal diizm denir. Buna
kar~m, bireyleriit ve ekonomi, aile, din,
siyasel benzeri temel loplumsal kurumlann kar~1hkh ili~l<ilerinden meydana
gelen biitiine sosyal sistem ad1 verilirken,
bir topluma Ierne! ve asli ~eklini kazandiran ve eylem tarzlanna sm1rlar getiren
Ierne! sosyal ili~kiler biitiinii veya sosyal
ili~kilerin lemelindeki ilkeler obegi sosyal
yap olarak tarumlaur.
Ole yandan bir toplumun sosyal sislemi
i<;inde yer alan kurumlann, loplwnsal
rol kahplanrun, bireyler arasmdaki ili~
kilerin ve dolaysyla bir biitiin olarak
loplumun, teknoloji, fikirler, inan<;lar,
kiiltiirel etkil~imler, dogal felaketler,
ke~ifler benzeri <;ok <;e~itli nedenlerle
degi~mesi durumuna sosyal degi~me ad1
verilir. Ayru baglamda, bir toplumun
birden fazla yonde ilerleme kaydetmesi,
loplumun biitiiniinde meydana gelen
ilerleme sosyal geli~me olarak larumlanabilir. Buna kar~m, bir birey veya grubun, bir toplumsal suuftan digerine ge<;i~iyle veya ayru s1mf i<;indeki harekeliyle
belirlenen toplwnsal hareketlilige sosyal
hareketlilik ad1 verilir.

788

sosyal bilimler felsefesi

Yine, bir toplumdaki deger normlan yla


sosyal eylem tarzlan aras1ndaki uygunsuzluk, toplumsal kanna~a ve diizensizligin tezahiirii olarak goriilen sapkm
davran1~lar biitiiniiyle, onlara yol a~an
ko~ullar sosyal problem ba~hg1 altlnda
Slnlflarur. Bir toplumun sosyal problemlerdeki yii.ksek artl~la karakterize olan
durumuna, sosyal ~ah~man1n, ahlaki
~okiintiiniin ve diizensizligin hakim olmasl haline sosyal ,akuntu ad1 verilir. Bu
bagla1nda, sosyal problemleri ~ozmeye,
niifusun toplumsal ihtiya~laruu kar~da
maya yonelik merkezi ve yerel politikalar ise, sosyal politika ad1 altmda katego
rile~tirilir. Ote yandan, bir toplumun
kendi varhk, birlik, i~leyi~ ve bekas1n1
korumak i~in, iiyeleri iizerinde uygulad1g1 etki, denetim ve ald1g1 onlemler
biitiiniine sosyal kontrol ad1 verilir.
Yine, ki~inin toplwnsal ~evreye uyumlu, toplumun deger yargdanru benimseme durumuna, toplumla biitiinletmi~
hale gelmesine sosyalle~rne; ozellikle .;ocugun toplumsal ya~ama kablururu ve
onunla biitiinl~mesini kolayla~brmak
amac1yla, ~e~itli kiiltiir unsurlarnu onun
ki~iligine katarak, bu degerlerin i'rselle~
tirihnesini saglama siirecine sosyalle~tir
me ad1 verilir. Ote yandan, toplumsal ya~ana yatkmhga, insanlan birtakun
ya~ama kurallanyla ban~1 saglay1p koruyacak ~ekilde birlikte ya~amaya sevkeden ortak egilime sosyallik denmektedir.
Bu ~er~eve i~inde, sosyal saruflann varhguu kabul eden; anayasa yoluyla, toplumsal suuflar arasmda bir denge saglayacak olan sosyal adaletle ilgili birtak1m
hukuki ilkeler koyarak siyasi iktidarlara yol gosteren devlet madeline; ozgiirliikleri yalruzca Slnlrlamalann olmamaSl oJarak anlamayan, fakat ozgiirliigiin
ancak, ozgiirliigiin ger'rekle~ebilmesi
ir;in gerekli maddi olanaklann ki~ilere
saglarunas1 hilinde bir anlam kazanaca~ ilkesine bagh kalan devlete sosyal tkvlet ad1 verilir.
Yine, sosyal sistemleri, toplumsal ya piIan, siyasi ve ekonomik siire~leri, farkh

bireyler ya da gruplar aras1ndaki ili~ki


leri, test edilmeye elvt?ri~li bir bilgi kiimesi iiretmek amac1yla, sistematik olarak ara~hran disiplinlere sosyal bilimler
ad1 verilir. Aynca, toplu1nu bir biiyiite~
alhna yahran, statiikoyu ya da varolan
sosyal diizeni ~e~itli yol ve ara'rlar Ia savunarak ya da el~tirerek, toplumsal
degi~meyi erteleyen ya da h1Zland1ran
ve boylelikle toplumu ko~u llayan ve
yonlendiren ele~tiri hiriine sosyal ele~ tin denmektedir. Nihayet, psikolojinin,
insan1n toplumsal davran1~1n1 konu
alan dahna sosyal psikoloji ad1 verilmektedir.
sosyal bilimler felsefesi [ing. philosophy of

the social sciences; Fr. philosophie des scien~


ces sociales]. Sosyal bilimlerin maruyeti,
mant1g1 ve yontemi iizerine olan ara~
tlrma veya felsefe tiirii. Sosyal bilimlerde iyi bir a9klamanln ol~iitleri iizerinde
duran, sosyal bilimlerin doga bilimlerinden nasll ve ne ol~iiye kadar farkbhk
gosterdigi, sosyal bilimlerde indirgenemez sosyal yasalar olup olmad18J., toplwnsal fenomenler aras1nda nedensel
ili~kiler bulunup bulunmad1g1 benzeri
sorulan yan1tlamak suretiyle sosyal bilimlere bir yorum getirmeye ~ah~an felsefe veya bilim felsefesi dal1.
Sosyal bilinller felsefesinin temel problemlerinin ba~mda hi~ ku~ku yok ki,
sosyal bilimlerle doga bilimleri araslndaki ili~ki problem.i bulunur. Burada birinci gorii~, sosyal fenomenler de dahil
olmak iizere, tiim fenomenJer, son ~o
ziimlemede fiziki gii~lerle onlan yoneten yasalara indirgenebilir olduklan
i~in, sosyal bilimlerin doga bilimlerinden ~ok farkb olmad1klarma, sosyal bilimJerin yontemlerinin doga bilimlerinin
yontemlerine tekabiil etmek durumunda oldugunu iddia eden dogalcr veya fizikalist goru~tiir. 8 u gorii~iin kar~1s1nda
ise, sosyal fenomenlerin, bireyin ama~h
ve anlam.b eylemlerine bagb olduklan
ir;in, dogal fenomenlerden metafiziksel
olarak farkhbk gBsterdiklerini ve dola)'lslyla farkh bir yonteme ihtiya~ duyduklaruu dile getiren dogalcdak kar~1h, yorumcu veya hermeneutik gorii~ bulunur.

sosyalist

Sosyal bi1imler felsefesinin bir diger


onemli konusunu meydana getiren 'sosyal fenomenlerin nedensel a.;Jklamaya
elveri~li olup olmadll<lan' konusunda,
aym yorumcu gori.i~ olumsuz bir tavar
takmarken, onun kar~att olan madded
baka~ at;asJ sosyal bilimlerde nedensel
at;lklamamn, ornegin Marksizmde oldugu gibi, materyalist bir at;aklama oldugunu one surer.
Sosyal bilimler felsefesinde bir diger
kar~athk, toplumsal duzenlilikler ve bireylerle ilgili olgular arasmdaki ili~ki
baglammda, metodolojik bireycilik ile
metodolojik holizm arasmdadar. Bunlardan metodolojik bireycilik, bireylerle ilgili olgulann sosyal gut; ya da varhklarla ilgili olgular kar~asmdaki onceligini
vurgular ve dolayastyla, ikincilerin birincilere indirgenebilirligini savunurken,
metodolojik holizm sosyal gut;, olgu ve
yasalann indirgenemezligine dikkat
t;eker.
sosyal Darwinizm [ing. social Darwinism;
Fr. Darwinisme sociale]. Darwin'in biyolo~
ji ya da evrim teorisini insan toplumlaramn tarihsel geli~imine uygulayan ve bu
t;ert;eve ic;inde 'varolu~ mucadelesi' ya
da 'ya~ama sava~a' ve 'dogal ayaklanma' ya da 'en gut;luniln ya da ko~ullara
en iyi bir bic;imde uyum saglayarun
ayakta kah~a' fikirlerine ozel bir onem
atfeden goru~.
Toplumsal Darwinizm toplumun, en
gut;lu olanlann ayakta kaldaga bir varo
lu~ mucadelesine sahne oldugunu, toplumda, ttpla dogada hukum suren dogal
aytklanma gibi, gut;suzu toplum da~ma
iten ya da marjinalle~tiren bir toplumsal
aylklanma surecinin stlz konusu oldugunu, bu ya~ama sava~mm bir butun olarak toplumun geli~mesine ve ilerlemesine hizmet ettigini savunur. Bu anlaya~
gut;luyu, toplumsal mucadelede ayakta
kalanlan, bencil, yan~maa, tutkulu, zengin, yaratta ve zengin, zeki' ve saldargan
olarak, buna kar~m ya~ama sava~mdan
yenik t;akanlan da gu~uz, pasank, ozgeci,
korkak, budala gibi terimlerle tarumlar.
Gorli~ dogal ayakJanma ve varolu~ mu-

789

cadelesinin giini.lmuz toplumunda hala


varolmak.la birlikte, ozellikle dogal ayaklanmamn yuzyd oncesine kadar yogun
bir bit;imde ya~andagam oavunur. Soz
konusu goru~e, varolu~ mucadelesi,
bilim ve teknoloji alamndaki geli~mele
rin sonucu olarak nisbeten yah~ma~ ve
yalmzca ko~ullara en iyi bir bit;imde
uyum saglayan insanlann degil de, yok
olmaya mahk<lm olan bireylerin de varolu~lanm surdurecekleri bir durum orta
ya t;akma~tu.
sosyal demokrasi [ing. social democracy;
Fr. dbnocratie sociale ]. Alman du~unurle
ri Bernstein ve Lasal~e ile ba~laytp, Fransaz Jaurl!s ve Blum, Ingiliz Cole gibi du~unurlerin katkdanyla geli~en ve amaca
sosyal adalet, insanlar ic;in daha iyi bir
ya~am, tlzgurluk ve ban~ olan aloma.
tKapitalizmin kar~asmda olan ve insanlann bir. avut; kapitalistin egemenliginden kurtarmaya ama~layan goru~,
samf sava~aru kabul etmekle birlikte, ihtilalci degildir, totaliterligi ve her tur
dikta rejimini reddeder. tSosyalizmi bir
ara-; degil de, kendi ba~ma bir ama-;
olarak degerlendiren sosyal demokrasi,
tMarksizmi reddetmemekle birlikte,
onun sosyalizm uzerindeki tekelci etkisine kar~a t;tkar. Demokratik bir anayasa
ve toplum duzenine bagh kalan ve bu
duzene uygun bir faaliyet yontemiyle,
koklu sosyal ve ekonomik refonnlann
yapdmasmdan yana olan sosyal demokrasi, gunumuzde oldukt;a yumu~attl
ma~hr.

sosyalist [ing. socialist; Fr. socialiste; AI. ~


zialist]. Sosyalizmi benimsemi~ ld~i, sosyalist ogrelinin ~u ya da unsurunu temele
alan ~ey ya da yakla~Jm it;in kullarulan
safat.
Bu baglamda, Marksizme dayanan ve
anayasasmda, iktidan i~c;i samfuun egemenligi olarak tammlayan devlet modeline, i~t;i suuh ve onunla ittifak h.alinde
olan yoksul koylulerden ba~ka hit;bir samfa iktidar hakkl tarumayan, siyasi' iktidar yolunun tum diger s1ruflara ve bu
suuflann partilerine kapabldaga, demokratik olmayan devlet madeline sosyalist deulet adt verilir.

790

sosyalizm

Yine, Marksist sosyaHzmin, sanat ic;in


sanat gori.i~i.ine kar~1 ~1karak, toplum
i~in sanat gorii~i.ini.i on plana ~1kartan
estetik teorisine, sanat ve edebiyatln
toplumsal ger~eldige yone1mesi ve topluJndaki devrimci geli~meleri, topluansal geli~menin itici gi.ici.i olan i~~i s1n1fan1n durumunu ve roli.ini.i, sosyalist
di.i~i.inceJerin i.isti.inli.igi.ini.i ve zaferini
anlatmas1 gerektigini dile sanat anlay1~ana sosyalist ger~ek~ilik denir.
sosyalizm [Os. mezhebi i ~tirakiyyun; lng. soda/ism; Fr. socialisme; AI. sozialisntus]. Ayd1nlanman1n, Frans1z Devriminin liberal
ve e~itlik~i ideallerinin ve endi.istril~me
si.irecinin i.iri.ini.i olup, somi.iren suuf ya
da sm1flan tasfiye ederek, insarun insan
taraflndan istismar ediJmesinin oni.ine
ge~meyi, toplumda bireyler arasmda
kar~ll1kh 'bir i~birligi ve yard1mla~ma
yaratmay1 ama~layan ve i.iretim ara~lan
run ortak mi.ilkiyetiyle belirlenen toplumsal sistem. Varolan toplumsal di.izeni
adaletsiz oldugu gerek~esiyle mahkiim
eden, ahlaki degerlere uygun di.i~en yeni
bir di.izenin savunurulugtJnu yapan, bu
idealin ger~eklejtirilebilir bir ideal olduguna inanan, soz konusu ideale ula~ma
yolunda, insan dogasuu ya da kurw:nlan
yeni ba~tan ~ekillendirecek bir eylem
program1 oneren ve bir devrim ya da ihtilalcinin bu eylem programuu hayata
ge~irece~ne inanan siyasr di.i~i.ince ya
da ideoloji.
Marksizmde, ger~ek komiinizmin in~
Sindan onceki donemde, fakat kapita)izmin y1kllmas1ndan sonra ortaya ~1kan
politikpekonomik sistem olarak sosyalizm, dev let in i.iretim ara~ lann1 ya
planlama yoluyla ya da dogrudan bir bi9mde kontrol etti~ ve hatta bu ara~lara
hukuken sahip olabildi~; neyi i.iretmenin
en faydah olduguna bakmaks1z1n, salt
toplum taraflndan ihtiya~ duyulan ~yle
ri i.iretmeyi ama~layan sosyo-ekonomik
sistemi ifade eder.
Sosyalizmin, Marks taraflndan geli~ti
rilen ve Engels taraf1ndan popi.ilerle~ti
rilen tarihsel materyalizme dayanan ve
pozitivist felsefeden y_o gun bir bi9Inde

etkilenmi~

olan ti.iriine, i.iretim ara~lan


run burjuvazinin elinde oldugu suufh
kapitalist devletin ylk1larak,. snufslZ bir
di.izen kurmay1 a1na~layan sosyalizme
bilimsel sosyalizna ada verilmektedir.
Kapitalizmin geli~imine ili~kin bilimse]
bir incelemeye ve i~~i san1fuun onci.i roltine ili~kin ger~ek~i bir degerlendirrnep
ye dayand1g1 iddia edilen soz konusu
sosyalizme; ekonomik alanda, lherkesin
yetenegine ve eme~ne gore haklaru alabilmesi' ilkesi uyannca, i.iretim ara~lan
nm ortakla~a mi.ilkiyetini, siyasi olarak
kapitalist devletin ~iddet yoluyla y1k.tbrak, yerine sosyalist devletin kwulmaslru, suufsaz bir toplum modelini, ya da
daha ~ok i$9 suufuun diktatorli.igi.ine
dayanan bir devlet anlay1~uu, ki.ilti.irel
olarak da, egitim ve ki.ilti.iri.in devlet tara
flndan planlarunasuu, 1rk aynmma kar~1
c;~kmay1, sosyalist topluma ka~1 olan
tiim toplumsal ve ki.ilti.irel kurumlarla sa
va~maya ongoren sosyalizm anlay1~1na
ayn1 zamanda Marksist sosyalizm denmektedir.
Yine ayn1 baglamda, Marks'an sosyalizmine, Blanqui'nin sosyalizm anlay1~1na,
Rusya'daki Devrim oncesi veya sonras1
sosyalist ihtilald.lerin sosyalizm teorisine, yani siyasi iktidann ele ge~irilmesin
de, demokratik yollara veya parlementer
eyleme gi.ivenmeyip, ~iddeti savunmasa
dahi, red de elmeyen sosyalizm anJaya~lna ihtilalci sosyalizm ad1 verilir.
Sosyalist devletin kurulmas1 si.irecinde
ihtilalci ~iddeti benimseyen soz konusu
sosyalizm anlay1~1 d1~1nda birtak1m ba ..
n~~ sosyalizmler de bulunur. R. Owen,
C. Saint-Simon, ve C. Fourier gibi di.i~i.i
ni.irlerin, sanayi devrimi ve sanayile,me
sonras1nda, yeni bir suuf~ i~~i suufrun dogu~uyla birlikte ortaya ~1kan
e~itsizlik ve sefaleti ortadan kaldumak
i.izi!re, sosyalist birtalwn fikirlerle geli~
tirdikleri gori.i~ler bi.iti.ini.i, di.i~i.inceyle
madde arasandaki kar~1thk ve temel ~e
li~kiyi, di.i~i.inceyi one alarak ~ozme egilim ve tavarJan iilopik sosyalizm olarak
ge~er. Toplumdaki serbest rekibetin bir
denge ve ko~ullarda ~itlik yaratmada-

- - - - - - - - - ---

--- -- - - - - - -

----- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

sosyal pozitivizm

gmt, tam tersine servetin beiirli ellerde


toplarunasma yo! a~lll';tnt, tekelle~me
nin fazla iiretim ve bunahmlan dol';urdul';unu, sanayile~menin i~~i smtfmm
durumur.un kotiile~mesine neden oldugunu
savunan
bu dii~iiniirlerin sosyac
.
lizmi, onlar e~itsizlil';i ortadan kaldmnayt ama~larken, insanlann ~ektil';i tshrap
ve sefaletin, ul';radtklan hakszhklann,
ileri siirecekleri birtalom ~arelerle sona
erecel';ini dii~iindiikleri, hakstzhklara
bir ~are bulunamayt~trun nedeninin,
hakstzhl'; giderecek, e~itlil';i sal';layacak
fikirlerin daha onceden bilinemeyi~ine,
bu ~areleri ortaya atacak dii~iiniirlerin
daha once diinyaya gelmemi~ olduklarma inandtklan i~in, iitopik adt verilmi~tir.

Yine Fransa'da, 1840'h ytllarda ortaya


9tkan ve sosyalizmin bir omel';inin
!neil'de bulundugu inancmdan hareketle, Hristiyanhgm ahllli kurallanru sosyalizmin kollektivist ilkeleriyle birl~ti
ren sosyalizme Hristiyan sosyalizmi adt
verilmi~tir. Soz konusu ogreti, klasik
sosyalizmlerden dini temele almast, gelecel';e del';il de, kapitalizm ve sanayile~
me oncesi topluma yonelmek bakurundan far khhk gosteri r.
Fransa 'da etkili clan Hristiyan sosyalizminin Almanya'daki kar~thl';t kursu sosya/izmidir. Oniversite profesorleri tarafmdan geli~tirilen bu sosyalizm, sosyalist
propagandadan ~ok etkilenen i~~i stmftnm kontrolden '>'kmamast i~in, birtalom
refonnlarm gereklilil';ini vurgulamt~hr.
Yine Almanya'da devleti ahlaki ve ulusal dayam~ma orgaru olarak goren, devlete ~d<artacal';l yasalar ve koyacal';t vergiler yolu yla toplumsal adaletsizlil';i ve
dengesizli~i giderecel';ini dii~iinen Lassalle'tn devletin her alandaki oncii giiciin ii temele alan sosyalist gorii~iine dev/et
sosyalizmi ad! verilmektedir. Ote yandan, Proudhon, Stimer ve Bakunin'in
anar~ist gorii~lerine dayanan ve iktisadi
liberalizmi, devleti ve Marksist sosyalizmi ele;;tirirken, bireyin ozgiirliil';iinii en
yiiksek del';er olarak goren sosyalizm i7zgiirlukru sosyalizm olarak tan~mlarur.
Yine, Sovyet komiinizmine ~iddetle

--------

791

muhalefet ederken, Marks'tan ilham almayan, sosyalizme ge~i~in demokratik


yollarla ve birtaktm reformlarla olmast
gerektil';ini savunan A vrupa sosyalizmine demokratik sosyalizm veya reformcu
sosyalizm adt verilmektedir. Ote yandan, evrensel oldul';una inamlan sosyalist ideleri, kendi ulusal ko~ullanna u ygulamakta tereddiit etrneyen O~iincii
Diinya iilkelerinin sosyalizm anlayt~l
na, ateizmi ve stmf miicadelesini reddederken, tek parti yonetimini benimseyen, sosyalizmi emperyalizme ve yeni
somiirgecilil';e kar~t bir ara~ olarak kullanan yere] sosyalizm tiirlerine QfUTICU
Dunya sosyalizmi adt verilmektedir.
sosyal pozitivizm [ing. social positivism;
Fr. positivisme socia/e; AI. sozial positWimus]. Odak noktasmda oncelikle tarih ve
toplum bulunan; olgulan a~an, olgulann otesine ge~n her tiir spekiilasyona
kar,n ~tkan ve tek ge~erli bilgi tiirii olarak gordiil';ii bilirni, ozel bilimler tarafmdan sal';lanan bilimsel bilgiyi toplwnu
ve toplumsal ya~amt diizenlemek i~in
kullanan ve ilerlemenin insanhk tarihinin en onemli ve belirleyici ogesi oldugunu savunan pozitivist anlayt~.
Bu tiir bir pozitivizmin iinlii temsilcileri
arasmda Saint-Simon, Auguste Comte,
Jeremy Bentham ve John Stuart Mill vardtr.
sosyobiyoloji [lng. sociobiology]. Sosyal
davraru~tn biyolojik temellerini konu
edinen disiplin. Anglo-sakson diinyada
geli~n bir yakla~un olarak sosyobi yoloji, insanlarda dol';u~tan clan davram~la
nn toplumsal olgulara dair bilimsel
a~1klamada i~e yarad11';1 kabiiliinden
hareketle, sosyal fenomenleri dol';al aytklanma siire~leriyle a~amaya, kiiltiir ve
toplum teorisini biyolojiye indirgemeye
ve dolaytstyla tinsel del';erleri hi~ hesaba
katmadan tdol';alahl';t geli~tirmeye ~ah
~tr.

sosyoloji [Os. irtimaiyat; lng. sociology; Fr.


sociologie; AI. soziologie). Biitiin ~~itlili
l';i, del';i~kenligi ve tiim aynnttlan i<;inde, toplwna dair clan a.,.klayta bilim. 1
Sosyal yaptya, 2 toplumlardaki gruplann, sosyal kategorilerin ve stntOann do-

792

sosyoloji

gastna, oranlanna, -;e~itlilik ve farkhhklanna, 3 top lumdaki sosya) ya~ama, 4


toplumW\ kulrurune ve hayat tarztna, 5
hem niteliksel ve hem de istatistiki ara~
brma yontemlerinin mahiyetine ili~kin
bilimsel inceleme. Topltunsal sistemlerin
geli~imini ve i~leyi~ini yoneten yasalan
ortaya t;tkarmaya -;ab~an, bu toplumsal
fenotnenleri gozleyip betimleyen, bu fenomenleri h.ttarh bir kavramsal ~ema
araClhgtyla a-;1klamaya -;ah~an bilhn
dah.
Toplumun dogastna ili~kin du~unu
~un tarihi en aZindan t Aristoteles'e
kadar geri gittnekle birlikte, bir burjuva
sosyal bilimi olarak sosyolojinin isim babast Auguste tComte'tur. A Comte ayru
zamanda, -;agda~ sosyoloji ya da top ..
lum teorisinin kendisinden tiiredigi u-;
kaynaktan birincisinde onemli bir yer
tutar. Toplumu sosyolojinin dolayuns1z
nesnesi, biricik ara~ttrma konusu haline
getiren Comte, toplumdaki geli~me egilimlerinin onemini vurgulam1~, sanayile~memi~ toplumlardaki hukuki mekanizmalar ve ahlak kurumlanru a.;akhga
kavu~hl rurken, t Aydtnlanmantn liberal
iyimserligine olduk-;a muhafazakar bir
tepki vermi~tir.
Fransayla s1n1rh kalan ayn1 kaynag1n
ikinci buyiik sosyologu, pozitivist egilimlerini Comte'a bor-;lu olup, topluma
dair analizini buyuk ol-;ude, yap1, i~lev
ve sosyal kurum gibi teritnlerin yerl~
mesinde onemli bir rol oynam1~ olan
Herbert Spencera dayanduan Emile
Durkheim.dtr. Nitekim, onun fonksiyonel sorulann onemini vurgulayan, bireye dt~sal olan sosyal olgulann biricik
dogastru, sosyolojinin psikolojiden olan
farkhhguu ortaya t;tkaran sosyal dayant~ma teorisi, -;agda~ sosyolojik du~un
cenin olu~umu ve geli~iminden onemli
bir yer i~gal eder.
B Sosyolojik du~uncenin gel~imine ve
sosyolojinin kurumsalla~mastna katklda bulunan ikinci kaynak, Karl Marks
ve Max tWeber'den olu~ur. Sosyolojiye
nesnel temeller kazandtran tMarks'tn en
onemli katktsl, onun -;agda~ sosyolojideki -;at1~mac1 ekolun fikir babas1 olma-

stndan kavnaklarunaktadu. Buna kar


"
~1n, Weber'in buyuk onemi ise, onun bir
modem disiplin olarak sosyolojinin teorik temellerini atm1~ olmastndan dogar.
Onun genelligi yuksek olan aQklayto
degere sahip kavramlan, ozgul bir man
t1ksal model turu olarak ideal tipin sosyolojik a-;tklamada nas1l kullantlacagma
ili~kin analizi, davran1~ta ozsel olarak
sosyolojik olana, yani sosyal eyleme dair
tan1m1, sosyal eylemin belli ba~h unsurlannl eylemin rasyonel bile~enleri
yoluyla a-;tkhga kavu~turmas1, burokrasiyle ilgili sosyolojik -;ozumlemesi,
toplumsal ili~kilerde artan rasyonalitenin vazge-;ilmez sosyal ~likt;isi olarak
buyunun -;ozulmesi kavram1, v. b. g.,
mustakil bir disiplin olarak sosyolojinin
teorik temellerinin en belirleyid ogeleri
olmu~tur.

C Sosyolojinin kurumsalla~mas1ru saglayan u-;uncu kaynak ise, George Simmel


ve Vilfredo Paretodan olu~ur. Sosyolojinin diger sosyal bilimlerin ilgilenmedigi
bir alaru konu almas1, sosyalle~me veya
insan ili~kileri alaru uzerinde yogunla~
mast gerektigini 50yleyen Simmel, toplu
mun etkile~im yoluyla birle~tirilmi~
olan bireylerin toplarrurun sadece bir ad1
oldugunu 50ylerken, sosyolojide fonnel
yakla~1m1n onculugunu yapmt~br. Pareto ise, sosyal sistem ve sosyal denge
kavramlan uzerinde yogunla~lrken,
fonksiyonel yontemi one Qkarmak ve niceliksel yontemi kullanmak suretiyle
onemli bir katkl yapml~br.
Bu kaynaklardan hareket edildiginde,
bugun bir sosyal bilimin kapsanu ve
ozellikle de sosyolojinin konusu baglamtnda u-; temel ve farkh goru~un oldugu soylenebilir. I Bunlardan birincisi,
sosyolojinin konusunun, kendisinde
belli bir konwn i~gal eden bireylerin ustiinde ve otesinde baguns1z bir varolu~a
sahip bulunan toplumsal yap1 oldugW\u
soyler. Bu goru~un iki ayn versiyonu
vardtr: a) 0 retim tarzlanndan meydana
gelen yapllan kavramsalla~tuan Marksizm ve b) sistemleri, rol yaptlanru te~
his edip on plana c;U<aran Parsons-;u ya
p1sal tfonksiyonalizm.

sosyolojtk

ikinci goru~ ise, II Durkheim'a dayanarak, sosyolojinin esas ve ger~ek konusunun, kollektif tasaram I terns iller, yani
anlamlar, ve bireylerden bag1mSIZ bir
varolu~a sahip alan dunyay bili~sel
olarak organize etme tarzlan oldugunu
one surer. Soz konusu yakla~1ma gore,
bu kolJektif temsillere en iyi ornek, insanlann dogu~undan once varolan ve
onlar olduk ten sonra da varolmaya
devam eden dildir. Gunumuzde yapsalctlarla postmodemistlerin ~ah~mala
n bu gelenek i~inde degerlendirilir.
Gunumuzdel sosyolojinin konusu ile
ilgili u~uncu goru~, III onun ger~ek
konusunun Weberci anlam1 i-;inde sosyal eylem oldugunu iddia eder. 'Bu g6ru~e gore, toplum diye bir ~ey olmayp, sadece birbirleriyle ili~ki i-;ine
giren, kar~1hkh bir etkile~im i~inde bu~
lunan bireyler v~ sosyal gruplar vard1r.
sosyolojik Yeni-Kant~1l1k [lng. sociological Neo-l<.antis,n; Fr. Neo~l<.antisme sociologique ]. Alman filozofu Georg Simmel
taraf1ndan kurulmu~ alan Yeni-Kant~l
felsefe okulu.
Simmel felsefesinde, Kant'1n, bizim deneyin, lecriibenin d lin yasiJU, fenomenleri kurdu~umuz gorii~uyle spekiilatif
metafizigin olanaks1z old ugu tezinden
etkilenmi~ ve deneyim diinyasaru.n kaynagtru toplumsal durumda bulmu~tur.
sosyolojizm (Os. i'timaiyat,llk; lng. socio-logism; Fr. sociologisme; AI. soziologismus].
1 Genel olarak. sosyolojiyi psikolojiden
bagtmstz bir bilim olarak goren, bir bilim
olarak sosyolojinin toplwnsal ger~ekligin
tiimuyle ve geregi gibi a~lklanmas i.;in
gerekli ve fazlas1yla yeterli oldugunu savunan gorii~ ya d a ta vtr. Organik ya~
nu a~an her~eyin, akd, bilim, sanat,
ahlak ve din gibi oge, duygu ve kurumJann toplwn ve toplwnsalhg.n sonucu oldugunu savunarak, kollektif bilind put~
la~bran, cemiyeti he~yin temeli yapan
gorii~.

Toplumsal olaylarla sosyolojinin, epistemolojik balwndan onceligi oldu~unu


one suren anlay1~ olarak sosyolojizm; 2
estetik alantnda, estetik duygunun kol-

YeniKant~thk

793

lektif bilincin tirunu oldugunu; 3 ahlak


alan1nda ise, yukumluluk ve odev duygusununl bireyin vicdan1nda kollektif
bilincin bir yans1masz oldugunu dile
getirir.
soykiitiigii yontemi [ing. genealogical method; Fr. metlwd geneologique]. Ornegin
bilgi gibi bir kavram1n, ozne gibi bir varhgn veya ahl~k gibi bir disiplinin bugu~
nunu, halihaz1rdaki d urumunu a-;akltga,
ayd1nhga kavu~turmak i~in ge~mi~ine
bakan, kokenJerle ilgili analiz yontemi.
Soykutu~u yonte1ninin kurucusu, soz
konusu analiz tarz1nt, Zur Genealogie
der Moral [Ahlak1n Soykutugu Ozerine]
adh eserinde, ki~ilerin ve kultiirlerin
deger sistemlerini olu~turma bi~imleri
ni belirleyen tarihsel ko~ullara ve ko~ullanmalan ortaya -;akannaya yarayan
1netod olarak tarumlayan ve dolayts1yla
tahlak1n soykutugunu c;tkartan Friedrich Nietzsche'dir.
Ayn soykutugu yontemini FransiZ du~uniiru Gaston Bachelard bilim felsefesi
alarunda uygularru~tlr. Bu baglamda bilimlerin soykiitii~, bir bilimi belli bir
evreden bir diger evreye ge-;iren hareket
ettirid gt.icti ortaya ~akannaya, bilimsel
olanla ideolojik alan aras1ndaki suurda
ya~nan yer degi~ikliklerini izlemeye
yarar.
Soz konusu soykiitugu yakJa~un1, ~ag
da~ dii~iiniir Michel Foucault'da, yine
ayna anlam i~inde, modern iktidar bi~imlerinin ozunii ve geli~imini ~oziim
leme yontemi olarak kullandm1~hr. ilerleme olarak tarih inanandan vazge~en,
Foucault, ozgiil kurumlarla soylem
fonnlanrun koklerini .;~plak gii~liktidar
mucadelelerinde arayan soykiitugu pro
jesi it;inde, bireylerin modem iktidar I
bilginin sonu~lan olarak nesneler ve ozneler ~eklinde nasJ..I kurulduklann1 ara~
tlrmJ~br. Ona gore, soykutiigu, mevcut
ilgil ~tkarlann J~1g1nda yazdm1~ tarihtir. Ba~ka bir deyi~le, soykutugu, ~u
arun iJgilerine, konulanna baglandarak
kaleme ahnnu~ alan tarihtir. Buna gore,
soykiitugu 'efektif tarih' lir.

794

soylu

vah~i

soylu vah~i [ing. noble savage; Fr. savage


noble]. Romantizmin insazun ya da insanhgtn do~al olarak iyi oldu~u, ve do~aya geri donmemiz gerekti~i du~unce
sini ifade etmek i~n kulland1~1 deyim.
Soylu vah~i deyiminin temelinde i~,
Franstz filozofu J. J. tRousseautnun, Insanlar Arasrndaki E~itsizligin Kaynaf adh
eserinde dile getirdigi, uygarhk tara&ndan bozulmam1~ olan do~a durumundaki insan olarak, vah~i insaru vard1r. Buna
gore, soylu vah~i deyln)i, uygarbgtn,
kendisini do~al olmayan istek ve arzulann kolesi yapmasmdan~ kendisini ba~
tan CJkanp, ba~langtc;taki ozgurlu~unu
elinden almas1ndan once, do~al, soylu ve
masum bir varolu~a sahip olmu~ olan
erdemli i:nsaru anlabr.
soyut [Lat. abstractus; Os. mucerret; ing.
abstract; Fr. abstrait; AJ. abstrakt). Nesnelerin~ olaylarm, fenomenlerin, onlardan,
yani nesnelerin, olaylann ve fenomenle-rin kendilerinden ayn olarak du~unu
len ya da de~erlendirilen nitelikleri i\in
kullantlan stfat. Ome~n, vatanseverlik,
vatarun1 seven insanlardan hareketle
olu~turulmu~ soyut bir niteliktir. Yine,
ome~in 'san' kavraml, elle tutulamaz,
gozle gorulemez bir niteli~e i~ret edilirken de~il de, tek tek nesnelerin gosterilmesinde kullantlmast bakurundan
somut olmakla birlikte, 'sanhk' nesne ya
da nesnelerin bir niteli~inin, zihi.nsel bir
soyutlama ile belirtilmesi bakurundan
soyut bir kavramdu.
Su halde, varolu~un u bir ba~ka ~eye
bor~jlu olan ve ancak du~unmede ve zihinde bir ba~ka ~eyle ili~ki ic;inde, nesne
ya da nesnelerin niteli~i olarak dii~un ulen ~eyin kavram1na ise, soyut kavram adL
verilir. Klisik manhkta, birc;ok bireyin,
onlardan ayn olarak du~unulen, o~ak
do~asirun ad1 olan terime ise soyut tenm
denmektedir. 'insanhk', soyut terime verilecek en iyi omektir.
Bir nitelik, ya da kavram gerc;ekte ait
oldu~u nesneden yahtlama i'jinde du
~iinuldu~u zaman soz konusu olan
ozellik soyut diye ifade edilmekle birlikte, Hegelci felsefede, sadece ni.telik ve

kavramlar1n degiL faka t a it olduklan


butunden yahtlama ic;inde du~unulduk
leri zaman~ bireysel nesnelerin de soyut
olduklart soylenir. Ome~in, bireysel bir
insan varh~1, toplumsal ili~kilerinden
ayn ve ba~1ms1z olarak du~unuldu~un
de soyuttur. Bu goru~e gore~ varolan
her~eyi kapsayan butun d1~1nda~ tek
tek her varhk bir dereceye kadar soyuttur. Bu felsefede, tek hakikat butiinun
hakikati, butunsel hakikattir; butun soyutlamalar bir \arpttma ya da yanh~la
mayt ihtiva eder.
Ote yandan, nonnalde, konulan tasartmsal ya da ideal varhklar olan bililn ya
da disiplinlere soyut bilimler denir. Pozitivist du~unurler Comte ve Spencer tarahndan yaptlan bilimler suuflamasmda
soyut bilimler konusu, fenomenleri yoneten yasalar olan bilimleri gosterir.
Comtea gore, somut bilimler ya da do~a
bilimleri ise, soyut biUmlerin konu ald1~
yasalan varolanlara uygulayan bilimlerdir. Spencer, soyut bilimlerle, soyut ba~lnblan konu alan matematik ve manb~~ anlarken, di~er bilimleri de (mekanik,
fizik_. kimya turunden) soyut-somut bi..
limier ve (astronomi, jeoloji, biyoloji, psikoloji ve sosyoloji turunden) salt somut
bilimler olarak ikiye aytrm~br.
soyutlama [Yun. aphairesis; Lat. abstractio;
ing. abstractian; Fr. abstractian; AJ. abstraction). 1 Deneyimin i~jerigindeki bir
o~eyi, do~al kurulu~undan, yaptsal ve
fonksiyonet ili~kilerinden ay1rarak, kendinde ve kendi ba~ma du~unme i~lemi;
duyu yoluyla algtlanan gerc;eklikte birbirinden ayrllmaz olan iki o~eden birini
du~unce yoluyla ayuma, yahtlama, di~erinden aytrarak ortaya c;lkarma. 2 Birbirlerinden ba~ka balamlardan farkhl1k
gosteren nesnelerin ortak niteli~ini d u~unce yoluyla yakalaytp, genel bir fikir,
bir kavram olu~turm.a; somut bir tarzda, tek tek gozlemlenen ozelliklerden
~jok, birbirine benzeyen sonsuz saytda
durum ya da ortamda gozlemlenebilen
genel bir ozelli~i yakalama i~lemi.
3 Genel sozcuklere ula~ma i~lemi olarak tan1mlanan soyutlama, ara~hrllan

soylem

fenomenlerden, yap1 ya da karakterlerini betirnlemeyi istedigirniz birtak1m


6zelli.kleri ve ortak noktalan bir struflamaya temel yapmak iizere se~me i~lemi
ni oldugu kadar, bu siirecin iiriinii olan
~eyi de gosterir. Ba~ka bir deyi~le, soyutlama, bir yandan soyut bir fikir ya da
kavraml, bir dizi ozellemesinden yahtlaYlP ~1kartan bili~sel siireci, bir yandan
da bu siirecin sonucu olan ~y ya da
kavram1 dile getirir. Buna gore, soyut bir
kavramm zihinsel tasanm1 olan soyutlama, ara~hnlan konuda, anzi ya da ilineksel olam aylklayarak, ozsel olan1 betimleyen zihinsel yapmu da ifade eder.
Buna gore, insan gibi genel bir sozciik,
belirli bir insana referans ya da yonletimde bulunan 'Ahmet'in tersine, genel
olarak kullarulabilen bir sozciiktiir. 1~te
duyu-deneyinde dogrudan ya da somut
bir bi~imde algllanamayan bir ~eyi simgesel ya da kavramsal olarak temsil
eden, gosteren bu tiir sozciiklere, tek
tek nesne ya da olaylan bir kly1ya btraktp, genel olana ula~ma siireci soyutlama olarak bilinir. Orne~, iinlii Yunan
filozofu Aristoteles 'yuvarlakbk' gibi
matematiksel ozellik.lerin yuvarlak diye
niteledigimiz ~eylerden ayn olarak varohnadtklanru savunmu~tur. 0, gene)
50zciik.lerle gosterilen bu ozelliklere soyutlamalar adnu verir ve matematik9nin
bu soyutlamalara, tiim duyusal nitelikleri aytrarak ve geride yalmzca niceliksel
ve siirekli olam btrakarak ula~bguu
soyler.
Duyusal niteliklere ise, tiimevanm yoluyla ula~lltr. Buna gore, tikellere ili~
kin duyu alglSmdan, ki~i tiimevanm
yoluyla tiimellere ili~kin sezgisel bilgiye ula~u. 4 Soyutlama, yine, geleneksel
manhkta bir tiimeli tikel ~eylerden tiiretme, ljtkarsama i~lemine, bir dizi tikel
~ eyde ortak olam inceleyerek, tiimel
olana ula~ma siirecine kar~ahk gelir.
soyuUamanhk (ing. abstractionism; Fr.
abstractionnisme]. Gene) kavramlann bir
soyutlama siireciyle kazam.ldagma orie
siiren ogreti ya da soyutlamalara, somut
gerr;eklikler kadar d~er venne tavn.
Amerikah pragmatist dii~iiniir William

795

James'a gore, soyutlamalara, somut ger~ekliklerin degerine e~it bir gerc;ek


deger y~kleme egilimi.
soylem [Ing. discourse; Fr. discottrse; Aim.
diskurs]. 1 Genel olarak, dilin sozel ya da
yaz1h bir bi~imde aktiielle~mesi siireci;
yaz1h ya da sozlii olan, bir ileti~ime
veya diyaloga davet eden her~ey. 2 Bir
etkinlik alaruna, bir faaliyet tiirii veya
disipline ozgii kavramsalla~tlrmalar biitiinii veya a~; birtak1m ortak kabullerle
desteklenen veya biitiinlenen iiriinler
toplam1. 3 Ozel olarak da, algalama tarz
ya da ~emalanm, dil ve bilgi pratigini
yoneten, kontrolii altmda tutan, kiiltiirel
kod, derin yapa; dilin dii~iinceyi, bilgiyi
ve entellektiiel faaliyeti orgiitleyen diizenleyen ardalam, ek dilsel yapllar biitiiniinden meydana gelen ideolojik boyutu.
Bu baglamda, yukanda sozii edilen 1.
ve 2. anlama i~inde soyleme ili~kin incelemeye, dile, dilin yapasma, onun aktiiellc~mi~ veya kullarum diizeyinde ortaya
~1kan i~levleriyle temel modellerine dair
analize soylem zumlemesi ad1 verilirken,
3. anlam1yla 50ylemi konu alan, dilin
toplwnsal ve ideolojik boyutunu ortaya
~1karan analiz el~tirel soylem ,ozumlemesi
olarak nitelenir. SOylemle ilgili analizin
ge9T1i~i t Aristoteles'e kadar geri gitmekle birlikte, soylem ~oziimlemesi esas Ferdinand de tSaussure'le, ama daha ziyade Saussure sonrasa ara~bnnaalar ve
ozellikle de Roland tBarthes ve Mic:hel
tFoucault'yla geli~m..i~tir.
Saussure'e gore, soz veya kullarum
halindeki dil, bireysell~mi~ ve de
olumsal oldugu i~in, dilbilimsel ara~hr
maya hi~bir zaman konu olamaz. Fakat
Saussure'iin izleyicileri, onun soz konusu tezine ragmen, anlam analizini kolayla~brabilmek veya tamamlayabilmek
i9n ve dilse l yapLlann gerisindeki ek yapalan k~fetmek amacayla_, dik.kati soze
(parole) yonelbni~lerdir. I~te dilin diizanlam boyutunu oldugu kadar, yananlam boyutunu da hesaba kabnaya yol
a~an bu ad1mdu lei. bir yandan Saussure'lin soz kaf1l1Sanda dile ve dolayasayla
tyananlam kar~asmda. da tdiizanlama

79n

soylem etiAi

yi.ikledigi ayncahkll stati.ini.in tersine


-;cvrilmesine, diger yandan da el~tirel
soyleln -;ozi.imlemesinin geli~lnesine
neden olmu~tur.
Nitekiln, Barthese gore, dilde, sozi.in
bireysel boyutunda kar~tla~tlan ~ey,
bir gostergeler zincirinden ziyade bir
gosterenler zinciridir. Dahas1 Barthes
gosteren]erin sozli.ik tantmlannm belirttigi anlatnlann otesinde, onlardan
daha fazla bir anlama sahipmi~ gibi goriindtiklerini sayler. Ona gore, soz kon us u fazladail, dile getirihnemi~ alan
anlatnJan ke~fedebilmek i-;in, gosteren
lerin tikel baglatnlardaki akti.iel kullanunlannt belirleyen ek temel ba~1nhlar
obegini yeni ba~tan in~a etmek zorunlulugtJ vardtr. Barthes'tn kendisi bu ek
bagtnttlar obegine soylence ya da efsane
ad1n1 vermi~tir.
Foucault ise, dil pratigini veya dilin
kullan1m1nl belirleyen ek yapllan ideolojik alan ba~hg1 al tlnda -;ozi.imler. Ona
gore, soz konusu ek yaptlan mi.itnki.in
hAle getiren ~eyI kendisinin soylem formasyonlarr diye tanunlad1g1, tarihsel olarak yap1lanm1~ ilgi, kavram, tema ve -;karlann bir birl~imidir. Bu formasyon
ya da bit;imleyicilere yap1 kazand1nc1hk
niteli~ini veren ~ey, onlan mi.imki..in
ktlan ko~ullard1r. Foucaulfnun kendi
ifadesiyle, diski.irsif bir formasyonun bi-;imleyici kurallan, onlar1 ortaya -;tkann
toplumsal ya da kurumsal baglamlar,
belirli problemleri ve onlarm nedenlerini telaffuz ehne gi..idine sahip kimselerin
sosyal kimlikleri, ilgi ve ~karlarm tikel
konularuu belirlemede gi.indeme gelen
entellekti.iel kabplar, v. b. g .dir.
Foucault'ya gore, toplumsal fenomenler
i~te soz konusu ek yaptlann, soylemi bi-;imleyen kurallann etkisiyle olu~turu
lan soylem ba~lammda ve saylemin
i~den kurulur. Soylemlerin dt~mda,
soyle1nlerden ba~lffiSlZ alan tek bir fenomen yoktur. 0, bundan dolayt ki.ilti.irii iktidar mevzilerinin toplumsal ag1
olarak gori.ir soylemi orgi.itlenmi~ ve
kurumsalla~m1~ iktidar ili~kilerinde temellendirir ..
1

siiylem etigi [lng. discourse ethics; Fr. etluque


de discourse]. tFrankfurt Okuhmun i.inli.i
di.i~i.ini.irlerinden biri alan Ji..irgen Habermas taraflndan geli~tirilen, ve ideal
ko~ullar alhnda ger-;ekle~ecek bir ileti~im si.irecini, insanlar arastnda sagbkh
bir bilgi ve kanaat mi.ibadalesini, gi.i-; ya
da hiikmetme ili~kilerinden bag1~1k
alan mutabakata dayah ger-;ek bir etkile~im ve soylemi mi.imki.in k.Jhnasl beklenen dogru ahlaki ve politik ko~ullan
ortaya koymay ama-;layan teori ya da
etik ani a y1~1.
tHabennas'tn teorisine gore, ger~ek bir
ileti~imi, bask1a ve tahakki.imci.i olmayan hakiki bir soylemi mi.imki.in k.Jiacak
ko~ullar ~unlardtr: 1 ileti~ime giren ta~
raflarm birbirlerini ay1u haklara sahi p
~it katlllrnctlar olarak gonneleri gerekir; ileti~ime giren taraflann ilgi ve -;Ikarlanna ayru ol-;i.ide sayg gosterilmelidir;
2 yine, ileti~im baglamtnda, dolaymh
ya da dolays14 kurwnsal ya da yaptsal
bir bask1 veya zorlama olmamahdu. 3
ileti~im veya saylemde kabul edilebilecek alan biricik ikna ti.irti ya da tarz1 rasyonel argilmandu. Zira, Habennas'a
gore, bir iddia yalniZca bask1 ve zorlamarun sonucu olmayan rasyonel bir mutabakatm sonucu oldu~u takdirde hakh kthnabilir.
4 Hi-;bir kabuli.in ele~tiriden muaf ve
ara~hrmantn d1~1nda tutulmamas1 gerekir. 5 Bu kabuller ancak ve ancak, herkes onlann a-;Jkl1g1 ve do~rulugu i.izerinde uzla~bg1 zaman, kabul germ i.i~
hale gelir. 6 tleti~imin stnJrsiz ya da a-;1k
u-;lu olmasJ gerekir, -;i.inki.i hi-;bir otorite
bir konuyu kesin sonu~lu bir bic;imde
karara baglayamaz. Zira, soylem gi.i-; ya
da hi.ikmetme ili~kilerinden uzak ve ba~s1z olup, eldeki bi.iti.in veri ve delillerin ele aluunastru gerektirir. 0 yeni delil
ya da di.i~i.incelerden, soylemin dl~tnda
tutulmu~ olanlann bakJ~ a;tlanndan etkilenir.
Habermasm tanJmladtgl alt1 ko~uldan
birincisi ahlaki bir ko~ul iken, geri kalan
be~ tanesi rasyonelli~n olmazsa olmaz
gereklerini ortaya koyar. Felsefesinde et-

sozde bilim
kile~im

ve ileti~imi eme~i temeUendiren


en onemli kategori olarak one suren Habennas,. soylem eti~iyle bu ba~lamda
+Aydmlanmamn ara9ial akaloh~mdan
olduk~a farkh alan ileti~imsel bir rasyonalite geli~tinni~tir. Onun soylem eti~i
ni temellendinne tarza transendental bir
hakhlandmnadar, ~iinkii bu temellendirme ileti~ilne giren, belli bir soylem
fonnu i~inde yer alan ve ger~ek bir mutabakat arayan insanlann yukandaki alta
k~ulu yerine getinnesinin ka~malmaz
oldu~unu, ger~ek bir ileti~imin soz konusu ko~ullan ongerektirdi~ini g6stermekten olu~ur.
soylence [Yun. muthos; Os. efsn.ne; tng.
mythe; Fr. mythe; AI. mythe]. Do~al olaylan, diinyamn yaradala~mJ, do~al varhklann meydana geli~ini, ~ekil de~i~tirmesi
ni zaman zaman gerr;ekten uzakla~arak
anlatan hikaye ya da masal.
Kozmogonik ya da kozmolojik siire~
lerle ilgili alan, belli bir do~ruluk paya
olmakla birlikte, olgusal bir temeli bulumnayan, sembolik bir tanda ifade
edilmi~ hakikat olarak soylence, ola~a
niisti.i olaylan, insaniistii gi.i~leri konu
alan, do~al olaylan do~aiistii gii~lerle
a~aklayan tasanm ya da oykiiyii ifade
eder.
Ote yandan, hemen hemen her kiilti.ir
i~in ge~erli alan ve rasyonel dii~unii~ on
cesinde yer alan dii~iince tarzma; do~al
olaylan do~al nedenlerle at;aklayan felsefi
ya da bilimsel dii~iinceden once gelen ve
bilimsel dii~i.inceden farkh olarak. do~al
olaylan insaniistii ya da do~austii gi.i~ler
le a~aklayan, insarun da~ ger~ekli~e ili~
kin alglianm olgusal temeli olmayan sanalsal bir sezgi, imgeleme ve tasanmla
ifade eden dii~iince tarzma soylen.c:e:sel du~unce denir. Buna g6re, soylenceler, rasyonel dii~iince oncesinde, eski toplumlann kar~ala~taklan anla~almasa gil~
~eylere ve olaylara, kesin ~oziimler getirirler. Diinyada ortaya -;akan her tiir nedenselli~i, insan eylemini temele alarak
kavrayan saylenceler, toplumun kavrayt~ giiciinii a~an her~eyi yiice, do~aiistii
varhklann yapap etmelerine ve davram~
lanna dayandtrarak a~aklarlar.

797

soyleyen [ing. utterer]. tleti~im soz konusu oldu~unda, sozu soyleyen, bir
ba~kasma belli bir mesaj ileten birey.
ileti~imi ba~latan, bit ileti ya da bir mesaja bir soz, konu~ma ya da soylenimle
ba~ka bir kimseye aktaran ki~i.
sozcelem (tng. utterance; Fr. enonce; Al.
iiusserung). 1 Gene! olarak, agazdan ~akan
sozlere verilen ad; 2 daha ozel olarak da,
anlamh bir ileti~imin temelini olu~tu
ran, ileti~imde bulunmaya yarayan, bir
mesaja ba~ka bir bireye ileten konu~ma.
Bununla birlikte, konu~anm belli bir
ileti~im niyetiyle a~aga vurdu~u anlamh
cdim olarak sozcelemin her zaman dilsel
olmasuu bekleyemeyiz. Dilda~a i~aret
veya imlemeler de, ileti~im ortammda
birer sozcelem de~eri ta~arlar. c;a~da~
dil filozofu +Austin'in de gosterdi~i gibi,
bunlar uzla~amsal terimler (ome~n, birisine yumurta atarak onu protesto
ehne) olabildi~i gibi, (sozgelimi, bir sopaya tatla tath sallayarak birisini bir ~ey
yapmaya ikna ebne) olmayabilir de.
Bu baglamda, iinlii dil felsefecisi Searle,
bir ~ey soylerken ger~ekle~tirilen ilk ve
temel edime sozceleme edimi adma vermi~tir. Buna gore, konu~amn anlamh
bir dilsel ifade sozcelerken yapb~a ~ey
bir sozceleme ediminde bulurunakhr.
sozdik [Os. kelime; 1ng. word; Fr. mot; AI.
wort]. lleti~im siireci i~inde, genel ~ekil
lerini ve aym ya da benzer anlamlaruu
farkh zamanlar boyunca kon.yan i~aret
ya da gosterge. Belli bir anlarru ifade
eden ya da sembolle~tiren, nihai ve ba~unstz bir ileti~im birimi alan anla~ahr
i~aret ve diizgiin ses. Dilde bir tiimceyi
meydana getiren, bilgisel bir anlatm oldu~u kadar, duygusal bir yiiki.i ya da
anJama da bulunan temel birim.
Bu ba~lamda, bir bireyin kullanda~a ya
da bir disiplinde ge~en sozciiklerin tiimii,
vokabuler ya da sozcuk daga rcrgr olarak tanunlamr.
sozde bilim [tng. pscduo-science; Fr. pseudo-science]. Bilimsel yontemin yanh~
kullarulmasmm sonucu alan ve bilim olmada~a halde, bilim goriintiisii veren teoriler; bilime her yoniiyle benzemekte
gibi gori.inebilse de, bilim olabilmesi

798

soz edimi

soz konusu olmayan hipotezler bi.iti.ini.i


veya teori.
Deneysel ko~ullar i.izerinde yeterince
denetim kuramayan, verileri gere~ gibi
analiz edemeyen, ak.Jlyi.iri.ibne ya da argi.imanlan manllksal ilkelere uygun
di.i~meyen teoriler bi.iti.ini.i olarak sozde
bilim i.izerinde ozellikle ingiliz bilim filozofu +Popper durmu~tur. Ona gore,
sozde bir bilimin hipotezleri hi-;bir ~ekil
de test edilemez, zira onlan yanll~laya
cak deneyler yoktur. Bilimsel geli~meyi
engelledigine inand1g1 sozde bilime
ornek olarak Marksizm ve psikanalizi
veren Popper'a gore, bu ti.ir bir bilime
baglananlar, olaylar ve olgu teori ili~kisi
her ne ~ekilde geli~irse geli~sin, o hilimin hipotezlerine daha s1k1 yap1~may1
odev bilirler.
soz edimi [ing. speech act; Fr. acte de parole;
AI. sprecJUJkJ]. Konu~an birinin belli bir
an ya da durumda soz ya da sozcelem
i.iretmesi. Oznenin, bilin-;li insan varhglmn ag1zdan birtalom anlamh sesler,
sozceler -;1kartmak suretiyle ger~ekl~
tirdigi faaliyet, bir ti.imceyi sozle~tiren,
yani sozce ~eklinde ifade eden sozci.iklerin yerine getirdigi fiil.
Soz edimleri terimi i.inli.i dil filozofu
John Searle'i.in kitabuun adm1 gosterirken, bir diger i.inli.i dil filozofu John
Austin'in de gori.i~lerini tammlar. l~te
bu baglamda, soz edimlerini konu alan
teoriye, yani anlam teorisinin tersine,
pragmatik olarak bilinen dili kullarum
teorisine soz edimi teori.si ad1 verilmektedir. Anlam-kullannn aynmma dayanan
soz edimi teorisi soz ya da sbzci.iklerle
yap1labilen ~ey veya faaliyet ti.irlerini
sistematik bir tarzda kategorile~ti.rir ve
bunlarm nasd belirlendigini a;lkbga kavu~turur. Ba~ka bir deyi~le, o ileti~im
niyetlerinin dogasmi ve bu niyetlerin
nas1l d1~avuruldugunu ortaya t;IkannaYI ama;lar. Nitekim, Austin bu ti.ir bir
soz edimi teorisi geli~tirirken, soz edimlerini analiz etmi~tir. Ag1zdan anlamh
scsler -;1karma gibi kompleks bir faaliyetin ;e~itli bile~ensel ogeler i;erdigini
one si.iren Austin, bu soz edimlerini soy-

Ierne edimi, soyleyerek yapdan edim ve


soylemenin sonucu olarak yapdan edim
ba~hklan altmda i.i;e ayumi~hr.
sozliik tan1m1 [ing. lexiazl definition; Fr.
definition lexique]. Bir sozci.igi.in gi.inli.ik
dilde sahip oldugu, ortak ve yerle~ik
anlamm1 ifade eden, bir dile girmi~
olan bir terimin anlam1ru daha a~ ve
anla~1hr hale g~tiren tamm ti.iri.i.
sozmerkezdlik [lng. logocentrism; Fr. logocentrisme; AI. logocentrismus). 1 Genel anlanu i;inde ve sezgicilerin, romantiklerin ve irrasyonalistlerin bak1~ a~Isiyla,
canh ve ya~ayan her~eye kar~I en iyi
durumda kayitsiZ kalan veya en koti.i
halde de di.i~manca davranan akllc1,
mekanistik, bilimsel ve s1g tavu veya
di.inyamn ger-;ekte, kavramlanm1zm betimledigi gibi olduguna inaruna yanh~I.
2 Daha ozel olarak da, i.inli.i FransiZ filozofu Jacques tDerrida'run, Bah entellekti.iel ki.ilti.iriini.i Platon'dan ba~laya
rak derinden etkileyen, si.irekli ama
yanb~ bir kabul olarak, konu~mamn
yaz1dan once geldigi kabuli.iyle ilgili
t~hisi. Yazuun Bah metafizik geleneginde bashnld1gma inanan Derrida, bu
gelenegin hakikatin koklerini, mutlak
hakikatin kendisi ya da kaynag1 ve yarahciSI olarak "logosa, a~km bir varhga,
aklm sesi veya Tann'run kendisine bagladiguu one surer. Buradaki temel yanh~, metnin d1~mda metne sabit bir
anlam veren bir ~ey oldugunu kabul etmekten olu~ur. Derrida'ya gore, ti.im
idealizmlere ortak olan bu yanh~, sozmerk~ciligin anlamm kendisinden ti.iredigi ontolojik bir zeminin veya di.izen
ve istikrar kazanduan bir kaynagm varolu~unu varsaymaya, hakikat ve bilgiye dolayunsiZca eri~menin mi.imki.in oldugunu one si.irmeye sevkeder.
Ba~ka bir deyi~le, Derrida 'nm bak1~
a-;1smdan dilin d1~mda, dilin saglad1g1
yapdardan bagimSIZ olan bir anlam di.izeninin varoldugu ozci.i inancma dayanan sozmerkezdlik, bir sozci.igi.in anlammm kokeninin ger;ekli~n yap1smda
oldugunu ima ederken, yap1ya ili~kin
hakikatin zihne dolayuns1zca sunulmu~
oldugu izlenimini verir.

spekulatif tarih felsefesi

spekiilasyon [ing. speculatioll; Fr. speculatio;;


AI. spekulatiort]. 1 Yalnazca bihneyi, ogrenmeyi ve tarumayt ama<;layan ve <;1kar
gozenneyen bilgi, ve 2 buradan hareketle, ger<;eklik i.izerine, soyut, zatnan
zaman keyfi ve dogrulanmast hi<;bir ~e
kilde mi.imki.in olmayan di.i~i.ince ya da
gori.i~ . 3 Her ti.irden soyut, dayanaksaz
yapt, ispatlanmast ya da temellendirilebilmesi imkanstz yorum.
spekulatif [ing. speculative; Fr. speculatif,
AI. spekulativ). 1 Eylem ya da pratigi hi<;
dikkate almadan, salt bilgiye eri~meyi
ama<;layan di.i~i.inse) veya entellekti.iel
i~lemler, yani pratige kar~tt olarak teorik olan; 2 gozlemlenebilir olalun otesine
ge<;en, gtindelik ya~anh ve pratik deneyitnle bag1n1 ti.imden koparan teorile~tir
me turu, yani empirik olana kar~1t olarak, deneyimsel olmayan di.i~i.ince veya
.alai yi.irtibne; 3 metafizik anlammda veya
genel metafizige <;ok yak1n bir anlarn
i<;inde, bi.iti.in bir ger<;ekli~ kapsayan
veya ku~atan di.inya gori.i~leri olu~tur
ma itkisiyle belirlenen felsefi yakla~tm
i<;in kullarulan s1fat ya da niteleme.
Bu baglamda, dogrulanabilir gozlemin
otesine ge<;en bir teoril~tirme tar%1,
bi.iti.in bir ger<;ekligi anlamlandtran ku~ahct di.inya gori.i~leri ortaya koyan felsefr yakla~tm olarak, <;e~itli disiplinlerden, doga bilimlerinden, sanat, din,
ahlak ve sosyal bilimlerden hareketle
belli bir senteze ula~maya <;ab~an, soz
konusu sentezin insan ve insanhk i<;in
ta~tdaga anlama ve bir bi.iti.in olarak ger<;eklik hakk1nda gonderimde bulundugu
~eye ili~kin konularda refleksiyon geli~
tiren felsefe ti.irune spekulatif felsefe adt
verilir. C',er<;eklikle ilgili onermeleri, deneyimden degil de, salt mantaksal di.i~i.inceden ti.ireten felsefe ti.irleri i~in kullarulan bir terim olarak spekulatif felsefe
daha olumsuz ya da pejoratif bir anlam
i<;inde de, bo~ ve sa;ma konularda,
sa;ma sapan di.i~i.inceler olu~turan felsefe veya felsefe anlayt~t olarak tarumlantr.
Speki.ilalif felsefenin bir diger adt da,
varolan her~eyi kucaklayan, rum varhklan varhk olmak bakJmtndan ele alan,

799

bir biiti.in o[arak gen;eklige ili~kin tutarh bir gori.i~ sunmaya <;ah~an kapsay1c1,
fakat onermeleri hi<;bir za1nan gozlem
yoluyla test edilemeyen n1etafizik ti.iri.i
ya da sistemi olarak spekulat~f nattajiziktir. Ozellikle, dilin onemini vurgulayan
manhk<;t pozitivistler, bu ti.ir bir metafizik anlayt~tna ~iddetle kar~1 <;tkmt~lar
dtr.
Ote yandan, tutarlL.hkla belirlenen bir
dogruluk anlayt~tna dayanan, ve ger~ligin bir Ben'in, Zihin ya da tinsel bir
ilkenin ifadesi ya da tezahi.iri.i oldugunu
savunan anlay1~a spekulatif idealizm adt
verilir.
speki.ilatif gizemcilik [tng. speculative
mysticistn; Fr. mysticisme speculat~f] . Orta<;ag di.i~i.incesinin sonlanna dogru, 14.
yi.izytlda, Tanr1'run kendisiyle birle~me
yoluyla kurtulu~ ihtiyac1ru bir k1y1ya
atan reali5tlerle nominalistlerin, insan
yi.iregini hi<;bir ~ekilde doni.i~ti.innedi
gine, insant Tann'ya daha fazla yakla~
hnnadiklarma inanllan, manhksal ve
soyut 1netafiziksel ara~hrmalanna bir
tepki olarak geli~en gizemcilik ya da
mistisizm liirii.
Tecri.ibeyi, dt~ deney ve refleksiyonla
santrlamayan, bu iki deney ruri.ine ek
olarak, insaru Tann'ya baglayan ayn bir
'deruni tecri.ibe' veya dini bir tecri.ibe oldugunu ve bu tecri.ibeye dayanan mutlak bir kesinlik bulundugunu one si.iren
bu ondordi.inci.i yi.izyJl gizemciligi,
oznel ve alald1~1 olan dint tecri.ibeyi rasyonelle~tirme giri~imi ve ruhun ve
gene) olarak da yarahklann Tann'yla
olan Hi~kileriyle ilgili speki.ilasyonlarla
tamamladtiP i<;in, speki.ilatif gizemdlik
olarak bilinir. SOz konusu tarihsel ve
speki.ilatif gi:zemdligin en i.inli.i temsilcileri, Meister Eckhart, Henry Suso'dur.
spekulatif tarih felsefrsi [tng. speculative
philosophy of history; Fr. philosopllie
speculatioe de l'histoire]. Tarihe ili~kin
ara~hrmantn iki di.izeyde ger<;ek le~tiri
lebilecegi kabuli.ini.in; tarihin belli
donem., kesit, ki~i ya da olayJann1n empirik malzemeler a~tgtnda dikkatlice
incelenmesinden ve anla~thr klllnmaSlndan, tarihsel olaylann tasviriyle ana-

800

Spencer, Herbert

lizinden meydana gelen birincisinin tatmin edici ve tarihi anlamak a~1smdan


ycterli ohnad1g1 d i.i~i.incesinin i.iriinii
olan tarih felsefesi ti.iri.i.
Speki.ilatif tarih felsefesinde, teleolo jik
veya ereksel ve bir de bilimsel olmak
i.izere iki ayn yakla~1mm varhgmdan
soz etmek mi.imki.indi.ir. Bunlardan birincisi olan 1 teleolojik yakla~1mm temelinde, Hristiyan Orta~ag felsefesinde
Aziz Augustinus larahndan ifade edilen
ve larihi, belli bir ba~lang1ct ve sonu
olup, derin dinsel anlamlan bulunan
olaylarla belirlenen evrelerden ge~erek
geli~en bir dram olarak gosteren teolojik tarih gori.i~i.i yer almaktad1r. Tarihin
ereksel bir a~1dan yorumlanabilecegini
dile getiren ve oncelikle Kant ve Hegel
tarahndan benimsenen bu yakla~1m,
tarihi belli bir i~kin veya a~km ilkenin
kendisini olumlu bir dogrultuda, ozgi.irle~me yoni.inde a~1mlamas1 olarak
goriir.
Buna kar~m, 2 tComte, +Mill ve Marks
gibi di.i~i.ini.irler tarafmdan savunulan
ve toplumun anla~dmas1 si.irecinde mullaka bilimsel yontemin kullamlmas1 gerektigini one si.iren ikinci yakla~un, ilerlemenin ka~mlimazhgm1 vurgulayarak,
tarihi belli geli~me evreleri olan, yasah
bir yi.iri.iyi.i~ olarak gori.ir.
Spencer, Herbert. 18201903 ydlan arasmda ya~am1~ olan ingiliz filozofu.
Temel eserleri arasmda, First Principles
[ilk ilkeler], First Principles of SociolOKJJ
[Sosyolojinin 1lk ilkeleri], Social Statistics
[Sosya I lstatistik], Descriptive Sociology
[Betimsel So_syoloji] adh kitaplar bulunan ve fizik ve biyoloji bilimleriyle,
siyasi ve toplumsal tliberalizmden olduk~a etkilemni~ olan Spencer'in felsefesinin temelinde evrim di.i~i.incesi vardu. Bilimle dini uzla~tmnay1 ve
boylelikle de felsefeye yer a~may1 ama~
layan Spencer'a gore, felsefe tum diger
bilimlerden gene!Jigiyle aynhr. Felsefedeki teorilerin varolan her~ey i~in ge~erli oldugunu one si.iren Spencer,
evrim ogretisini bu durumun tek ishsnasl olarak gormi.i~ti.ir.

Temeller: Evrim teorisinin deneysel olarak test edilebilir, savunulup temellendirilebilir bir kuram oldugunu belirten
Spencer, basitten karma~1ga, homojen
olandan heterojen olana dogru ger~ek
le~tigini di.i~i.indi.igi.i evrimin, dogadaki, toplum ve ahlakf ya~amdaki omeklerini gozler oni.ine sermeye ~ah~m1~tlr.
Epistemolojisi: Epistemoloji alamnda,
insan varhgmm bilgisinin smuh oldugunu, bizim yalruzca fenomenleri bilebilecegimizi one si.iren Spencer, bir yandan da bu fenomenlerden, her~eye
kar~m Bilinemez Olam, fenomenlerin
kayna~ ve evrimin temeli olan Kavranamaz Gi.ici.in varhgm1 ~lkarsayabilece
gimizi savunmu~lur. 0, ilerlemenin bir
raslanh, insarun kontroli.i alhndaki bir
~ey olmay1p, bir zorunluluk oldugunu
belirtmi~, ya~amm, i~sel olamn d1~ ~ev
reye uyarlanmasmdan, si.irekJi olarak
ona gore ayarlanmasmdan ba~ka bir
~ey olmad1gm1 iddia etmi~tir. Siyasel
alarunda tbireyciligi savunmu~, ya~am,
zihin ve toplumu madde, hareket ve gi.i~
araclhg1yla a~lldamaya ~ah~m1~ olan
Spencer, ahlakm dogal bir temeli oldugunu, ahlaki sonu~lann gene! evrim yasasuu izledigini one si.irmi.i~ti.ir.
Ahlak folsefrsi: Ba~ka bir deyi~le, siyaset
felsefesi alarunda eski liberalizmin en
onemli temsilcilerinden biri olan Spencer'a gore, devlet ve toplumun iki temel
~kli vard1r: Askeri devlet ve endi.istri
yel devlet. Bunlardan asken devlet toplumsal orgi.itlerunenin ba~langl~ formu
olup, ilkel ve barbard1r, sava~ i~in her
zaman hazudll'. Birey, burada sava~ta
zafer amac1 i~in bir ara~tan ba~ka bir
~ey degildir. Toplum s1k1 ve disiplinli
bir bi~imde orgi.itleruni~tir ve her birey
militarizm ve otoriter yonetimin gerekleri i~in kendisine tahsis edilmi~ olan konumu i~gal eder. $ovenizmle milliyet~i
lik ve emperyalizmin askeri devlete
gerekli ideolojik esini saglad1gm1 ve devletin ruhbani yap1suun itaal ve disipl.inin
onde gelen erdemler olduAunu ogrebneye yoneldi~ni one si.iren Spencer'a gore,
sanayici sm1flann iktisadi faaliyetleri

Spinoza, Barilch

devletin askeri ihtiya,.Ianna baghdu;


ekonominin hedefi daha biiytik maddt
refah arac1hgtyla ki~isel mutlulugu art~
hrmak degil, fakat ortak giicii ba~anh fe~
tihlerle beslemektir.
Spencer'a gore, asker! devlet kendi topraklanru geni~lettik,_e ve uzun bir
zaman dilimi sonunda ban~ ve istikran
saglaymca, yava~ yava~ sanayici bir
devlet ve toplum olmaya dogru evrim
ge,.irir. SOz konusu endiistriyel devlet,
askeri devletin her baktmdan kar~thdtr.
Bireyin toplumdaki ycrini belirleyen
~ey, statiiden ziyade, sozle~medir. Sanayici toplum ve devlette, ya~am bi,.imi
goniillii i~birligine dayah olup, kendiligindenlik, ,.e~itlilik, farkhhk ve mutabakatstzh.k, bireyi yonetimin en yiice
amact sayma, onun en onemli degerleridir. Bu toplumun amaa, iiyelerine en
fazla ozgurliigii ve an yiiksek mutlulugu temin etm.ektir.
Askert toplumdan sanayici topluma
dogru ilerleme, Spencer'a gore, yonetimin azalmast anlamtna gelir, zira hiikiimet 'mevcut barbarizmin bir delili'nden
ba~ka bir ~ey degildir. insanlar ban~,_.,
birlikte ya~amaya goniillii olduklan,
i~birligi yapmayt ogrendikleri Ol.. iide
sanayici toplum idealine daha ,_ok yakla~ular. Bununla birlikte, modem endiistriyalizmin bizatihi kendisinin yagmact ve ytrhct acunastzhgm yepyeni bir
~eklini giin t~tgma ,.tkardtgmt goremeyen Spencer, bireyin bir ama,_ olmaktan
ziyade, bir ara,_ konumuna indirgendigini kavrayamarm~ttr. Yine Spencer, ondokuzuncu yiizytl kapitalizminin temel
erdeminin, ban~,.. i~birliginden ziyade,
ac1mas1z bir militarizm oldugunu farkedememi~tir.
.
Sosyalist dii~iincenin amanstz bir kar~th olan Spencer, 'biitiin sosyalizmlerin
kolelik oldugunu' ileri surer. Zira, ona
gore, tsosyalizm ya da tkomiinizmde
birey, belli bir efendiye det;il, biitiin topluluga kole kilirur ve kolenin efendisinin
'tek bir ki~i ya da bir toplum olmast arasmda pek bir fark yoktur.'

801

Spengler, Oswald. 1880-1936 ylllan arasmda ya~amt~ olan Alman tarih felsefecisi. Temel eserleri: Der Untergang des
Abendlandes [Battmn Gerilemesi] ve Der
Mensch und die Teclmik [insan ve Teknik].
Tarihi kor bir doga oyununa benzetip,
tarihte bir ama,.hhk aramanm bo~una
bir ,.aba oldugunu savunmu~ olan
Spengler, diinya tarihinin morfolojisini,
felsefi ve bu arada biyolojik esaslara gore
a,_tklamaya ,.ah~mt~hr.
Diinya tarihinin dogu~, ,.okii~, yiikselme ve al,.alma gibi haller sergileyen
akl~t ile bu akt~m evrelerine kar~tltk
gelen kiiltiir tipleri arasmda bir paralellik kurmu~ olan Spengler'e gore, kiiltiirler geli~igiizel dogar, geli~ir ve Oliirler.
Ona gore, tiim diinya tarihinde 8 tip kiiltiir ,.evresi aytrd edilebilir. Mtstr, Babil,
Hindistan, <;in, Antikite, Arap, Batt ve
Meksika olarak belirledigi 8 kiiltiir ,.evresinde, 1 Metafiziksel-dini yiiksek kiiltiirler, 2 sembolik erken kiilliirler, 3
sivil-ge,_ kiiltiirler diye ii,_ geli~me basamagt aytrd etmi~ olan Spengler, 'sivil
ge,_ kiiltiir' olarak tarumladtgt Bah kiiltiiriiniin bir ,.okii~ i,_inde oldugu savunmu~tur.

Spinoza, Baruch. 1632-1677 ytllan arasmda ya~amt~ olan iinlii panteist dii~ii
niir.
Temel eserleri arasmda Tractatus Theologico-Politicus {Teolojik-Politik Deneme],
Tractatus de lntellectus Emendatione [Anlama Yetisinin Diizeltilmesi Ozerine], Ethica Ordine Geometrico denronstrata [Geometrik bir Tarzda lspatlaruru~ Etika) adh
eserler bulunan Spinoza, dini baskt ve
engizisyon nedeniyle, lspanya'dan Hollanda'ya ka,_rru~ olan Yahudi bir ailenin
,_ocugudur. Daha 24 ya~mdayken, felsefi
gorii~lerinden dolay1, Yahudi camiasmdan afaroz edilen Eilozof, hayattm optik
ara,.Iar yapara.k. lens tamir ederek kazanmt~hr.

Aldrgr Etldler ve Yantemi: 0, kendi felsefesini kurarken, en fazla Descartes'tan


,.ak etkilenmi~tir. Descartes'm belli problemleri ve konulan ele ah~ tarzmdan,

802

Spinoza, Baruch

onun felsefenin, ereksel nedenleri degil


de, fail nedenleri ele almasa gerektigi tezinden, ideal yontem ve terminoloji konusunda et:ldlenen Spinoza, modem felsefenin kurucusu Fransaz dti~tintirtinden
aynca Descartesljahgm manhksal sonufjlaruu filkarsamak baknmndan da etkilenmi~tir.

Yontemi: Spinoza, 17. yuzyal rasyonalizminin ikinci btiytik dti~tintirti olarak,


sistemini kurup ifade ederken geometrik yontemi benimsemi~tir. Birtak1m
onermelerin, afiak seljik dti~tinceleri
ifade eden tanunlardan ve apafiak aksiyomJardan ttimdengelim yoluyla filkarsanmasmdan meydana gelen geometrik
yontem, Spinoza'ya dogru felsefeyi geli~tirmenin tek gerfiek ve yarulmaz yolu
olarak gortinmti~ttir. 0, her tanunm
afilk ve seljik bir dti~tinceden meydana
geldigini ve her tanun ya da aljak seljik
dti~tincenin dogru oldugunu dti~iln
mti~ttir. Ba~ka bir deyi~le, akd afilk ve
seljik dti~ti:ncelerden hareket edip, bunlarm manhksal sonufilanru filkarhrsa,
asia yanh~a dti~meyip, kendi dogasma
uygun bir tarzda i~lemi~ olur.
Spinoza'nm yonteminin dogruluguna
ili~kin sarsalmaz inancarun temelinde,
onun afilk ve seljik dil~tincelerden yapt
Ian rumdengelimsel filkarunm dtinyaya
ili~kin olarak afiaklayaa bir gorti~ sagladaga inanca bulunmaktadar. Bu inanfi ya
da bak1~ aljasmm temelinde ise, nedensel ili~kinin manhksal iljerme ili~kisine
e~deger oldugu kabulti yer almaktadtr.
Dti~tincelerin dtizeni ile nedenlerin dtizeni bir ve ayrudar. Buna gore, uygun
bir tanim ve aksiyomlar obeginden. yapalan manhksal bir ttimdengelim, metafiziksel bir tiimdengelimle ayru olup,
bize gerfiekligin bilgisini saglar.
Metafizigi: Spinoza, bu baglamda, Descartes'm 'var olmak iljin kendisinden
ba~ka hiljbir ~eye ihtiyalj duymayan
varhk' olarak toz tarummdan yola fiOOp,
Tanra'yla i~e ba~lar. 0 burada, Tann
dil~tince dtizeninde ilk varhk oldugu
iljin, ontolojik. karuh kullanmak durumunda kahr. I~e Tanra'yla ba~layap, ne-

densellik

ili~kisini

manhksal iljerme
ili~kisiyle ozde~le~tirerek, sonlu ~eyle
re gefi]~ ise, evrenden olumsalhga atmak
anlamma gelir. Ba~ka bir deyi~le, varolan her~eyin Tanra'ya olan nedensel bagamhhga, manbksal bagtmhhkla bir ve
aymysa eger, maddi ~eylerin dtinyasmda olumsalhga, insarun dtinyasmda ise
ozgtirluge yer kalmaz. Bundan dolaya,
varhk aljasmdan metafiziksel bir determinizmi benimseyen Spinoza, ahlak alanmda tbagda~abilirci bir tavarla determinist bir ahlak gorti~ti benimsemi~tir.
0 da, tiim diger metafizikljiler gibi, varhga ya da da~ dtinyaya aljaklama ljabasmda, fiOklugu birlige indirgemeye c;ah~ma~hr. Buna gore, o sonlu ~eylerin,
maddi varhklann varolu~unu nihai ve
en yuksek bir nedensel etmen araahgayla aljaklamaya ljah~ma~br. Yani, Spinoza
deneyimin sonsuz sayada varhgma kendisinin Tann ya da Doga adam verdigi
biridk sonsuz ttoze ba~vurarak a9klanu~tu. Manhksal iljenneyle de nedensel
ili~kiyi birle~tirdigi ia;in, Spinoza sonlu
varhklan zorunlu olarak sonsuz tozden
filkan ~eyler olarak tarumlarm~hr.
Spinoza'ya gore, bir ~eyi bilebilmek
iljin, onun nedenini bilmek gerekir;
ba~ka bir deyi~le, bir ~eyi aljaklamak
demek, onun neden ya da nedenlerinden soz etmek demektir. Toz, bu fierfieve
ifjlnde, Spinoza'da 'kendinde ve kendisi
aracahgayla kavranan ~ey' olarak tammlanmaktadar. Kavrama ba~ka bir ~eyin
kavramJna bagh olmayan, kendisinin
da~mdaki bir nedenin sonucu ohnayan,
dolayasayla kendi kendisinin nedeni
olan, ba~ka hiljbir ~eye degil de, salt
kendisine bagamh olan bu varhk, ozti
varolu~unu iljeren soz konusu varhk
Tann'dar. Varolu~ toztin oztinden aynlmaz oldugundan, toze ili~kin tamm zorunlulukla varolu~u iljerir. Ona gore, bir
ve yalmzca tek bir toz, sonsuz ve ezeliebedi olan tek bir toz vardar. Tek toztin,
yani Tann'run ozti her tilr kusur ve eksigi dt~ta baraktaga ve mutlak yetkinligi
iljerdigi iljin, O'nun varolu~u, apafiak,
mutlak ve kesindir.

Spinoza,Baruch

Tek toz oian Tann, sonsuz ya da smuSJZdlr. Zira sonlu ya da s1narh olsa,
ba~ka bir toz tarai1ndan s1rurlanacakhr.
Sonsuz toz, sonsuz say1da ananiteli~e
sahip olmahd1r, -;iinkti Spinozaya gore,
bir ~ey ne kadar -;ok ananiteli~e sahip
olursa, onun ger-;ekli~i o kadar fazla olacakhr. Sonsuz tannsal toz boltinemez ve
biricik varhktrr.
Sonlu ~eyler, deneyimin bir par-;as1 olan
maddi varllklar, ona gore, Tarm'n1n, tek
toztin tezahtirleri, modifikasyonland1r.
Herne kadar tek toz sonsuz saytda ananiteli~e sahip olsa da, sonlu zihinler olarak bizler, bunlardan yaln1zca iki tanesi
ni bilebiliyoruz. Bu iki ananitelik de,
dti~tince ve yer kaplamadu. Spinoza'nln, Descartes'm tozsel ikicili~inin ni
teHksel bir ikicili~e donti~tti~ti sisteminde, sonlu zihinJer, Tann'run dti~unce
ananiteli~i albndaki tezahtir ya da modifikasyonlara, sonlu cisimler ise, Tanra'run
yer kaplama ananiteli~i albndaki modifikasyon ya da goriintimleridir. D~a,
demek 10, ontolojik olarak Tann'dan ayn
de~ildir; ayn olmamasiJUJ\ nedenj ise,
Tann'n1n sonsuz olup, kendisinde tiim
ger-;ekli~i i-;ennesidir. Bununla birlikte,
Spinoza, Tann'dan ba~layan manhksal
ttimdengelim stirecinde, sonsuz tozden
hemen ve do~rudan do~ruya sonJu
cisim ya da zlhinlere g~ez. Bu ikisi arasmda sonsuz ve ezelr-ebedi modtisler bulurunaktadJr.
Buna gore, sonsuz toztin dti~tince ana
niteli~i alhnda manhksal baklmdan
once gelen hali dti~tince ve kavray1~,
yer kaplama ananiteli~i alhnda, manbk . .
sal bakundan once gelen hili ise, hareket
ve stikunettir. Bu, Spinoza i-;in, Descartes'ta oldu~u gibi, dtinyaya hareket aktaran bir Tanra'nan, bir dr~ gil-; ya da nede
nin olmada~a anlam1na gelir. Tann
do~aya a~k1n de~ildir, dolayisiyla hareket do~an1n kendisinin bir niteli~id ir.
Hareket ve sukunet yer kaplayan do~a
run temel ozelli~idir. Do~adaki toplam
hareket, evrendeki toplam enerji miktan sabit ve de~i~mezdir. Fizild evren, hareket hllindeki cislmlerin kendine yeten
kapah bir sistemidir.

Ba~ka

803

bir deyi~le, Spinoza'n1n metafizigine gore, kompleks ya da bile~ik cisimler par-;ac1klardan meydana gelrn.i9tir. Her par~actk bireysel bir cisim olarak
gortilebilirse ~er, jnsanlarm bedenleri
ya da hayvanlan.n vtirutlan daha ytik
sek duzeyden bi.reylerdir. Onlar birtaklm o~eler ya da par~aclklar yitirir ve
bu an]amda de~~irler. Spinoza'ya gore,
daha da karma~rk olan cisimler tasarlayabiliriz; bu ~kilde, sonsuzca ilerleme
ye devam edecek olursak, bu takdirde
par-;alan, yani tiin cisimleri de~i~en bir
birey olarak btittin bir do~aya ula~1nz.
Bir btitlin olarak bu birey, sonlu cisim
lerden meydana gelen mekansal sistem
olarak Do~adu.
Do~adaki sonlu varhklann ozleri varolu~ i~ermez. Onlann ozleri varolu~u
i-;erseydi, bu t.a kdirde onlar kendi kendilerinin nedeni olurdu. Ozleri varolu~u
i-;ermeyen bu olumsal varbklara Tann
zorunlu olarak neden olur. Spinozaya
gore, do~ada mutlak bir zorunluluk
olup, buradaki varhklar oz, varolu~ ve
eylem bak1m1ndan belirlenmi~lerdir.
Tum varhklar, Tanndan zorunlulukJa
ve belli bir dtizen ve ~artlanma i-;inde
do~mu~lard1r. L)te yandan, do~adaki
her nesne ba~ka bir nesnenin, her olay
ba~ka bir olay1n zorunlu sonucudur.
Evrende btiti.in nesneler sonsuz bir ba~
lanh i~inde bulunurlar; burada rastlanhya yer yoktur. Maddi fenomenler yalruzca maddi nedenlerle a-;IklanabiJir.
Evrende, Spinoza'ya gore, rastlann olmadi~l gibi, bir ama-; da yoktur. Bu ise,
her rur teleolojinin reddedildi~i, meka
nil< bir sistemi ifade eder.
Epistentolojisi: Spinoza bilgi gorti~tinde,
ii~ ttir bilgiden soz etmj~tir. Bun]ardan
birincisi, insarun bedeninin ba~ka cisimler tarafmdan etkilenmesinin sonucu olan duywnsal bilgidir. Bu bilgi, duyulardan ya da imgelemden turetilmi~
olan ide ya da fikirlere dayan1r. Bunlar,
ba~ka idelerden manbksal ttimdengelimle -;lkarsarunanu~ oldu~u it;in, zihin
bu idelerden meydana geldi~i stirece,
pasif ve aha durumdadu. SOz konusu

804

Spir, African

duytunsal bilgi di.izeyinde, insan ba~ka


insanlann ve cisimlerin bilgisine sahip
olmakla birlikte, onlan bireysel ~eyler
olarak bilir. Ba~ka bir deyi~le, onlaran
ozi.ine ya da dogaslna ili~kin upuygun
bir bilgiye, bilimsel bilgiye sahip olanaz.
lkinci bilgi tiiri.i (cogrritio secundi generis), upuygun fikirlerden meydana gelen
bilimsel bilgidir. Spinoza bilginin bu
di.izeyine, daha onceki duyu ve imgelem
di.izeyinden farkl1 olarak akd di.izeyi
adan1 verir. Bilim adamlarmda soz ko
nusu olan bu bilgi ti.iriinde, ~eylere ili~
kin ger-;ek bir kavray~ i-;in, manhksal
bakJmdan gerekli olan ortak ide ya da fikirler gi.indeme gelir. Bunlar, matematik
ve fizigin ilkelerinin temelini meydana
getinnektedir. Bu ilkelerden .manbksal
olarak ti.iretilebilen sonuc;lar da a-;1k ve
se~k fikirlere kar~ahk geldigi i-;in, gerc;eklige ili~kin sistematik ve bilimsel bir
bilgiyi mi.imki.in klian bu ortak fikirlerdir. Bu ikinci bilgi ruri.i zorunlu olarak
dogru olup, genel onermelerden olu~an
h.imdengelimsel bir sistem i-;inde ifade
edilir.
Spinoza'ya gore, birinci bilgi ti.irlinden
bilginin ikinci di.izeyine gec;en ki~i,
mantlksal bak1mdan baglanhstz olan iz
lenimlerle bulan1k ide ya da fikirlerden,
mantlksal olarak baglantlh olan ac;1k
onermelere, upuygun fikirlere ge-;mi~
ki~idir. 0, duyu algJSI ve imgelemin somutlugu b1ralap, matematik ve fizikle
diger bilimlerin soyut genelligen yi.ikselmi~ olan biridir. Fakat bu bilgi de, Spinoza'ya g6re, en yuksek ve tam bir bilgi
degildir. En yi.iksek bilgi ti.iri.i, onun sezgisel bilgi (scientia i ntuitiva) ad1n1 verdi~ i.ic;i.inci.i bilgi turiidur. Burada, Dogarun ozsel, ezeli -ebedr yapsn1, tanr1sal
ananiteliklerden manhksal olarak ti.iretne, bir bi.iyi.ik sistemin sonsu z toze bag.mhhgn gosterme, bireysel varltklan,
yahtlannu~ feno1nenler olarak degil de,
Tanra'yla olan ili~kileri i-;inde degerlendirme soz konusu olur.
Ahlak goru~u: Spinoza, ahlak anlay~ln
da, insaru dogan1n aynlmaz bir parc;as1
olarak degerlendirir. lnsan davran1~1,

her hangi ba~ka bir do gal fen omen gibi,


nedenler, sonuc;lar ve matematik arachgyla a-;1klanabilir. insanlar, ona gore,
her ne kadar ozgi.ir olduklanru di.i~i.in
seler de, bu tarz bir di.i~i.incede bir yanlsamanJn kurban1 olup c;1karlar.
f;i.inki.i insan, bilgisizlikten dolay1, irade
ozgi.irlugune sahip oldugunu di.i~i.ini.ir.
Fakat Spinoza, dogan1n birligini savunmu~ ve insan1n dogan1n ayrllmaz bir
par-;as1 oldugunu one si.irmi.i~ti.ir. Tek
toz, iki temel niteligi c;er-;evesinde, c;e~it
li gori.ini.imler alm1~, farkb farkh varhklar haline gelmi~tir. insan da bu varhklardan biridir. insan, bundan oti.iri.i
belirli nedenler tarahndan olu~turul
mu~tur. Spinoza, insan1n tiiJn eylemlerinin, hem zihinsel hem de fiz.iksel eylemlerinin daha onceki nedenler taraflndan
belirlendi&ni sayler. ~u halde, insanda
ozgi.ir bir irade bulundugundan soz edilemez. insanlaran kendilerinin ozgur olduklannl sarunalan yalruzca yapbklan
i~lerin far kanda olmalar 1ndan, ancak bu
i~leri belirleyen nedenleri bilememelerindendir. Bwtdan dolay1, ger-;ek ozgi.irli.ik kendi dogamJZin zorunlulugunu
bilmek, buna ayak uydurmakbr. Yani,
ozgi.ir olma, zorunluluklara bilmektir'
zorunluluklarm bilincinde olmaktlr. lnsanlar bilmediklerinin tutsag1d1rlar, bilgiye ula~lnca ozgi.irle~irler.
Spir, African. 18371890 yllan aras1nda
ya~am1~ olan Alman di.i~i.ini.ir.
Temel eseri Denken und Wirklichkeit Versuch einer Erneuerung der kritische11 Philosophie (Di.i~i.ince ve Akti.ialite: Ele~tirel
Felsefenin Canlandubnas1 yon i.inde bir
Te~ebbi.is] olan Spir'in 6nemi, onun olu~
ve zamansalhk kon usundaki analizlerine
ek olarak gori.ini.i~ler di.inyas ile gerc;ek
di.inya aras1nda yaphg1 ay1runla Nietzsche'yi etkilemi~ olmasa.ndan kaynaklarur.
Spir, gori.inen di.inya ile mutlak bir gerc;eklik arasa.ndaki radikal aynma dayanan metafiziginde, bu metafiziksel aynmlna, empirik bilgiyle varolana dair
metafiziksel ac;1klama aras1ndaki epistemolojik aynm1 tekabiil ettirmi~ ve ko-

Stirner, Ma
~ulsuz

olan, nuttlak ger~eklik ha'kklnda


bilebilecegimiz her~eyin, onun ozde~lik
ilkesine uymas1 gerektigine dair bilgiden ibaret oldugunu belirhni~tir. 0,
tKant'an bHinemez kendinde-~eyini korurken, zamanan, bize dolay1mS1Z sezgide verilen, empirik ger~ekligini vurgulalnaktan geri kahna1n1~ hr.
Stagirah [tng. Stagirite ]. t Aristoteles'e,
dogum yeri olan Stagira dolay1s1yla verilen ad.
Stegmiiller, Wolfgang. 1923-1991 yllan
aras1nda ya~rnn1~ olan Avusturya asllh
Ahnan dti~tintir. Temel eseri Hauptstro-

mungen der Gegenwartsplrilosoplrie [<;agda~


Felsefenin Temel Akunlan]'dir.
Stegmtiller'in hemen hi~bir konuda
kendine ait ozgiin bir gorti~ti bulunmamakla birlikte, onun btiyiik onerni analitik felsefenin K1ta Avrupa'stndaki en
dddi temsilcisi olmu~ ve bilim felsefesi yle analitik felsefenin sava~ sonras1
Avusturya ve Almanya'da yeniden canlanlp gii~ kazanmas1na katk1 yapm1~ olmasndan kaynakJanmaktadu.
Bilim felsefesinde ba~lang1~ta R. Carnap ve C. Hempel'in gorii~lerinden esinlenmi~ olan Stegmtiller, 1970'1i yllardan
ba~layarak Thomas tKuhn'un da etkisiyle, yap1salc1 bir bilim anlay1~1 geli~
tirmi~ ve bilimsel teorilerin a yn ve
farkh tiirden yap1lar olarak gorulmesi
gerektigini savunmu~tur.
Steiner, Rudoph. 1861-1925 ydlan arastn
da ya~am1~ olan Avusturyah dii~tiniir.
Temel escrleri: Philosophie der Freiheit
[Czgiirltik Felsefesi] ve Friedrich Nietzsche: Ein Kiimpfrr gegen seine Zeit [Bir Czgiirliik Sava~~ISI olarak Friedrich Nietzsche).
Steiner, yuzy1hn ba~lannda old uk~a etkili olan bir teozofi hareketinin en se~kin
iiyelerinden biri olarak, duyumsal tecrtibeyi a~an bir bilgi tarzuu on plina ~kar
tan bir ttinselci1igin savunuculu~unu
yapm1~tu. Goethe'den ve onun doga felsefesinden etkilenen Steiner, hpkl Goethe gibi, tek yanh oldugunu ve tinsel unsurlarla
geli~tirilmesi
gerekti~ini
dii~iindugu mekanist ve maddeci tek
yanh bilim anlay1~1na ~iddetle kar~1

<;1km1~hr.

805

Ona gore, ger~ek bilgi sezgisel ve estetik unsurlar i~erir.


Steiner'in bilgi ve bilime dair bu gorti~
leri, bununla birlikte, epistemoloji ya da
bilim felsefesinden ziyade, egitim alanlnda etkili olm u~tur. On un ~ocugun
estetik ve y.arabo potansiyelini biiyfik
bir gii~le vurgulayan pedagojisi, ge!eneksel konu ayramlanru ortadan kaldlrarak, birtakJm temalara gore haztrlanm~ ~ah~ma devreleri ve deneyimlere,
c;evreyle btitiinle~mi~ zenaat meslek ~a
ll~malanna dayan1r. Ama<;, bireyin potansiyelinin ~k yonlti ve uyumlu bir geli~mesine katklda bulunmakhr.
steresis. Aristoteles'in degi~meye ili~kin
a~klamaslndaki olumsuz ogeye, de~i~
me tar~f1ndan varsayllan madde ve
forma ek olarak, yine degi~mede soz konusu olan yoksunluga verilen Yunanca
ad.
Stilpon. M. C. 380-300 yllan arasu1da
ya~am1~ olan Yunanh dii~tintir.
Stilpon'un antik Yunan felsefesindeki
onemi, onun Megara Okulunun gorii~
leriyle kinikli~i birle~tinni~, ve Stoac1hg1 da onemli ol~iide etkilemi~ olmaslndan kaynaklanmaktad1r.Oglu Bryson'un
da ku~kuculugun kurucusu Pyrrhon 'un
ogretmenlerinden biri olmasl onu onemli biri haline getiren bi.r diger etmendir.
Her dogru onennenin ozne ile yiiklem
arastnda bir ozde~lik iddiaslnda bulunmasl gerektigini one siiren Stilpon, bu
iddias1ndan ger~ekligin bo1iinemez, biricik, ben-bilincine sahip monadlardan
meydana geldigi sonucunu ~karsam~
br. Elde edilen ontolojik sonuca ahlakr
bir yo rum kazand1rmak, on un iQn nispeten kolay olmu~tur: Bir birey kendi
kendine yetmeyi ya~amtnln en onemli
amac1 yapmahdu. Ahlaki ya da pratik
felsefeyi on plina ~kartan Stilpon, nitekim, ozgiirltik ve yoksullugunu, rahat
ve maddi baklmdan zengin bir hayata
tercih etmi~ olan bilge bir dti~tintirdiir.
Stirnei, Max. 1806-1856 ya~am1~ olan
maddeci Alman dii~iiniirii.
En yiiksek varhk olan insaiWl heniiz
yeni ke~fedildi~ini st)yleyen Stimer'in
felsefesine mutlak bir tegoiz:m ve birey-

806

Stoacthk

cihk damgasm1 vurmu~tur. Kendi i9nde dont.ip bakbgmda, Romantik felsefenin, tnesnel idealizmin mutlak egosuyla
degil de, somut bireysel benle, et ve kemikten meydana gelen insanla kar~da~
ttgm, one stiren Stirner, soz konusu bireysel benin ta ilk ba~tan beri kendisini
korumaya ve one stinneye ~ah~an biridk bir ger~eklik oldugunu belirtmi~tir.
0 kendi varolu~unu, kendisini tehdit
eden ba~ka varhklar ka~1smda korumak durumunda olduguna gore, bireysel benin esas ilgisi kendisiyledir.
Stirner'a gore, filozoflar bu biricik bireysel ger~ekligi ~ogunluk ihmal etmi~
ya da unutmu~lardtr. Ornegin, tHegel
felsefesinde, Mutlak lde ya da Tin her~ey iken, bireysel benin hi~bir onemi
yoktur. Bu felsefede somut ger~ekligin
yerini bir soyutlama alm1~b.r. Bu
durum, ona gore, yalruzca idealist felsefeler veya sag Hegelciler i~in degil, fakat
maddeciler veya sol Hegelciler i~in de
ge~erlidir. Stimer, tFeuerbach'm insarun
dinde soz konusu olan yabanola~may1
a~1p kendisini yeniden bulm.astru isterken ~k hakhdu. <;unkti Hristiyanhkta,
insarun ozti insan varhgmm dt~mdaki
Tann kavramma yansthlmi~ ve insan
kendi imgesinden yaratLlan bu varhk
kar~tsmda kolele~tirilmi~tir. Stirner'a
gore, Feuerbach dini yabanc.la~ma konusunda a~m1~ oldugu polemikte hakh
olmakla birlikte, bireysel beni ihmal etme
yanlt~ma o da dti~mti~rur. Biricik hireyin anlarn ve deterini kavrayamayan Feuerbach, lnsanhk veya Mutlak insan soyutlainasUll, insarun devlet marifetiyle
tamamlanmas1 veya ger.;ek.l~mesi masahru ortaya koymu~tur.
l~te Stimer, him bu soyutlamalardan
vazge9p, somut insan ki~isini on plftna
~1kanru~ ve biricik ve ozgtir bireyi adeta
putla~brmt~tu. Czgtiriugun mtilkiyet
yoluyla ger~ekle~tigini dile getiren filozofa gore, ki~i, kendisinin Tann, devlet,
&nsanhk veya ahlak yasas1 ttiriinden gti~
ya da soyutlamalar kaJ1tsmda kolel~ti
rilmesine izin vermeyip, biricik bireysel~
ligini ifade etmenin yollamu aramahdtr.

Somut insamn kollektivite kar~Ismdaki


protesto ya da ba~kaldms1ru ifade .eden
bu felsefe, bireyin biricikliginde tsrar
ederken ~ok hakh olmak, buna kar~m
a~m bir egoizm yolunu tutarken, abarhya ka-;ma itham1yla kar~1 kar~1ya kalmak dtUumundadtr.
StoaCI..hk. M. 0. 336-264 ytllan arasutda
ya~am1~ olan Zenon tarafmdan kurulmu~ ve Hellenistik donemde etkili
olmu~ felsefe okulu.
Aristoteles'in terimler mant1gmdan
biraz daha farkh olarak bir onermeler
manttg1 geli~tirmi~ olan Stoac1 gorti~
te, temel birim, dogruluk ve yanh~hgm
dayanag1 olan basit onermedir. Kipler
manhg1 ve manhk.sal i~eriinin mahiyeti
konusunda da onemli saylabilecek
adunlar atm1~ olan Stoactlar bir semantik ogretisi geli~tirme ~abasl i.;inde olmu~lardu. Yahuzca tPlaton'un bireylerden ayr1 ve bagunslZ, a~km ttimel
ogretisini degil, fakat Aristoteles'in
somu t ttimel, yani bireysel varhklarda
onlann ozti olarak varolan tiimel anlayt~tnl da reddeden Stoahlara gore, yalmzca bireyler, tikel nesneler varolur. SOz
konusu tikel nesnelerin, insan ruhunda
bir izlenime yol a~bg1n1, bilginin, i~te
bu izlenimin bilgisi oldugunu soyleyerek bilgiyi duyu-algtsma baglayan Stoahlar, mutlak anlamda empirist. hatta duyumcu filozo.Oardu. 'Bir ab goriiyorum,
fakat genet olarak ab, ya da ath~ gorerniyorum' diyen I<.inik t Antisthenes'in
gorti~lerini bir anlamda tekrarlayan Stoahlar, ruhun ba~lang1~ta bo~ bir levha
oldugunu, ruhu bilgiyle doldurmak i9n
algya ihtiya~ bulundugunu savunmu~
lardlr. Algtdan sonra, algmm aktiiel nesnesi ortada olmad1~ zaman, zihinde bir
aru, bir bellek-imgesi kahr ve deneyim,
dolaysyla bilgi, i~te bu benzer amlann
~oklugundan olu~ur.

Stoahlar, bir yandan da soz konusu nominalist ve empirist anlay1~la pek tutarhhk i~inde olmayan akdc1 bir gorti~ benimse~lerdir. Buna gore, onlar bir
yandan aklm bir geli~menin tirtinti oldugunu, ki~inin ondordtincti ya~ma

Stoac1hk
dogru, aig1lardan dogdugunu one surerken, bir yandan da insan zihninde bilin~li bir bi~imde dti~tinulerek olu~
turulmu~ genel dti~tincelerden ba~ka,
deneyimden, onlan olu~turma yontinde bir egilime sahip olmam1z anlammda once olan, genel fikirler bulundugunu savunmu~lardu. Bu anlay1~a gore,
insan ger~ekligi, ancak akd yoluyla bilebil.ir. Dogrulugun ol~titti problemi soz
konusu oldugunda, dogrulugu kavraylCl algi ya da tasanma baglayan StoaWar,
dogrulugun ol~tittintin alglJUn kendisinde, yani ruhu onay verm~ye, tasdik etmeye zorlayan alg1da yathgm1 one surmti~lerdir.

Kozmolojilerinde,Sokrates-oncesi doga
felsefesine ba~vuran Stoahlar, Herakleitos'tan dunyarun ana maddesi olarak
ate~le, tlogos ogretisini odtin~ almi~lar
dir. Bu anlay1~a gore, evren ya da ger~eklik, biri etkin digeri edilgin olrnak
tizere, i.ki ilkeden olu~ur. Bu ilkelerden
edilgin olaru, her ttir nitelikten yoksun
olan madde, etkin olaru da, evren dtizenine i~kin olan akll ya da Tann'du. Stoahlara gore, evrende gozlemlenebilir olan
dogal guzellik, bir dti~tince ilkesinin,
yani her~eyi insarun iyiligi ic;in dtizenlemi~ olan bir Tann'run varolu~una i~aret
eder. Stoahlar, aynca dogarun en yuksek
varhg1 olan insamn bir bilince sahip olu~unun, bizi dunyamn da bir bilince
sahip oldugunu dti~iiruneye zorlad1gmi
belirtmi~lerdir, zira btittin hi~bir zaman
pan;adan daha az yetkin olamaz. Demek
ki, Tanr1, dunyarun akhd1r.
Bununla birlikte, Stoahlann s6z konusu
varhk anlay1~lanrun ikici bir anlay~ oldugu dti~tintilmemelidir, ~Unkti onlarda
Tann tinsel bir ilke ya da varhk degildir.
Tanr1 da, b.pk1 bi~im verdigi, etkiledigi,
eylemde bulundugu dayanak ya da edilgin ilke gibi, maddi bir yaptdadll'. Tann,
evren dtizenine i~kin olan, etkin at~tir;
bununla birlikte, o ayru zamanda cisimler
dunyasJm meydana getiren ogelerin kendisinden ~1km1~ oldugu ilk kaynakb.r. Bu
ogeler Tann'dan dogar ve daha sonra yeniden Tann'ya donerler, oyle ki evrendeki her~ey ya ilk ate~ -yani, kendi i9nde

807

ve kendi ba~ma Tann- ya da farkl1


hlleri i9nde Tann'd1r. Dunya varoldugunda, Tann'ya dunya arasmdaki ili~ki,
ruhla beden arasmdaki ili~kiden farksizdir. Tann dunyadan ayn degildir, dunyarun cismi ya da maddesidir, fakat o,
daha ince bir maddedir; her ttir harekete
ve degi~ik bi~imler almaya uygun bir yapida olmakla birlikte, harekelsiz ve bi~imden yoksun olan ilk ogelerin hareket
ettirici ve bi~im verici ilkesidir.
tHellenistik felsefenin diger felsefe
okullan gibi, Stoahlar da ahlak1 on
plna ~Ikartm1~lar ve felsefenin oncelikle eylemle ilgili oldugunu belirtmi~
lerdir. Buna gore, ya~amm amac1 olan
mutluluk erdemden, yani dogal ya~amdan, dogaya uygun ya~amadan,
insan eyleminin dogal yasayla uyu~
masmdan, insarun iradesinin Tann'run
irdesine uygun dti~mesinden meydana gelir. Sto~hlar i.;in dogaya uygun
ya~am, dogadaki etkin ilkeye, insan ruhunun da kendisinden pay ald1g1 logosa
uygun ya~amdu.
tErdem biricik iyidir, ~tinkti yalruzca
dogaya uygun olan iyidir, insan ic;:in de
dogaya uxgun olan, akla uygun olan
eylemdir. lnsan i.;in en onemli erdem
bilgeliktir. Bilgelik ise, insanm kendisini dogarun aynlmaz bir par.;as1 olarak
gormesiyle ve doganm seyrine ayak
uydurmas1yla elde edilir. lnsan kendisini dunyanm gidi~inden s1ymp ayiramadJ~na gore, yapdacak en iyi i~ dunyamn gidi~ini oldugu gibi benimsemektir.
lnsan dogal dtizene boyun egerse, dtinyanm gidi~ini oldugu gibi benimserse,
kendisini gereksiz soontl ve tedirginliklerden kurtanr.lnsan i-;in yapdmas1 gereken ~ey, akla uygun olmayan duygular, tutkular kar~Ismda, baglmSizhgmi
kazanmakbr. Bu baguns1zhga giden
yol ise, bilgelikten ge.;er. insan kendisi~
ni bu olumsuz duygulardan kurtarabilirse ya da StoaWann apathill adm1 vermi~
olduklan duygusuzluk hiline ula~abi
lirse, bilge insana ozgti olan huzur ve
mutluluga kavu~abilir. Zira, yalmzca
bilge insan roltintin ne oldugunu bilebilir.

SOR

Straton

Straton. M. 0. 335-270 ytllan aras1nda ya~aml~ ve Theophrastos"un oliimiinden


sonra Akade1ni'nin ba~1na ge~mi~ olan
Yunanh filozof.
Aristotelesin fizigini, ondaki teleolojik
ogeleri aylldayarak yeniden tanlmlamJ~
olan Straton, bilgi alan1nda duyumculugu, varhk alan1nda maddeciligi ve din
konusunda da tateizmiyle iin kazanml~hr. Buna gore, Demokritos\tn etkisi
alhnda, birci bir evren goril~il geli~ti
ren Straton, dunyan1n, aralannda bo~
mekan bulunan, boliineJnez par~ac1kl ardan meydana geldigini one silrmi.i~ ve
diinyada do~al bir ZOI'Wllulu~un hiikiim
siirdiigiinii belirt~tir.
Strauss, Leo. 1899-1973 y1llan aras1nda
ya~am1~ olan Alman kokenli Amerikah dit~iiniir.
Chicago Oniversitesi'nde uzun ydlar boyunca siyaset bilimi profesorliigu yap~ olan Strauss, kitle k iiltiiri.in iin ~ok
~e~itli tezahiirleriyle vasatiligin her ~ek
lini ~iddetle ele~tinni~, modern ~a~1n
bu yonelimine kar~1 kultiirel ve enteUektiiel de~erleri biiyuk bir gu~le vurgulayan s~kind bir tavn benimsemi~tir. 0,
modem y.~da siyaset dii~iincesinin,
Machiavelli'den ba~layarak, Hobbes ve
Locke eliyle politik ya~anun ahliki boyutunu en aza indirgedi~ini one surer.
Bu e~ilim Strauss'a gore, giiniimiizde
ahlak1n politik dii~iince ve yatamdan
bir biirun olarak dl~lanmas1yla doruk
noktas1na vann1~br. Strauss i~te bu e~i
lim ve t>lguya, Aquinah Thomas'm teorisi benzeri bir do~al hukuk teorisinde oldugu gibi, ahlaken zengin bir siyaset
teorisiyle direnme ~abas1 i~inde olmu~
tur.
Strawson, Peter Frederick. Giindelik dil
. felsefesinin en onemli temsilcilerinden
olan ~a~da~ dii~iiniir. Temel eserleri:
Subject and Predicate in Logic and Grammar [Manhk ve Dilbilgisinde Ozne ve
Yiiklem], The Bounds of Sense [Anlanun
S1n1rlan), Naturalism and Scepticism [Do~alcahk ve Ku~kuculuk], Analysis and
Metaphysics [Analiz ve Metafizik).

Introduction t(l Logical TlteonJ [Manhk


Teorisine Giri~] adh eserinde, baz1 tiimcelerin, anlaml1 olsalar bile, bir iddiada
bulunmad1klan i~in, bir dogruluk degerine sahip almad1klaruu one siiren
Strawson, giindelik dil ile formel manhk aras1ndaki ili~kileri ara~t1rm1~ ve
dunya iizerine alan dii~iincenin yaplslIU inceleyerek, buradan hareketle belli
bir varhk gorii~iine ula~m1~hr. Yani,
kariyerinin ilk doneminde dil felsefesi
tizerinde yo~unla~an ve gtindelik dille
formel manuk aras1ndaki ili~kileri arahrmak suretiyle, gundehk dilin manhksal yonlerini ortaya ~1karmaya ~ah~an
Strawson, ikind donemde metafizi~e
yonelmi~tir. Bu ba~lamda, dilimizin
nas1l i~ledi~ini gosterip, yaln1zca dili
betimlemek suretiyle, dilin i~erdi~i metafizik kabulleri gozler online senneyi
ama~layan Strawson, bu durumun bir
ifadesi olarak, temel eseri alan Individuals [Bireyler)"i betimleyici metafizik alantnda bir deneme olarak de~erlendir
mi~tir.

Strawson, dili kullamna tarzlmJZJn, kahCl nesnelerden olu~an bir ~er~eveyi gerektirdi~ini dile getirmi~ ve bu ~er~eve
nin, bir ~ey anlatmak istedi~imizde,
gereken kahah~, zaman i~indeki siireklili~i sa~layacak bireylerden olu~tu~u
nu belirtmi~tir. Ona gore, biz dilimizi,
nesnel bir alana demir atma imkaru
veren temel gonderim ya da referans
edimleriyle, bireylere ba~lanz. Bireylerden meydana gelen bu diinya yalruzca
nesnel de~il, fakat ay1u zamanda
mekinsal bir dunyadu. Ote yandan, bireyler maddi nesneler ve ki~iler alarak
iki tiire aynhr. Ki~iler, maddi nesnelere
anlamh olarak uygulanamayan belirli
yUklemlerin kendilerine uygulanabilmeleri olgusuyla farkhhk gosterirler.
Suarez, Fransisco. 1548-1617 y1llar1 araSlnda ya~am1~ olan lspanyol dii~iiniir
ve teolog. Temel eserleri: De Legibus
[Hukuk UzerineL De Ani1na [Ruh Ozerine), De Deo Uno el Trino [Kutsal O~leme
ye Dair) ve Disputationes Metaphysicae
[Metafizik Tarh~malar ].

siinnilik

Ozellikle Aristoteles ve Aquinah Thomas'tan etkilenmi~ olan Suarez, daha ziyade metafizik ve hukuk felsefesi alamndaki ozgun goru~leriyle tarumr.
Yuzlerce ydhk t Aristoteles metafizigine
~erh yazma gelenej\inin ardlJ'Idan, metafizij\i kendi gorii~lerini ortaya koydugu
elli dort biilumluk bir kitapta mustakil
olarak ele alan Suarez'e gore, metafizik
ger~ek varhk olmak bakJmlJ'Idan varhj\IJ'I bilimidir. Varhk kavramJ ise, ~eyler
arastndaki benzerlikten hareketle kuruIan analojiye dayamr. Ger~eklik bireylerden meydana gelir; tozler ve ozellikleri,
ilkeleri ve bil~enleri de dahil olmak
iizere, her~ey bireyseldir. Bireyle~im ilkesi, bir tozu her ne ise o ~ey yapan
ozdur.
Hukuk felsefesinde Aquinah Aziz Thomas'tan etkilendij\i kadar, ona kar~J da
~1kan Suarez yasay1 dorde ayu~ ve
insani yasalann, dogal veya tannsal hukuga dayamp, insandan ~lkmadJj\liU
one sunnu~tur.
sub specie aetemitas. tSpinoza'da ge~en
ve Tann i~in kullamlan Latince bir
deyim olarak, ~eyleri hep birden, ezeliebedi bir bak1~ a<;lSlndan kavrama, ge~
mi~ ya da gelecegi dikkate almadan,
tumden tek bir du~uncede bilme tarz1.
Buna gore, bir ve ayru ger~eklik iki baklmdan, ezeli -ebedi bir bak1~ ao;:~stndan
ve zaman i<;inde, normal bir ba.kJ~ a~
smdan kavranabilir. Birindsi soz konusu
oldugunda, dunya, bpkl matematiko;inin
say1lan ve ispatlan kavrad1j\1 tarzda
ezeli-ebedi bir ao;:~dan kavramr (sub specie
aeternitas). Dunya ikinci olarak, ortalama
insanm olaylann zaman i<;inde ard arda
gel~ini kavrad1j\1 tarzda, ger~ekte oldugu ~ekliyle kavranabilir (sub specie durationis). Bununla birlikte, dunyaya bu a~I
dan baklldlj\lnda, dunya hi~bir zaman
bir biitun olarak kavranamaz, ondaki
tiim zorunlu baj\mhlar anla~Ilamaz.
Oysa, dunya ezeli-ebedi bir a~1dan kavrandlj\mda, dunyaya ili~kin tum dogrular zorunlu dogrular olup o;:~kar ve dunyaya ili~kin upuygun bir kavray1~a
sahip olunur.

809

sui generis. Oncelikle Tann i~in kullarulan bir terim olarak, kendi turiinde tek
olamn; bir konuda biricik olamn ozellij\ine verilen Latince ad.
summum bonum. Latincede en yuksek
iyi anlamma gelen terim.
Yalmzca tum dij\er iyileri a~mak ve
kapsamakla kalmay1p, kendinde ve kendisi i~in iyi olan, mutlak iyiyi gosteren
summum bonum terimi, geri kalan he~e
yin sadece kendisiyle ili~ki i~inde en
fazla ara~sal bir deger konumuna yukselebildij\i, yani onun ger~ekle~mesine
katkida bulundugu ol~iide degerli hale
gelebildij\i, bizatihi kendisi io;in istenen
en yiiksek degeri ifade eder. Ahlili soyleme t Aristoteles tarafmdan dahil edilen terim, buna gore tiim insanlann ya~amlarmm ve eylemlerinin nihai ve en
yuksek hedefini, amacm1 tammlar ve
ozu itibariyle, kendi ba~ma iyi olan ve
ba~ka bir ~eye tabi olmayan iyilik ya da
degeri gosterir.
t Ahlak felsefesi tarihinde, haz, mutluluk, erdem, kendi kendini ger~ekle~tir
me, gu~, odevin sesini dinleme, iyi
irade ve yetkinlik, farkh filozoflarca
insan davram~mm nihai hedefi olan en
yuksek iyi olarak tammlanml~hr. Metafizik ve teolojide ise, summum bonum,
bir degerler hiyerar~isinin en tepesinde
bulunan en yuksek deger ya da iyiye
kar~1hk gelir.
siikiit. islamda, Kur'an ve hadislerdeki
anla~Ilmayan ~okanlamh sozler hakkmda hi~bir ~ey sormama tavn i~in kullamlan terim.
Siinnilik- Musluinaniij\m Kur'an'a kesin
olarak bagh olup, Peygamberin yapbj\1
ve soyledij\i ~eylerin hi~bir ~ekilde di~ma ~kmayan kolu ya da temel mezh~
bi.
Buna gore, Sunnilik, Kur'an, hadis ve
Peygamberin sayledij\i ve yaphj\1 her~e
ye inanmaktan, onlan benimsemekten;
lslamiyetin tum inan~lanna ve kurallanna mutlak bir iman ile baglanmaktan;
inane! dil ve goniil yoluyla ikrar etmekten; inarulan ~eyi, herhangi bir ~1kar
beklemeksizin ve Tann buyrugu olarak

810

siire

yapmaktan; m tislumanlann birbirleri yle


olan ili~kilerini duzenleyen kurallar butunune tam olarak uymaktan; Allah'a,
Peygambere, ahirete, k1yamet gunune,
melekJere, Allah taraftndan gonderilen
kitaplara ve Hz. Muhammed'in tUm peygamberlerin en yetkini, en ustunu ve son
Peygamber oldu~wla inanmaktan olu~ur.

siire [Os. muddet, bekaa; tng. duration; Fr.


duree; AI. dauer ]. Bir olay ya da olu~u
m un iki noktast arasanda ge~en zatnan;
FranslZ filozofu H. tBergson'un biricik
ger~eklik olarak gordii~u ~ey.
Surenin de~i~n, dinamik, b! ricik, su
rekli ve tam olmayan bir sure~ oldu~w1u
ileri suren Bergson'a gore, zaman bir birikimdir. Gelecek hi~bir zaman g~mi~in
aynt olamaz, zira her adunda yeni bir birikim ortaya r;Lkar. Bergson bilin~li bir
varhk .i~in var olman1n de~i~mek oldu~unu kabul eder, zira de~i~mek demek
olgunla~mak demektir; olgunla~mak
ise, sonsuzca kendi kendini yaratmak
demektir. Bu, yalruzca bilin~jli insan varh~t i~n de~il, fakat butun ger~eklik i~in
boyledir. Bergson bu gelimeyi, ancak
sure olarak anlad1~1m1Z takdirde a~tkh
~a kavu~abilece~imiz.i soyler.
Ona gore, sureyi en iyi, bir melodiye
kendimizi tam vererek ya~arken anlanz: Gozlerimizi kapayahm ve kendimizi musiki ya~anhsu1a btrakalun. Tek
tek sesler, not alar arhk par~alanmaya
cakhr; bundan boyle dakika ve saniyeler yoktur, mekArun her par~ast u~up
gitmi~tir. Bir nota daha sonra gelen notarun i~de kaybolur ve hareket surekli
bir ak1~ halini ahr.
Bergson'a gore, insan i~te bu ya~amda
maddeyi yencr, mekirun suurlaruun us
rune 9kar ve i~inde salt sureyi ya~.
lnsan, kendisini butiin benli~iyle bir ~
verdiAi zaman da ayn ~eyi duyar. Ge~
mi~, surekli olarak bugune ve gelece~e
do~ru akar. i~te, bu biricik ger~eklik
olarak suredir. Bergson'a gore, sureyi
ya~ayabilmemizin ko~ulu bellektir. Bellek, zaman arahklanru yener; ge~mi~,
~imdi olarak yeniden ya~antr. Basit ve

bolunemez bir eylem, bir hamle olarak


an)a~tlan sureyi butunlu~u ir;inde yakalaytveren ~ey, sezgid ir.
siire~ [Os. vetire; tng. process; Fr. proces,
processus; AI. prozess]. 1 Du~uncenin
belli bir sonuca ula~acak ~ekilde ard
arda dizili~i. 2 Olgu ya da olaylann,
belli bir duzenin bulundu~u izleni.Jnini
verecek ~ekilde stralanmast duruanu;
statik olmayan, sUrekli bir donu~um
i~inde bulunan gerr;ekJi~in sergiledi~i
hareketlilik. 3 insan varh~1 taraftndan
meydana getirilen bir ~eyin uretili~ ~ek
lini, meydana geli~ tarztnt olu~turan eylemler dizisi.
Bu ba~lamda, insan1n yaptst ve insanhkla birlikte, evrenin de bir sure~ ya da
geli~me sureci i~inde bulundu~unu savunan, de~i~meyi, Tann da dahil olmak
uzere, tiim varhklann temel ozelli~i
yap an goru~e silre' teolojisi ad1 verilir.
Ote yandan, bir tum cede ge~n bir sozcu~un belli bir sure~ ya da i~leme mi,
yoksa surecin ortaya Qkardt~t urune
mi gonderme yaphAtntn bilinmemesinden kaynaklanan belirsizli~e; terimle,
surece de, surecin uriinune de gond~
rimde ya da attfta bulunulmu olunabilece~ini gosteren ~okanlamhhk rurune
silre~ ilrun belirsizligi denmektedir
siire~ felsefesi [ing. philosaphy of pr~s;
Fr. philosophie du proces; Al. pr"-'USsphilosophi e]. En unlu temsilcileri antik
Yunan'da Herakleitos, ~a~da~ felsefede
ise, Bergson, Dewey, Whitehead olan ve
do~adaki yaraba ilerleme ve geli~me
nin onemini vurgulayan fe)sefe ruru.
Statik ve tozcii bir varhk gorii~unden
vazge~erek, yaraba geli~me ve de~i~
meyi on piSna ~tkartan sure~ felsefP.si,
do~an1n surekli olarak de~i~en olay dizilerinden meydana geldi~ini; ger~ekli
~ n temelinde, ttoz de~il de, siirelj, yani
belli bir do~rultusu olan bir de~i~me
bulundugunu; soyut kavramlar dt~m
da, her~eyin surece tibi olduAunu; dola
ytstyla, dilin ve kavramlann, do~adaki
sure~leri, de~~menin surekli olan do~a
s1n1 ve ak1~ i~indeki olay ve varhklann
bireyselli~i ifade edemeyece~ini; ifade

siirektilik

etmeye kalkt~ll~tnda, birtakun paradokslara yol a~h~ana dile getirir.


c;a~da~ felsefede ozellikle Bergson ve
Whitehead tarafandan savunulmu~ olan
ve ger~kligin dinamizmiyle si.irekliligin
vurgulayan bu felsefenin bir aya~1 ondokuzuncu yi.izyll felsefesinde olmak durumundadJr. Buna gore, sure~ felsefesi, ondokuzuncu yiizyd felsefesindeki dinamik
ve de~i~en ger~eklik anlayt~Jyla, yine
ayn1 yiizyllda do~a bilimlerinin kazandt~~ prestijten etkilenmi~tir. Soz konusu iki
geli~meyi evrim kavrarrunda birle~tiren
ve ilerlemenin imkaruna san;llmaz bir
inan~ besleyen Bergson ve Whitehead,
ayru zamanda evrim filozoflan ola.rak da
bilirUrler.
siireklilik [Os. temadi, ittisdl; lng. oontinuity; Fr. continuite; AI. continuiriit]. Ara ya
da b~lu~un olmamas1 hali. Buna gore,
bir ka~1da bir do~ru ~izilirken, do~ru
nun, kalemin hi~ kald1nlmadan t;izilmesi
durumunda, si.irekJi oldu~ 50ylenmelidir. Yine, mekan ve zamarun surekli oldu~u yerde, sa}'lrun si.ireksiz bir nicelik
oldu~u soylenebilir.
Bilim oncesi evrede, si.ireklilik duyu~
deneyinin belirli apa~tk olgulanna ili~
kin basit bir tasvir olmaktan oteye gide-

811

memi~

ve diinyayt meydana getiren


~eylerin biitiinli.i~i.i, aralannda bir bo~
luk olmaya~1 olarak if a de edilmi~tir.
Bundan sondaki evrede ise, si.irekli
olan, birimlere bolunmesi olanakl1 olmayan ozel ti.irden bir bi.iyukli.ik olarak tantmlanma~hr. Bu siireklilik anlayt~l, 19.
yiizydtn Cantor ve Dedeldnd gibi matematik~ilerinin ~ah~malanyla de~i~ince

ye kadar, siirekli olmayan niceli~in bilimi olarak aritmetilcle, siirekli olan


bi.iyiiklii~ii konu geometri aras1nda bir
kar~ath~tn do~u~una yol a~mt~hr.
Bu ba~lamda, tanrtsal yaratmanan bir
kez olup biten bir ~ey olmay1p, siirekli
oldu~unu dile getiren anlay1~ surelcli
yarad1h~ ad1 verilir.
Her yerde si.irekli bir ak1~ ve geli~me
oldu~nu, do~antn s1~ramalar yapmada~nu dile getiren, varhklar1n evriminin
belli beli~iz bir bi-;imde ve en ki.i~i.ik bir
kesintiye u~ramadan ger~ekle~ti~ini sa
vunan ilke ise sureldilik illcesi olarak tarumlarur.
Yine, Leibniz tarahndan fonni.ile edilen, ve her ti.irden de~i~me boyunca, de
~i~enin iki hali arasmda, sonsuz say1da
ara hal ya da nokta bulundu~unu dile
getiren yasaya sUreklilik yasasr denir.

812

~ankara

$ankara. Klasik Vedanta sisteminin kurucusu olan Hintli filozof.


Hindistan'm hemen hemen tiim dii~ii
niirleri gibi, $ankara da temelde ve oncelikle insarun kendi varolu~unun dar
kahbmdan, aadan nasd kurtulabilecegi
sorusunu yamtlamaya ~ah~ml~hr. Ona
gore, kurtulu~ i~imizdeki Atman'a ermektir. lnsan boylelikle, ya~amm klsahgmm ve d1~a bag1mhhgmm kendisini
arbk smarlamadJga bir a~amaya gelir.
$ankara insam kurtulu~a gotiiren
yolda, ~u da vram~ ilkelerini formii le etmi~tir: Sonsuz olanla sonsuz olmayan
arasmdaki farkhhgt gormek; bu dililyada ve ote diinyada hi~bir odiil beklememek; ki~inin belli bir i~ ban~ saglamas1,
kendine hakim olmas1, hazlar pe~inde
ko~mamast; kendi i~inde yogunla~mas1
ve inan~h ohnas1; insarun diinyaya baglmh olmaktan kurtulmayt ozlemesi.
~em:. [Yunanca 'slchema'dan; ing. schema;
Fr. sch~ma; AI. schema]. 1 En gene) anlamda, karma~tk bir biitiiniin ana unsurlanm ve i~leyi~ini ortaya koyan
~izim; tasvir ettigi ~eyin ana ~izgilerine
indirgenmi~ resim. 2 Buradan te~mil
yoluyla, bir ders, kitap ya da makalenin
muhtelif boliimleri arasmdaki baglanb
Ian belirten k1sa serim, plan.
3 Biraz daha ozel olarak da, ger~ekligin
birbirleriyle uyu~maz ogelerini, akhn
temin ettigi ara~larla ozetleyerek, bu
ger~eklige ili~kin bir tasanm, tasavvur
ya da imge sahibi olwunasuu miimkiin
kllan kavramlann tiimii. i~te bu anlamda, Kant nedensellik benzeri empirik olmayan kavramlan deneysel olgulara uy-

gulamak i~in, ii~i.inci.i b~r u!\sura, arac1


bir tasaruna ihtiya~ bulwldugunu savunarak, bu ogeye transendental ~ema
ad1m vermi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, Kant'a gore, olagan
durumlarda, kavram ile nesne arasmda,
bir tiirde~lik veya aymdnstenlik bulundugu i~in, kavramlan nesnelere uygulamada hi~bir gii~liik olmaz. Bununla birlikte, kategoriler ve zaman ya da sezgi
formlan saz konusu oldugunda ayru rahathgt bulamay1z. Ba~ka bir deyi~le,
nedensellik kavranun1, birini neden, digerini sonu~ olarak gorecek ~ekilde ardJ~Ik olaylara uygulamak, nedensellik
kavranu zorunJulugu i~erdigi, ama zorunluluk da deneyimimizdeki bir unsur
olmada~ i~in hayli problematiktir. Kant,
bu gii~liigii gidermek, kategorileri empirik olgulara nasd uygulanabildigini
a\lklayabilmek i~in soz konusu transendental ~emalardan yararlamr. $emalar,
bir bakuna entellektiiel, diger bir balama duyusal tasanmlardar. Omegin nedensellik kategorisi i~in ~ema, bir kurala
gore zamansal arda~lkhkbr.
Kant, l<.ritik. der Reinen Vemunft [Saf
Ak.Jm El~tirisi) adh temel eserinde anlama yetisinin kategorilerinin, duyarhgm sezgilerinin fenomenlere uygulanmast i~lemine fematizm adana venni~tir.
Ote yandan, insanm ger~ekligin unsurlanru duyarhk aracthgayla ve empirik
sezgiden hareketle soyutlamasma ve yen.iden kurmasma imkan veren siire~ ~e
mala~trrma olarak tarumlamr.
fey [ing. thing; Fr. chose; AI. ding]. Tozle,
yani kendisini belirleyen tiim niteliklerden bagnns1z olarak dii~iiniilen ger~ek
ve somut ozneyle e~deger olan terim.
Olabildigince belirsiz olmakla birlikte,
her zaman somut ve bireysel olan varhk.
Kant, numen, yani kendinde-~ey terimine, ~ey sozctigiiniin soz konusu anlammdan hareket ederek varm1~hr. $eylere ili~kin dii~iincelerimizi, bilgilerimizi,
onlarm belirlenimleri ya da nitelikleriyle.
olu~turdugumuzdan, kendinde-~ey,

be-

dii~iiniilemeyen

ve

lirlenimi olmayan,

~izofreni

bilinemeyen varhk~r. Ahl~ld' anJamd~


ise, ~ey varolan, varoldugunun bilincin
de olup, etkin ve ozgur olan ki~inin kar~lstnda yer alan bilinc;:siz, pasif, ve ara~
lar alanlna dahil olan varhkt1r.
teycilik [$ey anlamana gelen Latince resten ti.ireyen terhn; tng. reisnr; Fr. reisme].
DunyaJun bireysel so1nut nesnelerden
meydana geldigi kabultine dayanan, ontolojik ve semantik goru~ ya da ogreti.
Aynt zamanda somutc;uluk olarak da
bilinen ve ilk kez oJarak Franz Brentano
tarahndan savunulan bu goru~e gore,
soyut ozellikler ve durumlar, dunyarun
repertuvannda yer almaz. Ba~ka bir deyi~le, temel gerc;ekliklerin somut nesneler oldukJanna iddia eden ~eycilik, yalruzca tozlerin, tozlerin parc;alanrun ya
da ozelliklerinin varolduklanna, di.i~i.in
cenin nesnesinin, bir onerme degil de,
her zaman bireysel bir nesne oldugunu;
~eylerin beyaz, kall, parlak, v. b. g., olduklan soylenebilse de, beyazhk, kahhk, parlakhk diye bir ~ey bulwunadiglna savunur. ~eycilik, 20. yi.izydda
antimetafiziksel ve maddeci bir dogrultuda geli~tirilmi~tir.
eyletlirme [Sey anlarruna gelen Latince
res ve yapmak anJa..rruna gelen facere fiilinden ti.iretilen terim; ing. reifica tion; Fr.
reification). Bir soyutlama, zihinsel ya da
ideal bir nesne ya da ~eyi zil-linden bagunsaz bir tarzda, nesnel bir bic;imde varolan bir ~ey olarak degerlendirme; salt
oznel ya da zihinsel olana d1~ gerc;eklige
yansatma; insant olaru dogal, nesnel ve
insana yabana bir ~ey haline getirme
tavn ya da yanh~a.
Buna gore, ~eyle~tirme, bir ~ey (bir
nesne veya bir insan varhga) teori veya
uygulamada, bir nesne ya da meta olarak degerlendirildigi zaman soz konusu
olur. Yine buna yak1n bir anlamda, ~ey
le~tirme, insarun karan ve eylemine
bagh olan bir ~ey, ornegin bir kurum ya
da toplumsal pratikt insandan bagunslZ
da~sal bir nesne, bir ~ekilde kendine ait
bagunsaz bir varolu~a sahip bir ~ey olarak gori.ildi.igi.i zaman soz konusu olur.
Nitekim, bir tip ya da ideal bir ruri.in,

813

sankj ger~ek bir birey veya toplumun bir


betimlemesi olarak goruhnesi, ~eyle~tir
Jneye bir omek te~kil eder.
~eyle~tinne, Marksist teoride, insanlann i~ten yabancla~malanyla ve insaru
varhklardan ziyade, manipi.ilasyona elveri~li nesneler olarak gorulmeleriyle
ili~kili bir anlam ic;inde kullantlma~tlr.
Terirni popi.ilerle~tiren ki~i, i.inli.i Macar
di.i~i.ini.ir tLukacs olmu~tur. 0, terimi
insani ili~kilerin, sanki, toplumsal di.inyanan degil de, dogal di.inyanm aynlmaz bir yoni.iy1ni.i~cesine, sabit ve degi~mez bir nitelik kazanarak, insann
denetiminden c;akmasa durumunu tanunlamak i~in kullanma~hr. ~yle~me
terimini, bu si.irecin kapitalist toplumlarda Ortaya ~Iktag1n1 soyleyerek, yabanala~mayla baglantah bir bi~imde kullanan
Lukacs, bununla insani olan he11eyin,
insani degerini yitirerek, maddel~mesi
ni an)atmak istemi~tir.
Siilik. tslimiyette, Peygamberin oli.imi.indcn sonra kimin halife olacag1 tarh~ma
sana bagh olarak mi.islumanlann i.kiye
aynlmastrun sonucunda ortaya c;kan iki
mezhebten biri.
Peygamberin oli.imti i.izerine, Ali bin
Ebutalib'in ilk halife olmasa gerektigini
soyleyenlerin baglandagl siyasi bir aklm
olarak ortaya c;lkan ~iilik, daha sonra
stinni inanc;tan ayralan bir mezheb d unmuna getirilmi~tir. Buna gore, ~iilik bir
mezheb olarak, halifeligin Allah'tn buyruguyla Ali'ye verilmi~ oldugunu, yalnlZca Ali'nin soyundan gelenlerin halife
sayalabilecegini, Ali'nin soyundan gelenlerin, oniki imarrun kutsal bir ki~ilik ta~1d1gana, Ali'yi sevenleri sevmek, onu
sec;meyenleri sevmemek gerektigini belirtir.
tizofreni [Yunanca ~ayarmal( anJam1na gelenskhidzein'le 'di.i~i.ince' anlanuna gelenphrenos'tan; 1ng. schizophroria; Fr. schizaphrenie; AI. schizophrerrieJ. Kendini,
ki~iligin parc;alanmast, di.i~i.ince hayata
veya heyecanlardaki bozukluk, ger~klik
duygusunun yitirilmesi veya ~ dunya
ile kurulan bagm kopmasa gibi emareler
le belli eden bir psikoz.

814

Ovenizm

Genellikle 15-35 ya~lan arasanda yakalanalan bir hastahk olarak ~izofrenide,


benmerkezci bir di.i~i.ince yapasana sahip
bulunan hasta kendine ozg\i bir di.inya
da, bir di.i~ler aleminde ya~ar.
~ovenizm [tng. chauvinism; Fr. chauvinisme) Napolyon'un askerlerinden, kendisini i.ilkesi, vataru u~na feda ebnekte bir
an bile duraksamayan Chauvini model
alan, a~1r1 ve ve saldargan vatanseverlik.
~venizm terimi, yak1n zamanlarda
biraz daha farkh bir anlamda ve farkb

alanlarda kullarulmaya ba~lannu~ttr.


Lhne~in, feministler, ozellikle de radikal
feministler, erke~i kad1n kar~1s1nda en..
tellekti.iel, ahllli, biyolojik babmlardan
i.istiin goren cinsiyet ayrunal1~a etiWc
~enizmi aduu verirler. Yine yakm zaA
manlarda, ~vrecilik, insan ti.iri.ine a.;ak
ya da ortiik olarak, evrende ~sti.in ve ayncahkll bir yer ya da konwn veren gorii~leri insan veya fflr ~ovmizmi olarak
suuflamaktadar.

tam

T
tabiiyyun. islam du~lincesinde, di.inyan1n
yoktan var edildigini, kendi d1~1ndaki
mutlak, iradeli ve yi.ice bir gi.i-; taraf1ndan
di.izenlenip yonetildigini savunan ve bu
-;er-;eve iQnde, Kur'an ve hadislere daya~
nan du~i.ince ak.Jmlanna kar~1 olan ve
dogayt temele almakla birlikte, madde
di.inyas1 d1~mda ruhun ve Tann'nm varhgiru kabul eden gori.i~e verilen ad.
Evrenin, dogal nesnelere ek olarak,
dogal olmayan bir nesne ti.iri.i de it;erdi
gini, bu varhg1n Tanr1 oldugunu,
Tanr1'run hikmetinin ya1'3thgl e~yada tecelli ettigini belirten, dogaya bilimsel ya
da dogal yontemlerle ara~tumay1 savunan, bilginin temeline deney ve ti.imevannu yerl~tiren bu oku]un kururusu ve
en onemli temsilcisi El Razi dir.
Ia bula rasa. lngiliz empirist felsefe gelene~nin kurucusu olan tlocke'un, bilginin
duyu-deneyinin sonucu oldugunu, zihinde dogu~tan di.i~i.inceler bulunmadiguu, mantlk ilkelerinin bile sonradan
kazanddlglnl soylerken, zihnin dogu~
ta, her rur deneyim oncesinde bombo~
olduguna i~aret etmek i-;in kullanm1~
oldugu Latince terim.
Locke'un soz konusu bilgi anlay1~1na
gore, insan zihni pasiftir, da~ di.inyadaki
uyaranlarm etkisiyle ald1~1 duyumlan
i~leyerek bilgiye ula~u, fakat kendi ba~ana hi-;bir ~ey yaratamaz, zira insan
zihni do~~ta bombo~tur, bo~ bir levha
gibidir. Bilgi bu levhaya, d1~tan gelen
birtak1m i~aretler kaz1nd1kt;a olu~ur.
Locke'un sOZ konusu tabula rasa ogretisi, onun bir yandan tDescartes'm kendi-

815

sine ve dolayisiyla Descartes tarafmdan


savunulmu~ olan akda bilgi anlay1~a
kar~1 -;lkarken, diger yandan Aristoteles-;i pasif ruh anlay1~nu benimsemesinin bir sonucu olmak durumundadu.
Lockeun hemen ti.im 18. yi.izytl filozoflan taraf1ndan da kabul edilen ve klasik
tdavrani~c;thkta da ya~ayan bu bilgi anlayi~llla gore, insanlarda zihinsel ya da
entellekti.iel bakundan st)z konusu olan
ttim farkbhklar, bireylerin tecri.ibe ya da
deneyimlerindeki farkhhklarla, egitimlerindeki farkhhklara baglanmahd1r.
Epistemolojik bir ogreti olan tabula rfiSQ
ogretisinin sosyal bir boyutu vard1r. Toplumsal ~itsizligin biyopsi~ik kokenleri
oldugu gori.i~i.ine ka~1 ~ Helvetius,
benimsedigi tabula rasa ogretisine dayanarak, insanlann di.inyaya ~it geldiklerini, onlann bi.ituni.iyle iQnde bulunduklan ko~ullarrn i.iri.ini.i ve ald1klan e~timin
eseri olduklanru one si.inni.i~ti.ir.
takdis. lslamda, Allah '1 yaratdm1~lann
niteliklerinden tenzih etme anlam1na
gelen terim.
tam [tng. complete; Fr. complet; AI.
vollstiinding). 1 Eksikli~ olmayan, keisintiye ugramarru~ olan; 2 yetkin, mi.ikemmel, kusursuz olan; 3 ti.im unsurlara sahip
bulunan 4 bi.iti.inli.igu i~nde ahnan ~ey
i~n kullandan s1fat
Bu baglamda, bir suuftn ti.im i.iyeleri yle
ilgili bir dogruyu, bu dogrunun sez konusu Siruhn her i.iyesi i-;in get;erli oldugunu gozledikten sonl'3 ifade eden; Slrurlanmami~ bir genelleme ya da ti.imel
bir onenneye, genelleme ya da ti.imel
onennenin kapsanu it;inde kalan ti.im bireyleri tek tek inceledikten sonra ula~an
ti.imevanmsal akllyi.iri.itmeye veya bir
dnse, o cinsin ti.im ti.irlerini tek tek inceledikten sonra vanna i~lemine tam tilmevanm adr verilir.
Buna mukabil, uzla~unla~marun tiim
adun ya da a~ama\anndan ge-;erek, tam
anlanuyla ve ger-;ek bir uzla~un olarak
standartla~m1~, uzla~unla ilgili olan tUm
insanlar aras1nda yayg1nla~arak herkes
taramdan kabul edilmi~ soz ya da soylenime; ortak bir dili kullanan insanlann

816

tamalga

bir deyi1ni ortak bir bilint;le kullanmalan,


diizgiin ve duzenli bir ileti~imsel davranl~ sergileineleri duru1nuna tamuzla~mz
derunek tedir.
tamalg1 [Os. ozidrak; ing. apperception; Fr.
aperception; AI. apperception]. lnsan1n d1~1ndaki ~ey Iere yonelen zihin hali olan
alg1dan farkh olarak, ki~inin kendi zihinsel tasan1nlanna dair kavray1~1,
kendi benine ili~kin bilinci, kendi bilincine ili~kin algJ.SI. Alg1n1n, algdanm1~
olanm kavranmasmdan, tannunasmdan
meydana gelen son ve at;1k evresi.
Refleksif bilint;, i~ebak1~, bene ili~kin
bilgi gibi kavraan ve deyimlerle de ifade
edilen kavra1na, ilk kez olarak Alman filozofu tLeibniz tarabndan teknik bir
anlam yuklenmi~tir. Buna gore, Leibniz
ideleri, iradi bir karar ve eyle1ne bagb
olarak, birle~tirme ve yeni ba~tan duzen]eme faaliyetine, bilint;a lbndaki d u~unce ve izlenirnleri bilint; yuzeyine t;lkartarak tutarh bir duzen it;ine oturtma
ve boylelikle onlar1 anlamh hale getirme
faaliyetine tamalg1 ad1 vermi~tir.
Tamalgt kavram1ru Leibniz'den ahp geli~tiren tKant, biri empirik, digeri de
transendental olmak uzere, iki tilr tamalgldan soz etmi~tir. Bunlardan empirik
tamalg1, bilincin degi~en ko~ullarma
baghd1r. Bu anlamda tamalgt, benin, bilincin aktilel, somut ve degi~en hallerine
i!i~kin alg1s1d1r. Bu tur bir i~lev, saf ben
taraf1ndan de~il de, empirik ben tarafmdan gert;ekle~tirilir.
Buna kar~m, transendental tamalgt, saf
akd, ve dolay1s1yla bilincin, it;Sel, temel,
degi~1nez ve transendental birli~ anlanuna gelir. Bu tilr bir tamalgt, ki~inin, bilindn dogrudan ve anhk degi~meleri
boyunca, bir birlik o]arak varolmaya
devam eden kahc1 yonune kar~1bk gelir.
Soz konusu tamalg1, bilincin, algdarlmiZln it;eriginden once gelen ve onlarm
duzenlenerek anlamh olmalanru ola
nakb kdan birligi, saf alg1 ya da ben anlamlndadu. Ba~ka bir deyi~le, bilincin
bu transendental birligi, tum alg1 verile
rinden once gelir ve bu alg1 verilerine
duzen kazand1rarak, onlar1 anlamb hale
getirir. Bu birlik, algnun nesneleri degil

de, algllama tarzlan olan, zaman ve


mekan kavramlar1ndan ve Kant'xn nicelik, nitelik, bag1nl1 ve kiplik ba~hklar1
alnnda diizenledigi bir dizi kategoriden
meydana gelmektedir.
tan1m [Os. tOrif, ing. definition; Fr. definition;
AJ. definiUon]. Bir sozcugun ya hemen
herkes tarahndan kabul edilen ya da
onu kullanan ki~i tarafmdan kastedilen
anlam1n1 ortaya koyma, bir kavramm
anlam1n1 belirleme, o kavrama yuklenebilecek ozellikleri dil yoluyla ifade etrne
i~lemi.

Bir ~eyin, bir du~unce ya da kavram1n


ozsel ozelliklerinin, yilldemlerinin, nitelik
ya da yonlerinin ifade edilmesi, betimlenmesi i~lemiyle belirlenen tarum1n yerine
getinnek durumunda oldugu en onemJi
i~lev, a-;Jk,.a anla~dmaml~ sozcukler
it;in, a~1k ve sec;ik olarak anla~dan ba~ka
sozcillderle ifade edilen anlarnlar sunmakhr. Tanun ~ok anlamW1g1, anlam belirsizligini, anla~llmazhg1 ve karanl1kh~
ortadan kald1nnaya yarar. Bu baglamda
tanlffilar, a) siizriilderin nasll kullaruld1
guu ve b) kullarulaca~uu gostenne i~levi
goren a~1klamalard1r.
Tarumm mahiyeti ve i~levi konusundaki goru~ler kabaca ba~hk albnda toplanabilir: Soz konusu tarum goru~lerin
den 1 birincisi olan ozcU tanmr anlayr~rna
gore, tan1mlar, belimlere k1 yasla kesin
ve dakik bir bilgi aktanrlar; varolanlann, onlan her ne ise o yapan ozlerini orlay a koyan tan1mlar, entellektuel gorii,
kavram analizi, sezgi veya refleksiyon
ad1 verilen bili~ tarzlar1yla ayru zamanda yarulmaz bir bilgi saglar. tPiaton,
t Aristoteles, tKant ve +HusserI gibi filozoflar taraf1ndan savunulan bu tan1m
goru~une gore, tan1m felsefi ara~tuma
run temel arac1 olup, bize sezgi, analiz,
entellektuel goru yoluyla k~fedilebilir
olan ozel nesne obek]eri hakklnda kesin
bilgi verir.
2 ikinci tan1m goru~u ise, tPascal,
tHobbes, tRussell, tQuine, tCarnap,
Hempel ve bir~ok <;agda~ manhk~l tarafmdan benimsenen kuralkoyucu tanrm anlayr~ldlr. Bu anlay1~, hpkJ ozcu gelenek
gibi, tarumlann duzeltilemez ve kesin

o,.

tansmfama
oldu~unu

kabul eder, bununla birlikte


tan1mlann yandmazh~1ru, onlann bilgi
aktard1~uu yads1yarak ve onlan sembolik uzla~mlar ~eklinde a-;1klayarak temellendirir. 3 Dc;iincii tan 1m gorii~ii
ise, J. S.tMill, G. E. tMoore ve dilci felsefe gelene~i taraf1ndan benimsenen dilci
tantm gorufudiir. Bu anlay1~, tan1mlann
bilgi aktardl~lnl soylerken ozcii gorii~,
tarumlann ku~ku duyulamaz kesin bil
giler aktard1~1 fikrine kar~1 ~1karken kuralkoyucu anlay1~a yakla~1r. Bu gorii~e
gore, dilsel davran1~la ilgili empirik kay1tlard1r.
tanama [Os. tefhis, marifot; lng. recognition;
Fr. rec:onnaiStJnct; AI. erkennen, danlcbar~
eit). Bir ~eyi, bireysel bir varh~1 ya da
tikel bir nesneyi belirli bir hiriin iiyesi
olarak, belirli. bir kategori ya da kavram
9!r-;evesi i-;inde gorme. Nesneyi kaplanuna girdi~i kavranun ome~i olarak algdama, ilgili kavram ya da kategori -;er-;evesi i-;inde yorumlama faaliyeti.
tan1mcdar [lng. dt'finists; Fr. dlfinistes).
Ahlak felsefesi alanmda, ahWd terimlerin
ahlik alaruna giren varhklann ozelliklerini gosterdiklerini, bu terimlerin tanamlanabile~, ahliki yargllann ahlakf bir
ilgiye konu olan varhklara ozellikler yiikleyen onerme ya da tiimceler oldu~unu
savunan filozoflar.
tanam kurallara [lng. rules for defining; Fr.
regles de la definition]. Filozof ve manllk..,Iann, ozellikle de ozcii tan1m gelene~i
i-;inde yer alm1~ olan dii~iiniirlerin,
tPiaton ve t Aristoteles'ten ba~layarak
saptam1~ olduklan, iyi bir tarurru belirleyen temel ko~ullar; iyi bir tan1m kolabilmek i-;in uyulmasa gereken temel kurallar.
lyi bir tarwn i-;in vazge-;ilmez k~ullan
ifade eden bu kurallar, tarumlanan kavram ya da terimlerin anlamlan ifade edi
lirken soz konusu olabilecek a~1n bir
tozneldli~i ve tgorelili~i engelleme, ve
ileti~imde soz konusu olabilecek keyfilik
ve kar1~1kh~1 Slnlrlama amaana hizmet
eder.
Bu k urallaran belli ba~hlan ~unlardu:
1 Bir tan1m, tanamlanan ~eyin, anzi, ilineksel ozelliklerini, on un her nasdsa

817

sahip oldu~u niteliklerini, bir ttiriin ir;inde ki bireylerin kendilerine ozgii kalan
tekil ozellikleri de~il de, 0 ~eyin ozsel
ozeUik ya da niteliklerini, ozsel yonlerini, ger-;ek do~asl ya da oziinii ifade etmelidir. 2 Bir tanun, tarumlanan ~eyin
yakm cins ve tiirsel ay1nm1n1 belirunelidir. 3 Tarumlananla. tan1mlayanlardan
meydana gelen bir tan1mda, tan1mlanan
tarumlayanlar arasmda yer almamahd~r. 4 Bir tarutn soz konusu old u~unda,
tarumlayanlan, tarumlanana k1yasla
daha iyi bilmeli, tan1mlayanlarla daha
tan1~1k olmahyz; bu ba~lamda, tan1m ..
layanlann tarumlanandan daha a-;1k ve
anla~d1r olmas1 gerekir.
5 Tanunlananm tan1mlayanlara mantlksal bak.Jmdan e~de~er ve tarumlayanlarla e~anlamh olmas1 gerekir. 6 Bir
tan1m tam ve dakik olduktan ba~ka, ne
fazla dar, ne de fazla geni~ olmahd1r. 7
Bir tan1m anlam bakurundan belirsiz ya
da -;ok anlamh olmamahd1r. 8 Bir tanun
karanl1k ve anla~tlmaz olmamah, herkes tarafmdan kolayhkla anla~dabilir
olan bir terminolojiyle ifade edilmelidir.
9 Bir tanuTun mecazlarla ya da figiiratif
bir dille ifade edilmemesi gerekir. 10 Bir
tarumda alumsuz terimler yer almamahd~r. 11 Bir tan1m kar~1t terimlerle de
ifade edilmemelidir.
tanamlama (tng. defining; Fr. definir]. Kavramlann, onlann dildeki ifadeleri olan
terimlerin, sozciiklerin anla~dmas1ru
sa~lamak amaoyla ba~vurulan i~lem
ya da faaliyet.
Tanamlama konusunda dikkate ahnmak durumunda olan ve bize tarumlamanln konusunu, amaaru ve y<intemini
veren t.i~ temel soru vardar: 1 Neyi tarumlanz?, 2 Nh;in tarumlanz?, 3 Nasd
tanimlanz7 Birinci soruya felsefe tarihinde ii~ farkh yan1t verilmi~tir: a) Dild filozoflara gore, dilsel nesneleri ya da sozciikleri tan1mlanz. b) Buna kar~1n,
Aristoteles, ingiliz empiristleri, Kant ve
Husserl gibi filozoflara gore ise, zihinsel
nesneleri ya da kavramlan tan1mlanz. c)
Buna kar~an, Platon, zihind1~1 nesneleri
ya da soyut idealar1 tanimladl~lmlZl
soy Jemi~t:ir.

818

tan1mlanamayanlar

'Nic;in tarumlanz?' sorusu soz konusu


oldu~unda, yani tam.mlamamn amaca
dikkate ahnda~mda, tammlamaya ~u
dort de~i~ik amac;la ba~vuruldu~u soylenebilir: I Anlam ka:zandurna, II Anlam
belirtme, Ill Anlam diizeltme ve IV Etkileme. Buna gore, anlam kazandaran tarumlar, heniiz dilde bulunmayan yeni
bir sozcii~ii dile sokmak ic;in ba~vuru
lan tarumlardar. Anlam belirten tarumlar
ise, bir dile girmi~ olmakla birlikte, pratik bir ~ekilde, yani dili kullanmasuu
bilen yeti~kin insanlann dilsel davram~lararu gozleyip taklit etme suretiyle
o~renilememi~ sozciikleri anlamamaza
yardamca olan tammlardar. Buna kar~m,
anlam diizelten tanunlar, gtinliik dilde
gec;en ve onemli bir k1sma c;okanlamh ve
belirsiz olan sozciiklere daha belirli bir
anlam kazanduma c;abasayla yapalan tarumlardar. Etkileyici tarumlar ise, amacr
do~rudan do~ruya insanlara etkilemek
olan tarumlardar.
'Nasal tarumlanz?' sorusu dikkate almda~l zaman, tarumlama yontemlerinin,
yar~-dilsel tanrmlama yontemleriyle tamdilsel tammlama yontemleri olarak iki
ba~hk altmda toplanabilece~i soylenmi~tir. Bunlardan yan dilsel tanunlamalara gi:istererek tanrmlama ada verilir. Bu
tiirden bir tarum, bir sozcii~ii, stlzcii~iin
kullarulda~1 itesneyi ya da nesne tiirtiniin bir ometini gastererek kullanmak
suretiyle olur. Buna kar~m, tam dilsel
yontemler, dili kullanmak, onermeler
kurmak suretiyle gerc;ekl~tirilen tarumlardar.
tammlanamayanlar [Os. gayri kabili tanf,
ing. indefiruabres; Fr. indtfinissables]. Manhkc;a ve metodologlar tarahndan s6zii
edilen, kaplamsal olarak tarumlanabilseler bile, en azmdan ic;lemsel olarak tarumlanamayan ~ey ve kavramlar.
Tarumlanamayanlar iki kategori altmda toplanabilirler: 1 Dr~ deneyim konusu
olrTZQyan ~el y~antrlar. Belli bir ~eyi
kendi ic;inde duyumsamanu~ ya da belli
bir duyguyu ya~amanu~ olan birine,
s6z konusu duyum ve duygu tamm yoluyla ifade edilemez. Hatta, bu duyum
ve duygular, bunlan duyumsama~ ve

ya~ama~

olanlar ic;in bile tammlanabilirlik ozelli~ine sahip degillerdir. Ozellik.le


duygular soz konusu oldu~unda, bunlann ancak betimlenebilecek.leri, s6zler,
renkler, sesler ve ~ekiller yardun1yla ifadeleri.nin bir dereceye kadar miimkiin
oldu~u soylenir.
Bunu bir omek aracah~ayla ~oyle ac;aklayabiliriz: Viicudumuzda bir aca hissetti~imiz. zaman, bu acrya rum ::>omutlu~u
ve tUm niianslan i~nde hisseder ve ya~anz. Bunwtla birlikte, kendi acmuz
hakkmda ya~adlklanmaZl ve bildiklerimizi birtakun mecazlar kullanmadan,
a4jik ve sec;ik terimlerle dile getirmeye
c;ah~tt~amaz zaman, acumzla ilgili olarak ya~ada~unaz ve bildi~imiz ~eyler
den, birtak.Jm mecazlar olmadan, ne
kadar azuu ifade edebildigimizi hemen
farkedebiliriz. Belki acrrun bulundu~u
yeri gosterebilir, acarun yo~unlu~unu
yakla~ak olarak betimleyebiliriz. Bunun
otesinde yapaca~amaz her~ey, birtak.Jm
mecazlar kullanmaktan ibarettir; aaya
zonklayan, igne gibi batan, yanan, keskin kor, v. b. g., bir ~y olarak tasvir
edebiliriz. i~te b u durum, da~ deneyime
konu olamayan i~el ya~nttlann birtalwn mecazlarla, yakla~ak olarak betimlenebilseler bile, tarumlanamayacaklan
anlanuna gelir.
2 En yukse.k cins kavramlan. Bu tiirden
kavramlann kliisik ome~i, Aristoteles'in
kategoriler arasmda sayd1~1 'zaman',
'mekAn' ve 'varhk' gibi kavrarnlardli.
Bu kavramlarm kaplamsal tarumlan yapalabilmekle birlikte, ic;lemsel tarumlan
yapalamaz. Bu ise, tarumla bize bilgi
veren ic;Jemsel taruau anlad1~lm.IZ ic;in,
en yiiksek cins kavramlanrun tarumlanamaz oldu~u anlamma gelir. Ome~in,
'varhk' kavrama, bu bakundan ozel bir
ornek olu~turur. 'Varhk' kavrarru, iizerinde ba~ka bir cins kavrama bulwunada~a i~n, kaplama en geni~ olan kavramdar. 'Varlak' kavrammm kaplanu
sarursazdar zira o 'varolanlar'm tiimiine
i~aret eder. Kaplanu smusaz olan varhk
kavrama, bununla birlikte ic;lemi en yoksul olan, tanunlanabilecek bir ozelli~i
bulwunayan kavramdar.

Tann d~vleti
ian>mlanamaz bir ~ey olarak iyi [ing.
good as something indefinable; Fr. bon
conrnre que/que chose indeftnissable ]. c;:agda~ ingiliz filozofu G. E. tMoore'un, iyinin tammlanamaz bir deger oldugunu,
ya da iyiyi tannnlamamn en azmdan
san rengini tammlamak kadar gti~ oldugunu dile getiren gorti~ti.
iyi tammlamay san rengini tammlamaya benzeten Moore'a gore, sany tammlamay, imkans1z degilse bile, olduk~a gti~ bir i~ haline getiren ~ey,
onun Ierne! ve biricik bir nitelik olmasdir. Bu baglamda, iyiyi tammlayan
onermeler, analitik degil de, sentetik
onennelerdir. Bunlar kendilerini meydana getiren bile~enlere aynlarak analiz
edilebilir, fakat iyinin kendisi boltinemeyen, analiz edilemeyen, ger~ek fakat
basil bir idealdir. Moore iyiyi, i~te tam
olarak bu ~er~eve i~inde sanya benzetmi~tir. Ona gore, sany her ne kadar tarumlayamasak da, san terimini gtivenle
kullamr ve san renkli bir nesneyi en
kti~tik bir gti~ltik ya~amadan tamr,
ayud ederiz. Bu ~er~ve i~inde, san rengini tammlamay olduk~a gti~le~tiren
neden, onu tarumlarken, hemen tarumladlglffiiZ ~eyi unutarak, ba~ka bir ~eyi
tarumlamaya ge~mernizdir. Ornegin, sanmn, belirli 1~1k titre~imleri normal
goze ~arp11g1 zaman ortaya ~khgm
soy lemek, bir renge ili~kin algmm mekanigiyle ilgili tam ve kesin bir bilimsel
betimleme olabilir. Fakat 'san' sozctigti,
bilimsel ol~timlerin sonucu olan bir bilginin ad1 olmaktan ~ok, gordtigtimtiz
bir rengin ismidir. Ayru ~ekilde, iyiyi tammlamaya kalkl~hglmlZ zaman, onu
daima ba~ka bir ~eyle ozde~le~tirme
egiliminde olur, omegin iyiyi hazla ya
da mutlulukla tanunlallZ. iyiyi omegin
hazla tarumlamak ise, Moore'a gore,
ba~lang>~ta sorulan iyinin ne oldugu sorusunu yan1IS1Z b1rakmaktan ba~ka bir
~ey degildir. Bundan dolay1, iyi tammlanamaz.
lammlayc ozellik [lng. defining characteristics]. Bir ~eyin her ne ise o olarak tamnabilmesi, suuflanabilmesi ve dolaysy-

819

Ia tarumlanabilmesi i~in sahip olmak zorunda oldugu nitelik.


tamtlama [Os. beyan, siibut; ing. denronstratioll; Fr. demonstration; AI. beweis, demonstration]. Metallerin genle~mesini
1S1ya dayanduma, cisimlerin dti~ti~tinti
yer~ekimine baglama i~leminde oldugu
gibi, ortak terimleri bulurunayan onermeler arasmda bir nedensellik bagmhsl
kurma i~lemi.
Tamtlamarun salt mant1ktaki kar~1hg1
olan, ve ortak terimleri bulunan iki onerme arasmda, bu terimlerin i~lemleri ve
kaplamlan bakmundan kurulan manbksal ili~kiyle belirlenen kamtlama zorunluluk karakteri ta~ld1g1 halde, tarutlamarun en onemli ozelligi hep bir olaslig
ifade etmesidir. c;:unkti metallerin lSibldklan zaman genl~mesi, b1rakdan her
dsmin d~mesi, aksi hi~bir zaman gosterilemerni~ olsa da, son ~oztimlemede
olgusal bir ili~kinin ifadesi olarak olashk g6sterir, olurnsaU1k sergiler.
Tann [Os. Rab, Cendb1 hak; lng. God; Fr.
Dieu; AI. Gott]. Metafiziksel dti~tincede,
vahiy, otorite ya da inan~ temeli tizerinde varoldugu kabul edilen, varhk ve degerin kaynag1 olan mutlak, zorunlu,
ytice varhk Dogat:UJl bir par~as1 olmayan, ama dogamn yarallOSI ya da nedeni olan, zaman ve mekin kavramlanmn
kendisine uygulanamayacagl, varhga
gelmi~ oldugu dti~iintilemeyen, dogadan ~k daha kudretli ve mutlak iyi olan
dogatistti, ezeli-ebedf ve sonsuz varhk.
Dogarun tisttinde ve otesinde olan, dogamn ve insan ya~am1run ~e~itli boyut
ya da gortinttilerini yoneten ytice varbk.
Tann devleli [ing. state of God; Fr. cite de
Dieu ]. Orta~ag dti~tincesi ya da felsefesinde, gerek lsl~1niyette ve gerekse Hristiyanbkta, kotti yonetim ya da yerytizti
devletininin kar~1sma ge'>irilen Gokytizti devleti ya da iyi yonetim ~ekline verilen ad.
Bu anlay1~, yani Kilise ve devlet, tinsel
otoriteyle siyasf otorite, Gokytizti devletiyle Yerytizti devleti arasmdaki kar~t
hk ilk kez olarak, Hristiyan Orta~ag felsefesinin ilk btiytik dti~tintirti olan Aziz

820

Tann diinya ili,kisi

t Augustin us tarahndan ifade edilmi~tir.

0, bu -;er~eve it;inde, Tann'ya yonelmek


yerine maddeye yonelip, Tann'da~ -;ok
yeryuziinu ve kendisini sevenlerin, ruhlan tense} yonlerinin, duyusal isteklerinin hizmetine girmi~ olanlarm bir araya
gelerek yeryuzu devletini, buna kar~m
iyi ve ger-;ek a~k i-;inde olup, ruhsal
yonlerini temele alarak ya~ayan ve
Tann'y1 sevenlerin de gokyuzu devletinde bir le~tiklerini soylemi~tir.
.Augustinus bu bak1~ at;ISinl siyaset felsefesinden ba~ka, insanhk tarihine de
uygulam1~tlr. tnsanhk tarihini Tanr1
devletiyle yeryuzu devletinin, ba~ka bir
dcyi~le, insanrn bedensel ya da duyusal
yan1yla ruhsal ya da tinsel yarurun ~a
h~masinln bir tarihi olarak goren Augustinus'a gore, yeryuzi.i devleti, iblisin
ayaklanmasiyla ba~lay1p, Asur ve Rom a
imparatorluklanyla geli~en, ~eytanrn
kralh~tdu. Buna kar~1n, gokyuzu devleti, Yahudi halklnda ortaya t;tkan, kendisini Hristiyanhk inane ve Kilisenin dogmalanyla surduren lsa'run kralh~td1r. 0,
yeryuzu devletlerinin omeklerini olu~tu
ran Asur ve Roma ilnparatorluklanrun
ylklhp gitti~i, zira bu devletlerin ge-;ici
oldugunu, gokuyuzu devletinin son ~o
zumlemede zafer kazanaca~lnl sayler.
Onun gozunde, Hristiyanhk ve Kilise,
gokytizu devletinin etk.isini duyW"maya
ba~lad1~nu gosteren yap1 ta~landu. Augustinus'a gore, Tann devletinin yeryu
zundeki temsilcisi Kilisedir.
. Yeryuzu devleti ve gokyuzu devleti,
dunya devleti ve Tann devleti aytnrruyla, daha ~ok kotu yonetimlerle i yi yonetimleri anlabnak isteyen Augustinus'a
gore, Tann devleti di.inya devletlerinin
omek almalan gereken ideal ve ebedi
bir devlettir. Tann'run y6netimi albnda
olan, yurekleri Tann sevgisiyle dolu insanlan birle~tiren gokyuzu devletinde
gunah yoktur. Gunah olmad1~1 i-;in de,
ilk gunahm eseri olan mi.ilkiyet ve kolelik de yoktur. Bundan dolay1, Tann devletinde e~itlikt;i bir duzen olmahdar.
Tann devletinde, prens uyruklanna sevgiyle hizmet eder; uyruklan prense

uyar, prens ise, belli bir tabakarun ya da


kendisinin iyili~ini de~il de, herkesin
iyili~ini du~unur. Burada, prens ya da
yonetici, yonetmekten ~ok, hizmet eder.
Yeryuzu ya da dunya devletinde ise, ilk
gunahm urunu olan madde lursl, mulkiyet, kolelik ve e~itsizlik vard1r. Burada
prens ya da yonetid, boyun e~dirdi~i
halk1n iyili~ini du~unerek de~il, 'ege..
menlik sevgisi' ile, 'tahakkum etme arzusu/yla, ba~kalarma ustun olmak, onlara baskln -;1kmak htrs1yla yonetir.
Oysa, Tann, Aziz Augustinus'un hiyerar~ik dunya goru~une gore, yaradlli~~n en yuksek ve en de~er li eseri olan
insan1 ba~ka insanlara de~il de, hayvanlara egemen olmas1, d uyusal yaruru Slnulamasi i~in yaralnu~tu.Augustinus'a
gore, yeryuzu devleti, onun esaslann1
belirledi~i ve ideal bir model olarak gordu~i.i Tann devletine olabildi~ince benzemek durumundadtr. Bu ise, ancak
a~kla, insanlarrn a~km nesnelerine hak
etti~i de~eri venneleriyle, yeryuzu devletindek.i Tann devleti vatanda~lann saytsinln artmas1yla olur.
Tann diinya ili~kisi [tng. relation between
God and the world; Fr. relation entre le Dieu
et le monde]. Tann'yla O'nun taraf1ndan
yarahlan dunya arasmdaki ili~ki. Du~unce ve dinler tarihinde, bu ilikiyi
a~Lklamayt ama~layan ~ ayn kuram
one surulmu~tur.
1 Ereksel neden olarak T ann. t Aristoleles
tara&ndan beninlSenen bu anlay1~a gore,
Tann evrenin, fail de~il de, gai ya da
ereksel nedenidir. Bu anlay1~, Tann'n1n
hi~bir ~eye ihtiyaa olmadl~lnl sayler.
Saf Fonn olan Tann hi~ir ~ey yapmaz,
hareket ve eylemleriyle evren i.iurinde
etkide bulunmaz, fakat di.inya}'l.. dunya..
run kendisini ozlemesi suretiyle etkiler.
Varhkta olup biten he~y, hep maddenin Tann'y1 ozleyi~i yi.izi.inden olur ve
Tanrl, ancak bu ozleyi~in konusu olmaSI
dolayisiyla, her turlu hareketin nedeni
olup ~Lkar.
2 Tanr1'dan ba~layan turUm sUrecinin
uranu olarak diinya. Bu ti.ir bir anlay1~1n
ilk 6me~ine, Hellenistik donem felsefe-

Tann'n1n safatlan

si olan tYeni-Platonculuk'ta rastlcuur.


Tann'n1n bir, basit, boliinemez ve de~i~
Inez oldu~unu one siiren tPlotinos, it;inde ya~adt~1m1z diinyanJn varolu~unu
ar;lklayabilmek i'fin, bir tiirum o~retisi
geli~tirmi~tir. Bu diinyadaki ~eylerin
kayna~1nt, onlann Tann'dan zorunlulukla ~lktl~uu, tilredi~ini ya da sudur
etti~ini soyleyerek at;Iklayan Plotinos'a
gore, varolan ~eyler Tann'dan, 1~1k,
kayna~1 olan giine~ten nas1l t;Jklp yayhyorsa, oyle r;lk1p yay1hr.Tann, he~
yin kayna~1du, fakat bir ~eyi do~rudan
bir bit;imde varh~a getirmi~ de~ildir.
Ba~ka bir deyi~le, nas1l ki 1~1k 1~1nlara
giine~e e~it de~ilse, ayn ~ekilde varolan hit;bir ~ey de Tann'ya e~it de~ildir.
Ayn1 ~ekilde, onyedinci yiizyll akllclh~nn iinlii bir dii~iiniirii olan +Spinoza
da, diinyarun, dii~iince ve yer kaplama
s1fatlan alhnda, Tann oldu~unu one
siirmii~tiir. Her~ey, ona gore, Tann'run
oziinden manttksal bir zorunlulukla tiiremi~tir.

3 Ezeli maddenin ekil almasrnrn sonucu

alan diinya. Tann'yla diinya aras1ndaki


ili~ki, iinlii Yunan filozofu tPlaton tarahndan ezeli olan maddeye Tann eliyle
~ekil verilmesi, diizen kazand1nlmasa
olarak tasarlanrru~tlr. Bu anlaya~ta,
Tann, bir yandan idealar diinyasana,
di~er yandan da ezeli 1naddeye ba~h
dtr. Tann, idealan ornek alarak, maddeye form verir, ~ekil kazandanr ve
boylelikle de rasyonel bir bit;imde diizenleruni~ bir biitiin meydana getirir.
4 Hi,ten yaratrlr. Ozellikle tek tannh
dinlerde, Tann diinya)'l ozgiir se9Jniyle
hit;ten yara bna~, yoktan var etmi~tir. Bu
anlay1~a gore, Tann kendi kendine yeter
oldu~ ~'in, diinyaya, do~as1ru tamamlamak ya da gert;ekle~tinnek i;in gerek
duyan bir varhk de~dir. 0, varolan her~eyin fail nedeni oldu~u it;in, yabana bir
zorunlulukla kall kar~1ya gelmek durum.unda da de~ildir.
5 Kozmik siirecin nihai turesi olarak Tanrr.
S. Alexander tarafmdan benilnsenen bu
anlay1~a gore, Tann, a~k1n ve sonsuz
bir varhk oJarak varolmaz, fakat 'cismi'

821

alan diinyaya ia;kin olarak varolur.


Tanr1, sonsuz bir yetkinlik halL yani
diinyarun kendisine ula~maya t;ah~h~l
nihai hedef olarak varolur.
Tanrdarla devlerin sava~a [lng. battle of
tile Gods and giants; Fr. battaille des dieus et
les giants]. Platon'un Sofist adh diyalogunda (245E-246E), iki ayn tiirden dii~iiniir aras1nda oldu~unu soyleyip betimledi~i sa va~.
Gert;ekte maddecilerle idealistler arastnda olan ve bugiin de siiriip gibnekte
bulunan bu sava~ ya da kavganm madded kanad1 o gun i-;in, tMilet Okuluyla
ba~layp atomculara dek uzanan 6lozoflar tarahndan temsil edilmektedir. Bu filozoflar, Platon'a gore, elle tutulabilir
olan1n tek gert;eklik oldu~un u ileri siirerek, 'ta~lan ve a~at;lan elleri ic;inde
kavrayap, her~eyi gokten ve gozle goriilemez olan bir alandan yeryuzune
t;ekrneye t;ah~rlar.' Buna kar~1n idealist
kanat, tPlaton'un ya~ad1~1 donemde ve
onun bak1~ aa;smdan, tPhytagoras~lar,
tElea Okulu ve tPiaton tarahndan temsil edilmektedir. Soz konusu filozoflara
gore ise, gert;eklik osimsel olmayan akllla anla~llabilir fonnlardan meydana
gelir.
Tann'nan sfallara [Os. srfdtr il8hiye; lng.
divine atribu~; Fr. attributs de Dieuf.
Tann'y1, Kendisi d1~1ndaki varbkl ardan
ayran temel ozellikler.
Birt;ok felsefi ve dini sistemde, Tann 'ya,
~u safatlar yiiklenmi~tir: 1 Sonsuzluk. <;e~itli dinlere gare, Tann ya da Allah'm
sonsuzlugu, O'nun a~kmh~1 ve yaraba
giiruyle ilgili olan bir s1fatbr. Kendi kendine varve kendine yeter bir varhk olarak Tanr1 SllUrs1Zd1r; sonsuzlu~u, O'nu
varolan her~eyden tumiiyle ba~amsaz
ya da ozgiir k1lar. 2 Birlilc. Tum tektannh dinlerde, Tann, bir efi ya da benzeri
olmayan var bk anlaJIUnda, Bir olan olarak tarumlarur. Hristiyanhk, orne~in
lslarniyetten, burada, Tann'n1n Baba,
O~ul ve Kutsal Ruh olarak iia; farkh ~
kilde varoldu~unu soylemek bakurundan farkhhk gasterir.

822

Tanrunerkezci hiimanizm

3 BnsitTik. <;e~itli dinlere veya birt;ok felsefl sisteme gore, Tanr1 ya da Allah, mutlak olarak basit olma anlanunda da birdir. Buna gore, oz ve varolu~, toz ve
ilinek turunden, sonlu bir varh~ bil~ik
bir varhk hiline getiren rum aymmlar,
Tann it;in get;erli olmayan, O'na uygulanamayan aymmlard1r. 4 Cisimsel olmamakllk. Bir suurlanrna ilkesi olarak
madde, Tanr1'mn yetlcinligiyle uyu~maz
oldugu it;in, Tanr1 ya da Allah'm maddesiz bir varhk, cisimsel olmayan bir varhk
oldug-u one siiriilur. 5 Degi~mezlik. Tann
ya da Allah'm dogas1, ozu degi~mez,
~unku degi~me, Tann'run yetkin olmamasl anlarruna gelir.
6 Ezeli-ebedilik. Yarat1lmam1~ ve degi~
meyen bir varhk olarak Tanr1, dinlere
gore, ayru zamanda zamand1~1 bir varhkbr. Yani, 0 zamamn d1~mda oldugu
i~, zamanJa ilgili belirleme ve aymml_ar,
Tann it;in keslnlilde get;erli degildir. 7lyilik. Tum filozof ve teologlar, Tann'mn
ahlaki bak1mdan da yetkin olan bir varhk, saf iyili.k, mutlak olarak iyi olan varhk oldugunu ifade etmi~lerdir. 8 Tum
bilgi ya da her,eyi bilme. Tann'mn sonsuz
olmasuun .,ak onemli bir diger sonucu
da, O'nun mutlak bir bilgiye saltip olma,
her~eyi bilme ozelligidir. 9 Tiimgu~.
Tann'mn sonsuzlugu, aynca mutlak varW< Tann'run guci.inun he.,eye yettigi anlanuna gelir.
Tannmerkezci humanizm [ing. theoctntric
humanism; Fr. humo:nism thloantrique ].
<;agda~ Frans1z dil~unurii Jacques Maritain'in laik humanizmin kar,Jsma ge.;irdigi humanist goru~une verilen ad.
Onun, daha t;ok tmaddecilik ve pozitivizmin sonucu olan tannslZ hUmanizme
kar~1, zamansat ya da dunyevi olaru
ezeli-ebedi ya da tannsal olanla ve dogayla Tmn'y birlf1tiren thumanizmi,
insana buyuk bir onem ve deger verirken, onu,. bir evrim sWecirUn sonucu olan
bedenini, tannsal yarabnarun uriinu olm
olumsuz ruhuyla birl~tirip, Tanr'ya
baglar, insarun yuceliginin Tann'dan geldigini, insan haklanrun Tann tarafmdan
koyulmu~ dogal yasalardan tiiredigini
belirtir.

Tannmerkezcilik [Os. rabbi merkeziyet~i


lik; ing. theocentrism; Fr. theocentrisme; AI.
theocentrisrnus]. Tann'y temele alan,
Tann'dan hareket eden, tum varolanlan,
ozellikle de insaru Tann'yla ili~ki i.;inde
degerlendiren, hit;bir konuda Tann'dan
ba~ms1z bir ~ey ortaya koymayan tav1r
ya da du~unce sistemi.
Ortat;ag felsefesi, tumuyle Tanrlmerkezcidir. Her balamdan dualist bir yap
sergileyen boyle tannmerkezci bir felsefede, kabaca, varhk anlay1~I yaratan yarablan baglammda ~killenir; insan anlayi~l itibariyle, insamn biri vucud,
digeri Tann'dan bir part;a ya da iz olan
ruh olmak uzere iki bil~enden meydana geldigi kabul edilir. Ahlak bakmmdan i.se iyi, Tann'y1 ozleme, Tann'y1
sevme ve kotu de bu dunyaya, maddeye
baglanma olarak tammlarur.
Tann'nm varolu~uyla ilgili populer kanJtlar [ing. popular arguments for the existence of God; Fr. arguments papulaires pour
l'existence de Dieu]. Tann'run varolu~u
nu kamtlamak it;in kullarulmakla birlikte, tumuyle rasyonel olmaym argiiJnan
ya da kan1tlara verilen gene! ad.
Tann'run varolu~uyla ilgili bu populer
kamtlar dart ana ba~hk altmda toplanabilir: 1 OrWc Onay lamrtl. lnsanlarm t;ok
buyuk bir t;ogunlugunun Tann'run varhgma inandlgl onci.ilunden hareketle,
Tann'nm varoldugu sonucuna ula~an
bu karut, makUI olmakla birlikte, forme!
olarak get;erli bir karut degildir. 2 Ahldk
kamtl. Tann'run yanllZ varhgm degil,
fakat degerin de kayna~ oldugunu savunan, ahlikm ve degerlerin ancak ve
ancak Tann'nm varolu~uyla mumkiln
oldugunu iddia eden, dunyada ah1akm
ve degerlerin varolu,undan s6z edilebildigi it;in, Tmn'run varoldugu sonucuna ula~an kamt.
3 Duzen kamtl. Dunyada bir dilzen bulundugu gozleminden ve duzenin bir
duzen vericinin varolu~unu gerektirdigi
du~ilncesinden hareketle, Tmn'run varoldugu sonucuna ula,an karut. 4 Bilimlerden ~1kart1lan kamt. Biyoloji ve fizik
gibi bilimlerden se91en bu tUr kamtlar ,

Tao

ise, bilimlerin ortaya ~akard1g1 ve inceledigi olgulann bir Tann'ntn varolu~una


i~aret ettigini savunur.
tannsal hiyerar~i ogretisi [ing. doctrine of
divine IJierarclly; Fr. doctrine de 1'/rienrclrie
divine). ilk kez olarak, Yeni-Pythagoras-;1
N utnenios taraflndan one si.iri.ihni.i~, ve
Yeni-P1atoncu tiiri.im gori.i~i.iyle Hutstiyanhgtn Kutsal 0-;leme dogmastna tarihsel olarak temel olmu~ olan gori.i~.
Nwnenios'un soz konusu ogretisine
gore, u-; Tanndan soz etmek gerekir.
Bunlardan birincisi, Varhg1n llkesi olan
ilk Tann'du (protos t/1eos). Bu ilk Tann,
aynt zamanda saf di.i~i.ince faaliyeti
(nous) olup, di.inyanm olu~umuna ya da
varhga geli~ine hi-;bir ~ekilde katk1da
bulurunamJ~tlr. Numenios, burada Platon'un tlyi ideastyla, t Aristoteles'in
Tann'stnt birle~tirmi~ gibi gori.ini.ir.
ikinci Tann ise, Platon'un, Timaeos adh
eserinde sozi.ini.i ettigi, tDemiurgos'tur.
Demiurgos, ilk Tann'dan pay almak su~
retiyle Tann olmu~ olup, ezeli, fakat
~ekilsiz maddeye, ldea ya da Formlara
gore ~ekil veren yarabc1 Tann ya da ilkedir (geneseos arkhe). Dentiurgos'un yarattlgt dunyan1n kendisi ise, kendisinden onceki di.i~i.ini.irlerden ald1g1
ogelerin bir sentezini yapan Numenios'a gore, i.i-;i.inci.i Tann'du.
tannsal takdir ii~etisi [lng. theory of predestination; Fr. theorie de Ia predestination).
Di.in yadaki her~eyin, olan, olmu~ ve
olacak olan her~eyin, insarun ruhu ya
da ir3desi yle ilgili fenomenler de dahil
olmak i.izere, Tann taraftndan onceden
belirlendigini, bir insantn ruhunun cennete mi, yoksa cehenneme mi gidecegine Tann'ntn iradesi taraflndan onceden
karar verildigini one si.iren o~eti.
Tann tasar1mlan [tng. God concepts; Fr.
conceptions de Dieu ]. Felsefede ve teolojide soz konusu olan belli ba~b Tann d i.i~i.incesi veya tasavvurlan.
SOz konusu Tann tasarunlan ~u ~ekil
de siralanabilir: 1 Ezeli olan, fakat yalntzca kendi ozunu bilen varlrk olarak Tann:
Bu ti.ir bir Tann tasaruntna en iyi omek,
tAristoteles'in tHareket Et:rneyen Hare-

823

ket Ettirici olarak Tann goru~i.idi.ir. Burada, iik Hareket Ettirici olan Tann, bpk1
kendisi gibi ezeli olan maddeye hareket
vermekte, fakat evrende neyin olup bittigini bibnemektedir. 2 Ezeli, bilin,li ve eureni bilen varlrk olarak Tanr1~ Bu, klasik teizmin Tann anlayt~tdtr. Tann'run bu
-;er-;eve i9nde diger ozellik1eri, ~evreni
yaratan', 'irade sahibi varbk' gibi ozelliklerdir. 3 Ezeli, bilin~li, roreni bilen ve eureni

i'eren, eurene i~kin olan varl1k olarak Tanra:


Bu ise, kJasik panteizmin Tann gori.i~i.i
d i.ir.
4. Ezeli' varlk olarak Tanr1: Bu gori.i~te,
Tann ezelidir, mutlakhr. Her~ey O'ndan
ti.irer, fakat 0, kendisinden ti.ireyenleri,
sudur edenleri ne bilir, ne de i-;erir. Bu
ti.ir bir ti.irum anlayt~trun biraz daha
farkll bir versiyonwla Islam felsefesinde
rastlarur. Buna gore, Ilk Varllk olarak
Tann, kendi ozi.ini.i bilir ve kendi ozi.ini.i
bilmekle de, evreni bilir (tFarabi), ya da
evrende olup biten tek tek olaylan, 'ki.illi
bir tar2da' bilir (tibni Sina).
5 Ezeli, bilin,li, Bilen.ve Zamanla ilgili bu-

lunan, fakat eureni i,ermeyen, evrene i'lrin


olmayan Varlrk olarak Tann: Bu Tann tasan.rruna gore ise, zaman Tann a-;tstndan ge-;ersiz olmaytp Tann zamanda
ger-;ekle~en olay ve olgulan bilir. 6 Ezeli,

Bilin,li, Bilen, Zamanla ilgili bulunan ve eureni krsmen i'eren Varl1k olarak Tanr1: Bu
ise, suurh bir tpanteizmin

gori.i~i.idi.ir.

Tam anlam1yla zamantn i'inde olan ve tedricen 'zuhur eden' Varl1k olarak Tann: Bu anlayt~a

gore ise, Tann evrenden once ve


evrenin dt~mda olan bir yarahct degildir, TaiUl evrenin olu~wn si.irecinin i-;indedir. Hatta Tann, bu olu~um si.irecinin
ta kendisidir. 8 Ezeli, Bilin,li, nJreni bilen

ve eurene i'kin oLln ve degiiebilen Varllk


olarak Tann: Bu Tann tasaruru ise, panenteizmin Tann tasanm1du.
Tao. M. C. 6. yi.izydda ortaya -;tkan ve
uzun yiizytllar boyunca devam eden
bir gelenek olu~tunnu~ olan Taoizmin
kurucusu olarak bilinen di.i~i.ini.ir. ik.inci olarak, 'evrenin yolu, di.izeni, yasast'
anlam1na gelen, anlahlamayant ve a-;lklanamayant gosteren kavram. Evrenin

824

Taoizm

adS!Z kaynaj\L yasa!ann yasaSI, oJ~iiJe


rin ol~iisii olan, kendi kendine yeten
mutlak, kavranamayan ve anlahlamayan temel, ger~ek yasa ya da diizen. Etkisi, ifadesi doj\ada, tiirlii tiirlii durumlar altmda tanman diizen ilkesi.
O~iincii olarak, bilge insanm somutla~
nrd!j\I, ya da hayata ge~irdij\i bilgelik yoluna da Tao ad1 verilir. Buna gare, kendisini hi~ sayarak Tao'nun yoluna yonelen
bilge ki~i, O'nunla birlik ve uyum i9nde
ohnak suretiyle, i~ ban~ ve aydmlanmaya eri~ebilir.
Taoizm. <;:in'de, M. 0. 600'lii y1llarda doj\mu~ olduj\u kabul edilen Lao Tse tarafmdan kurulmu~ olan felsefi oj\reti.
Daha doj\ru bir deyi~le, Taoizm, hem
Lao Tse'nin oj\retisine, hem bu oj\retiden
~karJ!an felsefeye ve aynca <;:in'de, bu
oj\retiden yola ~klarak geli~tirilen dine
verilen ad olarak kar~uruza ~Doj\a ya da gtlkyiiziiniin yasas1, ve ikinci olarak da bilgelik yolu diye yorumlanan Tao'yu temele almaYJ oneren Taoizm, varl1k ve ahlak bakmundan mutlak
bir tdoj\alcJhj\m savunucusu olmu~tur.
Doj\al bir ya~amda yapmaClk dav~
!ann, kendini bej\enmi~lij\in, kumazhklarm, dii~ler, istekler ve kazan~ pe~inde
ko~manm yerinin olmadJj\uu; Tao'ya
uyan kimsenin Tao'yla bir olacaj\uu; en
yiice arnaca ula~an ve kendisini tiimiiyle
yola vererek Tao i9nde eriyen, ~oziilen
ki~inin oliimsiizliij\e kavu~acaj\ml soyleyen Lao Tse, siyaset alarunda her tiir
yonetim modelini mahkUrn etmi~tir.
Tao'nun egemen olduj\u yerlerde bari~m olacaj\1, zira bilge kijiinin silahlan ve
sava~1 sevmeyecegini, eline silah almak
zorunda kahrsa, bunu istemeye istemeye
kullanacaj\1rn ifade eden ve mutlak bir
bireydligin savunuculuj\unu yapan Lao
Tse, bu arada, onulmaz birtak1m kotiiliiklere yo! a~bj\1 gerek~siyle, uygarhk
ve bilgiden vazg~e yolunda olmu~
tur.
tarih felsefesi [Os. frlsefei silsilei ahvdl; lng.
philoscphy of history; Fr. philosophie de
/'hisloire; AI. geschichtsphilosophie). Biitiin
bir tarihsel siirece ili~kin olarak geni~

kapsamh bir a~arna ya da yorum sunmay! ama~layan, 'Tarihin anlarru, amac1


nedir?', 'Tarihsel dej\i~me ve geli~meyi
yoneten temel yasalar nelerdir?' sorulanm doyurucu bir bi~imde yamtlamaya
~ah~an felsefe disiplini ya da tiirii.
Tarihin, faaliyeti ve ~ah~mas1 ge~rni~in
belli alan ya da kesitlerine ili~kin ara~
llrmayla suurland!j\1 i,.;n, anla~1hr bir
tarih fikri sunamayan, tarihin bir biitiin
olarak ak1~ma ili~kin olarak, ahlaki ya
da entellektiiel bak1mdan kabul edilebilir bir kavray1~ ortaya koyamayan ortalama tarih9nin ele ald!j\1 problemler d!~mda, ba~ka problemler de yarathj\1
inancuun bir sonucu olan tarih felsefesi,
tarihi konu olan felsefi refleksiyon ya da
sorgularna, tarihin doj\as1yla ilgili felsefi
ara~bnna olarak tarumlanabilir.
Tarih felsefesini meydana getiren iki
tiir ara~Unna vardir, ya da tarih felsefesi i~inde iki farkh yakld~Imm olduj\u
soylenebilir. Bunlardan birincisi, 1 geleneksel ya da klasik anlamda tarih felsefesidir. Bu tiir bir tarih felsefciinin konusu tarihsel siirecin bir biitiin olarak
kendisi, amaCl da bu siirecin seyri ve
doj\rultusuna ili~kin olarak anlamh ve
anla~1hr bir a~1klama sunmak, tarihi
evrensel ge~erlilij\i olan belirli ilkelere
uyan bir siire~ olarak gostermektir.
lnsarun bir biitiin olarak goriilen g~mi~ini tutarh bir bi~imde yorumlamay1
ama~layan, omej\in tarihin belli bir tanrisal plamn a.yJmlanmasi olduj\unu ya
da tarihsel ve toplumsal fenomenlerin
ii~ hal yasas1 veya diyalektik yasalar tiiriinden birtak1m evrensel yasalara uyduj\unu savunan, biitiin bir insan g~
mi~inin doj\a yasalarma benzer nitelikte
gene! ge~er yasalarla a~1klanabilecej\ini
iddia eden bu tiir bir tarih felsefesi, spe/ciilatif tarih Jelsefesi olarak bilinir.
Daha ~ok onsekizinci yiizylldan ba~la
yarak geli~mi~ olan spekiilatif yakla~I
mm kar~1smda ise, 2 yinnind yiizy1lda
geli~en ele~tirel yakla~1m ya da analilik
larih fe/sefrsi yer almaktad1r. Daha iist
diizeyde bir yakla~1ma ka~Illk gelen
analitik tarih felsefesi, olaylann aktiiel

tarih felsefesi
dizili~i

veya tarihsel si.irecin kendisiyle


degil de, tarih~inin malzemesini ele ahrken kuJiand1g1 yontem ve kategorilerle
ilgilenir.
Dogrudan dogruya insan1n g~mi~ini
degil de, ge~i~le ilgili di.i~i.ince tarz ve
ara~brma faaliyetlerini, tarih91erin malzemeleri yle ilgili yorumlarman temelinde
bulunan kabul ve kategorileri konu alan,
tarihe ili~kin ara~tarmada nesnellik saglamp saglanamayacag problemi i.izerinde duran tarih felsefesi ti.iri.i olarak analitik tarih felsefesi, speki.ilatif tarih
felsefesinin, bir bi.itiin olarak insanhk tarihine bir ama~ yi.ikledigi, nihai bir hedef
gosterdigi yerde, tarihsel bilginin ya da
tarih bilgisinin dogasm1 ve tarihsel ara~
hrmanln uygun yontemlerini ara~bnr;
epistemolojik ya da kavramsal bir kaygiyla, tarihsel ara~tarmarun ama~lanru,
tarih~ilerin malzemelerini betimleme ve
suuflama yontemlerini, tarih ara~brma
calararun ~ah~malanru belirleyen kabul
ve ilkeleri, tarihin ba~ka ara~t1nna ti.irleri ve disiplinlerle olan ili~kilerini ele ahp
inceler.
Bu iki rur tarih felsefesinden, Condillac, Saint-Simon, Condorcet, Comte,
Vico, Herder, Hegel, Marks ve Spengler
gibi di.i~i.ini.irler taraflndan temsil edilen speki.ilatil tarih felsefesi, tarihte bir
ama~, di.izen, evrim ya da ilerleme bulundugunu savunur. Bu anlay1~a gore,
tarihte bir di.izen ve ama~ olmayap, her~ey olaylann geli~igiizel bir toplamandan ibaret olursa, bu d urum her ti.ir rasyonel ara~hrmanan, diinya hakkandaki
anlamh her di.i~i.incenin temelinde yer
alan sistem ve di.izen ihtiyaa ya da araya~l yla ~eli~ir ve tarihi anla~1hr ve rasyonel bir ara~tuma olmaktan ~akarta
rak ku~kuculuga yol a~ar.
Soz konusu speki.ilatif tarih felsefesinin
teolojik bir kokeni olmakla birtikte, o
daha ~ok t Ayd1nlanma s1rasanda ve
doga bilimlerinin geli~iminin bir sonucu olarak ortaya ~akm1~tar. Bu donemde, olgusal bilimlerdeki teorilerin at;~kla
y1c1 gi.ici.ine benzer bir gi.ice sahip olan
yasa ve hipotezler i~eren bir tarih ve

825

toplum bilimi kurma projes! bi.iyi.ik


onem kazanm1~hr. Yine ayn1 donemde,
tarihin fenomenlerini, doga bilimlerindeki nedensel ilkelere benzer ilkeler
araohg1yla a~aklayabihneye yetili olan
ge~erli bir toplum bilimi yaratma di.i~i.incesi reformcu ve devrimci ideallerle
birle~mi~tir.

Boyle speki.ilatif veya pozitivist tarih


anlay1~ana 19. yi.izyalda, onun temelinde
yer alan iyimser ve rasyonel kabullere
kar~1 ~1k1p, tarihsel olaylann kendisine
dogru yoneldigi bir amaon bulundugu
fikrinin, karutlaruna~ bir dogru degil de,
bir inan~ oldugunu savunan Arthur
tSchopenhauer'la, 20. yi.izyalda a~aga
yukan ayna gerek~elerle, Karl tPopper
tarahndan kar~1 ~1kd1n1~tu.
Soz konusu positivist tarih anlay1~1na,
bu kez speki.ilatif ta.rih felsefesi gelenegi
i~inde, tVico ve tHerder tarafandan da
itiraz edilmi~tir. Omegin Vico'ya gore,
tarihsel bilgi olgusal bilimlerdeki bilgile.rden, yani insanan kendi eylemlerine,
yarahlan yla kurumlara ili~kin bilgi
dogal di.inyaya ili~kin gozlem ve ara~
tarma yoluyla kazarulan bilgiden ti.imi.iyle farklad1r. c;unki.i, Vico bir ~eyi ger~ek
ten ve tam olarak bilebilmek i~in, o ~eyi
bir anlamda meydana geti.rme ya da yaratmanan ka~1ndmazhgan1 savunmu~
tur. Buradan ona gore, fizik~inin konu
aldaga dogal ger~ekligin Tann'nan yaratlsl oldugu ve dolayasayla tam olarak
yaln1zca Tanr1 taraf1ndan bilinebildigi
yerde, tarihin konusunu meydana getiren uluslar di.inyasan1n, insarun yarattsa
old u~ i~in, ins an taraflndan tam anla
mayla bilinebilecegi sonucu ~akar.
Pozitivist tarih ve toplum bilimi anJay1~ma kar~a ~1kmakla birlikte, uluslarm
ya da toplumlann belirli evrelerden ge~
tigini dile getiren dongi.isel bir tarih anlaya~a benimseyen Vico gibi, Herder de
insarun ilerlemeye a~1k bir varhk oldugu inancan1 benimsemi~ti'r. Tarih felsefesinde Herder'den bir~ok noktada etki
lenen tHegel ise, toplumsal bi.irunlerin
organik bir dogaya sahip bulunduklanru, farkb toplumsal donemlerin mukap

826

Tarih Okulu

yese edilemez olduklanm one siirerken,


tarihin hareketini dinamik bir a~tdan,
diyalektik yoluyla a~lklam~tlr. Hegel'in
yontemini alarak madded bir tarih gorii~ii benimseyen Marks ise, tarihin i~sel
dinamiginin iiretim ara~lanndaki degi~melerden kaynaklanan ~atl~malarda
yatt1gm1 one siinnii~tiir.
Hegel ve +Marks'mki tiiriinden biiyiik
ol~ekli spekiilatif ~emalara altematif
olarak ortaya ~1kan ele~tirel yakla~un
ise, tarih felsefesinin gorevinin tarihsel
bilgi ve kavrayt~m kendine ozgii karakterini ortaya ~Jkarmak oldugunu one
siirmii~tiir. Bu ~er~eve i~inde, omegin
tDilthey ve +Croce gibi dii~iiniirler, tarihin ak&~mm, her~eyi kucaklayan teleolojik ya da sozde bilimsel sistemlerin
yoklugunda, kabul edilemez gibi goriinen anlamslZ bir kaos olu~turdu~nu
savurunu~tur.

Tarih, onlara gore, salt, tarih~n onu


anla~1hr hale getirmesi anlammda anla~tlabilir olan bir ~eydir; tarihten bekleyebilecegimiz tek anla~Ilabilirlik tiirii
budur. Bundan dolay1, tarih felsefesine
dii~en tarihsel bilgiyi miimkiin kdan
ko~ullan, tarihe ili~kin ara~hrmanm
temelinde yer alan ilke ve onkabulleri
go1ler online serip, onlara ili~kin olarak
saglam bir kavrayt~a ula~makhr. i~te
ele~tirel yakla~1m i~inde, Oil they ve
Croce tarafmdan olu~turulan bu temelden hareket eden iinlii ingiliz filozofu
+Collingwood 20. yiizytlda tarih felsefesini yeni bir yoriingeye sokmu~tur.
On un izinden giden ~agda~ tarih felsefedleri, tarihsel dii~iince ve betimlemede ~ok onemli bir rol oynayan kavram
ve terimleri analiz ederek, anlamlanm
gozler 6niine sermeye ~ah~m1~lar; tarih~ilerin ge~mi~i ~aglara b6lme ve Slmflama tarzlanru, yorumlanm temellendirme bi~imlerini ve sunduklan
a~1klamamn manhksal yaptsml tarh~
ma faaliyeti i~inde olmu~lard1r.
Tarih okulu [ing. School of history; Fr.
Ecole d'histoire]. Puchta, Gustav Hugo
ve Savigny gibi hukuk~ulann olu~tur
dugu, bilinen ilk tarih okulu.

Hukukr;u olmakla birlikte, tez ve a~tk


lamalarmm yalmz hukuk i~in degil,
fakat orf, adet, ~iir, dil ve siyasi kurumlar gibi yarah ya da tezahiirler ic;in de
ge~erli oldugunu savunan bu dii~iiniir
lere gore, sozii edilen tum deger ve
iiri.inler Volkgeist'm, yani halk ruhunun
iiriinleridirler.
Volkgeist, her halkm, her ulusun kendisine ait, kendisine ozgii ruhu olup, orf,
adet, hukuk, dil ttiriinden rum iiriinleri,
konu ahnan halkm tarihsel geli~mesi tarafmdan ko~ullanan ozel geli~meleri
i~in~e degerlendinnek gerektigi i~in,
Tarih Okuluna gore, bilimsel bir inceleme ve ara~llnnanm, zorunlulukla tarihsel bir ara~tuma olmas1 gerekir. Zira,
tarih ge9Jli~e ili~kin basit bir a~aklama
olmaktan ~ok, e~yarun varhgmm ontolojik bir boyutudur.
tarih olarak melafizik [ing. metaphysics as
history; Fr. rn~taphysique comme l'histoire].
Aristoteteles tarafmdan orneklenen ve
varh.k olmak baklmmdan varhga ili~kin
ara~hrmadan olu~an ontoloji olarak
metafizik gorii~iinden, Kant'ta sergilenen ve varolanlan bilinebilirlikleri a~l
smdan ara~hran epistemoloji olarak metafizik anlayt~mdan farkh bir bic;imde,
tarihin ~itli donemlerinin onkabullerine yonelen metafizik gorii~iine, ~agda~
tarih felsefecisi R. G. +Collingwood tarafmdan orneklenen metafizik anlayt~ma
verilen ad.
Sagduyunun dii~iincesiyle, bilimsel
dii~iincenin birtak1m metafiziksel kabuller olmadan ilerleyemedigini, farkJ1
insanlarm, toplumlarm ve donemlerin
zorunlu olarak birtak1m metafiziksel kabullere dayandtgml soyleyen Collingwood, bu ilkelerin degi~meden bag1~1k
ohnad1g1ru one surer; tarihsel ara~tu
ma, ona gore, i~te bu ilkeleri degi~im
siire~leri i~inde ele ahp inceleyen bir
ara~hrma ttiriidiir.
Metafizik ilkeleri bu ~er~eve i~inde,
nihai ve en yiiksek onkabuller olarak tammlayan Collingwood'a g6re, metafizik, ~u ya da bu tiirden dii~iince siireci
i~inde, ~u ya da bu durum ya da zaman-

tarihsel dil

da irtsanlar t2rahndan hangi nihat ve en


yuksek onkabullerin benimsenmi~ oldu~
gunu buJma le~ebbusu veya ~abas1nd an
ba~ka bir ~ey de~ildir. Bu anlayt~a
gore, larih ya da larihsel ara~lumayla,
soz konusu anlam1 i~nde metafizik ortu~mekledir; ~unku bu disiplin, ister
larih, isler metafizik olarak lanunlansm,
tarihte insanlar lara.bndan benimsenmi~
alan onkabulleri, de~i~im si.ire~leri i~in
de ele ahr.
tarihsel a~1klama [ing. historical e:~planati
on; Fr. explication historique ). Bir ~a~1, larihsel bir donemi, insanlan, kurwn1an,
loplumlan, k1sacasJ her~eyi tarihin
ak1~1 i~indeki yerine referansla a~1kl ayan, bir ~eyin larihine iii~ kin bir betimJeme ya da tasvirin, o ~eye ili~ldn yeterJi bir a~lklama sa~lad1~1ru one suren,
tarihle de do~a bilimlerine ozgi.i bir yasallll~n buJundugunu ifade eden a~Jk
lama tarz. ya da li.iri.i.
tarihsel akbn eletlirisi [ing. critique of historiCJll reason; Fr. critique de Ia raison prati-

que]. Saf Akl1n Ele~tirisinden ba~ka, Pratik Akltn Ele~tirisiyle Yargr Ciiciiniin
Ele~tirisin.i yazan, yani teorik bilginin,
ahlAk ve esleti~in ko~ ullanru ara~hran
I<ant'lan sonra, Kant'lan t;ok etkilenmi~
alan ba~ka bir Alman di.i~i.inurii Dilthey'In larihin ya da daha ~ok larihsel
kavray1~1n olana~1yla

ilgili ara~hnnala
nria ve projesine kendisinin venni~ oldu~u ad.
Buna gore, ttarihselciligin kurucusu
Dilthey, larihsel kavray1~1n temel ilk e ..
lerini gostermeyi ve tarihsel du~un
meyle anlamarun smulann1 gostenneyi
ama~lad1~ i~in, gene) fe)seff projesine
tarihsel akhn ele~tirisi ad1n1 vermi~tir.
tarihselcilik [Os. tarihiyye; lng. historicism;
Fr. historicisme; AI. historicism us]. Tarihin
onemini vurgulayan, ~eylerin her zaman
tarihsel geli~menin seyri i-;lnde gori.ilmeleri gerekti~i savunan gori.i~ler i~in
kullanllan ortak a d.
Tiim larihseJ fenomenlerin biricikligini
ve bireyselligini vurgulayan; her ~~,
her tarihsel donemin, o doneme damgasuu vuran. fikirler ve ilkeler aracllt~Iyla
yorumlanmas1 gerekti~ini ve dolayJs1yla,

827

gec;tni~leki

insanlarU1 eyle1nler jnjn, tarih9nin kendi ~a~tna ait de~er, inan~ ve


motifler temele ahnarak ac;1klanama yaca~uu savunan goru~ olarak tarihselcilik,
insanlarm, kurum1ann, toplumlann, k1sacas1 her~eyin, larihsel geli~mesinden
ve kendi ki.illurel ve tarihsel ba~lamm
dan dolay1, her ne ise o oldu~unu, bir
~eyin tarihine ili~kin bir tasvirin, o ~eye
iii~ kin yeter li bir a~lklama sa~lad1~1ru
iddia eder.
Tarihselcilik bu ba~lamda, bir kulturun,
dinin, v. b. g., tam olarak, ancak ve ancak
kendi tarihsel ba~lam1 i~ine oh.Jrtulmak
suretiyle anla~tlabilece~ini, a~lldanabile- ..
ce~ini ve de~erlendirilebilece~ini savunan goru~ ya da yakla~un1 ifade eder.
Goru~, he~ey larihsel ve ak1p giden tarihin aynlmaz bir part;asl oldugu ic;:in,
zamand1~1, de~i~mez ve evrensel rasyonalile veya ahlak.J1hk standartlanrun varolmadJ~lnl, dolay1s1yla bu ti.ir genel
g~r slandartlara ba~vurun un an lamSLZ, ge~ersiz ve ~una oldugunu diJe
getirir.
lnsan bireylerinin, oJayJann ve ki.ilti.ireJ
fenomenJerin biricikligini vurgula yan
tarihselcilik, insan ve tarihle ilgili de~i~
mez hakikatler arayan soyut bir akdcdl~~n lam kar~1s1nda yer ahr. Her ~a~1n
salt kendi terimleriyle anJa~llabilece~i
ni, dolayas1yla tarihsel donemler arasmda anlamh bir kar~da~hrmadan soz edilemeyece~ savunurken, tarihselcilik,
genellikle, insan bilimJerinin do~a bilimlerinden farkl1 oJdugunu dile getiren ve
tdo~alcth~a kar~1 ~1k1p verstehen (anlanuz yontemi)'t oneren yakla~unla birle~ir.
Tarihselcili~e

bir loplum ya da tarihsel


donemle ilgili iddialan get;erli kllman1n
bir yolunu sa~layamamad1~1 ve boylelikle de, tgoreciJi~e yol a~hg1 gerek~e
siyle kar~1 ~1kdml~hr.
Tarihselci yakla~urun en onemli temsiJcileri aras1nda, Vico, Dilthey, Croce ve
Collingwood gibi filozoflar yer almakladJr.
larihsel dil (ing. natural language; Fr. langue ttatuttlle; AI. natarlidze sprache]. Ti.irkt;e, ingilizce, Rus~a benzeri, yapma ya
da fonnel bir dilden farkl1 alan normal,

82A

tarihsel dongii teorisi

konu~ma

dilleri. Insan ruriine ozgii olan


ve her dilde bulunan evrensel ozelliklere dayah bildiri~im arat;laruu belirtmek
it;in, yapay ya da formel dile kar~1t olarak ileri siiriilen tarihsel dil deyimi, ~u
halde, toplumlann tarihleri boywtca
kendiliginden, neredeyse hit; farkmda
olmadan, hit; degilse bilint;li ve sistematik bir t;aba gostermeden geli~tirdikleri
gosterge sistemi i9n kullamhr.
Tarihsel ya da dogal bir dil, yapma bir
dilin kar~1smda yer almakla, yapma bir
dilden tiimiiyle farkl1 olmakla birlikte,
biitiin dillerin, dili kullanan bir ya da
birt;ok ld~i tarahndan t;ogu zaman bildiri~me amaoyla meydana getirilen ve t;<r
gunlukla uzla~unsal olan gostergelerden kurulu olmak anlammda yapma
oldugu aklldan t;1kanlmamahd1r. Buna
gore, tiim diller, insan tarafmdan, biy<r
lojik geli~mesinin belli bir a~amasmda
ortaya korunu~, iiretilmi~, yani uydurulmu~lardiT. Bu t;ert;eve it;inde, insan
yaratdarmm en onemlisi olarak goriilen
dil, ~oyle ya da boyle, yapma olmak durumundadiT.
Bununla birlikte, insarun tarih it;inde
yarathg1, geli~tirdigi ve bildiri~mede
kulland1g1 t;e~itli dogal ya da tarihsel
dilleri yapma dillerden ay1rd edi~imizin
nedeni, tarihsel dillerin zaman it;inde,
giinliik pratik ihtiyat;lann zorlamas1yla
kendiliginden ve oldukt;a diizensiz bir
~ekilde geli~mi~ olmalanna kar~1hk,
yapma dillerin bilim felsefecisi ya da filozofu veya manhkt;l tarafmdan, ozel
bir teorik amat;la kurulmu~ olmaland1r.
Tarihsel diller, ortaya t;1k1~ amat;lan
olan bildiri~meyi saglamak it;in, son derece ince ve kanna~1k kurallar geli~tir
mi~lerdir.

tarihsel dongii teorisi [Os. tarihi medar


naZJiriyesi; ing. theonJ of historic11l cycles;
Fr. theorie de cycle historique]. ilkt;ag felsefesinde soz konusu olan, insanlann, or
giitlii toplum it;inde ya~ad1klan siirece,
dairesel bir siire; it;inde, aristokrasi, oligar~i, demokrasi tiiriinden yonetim tarz
lanmn birinden digerine doniip durduklanru savunan ve daha sonra ltalyan

filozofu G. Vico tarafmdan canlandll'llan


tarih anlay1~1.
Toplumlann varolduklan siire boyunca, aym a~amalardan get;tigini savunan
tVico'nun bu gorii~ii, 19. ve 20. yiizydda, tarihsel ilerleme likrini, yasah top
lumsal geli~me dii~iincesini redderek,
kiiltiirlerin geli~igiizel dogduklaruu, geli~tiklerini ve oldiiklerini, yatti periyodik olarak ayru evrelerden get;tiklerini
savW\an 0. tSpengler ve kiiltiirlerin
yiikselme, geli~me ve t;okii~ donemleri
ya~ad1klanm iddia eden A tToynbee
tarafmdan geli~tirilmi~tir.
tarihsel maddecilik [Os. tarihi mate1yalizm;
tng. historical materialism; Fr. materialisme
historique; AJ. historischer materialismus).
tMarks ve tEngels'in insanhk tarihinin,
insanh~n sosy<rekonomik geli~iminin,
yasa benzeri bir modele gore geli~tigi
ni, diyalektik yasalara gore gert;ekle~ti
gini savunan gorii~leri. Marks ve Engels tarahndan geli~tirilen ve iiretim
tarLimn toplumsal, siyasi ve entellektii
el ya~amm mahiyetini belirledigini one
siiren anlay1~.
Toplumsal, killtiirel ve siyasi fenomenlerin maddl ~eylerin iiretim tarZl tarafmdan belirlendigini one siiren ogreti
olarak tarihsel maddedlik, tarihsel olay
ve siiret;lere ili~kin at;Jlclamada nedensel
onceligi, fikirlere degil de, ekonomiye
vermi~tir. Tarihsel maddecilik, toplum
sal sistemlerin yiikseli~ ve t;okii~iinii,
toplumsal olmayan etkenlerin bir sonucu olarak goren diger madded tarih yo
rwnlanna kar~1 tavLr ald1ktan ba~ka, fikirlerin dogu~uyla kabuliiniin, kendisi
dii~iince olmayan bir ~eye bagh oldugunu ve bir toplumsal t;evrede ortaya
t;1kan dii~iince ve fikirlerin, s1mf t;lkarlaruun ifadesi oldugunu savundugu
it;in, idealist toplum yorumlanna da
kar~1 t;1km1~hr. Buna gore, tarihsel
maddecilik her~eyden once varolan her
kiiltiiriin, ogeleri arasmda kar~1hkl1
ili~kiler bulunan yap1sal bir biitiin oldu
gunu, bir kiiltiiriin dini, sanah ya da
hukuk sisteminin kendi ba~ma anla~lla 4
mayacagm1 soyler.
4

tarih teolbjisi

Evrimci baki~ a~tstyla, soz konusu btittintin aym zamanda geli~en bir btitiin
oldugunu one stiren tarihsel maddedlik,
geli~en toplumsal biittindeki bagtmstz
degi~ken olarak ekonomik tiretim tarztnm, toplumun ekonomik yap1smm toplumlar arasmdaki farkhhklan oldugu
kadar, hkim olan toplum ya da kiilttir
modelini aS"LkJamada da anahtar oldugunu iddia eder. Toplumun ekonomik
yaptstyla da, tiretim ili~kileri toplamm1
anlayan tarihsel maddecilik, tiretim ili~
kilerinin toplwnun, btittin bir kiilttir
kompleksinin ger~ek temelini olu~tur
dugunu iddia eder. Tarihsel maddecilige gore, ekonomik tiretim tai'Zl, ifadesini
bireylerden bag1mstz olan belirli toplumsal ili~kilerde bulur, zira insan mtilkiyet ili~kilerinin daha onceden belirlenmi~ oldugu bir toplum i~inde dtinyaya
g'elir. Bu mtilkiyet ili~kileri feodal bey,
serf, burjuvazi, i~~ suuf1 ttiriinden farkh
suuflan tarumlar. Bir toplumun struflara
boltinmesi ise, varolan struf ili~kilerini
dile getiren farkh siyasf, ahUiki ve felsefi
ideolojilerin dogu~una yol a~ar.
Tarihsel maddecilige gore, her toplumsal dtizende maddi tiretim gti~leri a~t
smdan stirekli bir degi~me ya~amr. Bu
degi~meyi doguran ~ey, tiretim ara~la
nndaki geli~medir; soz konusu degi~
me, varolan mii!kiyet ili~kilerini zorlar
ve s1ruf mticadelesini luzlandmr. Tarihsel maddedlik, i~te bu ~er~eve i~erisinde,
tarihte sarastyla ilkel komtinizm, feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komtinizm gibi be~ ayn toplum modelinin ortaya ~tkhgtru ve ~lkac:agtru savunur.
tarihsel tamm [ing. historical definition;
Fr. definition historique]. Ta1umlanmakta
olan ~eyi, ya da varhg1, omegin, tiniversite ogrencisini, mezun oluncaya kadar
tiniversitede ge~en ytllanyla ve faaliyetleriyle tanunlamada oldugu gibi, kendi
ki~isel tarihine ba~vurarak tammlayan
tarum turti.
tarihsicilik [ing. historism; Fr. historisme;
AI. historismus). 1 Alman filozofu E. Rothacker'in, evreni oldugu kadar, insanhk
tarihini de birtaklm temel mekanik ana-

829

lojilede kavramaya S"ah~an bak1~ aS'lSl


i~in kullandtgl terim. 2 ingiliz filozofu
Popper tarafmdan sosyal bilimlerde, tarihin gelecekteki seyrini onceden kestirmeyi kendisinin temel amaa yapan ve
bu amaca tarihin evriminin gerisinde
yatan model, yasa veya egilimlerin k~
fedilmesi suretiyle eri~ebilecegini savunan yakla~tma verdigi ad.
tPopper tarihsicilik terimini, tHegel'in
idealist tarih anlayt~ma, tMarks'm tarihsel maddeciligine benzer spekii!atif tarih
sistemlerinde ortaya ~1kan bir inanc1,
yani tarihsel geli~meyle ilgili genel ge~er
yasalara duyulan inanc1 anlatmak i.;in,
ve bu arada tarihte bir biittinltik, tek anlamhhk ve genel ge~erlilik oldugunu
soyleyen tum tarih felsefelerini, tarihsel
geli~menin sabit ve degi~mez yasalan
oldugunu savunup, tarihi bilim.selle~tir
meyi ama~layan tarih yonunlanru suuflamak i~n kullanmt~tlr.
0, tarihsici yakla~mu benimseyenleri,
her~eyden once bilimsel ondeyilerin sadece hipotetik onermeler olabildilderi
yerde, mutlak ve ko~ulsuz kehanetlerde
bulunmakla su~lar. Popper'a gore, insanbk tarihinin gelecekteki seyri, bilime
ve bilimin geli~mesine bagh oldugu
i~in, onceden kestirilemez. Nitekim, o
+Marksizmi sadece determinizmi ve 50z
konusu tarihsiciligi nedeniyle degil,
fakat kehanetleri ger~ekle~medigi i~in
reddeder. Popper, tarihsid yakla~tmda
ve bu yakla~1m1 benimseyen spekiilatif
tarih sistemlerinde totaliter egilimler de
bulur. Ona gore, bu totalitarizm, dti~iin
ce dtizeyinde her~eyi a9klamaya ~ah~
ma tavnyla strurh kalmaytp, toplumsal
bir totalitarizme de dayanak olur. Zira,
dti~tince dtizeyinde her~eyi a~tkladJkla
rma inanan bu insanlar, inan~lanmn
herkes tarafmdan payla~tlmasmt isteyip, kar~1t gorti~lere ho~gortiyle bakmazlar.
tarih teolojisi [ing. theology of histonj; Fr.
theologie de l'histoire]. Tarihi tannmerkezci bir a~tdan yorumlayan, tarihin
oztinti ve anlammt Tann'da bulan, tarihin Tann'da ba~laytp, Tann'da bitece-

830

tarh11hnaz

gini iddia eden, tarihi Tann'dan ba~la


yan bir tiiriim siireci olarak goren tarih
anlayt~l.

Varhk, ahlak ve teoloji teorilerinin o;e~e


vesi io;ine giren bu tiir bir spekillatif tarih
anlayt~tmn ka~tstnda, tarihi insan varhgmm geli~iminin tarihi olarak goren, tarihin anlamJIU da insan a~tsmdan temellendiren insan merkezci tarih gorii~ii yer
almaktadtr.
tarll~tlmaz [ ng. indubitable; Fr. incontestable). Epistemolojide, kendisinden ku~ku
duymak io;in hi~bir nedenin bulunmadt&, her baktmdan a~tk olan ~y ya da
onerrne; her tiirlii ku~kunun otesinde
olan, ko~ulsuzca, sorgusuz ve sualsiz
bir bi~imde dogru olma, mutlak bir bi~imde kesin buluruna, inkar edilemez
olma hali i~in kullamlan stfat.
Zaman zaman dt~ diinyayla ilgili olan,
dt~ diinyadaki olgulan tasvir eden
olumsal onermelerin de tartt~tlmaz oldugu soylenebildigi i~in, bir onermenin
tarh~tlmaz olu~u, onun manhksal baktmdan zorunlu oldugu anlamma gelmez.

tarllfma [Os. miinaka~a; lng,. discussion;


Fr. discussian; AI. diskussian]. Kesin olarak kamtlarunaya veya ispat edilmeye
elveri~li olmayan problemleri tiirn yonleriyle, ~e~itli ve~heleriyle ele ahp inceleme yontemi; dogruyla yanh~tn ~ar
pt~ma ortamt. One siiriilen bir ogreti ya
da teoriye itirazlar yoneltme anlayt~t,
olumsuz ele~tiri; once bir onerrneyi,
daha sonra da kar~ttuu karutlamaktan
olu~an polemik veya bir onerrne ya da
tezin tiim sonu~laruu gozler oniine sermekten olu~an felsefi yontem.
tasanm [Os. tasauvur; lng. representJJtion;
Fr. representation; AI. vorsellung). Gene!
olarak, bilin~ i~erigi; duyulann ya da
bellegin zihne sundugu goriintii. Daha
once algtlanmt~ bir nesne ya da olaym
bilin~te sonradan ortaya ~tkan suret ya
da kopyast; fenomen gibi kurulu~u ozneye bagh olmayan, bun dan dolayt kendisine neden olan dt~ ger~ekligi yansttan, dt~ diinyadaki nesneye benzeyen
algt i~erigi.

Bu baglamda, dii~iincenin nesnesini zihinde temsil etme, onu llpk.t bir resirn
gibi duyusal bir tarzda veya zihinsel imgeler ~eklinde zihinde canlandmna eylemine, bir ~eyin zihinde yanststm meydana getirrne edimine tasanmlama denir.
Tasanrntn soz konusu anlamt i~inde,
i~ deneyirn, i~ebakt~ ya da refleksiyon
yoluyla bilinen ve ki~iye ozel olan i~
diinyaya; dt~ diinyayt yansttan, dt~
ger~eklikteki nesne ve niteliklerin kopyalan olan tasanmlann ortaya ~tkttgt,
kendisine kar~thk gelen dt~ ger~ekligi
tasanmlayan zihinsel ortama tasartmlar
ortam1 denir.
Ote yandan, dt~ diinyarun yalruzca
~ekil, hareket, yer kaplama gibi birincil
niteliklere sahip olan ~eylerden, maddi
nesnelerden meydana geldigini; bu ~ey
lerin duyu-organlanrruz iizerindeki etkisinin bilin~te birtaktrn tasarunlartn dogu~una yo! a~bgtru; bu tasarunlann
daha sonra, zihin tarahndan ikincil niteliklerle zenginle~tirildiklerini; zihnin,
ikincil niteliklerle zenginl~tirdigi tasanmlan daha sonra, nesnelerin kendisinin yaratm~ oldu~ bu ozelliklere
sahip oldugunu varsayarak. dt~ diinyaya yansttbgm1; insamn d1~ diinyadaki
~eyleri de gil de, dt~ diinyadaki ~eylerin
insan zihnindeki tasanrnlarJIU ya da
kopyalarJIU bildigini savunan gorii~ tasartmcthk olarak kategorize edilir. Buna
gore, tasarunabk, bizim yalruzca dt~
diinyaya ili~kin zihinsel tasarunlan,
oznel zihin hallerini tecriibe edebilecegimizi ve bilebilecegimizi; faka~ bu tasanmlan, oznel halleri aktiiel diinya ile
kar~tla~hrma imkammtz bulunrnadtglm, her birimizin, dt~ma .;tkamad1guruz
kendi ozel sinemam1za mahkurn oldugunu; bizlerin perdede ~e~itli filmier
gordiigiimiizii, bu filmlerin aktiiel diinyayt ger~ekte oldugu ~ekliyle gosterdigini kabul ettigirnizi; fakat, kabuliimiizii dogrularna imkarumtz bulunrnadtgt
io;in, gosterilen filrnlerle aktiiel diinya
arasmdaki benzerligin ne ol~iide oldu~
gunu hi~bir zarnan bilemeyecegimizi
One sUrer.

tas1m

Dunyamn, a} bilen zihin, b) zihnin bil


digi ideler, tasarunlar ve c) idelere, tasarunlara neden olan nesnelerden meydana geldigini savunan tasanmcthk, dt~
dunyadaki nesnelerin duyu-organlan
uzerindeki etkisinin, bilincin perdesi
iizerine du~en imgelerle sonu~land1g1ru, zihn.imizdeki tasarun ya da ideler
ger~eklige tekabul ettigi zaman, bilgiye
sahip oldugumuzu iddia eder. Tasaruncthgm bu bak.J~ a~1s1, ger~ekligi dogrudan ve aractstz olarak bilemedigimiz
iljin, zihnimizdeki idelerin ger~eklikle
uyu~up uyu~madtguu hi~bir zaman bilemeyecegimiz gerek~siyle ele~tiril
mi~tir. Nitekim tHume, tBerkeley ve
tLocke'un tasanmcthgmt ele~tirerek,
bu goru~un manhksal sonucunu fiJkart
m1~ ve zihn.in kendi idelerinin ve zihin
hallerinin, kendi iljkin kuresinin otesine
ge~emeyecegini savunmu~tur.

Bu ~er~eve i~inde, emprist ya da algtc


bir bilgi anlayt~lrun sonucu olan varhk
goru~une tasanmc1 realizm ad1 verilir.
Sagduyu realizminin biraz daha farkh
bir versiyonu olan ve alguun dt~ dunyaya ili~kin tasanmlann bilincinde veya
aytrdmda olmarun bir sonucu oldugunu
savunan goru~ olarak tasanmo realizm,
insan zihninin dt~mda fiziki nesnelerden olu~n bir d1~ dunya bulundugunu, fakat algtda, in.san zihniyle d1~
dunya arasmda kurulan ili~kinin do~
dan ve arac!SIZ olmad1g1ru, insan zihninin, nesnelerin bizzat kendilerini degil
de, bu nesnelerin zihindeki tasanmlanru
bildigini one surer.
Yine nesnelerin d1~ dunyada zihinden
bag1ms1z olarak varolduklann1, nesnelerin alg1 sonucunda olu~an ide ya da tasanmlardan ayn olup, bizdeki duyu organlartnl uyarmak suretiyle ozel duyu
verilerinin dogu~una yol aljttgmt, fakat
insan varhgmm d1~ dunyadaki nesnelerin kendilerini hi~bir zaman dogrudan
ve araCJSIZ olarak idrak edemedigini savunan alg1 anlayt~ma ise tasar~msal algr
goru~u denir.
tasavvuf. Oncelikle, Tann'mn niteligini
ve evrenin olu~umunu vahdeti vucut,
yani varhgm birligi goru~uyle a~tkla

831

van felsefe goru~une; daha ozel olarak


-da,
Islam dunyasmda VIII. yuzyllda or.

taya ~akan, ve IX. yuzytlda Eski Yunan,


Yahudi, Hint ve eski iran du~unceleri
nin etkisiyle sistemleen gizemci, dini
ve felsefi ogreti.
Tann'yt tek ger~eklik olarak goren ve
varolan her~eyi, tum olay ve fenomenleri Tann'run tecellisi olarak kabul eden tasavvuf, insan ya~ammm en yuksek amacmm, tema~a ve vecd yoluyla Tann'ya
eri~mek oldugunu sayler. Ba~ka bir deyi~le, evrenin vacip ya da zorunlu degil
de, mumkun oldugunu, yani kendi
kendine varolmaytp, Tann'mn varhgmdan dolay1 tecelli eden, var gorunen
bir evren oldugunu, insanm ise butiin
evreni bir butunluk i~inde yansttan,
Tann'dan gelip yine Tann'ya donecek
olan olumsuz bir ozun, bibneyen bir yaratlCI gucun ta~l}'lCISl oldugunu dile getiren Tasavvuf, varhgm birligi gorii~u
nu benimsemi~tir.
tasdik [lng. assent; Fr. rzssentiment] Bir
ti.imcenin ya da onermenin dogrulugunu entellekruel olarak kabul etme; bir
dogruya, terimlerinin apa~tkhgmdan
dolay1 baglanma hali.
islam felsefesinde ise, tasdik Allah'm
Kur'an ve hadislerde ge~en tum isim ve
stfatlanru kabul etme tavnna kar~1hk
gelir.
tas1m [Os. layas; lng. syllogism; Fr. syllogisme; Al. syllogismus]. Iki oncul ve bir son~tan meydana gelen tumdengelimsel
.;ll<arun.
Tasun, kategorik tasun ve kategorik olmayan tasun olarak ikiye aynhr. Bunlardan 1 kategorik taslm, ttim onculleriyle
sonucu kategorik onermelerden, yani
yuklemin ozne hakkmda ko~ulsuz olarak tasdik ya da inkar edildigi onermelerden olu~an tasundtr.
Buna kar~m, 2 lcategorik olmayan tas1m
buyiik onciilu hipotetik ya da disjunktif
ya da on ve ard bileeni tikel evetleme
eklemi ile birbirine baglanan bir onerme, ku~uk onculu ise kategorik bir onerme olan tastmdtr. Bu ~er~eve i~inde,
buyuk onculu hipotetik onerme, ko~ul
onermesi olan tasuna hipotetik tasmr,

832

tas1m kahb1

buna kar~ln btiytik onciilti ~junktif,


aynk onerme olan taslma da, ayrk oncullii tasun ad1 verilir. lki onciil ve bir
sonucu olan tas1m1n her iic; onermesi de
ayn1 ttirden ise, tasun yalm tas1m; buna
kar~1n, onctil ve sonu~ta iki ayn tiirden
onerme yer ahyorsa, tasun bu kez karma~k tasun ad1ru ahr.
tas1m kah bt [Os. k1yas tarz1; lng. syllogistic
mood; Fr. mode syllogistique; AI. syllogistiscfre modus]. Dort kategorik tas1m ~ek
linden hareket ederek gec;erli tas1mlar
olu~turabilme yoluna, dort tas1m ~ek
linden her birinde gec;erli olan tas1mlara
verilen ad.
Bu tasun kahplan, birinci tas1m ~eklin
den Barbara, Celarent, Feria, Darii, Barbari
ve Celaront; ikinci tas1m ~eklinden Cesare, Camestres, Festino, Baroco, Cesaro ve
Camestres; iic;iincii tas1m ~ekJinden Datisi, Disan~is, Ftrison, Bocardo, Darapti ve
Felapton; dordiincii tasun ~eklinden ise,

Calemes, Dimatis, Gresison, Fe.sapo, Bamalip, ve Calemos kahplan olmak iizere,


toplam yinni dort tanedir.
ta~nm kurallan [tng. rules fa- syllogism; Fr.
regles du syllogis1ne ]. Kategorik tasunda
gec;en ya da soz konusu olan, miimkiin
tasun ~ekillerinin gec;erlilik bakmundan
denetlerunesi suas1nda temele ahnan
kurallar.
Bu kurallar ~u ~ekilde sJralanabilir: 1
Her tas1mda, biiytik, orta, ve kiic;iik diye
tic; ayn terim yer almahdu. 2 Orta terim
sonuc; onermesinde bulunmamahcbr. 3
OnctiUerden biri mutlaka tiimel olmahdu. 4 Sonuc; her zaman onctillerin zay1f
ola1una ba~hd1r, yani onctillerden biri
olwnsuzsa, sonuc; da olumsuz, oncullerden biri tikelse, sonuc; da tikel olmahdu.
5 Onctillerden her ikisinin de olwnlu olmasi durumunda, sonuc; olumsuz olamaz. 6 Orta terim her iki onciilde de tikel
olmamahdu. 7 tki olwnsuz onc\llden
sonuc; c;lkmayaca~1 i-;in, onctillerden en
az biri olumlu olmahdn. 8 Onciiller
olum.lu ise, sonu~ olwnsuz olamaz.
las1mlar1n indirgenmesi [tng. reduction of
syllogisms; Fr. r~duction des syllogismes).
Yetkin olmayan tas1m ~ekillerinin, yetkin tas1m ~ekli olan birinci tas1m ~ekli-

ne indirgenmesi i~lemi
indirgemede sonuc;, yetkin olmayan
tas1m ~kJindeki onctillerden evinne,
ardc;evirme, v. b. g., yle tiiretilmi~ birinci
~ekilden onctillerden c;akb.~a zaman dogruda't indirgeme, buna kar~1n sonucun
ge~erlili~ini, c;eli~i~inin kuraldl~lh~Inl

gostermek suretiyle karutlayan yeni bir


tas1m olu~turuldu~u zaman da, dolayh
indirgeme ad1n1 ahr.
tasam tekli [Os. klyas ~ekli; lng. syllogistic
figure; Fr. figure syllogistique; AI. syllogistische figur]. Kategorik tas~ orta terimin onctillerdeld yerine gore, ald1~1
~ekle; kategorik tas1mlan smtflaman1n
~ok temelli bir yo luna verilen ad.
Yalruzca onciillerde yer almak, sonuc;ta
gec;memek durumunda olan orta terimin bulunabi lece~i konumlar dort tane
old u~undan, dort tasam ~ekli ya da figiirii vardu: 1 Orta terim buyuk onciilde
ozne, kii~iik onciilde yiiklemdir. 2 Orta
terim, her i.ki onciilde de yiiklem konumundadu. 3 Orta terim her iki onciilde
de, oznedir. 4 Orta terim biiyuk onciilde
yiiklem, kii~uk onrulde ozne konumundadlr. Aristoteles soz konusu dort tas1m
~eklinden yalniZca ilk ii~iinti kabul
etmi~ ve daha sonra.ki manbk~dann
dordiincii ~ekJe yer)e~tirdikleri tasimlan birinci ~ekle indirgeyerek ge~er1i lalml~hr.

Tatianus. 130-176 yallan arasmda ya~a


rru~ olan Hristiyan apolojisti. Yunanh filozoflarn bilgeliklerini, tbranilerden
abn1~ olduklann1 one siiren; Philonla
Aziz Justinus tarahndan geli~tirilmi~
olan karutlara dayanarak, Yunanhlara
kar~1, Hristi yanh~1n tum di~er o~reti
lere layasla, eski ve iistiin oldu~nu dile
getiren T atian usa gore, Yunanhlann
bilim, felsefe ve sanatlarJ kendilerinin
bulmu~ ya da kunnu~ olduklan ~eklin
deki iddialan temelsiz bir iddiadu; Yunanhlar tum bildiklerini ba~kalanndan
o~renmi~ olup, bilimleri, hele felsefeyi
geli~tirip yetkinle~tirecek yerde, bozmu~, yanh~ kullanm~lard1r.

Tatianus, kendi teolojisinde, insan akhrun Taru1n1n varolu~unu yarattklardan


hareket ederek, a posteriori bir bic;imde

leiz.m
kan1tlayabilece~ini

kabul etlni~ ve felsefeyle filozoflara yonelik el~tirisine


kar~1n1 kulland1~1 felsefi kavram ve kategorilerle, teolojinin geli~imine katk1
yapnuqtu. Ona gore, Tann bir olup, varolan he~eyin ilkesidir. Duyusal yoldan
bilinemeyen tinsel bir ger~eklik, saf ruh
olarak Tann, nedeni olmayan nedendir.
tecriibe [ing. aperience; Fr. aperience].
Bilgi ya da ustah~m, bir geli~me si.irecine ko~u t olarak1 birikmesi y a da geni~le
mesi durumu; olaylarlal duygularlal tutkularla pratik ya~ama. Ki~isel faaliyet 1
uygulama ve pratik becerilerden kazandmi~ bilgi; uygulama, faaliyet, ~ah~ma 1
gezme ve ya~ama }'Oiuyla kazarulm1~
birikim, kapasite. Anlay1~ 1 kavray1~ ve
sahip olunan bilgiyi artbna nitelikteki
olgularla -;ok~a kar~Ila~m1~ olma durumu.
tefsir. 1 Genel olarak, yorwn, yorumlama.
2 Daha ozel olarak da, lslam teolojisin~
de, Kuranm metninil Kuran'da yer alan
ayet ve sureleri a~Iklayarak yorumlama.
Tefsir, lsUlm dininin kutsal kitabuu,
Arap~a dilbilgisi kurallanndan 1 diru
kaynaklardan, bilimsel gori.i~ ve teorilerden yararlanarak yorwnJar. Bu ba~
lamda, dinf kaynaklara ek olarak, akla
ve bilimsel verilere dayandmak suretiyle ger~ekl~tirilen Kuran yorumuna dirayet tefsiri, salt Kuran ayetlerinden,
hadis ve rivayetlerden yararlanllarak
ger~ekle~tirilen tefsire rivayet tefsiri ad1
verilirken, Kuran'dak.i tasavvufi anlamlan a9klayarak ortaya koyan tefsir tiirii
i~ari tefsir deyi tarumlarur.
6te yandan, Kuran'1 yorumlama tarz
ve yontemlerine inceleyen ilahiyat dahna usul-u tefsir ada verilmektedir.
Teichmiiller, Gustav. 1832-1888 ytllan
arasanda ya~am1~ olan Alman du~uni.i
ri.i. Felsefe tarihi alarundaki ara~tumala
nyla ve bu tarih ara~tlrmalanndan hareketle geli~tinni~ oldu~u bilgi goru~ii
ve metafirik anlayi~Iyla tarunan Teichmuller'in temel eserleri Aristotelische
Forsd1ungen [Aristoteles Ara~hrmalan]
ve Die Wirkliche und Schrinbar Welt (Akti.iel ve GOrunen Di.inya]'tir.

833

Alman idealist gelenegi,""lden yola e;Jkarak ben y a da dolayunslZ deneyimin en


temel1 hatta biricik ger~eklik oldu~wtu
savunan Teichmi.iller, kavramsal dunyantn benin kurucu etkinli~inin bir yans1bm1 oldu~unu dile getinni~tir. 01 Nietzsche'yi etkiJedi~i kadar, tNietzsche'nin
ozellikle bilgi felsefesi alantndaki perspektivizminden etkilenmi~tir. Bu ba~
lamda, epistemolojik perspektivizmi
Jnetafiziksel bir tperspektivizme donii~ti.iren Teichmi.iller, tek tek her metafiziksel sistemin sadece birtakim ktsmi
hakikatler i~erdi~inj ve metafiziksel
duru~ ya da bak1~1ru kompleks ger~ek
lik i.izerine bir perspektif olarak in~a etti~ini soy lemi~tir.
teizm [Os. iltlhiyye; 1ng. theism; Fr. theisme;
AI. theismus]. En genel ~ekliyle, varolan
her~eyin yarahciSI olan bir Tann'n1n varolu~una inanma, Tann'n1n mutlak ve
s1n1rSIZ bir bilgiye ve gi.ice sahip oldu~una sarstlmaz bir inan~ besleme. Evrende bulunan ve duyulan.nuz aracdi~~yla bilinen ya da imgelem ve akd
sayesinde varoldu~u sonucuna vanlan
tum var hklann varolu~lann1 ve varolu~ durumundaki devamldlldann1 sonsuzl ezeliebedi ve bilinr;li bir varh~1n
ve bu varh~In ir~desinin yarahc1 ve nedensel eylemine bor~lu oldu~u, Tann
ad1 verilen bu varh~1n ozi.inii ve karakterini akdh yarabklann1n du~uncelerin
de ve ideallerinde a.;a~a vurdu~ ve
bundan dolay1, insan varhklanyla ki~i
sel bir ili~ki i~inde bulundu~u inancl.
Do~an1n ustunde ve otesinde olanl
yani evrene a~k1n olan bir Tann'ya duyulan inane ifade eden teizmde, Tann,
yaratb~l varhktan ayn olan1 fakat kendisini yarahklan araah~1yla gosterenl
ozunde ki~isel olup, insanin ibadet ve
ita atine en yiiksek olr;iide Ia y1k olan varhk olarak gori.iliir. Tannl bu anlay1~a
gore, yaratlctdir varolu~un ve de~erin
kayna~1 ve koruyucusudur; Tann'run
giicii her~eye yeter 0 her~eyi bilir;
Tann gu~, ger~eklik ve de~er bakurundan en yiiksek Varlaktu ve insan O'nu
bilebilir ve O'na eri~bilir.
I

834

tekabi.iliyet

tekabiiliyet [ing. corresponderzu; Fr. con-esponden ce]. Bire bir ili~ki it;inde, kar~llakh
olma durumu. Bir butunun ogelerinin
ilgili ba~ka bir butunun ogeleriyle kar~lhkhhk ili~kisi it;inde ohnas1, gene]
olarak du~uncenin varhkla, tasanm1n
gert;ek nesne ile stszcugun zihindeki
ideyJe, kavramln terimle, sozcugun dl~
dunyadaki nesneyle, onermenin gert;ek
likteki olgularla kar~ahkbhk it;inde olmasa durumu, du~uncenin da~ dLinyada
nesnesinin ya da kar~ahgtrun bulunma
s1 hali.
tekbendlik [ing. solipsism; Fr. solipsisme;
Al. solipsisnrus]. 1 Genel bir c;ert;eve i.;inde, benmerkezcilik ya d a egoizme yak an
bir ogreti olarak, bene buyuk bir onem
atfeden, beni temele alan yakla~am; ki~i
nin kendi t;akar ve hazlan dt~Jnda hit;bir
eye deger vennemesi gerektigini savunan ogreti. imtiyazh olup, indirgenemez
birtak1m ozelliklere sahip bulunan birinci ~ahsa ait bir bak1~ a~s1n1n varoldu
gunu ve bu bak1~ at;ISJntn ki~iyi ba~ka
her~ey ve herkesten yahtlad1guu savunan gorii~.
2 Epistemolojide, ki~i ya da insarun
kendi benligi ve bilint; it;eriklerinden
ba~ka hit;bir ~eyi bilemeyecegini one
suren ogreti. insan zihninin kendi zihin
it;eriklerinden, kendi i.;kin kuresinde yer
alanlardan ba~ka hit;bir ~eyi bilmedigi,
bilgimizin yalntzca ve tumuyle zihin
hallerimizin bilgisi oldugu du~uncesin
den hareketle, kendi zihin hallerimiz
d1~1nda hit;bir ~eyin varoldugunun bi
linemeyece~ini, bilinemeyen bir eyin
varolu~unu one surmek ic;in hit;bir
neden bul unmadagaru, bundan dolaya
bildigim zihin hallerinin evreni meydana getirdigini iddia eden gtsrii~. Bu ogretiye gtsre, zihin hallerine, bilint; it;eriklerine ek olarak, ba~ka bir ~yin daha
varolup olmadag1 bilinemez, zira insan
duyu-deneyinin sarurlan it;inde, idelerinin oluturdugu duvarlarm arasanda SJkJ~lp kalm~tlr. Ctreti, bu t;ert;eve i.;inde, bir ~eyin varolu~una ili~kin bilginin
nedeni ve hakh lube temelinin bilint; oldugunu one surer.

3 Ontolo jide,

ki~inin

kendi beni ve hilint; ic;erikleri, zi.h.in halleri d1~1nda hit;bir ~yin varolmadtgl gorti~u . Tekbencilik, bu baglamda 'yalruzca kendi
benligimin varoldugunu', ki~inin kendi
beni d1~1nda, hic;bir ~eyin varolmadxgtru, ben, zihin ya da bilincin butun varhgt 1neydana getirdigini, her~eyin ki~i
nin bilincinin yarahlan oldugunu, hit;bir
~eyin bagamstz bir varolu~a 3ahip olmadtglnl, ba~ka ~eylerin bilince ve zihin
hallerine indirgenebilecegini iddia eder.
4 Psikolojik va ahlaki bakamdan ise,
tekbencilik herkesin kendisini, kendi t;tkarlaruu gozeterek eyledigini ya da ey
lemesi gerektigini one stiren egoist anlaya~a kar~ahk gelir.
tekhne. Sanat; bir nesnenin iiretilmesi ya
da belli bir amaca ula~JlmasJ it;in gerekli olan ilkelerin bilgisine, kullarulmak
durumunda o]an rasyonel yonteme ili~
kin kavraya~.
ilkelerin bilgisini gerektirdigi it;in epistmzeye benzeyen, f akat bir ~ey yapmayt
ya da meydana getinneyi amat;ladl~l
i.;in epistemeden ya da .;akar gutmeyen
teorik bilgiden farkhhk gosteren bilgi
tiirii. Dogada varolan nesneleri ya~am
da kullarum degeri olan arat; ve geret;
lere donu~turme faaliyeti; amac bir
~ey yaratma olan ve dogru bir plana
gore yonlendirilmi~ olan beceri olarak
tanamlanan telchne, dogru bir akdyurutmeye dayanan ve insarun, kendisi tarafJndan yarat1lm1~ bir eyi ortaya ~akar
mastru saglayabilen yetenek olmak
durumundadar.
tekil (Os. mustakil, munfrrit; ing. singular;
Fr. singulier; Al. singulil'r, einzig). Tek olmakll~, tek bir ~y ic;in get;erli olma durumunu gosteren safa~ tek nesneyi dile
getiren kavram. Buna gore, onenneler nicelikleri a~SJndan suufland1~nda, tumel
ve tikeJ onenneyle birlikte degerlendirilmek durumunda olan onerme turu.
Manttkta nicelik, ozne ile yuklem araSJndald bir baganhda kendisini gosterdiginden, tekil onerme tek bir ozne
hakkanda tasdik ya da inkar edilen
onermedir.

tektannc1hk

teknokrasi [Os. Erbabr fen ikta'darz; ing


tecltnocracy; Fr. teclmocratie; Al. teclrnokratie]. Ozel i~letmelerle kamudaki, salt
teknolojik iiretkenlik ve verimliligi
ama-;layan, biirokrasinin hakhn oldugu; teknik uzmanhga sahip se-;kinlerin
ege1nen yonetici gii~ler olarak ortaya
~1kllg1 siyasi sistem.
iktisadi ve siyasi kararlann ahnmaslnda uz1nan, teknisyen ya da teknotratlann, si yaset-;ilerin yerini ald1klan ekonomik ve politik sistemi tan1mJayan
teknokrasi teri1ni, tmodern toplumlann
bu tannna giderek daha fazla uygun
dii~1neye ba~ladlklanni, geleneksel politik yap1, kurum ve organlarm guniilniiz toplumunda anlam ve onemini yip
tirdiklerini savunan Kenneth Galbraith
ve Daniel Bell gibi ara~hrmac1 ve dii~ii
niirler tarahndan geli~tirilmi~tir.
Bu baglamda, teknokrasinjn ka~mll
maz oldugu ya da endiistri ve toplumun yonetiminin, insan etkeni ve insani
unsurlar pek dikkate ahnmadan, bilimsel ilkelere veya LnUhendislik prensiplerine gore olmas1 gerektigi inancma teknisiznJ ad1 verilmektedir.
tekholoji [Os.ftnniyat; ing. technology; Fr.
technologie; Al. technologie]. 1 Genel olarak, insanlann veya toplu1nlann, kendi
fiziki -;evrelerini kontrol alhnda tutmak
i~in kulland1klan ara-;larla teknik bilgiden meydana gelen maddi kiiltur biitiinii.
2 Makinalar ve teknik donantm ya da
bu ara-;larla birle~en iiretim teknigi. 3
Endiistriyel faaliyetin -;ok -;e~itli alanlannda kullandan tak1m, makine, ara-; ve
yontemlere dair inceleme. 4 i~ ya da
iiretimin tcknik organizasyonu ve mekanizasyonunun belirledigi toplumsal
ili~ki tiirii.
Bu baglamda, bilimdeki geli~melerin
ya da daha ziyade bilimsel devrimin sonucu olan teknolojiye modem teknoloji
ad1 verilirken, belirli bir tarihsel baglam
da, varolan teknoloji kar~1S1nda, iiretim
maliyetindeki azalma veya tiretimin verimliligi a~1s1ndan onemli bir ilerleme
saglayan iiretim teknikleri biitiinii yeni

835

teknoloji diye tannnlan1r. Buna gore,


elektrik giJcti ve i~ yakllllh 1notor teknolojisi buhar giictine dayah Inakjnele~
me; elektronik ve niikleer gii~ teknolojisi
de elektrik giicii ve i-; yak1mh 1notor
teknolojisine gore bir yeni teknoloji
meydana getirir.
Teknolojinin ozellikle giiniimiiz toplumlannda -;ok onemli bir yer tuttugu
ve rol oynad1g1 ger~egi dikkate ahnd1g1nda, geli~mekte veya sanayile~me
~abas1 i-;inde olan O~iincii Diinya iilkelerinin geli~mi~ Bah toplumlanndan
teknoloji ya da teknik bilgi alma ya da
aktarma gayretleri t.eknoloji transferi olarak bilinir. Buna kar~1n, iki kiiltiir ya da
iilke aras1nda, iiretim tekniklerinin kullarum baglam1nda soz konusu olan
farkhhga teknoloji a,rgr denmektedir.
i~te bu baglamda, gun iim iizde teknoloji ve teknok.rasinin sosyal degi~me ve
toplumsal kurumlann oziinii giderek
artan ol-;tilerde belirledigi ayn bir toplutn tiiru teknolojik toplum diye tanunlanlr. <;agda~ Frans1z sosyolog ve teologu Jacques Ellul'iin eseri olan teknolojik
toplum terimi, teknolojiyi yabanala~
manin bir yeni ~ekli ve ornegi, teknik
unsur ve eserlerin toplumlar ve insan
varhklan iizerindeki tahakkiimii olarak
gorur.
tektanr1c1hk [Os. va/Jdtiniyye; ing. monotheis1n; Fr. monoth~isme; AI. monotheismus]. Yaln1zca tek bir Tan.r1'n1n varoldugunu ya da Tann'run bir oldugunu
one siiren ve bundan dolay1, ~oktanna
h~a ve bir dizi il~hi varhga duyulan
inanca kar~1 olan Tann anlay1~1.
<;ogunluk tek Tann'n1n a~kuthg1na
duyulan inan-;la, tek Tann'IWl en yiiksek derecede ger-;ek oldugu, buna kar~~n diinyan1n ger-;eklikten yoksun bulundugu teziyle birle~en tektannchk,
ayru zamanda felsefi tpanteizme, ateizme ve tannsal varhklarla ilgili ku~kucu
luga da kar~1thr. TektaJUIC1hg1n en
onemli problemi, dtinyanm ne ol-;iide
ger~ek oldugu, ne dereceye kadar rasyonel ve ahliki bir diizen sergiledi~ soru
larma doyurucu bir yarut verebilme
problemidir.

836

teleolo ji

teleol~ji

[Os. mebJJasJ gayat; ing. teleology;


Fr. teleologie; AI. teleologie]. 1 Genel olarak ama~lan, erekleri, hedefleri gozetme
tavr1. 2 Biittinii par~alar1n kar~d1kh etkile~iminin bir iiriinii olarak goren mekanik gorii~ kar~1s1nda, organik bir
doga gorii~iine, biiruniin ideal olarak
par~alardan once geldigi ve par~alann
mekanik eylemlerine, etki ve tepkilerine
ili~kin a~amarun biitiinde oldugu anlayilna dayanan ve dolaytsayla dogada
dt.i.zen ve ama~hhk arayan disiplin.
Fail nedenleri temele alan, gelecegi ge~
mi~ .ve ~imdi aracahg1yla a~klayan mekanist anlay1~1n tam tersine, ereksel
(final, gai) nedenleri temele alan ve ge~
mi~le ~imdiyi gelecek aracdagryla a~Ik
layan; olaylann, nesnelerin, eylemlerin,
oznelerin ve biitiin bunlarla ilgili dege_rlemelerimizin, kendilerine bi~itimiz degerlerin yalruzca yonelmi~ olduklan
amac;lar hesaba kattlarak a-;dclan&p hakh
kdmabilecegini savunan bak1~ a~1, anlayl~ olarak teleoloji, dogarun bir amaca
gore diizenlenmi~, bir hedefe yonelmi~
veya fonksiyonel olarak diizenlenmi~
oldugunu kabul eder, dogada ama~hhk
ararken, insan varh~ndan hareketle
hemen her~eyin, fail nedenler yerine,
ama~lar, hedefler ve niyetlerle a-;dclanabilecegini one surer.
Buna gHre, teleoloji 3 metafizikte, diinyaya birtak1m hedef, deger ya da ereksel nedenlere gore diizen verildigini; 4
teolojide ise, dfinyadaki her~eyin Tann
taraflndan, insan varhga i~in, insana hizmet edecek, fayda saglayacak tekilde
diizenlendigini one siiren gorii~e karIhk gelir. 5 Teleoloji bilim alan1nda, ~ne
i~in' sorusuna yan1t vermeye ~ahtan,
olaylan ereksel nedenlerle a9klayan
yakla~Im& ifade ederken; 6 epistemolojide, insan z ihnirun, olgusal, nesnel ya da
manhksal verilerden ~ok, insaron ama~
lan, degerleri ve ~karlan tarahndan
yonlendirildigini ya da belirlendigini savunan goru~ii; 7 ahiAk alarunda ise,
insan ya~ammdaki tek standart ya da
tek oi.;Utiin, odev ya da ahlAk yasasindan ~ok, deger ve iyilik oldugunu iddia
eden yakla~1m1 gHsterir.

Teleoloji, a) dr~sal teleolo ji ve b) i,sel teleolo ji olarak ikiye aynhr. Bunlardan


dogal dunyan1n diizeninin, onu ama~h
bir Ozne ya da failin davran1~1yla kar~l
la~hnnak suretiyle anla~rlabilecegini
soyleyen d1~sal teleolojiye en iyi ornek
t Platonun felselesidir. Bun a kar~n1, dogaya birtaklm ama~lar yUkleyen, her
tiirtin kendi ereksel nedeni oldugunu ve
varhklann soz konusu tikel a1na~lanru
ger~ekle~tirecek ~ekilde davrandiklann& savunan ic;sel teleolojiye en iyi ornek
t Aristoteles ve onun teleolojik yakla~I
nu temele alan biyoloji ve felsefesidir.
Teoloji, i~te soz konusu iki teleoloji anlayi~tnl birle~tinnek suretiyle, dogadaki tiim fenomenlerin her~eyi bilen, gficii
her~eye yeten iyiliksever bir Tannrun
erek ve niyetlerine gonderimle a~&klana
bil~ savunur.
Bu baglamda, Tannrun bir ilk Neden
ya da l1k Hareket Ettirid olarak degil de,
Final ya da Ereksel Neden olarak dfi~ii
niilmesi gerektigini one siiren ogretiye
teleolojik personalizm ad1 verilir.
teleolojik ahlAk [Os. gai ahldlc; lng. teleological ethics; Fr. ~thique Ullologique; Al. teleologisch ethik). AhiAki eylemin sonu~lan
run, eylemin degerini ve dogrulugunu
belirleyen tek oge oldugunu savunan,
ahlfHu yasa, odev dogru davraru~ ya da
ahlaki yijkiimlillugu, iyiye ya da insan
tarahndan arzu edilene tabi kdan ahlak
I

gorii~ii.

Odev kavram1n1n iyi kavram1ndan


manhksal olarak bag1msaz olup, bir eylemin ahiAki degerini belirleyen ogenin
eylemin kendisinin sonucu oldugu ilke
ya da odev oldugunu one siiren deontolojik ahlik anlayt~Indan far kh olarak,
bir kimsenin son derece iyi niyetli olabilmekle ya da yiiksek ahlAki ilkelere
uyabilmek, odevin sesini dinleyebilmekle birlikte, ahlaki eylemin sonucunun ki~iye ve eylemden etkilenenlere
zarar veren kotii ve olumsuz bir sonu~
olmas1 durumunda, bir eylemin ahllli
bakundan kesinlikle yanh~ olaca~ru,
bundan dolay& sonucun daha once geldigini savunan ahl&k anlaya~1.

temelcilik

telepai:i [tng. telepathy; Fr. telepathie]. Bir


kimsenin ba~ka bir kimseyle, duyu organlanni, bilinen ba~ka ileti~im ara~la
nn1 kullanmadan ileti~im kurmas1.
Telesio, Bernardino. 1509-1588 ylllan arasanda ya~ama~ olan italyan filozofu.
Temel eseri: De Rermra Natura Juxta Prop
rio Principia [~eylerin Kendi ilkelerine
gore Do~as1 Haklonda).
Ozellikle metodolojisi, hararetle savundu~u tumevanma dair du~unceleri
ve bilimsel e1npirizmi ile Francis Bacon
ve Galilei'yi derinden etkilemi~ olan
tTelesio, varhk goru~unde u~ ayn ilke
kabul etmi~tir. Bunlardan ildsi, cisimsel
olmayan etkin ilkeler olarak sacak ve
so~uk, u~uncusu ise cisimsel ve edilgin
olan maddedir. Ona gore, s1cakhk hareketin ve hayahn kayna~l, so~uk ise olmezli~in ve sukunetin nedenidir. Bedenin ve cismin temelini meydana getiren
madde ile cisilnsel olmayan ilkelerin
miktan ne artar, ne de azahr; bunlar
birbirlerine kar~1 ustunluk kazanmak
i~in mucadele ederler.
telos. Yunanca hedef, erek, ama~ anlamlna gelen terim.
Bir sure~, eylem ya da i~lemin nihar
terim ya da hedefini, bir geli~me ya da
de~i~menin kendisine yonelmi~ oldu~u sonsal ama~ ya da tamamlanma~hk
halini tan1mlayan terim olarak telos
Yunan ahlak goru~leri ve felsefesinde old u~u kadar, Yunan biliminde de onemli
bir rol oynam1~hr. Buna gore, bir insan
varh~1n1n amaCJ mutluluk ya da iyi ya~amd11; i~te onun eylem ya da genel olarak tum faaliyetlerine bu telos 1~1~1nda
de~er bi~ilmelidir.

Yunan du~uncesinde bu durwn yalruzca insan varhklan i~in de~il, fakat


canh cansaz tum di~er varhklar i~in de
ge~erlidir . Telos, varhklilnn davrant~
ve ili~kilerinin kendisiyle de~erlendiril
mek durumunda oldu~u hedef ya da
ama~br. Platon'un felsefesinde bu ama~
ya da telos, insan varh.klanyla do~al
nesnelere a~k1n bir ama~ veya gu~ iken,
Aristoteles telosu duyusal bir varh~an
kendi ic;kin formuyla tarwnlar.

tema~a

837

[ing. contemplation; Fr. contemplation; AI. kontemplation]. 1 Genel bir ~er~e


ve i~inde, bir ~eyi buyuk bir dikkatle,
uzun uzun ve o ~eyin ~ekicili~ne kapbrarak seyretme eylem ya da faaliyetine
verilen ad.
2 Metafizikte, bizzatihi du~urunek ve
anlamak ic;in ger~ekJe~tirilen du~unme
faaliyetinden olu~an ve bireyin en yuksek kapasi tesini tam olarak ger~ekJe~tir
mesinin sonucu olan hazla belirlenen
ya~am hirune i~aret eden tema~a kavraml, 3 epistemolojide, bilgiyle, bilgilenme ya da du~unme faaliyetiyle e~an
lamh olan bir terim olarak ortaya 9kar.
4 T ema~a, gizemcilikte ise, bireyin,
kendi bireyselli~ini yitirip, bilginin nesnesiyle tumuyle ya da k1smen birl~ip
ozde~le~mesi durumunu gosterir.
temel [Os. estis, umin; tng. foundation; Fr.
fimdement; Al. fondarnent]. 1 Genel olarak, bir ~eyin uzerinde kuruldu~u, kendisiyle temellendi~i ~ey ya da yap1. 2
Ahlak, hukuk, e~itirn turunden disiplinlerin, matematik, manbk turunden bilimJerin kendisine dayand1~1 ilkeler,
varsayda~1 dayanaklar burunu. Butun
bir sistemin, do~u onermeler kumesinin kendisinden ~akh~, turedi~i genel
onerme. 3 Epistemolojide, bilginin kendisine dayand1nlda~I ozne ya da zihin.
4 Daha ozel olarak da, Marksist o~reti
de, insan bilincinden tumuyle ba~amsaz
olarak varolurken, toplumun ekonomik
yapasuu, maddf uretimin kendisini meydana getirip, 'maddf uretim gu~lerinin
belirli bir geli~me evresine tekabul eden
urelim iJi~kilerinin toplama'.
temelcilik [ing. foundAtioMlism]. 1 Genel
olarak, bilginin son ~ozumlemede,
ba~ka bir hakhlandarma veya teJnellenmeye ihtiya~ duymayan temel inan~lara
dayand1~1n1 savunan o~reli. 2 Orta~a~
da tum temellendinne ve me~rula~h
runlann nihai temeli olan Tann'run, modem donemde arb plana itilmesiyle
birlikte, Tann'I\U\ b~altt~ tahta bilinci _
veya modem ozneyi oturtan gorii~.
Bir ki~inin inan~lannm genelde ba~ka
inan~larla temellendi~i gozleminden. ve

838

temel Onermeler

bunun da sonsuz bir geriye gidi~e yo!


a~hl';l kabuliinden hareketle geriye gidi~ten kendi kendini hakbland~ran bir
ternele ya da her tiir ku~kudan ba1';1~1k
olan bir Ierne! inanca eri~rnek suretiyle
salamlabilecej';iru savunan ternelcilil';in,
biri Descartes'm ego cogitosu veya da dii~iinen tiznesi, dij';eri de lngiliz ernpirizminin zihin gtirii~ii olrnak iizere iki ayn
versiyonu vardir.
2-a) Tiirn bilgi iddialarmm deneyirne
ili~kin bilgiye dayandl';m, tecriibenin
bilginin 'tcrnel'i olduj';unu, deneyirnin
boyle bir terneli halihaz~rdaki tecriibelerirnle ilgili inan~lar yanh~tan ba1';1~1k
olduj';u ve deneyirn alam fiziki diinyadan ayn ve yalmzca benirn niifuz edebildil';irn bir alan olduj';u i~in saj';layabildil';ini savunan lngiliz ternelcilij';i,
zihnin Ierne! olduj';unu, zihnimle ilgili
inan~lann kendi kendilerini ternellendiren bir yap1da olduj';unu tine siirer.
2-b) Descartesa ternelcilik ise, kesin ve
a~1k bilginin tarh~drnaz, saj';larn terneli
olarak ego cogito'yu, dii~iinen tizneyi
gtiri.ir. Bu ba~lamda Kartezyen temelcilik, tiim hakikatin ternelini dii~iinen, tarafsz ve nesnel tiznede bulma tavnm
dile getirir.
Ternelcilil';e gore, ego cogito saf ak1l olup,
hakikate gtitiiren yolun saj';lam ve tarh~drnaz ~Ia~ noktasm1 olu~turur. <;:iinkii
o, tarihten, kiiltiirden, baj';larndan yabtlal\ml, kendisini hayal giiciiniin, gelenej';in, insani giidiilerin, ideoloji, tinyarg
ve dej';erlerin sultasmdan kurtarrru~ tarafsiZ ve nesnel bir varhkhr. Hakikatin
terneli olan tarafs1z tizne, yarn rnaternatiksel dii~iinen ak1l, ternelcilikte, ~u
halde bilirnsel bilgirun dayanaj';1, doj';al
alanla toplumsal alarun rnaternatizasyonunun terneli yapdu. Doj';a bilimlerini,
doj';aya ili~kin bilgiyi tiznede ternellendiren boyle bir anlay~ Descartes'tan
k1sa bir siire sonra da, pozitivizrnde sosyal fizik ya da sosyolojiye doj';a bilirnleri
araahl';yla bir Ierne! saj';larna giri~irni
i~inde olacakbr.
Ternelcilil';e kar~1t olan gtirii~ ise, ilk
kez olarak Peirce ve Dewey tarahndan
tinerilrni~ olan, bir inancm tutarh bir

inan~lar

kiirnesi biitiiniin bir par~asuu


rneydana getirdil';i siirece ternellendirilrni~ veya hakh labnrn1~ olduj';un u savunan tutarhhkfhkhr.
temel onermeler [ing. basic statements; Fr.
propositions tltnrentaires). Doj';rularna ya
da yanb~larna siirecirun kendilerinde
son bulduj';u tinerrneler; rnanhk~1 pozitivistlere gore, ernpirik bilginin ternelini
olu~turan tinerrneler, dolayrns1z deneyimin verilerini, yahn gtizlern verilerini
betirnleyen ve esas i~levleri gene! hipotezleri test etmek i~in ara~lar saj';larnak
olan tinerrne tiirleri.
Bu tiir Ierne! tinerrneler rnanhksal olarak ayn bir tiir rneydana getirir. Protokol
onenneler ya da ilkel protokol onenneler
olarak da adlandmlan Ierne! tinermelerle ilgili olan belli ba~h sorular ~unlar
d~r: 1 Ternel tinermelerden olu~an ayn
bir tinerrneler s1mh var rn1d1r? 2 Varsa
ej';er, bu tinermelerle deneyirn arasmdaki ili~ki nedir? 3 Ternel tinerrneler, ki~i
nin i:iznel deneyimlerine mi, yoksa herkes tarahndan gtizlernlenebilir olan
olaylara ili~kin betirnlemeler midir? 4
Bu tinerrneler, yanh~ olarnayan, yanh~
olduj';u gtisterilerneyen, kendilerinden
ku~ku duyularnaz tinerrneler rnidir?
Bu sorulara verilen farkl1 yamtlar d~mda, Ierne! tinerrnelerin rolleri ya da
i~levleriyle ilgili olarak da farkl1 gtirii~
ler tine siiriilrnii~tiir. Omel';in, t Ayer
Ierne! tinermelerin i~levleriyle ilgili olarak, bu tinermelerin bireyin bilgisi i~in
bir Ierne! ya da dayanak olrna i~levi gtirdiil';iinii savunrnu~tur. Neurath'a gore
ise, Ierne! tinermeler, bireyin bilgisinden
~ok, intersiibjektif olarak iletilebilir ve
test edilebilir olan nesnel bir bilgi i~in bir
Ierne! olu~turur. Buna kar~m, tSchlick
Ierne! tinermelerin bilirnsel tinerrnelerin
doj';rularuna ara~lan olduj';unu, tPopper
ise, onlarm suurlanm~ genellerneler
ya da hipotezleri test etmek i~ vazge91rnez ara~lar oldu~u tine siirmii~tiir.
temel ve iistyap1 [lng. base and superstructure; Fr. base et super-structure; AI. basis
und uberbau). Marksizmin ve Marksist
sosyologlarm ekonorniyle (Ierne!) devlet, aile yaplSI, toplumdaki hakim ideo-

temsil

loji (ustyap1) aras1ndaki ili~kiyi konu


alan analizleriyle, toplwnun ekono1nik
yaplstrun devletle toplumsal bilincin
varhg1n1 ve ~eklini belirledigi tezlerinde kullandLklarl benzetme.
Dstyapuun ozerk ve bag1ms1z olmay1p,
kendiliginden ortaya ~Ikmad1g1n1, tam
tersine i~~i, uretim ara~lan ve i~~inin
urununu kendine mil eden patrondan
olu~an ve bu u~ ogenin degi~ik birle~imleriyle farkbhk gosteren ekonomik
yap1 ya da temele dayand1g1n1 dile getiren benzehne, temelin ya da altyapLNn
dQgasl degi~ince, ustyaplnln da ayru
~ekilde ve ol~ude degi~ecegini dile getirir. Buna gore, feodalizmin siyasi yap1s1
tkapitalizmin politik yapiSindan farkbhk gosterir, zira bu iki ayn yap1n1n ekonomik temelleri birbirlerinden tumuyle
farkhd1r.
Bununla birlikte, ozellikle Marksizmin
20. yuzy1hn ikinci yar1s1ndaki geli~me
sine ko~ut olarak, temeli salt maddi uretimden, ekonomik ili~kilerden ibaret
gormeyen, temelin iktidar ve ideolo jik
ili~kileri de ihtiva ettigini soyleyen ve
temcl-ustyap 1 ili~kisini yeni ba~tan tanunlayan farkb goru~ler ortaya ~1km1~
ve temelin ustyap1 mutlak olarak belirledigi ortodoks goru~iinde onemli degi~iklikler ya~anm1~hr. En az1ndan Louis
tAllthusser, ustyaptnln kimi unsurlannm goreli ozerkliginden ve onlann temeli etkileyebihne kapasitelerinden hararetle soz eder.
temsil [ing. represenbltion; Fr. repr~tntion].
1 Genel olarc~k, bir nesnenin (saz gelimi
bir kavram, ki~i ya da zamarun) yerine
bir ba~kas1ru koyma, ge~irme veya
ikame etme. 2 Bir ~yin, bir olgunun ya
da nesnenin, d1~sal bir ger~kligin
ba~ka bir duzlemde, dil ya da du~unce
de, aynen hi~bir anlam veya i~erik kaybt
olmadan yans1hlmas1, betimlenmesi. 3
Biraz daha ozel olarak da, gOstergelerin
anlamlanrun yerine ge~irihnesi. 4 Siyasette, bir kurwnWl, bir toplulugun, sosyal bir grup ya da s1rufm sozculu~unu
yapma, onlar adma, ~1karlann1 koruma
amac1yla hareket etme. Bu baglamda,

83~

genel iridenin sadece milletin temsilcileriyle vucut bulabilece~ini ve yauuzca bu


vekillerle ifade edilebilecegini one suren
ulusal egemenlik teorisine tonsil teorisi
denmektedir.
Modem du~uncenin en onemli kavramlanndan biri olan ve ozne~nesne, temsil
eden temsil edilen, gosterge-gosterilen
ikiligini varsayan temsil kavram1 ilk kez
olarak tNietzsche tarahndan sorgulanmi~hr. Politikada demokratik temsile
inanmayan, epistemolojik nesnellik ko
nusunda fazlas1yla kotumser olan Nietzschenin demokratik temsile kar~t
~1kmas1nm esas nedeni, onun bu tarz bir
temsilin toplwnda say1ca ~ok olan gu~
suz ve vasati bireylerin gu~lu, yarattc1
ve olagand1~1 bireyler uzerinde tahakkum kurmalanna imkAn sa~lad1g1 inanCldtr. OzellikJe resimsel anlam teorisi
baglanunda temsilin dogasl uzerinde
yogunla~an tWittgenstein da, dilsel gorecilikle dilin indirgenemez ~ogulculu
~nun bir ~eyi, bir ger~ekli~ temsil etmeyi iml<ins12 hale getirdigini sayler.
Ayn1 ~kilde, temsil pratiginin son 300
ytlhk tarihini inceleyen tFoucault, 17.
yuzyll ile 19. yuzy1l aras1nda temsilin
yansLz, nesnel, bilin~li ve evrensel bir
du~unce oldugunu, fakat onun, 19.
yuzythn ba~1ndan i tibaren, ozne olarak
insan1n dogu~uyla birlikte, karma~lk
la~p belirsizleti~ni one surer. Temsilin ozne ve nesnesi arasmdaki ikilik
kayboldu~unda, onun oznesi ve nesnesi ayn ve baguns1z olmay1p, Slla sooya
baglanhh hAle geldi~i zaman, Foucaulfya gore, basit-, dogal-, ve sahiciolmayan bir temsil ortaya ~hr.
Postmodemistler de i~te bu temelden
hareketle, temsilin stkJa, aldaba, say
g1s1z ve tahrif edici oldu~unu one SUrerler. Temsil, onlara gore, hem siyasi,
hem de sosyal, kulturel, epistemolojik
ve dilsel anlamda, keyfi bir ~eydir.
Temsilin kotu ve tehlikeli bir ~ey oldugunu one surerken, onu hikimiyet ve
tahakk umle ozde~le~tiren postmodernistlere gore, aldatla, mekanik ve sahtekarca olan temsil, sadece ~arpltmaya
i~aret eder.

840

teodise

teodise [Os. felsefei ilohiyo;e; !ng. theodicy;


Fr. tl!l!odicee; AI. theodicee]. Teolojide,
Tann'run dtinyay yarabrken adil davrandlgliil iddia eden ogreti, ya da diinyada varolan kottiltik olgusunun dogurdugu ku~kular kar~ISUlda, iyi, yarahcl
ve sorumlu bir Tann'nm varolu~unu,
faaliyetini ya da karaklerini hakh klima
problemi, ve nihayet, tannsal kayra ya
da inayetin ger~ekligini, kottiltiklere
ragmen, kotti ve kottiltigtin varolu~u
kar~smda koruma tavn i~in kullamlan
teknik terim.
Terimi Yunanca 'Tann' ve 'adalet' anlamma gelen theos ve dike sozctiklerinden
ttiretmi~ olan tLeibniz, dtinyada hi~bir
kottiltik olmasayd bile, dtinyanm yine,
yarat1lm~ oldugu ~ekliyle ve Tann gibi,
kendi varhgmm kaynag1 olamad1gi i~in,
yetkinligin uzagmda olacagm1 savunmu~tur. 0 tkOttiltik problemini, kottiltigun ger~ek bir ~ey olma}'lp, yalruzca
olwnsuz bir ~ey, yani iyili~ yoksunlugt oldugunu soyleyerek ~ozmeye ~ah~

insan ya~am1run anlanUiu, vah yin verilerine da anarak incele en disiplin.Yirl verilerine dayanar
tannsa
degi~mez, ezeh-ebed ya da Ideal dunya
ile fiziki dtin ya arasmdaki iii~ kinin ne
oldugunu arahran, Tann'mn oztinti,
varhg1ru ve iradesini ifade ebneyi am!~
layan aisiplin,;...Tann'ya d':!}'ulan inanCI
tutarlnre anlam!I bir bic;imde yorumlamay venakh kiimay ama~layan ara~hrma alaAI. Dini gruplann ya da dti~tintirlerin
Tann'yla ilgili inan~lanndan ya da og<etilerinden olu~an btittin olarak teol~
ara~t1rmalannda yalntzca &a J!aya~'
dogal teoloji ve sistemini oluturur en,
vah yi temele alan vahye dayalr teoloji olarak ikiye iJLrihr._
-leori. [Yun. theoria; Os. nazariye; ing. t/Jeory; Fr theorie; AI. theorie). Olgulardan
hareketle, ~eyleri birbirleriyle olan evrensel ve ideal ili~kileri i~inde kavramarun iirtinti olan kapsay1c1 gorti~; bilimsel bir bilgi sistemi i9,nde, konusunun
bir boltimtine ya da tamanuna ili~kin
mi~Ilr.
olarak sistematik . bir gorii~ geli~tiren
teokrasi [Os. saltana II ilahiyye; ing. theocracy; Fr. theocratie; AI. theokratie]. 1 Tann
soyut, genel ve a~klaylCI ilke; doga
veya toplwndaki diizenlilikleri ifade
anlamma gelen Yunanca theos stizctieden, kendisine dayamlarak fenomenleguyle, gti~, iktidar anlarruna gelen kratos
rin a~lklandlgl, fenomenlere dair ondesozctiklerinin bir birl~iminden meydayilerde bulunuldugu, dogru kabul edina gelen ve Tann'mn tek yonetici, mullen hipolez veya yo rum.
lak bir kudret sahibi biricik varhk olduGozlemlenebilen ve Ol~tirnlenebilenin
gu, iktidann Tann'dan geldigi ve bu
otesine ge~en, dtin ya ya iii~ kin a~lklama
iktidar ya da gtictin, yalmzca Tann'run
ve yorum olarak leori, olgular dtinyasyerytiztindeki el~isi larafmdan kullarulru sistematik bir bi~imde anlama i.Jnk3ru
digl inancma da yanan siyasi loplum dtiveren kavrarnlan dtizenleyen birbirlerizeni.
ne bagii tarumlar ve ili~kiler obeginden
2 Tann anlarruna gelen Yunanca theos
sozctiguyle kan~1m anlamma gelen krameydana gelir. Doga bilimlerinde teorilerin ger~ekte hipotetikcrdedtiklif sissis sozctigtintin bir birle~iminden meyternler olduklar1, bu sistemlerde tiimdana gelen ve farkh lannlara lapuunaya
dengelim zincirlerinin birtak1m ytiksek
i~aret eden terim. 3 Daha ozel bir anilkelere bagh bulunduklan, bu sistemlamda ise, tYeni-Piatonrulukta ruhun
lerin kendilerinin de, deney yoluyla
Tann'yla tema~aya dayah temas1 veya
birle~imi i~in kullandan lerirn.
dogrulanabilen veya ~iirtittilebilen gozlem onermelerine bagh oldugu savunuteoloji [Os. ilahiyat; ing. theology; Fr.
thiologie; AI. theologie). Dine Uj~kin nlgu
lur. Bu gorii~e gore, gozlemden teoriye
gidi~ ttimevanm, teoriden gozleme,
y_c fenomenleri kony alan ve dinle ilgili
Qlarak genis )<apsamh bir senteze ulat_ a~1klama ve ondeyiye ge~i~ de ttimdengelim yoluyla olur.
Dli!Yl ama,layan disiplin. Tann'y ve

teorik

Buna kar~1n, sosyal bilimler soz konusu old ugunda, daha farkh teori gorii~le
rinden soz etmek miimkiindiir. Bazdarana gore, 1 teori sosyal dunyayla ilgili
genelleme ve sliUflamalardan ba~ka hi~
bir ~ey degildir. Bu ~er~eve i~inde teoriler nisbeten san1rh bir fenomenler alantyla ilgili genelletnelerden ba~laytp, bir
biirun olarak toplum ve tarihe dair genel
ve soyut a~llday1c1 modellere kadar uzanabilirler. 2 Diger bir gorii~e ya da pozitivist yakla~rma gore, teoriyi olu~turan
tum teorik onenneler test edilebilir empirik onermelere indirgenebilir olmahdtr. 3 Marksist gorii~ ise, teorinin, her ne
kadar dolaytmsl2 olarak gozlenemeseler
de, sonu~larda ortaya ~lkan, nedensel
mekanizma ve siire~leri ke~febnek suretiyle fenomenleri a~lklamak durumunda
oldugunu one surer.
Bu baglamda, topluma dair teorilerin en
genel ve soyutlanna, Marksizm, yapasalahk, ionksiyonalizm, yaptsal fonksiyonalizm benzeri bakJ~ a~alarana toplum tforisi adt verilir. Ayn1 ~er~eve i~inde,
toplumda neyin do~ru, neyin yanlt~,
neyin adil ve neyin adaletsiz v. b. g., oldu~na dair onerme ya da hipotezler biitiinune norntatif teori denir.
Buna kar~tn, sosyal ya da toplumsal bilimlerde,mantJ..ksal-tiimdengelimsel yontemlerle elde edilmi~ olan formel, soyut
teoriye kar~tt olarak, deneysel ara~hr
ma yoluyla elde edilmi~ verilere dayanan teoriye, temellenmi~ teori ada verilir.
Deneysel malzemesi bol olmakl a birlikte, teorik ~er~evesi za)'lf olan teoriyle,
formel ve teorik yonii gu~lii olsa da, de
neysel temeli olmayan teorinin tam ortastnda yer abp, bu ikisi arasandaki bo~lu
gu gidenneye yarayan teori tiirii olarak
temellenmi~ kuram, a~tn empirizme ol
dugu kadar, kavramsal diizeyi olduk~a
soyut olan bu yuk teoriye bir tepid olacak
~ekilde tarumlarunt~hr.

Ote yandan, teoriye ba~b olan, gozlemlenen veya kaydedilen ~eyin teorik bir
yorumunu bir ~ekilde ihtiva eden gozlem, teori yuklu gozlem diye ge~er. Bu
ba~lamda, gozlem onermeleri ve teori,

841

gozlef!'l. terimleriyle teorik terimler arastnda keskin bir aytnan yapan mantlk~a
empirizm, gozlemin teoriden kesinlikle
ba~uns1z oldugunu one siirmii~tur.
Soz konusu pozitivist gozlem teori aytnmtnt sorgulayan ve teorik birtaksm
kabullerde bulurunadan gozlem yapmanJn imkans1z oldu~nu, gozlemlerin
bu kabullerin yansatttklannl soyleyen
Paul tFeyerabend, Hanson ve Thomas
t Kulm gibi bilim filozoflan, him gozlemlerin, dunyaya algtlama tarzlannuz
dilsel, kiilturel farklaltklara bagh bulundugu veya gozlemle teori arasmda ayanm yapma te~ebbusleri ba~ansazhga
mahkum oldu~ it;in, teori yuklii oldugunu iddia ederler.
teorik [Os. nJZZJUi; ing. theoretical; Fr.
thtoretique; AI. theoretisch). 1 Tecrube edilene, gozlemle ilgili olana kar~tt olarak,
dii~iince, teori, hipotez veya bilimsel
yasa ile ilgili olan; 2 eylem veya uygulamayt goz online almadan, salt bilgi ve
spekiilasyon ile ilgili bulunan; 3 ger~ek,
somut, elle tutulabilir olanan tersine, yalruzca fikir alaruru ilgilendiren, soyut bir
tarzda ele ahnan; 4 pratik veya yapalmast gerekeni degil de, fenomenleri, dogal
olgulan konu alan genellemelerle ili~kili
olan it;in kullantlan niteleme.
Bu baglamda, teorik bilgi ya da ara~br
maya yonelen, birtakun hakikatlerin pe~inden ko~an akla teorik akrl adt verilir.
Eylemle, ahlAki ve dinl kurumlar Ia ilgili
olan pratik akl la kar~tt olarak, salt bilgiyole, bilimle ilgili olan, bilmek i~in bilmeyi ve ogrenmeyi ama~layan ak1l,
Aristoteles'te olan1n, oldu~undan ba~ka
ttirlii olamayanan bilgisine yonelen ve
belli bir bilgi, onerme ya da iddiayla sonu~lanan faaliyeti Kant'ta ise entellektiiel ya da bilimsel bilgiyi kuran akd diye
tan1mlarun1~hr. Ote yandan, de~erle
veya olmast gerekenle ilgili olan felsefe
til rune teorik felsefe deiunektedir.
Buna mukabil, gozlemlenmeyen, fakat
varoldu~u sonucuna ula~zlan varhk ya
da nesneye, varoldugu kabul edilen,
varolu~u varsaydan, ve gozlemlenebi. lir fenomenleri ac;Uclama faaliyetinde,

842

teorik egoizm

ac;tklaytc! bir sistemin temei ogesi yaptlan varhk ya da kendili~e leorik yap1m
adt verilir.
teorik egoizm [ing. theoretical egoizm; Fr.
egoisrne th~oretique; AI. theoretiscll egois"' us]. tOznel idealizm ya da tekbencilik
olarak da adland1nlan ve ki~inin, yaltuzca kendi i-;kin kiiresini, kendi zilminin i-;indekileri bilebildi~i, bilgisi kendi
varh~1n1n -;~itli hallerinin bilgisini a~a
Inadt~l ve dolaytslyla ba~ka varhklann
da varold u~un u one siirebilmek bakJlntndan ge-;erli bir dayana~1 olmad1~1
i-;in, mantlksal olarak varoldu~unu
iddia edebilecegi tek varh~1n, kendi bireysel beni oldu~unu ileri siiren o~reti.
teorik lerim [ing. tlreoretical term; Fr. terme
theoretique; Al. theoretisch tenn). Atomalh
par-;ac1k, quark, dalgalar benzeri gozlemlenebilir olmayan ~ey, ozellik ya da
ba~1nhlara gonderimde bulunan terim.
Teorik terimlerin ahf yapt1~1 gozlemle
nemez, ama etki ya da eylemleri bilimsel teorilerde betimlenen; gozlemlenebilir ~ey ya da siire-;leri a-;Lklamak i~in
varolduklan varsaytlan ~ey ya da kendilikler soz konusu oldu~unda, u-; ayrl
goru~ ya da yakla~1m1 birbirinden
aytrd etmek gerekir. Bunlardan 1 realist
yakla~rnz, teorik terimlerin, orada olan,
dunyada ger-;ekten var olan ~eyleri gosterdiklerini, teorilerin ger-;ekli~in nas1l
gorundii~iinii dile getirdikJerini savunur. Realist yakla~Jma gore, bundan
farkh bir yakla~1m, bilimsel teorilerin
ger-;ekte goriinil~leri a-;tkladl~l inanclna ters dii~er.
2 Bir teorinin, gozlem onenneleri toplarrundan -;lkan bir yap1 oldu~unu savunan tindir gen1ecilige gore ise, teorik
terimlerin at1fta bulund uklan, i~aret et..
tikleri ~eyler, ger-;ekte, kendilerinden -rka~ndtklan gozlemlerden hareketle
kurulmu~ olan 'mantlksal yap1mrlard1r.
3 Ote yandan, teorilerin bir gozlemden
ba~ka bir gozleme get;rneye yarayan
iletler olduklartnl, onlan belirleyen tek
de~erin ondey_i gilcil olup, teorilerin bu
giicii, bizi gozlemden ahp teoriye goruren manhksal ili~kilerden kazandtklan-

n1 dile getiren ttflet,ilige gore ise, teorik


terimlerin bir ~eye kar~1hk geldiklerini,
ger-;ekten varolan bir ~eye gonderilnde, atlfta bulunduklann1 varsaytnamtz
gerek1nez.
teoriye goreli varhk anlay1~a [ing. doctrine of being relative to theory; Fr. doctrine
de I' itre relative il Ia tlreorie ]. t Analitik
felsefe gelene~i i-;inde, W. V. 0. Quine
taraf1ndan one siiriilen varhk anlay1~1
i-;in kullantlan deyim.
Buna gore, +Quine, kavramla bir yiikletnin ifade etti~i ~yin anla~tlmas1 durumunda, varhk kavramt diye bir kavramln olmadt~nl, varh~m ger-;ek bir
yiikleme kar~d1k gelmeyip, yaln1zca bir
niceleyici oldu~unu, altmdan bir da~m
var oldu~unu soylemenin alhn ve da~
kavramlanrun bir nesne taraflndan orneklendi~ini soylemekten ba~ka bir
~ey olmadJ~lnl, varhkla ilgili tiim sorulann niceleyicilerle ilgili sorulara indirgenebilir oldu~unu dile getiren analitik
felsefenin bu anlayt~lna, gorii~iin varhk problemine hi~bir ~oziim getirmedi
~i gerek-;esiyle kar~1 -;kml~tlr. 0, bu
tavnrun bir sonucu olarak da, dili, giivenilir ondeyiler ortaya koymak suretiyle,
tecrubemizi diizenlemeyi a1na-;layan bir
ti.ir teori olarak gormek gerekti~ini dile
getirmi~ ve varh~m teoriye ba~h ve goreb oldu~unu belirtmi~tir. Bu -;er-;eve
i-;inde, meleklerin ya da fillerin, onlara
gerek duyan teoriye goreli olarak varolduklan soylenebilir.
Quinetn bu o~retisine g6re, neyin varoldu~unu belirleyen ~ey, teoriden ba~lmstz nesnel bir ger-;ekli k de~il de, teorik ya da kavramsal -;er-;eve olup, en
onemli konu, teorinin do~rulu~udur.
Teorinin do~rulu~u soz konusu oldu~unda, pragmatist bir yakla~nn sergileyen Quine, bu gorii~iiyle ontolojik gorelili~in savunucusu olmu~tur.
leozofi [Os. rmirifeti umuru ilahiyye; tng.
theosophy; Fr. theosophie; AI. theosophie].
Do~as1ru, oziinii tam ve eksiksizce a-;klamaya -;ah~h~t Tanrt'y tanJmayt, insanln evrendeki yerini belirlemeyi, ya~am
ve oliim bilmecelerini -;ozmeyi ve ruhun

terkedilmitlik

Taru1 ile

birle~inceye

dek yiiksebnesini
sa~lamay1 ama~layan, bu ama~ ~er~eve
si i~inde, ~k biiyiik ol~ude sezgisel bir
bilgiye dayanan ve kendisini Tann taraflndan ilham edilmi~ bir ogreti olarak
sunan disiplin. tPhytagoras~dlk, tYeni
Platonculuk ben:zeri matematiksel veya
bilimsel temellere dayand1nlmak istenen her liir felsefi tgizemcilik.
tepke [Os. fiili miin 'akis; ing. reflex; Fr.
reflexe; Al. reflex]. Canb bir varh~1n belir li bir uyaran kar~ISinda gosterdi~i
davran1~sal tepki. D1~tan gelen bir
uyararun, kurulu birtak1m ba~lantalar
yoluyla, otomatik bir bi9Jnde, kendisine
ozgii bir tepki do~urmasindan olu~an
sinirsel fenomen. Belli bir uyarana ba~h
olarak ortaya ~1kan ve adale kasdmas1
gibi hareket ve salg1 gibi tepki yol a~an,
irldi olmayan sinin~el faaliyet.
Tepke, kendiliginden tepke ve ko~ullu
tepke ol"rak ikiye ayr1hr. Bunlardan ken
dili~inden ve ko~ulsuz olarak ger~ekle
~n tepke tiirti, hayvanlarda dogu~tan
olan ve sinir sisteminin yap1S1na ba~h
olan tepkedir. Buna kar~1n, Rus bilim
adam1 Pavlov tarafmdan bulunan ko~ul
lu tepke, yeni bir uyaran ve sinirsel bir
faaliyet arasmda sonradan kurulan ba~
lanhya, d1~tan gelen belirli bir uyarana
kar~1 gosterilen tepkenin daha sonra
kayd1nlarak ba~ka bir tepkeye gosteril
mesi durumuna kar~1hk gelir. Buna
gore, ko~ullu tepke bir sinir sisteminin
tekrarlanan deneyler sonuCWlda, kendi
do~al, ozgiin uyaranma de~il de, bu
uyaran1n yerine ge~irilmi~ olan ba~ka
bir uyarana kar~ll1k veren otomatik reaksiyonundan ba~ka bir ~ey degildir.
terim [Yun. horos; Os. tdbir, rstdah, had;
ing. temr; Fr. tmnc, AI. ternr, wort, ausdruck)l Genel olarak, anlamla yiiklenmi~
olan sozciik ya da deyim. Kavram1 dilsel veya fonetik yonden ortaya koyan,
kavraJrun anlarrun1 bildiren kelime. 2
Klasik manttkta, iki bil~enden meydana gelen kategorik bir onennenin ozne
ya da yiiklemi olarak goriinen kavram.
Terim, bu ~er~eve i~inde tekil ya da
genel terim olarak kar~Imtza ~1kabilir.

843

Buna gore,' Ahmet' ya da '~u masa' gibi


tek;l bir terim, d1~ dunyada varolmak
i~in kendisinden ba~ka bir ~eye ihtiyac;
duymayan bir varh~1 ya da nesneyi gos
teren, ve kategorik bir onennede yalnizca ozne konumunda bulunan terimdir.
Buna kar~1n, 'insan' gibi genel terim ise,
d1~ diinyada varolan bir~ok bireye uygulanabilir olup, kategorik bir onennede 'insan akdh hayvandlr' ome~inde
oldu~u gibi, he1n ozne ve, 'Ahmet in~
sand1r' onermesinde oldu~u gibi, hem
de yiiklem konumunda bulunabilen bir
terimdir.
3 Ozel bir bilgi ya da faaliyet alan1na,
uzmanhk dahna ozgii, sozliik anlanu
di~lnda ozel bir anlaml olan sozcuk.
Burada terim, belli bir bilim ya da sanat
dahnda kullarulan ve tek, de~i~mez ve
ozel bir anlaml olup, soz konusu disiplinin alaruna ve konusunu belirleyen
kavraJrun dilsel kar~1h~1 olarak tanimlanabilir. 4 Ve nihayet, terim materna
tikte, bir fonksiyon, dizi, kume ya da
toplamln tek tek her uyesini ifade eder.
terimciler [ing. terminists; Fr. tenninistes].
Orta~a~ felsefesinde, ~ok uzun bir
donem boyunca egemen olan kavram realizminin ard1ndan, onii~lincii yiizyddan
itibaren gii~ kazanan Ockhama hareketin bir par~as1 olarak, terimlerin, ontolo
jik boyutuyla de~il de, manhksal statiisii
ve i~leviyle ilgilenen; felsefenin, sentetik
de~il de, analitik, spekiilatif de~il de,
el~tirel olmas1 gerekti~ini one suren
mant1kt;1 ve du~unurlere verilen ad.
Terimcilerin ba~mda, hi~ ku~ku yok ki
terim manh~uu kurucusu olan Ock
hamb William gelmektedir. Terimin
onerme i~indeki ~levini analiz eden
terim manh~1n1, o daha sorua kendi
tnominalizmiyle birle~tirecek ~ekilde,
empirist ve kavramc bir do~rultuda ge~
li~ tinni~ tir.

terkedilmitlik [ing. abandonment; Fr. aban;.


don]. tSartre gibi ateist varolu~~ulann
temel kavram ya da dii~iincelerinden
biri. Tann varolmad1~1 i~in, Sartre'a
gore, insarun Tann tara&ndan onceden
belirlenmi~ bir ozu de olamaz. tnsan,

844

terminoloji

yalruzca vardn, kendinden onceki bir


modele, bir tasla~a, bir oze gore ve belli
bir ama-; gozetilerek yaratllmam1~t1r.
insan oncelikle varolur ve kendisini
daha sonra taJUmlar. Tann varolmadl~ma gore, ya~amda nesnel de~erler de
soz konusu olamaz ya da ya~amm bir
anlam1 yoktur. $u hlilde, insan dunyaya flrlatllan1~ ya da terkedilmi~tir. 0,
yol gostereni olmad1~mdan, kararlanm
kendi ba~ma vermeli, do~ruyu yanh~
tan kendi 1jabas1yla aymnahd1r.
terminoloji [ing: tenninoiOglJ; Fr. tcrminologie; AI. terminologie]. 1 Bir disipline,
bir bilim., sanat veya uzmanhk dahna
ozgti sozctik, terim veya kavramlarm
meydana getirdi~i, soz konusu disiplini
anlay1p, ona ntifuz etme imklim veren,
btittin.
2 Daha ozel olarak da, terimleri inceleyen uygulamah dilbilim dah. Terimleri,
dilbilim ilkelerine uygun olarak belirlemek, analiz etmek, gerekti~ zaman da
yeni terimler yaratmak veya varolanlan
geli~tinnek, yaygmla~t1rmak gorevlerini tistlenmi~ alan disiplin, ara~t1rma
alam.
terorizm [lng. terrorism; Fr. terrorisme; AI.
terrorismus].Crgtitlti bir grup ya da partinin, bireylerin veya azmhklann, siyasi
ama-;lanna ula~mak i-;in, ~iddeti sistemli bir bi-;imde kullanma tavn ve yontemi, soz konusu tavnn gerisindeki
teori. Bir htiktimet, yonetim veya toplumu radikal bir siyasi ya da sosyal de~i~
meyi kabul etmeye zorlamanm bir aracr
olarak ~iddeti kullanma tavn.
Tertullianus. M. S. 160-220 yillarl arasmda ya~am1~ alan Kilise Babas1.
Latince yaznu~ ilk btiyuk Hristiyan
dti~tintirti alan Tertullianus, Tann'run
lsa'dan, isa'run da KutsaJ Ruhtan ayr1
olarak bilinemeyecepni one stirdti~ti
i\ln, i-;indeki kutlu ses tarahndan yonlendirilen iSokrates'in bilgeJi~ bile bir
i~ yaramayaca~ll\1 belirtmi~tir.

Yunan felsefesiyle Hristiyan bilgeli~i


arasmda kurdu~u bu kar~1th~a ra~
men, Tertullianus, Yunan felsefesinden,
ozellikle de tStoahlardan etkilenmi~ ve

kendisi de birtaknn felsefi konu ve a-;Ik


lamalar ortaya koymu~tur. Tann'nm varolu~unu, yaratlklarmdan ve eserlerinden hareketle bilebilece~imizL Tann
karuhm1zm deneyimsel bir temeli olmaSl gerekti~ini one stiren Tertullianus,
yine O'nun yaratllmam1~ olu~undan,
O'nun yetkin oldu~u sonucunu -;Ikartabilece~imizi iddia etmi~tir. 0, Stoaclla. nn etkisiyle, varolan her~eyin, Tann da
dahil olmak tizere, cisimsel oldu~unu
one stirmti~, orne~in Tann'run corpus
sui generis, yani kendisine ozgu tiirden
bir cisim oldu~unu belirtmi~tir.
Aym zamanda, Tann'run tinsel bir toz
oldu~unu one stiren, mekanist ve determinist bir evren anlay1~mdan uzak dururken, iradenin ozgtir ve ruhun oltimstiz oldu~unu iddia eden Tertullianus
a~Jlsmdan onemli alan, ozg'i.inlti~ti bulunmayan birtak1m gorti~lerden -;ok,
Latince'deki felsefi terminolojiye ve teolojinin geli~imine yapt1~ katlodu.
teslim. 1 Ki~inin kendisini Allah 'm
iradesine terketmesi, buakmas1 hili; 2
fslamda, ozellikle de Selefilikte, Kuran
ve hadislerdeki -;okanlamh ya da mu~
lak sozlerin anlarruru, Peygamber ve sahabenin bildi~ini kabul etme tavn.
te~hircilik [lng. exhibitionism; Fr. exhibitionnisme]. Bir toplumda varolan gorgti
kurallanrun a~Jlk se-;ik .ifade edilmesini
ya da sergilenmesini istemedi~i ~eyleri,
bireysel ozellikleri, ozel ya~anhlan, ki~iye ozgti duygulan a-;1k-;a ifade etme
veya sergileme tavn. Ki~inin, -;1plakh~1na dikkat -;ekmek amaoyla soyunmas1,
cinsel organlanru gastennesi dtirttisti.
telrakys. Say1y1 varolan her~eyin ilkesi
yapan yetkin bir say1 olarak gordtikleri
on say1sma verdikleri Yunanca ad.
Buna gore, on say1s1 ya da tetrakys Slraslyla 1, 2, 3 ve 4 sayllanrun bir toplam1
oldu~undan, varolanlann bir ifadesi de
olmak durumundadn. 1 noktaya, 2 do~
ruya, 3 yuzeye kar~ll1k geldi~i i-;in, her
cisim dort sayJSuun maddi bir ifadesidir, fi,"iinkii o, dordtincti bir terim olarak,
ti.; bil*nsel o~eden, S1ras1yla noktalardan, do~rulardan ve yuzeylerden meydana gelir.

Thomas~dak

tez [Os. iddia; !ng. thesis; Fr. these; Al.


these]. 1 Genel olarak, do~ru oldu~u
inanc1yla one si..iriilen ve savunulan di..i~i..ince, iddia, gene I fikir ya da onerme.
2 Do~rulu~u kan1tlanrnaya t;ah~llan teorik oneri, di..i~i..ince, kan1. 3 Aristoteles'in manh~lnda, bir taslmda, onci..il
olarak kullan1lan, bir aksiyomdan apat;lk ve zorunl u olmamak bak1m1ndan
farkhhk gosteren, kanltlanmaml~ onerme, ya da gene) gori..i~e ayku1 ohnakla
birlikte, akll yi..iri..itmeyle do~ndaru nay a
veya desteklenmeye uygun bir yap1da
olan onerme. 4 Diyalektikte, ikinci terimi antitez, i..it;i..inci..i terimi sentez olan
diyalektik bir akdyi..iri..itmenin ilk terimi Fichte ve Hegel'de idenin diyalektik
hareketinin ilk u~ra~1 ya da an1.
Thales. Batl Felsefesinin ilk filozofu.
M. 0. 6. yi..izyahn ilk yans1nda ya~am1~
olan Thales'te, felsefe bakmundan onem
ta~yan husus, onun 'Neyin var oldu~u', 'Neyin gert;ek oldu~u' ya da 'Neyin
gert;ekten var oldu~u' sorusu i..izerinde
di..i~i..iruni..i~ olmasmdan kaynakJan1r. 0
do~ada var olan ~eylerin tuketici bir listesini yapmay1 amat;lamaml~, fakat
~eylerin varh~a gelmeleri ve daha sonra
da yok olup gitmeleri olgusundan etkileruni~tir. 'Neyin var oldu~u' sorusunu
yan1tlamarun en onemli yolu, onun gozi..inde birlik ile t;okJuk ya da goruni..i~
ile gert;eklik aras1ndaki ili~kiyi doyurucu bir bit;imde ifade edebilmekten get;mi~tir. 0, buna gore, gozle goriinen bireysel varhklann ve de~i~melerin
olu~turdu~u kaosun, ~oklu~un gerisinde akdla anJa~dabilir, kahc1 ve si..irekJi
bir gert;ekJi~in var oldu~una inaruru~
hr. Thales, t;oklu~un kendisinden tiiredi~i, t;oklu~un gerisindeki bu birli~in
'su' oldu~unu one si..inni..i~ti..ir.
Kendisinden onceki felsefenin bir anlamda tarihini yazma~ olan Yunan filozofu t Aristoteles, Thales'i bu sonuca,
her~eyin s1v1 bir varhktan beslendi~i,
s1ca~1n da sudan tureyip, suyla beslendi~i, her~eyin tohwnunun nemli bir yaplda oldu~u gozleminin goti..irdi..i~uni..i
belirtir. Vine, Thales'in Akdeniz'i a-

845

~arak, M1s1r'a yapm1~ oldu~u seyahat-

ler, suyun insan ya~am1 i..izerindeld


onemi ve de~erini ona gostenni~ olabi
lir. Thales'i arkhenin su oldu~u sonucuna goti..iren nedenler ne olursa olsun,
on u felsefe tarihinde ilk filozof olarak
onemli kllan ~ey, verdi~i yan1ttan t;ok,
sordu~u sorudur. Buna gore, o varh~1n
ya da di..inyarun nihai ve en yi..iksek do~as1n1n ne oldu~u sorusunu sormu~ oldu~u it;in onemlidir.
theologia naturalis. Do~al teolojinin, yani
teolo jide felsefenin di~er alanlannda
k ullanllan ara~tlrma yontemleri ve akJi
olt;i..itleri kullanan teoloji ti..iri..ini..in l..atince ifadesi.
Theophrastos. M. 0. 370-288 ylllan araSlnda ya~am1~ olan Peripatetik filozof.
Aristoteles'in ara~hrma arkada~1 olan
Theophrastos, t Aristoteles'in olumi..inden sonra, t Akademi'nin ba~1na get;mi~tir. Aristoteles'le kar~lla~hnlabile
cek kadar geni~ bir bilgisi olan
Theophrastos, hemen hemen her konuda yazrru~ ve Aristoteles'in hayvanlar
di..inyas1yla ilgili suuflamasuu, bitkileri
de kapsayacak ~ekilde geni~letmi~tir.
Theophra stos, hipotetik ve aynk tas1mlann formi..illerini de vererek, mant1k
alan1na da onemli katkllar yapm1~ oldu~ it;in, bir yandan da Stoaa ve Epiki..irost;ulu~a 9kan yolu hazulam1~ biri
olarak gori..ili..ir.
Thomas~ll1k [lng. Thomism; Fr. Thomisme;
AI. Thomisrnus]. M. S. 12261274 y1llan
aras1nda ya~am1~ olan Ortat;a~ di..i~i..i
ni..iri..i t Aquinab Thomas'an, felsefi di..i~i..incenin, akhn do~al 1~1~1na' da yanan
ve l<ilisenin o~retileriyle uzla~bnlmak
durumunda olan sonu~lannm bir sentezini yapmaktan olu~an sistemine ve
bak1~ at;1s1na verilen ad.
Temelde Aristoteles'in eserlerine ve bu
eserlerle iJgili yorumlara dayanan Thomas, felsefeyi en yi..iksek bilim, he~eyi
at;1klamaya, her~eyin nihai ve en yi..iksek
temelini gozler oni..ine sermeye c;ahpn
disiplin olarak tanmlama~br. Thomas'a
gore, her bilim kendisini belirleyen ko-nulan ya da varhk alan1n1 ara~bnr;
1

846

tikel

buna gore, biyoloji ya~am1 ya da canhhgl, fizik maddeyi, psikoloji zihni konu
ahr. BWlunla birlikte, her bilim, hi~bir
zaman temellendirip hak.h kdamayacagt
birtak1m kabullerde bulunur.
Aquinah'ya gore, felsefenin gorevi, i~te
bu kabuUerin ge~erli olabilmesi i-;in,
dunyan1n nasll olmas1 gerektigini gozler oni.ine sermektir. Felsefe, Aquinah 'ya
gore, sonu~laruu deneyime dayand1ra~
tnaz; onun sonu~lan yalruzca akla dayanmahdlr, zira felsefe, lvarolan her~e
yin ilk ilkelerini' ortaya koyar. Ti.im
bilimler temel kabulleri bak1m1ndan felsefeye dayand1g1 ve dolay1s1yla herey
felsefenin kapsam1na girdigi i~in, felsefe, olumsal olan bir ~eyi olumsal olan
ba~ka bir ~ey araahg1yla a~1klayan ve
dolayisiyla ~eylerin 'ikindl nedenleri'
i.izerinde duran ozel bilimlerin sorulanndan farkh olan sorulan sormak durumundadlr. Felsefe, olumsal olan her~e~
yi, ger~ekligin nihai ve en yi.iksek
dogas1 arachg1yla a9klayan ilk nedenleri konu ahr.
tikel [Os. ciiz'i, munforit; ing. particular; Fr.
particulier; AI. partikular). 1 Birinci ve
temel manas1 ya da s1fatsal anlam1 i~in
de, 'ti.im'den farkh olarak 'baZJ YI ifade
eden, yani bir iddianan, bir slNfrn tiim
i.iyeleri ic;in degil de, beliniz bir boli.imi.i
i~in ge;erli olmas1 durum.unu ortaya
koyan terirn. 2 Slfattan ti.ireti.Jen isim olarakl metafiziktel varolan bagunslZ bir
varbga, bireysel bir ger~ekligel temel bir
birime; bir s1nJf1n i.iyelerini belirleyen
ozelliklere ka111t olarak, 0 Slnlfln bireysel bir i.iyesine i~ret eden isim.
Bu ~en;eve i-;inde, tikellerin belli ba~hk
larla ortaya 9kbg1 soylenebilir: I Masa..
larl ki~iler, hayvanlar ve kitaplar ti.iri.inden, zaman ve mekan i~nde varolan,
say1labilen ve betimlenebilen ~eyler ya
da tozsel bir varolu~ sahip olan somut
tikeller. II Say1lar snuflar tiiri.inden, kendilerine ad verilen nesneler olarak soyut
tikeller. III Tofa~ Uno ti.iri.inden, tek bir
otomobili degil de, bir araba markasuu
gosteren ve manhksal olarak ahndJgJnda, t1pk1 bir tikel gibi duran, mekinsaJ..
1

zamansal dtinyadaki somut i~lemlerle


a~Jl<lanmak ve tasvir edilmek durumunda olan ara durumlar. IV Olaylarl olgular onermeler sesler ve sa nat eserleri ti.irtinden, metafiziksel a~1dan problemli
I

durumlar.
Till ich, Paul Johannes. 18861965 y1llan
aras1nda ya~am1~ olan Alman kokenli
Hristiyan ilahiyat~lSl ve filozofu. Temel
eserleri: The Protestant Era [Protestanhk
<;ag1], Systematic Theology [Sistematik
Teoloji]~ Dynamics of Faith [Inanc1n Dinamigi).
Ah~llmad1k ama ozgi.in d i.i~i.inceleri ve
tislubuyla dikkat ~eken Tillich, ilAhiyat
ile ki.ilttiri.in diger unsurlan arasmda
kalan bolgelerde onemli ara~brmalar
yapm1~hr. Dinle insan varolu~unun derinlikJeri aras1nda bag kurmarun onemine deginen filozof, tSchopenhauerm
tiradeciligi.ndenl t Marks'an sosyalizminden ve aynca tNietzscheyle tFreudtan
etkilenmi~tir. 0 bireylerin ya~nbsmda
soz konusu olan veya ki.ilti.irlerin yol a~
ugr varolu~al sorulara Hristiyanca yarutlar getirmi~tir. Zaman zaman dina bir
sosyalizmin de savunurulugunu yapm1~
olan Tillich, oli.im ka~mda d uyulan
kayg1, anlams1zhk ve su~ temalann1
~ok~a i~lemi~ ve Barthla bir~ok varolu~
~ di.i~i.ini.iri.i etkilemi~tir.

timoloji [tng. timoiDgy; Fr. tirrwlogie]. ~an,


~eref anlanuna gelen Yunanca time sozruguyle, bilim, a~Jdama anlam1na gelen
logos sozci.igi.inden ti.iretilmi~ b ir terim
olarak, degeri ya da bir ~eyi neyin degerli kJ..Id1glnl konu alan ara~hrmaya;
degerlerin, onlan temellendiren sonu~
lanndan bagunslZ olarak, kendi i~nde
ve kendi ba~ana onemli ve ozsel oldugu
inanana verilen ad.
Timon. M. 0. 320 .. 230 ydlan aras1nda ya~ama~ olan Yunanl1 ku~kucu di.i~i.ini.ir.
Varolan ~eylerin bilgisinin insan i~n
olanakslZ oldugunu dile getiren Timon,
insanln gori.ini.i~lerin otesine ge;erek
ger~ekligin kendisine eri~emeyecelini,
gori.ini.i~leri temele alarak eyleyebilecegini, fakat bilgi soz konusu oldugunda,
insan1n yarg1y1 ask1ya alrnas1 gerektigini dile getirmi~tir.

tinselcilik

Yunan tku~kuculugunun kurucusu


olan t Pyrrhon 'un ogrencisi olmu~ olan
Tilnon esas hocas1n1n gorii~lerini formule edip aktarmaslyla tin kazannu~tu:
'Mutluluga e1i~mek isteyen ki~inin ken
disine sormas1 ve yan1tlamas1 gereken
sorular ~unlardu: 1 E~yanm mahiyeti
nedir? 2 ~yan1n mahiyetiyle ilgili miilahazalardan sonra tavnm1z ne olmahdu? 3 Bu t,.vnn sonucunda ne elde ederiz? Bu sorulardan birincisi, e~ya ol;iim,
ay1nm ve belirleme kabul etmez oldugu
ic;in, yan1tlanamaz. Bu durum ..dikkate
ahndtgtnda, hi;bir konuda hiikum vermememiz, her konuda yarg1y1 ask1ya almamtz gerekmektedir. Bunu yapatsak,
bir ruh siikunehne eri~ir ve mutlu oluruz.'
tin [La. spiritus; Os. nefsi natrlal, zihin; ing.
spirit; Fr. esprit; AI. geist) 1 En gene I ola
rak, baz1 metafizik;ilerin ya da tHegel
gibi nesnel idealistlerin, ger;ekligi ve
evreni a;1kJamak iizere, varolan he~e
yin temeli, ozii olarak kabul ettikleri ci
simsel olmayan varhk, maddi olmayan
ger;elclik. 2 Dinlerde, dinf dii~iince geleneklerinde diinyay1 yarattJgtna inanllan varhk. Diinya ruhu.
3 tlk;ag dii~ii ncesinde, evrene canhhk
ve enerji veren ate~ benzeri ilke. 4 Tecessiim etmemi~ gayri cisimsel varhk. 5
Bilinci olan, iride ve zekaya sahip bulundugu dii~iiniilen varhk. 6 fnsan varhglnda bilincin temeli olduguna inan1
Ian ve biiyiime, geli~me ve duygu gibi
hayati fonksiyonlara yol a;an immateryel varhk. 7 insan varhg1nda, zihnin
yiiksek diizeyden yetilerini olu~turan
bili~sel gii;, bilin;li oz.
tincilik [Os. ruhaniyye; lng. spiritism; Fr.
spiritisme; AI. spiritisnrus]. 1 Ger;ek diin
yay1 ve insanhgt etkileyen tinlerin, atalarin ruhlanrun varolu~una inanan,
insan varhklan.run bu tinlerden gii;
almak, onlann faaliyetlerini etkileyebilmek i;in, soz konusu ruhlarla ;e~itli
yontemleri kullanarak temas i;ine girebilecegini savunan ogreti. Oliilerin ruh
lanrun, maddi, f akat olduk;a ince bir
dsmi koruyarak varolmaya devam etti-

847

gini, bu ruhlarla tetnas kurulabilecegini


one siiren gorii~. Bu gorii~ tinselcilikten, yalruzca olenlerin ruhlan yla ilgi.
len1nek ve ruhlarla ilgili inanc1n1, akdyiiriitmeye de gil de, deneye da yanmak
ve ruhu 1naddi bir terminoloji ;er;evesinde tan1mlamak bak1m1ndan farkhhk
gosterir.
2 +Canhc1hk ve ttinselcilikle e~anlamh
bir ogreli olarak, bilin~li iradi varhklann
varolu~una oldugu kadar, inorganik dogay Ia irtibatlandu1lan tinlerin, tecessiim
etme1ni~ diinya ruhlann1n goksel varhklann, feleklerin, melek.Jerin, v.b.g., varolu~una inanan ogreti.
tinsel [Os. manevi; lng. spiritual; Fr. spirit~
el; Al. geistig veya geistlich). 1 Maddi, cisimsel olmayan; 2 linden, meydana
gelen; 3 insan ruhuyla ilgili olan; 4 zihnin iist diizey yetileri; 5 dindarhk, a~k,
giizellik, adalet, dogruluk gibi insani degerler ve 6 ahlald, dini ve estetik duygu
ve ya~anhlar i;in kullan&lan niteleme ya
da s1fat.
Bu baglamda, konusu, dogal varhklar
degil de, dogadan ba~ka bir alan olan,
yani insantn diinyas1, toplum ve tarihi
konu alan bilimlere tinsel bilimler ad1 verilir. Din, ahlak, dil, hukuk, siyaset,
sanat, bilim gibi insani olan her~eyi,
yani insan yarat1s1 olan kiiltiirii konu
alan bilimler, ins an tininin yaratmalanru, sanat, din, devlet, ekonomi ve hukuk
gibi gibi kiiltiirel iiriinleri ara~hran bili.J.nler olarak tinsel bilimler ayn1 zamanda sosyal bilimler, tarilr bilimleri, be~eri bilimler ya da kultur bilimleri olarak da
adland1nhr lar.
Ote yandan, yalruzca iyi iradenin ozgur
oldugunu savunan, ve nedenselligi tin
sel faaliyete dayanduan gorii~e tinsel realizm ad1 verilmektedir.
tinselcilik [Os. ruhaniyyun mezhebi; lng.
spiritualisn1; Fr. spiritualisme; Al. spiritualisnzus]. 1 Genel olarak, duyular yoluyla
gozlenemeyen, deneyim yoluyla biline
meyen, ne biiyiiklugu, ne ~ekli olan, ne
de hareket halinde bulunan ruh, tin,
Tann tiiriinden tinsel tozlerin varolu~u
nu kabul eden ogreti.

648

tipler teorisi

Biri tinseL digeri maddi iki ayn turden


toz kabul eden +Descartes dualist bir tinselci olarak gorulebilirken, tBerkeley ve
tLeibniz'in tinsel toz d1~1nda ba~ka hi~~
bir toz kabul etmeyen tinselcilikleri,
mutlak bi r tinselcilik olarak degerlendirilebilir.
2 Yine, tinseldli.k, ger~ekligin dogas1
itibariyle tinsel oldugunu, ger~ekligin
temelinde, tii1n evrene yayllm1~, evrendeki faaliyet ve diizenin nedeni oJup,
evrenin varolu~u i~in rasyonel bir a~lk
lama olu~turan Dunya Ruhunun bulundugunu one siiren metafizik ogreti, yalnlzca Mutlak Tintin varoldugunu, geri
kalan her~eyin Mutlak Tinin bir iiriinii
oldugunu ya da ger~ekligin tinlerden ya
da ruhlardan meydana geldigini savunan goru~ olarak ortaya ~1kar. Tinselcilik, evrenin tii1nuyle ya da temelde,
zihin olmayan tinlerden olu~tugunu
one siirdugu, fakat ger~ekligin yaplSlru,
bilgi surecine, bilen zihne tSbi lalmadtgl
i~in, tum ger~ekligi zihne goreli, ve ba~mh kdan oznel idealizmden farkhhk
gosterir.
3 Her tiir ontolojik tidealizm ve imma
teryalizm de tinseldlik olarak tarumlarur. Terim bu baglamda, ozeiJikle Maine
de Biran, Victor Cousin ve Claud Ravaisson gibi dii~iiniirJerin 19. yuzylldan
itibaren yukselen tpozitivizme bir tepki
olarak geli~tirmi~ olduklar1 Frans1z eklektik tidealizmini veya Benedetto
Croce'nin ba~1n1 ~ektigi 20. yuzyll ltalyan idealizmini tarumlamak i~in kullanllml~tlr.
4 Tinsel~

zaman zaman da tincilige


tekabiil ederken, her insarun bir tin ya
da ruhu oldugu, bu ruhun ~i oldiikten
sonra da varolmaya devam edip, onunla
ileti~im kurmarun miimkiin oldugu
inancuu ifade eder.
tipler teorisi [ing. theory of types; Fr.
tla~orie des types). Unlii ingiliz .filozofu
Bertrand tRussell taraf1ndan, 1 yuklem
ya da s1ruf ve 2 bir yuklemin yiikJemi
kavramlar1 temele ahnarak geli~tirilen
ve yuklemlerin farkh turleri oldugunu,

farkh diizeylerde analiz edilebilecegini


dile getiren teori. Teoriye gore, bir yuk~
lem bireysel ~eylere uygulanu, bireyler
hakklnda tasdik edilir; bun a kar~i i1, bir
yiiklemin yuklemi, saz konusu yukleme sahip olan bireysel varhklann kendilerine degil de, bireysel varhklann
yuklemlerine u ygularur.
Tocqueville, Alexis de. 1805-1859 ydlan
arasmda ya~am1~ ve tliberalizmin on
plana ~1kard1g1 ozgurlukle, sosyalizmin
temele ald1g1 e~itlik aras1nda bir denge
kurmaya ~ah~rru~ olan dii~iiniir. Temel
eseri: De Ia Democratie en Amerique [Ameri.ka.da Demokrasi Dzerine).
Devlet mudahalesini en aza indirgemeye ~ah~an, demok.rasinin e~itlik91itini
on plSna ~1kartan liberal bir dii~iiniir
olarak Tocqueville, ozgurlugu e~itlikle
nasd bagda~brmak gerektigi ya da e~it
likc;i bir ortamda ozgiirlugun nasll saglanacagl sorusunu temel soru olarak belirlemi~ ve ozgiirlugun ancak iki yoldan
kurtaruabilecegini soylemi~tir. Bu yollardan birincisi, ona gore, bir ademi
merkeziyet sistemi, digeri de ~e~itli
alanlarda, ozellikJe de siyasi, ekonomik
ve bilimsel alanda bi.rtalam demek ve
birliklerin kurulmas1dtr.
Tocqueville, kii~iik bOigelere yonetsel
ozerklik tarwnak, ve boylelikle de yonetimin tek merkezde toplanmasuu onlemek suretiyle siyasi ozgurlugiin ger~ek
l~tirilecegini ve bu arada vatanda~lann
ki~isellikten kurtularak kamu i~leriyle
ilgilenmelerinin saglanacaguu, demekler yoluyla da ~e~itli ~karlann savunulmasman olanakll olacag1n1 one sunnii~
tur.
top lama yanh't (lng. phaflacy of composition; Fr. OTeur de Ia composition). Tak1m1n
her uyesi (ya da bazl uyeleri) evli oldu~
gu i~, tak1m1n kendisinin de evJi olacagml iddia etme omeginde old ugu
gibi, bir butunun her par~as1 ya da baz1
par~lan i-;in ge~erli olarun, biitiiniin
kendisi i~in de zorunlu olarak ge~erli
olacaguu varsaymaktan olu~an fonnel
olmayan yanh~ turii.

toplum sozletmesi

toplum ielsefesi [Os. cerniyet felsefesi; ing.


social philosophy; Fr. plrilosophie sociale; AI.
sozialphilosoplrie]. Ekonomi, antropoloji,
sosyoloji ve sosyal psikoloji gibi disiplinlerde ortaya -;akan felsefi problemleri
konu alan felsefe turii; kollektif sorumlulukla ilgili ahliki problemleri, gruplann dogas1 ve davran1~1n1n -;e~itli yonleriyle ilgili metafizik ve metodolojik
proble1nleri felsefi yontemlerle ara~h
ran, grup davran1~1yla ilgili olarak
genel yasalara ula~1hp ula~damayaca
g., grup davranl~lna ili~kin olarak ondeyide bulunulup bulunulamayacag1,
grup davraru~lnln ne ol-;ude ekonomik
gu-; ya da etkenlerin sonuru oldugu,
grup davraru~1n1n nasd a-;lklanabilecegi, bir sosyal bilimcinin kavramlanru
nasd olu~turdugu, bir toplumu ya da
toplumsal davraru~l belirleyen ogelerin
ne oldugu, sosyal bilimlerde veri toplama ve verileri yorumlama surecinde ne
ol-;ude nesnel olunabilecegi turiinden
sorulan doyurucu bir bi-;imde yarutlamaya -;ah~an felsefe.
~u hAlde, felsefenin bir yandan sosyolojiyle diger yandan da ahlik felsefesiyle -;ok yaktndan ili~kili olan dah olarak
toplum felsefesinin, bu -;er-;eve i-;inde
biri sosyal bilimler metodolojisiyle, buna
kar~1n digeri degerlere ili~kin ara~hr
lnayla ilgili olan iki temel boyutu vard1r.
Bunlardan birincisinde, daha -;ok bir
tsosyal bilimler felsefesi olarak orta ya
-;1kan toplu1n felsefesi, ozellikle sosyoloji
alarunda ge-;en kavramlan, kullarulan
yontemleri ele~tirel bir analiz ve incelemeye tibi tutar. Bun a kar~m, ikincisinde, toplum felsefesi, degerleri olgular
olarak ele alan sosyolojiden farkhla~1p,
degerlere ili~kin bir inceleme ve ara~tlr
ma i~iyle me~gul olur. Toplumsal feno-menleri, ahlikf ilkeler arachtyla yorumlaytp degerlendirir.
toplum miihendisligi [lng. sodal enginee
ring; Fr. ingenierie sociale). Toplumsal
degi~meyi belli bir modele, belli bir
toplumsal duzen ve uretim teknolojisi..
ne gore planlama tavn i-;in kullandan
deyim.

849

Soz konusu anlay1~1n gerisinde yatan


temel du~uncenin her ne kadar Piaton'un Detlet adh diyaloguna kadar
uzanan uzun bir ge-;mi~i olsa da, toplumsal degi~meyi belli bir modele gore
onceden belirleme ve duzenleme tavn,
bilime dayanan teknolojinin, teknoJoji
iemelli du~iincenin toplumsal problemJeri -;ozme guctine duyulan inanc1n bir
sonucudur. Bu anlay1~1n en a~1n ~ekli,
insan1n ge-;mi~le hi-;bir ili~kisi olmayan bir gelecek yaratma guctine duyulan inan-;la belirlenir.
toplumsal cinsiyet [ing. gender; Fr. genre).
Cinsiyetin erkek ve di~i aras1ndaki biyolojik ayuama kar~dtk geldigi yerde, eril
ve di~il aras1ndaki, buna ko~ut, ama
sosy~kulturel ~itsiz bolunme.
Cinsiyetin biyolojik olarak verilmi~ oldugunu, buna kar~an toplumsal cinsiyetin sosyal olarak in~ edildigini ima
eden kavram, erkeklik ve di~iligi belirlemede, dogu~tan getirilen bedensel farkhhklara baglanamayan tum ebnenlerin,
fakat ozellikJe de sosyal ve kulturel etmenlerin onemini vurgular. Fenlinist
du~uncenin bir katkas1 olan toplumsal
cinsiyet kavram1, cinsler aras1ndaki toplumsal aynmc1hga kar~t, sadece kulturel degi~im yoluyla mucadele edilebilecegine dikkat -;ekmesi bak1m1ndan
onem ta~1r. Toplumsal cinsiyet du~un
cesi veya kavram1 modern bir kavram
olmakla birlikte, zihin ya da bilincin be..
dene, insan dogasantn hayvani varolu~a, ozerk iridenin de dogal detenniniz..
me olan a~klnhg1ndan ald1g1 ilhamlara
bakshrsa, onun kokleri bir yonuyle de
geleneksel felsefededir.
toplum siizletmesi [Os. iflimai mukavele;
Ing. social contrat; Fr. contrat social; AI. sozialvertrag). Toplumu meydana getiren
bireylerin yukumlulukJeri ve haklarlnn kokenlerini a-;tklayan sozle~meye;
doga durumundan, bireysel ve egoist
ah~kanhklanndan vazge-;en bireylerin,
kendi -;lkarlan yarunda, genelin -;1kan
ve iyiligi ad1na, bir toplum olu~turmak
uzere, aralannda yaphklan, ve kendi
kendilerini yonetme haklarm1 hepsinin

850

toplum

sozle~mesi

tizerindeki ortak bir hakeme devrettiklerini ifade eden, yaz1b olmayan anla~ma
ya verilen ad.
Sozl~me fikrini temele abp, toplumun, 'doj';a durumu'ndan bilin~li olarak uzakla~n, kendilerinin ve bu arada
genelin iyilij\i i~, birtakun ozgtirltiklerinden vazge~n bireylerden meydana
geldij';ini one stiren anlay1~; toplumun
kokeniyle ilgili rasyonel bir kabultin sonucu olarak, bireyin topluluktan, gruptan once geldij';ini ifade eden oj\reli;
devlctin ve hukukun kokenini, bireyler
arasmda bilin~li olarak akdedilmi~ bir
sozle~mede bulan anlay.~; bir toplumun
tiyelerinin birbirleriyle olan ili~kilerinde,
devletin yonetimi albnda, kar~1bkb s.r
rumluluk ilkesine giire davranmak i~
yaptudan anla~ma i~in kuUamlan terim.
Toplum sozle~mesi dti~tincesi Sofistlere
ve Platon'a kadar geri gitmekle birlikte, o
daha ~k 17. ytizydda bireyin toplumdan
once geldij';ini giistermek, toplumun kokenini a~1klamak ve ulus devletlerinin
kurulu~u s1rasmda, geleneksel otoriteyi
mahkfun ebnek i~in kullamlml~llr.
Hobb_E!J!, Locke ve Rousseau taraftndan
savunulan toplumsal anta~ma anlay1~1
Hume, Burke ve, toplumun bir sozl~me
ye dayandmlamayacagm1, zira toplumlarm olu~umundan once, siizl~me diye
bir ~eyin olamayacaj\ml savunan Hegel
tarafindan el~tirilmi~tir.
Buna gore, toplum sozle~mesi kurarmrun ilk savunucusu olan Hobbes, once
insamn doj';a durumunu betimlemi~,
rum insanlann soz konusu doj';a hali
i~inde birbirlerine e~it olduklanm, bu
e~itlij';in ise, herkesin kendi varbj';ml
stirdtirmek i~in istedigini yapmak durumunda olmas1 anlamma geldigini, ozti
itibariyle bencil olan insanda dtizenli ve
ban~~! bir toplum yaratma yetenej\inin
bulunmadlj\lnl one stirmti~ttir. 'insarun
insamn kurdu olduj';unu' soyleyen Hobbes, soz konusu doj';a halinin mutlak bir
anar~iye, herkesin herkesle sava~ durumu io;iride olmasma neden olacaj\1ru belirtmi~tir. i~te insanlar, varhklanm stirdtirebilmek i~in, bu anar~i ve sava~

durumundan sakmmarun kendi Jararlanna olduj';unu anlaml~lar ve dolaysyla, bir toplum sozle~mesiyle, doj';a
durumundan uzakla~1p, birtakun haklarmdan vazge~rek, ve ozellikle de
kendi kendilerini yonetme haklaruu bir
hakeme, yonetici bir gtice devrederek,
toplum kurmu~lard1r. Hobbes'a gore,
zorunlu olan bu sozle~menin, .C! bir ~e
kild~ gti~lem~i~ilmedi~i stir~ce. hi~bir

dej';eri olamaz, Bu pedenle, haklanru bir


sozle~meyle sern!'n bjr guce dev~ den
akllh msai!:y.Jirhl$]an, egemen gtictin, bu
ister bir!.Y-a.da ister bir meclis olsun,
en yill<Sek otori!l:Y-e sabip n!masma.ozen
gosteteceklerdir. <;:unkti toplum, ancak
ve ancak sozle~menin tirtinti olduj';u
i~, sozl~meye taraf olmayan ve dolaysyla sozle~menin tizerinde olan yonetidnin giicti ve otoritesiyle anla1n ve
dej';er kazamr.
Doga Mlilldeki insanlann Tann'run yasasiiU laru)'lp, bu yasaya htinnet ve itaat
ettiklerini savunan Locke ise, insanlann
bir toplum siizl~mesi yaparlarken, sava~tan kurtulmak i~ ban~ ortamma
yonelmi~ olmadklanru, fakat daha ~k
uygar ya~arrun avantajlarmdan yararlanmak i9n, doj';al ozgtirltiklerinden vazge~
tiklerini soylerni~tir. Bundan dolay., toplwnsal siizl~menin sonuru olan sivil
toplum, John Locke'a giire, insanlarm
doj';al haklanna kesinlikle sayg giistermelidir.
--Aim sozle~me gori.i~tinti, ve insamn
doj';a halindeyken iyi, ozgiir ve mutlu
olduj';unu, mutlak bir baj\lmslzhk hali
i~inde bulunduj';unu, doj';a insarunm
kimsenin kottiltij';tinti istemedij';ini, kimseye fenabk yapmadlj\IIU, ihtiyac1 olmayan hi~bir ~eye goz dikmedij';ini, insanda kend.i ttirtine kar~1 bir sempati ve
merhamet i~gtidtisti bulunduj';unu savunan tRousseau, biz insanlann ttimtiyle ozgtir ve iyi bireyler olarak, toplumu
meydana getiren bir toplum sozl~mesi
ne girebildij';imizi belirtir. Rousseau gc~
mi~te daha mutlu olan insanlan doj';a
durumundan toplum haline gelmeye
zorlayan nedenin zorunluluk ile ozgtir-

lotolo;i

hik olduguna, bun!ann ise, kendilerini


i~gi1dii ve ihtiya~ ~eklinde gosterdigine
inan1yordu. Bir insan bir toplum i~ine
girdigi zaman bir donii~iime ugrar;
onun beni, doga durumunda oldugu
gibi, mutlak bir ozgiirliikle degil de,
payla~mayla belirlenir; i~te o, bu sayede bir yurtta~ olup ~1kar.
Bu ba~lamda, sivil toplumu teJnellendirmek, devlet otoritesini me~rula~tlr
mak ic;in, tarih oncesine dair bir hipotez
olarak toplwn sozle~mesinden yararlanan politik ogretiye ise toplum sozle~mesi
teorisi ad1 verilir. Toplum sozle~mesi ogretisi, 20. yiizyllda John Rawls taraflndan yeniden canlandanlm1~hr. Rawlsa
gore, adil bir toplum, insani oznelerin,
rasyonel faillerin uymaya haz1r olduklan bir sozl~menin tiim hiikumlerini yerine getiren bir toplum olmak durumundadlr.
totalitarizm [ing. totalitarianisme; Fr. totalitarisme] tNazizm, tfa~izm ve Sovyet komiinizminde omeklenen, tek bir partinin egemenligi altlnda, her tOr siyasi,
ekono1nik ve toplwnsal faaliyetin devlet
tarahndan diizenJendigi ve muhalefetin
bask alhnda tutuldugu ve ezildigi, ozgiirluge yer b1rakmayan siyasi yonetim
tarz1.
<;ogu zaman otoritaryanizm veya diktatorlukle birl~tirilmek ya da kan~hnl
makla birlikte, aralannda zorunlu bir
baglanhnln bulunmad1gl politik kavram olarak totalitarizm soz konusu oldugunda, yoneticilerin, iktidar sistemi
da~1nda kalan birey ya da gruplann
karar alma siirecinde hi~bir katkl ya da
ozerkJikleri olmayacak ~ekilde iktidar
sahibi olduklan, ve ozel ve siyasi ya~a
mln her yoniinu kontrol altmda bulundurd uklan bir politik sistern anlatJ..Imak
istenir.
llk kez italyan fa~istleri taraf1ndan, bizzat kendi politik hedeflerini tan1mlamak
i~in kullarulan ve giiniimuz siyaset felsefesinde, Nazizmi oldugu kadar Sovyet
komiinizmini de, yani iktidann tek bir
merkezde topland1g1 kapah toplum bi-

851

f;imlerini, baSkiCl yonetilnleri, ornegin


'~eytan lmparatorlugu' ad1 altlnda Stalin'in Sovyetler Birligi'ni karakterize etnede kendisine ba~vurulan totalitarizm
teriini, hayahn potansiyel ya da aktiiel
olarak politik bir onemi olan tiim boyutlannl denetiln alhnda tutan yonetim bic;ilnini ifade eder. Teriln, Slrasyla 1 iitopik bir gelecek vaadiyle gu~lendirilmi~
biitiinsel bir ideolojiyi; 2 tek bir ki~i tarafmdan yonetilen bir kitle partisini; 3
fizikf veya psi~ik mahiyeti olan siste1nli
teror uygulamasuu; 4 ileti~im arac;lannda tekekiligi; 5 gii~lii bir ordu ve silahlanma manbg1n1; 6 ekono1nin.in tek bir
1nerkezden yonetimi ve denetimini ihtiva eder.
totoloji [ing. tautology; Fr. tautologie; AI.
tautologie]. Ayru anlamt, farkh sozciikler
kullanarak tekrarlayan, ayru dii~unceyi
degi~ik ifadelerle yeniden ortaya koyan
tiimce veya yarg; oznede ortuk ya da
belirtik olarak ifade edilen anlamt yuklemde ba~ka bir goriiniim alhnda yineleyen onerme; anlam1na bagh olarak
veya manttksal fonnundan dolay zcr
runlulukla dogru olan onenne.
Anlam veya tan1m geregi dogru olan,
duyu-deneyine, deneyimsel S1na1naya
bagh olmayan, salt i~inde ge~en terilnlerin anlamlannm sonucu olan totolojiler,
manhksal baklmdan (p v - p) formuna
sahiptirler.
Ote yandan, totolojiyle ilgili olaru, onu
yans1tan veya yineleyeni nitelemek ic;in
tntolojik s1fah kullaruhr. Bu baglamda,
ba~ta R. tCamap olmak iizere, tViyana
<;evresi dii~unurleri ve L. Wittgenstein,
manhk ve matematik gibi, formel, an alitik bilimlere totolojik bilimler ad1n1 vermi~lerdir. Ote yandan, mantlksal baklmdan 'A A 'd1r' fonnunda olan, bir
~eyi yine kendisiyle tan1mlayan, fonnel
balomdan yetkin olmakla birlikte, bize
yeni bir bilgi vermeyen taruma totolo jik
tanrm ada verilmektedir. Yine, tarum geregi dogru veya dongiisel olan, yanh~~
lanabilir olmayan onenne ya da onennelerden meydana gelen a~1klan1aya ise,
totolo jik apklama denir.

852

T oulmin, S. E.

Toulmin, S. E. 1922 do~umlu lngiliz aslllt


Amerikan filozofu. ilk kitab1 ahlak konusunda olan, ahlak alaruna dilsel bir
a-;1dan yakla~an Toulmin, esas bili.m felsefesi alamndaki -;ah~malanyla tarumr.
0, 1953 yllmda yaymlanan Introduction
to Philosophy of Scie11ce [Bilim Felsefesine
Giri~] adh temel eserinde, bilimsel teori1er1e kuram o1u~turma siirednin, klasik
ti.imevar1m gorii~lerinde betimlenen genelleme siirecinden -;ok, ki~inin yolunu
bulmasma yardlm eden, ki~iye kilavuzluk eden haritalar -;1karma ya da harita
yapmaya benzedi~ini one siirmii~tiir.
Bilim tarihi konusunda da -;ah~m1~
olan Toulmin, mant1k alaruna da katk1
yapml~hr.

Toynbee, Arnold. Tarihln konusunun


kiiltiirler oldugunu soyleyen, kiiltiirlerin ise dinamik yapuar olup, ozelliklerini yarahct ki~ilerden aldJklan, dolayiSiyla tarihin kiiltiirler hakkmda olwnlu
ya da olumsuz deterlendinnelerde bulunmak yerine, kiiltiirleri anlamaya -;ah~masi gerektigi dii~iincesiyle se-;kinle~en iinlii tarih felsefectsi.
Tarih-;inin insan tiiriiniin birtakun
temel boliiq~lerinin ya~amlanm ele aldi~llU, toplum denen soz konusu varllklan se~p inceledi~ dile getiren Toynbee,
tarih ara~hnnaasmm toplumlar arasmdaki ili~kileri yalruzca belli kavram ve
kategoriler albnda inceledigini savunur.
toz [Geride, altta bulunan anlamma gelen
Yunanca 'hypo +stasis' ve Latince 'sub+
stare'den; Os. croher; lng. substance; Fr.
substance; AI. substanz]. 1 Bir ~eyin, kendisinden dolay1 veya kendisi sayesinde,
ba~ka ~eylerden aynlm1~ bir ~ey olarak, belirlenmi~ bir do~aya sahip oldugu ~ey. Bir ~eyin, kendisi olmadan, her
ne ise o olamadi~I, fakat ba~ka bir ~ey
oldu~u ~ey. 2 Fenomenlerde varolan ve
bir ~ey ya da nesnenin, zaman i-;inde ge-;irdi~ de~~imlere ragmen, ozde~li~ini
saglayan ~ey.
3 Degi~melere temel olan, kendisinde
degi~melerin ger-;ekle~ti~i dayanak,
kalH~l ger-;eklik 4 Bireysel bir ~eyin,
kendisinde ozelliklerin var ya da mev-

cut oldugu, varolu~u varsaydan ama


alg1lanamayan par-;as1.
5 Var olmak i-;in kendisinden ba~ka
hi-;bir ~eye ihtiya-; duymayan, mutlak
varhk veya ~u' diye gosterdi~imiz
somut bireysel nesne. 6 Bir ~eyin kendisinden yapllm1~ veya meydana gelmi~
oldu~u ~ey.

Genel olarak, diinyada, kendisi di~m


daki tiim di~er varhklardan ayn duran,
ba~Ims1z bir varolu~a sahip bulunan
bireysel varhk diye tammlanan tozii belirleyen ii-; kategori vard1r: a) De~i~me
ve kahCihk; b) fonksiyon; c) yon ya da
ozellik. Buna gore, toz de~i~en bireysel
varhk, rum degi~melerin gerisindeki
kaha yap1du. Yine, toz ve fonksiyon
ba~hla~1k kavramlardu, zira fonksiyon
gostermek, belli bir i~levi yerine ger-;ekle~tirmek, varolmak ya da belli bir
bi-;imde eylemde bulunmakbr. Bundan
dolay1, nerede ve ne zaman fonksiyonel
bir faaliyet varsa, orada fonksiyon gosteren bir ~ey, bir toz vard1r. Yine tozle
ozellikleri arasmda belli bir i~ki soz
konusudur. Buna gore toz, ozelliklere
dayanak olan ~eydir.
Toz farkh filozoflarda farkh anlamlara
gelmi~, hatta aym filozofta bile farkl1 ~e
killerde tanunlarum~hr. Orne~n, Platon'da toz, ~ylerin varolu~unun ilk nedeni olan, ~eylere diizen ve anla~lluhk
kazand1ran ve onlan bizim i-;in anla~llu
hale getiren varhkhr. Buna gore, toz, her
nesne suuhnda mevcut olan ttimel fonn
ya da ldeadu; ~eyleri ba~ka ~eylerden
farkhla~hran ve onlan her ne ise o
yapan ozsel doga ya da varh.ktu.
Oysa, Aristoteles'e gore, ger-;ekten var
olan, tPlaton'da oldugu gibi rumeller
de~l de, bireylerdir, ~u diye gosterdi~imiz belirli bir dogaya sahip olan varhklardlr. Bu varh.klar, t Aristoteles'in
mantlkla ilgili eserlerinde soziinii ettigi
nicelik, nitelik, ili~ki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yiiklemlerin kendilerine yiiklenebildigi oznelerdir. t~te
Aristo teles, kendisine tiim kategorilerin
yiiklendi~i bu ozneye 'toz' ad1ru verir.
Demek ki, Aristoteles'te var olmak belir-

toz

H ttirden bir toz olmakttr. Toz, aynt za-

manda dinamik bir siirecin iiriinii ola


rak ortaya ~a.kan bireysel varhk olarak
da tan1mlan1r.
Bir ~ey, Aristotelese gore, kendi tikel
niteliklerinin toplam1ndan her zaman
daha fazla bir ~eydir. Ba~ka bir deyi~le,
nitelik]erin gerisinde, niteliklere temel
olan, nitelikler ic;in bir dayanak olma i~
levi goren bir ~ey vard1r. ~u h41de, bir
toz, yani belirli bir do~as1 olan bir ~ey,
bir yandan niteliklerin, ote yandan da
bu niteliklerin gerisinde bulunan bir dayana~m birl~iminden meydana gelir.
Bun a gore, toz bir madde ve bir formdan olu~ur. Aristoteles her ne kadar
maddeyle formu birbirinden aynsa bile,
do~ ada bizim hi~ bir zaman madded en
yoksun bir fonnla da, fonndan yoksun
bir maddey le de kar~da~mad1~1m1Zl
belirtmeye ozen g6sterir. Varolan her~ey somut bir birey olarak varolur ve
her~ey maddeyle formun bir birli~i olarak ortaya ~1kar. ~u halde, toz form ve
1naddeden meydana gelen bil~ik bir
varhkbr. Bundan dolay1, Aristoteles'te,
Platonda oldu~u gibi, ayn formlardan,
duyusal diinyan1n d1~1nda olan bir idealar diinyas1ndan soz etmek olanakh de~ildir. Form, ayr1 bir yerde de~il de, bu
duyusal diinyada ve toziin bile~enlerin
den biri olarak varolur.
Ote yandan, Orta~a~ felsefesinin bird
sistemlerinde de, 'var olmak i~in kendisinden ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duytnayan biridk zorunlu varhk olarak
Tann' d1~ta btrakthrsa, varbk alan1 bir
tozler ~oklu~undan meydana gelir.
Oysa, kadim dtinyarun tozler ~oklu~u
nu b1raklp genellikle iki tozlii bir varhk
anlay1~1na yonelen modern diinyada;
Ilk ve Orta~a~ felsefesinin toz anlay~ln
dan aynh~1 simgeleyen ve insan varb~1
gibi tek bir tozden iki ayr1 toz ~1kartan
tDescartesln felsefesinde ise, ii~ ayn
tozden soz edilebilir: Bu ii~ toz de, kendi
i~lerinde, yarahlmam1~, sonsuz ve ezeliebedr olan tozle, yarablm1~, sonlu tozler
olarak ikiye aynhr. 1 Yaratdmam~,
ezeliebedi ve sonsuz toz olan Tann, va-

853

rolmak ir;in kendisinden ba~ka hi~bir


~eye ihtiya~ duymayan toz tarum1 i~in
de, ger~ek tozdiir. Tann, ba~ka he~yin
yarat1h~ ve varolu~lar1 i~in kendisine
ba~h oldu~u zorunlu varhkhr. 0 ezeliebedi, tinsel, de~i~mez, boliinemez,
giicii her~eye yeten, her~eyi bilen, mutlak olarak iyi olan, zamansal-mekansalmaddesel olmayan, geri kalan toz tiirlerini yaratmt~ olan, oziine ili~kin olarak
do~u~tan bilgi~'e sahip oldu~umuz yet
kin tozdiir. 2 Yaratdm1~ sonlu tozlerden
birincisi, tinsel tozdiir, yani bireyin
maddr o]mayan ruhudur. Tinsel toziin
ya da ruhun tozii dii~iinme ve dii~iin
celere sahip olmad1r. Tinsel toz yer kaplamayan, ve dolayls1yla bOiiinemeyen,
elle tutulamayan, mekansal olmayan
tozd iir. Ruh, beynin gerisindeki kozalaksl bezde, bilinci, ideleri, istemeyi ve
imgelemi meydana getirmek i~in bedene etki eder. 3 Cisimler, maddf nesneler,
bedenler, evren olarak yaratdm1~, sonlu
maddi toz. Fiziksel, cisimsel toziin o:zU
yer kaplamad1r. Madde, mekanda bir
yer kaplar, zaman i9nde varolur, elle tutulabilir, gozle goriilebilir; de~i~en bir
~ey olarak maddi toz, bir ~ekle sahip
olur ve bir yerden bir yere hareket eder.
Descartes'1n toz anlay~uu belirleyen
temel kabulleri ~unlard1r: a) Toz varolmak i~n kendisinden ba~ka hi~bir ~eye
ihtiyac; duymayan, kendisi d1~mda
ba~ka hi~bir ~eye gerek olmadan kavranabilen varhkbr. b) Her toziin, hi~bir
zaman yitinn.edi~i, yitirdi~i takdirde,
toz olmaktan 9kaca~ bir ozii vard1r.
Toz, oziinii yitirirse, fonksiyonunu yerine getiremez, bilinemez ve varolamaz.
Buna gore, ruhun ozii dii~iinmedir,
maddenin ozii ise, yer kaplama. Toziin
di~er ozellikleri, ayru oziin goriinii~leri
ya da tezahiirleridir. Ome~in, ruhun,
tinsel toziin imgeleme, ku~ku duyma,
isteme gibi tUm ozellik ve faaliyetleri,
oziiniin yani dii~ilnmenin ornekleri, goriinii~leri ya da tezahiirleridir. c) Tozier
aras1nda kar~11lkl1 bir etkile~im vardll'.
d) Tozier birbirlerine kar~ll:tlrlar, bundan dolay1 birbirlerini manhk.sal ve on-

--- ----------c-:c--

854

---------------- ----------

--------- ----

tozciiliik

tolojik olarak d1~larlar. e) Tozlerin varohnasl gerekir, aksi takdirde s1f atlann,
ozelliklerin varolu~undan da soz edilemez. T ozler olmadlj';mda, du~unme ve
yer kaplama kavramlan anlams1z hale
gelir.
Modern felsefenin kurucusu Rene Descartes'm 'var olmak i~in kendisinden
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan
~ey' olarak tammladlj';l toz goru~unden
yola ~1kan Baruch tSpinoza ise, bu tamma uyan tek bir toz bulunduj';unu ve bu
tek tozi.in Tann olduj';unu soylemi~tir.
Buna gore, toz bir, sonsuz, ezeli-ebedi
ve mutlak olarak baj';nns1z varW<.tJ.r. Varolan her~eyin varolu~u i~in kendisine
baj';b oldugu, kendinde ve kendi ba~ma
varolan toz olarak Tann yalruzca kendisi arac1hj';lyla anla~!lan, anla~!labilmesi
ic;in ba~ka lti~bir kavrama ihtiya~ duymayan varbkllr. Tek tozu evrenle ozde~le~tirerek panteist bir goru~e ula~an Spinoza'ya gore, tozun, yani Tann
ya da evrenin, yalmzca ikisini bilebildi!';imiz sonsuz say1da oznitelij';i, yuklemi
vard~r. Bu oznitelikler ise, du~unce ya
da zihin ve yer kaplama ya da maddedir.
Aristoteles'in tozun dej';i~me merkezi,
ve manllksal ozne oldugu goru~unu
aynen benimseyen tl..eibniz ise, tozu belirleyen soz konusu oltlere basitlik ol~utunu eklemi~tir. Onun metafiziginin
Ierne! oj';eleri, basil, par~alan olmayan
tozler olarak tanunladlj';l monadlard1r.
Bu turden basil tozlerin varoldugu sonucu, Leibniz'e gore, basil ~eylerin toplamlanndan ba~ka bir ~ey olmayan bile~ik varhklann varoldugu olgusundan
~1kar. Onun tozleri, gu~ ve etkinlik merkezleri, maddi olmayan tozler olarak
monadlard1r.
+Locke' a gore ise, toz, tum doj';al fenomenlerin gorunu~unun gerisindeki, ne
olduj';unu bilmedi!';imiz, deneyim yoluyla tecrube edemedigimiz temeldir.
Bu Ierne!, manhksal olarak, bir ~eyin
tum nitelik ya da ozellikleri ortadan kaldmldij';mda, geride kalacak olan ~ye
kar~1hk gelir. Toz aym zamanda, tum
nitelikler ic;in dayanak olma i~levi

goren bir temeldir. Locke'a gore, ti.im


nitelik ve ozelliklere dayanak olan toz,
doj';rudan bir bi9mde bilirunemekle, teerube edilinemekle birlikte, varolduj';unu
varsaydij';lrnlz dayanakhr. Toz, buna
gore, kendisi tecriibe edilememekle birlikte, tecriibe edilen ve surekli olarak birlikte ortaya ~1khklan i~in, tek bir ~eyi
meydana geliren ogeler olarak goriilen
renk, ses, koku, tat, v.b.g., basil idelerin
temelinde bulunan ~eydir. Ba~ka bir deyi~le, t6z, kendi ba~lanna var ve kaha
olduklan du~iinulemeyen gii~ ve niteliklere dayanak ve neden oldugu i~in, varoldugu varsay!lan temelden ba~ka bir
~ey dej';ildir.
Descartes, Spinoza ve Leibniz'in savundugu akdc1 anlayi~la, Locke tarafmdan savunulmu~ olan empirizmin
bir sentezini yapan +Kant'ta ise, toz bilin~ten baguns1z bir ~eyin ad1 dej';ildir.
Bizim toze yukledi!';imiz kabcibk, sureklilik, birlik gibi nitelikler, deneyimin
niteliklerini algilama ya da anlama tarzlanmizdan ba~ka hi~bir ~ey dej';ildir.
tozciiliik [Os. cevheriyye; lng. substantia/ism; Fr. substantialisme; AI. substantialismus). 1 Oncelikle, thi~ili!';in kar~1smda
yer alan, ve diinyanm, varolmak i~in
kendisinden ba~ka bir ~eye ihtiya~ duymayan, zihinden bag.ms1z olan bireysel
varbklar anlanunda tozlerden meydana
geldi!';ini savunan varhk goru~u.
2 Her~eyin dej';i~ti!';ini, birbirlerini izleyen durumlardan, fenomenlerden ba~ka
hi~bir ~eyin varolmadij';mi soyleyen gorii~un tam tersine, tSpinoza y a da
+Hegel'de oldugu gibi, olaylann degi~
mez temeli olarak tinsel ya da maddi bir
tozun ge~kten varolduj';unu one siiren
ogreti. Ya da ba~ka bir deyi~le, ilk ve en
temel varbk veya ger~ekli!';in toz veya
tozler olduj';unu, ba~ka her~eyin, ya
tozlerin bir ozelli!';i ya da onlar arasmdaki bir baj';mb olarak, varolu~u ic;in tozlere baj';b olduj';unu one suren gor~,
alam. Olaylarm dej';i~mez temeli olarak.
maddi ya da tinsel bir ilkenin ger~ekten
varolduj';unu one suren anlay1~ bi~imin
deki tozculuk goru~unun felsefedeki ilk
ve en onemli temsildsi t Aristoteles'tir.

lTans-

Feiseieleriyle her ikisi de dili ve bilgiyi


imkans1z hale getinne gibi ayn1 mantlksal sonuca gotiiren, biri de~i~meyi yadSlrken, di~eri de~i~meyi temel gerc;eklik
addeden iki filozofa, yani Parmenides
ve HerakJeitos'a kar~t, Aristoteles nesnelerin, fiziki olarak hep bir de~i~me ve
olu~ stireci ic;inde oldu~unu savunanu~tur. Bununla birlikte, nesnelerin,
Aristoteles'e gore, kendi kendileriyle
ayn1 kalan, de~i~meyen ve olu~ siirecine tabi olmayan bir yonleri daha vardtr.
Bir nesnede, tikel bir varbkta de~i~me
yen, kendi kendisiyle bir ve aynt kalan
bu yon, tekil varb~1n olu~ siireci ic;inde
gozledi~imiz tiim ozelliklerinin de ta~l
ytclSI ve dayana~t durumundadU". Tiim
olaylann, niceliksel ve niteliksel de~i~
melerin gerisindeki bu dayanak, tozdiir.
tiizsel. [tng. substantial; Fr. substantiel; AI.
substantiell]. 1 Toze ait olan, tozle ilgili
bulunan; 2 ba~1mstz bir varo1u~a sahip
bulunan; 3 maddi bir varolu~u olan; 4
bir ~eyi ba~ka ~eylerden aytrarak her
ne ise o ~y yapan ~eyle ilgili olan ir;in
kullantlan stfat.
Buna gore, bir do~ayt, yani bir ttirii ya
da cinsi meydana getiren forma; varollnak ic;in maddeye ihtiyac; duymayan
kendinden-kaim formdan farkl1 olarak,
kendisini gostennek, gerc;ekle~tirmek,
potansiyel gii~lerini hayata gec;irmek
ic;in 1naddeye ihtiyac; duyan, fakat ayru
anda maddeyi tikel bir varbk haline getiren forma tozsel form adt verilir. Buna
gore, bir m tizisyen1n tozsel formu, onu
bir insan yapan aktlh ruhtur. Buna kar~tn, bireysel zihnin kabct, siirekli ve
kendi kendisiyle (jzde~ bir toz oldu~u
nu one stiren zihin anlay1~1na tozsel
zihin goru~u adt verilir.
Cte yandan, tParmenides, tPlaton ve
tSpinoza gibi filozoflann, ozde~lik ilkesine dayanan statik varhk anlay1~lan
tozsel varlrk anlayr~r olarak tan1mlantr.
Buna gore, her~eyin her ne ise o oldu~unu one siiren ozde~lik ilkesi, de~i~
rne ortamtnda, de~i~meden ayn kalan
kabct vc de~i~mez bir varh~1n kabulii-

855

ni..i zorunlu ktlm1~hr. Bundan dolay1,


soz konusu varhk anlay1~1nda, toz, statik ozde~lik ilkesi gere~ince, varhgtn
gerc;ek ifadesi olarak benimsenir. Bu
yakla~tma gore, bir ~ey varsa e~er, o
tozsel bir varhk olmahdtr ve siirekli bir
de~i~me durumu ic;inde olan ~ey, var
ya da gerc;ek olamaz.
trans-. Otesinde, obiir yarunda, iistiinde
anlamtna gelen, de~i~ikli~i, kat etmeyi,
a~mayt, oteye gitmeyi ya da bir~eyin arastndan ge.;meyi belirten Latince onek.
tPostmodemizin.in en onemJi teoris
yenlerinden biri olan tLyotard, postmodem durwnu betim.lerken, trans onekinin soz konusu anlam imkanJanndan
hareketle, yazt, sanat, cinsellik ve politikada tiim imkanlann en son s1n1rma
kadar tiiketilmi~ oldu~unu belirtmek
iizere, transpolih.ka, transcinsellik ve transestetik terimlerini yaratm1~br. Buna
gore, transestetik esteti~in (jtesinde olmayt, esteti~in a~tlrru~h~tyla onemli olc;ude anlamstzla~mas1.ru ifa de eder. 0,
transestetikle sanat ve gundelik ya~am
arasmdaki stntrlann ortadan kalkmastnt, esteti~in ekonomi, politika, kiiltur
ve giindelik hayattn tumiine niifuz ederek, ozgu1lii~iinii ve ozerkli~ini kaybetmesini anlatmak ister. Lyotard'a gore,
sanatsal formJar metalarla nesnelere oylesine stzml~hr ki, guniimiizde her~ey
estetik bir gosterge o 1up c;Lknu~ttr.
Postmodem durumda estetik gostergeler, estetik yarg1y1 imkanstzla~tuacak
~ekilde birlikte varolur.
Aynt durum, toplum alarunda ve siyaset ic;in de gec;erlidir. Postmodernin
so~uk dunyas1nda, ne toplwnsabn ne
de siyasetin tiyatrosuna yer kaldt~tru,
modemitenin bu iki ~ocu~unun da olii
oldu~unu soyleyen Lyotard, bu durumu da transpolitika deyimiyle anlatmayt
denemi~tir. Ona gore, totalle~tirici soylelnleri, c;eli~kili ideolojileri reddeden
giiniimiiz insaru transpolitik hAle gelmi~tir, yani 0 politikantn otesindedir,
siyasete, biitiin politik soylemlere ilgisizdir, politik olarak kaytts1z olup, farkhla~mamt~ bir varhkbr.

856

transdiiksiyon

transduksiyon [ing. transduction; Fr.


transduction]. Frans1z dti~tintir ve psikcr
logu J. tPiaget'nin dile getirdigi, ~oruga
ozgti alan ve kavramsal dti~tinceden
once gelen dti~tirune tarz1. Genel fikir,
ilke ya da kavramlardan yoksun oldugu
i~in, yeti~kine ozgti bir tarzda ozel
durum ya da olgulardan genellemeyc,
genel ya da ttimel bir onermeye, veya
genel bir onenneden ozel durum ya da
olgulara ge~emeyen, fakat yalmzca ozel
ya da somut bir durumdan ba~ka bir
somut durum ya da olguya ge~ebilen ~o
cuga ozgti dti~tinme tarz1 ya da yonterru.

tnnsendental [lng. transcendental; Fr.


transcendental; AI. transzende11tal]. 1 Bir
~eyi, bir disiplin ya da etkinligi, soz gelimi bilgi ya da deneyimi mtimktin
kdan ko~ullar btittinti; 2 soz konusu
ko~ullara dair ara~hrma; 3 salt ki~isel,
ozel veya psikolojik olana kar~1t olarak,
zorunlu ve ttimel i~in kullamlan s1fat.
Transendental terimi, mtimktin ya da
akttiel deneyim alarurun otesinde kalaru
tanunlayan a~km (transcendent) Slfahyla kan~tmlmamahd1r. Zira transendental bilgiden siiz edilebilmekle birlikte,
a~km bilgi diye bir ~ey kesinlikle soz
konusu olamaz. Olsa olsa a~km olarun
bilgisi olabilir. Nitekim, deneyim alarurun otesinde kalan a~km bir ger~ekligin
bilgisinin, deneyimsel i~erigi olmayan
bir bilginin imkans1z oldugunu savunan
tKant, bilin~li insan deneyimini mumkiln kllan ko~ullara, kavram, kategori,
form ve yap1lara ili~kin bilgiye transendental bilgi ad1m vermi~tir. Bu ttir bir
bilgi, deneyim ve bilginin a priori ogelerini konu alan, insan bilgisinin, deneyimden bag1mstz ve once alan vazge~
mez ko~ullanru ara~hran ve dolay1s1yla
deneysel bilgiye bir anlamda a~km alan
bir bilgi ttiriidtir.
Bu baglamda, Kant'm felsefesine, onun
saf akh konu alan ve saf bilim ya da
akhn temel kavram ve kategorilerini ortaya koyan a priori analizine transendental felsefe ad1 verilir. Transendental felsefe, dti~tince tarihinde aynca Alman

idealist dii~tintirii tSchelling'in, doga


felsefesinin tam kar~1smda yer alan,
zihin felsefesini, veya onun, doga felsefesi ile zihin felsefesi arasmdaki belli
ay1runlann arkasmda gizli alan ozdf1ligi ve Mutlak'1 inceleme konusu yaparak, doga felsefesiyle zihin felsefesini
birle~tiren gorti~tinti tammlamak i~in
kullamlm1~hr.
Yine ayru ~er~eve i~inde,

Kant'tn felsefesinin yontemine, yani insan deneyimi


ve bilgisinin olmazsa olmaz ko~ullanru
(a priori sezgi formlanru, anlama yetisinin kategorilerini, akhn ideallerini) gozler online seren analiz ~ekline transendental yontem ad1 verilir. Ayru biljimde,
Kant'm, insan bilgisi ve deneyimi i~in
ka~uulmaz alan temel ve nihai bir dizi
kategorinin varoldugunu karutlama faaliyetine; a priori formlann dogas1m ve
imkruru ortaya koyma, kategorileri deneyimin ve bilginin zorunlu ko~ullan
olarak gosterip a~1kJama ve temellendirme ~abasma transendental deduksiyon
denmektedir.
Buna yakln bir anlamda, belirli bir bilgi
ttiriintin, omegin aribnetigin mtimktin
veya fiilen varoldugu onciiltinden, onu
mtimkun k1lan ko~ullann kendilerine
veya onun varolabilmesi it;in birtak1m
ko~ullann yerine getirilmesi gerektigi
sonucuna giden akdytirtibne ve karutlama tarzma transendental arguman denmektedir. SOz konusu ak1lyurubne tar21
felseff dti~tincenin tarihinde Aristoteles'e kadar geri gibnekle birlikte, o daha
ziyade Kant felsefesiyle irtibatlandmbr.
$oyle ki, tAristoteles ~eli~mezlik yasasmm onun ge~ersiz oldugunu one stirenler tarafmdan bile varsay1ld1gl gorti~tiyle tin kazanm1~hr. Bu baglamda,
transendental argtiman, bir onermenin
dogrulugunu, yanh~ olmas1 durumunda onu tartJ~1p incelemenin dahi mumkiln olamayacagma i~aret etmeyi ama~
layan ak1lyurtitmeyi tarumlar.
Transendental terhnini bilginin a priori
ko~ullanna ili~kin bilgiyi nitelemek i~in
kullanan Kant'tan sonra, ~agda~ dti~tin
cede tStrawson, tikelleri taruma ve yeni-

transendental fenomenoloji 857

den te~his etmenin, maddi nesnenin


dtinya kavray1~1mLZda temel bir kategori ohnas1n1, maddi nesnelerin varolu~
lanndan yana en ku~uk bir ku~kunun
olmamaslnl gerektirdi~ini soyledikten
sonra, transendental argtiman1 belirli
kavra1n ve kategorilerin kullanlmlnl, bir
teori ya da prati~in zorunlu ko~ullarm1
ortaya koyan aklyurubne olarak tanmlalnl~hr. Ayn1 yakla~1m ya da argtiman
tt:ir{i, ba~ta tHusserl ve tWittgenstein
ohnak lizere, ~a~da~ bir~ok filozof tarahndan kullarulm~tu.
Ote yandan, feno1nenlerin veya gortinu~lerin gerisindeki temel, bilinemez
varl1~a transendental nesne ad1 verilir.
Nitekim, Kant numen ya da tkendinde~eyi, duyu-deneyi yoluyla bilinen ~eyin
bilinmeyen temelini fransendental nesne
diye tarumlam1~tu. Bu,,a gore, transendental nesne, somut tikel bir nesne olnayp, genel nesne formu olarak tanJmlanan saf akdsal 'x', saf bilincin ideal
nesnel kar~ll1~1du.
Buna kar~1n, d1~ dtinyaya dair bilgimizin mumktin olabilmesi i~in varolu~u
ongortilen bene, duyusal dunyanln bilgisinin zorunlu onkabulu olan bir zihne
transendental ben ad1 verilir. Ba~ka bir
deyi~le, algllarm, tasanmlann, bilumum
zihinsel edimlerin dayana~1 olarak algJlanamayan, ama varsaydan transenden~
tal ben, akttiel olarak varolan bireylerin
bilincindeld ozsel yaplyl ifade eder.
Kant'm transendental felsefesi, sLrastyla
ti~ ayn bolmeyi ihtiva eder. Bunlardan
birincisi, duywnsal sezginin a priori ko~ullarma, yani zaman ve mekana ilikin
inceleme olarak transendental estetiktir.
Di~er iki bt>lme Kant'ta transendental
lnanllk ba~h~ altJnda toplarur. Buna
gore, salt du~unme ogelerin.in kayna~l
ru ve de~erini belirleyen d u~unme ve
ak.alyurutme melekelerimizin a priori ko~ullannl konu alan transendental mantlk,
akJlyurutmenin de~il de, duyumsal sezginin a priori ko~ullannt ara~t1ran transendental e.stetikin tam kar~1s1nda bulunur.

Kant'tn ele~tirel felsefesinde, transendental rnannk da, daha sonra kendi i~in
de ikiye ayrthr. Bunlardan transend~ttal
m1alitik anlama yetisinin, kendileri ohnadan hi~bir nesnenin du~untilemedi~i,
e1npirik bilginin hi~bir ~ekilde soz konusu olamad1~1 kavram, kategori ve ilkele~
ri konu ahr. Buna kar~m, akhn kendi Slnlrlarlnln otesine ge~me yoneliminin
sonucu olan yanllsamalan konu alan
manllk turune, yaln1zca a priori ilkelere
day a nan yanh~ ve yan1lllcl ak1lytirti t- .
meleri inceleyip ele~tiren, bilginin
me~ru S1nnlann1n a~llmas1ndan kaynaklanan yanh~hklan duzeltm.eyi ama~
layan ara~hrma tarztna transendental diyalektik denir. Ayn1 c;er~eve i~inde, Kant
felsefesinde, anlama yetisinin yalruzca
tecrubede ge~erli olan a priori kategori
ve sezgi formlaruun, salt bilincin kendi
i~inde bilinemez olan bir ger~ekli~e yap1
ve form kazandnma yollan olmay1p,
ger~ekli~in do~aslna, ozune ili~kin betiJnleme ve do~rular oldu~u inanc1run
sonucu olan aldaru~ turiine transertdental yan1hama ad1 verilir. Kant'a gore, bu
ttir bir inan~ ya da yarulsama bizi, ruhu,
Tann'yt, bu konuda tecrubi malzeme olmadl~l it;in, bilemesek bile, ruh ve Tann
ideleri uzerinde a priori bir bi-;imde akd
yurutmeye gotiirik.
transendental fenomenoloji [ing. transcendental phenomenology; Fr. phenomenologie
transc.endentale]. Alman filozofu Edmund
tHusserl'in tfenomenolojisinin, do~as1
itibariyle yonelimsel olan bilincin temel,
ozsel ve birbirleriyle ili~kili yasalanru
gun ~~na ~1karmay1 ama~layan yonune, ya da daha do~ru bir deyi~le bu fenomenolojinin ilk ve en onemli evresine
verilen ad.
Bu ttir bir fenomenolojiye damgas1ru
vuran ~ey, bilginin deneyim ya da tecriibe s1rasmda ortaya ~1kan veya kendini
gosteren ozsel temellerine ili~kin bir
ara~tJrma, onkabul ya da yargllardan
ba~1~1k bir bilgi i~in sa~lam temeller
olu~turmaya yonelik bir ~abadJr. Buna
gore, transendental fenomenoloji, ger~ek bilgiyi mumkun kllan temel ko~uJla-

858

transendentalizm

ra, zihinsel temellere dair bir ara~hrma


dan meydana geldigi it;in, toplumdan,
zihind1~1 varhktan uzakla~an, Lebenstvelt ya da gtindelik di.inyadan ve toplumdan uzak duran bir felsefedir. Deneyim ya da bilgideki ozsel ogeleri gozler
online senneyi amat;ladtgl it;in, dogal
tavnn gi.indelik di.inyasm1 parante7.e alarak, hit; hesaba katmaz ve salt bireysel
benin bilinci i.izelinde yogunla~tr.
transendentalizm [ing. transcendentalism;
Fr. transcendentalisme; AI. transzendentalismus]. 1 Genel olarak, a~km ya da transendental olana ozel bir onem atfeden
ogreti, sezgisel ya da tinsel olanm deneyimsel ve bilimsel olan kar~1smdaki i.isti.inli.igi.ine duyulan inant;.
2 Daha ozel olarak da, felsefede, tUm
bilgilerimizin temel a priori ilkelerini
ke~fetmek i.izere, deneyimin ya da teerube edilenin otesine get;en, onu a~n
bakl~ at;tst, felsefe ti.iri.i. Buna gore, Kant
ve Schelling'in transendental felsefesi ve
dolaytstyla deneyimin, tecri.ibe di.inyastmn akhn faaliyetlerine bagh oldugunu
savunan herhangi bir felsefe ti.iri.i, transendentalizm olarak suuflamr.
3 Transendentalizm, te~mil yoluyla,
Kant sonras1 Alman idealizmini, omegin
Fichte ve Hegel gibi filozoflann idealist
felsefelerini tanimlamak it;in kullamlmt~hr. 4 Yine, ayru baglamda, Mutlak
felsefesine, Mutlak olarun sonlu varh.kta
it;kin oldugunu; ya da Mutlak olarun
sonlu varhga olan a~kmhgmm tam bir
yamlsama oldugunu one si.iren ogretileri tamm.lamak it;in de, transendentalizm
terimi kullamlmaktadtr. 5 Aym ~ekilde,
ideal ya da tinsel olarun duyumsal deneyime it;kin oldugunu one si.iren her
gori.i~, bir ti.ir transendentalizm diye tammlamr.
6 Ote yandan, transendentalizm terimi,
pejoratif bir anlamda co~umcu, gizemci,
dogai.isti.icti, muglak, sagduyudan ti.imi.iyle kopuk gori.i~leri tanunlamak it;in
kullamlmaktadtr.
7 Transendentalizm. nihayet, ondokuzuncu yiizytlda, ozelli.kle Schelling'den
etkilenen bir grup entellekti.ielin dini-

felsefi gon:i~ ya da bak1~ a~tlanm tammlar. En onemli temsilcileri arasmda


Emerson, Thoreau ve Parker gibi ki~ile
rin yer ald1g1 soz konusu entellekti.ieller
obegi Locke'un tempiriz.mine, modem
t;agm tmaddecilik ve takllcthgma,
tdeizm, maddi zenginlik ve ilerleme fikrine kar~1 t;1karken, Kant ve Kant sonrasi Alman idealistlerinden hareketle, bir
rur tpanteizme yonelmi~, tannsal olamn sonlu varhkta it;kin oldugunu one
si.irmi.i~ti.ir. Bilgi gorii~lerinde, gori.ini.i~lerin kesinlikten yoksun bilgisini
veren anlama yetisinin yerine,. zorunlu
dogrulann a priori bilgisini veren akh
ikame ebni~ olan transendentalistler,
felsefi hakikatlerin bilgisine ala.l yoluyla
vanlacag1ru savunmu~lardtr. Soz konusu filozoflann ahlak gorii~leri ise, idealizm, tbireycilik, refonnizm ve iyimserlik gibi egilimleri ihtiva eden eklektik bir
di.i~i.ince bi.iti.ini.i olu~turur.
Trendelenburg, Adolf. 1802-1872 ydlan
arasmda ya~am1~ olan Alman filozofu.
Hegel'e yonelik ele~lirileri ve Aristotkeles felsefesine dair ara~tumalanyla tarunan Trendelenburg'un temel eserleri,
kategoriler ogrelisinin tarihini veren
Historiscl1e Beitriige zur Philosophie, filozofun Kant'm mekan anlay1~1 konusunda Kuno Fischer ile giri~tigi tarh~mayt
ihtiva eden Kuno Fischer und sein Kant
ve Logische Untersuchungen [Manhksal
Ara~hrmalar )'du.
t Aristoteles'in ozellikle manhk ogrel:isine bi.iyi.ik bir onem atfedcn Trendelenburg, +Hegel dt~mda, +Kant'a da kar~1
t;tknu~tu. Ona gore, Kant, meUn soz
konusu oldugunda, sadece i..ki altematif
i.izerinde durmu~, yani mekarun yalmzca fenomenlere uygulanabilecegi set;enegi ile onun salt numenlere tatbik edilecegi altematifini ele alm1~hr. Diger bir
deyi~le, meUrun ya oznel ya da nesnel
olabilecegini di.i~i.inen Kant, i.it;i.inci.i altemalifi, yani mekanm hem oznel ve
hem de nesnel olabilmesi set;enegini hit;
dikkate almamt~hr.
Yaztlanndaki ana temas1 amat; olan filozof, Hegel diyalektiginin hareket kav-

tutarhhk

ramuu ba~ka bir kavvramla degi~tir


mek i-;in -;ok ugra~m1~tlr.
trikotomi [tng. tJichotomy; Fr. trichotornie] _
Ger-;ekligi birbirine indirgenemez olan
i.i; ayn par-;aya bolen, evrende Tann,
ruhsal, ve dogal alan olmak i.izere, i.i;
temel ve farkl1 ger-;eklik bulundugunu
one si.iren, ozellikle de insan1n ruh,
beden ve tin gibi i.i; ayn ogeden aney
dana geldigini savunan ogreti.
triteizm [ing. tritheism; Fr. tritltiisme; AI.
trit/reisHtu.s]. 0 -;tannahk. Ger-;eklikte i.i;
Tannnln varoldugunu ifade eden; Hris
tiyan teolojisinde, M. S. alhnca yi.izyllda,
Baba, ogul ve Kutsal Ruh'un i.i; ayn
birey, toz ve dolay1s1yla i.i; ayn Tannya
kar~1hk geldigini savunan gorti~.
Troeltsche, Emst. 18641923 ylllan arastnda ya~am1~ olan A)man ilahi yat-;1, ta
rih-;i ve dti~i.ini.ir. Tem~l eserleri; Felsefe, sosyoloji ve tarihe onemli bir katkl
yapan Der Historisnrus und Seine Problem
[Tarihsicilik ve Meseleleri], Reisedeutung

des Protestantismus for die Enststeheung


der Modernen Welt [Modem Diinyan1n
Olu~umunda Protestanhg1n Rolurtir.

Troeltsche ondokuzuncu yi.izythn son


-;eyre~nde veya 20. yiizy1bn ba~lannda
ya~ayan bir-;ok dti~i.ini.ir gibi 1 kitle toplumunun geli~i, bilim ve teknolojinin
yi.ikseli~i, maddecilik, dogalcahk, ku~
kuculuk ve panteizm gibi olu~um, a.lwn
ve egililnlerin yi.ikseli~i kar~1s1nda deh~ete kapd1ru~ olan biridir. Sadece, din
bilincinin tarihi ve geli~ilnini temele alan
bir din felsefesinin teolojiye bili1nler araSlnda bir yer a-;abilecegini di.i~i.inen filozof, tarihselcilikle dogalohg1n, modern
di.inyanan, kadim di.i~i.incenin ahiAk gori.i~i.iyle metafiziginin yerini alm1~ olan,
iki bi.iyi.ik yarat1s1 oldugu inancndadu.
Bu iki gori.i~ ya da yakla~un, insaiu, Sl
rasiyla maddi alanda genel ve yasah
olaru belirlemeye, ve kendine ili~kin
olan1, yani tarihsel-tinsel olan1 ara~tu
maya yoneltmi~tir.
Bunlardan ikincisi, e~deyi~le tarihse)cilik soz konusu oldugunda, Troellsch, tarihselcili~n, biri tarihsidlige, digeri ise
hakiki tarihselcilige tekabi.il eden iki ti.iri.i

859

bulundugunu sayler. 0 yalnlZCa dogaiCtbgln olumsuz yanlan ve sonu-;lart iizerinde degil, fakat tarihsicilik anlall\Ulda
tarihseldligin olwnsuz i-;erimleri i.izerinde de aynntlh olarak dunnu~tur. Tarihsiciligi, tarihi bi.iyi.ik ol-;i.ide genel yasa
lar, sistemler ve dogal zorunlul uklar
alhnda yanh~ bir analoji ile ele alan tarihselcilik diye tan1mlayan Troeltsch,
bunu sadece Hegel ve Marks'1n tuhlmlanyla suurlamam1~tlr. Ona gore, tinsel
bilimlerden hareketle, tarihte her~eye
yayllm1~ bir anlam bulundugunu ve bu
anlam1n bi.itiini.iyle kavranabilecegini
soylemek de, tarihsidlikten ba~ka hi-;bir
~ey degildir.
Oysa hakiki tarihselcilik, bir ilke ya da
yakla~1m olmaktan ziyade, bir duygu
olmak durumundadu. Troeltschun gozi1nde tarihselcilik, kendini tarihin sonsuz zenginJiginde, k i.ilti.iriin sinirSIZ -;e~itliliginde arayan insan1n trajik ya~am
duygusudur.
tutarhhk [Os. insicdnr; ing. consistency, coherence; Fr. coherence; AI. zusammen,wng].
~eylerin, di.i~i.incelerin ortak bir ilkeyle,
bag1nt1, di.izen, kavram ya da fikirle birbirine baglanma~ olmas1 durumu, manhkll bir bi.iti.intin par-;alan, ogeleri araSlnda, kar~1hkh bagJanh ve uyum
bulunmas1 hali. c;eli~k.iden, manhksal
atlama ya da bo~luktan bag1mS1Z olma
hali olarak tutarhhk, di.i~i.incelerin birbirlerinden, sonu-;lann onci.illerinden
mantlksal olarak -;akmas1 duru1nunu,
bir onermeler ki.imesinin, ki.imedeki
onermelerin birlikte evetlenmesi hi-;bir
-;eli~kiyle sonu-;lanmad1g1 zaman, sahip
oldugu ozelligi, birka; onermenin, birbiriyle -;eli~ik olmad1ktan ba~ka, ifade ettigi ~eyler a-;1s1ndan birbirini destelclemesi durumunu ifade eder.
Buna gore, anlamlan -;eli~ik terimler
i-;enneyen, -;eli~kiden bag1mS1Z olan
kavramlara tutarl kavramlar ad1 verilir.
Buna kar~1n, en az bir dogrulay1o yorumu olan onermeye tutarlr onerme ad1 verilir. Yine, tutarh onennelerden olu~an,
yani birlikte dogru olabilen ya da birbirleriyle bagda~abilen onermeler ld.imesi-

860

tutarhhk teorisi

ne tutai'l; onermeler kiimesi ad1 verilir.


Buna gore, birden fazla onenne, kilineden hi,.bir ,.eli~ki turetilemedi~i takdirde, tutarh bir klime meydana getirir.
Tutarhhk ahliiki anlamda, ya~amm
pratik cylemlerle ilgili bayutunun evrensel bir ahlak yasasma tabi loluunas1,
ki~inin her ka~ul al hnda yasaya uygun
du~en eylemler ger,.ekle~tirmesi durumunu dile getirir. Buna gore, ahlak,
insan i,_in en yuksek diye nitelenen bir
hedefe ula~mamn arac1 alarak goruldugu takdirde, daima soz kanusu iyiye goturecek eylemler sergileme hali, ahlik!
bak1mdan tutarh abna anlamma gelir.
tutarhhk teorisi [Ing. coherence theon1 of
truth; Fr. tlleorie de coherence de la veriU).
Bir yarg1 ya da onermenin da~rulu~u
nun, soz kanusu yargt ya da onermenin
ger,.eklikle ya da algularla .je~il de, bir
butun alarak evren haklundaki inan,.lann genel yap1s1yla uyu~masmdan, anun
evren hakklndaki tiim di~er inan,_ ve bilgilerin genel yap1s1yla tutarl1hk i,_inde
almasandan meydana geldi~ini iddia
eden ve daha ,.ak idealist felsefe gelene~i
i,_inde savunulmu~ alan da~ruluk anlaYl~l.

Tutarhhk anlay1~1m savunan idealist


filazaflar iljin, da~rulu~un ger,.ek anlaml, yargmm alguyla uyu~mas1 de~ildir,
zira yargmm kendilerine kar~1hk gelebilece~i algular yaktur. Buna gore, ait
aldu~u ba~lamdan yahtlanm1~ alan bir
algu, hi,.bir ~ekilde ger,.ek bir algu de~ildir ve bundan dalay1, anunla uyu~
mak durumunda alan bir yarg1 da~ru
bir yarg1 alamaz. idealist, ozellikle de
nesnel idealiste gore, varalan he~ey bir
sistem i,_inde varahir; bir sistemde, her~ey ba~ka her~eyi i,_erir ve ba~ka her~ey tarafmdan i,_erilir. Buna gore, bir
~eyi tam alarak ve ger,.ekten, ancak ve
ancak anun i,_erdi~i her~eyi dikkate aldl~Jmlz ve bildi~imiz takdirde bilebiliriz; dalayisiyla, bir ~ey, bir nesne hakkmda alan, fakat soz kanusu nesnenin
i,_erdi~i hi,.bir ili~kiyi ve nesneyi dikkate almay~n bir yarg1 tam alarak da~ru
alamaz. Bir nesne hakkanda alan ve

onun tum di~er nesnelerden ayn, ba~unslz ve yahtlarun1~ alarak varaldu~unu kabul eden hi,.bir yarga, bu anlay1~a gore, da~ru alamaz.
Soz kanusu da~ruluk anlay1~1mn en
onemli yonu, anun oncelikle par,.alan
kar~1smda butunu, algular kar~1smda
da sistemi on plana .. lkarmasl, par,.alarm, algulann bilgisinin yerine, buti.inun
bilgisini vurgulamas1d1r. Ba~ka bir deyi~le, bu anlay1~ta butunun ya da sisteminin bilgisi par,.alann ya da sistemi
ol u~turan algulann bilgisinden mantlksal alarak once gelir ve sanuncular
ancak ve ancak sistemin kendisi bilindi~i takdirde, dagru alabilir. Soz konusu
do~ruluk anlay1~ma gore, butunun ya
da sistemin kendisi de, anu meydana
getiren par,.alardan daha fazla bir ~ey
dir. Ome~in, tarihin belli bir doneminde artaya ,_1km1~ alan tum algularla ilgili tam ve kesin bilgi, ki~iye soz
kanusu tarihsel doneme ili~kin alarak
sa~lam ve dayurucu bir kavray1~ kazandumamn ,_ak uza~mda kahr, zira
belli bir tarihsel donem, i,_erdi~ algulann taplammdan daha fazla bir ~eydir.
0 sozu edilen algulan i,_eren, fakat bu
algulan a~an bir biitundur.
Tutarl1hk o~retisinin en onemli gu,.lu~u, bu anlay1~la birlikte, kendi i.;inde
tutarh alan, fakat ger,.eklikte hi,.bir kar~~~~~~ almayan her oyku ya da tearinin
da~ru almasuun mumkun hale gelmesidir. Ome~in, belli bir tarihsel donem
i,_in soz kanusu alan gencl kavray1~, tarih,.iden tarih,.iye de~i~ebilmekle, ve
tarih,.iler tarafandan aktanlan izlenimler farkhhk gosterebilmekle birlikte, bu
genel kavrayl~lardan her biri e~it ol,.ude da~ru alabilir.
Tutarhh~1, ister bir tearinin varalan
tum bilgilerle tutarhhk i,_inde almas1,
ya da ister tearinin kendi kendisiyle
alan i,_sel tutarhh~1 alarak yarumlayahm, aym gu,.luk varalmaya devam
eder. Su halde, du~uncelerimizin kendi
aralarmda, birbirleriyle uyu~mas1 da~
ruluk i9n hi,.bir zaman yeterli bir ol,_iit
alamaz. <;unku du~uncelerimizin kendi

tiiketim toplumu
aralannda birbirleriyle uyu~masi dogruluk it;in yeterli bir olt;iit olursa, kendi
it;inde uyLUnlu ve tutarh olan her oykii,
laboratuvar gozlemleri ve deneylerine
dayanan bir fizik kuram1 kadar dogru
olabilir.
tutarslZ [Os. gayn miinsecim; lng. incoherent; Fr. incolzerent]. Part;alara arasmda
baglantl olmayan, part;alan birbirleriyle uyu~mayan ve hatta bir anlamdan
yoksun olan biitiin it;in kullamlan s1fat.
Buna gore, hic;bir dogrulayaCl yorpmu
ohnayan onenneye, tutarszz onerme ad1
verilir.
Otc yandan, tutarSlZ onciillerden ya da
onciilleriyle sonucu arasmda en kiit;iik
bir tutarhhk bulunmayan akllyiiriitme
ya da t;akanmdan olu~an yanh~ tutarszzlzk yarzlz~z diye nitelenir.
tutku [Os. ihtiriis; lng. passion; Fr. passion;
AI. leidenschaft]. A~k, nefret, kaskant;hk,
cimrilik, ~ehvet tiiriinden ~iddetli ve siirekli duygu, giit;lii istek ve egilim; bu
nir bir istek ya da egilimin yoneldigi
amat;; antipati ya da arzunun iiriinii
olup, davram~a yoneten yogun duygu.
Yoneldigi amat; ya da set;ti~ nesne iizerinde, bu amat; veya nesne da~mdaki hit;bir ~eyi, hatta nesnenin kendisiyle ilgili
ozellik]eri bile goremeyecek kadar yogunla~rru~ olan tutku, duygusal ve zihinsel bir tav1r olarak ortaya t;Ikarken,
bir tiir korle~meyi ifade eder. Felsefe tarihinde filozoflar, tutkuya kar~1 genellikle olumsuz bir tavar takmrm~lard1r.
'Tutku olmazsa, biiyiik ve onemli hit;bir
i~ yapuamaz' diyen +Hegel ve Friedrich
+Nietzsche gibi dii~iiniirler bir kyya barakllacak olursa, hemen ti.im dii~iiniirler
tutkuyu, insana zarar veren akllda~1 bir
oge olarak degerlendirmilerdir. Ornegin, Platon ve Spinoza gibi dii~liniirler,
insarun tutkunun kolesi oldugu zaman,
ozgiirliikten yokSWl oldugunu dile getirirken, i..nsanm kendi kendisinin efendisi
olmasuu en biiytik deger olarak goren
tStoahlar tutkuyu bir tiir ruh hastahga
olarak gormii~lerdir.
Bu iki kar~1 ut; arasmda, modem felsefenin kurucusu olan tDescartes'm tavn-

861

m goruyoruz. Les Passions de I' Ame


[Ruhun Tutkulan] adh eserinde, tutku
konusuna biraz daha yansaz bir tavarla
yakla~an Descartes, hayranhk ya da
~a~kmhk, sevgi ve nefret, nc~e ve
hiiziin gibi temel tutkularla, bunlann
birl~iminin sonucu olan ozel tutkulardan soz etmi~ ve ya~amm tathhgaru ve
giizelligini tutkularda buldugunu belirtmi~tir. Ona gore, tutkulann varhgm1 ve
onemini kabul eder ve bilirsek, onlann
koti.i etkilerinden ve a~mhklanndan da
kurtulabiliriz. Descartes'a gore, biz tutkulann bizi yamlgaya siiriikJedigini sezdigimiz zaman, onlan bir klyaya atabilir
ve onlan akli sayesinde, olumlu bir bit;imde kullanabiliriz.
tutucu evrim [ing. conseroative troolution;
Fr. evolution conservative]. tAristoteles
tarafmdan one siiriiliip, tslam alimleri
tarafmdan oldugu kadar, Hristiyan dii~iiniirler tarafmdan da benimsenen,
dogada yeni hit;bir ~eyin ortaya t;Ikmadigaru, her~eyin daha onceden varolan
potansiyel giit; ya da ogelerin dl~ nedenlerin etk.isiyle aljlmlanmasa, aktiielle~mesi ya da tezahiirti oldugunu savunan degi~me teorisi.
Yarahcl bir evrim anlaya~arun tam kar~Ismda yer alan ve sonut;ta olamn daha
onceden bir ~ekilde nedende de olmasa
gerektigini, nedenin sonucundan hep
yiiksek oldugunu savunan bu gorii~e
gore, degi~me, ilerleme ya da evrim, her
ne kadar at;lk olmayan bir tarzda, gizil
ya da potansiyel olarak da olsa, orada
hep varolmu~ olan formlann aktiielle~
mesinden ba~ka bir ~ey degildir.
tiiizm [ing. tuism; Fr. tuisme] . .Ahlak felsefesinde, tozgecilikle e~anlamh olarak
kullamlan ve ki~inin eylemlerinde,
kendi t;lkanm degil de, ba~kalanm.n ljlkanm gozetmesi gerektigi.ni, hemci.nslerinin iyiligini ve mutlulugunu amat;lamasa gerektigini dile getiren ak.Jm it;in
kullamlan terim.
Uikelim loplumu [Os. istihlQk cemiyeti;
ing. mnsumer society; Fr. socieU de la consommation]. Modem ya da t;agda~ toplumlar it;in kullarulan ve bu toplumlarm
giderek artan olt;iiler it;inde tiiketim ol-

862

tukizm

etraflnda orgi.it]endi~in! ya da di.i


zenlendi~ini dile getiren deyim.
Hemen ti.i1nilyle Bah toplumlaruu ka
rakterize eden bir terim olarak tilketbn
toplu1nu deyimi ~u ozelliklerin varh~l
na i~aret eder: 1 Ti.iketiln toplumunun
i.iyeleri, ti.iketim amactyla, tatillerde ve
bo~ zamanlann1 de~erlendirmek i.izere
daha ~ok para harcamak d urum unda
dular. 2 <;ah~ma saatleri yuzy1hn batndan beri si.irekli olarak di.i~mektedir.
Bu da, ti.iketim toplumunun i.iyelerlnin
daha fazla bo~ zamana sahip old uklan
anlamtna gelir. 3 insanlar kimliklerini,
i.irettikleri ~eyden y a da i~lerinden ~ok,
bo~ zamanlanndaki faaliyetleriyle, ti.i
ketici etkinliklerinden kazanmaktadlrlar. Gi.indelik ya~arrun estetizasyonun
dan dolay1, bir ya~a1n tarz1 yaratma,
belli bir imge sunma ola~ani.isti.i bi.iyi.ik
bir oneln kazaruna~tlr ki, bunlardan. her
ikisi de, ti.iketimle do~rudan ili~kilidir.
5 Ti.iketim faaliyetleri, bir ya~a1n tarz1
geli~tirme, belli 1nal ve de~erli i.iri.inleri
sahn alma, belli markalann mi.i~terisi
olma, toplumsal konum un temel belirleyicileri olmu~tur. 6 Ondokuzuncu
yi.izydla yinninci yuzy1hn ilk yanstnda
toplumsal boli.inme struf ya da 1rka dayarurken, ti.iketim to plum unda bunun
yerini tilketim modelleri alm1~hr. 7 Ti.iketim toplu1nlartnda, ti.iketidler i.ireticiler sayesinde gi.i~ ve otorite kazarurlar;
tilketicinin ti.iketim faaliyeti, siyasi hak
ve odevlerin yerini abr. 8 <;ok say1da
mal ve hizmet yan1nda, gi.indelik ya~a
lnln ~ok ~e~itli boyutlanyla, insanan deneyiminin bir~ok yoni.i e~yala~ttnhr.
Bi.iyi.ik ma~azalarda ah~veri~ bo~ za
manlan de~erlendinnek amac1yla ger~ekle~tirilen de~erli bir u~ra~ olup ~ak
gLlSU

ml~hr.

tiikizm [ing. h;clrism; Fr. tychisme). Amerikan pragmatist filozofu C. S. Peirce1n,


raslantl, tesadi.if anlam1na gelen Yunanca tyche sozci.i~i.inden ti.iretti~i ve ras
lanhn1n evrende i~ ba~1nda olan etkin
bir gi.i~, nesnel bir ger~eklik oldu~unu
one si.iren o~retileri ve bu arada kendi
gori.i~i.ini.i tantmlamak i~in kulland1~1
kavram.

t Peircelm kendi evrimci kozmolojisinin

bir par~as1 olan. bu kavram, do~adaki


di.izenliliklerin evrimin sonucu oldu~u
n u dile geliren, fiziAUt deterministik ya
salanrun temel, olasd1 ya da ihtimaliyet ..
c;i yasalarm bir hali oldu~unu one si.iren
bir o~reti ya da goru~i.i tanu nlar. Do~ a
yasalan soz konusu old u~unda, mekanik bir gori.i~e ~iddetle kar~1 ~lkan Peirce, evrende si.irekli ve de~i~mez bir ras
lantuun bulundu~unu, bu raslanb.n1n
di.inya yetkin, rasyonel ve simetrik bir
sistem hale gelinceye varh~1n1 si.irdi.irece~ini dile getirmi~tir. Bu ~ekilde if a de
edildi~inde, ti.ikizm,l di.inyan1n bir kaos
halinden, rasyonel bir dtizene dogt-u ge
li~mekte oldu~unu dile getiren bir metafizi~e, 2 do~a yasalannm istatistiksel
yasalardan daha fazla hi~bir ~ey olmadt~lnl belirten, d i.izensizlikleri a~1klana~
maz olgular olarak de~erlendiren bir
bilim felsefesine ve 3 yasarun at;tklama
sa~lamak yerine, at;tklanmaya ya da bir
nedene ihtiya~ duydu~unu savunan bir
a~1klama teorisine kar~ahk gelir.
tiimbilgi [ing. omnisrience; Fr. onrnisaence).
Tannrun safatlarmdan biri. Tannrun,
hem kendisine ve hem de tum di~er varhklara, ge;mi~ ve ~imdiye oldu~u
kadar gelece~e ili~kin olarak da sahip
oldu~u tam ve yetkin bilgiyle belirlenen
stfah. Tann'run, varolan her~eyi varoldu~ ~ekliyle algdadt~lnl, onun ortaya ~~knu~, ~1kmakta ve ~tkacak olan
her~eyi eksiksizce bildi~ini ifade eden
s1fah. Tannrun evrende olup biten ve
bilinebilecek olan her~eyi bildi~i dile
getiren ti.imbilgi s1fatt, bi.iti.in bilgi ve
do~rulann Tann i~in zorunlu ve ezeli
ebedi oldu~unu, bu do~rulukla uyu~
mayan hi~bir ~yin ortaya t;tkamayaca~uu ifade etmektedir.
l~te bu ba~lamda, Tann'run her~eyi
bilmesinin, gelece~e ili~kin bilgiyi de
kapsayan mutlak bilgisinin, insan1n
irade ozgi.irli.i~i.iyle uzla~hnlamayaca
~anl dile getiren paradoksa tumbilgi paradoksu ad1 verilir. Buna gore, gelece~e
ili~kin bilgisi, kudretli Tann'run her~e
yi bildi~i ve istedi~i ~ekliyle yaratmas1,
her~eyin Tann'nln bildi~i ve istedi~i

tlimel
~ekilde

artaya ,_Ikmasma neden olur.


Bu ise, insamn ozgiirluguyle uzla~tm
latnaz.
tiimdengelimsel [ing. deductive; Fr. deductif;
AJ. deduktiv] 1 Diskiirsif a lana benzer bir
bi,.imde, sezgisel alarak degil de, bilgiye
birtak1m onciiller aracthgtyla ula~an
bilgi; 2 genelden ozeli ..lkarsayan akdyi.iri.itme, 3 yeni bilgi vermeyip, sadece
onciillerin iizerindeki orti.iyi.i kaldmnakla yetinen argiiman ve 4 bu ttir argiimanlardan meydana gelen manhk i,_in
kullamlan ni teleme.

i~te bu baglamda, genel bir dagrudan,


soz kanusu dagrunun bir ozellemesi ya
da ornegini ~karsayan; ilkeden sanuca,
genel yasadan ozel alaya giden; yeni bir
bilgi vermeyen, fakat yalmzca, oncullerde ortilk ya da sakl1 halde bulunam
a,.tga .. lkarmaktan, ortiiyii kaldmnaktan
alu~an akllyiiriitmeye; bilgilerimizi arttmct bir dii~iinme yonteminden ,_ak, bu
bilgilerimizi ,_oziimleyid, a,_tga ,_.kanct,
denetleyid bir akllyiiriibne tilriine; genelden ozeli, tiimelden tikeli, mantlksal
,_tkanm kurallanna gore ~karsayan zorunlu ve kamtlayta ak1lyiiriitmeye; onciillerini tasdik edip, sanucunu, ki~inin
kendi kendisiyle ,_eli~kiye dii~meden
inkar ebnesinin alanakstz aldugu ge,.erli ,_1karun ti.iri.ine tUmdengelimsel akrlyiiriitme denir.
Buna kar~m, tiimdengelimsel aktlyiiriitmeyi, manhksal ,_1kanm1 kanu alan,
tam ve tutarh alan ,_1karun kurallanm
fanniile eden, bu kurallan manhksal argi.imanlara uygulayan, rumdengelimsel
akllyiiriitmelerin sanu,.Ianrun oncullerinden ,_1k1p ,_tkmadtgmt belirlemeye
.. al1~an manhk tiiriine tilmdengelimsel
akdyiiriitme adt verilir.
tiimel [Os. kiilli; lng. universal; Fr. universel; AI. universal]. 1 lstisna kabul etmeme, bir strufm tiim iiyeleri i,_in ge,.erli
alma durumu. Buna gore, bir yargt, yiiklemi oznesinin biitiin bir kaplam1 i,_in
tasdik ya da inkar edildigi zaman, tiimeldir. Nitekim, yiiklemi oznesinin
biiti.in bir kaplam1 hakkmda tasdik ya
da inkar edilen onermeye tiimel onerme
adt verilir.

863

2 Genel alan. Stmrstz ya da suurlanmam~ alan. Bir,.ak bireysel ~eye yiiklenebilir alan, ve kendisi sayesinde, bu ~ey
lerin bir stmf i,_incl"' taplandtgl stf at. 3
Bir,.ak nesne i,_in kullandan ya da bir
dizi ~eye artak alan genel bir kavram.
Nesnelerin, bireysel varhklann ba~ka
nesnelerle payla~hg1 ozellik, nitelik.
Tiimel; buna gore tikel nesnelere artak
alan genel ozellik, nitelik, tiir ve ili~ki
gibi genellikleri, bir genel kavramm
kaplamtyla artak ozelliklerinin tam ve
eksiksiz ahnas1 durumunu gosterir. Bu
.. er .. eve i,_inde, en azmdan dort ayn tilmelden soz edilebilir. 1 Bir toze yiiklenen, onermede yiiklemle ifade edilen
ozellikler. Tiimeller alarak ozellikler, kahct ozellikler ve zamansal durumlar,
egilimler ve alu~umlar, ozsel ve anzi nitelikler, birincil ve ikincil nitelikler alarak artaya ,_tkar. 2 'Biiyiiktiir', 'kii,.iikti.ir', 'e~ittir' tiiriinden yiiklemlerle if ade
edilen ve ikiden fazla birey i,_in ge,.erli
alan bagmtdar. 3 Tikelleri bir cins-tiir
hiyerar~isi i,_inde struflama, v e bu stmflama yaluyla da, bize diinyay1 bilme
alanag1 veren tiirler. 4 'Ne kadar?' sarusuna bir yamt alu~turan ve anlanndan
ya da omeklerinden once gelen kiitleleri
ifade eden kiitle terimleri.
Ote yandan, tiimelin, iki ya da daha
fazla ~ey birbirlerine bir bak1mdan ya
da yonden benzer alduklan zaman, anlann benzer alma tarzlanna, iki ya da
daha fazla ~eyin, belli bir baktmdan
benzerligi ya da ayruhgmdan meydana
gelen ~eye kar~tllk geldigi yer, tikel bir
~eydir, ayn duran bir bireydir. Tikelin
bir ~eyin birligini, tekligini, biricikli~ni,
bireyselligini ve ba~ka ~eylerden alan
farkhhgm1 gosterdigi yerde, tiimel, ~ey
lerin belli bir baklmdan alan benzerligini, aynthgml, artakhguu vurgular.
Tiimellerle tikeller soz kanusu aldugunda, ilk gorii~, I yalmzca tiimellerin
varaldugunu, tikellerin hi,.bir ~ekilde
varalmadtgml savunan tPlatan'un gorii~iidiir. Platan'un tkavram realizmine
gore, tikeller, bireysel varhklar, dunyatnlZ Demiurgos tarafmdan ldealar ornek

864

tiimel

ahnarak yarabhncaya dek, varohnuyorIardl. Bundan dolay1, diinyan1n yaradlh~nndan once, ger~ekten Ve yalnlZCa tiimeller vardt
Buna kar~1n, II 'yaln1zca tikeller vardlr, tiimeller hi~bir ~ekilde var de~Hdir'
diyen gori.i~e gore, diinya1n1z bir~ok
farkh ~eyden meydana gelir. Bu ~eyler
den her biri bir birey, ya da bir tozdiir.
Biz bu ~eylere isim verirken, trpk1 insan
lar i~n ozel ishnler kullarunainlzda oldu~u gibi, onlardan her biri i~in ayn bir
ad kullanabilirdik. Fakat dilde ve dii~iincede tasarruf sa~la1nak i~in, benzer
goriinen farkh ~eyler i~in ayn1 ismi kulIan1yoruz. Ba~ka bir deyi~le, bir masa
i~in Ianasa' terimini kullaruyoruz, ba~ka
bir 1nasayla kar~lla~h~lmlzda, ona
f arkJ1 bir ad vermek yerine, yeniden
aynl lmasa' sozcii~iine ba~vuruyoruz.
~u halde, iki ya da daha fazla ~ey i~n
bir ad olarak kullarulan bir sozciik,
ti1mel di ye ge~er. t Ad~1hk olarak da bilinen bu gorii~e gore, tiimeller bu ~eldl
de kullandan adlardan, a~lZdan c;lkan
seslerden ba~ka bir ~y de~ildir; onlar
ne ~eylerde, ne de ayn bir ezelf-ebedi tilemde varolur. Gen;ekten varolan tikeller, bireysel varhkJardtr; tiimellerin varh~l ve ger~ekli~i yoktur.
III Bu konudaki ii~iincii gorii~, ilk gorii~iin tiimel .. tikel ili~kisi ba~Iam1nda soz konusu olan farkh bir versiyonudur.
Bu ~er~eve i9nde, ome~in Platoncu felsefeye gore, tiimellerin tikellerden daha
ger~ek oldu~unu soyleyebiliriz. Platon'un gorii~iinde, diinya, her biri yetkin, ezeli-ebedi ve ger~ek bir tdearun bir
taklidi olan, ~e~itli tiirden ~eylerden
meydana gelir. Bu ~eyler ve onlarm tiirleri, varolu~lann1 ve varhktaki devamhhklannl, Demiurgos'un, yani Platon'un
sisteminin Tann's1 ya da fail nedeninin
onlan, tdealan omek ya da ideal model
olarak kullarunJ~ olmas1 olgusuna bor~
ludur; bunwlla birlikte, bu ideal modeller, bireysel ~eylerde ancak k1smf olarak
ger~ekle~mi~, yetkin olmayan bir tarzda dsiml~mi~lerdir. Bu durum, yani tikellerin varolu~Iann1 ideal modeller

olarak k ullarulan tiime11ere bor~lu old u~u olgusu dikkate ahndt~nda, tiimellerin tikellerden kesinlikle daha ger~ek
oldu~u soylenebilir. <;iinkii, tiimeller tikellerden mantlksal, zamansal ve meta
fiziksel olarak once olup, 1nutlak bir ba~uns1zhk i~indeyken, tikeller tiimellere
ba~1mhdu.

IV Bunun kar~1S1ndak.i gorii~, tikellerin


tiim.ellerden daha ger~ek oldu~unu savunan gorii~tiir. SOz konusu gorii~iin
temsilcileri arasmda, Hume, Dewey,
Bergson ve Sartre gibi dii~iiniirler yer
ahr. ~me~n, lngiliz filozofu Hume, ger~ek diinyaya ili~kin bilginin imkArundan
ku~ku duyarken, ide ya da dii~iinceleri
mizin kokeniy]e ilgili olarak empirist bir
gorii~ geli~tirmi~tir. Ona gore, bilginin
kayna~1nda izlenimler vardu ve her izIenim tikeldir; buna kar~m, ideler, dii~iinme ve akllyiiriitmede, bu izlenilnlerin soluk kopyalan olarak ortaya
~kmakla birlikte, ti.imeldirler. Bu ideler,
varolu~lann1 kendilerinden ti.iredikleri
izlenimlere bor~ludurlar. Yine, FranslZ
dii~iiniirii Bergson'a gore de, tikellerin,
bilimde, teknolojide ve mUhendislikte
yararh olabilen ti.imeller kar~lSlnda onceli~i vardU". Ger~ekli~i, ki~isel tecriibenin siirekli ak.J~1 olarak tasarlayan
Bergson'a gore, bu ak.I~, do~rudan ve
araCISlZ olarak sezilen tikellerin, bireyselliklerin can!J yeniliklerinin bir ak.I~J, geli~imidir. ~ bu ak1~1 anlamaya ~ab
~ltken, onu, benzerliklere dayanmak
anlammda ti.imel olmakla bi.rlikte, sabit
ve de~~mez olan kavramlarla yakalamaya ve s1n1rlamaya ~ah~u. Oysa, deneyin ak1~1 i~inde sezgi yoluyla kavranan
tikeller, tiimellerin ti.iretimsel, yapay vc
olii oldu~u yerde, canh ve dolayiSl}'la
daha ger~ektirler.
<;a~da~ FranSJZ varolu~~u filozofu
Sartre'a gore, 'varolu~ ozden once gelir'.
Ba~ka bir deyi~le, iradr her eylem (varolu~) olmayJ istedi~i ~eyi (oz) ozgiirce
5e\"lek ister. Onun olmay1 se~ti~i ~ey
(oz) se~en ki~iye (varolu~) ba~hdu. Bir
tiimel olarak bu ~ey (oz), bir irade (tilcel)
tarahndan se9lmi~ olmaya ba~hdu.

tiimeller kavgas1

Sartre'a gere, her bireysel ya da tikel


iradenin kendili~indenli~i, nihai ve ~n
yiiksek ger~eklik olup, onun se~ti~i ~ey
(tiimel) ba~1mb bir sonu~ olarak ortaya
~1kar.

V Tumeller ve tikeller soz konusu oldu~unda, ba~ka bir goru~, hem tumellerin
ve hem de tikellerin varoldu~u fakat on~
lann tumuyle farkh bir do~ada oldu~
goru~udiir. Orne~in, ~eylerin bizzat
kendilerini ya da kendinde ~eyleri bilemeyecegimizi savunan Kant'1n bu ~er~e
ve i~inde de~erlendirebilece~imiz goru~une gore, ozneye deneyim ya da
tecrubede gorunen .~ey, son ~ozumle
mede iki farkh turden ~eyin, tikelli~i
sa~layan duyumlarla tumelli~i sa~la
yan kavramlann katk1S1n1n sonucudur.
Duyumlar ve kavramlar, tikeller ve ti.imeller birbirlerinden tumuyle farkh olmakla birlikte, fenomenal dunyadaki
nesnelere ili~kin bilgimizin ayru ol~ude
gerekJi bile~enleridir. tSantayana'IW\
ayru c;erc;eve i~inde de~erlendirebilece
~imiz goru~une gore ise,. oz, madde, hakikat ve tin alaru olmak uzere, dort ayn
varhk alaru vard1r. Bu alanlardan ikisi,
tumeller1e tikellerden meydana gelir.
Ayru ~ekilde, Bertrand Russell'1n manbksal atomculu~na gore de, varolan
her~ey iki smda aynhr: a) Kompleks
butunlere yalruzca yuklemlerin ozneleri
ya da ba~1nblann terimleri oJarak giren
ve deneyimledi~imiz dunyarun bir par~asl olup zaman i~de varoJan tikeller
ve b) kompleks butunlerde yukJemler
olarak ortaya ~1kan ve zaman i9nde varolmayan tumeller. Ayru anJayJ~, varolanlan aktuel varhklar ya da tikelJer ve
ezeli-ebedi nesneler ya da tumeUer olarak ikiye ayuan +Whitehead it;in de soz
konusudur.
Ayn1 konudaki bir di~er goru~, VIne
tumellerin ne de tikellerin varoldu~u
goru~udur. Bunlann varoldu~u soylenecek olursa, onlann yalnLZca aldaba
yonler ya da gorunu~ler oldu~unu soyleyen bu goru~e Hint felsefesinde rastlarur. Ome~in, Veda o~retisinde Brahman, Budizmde Sun ya nihai ve en

865

yuksek ger~eklik olup, o hi~bir ay1nm


kabul ebnez. Mlzya ya da go run u~te ortaya ~1kan tum ay1nmlar gibi, tu1nel
tikel ay1nm1 da bir yandsamadan
ba~ka bir ~ey de~ildir. Bu goru~un
kar~1h olan goru~ ise, VII Hegel'in
hem tumellerin ve hem de tikellerin her
ikisinden de daha ger~ek olan bir ~eyin
yon ya da gortinumleri oldu~unu soyleyen goru~udur.
tiimel-deiiJleme [ing. joint deniDI; Fr.
negation conne:re; Al. rejektion]. Yaln1z ve
yaln1zca ana biJe~enlerinin tumu yanh~ oldu~u zaman do~ru olan bir bile~ik onermeyi meydana getiren onerme
eklemi.
tiimel-evetleme (ing. conjunction; Fr. conjonction; AI. konjunktion]. Ana eklemi,
ti.imel evetleme eklemi 've' olan bile~ik
onerme; iki basit onermenin 've' eklemiyle birle~tirilmesi sonucu elde edilen
bile~ik onenne turu.
Ote yandan, yalnJzca tum bile~enleri
do~ru oldu~u takdirde do~ru, buna
kar~1n tum di~er alternatiflerde yanh~
olan bilqik onenneyi olu~turan ve ~ve'
ba~laciyla ifade edilen eklem, ba~laca
da tiimel-euetleme eklemi ad1 verilir.
tiimeller kavgas1 [tng. contrCTllersy over
universals; Fr. contrcroerse des universeaux]. Butun bir Orta~a~ felsefesine damgasiru vuran ve tumellerin ontolojik
statusuyle ilgili olan unlu tartl~ma.
Tumeller problemi Orta~a~ felsefesine
tPorphyrius ve tBoethius'un eserleriyle
girmi~tir. Buna gore, Aristoteles'in manb~ i~in bir giri~ yazan Porphyrius ile
daha sorua Porphyrius'un yazd1gt giri~i
yorumlayan Boethius turlerin ve dnslerin, yani Aristoteles'in tikinci dereceden
tozlerinin tozsel bir varl1~a sahip olup
olmadlldan sorusuna bir yarut getirmeye ~ah~1ru~lardu. Bu ~er~eve i~inde, Orta~a~ felsefesinde, ence, tumelJerin bireylerden ayn ve daha yuksek bir
varolu~a sahip olduklann1 one siiren radikal tkavram realizmi egemen olmu~
tur. Patristik felsefenin buyuk du~unu
ru Aziz +Augustin us, hem Platon dan
miras abnan radikal kavram realizmini
I

866

tiimeller kavgasa

savunmu~

ve hem de bu goru~ uzerinde goriinu~te onem ta~tyan birtak;tm


de~i~iklikler yapmt~tlr. Buna gore, tumeller, Platon'da oldu~u gibi, tikellerden ayn ve ba~tmstz bir bic;imde varcr
lan idealar ya da Formlar olarak de~il
de, Ta.ru1'run zihnindeki ideler olarak
du~unulmu~tur.

Kilisenin, resmi goru~une c;ok uygun


du~tu~u ve ozellikle de gunah kavramtmn aljlklanmasanda buyuk bir ba~anyla
kullamldt~l ic;in, pozitif bir destek olarak de~erlendirip dort elle sanld1~1 soz
konusu realist gorii~e, ilk kez olarak 11.
yuzydda tRoscelinus tarafUldan kar~1
c;tk.Jlmt~tlr. Yargt formlan, kategoriler,
yuklemlerin struflanmast gibi manhksal
konular tizerinde c;ah~an Roscelinus, tumellerin, nihai ve en yiiksek ger~jeklikler
olmaytp, yahuzca adlar olduklanru savunmu~tur. Roscelinus, bu ~jerc;eve i9nde, cins isimlerin yalmzca bireyleri gosterdi~ini, tiirnellerin yalruzca dilsel ya
da sozel bir statusu oldu~unu iddia etmi~tir. Latincede 'nomen' ad, isim anlamUla geldi~inden, Roscellinus'un soz
konusu tumel gorii~u, felsefede nominalizm olarak bilinir. Nominalizmin en
onemli avantajt, hilj ku~ku yok ki, varhk baktmUldan sa~lad1~1 tasarruftur.
Bu goru~ ayn bir h.imeller dunyasaru
varsaymarun gereksizli~ gostererek,
filozofu yalruzca ~u diye gesterdi~i
miz bireylerin varolu~una inanmaya
sevketmi~tir. Bundan dolayt, nominalizm felsefe tarihinde populer bir goru~
olarak, etkisini hep korumu~tur. Nitekim, 20. yuzydda, manhkla ilgili realist
yorumlara ka~1 c;lkan Amerikan manhk-;tst tQuine, bir manbk ve matematik
sistemiltin, ba~mhlar, suuflar, saydar ve
fonksiyonlar ti.iriinden soyut varbklann
varolu~unu ongormeden de, kurulabilece~ini savun~nu~tur.

Bununla birlikte, Orta~~da Roscelinus'un nominalizmine, yalmzca, dine ve


teolojiye sa~lad1~1 destekten dolaya,
kavram realizmini benimseyen filozoflar tarafandan de~il, fakat 'aym sozcu~un, farkh ~eyler ic;in nastl kullamlabil-

di~i'

sorusunu yamtlama ~jabast ic;inde


olan du~unurler tarafmdan da kar~1 c;tkdmt~tlr. Sozu edilen soru, onikinci
yuzydda, Champeaux'lu William ve ogrencisi t Abelardus tarafmdan ele almmt~hr. Bu du~unurlerden William tumeller konusunda, kavram realizminin
savunuculu~unu yapmt~ ve aym sozcu~un, birc;ok farkh ~ey ic;in, bu ~eyler en
azmdan bir baktmdan ozde~ oldu~u
ic;in, kullamlabildi~ini one surmu~tur.
Buna gore, bir bireyler c;oklu~una yaytlan bu karakter, ger~jek bir h1meldir;
aym tumelden pay alan ve bundan dolayt aym turun uyesi olan bireyler, birbirlerinin aynJdtrlar. Champeaux'lu
William'm soz konusu tumel goru~u,
o~rencisi tAbelardus tarafmdan, Platon'un kendi idealar teorisiyle ilgili manbksal guc;luklere i~aret etti~i Pannenides
adh diyalogunun argumanlanna benzer
argumanlarla el~tirilmi~tir. Buna gore,
Sokrates'in insan oldu~unu soylemek,
onun insan ya da insanhk tiimeline bir
biitun olarak sahip oldu~nu iddia
etmek ise e~er, bu takdirde Sokrates
di~er insanlardan daha az ya da daha
ljOk insan olur.
Abelardus, bireylerin kendisinden pay
ald1~1 ayn ve ba~tmstz bir tumel goru~unun yol ac;h~t bu turden manbksal
guc;luklerden dolayt, realist bakt~ aljlsmdan vazgec;erek, kavramct bir tumel
goru~u benimsemi~tir. Buna gore, tumeller insan zihninin olu~turdu~u kavramlardtr; bundan dolayt, tumellerin,
nesnel dc~l de, yalmzca zihinsel bir varolu~lan vardtr. c;unku, do~al dunyada, insan zihninden ayn ve ba~tmstz
olarak gerc;ekten varolan ~eyler, bireylerdir. tnsanlar, bireysel ~yler, tikel varhklar arasUldald farkhhklan bir kenara
brrakarak, onlann ortak yonlerini soyutlarlar ve boylelikle de, tumel kavramlan
meydana getirirler. Sozcukler, i~te bu
kavramlann yerini tular; insanlar, sozdikleri, bu sozctiklerin yerini tuttugu zihinsel kavramlann ya da soyut imgelerin 1~1~mda, ayn ve farkJt bireysel
~eyler i9n kullamrlar.

ti.imevanmcthk

Abelardus'un saz konusu kavra1ncdl~l


da birtak.Jm gu-;liiklere yol a-;ar. Buna
gore, zihindeki kavramlar, bireysel ~ey
lerin ozlerine kar~dtk gelir ya da gelmez.
Birinci altematif soz konusu oldu~unda,
Champeaux'lu Williatn'ln kavram realiznlinin yol a-;bg1 manhksal gu-;liikler yeniden ortaya -;ll<ar. Buna kar~1n, ikinci alternatif soz konusu oldugunda, dil ve
dii~iince ile ger-;ek bireysel varhklar araSlnda bir uc;urum meydana gelir ve dii~iince ve dilin gerc;eklik hakklnda kullanllabilmesi imkanstzla~tr.
Skolastik felsefenin biiyiik dii~iiniirii
Aquinash +Thomas, biitiin bu gu-;liikleri
dikkate alarak yeni bir tiimel gorii~ii geli~tirmeye c;ah~m1~hr. Onun tiimellerle
ilgili gorii~ii, eklektik bir sentezin iiriinii
olup, oldukc;a geni~ kapsamh bir gorii~
ttir. Buna gore, Aquil"'.ash Thomas, Platoncularla birlikte, tiimellerin bireylerden ve bireysel ~eylerden ba~1mstz bir
bi-;imde varoldu~unu savunmu~tur; ttimeller, Tann'n1n zihnindeki ideler olarak, tikel nesnelerden ayrt ve ba~sLZ
bir bic;imde varolur. Aquinash Thomas,
buna ek olarak, tiirnellerin ~ylerde, bireysel varhk.Jarda, bu varhklann ozleri
olarak varolduklanru savunur. Thomas,
nihayet, tiimellerin insan zihninde, soyutlama i~lemiyle elde edilmi~ kavramlar olduklararu da one siirmii~ttir.
Tiimeller konusunu ele alan son biiytik
Skolastik dii~iiniir tOckhamh William'dtr. Tiimeller konusunda nominalist
bir bakl~ ac;tslru benimseyen Ockhamb
Williama gore, ttimeller, bireysel nesnelerin ve nesne obeklerinin yerini tutan
terim ya d a i~aretlerden ba~ka hic;bir
~y degildir; tumellerin nesnel bir varolu~a sahip olduklan dii~iiniilemez,
c;iinkii gerc;ekten varolan ~eyler, yalruzca bireylerdir. Ockhamliya gore, Platon
ve Aristoteles'in yaphg1 gibi, ttimellerin
nesnel bir bit;imde varoldu~unu one
siirmek, ayru tiimelin bir dizi tikel nesnede mevcut oldugunu one siinne yanb~tna dii~mektir. Tiimellerin gerc;ekten
nesnel bir bit;imde varolduklar1n1 one
siirmek miimkiin olmadt~l gibi, buna
gerek de yoktur. Tilineller, ona gore,

867

yaintzca tnanhksal bir varolu~a sahip


olan ve kendilerine, varolmas1 mtimkiin
olan bir ~eyi adlandtnnak ic;in de~l de,
dii~iince ve ileti~im ic;in gerek duyulan
yuklem ya da anlamlard1r.
Tilineller problemi, Skolastik felsefeden
sonra da, felsefenin onemli konulan arastnda yer almaya deva1n etmi~tir. Daha
once soziinii etti~imiz noniminalist
Quine'a ek olarak, radikal realizmin,
daha c;ok mutlak idealizmi ve somut
tiimel teorisini savunanlar taraftndan
benimsendi~i soylenebilir. Buna kar~tn,
ingiliz empirizmi kavramcth~tn ya da
nominalizmin tiimel gorii~iinii benimsemi~tir.

tiimevanm [Os. istilaa; ing. induction; Fr. induction; AI. induktion). Genelden ozele, tiimelden tikele giden, gene} yasadan omek
ya da ozel bir uygulamastru c;tkarsayan
ttimdengelime kar~lt olarakl ozelden genele, tek tek olgulardan genel yasalara
ula~an tekil gozlem onennelerinden stnulanmamt~
genellemelere ytikselen
akll.ytiriibne tiirii, genelleme.
tiimevartm(lhk [in:g. inductivism; Fr. inductivisme; AI. induktivis,nus ]. Tiimevarlma, ttimevartm probleminin varh~tna,
ttimevanrrun temellendirilememesi olgusuna ragmen naif bir tav1rla sarstlmaz
bir inane; besleyen, tiimevanm1n hakiki
bilimin, gerc;ek bilimsel ara~hnnarun temeli oldu~unu one siiren gorii~.
Tumevanm1n, ttimiiyle temellendirilemese de, en az1ndan belirli ko~ullar alhnda, rasyonel bir i~lem old u~un u savunan ki~iye ise turnevanmc1 denmektedir.
Buna mukabil, li.imevanmsal a.lalytiriibnede sonuc;, onciillerde bildirilenin
kapsam1n1 a~t1~1 ic;in, tiimevaruntn
manbksal olarak temellendirilemeyecegini kabul etme, fakat bir yandan..da tii..
mevanmm, yalruzca gelecegin, bplo
ge-;mi~ ve ~imdi gibi diizenli olabilecegi
kabulii iizerinde hakh kdtnabileceginden hareket ederek, soz konusu akllyii
riitmenin bu temeller iizerinde ve temellendirilemeyecegi gerc;e~ine ra~men
kabul edilmesi gerekti~ini savunma tavnna tiimevarlml teyid derunektedir. Bu
yakla~tma gore, ttimevanmm gelecekte

868

tiimevanm problemi

de ge~erli olacaguu ~imdiden belirlemek


imkanslZ olsa bile, gelecek ya ge~mi~ ve
~imdi gibi diizenli olacag1, ya da kaotik
olmas1 durumunda, zaten hi~bir yonteme yer kalmayacagt i-;in, se~ilecek tek
giivenli yol tiimevanma giivenmektir.
tUmevanm problemi [lng. problem of induction; Fr. probleme de l'induction]. Bilimin gozlemle ba~lad1gam, gozlemin bilimsel bilginin iizerine in~a edilecegi
saglam temeli meydana getirdigini, ve
bilimsel bilginin gozlem onennelerinden hareketle, tiimevanm yoluyla elde
edildigini savunan gorii~e kar~1 ~1kan
bakl~ a~asmdan, tekil gozlem onermelerinden tiimel onennelere, bilimsel yasa
ve teorilere ge~i~in me~rii bir ge~i~ olmadiguu dile getiren problem. SOz konusu gorii~ a~1smdan, ~ok say1da X'in
~ok farkh ko~ullar altmdaki gozleminden, ve gozlemlenen tiim X'lerin istisnaSIZ Y ozelligine sahip olmalanndan hareketle, tiim X'lerin Y ozelligine sahip
oldugu' sonucunun ~1karsanabil~ni
dile getiren tiimevanm ilkesinin ge~erli
olmad1gm1 ve hi~bir ~ekilde dogrulanamayacagrm ortaya koyan problem.
Tiimevanm problemini dile getiren
gorii~e gore, tiimevanm ilkesi, ne 1
mantrga, ne de 2 deneyime ba~vurula
rak dogrulanabilir. Buna gore, I manhksal akdyiiriitmeler, tiimdengelimsel
yap1da olup, onciilleri dogru ise, sonucu
da dogru olan, sonu~ta bildirilenin onciillerde bildirilenin kapsarruru a~mada
gl, sonucun onciiUerden zorunlulukla
~Iktlg1 akllyiiriitmelerdir. Tiimevarmsal akllyiiriihne manhksal bakundan ge~erli olan bir akdyiiriitme tarz1 degildir;
zira, tiimevanmsal argiiman, tiimdengelimsel akllyiiriitmenin zorunluluk ozelliginden yoksundur. Yani, tiimevamnsal
bir aktlyiiriitmenin onciillerinin dogru,
sonucun yanh~ olabilmesi pekala miimkiindiir ve bunda da bir ~~ki yoktur.
Omegin, bugiine kadar, ~ok deg~ ko~ullarda, ~ok fazla sayada karga gozlemledigimi ve gozlemledigim kargalann
hepsinin siyah oldugWlu ve benim bu
temel iizerinde, Tiim kargalar siyahbr'

sonucuna ula~ttg1m1 kabul edin. Bu, hie;


ku~ku yok ki m~ru bir tiimevanmsal
~Ikanmd1r. Bununla birlikte, gozlemleyecegim son kargaaun san olmayacagimn manbksal hi~bir garanlisi yoktur. Bu
olgunun saptanmas1 durumunda ise, o
zaman 'Tiim kargalar siyahtlr' onermesi
yanl1~ olacakhr. Gozlemlenen tiim kargalarm siyah olduklanrun ve yine rum
kargalarm siyah ol.mad1klaruun saptanmasmda mantlksal bir ~eli~ki yoktur.
Bundan dolay1, tiimevarun ilkesi manhksal temeller iizerinde pek dogrulanamaz.
II Tiimevarun ilkesi deneyim yoluyla
dogrulanmaya kalki~ddigmda, bu tiir
bir deneysel dogrulama, kat;Jrulmaz olarak tiimevanm ilkesinin ge~mi~te ba~a
nh oldugu durum, omek ve yasalara
i~aret eder. Bu -;er~eve i~inde, tiimevarun ilkesinin ge-;mi~te ba~anyla kullamld1g1 deneysel omeklerden hareketle,
tiimevarun ilkesinin her zaman ba~any
la i~ledigi sonucwta ula~ahr. Bununla
birlikte, tiimevanrrun bu ~kilde deneyim yoluyla temellendirili~i, daha once
18. yiizy1lda D. tHume'un da g05tenni~
oldugu gibi, kabul edilemez bir ~eydir.
Zira, tiimevanm1 dogrulamak iizere one
siiriilen argiiman, dogrulanma ihtiyacmda oldugu varsaydan tiimevanmsal
akdyiiriitme ya da argiimarun kendisini
kulland1g1 iffin, yani tiimevarun ilkesi
ya da tiimevarunsal akllyiiriitme, bizzat
tiimevanmsal bir akllyiirutmeyle dogrulandaga i~n, dongiisel bir akllyiiriitmedir. Tiimevanm ilkesinin ge~erli oldugunu iddia eden boyle bir tiimel
onenne, ge;mi~ ve ~imdiye ek olarak
gelecegi de kucaklayan blSyle bir sonu-;,
burada, tiimevanm ilkesinin ge.;mi~teki
ba~anla uygulamalanna kaydeden birka~ tekil onenneden ;Ikanlmaktadu.
Dolayisayla, akllyiirutme ya da argiiman tiimevanmsal bir arg\imandar ve
bu nedenle tiimevanm ilkesinin dogrulanmasmda kullandamaz.l~te, tlimevanm ilkesinin dogrulanmasayla ilgili bu
zorluga geleneksel olarak 'tiimevarun
problemi' ad1 verilmektedir.

tiimevanm problemiyle ilgili

iumevanm problemiyle ilgili ~ozumler


[ing. attempted solutions to the problem of
induction; Fr. solutions d11 probleme de l'induvtion]. Bir yandan tumevanm ilkesinin, hem bilimde ve hem de ozel ya~an
tlmizda -;ok temelli bir rol oynad1g1
olgusu, bir yandan da onun ne mantlksal ve ne de deneyimsel olarak dogrulanabildigi olgusu kar~1smda, filozof ve
bilim felsefedlerinin bu duruma altematif olarak getirdigi -;ozum denemeleri.
Bu bak1~ a-;1sma gore, insanlar tumevanmsal akdyiirulmeleri her zaman kullanmaktadir. Bizi gelecegin de get;mi~
gibi olacag1 inanona goturen ~ey, tumevanmdJr. Bir-;ok kez i-;tigim slit beni hi-;
zehirlememi~tir, buna dayanarak, tumevarun yoluyla suttin beni gelecekte de
zehirlemeyecegi sonucuna ula~abilirim.
Giindelik deneyimin bir par-;as1 olarak,
gunduzu her zaman gecenin izledigini,
giine~in her sabah dogudan dogdugunu gozlemi~imdir ve bu temel uzerinde,
bunlarm gelecekte de ortaya -;tkacag1m
kabul ederim. Bunlar hep tumevanm
omekleridir. Yine, buttin bir ya~anh
miz, tumevanmm bize -;evremiz ve eylemlerimizin sonu-;lanyla ilgili olarak
guvenilir tahminler saglad1g1 olgusuna
dayanmaktad1r. Tumevanm ilkesi olmadtgmda, -;evremizle olan ili~kimiz
tumuyle kaotik bir hal ahr. Tumevanm
ya~antumzda boylesine onemli bir rol
oynamakla birlikte, bir de, tumevanm
ilkesinin tam anlam1yla dogrulanamaz
~ldugu ger-;egi vard1r.
I~te bu durum kar~tsmda, baz1 bilim
felsefecisi ve du~unurler, birtaktm ljOzumler onermi~lerdir. Bu -;ozumlerden 1
birincisL tiimeuanm ilkesinin pratik sonu,larma, i~ yaramasma i~aret eden ,azumdur.
Buna gore, tumevanm ilkes~ dogal dunyada di.izenlilikler bulmarwt ve dogarwt
gelecekteki davram~1yla ilgili olarak
dogru tahminlerde bulunmarun tek yoludur. Tumevanm ilkesi ge-;mi~te hep ba~anyla i~lemi~tir. Tumevanm ilkesine
daya.nan bilim, bizim tumevanma duydugumuz inanc1 hakh kdacak ~ok fazla
say1da omek saglam1~br. Bu baglamda,
tumevanm ilkesinin biz insanlann sarup

~ziimler

869

oldugu en iyi yontem olduguna i~aret


edilmi~tir. Bu -;ozum denemesi, tumevarun ilkesini tumevanmsal bir argumanla
temellendinneye -;ah~hg1 i9n, dongusel
ve sonuc;suz olmak durumundad1r.
2 ikind -;ozum, eurim du~unusine dayanan ,ozumdur. Bu -;ozume gore, ti.imevarun yoluyla olu~turdugumuz 'Tum
kugular beyazd1r' ttirunden ttimel onermeler, bir araya getirilen bireysel ~eyler
arasmda birtaklm benzerlikler bulundugunu van;aymaktad1r. Buna gore, tum
bireysel kugular arasmda, onlann birlikte Slnlflanmalanru hakl1 kllacak bir benzerlik bulunmahd1r. Fakat ~eyleri struflamamn tek yolu bu olmayabilir. Ba~ka
bir dunyadan olan varhklar, pekala
bizim sahip oldugumuz kategorilerden
farkh birtaklm kategorileri kullanabilirler ve bu temel U.zerinde, bizim yaptl~
rruz ttimevanm temelli ondeyilerden
farkh ondeyiler ger-;ekle~tirebilirler. Bununla birlikte, bu turden genellemelerde
bulunmak bizim i-;in -;ok daha dogaldu.
Bunun a-;tklamasi ise, evrimsel bir a.,;rklama olabilir. Biz, insan tiirii olarak,
dogal aylklanma yoluyla, dogal dunyarun davram~l hakkmda dogru ondeyilerde bulunma egilimi kazanmi~tzdu.
Tiimevarunsal akdyurubnede, i~e i~te
bu egilimler kan~1r. Bundan dolay1, tumevarurun insan varllgi.J\Jn evrimine
dayanan saglam bir temeli vardu.
3 Tumevanm problemiyle ilgili u-;ilncu
-;ozum, olaslk,Jhk olarak bilinir. Bu zume gore, gune~in her giin dogudan
dogdugunu gozlemlemi~ olmakla birlikte, onun yann da dogudan dogacagmdan ylizde yuz emin olamaylZ. Bu
anlay1~, me~ru tumevanmla elde edilmi~ genellemelerin tam anlamiyla, kesin
olarak do~ olamasalar bile, soz konusu genellemelerin muhtemelen dogru
olduklanru savunur. Bilimsel bilgi dogrulanmi~ bilgi degildir, muhtemelen
dogru olan bilgidir. Bir tumevannun temelini olu~turan gozlemler ne kadar
fazla say1da, ve bu gozlemlerin yapddtgl ko~ullar ne kadar degi~ik ttirden
olursa, elde edilen genellemelerin do~
olma olasth~ o kadar artar.

870

tiimevaramsal diitiinen hindi benzetmesi

4 Dordi.incti c;ozi.im, ku~kucu tepkiy le belirlenir. Burada ise, bilimin ttimevaruna


dayand1g1, ve ti.imevanm1n ise, daha
once Hume'un da soyledigi gibi, mantlga ya da deneyime ba~vuruyla temellendirilemeyecegi ve dolayistyla bilimin
rasyonel olarak dogrulanamayacag1 sonucuna vanhr. Buna gore, yasalara ve
teorilere duydu~muz inan~, bizim
uygun gozlemlerimizin tekrarlanmasiJun sonucu olan psikolojik ah~kanhkla
nm1zdan ba~ka hi~bir ~ey degildir.
5 Be~inci ve sonuncu c;oziim ise, yanl1~~
~ozumdi.ir.
taraf1ndan savunulan bu ~ozi.im,
tiimevanma dayand1g1 di.i~i.in

lamaczlrk

du~uncesine

dayanan

Popper
bilimin
cesini reddeder. Buna gore, ti.imevanm
problemi, ancak ve ancak bilimin ti.imevaruru gerektirmedi~ tesbit edilirse,
bertaraf edilmi~ olur. Ba~ka bir deyi~le,
ti.imevanm problemi yanh~ bir bilim
kavray1~1ndan ~1kanlnu~, yanh~ anla~dan bir problemdir.
tiimevanmsal dii~iinen hindi benzetme
si [ing. analogy of turkey thinking inductively; Fr. analogie de Ia dinde pensante inductivement) lngiliz filozofu Bertrand
Russell'm The Ptnblons of Phila;oplry [Febefmin Problemlm] adh eserinde, liimevanmln manbk yoluyla temellendirilemeyece~ni gostermek amaayla kulland1g1
finli.i hindi oyki.isi.i.
Oyki.iye gHre, hindi, hindi -;iftli~ndeki
ilk sabahmda yemetUUn saat dokuzda
verildi~ gonni.i~ti.ir. Fakat, hindi iyi
bir tiimevanmc1 oldugu i-;in, acele edip
birtak1m sonu-;lara SI('I'CUI\amJ~hr. Saat
dokuzda doyurulmasiyla ilgili olarak
~ok say1da gozlem yapmcaya kadar beklemi~ ve gozlemlerini ~ok deg~ik ko
~ullarda, c;ar~amba, Per~embe ve
Cwna gi.inlerinde, 1hk gi.inlerde ve
soguk gUnlerde, ya~urlu gi.inlerde ve
gi.ine~li gi.inlerde tekrarlam1~hr. Hindi,
listesine her gi.in yeni bir gozlem onermesi ekJemi~ ve ti.imevanmo vicdaru en
sonunda ikna olduktan sonra, ~k sayida gozlemden ha reketle, 'Ben, her sa bah
saat dokuzda kahvalh yapanm' sonucuna ula~uken, ti.imevanmsal bir ~1kanm-

da bulwunu~tur. Bununla birlikte, bu


sonucun, bogaz1 Noel arifesinde kesildigi zaman, anla~dmaz bir bi~imde
yanh~landtgt gori.ilmi.i~tiir. Ba~ka bir
deyi~le, dogru onci.illerle yapdan rumevanmsal c;Ikanm, hindiyi yanh~ bir sonuca gorurmi.i~tiir.
tiimevar1msal [ing. inductive; Fr. inductif;
AI. induktiv]. Ti.imevanmla ilgili olan disiplin; rumevanma dayanan ara~hrma;
ve ti.imevanmla ilgili olgular i-;in kullarulan s1fat ya da niteleme.
Bu baglamda, baz1 ~eylerde gozlemlenen ortak ozelliklerden hareketle, soz
konusu ~eyler sm&flnln ti.im i.iyeletiyle
ilgili genel bir sonuca ya da ti.imel onermeye ula~an ti.imevanmsal akdyi.iriitmeye; sonucu onci.illerirun kapsam1n1
a~an, bu yi.izden mantlksal bir zorunlulugu degil de, i~riksel bir olas1hgl
ifade eden genel di.i~i.inceye tameoarmSQI gmelleme ad1 verilmektedir.
Ote yandan, rumdengelimsel olmay1p,
ozelden genele, tikelden ti.imele, olgulardan yasaya yukselen akllyi.irutme ya
da ~1karunlar olu~turmada soz konusu
olan i~lemleri, gozlemlenen verilerden
suurlanmarru~ genellemelere goti.iren
si.ire~leri, genellemeleri dogrulama yontemJerini konu al~ disiplin ya da mantak li.iri.ine tumeoanmsal manhk denmektedir.
tiimgii~ [lng. omnipotence; Fr. umnipotence;
AI. allmacht). Tanr11un en onemli sifatlarJndan biri olara~ ontolojik kan1t di~Inda, ti.im Tann kan1tlanrun varhg1na
i~aret ettigi, ve Tann'n1n her~eye kidir
oldugunu, sonsuz bir kudrete sahip bulundugunu, kAdiri tnutlak oldugunu,
kendisinden daha kudretli bir varhgm
bulunmad1glru dile getiren s1fat.
Buna gore, Tann diledigi, istedi~ hereyi yapabilir. Bununla birlikte, Tann,
ozi.ine uygun di.i~meyen bir ~yi, manbk yasalanna ayk1n di.i~en bir ~eyi yapamaz. Yani, Tann, 1<are olan bir ~ember
ya d a kendisinin bile hareket ettiremeye
cegi kadar bi.i.yi.ik bir kaya yaratmaz.
Tann kendisinin bile ~Hzemeyecegi
problemler ortaya koymaz, oziini.i inkar

tiir

etmez. Ba~ka bir dey!~le, manhksal bakamdan imkansaz olam ortaya koymak,
bir kudret i~i olmada~mdan, Tann kar~atlarm birle~mesi i~in u~ra~maz. Ote
yandan, tumgu~ safah, Tann'nm di~er
safatlanndan ayn olarak de~il de, onlarla birlikte ger~ekle~ti~i i~in, Tann kendi
adaleti, merhameti ve bilgeli~iyle ba~
da~mayan ~eyleri de yaratmaz. Yine,
Tann ilahi do~asma aykm dii~en ~eyle
ri de yapmaz. Orne~in, yalan soylemek,
aldatmak turi.inden eylemler, akal, bilgi,
ir!de ve gu~ sahibi her varhk i~in olanakJa olmakla birlikte, aldatmak, yalan
soylemek Tann'mn ozune aykm du~er;
buna gore, aldatan, yalan soyleyen bir
varhk Tann olamaz.
Bu ba~lamda, Tarua'run, insana ozgurliik verdikten sonra, bu ozgurlu~un insan
tarafmdan kotuye kullarulmasaru engellemek istememesinden ya da isteyememesinden ve dolaylSayla bu koti.ilukten sorumlu tutulamamasmdan kaynaklanan
gu~luk ya da paradoksa, tumgu' paradoksu denir. Paradoksa gore, sorulmasa gereken soru ~udur: Tann daha sonra kontrol
albna alamada~1 bir ~eyi yaratabilir mi?
Soruya verilecek olumlu yaJut da, olumsuz yarut da, Tann'run sonsuz kudretiyle
uyu~maz. Paradoks, manbksal olarak
anumkun olan he~eyi yapma gucu, kapasitesi kudret anlaYJ~mda, bir de~i~ikli
~e gitmenin zorunlulu~una i~aret ebnektedir.
tiimiyilik [ing. omnibenroolence; Fr. bienveiflence] Tann'mn safatlarmdan biri.
Tann'run tumuyle iyi olmasa, kotiilukten tumuyle uzak ve ba~a~ak olup; yardamseverlik, a~k, sevgi ve dostlu~a
uygun bir tinsel yapada bulurunasa, tumuyle merhametli olmasa.
Tannsal iyili~in, hem evren ve hem de
insanbk duzeyinde ger~ekl~tigini ifade
eden safatla ilgili en onemli gu~luk,
Tann'run mutlak iyili~ni, dunyada varolan kott.ilukle uzla~hrma gu~lu~udur.
t:iir [Yun. eidos; Lat. species; Os. nevi; lng.
species; Fr. esp~ce; Al. art]. 1 Oyelerinin
ortak olarak bir~ok do~al niteli~i ya da
i~levi payla~h~a do~al grup ya da

871

bolme; uyelerinin kendilerini ba~ka bir


Slmfan uyelerinden farkJala~taran ortak
bir niteli~e sahip oldu~u smaf. Goreli
olarak daha geni~ olan bir suuf, yani
cins i~inde yer alda~1 du~uniilen daha
dar bir samf. Cinsin, tursel aymmla belirlenen ve bir~ok bireyi kapsayan altbolmesi.
Buna gore, ti.ir, gen;eklikleri bir ve
aym olan bir~ok ~eye, 'bunlar nedir?'
diye soruldu~u zaman, verilecek yamthr. Orne~in, Mehmet, Hasan, Fatma,
vs., nedir, diye soruldu~u zaman, insandar yamh veriHr. l~te, insan bir turdur. Ozel tur ve goreli tur olmak uzere,
iki ayra turden soz edilebilir. Bunlardan
ozel tur, tur oldu~unda, cins olamayan,
yani kendi i~inde turlere bolunemeyen
ture, buna kar~m goreli tur, hem tur ve
hem de cins olabilen, yani turlere bolunebilen ture kar~llak gelir.
2 Do~ada varolan ve surekli ozellikleri
olan birime; birbirlerinden ya da ortak
bir soydan gelen, hem birbirlerine ve
hem de atalanna benzeyen canh varhklann toplamma.ayna zamanda dogal turler ada verilir. Bizim tarafuruzdan meydana getirilmeyip, da~ dunyada varolan
ve ortak bir do~aSl olan uyeleri bir araya
getirip, onlan nasal betimledi~imiz ya da
suufladatarruzdan ba~slZ bir ~er~eve
ic;inde, birbirlerine ba~layan yapdar olarak do~al turler, nominal ozler d1~mda,
bilimsel ara~l::mnarun ke~fetti~ ger~ek
bir oze sahiptirler.
3 Ontolojik bir anlam i~inde, maddeyle
bireyl~en ortak do~a ya da toz. Ome~' Orta~a~ felsefesinde, ontolojik bir
ba~lam i~inde, bir fail tarahndan bireyselle~tirilen ortak do~a ya da oz.
4 Yine, Skolastik felsefede, fakat bu kez
epistemolojide, da~ nesne ile ozne arasmdaki arao ~ey. Bu anlay1~ta turu yaratan olgu, da~ nesnenin maddi, zilmin
kavraya~uun gayri-maddi olmas1, ve
nesnelerin bireysel olmasma kar~m, zihnin bilgide tumelleri tema~a etmesi ya
da kavramasadar. Bu anlay1~a gore, tur
sayesinde bilme edimi ve bilginin nesne.:.
si bir olup ~akar.

872

tiiretilebilidik

Bu baglamda, insan ttiriine imtiyazb bir


konum bah~eden teori ve pratik biitiiniine tiirdiliik ad1 verilmektedir. Ote yandan, bir ti.irii ayru cins i9ndeki diger ti.irlerden ayiran temel ozellige, bir alt smm
ayru s1ruf i9ndeki diger Slmflardan farkhla~hran ay1rd edici ozellige tarsel ayrun denmektedir. Bu .;er.;eve i.;inde, yi.iklem ya da tammlayamn, oznenin iiyesi
oldugu tiirii belirten ya da tarumlanan
konumundaki kavrarrun, ti.ir olarak bir
ozelligine i~aret eden tarurna tursel tamm
ad1 verilir.
Yine, bir ti.imcede yer alan bir terimle,
hem bir tiire hem de tiiriin bir iiyesine
gonderme yapllabilmi~ olmas1 durumundan kaynaklanan belirsizlige, soz
konusu ihtimale dayanan .;okanlamhhga tur-ornek belirsizligi denir.
tiiretilebilirlik [ing. deducibilih;; Fr.
derruabilitt; Al. ableitbarkeit]. Bir onermenin ba~ka bir onennenin sonucu olma,
bir dizi onermenin ba~ka bir dizi onermeden manbksal kuraUara uygun olarak filkarsanabilme ozelli~.
Buna gore, bir dizi onermenin ba~ka bir
onerineler obe~den, ancak ve ancak
sonuncu onenneler obegi onciilleri, birind onerme kiimesi de sonucu olan ge.;erli bir filkanm kurah varsa, tiiretilebilir
oldugu soylenir.
tiiriim [Os. sudur; lng. emanaticm; Fr.
emanation; Al. emanation]. Tiim ger.;ekligin bir ve ezeli-ebedf olan yetkin ve
a~lon bir varhktan zorunlulukla filkh~
ru, ti.iredigini, sudtlr ettigini one siiren
metafizik ogreti. Tann, degi~mez, ezelfebedi~ bir, yetkin, saf, basit, edimsel ve
boliinemez olan a~km varhk oldugu,
ve yaratma bir eylem olup, her eylem
de bir degi~meyi gerektirdigi iliin, yaratmamn Tann'mn degi~mezligine,
safhgma, birligine, edimsellik ve yetkinligine golge dii~iirec:egini savunan
ve iliihi yaratma yerine, rum ger.;ekligin Tann'dan, Tann'run herhangi bir eylemi olmaks1zm, zorunlulukla 9kbgm1
savunan anlay1~.
Gune~-1~1k egretilemesini kullanan bu
yaratma anlay1~ma gore, npk1 Giine-

~in 1~1gm

kaynag1 olmas1 gibi, Tann


da varhgm ve ger.;ekligin kaynag1d1r.
Varolan ~eyler Tann'dan, 1~1k, kaynag1
olan giine~ten nasd filklp yay1hyorsa,
oyle .;lklp yayd1r, ttirer. Bununla birlikte, nasd ki, 1~1k 1~mlan giine~e e~it degilse, aym ~ekilde varolan hi.;bir ~ey
de, Tann'ya e~it degildir.
iiiriimciiliik [Os. suduriyye; Ing. emanationism; Fr. emanationisme; AI. emanationsIehre]. tPlotinos tarafmdan one siirulmii~ olmakla birlikte, Orta.;ag Hristiyan
ve lsli\m dii~iincesinde de ge.;en ve ger.;ekligin kaynag1 ve yap1suu, Tann ya
da Bir ad1 verilen a~km bir ilkeden ba~
layan, siirekli ve kendiliginden bir alo~,
sudur ya da tiiriimle a9klayan ogreti.
Varhklann ontolojik statu, tinsellik ve
yetkinliklerini varhk kaynagma, yani
a~km ilkeye olan uzakhk ya da yakmhklanna tabi kllan, in.sarun gorevinin,
tannsal kaynagma donmek, O'nu tema~a etmek ve O'nunla, mistik bir vecd
hali i.;inde birle~mek oldugunu one
siiren gorii~.
Buna gore, turiimciiliik, ger.;ekligin yaplslm ve kokenini, her~eyin tiirlim ad1
verilen bir siire.;le kendisinden tiiredigi
bir yetkin ve a~km ilkenin varoldugunu
soyleyerek a.;klar. Tiiriirn zamand1~1
bir ~ey oldugu i.;in, yalmzca mecazi bir
anlam i.;inde, bir sure.; olarak betimlenebilir. Tiiriim siired boyunca, varhk kaynagmda bir degi~me ya da eksilme soz
konusu olmad1g1 i.;in, tiiriimiin kendisinden ba~lad1g1 ilke a~km olmak durumundadlr. Tiiriim siired devam ettik.;e,
varhklar kaynaktan olan uza.kJiklanna
gore deger kazamr veya yitirirler.
Tiirlimciiliik he11eyden once evrimcilikten farkhhk gosterir. Zira, evrimin
kendisi zamansal bir siire.; olup, ilke siirece i.;kindir. Dahas1 evrimde bir geli~
me siired ya~arur, tiiriimciiliikte varhk
kayna~ndan uzakla~hk.;a gii.; ve deger
kayb1 soz konusu olur. Bununla birlikte,
tiiriimciiliikle panteizm arasmda onemli
bir yakml1k vard1r, ~u farkla ki, tiirlimciiliikte a~km olan ilke ya da Tann, panteizmde ic;kin hale gelir.

Unomuno, Miguel de

u
ugrak [!ng. moment; Fr. moment; AI. moment]. 1 Gene! olarak, an; zaman veya
zaman i~indeki, siiresi belirlenmemi~ ya
da cotrafi yeri belirtilmemi~ belirsiz
nokta. 2 Diyalektik dii~iincenin, tez, antitez ve sentezden meydana gelen adJmlarmdan her biri. Hegel'de, diyalektik
dii~iinen zihnin ilk dolayunstz varht
incelerken yapttt boliimleme sonu~la
nndan her biri.
3 Bir siirecin belli ba~h adtmlan. Terim
ozellikle tposbnodernizmde, toplumsal
analizin a~amalanna veya basamaklartna i~aret ehnek i~in kullamhr.
universale in mente. Orta~at dii~iince
sinde, tiimellerin zihinden battmSIZ bir
ger~eklite sahip olmadtklanru, onlarm
yalruzca zihinde varolduklarmt dile getiren Latince terim.
universale in voce. Orta~at felsefesinde,
ttiimeller kavgast stiz konusu oldutunda, tkavram realizmine oldutu kadar,
tkavramcthta da kar~t ~tkan ad~tlarm,
tiimelleri attzdan ~tkan sesle ozde~l~-
tiren gorii~lerini Hade eden ve tiimellerin yalmzca sozde varoldutunu ifade
eden Latince terim.
universalia ante res. Orta~atda, Platon'un
radikal kavram realizmi io;in kullarulan
deyim. Tiimellerin tikellerden ayrt ve zihinden battmstz olarak varoldutu gorii~ii. Tiimellerin kendilerini ozelleyen
maddi nesnelerin varolu~undan once
varoldutu ve ikinci olarak da, Tann'mn
koydutu yasalann dotal fenomenlerin
nedenleri olarak, bu fenomenlerden once
gelditi gorii~ii.
universalia in rebus. Orta~at dii~iiniirle
rinin Aristoteles~i tkavramcthk batla-

873

mmda kullandtklan, ve tiimellerin dt~


diinyadaki ~eylerden, bireysel varltk ya
da tikellerden once, onlardan ayn ve batmsJZ olarak degil de, bireysel varhklarda, somut ve bireysel ~eylerde onlann
ozii olarak varolduklaruu dile getiren Lalince deyim.
universalia post res. Ortar,atda tad~tltk,
ve bu arada tkavramaltk i~in kullarulan ve tiimellerin insan zihninden batmstz bir varolu~a sahip olmadtklartru, ancak tikellerden tiiretildiklerini one
siiren gorii~.
Unomuno, Miguel de. 1864-1936 ytllan
arasmda ya~amt~ olan lspanyol dii~ii
niir. Temel eserleri: Del sentimiento
tragico de Ia vida [Hayattn trajik anlamt]
ve La Agonia del Christianismo [Hristiyanhtm Miicadelesi]'dur.
Insamn benlitiyle halktn ruhunu ~o
ziimleyen, insan ruhunun dramatik boyutunu, onun zaytf karakteriyle tarihinin
akt~JIU gozler oniine sermeye ~ah~an
Unomuno'nun felsefesi, bir sistem felsefesi detildir. Ba~ka bir deyi~le, o diinya}'1 bilimsel bir tarzda tarurnlamak, onu
metafiziksel bir sistem i~inde kategoril~tirmek yerine, insan ya~am1ru karma~tk duygusal ve entellektiiel boyutlan
i9nde yakalamaya ~ah~mt~tn.
lnsaru bilince sahip olmast dolayiSiyla
hasta bir hayvan olarak tarumlayan
Unomuno, insan ya~amma aynlmazcasma sirayet eden trajik bir duyguyu,
illiimsiizlute duyulan derin arzuyla oliimiin mutlak ve sarstlmaz kesinliti arasmdaki ikilemin yaratttt trajik anlaliU
~k gii~lii bir bi~irnde duyumsar. 0 bu
anlamda, 20. yiizytl tvarolu~~ulutunun
CSnemli onciilerinden biridir. Ona gore,
boyle bir ikilem, boyle bir trajik durum
alttnda, insan rasyonalizmin zavalh
oyuncat olmaktan kurtulmaya baktp,
kendini imana btrakmahdtr. <;:unkii aktl
insam mutsuzluta sevkederken, inan~
insan i~in sahici ya~amt ifade eder.
Aklm kuru, sotuk ve insan ger~etine
yabanct soyutlamalartyla kolele~en
insan, ancak irnan yoluyla, bir idealin
pe~inden gitmek suretiyle kendini tam

874

Upani~adlar d~nemi

ger~ekle~tirebilir, ger~ek insanh~ma eri~me umudunu koruyabilir.


Upani~adlar donemi. +Hint felsefesinin

olarak

varl1~m

tepke diye adlandmlan, ve


adale kas1lmasi turiinden govdede ba~
layan hareketlerden, ag1z sulanrnas1,
M. 0. 750-500 ydlan arasmdaki donemiyuz k1zarmas1 gibi dururn degi~iklikle
ne verile1\ ad. Upani~adlar, evrenin yarine dek ~~itlilik arzedenen tepkiler
raha ilkesi olan +Brahman temeli uzegostermesine neden olan etk.i.
rinde, ruh goc;Li ve kurtulu~ o~retisiyle
uygulamah [Os. tatbiki; ing. applied; Fr
belirlenen ve Tann'yla ki~inin ozu itibaapplique; AI. angewandte]. Bir disiplinin,
riyle bir oldu~unu dile getiren bir felsefe
salt du~unce ya da teoriyle ilgili almaanlay1~1 geli~tirmi~lerdir.
yip, pratikle de ilgilenm~si, hayatm
upuygun [Os. mut6brk, tasavvuru tam; lng.
somut problemlerine yonelmesi, somut
adequat; Fr. ad~quat; AI. adaequat]. Konudeneyimin ~itli ve~heleri ic;in ~ozum
suna tam anlam1yla uygun du~en, kouretmeye kalk1~mas1 dururnu. Teorik
nusunun rum yonlerini kavrayan dubir disiplinin ~ozurnleyid ve niceleyici
~unce ya da kavray1~ olarak kullamlan
teknik.lerinin ba~ka bijr disiplin i~inde
s1fat.
kullarulmas1 h:lli.
Upuygunluk olc;utunu ielsefeye sokan
1 Buna gore, ozel ve kamusal ya~amda
+Leibniz'e gore, upuygunluk se~ikli~in
kar~nla~1lan problemlere, ahl:lki bir
bir turevidir. Buna gore, bir ~ey, onu
bakl~ a~1smdan hareketle, uygulanan
ba~ka ~eylerden ay1ran tum yonleriyle
felsefi de~erlendirme, inceleme ve tarbelirlenerek kavrarursa e~er, kavray1~
b~maya; ahlak.rn soyut ve spekulatif bir
ve bilgi a~khr. A~Ikh~m, bile~ik nesnedisiplin olrnaktan ~kanlarak, bir ahl:lk
ler, do~as1 kanna~Ik olan ~eyler soz kosisteminin belirli bir alana, ahl:lki kural
nusu oldu~u zaman, kar~d1~1 upuyve ilkelerin de somut ahl:lki problem.Jegunluktur. Bu c;erc;eve i~inde, kompleks
re uygulanmas1 durumuna uygulamah
bir ~ey ya da konu, onu meydana getiahl6k ad1 verilir. Nitekirn, hekimin hastaren tum bile~enler kavrand1~1 takdirde,
lanna ve meslekta~lanna kar~1 olan
bilgi ve kavrayt~ upuygundur.
davraru~lanm belirleyen ilkeler butunu
unlc. Hem Bab felsefesinde ve hem de
olarak trp ahltikl, i~adamlarmm mu~teri
lsl:lm dunyasmda ge~en bir du~unce olalerine, i~~ilerine ve kendileriyle rek.!bet
rak, turiim ya da sudQr fikriyle birlikte
etti~i di~er i~adamlanna kar~1 olan
kullamlan, Tann'dan do~an, Tann'dan
davran1~lanm belirleyen kurallar ve iltureyen her~eyin, yine Tann'ya done~
keler sistemi olarak i~ ahltikr, genel
ni ifade eden terirn. Buna gore, liiriim ya
ahl:lki ilkelerin otanazi, kurtaj, olurn ceda sudurun varolan he~yin Tann'dan
zasl gibi somut durum ve konulara uydo~u~unu dile getirdi~ yerde, uruc.
gulanmasuun sonucu olan ahlaki tarl:l~
Tann'ya donu~u, yiikseli~i temsil eder.
malar, uygulamah ahl:lka konu olarak
Omegm. Hristiyan Orta~a~ felsefesinde,
verilebilir.
wile, Isa'run, havarileri onunde mucizevi
Uygulamah ahl:lk, 1960'h ylllardan ba~
bir ~ekilde goge yukseli~i anlamma gelir.
layara.k, Anglo-Sakson dunyada, ozellikle
usulii'lhamse. Mutezile'nin be~ temel ilde Arnerika'da, siyah beyaz ~itligi i.;in
kesine verilen genel ad. Bu ilkeler, suamucadelenin, Vietnam Sava~ma kar~1
siyla Tevhid, yani Allah'm birligi; ada~~kl~m, cinsel e~itlik tartl~malannm
let; iman ile inkar arasmda u~uncu bir
temelinde yer alan pratik ve felsefi soo~e ya da makamm varolu~una i~aret
rularut ve ilkelerin bir ifadesi olarak
eden orta yer; Tann tarahndan verilen
do~mil~tur. Ote yandan uygulamah
odul ve ceza; Tann'nm iyili~i buyurup
ahl:lkln felsefi ara~hrmamn bir dah olave kotulu~u yasaklad1g1 ilkeleridir.
rak gorulrnesi tavnrun, felsefenin sadeuyaran [Os. munebbih; Ing. stimulant; Fr.
ce ahl:lk alarurun kapsam1 ic;ine giren
stimulant; AI. stimulans]. Canh varh~a,
problemleri analiz edip, onlan a~1kJ1~a
kendisinin d1~mdan gelen etki; canh

uzla~tmcahk

kavu~turabilece~ini,

ama bu problemlere bir yamt ya da c;ozilm getiremeyece~ini one silren analitik ahlk anlayi~I
mn kar~1smda yer ald1~Inl unutmamak
gerekir.
2 Yine, insanm do~adaki yerine, ki~ili
~in do~asma, bilimsel ve teknolojik geli~menin toplumsal sonuc;lanna v. b. g.,
dair felsefe incelemelerine ise, uygulamah fobiefo denrnektedir. 3 Uygulamal1 m'atematik ise, matemati~in, fizi.ld ve do~al
bilimlerde soz konusu olan tilmdenge
limsel akdyilriitmeye katklda bulunrnak
ilzere geli~tirilmi~ olan dallanna, daha
ozel olarak da klisik fizikte kullamlan
matematiksel tekniklere denir.
uyu,ma yontemi [lng. method of agreement; Fr. mit hod de l' accord]. lngiliz filozofu J. 5. tMill'in onerdi~i deney$el
yontemin adunlanndan biri. Buna gore,
bir fenomenin ortaya c;tkh~1 birkac; durumda, ortak bir o~e soz konusu oldu~u takdirde, bu ortak o~e soz konusu
fenomenin nedeni olarak gorillilr. Bu
ili~kiyi sembolik olarak ~oyle gosterebiliriz:
a,b,c,d,...

b,d,f,g,...

d,f,k,l,... oyleyse, d

z,s,p,r,

uzam [ing. extension; Fr. itendue; AI. ausdehnung). Zaman ic;inde varolup, fiziki
mekanda yer i~gal etme. Elle tutulabilir, de~i~tirilebilir, bolilnebilir, hareke t
ettirilebilir olup, ~ekli ve bilyilklil~il
olan maddenin yer kaplama ozelli~i.
uzla~1m [ing. conoerztion; Fr. convention;
AI. konvention, vortrag]. Do~ada varolmayip, sonradan yapdan genel bir anla~marun ilrilnil olan, do~rulu~u do~a
da varolan ~eylere de~il de, anla~maya
ba~h olan genel onenne ya da kabul.
Buna gore, yasalar ve ahlW ilkeler,
insan varhklarunn, dilzen ve gilvenlik
i-;inde, temel ihtiyac;lanm kar,Ilayip amac;lanna ula~arak ya~amak amac1yla
yaphklan anla~marun ilrilnil olan uzla~Imlar olarak gorillilr. Ayru ~ekilde, bir

875

nesneye verilen belli bir ad da, ona


ba~ka bir isim verilebilmesinin ola11akh
olmas1 anlarrunda, bir uzla~1mdan
ba~ka bir ~ey de~ildir.
Bu ba~lamda, bir k.i~inin, tek bir hireyin belirli bir durumda, ileti~im amaayla kullandl~l bir soziln, soylenimin
c;ok say1da insan tarafmdan benimsenerek belirli bir mesaj1 aktarma i~inde,
standart arac; olarak kullamlma durumuna gelmesine, bir soziln, bir anlam
ya da soylenimin tek bir ki~i ya da insamn ozel kullammmdan herkesin ortak
kullamm1 durumuna gec;i~ine uzla~lm
la~ma ad1 verilir.
Buna kar~m, ik.i nesne, durum ya da
olay arasmda uzla~1m yoluyla sa~lan
ml~ ba~mhya uzla~1msal ili~ki denir.
Soz konusu ba~mh, nesne, durum ya
da olaylardan birine ili~kin dil~ilnce
nin di~erine ili~kin dil~ilnceyi c;a~n~
hnnasma olanak verir.
uzla,Imcihk [lng. conventionalism; Fr.
conventionnalisme; AI. konventionnalismus]. 1 Bilim felsefesinde, fizik yasalanrun, 6zild teorilerin ve fizikle ilgili hipcr
tezlerin deneyi, d1~ dilnyaya ili~kin
algilaruruzl dilzenlemek, ac;~klamak ve
yorumlamak it;in kullarulan uygun ifade
ya da uzla~1mlar olduklann1; fizik yasalanmn mutlak ve de~i~mez olmay1p,
yalruzca kabul edilmi~ olan postillalara,
bilgimizin genel c;erc;evesine ve sahip oldu~umuz teknolojiye goreli olup, gerc;ekli~in bizzat kendisi yerine, bilindn
~eyleri nasd ili~ki ic;ine soktu~unu ortaya koyduklanm savunan goril~. Bilimsel yasa ve teorilerin, do~al dunyay1 betimlemenin altematif yollan ya da
tarzlan arasmda yapdacak sec;ime ba~h
olan uzla~1mlardan ba~ka hic;bir olmadiklaruu, sec;ilmi~ olan altematifin di~erlerinden daha do~ru olmay1p, yalruzca dunyay1 tasvir etme amaana daha
uygun dil~til~ilnil one silren anlay1~.
Birer uzla~1mdan, postilladan ba~ka
bir ~ey olmayan fizik yasalan ya da teorilerinin, bilimsel c;evreler tarafmdan,
anlay1~ ve ondeyi bak1mmdan basitlik
ve ac;1klama kolayh~1 sa~lad1klan ic;in

kabu) edildiklerini, kontrol, at;Iklamada


kolayhk ve basitlik gibi i~levleri yerine
getiremedil<Jeri zaman ya bir kiy1ya blraklldiklanni ya da gozden ge-;irildiklerini iddia eden ak1m olarak uzla~lmCI
l1k, 2 manhk alan1nda, manhksal dotru
ve ilkelerin, forme) bir sistem olu~turu
lurken i.izerinde anla~maya vanlm1~
keyfi uzla~unlar olduklaruu, herhangi
bir aksiyomlar dizisi ya da t;Jkanm kurallan obetinin temel ve ti.im man hk
sistemleri it;in ge-;erli olmadklann1, bir
mant1k siste1nindeki aksiyomlann dotnlluk)arinin, sistemde nereden yola t;Jklhp nasd ilerlemek gerektitiyle ilgili
kavramsal bir uzla~maya bath olduklanru one si.irer.
3 Ote yandan, uzla~uncllik, matematikte, matematitin dotrulanrun, di.inyayla
ilgili batunslZ olgulan ifade etmekten
t;ok, salt yararb uzla~Imlar olduklan anlayi~lnl ifade ederken, 4 dilde, dilsel
ifadelerin anlamlan salt uzla~1m yoluyla belirlenditi it;in, analitik onermelerin
dotruluklanrun dildeki uzla~1mlara
bath oldutu gorii~i.ine kar~1hk gelir.
5 U zla~1mc1bk yine bilim felsefesinde,
fenomenler arasmda varolan deti~mez
di.izen ya da di.izenlilikleri betimleyen
genel onermeler olarak di.i~i.ini.ilen bilimsel y"salann, fizi.ki di.in yay a iii~ kin
at;klamalar satlayan, ve fiziki di.in yay1
betimlemek amao soz konusu oldutu
zaman, gerektitinde, yerlerine ba~ka
uzla~1mlann get;irilebileceti uzla~unlar
oldutunu savunan gorii~ tan1mlar.

Bilimsel yasa)ann, fiz!ld di.inyay1 gert;ekte oldutu ~ekliyle betimlemediklerini, bundan dolay1, dotru ya da yanh~
olmadJkJann1; onlann d1~ di.inyaya iii~
kin algdanmiZI manhksal ya da matematiksel bak1mdan di.izenlemeye yaradikiann; di.inyay1 anJama ve betimleme
tarzJmlZUl ic;inde bulundutumuz ki.iltiir
tarafmdan benimsenmi~ olan uzla~lm
lara bath oldutunu; bu anlamda, tek bir
gert;eklite ili~kin olarak, birt;ok uzla~un
.ya da resim olu~turulabilecetini; bunlardan bazllanrun diterlerinden daha
iyi olabilmekle birlikte, hit;birinin diterinden daha dotru olmadJtini; bir uzia~lmln, diter uzla~1mlardan daha basit,
daha uygun, daha yararb oldutu ve
daha fazla say1da fenomeni a-;Lk.ladJta
zaman, yasala~htinl ya da yasa olarak
kabul edild itini one si.iren yasa gorii~i.i
olarak uzla~unahk, fiziki di.inyada buldutumuz di.izenin, dotaJW'l kendinde
ve kendinden sergiledigi bir di.izen olmayip, zihnimizin di.inyay1 nasll gordi.itune, manbk, matematik ve dil sistemlerimizin onu nasd di.izenleditine bath
oldutunu one si.irer.
Bilim felsefesinde kabul goren bir gori.i~
olarak uzla~unchtin temelinde i.inli.i
AJman filozofu Kant'Ul, di.inyada buldutumuz diizenin zihinlerimizin yap ve
ozelliklerinden batunsz oimaditi gori.i~i.i vardtr. Kant'tan etk.ilenen uzla~uncJ
hk ba~ta t Poincar~ obnak i.izere, tMach
ve tDuhem gibi di.i~i.ini.irler tarafmdan
savun ul m u~tur.

ii~

ii~ evre yasast [ing.

law of three stages; Fr.


loi des trois etapes]. t Pozitivizmin kurucusu tcomte'un lnsan z.ihni, insan du~un
cesi ve toplum h;in ongordu~u u.; a~a
mah evrim ya da geli~me yasas1. Comte
tarahndan ifade edilen geli~me surecindeki birinci evre, 1 ttolojik evredir. Du~unce tarihindeki bu evre, insarun .;ocukluk donemine benzer ve in.san
burada, dunyay1, kendisinin bu dunyadaki yazg&sml ve fenomenleri tannsal ya
da manevi gu.;lerle a-;1klar. Burada, ger.;eklik, birtakun itkilere, arzulara sahip
olan egolar, tinier ve ruhlar araab~tyla
antropomorfik ve animistik bir tarzda

a~arur.

tldnci evre olan

2 metafi:zik evrede ise,

manevr gu-;lerin, ruhlann ve tanralarm


yerini, 'oz', 'nihat ve en yiiksek neden',
'ozgurluk' gibi soyut kavramlar ve gtic;ler
ahr. lnsan, bu evrede fenomenlerin kaynaklan ve a~1.klamalar1 olarak manevi
gtic;lere duyulan inan,.tan vazge.;er ve
eter gibi ki~isel olmayan o~eleri ya da
varllk-Qz ili~kileri konusundaki kavramlara duyulan inana benimser. Bu ikinci
evre, insandaki gen.;lik done-mine kar~l
hk gelir.
ins an d u~uncesi ve bilgisindeki u.;uncu
evre ise, 3 puzitif evredir. Burada, feno
menlerin gerisindeki gi.i.;lere ya da ozlere ili~kin metafiziksel a-;1klamalardan
vazger;ilir, alg1lanamayan nedenleri bulmayl amac;layan ara~hrmalar bir yana
b1ralahr. insan bilgisinin s1rurh oldu~u
anla~II1r, bilginin yal~uzca insan ti.irunun do~as1na ve de~i~en toplumsal ve
tarihsel ko~ullara ba~h ve goreli oldu~u

korku

877

kabul edilir.Bundan dolay1, mutlak a.;klamalar bir yana b1rakllu ve olgular araSlndaki duzenli ili~kileri ya da yasalarJ
bulmaya ge\i]ir.
Comte'a gore, bu u.; evreye kar~1hk
gelen toplu1nsal, ekonomik ve kultiirel
yap1lar vardu. Buna gore, teolojik evre
ozu itibariyle otoriteye dayanan ve militarist bir yap1 sergileyen bir duzene
kar~1hk gelir. Oysa, pozitif evre tekno ..
loji ve endustriyel faaliyetle belirlenir.
ii~ kocku [ing. three basic fears; Fr. trois
craintes]. Epikuros'un insan ya~am1n1
.;ok derinden etkiledi~ine inand1tJ ve
ortadan kaldlrllmas1 i.;in belli bir metafizik sistem geli~tirdi~i u.; korku.
Buna gore, tEpikuros, bu korkulardan
birincisi olan Tann korkusunu, madded
bir atom goru~u benimseyerek yersiz
hale getirir. Maddi evren gorii~unu,
Tannlar1 da i.;erecek ~kilde geni~leten,
Epikuros'a gore, Tannlar da, atomlardan
meydana gelmi~ olmahdlrlar. Bununla
birlikte, Tannlan meydana getiren
atomlar en ince ve en yetkin atomlard1r .
Epikuros Tanrllan it;inde ya~a-d1~un1z
dunyarun olduk.;a uza~mda bir yerlere
yeryeGtirir. Bu ise, Taru1lann yeryuzunde olup bitenlere karl~mad1klan, dunyadaki her~eyin yalruzca atomlann -;arpl~malarl ve birle~meleri sonucunda
do~al olarak olu~tu~u anlam1na gelir.
Epikuros'un atomcu goru~u, insan1,
Tann, olum ve kader korkusundan kurtanr. <:;unku, Epikuros'un varhk goru~une gore, do~a atomlardan meydana
gelir ve bu do~al duzende, tiim olaylar
do~al nedenlerle a.;&klarur. Do~ada olup
biten her~ey atomlann hareketine, onlarm birbirleriyle .;e~itli ~ekillerde ,.arpl~
rna ve birle~melerine indirgendi~j i.;in,
Tann'n1n bu dunyaya bir ~ekilde mudahale etmesinden soz edilemez. Tann
do~al duzene mudahale etmedi~ine ve
insanlann i~lerine kan~mad1~1na gore,
Tann' dan korkmarun aruanu yoktur.
Epikuros'a gore, olumden de korkma
mak gerekir, ~i.inku biz ya~arken oli.im
yoktur, olum geldi~i zaman da, biz
arhk ya~amda de~ilizdir. Ve nihayet,

878

i.i~lemecilik

dii~ii~ ve c;arp1~malan bir


zorunlulu~a, mutlak bir tdeterminizme
dayanmay1p, geli~igiizel ve raslanhsal
oldu~undan, kaderden de korkmaya
hi~ gerek yoktur. Epikiiros'a gore, insan
bu korkulardan kurtuldu~u zaman, en
yiiksek ama~ olan mutluluk yolunda
engelleri a~m1~ olur.

aton1lann

ii~lemecilik

[ing. trinitarwnism; Fr. trinitarianisme]. Hristiyan teolojiSinde, rannrun


do~asliUll, toz baklnundan bir, ki~i y a
da cisimle~me bakmundan ii~ oldu~u
nu one siiren anlay1~. Bu o~retinin tetnelinde, ger~ekten varolarun tiimel oldu~unu, tikellerin tumelden dolay1,
tiimel sayesinde varoldu~unu savunan
Platoncu realizm ve Hristiyanlar1n, Hz.
isa'n1n tannh~1n1 ve kutsal kitapta
g~en Kutsal Ruh'un tannsalh~1n1, ~ok
tannclh~ln

sa~ahklanna

dii~meden

koruma arzusu bulwtur. Bu inanca gore,


Tann birdir, fakat Baba, Ogul ve Kutsal
Ruh olarak olarak ii~ ~ekilde goriiniir.
ii~iincii adam paradoksu [ing. tl1ird man
paradox; Fr. paradoxe du troisibne homme].
tPiaton'wt tldealar o~retisinin yol a~h~l
iinlii paradoks. Buna gore, idealar tikellerin kendisinden pay ald1klan temel
ger~eklikler ve bireysel varhklann kendileriyJe yargllandtklan ol~utler olarak
one siinllmii~tiir. Buna gore, d1~ dunyada, insan toplumunda adamlar vardlr; ve bir de, bu adamlann kendisinden
pay alarak varh~a geldikleri, kendisiyle
yargdandtklan Adam ldeas1 vardu.
Fakat paradoks, he~eyin bundan ibaret
olmad1~1ru dile getirir; ~iinkii somut
adamlann, bireylerin Adam ideasma ne
ol~iide benzediklerini belirleyebilmek
i~, ii~iincii bir adama daha ihtiya~ vardu. tdealar ogretisi i~in temelli bir el~
tiri meydana getiren paradoks, ldealann, sonsuzca geriye gidi~e yol a~mak
suretiyle, varolanlar1n niifusunu gereksizce artt1rd1~1n1 ortaya koyar.
ii-;iinciil nitelikler (ing. tertiary qualities;
Fr. qualites tertiaires]. Nesnelerin, nerede,
nasll ve hangi konumda bulunursa bulunswtlar, kendilerinden aynlmaz olan
birincil nitelikleriyle, onlann bir ozneyle

temaslan sonucwtda ortaya c;lkan ikincil


niteliklerine, zihin taraf1ndan bu temel
iizerinde eklenen nitelikler.
Birincil ve ikincil nitelikleri varst\yan
soz kon usu ii~iinciil nitelikler de~erle
ilgili olup, iyilik, giizellik, do~ruluk
benzeri niteliklerden olu~urlar. Buna
gore, ii~iinciil nitelikler, se~icili~i olan,
hiikiim veren, bir ~ey iizerinde yo~un
la~abilen, de~er bi~en bir zihnin olu~
turdu~u nitelik ya da de~erler, bilincin
varolan ~eylerin birincil ve ikincil niteliklerine verdi~i yorumlay1c1 ve de~er
bi~ici tepki ve yarutlar i~in kullarulan
genel bir terimden ba~ka bir ~ey de~il
dir.
ii~iinciiniin imkansazhga ilkesi [Os. ~1kk
salisin imkans.zhgl mebdei; ing. principle
of excluded middle; Fr. principe de tirn
e:rclu; AI. au.sgescholesseness dritte]. Klasik
mant:lk~llar taraflndan, A s dir y a da A
8 degildir' diye ifade edilen ilke.
~~itli tarumlan olan ii~undiniin olanakslZh~l ilkesi, gu~lii versiyonu i9nde
'Her onerme ya do~ru ya da yanlt~hr'
~eklinde, daha zayd versiyonu i9nde
ise, 'Her onenne ya do~rudur, ya da
do~ru de~ildir' ~eklinde tarumlarur.
Bunlardan ikindsi, klasik manbkta, ~
li~mezlik yasas1ndan ~1karken, sezgici
mant:lkta c;lkmaz. ~oyle ki, ~eli~mezlik ilkesi dii~iiniilebilen her~eyi, A ve Aolmayan olmak iizere ikiye ayartr. Ba~ka
bir deyi~le, A ve A-olmayan, bir arada,
~eli~mezlik ilkesinden dolay~ dii~iiniile
bilen tum ~eyleri, yani dii~iirune evrenimi.zi kapsar. Buradan 9kan ii~undiniin
olanaks1zh~1 ilkesi, 'her ~yin, ya A veya
A-olmayan olmak zorunda oldu~unu,
iir;Uncii bir halin dii~iiniilemeyece~ini'
soyler. Ba~ka bir deyi~le, ilke, d ii~iinme
evreninin dJ~and'a ii~uncii bir hil, x gibi
ii~iincii bir ~Lk olamayaca~1ru ifade
eder.
iiJelim [tng. production; Fr. production; Al.
produktion ]. Sosyal ve ya~am1n temelinde bulunan bir olgu olarak, insani ihtiya~lan kar~dayacak mal ve hizmetleri
elde etmek amac1yla ger~ekle~tirilen faaliyetJer biitiinii; yeni bir mal ya da hizI

iistdil

1netin yarahln-.asn saglayan etk.inlikJer


toplam1. Bu baglamda, toprag1 ekmek
suretiyle belirli birtak1m urunler yeti~
tirmeye tanmsal uretim; Slnai birtak1 girdiler kullarunak suretiyle, endustriyel
urunler meydana getinneye srnai uretim;
zihin gucu ve emegi harcayarak entellekti.iel bir uri.in ya da eser meydana getirmeye de zihinsel uretim ad1 verilir.
Soz konusu ureth n surecinde, ins an
emeginin tamalnlaylclSl olarak kullanllan nesnelere; uretim surecine dogrudan ya da dolayh otarak katalan, kendi~
leriyle uretimin yapllabildigi dogal ya
da insan eseri her rurlu ara-;, nesne ve
teknik bilgiye iiretim (Wa,lan denmektedir. Bu uretim ara-;lar1yla insan emeginin meydana getirdigi butunluge, tiretim ara-;lan ile bu ara-;lan kullanabilen,
bilgi, uretim deneyimi ve i~ ah~kanhk ..
Ianna sa hip ins an emeginin meydana
getirdigi butunluge uretim giifleri ada
verilir.
Ote yandan, bir toplumda insan bitincinden bagunstz olarak varolan maddf
ili~kilere, tiretim faaliyeti Slraslnda insanlar arasmda kurulan ili~kilerin tumune, uretim, mubadele ve zenginligin
dag1hm1 surecinde olu~an ili~kilere
uretim ili~kileri denir. Buna mukabil, hayatm idamesi i-;in gerekli olan sosyal ve
fiziki ihtiya-;lann kar~danmas1n1 saglayacak urunlerin elde edilmesi yontemine, Marksist tenninolojide, toplumsal
evrimin tek tek her a~amas1nda, toplumun bir durumunu ifade eden uretim
gu-;leri ile uretim ili~kilerinden meyda
na gelen bUttine Uretim tarzr denmektedir.
iistanlah [lng. metanarrative; Fr. metarecit, meta-nan-ation]. c;agda~ Frans1z
du~unuru Lyotard'1n, bir ~eyi, bir disiplin ya da kavram1 me~rula~trran
oyku veya anlablann en geni~ kapsamh veya en etkili olanlarma, A ydllllanma
sonras1nda oncelikle bilimi ve devleti
me~rula~hrmak i-;in kullan1ldlklannl
soyledigi soylemlere verdigi ad. Ostanlahlara baglarunan1n tumuyle modemi
karakteri2e eden bir tutum oldugunu

879

one suren Lyotarda gore, bir ustan.lab


bir tarih felsefesin~ e~deger olup, tarihin olumsal olaylar1n1, tarihin an.lam1n1
ortaya koydugu du~unulen bir yap ya
da mannksal orgi.i i-;inde anlamh hale
getiren bir soylemdir.
Lyotarda gore, 'linin diyalektigi', 'an.lamln hermeneutigi', 'akllh oznenin ozgurle~imi', 'refah toplumunun yarahlmas' turunden farkh fonn ya da
~ekiller alabilen ustyapllann en onemli
iki turii, modern bilimle FransJz Devri
mi sonras1 siyasetin 'ozgi.irle~tirici anla..
hs1'yla tHegelcilik ve tMarksizmin spekulatif anlatlSldlr. Her ik.i ustanlah da,
akhn uretim surecine, siyasete ve ahlaka
uygulanmas1 yoluyla ya da diyalektigin
itici gucunun bir sonucu olarak, ilerlemenin kesin ve mutlak oldugunu iddia
edcr.
Modem soylemlerin, kendi durum ya
da konumlann1 me~rula~hrmak uzere
ilerleme ve ozgurle~me, tarihin ya da
tinin di yalektigi, an lam ve hakikatin
kaydedilmesi gibi ustanlahlara ba~vur
duklanru iddia eden Lyotard'a gore, ornegin modern bilim kendisini, hakikat,
refah ve ilerlemeyi urettigi iddiasm1n
yams1ra, cehalet ve safsatadan guya
kurtulma oykusu -;er-;evesinde me~ru
la~hrml~hr. Modernligin me~rula~h
ncl ustanlatdanrun yarathgl en onemli
problem, bu ustlahlann dl~laytclhga
egilimli olmaland1r.
iistdil [tng. metalanguage; Fr. nritalangue,
metalangage; AI. metasprache]. DilseJ olmayan nesnelerden degil de, dilsel nesnelerden, bir nesne dilinden soz etmek
i-;in kullanllan dil. Nesne dili hakk1nda
konu~mak, nesne dili uzerine yazmak
i~inde kullandan, dolaysyla nesne dilini varsayan dil olarak ustdil, nesne dilini ya da dogal dili inceleyip betimlemek i~n olu~turulmu~ olan ara-; dili,
dili anlatan dili tanunlar.
Ostdil yardtm1yla herhangi bir dilin
kendisine ail deyimlerinden soz edilebildigi gibi, ba~ka bir dilin deyimlerinden de soz edilebildigi i'iin, nesne diliyle ustdil aras1nda bir seviye fark1 vard1r~

880

iisteleyici zlncirleme tasam

Dahas1, iistdj} nesne dilinde ge~en biitiin


devimlerden fazla olarak, nesne dilini
"'
niteleyen
baza deyimleri de i~ine aldtgU'ldan, nesne dilinden daha zengin bir
dildir. Ostdil, ba~ka bir dilin deyimlerini, ifadelerini konu ald1~, ba~ka bir
dili inceledigi i~in, ayna zamanda sozeden dil olarak da bilinir.
iisteleyici zincirleme tasam [ing. episyllogism]. Birden fazla tasamdan olu~an ve
bir alttaki kategorik tasamJn bir iistteki
kategorik tasunan sonucunu onciil olarak i~erdigi ~oklu tasam tiirii.
iistinsan [tng. supernan; Fr. surhomme; AI.
ubennensch). Geleneksel ahlk kole
ahlika olarak goriip degerlendiren, e~it
lik kavramana kar~l ~1k1p, ahHiki degerlerin son ~oziimlemede insanJn ger~ek
dogas1na, insandaki gii~lii olma istegine dayanmas1 gerektigini one siiren
Alman dii~iiniirii Friedrich Nietzsche'nin ongordugu insanbk diizeyi; insanln evriminin bundan sonraki a~a
masanda ortaya c;akacak bir insan tipi
olarak, degerleri gozden ge~inne, yeni
ba~tan yaratma ve gii~lii olma iste~ni
hayata ge~inne cesaretinde olan insan
ic;in k ullanalan deyim.
Nietsche'ye gore, iistinsan, insanoglunun amaadtr. 0, insan1n yenilmesi,
a~dmas1 gereken bir varhk oldugunu
one surer. Her varhk kendisinden iistiin
bir ~ey yaratm1~ltr; bundan dolay1, insarun da kendisini a~mas1 gerekir.
Maymun, insan1n goz\inde ne ise, insan
da iistinsanan goziinde o olmahdu. N ielsche yeryiiziiniin anlam ve amacuun
iistinsan oldugunu sayler, ~iinkii insan
dogastna yak1~an gii~lii, korkusuz ve
acamastz olmaktJr, yarahcahga ve ileriye yonelmektir. 0 iistinsan anlayJ~ayla
insanlara yeni degerler, yeni hedeOer ve
yeni bir ideal getirmeye ~ah~ma~hr. Nielsche gii~lii ve bagJmstz insanlann
egemenliginin, siirii olarak gordugu insanhk i9n bir ilerleme saglayacagtna
inarur. Ona gore, y_l~n kendini feda
ederek, iistiin insan.f bekleyecektir.
Buradan da anla~alacag1 iizere, iistinsan bir erek, gelecekl(! ilgili bir tasan ya

da yonelim oldugu kadar, bir sonu~tur


da. Nitekim, Nietzsche'ye gore, iistinsanln olabilirligi a~k.Jn ideallerin iflas1na,
Tanra'nan oliimiine baghd1r. Ote yandan, iistinsan, Nietzsche'nin son insan
adana verdi~ pasif ve bakk1n insarun,
eski geleneksel degerlerin yalolmasa yla
~a~kan bir ku~kuculuga saplanma~,
ama~lar bellrleme ve degerler yaratma
giiciinden yoksun ki~inin tam z1ddJd1r.
iistyap1 [lng. superstructure; Fr. superstructure; AI. uberbau]. Tarihsel maddecilikte, bir toplumun ekonomik yapasnu
yans1tan, hukuki, siyasi, ideolojik ve
kii ltiirel sistemlere. verilen ad.
Hukuki ve siyasi sistemlerin kendiliginden geli~medigini one siiren madded
gorii~, siyasal sistem (devlet ayg~b) ile
ideolojik sistemden (hukuki, e~timsel,
kiiltiirel, dini sistem) olu~an ve belli bir
ikti~adf tem.ele dayanan biitiin olarak
iistyap1 terim.ini, bu sistemlerin bir toplumun ekonomik yapasmdaki geli~meleri
ne bagh oldugunu belirtmek ifiin bulmu~tur.

iitopya [Os haydli IUlm; lng. utopia; Fr.


utopie; AI. utopie). ldeal ya da yetkin
toplum. ldeal bir toplum diizeni ya da
yonetim bi~imi ortaya koyan tasanm.
Bilinen ilk iitopya omegi, tPlaton'un
Deull!ti ve Yasalar'adtr. Platon'un bu
eserlerinde oldugu gibi, baz1 dii~iiniir
ler, uygulamadaki toplum diizenine bakarak, ideal bir diizen arayt~a i~inde olmu~lar ve ideal bir toplum diizeni
anlammda iitopyalar geli~tirmi~lerdir.
Bu dii~iiniirler, i~inde ya~adtklan toplwnsal diizenin iyil~tirilemeyecegine
inandaklan i~in, ger~eklejme ~ans1 ~ok
fazla olmayan, ideal hatta dii~el bir
toplum diizeni tasarlanu~lardtr. Bu ~er
~eve i9nde dii~iiniir, insanlar i~in her
bak1mdan ideal oldutuna inand1g1, yetkin bir toplumsal diizen tasarlar ve insanln, dolayts1yla da toplumun kurtulu~unun, ancak bu ideal diizen ya~ama
ge~irildigi takdirde, miimkiin oldugunu
savunur. Ba~ka bir deyi~le, uygulamadaki toplum diizeni, bu ideal ve yetkin
toplum diizenine gore ~ekillenmelidir.

i.itopya ti.irleri

Nc var lei, stiz konl!su !deal ve yetkin topfum dtizenirtin hayata ger;irilme ~ans1
pek fazla olmad1~1 ir;in, o bir titopya olarakkahr.
Buradan da anla~llaca~1 tizere, bir
titopya kar~tsmda, ~u tavulardan biri
ya di~eri sergilenebilir: 1 Bir titopyarun,
ideal bir toplum dtizeni ortaya koydu~u ir;in, gerr;ek bir de~eri vardtr ve tam
olarak hayata ger;irilemese bile, ona bir
~ekilde yakla~mak mtimktindtir. 2 Bir
i.itopyamn, ideal bir toplum dtizeni
olu~turdu~u ve varolan toplum dtizenlerine de~er bir;erken kullarulacak bir
standart sa~ladt~t ir;in, gerr;ek bir de~e
ri vard1r, bununla birlikte, bu ideal dtizeni tam olarak hayata ger;irmek bir
yana, gerr;ekte ona yakla~abilmek bile
stiz konusu olamaz. 3 Utopyalar, gerr;ekle~me ~ans1 hir; olmayan, gerr;ekdt~1, idealist ve bundan dolay1 da de~er
siz ~emalardu.
titopyac1hk [ing. utopianism; Fr. utapisme;
Al. utopismusJ. Toplum kuranu veya siyaset teorisinde, mtikemmel bir toplum
modeli veya tasansmt temele alan yakla~tm. Sadece daha iyi de~il, fakat yetkin bir toplum dtizeni in~a etmeyi
amar;layanlann, soz konusu dti~tince
deneyini, veya salt dti~tincede yarahlan
yetkin toplum dtizenini varolan akruel
dtizeni donti~time u~ratmak ir;in kullananlann inanr; ve tavulan.
Dti~tince tarihinin belli ba~h titopyalan
ideal Devlet'iyle Platen, Gi.ine~ Wkes,~yle
Tommaso Campanella, Utopya'styla Thomas More, ve Yeni Atlantis'iyle F. Bacon
tarafmdan ortaya konmu~tur. Ki~ilerin
ya da filozoflann titopik davrarunalanna, titopya yazmalanna yol ar;an birtakun nedcnler vardtr. Bu neden!erin ba~mda, elbette ki, her~eyden once, 1
filozofun ya da entellekttielin, dtinya ya
da dtinyalar yarahna ihtiyact gelir. Bu
ba~lamda, bir titopya olu~tunna, ka~1t
tizerinde bile olsa, bir baktma tannsal
bir faaliyettir. Utopyactlt~m ba~ka bir
nedeni, 2 toplumu ve varolan toplumsal
kurumlan ttimtiyle mahkfun elme arzusudur. tRousseau, tMarks ve tEngels

881

bu ti.ir bir utopyacthga brnek olarak verilebilir. Burada, tasarlanan ideal toplum
diizeni, temel amac; varolan toplum dtizenini mahkCun etmek oldu~u ir;in, varolan toplum dtizeninin tam kar~th bir
t~plum dtizeni olmak durumundadu.
Utopik dti~tincenin temelinde, nihayet
3 toplumsal uyum ve dtizenle ilgili tum
do~rulann bilindi~i, bu bilgilerin aktanlarak, gerr;ek ve yetkin bir toplum dtizeninin kurulabilece~i inanc1 ve iyimserli~i bulunur. Utopyacthk btisbtittin
yararstz ve de~ersiz bir dti~tince ve hareket tarz:t de~ildir. Utopyact literattirtin her.;eyden once sosyolojinin geli~
mesine, ahlaki dti~tincenin ilerlemesine
ve insan do~asmm daha iyi anla~tlma
sma btiytik katktst olmu~tur.
litopya ttirleri [ing. varieties of utopia; Fr.
genres de l'utopie). ideal ve yetkin bir
toplum dtizeni tasanst olan titopyalann
belli ba~h ttirleri ~oyle stralanabilir: 1
Siyasetin temel problemleri tizerinde
dti~tirune, temelde siyaset bilimiyle ilgi
li olan bir dti~tintirti, ideal bir siyasi
dtizen ve ya~am konusunu ele almaya
gottirebilir, ki bu da dti~tintirti kar;trulmaz olarak soz konusu siyasf dtizenin gerr;ekle~mesine katktda bulunabilece~i birtalam amar;lann toplumsal ve
ktilttirel onkabullerinin neler oldu~u sorusunu sormaya sevkeder. i~te dti~tinti
rtin bu temel tizerinde ideal bir toplum
dtizeni olu~turdu~u siyllSi utopyalar, ilk
ve en onemli titopya ttiru olarak kar~t
mtza 9kar. Platon ve More'un titopyalan bu ttirden titopyalardtr.
2 Birtaktm tarih felsefeleri taraflndan tasarlanan yetkin ve ideal dtizenler olarak
titopyalar, ikinci temel titopya ttirtinti
olu~tururlar. Kendilerinin titopik dti~ti
ntirler olarak gori.ilmelerine her ne kadar
kar~t r;tksalar bile, gerr;ekli~in do~as1 ve
i~leyi~ine ili~kin olarak e~siz ve temel
bir kavray1~a sahip olduklarma inanart
Hegel, Spencer ve Marks gibi filozof ya
da tarih felsefecilerinin, tarihsel geli~me
nin son ve nihai evresinde ortaya r;kaca~ma inandtklan toplumsal dtizenler, soz
konusu titopya tiiri.intin omekleri olarak

882

iitopy a tiirleri

gori.ihnek durumundad1r lar.


3 Di.i~i.ini.irun olup bitenleri gozlemledi~i, fakat olmas1 gerekene yoneJmek
yerine, olup bitenlerin birtaktm olumsuz yonlerini hesaba katarak, her~eyin
yine aytu seyri izlemesi durumunda, gelecekte nelerin olabilece~ini tasarlada~a,
gelecekte insanJan nelerin bekledi~ini
betimleyen bir oyki.i anlatta~alcorku Utopyalarr. A. Huxley'in Y eni Dilnya'sJ ile G.
Orwell'in 1984u bu ttirden i.itopyalara
omek olarak verilebiJir.
4 Dini gruplann, marjinal ya da ihtilalci

obeklerin, insan varolu~undaki r;ok temelli degi~imle ilgili ondeyilerine dayanan i.itopyalan. 5 Felsefi antropolojiler
olarak tanunlanan, bundan dolayt daha
c;ok bireyci bir nite)ik arzeden ve yazann
insana ozgi.i olaru, uzla~amsal de~il de,
gerc;ekten ve tam anlam1yla insansal
olan1 tarumladJ~l, insan1n tum potansiyel gi.i~lerinin gert;ekJe~mesini amat;ladt~l i.itopyalar. Schiller'in Estetik Egitim
llzerine adh eseriyle, Marcuse'i.in Eros ve
Uygarhk adZ. eseri bu tiir bir iitopyarun
en se;kin omekleri olarak gori.ilebilir.

v~hiy

yaratahna~ her~eyin

v
vacibii'l viicud. islam felsefesinde, ozu
varol u~unu i~eren, kendi kendisiyle varolup, varhg1n1 kendi d1~nnda bir giice
borc;lu olmayan, zorunlulukla varolan
varhk, yani Allah, Tann ic;in kullanalan
terian.
Omegin, Farabi, unlu Tanr1 karuhnda,
bu dunyadaki ~eylerin zorunlulukla var
olmayan mumkun varWdar oldugunu
sayler. Onlar, var olmalan kadar var ol~
maanalan da mUmkun olan varbklardar.
Miimkiin varhklann ozleri varolu~lan
ru i~ermez. Bu varhklar, varhga gelir ve
yok olup giderler. Miimkiin varhklar
kendi kendilerine neden olamazlar. Oyleyse, m umkun var hklann var olu~lan,
zorunlu olarak var olan bir ilk varhga
baghdrr.
tFarabi'ye gore, bu zorunlu varhk
Tanra'dar. Tann ozunu ve varbg1ru
ba~ka hi~bir varhga ya da nedene bor~
lu degildir. Tanra sonsuzca yetkin olduguna gore, bu oz ve varolu~ ba~ka hi~
bir varhkJa payla~dmaz. Tanr1 sonsuz
mukemmel, sonsuz ustun bir varl.ak.br.
0, tum varhklann varhk nedenidir.
Tann ezelf ve ebedidir; onun maddesi
ve fonnu yoktur. Tann butunuyle basittir, birdir. O'nun her~eye giicii yeter.
Tann her~eyi bilendir. O'nun bilme eylemi sonsuzdur. 0 saf sevgi. saf iyiliktir.
vahdel-i viirud. Varhktaki mutlak birligi, yaratanJa yarablarun birligini savunan varhk goru~une, tasavvuf anlayr~a.
Buna gore, tasavvuf goru~u, tektannh
dinlerde soz konusu olan hi~ten yaratth~ ve evrenle varhk arasmdaki aynhk
fikrinden farkJa olarak, Tann taraflndan

883

O'nunla ayna niteliklen oldugunu, yaratdaiun yaratanan


gorunii~ alaruna ~lkmas1 oldu~unu, yarahh~an Tann'run ozunden kaynaklanan bir h~k1rma olup, Tann'run eseri
olan evrende, Tanr1 i~in eksiklik sayalacak hi~bir nilelik bulunmadi~Iru one
surer.
Tasavvuf, yine ayru ~er~eve ic;inde, evreni Tann'dan ayn bir varhk olarak gormenin, Tann d1~1nda, O'n un kar~asanda
ba~ka bir varh~n bulundu~unu ileri
surmek anlanuna geldi~in~ bu durumun ise Tann'run ozundeki birli~e aykan oldu~unu, varh~m temel nileli~inin
birlik olup, gorunu~teki ~okluk, degi~
me ve c;e~itliligin go run u~ten ba~ka bir
~ey olmad1~1n1, evrendeki tum varhklann Tann'1un ve tannsal nitelikJerin yansamasa oldu~unu dile getirir.
vahiy [ing. revelation; Fr. revelation). Peygambere gelen tannsal kelam ve haber.
Bir du~iince ya da buyru~un Tann larafmdan elc;isine ilham edilmesi; Tann'nan
yUksek oneme haiz mesajlannt; kendi
varolu~u, safatlart, iradesi, v. b. g., ile ilgili temel bilgileri insanbga Peygamber
aracahgayla ilebne yolu.
Vahiy, lslam dininde, Kur'an'tn bildirdigine gore, 'Oku!' anlamma gelen ifadeyle ba~lama~, Kur'an tamamlarunca
da son bulmu~tur. Kur'an'an da~tnda
kalan ve hadisi kutsi ada verilen hadislerin dogu~u da, vahiy yoluyla olmu~tur.
Bununla birlikte, Hadisi Kutsrde sozler
Hz. Muhammed'in olup, tannsal bir nitelik ta~yan ana du~unce vahiy yoluyla
Peygambere bildirilir. islam inancna
gore, deneyimustu olan ve dolayrsayla,
bilimin konusu d1~1nda kalan, yaln1zca
inan~ alanana giren vahyin niteUgi, sadece onu ya~ayan peygamberler tarafmdan bilinebilir. Tann ile peygamberi
arasandaki bu olay hakkanda oteki insanlann bilebildikJeri ~eyler, vahyin geli~i esnasanda peygamberde gozlenen
da~ belirtilerle pt?ygamberin vahiyle ilgili at;Udamalanndan ibarettir. Bu nedenle, din felsefesi a-;asandan, vahiy le ilgili
en onemli problem, he~eyiyle tinsel bir

884

Van Cung

nitelik arzeden, s1fatlar1 a~smdan, insana ve dotaya ozgii olan s1fatlarla ifade
edilemeyen mutlak bir Varhk olarak
Tannyla, ondan tiimiiyle farkb bir varhk olan insan arasmdaki ileti~imin zorlutunu a~1klayabilme problemidir.
Van ~ung. M. S. 1. yuzy1lda ya~am1~ ve
etldsi uzun ylllar siirmii~ bir aklm1n
ba~lahc1s1 olan c;inli dii~iiniir. Konfii~
yus~uluta yonelik keskin ele~tirileriyle
fin kazanm1~ olan Van c;ung, ba~any1
ve akl1 temele alm1~, her tiirlii bo~ inanca sald1rm1~hr. Sa~ma gorii~leri, bani
. itikadlan ve ruhlarla ilgili her rur inanc1
alaya alan Van c;ung, oliimsiizliik inanclnl da yererek, Tann'run dilediti olur
diye dii~iinmenin yanh~ht1n1 belirtmi~tir.

varg1 [1ng. consequent; Fr. consequent; AI.


konsequent ]. Belli bir onenne kiimesinden tiiretilebilen onermeye; onciilleri
dotru olan bir ~lkanmda, onciillerden
zorunlu olarak ~kan, onciilleri dotru
kabul edilditinde, ~eli~kiye dii~meden
inkar edemeyecegimjz manbksal sonuca, 'o halde, ... diye ba~layan sonu~ onermesine;. karutlamanm ortaya koymak
durumunda oldutu, karutlamarun gerek~esini meydana getiren onciillerden
zorunlulukla tiiretilen sonuca verilen
ad.
varhta gelit [1ng. genesis; Fr. genese; AI.
genese]. Sanatsal yaratma ya da biyolojik olu~ta soz konusu olan dotu~, ortaya ~1k1~ sureci. Varolan bir toz ya da
dayanaktan olduk~a farkh bir toze donii~me hali. Niteliklerin kar~1hna do
nii~mesi durumu.
varht1n evi olarak dil [tng. language as
the house of being; Fr. langue comme Ia maison de I' etre]. c;atda~ Alman dii~iiniirii
tHeidegger'in, dili varb8Jn oturdutu ve
kendisini a~lmladJtJ yap1 olarak goren
dil anlay1~11u tarumlan1ak i~ kullarulan ifade.
YalrtlZGI boliinemez bir varhk olarak,
diinyada-it;indelO-varbtln varoldutunu
~oyleyen Heidegger, varhtm ya da diinyarun bir diinyaya ili~kin kavrayJ~Imtz
dan aynlmaz oldutunu soylemi~tir.

Varhta ya da diinyaya ili~kin kavray1~1m1z ise, ayr1lmazcas1na dilimize bathdlr. Bu anlay1~a gore, dil hakikatten
ayrdmaz, zira Varht1 a~1mlayan, Varhtl a~1k hale getiren dildir. Ta~ta, bitkide
ya da hayvanda oldutu gibi, dilin olmadltl yerde, Varht1n ya da varhklann
a~kht1 ve dolay1s1yla da a~IIun1 yok
tur. Buna gore, dil, varhtm a~unlaruna
Sl imkan1n1 ve varht1n a~Jk hale geli~ini
temsil eder.
Heidegger, bilimsel akhn ya da poziti
vizmin klasik ozne-nesne dikotomisinin
yarathtl metafiziksel gii~liiklere dii~
memek i~in, Husserl'in yaphtl gibi bilin~ten soz etmez, bunun yerine dili temele ahr, zira dil, bireysel bilin~ ve
varolu~u a~ar. Dilin yaraha bir tarzda
kullandmas1na biiyiik bir onem veren
Heidegger'e gore, filozof, Varht1n yeni
boyutlar1n1n kendilerini a~unlay1p, ortaya koymalarma izin veren bir ozandJr. Sanatln ozii ~iirdir, ~iirin ozii ise,
hakikati bulmaktan ba~ka bir ~ey detildir. Bununla birlikte, ~iirin hakikati,
bilimsel soylemin olgusal dotrularJyla
hi~bir ~ekilde karl~hnlmamahdlr.

varbk [Os. vucud, mahluk; lng. being; Fr.


etre; AJ. sein). 1 Yokluta kar~1t olarak,
varolan ~Y 2 Olu~a kar~1t bir ~ey olarak, deti~meden ayn1 kalan ger~eklik. 3
Bo~luta kar~1t bir ~ey olarak, mekanda
bir yer i~gal eden kahc1 ger~eklik.
4 Varolan her~ey tarahndan payla~l
lan bir ozellik veya hziki dunyan1n iistiinde ya da otesinde var olan bir nesne
ya da alan i~in kullarulan varhk deyimi,
ayn1 za1nanda, varolan her~eyin, Var hk
ozellitine sahip olrnaktan ya da Varhkla be IIi bir ili~ki it;inde bulunmaktan
dolay1 iiyesi oldutu cinsi ifade eder. $u
halde, varbk deyimi, felsefe tarihinc.le
hem bir isim ve hem de bir s1fat olarak
ele ahnm1~tlr. Ote yandan, varht1 bir
isim olarak goren bir otretinin, varhk
alan1yla fenomenal diinyay1 kar~1 kar~1ya getiren bir ikidliti i~erditi unutulmamahdu.
Varhk kavranu, farkll filozoflarda,
farkh anlamlar kazanm1~tlr. Ometin,
yokluk ve olu~ dii~iincelerine kar~1

varhk felsefesl
statik bir tbircilik geliitinnii olan Parmenides, aym zamanda Varhj\1 diiiiinceyle ozdeileitirmiitir. Buna gore, ger~ekten var olan bir iey olarak Varbk,
diiiiincede kahct ve siirekli olan bir
~y ieklinde ortaya ~1kar, oysa yokluk
yalmzca alg1da varolan bir goriiniiitiir.
Pannenides'ten etkilenmii olan Platon'un varbk anla Y1i1 ise, dej';iien fenomenlerin Otesindeki ger~klikler olan idealar tarafmdan belirlenir. Buna gCire, idea,
yalruzca kendi altmdaki bireysel ~yleri
i~ennekle kahnaz, fakat kendi ger~klil';i
ni bireysel ~ylere aktannak suretiyle,
onlar iizerinde ontolojik bir fonksiyon
gen;ekle~tirir. Varhk, bu anlay1ia gare,
ldead1r ya da idea ger~ek varbj';a sahiptir,
~iinkii 0, bireysel ~yin siirekli olarak del';iitil';i i9n, ger~ek olmad1j\1 yerde, kaba
ve siireklidir.
Buna kaf'im, dinamik bir ger~eklik anIay1i1 benimseyen t Aristoteles, metafizij';inde, Platon'un ideas1run yerine,
+Fonn ilkesini ge~irmiitir. Form maddenin tam kari1hd1r, ve bunlardan her
ikisi de Aristoteles tarahndan, fail ve
ereksel nedenleri tamamlayan nedenler
olarak goriiliir. lite bu dort neden ya da
ilke, onun varhk anlay1i1run temelini
oluilurur. Baika bir deyiile, Aristoteles, Platon'un tozsel bir varhk anlay1i1
benimsedij';i yerde, nedensel bir varhk
goriiiii benimsemiitir.
Ortao;aj';da ise, ilko;al'; felsefesinin kaho,
siirekli, ezeli-ebedi varhk ile detiime
i~indeki fenomenler arasmdaki ayonrru,
yarahc1 var.bk ile yarattlm1i varhk aynmma doniiimiii ve filozoflar zorunlu,
yarat1c1 varbj\1 a~unlad1ktan sonra,
dij';cr varbklan Tann'yla iliiki i~inde ele
alm1ilard1r. Bu aynm modem felsefede,
idealist felsefe ile madded felsefe arasmdaki bir ayrun ieklinde ortaya ~1kar.
Varl1j\1 daha ziyade ozneye baj';layan,
oznellikten yola ~lkan, ilk ve Orta~al'; felsefesinin bir tozler ~okluj';u olarak varbk
gorii1iinii iki tozlii bir varhk anlayiitna
indirgeyen Descartes, Orta~al'; dfiiiiniirii Aziz Augustinus gibi, cogito'yu dubito'ya baj';lamli ve cogito'ya ergo sum'u

eklemi~tir.

0 boylelikle, bir yandan

885
An-

selmus'ta soz konusu olan aikmbk idealini canlandumaya ~abitrken, Hristiyan


varl1k anlay1itrun i~ellij';ini siirdiirmiiitiir. +Spinoza, zihin ve maddeyi, res
cogitans (diiiiinen iey) ile res extensa
(yer kaplayan iey) olarak dej';il de, bir
ve aym toziin stiatlan olmak gormek suretiyle, tDescartes'm madde-ruh goriiiiinii bir anlamda del';iilirmiitir. Boyle
bir goriliiin sonucu, Varhj\1 Doj';ayla ozdeileitiren ve zihinle beden, ruhla
madde arasmda bir paralelizm kuran
rasyonalist bir birciliktir.
Varhj\1 diiiiinceye baj\1mh, zihne tabi
ktlan idealizmlerle, varhj\1 bilincin ve
diiiiincenin d1itndaki nesnel bir ger~eklik olarak belirleyen materyalizmlerden sonra, ilk kez olarak Nietzsche soz
konusu kari1thj\1 aima ~abas1yla, varhk iizerinde yeniden diiiiiruneye bailam1ihr. Bir~ok bak1mdan Friedrich
tNietzsche'nin a~hj\1 yoldan yiiriiyen
~aj';dai felsefede ise, varbk problemi ya
~oj';unluk varbk sorusunu sorabilen bisamn veya varbj';m evi olarak dilin
perspektifinden ele abmr.
varbk bildiren iinerme [ing. existential
sentma; Fr. ~rumci existentiel; AI. existenzillle aussage]. Modern felsefenin iinlii
kurucusu Descartes'm 'ergo sum (o hIde
vanm)' onermesinde ya da Tann'run varoluiU}'la ilgili karutlann sonucunda
ge~n '0yleyse, Tann vardu' onermelerinde olduj';u gibi, oznesinin varoluiunu doj';rudan dol';fuya tasdik eden onerme tiirii.
varhk felsefesi [1ng. philosophy of being;
Fr. philosophie de l'itreJ. Varltkla ilgili
olan, varbj\1 konu alan, varhj';m ger~ek
te ne olduj';unu ortaya koymaya ~all
ian felsefe tiirii,
Soz konusu felsefe tiirii tarihsel at;tdan
dej';erlendirilecek olursa, varhk konusunun llk~al'; Y4Jlan felsefesinde varhk
ve yokluk baj';lammda ele almirken,
modem metafizij';in varbk konusunu
ger~eklikle fenomen, ieyle . goriiniii
at;~smdan ifade ettij';ini ve aym konuyu
psikolojik bir i~erikle zenginleitirdij';ini
. soylemememiz gerekir.

886

varhl< hiyerarfisi

Yontemsel ar;~dan degerlendirildiginde,


varl1k felsefesini bir yandan toz ilkesinin
ya da tozsel var hk yakla~Lmlnln, diger
yandan da nedensellik ilkesinin ya da
nedensel yalda~1m1n belirledigini soyle
yebiliriz.
varhk hiyerar~isi [ing. hierarchy of being;
Fr. hi~rarchie de l'itre]. Gerc;eklikte cansiz varhklardan ba~lay1p, bitki ve canh
varhkJardan gec;erek1 ak1lh insan varhklarl yoluyla Tannya uzanan bir derecelerune, bir varhk cetveli bulundugu
inanc1n1 if ade eden deyim.
Gerc;ekligi idealar dunyas1 ve duyusal
diinya olarak ikiye ay1ran tPlatondan
sonra1 evreni degi~meden bag1~1k olan
ayiistii evren ve ayalh evren olarak
ikiye bolen +Aristotelesin varhk cetve~
linin en dibinde, kendi ic;inde bilinemez
olup, aktiiel olarak formdan ayr1 bir bic;imde varolamayan ilk madde bulun
maktadu. Soz konusu ilk maddeden
toprak, hava, su ve ate~ gibi dort oge
ya da basil cisim c;Ikar. Bu ogelerden
isel alhn gibi organik olmayan maddeler ve canh varhklann dokulan dogar.
Varhk cetvelinde daha sonra, canh varhklar ve hemen ardmdan insantn etkin
akh gelir. lnsan1n etkin akluu.n iistiinde
ise1 kiirelerin akb ve en tepede de Tann
bulurunaktad1r.
ilkc;ag1n iinlii Yunanh filozoflan Piaton ve Aristoteles'ten ba~ka, tiim gerc;ekligi Bir'den tiiriim yoluyla <artan
Plotinos ve tum varhklan Zorunlu Varhk'tan tiireten tibni Sina gibi filozoflar
taraf1ndan da sergilenen soz konusu
varhk cetveli anlay1~1n1n temel kabulleri ~unlard1r: 1 Gerc;eklik, g~zle gorulebilir elle turu1abilir maddf diinya ile,
gozle goriilemezl elle tutulamaz, immateryel diinya olarak ikiye ay1nhr. 2 Bunlardan ikinc:isi1 yani tnaddi olmayan
diinya, daha tinsel, daha ideal oldugu
ic;in, daha yiiksek olan diinyadtr. 3 Bir
~eyin varhk cetvelindeki yeri, o ~ey
kendine daha fazla yeter oldugul daha
akllh oldugu olc;iide, daha iistte olur. 4
Kendine en fazla yetenl en akdh ve en
yiiksek varhk., Kendisine Tann ad1 veriI

len, maddi olmayan tozdur. 5 Varolan


her ~ey, kendisinin bir parc;as1 oldugu
bu Tann'dan, s1rayla ve hiyera~ik bir
diizen ic;inde ttirer. 6 Bir ~ey, soz konusu varhk kaynag1na yakln oldugu olc;iide gerc;ek, buna kar~ln, ondan uzak oldugu olc;iide maddeyle karl~ml~ olupl
gerc;eklikten yoksun ve kotudiir.
Soz konusu varhk hiyerar~isi anlayl~l
runl daha sonra hem Hristiyan Ortac;ag
felsefesi ve hem de islam felsefesinde
c;okc;a kullandrru~ olan iinlii bir omegini saglayan tPlotinos'un varhk cetvelinin en tepesinde Tanr1 bulunur; Tann~
a~k1nd1r1 0 her tiirlii dii~iince ve varhgln otesindedir. ona ne oz, ne varhk,
ne de ya~am yiiklenebilir. <;unkii biitiin
bu ay1nm ya da yiiklemler bir ikilige
yol ac;arlar. Cyleyse1 Tann hakkmda1
yalnlzca onun bir, boliinemez, degi~
nlezl ezeli-ebe~di oldugunul varhg1n
otesinde bulundu~u, kendi kendisiyle hep a yn1 kald1g1n1 1 O'n un i~ gec;mi~ ya da gelecekten soz edilemeyecegini soy leyebiliriz.
Plotinos, bu diinyadaki ~eylerin kokeninil onlann Tann'dan zortinlulukla
c;lkhg1n1 tiiredigini ya da sudur ettigini
soyleyerek a~ar. Seyler Tann'dan,
1~1k kaynag1 olan giine~ten nas1l c;1krp
yay1hyorsa, oyle ~1k1p yaylllrlar1 SUd!lr
ederler. Tann var olan her~eyin kaynag1d1r. Bununla birlikte1 nasal ki 1~1k
1~1nlan giine~e e~itlenemezse, ayn1 ~e
kilde var olan ~eyler de Tannya e~itle
nemezl Tanrl'yla bir ve ayn1 olan ~eyler
olarak goriilemezler. Tann bu tiiriim
siired boyunca degi~meden, azalmadan ve hareket etmeden kahr.
T1pk11 giine~e en yakan olan 1~1g1n en
parlak 1~1k olmas1 gibi, Bir'den ya da
Tanndan ba~layan tiirtirn ya da sudur
siirednin ilk evresi en yuksek varbk tiiriinii meydana getirir. Bir'den <an, tiireyen ilk varllk Nous'tur, Alol ya da Dii~iincedir. Ba~ka bir deyi~le Nous, biri
Bir digeri de kendisi olmak \izerel iki
nesnesi bulunan sezgi ya da dogrudan
kavray1~hr. Bir'e, yani Tannya en c;ok
benzeyen varbk, bu Nous'tur. Plotinos
I

varhk kofullan
Nous'u, Plc.ton'w1 Timaeos adh diyalo-

gunda ge~en Demlurgos'la ozde~le~tirir.


Fakat No11s mutlak olmadaga ic;in, onun
belirli bir ozelligi vardar. Nous dii~iince
ya da titmel aklidar ve o kendisinde tikel
~eylerin idealanna ic;erir.
Tann yetkin varhktar, ondan tiireyen
varhklar ise, kaynaklanndan olan uzaklaklanmn olc;iisiine bagh olarak, yetkinlikten giderek uzakla~arlar. Bir'den tiireyen ilk varhk olan Nous'tan, Ruh sudur
eder. Bu Ruh, ic;inde ya~adagamaz duyusal diinya ile Tann arasmda bir kopru
gorevi goren Dunya Ruhudur. Dunya
Ruhu cisimsel olmadaktan ba~ka, boliinemezdir. Diinya Ruhu Tann ile maddi
diinyaya birbirlerine baglayan koprii oldugu ic;in, onun iki ayn yonii vardar:
Dunya Ruhu Nous ya da saf ak.Jla yonelerek var olan her~eyin ezeli -ebedi idealanm dii~iiniir, tema~a eder. Ote yandan, o ak.Jiyiirutme yoluyla, dogarun
biittinii i-;in ya~am ilkesi saglayarak,
~eyleri varhga getirir. Dunya Ruhunun
faaliyetiyle ~eyler, il)inde ya~adagamaz
diinyadaki nesneler varhga gelir. ~u
halde, varhk bak1mmdan Dunya Ruhunun altmda tikel ~eylerin meydana getirdigi dogal diizen bulunmaktadu. Plotinos'a gore, Diinya Ruhundan tiireyen
en onemli varhk insan ruhudur. insan
ruhunun da, hpk.J Diinya Ruhu gibi, iki
yonii vardar. Yukan dogru yoneldiginde, i.nsan mhu Nous ya da tiline) aklldan pay ahr; a~agaya dogru yoneldiginde ise, o bedenle birle~ir. insan ruhunun
yukan dogru yonelmesi demek. onun
zihinsel faaliyet i-;inde olmasa, maddenin kirinden kurtularak, tum varhklarm
kaynaga olan Tann'ya yonelmesi demektir.
En yiiksek varhk olan Tann'dan ba~la
yarak a~agaya dogru inen varhk hiyerar~isinin en alt basamaganda ise, madde
bulunur. Plotinos, 1~1k benzetmesini en
yogun bir bic;imde burada kullanarak.
tiirtim siirecini a~agm bir merkezden yaydmasma benzetir. Nasal ki, ~k kaynagandan .;llop yayddakt;a, giderek giictinii
yitiriyor ve karanhkla~ayorsa, aym ~-

887

kilde, Tann'dan ba~layan tiiriim siirecinin son evresinde bulunan madde, mutlak karanhk, tam bir 1~1k yoksunlugu
olarak anla~ahr. Madde, Bir'den ba~la
yan tiirtim siirecinden dolaya, yaratlh~
taki bir faktor olmak anlammda,
Tann'dan c;akm1~ ya da tiiremi~tir; fakat
kendi ic;inde, o evrendeki en a~aga evredir ve Bir'in antitezidir. Madde, Plotinos'a gore, Tann'dan en uzak noktada
bulunan varhkhr. Madd~nin kendisinde
pozitif hic;bir nitelik yoktur. Madde, Plotinos'a gore, formun yoklu~, bic;imsizligin kendisidir. iyinin inkan olan maddenin kendisi bizzat kotiidiir.
Bu tiir bir varhk hiyerar~isine omek
olarak, yine Hmstiyan Ortat;ag felsefesinin en biiyiik dii~iiniirii olan Aquinah
Thomas'm varhk cetveli verilebilir. Evreni, ikici bir anlay1~1a maddi', ve tinsel
diinya olarak ikiye ayaran lhomas'a
gore, maddi diinya sarasayla inorganik
tozlerden, bitld ve hayvanlardan ve nihayet, insanlardan meydana gelir.
Maddi ya da dsimsel diinyamn doruk
noktas1, Aquinahya gore, k1smen tinsel
k1smen de dsimsel olan insandar. Onun
varhk cetvelinin tepesinde ise, ttimiiyle
tinsel ve basit olan Tanr1 bulunmaktadJr. Thomas hiyerar~ik varhk cetvelini,
insarun iisttinde, fakat Tann'mn altmda
olan meleklerle tamamlama~tlr, zira melekler, tUmiiyle tinsel olmakla birlikte,
Tann'mn mutlak basitligine sahip de~l
dirler.
varhk ko,ullan [lng. conditions of being;
Fr. conditions d' etTe]. Bir ~eyin var olabilmesi ic;in gerekli ya da olmazsa olmaz
olan k~ullar biitiinii, gerek ve yeter ko~ullar toplama.
Varhk k~ullan biraz daha ozel bir
anlam ic;inde, c;agda~ marksist felsefe ya
da sosyolojide, klasik tMarksizmin kab
ekonomik tdetenninizmine altematif
bir deyim olarak one siiriilmii~ olup,
belli bir toplumsal olay ya da etkinligin
varolu~u ya da do~~u ic;in gerekli olan
k~ullar obegine i~aret eder. Bu anlayt~, ekonominin belirleyici olmasmdan
c;ok, ideoloji ve siyasetin ekonominin
varhk ko~ullan oldugundan soz eder.

B88

varhk olmak bak1m1ndan varhk

Orne~irl, ~a~da~ marksis~ di.i~i.ini.ir Alt-

husser'e gore, mi.ilkiyet ve sozle~me


hukuku ~eklinde ortaya -;1kan hukuki
sistan kapitalist ekonotninin varhk kop
~ul1ann1n en ba~1nda gelmektedir.
varhk olmak bak1m1ndan varhk [ing.
being as such; Fr. etre qua d' etre]. Saf varbk, kendinde varhk, varhk olarak varhk
diye de adlandudan, insan bilincinden
ba~uns1z varhk. Varhk bak1m1ndan,
yaln1zca s1nuh sayada bireysel nesneye
de~il de, her~eye ait olan ti.imel ozelliklere sahip varhk. Her~eyin varolu~u
i-;in temel olan, varolan her~eye ili~kin
a-;1klaman1n dayana~1 olan ~ey.
varhk tarihi [ing. history of being; Fr. histo
ire de l'etre]. Onli.i Alman filozofu Martin
Heidegger'in Bah felsefesi tarihini, varh~l konu alan di.i~i.ince a-;1s1ndan, varh~ln a-;1mlanmas1 bak1m1ndan ele alan
Slniflayicl yorumuna verilen ad.
Heideggertin yorumuna gere, varhk tarihinde kabaca dort ayn evreden stiz edilebilir. Bunlardan birincisi, ilk donem
Yunan di.i~i.incesinin, Presokratiklerin
varh~1 ele ah~ tarz1du. Heidegger'e
gore, bu donemde varh~a il~kin dolayunslz, ger-;ek ve do~rudan bir kavray1~
soz konusudur. Onun aralar1ndan tszel
likle Herakleitos, Parmenides ve Anaksagoras'1 on plana -;1karth~1 bu du~i.i
ni.irler, varh~1n kendisini a-;unlay1~1n1
do~rudan tecriibe etmi~ler, ve bu tecrubeyi metinlerde korumaya kal.la~map
m1~lardu.

Varhk tarihinin ikinci .evresi, Heidegger'in deyimiyle, varh~1 dogmatik bir


bi-;imde 'mevcudiyetin si.ireklili~' olarak kabul eden metafizi~i kurup, varhk
sorununu unutma siirecini ba~latan
tPiaton ve t Aristoteles'in yer ald1~1 evredir. Filozofa gore, stsz konusu iki filozof, varh~1 dolayunsaz olarak degil de,
dolayh bir bi.;imde, yani metafizik kavramlar araclll~lyla ac;1klamaya -;ah~
ml~lardu. Ba~ka bir deyi~le, Platon ve
Aristoteles, varh~1n do~rudan do~ruya
kendisini ele almak yerine, varh~a ozlerden ya da nesneler arac1h~lyla yakla~ml~lardu.

Varhk tarihinin ti~nci.i evresi, Yunan


gelene~ini karartan ve Yunan ontolojisinin .;ok daha a~a~1 bir versiyonunu
sunan Orta-;a~ di.i~i.ince gelene~idir.
Gi.ivenli~i yuce ve kutsal olanda bulan
bu gelenekte ise, varhk, Aristoteles ve
Platon'dan gelen oz-varolu~ ayruru, ve
ona daha sonradan eklenen yarahlm1~
varhklar-yaratan varhk ay1nnu arac1h~~yla a-;1klanmaya -;ah~u.
Heidegger, varhk tarihinde, Orta-;a~
di.i~i.incesini izleyen evreyi, Descartes'la
ba~layan ge1enekte bulur. Bu sonuncu
gelenek, guvenli~i yuce ve kutsal olanda degil de, bilgi ya da bili~in kesinli~inde bulmaktadu. Var hk tarihini meydana getiren ve Heidegger'in olumlu
bir bi-;imde de~erlendirmedi~i bu evreler, teknoloji -;a~1yla doruk noktas1na
ula~1r, zira teknoloji, varhklann kendilerini a-;1mlama yollann1n1n tiimuni.i
birden kapahr. Bu anlamda teknoloji
-;a~1, varh~1n tiimuyle unutuldugu bir
tarihi tamamlamaktadu.
varolmak [lng. exist; Fr exister]. Varolu~
~ felsefe gelenegi ic;inde, ozg\.ir bireyle
ilgili bir kategori olarak, ki~inin kendisini altematifler kar~1s1ndaki ozgi.ir se-;imler yoluyla ger-;ekle~tirmesi durumuna ya da eylemine verilen ad.
Buna gore, varolmak, ki~inin bir grup,
s1n1f ya da Y1~1n1n i.iyesi olmaktan ala
bildigince c;~karak, daha -;ok ve daha
yoA"un olarak . .bir birey hlline gelmesini;
bireysellik adana tumelli~i a~mas1n1; izleyici olmaktan -;1karak aktif aktor
hiline gelmeye -;ah~mas1n1 ifade eder.
varolu~ [lng. existence; Fr. existence; AI.
existenz]. 1 Genel olarak., varolma durumu. 2 D1~ dunyada, insarun bilgisinden
ba~lltlSlZ olarak ger-;ekl~me, mekin ve
zaman i-;inde potansiyel de~il de, aktiiel
bir varh~a sahip bulunma hali. 3 Soyutlama ya da teorilere kar~at olarak, canh
ya da ya~anan ger-;eklik. 4 Bir ~eyin asli
do~asandan dolay1, olmasa gereken ~eyi
ifade eden oze kar~lt olarak, 0 ~eyin her
ne ise, her nasdsa oyle olmas1 durumu.
5 Varolu~un, varhklann, orne~in cisimlerin ya da nesne1erin, Tann'n1n, v.
b. g., varolu~una gonderimde bulunan

varolu~~uluk

soz konusu anlamma ek olarak, 20. yuzYllda geli~en ve varolu~c;uluk diye bilinen aklmda belirginle~en daha ozel bir
anlanu vard1r. Burada varolu~, insani
varolu~ anlam1nda, salt ozne ya da hire
yin varolu~unu ifade eder. Buna gore,
tl<ierkegaard'la ba~layan varolu~c;u felsefe, insanLn birey ya da ki~i oldu~unu
one surerek, bireyin varolu~a sahip bir
varhk oldu~unu kabul eder. Nitekim,
Kierkegaard ic;in varolu~, a~klnh~a yonelen, bo~untulu bir gerilim anlam1
ta~1r ve kayg1da, bo~untu ile ya~anan
an birbirine kar1~1r. Varolu~u soyut du~uncede de~il de, ya~anan anda, sureksiz olanda kavrayabilece~imjzi one
silren bu goru~, dolayislyla, insan1 once
bir varhk olarak ele alan, insaiu tarumlarken varhktan yola c;1kan geleneksel
felsefenin tersine, insaru yine insarun,
insani varolu~un kendisinden hareketle
tan1mlar.
Hatta, soru sorabilen, kendi kendini tanunlayan ve kendini ger~ekle~tirmeye
~ah~an insana egzistans aduu veren varolu~c;u felsefede, varhk, egzi stans1n kendini ger~ekle~tirme alaiu olarak varolu~a tabi klluur. Nitekim, varolu~~ulu~a
egemen formw1u kazand1ran Heidegger
insan varolu~unu Daseinm varolma tarzlannda ele alm1~br. Ba~ka bir deyi~le,
varolmarun ne anlama geldi~i soyut sorusunu ortaya koyabilmek i~in, varolu~
tan yola ~1kan Heidegger'e gore, varol
marun ne anlama geldi~i sorusu,
varh~1n kendisi it;in bir soru oldu~u var ..
hg1n perspektifinden sorulmahd1r.
varo)of aydanJanmas1 (AI. existenurhellung]. insarun ger~ekte ne oldu~unu
gostermeyi, insan1n tarihselli~ini ve ozgurlu~unu ifade etmeyi ama~layan Karl
Jaspers'in, insan varh~uun suadan ya~.anhlan, yahn tecriibeleri a~arak, kendine ozgu varh~1n1 ortaya ~lkard1~1 teerube ya da ~abaya verdi~i ad.
varolut~u ahlak (ing. existentialist ethics;
Fr. lthique existentieliste]. lnsaru bir varhk olarak alan, insantn ahlaki ya~rruru
once varh~1 anlamaya ~ah~arak betimleyen di~er ahlak tiplerine bir tepki ola-

ve, ozgurlu~u insarun belirJenmi~ varhksal konumuna gore de~il


de, onun kendi kendisini ~ekillendir
mesi ve gerc;ekJe~tirmesi ac;1s1ndan tanlmlayan ahlik anlayl~linsanl, varhktan de~il de, insan1n bizzat kendisinden yola ~1karak tarumJayan varolu~c;u ahlak, kitle kultiirtine,
y1~1n ahlak1na kar~1 ~kan bireyci bir
ahlakhr. Modem Bah insan1na Aydtnlaruna'dan beri egemen olmu~ olan akllclbk, ilerleme, daha mutlu bir toplumsal
duzene ula~ma turunden inanc;lann 20.
yuzy1l ko~ullannda ve dunya sava~la
r~yla onemli ol.;ude yara almaSlnUl bir
sonucu olan varolu~~u ahlik, insanJann, daha guvenli ve e~itlik~i bir ya~am
u~runa, bir urenm a~1 i~inde, mekanikle~ti~ini ve standartla~h~1n1 one surer.
Modern toplumun insana ~ok ~ey katmakla birlikte, on u kendisine yabanc1
la~hrd1~1ru, insarun guvenlik ve e~itlik
u~runa ozgurlu~unu feda etti~ini one
siiren varolu~~u ahlak, oznellik ve oz~
gurluBu on plana ~1karhr. Czgurlu~
sorumluluk yiiklenmekle olanakh oldu~un u one suren bu ahlak anla y1~1na
gore, do~ru eylem, sorumlulugu ozgurce yukJenilmi~ olan eylemdir.
varoJut~uJuk [ing. existentialism; Fr. existentialisme, philosophie existentielle; AI.
existentialism us]. Kokleri S. Kierkegaard,
F. Nietzsche gibi du~unurlere dayanmakla birlikte, 20. yfizydda felsefede J.
P. Sartre, K. Jaspers, M. Heidegger ve
G. Marcel gibi du~unurler taraf1ndan
savunulmu~ olan ~a~da~ fclsefe akuru.
insanln varolu~uyla do~al nesnelere
ozgi.i varhk turu aras1ndald kar~1thg1
buyi.ik bir gu~le vurgulayan, iradesi ve
bilinci o_lan insanlann, irade ve bilin~
ten yoksun nesneler dunyasana flrlatdml~ oldu~unu one suren felsefe okulu.
Varolu~.;ulugu belirleyen temel ozellik
ve tav1rlar ~oyle SlCalanabilir: 1 Varolu~c;uluk, her~eyden once varolu~un
hep tikel ve bireysel, yani benim ya da
senin veya onun varolu~u oldugunu
one surer. Bundan dolay1, o insaro mutlak ya da sonsuz bir tozun tezahuru olarak

geli~en

Y89

890

varolu~~u

psikoloji

rak goren her ti.ir o~reti ye, gerc;ekli~in


Tin, Akd, Geist, Bilinc;, Ide ya da Ruh
olarak varoldu~unu one suren idealizmlerin kar~1 c;tkar. 2 Aklm, varolu~un oncelikle bir varhk problemi, varolu~un
kendi varhk tarztyla ilgili bir problem
oldu~unu dile getirir ve varh~m anlamma ili~kin bir ara~hrmaya kar~1hk
gelir. Bu c;erc;eve ic;inde, her tur tbilimci,
nesnel ve analitik yakla~tma ~iddetle
kar~I c;tkan varolu~c;uluk, ozelli..kJe varolu~un zamansal yaptsma ili~kin analiz yoluyla, Varh~m gene) anlamtyla ilgili bir o~reti, belli bir ontoloji uzerinde
yo~unla~1r.
3 Varolu~c;ulu~a gore, varh~a ili~kin
ara~hrma, varolamn aralanndan bir
sec;im yapmak durumunda oldu~u c;e~itli imkanlarla kar~1 kar~tya gelmeyi
gerektirir. Ba~ka bir deyi~le, varolu~c;u

felsefe, geleneksel felsefenin one surdugu gibi, ozun varolu~tan once de~il de,
varolu~un ozden once geldi~ini one
surer; insarun once varoldu~unu, daha
sonra kendisini tammlaytp, ozunu yarath~lm dile getirir. Ba~ka bir deyi~le,
varolu~c;uluk, insamn dunyaya hrlahlmt~ bulundu~unu, dolaytstyla omm
kendisini nastl olu~turursa, oyle olaca~tm; insamn ozunu kendisinin belirleyece~ini; bireysel insan varh~mm sabit
ya da de~i~mez, ozsel bir !io~as1 bulurunadt~uu one surer. Bu ba~lamda
her tur tdeterminizm ya da zorunlulukc;ulu~a buyuk bir guc;le kar~I c;akan varolu~c;uluk, bireylerin mutlak bir irade
ozgurlu~une sahip bulundu~unu, insamn ozgtirlu~e mahkWn oldu~unu ve
oldugundan tumuyle farkh biri olabilece~ini dile getirir.
4 Insana ozunu olu~turma ~ans1 veren
bu imkanlar, onun ~eylerle ve ba~ka
insanlarla olan ili~kileri tarahndan yaratlldt~l ic;in, varolu~ her zaman dunyadaki bir varhk olmak veya sec;imi strurlayan ya da ko~ullayan somut ve
tarihsel olarak belirleruni~ bir durumda
ortaya c;llunak durumundadu. Bu ise,
varolu~c;ulu~un ttekbencili~e ve epistemolojik tidealizme taban tabana z1t

bir felsefe ak1m1 oldu~u anlamma gelir.


5 Varolu~r;uluk, nesneden yola .;ikan,
varhkla ilgili nesnel do~rulara ula~ma
ya c;ah~an goru~lere kar~1, ozneden hareket ve oznel hakikatlerin onemini
vurgular. Felsefenin, varhk ve t(hneller
gibi konularla u~ra~1p, nesnelli~i aramast yerine, korkuyu, yabanctla~mayt,
hic;lik duygusunu, insanhk halini ele
ahp, oznelli~e yonelmesi gerekti~ini;
hakikatin tumuyle oznel olup, hic;bir soyutlamamn bireysel varolu~un gerc;ekli~ini kavrayamayaca~ml ve ifade edemeyece~ini soyler.
6. Varolu~c;uluk, ozellikle de humanist
ya da ateist boyutu it;inde, evrenin aktlla anla~dabilir olan bir geli~me do~rul
tusu olmaytp, ozu itibariyle sa-;ma ve
anlamstz oldu~unu, evrenin rasyonel
bir taraft bulunmadt~lru, evrene anlarrun insan tarafmdan verildi~ini one
surer. 7 Boyle bir evrende, insamn haztr
buldu~u ahlak kurallan olmadt~mdan;
varolu~t;uluk, ahlaki ilkelerin, kendi eylemleri dt~mda, ba~ka insanlann eylemlerinden de sorumlu olan insan tarahndan yaratlldt~lru savunur.
varolu~~u psikoloji [lng. eristentialist
psychologie; Fr. psychologie existentieliste;
AI. existential psychologie]. Bir ki~i olarak
insamn, kendisindeki ogelerin fonksiyonu aracth~tyla incelenemeyece~ini;
onun fi.zik, kimya ya da norofizyoloji
yoluyla a-;Lklanamayaca~uu; psikolojinin, kendisine ornek olarak fizi~i aldt~I
takdirde, insan do~asmt anlayamayaca~tm; burada tdavram~t;thk ya da
tpsikanaliz turunden yakla~tmlar m yetersiz kaldt~mt savunup, ara~brmayt,
dunya-it;indeki- varhk olarak bireysel
insan uzerinde yo~unla~tuan -;a~da~
psikoloji anlayt~l.
Her insarun kendi it;sel ya~am1, algtlan, dunyayla ilgili de~erlemeleri ve tepkileri baklmmdan biricik oldu~unu one
suren varolu~c;u psikoloji, daha -;ok fenomenolojik yontemi kullanarak, onu
btitun bir varolu~sal gert;ekli~i it;inde
anlamaya -;ah~1r. Buna gore, ki~inin,
duygulan, tasa ve kaygtlanyla, ba~ka

varolutsal

insanlarla olan ili~kileri uzerinde duran,


ozgiirltik ve sorumluluk, ya~atntn anlaml, degerler ve oltim konusunu ele alan
bu psikoloji anlay1~1, toznelciligi, felsefeye olan yak1nhg1 ve gerekli deneysel
veri temelinden yoksun old ugu gerek-;esiyle ele~tirilmi~tir.
varolu~ evreleri [ing. existential stages; Fr.
phases existentielles). Varolu~c;ulugun ilk
buyuk filozofu olarak gorulen Soren
+Kierkegaard'tn insan varolu~unun c;e~
~itli tarzlannt sualadtgl gorti~ti.
Buna gore, insantn stk.Jntlslntn, umutsuzlugunun, onun kendi varolu~unun
oztine derinden derine yabanctla~masl
run az ya da c;ok fark1na varmastndan
olu~tugunu soyleyen Soren Kierkegaard, insandaki bu yabancda~marun, insanda, ozunii, ozsel benini yakalama yontinde birtak1m kararlar almaya ve
dinamik atlhmlara yol ac;tag1ru iddia etmi~tir. 0, i~te insandaki bu atthmt a-;lklarken, insan ya~amtndaki farkh evrelerden, ayr1 var olu~ tarzlanndan soz
eder.
tnsan varolu~undaki birinci evre ya da
ilk varolu~ tarzt estelik y~amd1r (estetik evre). insan, Kierkegaard'a gore, burada duyulan tarahndan yonetilir. Bu
dtizeydeki insantn evrensel ahlaki standartlara ili~kin olarak pek bir bilgisi
yoktur. Onun ozune ve Tann'ya yabanctla~mt~hgl da en list dtizeydedir. Buradaki insantn dini inane da olmaz.
Ona davrant~lannda yol gosteren tek
1notif, duyulann olabildigince -;ok saytda hazzmdan pay almadtr.
insan ya~anundaki ikinci evre ise,
ahlaki evred ir. Bu, onun i-;in ikinci varcr
lu~ tarz1d1r. Ahlaki standartlardan,
norm ve degerlerden yoksun olup, yalruzca alacag1 tadt dti~tinen estetik insarun tersine, ahlaki insan ahlik kurallanru kabul eder ve bunlan hayata gec;irir.
Ahlakr kurallar insan ya~amtna form ve
tutarhhk ogelerini saglar. Burada ahlald
insan, ahlaki sorumlulugun kendisine
getirdi~ san1rlamalar1 kabul eder. Kierkegaard estetik varolu~ tarztndaki insanla ahlaki varolu~ evresindeki insan

891

aras1nda soz konusu olan kar~1thg1, onlartn cinsel davrant~ kar~lstndaki tavtrlan yla omekler; bun a gore, birincisi kendisini duygulanna btrakuken, digeri
evliligi akbn bir ifadesi olarak gortir.
Ahlakb insan, ahlaki bak1mdan kendine
yeten insandtr. Evlilikte mutlulugu, i~te
ya da meslekte ba~anyt arar.
AhHiki varolu~ tantndaki insan, bir
sec;me eylemiyle dini varolu~ tar2Jna
yukselir. Kierkegaard'a gore, inanca atth~ karannt, ki~inin kendisinin vermesi
gerekir. Tann'ntn varolu~uyla ilgili
katut gosterilmesini is terse, in san in annuyor demektir. Onemli olan karutlatnaya ihtiya-; duymadan inant;hr ve Tann,
bireyin gonltinde, ondaki inan-; sayesinde ortaya c;:1kar.
Kierkegaard'a gore, Tann, nesnel olarak
gun 1~1g1na -;lkanlamaz, zira Tann oz
nedir ve yaln1zca oznenin ic;inde, bireyin
gonltinde var olur. insarun Tann'yla ili~
kisi soz konusu oldugunda, bu ili~kiyle
ilgili olarak rasyonel ya da objektif ya da
kavramsal bir bilgi olamaz. Tanrt'yla
birey aras1ndaki ili~ki, biricik ve subjektif bir tecriibeden olu~ur. Bu ili~ki dile
dokulemez. Tanrtyla birey arastndaki
bu ili~ki gerc;ekle~meden once, on un
hakkmda hi-;bir ~ey soylenemez. Varolan bireye Tanrtyla ki~isel ili~kiyi yalnlzca inanc1 temin edebilir. Ve insatun
yabanctla~mast, yalruzca Tann'yla olan
ki~isel ili~kisi sayesinde son bulur.
varolu~sal [ing. existential; Fr. eristentiel;
AI. aistential). Ger-;eklige ve ~imdinin
-;~itli boyutlanna ili~kin canh tecrtibeye; ki~inin, varol dugunu ve ki~iligini,
ey Ierne ve sonunlulukla ~e surecinde
yaratan ve ifade eden ozgur bir varhk oldugunu farketme hfiline; insarun kendisini ya~ama, ya~anun gereklerine ve sorumluluklanna kapluma durumuna
i~aret eden safat. titsarun varolu~uyla,
insanm bu dunyada kendisini yaratma,
ozunu belirleme sureciyle ilgili olma durumW\u ortaya koyan deyim.
insarun dunyasarun nesnel degerlerle
ol-;ulemeyecegini dile getiren Heidegger varolu~salhg1, felsefesinde, insantn

892

varolu~sal

diyalektik

varolu~uyla

ilgili temel yaptlar; di.i~iin


cenin genel get;er kategorilerine kar~1t
olarak, insan varolu~uyla ilgili belirlenimler olarak varolu~ tarzlanyla ifade etmi~tir. Varolu~salhk, ona gore, diinyait;inde-olma, anlama, kayg1, korku tiiriinden temel ve nesnel bir t;ert;eveye
st~mayan ya~anttlarla ifadesini bulur.
varolu~sal diyalektik [ing. existential dialectics; Fr. dialectique existentielle; Al. existential dialektisch ]. Varolu~t;u felsefenin
ilk olarak Kierkegaard tarafmdan ortaya konan diyalektik anlayt~l.
Buna gore, Hegel'den olumsuz bir
anlam i9-nde bile olsa etkilenip, oriun
varhk ve dii~iincenin iit; adtmh yiiruyii~ii olarak diyalektik an~ayt~tm benimseyen Kierkegaard, bireyin iit; ad1mh
yiiriiyii~iinden meydana gelen yeni bir
diyalektik geli~tinni~tir. Tipkt Hegel'de
oldu~u gibi, bir siiret; olarak anla~tlan
bu diyalekti~in birinci adurunda, ruh ya
c;la tinin, her~eyi kucaklayan evrensel
varbk fonnunda de~il de, bireysellik
forrnunda veya bireysel olarak varolan
tarzmda gert;ekl~mesi soz konusu olur.
Bundan sonraki adtma get;i~, dii~iinme
yoluyla de~il de, iradi bir eylemle gert;ekle~ir.
Varolu~t;u

diyalektikte; antitezi kavramsal bir sentez yoluyla a~ma diye bir


~ey soz konusu olmaz. Diyalekti~in
daha yiiksek bir diizeyine ge9~, alternatifler arasmdaki bir set;imle, inancm
atlayt~tyla, biitiin bir insamn temel gert;ekJi~e teslimiyeti yoluyla olur.
varolu~sal fenomenoloji [ing. existential
phenomenology; Fr. phhrominDfogie uistentielle; AJ. existential phmomenologie]. Alman
filozofu tHusserl tarafmdan kurulmu~
olan fenomenolojinin, kendi tarihsel geli~imi i9nde, transendental fenomenolojiden sonra gelen ikinci evresi.
SOz konusu fenomenoloji, bireysel benin
bilinci iizerinde yo~unla~an, deneyhn ve
biJgideki ozsel o~eler iizerinde duran
transendental fenomenolojinin ardmdan,
Husserl'in lebenswelt, yani giindelik diinyaya ili~k.in bir ara~hnnaya giderek
daha fazla onem vennesinin bir sonucu

olarak ortaya t;1k1m~t1r. Geli~iminde Heidegger'le Sartre'm da etkili oldu~ varolu~sal fenomenoloji, bilginin transendental ko~ullanna ili~kin bir ara~hrma
yerine, giindelik diinya it;inde ortaya
t;tkan, kendisini aktiiel varolu~ it;inde
gosteren varh~m do~asma ili~kin bir
ara~hrmanm onemini vurgular.
varolu~sal teoloji [ing. existential theology; Fr. theologie existentiel; Al. existential
tiJeologie]. Her o~retiyi, insamn tecriibesinden tiiretilmi~li~i ve insarun tecriibesinj aydmlatma giicii at;tsmdan de~er
lendiren teoloji tiirii.
varsayma yanh~1 [lng. phallacy of begging
the question; Fr. erreur d' eluder Ia question]. Forme) olmayan bir yanh~ tiirii
olarak, kendileri tarh~mah olup, kamtlanmalan gereken, fakat karutlarunadan, do~ru kabul edilen, do~ru oldu~u
varsayllan onciillerden sonut; t;tkarmaktan ya da sonuca veya sonucun bir
boliimiine argiiman ya da alalyiiriitmenin onciilleri arasmda yer vennekten
olu~an yanh~ tiirii.
Vasubandhu. M. 5. 420 ile 500 ytllan arasmda ya~amt~ olan ve 'realist sistem'
adtyla amlan Budist o~retiyi geli~tir
mi~ olan Hintli dii~iiniir. Nirvanaya
eri~me yolu olarak, de~illeme manh~l
m kullanan, hakikati mantlk i~lemleriy
le bulmayt amat;layan Vasubandhu, varh~m bir taraftan t;e~it t;e~it somut
nesnelerden, di~er taraftan da bu nesnelere ge9ci bir siire i~ yonelen benJik
ya da ruhlardan olu~tu~unu savunmu~, de~illeme manh~tm ki~iler i;izerinde :uygulayarak, siirekli ve kahct rubJar olabilece~i dii~iincesini yadsunaya
t;ah~ml~hr.

vaysesika. Biiyiik Hint dii~iiniirlerinden


biri olan Kanada'run geli~tirmi~ oldu~u
dii~iince sistemi. Varhk bakurundan t;o~ulcu bir realizmi benimseyen ve varolan her~eyin toz, nitelik, hareket, tiimel
lik, tikellik, it;kinlik ve yokluk gibi yedi
kategoriye aynJdt~uu, bunlardan ilk
ii~niin gert;eklikte varoldu~unu, ildnci
iit;iin manhk kategorileri oldu~unu dile
getiren Vaysesika'ya gore, evren nitelik-

vers then

Jeri bulunan ve hareketli olan, toprak,


hava, su, 1~1k, esir, zaman, mekan, zihin
ve ruh gibi dokuz tozden olu~ur. Vaysesika'a gore, bu tozlerin temelinde ise,
ezeli-ebedi, boltinemez, gozle gortilemez olan ve yer kaplamayan atomlar
bulunur. Atomlann birle~imini Dtinya
Ruhu denetler. Dart ayn ttirden atom,
dokUJuna, tad alma, gorme ve koku
alma duyulanm meydana getirir. Epistemolojisi, Nyaya'nm bilgi anlay1~ma
benzeyen Veysesika'a gore, bilgiye alg1,
sezgi, bellek ve ~1karun yoluyla vannz.
Vedalar. Hinduizmin bilinen en eski kutsal metinleri. Bilgi, ozellikle de nihai ger~ekli~e dair bilgi anlamma gelen Veda,
sozlti olarak aktanlan ve 1500'lti yllardan itibaren kaleme aluunaya ba~lanan
kutsalliterattirti tammlar. Vedalar kendi
i~inde dart boltimden meydana gelmektedir: a) Birtak1m kozmolojik spektilasyonlarla birlikte, 1028 adet ilah! i~eren
Rig veda, b) $arkdardan meydana gelen
Santa veda, c) kutlu formtil ve sozler ihtiva eden Yahur veda ve d) btiyl.ilti forrntiller, efsaneler ve masallardan rrieydana
gelen Atarva veda.
Ote yandan, ne Tann ne de insan tarafmdan yaratiliru~ zamand1~1 bir bilgeli~ ifade eden Vedalardan hareket eden
felsefe ve bilgelik ~~ma Vedalar fat ad1
verilir. Bu ~a~, 1 ilahiler donemi (M. 0.
1500-1000); 2 Kurban torenleri gizemdli~i (M. 0. 1000-750) ve 3 Uparli~adlar dt>nemi ( M. 0. 750-500) olarak ti~e aynhr.
vedanla. Hint felsefesi i~inde yer alan ve
gelene~e ba~h kalan dti~tince sistemlerinden biri. Upani~adlara dayanan ya
da Upani~adlarda ge~en Brahman'la
Atman'm birli~i dti~tincesini tutarh bir
bi~mde geli~tiren o~reti olarak Vedanta'mn en onemli dti~tintirii M. S. 800'lti
y1llarda ya~am1~ olan $ankara'du. 0~
retinin ~1k1~ noktas1, $ankara'nm 'Sen
O'sun', 'Ben Brahman'11n' ozdeyi~leri
dir. Buna gore, ger~ekli~in temelinde
tek bir ilke vardu.
Varolan her~eyi yaratan ve her~eyi
i~inde barmduan Brahman, ger~ekte
Atman'du, yani bizim kendi oztimtiz-

893

d lir. Duyulann ya da alg!lann gosterdi~inin tersine, yalmzca tek bir ger~ekli~in


varoldu~unu, soz konusu ger~ekli~in
ise, oziinde Bralunan olan Atman'dan
ba~ka bir ~ey olmadl~lm dile getiren
Vedanta o~retisinde, duyulara dayanan
bilginin, ak!l tarafmdan i~lemni~ olsa
bile, bize ger~ekli~in oztinti veremedi~i,
insan varhklanna yalmzca goriinti~leri
sunabildi~i ortaya konur. Bize ger~ekli~i
veren, btittin bir varhk alarum tam olarak kavramamiZI sa~layan bilgi, sezgidir.
Venn diyagram1 [ing. Venn diagrannn; Fr.
diagramme de Venn]. Kategorik tasunlarm ge~erliliklerinin denetlenmesinde
kullarulan bir denetleme tekni~i olarak,
n say1da ktime arasmdaki ili~kileri
ifade etmek tizere, bu ktimelerin birbiriIU kesen ~emberlerle belirtilmesinden
olu~an diyagram. Soz konusu denetleme tekni~inde, birbirini kesen n saydaki daire, dtizlemi 2" say1daki ayn bolgeye baler; bo~ olan bolgeler karalamr,
btma kar~m bo~ olmad1~1 bilinen bolgeler x i~aretiyle gosterilir.
verilmi' olan [lng. given; Fr. donnee]. 1 Bir
yorum ya da ~1karun faaliyetinde, ziliine do~rudan ve araCISIZ bir bi~mde sunulmu~ olan malzeme. 2 Bilindn do~ru
dan ve araCISIZ bir bi~imde, her ttirlti
~1karun ve yorum i~leminden once bildi~i, bilin~ i~eri~i. 3 Bilginin nihai Ierne!
ve dayana~m1 olu~turan, her ttir ~lka
run, yarg1lama ve yorum faaliyetine
malzeme olan, do~rudan ve araciSIZ olduktan ba~ka, ba~ka bir ~eye indirgenemeyen duyu-verileri, goriinti~ler,
duygular ve izlenimler.
verstehen. Toplum ve ktiltiire ili~kin
ara~ttrmay1 yeni ba~tan yorumlamaya
ve yeni bir ya~am felsefesi geli~tirmeye
~ah~m1~ olan W. tDilthey tarafmdan
onerilmi~ olan anlama yonteminin Almanca ozgtin ifadesi.
Ba~ka edimleri onlarla birlikte duymak
ve benimsemekten olu~an bu yontem,
ekliirenin, yani do~a bilimlerinin a~kla
ma yonteminin tam tersi bir yontemdir.
Do~a bilimlerinin yontemine kar~1 ~1k-

894

\erum sequitur ad quodlibet

m~

olan Dilthey, ozellikle tarih olaylanrun ancak bu yonlemle kavranabilecegirti ileri siirmii~tiir, zira ona gore, tarih ve
tinsel bilimler 'ya~anb'yla ilgilidir ve ya~antl da, a~ll<lama yoluyla degil, ancak
anlamayla, yonelimsel anlay~la kavranabilir. Ba~ka bir deyi~le, versthen1 i~el
olan bir ~eyi d1~sal gostergelerden ~
karsama imkam veren siire~, i~lem ya
da yontem olarak tammlayan Dilthey'a
gore, bu yontem empirik bilimlerin dogmdan yakla~Imlanmn tersine, dolaymh
bir bilme tarz1du. Buradan da anla~Ilacagi iizere, verstelten, ozel olarak Dilthey'm, daha gene!
olarak da 19. yiizyllda Alman dii~iiniir
ve sosyologlaruun doga bilimlerinin ya
da pozitivist sosyolojinin yontemine altematif olarak geli~tirdikleri anlama
yontemine kar~1hk gelir. Buna gore,
insan bilimleri, insam ve eylemlerini,
dog a bilimlerinin yontemini kopya ederek, d1~andan analiz etmeye kalki~ma
mahdir. Bunun yerine, ornegin sosyologlar, insan varhklannm eylemlerine
yiikledikleri anlamlan duyumsamaya,
tammaya ~ah~mahd1rlar. Bu ise, verstehenla, yani anlama yonlemiyle olur.
Buna gore, verstehen, ki~inin onlann eylemlerine hangi anlamlan yiiklediklerini, ama~lannm ne oldugunu, eylemlerinin hizmet ettigi ama~lan gorebilmek
i~in, kendisini ba~kalanmn yerine koymasmdan olu~ur.
Bununla birlikte, versthen empali ya da
duyguda~hkla

ozde~le~lirilmemelidir,

zira o anlamlara, degerlere niifuz etrneyi, onlan anlamay1 ifade eder. Be~er! bilimlerde kullamlacak bir yorumlama
yontemini lanunlayan versthen, insan ve
kiiltiir bilimlerinin ayn bir metodolojisi
oldugunu vurgularken, 'bilimin birligi'
tezine ~iddetle kar~1 ~1kar.
verum sequitur ad quodlibet. Dogrunun
manllksal olarak her~eyden ~Ikabilece
girti dile getiren Lalince ilke. Manhksal
olarak dogru bir onermenin her onciilden ge~erlilikle ~1karsanabilecegini one
siiren bu ilke, ex falsa quodlibet [yanh~
tan her~eyin ~Iktigl] ilkesiyle bir biitiin

meydana getirir.
via affirmaliva. Olumlu yo!. Orta~ag felsefesinde, Tann'y bilmenin Ierne! ve
olumlu yolu.
Bu yolun en onemli ozelligi, insan varhglfun burada, kendi diinyas1 ya da tecriibesinden tarud1gt birtak1m nitelikleri
Tann hakkmda tasdik etmesi ya da
olumlamasmdan meydana gelir. Ba~ka
bir deyi~le, insan bu yolda, Tann'ya,
O'nun tarafmdan yarablnu~ olan varbklarda gozlemledigi nitelikleri, yani iyilik, gil~, bilgelik gibi, Tann'mn oziine,
tannsal dogaya her bak1mdan uygun
dii~en, fakat O'nda, yarabklarda varoldugu ya da soz konusu oldugu larzda
varolmayan nitelikleri yiikler. Bu nitelikler, Tann'da, O'nun yarabklannda varolduklan ~ekliyle varolmazlar, ~iinkii
onlar, insanda ki~ilere, yere ve zamana
goreli olarak ve zaman zaman da kar~1t
rtiteliklerle birlikte varolurken, Tann'da
mutlak bir bi<;imde, ve yetkinsizlik _ya
da kusurun izi olmadan varolurlar. Ornegin, Tann'ya, yarabklarda bulunan
tiim iyiliklerin kaynag1 olarak iyilik Sifa11 yiiklenir.
Olumlu yolda, yani Tann hakkmda birtaklm nitelik ya da Sifatlan tasdik etrne
ya da olumlama siirednde, sonsuz ve
yetkin olan Tann'mn oziinii daha iyi
ifade ettikleri, O'na daha fazla uygun
dii~liikleri i~in, en gene! rtiteliklerden
ba~lay1p, daha ozel ve somut durumlara
inmek dogru olur. Buna gore, Tann'run,
su ya da aga~tan ~k. bilgelik ve yetkinlik oldugunu soyleme geregi van:hr, zira
bilgelik ve iyilik nitelikleri tannsal oze
ger~ekten uygun dii~er; oysa Tann yalruzca, su ya da agaan nedeni olmak anlarrunda su ya da aga~br. Bununla birlikte, her ne kadar baz1 nitelik ya da isimler
Tann'y1, ba~ka nitelik ya da isimlere
gore daha iyi betimlese de, onlann bize,
Tann'run ger~ek dogasma ili~kin olarak
saglam bir kavray1~, Tann'run dogru bir
bilgisini sagladg soylenemez. <;:iinkii
burada Tann, kendinde ve kendi ba~ma
degil de, salt insanlarla ili~ki i~inde, bilirur.

vi~nanaveda
vi~

emii"iE:ntiae. Orta~ag felscfcsinde,


Tann'y1 bihnenin, olumlu yolla olumsuz yolun bir sentezini yapan u~uncu
yolu. Bu u~uncu yol, birtakam s1fatlann
Tann hakk1nda, kiani kayatlarla, O'nun
iistunlugunu ve a~k1nhg1n1 ortuk olarak ifade edecek ~ekilde tasdik edihnesinden meydana gelir. Buna gore, Tann
i yidir, fakat biz insanlarda oldugu gibi,
goreli olarak, zaman zaman kotuyli de
ya~ayacak ~ekildc degiJ, fakat 1nutlak
olarak, en ytiksek ol~Hde iyidir. Yine,
Tann bilgedir, fakat onun bilgeligi, biz
insanlarda oldugu gibi, zatnan i~inde,
duyu yoluyla ya da diskursif bir ~ekil
de ger~ekle~en bir bilgiye dayanan bilgelik degildir.
via negativa. Ollunsuz yol. Orta~ag felsefesinde, Tann'yt, dolayh olarak, O'nun
ne olmadagtnl soyleyerek bilme.
Buna gore, Tann'dan, yaratlklanyla
ili~kj i~inde degil de, bizzatihi kendi ba~ana soz etmek istenirse, O'nun, dunyalnlztn, di1i kendilerini betimlemek i-;in
kullantlan tantdtk nesne ya da varhklanna hi~ benzemedigi dikkate ahnmahdu. Bundan dolay1, olumsuz yolda, soz
konusu olabilecek tum nitelikleri,
Tann'ya en uzak olan niteliklerden en
yak1n olan niteliklere dek, O'nun hakkmda inkar etmek, olumsuzlamak gerekir. Bu ~er~eve i~inde, omegin Tann'run
iyi ohnadaga ve gen;ekte varolmadaga
soylenir. Bununla birlikte bu, via negativanln dogrudan dogruya ateizme goturdugu anlam1na gelmez. Zira O'nun kendisinde iyi olmadtgl, ve varolmadaga
soylenirken, O'nun yeterince iyi olmada-ga, iyili~in ~ok altlnda kald aga, ya da
hi~bir varolu~a sahip ohnadaga anlatdmak istenmez, fakat yalnlZca O'nwt biz
insanlardan farkh bir bi~imde iyi oldugu, en yuksek derecede iyi oldugu, mutlak varhk olup, varhgan bile otesinde
bulundugu anlahlmak istenir.
Buna gore, oJumsuz yolda Tann'ya en
uzak olan, O'na tumuyle aykln duen
niteliklerle, ornegin tembellik, sarho~
luk gibi olumsuz niteliklerle i~e ba~la
nar; once bu nitelikler, ardLndan da, en

d1~

895

kabuktan gizli czc ula~rr.caya kadar,


yarattklarda gozlcanlenen ve Tann'ya
uygun du~tugune inanllan nitelikler,
O'nun hakkanda inkir edihr. Tann en
yl.iksek derecede a~k.Jn oldugu i~in,
tapk1 bir heykeltra~1n mennerden heykelin yetkin suretine ya da gorunu~une
eri~inceye kadar, mennerin, heykelin
d1~1nda kalan yonlerini yontmas1 ve
pliruzlerini gidennesi gibi, ancak yaratak[an i~in ge~erli olacak tum nitelikter,
Tann'yla ilgili otarak olumsuzJanlr. Bu
anlayt~a gore, insanlar Tann konusunda antropomorfik goru~ ve inan~lara
van nay a egilimlidirler; bundan dolay1,
insana her bak1mdan a~k1n olan ger~ek
Tann'ya ula~mak i~in, soz konusu antropotnorfik ogelerin teanizlerunesi gerekir.
Bununla birlikte, bu olumsuzlama sured
sonunda, insanan Tann'run bi.zzat kendisine, kendisinde Tann'ya e~ecegi duunulmetnelidir. 1nsan zihni, Tann fikrinden, insana ozgii du~unce tarzlaruun
urunu olan ogeleri ve antropomorfik
inan~lan ayakladaga zaman, 'Bilinemez
Olarun Karanhgtna' gomulur, 'ruhun karanhk gecesini' ya~ar, e~deyi~le mistisizln alaruna gjrer. Bu karanlak. olumsuz
yola girenler i~in, Tann'run varhgan ote-sinde olmasanan bir sonucu olmak durumundadar.
vi,istadvaita vedanla. Brahman'an bagnnsiz bir bi~imde varolduguna, her~eyi bilen, kadiri m utlak ve ki~isel bir
Tann olduguna inanan Hinduizm turti.
Brahtnan 'a tum yetkinliklere eri~mi~
ve dunya ile olan ili~kisi, ruhun beden
ile olan ili~ldsine benzeyen bir Tann
olarak yorumlayan Vi~istadvaita'da
insan i~in kurtulu~ Tann'ya duyulan
a~k deneyiminde yatar.
vi,nanaveda. Hindistanda, Budist du
~uncenin M. S. 4. yuzytlda ortaya ~akan
idealist bir okulu. Neden, toz, beden
gibi felsefi kavramlann ~eli~ik old uklanna one suren Vi~nanaveda, ger~ekligin
ozu itibariyle bilin~ ya da zihin (vi~nana)
oldugunu one sunnu~tur. Okulun, Berkeley'in oznel tidealizmiyle ~a~arhca bir
benzerlik sergileyen, idealizmine gore,

896

vitnuizm

bilint; ya da zihin bir toz olmaytp, ide ya


da izlenimlerin stirekli bir degi~me i,.-inde bulunan ak1~1d1r.
vi~nuizm. Bugtinkti Hinduizmin en
biiytik tannlanndan biri olan Vi~nu'ya,
Tann Brahman ve ~iva ile birlikte ilhi
ti-;Jiiyii, yani Trimurtiy'i meydana getiren
Vi~nu'ya tapan.larm meydana getirdikleri dini -felsefi grup.
Vi~nuizm, maddi ve fail nedenlere tekabiil eden gii-;leriyle evreni yaratan ve
onu varhkta tutan Vi~nu'yu en yiiksek
varhk olarak goriir ve onun -;e~itli varhklar ~eklinde tekrar tekrar tezahiir ettigine veya cisimle~tigine inanu.
Vico, Giambattista. 1668~1744 ytllan arastnda ya~amt~ olan iinlii italyan dii~iip
niirii. Uzun adt Principii di una Scienza
Nuova d' in torno all Comnrune Nature della
Nazioni [Uluslann ortak dogastna dair
yeni bir bilimin ilkeleri] olan La Scienza
Nuova [Yeni Bilim] adh temel eseriyle
Vico, tarih felsefesinin kurucusu olarak
tin kazanmt~tlr.
Kariyerine Kartezyen bir dii~iiniir olarak ba~layan Vico, tDescartes'm sadece
mate1natiksel bilimleri bilim olarak gormeye, tarihe salt a-;tk ve ~ dii~iince
ler yoluyla bakmaya gotiiren tavnnda
ortiik olarak bulunan sosyal ve tarihsel
bilgiyi degersizl~tinne egiliminden rahatstz olmu~tur. Ona gore, bize kesin
bilgi veren bilimler, bizim in~ etligitniz, kurdugumuz ya da yaratbguntz
~eylerin bilgisini verdikleri i9n, kesin ve
pekin olan bilimlerdir. Ba~ka bir deyi~
le, Vicoya gore, matematik bilimiyle
matematiksel sistemler, biz insanlar tarahndan in~a edilmi~ olduklan i9n,
kesindirler. Vico fiziki olgularla ilgjli
olarak da kesinlige, ancak ve ancak d<r
garun akl~1na deney yoluyla miidahale
ettigimiz zaman ula~abildigimiz.i savunur.
Veruuz-Jactum teorisi olarak da bilinen
ve bizim sadece kendi yaratmt~ oldugumuz ~eyi bilebilecegimiz ya da zihnin
sadece zihnin yaratmt~ oldugu ~eyi bilebilecegi ilkesi Vico 'da tarih bilgisine

imkan tantyan bir ilkedir. l:;iinku insan


varhklanntn en fazla etkin olduklan,
olu~u1nuna en fazla katk1da bulunduklan alan, hit; ku~ku yok ki, tarih tir; bu
nedenle, tarihsel bilgi ve kavray1~, Vico
i-;in -;ok btiyiik bir onem ta~tr. Tarih insanlar taraftndan yaptldtgt, uluslar
dunyas1 insanlar taraf1ndan kuruldugu
i-;in, Vico tarihin anla~dmastnda, tarihsel bir kavrayt~a ula~mada, insanlann
olu~umuna katk.Jda
bulunmadtklan
fiziki evrene ili~kin ara~hnnada kullantlan yontemlerden farkb yontem ve
dti~tince tarzlannm gerekli oldugunu,
tarihle ilgili ara~bnnalann dog a bilimlerinden t;ok biiyiik bir farkhhk gosterdigini iddia etmi~tir. fnsan dogastrun
-;agdan -;aga degi~meyip, oziinde ayn1
kald1g1ru savunan gorii~e de ~iddetle
kar~t ~tkan Vico, insantn geli~me siireci
i~inde, -;agdan -;aga -;ok biiyiik farkhhklar bulundugunu, bu farkhhklann da
dil, hukuk ve efsane benzeri kiiltiirel fenomenlere ili~kin ara~tlrmalarla an1a~t
labilecegini be lirtmi~tir.
Vico aynt baglamda dongiisel bir tarih
ya da sosyal degi~me gorii~ii benimsemi~tir. Ona gore, toplumsal ya~am1n
birinci evresi toplumun dini kategorilerle a-;tkland1g1 ve duygulann aktldan
once geldigi bir evredir; burast teokratik toplumdur. ikinci evre, kahramanca
eyleme inanan aristokratik toplumdur.
0-;iincii evre ise, daha humanist ve rasyonel bir toplum olup, monar~i ya da
cumhuriyetle yonetilir.
vidya. Vedanta'da, yani g~gin -;ok saytda varhk ya da fenomenden olu~ma
ytp, oziinde Brahman olan Atrnan'dan
ttiredigini ve dolaylStyla bir oldugunu
savunan Hint ortodoks felsefe ogretisinde, aida ha goriinii~lere, -;okluga gottiren duyusal bilginin sagladtgl san
ya da 'maya~ya kar~tt olarak, biitiin bir
var hk alan1na iii~ kin sag lam ve ger~ek
kavrayt~a, 'maya'ntn aldahCl ortiisiinun kaldtnlmas1ndan sonra soz konusu olan ger-;ekligin bir oldugunu gBsteren sezgisel kavrayt~a verilen ad.

Viyana

Viyana ~evresi [ing. v 1en,..a Circle; Fr.


Cercle de Vienne; Al. Wiener Kreis]. lvloritz tSchilick'in 1923 yd1nda Cu1nartesi
sabahlan evinde yaphg1 felsefe sohbet
ve toplanhlarmda bir araya gelen, bilimsel bakl~a ve analitik du~unu~e sahip
pozitivist du~unur ve bilim adamlannln meydana getirdigi okul ya da obek.
Dogrudan dogruya Schilick'in Allge~
meine Erkenntnislehre [Gene) Bilgi Kuralnl] ve Wittgenstein'tn TrQctatus Logico
Philosoplticus [Manhksal-Felsefi Denelne] adh eserinden yo1a t;Ikan <;evre'nin
kendilerini ayn1 zamand3 mantlkt;l pozitivist diye nitelendiren en onemli du~unurleri G. Bergmann, R. Ccarnap, H.
Feigl, P. Frank, K. Godel, H. Hahn, 0.
Neurath, V. Kraft ve F. Waismann'du.
<;evrenin dogu~unda, Schilick ve Wittgenstein'tn felsefenin gorevini gundelik
dille bilim dilinin kavramlann1n man~
hksal bakundan at;lkhga kavu~turulma
siyla suurlayan soz konusu kitaplan ol
d ugu kadar, bilim felsefesinde, daha
dogrusu fizik biliminde yuzy1hn ilk yiiIannda ya~anan buyuk degi~iklikler etkili olmu~tur. Hemen hepsi bir bilim dahndan gelen <;evre du~unurlerinden
Viktor Kraft ve Rudolph Camap, dilin,
en iyi ifadesini Camap'1n Der Logische
Au fbau der Welt [Dunyan1n Manhksal
tn~as1] adh eserinde bulan, mantlksal
analiziyle, Otto Neurath iktisat ve sosyolojiyle, Herbert Feigl psikolojiyle, F.
Weismann da matematikle ilgilenmi~
tir.
Tarihsel at;tdan degerlendirild i~inde,
Viyana <;evdesi hareketi, soz konusu
dogrudan etkilere ek olarak ve daha
geni~ bir perspektif i~inde, u~ ayn kaynaktan, Slras1yla eski empirizm ve pozitivizmden, ozellikle de tHume, tMill ve
tMach'1n goru~lerinden; deneysel bilimin 19. yuzyi11n ikinci yans1ndan ba~
layarak, Helmholtz, Poincare, Duhem,
Boltzmann ve Einstein gibi bilim adamlannca geli~tirilmi~ olan metodolojisinden ve tFrege, tRussell ve +Whitehead
taraflndan ortaya atllan sembolik manhk ve dilin manhksal analizinden etki-

~evresi

89'7

ien1ni~tir.

Bilimsel bilgi iddialann1 tarh~Ihnaz,


ku~kuya at;lk ohnayan gozlem kay1tla~
nna s1k1 bir bit;imde baglamay1, metafiziksel ve spekulatif unsurlan bilimin
imtiyazh alan1n1n d1~1na aunay1 veya
tumden reddehneyi ve boylelikle de, bilimsel bir ditnya goru~u ya da konsep~
siyonuna ula~may1 ama~layan <;evre
du~unurleri soz konusu amat;lannl

Wissenscltaftliclte Weltauffassung - der Wiener Kreis [Bilimsel bir Dunya Goru~u Viyana <;evresi] adh risalede ifade
etmi~ ve 1930-1929 ydlan aras1nda, tam
dokuz y1l sureyle Erkenntnis adh bir
dergi -;lkarhn1~lardu.
<;evrede geli~_tirilmi~ ve dergide ifade
edilmi~ olan goru~lere A. E. Blu1 nberg
ve H. Feigl tarafmdan tmant1k~1 pozitivizm ad1 verilmi~ olmakla birlikte,
<;evre harekctinin uyelerinden bir~o~
daha sonra tmanhkt;l empirizm ad1n1
yeglemi~lerdir. Viyana <;evresi bilimsel
tavnn ve i~birliginin onemini vurgulalnl~, ozneleraras1 bir dille bilimin birligi
uzerinde dunnu~, olgusal tiim bilgilerin
dogrudan ya da dolayh dogrulamay1
1numkun kllacak ~kilde, deneyimle
baglanhh oldugunda 1srar etmi~tir. Hareketi kJasik empirizm ve eski pozitivizmden, dilin 1nanhksal analizine onem
venne tavn ay1nr.
Viyana <;evresi du~unurlerine gore,
felsefenin i~i, bilgiye, ozellikle de bilime ili~kin analizdir; burada kullaniiacak temel yontem ise, bilim diJine ili~
kin analizden olu~ur. Empirik bir bak1~
a~tstndan yola t;~kan bu bilim adaml.filozoflar metafizige kar~1 olumsuz bir
tav1r takuuru~lardu . Anlamh ve get;erli
bir bilgi sistemi meydana getirmeyi
amat;layan <;evre du~unurleri, felsefede idealin, 1netafizik, ahlak ve teolojiyi
felsefenin tumuyle d1~1na ahp, bilimle
rin birligine ula~mak oldu~unu one surmu~lerdir. Onlar, Wittgenstein'1n 'Soylenebilecek olan her~ey, a~1k bir bi~imde
ifade edilmelidir; uzerinde konu~ula
mayacak konularda ise, susulmahd1r'
~eklindeki sozlerini, <;evrenin bakl~

898

vokabuler

ac;tstru en i yi bi r bi;imde if ade eden bir


deyi~ olarak yorumlam1~lar ve bilim
dilini aydtnlatma, a;tkhga kavu~turma
;abalan onlan oncelikle bir anlam ve
a;tkhk ol;uti.i geli~tirmeye yonelhni~
tir. <;evre du~unurlerinin bu c;abalan
metafizigin onermelerini old ugu kadar,
bilimdeki eter ve flojiston benzeri ~ey
lerle ilgili spekulasyonlan da, dogrula
natnadtklan gerek;esiyle reddeden unlu
ldogrulanabilirlik ilkesi'yle sonu;lanmt~tu.

Viyana <;evresi du~i.inurlerinin ilgileri,


bununla birlikte, salt bilim felsefesi ve
akademik felsefe ile suurlaruru~ degildir.
Onlann ba~lang1c; bildirisinde aynca egititn alan1 ve toplumsal reformla ilgili
ama;lar da yer ahr. Onlara m~l edilen reformcu, refah amaa giiden ve demokra~
tik siyasi tavtrlar, sadece komunistlerin
degil, fakat muhafazakAr ve nasyonel
sosyalistlerin de tepkisini ~ekmi~tir. Bu
d urum un bir sonucu olarak, <;evrenin
onde gelen du~unurleri Nazi rejiminden ka;mak i;in Almanya ve Avusturya'dan uzakla~nu~lar ve <;evrenin du~unceleri, daha ziyade Anglo-Sakson
dunyaya yayllm1~hr. Hareketin AngloSakson dunyaya giri~i, A. ]. Ayer'in
1936 ythnda yay1nlanan Language, Truth
and Logic [Oil, Dogruluk ve MantJk] adh
eseriyle olmu~tur.
vokabiiler [1ng. vocabulary; Fr. vocabulaire]. 1 Ortak bir dili olan insanlann kullandtgl sozcuklerin ya da ayru ulkeden
insanlann k ullandlgl dilde yer alan sozcuklerin tum u. Soz konusu nesnel ve
aktif vokabulere ek olarak, bir de bireyin anladtgl ve kullandlgl sozcuklerden
olu~an pasif vokabulerden soz edilebilir. 2 Yinc, bir bilim dahna, bir disipline
ozgu, 0 bilim dab ya da disiplini tarumlayan, belirleyen teknik terimler butu
nune, ya da bir yazar veya filozofa ozgu
olan terminolojiye de vokabuler ad1 ve
rilir.
Voltaire, Fran~ois M.A. 16941778 ylllan
aras1nda ya~am1~ olan unlu Frans1z
denemecisi, tarih~i ve filozofu.

~Benim

meslegim, titm du~itndukJeri


mi yazmakhr~ diyen Voltaire 99 cilt eser
vermi~tir. t Aydtnlarunantn en onemli
du~uni.irlerinden biri olan filozof, Inetafizik, din, siyaset ve ahiAkla ilgili gori.i~lerini, yazm1~ oldugu Dictionna;re
Philosophique [Felsefe Sozlugu]'nde ifade
ehni~tir. Voltairein diger temel eserle~
ri, Traite sur Ia Tolerance [Ho~goru Dzerine inceleme] ve Candide liyimserlik
Dstune]'dir.
Voltaire A ydtnlanma felsefesinin yeni
humanizminin en onemli temsilcisi,
hatta sozcusudur. Ruhun ebedi saadetinden ziyade, bu dunyadaki mutlulu
guna, metafizik yerine fizige, soyut fikirlerden ;ok gundelik ya~ama onem
venni~ olan filozof, Frans1z Devriminin
getirecegi insan haklanrun savunuculugunu yapm1~hr. Aydtnlanmanin kimi
a~1nhklanndan sak1runaya d a ozen
gosteren Voltairein burjuva du~unu
~unun hem dinamizminin ve hem de
sinulamalannin en canh ornegi oldugu
soylenir.
Butiln koruluklerin kaynagt olan siyasi
rejim turune, bagnazhklann kaynag1
olan dinlere ve insanlan du~ klnkhg1na
ugratm1~ olan metafizige ~iddetle kar~1
c;tknu~ olan Voltaire, ateist degil de, bir
deistti. 0, insanlann din yoluyla bask!
alhnda tutulmalanna ~iddetle kar~I ;Ikmt~ ve Hristiyanh~ bu bak1mdan ele~
tirmi~tir. Voltaire, birtakJm inan; kavgalan i~inde bulunan, vergi venneyen
ve bir;ok yurtta~1, manashrlarda her
tur haktan yoksun b1rakan bir dinin
yan1 ba~mda, hi;bir yonetimin gti;lu
olamayacagtnl iddia etmi~tir. 0, ekonomik ya~ama buyuk bir onem vermi~,
ya~ad1g1 donemde, dinin ticarete engel
olan inan;lanyla a~1k;a alay etmi~tir.
Voltairee gore, dinin egemen oldugu
yerde, ahlAk da olamaz ve insana dogantn onerdigi ama;larm bagtmstzhgl du~uncesine ayk1n du~en hic;bir dinin degeri yoktur.
insan1n dogas1 itibariyle bir hayvan ol
dugunu, uygarhgtn, kurmu~ oldugu

viilgarizasyon

duzenle, insan1n vah~i i-;gudi.ilerini yulnu~atmak ve zincir alttnda tutmak i-;in


varhga geldigini ve uygarh~Jn idaresi
alttndaki insan1n, vah~i, dogal haline
gore, ~ok daha iyi bir yarahk oldugunu,
kurumlan meydana getiren insan olsa
bile, kurumlann da insanlan disiplin alttna ald1g1n1 savunan Voltaire, krahn
despotizmine ve soylulann imtiyazlan~
na da kar~1 -;tkml~hr. Voltaire'in felsefesi bu yonleriyle olumsuz bir felsefe
gibi gortinse de, o, ilerleme ve insantn
geli~imi i~in besledigi sars1lmaz inanct,
despotizme, sava~a, ho~gorusuzluge,
i~kenceye, e~itsizlik ve adaletsizliklere
yonelik ele~tirileri ve eyleme -;agnstyla,
aynt zamanda olumlu ve yap1c1 bir fel
sefedir. Voltaire, dllnyada -;ok fazla kotuiUk bulundugunu one stirerekf Leibniz"in ~dunyamtZlfl mumktin dunyalann
en iyisi oldugu' goru~unde ifadesini
bulan iyimser bak1~ a~tstna da kar~t
~tkm1~tlr.

viilkerpsychologie. Ahnan dili ve k ulturunde, bir topluma ozgu entellektiiel ve


ktilturel ifadelere veya tezahtirlere iii~~
kin ara~tuma ya da kurama verilen ad.
Terim, onu bir eserinin ba~hg1 yapm1~
olan Wilhelm Wundt'tan once, 19. yuzy1hn ortalanndan itibaren kullantlmaya
ba~lanm1~hr. Terimle belli bir yakla~t
ml somutla~ttrmaya yonelen Wundt'a

899

gore, bireyin entellektuel ya~a1n1, tinsej


hayatt, 0 bireyin uyesi oldugu halkln
dili, sanatt, ah~kanhklan, ya~am1, politik ve toplumsal kurumlanyla. v. b. g.
ili~kilendirilmeden asia anla~1lamaz.
Wundt tarahndan benimsenmi~ olan bu
yakla~1m1n esas sahibi tVico'dur.
Viicudiler. islam du~uncesinde, Tasavvuf
i-;inde dogup, varhgtn birligini savunan
gorti~tin temsilcilerine verilen ad.
Zaman zaman Dehrilerle kan~ttnlan
Vticudilere gore, maddeden bag1mstz
bir ruh yoktur; her varhk, bir yonuyle
maddi, bir yontiyle ruhsaldtr. insan ki~ili~i bag1mstz bir varhk olmaytp, mutlak varhgtn, Allah'tn bir gorunu~tidur
ve ins an ruhu oltimden sonra, m utlak
Varhga kan~tr. Panteist bir goru~ orta
ya koyan Vucudfler, Tann'n1n evrenden
ayn, bireysel varhgt, bilin-; ve iradesi
olan bir varhk olarak gortilmesine kar~1
-;tklp, Tanr1'ntn evrenin i~ ilkesi oldugunu one surmu~lerdir.
viilgarizasyon [ing. vulgarization; Fr. vulgarisation). Basitle~tirme, herkesin anla
yacag1 bir dtizeye indirgeme. c;e~itli
bilim dallanna a it bilgileri, ozellikle teknik bilgileri, geni~ halk kitlelerinin, gerekli uzmanhktan yoksun insanlann anlayabilecegi duzeye indirme, ozunu
korumakla birlikte, i-;ini buyuk ol-;ude
bo~altma eylemi.

w
Weber, Max. 1864-1920 yJIIan arasanda
ya~ama~ olan iinlii Alman dii~iini.iri.i ve
sosyologu. Weber'in biiyiik onemi, onun
Emile Durkheim'la birlikte, ayn ve ba~amslZ bir disiplin olarak modern sosyolojinin kurucusu olmasa olgusundan
kaynaklanmaktadar. 0, sosyal bilimlere
felsefi bir temel, sosyolojiye de kavramsal bir ,.en;eve kazandarma~tu. Ba~ka
bir deyi~le, Weber bir bilim olarak sosyolojinin gene) kavramsal ,.er,.evesini en
iyi bir bi~imde ortaya koydu~u, tutarh
bir sosyal bilimler felsefesi geli~tirdi~i
ve n.ihaye~ modem endi.istri toplumun~ temel ozelliklerini sa~lam bir bic;imde kavrayap ifade etti~i i-;:in, modern
sosyolojinin kurucusu olarak tanuur.
Zira, Durkheim'm sosyoloji bilimini
kurma, sosyolojiyi temellendirme te~eb
biisi.i, zamanuun tpozitivizmine dayanda~a yerde, entellekti.iel geli~imi Windelband ve Rickert'in de i,.inde yer
alda~a Yeni-Kant,.a gelenek i,.inde ger,.ekle~mi~ olan Weber, oncelikle sosyolojinin insan davraru~ayla ilgili olarak,
do~a bilimlerininkine benzer, genelge,.er yasalara ula~amayaca~II\J iddia
etiT\i~tir. Di~er bir deyi~le, Yeni-Kant,.a
felsefenin algalanan di.inya ya da fenomen ve algalayan bilin,. ya da numen
aymnwu benimseyen Weber'de soz konusu ayanm do~a bilimleriyle sosyal hilimier arasmdaki bir aymm haline gelmi~tir. Buna gore, biz do~a bilimlerinde
evrensel yasalara ula~maya ,.ah~araz,
oysa bu, toplumsal eylemleri tikel, tarihsel ba~lamlan i,.inde anlamaya ama,.layan sosyal bilimlerin amaCI olamaz.
Sosyolojinin yontemi ve felsefi prob-

lemleriyle i1gili analizinde Yeni-Kantc;t


bir baka~ a,.ast sergileyen Weber, her~eyden once sosyolojinin insan davram~ayla ilgili olarak, do~a bilimlerininkine
benzer, genel-ge,.er yasalara ula~ama
yaca~uu, insan toplumlan soz konusu
oldu~unda, evrim niteli~i ta~ayan bir
geli~meyi do~rulayap temellendireme
yece~ini one si.irmi.i~tiir. Fakat Weber
bir yandan da, sosyolojinin eylemlerin
anlamam kavramayt ama,.lamak durumunda oldu~unu, onun buradan hareketle, kar~lla~hrmah bir temel i.izerinde, ideal eylem tiplerine ya da forme)
davram~ modellerine yonelmesi gerekti~ini ve dolayasayla, sosyolojinin yalmzca eyleme ili~kin oznel bir yorum olmada~ma savunmu~tur.
~u halde, sosyolojinin konusunun sosyal eylem oldu~unu one siiren Weber,
sosyal eylemi dortlii bir ba~hk altmda
saruflama~tu. Bu dort eylem tiirii sara-

sayla geleneksel eylem. duygulara dayah eylem, nihaf ve en yiiksek de~erlere


yonelmi~ de~er temelli rasyonel eylem
ve ara,.sal eylem. Bu dort eylem ruriinden rasyonel eylem kapsarru i\e sadece son ikisinin girdi~ini soyleyen Weber,
trasyonalizasyonu kapitalist Bah toplumundaki en temel ve belirgin eylemi
olarak gorm i.i~ti.ir. Rasyonalizasyonun
her alanda izlerini siiren iinJii dii~iiniir,
soz konusu rasyonalizasyonun bir kayna~mm Protestan ahlakmm yol a,.h~a
ki.ilti.irel de~i~melerde bulundu~unu
savurunu~tur. Buna gore, Protestan
ahlaka, her ne kadar kapitalizmin ilk ve
temel nedeni olmasa da, tbireycili~in,
saka ,.ah~ma ve disiplinin, rasyonel davraru~ ve ozgiivenin onemini vurgulayan
bir kiiltiir do~urdu~u i,.in, kapitalizmin
do~u~unda ve geli~iminde onemli bir
rol oynama~hr.
Weber'in sosyal bilimlere yaph~a bir
ba~ka onemli katka da, onun sakhkla
naif bir nesnellik inanca diye yanh~ yorumlanma~ olan de~erden ba~amsazhk
teorisinden meydana gelir. Weber'e
gore, bilim ve sosyoloji tercihi, ara,.sal
akalcahk temeli i.izerinde hi,.bir zaman
me~rOia~tmlamayacak olan bir tercih-

Whitehead, AIf red North

tir. Ayn1 duruan, bilimsel ve sosyolojik


ara~tarma konulanrun se~iminde de ge~erlidir. Bununla birlikte, soz konusu

tercih ve sec;imler bir kez yaplld1ktan


sonra, sosyolojik bir ara~ttrma, rasyonel
tutarhh~1n bilim cemaatinin ele~tirileri
ne tabi olmas1 anlam1nda, de~erden ba~tmSIZ ve yans1z olmak durwnundad1r.
Weber, buradan da anla~llaca~l uzere,
ekonomik tdeterminizme kar~1 ~1k1p,
kultlili.in, ozellikle de dinin, insan davranl~lnl bi~imlemedeki rolunu vurguladi~l; insan ili~kilerinde, bireylerin oznel
yonelimlerini on plana ~kard1~1, ve nihayet, kapitalizmin ykdaca~J tezine
kar~1 ele~tirel bir tav1r tak1n1p, sosyalist
toplumlardaki planh ekonominin rasyonalizasyonu gu~lendirdi~ini soyledi~i
i~in, Nietzsche'yle birlikte, 19. yuzy1hn
en onemli du~unurlerinden biri olarak
gordu~u Marks'1 olmasa bile, kurumsalla~Inl~ tMarksizmi ~iddetle ele~tirmi~
tir.
Weil, Simone. 1909-1943 y1llan aras1nda
ya~am1~ olan Frans1z kad1n du~unur.
Tum du~uncesi iki konu, iki ana tema
i1zerinde yo~unla~m1~ olan Weil, modern toplumla bu toplum modelinin
te1nel ideolojilerini s1k1 bir ele~tiri suzgecinden ge~irmi~tir. 0 bu konu_da bir
ay1nm gozetmemi~, tmodernli~in hem
totaliter ve hem de liberal boyutlann1
ayn1 sertlikle sorgulam1~hr.
0 komunist ideolojide onemli bir yer
tutan yan mistik ilretid emek efsanesini
reddetmi~ ve devrim idealine, salt, onun
kitleler i~in geleneksel inancr i.kame eden
modern afyon oldu~u gerek~esiyle kar~1
Qkm1~t1r. Weil, kapitalist uretim tarz1 ve
tuketim kulturiinun insansiZla~tinc ve
insan ruhunu tahrip edid etkisine de
kar~1 ~1kmakta teredd ut etmemi~tir.
Ona gllre, devletle di~er burokratik yaplann giderek art an gticu insani de~er
ler i-;in ciddi bir tehdi t ve tehlike olu~
h.1rmaktadu. Bu durum, Simone Weil"in
gozunde, teknolojinin geli~imiyle daha
belirgin bir mahiyet alrru~tlr: 'Teknik
ilerleme iflas etti, ~unku o YJAm.lara refahla birlikte, fizild ve ahlaki sefalet getirmi~tir.' Ba~ka bir deyi~le, modem uy-

901

garh.lc, oziindeki rekabet ve c;ab~n1adan


dolayl, insarun di.izen, ozgurluk, guvenlik, hakikat, e;;itlik gibi temel ihtiya~lan
nl asia kar~llayamaz.
Soz konusu sosyo-politik du~uncelere
ek olarak, Weil, ozellikle Yeni-Platoncu,
Hristiyan ve Musevi mistik geleneklerinden etkilenen dini du~uncelerinde
olumsuz bir teolojinin savunuculu~unu
yapm1~, yikiclh~ ve t~ilecili~i yuceltmi~tir. Ona gore, bu dunyada Tann
yoktur, mumkun tek kurtulu~ yolu yok
olmakttr. T1pk1 Budistler gibi yok olmayi, arzudan kurtulmay1, mutlak bir i~
bo~lu~unu ama~layan Weil, dunya~un
Tann tarahndan de~il, fakat kotuluk tarahndan yonetildi~ini soy ler. i yilik bu
dunyada ger~ekle~tirilebilir bir ~ey olmadl~lndan, insan kotuye ve kotulu~e
tahammul ebneyi ve ac1y1 sevmeyi o~
renmek zorundad1r.
weltanschaung. Almancada dunya gorii~u anJanuna gelen terim. Buna gore,
Weltanscluzung 1 dunyaya ve insanm
dunyadaki yerine ili~kin geni~ kapsamh, ku~ahc1 felsefi gorii~e tekabu) eder.
2 Weltanschaung ikind olarak~ toplum
i~indeki farkh gruplann 'dunya goru~u
nu' ya da ~ya~am felsefesi'ni ifade eder.
~te bu baglamda, ome~in toplum i~in
deki i~siz gruplann kaderci bir bak1~
a~1s1na, orta Slruflann hayata kaJll bireyci bir bak1~a, i~~i Slrufl uyelerinin
tkollektivizme uygun du~en tavn ve
inan~lara sahip olduk.lan soyl~tir.
wesen. Almancada oz, do~a, ama zaman
zaman da varhk anJam1na gelen terim.
Bu ~er~eve i~inde, ozellikle tHusserl fenomenolojisinde buyuk bir onem kazanan Wesensdrau kavram1 da, bir kavram
ya da oze ili~kin dolayunsaz zihinsel
kavray1~ anlam1na gelir.
Whitehead, Al&ed North. 1861..1947 ya~a~ unlu matematik~ ve filozof. Russell'la birlikte Prindpia Mathematica'y1
yazm1~ olan Whitehead'in diAer temel
eserleri The Concept ofNature [DoAa Kavraml), Proass and Reality [Sure~ ve Ger~eklikrdir.

lld tozlu statik bir varhk

anlayt~1ndan

rahatsLZhk duyan Whitehead filozoflan,

902

Whorl, Benjamin Lee

tozlerden, niteliklerdel"'. ve iki-terimli baglnhlardan daha fazlas1na izin verme


yen manhklanndan dolay1 ele~tirmi~,
maddi nesnelerle mekan arastndaki ili~
kiy)e ilgili doyurucu bir a-;1klamarun
<;ok terimli ba~1nhlan gerektirdi~ini belirtmi~tir. Klasik 1naddi dtinya anlayl~l
na da ~iddetle kar~1 -;1kan, klasik teorinin, kendisiru, evreni statik bir a9dan
de~erlendiren saf geometriyle Slnlrladl~~ takdirde, ba~anh oldu~unu, oysa
fizik a-;1s1ndan, yani evrendeki de~i~
menin hesab1n1 verme a-;1s1ndan kesinlikle ba~anSlZ oldu~unu one suren Whitehead, klasik teoride fizik-;inin de~i~en
par<;ac1klar ve de~i~mez noktalar ikicili~i ya da ikilemiyle kar~1 kar~1ya kaldt~lnl iddia etmi~tir.
0, ~u halde, bilimi belirleyen ilkeler
uzerinde durur, beUi bir bilim felsefesi
inta ederken, ayn1 zamanda metafizi~i
nin te1nel tezlerini de ortaya koymu~
tur. Buna gore, ba~lannu~h~1, ba~lanh
i-;inde olmakh~1 temele alan Whitehead, alg1n1n bize yahtlannu~ duyumlan
sundu~u gorii~une ~iddetle kar~1 -;tkml~ ve do~anln butiin unu aynl anda
tecrube edemedi~imizi teslim ederken,
deneyimin, bOyle bir sistemle ba~lanhh
olan olaylara ili~kin tecrubeye kar~1hk
geldi~ini belirhni~tir. 0, buradan da
anla~llaca~1 uzete, alg1layan varh~1n,
<;evresindeki dunyaya kar~1 belli bir
tepki gosteren do~al bir organizma oldutu teziyle belirlenen biyolojik bir
alg1 teorisi geli~tirmi~ ve buradan da
organizma felsefesine ge-;mi~tir. De~i~
menin ancak sure olarak anla~llabilir
oldutunu dile getiren, ve tPlaton etki
sini gozler online serecek ~ekilde, olaylarla nesneler arasmda mutlak bir ayanm yapan Whitehead, bir olayUl biricik
oldu~unu, bir daha ortaya 9kamayacak
bir yaplda bulundu~unu one surmu~
tur. Olaylar do~arun tikelli~ne, tikel
boyu tuna kar~ahk gelir. Nesneler, do~ada bildi~imiz, tanldl~lmlz ~eylerdir;
onlar, do~an1n kahCJ ve surekli boyutu-

nu ortaya koyar. Ona gore, ne olay ne


de nesne, birbirinden yahtlanma~ bir
tekilde varolabilir, zira her olay belli

bir karaktere sahiptir ve her nesne bir


olay1 tarumlar, karakterize eder.
'Do~an1n ikiye aynlmas1' dedi~i ~eye,
yani do~arun Locke ve Galilei tarahndan renk, ses, tat gibi ikinci) niteliklerle
belirlenen do~rudan deneyimin dun yaSl ve bilim taraflndan van; a y1lan, ve
kendileri renk, ses, ve tat gibi niteliklere
sahip olmaYJp, bu nitelikleri do~uran
hareket halindeki par-;ac1klann dunyaSl, e~deyi~le nedensel dtinya diye ikiye
aynlmas1na ~iddetle kar~1 <;1kan Whitehead, do~an1n duyular aracthtJyla ger-;ekle~en alg1da gozlemlenebilir olan
nesnelerin toplam1ndan daha f azla hi-;bir ~ey olmad1~1n1 savunmu~tur.
Whorl, Benjamin Lee. 1897-1941 yllJan
aras1nda ya~am1~ olan tinlu Amerikah
dil ve kulttir filozofu. Temel eseri Language, Thought and Reality [Oil, Du~unce
ve Ger-;eklik] olan Whorf, dili toplumsal
ba~lam1na yerle~tiren ilk dilbiJimciler
den biri olan Edward Sapir'le birlikte geli~tirmi~ oldu~u unlu dilsel gorelilik ilkesiyle tarun1r. Dili gerek toplumlann ve
gerekse kavramlann aynasa olarak gormekle kalmay1p, ger-;eklikle dil aras1nda
soo bir ba~ kurarak, hem ger-;ekli~in alg1land1~1 tekli yle dile getirildi~ini ve
hem de dilin ger-;ekli~i etkiledi~ini one
suren soz konusu dilbilimsel gorelilik ilkesine, Sapir-Whorf hipotezine gore, bir
toplum ya da kultilriin dilinin o toplumun bireylerinin ger-;ekli~i algllama ve
davraru~ tarz.l uzerinde do~rudan ve
belirleyici bir etkisi vard1r.
Dunyayla ilgili kavramsalla~hrma ve
kategorizasyonlann ki~inin anadilinin
ihtiva ettiti yap1 tarahndan belirlendi
~ini, farkb anadilleri ya da gramerlerin
farkh dun ya goru~lerine yol a-;h~1n1
savunan Whorf, metafizi~in sozdizimine ba~h oldutunu one surer. Daha
once 19. yuzyal dilbilimdleri ve kultur
filozoflan, ozellikle de Wilhelm von
Humbolt taraf1ndan savunulmu~ olan
bu goriite gore, ozne-yuklemden olu~an dilsel bir yap1 do~al olarak bir tozilinek metafiziti doturur. Bu anla y1~a
gore, e~er Aristoteles farkh bir dili konu~uyor olsayd1, o zaman farkh bir

Wisdom, Arthur John


mant1~1

benimseyecek, farkh bir kategoriler teorisine ula~acakta. Nitelikli


ara~hrma ve mtistakil ~ah~malanyla
bu gorti~ti ve hipotezi daha dakik bir
bi~imde ifade etmeye kalk.I~an Wharf,
bu ba~lamda onu empirik bir temele
oturtma gayreti i~inde ohnu~tur.
William, Auvergneli. Hristiyan Orta~a~
felsefesinin 13. yuzytlda ya~amt~ tinlti
dti~tintirti. t Augustinus gelene~inden
oldu~u kadar, J\ristoteles~i dti~tince gelene~inden ve tibni Sina'dan etkilenmi~
alan William, ozle varolu~ arasmda bir
~ymm yapmt~ ve bu aymma, tapkt
Isl;im felsefesinde oldu~u gibi, Tann'yla
yarahklanm birbirlerinden ayannak i~in
kullarum~hr. Buna gore, sonlu varhklann ozleri varolu~lanndan ayn olup, onlann varolmalan zorunlu de~ildir; buna
kar~m zorunlu Varhk alan Tann soz
konusu oldu~unda, O'nun ozi.intin varolu~undan aynlmadt~mt gortirtiz. Bu
ise, William'a gore, sonlu yarahklann
varolu~lanm ba~ka bir varhktan aldtklan yerde, Tann'nm saf varolu~ olmasa
anlamma gelmektedir.
Aristoteles'ten gelen hiyerar~ik alallar
dtizeniyle dtinyarun ya da maddenin
ezeli oldu~u dti~tincesini reddetm.i~
alan William, Tanra'run dtinyayt zaman
i~inde, do~rudan do~ruya ve hi~ten yarattl~tm
soylemi~tir.
Buna kar~m,
Aristoteles~i hilomorfik varhk anlaya~t
ru benimseyen filozof-teolog, son ~o
ztimlemede, t Aristoteles'ten t Aquinah
Thomas'ya ;~kan yolda bir ge~i~ dti~ti
ntirti olarak kalmt~hr.
Windelband, Wilhelm. 1848-1915 yallan
arasmda ya~amt~ alan tinlti Yeni-Kant~t
filozof. Kant'tan hareket eden felsefesiyle
oldu~u kadar, felsefe tarihi tizerine dev
eseriyle tarunmaktadtr. Windelband'a
gore, ele~tirel felsefenin en onemli eksi~' Kant'm bu felsefeyi geli~tirirken sadece bilimleri hesaba katmt~ olmasadu.
BunWl olduk~a dar bir kavraya~a ve felsefe anlaya~ma yol a~h~ma savunan filozof, ele~tirel felsefenin sarasayla kuram,
pratik ve estetik deneyimin temelinde
yer alan dtizenleyici de~er ilkelerinin
genel bir teorisi olarak i~letunesi ve ge-

li~tirihnesi gerekti~ini

903

savunur.
Windelband'm bir di~er onemli katklst
da, onun Geschichte und Natunvissenschaft [Tarih ve Do~a Bilimi] adh eserinde, ktiltiir ve tarih ara~tlrmalanyla bilimsel ara~tlrma arasmda bir aymm
yapmasmdan meydana gelir. Windelband'm idiografik bilimlerle nomotetik
bilimler arasmda yaptl~t bu aymm,
farkh ara~hrma konulan arasmdaki bir
aymmdan ziyade, farkh ara~tuma tarzlan arasmdaki bir aymma tekabiil etmektedir. ldiografik bilimler, tarih ttirtinden, yasa koymayap, betimleyici alan
bilimleri tarumlayan bilimlerdir. Windelband'a gore, tarih, kendine ozgiilti~ti
i~indeki bir defahk bir olu~un kavrama
oldu~undan, yasa kavramayla bir arada
olamaz. Ba~ka bir deyi~le, tarihin amact
tamm gere~i, rumel onermeler, sarurlanmama~ genellemeler olu~tunnak de~il
de, her olaya, her olu~umu, kendi tekli~i
i~inde betimlemektir. Oysa nomotetik
bilimler, betimlemeyi de~il de, daha ~ok
yasa koymaya ama~layan bilimlerdir. Bu
bilimler fenomenlerin davram~lanm
a~aklayacak yasalar geli~tirmeye yoneldikleri i.;in, tikel de~il de, genel ya da
ttimel onennele~le ilgilenirler.
Wisdom, Arthur John. Analitik ve dilci
felsefenin onemli temsilcilerinden biri,
tWittgenstein'dan yo~un bir bit;imde etk.ilenmi~ alan ~a~da~ ingiliz dti~tintirti.
Temel eserleri: Other Minds [Ba~ka Zihinler ], Plz ilosaphy and PsychoarJQl ysis
[Felsefe ve Psik&maliz].
Bilgi iddialanru ~oztimleyen, ba~ka zihinlerle ilgili tku~kuculukJan analiz
edip, onlan ~tiriitme ~abast i~ine ginni~
alan Wisdom. felsefesinde onemli olt;Ude metafelsefi alan bir yakla~lm sergilemi~tir. Buna gore, onun felsefesi daha
ziyade, filozoflann ni~in geleneksel felsefede oldu~u gibi, acayip ve anla~al
maz ~eyler soyleme e~iliminde olduklan konusunda sistematik bir dti~tintim
ve analizin do~asa tizerine sakl bir soru~turmadan meydana gelir.
Ba~ka bir deyi~le, ~a~da~tanalitik felsefe gelenegi i~inde, felsefenin do~asana ve
amacam yeniden tammlama t;abasayla tin

904

Wittgenstein, ludwig

kaz~

olan Wisdom, bpkl Wittgenstein gibi, felsefenin analitik ve dilsel bir


arar; olarak kullarulmas1 durumunda, geleneksel felsefenin problemlerinin gerr;ek
problemler olmay1p, sazde problemler
olduklanmn anla~tlacagm1 iddia etmi~
tir. 0, bir yandan da, belirli varhk.lann,
ornegin maddi nesnelerin, daha temel
ogelerden, mesela duyu-izlenimlerinden
hareketle olu~turulan manbksal yap1m
ya da konstriiksiyonlardan ba~ka hir;bir
~ey olmad1gm1 iddia etmi~tir.
Wittgenstein, Ludwig. Viyana'da dogup,
23 ya~ma kadar orada ya~am1~ ohnakla birlikte, 20. yiizyllda once AngloSakson diinya, sonra da biitiin diinyada
etkili olan iinlii r;agda~ filozof. Felseti
kariyeri, her birinde birbirleriyle uzia~
tmlmasl hir;bir ~ekilde miimkiin olmayan iki ayn doneme aynlan Wittgenstein'm temel eserleri, Tractatus LogicoPhilosophicus [Manhksal-Felsefl Deneme] ve Logical Investigations [Felsefi Soru~turmalar ]'dtr.
Biitiin felsefe problemlerini bir dil
problemine indirgeyen Wittgenstein'm
dii~iincesinin merkezinde, dilin kapsamml ve s1mrlanm belirleme problemi
vard1r. Ona gore, dili kullanma, dili anlama, insanlan ba~ka varhklardan ayl
ran biricik ~ey, insan ya~mmm oziinii
olu~turan dokudur. Wittgenstein bu
baglamda iki temel sorwtun giindeme
geldigini soyler: Dilin diinyayla olan
ili~kisi nedir? Dilin dii~iinceyle olan
ili~kisi ned en meydana gelir?
Bu r;err;eve ir;inde, Wittgenstein birind
donemin temel eseri olan Tractatus'ta,
dilin fonksiyonunu nas1l gerr;ekle~tirdi
gini ve dilin suurlanm ortaya koyacak
bir teori geli~tirmeyi amar;lam1~hr. Oil
dii~iinceyi ifade ettigi i')in, onun iistlendigi bu gorev, aym zamanda dii~iin
cenin suurlarma dair bir ara~brma olarak anla~1lmak durumundad1r; ba~ka
bir deyi~le, onun projesi, Kant'm kalkl~tlgl i~in, yani Kritik der Reinen Vernunftun dille ilgili olan ve~iyonuna tekabiil eder. Tractatus'un iki temel tezi
ya da ogretisi vardJI: Bunlardan pozitif
olan ve dilin diinyay1 resmederek, onu

temsil ettigini one sUren birinc!sine


gore, olgusal dilin onermeleri d1~ diinyayl, olgular1 resmeder, mant1gm onermeleri ise totolojilerdir. Buna mukabil,
eserin olumsuz olan tezi ya da ogretisi,
ahlaki, din1, ve hatta felsefi soylemin
dilin s1mrlanm a~tlgrm ifade eder.
Wittgenstein'm, her tiimcenin miimkiin
bir durwnun, varolan bir olgunwt resmi
oldugunu one siiren soz konusu dil ve
anlam gorii~iine gore, tiimce ya da onermeler, son r;oziimlemede basit nesne ya
da ~eylere gonderimde bulunmak durumunda olan isimlerin bir birle~irnidir.
Gerr;eklik, dil ve dii~iince arasmdaki bu
resmetme ili~kisinin miimkiin olabilmesi
ir;in, onlann ortak bir manbksal form ya
da yap1y1 payla~malan gerekir. BwlUnla
birlikte, bu mant:Iksal form diinyada bulunmaz; bulunmad1gl ir;in de, dilde resmedilemez. Ayru ~ekilde, ahliki degerler ve benin diinya ile olan ili~kisi de, d1~
diinyadaki olgular arasmda bulunmadlgt ir;in, bunlann da resmedilebilmeleri
soz konusu olmaz. Bu ve benzeri ~eyler,
kendileriyle ilgili olarak hi~ir ~eyin soylenemeyece~ ve dolayJSxyla, sessiz kalmmasl gereken metafiz.ikse l konulardn.
Wittgenstein'm bu gorii~ii, metafiziksel
problemlerin. bir r;oziime kavu~turula
masalar bile, ciddi ve derin konular olu~
turdugunu teslim eden filozofu, Viyana
~evresinin metafizik kar~th dogrulamacahgma r;ok yakla~bnr.
Oysa Wittgenstein'm ikind donem felsefesi kullarumsal bir anlam teorisi geli~tirirken, dilin degi~mez ve temel bir
ozii oldugu, bu oziin diinyamn temsiliyle belirlendigi ve dildeki sozciiklerin salt
adland1rma i~levi gordiigii gorii~iinii
tiimden reddeder. Ba~ka bir deyi~le,
Wittgenstein bu donemde, dilin ozyaplsl iizerine ar;1k, belirgin, soyut ilkeler getirmek yerine, dile dogal bir insan fenomeni, r;evremizde olup biten bir ~ey,
karma~1k insan faaliyetlerinin olu~tur
du~ bir biitiin olarak yakla~ma~tlr. Bu
dil anlay1~1nm onemli bir ozelli~, onun
dili oziinde toplumsal bir fenomen,
ancak birden fazla insarun benimsedigi
kurallann varhgryla i~leyebilen bir feno-

Wolff, Christian

1nen olarak gorrnesidir. Wittgemtein, bu


donemde dili, insan tarafmdan kulan1lan
bir alet olarak goriir. Bir ifadenin anlanu,
o ifadenin miimkiin k ullaru~lanrun bir
toplam1d1r. Bu da anlanu, insan faaliyet
lerine ve sonunda da ya~am bi-;imleri
biitiinlerine baglar. Dille ilgili olarak
resim benzetmesinden alet benzetmesine
ge~i~, Wittgenstein'in iki dil gorii~ii arastndaki en onemli farkbr. Wittgenstein,
bu ikinci dil gorii~iinde, dilin kullarulmastnl aynt zamanda oyun oynamaya
benzetir. Tiim oyunlar kurallar taraftndan yonetilen faaliyetler, yaptpetmeler
olduklanna gore, ama~h bir faaliyet olan
dil, uzla~Imsal ve degi~ken kurallann
yonettigi ogelerle yuriitiiliir.
ikind donemin Wittgemtein'rna gore,
felsefe oziinde bir teori degil, fakat bir
faaliyettir. Felsefe yapllan bir ~eydir,
ama saytp dokiilecek bir ogreti biitiin ii
degildir. 0 felsefenin geleneksel problemlerinin kotii bir bit;imde fonniile edilmi~ olan anlamstz problemler olduklanru one surer. Bundan dolayt, felsefi
teoriler olu~tunnaktan vazgec;rnek gerekir; ;iinkii bu, kafalan daha da karr~hr
maktan ba~ka bir i~e yaramaz.
Wittgenstein'a gore, filozofa dii~en,
dilin, -;e~itli kullan1m bi~imleri i-;inde
uygulandtgl, farkh, ancak ili~kili dil
oyunlannda nasll k ullanddtg1nl gostermektir. Filozof bunu, insanlann sapttnCl benzetmelerle yoldan ~1kmalanna
engel olmak i~in yapar. Wittgenstein'a
gore, ki~i felsefe yapmaya ba~lamadan
once, dilin, kendisini saphrabilme tarzlannt ve saptlrdtgl yollar1 ara~hrmak
zorundadll". Onun felsefe yapma bi-;imi
i~te bu anlayt~tan -;1kar: Felsefe, dil konusundaki yanh~ ve sahte kabullerimi~
zin, diinya iizerine olan dii~iincelerimi
zi nasll saphrdtgtnln ~ok yonlii bir
bic;imde ara~hnlmastdu. Felsefenin gorevi, bir tiir terapidir, tedavidir. Felsefi
problemlerle kafas1 kar1~m1~ ya da ~~k
maza girmi~ ki~iye, insanlann kullandJklarJ dil-oyununun kurallan anlablarak yardtmct olunabilir.
Wittgenstein'a gore, insan1 yanh~a siiriikleyen ~ey, on un sozcuklerin bir

905

oyunda nas1l ku!lanrldlldarma bakarak,


ayn1 sozciilderin ba~ka bir oyunda da
ayn1 ~ekilde kullandacaglnl dii~iintne
sidir. 0, birinci oyunun kurallann1n
ikinci oyunda da aynen ge~erli oldugunu dii~iiniir ve boylelikle de ;Jk1naza
girer. Boyle bir insan kafas1 kan~m1~
olan biridir. Kafas1 kan~m1~ olan ki~i,
benim bir diikkanda ~evreme bak1p,
'Bu, bir bisiklet; bu, bir televizyon; bu,
bir ek1nek kizarhclSt' dedighne gore,
kendi i~ime yonelerek ~sol dizimde bir
agn, i-;imde bir fincan ~ay i~me, bir de
bugiiniin Pazar giinii olmas1 istegi var'
dedigim zaman, benzer bir i~ yaphgtmt sarur. Oysa, bunlar tamamiyle farkb
iki i~lemdir. Kendimize ili~kin betimlemelerde yapdan, kendi i~imizde buldugumuz ~eyleri sualamak degildir. Bu
konuda a-;tkhga varmanm yolu, Wittgenstein'a gore, dili dogal ~er~evesi i-;inde ele almak ve insanlann bir ~eyler
soyledikleri zaman, i-;inde bulunauklan
durumlan, bunlann soylenmesine e~lik
eden davran1~lan hesaba katmakhr.
Wolff, Christian. 16791744 ydlan arastnda ya~am1~ olan Alman rasyonalist
filozofu. Ozgiin bir dii~iiniir olmayan
Wolff, tLeibniz felsefesinin yllmaz savun uculugu ve felsefeye yonelik sistematik
ya.kla~Imtyla tin kazanmt~hr. Felsefenin
varolu~u degil de, ozii konu almas1 gerektigini belirten Wolff, felsefedeki liim
kabul ve sonu~lann Leibniz'in ozde~lik
ve yeter neden ilkelerinden turetilebilir
oldug\lnu iddia etmi~tir. 0, hpkl Leibniz gibi, evrende yeter neden ilkesinin
ge~erli old ugun u savurun u~ ve bunun,
evrende her~eyin aklln egemen1 igi alhnda oldugu anlamtna geldigini dii-
~iinmii~tiir.

Tiimdengelim yontemini dint dogrularm kanttlanmasnu da kapsayacak ~ekil


de geni~leten Wolff, dini de ~eli~mezlik
ilkesine baglanu~ ve vahye dayanan
dinin akla aykn1 c-lan bilgileri kapsaya
mayacag1n1 one siinnii~tiir. Wolffun
akla ve inanca, ozgiirliik ve otoriteye
ay1u derecede deger veren diru ve ahlaki
felsefesi, zaman z.aman Kant'1n da saygtstnl kazanmt~hr.

906

yabancllatma

y
yabanc1la~ma

[lng. alienation; Fr. alienation;


AJ; veraussnung]. 1 Ozgun anlamJ i~inde,
bir ~eyi ya da kimseyi ba~ka bir ~eyden
ya da kimseden uzakla~bran, ba~ka bir
~eye ya da kimseye yabana hale getiren
eylem ya da geli~me.
Yabanc1la~ma, 2 daha ozel olarak da,
psikiyatride, nonnalden sapmaya; 3 ~a~
da~ psikoloji ve sosyolojide, . ki~inin
kendisine1 i~inde ya~ad1~1 topluma, do~aya ve ba~ka insanlara ka~1 duydu~u
yabanc1hk hissine i~aret eder. 4 Felsefede, yabanala~ma, ~eylerin, nesnelerin
bilin~ i.;in yabanc1, uzak ve ilgisiz gortinmesi, daha onceden ilgi duyulan
~eylere, dostluk ili~kisi i~nde bulunulan insanlara kar~1 kay1ts1z kalma, ilgi
duymama, hatta b1kkmhk ya da ti.ksinti
duyma anlamma gelir.
Yabanclla~ma, kontrol altJna ahnamayan i~giidiiler, rutkular ve yerle~ik ah~
kanhklar nedeniyle, insanm kendisine,
kendi ger~ek oziine yabancl hale gelmesi durumunu, insana ozgii ozellikleri,
insani ili~ki ve eylemleri, insandan ba~1ms1z olan ve insan1n ya~am1n1 yoneten ~eylerin, cans1z nesnelerin ozellikleri, ili~kileri ve eylemlerine donii~tiirme
hareketi ya da siirecini tarumlar.
5 Yabanala~ma daha ozel olarak ve
bene yabanclla~ma anlam1nda, benin
kendi oziinden uzakla~mas1yla, kendisine ve eylemlerine nesnel bir bit;imde,
sanki bir ustan1n elinden ~1km1~ bir nesneye bakarcas1na yakla~mas1yla belirlenen bilin~ haline kar~ll1k gelir. Buna
gore, yabanc1la~ma, ki~inin kendi be
niyle ya da zihin halleriyle, kendisi ara-

s1na duygusa) ba)amdan mesafe buak


mas1 durumunu, ki~inin ger~ek beniyle
olan i~sel temas1ru yitirdi~ini anlamaslIWl sonucu olan kendinden kopma
halini ifade eder.
Yabanc1la~man1n 'gu.;siizliik' ya da 'iktidarslzhk' boyutu, insanlann toplumsal
~evrelerini
etkileyememeleriyle ilgili
duygulann~ kaderlerinin kendi denetimleri altlnda olmay1p, d1~ gii~ler, ba~
kalan ya da kurumsal diizenlemeler taraftndan belirlendi~i hislerini ifade
ederken, 'anlams1zhk', de~erli sayllan
hedeflere ula~abilmek i-;in, me~ru olmayan yollara gerek oldugt. duygusunu, gene) olarak ya~amda, oze) olarak
da belirli bir eylem alan1nda, orne~in ki~isel ili~kilerde anlam ya da ama~hhk
bulamama halini ortaya koyar.
Yine, yabanc1la~man1n yahtlanmayla
ilgili boyutu, insanlann toplumun norm
ve de~erlerinden uzakla~ml~ ya da
kopmu~ olduklan hissine kapdd1klan,
toplumsal ili~kilerde d1~lanm1~hk ya
da yalnlZhk duyduklar1 zaman ortaya
~1kar. 6te yandan, yabanc1la~man1n
'nonnsuzluk'la ilgili boyuru, kabul gormii~ ve gelenekselle~mi~ davran1~ kahplarma uyamama ya da ba~lanama
mayl ifade ederken; yabanc1la~mada,
kendinden uzakla~ma, ki~inin psikolo
jik balwndan odiillendirici olan etkinlikler bulamamasJyla ilgilidir.
tPiotinos ve Aziz tAugustinus'a kadar
geri giden yabanclla~ma dii~iincesi, en
a~1k ifadesini tHegel'de bulur. Yabanclla~mayt ontolojik bir olgu olarak de~er
lendiren Hegere gore, yabancda~ma
aynl insarun, ozne, yani kendini gerc;ekle~tirmeye ~ah~an yarat1c1 insan ve
nesne, yani ba~kalan ta.Iaf1ndan etkilenip yonlendirilen insan olarak i.kiye ayrlh~Jnm son ucu olup, insarun kendi yarahlarl (dil, biJim, sanat, v. b. g.,) ona
yabana nesneler haline geldi~i zaman
ortaya ~Jkar.
I Hegel'den ~ok gelmi~ olan maddeci
Alman filozofu tFeuerbach ise, yabanClla~marun kayna~1n1 !fin kurumunda
bulmu~tur. Tanra'n1n kendi kendisine

yabanctlatma
yabanc1la~nn1~

insan oldu~unu savur..an


Feuerbach'1n gozunde Tann, insantn
oziiniin m utlakla~t1nlmas1 ve insan1n
kendisinden uzakla~hn1mas1d1r. Yani,
ona gore, insan kendi oziinden, daha
yuksek, hayali ve yabanc1 bir varbk yarattl~l, onu kendi i.isti.ine koydu~u ve
kar~1s1nda kendisini kolele~tirdi~inde,
kendi kendisine yabanala~u.
Feuerbach '1n gorii~lerini kabul etmekle
birlikte, insan1n dinr anlamda yabancla~maslnln, -;e~itli yabanc1la~ma tiirlerinden, insan1n kendi kendisine yabanCl1a~ma ~ekillerinden yaln1zca biri
oldu~unu savunan tMarks'a gore, insan,
kendi faaliyetinin iiriinii olan ~eylerden,
bir kole, gu~iiz ve ba_t1mh bir varbk
olarak ili~ki kurdu~u, ayn, ba~uns1z ve
gu-;lu bir nesneler dunyas1 meydana getirmek suretiyle, kendi kendisine -;e~itli
~ekillerde yabanc1la~lr. Bu yabanclla~
ma tiirlerini ozellikle kapitalist topluma
ili~kin ele~tirisinde on plana -;lkartan
Marks'a gore, modem kapitalist toplum
teknolojiye yalruzca iiretim a95mdan
de~er vermek1e kalmaz, fakat teknoloji
taraf1ndan iiretilen nesnelere, insan varhklanna gosterilmesi gereken sayg~y1
gostererek, tapar. Boyle bir toplumda, insanlar birbirlerini ger~ bir de~eri olmayan ara-;lar olarak goriirlerken, makineler
-;ok ytiksek bir de~er kazan1p, insanlarm
taph~l ama-;lar olup ~r. Boyle bir toplum insanlan birbir1erine yakla~bnnak
yerine, her birini di~erlerinden yahtlanml~ ku-;uk adaaklar haline getirir. l$te
boyle bir toplum yabanclla~m1~ bir toplum, bOyle bir toplumWl bireyleri de yabanclla~ml~ insanlard1r.
Ba~ka bir deyi~le, insan1n oziiniin i~ ya
da -;ah~mada, ba~ka insanlarla birlikte,
ve insanlara kendilerinin d1~utdaki diinyayl de~i~tirme olana~1 veren yarahc1
etkinlikte ger-;ekl~ti~ini one siiren
Marks'a gore, iiretim siireci bir nesnele~
tinne siireci olup, insan bu sure-; i~de
yarattcah~uu cisimle~tinnekle birlikte,
yarahos1ndan ayn ~eyler olarak d uran
maddi nesneler meydana getirir. Yabancda~ma, i~te bu noktada, insan, art1k

90'7

daha fazla kendisine ait o1mayan ayr1 ve


ba~1ms1z bir gu-; olarak kar~1s1nda
duran iiriiniinde kendisini tarumad1tJ
zaman ortaya -;akar. Bununla birlikte, yabanclla~ma, tarihsel olarak yaln1zca kapitalizmde soz konusu olur, zira yabanclla~manln kokeninde, kapitalistlerin
ba~ka1an tarafmdan yarahlrm~ iiriinleri
kendilerine almalan olgusu vard1r.
Marks, yabancda~manan dort ayn goriiniimiinden soz etmi~tir. Bunlardan
birincisi, i~-;inin, iiretti~i ~ey ba~kalar1
taraf1ndan almd1~1 ve onun iiriiniiniin
kaderi iizerinde hi-;bir kontrolii ya da
etkisi kalmad1~1 i-;in, eme~inin iiriiniine yabanclla~masldlr. lkinci olarak,
i~-;i, Marks'a gore, iiretim eylemine yabanc1la~1r. ~iinkii kapitalist ekonomide, -;ah~ma ger-;ek ve ozsel hi-;bir tatmin sa~lamayan ve kendi i-;inde bir
ama-; olmaktan -;lkan yabanc1 bir faaliyet haline gelir. Emek sahlan bir ~ey ya
da meta haline gelmi~ olup, onun i~-;i
i-;in ta~1d1~1 tek de~er, sahlabilirli~idir.
0-;uncii ola rak, i~-;i do~as1na, oziine ya
da tiirsel varh~1na yabanola~tr, zira
yabanclla~man1n ilk iki yonii, onun
iiretici faaliyetini insani niteliklerden
yoksun b1rak1r. Ve insan, Marks'a gore,
nihayet, kapitalizm insan ili~kilerini
pazar ili~kilerine donii~ti.irdii~ii ve dolaytslyla, insanlar, insani nitelikleriyle
de~il de, pazardaki yer ya da statiileriyle de~er1endirildikleri i-;in, ba~ka insanlara da yabanclla~1r.
II Yabanc1la~ma dii~iincesinde, soz
konusu Marksist dii~iince gelene~i d1~mda, tDurkheim, tWeber ve tSimmel
taraflndan temsil edilen sosyolojik dii~iince gelene~i de -;ok etkili olmu~tur.
Bu gelene~e gore, modern insan, ~imdi-
ye kadar hi-; olmadl~l ol-;ude yahtlanml~, kendisine ve toplumuna yabanclla~ml~ durumdadu. Eski ve geleneksel
de~erlerle ba~1n1 koparan modem
insan, yeni rasyonel ve ~iirokratik diizende, hi-;bir ~eye guvenmez, her~ey
kar~1s1nda inan-;stz olmu~tur. Ome~in
Weber'e gore, toplumsa1 diizendeki
trasyonalizasyon ve fonnalizasyon e~i-

906

yabancdatmanln nedenleri

limi kar~1s1nda, ld~isel ili~kiler azahr


ken, ki~isel olmayan biirokrasinin giicii
ve onemi artar.
III Yabanclla~ma dii~iincesi i~inde
u..-iincii bir gelenek ise, yabanclla~mayl,
bir insan1n ba~ka insanlara oldu~u
kadar, kendisine, kendi benine ayk1n
dii~mesi di ye tanunlay1p, bireyin ger~k benindcn, oziinden, daha derindeki
ki~iden ayn dii~mesinin ise, onun ba~
kalaruun isteklerine gore eylemesi, ra
hatuu bozmamak istemesi, toplumsal
kurumlann bask1s1ndan kurtulamama
s1, sorumluluktan ka~mas1, da~andan
yonlendirilmesi ~eklinde tezahiir etti~i
ni soyleyen varolu~~u gelenektir. Kier
kegaard, Heidegger, tCamus ve Sartre
gibi dii~iiniirlerin yer ald1~1 bu gelenek
ic;inde, nesnel bilgi kar~1s1nda oznel hakikatin Onemini vurgulayan Kierkegaard'a gore, yabancda~man1n temel
problemi, anlams1zhk ve umutsuzlu~un hiikiim siirdii~ bir diinyada, insa
n1n kendi benine anlam yiikleyebilmesi,
kendi cjziine ili~kin olarak uygun bir
kavray1~a ula~abilmesi problemidir.
Yabancda~may1 a~tna ancak ve ancak
inanc1n Sl~rayl~lyla, Tanrya yonelmek
suretiyle miimkiin olabilir. Buna kar~In, tSartre ve Camus gibi ateist varolu~~ularda ise, yabanc1la~ma, anlamdan ve ama~tan yoksun bir diinyada
soz konusu olan do~al bir durum olup,
varolu~un sa~mah~1n1n bir sonucudur.
Yabanc1la~may1 a~mak da, ya~am1n
anlams1zh~ i~tenlikle kabul edip, ki~inin ozgiir ve etkin se~imlerle kendini
yeniden yarabnas1yla soz konusu olur.
yabanclla~man1n nedenleri [ing. causes of
alienation; Fr. CQUS5 de l'alienation]. insanln kendi oziine, i~inde ya~adl~l diinyaya, iiyesi oldu~u topluma yabanclla~
masuun nedenleri ya da kaynaklan b~
ayr1 ba~hk albnda toplc.nabilir. Bunlar
dan 1 ekonomik etkenleri on pl:lna ~Lkar
tan ekonomik yakla~mta gore, yabancla~manan kayna~tnda, insarun insana
yabanc1la~mas1 sonucunu do~uran miilkiyet ili~kileri ve iiretim ara~laruun ozel
miilkiyeti vardu.

2 Teknolojik faktorleri on plana ~lkar


tan yakJa~1ma gore ise, yabanclla~ma
run kayna~1nda, modem diinyada tek
noloji ruhunun ak1l almaz yiikseli~i
vard1r. Bu anlay1~a gore, insan ya~am
bi~imini makineye uydurdu~u, makinele~meye ba~lad1~1 i~in, yabanclla~u.

<Jte yandan, 3 toplumsal nedenlerin


onemini vurgulayan toplumsal yakla~l
ma gore, yabanc1la~manln kayna~1nda,
lnodernite oncesi geleneksel toplum bi
~iminin ortadan kalkarak, onun yerini
biiyUk ol~ekli ve kitlesel eyleme dayah
laik toplumun almas1 olgusu vardlT.
Yine, 4 felsefi-varolu~~u o~retilerin ya
bancda~mn1n kayna~1n1 insan1n diin
yada bir yabanc1 olarak varolu~unun
sonlu ve yahtlanm1~ do~as1nda buldu~u yerde, 5 psikolojik yakla~1m yaban
c1la~marun kokiinii Oedipus kompleksiyle, uygar toplumdaki engellenme
olgusunda arar.
yads1ma felsefesi (tng. philosophie of negation; Fr. philosoplzie de lJJ n~gation]. <Jzellikle S. tKierkegaard, F. tNietzsche, T.
t Adorno ve H. tMarcuse gibi dii~iiniir
lerin felsefelerinde omeklenen, ve once,
akll on plana ~Lkanp, duygularla tutkulan baskl alhnda tutma, insan1 akhn kolesi yapma tavrma ve s1~ bir akllc1h~a,
sonra da boyle bir aklleth~In belirledi~i
toplum modeli ve de~erlerine kar~1 ~~
kl~la belirlenen felsefe anlay1~1na verilen ad.
Bu tiir bir felsefe anlaya~anan savunuculu~unu yapan Adorno ve Marcuse,
oncelikle toplumu ve insaru ele~tirel bir
analize t:lbi tutar. Onlara gore, modem
insan, rasyonel bir toplum i~inde, akhn
baslasma ya~amakta olan bir insandu.
SOz konusu modem evrede, ~insarun insana hiikmebnesi' evresinden, 'aklm
herkese hiikmetmesi' e\'resine ge~ilmi~..
tir. Akbn egemenli~ini ya~ayan modem
~a~da, insana ait bir ~ey olarak akll, in..
sanla toplumun iistl.ine ~Lkarak, bu i.kisini de her bak1mdan belirlemeye ba~la
ma~ ve insan1n yarahc1 boyutunu,
duygulann1 ve tutkulann1 korelbne durum una gelmi~tir. 1rtSaJU bOyle bir ak.t.l-

yananlam

c1 baskl alhnda., hi;bir za1nan bzgiir ola1nayacag1 i;in, onun duygu ve tutkulannl baskJ alhnda tutan ve korelten boyle
bir ya~am tarzan1 kokiinden yads1mak
gerekir.
Yahudilik [ing. Judaism; Fr. Judaisure].
Musevilik. lsrail halkan1n dini dii~iince,
inan~ ve kurumlanrun tiimii; israilogullannln ttarihi i;erisinde olu~mu~ olan
dini gelenek.
Irk temeline dayah bir din anlaya~l)')a
se;kinle~en Yahudi inanca, iinlii Musevi teolog ibni Meymun tarafandan oni1~
ba~hk alll41da toplanm1~hr: 1 Tann
diinyan1n yarahcasa olup, 2 bir ve tektir.
3 Tanra ruhtur ve 4 oliimsiizdiir; 5 sadece Tann'ya dua edilmeJidir 6 israil
peygamberlerinin biiti..in sozleri ger;ek
olup, 7 Musa, peygamberlerin en biiyiigudiir. 8 Yahudilerin benimsedigi yasa,
Musa'ya Tann tarafandan vahyedilmi~
tir. 9 Onu degi~tirmeye kims~nin giicii
yetmez. 10 lnsanlann biitiin eylemlerini
goren Tanra, 11 emirlerini yerine getirenleri odiillendirir. 12 Peygamberlerin
miijde)edigi Mesih'i gonderecek olan
Tann, 13 oliileri diriltecektir.
Diinyaya Tanranan liitfunun bir eseri
olarak goren, insanJagm Tann'nan yarathgl Adem ile Havvadan gelen biiyiik
bir aile olduguna inanan Yahudilikte, in~
sana Tann taraftndan se;me giicii, iride
ozgiirlugu verilmi~tir. Ruhun oliimsiiz
oldugunu, ebedi saadetin tannsal yetkinligi goniil goziiyle gormekten meydana geldigini beyan eden Yahudiligin
kutsalliteratiirii, yalnazca Hristiyanlaran
Eski Ahit dedikJeri kasma tekabiil eden
lbrani kitap)anndan meydana gelir.
Bunlar, Tevrat (Torah), Peygamberler
(Nebiint) ve Ketubiindir. Bununla birlik
te, Tevrat sadece dini bir eser, ahlaki
ogutler derlemesi olmaylp I Maslr egemenli~inden kurtularak yeni dogan bir
halk i;in gerekli olan yasa ve kura) toplam! olmak d urum undadar.
yalanc1 paradoksu [lng. paradox of liar; Fr.
paradoxe du menteur]. Megarah paradoksu ya da Eubulides paradoksu olarak da

909

bHinen unh.i paradoks. 'Yalan soyluyoruln' diyen ki~inin sozl.i ya da tiilncesinin, ki~inin soyledigi ~eyin yanh~ oltnasl duru1nunda dogru, buna kar~an
soy ledigi ~eyin dogru olmas1 d urulnunda ise yanh~ olmasayla belirlenen
paradoks.
yahtlamacahk [ing. isolationis~n; Fr. isolationnisme]. Sanat eserinin kiiltiirel ve tarih.sel baglamtndan soyutlanarak anla~ll
masa, yorumlanmasa gerektigini savunan
gorii~. Bir sanat eserine deger bi;mek
i;in, sanat eserine bak1naktan, onu dinJemekten ya da okumaktan ba~ka hi;bir
~eye gerek duymadag1maza, sanat eserinin d1~1na ;akarak tarihsel olgulara, sanat;Inan biyografisine ba~vurmaya
gerek olmadag1 gibi, bunun sanat eserinin ger;ek degerini gozden ka;ard1gana
savunan sanat gorii~ii.
ingiliz sanat ele~tirmeni Clive Bell tarahndan savunulan bu gorii~, bir sanat
eserini deger)endirmek, onun ger;ek
dogasana kavrayabilmek ve ona bir
deger bi;ebilmek i;in, diinyaya iH~kin
bilgimizden hi;bir ~eye gerek ohnadaglru, yalruzca resim sanah soz konusu oldugunda, ii; boyutlu mekanla tan1~1k
olmaya gerek duyuldugunu one surer.
yananlam [lng. connotation; Fr. connotation;
AI. konnotation] Bir sozciik ya da kavraman mevcut anlam unsur1anna veya diizanlalnana, kullanun sarasanda ekJenen
ikinci) anlamlar biitiinii ya da kiimesi.
Yananlam, sozciik ya da kavraman ilk
v~ diiz anlamma sabitler ya da dondururken, kendisini imgelere, oznel izlenim ve a!galamalara bagh duygusa) ve
;o~kusal anlamlarJa, ;agra~1msal unsurlar yoluyla biteviye zenginle~tirir.
Bireysel oldugu kadar sosyal, tarihsel,
kiil tiirel ozellik)ere ihtiva eden yananlaln, diizanlaman yans1z ve tekdiize oldugu yerde, okuyu iizerinde beUi bir
tepkiye yol a;ma amac1 glider, onu belli
imgesel bolgelerde gezinti yapmaya
sevkeder. Nitekim, yananlam1n egemen
oldugu soylem tarz1 daha ziyade edebi
soylemdir.

910

yanalabilirciHk

yantla bilircilik [ing. follibilisnr; Fr. faillibilisnre]. Ara~tannay1, belli bir guc;lugun
belirledigi bir zihin halinden kurtulup,
soru ya da guc;luge uygun yan1h bulma
ve boylelikle rahatlama a1nac1yla ger~ekle~tirilen bir faaliyet olarak tanunlayan, A1nerikan filozofu Peirce'1n geli~
tirdigi gorti~.
Soz konusu ara~hrma faaliyetinde,
amac;, hareket nokta$1 ve uygun ~aba d1~1nda hic;bir ~ey garanti degildir, zira
l.iretilen hipotez ya da k uramda bir degi~iklige gitmeyi gerektirecek yeni veriler her an ortaya c;lkabilir. Bundan dolayl, yan1labilirlik, ara~tumay1 belirleyen
en onemli ozellik olmahdn.
yanllmazhk (Fr. info;llibility; tng infaillibilitc]. Aldanmas1, yanh~a du~mesi mumkun olmayan ki~inin; hatadan old ugu
kadar gunahtan da uzak olmas1 durumu; bir edimin yanh~a ac;1k olmamas1
hali. Bahda daha ziyade dini liderler,
din kuruculan, krallar, papa ve rahip
benzeri ki~iler ic;in gec;erli olan yanllmazhk, Dogu dinlerinde daha ziyade
inanc1n sarsllmazhg1ru ifade eder.
yan1lsama [Os. vehim, vehmu lwvas; ing. illusion; Fr. iUusion; AJ. illusion, l~'uschung].
Ah~llmad1k, normal olmayan psikolojik, fiziki ya da fizyolojik ko~ullann sonucu olarak, duyu verilerinin yanh~ yorumlanmaslna bagh olan yandhc algt;
nesneyi oldugundan ba~ka ti.irlu algdama, gerc;ege uymayan goruni.i~u gerc;ekmi~ gibi yorumlama ve bu yarulglrun farkmda olmama hili. Yarulsama,
duyusal bile~nlerin, duyu verilerinin
hic;bir ~ekilde soz konusu olmad1g1 sanndan ay1rd edilmelidir.
yandsamacahk [Os. hayaliyye; lng. illusionisnl; Fr. illusionnisme].Mekan ve zaman
ic;inde varolan d1~ dunyan1n bir yanllsamadan ba~ka hic;bir ~ey olmad1g1n1,
varolan her~eyin aldat1c1 bir gorunu~
ten ibaret bulundugunu, varolu~un en
kuc;uk bir gerc;ekligi ve degeri o1mad1g1n1 savunan gorii~; bizim yanLlsamalarla dolu bir gorunu~ler aleminde ya~adl
gtmlZl one suren goru~, dini ogreti.

yanllsamadan hareket eden kantt [ing.


argunrent front illusion; Fr. argument d' illusion]. Ku~kucular tarafmdan geli~tiri
len ve algmm, normal d urumlarda bile,
d1~ dunyay1 bize, oldugu gibi ve tutarh
olarak yanslttaguun soylenemeyecegini;
bir d1~ gerc;eklik varsa, bunun deneyim~
sel bilgisinin olamayacag1ru dile getiren
kanlt. AlgunlZln kirni durumlarda, ornegin alg1 yarulmalannda, sann ve
d ti~lerde yandd1g1n1; bu d urumlarda
alguun yarulgah oldugunu anlayamayacaglmlzl; dol a y1s1 y la, algun1Z1n, biz farketmesek, bilincine varmasak bile, her
an i~in, hatta surekli olarak yarulabilecegini dile getiren ve bundan, gi.ivenilir
bir algtdan soz edilemeyecegi, tek bir
alg1n1n bile dogrulugWlun kesin olarak
bilinemeyecegi sonucunu 9-karsayan
ku~kucu akllyurutme.
yandsama mantag1 [ing. logic of illusion;
Fr. logique d'illusiorl]. Alman filozofu
hn1nanuel tKanf1n, diyalektige, deneyimselinalzemenin yoklugunda her iki
tarah da e~giitjle savun ulan antinomilerle sonuc;lanan akdyi.iriitme tarz1na
verdigi ad.
yan1ltmacllar. c;in felselesinde, Mohizm
ak1m1run kurucusu olan Mo Tse'nin aliimunden hemen sonra ortaya c;1kan ve
aralannda Hui Si ve Kung Sun Lung
gibi manhkc;1larm yer ald1g1 du~unur
ler obegine verilen ad.
c;eH~ik onennelerin bile dogru old ugunu gfistennek ic;in c;e~itli manhk oyunlanna ba~vuran, tarta~abihnek amacyla
ortaya a~1r1 ve ~a~uhc1 goru~ler atan,
yanlltac1 ve t;eli~ik gorii~ler geli~tiren
Yarultmacllar, zaman ve yer, hareket ve
sukunet, toz ve nitelik gibi kavramlarla
oynama~lar ve gerc;ekligin bilgisinin ola
naks1z old ugunu if ade etmeye c;ah~
ml~lardlr.

yanh~

[tngfalse; Fr. faux; Al. falsch]. 1


Dogru olmayan, gonderimde ya da ahfta bulundugu olgu var olmayan. Gerc;eklige uymayan, d1~ dunyada kar~1h
g1 bulunmayan. 2 Bir kurala ya da
ilkeye uymayan. 3 Daha onceki bilgilerle tutarhhk ili~kisi ic;inde bulunmayan,

d1~

dtinyadaki otgulan gen;ekte oldu~u ~ekJiyle betimlemeyen yarg1 ya da


onenne it;in kullan1lan s1fat.
yanh~lamacd1k [ing. fals~ficationism; Fr.
fals~ficationnisme). Onlii 1ngiliz bilim filozofu Karl Raimund Popper'1n, manhkt;l
pozitivizmin yaygan bililn gorii~iine ve
onun dogrula1 na ilkesine kar~1 geli~tir
mi~ oldu~u altematif yontem ve bilim
anlay1~1.

Yayg1n bili1n gorii~iintin yanh~ oldu~nu savunan Popper'e gore, biiim


adamlan i~e gozle1n yaparak degil de,
bir teoriyle ba~lar. Bililnsel teoriler ve
doga yasalan, m utlak ve degi~mez do~
rular olmay1p, do~al diinyan1n t;e~itli
yonlerini konu alan bir analiz faaliyetiyle ilgili spekiilatif giri~imJerdir. Bunlar,
daha onceki teorileri dtizeltmek, i yile~
tirmek ve geli~tirmek it;in tasarlaruru~
alan tahminlerden ba~ka hit;bir ~ey de~ildirler. Bu tah1ninler, bir kez olu~tu
rulduktan sorua, deneysel s1namaya
tabi tutulur.
Bu s1naman1n, yanh~lamac1 bilim go
rii~iine gore, t;ok ozel bir amac1 vardu.
Soz konusu s1na1na, yap1lan taluninin
dogru oldugunu kanltlamak it;in degil
de, daha t;ok tahminin yanh~ old ugun u
gostermek i~n yap1hr. BWla gore, bilim,
teorilerin dogru olduklanru gostermek
suretiyle degil de, teorilerini yanl1~la1naya t;ah~arak geli~ir. Yanh~ oldu~u
gosterilen bir teori ya bir k1y1ya b1rak1hr ya da en az1ndan degi~tirilir. Bilim,
oyleyse, denelne-yaJulma, ya da daha
dogru bir deyi~le, tahrnin ve t;iirlitme
yoluyla ilerler. Bundan dolay1, hit;bir
teori m utlak olarak dogru degildir: Bilimsel s1nama ve testier, teorileri yanh~
lamayl ba~abilirlerse eger, teoriler gozden get;irilebilir ve degi~tirilebilir. Bu
anla}'l~, Popper'a gore, bilim tarihinden
t;lkanlacak ornek ve geli~melere de
uygun dii~mektedir.
Popper, yanh~lamacr bilim gorii~i.iniin
bize, yararh bilirnsel hipotezlerle, bilime
uygun dii~meyen, bilimle dogrudan ilgisi olmayan hipotezler aras1nda bir
ayu1m yapma olanag1 verdigini sayler.

Buna gore, bir hipotezin yararhh~tyJa


ilgili s1nama, onun yanh~lanabilme de
recesinden meydana gelir. Bir hipotez,
onu yanh~layacak antinktin bir gozle1n
soz konusu degilse e~er, bilim it;in yararh bir hipotez de~ildir, hatta gert;ekte
bilimsel bir hipotez bi]e degildir. 'Saf su
100 derecede kaynar' hipotezini yanh~
layacak t;ok say1da test yap1na olana~1
varken, 'Yann ya~m ur y a ya~acak, y a
da ya~1nayacak' onermesini test etlne
iankan1m1z yoktur. c;unkti bu sonuncusu, tanun gere~i do~ru alan bir onermedir ve onun e1npirik gozlemle hit;bir ilgisi yoktur. 0, bundan dolay1, bililnsel
bir hipotez de~ildir.
Yanh~lamaahga gore, bir onerme,
yanh~lanabildi~i olt;iide, bililn it;in ya
rarh bir hipoteztir. Hipotez ya da onermelerin belirsiz ve m u~lak bir bi~irnde
ifade edilmeleri, onlann nas1l yanh~la
nabileceklerini gormeyi ve onlardan
hangi sonut;lann t;1khg1n1 anlamay1
gtit;le~tirir. Yanh~lamac1hgan bakt~ at;ISlndan, iyi ve at;Lk se~ik terimlerle ifade
edilmi~ alan, cesur bir bilimsel iddia, ya
kolayhkla ~tiriitiilebilmeli ya da yanh~
lanmaya kar~1 koymahdu. Boyle bir
onenne, her iki durumda da bilimin
ilerleme ve geli~1nesine katk1da bulunur. Birinci durumda, onun yanh~lan
masl, yerine yeni hipotezlerin getirilmesi sonucunu do~urur ki, yeni hipotez
yanh~lanmas1 daha zor alan bir hipotez
olacakbr. Buna kar~1n, ikinci altematif
te, yani hipotezin yanh~lanmaya kar~l
koyd ugu orta ya t;lkarsa, o tat min edici
bir teori dtizeyine yiikselir.
Yanh~lamac1 bak1~ at;1s1na gore, bilimsel olduklar1 dii~iiniilen baz1 hipotezle
rin, daha slkl bir bit;imde incelendikJeri
zaman, test edilemez olduklar1 anla~l
hr. Yani, onlan yanh~layacak miimkiin
deneyler yoktur. Yanh~lamac1hg1n bu
ttir test edilemeyen hipotezlerden uzak
durma nedeni, bu hipotezlerin bililnsel
geli~meyi
engellemesidir. Popper'a
gore, soz konusu hjpotezleri ~iiriitme
olanagmuz yoksa, yerlerine daha iyi bir
hipotez ya da teori koyma imkaJumlz

912

yanhtlanabilirlik ilkesi

da olamaz. Bu ise, bilimsel geli~me siirecinin en onemli ozelligi olan tahmin


ve ~iiriitme, deneme ve yarulma siirecinin ortadan kalkmast anla1n1na gelir.
Bilim, yanh~lamaohga gore, yanh~lar
yoluyla ilerler, yanh~lanan ve yerlerine
daha iyileri ge;irilen teoriler aracahg1yla
geli~ir.

Devrim niteligi ta~tyan bilimsel teoriler, Popper'a gore, cesur ve yaratlca imgelemlerin dogru tahminlerinden ba~ka
hit;bir ~ey degildir. Bilim gorii~iiniin bilimdeki yaratlcthgt bu ~ekilde daha teanelli bir bic;hnde vurguladtgtnl one
sliren Popper'in bu yanh~lamaahk yorumuna, hipotezleri yanh~laman1n
onemi iizerinde dururken, ba~anh bililnse) ondeyilerin, bilimsel bir teorinin
kabul edili p edilmeyecegi konusundaki
etkilerinin onemini goz ardt ettigi gerek~esiyle itiraz edilmi~tir. Ondeyilerin
dogru oldugu ortaya 9-karsa, bu kuram
i~in pozitif bir destek saglar. Oysa yanh~lamaahk, bilimin bu boyutunu hesaba katmaz, ba~anh bilimsel ondeyilerin
biliansel geli~me siirecinde oynadtgt
onemli rolii hesaba katmaz.
yanh,lanabilirlik ilkesi {ing. principle of
fals~fjability; Fr. principe ~ falsifiabiliti].
<;agda~ bilim felsefecisi Karl Raimund
Popper'tn, klasik bilim anlayt~anan ya da
tmanhk~a pozitivizmin dogrulanabilirlik ilkesine kar~1/ altematif olarak one
siirdugu ilke.
like genel olarak ifade edildiginde,
tiimel onennelerin, bilimsel genelleme ya
da teorilerin, hi~bir zaman kesin sonu~lu
olarak dogrulanamayacaglnl, fakat tek
bir ayktn ornek ya da veriyle yanh~la
nabilecegini one surer. nkenin dogrulanabilirlik ilkesi kar~astndaki en onemli
iistiinlugii, onun manttk~ pozitivizmin
~anlamhhk' ol~iitiinii a~mastndan, ciddi
bir test edilebilirlik olc;Utii saglamasandan ve Poppera gt>re, yetersiz kalan
bilim/ bilim olmayan dikotomisi yerine
bilim/ sozde bilim aynuntru ge~irmesin
den meydana gelir.
Kendisiyle tViyana <;evresi dii~iiniirle
ri arastndaki kar~tthgtn mutlak, hakiki
bir kar~athktan ziyade, resmi bir kar~at-

hk oldugu Popper, Viyana <;evresinin


bilimi diger disiplin ya da etkinliklerden
ay1rmaya doniik ilgisini payla~tr ve
hpka <;evre dii~iiniirleri gibi, bilirnsel
yontemin savunuculugunu yapar. Bununla birlikte, o <;evre dii~iiniirlerinden
bilirnselligi anlamhhga e~itlememek bakmundan farkhhk gosterir. Zira Popper'a gore, bilim/bilim olmayan dikoto..
misinin sag bolmesinin kapsam1 i~inde
yer alan metafizik, din ve efsane benzeri
soylem bic;imleri, dogrulanabilirlik ilkep
siyle yetinildiginde, anlamh ve hatta
dogru olabilir.
Klasik tetnpirizmi ve dogrulanabilirlik
ilkesini i~te bu nedenle reddeden Pop
per, yanh~lanabilirlik ilkesini benimsemi~tir. ilkeye gore, yanh~lanabilir olan
bir hipotez, onu riitebilecek olan bir
test ya da s1namaya tabi tutulabilen hipotezdir. Bu baglamda, bilimsel bir teorinin aytna ol~iitii, ba~ka hi~bir ~ey
degil, fakat hipotezlerinin test edilebilirligidir. DolayJStyla, bilimselligin ol~iitii,
anlamhltk degil, test edilebilirliktir. Kar~ttbk da, oyleyse, bilim ile sazde biJim
arasanda olmahdtr.
yans1hmcahk [tng. projectionism; Fr. projectionnisrne] 1 Ontolojide, iinlii lngiliz
dii~iiniirii David Hume'dan hareketle,
ozelliklerin dt~ diinyadaki dayanaklan
ya da ta~aytolan olduklarma inanalan
nesnelerde varolmadaklanru, fakat sadece oznenin veya oznel hallerin yanslbmlan olduklanna one siiren gorii~.
2 Epistemolojide, duyumlann bilin~ten
bagamstz bir bi~imde, dt~ diinyadaki
nitelikler olarak varoldukJaruu savunan, bilincin oznel i~erigini dt~ diinyaya yansttan ogreti. 3 Ahlik felsefesinde,
durumlara, ki~ilere ve eylemlere izafe
edilen ahlakt ozelliklerin, onlann bizatihi kendilerinde varolan ozellikler o1mayap, sadece deger bi~en ozne tarafandan
onlara yiiklendiklerini savunan ogreti.
yapay anlamlthk [tng. non-natural rtleaning). lnsan varhklarma ozgii ileti~imi
ayard eden, insanJar taraftndan kullarulan dile ozgii olan, dil i~in ge~erli olan
anlamhhk.

yapibozum

yapl [ing. structure; Fr. structure; AI. struktur]. 1 Genel olarak, par~alan ve unsurlan arasanda yasaya uygunluk, diizgiin
ba~lanhlar ve kar~dakb ili~kiler bulunan biitiin; veya bir biihinii meydana
getiren ~e~itli par~a ya da boliimlerin
birbirleriyle olan ili~kilerinin ve biitiin
i~inde yerine getirdikleri fonksiyon]ann
sonucu olan diizen.
2 Felsefede, o~eleri birbirlerine kar~t
hkh olarak ba~amb olan ve ba~antalara
birtak1m yasalara uyan diizenli ve ozerk
biittin. 3 Sosyolojide, topJumsal yapa anlaiJWlda, toplumsal kurumlann kar~a
hkh ili~kilerinden meydana gelen biitiinliik; toplumsal ili~kilerin istikrar
sergileyen biitiinsel diizeni. 4 Psikolojide, bir bireyin mizac1n1 veya hangi tipten
oldu~unu belirlemeyi miimkiin kllan fizyolojik ve psikolojik ozellikler toplarru. 5
Antropolojide, kendisinin -;ok -;~itli unsurlarana birl~tiren ili~kiler biiti.inii ola ..
rak, empirik ger-;eklikten hareketle geli~tirilen a-;tklayaca soyut model. 6
Dilbilimde, disiplinin en temel kavramt
olarak, dilsel unsur ya da birimlerin
meydana getirdi~i e~zamanh i~ ba~1nh
lardan ve birimleri.n fonksiyonlanndan
kaynaklanan ozerk biitiin.
yapabozum [ing. deconstruction; Fr. deconstruction]. Fransaz postyapasalct dii ..
~ iiniirii Jacques tDerrida tarahndan,
felsefe ve edebiyat ok umalannda k ullandmak iizere onerilmi~ olan ~ozi.imle
me yontemi, metinsel analiz ~ekli ya da
tarzt.
Yapabozutn, her~eyden once, metnin
tutarb bir biirun oldu~u, onun ~e~itli
unsurlaruun metnin anlam1n1 biitiinleyecek ve drestekleyecek ~ekilde ahenk
il;inde birbirlerine eklemlendi~i kabulle..
riyle ve metindeki muhtemel uyumsuzluklarm yazann ki~isel yetersizli~ine
izafe edilmesi gerektiAi inanayla belirlenen modernist metin ve ele~tiri anlaya~Jna kar~1 -;akar. T1pk1 okur gibi metnin de hi-;bir ~ekilde statik olmad1~1n1
savunan yapabozum, bir metin i-;inde
ge-;en kavramlann, metnjn biiti.inlugun ii bozan tutars1z ve ikirdkli kullarumla-

913

nndan yola ~tkarak, metnin yazaruun


kurdugu kavramsal ay1nmlann ba~art
SlZb~aru gostennek ve a.;tklamak geli~U
rilmi~ olan bir yontemdir. Buna gore, ya ..
ptbozum, uzerlerinde ~ok aynntah olarak
ve iyice dii~iiniihnii~ olan geleneksel
kar~athklan tersyiiz etJnekten ve bunun
yanm.da, soz konusu kar~atlar aras1nda
bulunan adt konulma~, gozle goriilemeyen kavramlann oynada~1 oyuna i~a
ret etinekten meydana gelir.
Ba~ka bir deyi~le, metinde hi~bir ~eyin
rasgele olmadt~Jru one siiren, metnin
birli~i ve statik uyumundan ziyade, -;eli~kileri, tutarsazhklan ve gizledigi ~ey
ler iizerinde odakla~an yapabozum, kavramsal ya da teorik a-;tdan gizH tutulan
yapdann, sakh ayncahklann iizerindeki
esrar perdesini aralaytp, onu tiimden
a~ma ~abasa verir. Bu ba~lamda, yapabozucu okuma, ~ok ~~itli metinlerde, felsefi, edebi, hukuki ve teolojik eserlerde
kullarulan anahtar kavramlann, ger-;ekte
bir ~ekilde varsaydaklan kar~1t kavramlan bastirdtklanna ve gizlediklerini gostermeyi amac;lar. Bunlar, yaz.ann kendisinin, veya eserin ait oldu~u kiilti.iriin
tercihlerini yansttan im tiyazh kavramlardn. Orne~in, akll, a~k1n ve eril kavramlan, metin ya da soylem d1~ma itilmi~,
bastanlmt~, dt~lanma~ ve gizlenmi~
olsa da, her haliikirda varsaytlan tutku,
deneyimsel ve di~il kar~at kavramlanna
ba~larur.

Yaptbozum i~te, soz konusu kavram


c;iftlerinden birindlerin imtiyaz1ru ortadan kaldanr ve onceH~ini yakarken, kavramlar arasmda e~itlik sa~lamaya ya da
bu kez ikinciled imtiyazh k1Jmaya kalka~ar. Bu yaptldaganda ise, Derridaya
gore, ozde~liklerden ayrdaklara, birliklerden par~alara, ontolojiden dilfelsefesine, epistemolojiden soz sanahna
do~ru bir alga kaya~1 soz konusu olur.
Zaten yapabozumla da, hakikatin dagwhhp sa~dmasa, birli~in par-;alanna a ynlmasa, dikkatli ve basiretli tartl~malar
yerine sonu~uz tarh~malara ge~ilmesi,
ciddiyet ve rasyonalite yerine, ~enligin
ve histerinin konulmasa ama~lanar. An-

914

yapam

lam1n hi~bir ~ekilde statikle~tirile:lne


yecegi, degi~mez kahnamayacag1 gorii~iine dayanan yaptbozum yontemi, son
~oziimlemede
yorumlamay1 temele
alan bir yontem olmak durumundadar.
yapam [tng. construction; Fr. construction;
AI. konstruktion]. Zihjnsel sentez yoluyla meydana getirilen, kavrama ~ok benzeyen, fakat d1~ diinyada bir dayanaga
olabilmekle birlikte, tam ve deneyimsel
olarak gozlemlenebilir bir ~eye kar~dtk
gelmemek bakJm1ndan kavramdan farkhhk gosteren, mantlksal ya da entellektiiel yaratam.
~agda~ 1ngiliz filozoflan Bertrand Russell ve John Wisdom, i~te bu ~er~eve
i9nde, varolu~lan ya da varhk tarzlan
bizim i9n ku~kulu ya da problematik
olan ~eyleri ifade etmek i~in mantrksal
yaprm deyimini kullanma~lard1r. Buna
gore, manhksal yapama omek olarak,
sokaktaki vatanda~, ortalama insan verilebilir. Buradan da anla~dacagt iizere,
mantlksal yapun, varolmayabilen, varolsa bile, dogrudan ve araciSlZ bir bi~imde algllayamadtglmlZ nesneler i9n
kullantlmaktadu.
Ote yandan, varolu~u gozlemlenen
olgu ve verilerden ~akarsanan bir ~eye
empirik yaprm ad1 verilirken, varoldugu
varsaydan, fakat varolu~unu karutlayacak kesin, saglam deliller, d~neyler bulunmayan bir ~ey, ya da bir mekanizmeya hipotetik yap1m adt verilir. Buna
gore, genler bu ti.ir hipotetik yap1ma bir
omek olarak veril~bilir.
yapasal [ing. structural; Fr. structural; AI.
strukturelle). 1 Gene) olarak, bir ~eyin
yapas1 ya da kurulu~uyla ilgili olan; 2
yap1 niteligi arzeden, yapt olma ozelligi
ta~ayan; 3 yap1y1 konu alan, yapdan
inceleyen ~ey ya da disiplin i~in kullandan s1fat.
Bu baglamda, dili bir yap1 olarak ele
alan, artzamanh yakla~1m yerine, ~za
manh yakla~tma agtrhk veren ~ok ~e
~itli dilbilim akunlan yaprsal dilbilim
ba~hg1 altlnda toplarur. Ote yandan,
yap1dan ziyade, yaptsalc1hga deggin
olan, bir yakla~1m veya baka~ tarz1 ola-

rak yaptsalahga. benimseyen disiplin


i~in yaprsalcr (structuralist) nitelemesi
kullan1hr. Bu ~.er~eve i~inde, psikolojide, fonksiyonel psikolojiye z1t olan ve
zihin hfillerini bile~ensel duyum, imge
ve duygulara aytrarak analiz eden yakla~lml psikolojinin yontemi olarak benimseyen psikoloji anlayt~tna yaprsalc1
psikoloji adt verilmektedir. Bun a kar~1n,
temel yapdan iiretim tarzlan olarak yorumlayan, ve anlam iiretimini yoneten
kurallann yerine iiretim ili~ldlerini
ikame eden Marksist anlayt~a yaprsalcJ
Marksizm denmektedir.
yapasalc1hk [ing. structuralism; Fr. structuralisme; AI. structuralisrnus). 1 Genel
olarak, yap1run dinamik karakterini ortaya koyan, felsefi ve toplumsal problemleri sergiler goriindiikleri genel yapa
ya da modeller aracllagtyla a~1klamaya
~ah~an yakla~1m. Canh varhgan baglmSIZ ve miistakil par~alardan olu~an
bir yap1 meydana getiren biitiin oldugunu belirterek, sosyal bilimlerde ara~
tlrma ve a~1klamalann bu yap1y1 temele
ahp, yap1sal bir yontemle ger~ekle~tiril
mesi gerektigini savunan gorii~.
2 Sistemin ogelerden iistiln ve onlara
egemen oldu~ fikrini benjmseyen ve
ogeler arastndaki ili~kilerden sistemin
yapisini ~1karmaya ~ah~an felsefi ak1m.
Bu ~er~eve i~inde, Aristoteles~i form
kavram1n1 ~agr1~t1ran y-aptsalcthk, a)
dilbilimde, dilin en iyi ~ekilde, morfoloji ve fonoloji bak1m1ndan indirgenemez olan yap1sal birimler aracthgtyla
a~tklanabilecegini savunan gorii~ii, b)
toplumsal bilimler alanmda ise, gozlemlenen fenomenlerin soz konusu fenomenlerin gerisinde yatan yaptlarla
at;1klanabilecegini savunan yakla~amt
ve olgulan orgiitlii bir biitiine gore tantmlamaya ve bu biittinii de birtakun
modellere gore a~tklamaya ~ah~an egilimi gosterir.
Felsefi bir alwn olarak yaptsalcthgtn,
i~te bu temel iizerinde, 1960'h ydlarda,
t)zellilde Fransa'da, isvi~reli ara~tlrma
a Ferdinand de tSaussure'iin yap1sal
dilbilim yonteminden yola ~Ikan, Ro-

yaptsalcthk

tand Barthes, louis Althusser, Michei


Foucault, Jacques Lacan ve Claude LeviStrauss taraf1ndan temsil edilmi~ olan
bir dil~ilnce hareketi oldu~unu soyleyebiliriz. Buna gore, soz konusu dti~ilnilr
ler, Saussure'iin, olduk._a soyut olan dilbilimsel yapdar modelinden yola ~lktp,
dilin yuzeydeki olaylannm gerisindeki
gizli sistemleri ara~tarmaya ge..en bir
gostergeler bilimi geli~tirmi~lerdir. Psikanalizin bilin._dl~lnl a._1klama modeliyle, Marksizmin toplumsal yapllan bea
lirleme modelini benimseyen Franstz
yapasalalann1n ._ogu, Saussure, tFreud
ve tMarks'an, varolu~._u dti~ilncenin
ozerk ve ozgiir insan dogmaslna ..ok te
melli bir bi~mde meydan okuyan yeni
bir entellektilel ii._lil meydana getirdi~ini
one silnnil~tilr. Buradan da anla~daca~1
ilzere, yaptsalahk, humanizme karl
tavu alan bir akJmdu. Ba~ka bir deyi~le,
yaplsalalar' sorumlulu~u ozgilr insana
barakan, insarun kendisini nasal yaparsa,
oyle oldu~nu soyleyen Sartre'm tam
tersine, insarun, bilin ..li iradesinin otesinde ya da bireysel kontrolilniln da~m
da kalan yapdar tarafmdan nasd yapdda
ya da olu~turulduysa oyle oldugunu one
silrerler. Ome~in, yapasalcdara gore, dili
kullanarun insan oldu~unu soylemekten
..ok, dilin insan1 kullandl~liU soyle1nek
gerekir.
Yapasalcah~an ilk onemli temsilcilerinden olan Barthes, i~te bu ._er..eve i._inde,
yazann niyetini ya da ya pltln verdi~i
mesa ja de~il de, anlamm dile getirili~ bip
._imini ve yap1t1n olu~turdu~u sistemi
one ._,karan bir anlat1 analizi ortaya koymu~tur. Barthes'm popiller medya ktiltilrundeki gostergelere ili~kin onemli
analizini, yap1salahkta, Foucault'nw1, Batlrun ak1l ve delilik, dnsellik, hastahk ve
su._ kavramJaruun gerisinde yatan kabulleri sorgulayan ._ah~masa; Lacan'tn, arzunun konu~ma ve dildeki bilin._d1~1
yapdar1n1 gozler one silren ara~bnnasa
ve levi-Strauss'un kiiltiirel ve tarihsel
ilerlemenin cilalanrun gerisindeki zamanda~a bir mitolojik mantak olarak i~
leyen gizli bir 'yaban dii~iince'yi a._a~a
._akaran ara~tarmalan tamamlama~tar.

915

uzeHikle masai, soy!ence ya da rittielleri yoneten kar~athklar ilzerinde ._ah~an


Levi-Strauss, tni t ya da soylencelerin,
insan varolu~unun, bir ile ._ok, ebedilik
ile ge..icilik, silreklilik ile de~i~me arasandaki ._ab~ma benzeri ._eli~kilerini,
empirik, olgusal tecrilbenin dilzensizli~ini sistematik yapdann dilzenine donil~ti.innek suretiyle ._ozilp, ortadan kaldumaya .. ah~ti~Jnl one silrm il~tur.
Ba~ka bir deyi~le, gundelik olgu d ilzleminde ._ozillemeyen, kurgunun yaptsal
d ilzleminde ._ozillmektedir.
Yap1salcdt~1n temel iddialan ya da
daha ziyade manbksal son u._ veya i._erimleri dort ana ba~hk altanda ~oyle sa
ralanabilir: I Her~eyden once, Ferdinand de Saussure'iin yapasal dilbilimini
model, ve bir dilin, seslerin birl~imini
anlamlar ilretecek ~ekilde yoneten bir
dizi kural aracahg-1yla tarumlanabilece~i
fikrini temel alan yapasalcdak, sosyal
ger..~kli~in ak1~ ve de~i~im halindeki
tezahilr ya da goriinil~lerinin gerisinde
yatan temel yapllan ke~fedebilece~imi
zi soylerken, yapanan unsurlanrun sabit
kalda~uu, bu sa bit unsurlar arasandaki
de~i~ken ili~kilerin farkh dillere, dii~ilnce sistemlerine ve topl urn tiirlerine
yol a._h~ml ima eder.
II A yn1 ba~lamda, yapsalabk, bize normal kab, istikrarh, sa~lam ya da do~al
gorunenin~ ger..ekte temeldeld yap1dan
ba~layan ilretim silrecinin nihai sonucu
oldu~nu ortaya koyar. III Yapasalahk
yine, sa~duyunw1 bildik birey gorii~iinii
._ok temelli bir don il~ilme u~rabr: Yapsalcluda birey sosyal ger..ekli~in faili
veya ~ekillendiricisi olarak de~il, fakat
ili~kilerin edilgen bir Uriinil olarak goru1iir. Ba~ka bir deyi~le, yapasalct.hk ontolojik bak1mdan imtiyazh olan oznenin
yerine ademi merkezile~mi~ bir ben anlayl~l ge~rir ve bireyleri soylemlerin ve
soylemJer arasandaki ili~kilerini uriin ii
olarak ka vramsalla~tmr.
IV Yapasalcahk, nihayet tarih konsepsiyonumuzda onemli bir de~i~ime yol
a._m1~ ve bir toplum bi..irninden ba~ka
bir toplum bi ..irnine goturen evrimsel
bir geli~me anlaya~andan radikal de~i~-

916

yap1sal fonksiyonalizm

!neler!n belirlediti stirekli olmayan bir


sure~ olarak tarih konsepsiyonuna ge~i~le sonu~lantnl~hr.

Yalntzca Fransa'yla suurh kahnay1p,


daha sonraki ylllarda, edebiyat, dilbilim,
tarih, siyaset ve sosyal bilimler alarunda,
ba~ka ulkelerde de etki yapan yaplsalobk, 19701i yillardan ba~layarak, postyaptsalclhk adh du~unce ak1m1nln muhalefetiyle kar~1la~m1~hr. Buna gore,
postyap1salaht1n en onemli du~unuru
olan Jacques Derrida, yap1salcllann yii-zeydeki anlamlann gerisindeki gizli bilin~dl~l yapllan gozler onune serme giri~imlerine ve bu arada, yuzeysel olanla
derinde olan, olayla yap1, d1~sal olanla
asli ve i~sel olan, bilin~liyle bilin~iz
olan arastnda yap1salcJlar tarahndan kurulan kar~1thklara, onlann meta.fiziksel
ikiciligin yeni bir ~ekli old utu gerek~e
siyle, ~iddetle kar~1 ~Lkm1~nr. Yaplsalalann, bir gostergeler bilimi aray1~1ndan
vazge~en ve yap1 yerine yap1bozumu on
plAna ~kartan Derrida, bir yandan dilin
zamansal bir sure~ olduaunu, dilin son
derece oynak bir konu olup, onun hi~bir
otesinin mutlak ve deti~mez bir bi.;imde tanlmlanamayacatLN, dilde her ~ey
ya da otenin ba~ka her~eyin izini surebilecetini savunurken, diter yandan da
dilin ba~ka bir ~eye indirgenemez a~1r1hklann1, .;oklu bir anlam oyunu olarak
gorup onemsemi~tir.
yapasal fonksiyonalizm [lng. structural
functionalism; Fr. fonctionnalisme structural). Toplumsal yapllann, politik sistemlerin analizinde kullantlan genel bir
teorik yakla~1m tarz1.
.
Ozde toplumsal sistemler diye kavramsalla~taran ve toplumsal yapllar1n ozelliklerinin bu sistemlerin bekastna olan
katktlar1yla a~klayan teorik yakla~lm
lan tan1mlayan bir teori olarak yap1sal
fonksiyonalizm, bir sosyal sistcmin varolu~unu surdurmek, ayakta kalabilmek i~in yerine getinnek durumunda
oldugu gorevleri veya i~levleri te~his
etmekten ve daha sonra da hangi kurum
ya da yapllarm bu ihtiya~lan ka~llama
ya yetili gorundugunu ara~brmaktan
meydana gelir.

Buradan da anla~llacat1 uzere, yap1saJ


fonksiyonalizmde, 1 toplum birbirleriyle
ili~ki i~inde bulunan par~alardan meydana gelmi~ bir sistem olarak du~unu
lur. 2 Dotalbkla dinanUk bir denge durumu i~inde olan toplu1ndaki hareketlilik
ya da faaliyetlerin ttimu genel denge durumuna katk1da bulunur. 3 Oyle ki, yaplsal fonksiyonaHzme gore, bu d uzenli
eylem ya da faaliyetlerden hi~ degilse
bir k1sm1 toplumun bekas1 i~in vazge91mez bir durumdad1r.
yap rna diller [lng. artificial languages; Fr.
lartgues artificielles]. Formel, fonnelle~ti
rilnu~, sembolik ya da ideal diller; bilim
filozofu ya da nanllk~l tarahndan ozel
bir ama~la, teorik ama~larla k urulm u~
olan diller.
Yapma bir dilin kurulu~ nedeni, bilim
filozofu ya da manhk.;1n1n soz konusu
ozel teorik aJnaCUla ek olarak, tarihsel
ya da dotal dillerin, her ne kadar bildiri~meyi satlamak i9n son derece ince
ve karma~1k kurallar geli~tirmi~ olsalar da, soz dizimi kurallarlnlnln ve sozcuklerinin ~ok anlamll olmalanndan
dolay1, bildiri~me i~ini tam bir guvenlikle yurutme giicunden yoksun olmalarldlr. Bundan dolay1, manttk~llar sentaksl ve semantiti tek anlamh ve belirli
olan dil sistemleri kurmaya yonelmi~
lerdir. Buna gore, soz konusu yapay diller ya da dil sistemleri, bildiri~mede
kullanJlmak am aa yla de til de, daha
~ok ideal ya da kuramsal bir dilin nasal
obnas1 gerektitini gostererek, tarihsel
dillerin, ozellikle de bilim dilinin formelle~tirilmesine
kllavuzluk etmek
amac1yla kurulurlar. Sozlukleri s1n1rh,
sentaks ve semantikleri tek anlamh ve
belirli, dahas1 her tur pragmatik ve duygusal etkiden anruru~ olan bu yapma
dillere formelle~mi~ diller de denir.
Yapma diller, i~te bu ~er~eve i~inde, yorumlanma~ formel sistemler olarak tarumlarur. Fonnel ya da lojistik bir sis tern,
yap1s1, sistemin vokabuleriyle sentaksn
veren kurallar tarafmdan belirlenen sembolik bir sistemdir. Bu fonnel siste1n, ayn1
zamanda yorumlanan, yani belirli seman-

yararc1hk

tik kurallann vokabuleri olu~turan ogelere yuklenmek durumunda olan anlamlan


belirledigi bir sistem olmak durumundadtr. Dahas1, yapma dillere kar~Wk. gelen
fonnel sistemlerin bir de manbg1 olmahdu.
yararcthk [Os. mezlu!bi menfaat, Jaydacrl1k;
!ng. utilitarianism; Fr. 11tilitarisme; AI. utilitarisrnus ]. 1 Genel iktisadf bir ogreti, bir
siyaset felsefesi ve toplumteorisi olarak
iyinin mutluluk ya da hazza ve dolaytstyla da dogruya e~it oldugu goru~u.
Belli bir nufus veya tek bir birey soz konusu oldugunda, act kar~1smda hazz1
ya da genel olarak mutlulugu arthran
politika, tercih, karar ya da eylemin iyi
ve dolaytstyla dogru oldugunu one
suren goru~.
2 Kokleri ahlaki iyiyi faydayla ozde~
le~tiren tngiliz filozofu David tHume'a
kadar geri gitmekle birlikte, esas onsekizinci yuzytlm il<inci yansmdan itibaren
Jeremy tBentham ve John Stuart tMill
tarahndan geli~tirilmi~ ahlak ogretisi.
Bu baglamda yararc:Wk. ger~ekte ilk~ag
thazcthgmm, bireye doniik ilginin toplumsal bir ilgiyle tamamlanm1~ oldugu,
modem versiyonudur. Buna gore, yararcthk, bir eylemin yarar ilkesine uydugu, yani ilk planda eylemden etkilenen herkese, son ~ozumlemede de en
yuksek say1da in.samn en yuksek derecede mutluluguna katkl yapttg1 siirece,
ahlaki bakundan dogru, eylemi ger~ek
le~tiren oznenin de iyi oldugunu one
surer. Bir eylemin ahlakf degerinin
urettigi haz ya da yarar, olu~umuna
katklda bulundugu refah ile ol~iilmesi
gerektigini one suren yararcrhk, eyleme
yol a~an niyetten ziyade, ahlakr eylemin urettigi sonu~la ilgili bir ogreti oldugu i~in, aym zamanda sonu~~u veya
teleolojik bir ahlak goru~udur. Yarar ilkesine uyan, hazzm varhg1 ve acmm
yokluguyla belirlenen deger standardlm hayata ge.;iren bir eylemin ahlakr baklmdan dogru bir eylem oldugunu savunan yararc1hk, mutluluktan hazz1 ve
acmm yoklugunu anlay1p, hazzm biricik iyi, ac1runsa tek ger~ek kot\i oldugunu one siirer.

917

Yararcthga yoneltilen en onemli ele~ti


ri, yararcthgm temelinde bulunan yarar
ilkesi ya da 'en yuksek saytda insanm
en yuksek ml;ltlulugu' ilkesinin belirsizligi ve muglakhg1 ile ilgilidir. Bu baglamda, ilkenin ~ogunluk i~in en yuksek
yaran saglayabilse bile, azmhk i~in ~ok
kotu sonu~lar dogurabilecegine i~aret
edilmi~tir. Hekimler, bu deneylerin gelecekte milyonlarca .;ocugun ya~amm1
kurtaracagl konusunda guvence verseler bile, hp bilimi yuz ~ocugu kobay
olarak kullamp, bu ~ocuklar uzerinde
tehlikeli birtak1m deneyler ger~ekl~tir
me hakkma sahip olabilir mi? Yine, en
yuksek say1da insamn en yuksek mutlulugunu ama~lama, ele~tiriye gore,
ahlakta bir 'maliyet-fayda analizi' ya_kla~lmlru dogurur ki, bu analiz de bir
toplumdaki bireylerin toplumsal degerini belirlemeyi i~erdigi i~in, son derece
tehlikeli btr yakla~1mdu.
Yararcdrgm ~u ya da bu ol~iide farkhhk gosteren turleri ~oyle s1ralanabilir: 3
Ahlakr oznenin, eyler:nden etkilenen herkes i~in en yuksek hazzr, fayday1, iyilik
ve refah1 saglayacak eylemi ger~ekle~
tirmek durumunda oldugunu soyleyen
eylem yararolrg1. 4 Tek tek herkesin ilgili
tum insanlara en yuksek fayda}'l saglayacak kural ve kurallan temele alarak
eylemesi gerekti~ ileri suren kural yararcrlrgr. 5 Ahlakr oznenin, eyleme kalkl~mazdan once, salt eylemin yaratacagl sonu~lan hesaplamak yerine, dogru
tavrrlar, ah~kanhklar, ilke ve yonelimler
geli~tirmesin.in, onu ahlaki bakrmdan
dogt-u eylemeye daha muktedir hale
getirdigini iddia eden dolaylr yararcrlrk.
Aym zamanda tavrr yararcrlrtr olarak
bilinen bu goru~, ilk planda eylemin
sonu~lanm hesaba katmad1g1, eylemin
sonu~lan ikincil ve dolayh olarak giindeme geldigi i~in, dolayh yararcthk
diye ge~er.
6 Bir eylemin ahlakr bak1mdan dogrulugunun sadece ve sadece i\rettigi
hazza, dogu~una engel oldugu aoya
bagh oldugunu savunan hazer yararc:drk.
Oncelikle tBentham tarafmdan benim-

918

yarar ilkesi

senen bu tiir bir yararedtk, o her kadar


ahlaki iyiyi salt hazla ozde~le~tinneyip,
iyinin kapsam1 i<;ine mutlulu~u, refah1,
faydayt, v. b. g., dahil etse de, rum bunIan e~anlamh ve son -;ozumlemede de,
hazza indirgenebilir terimler olarak gtir
dugu i~in, hazo yararetbk olarak tanunlanrr. Ayn1 goru~ John Stuart +Mill tarahndan da benimsenmi~tir. Bununla
birlikte, Mill'in hazel yarare1hg1, Bentham 'in yarare1h~1ndan, hazz1n nieeli
ginden ziyade, niteli~ini temele almas1
bak1m1ndan farkhltk gosterir.
7 Yararah~1 korumakla birlikte, ahlaki
bakundan degerli olan, ahlaki ilginin
ba~at konusu olan tek ~eyin hazz1 olabildi~ince artbrmak oldugu fikrine ~id-
detle kar~1 -;1kan, soz konusu haz amae1
yerine, estetik deneyimi, dostluk ili~ki
lerini, a~k1, v. b. g. ge-;iren ideal yararcJ~
l1k. Haze olmayan bu tur bir yarare1hkf
iinlii ingiliz du~unuru G. E. tMoore taraflndan savunulmu~tur. 8 AhlAki eylemin bizatihi kendisinin asli, ahlAki de~erini en yuksek diizeye -;lkannan1nf
buna kar~1 bunyesinde banndud1~1 de~ersizligi en aza indirgemenin tinemini
vurgulayan olumlu/ olumsuz yararczhk. 9
Nihayet, bir eylemin ahlaki do~rulutu
nun iiretti~i sonu~lara ba~h oldu~unu
tine surmek balwrundan yarara olmakla birlikte, yararah~an1 Tanr11un buyru~una dayanan ahliki odev kavranuyla tamamlayan teolojik yararcrlrk.
yarar ilkesi (ing. principle of utility; Fr.
principe de l'utilit~]. Yararcd1gtn kurucusu J. tBentham tarahndan ifade edilmi~
olan, 'tiim insan varhklann1n hazz1 isteyip, actdan ka~1ndd<lan' ve 'her insan
varh~1n1n kendi hazztnl arad1~t'. ilkesiyle, ki~inin en yuksek saytda insana,
en yuksek mutlulu~u sa~layacak ~ekil
de davranmas1 gerekti~ini dile getiren
ilkeye verilen ad.
Do~ada haz ve ao gibi iki temel gudin
egemenli~inden soz eden Bentham 'tiirn
insanlann hazz1 arzulad1gr' psikolojik
olgusundanf bizim haZZl aramanuz ve
hazz1n p~inden gibnemiz gerekti~i
yargtsana ge~~ ve yarar ilkesiyle de,

bir eyleme yalruz ve yaln1zea mutlulugu, yani hazz1 arthnp artt1rmamas1na


bakllarak, i yi ya da kotu denilebileee~i
ni anlatmak istemi~tir. Bentham ilkenin
kan1tlanamayaca~uu, yaln1zea herkesin
ger-;ekte hazz1 arzulad1g1 ~eklindeki
yads1namaz ve evrensel empirik gozleme dayandl~lnln soylenebileee~ini belirtmi~tir. Ona gore, yarar ilkesinin ge-;erliligi kan1tlanamasa bile, ba~ka ve
daha yuksek ahlAk teorileri yarar ilkesi
ne indirgenebilir ya da onlann yarar ilkesine tibi oldu~u gosterilebilir. Bu ise,
dolayh bir kan1tlamadan ba~ka hi-;bir
~ey de~ldir. Bentham bu ba~lamda, tir
negin, yasaya itaat etme yukumlulu~ii
nu a~klayan bir teori olarak toplum
sozle~mesi kuram1n1 ele alm1~t1r. On a
gore, yasaya boyun e~me, itaat etme yiikumlulu~u, toplum sozle~mesi kuramirun kendisinde bile, soz konusu teori
ger-;ekte en yuksek say1da insan1n en
yuksek mutlulu~unun, yasaya boyun
e~di~imiz takdirde sa~lanabileee~ini
soyledi~i i~in, yarar ilkesine indirgenebilir.
yaraha evrim {Os. mubdi tekJmul; lng. ~
tive roolution; Fr. evolution CTiatrice]. Evrime lnanmakla birlikte, bu evrimin Darwin'in evrim anlay1~1 gibi, mekanik bir
do~al aytklanma kuram1na dayanmay1p,
yaraba oldu~unu savunan Henri Bergson'Wl evrim anlay1~ana verilen ad.
Darwin'in yeryiizunde ve tarih boyunca ortaya -;1knu~ -;ok ~e~it li turleri, bas it
organizmalann, insanla doruk noktasina ula~an daha karma~tk ve yuksek organizmalarla nasd tamamland1~uun hesabanl veremeyen keyfi bir adaptasyon
modeliyle a-;1klamaya kalkl~h~lnl tine
suren tBergson, Darwinin soz konusu
mekanik modeli yerine, teleolojik bir
evrim anlay1~1 ge-;irmi~ ve butun bir
evrim surecine yaydmJ~ olan yarabo
hamle ya da ya~am ablururun varh~m
dan soz etmi~tir. Bergson' a gore, ya~am
ve evrim en iyi bir bi~mde bir yaratJo
hamle yoluyla ac;aldanabilir. YaratJo
hamle, tum canl1 varhklardaki ba~hca
i~el O~edir. 0 yaratlel geli~mesinde bo-

yaratma
~.runa

yeni hi!'ler, yeni cinsler 1neydana

getirir. Yaraha hamle, buna gore yaratmadan yaratmaya bir sr~ramadrr.


Bergson, canhlara surekli olarak sr~ramah bir hareket veren bu ya~am ahhmmm i~ gu~ kaynagmm Tann oldugunu sayler. Tann'run kendisi evrendeki
bu yarahcr geli~meyle i~ten bir baglanh i~indedir. Bundan dolayr, Tanr1 SOil
bulmu~ bir ~ey degildir, bitip tukenmez bir ya~amdrr. 0, sonsuz eylem,
durmayan ozgurluktur. Bergson, tum
canh varhklann birbirleriyle baglanh
i~inde olduklanru, hepsinin ayru verimli ahhmm egemenligi altmda oldugunu
sayler. Bergson'a gore, ya~am varolan
her~eyin, kendisinin par~alan degil de,
gorunumleri oldugu surekli ve biilunmemi~ bir sure~tir. Her~ey, bu yarahcr
hamle taraflndan harekete ge~irilir ve
bu yaratrcr hamle Ierne! ger~kliktir.
yarahh~ [Os. tekvin; lng. creation; Fr.
creation; AI. schOpfung, schaffen]. 1 Bir
~eyin, iinceden beri varolan ~eylerden
varhga getirilmesi. Platon'da oldugu
gibi, evrenin rasyonel, duzenleyici ilk ilkesinin, ezeli -ebedi olan maddeye, yetkin ilkiirneklere bakarak bi~im vermesi
dummu. 2 Tann'run evreni yoklan var
edi~i.

Bu baglamda, yarahlmr~ olan ~eye ise


yaradrh~ adr verilmekledir. Yaradrh~,
aym zamanda bir kimsenin dogu~tan
getirdigi fiziki, ama daha ziyade tinsel
iizellikler butununu ifade eder.
yarahcrhk [lng. creativity; Fr. crt!ntiviM].
Ki~ilerde, bazen de ki~ilerden meydana gelen iibeklerde rastlad rgrmrz, iizgunluguyle, uygunluk, ge~erlilik ve yararhgryla se~kinle~en, yeni bir ~eyi;
~eyleri yeni bir bi~inde gorme larzrrun,
baglant!lar kurup, risk almanm, ~eli~ki
ve kar~rthklan a~ma ve senteze kavu~
lurmamn, lam~rk olunmayanda daha
iinceden laru~rk olunan yol ya da modcller bulmarun bir sonucu olarak; manhksal du~uncenin dr~mda melaforik ya
da analojik du~unme gucuyle, geleneksel ya da suadan olan kar~1 9i<J~Ia, yelersiz bir basitligi reddederek, daha

919

kompleks ve tatminkar bir duzen ya da


sentez arayr~ryla, varhga getirme yetenegi.
yarahmcrhk [ing. creationism; Fr. creationisme]. Dini lemelleri olan bir ogreti olarak, canh turlerin, ortak bir ala ya da
kiikten evrim ge~irmi~ olmayrp, ayn
kiiklere sahip oldugunu savunan anlayr~; turlerin, iizellikle de insan turunun
varolu~u ve ya~amuun, en yuksek derecede yetkin bir varhgm, ozel yarahcr
etkinliginin sonucu oldugunu one suren
goru~. Evrimcilige kar~rt bir goru~ olarak, hayvanlann ve bi.lkilerin, belirli ve
degi~mez tiirler ve cinsler halinde, birdenbire ve ayn ayn yarahldrgmr kabul
eden yaratJmcrhk, evrenin ve evrendeki
ya~am bi~imlerinin dogauslu bir gu~ tarafmdan varhga gelirilmi~ oldugunu
One sUrer.

Tann'nm bulun evreni ve evrendeki


her lur varhgr yoktan var ettigini, varolan her~eyi duzenleyip yonettigini, dunyada olup bilen her~eyi denetirni albnda bulundurdugunu savunan metafizik
ogreti olarak yaratuncrhk, buna gore,
her~eyin, yalmzca Tann'nm, dogaustii
bir varhgm karan, plam ve yaralma faaliyetinin eseri oldugunu savunurken,
evrenin ve evrendeki her,;eyin, maddenin Tann larahndan yoktan var edildigini, Tann'run insan ruhunu dogu~
anmda ayn olarak yarathgmr one surer.
yaratma [Ing. create; Fr. crt!er ]. Bir ~eyi
daha once varolan bir ~eyden varhga
getirrne veya yoklan yoktan var etme.
Ya yoktan, ya da iinceden beri varolan
ogeleri ya da ezel! olan maddeyi ozgun
bir bi~imde var etme eylerni.
Yaratma eylemini, yaratmaya elveri~li
olma durumunu larumlamak i~in ise yaraiicr srfah kullamhr. Nitekim, panleisl
Alman du~unurii Baruch tSpinoza fenomenlerin, yani ~ok ~e~itli iizellik ve
tezahurlerin nedeni olan dojf.>yr yarahcr
doja olarak lammlarru~hr. 6te yandan,
~e~itli temel bile~enlerin, bir butun
it;inde bir araya getirildigi, birbirleriyle
uyumlu kduup duzenlendigi zaman,
sonu~ta ortaya t;~kan sentez, kendisini

920

yargr

meydana getiren oge ya da bile~enle


rin, ayn ve bag1ms1z olarak degerlendirildiklerinde sahip olduldan nitelikle
rinden ttir bak1mmdan farkh olan ozel
nitelik ya da karakteristiklere sahip oldugu takdirde, ona yaratrcr sentez ad1
verilir.
Yine, se.;jd alg1 teorisine ka~1t olarak,
duyu verilerinin alg1 eylemi taraf1ndan
yaratlld1klarm1 ya da olu~turulduklan
ru, algllara zihin tarafmdan neden olundugunu ve algdarm, yalmzca zihin onlara sahip oldugu stirece, varolduklanm
dile getiren alg1 anlay1~1 yaratra algr teorisi diye tammlamr. Descartes, Leibniz,
ve Russell gibi dti~tintirler tarafmdan savunulmu~ olan bu alg1 anlay1~1na gore,
alg1 eylemi tarahndan yaratdan duyu verileri, yalruzca akttiel alg1 k~ullan altmda ve s1rasmda varolabilir.
yarg1 [Os. hukum; lng. judgement; Fr. jugement; AI. urteil]. 1 Zihnin belli bir i~erigi
bir ~ey hakkmda olumlama ya da inkAr
etme edimi. Buna gore, bir yargmm geleneksel olarak bir ytiklemi, bir s1fat ya
da ozelligi bir ozne hakkmda tasdik ya
da inkar ettigi, olumlad1~ veya olumsuzlad1g1 soylenir. Bununla birlikte, giintimtizde, bu, iki terirn ve ytiklemleme
bagmhs1yla s1mrlanmay1p, bir bagmbmn belirli terimh~r arasmda olumlanmaSiru ya da inkAnru ifade eder.
2 Bir ttimcenin ya da onermenin dogruluk veya yanh~hgm1 belirleme i~le
mi. 3 Bu ttir bir entellekttiel faaliyetin
eseri olan ~ey. 4 Dogru, iyi ve saglam
kararlar verebilme yetisi.
Yargt farkh filozoflar tarafmdan a~ag1
yukan soz kor1:usu ayru anlam i~inde tammlanml~hr. Omegin, tAristoteles yarg1y1 ytiklem konumundaki terim ile
ozne konumundaki terirn arasmda ger~ekl~en bir bagmtt olarak tanunlar;
olumlama ya da olumsuzlamay1 i~ren
bu bagmh 'kopul.a'yla saglarur. Descartes'ta ise yarg1, gozlemlenen verilerden
hareketle, bu veriler arasmda bagmhlar
kuran bir dti~tirune i~lemidir.
Yargdan suuflayan tKant'tan sonra
Hegel, yarg.y1 hem kavranun bir ilk bo-

ltinmesi ve hem de bu i~lemin ifade


edildigi onerm.enin akttielle~mesini saglayan entellekttiel faaliyet olarak tanunlaml~hr. Yargmm bilin~le olan baguu
daha belirgin bir bi~imde vurgulayan
tHusserl de, bilincin dikkatini bir varhga, nesnel olan bir ~eye yonelttigi her
seferinde, yargmm soz konusu oldugunu one stirmti~ttir.
Yargdar, yarg1run ortaya kondugu
alan ya da baglamlar ve olgu I deger aynml temele ahnd1gmda iki ba~hk alhnda sm1flanabilirler. Buna gore, I bilimlerde tiretilen, bilimlerin smnlan i~inde
ortaya konan yargllara bilimsel yargrlar
ad1 verilir. Bilimsel yargllar dogal y a da
sosyal olgular tizerine olan olgusal yargrlar ve ide ili~kileriyle ilgili olanfonnel
yargrlar olarak ikiye aynl.arlar. Billmsel
yargdann en onemli ozellikleri dogru
ya da yanh~ olabilmeleri, nesnellik ve
evrensellik ozelligi sergilemeleridir.
Soz konusu bilimsel ya da olgusal yargllarm kar~1smda, II iyi ve kotti, gUnah
ve sevap, gtizel ve ~rkin gibi degerlerle
ilgili olan deger yargrlarr bulunur. Deger
yargdan kendi i~nde, dini yargrlar, ahlaki
yargrlar ve estetik begeni yargdtm olarak
ti~ aynbrlar. Bunlardan dinf yargdar,
bir dine mensup olan insanlann ortaya
koyduklan eylemleri, akttiel olay ve
~yleri dini kavram ve kategorilere gore
yarg.layan htiktirnlerdir.
Buna kar~m, insanlann eylemlerini
ahh!ki degerler ~ganda degerlendiren
htiktimlere, iyilik ve kottiltik degerleriyle ilgili olan yargdara ahlUi yargdar
ad1 verilir. Nihayet, ki~ideki begeni
duygusunun eseri olan, estetik degere
sahip bir nesne kar~1smdaki begeniyi
ifade eden, gtizellik ve ~irkinlik gibi de
gerlerle ilgili yargdar estetik yargllar
diye suuflamrlar.
Ote yandan, yargdar alan ol~utune
gore degil, fakat kiplik a~1smdan veya
mantlksal bakundan sm1flandmld1klannda, bu kez apodeiktik, asertorik ve
problematik yargllar olarak ti~e aynhrlar. Bunlardan apodeiktik yarg1 zorun-
lulugu, asertorik yarg1 olam, problema-

yarga gi.iciiniin

tik }'arg1 da olabilirli~! ifade eder.


Yargalar, nihayet epistemolojik a4Jadan,
duyu-deneyine dayarup dayanmamalanna, deneyden ba~amsaz olup olmamalanna ve yeni bilgi verip vermemelerine
gore samflamrlar. Bu 4Jer4Jeve i9-nde, 1
yargalar her~eyden once a priori ve a
posteriori y<argalar olarak ikiye aynhrlar.
Bunlardan a) a priori yargalar, do~ruluk
lan tecriibeden ba~unsaz olarak bilinebilen yargalardar. Buna kar~m, b) a posteriori yargalar, do~ruluklarma yalmzca
deneyim yoluyla karar verilebilen yargtlardar. Ote yandan, a priori yargdara, sadece tecriibeden ba~tmsiZ olan kavramlan i4jerdikleri takdirde, saf a priori
yargalar ada verilir. Bununla birlikte, bir
yargmm a priori olabilmesi i4Jin, i~erdi~i
tum kavramlann deneyime dayanmayan
kavramlar olmasa gerekmez. Buna kar~m, a posteriori yarg:alarda ge4Jen kavramlann, duyu-deneyinden tiiretilen empirik kavramlar olmalan gerekir.
Yargalar arasmda epistemolojik a4Jadan
ikinci ayarun, 2 yargalann, analitik ve
sentetik yargalar olarak ikiye boliirunelerinden meydana gelir. Bunlardan bir
~eyle ilgili olan a) analitik yargrlar, kendilerinde yer alan kavramlan analiz et-me
ya da a4J1klama amacma hizmet etmekle
birlikte, o ~y hakkmda yeni bilgi vermeyen yargllardU". Analitik yargalann
yeni bilgi vermemesinin nedeni, ozne
konumunda bulunan kavrarrun yiiklemi, ortiik ya da belirtik olarak i4jermesidir. Analitik yargalann inkin bir 4feli~
kiyle sonu4Jlarur; bundan dolaya, analitik
yargalar, tLeibniz~in tzorunlu do~lar
adam verdi~i yargalara kar~ahk gelirler.
Buna kar~m, b) sentetik yargrlar, bize bir
~ey hakkmda yeni bilgi veren yargalardar. Bu tiir yargalarda, yiiklem oznede
i4jerilmez, bundan dolaya onlann i.nkin
bir 4feli~kiye yol a4Jmaz.
Yargtlan epistemolojik a4Jadan bu ~e
kilde samflayan Alman filozofu tKant
daha sonra bu iki aymma birle~tirmi~
ve yeni bir yarga rurii elde etmi~tir.
Buna gore, ilk ayrurun sonucun'da ortaya analitik a posteriori,. 5~nalitik a priori,

ele~tirisi

921

sentetik a posteriori ve sentetik a priori


yargt tiirleri ~akar. Bunlardan analitik a
posteriori yargalar, a4jakhr ki, olanaksaz
olan yargalardar. Analitik " priori yargalarla sentetik a posteriori yargtlar a4Jasmdan bir gii4jliik soz konusu olmamakla
birlikte, Kant'm arada~a yargt tiirti, sentetik a priori yargalardar. Kant'a gore, bu
tiir bir yarga sentetik oldu~u i4jin bize
yeni bilgi veren ve a priori oldu~u i4jin
de, aym zamanda tiimel ve zorunlu
olan bir yargadar. Kant'a gore, geleneksel metafizi~in iddialan bu yargalara dayamr, ki empiristlerin kabul etmeyi reddettiklari yargllar da bunlardar. Kant'm
felsefesinde kendisi i4jin belirledi~i
program, sbz konusu sentetik a priori
yargalann miimkiin olup olmada~am ve
miimkiinse e~er, ne ol4jiide miimkiin oldu~unu gostermektir. 0, bu ara~tlrma
programamn sonucunda, geleneksel metafizi~in
imkinstz oldu~unu, fakat
bilim ve matemati~in sentetik a priori
yargllardan olu~tu~unu anlar.
yarga giiciiniin ele~tirisi [lng. critique of
judgment; Fr. critique du jugement]. Ele~
tirel bir felsefe geli~tiren Alman filozofu Kant'm, Kritik der Reinen Verrrunft
[Saf Akhn Ele~tirisi] ve Kritik der Praktischen Venrunft [Pratik Akhn Ele~tiri
si)'u izleyen ve estetikle ilgili olan ii4jiincii ele~tirisine verdi~i ad.
Bilindi~i iizere, bunlardan birincisi, saf
ya da teorik dii~iinen akh, do~ada
hiikiim siiren nedensel zorunlulu~u,
bilgi konusunu ele ahr ve akh fenomenlerin bilgisiyle smarlar. Buna kar~m,
ikinci ele~tiri eylemle, pratik felsefeyle,
ozgiirliikle ilgilidir. Bu 4Jer~eve i4Jinde,
Yargr Gucunun Ele~tirisi, iki alan, yani
zorunlulukla ozgurliik, teorik akdla pratik akd, bilgiyle eylem arasmda olu~an
yan~a kapatmaya yarar. Ba~ka bir deyi~le, estetik ya da Yargr Gucanun Ele~ti
risi, insan ya~ammm goriinii~te mukayese edilemez iki boyutunu, empirik ya
da bilimsel bilginin konusu olan fiziki
diinyamn determine alaru i4jinde varolan bedensel varolu~umuzu, salt pratik
akbn evrensel buyruklanna itaat eden

922

yan-nedencilik

ozerk bireyler olarak rasyonel varolu~umuza baglar. Buna gore, dogal guzellige ili~kin estetik tecrtibemiz, bizde
dogamn anlamma ili~kin bir bilin~ dogurur; guzellik doga halinden ahlaki
hale, zorunlulu~tan ozgtirluge gottirtir;
dogamn guzelligini tecrtibe ederken,
onun sanki bir ama~ i~in yarahlnu~ oldugunu dti~tirunemiz, bize ahlakm esnemez talep ve buyruklaruu, maddi dogamn kayitsizhgiyla uzla~hnna imkAm
verir.
yan~nedencilik [ing. semi-causalism; Fr.
sbni-causalisme]. Nedensellik ilkesinin
mutlak ve suursiZ bir ger;erliligi olmadigi.IU, onun yalmzca SIIUrh bir ge~erliligi
bulundugunu savunan eklektik nedensellik anlay1~1. Istatistiksel ya da teleolojik a~1klamamn smirSIZ ge~erliligine inamrken, nedenselligin omegin atbmalt1
dtizeyde ge~erli olmadigi.IU, fakat yalmzca makroskopik cisimler i~in ge~erlili
gi bulundugunu one stiren gorii~.
yasa [Os. kanun; lng. law; Fr. loi; AI. gesetz]. 1 ~~yleri belirledigi kabul edilen
ilke; dogal olaylan birbirlerine baglayan zorunlu ili~kiyi ortaya koyan genel
prensip. Dogadaki olaylar arasmda
htiktim stiren stirekli ili~ki. 2 Bir btittinti meydana getiren ogelerin i~leyi~ini
yoneten zorunlu ve stirekli bagmb.
3 Toplumsal ya~am1 ve insan eylemlerini dtizenleyen normlar, kurallar; belli
bir otoriteye dayamlarak konan ve birtakim yaptmmlarla desteklenen ilkeler
btittinti.
Bu baglamda, Tann tarafmdan konan
ve vahiy yoluyla insanlara bildirilen, insanlann birbirleriyle ve yarattcrlanyla
olan ili~kilerini dtizenleyen yasaya tanrrsal yasa denmektedir. Buna kar~m, insaniradesinin insana tiim insanlar i~in
ge~erli olacak ~ekilde buyurdugu evrensel ahlak kurallan btittintine ahlak
yasas1, bir toplumda yasama orgaru tarafmdan ~1kanlan, toplumsal ya~am1
ve insan etkinliklerini dtizenlemeyi, denetlemeyi ama~layan baglayici kurallara hukuki yasa, dogal olaylar arasmdaki
stirekli ve dtizenli ili~.kilere doga yasasr,

do~a

bilimlerinin konu ald1g1 stirekli


dtizenliliklere de bilimsel yasa ad1 verilmektedir.
Bu baglamda, en iyi bilinen ve en ~k
kullamlan a~1klama ttirii olarak, a.;Iklanma ihtiyac1 duyan nesne ya da olgunun bir yasaya uydugunu gostennekten
olu~an a~1klama ttirtine yasayla a~Ikla
ma ad1 verilir. Bu anlay1~a gore, ornegin, bir par~as1 suya batmlm1~ olan bir
sopa, Snell'in kmlma yasas1 te1nele ahnarak, bir gezegenin konumu Kepler'in
birinci ya da ikinci yasasma gore a~1kla~
nabilir.
yasakplas. <;in felsefesinde ortaya ~Lkan
ve siyaset felsefesi alamnda, toplumun
yonetimi i~in buyurucu ve dtizenleyici
yasalann onemine i~aret eden aklm.
Bir tilkenin ba~anyla yonetilebilmesi
i~in
Konfu~yus'un
ogutledigi gibi,
halka iyi omek olmamn, gerisini torelere ve geleneklere b1rakmarun yeterli olmadiglru one stiren Yasak~llar, en ince
aynnhlara vanncaya dek iyi tasarlanmi~ buyurucu ve dtizenleyici yasalar
ve yasaklar koymamn ve boylelikle herkesin dogru yolda olabilmesi it;in gerekli ~er~eveyi olu~turmarun gerekliligini ortaya koymu~lardu.
ya~am ahhm1 [Os. hamlei lulyat; lng. vital
force; Fr. ilan vitale] tBergson'un evrim
anlay1~1 l:iirtinden, mekan.ist olmayan
yarahcl evrim gorti~lerinde, canh varhklann zaman stired i~inde, nasd ve
ni~in giderek daha kanna~1k varhklara
dogru evrim ge~irdigini a~1klamak it;in
kullandan terim.
Buna gore, ya~am atllmu evrime yon
veren gu~ttir. Tum canh varhklann birbirleriyle baglanh it;inde oldugunu, hepsinin aym verimli ya~am ahhnun egemenligi altmda oldugunu soyleyen
Bergson'a gore, zihin ve analiz yalruzca
duragan, statik ~eyleri anlayabildigi
i~in, ya~am at1hmm1 kavrayamaz. Bilgi,
il<inci dereceden bir faaliyettir, ~ok daha
onemli ve birincil olan ya~amd1r. Birincil olan ya~am1, ya~am ablumru, analitik dti~tinen zihin degil de, yalruzca
sezgi kavrayabilir. Bergson'a gore,

yazar
ya~am varolan her~eyin, kendisinin par~alan de~l de, tezahtirleri oldugu stirek-

li ve boltinmemi~ bir stire-;tir. He~ey,


bu yarat1c1 hamle, bu ya~am at1hm1 taraflndan harekete ge-;irilir ve bu ya~a1n
at1hm1 temel ger-;ekliktir.
ya~am felsefesi [Os. felsefri hayat; fng. phi-

losophy of life; Fr. philosophie de la vie; Al.


lebensphilosophie]. Rasyonalizm, entellek-

ttializm, nesnel idealizm ya da pozitivizm tiirtinden yaln1zca akla onem


veren, insaru tiim boyutlar1yla ele almaYIP, yalruzca onun rasyonel tara.fuu on
plana -;1kartan, btittinsel bir sistem i-;in
de insan1 un utan felsefelere karl, dogaihgl ve tarihselligi i-;inde som ut in san
ya~am1n1 te1nele alan, insan ya~aman1n
amaClJU, degerini, anlam1n1 ara~tuan
felsefe ttirti.
19. ytizyllda, ozellikle Hegel'in, btiytik
sistemine, geni~ kapsamh diyalektik
sentezine, Ayd1nlarunan1n tek yanh dti~tintirleri taraf1ndan oldugu kadar,
Hegel taranndan da on plana ~arblan
teorik akdc1bga kar~1 bir btittin olarak
ya~am1 ve varolu~u, teorik dti~tinen
akhn indirgeyici kategorilerine karl da
duyguyu, kendiligindenligi, bireysellik
ve oznel hakikati savunan ya~am felsefesi, ya Nietzsche'de oldu~ gibi, biyo
lojik ya~am1 temele alan dogalc1 bir
ya~am felsefesi ya da Dilthey ve Bergson'da oldugu, tinsel ya~amt hereyin
tistiinde bir deger olarak goren idealist
ya~am felsefesi olarak ortaya ~kar.
Ya~amla, -;o~uk insarun i-;sel gti-;lerini anlayan, ve bu arada ozellilde de,
duygu ve tutkuya, rasyonel anlaytLn
tizerindeki akdd1~1 gii-;ler olarak i~aret
eden yaam felsefesi, insan ya~anurun
en onemli yonlerinin teorik akhn soyut
kategorileri taraflndan hi-;bir ~kilde yakalanamayacaglni one surer. Yalruzca,
insan ya~arruru daha az indirgeyid bir
tarzda anlamarun, felsefeyle yaam1n,
mutlulugWl oztintin veya iyi bir ya~a
nun ne oldugu tiirtinden temel sorulanru yarutlamada bir umut olabilecegini
savunan bu felsefe anlay1~1, insana ve
insan ya~amma il~kin saglam bir kav-

ray1~1n

923

(?n onemli kaynaklann1n oznel


deneyim ve, insanhg1n birikmi~ tecrtibesi olarak, tarih oldugunu sayler.
ya~am tekerlegi. Budizm'de, dogu~ -;ar
k1n1, ya~am1n sl.trekli bir donti~timden
ibaret oldugu dti~tincesini ifade etmek
tizere k ullan1lan deyim.
Buna gore, ttim ya~am1n ve ac1lann
tek nedeni olan bilgisizlik ve bilgisizligin sonucu olan bag1mhhk ve tutsakhk,
yani tutk ular ve doyumsuzluk, etki
tepki siireci i-;inde yeni bir varolu~un,
yeni bir ya~am1n ve yeni ac1lann tohumunu eker.
yazar [in g. author; Fr. auteur; AI. autor ].
Genel olarak, bir metni yazan ya da yaratan ki~i; kitaplar, makaleler ve risaleler tireten birey. Bilimsel, edebi veya sanatsal bir kitap yaznu~, eser tiretmi~
olan kimse. Mesaj ve metinlerin kurucusu, yaratlclSl, sahibi olan kii, iirettigi
mesaj1n anlarru konusunda, nihai olmasa bile, ayncahkh soz sahibi olan kimse.
Modem -;ag1n tirtinti, modem bir ki~i
lik olan yazar, -;ogunluk edilgin bir durumda bulunan, soyleyeceklerini yerle~ik kural ve kahplara uygun ~ekillerde
aktarmak durumunda olan ve yapt1g1
i~in estetik boyutunu hi-; dikkate almayan yaz1c1 ve katiplerden farkhhk goste
ren biri olarak tarumlarur. Ba~ka blrinin
ya da kesimin sozctisti olmaktan ziyade,
soyledigi ~eylerde, anlattlga dtinya i-;erisinde otorite sahibi olan biricik ki~i olarak yazann otoritesi ve iktidan, 20.
yuzy1hn son ~eyreginde, ozellikle postyap1salc11ar ve posbnodemistler tarahndan yerle bir edilmi~tir.
Yazara yiiklenen okuru egitmek, ona
ahlaki degerler a~1lamak ve okuyucusunu ayd1nlatmak gorevinin kurmaca; yazarm hakikat ve bilimscl bilgiye ula~h
gl, neyin dogru oldugunu belirleyerek
hereyi bildigi ve dogrulan bulup se-;tigi dti~tincesinin de kesinlikle yanh~ oldugunu one stiren postmodernistler,
yarabo ozne olarak yazarm modem
ktilttir ve sosyal bilimlerdeki otorite ve
iktidanna, onun en iyi toplum dtizenini
tiretemedigini ileri stirerek kar~1 dur-

924

yazg1

m u~lard1r. Postyap1salcllara gore, yazar


sadece bir metni harekete ge,.iren, ve
sonra da geri ,.ekilen ki~idir. Yazar bir
eserin ozgiil yarahc1s1 da de~ildir,
,.unki.i eserler ba~lamlarmdan do~arlar.
Anlam yazardan de~il, fakat onu ureten
dil sisteminden kaynakJamr. Rol~nd .
tBarthes yazann olumunu duyururken,
yazarm uretti~i metne do~ru bir anlam
verebihne gu._ ve imtiy.azma sahip olmadl~lnl vurgular ve otoriteyle ayncah~l okura ge,.irir. Michel tFoucault ise
biraz daha ileri giderek, okurun kendisinin insafma b1rakdd1~1 yazann denetim
ve sansuru ama,.larken, yazarh~1 yazalanlan kontrol etrnek veya yasaya
uygun hale getirmek i._in birilerine sorumluluk yuklemeye t~ebbus eden
modem burjuvazinin bir tertibi olarak
gorur.
Yazar kategorisini tumden ortadan kald1rmay1 ama,.layan a~m postmodemistlerin yamnda, biraz daha dunh olan
postmodemistler de, yazann niyetinin
bir metnin anlamuu tumuyle a._1klad1~
du~uncesini reddederken, yazarm yerine postmodem yorumcuyu ikame ederler. ~unku yorumcu, yazar ya da yasakoyucunun tersine, hi,.bir evrensel hakikat
iddiasmda bulurunaz. Onun onerecek
hi,.bir re,.etesi yoktur; o, kamusal tarb~
maya girmek bak1mmdan herkesle ~it
bir konumda bulurunaktad1r. Bilgi ve hakikat, yazara ba~h, salt onun i._in ge~erli
olmay1p, sadece i._inde fonniile edildikleri grup ya da cemaatin uyeleri it;in ge,.erlidir.
yazg1 [Os. kader, nrukadderat; ing. fate Fr.
destin; Al. gescltick]. 1 Her~eyi belirleyen, kontrol eden ka,.1mlmaz zorunluluk. 2 ln.san zihninin rasyonel bir zorunluluk ya da ama,.h bir iradi eylem
fikri olu~turamamas1 durumunda, tum
insanlarm kendisine tabi olduklan, ki~isel olmayan ya da ki~ile~tirilebilen,
fakat kesinlikle tahkik edilemeyen, anla~llamayan aklld1~1 gu._.
3 $eylerde ortaya ._1kan ve onlan oldu~ gibi olmaya zorlayan zorunluluk. 4
Ki~inin hi,.bir ~ekilde denetlenemeyen
gu,.Ier tarafmdan bi,.imlenen talihi.

yazg1c1hk lOs. kadercilik; ing. fatalism; Fr.


Jatalisme; AI. fatalismus}. 1 lnsanmtum
eylemlerinin ve ger,.ekte bi.itun olaylarm onceden belirlenmi~ oldu~unu, dolay1s1yla olaylann seyrini de~i~tirme
yonundeki tum te~ebbuslerin nafile oldu~unu one suren; tum olaylarm de~i~mezcesine ayarland1~1n1 ve onceden
belirlendi~ini, insan varhklan tarafmdan hi,.bir ~ekilde de~i~tirilemeyece~i
ni ve gelece~in insan varhklaruun denetimi d1~mda oldu~unu, insamn kendi
yazg1s1m da, evrenin yazg1s1m da de~i~tiremeyece~ini, tarihin ak1~mm tersine ,.evirilemeyece~ini, her~eyin onceden belirlendi~ gibi olaca~m savunan
anlay1~. 2 Yazg~ya boyun e~me veya insarun ki~isel yazg1s1ru oldu~u gibi
kabul etmesi tavn.
Tum olaylann, tek ve do~austu bir gu._
tarafmdan de~i~tirilemezcesine onceden belirlendi~ini ileri suren, olup biten
her~eyin, onlardan ne kadar ka,.mmaya, onlan ne kadar engellemeye ,.ah~lr
sak ,.ah~ahm, onceden de~i~tirilemez
cesine belirlendi~ini, bireyin, evrende
i~ba~mda olan belirleyici ak1ld1~1 gu._lerin esiri oldu~unu ve ne kaderini, ne
de tarihi de~~tirebilece~ini dile getiren
o~reti olarak yazglclh~m temelinde,
Tann'nm her~eyi onceden bilen ve duzenleyen mutlak bilgisi ve sm1rs1z kudreti bulunur.
Yazg1c1hk determinizmden farkhhk
gosterir, ,.unku yazgtc1hkta zorunlullik
a~km bir zorunluluktur. Buna gore, yazgtclhk. olaylann, onlara a~km olup, kendisini olaylarda ifade eden bir gu,.ten
dolay1 zorunlu ve de~i~tirilemez oldu~unu du~unmektir. Buna kar~m, nedensellik ilkesinden, yani aym nedenlerin
aym sonu,.Iarl do~rdu~u ilkesinden
ba~ka bir ~ey olmayan detenninizmde
ise, zorunluluk i._kindir; ~eylerin do~asl
run bir par91s1 olarak ortaya ._1kar. Yazg1c1hk yine, detenninizmden hi,.bir ~eyin
ko~ulsuz ve tumuyle duzensiz bir bi._imde ortaya ._1kmad1~1, her~eyin yasalara uygun olarak ortaya ._1kh~1 ilkesini
ihlal etmek baklmmdan farkhhk goste-

yeni-Kant~1hk

rir. Yazg1clh~1, bu ~ekliyle savunan, Rus


ruleti oynayan, hasta oldu~unda ila~ almayan, tehlikeli bir durwnla kar~lla~h
~ zaman kendini koruma gayreti gostermeyen insan say1s1 ger~ekte azdu.
Do~ada ve insan ya~am1ndal<i olaylar
da, insan taraf1ndan anJa~1lamayacak ve
de~i~tirilemeyecek amansaz, kor, ka~uul
Inaz ve akJld1~1 bir zorunlulu~un varolp
du~u inanc1yla belirlenen yazg1ahk dii~iincesi, tektannh dinlerin ka~lntlmaz
zorunlulu~u, insan1n en yuksek umutlanrun gerc;ekle~1nesini dileyen Tannnn
iradesine ba~la1nasiyla yumu~am1~ ve
duygusal olarak kabul edilebilir hale gelmi~tir. Ote yandan, zorunJulu~u, neden
ve sonucun, nedensel zincir i~inde insanJn arzu ve kararlanru da i~eren diizenli
dizili~leri olarak yorumlayan determinist bilim felsefeleri de, yazg1nm akJld~1
boyutunun ortadan kall<masma katklda
bulu1unu~lardu.

yaz1bilim [ing. grammatology; Fr. granrnra~


tologie]. Onlii ~a~da~ dii~iiniir Jacques
Derridanln De Ia Grammatologie [Yazlbilime Dair] adh eserinde geli~tirdi~i
ara~tuma tiirii.
tPsikanaliz tiirii bir ara~hnnaya tekabiil eden yazbilim, yaz1 teorisinin episteinolojik bakJmdan temellentnesine
ilnkan sa~lar. Ba~ka bir deyi~le, yazibilim sayesinde yaz1 teorisi kendi temel
kavramlannl ba~ka disiplinlerden, ozellikle de geleneksel metafizikten odiin~
ahnaktan kurtulur. Bir yaz1dan otekine,
genel olarak yaz1dan daha dar anJamda
yaz1ya, ~izgiden yaz1ma ge~i~i aydanh~a kavu~turan yazlbilim, once insanln
ad1 sorusunu ele ald1~1 i~in, Derrida'ya
gore, insan bililnlerinden ayn bir bilimdir, hatta onJann temelinde yer ahr.
yeniden in1acihk [ing. reconstructionism;
Fr. reconstructionisme] . Sosyoloji ve e~i
tim felsefesinde, e~itimi, ~a~1n bunahmlannl gidermek iizere, toplumu yeniden
diizenleme program veya giri~imi olarak goren anlay1~; yirminci yiizyllda, bilimsel ve teknolojik de~i~melerin bir so
nucu olarak, Battrun bir bunalun ~a~1na
girdi~ini, temel de~erlerinin tehlikeye

dii~tii~iinfi one si1ren


~1kma gorevini, e~itime

925

ve bunahmdan
veren gorii~.
20. yiizyd uygarh~1n1n kendi kendisini
yok etme tehlikesiyle kar~1 l<ar~1ya bulundu~unu, sahip oldu~u muazzam
giiciin insanh~1n gelece~ini ciddi bir bip
~imde tehdit etti~ini, siyasi eylemle a~
lamayacak denli biiyiik olan bu bltnahmln, ancak ve ancak e~itim yoluyla
giderilebilece~ini savunan bu e~itim anlay~tna gore, e~itimin amac1 ve ara~la
n, mevrut kiiltiirel bunalunan taleplerini
kar~dayacak ve davran1~bilimlerinin
bulu~lanna uygun olacak ~ekilde, yeniden dtizenlenmelidir.
yeni-dirimselcilik [Os. IJaydtiyye cedide;
tng. neovitalis,r; Fr. neo-vitalisrne]. Dirimselcili~in 20. yiizylda ortaya ~1kan
~ekline; organlann kendini onannas1,
~evreye uyarlamas1, birbiriyle i~birli~i
i~inde olmas1 tiiriinden olaylann zihinlerde hayret uyand1rmasmn bir sonucu olarak, klasik hayati giiciin yerine
entele~i, holizm, organc1hk, ya~am alllama gibi ilke ve dii~iincelerin ge~iril
mesiyle belirlenen dirimselcilik tiirii.
Buna gore, dirimselcili~in ~a~da~ ~ekli,
organik diinyada ortaya t;~kan fenomenlerin ak1~1nt, canslZ do~ada ge~erli olan
yasalardan kesin.likle farkb olan yasalara
gore yoneten dominantlar, entel~iler,
psikoidler gibi faktorlerin katklstru temele ahr; bununla birlikte, dirimselcili~n soz konusu ~a~da~ versiyonunun
temsilcileri, dominantlarm, entele~ilerin,
psikoidlerin bilin~li olarak belirli ama~la
ra yonelmi~ gii~ ya da varhklar olarak
tarwnlanmas1na kar~1 ~1karlar.
yeni-Kant~ahk [tng. tenkidiyyei cedide;
ing. Neo-Kantism; Fr. N~o-Kantisme; AI.
Neukantianisnrus]. Almanya'da, 19. yiizyhn ortalannda gu~ kazanan bilimci
ve maddeci diinya gorii~lerine bir tepki
olarak geli~en ve 1860'lardan ba~laya
rak insan ve toplum bilimlerinde kaha
ve siirekli bir etl<i yapan entellektiiel ve
kiiltiirel Kant' a donii~ hareketi
Felsefe tarih~isi Kuno Fischerin yaph~
'Kant'a donme' ~a~nsuu olumlu kar~l
layan Lange, truckert, Windelband'n ve

926

yeni kozmoloj i

+Dilthey gibi dii~iiniirler!n faaliyet ve


atlnnlanyla belirlenen bir hareket ola
rak Yeni-Kant.;1hk, nispeten geni~ kiiltiirel ve politik anlam1yla, Ernst Haeckel'in onciilii~iinii yapt1~1 Alman
sosyal Darwinist hareketin 1rk.;1h~ma
kar~I liberal-humanist bir tepkiyi oldu~u kadar, ihtilalci sosyalizmle irtibatlandmlan maddecili~e kar~I muhafazakarca bir dii~manh~1 ihtiva eder.
Biraz daha dar bir .;er.;eve i9nde de~er
lendirildi~inde, Yeni-Kant.;ll1k do~a bilimlerinin yontemlerinin insan ve toplum bilimleri alamndaki yayll1mma bir
set .;ekme giri~imi olarak de~erlendiri
lebilir. Zaten Kant'a donii~ bu te~ebbiis
ya da projenin altyapisiru ve hatta ara.;lanru sa~ladi~I i9ndir ki, bu entellektiiel harekete Yeni-Kant.;ll1k ad1 verilmi~
tir. Her~eyden once, .Kant'm felsefesinin
oziindeki, ahlakhhk, ozgiirliik, estetik
ve benin birli~i i.;in vazge.;ilmez olan,
algllanabilir ve dolayisayla bilinebilir
bir fenomenler alamyla bir kendinde
~eyler
diinyas1 arasmdaki ikicilik,
Yeni-Kant.;llara do~a bilimleriyle insan,
kiiltiir ya da tarih bilimleri arasmdaki
kokten aynm ya da aynh~1 temellendirme imkam vermi~tir.
Nitekim bu radik.al aynm, YeniKantt;~
larda zaman zaman iki ayn bilim tiiriiniin temelden farkhla~an konular1,
bazen de iki ayn a]andaki farkb ilgilerimizin aymc1 niteli~i bak1mmdan yapdrru~tlr. Buna gore, biz do~a bilimlerinde, insan tecriibesinin nesnelerini, tiimel
yasalann anlan ya da ozellemeleri olduklan siirece konu almaktaylZ. Oysa
ikincisinde, yani kiiltiir alarunda bizi ilgilendiren ~ey, de~erlerle iJi~kili olduklan siirece, tikel anlaml1 ifadelerdir. Dolayisiyla, kiill:iir bilimlerinin anlam
kompleksleri olarak nesneleri, do~a bilimlerine ozgii duyumsal algiya indirgenebilir olmayan bir anlama etkinli~ini
zorunlu kaJar.
Yeni-Kant.;llarda ikinci o]arak Kant'an
felscfi yontemi biiyiik bir onem kazanml~tlr. Bu ba~lamda, Yeni-Kant.;dar sadece insan ve kiiltiir bilimlerinin, do~a

bilimleri kar~1smda, ozerkJigini sa~lama


.;abas1 i9nde kalmanu~, fakat Kant'm
do~a bilimlerine felsefi bir temel sa~la
ma ya da bu bilimleri felsefi olarak temellendirme .;abasliUn bir benzerini, insarun tarihsel ve kiiltiirel davraru~ ya da
d1~avurumlanna ili~kin nesnel bilginin
kavramsal ve yontemsel ko~ullarma
dair bir analiz yoluyla sosyal bilimlerde
hayata ge.;irme u~ra~1 i.;inde olmu~lar
dir.
En iinJii ve bilineni tMarburg Okulu
olan alh Yeni-Kant.;1 Okuldan soz
etmek miimkiindiir: 1 Hermann Cohen,
Paul Natorp ve Ernst Cassirer'nin temsilcili~ini yapt1~1 Marburg Okulu. 2
Hermann von Helmholtz ve Friedrich
Albert Lange'in temsil etti~i Fizyolojik
Okul. 3 Alois Riehl'in temsil etti~i Metafiziksel Yeni-Kant.;ll1k. 4 Leonard
Nelson ve Jacob Friedrich Fries'in temsilcili~ini yaptl~I Gottingen Okulu. 5
Heinrich Rickert ve Wilhelm Winde]band'm yer ald1~1 Heidelberg Okulu ve
6 Georg Simmel tarafmdan temsil ediJen Sosyolojik Yeni-Kant.;u1k.
yeni kozmoloji [lng. new cosmologtj; Fr.
nouveau cosmologie). Kopemik, Galile ve
Newton'un geli~tinni~ oldu~u modem
bilimin ortaya koydu~u veya i.;erdi~i
evren gorii~ii.
Yunan ve Hristiyan kozmolojisinin yerini alan yeni kozmolojinin do~u~wtda
ilk biiyiik ve onemli ad1m1 Polonyah
astronom Kopernik atm1~hr. Ba~ka bir
deyi~le, giine~in diinya etrafmda dondii~iinii soyleyen jeosantrik sistem yerine, diinyamn giine~in .;evresinde dondii~iinii g&teren helyosantrik sistemi
i.;eren Kopemik astronomisi, yalruzca
diinyay1 evrenin merkezi olmaktan .;akardl~l i.;in de~il, fakat evrenin bir merkezi olmad1~1 dii~iincesini giindeme
getirdi~i i.;in onem ta~1r. Kopernik, i~te
bu ba~lamda teorisiyle, Yunan ve Hristiyan kozmolojisinin belli bir boliimiinii
de~il, onun Aristoteies'ten .;akan tiim temellerini y1kma~br. Bilindi~i iizere, eski
kozmolojide evren, kendisini meydana
getiren o~eler arasmdaki niteliksel fark-

yeni liber alizm

hhkiara kar~1n, i~inde her~yin, tek tek


her varh~n belli bir yerinin ve i~levinin
bulundu~u tek bir canh organizma ~ek
linde tasarlanm1~t1.
Oysa Kopernik, Galile ve Newton taraflndan k urulan modern bilimin ongordil~il kozmolojinin en buyilk yenili~i,
onun do~ay1, insan varh~1yla Tann'ntn
d1~mda olan bir varhk alan1 olarak sunmu~ olmasdtr. Buna gore, do~a, canh
ve ak1lh insan var h~1na ilgisiz ve yabancl olan ve dolay1s1yla, ak1lh insan
varh~ taraflndan gozlemlenip analiz
cdilmek suretiyle, denetim alt1na ahnacak olan cans1z madde alan1n1 meydana
getirmekteydi.
Dilnya evrenin merkezinde de~ilse, ve
evrenin bir merkezi bulunmuyorsa
e~er, bu takdirde, evren, her yerde var
ohnak bakJm1ndan bir ve ayru olurken,
salt zaman ve mekan i~indeki yayihmiyla farkhla~an maddenin varhk
alan1 olarak anla~llmahdu. Bu ise, evrene ili~kin bilginin, ol~ilme, zaman ve
mekAn kavramlann1n imkan tan1dl~l
niceliksel ol~iitlere ba~h oldu~u anlamlna gelir. Buna gore, do~al bir fenomeni anlamak, artlk daha fazla onun
ereksel nedenini, onun evrendeki, kendisine Tanrt taraflndan verilmi~ olan,
amac1n1 ya da i~levini kavramay1 gerektirmez. Tam tersine, do~al bir feno
meni anlamak, yeni kozmolojinin bir
son ucu olarak, on un fail nedenini, yani
fiziki evrende onun do~u~una yol a~an
ko~ullan ve faktorleri bilmeyi gerektirir. ~u halde, yeni kozmolojide evren ya
da do~a, buyuk ve cans1z bir makine
olup, hem insan varhklann1n ve hem
de Tann'run d1~1nda kahr. Bundan dolayi, do~a, Tanr1'n1n ama~lanna dair
bir bilgi arac1h~Iyla de~il de, ancak ve
ancak kendi terimleriyle anla~llabilir.
yeni-kukuculuk (ing. new scepticism; Fr.
n~o-scepticisme; AI. neuskeptidsmus]. Onalhnc yuzyllda, once Pico dela lvfirandella, Agrippo von Nettesheim, daha sonra
da Hervet, Sanches ve tMontaigne taraflndan savunulmu~ olan ku~kuculuk.
Yeni-ku~kuculuk olanaks1z oldu~unu

rn7

bilgiden vazge~erek inanca


yonelmi~tir. Soz konusu yerj ku~kuculu
~un ortaya ~k1~ ve geli~1nesinde, Ronesansta insan1n evrenle ilgili goru~lerinin
de~i~mesinin, bilinen dunyarun smirlannm genilemesinin, yeni ke~if ve icatlann bilyilk etkisi olm u~tur.
Yeni-ku~kucu filozoflardan Mirandello ve von Nettesheim, Sekstus Emprikus'tan derledikleri kt~~kucu argumanlan skolastiklere, Ronesans doneminin
yeni bilim adam Ianna ve sim yacllara
kar~1 kullanm1~lar ve insan1n rasyonel
alandaki ba~an ve kazan1mlanna duyulan gilveni ortadan kald1rarak, insanlan dine ve inanca yoneltmeye ~ah~
ml~lardir. Hervet de, yine ayn1 ku~ku
cu argumanlardan yararlanarak, Kalvinistlere, reformistlere sald1rm1~ ve insanln tum bilgi iddialanntn bo~ ve
ge~ersiz oldu~unu one surerek, tek kesinli~in Tann'run vahyinde oldu~unu
one

silrdil~il

belirtmi~tir.

Francisco Sanches ise, bilginin, bir yandan insan1n, di~er yandan da bilginin
nesnelerinin do~as1ndan dolay1, kesinlikle imkans1z oldu~unu iddia etmi~tir.
Ba~ka bir deyi~le, bilginin konusu olan
nesnelerin birbirleriyle olan kar~1hkh
ili~kilerinin sonsuz say1da olmas1ndan,
bu nesnelerin surekli olarak de~i~me
sinden ve nihayet insarun d uyulann1n
S1rurhh~1ndan ve de~i~kenli~inden dolay!, Sanchese gore, insan1n bilgisi, ger~ek tozlerin bilgisi olamay1p, goriinfi~ ..
lerin bilgisiyle Slnulanml~hr. Sanches
buradan, ger~ek do~rulara yalntzca
inan~ yoluyla ula~1labilece~i sonucuna
vann1~hr. Montaigne de ayn1 ~ekilde,
insan varhklanrun ger~kli~i anlayamayacaklann ve bilemeyeceklerini savunmu~, ger~ek bilgiye yaln1zca vahiy
ve inan~ yoluyla ula~1labilece~ini savunmu~tur.

yeni-liberalizm [ing. nro-liberalism; Fr. n6Jliberalisme; Al neu-liberalismus]. Klasik liberalizmden iarkh olarak yirminci yuzydda geli~tirilen, ozellilde de lngiliz iktisat~Sl John Maynard Keynes taraflndan
temsil edilen liberalizm turu.

928

yeni-Marksizm

Yeni-liberalizm, onsekizinci yiizy!lliberalizminin temel ko~ul ya da kabulleri


olan refah ve gelir daglllmlnln, rekabetten dogan iktisadi ahenk varsay1m1na
bagh olarak hakkaniyet i~inde olacag1,
ve liberal ilkelere gore ~ekillenen iktisadi yap1n1n ~iddetli bunahm ve ~okii~
lerden bag1~1k olacag1 kabullerinin ger~ekle~memesinin bir sonucu olarak
ortaya ~1km1~hr. Bu baglamda yeniliberaliZln, eski tliberalizmin ba~ta devletin iktisadi alanla ili~kisi ve gorevleri
konusundaki gorii~lerinde yapdan degi~iklige bagh olan versiyonudur.
Ger~ekten de, tLocketan itibaren liberalizm, devletin birey ya da halk1n bir
arac1 oldugunu one surer. Bununla birlikte, klasik liberalizmin yeni liberalizmden ayrdd1g1 nokta, onun devletin
hakimiyeti kaldinld1gl zaman, iktidar
probleminin biitiiniiyle ~oziilmii~ olacag. inanc1d1r. Klasik liberaUzme gore,
devlet yok olup gidecek ve onun yerini,
yonetilenin ve yonetenin olmadtgl, e~it
yurtta~lann bir birligi olarak toplum
alacakhr. Oysa, yeni-liberalizm ya da
yirminci yuzy1l liberalizmi, iktisadf yaplnln, uplo ge~mi~te siyasi iktidann
yaphg1 gibi, halk1n ya~am1na ve ozgiirIugune tecaviiz edebilecegini kabul
eder. i~te bu kabuliin bir sonuru olarak,
eski liberalizmin tarihsel bir dii~man
olarak gordugu devlet, ekonomik ve
mali iktidartn medet umdugu bir kurulu~, gerekli toplumsal diizenlemenin
faili diye goriir. Ba~ka bir deyi~le, yeniliberalizm her~eyden once, her insan tekine g1da, yiyecek, konut, v. b. g.,yi kapsayacak ~ekilde, asgari bir maddf kazan~ saglanmas1 gerektigine inarur. 0,
ikinci o)arak, yeterli bir ya~am standarhnin varolan maddi kaynaklar ve bilimsel bilgi yoluyla temin edilebilecegini
dii~ilniir. Yeni-liberalizm, nihayet, devletin ozel te~ebbiisiin ba~ar1s1zhga ugrad1g1 her yerde harekete ge-;me hakklna, daha dogru bir deyi~le gorevine
sahip olduguna inanu. Buna gore, dev
letin teknik olarak toplumsal olan birtaklm hizmetlerde bulunmas1 gerekmektedir.

ye!li-Marksizm [ing. n~ Marxism; Fr.


nt.o-Marxisme; AI. NeuMarxisnrus]. Yirminci yuzyll1n ikinci yans1nda ortaya
~n ve geleneksel tMarksizmin, ozellikle bilim kar~IStnda dogmatik bir tavu
ald1g1 i~in yaruhn1~ oldugunu one
siiren; Marks ve Engelsin dii~iincelerin
den yola ~1kmakla birlikte, bu fikirleri
tpsikanaliz veya Weber sosyolojisi ya
da anar~izm gibi unsurlann da yer aldig. daha geni~ bir ~er~eve i~ine oturtan
fikir hareketi, sosyolojik analiz veya toplum teorisi, Marksizm anlay1~1.
Marksizmin oziinii, ozgiirle~tirici bir
felsefe ve pratik anlay1~1n1 koru1nakla
birlikte, onu tdeterminizmden, insan
toznelligini goz ard1 eden tnesnelcilik,
tbilimcilik ve ttarihsicilikten kurtarmaya ~ah~m1~hr. Klasik Marksizmin kotii
ideoloji, iyi bilim ayu1mma dort elle sanldgn, oysa bunun bilimi efsanele~ti
rip mutlakla~tardaglnl one siiren Yeni
Marksizm, ekonomizm ve bilimle ilgili
iitopyacthktan vazge~mi~, bilimi diger
inan-; sistemleriyle ayn1 diizeye getirIneye ~ah~m1~hr.
Bilimcilik ve tarihsicilikten oldugu
kadar, tarihsel determinizm, evrimcilik
ve ekonomizmden de uzak duran Yeni
Marksizmin kaynaklan aras1nda, temeli ya da ozii itibariyle klAsik Marksizm,
ve bu arada, Yeni Hegelcilik, fenomenoloji, sure~ felsefesi, mantlk-;t empirizm,
Spinozact anlamda akllohk, psikanaliz
ve yapsalc1hk; buna kar~1n katk1 yaphgl alanlar arasmda ise, proletaryan1n
suuf bilinci, biirokrasi, ulus~uluk, kent
ve siyaset sosyolojisi, iistyap1, kiiltiir
endiistrisi, yabanclla~ma, ~eyle~me ve
ozgiirliik gibi konular sayllabilir.
yeni Mohizm. c;in'de, Mohizmin kurucusu Mao Tse'nin gorii~lerini, Yanlltmaclann ~iddetli sald~rilanndan, mantlk
oyunlanndan korumak ve mohist ogretiyi saglam bir mantJk temelinin iizerine oturtmak i~in ortaya ~1kan gori.i~.
Mohist ogretiyi savunurken, manhk
ve bilgi teorisi alantnda ilerleyen, hep
ayn1 yerde saymayarak, manhk ve bilginin uygulamaya ve iyi davran1~a ya-

yeni-Piatonculuk
ramas1 gerektigini ve yalmzca bir ara~
oldugunu, ama~ olmad1gml gostermeye ~ah~an Yeni Mohistler, insamn ara~
brarak, deneyerek, ogrenerek edindigi
him 'bilgileri', i~inde bulundugu ortamda daha iyi ya~ayabilmek i~in edindigiru ve bilginin dogru davranmaya
yarad1gm1 belirtmi~lerdir.
yeni-Pythagoras~IILk [ 1ng. new Pythagoreanism; Fr. ntio-pythago ism]. M. 0. 1. yiizyllda, iskenderiye'de Romah Nigidius
Figulus tarafmdan kurulmu~ olan dii~iince okulu. Pythagoras~!, Platoncu,
Peripatetik ve Stoac1 dii~iince ve gorii~lerin bir sentezinden olu~an Yeni
Pythagoras~1hk, gizemciligi, say sembolizmi ve astrolojisiyle tin kazarum~
hr.
Felsefenin bir ya~am tarz1 oldugu
inanc1yla birlikte, bilge insanm, bilgi,
tinsel annma ve ~e~itli torenler araclhgyla, Tann'ya ula~manm yollanm arayan ki~i old ugu gorii~ii; kavramsal karakterinden dolay1, duyu diinyasmm
iistiinde olan, cisimsel olmayan bir
diinyamn sayllarla temellendirilip yorumlanmasl, Stoacllann maddeciligine
kar~1 bir tepki olarak, diinyamn ve zamarun ezeli-ebedi oldugu fikri ve aynca ~ileci bir ahlak anlay~. Pythagoras'>~ se~meci ogreti belirleyen en onemli
gorii~lerdir.

yeni-Platonculuk [Os. Eflatuniyyei cedide;


1ng. neo-Platonism; Fr. neo-P/atonisme;
AI. neuP/atonismus]. M. 5. 3. yiizylldaki
Platoncu dii~iince hareketi. lamblikhos
ve Proklos gibi dii~iiniirler, ama C!zellikle de Plotinos tarahndan ternsil edilen
Yeni-Platonculukta gene! ama~, nihai ve
en yiiksek ger~eklige ili~kin ki~isel bir
kavray1~a eri~mektir. ~i alamnda salt
I ..
afizi.\<
;:;,;-)Wi1;U-I.---
..!!:CI.~Jl,.,!TieL- . ve.manLI.')ocQA!l ...... "-'!!::.
toncu hareket, filozofun Timaeos ve Parniiinides 'gibi 'diyaioglari'na"o'zclblr. o~em
atfeder:...
- ------ --Nihai ve en yiiksek ger~klik olan Tann
hakkmda, yalmzca O'nun bir, boliinemez, degi~mez, ezeli-ebedi oldugunu,
varhgm otesinde bulundugunu, kendi
kendisiyle hep ayru kald1gml, O'nun i._m

929

ge~mi~

ya da gelecekten soz edilemeyecegiru soyleyebilecegimizi soyleyen Plotinos, i~inde ya~d1guruz diinyadaki


~eylerin, nesnelerin varolu~unu a~lkla
mak amac1yla bir hirtim ogretisi geli~tir
mi~tir.

Plotinos'a gore, ~eyler Tann'dan, 1~1k


kaynag1 olan giine~ten nasd ~1k1p yayhyorsa, oyle ~dap yay!lu, sudur eder.
Tann var olan her~yin kaynaj9du. Bununla birlikte, nas1l ki 1~1k 1~mlan giine~e e~itlenemezse, ayn1 ~ekilde var olan
~eyler de Tann'ya e~itlenemez, Tann'yla
bir ve a yru olan ~eyler olarak gortilemez.
Tann bu tiiriim siired boyunca degi~me
den, azalmadan ve hareket etmeden
kahr. Plotinos, burada, ozgiir yaratma
eylemine oldugu kadar, panteist bir anlay~ da kar~1 ~1kmaktadu. Tann'mn
varolan ~eyleri hi~ten ozgiir bir ~ekilde
yaratmasma, bunun Tann'da bir degi~
meye yo! a~acag1, Tann'nm siikflnetini
ve kendi kendi yetme halini bozacag1 gerek~esiyle kar~1 ~1kan Plotinos, Tann'run
kendisini biilerek, bireysel yarallklara aktarmasuu da kabul etmez. Tiiriim mecazyla anlat:Llmak istenen, deist bir gorii~
le panteist bir gorii~ arasmda tutulan
orta yoldur.
Plotinos ruhun kurtulu~u ogretisinde,
insan ruhunun Tann'yla birl~meye
yiikseli~inin gii~ ve zalunetli bir i~ oldugunu soyler. Ruh i<;in kurtulu~, bedertin, maddenin kirinden kurtularak safla~masl, kendisinin ve him varbklann
yiice ve ilk kaynagma yiikselmesi ve
Tann'yla birle~mesidir. Bu yiikseli~ ki~inin ahlaki ve entellektiiel erdemler geli~tirmesini gerektirir. Burada onemli
olan, duyusal diinyadaki ~eylerin ve
bedenin, ruhun daha yiiksek ama~lan
m ger~ekle~tirmesine engel olmasm1
onlemektir. Plotinos'a gore, ruhun felsefedeki entellektiiel faaliyete yiikselebilmesi i~in, once diinyadan ve onun
maddi degerlerinden vazge~ilir. Ki~i,
oncelikle kendisini saglam ve dogru
dii~iirune bak1mmdan disipline etmelidir. Bu tiir bir dii~iinme, ki~iyi bireyselliginin iistiine yiikseltir ve varhklara

930

yeni-Platoncu Okullar

ili~kin

bilgi yoluyla, insantn kendisini,


dunya duzeninin kavramas1n1 ve her~eyin Tann'ntn eseri oldu~unu gormesini sa~lar. Bilgi merdiveninde yukanya
do~ru adtlan tum adtmlar ki~iyi sonunda, rnistik bir vecd hali i~nde, Tann'yla
birle~meye goturur. Ki~i, ancak bu noktada Tann'dan aynh~1 unutur. Bu mistik vecd hali ise, do~ru du~unme ve
do~ru davran~1n sonucu olan ger~ek
bir kurtulu~ halidir.
Plotinos'un felsefesinde, Orpheos'tan,
Phytagoras'tan ve nihayet Platon'dan
gelen 'ote dunyact' e~ilim, soz konusu
entellektiiel yukseli~ ya da Bir olanla
birle~me surecinde en tam ve en sistematik ifadesini bulur. Onunla birlikte,
felsefe yalntzca manhk, kozmoloji, psikoloji, metafizik ve ahlakt de~il, fa kat
din teorisi ve gizemcili~i de i~erir. Daha
do~rusu, Plolinos'ta en yuksek bilgi
turu Tann'ya ili~kin mislik bilgi oldu~u
ve gizemcilik anlayt~Iru ge~mi~ten
gelen spekulasyonlara oldu~u kadar,
kendi ki~isel tecrubelerine de dayandtran filozof, mistik tecrubeyi filozofun en
yuksek amaa olarak gordu~u i9Jl, Plolinosta felsefe, felsefe olmaktan 9karak,.
bir tur din hAiine gelir.
yeni-Platoncu Okullar [tng. neo-Plafonic
Schools; Fr. "tcoles nlo-platoniques]. M.S. 3.
yuzyllda tPiotinos larahndan kurulmu~
olan Yeni-Piatoncu o~retiyi, en aztndan
ana hatlan itibariyle benimseyip, bu o~
retinin Orta~a~ tsiAm ve Hristiyan du~uncesine ge~mesine aracthk ebni~ olan
Okullar. Bu Okullardan birincisi, 1 Ploti
nos'un kendi okuludur. Bu Okulun temsilcili~i.ni, Plotinos'un olumunden sonra,
+Porphyries yapmt~br.
bcinci Yeni-Piatoncu Okul, 2 Porphyrios'un o~rendsi Iamblikhos tarahndan
kurulmu~ olan Suriye Okuludur. Ploti
nos'un tum tezlerini koruyan Iamblikhos, yalntzca Tann'dan ba~layan turum
sureci i~inde yer alan Varhklann saytslru arthrml~, dini o~elere biraz daha
a~trbk vermi~tir. Daha sonraki dlinemin
onem ta~tyan di~er Yeni-Piatoncu Okullan, 3 en onemli temsilcisi Proklos olan
6

Acina Okuluyla, 4 Hypatia'ntn ara~hr


malaryla se~kinle~en iskenderiye Okuludur.
yeni-pozilivizm [tng. nerrpc5itivism; Fr. niopositivism~ Al. neupositiuislnus ]. Hume,
Comte, Mill ve Mach'tn goru~lerinden
yola ~1kan ve ayn1 zamanda Viyana
<;evresi ya da mannk~1 pozitivizm ola
rak da bilinen felsefe ak1m1.
Analitik onermelerde dile getirihneyen
her tur bilginin deneyime dayanmak
durumunda oldu~unu, aksi takdirde anlamstz olaca~tnl, ger~ekli~e ili~kin bilimsel bilginin do~a bilimleri taranndan
tuketildi~ini one suren yeni-pozitivizm,
metafizik ve nonnatif ahlAk.Jn felsefenin
tam bir ba~anstzh~a u~rad1~1 alanlar
oldu~unu, ve felsefenin yalntzca bilim
teorisi olabilece~ini dile getirir.
Yenipozitivizm sosyal bilitnler felsefesinde ise, niceleme, davran1~~1hk ve po
zitivist epistemolojiyi insan ve toplum
bilimlerine ta~tma tavnn1 ifade eder.
Psikolojinin davran1~~1hk sayesinde deneysel ve nesnel bir bilim hAiine geldi~i
ni savunan yeni-pozitivizm, sosyolojinin yontemi ilibariyle istatisliksel bir
bilim oldu~unu, dolayis1yla do~a bilimlerini omek ahp, insan varhklann1n toplumsal durumlar i~indeki davraru~1ru,
toplum bilimlerinin flojistonu olarak go
rulen duygulan, ama~lan, motifleri, de~erleri ve irAdeyi hi~ dikkate almadan
gozlemesi gerekti~ini one surer.
yeni-realizm [Os. hakikiyyei cedide; lng.
neuJ realism; Fr. neo rtalisme; AI. neu realismus J. Bilgide, insanla insan1n d1~1ndaki
nesne aras1nda kurulan temas1n alg1 yoluyla oldu~nu, ve insan1n alg1da kendi
zihninden ba~uns1z nesnelere nufuz
edebildi~ini savunan dogtudan realizmin bir turu olarak, bir yandan zihinden
maddi nesneye ge<;i~te problematik bir
yon bulunmadt~lnl one surerken, bir
yandan da manttksal ve matematiksel
nesnelerin ger~ek ve nesnel bir varolu~a
sahip old u~un u iddia eden ve bu arada,
bilin~ i~in anla~llmas1 gu~ ve aynnbh
goru~ler geli~tiren felsefi o~reli.
6

yeni- Thomas~1hk

E. B. Holt, W.T. Marvin, W. D. Montague, R. Perry ve E. G. Spaulding gibi


du~unurler tarafindan benimsenen bu
realist anlay1~, yan1lsamalan a~lklaya
bilmek amaoyla se~ici bir alg1 teorisi
one surmu~tur. Bu teoriye gore, bir nesnenin ~e~itli goriinu~leri, algdayan ki~i
tarahndan dogrudan idrak edilen ya da
kavranan nesnel ozelliklerdir. Cmegin,
A lci~isine yuvarlak, B lci~isine ise elips
~ekJinde gorunen bir masa, hem yuvarlak ve hem de elips ~eklindedir. Bu gorunu~lerde, ki~isel ya da zihinsel olan
hi~bir ~ey yoktur. Ote yandan, bu teori
alg1daki nedensel sure~lerin ve sinir sisteminin gorevinin, bir dizi ozellik araSindan birini, algllayan ki~i i~in se~mek
ve ona gostermek oldugunu one surer.
Bu goru~un en onemli gu~lugu, yanh~
problemine bir ~ozum geti.rememesi ve
nesneleri kar~1t, hatta ~eli~ik niteliklere
sahip olan ~eyler olarak gostermesidir.
Yeni Sol [lng. New Left; Fr. Nouveau Gauche]. 1950'lerde olu~an ve Sovyetlerin
Macaristan'1 1956, <;ekoslavakya'y1 da
1968 y1hnda i~gal etmeleriyle birlikte
gu~ ve ivme kazanan, Soguk Sava~ donemine ozgu, entellektuel ve politi.k hareket.
Marksist du~lince geleneklerinden esinlenmekle birlikte, Eslci Sol diye tanimladigl, Tro~kizm, Stalinizm, Maoizm ve
anar~izm gibi geleneksel sol goru~ler ve
Sovyet yanlJSI ideolojilerle aras1na bir
mesafe koyan Yeni Sol, kapitalizme ve
Bahh demokrasilerin politik sistemlerine
oldugu kadar, Dogu ve Bab Avrupadaki komunist partilerin resmi Marksist ideoloji ve politikalanna ~iddetle
kar~1 ~tkm1~hr.

yeni- Thomas~dak [ing. ne~rThomism; Fr.


neo-Thomisme; AI neuThomismus). 1850'li
ydlardan ba~layarak ozellikle Fransa'da
geli~en ve, felsefi problemlere olan yak ..
la~1m1nda Orta~ag1n buyuk Hristiyan
filozofu Aquinash Thomasa dayanan
felsefe okulu.
En onemli temsildsinin Jacques Manta~
in oldugu bu okul ya da ak1m1n kendine
ozgu problemleri, belli bir yontemi ve

931

tum temsiled tarahndan savwudan


ortak bir ogreti btittin ti vard1r. Ontolojiyle bir tutulan bir metafizik geli~tiren
ve t Aquinab Thomas'm t Aristoteles'ten
ald1g1 tiim kavra1n ve kategorileri, yani
mad de/ form, potansiyel/ aktuel, toz/
ilinek, oz ve varolu~ kavramlanyla dort
neden ogretisuu aynen benUnseyen
Yeni- Thomas~1hga gore, her tur maddt
varhk, bir madde ile bu maddeyi belirleyen bir formdan meydana gelir. tForm
belirsiz olan maddeye ~ekil verir, varolanln i~ine i~lerken, onu her ne ise o ~ey
yapar.
Bu, organizmalar i~in de ge~erlidir. Nitekim, YeniThomas~1hga gore, en
a~ag1 form, organik bir birlik ile ozgul
bir etkinlik ilkesinden yoksun bulunan
cans1z bedenin fonnudur. Bu anlay1~a
gore, cans1z bir beden ancak ba~ka bir
varhk sayesinde faaliyete ge~ebilen edilgin bir varhkhr. Organizmalartn, bilin~
siz olmakla birlikte, her zaman belli bir
amaca dogru yonelmi~ olduklann1 one
surerken, ya~amm salt mekanik bir bi~imde a-;U<Ianamayacaglnl dile getiren
Yeni- Thomas~dar, hayvanlarda daha
ustun bir varhk duzeyine ge-;ildigini
soylerler.
Yeni-Thomas-.~llara gore, hayvani form ..
lar&n ustlinde bulunan insanda, tum
a~ag1 formlarm yetkinligini tek bir
ustun formda toplayan tinsel ruh ortaya
~kar. lnsan faaliyetlerinin amacuu yalnazca bilmeklc kalmaz, onu ayru zamanda ozgurce saptayabili.r. Tinsel ruhun
varhg1n en ust duzeyini meydana getirdigini savwtan Okula gore, U\san tini
varolan varllkla iki tur ili~ki i-;inde bulunur. Varbk bilginin nesnesi olarak hakikatin temelini kurar ve iradeye ka111
koyu~uyla da iyi temellendirir. Mutlak
iyi, ho~a giden iyi ve yararh iyi olmak
uzere, u~ tur iyiyi birbirinden ayuan
Yeni- Thomas-.~llar degerlerin temelini
varhktan ald1glru, fakat onlarm degerler olarak, yaln1zca deger bi~ici bir ozne
de varoldugunu 50ylerken, sonu~~u bir
ahlak goru~u benimsemi~lerdir.

932

yer deAittirme

ol~utu

yel' degi~tirme ol~iitii [lng. reuersibility criterion; Fr. critere de Ia reuersibilit~}. Bir eylemin ahlakiligini ya da ahlakslZhgtnl 51nama olfjutii olarak onerilen ve ~iden,
karar verirken, kendisini ba~kasuun, eylemden etkilenecek ki~ilerin yerine koymasuu isteyen olfjut. 'Sana yapdmasuu
istedigin ~eyleri yap~' ya da 'Sana yapdmasinl istemedigin ~eyleri yapma~' diye
bilinen alhn kurahn, kendisinin iyi bir
ornegi oldugu ahlAki olfjut.
yer merkezli teori [ing. geocentric tlzeory;
Fr. t/1eorie geocentrique]. bkfjagda, Yunanh astronom Batlam yus taranndan
geli~tirilen ve sistemle~tirilen, Polonyah
iinl u astronom Kopernik'in gune~ merkezli sistemine kadar kabul goren astronomi kuram1.
Yer merkezli kurama gore, diinya sabit
olup, evrenin merkezidir. Gune~, Ay,
gezegeiller ve ydd1zlar, dunyarun -;evresinde donmektedir.
yeter ko~ul [tng. s~fficient condition; Fr.
condition suffisante]. Varoldugu zaman
belli bir olay1n gerfjekle~tigi ya da varoldugu ko~ul. Mevcudiyetinde, belli
bir olay1n ortaya fj'lkhg1, bir ~eyin varoldugu ko~ul.
Terimin kullanmu onermeler aras1nda
varolan formel ili~kileri de kapsayacak
~ekilde geni~letildigi zaman, A onerml'Si B'yi ifjerdigi takdirde, A gibi bir
onermenin dogrulugunun B gibi ba~ka
bir onermenin dogrulugun un, yeter ko~ulu oldugu soylenebilir.
yer yurt saglama [tng. territorialization;
Fr. Mrritoriali saticm]. Birtak.Jm giifjleri,
varhk unsurlannl, birlik, butunluk ve istikrar saglama adma gen;eklik ifjinde bir
yere oturtma; onlan, birlikli ozne ad1na
arzuyu bilinfjdl~Ina itme, toplumun iyiligi ad1na deliyi bmarhaneye kapama,
kadlJU erkegin eksik otekisi olarak gufjsuzle~tirme orneklerinde oldugu gibi,
etkisiz, zarars1z hale getinne, guya biitun un saghg1 ve iyiligi ugruna, kis&tlama
bashrma.
Buna kar~m, bu gufjlerin kendilerini klslllayan, Slnlrlayan, alii k1lan yerl~ik
mekAnJanndan fjlkartllmalan, kendileri-

ni biitiin iiretkeniikleri i~nde ifade edebihneleri ifjin, ozgurle~tirilmeleri siirecine yersiz yurtsuzl~hnna denmektedir.
yeter sebep ilkesi [Os. sdJei kafi mebdei; ing.
principle of sufficient condition; Fr. principe de
raison suffisante; Al. satz vom zureichenden
grunde]. Evrendeki her~eyin, tii1n nesne,
olay, degi~me ve nedenlerin, birbirleriy
le zorunlu bir ili~ki ifjinde bulunduklannl, soz konusu ili~ld i-;in birbirlerine
ihtiyafj ciuyup, birbirlerine bagunh ol~
duklann1, olduklanndan ba~ka tiirlu
olamayacaklaruu ve biitiin bunlann bir
nedeni oldugunu savunan ilke. Her~e
yin, tum nesne ve varhklann bir nedeni
oldugunu, her~eyin bir nedenin sonucu
olarak varoldugunu, nedensiz. hifjbir
~eyin varolamayacagtnl, bir nesnenin
nedeninin farkh olmas1 duru1nunda,
kendisinin de oldugundan farkh olacaguu one siiren ilke.
Yeter neden ilkesi birfjok filozof ve
bilim adam1 taraf1ndan kullarulm1~ olmakla birlikte, o bu ilkeyi felsefesinin
temeline yerle~tiren tleibniz'in ad&yla
an1hr. Felsefesini iki ilke uzerine in~a
eden, bunlardan fjeli~mezlik ilkesini zorunlu ak1l dogrularuun, manbksal dogrulai"Ul temeline, yeter neden ilkesini ise
olgusal dogrulann temeline yerle~tiren
Leibniz'e gore, evrende her~eyin bir nedeni vard1r ve hifjbir ~ey nedensiz degildir. Her nesnenin, her olaym, her
varhg1n, nifjin ba~ka turlii degil de, oldugu gibi oldugunu afjlklayan bir
neden bulurunaktadu. Bununla birlikte,
Leibn.iz'e gore, insan varhklar1 soz konusu tum nedenleri bilemezler; bilebilseydiler eger, her~eyin nifjin oldugu
gibi oldugunu kolayhkla afj'Iklayabilirlerdi. Leibniz yeter neden ilkesine ula~Irken, hifjbir iki ~ey birbirleriyle tam
olarak ayn1 olamayacag1ndan, bu durumun bir nedeni olmas1 gerektigini, ~ey
lerin ve bir buti.in olarak evrenin yeter
nedeninin olumsal olaylann olu~turdu
gu sonsuz dizinin d1~1nda varohnas1
gerekti~ni ve bu nedenin zorunJ u bir
loz ya da monadda, yani Tann'da bulundugunu du~unmu~tur.

yetklnlik derecelefl kan1t1

yeii [Os. meleke, llassa; lng. capacity, faculty; Fr. capacite, faculU; AI. vermogen,
faligkeit]. Belli bir ~eyi, i~lemi, faaliyeti
yerine getinne, belli bir eylemde buluntna giicii; bir ~eyin belli bir ~eyi hayata
gec;ircbilme potansiyeli; herhangi bir
~eyi yapabilir olma durumu. Do~1~tan
getirilen ya da sonradan kazantlan beceri olarak yeti, bir insantn yapmas1 gereken ~eylerle, odevleriyle ili~kili olarak yapabildi~i ~eyi, gen;ekl~tirmeye
muktedir oldu~u eylem tarz1n1 oldu~u
kadar, zihnin belirli bir fonksiyonla
ozelle~mi~ boliimiinii ifade eder.
Yetiler, beslenme, biiyiime ve iireme
tiiriinden etkinlikleri do~uran bitkisel
yeti; harekete, de~i~meye neden olan harekel yetisi; temel itki, arzu ve istekleri
do~uran i~tiha; algt, duygu, tutku, haz
ve acdan do~uran ve bellekle imgelemin temelinde bulunan duyum yetisi; ya~ama iste~i ve arzu ve ihtiyac;lanmiZl
kar~llama giicii ya da enerjisi do~uran
ircide ve nihayet, bilgiyi, soyut dii~iinme,
kavramsalla~hrma, yargdama tiiri.inden
bili~sel faaliyet]eri do~uran akll ya da
akdyuriUme yetisi oJarak stralanabilir.
Bu ba~la1nda, dii~iinme, itngeleme,
hissetme tiiriinden bilinc; ya da zihin
hallerinin, zilmin, akll yetisi, imgelem
yetisi, tinsel yeti tiiriinden, soz konusu
bilinc; hallerine kar~tllk gelen, yetileriyle a~1klanabildi~ini, zihnin bu yetilerle,
bu yetilere gore i~ledi~ini, zilmin bu
yetilerden olu~an bir birlik oldu~unu
savunan o~retiye yeti psikolojisi ada verilmektedir.
yetkinlik [Os. kemal, mukemmeliyet; ing.
perfection; Fr. perfection; AI. vollendung,
vollkommenl1eit]. 1 Nitelik bak1m1ndan,
kend isinin iizerinde olan bir rtiteli~in
d ii~ iin ii lememesi, kendisini a~ an bir
derecenin kavranama1nas1 d urumu. 2
Her baklmdan en iistte olma hali. 3
Yoksunluk, kusur ve stnulamadan ba~~~~k olup, tiimiiyle olumlu olma durumu. 4 Tam ya da saf olma durumu. Kop
~ulsuz ya da stntrlanmamt~ olma hili.
5 Anzr ya da raslanhsal hic;bir ozelli~i
bulunmama durumu. 6 Bir varh~m,

933

kendi do~as1 ya da oziinde olan tiim


potansiyel giic;lerin en yiiksek olc;iide
gerc;ekle~mi~ olmas1 durumu.
insan1, tum stfatlanyla yetkin olan
Tann'yla akddan yoksun hayvan arastnda bir yerde goren, insan1n aktlh faaliyetleri ve ahlaki eylemleriyle, tannsalla~amasa bile, Tann diizeyine ya da
hayvanh~a yakla~abilece~ini dii~iinen,

dolaytstyla insantn hic;bir zaman mutlak olarak yetkinle~emeyece~ini dile


getiren llkc;a~ filozoflanndan farkh olarak, insantn yetkinl~ebilirli~ine sarstlmaz bir inane; besleyen baz1 modem
iyimser dii~iiniirler, insan varb~uun
ahlakl giic; ve imkanlaruu eksiksizce
gerc;ekle~tirmek ve hay at a gec;irmek su
retiyle yetkinle~ebilece~ini savunmu~
lardtr.
yetkinlik9lik [tng. perfectionism; Fr. perfectionisme).l lnsan varh~1nm ahlak alaronda veya ya~amda hedefleyece~i en .
yiiksek iyinin, haz, mutluluk, ~ar ya da
yarar gibi ahJald de~er)er de~il de, karakter yetkinligi oldugunu, insarun tiim
giiciiyle ahJlli karakterini geli~tinneye
ve yetkinl~tirmeye c;ah~mas1 gerekli~i
ni, zira yetkinli~in en biiyiik de~er ya da
erdem oldu~unu, liim di~er erdemlerin
ondan tiiredi~ini savunan ahlak gorii~ii.
2 Siyaset felsefesinde, bir yonetime
dii~en en onemli gorevin hakikl bireyin
yarahlmasuu sa~lamak ve yonetilenin
kollektif ortak iyili~ine katklda bulunmak oldu~unu ~ne siireh gori..i~.
3 Hristiyan teolojisinde, insarun Tann
taraftndan bir kez kurtanldt~ zaman,
tam ve kusursuz bir yetkinlik,. giinahstz
bir miikemmeliyet hAii ic;ine girdi~ini
iddia eden akun.
yetkinlik dereceleri kanah [lng. argu11tenl from degrees of perfection; Fr. argument d' apres les degrees de Ia perfection).
Tann'n1n varoldu~unu, yetkinli~in fark11 derecelerinin, mutlak bir yetkinlik
standarbnm varolu~unu gerektirdi~i tezinden hareketle gostermeye c;ah~an a
posteriori karut. Aziz t Anselm us ve Aquinash Thomasta gord ii~iim iiz bu karut,
ozii itibariyla Platonik bir karuthr.

934

yetkin tan1m

Kantta gore, biz insan varhklannda


degi~en derecelerde iyilik ya da buyuklukle kar~lla~lyoruz. Bu buyukluk ise,
niceliksel buytikliik olmay1p, erdem ya
da bilgelik baklmlndan iyilik ya da ustiinluktur. Bu turden nitelikJer, gozlemledigilniz ya da tan1d1glmLZ insanlarda
degi~en ol-;u ya da derecelerde varolur.
Buna gore, A ki~isinin iyi, B ki~isinin
d~ha iyi, C ki~isinin ise ondan biraz
daha iyi oldugunu soyluyoruz. Bununla birlikte, bu tur yarg1lar, insanlarda
old ugu gibi, goreli olarak degil de,
mutlak olarak iyi alan nesnel bir yetkinlik standardl )'a da ol-;utunu gerektirir.
1~te ki~ilerin i yiliklerini kendisine gore
yarglladlglmlz, bu nesnel iyilik ya da
yetkinlik standard1 Tanr1'dtr. $u halde,
Taru1 bir yetkinJik ol-;utu olarak vard1r,
aksi takdirde, yetkinligin degi~en derecelerinden soz edebilmemiz olanakll
olmaz.
yetkin tan1m [ing. perfect definition; Fr.
definition parfaite]. Oznesi ile yuklemi, ta
rumlanaru ile tarumlayaru ozde~ alan terimlerden olu~an tarum turu.
Bu tur bir tan1m, bir ~eyi yine kendisiyle tarumlayan totolojik bir tarumd1r.
Formel bak1mdan yetkin alan bu tur bir
tarum, bununla birlikte bir ~eyin kendisi oldugu ozde~lik bilgisi d1~mda bir
bilgi vermezler. Kaplamsal balamdan
yetkin alan bu tannn turune ek olarak,
i-;lemsel yonden yetkin alan tarumdan
da soz edilebilir. Bu tur bir tarum ise,
yakln cins ve tursel ay1r1m gozetilerek
yapllan tanun ~eklinde ortaya -;1kar.
yetldn tasam ~ekli [tng. perfect figure; Fr.
figure parfaite]. Birind tasun ~ekli. Birinci
tasun ~ekli yetkin bir tas1m ~ekJidir,
-;unku o, t Axistoteles'e gore, dictum de
omni et nullo kurahn1n dogrudan dogruya uygulanabildigi tek tasun ~ekJidir.
Birinci tas1m ~ekJine yetkin tasun ~kli
diyen Aristoteles ildnci ve u-;uncu ~kil
den tasunlar yetkin olmayan tas1m f1ekilleri diye kategonize ebni~tir. lkinci ve
u-;uncu taslm ~ekilleri, yetkin taslm ~k
lini olu~turan birinci ~ekJin tersine, yetkin olmayan tasun ~ekilleridir, ~ii bu
tas1m ~ekillerinde yer alan tas1mlann

ge-;erlililderi, birinci ~ekilde yer alan taSlm)ara indirgenmek suretiyle bilinir..


y1g1n teorisi [Ing. bundle theonJ of se~. Ingiliz empirist filozofu Dayid Hwne'un,
benin, insan varbguun, birbirlerini anla~Ib naz bir luzla izleyen, surekli bir
ak1~ ve hareket hiUinde alan farkh algilar y1g1n1 ya da toplam1ndan ba~ka bir
~ey olmadlglnl one suren ogretisi.
Benin ya da zihnin bir toz olmay1p, dogu~tan oliime dek ard arda ortaya -;1kan
deneyimler, tasarun ve ideler y1g1ru ol
d ugun u savunan ogreti.
Kendi zihnine donup bakng1 zaman,
bir-;ok izlenim ve ideden ba~ka zihnin
bu ideleri birbirlerine baglayan faaliyetleriyle kar~da~an Hume, zihinde, varolu~u her tur du~unme faaliyetinde tasdik edilen bir bene ili~kin hi-;bir tikel
izlenim ya da ide bulunmadl~ one
surmu~, benin ya da zihnin ne oldu~
sorusuna verilecek tek uygun yaruhn,
benin, ~u ya da bu izlenimden, ~ u ya da
bu ideden degil de, izlenimlerinin ve
idelerinin toplarmndan olu~an bir y1g1n
ol.mas1 gerektigini belirhni$tir.
tHume'un bu goru~u, tBerkeley'in
maddi ya da bireysel toz kavram1yla ilgHi olarak tLocke'a kar~ yonelttigi ve
kendisinin de onaylad1g1 itirazlar1n, zihinsel alaru da kapsayacak ~ekilde geni~letilmesinin bir sonucu olarak ortaya
-;kar. Zihinsel ya da tinsel bir tozun
yoklugunda, Hwne i.,ut, izlenimler ya
da ideler ya da bunlardan olu~an y1g1n
veya toplam d1~1nda, ben veya benJigin
kendisiyle ozde~le~ecegi hi-;bir ~ey
yoktur. Ben i-;in, kimlitini zaman i-;inde
koruyan surekli bir varolu~ s<lz kon usu
olamaz. bnun gozunde zihin -;~itli algilann ya da izlenimlerin ard arda ortaya c;lk11g1 bir tiyalrodur, faka t bu izlenim ya da idelere dayanak alan bir toz
degildir, yani, Hume'a gore, bizim oyun un oynand1g1 sahne hakk1nda en
ku-;uk bir fikrimiz olamaz.
y1g1n zincirleme tas1m [lng. sorites; Fr.
sorites; Al. sorites]. Birden fazla kategorik tasundan meydana gelen ve ortadaki sonu-; onermelerini dile getirmeyip,
ilk onculde ge-;en ozne d urum undaki

yokluk

teritn ile son onculde yer alan yi.iklem


durumundaki terimi ic;eren bir sonu~
onennesi elde etmek suretiyle kurulan
~oklu tas1m ti.iri.i.
yin ve yang. <;in felsefesinde, farkhhk ve
kar~1th~1, varh~1n temelinin brbirleri~
ne kar~1t o)makla bir likte, ayn1 zamanda birbiderini ta1namlayan iki Zit gi.i~
ten n1eydana geldi~i dii~i.incesini ifade
etlnek ic;in kullan1lan terimler. Fenomenal hay a t1n biitiin boyutlann1 ortaya
koyan sdz konusu iki kar~1t gii~ten yin
di~i ilkeye, toprak, karanhk, edilgenlik
ve kuruya, buna kar~an yang da erkek
ilkeye, go~e, ~~~~a, etkinlik ve 1sla~a tekabi.il eder_
Bu ba~lamda, ortaya ~lklp hemen her
donem etkisini si.irdi.iren, rakip ak1mlan
birbirlerine yakla~hran, ve evrendeki
her~eyin, biri etkin ve erkek, di~eri
pasif ve di~i olmak Lizere, birbirini tamamlayan iki kar~1t ilkeye dayandl~l
nl, varolan her~eyin soz konusu kar~1t
ilkelerin uzla~hnlmas1 ve yumu~ahl
masl yoluyla ortaya ~1kh~LN dile getiren ogretiye yin ve yang otretisi ad1 verilIni~tir.

yoga. Hint felsefesinin gelene~e ba~h


kolu i~inde yer alan ve Patanjali taraflndan kuruhnu~ olan felsefe sistemi.
Soz konusu sisteme gore, bireysel
ruhun yaradanla kayna~mas1n1n ya da
birle~mesinin tek yolu ger~ekligin ortadan ka)kh~, bi.iti.in bi.iti.ine kendinden
ge~mek ve vecd haline ula~mak i~in yapllan bir dizi ah~tlnna ve uygulamadan
ge~er. Ba~ka bir deyi~le, kurtulu~a gotiiren yol, uzun ve zorlu bir yolculuktur.
Buna gore, bireysel ruhun, y11lar si.iren
bir kendini yenme, nefsini alt etme ~aba
slyla, oncelikle maddi ~1karlardan uzak
durmas1,. lkinci olarak azla yetirunesi, Slktntalara katlanmas1, bilgiyi aramas1,
kendini Tann'ya adamas1 gerekir.
Soz konusu sisteme gore, bireysel ruh
daha sonraki basamaklarda duyulanru
geri ~ekmek, yani d1'a yonelik olan duyulanJu i~e yoneltmek, di.i~i.incelerini
yaln1z bir ~ey i.izerine yonelterek orada
yo~unla~mak durumundadu. Bireysel
ruh, daha sonraki basamakta, yo~unJa~-

935

man1n derinle~tirilmesi ve gi.i~lenmesi


suretiyle, dii~uncenin iizerinde yo~un
la~h~l ~eye kendili~inden akmas1n1 ya
da kaymasuu sa~lar. Bu felsefe sistemine gore, ruhun kurtulu~u yolunda, bundan sonra gelen basamak, sonuncu basamak olan vecd halidir. Burada, yogi
ya da ruh kendisini ayn bir varhk, ayn
bir benlik ve ayn bir bilint; olarak gormekten kurtulur ve anutlulu~a eri~ir.
Ruhu bedenin zorla1nalanndan kurtar
may1 ama~layan si.ire~ sekiz ayn a~ama
Yl ihtiva etlnek tedir: 1Yam a ya da be~
ahlak ilkesi; 2 niyatza, b~ dini kural; 3
asana, duru~lar; 4 pratrayana, nefsin kont
rol albna ahnmas1; 5 pratyahara, duyulann blizi.ilmesi; 6 dhanna, bir nokta i.izerinde odakla~ma; 7 dhyataa, ayru konu
i.izerinde yo~unJa~ma ve tefekki.ir; 8 samadhi, vecd.
Ote yandan, yoga felsefesinin Patanja~
li'ye atfedilen temel metninin ad1 yogasutra olarak bilinir. M. 0. 2. yuzy1lda
ya~ olan bu metin soz konusu
yoga d i.i~i.incesini ve prati~ini sistemle~tirdikten ba~ka, ana hinduizm i~in
de saygan bir yer kazandum1~tlr.
yokluk [ing. nonbeing, nothingness; AI.
neant ). 1 Varolan hi~bir ~eyin bulunmamasl, varh~1n yoksunlu~u veya belirlilikten ya da ger~eklikten yoksun olma
hali. Bir ~eyin kimli~i ve faaliyeti i~in
gerekli olan ger~ekli~in olmay1~1. Crne~in, Platon'un ger~ekten varolan ve
varhk kategorisini olu~turan akllla anla~llabi1ir idealara, hem var ve hem de
yok, veya ne var ne yok olan duyusal
nesnelere ek i.ic;i.inci.i bir kategori olarak
dile getirdi~i, var olan hi~bir ~eyin bulunmamasl durumu. 2 Varhkta, belirli
bir fonn ya da di.izenin olmamas1 hali.
Ger~eklikten tumi.iyle yoksun ya da
ger~ekd1~1 o)ma veya hi~ bir ger~ekli~i
bulurunama durumu.
3 Ve nihayet, varhk hiyerar~isinin en
alhnda, mutlak bir ger~ekli~in en uza~tnda bulunan madde. 4 Bir ~eyin do~u~tan getirdi~i, akti.ielle~ecek hi~bir

potansiyeli olmamas1, kendisini ger~ek


le~tirecek hi~bir e~ilim, ya da yonelimi
bulunmamas1 hali.

936

yoksunluk

yoksunluk [Os. mahrumiyef, ndemiyet; tng.


privation; Fr. privation; Al. privation).
Olumlu bir nite1i~n eksikli~ y a da sanarlanm.asandan meydana gelen njtelik.
Aristoteteles'in felsefesinde, sahip olabildi~i, nonnalde sahip oldu~u ya da sahip
olmak durumunda oldu~u beli.rli bir nitelikten yoksun olan bir tozun d urum u.
Bir ~ekilde varolmas1 gereken belli bir
formun varolmaya~a.
Yoksunluk teriani, de~i~menin olanaksazh~Lna ifade eden tEiea felsefesinden
sonra de~i~meyi a-;aklamak amaca yla
t Aristoteles taraf1ndan one surulmu~
tur. Madde ya da potansiyaliteyle, fonn
ya da aktiialiteyi, de~i~medeki pozitif
o~eler olarak one suren filozofa gore,
de~i~me, bir madde ya da potansiyelin,
yoksun bulundu~u formu kazanmasadar. Buna gore, yoksunluk,. de~i~medeki
olumsuz o~e, de~i~me tarafandan varsayllan gu-;tur. Yoksunluk, bir madde
ya da potansiyelin alabilece~i, almaya
yetili oldu~u, kendisine yonelmi~ bulund u~u formu henuz almamt~ olmasa
hali, soz konusu fonndan yoksun bulunmast durumudur.
yoksunluk kavramlara [tng. concepts of privation; Fr. concepts de la privation]. Yokluk
kavramlar1 olarak da bilinen ve sahip
ol wunasa gereken bir ozelligin bir
~eyde, bir nesnede bulunmad1gana ifade
eden, dolayasayla ancak o ~y, o nesne
i~in k ullandan olwnsuz kavramlara verilen ad. Ome~in, 'sa~ar' kavrama, baza insanlarda bir ozelli~in (i~itme duyusunun) olmad1~Ul1 bildirir. Bununla
birlikte, 'sandalye kordur' demek olanakh degildir, ~unku sandalyede gonne
ozelli~i, i~itme duyusu zaten yoktur.
yoksunluk olarak kiitiiliik (Ing. ~il as
privation; Fr. mal co,rme privation]. Orta~a~ filozoflaran1n dun yamtzdaki varh~ana yadsunadaklara kotulugu a~aklama
tarzlan.
Bu anlaya~a gore, biz insanlann dt~
dunyada gordu~u felaketler, sava~lar,
dnayetler, ahliki bozukluklar, ancak ve
ancak varh~1n veya iyili~in ya da olmasa gerekenin yoksunlu~u olarak a-;rklanabilir. Buna gore, kotulugun pozitif bir

varh~a ya da ger~ekli~i
bk ile iyili~in ozde~ ya

yoktur. Bu, varda e~anlamh olmaslndan bellidi.r. Varolan her~ey, Mutlak tyilik olan Tann'dan turemj~tir ve
dolayastyla, bir varh~a sahip oldu~u surece, iyi olmak durumundadtr.
Ba~ka bir deyi~le, tum yarahklann, bir
varh~a sahip olduk.Jan surece, iyi oldu~unu ve tyi Olandan, yani Tanra'dan
geldi~ini soyleyen Orta~a~ du~unurle
rine, orne~in Aziz t Augustin us y a da
Sahte Dionisosa gore, yarahklar tyi
Olandan yoksun olduklan siirece, ne
iyidir, ne de bir varh~a sahiptir. Buna
gore, kotuluk, varhktan oldugu kadar,
iyilikten yoksunluktur; ya da daha ~ok,
olmas1, aktuel olarak bulunmas1 gereken bir iyinin yoksunlu~udur. Buna
gore, bir gunahkar bile, bir varh~a,
ya~am ya da varolu~ ve bir iradeye
sahip oldu~u surece, iyi olmak durumundadn; gunahkar insandaki kotuluk,
onda aktuel olarak olmasa gereken iyili~in yoksunlu~undan, iradenin ahlak
kurallanyla olan yanh~ ili~kisinden, ~u
ya da bu erdemin eksikliginden meydana gelir. Buna gore, tum insanlar, eylemlerinde iyi olan bir ~eye, kendilerini
tamamlayacak bir ~eye yonelirler, fakat
un utulmamahdtr ki, onlar kendileri i~in
neyin iyi oldu~uyla ilgili olarak, yanh~a
du~ebilirler.

SOz konusu tkoruluk yorumuna gore,


Tanra tarafandan yarahlrru~, Tann'nan
kendi ozunden yaratmJ~ oldugu hi~bir
yarahk kotu olamaz. Bu durum, ahlaki
kotulukler kadar, ahlaki olmayan kotulukler, yani .fi2.ikj kotiilukler i~in de ge~erlidir. Do~ada kotuluk, do~al bir
~eyin kendi do~al fonksiyonlann yerine getirememesinden meydana gelir.
Ome~in, r;irkinlik ve hastahk, m utlak
bir bi9mde kotu olmaytp, yalnazca daha
yuksek bir iyinin yoksunlugudur. Bunlar fonn bak1m1ndan soz konusu olan
bir eksiklikten, duzene duyulan ihtiya~
tan ba~ka hi~bir ~ey de~ildirler. Kotulugu bu ~ekilde a~aklayan Orta~a~ du~u
nurlerine gore, maddenin kendisi bile,
Tann tarafandan yarahlm1~ oldugu i;in,
kotu de~ldir.

yonelim

yozum [Os. tefsir, ~~r/1; ing. commentary; Fr.


commentaire; Alm. kommentar]. 1 Genel
olarak, bir metni, bir haberi, motivasyonu, bilinmeyen veya anla~almayan bir
eyleani, bir mesaja, bir olaya, v. b. g., inceleyip at;aklayarak de~erlendinne, belli
bir baka~ a-;asandan hareketle anlamlandarma.
2 Bilinmeyen bir nesnenin ~e~itli unsurlanna, onu anla~dar hale getirecek
yeni bir forrn ya da goriinum alhnda,
aralannda ba~ kurarak, bir araya getirane. Bir ~eyi anlamh bir bi~imde. a~akla
na olarak yorum tan1m1, yorumlayan
ki~ide, kavramsal bir ~ema ya da modelin olmaSIN gerektirir1 oy le ki algalanan
ve yoruanlanan ~eyin, manhksal olarak,
modelde yer alan olgu ve a~aklamalara
uydu~u kabul edilir. Bu ~ekilde de~er
lendirildi~inde, yorum, kullanalan kavraansal ~ema ya da modelin mahiyetine
ba~h olarak, farkhhk gostermek durumundadar. Buna gore, kullarulan modelin kuramsal bir model ve a~lklamanan
da ger~ekli~e ili~kin old u~u bir yorum,
bilimsel bir yonuudur.
3 Mantakta, formel bir dilin deyimlerine anlam yukleme faaliyeti; formel bir
dilin her duzgiin deyimine kar~llak olarak belli bir dilda~a nesneyi, her de~i~
kene kar~ahk olarak da belirli bir de~er
alana belirleme i~i.
4 Teolojide, k utsal metinleri anla~ahr
kalma, kutsal kitaban orttik ve belirtik
muhtemel tiim anlamlaruu gozler online
serme. 5 Dilbilgisinde, sentaktik olu~tu
rucu taraflndan iiretilen yapLiara bir
anlam yukleme imkaru veren i~lemler
biitiiru.
6 tPsikanalizde, analistin psikanaliz seanslan sarasmda hastanm anlatamlanndan elde etti~ verilerin hakiki ve hasta
i~in bilinmez olan anlanu1u sembolik
boyutlan i~inde ortaya koymasa.
7 Felsefede, ge~mi~ten gel en felsefi bir
metni ~erh etme; thenneneuti~in olu~
turdup;u genel ~er~eve it;inde, karanhk,
anla~Jimasa zor bir metni, farkh bir kiiltiir, ~aman ya da gelene~in mahsiilu
olan bir yaza, k.itap ya da metni, yazann

937

ger(ek niyetini, aktannak istedi~i anlama a~a~a ~akaracak ~ekilde anla~ahr


hale getirme, anJamtandanna.
Onlu Alman dii~unuru Friedrich Nietzsche, tarihselci -hermeneutik gelene k
i-;inde ~ok buyuk bir onem kazanan
yonm etkinli~inin iki temel ozelli~ini
on plana c;akartma~tar. Bunlardan birincisine gore, yorum her zaman yarat.J.a
ve in~a edici bir etkinlik olmak durumundadar. Hans Georg tGadamer tarahndan da vurgulanan ikincisine gore
ise, tek bir 1nlimkiin yoruan olmayap,
daima bir yorumlar ~e~itlili~i soz konusudur.
yonelim [Latince ~intentio'dan; ing. intention; Fr. intention; AI. absidd]. 1 Du~un
cenin, bilginin konusuna yonelmesi d urumu. Buna gore, Orta~a~ mantak~alan,
ba~ka gostergeleri de~il de, . do~rudan
do~ruya ~eylerin kendilerini gosteren
gosterge ya da i~aretler i~n ilk yonelim
(primae intentionis), ~eylerin bizzat kendilerini de~il de, ~eylerle ilgili i~aretleri
gosteren im, g05terge, deyim ya da terim]cr i~ ikinci yonelim (secundae inttntionis) terimini kullaruTu~lardar. Buna
gore, ome~in 'insan oli.imliidi.ir' onermesinde, insan terimi, ~eylerin, yani kendileri iln ya da gostergeler olmayan insanlann yerini tutan bir g05terge oldu~u
i9n ilk, buna kar~m 'TurJer cinslerin bolmeleridir-' onermesinde ise, rur, 'insan',
'at' ve 'kopek' gibi, kendileri, ~ey de~il
de, deyim olan cins isimlerin yerini tuttu~u i~in, ikinci yonelimden bir terim
olmak durumundadar.
2 Biraz daha genel bir ~er~eve it;inde,
bilindn, daima kendisinin otesindeki
bir ~eye i~aret ederek, her zaman bir
~eyin bilinci ohnasa, faaliyetini belli sonut;lara do~ru yoneltmesi durumu; bilincin, da~ diinyada varolmasa gerekmeyen zihinsel bir nesne yaratmasa,
onu da~ diinyaya yansatmasa halini, bir
~eyin kendisinin da~andaki ve otesindeki bir ~eye yonelmesi, o ~eyi hedeflemesi hili. Nitekim, tHusserl'e gore, yonelim, bilincin alga, imgelem, v. b. g.,ye
bir anlam yiikleme imkAru veren ozel
bir tavradar.

938

yonelmilik

3 Ahlakta, eylemin ula~may1 ama~ladi


gt nihai hedef. Bu ba~lamda, ome~in
tKant a gore, eylemlerimizin ahlaki de~erini yaratan ~ey, eylemin sonucu
de~il, fakat niyeti ve yonelimidir.
Bu ba~lamda, yonelmi~li~i, bilincin
ozsel ve ay1rd edici bir ozelli~i ve bu
arada, zihnin bili~sel ve iradi faaliyeti
nin temeli olarak goren bilgi anlay1~1na ,
yonelirncilik. ad1 verilirken, zihni, bilincin
da~ di.inyada varolmas1 gerekmeyen zi~
hinsel bir nesne in~a etme ve i~eri~ini
d1~ diinyaya yansltma yetene~iyle tanimlayan o~reti yanelinzsel zilzin teorisi
di ye tan1mlanu.
Yine ayna ba~lamda, anlama yetisi ya
da idrakin iki ayn tarza old u~u kabul
edildi~nde,
gori.in i.i~leri a~1kl amay1
ama~layan bilim.in d1~1nda, gori.ini.i~leri
yorumlamayi, yani insarun di.inyas1ru
betimlemeyi, ele~tinneyi ve hakb kllmaYl ama~layan, insan varh~1 tarahndan
yaratalan di.inyan1n nesnel do~rulann1
ortaya koymaya ~ah~an bilgi ya da anlama tarz1na; Alman filozofu tDilthey'in
anlama yontemiyle ifade etti~i, fenome
nolojiyi i.ireten analiz tiiriine yonelimsel
anlama ad1 verihnektedir.
yonelmi~lik [Os. kasdiyet, verhiyet; ing.
intentionality; Fr. intentionalite; AI. intentionalitiit). 1 Orta~a~ felsefesinde ya da
Skolastik dii~iincede, insan varh~1n1n,
i.nsan zihninin dikkatini bir nesneye
do~ru ~evirebilmesi, on un i.izerinde
odaklanabilmesi yetene~i.
2 tBrentano vc tHusserl'de, psi~ik fe
nomenlerin ayirtCl ve tan1mlayaca ozelli~i olarak, bilincin bir konuya ni~an almasi, bir nesneyle ba~ kunnas1, daima
bir nesneyie ~evrili olmas1 ozelli~i.
Bilincin yonelmi~li~ini Psychologie vom
Empirisclten Standpunkt [Empirik Bir
Bak1~ a~asandan Psikoloji] adh kitabm
da, 'bilincin yonelimselli~i ilkesi' ba~h
gt alnnda ortaya koyan Brentano, bir
nesneye yonehni~ olmalaruun, bir i~erik
ya da nesneye gonderimde bulunmalaranin bilincin, psi~ik fenomenlerin ayud
edici ozelli~i oldu~unu one siinni.i~tiir.
0 bu ba~lamda, ozne ile yiiklem aras1n-

daki

ba~l

yarglnln ozii yapan her tiir


goru~i.i reddederken, yarg1n1n temel
ozelli~ini bilincin kendi da~anda ohnayan bir nesneyle ili~ki i~inde olnlak diye
ifade eder. Buna gore, korkunun d1~
ger~eklikteki bir ~eye tekabi.il etmek durumunda olmayan nesnesi korku deneyiminde i~erilir.
Brentanotnun o~rencisi Husserl'in fe~
nomenolojisinin temel kavram1 haline
gelen yonelmi~lik terirni, bilincin bir
nesneyi hedef alrnak, daima bir ~eyin
bilinci olmak yetene~ini gosterir. Bun a
gore, yonelmi~lik halinde bilin~, fiilen
varolan ya da varolabilecek olan bir
nesneye do~ru si.irekli yonelmedir. Ni
tekim Husserl, zihinsel fenomenleri, bilin~ edimlerini dile getiren sozlerin,
ancak ve ancak bir ~eye gonderimde
bulunmak, bir ~eyle ili~ki kurmak suretiyle an lam kaz.andi~Inl dile getirir.
yiinetim [lng. governernent; AI. gouvemement]. Gerek belirli bir birim ya da di.izeyde, ome~n ulusal, bolgesel ya da
yerel di.izlemde, otoriteye sahip olan
biitun veya yap1y1, gerekse bi.itiin bir
anayasal sistemi tarumlamak i~in kullanllan terim.
Demokrasi, otokrasi ve diktatorli.ik gibi
farkh yonetim bi~imleri vardar. Farkh
yonetimlere, ayn rejim ti.irlerine ili~kin
bu ti.ir bir Slruflamanln ilk Omeklerinden
biri i.inli.i 11k~a~ filozofu t Plat on tarahn
dan one siiriilmi.i~ti.ir. !deal yonetim
tarz1 olarak, yonetimde iyi yeti~mi~ filo
zoflann bulundu~u bir se~ldnler aristok
rasisini, ruhun i.i~ par~asmdan biri olan
akhn di~er i.1ci par~a i.izerindeki egemenli~inin siyasi ifadesi olan aristokrasiyi
oneren Platonta gore, yonetim kademe..
lerinde balayan belli bir yozla~1na,
aristokrasiden sonra, ildnd bir yonetim
tarza olarak timokrasiyi do~urur.
Platon'un gozi.inde, timokrasi ~an ve
~eref a~k1yla belirlenir. Bir yonetim bi~imi olarak timokrasi, yonetim kademe
sindeld insanlardan biri, halkm genel
iyili~i ve ,_1kanndan ~ok, kendi ~an ve
~erefini gozetmeye ba~lad1~1 zaman ortaya ~tkar. Bu yonetim tarza, insan ru-

yontemsel kutkuculuk

hundaki iir; parr;adan ikincisi olan can


ya da tinin, akhn soziinii dinlemekten
vazger;erek, kendi egemenligini ifade
edi~inin siyasi kar~1hg1du.
Timokraside, maddeye dii~kiinliik
gostennenin ilk izlerine rastland1g1, ozel
miilkjyet arzusu duyulmaya ba~land1g1
zaman, ortam, Platon'a gore, pliitokrasi
ic;in haz1r demektir. Buna gore, pliitokrasi, siyasi iktidann oncelikle ve yalruzca maddl r;tkar ve zenginlikle ilgilenen
insanlann elinde oldugu yonetim bir;imidir. Pliitokrasiyle yonetilen bir toplumda, bir tarafta zenginler ve diger tarafta yoksullar olmak iizere, yalruzca iki
s1mf kahr ve boyle bir toplumda, Platon'a gore, zenginler yiikseldikr;e, erdemliler kaybolur. 0. pliitokrasinin,
ruhun en a~ag1 parr;as1 olup, ak1l tarafmdan dizginlenmek durumunda olan
i~tihamn egemenliginin siyasr kar~1hg1
oldugunu savunur. Platon'a gore, dordiincii yonetim tarz1, pliitokrasiden bir
derece daha yozla~m1~ bir yonetim bir;imi, r;ogunlugun ve uzman olmayanlann yonetimi olarak demokrasidir.
yontem dogmatizmi (ing. dogmatism of
method; Fr. dogmatisnze de m~thode]. Tek
bir akhn, yani bilimsel akhn; tek bir bilgi
tiiriiniin, yani bilimsel bilginin bulundugunu; soz konusu bilimsel bilginin doga
bilimlerinde kazaruld1gm1; bilimsel bilginin de yonteme dayah bir bilgi oldugunu one siiriip, doga bilimlerinin yontemini mutlakla~hran ve bu yontemin
kapsarruru, onu insan bilimlerine de uygulayacak ~ekilde geni~leten rasyonalist \'e pozitivist yakla~1mm tavnm
ifade ebnek ir;in kullamlan deyim.
Dogru bilgiye, hakikate veya bilimsel
bilgiye ula~mamn biricik yolunun bilimsel yontem ya da yontemlerden ger;tigini savunan tav1r olarak yontem dogmatizmi, tarihten, toplum ve insandan,
toplumsal-insanr ili~ki, deger, ilgi ve r;lkarlardan bag1ms1z olduktan ba~ka, tarafslZ, evrensel ve nesnel olduguna inarulan bilimsel bir yontemin bagnaz
savunuculugunu yapar ve kendisini bu
yolla me~rilla~tuan entellektiiel ideoloji
haline gelir.

939

Yontem dogmatizmine, ozellikle, insan


bilimlerinin farkh bir tmetodolojisi,
goze ve gozleme degil de, anlamaya dayanan bir metodolojisi oldugunu savunan thermeneutik ve tarihselci gelenek
tarafmdan kar~1 r;1kllm1~tlr. Ornegin,
yontem dogmatizminin, ozne-nesne dikotomisine dayamrken, ozneye epistemolojik bir ozerklik yiikleyen modern
rasyonalist ve pozitivist gelenegin en
ar;1k ifadesi oldugunu dile getiren
tGadamer, ozneyi Bah metafizigindeki
temel ve imtiyazh konumundan indirmeye r;ah~m1~hr.
Ba~ka bir deyi~le, modem felsefenin
tDescartes'tan beri ifade ettigi oznenin
epistemolojik bir ozerklige sahip bulundugu, ko~ullanm1~hktan baga~1k oldugu tezine kar~1 t;~kan Gada mer, soz konusu ozne gorii~iiniin, oznenin mutlak
bir bir;ilnde kesin olan bir bilgiye ula~
maya yetili oldugu inanc1yla birlikte,
nesnel bilimsel bilgiyi yiicelten ve dogaYl insan ir;in ara~alla~hran bir anlay~
tan aynlmaz oldu~nu iddia etmi~tir.
Buna gore, dogarun kesin ve nesnel bilimsel bilgisine ula~maya yetili olduguna inamlan oznenin ya da insarun yiiceltilmesi veya kutsanmas1, oznenin ve
onun hesaplama teknikleriyle yonteminin, bir '~eyler alaru' olarak dii~iiniilen
diinya iizerindeki mutlak egemenligini
ifade eder. Ba~ka bir deyi~le, ozneye
izafe edilen abarhh rol, son r;oziimlemede modern felsefenin dogay1 ~eyle~tir
me egilimini ortaya koyar. Gadamer'e
gore, daha da kotiisii, yontemi ve hesaplama teknilderiyle akhn kullamm ya da
uygulama alarunm geni~letilmesi, yontemli dii~iinen bilimsel akhn mutlakla~
tmlmasl, insan varhklann1 da salt ~ey
ler olarak gorme sonucunu dogurur.
yontemsel ku~kuculuk (Os. ~ekki muspet;
ing'. metltodologiCill scepticism; Fr. scepticisme methodique]. Ku~kuculugun bir
yontem, belli birtakun dogrulara ula~
mak uzere bir arar; olarak kullarulmas1.
Yontemsel ku~kuculugun bilinen en iyi
omegi, Descartes'm ku~kuculugudur.
+Descartes bilgi gorii~iinde, akhn biri

940

yontemsel

ku~kuculuk

sezgi, digeri de tiimdengelim olmak


iizere iki giict.i ya da yetisi oldugunu
savunmu~ ve bu iki gii~ geregi gibi kullanaldiga zaman, insanan tapk1 matematikte old ugu gibi, kesin bilgilere ula~a
bilecegini savunmu~tur. Daha sonra,
akhn bu iki giiciine geregi gibi yol goste
recek kurallan belirleyen Descartes,
'a~tk ve se~k bir bi~imde dogru oldugu
bili.Juneyen hi~bir ~eyin dogru kabul
edilme1nesi gerektigi' kurah uyannca,
her~eyden ku~ku duymaya, yanh~ ya
da ku~kulu oldugunu, ve yanh~ ya da
ku~kulu olmasanan muhtemel oldugunu
dii~iindiigii her~eyi redde.tmeye karar
venni~tir. Descartesm burada onerdigi
ol~ut, bir inanctn, bir iddia ya da bir gorii~iin, onu ku~kulu h~ile getirecek bir
neden ya da gerekc;enin gosterilmesi d urwnunda reddedilmesi gerektigini belir..
tir .. Tiim inan~lan tek tek ele ahp sorgulamak hi~bir zaman tamamlarunayacak
bir i~ old ugu i~in, Descartes inan~ ve bilgilerini belirli ba~hklar altanda toplar.
Onun ku~ku yontemine, ya da bir ara~
olarak kullandagt tku~kuculuga, ilk olarak duyulara dayanan inan~lar konu
olur, ~iinkii bilgilerimizin en onemli
kaynaklanndan biri duyulardar. Bununla birlikte, Descartes duyulann bizi
zaman zaman ya1ulthklan olgusundan
yola ~1karak, bizim duyulara dayanarak
bildigimizi sandag1m1z bir ~ey konusunda hi~bir zaman tam anlarruyla emin
olamayacag1m1Z sonucwtu c;akarbr. Duyulannuz bizi zaman zaman yandtlyorsa, onlann bizi her zaman yanalbna olasahk.Jan daima vardar. Duyular arachgtyla
kazanalm1~ bilginin bir bohimii yanh~ ve
giivenilmez bir bilgi ise, tiimiiniin birden
yanh~ olmadaga konusunda bir garantimiz olabilir mi?
Descartes daha sonra normal ve saghkla
duyumlara dayanan dogrulara ge~er.
Crnegin, tUm insanlar elleri ve ayaklan
oldugunu dii~iiniir. Bakmakta olduklan
kagadan beyaz oldugunu bilirler. Descartes'a gore, normal deneyimlerimizden,
kendilerinden yana emin oldugumuz
duyusal bilgilerimizden bile ku~ku

duyma olasahga vardar. 0 tiim duyudeneylerimizin ger~ekte hayali olabilecegini sayler. Duyu-deneyi yoluyla tecrube
ettighniz her~ey uyurken bir dii~te
sahip oldugutnuz deneylere her bak.Jmdan benzer. Uyanikhgt uyku halinden
ayiracak bir ol~iit bulunmadtgma gore,
uyarukken sahip oldugumuz deneylerin
ger~ekte uyku halinde ya~adLklannuzan
bir par~as1 olmad1~ndan nastl emin olabiliriz? 0, bundan soma bir adun daha
atarak, bilimsel dogrulara ge~er. Ona
gore, bilimsel bilgiden bile ku~ku duyanak i~in, uzak da olsa, bir neden vardar.
Descartes, Ulsarun irngeleminin birtak.Jm
mitolojik varhklar, yans1 ker;i yans1 insan
olan varbk tiirleri.. su perileri, deniz k1zlan
yaratabildigini sbyler. Biitiin bunlar ger~ekte varolmayan hayali nesnelerdir. 0,
i~te bu noktada tiim duyu-deneylerinin
pekala irngelemin faaliyetine benzeyebilea!8ini sayler. BlUldan dolaya, diinya hakkmda bildi~ du~iindugumiiz her~ey,
ger~ekte
varol1nayan
dii~sel
varbklarla ilgili bir bilgi olabilir. Fizik,
kimya, hp gibi bilimler de su perilerine,
deniz k.Jzlanna, at ba~h lnsanlara ya da yansa ke9 yansa insan olan yarat&klara ili~
kin bir ~ah~ma kadar bilirnsel olabilir.
Ku~kunun kendisi her ne kadar daha
da ileri gotiiriilmeye elveri~li bir yapada
olsa bile, geriye yine de kesin olarak bilebilecegimiz bir ~ey kalmaktadU'. Ya
~aman kendisi yahuzca bir dii~ olsa da,
olaylann sergiledigi bir diizen, olaylar
aras1nda sabit ve degi~mez birtakam
ili~kiler vardar. Buna gore, tecriibe ettigimiz bir ~eyin ger~ek diinyanan nu,
imgelememizin mi~ yoksa gordugumiiz
dii~iin bir par~as1 m1 old ugunu kesin
olarak bilemesek bile, dii~iinebilecegi
miz her karenin dort kenara vardar, ikiyle ii~iin toplam1 her zaman be~ yapar.
Fakat Descartes'a gore, 1natematiksel
dogrulardan da ku~ku duymak i~in ge~erli bir nedenilniz var gibi goriinmektedir. Burada onun aldatan Tann, ya da
Kotii Cin varsayamt giindeme gelir. Soz
konusu varsayama gore, insanlan aida ..
tan bir Tann ya da ~eytaru bir varhk,

yontemsel maddecilik

kohi bir cin vardtr. Bizim kendisinin ve


bizim iizerimizdeki etkisinin hi~bir ~e
kilde fark1na varmad1g1mlz bu varhg1n
insanlan ba~tan ~&kannak ve her konuda yandtmak i~in yeterli giicti vard1r.
Descartes'a gore, boyle bir gii~ var ise
eger, o bizi siirekli ve sistematik olarak
yanlltabilir ve bizim dogrulara ula~ma
yoniindeki tum ~abalanm1z bo~a ;~kar.
Biziln ikiyle ii~tin toplatn1n1n be~ ettiginden, karenin dort kenan oldugundan
emin ohnam1z, ba~ka hi~bir ~eyi degiJ
de, yaln1z ve yaln1zca bu ~eytani varltgn bizi yanlltmakta ~ok ba~anh oldugunu karutlar. Descartes bu son noktayla birlikte, her~eyin ku~kuya a~tk
oldu~unu gorerek, rum inan~lannl, ttitn
bilgilerini bir kenara a tar.
Bu ku~ku stireci, ona bir yandan daha
onceden kaza1un1~ oldugu tiitn biJgilerini atma, kendi felsefesiyle daha onceki
felsefe arasUta kesin bir set ~ekme olanag. verirken, bir yandan da sisterninin,
iizerinde insan bilgisinin yeni ba~tan
in~a edilecegi kesin ve mutlak ba~lang~
noktas1n1 verir. Buna gore, her~eyden
ku~ku duyulabilir, fa kat bir ~eyden
ku~ku duyulamaz. Neden ya da nasd
ku~ku duyuyor olursa olsun, onun
ku~ku duyabiJmesi i~in varolmas1 gerekir. Bu sonu~, ku~kulan dag1tan ve ona
sisteminin ba~langt~ dogrusunu veren
~ok one1nli bir sonu~tur. 0, ku~ku yontemini uygulamaya devam ettigimiz, koru
cin varsaymuru kabul ettigimiz zaman
bile ge~erli olan ve hi~bir ku~kWlun yan..
h~layamayacag1 bir sonu~tur. Zira bit
kotii bir cinin varolduglmu ve Descar..
tes'a yandbnakta oldugunu soylesek bile,
bu dn Descartes' ger~ekte varolmad1g1
za1nan, varolduguna inandaramaz. CWn
Descartes' aldatabilmesi i~in, onun her~eyden once varolmasa gereldr.
~u halde, her~eyden ku~ku duyma,
Descartes' ku~ku duyabilmesi i~in, oncelikle varolmasl gerekti~ sonucuna gotiiriir. <;unkii ku~ku duyma bir tiir dii~ ii nmedir. Ba~ka bir deyi~le, istisnas&z
her~eyden ku~ku duyan bir insan,
ku~ku duymakta oldugundan ku~ku

941

duyamaz, zira ku~ku duyarken, ku~ku


diye bir ~eyin varofdugunu, dolaysyfa
ku~ku duyan 'ben'inin varoldugunu
a~ak ve se~ik olarak bilir. Nitekim, o
'Du~iinuyorum, o halde vanm' sonucuna vanr ve boylelikle dii~iinen bir varhk olarak kendi varolu~unu kan1tlar.
yontemsel maddecilik [ing. methodological
materialism; Fr. matbitllisnze nzetftodique ].
tMaddeciligi, dogrudan dogruya ontolojik bir anlam i~inde degil de, benimsenen bHgi gorii~iiniin, ya da felsefi tavar
veya se~ilen yontemin bir sonucu olarak savunma durumu. Dogrudan dognya tinsel bir ger~ekligin varolmadag...
n1 soylemek yerine, bilgide empirist bir
anlay~ benimsedikt~n sonra, yaln1zca
deneyim yoluyla bilinenin varoldugunu, mekan ve zaman i~inde olarun, yan.i
cismin ya da madde cinsinden varhg1n
ger~~k oldugunu soyleme, dolaylslyla
varhg1 madde alan1 yla sarurlama, f akat
rnadde alan1n1n d1~1nda kalan olas1
varhk alan1yla ilgili olarak herhangi bir
iddiada bulunmama yeye tinsel olan1
ifade eden deyimlerin anlamh olmad1g1n1 soyleme tavn.
yiice (Os. ulvi; ing. sublinte; Fr. sublirue; AI.
erhaben ). 1 insan1n ol~ulerini ve sarurlartn a~an, kendi ba~1na iistiin olan ~ey; 2
en onemli ozelligi u~suz bucakstzhk ve
snars1zhk olan, kendisiyle aram1zda
ezici bir oransazhk bulunan, kar~1smda
ezildigimiz gii~; 3 her~yin iistiinde tuttugumuz, ~ok degerli ve onemli gordiigumiiz, giicii, biiyiiklugu, degeri ve
soyluluguyla ba~ka her~eyden aynlan;
4 li.im varhklann ve kavramlarm iistiinde olan, kendisine sayg ve hayranhk
duyulan yapt; 5 ~ok deger verilen, soylulugu ve biiyiikluguyle ba~ka ~eyler
den aynlan ~ey i~in kullantlan s1fat.
Yiice kavram1 iizerinde en fazla duran
filozof olarak Immanuel Kant'a gore,
yuce, belirli bir ~ekli olmayan veya bir
biitiinsellik dii~iincesi i~eren her tiir
nesne kar~1s1nda duyulan hazza ifade
eder.
yticeltme [lng. sublirnation; Fr. sublimation;
AI. sublimierung]. Basllnlmt~ bir duygunun yeni bir nesneye yoneltilmesi y a da

942

yilklem

transferi. B!r i~giidti, itki, duygu, arzuyla yonelinen nesne ya da amacm yerine
ba~ka bir ama~ ya da nesnenin ge~iril
mesi. Psikanalizde, baZJ 'a~ag1' duygu
ya da i~gtidtilerin daha 'yi.iksek' i~gtidti
ya da duygulara donti~mesi durumu.
yiiklem [lng. predicate; F. predicat; AI.
priidikat]. 1 Dilbilgisinde, bir ctimle soz
konusu oldugunda, ctimledeki ttim unsurlann fonksiyonlarmm kendisine gore
belirlendigi, ctimlenin temelini meydana getiren, ortadan kalk11g1 zaman ctimlenin de yok olup gillnesine neden olan
temel oge. 2 Manhkta, iki bile~enden
meydana gelen kategorik onermede,
onermenin ikinci terimi ozne hakkmda
tasdik ya da inkar edilen ~ey, oznenin
dahil veya d1~mda oldugu s1mfl gosteren sozctik 3 Modern manhkta, ozellikleri, nitelikleri ya da bagmhlan gosteren terim
Bu baglamda, varb.k ya da nesnelere nitelikler izafe ellne faaliyetine, bir ozneye
bir s1fat, ozellik, fill, bagmh ytikleyen
onermeye veya boyle bir onermenin
ozne ile ytiklem arasmda kurdugu ili~
kiye veya forme! bag a yuklemleme ad1 verilir. Bir ytiklernin, bir ozelligin oznede
veya ozne konumundaki kavramm i<;lerninde yer ald1guu dile getiren yargya
yuklemleme yargJSI ad1 verilmektedir. Ote
yandan yalmzca bireylerin varoldugunu, bireyler d1~mda hi~bir ~eyin somut
bir varolu~ sahip olmad1guu one
stiren tnominalizmin, gene! kavramlan
bireyler arasmdaki benzerlikle at;lklayan, ytiklemeyi genellemenin araCJ olarak goren ttirti yuklem nominalizmi olarak tarumlaiUr.
Yine, tFrege taraf mdan geli~tirilmi~
olan, ve onermeler manugma, a) bir bireye bir yiiklem atfeden ('Ali zel<idir'
benzeri) ttimceleri, b) bireylere bir bagmh ytikleyen ('Engels Marks'm dostudur' benzeri) onermeleri, c) belirli bir
ytiklem ya da bagmhmn baz1 veya ttim
bireyler i~in ge~erli oldugunu soyleyen
('Baz1' veya 'Ttim insanlar zekfdir' benzeri) ttimceleri ekleyen manhga, yuklemler mantrgr ad1 verilir.

yiiklii soru yanh~1 [ing. phallaet; of loflded


question]. Forme! olmayan bir yanh~ tiirii
olara.k. istenen yarull soruda varsaymaktan, ya da sorulan istenen yamtlan alacak ~ekilde bi~imlemekten, tarb~mah
kabtillere dayanan sorular sormaktan
ol~an ve aym zamanda kompleks soru
yanh~1 olarak da ge~en yanh~ ttirti.
yiikiimliiliik [Os mukellefiyet; Ing. obligation; Fr. obligation; AI. verplichtung]. Uymamamn, yerine getirmenin belli bir sonu~
ya da cezay1 gereklirdigi forme! bir anla~ma, yasa. Ah!ak duyusu, ahlal<i ilke
ya da Odev tarafmdan belirlenen bir tarzda eyleme zorunlulugu. Belli bir ~ey yapacak, belli bir eylemi ger~ekle~tirecek
ki~i i~in soz konusu olan ahlaki kurallan
belirleyen zonmJuluk bi~imi ya da ttirti.
Dogada varolan zorunlulugun, doga
yasalanrun zorunlulugunun i~kin oldugu, fenomenlerin ve olaylann dogasmdan ~lkh~ yerde, ahlal<i ytiktimltiltik
a~km bir kaynaktan o;lkar, yani ahlak yasalanrun zorunlulugu a~km bir zorunluluktur. Ba~ka bir deyi~le, ytiktimltiltik, olaylann, dogamn tisttinde olan,
ger~ek olmamak.Ja birlikte, ger~ekle~ti
rilmesi, hayata g~esi gereken daha
ytiksek bir dtizenden kaynaklanan bir
zorunluluktur. Soz konusu yilktimltiliik
ya da zorunluluk, fizild ya da nedensel
zorunluluktan baglmSIZ olan ve ba~ka
ttirlti davranabilme ozg!irltigtinti de gerektiren kategorik bir ytiktimltiltikttir.
lnsanf gtidtilenmeden baguns1z olan
ahlakf ytiktimltiltik, bizden, arzularm1z,
isteklerimiz ya da giidiilerimizden baglmSIZ olarak, belli eylemleri yapmamlZl, ger<;ekl~tirmernizi ister, bu eylemleri yapmam1zda nesnel bir zorunluluk
bulundu~nu ifade eder. Ahlak alarunda, kategorik birtak1m ytiktirnltiliikler
bulundugunu kabul etmeyen dti~tintir
ler ise, ytiktimltiltigu 'mutlu olmak i~in,
belli ttirden eylemleri ger~ekle~tirme,
belli eylemlerden sakmma zorunlulugu' olarak tammlamJ~lard1r. Burada ki~inin belli bir eylemi ger~ekle~tirme
ytiktimltiltigu, ki~inin onu yapma arzusuna indirgenir ve ytiktimltiltik gtidtilenmeyle ~akl~II.

zamand1~i ~imdi
ol~iilemeyen,

z
Zahiriyye. Kurtuba'da ortaya o;tkan ve
Endiiliis Emevileri tarafmdan resmf
mezhep olarak benimsenen ilikadi islam
mezhebi. Kuran'daki ayetlerin yalruzca
zahiri ya da goriinii~teki anlamlanna
onem veren, onlann mecazf anlamlanru
hi~bir ~ekilde kabul etmeyen Zahirilere
gore, din ilahi olup, tas1m akdsaldlr.
Dahi meselelerin insan akhyla ~oziimle
nemeyece~ini one siiren mezhep, Kuran
ve hadislerin yorwnlanmas suretiyle,
onlardan yeni anlamlar ~lkarmarun, sadece yanl1~ de~il, fakat ayru zamanda
bo~una oldu~unu savwtur.
.
zaman [Yunanca 'khronos' tan; Ing. time;
Fr. temps; AI. Zeit). 1 Ol~ebilir nicelik
olarak dii~iiniilen siire. 2 ~imdinin g~
mi~ olmasma yo! a~an (ve genellikle
siire oldu~u dii~iiniilen) kesintisiz de~i~me, hareket; ge~mi~, ~imdi veya gelecek gibi zaman dilimlerinin kendisinin
par~alan oldu~u siirekli biitiin. Par~ala
n once sonra, ba~lang~ ve son gibi ili~
ki bildiren terimlerle ifade edilen ve de~i~meden aynlmaz olan biitiin.
3 Olaylann birbirlerini izledikleri sonsuz bir ortam olarak dii~iiniilen soyut
kavram. 4 Fiil ya da eyleme ba~h olarak do~al siirenin ~~itli dilbilimsel boliimlerini gosteren kategori.
Zaman da, hpk meklin gibi, oznel ve
nesnel a9dan de~erlendirilir. Bunlardan
uesnel zaman, kendi i~inde de~il de, cisimlerin hareketiyle ol~lebilen zaman
olarak bilinir. Oznel zaman ise, gelece~e
da~ru yonelmi~ bir siirece ili~kin, pasif
de~il de, aktif ya~anllyla belirlenip,
do~rudan ve araCISIZ olarak hissedilen,
dolays1z olarak ya~amp, nesnel olarak

943

niceliksel olarak belirlenemeyip, yerine gore k1sa ya da uzun goriinebilen zaman ya da siiredir.
Ote yandan, zamarun nesneler arasmdak:i ba~mll kiimelerinden meydana
geldi~ini ve nesnelerle de~i~meden asia
ba~1msz olmadl~IIII dile getiren goreli
zaman anlay1~1mn kar~1smda ise, mutlak zaman gorii~ii yer ahr. Ome~in,
tNewton'a gore, mutlak zaman do~al
olaylardan ba~lmSIZdlr ve fiziki olaylardan varhk bak1mmdan once gelir. Mutlak zamanut matematiksel bir diizen oldu~unu, oziiniin d~ bir ~eyle ili~ki
olmaks1zm, diizenli bir bi~imde akmaktan olu~tu~unu dile getiren Newton, zamarun ezeli-ebedi olup, mutlak bir do~
rulhsu bulundu~unu soylemi~tir.
Zaman gorii~iinii, farkl1 zaman anlaY~lanna omek olarak verebilece~imiz
Platon"a gare, zihnin varolanlan bir
biitiin olarak ve birden kavrayamamasnm sonucu olan zaman, de~i~mez ve
zamand1~1 olan yetkin idealar diinyasmn yetkinlikten yoksun bir taklididir.
Platon'un zam.an o~retisinden etkilenen,
ve olaylann siireye ba~h oldu~unu,
fakat siirenin olaylara ba~h olmad1~Uu
dile getiren bir anlay~ geli~tiren Hristiyanhkta, diinyamn ve zamarun yarallh~mdan once varolan ve diinyarun yokolu~uyla zamamn bitiminden sonra da
varolacak olan ezeli-ebedi bir Tann vardir. Bundan dolay1, zaman, varolu~u
i~in Tann tarahndan yaralllm~ olmaya
ba~h olmu~tur ve olacakllr.
Zamamn e~yadan aynlmayan bir varhk tarz1, ve olaylarm siiresi oldu~unu
one siiren tDescartes'a kar~ tLeibniz
zamam bir ili~kiye indirgeyerek, ard
arda gelen olaylann diizeni olarak tammlami~IIl. Yine, zamamn duyarh~m
a prio~i bir formu, deneyin zorunlu bir
ko~ulu oldu~unu dile getiren, deneyin
d1~1nda hi~bir anlarm olmad~m1 dile
getiren tKant'a ka~1 da tBergson, zamam Ierne! ger~klik olarak gormii~tiir.
zamand1~1 ~imdi [lng. timeless present;
Fr. present tternel]. Bah dillerinde kopularun, Tiirk~ede 'd1r'm, bir tiimce ya da
onermede, geni~ zamanda, faka t ge~-

944

zamansol

mi~

ya da gelecek zamandan ayn olarak, ~imdiki zamam gostermeyip, gene!


bir dol';ruyu dile getirecek ~ekilde kullamlmas! durumu. Fiillerin belirli bir
zaman dilimini del';il de, tiim zamanlan
gosterecek ~kilde yer almas1 hli. Ornegin, 'A'run B'den, B'nin de C'den kii~iik
olmas1 dw-umunda, A C'den kii~iiktiir'
~1kanmmda, fiil ~u am gosterecek ~
kilde del';il de, tum zamanlar i~in ge~erli
olan bir dol';ruyu ifade edecek ~ekilde
kullamhm~tu.

zamansal [ing. temporal; Fr. tempore!]. Zamana ait, zamamn bir par~as1 olma durumu. Zamanm i~inde yer. alan ya da
zamanla smulanm1~ bir ~ey i~in kullamlan s1fat. Ezeli-ebedi olana kar~1t olarak ge~ici olam; tinsel, a~km ya da
soyut olana kar~1t olarak, madd! ve
somut olam; dol';aiistii, goksel, ideal ve
zamand1~1 olana kar~lt olarak, bu diinyaya ait olup, yeryiiziindeki varolu~la
ilgili olaru gosteren deyim.
zeitgeist. Almanca zamamn ruhu anlarruna gelen ve metafizik ya da tarih felsefesinde, fikirlerin, el';ilim ya da yonelimlerin, felsefeyle toplumsal yapnun, iktisat
anlayl~lyla siyasi yapmm. bir kiiltiiriin
belli bir ~al';daki durumunu ve diizeyin.i
belir leyen, bile~kesini anlatmak iizere
kullamlan terim Bu dol';alo yakla~lm,
olaylan belirleyen, yonlendiren ve denetleyen ~yin, i9nde bulunulan ekonomik, siyasi ve ecytellektiiel k~ullar veya
Zeitgeist oldul';unu soyledil';i io;in, tarihi
daha ~ok yarat1c1 insanlann yaplil';lru
soyleyen biiyiik adam kuranurun ki~i
selci yakla~1mma ka~1tlir.
zeki [lng. intelligence; Fr. intelligence; AI.
intelligenz]. En gene! olarak, yepyen.i bir
duruma, bu ycni olu~umun ol';eleri arasmda varolan ili~kileri kavrayarak k.r
layhkla uyum sal';lama giicii, melekesi;
insan varhl';rnrn deneyimini ve bilgisini
yeni kar~ila~tll';l somut durumlara uydurrnak suretiyle sergiledil';i problem
~ozme yetenel';i. Gosterge ya da sembolleri yorumlama ve ili~kileri kavrama ve boylelilde de gozlemlenen olaylarm ve e~yarun mahiyetini a~1klama

yetisi; insan zihninin kar~1 kar~1ya kaldil';l teorik ve pratik problemleri bellel';in, imgelem ve kavramsa I dii~iincenin
de yardnruyla tatmin edici bir bi~imde
~ozebilme kapasitesi.
Yap1lam~mda dol';u~tan getirilen ageJere ek olarak, duygusal ve toplumsal
ya~amm da biiyiik bir rol oynad!l';l
zeka soyut zeka ve somut ya da pratik
zeka olarak ikiye aynhr. Bunlardan
soyut zekdy1 belirleyen en onemli ozellik,
onun duyu-verilerini, bilgi.si onceden
kazamlm1~ ve a~iklanml~ gene! durumlann, bir yasa ya da ilkenin ozel bir hli
ya da ozellemesi oldul';unu ke~fetmek
suretiyle anlamas1 ve yorumlamas!d!r.
Ba~ka bir deyi~le, soyut zekaya sahip
bir insan sembolleri ve kavramlan beceriyle kullanan ki~idir. Oysa somut veya
pratik zekdnm en onernli ozellil';i, onun
somut verileri kolaybkla kullanabilmesinden meydana gelir; ba~ka bir deyi~
le, somut zeka deneysel rnalzeme ya da
verileri, geneli hi~ hesaba katmadan,
aym ~ekilde ozel ve somut olan ba~ka
bir veri aracilll';lyla anlamaktan olu~ur.
Ote yandan, zeUmn geli~memi~lil';i
ne, dol';u~tan varolan veya sonradan ortaya ~1kan nedenlere bal';h zihinsel yetersizlil';e zek6 geriliji ad1 verilir. Kahtsal
nedenlere bal';h olabildil';i gibi, d1~ etkenlerle de vuku bulabilen zeU gerilil';inin ii~ farkh tiirii vard1r. Bunlardan
yarg bozukluklan, yeni durumlara
uyum gii~liil';ii ~ekme ve telkin aQ.k olmayla belirlenen zeU gerilil';i veya geli~im yetersizlil';i tiiriine zay1J akllllllk ad1
verilmektedir. Zeka gerilil';inin en al';lr
olan tiirii ise, ahkl1k olarak bilinir. Buna
gore, konu~ma yetisine sahip olamayan. ahk, en basit ihtiya~lanru kar~ila
yamadJI';I gibi, kendisini d1~ ko~ullara
kar~1 savunacak durumda del';ildir. Ote
yandan ahkhk ile zayd akilhhk arasmda yer alan zeU gerilil';ine ITudalallk denmektedir.
Zen-Budizm. KokJeri Hindistan'da olan
ve Nirvana'ya gotiiren yo! olarak meditasyonu ~ ya da i~e dahm gibi belirli uygulamalar yoluyla, insarun derinlik-

Zenori, K1bnsh

lerinden ge~erek nihai ve en yiiksek ger~eklige ula~maya .;ah~an Budist sistem.


Zen-Budizm, <;in'de Budizm ile Taocu
doga felsefesinin bir sentezinden meydana gelen Ch'an ya da Zen Okulu'nun
Japonya'daki uzant1s1d1r.
Felsefelere ve akllc1 ogretilere kar~1
.;1kan, hi.;bir inanca bagh kalmak istemeyen Zen Budistlere gore, sbzciiklere,
kavramlara, ogretilere, mutlak ve degi~
mez kurallara baglanma, insan varhklanrun her zaman ve her yerde gefjerli
olan ger.;ege, derin anlama ula~masma
engel olur. Dii~iincelerimizin varhk ve
yokluk, dogum, oliim, etki tepki gibi
kavramlara takdmasl durumunda, sozlerin ve anlamlarm agma yakalamp ger.;ekten uzakla~acag1m1Z1 savunan Zen
Budistlere gore, manhktan uzakla~1p
ya~amm yahn ger.;egine yonelmemiz
gerekir; bu ger.;ekle~tirildiginde, insanlar soze dokiilemeyen ger.;ekle kar~lla
~acakiardlr.

Zenon, Eleah. Parmenides'in izleyicisi


olan Eleah dii~iiniir.
Zenon, hocas1 Parmenides'in yalmzca
degi~mez 'Varhk'm ger.;ek oldugunu
one siiren gorii~unii, .;okluk ve degi~
menin ger.;ek oldugunu savunan kar~1t
gorii~te i.;erilen manhk.sal gii.;liikleri
gozler oniine seren dolayh karutlanyla
savunmu~ ve felsefe tarihinde bu savunmaslyla tin kazanm1~tlr. Ba~ka bir
deyi~le, hocas1 tPannenides'in .;okluk
ve degi~menin bir yarulsama oldugunu
dile getiren teorisinin inan.;h bir savunucusu olan Zenon, tPythagoras.;1larm
.;oklugunun .;oziilemez gii.;liikler i.;erdigini, degi~me ve hareketin Pythagorasfjllann pluralist varsay&mma gore
bile olanaks1z oldugunu biiyiik bir ustahkla gostererek, Parmenides'in teorisini
karutlamaya ya da en azmdan onun hi.;bir ~ekilde sa.;ma bir gorii~ olmad1g&ru
gostermeye .;ah~m&~hr.
Zenon, Kabnsh. M.O. 335-263 y1llan arasmda ya~am1~ olan, Stoa Okulunun kurucusu, Yunanh filozof.
tAkademi'de Krates'in nezaretinde fel
sefeyle me~gul olan zenon, tStoahlar
tarahndan benimsenen temel ilkeleri be

lirlemi~tir.

945

Ona gore, gen;ek o!an her~ey maddidir. Fakat evren, pasif bir
maddeden olu~mam1~hr. Degi~en bir
yap1s1 olan diizenli biiti.in olan evrendeki pasif maddeden ba~ka, dogadaki diizenleyici, aktif ogeyi temsil eden bir gii.;
daha vard1r. Bu aktif gii.;, maddeden
farkl1 degildir, ancak maddenin degi~ik
bir goriiniimiidiir. 0, hava akmbs1 ya
da nefes gibi, siirekJi olarak hareket
eden ince bir ~eydir. Zenon bu giiciin
ate~ oldugunu soyler; ona gore, bu ate~
var olan her~eye yayllar.
Bu maddi ate~in en temel ozelligi akaldlr. Bu ate~, evrendeki en yiiksek varhk
tiiriidiir. Zenon'a gore, Tanr1 her~eydir.
Yani, Tann bireyleri birbirleriyle birle~
tiren ate~ ya da s1cak nefestir. 0, dogarun ic;indeki akll ya da rasyonel gii.;tiir.
Tann'run ate~ ya da rasyonel bir gii.; oldugunu soylemek, dogaya aklm ve akal
ilkesinin egemen oldugunu soylemekten ba~ka bir ~ey degildir. Madde, kendisinde bulunan bu akd ilkesine gore
davramr. Maddenin bu ilkeye gore olan
siirekli eylemi, Zenon'a gore, bizim
doga yasas1 dedigimiz ~eyi meydana
getirir. Zenon, bilgi anlay1~mda, sozciiklerin dii~iinceleri ifade ettigini, dii~iincelerin ise, bir nesnenin zihin iizerindeki etkisi sonucu ortaya .;1kng1ru
soyler. Zihin, dogu~tan bo~ bir levhadlr
ve dii~iince dagarc1gm1 d1~ diinyadaki
nesnelerden etki ald1k.;a doldurur. Bu
nesneler, duyulann olu~turdu~ kanallardan ge.;erek, zihinde izlenimler meydana getirirler. Aym nesnelerle tekrarlanan fiOk say1da ili~ki, izlenimleri
.;ogalbr, bellegimizi geli~tirir. Bu, bize
oniimiizde duran nesnenin otesine gefjerek, gene) kavramlara ula~ma olanag1
saglar. Zenon'a gore, bir ~eyin dogru ya
da iyi oldugu ~ekJindeki bir yarg1 izlenimlerimizin bir iirtiniidiir.
Zenon, insan ve ahl!k ~nlay1~mda,
diinyarun bir par.;as1 olan insamn da
aym ~ekilde maddi bir varhk oldugunu ve tannsal ate~ten pay ald1gm1 sayler. tnsandaki bu ate~, onun tiim viicuduna niifuz eder ve insana hareket
etme ve d1~ diinyadan duyumlar alma

946

Zenon'un paradokslan

olanag1 verir. Yani, Zenon'a gore, insandaki bu ate~, onun ruhunu meydana getirir. 0, insan ruhunun en iyi ifadesini akllda ve akllhhkta buldugunu
savunur. lnsan i~in akllhhk ise, onun
kendisinin de bir par~as1 oldugu yetkin
doga diizenini anlay1p bilmesi anlamna gelir. Zenon'un ahlak1, i~te bu doga
ve insan anlay1~ma uygun olarak, bir
yandan akla ve bilgiye, bir yandan da
dogal diizene boyun egmeye dayamr.
Zenon'un paradokslan [ing. paradoxes of
Zenon;Fr. paradoxes de Zeraon]. Zenon'un,
degi~meyen bir Varhgm oldugunu, degi~me ve ~oklugun bir yamlsama oldugunu one siiren hocas1 tParmenides'in
Pythagoras~! kar~1tlanm bir dizi zekice
ve ustaca sa~maya indirgemeyJe ~iiriit
mek i~in tasarlarum~ olan karutlamalanna verilen ad.
Zenon'un bu karutlama ya da argiimanlan, buna gore, ~okluk, degi~me ve
mekan kavramlailiW\ ozii itibariyle ~eli
~ik olup, sa~mahklara yol a~1::1g1ru ve
bundan dolay1 evreni ve evrendeki fenomenleri ac;tl<lamak i~ kullamlamayacagmt gostermeyi ama~lar. Bu karut
ya da paradokslann belli ba~hlan ~un
lardu: 1 c;okluk paradoksu: Pythagoras9larla birlikte, ger~ekligin, tek bir varhktan degil de, birimlerden meydana
geldigini kabul edelim. Ger~ekligi meydana getiren bu birimlerin agnhklan ya
vard1r ya da yoktur. Birinci altematifte,
diinyadaki her~ey ve dolayisiyla diinyamn kendisi de sonsuzca biiyiik olacaktu. lkinci altematifte, yani birimlerin
biiyiikJiigii olmad1gt kabuliinde, evrenin de biiyiikJiigii olmayacakhr, t;Unk(i
ona ne kadar ~ok birim eklerseniz ek)eyin, bu birimlerden hi~birinin bir biiyiikliigii yoksa, birimlerden olu~an toplamm da biiyillcliigii olmayacakt1r. ~u
halde, evrenin kendisi de, sonsuzca
kii~iik olmak durumundadu. Pythagoras~lar, oyleyse, ~u ikilemle kar~1 kar~Iyadnlar: Evrendeki her~ey ya sonsuzca biiyi.iktiir ya da sonsuzca kii~iiktiir.
Zenon'un buradan c;tl<annak istedigi
sonu~, ikilemin kendisinden ~1kl::lg1 ka-

buliin, yani evrenin ve evrendeki her~eyin birimlerden meydana geldigi kabuliiniin sac;ma bir kabul oldugudur.
Pythagoras~llar varhgm bir oldugu
varsay1mmm sa~ma olup giiliin~ sonu~lara gotiirdiigiinii dii~iiniiyorlarsa
eger, ~imdi kar~lt varsay1mm, yani varhgm bir ~okJuktan olu~tugu varsayumrun da giiliin~ sonu~lara yol a~t1g1 kabul
edilmelidir.
2 Mekan paradoksu: Parmenides, bo~
luk ya da bo~ mekamn varolu~unu
inkar etmi~ti. Zenon hocasmm bu gorii~iinii, ona kar~1t gorii~ii sa~maya indirgeyerek desteklemeye ~ah~m1~ttr.
Buna gore, i~inde ~eylerin bulundugu.
bir mekarun varoldugunu kabul edelim. 0, hi~bir ~eyse, yani bir ~ey degilse eger, bu takdirde onun i~inde bir
~eyler olamaz. Bununla birlikte, o bir
~eyse eger, onun kendisi mekan i~inde
olacak; bu mekarun kendisi de mekan
i~de bulunacak ve soz konusu siire~
sonsuzG! devam edecektir. Fakat bu,
Zenon'a gore, bir sa9JlaWdu. ~eyler, ~u
halde, mekan ya da bo~ uzay i~inde degmerdir.
3 Hareketle ilgili Paradokslar. a) Stadyum
Paradoksu: Varsayahm ki, bir stadhk
uzunlugu ya da belirli bir yan~ mesafesini ko~arak almak istiyorsunuz. Bunu
yapmak i~in, Zenon'a gore, sonsuz sayidaki noktay1 ge~mi~ olmamz gerekecektir, ~iinkii ~klugun varolu~unu one
siiren anlay1~a gore, her mesafe sonsuz
say1da noktaya boliinebilir. Dahas1,
van~ noktasma ula~mak istiyorsamz
eger, bu mesafeyi sonlu bir zaman dilimi iljinde ge~meniz gerekir. Fakat sonsuz say1daki nokta ve dolayisiyla sonsuz bir mesafe, nasll olur da sonlu bir
zaman dilimi i9nde ge~ilebilir7 Zenon
buradan bir stadhk mesafenin hi~bir
zaman ahnamayacag1 sonucunu ~lkar
hr. Bu durumun herkes ve tiim mesafeler i~in ge~erli oldugu a~ll<.tn. Bu,
Zenon'a gore, her tiir hareketin olanakSIZ oldugu anlamma gelir.
b) A~il Paradoksu: A~il ve kaplumbaganm aralarmda bir yan~a tutu~tuklanru

zihin

varsayabm. A~il iyi bir atlet oldugu


i.;in, kaplu1nbagaya avans ya da yan~a
onden ba~lama olanag1 verecektir. Yan~ta, A~il kaplu1nbagan1n yan~a ba~
ladtgt yere vannca, kaplumbaga yeniden ba~ka bir noktaya ula~1n1~ olacakhr; A~il, bu sonuncu noktaya ula~lnca, o zaman kaplumbaga da, .;ok
kJsa bile olsa, be IIi bir mesafe alarak,
ba~ka bir noktaya ula~m1~ olacakhr. ~u
halde, A~il kaplumbagaya her seferinde
biraz daha yakla~m1~ olmakla birlikte,
onu, -bir do~runun sonsuz sayada noktadan olu~tugu varsay1mma gore- asJa
ge.;emez; zira ge.;ebilmesi i-;in, sonsuz
bir mesafeyi sonlu bir zaman dilimi i.;inp
de almast gerekir ki, bu olanaksazdtr.
c) Ok paradobu: Hareket halinde olan
bir ok du~iinelim. Yaydan c;~kan okun
hedefine ula~mast i;in, belJi bir yer i,gal
etmesi, arada bulunan her noktada ayrt
ayn dunnast gerekir. Ancak mekanda
bir yer i~gal etmek, bir noktada dunnak,
swumet iQ.nde ya da hareketsiz olmakbr. Oyleyse, hareket eden ok hareketsiz
olmak d urum undad1r kL bu da bir .;eli~
kiden ba~ka bir ~ey de~ildir.
Zerdii~t. Zerdii~t.;iilii~iin kurucusu olan,
628-551 ylllar1 aras1nda ya~am1~ ki~i.
Bilgelik tanrtst Ahuramazda'nm kendisine gorundii~nii soyleyen Zerdii~t,
Tann'run kendisine Vohu Manah isimli
bir melekle vahiy indirdigini ve hakikati
yayma gorevi verdigini soylemi~tir.
1ran k til tO rOnde .;oktannchktan tektannohga ge.;i~ surecinde olduk.;a onemli
bir rol oynayan Zerdii~t'un kurmu~ ol
du~u din ise, Zerdu tp:llak olarak bilinir.
M. C. 7. yi.izytlda ortaya .;don1~ olan,
Iran ve .;evresinde ya~ayan halklarm
ba~land1g1 eski bir din olarak Zerdu~t
.;iili.ik, iyi ve koti.i aras1ndald kavga
dinin kozmolojisine de yansihld1g1 ve
1~1kla karanlLk arastndaki bir sava~la
sembolize edildigi it;in, ahliki bir karakteri olan, ikici bir dindir. Zerdii~t~iiluge
gore, evrenin yaratlctst, iyilik Tann'st
olan Ahuramazda'dar. Ahuramazda, insanlara kotuliik etmeye .;ah~an karde~i
Ehrimen ile siirekli bir sava~ halindedir.

947

Buna gore, Zerdu~t~ullikte, iyilik ve koruluk gibi, iki temel ilke vardtr. Aydmbk iyiligi, karanhk da kotiilugu gosterir.
iyiligi yayan Ahuramazda'run kar~lStn
da, kotilli.igi.i yayan Ehrimen bulunmaktadu. insan ruhu, i~te bu iki guciin, iyilikle kotulugun .;att~ma alan1d1r. lnsan
hangi tara tistiin gelirse, Zerd i.i~t.;ulii
ge gore, o tarafa yonelir.
zetetik. Antik Yunan'da, ozellikle hi.;bir
konuda huki.im venneyip, kesin bir
goru~ bildirmeyerek, yaln1zca ara~ttr
maya devam ettiklerini bildiren ku~ku
cular taraf1ndan kullarulm1~ bir stfat
olarak, belli bir konuda birtaklm dogrup
lara ula~may1 ama.;layan ara~hnnaoy1
ve ara~hrmact tarahndan kullantlan
sorgulama yontemini niteleyen sozciik.
zihin [Os. mudrike, kurroei mufekkire; lng.
mind; Fr. intellect, esprit). insarun dii~iincc ve duygulantmlanyla ilgili fonksiyonlanrun tiimi.ine, cisimsel ya da bedensel olgudan, yalntzca ki~inin kendi
gozlemine a.;tk olu~uyla aynlan yaptya
verilen ad. Buna gore, zihinde olup
biten ~eyler, ba~kalan tarahndan gozlemlenemez olup, ozel ya da i.;rektir.
Zihnin ne oldugu ve nastl tantmlandtgt konusunda, di.i~i.ince tarihinde iki
temel egilim ortaya 9km1~t1r. Bunlardan birincisi, zihni, metafiziksel balom ..
dan, mekanik sistemlerden ayn ve bag1ms1z a.;tklaytct bir yap1, varhk ya da
ilke olarak gorme egilimidir. Bun a karp
~1n ikincisi, zihni, beynin norofizyolojik siire~lerinin tezahiiriinii gosteren bi
yolojik bir egriteleme ile ifade etme
egilimidir. Bu ~er~eve i.;inde degerlendirildiginde, ~u zihhl tan1mlanndan
soz edilebilir~
1 Psikolojik olay ve verileri a.;tklayabilmenin temel ara.;lan olduklan i.;in,
varsaytlan zihinsel sure~ ve edimlerin
toplamt olarak zihin. 2 Bireysel organizmanm veya insan organizmastntn bilin.;li ve bilin~ten yoksun mental tecriibelerinin toplam1 olarak zihin. Buna
gore, zihin, canh bir organizmantn v arolu~u ve ya,am miicadelesi s1ras1nda,
.;evresine verdigi bilin.;li tepkilerin dayanagt olan tinsel ger.;eklige kar~tltk

948

zihinbeden dikotomisi

alg1 ve bili~ olmak iizere,


bilin~Ji entellektiiel si.ire~lerin toplam1
olarak zihin. 4 Beyne e~deger ya da
etit olan bir ~ey olarak zihin. Ve niha
yet, 5 biyolojik bir sistem, yeterli bir
karma~akhk di.izeyine ula~bg1, di.izenli
bir yap1 kazand1g1 zaman, sonradan ortaya ~1kan bir ozellik olarak zihin.
zihinbeden dikolomisi [ing. mind-body
dichotomy; Fr. dichotomU! entre I' esprit et le
corps]. Zihinle beden arasU\daki temel
farkhhgr ifade eden kar~1thk. Bu kar~It
hk, zihnin ozel oldugu yerde, bedenin
herkes taraftndan gozlemlenebilir oldugunu; zihnin, hem bi.iti.inlugu i~inde ve
hem de ~e~itli hilleriyle, dogrudan ve
araclSIZ olarak bilinirken, bedenin alg1
ve bellege dayanan ~lkanmlarla bilindigini; zihnin yonelimsel old ugu yerde,
bedenin yonelimsel bir yoni.ini.in buJunmad1g1n1; zihnin elle tutulamaz, gozle
gori.ilemez oldugu ve mekinsal olmadtgl yerde, bedenin gozle gori.ilebilir olup,
mekinda bir yer i~gal ettigini dile geti
nr.
zihin-beden ikiciligi [ing. nri~ad-body dua ..
Iism; Fr. dualism entre esprit et le corps].
Fiziki olmayan zihinsel bir t6ZOn varolu~una inanan, zihin ve bedenin, birbirlerini etldlemekle birlikte, ayn tozler oldugunu savunan gori.i~. Di.i~i.inme,
akdyi.iri.itme ti.iriinden zihinsel i~lem ve
si.ire~lerin fiziki si.ire~lerle ayn1 olmadlklannt, bu si.ire~lerin bedende ya da beyinde degil de, zihinde ortaya ~ldtguu
ve zihnin canb beyinle ayn1 olmadig1n1
savunan ogreti.
Zihin-beden di.ializmi bir~ok insan, ve
ozellikle de oli.imden sonraki ya~ama
inanan insanlar tarahndan savunulan
yaygrn bir gori.i~tiir. Soz konusu gori.i~,
insan varhklanrun yaln1zca fizikf varllklar olmay1p, bizim en onemli par~a
nuzm zihin ya da ruh oldugunu bi.iyi.ik
bir gi.i~le savunur. lnsanlar1 zihin beden
konusunda ikici gorii~i.in dogru olduguna inanmaya goti.iren en 6nemli
neden, be~in tiiriinden salt fizikf bir
~eyin, duygu ve di.i~i.ince ti.iri.inden zihinsel si.ire~leri meydana getinnesinin
imkinsazhgana duyulan inan~hr.
gelir. 3

Ba~ta

Bununla birlikte, zihin-beden ikiciligine birtak1m itirazlar da yoneltilmi~tir.


Bu itirazlann en onemlisi, ikici gorii~i.in bize zihnin ozi.ini.i an)ama konusunda hi~bir katkiSinin oJmad1g1 itira~
Zldlr. ikici gori.i~i.in soyledigi her~ey,
biz insanlardan her birinde di.i~i.inen,
di.i~ goren, v.b.g., fizikiolmayan bir
tozi.in varoldugudur; fakat fiziki olmayan bir zihin dog-rudan ve araciSIZ olarak, yani bilimsel olarak incelenemez.
lkici bakt~ a~ISI, bu itiraza kar~1, biziln
zihni i~ebak1~ yoluyla gozlemleyebiJdigimizi ifade etmi~tir. Ote yandan, ikici
anlay1~a gore, biz zihni, fiziki di.inya
i.izerindeki etki ve eylemleri aracihglyla, dolayh olarak da ara~hrabiliriz.
Zihin-beden ikiciligine yone ltilen daha
onemli bir itiraz, ti.imi.iyle ayn ve farkh
iki toz aras1ndaki kar~1hkh etkile~imi
a~1klama gi.i~luguyle ilgilidir. Ozellikle
fizikalistler, bir nesnedeki her degi~me
nin, fiziki olaylann nedenleri de fiziki
olacag1 i~in, ancak kendisinden once
olan fiziki bir olayla ac;aklanabilecegini
one si.irmi.i~lerdir.
Zihin beden ikiciliginin biri radikal, di&eri de 1lunh olan iki versiyonu vard1r.
Ornegin, Formun, maddeden ayn ve bagunslZ olarak varoldugunu kabul eden
Platon, ruhun oli.imsi.izli.igtine inandrg1
i~in, onun ikicili~, radikal bir ikidliktir.
Varolmak i~in bir bedene ihtiya~ duymayan ruh, bu di.inyadald varolu~u Sl..
ras1nda, bir beden ic;ine hapsolmu~tur.
Oli.im i~in bir haz1rlak olan felsefe, ayru
zamanda ruhun bu tutukluluk hilinden
kurtularak, mutlak ozgi.irluge ula~abil
mesinin en onemli yoludur. tPiaton'un
saz konusu beden-ruh ontolojik ikiciligini, duyusal di.inya ile ak1lla anla~dabilir
idealar dunyas1 aras1ndaki ay1nm tamamlar. Buna gore, nasll ki ruhun varolu~u i~in bir bedene ihtiya~ yoksa, aynt
~ekilde idealar di.inyas1n1n varolu~u
ifjin de, duyusal di.inyaya gerek yoktur.
Ve nasll ki, beden varolu~unu, kendisinin canldrk ilkesi olan ruha bor~luysa,
duyusal di.inya da varolu~unu idealar
di.inyas1na bor~ludur. Buradan da anla-

zihin-beden
~1lacag1

gibi, beden ile duyusal dtin}'a,


ruh ile de ak11la anla~1labilir idealar
dtinyast arasmda bir yakmhk ve akrabahk vard1r. Ruh ya da zihin kendisine
ak1lla anla~1labilir Idealan konu ahr,
fakat ara~tumalannda duyulan kulland1g1 zaman, yolunu kaybeder. Ayru ~e
kilde, insan yalruzca duyulanru kulland&gt, ya~anhsm1 bedenine dayanarak
stirdtirdugu zaman, bu dtinyarun samrlanm a~amaz, her~eyden haz almaya.
~ah~arak, her tarafl delik bir f1~1y1 doldurmaya ~ah~1r.
ikiciligin daha 1lunh bir versiyonunu
savunmu~, ve felsefesinin en onemli
ogelerinden biri olan madde-form analizini, bireysel insan varhgma da uygulaml~ olan Aristoteles'e gore, insan da
madde ve formdan meydana gelir. insarun maddesi, insan vticudwtun kendilerinden meydana geldigi kimyasal
cisimlerdir. insanm formu ise, insan vticudunu meydana getiren kimyasal cisimlerin, kendisi sayesinde ve kendisi
arac1hg1yla, yalruzca olti, duyars1z ve
du~tincesiz bir et ve kemik kiitlesi olmaylp, hisseden ve dti~tinen canh bir
varhk haline donti~ttirtildugu her~ey
dir. Buna gore, insanm formu, Aristoteles'in insan ruhu ad1ru verdigi bile~en
lerden, yani insarun once bitkilerle,
ikinci olarak hayvanlarla payla~hg1
her~eyden ve nihayet yalmzca insana
ait olan ve onu hayvanlardan ay1ran dti~tinme benzeri ozellik ve karakteristiklerden meydana gelir. Maddenin formdan, formun da maddeden ayn olarak
varolabilmesini kabul etmeyen Aristoteles'e gore, madde, canh bir insan vticudunda yalruzca soyut bir bi~imde ayuabildigimiz ~eydir. Aym ~ekilde ruh da,
yalmzca bedenin soyut bir bile~enidir.
Bu bak1mdan, Aristoteles'e gore, beden
ve ruh ayru ttirden varolu~a sahip varhklar degillerdir. Beden kendinde ve
kendi ba~ma varolmaya yetili olan bir
tozdtir ve ger~ekle~mesi i~in, ba~ka bir
temele gerek duymaz. Buna kar~m, bir
form, ba~ka bir deyi~le ozsel insansal
nitelik ve ytiklemlerden meydana gelen
bir btittin ya da kompleks olarak ruh

tkicili~i

949

yalruzca, ytiklem ya da niteliklerin varoldugu tarzda, yani bir bedenle ili~ki


i~inde, bir toztin ozti olarak varolur.
Buna gore, ruhun varolu~u, onun bir
bedene ytikleruni$, bir toztin ozti olmasmdan meydana gelir.
tDescartes ise, zihin-beden ikiciliginin
radikal bir versiyonu i~inde, ruh ve bedenden her ikisini de kendinden-kaim,
varolu~lan i~in ba~ka bir temele gerek
duymayan, ozellikler i~in temel ya da
dayanak olabilen tozler olarak gormti~,
bedenlerle ruhlan birbirleriyle tam tamma ayru dtizeyde olan ~eyler olarak
degerlendirmi~tir. Buna gore, beden
fizi.k.i evrenin bir par~as1 olup, fiziki evrendeki her~ey gibi, i~lemleri, hareketleri ve faaliyetleri itibariyle mekanik bir
nitelik ta~1r. Onun ozti yer kaplamadar.
Beden kendi i~inde, kendi ya~amuu
olu~turacak ~ekilde hareket edebilir ve
onun faaliyetlerinin bir~oguna ruh tarafmdan neden olunmaz. Ruh ise, bedenin her par~asayla ili~ki i-;inde olmakla
birlikte, i~levlerini bedenden baguns1z
olarak ger~kle~titir. Ruhun ozti dti~tinmedir.Ve ozti dti~tinme olan ruhla,
ozii yer kaplama olan beden arasmda
ortak hi~bir nokta yoktur. Evrendeki
her~ey birbirine indirgenebilmekle birlikte, cisim ya da beden ve ruh birbirlerine indirgenemezler. Onlardan her biri
kendi kendine yeterlidir.
.
ttkiciligin, Descartes tarahndan benimsenen bu radikal versiyonu, ruhla beden
arasmdaki ili~kinin ne oldugu, insamn
iki farkh tozden meydana geli~i dikkate
ahrursa, bir insaru nasd olup da birlikli
ve homojen bir varhk olarak dti~tinebi
lecegimiz hususlanm ele aldatamaz
zaman, birtakJm gti~ltiklerle kar~1 kar~&ya kahr. Ba~ka bir deyi~le, Descartes'm ikiciliginin en onemli eksikligi,
ruhla beden arasmdaki ili~kinin ne oldugunu a~lklayamamas1dir. Descartes
.zihin ya da ruhun, beyinde belli bir merkezden i~ gorebilecegi gorti~tinti ortaya
atm1~hr. Buna gore, ruh sinirler ve kan
damarlan arac&hgayla bedensel organlan etldler ve aym ~ekilde onlardan etld
alabilir.

950

zihin-beden problemi

Descartes' ele~tiren filozoflar i~te bu


gori.i~i.in birtak1m gi.i~li.iklerle dolu ol
dugunu gostermi~lerdir. Birinci gi.i~li.ik,
ruhun nas1l olup da beyinde bir 'mer
kez'i olabilecegi noktasmda toplarur.
Zira, ruhun beyinde bir merkezi olabil
mesi, onun mekanda bir yerde bulunma
s1 ya da yer kaplamas1 anlamma gelir.
Oysa, Descartes yer kaplamarun yalruz
ca maddenin bir ozelligi olabilecegi ko
nusunda 1srar eder. Ruh yalruzca di.i
~i.inme ozelligine sahip olabilir ve
bedenin hi~bir ozelligi ile tarumlanamaz.
Ruhun bir yer i~gal etmeksizin bir ~ekil
de i~ gorebilmesi kabul edilebilse bile,
onun bedenle olan kar~1hkh etkile~imi,
zorunlulukla esrarengiz bir ~y olarak
kalmaya devam eder, ~i.inki.i aralannda
ortak hi~bir ozellik bulunmayan iki
tozi.in birbirleri i.izerinde bir etkide bulu
nabilmesi soz konusu olamaz. Descar
tes'm kendisi de bu gi.i~li.igi.i kabul etmi~
ve bu ili~kiyi a~1klayabilmek i.izere,
Tanr1 varsay1mma ba~vunnu~tur.
zihinbeden paralelizmi [ing. mind-body
parallelism; Fr. parallelisme entre l' esprit et
le corps]. Zihin ve bedeni, varolmak i~in
kendilerinden ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~
duymayan, ozleri birbirlerinden ti.imi.iy
le farkh olan iki ayr1 toz olarak tarumla
marun sonucunda ortaya ~lkan, zihinle
beden arasmdaki kar~1hkh etkile~im
gi.i~li.igi.ini.i bertaraf edebilmek amac1y
Ia, zihinsel ya da psi~ik olaylarla be
dense! si.ire~ ya da olaylann, ayru anda
kurulmu~ aym zamaru gosteren iki ku
sursuz saat gibi, ayn, fakat birbirlerine
paralel diziler hlinde ortaya ~lkhklarl
m savunan gori.i~. Psi~ik olay ve si.ire~
lerin ba~ka psi~ik ola y ve si.ire~lerle,
fiziki ola y ve si.ire~lerin ise ba~ka fiziki
olaylarla nedensel bir ili~ki io;:inde bu
lundu~mu, fakat zihin ile beden arasm
da herhangi bir bag, psi~ik olay ve si.i
re~ler ile de, fiziki olay ve si.ire~ler
arasmda nedensel bir ili~ki bulurunad1
gm1 ileri si.iren anlay1~.
Onli.i Alman filozofu tLeibniz'in one
si.irdi.igi.i bir gori.i~ olan psiko-fiziksel
paralelizmde, zihin hAlleri, psi~ik ola y

ve si.ire~lerle bedensel si.ire~ ya da fiziki


olaylar arasmda soz konusu olan mut
lak paralelizm, Tann tarafmdan onceden kurulmu~ olan uyuma baghdu.
zihinbeden problem! [lng. mind-body problem; Fr. probl~me de /'esprit et du corps]. Zi
hinle bedenin farkh tozler oldugunu,
zihin alaru yla fiziki alan arasmda ~ok temelli bir farkhhk bulundugunu kabul
ehne egiliminin sonucu olup1 zihinle
beden arasmda naslf bir ili~ki kurulaca& ve hangi ozellik, fonksiyon ve olu~umlarm zihinsel, hangilerinin fiziki
ozellik veya fonksiyonlar olarak gori.ile:
cegiyle ilgili olan i.inli.i problem.
Tlpk1 tzihin felsefesinin daha ~ok modem felsefede ortaya ~1kan bir felsefe
dab olmas1 gibi, zihin beden problemi
de, ilk kez ve a9k sec;ik bir bi<;imde mo
dem felsefenin kurucusu say1lan Des
cartes tarafmdan ortaya konmu~tur.
tKu~ku yontemiyle, cisimsel olmayan
bir toz olarak kendi bilincine ili~kin a9k
se~ik bilgiye ula~an ve bilincin, zihnin
ozi.ini.i di.i~i.inme olarak belirleyen Descartes, Tann'nm varolu~unu karutlad!ktan sonra, bir diger toz olan maddenin
ozi.ini.i de. yer kaplama olarak tarumlaml~llr. i~te zihin beden problemi, zihin
ve beden tozleri, tDescartes tarafmdan
bu ~ekilde, varolmak i~in kendilerin
den ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duyma
yan, ozleri farkh olan ve dolaysyla
aralarmda hi~bir ili~ki bulurunayan iki
ayn toz olarak tarumland1gl zaman ortaya ~1km1~hr. Problem, oyleyse zihinle
beden arasmdaki ili~kinin tam olarak
ne oldugunu belirleme problemidir.
zihincilik [lng. mentalism; Fr. mentalisme;
AI. mentalismus]. 1 Gene! olarak, insan
davraru~ma ili~kine uygun ve yeterli
bir a~lklamarun, zihinsel fenomenleri
a9klay1c1 oge ya da gi.i~ler olarak Ierne
le almak zorunda oldugunu, zihinsel fe
nomenler temele ahrunad1gmda insan
davram~1run a~lklanamayacaglru savunan gori.i~. tMekanizme kar~1t olarak,
bili~sel si.ire~lerin, fiziki ve fiz yolojik si.ire~lere indirgerunek suretiyle ac;tklanamayacagml savunan gori.i~ ya da anla-

zihin ogretileri
y1~

olarak zihincilik, zihin halleri ve zihinsel siire~lerin, davraru~taki tezahiirlerinden ya da ifadelerinden bagamsLZ
olarak varolduklan1u ve insan davran1~1n1 ac;Iklayabildiklerini savunan ogretiyi; a~lklamalarda, herkes~e gozlemlenebilir olmayan zihinsel olgulara yer
venne tavnnr ifade eder. En iinlii temsilcisi +Chomsky olan bu goru~, aynca
tdavran1~~ahg1n da kar~1s1nda yer ahr.
2 Daha ozel olarak da, tBerkeleyin yalnlzca bireysel zihinlerin ve oznel zihin
hillerinin ger~ek oldugunu savtman
metafiziksel idealizmi. Berkeley'in bu
goru~u, zihni tek toz, varolan biricik
gerc;eklik ya phga i~in zihincilik olarak
bilinir.
zihind1~1 [ing. extramental]. Bilen zihnin
d1~1nda, bilen zihinden bagamsaz bir
varbk tarz1na sahip olma durumu. lnsan
zihninin d1~1nda bir var hk statusiinde
olma.
zihin felsefesi [ing. philosophy of mind; Fr.
philosopltie de fesprit]. Zihinleri, zihin
hllerini ve ba~ka zihinlere ili~kin bilgiyi konu alan felsefe dah; zihne ve zihinsel faaliyetlere ili~kin felsefi ara~hnna.
Zihinle uzaktan ya da yakandan irtibatlandanlan tum kavramlan, ornegin
duygu, du~iince, alg1, ac1, duyum gibi
kavramlan analiz eden, amac;h davranl~, yonelimsellik ve oznel tecriibe tiiriinden zihni belirleyen temel ozellilderi inceleyen felsefe tiirii olarak zihin
felsefesinin tetnel konusu, zihnin varolu~uyla, onun oziinun ve statiisiinun
ne oldugu, kendi da~1ndaki varhklarla
nasal bir ili~ki ic;inde bulundugu probleminden meydana gelir.
Zihinsel olaiUil fiziki olandan ozii itibariyle farkh oldugunu savunan ildci
bak1~ a~asandan hareket eden zihin felsefesi, demek ki, temelde zihin ve beden
aras1ndaki nedensel ili~kileri inceler,
zihnin tam olarak ne oldugunu doyurucu bir bi~imde a~tklamaya ~ab~1r. Son
zamanlarda zihin felsefesinin en onemli
problemi ba~ka zihinlere ili~kin bilgimizin mahiyetiyle ilgili bir problem olarak ortaya t;akma~br. Aynca, zihnin ne

951

oldugu, tozsel bir varhk olup olmadagr


konusu, zihin felsefesinin en onemli konulanndan biri olmak durumundadar.
Zihin felsefesi, ins an davraru~1 ve d ii~iincesini bilimsel yontemlerle ara~h
ran psikolojiden a yard edilmelidir. Psikoloji, insanlann daha ~ok deneysel
ko~ullar alhnda gozlemlenmesine dayanu. Oysa zihin felsefesi, bilimsel gozlemler yapan deneysel bir disiplin degildir.. Felsefe, ve bu arada zihin felsefesi
daha ~ok kavramlanmlZm analiz edilmesine dayarur. Buna gore, zihin felsefesi, zihin konusu iizerinde dii~undu~ii
muz zaman, glindeme gelen kavramsal
konularla me~gul olur. Bir psikologun
davrana~ bozukluklanru, akll hastahklararu, hastalanru muayene ederek, onlar
uzerinde testier yaparak inceledigi
yerde, filozof, 'Zihin nedir?' ya da ~ Aksl
hastahgayla ne anlatmak istiyoruz?' turLinden kavramsal sorular sorar. Bu torden kavramsal sorular ise, aktuel d uru m
ve vakalarm incelenmesi suretiyle yarut-lanamaz, fakat zihinle ilgili kavramlann
analizini gerektirir.
zihin o~retileri [lng. theories of mind; Fr.
theories de r esprit]. Zihnin dogas1ru
ac;lklayan ogretiler, teoriler it;in kullarulan gene) ~emsiye terim.
Zihnin dogas1yla ilgili ogretiler suas1yla, anadde ya da zihinden yalniZca birisinin var oldugunu one suren tbircilik.,
madde ve ruh gibi birbirlerine hi~bir ~
kilde indirgenemeyen iki tozun var oldugunu one suren tikicilik ve ne ruhu,
ne de madde ya da bedeni on plna -;J.karan notr ogretiler baglammda ortaya
t;lkar.
i~e once bircilik baglanunda, 1 maddecilikle ba~layacak olursak, burada oncelikle la) eleyici maddecilifi goruyoruz.
Zihin diye bir ~eyin, zihnin bil~ensel
ogelerini meydana getirdigi du~unulen
duyum, imge, alg1, duygu ya da du~un
ce gibi ~eylerin hi~bir ~ekilde var olmadagana one siiren eleyici tmaddecilige
gore, duygu, du~iince ve alg1 benzeri
~ylerin varolu~una inanan kimseler
yanalmaktadu, zira bu turden ~eylerle

)52

zihin iigretileri

ilgili

konu~ma

anlams1z olup, modas1


ge~mi~ ve bilimsel balomdan yarars!Z
kuramlann bir par~asm1 meydana getirmektedir.
Aym bircilik, ve dolayiSiyla maddedlik
~er~evesi i~inde, eleyici maddedli~in
soz konusu zihin anlay ~rna alternatif
bir zihin anlayi~I geli~tiren 1-b) indirgeyici maddecilik, duyum, imge, algi, dii~iince, duygu tiiriinden ~ey ya da zihin
hallerinin, ger~ekte var olmakla birlikte,
hareket halindeki maddenin daha karma~Ik formlarmdari ba~ka bir ~ey olmadJ~Inl one siirer.
indirgeyid maddecilik, kendi io;:inde
ikiye aynlmaktad1r. Ba~ka bir deyi~le,
indirgeyici maddedli~e. duyumlann,
imgelerin, dii~iincenin, v. b. g., ne oldu~u sorulursa, bize burada, indirgeyici
maddecili~in iki ayn tiirii olarak, ild altematif yamt verilir. 1-b,) Bunlardan
davrari ~~~IIrk olarak bilinen birincisi,
duyum, imge, dii~iince tiiriinden terimlerin, insan benzeri yiiksek diizeyden
hayvanlarm viicudlannm davram~ ya
da hareketlerine gonderme yapmaktadu. Ba~ka bir deyi~le, tdavram~9h~a
gare, zihne, zihin hallerine ve zihinsel
faaliyetlere gonderimde bulunan terimler davram~sal terimlerle analiz edilmek
durumunda olup, zihinle ilgili her terim
davram~ bildiren bir terimle tam bir
e~anlamh.hk sergiler.
lndirgeyid maddedli~in ikinci tiirii, 1b2) merkezi luiI kuramrd1r. 6zdfl$lik teorisi
olarak da bilinen bu anlay1~a gore,
zihin halleri ve zihinsel faaliyetler beden
i~indeki birtak1m hal ve faaliyetlerle ozde~tir. Daha do~ru bir deyi~le, zihin
halleri ve zihin faaliyetler merkezi sinir
sistemi ya da beyinin hllleri ya da hareketleriyle ozde~lik gosterir.
Yine soz konusu bircilik, veya madded
bircilik ba~lammda, 1-c) madded bir
panpsi~izmi ifade eden ve insan varh~mda psi~ik bir madde ya da bir tiir zihinsel malieme bulundu~nu, insarun
zihinsel gii~ ve yetilerinin bu maddenin
artmas1 ya da azalmas1prarunda geli~ti
~ini, karma~1kla~h~ml ya da zayflad1-

1\rni one siiren zihin gorii~iine ziiiinsel


malzeme teorisi, buna mukabil 1-d) zihni
biyolojik evrim siired i~inde ortaya
~1kan yeni bir o~e ya da iiriin olarak
goren do~urucu evrim gorii~iine tiimiiyle kar~1t olan ve bireysel zihinlerin, ba~tanberi maddi atornlarla birlikte
varolmu~ olan zihin par~ac1klanmn bir
birle~iminin sonucu oldu~unu savunan
metafizik o~retiye zihin tozu o~retisi
ad1 verilmektedir.
Yalmzca madde varoldu~u i~in, tinsel
ya da zihinsel olarun hi~bir ~ekilde varolmad~ml one siiren bu madded yakla~m kar~1smda, 2 maddenin varolmadl~uu, fakat salt zihin ya da zihinlerin
varoldu~unu one siiren ve dolaysyla,
zaman zaman tmaddesizcilik olarak da
tammlanan idealist yakla~rm bulunmaktadir. Burada da iki alma~1k soz konusudur: Bunlardan 2-a) tnesnel idealizm
olarak bilinen, ve tFichte, tSchelling,
tHegel ve tBradley gibi dii~iiniirler tarafmdan savunulan o~etiye gore, ger~eklik, var olan he~eyi kapsayan, kucaklaya tek bir zihinden meydana
gelmektedir. Buna kar~m, tBerkeley tarafmdan savunulmu~ olan 2-b) tiiznel
idealizme gare, ger~eklik, nesnel idealizmde oldu~u gibi, her~eyi kucaklayan
tek bir zihinden de~il de, bir zihinler
toplammdan, yani tannsal zihinle sonlu
zihinler ~oklu~undan meydana gelmektedir ve bu ger~eklikte maddi olan hi~
bir ~eye yer yoktur.
Zihin konusunda gene! tanrm itibariyle bircili~in kapsamma giren soz konusu gorii~lerin kar~lsmda, ikici o~retiler
yer almaktadu. Bu ikici o~retilere gore,
zihin, insan bedeninden ayn, hatta
ondan ba~1ms1z olarak varolabilen, ve
maddi olmayan bir ~ey ya da tozdiir.
tPlaton, t Aristoteles ve tDescartes gibi
dii~iiniirler tarafmdan one siiriilmii~
olan zihin-beden ikidli~inin en onemli
gii~lii~ii, farkh terimlerle tarumlandklan i~in, aralarmda ortak hi~bir nokta
bulunmayan zihinle beden arasmdak.i
ili~kinin nas!l a~klanabilece~i problemidir.

zihin ogretileri
i~te bu t;en;eve, yani ikicilik kapsam1

it;inde, ya 3 iki toz arasmda bir ili~ki


veya etkile~imin bulundu~u, ya da 4
zihin ve beden arasmda hit;bir ili~ki bulunmadt~l gorti~leri one stirtilmti~ttir.
Ote yandan zihin ve beden arasmda bir
ili~ki ya da etkile~im bulundu~unu one
stiren gorti~ de kendi it;inde ikiye aynlmaktadlr. Bunlardan zihnin bedeni, bedenin de zihni etkiledi~ini savunan ve
en ba~ta Descartes tarahndan temsil
edilen gorti~ 3-a) tetkil~imcilik ya da
kar~1hkh etkile~imcilik olarak bilinir.
Buna kar~m, madde ya da bedenin
zihni etkilerken, zihnin beden tizerinde
etki ya da eylemde bulunamad1guu one
stiriip, zihinsel olaylan beynin faaliyetlerinin yan tirlinleri olarak tanunlayan
gorti~ 3-b) tepifenomenalizm diye ge~er.
ikicili~i benimsemekle birlikte, zihinle
beden arasmda nedensel bir ili~ki ya da
etkile~im bulunmad1~lnl dile getiren
gorti~ ise 4-a) psiko-fiziksel paraleliz.m olarak tammlarum~tu. tLeibniz tarafmdan
one stiriilen bu gorti~, zihinsel stiret;lerle fizik! stiret;lerin, ~nceden Tann tarafmdan mtikemmelen ayarlarum~ ya da
kurulmu~ saatler olarak, iki paralel dizi
meydana getirdi~ini ileri surer.
Zihin konusundaki soz konusu birci,
yani maddeci ve idealist gorti~lerle
ikici gorti~lerin d1~mda kalan zihin o~
retileri ise, genellikle notr otretiler olarak bilinir. 5 Gert;eklik bak1mmdan ne
madde ya da bedenin, ne de zihnin
temel oldu~unu one stiren bu notr 0~
retilerin ba~mda tSpinoza 'nm zihin o~
retisi gelmektedir. 5-a) Spinoza'ya gore,
zihin ve madde ya da beden, ger~eklik
bak1mmdan her ikisinin de gerisinde ve
temelinde yer alan bir toztin tezahtir ya
da gortintimlerinden ba~ka hit;bir ~ey
de~ildir.

Spinoza'mn bu gorti~tintin daha modem bir versiyonu, Sb) ytizyllmuzda,


gtindelik dil felsefesinin tinlti temsilcilerinden biri olan P. tStrawson tarafmdan
one stirlilmti~ttir. Bazllan kah~lkSlZ J?ir
bit;imde maddi olup, bazdan da ki~ilere
kar~1hk gelen bir tozler ~oklu~undan
soz eden Strawson'a gore, ki~iler hem

953

zihinsel, ve hem de fiziki nitelikler sergileyen tozlerdir. Bir ve aym tozun hem
zihinsel ve hem de fiziki niteliklere
sahip oldu~unu savunan bu gorti~, zihinsel olanla fiziki olan arasmdaki farkhh~l niteliksel bir farkhh~a indirger.
Aym notr zihin o~retileri ba~lammda,
biraz daha farkh bir yakla~1m 5-c) pragmatist dti~tintir W. t}ames'la, E. tMach,
R. tCamap, ve A E. tAyer gibi pozitivistler tarafmdan benimsenmi~tir. Birtaklm tikel o~elerin, yani tecriibe ya da
deneyimlerin varh~mdan soz eden bu
yakla~1ma gore, bu tecrtibeler birbirlerine, ome~in bellek ve t;a~n~m yasalanyla ba~land1klan zaman zihinleri,
buna kar~m orne~in perspektif yasalanyla ba~land1klan zaman da maddi
nesneleri meydana getirirler. Bir ki~inin
zihninin, salt onun deney ya da tecrtibelerinin toplarrundan ibaret oldu~unu
one stiren bu yakla~1m, zihinsel olanl~
maddi ya da fizikr olan arasmdaki farkhh~l, notr tikeller, yani tecrtibel~r arasmdaki farkhh~a indirger.
Bu SOnUnC'U ogretiyle oldukt;a onemli
benzerlikler sergileyen bir zihin o~retisi
de, yine yuzy1lumzda d.ilci filozoflarla
varolu~t;ular ve fenomenologlar tarafmdan one stirtilmti~ttir. 5-d) Dilc:.i filozoflar i~te bu t;ert;eve it;inde, zihinle beden
arasmdaki farkhh~a, iki dil ya da kavramsal sistem, yani srras1yla, zamansalme~nsal terimlerden meydana gelen fizikalist bir dille, ahlaki sorumlulu~a,
akllsalh~a, insan eylemlerinin ahlaki de~erine
gonderimde bulunan ki~i
konu~masl arasmdaki farkhh~a indirgerler.
Dilci filozoflarla a~a~1 yukan aym sonut;lara ula~m1~ olan fenomenologlarla
varolu~t;ular ise, 5-e) dilsel mtitalaalardan t;ok, bir bedeni olup tecrtibe eden,
tecrtibelerini ve ya~amm1 de~i~tirme
ve belirleme gtictine sahip bulunan,
dtinyadaki bir varhk olarak insanm durumuna ili~kin gozlemlerden yola t;lkml~lardlr. Buna gore, insan, gozleme
konu, ve do~a yasalanna t~bi olan bir
. nesne, mekansal ve za.mansal o~elerin
bir bile~kesi ya d a toplam1 olan bir var-

--------:--------------------

54

- - - - - - - -- - - - - -

---------------------------

zincirleme tastm

hk olarak goriilebildijli gibi, kendi kendi5ini harekete ge~iren, kararlan ve 5ec;imleriyle kendi5ini oldujlu kadar, dunyay' da dejli~tirebilen, dejler yarahci5I
bir ozne olarak goriilmelidir.
incirleme la5Im [lng. polysyllogism; Fr.
polysyllogisme). ikiden fazla onciilii olan
ta5Imlara, ta5Un5al ~lkarunlara verilen
ad. Onciillerin 5tra5ma ve terimlerin konumuna gore, ~ok 5ay1da zincirleme
ta5un tiirii olmakla birlikte, en ~ok bilinen
iki zindrleme ta5un tiirii, yijlm zincirleme ta5Im ve ii5teleyid zindrleme ta5undu.
.oon polilikon. Tek ba~ma ya~ayabilecek
tek varhjlm hi~bir ~eye ihtiyac1 olmayan
Tann ya da ihtiya~lanru pen~eleriyle
elde eden hayvan oldujlunu, insarun tek
ba~ma mutlu olamay1p, amacma er~e
meyecejlini, ancak bir toplum i~inde ya~ayabilecejlini dile getiren Ari5totele5'in,
insania ilgili olarak. onun 'toplumsal ya
da 5iya5al hayvan' oldujluna i~aret eden
deyirni.
.orunluluk [05. zorunluluk; ing. necessity;
Fr. necessite; AI. notwmdigkeit]. 1 Olum5al olmaya, oldujlundan ba~ka tiirlii
olabihneye kar~1t olarak, oldugundan
ba~ka tiirlii olamama durumu. 2 Ka~J
mlmazllk, on5uz olunamazllk hAii. 3
Bir ~eyin kendi5i olmadan, belli bir
~eyin yap1lamama51 ya da varhjla gelememe5i durumu. 4 Ke5in, belirleruni~.
i5tejle bajlh olmayan, iradi olmayan.
Bu ~erc;eve ic;inde, bajllmSIZ, yok edilemez, kendi5ine neden olunmam1~, varhjla getirilmemi~ varhjla; .varolu~u i~in
ba~ka hi~bir ~eye ihtiya~ duymayan,
fakat ba~ka her,;eyin varolu~unun nedeni olan, oldujlundan ba~ka t!irlii olamayan, yok edilemeyen, kendinden kaim,
kendine yeter varhjla; kaynajl1, nedeni
balammdan, ba~ka ~eyler kar~l5mda neden5el ve mutlak bir bajllm51Zhjll' olan,
ozii varolmak olan, varolmay1~1 dii~ii
niilemeyen varhjla zorunlu varhk ad1 verilir.
orunluluk~u dojla ya5a51 giirii~ii [ing.
necessiterian viw of laws of nature]. Dojla
ya5alanmn dojladaki fenomen ve ~eyle
ri yoneten, ~eylerin belirli ~killerde orta-

ya c;lk~lanm 5ajllayan, dojladaki olaylann tam olarak ya5aya uygun bir bi~imde
ortaya ~1kmalanm, olduklan gibi olmalanru gerektiren ilkeler, buyruklar, kurallar
oldujlunu dile getiren gorii~. Dojla yasalanrun, ortaya ~lkl~lanna neden oldujlu
fenomen ve ~eylerden ger~eklik ve gii~
bakmundan once geldijlini 5avunan anlaYl~.

Omejlin, metallerin 15lhhnca genle~tijli


ni dile getiren dojla ya5a51, buna gore
tiim metallerin davram~1m yoneten ya
da belirleyen gene! bir ilke, dojlaya zorunluluk yiikleyen a priori bir kurald1r.
Teolojinin bak1~ a~J5utdan, dojlada varolan ~eylerin davram~m1 yoneten bu yasalar Tann tarafmdan yarabhr. Tann'nm
ir3de5i, O'nun mutlak kudret ve bilgi5inin i~areti olan bu ya5alar aracJhjliyla
ifade edilir.
Bu gorii~iin Z1dd1 olan gorii~e, yani
dojlada zorunlulujlun olmadijlmi, dojladaki ~eylerin, olay ve fenomenlerin
olduklanndan ba~ka tiirlii olmu~ olabileceklerini; dojla yasalannda, fiziki yasalarda gtiriilen zorunlulugun, bu yasalann
ifade ve forrniile edilmesinde kullarulan
kavrarnlann meydana getirdijli 5istemden, teorik yap1dan kaynaklanan manbksal bir zorunluluk oldujlunu dile getiren
anlay1~a zorunluluk~ olmayan dojla ya5a5I gorii~ii denmektedir.
zorunluluk~uluk [lng. necessitarianism; Fr.
nlcessitarianis0711!]. Ozgiirliik~iiliik ve belirlenim5izcilijlin kar~I5mda yer alan ve
evrende mutlak bir zorunluluk ya da deleaninizmin h kiim 5iirdiijliinii, evrendeki her olaym manbksal ya da neden5el
bir zorunluluk tarafmdan belirlendijlini,
evrende fiziki belirlenmemi~lille, yani
ra5lanhya da, p5ikolojik belirlenmemi~
lijle, yani irade ozgiirliijliine de yer olmadijlml one 5iiren gorii~. Evrendeki
tUm olaylann nedenler tarafmdan belirlenmi~ oldujlunu, bu nedenlerin kendilerinin ortaya ~~la~mda da bir zorunluluk bulundujlunu 5avunan anl.ayi~.
zorunlu ve olum5al dogrular [Ing. necessary versus contingent truths; Fr. ventt!s
necessaires versus verites contingentes]. Manbksal ve zorunlu, ~eli~kiye dii~iilmeden

zorunlu ve olumsal

inkar edilemeyen dogrularla, olgusal


olan ve dolayis1yla, inkar etmenin bir
~eli~ki yaratmad1g1 dogrular aras1nda
yap1lan ay1nm.
Buna gore, inkAr edildigi zaman ~eli~
kiye du~ulen, dolay1slyla temelinde ~e
li~mezlik ilkesi bulunan manhksal,
analitik dogruya zorunlu dogru ad1 verilirken, ink~r edildigi zaman bir ~eli~
kiye du~ulmeyen, olgusal, sentetik
dogruya ol umsal dogru denir.
Ay1nma felsefe tarihinde ilk kez Aristoteles tarahndan i~aret edilmi~tir. Onda
zorunlu dogru, oldugundan ba~ka turli.i
olamayan1 ifade eden dogrudur. Olumsal dogru ise, oldugundan ba~ka turlii
de olabileni dile getiren bir dogrudur.
Aristoteles'te zorunlu dogru ayn1 zamanda ozsel dogru olarak da ge~er. Ozel
bilimlerin dogrularnun kendilerinden
turetildigi aksiyomlara kar~1hk gelen bu
dogrular ilgili bilimin konusunu meydana getiren nesnelerin, ~eylerin ozunu ortaya koyar. Aristoteles'in zorunlu dogru
larla ilgili bu goru~u, belli bir metafizik
anlay1~ma, ~eylerin ger~ek ozleri oldugu goru~une dayanmaktad1r.
Ayn1 ~ey, yani zorunlu dogrulartn ilgili goru~un gerisinde belli bir metafiziksel anlay1~ olmas1 durumu onyedinci
yuzy1l rasyonalist du~unuru Leibniz
i~i.n de ge~erlidir. Ona gore, zorunlu
dogrular, yanh~ olabilmeleri soz konusu olamayan, oJumsal dogrular ise,
dogru oldu.kJar1 kadar yanh~ olabilmeleri de mumkun olan dogrulard1r. Yine,
zorunlu dogrular akla dayanan rasyonel
dogrulard1r, bun a kar~ln olumsal dogrular deneye da yanan dogrulardlr. Ote
yandan, zorunlu dogtularla olumsal
dogrularm temelinde farkh ilkeler vardlr. Buna gore, manhksal, zorunlu ya
da rasyonel dogrular, inkarlaruun bir
~eli~meyle sonu~larunas1 anlam1nda, ~e
li~mezlik ilkesine dayantrlar. Leibniz
bu tiirden zorunlu dogrulann, terimleri
tanunland1g1 zaman, 'A A'd1r' ~eklinde
ki totol9jilere ya da ozde~lik onennelerine indirgenebileceklerini du~unur.
Soz konusu indirgeme sureci ise, tarum

do~rular

955

zincirleri arac1hg1yla olur. Mate1natiksel


dogrular, i~te bu turden zorunlu dogrulardlr ve tLeibniz mantlkta, matematik
i~in bir temel arayan ilk ki~i olmu~tut.,
Buna ka~1n, olumsal dogrular totolojilere indirgenmek suretiyle dogrulanamazlar; bundan dolay1, olumsal dogrulartn temelinde yeter neden Hkesi vardll'.
Leibniz, soz konusu yeter neden ilkesini
Tann'n1n se~imine atlfta bulunarak
ifade etmi~tir. Buna gore, Tann, bu evreni yarahrken, dunya1n1z1, her biri
farkh bir diizen ya da yap1 sergileyen
~ak say1daki dunya aras1ndan se~ebil
mek durumunda kalm1~t1r. Leibniz'in
du~undugu gibi, monadlann say1s1 ~e
~itli nedenlerden dolay1 sonsuz olduguna gore, bu turden mumkun dunyalann say1s1 da sonsuzdur. Bundan
dolay1, dunyam1z hakkmda olan her
olumsal dogru, temelini ve hakh kdtnl~lnl, Tanr1'n1n bu dunyayt se~erken,
onu tum mumkun dunyalann en iyisi
olarak se~tigi olgusunda bulur. Dunyamlzla ilgili bir dogru, olumsal bir
dogru olarak kahr, ~unku o, son ~o
zumlemede Tann'nan se~imine baghdlr
ve onun dogrulugu i~in yeter neden,
Tann'n1n dunyamlZI, tum mumkun
dunyalann en iyisi olarak se~mesidir.
Leibniz'in, her dogru onermede, yuklemin konuda i~erildigi ~eklindeki gorii~unun, zorunlu dogrularla, olumsal
do~rular arasmdaki ay1nnu ortadan kaldlrdlgma i~aret edilmi~tir. Zira bu
goru~, tum onermeleri analitik onermelere, yani manhksal olarak zorunlu onermelere donu~turur. Bu durumun bir sonuru olarak, Leibniz'e gore, yeter neden
ilkesi yalnlzca tum dogru onennelerin
analitik onermeler olduklanru ortaya koyarken, ~eli~mezlik ilkesi de him an alitik onermelerin dogru olduklann1 gosterir. Buna gore, bir toz hakkm.da olan her
onerme soz konusu toze, onun ozunun
bir par~as1 olan bir ozellik yu.kJuyorsa,
bu bi~imdeki tum onermelerin, her ne
kadar ba~ka temeller uzerinde olgusal
dogrular olarak gorulmeleri gerekse bile,
analilik olmalar1 gerekir. Leibniz bu sonucu kabul etmekle birlikte, olgusal bir

956

zorunlu ve olumsal dogrular

dogruyu analitik bir onerme olarak gormede ortiik olarak soz konusu olan r;eli~
kiden, bir tozi.in sahip oldugu ozelliklerin say1smm, bpkl bir ~eye sonsuz
say1da farkh bak1~ a~1smdan yakla~ma
nm olanakh ohnas1 gibi, sonsuz say&da
olmass gerektigini gostererek ka~mmaya
~ah~m1~t1r.

Leibniz'e gore, sonlu insan varhklan


olarak bizler, bir tozi.i tam anlam1yla
analiz edebilecek bir konumda degiliz.
Bundan dolay1, bir ozelligin o toze tam
olarak ait oldugWlu kesinlikle bilemeyiz. Tozle ilgili analizi tamamlamadan,
ki bu insan i.;in olanaksiZdrr, bu tozi.in
soz konusu ozellige sahip olup olmadiguu bile bilemeyiz; bu ~er~eve i.;inde,
onun bu ozellige sahip oldugunu kabul
etmek bir ~eli~ki olabilir. Bunun]a birlikte, sonsuz olan Tann, tozle ilgili analizi

tamamlayabilir; bundan dolay1, Tann


ir;in, ~eyler ya da tozlerle ilgili tum onermeler analitik onermeler ya da manhksal olarak zorunl u olan onermelerdir.
Oysa, biz insan varhklan, yalruzca, bir
onerme dogruysa eger, soz konusu
onermenin zorun]u olarak dogru oldugunu bilebiliriz, fakat bir onermenin
dogru oldugunu kesin olarak bilemeyiz.
Onermelerin dogruluklanna iti~kin yargiianmiZda, Leibniz'e gore, yalmzca olasihga dayanmak durumunday1z, yani
varacagtmlz sonu~lar i~in, hangi nedenlerin yeterli oldugunu bilmeliyiz. ~u
h~lde, olgusal bir yargt, bizim i~in olumsaldlr. Oysa Tanr1 ir;in olumsalhk yalmzca, 0 hangi tozlerin, mi.imki.in di.inyalardan hangisinin varolmas1 gerektigini
se~erken soz konusu olmu~tur. Tann
ir;in geri kalan her~ey zorunludur.

Dizin

Tiirk~e

Dizin

a
Abdera Okulu; Abelardus;
acele genelleme yanh~1; ac1; a;1k;
a;~k ahlak; a;~klama; a;~khk;
a;k toplwn; a;~k ve ~ du~unceler;
adalet; adalet ilkesi;
ademi merkezil~tinne; ad hoc; adiafora;
a dicto secundum quid ad dictum simplici~
a dicto simpJiciiEr ad dictum serundum qmd
adlandlrlCl tan1m; Adler, Alfred;
Adorno, Theodor; ad tanuru; advaytizm;
Aenesidemos'un Tropeleri;
a fortiori; agape; Agathon; Agrippa;
aga; bit;imli du~unce; ahimsa;
ahlak; ahlakt;~; ahlak;lhk;
ahlakd1~1; ahlik duyusu;
ahlak felsefesi ; ahlak1n evreleri;
ahlak.Jn soyk utugu;
ahlak1n temel etmenleri;
ahlakln temel ogeleri;
ahlaki; ahlaki arihnetik;
ahlaki egoizm; ahlaki emp irizm;
ahlaki epistemoloji; ahlaki eylem;
ahlaki eylemin gerisindeld mohfler;
ahlaki gerekt;eler karub;
ahlaki gorecilik ; ahlaki ilke;
ahllli ilkelerin bilgisi;
ahlaki kulti.ir hareketi;
ahlaki mutlakt;ll1k; ahlaki ozne;
ahlaki ve toplumsal yasalar;
ahlak karuh; ahlaks1zc1hk; ahlak turleri
ahlak yasas1; Ahuramazda
aile benzerligi; aitia;
Ajdukiewicz, Kasimierz; Akademi; akll;
ak1labk; akd -;ag1; aklld1~1;
akd dogrulan; akllyurutme;
ak1nhlar kuram1;
ak1~ ogretisi; akJa uygun;

957

akhn id~resi i~in kurallar;


akrasia; akromatik;
aksiyom; aksiyomatik yontem;
ak ve kara yanh~1;
Albertus Magnus; ald~rmazcthk;
Alembert, Jean Le Rond d';
alet;ilik; Alexander, Samuel;
alg1; alg1cdJk; algdar;
alg1n1n degi~ebilirligiyle ilgili kanlt;
algtrun yarulabilirligiyle ilgili karut;
alg1run transenden tal birligi;
algoritma; abahk;
alunlama; ah~kanhk;
Alman idealizmi; Alman maddeciligi;
Alman tarih okulu; altakoyma;
Althusser, Louis;
albkhk; alhn kural;
alhn orta; altkume; amat;;
ama;lar kralhg1; amat;hhk ilkesi;
amat; olarak insan; amel;
amicus Plato, sed magis arnica est verjtas;
amoral; amor fati; anakronizma;
Anaksagoras; Anaksimandros;
Anaksimenes; analitik; analitik ahlak;
analitik -;izgi; analitik felsefe;
analitik Marksizm; analitik onerme;
analitik psikoloji;
analitik ve sentetik ay1nrru;
analitik yontem; analiz;
analiz paradoksu; analogon rationis;
analoji; anangke; anar~i;
anar~ist bilim goru~u; anar~izm;
angst; ancien regime;
anunsama; anlm.Sama kuranu;
anlam; anlama yetisi;
anlamlanduma edimi;
anlam ti.irleri; anlah; Annales Okulu;
anomali; anonnal; anschaung;
Anselmus, Aziz;
ansiklopedi; ansiklopedjstJer;
antagonizm; anti; antihumanizm;
antik felsefe; antilogia; antilojjzm;
antinomi; antinomiyan; Antiokhos;
antiqua doctri.na;Antis~es; ant~t~z;
antropoloji; antropolOJlk maddec1hk;
antropolojizm; antropomorfik amat;hhk
antropomorfizm; antropoteizm;
antropozofi; a-onermesi; apat;lkhk;
apagoge; apa theia; ape iron;
Apel, Karl-Otto; aphairesis;
apodeiktik; apodosis; apolitizm;

958

Dizin

.~polloncu;

apolojetik; apophansis;
aporetik; aporia; a posteriori bilgi;
a priori bilgi; a priori ve a posteriori;
apriorizm; Aquinah Thomas;
ara-;sal akdcahk; ara-; teorisi;
arbitrum liberum; ardbile~en;
Asya tipi iiretim tarz1;
a~ag1hk kompleksi; a~k; a ~lun;
a~k1nhk; a~ktn nitelikler;
ataraxia; ateiim; athanatizm;
Athenagoras; Atman; atomculuk;
ato1nik olgu; Aufklarung;
Augustin us, Aziz;
Austin, John Langshaw;
au tarkeia; Avenarius, Richard;
avidya; ayalb evren; aydmlaruna;
ayd1nlanman1n -;okti~ti;
ayd1nlatan tecriibe; aydmlatma teorisi;
Ayer, Alfred; ay1rd edici ozellik;
ay1rd edilemez;
a yud edilemezlerin ozde~ligi ilkesi;
ay1nm; a yna evresi;
aynahk ve farkbhk; ayn;
aynkhk; azgeli~mi~lik;

b
Babilik; Bachelard, Gaston;
Bacon, Francis; Baconculuk;
Baconun yontemi;
bagda~abilircilik; bagda~1k;
bagda~mazclhk; bagll ozellikler;

bag1mhhk; bag1mstz; bag1nh;


baglam; baglamcallk;
bagla1nsal tantm; bagnazhk;
Bahailik; Bain, Alexander;
Bakunin, Mihail Alexandrovic;;
bamalip; barbara; baroco; barok;
Barth, Karl; Barthes, Roland;
basit; bashrma;
ba~kald1nyorum, oyleyse vanz;
ba~ka zihinler problemi;
Bataille, Georges; bahhla~ma;
bah Marksizmi; b~tmrlik;
Ba udrillard, Jean;
Baumgarten, Alexander
Bayle, Pierre; Beauvoir, Simone de;
beden; beden-ozne;
begeni; Bekta~ilik;
belirleme; belirlenim;

belirlenimsizcilik; belirsizlik;
belirtik tarum; bellek;
bellum omnium contra omnes;
ben; bendllik; Benjamin, Walter;
benlik~lik; benlik teknolojisi;
benmerkezci durum;
benmerkezcilik yanllsamas1;
ben-olmayan;
Bentham, Jeremy; Benthamc1hk;
benzerin benzerine neden oldugu ilkesi
Berdyayev, Nikolai;
Bergson Henri; Bergsoncul uk ;
Berkeley, George; Berkeley 'in tezleri;
Berlin, Sir isaiah;
Bernard, Clairvaux'lu Aziz;
be~inci toz; b~ Himel;
~ yol; betim; betimlemeler teorisi; betimleyicilik; bilen;
bile~tiriciler manhg1; bilgelik; bilgi;
bilginin arkeolojisi;
bilginin goreliligi; bilgisizlik;
bilgi sosyolojisi; bilgi ttirleri;
bilim; bilimdlik; bilimdeki kriz;
bilim felsefesi; bilimin bilimi;
bilimin birligi; bilimin degeri;
bilimin ilerleme tablosu;
bilimin temel ozellikleri;
bilimlere ili~ldn s1lllflama;
bilim olarak ahlak; bilimsel a-;1klama;
bilimsel ara~tuma program1an metodolojisi
bilimsel deney; bilimsel detenninizm;
bilimsel devrim; bilimsel empirizm;
bilimsel hiimanizm; bilimsel yontem; bilimsel yontemler; bilim sosyolojisi;
bilinci ~eyl~tiren go.rii~; bilin-;;
bilinebilirlik; bilinemezcilik;
bilinemezcilige reddiye; bili~;
bili~~ilik; bili~l; bir;
Biran, Maine de; bir arada olabilirlik;
bircilik; birey; bireycilik; bireyle~im;
birinci dereceden toz;
birincil ve ikincil nitelikler;
birle~ik uyu~ma ve farkhhk yontemi;
birlik-;ilik; birlikte degi~me yontemi;
birlikteki ~okluk; biyo; biyo-iktidar;
biyoloji felsefesi;
biyolojik mekanizm; biyolojizm;
Bloch, Ernst; Blonde!, Maurice;
bocardo; Boethius; bol~evizm;
Bolzano, Bernard; Bonaventura, Aziz;
Boole, George; Bosanquet, Bernard

Dizin

959

bo~luk; bo~l uklann

Tanns1;
Bourbaki, Nicolas; Bou troux, Emile;
bohne; bolurunti~ -;izgi analojisi;
Bradley, Francis; Brah1nan;
bramantip; Brentano, Franz;
Brunschvig, Leon;Bruno, Giordano;
Budiztn; bulaxuk; bulgusal;
Buridan, Jean; Buridan,In e~egi;
burjuva devrimi; burjuvazi
Burke, Edmund; butaveda;
Butler, Joseph; buyruk-;uluk;
buyruk turleri; Buchner, Ludwig;
bl.irokrasi; blitun; butun-par-;a ili~kisi;
butun-par-;a ilkesi;
btiyuk adam kurama;
btiyuk oncul; buyuk patlama;
btiytik varbk zinciri;

c
Cabanis, Pierre Jean George;
camenes; camestres; Camus, Albert;
Canguilhem, Georges; canbcllak;
canh maddecilik; Camap, Rudolph;
Carr, Edward; Cassirer, Ernst;
catvari arya-satyani; causa sui;
caynacthk; cebriye; celarent;
ce1naat9lik; cesare; cesaret; ceza;
characteristica dominante;
characteristica universalis;
Chartres Okulu; Chomsky, Noam;
Cicero, Marcus Tulius; cins;
cinsel ay1nmcahk;
cinssel tarum; cins ve ayaram;
cins ve tiir gozetilerek yapdan tan1m
cisim; dsimle~me; civitas solis;
Clarke, Samuel; cogito argumaru;
cognitio approbationis;
coindden tia oppositorum;
Collingwood, Robin George;
Comte, Auguste; conatus;
Condillac, Etinne Bonno de;
conditiones sine qui bus non;
Condorcet, Marquis de;
consensus gentium yanb~a;
consequentia; contradictio in adjecto;
co~umculuk; Couturat, Louis;
credo quia absurdum est;
credo ut intelligam; Croce, Benedetto;
cum principia negante non est disputandum

-;agda~

felsefe; -;agda~ idealizm;


-;aguma; -;agn~nn; -;agn~amcllak;
<;arvakalar; -;att~ma teorisi; -;eli~ik;
-;cii~ki; -;eli~mezlik ilkesi;
-;~itlilikteki birlik; -;evirme;
-;evrecilik; -;akaram; -;1karsama;
-;ak1~ noktasa olarak oznellik;
-;ifte degilleme; -;ifte hakikat;
-;ifte sonu-; ogretisi; -;ifte yon kurama;
-;ilecilik; c;in felsefesi; -;irkinlik;
-;ocuk-;ahk; -;ogulcu idealizm;
-;okanlamhhk; -;okanl amhhk yanh~a;
-;ok-;uluk; -;ok degerli manbk;
-;okluktaki birlik;
-;oklugu birlige indirgeme
-;ok soru yanh~a; -;oktanncahk;
<;ung Yung kitaba; -;urutme;

d
dadaizm; dagahca adalet;
dagttacabk; dagahlma kurallara;
daimicilik; daimon; darapti; darii;
Darwin, Charles; Darwinizm;
dasein; datisi; davrana~;
davrana~-;1hk; dayanak;
dayana~mactbk;definiendum;

definiens; deger;
degerden baglmSizhk;
degere dayah varhk hiyera~isi;
deger felsefesi; deger hiyerar~isi;
degerleme; degerlerin tersyii.z edilmesi;
deger perspektivizmi; degiiJeme;
degilleme mannga; degi~im felsefesi; degi~ken;degi~me; degi~menin inkan;
degi~me turleri; degi~mez;
degi~mezlik ilkesi; deg~incilik;
deha; dehriyyQn; deizm;
Deleuze, Gilles; Demiurgos;
demokrasi; demokrasi paradoksu;
demokratik sosyalizm;
Demokritos; De Morgan yasalan;
deneyim; deneyimcilik;
deneyim-d1~1 bilgiye ili~kin ku~kuculuk
deneyimin temel analojileri;
deneysel psikoloji;
deniz sava~a; denkle~tirici adalet;

960 Dizin

deontik manhk; deontoloji; derin yap1;


Derrida, I acques; Descartes, Ren~;
Descartes._t dongi.i; Descartes._dLk;
Descartes'tn merdiveni;
desanos; determinist ahiAk;
determinizm; Deus ex machina;
deus sive natl1ra; deuterai ousiai;
devinne; devlet; devlet._ilik;
devlet dini; devlet felsefesi;
devletin ideolojik ayg1tlan;
devrim; devrimci bilim anlay1~1;
Dewey, John; dharm~;
dharma-cakra-pravartana;
d1~a sa~1lma; d1~avurum;
d1~avurumculuk; d1~ diinya;
d1~la~t1rma; d 1~salc1hk; d1~salhk;

dianoia; dictum de omni et nullo;


didaktik; Diderot, Denis; diff~rance;
diff~rend; differentia specifica;
dikaiosyne; dikcy dii~iince;
dikkat; dikotomi; dil; dilbilim;
dilci felsefe; dilde reform;
dilde temel etkenler; dil felsefesi;
dil fenomenolojisi; dilin gorevleri;
dillendirme edimi; dil oyunu;
dilsel analiz; dilsel tantm;
Dilthey, Wilhebn; dimari; din;
dinamik din; dinamizm;
din felsefesi; dini ele~tiri;
dini determiniztn;
dini tecriibe kan1h; dinleyen;
din psikolojisi; din sosyolojisi;
Diogenes; dirimsel gii._;
di.rimselcilik; disamis; diskiirsif;
dissoi logoi; divinasyon; diyalektik;
diyalektik idealizm;
diyalektik maddecilik;
diyalektik manbk; diyalektik psikoloji;
diyalog; Diyonisos ruhu;
diyorizm; dizi; docta ignorantia;
dogma; dogmatik; dogmatizm;
doga; doga bilimleri;
dogaclllk; doga felsefesi;
doga filozoflan; doga hali;
dogal; dogal ay1klanma;
dogal bir kurum olarak devlet;
dogalclhk; dogal hak]ar ogretisi;
dogal hukuk;
dogan1n d i.izenlili~ ilkesi;
dog aiistii; dogaustiiciiliik;
dogan1n ve tarihin diyalektigi;

doga yasaJan; dogrudan bilgi;


dogrudan ._1kanm;
dogru davran1~ yasas1;
dogrulama; dogrulamac1hk;
dogrulanabilirlik ilkesi;
dogrulugun goreliligi
dogruluk; dogruluk ._izelgesi;
Dogu psikolojisi; dogurucu evrim;
dogu~tanc1hk; dogu~tan dii~iinceler;

doktrin; dolayh; dolorizm;


domuz felsefesi; doxa; donemle~tirme;
dongi.isellik; doni.i~ti.irme;
doni.i~iimciiliik; dort neden ogretisi;
dort oge; dort SIVI teorisi;
dort rurlii yarut yontemi;
Duhem, Pierre Maurice Marie;
durum; duyarhk; duygu;
duygucu ahlak anlay1~1;
duyguda~hk; duygulan1m;
duyu; duyu-alg1s1run goreliligi;
duyum; duyumculuk; duyusal;
duyu-verisi; duyuverisi teorisi;
diinya gorii~ii; diinya i._indeki varhk;
diinyarun otesindeki varhk;
diinya ruhu; diinyevile~me;
dii~; dii~iince; dii~iince deneyi;
dii~iince yasalar1; dii~iinme;
diizanlam; diizeltilemez;
diizen; diizenlilikler olarak yasalar;
diizen ve ama._ kan1h;
diizsoz edimi; dynamis;

e
edebiyat felsefesi; edim psikolojisi;
edimsel; edimse]cilik; edimsel dil;
edimsel/ potansiyel sonsuzluk;
edimsel sozcelem; edimsOz edimi;
edimsoz giicii; efendi ahlak1;
efendi-kole diyalektigi;
egoist hazcd1k; egilim; egitim;
egitim felsefesi; egitim psikolojisi;
egitim sosyolojisi; egretileme;
ehrimen; ehli siinnet eidetik;
eidola; eidos; eigenwelt;
Einstein, Albert; ekberiye; eklem;
eklemleme; ekonomizm;
eksik; eksik onermel i tasun;
ekzoterik; Elea Okulu;
elenkhos; ele~tirel akl1cd1k;

Dizin
eie~tirel bircilik; ele~tirel do~alahk;
ele~tirel idealizm; ele~tirel metafizik;
ele~tirel positivizm; ele~tirel realizm;
ele~tirel sosyoloji; ele~tiricilik;
ele~tiri r;a~t; ele~tiri yonelimli bilimler,

eleyici;

Elis~Eretriya

Okulu;
El~Kindi, EbO Yusuf Yak'ub bin lshak;
empati; Empedokles; emperyalizm; em~
pirik; empiriyo-kritisizm;
empirizm; endtistri devrimi;
endtistri toplumu; endtistriyalizm;
energeia; enerji; enerjizm;
enformasyon toplumu;
Engels, Friedrich; en iyi ilkesi;
enkrasia; ens; entelekya;
entellekttializm; entellekttiel;
entellektiiel yukseli~;
e-onermesi; epifenomen;
epifenomenalizm; Epiktetos;
Epiktetos'un iki temel kurah;
Epiktiros; Epiktirosr;u Okul;
episteme; epistemik genellik;
epistemoloji; epistemolojik;
epistemolojik engel;
epistemolojik kopma;
epistemoloji olarak metafizik;
epokhe; Erasmus, Diderius;
Erastusr;uluk; erdem;
ereksel nedenler o~retisi;
Erigena, Johannes Scottus;
eristik; erkekmerkezcilik;
eros; erotetik; esir;
eskatoloji; esse; esse est percipi;
essentia; estetik; estetik birlik;
estetikr;ilik; estetik nesne;
estetik ozne; estetik tavu;
estetik yargt; esthesis; e~adh;
e~anlamh; e~arilik; e~bit;imlilik;

e~de~erlik; e~de~erlik r;tkanmlan;


e~itlik; e~itlikr;ilik; e~zamanhhk;
etkile~itncilik; etkileyici tamm;

etkisoz edimi; etnometodoloji;


eudaimonia; Eukleides geometrisi;
Eukleidesr;i-olmayan geometriler;
Evhemeros0Jiuk; evinne; evren;
evrensel; evrenselcilik;
evrenselle~tirilebilirlik;
evrensizctlik;
evrim; evrimci; evrimcilik;
evrimd pozitivizm; ex falso quodlibet;
exclusi tertii prindpiwn;

961

ex nihilo nihil fit;


experimentia est optima rerum megistra
experimentum crucis; eylem;
eylemcilik; eylem deontolojizmi;
eylem felsefesi; eylem yararcth~t;
ezeli-ebedi; ezoterik;

fabyanizm; fail; fail nedenle ar;tklama ;


Farabi; farkhhk metafizi~i;
farkhhk politikast;
farkhhktaki aymhk ilkesi;
farkhhk yontemi; fa~iz.m; felapton;
felek; felsefe;
felsefede geometrik yontein;
felsefenin degeri;
felsefenin disiplinleri; felsefe tarihi;
felsefi antropoloji; felsefi manttk;
felsefi psikoloji; felsefi yontemler;
feminist; feminizm; fenomen;
fenomenalizm; fenomenler dunyas1;
fenomenoloji; fenomenolojik yanh~;
fenomenolojinin evreleri;
feodalizm; ferio; ferison; fesapo;
festino; feti~izm; Feuerbach, Ludwig;
Feyerabend, Paul; feyz; fduh;
ftrsatr;Lhk; Fichte, Johann;
Fidno, Marsilio; fideizm; filoloji;
filozof; filozof~kral; finalizm; fizik;
fizikalizm; fizik91er, fiziki;
fiziki idealizm; fizik~teoloji;
fizyokratlar; fizyolojik idealizm;
fizyolojik okul; flatus vocis;
Flavius Justinus; fobi; fonem
fonksiyon; fonksiyonalizm;
fonksiyonel; fonksiyonel psikoloji
Fontenelle, Bernard le Bovier deq;
fordizm; form; fonnalizm; fonnel;
fonnel ahlik; fonnel bir sistemin yapJSl;
fonnel dil; fonnel manhk;
formel olmayan yanh~; formel onerme;
formel soylem; formel ve maddi birlik;
forme( yanh~; forme( yanh~ ttirleri;
Foucault, Michel; Frankfurt Okulu;
Franstz maddectligi; Frege, Gottlob;
Frege'nin dil teorisi; fre5ison;
Freud, Sigmund; Freud~ Marksizm;
fii ttirizm.,

962

Dizin

g
Gadamer, Hans-Georg; Galilei, Galileo;
Gassendi, Pierre; Gazali;
ge~erlilik; ge~i~li; ge~mi~; geist;
geisteswissenschaften; gelenek;
gelenek~ilik; geleneksel teori;
geli~imbilim; geli~im psikolojisi;
gemeinschaft ve gesellschaft;
genel; genel irade; genelleme;
genetik; genus; ger~ek; ger~eklenme;
ger~eklik; ger~ekiistiiciil iik;
gerek ko~ul; gerektirme;
gestalt; gestalt psikolojisi;
Gettier problemi; Geulincx, Arnold;
girilmezlik; gizemcili~in do~u~u;
gizemcilik; gizemli tecriibe;
gize1nsizle~tirme; gizleme yanh~1;
gnoseoloji; gnosis; gnostisizm;
gnostikler; gnothi seauton;
Gorgias; goniil; goredUk; goreli;
goriirunez el; goriinii~;
goriinii~-ger~eklik ay1ruru;
gosteren; gostererek yapdan tanm;
gosterge; gosterilen; Gottingen Okulu
gozden ge~iFici metafizik; gozlem;
gozlemleyici sozcelem;
gozlemsizlik yanh~; Gramsd, Antonio;
Gregorius; Grotius, Hugo; grup;
Guattari, Felix; gii~ ahlAkl; gii~ istemi;
giindelik dil; giindelik dil felsefesi;
giindelik ya~am1n estetizasyonu;
giine~ merkezli teori;
giivensizlik yanh~1;
giizellik; giizel sanatlar;

h
Habermas, Jiirgen; hadis;
Haeckel, Ernst; hak; hakikat;
hakikat rejimi; hakhlandtrma; hareket;
Hareket etmeyen hareket ettirici;
Harivannan; Hartmann, Nicolai;
hassa; hatah nedensellik yanh~1;
hayali dii~man yanh~1; hayvan ruhu;
Hayyatiye; haz; haze; hazahk;
haz kalkiilii; haz uzman1; hedonik;
Hegel, Georg Wilhelm Friedrich;

Hegelc!lik; hegemonya;
Heidegger, Martin; Heidelberg Okulu;
Hellenik felsefe; Hellenistik felsefe;
Helv~tius, Claude Adrien; hen;
Herakleitos; Herder, D. G;
hermeneutik; henneneutik dongii;
hermeneutik fenomenoloji;
her yerde olma; heterojen;
heterolojik; hexis; heyecan;
hi~~ilik; hi~lik; hileli tan1m;
hilomorfizm; hiloteizm; hinayana;
Hint felsefesi; hiper-; hiper-ger~eklik;
hipotetik ikicilik; hipotez;
Hobbes, Thomas;
Holbach, Paul-Henri Baron d';
holizm; homeomeri; hominizm; homo;
homo homini lupus est;
homojen; homo mensura teorisi;
homoteizm; ho~gorii; Hsiin Tse;
hudus; hudus kan1h; huku~un i~levi;
hukuk felsefesi; hu1Ql; Hume, David;
Humecu duyguda~bk; Hume ~atah;
Husserl, Edmund; humanist;
hiimanizm; hyle; hypokeimenon;

1
1hmh apriorizm llunh empirizm;
1r k~1hk; 1slah edici ada let;

1
ibda; lbni Haldun;
ibni Meymun; ibni Rii~t;
tbni Rii~t~iiliik; tbni Sina;
i~ ba~lntdar o~retisi; i~ebakl~;
i~e ~me; i~giidii; i9Qn;
i~kin epistemolojik idealizm;
i~kinlik; i~lem;
i~Jem ve kaplamm te~ oranbW1~1 kurab;

i~reklik; iQielcilik; ide; idea; ideal;


idealar teorisinin ele~tirisi;

idealist; idealist pozitivizm;


idealist realizm; idealizm;
ideal realizm; ideal yararc1bk;
idem per idem; ideoloji; ideoloji ~a~1;
ideolojinin sonu tezi; ideolojistler;
idio-psikolojik ahlak; idoller; idrak;

Dizin 963

ignoramus et ignorabimus;
ihvanii's-Safa; iki basamakh kavrayt~;
ikicilik; iki ger.;ek o~retisi;
ikilem; ikili; ikili kar~1thk;
ikinci dereceden toz; ikincil;
iki y~ bir dogRJ ettigini d~y~
iktidar; iktidar /bilgi; iktidar se~kinleri;
ilahiyat; ilerleme; ilerlemecilik;
ileti~im; ileti~im teorisi;
ileti~imsel eylem;
ilgisiz sonu.; yanh~1; ilinek; ilk;
ilkc;a~ idealizmi;
ilke ilkelcilik; ilk elden odevler;
ilk felsefe; ilk hareket ettirici;
ilk madde; ilk neden; ilk neden kan1t1;
imge; imgelem; imkan kanth; imsak;
inan.;; inan.; felsefesi; inan.; mant1~1;
inanma arzusu; inayet; indirgetne;
indirge1necilik; indirgeme yanh~1;
indirgeyici analiz;
indirgeyici maddec:ilik; in esse;
in facto; in fieri; in intellectu;
ingiliz em piristleri; ins an do~as1;
insaru kamil;
insanm yetkinle~ebilirli~i inanc1;
insarunerkezci humanizm;
insanmerkezciJik;
insan ya~amirun u.; duzeyi;
in se; in~ac1hk; i-onermesi; ipse dixit;
irade; iradecilik;
irade ozgiirlii~ii problemi; iradi;
ireneos; irfan; irfaniye;
irrasyonalizm; irreali.zm;
isbati.i'l bari; iskenderiye Okulu;
iskoc; Ayd1nlarunas1; islam felsefesi;
islami bilimler; ispat; istiare; istidlal;
i~ bolumii; i~lemsel tanun;
i~lemsel kurallar olarak yasa goru~ii;
i~lerlik; i~rakiye; i~tiha; ittihad;
itki; iyi; Jyi ideas1
iyili~i buyunna, kotulu~u onleme ilkesi
iyilik ilkesi; iyimserlik;
izlenim; izlenimdlik;

James, William; Jameson, Frederic;


Jaspers, Karl;

k
kabala; kabul; ka.;Inllmazhk;
kaderiye~ kakos; kahc;
kaiinhlar yontemi;
kahhm -~evre kar~1th~1;
kalki.il; kalvenizm; kamusal; kanaat;
kan1tlama; kanon; Kant, Immanuel;
Kant-;1 idealizm;
Kant'1n Kopemik devrimi; kaos;
kapah ahlak; kapitalizm;
kaplam; kaplamsal;
karakter; karar manh~1;
Karneades; kar~1; kar~1 k iilti.ir;
kar~da~tumah felsefe;
kar~IIa~hrma yontemi;
kar~1hkh ko~ul eklemi;
kar~1hkh ozgeci)ik; kar~IO)Um karesi;
kar~1ornek yontemi;
kar~1t; kategorematik terimler;
kategori; kategorik; kategorik onerme;
kategorik onermelerin niceli~i;
kategorik onermelerin niteli~i;
kategorik tasun; kategori yanh~1;
katharsis; kathenoteizm; kavimcilik;
Kautsky, Karl; kavram; kavrama;
kavramc1hk; kavram fonnasyonu;
kavram olarak varhk anlay1~1;
kavram realizmi; kavramsa I ~erc;eve;
kavray1~; kayg1;
kayg1ya dayah varhk anlay1~1;
kazandm1~; kaziiistik; keff; kelam;
kendi; kendili~indenlik;
kendinde/ kendisi i~n;
kendinde-kendisi i~n varbk;
kendinde varhk; kendini aldatma;
kendini ger.;ekle~tirme ahlakl;
kendisi i~in varhk; kesinlik;
kesinsizlik ilkesi; kesintililik;
Khrysippos; Klta A vrupas felsefesi;
Kierkegaard, SOren; kinesis; Kinikler;
kip; kipler manh~1; kiplik;
kipsel onermeler; Kirene hazclli~I;
Kireneliler; ki~i; ld~ilik;
ki~iliksizle~me; ki~isel idealizm;
ki~isel reali.zm; ki~iye yonelen eylem;
kitle toplumu; klasik; klasik akdahk;
klasik do~ruluk goru~u;

964

Dizin

klasik f.izik; klasik hi.imartizm;


klasik tanun ogretisi; klasisizm;
Klement; klihik psikoloji;
kodlama; koinai einai; kollektif; .
kollektivizm; komiinizm; konformizm;
Konfii~yus~uluk;

Kopemikus, Nikolaos; kopula;


korporatizm; kosmos; ko~ul eklemi;
ko~ullu; ko~ullu tas1m;
ko~ulsuz buyruk; kozalaks1 bez;
kozmogoni; kozmoloji;
kozmolojik kan1t; kozmopolitanizm;
kozmoteizm; koksap bilgisi;
kole ahlalu; kotii; kotiili.ik problemi;
kotiiliik problemiyle ilgili ~oziimler;
kotiimserlik; koNmserlik felsefesi;
kotii ve d iizensiz a~k; Ksenophanes;
Kuhn, Thomas; kumarbaz arguman1;
kumarbaz yanh~; kural deontolojizmi;
kuralkoyuculuk; kural yararc!ltgl;
kurguculuk; kurucu 6zne; k u ~ku;
ku~kuculuk; kutuplar; kuvvet;
kii~iik onciil; kii~i.ik terim;
kiiltiir; kiilti.irel; kiilti.irel bircilik;
kiiltiirel glirecilik; kiiltiirel mutlak~hk;
kiiltiirel-tarihsel yakla~un;
kiiltiirel vizyonu olan dii~iiniir;
kiiltiir endiistrisi; kiiltiir felsefesi;
k iime ;k iireselle~me

I
Lacan, Jacques; Lachelier, Julius;
Laclau, Emesto; Laerteli Diogenes;
lafzf; laissez.faire;
Lakatos, Imre; Lamark~tbk;
Lamettrie, Julian Offray de;
Lange, Friedrich Albert; lebenswelt;
Leibrtiz, Gottfried Wilhelm von;
Leninizm; leviathan;
Levinas, Emmanuel
Levi-Strauss, Claude; liberalizm;
liberal sanatlar; Locke, John;
logoi spermatikoi; logos;
logos orthos; loji; lojisizm;
Luk4cs, Georg; Lukretius;
Lyotard, Jean Fran~ois;

Ill
Mach, Ernst; Machiavelli, Niccolo;
madde; maddecilik; maddeci realizm;
madde-form; madde-form analizi;
maddele~me;

maddenin sakuunu yasast;


maddesizcilik; maddi a~1klama;
maddi nesne; ma~ara benzetmesi;
mahluk; mahsusat; Maine de Biran;
makam; makinedeki hayalet;
makine insan; makrokosmos;
maksim; makulat; Makyavelizm;
Malebranche, Nicholas; Malthus~uluk;
maneviyat; Mani~eizm;
manbg1n i~levi; manhk;
manbk~1 empirizm;
mantlk~ pozitivizm;
manhksal atomruluk; manbksal fonn;
mantlksal i~erme; mant1ksal paradoks;
manbkta devrim; Maoizm;
Marburg Okulu; Marcel, Gabriel;
Marcuse, Herbert; Marks, Karl;
Marksist sosyolo;i; Marksizm;
Marksizmin ele~tirisi; matematik;
matematik felsefesi; matematiksel;
materia prima; mathesis universalis;
Maturidflik; Maupertius, Pierre Louis;
mauetike; mauvaise foi; maya;
mazo~izm; Me Taggart, J.;
medinetuJ cahile; Megara Okulu;
mek.Jn; mekanik; mekanik maddecilik;
mekanizm; mekan-zaman;
mekan-zaman felsefesi;
melyorizm; Mensiyiis; merkantilizm;
merkezicilik; Merleau-Ponty, Maurice;
me~ ruiyet; Me~~ailik; meta;
metabilim; metaetik; metaetik teoriler;
meta feti~izmi; metafizik;
metafiziksel;
metafiziksel yeni-Kant~hk
methexis; metin; metinleraras1hk;
metodoloji; mevcudiyet metafizigi;
mikrokosmos; Milet Okulu;
milliyetfiilik; Mill, J. Stuart; mimansa;
mimetik sanat anlay1~1; mimetizm;
mitsein; mnemonik terimler; modalizm;
modem; modem bilim;
modem bilimin ele~tirisi;

Dizin

modem felsefe; modern idealizm;


modemizm; modernl~me; modernlik;
modem toplum; modus essendi;
modus ponendo tollens;
modus ponens; modus tollendo ponens;
modus tollens; Mohizrn;
Moleschott, Jacob; monad; monar~i;
Montaigne Michel de;
Monte Karlo yanh~1;
Montesquieu, Charles Louis de Secondat
Moore, George Edward;
more geometrico; mucize;
muhafazakarhk; mukayese edilemezlik;
mundus intelligibilis;
mutabakat,_1 bilim gorii~ii;
mutasavv1f; muh;uluk; Mutezile;
mutlak; mutlakt;Ihk; mutlak idealizm;
mutluluk; miicessime; mudahalecilik;
mumkiin; miimkiin diinyalar;
miimkllnii'l viicud; miircie; miitekellim

n
Nagarjuna; Nagel, Ernest; naif;
narsisizm; Nastikas;
nasyonal sosyalizm; natura naturans;
natura naturata;
natura non facit saltus;
naturwissenchaften; neden;
nedensel; nedensellik;
nedenselli~in ele~tirisi;

nedensel varhk anlay1~1; nefis;


nelik; neolojist; nesne; nesne dili;
nesnel; nesnelcilik; nesnel gert;eklik;
nesnel gorecilik; nesnel idealizm;
nesnellik; nesnel olumsiizliik;
nesne tamm1; nevroz; niceleyici;
nicelik; niceliksel; niceliksel hazc1hk;
Nietzsche, Friedrich;
nihil est in intellectti quod non prius fuerit
in sensu; nirvana; nitelik;
niteliksel bilim anlay1~1;
niteliksel hazahk; niyet; niyet ahlikl;
noesis; noesis noeseos; noetik;
nominalist gizemcilik; norninalizm;
nominal az; nomos; non sequitur;
nooloji; norm; normatif; nous;
nouveau philosophes;

965

!'otr pozitivizm;
numen; nur; nyaya;

0
obscurum per obscurius;
Ockhamh William;
Ockhamh'xun usturas1; okkasyonalizm;
okul; okuma;
olan/ olmas1 gereken ayll'Jnu;
olandan olmas1 gerekene ge-;me yanh~1;
olas1clhk; olas1hk; olay; olgu;
olgu/ de~er aymm1; olgu kar~1h;
olgusalhk; olumlu; olwnsalhk;
olumsal varhk; olumsuzculuk;
olumsuz teoloji; olu~;
onikinci yuzyd Ronesans1;
ontoloji; ontolojik gorelilik;
ontolojik kamt;
'
ontolojik tasarruf ilkesi;
ontolo;i olarak metafizik;
ontolojizm; ontoteolojik toz;
onyedinci yiizyd a.lolalig1;
o-onermesi; operasyonalizm;
ordo cognoscendi; organik birlik;
organizmaCJhk; organon; Origenes;
Orta,_a~ felsefesi; ortak onay ka1utt;
orta Stoa; orta terim; orta yol o~retisi;
Ortega y Gasset, Josl!; ortodoks;
ortodoks Marksizm; otomatizm;
otokrasi; otorite; otoriteryanizm; ous1a;
Oxford deontolojistleri;
Oxford Dniversitesi;

odev; odev ahlikl;


odiillendirme ve cezaland1rma;
o~ecilik; o~renme paradoksu;
ojenik; olt;iit; oliim korkusu;
olumliicii; oliimsiizliik; onbil~en;
onceden kurulmu~ uyum; oncelik;
onciil; onerme; onerme edimi;
onermenin yap1s1; onkabul;
onsoz paradoksu; onyargi; omek9lik;
omeklerle tarum; ortiik tanun;

966

Dizin

otanazi; oteki; oteki i~in varhk;


oz; ozbelirleme; ozciiliik; ozdenetim;
ozde~; ozde~lik; ozde~lik felsefesi;
ozde~lik ilkesi; ozde~lik teorisi;
ozel; ozel dil; ozellik;
ozel mazaret yanh~t; ozerklik;
ozged egoizm; ozgecilik;
ozged yararClhk; ozgiir dii~iince;
ozgiirliik; ozgiirliik~iiliik; ozne;
oznel; oznelcilik; oznelerarasJhk;
oznel idealizm;
oznenin ademimerkezile~mesi;
ozne-yiiklem; oznitelik;
oz tantmt; oz ve goriinii~;

p
paideia; Panaetios; panenteizm;
pankozm.i:zm; panlojizm; panpsi~izm;
panseksiializm; panteist; panteizm;
paradigma; paradoks; paralelizm;
paralojizm; paranteze alma;
parapsikoloji; Paris Oniversitesi;
Parmenides; parousia; Pascal, Blaise;
pasif em pirizm; pasifizm;
patristik felsefe;
Peirce, Charles Sanders;
pelag]anizm; per accidens; peras;
peripatetik; per se; personalizm;
perspektif; perspektif realizmi;
perspektivizm; Peygamber;
phantasia; philia; philosophe;
philosophia perennis; phronesis;
Phyrrhon;physis; Piaget, Jean;
Pironizm; pistis; piyetizm;
Platon; Platonculuk; Platonik;
Plekhanov, Georg Valentinovich;
pleroma; Plotinos; Pliitarkhos;
Poincare, Henri; poiesis;
Polanyi, Michael;
Popper, Karl Raimund; Poppero;
popiiler kiiltiir; popiilizm;
Porphyrios; Porphyrios agao;
Poseidonius.; post-;
post-endiistriyel toplum;
post-Marksizm; post-modem;
post-modernist Marksizm;
post-modemizm;
post-modemizm -;e~itleri;

post-modernizmin dogu~u;
post-modernizmin ele~tirisi;
post-modernizmin soy kiitugu;
postmodernlik; postmodem topJum;
posttila; postyaptsalctltk; potansiyel;
potansiyaJite; pozitif; pozi tif felsefe;
pozitivizm; pozitivizmin ele~tirisi;
pozitivizm tarh~mast; pragmatik;
pragmatist dogruluk anlay1~1;
pragmatizm; prakriti ve puru~a;
pratik; pratik akhn postiilalan;
pratik deneyimin transendanlal k~ullan;
praxis; pre; presokratik felsefe;
prima facie; primium prindpium;
principium individuationis; problem;
Proklos; proletarya; propaedeutik;
Protagoras; Protagoras~ gorecilik;
protai ousai; prote philosophia;
proton pseudos;
Proudhon, Pierre-Joseph; psikanaliz;
psikodram; psikoloji; psikolojik;
psikolojik egoi:zm; psikolojizm;
psikovitalizm; psykhe;
Pufendorf, Samuel;
.
Pythagoras~llar; Pythagoras~1hk;

q
quadrivium;
Quine, Willard Von Orman;

r
radikal; radikal apriorizm;
radikal empirizm; radikal hiimanizm;
raslanh; rasyonalite; rasyonalizasyon;
rasyonel; ratio sapiantiae;
rationes seminales; ravendiye; realist;
realizm; reductio ad absurdum;
reductio ad impossibile; refleksivite;
reformizm; Reich, Wilhelm;
Reichenbach, Hans; Reid, Thomas;
Renouvier, Charles; res cogitans;
res extensa; resimsel d il teorisi; retorik;
revizyonizm; reybfyfln;
Rickert, Heiruich; RiaEur, Paul;
Rodoslu Andronikos; romantizm;
Rorty, Richard; Roscelinus;

Dizin

Ross, William David;


Rousseau, Jean-Jacques;
Royce, Josiah; Ronesans felsefesi;
ruh; ruh go~u; Russell, Bertrand;
Russell paradoksu; Ryle, Gilbert;

s
sacrificium intellechls; sa~a;
Sade, Marquis de; sadizm;
saf; sagduyu; sa~ Hegelcilik;
sahicilik; Sahte Dionisos;
Saint-Simon, Claude Henri de;
sakal yanh~1; sanat; sanat ele~tirisi;
sanat felsefesi; sanat ontolojisi;
sankhya; sann; Santayana, George;
saptama teorisi; Sartre, Jean Paul;
Saussure, Ferdinand de;
Savigny, Friedrich Karl von;
say1c1 tan1m; say1 gizemcili~i;
Scheler, Max; Schelling, Friedrich;
Schiller, Johann Friedrich von;
Schleiermacher, Friedrich Daniel Ernst;
Schlick, Moritz; Schopenhauer, Arthur;
sdentia realis; Scottus, John Duns;
Searle, John; sebep; secundum quid;
se~ci alg1 teorisi; se~me; se~mecilik;
sein; sekincilik; selefrye; semantik;
semantik anlam; sembol;
sembolik etkile~imcilik;
sembolik 1nanhk; semiyotik;
sendikalizm; Seneka; senkretizm;
sentaks; sentetik; sentetik a priori bilgi;
sentez; seslendirme edimi;
sesmerkezcilik; Sextus Emprikus;
sezgi; sezgici ahlak; sezgicilik;
sezgici yararc1hk; sezgisel tumevanm;
Shaftesbury, Anthony;
s1fatsal; s1kl kuralclllk; s1k1bk; s1k1nh;
s1n1f; san1flama; s1nulay1cl tan1m;
s1n1rh alternatif yanh~1;
Simmel, Georg; Simplicius;
shni.ilakrum; siJ.nya; sine~izm; Slnlzm;
sinkategorematik terimler; sistem;
sivil toplum; siyaset felsefesi;
siyaset sosyolojisi; siyasf personalizm;
skolastik; skolastik felsefe;
Smith, Adam; Sofistler; sofistlik;
sofokrasi; sokinyanizm; Sokrates;

967

Sokrates'in daimonu; Sokrates problenu;


Sokratik alay; Sokratik Okullar;
Sokratik Paradokslar; Sol Hegelcilik;
somut; somut~uluk; sonlu; sonluculuk;
sonsuz doni.i~; sonsuzluk; sonu~;
sonu~~uluk; sophia; Sophistes;
sophrosyne; sorumluluk;
Sorokin, Pitirim Alexandrovich;
sosyal; sosyal bilimler felsefesi;
sosyal Darwinizm; sosyal demokrasi;
sosyalist; sosyalizm; sosyal pozitivizm;
sosyobiyoloji; sosyoloji;
sosyolojik Yeni-Kant~llak;
sosyolojizm; soyki.iti.i~i.i yontemi;
soylu vah~i; soyut; soyutlama;
soyutlamaohk; soylem; soyh~m eti~i;
soylence; soyleyen; sozcelem; sozci.ik;
sozde bilim; soz edimi; sozli.ik tanaml;
sozmerkezcilik; spek i.ilasyon;
speku1atif; speki.ilatif gizemcilik;
speki&latif tarih felsefesi;
Spencer, Herbert; Spengler, Oswald;
Spinoza, Baruch; Spir, African;
Stagirab; Stegmi.iller, Wolfgang;
Steiner, Rudoph; steresis; Stilpon;
Stimer, Max; Stoaollk; Straton;
Strauss, Leo; Strawson, Peter Frederick;
Su,rez, F.ransisco; sub specie aetemitas;
sui generis; sununum bonu1n;
si.ikut; si.innilik; si.ire; si.ire~;
si.ire~ felsefesi; si.ireklilik;

~ema; ~ey; ~eydlik;


~eyle~tirme; ~iilik; ~izofreni;

Sankara;

~ovenizm;

t
tabiiyyun; tabula rasa; takdis;
tam; tamalg1;tan1m; tanuna;
tarumcdar; tarum kurallan;
tanunlama; tan1mlanamayanlar;
tarumlanamaz bir ~ey olarak iyi;
tanonlaylCI ozellik; tanltlama; Tann;
Tann di.inya ili~kisi;

%8 Dizin

Tannlarla devlerin sava!?1;


Tann'mn safatlan;
Tanrunerkezci humanizm;
Tannmerkezdlik;
Tann'run v~yla ilgili populerkarutlcu;
tannsal hiyerar~i ogretisi;
tannsal takdir ogretisi;
Tann tasarunlan; Tao; Taoizm;
tarih felsefesi; tarih okulu;
tarih olarak metafizik; tarihsel aljlklama;
tarihsel aklm ele~tirisi; tarihselcilik;
tarihsel dil; tarihsel dongu kuranu;
tarihsel maddecilik; tarihsel tamrn;
tarihsicilik; tarih teolojisi tart1~1lmaz;
tarh~ma; tasanm; tasavvuf; tasdik;
tasam; tas1rn kahb1; tasam kurallan;
tas1mlann indirgenrnesi;
tasam ~ekli; Tatianus; tecriibe; tefsir;
Teichmuller, Gustav; teizm; tekabuliyet;
tekbencilik; tekhne; tekil; teknokrasi;
teknoloji; tektannc1hk;
teleoloji; teleolojik ahlak;
telepati; Telesio, Bernardino; telos;
tema~a; temel; temelcilik;
temel onermeler;
temel ve ustyap1; temsil; teodise;
teokrasi; teoloji; teori; teorik;
teorik egoizm; teorik terim;
teoriye goreli varhk anlay1~1;
teozofi; tepke; terim; terimciler;
terkedilmi~lik; terminoloji;
terorizm; Tertullianus; teslim; t
e~hircilik; tetrakys; tez; Thales;
theologia naturalis; Theophrastos;
Thomas~Jdlk; tikel;
Tillich. Paul Johannes; timoloji; Timon;
tin; tincilik; tinsel; tinselcilik;
tipler teorisi; Tocqueville, Alexis de;
toplama yanh~a; toplurn felsefesi;
toplum muhendisligi;
toplumsal cinsiyet; toplum sozle~mesi;
totalitarizm; totoloji; Toulmin, S. E.;
Toynbee, Arnold; toz; tozruluk; tozsel;
trans-; transduksiyon; transendental;
transendental fenomenoloji;
transendentalizm;
Trendelenburg,. Adolf; trikotomi;
triteizm; Troeltsche, Ernst.;
tu tarhhk; tutarhhk teorisi ;
tutars1z; tutku; tutucu evrim; tilizm;

t\iketim toplumu; tiikizm; tiimbilgi;


tiimdengelimse~ tiimel; tLimel-degilleme;
tumel-evetleme; tiimeller kavgasa;
ti.imevanm; tiimevanmc1hk;
tilmevanm problemi;
tiirnevar1rn problemiyle ilgili ~ozumJer;
l:iimevanmsal du~unen hindi benzetmesi;
tumevanmsal; tumgu~; tumiyilik; tur;
turetilebilirlik; tiirum; tururnruluk;

u
ugrak; universale in mente;
universale in voce; universalia ante res;
universalia in rebus;universalia post res;
Unomuno, Miguel de;
Upani~adlar donemi; upuygun; unlc;
usulu'l-hamse; uyaran; uygulamah;
uyu~ma yontemi; uzam; uzla~1m;
uzla~lmc1hk;

u
UIJ evre yasas1; UIJ korku;
i.i~jlemecilik; i.i\iincii adam paradoksu;
i.i~Ji.inciil nitelikler;
i.i~Jiincunun olanaks1zh~ ilkesi;
uretim; ustanlatl; ustdil;
usteleyici zincirleme tasun; ustinsan;
ilstyap1; Utopya; Utopyacllak;
i.itopya turleri;

v
vacibu'l vucud; vahdet-i vucud;
vahiy; Van <;ung; varga; varhga geli~;
varhgm evi olarak dil; varhk;
varhk bildiren onenne;
varhk felsefesi; varhk hiyeraJlisi;
varhk ko~ullan;
varbk olmak balwrundan varhk;
varhk tarih; varolmak; varolu~;
varolu~ aydmlanmas1;
varolu~IJU ahJA.k; varolu~~uluk;
varolu~IJU psikoloji; varolu~ evreleri ;
varolu~sal; varolu~sal diyalektik;

Dizin 969
varolu~sal
varolu~sal

fenomenoloji;
teoloji; varsayma yanh~1;
Vasubandhu; vaysesika; Vedalar;
vedanta; Venn diyagram1;
verilmi~ olan; verstehen;
verum sequitur ad quodlibet;
via affirmativa; via eminentiae;
via negativa; vi~istadvaita vedanta
vi~nanaveda; vi~nuizm;

Vico, Giambattista; vidya;


Viyana c;evresi; vokabiiler;
Voltaire, Fran~ois-Marie-Arouet;
volkerpsychologie; Viicudiler;
viilgarizasyon;

w
Wang Ch'ung; Weber, Max;
Weil, Simone; weltanschaung;
wesen; Whitehead, Alfred North;
WhorE, Benjamin Lee;
William, Auvergneli;
Windelband, Wilhelm;
Wisdom, Arthur John;
Wittgenstein, Ludwig;
Wolff, Christian;

yan-nedencilik; yasa; yasak~lar;


ya~am at1hm1; ya~am felsefesi;
ya~am tekerlegi; yazar; yazg1;
yazg1c1hk; yaz1bilim;
yeniden in~aahk; yeni-dirimselcilik;
yeni-Kant~1hk; yeni kozmoloji;
yeni-ku~kuculuk; yeni-liberalizm;
yeni-Marksizm; yeni Mohizm;
yeni-Pythago~ yeni-Platonculuk;
yeni-Platonru Okullar; yeni-pozitivizm;
yeni-realizm; Yeni Sol;
yeni- Thomas~d1k;
yer degi~tirme ol~iitii;
yer merkezli teori; yeter ko~ul;
yer yurt saglama; yeter sebep ilkesi;
yeti; yetkinlik; ye tkinlik~lik;
yetkinlik dereceleri kamh;
yetkin tanun; yetkin tasi.IJ\ ~ekli;
y1gm teorisi; y1~n zincirleme tas1m;
yin ve yang; yoga; yokluk; yoksunluk;
yoksunluk kavramlan;
yoksunluk olarak kotiilfik; yorum;
yonelim; yonelmi~lik; yonetim;
yontem dogmal:izmi;
yontemsel ku~kuculuk;
yontemsel maddecilik; yiice; yiicelhne;
yiiklem; yiiklii soru yanb~1;
yiikiimliiliik;

y
yabanala~ma ;
yabanc1la~manm

nedenleri;
yadsuna felsefesi; Yahudilik;
yalanc1 paradoksu; yahtlamaahk;
yananlam; yarulabilircilik;
ya1ulmazhk; yarulsama; yamlsamac1hk;
yamlsamadan hareket eden kamt;
yamlsama manhg1; yam.ltmac1lar;
yanh~; yanl1~lamaahk;
yanh~lanabilirlik ilkesi;

yans1tunc1hk; yapay anlamhhk; yap1;


yap1bozum; yap1m; yap1sal;
yap1salohk; yap1sal fonksiyonalizm;
yapma diller;yararc1bk; yarar ilkesi;
yarahcl evrirn; yarahh~; yarahc1hk;
yarahmahk; yaratma; yarg1;
yarg1 guciiniin el~tirisi;

Zahiriyye; zaman; zamand1~1 ~imdl;


zamansal; zeitgeist; zeka; Zen-Budizm;
Zenon, Eleah; Zenon, K1bnsh;
Zenon'un paradokslan; Zerdii~t;
zetetik; zihin; zihin-beden dikotomisi;
zihin-beden ikiciligi;
zihin-beden paralelizmi;
zihin-beden problemi;
zihindlik; zihind1~1;
zihin felsefesi;
zihin ogretileri;
zincirleme tas1rn; zoon politikon;
zorunluluk;
zorunlul~u doga yasas1 gorii~ii;
zorunluluk~uluk;

zorunlu ve olurnsal dogrular;

970

Bibliyografya

BIBLh'OGRAFYA
-N. Abercrombie, S. Hill, B. S. Turner,
The Penguin Dictionary of Sociology, London, 1994.
-K. Adjukiewicz, Felsefeye Girii (~ev. A
Cevizci), Ankara, 1989
-H. Aiken (Ed.), The Age of Ideology, London, 1956
-B. Akarsu, Felsefo Terimleri Sozliigu, Ankara, 1988
-B. Akarsu, c;agdai Felsefe Akrmlar., lstanbul, 1979
-W. Alston, Philosophy of Language, New
.
Jersey, 1964
-P. A Angeles, The Harper Collins Dictionary of Philosophy, New York, 1992
-J. Annas - J. Barnes, The Modes of Scepticism, Cambridge, 1985
-K. Ansell-Pearson, Kusursuz Nihilist, lst.,
1998
-N. Arat, Etik ve Estetik Degerler, lst., 1987
-Aristoteles, Metafizik (~ev. A. Arslan), 2
cilt, lzmir, 1985, 1993
-Aristoteles, Retorik (~ev. M. Dogan), 1st.,
1995
-A. Arslan, ilk~ag Felsefosi Tarihi, lz., 1995
-P. Assoun, L'Ecol.e de Francfort, Paris,
1987
-E. v. Aster, Felsefe Tarihi Dersleri (~ev. M.
Gokberk), Istanbul, 1943
-R. Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, Cambridge, 1995
-M. Aydm, Din Felsefosi, izmir, 1987
-H. Batuhan- T. Griinberg, Modern Mantzk, Ankara, 1977
-B. Barnes, Bilimsel Bilginin Sosyolojisi
(~ev. H. Arslan), Ankara, 1990
-J. Barnes - M. Schoefield, - R. Sorabji
(Eds.) Articles on Aristotle, 3. cilt, London,
1979
-H. Barreau, Aristote, Paris, 1972
-J. Bennett, Kant's Analytic, Camb., 1976

-J. Bennett, Kant's Dialectic, Camb., 1977


-C. Berkeley, Hylas ile Philonous arASrnda
u~ Konuima (~ev. S. Sel), tstanbul, 1984
-S. Best - D. Kellner, Poshnodern Teori
(~ev. M. Kti~tik), ist. 1998
-N. Bezel, Yeryuzu .Cennetlerinin Sonu, Istanbul, 1984
-H. J. Blackham, Six E:ristantialist Thinkers,
London, 1961
-R. Blanche, L'EpisUmologie, Paris, 1972
-0. Bloch, Le Materialism, Paris, 1975
-M. Bochenski, c;agdai Avrupa Felsefesi, lstanbul, 1983
-S. H. Bolay, Felsefi Doktrinler Sozliigu,
Ankara, 6. Bask1, 1996
- T. Bottomore (Ed.), Marksist Diiiiince
Sozlugu. (~ev. der. M. Tuncay), lst., 1993
- T. Bottomore, Frankfurt Okulu (~ev. A
<;igdem), Ankara, 1994.
-N. Bozkurt, Sanat ve Estetik Kuramlarr,
lstanbul, 1992
-N. Bozkurt, 20. Yuzyrl Diiiiince Akrmlan, lstanbul, 1995
-E. Brehier, Histoire de Ia Philosophie,
Paris, 1983
-G. G. Brenkert, Marx'm ()zgurluk Etigi,
tst. 1998.
-E. S. Brightman, An Introduction to Philosophy, New York, 1951
- V. Brochard, Les Sceptiques g~~cs, Paris,
1986
-N. 0. Brown, Olume Kari Hayat (~ev. A.
Ydmaz), lst., 1996
-C. Bruaire, La Dialectique, Paris, 1985
-J. Brun, Platon et L'Academie, Paris, 1960
-J. Brun, L' Epicurisme, Paris, 1959
-J. Brun,Le Stoicisme, Paris, 1958
-J. Brun, Le Neoplatonisme, Paris, 1988
-M. Bubner, Modern German Philosophy
(tran. E. Matthews), Cambridge, 1981
-J. Buchler - H. Randall, Felsefeye Girii
(~ev. A. Arslan), lzmir, 1984
-A. Bullock - 0. Stallybrass, The Fontana
Dictionary of Modem Thought, Lond., 1977
-E. A. Burtt, The English Philosoplrers from
Bacon to Mill, New York, 1939
-P. Caws, Sartre, Londra, 1979

Bibliyografya

-A. Cevizci, ilk~ag Felsefesi Tarihi, Bursa,


1998
-A. Chalmers, Bilim Dedikleri (~ev. H.
Arslan), Ankara, 1990
-R. Chisholm, Tile Theory of Knowledge,
New jersey, 1966
-l. Collins, A History of Modern Philosophy, Milwaukee, 1954
-D. Collinson, Fifty Major Philosophers,
New York, 1987
-5. Conner, Postmodernist Culture, Cambridge, 1992
-D. )'Connor (Ed.), A Critical History of
Philos~JPhy, Glencoe, 1964
-F. Coplestone, A History of Western Pl1ilosophy, 8 cilt, New York, 1966
-F. Copleston, Contemporary Pl1ilosophy:

Studies of Logical Positivism and Existentialism, London, 1972


-H. Corbin, islam Felseftsi Tarihi (~ev. Hiiseyin Hatemi), Istanbul, 1986
-F. M. Comford, From Religion to Philosophy, New York, 1957
-F. M. Comford, &fore and After Socrates, Cambridge, 1965
-F. M. Comford, Platon'un Bilgi Kuram1,
(~ev. A. Cevizci), Ankara, 1989
-). Cottengham, The Rationalists, Ox., 1988
-). Cruickshank, Albert Camus ve Ba~kald~rma Edebiyall (~ev. R. Giiran, 1st., 1965
-K. <;:agda~, Hint Eski c;ag Kiiltiir Tarihine
Giri~, Ankara, 1974
-B. <;:otuks!iken- S. Babiir (Ed.) Metinlerle
Ortaratda Felsefe, Istanbul, 1989
-). Dancy, Introduction to Conti!TTiporary
Episti!TTiology, Oxford, 1985
-G. Deleuze - F. Guattari, Kapitalizm ve $izofreni 1- Gorebe Bilimi incelemesi (~ev. A.
Akay ), !st. 1991
-G. Deleuze- F. Guattari, Kapitalizm ve $izofreni 1- Kapma Ayg1t1, 1st. 1993
-G. Deleuze - F. Guattari, Felseft Nedir?
(~ev. T. Ilgaz), Istanbul, 1993
~-Demir, Bilim Felseftsi, Istanbul, 1992
~- Demir- M. Acar, Sosyal Bilimler SozliiJii, Ank., 1997
-A. Denkel, Bilginin Temelleri, !st., 1984

971

-A. Denkel, Anlanun Kokenleri, 1st., 1984


-A. Denkel, Nesne ve Dogas1, ist., 1986
- V. Descombes, Modern French Philosophy
(trans. by L. Scott-Fox ve ). M. Harding),
Camb., 1979
-G. R. Dherbey, Les Sophistes, Paris, 1985
-).Donovan, Feminist Teori (~ev. A. BoraM. A. Gevrek- F. Sayllan), Istanbul, 1992
-). Dumont, La Philosophie Antique, Paris,
1962
-M. Dupuy, La Philos~JPhie Allemande, Paris,
1972
-M. Duverger, Politikaya Giri~, 1st., 1971
-W. Ebe~stein, Siyasi Felsefenin Biiyiik Dii~iiniirlm (~ev. I. Ozel) 1st., 1996
-P. Edwards (Ed), Encyclopedia of Philosophy. Londra ve New York, 1967,8 cilt.
-). Epstein - G. Kennedy, The Process of
Philosophy, New York, 1967
-A.G.Ewing, A Short Commentar; of Kant's
Critique of Pure Reason, Chicago, 1938
-M. Fahri, islam Felseftsi Tarihi (~ev. K.
Turhan), Istanbul, 1993
-E. Fischer, Sanalln Gerekliligi (~ev. C.
<;:apan), Istanbul, 1963
-A. Flew, A Diction111y of Philosophy, Lond.,
1979
-R. ). Fogelin, Wittgenstein, Londra, 1976'
-P. Foulquie, Dictionnaire de Ia Lanque
Philosophique, Paris, 1969
-P. Foulquie, Dictionnaire de Ia Laflgue
PhilosiJPIIique, Paris, 1961
-P. Foulquie,Pedagoji SozliiJii (~ev. C. Karakaya), Istanbul, 1994
-W. Frankena, Ethics, Printice Hall, 1973
-1. Frolov (Ed), Felsefe Sozliigii (~ev. A.
<;:ah~lar), Istanbul, 1991
-). -M. Guehenno, Demokrasinin Sonu
(~ev. M. E. Ozcan), Ank., 1998
-A. Giddens, Mahremiyeti" Donii~ii(~ev. I.
~ahin), 1st, 1994
-E. Goblot, La Vocabulaire Philosophique,
Paris, 1924
-A. I. Goldman, Epistemology and Cognition, Cambridge, 1986
-L. Goldmann, The Philosophy of Enlightment, London, 1968

972

Uibliyografya

-j. Gossling, Plato, Paris, 1973


-j. A. Gould, Classic Philosophical Questions, Ohio, 1971
-M. GOkberk, Felsefenin Evrimi, Ankara.
1979
-M. GOkberk, Felsefe Tarihi, istanbul, 1967
-M. Grene, Introduction to Existentialism,
Chicago, 1959
-P. Grenet, Ontologie, Paris, 1959
-R. Grossmann, Phenomenology and Existentialism, Londra, 1984
- T. Grunberg - A. Onart, Mantrk Terimleri
SozlUgu, Ankara, 1989
-W. K. C. Guthrie, ilkfat Felsefesi Tarihi
(~ev. A Cevizci), Ankara, 1989
-W. K. C. Guthrie, A History of Greek Philosophy, 6 dlt, Cambridge, 1968
-A. 0. Giindogan, Albert Camus ve Ba~
kald~n Felsefesi, lstanbul, 1995
-~. Giindiiz, Din ve inanf SozliJgiJ, Ank.
1998
0. A. Giiriin, Psikoloji SiizliJgiJ, 1st. 1996
--C. Giizel, Bir Bilgi Anar~isti: Feyerabend,
Ankara, 1996
-V. Haakadiroglu, Bilginin Dogast THI KAynaklan Ozerine, Istanbul, 1981
-D. W. Hamlyn, The Theory uf Knowledge,
Londra, 1970
-D. W. Hamlyn, Sdwpenhauer, Lon., 1980
-D. W. Hamlyn, Metaphysics, Lon., 1984
-N. R. Hanson, Patterns ufScientific Disroven;, Cambridge, 1958
-j. Harrison, Hume's Moral Epistemology,
Oxford, 1976
-M. Heidegger, KAnt and tile Problem of
MetJzphysics, Londra, 1962
-M. Heideg_ger, Teknige ili~kin Soru~tur
IIUI (~ev. D. Ozlem), Paradigma, Ist. 1998
-M. Heidegger, Bilim Uzerine iki Ders
(~ev. H Hiinler), Paradigma, 1st. 1998
-M. Heidegger, Metajizik Nedir? (~ev.
Yusuf Omek), Ankara, 1991
-D. Held, Introduction to Critical Thmry:
HarkhLimer to Habermas (Cambridge, 1990)
-j. Hick, Philosophy uf Religion, New York,
1973
-j. Hospers, An Introduction to Philosophi-

cal Analysis, Prentice Hall, 1953


P. Hiihnerfield, Heidegger, Bir Filozof Bir
Alman(~ev. D. Ozlem), Ank. 1994
-D. Huismann, Dictionnaire des Philosophes, Paris, 1993
-D. Huismann, Dictionnaire des Mille Oeuvres Cles de Ia Philosophie, Paris, 1993
-D. Hume, A Treatise of Humalr N alure,
Oxford, 1978
-T. H Irwin, Aristotle's First Principles,
Oxford, 19B8
D. - j. jary, The Harpen Collins Dictionary
of Sociology, New York, 1991
-M. jay, Diyalektik imgelem, Ank. 1991
_--C..E. M. joad, Guide to Philosophy, New
York, 1939
--C. E. M. joad, DUnyanm BUyuk Felsefecileri, istanbul, 1986
-W. T. jones, A History of Western Philosophy, 5 cilt New York, 1952
-I. Kant, Kant's Critique of Pure Reason,
Londra, 1929
-W. Kaufmann, insanr Anla(ma}mak (~v.
A. Yardunll), istanbul, 1997
-j. Keane, Demokrasi THI Sroil Toplum, ist.,
1998
-A. Kenny (Ed), The O:cford Illustrated History of Western Philosophy, Oxford, 1994
-G. Kerferd,The Sophistic Movmrent, Caml>ridge, 1981.
-5. Krzd~elik- Y. Erjem, Sosyoloji Terimler
SiizliJgiJ, Ankara, 1994
-G. S. Kirk - j. Raven - M. Schofield, The
Pre5ocratic Philosophers, Cambridge, 1983
-W. ve M. Kn ale, The Develop111ent of
Logic, Oxford, 1962
-S. Komer, Fundamental Questions of Philosopy, Sussex, 1973
-5. Komer, KAnt, Baltimore, 1955
-A.Kremer-Marinetti, L'Ethique, Paris, 1987
-T. Kuhn, Bilimsel Deurimlerin Yaprsr (~ev.
N. Kuya~), lstanbul, 1982
--Z. Kutlusoy, "Bir Paradoks ve Dii~iindiir
diikleri", Felstfe DUnyasr, 15 (1995), s. 73-80
-M. Kiiyel, "Kiisik. Skolastik, Modern",
Kltfsik Qlg Du~uncesi ve c;agda~ KUltiJr (I.
S mp. Bildirileri), Ankara, 1977, s. 29-43.

Bibli yografya

9'73

-tt/1. Ki.iyel, Aristoteles ve Farabi' ni n V arlrk


Ogretileri, Ankara, 1963
-A. R. Lacey, A Dictionary of Philosophy,

hie et des Sciences Humaines, Paris, 1985


-E. Meunier, Le Personnalisme, Paris, 1949
5. Mulhall, Heidegger ve 'Varlrk ve Zantan'

Londra, 1976
-A. R. Lacey, Moder1z Philosophy, Bos., 1982
- ]. Lacoste, La Philosophie de L' Art, Paris,
1981
-J. Lacroix, Kant et le Kantism, Paris, 1966
-1. Lakatos - A. Musgrave, Bilginin Geli~imi (~ev. H. Arslan), istanbul, 1992
-A. Lalande, Vocabulaire Technique et Critique de Ia Philosophie, Paris, 1962
-Q. Lauer, Pheno1nenology, New York, 1958
-J. Lechte, Fifty Key ConteJnporary Thinkers,
London, 1994
-J. Locke, An Essay Concerning Human
Understanding, Oxford, 1975
-J. Lyotard, La Ph~nomenology, Paris, 1954
-G. E. R. Lloyd, Aristotle: Growth and Development of his Thought, Cambridge, 1968
~A. A. Long, Hellenistic Philosophy, Lon.,
1974
-A. Macintyre, A Short History of Etlrics,
Oxford, 1968
-J. L. Madde, Hume's Moral11reory, Lon.,
1980
-J. Macquarrie, Existentialism, Hannondsworth, 1973
-J. Macquarrie, Martin Heidegger, Lon., 1968
-B. Magee, Y eni DUiin Adandarr (~ev. M.
Tuncay), istanbul, 1979
-B. Magee, Karl Popper'ln Bilinr Felsefesi ve
Siyaset Kuramr, lstanbul, 1982
-B. Magee, The Great Philosophers, Lon. 1983
-G. Marshall (ed.), The Concise Dictionary
of Sociology, Oxford, 1994
- T. Mautner (ed.), A DictionanJ of Philosophy,
London, 1994
-A. Megill, A~rnlrfrn Peygamberleri: Nietzsche, Heidegger, Foucault ve Demda,Ank. 1998
-J. Mepham - D. Ruben (Eds), Issues in
Marxist Philosophy, SusseK, 1979
-G. D. Mitchell (Ed), A New Dictionary of
Sociology, Londra, 1979
-J. Moreau,Spinol:a et Le Spinozisme, Paris,
1971
-L.M. Morfau)(, Vocabulaire de Ia Philosop-

(-;ev. K. 6ktem), 1st., 1998


-I. Murdoch, Sartre' rn Y azarltz ve Felse fesi (~ev. S. HiJav) lstanbul, 1981
-E. Mutlu, ileti~im Sozlugu, Ankara, 1995
-F. Nietzsche, Thus Spoke Zarathustra,
Middlesex, 1961
-R. Norman, Hegel's Phenomenology, Sussex, 1981
-R. Nozick, Pltilosophical Explanations, Oxford, 1981
--C. C. O'Brian, Camus (c;ev. F. Ozguven),
ist. 1984
-D. J. O'Connor - B. Carr, Introduction to
tlte Tlreory of Knuwledge, Brighton, 1982
-A. O'Hear, V\lhat Philcsophy is, Hannondsworth, 1985
-A. O'Hear, Karl Popper, Londra, 1980
-A. O'Hear, An Introduction to the Philosophy of Science, Oxford, 1989
-Z. 6zcan, Teolojik Hermenotik, lst., 1998

-D. Ozlem, Mantrk, Ankara, 1991


-D. 6zlem, Tarih Felsefesi, iznur, 1984
-D. 6zJem, Gununzuzde Felsefe Disiplinleri,
lstanbul, 1990
-D. 6zlem(der. ~ev.), Hermeneutik Ozerine
Yazrlar, Ankara, 1995
-G. H. R. Parkinson, Spinoza 's Theory of
Knowledge, Oxford, 1954
-N. Parkinson, Siyasat Du~unce,zin Evrimi
(~ev. M. Harmanc1), istanbul, 1976
-J. Passmore, A Hundred Years of Philosophy, Middlesex, 1957
-J. Passmore, Philosophical Reasoning, Lon.,
1961
-H. J. Paton, The Categorical Imperative: A
Study in KJmt' s Moral Phiklscphy, Chicago,
1948
-]. Piaget, Le Structuralism, Paris, 1968
-G. Pitcher, Berkeley, Londra, 1977
-R. Poole, Ahliik ve Modernlik (c;ev. M.
KU~Uk), 1st. 1991
-R. H. Popkin (Ed.) The Philosophy of the
16th and 17th centuries, New York, 1966
-K. R. Popper, Conjectures and Refutations,

974

Bibliyografya

Lonclra, 1969
-K R. Popper, Apk Toplum ve Dii$manlar~,
(o;ev. M. Tuncay- H. R.tzatepe), Ank., 1%7
-H. A prichard, Kant's TI1eory of Knowledge, OAiord, 1923
-P. Rabinow, A Foucault Reader, Harmondsworth, 1984
-].H. Randall, Aristotle, New York, 1960
-A. S. Reber, The Penguin Dictionary of
Psychology, Londra, 1985
-o. Reboul, La Philosophie De L'Education,
Paris, 1989
-). Ree, Descartes, London, 1974
-H. Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Do[u$U (o;ev. C. Yddtnm), Istanbul, 1981
-). Resweber, La Philosophie Du Langage,
Paris, 1979
-D. Robertson, The Penguin Dictionary of
Politics, London, 1993
-G. Rodis-Lewis, Descartes et Le Rationa/isme, Paris, 1966
-R. Rorty, Philosophy and the Mirror of Nature, Princeton, 1979
-P. M. Rosenau, PCISt-Modmlzm ve Toplum
Bilimleri, Ank. 1998
-M. Rosenthal - P. Yudin, Materyalist Felsefe Sozlii[ii (o;ev. E. Aytekin - A. <;:ah~
lar), Istanbul, 1980
-W. D. Ross, Plato's Theory of Ideas, Oxford, 1951.
-). Rossi, La Philosophie Analytique, Paris,
1989
-M. Rullman, Kadm Filozoflar (~v. T. Mengii~~lu), 2 cilt, 1998
-D. D. Runes, The Dictionary ofPhilowphy,
New York, 1945
-B. Russell, Bah Fe/sefesi Tarihi (o;ev. M.
Sencer) 3 cilt. Istanbul, 1973
-). Russell, Man:-f.ngels Dictionary, Brighton, 1980
-W. S. Sahakian, Ethics: An Introduction to
Theories and Problems, New York, 1974
-M. Sainsburry, Russell, Londra, 1979
-S. Sallan - S. Boybeyi, 'PostmodemizmModernizm lkilemi', Ara$11rma, 1994, s.
13-23.
-M. Sanca, 100 Soruda Siyasf Dii$iince Ta-

rilu, istanbul, 1977


-). P. Sartre, V arolu$ruluk (\ev. A. Bezirci), Istanbul, 1980
-M. Sarup, Post-Yap1salc1lrk ve Postmodernizm (o;ev. A Giio;lii), Ankara, 1995.
-1. L. Saunders (Ed.), Greek and Roman
Philosophy after Aristotle, New York, 1966
-A Sayth, Hayatto f.n Hakiki Miir$it 1/imdir, Ankara, 1989
-R. Schacht, Classical Modem Philosophers,
Londra, 1984
-R. Schacht, Nietzsche, Londra, 1983
-R. Schroeder, Max Weber THI Kiiltiir Sosyolojisi (o;ev. M. Kiio;iik), Ank., 1886
-R. Scruton, A Short History of Philosophy,
Londra, 1982
-R. Scruton, Modem Philosophy, Lon., 1994
-H. Selsam, Din, Bilim ve Felsefe (o;ev. A.
And), Istanbul, 1976
-C. Sena, f.stetik: Sanat ve Giizelli[in Felsefesi, Istanbul, 1972
-C. Sena, Filozoflar Ansiklopedisi, 4 cilt, istanbul, 1976
-H. Sigdwick, Outlines of the History of Ethics, Boston, 1960
-N. K. Smith, A Commentary to Kant's Critique of Pure Reason, London, 1923
-R. C. Solomon, Continer1tal Philosophy
since 1750, Oxford, 1988
-0. Stizer, f.. Husserl'in Fenomenolojisi ve
Nesnelerin Varl1[1, istanbul, 1976
-H. f. Stong. ilkrat Felsefesi: Hint, c;in,
Yunan (o;ev. 0. C. Giingoren), Ank., 1994.
-A. Stroll - R. H. Popkin, Introduction to
Philosophy, New York, 1961
-B. Stroud, Hume, Londra, 1977
-S. E. Stumpf, f.lemer1ts of Philosophy,
New York, 1986
-A. Swingewood, Sosyolojik Dii$iincenin
K1sa Tarihi (o;ev. 0. Akmhay), Ank., 1998
-A ~nel, ilkel Topluluktan Uygar Topluma, Ankara, 1995
-C. Taylor, Hegel, Cambridge, 1975
-H. Tepe, Platon 'dan Habermas'a Felsefede
Dotyuluk, Ank., 1995
-). P. Thiroux, Ethics: Theory and Practice,
California, 1977

Bibliyografya

-F. Thi!ly, ."1 History of Philosophy, New


York, 1914
-A. Timu~in, Fe/sefe Sozlii[ii, ist., 1998
-A. Tokath, Ansiklopedik Fe/sefe Sozliijii,
Ankara, 1973
-P. Trotignon, Les Pl!i/osophes Franfais
D' Aujourd'hui, Paris, 1967
-J. 0. Urmson - J. Ree (eds), The Concise

Encyclopedia of Western Philosophy and Philosophers, London, 1989


-H Z. Olken, Gene/ Fe/sefe Dersleri, Ankara, 1972
-H Z. Olken, is/am Felsefesi, istanbul, 1983
-8. Vardar, Apklamalr Dilbilim Terimleri
Sozlii[ii, ist. 1998
-R. Vemeaux, Introduction Gt!nera/e et Logique, Paris, 1964
-R. Verneaux, Histoire de Ia Phi/osophie
contemporaine, Paris, 1960
-L. Versenyi, Sokrates ve insan Sevgisi (~ev.
A. Cevizd) Ankara, 1989
-C. Vesey - P. Foulkes, Collins Dictionary
of Philosophy, Glaskow, 1990

975

-J. Wahl, Philosophies of Existence, Liverpool, 1969


-R. C. S. Walker, Kant, Londra, 1978.
-R. T. Wallis, Neoplatonism, Londra, 1972
-N. Warburton, Philosophy: The Basics, Lon,
1992
-A. Weber, Fe/sefe Tarihi, (~ev. V. Eralp)
istanbul, 1991
D. West, K1ta AvrupasJ Fe/sefesine Giri~,
(~ev. A. Cevizci), Paradigma, ist, 1998
-R. Williams, KtywOrds: A Vocabulary of Culture and Saciety, London. 1976
-M. D. Wilson, Descartes, Londra, 1978
-A. Wolf, Te:rtbook of Logic, New York,
1962
-5. Wolfram, Philosophical Logic, Lon., 1989
-A. Wood, Karl Marr, Londra, 1981
-R. S. Woolhouse, The f.mpricists, Oxford,
1988
-C. Ylldmm, 100 Sorud11 Manhk f./ kitabJ,
Istanbul, 1976
-C. Ylldmm, Bilim Felscfesi, istanbul, 1991

You might also like