You are on page 1of 139

Her byk yazar ie iyi bir okur olmakla balar

ve yllar getike, tercih ettii ya da dlad


okumalaryla kiisel bir kitaplk yaratr.
Buenos Aires'teki Ulusal Kitaplk'n (ki burada
dnyann baka yrelerinde bulunmayan
kitaplarn olduu sylenir) yneticisi Jorge Luis
Borges bu kitap bolluundan yararlanmasn
bildi: Zaten bylenmi okurlarna, derin bilgi
ve neesiyle, artc derecede ilgin derlemeler
hazrlayp sundu .
Dsel edebiyatn mcevherlerini oluturan
metinleri bir araya getirdi ve onun en gzel
hikayelerinden biri olan Babil Kitapl, ayn
zamanda dizinin ad oldu .
1975 ile 1985 ar.asnda yaymlanan bu dizi,
daha imdiden bir edebiyat klasiidir. Bir araya
gelen bu kitaplar ayn zamanda Buenos Aires'in
bu byk ktphanecisine adanm en duygusal
antlardan da birini oluturur.

yi okumalar.

EM. Ricci
Dost Kitabevi
Babil Kitapl
Apollon'un Gz
Gilbert Keith Chesterton

nsz
]orge Luis Borges
The Three Horsemen of Apoc alypse
The Queer Feet
The Honour of lsrael Gow
The Eye of Apollo
The Duel ofDr. Hirsch

lngilizceden eviren:
iek ztek

nsz, lspanyolcadan eviren:


Mukadder Yaycolu

ISBN 975-7501-44-1

1979 Franco Maria Ricci

Bu kitabn Trke yayn haklar


Dost Kitabevi Y aynlar'na aittir.
Birinci Bask (3000 adet), Ekim 1998, Ankara
kinci Bask (2000 adet), Mays 2005, Ankara

Tasarm: Franco Maria Ri cci, Marcella Boneschi


Fotokompozisyon: Fototype, Milano
Bask: Pelin Ofset Ltd. ti.; Mithatpaa Cad. No: 62/4, Kzlay/Ankara

Teknik Hazrlk:
Ferhat Babacan

Dost Kitabevi Yaylar


Karanfl Sokak No: 29/4 Kzlay 06650 Ankara
Tel: (0312) 418 87 72 F aks: (0312) 419 93 97

unvw .dostyayinevi.com bilgi@dostyayinevi.com


Bu kitaplar, Adobe PageMaker 6.5'teformatlanm ve Adohe Type Lihrary


Bodoni yaz karakterleri kullanlarak hazrlanmtr.
Ons z

The man who was Thursday'in [Bay Perembe]


ithafinda, "Bizler genken, dostum, dnya ok
y<llyd... "diye yazar Gilbert Keith Chesterton.
Gerekten de, 1874 ylnda doan Chesterton'n
ilk genlik yllar sembolizm ile dekadanln
umutsuz ve karanlk yllarna rastlar. Bu boluk
tan onu, Walt W hitman'n gl sesi ile Pasifik
i.erde bir adada lmekte ve 'yamur altnda ten
bir ku gibi ark sylemekte olan' Stevenson'n
sesi kurtarr. G. K. Chesterton gibi iyiliksever
ve kibar bir insann, ayn zamanda olaylarn
dehetini de duyumsayan anlalmaz biri oldu
unu iddia etmek artc olabilir; ama yaptla
r, kendi istemi dnda da olsa, bunu dorular
niteliktedir. yle ki; bahedeki bitkileri zincire
vurulmu hayvanlarla, mermeri ay yla, al
tn donmu atele, geceyi dnyadan ok daha

9
byk bir buluttan ve gzlerden olUan bir ca
navarla kyaslar. Bir Kajka ya da Poe olabilir
di; ama o, cesaretle mutluluu seti ya da bul
mU grnd.Anglikan mezhebinden, saduyu
ya dayandna inand Katolik dinine geti.
Bir anahtarn tuhaf biiminin, kilidin tuhaf bi
imine tam olarak uymas gibi, Katolik dininin
tuhaflnn da evrenin tuhaflyla uyum sa
ladn ileri srd.
Chesterton'n Katoliklii benimsemesi ngilte
re'deki hretine zarar verdi; yle ki, ngilizler
onu Katolik dininin basit bir propagandacsna
indirgemekte srar ediyor. yle olduu yadsna
maz; ama ayn zamanda yetenekli bir insan,
byk bir yazar ve airdi.
Chesterton'n, muhteem iki destan olan The
Ballad of White Horse (1911) ve Lepanto (19 12)
adl yaptlarnda, H ristiyanlarn ateistlere
kar kazand zaferleri anlatmas anlamldr.
Birincisi, BykAlfred'in Vikinglere kar yap
t sava anlatr; ikincisi, korkun cennetle
rinde Osmanl Sultan ve Hz. Muhammet'i, gizli
kiliselerinde II. Felipe ve Papa'y, Don Kiot'u
dleyen, klcn kuanm Miguel de Cervan
tes'i ve Don Juan de Austria'nn zafere doru
uzanan srarl glgesini konu eder. Chesterton,
ngiltere ve Fransa'yaduyduu derin sevginin
azalmasna izin vermeden; dnyann merkezi
olarak Roma'y grd hep. Bir mektubunda u
satrlar yazar: "Bir insan Roma'ya tekrar d
neceine inanmyorsa, Roma'ya gitmesinin bir
anlam yok."

10
Chesterton'n bir eletirmen olarak Dickens,
Browning, Stevenson, Blake ve ressam Watts
zerine yazd kitaplar, derin olduklar kadar
byleyicidirler de. Gnmzdeki hretini,
fantastik ve mistik geleri birletirerek 20. yz
yln balarnda yazd romanlarndan ok,
Peder Brown'n kahramanlklarna borludur.
Poe'nun buluu olan polisiye romann yok oldu
u bir dnemin gelebilecei imdiden tahmin
edilebilir, nk tm yazn trleri arasnda en
yapay olan ve en ok oyuna benzeyeni odur.
Bizzat C hesterton, romann bir yz oyunu, poli
siye yknn ise bir maske oyunu olduunu ya
zl olarak ifade etmitir.Bu gzleme ve polisiye
trnn gzden dmesi olaslna karn, G.
K. C. yklerinin her zaman okunacandan
emin olduumu syleyebilirim; nk bu yk
lerde gereklemesi imkansz doast bir ola
yn ima ettii gizem, son satrlarn bizlere sun
duu mantkl zm kadar ilgintir.
Yazn sanatna atlmadan nce resim sanatyla
uram olan Chesterton'n tm anlatlar hat
r saylr lde grseldir.
Chesterton'n sekreteri ve en iyi biyografi yazar
Maise Ward, usta yazann, yaptlarn dikte etme
ye balamadan nce, sigarasyla gizlice stavroz
kardn anlatmak gibi olumlu bir boboaz
lk etmitir.Bu iman dev, kendini ilahi sna
a emanet etmekten asla vazgemedi.
Bu kitaba Chesterton'n en iyi yks olduuna
inandm, uzun beyaz bir yol, beyaz piyonlar
ve beyaz atlarla oynanan gzel bir satran oyu-

11
nunu andran Maherin Atls'z da aldk.
Chesterton, Tuhaf Ayak Ses leri 'nde yeni bir
maske yaratr. lsrael Gow'un Onuru 'ndaki kas
vetli lskoya atosu grnte zlemez olan
bir gizin asal parasdr. Apollon'un Gz 'nde
eski bir tannya tapnma, bir cinayetin ifunmesi
ne yardmc olur. Dr. Hirsch'in Dellosu 'nn ba

l -ak bir biimde ifade etmek istemiyorum


bir ilke talebidir. Stevenson ve Dostoyevski'nin
nl yaptlarna esin kayna tekil eden bildik
glge konusu bu ykde, okuyucuya imdiden
aklamak istemediim, eitli zgn biimler/,e
kendini yeniler; zaten okuyucu da nce kukuy
la, sonra yenilenen bir beeniyle kefedecektir
bunu.
Yazn sanat mutluluk biimlerinden biridir; bel
ki de hibir yazar bana Chesterton'n yaatt
kadar mutlu saatfur yaatmamtr. lahi Komed
ya 'ya esin kayna olan teolojiyi nasl paylam
yorsam, Chesterton'n teolojisini de paylamyo
rum; ama te yandan bu teolojilerin o eserfurin
yaratlmasnn koulu olduunu biliyorum.
Chesterton bir seferinde az kalsnBuenosAires'i
ziyaret edecekti ve ben de kabul yemeine da
vetli olacaktm; bu haber beni sevindi"',.di, ama
gelmemesinin, byl bir biimde saydam
uzaklnda kalmasnn daha iyi olacan du
yumsamaktan da kendimi alamadm. Ayrca onu
en iyi arkadam kadar yakndan tandm
ve bunun yeterli olduunu dndm.

Jorge Luis Borges

12
Apollon'un Gz
Maherin Atls

Mr. Pond'un, btn resmi nezaketi ve ar zara


fetine ramen zerimde yaratt tuhaf ve bazen
de rpertici etki, ocukluk anlarmla ve adnn
belirsiz armlaryla ilgiliydi belki de. Ba
bamn eski bir ahbab olan bir devlet memuruy
du ve sanrm benim ocuksu hayal gcm, Mr.
Pond'un adyla bahedeki kk.havuzu bir e
kilde badatryordu. Gerekten de biraz d
nnce, garip bir ekilde bu havuza benziyordu.
Normal zamanlarda son derece sessiz, son dere
ce sade ve deyim yerindeyse, yeryz ve gky
zn yanstr gibi son derece parlakt. Ayrca,
bildiim kadaryla, havuzda baz ilgin eyler
olurdu. Binde bir, hadi diyelim ylda bir ya da
iki gn, havuz tuhaf bir ekilde farkh grnr
d; o dmdz berraklnda bir anda koutu
ran bir glge, bir kprt ortaya kar, bir balk

15
ya da bir kurbaa yahut acayip bir yaratk yz
n gsterirdi. Ben, Mr. Pond'un kafasnda da
bir anlna yzeye kp, sonra yine dibe batan
canavarlar olduuna inanrdm. Bu canavarlar,
onun lml ve mantkl szlerinin ortasnda orta
ya kverirdi. Bazlar, onun en akl banda
konumas srasnda birden delirdiini dnr
lerdi. Ama ayn kiiler, aniden aklnn bana
geldiini de kabul etmek zorundalar.
Yine, gen bir zihnin rettii delice bir fantazi
denebilir, ama bazen bala da benzerdi Mr. Pond.
Tavrlar son derece kibar ve beylikti; o (jaDir
istisnayla, nk arada bir sivri sakalnyekiti
rirdi. Bu tik, o tuhaf ve rasgele szleri ettikten
sonra, ciddi olmaya zorland anlarda ortaya
kard: Gzlerini bayku gibi nne diker ve
sakaln ekitirirdi; sakalnn yerine ipleri koya
cak olursanz, bu hareket bir kuklann azn
ap kapamas gibi komik bir etki yaratrd. Bu
sessiz az ap kapama, bir baln azn ap
kapamasna alacak kadar benzerdi. Ancak,
birka saniyeden fazla srmezdi; ki sanrm bu
srede o, ne demek istediini aklamaya al
maktan vazgeerdi.,
Bir gn, bahemizdeki cvl cvl izgili tentelerin,
yani o devasa gne emsiyelerinin altnda, ta
nnm bir diplomat olan Sir Hubert Wotton ile
alak sesle konuuyor ve onu mnasebetsizce ben
zetmi olduum havuza bakyorlard. Her ikisi
nin de ok iyi bildii, ancak Bat Avrupa'da pek
az insann haberdar olduu bir yer hakknda ko
nuuyorlard: Pomeranya, Polonya ve Rusya'da

16
batakla dnen o usuz bucaksz topraklar
dan; yani bildiim kadaryla Sibirya bozkrlarn
dan. O srada Mr. Pond, en derin bataklklarn
olduu, su birikintileri ve durgun rmaklarn
kestii bir blge boyunca uzanan ve iki yan uu
rum olan bir yoldan bahsediyordu: Bu, bir yaya
iin yeterince gvenli dz bir yolmu; ama yan
yana giden iki atlnn zar zor geebilecei geni
likteymi. Hikaye byle balyordu ite.
Atllarn gnmzden daha yaygn olduklar, ama
bir savadan ok bir haberci olarak kullanl
dklar bir zamanda geiyordu hikaye. Dnyann
o blgesini harabeye eviren, tarihteki pek ok
savatan biri srasnda demek yeterli olur - yle
sine vahi bir doay harabeye evirmek ne ka
dar mmknse tabii. Prusyahlarm Polonya hal
k zerindeki basks da sz konusu; ancak bura
da olayn politik ynn aklamak ya da erisini
dorusunu tartmak gereksiz. Biz ksaca diyelim
ki, Mr. Pond etrafndakileri bu heyecanl hikaye
ile elendirmek amacyla anlatmaya balad.
"Sizden, Krakowlu air Paul Petrowski ile ilgili
ilgin olay hatrlamanz istiyorum," dedi Pond;
"o gnlerde epeyce tehlikeli iki ey yapmt: l
ki, Krakow'dan tanp Poznan'a yerlemek;
ikincisi de, airlii vatanseverlikle badatrma
ya almak. airin o gnlerde yaad kasaba
Prusyahlarn igali altndayd; o uzun yolun do
u ucundayd bu kasaba ve Prusyal komutan,
usuz bucaksz bataklk denizindeki tek kpr
ye hakim olabilmek iin yolun ban tutmutu.
Ancak, bu harekat iin yerletikleri karargah

17
yolun bat ucundayd; nl Mareal Von Grock
bakumandand; eski ve hala en gzde alay olan
Beyaz Svariler ise, o dik yolun en banda konu
landrlmlard. Tabii her ey gcr gcrd; muhte
em beyaz niformalarna aprazlamasna aslm
ate renkli kl kaylarnn en ince ayrntsna
dek her ey; nk bu hikaye, tm niformalarda
evrensel renkler olarak arazi renklerinin kullanl
maya balanmasndan hemen nce geiyor. Bu
nun iin onlar sulamyorum; bazen o eski, hane
dan armacl ann, u doa tarihi, bukale
munlar ve bceklere tapnmayla birlikte gelen
taklit renkler andan daha zarif olduunu d
nyorum. Her neyse, Prusya'nn hizmetindeki bu
birinci snf valyeler alay hala kendi niforma
larn giyiyorlard ve sizin de biraz sonra grecei
niz gibi, bu fiyaskodaki bir etken de buydu. Sade
ce niformalar deil, nizam da bir baka etkendi.
Her ey kt gitti, nk disiplin fazlasyla iyiydi.
Askerlei, Grock'un emirlerine fazlasyla uydu
lar; sonuta da o amacna ulaamad."
"Sanrm, bu bir paradoks," dedi Wotton iini
ekerek. "Tabii ok akllca faan filan; ama as
lndiJ tamamen sama, deil mi? Ah, insanlar ge
nellikle Alman ordusunun fazla disip1inli oldu
unu syler, bilirim. Ama bir ordunun fazla di
siplinli olduu iddia edilemez ki."
"Ama ben genel olarak sylemiyorum," dedi Pond
yaknr gibi. "Ben bu zel olay iin, zel bir durum
olarak sylyorum. Grock, askerleri emirlerine
itaat ettii iin kaybetti. Elbette, askerlerinden
yalnzca biri itaat etmi olsayd, durum bu kadar

18
kt olmayabilirdi. Ama iki askeri de itaat ettiin
de - zavall ihtiyar eytann fazla ans yoktu."
Wotton gevrek gevrek gld. "Yeni askeri teori
ne bayldm dorusu. Sence, bir alaydaki bir as
ker emirlere uyabilir; ama emirlere uyan iki as
ker, Prusya disiplininin biraz fazla ileri gittiini
dndryor sana." .
44Hibir askeri teorim yok benim. Ben, askeri
bir gerekten bahsediyorum," diye karlk ver
di Mr. Pond sakince. 44 Grock'un baarszl as
keri bir gerek, bunun nedeni de askerlerinden
ikisinin de emirlerine itaat etmi olmas. Eer,
ikisinden biri emirlerine itaat etmemi olsayd,
baarl olaca da askeri bir gerek. Eh, bundan
sonra hangi teoriyi kurarsan kur."
44Teorilerle o kadar ilgilenmiyorum," dedi Wotton
serte, yersiz bir hakarete uram gibi.
O srada, iri yar gvdesiyle, ufak tefek arkada
Mr. Pond'la bir tezat oluturan, onun hayran ve
dostu Kaptan Gahagan, gn yla bezenmi im
lerde uzun admlarla belirdi. Ceketinin iliinde
ate rengi bir iek, havu rengi salarnn tepe
sinde hafife yan yatrlm gri bir apka vard;
eski zppeler ve dellocular zamanndan frlam
bir kabaday gibi yryordu; halbuki kendisi, g
rece gen saylabilirdi. Geni omuzlu uzun gvdesi
gn nn altnda sanki kibrin vcut bulduu
bir gvde gibiydi. Ama yz l l, gelip yanlar
na oturduunda, yumuack kahverengi gzlerin
de btn bunlarla elien bir ifade vard; bu gz
ler hznl, hatta biraz endieli bakyordu.
Konumasn kesen Mr. Pond, heyecanl heye-

19
canl zr dilemeye balad: "Korkarm, ok ko
nuuyorum yine, her zamanki gibi; aslnda u
airden bahs6diyordum; uzun bir zaman nce,
Poznan'da neredeyse idam edilecek olan Pet
rowski'den. Bu konuda yetkili askeri grevliler
tereddt ettiler; Mareal Von Grock ya da daha
st dzey bir komutann dorudan emirleri ol
masayd, airi serbest brakacaklard; ama Ma
real Von Grock airin ldrlmesi konusunda
kararlyd ve hemen o akam idam edi1mesi em
rini verdi. airin hayatn kurtarmak iin o em
rin ardndan bir af emri gnderildi; ama af emri
ni gtren adam yolda ldnden, mahpus da
serbest brakld en sonnda."
"Ama... " diye tekrarlad Wotton duraksamadan.
'*f emrini gtren adam," diye ekledi Gahagan
alayc bir sesle.
"Yolda ld iin," diye mrldand Wotton.
"Tabii, neden olmasn? Mahpus da serbest bra
kld," diye yksek sesle aklad Gahagan neey
le. "Her ey gn gibi ortada. Hadi o hikayelerin
den bir tane daha anlat, bykbaba."
"Bu son derece gerek bir hikaye," diye itiraz
etti Pond; "ve her ey tam tamna sylediim
gibi cereyan etti. Bu bir paradoks fa;lan deil.
Sadece, ne kadar basit olduunu grmeniz iin
hikayenin tamamn bilmeniz gerek. "
"Evet," dedi Gahagan onaylayarak, "sanrm ne
kadar basit olduunu kavramadan nce, tama
mn bilmem gerek."
"O halde, bize hikayeyi anlat, olsun bitsin," dedi
Wotton ksaca.

20
Paul Petrowski, aktif politikada olaanst bir
neme sahip, hayli ie yaramaz adamlardan bi
riydi. Adamn gc, ulusal bir air, ayn zaman
da da uluslararas bir arkc olmasndan kay
naklanyordu. ok gzel ve gl bir ses bahe
dilmiti ona ve bu sesle dnyadaki konser salon
larnn neredeyse yarsnda, lkesinin vatanse
ver arklarn sylyordu. Kendi vatannda ise,
devrimci umutlarn snmez bir mealesi ve sesiy
di elbette. zellikle de, tam o sralarda yaanan,
meydandaki aktif politikaclarn ortadan kay
bolduu, yerlerini de yine az ok onlar kadar
aktif adamlarn ald uluslararas kriz zamann
da. nk, saf idealistin ve gerek realistin ortak
noktas sahip olduklar eylem akdr.. Aktif poli
tikac her eyleme anlaml itirazlarda bulunarak
ilerler ve baarya ular. Belki idealistin yaptk
lar ie yaramaz, eylem adamnn yaptklar da
vicdansz olabilir, ama hibir ite, hibir ey yap
madan baarya ulalamaz. Ve gariptir ki, bu
iki uzlamaz taraf, bataklklarn iinden geen
tek yolun iki ayr ucundaydlar - kasabadaki
mahpus Polonyal air bir uta, askeri karargah
taki Prusyal komutan dier uta.
Mareal Von Grock, gerek bir Prusyal olarak
sadece bir eylem adam deildi, airanelikten de
tamamen uzakt. Tek satr iir okumamt ken
disi; ama aptal da deildi. Askerlere zg gerek
lik duygusu vard onda; ve bu da onu, aktif poli
tikacnn decei aptalca hatalara dmekten
kurtaryordu. Grlerle alay etmez, sadece nef
ret ederdi. Bir air ya da bir peygamberin bir

21
ordu kadar tehlikeli olabileceini bilirdi Ve airin
lmesi gerektiine karar vermiti. Bu onun iir
konusundaki tek iltifatyd ve de ok ciddiydi.
O srada adrnda, bir masann banda oturu
yordu; halkn iinde her zaman giydii sivri ulu
miferi nnde, masann zerinde duruyordu;
kocaman kafas olduka kel grnyordu, oysa
sinekkayd tra olmutu sadece. Y znn tama
m tralyd; oturakl, ar bir gzlk dnda
hibir ey yoktu yznde; srf o gzlk bile, kaba
ve sarkm suratna anlalmaz bir ifade vermeye
yetiyordu. Yannda duran donuk sal, mumula
suratl, mavi renkli fincan gzleri bo bo bakan
Alman temene dnd.
''Temen Von Hocheiner," dedi, "Ekselanslar
bu gece karargahmza ular m demitin?"
"Yedi krk bete, Marealim," diye cevaplad, ko
numaya pek istekli deilmi gibi grnen temen;
sanki iri bir hayvan konumay yeni reniyordu.
"O halde," dedi Grock, "o gelmeden nce, senin
le u infaz emrini gndermek iin ancak zaman
mz var. Ekselanslarna hizmet etmeli ve onu
zellikle de gereksiz sorunlardan uzak tutmal
yz. Taburlar tefti etmekle megul ola!?ak zaten.
Her ey Ekselanslarnn emrine amade olsun.
Bir saat iinde, bir sonraki karargaha gitmek
zere yola kacak."
ri yar temene bir canllk gelir gibi oldu; belli
belirsiz bir selam akt. "Tabii Marealim, hepi
miz Ekselanslarna itaat etmeliyiz."
"Ben, hepimiz Ekselanslarna hizmet etmeliyiz
dedim," dedi Mareal.

22
Beklenenden daha sert bir hareketle gzln
karp, masann zerine att. Temenin soluk
mavi gzleri daha nce byle bir ey grseydi,
bu hareketin yaratt etkiyle aldndan daha
ok alm olamazd. Bu, demir bir maskenin
karlmas gibiydi. Bir saniye nce Mareal Von
Grock, kay gibi.enesi ve boum boum yanak
laryla, inanlmaz bir ekilde gergedana benzi
yordu. Oysa imdi, yeni bir canavara dnm
t: Kartal gzl bir gergedan. htiyar gzlerinin
souk baklar hemen hemen herkese sanki ezici
olmas dnda da bir eyler barndryormu gibi
gelirdi; yani adamn tamam demirden deil de,
bir ksm da eliktenmi gibi. nk, her insann
bir ruhu vard; bu ister kt bir ruh olsun, ister
Hristiyan dnyasnn iyi mi kt m olduunu
anlayamayaca kadar tuhaf bir ruh olsun.
"Hepimiz Ekselanslarna hizmet etmeliyiz, de
dim," diye tekrarlad Grock. "Daha ak konu
acam; hepimiz Ekselanslarn korumalyz.
Tanrlarmz olmak yetmez mi krallarmza?
Hizmet edilmek ve korunmak yetmez mi onlara?
Onlara hizmet edecek ve onlar koruyacak olan,
yine bizleriz."
Mareal Von Grock az konuurdu; hatta, daha
teorik bir insann dnme diyecei ii az yapan
bir adamd. Onun gibi bir adamda ska rastla
nan bir tutum da, hasbelkader yksek sesle d
nyorsa, kpeiyle konumay tercih etmekti.
Hatta bu tip adamlar, bir kpekle uzun ve kar
mak konular hakknda konumaktan belirgin
bir zevk alrlar. Tabii, Temen Von Hocheimer'i

23
bir kpekle karlatrmak hakszhk olur. Daha
hassas ve daha uyank bir yaratk olan kpee
hakszlk olur yani. Grock'un, o ender dnme
anlarndan birinde, dncelerini bir koyunun
ya da bir lahanann huzurunda yksek sesle dile
getiriyor olma duygusunun verdii rahatlk ve
gvene kapldn sylemek daha doru olur.
"Kraliyet tarihimizde, hizmetkarlar her daim
efendilerini korumutur," diye devam etti Grock,
"ve bu hizmetlerine karlk kt olan yine onlar
olmutur, en azndan d dnyaya gre; nk
bu dnya baarln ve glnn karsna her
zaman gz yal bir duygusalhkla kar. Ama
en azndan biz baarl ve gl olduk. Onlar,
Ems telgraf konusunda efendisini aldatt iin
Bismarck' bile lanetlediler; ama bu, o efendiyi
dnyann efendisi yapt. Paris zapt edildi, Avus
turya kral tahttan indirildi, biz ise gvenlikte
yiz. Bu gece Paul Petrowski lecek ve biz yine
gvenlikte olacaz. Senin, onun lm emrini he
men gtrmeni istememin sebebi bu ite. Pet
rowski'nin annda infaz edilmesi emrini tad
n ve emrin yerine getiriliini gzlerinle grme
den dnmemen gerektiini iyice anladn m?"
fadesi kt Hocheimer bir selam akt ok iyi
anlamt. Onda baz kpek zellikleri vard ne
de olsa: Bir bu,ldok kadar cesur ve lesiye sadkt.
"Derhal atma atla," diye devam etti Grock, "sa
kn yollarda oyalanma. Bir mesaj gelmezse, bu
dala Arnheim'n Petrowski'yi bu gece serbest b
rakacan ok iyi biliyorum. Haydi frla!"
Temen bir selam daha akp gecenin iine dald;

24
muhteem alayn ihtiamnn bir paras olan
beyaz svari atlarndan birine atlayp, karanlk
ufka, geni bataklklarn koyu glgelerine ve s
nen renklerine tepeden bakan, srt boyunca uza
yan yksek ve dar yolda at koturmaya balad;
sanki bir duvarn zerinde yol alyordu.
Nal seslerinin son yanklar da duyulmaz oldu
unda, Von Grock ayaa kalkp miferini ve gz
ln takt ve adrnn nne kt, ama farkl
bir nedenle. Kurmaynn bakumandan tam ta
km niformas iinde ona doru geliyordu, daha
gerideki saflardan askeri selamlamalar ve yk
sek sesle verilen emirler duyuluyordu. Ekselans
lar Prens gelmiti.

Ekselanslar Prens etrafndaki adamlarla bir te


zat oluturuyordu; en azndan d grn itiba
riyle, hatta daha baka konularda da: inde bu
lunduu ortamda bir istisnayd bu adam. O da
sivri ulu bir mifer takmt, mavi elik parltl
siyah bir mifer; ama onunkisi baka bir alaya
aitti; tm o trah Prusyahlarm ortasnda, o moda
s gemi grnnde, uzun, koyu renk, dalgal
sakalnn miferiyle oluturduu bileimde, yar
aykr, yar dsel bir uyum vard. Sanki uzun,
koyu renk, dalgal sakalna uysun diye, zerinde
en yksek Kraliyet Nian parldayan uzun, koyu
mavi, dalgal bir pelerin giymiti; onun altna da,
siyah bir niforma. Her Alnan kadar Alnan olsa
da, farkl bir Almand ve gururlu ama dalgn ba
klarndaki bir eyler, hayatndaki tek gerek tut
kunun mzik olduu rivayetiyle rtyordu.

25
iinden homurdanan Grock, Prensin ilk i ola
rak, uluslarnn askeri etiketinin karmak resmi
geidinde en nde gelen alayn tefti ve kabulne
ynelmeyip, bir kenara itilmesini en ok arzu
ettii konuya, yani arklarndan bazlarnn Av
rupa'daki operalarn yarsnda sylendiini duy
duu u lanet olas Polonyal'nn popler ve teh
likede olmas konusuna sabrsz bir ekilde dal
m olmasn son derece rahatsz edici, hatta ile
den karc bulduysa da, ashnda bunu Prensin
o az rastlanr tuhaflyla badatrmay tercih
etti.
"Onun gibi bir adam ldrmekten sz etmek
delilik," dedi Prens, miferinin altndan hiddetle
kalarn atarak. "O, sradan bir Polonyal
deil. O, bir Avrupa klt. O, mttefiklerimiz,
dostlarmz ve hatta Alman yandalarmz tara
fndan affedilmeli ve yceltilmelidir. Orpheus'u
ldren deh kadnlar gibi mi olmak istiyorsun?"
"Ekselanslar," dedi Mareal, "affedilebilirdi,
tabii lm olmasayd. Ya da yceltilebilirdi,
eer lm olmasayd. Her ne yapyorduysa ve
ne yapacaktysa, artk asla yapamayacak. lm,
btn gereklerin en gereidir ve bn de ger
eklere am."
"Senin bu dnyadan hi mi haberin yok?" diye
buyurdu Prens.
"Anavatanmzn en son karakolununun tesin
de kalan dnya," diye cevaplad Grock, "umu
rumda bile deil."
"Aman Tanrm!" diye bard Prens; "Weimar'la
bir tartmaya girse, Goethe'yi de asardn sen!"

26
"Kraliyetinizin gvenlii iin," diye cevaplad
Grock, ''bir an bile tereddt etmezdim."
Ksa bir sessizlik oldu ve Prens aniden, "Bu da
ne demek oluyor?" dedi serte.
"Bir an bile tereddt etmedim, demek oluyor
Prensim," diye hemen cevaplad Mareal.
"Petrowski'nin ldrlmesi iin oktan emir
gnderdim."
Prens, kocaman kara bir kartal gibi ayaa kalkt;
pelerini kudretli kanatlar gibi dalgaland ve
herkes biliyordu ki onu bir eylem adam yapan
ey, kuru laflarn tesinde, o nl fkesiydi. Von
Grock'la konumad bile; onu hie sayarak, en
yksek sesiyle, emir komuta zincirindeki ikinci
adam olan General Von Voglen'a seslendi. Gene
ral kt kafal, tknaz bir adamd; arkada ta gibi
hareketsiz duruyordu.
"Svarilerinin arasnda en iyi at kimindir, Gene
ral? En iyi binici kimdir?"
''Arnold Von Schacht'n at bir yar atn gee
cek kadar iyidir," diye cevaplad General aceley
le. "Kendisi de bir jokey kadar iyi binicidir. Be
yaz Svarilerdendir.'
"ok gzel," dedi Prens sesinde yeni bir nla
mayla. "Adamn derhal, u lgn mesaj gtren
adamn peinden yolla; onu durdursun. Ona yetki
vereceim; sanrm deerli Mareal itiraz etmez
buna. Kalem kat getirin bana. abuk!"
Pelerinini silkeleyip oturdu; kat kalem geldi;
Polonyal Petrowski'nin serbest braklmasn is
teyen ve dier emirleri iptal eden emir yazsn
sert ve abartl hareketlerle kaleme ald.

27
Sonra, ihtiyar Grock'un tarihncesi zamanlara
ait ta bir heykel gibi gzn krpmadan dikilip
durduu lm sessizlii iindeki odadan, peleri
nini ve svari klcn pei sra srkleyerek aza
metle kp gitti. O kadar sinirliydi ki, kimse ona
alayn olaan teftiini hatrlatmaya cesaret ede
medi. Kvrck sal, kpr kpr bir delikanl
olan, hatta bir olan ocuunu andran, ancak
niformasnda birden fazla Svari madalyas ta
yan Arnold Von Schacht, topuklarn birbirine
vurup selam vererek emir kadn Prensten tes
lim ald; iri admlarla dar kp atna atlad;
incecik uzanp giden dik yolda gm bir ok ya
da kuyrukluyldz gibi hzla gzden kayboldu.
htiyar Mareal sessizce, ar ar adrna dn
d; sivri ulu miferini ve gzln sessizce,
ar ar kard, yine masann zerine koydu.
adrn dnda bekleyen emir erine, Beyaz S
varilerden avu Schwartz' derhal bulup getir
mesini emretti.
Bir dakika sonra Marealin huzurunda, enesin
de byk bir yara izi olan, zayf, srm gibi bir
adam duruyordu; bir Alman iin epeyce esmer
di; tabii frtna ve kt hava artlarf!da geen
onca yldan sonra kararmadysa teni. Mareal
gzlerini yavaa kaldrrken, avu ak gibi ha
zrolda bekliyordu. Emrindeki tm generallerle
mparatorluk Mareali ve u itilip kaklan rtbe
siz subay arasndaki uurum ne kadar derin
olursa olsun, bu hikayede btn ad geenler
iinde, sadece bu iki adam birbirlerini anlam
lard; bir bakta, tek kelime etmeden.

28
"avu," dedi Mareal ters ters, "seni daha nce
iki kez grdm. lki, tm ordu iinde yaplan
svari tfei atlarnda birinci olduundayd,
sanrm. "
avu selam verdi ve hibir ey demedi.
"Ve ikincisi de," diye devam etti Von Grock, "bi
ze kurulan tuzak hakknda bilgi vermeyen o la
net olas ihtiyar kadn vurmaktan tr sorgu
landn zaman. Bu olay o zaman pek ok yo
rumlara neden olmutu; benim evremde bile.
Fakat o zaman, senin lehine yetki kullanlmt.
Ben kullanmtm."
avu bir selam daha akt; hala sessizdi. Mare
al souk ama tuhaf bir samimiyetle konumas
na devam etti.
"Ekselanslar Prens, ahsnn ve yurdumuzun g
venliiyle ilgili son derece nemli bir konuda yan
l bilgilendirilmi, hatta kandrlmtr. Bu neden
le acele verilmi bir kararla, bu gece infaz edilecek
Polonyah Petrowski'nin af emrini gndermitir.
Tekrar ediyorum: Bu gece infaz edilmesi gereken
Petrowski'nin. Sen hemen af emrini tayan Von
Schacht'n peinden gidip, onu durduracaksn."
"Ona yetiebileceimi zannetmiyorum, Marea
lim," dedi avu Schwartz. "Alayn en hzh at
onda, kendisi de alaydaki en iyi binicidir."
"Sana ona yetimeni deil, onu durdurmam em
rettim," dedi Grock. Sonra ar ar "Bir adam
eitli ekillerde durdurulabilir ya da arlabi
lir: Seslenerek ya da ate ederek." Sesi giderek
canszlat, ama duraksamadan devam etti. "Bir
tfein atelenmesi dikkatini ekebilir."

29
Ve esmer avu nc kez selam akt; merha
metsiz az smsk kapalyd.
''Dnya deiti," dedi Grock, "sylenenler, su
lamalar ya da vgler sayesinde deil, yaplan
iler sayesinde. Bir eylem gerekletiinde, geri
dn yoktur. u anda yaplmas gereken, bir
insann ldrlmesi." Birden elik parltl gzle
rini karsndakine dikti ve ekledi: "Petrowski'yi
kastediyorum, tabii ki."
avu Schwartz zalimce glmsedi; sonra o da
adrdan karanla kt ve atn mahmuzlad.
Bu atldan sonuncusu, hayalperest dnce
lere kaplma konusunda, birincisinden bile daha
yeteneksizdi. Ama tam olmasa da, en nihayetin
de o da bir insan olduu iin, byle bir emirle
grevlendirildii byle bir gecede, o insanlk d
manzarann ezici basksn zerinde hissetme
mesi mmkn deildi. ki yan uurum olan yol
da etrafn kuatan manzara boyunca, denizden
bile ok daha insafsz olan bir doa uzanyordu.
nk burada insan ne yzebilir, ne bir arala
gidebilir, ne de insanca bir ey yapabilirdi; insan
burada sadece batard, debelenmeye bile vakit
bulamadan. avu, ne kat, ne sv, ne de her
hangi bir ekli olan asli baln varln ilikleri
ne kadar hissetti; tm eylerin biimlerinin ar
dndaki varl hissetti.
Kuzey Almanya'daki dier binlerce skc ve
akll adam gibi o da ateistti; ancak insanln
ilerlemesinde dnyann yeermesini, bereketlen
mesini grebilen o mutlu paganlardan da deildi.
nnde uzanan dnya, bitkilerin ya da canllarn

30
evrimleip gelitii, meyve verdii bir yer deildi;
btn canhlarn, dibi olmayan bir kuyuya dalar
gibi, sonsuza kadar batp kaybolacaklar bir uu
rumdu; ve byle berbat bir dnyada yerine ge
tirmesi gereken acayip grevini dnnce, bu
uurum fikri onu daha da katlatrd. Yukardan
bakldnda serilmi bir harita gibi grnen, et
rafa yaylm.gri yeil bitki bekleri bir gelime
den ok bir hastalk tablosuna benziyordu ve
etraf karalarla evrili su birikintilerinde, sudan
ok zehir olabilirdi. Su birikintilerinin zehirlen
mesiyle ilgili insancl bir tartmay hatrlad.
Ancak avuun aklndan geenler, normalde pek
dnme alkanl olmayan insanlarn biro
unda olduu gibi, bilinaltnda fazlasyla gerilen
sinirlerine ve pratik zekasna dayanyordu. Ger
ek u ki, nnde dmdz uzanp giden yol sadece
kasvetli deil, ayn zamanda hi bitmeyecekmi
gibi uzun grnyordu. Takip ettii adam uzak
tan da olsa yle bir grmeden bu kadar yol gide
ceini hi dnmezdi. Bu kadar ksa srede bu
kadar yol aldna gre, Von Schacht'n at ok
evik olmalyd; ama ne kadar hzh olursa olsun,
yola kal daha ne kadar olmutu ki? Schwartz'n
daha nce de syledii gibi, onu yakalayamazd;
ama kendinde gvendii mesafe algsna gre,
ksa bir sre sonra gr alanna girmesi lazmd.
Ve en sonunda, tam o metruk manzaraya kor
kun bir umutsuzluk kp yaylmaya balad
nda onu grd.
nce beyaz bir leke gibi grnp, sonra yavaa,
belli belirsiz beyaz bir ekle dnen bir ey

31
belirdi uzakta; deli gibi at sryordu bu ey.
ekil biraz bymt, nk Schwartz da hzla
srmeye balamt atn; bu ekil, Svarilerin
beyaz niformasndaki turuncu niann grle
bilecei kadar bymt artk. Atclkta ordu
daki tm dlleri toplayan bu niancnn, bun
dan daha kk hedefleri tam on ikiden vur
muluu vard.
avu tfeini ald; ve kan olaanst korkun
sesin iddeti, kilometrelerce uzanan sessiz batak
lk boyunca yaban rdeklerini titretti. Ama, a
vu Schwartz onlar dert etmedi. Onu ilgilendi
ren tek ey, o dimdik beyaz eklin aniden sarslp
atn zerine ylmas oldu; bunu, aradaki mesa
feye ramen grebiliyordu. Svari eyerin ze
rinde bir kambur gibi duruyordu. Schwartz ise
keskin gzleri ve tecrbesiyle kurbannn vurul
duundan emindi; hatta kalbinden vurulduu
na. Sonra ikinci bir atla at yere serdi. Binicisi
ve at son bir kez aha kalkt; beyaz bir parlt
gibi aadaki karanlk batakla doru kayd
ve gzden kayboldu.
Soukkanl biri olan avu, iini bitirdiinden
emindi. Onun gibi soukkanl insanlar, ne yap
tklar konusunda ok titiz olurlar; yaptklar
ilerde sk sk hataya dmeleri de bundandr.
O, ordularn ruhu olan yoldal ezip gemi,
bir emri yerine getirmekte olan kahraman bir
subay ldrm, krallarna kar gelmi ve iha
net etmi, kiisel ekime gibi bir gereke bile
olmadan adi bir cinayet ilemiti; te yandan,
stne itaat etmi ve bir Polonyalnn lmne

32
yardmc olmutu. Bu son iki gerek imdilik zil
nini doldurdu; bylece Mareal Von Grock'a ra
por vermek zere geri dnme inceliini gsterdi.
Yapt iin kusursuzluu konusunda hibir p
hesi yoktu. M emrini tayan adam kesinlikle
lmt ve mucize kabilinden kurtulmu da can
ekiiyor olsa bile, lm ya da lmek zere olan
atn kasabaya kadar srp, infaz durdurmaya
yetecek zaman yoktu. Hayr: Bu umutsuz proje
nin yaratcsna, koruyucusunun kanatlarnn
altna dnmek daha pratik ve akla uygun olurdu.
Tm gcyle, yce Marealin gcne snd.
Gerekten de, yce Marealin mangal gibi bir
yrei vard: Yapt, yaptrtt canavarlktan
sonra, gereklerle karlamaktan ya da bir maa
gibi kulland adamyla temasa gemenin dou
rabilecei tehlikelerle hemen yz yze gelmekten
korkmad bile. Nitekim birka saat sonra, o yol
da avula birlikte at sryordu; o meum yere
geldiklerinde Mareal atndan indi, ama tekine
atn srmeye devam etmesini syledi. avutan
btn atllarn asl hedefi olan kasabaya gitmesi
ni, infazdan sonra asayii kontrol etmesini, her
hangi bir ayaklanma tehlikesi olup olmadna
bakmasn istedi.

''O halde, kasaba burada m, Marealim?" diye


sordu avu alak sesle. ''Ben daha uzakta zan
netmitim; ama u cehennem yolun bir kabus
gibi uzayp gittii de bir gerek."
"Burada," diye cevaplad Grock. Eyer ve zen
giden atlayp, atndan indi; uzun korkuluun ya
nna geldi ve aaya bakt.

33
Ay, batakln zerinde ykselmi, siyah sularn
ve yeil kpklerin zerinde ihtiamla parlyor
du; en yakn sazln dibindeki eimin sonunda,
kkl alaynn en mthi beyaz atlarnn ve be
yaz binicilerinin birinden geriye kalanlar yat
yordu; kl ve parlak bir harabe gibi. Adamn
kimlii phe gtrmezdi; ay , af emrini ta
yan ikinci ath gen Arnold'un altn rengi kvrck
salar zerinde bir hale gibi parlyordu ve ayn
gizemli ay , sadece kl kay ve dmelerin
zerinde deil; gen askerin ald madalyalarn,
eritlerin ve rtbesine ait nianlarn zerinde de
parlyordu. Byle muhteem bir ktan duvak
altnda, Sir Galahad'in beyaz valyelerinden
biri zannedilebilirdi; aada yatan harap zara
fet ve genlikle, aaya bakan tatan gvde ara
sndaki korkun tezattan daha beterine pek az
rastlanabilir. Grock, bir kez daha miferini
kard; cenazeye saygnn belli belirsiz bir glgesi
olan bu hareketle, o gergedana benzeyen tuhaf
plak kafas ve boynu, ta devrinden kalma bir
canavarn plak kafasnn ve boynunun ay
nda souk souk parlamasna benziyordu.
Fantastik Alman ekolnn Rops ya da benzeri
gravrcs yle bir tablo izerdi: Afaa edil
mi kahraman bir melein krk kanatlarna ve
beyaz, altn renkli zrhna tepeden bakan, bir
bcek kadar insanlk d devasa bir hayvan.
Grock ne dua etti ne de acd; ancak zihni, usuz
bucaksz kapkara batakln canh bir varlkm
gibi arada bir kprdanmas gibi karanlk bir e
kilde kprdand; ne yapacan bilmedii bir ey

34
karsnda ilk kez kendisini savunma ihtiyac du
yan bir insan gibi, sahip olduu tek inanc ifade
etmeye ve ona snarak, tn evrenle ve gzlerini
dikmi olan ay yla yzlemeye alt.
"Y ce Alman Hedefi bu i yaplmadan nce d
aynyd, sonra da. Deiimler ve zaman, szn
den dnen tekilerin hedefleri gibi deitiremez
onu. O, tatan bir ey gibi zamann dnda durur;
deimez yzyle gemie ve gelecee bakar."
Ardndan gelen sessizlik, uursuz bir haberci
gibi, souk kibrini beslemeye yetecek kadar
uzun srd; sanki tatan bir figr, sessizlik vadi
sinin iinden konumutu. Ama sessizlik, uzak
tan belli belirsiz gelen nal seslerinin fsltlaryla
bir kez daha dalgalanmaya balad; ksa bir sre
sonra, dik yoldan drtnala, hatta bir at yarn
daymcasna kan ter iinde gelen avu grn
d; yara izi dolu kara yz imdi sadece solgun
deil, ay altnda l gibi sapsaryd.
"Marealin," dedi dimdik selam akarken, "Po
lonyal Petrowski'yi grdm!"
"Hala gmmemiler mi?" diye sordu Mareal
aaya bakyordu, zihni hala megul gibiydi.
"Gmmlerse bile," dedi Schwartz, "mezar ta
n kaldrm ve hortlam."
avu, Marealin nnde aya ve batakha baka
rak duruyordu; ama hi de hayalperest olmama
sna karn, grd eyler o anda deil, biraz
nce grm olduu eylerdi. Yolun hemen sonun
daki Polonya kasabasnn ok iyi aydnlatlm
ana caddesinde kanh canh yrmekte olan Paul
Petrowski'ydi; hataya yer vermeyecek ekilde

35
tel tel kabarm salar ve Franszvari sakalyla
ince uzun siluet, onca albmde, dergide resmini
grd Petrowski'ninkiydi. Arkasnda, ellerinde
bayraklar, mealelerle ayaklanm tm kasabay,
muhteem kahramanlarnn nderliinde galeya
na gelen halk grmt; tabii halk hkmete da
ha az dmand artk; zira sevilen kahramanlar
nn serbest braklmasna ok sevinmilerdi.
"Yani," diye bard Grock hrltl bir sesle, "sen,
benim mesajma ramen onu serbest brakmaya
cret ettiler mi demek istiyorsun?"
Schwartz yine bir selam akt ve "Onu oktan
serbest brakmlar ve hibir mesaj almamlar,"
dedi.
"Sen imdi benim btn bu olanlardan sonra,"
dedi Grock, "karargahtan hibir habercinin
oraya varmadna inanmam m bekliyorsun?"
"Tek bir haberci bile" dedi avu.
ok daha uzun bir sessizlikten sonra, Grock bo
uk bir sesle konutu. "Ne oldu peki, Allahm
cezas? Btn bunlar aklayacak bir ey geli
yor mu aklna?"
"Sanrm btn bunlar aklayan," dedi avu,
"bir ey grdm."

Mr. Pond hikayenin bu noktasnda sinir bozucu


bir kaytszlkla durdu.
"Evet," dedi Gahagan sabrszca; "ya sen btn
bunlar aklayacak bir ey biliyor musun?"
"ey, sanrm biliyorum," dedi Mr. Pond sakin
sakin. "Rapor benim ubeme geldiinde, bu me
seleyle bizzat ilgilenmek zorunda kaldm. Olay,
Prusyahlara zg;.i ar itaatten kaynaklanyordu

36
gerekte. Ayn zamanda, baka bir Prusyal za
yflndan da kaynaklanyordu: Kmseme.
nsanlar krletiren, delirten ve yanl yoll;:.ra
sevk eden tutkular arasnda en kts ve en so
uudur kmseme.
"'Grock koyun srsnn nnde fazlasyla rahat
konuuyordu, lahanalarn nnde de kendisine
fazlasyla gveniyordu. Aptal adamlar kk
grrd, emrindekiler de dahil; ilk haberci Von
Hocheimer'e srf aptala benzedii iin bir eya
parasym gibi davrand, ama temen grnd
kadar aptal biri deildi. En az, btn hayat
boyunca pis iler yapm ahlaksz avu kadar
anlamt yce Marealin szlerini. Hocheimer,
Marealin tuhaf ahlak felsefesini de anlamt:
Emirlerine kaytsz artsz uyulmaldr; iler tutar
bir yan olmasa da. Komutannn tek isteinin
Petrowski'nin cesedi olduunu biliyordu; her ne
yolla olursa olsun; bu yol ister Prensi aldatmak
olsun, ister kendi askerlerinin lm. Arkasn
da, kendisinden daha hzh gelen, kendisini yaka
lamaya alan bir atlnn nal seslerini duyunca,
bu gelen habercinin Prensin af emrini tadn
anlad. Von Schacht, bu gencecik yiit subay, bu
hikayede fazlasyla ihmal edilen asil bir Alman
geleneinin vcut bulduu bu adam, kendisini
daha yce gnll bir politikann habercisi ya
pan bir kazaya maruz kald. Avrupa'ya valye
lik annn damgasn vuran o atllarn hzyla
Hocheimer'e yetiti; haberci borazanna benze
yen sesiyle durmasn ve dnmesini syledi. Von
Hocheimer de itaat etti. Durdu; atn dizginledi;

37
eyerinin stnde dnd, ama elindeki svari t
feini dorultmutu; delikanly iki kann orta
sndan vurdu.
''Hocheimer sonra dnd, elinde Polonyalnn
lm ferman, yoluna devam etti. Ardnda brak
t at ve atl korkuluktan aa yuvarlanm,
bylece yol kapanmamt. Bu ak yolda nc
haberci oflaya puflaya ilerliyor ve yolculuunun
bir trl bitmemesine hayret ediyordu; en so
nunda, Svarilerin uzaktan beyaz bir yldza
benzeyen, kartrlmas imkansz niformasn
grd ve o da tfeini ateledi. Oysa, vurduu
ikinci deil, birinci haberciydi.
"O gece, Polonya kasabasna herhangi bir haber
cinin canl olarak ulaamamasnn nedeni buy
du; mahpusun hapishaneden elini kolunu salla
yarak kp gitmesinin nedeni de. imdi syle
yin; sizce Van Grock'un iki sadk hizmetkarn
dan birinin fazla olduunu sylerken yanlyor
muydum?"

38
Tuhaf Ayak Sesleri

ayet 'On ki Hakiki Balk' adl sekin kulbn


bir yesini, yllk yemekleri iin Vernon Oteli'ne
girerken grrseniz, paltosunu kardnda gece
kyafetinin siyah deil, yeil olduunu fark ede
ceksiniz. ayet ona bunun nedenini sorarsanz
(tabii byle bir yarata hitap etme cretinizin
olduunu varsayarsak), muhtemelen, garsonla
kartrlmamak iin diyecektir. Bunun zerine
siz de, ezik bir ekilde geri ekileceksiniz. Ancak,
ardnzda henz zlmemi bir gizem ve anlat
maya deer bir hikaye brakarak.
ayet (ayn olanakd varsaym biimini izler
sek) ad Peder Brown olan, ufak tefek, yumuak
bal, alkan bir rahiple karlar da ona, im
diye dek oltasna taklan en byk baln ne
olduunu soracak olursanz, Vernon Oteli'nde
geen ve srf bir koridordaki admlar dinleyerek

39
bir suu nledii ve belki de bir ruhu kurtard
bir olay olduunu syleyecektir muhtemelen.
Belki de, bu lgn ve mthi tahmininden biraz
gurur duymaktadr, hatta buna atfta bulunmas
da muhtemeldir. Ancak toplumsal hayatta "On
ki Hakiki Balk' kulbne girecek kadar yk
selebilneniz ya da Peder Brown' bulabilmek
iin sulularn arasna ve yoksul mahallelere ka
dar dmeniz de son derece olanaksz grnd
iin, korkarm bu hikayeyi asla bilemeyecek
siniz; tabii, benden duymadnz srece.
On ki Hakiki Balk'nn yllk yemeklerini ver
dikleri Vernon Oteli, adabmuaeret kurallarn
da neredeyse lgnla varan llere ulam,
genel deerlerin tes yz edildii, ancak oligarik
bir toplumda var olabilecek, "sekinlere hitap
eden' bir messeseydi. Baka bir deyile, insan
lar ekmeye alarak deil de, karmaya al
arak iliyordu. Varslerkil bir toplumda tccar
lar, mterilerinden daha mklpesent olacak
kadar kurnazlarlar. zellikle zorluk karrlar
ki, zengin ve bezgin mterileri bunlarn stesin
den gelebilnek iin uvallarla para harcasn ve
bir o kadar da diplomatik aba sarfetsin. ayet
Londra'da boyu bir seksenden ksa olanlarn
giremeyecei bir otel moda olsayd, orada yemek
yiyebilnek iin, toplum buna da boyun eer, bir
seksen boyundaki insanlarn bir araya geldii
gruplar olutururdu. ayet, srf sahibinin kapri
si yznden, sadece perembe leden sonralar
ak olan pahah bir restoran olsayd, perembe
leden sonralar oras tklm tklm olurdu.

40
Vernon Oteli, sanki kazara, Belgravia semtinde
ki meydann bir kesindeydi. Kk ve ok m
nasebetsiz bir oteldi. Ancak, tam da bu mnase
betsizlii, zel bir snf koruyan duvar olarak
kabul edilirdi. zellikle de l?ir mnasebetsizlii
hayati nem tayordu: Orada bir kerede ancak
yirmi drt kii yemek yiyebilirdi. Tek byk ye
mek masas, Londra'nm en esiz, en eski bahe
lerinden birine bakan bir verandaya kurulmu
olan nl teras masasyd. Yani, bu masadaki
yirmi drt yerin ancak gzel havalarda keyfi
karlabilirdi ve bu da, bu keyfi daha zor ulalr,
bu yzden de daha arzulanr klyordu. Otelin
imdiki sahibi Lever adnda bir Yahudiydi ve
bu otele girii zorlatrarak neredeyse bir milyon
kazanmt. Tabii ki, otelindeki bu snrlamayla,
hizmette zenli zarafeti birletirmeyi bilmiti.
araplar ve yemekler Avrupa' daki herhangi bir
yerdeki kadar iyiydi gerekten; hizmetkarlarn
tavrlar ise ngiliz st tabakasna zg o havay
yanstyordu. Otel sahibi, tm garsonlarn avcu
nun ii gibi bilirdi; zaten topu topu on be garson
vard. Milletvekili olmak, o otelde garson olmak
tan kat kat kolayd. Her bir garson, korkun bir
skfnet ve arballk iinde, sanki bir beyefen
dinin ua olacakm gibi eitilirdi. Otelde ye
mek yiyen her beyefendiye, genellikle, en az bir
garson derdi gerekten de.
On ki Hakiki Balk Kulb, byle bir yer d
nda baka bir yerde yemek yemeye raz ola
mazd; zira lks bir mahremiyet konusunda s
rarcyd ve ayn binada baka bir kulbn yemek

41
yemesi dncesi bile keyfini karmaya yeterdi.
Balklar yllk yemeklerinde tm hazinelerini,
sanki zel bir evdeymiesine sergilemek adetin
deydiler; zellikle de nl balk atal bak tak
mn. Bu takm eskiden beri kulbn nianesiy
di; her para mkemmel bir gm iiliiyle
bahk eklinde yaplm ve her birinin sapna b
yk bir inci tanesi kaklmt. Bunlar her zaman
balk servisinde karlrd; balk ise bu mthi
yemein en muhteem ksmyd. Kulbn pek
ok treni ve adeti vard, ancak eskilere uzanan
bir tarihi ya da herhangi bir amac yoktu; onu
bu kadar aristokratik yapan da buydu zaten.
On ki Hakiki Balk'dan biri olmak iin bir
ey olmak zorunda deildiniz; zaten daha batan
belli bir insan tipi deilseniz, onlar asla duymu
olamazdnz bile. Bu kulp on iki yldr vard.
Bakan Mr. Audley, bakan yardmcs ise Chester
Dk idi.
ayet, bu mthi otelin havasn az da olsa akta
rabildiysem, oras hakknda benim nasl olup
da bir eyler bildiimi merak edecektir okuyucu;
hatta dostum Peder Brown kadar sradan bir
insann, nasl olup da kendini bu altn galeride
buluverdiini soracaktr. Bunlar dnldn
de, hikayem basit, hatta bayadr. Btn insan
lar kardetir diyen o korkun bilgiyle, en ince
sohbetlere bile burnunu sokan, yan ban al
m bir asi ve demagogla karlarsanz bilin ki,
toplumsal snf farklarn ortadan kaldrmak is
teyen bu zat, Peder Brown'n ta kendisidir. Gar
sonlardan birine, bir talyan'a, o leden sonra

42
aniden inme inmiti. Bu tr batl inanlara kar
artc derecede hogrl olan Yahudi ivere
ni ise, en yakn Katolik rahibin arlmasna raz
oldu. Garsonun, Peder Brown'a gnah kartr
ken neler syledii bizi ilgilendirmez; zaten Pe
der de, bir din adam olarak, duyduklarn ken
dine saklad; ancak grne gre garson, bir
mesaj iletmek ya da bir yanl dzeltmek iin
rahipten bir not ya da aklama yazmasn iste
miti. Bylece Peder Brown, Buckingham Sara
y'nda da gsterecei ayn mtevaz samimiyetle,
bir oda ve kat kalem istedi. Mr. Lever ikileme
dt. Kibar bir adamd, ama herhangi bir zor
luktan ya da can skc bir olaydan da holan
maz, kibarl bir kenara brakabilirdi. Ayrca,
o gece otelinde olaand bir yabancnn varl,
yeni temizlenmi bir eyin stndeki kara bir
leke gibiydi. Vernon Oteli'nde hibir zaman bir
antre ya da bekleme salonu olmamt; ne antre
de bekleyen insanlar ne de ans eseri otele gelen
bir mteri olurdu. On be garson, on iki misafir
vard. O gece otelde yeni bir misafirle karla
mak, insann ailesinin evinde kahvaltda ya da
ay saatinde, yeni bir erkek kardele karlama
s kadar artc olurdu. Dahas, rahibin gr
n ikinci snf, giysileri de amurluydu. Sadece
uzaktan yle bir grnmesi bile, kulpte bir
krizin dalga dalga yaylmasna yol aabilirdi. Bu
utantan kurtulamayacana gre, en azndan
rtbas edebilmek iin, Mr. Lever'in aklna bir
plan geldi. Vernon Oteli'ne girdiinizde (geri
oraya asla giremeyeceksiniz ya), birka soluk

43
ama nemli tabloyla sslenmi ksa bir koridor
dan geip, ana girie ve lobiye varrsnz; bu lobi
sanzda odalara, solunuzda da mutfaa ve ofis
lere giden bir koridora alr. Hemen sol yannz
da camekanl bir ofis vardr; bu ofis, ev iinde ev
gibi, lobinin iindedir; otelin bar bir zamanlar
buradayd belki de.
Bu ofiste, otel sahibinin yardmcs dururdu
(mecbur kalnadka, buraya asla kimse girmez
di) ve ofisin biraz ilerisinde hizmetkarlar bl
mne giden koridorda bir vestiyer vard; beye
fendilere ayrlm alann snr. Ancak, ofis ve
vestiyer arasnda, baka k olnayan, kk,
zel bir oda daha vard; bu oda bazen otel sahibi
tarafndan ince ve nemli iler iin kullanlrd;
. bir dke bin pound bor vermek ya da be kuru
vermemek iin yan izmek gibi. Basit bir rahibin,
.
kutsal odasn yaklak yarm saatliine igal et
mesine ve bir kat parasna bir eyler karala
yarak kirletmesine izin vermesi Mr. Lever'in
mthi hogrsnn bir gstergesiydi. Peder
Brown'm yazmakta olduu hikayenin u anda
okumakta olduunuzdan kat kat iyi olnas muh
temeldir ama bu asla bilinemeyecek. Sadece unu
syleyebilirim; bu okuduunuzla aa yukar
ayn uzunluktayd; son iki paragraf ise, hi
de srkleyici olnad gibi, en skc blmyd.
nk, rahip bu blme geldiinde, dnceleri
dalmaya yz tutmu ve genellikle keskin olan
hayvani duyular uyanmaya balamt. Karanlk
kmekte, akam yemei vakti gelmekteydi.
Unutulnu odas kszd; kmekte olan karan-

44
lk ise, kimileyin olduu gibi kulan keskinle
tirmiti. Pede:r; Brown, belgenin son ve en nem
siz ksmn yazarken, dardan gelen tekdze bir
sesin ritmine kaptrd kendini; tpk insann bazen
dncelerini bir tren sesinin ritmine kaphrmas
gibi. Olayn farkna vardnda kefettii sadece,
kapnn nnden geen ayak sesleri oldu, ki bu,
bir otelde pek rastlanmayacak bir ey deildi.
Yine de, gzlerini karanlk tavana dikip, sesleri
dinledi. Birka saniye dalgn dalgn dinledikten
sonra ayaa kalkt; ban hafife eerek, daha
bir dikkatle kulak kabartt. Sonra gerisin geri
oturup, ban ellerinin arasna ald; artk sadece
dinlemiyor, ayn zamanda dnyordu da.
Dardan gelen ayak sesleri, herhangi bir anda,
herhangi bir otelde duyulabilecek trdendi; ama
yine de, bir btn olarak ele alndnda, bu ses
lerde tuhaf bir ey vard. Bundan baka ayak
sesi yoktu. Buras hep ok sessiz bir yerdi; zira
otelde kalanlar fazla oyalanmadan odalarna
karlard; eitimli garsonlar da arlmadklar
srece neredeyse grnmez olmak zere emir
almlard. Olaand bir ey hissetmek iin, bu
radan daha elverisiz bir yer bulunamazd. Ama
bu ayak sesleri o kadar tuhaft ki, insan bunlar
ne olaan ne de olaand diye tanmlayabilirdi.
Peder Brown parmayla masaya vurarak bu
sesleri tekrarlamaya alt; tpk piyanoda bir
melodi karmaya ahan biri gibi.
nce, sanki zayf bir adamn yrme yarnda
kazanmak iin yapt ataa benzer, ksa aralkl,
hzh admlar duyuldu uzun sre. Admlar belli

45
bir noktada durup, yavaa devinen sert admla
ra dnt; bunlar bir ncekinin drtte bir h
znda ve eit zaman aralklarndayd. Son sert
admn yanks diner dinmez, hafif, aceleci adm
larn kousu balad yeniden; ardndan, o ar
yryn tok sesi geldi yine. Bunlar kesinlikle
ayn ift bottan geliyordu, nk (daha nce de
sylendii gibi) yukarda baka bot yoktu; ayrca
hafif, ama yanlgya yer vermeyecek lde be
lirgin bir gcrt geliyordu bu botlardan. Peder
Brown'n merakl bir kafa yaps vard ve gr
nte nemsiz olan bu soruyla beyni neredeyse
atlyordu. Atlamak iin koan adamlar grm
t. Kaymak iin koan adamlar grmt. Ama,
bir adam hangi akla hizmet yrmek iin koar
d? Ya da komak iin yrrd? Lakin, bu bir
ift grnmez ayan tuhafln baa bir ey
aklayamazd. Bu adam ya koridorun bir yars
n, teki yarsn yava yryebilmek iin hzh
geiyordu ya da teki uta hzh yrme hazzn
tatmak iin bu tarafta ok yava yryordu. Her
iki aklama da pek akla yakn grnmyordu.
Peder'in zihni de, iinde bulunduu oda gibi gi
derek kararmaya balamt.
Bununla beraber, daha sakin dnmeye bala
ynca, hcresinin alacakaranl dncelerini
biraz daha berraklatrd sanki; bir eit hayal
gibi, koridor boyunca anormal ya da simgesel
birtakm hareketlerle hoplayp zplayan fantas
tik admlar gznde canlanmaya balad. Bu bir
putperest dans myd? Ya da tamamyla yeni
bir bilimsel egzersiz? Peder Brown, bunlarn ne

46
anlama geldiini bulmay kafasna koydu. lk n
ce, yava admlar ele ald; bunlar kesinlikle otel
sahibine ait deildi. Onun gibi adamlar aceleyle
paytak paytak yrrler ya da ylece otururlar
d. Emir bekleyen bir hizmetkar ya da bir haber
cinin de olamazd bu admlar. Kulaa yle gelmi
yordu. Daha yoksul tabakalardan insanlar (bir
oligaride) hafif sarho olduklarnda yalpalarlar,
ama zellikle de byle debdebeli yerlerde, genel
likle ya ayakta dikilirler ya da ekingen bir ekil
de otururlard. Hayr, bu ar fakat yaylanan
admlar, dikkatsizce atlan, zellikle grltl
olmasa da kard grlty umursamayan bu
admlar, bu dnyadaki tek bir yarata ait olabi
lirdi: Bat Avrupal bir beyefendiye; geimini
salamak iin muhtemelen hibir zaman al
mam olan birine.
Tam da bu somut gerek kafasna dank ettii
srada, admlar da hzh ritim tutturup, aceleci
bir san gibi koarak kapnn nnden geip
gittiler. Kulak kesilen Peder, bu admlarn ok
daha hzh olmakla beraber, ok daha sessiz ol
duklarn fark etti; dardaki adam parmak u
larnda yryordu sanki. Ama bu durum, Pe
der'in kafasnda bir gizemle deil de baka bir
eyle badayordu -anmsayamad baka bir
eyle. u, insana kendini aptal hissettiren, yarm
yamalak hatrlanan anlara taklmt Peder. Bu
garip, evik yry bir yerlerden anmsad
na emindi. Aklna gelen bir fikirle aniden frla
yp, kapya yneldi. Bulunduu odadan dorudan
koridora klamyordu; oda bir taraftan came-

47
kanl ofise, dier taraftan da vestiyere alyor
du. Ofise bakan kapy amaya altnda,
kilitli olduunu fark etti. Sonra kuruni gnbat
mnn paralad m 'lr bulutlarla dolu pencereye
bakt; tavan kokusu alan bir kpek gibi, bir
ktlk kokus ald.
Ondaki aklc yan (daha bilge midir, bilinmez)
stnl tekrar ele geirdi. Otel sahibinin
karken kapy stne kilitlemesi gerektiini, da
ha sonra gelip onu oradan karacan syledii
ni hatrlad. Kendi kendine, dardaki bu acayip
sesler u anda aklma gelmeyn en az yirmi eyle
aklanabilir, dedi. Yapman gereken ii bitirme
ne ancak yetecek k kald, diye kendini uyard.
Frtna ncesi son yakalamak zere, katla
r pencerenin yanna gtrp, azimle bir kez da
ha gmld bitmek zere olan iine. Azalan k
ta, kadn zerine gittike daha ok eilerek,
yirmi dakika kadar yazd, sonra birden dorulu
verdi. O tuhaf ayak sesleri yine duyuluyordu.
Bu kez, nc bir tuhaflk daha vard. Daha
nce adam yryordu, ar ar ve hafif bir te
lala; ama yryordu. imdiyse kouyordu. Ko
an, srayan bir panter gibi evik, yumuak,
yaylanan admlar duyuluyordu koridrda. Ge
len her kimse, gl, hareketli, ama yine de he
yecandan ecel terleri dken bir adamd. Buna
ramen, ofisi fsldayan bir hortum gibi yalayp
getikten sonra, ses aniden yine eski ar, kasn
tl ve sert admlara dnt.
Peder Brown elindeki katlar yere frlatt ve
ofis kapsnn kilitli olduunu bildiinden, hemen

48
vestiyere seirtti. Muhtemelen, oteldeki yegane
misafirler yemekte olduundan, vestiyer grev
lisi o srada yerinde deildi; adamn ii rahatt
anlalan. Peder, gri paltolar ormanndan el yor
damyla geip, vestiyerin koridora alan blme
sine ulat; karanlk vestiyer, aydnlk koridora
adeta bir tezgah ya da yarm kap gibi alyordu;
hepimizin emsiyelerimizi brakp, karlnda
birer fi aldmz u bildik tezgahlardand. Ko
ridora alan yarm daire biimindeki kemerin
hemen stnde bir k vard. Bu k, arkasnda
ki karanlk gnbatm penceresinin nde ka
ranlk bir siluet gibi duran Peder Brown'n ze
rine zayf, koridorda, vestiyerin nnde duran
adamn zerine ise, neredeyse teatral bir biim
de dyordu.
ok sade gece kyafetleri iinde, k bir adamd
bu; uzundu, ama sanki ok yer kaplamyormu
izlenimi veriyordu; pek ok ufak tefek adamn
gze batp, yolu tkayaca yerlerden bir glge
gibi kayp geermi duygusunu uyandryordu.
In altnda ban arkaya savurduunda es
mer yz hayat doluydu; bu yabanc uyruklu
birinin yzyd. Ho bir vcudu vard, hareket
leri zarifti ve kendine gveni yerindeydi; tek bir
eletiride bulunulabilirdi, o da, temiz yz ve
ho tavrlarnn yannda karanlk bir glge gibi
duran siyah ceketine. Hatta ceketin tuhaf bir
ekilde kabark ve girintili kntl bir hali vard.
Peder Brown'm gnbatmmm nndeki kara si
luetini grnce, zerinde bir numara yazl olan
kat parasn tezgaha att. Sevimli, otoriter bir

49
ses tonuyla, "apkam ve paltomu alaym ltfen.
Bir an nce gitmem gerekiyor," dedi.
Peder Brown tek kelime etmeden kad ald;
itaatkar bir ekilde paltoyu aramaya giriti. Bu,
hayatnda yapt ilk fuzuli i deildi. Paltoyu
getirip, tezgahn zerine koydu; o srada yelei
nin ceplerini yoklayan ilgin beyefendi glerek,
"Gm lira kmad, unu al," dedi; bir yarm
altn tezgahn zerine brakp, paltosunu ald.
Peder Brown'n silueti, karanlk ve hareketsizdi
hala; o srada akl bandan gitti. Aklnn ban
dan gittii byle anlarda, kafas ok iyi alrd.
kiyle ikiyi toplar, drt milyon bulurdu. Genel
likle, Katolik Kilisesi (ki saduyuyla evlidir) byle
bir eyi onaylamazd. Genellikle, Peder Brown'n
kendisi de onaylamazd. Ama her kimin akh ba
ndan giderse, onu tekrar geri getirmek de yine
o kiinin iidir; bu gerek bir esindir - ki, nadir
kriz anlarnda ziyadesiyle nemlidir.
"Beyefendi," dedi kibarca, "cebinizde bir mik
tar gm var sanrm."
Uzun boylu beyefendi dik dik bakt. "Ne diyor
sun sen?" diye bard. "Ben sana altn veriyo
rum, sen ikayet ediyorsun. Bu nasl i?"
"nk gm, bazen altndan daha degerlidir,"
dedi rahip nazike "yani, byk miktarlarda
olduu zaman."
Yabanc acayip acayip bakt,- Sonra, ana girie
giden koridora daha bir acayip bakt. Sonra yine
Brown'a ve Brown'n arkasndaki, hala frtna
sonras kzllmdaki pencereye dikkatle bakt.
Sonra, akh bana gelir gibi oldu. Bir elini tezgaha

50
koyup, bir akrobat gibi kolayca stnden atlad
ve rahibin yakasna yapt. Ona, tepeden dik dik
bakarak, "Olduun yerde kal," dedi atlak bir
fsltyla. "Seni tehdit etmek istemem, ama . . . "
"Ama, ben seni tehdit etmek isterim," dedi Peder
Brown gmbr gmbr. "Seni hi doymayan y
lanlarla, hi snmeyen bir atele tehdit etmek
isterim."
"Ne antika bir vestiyer grevlisisin sen," dedi
beriki.
"Ben rahibim Msy Flambeau," dedi Peder
Brown, "ve gnah karman dinlemeye hazrm."
Adam, nefesi kesilmi gibi ylece kala kald bir
iki saniye, sonra bir sandalyeye ylverdi.

On ki Hakiki Balk'nn yemeinde, ilk iki ser


vis skunet iinde, baaryla gemiti. Mnnn
bir kopyas bende yok; zaten olsayd da kimse
iin bir ey ifade etmezdi. Ahlarn kulland
adal bir Franszca ile yazlmt, ama Franszlar
iin de pek anlalr deildi. Ordvrlerin lgnlk
derecesinde eitli ve cins cins olmas gereklilii
gibi bir gelenei vard kulbn. Bunlar ok cid
diye alnrd; yemein tm ve kulbn kendisi
gibi, ie yaramaz fazlalklard. orba servisinin
hafif ve benzersiz olmas gereklilii gibi bir gele
nek daha vard - daha sonraki balk ziyafetine
hazrlk mahiyetinde, bir tr sade, sssz ibadet.
Masada, ngiliz mparatorluu'na gizliden gizli
ye hakim olan, ama sradan bir ngilizi, kulak
misafiri olabilse bile pek aydnlatmayacak tr
den, ilgin, hafif bir sohbet dnyordu. Kabine-

51
deki tm bakanlar, skc bir efkatle nadlaryla
anlyorlard. nsafszlklarna tm Muhafaza
kar Parti'nin lanet okuyor olmas gereken, Radi
kal Parti Maliye Bakan'nn kk iirine ya da
av sahasndaki binicilik hnerlerine methiyeler
dzlyordu. Liberaller, Muhafazakarlarn bir
zorba olan liderinden nefret etmeleri gerekir
ken, bir Liberal olduklar iin ona vgler yad
ryorlard. Politikaclarla ilgili her ey, politika
lar hari, bir ekilde ok nemliymi gibi gr
nyordu. Btn bu hayali, ama yine de sabit
toplumun bir tr simgesi olan Bakan Mr. Audley,
hala Gladstone yakas takan, sevimli bir ihtiyar
d. Hayatnda hibir ey yapmamt - hatta bir
yanl bile. Derinlii olan bir insan deildi, zen
gin bile saylmazd. Sadece olayn iindeydi, o
kadar. Kimse onu yok sayamazd; Kabine'ye gir
mek istese, kesinlikle alrlard onu. Bakan yar
dmcs Chester Dk, gen ve parlak bir politi
kacyd. Baka bir deyile; dz ve ak renk sa
lar, illi yz, ortalama zekas ve mthi serve
tiyle, ho bir genti. Toplum iinde her zaman
baarlyd; ilkesi yeterince basitti. Aklna bir
espri geldiinde hemen syler, akll olurdu. Ak
lna bir espri gelmediinde, imdi dalga geme
nin zaman deil der, yetenekli olurdu. zel ha
yatnda, kendi snfna ait bir kulpte falan, tpk
bir ocuk gibi davranrd; ho bir drstlk ve
aptallkla. Hibir zaman politikaya girmemi olan
Mr. Audley, politikay biraz daha ciddiye alrd.
Hatta bazen, bir Liberal ile bir Muhafazakar
arasnda birtakm farklar var, trnden laflar

52
ederek, etrafndakileri mahup ettii bile olurdu.
Kendisi bir Muhafazakard, zel hayatnda bile.
Eski moda devlet adamlar gibi, bann arkasn
da kk bir at kuyruu vard; arkadan bakld
nda, tam mparatorluk'a gerekli adam tipi gibi
grnrd; nden bakldndaysa, orta halli,
kendine bakmay bilen, Albany' de evi olan, mz
min bir bekara benzerdi - ki yleydi zaten.
Daha nce de sylendii gibi, terastaki masada
sadece yirmi drt sandalye ve kulbn de sadece
on iki yesi vard. Yln o zamanna gre parlak
renklerle ken gecede, renkleri hala canh olan
baheyi mkemmelen grebilecekleri ekilde ra
hata yerlemilerdi terasa; yani masann tek bir
tarafna dizilmiler, kimse kimsenin karsna
oturmamt. Bakan tam ortada, yardmcs da
onun sanda oturuyordu. On iki misafir bir sra
halinde yerlerini alrken, on be garsonun hepsi
nin birden, krala silahlarn sunan bir tabur gibi
duvarn nne bir hizada dizilmesi, iman otel
sahibinin, kulp yelerini ilk kez gryormu
gibi saygyla durup, abartl bir aknlkla ba
n eerek selamlamas da (nedendir bilinmez)
adettendi. Ancak, ilk atal bak sesleri duyul
madan nce, bu hizmetkarlar ordusu ortadan
kayboldu; lm sessi:lii iinde koturan, tabak
lar toplayp, yerlerine yenilerini getiren bir iki
garson kald. Otel sahibi Mr. Lever, nezaket ku
rallar uyarnca oktan ortadan kaybolmutu el
bette. Bir daha ortalarda grndn syle
mek, biraz abartl, hatta saygszca olur. Ancak
en nemli servis olan, balk servisi yaplrken,

53
yaknlarda dolandn hissettiren canl bir glge
-nasl desem- kiiliinin bir yansmas vard.
Kutsal balk servisi, neredeyse bir dn pastas
boyutlarndaki korkun bir peltenin iinde (faz
la incelmemi birinin gznde tabii), Tanr'nn
onlara bahettii ekli kaybetmi, haddinden
fazla sayda ilgin balktan oluuyordu. On ki
Hakiki Balk, ellerine nl balk atal bakla
rn aldlar; bu yarata, her bir santimi, kendisi
ni yemekte kullanlan gmlerle ayn deerdey
miesine huu iinde giritiler. Bildiim kada
ryla yleydi de. Balklar, evk ve hrs dolu bir
sessizlik iinde yendi; ancak taba neredeyse
boaldnda, gen dk, ayinsel sz syledi:
"Bunu, buradan baka bir yerde yiyemezsiniz."
"Hibir yerde," dedi Mr. Audley; derin, kaln bir
sesle dke dnp, o muhterem ban bir iki kez
sallayarak. "Kesinlikle hibir yerde. Bir keresin
de Cafe Anglais'de bunun yapldn syle . . . "
Tam burada, tabann birden nnden alnma
syla laf kesildi; hatta biraz sinirlendi. Ama, d
ncelerinin o deerli aknn ucunu yakalad
yeniden. "Cafe Anglais' de aynsnn yapld
sylenmiti bana. Alakas yok efendim," dedi ka
fasn sert sert sallayarak, idam karar ;eren bir
yarg gibi. "Alakas yok."
"Oras gereinden fazla abartlyor," dedi Albay
Pound, aylardr ilk kez konuuyormu gibi (yle
de grnyordu).
"A, bilmiyorum," dedi, iyimser bir insan olan
Chester Dk, "baz ynleri ziyadesiyle iyi. r
nein eyde orann stne . . . "

54
Bir garson hzla odaya dalp, kalp gibi durdu.
Duruu, en az yry kadar sessiz olmutu;
ancak tm bu mphem ve kibar beyefendiler,
hayatlarn evreleyip destekleyen grnmez
makinanm sessiz sedasz almasna o kadar
almlard ki, beklenmedik bir hareket yapan
garson bir irkilme ve sarsnt etkisi yaratt. Sizin
benim gibi bir insan, cansz dnya bir gn canla
nverse, -bir sandalye ayaklanp gitse, rnein
ne hissederse ona benzer bir ey hissetmi olma
hlar o anda.
Garson bir iki saniye sabit baklarla durdu, bu
zaman zarfmda, masadaki her bir yze tamamy
la yaadmz dnyann rn olan bir utan
kt. Bu, modern hayrseverlikle, zenginlerin ve
yoksullarn ruhlar arasndaki korkun, modern
uurumun bir bileimidir. Gerek bir aristokrat,
ielerle balayp, muhtemelen parayla son bulan
bir eyler frlatrd garsona. Gerek bir demok
rat, dostane ve berrak bir sesle, ne halt ettiini
sorard. Ancak bu modern zengin takm, yoksul
bir adamn, ister kle olsun ister bir arkada,
yaknlarnda durmasna katlanamazd. Hizmet
karla ilgili bir sorun km olmas can skcyd
ve ok byk bir utant. Merhametsiz olmak
istemiyorlard; ancak yardm etmeleri gerekecek
diye dleri kopuyordu. Konu her ne idiyse, he
men sona ersin istiyorlard. Sona erdi de. Birka
saniye l gibi duran garson, birden gerisin geri
dnd ve deh gibi koarak odadan kt.
Odada, daha dorusu kapda yeniden belirdiin
de, yannda baka bir garson daha vard; onunla

55
fsltyla, el kol hareketleriyle, ateli ateli konu
uyordu. Sonra ilk garson ikincisini orada bra
kp gitti ve bir ncyle geri dnd. Drdnc
bir garson bu telal meclise katldnda, Mr.
Audley, artk nezaket icab, bu sessizlii bozmas
gerektiini dnd. Bunun iin, bakanlk eki
ci yerine, ok ar bir ksrk kulland. "Gen
Moocher'in Burma'daki baars ok mthiti.
Dnyada baka hibir millet. . . "
Beinci garson bir ok gibi karsna dikildi ve
kulana fsldad: "ok, ok affedersiniz. nemli
bir konu! Otel sahibi sizinle grebilir mi?"
Allak bullak olmu bakan dnd ve afallaya
rak, Mr. Lever'in paytak yryyle hzla onla
ra doru geldiini grd. Yry, otel sahibinin
her zamanki yryyd; ancak yz kesinlik
le normal deildi. Genelde ho bir bakr rengin
de olan yz, hastalkl bir sarya dnmt.
"Beni affedin Mr. Audley," dedi astm krizi gei
riyormu gibi nefes nefese. "Byk bir sorun
var. Balk tabaklarnz ! Tabaklarnz zerlerin
de atal baklarla gtrlm!"
"Evet, gtrldler sanrm," dedi bakan belli
belirsiz bir samimiyetle.
"Onu grdnz m?" dedi otel sahibi heyecanla,
"Onlar gtren garsonu grdnz m ? Onu ta
nyor musunuz?"
"Garsonu tanyor muyum?" diye sordu Mr.
Audley hiddetle. "Ne mnasebet! "
Mr. Lever yznde bir ztrap ifadesiyle ellerini
at. "Ben onu hi gndermedim," dedi. "Ne za
man ya da ne sebeple geldi bilmiyorum. Ben kendi

56
garsonumu tabaklar toplamas iin gnderdim;
ama o buraya geldiinde, tabaklar yokmu."
Mr. Audley, mparatorluk'un istedii adam tipi
olamayacak kadar akn grnyordu; doad
hayata uyum salam bir orman adamn and
ran Albay Pound'un dnda hi kimse bir ey
diyemedi. tekiler oturakalnken, albay dim
dik, sandalyesinden kalkt, gzln gzne ta
kp, konumay biraz unutmu gibi bouk bir
tonda, "imdi," dedi, "biri bizim gm bahk
takmlarn m ald, yani?"
Otel sahibi hareketini daha byk bir umutsuz
lukla tekrarlar tekrarlamaz; masadaki herkes
ayaa frlayverdi.
"Tm garsonlarnz burada m?" diye sordu al
bay; bouk, sert aksanyla.
"Evet, hepsi burada! Ben biliyorum! " diye ba
rd gen dk, ocuksu suratn buruturarak.
"Onlar buraya her geldiimde sayarm ben;
duvara dizili ok tuhaf grnrler hep."
"Ama, insan tam olarak hatrlayamyor," diye
sze balad Mr. Audley, ar bir tereddtle.
"Ben tam olarak hatrlyorum," diye bard
dk heyecanla. "Bu otelde imdiye kadar on be
ten fazla garson hi olmad ve bu gece de on be
ten fazla yoktu; yemin ederim; ne bir eksik ne
bir fazla."
Otel sahibi hayretten inme inmi gibi titreyerek,
ona dnd. "Siz, siz," diye kekeledi, "garsonlannn
on beini de grdnz m sylyorsunuz?"
"Her zamanki gibi," diye onaylad dk. "Ne ol
mu yani?"

57
''Hibir ey," dedi Lever, arlaan bir sesle,
"Sadece, on be tane grm olamazsnz. Zira
biri yukarda l yatyor."
Bir an iin rktc bir sessizlik kaplad oday.
O an (lm laf o kadar doastdr ki) bu isiz
gsz adamlarn her biri, kendi ruhuna bakp,
onu kurutulmu bir bezelye tanesi gibi grd.
Hatta aralarndan biri -sanrm dk- refahn
verdii o salak kibarlkla, "Yapabileceimiz bir
ey var m?" diye sordu.
"Bir rahip getirtmitik," dedi Yahudi, duygusuz
biri deildi.
lm anlarn duyar duymaz, kendi halleri gel
di akllarna. Berbat birka saniye boyunca, on
beinci garsonun yukardaki lnn hayaleti ol
duuna gerekten inandlar. Bu eziyet karsn
da aptallatlar; zira onlar iin hayaletler de,
tpk dilenciler gibi ok kltcyd. Ancak,
gmleri akllarna dnce, mucizevi bir ekil
de dilleri zld; birden vahi bir fkeyle patla
dlar. Albay sandalyesinden frlayp, kocaman
admlarla kapya yneldi. "Dostlar, burada on
be adam vardysa eer," dedi, "o onbeinci, hr
szd. Derhal n tarafa, arka kaplara bakalm;
her eyi kontrol altna alalm, ondan sonra konu
uruz. Yirmi drt inci peinden komaya deer.''
Mr. Audley, nce herhangi bir ey iin byle ko
turmann beyefendilie sp smayaca konu
sunda tereddt etti; ama dkn delikanl enerji
siyle aa kata kotuunu grnce, o da biraz
daha arbal hareketlerle de olsa, onu takip
etmeye koyuldu.

58
Tam o srada, altnc bir garson odaya girip, ba
lk tabaklarn bir bfenin stnde bulduunu
bildirdi; ama gmlerden eser yoktu.
Aa kata apar topar, yuvarlanrcasna koan
misafirler ve hizmetkarlar gruhu ikiye ayrld.
Balklarn ou, giren kanla ilgili bilgi almak
zere, n kapya seirten otel sahibini takip etti.
Albay Pound, bakan ve bakan yardmcs, bir
iki kiiyle daha birlikte, hizmetkarlar };>lmne
giden koridora kotular; zira buras .daha olas
bir ka yolu gibiydi. O srada, karanlk vestiye
rin nnden geerken ksa boylu, karalar iinde
bir siluet grdler, tahminen bir hizmetkard bu,
vestiyerin kemerinin biraz gerisinde duruyordu.
"Hey, selam ! " diye seslendi dk. "Buradan ge
en birini grdn m?"
Ksa boylu adam bu soruya cevap vermek yeri
ne, "Aradnz ey bende galiba, beyler," dedi
sadece.
Kararsz ve akn, hepsi durdu; o da sakin sakin
vestiyerin arka tarafna gitti, dndnde, eh
kolu prl prl gmlerle doluydu; onlar bir
satcnn sakinliiyle ezgahn zerine brakt.
Acayip bir ekilde ylm, bir dzine atal bak.
"Sen, sen . . . " diye halad albay, iyice sarslm
t. Sonra, karanlk odaya merakla bakt ve iki
ey grd: lki, karalar iindeki, ksa boylu
adam bir rahip gibi giyinmiti; ikincisi de, arka
sndaki pencere, sanki biri iinden uup gitmi
gibi krlmt.
"Bir vestiyere brakmak iin olduka deerli
paralar, deil mi?" dedi rahip neeli bir sesle.

59
''Bunlar sen . . . sen mi aldn?" diye kekeledi,
Mr. Audley gzlerini dikerek.
"almsam bile," dedi rahip ho bir ses tonuyla,
"en azndan geri veriyorum."
"Ama sen almadn," dedi Albay Pound, krk
pencereye hala dik dik bakarak.
"Drst olmak gerekirse, ben almadm," dedi
beriki, esprili bir tarzda. Sonra da arballkla
tabureye oturdu.
"Ama kimin yaptn biliyorsun," dedi albay.
"Gerek adn bilmiyorum," dedi rahip skunet
le, "ama hangi sklette dt hakknda bir
fikrim var. Hatta, ruhsal sorunlar hakknda da
epey bir eyler biliyorum. Beni boazlamaya a
lrken fiziksel, tvbe ederken de ahlaki bir tah
minde bulunma ansm oldu."
"Ya ! Demek, tvbe etti ! " diye bard gen
Chester kkrdayarak.
Peder Brown ayaa kalkp, ellerini arkasnda
kavuturdu. "Tuhaf deil mi?" dedi, "Bir hr
sz, bir serseri tvbe etsin, sonra da onca zengin
ve konumu salam adam, ne Tanr'ya ne de in
sanla verecek bir eyleri olmadan, kat ve an
lamsz olmaya devam etsin ? Ama burada, izin
verirseniz, benim alanma girmi oluyorsunuz
biraz. Pratik bir olgu olduundan phe duyu
yorsanz, ite atallarnz, baklarnz. Siz On
ki Hakiki Balk'snz ve ite gm balklar
nz. Ama, O beni bir balk yapt, insan tutan
bir balk."
"Bu adam yakaladn m?" diye sordu albay ka
larn atarak.

60
Peder Brown, atk kal yze dikkatle bakt.
"Evet," dedi, "onu yakaladm, grnmez bir
kanca ve dnyann sonuna kadar gitmesine izin
verecek, ama yle ufak bir aslmayla, geri geti
recek bir iple."
Uzun bir sessizlik oldu. Herkes, bulunan gm
leri arkadalarna gtrmek ya da otel sahibiyle
bu garip olay hakknda grmek zere ekildi.
Ama ask surath albay, tezgahn zerine yanla
masna oturmu, uzun, ince bacaklarn sallyor,
siyah byn kemiriyordu.
Sonunda rahibe dnp, alak sesle, "Akll bir
herif olmal, ama sanrm ben ondan daha akll
sn biliyorum," dedi.
"Akllyd," diye cevaplad teki, "ama daha
aklldan kimi kastediyorsunuz, bilemiyorum."
"Seni kastediyorum," dedi albay kesik kesik g
lerek. "Adamn hapse atlmas gibi bir isteim
yok, bu konuda endielenme. Ama, senin bu ie
nasl kartn ve olay nasl zdn ren
mek iin ne gmler vermezdim. eytana pabu
cunu ters giydiren sensin bence."
Peder Brown, albayn o ask surath samimiyetin
den holanm olmalyd. "Peki," dedi glmse
yerek, "size adamn kimlii ya da hikayesiyle
ilgili bir ey syleyemem; ama kendi kefettiim,
tamamyla bunlarn dndaki gereklerden bah
setmemem iin zel bir neden yok."
Beklenmedik bir eviklikle ortadaki engelin ze
rinden atlayp, Albay Pound'un yanma oturdu;
kk bir olan ocuu gibi bacaklarn sarktt
ve Noel'de, minenin nnde, samimi bir ar-

61
kadana anlatyormu gibi anlatmaya balad
hikayeyi.
''Gryorsunuz, albay," dedi, "u koridorda, lm
dans kadar tuhaf bir dans eden bir ift ayak sesi
duyduumda, u kk odaya bir eyler yazmak
iin kilitlenmi bulunuyordum. lk nce aceleci,
komik kk admlar duydum; sanki bir adam,
bahis zerine parmak ularnda yryormu gibi;
sonra yava, kaytsz, gcrtl admlar; sanki elin
de purosu kocaman bir adam yryormu gibi.
Ama yemin ederim, her ikisi de ayn ayaklardan
geliyordu ve dnml olarak deiiyordu: nce
koma, sonra yrme, sonra yine koma. Bata
ylesine, sonra lesiye merak ettim; neden bir
adam iki rol birden oynasnd. Yrylerden
birini biliyordum, tpk sizin yrynz gibi
albay: Sizin gibi iyi beslenmi, bir ey bekleyen
bir beyefendinin yry; zihinsel sabrszln
dan deil de, fiziksel canllndan tr gezinen
bir beyefendinin. teki yryn de ne olduu
nu bildiimi biliyordum, ama karamyordum.
Byle garip bir ekilde parmak ularnda dolaan,
yolculuklarn esnasnda karlatn, hangi vah
i yaratkt bu? Sonra bir yerlerden tabak anak
angrtlar geldi kulama; o anda cevap,"St. Peter
Katedrali kadar apak beliriverdi zihnimde. Bu,
bir garsonun yryyd; ne eilmi, gzleri
. yere dikili, parmak ularnda kouturan, smoki-
ninin kuyruu ve pekiri uuan bir garsonun.
Bir dakika dndm, sonra bir yarn dakika
daha. Derken, sanki kendim ileyecekmiim gibi,
suun gidiatn bir anda grverdim."

62
Albay Pound ilgiyle ona bakyordu; anlatc ise
yumuak gri gzlerini neredeyse bo bir arzuyla
tavana dikmiti.
''Bir su," dedi yavaa, "bir sanat eseri gibidir.
yle akn akn bakmayn, eytani bir atlye
den kan yegane sanat eseri su deildir kesin
likle. Ancak ister kutsal olsun ister eytani, her
sanat eserinin kanlmaz bir iareti vardr; yani
her sanat eserinin z basittir, ancak ilenii kar
mak olabilir. O halde, diyelim Hamlet'te, me
zarcnn grotesklii, deli kzn iekleri, Osric'in
fantastik ss, hayaletin solgunluu ve kafatas
nn srt, karalar iinde bir adamn sade, trajik
figrnn etrafna sarlm, karman orman bir
elenkteki tuhaflklardr sadece. Ve, bizim olay
mz da," dedi yavaa glmseyerek ayaa kal
karken, "karalar iindeki bir adamn basit traje
disiydi. Evet," diye devam etti, gzlerini merakla
kendisine dikmi albaya bakarken, "bu hikaye
nin tamam siyah kyafet etrafnda dnyor.
Hamlet'te olduu gibi bu hikayede de, gsterili
fazlalklar vard - rnein, siz beyefendiler. Ora
da olamayaca halde, orada olan, l garson.
Masanzdaki gmleri silip spren, sonra ade
ta buharlap kaybolan grnmez bir el. Ancak
akllca ilenmi her su, nihayetinde tek bir ba
sit geree dayanr - hi de gizemli olmayan bir
geree. Gizem suu gizlerken, insanlarn dn
celerini ondan uzaklatrrken ortaya kar. Bu
kapsaml, ustalkl ve (her ey yolunda gitseydi)
ok karh su, bir beyefendinin gece kyafetiyle
bir garsonunkinin birbirinin ayn olduu basit

63
gerei zerine kurulmutu. Gerisi, gl bir
oyunculua kalmt."
''Hala," dedi albay ayaa kalkp, kalar atk,
ayakkablarna bakarken, "anlam deilim."
"Albay," dedi Peder Brown, "atallarnz yr
ten arszlk melei, btn klarn ve baklarn
altnda, bu koridordan yirmi kez gidip geldi.
phenin onu arayaca karanlk kelere sak
lanmad. Aydnlk koridorlarda dolamaya de
vam etti ve nereye gittiyse, orada olmas normal
mi gibi grnd. Neye benzediini bana sorma
yn; bu gece onu ahsen, alt yedi kez grdnz
zaten. Koridorun teki ucundaki bekleme oda
snda, terasn berisinde, btn teki nemli
adamlarla beraber bekliyordunuz. O, siz beye
fendilerin yanna ne zaman gelse, bir garsonun
enerjik tavryla; ba nde, pekirini uutura
rak koturuyordu. Terasta beliriyor, masa rt
snn orasna burasna bir eyler yapyor, sonra
yine ofise ve hizmetkarlar blmne gidiyordu.
Ofis grevlisinin ve garsolarn yanna vardn
da ise, gvdesinin her milimine, her igdsel
jestine kadar bambaka bir adam olup kyor
du. Onlarn btn efendilerinde grdkleri tr
den belirgin bir kstahlkla ar ar geziniyor
du. Yemekli partideki bir zppenin binann her
yerinde, hayvanat bahesindeki bir hayvan gibi
salma salna dolamas, onlar iin yeni bir ey
deildi; k bir zppenin en bilinen zelliinin,
aklna esen yerde gezinmek olduunu bilirlerdi.
Koridoru arnlamaktan can sklnca, gerisin
geri dnyor ve yeniden ofisin nnden geip

64
gidiyordu; u nmdeki pencerenin glgesinde
bir sihirli denek demiesine deiiyor, itaat
kar bir hizmetkar oluveriyor, aceleyle On ki
Balk'nn yanna gidiyordu. Beyefendiler bir
garsona neden baksmlard? Ya garsonlar, birinci
snf bir ekilde yryen bir beyefendiden neden
phelensinlerdi? Bir iki kez soukkanl numa
ralar da yapt. Otel sahibinin zel odasndan,
susadn syleyerek, bir bardak soda, diye ses
lendi havah bir ekilde. Sonra gler yzle, ken
disinin gtreceini syledi ve gtrd de; hi
oyalanmadan, doruca sizlere getirdi; kendisine
bir ey getirmesi sylenmi bir garson gibi. Tabii,
bu numara uzun sre devam edemezdi; sadece
balk servisinin sonuna kadar idare etse yeterdi.
"En zor olan, garsonlarn bir sraya dizildii an
d; ama o zaman bile, bir punduna getirip, duvar
da tam kenin arkasnda, yle bir ekilde durdu
ki, garsonlar onu beyefendi sandlar, beyefen
diler de garson. Gerisi tereyandan kl eker
gibi kolay oldu. Bir garson onu masadan uzakta
bir yerde grdnde, arkanh bir aristokratla
karlat. Balk servisi kaldrlmadan iki dakika
nce, kendine ekidzen verip, evik bir hizmet
kara dnmeye ancak zaman oldu ve bahk ta
baklarn o kaldrd. Tabaklar bir bfenin ze
rine koydu, gmleri gs cebine doldurdu;
bu ceketine ikince bir grnm vermiti ve
bir tavan gibi koarak (geliini duydum) vesti
yere geldi. Orada tek yapaca i, yeniden bir
zengin olmakt; acil bir i iin arlm bir zen
gin. Yestiyer grevlisine fiini verecek, geldii

65
gibi k bir ekilde kp gidecekti. Vestiyer g
revlisi ben olmasaydm, tabii."
"Sen ne yaptn?" diye bard albay grlmedik
bir heyecanla. "Ne dedi sana?"
"zr dilerim," dedi rahip sakince, "hikaye bu
rada bitiyor ite."
"Asl ilgin ksm imdi balyordu," diye sylendi
Pound. "Sanrm adamn numarasn anladm.
Ama, ;; eninkini anladm syleyemeyeceim."
"Gitmem gerek," dedi Peder Brown.
Koridorda antreye kadar birlikte yrrlerken,
neeyle onlara doru gelen Chester Dk'nn
gencecik, illi yzyle karlatlar.
"Gelsenize Pound," diye bard nefes nefese.
"Her yerde sizi aryordum. Yemek tm hzyla
devam ediyor. htiyar Audley kurtarlan takmla
ilgili bir konuma yapmak zere. Biliyor musu
nuz, bu olayn ansna yeni bir tren balatmak
istiyoruz. Paralarn geri gelii iin. Siz ne diyor-
sunuz" '

"Ne mi diyorum?" dedi albay, belli belirsiz alayc


bir bakla. "Bundan sonra siyah yerine yeil
takmlar giyilmesini neriyorum. in'san garsona
bu kadar benzedii zaman, ne gibi yanllklar
doar bilinmez."

"Ne? Bir dakika!" dedi gen adam. "Bir beyefen


di asla garsona benzemez."
"Sanrm bir garson da, beyefendiye," dedi Al
bay Pound, yznde ayn alayc glmsemeyle.
Sonra rahibe dnp, "Muhterem efendim, arka
danz bir beyefendi rol oynadna gre, ok
becerikli biri olmal," dedi.

66
Peder Brown, ucuz paltosunun dmelerini bo
azna kadar ilikledi, zira darda frtnal bir
gece vard; ucuz emsiyesini askdan ald.
"Evet," dedi, "beyefendi olmak ok zor i olmal,
ama biliyor musunuz bazen garson olmann da,
bir o kadar zahmetli bir i olduunu dnm
mdr."
"yi geceler," diyerek bu hazlar saraynn ar
kaplarn itip at. Altn kaplar ardndan ka
pand. O da, bir otobs bulmak zere, slak, ka
ranlk sokaklarda hzl bir yry tutturdu.

67
Israel Gow'un Onuru

Gri bir sko alna sarnm Peder Brown, gri


bir sko-vadisinin sonuna varp da Glengylelerin
tuhaf atosunu grdnde, zeytuni ve gmi
renklerde frtnal bir gece kmek zereydi. a
to, kmaz sokaa benzer bir dere yatann ya
da derin bir ukurun sonundayd; dnyann_ sonu
orasym gibi grnyordu. Eski Fransz-lsko
atolar tarznda dik atlar ve deniz yeili ardu
vazdan kuleleriyle, bir ngilize peri masallarn
daki cadlarn meum sivri apkalarn anmsat
yordu; kk yeil kulelerin ardndaki am ko
rular da, benzetmek gerekirse, saysz kuzgun
srs gibi kapkarayd. Bu dsel, neredeyse
mahmur eytanlk, sadece manzarann yaratt
bir kuruntudan ibaret deildi. Zira, insan evlat
lar iinde en ok skolarn asil malikanelerinin
zerini kaplayan u gurur, delilik ve gizemli h-

69
zn bulutlarndan biri vard bu atoda. Kaltm
denilen zehirden skoya' da iki doz bulunuyor
du: Aristokratnda kan mefhumu, Kalvinistinde
ise lanetlenmilik.
Rahip, Glasgow'daki ilerine bir gnlne ara
verip, son Glengyle Kontu'nun hayatn ve ve
fatn aratran daha resmi bir memurla birlikte
Glengyle atosu'nda bulunan arkada amatr
dedektif Flambeau'yu grmeye gelmiti. Gizemli
kont, cesareti, lgnl ve vahi eytanlklaryla,
onaltnc yzyl skoyasnn meum asilleri ara
snda bile sivrilen korkun bir soyun son tem
silcisiydi. sko Kraliesi Mary 'nin etrafndaki
hrslar labiretinde, bu i ie gemi yalanlar
saraynda Glengyleler kadar derinlere inen ol
mamt.
Kylerde sylenen bir ark, hu soyun entrikala
rnn sebebini ve sonucunu itenlikle anlatr:

"ten ie kaynayan aalara yeil z neyse


Krmz altn da odur Ogilvielere."

Yzyllar boyunca Glengyle atosu'nun hi iyi


bir efendisi olmamt; Viktorya dnemine gelin
diinde ise, insan tm sradlklarn arlk tke
tildiini dnebilirdi. Ancak son Glengyle, bu
aile geleneini, kendine kalan son ii yaparak
yerine getirdi; ortadan kayboldu. Baka bir yere
gitti demiyorum; ayet bir yerde idiyse, o yer
mutlaka atoydu . .An:a ad kilise kaytlarnda ve
byk krmz asilzade nesep kitabnda yer ald
halde, gnein altnda onu gren olmamt.

70
ayet onu gren biri varsa, o da, uakla bah
van aras mnzevi bir hizmetkard. Bu adam
yle sard ki, yzeysel biri ona budala derdi,
daha zeki biri ise yarm akll. Kzl salar, inat
az, enesi ve masmavi gzleriyle bu zayf adam,
lsrael Gow adyla bilinirdi; bu ssz evin sessiz
sedasz, biricik hizmetkaryd. Ancak, topra
kazp, patates toplamadaki enerjisi, dzenli ola
rak mutfaa gidip ortadan kaybolmas, insanlar
da, efendisine yemek hazrlad ve garip kontun
hala atoda olduu izlenimini uyandryordu.
Halk kontun orada olduuna dair baka bir ka
nt istediinde, hizmetkar srarla kontun evde
olmadn iddia ediyordu. Bir sabah, belediye
bakan ve papaz (Glengyleler Presbiteryendi)
atoya arlmt. Oraya vardklarnda, hizmet
karn bahvanlk, uaklk ve ahlk gibi uzman
lklarna bir yenisini daha eklemi olduunu gr
mlerdi: Cenaze ileri grevlisi. Asil efendisini
bir tabuta yerletirmi, tabutu da ivilemiti. Bu
tuhaf olay hi soruturuldu mu ya da ne kadar
soruturuldu, belli deildi; zira Flambeau iki
gn nce kuzeye gidene kadar olay yasal olaral
hi aratrlmamt. O zaman da Kont Glengyle'in
cesedi (ayet ldyse) bir sredir tepedeki kilise
mezarlna gmlyd.
Peder Brown alacakaranhk baheden geip, a
tonun glgesine adm attnda, hava nemli, bu
lutlar ar ve frtna yklyd. Yeil altn rengi
gnbatmnn son izgisinin nnde siyah bir si
luet grd Peder; omzunda kazmas, banda ku
kuletasyla, bu adam tuhaf bir ekilde bir zangou

71
artryordu; ama Brown, patates toplayan sa
r hizmetkar hatrlaynca, bunu yeterince doal
buldu. sko kyllerini biraz bilirdi; resmi bir
soruturma iin 'karalar' giymeyi bir sayg gs
tergesi kabul ederdi onlar; ama, byle bir soru
turma iin ilerini bir saatliine bile brakmaya
caklarn da bilirdi. Hatta, rahip geerken ada
mn irkilip pheyle bakmas bile, byle birinin
tedirginlii ve hasetiyle yeterince rtyordu.
Byk kapy bizzat Flambeau at; yannda,
elinde baz katlar tutan, kr sal, zayf bir
adam vard: Scotland Yard'dan Dedektif Craven.
Karo deli giri salonu botu; ancak bir iki ey
tani Ogilvie'nin kara perukalarnn altndaki so
luk, alayh yz, kararmakta olan tuvallerden
kmseyerek bakyordu.
Peder Brown onlarn pei sra bir odaya girdi
inde, uzun, mee bir masada oturmu oldukla
rn grd; oturduklar taraf karalanm kat
larla doluydu, orada burada viski bardaklar
ve purolar vard. Masann geri kalan ise, sra
sra dizilmi trl trl nesnelerle doluydu; ki
bunlar nesneler arasnda en aklanamaz olanla
ryd. Biri l l parlayan kk bir bek cam
krna benziyordu. Dieri, kahverengi' bir toz
ynna benziyordu. ncs, basit bir tahta
sopa grnmndeydi.
"Burada bir nevi jeoloji mzesi var galiba," dedi
Peder Brown, kahverengi toza ve kristal para
larna dikkatle bakarak yerine otururken.
"Jeoloji deil," diye karlk verdi Flambeau,
"psikoloji mzesi diyelim."

72
"Tanr akna! " diye bard dedektif polis gle
rek, "Byle adal laflar bir kenara brakalm."
"Psikolojinin ne demek olduunu bilniyor mu
sunuz?" diye sordu Flambeau dostane bir a
knlkla. "Psikoloji, keileri karmak demektir."
"Hala tam olarak anladm syleyemeyeceim,"
dedi dedektif.
"Evet," dedi Flambeau kararllkla, "Kont Glen
gyle hakknda bulduumuz tek bir ey var de
mek istiyorum; o da manyan teki olduu."
Gow'un, kararan gkyznn yutmaya balad
kukuletal, kazmal siyah silueti pencerenin
nnden geti. Peder Brown, hi kprdamadan
gzlerini ona dikip, konutu:
"Adamn bir gariplii olnasn anlayabiliyorum;
yoksa ne diye kendini diri diri gmdrsn - ya
da gmlmek iin bu kadar acele etsin. Ama sana
delilii dndren nedir?"
"O zaman," dedi Flambeau, "Mr. Craven evde
bulduu nesnelerin listesini okusun da dinle."
"Bir mum lazm," dedi, Craven aniden. "Frtna
geliyor; buras da okumak iin fazla karanlk."
"u tuhaf nesneleriniz arasnda," dedi Brown
glmseyerek; "mum da var m?"
Flambeau yznde buz gibi bir ifade, o koyu
renk gzlerini arkadana dikti.
"Bu da bir baka ilginlik," dedi. "Yirmi be
mum var ama, tek bir amdan bile yok."
Brown, hzla kararan odada ve hzla artan rz
garda masay boydan boya geip, tm o krk
dkk eylerin arasnda duran bir deste mumun
yanna geldi. O srada, kazara kzl kahve toz

73
ynna dokundu; keskin bir haprk sessizlii
bozdu.
"Heeyy ! " dedi. "Enfiye ! "
Mumlardan birini alp, dikkatle yakt; yerine
dnp, mumu viski iesinin tepesine yerletirdi.
Khne pencerden ieri esen huzursuz gece, mu
mun uzun alevini bayrak gibi dalgalandrd. a
tonun her yanndan, kayalara arpp parala
nan kara bir dalga gibi, usuz bucaksz karaam
ormannn uultusu geliyordu.
"Envanteri okuyacam," diye sze balad Cra
ven ar bir havayla; katlardan birini ald.
"atoda ortalkta bulduumuz nesnelerden olu
an, aklanmas g envanteri. Burann genel
olarak bo ve bakmsz bir yer olduunu anlaya
caksnz; ancak basit ama bakml bir iki oday
biri mesken tutmu; hizmetkar Gow dnda biri.
Liste yle :
"Birinci kalem. Deerli talardan oluan epeyce
geni bir koleksiyon; paralarn hemen hepsi el
mas ve hepsi tek para, bu mcevherlerin hibi
rinin yuvas yok. Tabii Ogilvielerin aileden kal
ma mcevherleri olmas doal; ancak bunlar,
mutlaka bir ss eyas olarak kullanlan mcev
herlerden. Ogilvieler bunlar bozuk para gibi
ceplerinde tam olsalar gerek.
"kinci kalem. Ynla enfiye; bir boynuzun ya
da bir kutunun iinde deil de, minelerin, b
felerin, piyanonun zerinde ynlar halinde. h
tiyar beyefendi, ceplerini kartrmak ya da bir
kapa kaldrmak zahmetine bile girmek isteme
mi herhalde.

74
"nc kalem. Orada burada, geliigzel bir
araya gelm:i, kk metal paras ynlar; ba
zlar elik yaylara benziyor, bazlar da kk
arklara. Sanki mekanik bir oyuncan bar
saklar dar dklm gibi.
''Drdnc kalem. ielerin azna yerletirilen
mumlar; zira bunlar yerletirecek baka bir ey
yok. Dikkatinizi ekerim ki, bunlar bekledii
mizden ok daha tuhaf eyler. Hepimiz bilmece
ye hazrlkl olarak gelmitik; son kontta bir so
run olduunu ilk bakta hepimiz anlamtk.
Kontun burada gerekten yaayp yaamadn,
burada lp lmediini, kontu gmen u krmz
kafah bostan korkuluunun, kontun lmyle
bir ilgisi olup olmadn bulmaya gelmitik. Ama
en kt ihtimali ele aln, en korkun, en melodra
matik zm farz edin. Farz edin ki, hizmetkar
efendisini ldrm olsun, ya da efendisi gerekte
lmemi olsun, ya da hizmetkar klna girmi
olsun, ya da hizmetkar efendisinin yerine gml
m olsun; istediiniz Wilkie Collins trajedisini
uydurun; ama yine de amdan olmayan bir mumu
ya da iyi bir aileden gelme ihtiyar bir beyefendi
nin, piyanonun stne enfiye sama alkanln
aklayamazsnz. Hikayenin zn hayal edebi
liriz; ancak gizemli olan hikayenin d eperleri
dir. Bir insan hayal gcn ne kadar zorlarsa
zorlasn, enfiye, elmaslar, mum ve saat paralar
arasnda bir balant kuramaz."
"Sanrm ben bir balant kurdum," dedi rahip.
"u Glengyle, Fransz Devrimi'nderi nefret ediyor
du. Bir ancien regime hayranyd, son Bourbon-

75
larm aile hayatn tam tamna yeniden canlan
drmak istiyordu. Enfiye, nk enfiye bir onse
kizinci yzyl lksdr; mumlar, nk mumlar
onsekizinci yzyl aydnlatrd; mekanik demir
paralar XVI. Louis'nin ilingirlik hobisini tem
sil ediyor; elmaslar ise Marie Antoinette'in El
mas Gerdanln."
Dierleri, rahibe hayretten fal ta gibi alm
gzlerle bakyorlard. "Ne kadar mkemmel! Ne
kadar mthi bir tasar!" diye haykrd Flambeau.
"Gerein bu olduunu mu dnyorsun ger
ekten?"
"Kesinlikle eminim ki bu deil," diye cevaplad
Peder Brown; "sadece kimse enfiye, elmaslar,
saat paralar ve mumlar badatramaz demi
tiniz de. Bu balanty rasgele kurdum. Asl ger
ek, eminim ok daha derinlerde yatyor."
Bir an durdu; rzgarn kulelerin etrafndaki fer
yadn dinledi. Sonra: "Son Glengyle Kontu hr
szd. Daha karanlk ikinci bir hayat vard; iflah
olmaz bir hrszn hayat. amdan yoktu; nk
ksaltt mumlar sadece fenerinin iine yerleti
riyordu. Enfiyeyi, en acmasz Fransz haydutla
rnn kullandklar biber yerine, ayet kovalanr
da yakalanrsa, hasmnn suratna frlati:tak iin
yannda tayordu. Ancak son ispat, elmaslarn
ve kk elik arklarn ilgin birlikteliinde
yatyor. Bu sylediklerim size her eyi aklam
yor mu? Elmaslar ve elik arklar, pencere ca
mndan bir para kesmekte kullanlabilecek ye
gane aralardr."
Krk bir am dal, iddetli rzgarn etkisiyle,

76
arkalarndaki pencerenin camn dvyordu;
sanki gerekten bir hrsz gelmiti. Ama dnp
bakmadlar; gzleri ' Peder Brown'a dikilmiti.
"Elmaslar ve arklar," diye tekrarlad Craven,
dnceli dnceli. "Bunun doru aklama ol
duunu size dndren, sadece bunlar m?"
''Bunun doru aklama ' olduunu sanmyo
rum," diye cevap verdi rahip sakince; "ama siz,
hi kimse bu drt eyi birbiriyle badatramaz
demitiniz ya. Gerek hikaye tabii ki, ok daha
yavandr. Glengyle, malikanesinde deerli talar
bulmutu ya da bulduunu dnmt. Biri,
bu parltl eylerin, atonun arazisindeki maa
ralarda bulunduunu syleyerek, onu kandr
mt. arklar, elmas iiliiyle ilgili aralar. i,
fazla grlt karmadan, gizlice, birka oba
nn ya da tepelerde yaayan birka kylnn
yardmyla yapmalyd. Enfiye, sko obanla
rnn en byk lksdr; onlar yalnzca enfi
yeyle satn alabilirsiniz. amdanlar yoktu, n
k istememilerdi; maaralar kefe ktklarn
da mumlar ellerinde tamlard."
"Hepsi bu mu?" diye sordu Flambeau uzun bir
duraksamadan sonra. "Sonunda skc geree
ulatk m?"
"Yok, hayr," dedi Peder Brown.
Rzgar, en uzak am ormanlarnda alay edermi
gibi uzun bir slktan sonra dindiinde, Peder
Brown son derece ifadesiz bir yzle konumas
na devam etti:
"ylesine bir fikir olarak sylemitim; nk
siz enfiyeyle saat paralar ya da mumlarla par-

77
lak talar, makul biimde badatrlamaz demi
tiniz ya. On yanl felsefe evreni aklayacaktr;
on yanl teori de Glengyle atosu meselesini.
Ancak biz, atonun ve evrenin gerek aklama
sn istiyoruz. Baka malzeme yok mu?"
Craven gld. Flambeau ise glmseyerek aya
a kalkt ve uzun masann etrafn trlamaya
balad.
"Beinci, altnc, yedinci kalemler," dedi, ''bilgi
vermekten yana olmasa da, ierik bakmndan
zenginler. lgin bir kurunkalem koleksiyonu,
yani kurunkalemlerin iindeki kurunlarn.
Anlamsz bir bambu sopa, ucu yarlm. Su aleti
olabilir. Ama ufak bir ayrnt; ortada su yok.
Dier eyler, bir iki eski dua kitab ve kk
Katolik resimler; Ogilvieler bunlar ortaadan
beri saklyorlar sanrm - aile onurlar Priten
liklerinden daha baskn km olmal. Bunlar
da koleksiyona dahil ettik; zira tuhaf bir ekilde
kesilmi ve tahrif edilmiler."
Peder Brown, yaldzl kk sayfalar incelemek
zere eline aldnda, sert frtna, bulut ynlar
n Glengyle zerine tam ve bulunduklar
uzun oday koyu bir karanla bomutu. Bu ka
ranln iinden konutu rahip; ancak sesi bam
baka bir insann sesiydi.
"Mr. Craven," dedi on ya genlemi gibi; "o
mezar incelemek iin arama emriniz var, deil
mi? Bu ii ne kadar erken yaparsak, bu korkun
olay ne kadar erken zersek, o kadar iyi. Sizin
yerinizde olsam, hemen imdi harekete geer
dim."

78
"imdi mi?" diye tekrarlad aran dedektif.
"Neden imdi?"
"nk durum ok ciddi," diye cevaplad Brown.
"Mesele, varlklar yzlerce nedenle aklanabi
lecek, etrafa salm enfiye ya da birka tatan
ibaret deil. Bunun bildiim tek bir nedeni var,
o da dnyann kklerine kadar iniyor. Bu dinsel
resimler sadece kirletilmi, yrtlm ve alelacele
karalanm deiller; byle bir ey srf aylaklk
tan ya da softalktan yaplm olabilir; ocukla
rn ya da Protestanlarn ii de olabilir. Ama,
bunlarn zerinde ok dikkatle - ve ok tuhaf
bir biimde allm. Bu eski kitaplarda, yce
Tanr'nn adnn getii her satr kasten kesilip
alnm. Kesilen dier tek ey bebek sa'nn ba
nn stndeki hale. Dolaysyla, arama emrimizi,
kazmamz, baltamz alp, yukardaki mezara
gidelim ve u tabutu aalm diyorum."
"Yani?" diye sordu Londral dedektif.
"Yani," diye devam etti ufak tefek rahip, sesi
korkun frtnann iinden hafife ykselmi
gibiydi; "diyorum ki, evrenin yzlerce fil byk
lndeki byk eytan, u anda bu atonun
en yksek kulesinde oturuyor ve maher gibi
grlyor olabilir. Bu olayn altnda bir yerlerde
kara by var."
"Kara by," diye tekrarlad Flambeau alak
sesle; byle eylerden haberi olamayacak kadar
aydn bir adamd nk; "ama ya dier eyler,
onlar ne anlama geliyor?"
"Tanr'nn cezas bir eyler, sanrm," diye cevap
verdi Brown, sabrsz bir ekilde. "Ne bileyim?

79
Her eyi nasl bilebilirim. Belki, enfiye ve bam
buyla zel bir ikence yaplyordur. Belki, bu
kaklarn mum ve elik paralarna zel bir
dknlkleri vardr. Belki, kurunkalemden
retilen, delilie yol aan bir ila vardr! Bu gize
me kan en ksa yol, yukardan, tepedeki mezar
dan geiyor."
Dierleri ellerinde olmadan rahibin peinden te
peye doru srklendiler; bahede gece rzgar
yzlerine arptnda ancak kendilerine gelebil
diler. Yine de, kurulmu bir yay gibi ona uydu
lar; Craven'n elinde kk bir balta, cebinde
de arama izni vard. Flambeau garip bahvann
ar kazmasn, Peder Brown ise iinden Tan
r'nn adnn sklp alnd yaldzl kk ki
tab tayordu.
Tepedeki kilise mezarlna giden patika dolam
bal ama ksayd; sadece rzgar yznden zah
metli ve uzun grnyordu. Ne kadar trmanr
larsa trmansnlar, gz alabildiine uzanan, rz
gardan hepsi bir yne doru eilmi, sonsuz bir
am aac denizi gryorlard. Ve bu evrensel
hareket, baki olduu kadar da beyhude grn
yordu; sanki rzgar, insansz, amasz bir geze
genin zerinde esiyormu gibi. u usuznucaksz
boz mavi orman, tm o kafirlerin kalplerindeki
kederin arksn sylyordu ac ac. nsan, bu
akln alamayaca yeilliklerin altndaki dnya
dan gelen seslerin, etrafta dolaan yitik pagan
tanrlarn lklar olduunu hayal edebilirdi:
Bu akld ormanda uuldayarak dolaan ve cen
nete giden yolu asla bulamayacak olan tanrlarn.

80
"Gryorsunuz,'' dedi Peder Brown alak ama
dingin bir sesle, "skoya var olmadan nce s
ko halk pek tuhafm. Ho, imdi de yleler
ya. Ama tarihncesi zamanlarda gerekten de
iblislere tapmlar, diye dnyorum. Herhalde
bundan dolay," diye ekledi glmseyerek, "P
riten teolojiye dorudan bir gei yaptlar."
"Dostum," dedi Flambeau fkeyle, "bu da ne
demek oluyor?"
"Dostum," diye karlk veren Brown, ayn cid
diyetle devam etti: "Btn gerek dinlerin tek
bir sembol vardr: Materyalizm. O halde, eyta
na tapma da tamamyla gerek bir din."
Tepenin otlarla kaph bana geldiler; atrdayan,
grleyen am ormannn birka plak blgesin
den biriydi buras. Yar ahap yar tel bir it,
mezarln snrn onlara gstermek istercesine
takrdad frtnada. Ancak, Dedektif Craven me
zarn ucuna geldiinde, Flambeau da kazmay
saplayp stne abandnda, her ikisi de, en az
bu takrdayan it kadar titriyordu. Mezarn
ayakucunda byk, uzun devedikenleri bitmiti;
rmeye yz tutmu boz, gmi dikenler. Bir
iki kez devedikeni pamuklar rzgarda uuup
yanndan getiinde, Craven havada bir ok uu
yormu gibi, hafife yerinden zplad.
Flambeau kazmann keskin ucunu fsldayan ot
larn arasna, slak topraa saplad. Sonra durdu
ve bir mola verir gibi kazmaya yasland.
"Devam et," dedi rahip kibarca. "Sadece gerei
bulmaya alyoruz. Neden korkuyorsun?"
"Gerei bulmaktan korkuyorum," dedi Flambeau.

81
Londral dedektif, konukan ve neeli gibi g
rnmeye alan, ama atlayan bir sesle lafa gir
di. Kendini neden byle saklain, gerekten
ok merak ettim. Kt bir ey olnal, belki de
czamlyd?"
"Daha da beter," dedi Flambeau.
"Czamdan daha kt," dedi beriki,""ne olabile
ceini dnyorsunuz ki?"
"Dnmyorum," dedi Flambeau.
Birka dehetli dakika boyunca sessiz sedasz
kazd. Sonra, "Olmas gerektii biimde olma
masndan korkuyorum," dedi bouk sesle.
"O kutsal kitap da olnas gerektii gibi deildi,"
dedi Peder Brown ksk sesle; "ama o kitab bile
kurtardk."
Flambeau delice bir enerjiyle kazmaya devam
etti. O, kaba keresteden tabutu ortaya karp,
stndeki otlar temizlemeden nce, frtna, bir
duman gibi tepelerin stne ken boucu grilik
teki bulutlar srklemi ve clz kuruni kl
yldz tarlalar grnmt. Tabut ortaya kn
ca, Craven elinde balta, bir adm ne kt; bir
dikene dokununca irkilip geriledi. Sonra daha
salam, uzun bir adm att, Flambeau gibi hrsla,
tabutun kapan kanrtt; imdi her ey yldzla
rn gri altnda parlyordu.
"Kemikler," dedi Craven. Sonra, "Fakat bunlar
insan kemikleri," diye ekledi, sanki beklemedik
leri bir eymi gibi.
"Durumu?" diye sordu Flambeau garip, inili
kl bir sesle. "Durumu iyi mi?"
"yle grnyor," dedi dedektif bouk bir sesle.

82
rmeye yz tutmu iskelete doru eildi ve
"Durun bir dakika! " diye bard.
Flambeau'nun o iri yar gvdesi sarsld. "imdi
anlyorum," diye bard; "Tanr akna, duru
mu neden iyi olnasnm ? Bir adama bu lanetli,
souk dalar ne yapabilir ki? Sanrm u kara,
mantksz tekdzelik; tm bu ormanlar ve btn
bunlar kuatan bilindla kar duyulan o
eski dehet. Bir ateistin ryas gibi. am, yine
am, yine milyonlarca am . . . "
"Tanrm ! " diye bard tabutun yanndaki
adam. "Bunun kafas yok !"
Dierleri kaskat kesildi; rahip ise, ilk kez a
knlkla irkildi.
"Kafas yok!" diye tekrarlad, ''Kafas m yok ?"
Baka bir eksiklik bekliyormu da, arm gibi.
Glengyle'de kafasz doan bir bebein, atoda
saklanan kafasz bir delikanlnn, o eski koridor
larda, o muhteem bahede gezinen kafasz bir
adamn grntleri geti gzlerinin nnden.
Ama, o kaskat anda bile, hikayede iler tutar
bir yan, bir mantk gremediler. Ormann grl
tlerini ve bitkin vahi hayvanlar gibi lk l
a feryat eden gkyzn dinleyerek, ylece ka
lakaldlar. Dnce, kavraylarndan aniden sy
rlveren ok byk bir eymi gibi grnd o
anda.
"Bu, alm mezarn etrafnda," dedi Peder
Brown, " kafasz var. "
Tam rzgarn uzun l gkyzn yrttn
da, Londrah solgun dedektif konumak iin az
n at, ancak az ylece ak kalakald; sonra

83
elindeki baltaya bakt sanki kendisinin deilmi
gibi. Balta elinden dt.
"Peder," dedi Flambeau, o ok seyrek kulland
ocuksu, ar ses tonuyla, "peki, imdi ne yapa
caz?"
Arkadann cevab bir tfek gibi patlad.
"Uyuyacaz ! " diye bard Peder B rown.
"Uyuyacaz. Tm yollarn sonuna geldik. Uyku
nedir, bilir misiniz? Her insan uyurken Tanr'ya
inanr, bilir misiniz? Uyku kutsal bir ayindir;
zira insanca bir eylem ve bir besindir uyku. Ve
bizim de, kutsal bir ayine ihtiyacmz var, doal
bir ayine. nsann bana ok seyrek gelebilecek
bir ey geldi bizim bamza, belki de gelebilecek
en kt ey."
Craven'n ak az kapand ve "Ne demek isti
yorsunuz?" dedi.
Peder cevap verirken, yzn atoya evirdi:
" Gerei bulduk ve gerein bir anlam yok."
Peder dierlerinin nnden giderek, o ok nadir
att, aceleci ve umursamaz admlarla, patikaya
yneldi. atoya vardklarnda ise, bir kpein
sade uykusuna brakt kendini.
Uyku iin dzd btn gizemli vglere ra
men, ilk uyanan yine Peder Brown oldu; sessiz
bahvan saymazsak tabii. Daha sonra kalkan
lar onu piposunu ierken ve bahede sessiz seda
sz iini yapan bahvan seyrederken buldular.
Kkreyen frtna, gn doarken grleyen bir
yamurla dinmi, gn grlmemi bir tazelikle
domutu. Bahvan sohbet etmeye meyilli gibiy
di; ama dedektifleri uzaktan grnce as:k bir

84
suratla kazmasn bir tarhn kenarna brakp,
kahvalt etmekle ilgili bir eyler syledikten son
ra lahana sralar boyunca yryp gitti ve ken
dini mutfaa kapatt. "Bu, deerli bir insan,"
dedi Peder Brown. "Patateslere yle iyi bakyor
ki. Ama yine de," diye ekledi, serinkanl bir mer
hametle, "onun da hatalar var, ho hangimizin
yok ki? u sray dzgn bir ekilde bellemedi.
rnein, buray," dedi ve ayayla bir yeri gs
terdi. "Bu patates konusunda gerekten phe
lerim var."
"Neden?" diye sordu Craven, bu ufak tefek ada
mn yeni hobisiyle alay ederek.
"phelerim var," dedi beriki; "nk ihtiyar
Gow'un da vard. Kazmasn dzenli olarak her
yere saplad, buras hari. Tam burada olaans
t bir patates olmal."
Flambeau eline kazmay alp, sabrsz bir ekil
de, rahibin gsterdii yere saplad. Patatesten
ziyade korkun, kocaman bir mantara benzeyen
toprakla kapl bir ey kt. Bu ey kazmaya
arpp, bir top gibi yuvarlandktan sonra durdu
ve srtarak onlara bakmaya balad.
"Glengyle Kontu," dedi Brown, zgn zgn ka
fatasna bakarak.
Bir an dndkten sonra kazmay Flambeau'nun
elinden kapt; "Onu yeniden gmmeliyiz," dedi
ve gmd. Sonra ufack gvdesi ve kocaman ka
fasn, topraa dimdik saplanm kazmann b
yk sapma yaslad; gzleri bombo, aln kr
krt. "Bu son canavarln anlamn," diye m
rldand, "anlayabilir mi insan?" Ve kazmann

85
sapna yaslanm halde, yzn avularna gm
d; tpk kilisede dua eden insanlar gibi.
Gkyz bir utan bir uca mavi ve gmi renk
lere brnyor, kk bahe aalarnn tepe
sindeki kular gevezelik ediyordu; o kadar yk
sek sesle tyorlard ki, sanki aalar konuu
yordu. Ama adam sessizdi.
''Tamam, ben vazgeiyorum," dedi Flambeau so
nunda yksek sesle. "Beynim ve bu dnya birbi
rini tutmuyor ve her eyin bir sonu vardr. Enfi
ye, tahrip edilmi dua kitaplar ve kk oyun
cak paralar - ne . . . "
Brown, zgn ban kaldrp, kendisinden bek
lenmeyecek bir tahammlszlkle kazmann sa
pna vurdu. "Th, th, th ! " diye bard. "Her
ey gn gibi ortada. Enfiye, saat paralar vesaire
yi, bu sabah daha gzm aar amaz anladm.
Sonra da meseleyi, grndnn aksine, ne sa
r ne de salak olan ihtiyar Gow ile konutuk.
Yerine oturmayan paralar vard. Yrtk ayin
kitab konusunda da hatalydm; bunda kt bir
niyet yoktu. Ama bu son olay, yle deil. Mezar
lara hrmetsizlie, llerin kafalarn almaya
gelince - bunda phesiz bir sorun var deil mi?
phesiz kara by var iin iinde, deil mi?
Bu da, enfiye ve mumlarn basit hikayesine uy
muyor." Sonra yine iri admlarla gezinerek, ka
ramsar karamsar piposunu tttrd rahip.
"Dostum," dedi Flambeau, zalim bir alayclkla;
"bana kar dikkatli olmalsn, bir zamanlar be
nim de bir sulu olduumu unutma. Bu sanatn
en byk avantaj, hikayeyi her zaman kendim

86
kurmam ve istediim gibi oynamamd. Benim
Franszlara zg sabrszlm, u dedektiflik i
lerine zg beklemelere gelemez. Tm hayatm
boyunca, her eyi annda yaptm ben; ister ha
yrl bir i olsun ister hayrsz; dellolarmdan
hibir zaman kamadm, faturalarm yatrmak
ta hibir zaman gecikmedim, bir kez bile dii
randevumu ertelemedim . . . "
Peder Brown'm piposu azndan dt ve akll
yolun stnde paraya blnd. Gzleri frl
frl dnyordu, tam bir budala gibi. "Tanrm,
ne salakmm! " deyip duruyordu. "Tanrm, ne
salakmm! " Sonra deli gibi glmeye balad.
"Dii! " diye tekrarlad. "Ruhani bolukta alt
saat, hem de srf aklma dii gelmedii iin! Bu
kadar basit, bu kadar gzel ve huzur dolu bir d
nce! Dostlarm, cehennem gibi bir gece geirdik,
ama imdi gne dodu, kular akyor ve diinin
parltl grnts dnyay teselli ediyor."
"Bundan bir anlam karacam galiba," diye
bard Flambeau, byk bir adm atarak, "eer
engizisyon ikencelerine bavurursam."
Peder Brown, bir anda iinden gelen, gneli
imlerin zerinde dans etme isteini bastrarak,
insanda merhamet uyandran bir ocuk gibi,
"Eh, brak da, kendimi kapp koyvereyim biraz.
Ne kadar mutlu olduumu anlamyorsun. Ve
imdi gryorum ki, bu ite byk bir gnah
yokmu. Sadece biraz delilik belki ki.in aldrr
-

ki buna?" diye haykrd.


Kendi etrafnda yle bir dnd, sonra ciddi bir
ifadeyle dierlerine bakt.

87
"Bu, bir su hikayesi deil/' dedi, "daha ok
tuhaf ve anlalmaz bir drstln hikayesi.
Belki de, kendi hakk olandan baka bir ey iste
meyen bir adamla kar karyayz. Bir zamanlar
bu rkn dini olan vahi yaam mant zerine
bir ders bu hikaye.
"Glengyle malikanesi zerine sylenen u eski
ark, mecazi olduu kadar geree de uygundu
harfi harfine:

"ten ie kaynayan aalara yeil z neyse


Krmz altn da odur Ogilvielere."

Bu ark, Glengylelerin zenginlik yolunda ver


dikleri mcadeleyi anlatmyordu sadece, gerek
ten altn kardklar da doruydu; altn eya ve
altn mcevher koleksiyonlar ve bir o kadar da,
ilgili ara gereleri vard. Aslnda onlar, lgnlk
derecesinde cimri insanlard. Bu gerein n
da, atoda bulduumuz her ey yerli yerine otu
ruyor. Altn yuvas olmayan elmaslar, altn am
danlar olmayan mumlar, altn kutular olmayan
enfiyeler, altn kalemi olmayan kurunlar, altn
bal plmaya bir baston, altn saatleri olmayan
saat aksamlar - daha dorusu kol saatleri. Ve,
belki lgnca gelebilir, ama eski dua kitaplarnda
ki haleler ve Tanr'nn adnn yazl olduu blm
ler de altndan olduu iin kesilip alnmt."
Ykselen gnele birlikte, lgn gerek de ortaya
kmaya baladka, bahe aydnlanm, imen
ler daha bir parlamt. Flambeau, rahip arkada
konumasna devam ederken bir sigara yakt.

88
"Kesilip alnmlard," diye devam etti Peder
Brown, "alnmlard - ama alnmamlard.
Hrszlar, geride asla byle bir gizem brakmaz
lar. Bir hrsz, altn enfiye kutusunu, iindeki
enfiye; altn kalemleri kurunuyla birlikte alrd.
Srad bir vicdan olan bir adamla kar kar
yayz; vicdan sahibi olduu kesin ama. Bu sabah,
bu lgn ahlaky ilerideki mutfak bahesinde
buldum ve btn hikayeyi ondan dinledim.
"Merhum Bapiskopos Ogilvie, Glengyle'den gel
mi gemi adamlar iinde, iyi bir insan olmaya
en ok yaklam oland. Ancak buruk mizac in
sanlardan nefret etmesine neden olmutu. Atalar
nn sahtekarlklarn grm ve bundan, btn
insanlarn sahtekar olduu sonucuna varmt.
Yani, insanseverlie, iyilikseverlie olan inancn
kaybetmiti. Bunun zerine bir yemin etti: Bir
gn gerekten drst bir insanla karlarsa, bu
kii Glengylelerin btn altnlarna sahip olacak
t. Yeminini herkese bildirdikten sonra atosuna
kapand; bir karlk gelmesinden en ufak bir mi
di yoktu. Ancak bir gn, uzak kylerin birinden
sar ve grne gre anlay kt bir adamcaz,
ona gecikmi bir telgraf getirdi. Glengyle de, o
keskin akaclyla, adama prl prl bir eyrek
peni verdi. En azndan yle zannetti; ama para
stne sonradan baktnda grd ki, eyreklik
orada duruyor ve bir tam altn gitmi. Kazara
gerekleen bu olay zerine, alayc bir ekilde d
nd kendi kendine. Ne olursa olsun, bu deli
kanl insan soyunun o vck vck agzlln
gsterecekti. Ya para alm bir hrsz gibi ortadan

89
kaybolacak ya da dl avcs bir zppe gibi elinde
altn parayla sinsi sinsi geri gelecekti... Gecenin
bir yars Lord Glengyle, kapnn almasyla ya
tandan frlad, sar budalaya -yalnz yaad
iin- kapy bizzat kendisi at. Budala ona altn
paray deil, tam tamna parann st olan on
dokuz ilin, on bir pens ve peniyi getirmiti.
"'O an, bu hareketin korkun kusursuzluu lgn
kontun beynini ate gibi kavurdu. Diyojen oldu
una yemin etti; uzun bir zamandr drst bir
insan aryordu ve ite bir tane bulmutu. Benim
de grdm, yeni bir vasiyetname hazrlad.
Bu drst delikanly, terk edilmi byk malika
nesine ald; onu tek hizmetkar olarak eitti ve
-tuhaf bir ekilde- onu tek varisi yapt. Ve bu
garip yaratk, artk nasl anladysa, efendisinin
tam tamna iki sabit fikrini anlad: lki, haklar
ona devreden kat her eyiydi; ikincisi de,
Glengylelerin tm altnlarnn sahibi kendisiydi.
Buraya kadar tamam; ve de ok basit. Malikane
deki btn altnlar ald; altnlar dnda hibir
eye elini srmedi; tek bir enfiye zerresine bile.
Eski kitaplardaki altn yaldzl ksmlar, geri ka
lanna zarar vermediinden tamamen emin ola
rak, kesip ald. Btn bunlar anlamti, geriye
bir tek u kafatas meselesi kalmt. Patateslerin
arasna gml u kafatas kafam kurcalyordu.
Beni gerekten huzursuz ediyordu; ta ki Flam
beau o kelimeyi syleyene kadar.
"Onu da halledecek sonunda. Kafa tasn gerisin
geri mezara koyacak; tabii dilerdeki altnlar
sktkten sonra."

90
Ve gerekten de, Flambeau o sabah tepeden ge
erken, o acayip yarat, o adil cimriyi alm
mezarn banda kazma sallarken grd; ban
da gsterisiz kukuletas, boynuna sarl ekose
al rzgarda dalgalanrken.

91
Apollon'un Gz

Gne, Westminster zerinde gkyznn zirve


sine doru ykselirken ve Thames Nehri'nin o
tuhaf gizi, ayn anda hem bulank hem de berrak
olan o esiz, dumans parlt, griden en parlak
rengine doru deiirken, iki adam Westminster
Kprs'nn zerinden geiyordu. Adamlardan
biri ok uzun, dieri ok ksayd; hatta biraz
zorlama da olsa, Parlamento binasnn marur
saat kulesi ve Westminster Kilisesi'nin mtevaz
kemerleriyle karlatrlabilirlerdi; nitekim ksa
boylu adam rahip kyafetleri iindeydi. Uzun
boylu adamn resmi ad M. Hercule Flambeau
idi; zel dedektifti ve kilisenin karsna den
byk, yeni bir binadaki yeni ofisine gidiyordu.
Ksa boylu adamn resmi ad Muhterem Peder
J. Brown idi, Camherwell'deki St. Francis Xavier
Kilisesi'ne bal bir rahipti; Camberwell'de lm

93
deindeki bir hastay kutsadktan sonra, dos
tunun yeni ofisini grmeye gelmiti.
Bir gkdelen gibi ykselen bina Amerikan tar
zndayd; ayrca, telefon ve asansr gibi makina
lara duyduu vck vck hayranlktan tr de
Amerikan'd. Ancak, binann inaat yeni bitmi
ve binaya kirac dnda henz yerleen olma
mt. Flambeau'nunkinin bir st ve bir alt katn
daki ofisler doluydu; onlarn stndeki iki kat
ve altndaki kat tamamyla botu. Ama, yeni
i merkezinde ilk bakta insann dikkatini eken
baka bir ey vard. Birka inaat iskelesi kaln
ts bir yana braklrsa, gze arpan tek ey
Flambeau'nun st katndaki ofisin dna yerle
tirilmiti: ki ya da ofis penceresi kadar bir
yer kaplayan, altn renkli nlarla evrelenmi,
yaldzl, muhteem bir insan gz tasviri.
"Nedir bu Tanr akna?" diye sordu Peder
Brown ve durdu.
"Yeni bir din," dedi Flambeau glerek, "insann
hibir gnah olmadn syleyip, gnahlarn
affeden u yeni dinlerden. Hristiyan Bilimi gibi
bir ey sanrm. Adnn Kalon olduunu syleyen
bir adam (asl adn bilmiyorum, tek bildiim
Kalon olamayaca) tam stmdeki kat kiralam.
Alt katmda iki kadn daktilo var, tepemde de
u cokulu ihtiyar sahtekar. Kendine Apollon'un
Yeni Rahibi diyor ve gnee tapyor."
"Gneten saknsn," dedi Peder Brown. "G
ne, tanrlarn en gaddaryd. Ama, bu korkun
gz de neyin nesi?"
"Anladm kadaryla onlarn bir teorisi," diye ce-

94
vaplad Flambeau; "bir adam, eer kafas salam
sa, her eye dayanabilirni. Onlarn en byk iki
simgesi, gne ve ak bir gz; zira bir adam ger
ekten salklysa gnee dorudan bakabilirmi."
"Bir adam gerekten salkl olsaydi," dedi Pe
der Brown, "bunu dert etmezdi."
"Gzel; sana bu yeni din hakknda syleyebile
ceklerim bu kadar," diye devam etti Flambeau
umursamazca. "Tabii, btn bedensel hastalk
lar iyiletirebileceini de iddia ediyor bu: din."
"Biricik manevi hastal da iyiletirebiliyor
muymu, peki?" diye sordu Peder Brown, ciddi
bir merakla.
"Neymi o manevi hastalk?" diye sordu Flam
beau glmseyerek.
"Kendisinin hayli iyi olduunu dnmek," dedi
arkada.
Flambeau, stteki gsterili tapmaktan ok, alt
katndaki kk, sessiz ofise ilgi duyuyordu.
Kendini ancak ya Katolik ya da bir ateist olarak
grebilen ak grl bir Gneyliydi; parlak
ve mulak trden yeni dinlerse pek ona gre
deildi. Ancak, insanlk her zaman ilgi alan iin
deydi, zellikle de gzel olanlar; bundan te,
aa kattaki hanmlar kendilerine zg tiplerdi.
Ofis, iki kz karde tarafndan ekip evriliyor
du; ikisi de ince ve esmerdi, ancak biri, uzun
boylu ve ekici. Bu kadnn esmer, canl ve kartal
gibi bir profili vard; insann hep profiliyle hatr
lad kadnlardand; bir ban keskin srt gi
bi. Hayatndaki yollar aa aa ilerlemi gibi bir
hali vard. Gzleri rktc bir parlaklktayd;

95
ancak bu bir elmastan ziyade, bir eliin parlt
syd. nce ve biimli vcuduyla zarif olabilmesi
iin biraz fazla katyd. Kk kz kardei onun
ksaltlm bir glgesiydi sanki; biraz daha gri,
biraz daha soluk ve silik. Her ikisi de, erkeksi
manetleri ve yakalar olan ciddi kyafetler giyi
yordu. Londra ofislerinde bunlar gibi aksi ve
gayretli binlerce hanmefendi vardr; ancak bu
iki kadnn ilginlikleri grnrde deil, gerek
durumlarnda yatyordu.
nk, abla Pauline Stacey, bir dan ve bir
konduun yarsnn, yani byk bir servetin mi
rassyd; atolarda, gzel bahelerde by
mt; sonra da (modern kadnlara zg) duy
gusuz bir hrs onu daha zorlu ve yce bir varolu
biimi diye adlandrd eye yneltmiti. Para
sndan vazgememiti tabii; bu onun, ustalkl
faydaclna ters decek bir romantizm ya da
keivari bir vazgei olurdu. Parasna sahip k
t; nk onu kendi deyiiyle, somut toplumsal
amalar iin kullanacakt. Bir ksmn kurduu
ie, daktilo yazm merkezine yatrmt. Bir ks
mn da kadnlarn bu tr faaliyetlerini destekle
meyi amalayan eitli cemiyetlere datmt.
Kz kardei ve orta Joan, bu kuru ill ealizmi
ne kadar paylayordu, bilinmez. Ama, liderini
kpeklere zg bir sevgiyle takip ediyordu, bu
sevgi -o hafif trajikliiyle- ablasnn sertliinden
ve kendini beenmiliinden bir ekilde daha e
kiciydi. Pauline Stacey'ye gelince, trajediye di
yecek bir eyi yoktu; ancak byle bir eyin varl
n inkar ettii anlalyordu.

96
Kadnn hain acelecilii ve souk sabrszl, bi
naya ilk girdiinde Flarnbeau'yu ok elendirmi
ti. Giri salonundaki asansrlerin nnde, yaban
clar gidecekleri katlara gtren asansrc ocu
u bekleyerek bir sre oyalanmt. Ama bu par
lak gzl dii ahin, byle bir gecikmeyi aka
reddetmi, asansrn nasl kullanlacan bildi
ini, asansrc ocuklara -ve de erkeklere- ba
ml olmadn serte sylemiti. Ofisi sadece
kat yukarda olduu halde, temel grlerinin o
unu asansrde Flambeau'ya bir rpda anlatma
y baarmt; genel olarak denebilirdi ki, modern
bir i kadnyd ve modern makinalar seviyordu.
Parlak siyah gzleri, mekanik bilime verip veriti
relere ve romantizmin geri gelmesini isteyelere
kar ate pskryordu. Herkes, demiti, kendisi
nasl asansr kullanmay beceriyorsa, makinala
r kullanmay bilmeliydi. Ona asansr kapsn a
t iin Flambeau'ya neredeyse gcenmiti; bu
beyefendi de byle abuk parlayan bir kendine
yeterlilie byk altndan glerek, kark duygu
lar iinde kendi ofisine gitmiti.
Kadnn kesinlikle aksi, abuk fkelenen bir mi
zac vard; bakml ince elleri hain, hatta yk
cyd. Bir keresinde Flambeau, bir daktilo ii
iin kadnn ofisine gittiinde, onun, kz kardei
nin gzln yere frlatp, stnde tepindii
bir sahneye tank olmutu. Kadn, 'hastalkl tb
bi kavramlar' zerine ektii nutuun tam da
en hararetli yerindeydi; ona gre, bu tr gere
ler ancak marazi bir zayfl gsterirlerdi. Byle
yapay, salksz samalklar bir daha asla ofise

97
sokmamasn sylyordu kz kardeine. Tahta
bacaklar veya peruk veya takma gzler de mi
takacakt yoksa? Barp ardka gzleri kor
kun bir kristal gibi parlyordu.
Bu arlktan dehete den Flambeau, Miss
Pauline'e (dolaysz Fransz mantyla), neden
gzln asansrden daha marazi bir zayflk
gster,gesi olduunu ve neden bilimin, bize bir
alanda yardmc olurken, tekinde olamayaca
n sormaktan kendini alamad.
"Bu ok farkl," dedi Pauline Stacey marur bir
ifadeyle. "Piller, motorlar ve tm o eyler erkek
lerin gcn simgeler - evet, Mr. Flambeau, ama
kadnlarn gcn de simgeler ayn zamanda!
Mesafeleri yok eden ve zamana meydan okuyan
o byk makinalarda biz kadnlar da yerimizi
alacaz. Bu, yce ve muhteem - bu, gerek bi
lim. Ama, ya u doktorlarn satt irkin destek
ler ve cilalar - bunlar sadece korkaklk alamet
leri. Doktorlar, sanki sakatlar ve hasta kleler
olarak domuuz gibi, o takma kollara ve bacak
lara kafay takmlar. Ama ben zgr dodum
Mr. Flambeau ! nsanlar, g ve cesaretle deil,
yalnzca ve yalnzca korkuyla eitildikleri iin,
bunlara ihtiyalar olduunu sanyorlar; ocuk
lara gnee bakmamalarn syleyen u komik
dadlar bir dnn, sonra ocuklar da gzleri
ni krpmadan gnee bakamaz oluyorlar. Neden
tm yldzlar iinde gremeyeceim bir yldz
olsun? Gne benim efendim deil ve ben canm
ne zaman isterse gzlerimi aacam ve gzm
krpmadan gnee bakacam."

98
"Gzleriniz," dedi Flambeau saygyla eilerek,
"gnei kamatracaktr." Bu garip ve hain g
zellie iltifat etmekten zevk almt; ksmen de
kadnn dengesinde ufak bir sarsntya neden
olmaktan. Ancak yukarya, ofisine ktnda de
rin bir nefes ald ve "Demek o da yukardaki
altn gzl hokkabazn eline dm," dedi kendi
kendine. Zira Kalon'un yeni dini hakknda pek
az ey bilse ve pek ilgilenmese de, gnee gzn
krpmadan bakmak meselesini duymutu.
Ksa zamanda, stndeki ve altndaki katlar ara
sndaki manevi ban hayli gl olduunu ve
giderek glendiini kefetti. Kendine Kalon di
yen o adam, muhteem bir yaratkt; fiziksel ola
rak Apollon'un barahibi olmay hak ediyordu.
Neredeyse Flambeau kadar uzun boyluydu; an
cak altn rengi sakah, parlak mavi gzleri ve as
lan yelesi gibi salaryla ondan daha yakklyd.
Yapsal olarak Nietzsche'nin sarn hayvanyd;
ama bu hayvani gzellik, gerek bir zeka ve ru
hanilikle ycelmi, parlam ve yumuamt san
ki. ayet en byk Sakson krallarndan birine
benzetilecekse, bu ayrca aziz de olan krallardan
biri olurdu mutlaka. Hem de, etrafndaki uygun
suzluklara ramen, Victoria Caddesi'nin gbe
indeki binada bir ofis tutmu, kendi odasyla
koridor arasndaki odaya bir katip (kolluklu,
kolah yakah sradan bir delikanl) oturtmu, ad
n pirin levhaya yazdrm ve itikatnn ssl
psl amblemini bir gz hastalklar mtehass
snn tabelas gibi asm olmasna ramen. Tm
bu bayalklar, bu Kalon denen adamn ruhun-

99
dan ve beeninden yaylan kuvvetli ezicilii ve
ilham alp gtremezdi. Ne denirse densin, bu
arlatann karsnda insan kendini nemli bir
ahsn huzurunda zannederdi. Ofisinde i kya
feti niyetine giydii bol keten takmnn iinde
bile, insan heyecanlandran, mthi bir grn
ts vard; her gn gnei selamlamak iin be
yaz cppesini giyip, altn tacn taktnda, ger
ekten de o kadar muhteem grnrd ki, cad
deden geerken onu gren insanlarn glmse
mesi dudaklarnda donup kahrd. Bu yeni gne
etapar gnde kez kk balkonuna kar,
tm Westminster'in gz nnde, parldayan
tanrsna uzun uzun dua ederdi: Bir kez afakta,
bir kez gnbatmnda bir kez de len saat tam
on ikiyi vurduunda. Parlamento'nun ve kilise
nin kuleleri len saatinin vurularyla hafife
titrerken, Flambeau'nun arkada Peder Brown
ban ilk kez yukar kaldrp Apollon'un beyaz
rahibini grd.
Flambeau, Apollon'un bu gnlk selamlarn ye
terince grmt ve rahip onu izliyor mu izlemi
yor mu diye bakmadan, yksek binann giriine
dalverdi. Ama Peder Brown, ya ayinlere kar
besledii profesyonel alakadan ya da S'amalk
lara kar duyduu youn kiisel ilgiden olacak,
durdu ve tpk bir Punch ve Judy gsterisi izler
gibi, gneetaparn balkonuna bakmaya balad.
Peygamber Kalon beyaz kyafeti iinde, elleri
havada, oktan balkona dikilmiti; tuhaf bir bi
imde insann iine ileyen sesiyle haykrd g
ne duas, aadaki kalabalk cadde boyunca

1 00
duyulabiliyordu. Duasnn tam ortasndayd,
gzleri parlayan gnee kilitlenmiti. O anda g
z, bu dnya zerinde herhangi bir eyi ya da
bir kimseyi gryor muydu bilinmez ama, aa
daki kalabahn iinden bodur, yusyuvarlak su
ratl bir rahibin gzlerini krptra krptra
kendisine baktn grmedii kesindi. Birbirin
den bu kadar farkh iki adam arasndaki en ar
pc fark buydu belki de : Peder Brown hibir
eye gzlerini krptrmadan bakamazd, Apol
lon'un rahibi ise tam lest, gzn krpma
dan gnee bakabilirdi.
"Ah gne!" diye haykrd peygamber, "Ah tm
, ,

yldzlarn en by olma erefine erimi yl


dz! Ah, uzay denilen gizemli yerde sessiz sessiz
akan eme! Ak alevlerin ve ak ieklerin, ak
zirvelerin ve yorulmak bilmez ak eylerin ak
efendisi. En masum ve suskun ocuklarn hep
sinden daha masum babamz, asli saflk, huzu
rumuz . . .
"

Aniden, frlatlan bir roketin sesi gibi tiz ve bit


mek bilmez bir feryat duyuldu. Be kii binann
kapsna kotu, kii binadan dar frlad,
kulaklar sar eden bir grlt koptu. Caddeyi
kuatan ar dehet ortaha bir sr kt haber
sald sanki - en kts de buydu, nk ne olup
bittiini kimse bilmiyordu. Bu kargaada yalnzca
iki kii yerinden kprdamad: Yukardaki bal
konda Apollon'un zarif rahibi ve aada sa'nm
irkin rahibi.
Sonunda Flambeau uzun boyu ve muazzam ener
jisiyle binann kapsnda belirdi ve kalabaha

101
hakim oldu. Sesi bir sis ddnnki gibi tiz
kyor, birilerine ya da herkese bir doktor ar
malarn sylyordu; geri dnp giriteki izdiha
mn arasna daldnda, arkasndan da arkada
Peder Brown usulca ieri szld. Kalabaln
iinde kendine yol amaya alrken, gne ra
hibinin, pnarlarn ve ieklerin dostu mutlu
tanrsna yakaran sesini, inanlmaz derecede me
lodik ve tekdze duasn iitiyordu hala.
Peder Brown, Flambeau'yla birlikte alt kiinin
daha, genellikle asansrn indii yerin etrafnda
durduklarn grd. Ama bu kez asansr inme
miti. Baka bir ey, bir asansr tarafndan ta
nmas gereken bir ey inmiti.
Flambeau son drt dakikadr, bu eye bo bo
bakyordu; trajedinin varln inkar eden gzel
kadnn patlayan beynine ve kan revan iindeki
bedenine. Bunun Pauline Stacey olduundan en
ufak bir phesi yoktu ve bir doktor artm
da olsa, kadnn ldnden de en ufak bir p
hesi yoktu.
Bu kadndan holanm myd, holanmam my
d, tam olarak hatrlayamyordu; hem holanla
cak hem de holanlmayacak o kadar ok zellii
vard ki. Ama nem -verdii bir insandtve imdi
onunla ilgili yzlerce ayrnt ve davrann ans
merhametsiz kk hanerler gibi saplanyordu
kalbine. O sevimli yz geliyordu gznn n
ne, birden parlayarak ukala ukala konumalar:
lm ne kadar ac. Bir anda, gkten den bir
ta gibi, nereden geldii belli olmayan bir yld
rm gibi, bu gzel ve asi beden asansr bolu-

1 02
undan aaya, lme yuvarlanmt. ntihar
myd? Onun gibi bir iyimserlik arsz iin im
kansz gibi grnyordu. Cinayet miydi? Daha
doru drst yerleilmemi bu binada, kim biri
ni ldrebilirdi? Gl olmaya alan ama ani
den gszleen bouk bir sesle, u Kalon denen
adamn nerede olduunu sordu Flambeau. Her
zamanki gibi ar, sakin ve tok olan bir ses
Kalon'un son on be dakikadr yukarda balko
nunda tanrsna tapnmakta olduunu syledi.
Flambeau bu sesi duyup, Peder Brown'n elini
omzunda hissedince, aniden esmer yzn d
np sordu: "Bu zaman zarfnda yukardaysa,
bunu kim yapm olabilir?"
"Belki," dedi beriki, "yukar kp bakmalyz.
Polis harekete geene kadar tam yarm saatimiz
var. "
Flambeau, mirasyedinin parampara gvdesini
doktorlara brakp, merdivenleri er beer tr
manarak daktilo ofisine kt; ofiste kimsecikler
yoktu; sonra kendi ofisine kt koarak. Oraya
girer girmez tekrar kt; bembeyaz bir yzle
arkadann yanna dnd.
"Kz kardei," dedi tatsz bir ciddiyetle, "kz
kardei yrye km galiba."
Peder Brown ban sallad. "Ya da yukarya,
u gne adamnn ofisine km olabilir," dedi.
"Senin yerinde olsam gider bir bakardm, sonra
da senin ofisinde buluur, konuuruz. Hayr,"
dedi aniden bir ey hatrlam gibi, "ne zaman
vazgeeceim u aptallmdan? Tabii ki, aada,
onlarn ofisinde buluacaz."

1 03
Flambeau dik dik bakt, ama sonra aa kata,
Staceylerin bo ofisine inen ufak tefek rahibin
peinden gitti. Aklndan neler getii anlalma
yan bu rahip, tam giri kapsnn azna, merdi
venleri ve sahanl grebilecei bir yere yerletir
dii byk krmz deri bir sandalyeye oturmu
ve beklemeye balamt bile. ok beklemesi ge
rekmedi. Yaklak drt dakika sonra merdivenler
den kii indi; aralarndaki tek ortak nokta
ciddiyetleriydi. lki, l kadnn kz kardei J oan
Stacey idi - besbelli yukardaki geici Apollon
tapnanda idi; ikincisi, bizzat Apollon'un rahi
biydi; duas bitmi, byk bir azametle, bo mer
divenleri cppesiyle spre spre iniyordu - o
beyaz kyafeti, sakah, ortadan ikiye ayrlm sa
laryla Gustave Dore'nin Pretoryum'dan ayrlan
sa's gibiydi; nc ise kararm suratyla
Flambeau idi, akn bir hah vard.
O esmer, bitkin surat ve vaktinden nce ak d
m salaryla Miss Stacey doruca masasna gi
dip, becerikli hareketlerle birtakm katlar
kard. Bu hareket, herkesin akln bana getirdi.
Miss J oan Stacey ayet bir suluysa, olduka so
ukkanl bir sulu olmahyd. Peder Brown ona
bir sre tuhaf tuhaf glmseyerek baktktan
sonra, gzlerini ondan ayrmadan konllmaya
balad.
"Peygamber," dedi, tahminen Kalon'u kastede
rek, "bana biraz dininizden sz eder misiniz?"
"Bundan onur duyarm," dedi Kalon hala tah
olan ban hafife eerek, "ama nedenini pek
anlayamadm."

1 04
"Nedeni yok, ylesine," dedi Peder Brown o d
rst pheciliiyle. "Bize retildiine gre, bir
adamn temel ilkeleri ktyse, bu biraz da kendi
sinin suudur. Ama bunun, temiz vicdann bil
giliklerle dolduran bir adamdan fark vardr
yine de. imdi; cinayet ilemenin yanl bir ey
olduunu dnyor musunuz gerekten?"
"Bu bir sulama m?" diye sordu Kalon kibarca.
"Hayr," dedi Peder Brown ayn kibarlkla, "sa
vunma konumas."
Apollon'un peygamberi, odadaki uzun ve rk
tc sessizlikte yavaa ayaa kalkt; ve gerek
ten de gnein douu gibiydi. Oday ve var
lyla yle bir doldurdu ki, insan Salisbury dz
ln de kolayca doldurabileceini zannederdi.
Kyafetiyle oday top top klasik kumala kapla
m gibiydi; hamasi jestleriyle olduundan daha
byk grnyordu, yle ki modern rahibin k
k, kara kuru gvdesi bir hata, araya giren bir
fazlalk, eski Yunan aheserlerinden birinin ze
rinde yuvarlak kara bir leke gibi duruyordu.
"Sonunda tantk sizinle, kilisenin temel ta,"
dedi peygamber. "Sizin ve benim kiliselerimiz
dnya zerindeki yegane gereklerdir. Ben g
nee taparm, sizse gnein kararmasna, siz l
mn rahibisiniz, bense yaayan Tanr'nn. Bu
phe ve iftiralarnz stnzdeki cppeye ve
itikatnza yarar. Sizin kiliseniz kara niforma
l bir polisten baka bir ey deil, siz insanlardan
su itiraflarn ya kandrarak ya da ikenceyle
skp almakla uraan casuslar ve dedektiflersi
niz sadece. Siz insanlar sua mahkftm edersiniz,

1 05
bense masumiyete; siz onlar gnaha ikna eder
siniz, bense erdeme.
''Siz, eytann kitaplarn okuyanlar, temelsiz ka
buslarnz sonsuza kadar defetmek iin, son bir
sz benden size. Beni mahkum etseniz de etmese
niz de, bunun hi umrumda olmadn zerre
kadar anlayamazsnz. Sizin utan ve idamlk
dediiniz eyler benim iin, ocuk kitaplarndaki
canavarlar bir yetikin iin neyse o. Savunma
konumasna izin verdiinizi sylyorsunuz. Ha
yal dnyasndan baka bir ey olmayan bu ha
yat, beni o kadar az ilgilendiriyor ki, size iddia
makamnn konumasn sunacam. Bu olayda
aleyhimde sylenebilecek tek bir ey var ve onu
da ben syleyeceim. lm olan kadn benim
sevgilimdi, eim olacakt; sizin tenekeden kilise
lerinizin kanununa gre deil, sizin asla anlaya
mayacanz, daha saf ve daha kuvvetli bir kanu
na gre. O ve ben sizinkinden farkh bir dnyada
yayorduk; siz tuladan dehlizlerde, tnellerde
zar zor ilerlerken, biz kristalden yollarda yr
yorduk. ster dini, ister baka trden tm polis
lerin aklndan her zaman, akn olduu yerde
ksa srede nefret de ortaya kar, diye bir d
ncenin getiini biliyorum; ite iddia makam
nn ilk dayana bu. Ancak ikinci dayanak daha
kuvvetli, onu sizden saklamayacam. Pauline'in
bana ak olduu bir gerek; lmeden nce, daha
bu sabah, ite bu masada, bana ve kiliseme yarm
milyon braktna dair bir vasiyetname yazd
da bir gerek. Hadi gelin, tutuklayn beni, kelep
eler nerede? Bana ne yaparsanz yapn, umu-

1 06
rumda m sanki? Cezam ekmek, benim iin bir
istasyonda sevgilimi beklemek gibi olacaktr. Da
raac benim iin, beni ona gtrecek bir araba
olacaktr sadece."
Bir hatibin sarsc otoritesiyle konumutu; Flam
beau ve J oan Stacey akn bir hayranlkla ona
bakakaldlar. Peder Brown'n yznde ise ok
kederli bir ifade vard; alnnda tek bir ac izgisi,
yere bakyordu. Gnein peygamberi mineye
rahata yasland ve kald yerden devam etti:
''Bir iki kelimeyle aleyhimdeki iddiay gzlerini
zin nne serdim - ahsma kar ortaya atlabi
lecek tek iddiay. imdi de, birka kelimeyle pa
rampara edeceim; tek bir iz bile kalmayacak.
Bu suu ileyip ilemediime gelince; gerek, tek
bir cmlede yatyor: Bu suu ilemi olamam.
Pauline Stacey bulunduumuz kattan zemin ka
ta tam on ikiyi be gee dt. En iz yz kii
tank sandalyesine oturup, benim saat tam on
ikiyi vurmadan hemen nce ve eyrek gee aras
yukarda, ofisimin balkonunda olduumu syle
yecektir - her zamanki halka ak dua srem
bu. Yardmcm (benimle hibir balants olma
yan Clapham tarikatna ba saygdeer bir deli
kanl) btn sabah ofisimin giriinde oturduu
na ve aramzda hibir konuma gemediine ye
min edecektir. Yine, kazadan tam on be dakika
nce, yani on ikiye on kala geldiime ve bu sre
zarfnda ofisimden ve balkonumdan ayrlmad
ma yemin edecektir. Su esnasnda baka bir
yerde olduunu bundan daha iyi ispatlayan k
mamtr: Westminster'in yarsn mahkemeye

107
davet edebilirim. Kelepeleri geri alsanz iyi ola
cak sanrm. Dava bitmitir.
"Ama son olarak, u aptalca pheden geriye hi
bir ey kalmamas iin, tm bilmek istediklerini
zi anlatacam size. Mutsuz dostumun lmyle
nasl bulutuunu bildiime inanyorum. Diler
seniz bundan dolay beni ya da en azndan inan
cm ve felsefemi sulayabilirsiniz; ama beni
hapse atamayacanz kesin. Yce gereklerin
tm rencileri ok iyi bilirler ki, tarihte baz
ustalar ve illuminati, zihin gcyle havaya yk
selme, yani havada asl durabilme gcne vasl
olmutur. Bu, sadece bizim gizemli ilmimizin ana
unsuru olan, maddenin fethedilmesinin bir par
asdr. Zavall Pauline'in hrsl bir mizac vard;
ilerisini dnmeden hareket ederdi. Gerei
sylemek gerekirse, gizemli gler asndan
kendini olduundan daha ileride zannettiini
dnyorum; asansrden birlikte indiimizde
bana birka kez, bir insan, ayet iradesi yeterin
ce glyse bir ty gibi uabilir, demiti. Yce
dncelerle dolu baz vecd hallerinde bu muci
zeyi denediine cidden inanyorum. radesi ya
da inanc, ite tam o hayati anda ona ihanet etmi
ve maddenin aalk kanunu korkun iitikam
n alm olmal ondan. te hikayenin tamam
bu beyefendiler; grdnz gibi ok zc, ok
cesurca ve ok fena; ama ortada bir su olmad
ve benimle alakal olmad kesin. Mahkeme ka
ytlarna intihar diye gemeli. Bense her zaman,
bilim yolunda kahramanca bir baarszlk ve
cennete yumuak bir ini diyeceim."

1 08
Flambeau, Peder Brown'n malup olduunu ilk
kez gryordu. Rahip, ac dolu, kr kr bir
suratla, sanki utan iindeymi gibi yere bak
yordu hala. Peygamberin savurduu kanatl sz
lerin etkisinden kurtulmak imkanszd; doal z
grlk ve salk simgesi u onurlu ve saf ruh
tarafndan alt edilmiti, ask suratl, profesyonel
pheci Peder Brown. Bedensel bir ac ekiyor
mu gibi gzlerini krptrarak unlar syledi
sonunda: "Tamam, durum byleyse efendim,
bahsettiiniz vasiyetnameyi ahp gitmekten baka
bir ey kalmyor size. Zavall hanmefendi nere
ye koydu acaba?"
''urada, kapnn yanndaki masasnn zerinde
olacak sanrm," dedi Kalon; onu tamamyla susuz
gsteren o abartl masum halleriyle. "Bana zel
likle, bu sabah yazacau sylemiti; ben de ofisi
me karken asansrden grmtm yazdn."
"O halde kaps akt?" diye sordu rahip, gzleri
paspasn kesine dikili.
"Evet," dedi Kalon sakince.
"Ah! Tm bu zaman boyunca akt tabii," dedi
beriki ve paspas incelemeye devam etti sessiz
sedasz.
"urada bir kat var," dedi suratsz Miss J oan,
farkl bir ses tonuyla. Kz kardeinin girie yakn
masasnn yanna gitmi, elinde mavi bir kat
tutuyordu. Bu duruma pek uymayan tatsz bir
glmseme vard yznde; Flambeau ise, gittik
e kararan bir suratla ona bakyordu.
Peygamber Kalon, onu buralara kadar getiren
hametli azametiyle kattan uzakta duruyordu.

1 09
Flambeau kad kadnn elinden ald ve byk
bir aknlk iinde okumaya balad. Yaz, bir
vasiyetnamenin resmi tarznda balyordu; an
cak 'tm varlm miras brakyorum' szlerin
den sonra aniden bitiyor ve karalamalar bal
yordu; herhangi bir mirasnn ad da gemiyor
du. Flambeau aknlk iinde, kad arkada
na verdi, beriki yle bir gz att ve sessizce g
nein rahibine uzatt.
Bir an sonra, piskopos yerleri spren muhte
em kyafetiyle ofisi iki byk admda geip, Joan
Stacey'nin zerine yrd; mavi gzleri dar
uramt.
"Sen ne haltlar kartrdn burada?" diye bar
d. "Bu Pauline'in yazdklarnn tamam deil."
Yeni bir ses tonunda, bir Yanki'nin tiz sesiyle
konumas dierlerini rktt. Btn azameti
ve gzel ngilizcesi bir maske gibi dvermiti.
"Masasnn stndeki tek ey bu," dedi J oan,
eytanca glmseyerek karsma dikildi.
Adam birdenbire, kfrler yadrmaya, aza
alnmayacak szler etmeye balad. Maskesinin
dnde artc bir eyler vard, sanki bir
insann gerek yz dyordu.
"Bak sen!" diye bard, yaygn Amerikan azy
la kfretmekten nefessiz kaldnda, "Ben bir
maceraperest olabilirim ama, sanrm sen bir ka
tilsin. Evet beyler, ite cinayetiniz havaya yk
selme denemesine bile gerek kalmadan aklan
yor. Zavall kz, benim lehime bir vasiyetname
yazarken, lanet olas kz kardei gelip kalemi
zorla elinden alyor, onu asansr boluuna s-

110
rklyor ve vasiyetnamesini tamamlayamadan,
onu aaya itiyor. Tanrm! te, imdi kelepele
re ihtiyacmz olacak."
"Biraz nce doru bir noktaya parmak basm
tn," diye cevaplad J oan ilgin. bir sakinlikle,
"yardmcn, yemin etmenin ne demek olduunu
hilen, ok saygl bir delikanl; her mahkemede,
ablamn dnden be dakika ncesine ve be
dakika sonrasna kadar bir daktilo ii iin senin
ofisinde olduuma yemin edecektir. Mr. Flam
heau da, heni orada bulduunu syleyecektir."
Bir sessizlik oldu.
"O zaman," diye bard Flamheau, "Pauline
dtnde yalnzd. O halde, hu bir intihard! "
"Dt zaman yalnzd," dedi Peder Brown,
"ama hu bir intihar deildi."
"O halde nasl ld?" diye sordu Flamheau sa
brsz bir ekilde.
"ldrld."
"Ama tamamen yalnzd," diye itiraz etti dedektif.
"Tamamen yalnzken ldrld," diye cevaplad
rahip.
Herkes ona hakt, ama o ayn mahzun ifadeyle,
yuvarlak alnnn ortasnda tek bir krk, kendi
siyle ilgili olmayan bir utan ve keder iinde y
lece oturuyordu; sesi renksiz ve zntlyd.
"Bilmek istediim," diye bard Kalon, "polisin
ne zaman gelip, u gaddar, eytan kardei alp
gtrecei. Kendi kanndan canndan birini l
drd; kutsal olarak hana ait olan yarm milyo
nu gasp etti . . . "
"Hadi hadi, peygamber," diye szn kesti Flam-

111
beau, alayc bir sesle, "bu dnya bir hayaldi ha
ni, hatrlasana."
Gne tanrsnn kahini, kaidesine tekrar kmak
iin son bir aba sarJetti. "Sadece para deil ko
nu," diye bard, "tabii para inancmz tm dn
yaya yaymakta yardmc olacakt, ama ayn za
manda bu benim bir tanemin de arzusuydu. Onun
iin bu ok kutsald. Olaya bir de Pauline'in g
znden bakarsak . . . "
Peder Brown yle aniden frlad ki yerinden,
oturduu sandalye devriliverdi. lmcl bir sol
gunluk vard yznde, ama yine de bir umutla
yanp tutuuyor gibiydi, gzleri akmak ak
makt.
"te bu!" diye haykrd, berrak bir sesle. "Ba
lang noktas bu. Pauline'in gznden bakar
sak . . . "
Uzun boylu peygamber, ufak tefek rahibin
nnden geri ekildi; delice bir ifade vard y
znde. "Ne demek istiyorsun? Ne hakla?" deyip
duruyordu.
"Pauline'in gzleri. . . " diye devam etti rahip, gittik
e daha ok parlyordu. "Haydi! Tanr adna ko
nu, haydi! blisler bile gnah karnca hafiflemi
gibi hissederler kendilerini ve sana gnah kar
mam buyuruyorum. Haydi, haydi! - Pauline'nin
.. 1 .
goz er . . . "
"Brak geeyim, eytan ! " diye grledi Kalon,
balarn koparmak iin debelenen bir devi an
dryordu. "Sen kim oluyorsun da, etrafmda a
larn ryorsun, seni lanet olas casus, car car
konuuyorsun? Brak geeyim! "

1 12
"Onu durduraym m?'' diye sordu Flamheau,
ka doru ynelerek, nk Kalon oktan ka
py am, kamak zereydi.
"Hayr, brak gitsin," dedi Peder Brown, evrenin
derinliklerinden gelen bir ses gibi derin bir i
ekile. "Brak gitsin katil; zira o Tanr'ya ema
net artk."
Adam oday terkettikten sonra uzun, derin bir
sessizlik oldu; hu sessizlik sabrsz Flanheau iin
uzun bir soruturma gibi ztraplyd. Miss J oan
Stacey son derece soukkanl bir tavrla masas
nn zerindeki katlar topluyordu.
"Peder," dedi Flamheau en sonunda, "sadece
meraktan deil, ayn zamanda grevim olduu
iin de, hu suu kimin ilediini bulmak zorun
daym, eer becerebilirsem tabii."
"Hangi suu?" diye sordu Peder Brown.
"u anda szn ettiimiz suu, tabii ki," diye
cevaplad sabrsz arkada.
"ki su var elimizde," dedi Peder Brown; "ok
farkl arlkta ve ok farkh sulular tarafndan
ilenmi iki su."
Katlarn toplayp yerine yerletirmi olan Miss
J oan Stacey ekmecesini kilitlemek zereydi. Pe
der Brown, sanki kadnn varlndan hahers
mi gibi devam etti; zaten kadn da onun pek
farknda deil gibiydi.
"Bu iki su," diye konutu, "ayn kiinin, ayn
zayfln hedef alyordu; hu kadnn paras iin
yaplan bir mcadelenin rnyd. Daha byk
suu ileyenin tezgah kk suu ileyen tara
fndan bozuldu, kk suu ileyen paray ald."

1 13
"Off, retmen gibi konumay brak," diye ho
murdand Flambeau, "birka kelimeyle akla."
"Tek kelimeyle aklayabilirim," diye cevaplad
arkada.
Onlar sohbetlerine devam ederken, Miss J oan
Stacey kk bir aynann nnde, byk bir i
kadn edasyla kalarn atarak siyah i kadn
apkasn bana geirdi, antasm--ve emsiyesini
alp, odadan telaszca kp gitti.
"Gerek, tek ve ksa bir kelime," dedi Peder
Brown. "Pauline Stacey krd."
"Kr m?" dedi Flambeau, btn endamyla ya
vaa ayaa kalkarken.
"Bu, genetik bir hastalkt," diye devam etti
Brown. "Pauline izin verseydi, kz kardei gz
lk takacakt, ama Pauline'in kiisel felsefesine
ya da geici bir hevese gre, bir insan byle has
talklarn zerine dp o hastal tevik etme
meliydi bir de. Gzne inen perdeyi kabul etmi
yordu ya da iradesinin gcyle yenmeye al
yordu. Tabii gzleri gittike zorlanyor, ktlei
yordu; ama en byk zorlamaya henz maruz
kalmamt. ok aziz peygamberle, ya da kendini
her nasl adlandryorsa ite onunla olacakt bu;
peygamber ona kzgn gnee plak gzle, gz
n krpmadan bakmas gerektiini retti. Bu
nun ad Apollon'a davetti. Ah, u yeni paganlar,
eskiler gibi olsalard, birazck daha akll olur
lard! Eski paganlar, doaya rlplak tapnma
nn lmcl bir yan olduunu bilirlerdi. Apol
lon'un gznn kavurup yakabileceini ve kr
edebileceini bilirlerdi."

114
Bir duraksama oldu, sonra rahip daha alak,
hatta buruk bir sesle devam etti: ''O eytan, ister
onu bile bile kr etmi, ister etmemi olsun, onun
krln kullanarak lmne sebep olduu ke
sin. Suun bu ar basitlii insan deli ediyor.
Adamla kadnn asansrlerden kendi balarna
inip ktklarn biliyorsun; asansrlerin ne ka
dar yumuak ve sessizce kaydklarn da. Kalon
kadnn bulunduu kata asansrle geldi ve ak
kapdan, kendisine sz verdii vasiyetnameyi o
ar aksak yazsyla yazd grd. Sevimli bir
sesle asansr onun iin ardn ve bekletti
ini syledi; yazmasn bitirdiinde yanna gel
sindi kadn. Sonra bir dmeye bast ve sessizce
kendi katna kt, ofisinden geip balkona kt;
iini bitiren zavall kz sevgilisinin ve asansrn
onu beklediini zannettii yere neeyle koar
ken, adam kalabalk caddeye kar duasn oku
maktayd gvenle, sonra kadn admn att . . . "
"Hayr ! ! " diye bard Flambeau.
"O dmeye basmakla yarm milyonun sahibi
olacakt adam," diye devam etti ufak tefek Pe
der, bu tr vahetlerden sz ederkenki renksiz
sesiyle, "ancak her ey mahvoldu sonra. Mahvol
du, nk paray isteyen ve Pauline'in gzleri
hakkndaki srr bilen baka biri dalia vard.
u vasiyetnamede kimsenin fark etmedii bir
ey vard: Bitmemi ve altna imza atlmam da
olsa, teki Miss Stacey ve bir hizmetisi tank
olarak nceden imzalamlard. lk nce Joan
imzalam, Pauline'in vasiyetnameyi daha sonra
tamamlayacan sylemiti, resmi kurallara

115
kar tipik kadns bir saygszlkla. Dolaysyla
J oan, ablasnn o kad gerek tanklar olmadan
imzalamasn istedi. Neden? Sanrm krln
den dolay Pauline'in yalnz banayken imzala
masn istemiti; yani aslnda hi imzalamamasn.
"Stacey gibiler, her zaman dolmakalem kullanr
lar; Pauline'in de byle bir alkanl vard.
Alkanlkla, o gl gayreti ve hafzasyla hala
gryormu gibi yazabiliyordu; ama mrekke
bin ne zaman bittiini bilemiyordu. Kalemleri
her zaman kz kardei tarafndan dikkatle dol
duruluyordu - en son kulland hari. Bu sefer
kini kz kardei dikkatle doldurmamt; azck
doldurulan mrekkep ancak birka satr idare
etti, sonra da bitti. Ve peygamber de, be yz
bin pound kaybetmenin yan sra, insanlk tari
hindeki en acmasz ve en zekice ilenmi cina
yetlerden birini, bir hi uruna ilemi oldu."
Flambeau ak kapya vardnda, merdivenler
den kan polislerin sesini duydu. Geri dnp,
"Kalon'un suu ilediini on dakika iinde tespit
ettiine gre, onu ok yakndan izlemi olmal
sn," dedi.
Peder B:rown hafife irkilir gibi oldu.
"Onu mu?" dedi, "Yok canm, daha-ok Miss
J oan' ve dolmakalemi yakndan izlemem gere
kiyordu. Ama, n kapya gelmeden nce bile
Kalon'un sulu olduunu biliyordum."
"Dalga geiyorsun! " diye bard Flambeau.
"Hayr, ciddiyim," diye cevap verdi rahip. "Da
ha yapt eyin, ne olduunu bilmeden, onun
yaptn biliyordum."

116
'"Ama nasl?"
"u pagan stoaclar," dedi Brown derin bir sesle,
"her zaman mukavemetlerinde ak verirler.
Caddede bir grlt, bar ar koptuunda,
Apollon'un rahibi ne irkildi ne de etrafna bakn
d. Ben neler olduunu bilmiyordum; ama onun
bunu beklediini biliyordum."

11 7
Dr. Hirsch'in Dellosu

M. Maurice Brun ve M. Armand Armagnac, en


akrak ve saygn bir edayla, prl prl bir gne
altndaki Champs Elysees'den geiyorlard. kisi
de ksa boylu, kpr kpr ve keldi. kisinin de
sakallar, yzlerine ait deilmi gibi duran, sahi
ci sakal yapay gibi gsteren o tuhaf Fransz mo
dasna uygundu. M. Brun'un alt dudana yap
trlm gibi duran bir tutam siyah sakah, M.
Armagnac 'n ise, dierinden farkh olarak, iki
sakah vard; her biti gl enesinin kelerine
yaptrlm gibiydi. Her ikisi de genti. Her ikisi
de ateistti; d grnleri sinir bozucu bir ekil
de duraand, ama ok canh bir ifadeleri vard.
kisi de, byk bilim adam, siyaset yazar ve
ahlak Dr. Hirsch'in rencisiydi.
M. Brun, u ok yaygn Adieu szcnn tm
Fransz klasiklerinden karlmas ve gnlk

119
kullanmnn hafif bir cezayla engellenmesi neri
siyle mehur olmutu. "te o zaman," demiti,
"o hayali tanrnzn ad, insanln kulaklarnda
son kez yanklanm olacak." M. Armagnac ise
militarizm kart harekette uzmanlamt;
"Marseillaise"deki 'Aux armes, citoyens,' dizesi
nin 'Aux greves, citoyens,' eklinde deitirilmesi
ni istiyordu. Ancak onunkisi tuhaf, Galya tipi bir
antimilitarizmdi. Bir gn, tm gezegenin silah
szlandrlmas konusunu Armagnac'la grme
ye gelen sekin ve ok zengin bir ngiliz Quaker'a,
askerlerin (en nce) komutanlarn vurmalarn
nerdiinde, adamn sinirleri bozulmutu.
Gerekten de bu iki adam, liderlerinden ve felse
fe ustalarndan en ok da bu konuda ayrlyor
lard. Dr. Hirsch, Fransa'da domu ve Fransz
eitiminin en byk nimetlerinden faydalanm
lduu halde, deiken bir mizaca sahipti - yu
muak huylu, fevkalade, insancl; te yandan,
septik olmasna karn, transandantalizme de
uzak deildi. Ksacas, bir Fransz'dan ok, bir
Alman'a benziyordu; bu iki Galyah ona ne kadar
hayran olsa da, bilinaltlarndaki bir eyler,
onun fazla bar bir tavrla bar istemesinden
rahatsz oluyordu. Halbuki, Paul Hirsch tm
Avrupa'da bir bilim azizi olarak tannyordu.
Byk ve cesur kozmik teorileri, sade hayatn
ve biraz souk da olsa, masum ahlakln en
iyi anlatan eylerdi; Darwin'in konumunun s
tne bir de Tolstoy'unkni ekleyin, ite byle bir
konumdayd. Ama Hirsch ne anarist ne de va
tan dmanyd; silahszlanma hakkndaki g-

1 20
rleri lml ve evrimciydi - Cumhuriyeti Hk
met, kimya alanndaki gelimeler konusunda ona
epeyce gveniyordu. Hatta son kefi olan sessiz
patlaycnn forml dikkatle korunuyordu.
Evi, Champs Elysees yaknlarnda k bir sokak
tayd - ki bu sokak, o bunaltc yaz scanda
bile en az bir park kadar yeildi; sokak, byk
bir kafenin sokaa tat yer dnda, bir sra
kestane aacyla glgelenmiti. Kafenin neredey
se hemen karsnda, beyazh yeilli perdeleriyle,
byk bilim adamnn evi yer ahyordu; demir
parmakhklar yine yeile boyanm balkonu, bi
rinci katn pencereleri boyunca uzanyordu. Bu
balkonun altnda, bir eit avluya alan, bodur
aalarla ve kiremitlerle sslenmi kemerli bir
giri vard; iki Fransz hararetli hararetli sohbet
ederek bunun altndan getiler.
Kap, doktorun ihtiyar ua Simon tarafndan
ald; kahp gibi siyah takm, gzl, kr salar
ve kendine gven1i tavrlaryla doktorun bizzat
kendisi zannedilebilirdi kolaylkla. Aslnda bir
bilim adamna, efendisi Dr. Hirsch'den daha ok
benziyordu; Hirsch, gvdesini glgede brakan
koca kafasyla katmerli bir turp gibiydi. Simon,
elinde reete tutan bir doktorun ciddi edasyla,
M. Armagnac'a bir mektup uzatt. O beyefendi
de, Franszlara ait sabrszlkla zarf aceleyle a
tktan sonra unlar okudu:

"Aa inip sizinle gremeyeceim. Bu evde,


grmeyi reddettiim bir adam var. Ar milli
yeti bir subay, Dubosc. u anda merdivenlerde

121
oturuyor. Btn odalardaki mobilyalar tekme
leyip duruyordu; kendimi kafeye bakan alma
odama kilitledim. Beni seviyorsanz o kafeye
gidip, dardaki masalardan birinde bekleyin.
Dubosc'u size yollamaya alacam. Onunla ko
nuup bir anlamaya varmanz istiyorum. Ben
onunla gremem. Bunu yapamam: Yapma
yacam.
Yeni bir Dreyfus Davas olacak bu.
P. HIRSCH"

M. Armagnac, M. Brun'a bakt. M. Brun mektu


bu ondan alp okudu, M. Armagnac'a bakt. Son
ra her ikisi de, hzl admlarla kestanelerin altn
daki kk masalardan birine gidip oturdular
ve besbelli her koulda iebilecekleri o berbat,
yeil anasonlu apsentten iki koca kadeh smarla
dlar. Kafe botu, bir baka masada kahve ien
bir asker, bir dierinde meyve suyu ien iri yar
bir adam ve hibir ey imeyen bir rahip vard
yalnzca.
Maurice Brun boazn temizleyip, "Hocamza,"
dedi, "her halkarda yardm etmeliyiz tabii ki,
ama . . . "
Ani bir sessizlik oldu, sonra Armagnac, "Bu
adamla," dedi "bizzat grmemesi iin nedenle
ri olabilir, ama . . .
"

Her ikisi de cmlelerini tamamlayamadan, sal


drgan kardaki evden kap dar edildi. Bu
davetsiz misafir bir glle gibi zerlerine dt
nde, kemerli giriin altndaki allar yamyass
oldular.

122
Banda kk ve yamuk Tirol tarz ftr apka
syla grbz bir adamd; aslnda d grn
itibariyle tam bir Tirollyd. Adamn omuzlar
pek geni, dizlikli ve rg orapl bacaklar pek
ince ve hareketliydi. Yz ceviz gibi esmerdi;
parlak kahverengi gzleri fldr fldrd; smsk
geriye taranm ve ensesinde ksack kesilmi si
yah salar kt kafasn iyice ortaya karyordu;
bizon boynuzuna benzeyen kocaman siyah bir
by vard. Byle heybetli bir kafa, genellikle
boa boynu gibi bir boynun stnde durur ama
onunkisi renkli, byk bir fularla gizlenmiti;
bu fular kulaklarnn stnden ban epeevre
sarp, nden ceketinin iine giriyor, iinde ssl
bir yelek varm gibi duruyordu; koyu krmz,
mat altn ve mor renginde, byk ihtimalle dou
ii bir fulard. Sonuta, adamn vahi bir gr
nm vard; sradan bir Fransz subayndan
ok, bir Macar valyesine benziyordu. Ama
anadili Franszcayd besbelli; Fransz vatanse
verlii ise o kadar tahrik ediciydi ki, biraz ab
srd kayordu. Kemerli giriten dar frlad
nda, ilk ii sokaa doru boru gibi bir sesle,
"Etrafta Fransz var m?" diye haykrmak oldu;
Mekke'de Hristiyanlar yardma aryordu
sanki.
Armagnac ile Brun hemen ayaa frladlar, ama
ge kalmlard. Sokan iki yanndan bir sr
adam komaya balamt bile; kk ama gide
rek artan bir kalabalk oluuyordu. Sokak politi
kasna yatkn o Fransz kkrtclyla, kara b
ykl adam oktan kafenin kesine seirtip bir

1 23
masann stne frlam, dengesini salamak iin
bir kestane dalna tutunduktan sonra, bir za
manlar Camille Desmoulins'in halka kucak ku
cak mee yapra atarken bard gibi barma
ya balad.
"Franszlar ! " diye balad yaylm ateine; "Ko
nuamyorum! Tanr akna, ite bu yzden imdi
konuuyorum! ren parlamentolarnda renir
o herifler konumay rendikleri kadar susmay
da ! u kardaki evde, bir dlek gibi saklanan
casus gibi susmay! Ben yatak odasnn kapsn
tekmelerken sessiz kalan o casus gibi susmay!
imdi de, sokak boyunca nlayan sesimi duyan
ve oturduu yerde titreyen ama yine de sessiz
kalan o hain gibi susmay! Ah, belagat yaparak
konumamay nasl da bilir politikaclar ! Ama
biz konuamayanlarn konumak zorunda ol
duklar zaman geldi artk! Siz Prusyahlara satl
dnz. Tam u anda satldnz. O adam sayesinde.
Ben, Jules Dubosc, Belfort'tan Topu Albay. Dn
Voj'da bir Alnan casusu yakaladk, zerinde bir
kat bulundu - ite bu elimde tuttuum kat.
rtbas etmeye altlar ama ben doruca onu
yazan adama geldim - u evdeki adama! Bu yaz
onun elinden km. Adnn ba harfleriyle im
zalanm. u yeni Sessiz Barut'un gizli forml
nn bulunduu yer yazl bu katta. Bu forml
Hirsch buldu, barutla ilgili notu da o yazd.
Elimdeki bu Almanca not, bir Almann cebinde
bulundu: 'Adama barutun formlnn, Sava
Dairesi sekreterinin masasnn sandaki dolap
ta gri bir zarfn iinde olduunu syle; belge kr-

1 24
mz mrekkeple yazl. Dikkatli olsun. P. H.' "
Bu ksa cmleleri bir makinal tfek hzyla sy
lemiti; bu albay ya deli ya da drst olan adam
lardan biriydi. Milliyeti bir kalabalk toplanm
ve imdiden tehditkar bir grlt ykselmeye
balamt; Armagnac ve Brun'un ban ektii,
ayn derecede kzgn entelektel bir aznlk ise
ounluun daha da militanlamasna neden olu
yordu.
"Bu, askeri bir srsa eer," diye haykrd Brun,
"neden sokan ortasnda bararak sylyor
sun?"
"Nedenini syleyeceim sana ! " diye grledi
Dubosc, uuldayan kalabahn stnden. "Ben,
bu adamn yanma, drst bir sivil olarak geldim.
ayet herhangi bir aklamas olsayd, tam bir
gizJiJik iinde konuulabilirdi. Ama o aklama
yapmay reddetti. Bir kafede oturan iki dalkavu
a yollad beni. Beni evinden kovdu, ama ben
oraya yine gideceim; arkamda Paris halkyla !"
Evin n cephesi bar arlarla sarslyordu,
havada iki ta utu; biri balkonun stndeki
pencereye isaet etti. Hiddetinden kpren al
bay bir kez daha kemerli girie dald; uzaktan
bir yldrm gibi grleyen fkeli haykrlar du
yuluyordu. nsan seli yava yava ykseliyor,
hainin evine, giri basamaklarna doru ilerli
yordu; evin Bastille gibi yerle bir edilecei daha
imdiden belliydi; tam o srada Fransz tarz
uzun, krk pencere ald ve Dr. Hirsch balkonda
grnd. fke bir anda kahkaha tufanna d
nt, zira byle bir sahnede absrd bir figrd.

125
Uzun plak boynu ve dk omuzlaryla am
panya iesine benziyordu, ama tek elenceli y
n de buydu. Ceketi stnde askda gibi duru
yordu; havu rengi salar uzun ve seyrekti; ya
naklar ve enesi, aznn ok altndan geen u
sinir bozucu sakallardan biriyle kaplanmt.
ok solgun grnyordu; gznde mavi bir gz
lk vard.
Hararetli olduu kadar kararl bir resmiyetle
konumaya balad; yle ki aadaki kalabalk
nc cmlesinde sus pus kesildi.
'' ... Size sadece iki ey syleyeceim imdi. Birin
cisi dmanlarma, ikincisi dostlarma. u szm
dmanlarma: Bu evin nnde barp arsa
da M. Dubosc ile grmeyeceim dorudur. Di
er iki adama, onunla benim yerime grmele
rini sylediim de dorudur. Ve size nedenini
aklayacamf nk onu grmemem gerekiyor
ve grmeyeceim, '
nk bu, btn eref ve hay-
siyet kurallarna aykr olur. Ben bir mahkemede
zafer kazanarak aklanmadan nce, bu beyefen
dinin, beyefendi olarak, bir meselede bana bor
cu var ve ayrca ben onll'yardmclarmn yanna
gnderirken . . . "
Armagnac ve Brun apkalarn cokuyla sallyor
lard, doktorun dmanlar bile bu beklenmedik
meydan okuma karsnda alk patlattlar. Yine
birka cmle grltde kaynad gitti; sonra un
lar syledii duyuldu : "u szm de dostlarma:
Ben her zaman tamamen entelektel silahlar
tercih etmek zorundaym; evriminin bu kadar
ileri aamasndaki bir toplumdan da bu beklenir.

126
Ama en kymetli gereimiz, maddenin ve kalt
mn temel gcdr. Kitaplarm baarl oldu,
teorilerim rtlemedi, ama Franszlarn nere
deyse kemiklemi olan nyarglar yznden
politikayla bam dertte. Ben Clemenceau ve
Deroulede gibi konuamam, nk onlarn sz
leri silahlarnn yanks gibidir. Fransz, dellocu
ister, ngiliz ise sportmen. te her eyimi ortaya
koyuyorum: Bu vahice bedeli deyeceim ve
sonra hayatmn geri kalan ksmnda akla geri
dneceim."
Kafedeki iki adam kendilerini bir anda, tatmin
olmu bir ekilde yeniden ortaya kan Albay
Dubosc'a hizmetlerini sunmak isteyen bir kala
baln iinde buluverdiler. Bu adamlardan biri
kahve ien askerdi ve basite, ''Hizmetinizdeyim
efendim. Ben Valognes Dk," dedi. Dieri ise,
yanndaki rahip arkadann caydrmaya al
t iri yar bir adamd; sonra arkadan brakp,
yalnz bana yrd gitti.
Akamst, Cafe Charlemagne'n arka tarafnda
hafif bir akam yemei servisi yaplyordu. Kafe
nin ne cam ne de plastik bir ats vard; ama
mterilerin hemen hepsi, yapraktan ok ho
bir at altnda toplanmlard; zira masalarn
etrafndaki o gzelim aalar o kadar skt ki,
kk bir meyva bahesi gibi glgeli ve gz ka
matrcydlar. Ortadaki masalardan birinde tek
bana oturan ok tknaz, ufak tefek bir rahip
bir tabak ringa balna byk bir ciddiyet ve
itahla girimiti. ok sade olan gnlk hayatn
da ani ve mnferit lkslerden. zel bir tat alrd;

127
o, perhizkar bir Epikrcyd. Masasna uzun
bir glge dene kadar gzn krmz biber, li
mon, kara ekmek, tereya vesairenin zenli bir
ekilde dizildii tabandan ayrmad; arkada
Flambeau maaya gelip karsna oturdu. Can
skkn grnyordu.
"Korkarm bu iten ekilmem gerekiyor," dedi
ar bir sesle. "Her zaman Dubosc gibi Fransz
askerlerinin yannda, Hirsch gibi Fransz ateist
lerinin karsnda oldum; ama bu meselede bir
hata yaptk gibime geliyor. Dk ve ben de olay
incelemeye karar verdik ve itiraf etmeliyim ki,
iyi ki de yle yapmz. "
"O halde, kat sahte miydi?" diye sordu rahip.
"Tam da ilgin noktaya parmak bastn," diye
cevaplad Flambeau. "Yaz tpatp Hirsch'in el
yazsma benziyordu, kimse yazda bir yanl bu
lamad. Ama Hirsch tarafndan yazlmam. a
yet, Hirsch bir Fransz vatanseverse o yazm
olamaz, nk katta Ahnanya'ya bilgi veriliyor.
ayet bir Ahnan casusuysa yine o yazm olamaz,
nk Alnanya'ya bilgi vermiyor kat."
"Kattaki bilgi yanh m demek istiyorsun?" di
ye sordu Peder Brown.
"Yanl," diye cevaplad beriki, "ve tam da Dr.
Hirsch'in hakh olabilecei noktada yanh - kendi
gizli formlnn kendi ofisinde sakh bulunduu
yer konusunda. Hirsch ve yetkililer adna, dk
ve ben formln bulunduu Sava Dairesi'ndeki
gizli ekmeceyi aratrma izni aldk. Mucidin
kendisi ve Sava Bakan dnda onu bilen ye
gane insanlar biziz; Bakan, Hirsch'i dellodan

128
kurtarmak iin buna izin verdi. Dubosc yalan
yanl ifalarda bulunduysa, bundan sonra onu
destekleyemezdik."
''Peki yle miymi?" diye sordu Peder Brown.
"yleymi," dedi arkada zgn zgn. "For
mln gerekte sakl olduu yeri bilmeyen biri
tarafndan yaplm beceriksiz bir sahtekarlk.
Sekreterin masasnn sandaki dolapta olduu
syleniyor. Aslnda, bu gizli ekmeceli dolap sek
reterin masasnn solundaym. Formln gri bir
zarf iinde, krmz mrekkeple yazlm uzun
bir belgede yer ald syleniyor. Ama krmz
deil, sradan bir siyah mrekkeple yazlm.
Hirsch'in kendinden baka hi kimsenin bilme
dii bir kat hakknda yanldn sylemenin
sama olduu aikar ya da yanl bir ekmeceyi
kartrmas iin bir casusa yardmc olmas da.
Sanrm olay kapatmal ve u ihtiyar havutan
zr dilemeliyiz."
Peder Brown'n kafasnda tilkiler dolamaya
balamt; bir para ringaya batrd ataln
kaldrd. "Gri zarfn sol taraftaki dolapta oldu
undan emin misin?" diye sordu.
"Evet," diye cevap verdi Flambeau. "Gri zarf
-aslnda beyaz bir zarft- eydi . . . "
Peder Brown gm renkli kk baln sapl
olduu ataln indirip, arkadana dikti gzlerini.
"Neydi?" diye sordu deiik bir ses tonuyla.
"Neydi?" diye tekrarlad Flambeau, itahla ye
meini yerken.
"Gri deildi," dedi rahip. "Flambeau, beni kor
kutuyorsun."

129
"Sen, hangi halttan korkuyorsun?"
"Beyaz bir zarftan korkuyorum," dedi beriki
byk bir ciddiyetle. "Keke sadece gri olsayd!
Dur bir dakika, ayn zamanda gri de olabilir.
Ama zarf beyazsa, bu i de kara bir i. Doktor
baz dolaplar eviriyor galiba."
"Ama sana syledim ya, byle bir not yazm
olamaz !" diye bard Flambeau. "Not, tamamen
gereklere aykr. Ve ister masum olsun ister su
lu, Dr. Hirsch btn gerekleri biliyordu."
"O notu yazan adam btn gerekleri biliyor
du," dedi rahip arkada arbal bir ekilde.
"Gerekleri ok iyi bilmeden, asla o kadar yanl
bilgi veremezdi. Her konuda hatal olabilmek
iin ok ey biliyor olmak gerekir - tpk eytan
gih.. "
"Yani, sen demek istiyorsun ki . . . "
"Yalan syleyen bir adamn sylediklerinden ba
zlarnn doru olma olasl vardr, demek isti
yorum," dedi arkada kesin bir tonda. "Farzet
ki, biri seni, yeil kapl, mavi perdeli, n bahesi
olan arka bahesi olmayan, kpei olan ama ke
disi olmayan, ay deil kahve iilen bir evi bul
man iin yollad. Byle bir ev bulamamsan ada
mn hepsini uydurduunu sylersin. Ama ben
yle demem. ayet bulduun evin kaps mavi,
perdeleri yeilse, arka bahesi var da n bahesi
yoksa, etrafta kediler dolayor da kpekler toz
olmusa, galonlarca ay iilip kahve yasaklan
msa - bence sen doru evi bulmusundur. Ada
mn o kadar doru bir ekilde yanl olmas iin,
o evi mutlaka biliyor olmas gerekir."

130
'"Ama bu ne anlama geliyor?" diye sordu yemei
ni attran Flambeau.
"Kavrayamyorum," dedi Brown, "u Hirsch
meselesini anlayamadm gitti. Olay sadece, sa
ekmece yerine sol ekmece, siyah mrekkep ye
rine krmz mrekkep olduu srece, sylediin
gibi bir sahtekarn aptalca falsosudur diye d
nrm ben de. Ama say e knca - gizemli
bir saydr- bu i burada biter. Bu olay da biti
rir. ekmecenin bulunduu yerin, mrekkebin
ve zarfn renginin hepsinin de ans eseri yanl
olmas rastlant olamaz. Rastlant deildi de."
"O halde ne? Vatan hainlii mi?" diye sordu
Flambeau yemeye devam ederek.
"Bunu da bilmiyorum," diye cevaplad Brown
akn bir ifadeyle. "Tek dnebildiim... ey,
ben zaten u Dreyfus Davas'n hi anlamadm.
Ahlaki kantlar her zaman dierlerinden daha
kolay kavrayabiliyorum. Sen de bilirsin, ben bir
adam gzlerinden, sesinden anlarm; ailesi mut
lu mu, hangi konularla ilgileniyor, hangilerinden
kanyor, falan filan. Ama Dreyfus Davas'nda
kafam karmt. ki tarafn da ortaya att kor
kun iddialar yznden deil; yksek mevkiler
deki insanlarn da (bunu sylemek biraz eski
kafallk da olsa) Cenci ya da Borgia olabilecek
lerini biliyorum. Hayr, beni artan her iki ta
rafn da itenliiydi. Siyasi taraflar kastetmi
yorum, sradan insanlar aa be yukar d
rsttrler ve sk sk kandrlrlar. Ben oyundaki
kiileri kastediyorum. birlikileri kastediyo
rum; eer gerekten ibirlikilerse. Haini kaste-

131
diyorum; gerekten hainse. Gerei biliyor ol
mas gereken adam kastediyorum. Dreyfus hak
szla uradn bilen bir adam gibi davrand.
te yandan, Fransz devlet adamlar ve askerleri
de sanki onun hakszla urayan biri olduunu
bilmiyormu gibi davrandlar. Doru hareket et
tiler demek istemiyorum, sanki doruyu bildik
lerinden eminmi gibi hareket ettiler demek isti
yorum. Ne demek istediimi biliyorum, ama sana
anlatamyorum."
"Ben de anlyor olmay dilerdim," dedi arkada.
"Peki btn bunlarn ihtiyar Hirsch'le ne ilgisi
var?"
"Diyelim ki, gizli bilgilere sahip bir insan," diye
szlerine devam etti rahip, "dmana zellikle
yanl bilgiler vermeye balyor. Hatta yabanc
lar yanl bir yne yneltmekle lkesini kurtar
dn dnyor. Bu durum onu casusluk iine
srklyor, kendisine kk demeler yaplyor
ve o da kk balarla balanyor. Bu kark
durumunu bir ekilde devam ettirmek zorunda
kalyor, yle ki casuslara asla gerei anlatmyor
da, giderek tahmin etmelerini salyor. indeki
iyi taraf (eer hala varsa) yle demeye devam
edecektir: 'Ben dmana yardm etmedim, ben
onlara sol ekmece dedim.' indeki fesat taraf
ise, yle demeye balamtr: 'Ama adamlar bu
nunla sa ekmecenin kastedildiini dnebilir
ler.' Sanrm psikolojik olarak mmkn bu - ay
dnlanm bir ada yani."
"Psikolojik olarak mmkn olabilir," diye ce
vaplad Flambeau, "ve bu, Dreyfus 'un bir hataya

132
kurban gittiinden emin olmasn ve yarglarn
da, onun sulu olduundan emin olmalarn ke
sinlikle aklard. Ama onu tarihsel olarak akla
mazd, nk Dreyfus 'un belgesi (gerekten ona
aitse eer) harfi harfine doruydu."
"Ben Dreyfus'tan bahsetmiyordum," dedi Peder
Brown.
Masalarn boaltlmasyla etrafa bir sessizlik
kmt; gn sanki kazara aalara dolan
m gibi etrafa yapp kalmsa da, vakit epeyi
ilerlemiti. Bu sessizlikte Flambeau sandalyesin
de geriye kaykld aniden -sessizlikte yanklanan
bir grlt kard- ve kollarn geriye atp, "y
leyse," dedi olduka hain bir sesle, "u Hirsch
alt st ihanet ilerine karan bir utangasa... "
"Onlara kar bu kadar sert olmamalsn," dedi
Peder Brown nazike. "Bu btnyle onlarn
suu deil, sadece igdden yoksunlar o kadar.
Demek istiyorum ki, byle eyler, bir kadnn
bir adamn dans teklifini reddetmesine yol aan
ya da bir adamn yatrm yapmasn engelleyen
eylerdir. Onlara da her eyin bir mevki meselesi
olduu retilmi, ne yapsnlar?"
"Her neyse," diye bard Flambeau sabrszca;
"oras beni ilgilendirmez, ben iime bakarm. h
tiyar Dubosc az buuk lgn olabilir, ama o en
nihayetinde bir vatansever."
Peder Brown ringalar attrmaya devam edi
yordu.
Dostunun vurdumduymaz tavrlarndaki bir
ey, Flambeau'nun ateli siyah gzlerinin tekrar
Peder'e dikilmesine yol at. "Senin derdin ne?"

1 33
diye sordu Flariheau. "Duhosc'da ne varm,
ondan phelenmiyorsun ya?"
"Dostum," dedi ufak tefek rahip, souk bir ke
der iinde ataln ban brakrken, "hen her
eyden pheleniyorum. Yani, bugn olan her
eyden. Benim nmde sahnelenmi olsa da, tm
hu hikayeden pheleniyorum. Sabahtan hu ya
na gzlerimle grdm her eyden pheleni
yorum. Bu mesele, sradan bir polisiye olaydan
ok farkl, ki hu tr durumlarda, genellikle az
ok yalan syleyen bir adam ve az ok doru
syleyen baka bir adam bulunur. Burada iki
adam da... Evet! Birini tatmin edebileceini d
ndm tek teoriyi anlattm sana. Ama hen
tatmin olmadm."
"Ben de," diye cevaplad Flamheau kalarn a
tarak, beriki ise tam bir kaytszlkla yemeine
devam etti. "Tek dnebildiin, mesajn gere
in tam tersini iletmesiyse, hen huna olaanst
akllca derim, ancak... Peki, ya sen ne dersin
huna?"
"Ben zayf derim," dedi hazrcevap rahip. "Ola
anst zayf. Ama tam da hu, btn hu meselede
ki en tuhaf ey. Yalan, ilkokul ocuu yal!ln gibi.
Sadece versiyon var: Duhosc'unki, Hirsch'inki
ve benim kurduum. Bu not, ya bir Fransz su
bay tarafndan bir Fransz memuru mahvetmek
iin yazlm, ya bir Fransz memur tarafndan
Alnan subaylara yardm etmek iin yazlm,
ya da bir Fransz memur tarafndan Alnan su
baylar yanltmak iin yazlm. Pekala. Memur
lar ya da subaylar gibi insanlar arasnda dolaan

134
gizli bir kadn daha farkl olmasn beklersin.
Belki bir ifre, kesinlikle birtakm ksaltmalar,
kesinkes bilimsel ve son derece profesyonel te
rimler. Ama bu kattakiler ok basit, hani u
eften pften forml gibi: 'Mor yeralt odasnda
altn kutuyu bulacaksn.' ey gihi grnyor.
Sanki. . . sanki hemen anlalsn diye yazlm
gih.. "
Onlar daha ne olduunu anlayamadan, Fransz
niformas iinde ufak tefek biri rzgar hzyla
masalarna gelip, kle gihi sandalyeye ylverdi.
"Mthi haberlerim var," dedi Valognes Dk.
"u bizim albayn yanndan geliyorum. lkeyi
terketmek zere bavullarn topluyor, bizden
zrlerini iletmemizi istiyor, sur le terrain."
"Ne?" diye bard Flambeau insan rkten bir
aknlkla, "zrlerini mi?"
"Evet," dedi dk bouk bir sesle; "herkesin nn
de, kllar ekildiinde. Ve o lkeyi terkederken,
sizin ve benim bu ii yapmam gerekiyormu."
"Ne, yani?" diye bard Flambeau. "u kk
Hirsch'ten korkuyor olamaz! Allahm cezas!" di
ye bard mantkl bir itirazla, "Kim korkabilir
ki Hirsch'ten! "
"Sanyorum bu bir tezgah! " dedi dk gzleri
akmak akmak, "Musevilerin ve Masonlarn
bir oyunu. Hirsch'e bir zafer kazandrmak iin
evrilen bir dolap ... "
Peder Brown'n yz her zamanki gibiydi, yine
de garip bir memnuniyet ifadesi vard bu yzde;
cehaletle de parlard yz, bilgelikle de. Fakat
aptalln maskesi dtnde aniden bir k

135
yanp sner ve bilgeliin maskesi gelip yerine
otururdu; dostunu iyi tanyan Flambeau onun
meseleyi bir anda kavradn anlad. Brown hi
bir ey demeden tabandaki balklar bitirdi.
''Kymetli albaymz en son ne zaman grd
nz?" diye sordu Flambeau sinirli bir ekilde.
"Champs Elysees yaknlarndaki St. Louis Ote
li'nde; oraya onunla birlikte gittik. Dediin gibi,
bavullarn hazrlyor."
"Hala orada mdr dersiniz?" diye sordu Flam
beau kalarn atarak.
"Henz iini bitirmi olabileceini sanmyo
rum," diye cevaplad dk; "uzun bir yolculua
kacakm gibi hazrlanyordu ... "
"Hayr," dedi Peder Brown ksaca; ama birden
ayaa kalkt, "ok ksa bir yolculuk. Aslnda ola
bilecek en ksa yolculuklardan biri. Eer bir tak
siye binersek onu zamannda yakalayabiliriz."
St. Louis Oteli'nin kesini dndkten sonra tak
siden inene kadar rahibin azndan tek kelime
almak mmkn olamad; ken alacakaranlkla
birlikte glgelere brnm bir yan sokaa soktu
yanndakileri. Dk, sabrsz bir ekilde Hirsch'in
vatan haini olup olmadn sorduunda, sanki
akh baka yerdeymi gibi, "Hayr, sadece ihti
rasl biri - Sezar gibi," diye cevaplad. Sonra da
alakasz bir ekilde ekledi: "ok yalnz bir adam,
her iini kendi bana halletmesi gerekiyor."
"Gzel, eer hrsl bir insansa, tatmin olmutur
artk," dedi Flambeau ac ac. "imdi lanet olas
albaymz tydne gre, tm Paris onu alk
layacaktr."

136
"Biraz sessiz ol," dedi Peder Brown sesini alal
tarak, "lanet olas albayn tam nmzde."
Dier iki adam irkilip duvarn glgesine iyice
bzldler; zira kaak dellocular gerekten
de tam nlerindeydi ve iki elinde iki anta, alaca
karanlkta ayan srye srye yryordu.
Aa yukar daha nce grdkleri gibiydi; yal
nz pitoresk dac dizliklerini karm, normal
bir pantolon giymiti. Otelden kat belliydi.
Onu takip ettikleri sokak, binalarn arka yzle
rinin bakt bir sokakt ve bir sahne dekorunun
arkasna benziyordu. Sokan bir tarafnda
renksiz bir duvar uzanp gidiyordu; arada bir,
soluk, kir pas iinde, hepsi de smsk kapal,
sokak ocuklarnn tebeirle karalad eyler
dnda hibir zellii olmayan arka kaplarla
blnyordu. Duvarn stnden bir sra aacn
-ou daha ok i bunaltc, yaprak dkmeyen
aalar- tepesi grlyordu; onlarn arkasnda
da, gri ve mor alacakaranlm iinde, gerekte
nispeten yakn olmalarna ramen, mermer sra
dalar gibi uzak grnen yksek Paris evlerinin
arkaya bakan geni teraslar uzanyordu. Soka
n dier ucunda ise kasvetli bir parkn yaldzl
yksek parmaklklar akp gidiyordu.
Flambeau tuhaf tuhaf etrafna baknd. "Biliyor
musunuz," dedi, "burada bir eyler var, insan. . . "
"Heeey!" diye bard dk aniden, "Bu herif or
tadan kayboldu. Allahn belas bir peri gibi yok
oldu !"
"Bir anahtar var," diye aklad rahip. "u
bahe kaplarnn birinden ieri girdi o kadar,"

137
ve tam o bunlar sylerken, nlerindeki soluk
ahap kaplardan birinin tk sesiyle kapand
duyuldu.
Flambeau bir hamlede kapnn yanna vard,
ama kap yzne kapanm gibi oldu, bir an
kapnn nnde durdu; meraktan lrcesine ka
ra byn diliyordu. Sonra o uzun kollarn
duvarn zerine atp, maymun gibi asld ve s
rad; gvdesi erguvan rengi gkyznn nnde
kapkara ykseliyordu, kapkara aalarn tepesi
gibi.
Dk rahibe bakt. "Dubosc'un ka plan sand
mzdan daha ince," dedi; "sanrm bu adam
Fransa'dan kayor."
"O her yerden kayor," diye cevaplad Peder
Brown.
Valognes'un gzleri parlad ama sesi bouktu.
"ntihar m demek istiyorsunuz?" diye sordu.
"Cesedini bulamayacaksnz," diye cevaplad
beriki.
Duvarn stnde duran Flambeau'dan la
benzer bir ses kt. "Tanrm," diye bard Fran
szca, "burann neresi olduunu imdi anladm!
htiyar Hirsch'in evinin arka soka bu:r,:as. Bir
adam arkasndan tanyabildiim gibi, bir evin
arka cephesini de tanyabilirim sanrdm."
"Ve Dubosc oraya girdi!" diye bard dk hayf
lanarak, "Her eye ramen karlaacaklar ite!"
Galyahlara zg bir can1lk1a duvarn stne
atlayp, Flambeau'nun yanma oturdu, heyecanla
bacaklarn sallamaya balad. Aada sadece
rahip kalm, sahnedeki bu oyuna srtn dne-

1 38
rek duvara yaslanmt; parkn itlerine ve ala
cakaranlkta kprdayan aalara bakyordu dal
gn dalgn.
Dkn merak kamlanmsa da, bir aristokra
tn niteliklerine sahip olduundan, gizlice gzet
lemek yerine, eve dik dik bakmay tercih ediyor
du. Ama bir hrszn (ve de dedektifin) nitelikle
rine sahip olan Flambeau, nndeki aalardan
birinin dalma atlam, oradan da, byk, karan
lk evin arka cephesindeki yegane kl pencere
ye doru yavaa ilerlemeye balamt bile. Kr
mz bir perde, kapatacak ekilde ekilmi,
ama stnkr ekilmi olduu iin bir taraf
almt; yle ki Flambeau dp boynunu krma
riskini gze alarak ince bir daln zerine uzann
ca, ok iyi aydnlatlm ve lks bir ekilde d
enmi yatak odasnda yryen Albay Dubosc'u
grmeyi baarabildi; Flambeau eve iyice sokul
mu olsa da, duvar tarafndaki arkadalarnn
szlerini duydu ve alak sesle tekrarlad:
"Evet, her eye ramen karlaacaklar ite!"
"Asla karlamayacaklar," dedi Peder Brown.
"Byle bir meselede dellocularn karlama
malar gerektiini sylerken Hirsch haklyd.
Henry James'in u ilgin psikolojik hikayesini
okudunuz mu? ki adam ellerinde olmayan ne
denlerden tr bir trl buluamazlar; yle
ki bir zaman sonra birbirlerinden korkmaya ve
bunun kaderleri olduunu dnmeye balarlar.
Bu da yle bir durum ama biraz daha ilgin."
"Paris'te onlar bu tr hastalkl kuruntulardan
kurtaracak birileri vardr mutlaka," dedi Valog-

139
nes kin dolu. ''Onlar yakalayp dvmeye zor
larsak bal gibi karlamak zorunda kalrlar."
"Maherde bile karlamayacak onlar," dedi ra
hip. "Yce Tanr elinde listeleri tutsa, Mikail d
balatacak boruyu alsa bile - hatta ikisin
den biri orada hazr bulunsa bile, dieri kesinlik
le gelmeyecek."
"Nedir bu gizemcilik?" diye bard Valognes
Dk sabrsz bir ekilde; "neden onlar da, tm
dier insanlar gibi karlamasnlar?"
"Onlar birbirinin kart," dedi Peder Brown tu
haf bir glmsemeyle. "Birbirleriyle eliir, ba
ka bir deyile, birbirlerini geersiz klar onlar."
Rahip, karda kararmakta olan aa tepelerine
dalgn dalgn bakmay srdrd; Valognes ise
Flambeau'nun bastrd ln duyunca hzla
o tarafa dnd. Dedektif aydnlk oday gzetler
ken, albayn birka adm atp, paltosunu kar
dn grmt. Flambeau'nun ilk aklna gelen,
bunun bir dv olacaa benzediiydi, ama ksa
srede bu dncesini deitirmek zorunda kal
d. Dubosc'un salam, keli gs ve omuzlar
kocaman bir vatkayd; paltoyla birlikte kver
miti. Gmlei ve pantalonu iinde, imdi nispe
ten zayf bir beyefendiydi; elini yzn yilmmak
gibi ok da dmanca olmayan bir amala yatak
odasndan banyoya doru gitti. Lavaboya eildi,
slak ellerini ve yzn bir havluyla kurulad
ve dndnde yzn gl bir k aydnlatt.
Esmer ehresi ve siyah byklar gitmiti; sinek
kayd tral, ok solgun bir yz vard imdi.
Albaydan geriye o parlak, kahverengi, ahin gz-

140
!erinden baka bir ey kalmamt. Peder Brown
ise duvarn altnda derin dncelere dalmt;
kendi kendine konuur gibiydi:
''Tpk Flambeau'ya sylediim gihi. Bu kart
lklar bir araya gelemez. Bir arada yrmez. Bir
arada dvemez. Siyah yerine beyazsa, sv ye
rine katysa ve bu byle srp gidiyorsa, - ite
orada durunuz Msy, burada yanl bir ey var
demektir. Bu adamlardan biri ak tenli, dieri
esmer, biri iman, dieri ince, biri gl, teki
zayf. Birinin by var, sakal yok ki az grle
mesin; dierinin sakali var, by yok ki enesi
grlemesin. Birinin tepesinde krplm salar,
ama boynunu saklamak iin bir fular var; die
rinin ak yakal bir gmlei ve kafasn sakla
mak iin uzun salar var. ok fazla dzgn, ok
fazla doru Msy, bunda yanl bir ey var. Bir
biriyle bu kadar zt olan eyler karlaamrz.
Ne zaman bunlardan biri meydana ksa, dieri
kayboluverir. Yz ve maske gihi, kilit ve anahtar
gih . ... "
Flambeau kat gibi bembeyaz bir yzle evi g
zetliyordu. Odadaki adam srt ona dnk, bir
aynann nnde ayakta duruyordu; kafasna k
zl bir peruk takmt; karmakark salar, e
nesini rtecek ama alayc azn akta brakacak
ekilde omzuna dklyordu. Aynada grlen
haliyle bu beyaz surat, etrafn saran cehennem
alevleri arasnda korkun bir kahkahayla glen
Yahuda'nn suratna benziyordu. Flambeau bir
an, ateli, kzlkahve gzlerin dansettiini grd,
sonra bu gzler mavi bir gzln ardna gizlendi.

1 41
zerine bol siyah bir ceket geiren adam, evin
n cephesine geerek gzden kayboldu. Birka
dakika sonra, sokan br tarafndan gelen l
gn alk sesleri Dr. Hirsch'in bir kez daha balko
na -ktn bildiriyordu.

1 42
indekiler

,.
Jorge Lus
. Borges n Onsozu . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Maherin Atls ...... . .................... .. ..... ..... .. . ..... 15


Tuhaf Ayak Sesleri ..... . ....... .. .......... . ..... . .. . . . .. . . . . . . . 39
Israel Gow'un Onuru ......... .... . ............................. 69
Apollon'un Gz ............. .......................... ........... 93
Dr. Hirsch'in Dellosu . .... . ...... . ....... ................... 119
Babil Kitapl

1 / P'u Sung-ling, Konuk Kaplan [C. Hakan A-slan]


2/ Saki, Lady Anne Susuyor [Fatih zgven]
3/ Beckford, Vathek [smail Yerguz]
4/ Cazotte, Ak eytan [smail Yerguz]
5/ London, Midas 'n Mritleri [Fahri z]
6/ Chesterton, Apollon'un Gz [iek ztek]
7/ Wells, Duvardaki Kap [lker Erzurumluolu]
8/ Papini, Kaan Ayna [adan Karadeniz]
9/ Stevenson, Sesler Adac [Handan Balkara]
1 O/ Wilde, Lord Arthur Savile 'in Suu [Fatih zgven]
1 1 / Kipling, Dilek Evi [rem Kutluk]
12/ Villiers de L 'lsle-Adam, Son enliklerin Davetlisi [Ik Ergden]
13/ Meyrink, Kardinal Napellus [Zehra Aksu Ylmazer]
14/ Poe, alnan Mektup_ [fomris Uyar / Memet Fuat]
15/ Bloy, Sevimsiz Hikayeler [Ik Ergden]
16/ Melville, Katip Bartleby [Yusuf Eradam]
1 7/ Hawthome, Byk Ta Yz [C. Hakan A-slan]
18/ Kafea, Akbaba [Kiimuran ipal]
19/ Lugones, Tuzdan Heykel [Banu Temel]
20/ Hinton, Bilimsel ykler [Hasan Fehmi Nemli]
21/ Rus ykleri [Mehmet zgl]
22/ Machen, Ate Piramiti {Hasan Fehmi Nemli]
23/ Alarcon, lmn Dostu [Mesut zden Gztok]
24/ Voltaire, Micromegas [Hasan Fehmi Nemli]
25/ Dunsany, Yann'n lkesi [Hasan Fehmi Nemli]
26/ James, Dostlanmzn Dostlan [Fatih zgven / Pnar Kr]
27/ Burton, Bin Bir Gece Masallan [Hasan Fehmi Nemli]
28/ Galland, Bin Bir Gece Masallan [Hasan Fehmi Nemli]
29/ Arjantin ykleri [Banu Teme]
30/ 25 Austos 1983 ve Dier ykler [Mesut zden Gztok / Frat Gen]
"Bizler genken, dostum, dnya ok
yalyd . . . " diye yazar Gilbert Keith
Chesterton. Gerekten de, 1 8 74 ylnda
doan Chesterton'n ilk genlik yllar
sembolizm ile dekadanln umutsuz ve
karanlk yllarna rastlar. Bu boluktan onu,
Walt Whitman'n gl sesi ile Pasifiklerde
bir adada lmekte ve 'yamur altnda ten
bir ku gibi ark sylemekte olan
Stevenson'n sesi kurtarr. G. K. Chesterton
gibi iyiliksever ve kibar bir insann, ayn
zamanda olaylarn dehetini de duyumsayan
anlalmaz biri olduunu iddia etmek
artc olabilir; ama yaptlar, kendi istemi
dnda da olsa, bunu dorular niteliktedir.
yle ki; bahedeki bitkileri zincire
vurulmu hayvanlarla, mermeri ay yla,
altn donmu atele, geceyi dnyadan ok
daha byk bir buluttan ve gzlerden oluan
bir canavarla kyaslar. Bir Kaflca ya da Poe
olabilirdi; ama o, cesaretle mutluluu seti
ya da bulmu grnd.
Yazn sanat mutluluk biimlerinden biridir;
belki de hibir yazar bana Chesterton'n
yaatt kadar mutlu saatler yaatmamtr.

Jorge Luis Borges

You might also like